Dünya kanatlarımız altında - Türk Parlamenterler Birliği
Transkript
Dünya kanatlarımız altında - Türk Parlamenterler Birliği
Parlamento Hakimiyet Milletindir Haziran 2013 Sayı: 4 Ayl ı k sürel i yay ı n Hakimiyet Milletindir Mersin 17. Akdeniz Oyunları’na hazır Türkiye’de Sivil Havacılık Dünya kanatlarımız altında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım: Haziran 2013 Sayı: 4 Havayolunu halkın yolu yaptık ISSN 2147-6616 9 772147 661000 04 C M Y CM MY CY CMY K Haziran 2013 Sayı: 4 Fiyatı: 20 TL / Kurum ve kuruluşlar için: 30 TL Yerel süreli yayın ISSN 2147-6616 Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti. adına TPB Parlamento Dergisi Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Eren Safi Yayın Koordinatörü Erbay Kücet TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİ GENEL BAŞKAN Nevzat PAKDİL Kahramanmaraş Milletvekili Editör Songül Baş Haber Merkezi Bilge Yavuz Cahit Yıldız Deniz Varol Elif Çelik Gökçe Doru Pınar Ünsal Zeynep Yiğit Katkıda Bulunanlar Dr. Ahmet Tetik Hakan Arslanbenzer Dr. Polat Safi Tasarım Sinan Günçiner Koordinasyon İsmail Demir YAPIM Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti. Uğur Mumcu Cd. 13/5 Çankaya / ANKARA T: 0312 446 15 72 F: 0312 446 15 82 www.buyukharf.com.tr BASKI Özel Ofset T: 0312 395 06 08 YAYIN KURULU Yahya AKMAN Şanlıurfa Milletvekili Cahit BAĞCI Çorum Milletvekili Kadir Ramazan COŞKUN Genel Sekreter 19. Dönem İstanbul Milletvekili İlknur İNCEÖZ Aksaray Milletvekili Alpaslan KAVAKLIOĞLU Niğde Milletvekili Nuri USLU Genel Sekreter Yardımcısı 23. Dönem Uşak Milletvekili Yayımlanan yazıların hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. Makul alıntılar dışında izinsiz iktibas yapılamaz. H a z ir a n 2 013 İçindekiler KAPAKKONUSU 26 Türkiye’de Sivil Havacılık: Dünya kanatlarımız altında 34 Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım: Havayolunu halkın yolu yaptık 39 THY Genel Müdürü Temel Kotil: Hizmette kendimizle yarışıyoruz DOSYA 59 Mersin 17. Akdeniz Oyunları’na hazır 64 Yeryüzünde bir şems-pâre: Dolmabahçe Sarayı 69 Yasamanın gizli kahramanları: Milletvekili danışmanları 76 AKDENİZ-PA Türk Grubu Başkanı Tevfik Ziyaeddin Akbulut ile söyleşi 61 17. Akdeniz Oyunları Genel Koordinatörü Bekir Korkmaz: Oyunlar için 500 milyon lira yatırım yapıldı 4 DÜNYAPARLAMENTOLARI Başkanın Mesajı 5Birlik’ten 17Haberler 22Dünyadan 24 Veysel Eroğlu: Orman ve su varsa hayat vardır 46 Nihat Ergün: Geleceğin 42 Göz alıcılığın Kanada’daki adı: Parlamento Tepesi üretim merkezi ve teknoloji üssü Türkiye 48 62 84 56 Şükrü Sina Gürel: Millet kavramı ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalı 78 Tarih Sahnesi 83 Babalar Günü 86Kitap 87Film 88Müzik Ali Talip Özdemir: Siyasette hiç durmadan üretmeli ve yeni şeyler söylemelisiniz TBMM Genel Sekreteri İrfan Neziroğlu: Başarımızın sırrı takım ruhu, adalet ve şeffaflık Vekillerin şair yüzü 72 80 Entelektüel asker: Kazım Karabekir İki gözüm, bu işin yok sağı solu... 89Televizyon 90 Vekiller ne okuyor / ne izliyor 92 Sosyal medya günlükleri 94Unutmayacağız 96 Ayın yasaları 4 Başkanın Mesajı Modern dünyada insan haklarının neresindeyiz? İNSAN hakları asırlar içinde önce fikrî alanda, sonra sırasıyla anayasal belge ve bildirilerde, anayasalarda, uluslararası sözleşmelerde yer alan ve korunması gerektiği konusunda ortak kanaate dayanan değerler bütünüdür. Çağdaş ve demokratik hukuk devleti standartlarına sahip olmayı hedefleyen tüm ülkeler için insan haklarına saygı, belirleyici unsurdur. İnsan hakları devlet gücünü sınırlar, kişiyi devlet karşısında kimi hak ve yetkilere sahip asli unsur durumuna sokar, onu eşya olmaktan kurtarır. İnsan hakları, kişiye insan olarak sahip olduğu ortak değerlerin sömürü, baskı, şiddet, saldırı ve her türlü olumsuz dış etkiler karşısında korunmasını isteyebilme yetkisini verir, evrensel niteliklidir. İnsan hakları, insanlık onurunun temel parçasıdır. İnsan haklarının korunması ve genişletilmesi, sadece kanuni düzenlemelerin hayata geçirilmesiyle mümkün olmaz. Bunların eksiksiz uygulanması ve insan hakları bilincinin toplumun her kesimince benimsenmesi gerekmektedir. İnsan hakları, insanın salt insan olmakla kazandığı haklardır. Kişi bu hakları doğumla, hatta doğum öncesinde kazanır. İnsan haklarına saygı, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi siyasal ve toplumsal kültürümüzün, medeniyetimizin dayanaklarından biridir. Peygamber efendimizin insan hakları konusundaki uygulamaları bizler için önemli örneklerdir. Yine insan hakları belgesi niteliğinde olan Veda Hutbesi’nde insanı, aileyi, toplumu ve bütün insanlığı içine alacak şekilde hak ve özgürlükler kayıt altına alınmıştır. Bu haklardan yaşama hakkı, mülkiyet hakkı ve ailenin korunması hakkı açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bizim medeniyetimizde dil, ırk, renk, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bütün insanlar eşittir. Batı’nın insan hakları beyannamelerinde savunduğu esaslardan çok daha güzel olan ve insan vicdanını tatmin eden hak ve hürriyetler, tarihimizde hep uygulanagelmiştir. İnsan hakları konusunda günümüzde gelinen nokta yeterli değildir. Devletler, bireylerin insan haklarının korunması ve geliştirilmesi hedefi doğrultusunda çalışırken, bireylerin de sahip oldukları bu hakların bilincinde olmaları ve haklarının ihlal edildiği hallerde başvurabilecekleri mekanizmaların mevcudiyetinin farkında olmaları sağlanmalıdır. İnsan hakları ihlalleri hep gözyaşı anlamına gelmektedir. Dünya kuruldu kurulalı insanlar sürekli ve çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle birbirlerini yok etmeye çalıştılar ve büyük savaşlar çıkardılar. Bu savaşlarda milyonlarca insan öldü, öldürüldü. Yüzbinlerce insan ise sakat kaldı. Avrupa iki dünya savaşı yaşamasına rağmen, insan hakları konusunda hâlâ çifte standartlar uygulamaya devam etmektedir. Dil, din, ırk ayrımı gözetmediğini ifade eden AB ülkeleri, uygulamada bu değerleri sürekli olarak göz ardı etmektedir. İnsanların ellerinden alınamayacak temel hak ve özgürlükleri vardır. Ama ne yazık ki yeryüzünde hâlâ milyonlarca insan hak ve özgürlüklerinden yoksun, aç ve sefil yaşamaktadır. Modern Avrupa’da bir taraftan devletlerden daha zengin uluslararası şirketler bulunurken, diğer taraftan 100 milyona yakın insan açlık sınırının altında yaşamaktadır. Afrika’nın tüm yer altı zenginliklerini ülkelerine taşıyan gelişmiş Batılı ülkeler, Kara Kıta’nın insan haklarını içlerine sindiremediler. Birleşmiş Milletler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kuruldu. Kuruluş amacı, adaleti ayakta tutmak, haksızlık karşısında haklının yanında yer almak, insan haklarını tesis etmek ve dünyanın kan gölüne dönmesini engellemekti. Savaş şartları altında kurulan Birleşmiş Milletler mevcut yapısı ile günümüzde insan haklarına ve barışa katkı sağlayamamaktadır. Maalesef BM büyük devletlerin çıkarına göre müdahale yapan, kararlar alan ve zulümler karşısında sükût eden bir teşkilata dönüştü. Balkanlar’da, Bosna’da kıyamet koptu. Birkaç günde 8 bin civarında insan Srebrenitsa’da şehit edilirken BM seyretti. Suriye’de şu ana kadar 100 bin civarında insan Suriye ordusunun gökten yağdırdığı bombalarla, tanklarla, makineli tüfeklerle hayatını kaybetti. Fakat Birleşmiş Milletler, Çin ve Rusya’nın vetosu sebebiyle hiçbir karar alamıyor. Myanmar’da binlerce Müslüman öldürülürken, yaşam alanlarından sürülürken, eğitim hakkı ellerinden alınırken, aile kurma ve çocuk edinmeyle ilgili yasaklar konulurken Birleşmiş Milletler ortada yok. Birleşmiş Milletler mevcut yapısı ile artık Haziran 2013 Nevzat Pakdil Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı, Kahramanmaraş Milletvekili güven telkin etmiyor. Birleşmiş Milletler’in yapısının bir an önce yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. İnsan hakları konusunda ülkemizde son yıllarda önemli gelişmeler kaydedilmiş, vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin korunmasında ve olabilecek ihlallerin tekrarının önüne geçilmesinde yeni mekanizmalar oluşturulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak, ülkemizdeki insan hakları ihlallerinin üzerinde ciddiyetle durmaktayız. Cezaevlerindeki tutukluların durumundan, başörtüsü sebebiyle şampiyonalardan men edilen vatandaşlarımızın sıkıntılarına kadar her konuya hassasiyetle yaklaşmaktayız. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun da faaliyete geçmesi ile insan haklarının korunmasında önemli kazanımlar sağlanacaktır. Dünyadaki tüm bu olumsuz örnek lere rağmen bizlere düşen görev, yapacağımız çalışmalarla dünyanın neresinde olursa olsun mazlum ve mağdur insanlara yardımcı olarak hak ve özgürlüklerin tanınmasını sağlamaktır. Türkiye’nin güçlenmesi, sözünün dinlenir olması mazlum ve mağdur insanların haklarının iadesi konusunda önemli katkılar sağlayacaktır. Bu düşüncelerle tüm dünya halklarına, insan haklarına saygı temelinde mutlu ve huzurlu bir gelecek temenni ediyorum. Saygılarımla. Birlik’ten “Milletvekilliği kanun teklifi haksız yere eleştiriliyor” Yayın Ad ı Günlük Evr ensel Referans No 291956 24 Renk Renkli Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği Kanunu Teklifi” ile ilgili haberlerin kamuoyunu yanlış bilgilendirdiğini belirterek, “Milletvekilleri kendilerine yeni haklar sağlamadı. Basının iddia ettiği gibi ‘vekile kıyak’ yapılmadı. Kanun teklifi ile mevzuattaki hükümler tek bir çatı altında toplandı” dedi. M eclis’teki dört siyasi partinin grup başkanvekillerinin imzasıyla TBMM Başkanlığı’na sunulan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği Kanunu Teklifi”, geçtiğimiz ay önemli gündem maddelerinden birini oluşturdu. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülerek kabul edilen teklif, basında “vekile kıyak” şeklinde yorumlanırken CHP, MHP ve BDP grup başkanvekilleri kanun teklifinden imzalarını çekti. AK Parti ise “İmzamızın arkasındayız” açıklamasını yaptı. Meclis gündemine gelmesi için Türk Parlamenterler Birliği’nin öncülük ettiği “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği Kanunu Teklifi”, milletvekilleriyle ilgili ilk kez bir yasa çıkarılmasını öngörüyor. Emeklilikten sosyal haklara, protokol sırasından personel istihdamına kadar milletvekilleriyle ilgili mevzuatın tek bir kanunda toplanmasını amaçlayan teklif, TBMM üyelerinin yapamayacağı işleri de sıralıyor. İlk ikisi amaç ve tanımları, son ikisi yürürlük ve yürütmeyi kapsamak üzere 22 mad- KENDİNE VEKİL Yayın Tar ihi 09.05. 2013 Etki Tarafsız STxCM 95,10 Küpür Say fa 1 Tiraj 6265 Sayfa 1 İLİ İLELEBET MİLLETVEK Taraf Yayın Adı Referans No 29198275 Renkli Renk Yayın Tarihi 09.05.2013 Tarafsız Etki 132,35 STxCM Küpür Sayfa 2 72936 Tiraj 2 Sayfa deden oluşan kanun teklifinde şu başlıklar yer alıyor: Ödenek ve yolluk, hak kazanma ve ödeme, dışarıdan atanan bakanlar, emeklilik, tedavi hakkı, ölüm yardımı, diğer sosyal haklar, personel istihdamı, protokol sırası, diplomatik pasaport, silah bulundurma ve taşıma, rozet ve kimlik, cenaze töreni, trafik ile ilgili hükümler, TBMM üyelerinin yapamayacağı işler. Cemil Çiçek: Maaş artışı yapılmıyor TBMM Başkanı Cemil Çiçek, kanun teklifiyle ilgili değerlendirmesinde, “Bu teklif, değişik kanunlarda yer alan veya fiilen uygulamada olan hususların tek bir kanunun çatısı altında toplanmasından ibarettir. Milletvekili özlük yasası değildir, maaş artışıyla ilgili bir yanı yoktur. Milletvekilliğinin ne olduğu, hangi statüde bulunduğu belirlenmektedir” dedi. Kanun teklifinin kamuoyuna doğru biçimde yansıtılmasının önemini vurgulayan Çiçek, yanlış Haziran 2013 5 6 Birlik’ten yorumlamalarla konunun saptırılmaması gerektiğini ifade etti. “Milletvekillerinin maaşları artıyor, akla hayale gelebilecek ne kadar harcamaları varsa bunlar için yasal bir zemin oluşturuluyor” şeklinde hiçbir doğruluk yanı bulunmayan yayınlar yapıldığına işaret eden Cemil Çiçek, “Teklifin esas amacı milletvekilliği statüsünün belirlenmesidir. Milletvekilleri kendilerine mahsus bir yasa olmadığı için değişik kanunların arasına sıkıştırılmış düzenlemelerle görevlerini sürdürüyor. Biz istedik ki o kanunların önünde, arkasında, geçici maddesinde düzenlenmiş olan bu hükümleri derli toplu bir yasa içerisinde bir araya getirelim. Kanun teklifinin birçok maddesi yürürlükteki mevzuatın teklife aktarılmasından ibaret, yeni bir şey getirilmiyor” diye konuştu. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, milletvekillerinin uygulamada yaşadığı sorunlara da değindi. Örneğin, hem önceki dönem hem de mevcut milletvekillerinin 19 Mayıs törenlerinde nerede duracağının, mülki idare amirlerinin inisiyatifi ve insafına bağlı olduğunu belirten Çiçek, “Bu kadar sene milletvekili, bakan ve meclis başkanı olarak memlekete hizmet etmiş bir kişinin protokolün neresinde duracağı mülki idare amirlerinin inisiyatifine bırakılamaz” dedi. Kadir Ramazan Coşkun: Kamuoyu yanıltılıyor Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun, kanun teklifinin bir ihtiyaç ve gereklilik sonucu hazırlandığını belirtti. Türkiye’de her kesimin özel yasası bulunduğunu, ancak milletvekillerine ilişkin bugüne kadar Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun Haziran 2013 Türkiye’de her kesimin özel yasası var, ancak milletvekillerine ilişkin bugüne kadar böyle bir düzenleme yapılmadı. böyle bir düzenlemenin yapılamadığını kaydeden Coşkun, “Çeşitli kanun maddelerinde, genelgelerde ve TBMM İçtüzüğü’nde milletvekilleriyle ilgili düzenlemeler var. Gerek uygulamada ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi gerekse kamuoyunun şeffaf bir şekilde bilgilendirilmesi için mevzuatın tek bir kanunda toplanması amaçlandı. Kanun teklifi hazırlanırken mevcut düzenlemeler tek çatı altında bir araya getirildi. Kamuoyuna yansıtıldığı gibi milletvekilleri kendilerine yeni haklar sağlamadı, basının iddia ettiği gibi ‘vekile kıyak’ yapılmadı” dedi. Genel Sekreter Coşkun, ödenek ve yolluktan tedavi hakkına, emeklilikten ölüm yardımına, rozet ve kimlikten TBMM üyelerinin yapamayacağı işlere kadar pek çok konunun mevcut kanunlardaki hükümler korunarak kanun teklifine taşındığını bildirdi. Teklifteki yeniliğin diplomatik pasaportla ilgili olduğunu ifade eden Coşkun şunları söyledi: “5682 sayılı kanunun 13. maddesine göre, halen görev yapmakta olan milletvekillerine diplomatik pasaport verilmektedir. Aynı madde ile daha önce cumhurbaşkanlığı, yasama meclisi başkanlığı, başbakanlık, dışişleri bakanlığı ile büyükelçilik yapmış olanlara da diplomatik pasaport verilmektedir. Parlamenter diplomasinin en önemli aktörleri olan milletvekillerinin görev süreleri sona erdikten sonra da diplomatik pasaport alabilmeleri, ülkemizin takip ettiği çok boyutlu ve aktif dış politikaya katkı sağlayacaktır. Önceki dönem milletvekillerimizin bilgi birikimi ve tecrübelerinden faydalanılması büyük önem taşımaktadır. Türk Parlamenterler Birliği olarak hem Avrupa hem ABD’deki eski parlamenterlerin yer aldığı uluslararası derneklere üyeyiz. Yurt dışındaki çeşitli toplantılara katılarak ülkemizi en iyi şekilde temsil Birlik’ten AK PARTİ, CH VEKİLLERE ÖMÜR BOYU P, MHP VE BD Yayın Adı YurtHaber Referans No 291 85646 Renk Renksiz ediyoruz. Bu açıdan da diplomatik pasaportun gerekliliğini vurguluyoruz. Ayrıca, kanun teklifindeki bu madde ile milletvekilliği döneminde kazanılmış bir hakkın iade edildiğini düşünüyoruz.” “Milletvekili suda yürüse…” Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun, basında eleştiri konusu yapılanlardan birinin de trafikle ilgili hükümler olduğuna işaret etti. Kanun teklifinde “milletvekiline trafik cezası yazılmayacak” gibi bir ifadenin yer almadığını, ancak basının konuyu bu şekilde yansıtarak kamuoyunda yanlış algılamalara yol açtığını kaydeden Coşkun, “Hâlihazırda TBMM üyelerinin araç- Yayın Tarihi 09. 05.2013 Etki Tarafsız STxCM 106,21 P DEN TAM İTT İFAK İstikbal (Ordu) Yayın Adı 29192023 Referans No Küpür Sayfa 1 i Renk TiraRenkl j 5000 Sayfa 1 Yayın Tarihi 09.05.2013 Tarafsız Etki 41,18 STxCM HAK Küpür Sayfa 1 500 Tiraj 4 Sayfa larına 2918 sayılı kanunun 116. maddesi kapsamında işlem yapılması gerektiği hallerde trafik kural ihlali tespit tutanağı düzenleniyor ve valilikler aracılığıyla TBMM Başkanlığı’na gönderiliyor. Bu uygulama kanun teklifine taşındı” dedi. Trafikte geçiş önceliği konusuna da değinen Kadir Ramazan Coşkun, bu maddenin tüm milletvekili araçlarını değil, TBMM üyelerinin resmî ziyaret ve programları sırasında kullandıkları araçları kapsadığını bildirdi. Kanun teklifine yönelik haksız eleştiriler yapıldığını ve kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğini ifade eden Coşkun şunları söyledi: “Bugüne kadar tüm kanunları çıkaran, ancak kendi kanunu bulunmayan milletvekilleriyle ilgili kanun teklifi çalışması yapılırken çok titiz davranıldı. Basının iddia ettiği gibi ‘padişahlık yetkileri’ düşünülmedi. Hatta milletvekili arkadaşlarımızın fazladan ödedikleri emeklilik primiyle ilgili haklı talepleri, mali konular yer almasın düşüncesiyle teklife konulmadı. Biz bu özeni gösterirken basının haksız eleştirilerde bulunması bana şu fıkrayı hatırlattı: Ülkenin birinde, bir milletvekili ne yapsa basınla iyi ilişkiler kuramıyormuş. Basında her gün kendisiyle ilgili olumsuz haberler yer alıyormuş. Sonunda milletvekili, öyle bir şey yapmalıyım ki basın bunu takdirle karşılasın diye düşünmüş. Bir gün basın mensuplarını çağırmış, denizin üzerinden yürüyerek karşı kıyıya geçmiş. Herkes hayretle onu izlemiş. Ertesi gün gazeteler şu başlıkla çıkmış: Milletvekili yüzme bilmiyor!” Haziran 2013 7 8 Birlik’ten “Engellilik ve Eğitim” paneli Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil panelin açılış konuşmasını yaptı. AK Parti Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’a plaketini Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem verdi. T ediyor” dedi. Bir engelliye iş olanağı sağlamanın, onun hayatını kolaylaştırmak için yeterli olmadığını ifade eden Pakdil, “İşyerlerinde ve hayatın her alanında fiziki şartların engelli vatandaşlarımıza göre dizayn edilmesi gerekiyor. Bu konuda yerel yönetimlere büyük görev düşüyor. Toplu taşıma araçlarından sokaklara kadar her alanda engelli kardeşlerimize yönelik düzenlemeler yapılması gerekiyor. Her sağlıklı bireyin bir gün engelli hale gelebileceği gerçeğini aklımızdan çıkarmayarak bu bilinçle hareket etmeliyiz” diye konuştu. Nevzat Pakdil, çalışma hayatından siyasete, sivil toplum örgütlerinden sosyal yaşama kadar her alanda engelli bireylerin kendine yer edinmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Engellilerimizin sorunlarını önemseyip çağdaş hizmet modelleri geliştirerek engelli vatandaşlarımızın üreten ve bağımsız yaşayabilen bireyler haline getirilmesini hedeflemeliyiz. Onları anlamak, onlarla bütünleşmek medeniyetimizin ve inançlarımızın bir gereğidir.” ürk Parlamenterler Birliği ve Zihinsel Özürlü ler Federasyonu, “Engellilik ve Eğitim” konulu panel düzenledi. TBMM Tören Salonu’nda gerçekleşen panelin açılış konuşmalarını Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı ve Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı ve Türk Parlamenterler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Orhan Erdem, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Fikri Işık ile Zihinsel Özürlüler Federasyonu Genel Başkanı Aynur Dankaz yaptı. Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, panelin “Engelliler Haftası”nda düzenlendiğine işaret ederek, “Böyle günler engelli kardeşlerimizin sıkıntılar ının ele alınması, çözüm önerilerinin ortaya konulması açısından büyük önem arz Haziran 2013 Engellileri anlamak, onlarla bütünleşmek medeniyetimizin ve inançlarımızın bir gereğidir. “Benden sonra ne olacak?” Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem, 2005 yılında çıkarılan 5378 sayılı kanunla engellilerin eğitimi konusunda çok önemli mesafe kat edildiğini söyledi. İnsan Hakları Birlik’ten Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’nın ilgili maddelerine atıfta bulunarak hiç kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamayacağını vurgulayan Erdem, engelli bir çocuğun eğitim sayesinde çok daha hızlı bir şekilde toplumla bütünleşmesinin sağlandığını belirtti. Erdem, “Engellilik ve Eğitim” paneli gibi etkinliklerin engellilerle ilgili farkındalık yaratılması ve sorunların çözümü için imkan sunduğunu ifade etti. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Fikri Işık ise engelli eğitiminin önemini vurguladığı konuşmasında, “Bu panelin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Panelden çıkacak sonuçların engellilerimizin hayata tutunmalarına fayda sağlayacak hizmetleri beraberinde getireceğine inanıyorum” dedi. Etkinliğin açılışında söz alan Zihinsel Özürlüler Federasyonu Genel Başkanı Aynur Dankaz, bugüne kadar yaptıkları çalışmalarla engellilerin içinde bulunduğu durumu gündemde tutmaya çalıştıklarını belirterek, “Birçok engelli ailesinin kafasındaki en önemli soru ‘Benden sonra ne olacak?’ şeklindedir. Biz bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyoruz” diye konuştu. Engelli milletvekillerine plaket CHP Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, panele katılamayan CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in plaketini CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu’na verdi. Açılış konuşmalarının ardından düzenlenen panele, 1986 Özürlüler Parlamentosu Başkanı Fikret Gökçe, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Mehmet Küçük, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Mustafa Baloğlu, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez, Zihinsel Özürlüler Federasyonu Danışma Kurulu Üyesi Gönül Turgut Gürsoy ve Zihinsel Özürlüler Federas- Haziran 2013 9 10 Birlik’ten AK Parti Kadın Kolları Teşkilat Başkanı Nur Özkaya , panele katılamayan 23. Dönem AK Parti İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın plaketini Lütfiye Kelleci Birer’e verdi. 19. Dönem MHP Çorum Milletvekili Muharrem Şemsek’e plaketini MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu verdi. yonu Yönetim Kurulu Üyesi Hikmet İnci Cengiz katıldı. Panelin değerlendirme konuşmalarını ise AK Parti Engelliler Koordinasyon Merkezi Başkanı ve Adıyaman Milletvekili Dr. Murtaza Yetiş, CHP Engelliler Üst Kurul Üyesi ve İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hülya Güven ile MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu yaptı. Bir ülkenin kalkınmışlığının engellilere verdiği önemle ölçülebileceği vurgulanan panelde, engelli milletvekillerine hizmetlerinden dolayı plaket takdim edildi. 19. Dönem MHP Çorum Milletvekili Muharrem Şemsek’e plaketini MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu; AK Parti İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol’a plaketini Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri ve 19. Dönem ANAP İstanbul Milletvekili Kadir Ramazan Coşkun; AK Parti Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’a plaketini Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem; CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’e plaketini CHP Burdur Milletvekili ve Türk Parlamenterler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Ramazan Kerim Özkan; 23. Dönem AK Parti İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’ya plaketini AK Parti Kadın Kolları Teşkilat Başkanı Nur Özkaya verdi. Panele katılamayan Şafak Pavey’in plaketini CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu, Lokman Ayva’nın plaketini ise Lütfiye Kelleci Birer aldı. AK Parti İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol’a plaketini Türk Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri Kadir Ramazan Coşkun verdi. Haziran 2013 Türk Parlamenterler Birliği’nden Üye aidatlarımız 16. Olağan Genel Kurul kararıyla 2013 yılında yıllık 120 TL’dir. Bankalar tarafından müşterilerine, uluslararası Banka Hesap Numarası (IBAN) verilmektedir. Üyelerimizin aidatlarını yatırırken problem yaşamamaları için Birliğin IBAN Numarası aşağıda belirtilmiştir. Bilindiği gibi 2002’de yıllık 30 TL olan üye aidatları 2004 yılından beri 60 TL ve 2013 yılından itibaren 120 TL’dir. Geriye doğru aidat borçlarının buna göre hesaplanması ve Birliğimizin aşağıdaki hesap numarasına yatırılması, Türk Parlamenterler Birliği ANKARA KONUKEVİ Üyelerimiz ve misafirlerine hizmet vermektedir. Royal Anka Hotel Tel: 0312 446 38 86 Bayraktar Mahallesi Bayraklı Sokak No: 35 GOP / Ankara 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na göre, alınan aidatların belgesine üyelerin TC Kimlik Numaralarının yazılması gerekmektedir. Üyelerimizin TC Kimlik Numaralarını mektup veya telefonla Birliğe bildirmeleri rica olunur. TPB Haber Portalı www.tpb.org.tr Fax Hattı: 0312 420 66 24 Sayın Üyelerimiz, her konuda bize ulaşabilirsiniz. Türk Parlamenterler Birliği TBMM B Blok 2. Asma Kat 06540 Bakanlıklar / ANKARA Tel: 0 312 420 66 21 Fax: 0 312 420 66 24 Türk Parlamenterler Birliği Ziraat Bankası TBMM Şubesi IBAN: TR 33 0001 0009 0303 296732 6001 Sağlık Hattı Sağlık uygulamaları, hastaneler ve anlaşmalı eczanelere ilişkin her türlü bilgi için 0312 420 0 112 numaralı telefonu arayabilirsiniz. 12 Birlik’ten Türk Parlamenterler Birliği’nin uluslararası çalışmaları hız kazandı FP-AP T ürk Parlamenterler Birliği, uluslararası düzeyde önemli çalışmalara imza atıyor. Farklı ülkelerden parlamenterlerle yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli toplantılarda bir araya gelen Birlik üyeleri, Türkiye ve dünya gündemindeki konularla ilgili görüş alışverişinde bulunuyor. Ülkemizin tanıtımına büyük katkı sağlayan uluslararası çalışmalar son dönemde hız kazandı. Geçtiğimiz ay ABD Kongresi Eski Üyeleri Derneği’nin ziyaret ettiği Türk Parlamenterler Birliği, daha önce de Avrupa Parlamentosu Eski Üyeleri Derneği’ni ağırlamıştı. Avrupalı ve Amerikalı eski parlamenterlerin, “Misafirperverliğiniz için çok teşekkür ediyoruz” diyerek memnuniyetlerini ifade ettikleri ziyaretler oldukça verimli geçti. Türk Parlamenterler Birliği ’nin uluslararası çalışmalarının en önemli ayağını Avrupa Konseyine Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği (FP-AP) oluşturuyor. Birliğin 1988 yılında üye olduğu FP-AP, eski parlamenterlerin tecrübelerini toplum, demokrasi ve dünyanın gelişimi doğrultusunda kullanabilmelerine imkan sağlamayı amaçlıyor. İlk tohumları 1984 yılında Belçika, Almanya, Fransa ve İtalya dernekleri tarafından atılan FP-AP, 1994 yılında resmen kurularak Haziran 2013 Avrupa Konseyine Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği’nin Paris’teki Divan ve Genel Kurul toplantılarında Türk Parlamenterler Birliği’ni Millî Eğitim eski Bakanı Vehbi Dinçerler temsil etti. Fotoğrafta Vehbi Dinçerler ile FP-AP’nin Onursal Üyesi, Dışişleri eski Bakanı Ali Bozer görülüyor. faaliyetlerine başladı. Türkiye, Andorra, Avusturya, Belçika, Ermenistan, Kıbrıs, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Polonya, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre, Ukrayna ve Avrupa Parlamentosu Eski Üyeleri Derneği’nin üye olduğu FP-AP, Orta ve Doğu Avrupa ile İskandinav ülkelerini de kapsayacak şekilde daha da genişlemeyi amaçlıyor. Birlik’ten FP-AP’ye üye derneklerden biri olan Avrupa Parlamentosu Eski Üyeleri Derneği, geçtiğimiz aylarda Türk Parlamenterler Birliği’ni ziyaret etti. Pat Cox başkanlığındaki heyet üyeleri, TBMM’de Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil ile görüştü. Konuk heyet, ziyaret sırasında tarihî Hamamönü’nü gezdi. Merkezi Fransa Parlamentosu’nda Derneğin başkanlığını Nisan 2012’den bu yana Hollandalı Mechtild De Jong yürütüyor. Başkan iki yıllık bir dönem için seçiliyor. FP-AP’nin Divan ve Genel Kurul olmak üzere iki ana organı bulunuyor. Divan’da her üye derneğin iki temsilcisi yer alıyor. Genel Kurul’a ise her üye dernek üç temsilci ile katılıyor. Genel Kurul ve Divan toplantısı her yıl şubat-mart aylarında genellikle Paris’te yapılıyor. Her yıl mayıs-haziran aylarında ayrıca bir Divan toplantısı düzenleniyor. İki yılda bir de colloquy (çalıştay) adıyla münazaralı bir toplantı yapılıyor. Son olarak 1 Kasım 2012’de Malta’da yapılan münazaralı toplantının başlığı “Güney Akdeniz ve Ortadoğu’da Demokrasiye Geçiş Sürecinin Desteklenmesi” olarak belirlendi ve bir sonuç bildirisi yayımlandı. Derneğin merkezi Fransa Parlamentosu’nda yer alıyor. İdari sekretarya hizmetleri ise Belçika Parlamentosu’nda Genel Sekreter Roland Roblain’in başkanlığında yürütülüyor. Türkiye’yi Vehbi Dinçerler temsil etti Avrupalı konuk parlamenterlerin Hamamönü ziyareti ebru çalışması ve seymenlerin gösterisiyle renklendi. Avrupa Konseyine Üye Ülkeler Eski Parlamenterleri Avrupa Derneği’nin Divan ve Genel Kurul toplantıları geçtiğimiz mart ayında Fransa’nın başkenti Paris’te yapıldı. Toplantılarda Türk Parlamenterler Birliği’ni Millî Eğitim eski Bakanı Vehbi Dinçerler temsil etti. Divan toplantısında “Güney Akdeniz ve Ortadoğu’da Demokrasiye Geçiş Sürecinin Desteklenmesi” başlıklı Malta Bildirisi hakkında üye ülkelerde yapılan çalışmalar gözden geçirildi. Vehbi Dinçerler, Türk Parlamenterler Birliği’nin temsil edilmediği Malta’daki toplantıda kabul edilen bildiriye ilişkin görüşlerini ifade etti ve çekincelerini dile getirdi. Üye derneklerden, bildirinin daha geniş kitlelere ulaştırılması konusunda gayret gösterilmesi, tepkilerin toplanması ve sonuçların bu ay Andorra’da yapılacak Divan toplantısında paylaşılması istendi. Genel Kurul toplantısında 2014 yılında bir çalıştay düzenlenmesi kararlaştırıldı. Türkiye’nin çalıştaya ev sahipliği yapma talebi destek gördü, ancak konusunun Andorra’da tespit edilmesi öngörüldü. Türkiye şimdilik bir konu teklifinde bulunmadı ve Andorra’da önerilecek konulardan birini seçebileceğini ifade etti. Haziran 2013 13 14 Birlik’ten Türk Parlamenterler Birliği üyelerine yönelik otomobil kampanyası “Avrupa Birliği-Türkiye İlişkileri” sempozyumu Van’da gerçekleştirildi TÜRKIYE Büyük Millet Meclisi ve Avrupa Birliği’nin işbirTÜRK Parlamenterler Birliği, And Otomotiv ve Otosay Otomotiv ile iki ayrı otomobil kampanyası protokolü imzaladı. And Otomotiv ile yapılan protokole göre, Skoda marka otomobil alımlarında Türk Parlamenterler Birliği üyelerine 1 Eylül 2013 tarihine kadar özel kampanya uygulanacak. Otosay Otomotiv ile imzalanan protokolle de Citroen marka otomobil alımlarında Türk Parlamenterler Birliği üyeleri 31 Ağustos 2013 tarihine kadar özel kampanyadan yararlanabilecek. Protokol imza töreninde konuşan Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, kampanyanın hayırlı olmasını dileyerek, “Bu ülkeye hizmet etmiş ve etmekte olan parlamenterlerimizin yararlanabileceği böyle bir protokolü imzalamaktan mutluluk duyuyorum” dedi. Bu arada, Türk Parlamenterler Birliği ile Ziraat Bankası TBMM Şubesi arasındaki görüşme neticesinde Birlik üyelerine özel taşıt kredisi sunuluyor. Halk Bankası TBMM Şubesi ile yapılan görüşmeler sonucunda da Türk Parlamenterler Birliği üyeleri 0 km araç kredisinden yararlanabiliyor. Haziran 2013 liği ile yürütülen Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi çerçevesinde “Avrupa Birliği-Türkiye İlişkileri: Geleceğe Yönelik Beklentiler” adlı sempozyum Van’da gerçekleştirildi. Toplam iki gün süren ve “sivil toplum”, “ekonomi” ve “demokrasi” gibi birçok başlıkta sunumlar gerçekleştirilen sempozyuma 18 ülkeden parlamenterler ve büyükelçiler katıldı. Sempozyumda bir konuşma yapan Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Jean-Maurice Ripert, 3. ve 4. yargı paketlerinin kabul edilmesinin Türkiye için önemli ilerlemeler sağladığını söyleyerek “Türkiye’nin başlatmış olduğu çözüm süreci ve geri çekilmenin başlaması, Güneydoğu bölgesindeki eksik yatırımların ele alınmasında AB yardımcı olmaya hazırdır. Bu süreç son bir kuşaktır çok fazla hayata mal olmuş sorunu çözmeye en iyi fırsattır. Temel hakların hamil olması yönünde atılması gereken adımlar vardır. AB olarak temel haklarla ilgili izleme mekanizmasına önem veriyoruz” dedi. Birlik’ten Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi 27 yaşında GENEL merkezi Ankara’da bulunan Türk Parlamenterler Birliği, farklı şehirlerdeki şubeleriyle de hizmet veriyor. Bu şubelerden biri 1986 yılından bu yana İstanbul’da çalışmalarını sürdürüyor. Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu’nda Başkan Orhan Demirtaş, Başkan Yardımcısı B. Yaşar Öztürk, Sayman Muammer Alıcı, Sekreter Dr. Azmi Ateş, Yönetim Kurulu üyeleri Doğan Öztunç, Hayrettin Elmas, Resul Tosun, Hüseyin Aksoy ve Recep Kaya yer alıyor. Denetleme Kurulu ise şu isimlerden oluşuyor: Doç. Dr. Kahraman Emmioğlu (Başkan), Hakkı Kurmel, Turgut Topaloğlu (Üye). Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi, çalışmalarını tarihî Filizi Köşk’te (Tahsin Paşa Köşkü) sürdürüyor. Ülke gündeminin nabzını tutan konferansların yanı sıra çeşitli konularda etkinlikler düzenleyen İstanbul Şubesi, birbirinden değerli isimleri üyeleriyle bir araya getiriyor. İstanbul Şubesi’nin son dönemde gerçekleştirdiği bazı konferansların konukları ve konu başlıkları şöyle: İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu - İstanbul’un Dünü, Bugünü ve Yarını; Adalet ve Milli Savunma eski Bakanı Oltan Sungurlu - Günün Siyasi ve Hukuki Meseleleri; Prof. Dr. İlber Ortaylı - Cumhuriyetimizin İlk Yüzyılı; Gazeteci-Yazar M. Şevket Eygi - Muhafazakarlık ve İstanbul Kültürü; Prof. Dr. Ergun Özbudun - Nasıl Bir Anayasa ve Kimin İçin?; Bayındır Hastanesi doktorları - Vitamin ve Mineraller ile Sağlıklı Yaşamanın Şifreleri. Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi, geçtiğimiz mayıs ayında düzenlediği bir geceyle eski yönetim kurulu başkanları ve üyelerini plaketle onurlandırdı. sosyal tesislerinde siz mensuplarımıza hizmet etmenin mutluluğu içinde faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. 1990’lı yıllarda kavuştuğumuz bu imkan için Meclis eski Başkanımız Kaya Erdem’in yakın ilgi ve yardımlarına da ayrıca şükranlarımızı sunarız. Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi olarak hizmetlerimizi daha ileriye taşıyıp dostluk ve arkadaşlık bağlarının tesis edildiği huzurlu bir ortam sağlamayı hedefliyoruz. İstanbul Şubesi’ndeki ilk başkanımız Hayrettin Erkmen ve yönetim kurulu üyelerini rahmetle anarken, sonraki başkanlarımız U. Sami Kumbasar, Necmettin Karaduman ve çalışma arkadaşlarına 21 Mayıs 2013 gecesi tertiplediğimiz şükran yemeğine katılıp bizi onurlandırdıkları için ayrıca teşekkür ediyoruz. Ülkemizin huzur, barış ve bereket dolu günleri için hizmete devam inancıyla değerli Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarımla birlikte sizleri sevgiyle selamlıyoruz.” “Hedefimiz hizmetleri daha ileriye taşımak” Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi Başkanı Orhan Demirtaş, dergimiz aracılığıyla şu mesajı iletti: “Değerli üyelerimiz, ülkemizin incisi güzel İstanbulumuzdan hepinizi sevgiyle selamlıyoruz. Kadıköy eski Belediye Başkanımız ve aynı zamanda parlamenter arkadaşımız Cengiz Özyalçın ve çalışma arkadaşlarının hizmetleriyle Birliğimizin İstanbul Şubesi’ne tahsis edilen tarihî Filizi Köşk ve İstanbul Şubesi’nin iletişim bilgileri şöyle: Filizi Köşk Mustafa Mazharbey Caddesi Trafik Şube yanı Selamiçeşme/İstanbul Tel: 0 216 567 49 34 / 0 216 567 48 21 Haziran 2013 15 16 Birlik’ten Esnaf ve sanatkarlara ziyaret ÇALIŞMA ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Mücahit Fındıklı, TBMM İdare Amiri Salim Uslu ve Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken’i ziyaret etti. 2 milyonun üzerindeki esnaf ve sanatkarın Türkiye açısından bir şans olduğunu ifade eden Pakdil, “Esnaf ve sanatkarlarımız ülkemizin küresel krizlerden en az şekilde etkilenmesinde önemli rol oynamaktadır” dedi. Çözüm sürecine değinen ve TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken’in Akil İnsanlar arasında yer aldığını anımsatan Nevzat Pakdil şunları söyledi: “Esnaf ve sanatkarlarımız çözüm sürecine destek vererek kardeşlik hukukunun gelişmesine katkıda bulunmalıdır. Zaten esnaf ve sanatkarlığın temeli Ahilik kültürüne dayanmaktadır. Ahi ise kardeş demektir. Ülkemizdeki terör olaylarının ve sokak eylemlerinin bitmesi özellikle Güneydoğu’daki esnaf ve sanatkarlarımızın iş imkanlarını artıracaktır.” “HAVELSAN’ın geldiği nokta gurur verici” TÜRK Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil, HAVELSAN Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Taş ve Genel Müdür Sadık Yamaç’ı ziyaret ederek çalışmalar hakkında bilgi aldı. Türkiye’nin savunma sanayisinde geliştirdiği projelerle yurt dışında önemli pazarlar elde ettiğini belirten Pakdil, “HAVELSAN’ın yapmış olduğu atılımlar bizi gururlandırmaktadır” dedi. Pakdil, bu yıl savunma ve havacılık sanayi sektöründe ihracat hedefinin 1,5 milyar dolar olduğunu ifade etti. Genel Müdür Sadık Yamaç ise HAVELSAN’ın savunma ve bilişim sektörlerinde global çözümler sunan bir bilişim ve sistem şirketi olduğunu belirterek, “HAVELSAN uzmanlığını C4ISR, Deniz Savaş Sistemleri, Hava Savunma Sistemleri, Yönetim Bilgi Sistemleri, Simülasyon ve Eğitim Sistemleri, Anayurt Güvenlik Sistemleri ve Enerji Yönetim Sistemleri alanlarında geliştirmektedir” diye konuştu. Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil ziyaret sonrasında savaş uçağı simülatöründe deneme uçuşu yaptı. Haziran 2013 Haberler AK Partili Ömer Faruk Öz: Malatya kayısısı her derde deva AK Parti Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, kanser riskine karşı ameliyat olan ünlü aktris Angelina Jolie’ye Malatya kayısısı gönderdi. BM Mülteciler Yüksek Komisyonu İyi Niyet Elçisi Jolie’nin ameliyatını basından öğrendiğini belirten Öz, “Hem şifa bulması hem de Malatyamızın kayısısının dünya çapında tanıtımına katkı sağlanması amacıyla ünlü sanatçıya Malatya kayısısı ve acı çekirdeğini gönderdim” dedi. Her derde deva kayısının faydalarının bilimsel olarak kanıtlandığını ifade eden Öz, en son İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yaptığı araştırmaya göre kayısıda kanser önleyici madde bulunduğunu söyledi. Bu mucize meyvenin birçok hastalığın tedavisine ve hastalık riskinin azaltılmasına katkıda bulunduğunu anlatan AK Partili vekil, “Özellikle kanser riski taşıyan kişilerde tedavi amaçlı kullanılıyor. Birçok ilacın yapımında hammadde olarak kayısıdan faydalanılıyor” diye konuştu. Ömer Faruk Öz, Angelina Jolie’nin kanser riskine karşı ameliyat olduğunu öğrenince 6 kilogram Malatya kayısısı ile 2 kilogram kayısı çekirdeğini kendisine iletilmek üzere Los Angeles Başkonsolosluğu’na gönderdiğini ifade etti. Sanatçıya mektup da yazdığını belirten Öz, “Kendisine geçmiş olsun dileğinde bulundum. Malatya kayısısının insan sağlığına faydalarını bilimsel dayanaklarıyla birlikte ifade ettim” dedi. “Kayısı tüketimini artırmalıyız” AK Parti Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, Malatya kayısısının özellikle karaciğer yetmezliği, kanser, bağırsak ve mide ile ilgili hastalıkların tedavilerinde etkili olduğunu söyledi. Kayısı çekirdeğinin alzheimer hastalığının tedavisinde de önemli bir yeri bulunduğunu kaydeden Öz, “Malatyamızın her derde deva, altın değerindeki şifa kaynağı kayısısı her insana lazım. Kayısı tüketim alışkanlığını yaygınlaştırmalıyız. Özellikle mutfaklarımızda tatlı, hoşaf ve pasta yapımlarında mutlaka kayısıdan istifade edilmesi gerekir. Kayısı ile yapılan pastanın tadına doyum olmaz. Sağlıklı yaşam için doğal sebze ve meyve tüketimine önem vermeliyiz” dedi. Ömer Faruk Öz, dünyadaki kuru kayısı tüketiminin yaklaşık yüzde 85’ini Malatya’nın karşıladığını sözlerine ekledi. TBMM’de “mobbing” konferansı TBMM’de Etik Haftası Etkinliği kapsamında “İşyerinde Psikolojik Taciz” başlıklı bir konferans gerçekleştirildi. Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden Doç. Dr. Dilek Ekici’nin konuşmacı olduğu konferansa TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Haydar Çiftçi, TBMM İdari Teşkilatı ve Meclis personeli katıldı. Mobbing kavramının Türkiye’de henüz çok yeni olduğunu belirten ve bu kavramı “işyeri kanseri” olarak niteleyen Ekici, “Eğer sabahları işe gitmek istemiyorsanız, son zamanlarda hiçbir şey hoşunuza gitmiyorsa, bakalım bugün başıma neler gelecek diye düşünerek işe gidiyorsanız, geceleri gözünüze uyku girmiyorsa belki siz de mobbing mağduru olabilirsiniz” dedi. Mobbingi çalışanların işyerlerinde birbirlerine karşı hileli, saldırgan ve sistematik davranışları olarak tanımlayan Ekici, bu kavramın işyerlerinde psikolojik şiddet ve yıldırma anlamına geldiğini söyledi. İşyerlerinde çalışanların başarısının yöneticinin başarısı olduğunu ve oyunun kurallarının yönetici tarafından konulduğunu hatırlatan Ekici, işyerinde fazla rekabet olmasının, işverenin değerlendirme yöntemlerini rekabet üzerine kurmasının ve her konuda tek başına karar vermesinin çalışanlarına güvensizlik olarak algılandığını ve mobbinge ortam hazırladığını söyledi. Haziran 2013 17 18 Haberler AK Partili Yahya Akman, kara mayınlarına dikkat çekti AK Parti Şanlıurfa Milletvekili ve Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Üyesi Yahya Akman, TBMM Genel Kurulu’nda kara mayınları konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Kara mayınlarının her yıl yaklaşık yüzde 80’i çocuk, kadın ve yaşlılar olmak üzere 15 ila 20 bin kişinin ölümüne ve çok daha fazla insanın ciddi biçimde sakatlanmasına neden olduğunu belirten Akman, “1938 yılından beri çatışmalarda çok geniş bir biçimde kullanılan anti-personel kara mayınları halen 78 ülke topraklarında bulunmaktadır. Kara mayınlarının çoğu II. Dünya Savaşı’ndan kalmıştır. Ayrıca 1960’lardan beri yaklaşık 110 milyon mayın dünya çapında tahminen 70 ülkeye dağıtılmıştır. Mayınların üretimi 3 ila 75 dolara mal olurken bir mayının topraktan temizlenmesinin maliyeti 300 ila 1000 dolar arasında değişmektedir” dedi. Yahya Akman, Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte anti-personel kara mayınlarının yasaklanmasının gündeme geldiğini anımsatarak, “1996 yılında başta Kanada, Avusturya ve Almanya olmak üzere birçok ülkenin ve sivil toplum örgütlerinin girişimleri ile anti-personel kara mayınlarının topyekûn yasaklanmasını öngören ve Ottawa Süreci olarak bilinen kapsamlı bir uluslararası çalışma başlatılmıştır. 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe giren Ottawa Sözleşmesi’ne Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 156 ülke taraf olmuştur. Sözleşme, 1 Mart 2004 tarihinde ülkemiz bakımından yürürlüğe girmiştir” diye konuştu. 2024 yılına kadar temizlenecek Ülkemizde toprağa döşeli anti-personel mayınların Ottawa Sözleşmesi kapsamında 2024 yılına kadar temizlenmesinin planlandığını kaydeden Yahya Akman, “Toprağa döşeli toplam 977 bin 872 mayın bulunmaktadır. Bu mayınlardan 26 bin 111 adedi temizlenmiştir. Türkiye’nin Suriye, Irak, İran, Ermenistan ve Nahçıvan sınırlarında mayın bulunmaktadır” diye konuştu. AK Partili vekil, 1950’li yıllardan bu yana Türkiye-Suriye sınır boyunca meydana gelen mayın vakalarında, çoğunluğu sivil olan 3 binden fazla insanın yaşamını yitirdiğini, 7 bin kişinin yaralandığını ifade ederek, “Çözüm süreciyle beraber kara mayınlarının temizlenmesi en önemli önceliğimiz olmalıdır. Ülkemizde toplumun yararına olan her konuda çözüm üreten hükümetimiz, topraklarımızı en kısa zamanda mayından temizleyecektir” dedi. PTT anonim şirket oldu POSTA ve Telgraf Teşkilatı AŞ’nin kuruluşu, yapılanması ve faaliyet konularına ilişkin usul ve esasları düzenleyen Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı TBMM’de kabul edildi. Kanun; ülke genelinde posta hizmetlerinin kaliteli, sürekli, tüm kullanıcılar için karşılanabilir bir ücretle, etkin, rekabete dayalı esaslar çerçevesinde sunulmasını sağlamak üzere posta sektörünün serbestleştirilerek mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaflığı sağlanmış bir sektör oluşturulmasını amaçlıyor. Konuyla ilgili olarak Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, PTT’nin AŞ olmasının kamu kurumu olma özelliğini ortadan kaldırmadığını, aynen muhafaza ettiğini Haziran 2013 söyledi ve “PTT satılacak” değerlendirmesinin doğru olmadığını kaydetti. PTT’nin son 10 yıl içinde ciddi anlamda kendini yenilediğini ve bugün 173 yıllık tarihiyle Türkiye’nin marka kuruluşu haline geldiğini belirten Yıldırım, “İstiyoruz ki dünyada ve Türkiye’de değişen şartları dikkate alarak PTT’nin bu gelişmesi kalıcı hale gelsin. Çünkü herhangi bir yasal altyapı olmadan aynı işi yapan diğer kuruluşlarla rekabet var, yasal altyapı sağlanması gerekiyor” diye konuştu. Haberler 11. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’na görkemli açılış ULUSLARARASI Türkçe Derneği (TÜRK- ÇEDER) tarafından “Uluslararası Dil ve Kültür Festivali” kapsamında düzenlenen 11. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nın açılışı, Ankara 19 Mayıs Stadı’nda yapıldı. Dünya Orkestrası’nın gösterisiyle başlayan açılış töreninde “Evrensel Barışa Doğru” sloganıyla yapılan Türkçe Olimpiyatları’na katılan çocuklar birbirinden başarılı performanslarla Ankaralılardan büyük alkış aldı. Açılış Töreni’ne Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Ali Babacan ile Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile siyaset, iş, spor ve medya dünyasından davetliler katıldı. Bu yıl 1-16 Haziran 2013 tarihleri arasında gerçekleşen 11. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları, 140 ülkeden 2 bin finalist öğrencinin katılımıyla Türkiye genelinde 55 il ve 99 sahnede düzenleniyor. Dursun, “Dünyanın her yerinde Türkçe konuşan insanlarla karşılaşıyorsunuz” diyerek olimpiyatların önemine vurgu yaptı. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, 11. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları için Türkiye’ye gelen öğrencilerle Meclis’te bir araya geldi. Öğrencileri makamında ağırlayan Meclis Başkanı, ziyarete gelen gençlerle yakından ilgilendi, onlara teşekkür etti. Çiçek, “Evvela sizleri böyle bir hizmeti gerçekleştirdiğiniz için tebrik ediyorum. Bu gençlerin yetişmesinde emek veren aileleri, yöneticileri, öğretmenleri, bu projenin fiilen harekete geçmesine katkıda bulunan herkesi tebrik ediyorum” dedi. Türkçe Olimpiyatları’nın her geçen gün büyüdüğüne işaret eden Çiçek, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkçe sizler sayesinde birçok ülkede konuşulur oldu. Her kıtadan gelen, dünyanın geleceği olan bu yavrularımızın bir araya gelmeleri ortak bir dünya inşa edilmesine, Türkçenin gelişmesine ve yaygınlaşmasına vesile olacaktır. Burada güzel bir hizmet ifa ediliyor. Her sene böyle bir organizasyonu kusursuz bir şekilde yapıyorsunuz. Bu hepimizin takdir ettiği bir çabadır. Emeği geçen herkese, bu fikri ortaya koyan ve uygulayan herkese teşekkür ediyorum.” Güney Kore, Kırım, Gürcistan, Bosna Hersek, Afganistan, Pakistan, Nahçıvan, Tunus, Türkmenistan, Kırgızistan ve ABD’den gelen çocukların kendi yarışma dallarında şiirler okumasının ardından TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile öğrenciler hatıra fotoğrafı çektirdi. Olimpiyat çocuklarından Meclis’i ziyaret Türkçe Olimpiyatları’nın açılışının ardından çocuklar Ankara turundaydı. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ten RTÜK Başkanı Davut Dursun’a kadar pek çok kişiyi makamında ziyaret eden çocuklara ilgi yoğundu. Haziran 2013 19 20 Haberler Meclis’te “Gençlik Haftası” kutlamaları TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla 81 ili, KKTC’yi, çalışanları ve engellileri temsil eden gençleri TBMM Tören Salonu’nda kabul etti. Mehmet Sağlam yaptığı konuşmada Türk iye’nin kök lü bir tarihe sahip olduğunu, büyük mücadelelerden sonra Anadolu’nun yurt edinildiğini söyledi. Tarihini bilmeyen milletlerin geleceği inşa edemeyeceğine dikkat çeken Sağlam, gençlere tarihten güç alarak çalışmaya devam etmeleri önerisinde bulundu. Türkiye’de gençliğin iyi bir eğitim alması, en iyi koşullarda yetişmesi için çaba Haziran 2013 sarf ettiklerini anlatan Sağlam, ‘‘Kendinizi geliştirmenizi, çağın gerisinde kalmamanızı istiyoruz. Özgürlükçü, farklılıklara saygı duyabilen, barışçıl bir anlayışla yetişmenizi istiyoruz. Kavgadan uzak durmanızı, ortalığı yakıp yıkmamanızı, kin ve nefret duygularıyla yetişmemenizi amaçlıyoruz. Sevgi anlayışıyla yetişmenizi istiyoruz’’ diye konuştu. Mehmet Sağlam yerli üretim gücünün önemine değinerek bu konuda gençlerin eğitimli olması gerektiğini belirtti. Gençlerden yeniliklere açık olmalarını, zihinlerini esnek tutmalarını, bildiklerini sorgulamalarını, farklılıkları kültürel zenginlik olarak görmelerini isteyen Sağlam, Türkiye’deki genç nüfusun çağın gerektirdiği eğitimi alması halinde yaşlı Avrupa karşısında avantaj sağlanabileceğini söyledi. Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Yusuf Tekin de konuşmasında Türkiye’nin geleceğinin emin ellerde olması amacıyla gençleri geleceğe sahip çıkacak şekilde yetiştirmeye gayret ettiklerini dile getirdi. Gençler adına konuşma yapan Hakkâri İl Temsilcisi Bahar Temelli yeniliklere açık; millî, manevi, evrensel ve insani değerlere saygılı; farklılıkları zenginlik sayan güçlü yarınların gençleri olmak istediklerini ve bu amaç doğrultusunda mücadele ettiklerini belirtti. Konuşmaların ardından Temelli, TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam’a hediye takdim etti. Sağlam, daha sonra konuk gençlerle hatıra fotoğrafı çektirdi. Haberler Nazmiye Demirel’e hüzünlü veda Boğaz’a üçüncü köprü 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in eşi Nazmiye Demirel 86 yaşında vefat etti. 30 Mayıs günü Süleyman Demirel Külliyesi içindeki Şehriban Hatun Camii’nde düzenlenen cenaze törenine Süleyman Demirel, kardeşi Hacı Ali Demirel, manevi kızı Halide Demirel, Cumhurbaşkanı Vekili Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile siyaset ve iş dünyasından çok sayıda isim katıldı. Nazmiye Demirel’in cenazesi, törenin ardından memleketi Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy beldesinde toprağa verildi. Yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı cenaze namazı sırasında oturması için tabutun önüne konulan koltuğun kaldırılmasını isteyen Süleyman Demirel, cenaze namazını korumasının kolunda ayakta durarak kıldı. Demirel, ziyaret sonrası gazetecilere yaptığı açıklamada, cenaze törenine katılanlara teşekkür etti. Cenazeye katılanlara “Bir muhterem hanımefendiye son vazifesini yapmış olmanın rahatlığı içerisinde olsunlar” diyen Demirel, acısının çok büyük olduğunu dile getirerek “Allah’ın takdiridir. Hepinize teşekkürler. Türkiye’nin her tarafından hemen hemen Türkiye birliğinin tam temsilini gösteren bir olaydır bu. Demek insanlar hâlâ siyasi kanaati ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun birbiriyle muhabbet edebiliyor. Bu sevindirici bir şey. Nazmiye Hanım aynı zamanda birlik görevi yapmıştır” diye konuştu. İSTANBUL Boğazı’na inşa edilecek 3. köprünün yapımını da içeren ‘‘Kuzey Marmara Otoyolu Projesi’nin Odayeri-Paşaköy Kesimi’’nin temelleri, İstanbul’un fethinin 560. yıl dönümünde atıldı. Temel atma törenine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanı sıra eşi Hayrunnisa Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve çok sayıda vatandaş katıldı. Törende yüklenici firma temsilcilerinin ardından Bakan Yıldırım, TBMM Başkanı Çiçek, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül konuşma yaptı. Firmalardan projenin 29 Mayıs 2015’e yetiştirilmesi sözünü alan Erdoğan, “İnşallah 2 yıl sonra açılış töreninde bir arada olacağız” dedi. Köprünün isminin Yavuz Sultan Selim olacağını açıklayan Cumhurbaşkanı Gül ise yaptığı konuşmada şunları söyledi: “(...) Eminim ki herkesin zihninde vardır, ‘acaba üçüncü köprünün ismi ne olacak’ diye. Arkadaşlarımız, hükümetimiz düşündü, konuşuldu ve neticede hep beraber şu karara vardık ki üçüncü köprünün ismi Yavuz Sultan Selim Köprüsü olsun. İnşallah bu köprü vaktinde el birliği içinde bitirilecek ve inşallah hep beraber bugün nasıl burada bu temel atmayı gerçekleştirdiysek açılışını yapıp üstünden Avrupa’dan Asya’ya, Asya’dan Avrupa’ya yürümek de nasip olacaktır.” Cumhurbaşkanı Gül’ün konuşmasının ardından tören alanında İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran dua etti. Dua edilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve beraberindekiler butona basarak üçüncü köprünün inşaatını başlattı. Tören alanında Gül ve Erdoğan’ın köprü adına birlikte kaleme aldığı anı mektubu okundu. Mektubu daha sonra Gül ve Erdoğan, köprünün ayaklarının inşa edilmeye başladığı yere bıraktı. Haziran 2013 21 22 Dünyadan Malezya’da seçim rekoru Malezya’da katılma rekoru kırılan genel seçimde ülkeyi 56 yıldır yöneten Ulusal Cephe koalisyonu yeniden iktidar oldu. Seçimlerden galip çıkan Başbakan Necib Razak liderliğindeki Ulusal Cephe 222 sandalyenin 133’ünü kazanırken, Enver İbrahim liderliğindeki muhalefet bloğu 80 sandalye aldı. Katılım oranının yüzde 80’i bulduğu seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Başbakan Razak, tüm Malezyalıları koalisyon hükümetinin zaferini kabul etmeye çağırdı. Necib Razak, “Yürüteceğimiz programlardan biri ulusal uzlaşma olacak. Parti olarak çok şey yapmamız gerektiğinin farkındayız diye düşünüyorum” dedi. Filistin’i resmî olarak tanıdı GOOGLE, sahibi olduğu tüm ürün ve programlarda “Filistin Toprakları” olarak geçen ifadeyi Filistin olarak değiştirdi. Artık www.google.ps sayfası ziyaret edildiğinde, Google logosunun altında Arapça ve İngilizce olarak “Filistin” ibaresi görülüyor. Google sözcüsü Nathan Tyler bu konuda bir hamle yapmadan önce birçok kaynağa ve otoriteye başvurduklarını belirterek “Ürünlerimizde ülkeleri isimlendirirken farklı kaynakları kullanıyoruz. Filistin konusunda Birleşmiş Milletler, İnternet Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu (ICANN), Uluslararası Standartlaştırma Örgütü (ISO) ile diğer uluslararası kurumların izlediği yolu takip ettik” dedi. Hamlede BM’nin Filistin için “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü sağlamasının da büyük bir katkısı olduğu belirtildi. Bulgaristan’da yeni hükümet BULGARISTAN’DA Merkez Seçim Komisyonu (ZİK) tarafından açıklanan 12 Mayıs er- ken genel seçim sonuçlarına göre parlamentodaki 240 sandalye, Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin Vatandaşlar (GERB), Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin (BSP) lideri olduğu Bulgaristan İçin Koalisyon (KB), üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile aşırı milliyetçi ATAKA arasında paylaşıldı. Parlamento seçimine 45 siyasi parti ve koalisyon katıldı, ama dört siyasi gücün dışında hiçbir parti veya koalisyon yüzde 4 barajını geçemedi. Buna göre, geçen şubat ayında hükümetten istifa eden GERB oyların yüzde 31,3’ünü alarak parlamentoda en fazla sandalyeye sahip parti oldu. BSP yüzde 27,3 ile ikinci sırada yer alırken, üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu HÖH yüzde 9,1 oy elde etti. ATAKA partisinin oy oranı ise yüzde 7,5’te kaldı. Genel seçim sonucunda parlamentoya giremeyen parti liderlerinin görevlerinden istifa ettiği bildirildi. Haziran 2013 Dünyadan Afrika Birliği 50 yaşında Pakistan’ın siyasi tarihinde dönüm noktası AFRIKA Birliği’nin 50. kuruluş yıldönümü Etiyopya’nın Pakistan genel seçimleri, darbelerle bölünen 66 yıllık ülke tarihinde ilk kez seçilmiş bir hükümetin görev süresini tamamlamayı başarması ve iktidarı seçimle başa gelecek bir başka partiye devretmesi bakımından tarihî bir seçim olma özelliği taşıyor. Pakistan için en kritik dönemeçlerden biri olan genel seçimde Pakistan İslam Birliği (PML-N) lideri Nevaz Şerif zafer kazandı. Şerif liderliğindeki PML-N mecliste 130 milletvekili, seçimlerin sürpriz ismi olarak gösterilen İmran Han’ın liderliğindeki Pakistan Adalet Partisi (PTI) ise 35 milletvekili çıkardı. Seçimlerin Taliban tehdidi altında gerçekleşmesine rağmen yüzde 60’a varan katılım oranı, oldukça yüksek sayılıyor. başkenti Addis Ababa’da kutlandı. Etiyopya Başbakanı Hailemariam Desalegn açılış konuşmasında Afrika Birliği’nin hedefinin “fakirlik ve çatışmadan uzak bir kıta” olduğuna işaret etti. “Sadece birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz halinde silahlar kalıcı olarak susabilir” diyen Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Nkosazana Dlamini-Zuma ise bu tarihî günün unutulmayacak kutlamalarla taçlandırılması gerektiğini kaydetti. Kutlamalar kapsamında Birliğin 1963’te kuruluşundan bu yana kaydedilen ilerlemelere dikkat çekilirken kıtanın hâlâ mücadele ettiği fakirlik, işsizlik, açlık gibi sayısız soruna vurgu yapıldı. Malavi Cumhurbaşkanı Joyce Banda’nın “Artık hatalarımızdan ders almalıyız” çağrısında bulunduğu kutlamalara BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de katıldı. Letta hükümeti görevine başladı İTALYA’DA Başbakan Enrico Let- ta liderliğinde yeni koalisyon hükümeti kuruldu. Yeni hükümette merkez solun temeli Demokrat Parti (PD), merkez sağda aynı pozisyondaki Özgürlükçü Halk Partisi (PDL), Mario Monti’nin merkez hareketi ve tek nok rat isimler bulunuyor. Çift meclisli İtalya parlamentosunun alt kanadı olan Temsilciler Meclisi’nden yeşil ışık alan Letta koalisyonu, parlamentonun üst kanadı olan 319 sandalyeli Cumhuriyet Senatosu’ndan da güvenoyu almayı başararak görevine başladı. Oylama öncesi senatörlere hitap eden 47 yaşındaki Başbakan Letta, hükümetten beklentilerin çok fazla olduğunu dile getirdi. Ülkesinin ekonomik açıdan aciliyet teşkil eden sorunları olduğunu ve kırılgan bir durumda bulunduğunu anımsatan Letta, hızlı bir şekilde değişim gerektiğini ifade etti. Böbreğini bağışla, askerlikten muaf ol İra n Genel Kurm ay B a ş k a n l ı ğ ı İnsani Kaynaklar Başkanvekili Musa Kemali, tek böbreğini bağışlayan asker adaylarının askerlik hizmeti yapmaktan muaf tutulacağını bildirdi. İranlı komutan uygulamanın sadece böbrekle sınırlı olmadığını, diğer organlarını bağışlayıp rapor alan kişiler için de geçerli olduğunu söyledi. Yeni düzenlemeden halen askerlik görevini yapmakta olan askerler de yararlanıp tıbbî muafiyet kapsamına alınarak terhis edilebilecek. İran’da böbrek bağışının paralı olarak yapılması konusunda bir yasaklama bulunmuyor. Haziran 2013 23 24 Orman ve su varsa hayat vardır D Veysel Eroğlu Orman ve Su İşleri Bakanı Orman ve su kaynaklarının en etkili şekilde kullanıldığı, bütün canlıların hayat standartlarını yükseltecek, doğaya ve insana faydalı adımlar atmaktayız. Haziran 2013 ünyanın pek çok bölgesinde doğal kaynaklara ilişkin yanlış politikaların uygulanması, bilinçsiz su tüketimi, ormanların acımasızca yok edilmesi gibi nedenlerle, sınırlı olan yeryüzü kaynakları yavaş yavaş tüketilmektedir. Bu kaynaklar etkin bir şekilde kullanılmadığı ve tabiata kendini yenileme fırsatı verilmediği sürece ekolojik dengeler bozulacak ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkacaktır. Her dünya vatandaşı, bu doğal kaynakları korumak, her devlet bu korumaya ilişkin faaliyetleri ve yasal düzenlemeleri gerçekleştirmek zorundadır. Doğal kaynakların değerinin bilincinde bir Bakanlık olarak bizler, orman ve su kaynaklarının en etkili şekilde kullanıldığı, bütün canlıların hayat standartlarını yükseltecek, doğaya ve insana faydalı adımlar atmaktayız. Yarı kurak iklim bölgesinde bulunan ülkemiz, su yönünden fakir olmasa da zengin de değildir. Dolayısıyla suyun temin edilmesi, depolanması, tasarruflu kullanılması gibi konularda tek elden ve akılcı bir şekilde uygulanacak doğru politikalar, ülkemizin su sıkıntısı çekmemesi açısından oldukça önemlidir. Sürdürülebilir su yönetimi konusunda Bakanlığımızca yapılan çalışmalar, günübirlik çözümler değil yıllar sonrasının ihtiyaçları göz önüne alınarak planlanmış çalışmalardır. Bu bağlamda 81 ilimizin su kaynakları ile nüfusları ilişkilendirilerek su ihtiyaçları belirlenmiş, buna bağlı yatırımlar hızla hayata geçirilmiştir. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Mersin, Erzurum ve Şanlıurfa başta olmak üzere bütün şehirlerimizin içme suyu meselesini uzun vadeli çözecek projeler üretilmiştir. Melen Projesi ile İstanbul’un içme suyu problemi 2071 yılına kadar, Gördes Barajı ve isale hattı ile de İzmir’in içme suyu problemi 2040 yılına kadar çözülmüştür. Kurak bir bölgede bulunan Ankara’nın asırlık rüyası Gerede Sistemi’nin 2014 yılında tamamlanarak hayata geçirilmesiyle, Ankara’nın da 2050 yılına kadar içme suyu problemi çözüme kavuşacaktır. Bunlara benzer 58 adet projeyle 34 milyon vatandaşımıza yılda 3,34 milyar metreküp içme suyu sağlamakta, 30 ildeki 57 adet arıtma tesisiyle günde yaklaşık 7 milyon metreküp suyu arıtarak Avrupa Birliği standartlarında halkımıza sunmaktayız. Dünyada bir ilki gerçekleştireceğimiz KKTC’ye su götürme projesi ile Anamur-Dragon Çayı’ndan yılda 75 milyon metreküp suyu Kıbrıslı vatandaşlarımıza ulaştıracağız. Bu kapsamda Anamur-Alaköprü Barajı, Kıbrıs-Geçitköy Barajı ve isale hattı inşaatları devam etmekte, 7 Mart 2014 tarihinde bitirilmesi hedeflenmektedir. 25 Modern sulama ile tarımda bereket Yakın bir gelecekte dünyadaki en önemli sektörün gıda arzı ve güvenliği olacağı göz önünde bulundurulduğunda bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin sektördeki önemi yadsınamaz. Ülkemizin iklim özelliklerine bakılarak, sulama yapılmadığında tarımda beklenen verimin alınmayacağı aşikardır. Bakanlığımızın bu bağlamdaki çalışmaları, sulama barajları ve modern sulama imkanlarının oluşturulması yönündedir. Ülkemizde 85 milyon dekarı sulanabilir arazi olan, 280 milyon dekar ekilebilir tarım alanı mevcuttur. Bugüne kadar 57,3 milyon dekar arazi sulamaya açılmıştır. Ayrıca, 2013 yılı Bakanlığımız tarafından “sulamada hamle yılı” ilan edilmiş ve 68 barajın kısa sürede tamamlanması hedeflenmiştir. Bakanlığımızca 2003 yılından sonraki projelerde, ilkel sulama yöntemlerinin terk edilmesi, yerine basınçlı borulu sisteme geçilmesi yönünde çalışmalar yapılmıştır. Buradaki hedefimiz daha az sulama suyu, daha az işçilik ile drenaj ve tuzluluk problemi oluşturmayacak, verim ve kaliteyi artıracak sulama sistemlerinin kullanımını yaygınlaştırmaktır. Ülkemizde yağmurun her mevsimde yağmadığı, bazı yıllarda kuraklık çekildiği düşünüldüğünde topraklarımızı sulayacak, tarım arazilerimize bereket getirecek suyun temini için baraj ve gölet inşa edilmesi zorunludur. Bakanlığımız tarafından bu bağlamda 2003 yılından itibaren 243 adet baraj ve gölet hizmete açılmış, “1000 Gölde 1000 Gölet Projesi”yle büyük sulama projeleri dışında kalan arazilerin de sulu tarıma açılması amaçlanmıştır. Bölgesel projeler olan GAP’ta %35, KOP’ta %76 ve DAP’ta %36’lık gerçekleşme sağlanmıştır. Orman yurdun hem süsü hem gücüdür Ormanlar yeryüzünün akciğerleridir. Beşikten mezara kadar ağaçlara muhtacız. Ormanları korumak, ağaçlandırmak, yeni orman alanları elde etmek gibi projeler gerçekleştirilirken sadece bugünü değil yarınımız olan çocukları da düşünerek adım atmak gerekir. Ülkemizin %25’ini kaplayan orman kaynaklarımız tarihî gelişim sürecinde bilinçsiz, düzensiz, aşırı ve plansız faydalanmalar sonucu fiziksel ve genetik açılardan tahrip edilmiş, bitki-toprak-su dengesi bozulmuş, zengin biyolojik çeşitlilik azalmış, sel, heyelan, çığ, erozyon gibi doğal olaylar yaşamı tehdit eder seviyelere ulaşmıştır. Bu bağlamda Bakanlığımız, sürdürülebilir orman yönetimi ilke ve esaslarından asla taviz vermeden uygulamalar gerçekleştirmiş, bozulan doğal denge düzelmeye başlamıştır. Ormanlarımızın yaklaşık %60’ına tekabül eden 13 milyon hektarlık bölümü yangına çok hassas bölgelerde yer almaktadır. Buna rağmen orman yangınları ile mücadele konusunda Avrupa’nın en başarılı ülkeleri arasında yer almakla kalmıyor, başta yakın komşularımız olmak üzere birçok ülkeye bu mücadele konusunda destek oluyoruz. Ülke olarak orman yangınlarıyla mücadelede önemli mesafe kat ettik. Kurmuş olduğumuz Araç Takip ve Yangın İzleme Sistemi ile yangına ilk müdahale süresini 18 dakikaya indirdik. Hedefimiz bu süreyi 15 dakikaya indirmektir. Yangınların önlenmesine yönelik olarak orman köylerinde, okullarda ormanların korunması ve önemi ile ilgili yıl boyu eğitimler ve seminerler veriyoruz. 776 adet kuleden ormanları 24 saat gözetliyoruz. Orman yangınlarını uzaktan algılama ve otomatik yangın bulma sistemleri olarak, 77 gözetleme kulesinde 154 kamera kullanıyoruz. Yangın riskinin yüksek olduğu alanlarda, çıkabilecek yangınlara 15 dakika içinde müdahale edecek şekilde bir arazöz ve ekibi karavan ile birlikte konuşlandırdık. 2013 yılında yaklaşık 20 bin personel, 2 bin 222 kara aracı ve 50 hava aracı ile yangınla mücadele etmekteyiz. Bakanlık olarak ormanlara verdiğimiz değeri sadece yangınla mücadelede değil, ağaçlandırma çalışmalarıyla da gösteriyoruz. Ülkemizde özellikle son yıllarda ormanların korunması ve iyileştirilmesi, ağaçlandırma, erozyon kontrolü çalışmalarında büyük hamleler gerçekleştirildi. Bu hamleler ekonomimize ciddi katkılar sağladığı gibi istihdamı da artırdı. Ülkemiz Forest Resources Assessment raporuna göre orman varlığını artıran ülkeler sıralamasında üst sıralarda yer aldı. Türkiye son 30 yılda orman alanını %6, orman servetini ise %40 çoğaltmayı başarmıştır. Hedefimiz %27,3 olan orman alanını 2023 yılına kadar %30’a yükseltmektir. Bakanlığımız küresel sorumluluk bilinciyle, bugünkü ve gelecek nesillerin temel ihtiyaçlarının göz önüne alındığı, hayat kalitesinin artırıldığı, tabii kaynakların akılcı yönetildiği saygın ve öncü bir kurum olma vizyonunda ilerlemektedir. Haziran 2013 Türkiye’de Sivil Havacılık: Dünya kanatlarımız altında Haziran 2013 Türkiye’de havacılık sektörünün önü, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın son on yıldaki düzenlemeleri sayesinde daha da açıldı. Türk Sivil Havacılığı, dünyada örnek gösterilen başarılara imza attı. “Her Türk vatandaşı hayatında en az bir kez uçağa binecektir” hedefi sayesinde havacılıkta yıldan yıla katlanan büyüme sağlanarak köklü bir değişim ve gelişim sürecine adım atıldı, Türk havacılığı altın çağına girdi. Haziran 2013 28 Kapak Konusu Havacılıkta jet hızıyla yükseliş Deniz Varol “Uçmanın tadına bir kez varınca, yeryüzünü bir uçtan öbür uca arşınlasan bile gözlerin semaya bakar hep…” Haziran 2013 B u sözler, 16. yüzyılda kuşları inceleyip planör ve helikopter modelleri çizen Leonardo da Vinci’ye ait. Sonsuz mavilikte kaybolma hayaline kapılan bazı Türk âlimleri ise çok daha önceleri kalkışmış bu işe; 11. yüzyılda İsmail Cevheri ile başlayan serüvenin a rd ı nda n Siracet t in, Mol la Uzu n Hasan, Lagari Hasan Çelebi, Bebekli Atıf Bey, Veli Direko, Ahmet Hoca ve hepimizin tanıdığı Hezarfen Ahmet Çelebi havacılık için önemli adımlar atmışlar. Hezarfen Ahmet Çelebi’nin 17. yüzyılda gerçekleştirdiği ilk başarılı uçuştan Evliya Çelebi Seyahatname’sinde şöyle bahseder: “İlk olarak Okmeydanı’nın minberi üzerinde, rüzgârın şiddetiyle kartal kanatlarıyla sekiz-dokuz kere havada pervaz ederek talim etmiştir. Daha sonra Sultan Murat Han Sarayburnu’nda Sinan Paşa Köşkü’nden temâşâ ederken Galata Kulesi’nin tâ en üst zirvesinden lodos rüzgârıyla uçarak Üsküdar’da Doğancılar meydanına inmiştir.” Malum, koskoca bir tarih gelip geçmiş uçma arzusuyla. Sayısız deneme yapılmış; uçak, balon, planör üretilmeye çalışılmış. Kanatlar takılmış uçmak için... Ucu bucağı olmayan maviliklere açılmak, en büyük özgürlük tasavvuru olmuş... Ama kim derdi ki o zamanlar, o sonsuzluk düşü bugün bize çok sıradan, olağan gelen, türlü koşturmayla geçen uçak yolculukları ile sonuçlanacak... İstikbal göklerde... Modern anlamdaki ilk uçaklı uçuşun Wilbur ve Orville Wright kardeşlere ait olduğu bilinir. 17 Aralık 1903’te North Carolina’da havalanan bu ilk Kapak Konusu 1953’te uluslararası hava trafiğine açılan Atatürk Hava Limanı o günün teknolojisiyle uluslararası standartlarda bir piste, modern bir yolcu terminaline, bakım hangarlarına, elektronik telsiz donanımına, yedek enerji santraline sahipti. uçağın ardından havacılık hızla gelişmeye başlar. Türk Hava Kuvvetleri’nin tarihçesi de Wright kardeşlerin ilk askerî uçağı ürettik leri 1909 y ılına uzanır. 1909’ da il k ça lışma ların başlamasının ardından 1910’da Avrupa’ya bir inceleme kurulu ve Paris’te toplanan Uluslararası Havacılık Konferansı’na bir heyet gönderilir. Subayların Avrupa’ya eğitime gönderilmesine ise ekonomik imkânsızlıklar izin vermemektedir. Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın konunun üzerine düşmesi sayesinde 2 Aralık 1909 tarihinde İstanbul semalarında ilk uçuş Baron De Catters tarafından yapılır. Yine Paşa’nın ça lışma ları sonucu 28 Haziran 1911’de Süvari Yüzbaşı Fesa ve İstihkâm Teğmen Yusuf Kenan Beyler Fransa’ya uçuş eğitimi için gönderilir. 1911 yılında Harbiye Nazırlığınca Avrupa’ya gönderilen Kurmay Subay Enver ve Fethi (Okyar) Beylerin raporları doğrultusunda havacılıkla ilgili bir birim kurulması kararlaştırılır. Böylece 1911 yılında Türk Hava Kuvvetleri kurulur ve 8 Türk subayı Fransa’ya uçuş eğitimine gönderilir. 1912’ye gelindiğinde ilk pilotlarına ve uçaklarına kavuşan Türk Ordusu, 3 Temmuz 1912’de Yeşilköy’de Hava Okulu’nun açılmasıyla kendi pilot subaylarını yetiştirmeye başlar. Türk sivil havacılığının kurumsal temelleri ise 1925’te kurulan, sonraki yıllarda Türk Hava Kurumu adını alacak olan Türk Teyyare Cemiyeti ile atılır. Cemiyetin 15 Mayıs 1925’teki açılış töreninde Gazi Mustafa Kemal, “… İstikbal göklerdedir; çünkü göklerini koruyamayan milletler yarınlarından asla emin olamazlar… Her işte olduğu gibi havacılıkta da en yüksek seviyede, gökte seni bekleyen yerini az zamanda dolduracaksın. Ey Türk Genci! Kısa zamanda gökte seni bekleyen yerini alacaksın” diyerek geleceğin bu kanatlar altında şekilleneceğini müjdeler. İlk sivil hava taşımacılığı 1933 yılında beş uçaklık küçük bir filo ile “Türk Hava Postaları” olarak başlatıldı. 20 Mayıs 1933’te, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı “Havayolları Devlet İşletme İdaresi” Türkiye’de sivil havayolları kurmak ve taşıma yapmak üzere görevlendirildi. O dönemde Bayındırlık Bakanlığı’na bağlanacak olan bu yeni kuruluşta yedi pilot, sekiz makinist, sekiz memur, bir de telsizci olmak üzere toplam 24 personel bulunuyordu. Yıllar içinde hem filosunu hem de personel sayısını genişleten Havayolları Devlet İşletme İdaresi, 1938’de “Devlet Hava Yolları Umum Müdürlüğü” adı ile Ulaştırma Bakanlığı’na bağlandı. 1950’ler önemli bir dönüm noktası oldu Türk sivil havacılığında. 1953’te uluslararası havalimanımız, bugünkü Haziran 2013 29 30 Kapak Konusu adıyla Atatürk Havalimanı, İstanbul Yeşilköy’de tamamlaDünya çapında bir marka nıp uluslararası hava trafiğine açıldı. Havalimanı o günün Sonrası, durmak bilmeyen bir büyüme... Ticari, teknik, teknolojisiyle uluslararası standartlarda bir piste, modern işletme ve ekonomik alanlarda işbirliği sağlamak ve haksız bir yolcu terminaline, bakım hangarlarına, elektronik telsiz rekabeti önlemek amacıyla kurulan IATA’ya (International donanımına, yedek enerji santraline sahipti. Bunun üzerinAir Transport Association/Uluslararası Hava Taşımacılığı den çok geçmeden, dünyada sivil havacılığın gösterdiği hızlı Birliği) üyelik 1956’da geldi. 1957’de ise havayolu şirketlerine gelişme ve teknolojide yaşanan büyük ilerleme karşısında haberleşme hizmetleri sağlayan SITA (Airlines Worldwide Teulusal çıkarlarımızın korunması, uluslararası lecommunications and Information Services) ilişkilerimizin düzenli bir şekilde yürütülüp adlı uluslararası kuruluşa üye olundu. Filoya denetlenmesi amaçlanarak 1954 yılında Ulaşyeni uçaklar katılarak ve yurt dışı uçuşlarının tırma Bakanlığı bünyesinde “Sivil Havacılık hac sayısı artırılarak uzaklar yakın edildi. Dairesi Başkanlığı” kuruldu (1987 yılında “Siseferleri sayesinde Bir yılda taşıdığı yolcu sayısı 10 milyonu vil Havacılık Genel Müdürlüğü” adıyla günün Hacca giden geçen Türk Hava Yolları, dünya çapında koşullarına göre yeniden teşkilatlandırıldı). 21 yurttaşlara, daha aldığı ödüller ve övgülerle de ülkemizin Mayıs 1955 tarihinde ise “Devlet Hava Yolları gurur kaynağı olmayı başardı. 2004’te AvUmum Müdürlüğü” nihai ismine kavuştu: konforlu ve hızlı bir Türk Hava Yolları. rupa Havayolları Birliği’nin tüketici rapoulaşım sunuldu. 1953’te başlayan ilk Haziran 2013 Kapak Konusu 31 Türkiye’nin ilk uçuş profesörleri yetişecek Türk Hava Yolları 12 Şubat 1947 tarihinde runa göre Avrupa’da ikramında dünyanın bir uç a k la r ı z a ma n ı nd a numarası seçildi. 2011 Ankara-İstanbul-Atina kalkan ve en az bagaj ve 2012 yıllarında ise uçuşu ile ilk yurt dışı kaybı yaşanan ik inci yine Skytrax tarafınseferini yaptı. Yolcu havayolu şirketi oldu. dan “Avrupa’nın En İyi sayısını artırmak için 2005’te ABD Federal Havayolu” ilan edildi. ilan ve tanıtımlara Havacılık Otoritesi’nin İki yıl üst üste gelen (FAA) yıllık denetim bu ödü l, Tü rk Hava önem verildi. raporuna göre THY BaYolları’nın başarısının kım Merkezi’nin atölye ve birimleri tesadüf olmadığının göstergesiydi. sıfır hatalı bulundu. Dünya Havacılık Günümüzde tüm dünyayı etkisi altıOtoritesi JAA MAST Türkiye’de yapna alan küreselleşme ekonomik, sosyal tığı “Uçuş Güvenliği İncelemesi”nde, ve siyasal boyutu ile hayatımızı etkileTHY’ye “Teknik bakım ve onarımda yen bir olgu olarak karşımıza çıkarken en yüksek performansla faaliyet gösyaşanan değişimlerden Türk havacıteriyor” raporu verdi. 2006’da THY, lığı da etkileniyor. Hizmet kalitesi ve havacılık emniyeti standardı olan sağladığı güven sayesinde Türk Hava IOSA Programı denetiYolları bugün sadece mini başarıyla geçerek Türkiye Cumhuriyeti Türkiye’deki ilk “IOSA vatandaşları değil, dünsatış büroları, Operatörü” oldu. 2010 yanın dört bir yanındayılında Skytrax Dünya ki seyahat sevdalıları 1959 yılında Roma Havacılık Ödülleri tatarafından tercih edilen ve Atina’da açıldı. rafından ekonomi sınıfı küresel bir marka... Yurt dışındaki ilk Türk Hava Kurumu bünyesinde bir uçuş okulu olan Türkkuşu 17 Ocak 1935’te kuruldu. Türkkuşu’nun asıl eğitim merkezi olan Eskişehir havacılık kampında paraşüt, planör ve uçak eğitimi verilmeye başladı. Bugün THK’nin en büyük eğitim kurumu olan ve Eskişehir İnönü dışında Erzincan, Efes ve Karain’de de eğitim merkezleri olan Türkkuşu; uçuş eğitim, planör, model uçak, paraşüt, yelkenkanat, yamaç paraşütü, balon okullarını barındırıyor. 1983’te Sivil Havacılık Kanunu ile özel sektöre hava taşımacılığı ve havalimanı işletme hakkının tanınmasının ardından sivil havacılıkta önemli gelişmeler yaşandı ve nitelikli personel ihtiyacı ortaya çıktı. Bu ihtiyaç doğrultusunda Anadolu Üniversitesi bünyesinde 1986 yılında Türk Hükümeti ve Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu’nun (ICAO) sağladığı kaynaklarla Sivil Havacılık Meslek Yüksekokulu kuruldu. 2012 yılında Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi olarak adı değiştirilen birimde bugün Havacılık Elektrik Elektroniği, Uçak Gövde-Motor Bakım, Sivil Hava Ulaştırma İşletmeciliği, Hava Trafik Kontrol ve Pilotaj bölümleri bulunuyor. Türkiye’de havacılık sektörünün bu denli gelişmesi ve yüzünü geleceğe çevirmesi daha büyük adımlar atılmasını sağladı. Bu adımlardan biri, hiç şüphesiz 3 Mar t 2011’de Ankara’da kurulan Türk Hava Kurumu Üniversitesi’dir. Sektörün tüm ihtiyaçlarına yönelik mezun vermeyi amaçlayan kurum, Türkiye’nin ilk profesör pilotlarını yetiştirmiş olacak. Haziran 2013 32 Kapak Konusu Türkiye’nin yükselen yıldızına yakışır bir havalimanı 1 Eylül 1967’de Göklerde Türk imzası Türkiye’de en yoğun yolcu trafiğine sahip ilk yurt dışı jet seferi Kurulduğu günden itibaren zaman içinde Türk Hava olan Atatürk Havalimanı, Avrupa’nın da en Ankara-İstanbulKurumu’na halkın bağışları; Tayyare Piyangosu; önemli transit havalimanları arasında yer fitre, zekât ve kurban derileri; Tayyare Pulu; el ve Brüksel arasında alıyor. Yılda yaklaşık 40 milyon yolcunun uğduvar ilanları imtiyazı; her bir sigara paketine karşıgerçekleştirildi. radığı en büyük havalimanımız, Türkiye’nin lık gelen sigara farkı ücreti; Uşak Şeker Fabrikası’nın göğsünü kabartan başarılara da imza atıyor. ilk mahsulü; Bakanlar Kurulu kararlarıyla sağlanan Atatürk Havalimanı çeşitli dergi, platform, forum ve kurugelir; hak ve imtiyazlar; üye aidatları; özel ve genel bütçeden luşlar tarafından “Yüksek Övgüye Değer Ödülü”, “Transit yapılan yardımlar; kira gelirleri; iştirak gelirleri; faiz gelirleuçuşların cazibe merkezi”, “Güney Avrupa’nın En İyi Hari, makara ve iplik fabrikası valimanı”, “Avrupa’nın En Konforlu tesis hakkı; askerî terhis Dış Hatlar Terminali”, “Mühendislik çizelgelerinin bastırılmaAkademi Ödülü”, “Orta Doğu ve Balsı ve ücret karşılığı satılkanların En Güvenli Havalimanı” gibi ması; Ödemiş Balyonbolu uluslararası ödüllere layık görülmüş, Bucağı’nın Küre ve Bağcılar “dünyanın en büyüleyici havalimanköylerindeki cıva madeniları” arasında ismi anılmıştır. nin işletilmesi; Atatürk’ün Büyük Nutku’nun gelirinin THK’ye Başarıya doymayan Türk havacılık bağışlanması; Bulgaristan’dan kışlamak üzere Trakya’ya gelen sektörü, şimdi dev bir adım daha koyun-keçi sahiplerine verilecek kefaletnamelerin telif hakları atıyor. Türk havacılık tarihinin en ile gelir sağlandı. Bu sayede üç ay içinde 300 şubeye ulaşan ve pahalı yatırımıyla İstanbul’a yapıiki milyon lira bağış toplayan THK, ihtiyaç doğrultusunda 1925’te lacak yeni havalimanı, 150 milyon Kayseri’de, 1926’da ise Eskişehir’de uçak fabrikaları yolcu kapasitesiyle dünyanın en bükuruldu. Ayrıca havacılık sanayiine verilen önem yük havalimanlarından biri olacak. Cengizdoğrultusunda Türkiye’nin bu sektörde ilerleme Kolin-Limak-Kalyon-Mapa Ortak Girişim sağlaması amaçlanarak Ankara’da Akköprü Planör THY Grubu’nun aldığı üçüncü havalimanı ihalesi, Atölyesi açıldı. Magazin adıyla 2009 yılında ACI Europe tarafından “En İyi Havalimanı” seçilen Ankara’daki havalibaşlayan aylık uçuş manımız Esenboğa’da yapıldı. İstanbul’un dergisi, 1989’dan on yıldaki düzenlemeleri sayesinde daha da yoğun hava traf iğine Atatürk ve Sabiha bu yana Skylife açıldı. Türk Sivil Havacılığı, dünyada örnek Gökçen havalimanlarının artık dar geliyor gösterilen başarılara imza attı. “Her Türk adıyla yayımlanıyor. olması, yabancı havayolu şirketlerinin yeni vatandaşı hayatında en az bir kez uçağa biseferler talep ediyor olması ve yerli şirketlerin necektir” hedefi sayesinde havacılıkta yıldan yıla katlanan ek seferleri için pistlerin yetersiz kalması nedeniyle ihtiyaç duyulan yeni havalimanı, 6 uçuş pistine sahip olacak. Bu büyüme sağlanarak köklü bir değişim ve gelişim sürecine sayede THY gibi büyük havayolu şirketlerinin uçuşlarını adım atıldı, Türk havacılığı altın çağına girdi. bir yerde toplaması sağlanırken gecikme ve rötarlar da “Yaptık” demek kolaydır, hizmet kalitesine yönelik araşazaltılacak. Tarih boyunca zaten büyük bir stratejik öneme tırma ve anketler gösteriyor ki Türkiye’de havacılık sektörü sahip olan İstanbul’un, rakibi olmayan bu yeni havalimanı başarmıştır da. Bakanlık bünyesinde yapılan araştırmalar, projesi sayesinde transit merkezi haline geleceği şüphesiz. yakın dönemde uçakla seyahat eden yolcu sayısındaki artışın fiyatların uygun hale getirilmesi, seferlerin artırılması “Uçmayan kalmayacak” sayesinde bilet bulmanın mümkün hale gelmesi, rezervasyon Ülkenin kalkınmasına, uluslararası bütünleşmenin sağlanve bilet satış işlemlerinin kolaylaşması gibi iyileştirmelere masına, sanayi ve ticaretin gelişmesine havacılık sektörünün de bağlı olduğunu göstermekte, havayolu ulaşımında gözle sağladığı katkı oldukça büyük. Türkiye’de bu sektörün önü, görülür olumlu gelişmelerin yaşandığını kanıtlamaktadır. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın son 1983’te yayın hayatına Haziran 2013 34 Haziran 2013 Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım: Havayolunu halkın yolu yaptık Türkiye’nin çehresini değiştirecek dev projeleri hayata geçirdiklerini belirten Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, “Havayolu sektöründe yaşanan gelişmeler adeta Türkiye’yi kanatlandırmış, halkımızın ayağını yerden kesmiştir. 16 milyon insanımız ilk kez uçakla tanışmış, havayolu halkın yolu olmuştur” dedi. Söyleşi: Songül Baş Haziran 2013 36 KapakSöyleşi Günümüzde dünya ekonomisinin en önemli aktörlerinden biri haline gelen ulaşım sektörünün ülkemizdeki yeri ve önemi nedir? 2002 yılında ülkemizde tutarlı bir ekonomi politikasının uygulanmaması, yatırım ortamının olmaması, ulaşım modlarımızın yetersiz, lojistik imkanlarımızın ise çok az olması nedeniyle ihracat tutarımız sadece 36 milyar dolardı. 2012 yılında Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık ve 152 milyar dolar ihracat rakamına ulaştık. Her zaman söylüyorum; ulaşımın, erişimin olmadığı bir yerde bırakın ticareti hayat bile olmaz. Türkiye bugün bu rakamlara ulaştıysa bunun altyapısında ulaştırmaya ve iletişime yapılan yatırımların yeri ve önemi vardır. 2002 yılındaki ihracatın hangi ulaşım modları vasıtasıyla yapıldığına bakalım: 2002 yılında deniz yoluyla 17 milyar dolarlık ticaret yapılırken, denizciliğimize yaptığımız yatırımlar sayesinde bu rakam daha 2012 yılı bitmeden 71 milyar doların üzerine çıktı. Aynı şekilde karayolunda 16,4 milyar dolardan 46 milyar dolara, demiryollarında 249 milyon dolardan 1 milyar dolara, havayolunda ise 2 milyar 300 milyondan 20,5 milyar doların üzerine çıktı. Biz diyoruz ki havayolu sektöründe devrim yaptık. Özellikle bu saydığım istatistiklere göre en dikkat çekici artış havayolu ticaretimizde yaşanmıştır. Bu, ulaştırma yatırımları ile ticaret hacminin birbiri ile nasıl iç içe geçmiş olduğunun en büyük kanıtıdır. Tüm bunların yanında ulaşım yatırımları iş kapısı oldu. Yapılan yatırımlar ile ulaşım sektöründe çalışan sayısı 1 milyon 300 bini geçti. Türkiye’nin bölünmüş yol uzunluğunu 6 bin 101 kilometreden 22 bin 350 kilometreye çıkartmasaydık, 25 aktif havaalanı sayısını ikiye katlamasaydık, yılda ortalama 135 kilometre yeni demiryolu yapmasaydık, ülkeyi baştan başa lojistik köylerle donatmasaydık Türkiye’nin ekonomik olarak geldiği bu noktayı yakalayamazdık. Haziran 2013 Hiç kimsenin kuşkusu, endişesi olmasın, milletimizle birlikte çalışacak ve 21. yüzyılı bir Türkiye Yüzyılı haline getireceğiz. Ulaşım altyapımıza yaptığımız yatırımlar ülkemize hem dış ticaret olarak dönüyor hem de ülkemizde yatırım ortamının gelişmesini sağlıyor. Bundan 10 yıl önce özel sektör yatırım ortamı ve yatırım yapacak proje bulamazken, şimdi Avrupa’nın hatta dünyanın gıptayla izlediği projeleri gerçekleştirir oldu. Anadolu’ya sığmayan özel sektörümüz dünyanın her köşesinde yeni havalimanları yaptı, yeni yatırımlara imza attı. Hatta geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük projelerinden biri olan İstanbul Yeni Havalimanı Projesi’ni beş Türk firmasının oluşturduğu konsorsiyum kazandı. Neredeyse 90 milyar TL’lik bu dev projenin sözleşmesini dahi imzalamadan Moody’s ülkemizin notunu yükseltti. Bakanlığınız döneminde uygulanan politikalarla Türkiye’nin “ulaşım tablosu” nasıl bir görünüm kazanmıştır? Türkiye’nin çehresini değiştirecek, uluslararası arenada değerine değer katacak dev projeleri hayata geçirdik, hâlâ da dur durak bilmeden dev projeler yapıyoruz. On yıl içinde karayollarında bölünmüş yol uzunluğunu 3 katına çıkardık. 6 il birbirine bölünmüş yolla bağlı iken bugün 74 ili birbirine bölünmüş yolla bağladık. 65 bin 434 km gelişmiş karayolu ağıyla Türkiye; Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasındaki en önemli karayolu bağlantısı haline gelmiştir ve yol ağımızın üçte biri bölünmüş yoldur. Demiryollarımızın üzerindeki ölü toprağını da biz attık. On yıllık bir süreçte 1086 km demiryolu yaptık ve şu anda 3 bin 434 km demiryolunun yapımı devam etmektedir. Ankara-Eskişehir ve Ankara-Konya yüksek hızlı tren hatlarını halkımızın hizmetine sunarak Türkiye’yi dünyada 8’inci, Avrupa’da 6’ncı yüksek hızlı tren işletmecisi ülke konumuna getirdik. Ankara-İstanbul, KapakSöyleşi Ankara-Sivas, Ankara-İzmir, AnkaraBursa YHT projeleri devam ediyor. 29 Ekim’de Ankara ile İstanbul’u da YHT hattı ile bağlamış olacağız. Yalnızca ülkemizin değil, dünyanın da yakından takip ettiği MARMARAY Projesi ve Bakü-Tiflis-Kars projeleri ile Türkiye’yi, Pek in’den Londra’ya uzanan İpek Demiryolu’nun kalbi haline getiriyoruz. MARMARAY’ı da İstanbul-Ankara YHT ile aynı gün içinde halkımızın ve tüm dünyanın hizmetine sunmayı planlıyoruz. Havayolu sektöründe yaşanan gelişmeler ise adeta Türkiye’yi kanatlandırmış, halkımızın ayağını yerden kesmiştir. 16 milyon insanımız ilk kez uçakla tanışmış, havayolu halkın yolu olmuştur. Bir deniz ülkesi olan Türkiye’nin ve denizci bir millet olan Türk milletin bu kimliğini yeniden hatırlamasını sağladık. 2004 yılında başlatılan ÖTV’siz yakıt uygulaması ile kabotaj taşımacılığı canlandırılmış, bugüne kadar toplamda 3 milyar 200 milyon TL ÖTV tahsil edilmeyerek sektöre önemli bir destek sağlanmıştır. Denizcilik faaliyetlerinde lider ülke pozisyonuna yükselmek için gerekli altyapı çalışmalarını tüm hızıyla devam ettiriyoruz. Bizler birer maraton koşucusuyuz. Yavaşlamadan, rehavete kapılmadan, tedbiri, disiplini elden bırakmadan geleceğe yürümeye devam edeceğiz. Hiç kimsenin kuşkusu, endişesi olmasın, milletimizle birlikte çalışacak ve 21. yüzyılı bir Türkiye Yüzyılı haline getireceğiz. Cumhuriyet’in 100. yılını kutlayacağımız 2023 için ulaşım sektörünün hedefleri nelerdir? Ülkemizin 2023 hedef lerini yakalayabilmesi için ulaşım hedeflerimizin gerçek leştirilmesi şart. İşte biz bu yüzden etrafımızı çeviren üç denize de Avrupa’nın sayılı limanlarını yapıyoruz. 2023 yılına kadar Türkiye’nin bölünmüş yol uzunluğunu 36 bin 500 kilometreye çıkarıyoruz. Ülkeyi 10 bin kilometre hızlı tren ağı, 4 bin kilometre de yeni konvansiyonel demiryolu ağı ile örüyoruz. Havayollarında ortalama her 100 kilometre mesafede veya bir saatlik uzaklıkta bir havaalanı kuruyoruz. Türk Sivil Hava Taşımacılığı filo yapısını, 200’ü bölgesel uçak olacak şekilde 750 uçaklık bir yapıya ulaştırıyoruz. Bilişim sektörünün büyüklüğünü ise 160 milyar dolara çıkarmak için çalışıyoruz. 2023 yılına kadar bu hedeflerimizi bir bir gerçekleştireceğiz. 2003’te “Her Türk vatandaşı hayatında en az bir kere uçağa binecek” hedefini ortaya koyduğunuz havacılık sektöründe, ülkemiz yıllar içinde nasıl bir grafik çizmiştir? 10 yıl içinde 16 milyon vatandaşımızın ayağını yerden kestik ve ilk kez uçak ile tanıştırdık. Havayolunu halkın yolu haline getirdik. 10 yıllık süre zarfında, havacılığımız tahminlerimizin de üzerinde çok hızlı bir gelişme göstererek ulusal ve uluslararası alanda büyük başarılara ulaştı. İlk olarak sektörde tekeli ortadan kaldırarak serbestleşmeyi sağladık. 2002 yılında 2 merkezden 25 noktaya gerçekleştirilen iç hat seferlerinde, bugün 7 havayolu işletmemiz tarafından 7 merkezden toplam 49 noktaya uçuş yapmaya başlandı. İkili havacılık anlaşmaları yaparak 60 noktaya olan dış hat uçuş sayısını da 200’ün üzerine çıkardık. 2003 yılında uçak filo sayımız 162 iken bugün 375’i buldu. Yani 10 yılda uçak filomuzu ikiye katladık. Havayolu şirketlerimizin yaptığı anlaşmalarla bu sayı her geçen gün artıyor. Bunun sonucunda da iç hatlarda hareket eden 8,5 milyon yolcu sayımızı bugün itibarıyla 65 milyona çıkardık. İç ve dış hatlarda taşınan yolcu sayımız geçen yıl 118 milyon iken bu yıl 131 milyonu aşmış bulunuyor. 49 havaalanımız aktif olarak kullanılıyor. Ayrıca şu anda yapımı devam eden 7 havaalanı daha var. Bunlar Giresun ve Ordu’ya hizmet verecek olan Ordu-Giresun Havalimanı; Bingöl, Iğdır, Şırnak, Hakkari, Çukurova havalimanları ve İstanbul’a yapılacak yeni havalimanı. Haziran 2013 37 38 KapakSöyleşi Havacılığın Türkiye ekonomisine katkıları ve sektörün geleceğe dönük hedefleri nelerdir? Airbus’ın küresel pazar araştırma raporuna göre, Türkiye’nin iç hatlarda yüzde 10,1 büyüme ile gelecek 20 yıl içinde en hızlı büyüyecek pazar olacağı belirtilmektedir. Türkiye’yi yüzde 10’luk büyüme ile Hindistan, yüzde 9,4’lük büyüme ile Kuzey Afrika ve Çin’in takip edeceği öngörülmektedir. Türk sivil havacılığının bu büyümeyi karşılaması için çok daha fazla uçağı filoya eklemesi gerekmektedir. Mevcut göstergeler ışığında filodaki uçak sayımızın on yıl içinde iki katına çıkmasını ve 750 uçağı bulmasını bekliyoruz. Bakanlığımız tarafından “Hedef 2023” sloganıyla gerçekleştirilen “10. Ulaştırma Şurası”nın sivil havacılıkla ilgili hedefleri arasında, Türk Sivil Hava Taşımacılığı filo yapısının 2023 yılında 100 geniş gövde, 450 dar gövde ve 200 bölgesel uçak olacak şekilde 750 uçaklık bir yapıya ulaşması yer almakta. Ayrıca, İstanbul’da 150 milyon yolcu kapasiteli bir havaalanı ile Türkiye’de 60 milyon kapasiteli bir, 30 milyon kapasiteli iki, 15 milyon kapasiteli üç havaalanı yapılması da hedeflenmekte. Bu çerçevede daha şimdiden çok önemli mesafe kaydetmiş bulunuyoruz. İstanbul’a inşa edilecek üçüncü havalimanı ulaşım sektörü ve ülkemiz açısından nasıl bir önem taşıyor? Bildiğiniz gibi İstanbul Atatürk Havalimanı dünyanın ve Avrupa’nın önde gelen havalimanlarından ve transfer noktalarından biri haline geldi. Yıllık yolcu trafiği 45 milyonu geçti. Artan trafik ve havalimanının genişletilememesi, uçuş trafiğinde darboğazlara neden oldu. Ayrıca kapasite sıkışıklığı nedeniyle kalkışta ve inişte sıra beklemek zorunda kalan her uçak, hem gelir hem de hizmet kalitesi kaybına yol açmakta. İstanbul’un gelecekteki hava trafiği potansiyelini ortaya çıkarmak ve yaşanan kapasite problemine karşı uzun vadeli bir çözüm ortaya koyabilmek için İstanbul’a yeni bir havalimanı yapmanın gerekli olduğu aşikârdır. Bu nedenle yeni havalimanı projesini devreye aldık. İhalesini 3 Mayıs’ta gerçekleştirdiğimiz bu projede 25 yıllık kira bedeli olarak 22 milyar 152 milyon euro+KDV gibi bir rakam ortaya çıktı. Bu bile projenin ne kadar önemli ve büyük olduğunun göstergesidir. Ayrıca proje çerçevesinde firmalar 10 milyar doların üzerinde de yatırım yapacak. İnşaat dönemi süresince yılda ortalama 80 bin kişiye iş imkanı sağlanmış olacak. Havalimanının hizmete girmesiyle birlikte yıllık ortalama 120 bin kişiye istihdam imkanı sağlanacak. 2003 yılında havacılıktaki istihdamın sadece 50 bin civarında olduğunu, 2012 sonu itibarıyla 165 bine çıktığını düşünürsek, bu rakamın ne kadar yüksek olduğunu Haziran 2013 Göreve ilk başladığımızda Türk Hava Yolları’nın küresel bir marka ve dünya çapında bir oyuncu olmasını hayal ediyorduk. Aradan geçen 10 yıl içerisinde bu hayalin gerçeğe dönüştüğünü görmek bize büyük mutluluk ve gurur veriyor. anlayabiliriz. Zaten Moody’s tarafından Türkiye’nin yatırım notunun artırılmasında bu proje en önemli unsurlardan biri oldu. Ekonomik getirisinin yanı sıra yüksek düzeydeki uçak ve yolcu trafiğini kaldıracak, uzun yıllar Türkiye’nin havacılık hizmetlerine cevap verecek bir tasarımda gerçekleşecek bu havalimanı, Türkiye’nin havacılıkta büyümesine, gelişmesine de katkı sağlayacak. Şu anda coğrafi olarak Avrupa ile Asya arasındaki en uygun lokasyon. Türk Hava Yolları, bir dünya markası olarak adından söz ettiriyor. Siz THY’nin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümet olarak hedeflerimizden biri dünyaca tanınan 10 markamızın olması. İşte o markalardan biri Türk Hava Yolları’dır. Göreve ilk başladığımızda Türk Hava Yolları’nın küresel bir marka ve dünya çapında bir oyuncu olmasını hayal ediyorduk. Aradan geçen 10 yıl içerisinde bu hayalin gerçeğe dönüştüğünü görmek bize büyük mutluluk ve gurur veriyor. Dünyanın en çok ülkesine uçan havayolu şirketi olma özelliğine sahip THY, catering hizmetlerinde ekonomi sınıfında dünya birincisi, hizmet kalitesinde ise Avrupa birincisi. KapakSöyleşi THY Genel Müdürü Temel Kotil: Hizmette kendimizle yarışıyoruz Söyleşi: Zeynep Yiğit Türk Hava Yolları’nın sektörde artık global bir oyuncu olduğunu belirten Doç. Dr. Temel Kotil, “Biz Türkiye markasının gücüne yatırım yaptık. Başarımız Türk Hava Yolları’na, Türkiye’ye ve insanımıza inanmamızın sonucudur” dedi. Türk Hava Yolları’nı bir dünya markası haline getiren çalışmalar arasında ön plana çıkanlar nelerdir? Türk Hava Yolları’nın son yıllarda yakaladığı büyüme trendinin temelinde dışa açılma, yerli havayolundan küresel bir havayolu olmaya dönüşüm yatmaktadır. Başarıda en büyük pay Türkiye ve İstanbul’un coğrafi konumunda gizli. İstanbul havacılık sektörü için eşsiz bir coğrafi konuma sahip. Dünya hava trafiğinin yüzde 66’sı İstanbul üzerinden geçiyor. Ülkemize ve İstanbul’a 3 saatlik menzil içinde 41 ülke 78 şehir, Türkiye dahil 116 şehir; 4 saatlik menzil içinde 53 ülke 118 şehir, Türkiye dahil 156 şehir; 5 saatlik menzil içinde 66 ülke 143 şehir, Türkiye dahil 181 şehir bulunuyor. Biz üzerimizden geçen trafikten pay almayı hedefledik ve buna uygun stratejiler geliştirdik. Başka bir deyişle İstanbul’un hub (aktarım noktası) olma potansiyelini görüp bu potansiyeli realize ettik. İstanbul, özellikle uzun yolculuklar açısından önemli bir aktarma merkezi konumuna geldi. Sefer yaptığımız 100 ülke, 228 noktayla dünyanın en fazla ülkeye uçan ve en büyük dördüncü uçuş ağına sahip havayolu şirketiyiz. Türk Hava Yolları geçtiğimiz yıl Avrupa’da pazar payı sıralamasında yolcu sayısına göre üçüncü sırada yer aldı. Bunu 2013 yılında da korumak istiyoruz. Son yıllarda artan yolcu sayımızda transfer yolcuların yeri önemlidir. Transfer yolcu sayımız 2005-2012 arasında yüzde 35 arttı. Bu yıl yüzde 42 artışla 12,7 milyon transfer yolcu hedefliyoruz. Son yıllarda almış olduğumuz geniş gövdeli, uzun menzilli uçaklar özellikle dış hatlarda Türk Hava Yolları’nın gücünü artırıyor. Sürdürülebilir büyüme ve kârlılık sağlanmasında dış hatlar bizim için hayati önem taşıyor. Türk Hava Yolları 2012 yılı gelirinin yaklaşık yüzde 82’sini dış hatlardan elde etti. Haziran 2013 39 40 KapakSöyleşi Hâlihazırda uçtuğumuz 228 hattın 38’i iç, 190’ı dış hattır. Sefer yaptığımız noktaların dağılımı da gelirimizin kaynağı hakkında fikir veriyor. Diğer önemli nokta şu; biz Türkiye markasının gücüne yatırım yaptık. Eskiden hedef yolcumuz Türk yolcu olduğundan sadece Türklerin yaşadığı yerlere uçardık. Şu an dünyaya açıldık ve Türkiye’nin potansiyeli doğrultusunda her milletten yolcuyu dünyanın her yerine taşımak istiyoruz. Bugün artık Türk işadamları ve yatırımcıları Türk Hava Yolları’nın uçtuğu yerlerdeki yatırım fırsatlarını araştırıyor. Bizimle beraber Türkiye işadamıyla, sanayicisiyle dünyaya açılıyor. Başarımız Türk Hava Yolları’na, Türkiye’ye ve insanımıza inanmamızın sonucudur. 2012 yılı ve 2013’ün ilk çeyreğini dikkate aldığımızda rakamlarla Türk Hava Yolları tablosu nedir? Türk Hava Yolları 2013’e güzel başladı. Bu yıl satış gelirlerimiz geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 28 artarak 3,6 milyar TL’ye ulaştı. Geçen senenin aynı dönemine göre önemli oranda iyileşme görülüyor. Bu veriler ışığında 2013 yılı finansal sonuçlarının 2012’den daha iyi olacağı öngörülüyor. Yılın ilk çeyreğinde 10 milyon yolcu taşıdık. Yolcu sayımızda yüzde 26 artış var. Arz edilen koltuk kilometredeki (AKK) yüzde 21 artışa karşılık ücretli yolcu kilometrede (ÜYK) yüzde 30 artış sağladık. Yolcu doluluk oranı 5,1 puanlık artışla yüzde 77,9 olarak gerçekleşti. Uluslararası Hava Taşımacıları Birliği (IATA) tarafından yayımlanan istatistiklere göre aynı dönemde havacılık sektörü büyümeleri AKK ve ÜYK için sırasıyla yaklaşık yüzde 2,3 ve yüzde 4,2 olmuştur. Dıştan dışa transfer yolcu sayısının toplam dış hat yolcu içerisindeki payı ise yüzde 40’a ulaştı. THY olarak yakın zamanda Boeing ve Airbus’a çok büyük uçak siparişleri verdiniz. Filonun durumuyla ilgili bilgi aktarabilir misiniz? 2013 yılında filoya eklenen uçaklarla birlikte bugün itibarıyla uçak sayımız 173’ü dar gövde, 37’si geniş gövde ve 9’u kargo olmak üzere toplam 219’dur. Bu sayı yıl sonunda 235’e çıkacak. Geçtiğimiz günlerde Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu olarak Türk sivil havacılık tarihinin en büyük uçak alım kararını verdik. Bu karar Airbus firmasından 25 adet A321, 4 adet A320 NEO, 53 adet A321 NEO ve 35 adet A321 NEO opsiyonunu içeren toplam 117 uçak alımını kapsıyor. Ortaklığımıza 2015 yılından itibaren teslim edilmeye başlanacak bu uçaklar, 2020’ye kadar Türk Hava Yolları filosuna katılmış olacak. Ayrıca bunun öncesinde Airbus firmasından 2013-2016 yılları arasında filomuza katılacak 17 adedi kesin ve 3 adedi opsiyon olmak üzere toplam 20 adet A330-300 geniş Haziran 2013 Tüm siparişlerimizin filoya katılımıy- la önümüzdeki on yıl içerisinde 400-450 uçaktan oluşan dev bir filoya ulaşmayı hedefliyoruz. gövde uçak sipariş etmiştik. Bunların dışında Boeing firmasından sipariş ettiğimiz ve 2014-2017 yılları arasında filomuza katılacak 15 adedi kesin ve 5 adedi opsiyon olmak üzere toplam 20 adet B777-300ER geniş gövde uçağa ilave olarak 20 adet B737-800, 40 adet B737-8MAX, 10 adet B737-9MAX ve 25 adet B737-8MAX opsiyonunu içeren toplam 95 uçaklık bir anlaşmaya vardık. Ortaklığımıza 2016 yılından itibaren teslim edilmeye başlanacak olan bu uçaklar 2021’e kadar Türk Hava Yolları filosuna katılacak. Tüm siparişlerimizin filoya katılımıyla önümüzdeki on yıl içerisinde 400-450 uçaktan oluşan dev bir filoya ulaşmayı hedefliyoruz. Halen yaklaşık ortalaması 6,6 olan filo yaşı ise yeni uçakların filoya katılımıyla 5’e düşecek. Türk Hava Yolları olarak geçtiğimiz yıl 39 milyon yolcu taşıdık. Bu yıl sonunda taşıdığımız yolcu sayısının 46 milyona ulaşması bekleniyor. Yeni uçaklarımızın 7 yılda devreye girmesiyle bu sayının 90 milyona ulaşmasını hedefliyoruz. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 8 milyar dolar ciro yaptık, önümüzdeki 7 yıl sonunda 18 milyar doların üzerinde bir rakam hedefliyoruz. Gündemdeki önemli bir konuyu İstanbul’a yapılacak üçüncü havalimanı oluşturuyor. Yeni havalimanı THY’nin rekabet gücünü nasıl etkileyecek? Dünyada rekabetin en yoğun yaşandığı alanlardan biri olan havacılık sektöründe faaliyet gösteriyoruz. Pazarı her an izlememiz ve analiz etmemiz gerekiyor. Rakiplerimizin ücret politikalarını, sektöre getirdikleri yenilikleri, dünyadaki petrol fiyatları ve döviz kurlarındaki değişimi, kısaca bizi etkileyebilecek tüm gelişmeleri analiz ederek faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Türk Hava Yolları, yoğun rekabetin yaşandığı bir ortamda, küresel kriz KapakSöyleşi nedeniyle yolcu sayısının ciddi oranda azaldığı dönemler de dahil olmak üzere her yıl müşteri sayısını artırmaya devam ediyor. Artık sektörde global bir oyuncuyuz. Geldiğimiz noktada Atatürk Havalimanı büyümemize yanıt vermekte zorlanıyor. 2003 yılında havacılık sektöründe tekel ortadan kalkınca herkes Türk Hava Yolları’nın küçüleceğini düşündü. Oysa tam tersi oldu. Havacılık sektörü büyüdü, yeni şirketler kuruldu, sivil havacılık 10 yılda 7-8 kat büyüme gösterdi. Aynı şekilde yeni havaalanı ile ortaya çıkacak rekabet ortamı da Türkiye’ye ve sivil havacılık sektörümüze fayda sağlayacak. Sektör büyümeye devam edecek. Türk Hava Yolları’nın uluslararası ödülleri arasında ön plana çıkanlar hangileridir? Havacılık sektörünün “Oscar”ı kabul edilen “Skytrax” tarafından ödüle layık görüldük. Bu ödülün bizim için en önemli yönlerinden biri, değerlendirmenin 100 ülkeden 18 milyona yakın havayolu yolcusunun oyları sonucu yapılmış olmasıdır. Skytrax’in 2010 yılı değerlendirmesine göre “Dünyadaki En İyi Ekonomi Sınıfı İkram Ödülü” ve 2011 yılında Skyscanner tarafından “En İyi İkram Ödülü”ne layık görülmüştük. 2011 yılında ayrıca “Avrupa’nın En İyi Havayolu”, Comfort Class koltuğunda “En İyi Premium Ekonomi Koltuğu” ve “Güney Avrupa’nın En İyi Havayolu” ödüllerini aldık. Bu yıl da yolcularımızın oylarıyla “Avrupa’nın En İyi Havayolu” , “Güney Avrupa’nın En İyi Havayolu” ve Comfort Class koltuğuyla “En İyi Premium Ekonomi Koltuk” kategorilerinde ödüle layık görüldük. Türk Hava Yolları, “Freddie” ödüllerinde bu yıl Miles&Smiles programı ile Avrupa-Afrika bölgesinde “En İyi Hava Yolu Programı” ve “En İyi Kredi Kartı Programı” dallarında ödül aldı. Türk Hava Yolları’nın spora ve spor sponsorluklarına bakışı nedir? Sporun felsefesi, rakip olarak başkasını değil kendini görmeye ve başarılı olma hedefiyle sürekli çalışmaya dayanıyor. Bu felsefe, Türk Hava Yolları’nın felsefesiyle örtüşüyor. Yolcumuza nasıl daha iyi hizmet verebiliriz düşüncesiyle kendimizle yarışıyoruz. Türk Hava Yolları, en iyi olmak için en çalışkan olmak gerekliliğinin bilincinde. Bu bilince sahip, marka algımıza katkı sağlayacak başarılı kulüp ve sporcularla sponsorluk anlaşmaları yapmaktayız. Sponsor olunan takım ve turnuvalar ile THY’nin marka elçilerinden bahsedebilir misiniz? Türk Hava Yolları bugün dünyanın en büyük iki futbol kulübü olarak nitelendirilen Manchester United ve FC Barcelona’nın sponsoru. Bu takımlara verdiğimiz sponsorluk desteği Türk Hava Yolları’nın uluslararası arenadaki algısına büyük katkı sağlıyor. Uzakdoğu’da, Asya’da, Amerika’da, Ortadoğu’da bu takımların taraftarları için Türk Hava Yolları özel bir tercih nedeni. En son sponsorluk anlaşmasını futbolun efsane isimlerinden biriyle yaptık. Barcelona’nın Arjantinli yıldızı Leo Messi marka elçimiz oldu. Messi ile Barcelona ve İstanbul’da bir reklam filmi çekildi. Yıldız futbolcunun reklam filmindeki rol arkadaşı ise bir başka marka elçimiz; basketbolda dünya starı olan Kobe Bryant. Bu reklamlarımız tüm dünyada gösteriliyor. Tenisçi Caroline Wozniacki ile de marka elçiliği anlaşmamız mevcut. THY Euroleague organizasyonunun 2015 yılına kadar isim sponsoruyuz. Euroleague, Avrupa’nın en büyük basketbol organizasyonu konumunda. Tiger Woods dahil dünyaca ünlü sekiz profesyonel golfçünün katıldığı Turkish Airlines World Golf Final sponsorluğu ile golf sporunu da Türk Hava Yolları kanatları altına aldığımızı göstermiş olduk. Aynı şekilde üç senedir Antalya Ladies Open’a sponsor oluyoruz. Sponsorluk anlaşmalarını sadece yurt dışında yapmıyoruz. Türkiye Futbol Federasyonu’nun yanı sıra Türkiye Basketbol Federasyonu ve Türkiye Golf Federasyonu’nun da sponsoruyuz. Türkiye’de 59 spor federasyonundan 47’siyle sponsorluk anlaşmamız var. Türk Hava Yolları bugün Türk sporunun en büyük destekçisidir. Haziran 2013 41 42 Dünya Parlamentoları Göz alıcılığın Kanada’daki adı: Parlamento Tepesi Elif Çelik Gotik mimarinin eşsiz bir örneği olan parlamento binası ve ulusal öneme sahip pek çok yapıyı barındıran “Parlamento Tepesi”, yılda yaklaşık 3 milyon ziyaretçiyi ağırlıyor. Haziran 2013 O ntario eyaletinin Ottawa şehrinde, Ottawa nehrinin kuzey yakasında yer alır “Parlamento Tepesi”. Yüzyıllarca Kanada Kızılderililerine ev sahipliği yapan tepe, Avrupalılar tarafından ilk kez 1826’da, Aşağı Kanada Valisi George Ramsay araziyi satın aldıktan üç yıl sonra kullanılır. Vali tepeye öncelikle adamları için kışla ve hastane yaptırır. O zamanlar adı Bytown olan şehir, ismi Ottawa olarak değiştirilip 1857’de Kraliçe Victoria tarafından başkent yapılınca “Kışla Tepesi” de parlamento binasının inşası için uygun görülür. Thomas Fuller ve Chilion Jones binanın mimarisi için düzenlenen yarışmayı kazanır ve neo-Gotik üslupta bir parlamento binası tasarlar. Kanada ile Büyük Britanya arasındaki bağa istinaden Westminster Sarayı’na benzer bir yapı inşa edilmesi planlanır. İnşası 1859’da başlayıp 1878’de tamamlanan bina, yapıldığı dönemde Kuzey Amerika’nın en büyük mimari projesidir. 43 Şeref Salonu Dünya Parlamentoları Parlamento binası, ön cepheleri nehre bakan üç büyük yapıdan oluşuyor. Orta blokta Temsilciler Meclisi, Senato, Barış Kulesi ile kütüphane yer alırken doğu ve batı bloklarda senatörlerle temsilcilerin ofisleri, toplantı odaları ve diğer idari kısımlar bulunuyor. Parlamento binasını oluşturan her üç yapı da neo-Gotik tarzda olmakla birlikte orta blok daha modern, diğer bloklar ise 12. ve 13. yüzyılların mimarisine daha yakındır. Bina, Gotik mimarinin dünya çapında en önemli örneklerinden biridir, zira Ortaçağ’da bu tarzda inşa edilen hiçbir binaya benzememektedir. Bu- nun en önemli nedeni, pek çok farklı mimari öğeyi birleştirmiş olmasıdır. Örneğin Barış Kulesi’nde Alman mimarisi, çatılarda Fransız mimarisi, kütüphane kısmında ise İngiliz mimarisi göze çarpmaktadır. Yüzyıllara meydan okuyan, görkemli mimarileriyle dünya çapında tanınan parlamento binaları, kaderleri olsa gerek, hep bir yangına teslim olmuşlar... Kanada Parlamentosu da 1916’da çıkan büyük bir yangının ardından epey hasar görmüş. Yangının ardından Senato ile Temsilciler Meclisi o dönem adı Victoria Müzesi olan Kanada Doğa Müzesi’ne taşınmış ve çalışmalarını 1920 yılına kadar burada yürütmüş. Savaş nedeniyle işçinin az bulunduğu, malzemelerin ise oldukça pahalı olduğu bir dönemde John A. Pearson ve Jean-Omer Marchand tarafından yürütülen restorasyonda binanın orijinal mimarisi korunmuş. Muhtemel bir yangında yine hasar görmemesi amacıyla zeminde mermer, iç duvarlarda ise kireçtaşı kullanılmış. Restorasyondan sonra 26 Şubat 1920’de gerçekleşen ilk oturumun ardından bina, Kraliyet ailesinin (Kral V. George ve eşi Kraliçe Elizabeth) ilk kez Kanada Parlamentosu’nu ziyaret etmesi gibi Kanada tarihi için önem taşıyan birçok olaya şahit olmuş. Haziran 2013 44 Dünya Parlamentoları Senato Konfederasyon Salonu Sadece ulusal bir sembol değil, aynı zamanda ülkenin gururu Parlamento binasının en büyük kısmı, orta blokun batı tarafındaki Temsilciler Meclisi’dir. 320 koltuğa sahip olan salonun locasında ise izleyiciler için 580 koltuk bulunmaktadır. Keten kumaşla kaplanan tavan, hanedanlık armaları ve eyaletlerin simgeleri ile süslüdür. Kornişler altın varaklı ve kemerlidir. Duvarlar, yaşama dair değişimleri ve çeşitli siyasi sahneleri betimleyen heykellerle donatılmıştır. 1867’den beri Temsilciler Meclisi’nin dekorunda yeşil renk kullanılır. Kanada Parlamentosu’nun üst meclisi olan ve 150 senatöre ev sahipliği yapan Senato, kırmızı renkte dekore edilmiştir. Burası, gerekli durumlarda kraliçeyi veya temsilcisini ve genel valiyi de ağırlar. Parlamento Tepesi’nin zirvesi sayılabilecek 92,2 metrelik Barış Kulesi’nde en büyüğü 10 ton ağırlığında olan 53 çan ve kulenin altında, savaşlarda ölen Kanadalı askerlere ithaf edilen Hatıra Şapeli bulunuyor. Anıt niteliği taşıyan şapelin zemini, Avrupa’nın çeşitli savaş cephelerinden getirilen taşlarla döşenmiş. Tam ortada, kireçtaşından yapılmış bir sunak ile İngiltere tarafından hediye edilen, I. Dünya Savaşı’nda ölen Kanadalı askerlerin isimlerinin yazıldığı bir anı defteri yer alıyor. Duvarlar ile sunağın basamakları, Belçika’dan getirilen siyah mermerle kaplanmış. Tavanı destekleyen sütunlar da yine Belçika mermerindendir. Haziran 2013 Bugün toplam 600 bin kitap ve 300 görevli barındıran kütüphane, büyüleyici iç mimarisiyle dünyanın en ilgi çekici kütüphaneleri arasında sayılıyor. Ana girişin açıldığı Konfederasyon Salonu; Senato, Temsilciler Meclisi, Kütüphane ve Şeref Salonu’na geçişlerin birleştiği yerde bulunuyor. Binanın içindeki bütün yolların kesişimi olan Konfederasyon Salonu, eşsiz bir mimariye sahip. Salonun tam ortasında, kubbe şeklindeki tavanı destekleyen, Kaliforniya’daki Tyndall dağından getirilen kireçtaşından yapılmış büyük bir sütun yer alıyor. Konfederasyon Salonu’nu kütüphaneye bağlayan Şeref Salonu toplantı odalarına da geçişi sağlar. Resmî törenler ve ulusal önem taşıyan etkinlikler burada düzenlenir. Başlarda Kanada tarihi için önemli kişilerin heykellerinin bulunduğu salonda bugün ilk parlamento binasına, 1916’daki yangına ve I. Dünya Savaşı’na göndermeler yapan rölyefler yer alır. Parlamentonun kütüphanesi, 1916 yangınından hasarsız kurtulan tek kısımdır. 1859-1876 yılları arasında inşa edilen kütüphane Şeref Salonu’nun Dünya Parlamentoları kuzey ucunda yer alır. Bugün toplam 600 bin kitap ve 300 görevli barındıran kütüphane, büyüleyici iç mimarisiyle dünyanın en ilgi çekici kütüphaneleri arasında sayılıyor. Parlamento binasının benzeri olmayan ihtişamını, bahçede yanan “100. Yıl Ateşi” tamamlıyor. Kanada’nın bir konfederasyon olarak 100. yılı şerefine ilk kez 1 Ocak 1967’de yakılan ateş, Barış Kulesi ile orta bloka giden merdivenlerin karşısında yer alıyor. Ateşin etrafını çevreleyen dilek havuzuna ziyaretçilerin attığı bozuk paralar, devlet bütçesine ait bir banka hesabına yatırılmaktaymış. Bu para daha sonra Kanada’daki engelli nüfusun sosyal hayata, siyasi faaliyetlere katılımı hakkında araştırma yürütenlere “100. Yıl Ateşi Araştırma Ödülü” adı altında verilerek takdire şayan bir amaca hizmet ediyor. Kanada’nın meşhur soğuğunun yaşandığı kış günlerinde bile havuzun suyunun asla donmuyor olması da kayda değer bir ayrıntıdır. Bahçedeki diğer önemli unsur Kraliçe II. Elizabeth, Kraliçe Victoria, Sör Galahad, George Brown gibi pek çok önemli ismin heykelleridir. Parlamento Tepesi, Kanada’da devletin ve demokratik sistemin kalbi, ulusal değerlerin merkezi sayılıyor; Ortaçağ şatolarını andıran görkemi ise Kanada’nın yasalarının burada çıktığını insana bir an için unutturuyor. “Kanada’nın gururu”, 1976’dan beri ülkenin ulusal ve tarihî öneme sahip mekanlar listesinde yer alıyor. Haziran 2013 45 46 Geleceğin üretim merkezi ve teknoloji üssü Türkiye H Nihat Ergün Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Bütün sektörlerde ileri teknolojili ve yüksek katma değerli bir üretim yapısına geçmek için üzerinde en fazla durulması gereken alan bilim ve teknolojidir. Haziran 2013 ükümet olarak Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olan 2023 için iddialı hedefler ortaya koyduk. 2 trilyon dolar millî gelire ulaşarak dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmek, ihracatımızı 500 milyar dolara çıkarmak, orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak, üretim ve ihracatımız içindeki yüksek teknolojili ürünlerin payını yüzde 20’lere çıkarmak, Ar-Ge harcamalarının millî gelir içindeki payını yüzde 3’lere ulaştırmak bu hedeflerimizden bazılarıdır. Ekonomik kalkınmanın ve gelişmenin yolu üretimden geçmektedir. Türkiye son yıllarda daha fazla üreten, daha fazla katma değer oluşturan bir yapıya kavuştu. Yüzde 95’inden fazlasını sanayi ürünlerinin oluşturduğu yıllık ihracatımız 152,5 milyar dolar seviyesine ulaştı. Ancak artık kendimize daha çok sormamız gereken bir soru var: Türkiye ne üretecek ve nasıl üretecek? Bütün sektörlerde ileri teknolojili ve yüksek katma değerli bir üretim yapısına geçmek için üzerinde en fazla durulması gereken alan bilim ve teknoloji alanıdır. Zira bilim ve teknoloji alanında attığınız her adım, sizi birkaç adım birden ileriye taşıyacaktır. İşte, biz bu gerçekten hareketle ülkemizi bir yandan bilgi üretim merkezine dönüştürmek, diğer yandan ürettiğimiz bilgileri nihai ürünlere çevirmek için mekanizmalar kuruyoruz. Özellikle ilaç, havacılık, bilişim, nanoteknoloji, biyoteknoloji gibi alanlarda bir atılım gerçekleştirmemiz gerekiyor. Önümüzdeki dönemde hem mevcut politika araçlarımızı geliştirecek hem de yeni enstrümanlar üreterek bu alanlarda lider bir ülke inşa edeceğiz. Türkiye’yi dünyanın bir üretim merkezine dönüştürdüğümüz gibi aynı zamanda bir teknoloji üssüne de dönüştüreceğiz. Bakanlığımızın yeni yapısı, hükümetimizin 2023 yılı hedeflerini karşılamak amacıyla ülkemizde ilk kez bilimin, teknolojinin ve sanayinin birbiri ile olan ilişkilerini ve entegrasyonunu daha da derinleştirmek üzere şekillendirildi. Türkiye bilim, teknoloji ve yenilik alanında köklü bir dönüşüm süreci yaşıyor. TÜBA ve TÜBİTAK’ın da Bakanlığımıza bağlı kuruluşlar arasında yerini almasıyla birlikte ülkemizde bilim ve teknoloji alanında faaliyet gösteren kurumlar tek bir çatı altında toplanmış oldu. Ülkemizde her geçen gün girişimcilik, Ar-Ge ve inovasyon iklimi süratle değişmekte. Ar-Ge çalışmaları açısından önemli bir yeri olan 47 üniversitelerimizin daha nitelikli bir yapıya kavuşmaları ve sanayimizle daha yakın bir temas sağlamaları için çalışmalar yapıyoruz. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile teknoparklarda kurulan yönetici şirketlere, firmalara ve akademisyenlere çok önemli destek, teşvik ve muafiyetler sağlıyoruz. Ülkemizde 2002 yılına kadar sadece 2 tane teknopark varken, bugün 34 tanesi faal olmak üzere 49 teknopark kurulmuştur. Yine Bakanlık bünyesinde Teknogirişim Sermayesi Desteği ve San-Tez gibi önemli programlar yürütüyoruz. Yeni Patent Kanunu ile üniversite-sanayi işbirliği adına da önemli düzenlemeler getiriyoruz. Böylece üniversiteler kurumsal olarak patent sahibi olabilecekler ve lisans sahibi olduklarında en az yüzde 30 gelir elde edebilecekler. Buluşu yapan öğretim üyelerimiz de patent haklarından pay alacaklar. Bizim bu konuda bir hedefimiz var: Üniversiteler, teknolojiye dayalı üretim hedefimizde yardımcı rolde değil, başrolde olacaklardır. Bakanlık olarak bundan sonraki dönemde ajandamızda yer alacak konuların başında Ar-Ge, markalaşma, tasarım, yenilikçilik ve verimlilik konuları gelmektedir. Ancak ve ancak bu alanlarda hedeflediğimiz sonuçlara ulaşabilirsek gelişmiş ülkelerdeki başarıyı yakalayabiliriz. Biz ülkemizde eğitim ve Ar-Ge için ayrılan bütçeyi her yıl çok ciddi oranlarda artırıyoruz. Ancak daha da önemlisi, bu bütçeyi en doğru alanlara kanalize edecek politikaları da kurguluyoruz. Bakanlık olarak, bağlı kuruluşlarımız KOSGEB ve TÜBİTAK ile birlikte ülkemizde yenilikçiliği, teknoloji odaklı girişimciliği ve üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmek için önemli çalışmalar yapıyoruz. Dünyadaki bilim ve teknoloji ile ilgili gelişmeleri izlemek ve işbirlikleri oluşturmak amacıyla yurt dışında bilim ve teknoloji ataşeleri de atayacağız. Bu ataşeler, yurt dışındaki Türk ve yabancı bilim insanlarıyla, teknoloji-yoğun firmalarla yakın bir temas halinde olacaklar. İlk etapta ABD’ye Washington’a bilim müşaviri, Los Angeles’a da bilim ataşesi atayacağız. Ayrıca önümüzdeki günlerde ABD’nin yanı sıra Çin, Japonya, Güney Kore ve Almanya’ya da bilim ve teknoloji ataşeleri atayacağız. Bütün bu çalışmalarımız birlikte düşünüldüğünde, bir taraftan yurt dışındaki bilim insanlarımızı ülkemize davet ederken, diğer taraftan da gelişmiş ülkelerdeki stratejik alanlarda çalışan ve beyin gücü olarak gördüğümüz bilim insanlarımızla temas noktalarımızı artırmış olacağız. Bakanlık olarak iki temel hedefimiz var. Birincisi mevcut kurulu sektörlerimizde Ar-Ge ve teknoloji kapasitesini artırmak; ikincisi ise henüz yeni olan bilişim, biyoteknoloji gibi alanlarda bir atılım gerçekleştirmek. Örneğin, otomotiv sektöründe Ar-Ge, tasarım ve teknoloji kapasitemizi artırmayı, üretim merkezi olma kimliğimizi geliştirirken aynı zamanda bir teknoloji merkezine dönüşmeyi de hedefliyoruz. Hemen her ekonomide özel bir ağırlığı olan otomotiv sektörü, bizim açımızdan da büyük bir önem taşıyor. Otomotiv sektörü yatırım, üretim, ihracat, istihdam, Ar-Ge harcamaları gibi alanlarda hep ilk sıraları çekiyor. Bu sektörün kanaatimce en önemli özelliği şudur: Belki teknolojiler ve tasarımlar değişecek, yeni ihtiyaçlar oluşacak, ancak herkes bu sektörün ürünlerine ihtiyaç duymaya devam edecek. Dolayısıyla ülke ekonomileri için otomotiv sektörü önemini her zaman muhafaza edecek. Bugün dünyada otomotiv sektörünü etkileyecek gibi görünen iki önemli parametre var. Birincisi dünya genelinde üretimin batıdan doğuya doğru kayması, ikincisi ise yeni nesil teknolojilerde önemli gelişmelerin yaşanacak olması. 2020 yılında Avrupa’daki her beş araçtan birinin elektrikli olacağı tahmin ediliyor. Bizim çalışmalarımız, bu önemli değişimleri Türkiye lehine sonuçlandıracak bir içerik taşımaktadır. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin artık bu sektörde kendi markasını oluşturacağına inanıyorum. Üreteceğimiz ilk modeller arasında elektrikli araçların da yer alacağını düşünüyorum. Otomotiv sektörü için 2023 yılında ise 4 milyon adetlik üretim, 3 milyon adetlik ihracat rakamına ve 75 milyar dolarlık ihracat gelirine ulaşmayı hedefliyoruz. Bununla birlikte yerli marka oluşturmak, elektrikli araçların üretiminde ön sıralarda yer almak, tasarım ve Ar-Ge faaliyetlerinde de dünyadaki önemli adreslerden biri olmak gibi hedeflerimiz var. Türkiye artık eski Türkiye değil, çok şükür ki hedeflerimize ulaşmamız için girişimcilerimize, yatırımcılarımıza destek olabilecek paramız da var, kaynağımız da, hatta IMF’ye borç verebilecek kadar var. Girişimcilerimizin yeter ki hayalleri, planları, projeleri olsun. Biz o hayallerin gerçekleşmesi için her türlü desteği sağlamaya hazırız. Haziran 2013 48 Röportaj Ali Talip Özdemir: Siyasette hiç durmadan üretmeli ve yeni şeyler söylemelisiniz Röportaj ve Fotoğraflar: Songül Baş 30 yıllık siyaset yaşamında çevre ve bilişime özel önem veren Ali Talip Özdemir, “Siyaset, Meclis’e gittiğinizde el kaldırıp indirmek değil. Hiç durmadan üretmek gerekli” diyor. Uzun yıllar belediye başkanlığı yapan Özdemir, “Yerel Yönetimler Bakanlığı kurulmalı” önerisinde bulunuyor. Haziran 2013 “O t ve çöple uğraşmaktan vazgeçiniz. Gündeme geçelim, çok önemli işlerimiz var”… Bu sözler TBMM Genel Kurul Salonu’nda yankılandığında takvimler 1987 yılını gösteriyordu. Kürsüdeki hatibin sözünü kesen milletvekili, “ot ve çöp” derken çevreyi kastediyordu. “Laf attığı” kişi ise Ali Talip Özdemir’di. Genç milletvekili Özdemir, çevrenin önemini vurguladığı konuşması kesilince hem şaşırdı hem üzüldü. Sözlerine yönelik tepki, çevrenin Meclis çatısı altında bile önemsenmediğine işaret ediyordu. Ali Talip Özdemir, çevre konusunu gündeme getirmekten hiç vazgeçmedi. Toplumda çevre bilincinin oluşması için çaba harcadı. Türkiye’nin ilk Çevre Bakanı olduğunda ise önemli çalışmalara imza attı. 30 yıllık siyaset hayatında belediye başkanlığı, milletvekilliği, bakanlık ve parti genel başkanlığı yapan Özdemir ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde buluştuk. Dünden bugüne uzanan sohbetimiz sırasında çarpıcı açıklamalar yapan tecrübeli siyasetçi, “Yerel Yönetimler Bakanlığı kurulmalı” önerisinde bulundu. Röportaj Ali Talip Özdemir, 1953 Konya-Ereğli doğumlu. Çocukluk yıllarından aklında kalan bir olay oldukça dokunaklı: “12 kardeştik. Babam Sümerbank’ta işçiydi. Annem beni her gün fabrikaya gönderirdi; çocuklardan biri yemeğini orada yesin diye… Nüfus kalabalık, yemek yetmiyor çünkü. Yine bir gün fabrikaya gittim. Bekçi Ali Dayı beni içeri almadı. ‘Benim Ali Dayı’ diyorum, ‘Yok, içeri alamam’ diyor. Öyle açım ki… Oturdum kaldırıma, hüngür hüngür ağladım. O gün yaşadıklarımın da etkisi olacak ki yıllar sonra Sümerbank’ta işletme mühendisi olarak göreve başladım, dokuma şefi olarak ayrıldım. Çok iyi bir mühendis ve yöneticiydim kendime göre...” Ereğli sokakları pırıl pırıl… Makine Yüksek Mühendisi Ali Talip Özdemir’in siyaset yaşamı 1984 yılında Ereğli Belediye Başkanı seçilmesiyle başlamış. Genç belediye başkanı olarak ses getiren icraatlara imza atmış ve iki dönem bu görevi üstlenmiş. Çevre konusuna verdiği önemi daha o yıllarda ortaya koymuş. Ereğli sokakları arap “Çocuklarımızın emanetine sahip çıkalım” Ali Talip Özdemir, toprakla uğraşmayı çok sevdiğini belirtiyor. İstanbul’daki evinin bahçesinde Ereğli ve Bursa’ya özgü beyaz kiraz yetiştirdiğini, bitkilerle iç içe olduğunu anlatan Özdemir, “Teknolojide ne kadar ileri gidilirse gidilsin bir çevre felaketinde yerleşim birimleri yerle bir oluyor, yüzlerce insan ölüyor. Çocuklarımızdan emanet aldığımız bu dünyayı toprağı, suyu, ağacıyla korumalı, ekolojik dengeyi muhafaza etmeliyiz” diye konuşuyor. Hayatım boyunca bana verilen görevi en iyi şekilde yapmaya gayret ettim. 30 yıl siyasetle uğraştım, hakkımda hiçbir dava açılmadı. sabunuyla yıkanıp pırıl pırıl olunca 1985’te Başbakanlık Çevre Teşvik Ödülü’nü kazanmış. Ereğli Belediye Başkanlığı’nın ardından 1987 seçimlerinde Konya Milletvekili olarak Meclis çatısı altında yer alan Özdemir, “O dönemde Anavatan Partisi’nde sosyal faaliyetler, propaganda, gençlik, kadın ve çevreden sorumlu genel başkan yardımcılığını üstlenmiştim. Türkiye’nin en genç genel başkan yardımcısı olduğumu söylemişlerdi” diyor. Tecrübeli siyasetçi, milletvekili seçildiği 1987 yılında ülke gündeminde çevrenin yer almadığını, konuya “ot-çöp” diye bakıldığını belirterek şunları söylüyor: “Avrupa Birliği’ne girme çabası içerisindeki Türkiye’de çevreyle ilgili sadece bir genel müdürlük vardı. Rahmetli Özal’la konuştuk, Meclis’te Çevre Araştırma Komisyonu kurduk. Yaklaşık üç yıl süren komisyon çalışmalarımız sırasında Türkiye’nin çevre envanteri çıkarıldı ve bin sayfalık çevre raporu hazırlandı. Ben Meclis kürsüsünde çevreyi anlatırken ‘Ot ve çöple uğraşmaktan vazgeçiniz’ denildiği bir dönemde biz Çevre Bakanlığı’nı kurduk. 1991 yılında ülkemizin ilk Çevre Bakanı olmak bana nasip oldu.” Ali Talip Özdemir, Çevre Bakanlığı’nda kısa zamanda çok güzel işlere imza attıklarını ifade ediyor. O dönemde pet şişe üretiminin başlaması üzerine ilk kez geri dönüşüm programını hayata geçirdiklerini anımsatan Özdemir, “Çevreyle ilgili pek çok konuda temelleri attık. TEMA’nın kuruluşuna vesile olduk. Çevreye ilişkin çalışmalar yapan kuruluşların dünyayla entegre olabilmeleri için çaba harcadık. Toplumumuzda çevre bilincinin oluşmasına önemli katkılarda bulunduk. Sonradan Çevre Bakanlığı, Orman ve Çevre Bakanlığı’na dönüştürüldü. Sayın Abdullah Gül o zaman Başbakan’dı. Kendisiyle görüşüp ‘Lütfen Çevre Bakanlığı’nı birleştirmeyiniz’ dedik. Sonuçta bir isim değişikliği yapılarak ‘Çevre ve Orman Bakanlığı’ denildi. Şimdi ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak çalışmalar sürdürülüyor. Bence bu makul bir düzenleme, çünkü çevreyi yerel yönetimler ve şehircilikten ayırmak mümkün değil” diyor. “e-ticaret dediğimde gülüyorlardı” Çevre Bakanlığı’nın ardından 1992-1995 arasında İstanbul-Bakırköy Belediye Başkanlığı yapan Ali Talip Özdemir, o yılları mutluluk ve gururla anımsıyor. Tecrübeli siyasetçinin ikinci kez milletvekili seçildiği 1995 yılında ANAP-DYP koalisyonu kuruluyor ve Ali Talip Özdemir 53. Hükümet’te Basın ve Enformasyondan Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev Haziran 2013 49 50 Röportaj yapıyor. Bu dönemde Özdemir, çevrenin yanı sıra bilişimin de önemini vurgulayan çalışmalara imza atıyor. Bunlardan biri 1996 yılındaki Bilişim Kongresi… Özdemir, “O dönemde sıkça şunu söyledim: Biz teknoloji çağını kaçırdık, bilişim çağını da kaçırırsak Türkiye ilerleme şansını kaybeder. Bilişimin önemini anlatabilmek için çok çaba harcadık. Henüz laptop bile tam olarak bilinmiyorken biz ‘e-devlet’ politikasını savunuyorduk. Neden? Çünkü devletin tüm işlerinde şeffaflığı önemsiyorduk. 1995 yılında ‘e-ticaret’ dediğimde gülüyorlardı. Biz yılmadan çalıştık, yeni şeyler söylemeye devam ettik. 1995’te web adresi alan ilk milletvekili oldum. Bugün bakıyorum, nereden nereye gelindi… Hamdolsun, Türkiye bilişim çağını yakalayabildi” diyor. Sohbetimiz sırasında A li Ta lip Özdemir’e çevre ve bilişim konularındaki ufkunun nasıl geliştiğini soruyoruz. Özdemir çarpıcı bir anekdotla yanıt veriyor: “1985 yılı… 100 bin nüfuslu bir ilçenin belediye başkanıyım. Turgut Özal beni Tokyo Belediyesi’ne gönderdi. Konya Ereğli nire, Tokyo nire?... Özal’daki öngörüye bakın… Tokyo’ya gittik, belediyenin neler yaptığını gördük, planlarını inceledik. Sonraki yıllarda dünya ile iletişimimizi devam ettirdik. Farklı ülkelerde belediyecilik alanında neler yapıldığını öğrendik. Dünya Belediyeler Birliği’ne üye olduk. Hiç durmadık. Dünyayı takip ettik, araştırdık, öğrendik. Oturduğumuz yerde bir şey yapamayacağımızı biliyorduk. Bu vizyon Türkiye’de Turgut Özal’la başladı. Recep Tayyip Erdoğan da o konuda çok başarılı.” Ali Talip Özdemir, “Dolu dolu geçti” dediği siyaset yaşamında en son Anavatan Partisi Genel Başkanlığı yaptı. 11 Ocak 2003’te seçildiği bu görevden 13 Aralık 2003’te ayrılan Özdemir, gelecek planları arasında siyasetin yer alıp almadığını sorduğumuzda “Böyle bir planım ya da talebim yok. Bundan sonrası kısmet, takdir neyse o olacak” diyor. Tecrübeli siyasetçi, belediye başkanlığı, milletvekilliği, bakanlık ve parti genel başkanlığı dönemlerini değerlendirirken şunları söylüyor: “Hayatım boyunca bana verilen görevi en iyi şekilde yapmaya gayret ettim. 30 yıl siyasetle uğraştım, hakkımda hiçbir dava açılmadı. Siyaset, Meclis’e gittiğinizde Haziran 2013 “Türkiye kalkışa hazır bir uçak” Ali Talip Özdemir, Türkiye’nin “kalkışa hazır bir uçak” gibi olduğunu belirterek, “Terör meselesi çözüme doğru gidiyor. IMF’ye borcumuz bitti. Ekonomik krizde Avrupa’ya göre iyi durumdayız. Bu olumlu gelişmelerden rahatsızlık duyanlar Türkiye’nin kalkışını engellemek istiyor. Yakın zamanda Reyhanlı’da 52 vatandaşımızı kaybettik. Allah’tan rahmet diliyorum. Yaklaşık iki ay önce Suriyeli mültecilerin kaldığı kampları ziyaret ettim. Türkiye hakikaten çok ciddi bir fedakarlık yapıyor; insanlara kucak açmış, aş, ekmek, iş veriyor” diyor. el kaldırıp indirmek değil. Hiç durmadan üretmeniz lazım. Hz. Mevlana’nın dediği gibi; Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım... Siyasette hep üretmeye ve yeni şeyler söylemeye dikkat ettim. Bugün de bunu sürdürüyorum ve bir öneride bulunuyorum: Belediyelerden sorumlu Yerel Yönetimler Bakanlığı kurulmalı. Bu yapıldığı takdirde hem hizmetlerin takibi kolaylaşır hem de verimlilik artar. Ayrıca günümüzde büyük önem taşıyan bilişimle ilgili de ayrı bir bakanlık kurulması gerektiğini düşünüyorum.” 51 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mayıs 2013’te kabul edilen yasalar Kanun Numarası Kabul Tarihi Başlığı 6475 09/05/2013 Posta Hizmetleri Kanunu 6476 14/05/2013 RACVIAC-Güvenlik İşbirliği Merkezi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6477 14/05/2013 1978 Protokolü ile Değişik 1973 Tarihli Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşmenin III ve IV’üncü Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6478 14/05/2013 1974 Denizde Can Emniyeti Uluslararası Sözleşmesine İlişkin 1988 Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6479 14/05/2013 1972 Denizde Çatışmanın Önlenmesine İlişkin Uluslararası Kurallar Hakkında Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6480 14/05/2013 1989 Uluslararası Kurtarma Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6481 14/05/2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6482 14/05/2013 İslam Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6483 14/05/2013 Türkiye Cumhuriyeti ile İslam Kalkınma Bankası Grubu Arasında Türkiye’de İslam Kalkınma Bankası Grubu Ülke Ofisi Kurulmasına İlişkin Anlaşma ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun 6484 14/05/2013 Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşmanın Tadiline İlişkin Genel Kurul Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6485 15/05/2013 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6486 21/05/2013 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 6487 24/05/2013 Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 6488 29/05/2013 Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6489 29/05/2013 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6490 29/05/2013 Türkiye Cumhuriyeti ve Gürcistan Arasında Ahıska-Borçka Enterkonneksiyon Hattı Yoluyla Sınır Ötesi Elektrik Ticaretine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 6491 30/05/2013 Türk Petrol Kanunu Haziran 2013 52 Söyleşi TBMM Genel Sekreteri İrfan Neziroğlu: Başarımızın sırrı takım ruhu, adalet ve şeffaflık Söyleşi: Songül Baş | Fotoğraflar: Elif Çelik Meclis’te uzman yardımcılığıyla başlayıp genel sekreterliğe uzanan başarılı bir çalışma grafiği çizen Dr. İrfan Neziroğlu, “TBMM’yi ülkemizin en iyi kamu kurumu yapmayı ve dünyada örnek gösterilen bir parlamento haline getirmeyi hedefliyoruz” dedi. Haziran 2013 Yaklaşık 1,5 yıldır TBMM Genel Sekreteri’siniz. Bu makama gelmeden önce Meclis çatısı altında üstlendiğiniz görevler nelerdir? 1992’de uzman yardımcısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çalışmaya başladım. 1995’te uzman olduktan sonra uzun yıllar TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda görev yaptım. Sonrasında Kanunlar ve Kararlar Müdür Yardımcısı, Kanunlar ve Kararlar Müdürü, yasamadan sorumlu Söyleşi Cumartesi günleri 11:00-16:00 arasında her saat başı rehber eşliğinde tur düzenliyoruz. Güvenlik kontrolünden geçtikten sonra içeri giren vatandaşlar, belli bir tur güzergahında Meclis’i gezebiliyor. Uzun yıllar TBMM Genel Kurulu’ndaki atmosferi yaşamış olmak da bir başka avantaj. Genel Sekreter olarak çalışmalarınızı yürütürken temel ilkeleriniz ve hedefleriniz nelerdir? Genel Sekreter Yardımcısı oldum. 18 Aralık 2011’den bu yana TBMM Genel Sekreteri olarak görev yapıyorum. Uzun yıllardır Meclis’i tanıyor olmanızın avantajlarını yaşıyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kendine özgü birtakım hassasiyetleri var. Bu hassasiyetleri bilmek, kurumu ve personeli tanımak, yasama süreçleriyle ilgili bilgi sahibi olmak çalışmalarımızı yürütürken büyük avantaj sağlıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni milletimize layık, etkin, verimli ve çağın sunduğu teknolojik imkanları en iyi şekilde kullanabilen bir kurumsal yapıya kavuşturmayı, dünyada örnek gösterilen bir parlamento haline getirmeyi hedefliyoruz. Meclisimizin Türkiye’deki en iyi kamu kurumu olması hedefiyle çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bu hedefe ulaşacağımız konusunda en ufak bir şüphemiz yok. Şu ana kadar yaptığımız çalışmalarla önemli mesafe kat ettiğimizi düşünüyorum. Faaliyetlerimizi gerçekleştirirken adalet ve şeffaflık temel ilkelerimiz oldu. Takım ruhunu oluşturmaya özel önem verdik. Personelimizin bireysel kapasitelerinin yanı sıra kurumsal aidiyetlerini güçlendirmeye çalıştık. Etkin bir şekilde karar alma süreçlerine katılımlarını teşvik ettik. Çalıştaylarda başkanlıkların sorunları ile yeni döneme ilişkin hedefleri tartıştık. Yönetmelik taslaklarını intranet sayfasında personelin görüşüne açtık. Sosyal etkinlikler düzenlemeye başladık. İlk kez bu dönemde personelimiz çeşitli kulüpler oluşturdu; çevre, trekking, halk oyunları... Bu tür etkinlikler takım ruhunu güçlendiriyor. Haziran 2013 53 54 Söyleşi “Bir Projem Var! Bir Önerim Var!” projesi de personele yönelik çalışmalarınızdan biri... Evet, çok doğru... Personelimizin farklı konulardaki proje ve önerilerini değerlendirebilmek amacıyla “Bir Projem Var! Bir Önerim Var!” projesini hayata geçirdik. Farklı konulara ilişkin toplam 252 proje ve öneri geldi. Bunların değerlendirilebilmesi için çeşitli birimlerde görev yapan personelimizin yer aldığı Değerlendirme Kurulu oluşturuldu. Kurul tarafından yapılan puanlama sonucunda dereceye giren ilk 5 proje ve ilk 5 önerinin sahiplerine ödül verildi. Görüş ve önerilerinin hayata geçirildiğini görmek çalışanları motive etti. “Bir Projem Var! Bir Önerim Var!”, yeni katılımlarla devam ediyor. Vatandaşlara yönelik “Halk Günü” başlattınız. Hem bu uygulama hem de Meclis-vatandaş iletişimine yönelik diğer çalışmalarla ilgili bilgi verebilir misiniz? Burası halkın meclisi... Vatandaş Meclis’i gezmek istediğinde bizim bu imkanı sağlamamız gerekli. Bu düşünceyle hareket ederek “Halk Günü” uygulamasını başlattık. Cumartesi günleri 11:00-16:00 arasında her saat başı rehber eşliğinde tur düzenliyoruz. Güvenlik kontrolünden geçtikten sonra içeri giren vatandaşlar, belli bir tur güzergahında Meclis’i gezebiliyor. Her hafta üç yüze yakın ziyaretçi geliyor. “Halk Günü”ne gösterilen ilgiyi göz önünde bulundurarak ziyaretçi sayısının giderek artacağını tahmin ediyoruz. Yakın zamanda internet üzerinden vatandaşların görüş ve önerilerini almaya başlayacağız. Halkımızdan çok sayıda bilgi edinme talebi ve e-posta geliyor. Bunların tümüne kısa sürede yanıt vermeye çalıyoruz. TBMM’nin web sayfası ve Twitter hesaplarından Genel Kurul çalışmaları ile Meclis hakkında bilgiler edinilebiliyor. Ayrıca çocukların Meclis’le doğrudan bir iletişim kanalı olması amacıyla çocuk web sayfası hazırlıyoruz. Meclis yerleşkesinde engelli vatandaşlarla ilgili çeşitli düzenlemeler yapıldı. Meclis’i “engelli dostu” yapan projelerden söz eder misiniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi yerleşkesinde engellilerin hiçbir yardım almadan hareket edebilmelerini sağlamak amacıyla çeşitli düzenlemeler yapıldı. Örneğin, ana binada ziyaretçilerin girdiği kapıya engelli asansörü tesis edildi, kampüs içi yaya yollarında engelli rampaları hazırlandı, portatif engelli rampası hizmete sunuldu. Tüm bunlar engelli vatandaşlarımızın görüşleri alınarak gerçekleştirildi. Engelli ziyaretçilerimize refakatçi personel ve araç desteği sağlandı. TBMM web sitesine ilk kez görme engelliler için sesli kayıtlar eklendi. Milletvekili Albümü Braille alfabesiyle basıldı. İşitme ve konuşma engelli vatandaşlarımıza yönelik çağrı merkezi kuruldu. Engellilerle doğru ve kolay iletişim broşürü hazırlandı, personele bu konuda eğitim verildi. Mavi Kapak Kampanyası düzenlenerek 20’nin üzerinde tekerlekli sandalyenin ihtiyaç sahiplerine ulaşması sağlandı. Çevre, önem verdiğiniz konular arasında. Bu alanda ön plana çıkan çalışmalar nelerdir? “Çevre dostu Meclis” imajını çok önemsiyoruz. Bu çerçevede pek çok çalışma gerçekleştiriliyor. “Bir Palamut Bin Umut” projesi kapsamında TBMM kreşindeki çocuklar ve personelimizle birlikte Meclis bahçesinden 350 bine yakın meşe palamudu toplayıp Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne gönderdik. Meşe palamutları üniversite çalışanları ve öğrenciler tarafından dikildi. Her yıl farklı bir ildeki üniversitemizin ziraat fakültesine meşe palamudu göndereceğiz. Böylece eskiden çöpe giden meşe palamutları artık ormana dönüşecek. “Kağıtsız Haziran 2013 Söyleşi Parlamento” projesi ile Meclis’te kağıt kullanımı ve israfını en aza indirmeye çalışıyoruz. Yapımı devam eden Halkla İlişkiler Binası’ndan ana binaya geçişi sağlayacak tüp geçitte yürüyen banttan vazgeçilerek çok sayıda ağacın kesilmesi önlendi. Takdirle karşılanan uygulamalardan biri Meclis mutfaklarında artan yemeklerin ihtiyaç sahiplerine, tabaklarda kalanların ise hayvan barınaklarına verilmesi... TBMM kampüsünde hizmet verilen dört ayrı mutfakta günlük ortalama 6 bin-8 bin kişiye yemek yapılıyor. Yemek yiyen kişi sayısının değişken olması nedeniyle bazı günlerde 300 ila 500 porsiyon arası yemek artıyor. Bugüne kadar artan yemekler çöpe dökülmekte ve israfa sebebiyet verilmekteydi. Şimdi ise hasta yakınları ve gençlerin kaldığı merkezlere gönderiliyor. Böylece hem sosyal yardımlaşmaya katkı sağlamayı hem de israfın önüne geçmeyi hedefliyoruz. Tabaklarda kalan yemekler Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla hayvan barınaklarına ulaştırılıyor. Bu çerçevede lokantalarımızda tabaklara kürdan ve peçete atılmaması konusunda uyarı notları yer alıyor. Bu çalışmalarımız pek çok kuruma örnek oldu. Meclisimizin duyarlılığı kamuoyunda takdirle karşılandı. Kamu kurumları ve üniversitelerle işbirliğine önem veriyorsunuz. Bu konuda atılan adımlar nelerdir? Kamudaki temel sorunlardan biri iletişim eksikliği. Bakanlıklarda aynı işi yapan bürokratlar arasında sağlıklı iletişim sağlanamayınca yardımlaşma da olamıyor. Bu nedenle kamu kurumlarındaki bürokratları Meclis’te bir araya getirdik. İletişim kurulmasına ve tecrübelerin paylaşılmasına imkan sağlayan toplantı çok yararlı oldu. Örneğin, strateji geliştirme başkanları Kamu kurumlarının yanı sıra üniversitelerle diyaloğu da çok önemsiyorum. Üniversitelerle işbirliği çerçevesinde Meclis’le ilgili yüksek lisans ve doktora tezlerini teşvik ediyoruz. e-posta grubu oluşturdu, her ay düzenli olarak bir araya geliyorlar. Meclisimizin steno tecrübesini diğer kurumlarla paylaşmak amacıyla kurs düzenledik. Kurs sonunda her bakanlıkta bir stenograf olacak. Kamu kurumlarının yanı sıra üniversitelerle diyaloğu da çok önemsiyorum. Göreve geldiğimde tüm rektörlere yazı yazarak bilgi ve tecrübelerimizin paylaşılmasının önemini vurguladım, üniversite öğrencilerini Meclis’e davet ettim. Her ay farklı illerden birkaç üniversite Meclis’i ziyaret ediyor ve çok memnun ayrılıyorlar. Üniversitelerle işbirliği çerçevesinde Meclis’le ilgili yüksek lisans ve doktora tezlerini teşvik ediyoruz. Meclis’in düzenlediği sanatsal etkinlikler arasında öne çıkanlar nelerdir? TBMM’de sanatsal etkinlikleri güçlendiriyoruz. Ressam Yaşar Çallı hem Meclis’teki tabloları restore ediyor hem de belli bir döneme kadar yapmış olduğu Meclis Başkanları tablolarını tamamlıyor. Cumhuriyet tarihinin ilk kadın seramik sanatçısı Füreya Koral’ın Meclis’te öğrencileriyle birlikte yaptığı seramik sehpalar restore edilerek sergilenecek. Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği korolarımızın konserleri ile Mustafa Necati Kültür Evi’ndeki sergiler ise devam ediyor. Dünya Parlamentoları Genel Sekreterler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi seçildiniz. Bunun ülkemiz açısından önemini belirtebilir misiniz? 8 ay önce Dünya Parlamentoları Genel Sekreterler Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçildim. Ülkemiz ilk kez bu birliğin yönetim kurulunda temsil ediliyor. Bunun gururunu yaşıyorum. İslam Ülkeleri Genel Sekreterler Birliği’ni kurmak istiyoruz. Heyetleri ülkemize davet ediyoruz, tecrübelerimizi onlarla da paylaşmayı arzu ediyoruz. Haziran 2013 55 56 Söyleşi Şükrü Sina Gürel: Millet kavramı ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalı Söyleşi: Songül Baş 1997-2002 yılları arasında bakanlık ve başbakan yardımcılığı yapan Şükrü Sina Gürel, “Etnisite ile millet kavramı birbirine karıştırılmamalı. Türk milleti pek çok etnisiteyi kapsar. Millet kavramı ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalı. Var olan bir milletin yanında bir başka millet oluşturmaya kalkışmak ayrışmanın kapısını aralamaktır” diyor. Haziran 2013 “T ürkiye’nin eski başbakanı gazetecilik mesleğine dönüyor”... 22 Ocak 1981 tarihli New York Times, Bülent Ecevit’in Arayış dergisini çıkaracağını bu şekilde duyurdu. 12 Eylül askerî darbesinin ardından siyasette “yasaklı yıllar”ı başlayan Ecevit, 21 Şubat 1981’de Arayış dergisini yayımladı. Ülkenin çalkantılı döneminde 54. sayıya kadar yayın hayatını sürdürebilen dergi, 2 Mart 1982’de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın kararıyla kapatıldı. Ecevit’in yayın danışmanı olduğu derginin yazı kurulundaki isimlerden biri Şükrü Sina Gürel’di. O zamanlar Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde asistan olan Gürel, siyaset hayatının başlangıç noktaları arasında Arayış dergisini de sayıyor. Arayış’tan yıllar sonra Demokratik Sol Parti (DSP) çatısı altında Bülent Ecevit’le birlikte siyaset yapan Şükrü Sina Gürel, TBMM’nin 20 ve 21. dönemlerinde İzmir Milletvekili oldu. Tecrübeli siyasetçi, 55. ve 56. hükümetlerde Devlet Bakanlığı, 57. Hükümet’te Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı ile Dışişleri Bakanlığı yaptı. 2002 yılından bu yana aktif siyasetten uzak olan Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel ile bakanlık yıllarını ve ülkemizin gündemindeki önemli konuları konuştuk. Söyleşi Siyaset hayatınız nasıl başladı? Sizi politikaya yönlendiren ne oldu? 12 Eylül darbesine ve uygulamalarına karşı Bülent Ecevit’in yönettiği Arayış dergisinin yazı kurulunda yer aldım. Arayış’ta imzalı-imzasız yazılarım yayımlandı. O zaman Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde asistandım. Rahmetli Ecevit’le daha sonra da bağımız kopmadı. 1987’de kendileri bana millet vek ili adaylığı önerdi. Bilimsel çalışmalarıma devam etmek istediğimi belirttim. “Ben de size kıyamıyordum zaten” diyerek beni hoşgördü. Ancak 1991 yılındaki seçimlerde, artık akademik unvanları tamamlamış olduğum için DSP’de Bülent Ecevit’in arkasında siyasete katılmayı erteleyecek bahanem kalmamıştı. İlk adaylığımda seçimi yitirerek Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geri döndüm. 1995 ve 1999 yıllarındaki genel seçimlerde DSP İzmir Milletvekili oldunuz. 55, 56 ve 57. hükümetlerde görev aldınız. Geçmişe dönüp baktığınızda o dönemleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Aktif siyaset yaşamım kısa bir dönem muhalefet milletvekili olarak sürdü. Ancak Temmuz 1997 ile Kasım 2002 Politikayı “Bu görev biterse ben başka bir işe yararım, başka şeyler de elimden gelir” diyebilenlerin yapması gerektiğini düşünüyorum. arasını üç hükümette yer alarak tamamladım. Dolayısıyla Türkiye’de ne olduysa hepsinin sorumluluğunu taşıyarak geçen bu beş buçuk yılın yükü çok ağırdı. Bu dönemde deprem felaketlerinin sonuçlarıyla boğuştuk. Siyasal çekişmelerden çok, ekonomik bunalımla birlikte yaşadık. Dış politikada Kıbrıs ve Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz sorunluydu ve bu konular benim sorumluluk alanımdaydı. 2002 yılının büyük bölümünde ise Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak içerideki ve dışarıya karşı sorumluluklarım katlandı. Üstelik yaratılan siyasal istikrarsızlık son derece ağır bir gerilime yol açmışken... Çok yorulduk diye düşünüyorum. Bugünün Türkiyesine baktığınızda karşınıza nasıl bir tablo çıkıyor? Size göre en önemli sorunlar ve olumlu yönde atıldığını düşündüğünüz adımlar nelerdir? Derginizin işlevinin, değişik partilerden eski ve yeni parlamenterleri ülkeye ve halka karşı ortak bir sorumluluk çerçevesinde birleştirmek olduğunu düşünüyorum. Onun için bugünkü iktidara yaklaşık on yıldır yazılı ve görsel yayın organları aracılığıyla açıkça yönelttiğim eleştirileri ve yönelişleriyle ilgili derin kaygılarımı burada tekrarlamayışımı hoşgörürsünüz diye umuyorum. Elbette... Ancak iki önemli konuyu sormadan geçemeyeceğim. Yeni anayasa hazırlık çalışmaları ve çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? 12 Eylül Anayasası için yapılan referandumda şeffaf zarfa “hayır” oyunu koyarak sandığa atmış bir azınlık mensubu olarak hemen belirtmeliyim ki Anayasa’nın özellikle “Temel Haklar” bölümünde değiştirilmesi gereken birçok hüküm Haziran 2013 57 58 Söyleşi vardı. Bunlardan pek çoğu bizim dönemimizde yenilendi. Şimdi de var olan eksiklikler giderilebilir, değiştirilebilir. Ama bu Anayasa yürürlükteyken değiştirilmesinin önerilmesi bile mümkün olmayan ilk üç maddesini değiştirebilmenin bahanesi olarak 1982 Anayasası’nın eksiklikleri öne sürülüp yeni bir anayasa yapılmaya çalışılması doğru olmazdı. Sonunda bu noktaya varıldı. Ama bu süreçte hangi çevrelerde nasıl boş beklentiler, umutlar yaratıldı? Çözüm sürecine gelince... Terör konusunu ayırırsak, benim gibi “sol” bakışla konuyu değerlendirenler için, bir göreli bölgesel geri kalmışlık sorunu vardı. Bu sorunun ekonomik ve toplumsal önlemlerle çözümü mümkündü. Ama sorun eğer bir etnik, hatta “ulusal” sorun haline gelirse çözümsüzleşir. Diş macunu tüpten çıktığında tekrar yerine sokulamaz. Korkarım çıktı… İşin bir yönü de şudur: Etnisite ile millet kavramı birbirine karıştırılmamalı. Türk milleti pek çok etnisiteyi kapsar. Millet kavramı ayrıştırıcı değil, birleştirici bir kavram olmalı. Var olan bir milletin yanında bir başka millet oluşturmaya kalkışmak ayrışmanın kapısını aralamaktır. Dışişleri eski Bakanı olarak Türkiye’nin izlediği dış politikayı nasıl görüyorsunuz? Avrupa Birliği’ne üyelik süreci ve komşularla ilişkilerimizle ilgili yorumlarınız nelerdir? İzin verin, bu sorunuzu da bir önceki gibi yanıtlayayım. Ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim: Avrupa Birliği ile üyelik görüşmelerinde bir arpa boyu yol kat edilemezken ve “sıfır sorun”dan “sıfır politika”ya gelinmişken hangi dış politikayı tartışacağız? Bakanlık dönemlerinizde gerçekleştirdiğiniz hizmetler arasında sizin için ayrı bir öneme sahip olanlar hangileridir? Devlet Bakanı olarak görev yaptığım sıralarda Zonguldak Kömür İşletmesi’nde 6 bin yeni istihdamı kura yoluyla gerçekleştirmiş ve kurumun zararını oldukça gerilere çekebilmiştik. Eti’de hiç değilse borlarımızı yağmadan esirgemeyi başarmıştık. KKTC’de liman, havalimanı ve karayolları dahil bütün altyapı gelişmesini tamamlamıştık. Hatta 1998’de Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle, bugünkü hükümetin tamamlayacağını umduğum, adaya su ve elektrik götürülmesi işine adım atıyorduk. Ama burada uzun uzadıya sözü edilemeyecek nedenler, bu projeyi gerçekleştirmemize engel oldu. Dış politikada ise Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi eşit bir düzleme oturtup ödün vermeden adaylık statüsü alabilmiştik. Bunun yanı sıra Kıbrıs konusunda da iktidardaki gücümüzü yitirene kadar KKTC’nin eşit egemenliğinden ödün vermeden yolumuza devam edebilmiştik. Haziran 2013 Demokratik Sol Parti (DSP) çatısı altında siyaset yaptınız. Sayın Bülent Ecevit’le veya birlikte çalıştığınız isimlerle ilgili paylaşmak istediğiniz anılar var mı? Tabii ki pek çok anım var. Bizde eskilerin henüz unutmadan anılarını yazma geleneği pek eksik… Ben yazmak niyetindeyim. Anılarımda yer almanın ötesinde, başta Bülent Ecevit olmak üzere bana yol gösteren büyüklerimin anısı önünde saygıyla eğiliyorum. En son TBMM 21. Dönem’de (1999-2002) milletvekiliydiniz. Gelecek planlarınız arasında siyaset yer alıyor mu? Büyük konuşmayı sevmem, ama aktif politikaya geri dönmek isteyeceğimi zannetmiyorum. Üstelik politikayı “Bu görev biterse ben başka bir işe yararım, başka şeyler de elimden gelir” diyebilenlerin yapması gerektiğini düşünüyorum. Aktif siyasetten ayrıldıktan sonra zamanınızı nasıl geçirmeye başladınız? Meclis’te olduğunuz yılları özlüyor musunuz? 2002 sonundan itibaren bir yandan üniversite öğretim üyeliğini sürdürdüm, diğer yandan köşe yazıları ve televizyon programlarıyla düşüncelerimi açıkladım. Böylece Meclis’i özlemeye fırsatım olmadı! Sizin döneminizle kıyasladığınızda siyasetçilerin birbirlerine karşı tutumları, “siyaset dili” açısından önemli farklılıklar görüyor musunuz? Tek kelimeyle yanıtlayayım: Üzülüyorum. İçerik kadar üslup da çok önemlidir. Ve en ağır eleştiri ve yergiler; espri, kinaye, söz ustalığı ile yapılabilir. Dil ile düşünce arasındaki bağı en iyi ağızdan dökülen sözcükler gösterir. Dosya 17. Mersin Akdeniz Oyunları’na hazır Bilge Yavuz Dünyanın en önemli bölgesel organizasyonlarından biri olan Akdeniz Oyunları, farklı kıtalardan gelen sporcuları da yarışa dahil ederek pek çok dil, din ve kültürden insanı Olimpiyat idealinde bir araya getiriyor. A kdeniz Havzası’ndaki sporcuları bir araya getiren Akdeniz Oyunları, Olimpiyat Oyunları’ndan sonra en önemli spor organizasyonu. Dört yılda bir gerçekleştirilen oyunlarda bu yıl da birçok branşta yarışacak olan sporcular, Olimpiyat Oyunları öncesi hem bir sınavdan geçmiş olacak hem de bu prestijli organizasyondan ödülle dönmeye çalışacaklar. Dünyanın en önemli bölgesel organizasyonlarından biri olan Akdeniz Oyunları, aynı zamanda farklı kıtalardan gelen sporcuları da yarışa dahil ederek farklı dil, din ve kültürden insanları Olimpiyat idealinde bir araya getiriyor. Türkiye büyük organizasyonların en iddialı adaylarından biri haline geldi. İstanbul 2020 Olimpiyat Oyunları’nın favori ülkelerinden olan Türkiye, bu süreçte Akdeniz Oyunları’nı düzenleyerek Olimpiyat için son bir prova yapacak belki de. İlki 1951’de düzenlenen Akdeniz Oyunları’na ilk kez 1971’de ev sahipliği yapan ülkemiz, bu yıl 17.’si düzenlenen organizasyon için Haziran 2013 59 60 Dosya Mersin’de hazırlıklarını sürdürüyor. Yunanistan’ın Volos şehrinde yapılması kararlaştırılan 17. Akdeniz Oyunları’nın, söz konusu ülkenin yaşadığı ekonomik problemler sebebiyle 23 Şubat 2011’de yapılan oylama sonucu Mersin’de düzenlenmesine karar verildi. 18 ay gibi kısa bir sürede hazırlıklarını tamamlamak zorunda kalan Türkiye, hummalı bir çalışmaya girdi ve bu işin altından kalkabileceğini gösterdi. Toplam 54 tesiste yapılacak oyunlar için son zamanların en hızlı tesisleşmesine gidildi. 54 tesisin 11’i sıfırdan oluşturuldu, diğer tesisler ise onarımdan geçirildi. Ve tüm tesisler 20-30 Haziran 2013 tarihinde yapılacak organizasyon için hazır hale getirildi. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Mersin Valiliği, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Mersin Üniversitesi ve 17. Akdeniz Oyunları Genel Koordinatörlüğü’nün el birliğiyle az zamanda çok işler başarıldı. Yapılan tesisler uzun ve yorucu çalışmaların en somut örnekleri şüphesiz. Uzun yıllar sporculara hizmet edecek tesisler Mersin’i adeta bir spor merkezi görüntüsüne taşımış. Yöresel özelliklerin dikkate alınarak yapıldığı tesisler, Mersin’in yalnızca oyunlara hazır hale getirilmesi bakımından değil, aynı zamanda Mersin’i her daim canlı bir spor şehri yapması bakımından da önemli. 1000 seyirci kapasiteli Olimpik Yüzme Havuzu 4 bin 500 seyirci kapasiteli Nevin Yanıt Atletizm Kompleksi Rakamlarla Mersin 2013 24 ülke 54 6000 32 tesis 7 bin 500 seyirci kapasiteli Servet Tazegül Spor Salonu sporcu branş Açılış ve kapanış törenlerinin gerçekleştirileceği 25 bin seyirci kapasiteli stadyum Haziran 2013 DosyaSöyleşi 17. Akdeniz Oyunları Genel Koordinatörü Bekir Korkmaz: Oyunlar için 500 milyon lira yatırım yapıldı Söyleşi: Cahit Yıldız 17. Akdeniz Oyunları 23 Şubat 2011’de alınan kararla Mersin’e verildi. Bu kadar dar bir zamanda hazırlanmak çok zor olsa gerek... Mersin, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanımız Sayın Suat Kılıç’ın destekleriyle, 18 ay gibi kısa sürede çok büyük tesislere sahip oldu ve yakında dev bir organizasyona ev sahipliği yapacak. Bu büyük organizasyonun gerçekleştirilmesi için yerel yöneticiler ve Mersin halkı da büyük destek vermektedir. Bu büyük destek sayesinde oluşan dinamizm ve motivasyon ile kısa zamanda tesisler tamamlanmıştır ve organizasyonun gerçekleştirilmesi için yoğun çaba harcanmaktadır. Sayın Bakanımızın ifadesiyle “18 ay gibi kısa bir sürede Türk mucizesini Mersin’de gerçekleştiriyoruz.” Akdeniz Oyunları sayesinde hem tesis standartları yakalanmış olacak hem de ülkemizin etkin bir tanıtımı yapılacaktır. Müthiş bir tesisleşmeye gidildi. Yapılan çalışmalardan bahseder misiniz? 17. Akdeniz Oyunları, 11’i yeni olmak üzere toplam 52 tesiste gerçekleştirilecektir. Mevcut tesislerde ise ciddi anlamda tadilat yapılmaktadır. Bu tesislerin bir kısmı, antrenman ve ısınma tesisi olarak kullanılacaktır. Yeni tesislerde özgün mimariye önem verilmiştir. Böylece, yöresel kriterler dikkate alınarak Mersin’e özgü tesisler örnek oluşturacaktır. Organizasyon giderleri hariç olmak üzere tesisler için Mersin’de yaklaşık 500 milyon lira yatırım yapılmaktadır. İhale, bakım, onarım ve yeni inşaatlar 1,5 yıl gibi kısa sürede gerçekleştirilecek, 32 branşta 24 ülkeye, yaklaşık 6000 sporcu ve yöneticiye ev sahipliği yapacak. Spor turizmi çığ gibi büyüyen bir alan. Oyunların spor turizmine katkısı noktasında beklentileriniz neler? Bilindiği gibi spor turizminin gelişmesi için spor altyapısının sağlamlaştırılması, kaliteli tesislerin olması gerekmektedir. Her spor branşının kendine özgü standartları var. Bu standartlara uygun altyapısı olan tesisler, uluslararası spor organizasyonlarının vazgeçilmez unsurlarındandır. Haziran 2013 61 62 DosyaSöyleşi Mersin’de gerçekleştirilecek olan 17. Akdeniz Oyunları sayesinde bu standartlara uygun tesisler yapılmıştır. Mersin bu sayede spor turizmine uygun birçok branşta tesise sahip olmuştur. Böylece oyunlar sonrasında, gelecekte iyi bir alternatif oluşturabilecek potansiyele sahiptir. Sahip olunan spor tesislerinin kalitesi ve konaklama imkanlarıyla, etkin bir pazarlama ve tanıtım yöntemiyle sadece yurt içi değil, yurt dışındaki spor takımlarının da ilgisi çekilerek Mersin’de spor turizmi geliştirilmiş olacaktır. Görülüyor ki Akdeniz Oyunları sayesinde hem tesis standartları yakalanmış olacak hem de ülkemizin etkin bir tanıtımı yapılacaktır. Uluslararası Spor Turizm Konseyi’nin verdiği rakamlara göre tüm dünyada spor endüstrisinin 180 milyar dolarlık ticari hacme sahip olduğu düşünülürse, bu kapsamda seyahat, organizasyon, gıda ve diğer harcamalar göz önünde bulundurularak iyi bir pazarlama ile Mersin de bu pastadan pay alacak ve yeni istihdam alanları oluşturularak kent ekonomisine ciddi katkı sağlanacaktır. Halkın katılımı nasıl? “Gönüllü” çalışması beklentileri karşıladı mı? Halkın ilgisi büyük, her geçen gün tanıtım etkinliklerinin çoğalmasıyla bu ilgi daha da artmaktadır. Tesislerin de hızla tamamlanması daha fazla merak uyandırmakta ve böylece farkındalık oluşmaktadır. Gönüllü olarak aktif görev yap- Haziran 2013 mak isteyen kişi sayısı oldukça fazla. Organizasyon çerçevesinde birçok departman bulunmakta ve bu departmanlarda görev alacak gönüllüler, departmanın çalışma konularına hakim olabilecek kişilerden seçilecektir. Ülkemizi en iyi şekilde temsil edebilecek özelliklere sahip gönüllüler, yurt dışından gelecek sporcu ve diğer konuklarımıza da en iyi desteği verebilecek nitelikte olacaklar. Bu amaçla, seçilecek olan gönüllülere gerekli eğitimleri vererek başarılı bir organizasyon gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. DosyaSöyleşi İstanbul, 2020 Yaz Olimpiyatları’na tekrar aday oldu. Akdeniz Oyunları’na bir prova veya son bir sınav diyebilir miyiz? Kısa sürede modern tesislere kavuşan Mersin’de yapılacak olan 17. Akdeniz Oyunları sayesinde, hem tesis yapımında hem de organizasyon alanındaki başarılarımız bir kez daha fark edilecektir. 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na hangi şehrin (Madrid, Tokyo, İstanbul) ev sahipliği yapacağı Akdeniz Oyunları’nın ardından eylül ayında açıklanacak. Dolayısıyla Mersin’de yapılacak olan organizasyon eylüldeki açıklamayı etkileyecektir. Bu nedenle buradaki performansımız çok önemli ve bunun Mersin Oyunları’ndaki performansımız çok önemli. Bunun getireceği sorumluluğun bilincinde olarak tam bir ekip çalışması yapıyoruz. getireceği sorumluluğun bilincinde olarak tam bir ekip çalışması yapıyoruz. Sayın Bakanımız, gerek tesislerin zamanında bitirilmesi gerekse organizasyonun kusursuz gerçekleştirilmesi için oldukça hassas bir çalışma yürütmektedir. Sayın Bakanımız Suat Kılıç, Mersin’de düzenlenecek 17. Akdeniz Oyunları’nın, yarı olimpiyat ölçeğinde bir organizasyon olduğunu söyleyerek Mersin’de kazanılacak beceri ve tecrübelerin, Olimpiyatların simgesi olan meşaleyi Kız Kulesi’nde yakmaları konusunda kilometre taşı olacağını belirtmiştir. Bu organizasyonun oldukça önemli olduğu vurgusuyla, Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan da, Türkiye’nin son yıllarda düzenlediği birbirinden önemli spor organizasyonları ile bu konuda rüştünü ispat etmiş bir ülke olduğunu belirterek, “Mesaimizin çoğunu Mersin için harcıyoruz, tek amacımız eksiksiz bir organizasyona imza atabilmek” demiştir. Haziran 2013 63 64 Millî Saraylar Yeryüzünde bir şems-pâre: DOLMABAHÇE SARAYI Haziran 2013 Millî Saraylar Görkemli mimarisi, muhteşem süslemeleri ve dönemin birçok sanatsal akımını barındıran dekorasyonu ile Dolmabahçe, tanıklık ettiği tarihî olaylar nedeniyle de Türkiye’nin en çok ziyaret edilen sarayı... Pınar Ünsal “A şk, kulübeyi altından bir saraya benzetir” demişler. Konumuz aşk değil, ama burada adı geçen altın saray olsa olsa Dolmabahçe Sarayı’dır. Gösterişin ve zarafetin simgesi altının som halden alaşıma kadar binbir ayarda kullanıldığı, altın kaplamaların ve yaldızların duvarları, mobilyaları süslediği, yıllar geçtikçe kıymeti artan muhteşem Dolmabahçe Sarayı... Saray’ın bugün bulunduğu yerde bir zamanlar deniz varmış desek yanlış olmaz. Bundan yaklaşık dört yüz yıl önce kaptan paşaların gemilerini demirlediği ve geleneksel denizcilik törenlerinin düzenlendiği doğal bir liman görünümündeki koya, 35-40 cm çapındaki meşe kazıklar 40-45 cm aralıklarla çakılmış, horasan harcıyla yatay olarak desteklenmiş, araları toprak ve taşlarla doldurulmuş. Üzerine ağaçların dikilmesiyle büyük bir bahçe haline getirilen alan, zamanla padişahların has bahçesi olmuş ve denizin doldurulmasından mütevellit Dolmabahçe adını almış. Sarayların, kasırların yapıldığı, has bahçelerin bulunduğu Beşiktaş civarı, manzarası, doğası, hatta iklimiyle bir zamanlar padişahların gözde yeriymiş. Padişahların Dolmabahçe’deki bu has bahçede cirit oynadığı rivayet edilir. Zaman içinde köşk ve kasırlarla donatılan bölge, “Beşiktaş Sahil Sarayı” adı verilen bir yapılar bütünü haline gelmiş. Topkapı terk edilirken... Sultan Abdülmecid zamanında (1839-1861), Tanzimat Dönemi’nin de etkisiyle Batılı üsluplar Osmanlı kültür hayatında daha etkili olmaya başlar. Avrupalı devlet adamlarının ve hükümdarların Osmanlı’ya ziyaretlerinin sıklaştığı bu dönem daha modern, daha görkemli yapıların da inşasının başlama dönemidir. İslam aleminin en büyük hükümdarı Haziran 2013 65 66 Millî Saraylar ve koskoca imparatorluğun padişahı Abdülmecid’in, şanına yakışır bir sarayda oturma gerekliliği bu dönemde ağır basar. Beşiktaş Sahil Sarayı’nın yıkılarak yerine Osmanlı’nın hâlâ ayakta olduğunu kanıtlarcasına büyük, görkemli ve modern bir saray yapılması kararı verilir. Topkapı’yı terk etme kararı alan Abdülmecid’in yaşayacağı gösterişli bir saray zaten vardır; Sultan II. Mahmud’un yapım emrini verdiği, o dönemin Çırağan Sarayı. Ancak burası saray teşkilatının tamamını alamayacak kadar küçüktür ve diğer sahil sarayları gibi ahşaptan yapılmıştır. Abdülmecid, Topkapı gibi gereksinimlere bağlı olarak zaman içinde ayrı ayrı inşa edilmiş yapılar değil, planı önceden hazırlanmış, harem dahil tüm bölümlerin tek çatı altında toplandığı bir saray için yapım emrini 1843 yılında verir. Erken modern dönemde İstanbul’daki birçok mimari eserde, saraylarda, kasırlarda, camilerde adı geçen Balyan kardeşleri burada anmamak olmaz. Hem Avrupai hem Osmanlı tarzı yapıları tasarlayabilen, Doğu ve Batı’ya ait mimari unsurları büyük bir ustalıkla sentezleyebilen, art arda dört kuşak mimar olan Kayserili Balyan ailesi Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı için uygun görülür. Saray’ın mimari faaliyetlerinde Garabet ve Nigoğos Balyan’ın imzası vardır. Sonraları, yaptıkları eserlerin maliyeti ve aşırı Batılı tarzları eleştirilse de Dolmabahçe projesi Balyan kardeşlerin altın çağına rastlar. Haziran 2013 Sedef ve fildişi kakmalı mobilyalar, ayaklı şamdanlar, billur merdiven korkulukları, şömineler ve muhteşem süslemeli aynalarla dekore edilmiş Saray, sonu mutlu biten masallardaki mekanlara benzer. Taşı toprağı altın saray Yaklaşık 15 bin metrekare üzerine kurulu Saray’da 285 oda, 43 salon, 6 balkon ve 6 hamam bulunur. Mabeyn-i Hümayun, Muayede Salonu ve Harem-i Hümayun olmak üzere üç bölümden oluşan ana yapı Avrupa saraylarını andırır. Art arda oda dizilimi yerine sofa ve sofaya açılan odalardan oluşan planın uygulanması nedeniyle Türk ev tipi hakimdir. Bu dönemde yapılan tüm saraylar ve kasırlarda dış yapı ile süslemelerin çoğu Batı tarzında olsa da, iç yapılarda geleneksel Türk ev tipinden vazgeçilmez. Yarı kagir olarak ve simetrik inşa edilen, bodrumla birlikte üç katlı olan yapı denize paraleldir ve karaya bakan tarafı yüksek duvarlarla çevrilidir. Batı ve Osmanlı mimarisine ait birçok unsuru barındıran Saray’da Barok, Rokoko ve Ampir özellikler ağır basar. 1853 yılında inşası henüz bitmemiş olan Saray’ı gezen Fransız yazar ve sanat eleştirmeni Théophile Gautier mimarideki üslup karmaşasını Constantinople adlı eserinde şu sözlerle yorumlar: “Hangi mimari üslup içinde yapılmış olduğunu kestirmek zor. Bu saray ne Grek, ne Roma, ne Gotik, ne Rönesans, ne Arap ne de Türk… Bir anıtın cephesini büyük bir kuyumcu işine benzeten süsleme ve bezemelerin giriftliği, delicesine çalışılmış ayrıntıları nedeniyle İspanyolların Lateresco dedikleri türe yakın durur.” Birçok mimari öğenin birbiri içine yedirilerek ustaca yorumlanması, kullanılan malzeme ve renklerin uyumu, süslemelerin abartılı olmasına rağmen zarif duruşu ile Saray, bir üslup çorbasından çok hangi mimari özelliği taşıdığı kestirilemeyen bir sır gibidir. Cephelerinde Haznedar küfekisi, Sarıyer, Marsilya, Karamürsel taşları ve Marmara mermerinin kullanıldığı Millî Saraylar Muayede Salonu 2 bin metrekareyi aşan alanı, elli altı sütunu, yüksekliği otuz altı metreyi bulan kubbesiyle Saray’ın üç ana bölümünden biri olan Muayede Salonu, dünya sarayları içindeki en büyük balo salonudur. Kanun-i Esasi, 23 Aralık 1876 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede Salonu’nda ilan edilir. Saray’ın çatısı ahşaptır. İç süslemelerin büyük bölümünü altın yaldız ve altın varak oluştursa da kalemişi, stucco, lake ve kartonpiyer de kullanılmıştır. Sarayın muhtatif hali sadece kullanılan altınlardan değil kristallerden de ileri gelir. Üst kat ile bağlantıyı sağlayan kristal merdiven daha saraya girer girmez insanı baş döndürücü bir manzaranın içine sokar. Sedef ve fildişi kakmalı mobilyalar, ayaklı şamdanlar, billur merdiven korkulukları, şömineler ve muhteşem süslemeli aynalarla dekore edilmiş Saray, sonu mutlu biten masallardaki mekanlara benzer. Milattan önce 500’lü yıllarda doğan, ancak 1800’lü yıllarda Avrupa’yı etkisi altına alan ve doğaya duyulan hayranlığın eserlere yansımasıyla gelişen Natüralizm, Saray süslemeleri, mobilyaları, hatta koltuk ve kanepe döşemelerinde kendini gösterir. Tavanda alçı kabartma motifler arasındaki manzara resimleri, mobilyalarda çiçek ve yapraklardan meydana getirilen oyma süslemeler, bazı koltuk ayaklarındaki pençe şekilleri, çiçek ve hayvan desenleri içeren Çin, Japon, Sevrés ve Yıldız porseleni vazolar sanat alanında Avrupa’da dalga dalga yayılan natüralizmin Osmanlı’da da etkili olduğunu gösterir. Salon ve odaların vazgeçilmez unsuru saatler; mobilyalarla genellikle aynı renkte olan ve Hereke Dokumahanesi’nde dokunmuş perdeler; İran, Sivas, Hereke, Ladik halıları ve Charles-François Daubigny, Adolf Schreyer, Eugéne Fromentin, Jean-Léon Gerome, Ivan Ayvazovski gibi dönemin ünlü ressamlarının yaptığı tablolar dekorasyonda önemli yer tutar. Saray’daki mobilyalar da mimaride ve süslemelerde olduğu gibi farklı üslupların bir sentezi şeklindedir. Çizgi ve geometrik şekilli kapı kanatları ve yabancıların Ottoman style dedikleri sedir tipi koltuklarla Türk; masa ile koltuk ayaklarında kullanılan tornalı ve hurmalı ayaklar, simetrik unsurlarla Barok; berjer tipi koltuklar, zarif ve süslü oyma- Haziran 2013 67 68 Millî Saraylar Saray’ın Elçi Kabul Odası’nda Napoléon Bonaparte’ın hediye ettiği, üzerinde gözdelerinin ve kendi resminin yer aldığı bir sehpa bulunmaktadır. Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde modern aydınlatma kullanılan ilk mekandır. Salonlardaki ve bahçedeki fenerler, Saray’ın yakınındaki fabrikadan gelen havagazıyla aydınlatılmaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze namazı 19 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda kılınmıştır. larla XV. Louis; aşırı süslü ve kavisli karyolalar, kitaplıklar, masalarla Rokoko; Neo-klasik; Uzakdoğu; Oryantalist; Art Nouveou başta olmak üzere birçok sanatsal üslup gözlenir. Saray mobilyaları Londra ve Paris’ten getirilmiş, bazıları saray bünyesindeki Tamirhane-i Hümayun’da yapılmış, bir kısmı ise İstanbul esnafına yaptırılmıştır. Yakın tarihin tanığı Dolmabahçe Sarayı’nın ana binası ve dekorasyon elemanları büyük ölçüde korunmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Bazı bölümlerin restore edilerek ziyarete açıldığı Saray’da Resmî Daire, Muayede Salonu, Harem, İç Hazine Dairesi, Camlı Köşk, Saat Kulesi, Hazine Dairesi, Kuşluk, Gedikli Cariyeler Dairesi, Kızlarağası Dairesi, Hareket Köşkleri, Hereke Dokumahanesi ve Ebniye-i Seniyye Ambarları Millî Saraylar denetimindedir. Musahiban Dairesi ve Matbah-ı Amire yapılarının bir kısmı Başbakanlığın, Hareket Köşkleri ise Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi’nin kullanımına tahsis edilmiştir. Ana Yapı, Saat Kulesi, Camlı Köşk, İç Hazine ve Matbah-ı Amire müze ve sergi yapıları olarak kullanılmaktadır. Saray’ın bazı bölümleri ise Mimar Sinan Üniversitesi ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından kullanılmaktadır. Osmanlı’nın son döneminde birçok önemli olaya tanıklık etmiş Dolmabahçe Sarayı, Yugoslavya Kralı Aleksandar, İran Şahı Pehlevi, Afgan Emiri Amanullah Han, İngiltere Kralı VIII. Edward, Irak Kralı Faysal gibi önemli konukları ağırlamış, meşrutiyetin ilanını görmüş, ilk Dil Kurultayı’na ev sahipliği yapmış, Kanun-i Esasi’nin kabul edildiği ve ilk Millî Meclis’in toplandığı yer olmuştur. Dolmabahçe Sarayı’nın tarihindeki en önemli olaylardan biri de şüphesiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayata gözlerini burada yummasıdır. Haziran 2013 Saray’ın dekorasyonunu Paris Operası’nın ünlü dekoratörü Charles Séchan yapmıştır. Bu işi Abdülmecid’in Séchan’dan bizzat istediği rivayet edilir. Sultan II. Abdülhamid döneminde Dolmabahçe Sarayı’na 32 yıl kilit vurulur. Saray’ı güvenliksiz bulan Sultan, Dolmabahçe yerine Yıldız ve Beylerbeyi saraylarında yaşar. Meclis Çalışanları 69 Yasamanın gizli kahramanları MİLLETVEKİLİ DANIŞMANLARI Zeynep Yiğit | Fotoğraflar: Elif Çelik Onlar milletvekillerinin sağ kolu, sırdaşı, en büyük yardımcısı… “Yasama ordusunun gizli kahramanlarıyız” diyen danışmanlar, çok önemli işlere imza atıyor. TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşmalar, basın açıklamaları, komisyon toplantıları, soru önergeleri, yasa teklifleri, ziyaretçilerle görüşmeler… Bu saydıklarımız milletvekillerinin bir yasama dönemindeki çalışmalarından birkaçı. Vekiller yoğun tempo içinde bir yandan yasama faaliyetlerini yürütüp bir yandan seçmenle ilişkilerini sürdürürken en büyük desteği danışmanlarından alıyor. Milletvekillerinin sağ kolu danışmanlar, “perde arkası”nda çok önemli işlere imza atıyor. Parlamenter Danışmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Necip Yüce, “Milletvekili danışmanları yasama ordusunun gizli kahramanlarıdır” diyor. 10 yılı aşkın süredir milletvekili danışmanı olarak Meclis çatısı altında yer alan Yüce ile hem bu önemli görevi hem Haziran 2013 70 Meclis Çalışanları Parlamenter Danışmanları Derneği, TBMM Spor Oyunları’nda önemli başarılara imza attı. de derneğin çalışmalarını konuştuk. Kendisine ilk sorumuz “Milletvekili danışmanı ne iş yapar?” oldu. Yanıtı tahmin ettiğimizden uzundu. Kabarık bir görev listesi sunan Necip Yüce’nin açıklamaları özetle şöyle: “Danışman, araştırmacı ve yasama uzmanıdır. Yasama faaliyetlerine katılımda milletvekilinin ihtiyaç duyduğu bilgilere ulaşmasını sağlayan, bu konuda araştırmalar yapan kişidir. Milletvekilinin halkla ilişkilerini yürütür. Milletvekili olmadığı zamanlarda halkın taleplerinin ilk muhatabıdır. Sorunlarını çözmek için destek isteyenlere yeri geldiğinde bir terapist gibi yaklaşır, dertlerine derman olmaya çalışır. Milletvekilinin basınla ilişkilerini yürütür. Vekilin isteği doğrultusunda basın açıklamalarını kaleme alır, günlük olarak haber arşivi tutar. Danışman, milletvekilinin sırdaşı, emniyet ettiği kişidir. Her türlü yazışmasını onun üslubuna uygun biçimde kaleme alır, dolayısıyla milletvekilinin kâtibidir.” Necip Yüce, milletvekilinin parti teşkilatları, yerel yönetimler, bürokrasi ve sivil toplum kuruluşları ile ilişkilerini yürütmenin de danışmanın görevleri arasında yer aldığını belirtiyor. Kabarık listedeki bir başka madde ise milletvekilinin seçim çalışmalarının koordinasyonunda bulunmak. Hepsi üniversite mezunu, çoğu erkek Sohbetimiz sırasında Necip Yüce, danışmanların iş yükünün daha iyi anlaşılabilmesi için çarpıcı bir örnek veriyor: “Birkaç yıl önce Amerikalı meslektaşlarımızı Meclis’te ağırladık. Bize hangi görevleri yaptığımızı sordular. 15’e yakın madde sıralayınca ‘Kaç kişi çalışıyor?’ dediler. Biz saydıklarımızın hepsini bir kişinin yaptığını söyleyince çok şaşırdılar. Çünkü Amerika’da bir senatörün 20’ye yakın Haziran 2013 personelinden 13-14’ü danışman. Her danışmanın görevi farklı. Branşlaşma olduğu için derinlemesine çalışma imkanına sahipler. Ayrıca ofis ortamları çok rahat. Biz burada milletvekiliyle küçük bir odayı paylaşıyoruz. Yetersiz çalışma koşulları, performansı ve verimi düşürüyor. Yapımı devam eden yeni halkla ilişkiler binası, ne yazık ki ferah mekanlar açısından beklentimizi karşılamıyor.” Necip Yüce’nin verdiği bilgiye göre, danışmanların en az önlisans mezunu olması gerekiyor. Şu anda Meclis’te yaklaşık 490 danışman görev yapıyor. Hepsi üniversite mezunu danışmanlar arasında erkek ağırlığı göze çarpıyor. Kadınların sayısı giderek artsa da mesai saatlerinin belirsizliği ve yoğun iş temposu nedeniyle mesleği daha çok erkeklerin tercih ettiği belirtiliyor. Danışmanlar milletvekilinin bir dilekçeyle istekte bulunması üzerine hizmet sözleşmesi imzalayarak Meclis’te çalışmaya başlıyor. Sözleşme imzalanmadan önce güvenlik soruşturması yapılıyor. Danışmanların görev süreleri doğrudan milletvekiline bağlı. Ölüm, istifa, yeniden seçilememe gibi nedenlerle milletvekilinin görevi sona ererse danışmanlık da bitiyor. Ayrıca milletvekili istediği zaman danışmanını değiştirebiliyor. Kaç kez değişiklik yapılabileceği konusunda ise bir sınırlama yok. “Meclis’te çalışmaktan onur duyuyoruz” Parlamenter Danışmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Necip Yüce, 2011’de yürürlüğe giren Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nda sekreterlerin “ikinci danışman” olarak adlandırıldığını, ayrıca milletvekiline şoför olarak değerlendirilmek üzere üçüncü bir yardımcı personel imkanı sağlandığını anımsatıyor. Bazı vekillerin, üçüncü yardımcı personeli de danışman olarak değerlendirdiğini ifade eden Yüce, “Danışmanlar ve diğer iki personel, hizmet sözleşmesi imzalayarak çalışmaya başlıyor. Her üçünün de görev süresi doğrudan milletvekiline bağlı” diyor. Meclis Çalışanları Danışmanlar, işleri ne kadar zor ve yorucu olsa da Yüce Meclis çatısı altında görev yapmaktan onur duyduklarını belirtiyorlar. “Milletvekilleri millete hizmet için çalışıyor. Biz de onların en yakın çalışma arkadaşları olmaktan mutluluk duyuyor ve işimizi büyük bir keyif le yapıyoruz” diyen Necip Yüce, önemli bir sıkıntılarını şöyle dile getiriyor: “Yeni teşkilat kanunuyla danışmanların özlük haklarında önemli ölçüde iyileşme olmakla birlikte birkaç ciddi sıkıntı söz konusu. Herhangi bir kurumda kadrosu olmayan danışmanlar, görevleri sona erdiğinde açıkta kalıyorlar. Devlet terbiyesine ve belli bir bilgi birikimine sahip bu arkadaşlarımızın kıdem tazminatı, işsizlik maaşı, mesai ücreti hakkı yok. Giyim parası alamıyor, yemek indiriminden faydalanamıyorlar. Türkiye’de kıdem tazminatı hakkı olmayan tek kesim milletvekili danışmanlarıdır. Bu sıkıntının giderilmesi arkadaşlarımızı motive eder, çalışma şevkini artırır. Dernek olarak biz bu konuda girişimlerde bulunduk, çözülmesini umut ediyoruz.” Yönetim Kurulu’ndaki danışmanlar Parlamenter Danışmanları Derneği’nin Yönetim Kurulu’nda yer alan isimler şöyle: Necip Yüce (Yönetim Kurulu Başkanı), İbrahim Tutar, Ali Nihat İraz, Mehmet Gıyas Azeritürk (Başkan Yardımcısı), Gül Elçi (Genel Sekreter), Durdağı Yıldırım (Genel Sekreter Yardımcısı), Aybars Köse (Sayman), İsmail Doğru (Sayman Yardımcısı), Hande Yalnızoğlu, Abdullah Mesut Düzenli, Cem Çetin (Yönetim Kurulu Üyesi) “Derneğimiz dünyada ilk ve tek” Yasama ve araştırma faaliyetleri başta olmak üzere pek çok konuda milletvekillerine katkı sağlayan danışmanlar, 2005 yılında Parlamenter Danışmanları Derneği çatısı altında bir araya geldi. 52 kurucu üyesi bulunan derneğin yönetim kurulu başkanlığını 2009’dan bu yana Necip Yüce üstleniyor. Yüce, üye sayısı 500’e yaklaşan derneğin kuruluş sürecini şöyle anlatıyor: “Çeşitli meslek gruplarına mensup, farklı deneyim ve birikimlere sahip milletvekili danışmanlarının birbirlerinden habersiz olduklarını, yeterli ölçüde yardımlaşma ve dayanışma sağlanamadığını gözlemledik. Arkadaşlarımız arasında güçlü ilişkilerin kurulmasına, birikim ve deneyimlerin paylaşılmasına, özlük hakları konusunda çalışmalar yapılmasına imkan sağlamak üzere bir dernek kurulmasına karar verdik. O dönemde Meclis’te AK Parti ve CHP vardı. Hem iktidar hem muhalefet partisi milletvekilleriyle çalışan danışman arkadaşlarımızla birlikte derneği kurduk. Demokratik bir yapıya sahibiz. Siyasi bir amacımız yok; bunu da tüzüğümüzde belirttik. Dünyada milletvekili danışmanlarının kurduğu ilk ve tek derneğiz.” Bugüne kadar pek çok ulusal ve uluslararası projede yer aldıklarını ifade eden Necip Yüce, şu sıralar Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Türkiye’nin ortaklaşa yürüttüğü “Demokratik Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Projesi”nin Yürütme Kurulu’nda bulunduklarını belirtiyor. Yüce, AB Parlamenter Danışmanları Diyaloğu Projesi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın Yasa Yapma Süreçlerine Etkin Katılım Projesi, Yasama Derneği ile birlikte başlattıkları Yasama Eğitimi Projesi ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla beraber gerçekleştirdikleri faaliyetleri derneğin önemli çalışmaları arasında sayıyor. Haziran 2013 71 72 Entelektüel asker Kazım Karabekir Dr. Ahmet Tetik 1882 y ı lında İstanbul ’da doğdu . 19 02’ de Ha r p Okulu’nu 1905’te de Harp Akademisi’ni birincilikle bitirdi. İki yıl Manastır’da stajını tamamladıktan sonra 19081910 yılları arasında Harp Okulu’nda hocalık ve 3. Tümen Kurmay Başkanlığı görevlerini yürüttü. Arnavutluk isyanında Mürettep Kolordu Harekât Şube Müdürlüğü görevinin ardından Edirne’ye döndü. Balkan Harbi’nde Edirne Kalesi’nde bulunuyordu. Harpten sonra Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye İstihbarat Şube Müdürlüğüne tayin edildi. Birinci Dünya Harbi başlangıcında Birinci Seferi Kuv vet Komutanlığına getirildi, ancak hemen İstanbul’a geri çağrıldı ve 13. Tümen Komutanı olarak Çanakkale Muharebelerine katıldı. Buradan 1. Ordu Kurmay Başkanlığına atandı. Kasım 1915’te, Golç Paşa’nın komutasındaki 6. Ordu Kurmay Başkanı olarak Bağdat’a gitti. Kutülamare’nin düşüşüne yakın 27 Nisan 1916’da 18. Kolordu Komutanlığına tayin edildi. Bir yıl sonra Bitlis-Muş-Bingöl cephesinde 2. Kolordu Komutanlığına atandı. Kazım Karabekir, 1918 yılından sonraki hayatını, 9 Ocak 1939’da İstanbul Milletvekili olarak doldurduğu özgeçmişinde şöyle anlatmaktadır: Haziran 2013 73 “1918 başında Erzincan karşısındaki 1. Kafkas Kolordu Komutanlığına naklolundum. Erzincan ve Erzurum’u kışın Kolordumla kurtardım. Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerinin zaptındaki hizmetime karşılık generalliğe terfi olundum. Bundan sonra Tebriz’e hareketle İran Azerbaycanı’ndan İngiliz kuvvetlerini çıkardık.” Kazım Karabekir, “entelektüel asker” sıfatını layıkıyla taşıyan ender şahsiyetlerdendir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarih sahnesine çıktığı yıllarda, onun rolü yeterince değerlendirilememiştir. Mütarekenin ardından Kazım Karabekir İstanbul’a çağrılır. Oradaki durumu görünce kalamayacağını anlar ve önce Tekirdağ’daki 14. Kolordu Komutanlığına, kısa süre sonra da Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanlığına kendisinin tayin edilmesini sağlar. 19 Nisan 1919’da Trabzon’a gelerek göreve başlar. İstiklâl Harbi’nin “Şark Cephesi Kumandanı” olarak çok önemli bir görev üstlenmiştir. Gümrü ve Kars antlaşmalarını imzalar. Onun bu cephede sağladığı güven, Batı Cephesi’ndeki başarıların temelini teşkil etmiştir. Kazım Karabekir, Büyük Millet Meclisi’nin 1. döneminde Edirne Milletvekiliydi. Meclis’e ancak Batı Cephesi’ndeki zaferden sonra katılabildi. İzmir’de toplanan 1. İktisat Kongresi’nde Başkanlık yaptı. 2. Dönem Büyük Millet Meclisi’nde İstanbul Milletvekiliydi. 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı. Ünlü “takrir-i sükûn kanunu”nun çıkarılmasının ardından bu parti kapatıldı. Kazım Karabekir, İzmir Suikasti davasında yargılandı ve beraat etti. 1927 yılında emekliye sevk edildi. Sonraki yılları, yönetime muhalif entelektüel bir asker olarak uzun yıllar sürecek takip ve gözetim altında geçti. Bu Haziran 2013 74 dönemde eserler kaleme aldı. İstiklâl Harbimiz adını verdiği eseri henüz yayımlanmadan büyük tartışmalar doğurdu, basımı yasaklandı. Ocak 1939’da boş olan İstanbul Milletvekilliğine yeniden seçildi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına yıllar sonra yeniden katıldı. 1946 seçimlerinden sonra toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçildi. İki yıl sonra, 26 Ocak 1948 yılında Ankara’da hayatını kaybetti. Kazım Karabekir, “entelektüel asker” sıfatını layıkıyla taşıyan ender şahsiyetlerdendir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarih sahnesine çıktığı yıllarda, onun rolü yeterince değerlendirilememiştir. Yazdığı onlarca eserde, onun ne denli birikimli olduğu açıkça görülür. Birinci Dünya Savaşı Anıları, Edirne Hatıraları, Günlükler (1906-1948), Hayatım, İstiklâl Harbimiz, İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkânı, İttihat ve Terakki Cemiyeti başvuru eserleri arasında yerini almıştır. Takrir-i sükûn hakkındaki kanun lâyihası münasebetiyle... Kâzım Karabekir Paşa (İstanbul): Efendim! Recep Beyefendi bilhassa İstanbul basınını hedef alarak gereği kadar açıklamada bulundular. İsmet Paşa Hazretleri de herhangi zatın açıklaması karşısında muhalif partinin hiçbir söz söylemediğini söylediler. Şimdi esasen bu kanunun bilhassa birinci maddesinden endişemiz bu iki vehim ve zandandır. Bugün basın bu milletin fikirlerinin aynasıdır. (Asla, asla sesleri) (gürültüler) Mustafa Bey (Tokat): Bunlar satılmış kimselerdir. Keratalar satılmıştır. Kâzım Karabekir Paşa (Devamla): Müsaade buyurun efendim! Bütün üyelerden çıkan sözlerin sonucu olmaz. Sonra bendenize, arzu buyuran zevat, benden sonra cevap verir. Muhalif partinin açıklamada bulunmaması hakkında İsmet Paşa Hazretlerinin böyle bir zan ve vehmi, demek oluyor ki, böyle bir kanunu doğurmuştur. Ali Saip Bey (Kozan): Hayır efendim. Kâzım Karabekir Paşa (Devamla): İşte efendiler! Bizim endişemiz böyle elâstikî ve böyle her şeye çekilebilir ve istenildiği şekle sokulabilir bir kanunla, hürriyet hakkını sınırlamamak içindir. Binaenaleyh bu kanunun kabulüyle, basın memleketimizde tamamıyla kayıt altına alınmış olacaktır. (Asla sesleri) İnşallah öyle olur ve muhalefet erkânına karşı veyahut herhangi bir yerde siyasî unsurlara karşı zan ve vehimlerle birçok icraata kıyam edebilmek daima muhtemeldir. Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey (İstanbul): Merak etmeyiniz. Kâzım Karabekir Paşa (Devamla): Ben şunu arz ederim ki, bilhassa İsmet Paşa Hazretlerine, yirminci asırda zan ve vehimle millet idare edilemez. (Sağdan alkışlar) Recep Zühtü Bey (Sinop): Vehim sizdedir paşa! Haziran 2013 75 Belge TBMM arşivinden alınmıştır. Haziran 2013 76 Asambleler AKDENİZ-PA Türk Grubu Başkanı Tevfik Ziyaeddin Akbulut: AKDENİZ-PA parlamenter diplomasi için önemli bir platform oluşturuyor Söyleşi: Cahit Yıldız A kdeniz Parlamenter Asamblesi (AKDENİZ-PA) 24 ana katılımcı ülkenin imzasıyla bağımsız bir uluslararası grup olarak 2006’da kuruldu. Akdeniz havzasındaki ülkelerin ulusal parlamento temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen AKDENİZ-PA toplantılarında Türkiye beş milletvekiliyle temsil ediliyor. Akdeniz’de güçlü bir işbirliği hedefiyle yola çıkan AKDENİZ-PA’nın Türk Grubu Başkanı Tevfik Ziyaeddin Akbulut sorularımızı yanıtladı. AKDENİZ-PA ne amaçla kuruldu, hedefleri nelerdir? AKDENİZ-PA’nın öncelikli hedefi, parlamenterler aracılığıyla üye ülkeler arasında siyasi, ekonomik ve sosyal işbirliğini geliştirerek bölgedeki sorunlara ortak çözümler bulmak, bölge halkları arasında anlayış ve dostluğu geliştirmek, Akdeniz’de barış ve refah sağlamaktır. Bu hedeflerine ulaşmak için Asamble bünyesinde üç Daimi Komite oluşturulmuştur. Bunlar sırasıyla Siyasi ve Güvenlikle İlgili İşbirliği Komitesi, Ekonomik, Sosyal ve Çevresel İşbirliği Komitesi ile Medeniyetler Arası Diyalog ve İnsan Hakları Komitesi’dir. Böylelikle Asamble, bölgenin karşılaştığı veya Haziran 2013 karşılaşacağı tüm sorunları ele alarak diyalog yoluyla üye ülkeler arasında işbirliğini geliştirmeyi hedefliyor. Diğer bir deyişle, parlamenter diplomasi için önemli bir platform oluşturuyor. Başkanlığınız döneminde ne gibi çalışmalar yaptınız? AKDENİZ-PA VI. Genel Kurul Toplantısı, İtalya Parlamentosu’nun ev sahipliğinde 27-29 Ekim 2011 tarihlerinde Palermo’da yapılmıştır. Toplantıda başkanlığını üstlendiğim Kültürler ve Medeniyetler Arası Diyalog ve İnsan Hakları Komitesi’nde çatışmaların ve anlaşmazlıkların olduğu bir dünyada kültürler arası diyaloğun daha da önem kazandığının; çatışmaların giderilmesi için çalışmanın; barışçıl ve güvenli bir dünyada yaşamak için uluslar, halklar, kültürler arası diyaloğu geliştirmenin altını sürekli olarak çizdim. 2012 yılı ocak ayında Amman’da gerçekleşen AKDENİZ-PA 19. Başkanlık Divanı Toplantısı’na katıldım. İşsizlikle Mücadele ve İş Alanları Yaratma başlıklı konuda, Türkiye’nin işsizlikle mücadele konusunda büyük bir başarı elde ettiğini; iki yıl süre zarfında Türkiye’de işsizlik oranının Asambleler yüzde on altılardan yüzde dokuzlara düştüğünü ve bunun için, Türk hükümetinin kalifiye bireyler yetiştirmek üzere mesleki kurslar düzenlediğini; bu düzenlemenin AKDENİZ-PA üye ülkelerine de yardımcı olacağına duyduğum inancı vurguladım. Ayrıca, başkanlığım döneminde, TBMM’nin ev sahipliğinde 29-30 Nisan 2012 tarihlerinde Ankara’da AKDENİZ-PA Özel Çalışma Grubu Toplantısı’nı gerçekleştirdik. “Orta Doğu Barış Süreci ve Arap Dünyası’ndaki Olaylar”, “Organize Suçların Çevre Üzerinde Etkisi”, “Akdeniz Çevresi Tehlikede: Acil Eylem Çağrısı” başlıklı raporlar görüşülmüş olup “Enerji Üzer i ne A K DEN İ Z -PA Faa l iyet ler i”, “Finans Üzerine AKDENİZ-PA Faaliyetleri”, “Gıda Güvenliği Üzerine AKDENİZ-PA Faaliyetleri” hakkında, “Akdeniz’de İşsizlik ve İstihdam Yaratılması” ve “Cinsiyet Meseleleri ve Eşitlik, Eğitim” başlıklı raporlara ilişkin sunumlar yapılmıştır. 2013 yılının şubat ayında, AKDENİZ-PA adına ve AKDENİZ-PA hedeflerini paylaşmak üzere Medeniyetler İttifakı 5. Global Forumu’na katıldım. AKDENİZ-PA bölgedeki etkin rolü ve güçlü bir diyalog platformu oluşturması açısından Birleşmiş Milletler Dostlar Grubu’na üye olmuş, 136 üye devletin katılımıyla mutabakat antlaşması imzalanmıştır. İmzalanan mutabakat anlaşması ile uluslar ve halklar arasındaki anlayış gelişerek bölgenin refaha ve barışa ulaşması kolaylaşacaktır. Akdeniz oldukça heterojen bir yapıya sahip. Bu yapının kuracağı diyalogda AKDENİZ-PA’nın rolü nedir? Hiç şüphesiz AKDENİZ-PA’nin rolü bölgesel anlamda çok önemlidir, bu önemli role birkaç örnek vermek isterim; 2012 yılında, terörizme karşı mücadelede Birleşmiş Milletler Güvenlik Göç, iklim değişikliği, uluslararası organize suç, terörizm gibi çağımız meselelerinin çözümünde birliktelik ve iş birliği AKDENİZPA tarafından öncelikli olarak benimsenmiştir. Konseyi, AKDENİZ-PA’yı imtiyazlı ortağı olarak göstermiştir; AB Komiyonu üyesi Stefan Füle bölgedeki yegane rolü için AKDENİZ-PA’ya övgülerini iletmiştir; Arap Devletleri Ligi, AKDENİZ-PA’yı Akdeniz Bölgesi ile ilgili diğer bölgesel kuruluşların faaliyetlerini de organize etmek adına bölgesel konferans düzenlemeye davet etmiştir; BM Özel Temsilcisi R. Serry ve Brahimi, Orta Doğu’da barış çabaları için AKDENİZ-PA’nın desteğini istemiştir; Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Avrupa Merkez Bankası ve Dünya Bankası AKDENİZ-PA’yı ortak olarak seçmişlerdir; BM Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-moon, uluslararası üst düzey Enerji Paneli’ne katılması için AKDENİZ-PA’yı davet etmiştir. 2012 yılında AKDENİZ-PA bölgede yegane statüye ulaşmış, uluslararası meselelerde merkezî ve bölgenin menfaatlerini yerine getirmek gibi özel bir role sahip olmuştur. Bu nedenle, AKDENİZ-PA tarafından bölgenin mevcut sorunlarının çözümünü kolaylaştırmak için başlatılan girişimler diğer kuruluşlar tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Göç, iklim değişikliği, uluslararası organize suç, terörizm gibi çağımız meselelerinin çözümünde birliktelik ve iş birliği AKDENİZ-PA tarafından öncelikli olarak benimsenmiştir. AKDENİZ-PA önümüzdeki günlerde ne gibi çalışmalar yapacak? AKDENİZ-PA, BM ile yakın işbirliği içerisindedir. BM Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-moon da bu işbirliğinden duyduğu memnuniyeti bildirmiştir. Bu çerçevede, 2013 yılı mayıs sonu-haziran başında AKDENİZ-PA ile BM’nin işbirliği ile düzenlenecek olan “Akdeniz’de Büyüme için Ticareti Güçlendirmek” adlı konferansa AKDENİZ-PA Türk Grubu üyeleri katılacaktır. Yine haziranda Bosna Hersek’teki Anayasal Süreç ile ilgili olarak üye ülkelerden parlamenterlerin bir araya gelmeleri, AKDENİZ-PA üst düzey katılımcıların katılımıyla gerçekleşecek olan Orta Doğu Özel Görevi’nin planlanması, Suriye’de yaşanan insanlık durumunun ele alınması, sivillerin korunmasının sağlanması, yapılan insani yardımların zamanında ulaşmasının kolaylaştırılması ve Suriyeli milletvekilleri ile AKDENİZ-PA üye ülke milletvekillerinin bir araya getirilmesi amacıyla bir oturum düzenlemeyi planlamaktadır. BM Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-Moon, BM, üst düzey yetkililerine ve diğer yardım kuruluşlarına AKDENİZ-PA Suriye Oturumu’na katılmaları ve katkıda bulunmaları için çağrıda bulunmuştur. Son olarak ifade etmek isterim ki bu uluslararası organizasyon kısa sürede bölgedeki rolünü güçlendirerek aktif bir şekilde faaliyet göstermesinin yanı sıra Türkiye’nin hem siyasi hem de ekonomik alanda kaydettiği başarıların tüm üye ülkelere örnek olması açısından büyük önem taşımaktadır. Haziran 2013 77 78 Tarih Sahnesi 7 Haziran 1557 - Mimar Sinan’ın “kalfalık eserim” dediği Süleymaniye Camii ibadete açıldı. 10 Haziran 1949 - Devlet Tiyatro ve Operası kurularak genel müdürlüğe Muhsin Ertuğrul getirildi. 2 Haziran 1924 - ABD Kongresi, bütün Amerikan yerlilerine oy hakkı tanıdı. 2 4 4 Haziran 1898 Dünyaca ünlü pehlivan Koca Yusuf, ABD dönüşünde gemi kazası sonucu hayatını kaybetti. 7 9 16 10 9 Haziran 68 - Roma İmparatoru Neron, sekreteri Epaphroditos’un da yardımıyla kendini hançerleyerek intihar etti. 16 Haziran 1919 - Yörük Ali Efe, Yunan müfrezesini imha etti. Haziran 2013 79 24 Haziran 1961 - Türkiye’den Almanya’ya gidecek ilk işçi kafilesi yola çıktı. 19 Haziran 1992 - 12 Eylül askerî yönetiminin kapattığı partilerin yeniden açılmasına olanak tanıyan yasa kabul edildi. 19 29 Haziran 1934 - “Dünyanın en uzun yaşayan insanı” unvanına sahip Zaro Ağa, 157 yaşında hayatını kaybetti. 23 24 25 26 29 23 Haziran 1939 Hatay’ın Türkiye’ye katılmasına ilişkin antlaşma Ankara’da imzalandı. 25 Haziran 1993 - Tansu Çiller, Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu. 26 Haziran 1945 - Türkiye, Birleşmiş Milletler Antlaşması’na imza attı. Haziran 2013 İki gö z ü bu iş m, i n yok s a ğ ı solu. .. Pınar Ünsal Siz çok suç işlediniz beraber... Sen ve şarkılar, şiirler, türküler, mikrofonlar, heykeller, kalemler, resimler... Siz çook suç işlediniz beraber... Haziran 2013 M üzik aşkı nasıl bir şey ki yolundan döndürüyor bazılarını... Ya da sadece müzik oluyor bazılarının yolu Cem Karaca gibi. Bu aşk olmasaydı biz onu tiyatrocu ünlü bir çiftin hariciyeci oğlu olarak tanıyacaktık. Belki de tanımayacaktık, adını bile duymayacaktık. Annesi babası ünlü, maddi durumu iyi, köşklerde oturan, Robert Kolej’den mezun birinin memleket meselelerine, politikaya, fakir ve ezilen kesimin haklarına bu kadar kafa yorması aslında tuhaf bir durum. Sıcak evinde oturup viskisini yudumlamak, ille de müzik yapmak istiyorsa alıp eline gitarı hevesi geçene kadar tıngırdatmak, istediği her şeyi etiketine bakmadan alabilmek varken kalkıp halka karışmak, yoz emperyalist kültürün baskısından ancak mücadeleyle kurtulunacağına inanmak, “Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor, halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor” diye meydanlarda bağırmak... Belki bunlar delilik. Kendi de “Beni siz delirttiniz” dememiş miydi zaten? Kimilerine göre küfür sayılan komünist, anarşist gibi sıfatlar yakıştırılmaya değer miydi? Konserlerinde bombalar patlatılmaya, memleket idaresindekilerin nefretini kazanmaya? Şu can sıkıcı vatandaşlıktan çıkarılma meselesi olmasa, şu kahrolası vatan hasreti olmasa değerdi belki de. 81 Yasaklasak da mı saklasak? Cem’in müziğe ilgisi çocukluk yıllarında başlar; her büyük müzisyende olduğu gibi. Jaguarlar, Dinamitler gibi kendi kurduğu gruplarda dönemin ünlü rock’n roll şarkılarını seslendirir. Türk müziği dinlemez, söylemez, sadece İngilizce, biraz da Fransızca... Amerikan bayrağı renklerinde kazaklarla dolaşıp, İstanbul’da ufak çaplı konserler verirken hiç tanımadığı Anadolu yolları gözükür ona. Mecburi askerlik hizmeti... Türkiye’ye Cem Karaca’yı kazandıran kişi bağlama çalan bir mehmetçik mi acaba? Yani dolaylı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri; Karaca yıllar sonra 12 Eylül’den nasibini alsa da... Hikaye şöyle: Antakya’daki askerliği sırasında, bulunduğu alayın arkasındaki dağdan kızılın ve morun en hüzünlü tonlarıyla batan güneş evini, karısını, İstanbul’u özleyen Cem’de bir şarkı mırıldanma isteği uyandırır. “Are you lonesome tonight”ı söylemeyi dener. ... do you miss me tonight ... does your memory stray... Yok! Daha önce onlarca kere söylediği Elvis şarkıları işte tam burada, hissettiği duyguları ve özlemini karşılamaya yetmez; biraz ileriden gelen, bir mehmetçiğin çaldığı bağlamanın sesine büyülenmişçesine kapılır. Bağlama sayesinde kendi halkının öz müziğiyle tanışır. Halkın talepleri doğrultusunda sazlarını, bağlamalarını, kalemlerini bir silah gibi kullanan Köroğullarını, Dadaloğullarını, Pir Sultanları tanır. O korkunç mücadeleci ruhla tanışır... Onu anlatan enstrüman bağlama, onu anlatan şarkı, öykü dili Türkçedir. “Benim şarkılarımda ciddi ve önemli bir kitapta yazan sözleri anlamak için sarf edilen efor gibi, düşünme ve tahayyül etme eylemleri vardır” diye bahsediyor bol gerçekli, bol ünlemli, Amerikan bayrağı renklerinde kazaklarla dolaşıp, İstanbul’da ufak çaplı konserler verirken hiç tanımadığı Anadolu yolları gözükür ona. az romantik eserlerinden. Zaten genellikle halkın düşünebilen ve tahayyül edebilen kesimi dinliyor ve destekliyor onu; “Tamirci Çırağı”nı bir aşk şarkısı gibi dinleyenler hariç. Ona “protest rock şarkıcısı” unvanı masal yazdığı için verilmedi herhalde. Halkı uyutan değil, uyandıran şarkıları nedeniyle verildi. “Safinaz”ın kurtuluşunun zengin bir fabrikatörün oğluyla evlenerek değil, sınıfsal nitelikli bir mücadeleyle olacağını söylediği için verildi. Döndü işte, oh be! Gücünü halkının gerçeğinden alan, şarkılarında öğrenciye, işçiye, yoksula, emekçi halka seslenen Cem Karaca “sanatçı muhaliftir” sözünü biraz abartmış olacak, yetmişlerin sonu seksenlerin başında, birileri onun muhalefetinden bayağı rahatsız olur. Öyle ki bu durum vatandaşlıktan Haziran 2013 82 çıkarılmaya kadar gider. ᾽79 yılında gittiği Almanya’dan ᾽87 yılına kadar dönemez. Şarkıları bile 500 yıl ceza istemiyle yargılanır. Çınarlı kubbeli mavi liman hasreti hiç azalmayan Karaca, yurduna dönmek için çareyi dönemin başbakanı Özal ile konuşmakta bulur. Affedilince “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” deyip atlar gelir 87’nin haziranında. İdeolojisinden taviz verdiğini düşünen yoldaşlarına ve kendisini “dönek”likle suçlayanlara bir şarkısında “Ben döneksem döndüm diye memleketime, döndüm baba döndüm işte oh be” diyerek cevap verir. Yıllarca memleket özlemi çeken, eşinden çocuğundan ayrı kalan, Yunan adalarına kadar gelip oradan ülkesini izleyen ve “of be” diye iç geçiren bu adamın yarası zaman içinde öyle kabuk bağlar ki, onca acı Haziran 2013 Gençlik yıllarında çok hızlı ve hatta örgütlü bir sosyalist olan Cem Karaca, olgunluk yıllarını daha çok ortanın sağında geçirmiştir. çekmesine neden olan 12 Eylül’ün mimarlarına Almancasını borçlu olduğunu bile söyler. Gençlik yıllarında çok hızlı ve hatta örgütlü bir sosyalist olan Cem Karaca, olgunluk yıllarını daha çok ortanın sağında geçirmiştir. Anadolu’nun tasavvuf köklerine ilgisi artmış, bu toprakların kültürel kökleriyle kucaklaşmıştır. Bu dönemi çoğunlukla eski yol arkadaşlarınca “sağcı oldu”, “delirdi”, “tarikata girdi” diye nitelendirilse de o bunlara çok da aldırış etmemiştir. Özellikle Türkiye’ye döndükten sonraki hayatıyla herhangi bir kesimin sahiplenmediği Cem Karaca, ömrünün son yıllarında kendine yapılan eleştirilere anlam verememiş ve “Beni kategorize etmeyiniz. Ben Mehmet İbrahim ile İrma Toto’dan olma kul Karaca Muhtar Cem’im. Önce insanım... Fenerbahçeliyim, Bakırköy’de yaşarım, sanat yaparım” diyerek bu sınıflandırmaya bir son verilmesini dilemişti. Cem Karaca şimdi buluttan tarlaları sürüyordur belki... Solcu muydu, dindar mıydı, dönek miydi, anarşist miydi, vatanperver miydi... Bunların var mı bir önemi? O, şarkıları milyonların diline dolanan bir sanatçı, çağdaş bir ozandı. Söz konusu sanatsa iki gözüm, bu işin yok sağı solu... 16 Haziran 2013 Babalar Günü Tüm babalarımızın Babalar Günü’nü kutlarız. Baba Yaklaşan seherle sözlüsün. Bir zamanlar Dağ Taş ve toz toprak karlı yollar Ve buzullar arasında çağlayan sularda Aracıydın ekmeğine sevgili eşlerin ve çocuklarının Evet barışlasın bütün zamanlar Dar sessizliğe bu dağlar Bir yamaç kaymasını omuzlarsın yıllarla Biz ne gülücükler biliriz senden Ne rahmetler açıldı senden bize Cahit Zarifoğlu 84 Vekillerin şair yüzü Erbay Kücet B iz şiir yazan, şiir okuyan ve şiire ilgi duyan bir milletin çocuklarıyız. Edebiyatın roman, hikâye, deneme ve tiyatro alanlarında fazlaca gözükmesek bile şiirde başka milletlerle boy ölçüşecek haldeyiz. Yazar ve şairlerimiz gördüklerini, yaşadıklarını, hissettiklerini kelimelerle aktarırlar. Kelimelerin karşılığını sözlüklerde bulsak bile, yazar veya şairin bu kelimelere kendi düşünce ve duygu dünyasında kavrulan başka anlamlar yüklediğine de şahit oluruz. Edebiyat çağın tanığı olarak kabul edilebilir, ancak sanatçının benliğinin araya girmesi ve gerçekleri olduğu gibi aktarmaması nedeniyle nesnellik aramak beyhudedir. Şiir, edebiyatın belki de en anlamlı ama bir o kadar da gizemli ürünüdür. İster sezgi ve ilham yoluyla bilgi elde etme çabası olarak tanımlayın, ister insanda estetik zevk ve heyecan uyandıran ahenkli söz dizisi olarak... Her tanımda şiir, semboller dünyasının gizemine açılan bir keşif hareketidir. Yalnızlık, yokluk, sevgi, aşk, hoşgörü, hayal, renkler, çiçekler, hüzün, acı, ayrılık ve daha milyonlarca durum, his, algı, nesne şiir mısralarında terennüm edilir. Şairlerin iç dünyalarını paylaşmak için belli kurallar çerçevesinde güzel sözlerle kaleme aldıkları şiirler, bizi başka yolculuklara çıkarır. Şairin o sözleri ne amaçla, nasıl bir hâletiruhiye ile yazdığı çoğu zaman o kadar önemli olmaz. Zira asıl olan bizim o şiirden ne anladığımız, o sözlerin bizi nerelere taşıdığıdır. Okur, kendi kültürel birikimi ile okuduğunu yorumlayarak şiirden farklı hazlar alır. Haziran 2013 Pek çok alanda insana yön veren, ufkunu genişleten, farklı açılardan bakmayı ve yorumlamayı öğreten şiir, çoğu kez yazan kişi için rahatlatıcı, hatta sorunları çözücü bir rol bile üstlenebilir. Çoğumuzun gençlik yıllarında şiir yazmışlığı vardır. Hatta sonraki yıllarda eski yazdıklarımızı okuyup, gülerek yırtmışlığmız da vardır. Yazar da olsak okur da, şiir hayatımızın bir parçasıdır. Şair ve şiir hakkında bir inceleme yazısı kaleme almadığımın altını çizerken, edebi bir metin olan şiirin olmazsa olmazları veya nasıl olması gerektiğinin eğitimini alan birisi olarak, şairlerimizi ve şiir tenkidi yapan dostlarımızı incitmeden yazımızın başlığı olan mevzuya dönmek istiyorum. Birçok ünlü şair ve edebiyatçımızın siyaset dünyasında yer aldığını biliyoruz. Milletvekili olduktan sonra şiir, edebiyat, sanat ve kültürel çalışmalarını Meclis çatısı altında ne kadar yürütebiliyorlar veya sanat çalışmalarına ne ka- 85 dar vakit ayırıyorlar bilemeyiz, ama sanatçı duyarlılığıyla siyasete farklı boyut kazandırdıklarına, dostluk ve hoşgörü ortamına katkı sağladıklarına şüphemiz yoktur. Özellikle millî mücadele yıllarında, milletin ortak duygu ve heyecanını yansıtan şiirleriyle gönüllerde taht kuran parlamenter şairlerimiz vardı. Bu isimler kimler diye meraklanıyorsanız Parlamenter Şairler ismiyle 1990 yılında TBMM tarafından yayımlanan, Fevzi Halıcı’nın hazırladığı kitabı incelemelisiniz. Kitapta birçok ünlü ismin kısa hayat hikayeleri ile şiirlerinden seçilen örneklere yer verilmiş. Türk Edebiyatı’nda köşe taşı mesabesinde yer almış isimler arasında bakınız kimler bulunuyor: Yahya Kemal Beyatlı, Arif Nihat Asya, Mehmet Akif Ersoy, Erdem Beyazıt, Süleyman Arif Emre, Ziya Gökalp, Hasan Âli Yücel, Yusuf Ziya Ortaç, Mehmet Fuat Köprülü, Kemalettin Kamu, Osman Yüksel Serdengeçti, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ömer Bedrettin Uşaklı, Abdülhak Hamit Tarhan, Mehmet Emin Yurdakul, Kaya Özdemir, Aka Gündüz, Necdet Evliyagil, Orhan Seyfi Orhon, Necip Mirkelamoğlu, Ahmet Şevket Bohça, Bülent Ecevit ve Ahmet Kutsi Tecer. Özellikle millî mücadele yıllarında, milletin ortak duygu ve heyecanını yansıtan şiirleriyle gönüllerde taht kuran parlamenter şairlerimiz vardı. 22. Dönem’de Şanlıurfa Milletvekili olan Mehmet Atilla Maraş, TBMM’nin 85. kuruluş yıldönümü dolayısıyla iki ciltlik bir esere imza atmış. Maraş’ın listesinde kendisiyle birlikte Avni Doğan, Faruk Anbarcıoğlu, Recep Garip, Mehmet Sılay, Yasin Hatipoğlu, Ali Coşkun, Necati Çetinkaya, Köksal Toptan, Muharrem İnce, Ramazan Toprak, Şükrü Ünal, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Karakoyunlu ve Zülfü Livaneli gibi yeni isimler de yer alıyor. Maraş’ın bu titiz çalışması, şiir antolojisi eserlerine bir yenisini kazandırdı. Milletvekillerimizin bir kısmının şiirlerinin bestelenmiş olduğunu da biliyoruz. Orhan Seyfi Orhon “Veda” şiirinde “Hani o bırakıp giderken seni Bu öksüz tavrını takmayacaktın Alnına koyarken veda busemi Yüzüme bu türlü bakmayacaktın” derken, Yahya Kemal Beyatlı “Endülüs’te Raks” şiirinde “Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir İspanya neş’esiyle bu akşam zildedir ….. Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli Şeytan diyor ki sarmalı yüz kere öpmeli” mısralarıyla farklı duygulara yelken açıyor. Mehmet Akif Ersoy ise “Bülbül” şiirinde “Dolaşsın sonra, İslâmın harem-gâhında nâ-mahrem… Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!” diyor. Haziran 2013 Kitap 86 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “İlk”leri Or’da Kimse Var mı? – Beyaz Türkler Küstüler Mustafa Köksal Alev Alatlı Nobel Yayınları, Mayıs 2007, 178 sayfa Everest Yayınları, Mart 2013, 458 sayfa Uzun yıllar Meclis bünyesinde çalışan Mustafa Köksal, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ‘İlk’leri adlı kitabında Türk parlamento tarihinin ilklerini bir araya getiriyor. Divan-ı Hümayûn’dan günümüze çeşitli konularda ortaya çıkan “ilk”ler, bize parlamento tarihimizin olgunlaşma sürecine ve aşamalarına dair bazı ip uçları veriyor. Kitap, TBMM’nin ilk evrak kaydından kadın vekillere, TBMM personelinden kurulan hükümetlere, partilere, cumhurbaşkanlarına ve başbakanlara kadar envai çeşit konuda parlamentonun “ilk”lerinden oluşan sıkı bir çalışmanın ürünü. Entelektüelin Kutsal Kitabı: Biyografiler David S. Kidder – Noah D. Oppenheim Maya Kitap, Mart 2013, 376 sayfa Bu sayı yaz aylarına uygun kısa ve çarpıcı biyografilerden oluşan iki kitap tanıtıyoruz. Bunlardan birincisi Entelektüelin Kutsal Kitabı: Biyografiler. Entelektüelin Kutsal Kitabı isimli serinin birincisi tarih, edebiyat, felsefe, matematik, bilim, din, güzel sanatlar ve müzik alanlarından verdiği bilgilerle zihnimizi canlandırma iddiasıyla yayımlanmıştı. Maya Kitap serinin ikinci kitabını biyografilere ayırmış. Kitap tıpkı birinci cildindeki gibi 365 rakamıyla tanımlanmış ve yıl boyu sürecek bir öğrenme süreci vaat ediyor. Her güne 1 biyografinin sunulduğu kitapta Graham Bell, Jül Sezar, Mark Twain, Bahaullah ya da Karl Marx gibi farklı alanlarda ün salmış birçok ismin ilginç hikayelerine tanık olacaksınız. Kitaba bir de yayıncı notu düşülmüş; Maya Kitap, serinin üçüncü kitabı Modern Kültür’ün hazırlandığı müjdesini veriyor. Haziran 2013 Alev Alatlı’nın 1992’de yayımlanan dörtlemesi “Or’da Kimse Var mı?” her kitabıyla yoğun tartışmalara neden olmuştu. Romanın baş kahramanı Günay Rodoplu’nun hayat hikayesi üzerinden Türkiye’nin dönüşümlerini ele aldığı Viva la Muerte!, ‘Nuke’ Türkiye, Valla Kurda Yedirdin Beni! ve O.K. Musti Türkiye Tamamdır’dan sonra beşinci kitap Beyaz Türkler Küstüler ile Alev Alatlı bu sefer “Or’da Hâlâ Kimse Var mı?” diye soruyor. Kitapta Alev Alatlı’nın son yıllarda üzerinde durduğu “paçozluk” kavramının tam olarak neyi içerdiğinin de cevabını bulacaksınız. Beyaz Türkler Küstüler romanıyla yakın tarihimizi karakterler üzerinden anlatan Alatlı, gerçek kişilere başvurarak okuyucuyu düşünmeye sevk etmeye devam ediyor. Tarihi Değiştiren Liderler Ali Çimen Timaş Yayınları, 5. Baskı, Mayıs 2013, 368 sayfa Ali Çimen’in “Tarihi Değiştirenler” serisi büyük ilgi gördü. Serinin en önemli kitaplarından biri de Tarihi Değiştiren Liderler. Verdikleri kararlarla tarihin seyrini değiştiren önemli liderlerin ele alındığı kitap, söz konusu liderlerin birçok değişik özelliğini gözler önüne seriyor. Kitap düz, sıkıcı biyografiler yerine ilginç bilgiler, rakamlar ve çarpıcı detaylarla bu kişilerin tarihte neden önemli bir yer tuttuğunu akıcı bir üslupla anlatıyor. Roma’yı imparatorluğa dönüştüren Sezar, İstanbul’un Fatih’i Sultan II. Mehmet, ABD’nin kurucusu George Washington, Avrupa’nın korkulu rüyası Kanuni Sultan Süleyman, Çin’i kızıla boyayan Mao ve daha birçok lider mercek altına alınıyor. Yazar, tarih sayfalarında tartışmasız bir yeri bulunan bu isimleri popülerlik esasına göre belirlemiş. Kısa ama ilginç bilgilerle dolu bu kitap, yaz günleri için bire bir. Film 87 The Great Gatsby Muhteşem Gatsby Senaryo : Baz Luhrmann, Craig Pearce Yönetmen: Baz Luhrmann Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Carey Mulligan, Tobey Maguire Hollywood eski filmlerin yeniden uyarlanması konusunda oldukça rahat davranıyor. Defalarca yeniden sinemaya aktarılan pek çok senaryodan biri de The Great Gatsby (Muhteşem Gatsby). F. Scott Fitzgerald’ın romanından uyarlanan filmin ilk versiyonunda efsane oyuncu Robert Redford başroldeydi. Bu yeni uyarlamanın başrolünde ise efsane olmaya aday bir oyuncu Leonardo DiCaprio var. DiCaprio, yine oyunculuk dersi verir nitelikte bir iş çıkarmış. Film, 1920’li yılların politikasının ortaya çıkardığı zengin ve ışıltılı hayatın gizlediği karanlığı, artık bitmeye yüz tutan “Amerikan rüyası”nı bir aşk hikayesiyle birlikte anlatıyor: Yazarlık kariyerinde yükselmek isteyen Nick Carraway (Tobey Maguire) Amerika’nın ışıltılı hayatının en gözde şehri New York’a giderek kendi rüyasının peşine düşer. New York’ta kendini tesadüfen tanıştığı milyarder Jay Gatsby (Leonardo DiCaprio) ve çevresinin baş döndüren bol alkollü partilerinde bulur. Zamanla içinde bulundukları durumun saklı gerçekleri ortaya çıktıkça işler de zorlaşacaktır. Yönetmen Baz Luhrmann, dönemin Amerikasının rengarenk, ama sahte yüzünü son derece gerçekçi kostüm ve dekorlarla başarılı bir şekilde aktarıyor. 3D çekilen The Great Gatsby ayın iyi filmlerinden... Stand Up Guys Eski Dostlar Senaryo : Noah Haidle Yönetmen: Fisher Stevens Oyuncular: Al Pacino, Christopher Walken, Alan Arkin Her biri Oscar ödüllü üç yaşlı kurdu, sinema tarihinin önemli oyuncularından Al Pacino, Christopher Walken ve Alan Arkin’i buluşturan bir film Stand Up Guys. Filme yönetmenlik başarısı tarafından baktığımızda Stevens’ın bir yönetmenlik harikası ortaya koyduğu söylenemez. Filmin en büyük artısı elbette oyuncuları. Ortalama bir sinema seyircisinin afişte bu isimleri görmesi filmi izlemesine yetiyor zaten. Sıradan bir hikayeye rağmen sıkıcı olmayan, hatta daha önce birçok başka oyuncular için denenen “yaşlı kurtları buluşturma” projesinin nadir iyi filmlerinden denebilir Stand Up Guys için. Konu şöyle: Eski iş ortağını ele vermemek için 28 yıl hapis yatan Val (Al Pacino), dışarı çıkar çıkmaz eski dostları Doc (Christopher Walken) ve Hirsch’le (Alan Arkin) buluşur ve birlikte gençlik günlerini yad ederler. İlerleyen yaşlarına ve yorgunluklarına rağmen kargaşadan çekinmeyen eski dostlardan birisinin başında tehlikeli bir bela vardır. Efsane ekip bu beladan kurtulmak ve yaşadıkları tehlikeyi bertaraf etmek için son kez kafa kafaya verir. De Rouille et D’os Pas ve Kemik Senaryo : Jacques Audiard, Thomas Bidegain Yönetmen: Jacques Audiard Oyuncular: Marrion Cotillard, Matthias Schoenaerts, Celine Sallette Bu ay gösterime giren tipik bir Fransız sineması örneği De Rouille et D’os (Pas ve Kemik). Yönetmenin bir önceki filmi A Prophet, başta En İyi Yabancı Film dalında kazandığı Oscar ödülü olmak üzere birçok ödüle layık görülmüştü. Yönetmen Jacques Audiard, yine ilgi çekici bir filme imza atmış. Festivallerin iddialı filminin başrol oyuncusu Marrion Cotillard, Oscar’a giderek yaklaştığını hissettiğimiz bir isim. Bu sefer gerçekten zor bir rolün üstesinden gelmiş başarılı oyuncu. Filme gelince: Katil balina eğitmeni Stephanie (Marrion Cotillard) ile evsiz ve işsiz Ali (Schoenaerts Matthias) bir gece kulübünde çıkan tartışmanın ardından tanışırlar. Daha sonra geçirdiği bir kaza sonucu bacaklarını kaybeden Stephanie, Ali’yle daha sık görüşmeye başlar. Hayatını sokak dövüşleri yaparak kazanan Ali ise artık Stephanie’nin mutluluğundan başka bir şey gözetmeyecektir. Film, Fransız sinemasına uygun biçimde zaman zaman ağırlaşan ve simgelere başvuran yapısına rağmen akıcılığını koruyabilen, genel hatlarıyla başarılı bir yapım. Haziran 2013 Müzik 88 En İyileriyle Esmeray İlk plağını 1974’te dolduran ve müzik piyasasına damga v uran Esmeray Esmeray’ın harika bir seçkisi piOssi Müzik yasalardaki yerini aldı. 2002 yılında hayata gözlerini yuman Esmeray, bir dönem söylediği asker türküleriyle halkın en çok sevdiği sanatçılar arasındaydı. “Unutama Beni” ve “Gel Teskere” bugün de tekrar tekrar dinlenen şarkılar arasında. Ossi Müzik etiketiyle çıkan bu seçkinin en önemli özelliği, şarkıların plak kayıtlarından oluşması. Tabii plak kayıtlarını CD’lerden dinlemek aynı kaliteyi yakalamak anlamına gelmiyor. Belki sadece nostaljik cızırtıların hatırlattıkları sebebiyle tercih ettiğimiz bir şey. Albümde hepsi 70’li yıllara ait 21 kayıt var. Özenle seçilmiş şarkılar Esmeray’ın neden unutulmayan bir sanatçı olduğunu göstermeye yetiyor. He Yue Efsanevi piyanist Alfred Cortot aynı zamanda usta bir aranjördü. “Piano Alfred Cortot: Piano Aranjmanları”, 20. yüzyılın tanınArrangements mış k lasik müzikçilerinden biri olan Cortot’nun en çok beğenilen Grand Piano parçalarını sunuyor bizlere. Fransızİsviçreli büyük orkestra şefi ve piyanist Alfred Cortot, Chopin ve Schauman gibi Romantik sanatçıların piyano eserlerine şiirsel bir üslupta eğildiği aranjmanlarıyla meşhurdu. Albümde tanınmış klasik müzik eserleri Cortot’nun benzersiz yorumuyla yer alıyor. Bu yorumlar, Bach’ın “Toccata and Fugue in D minor” ünden Fauré ’nin enfes “Dolly Suite”ine ve Franck’ın “Violin Sonata”sına kadar pek çok eseri kapsıyor. Ayrıca Brahms’ın “Wiegenleid”, Chopin’in “Cello Sonata in G minor” ve Schubert’in “Heidenroslein” parçalarının da piyano aranjmanları yer alıyor. Alfred Cartot’nun aranjmanları, ülkesinde oldukça sevilen genç piyanist He Yue’nin piyanosundan, Grand Piano etiketiyle raflarda. Haziran 2013 Perihan Altındağ Sözeri’den Seçmeler TRT Arşiv serisi 1950’li yılların önemli sanatçılarından Perihan Altandağ Sözeri’nin seslendirdiği şarkılardan harika bir derleme TRT Arşiv Serisi hazırladı. 1960’lara kadar TRT İstanbul Radyosu’nda çalışan Sözeri, o dönemde sesinin güzelliği kadar temiz Türkçesiyle de çok beğenilen bir sanatçıydı. “Estergon Kalesi” ve “Güzel Bir Göz Beni Attı” gibi şarkılarla ünlenen sanatçıya ait sayısız 45’lik plaklar ve albümler var. 14 şarkıdan oluşan bu albümde ise “Seni Sesini Gözlerinin Rengini” ve “Gamzedeyim Deva Bulmam” şarkıları özellikle dinlemeye değer. Albüm, Perihan Altındağ Sözeri’nin temiz ve hüzünlü sesiyle yaz akşamlarının yorgunluğunu üzerinizden alacaktır. David Zinman David Zinman, çalışmaları sadece ülkesi ABD’de değil dünya çapında övgü alan, kendine has Wagner Scenes & bir müzikal dile sahip olan bir Orchestral Pieces orkestra şefi ve violinist. Sony Müzik Zinman, Wagner Scenes & Orchestral Pieces’ta Alman besteci Wilhelm Richard Wagner’in (1813-1883) ünlü eserlerini yorumluyor. Zinman’a İsviçre’nin 1868 yılında kurulmuş en köklü orkestralarından biri olan ve bugüne dek dünyanın en büyük müzikhollerinde konserler veren “Tonhalle Orchester Zürich” eşlik ediyor. Wagner’in 200. doğum yılı şerefine hazırlanan ve Alman bestecinin en önemli eserlerinden eşsiz bir seçki su na n a lbü m, Sony Mü zi k etiketiyle raflardaki yerini aldı. Televizyon 89 Son kararı “milyoner” yapmak BILGI yarışmaları her zaman en çok izle- nen programlar arasında yer alıyor. Her ne kadar son yıllarda dizi ve şov sektörünün yaptığı atılım prime-time kuşağını işgal etse de bilgi yarışmalarından asla vazgeçmiyor seyirci. Bu yarışmaların birçoğu ithal programlar. Bunlardan biri de ilk olarak Amerika’da yayınlanan Who Wants to Be a Millionaire adlı programın bizdeki versiyonu Kim Milyoner Olmak İster. Kenan Işık’ın hoş sohbeti ve kendine has sunumuyla etkisini artıran yarışma, Türkiye’nin en istikrarlı programlarından biri. Uzun süredir yayınlanan programın ilk bölümlerinde Kenan Işık ’ın “Emin misiniz?” ve “Son kararınız mı?” soruları seyirciyi gereksiz bir gerilime sürüklüyordu; ama uzun süredir bu replikler azaldı ve Kim Milyoner Olmak İster bilgi odaklı bir program haline geldi. Yarışmaya bugüne kadar pek çok yaş ve meslek grubundan yüzlerce insan katıldı. Öğrendiğimize göre Atv, 1 milyon liralık büyük ödülü verene kadar programı yayınlamaya devam edecekmiş. Milyonu alan çıkmadı henüz, ama geçtiğimiz günlerde bir yarışmacı milyonluk soruya ulaşabildi. Neredeyse her programda milyonu zorlayan bir seyirci yarışmaya heyecan katıyor. Tabii bir de çok iddialı özgeçmişlere sahip olan, fakat ilk soruda elenip sosyal medyaya konu olan yarışmacılar var. İlginç yarışmacıları, iddialı soruları ve Kenan Işık’ın güleç sunumuyla Kim Milyoner Olmak İster haftanın dört günü bıkmadan izlenen bir program. Haziran 2013 90 Vekiller Ne Okuyor Ne İzliyor Oktay Öztürk MHP Genel Başkan Yardımcısı, Erzurum Milletvekili ŞU sıralar Enver Altaylı’nın Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu ve Semih Yalçın ile Salim Koca’nın Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya Geçişi adlı kitaplarını okuyorum. Tarih kitaplarına özel bir ilgim var. Tarihi tekerrür ettirmeme, geçmişten ders alma adına, günümüze ışık tutabilecek mahiyetteki hadiseleri okumaya gayret ediyorum. Zaman zaman birçok yetkin kuruluştan raporlar geliyor. O raporları da okuyarak farklı konularda yeni bilgiler ediniyorum. TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi olmam dolayısıyla anayasa tarihi ve anayasa değişiklikleri ile ilgili çok sayıda rapor, makale, yazı okuyorum. Türk Halk Müziği’ne aşırı derecede bağlılığım var. Sadece dinlemeyi değil, söylemeyi de seviyorum. Övünmek gibi olmasın, Huma Kuşu’nu benden dinleyeceksiniz. Öğrencilik yıllarımda öğretmenlerim de iyi bir kulağım olduğunu söylerdi. Film izlemeyi çok seviyorum. Yoğun çalışma temposunda yeterince vakit bulamasam da zaman zaman sinemaya gidiyorum. Parlamentonun dışında da bir dünya olduğunu unutmamaya çalışıyorum. Mihrimah Belma Satır AK Parti İstanbul Milletvekili BIYOGRAFI okumay ı çok seviyorum. Yalnız kitaptan değil, internet üzerinden de okumalar yapıyorum. En son “Demir Leydi” filmini izledim. İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher’ı konu alan bu filmi çok beğendim. Hem Thatcher’ın hayatı, kararlılığı ve siyasetteki duruşu hem de başrol oyuncusu Meryl Streep’in başarılı performansı açısından etkileyici bir film. “Demir Leydi”yi iki kez izledim. Her türlü müziği dinlerim. İyi icra edilmiş Türk Sanat Müziği’ni çok severim. Türk Sanat Müziği arşivim de var. Yerel ağızla söylenmiş Doğu ve Güneydoğu Anadolu türkülerini de keyifle dinliyorum. Haziran 2013 Mustafa Hamarat AK Parti Ordu Milletvekili İNSAN tekâmül etmesi, kemale ermesi gereken bir varlıktır. Mevki ve makam ne olursa olsun, “gelişim” yaşadıkça bitmeyen bir süreçtir. Bu bazen okuyarak, bazen bilge insanların sohbetinde bulunarak, bazen de sinema, tiyatro, beşeri ilişkiler, sosyal etkinlikler gibi faaliyetlerle olur. İlk emri “Oku” olan bir dinin mensubuyuz. Okumak sadece kitap okumak mıdır? Kitapları okuduktan sonra kafayı kaldırıp bir de hayatı okumazsak, bu nice okumaktır? Son okuduğum kitaplardan biri; her siyasetçinin mutlak surette okuması gereken, tam bir klasik olan, fabl türünün en önemli ve eski örneği Kelile ve Dimne’dir. Ünlü bilge Beydaba’nın, hayatı sisler içerisinde kalan zamanın Hint hükümdarına sunmak üzere kaleme aldığı bu eserde, hikmetli sözler, öğütler, devlet yönetiminde yardımcı olacak öğretici masallar yer almaktadır. Bu hikayelerde siyaset, erdem, eğitim gibi birçok farklı konu işlenmiştir. Gençlik yıllarımda okuduğum bu kitabı yeniden okumak iyi geldi. Herkese tavsiye ederim. Sevde Bayazıt Kaçar AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili KITAP okumay ı çok seviyorum. En son Ali Çimen’in Tarihi Değiştiren Kadınlar, Sibel Eraslan’ın Kadın Sultanlar, Hüseyin Yorulmaz’ın Bir Neslin Öncüsü Celal Hoca ve Halil Cibran’ın Tanrı Elçisi adlı kitaplarını okudum. Beğendiğim kitaplardan satın alıp milletvekili arkadaşlarıma, çevremdeki kişilere hediye etmeyi çok seviyorum. Genellikle biyografi ve gezi yazıları okumayı tercih ediyorum. Mustafa Armağan ve Sibel Eraslan, en sevdiğim yazarlar arasında yer alıyor. Mustafa Armağan, bana tarihi sevdiren yazardır. Şair Erdem Bayazıt’ın kızı olmam dolayısıyla şiire de ilgi duyuyorum. Güzel şiir okuyan bir kişiden şiir dinlemeyi çok severim. Sinema denince aklıma ilk olarak “Ölü Ozanlar Derneği” geliyor. Bu filmi iki ayda bir izliyorum. Ayrıca “Batıya Doğru Akan Nehir” belgeselini izlemekten büyük keyif alıyorum. 91 Sevim Savaşer İlhan Demiröz ŞU sıralar Jean M. Twenge ve W. Keith EN son Ateş İlyas Başsoy’un AKP Neden AK Parti İstanbul Milletvekili Campbell’in Asrın Vebası: Narsisizm İlleti adlı kitabını okuyorum. Empati ile ilgili bir eser. Empati kurmayı başardığınız zaman kesinlikle kötü bir insan olamazsınız. Gençlerimize empati kurabilmeyi öğretmeliyiz. Sinemada en son siyaset ve kadın ağırlıklı iki film izledim. Biri Meryl Streep’in Margaret Thatcher’ı canlandırdığı “Demir Leydi”, diğeri ise Demet Akbağ’ın başrolünü üstlendiği “Hükümet Kadın”. Her ikisini de çok beğendim. Yoğun siyasi çalışmalarımız nedeniyle çok sık olmasa da sinemaya gitmeye çalışıyorum. Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği’ni seviyorum. Erzincan doğumluyum, belki de bu nedenle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun duygu yüklü türküleri beni etkiliyor. Türkülerimizin her birinin ayrı bir hikayesi var. Geçmişten günümüze gelen bu hikayeler müzik diliyle bize çok şey anlatıyor. Muharrem Varlı MHP Adana Milletvekili SON dönemde Bernard Lewis’ in Modern Türkiye’nin Doğuşu, Raven Hart’ın İntikam ve Geza Gardonyi’nin Tanrı’nın Kılıcı Attila adlı kitaplarını okudum. Tarihçi olduğum için genellikle günümüze ışık tutabilecek, tarihten ders almamızı sağlayabilecek kitapları okumaya gayret ediyorum. Sinemada da tarihî filmleri tercih ediyorum. “Truva” gibi yapımlar hem Anadolu’yu ilgilendirmesi hem de tarihsel öğeler içermesi açısından ilgimi çekiyor. Sinemada en son “Fetih 1453”ü izledim. Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği’ni seviyorum. Beğenerek dinlediğim sanatçılar arasında Muazzez Ersoy, Zara ve Mustafa Yıldızdoğan’ı sayabilirim. Malik Ecder Özdemir CHP Bursa Milletvekili Kazanır? CHP Neden Kaybeder? adlı kitabını okudum. Ağırlıklı olarak siyasetle ilgili kitapları tercih ediyorum. Hem siyaset tarihine hem de günümüz siyasetine ilişkin eserler ilgimi çekiyor. Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği dinliyorum. En beğendiğim sanatçılar Edip Akbayram ve Zülfü Livaneli. Sinemaya zaman buldukça gidiyorum. “Babalar ve Oğulları” adlı filmin benim için ayrı bir yeri var. Baba-oğul Kirk Douglas ve Michael Douglas’ın birlikte kamera karşısına geçtiği filmden oldukça etkilendim. Alim Işık MHP Kütahya Milletvekili TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kay- naklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Üyesiyim. Komisyon çalışmalarıma da faydalı olması açısından enerji ağırlıklı raporlar, makaleler okuyorum. Enerji politikaları birçok ülkenin geleceğini belirliyor. Dünya enerji rezervlerinin yaklaşık üçte ikisi Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada yer alıyor. Bu nedenle bölgede gelişen siyasi olaylar doğrudan enerjiyle bağlantılı. Sinema ve tiyatro izlemeyi seviyorum. Hafta sonları genellikle seçim bölgesinde olduğum için bu tür faaliyetlere fazla vakit bulamıyorum. Ancak Ankara’da kaldığım zamanlarda çocukların isteği üzerine sinemaya ya da tiyatroya gidiyorum. Türk Halk Müziği dinlemeyi çok seviyorum, zaman zaman da söylüyorum. Eski türkülerimizi dinlemekten keyif alıyorum. Onları daha anlamlı buluyorum, hem duygusal yanları hem de yaşanmış pek çok şeyi bugüne taşımaları beni etkiliyor. CHP Sivas Milletvekili GENELLIKLE siyasi tarihimizle ilgili kitaplar okuyorum. Şiir kitaplarını da seviyorum. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ve Nazım Hikmet’in seçme şiirlerinden oluşan Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni adlı eser son aldığım kitaplardan biri. Kitapla birlikte verilen CD ekinde Genco Erkal’ın sesinden Nazım Hikmet şiirlerini dinlemek de mümkün. Sinemada sosyal içerikli Türk filmlerini tercih ediyorum. Türk Halk Müziği’ni seviyorum, iyi bir türkü dinleyicisiyim. Haziran 2013 92 sosyalmedya gunlukleri “SALKIM söğüt vay vay dünya vay” türküsü... Neşet Ertaş’ın pek bilinmeyen ama çok güzel bir türküsü... @Nimet_Bas MUTLUYKEN söz vermeyin. Kızgınken cevap vermeyin. Üzgünken karar vermeyin. @mehmetsimsek İZMIR’DE esnaf ziyaretleri gerçekleştirdik; dilek, istek ve temennilerini dinledik. @EToprakCHP NORVEÇ ve Türkiye’nin beraber kurduğu KIMILERI aklını ve ilmini teslim olmak için, kimileri de teslim almak için kullanır. Allah’a teslim olmak ne hoştur. @Osman__Cakir Dil ve Kültür Festivali’nin en anlamlı bölümü dünya çocuklarının salona el ele tutuşarak çıkıp Türkçe okudukları “El Ele Tutuşalım Dünya Kardeşliği İçin” şarkısıydı... @hakansukur DÖĞER’DE Taptuk Emre Tekkesi’ni ziyaret ederek bir fatiha okuma şansı bulduk... @halilurun DOST ve kardeş ülke Azerbaycan’ın 95. kuruluş yıldönümü kutlu olsun... @VeyselEroglu HANI diyorlar ya, Milli Piyango’dan büyük ikramiye bana çıksa hemen yardım ederdim diye... Milli Piyango’dan büyük ikramiye çıkmasına gerek yok ki. Kapak toplayarak da engelli kardeşlerimize tekerlekli sandalye yardımında bulunabilirsiniz... Her şey para değildir. Yeter ki sen yardım etmek iste... ÜMRANIYE Gençlik Teşkilatımızla güzel MARDIN... (arkadaşlar yine habersiz bir haftasonu sohbeti gerçekleştirdik. Buluşmamızdan hatıra fotoğrafı... çekmiş) @idrisgulluce Haziran 2013 http://instagram.com/_ fatihsahin/ https://www.facebook. com/pages/MhpMilletvekili-Ahmet-DuranBulut/519064728132278 93 https://twitter.com/sinan_ogan Sinan Oğan @sinan_ogan Dr. Sinan OĞAN’ın Resmi Twitter Sayfası. MHP Iğdır Milletvekili, TBMM Anayasa ve Dışişleri Komisyonu Üyesi. Twitter’ı ne zamandır ve gün içinde hangi sıklıkla kullanıyorsunuz? Twitter’ı iki seneyi aşkındır kullanıyorum. Genellikle gündüz çok vaktim olmadığından akşam vakitlerinde Twitter’la ilgilenebiliyorum. Onun dışında Meclis Genel Kurulu sırasında önemli bir olay olduğu vakit bundan vatandaşlarımızı ve seçmenlerimizi anlık olarak bilgilendirmek için, özellikle de TBMM TV’nin yayın yapmadığı zamanlarda Twitter iyi bir olanak sunuyor. Buna ek olarak katılacağım televizyon programlarını, konferansları, Meclis’teki konuşmalarımı ve düzenlediğimiz ziyaretleri de buradan duyuruyorum. Sosyal medya sizin için ne ifade ediyor, Facebook veya diğer sosyal paylaşım siteleri de ilgi alanınıza giriyor mu? Sosyal medya radyonun, telefonun, televizyonun yanında artık alternatif bir iletişim aracı. Teknolojinin gelişmesi iletişim araçlarına da şüphesiz ki büyük etki ediyor. En başta mektuplar yazılırdı, şimdi artık mektup nostalji haline geldi. Sonra radyo çıktı, ama artık ilk sırada radyo da yok. Televizyon hâlâ önemli, ama özellikle Arap Baharı sürecinde de görüldüğü kadarıyla sosyal medyanın azımsanmayacak bir etkisi var. Az önce belirttiğim gibi Twitter’ı aktif olarak kullanıyorum. Uzun zamandır Facebook ’ta sayfam (facebook.com/sinanogan.com.tr) ve profilim (facebook.com/ogan.sinan) mevcut, LinkedIn de hızla gelişen bir internet sitesi, burada da hesabım var. Bunların yanında Youtube’da bir kanalım var (youtube.com/drsinanogan), oradan videoları, Panaromio gibi sitelerden fotoğraf ları paylaşmaya çalışıyorum. Inploid, Tumblr, Flickr, Xing, Scribd, Google+ gibi internet sitelerine de üyeyim. Sizce siyasetçilerin sosyal paylaşım sitelerini etkin ve doğru olarak kullanması ne gibi bir önem taşıyor? Sosyal medya sayesinde her zaman, toplumun her kesimi ile birebir ilişki kurabiliyorsunuz, hatta bazen uzaktaki insanlarla telefondan bile daha etkin bir iletişim aracı oluyor. Örneğin katıldığınız bir canlı yayın programında insanlar telefon açıp düşündüklerini size söyleyemiyor, ama sosyal medyada yorum yapabiliyor. İnsanlar, işyerlerinde artık zamanının kayda değer bir kısmını bilgisayarları başında harcıyor, arada bir sosyal medya hesaplarını kontrol ediyorlar, orada sizin yazdıklarınızı okuyorlar. Dolayısıyla halka ulaşıyorsunuz, halk da size oralardan şikayetlerini, isteklerini, dileklerini bildiriyor. Bir diğer deyişle, onlar da size ulaşıyor ve toplumun gündemle ilgili tepkilerini ve düşüncelerini ölçebiliyorsunuz. Siyaset için de sosyal medya artık önemli bir mecra; ama vatandaşlarımızın yanına gitmek, elini sıkmak, onların yanında olmak bence hâlâ çok önemli. Sosyal paylaşım ortamında ilginç anılarınız oldu mu? Bir defasında genç bir arkadaşımız geldi, heyecanla “Sayın vekilim biz arkadaşız” dedi. İşimiz gereği biz milletvekilleri birçok kişiyle konuşuyoruz, tanışıyoruz; ama arkadaşlarımı ne olursa olsun tanırım. Bu genci daha önce görmemiştim, öte yandan “Tanıyamadım” deyip çocuğu kırmak istemedim, hafızamı zorladım ve sonra “Nerede tanışmıştık, tam hatırlayamadım” dedim. “Vekilim, biz Facebook’tan arkadaşız, sizi yakından takip ediyorum” deyince durum anlaşıldı. Sonra sarıldı bana, birlikte fotoğraf çektirdik. Sosyal medyadan da olsa arkadaşlık, arkadaşlıktır. Sosyal paylaşım sitelerinde ben televizyon programlarında olduğum zaman asistanım benim söylediklerimi eş zamanlı olarak paylaşıyor. Bunun dışında, eski arkadaşlarımı tekrar görme, birbirimize uzun yıllardır ulaşamadığımız kişilerle tekrar iletişime geçme şansımız oldu. Bazı arkadaşlarım çok değişmiş mesela, tanımak zor oluyor. Bu belki ilginç bir anı değil, ama insan sosyal medyada eski anılarını da hatırlıyor. Haziran 2013 Unutmayacağ ız ... İbrahim Yazıcı 20. Dönem Bursa, 21. Dönem Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı, 1948 Bursa doğumludur. Yazıcı Turizm Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığı, Bursaspor Kulübü Başkanlığı görevlerinde bulundu. 7 Mayıs 2013’te vefat eden İbrahim Yazıcı’nın cenazesi, 9 Mayıs Perşembe günü Ulu Cami’de öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Ahmet Turan Koçal 16. Dönem İstanbul Milletvekili Ahmet Turan Koçal, 1931 Yalova doğumludur. Bir süre serbest ticaretle uğraşan Koçal, müteahhitlik ve Yalova Belediye Meclis Üyeliği yaptı. 3 Mayıs 2013’te vefat eden Ahmet Turan Koçal’ın cenazesi, 4 Mayıs Cumartesi günü Yalova Merkez Camii’nde öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Yalova Şehir Mezarlığı’nda toprağa verildi. Hüseyin Avni Güler 17. Dönem İstanbul Milletvekili Hüseyin Avni Güler, 1925 Kahramanmaraş Elbistan doğumludur. Yüksek öğrenimini Kara Harp Okulu’nda tamamlayan Güler, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı Subayı, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Bakan Özel Danışmanı olarak görev yaptı. 2 Mayıs 2013’te vefat eden Hüseyin Avni Güler’in cenazesi 3 Mayıs Cuma günü Kocatepe Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi. Sami Soylu 11. Dönem Konya Milletvekili Sami Soylu, 1918 Karaman Ermenek doğumludur. Soylu hukuk eğitiminin ardından hâkimlik, Maliye Vekâleti Millî Emlak Kontrolörlüğü, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Hukuk Müşavirliği görevlerinde bulundu. 23 Mayıs 2013’te vefat eden Sami Soylu’nun cenazesi, 24 Mayıs Cuma günü TBMM’de düzenlenen törenin ve Kocatepe Camii’nde kılınan Cuma namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ahmet Hidayet Uğur 1981-1983 Danışma Meclisi İzmir Üyesi Ahmet Hidayet Uğur, 1914 Giresun doğumludur. Yüksek öğrenimini Harp Akademisi’nde tamamlayan Uğur, Genelkurmay Harekât Plan Şubesi Subaylığı, Muharebe Okulu, Kurmay Başkanı ve Tabiye Öğretmenliği, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Muharebe Dairesi Harekât Şubesi Müdürlüğü, Harp Akademisi Öğretmenliği, Moskova Kara, Deniz ve Hava Ataşeliği, Genelkurmay Muhabere Elektronik ve Nalla Başkanlığı, İstanbul Süper Elektrik Makineleri Fabrikaları Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı görevlerinde bulundu. Ahmet Hidayet Uğur’un cenazesi 24 Mayıs İzmir Balçova Uğur Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Hayri Kozakçıoğlu 20. Dönem İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu, 1938 Manisa Alaşehir doğumludur. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamlayan Kozakçıoğlu Çamlıhemşin, Ardeşen, Delice, Çüngüş, Çınar, Kepsut, Gökçeada (İmroz) ilçelerinde kaymakamlık; Mülkiye Müfettişliği ve Başmüfettişliği; Erzurum Valiliği; İstanbul Emniyet Müdürlüğü; Adana, Sakarya, Diyarbakır, İstanbul, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği yaptı. 23 Mayıs 2013’te vefat eden Hayri Kozakçıoğlu için 25 Mayıs Cumartesi günü İstanbul Valiliği’nde tören düzenlendi. Tören sonrası Kozakçıoğlu’nun cenazesi, Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Abdullah Kınalı 19. Dönem Hatay Milletvekili Abdullah Kınalı, 1938 İskenderun doğumludur. Kınalı, serbest ticaret ile uğraştı. 26 Mayıs 2013’te vefat eden Abdullah Kınalı’nın cenazesi, 27 Mayıs Pazartesi günü İskenderun Denizciler Bölgesi Kınalıada Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Denizciler Mezarlığı’nda toprağa verildi. Tevfik Fikret Övet 14, 15 ve 16. Dönem Sinop Milletvekili Tevfik Fikret Övet, 1931 Sinop Ayancık doğumludur. Bir müddet serbest ticaretle uğraşan Övet, Sinop İl Genel Meclis Üyeliği yaptı. 29 Mayıs 2013’te vefat eden Tevfik Fikret Övet için 30 Mayıs Perşembe günü TBMM’de tören düzenlendi. Övet’in cenazesi, Sinop Büyük Cami’de Cuma namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Mayıs ayında aramızdan ayrılan arkadaşlarımız için Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, kederli aileleri için kalpten duygularla sabr-ı cemîl niyaz ediyoruz.