12 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
Transkript
12 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI T.C. MALİYE BAKANLIĞI SAYI 58 BÜLTEN ARALIK 2011 BU SAYIDA: SIGMA 2011 DEĞERLENDĠRME RAPORU VE KAMU 2 ĠÇ MALĠ KONTROL SĠSTEMĠ “TÜRKĠYE’DE ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ HUKUKU: 6 2012 VE SONRASI” SEMPOZYUMU AVRUPA BĠRLĠĞĠ ÜLKELERĠNDE VERGĠ 15 REFORMLARI FĠNANSMAN KAYNAKLARINA 19 ĠNTERNETTEN NASIL ULAġILIR? 2012 Yılının İlk Dönem Başkanı Danimarka Danimarka, 2012 yılının ilk altı aylık dönemi için yürüteceği Avrupa Birliği Dönem baĢkanlığı görevini Polonya’dan devralıyor. 1973 yılında Birliğe katılan Danimarka’nın yedinci görev baĢkanlığı, Euro Bölgesi’ndeki borç krizi sayesinde zor bir döneme denk geliyor. Danimarka, Euro bölgesinde yer almayan bir ülke olarak Euro bölgesinde bulunan ve bulunmayan ülkeleri bir arada tutarak mevcut krizi çözümlemeyi amaçlıyor. Danimarka'nın dönem baĢkanlığı gündeminde Avrupa Birliği'nin çevre standartları ve Birliğin 2014 - 2020 bütçesinin görüĢmeleri de bulunuyor. AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN SIGMA 2011 Değerlendirme Raporu ve Kamu Ġç Mali Kontrol Sistemi Müge HAYRĠYE GÜVENÇ AB Uzmanı OECD Kamu Yönetimi ve Bölgesel Kalkınma Genel Müdürlüğü’nün bir bölümü olan OECD-SIGMA, Avrupa Birliği (AB) ve OECD’nin ortak bir girişimi olup temel olarak Avrupa Birliği tarafından finanse edilmektedir.1 OECD-SIGMA, AB’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) kapsamında başta Türkiye olmak üzere AB’ye aday dört ülke2 ve dört potansiyel aday ülke3 ile çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda, OECD-SIGMA Avrupa Komisyonu’nun talebi üzerine her yıl düzenli olarak bu ülkelere çalışma ziyaretleri gerçekleştirmekte ve Ülke Değerlendirme Raporları hazırlamaktadır. Bu raporlar Avrupa Komisyonu İlerleme Raporunun ilgili bölümlerine temel teşkil etmeleri açısından önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra, OECD-SIGMA ihtiyaç duyulan alanlarda ülkeler ile işbirliği içerisinde proje hazırlamakta ve teknik destek sağlamaktadır. Türkiye’deki mevcut sistemin analizi ile yıllık ilerlemelere odaklanmaktadır. Söz konusu raporların tümü Maliye Bakanlığı’nın katkısıyla hazırlanmaktadır. OECD-SIGMA, bilhassa Kamu Alımları ve Mali Kontrol Fasıllarında Avrupa Komisyonu ile Ülkemiz arasında bir iletişim ve müzakere platformu vazifesi görmektedir. Komisyon ile müzakere edilmesi gereken hususlar OECDSIGMA ile görüşülmekte ve Avrupa Komisyonu’nun yaklaşım ve beklentileri doğrultusunda çalışmalar ortaya konmaktadır. OECD-SIGMA tarafından hazırlanan Ülke Değerlendirme Raporlarında yer alan ve fasıllar bazında kaydedilen tüm gelişmeler İlerleme Raporlarına yansıtılmaktadır. Dolayısıyla, çalışma ziyaretleri söz konusu fasıllarda gerçekleştirilen ve yapılması gereken tüm çalışmaların ortaya konması açısından önem teşkil etmektedir. Yasal Çerçeve, Kamu Hizmetleri, İdari Yargı ve Dürüstlük Kamu Harcama Yönetimi, Kamu İç Mali Kontrol ve Dış Denetim Kamu Alımları Politika Yapımı ve Koordinasyon SIGMA, 2011 yılının Mart ayında Türkiye’deki çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleştirmiş olduğu çalışma ziyaretlerine ilişkin raporunu Kasım ayında yayımlamıştır. 2011 yılı değerlendirme raporu da, 2010 yılı raporu gibi “Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü, Kamu Hizmetleri ve İdare Hukuku, Dürüstlük, Kamu Harcamaları Yönetimi ve Kontrol ile Kamu Alımları” konularını içerecek şekilde hazırlanmıştır. 4 OECD-SIGMA Türkiye’ye ilişkin olarak hazırladığı raporlarda ise Kamu İç Mali Kontrol, Kamu Alımları, Kamu Harcama Yönetimi, Kamu Personel Sistemi ve Yolsuzlukla Mücadele konularında Bu yazıda, raporda Kamu İç Mali Kontrol Sistemine (KİMK) yönelik olarak yapılan değerlendirmelerin özet çevirisine yer verilecektir.5 Bu SIGMA’nın işbirliği içerisinde olduğu ülkelere destek sağladığı dört temel çalışma alanı aşağıda sunulmaktadır: 2 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN çerçevede, raporda konuya ilişkin olarak öne çıkan hususlar aşağıdaki gibidir. Genel Değerlendirme KİMK alanında hâlihazırda yürürlükte olan birincil, ikincil ve üçüncül mevzuat yönetim kontrolü ve iç kontrol için gerekli temel yasal çerçeve ve prosedürleri sağlamaktadır.6 Mali yönetim ve iç kontrolün tanımlanması, geliştirilmesi ve uyumlaştırılmasında Maliye Bakanlığı kanunla yetkili kılınmıştır. Ancak Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı gibi başka kurumlar da KİMK sistemi içerisinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu anlamda, Türkiye’de KİMK daha geniş bir kurumsal yapıyı ilgilendirmektedir. Dolayısıyla, sistemin sahiplenilmesi ve yürütülmesi hususunda bu geniş kurumsal yapı göz önünde bulundurulmalıdır. 5018 Sayılı Kanun KİMK gerekliliklerini karşılamasına rağmen bazı hususlar açık değildir. Örneğin, yönetim sorumluluklarının daha da belirginleştirilmesi ve iç kontrolün kapsamı ile tanımının geliştirilmesi gerekmektedir. Bir takım özel iç kontrol gerekliliklerinin oluşturulması, harcama öncesi mali kontrol, faaliyet raporlarının hazırlanması ve iç kontrol uyum sistemlerinin geliştirilmesi konusunda her kurumda strateji geliştirme birimleri (SGB) görev yapmaktadır. İç kontrol ve eylem planlarının oluşturulmasında SGB’ler Mali Yönetim ve Kontrol (MYK) Merkezi Uyumlaştırma Birimi (MUB) ile yakın işbirliği içerisinde çalışmaktadır. Bununla birlikte, her kurumda iç kontrol sisteminin geliştirilmesi amacıyla strateji geliştirme birimine bağlı bir İç Kontrol İzleme ve Yönlendirme Komitesi oluşturulmuştur. Ancak sistemin getirdiği yeni kavramların uygulamaya daha iyi yansıtılabilmesi daha çok uyum ve sahiplenmeyi gerektirmektedir. KİMK sisteminin tam anlamıyla geliştirilebilmesi için gerekli kanun ve düzenlemelerin oluşturulması tek başına yeterli değildir. Bu kanun ve düzenlemelerin uygulamada ne anlama geldiğinin de açıklanması ve operasyonel eylemlerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmeyi yönetim adına iç denetimin yapması ideal olandır. Ancak “yönetsel sorumluluk” anlayışı tam anlamıyla yerleşmediği sürece bu pek mümkün değildir. Bu konuda, 2011 yılı içerisinde onaylanacak iç kontrol rehberi önem teşkil etmektedir. Bu rehber, yönetime iç kontrol konusunda rehberlik edecek bir ilk olmanın yanı sıra, iç denetimin uygulama kalitesini daha iyi değerlendirebilmesi için de bir temel sağlayacaktır. İç kontrol konusunda operasyonel gerekliliklerin oluşturulması ve 5018 Sayılı Kanun’da İç Denetim Koordinasyon Kurulu (İDKK)’nun yeniden yapılandırılmasına ilişkin düzenlemelerin yapılmasının yanı sıra, iç kontrol ve iç denetimin anlaşılmasının ve kabul edilmesinin sağlanması için tüm kurumlarda daha fazla çaba sarf edilmesi 3 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN gerekmektedir. Özellikle, iç denetime yönelik bir direniş göze çarpmaktadır. Bazı kurumlarda henüz iç denetçi atanmamıştır. Bununla birlikte, bu direniş kısmen kurumlardaki “teftiş” yapılarından kaynaklanmaktadır. “TeftiĢ” ve “iç denetim”in rol, sorumluluk ve amaçları arasındaki farklar henüz yeterince anlaşılabilmiş değildir. Merkezi ve yerel düzeydeki kurumlarda anlaşılabilirlik ve kabulün sağlanması için geniş kapsamlı bir eğitim stratejisinin uygulanması ve iç kontrol ve iç denetim MUB’ların koordinasyonu altında yakından takip edilmesi gerekmektedir. İç denetim ile birlikte, iç kontrol izleme ve yönlendirme kurulları ve SGB’ler, KİMK sisteminin daha da geliştirilmesi konusunda güvence kaynağı olmalıdır. İç kontrolün yeni gereklilikleri ile MYK MUB’un uygulamada rehberliği konusunda üst yönetimin devamlı desteği sağlanmalıdır. Reform Kapasitesi 5018 Sayılı Kanunu’nun yeni gerekliliklerinin daha iyi anlaşılabilmesi ve kurum kültürünün reform yönünde değiştirilebilmesine yönelik çalışmalar kapsamında 2010 ve 2011 yıllarında gerçekleştirilenlere ek olarak üst yönetim ve uzmanları hedef alan seminerler düzenlenebilir. İç denetimin daha da geliştirilmesi konusunda bir takım engeller göze çarpmaktadır. Yeni gelişmekte olan iç denetim ile teftiş yapıları arasındaki çatışmaya ek olarak, üst yönetimin konuya ilişkin desteğinin yetersizliği ve karamsarlığı bu engellerden birkaçıdır. Profesyonel bir İç Denetim MUB’un henüz kurulmamış olması da bu sorunlara eklenmektedir. İç kontrolün geliştirilmesi ve kurumsal kapasitenin artırılmasına yönelik geçtiğimiz yıllarda ilerleme kaydedilmiştir. Ancak iç denetim ve teftiş fonksiyonlarının rolleri ile işleyen ve sürdürülebilir bir İç Denetim MUB’un kurulması konusunda yaşanan tartışmalar üst yönetimin reform sürecine bağlılığının sorgulanmasına yol açmaktadır. Gelecek 12 ay reform kapasitesinin değerlendirilmesi açısından önemli olacaktır. Yeni iç kontrol rehberi kamu kurumlarında yaygınlaşacaktır. SGB’ler tarafından geliştirilen eylem planı önerileri iç kontrol izleme ve yönlendirme kurulları tarafından dikkatle izlenmelidir. Değişim ve rehberin uygulanabilirliği zaman gerektirecektir. MYK MUB’un rehberin uygulanmasına yönelik ek kaynak tasnif etmesi gerekecektir. Bu aşamada, KİMK sisteminin tam anlamıyla işlerlik kazanması ve yönetsel sorumluluğun sağlanması amacıyla eğitim ve farkındalık artırmaya yönelik faaliyetlerin düzenlenmesi, üst yönetimle diyalog kurulması ve bu konulara ilişkin taahhüdün alınması önem teşkil etmektedir. Bu değerlendirmeler ışığında, raporda yer alan Kamu İç Mali Kontrol sistemine 4 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN yönelik ifadelerin genel olarak olumlu olduğu söylenebilir.7 Ancak, iç kontrolün kesin bir tanımının yapılması, iç denetim ve teftiş fonksiyonlarının tam olarak tanımlanması ve iç denetim merkezi uyumlaştırma biriminin yeniden yapılandırılması konuları da raporda çözüm bekleyen hususlar olarak öne sürülmüştür. Kaynakça: SIGMA 2011 yılı Değerlendirme Raporu http://www.sigmaweb.org/dataoecd/40/26/48970643.pdf http://www.sigmaweb.org SIGMA, Yönetişim ve Yönetim için Destek. Türkiye, Hırvatistan, Makedonya ve Karadağ. 3 Arnavutluk, Bosna Hersek, Sırbistan ve Kosova. 4 OECD-SIGMA Raporunda “Kamu Harcama Yönetimi” ve “Kamu İç Mali Kontrol (KİMK)” konuları tek bir başlık altında ele alınmıştır. 5 Raporda yer alan Kamu İç Mali Kontrol Sistemi’ne ilişkin tavsiyeler bölümü, reform kapasitesi bölümünde yer alan ifadelerle çok büyük ölçüde örtüştüğü için bu yazıda ayrıca ele alınmamıştır. 6 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda “iç kontrol” kavramı, iç denetimi iç kontrolün kapsamına alan COSO/INTOSAI modeline göre düzenlenmiştir. Bu kabul edilebilir bir yaklaşım olmakla birlikte Avrupa Komisyonu KİMK’i farklı tanımlamakta ve kavramı üç temel ayağa oturtmaktadır: mali yönetim ve kontrol (MYK), iç denetim ve MYK ve iç denetimi kapsayan Merkezi Uyumlaştırma Birimleri (MUB). MYK iç kontrolün bir parçası olmakla birlikte (iç denetim hariç), olası bir karışıklığı engellemek için terminolojiler arasındaki farklılık iyi anlaşılmalıdır. 7 Bu olumlu değerlendirmelerin 2011 Yılı İlerleme Raporunda Mali Kontrol Faslına da yansıdığı söylenebilir. 1 2 5 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN “Türkiye’de Ġklim DeğiĢikliği Hukuku: 2012 ve Sonrası” Sempozyumu Ġbrahim BarıĢ ġAYLAN AB Uzmanı 2012 sonrası döneme yönelik olarak Birleşmiş Milletler (BM) şemsiyesi altında başlatılan uluslararası iklim değişikliği müzakereleri, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve Kyoto Protokolü kapsamında 1 yürütülmektedir. Bahse konu müzakerelerde, ilk yükümlülük dönemi 2012 yılında sona erecek olan Protokol kapsamındaki ayrıntıların yanı sıra emisyon azaltımı, iklim değişikliğine uyum, teknoloji geliştirme ve transferi, finansman, ortak vizyon ve kapasite geliştirme gibi konular ele alınmaktadır. Halihazırda hukuki açıdan bağlayıcı ve somut hedefler getiren uluslararası bir iklim değişikliği anlaşması üzerinde anlaşma sağlanamamıştır. Bu bakımdan, Türkiye’nin 2012 sonrası döneme yönelik müzakerelere etkin bir biçimde katılım sağlaması ve oluşturulacak iklim değişikliği rejiminde uygun bir konumda yer alması, önümüzdeki dönemde ülkemizin iklim değişikliği gündeminin öncelikleri arasındadır. Bu çerçevede, söz konusu sürece ilişkin olarak ülkemizin hukuki durumunu ele almak ve yeni iklim rejimini hem uluslararası ölçekte hem de Türkiye özelinde tartışarak değerlendirme ve önerilerde bulunmak amacıyla 31 Ekim 2011 tarihinde Ġstanbul’da “Türkiye’de Ġklim DeğiĢikliği Hukuku: 2012 ve Sonrası” başlıklı bir Sempozyum düzenlenmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, BM Kalkınma Programı (UNDP), BM Çevre Programı (UNEP) ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin işbirliği ile gerçekleştirilen söz konusu Sempozyuma ulusal ve uluslararası akademisyen ve uzmanlar konuşmacı olarak katılım sağlamış ve 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi ve Türkiye’nin durumu hakkında değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Sempozyumdaki ilk sunum Richard Falk2 tarafından “Ġklim değiĢikliği, uluslararası yasal çerçevesi: Küresel dengeler mi dengesizlikler mi?” konusunda yapılmıştır. Falk sunumunda, sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda bilimsel gerçekler ile siyasi gündemin uyuşmadığı ve bu bakımdan bilim ve siyaset arasındaki yaklaşım farklılığının kapatılması üzerine odaklanılması gerektiğini vurgulamıştır. Falk’a göre, iklim değişikliği alanında bilimsel gerçekler ile siyasi kararların uzlaştırılabilmesi için lider bir gücün süreci yönlendirmesi gerekmektedir. Falk özellikle, küresel düzeyde işbirliğinin sağlanabilmesi açısından Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) oynayacağı liderlik rolünün kilit bir konumda olduğunun altını çizmiştir. Falk, iklim değişikliği gibi çok boyutlu bir konuda düzenleyici bir uluslararası yasal çerçevenin oluşturulabilmesinde liderlik rolünün daha da önem kazandığını ifade etmiştir.3 Falk, ABD’nin liderlik rolünün yerine geçecek herhangi bir alternatifin bulunmamasının bu alandaki işbirliği sürecini daha da yavaşlattığını öne sürmüştür. Konuyla ilgili sunumda ayrıca, liderlik açığının kapatılmasına Türkiye’nin olumlu katkı sağlayabileceği; ancak Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gücüne kıyasla iklim değişikliği müzakerelerinde geri planda kaldığı dile getirilmiştir. Bu noktada Falk’un, Avrupa Birliği’ni (AB) iklim değişikliği alanında liderlik pozisyonuna aday göstermemesi dikkat çekicidir. Öte yandan AB, iklim 6 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN değişikliğini kendisine bu alanda küresel liderliği kazandıracak bir politika aracı olarak algılamakta4 ve iklim değişikliği ile mücadelede başvurduğu politika araçlarının çeşitliliği nedeniyle kendisini bu alanda benzersiz bir pozisyonda görmektedir.5 Ancak, son dönemde başta Yunanistan, Portekiz ve İtalya gibi AB ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz ile birlikte iklim değişikliği müzakerelerinde beklenildiği kadar etkili olamayan AB’nin, liderlik görevini yerine getiremediği yönünde şüpheler giderek artmıştır. Falk’a göre, iklim değişikliği alanında uluslararası işbirliğini zorlaştıran nedenler arasında ayrıca, iklim değişikliğine şüpheyle yaklaşan kesimlerin arkasında büyük finansman desteğinin olması (özellikle petrol, kömür ve otomobil endüstrileri) önemli bir rol oynamaktadır. Bunun yanında, iklim değişikliğinin oldukça teknik bir konuyu teşkil etmesi ve bu alandaki bilimsel bulguların güvenirliğinin sorgulamaya açık olmasının, işbirliği sürecini olumsuz etkilediği ve aynı zamanda kamuoyunun tam desteğinin alınmasını zorlaştırdığı sunumda vurgulanmıştır. Falk ayrıca, bu küresel sorunla mücadele sonucu yüksek ekonomik maliyetlerin ortaya çıkacak olmasının işbirliği sürecinin önündeki diğer bir engeli teşkil ettiğini sözlerine eklemiştir. Nitekim, Falk’un da belirttiği üzere, ABD Başkanı Bush’un 1992 yılında Rio Konferansı’nda “Amerikalıların yaşam tarzının müzakereye açık olmadığını” vurgulaması konunun sosyoekonomik boyutunun ülkeler açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede sunumda son olarak, iklim değişikliği ile mücadele sürecinde alınacak önlemlerin, hayat standartları ve tüketicilerin istekleri ile nasıl bağdaştırılacağı hususunun, bu alandaki işbirliği ve mücadele sürecindeki dönüm noktalarından birini oluşturacağı dile getirilmiştir. Daniel Bodansky6 tarafından yapılan “Uluslararası iklim değiĢikliği rejimi: GeçmiĢ, bugün ve gelecek” başlıklı sunumda, iklim değişikliği sorunu ve müzakerelerinin geçmişine, mevcut duruma ve gelecekte yaşanabilecek gelişmelere odaklanılmıştır. Bu çerçevede sunumda ilk olarak, atmosferdeki karbondioksit (CO2) emisyonu birikiminin 2007 yılında son 650.000 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı, 2005 ve 2010 yıllarının şimdiye kadar ölçülen en sıcak yıllar olduğu vurgulanmış ve önlem alınmadığı takdirde iklime bağlı felaketlerin hızla artacağı kaydedilmiştir. Sonrasında, iklim değişikliği rejiminin temelini oluşturan BMİDÇS ve Kyoto Protokolü ile bu yöndeki müzakere süreci üzerinde durulan sunumda, 2012 sonrası döneme yönelik müzakereler daha ağırlıklı olarak ele alınmıştır. Bodansky, iklim değişikliği müzakerelerinde 1992-2001 dönemini ilk safha olarak sınıflandırmış ve bu dönemde emisyon hedeflerinin yukarıdan-aşağıya yaklaşıma (topdown approach)7 göre belirlendiği ve müzakerelerin AB-ABD temel ekseninde şekillendirildiğini vurgulamıştır. İkinci safha olarak tanımlanan 2001-2009 döneminde ise müzakerelerin küresel emisyonların sınırlandırılmasına yönelik olarak gelişmiş-gelişmekte olan ülkeler ekseninde yürütüldüğü Bodansky tarafından dile getirilmiştir. Bodansky, müzakere sürecinde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yanında Meksika ve Güney Kore (BMİDÇS’nin Ek-1 listesinde yer almayan OECD üyeleri) gibi arabuluculuk rolü üstlenen ülkelerin de yer aldığını ifade etmiştir. Bu noktada Bodansky, Türkiye’nin de müzakerelerde arabulucu ve 7 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN kolaylaĢtırıcı bir rol oynayabileceğini, nitekim son yıllarda uluslararası düzeyde bazı konularda Türkiye’nin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında böyle bir rol oynadığını kaydetmiştir. Özellikle iklim değişikliği müzakerelerinde bu iki grup arasında büyük görüş ayrılıklarının olması, arabuluculuk rolünü daha kritik hale getirmektedir. Bodansky sunumunda, 2012 sonrası döneme ilişkin çeşitli öngörülerde bulunmuştur. Buna göre sunumda, anılan döneme yönelik olarak aşağıdan yukarıya yaklaşımının (bottom-up approach)8 uygulanması ve bağlayıcı olmayan daha esnek siyasi kararların alınması olasılıkları üzerinde durulmuştur. Sunumda ayrıca 2012 sonrası döneme ilişkin olarak; geliĢmekte olan ülkelerin, Kyoto Protokolü ile yola devam edilmesini ve Protokol kapsamında emisyon hedefi olmayan ülkeler için hukuki açıdan bağlayıcı bir hedefin getirilmemesini savundukları; AB’nin, Kyoto Protokolü’nün uzatılmasının yanında Protokolün kapsamı dışında kalan ülkeler için hukuki açıdan bağlayıcı yeni bir anlaşmanın yapılmasını desteklediği ve ABD, Kanada, Japonya ve Rusya’nın Protokolün yerini alacak kapsamlı bir anlaşmanın yapılması yönünde pozisyon aldıkları ifade edilmiştir. Bodansky, önümüzdeki dönemde Güney Afrika ve Brezilya’da yapılacak üst düzey toplantılarda iki ana konunun ülkelerin gündeminde bulunduğunu ifade etmiştir. Bodansky’e göre bunlar; Kopenhag ve Kankun sonuçları çerçevesinde anlaşmaya varılması ya da Kyoto Protokolü’nün tekrar canlandırılması şeklinde olacaktır. Yaşanan tüm gelişmeler çerçevesinde Bodansky, 2012 sonrası için üç ana senaryonun bulunduğunu vurgulamıştır. Bu senaryolar kapsamındaki öngörüler şu şekildedir: Senaryo 1: Kyoto Protokolü’nün ikinci taahhüt dönemine ilişkin yeni bir anlaşma sağlanamaması ve Protokol kapsamındaki müzakerelere devam edilmesi; ancak Protokolün kurumsal mekanizması ve prosedürlerinin devam etmesi; BMİDÇS kapsamında ise Kankun Kararlarını kapsayan yeni COP kararlarının alınması. (Bu senaryoda bütün seçeneklerin ucunun açık şekilde bırakıldığı görülmektedir.) Senaryo 2: Kyoto Protokolü’nün ikinci taahhüt dönemine ilişkin siyasi kararlar aracılığıyla anlaşmaya varılması ve BMİDÇS kapsamında Kankun çıktılarını içeren COP kararlarının alınması. (Bu senaryonun bir geçiş sürecini içerdiği ve uzun vadede hukuki açıdan bağlayıcı bir anlaşmaya varılması hedefini taşıdığı anlaşılmaktadır.) Senaryo 3: Kyoto Protokolü’nün ikinci taahhüt dönemine ilişkin yeni bir anlaşmanın yapılması ve Protokolün Ek-B listesinin (Ek-1 taraflarının emisyon azaltımı ve kontrolü konusundaki sayısallaştırılmış hedeflerinin gösterildiği liste) tadil edilmesi; BMİDÇS kapsamında Kankun Kararlarını tamamlayan COP kararlarının alınması ve hukuki 8 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN açıdan bağlayıcı bir anlaşmanın yapılmasına yönelik müzakerelerin tamamlanması üzerinde uzlaşılması. (Bu senaryoya göre hukuki açıdan bağlayıcı iki anlaşma ortaya çıkacak olup; bazılarınca bu senaryonun hayal ürünü olduğu düşünülmektedir.) Sempozyumdaki üçüncü sunum David Freestone9 tarafından “2012 sonrası döneme yönelik olarak iklim değiĢikliğinin uluslararası finansmanı” konusunda yapılmıştır. Freestone, iklim değişikliği ile mücadele için yıllık 300400 milyar dolar civarında bir kaynağa ihtiyaç duyulduğunu belirterek başladığı sunumuna, iklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan mali mekanizma hakkında açıklamalarda bulunarak devam etmiştir. Bu kapsamda sunumda ilk olarak, 1991 yılında Dünya Bankası, UNDP ve UNEP tarafından pilot bir program olarak kurulan ve 1994 yılında bağımsız bir kuruluş haline getirilen Küresel Çevre Fonu (Global Environment Facility) hakkında bilgilere yer verilmiştir. BMİDÇS, GEF’i Sözleşmenin mali mekanizmasını yürütmekle yetkilendirmiştir. Bu kapsamda sunumda, GEF’in 1991-2010 döneminde toplam yaklaşık 11,9 milyar dolar kaynak sağladığı ve 2010-2014 döneminde ise 4,3 milyar dolar daha kaynak sağlanmasının öngörüldüğü ifade edilmiştir. 2009 verilerine göre kullanılan kaynakların %31,9’u (yaklaşık 2,7 milyar doları) iklim değişikliğiyle mücadeleye yönlendirilmiş, geri kalan kısım ise biyoçeşitlilik, ozon tabakası, arazi bozunumu, kalıcı organik kirleticiler ve uluslararası sular alanlarında kullandırılmıştır. Freestone, Kyoto Protokolü ile birlikte sera gazı emisyonlarının kontrolü için ulusal politika ve önlemlerin harekete geçirilmesi ve esneklik mekanizmalarından yararlanılması olmak üzere iki tür temel aracın getirildiğini dile getirmiştir. Esneklik mekanizmalarının (ortak uygulama, temiz kalkınma mekanizması ve emisyon ticareti) temelinde, emisyon azaltımının nerede gerçekleştirilse gerçekleştirilsin küresel düzeyde yarar sağlayacağı, ancak bunun en az maliyetli yerlerde gerçekleştirilmesinin daha uygun olacağı yaklaşımının yer aldığı sunumda vurgulanmıştır. Freestone sunumuna, 2001 yılında Marakeş’te kurulması kararlaştırılan iklim değişikliği fonları hakkında bilgi vererek devam etmiştir. Bu fonlar, En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (LDCF-Least Developed Countries Fund) ve Özel İklim Değişikliği Fonu’dur (SCCF-Special Climate Change Fund). Bu fonların temel amacı, iklim değişikliğine uyum kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik projelerin desteklenmesi yoluyla en az gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine karşı kırılganlıklarının/ etkilenebilirliklerinin azaltılmasıdır. Freestone daha sonra, kurulmasına 2001 yılında karar verilen ve 2007 yılında Bali’de büyük oranda son hali verilen Kyoto Protokolü altındaki Uyum Fonu üzerinde durmuştur. Uyum Fonu’na, başta temiz kalkınma mekanizması kapsamındaki proje faaliyetlerinden elde edilen Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredileri üzerinden %2 oranında yapılan mali kesinti ve diğer kaynaklardan finansman sağlanmaktadır. Söz konusu kesinti zaman zaman uluslararası düzeyde uygulanan bir vergi olarak da görülmektedir. Sunumda, Uyum Fonu’nun 16 üyeden oluşan bir kurula yani kendi bağımsız yönetimine sahip olması ve gelişmekte olan ülkelere 9 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN finansman kaynaklarına erişim imkanı sağlaması yarattığı vurgulanmıştır. doğrudan ile farklılık Freestone ayrıca, 2000 yılından bu yana Dünya Bankası kapsamında kullandırılan karbon fonlarında da büyük bir artış yaşandığını belirtmiştir. Buna göre 2000 yılında 145 milyon dolar civarında olan bu kaynaklar 2009 yılı ile birlikte 2,35 milyar dolara yükselmiştir. Bu çerçevede ayrıca, karbon piyasaları hacminde de büyük artışlar yaşandığı ve 2005 yılında 11 milyar dolar civarında olan piyasaların 2010 yılında 141,9 milyar dolara ulaştığı (119,8 milyar dolarını AB Emisyon Ticareti Planı oluşturmaktadır) ifade edilmiştir. Freestone sunumunda ayrıca Dünya Bankası tarafından 2008 yılında kurulan iklim değişikliği fonlarından bahsetmiştir. Düşük karbonlu ve iklim değişikliğine dayanıklı kalkınmanın desteklenmesini amaçlayan İklim Yatırım Fonları olarak adlandırılan bu fonlar, Temiz Teknoloji Fonu (Clean Technology Fund) ve Stratejik İklim Fonu’ndan (Strategic Climate Fund) oluşmaktadır. Bu çerçevede Freestone, Temiz Teknoloji Fonu ile emisyon azaltımının hedeflendiği ve yaklaşık 4,3 milyar dolarlık bir kaynağın hazır bulunduğu ve Stratejik İklim Fonu ile ise gelişmekte olan ülkelerde iklime dayanıklılık programı ve ormansızlaşma ile mücadelenin desteklendiği ve iki fon için şimdiye kadar toplam 6,2 milyar dolara ulaşan kaynak taahhüdünde bulunulduğunu kaydetmiştir. Temiz Teknoloji Fonu’ndan yararlanan ilk ülkenin Türkiye olduğu ve bu kapsamda Özel Sektör Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Projesi’nin gerçekleştirilmesine yönelik olarak Temiz Teknoloji Fonu’ndan uzun vadeli ve düşük faizli 100 milyon dolarlık bir kredi desteğinin getirilmiştir. sağlandığı dile Freestone daha sonra 2012 sonrası döneme yönelik iklim değişikliği rejimi kapsamında finansman konusuna ilişkin yaşanan gelişmeler üzerinde durmuştur. Sunumda 2009 yılında kabul edilen Kopenhag Mutabakatı ile, gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele alanında gelişmekte olan ülkelere mali kaynak sağlayacakları ve bu çerçevede, 2010-2012 döneminde 30 milyar dolar, 2020 yılına kadar ise yıllık 100 milyar dolarlık bir mali yardımın yapılmasının öngörüldüğü vurgulanmıştır. Bu bağlamda kurulan Yeşil İklim Fonu’na 23 ülke tarafından yaklaşık 28 milyar dolar kaynak sağlanacağının açıklandığı ve 2010 yılında bu meblağın 12 milyar dolarının taahhüt edildiği belirtilmiştir. Freestone, iklim değişikliğinin finansmanına ilişkin olarak mevcut sisteminin farklı kaynak ve düzenlemelerden oluştuğunu, ancak sistemin halihazırda ideal bir hale getirilemediği, iklim değişikliğine uyum konusunun geri planda bırakıldığı ve kaynakların azami düzeyde harekete geçirilebilmesi için istikrarlı bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu vurgulayarak sunumunu sonlandırmıştır. Sempozyumdaki diğer bir sunum “Ġklim değiĢikliği için yasama” konusunda Daniel Greenberg10 tarafından yapılmıştır. Sunumda, Birleşik Krallık’ta 2008 yılında yürürlüğe giren İklim Değişikliği Yasası ile 2010 tarihli Sel ve Su Yönetimi Yasası ele alınmıştır. Bu doğrultuda, İklim Değişikliği Yasası’nın emisyon azaltımı ve iklim değişikliğine uyum konusunda uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik bir çerçeve oluşturulmasını hedeflediği açıklanmıştır. Yasa ile, emisyon azaltımı 10 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN konusunda hedeflerin, raporlama sürecinin, ulusal emisyon ticareti sisteminin, İklim Değişikliği Komitesi’nin ve iklim değişikliğinin getirdiği risklerin değerlendirilmesine yönelik süreç ve önlemlerin getirildiği kaydedilmiştir. Sel ve Su Yönetimi Yasası ile ise, bu alandaki sorumluluklar ve işbirliği mekanizmalarının düzenlediği, oluşacak afetlerin sonuçlarından korunmak yerine önceden planlama ve risk yönetimi ile olumsuz sonuçların ortaya çıkmasının engellenmesinin amaçlandığı dile getirilmiştir. Bu yasama süreçlerinde Greenberg, bilim ve politikanın uzlaştırılması gerektiğini, diğer alanlardaki hukuki düzenlemelerden faydalanması ile birlikte yerel yönetimlerin sürece dahil edilmesi ve danışma sürecinin önemine vurgu yapmıştır. Frank Maes11 tarafından yapılan “Avrupa Birliği’nin 2012 sonrası iklim değiĢikliği hukuku ve politikası” başlıklı sunumda ilk olarak AB’nin bu alandaki mevzuatı ve politikaları hakkında genel bilgi verilmiştir. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile (Madde 191) AB hukukuna dahil edildiği vurgulanmıştır. Sunumda özellikle AB’nin Kyoto Protokolü kapsamındaki mevzuatı ve AB Emisyon Ticareti Planı üzerine odaklanılmıştır. Buna göre, AB’nin başta Emisyon Ticareti Planı olmak üzere çeşitli araçları uygulamaya koyduğu ancak emisyon ticaretinin 2007-2009 döneminde sağlanan emisyon azaltımının %13,7’sini oluşturması bakımından büyük önem arz ettiği ifade edilmiştir. Maes sunumunda AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik politikalarına daha fazla yoğunlaşmıştır. Bu çerçevede, AB’nin 2009 yılında yasalaşan “İklim ve Enerji Paketi” ile 2020 yılına kadar gerçekleştirmeyi öngördüğü hedeflerin: - - - sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesine kıyasla %20 daha aşağıya çekmek, yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji tüketimi içindeki payını %20’ye çıkarmak, enerji verimliliğini %20 oranında artırmak ve ulaştırma sektöründe biyoyakıt ve diğer yenilenebilir yakıtların payını en az %10’a yükseltmek şeklinde olduğu dile getirilmiştir. Bunun yanında, emisyon ticareti, havacılık sektörü, karbon yakalama ve depolama, taşıtlardan kaynaklanan emisyonlar ve yakıt üretimi alanlarında da iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik yeni düzenlemelerin getirildiği belirtilmiştir. Sunumda halihazırda 30 ülkede uygulanan (AB-27, İzlanda, Lihtenştayn ve Norveç) AB Emisyon Ticareti Planı ile ilgili 2012 sonrasına ilişkin yapılan düzenlemelere geniş yer verilmiştir. Söz konusu planın AB’nin CO2 emisyonlarının %50’sine, toplam sera gazı emisyonlarının ise %40’ına neden olan işletmeleri kapsadığı ifade edilmiştir. 2013-2020 dönemi için belirlenen düzenlemeler doğrultusunda, enerji santralleri ve enerji yoğun sanayiler başta olmak üzere kapsam dahilindeki işletmelere daha önce büyük oranda ücretsiz tahsis edilen emisyon kotalarının artık aşamalı olarak açık artırma usulüyle dağıtılacağı kaydedilmiştir. Bunun yanında diğer önemli bir değişiklik ise havacılık sektörünün 2012’den itibaren sisteme dahil edilmesi olmuştur. Bu çerçevede, Birlik havalimanlarına inen ve bu havalimanlarından kalkan tüm uçuşlar sonucu ortaya çıkan emisyonlar için havayolu şirketlerinin belirlenen kotaları tutturmaları gerekmekte; kotalarını 11 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN aşmaları durumunda ise belli bir bedel ödemek zorunda kalacakları vurgulanmıştır. Bu süreçte, yapılacak açık artırma ve alınacak önlemler nedeniyle havacılık sektörünün karşılaşacağı maliyetin yıllık yaklaşık 3 milyar avro olacağı tahmin edilmektedir.12 Bu süreci önemli kılan nokta ise, AB ülkelerine seferler düzenleyen Türk havayolu Ģirketlerinin de bu sisteme dahil edilecek olması ve dolayısıyla AB’nin iklim değişikliği alanındaki düzenlemelerden maliyetli bir şekilde ülkemizin de etkilenecek olması hususudur. Maes sunumunda AB’nin iklim değişikliğiyle mücadeleyi ekonomik büyüme ile birlikte sürdürebildiğinin altını çizmiştir. Buna göre, 1990-2009 döneminde AB-27’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılasında %38’lik bir artış; sera gazı emisyonlarında ise %17,4’lük bir düşüş gözlemlenmiştir. Son olarak sunumda, bu alanda AB’nin temel hedefinin uluslararası çevre hukukunun Birlik çapında uyumlaştırılması olduğu vurgulanmış ve AB’nin bu alandaki uluslararası gündemin belirlenmesi ve normların oluşturulması açısından öncü rolü, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ise köprü rolü oynamak istediği ve ayrıca bu süreçte ekonomik büyümeyi hızlandıracak şekilde teknolojik gelişim ve inovasyonun gerçekleştirilmesi niyetinde olduğu kaydedilmiştir. Hilal Elver13 tarafından yapılan “Türkiye’nin 2012 sonrası iklim değiĢikliği yasal çerçevesinin belirlenmesi” başlıklı sunumda ise, Türkiye’de çevre politikasının oluşma sürecine kısa bir göz atılmıştır. Bu bağlamda, Türkiye’de çevre politikasına ilişkin hususların her zaman uluslararası alanda ortaya çıkan gelişmelerden kaynaklandığı; Türkiye’de kamu düzeyinde ilk defa 1972 Stockholm Konferansı ile birlikte çevre politikası hakkında bir farkındalığın oluşmaya başladığı ve1982 Anayasası ile çevrenin korunmasının anayasal güvence altına alındığı ifade edilmiştir. Çevresel konuların aslında ekonomi ve hukuk gibi farklı alanlardan ayrı düşünülemeyeceğinin altı çizilen sunumda, bu alanındaki kurumsal yapının ve yetkilerin yetersiz kaldığı da dile getirilmiştir. Nilüfer Oral’ın14 “Mevcut uluslararası iklim değiĢikliği yasal çerçevesi içerisinde Türkiye’nin yasal konumu” başlıklı sunumunda mevcut ve 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde Türkiye’nin hukuksal konumu üzerine odaklanılmıştır. Sunumda BMİDÇS kapsamında gelişmiş ve gelişmekte olan ülke tanımının bulunmadığı ve Türkiye’nin konumunun mevcut sistemde muğlak olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca 2009 yılında Kyoto Protokolü’ne taraf olan ülkemizin, Protokol kabul edildiğinde BMİDÇS’ye taraf olmamış olması nedeniyle, Ek-1 ülkeleri arasında yer almasına rağmen, Protokol kapsamında sayısallaştırılmış emisyon sınırlama veya azaltım hedefi üstlenmediği kaydedilmiştir. Ancak böyle bir hedefinin olmamasının, Türkiye’nin Kyoto Protokolü kapsamındaki esneklik mekanizmalarından yararlanmasını engellediği vurgulanmıştır. Ayrıca 2007’de kabul edilen Bali Eylem Planı’nda BMİDÇS ekleri yerine gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ayrımına yer verildiği ve bu durumda Türkiye’nin hangi gruba dahil edileceği konusunda belirsizliğin bulunduğu ifade edilmiştir. Oral sunumunda ayrıca, 2010 yılında Kankun’daki müzakerelerde Türkiye açısından önemli bir karar alındığını dile getirmiştir. Bu karara göre, 12 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN Türkiye’nin BMİDÇS’nin Ek-1 listesinde yer alan ülkelerin konumundan farklı bir konumda olduğu tanınmış, Türkiye’nin mali kaynak ve teknolojik destek sağlama konusunda yükümlülüğü olmadığı ve ayrıca BMİDÇS’nin 4.5 maddesi15 kapsamındaki desteklerden yararlanmaya elverişli olduğu not edilmiş ve Türkiye’nin Sözleşmeyi daha iyi uygulayabilmesi için finansman, teknoloji ve kapasite geliştirme imkanlarına erişiminin artırılması hususunun AWG-LCA kapsamında değerlendirilmesi kararı alınmıştır.16 Söz konusu karar ile Türkiye’nin özel koşulları ve farklı konumunu ele alan 26/CP.7 nolu COP Kararının17 daha açık hale getirildiği ve ülkemizin konumunun güçlendirildiği anlaşılmaktadır. Oral son olarak, 2012 sonrası süreçte Türkiye’nin konumunun önümüzdeki müzakerelerle birlikte daha da açıklığa kavuşturulması açısından, bu süreçte Türkiye’nin hukuki görüşe daha fazla önem vermesi gerektiğini vurgulayarak sunumunu sonlandırmıştır. Nursel Atar18 tarafından yapılan “Türkiye’deki iklim değiĢikliğine uyum stratejisini etkileyebilecek yasal altyapı” konulu son sunumda ise, bu alandaki kanun, yönetmelik ve tebliğlerin incelendiği ve iklim değişikliğine uyumun doğal afet yönetimi, biyoçeşitlilik, su güvenliği ve gıda güvenliği açılarından ele alındığı ifade edilmiştir. Sunumda ulusal uyum eylem planının uygulanması için gerekli yasal altyapının var olduğu, ancak ikincil mevzuat açısından daha fazla teknik ve hukuki çalışma yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede, başarılı ve merkezi bir uyum stratejisi için yetki ayrımının ve görevlerin iyi belirlenmesi gerektiği kaydedilmiştir. Bu çerçeve sunumda son olarak, ya bütünleşik bir uyum mevzuatı (torba yasa aracılığıyla) ya da koordinasyon ile yetkili tek kurumun belirlenmesi ile Türkiye’de başarılı bir uyum stratejisinin geliştirilebileceği dile getirilmiştir. Sonuç itibarıyla, iklim değişikliği alanında dünyaca ünlü akademisyenlerin ve ulusal hukukçuların katıldığı bu Sempozyumda, iklim değişikliği konusu özellikle hukuksal açıdan olmak üzere farklı perspektiflerden ele alınmıştır. Bu çerçevede, konunun hukuki boyutunun Türkiye’de yeterince tartışılmadığı ve bu yönde daha fazla çalışma yapılması gerektiği Sempozyumda vurgulanmıştır. Sempozyum özellikle, katılım sağlayan uluslararası hukukçu ve akademisyenlerin 2012 sonrası döneme yönelik görüş ve beklentileri ile Türkiye hakkındaki değerlendirmelerinin anlaşılması açısından yararlı olmuştur. Kaynakça: Hovi, Jon, Skodvin, Tora ve Andresen, Steinar, “The Persistence of the Kyoto Protocol: Why Other Annex I Countries Move on without the United States,” Global Environmental Politics, Cilt: 3, Sayı: 4, November 2003. Knight, Zoe ve ö., “Aviation in EU ETS; an incentive for efficiency,” Merrill Lynch, SRI/Airlines/Aerospace, 8 September 2008, http://www.ml.com/media/113530.pdf Paper from the High Representative and the European Commission to the European Council, 14 March 2008. “Türkiye’de İklim Değişikliği Hukuku: 2012 ve Sonrası” Sempozyumu Notları, 31 Ekim 2011, İstanbul. 13 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN 28 Kasım-10 Aralık 2005 tarihlerinde gerçekleştirilen 11. Taraflar Konferansı (COP-11) ve 1. Taraflar Toplantısı’nda (CMP-1), Ek-1 taraflarının 2012 sonrası döneme ilişkin ilave yükümlülüklerinin belirlenmesi amacıyla Kyoto Protokolü altında Ek-1 Tarafları için İlave Taahhütler Geçici Çalışma Grubu’nun (AWG-KP) kurulması kararlaştırılmış ve AWG-KP’nin ilk toplantısı 2006 yılında yapılmıştır. BMİDÇS kapsamında 2012 sonrası döneme yönelik müzakerelere ise 3-15 Aralık 2007 tarihlerinde düzenlenen COP-13/CMP-3’te Uzun Dönemli İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu’nun (AWG-LCA) kurulması kararı ile başlanılmış ve AWGLCA’nın ilk toplantısı 2008 yılında yapılmıştır. 2 Küresel İklim Değişikliği, İnsan Güvenliği ve Demokrasi Proje Müdürü, Global Çalışmalar, California Santa Barbara Üniversitesi; Princeton Üniversitesi, Uluslararası Emeritus Hukuk Profesörü 3 Falk, BM kapsamında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi ve İnsan Hakları alanlarında yapılan anlaşmaların ABD’nin oynadığı liderlik rolü ve katkısı sayesinde başarıyla sonuçlandırıldığını ifade etmektedir. 4 Jon Hovi, Tora Skodvin ve Steinar Andresen, “The Persistence of the Kyoto Protocol: Why Other Annex I Countries Move on without the United States,” Global Environmental Politics, Cilt: 3, Sayı: 4, November 2003, s. 15. 5 Bkz. Paper from the High Representative and the European Commission to the European Council, 14 March 2008, s. 2, 6 Lincoln Hukuk, Etik ve Sürdürülebilirlik Profesörü, Sandra Day O’Connor Hukuk Koleji, Arizona State Üniversitesi, Sürdürülebilirlik Fakültesi 7 Küresel düzeyde emisyon azaltım hedeflerinin belirlenmesinden sonra, bu hedeflerin sayısal olarak ülkeler arasında (BMİDÇS’nin Ek-1 ülkeleri) paylaştırılması ve buna göre ulusal politika ve önlemlerin oluşturulması. 8 Emisyon azaltımı alanında öncelikle ulusal hedef ve politikaların belirlenmesi ve buna göre uluslararası politika ve hedeflerin oluşturulması. 9 Dünya Bankası eski Baş Müşaviri, Çevre ve Uluslararası Hukuk Grubu Başkanı; George Washington Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi 10 Çevre Grubu Koordinatörü, Berwin Leighton Paisner, Londra; Avrupa Çevre Hukuku Derneği Başkan Yardımcısı 11 Ghent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Kamu Hukuku Profesörü 12 Zoe Knight ve ö., “Aviation in EU ETS; an incentive for efficiency,” Merrill Lynch, SRI/Airlines/Aerospace, 8 September 2008, http://www.ml.com/media/113530.pdf 13 İnsan Güvenliği ve Demokrasi, Proje Eş Müdürü, Global Çalışmalar, California Santa Barbara Üniversitesi; Çevre Bakanlığı Eski Hukuk Müşaviri 14 BM Ortak Programı Uluslararası Hukuk Danışmanı; İstanbul Bilgi Üniversitesi Deniz Hukuku Araştırma Merkezi Eş Başkanı 15 Çevreci teknolojilerin transferi ve bunlara erişimi ile know-how’a erişim konularında destek sağlanması 16 http://unfccc.int/resource/docs/2010/cop16/eng/07a01.pdf#page=2 17 http://unfccc.int/resource/docs/cop7/13a04.pdf 18 BM Ortak Programı Ulusal Hukuk Danışmanı 1 14 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN Avrupa Birliği Ülkelerinde Vergi Reformları Ekin GÜNDAY ECER AB Uzmanı Yaşanmakta olan ekonomik ve mali kriz Avrupa Birliği (AB) genelinde daha güçlü bir ekonomik yönetim ve koordinasyona olan ihtiyacı açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu ihtiyaca yönelik olarak gündeme gelen “European Semester” ise AB Üye 2011 yılı Ocak ayında Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan Yıllık Büyüme Araştırması (Annual Growth Survey) ile Üye Devletlere ulusal politika stratejilerini oluşturmada yardımcı olunması hedeflenmiştir. İlk Yıllık Büyüme Araştırması mali düzenlemenin esas olarak bütçenin harcama tarafından yapılması gerektiğini ifade etse de, bazı Üye Devletlerde ilave vergiler ile de katkı sağlanması gerektiğini işaret etmektedir. Yaşanmakta olan bu süreç AB Üye Devletlerinde vergilendirme trendlerinin ve yapılan vergi reformlarının incelenmesini gündeme getirmiştir. Avrupa Komisyonu Ekonomik ve Mali İşler Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan “AB Üye Devletlerinde Vergi Reformları” başlıklı raporda da bu konular ele alınmaktadır.2 Bu makalede, “AB Üye Devletlerinde Vergi Reformları” başlıklı raporda öne çıkan hususlara ilişkin bilgi verilecektir. Bu çerçevede, ilk olarak AB Üye Devletlerindeki vergilendirme trendleri ve Üye Devletlerde özellikle 2010 ve 2011 yıllarında uygulanan vergi reformları ele alınacaktır. Daha sonra ise vergi reformlarının GSYİH ve sürdürülebilir ekonomik büyüme üzerindeki etkileri açıklanacaktır. AB Üye Devletlerinde Sistemlerine Yönelik Reformlar: Vergi Devletlerine mali ve yapısal hedefleri doğrultusunda bir ön rehberlik sağlamaktadır. Bu çerçevede, AB Üye Devletleri İstikrar ve Büyüme Paktı ve Avrupa 2020 Stratejisini göz önünde bulundurularak mali politikalarını koordine edebileceklerdir.1 2008 yılı sonu ve 2009 yılında, mali ve ekonomik krizle birlikte AB Üye Devletlerinde toplam talebi artırıp, böylelikle üretimdeki daralmayı önleyici mali önlemler ön plana çıkmıştır. Ancak söz konusu toplam talebi artırmaya yönelik önlemler vergi gelirlerinde ve dolayısıyla bütçe gelirlerinde düşüşe yol açmıştır. Bu durum 2010 ve 2011 yıllarında birçok Üye Devletin hem alınan önlemler, hem de yaşanan durgunluk nedeniyle düşen vergi gelirleri yüzünden kamu gelirlerinde azalmaya ve dolayısıyla kamu maliyesi yönünden sıkıntı yaşamasına neden olmuştur. Bu bağlamda 2010 yılı bir geçiş dönemi olarak nitelendirilebilir. 2010 yılında bazı Üye Devletler toplam talebi artırmaya yönelik genişletici önlemler almaya devam etmişlerse de, kimi Üye Devlet vergi gelirlerini ve dolayısıyla vergileri artırma yoluna gitmişlerdir. 2011 yılı ise AB Üye Devletleri açısından bir dönüm noktası olarak nitelendirilebilir. Bu çerçevede, birçok Üye Devlet vergi gelirlerini artırmaya yönelik vergi reformları uygulamaya koymuştur. Aşağıdaki tablo 2010 ve 2011 yıllarında AB Üye Devletlerinde gerçekleştirilen önemli vergi değişikliklerini göstermektedir: 15 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN Kanuni Oranlar Artış Yunanistan, İspanya, Fransa, İrlanda, Letonya, Lüksemburg, Portekiz, İngiltere Azalış Almanya, Danimarka, Finlandiya, Macaristan, Hollanda Yunanistan, Portekiz Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Macaristan, Litvanya, Hollanda, İngiltere İrlanda, Letonya Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Artış Azalış Artış Sosyal Güvenlik Ödemeleri Azalış Artış Katma Değer Vergisi Azalış Artış Özel Tüketim Vergisi Azalış Artış Emlak Vergileri Bulgaristan, Macaristan Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, İspanya, Finlandiya, Macaristan, Letonya, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, İngiltere İrlanda Avusturya, Bulgaristan, Kıbrıs, Çek cumhuriyeti, Almanya, Danimarka, Estonya, Yunanistan, İspanya, Finlandiya, Fransa, İrlanda, Macaristan, Letonya, Malta, Hollanda, Polonya, Romanya, Slovenya, Slovakya, İngiltere Avusturya, Bulgaristan, Slovakya Çek Cumhuriyeti, Almanya, Yunanistan, Fransa, Letonya, Portekiz Temel ya da Özel Uygulamalar Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, İspanya, Fransa, İrlanda, Letonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, İngiltere Avusturya, Bulgaristan, Almanya, Finlandiya, İtalya, Litvanya, İsveç Lüksemburg, Romanya Avusturya, Belçika, Almanya, İspanya, Litvanya, Hollanda Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, İrlanda, Litvanya, Portekiz, Romanya, Slovakya Bulgaristan, Kıbrıs, Yunanistan, İspanya, Fransa, Portekiz, Letonya Belçika, Almanya, Macaristan, Litvanya, Hollanda, Polonya Danimarka, İrlanda, İtalya, Letonya Belçika, Hollanda Letonya Azalış Kaynak: European Commission, Tax Refoms in EU Member States 2011, Brussels, 2011, page 32. Krizle birlikte ortaya çıkan acil mali konsolidasyon ihtiyacı vergi gelirlerinin doğrudan vergilerden dolaylı vergilere kaydırılması eğilimini değiştirmiştir. Yukarıdaki tablodan görüleceği üzere, birçok ülkede gelir vergisi oranları artırılmıştır. Yunanistan ve Portekiz gibi ciddi bütçe açıkları ile karşı karşıya olan ülkelerde ise hem gelir vergisi oranları ve sosyal güvenlik ödemeleri, hem de kurumlar vergisi oranları artırılmıştır. Diğer taraftan, hem KDV oranlarında, hem de ÖTV oranlarında artışlar gerçekleşmiştir. 2011 yılında gerçekleştirilen vergi reformları özellikle uzun dönemli büyümeyi teşvik edici niteliktedir. Birçok ülkede vergi yükünün işgücü veya sermayeden tüketime kaydırılması amaçlanmıştır. Bazı Üye Devletler ise gelir vergisi ve sosyal güvenlik ödemlerinde vergi tabanını genişleterek, vergi oranlarında yapılacak artışların büyüme üzerindeki olumsuz etkilerini önlemeyi hedeflemişlerdir. 16 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN AB genelinde 10 Üye Devlet ise yapmış oldukları vergi düzenlemeleri ile belli sektörleri ya da faaliyetleri 3 desteklemeyi seçmişlerdir. Vergilendirmeye Etkileri: ĠliĢkin Reformların Vergi politikasının oluşturulması kamu harcamaları için gerekli fonların toplanması, gelir dağılımında etkinliğin sağlanması, ekonomide istikrarın sağlanması, dışsallıklara yönelik tedbirlerin alınması ve kaynak dağılımının etkilenmesi gibi birçok mali amaç taşımaktadır. Ayrıca, vergi politikası tüketim ve üretim kararları üzerinde de etkiye sahiptir. Bununla birlikte, iyi bir vergi sistemi yeşil büyüme için de destekleyici niteliktedir. Bu çerçevede, vergilendirmenin kalitesi çok boyutlu bir kavramdır. Vergi politikası oluşturulurken hem ulaşılmak istenen politika hedefleri göz önünde bulundurulmalı, hem de vergi toplama maliyetleri ve vergilendirmenin ekonomik büyüme üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirilmelidir.4 Bu çerçevede, “AB Üye Devletlerinde Vergi Reformları” başlıklı raporda vergilendirme politikasında yapılan reformların GSYİH ve sürdürülebilir ekonomik büyüme üzerindeki etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Raporda öne çıkan görüşler şu şekilde özetlenebilir: Gayrimenkul üzerinden alınan vergiler büyüme üzerinde en az olumsuz etkisi olan vergilerdir. Bu vergileri tüketim vergileri izlemektedir. Gelir vergisi oranlarının ve sosyal güvenlik ödemelerinin düşürülmesi hem işgücü arz ve talebini artırmakta, hem daha yüksek istihdam oranlarına yol açmakta, hem de daha yüksek işgücü kullanım oranları ortaya çıkarmaktadır. Kurumlar vergisi oranlarının düşürülmesi sermayenin maliyetini düşürmekte, böylece de sermaye birikimine ve Ar&Ge faaliyetlerine yatırıma yol açmaktadır. Bu durum da daha güçlü üretim ve ekonomik büyüme anlamına gelmektedir.5 Öne çıkan bu görüşler AB Üye Devletlerindeki vergi sistemleri ele alınarak desteklenmeye çalışılmış, büyümeyi destekleyici bir vergi politikasının oluşturulmasında göz önünde bulundurulması gereken özel durumlar anlatılmaya çalışılmıştır. Sonuç: Ekonomik ve mali kriz AB Üye Devletlerinde daha etkin bir mali yönetime olan ihtiyacı açık bir şekilde ortaya koymuştur. Yapılacak mali reformlar her ne kadar bütçenin harcama kalemlerini ilgilendirse de, etkili bir vergi politikası ile desteklenmesi şarttır. Bu çerçevede, 2008 yılından itibaren AB Üye Devletleri ilk etapta talebi artırmaya yönelik, daha sonra ise vergi gelirlerini artırmaya yönelik vergi önlemleri uygulamaya koymuşlardır. Vergi politikası birçok mali amaca yönelik olmaktadır. Bu nedenle, kaliteli bir vergi politikasının oluşturulmasında birçok farklı etken göz önünde bulundurulmalıdır. Atılacak adımların GSYİH ve sürdürülebilir ekonomik büyüme üzerinde farklı etkileri olacağı unutulmamalıdır. 17 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN Kaynakça: European Commission, European semester: a new architecture for the new EU Economic governance – Q&A, Brussels, 12 January 2011. European Commission, Tax Refoms in EU Member States 2011, Brussels, 2011. European Commission, European semester: a new architecture for the new EU Economic governance – Q&A, Brussels, 12 January 2011. http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=MEMO/11/14. 2 European Commission, Tax Refoms in EU Member States 2011, Brussels, 2011. 3 Ibid., page 32. 4 Ibid., page 47. 5 Ibid., page 10. 1 18 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN Finansman Kaynaklarına Ġnternetten Nasıl UlaĢılır? Hakan KARABACAK AB Uzmanı Bir işletme, ancak güçlü ve istikrarlı bir finansal yapı ile ayakta kalabilir. Finansal yapının gücünü belirleyen en önemli unsurlardan biri de işletmenin finansal kaynaklara erişim kapasitesidir. Ülkemizde yerleşik firmalar, sivil toplum kuruluşları, yerel idareler, üniversiteler, dernekler gibi kurum ve kuruluşların kullanımına açık mali imkanlar bulunmaktadır. Hibe veya uygun koşullarda kredi olarak sunulan bu imkanlardan yararlanmak için istenen standartlarda projeler hazırlamak gerekmektedir. Ayrıca projeler kapsamında açılan ihalelere katılım da mümkün olabilmektedir. Bu çalışma, işletmelerin erişimine açık muhtemel finansman kaynakları ve bu kaynaklara internetten nasıl erişileceği konusunda bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla sırasıyla Avrupa Birliği (AB) fonlarına, uluslararası kuruluşların mali imkanlarına ve yurtiçi kurum ve kuruluşlarca sağlanan kaynaklara erişim için kullanılabilecek web sayfaları tanıtılacaktır: AB kaynakları için kullanılabilecek web sayfaları AB Komisyonuhttp://ec.europa.eu/europeaid/wor k/onlineservices/index_en.htm Sayfa, AB’nin tüm dış yardım faaliyetlerine katılım ve mali imkanlarına erişim için bir giriş kapısı niteliğindedir. Sayfanın sol tarafında yer alan “finansman (funding)” bağlantısının açılmasıyla teklif çağrılarına ve ihale duyurularına erişmek mümkün olabilmektedir. Ayrıca, sağlanan mali yardımlar açısından ülke, bölge, sektör, yıl veya programa göre arama yaptırılabilmektedir. Ülke araması altında AB’nin Türkiye’nin kullanımına açtığı veya açacağı tüm tedarik, inşaat, hizmet ihalelerine veya hibe programlarına ulaşmak mümkündür. Her bir ihale duyurusu veya hibe programı altında tüm ilgili belgeler ve rehberler sayfadan indirilebilmektedir. Ayrıca AB fonları kapsamında yapılan ihalelerde izlenecek usulleri tanımlayan Uygulama Rehberi (PRAG - Practical Guide) de bu web sayfasından erişime açıktır. Avrupa Birliği Bakanlığı http://www.abgs.gov.tr/ - Avrupa Birliği Bakanlığı’nın web sayfasında, sağ alt tarafta “Hibe Duyuruları” bağlantısı bulunmaktadır. Bu bağlantı altında, gerek AB’nin Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) gerekse Birlik Programları kapsamındaki duyurulara ve diğer teklif çağrılarına yer verilmektedir. Başvuru süreci devam eden hibe duyuruları bu sayfada görülebilmektedir. Örneğin, Hayatboyu Öğrenme ve Gençlik Programı, Rekabet Edebilirlik ve Yenilikçilik Programı, Kültür Programı ve 7. Çerçeve Programı gibi Birlik Programlarının duyurularına bu sayfadan erişilebilir. Sayfanın solundaki bağlantılardan ise AB hibe programlarına başvuru sürecine ilişkin bilgilere, bugüne kadar uygulanmış ve duyurusu yapılması planlanan hibe programlarının listesine ve Birlik Programları kapsamında sağlanan hibe olanaklarına ilişkin bilgilere erişmek mümkündür. Ayrıca başarılı olan projelerin illere ve kuruluşlara göre 19 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN sıralaması da yine bu sayfada bulunabilecek bilgiler arasındadır. Merkezi Finans ve Ġhale Birimi http://www.mfib.gov.tr/ Merkezi Finans ve İhale Birimi’nin web sayfasında AB kaynaklı mali yardımlarla desteklenecek proje ve programların teklif çağrıları duyurulmakta ve her bir çağrı altında ilgili belgeler sunulmaktadır. Bu sayfada iki adet bağlantı (link) önemlidir. Öncelikle, ana sayfanın sağ tarafında yer alan “ihaleler” bağlantısıyla, “açılması öngörülen”, “açık” veya “kapalı” ihalelere erişilebilmektedir. Bu erişimde “mal alımı”, “yapım işleri” ve “hizmet alımı” seçenekleri işaretlenerek istenen ihale tipi veya tipleri seçilmelidir. Sadece hibelere erişilmek isteniyorsa, yine sayfanın sağ tarafında yer alan “hibe” seçeneğinin seçilmesi yeterli olacaktır. Böylece, teklif çağrıları ile yayımlanan hibe programlarına ve projeler kapsamında açılan ihalelere ilişkin tüm bilgi ve belgelere ulaşılabilmektedir. İkinci olarak, ana sayfanın solunda yer alan “kaynaklar” altındaki “referans dokümanlar mevzuat” bağlantısı altında AB mali yardımlarına ilişkin temel dokümanlara, ilgili mevzuata, hibe programı yararlanıcılarına yönelik bilgi ve belgelere, hazırlanan referans belgelere ve projelere ilişkin kılavuzlara erişim mümkün olmaktadır. TÜBĠTAK (7. Çerçeve Programı) http://www.fp7.org.tr/ 7. Çerçeve Programı, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) koordinatörlüğünde yürütülmektedir. Sayfada, 7. Çerçeve Programı hakkında ayrıntılı bilgiye, yayımlanan teklif çağrılarına ve ilgili tüm başvuru dokümanlarına ulaşmak mümkündür. Ayrıca, sayfanın sol tarafında yer alan “Finansal Konular”, “7. Çerçeve Programı Proje Yönetimi Bilgi Servisi” ve “Yasal Konular ve Mevzuatlar Bilgi Servisi” bağlantılarında 7. Çerçeve Programından yararlanmak üzere proje hazırlayacak muhtemel yararlanıcıların haberdar olması gereken önemli bilgi ve belgeler bulunmaktadır. AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi BaĢkanlığı http://www.ua.gov.tr/ Avrupa Birliği Bakanlığı altında faaliyet gösteren Başkanlığın (Türk Ulusal Ajansı) web sayfasında, Hayatboyu Öğrenme Programı - LLP (Comenius, Erasmus, Leonardo da Vinci, Grundtvig ve bunların kesişimde yer alan Ortak Konulu program) ve Gençlik Programı hakkında ayrıntılı bilgi sunulmaktadır. Her bir programın detaylı alt bağlantı sayfaları bulunmaktadır. Her bir program bağlantısının altında programın ve altında yer alan faaliyetlerin tanıtımlarına, programlara ilişkin yayımlanan teklif çağrılarına, başvuru formlarına, haberlere ve duyurulara erişilebilir. Ayrıca ana sayfanın sağ tarafından yer alan “Faydalı Dokümanlar” linki ile ilgili programlara ilişkin bilgilendirici dokümanlara ulaşmak mümkündür. Avrupa Yatırım http://www.eib.org/ Bankası - Avrupa Yatırım Bankası web sayfasının üstünde yer alan “Projects” bağlantısı Bankanın kredi imkanlarına bir giriş kapısı niteliğindedir. Bu bağlantı altında sayfanın solunda yer alan “bölgeler (regions)” ve “başlıklar (topics)” alt bağlantılarından projelerin yürütüldüğü bölgelere ve proje temalarına ilişkin bilgi edinmek mümkündür. “Proje döngüsü (Project cycle)” bağlantısı oldukça önemlidir. Bu bağlantı altında yer alan alt bağlantılarla, Avrupa 20 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN Yatırım Bankası’nın projelerine başvuru süreci, kredi uygunluk değerlendirmesi, ihale süreçleri ve izleme prosedürlerine ilişkin ayrıntılı bilgi, belge ve formlara ulaşmak mümkündür. Yine sayfanın solunda yer alan “finanse edilecek projeler (projects to be financed)” ve “finanse edilen projeler (projects financed)” bağlantılarından filtreleme yapılarak sayfa içi arama yaptırılabilmekte ve seçilen yıl, bölge, ülke veya sektörde desteklenen projelere ulaşılabilmektedir. Uluslararası bazı kuruluĢların kaynakları için kullanılabilecek web sayfaları Dünya Bankası www.worldbank.org/projects - Web sayfasını açmak için adres, ilgili alana “www” ibaresi ile yazılmalıdır. Bu sayfadan Dünya Bankasınca yürütülen tüm proje ve programlar hakkında bilgiye erişmek mümkündür. Sayfanın ortasında yer alan arama motoru ile ülkelere, bölgelere, hedeflere, temaya veya sektörlere göre arama yapılabilecek bir arama motoruna ulaşılmaktadır. Bu arama motorundan anahtar kelime ile istenen nitelikleri taşıyan proje ve programlar bulunabileceği gibi, ayrıntılı arama seçeneği ile istenen ürün hattı ve verilen kredi tipine göre projeleri listelemek de mümkün olmaktadır. Ayrıca arama motorunun üstünde yer alan ilave butonlarla ülke raporlarına, ihale duyurularına ve diğer ilgili raporlara ulaşmak mümkündür. Ülkelere göre yapılan arama sonucunda bulunan tüm projeler hakkında ayrıntılı bilgilere erişilebilir. Projenin devam edip etmediği “aktif (active)” veya “kapalı (closed)” uyarılarından görülebilmektedir. Bu web sayfasının solunda yer alan “proje veritabanı (project database)” bağlantısı da oldukça önemlidir. Dünya Bankası kredilerinden yararlanmak isteyenler, bu bağlantı altındaki alt bağlantılarda proje hazırlığı ve uygulamasına ilişkin ihtiyaç duyabilecekleri tüm teknik bilgileri bulabilirler. BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programı - http://www.undp.org.tr/ Birlemiş Milletler Kalkınma Programı web sayfasının en üstünde “Türkiye’deki UNDP faaliyetleri (UNDP activities in Turkey)” bağlantısı bulunmaktadır. Bu bağlantı altındaki “UNDP Programmes in Turkey” alt bağlantısında ülkemizde UNDP fonları ile finanse edilen veya edilecek projeler hakkında bilgilere erişmek mümkündür. Türkiye’de yürütülen tüm UNDP programları konulara göre sınıflandırılmış olup, desteklenen her bir programın geldiği aşama ve programın ilgili tüm dokümanları sayfada yer almaktadır. Ayrıca, yine “Türkiye’deki UNDP faaliyetleri” bağlantısı altında yer alan “ihale (procurement)” bağlantısında, UNDP program ve projeleri kapsamında açılan tedarik, hizmet veya inşaat ihalelerinin koşulları hakkında ayrıntılı bilgi sunulmaktadır. Diğer yandan, UNDP ana sayfasının solunda yer alan “project websitesi bağlantıları (project website links)” ile UNDP tarafından desteklenen projeler için ayrı ayrı hazırlanan web sayfalarına ulaşmak ve projeler hakkında ayrıntılı bilgi edinmek mümkündür. Yurtiçinde bazı kuruluĢların kaynakları için kullanılabilecek web sayfaları KOSGEB http://www.kosgeb.gov.tr/ - Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı’nın (KOSGEB) web 21 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN sayfasında, KOBİ’lerin yararlanabileceği destek programlarına yönelik bilgi sunulmaktadır. Bu çerçevede, web sayfasının üst kısmında yer alan “destekler” bağlantısının altında “KOBİ Proje Destek Programı”, “Tematik Proje Destek Programı”, “İşbirliği Güçbirliği Destek Programı”, “Ar-Ge, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı”, “Genel Destek Programı”, “Girişimcilik Destek Programı” ve “Gelişen İşletmeler Piyasası KOBİ Destek Programı” alt bağlantıları yer almaktadır. Bu alt bağlantılardan KOBİ’lere sağlanan tüm destek programlarına ilişkin olarak muhtemel yararlanıcıların ihtiyaç duyabilecekleri ayrıntılı bilgi, belge ve formlara erişmek mümkündür. Ayrıca yine bu bağlantı altında yer alan “kredi faiz desteği” alt bağlantısından KOBİ’lere sağlanan kredi faiz desteği programının ayrıntılarına ulaşılabilir. TÜBĠTAK - http://www.tubitak.gov.tr/ Sayfanın sol tarafından ulaşılabilecek bağlantılarla gençlerin, öğretmenlerin, akademisyenlerin, sanayi kesiminin ve kamu sektörünün kullanımına açık proje ve programlar hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkündür. Bunlar arasında işletmeler için özellikle “Sanayi Ar-Ge Proje Destekleri” bağlantısı altında, “Sanayi Ar-Ge Projelerini Destekleme Programı”, “Proje Pazarları Destekleme Programı”, “KOBİ Yararına Teknoloji Transferi Destek Programı”, “KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı”, “Teknoloji ve Yenilik Odaklı Girişimleri Destekleme Programı”, “Uluslararası Sanayi Ar&Ge Projeleri Destekleme Programı” alt bağlantılarına girerek, ihtiyaca yönelik destek programlarına ilişkin bilgilere, bilgilendirici dokümanlara başvuru formlarına erişilebilir. Bu programlar Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB) tarafından yürütülmektedir. Ayrıca “Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı” ve “Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projeleri Destekleme Programı” üniversiteler ve kamu kurumlarının yanında sanayi kuruluşlarını da araştırma projesi yapmaya yönelten programlardır. Bu iki program ise Araştırma Destek Programları Başkanlığı (ARDEB) tarafından yürütülmektedir. Ekonomik Bakanlığı Ġhracat Bilgi Platformu - http://www.ibp.gov.tr/ Sayfanın üst kısmında, “Finansman Araçları” bağlantısı altında ihracatçı firmaların, dünya pazarlarında rekabet güçlerini artırmak amacıyla faydalanabilecekleri, kendilerine finansal yönden destek sağlayacak ihracata yönelik devlet yardımları hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca, sayfadan girilecek alt bağlantılarla dahilde ve hariçte işleme rejimleri, ihracatta KDV istisnası, ihracatta alternatif finansman teklifleri ve Türk Eximbank kredileri hakkında bilgilere ve ilgili mevzuata erişmek mümkündür. Ayrıca yurtdışına açılan firmalar için “Ticari Fırsatlar” bağlantısı altında Ticari Talep Eşleştirme (TTE) hizmeti verilmektedir. TTE hizmeti Türk ihracatçıları ile yabancı ithalatçıların elektronik ortamda bir araya getirilmesini amaçlamaktadır. Bu hizmetten sadece web sitesinin Kurumsal Kayıtlı Kullanıcısı olan firmalar yararlanabilmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı - http://www.tarim.gov.tr Sayfanın üst kısmındaki “Destekler” bağlantısına girildiğinde “Tarımsal Yatırımcı Danışma Ofisi”nin sayfası açılmaktadır. Bu sayfadan üreticilerin ihtiyaç duyabilecekleri tarımsal destek 22 AB VE DIġ ĠLĠġKĠLER DAĠRESĠ BAġKANLIĞI BÜLTEN ve teşviklere ilişkin bilgilere erişmek mümkündür. Bu çerçevede, sayfanın üst kısmında yer alan “destekler” bağlantısı altındaki alt bağlantılarla “faiz indirimli tarımsal krediler”, “alan bazlı tarımsal krediler”, “fark ödemesi destekleri”, “hayvancılık destekleri”, “tarım sigortası destekleri”, “telafi edici ödemeler kapsamındaki tarımsal destekler”, “diğer tarımsal amaçlı destekler” konularında bilgilere ve ilgili mevzuata ulaşmak mümkündür. Ayrıca, “tarımsal destekler birim miktarları”na da yine “destekler” bağlantısı altından erişilebilir. “Tarımsal Yatırımcı Danışma Ofisi”nin “teşvikler” bağlantısı altından ise “organize sanayi bölgelerine uygulanan teşvik ve muafiyetler”, “illere göre arsa tahsisi teşvik oranları” ve “faiz indirimli tarımsal krediler” hakkında bilgilere ve ilgili mevzuata erişmek mümkündür. Sonuç olarak, işletmelerin ihtiyaç duyabilecekleri hibe veya kredi nitelikli finansman kaynaklarından yararlanabilmeleri için öncelikle bu kaynaklar hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Finansman kaynakları ve bunlardan yararlanma koşulları hakkında başlıca bilgi edinme yollarından biri de fon sağlayan kurum ve kuruluşların internet sayfalarına müracaat etmektir. Bu sayfalar muhtemel yararlanıcıların ihtiyaç duyabilecekleri ilgili tüm bilgi, belge ve formları sağlamaktadır. Fon sağlayan kurumların bilinmesi ve internet sayfalarının bu açıdan sürekli olarak takip edilmesiyle işletmeler finansman fırsatlarından yararlanabilmenin ilk adımını atmış olacaklardır. 23 T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 28 - 415 23 31 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: [email protected] http://www.abmaliye.gov.tr/ © 2011 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır. Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.