AVRUPA`NIN NEDEN B‹R ANAYASAYA ‹HT

Transkript

AVRUPA`NIN NEDEN B‹R ANAYASAYA ‹HT
AVRUPA’NIN NEDEN B‹R ANAYASAYA
‹HT‹YACI VAR?*
Jürgen Habermas
Ikinci Dünya Savafl›’n›n hemen ard›ndan Avrupa’n›n birleflmesini dayatanlar ile ayn› projeyi bugün devam ettirme niyetinde olanlar›n beklentileri ve talepleri aras›nda belirgin bir z›tl›k (en az›ndan retorik ve görünürdeki hedef ba¤lam›nda çarp›c› bir farkl›l›k) mevcuttur. Avrupa’n›n entegrasyonunun birinci nesil savunucular›, tasavvur ettikleri projeye,
ABD örne¤ini ak›llara getirircesine “Avrupa Birleflik Devletleri” ismini koymaktan çekinmezlerken, tart›flman›n flimdiki
dönemdeki seyri, “federasyon” kavram›n› dahi rafa kald›rmak suretiyle, federal bir devlet modelinden uzaklaflm›fl bulunuyor.1 Larry Siedentop’un son kitab› Democracy in Europe (Avrupa’da Demokrasi) flu sözlerle daha temkinli bir üslûbu
d›fla vurmaktad›r: “Ciddi bir anayasal tart›flma, Avrupa için en arzu edilir netice olarak öncelikli bir federalizm vaadinde bulunma ihtiyac›nda de¤ildir. Ancak flunu a盤a vurabilir ki, Avrupa, konfederasyon ile federasyon aras›nda (egemen
devletlerin ba¤lay›c› meselelerle s›n›rl› kalmak kofluluyla egemenlik haklar›ndan de¤iflik derecelerde feragat edecekleri,
ulus-devletler tarz›nda bireyler üzerinde dolays›z yapt›r›ma olanak tan›yan zorlay›c› bir iktidar› ellerinde tutmaktan kaç›nacaklar›) yeni bir siyasal form icat etme sürecindedir.”2 Bu iklim de¤iflimi, k›rk küsur y›ll›k bir ö¤renme sürecinden
türemifl flaflmaz bir gerçekçilik midir, yoksa düpedüz yenilgicilik tabirini kullanamasak da, tereddütlü bir ruh halinin
iflareti midir?
Siedentop, Avrupa halklar›n›n nabz›n› tutan, Avrupa’n›n kaderi üzerine ayr›nt›l› veya heyecan uyand›r›c› herhangi
bir anayasal tart›flman›n eksikli¤inden ötürü yak›n›rken, meselenin özünü kaç›r›yor. Bugünkü koflullar›m›z ne Federalistler’in ne de Assembleé Nationale delegelerinin koflullar›yla bir tutulabilir. On sekizinci yüzy›l›n sonlar›nda, Philadelphia’da Kurucular, Paris’te ise Frans›z Devrimcileri, tarihte efli benzeri görülmemifl bir taahhüdün alt›na imza atm›fllard›.
Bu tarihten iki yüzü aflk›n y›l sonra bizler, temelleri uzunca zaman önce at›lm›fl anayasa yapma prati¤inin birer mirasç›s›ndan ibaret say›lmay›z; bizim çözmemiz gereken esas problemin anahtar› da anayasa de¤il zaten. Bizim önümüzde duran hedef, yeni bir fley icat etmekten ziyade, Avrupa ulus-devletinin, bizzat kendi s›n›rlar›n›n ötesinde kaydetmifl oldu¤u
muazzam demokratik baflar›lar› muhafaza edebilmektir. Bu baflar›lar sadece medeni haklara dair formel teminatlardan
ibaret olmay›p, gerek fiili bir bireysel özerkli¤in, gerekse de demokratik yurttafll›¤›n önkoflullar› olan toplumsal refah,
e¤itim ve serbestiyet aflamalar›n› da bünyesinde bulundurur. Hukukun ça¤dafl manada “cisimlefltirilmesi”, Avrupa’n›n
gelece¤ine dair anayasal tart›flmalar›n, giderek anayasa hukukçular› ve siyaset felsefecilerinin söz sahibi olduklar› bir
düzlemden ç›k›p, sosyologlar ve siyaset bilimcilerinin son derece uzman olduklar› bir söylem düzeyine oturmaya bafllad›¤›n›n bir ifadesidir. Öte yandan, anayasa tart›flmalar›n›n kamuoyunun da kat›l›m›na aç›k olarak sürmesinin tafl›d›¤›
sembolik a¤›rl›k da göz ard› edilmemelidir. Siyasal bir kolektivite olarak Avrupa, ortak bir para biriminden ibaret kald›¤› sürece, yurttafllar›n›n bilincindeki varl›¤›n› sürdüremeyecektir. Maastricht’teki hükümetleraras› düzenleme de, ancak
siyasal bir temel atma eyleminin sa¤layabilece¤i sembolik berraklaflt›rma etkisinden yoksundur.
Sürekli Yak›nlaflan Bir Birlik mi?
O halde flu soruyla bafllayal›m: Niçin “sürekli yak›nlaflan bir Birlik” projesini her zamankinden daha ödünsüz takip
etmeliyiz? Rau, Schroeder ve Fischer’in (Alman Cumhurbaflkan›, Baflbakan› ve D›fliflleri Bakan›) bir Avrupa Anayasas›’yla
yola devam etme yönündeki son ça¤r›lar›, Büyük Britanya, Fransa ve di¤er üye devletlerin ço¤unlu¤unda flüphe dolu
tepkilerle karfl›laflt›. Ancak, Avrupa Anayasas› talebini acil ve istenilir bir proje olarak kabul etsek dahi, ikinci ve ilkinden daha bafl a¤r›t›c› bir soru kendini dayatacakt›r. Avrupa Birli¤i, mevcut haliyle, herhangi bir federasyon biçiminin
(yani, bizatihi kendisine bir devletin sahip oldu¤u baz› nitelikleri yak›flt›ran bir ulus-devletler toplulu¤unun) anayasal
fleklini kazanabilmek için gerekli en temel önkoflullar› yerine getirebilecek midir?
Niçin Avrupa için bir anayasa projesini takip etmeliyiz? Bu soruya iki aç›dan yaklaflmama izin verin: (i) bugünden
yar›na siyasal hedefler, (ii) geçmiflin fiilen geri getirilemeyecek tercihlerinden do¤an açmazlar. Bunlardan ilkini ele alacak
olursak, Avrupa entegrasyonunun özgün siyasal hedefleri geçerlili¤ini ziyadesiyle yitirmifl oldu¤undan, tam da bunun ertesinde yerini, her zamankinden daha iddial› bir siyasal gündeme terk etmifltir. Birinci nesil, kendini bu projeye adam›fl
Avro-federalistler, ‹kinci Dünya Savafl›’n›n ertesinde süreci ray›na oturturlarken, ak›llar›nda iki ertelenemez maksat vard›:
*) NLR (II), 11, Eylül-Ekim 2001.
1) Frank Niess, “Das ‘F-Wort’”, Blätter für deutsche und internationale Politik, Eylül 2000, s. 1105-1115.
2) Larry Siedentop, Democracy in Europe, Londra 2000, s. 1.
1
Avrupal› devletlerin aras›ndaki kanla yaz›lm›fl savafllar tarihine bir nokta koymak ve yaralar›n› saran post-faflist bir Almanya’n›n potansiyel tehdit içeren gücünü kontrol alt›nda tutmak. Her ne kadar ilk problemin halihaz›rda halledilmifl oldu¤u
herkesçe kabul görse de, bar›fl› sürdürme konusu farkl› bir ba¤lamda etkisini sürdürmektedir. Kosova savafl›n›n seyri esnas›nda, savafl›n taraflar›, bir yanda ABD’nin ve Birleflik Krall›k’›n, öte yanda ise k›ta Avrupas› ülkelerinin bu insani müdahaleyi mazur gösterirken sergiledikleri incelikli ve bir o kadar da önemli farkl›l›klarla yüz yüze gelmifllerdir; birinci kanat
geleneksel iktidar politikalar›n›n s›n›rlar›n› zorlarken, ikinci kanat, klasik uluslararas› hukuku bir tür kozmopolit nizama
dönüfltürme yönünde daha ilkeli saiklere dayanm›flt›r. Bu farkl›l›k, d›fliflleri ve güvenlik meselelerinde tek bir a¤›zdan konuflabilen, NATO operasyonlar› ve BM kararlar› üzerine daha güçlü damga vurabilen bir Avrupa Birli¤i yaratma mant›¤›n›n ilk nüvelerinden biridir. Persson, Solana ve Patten’in Kuzey Kore ile Güney Kore aras›ndaki ihtilafta arabuluculuk yapma çabalar› da, AB’nin küresel meseleleri daha bir ciddiyetle ele almadaki kararl›¤›n›n ilk iflaretini sunmaktad›r bize.
Potansiyel aç›dan tehlike arz eden bir Almanya’n›n kontrol alt›nda tutulmas›n› ifade eden ikinci hedefe gelecek olursak, her ne kadar Bat› Almanya’n›n Do¤u Almanya’yla birleflmesi ak›llara uykudaki kibirli Alman ‹mparatorlu¤u flaha m›
kalk›yor sorusunu getirmiflse de, Federal Cumhuriyet çat›s› alt›nda demokratik kurumlar›n serpilip güçlenmesi ve liberal görüfllerin egemenlik kazanmas›, bu yöndeki kayg›lar› yok denecek kadar azaltm›flt›r. ‹lk bafltaki iki entegrasyon motifinden hiçbiri Avrupa projesini bir ad›m öteye götürmek için dahi yeterli bir mazeret say›lamayaca¤›ndan, bu sorunu
daha fazla irdeleme yanl›s› de¤ilim. Kurucular›n (Schuman, De Gasperi, Adenauer) aç›ktan H›ristiyan Bat› ça¤r›fl›m› yapan “Karolinyen” arkaplanlar›n›n art›k yok du¤unu söyleyebiliriz.
Hiç kuflkusuz, Avrupa entegrasyonunda her zaman üçüncü bir kol (birleflik bir Avrupa’n›n, büyüme ve refah için yegâne yol oldu¤unu öne süren, kat›ks›z ekonomist argüman) var olmufltur. 1951’deki Kömür ve Çelik Toplulu¤u ve ard›ndan
gelen 1958’deki Avrupa Ekonomik Toplulu¤u’yla birlikte, gitgide daha fazla ülke, tedricen, bu topluluklar dahilindeki serbest insan, mal, hizmet ve sermaye de¤ifl tokuflu (bugün tek bir Pazar ve tek bir para birimiyle nihayete erdirilmifl bir süreç) sayesinde birbirlerine entegre olmufltur. Avrupa Birli¤i art›k, ticari iliflkiler, do¤rudan “d›fl” yat›r›m, finansal ifllemler
ve benzerlerinden oluflan yap›s›yla, her geçen an giriftleflen bir a¤›n çerçevesini sunmaktad›r. ABD ve Japonya’n›n yan› s›ra Avrupa, Triad ad› verilen topluluk içerisinde daha kuvvetli bir konum elde etmifl bulunmaktad›r. Tam da bu sebeplerden dolay›, Avrupa s›n›rlar› dahilindeki karfl›l›kl› ç›karlar ve farkl›l›klar›n dünya pazarlar›nda do¤uraca¤› rekabet avantajlar› olarak s›ralayabilece¤imiz rasyonel beklentiler, bugüne de¤in, “sonuçlar› vas›tas›yla” sürekli yak›nlaflan Birlik projesine meflruiyet sa¤layabilmifltir. Ancak, yak›n gelecekte k›tan›n dört bir yan›nda gündelik hayat›n birlefltirici sembolü haline
gelecek olan Euro’nun bilinç yükseltici etkisini göz ard› edemesek dahi, bunun ard›ndan gelebilecek iktisadi baflar›lar en
iyi ihtimalle statükoyu muhafaza edebilmekle s›n›rl› kalacakt›r. Bir bafl›na iktisadi beklentiler, bünyesinde daha fazla risk
bar›nd›ran ve iktisadi beklentilerin ufkunu fersah fersah aflacak, ismine yak›fl›r bir siyasal birli¤in ihtiyac› olan siyasal deste¤i harekete geçirebilmekten uzakt›r.
“Basit Bir Pazar”›n Ötesi
Bu ileri hedef, paylafl›lan de¤erlerin meflruiyetini gerektirir.3 Bir yönetimin etkinli¤i ile meflruiyeti aras›nda daima bir
karfl›l›kl› iliflki mevcuttur. Ancak, ulus-devletler devleti gibi benzeri görülmemifl bir tasar›m biçimindeki bulufllar, normatif hedefler aç›s›ndan siyasal bir hareketlilikle birlikte yürütülmek durumundad›r. Anayasa yapma, bugüne de¤in, kriz koflullar›na bir cevap olagelmifltir. Tabii bu noktada, bugünün Bat› Avrupas›’n›n son derece zengin ve huzurlu toplumlar›ndan hangisinde böylesi bir krizin koflullar›n›n mevcut oldu¤u sorusu sorulabilir. Bat› Avrupa’n›n aksine, Birlik taraf›ndan
içerilme ve Birlik çerçevesi dahilinde tan›nma talebindeki Orta ve Do¤u Avrupa’n›n geçifl toplumlar›, tam da bu tan›ma uygun, h›zl› modernizasyondan kaynaklanan, kendine özgü bir krizle yüz yüzedirler; ancak bu ülkeler, yak›n geçmiflte ele
geçirebilmifl olduklar› ulusal egemenliklerinin bir bölümünü Brüksel’e devretmeye pek hevesli gözükmeksizin, yaflad›klar› krize alenen ulus-devlet tarz›na çark ederek bir ç›k›fl yolu aramaktad›rlar. Her iki tarafta da bafl gösteren, siyasal birli¤e
dair motivasyon eksikli¤i, tek yönlü iktisadi hesaplar›n yetersizli¤ini, her türlü iddian›n ötesinde, somut olarak a盤a vurmaktad›r. ‹ktisadi temellendirmeler en az›ndan farkl› türden bir fikirler manzumesiyle (yani, tikel bir tutumun, di¤er bir
deyiflle özgül bir hayat tarz›n›n çekicili¤ine yönelik bir ilgi ve duygusal ba¤l›l›kla) iç içe geçmelidir. Geçti¤imiz yüzy›l›n
üçüncü çeyre¤i, Eric Hobsbawm’›n tabiriyle “Alt›n Ça¤” süresince, Bat› Avrupa yurttafllar› par›lt›l› bir maddi altyap› temelinde yükselen, ancak bu altyap›n›n tümüyle kapsayamad›¤›, kendine özgü bir hayat biçimini gelifltirme flans›na sahip oldular. Bugün ise, küreselleflmenin bilinen tehditlerine karfl›, hâlâ toplumsal, siyasal ve kültürel içermeye yönelimli bir toplumun belkemi¤ini teflkil eden refah devleti olgusunun özünü savunmaya da haz›rl›kl›d›rlar. Bu, mevcut iktisadi argüman3) John Fossum, “Constitution making in the European Union”, der. Erik Eriksen ve John Fossum, Democracy in the European Union – Integration
through Deliberation?, Londra 2000 içinde, s. 111-163.
2
lar› daha genifl bir vizyona oturtabilecek bir yönelimdir. Elbette burada, h›zl› iktisadi büyümenin, savafl-sonras› Avrupa
toplumlar›n›n yeniden oluflumuna bir çerçeve çizen refah devleti olgusunun temel tafl› oldu¤unu tart›flm›yoruz. Ancak, bu
yeniden oluflumun en önemli sonucu, multi-seküler bir kültürün zenginli¤i ve ulusal düzlemdeki çeflitlili¤inin ciddi bir
cazibe yaratacak denli yenilenebilmesine imkân veren hayat tarzlar›n› üretmifl olmas›d›r.
Avrupa’n›n birleflmesinden do¤an iktisadi üstünlükler, ancak ve ancak tek bafl›na maddi getirilerinin s›n›rlar›n› aflacak
kültürel bir çekim merkezi yaratabildi¤i ölçüde, AB’nin daha ileri düzeyde inflas›n›n sürebilmesinde geçerli argümanlar olarak konumlar›n› koruyabilecektir. Bu hayat biçimine yönelik tehditler ve bu tehditlere karfl›l›k bu hayat biçimini muhafaza etme arzusu, birli¤in önündeki mevcut engellere yarat›c› çözümler bulabilecek bir Avrupa vizyonunu teflvik eden unsurlard›r. 28 May›s 2001 tarihli muhteflem konuflmas›nda Frans›z Baflbakan›, bu “Avrupai hayat tarz›”ndan, siyasal bir projenin özü olarak bahsetmifltir: “Yak›n geçmifle de¤in, Birlik’in çabalar›, parasal ve iktisadi bir birli¤in yarat›lmas›na odaklanm›flt›… Fakat, bugün itibariyle, Avrupa’n›n küreselleflmenin sa¤ana¤› alt›nda eriyip, basit bir pazar konumuna düflmesini istemiyorsak, o zaman daha genifl bir perspektife ihtiyac›m›z var. Avrupa, bir pazar›n kat kat ötesinde, tarihsel çizgide
büyüyüp serpilmifl bir toplumsal modelin somutlaflm›fl halidir...”4
Küreselleflme ve Toplumsal Dayan›flma
‹ktisadi küreselleflme, ister uzun vadeli e¤ilimlerin yak›nlaflmas›ndan ibaret diye yorumlans›n, ister kapitalizmin yeni,
uluslarötesi bir kimli¤e do¤ru ani bir dümen k›r›fl› diye aç›klans›n, tüm h›zland›r›lm›fl modernizasyon süreçlerinde bir dizi rahats›z edici unsuru bünyesinde bar›nd›r›r. Ani yap›sal de¤iflim, genel olarak k›sa vadede a¤›r yükler getirip, esas getirilerini uzun vadeye yayarak, toplumsal maliyetlerini eflitsiz biçimde da¤›t›rken, kazananla kaybeden aras›ndaki uçurumu
derinlefltirir.5 ‹ktisadi küreselleflmenin son dalgas›, sistemin do¤as›nda ortaya ç›kan herhangi bir evrimin ürünü de¤ildi; büyük çapta, birbiri ard›na tertiplenmifl GATT turlar›n›n -yani, bilinçli siyasal bir eylemin- sonucuydu. Bu geliflmeden flöyle
bir ç›kar›ma da var›labilir; demokratik hükümetler, en az›ndan ilkesel olarak, bu olumsuz dalgay› telafi edecek toplumsal
ve altyap›sal politikalara baflvurmak suretiyle, küreselleflmenin arzu edilmeyen toplumsal sonuçlar›na set çekebilirler. Bu
yöndeki politikalar iki farkl› grubun ihtiyaçlar›yla uyuflmak zorundad›r.
Bu politikalar›n amac›, k›sa vadede kaybedenlerin zaman kayb›n› telafi etmeye yönelik olarak, befleri sermayeye ve geçici transferlere yat›r›m yapmak ve uzun vadede kaybedenler için -örne¤in- basit bir gelir plan› veya negatif gelir vergisi
biçiminde kesin bir zarar tazmini temin etmek olmal›d›r. ‹ki grup da art›k veto yetkisi kullanacak kadar kuvvetli bir konumda olmad›¤›ndan, bu yöndeki tasar›lar› yürürlü¤e koyabilmek güç bir vazifedir. Tercihin uygun bir genel toplumsal
refah seviyesi tutturmaya yönelik olup olmamas›, büyük çapta, bölüfltürücü hukuk nosyonlar›na deste¤in derecesiyle ba¤›nt›l›d›r. Çünkü ancak normatif yönelimler, yerleflik siyasal kültürlere nakfledilmifl “güçlü” gelenekleri aç›kça ça¤r›flt›rabildi¤i ölçüde seçmen kitlelerinin ço¤unlu¤unu harekete geçirebilir. Bat› Avrupa dahilinde -pek tabii ki k›ta Avrupas›
uluslar›ndan bahsediyoruz burada- bu varsay›m pek de temelsiz say›lmaz. Burada, iflçi s›n›f›n›n siyasal gelene¤i, H›ristiyan toplumsal doktrinlerinin çekicili¤i ve toplumsal liberalizmin ciddi normatif özü dahi toplumsal dayan›flma aç›s›ndan
hâlâ biçimsel bir arkaplan oluflturabilmektedir. Sosyal Demokrat ve H›ristiyan Demokrat Partiler kendilerini topluma sunufllar›nda, bilhassa kapsay›c› toplumsal güvenlik sistemlerini ve John Rawls’›n eflit da¤›t›lm›fl haklar›n “adil de¤eri” ad›n› verdi¤i fleye vurgu yapan, tözel bir vatandafll›k kavram›n› savunmaktad›rlar. Karfl›laflt›rmal› bir kültürel analiz ba¤lam›nda, kamusal kolektivizmlerin ve özgür bireycili¤in kendine özgü, Avrupai bir birlefliminden söz edebiliriz. Göran
Therborn’un da sözünü etti¤i üzere:
Moderniteye do¤ru giden ve modernitenin içinden geçen Avrupai yol, Avrupal›lar›n s›n›f ve cinsiyet ba¤lam›ndaki deneyimlerine ›fl›k tutan, ciddi bir toplumsal normlar miras› da b›rakm›flt›r... Toplu pazarl›klar, sendikalar, sosyal hizmetler,
kad›n ve çocuk haklar›, hepsi bir arada, ça¤dafl dünyam›z›n geri kalan›ndan çok Avrupa’da meflruiyete sahiptir. Tüm bu
normlar manzumesi, AB’nin ve Avrupa Konseyi’nin sosyal belgelerinde de yer alm›flt›r.6
Ancak, bu varsay›m› benimsesek dahi, flu soru hâlâ geçerli¤ini koruyacakt›r: ‹flleri hantal AB bürokrasisinin eline b›rakaca¤› yerde, buna karfl›l›k gelen politikalar› kendi eliyle daha etkili uygulayabilmekte, ulusal hükümetler niçin daha
elveriflli bir konumda olmas›nlar ki? Buradaki sorun, giderek daha da keskinleflmifl küresel rekabetin, ulusal hükümetlerin faaliyet alan›n› etkilerken vard›¤› noktad›r. Ben yak›n tarihli bir kitab›mda, “post-nasyonal” bir tak›mlaflmaya do¤4) Foreign Press Association’a verdi¤i mülakat, Paris, 28 May›s 2001.
5) Georg Vobruba, “Actors in Processes of Inclusion and Exclusion”, Social Policy and Administration, Aral›k 2000, s. 603-613.
6) Göran Therborn, “Europe’s Break with Itself”, der. Franko Cerutti ve Enno Rudolph, A Soul for Europe içinde, C. 2, ms. 2000, s. 51.
3
ru bir kay›fl›n varl›¤›na iflaret etmifltim.7 O zamandan beri bir dizi karfl›t de¤erlendirme ileri sürüldü.8 fiu gözlenmifltir ki,
ne iktisadi küreselleflme ile ulusal devletin özerkli¤inde yaflanan erozyon aras›nda, ne de toplumsal refah seviyeleri ile
istihdam aras›nda her zaman do¤rusal bir iliflki var olmufltur. Devlet, d›flar›da büyüyen küresel bask›lardan ba¤›ms›z olarak, her halükârda, ulusal arenalar dahilinde, güç sahibi toplumsal arac›larla karfl›l›kl› etkileflimlerinde daha az egemen
bir rol oynamay› ö¤renmifltir.9 Ulusal hükümetler, uluslararas› rekabetin bask›s›yla, sermaye üzerine koydu¤u vergilerde indirime gitmek zorunda kalm›fl olabilirler, ancak hâlâ birbirleriyle karfl›l›kl› ba¤›nt›l› iflsizlik ve toplumsal refah seviyeleri üzerinde anl›k etki edebilecek politikalar alan›nda çok çeflitli seçeneklere sahip gözükmektedirler.10
Normatif Ça¤r›fl›mlar
Fakat bu yöndeki argümanlar, ulusal hükümetlerin -iç profilleri ne olursa olsun- giderek ulusötesi a¤lara ba¤land›klar›
ve bu ba¤lant›n›n kendi kat›l›mlar› olmaks›z›n karara ba¤lanm›fl sonuçlar›na giderek daha fazla tabi hale geldikleri yönündeki genel tezin geçerlili¤ini azaltmaz. Ulusal hükümetler, tercih ettikleri toplumsal politikalar ne olursa olsun, düzensiz piyasalar›n -bilhassa da finans piyasalar›n›n- dayatt›¤› zorlamalara uyum sa¤lamaya mecburdurlar. Bu da, kendilerini
GSMH’n›n da¤›t›m›nda artan eflitsizliklere raz› olmaya zorlayan, daha düflük oranl› vergiler ve mali limitler anlam›na gelmektedir.11 Dolay›s›yla sorun fludur: Küçük veya orta ölçekli, ba¤l› ve uyum halindeki ulus-devletlerimizden herhangi biri,
günümüzün egemen küresel ekonomi rejiminin dayatt›¤› toplum modelini zorla özümsemekten kendisini kurtarabilecek,
kendine ait bir kapasiteye sahip olabilir mi? Bu modeli karakterize eden pek çok yaklafl›m vard›r; antropoloji, bu modeli,
bizzat kendi emek gücünü sömüren, ak›lc› seçici ve giriflimci “insan” imgesiyle aç›klarken, ahlâki bir toplum görüflü, büyüyen anlaflmazl›klar› ve d›fllamalar› olumlad›¤›n›, siyasal bir doktrin ise, piyasan›n özgürlükleri u¤runa parlak bir demokrasi
f›rsat›n› feda etti¤ini öne sürer. Bunlar, uzunca bir geçmiflten bu yana, Avrupa’da yekpare varl›¤›n› muhafaza eden normatif kendini kavrama tarz›yla uyuflmayan, neo-liberal bir görüflün yap› tafllar›d›r.
Bu teflhis, Avrupa projesini iktisadi aç›dan hakl› göstermeye dair normlarla yüklü, muhtemelen “sosyal-demokratik”
bir okumay› akla getirmektedir. Benzer türde herhangi bir partizan görüfl siyasal yelpazeyi ideolojik kamplara bölece¤inden, bu teflhise yönelik itirazlar yükselse dahi, daha güçlü bir motivasyonun yoklu¤unda, kamuoyunu tart›flmaya itebilmek için buna gerek duyabilir tabii. Hem elde edece¤i baflar› en nihayetinde prosedürel bir netice -daha kapsay›c› bir
siyasal çerçevenin yarat›lmas›- olaca¤›ndan, bir strateji olarak da zarars›zd›r. Bir Avrupa Anayasas›, benimseyece¤i politikalar›n tikel rotas›n› ve içeri¤ini sapt›rmaks›z›n, Birli¤e üye devletlerin ortak hareket etme kapasitesini artt›racak, yeterli olmasa da, bir k›sm›m›z›n savunma e¤iliminde oldu¤u türden politikalar için gerekli koflullar› oluflturacakt›r. Avrupa ülkeleri, küresel ekonominin ciddi bir yeniden düzenlemeye tabi tutularak, yaratt›¤› arzu edilmeyen iktisadi, toplumsal ve kültürel sonuçlar›na karfl›t bir denge oluflturulmas›n› hedefledikleri ölçüde, uluslararas› arenada daha yüksek
nüfuza sahip, daha güçlü bir Birli¤in inflas›na yönelik ak›lc› bir sebepleri olacakt›r. Mario Telò ve Paul Magnette bu yöndeki umutlar›n› flöyle ifade etmektedirler:
Avrupa, himayecilik ile serbest ticaret, toplumsal düzenleme ile aç›kl›k aras›nda yepyeni bir denge kurmay› sa¤layacak olan, aç›k bir bölgecilik gelifltirecektir. Bugün AB’nin önünde duran görev, ulusal iktidarlar›n gücünün yetti¤inin
ötesinde, düzensizlefltirme ile yeniden düzenleme aras›nda daha sa¤lam bir denge kurabilmektir... Birlik, Avrupal›lar›n
adalet ve dayan›flma de¤erlerini giderek yay›lan bir küresel ekonomi ba¤lam›na oturtmaya çabalad›klar› bir laboratuvar olarak da görülebilir. 12
Gelecekte çok tabakal› bir dünya toplumu gören biz Avrupal›lar›n, bizimkinden apayr› bir vizyonun egemen oldu¤u
bir uluslararas› birlikte sesimizi duyurma çabam›z son derece meflrudur. Bu, iktisadi küreselleflmenin ulus-devletler üzerindeki etkisine elefltirel aç›dan yaklaflanlar için, Avrupa projesine normatif bir ça¤r›fl›m yüklemenin bir yoludur. Ancak,
neo-liberaller dahi, bu türdeki bir Avrupa projesinin siyasal hedeflerinin di¤er görüflleri de hesaba katmas› gereklili¤ine
karfl› ç›km›fllard›r. Avrupa entegrasyonunun ilerlemesini kolaylaflt›racak dürtüler, bugün itibariyle geri çevirilemeyecek
7) The Postnational Constellation, Cambridge 2000.
8) Edgar Grande ve Thomas Risse, “Bridging the Gap”. Zeitschrift für internationale Beziehungen, Ekim 2000 içinde, s. 235-266.
9) Josef Esser, “Der kooperative Nationalstaatim Zeitalter der ‘Globalisierung’”, der. Diether Döring, Sozialstaat in der Globalisierung içinde, Frankfurt 1999, s. 117-144.
10) Fritz Scharph, “The Viability of Advanced Welfare States in the International Economy”, Journal of European Public Policy, no.7, 2000, s. 190228.
11) Almanya için bkz. Richard Hauser ve I. Becker, “Wird unsere Einkommensverteilung immer ungleicher? Einige Forschungsergebnisse”, der. Döring, Sozialstaat in der Globalisierung içinde, s. 40-87.
12) Mario Telò ve Paul Magnette, “Justice and Solidarity”, Cerutti ve Rudolph, A Soul for Europe, c. 1, s. 51.
4
olan geçmifl tercihlerin olumsuz etkilerinde yatmaktad›r. ‹lk olarak, Avrupa Konseyi’nin üye devletler aras›ndaki ihtilaflara çözüm getirmedeki s›n›rl› kapasitesi ile bir dizi yeni, birbirleriyle daha az türdefllik gösteren üyeleri kabule yönelik
siyasal tercih aras›ndaki çeliflkinin dayatt›¤›, AB kurumlar›nda bir reforma gitme ihtiyac› ortada durmaktad›r. AB’nin genifllemesi, daha ileri bir entegrasyona veya Birlik projesinde bir “derinleflme”ye gidilmeksizin elde edilemeyecek bir eflgüdüm ihtiyac›ndaki ç›karlar karmaflas›n› körükleyecektir. AB, kendi kendini reform bask›s› alt›na sokan bir geniflleme takvimi haz›rlam›flsa da, reform giriflimleri Nice Antlaflmas›’n›n çözüme kavuflturamad›¤› bir açmaz içinde s›k›fl›p kalm›flt›r.
Geniflleme probleminin takvime ba¤lanmas›, (i) piyasalar arac›l›¤›yla gerçekleflen yatay entegrasyonun daha s›k›, birbirleriyle rekabet halindeki ulusal hükümetlerin dikey entegrasyonunun ise daha gevflek oluflu aras›ndaki asimetri ve (ii) buna ek olarak, AB kararlar›n›n demokratik meflruiyetindeki eksiklikten do¤an daha fliddetli yap›sal problemlerin çözümünde bir kald›raç görevi görmekte baflar›s›z olmufltur.
Pozitif Eflgüdüm
fiu ana dek, ulusal hükümetler kültürel, iktisadi ve toplumsal politikalar alan›ndaki yetkilerini büyük ölçüde ellerinde bulundurmaya devam ederlerken, parasal egemenliklerini, ba¤›ms›z ve sözde siyaset d›fl› bir kurum olan Avrupa
Merkez Bankas›’na devretmifl bulunuyor ve böylece devlet müdahalesinin önemli bir arac›ndan feragat etmifl say›l›yorlar. Parasal birlik, iktisadi entegrasyon sürecini sona erdirirken, ayn› s›rada, öncelikli kamu politikalar›n›n birbirleriyle
uyumlu hale getirilmesi ihtiyac› kendini dayatmaktad›r. Ulusal hükümetler, geçmiflteki gibi, farkl› vergilendirme tasar›lar›, sosyal politika rejimleri ve neo-korporatist düzenlemeler üzerine oturmay› sürdürürlerken, ba¤›ms›z hukuki ve
siyasal gelenekleri siper alarak kendilerini kolluyorlar. Tam da bundan dolay›, benzer uyar›mlara farkl› tepkiler verme
e¤ilimindeler ve birbiriyle uyumsuz politikalar›n›n etkileri karfl›l›kl› olarak ortak amaca zarar verici aksi tepkiler üretebiliyor. (Geçti¤imiz y›l, komflu hükümetlerin petrol fiyatlar›nda yaflanan ani art›fla karfl› gelifltirdikleri eflgüdümsüz tepkiler, konuyla ilgili naçizane bir örnek teflkil edebilir.) Ulusal hükümetler, kendi refah rejimlerini, küresel finans piyasalar›n›n “de¤erlendirme” sopas›yla dayatt›¤› mali yapt›r›mlara en az kay›pla uyarlayabilmek için birbirleriyle k›yas›ya
rekabet içindedirler. Fakat ayn› s›rada, minimal toplumsal standartlar -Delors’un çerçevesini çizmifl oldu¤u “toplumsal
bir birlik” yönünde, yükümlülük ve imtiyaz düzlemlerinde, Avrupa çap›nda bir yak›nlaflmay› pekifltirecek ad›mlar- üzerinde uzlaflma zorunlulu¤uyla yüz yüze gelmektedirler.
Yine de, geliflmifl bir iktisadi entegrasyon ile gecikmeli bir siyasal entegrasyon aras›ndaki çeliflkiler, düzensiz piyasalar›n bask›lar›na “ayak uydurma”ya muktedir, daha üst düzey bir yap›lanmay› hedefleyen bir politikayla afl›labilir. Bu
perspektiften bak›ld›¤›nda Avrupa projesi, ulusal hükümetlerin, kendi evlerinde kaybetmifl olduklar› müdahale yetene¤ine benzer bir fleyi, Brüksel’de tekrar ele geçirmeye yönelik ortak çabalar› olarak görülebilir. Bu, her halükârda, Avrupa sahas›nda ortak bir iktisadi yönetim ve uzun vadede bu yönetim dahilinde birleflmenin getirdi¤i külfetlerin adaletli
biçimde paylafl›lmas› ça¤r›s›nda bulunan Lionel Jospin’in görüflüyle kesiflmektedir. Bu do¤rultuda bir giriflim, kulaklarda yer etmifl di¤er bir problemle karfl›laflacakt›r. Avrupa’l› otoritelerin, bilhassa da Komisyon’un “demokratik eksi¤i” ad›
verilen fley, daha genifl bir kitle dahilinde -‹rlanda veya Danimarka gibi, nispeten daha küçük üye devletlerle s›n›rl› kalmay›p, Norveç ve ‹sviçre gibi, Birlik’e kat›l›m› geçici olarak reddetmifl ülkelerde de- giderek büyüyen bir hoflnutsuzluk
kayna¤›d›r. fiu ana dek Komisyon, esasen ulusal hükümetlere tekil müdahalelerden kaç›nmalar›n› telkin eden, “negatif
bir eflgüdüm”den ibaret pazar geniflletme politikalar›nda ›srar etmifltir. Bu efli¤in ötesine geçtikten sonra, ulusal hükümetler eliyle sa¤lanan mevcut dolayl› meflrulaflt›rma biçimi art›k geçerlili¤ini yitirmifl olacakt›r.
Yayg›n olarak yeniden bölüfltürücü etkisiyle bilinen düzenleyici politikalar, gerek rand›man› -yani uygulama-, gerekse sahip oldu¤u güç kayna¤› -yani meflruiyet- aç›s›ndan son derece farkl› türde bir “pozitif eflgüdüm” gerektirir. fiu an
itibariyle, meflruiyet, demokratik kurum ve prosedürler kanal›yla her ulus-devletin s›n›rlar› dahilinde az çok belli bir
olgunlu¤a eriflmifl durumdad›r. Bu düzeyde bir meflruiyet, hükümetleraras› müzakereler ve antlaflmalar aç›s›ndan yeterlidir. Ancak, Birlik’in kurumsal çerçevesi ve muazzam komiteler dahilinde uzunca süredir gelifltirilmeye u¤rafl›lan ulusüstü ve ulusötesi karar alma biçimi söz konusu oldu¤unda, meflruiyet aç›s›ndan halihaz›rda tutturulmufl düzey, gereksinimleri karfl›lamaktan uzakt›r. AB kararnamelerinin ulusal meselelerin düzenlenmesinde yüzde 70’e varan bir etkiye
sahip oldu¤u tahmin edilmektedir. Ancak ifl, bugün sadece bir Avrupa pasaportuna sahip kimselerin eriflimine aç›k ulusal alanlarda zamanl› ve titiz bir kamuoyu veya irade oluflumunu ciddi anlamda a盤a vurmaya geldi¤inde, yetersizlik
hemen ortaya ç›kmaktad›r.
Avrupa düzeyindeki karar alma süreçlerinin fleffafl›ktan yoksun oluflu ve bu süreçlere kat›lma olana¤›n›n yoklu¤u,
yurttafllar aras›nda müflterek bir güvensizlik yaratmaktad›r. Claus Offe, farkl› uluslar dahilinde korkular› deprefltiren ve
ayn› farkl› uluslar aras›ndaki düflmanl›klar› su yüzüne ç›kartan meseleleri -mali yeniden bölüflüm, di¤er ülkelerden ken-
5
di ülkelerine göçmen ak›m›, kendi ülkelerinden di¤er ülkelere yat›r›m ak›fl›, birbirlerinden farkl› üretkenlik seviyelerine sahip ülkeler aras›nda keskinleflen rekabetin iktisadi neticeleri, vb.- bir bir betimlemifltir. Bizzat kendisi de kuflkucu
bir gözlemci olmas›na ra¤men, Offe, “devlet inflas›”n› (ulus-devlet flablonunu yeniden üretmeyecek bir Avrupa devletinin inflas›) çözüm olarak önerirken, “Avrupa sath›n› bir uçtan ötekine yönetecek bir ‘örgütlü yurttafll›k’ rejimini er geç
hayata geçirecek vas›tan›n, bugün itibariyle Avrupal› devletlerin tümünün kabul edebilece¤i bir siyasal idarenin standartlar› olmas›nda anlafl›lm›fl meflruiyet ve etkinlik kriterleriyle uyuflmal›d›r,” der.13
Medeni Uluslar
Bir Avrupa Anayasas› projesini öncelikli olarak destekleyip pekifltirmemiz gerekti¤ine dair pek çok neden s›ralanabilir. Ancak Avrupa, mevcut konumuyla, böylesi bir tasar›m›n gerçekleflebilmesi -yani, basit bir konfederasyondan ziyade,
bir ulus-devletler federasyonunun kuruluflu- için gerekli koflullar› karfl›layabilir mi? fiimdi ilk olarak, Avro-kuflkucular›n bildik itirazlar›na de¤indikten sonra, en az›ndan bir devletin baz› unsurlar›n› benimseyecek olan bir Birlik tasar›m›n›n baz› öngerekliklerini daha özgül olarak irdeleyebiliriz.
Avro-kuflkucular, Birlik’in meflruiyet temelinin uluslararas› antlaflmalardan bir Avrupa anayasas›na kayd›r›lmas›na,
“Henüz bir Avrupa halk› mevcudiyet kazanmam›flt›r,”14 gerekçesiyle itiraz etmekteler. Bu görüfle göre, tam da bir anayasal sürecin olmazsa olmaz öznesi, yani kendisini demokratik bir olarak tarif edebilecek “bir halk”›n kolektif tekilli¤i eksiktir. Ben bu “halks›z” tezi hem kavramsal hem de deneysel düzlemlerde elefltiriyorum.15 Yurttafllardan meydana gelen
bir ulus, soy, dil ve tarih ortakl›¤›yla flekillenen bir kader birli¤iyle kar›flt›r›lmamal›d›r. Bu karmafla, medeni bir ulusun
kendili¤indenci karakterinin, içinden türedi¤i demokratik süreçten ne ba¤›ms›zd›r, ne de bu sürecin öncülü olarak varolan kolektif kimli¤inin ay›rd›na varmakta baflar›s›z kal›r. Etnik “ulus” kavray›fl›na karfl›t olan bu biçimdeki medeni
“ulus” kavray›fl›, hem Avrupa ulus-devletlerinin fiili tarihsel yörüngesini, hem de demokratik yurttafll›¤›n, yabanc›larla
aras›nda, soyut, hukuk dolay›m›nda bir dayan›flma sa¤lad›¤› olgusuna ›fl›k tutar.
Ulusal bilinç, tarihsel anlamda, toplumsal entegrasyonun ilk modern biçimi olarak, geliflimini hakikaten geleneksel
cemaatlerin sabitleyici ba¤lamlar›n›n kolaylaflt›rd›¤›, yeni iletiflim biçimlerinden beslenmifltir. Lakin, modern demokrasi ile ulus-devletin yan yana gelifltikleri olgusu, ulus-devlete modern demokrasi karfl›s›nda bir öncelik atfetmez. Aksine,
demokrasinin ve ulus-devletin birbirlerini dengeledikleri döngüsel bir sürece iflaret eder. ‹kisi de birlikte, ulusal toplumlar›n harc›n› sa¤layan medeni bir dayan›flmay› sars›c› bir yenilik olarak hayata geçirmifllerdir. Ulusal bilinç, en az oy hakk› kazanan seçmenler ve nizami olarak silah alt›na al›nan askerlerin hareketlili¤i kadar, resmi e¤itim görmüfl okur-yazar
kesimin kütlesel iletifliminden de do¤mufltur. Ve en az iktidar için k›yas›ya mücadele eden rakip partilerin söylemleri
kadar, ülke tarihlerinin entelektüel inflas›yla flekillenmifltir.
Avrupal› ulus-devletlerin tarihinden ç›kar›lacak iki ders vard›r. E¤er ulusal bilincin do¤uflu, yerel, soykütü¤üne dayal› kimliklerden, ulusal ve demokratik kimliklere do¤ru ac›l› bir süreci içermiflse, ilk sorumuz flu olur: Epey suni bir
medeni dayan›flma çizgisi -“yabanc›lar aras›nda bir dayan›flma”- neden gelip gelip tam da klasik ulus-devletlerimizin s›n›rlar›na toslamaya mahkûm olsun? ‹kinci soru da fludur: Ulusal bilincin filizlenmifl oldu¤u suni koflullar, bu kimlik biçimlendirme sürecinin, ulusal s›n›rlar› aflan bir yay›lma gerçeklefltirmesi için ihtiyaç duydu¤u deneysel koflullar› hat›rlatmaktad›r. Bu koflullar ise Avrupal› sivil bir toplumun do¤uflu, Avrupa çap›nda bir kamusal alan›n inflas› ve tüm Avrupa yurttafllar›n›n paylaflabilece¤i bir siyasal kültürün flekillendirilmesidir.
Katalitik Bir Anayasa
Demokratik temelde oluflturulmufl bir Avrupa Birli¤i’ne dair bu ifllevsel öngereklilikler, epey karmafl›k süreçler çerçevesindeki yak›nlaflma noktalar›n› tasavvur eder. Fakat, bu yöneflimin, s›ras› geldi¤inde, bir anayasan›n katalitik etkisine ba¤›ml› olaca¤› da ak›llardan ç›kar›lmamal›d›r. Bu katalitik etki, Avrupa çap›nda bir tart›flman›n önünü açacak bir
referandumla kendisini göstermek zorundad›r: kendi içinde, kendi kendini tamamlay›c› bir kehanet potansiyeliyle, benzersiz bir ulusötesi iletiflim olana¤› sunan bir anayasa yap›lmas›. Avrupa, bir bütün olarak, “Avrupa ülkelerinin modern
tarihini flekillendiren, devlet ve toplumun döngüsel yarat›m›” mant›¤›n› kendisine uygulamal›d›r.16
13) Claus Offe, “Is there, or can there be, a European society?”, ms. 2000, s. 13.
14) Bkz. Ernst-Wolfgang Böckenförde, Welchen Weg geht Europa?, Münih 1997.
15) “On the Relation between the Nation, Rule of Law, and Democracy”, The Inclusion of the Other , Cambridge, MA 1998, s. 129-154.
16) Offe, “Is there, or can there be, a European society?”, s. 13.
6
Bir Avrupa anayasas›, halihaz›rda var olan yetkilerin de¤iflmesinin ilan edilmesinden ibaret kalmayacakt›r. Bunun yan›
s›ra, arkadan gelecek de¤iflimlerin önünü aç›p, bu de¤iflimleri teflvik edecektir. Avrupa Birli¤i’nin finansal özerkli¤e kavuflmas›, Komisyon’un bir hükümetin ifllevlerini üstlenmesi, Konsey’in de bir tür ikinci bir yasama meclisi haline gelmesiyle
birlikte, Avrupa Parlamentosu, dikkatleri daha fazla kurallar dahilinde ve daha görünür yetki kullan›mlar› üzerinde yo¤unlaflt›racakt›r. Salt bütçesel yetkilere, bafllang›ç noktas›nda gerek duyulmayacakt›r. Politikan›n oda¤›, bir dereceye kadar, ulusal baflkentlerden, Avrupa’n›n kalbinin att›¤› noktalara (halihaz›rda Brüksel’de önemli konum sahibi lobicilerin ve meslek
örgütlerinin de¤il, siyasal partilerin, sendikalar›n, kamusal veya kültürel birliklerin, kamu yarar›n› gözeten gruplar›n, toplumsal hareketlerin faaliyetleri ve “sokaktan gelen bask›” neticesinde), sadece çiftçiler ve kamyon floförleriyle s›n›rl› kalmay›p, yurttafl inisiyatiflerinin genelinden yükselen protestolara kayacakt›r. Siyasal ideoloji, iktisadi sektör, mesleki konum,
toplumsal s›n›f, din, etnisite ve cinsiyet çizgilerinde biçimlenen ç›karlar da keza ulusal s›n›rlar› berhava edecektir.17 Paralel
ç›karlar›n ulusötesi boyutunun kavranmas›, s›n›rötesi a¤lar›n ve buna denk gelen bir Avrupai parti sisteminin geliflmesine
önayak olurken, örgütlenmedeki bölgesel ilkeler yerini ifllevsel ilkelere b›rakacakt›r.
Bir Kamusal Alan Yaratma
Bununla birlikte, Avrupa çap›nda bir kamusal alan -üye ülkelerin bütün yurttafllar›na kuflat›c› bir odakl› siyasal iletiflim sürecine eflit kat›l›m hakk› tan›yan bir a¤- yaratma haricinde meflruiyet a盤›n› giderebilecek bir çözüm ufukta gözükmemektedir. Demokratik meflruiyet, bir yanda parlamentolar, mahkemeler ve yönetim organlar› dahilinde kurumsallaflm›fl bir de¤erlendirne ve karar alma süreci ile öte yanda kapsay›c› bir gayr›-resmi kitle iletiflim süreci aras›nda karfl›l›kl› ba¤›nt›y› gerektirir. Demokratik bir kamusal alan›n iletiflimsel altyap›s›n›n ifllevi, iliflkili oldu¤u toplumsal problemleri ele al›nacak konu bafll›klar› haline getirirken, ayn› zamanda, bu meselelere dair haberler ve görüfller üzerinde
olumlu veya olumsuz bir tutum tak›narak, toplumun genelini sürecin bir parças› haline getirmesidir. Zaman içerisinde,
yurttafllar›n ço¤unlu¤u, oy kullanmak veya kullanmamak haricinde kamusal mesajlar vermeseler dahi, bu z›mni tutumlar, bir kamuoyu tesis edecek denli yo¤unluk tafl›rlar. Yine de, flu ana dek, genifl bir alanda farkl› kamuoylar› do¤urabilecek bir altyap›, ancak ulus-devletlerin s›n›rlar› dahilinde k›s›tl› bir biçimde varl›¤›n› sürdürmektedir.
Avrupa çap›nda bir kamusal alan deyince, ulusal düzlemde aflina oldu¤umuz flablonun Avrupa k›tas› düzlemine kopyalanmas› ak›llara gelmemelidir. Bu anlamda bir kamusal alan, mevcut ulusal bütünlüklerin, karfl›l›kl› olarak tercüme
edilmifl ulusal iletiflimlerin birbiri içine nüfuz etmesine boyun e¤mek suretiyle, birbirlerine kap›lar›n› aralamalar›ndan
do¤acakt›r. Her katman›n, tek tek, çok katmanl› bir siyasal sistemin farkl› bir “kat”›na denk geldi¤i, katmanl› bir kamusal iletiflime ihtiyaç yoktur. Ulusal toplumlar dahilindeki her ço¤ulluk, birbirleriyle do¤ru yönde karfl›l›kl› iliflkiye girmeleri ölçüsünde, Avrupal› kurumlar›n gündeminde yer alacakt›r.
“Avrupa Birli¤i bir kamular alan› haline gelebilecek mi?”18 türünden s›kbo¤az edici bir soru, s›kl›kla, ulusötesinden ziyade, uluslarüstü bir perspektiften cevaplanmaktad›r. Ulusal s›n›rlar› aflan, çokdilli bir izleyiciler kitlesine sahip, tek dilli (ço¤unlukla ‹ngilizce konuflan) bir medya peflindeysek, Financial Times ve Economist okuru bir mesleki
elit ve International Herald Tribune ile Frankfurter Allgemeine Zeitung’un özetini okuyan siyasal bir elitten ibaret bir
kitleyle (yani, Avrupa’ya özgü hiçbir fleyle) bafl bafla kal›r›z. Bu, b›rak›n toplumun genelinin iflitsel-görsel iletiflim biçimlerini, yaz›l› medya yoluyla s›n›rötesi iletiflim için dahi umut verici bir model teflkil edemez. ‹flitsel-görsel sektörde, her ne kadar hayali bir uluslarüstü kitleyi hedef almaya devam etse de, Frans›z-Alman ortak televizyonu Arte, halihaz›rda en makul seçenek izlenimini veriyor. Ulusal medya ba¤lam›nda gerçek bir ileri ad›m, di¤er ülkelerle iliflkili
anlaflmazl›klar›n özünü örtmek suretiyle, ulusal çapta tüm kamusal kanaatlerin -kökenlerine bak›lmaks›z›n- benzer
meseleler dizisi üzerinde ayn› çapta kat›l›m noktas›nda buluflabilmelerini sa¤lamakt›r. Üye devletlerin baflkanlar›n›n
bir araya gelip, Avrupa sath›nda yaflayan vatandafllar› efl de¤erde ilgilendiren meseleleri ele ald›klar› Avrupa Konseyi
zirvelerinin öncesinde ve sonras›nda, geçici olarak -sadece birkaç gün için- gerçekleflen hadise budur. Bu çoklu, yatay iletiflim ak›fllar›n›n bir tercüme filtresinden geçme mecburiyetinin olmas›, bu tarzda bir iletiflimin özünde sahip
oldu¤u önemi azaltmaz.
On befl üyeden meydana gelen flu anki Birlik s›n›rlar› dahilinde, resmi düzeyde kabul gören on üç farkl› dil konuflulmaktad›r. Bu durum, ilk bak›flta, hepsinin de ifltirak edebilece¤i bir hükümetin biçimlenmesi önünde can s›k›c› bir engel oluflturuyor gibi gözükse de, AB kurumlar›n›n resmi çokdillili¤i, bütün ulusal kültürlere karfl›l›kl› olarak eflde¤erde k›ymet ve bütünlük tan›nabilmesi için zorunludur. Ancak, bu hukuksal garanti perdesinin ard›nda, bire bir düzeyde ifllerlikli dil olarak
17) Philippe Schmitter, “Imagining the Future of the Euro-Polity”, der. Gary Marks ve Fritz Scharpf, Governance in the European Union içinde, Londra 1996, s. 121-150.
18) Bu, Philip Schlesinger ve Deirdre Kevin’in Democracy in the European Union, s. 206-229’daki bilgilendirici deneysel analizlerinin bafll›¤›d›r.
7
‹ngilizce’nin kullan›lmas›, taraflar›n di¤er bir ortak dili konuflmad›klar› durumlarda herkesin kolay›na gelmektedir.19 Hakikaten de bu durum, günümüz itibariyle giderek geniflleyen çevrelerde istemesek de karfl›m›za ç›kabiliyor. Hollanda, Danimarka, Norveç veya ‹sveç gibi nispeten az nüfuslu ülkeler, okullar›ndaki resmi e¤itimin, nüfuslar›n›n tamam›na ikinci bir
“ana” dil olarak ‹ngilizce’yi yaymaya yönelik kapasiteleri aç›s›ndan son derece çarp›c› örnekler sunarlar.20
Bir Siyasal Kültürü Paylaflma
Avrupal› bir kamuoyunun yarat›lmas›, Avrupal› bir sivil toplum dahilindeki aktörlerin olmazsa olmaz katk›lar›na
ba¤l›d›r. Eflzamanl› olarak da, Avrupa çap›nda bir kamusal alan›n herkesçe paylafl›lan bir siyasal kültür çerçevesine oturtulmas› gerekir. Genifl çapta kavranm›fl olan bu gereksinim, “Avrupa nedir?” sorusunu, Avrupa kültürünün baflar›lar›n›n -gerçekten de, on sekizinci ya da on dokuzuncu yüzy›llara dek, bizzat bu baflar›lar›n niteli¤i ve kökenine dair en ufak
bir gölge dahi düflmemifltir- dünya çap›nda bir yay›lma kaydetmifl olmas›ndan ayr› tutmak güç oldu¤undan, entelektüeller aras›nda bulan›k bir söyleme zemin haz›rlam›flt›r.21 Avrupa’n›n resmi dini olan H›ristiyanl›k, misyonerlik flart›na riayet etmifl ve tüm dünyaya yay›lm›flt›r. Modern bilim ve teknolojinin, Roma hukukunun ve Napoléon Prensipleri’nin,
insan haklar›n›n, demokrasi ve ulus-devletin küresel çapta yay›l›mlar›n›n da kaynak noktas› yine Avrupa’d›r. Dolay›s›yla bu noktada, bizim ülkelerimizin, sebep olduklar› son derece ciddi tepkimelerde hâlâ yank› bulan, iki özgül tecrübesinden daha bahsetmeme izin verin. Zira Avrupa, gerek toplumsal, gerekse maddi boyutuyla, baflka bir kültüre k›yasla
çok daha fazla yap›sal çat›flman›n, sert kamplaflman›n ve kesintisiz gerilimin içinden geçip, tüm bunlar›n üstesinden gelmeyi bilmifltir.
Toplumsal boyut ba¤lam›nda, modern Avrupa entelektüel, toplumsal ve siyasal çat›flmalar için verimli çözümler üretebilecek kurumsal düzenlemelere gitmifltir. Ölümcül diyemesek de ac›larla dolu mücadelelerin seyrinde, Avrupa, seküler ve ruhani güçler, kent ile k›rsal kesim, iman ile bilgi aras›ndaki köklü ihtilaflar, hizipleflmeler ve düflmanl›klarla nas›l bafla ç›k›laca¤›n›, militan dini söylemlerle, bunlarla savafl halindeki siyasal yap›lara özgü çat›flmalar›n üstesinden nas›l gelinebilece¤ini ö¤renmifltir. Maddi boyut ba¤lam›nda ise, modern Avrupa, ideolojik bir siyasal partiler sistemi dahilinde, kapitalizmin modernlefltirici gücünün, birbirleriyle rekabet halindeki, muhafazakâr, liberal ve sosyalist yorumlamalar›ndan meydana gelen genifl bir yelpazeyi kurumlaflt›rm›flt›r. Zengin bir Yahudi ve Grek, Romal› ve H›ristiyan miras› entelektüel anlamda cesurca sahipleniflinde, bir yanda geleneksel bir geçmiflin parçalanmas›n›n yol açt›¤› ac› verici
kay›plara, öbür yanda mevcut verimlili¤in “yarat›c› tahribi”nin umut verici beklentilere karfl› duyarl› bir yaklafl›m ve
dengeli bir tepki gelifltirebilmeyi ö¤renmifltir.
Bunlar, kendi kör noktalar›m›za elefltirel yaklaflabilmeye ve seçici perspektiflerimizin merkezsizlefltirilmesine yol
açan birer dürtü rolündeki e¤ilimlerdir. Sald›rgan, sömürgeci ve Avrokratik geçmifle ait sa¤lam -ve son derece hakl›- elefltiriyle aralar›nda bir çeliflki yoktur; Avrupa-merkezcilik elefltirisinin bizatihi kendisi, kesintisiz bir özelefltiriden türemedir. Normatif olarak kendimizi kavray›fl›m›z›n habercisi olan, eflitlikçi ve bireyci evrenselcili¤in sekülerizasyonunun,
modern Avrupa’n›n baflar›lar› aras›nda zerre kadar yeri yoktur.
‹dam cezas›n›n halen dünyan›n di¤er köflelerinde -ABD’de dahi- yürürlükte oluflu, devralm›fl oldu¤umuz miras›n baz› özgül nitelikleri hakk›nda zihin aç›c› bir rol oynayacakt›r:
Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesi, Avrupa Sosyal Beyannamesi’yle beraber Avrupa Konseyi, dünyan›n di¤er bölgelerine k›yasla, daha özgül ve ba¤lay›c› bir biçimde Avrupa’y› bir insan haklar› k›tas›na dönüfltürmüfltür. Avrupa’n›n Uluslararas› Suçlar Mahkemesi’ne yönelik kesin ve genel deste¤i de, yine ABD’nin korkular›yla taban tabana z›t bir tutum
içerisinde, ayn› dönüflüm çizgisinin bir yans›mas›d›r.22
Ortak bir Avrupal› kimli¤inin özünü biçimlendiren fley, en az yans›malar› kadar, içinden geçmifl oldu¤u ö¤renme sürecinin ac›larla dolu özüdür. fiu anda efline az rastlan›r nitelikte bir baflar›ya iliflkin vaatlerimizi, haf›zalar›m›zdan silinmeyen ulusalc› afl›r›l›¤›m›za ve içine düflmüfl oldu¤umuz ahlâki uçuruma borçluyuz. Bu tarihsel arkaplan, sa¤lam ve
ma¤rur ulusal kültürler aras›ndaki farkl›l›klar›n karfl›l›kl› benimsenmesini temel alacak post-nasyonal bir demokrasiye
geçiflin anahtar› olacakt›r. Ne “asimilasyon”, ne de “bir arada varolufl”, belli belirsiz bir sözlü anlaflma (modus vivendi)
ça¤r›fl›m›yla, yeni ve benzerlerinden daha sofistike bir “yabanc›lar aras› dayan›flma” infla etmeyi ö¤renme tarihimizi ifa19) Peter Kraus, “Von Westfalen nach Kosmopolis. Die Problematik kultureller Identität in der Europäischen Politik”, Berliner Journal für Soziolo gie, No. 2, 2000, s. 203-18; ve “Political Unity and Linguistic Diversity in Europe”, Archives Européenes de Sociologie, 41, 2000, s. 138-163.
20) Kraus’un at›fta bulundu¤u kamuoyu yoklamas› verilerine göre, Almanca konuflan ‹sviçre vatandafllar›n›n dahi ço¤unlu¤u, dilsel s›n›rlar›n ötesindeki
iletiflimlerinde, ‹sviçre’nin di¤er iki ulusal dili yerine ‹ngilizce konuflmay› tercih ediyorlar.
21) Pim den Boer, “Europe as an Idea”, European Review, Ekim 1998, s. 395-402.
22) Therborn, “Europe’s Break with Itself”, s. 49.
8
de etmeye uygun düflecek tabirler de¤ildir. Bilakis bugün, Avrupal› ulus-devletler, efl derecede karfl› karfl›ya geldikleri
vazifeleriyle bir araya getirilerek, hepsi de ortak bir çat›flma ve uzlaflma tarihinin -ve d›fllamaya yönelik, hoflgörü aç›s›ndan nispeten zay›f bir bilinç efli¤inin- hat›ralar›n› canland›ran, iktisadi ve kültürel bir küreselleflmeye tabi k›l›nmaktalar.
Avrupal›lar›n ortak paydalar› aç›s›ndan bu yeni fark›ndal›k, Avrupa Temel Haklar Beyannamesi’nde takdire flayan bir
ifadeye kavuflmufltur. “Sözleflme”ye imza koyanlar, son derece k›sa bir süre zarf›nda bu beyanname üzerinde görüfl birli¤ine varm›fl durumdalar. Her ne kadar, Nice’te toplanan Avrupa Konseyi, sadece “beyan edip”, temel haklar manzumesini ba¤lay›c› bir üslûpta benimsememifl olsa dahi, Beyanname, Avrupa Adalet Mahkemesi üzerinde kesin etki sa¤layacakt›r. Bugüne dek söz konusu Mahkeme, piyasaya kat›l›m›n “dört özgürlü¤ü”nün -insanlar›n, mallar›n, hizmetlerin ve
sermayenin serbest dolafl›m›- varl›¤›n› temin etmeyi öncelik saymaktayd›. Beyanname bu s›n›rl› bak›fl aç›s›n›n ötesine
geçmek suretiyle, Avrupa Projesi’nin toplumsal aya¤›na hayat vermifl bulunmaktad›r.23 Beyanname, ayn› zamanda, normatif düzeyde Avrupal›lar› bir arada tutan fleye iflaret etmifltir. Biyo-teknolojideki son geliflmeler ›fl›¤›nda, Madde 3, her
bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlü¤ünü teminat alt›na al›r ve befleri organizmalar›n soylar›n›n ›slah›na veya benzerlerini klonlama suretiyle yeniden üretmeye yönelik fiilleri yasaklamaktad›r.
Bir Çerçeve Tasarlama
Bir Avrupa Anayasas› projesinin hem mümkün hem de kabul edilebilir oluflunu temel ald›¤›m›za göre, sonuç itibariyle, anayasa tasar›m› üzerinde yaflanan birtak›m problemlere de¤inece¤im. Joschka Fischer, yüz yüze geldi¤imiz görevin ne oldu¤unu (bir “ulus-devletler Avrupas›” ile bir “vatandafllar Avrupas›” aras›nda kurulacak do¤ru efllefltirmenin
bulunmas›) ortaya koymufltur.24 Ek olarak da, etkili ve meflru bir yürütme mekanizmas› kurup, demokratik konularda
hesap verebilecek bir Adalet Mahkemesi infla ederek, Avrupa Parlamentosu’nu güçlendirmeye yönelik bir dizi, az çok
konvansiyonel alternatiflerin varl›¤›ndan söz etmifltir.25 Bu öneriler hayali seçenekler alan›n› ihlal etmese de, Fischer, son
derece hakl› olarak, bütünlüklerini muhafaza edebilmek için bir federal devletin kurucu unsurlar›n›n normalde elde edebilece¤inden daha nüfuzlu bir konumlan›fla ihtiyaç duyan ulus-devletlerden oluflmufl bir federasyonun özünde tafl›d›¤›
probleme odaklanm›flt›r. 26 Eski ulus-devletler aras›ndaki müzakerelerin hükümetleraras› niteli¤i bundan sonra da a¤›rl›¤›n› koruyacakt›r. ABD’deki baflkanl›k rejimiyle mukayese edildi¤inde, bir Avrupa Ulus-devletler Birli¤i afla¤›daki genel özellikleri sergilemek zorundad›r:
• Kimi yönlerden Kongre görünümünde (yetkiler ve -Avrupa parlamenter sistemlerine k›yasla- görece zay›f siyasal
partiler aç›s›ndan benzer bir merci) bir Parlamento;
• Amerikan Senatosu’na nazaran daha fazla yetkiyle donanm›fl, ancak Beyaz Saray’a nazaran daha az yapt›r›m gücü
olan (bu sayede, güçlü bir Baflkanl›¤›n klasik ifllevlerini bu iki odak aras›nda paylaflt›ran) yasa koyucu bir “ülkeler meclisi”;
• Benzer nedenlerden ötürü Yüksek Mahkeme kadar nüfuz sahibi bir Avrupa Mahkemesi (geniflletilmifl ve toplumsal aç›dan çeflitlilik arz edecek olan Birli¤in düzen getirme aç›s›ndan karfl›laflaca¤› karmafla, varolan antlaflmalar›n iç içe
geçmiflli¤ini yal›nlaflt›rabilmek üzere ilkeleri temel alan bir anayasa için ayr›nt›l› bir aç›klama gerektirecektir).27
Bu ba¤lamda birkaç söz söylemekte yarar vard›r.
1) Bir Avrupa Anayasas›’n›n siyasal özü, Birli¤in bölgesel s›n›rlar› sorununa kesin bir cevap, buna karfl›l›k yetkilerin
federal ve ulusal kurumlar aras›nda nas›l da¤›t›laca¤› sorununa iliflkin ise o kadar da net olmayan bir cevap içerecektir.
Nihai olarak hangi ülkelerin Birlik içinde, hangilerinin Birlik d›fl›nda kalaca¤› gibi zorlu bir meselenin en k›sa zamanda
çözüme ba¤lanmas› önemlidir; s›n›rlar›n belirlenmesi, süreci pekifltirecek bir “de¤iflken geometri”yle ba¤daflabilir. fiimdilik, entegrasyonun sürati ve derecesine ba¤l› olarak, bir merkez ve bir yar›-çevre belirleyebiliriz. “Farkl› h›zlarda bir
Avrupa” meselesi, bir dizi deneyi zorunlu k›labilecek, geçici yetki düzenlemesine vurgu yapmaktad›r.
23) Wolfgang Däubler, “In bester Verfassung”, Blätter für deutsche und internationale Politik, Kas›m 2000, s. 1315-1321.
24) Joschka Fischer, Vom Staatenverbund zur Föderation (Humboldt Üniversitesi’nde, 12 May›s 2000 tarihli konuflmas›), Frankfurt 2000.
25) Fischer, ikinci organ için ABD Senatosu ile Alman Bundesrat modelleri aras›nda bir seçenek sunarken, biri Avrupa Bakanlar Konseyi’nden türeme, di¤eri ise mevcut Konsey’i ça¤r›flt›rsa da, icra makam›na do¤rudan bir baflkan›n seçildi¤i iki yap› aras›nda bir tercih sunuyor.
26) Bu aç›dan, ‹sviçre Anayasas›’n›n 3. Maddesi’nin, yap›c› birimlere daha kuvvetli bir konum temin etmek üzere (“Kantonlar, egemenlikleri federal anayasa taraf›ndan herhangi bir k›s›tlama görmemesi itibariyle egemendirler; konfederasyona devredilmemifl tüm haklar›n› kullan›rlar”) ba¤›ml›l›k ilkesine baflvurmas› ilginçtir.
27) Anlaflmalar›n yeniden organizasyonu için bkz. European University Institute, Ein Basisvertag für die Union, May›s 2000.
9
Yürütme yetkililerinin inisiyatifine b›rak›lmak üzere neyin kenarda tutulaca¤›, ortak yasamadan kast›n ne oldu¤u ve
nelerin ulusal yasa koyucular›n yetkisi dahilinde kalaca¤› bafl›ndan sonuna dek ayr›nt›lar›yla çözüme kavuflturulmal›d›r.
Ancak, Anayasa’n›n örgütsel çekirde¤inin bu k›sm›, belli bir takvim çerçevesinde revizyona aç›k b›rak›lmal›d›r, ki bu sayede karfl›m›za ç›kacak beklenmedik sonuçlardan ders ç›karabilelim. Anayasa’ya temel oluflturacak maddeleri bu biçimde uygun zamana yayma takti¤ine baflvurulmas›, de¤iflen tarihsel koflullar alt›nda bir temel haklar sistemini en mükemmel flekilde gerçeklefltirecek nitelikte bir demokratik anayasa fikriyle örtüflmektedir.28
2) “Ba¤›ml›l›k”, bir federasyonun çeflitli ve co¤rafi aç›dan farkl› birimlerinin ihtiyac›n› karfl›layabilecek ifllevsel ilkedir. Ancak bu bütünleyici birimler aras›ndaki farkl›l›klar yay›ld›kça -toprak parças› ve nüfus, ekonomik a¤›rl›k ve geliflmifllik seviyesi, siyasal iktidar ve hayat›n veya kolektif kimli¤in kültürel biçimi boyutlar›nda-, ço¤unluk tercihlerinin eflit
güvence ve çeflitliliklerin karfl›l›kl› tan›nmas› ilkelerini ihlal edilmesine daha fazla rastlar›z. Yap›sal az›nl›klar, geçerli ço¤unluk tercihlerinin çap›n› s›n›rlar. Böylesi koflullarda, meflruiyetin korunmas› ancak baz› alanlar›n oybirli¤ine dayal›
müzakerelere b›rak›lmas› kofluluyla gerçekleflebilir. Oysa, ‹sviçre veya Hollanda gibi ülkelerden bildi¤imiz üzere, oybirli¤ine dayal› prosedürlerde bir fleffafl›k eksikli¤i görülmektedir. Burada, Avrupa çap›nda gerçekleflecek referandumlar,
yurttafllara, politikalar›n flekillendirilmesi sürecine kat›lmalar› aç›s›ndan daha genifl imkânlar ve daha etkili bir araç sunacakt›r.29
3) Baz› küçük çapl› önerileri göz önünde bulundurmak faydal› olacakt›r. Bu görüfller, ister Avrupa Parlamentosu’nun
belli bafll› üyelerinin ayn› esnada kendi ülkelerindeki ulusal parlamentolar›nda yer alabilmelerini, ister ço¤unlu¤un es
geçti¤i Avrupa Meseleleri Komitesi Konferans›’n›n (1989’dan beri y›lda iki kez toplanmaktad›r) ulusal parlamentolar aras› yatay tart›flmalara hayat verip, Avrupa politikalar›n›n tekrar parlamentolar seviyesine tafl›nabilmesine katk›da bulunabilece¤ini öne sürsünler, her halükârda meflruiyet a盤›n› kapat›p, federal yasama alan› ile ulusal alanlar aras›ndaki iletiflimleri güçlendirmeye katk› sunacaklard›r.30 Peki, baflka alternatif meflruiyet biçimleri de mevcut mudur? diye soracak
olursan›z, “komitecilik” etiketli yaklafl›m, Komisyon’a destek olarak çal›flan muazzam say›da komitelerin k›l› k›rk yaran
politikalar›n›n yararlar›n›n meflrulaflt›r›lmas›na at›fta bulunmaktad›r.31 Federal yasama sadece ulusal, bölgesel ve yerel
otoriteler eliyle yürütüldü¤ünden, iflin girdisi kadar ç›kt›s›nda da kaçak vard›r. Bu probleme çözüm sa¤layabilmek amac›yla Ingo Pernice, mevcut Bölgeler Komitesi’ni, alt-ulusal devlet aktörlerine AB politikalar› üzerinde daha fazla nüfuz
tan›yan ve bu sayede Avrupa hukukunun yere daha sa¤lam basabilmesine destek olabilecek bir organa dönüfltürülmesini önermifltir. 32
Birleflme Politikas›
Oysa ki, Avrupa birleflmesinin yol alabilmesi için, hâlâ ehil aktörlerin siyasal iradesiyle doldurulmay› bekleyen bofl bir
alan vard›r. fiu anda nüfusun ezici ço¤unlu¤unu meydana getiren karfl›t görüflte veya tereddütlü kitlenin kazan›labilmesinin yegâne yolu, projenin, yerel önlemlerin ve teknik söylemlerin zor anlafl›l›r soyutlamalardan ay›klanmas›d›r: di¤er bir deyiflle, politize edilmesidir. Fakat entelektüellerin bu konuda baflar›l› olabildi¤i söylenemez. Böylesi kitlesel destekten yoksun bir konu bafll›¤› için kendisini atefle atabilecek politikac› say›s› hâlâ s›n›rl›d›r. Humboldt Üniversitesi’ndeki anayasa tart›flmas›n› hararetlendiren, Chirac, Prodi, Rau ve Schroeder’i kendi fikirleri do¤rultusunda tepki göstermeye davet eden Fischer’in konuflmas›, tüm bu hengâmenin ard›ndan daha dikkat çekici say›labilecek bir geliflmedir. Ancak, arkalar›ndaki siyasal projenin içeri¤i berrakl›k kazanmadan, prosedürler ve kurumlara yönelik reform çabalar›n›n bofla kürek sallamak oldu¤una dikkatleri çeken as›l kifli de Jospin olmufltur.
Bush yönetiminin aleni ulusal yöneliminin, AB’ye, Ortado¤u ve Balkanlar’daki çat›flmalara ve Rusya ve Çin ile iliflkilere dair daha özgün bir d›fl politika ve bir güvenlik politikas› izlenmesini aç›klama imkân› sa¤lad›¤› düflünülebilir. Çevresel, askeri ve hukuksal alanlarda belirginleflmeye bafllayan farkl›l›klar, Avrupa kimli¤inin sessiz ve derinden güç kazanmas›na katk› sunmaktad›r. Hâlâ önemini koruyan soru, Avrupa’n›n, Güvenlik Konseyi’nde ve daha da ötesi dünya ekonomik kurumlar› dahilinde hangi rolü oynamay› arzu etti¤idir. Temel iktisadi görüflleri saymayal›m, insani müdahale kavram›na giydirilen tezat k›l›flar, AB’nin kurucu devletlerini Büyük Britanya ve ‹skandinavya’dan ayr› kulvarlara atmaktad›r.
28) Argüman›m için bkz. Between Facts and Norms, Cambridge, MA 1996, bölüm 9.
29) Edgar Grande, “Post-National Democracy in Europe”, der. Michael Greven ve Louis Pauly, Democracy beyond the State? içinde, Oxford 2000, s.
115-138; ve “Demokratische Legitimation und europäische Integration”, Leviathan, No. 24, 1996, s. 339-360.
30) Lars Blichner, “Interparliamentiary discourse and the quest for legitimacy”, der. Eriksen ve Fossum, Democracy in the European Union içinde, s.
140-163.
31) Christian Joerges ve Michelle Everson, “Challenging the bureaucratic challenge”, der. Eriksen ve Fossum, Democracy in the European Union içinde,
s. 164-188.
32) “Which institutions for what kind of Europe?”, ms.1999. Baflka bir görüfl için bkz. Dominique Rousseau, “Pour une constitution européenne”,
Le Débat, Ocak-fiubat 2000, s. 54-73.
10
Ancak, bu için için alevlenen çat›flmalar› a盤a ç›karmak, AB’yi çözümsüzlü¤ünü koruyan ikilemlerin kuca¤›na atmaktan
iyidir. Her halükârda iki veya üç vitesli bir Avrupa, freni patlay›p uçuruma yuvarlanm›fl bir emsalinden ye¤dir.
Jospin’in, Nice’te üzerinde mutabakata var›lm›fl “güçlendirilmifl iflbirli¤i mekanizmas›”n›n ne anlama geldi¤ine dair
verdi¤i ipucu itiraz kuflku götürmez bir do¤ruluktad›r: “Do¤all›kla, Avrupa sath›ndaki iktisadi politikalar kadar, sa¤l›k
ve askeri tedarik alanlar›ndaki iflbirli¤i için de geçerlidir bu görüfl. Bu türde bir iflbirli¤iyle, her zaman vazgeçilmezli¤ini
korumufl bir devletler grubu, bir kez daha Avrupa’n›n inflas›na yeni bir ivme kazand›r›r hale gelecektir.” Akla yatk›n bir
ç›kar hesab›, Frans›z ve Alman hükümetlerini gelecek y›l Elysée ve Bundestag’daki seçimler geçtikten sonra, pekâlâ bir
kez daha dizginleri ellerine almaya sevk edecektir. International Herald Tribune, inceden bir alayla bu konuya flöyle bir
yorum getirmifltir: “Frans›zlar, Avrupa’n›n baflkenti olmamalar› için, son çare olarak Berlin’e a¤›r bir bedel ödemeye kendilerini haz›r tutacaklar.”33 Genscher ve Fischer’in politikalar›yla paralel olarak Almanlar da uzlaflmak için epey tembihli olacaklar. Diplomasi ç›kmaz bir sokak olarak kabul edildi¤inden, AB’nin hangi yönde geliflece¤ine dair aç›ktan siyasal
bir kutuplaflma zarardan ziyade fayda getirir. “Federalisler” ve “egemenlikçiler” aras›ndaki anayasal-yasal tart›flmas›,
önemli ulusal politikalar›n uyumlu hale getirilmesini acil gören Jospin gibi figürlerle, bütün ciddi mali musluklar› k›s›lm›fl tek s›ra merkezi kurumlardan hofllanan Schroeder gibiler aras›ndaki esasl› çekiflmenin üzerini örtmektedir. Oysa bütün taraflar, herhangi bir Avrupa anayasas›n›n çözüme ba¤lamas› gereken temel siyasal meselenin, federal, ulusal ve bölgesel düzeyde var olan yetkilerdeki s›n›rlamalar›n ortadan kald›r›lmas› noktas›nda anlaflmaya varabilirler.
(Türkçesi: Kemal Sar›sözen)
33) 12 Haziran 2001.
11

Benzer belgeler