Tarihi Şahsiyetler
Transkript
Tarihi Şahsiyetler
e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a ‹Ç‹NDEK‹LER Girifl 10 TAR‹H‹ fiAHS‹YETLER 13 ‹mruülkays 13 Karaa¤aç (Alt›a¤aç) Dede 15 Tarihi K›rklar Kabristan›nda Mezar› Bulunan fiahsiyetler 15 Tarihi Yediler Kabristan›nda Mezar› Bulunan fiahsiyetler 16 K›z›l Bey 17 Öksüzce Baba 19 Gündüz Alp 19 Çandarl› Kara Halil Hayreddin Pafla 21 Seccade Sultan 22 Ahi Tura 22 Ahi Murad 23 Ahi Mamak 23 Turasan Bey 24 Ye¤en Bey (Hac› Ahmed B. H›z›r) 26 Ulu Bey 27 Binari Bey 27 O¤ul Bey 28 Yakub Bey 28 Seyyid Siyami 28 Kartal Dede 29 Melike Hatun 29 Karya¤d› Hatun 30 Karaca Bey (Karaca Bey B. Abdullah) 33 Tezveren Sultan 36 Cenabi Ahmed Pafla 37 Nasuh Pafla 38 Hac› Musa 39 Hac› Hasan Efendi 39 Direkli Baba 40 Uzun Dede 40 Ya¤l› Dede 40 Azmzade Esad Pafla 41 Rüstem Pafla 42 Mahmud Pafla 43 ‹shak Pafla 43 Hasan Pafla 44 Mevlana Misafir (Misafir Fakih) 44 Cimcime Sultan 44 Koyun Baba 45 Saime Hatun 46 Hofl Ebe 46 Mehmed Salih Vecihi Pafla 46 fierife Müslime Hatun 47 Kemal ‹smail Sad›k Pafla 47 Esad Mehmed Muhlis Pafla 48 Mes’ud Mehmed A¤a 49 Sadullah Pafla 49 5 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Niflanc› ‹smail Pafla 49 Mehmed Pafla (fiehsüvarzâde) 50 Abdullah Pafla (fiehsüvarzâde) 50 Hâlid Pafla (fiehsüvarzâde) 50 Mustafa Pafla (fiehsüvarzâde) 50 Abdi Pafla (Seyyid-Hac›) 50 Nazif ‹brahim Efendi 51 Mustafa A¤a 51 S›rr› Pafla 51 Abidin Pafla 51 Hoca Ali fiükrü Efendi (Köylüo¤lu) 55 Mehmet Rifat Efendi (Börekçi) 55 Beynaml› Hac› Mustafa Efendi 57 Çay›rl›o¤lu Hilmi Bey 58 Halafll›l› Mehmet A¤a 58 Karagedikli Mustafa Bey 59 Kargal›l› Kara Mustafa A¤a 60 Sat› Kad›n 60 AL‹MLER 63 Bedrüddin Ayni 63 Ayafll› fiaban fiifâ’i 64 fiEYHÜL‹SLAMLAR 65 Bayramzade Zekeriyya Efendi 65 Ankaravî Mehmed Emin Efendi 66 Dürrî Mehmed Efendi 67 Dürrîzâde Mustafa Efendi 67 Dürrîzâde Mehmed Atâullah Efendi 68 Dürrîzâde Mehmed Arif Efendi 68 Dürrîzâde Abdullah Efendi 69 fieyhülislam Dürrîzâde Abdullah Beyefendi 70 KADILAR 71 Abdullah Zühtü Efendi 77 Abdülaziz Efendi 77 Abdülhâdî Efendi 77 Abdürrahim Efendi 77 Âbid Mehmed Efendi 77 Ahmet Hulusi Efendi 77 Ahmet Necip Efendi 78 Ankaravîzâde Hasan Efendi 78 Bayramzade Lütfullah Efendi 78 Dürrizade Atâullah Mehmed Efendi 78 Dürrîzâde Hidâyetullah Mehmed Efendi 79 Dürrîzâde Nurullah Mehmed Efendi 79 Dürrîzâde Tâhir Mehmed Efendi 79 Es’ad Efendi 79 Esadzâde Said Mehmed Efendi 79 Haf›z Necip Okur 79 Hâtifî Çelebi 80 ‹brahim Burhanettin Efendi 80 ‹smail Hakk› Efendi 80 Lütfullah fieyhî Efendi (Kad› Çelebi) 81 6 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Mecdüddin Abdülhak 81 Mehmed Efendi 81 Mehmet Sabri Efendi 81 Mes’ud Efendi 81 fiakir Efendi 82 fiücâeddin Süleyman Efendi 82 Tayyâr Hüseyin Efendi 82 MÜDERR‹SLER 83 Abdî Efendi (Abdurrahman Efendi) 84 Abdullah Efendi (Hâdîzâde) 84 Abdurrahman Efendi (fiehlâ) 84 Abdülkadir Efendi 85 Ahmed Efendi 85 Ahmed Efendi 85 Ahmed Efendi (Ali Pafla Kethüdâs›) 85 Ahmet Hilmi Efendi 85 Ahmet ‹zzet Efendi 85 Alâeddin Ali 85 Ali A¤a 86 Ali Efendi 86 Ali Efendi 86 Ali Efendi 86 Ali Efendi (Hâf›z) 86 Ali Efendi (Sofçu fieyhzâde) 86 Ali R›zâ Efendi 86 Ankaral›zade Emin Mehmed Efendi 86 Âsaf Bey 86 Aziz Âzim Mehmed Efendi (Nefeszâde) 87 Battal Efendi 87 Bayram Efendi 87 Bayramzade Yakup Efendi 87 Dürrîzâde Avnullah Mehmed Efendi 87 Dürrîzâde Aziz Mahmud Efendi 87 Dürrîzâde Emin Mehmed Efendi 87 Dürrîzâde Esad Mehmed Efendi 88 Dürrîzâde Esad Mehmed Efendi 88 Dürrîzâde Hâmid Mehmed Efendi 88 Dürrîzâde Hidâyetullah Mehmed Efendi 88 Dürrîzâde Mustafa Efendi (Seyyid) 88 Dürrîzâde Nureddin Mehmed Efendi 88 Dürrîzâde Râflid Mehmed Efendi 88 Dürrîzâde Reflid Ahmed Efendi 88 Dürrîzâde Said Mehmed Efendi 88 Dürrîzâde Salim Mehmed Efendi 89 Dürrîzâde fierif Mehmed Efendi 89 Ebu Bekir S›dk› Efendi 89 Es’ad Mehmed Efendi 89 Feyzullah Feyzî Efendi (Abdülhâdîzâde) 89 Habib Efendi 89 Hac› Ahmed Efendi 90 Hac› Haf›z Emin Mehmed Efendi 90 Hac› Süleyman Efendi 90 7 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Hâmid Hüseyin Efendi 90 Hamza Efendi 91 Hüseyin Efendi 91 Hüseyin Efendi (Celep) 91 ‹brahim Efendi 91 ‹brahim Efendi 91 ‹smail Efendi 91 ‹smail Hakk› Efendi 92 Kâmil Ahmed Efendi 92 Kâflif Mehmed Sa’deddin Efendi (Es’adzâde) 92 Koca Beyzâde Feyzullah Efendi 92 Mahmud Efendi 92 Mahmut Efendi (Deli ‹mam) 92 Mamac›zade Osman Efendi 92 Mehmed Efendi 93 Mehmed Efendi 93 Mehmet Efendi 93 Mehmed Efendi (Es’adzâde - Seyyîd) 93 Mehmed Efendi (Haf›z) 93 Mehmed Efendi (Haf›z - Hac›) 94 Mehmet Efendi (Karahocal› Hac›) 94 Mehmed Efendi (Muarrifzâde) 94 Mehmed Efendi (Nâibzâde) 94 Mehmed Efendi (Nâkibzâde) 94 Mehmed Efendi (Sa’dîzâde) 94 Mehmed Efendi (Zekeriyâzâde) 94 Mehmet fievki Efendi 94 Mes’ud Efendi (Es’adzâde) 95 Molla Ahmet Efendi 95 Muhibzâde Feyzullah Efendi 95 Muhyiddin Mehmed Efendi (Hüseynî) 95 Musa Mecdi Efendi 95 Mustafa Efendi 96 Mustafa Efendi (Ahî Babazâde) 96 Mustafa Efendi (fieyh) 96 Naimzade Hac› Ahmet Nazif Efendi 96 Nasûh Efendi 96 Osman Bey (fiehsüvarzâde) 97 Osman Efendi 97 Ömer Fehmî Efendi 97 Ömer Kamil Efendi 97 Refi’ Mehmed Efendi (Nefeszâde) 98 Reflid Ahmed Efendi (Hâf›z) 98 R›fat Efendi (Bilgin) 98 Sâd›k Mehmed Efendi (Nefeszâde) 98 Sadi Efendi 98 Sadullah Efendi 98 Said Mahmud Efendi 99 Said Mehmed Efendi 99 Sâlih Efendi 99 Seyyid Gâlib Mehmed Efendi 99 fiarih Beypazar› fieyh 99 8 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a fiemseddin Mehmed Efendi 99 Tâceddin Efendi (Tezkireci) 100 Vâs›f Mustafa Efendi (fieyh) 100 Yakub Efendi 100 Zeynel Abidin Efendi 100 Ziyâeddin Mehmed Efendi 100 fiA‹RLER VE ED‹BLER 101 Afl›k Mir’ati 101 Ayafll› Afl›k Fahrî 102 Ayafll› Muallim fiakir Efendi 104 Beypazarl› fiair Havayi 106 Beypazarl› fiakir Efendi 107 Dem’î 108 Feyzî Emin Efendi 108 Hasan Efendi (Kenzî) 108 Hayreddin H›z›r Efendi (Küçük) 108 Hayrî Sâlih Efendi 108 H›fzî Efendi 108 ‹zzetî Mehmet Efendi 109 Karârî Efendi 109 Lütfullah Abdî Çelebi (Beyzâde) 109 Meyyâl Mehmed Efendi (fiehlâ) 109 Nusret Mehmed Bey 109 Pertev Mustafa Efendi 109 Râg›b Bey 110 Sadullah ‹zzet Efendi (Müderriszade) 110 Sâk›b Mustafa Efendi 111 Süheyl Çelebi 111 fierif Efendi (Çiçekli) 111 Tal’atî Hüseyin Efendi 112 Vâli Nefeszade Seyyid Abdurrahman Efendi (Vali) 112 Zeynel Usul Baba 112 Halil Halid Bey 113 CUMHUR‹YET DÖNEM‹ 115 fiA‹RLER VE YAZARLAR 115 B‹L‹M ADAMLARI 124 SANATÇILAR 125 SPORCULAR 132 S‹YASETÇ‹LER 136 ‹fi ADAMLARI 141 YÖNET‹C‹LER 142 Dipnotlar 151 Kaynaklar 157 9 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a G‹R‹fi Ankara vilayeti, zengin tarihi ve kültür miras› ile bizleri flafl›rt›rken, ba¤r›nda yetifltirdi¤i abide flahsiyetlerle de Türk tarih ve kültür hayat›nda da önemli yerini alm›flt›r. O¤uz boylar›na bu topraklar› ebedi yurt olarak b›rakmak için kurduklar› zaviyelerle fetih ve iskan faaliyetlerini sürdüren “dervifl-gazi”lerin yan›nda, tarih boyunca da bu topraklarda tarihî ve edebî flahsiyetler yetiflmifl ve halen de yetiflmektedir. Ankara iline ba¤l› köy isimlerinden O¤uz boylar›n›n tamam›na mensup cemaatleri ve oymaklar› görebiliriz. Kay›, Bayat, Yaz›r, Dodurga, Avflar, K›z›k, Be¤-Dili (Beydili), Karg›n, Bay›nd›r, Peçenek, Çavundur, Salur, Eymür (‹ymir), Yüre¤ir (Üre¤il), ‹¤dir, Bü¤düz, Y›va (Yuva) ve K›n›k bunlardan baz›lar›d›r. K›sacas› Ankara O¤uz’un bütün boylar›n›n ve kültürlerinin varoldu¤u “öz Türk” ilidir. Ankara köylerinde bulunan ve “dede mezar›” olarak adland›r›lan kabirler de kanaatimizce bu cemaatlerin ilk atalar›d›r. O¤uz töresini, ‹slam’›n tevhid akidesi ile birlefltiren Türkmen ulular›, “fütüvvet” ilkesini de benimseyerek Ankara ve civar›n› Müslüman-Türk diyar› yapm›flt›r. Ahi Yakup, Ahi fierafeddin, Ahi Mesud, Ahi Hüsameddin, Ahi ‹smail, Ahi Bac›, Ahi Tu¤rul, Ahi Sinan gibi fütüvvet ehli ahi büyükleri, Anadolu Selçuklu Ankaras›n›n abide flahsiyetleridir. Çandarl› Kara Halil Hayreddin Pafla, Turasan Bey, Paflac›k, Ye¤en Bey (Hac› Ahmed B. H›z›r), Ulu Bey, Binari Bey, O¤ul Bey gibi tarihi flahsiyetler de Ankara ve civar›nda Osmanl›’n›n hakimiyetinin kurulmas›nda önder olmufltur. Daha sonra bölgeye has “se¤men”lik töresi geliflir ve yaflayan bir kurum haline gelir. Anadolu Selçuklusunun “melik flehri” Ankara, bir e¤itim ve kültür merkezi olmufltur. Kurulan medreselerde sunulan e¤itim sayesinde önemli bilginler yetiflmifltir. Devrin önemli medreselerinden baz›lar› ise flunlard›r: K›z›lbey Medresesi, Ahi Yakub Medresesi ve Saraç Sinan Medresesi. Günümüzde flehir merkezinde bulunan “Kad›lar Kabristan›” ve tamamen kaybolan “Seccade Sultan Kabristan›”nda bulunan mezar tafl› kitabeleri, bu e¤itim düzeyinin ne derece ileri seviyede oldu¤unu gösterir. Sultan Mesud zaman›nda flehir ve civar› bir e¤itim merkezi olmufl; ünlü flairler, edipler, bilginler ve sanatkarlar yetiflmifltir. Anadolu Selçuklu dönemi Ankara’s› ile ilgili genifl araflt›rmalar maalesef günümüzde yap›lmam›flt›r. Özellikle “ahi”lerin flehirde yapt›klar› imar ve e¤itim hizmetleri yeterince tan›t›lmam›flt›r. Ünlü hadis bilgini Bedrüddin Ayni, Ankaral› bir ailenin o¤ludur. Osmanl› Ankaras›’nda da e¤itim ve kültür faaliyetleri devrin önemli flahsiyetlerini yetifltirecek e¤itim kurumlar›na sahip olmufl, bu e¤itim kurumlar› flehrin ileri gelenleri taraf›ndan kurulan vak›flarla imar ve ihya edilmifl, Osmanl› e¤itim, kültür ve idari hayat›nda söz sahibi flahsiyetler yetiflmifltir. Birinci Murad Han zaman›nda flehirde bafllayan e¤itim seferberli¤i ile yeni aç›lan medreselerle e¤itim h›zla ilerlemifl, bu medreselerde verilen e¤itim sayesinde Anadolu’nun manevi hamisi s›fat›n› alan Hac› Bayram-› Veli hazretleri gibi ünlü mutasavv›flar yetiflmifltir. 1390 y›l›nda Bizans ‹mparatoru Manuel Paleologos ile “Ankaral› müderris” aras›nda günlerce süren ilmi tart›flmalar halen güncelli¤ini korumaktad›r. Bu dönemde Ankara’ya ‹sfahan, Semerkand ve Horasan’dan bilginler gelip, yerleflmifltir. Kazasker Kad› Ahmed Çelebi, Abdülkadir ‹sfahani ve atalar›, 10 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a fieyh Ali Semerkandi, “Melik’ül-müfessirin” ünvanl› Cafer Efendi ve daha niceleri. Ayr›ca Ankara medreselerinde e¤itim görmek için ‹ran, Irak ve Suriye bölgesinden ö¤renciler gelmifltir. Ankaravî Mehmed Emin Efendi’nin Osmanl› payitaht› olan ‹stanbul’a “fleyhülislam” olarak gitmesi ile bafllayan ve Ankara ilmiye s›n›f›n›n, “Bayramzadeler” ve “Dürrizadeler” ailesi mensuplar› ile devam eden “fleyhülislaml›k” görevleri, Ankara’n›n e¤itim kurumlar›nda verilen e¤itim ve ö¤retimin seviyesini bizlere anlatmakta yeterlidir. Ankara medreselerinde verilen e¤itim sayesinde yüzlerce alim, kad›, edib, flair ve yönetici yetiflmifl, bu flahsiyetler “Ankaravî” ünvan› ile an›lm›flt›r. Bu çal›flmam›zda Ankara’da do¤mufl ve yetiflmifl, Ankaral› olmay›p da Ankara’ya hizmet eden ve Ankara’da yetiflmifl alimleri, bilginleri, kad›lar›, flairleri, tarihi flahsiyetleri bilinen tarih içerisinde tesbit ederek k›sada olsa biyo¤rafilerini sunmaya çal›flaca¤›z. Ayr›ca kimli¤i bilinmeyen, fakat gönüllerde yer kazanm›fl flahsiyetleri de bu çal›flmam›za dahil ettik. Ankara topra¤›nda do¤an ve sahas›nda hizmet üreten Cumhuriyet dönemi bilgin, yazar, flair, sanatç›, yönetici, siyasetçi ve ifl adamlar›m›z›n da k›sa biyo¤rafilerini, “vefa” gere¤i bu çal›flmam›za aktarmaya çal›flt›k. Özellikle Cumhuriyet dönemi flair, yazar ve sanatç›lar›n tesbitinde de¤erli araflt›rmac›-yazar ‹hsan Ifl›k Beyin “Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi”nden faydaland›k. Say›n ‹hsan Ifl›k Beye özenli bir çal›flman›n ürünü olan böyle bir eseri kamuoyuna kazand›rd›¤› için teflekkürü bir borç biliriz. Özellikle Cumhuriyet dönemi çal›flmam›zda Ankaral› olupta biyo¤rafisini sunamad›¤›m›z flahsiyetlerden özür diliyoruz. Bu çal›flmam›z daha genifl araflt›rmalara vesile olaca¤› kanaatini tafl›rken, yeni çal›flmalar› heyecanla bekledi¤imizi de¤erli okuyucular›m›za arz ederiz. 11 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a 12 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a TAR‹H‹ fiAHS‹YETLER Ankara ve civar› Türklerin Anadolu’ya yerleflmesinden önce ‹slam ordular›n›n ak›nlar›na maruz kalm›fl ve birçok flehit vermifltir. Bu ordular›n içinde gerek komutan durumunda, gerekse mücahit gazi olarak kat›lan Müslüman Türklerin mevcudiyeti, bir çok kaynakta zikredilir. Emeviler döneminden itibaren Ankara’da kimli¤i meçhül ‹slam flehidi kabri ve bu flahsiyetler hakk›nda anlat›lan menk›beler hâla dilden dile dolafl›r. Anadolu’nun ‹slamlaflmas›nda ve Türklere vatan olmas›nda önder olmufl yüzlerce “dervifl”, “baba”, “alperen”, “bey”, “gazi” ve isimsiz kahraman›n, Ankara’n›n co¤rafi hudutlar› içerisinde kabirleri mevcuttur. Baz›lar›n›n ise kabirlerinin yeri dahi bilinmemektedir. Ankaral› olmay›pta, Ankara için önemli hizmetlerde bulunmufl flahsiyetleri de bir vefa borcu olarak tan›t›ma ald›k. Bu bölümde, Ankaral›lar›n gönlünde taht kuran tarihi flahsiyetlerin hayat›n› derleyebildi¤imiz kadar› ile sizlere aktaraca¤›z. ‹MRUÜLKAYS Cahiliye devrinde yaflam›fl, ünlü Arap flairidir. ‹mruülkays, Necid’de do¤mufl ve Kinde’nin son hükümdar› Hucr’ün o¤ludur. Soyu Güney Arabistan’a yerleflen Kahtânîler’e dayan›r. Kaynaklarda as›l ad›n›n Hunduc, Adî veya Müleyke oldu¤u kaydedilmektedir. “‹mruülkays” ise onun lakab›d›r. ‹mruülkays’›n hayat› hakk›nda bilinenler Küfeli âlimlerin rivayetlerine dayan›r. Babas›n›n saray›nda binicilik, ok atma ve savaflmay› ö¤renerek yetiflen ‹mruülkays, day›s› Mühelhil b. Rebîa’dan ders alarak fliirde yüksek bir seviyeye ulafl›r. Esedo¤ullar› kabilesinin kad›nlar›na fliirle sataflmaya bafllad›¤›n› ö¤renen babas›, önce onu uyar›r, daha sonra kendisini dinlemeyip aflk fliirleri söylemeye devam etmesi üzerine de, azatl›s› Rebîa’ya o¤lunu öldürmesini ve gözlerini kendisine getirmesini emreder. Ancak Rebîa, ‹mruülkays’a k›yamay›p vurdu¤u bir ceylan›n gözlerini Hucr’e götürür. Rebîa, Hucr’ün piflman oldu¤unu ve çok üzüldü¤ünü görünce de onu öldürmedi¤ini söyler. Babas› ‹mruülkays’› affeder. fiair bu al›flkanl›klar›ndan vazgeçmeyince de babas› onu kabilesinden kovar. Bunun üzerine ‹mruülkays, Arap oymaklar›ndan kendisine kat›lan bir grupla birlikte kabilelere sald›r›p, eflkiyal›k yapmaya bafllar. Babas› bir isyan sonucu Esedo¤ullar› taraf›ndan öldürülür. Babas›n›n öldürüldü¤ünü 13 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Yemen’de duyan ‹mruülkays, babas›n›n intikam›n› Esedo¤ullar›’ndan almaya yemin eder. ‹ntikam almak için “Zü’l-halâsa” ad›ndaki putun önünde ok fal› çeker. Fal›n olumsuz ç›kmas› üzerine oklar› putun bafl›na f›rlat›r. Daha sonra kabile kabile, ülke ülke dolaflarak babas›n›n intikam›n› almak için yard›m talep eder. Bunun üzerine “el-melikü’d-d›llîl” lakab›n› al›r. ‹mruülkays’›n intikam yeminini ö¤renen Esedo¤ullar›, bar›fl teklif eder. Fakat flair bu teklifi kabul etmez ve toplad›¤› birliklerle Esedo¤ullar›’na sald›r›r, onlar› ma¤lup eder. Esedo¤ullar›’ndan hiç kimsenin sa¤ kalmas›n› istemeyen ‹mruülkays, kabileler aras›nda dolafl›p tekrar yard›m toplar. Akrabas› olan Himyer kral›n›n verdi¤i ve di¤er kabilelerden de sa¤lad›¤› kuvvetlerle Esedo¤ullar›na sald›rarak, onlar› periflan eder. Hîre Hükümdar› Münzir b. Mâüssemâ, ‹mruülkays’a karfl› Kisrâ Enûflirvân’dan yard›m ister. Enûflirvân, Hîre hükümdar›n›n Esedo¤ullar›n› koruma teklifini kabul eder ve yard›m gönderir. ‹mruülkays, bu yeni güçle bafla ç›kamayaca¤›n› anlay›nca Teymâ Emîri Semev’el’e s›¤›n›r. Semev’el, Gassânî Meliki Haris b. Cebele’nin kendisine yard›m edebilece¤ini söyler. Hâris’in yan›na giden ‹mruülkays, onun arac›l›¤› ile Bizans Kral› Justinianos’tan yard›m almak üzere ‹stanbul’a hareket eder. Justinianos, imparatorlu¤unun s›n›rlar›n› tehdit eden Berberîlerle u¤raflt›¤› için ‹mruülkays’›n iste¤ini kabul etmez. Kral kendisine zehirli gömlek hediye eder. Bu gömle¤in etkisiyle vücudunu yara ve ç›banlar kaplar. Bunun üzerine “zü’l-kurûh” lakab› verilir. Bizans kral›ndan gerekli yard›m› alamay›p geri dönerken Ankara’da hastalan›r. 540 y›l› dolaylar›nda Ankara’da vefat eder. ‹mruülkays lakab›yla an›lan çok say›da flair bulundu¤undan, bu lakap alt›nda geçen fliirlerin kime ait oldu¤u tesbit edilememifltir. fiiirleri üzerindeki bu flüphelere ra¤men ‹mruülkays, büyük bir flöhrete sahip olmufltur. Bu flöhreti, Basral› âlimlerin onu klasik kasideye ilk fleklini veren, kasideyi ilk uzatan, sevgilisinin göç etti¤i yerlerde durup a¤layarak hissiyat›n› dile getiren ilk flair olarak nitelemelerinden kaynaklanm›flt›r. Hz. Peygamber, ‹mruülkays’›n flairli¤ini takdir etmifl, onun flairlerin öncüsü ve bayraktar› oldu¤unu buyurmufltur. Hz. Ali de onun fliirlerini be¤enmifl ve övmüfltür. Kaynaklar›n ço¤unda ‹mruülkays, klasik kaside formunu ilk defa ortaya koyan, Arap fliirini belli kurallara ba¤layan ve özellikle kafiye için esaslar koyan flair olarak tan›t›lm›flt›r.1 Evliya Çelebi, Ankara’dan bahsederken, Ankara Kalesi’nin do¤u taraf›nda kaleye e¤imli, bir yüksek da¤ üzerinde Hazret-i H›z›r makam› ziyaretgâh› bulundu¤unu zikreder. Buran›n bölge halk›n›n dinlenme ve mesire yeri oldu¤unu, bu tepeden flehrin her yerinin göründü¤ünü ve yüksek bir türbe bulundu¤unu kaydeder. Ankara ovas›n›n da bukalemun renginde yapraklar gibi göründü¤ünü anlat›r.2 Hans Dernschwam ise Ankara Kalesi’nin tam karfl›s›nda ayn› flekilde yüksek bir da¤ daha bulundu¤unu, bu da¤›n üstünde de sur ve kale kal›nt›lar› görüldü¤ünü, vaktiyle bu da¤da bir hisar oldu¤unu zikreder.3 “H›d›rl›k Türbesi” olarak bilinen ve Alt›nda¤’›n tepesinde H›d›rl›k mevkiinde bulunan bu yap›, kare planl›, yüksek kasnakl›, sivri kubbeli, duvarlar› moloz tafl, kubbesi tu¤ladan bir yap› iken, zamanla y›k›lm›flt›r. “Timurlenk Kulesi” diye de an›lan bu yap›n›n yan›nda bir de mescid oldu¤una dair bir vak›f kayd› bulunmaktad›r.4 1920’li y›llara ait eski Ankara foto¤raflar›nda bu tepenin üzerinde y›k›k bir türbe kal›nt›s› görülür. Günümüzde burada hiçbir yap› izi yoktur. 14 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a KARAA⁄AÇ (ALTIA⁄AÇ) DEDE Günümüzde Mamak ilçesi Karaa¤aç Mahallesi’nde bulunan iki mezar, Seyyid Hüseyin Gazi’nin arkadafllar› oldu¤u san›larak ziyaret edilir. Bu mezarlardan sadece Hikmet Tanyu bahseder. Rivayete göre bu iki kifli Seyyid Hüseyin Gazi’nin arkadafllar› imifl. Onunla beraber cihad etmifller, burada flehid olmufllar. Burada bulunan oldukça yafll› bir a¤açtan dolay› da “Karaa¤aç Dedesi” denilmifl. Önceleri burada alt› adet kara a¤aç varm›flt›. Bu a¤açlar›n befli köylülerce kesilmifl, di¤erini de kesmek isteyen bir köylü yardan afla¤› düflerek ölmüfl. Bu flah›sta bu a¤ac›n dibine gömülmüfl. Bu olay 1940’l› y›llarda olmufl. Bu köyde bulunan Karaa¤aç Çeflmesi’nin suyu flifal› oldu¤u için itibar edilirmifl.5 Buraya flimdi büyük bir cami yap›lm›fl, çeflmenin suyu da akmaktad›r. Mamak Belediyesi ve halk›n yard›mlar› ile türbe yeniden yap›lm›flt›r.6 TAR‹H‹ KIRKLAR KABR‹STANI’NDA MEZARI BULUNAN fiAHS‹YETLER Samanpazar› semtinde, Demirtafl Mahallesi Yazbafl› Soka¤›’nda bulunan ve fazla bilinmeyen kabristan, halk aras›nda “K›rklar Mezarl›¤›” olarak an›l›r. Bu kabristan hakk›nda tek araflt›rma yapan ve yay›nlayan merhum Mübarek Galib’tir. Baflka yay›nlarda bu mezarl›ktan bahsedilmiyor, sadece birkaç eserde Mubarek Galib’in kitab›na at›f yap›l›yor. Ankara ile ilgili birçok eser yay›nlanmas›na ra¤men bu mezarl›k hep unutulmufltur. Mubarek Galib bu kabristanla ilgili olarak flu cümleleri yazar: “Hicri 7, 8 ve 9, 13, 14 ve 15. yüzy›llara ait mezarlar, K›rklar veyahut Kad›lar Mezarl›¤›nda toplu bir halde bulunmaktad›r. Bu mezarl›¤›n bir özelli¤i daha vard›r ki, o da tafllar›n›n süslemeleri, kaz›nm›fl hatlar›n›n güzelli¤i itibar›yla büyük bir tarih ve sanat de¤erine sahip olmas›d›r. Halk aras›nda bu mezarl›¤a K›rklar veya Kad›lar ad› verilmifltir. Burada gerçekten yaklafl›k 40 kadar ve ço¤unlu¤u kad›lara ait mezar vard›r. K›rklar Mezarl›¤›’n›n bir özelli¤i de buradaki mezarlar›n hepsinin Selçuklu mezar› tarz›nda olmas›d›r. Ankara’da rastlanan Selçuklu mezarlar› toplu olarak yaln›z burada bulunmaktad›r. Mezarl›k civar›nda bir arsa içinde yine 4 mezar ve Ulucanlar Mektebi yak›n›nda, 9/15. yüzy›l›n ürünü olup, ola¤anüstü sanatl› bir flekilde ifllenmifl di¤er bir mezar da vard›r. Buralardan baflka mezara rastlanmam›flt›r. Mezarlar tek parça mermerden, baz›lar› granitten yap›lm›flt›r. ‹çleri oyulmufl olmay›p, sanduka fleklinde mezarlar üzerine konulmufltur. Bunlar ço¤unlukla 130 cm. uzunlu¤unda, 68 cm. yüksekli¤inde ve 51 cm. enindedir. Mezarlar›n bafll›ca süslemeleri nak›fllardan daha çok kaz›nm›fl hatlard›r ki, bunlar gayet güzel bir sülüs ile yaz›lm›flt›r. K›rklar Mezarl›¤›’nda sanatl› nak›fllar ile süslenmifl ve nefis sülüs hatt›yla yaz›lm›fl hayli mezar tafl› vard›r. K›rklar Mezarl›¤›’nda mezarlar ve mezar tafllar› çeflitli s›ralar üzere konulmufltur. Birinci s›ras› bir set üzerinde olup, seddin baz› tafllar›ndan mezarl›¤›n, ‹slam öncesi bir mimari eser ihtiva etmifl oldu¤u ç›kar›lmaktad›r. Mezarl›k yaklafl›k 20x20 m. bir alan olup, dört taraf› duvarla çevirilmifltir. Halen metruk bir görünüm sergilemektedir. Nefis tafllar›n bir k›sm› k›r›lm›fl ve at›lm›fl, mezarlardan bir haylisinden zaman afl›m›yla silinmifltir. Nak›fllar›ndan ise eser kalmam›flt›r.”7 15 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Giriflte bat› duvar yan›nda biraz yüksek bir bölüm genellikle lahitlere ayr›lm›flt›r. Bu kabristan incelendi¤i zaman müstakil bir yay›n olacak niteliktedir. Merhum Mubarek Galib ve taraf›m›zdan okunan mezar tafllar›ndan örnekler: En eski tarihli mezar tafl› 1262 tarihli kad› mezar›d›r. Yaklafl›k 125 cm. uzunlu¤unda, 70 cm. yüksekli¤inde ve 60 cm. geniflli¤inde granit mermerden yap›lm›flt›r. Üzerinde ayet-i kerimeler yaz›l› ve oldukça süslüdür. Bafl ve ayak ucunda: “Allah’›m Muhammed’i ve O’nun alinin (aile fertlerinin) flan›n› yücelt. Senin rahmetine muhtaç bu aciz ve zay›f kuluna ac›. Mutlulu¤a kavuflmufl, imam ve alim, ‹zzeddin Ahmed o¤lu Kad› Mecdüddin Abdülhak. Onu ba¤›flla ve Rabbinin nimetlerine kavufltur. fiaban ay›, sene alt›yüzseksen (1262).” 1314 y›l›nda vefat eden Kad› Mehmed, 1370 de vefat eden H›z›r Bey’in k›z› Ayfle Hatun, 1393 y›l›nda vefat eden Mevlana Necmeddin Berki; Abdurrahim k›z› fiaz Hatun, vefat› 1349; Tabib Ahmed o¤lu S›raceddin Mahmud, vefat› 1349; 1408 y›l›nda vefat eden Haleb Kad›s› Ziyaeddin Ahmed; Ankara Kad›s› Mehmed’in k›z› Nesibe Hatun, vefat› 1430; Ahmed Çelebi’nin k›z› Sultan Hatun; 1912 y›l›nda vefat eden Müderriszâde Muhammed Hamid Efendi; 1912 y›l›nda vefat eden Ankara Naibi Abdürrezzakzâde Muhammed Said Efendi;1895 y›l›nda vefat eden Ahmed Rak›m Efendi.8 Burada bulunan mezar tafllar›n›n bir k›sm› da Ankara’n›n de¤iflik semtlerinden toplanm›flt›r. Bu kabristan, Vak›flar Genel Müdürlü¤ü sorumlululu¤u alt›ndad›r. TAR‹H‹ “YED‹LER KABR‹STANI”NDA MEZARI BULUNAN fiAHS‹YETLER Halk aras›nda “Yediler” Mezarl›¤› olarak bilinen, Ahi Elvan’a ait aile kabristan›d›r. Ankara Kalesinin do¤u yamac›nda, Adapazar› semtinde bulunan bu kabristanla ilgili olarak 1925 y›l›nda Mübarek Galib flunlar› yazar: “Yediler mezarl›¤›nda ise gayet sanatkârane yap›lm›fl yedi mezar tafl› bulundu¤undan ‘Yediler’ ad› bu münasebetle verilmifl olsa gerektir. Halk aras›nda ‘Yediler’ ad›yla an›lan mezarl›k, K›rklar Mezarl›¤›’n›n yak›n›nda olup, Ahi Elvan ailesine mensup baz› kiflilerin kabirleri bulundu¤undan önemlidir. Burada her ne kadar Ahi Elvan’›n mezar›na tesadüf olunamam›flsa da bu ünlü zat›n, her halde buraya ailesi aras›nda defnedilmifl olmas› muhtemeldir. Hatta hiç birisinin mezar› içinde olmayan, fakat muntazam bir duvarla çevrilmifl bir set üzerinde bulunan bir mezar vard›r ki, buras› Ahi Elvan’›n ya da di¤er bir meflhur flahs›n mezar› olabilir. Bu mezarl›kta incelenen mezar tafllar›n›n her biri, tam bir itina ile ifllenmifl, süslü nak›fllarla süslenmifl, ola¤anüstü nefis sülüs hatt›yla tezyin edilmifl olduklar›ndan Ankara’da rastlanan bütün mezar tafllar›n›n en sanatl›lar›d›r. Vak›flar’a yap›lan çeflitli baflvurulara ra¤men, tarihi aç›dan önemli olan bu iki mezarl›¤›n ortaya koydu¤u ac›kl› manzaray› de¤ifltirme ve önemine uygun bir hale getirilmesi mümkün olamam›flt›r.” 16 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Yediler mezarl›¤›nda bulunan mezarlar flunlard›r: 1399 y›l›nda küçük yaflta vefat eden Ahi Elvan’›n o¤lu Emir Pafla, 1439 y›l›nda vefat eden Ahi Elvan’›n k›z› Seher Hatun, Necibeddin k›z› Tayyibe Hatun, Saruca Bey k›z› Selçuk Hatun, Ahi Elvan Camii’ni ilk yapt›ran Hac› Mecdüddin o¤lu Mehmed Bey ve Ahi Elvan’a ait oldu¤u tahmin edilen mezar tafl›.9 Daha sonraki y›llarda ç›kar›lan bir kanunla vak›f mezarl›klar Belediyelere devredilmifltir. Bu mezarl›k hangi y›l kald›r›lm›flt›r, bilmiyoruz. Kanaatimizce Yediler mezarl›¤›n›n oldu¤u yer, Yeni Hayat ‹lkokulu’nun bulundu¤u yerdir. Bu mezarl›kta bulunan mezar tafllar›n›n bir k›sm› K›rklar (Kad›lar) Mezarl›¤›’ndad›r. KIZIL BEY Anadolu Selçuklu Devleti emirlerindendir. Baz› kaynaklarda ad› Seyfeddin K›z›l Bey olarak geçer. Ankara ve çevresinde hükümran olan Bay›nd›r afliretinin beyidir. K›z›l Bey; ayd›n, söz ve kudret sahibi, asker ve mal yönüyle oldukça varl›kl›, bilginlere, fakirlere, gariplere sahip ç›kan, hay›rsever ve erdemli bir devlet adam›d›r.10 Anadolu Selçuklu Sultan› I. ‹zzeddin Keykavus’un beylerbeyidir. Hayat› hakk›nda fazla bir bilgiye sahip de¤iliz. Ankara’da vak›flar kurmufl, K›z›lbey Camii ve medresesini yapt›rm›fl, kendisi de bu flehirde vefat etmifltir. Anadolu Selçuklu Sultan› I. ‹zzeddin Keykavus tahta ç›k›nca, kardefli I. Alaeddin Keykubat hükümdarl›¤›n› kabul etmeyerek isyan eder ve Ankara Kalesi’ne s›¤›n›r. Ankara halk›, eflraf›, âyan› kendilerine s›¤›nan bu flehzadeyi iyi karfl›larlar. fiehzadenin etraf›na toplan›rlar ve her türlü yard›mda bulunacaklar›n› vadederler. Ankaral›lar, I. Alaeddin Keykubat’a her türlü yard›mda bulunur ve ender rastlanan bir vefa örne¤i gösterirler. Ankaral›lar›n bu davran›fl›, Sultan I. ‹zzeddin Keykavus’u memnun etmez. Ankara Kalesi’nin oldukça sa¤lam olmas›, kolay kolay zaptedilecek bir kale olmamas›, sultan› rahats›z eder ve I. Keykavus, Ankara Kalesi’nin durumunu divanda tart›flmaya açarak konu hakk›nda görüflleri dinler. Divandan Ankara Kalesi’nin bir an önce zaptedilmesi karar› ç›kar. Bunun üzerine askeri birlikler haz›rlan›r ve Konya Ovas›’ndan Ankara’ya hareket edilir. fiehir muhasara alt›na al›n›r. Sultan ‹zzeddin Keykâvus kaleyi ele geçirmeye kararl› oldu¤u için surlar›n d›fl›nda, Sultan Meydan› (Günümüzde Hergelen Meydan›)’nda evler, kendisi için bir saray ve medrese yapt›r›r. E¤er flehre hakim olursa bu medreseye büyük vak›flar tahsis edece¤ine dair adakta bulunur. Böylece flehir, sur d›fl›na do¤ru genifller ve geliflir. fiehir halk› I. Alaeddin Keykubat’› sultana teslim etmek istemez. Muhasara bir y›l devam eder. Bu süre içerisinde flehir halk› çok s›k›nt› çeker. 1212 y›l› aylar›nda, Ankara’n›n ileri gelenlerinden bir grup, I. Alaeddin Keykubat’a giderek: - “Bize yak›flan vefakarl›kta kusur etmedik, sizi sultana teslim etmedik. Lakin halk›n bu duruma fazla tahammülü kalmad›. Sizi kardeflinizle bar›flt›ral›m.” derler. fiehzade, can›na dokunulmamak flart›yla bu teklifi kabul eder ve sultana konuyu iletmek üzere bir elçi gönderirler. Gönderilen bar›fl elçisi, ilk önce Çaflni¤ir Seyfüddin Aybey’e gider ve durumu anlat›r. Aybey de elçiyi sultan›n huzuruna ç›kar›r. Elçiyi dinleyen sultan, konuyu görüflmek üzere 17 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a divan› toplar. Sultan›n sa¤ kol beylerbeyi Hüsameddin Çoban, sol kol beylerbeyi ise K›z›l Bey’dir. Konu divanda müzakereye aç›l›r ve flehzadenin can›na, mal›na, evlad›na dokunulmayarak bar›fl imzalanmas› karar› ç›kar. Yaz›l› taahhütnameler imzalan›r ve flehir halk› sultana Ankara Kalesi’nin kap›lar›n› açarak, görkemli bir merasimle karfl›lar. Ankaral›lar, bu hareketleriyle kardefl kan› dökülmesini önlemifl olurlar.11 Ahmet Hamdi Tanp›nar, “Befl fiehir” de konuyu flöyle de¤erlendirir: “Ankara, k›sa bir müddet Alâeddin Keykubad’›n flehri oldu. Bu kab›na s›¤mayan, fakat tahta geçer geçmez yapt›¤› ifllerle saltanat h›rs›na hiç olmazsa devrin örfi içinde hak verdiren padiflah, babas› I. G›yaseddin Keyhüsrev’in ‹znik ‹mparatorlu¤u hudutlar›nda yapt›¤› muharebede flehit olur olmaz, a¤abeyi ve gurbet arkadafl› ‹zzeddin Keykâvus’un elinden taht› almak için harekete geçer ve muharebeyi kaybedince Ankara kalesine kapan›r. fiehir uzun müddet fiehzade’nin dâvas›n› tutar. Fakat zafer ümidi kalmay›nca konuflmalar bafllar, hayat›na dokunulmamak flart›yla teslim olur. Uzayan muhasara esnas›nda ‹zzeddin’in karargah›nda padiflah ve maiyetindeki beyler için köflkler, evler yapt›r›lm›flt›r. Ayr›ca ‹zzeddin Keykâvus, flehrin d›fl›nda bir de medrese yapt›rm›flt›. Alaeddin Keykubat, kendisi kadar büyük bir hükümdar olan kardeflinin Sivas’ta veremden ölümü üzerine, kapat›ld›¤› Malatya kalesinden ç›kar›l›p tahta geçince, bu teslimin hacaletini ve ölüm korkusu ile geçen günleri hat›rlatan bu medreseyi y›kt›r›r. Kendi ad› ile an›lan camiini, bu muhasara günlerinin hât›ras› olarak yapt›rm›fl, yahut da o günlerde tamir ettirmifl olmas› çok mümkündür.”12 Kanaatimizce K›z›l Bey, I. ‹zzeddin Keykavus’un yapt›rd›¤› sarayda ikamet ederek bir müddet Ankara ve civar›n›n yönetiminden sorumlu olur. Ankara’da yapt›rd›¤› cami ve medreseye Gü¤ercinlik ve Miralos Köylerinin tamam›n›, flehir yak›nlar›nda bulunan Tahir mezreas›n›n›n gelirlerini K›z›l Bey Vakf›’na ba¤›fllar.13 Günümüzde Ulus’taki Ziraat Bankas› Genel Müdürlü¤ü’nün bulundu¤u yerde türbesi, camisi ve medresesi mevcutken, 1931 y›l›nda Vak›flar Genel Müdürlü¤ü’nce sat›lm›flt›r.14 K›z›l Bey’in mezar› nereye nakledilmifltir, bilinmiyor. Konuyu Araflt›rmac› Yazar fieref Erdo¤du flöyle anlat›yor: “K›z›l Bey, Medresesi’nin yan›na kendine yak›fl›r bir türbe yapt›rm›fl, türbesinde huzur içinde yatarken bir gün türbesine vurulan bir kazma sesiyle uyan›r. Bakar ki camisi, türbesi ve medresesi y›k›l›yor. Evet, karar verilmifl buraya Ziraat Bankas› yap›lacak... Rivayet ola ki bankan›n inflaat›n›n yap›lmas› için emir veren yetkililer kim ise, bu zat›n ç›ld›rarak öldü¤ünü ve inflaat›n müteahhidinin geceleri K›z›l Bey’in rüyas›na girdi¤i ve bu rüyan›n etkisinde kalan müteahhidin ifli b›rakt›¤›, hadiseyi duyan iflçilerin ifli b›rak›p kaçt›klar› görülmüfl, bundan böyle inflaat›n yerinin yukar›ya kayd›r›ld›¤› tevatür olarak anlat›lmaktad›r.”15 Prof. Dr. Hikmet Tanyu ise: “Ziraat Bankas› çevresinde bulunan türbenin (K›z›lbey) y›k›lmas›na emir veren ilgili zat›n ç›ld›rd›¤›, öldü¤ü ve türbeyi y›kma esnas›nda amelelerin “buras› tekin de¤ildir.” diye itiraz ettikleri, nihayet tuhaf bir flaflk›nl›k ve ba¤›r›flla ifli b›rak›p kaçt›klar›, o y›llarda Ankara’ya yay›lm›flt›.”16 K›z›l Bey Camii, 1299 senesinde Germiyano¤lu Kerimüddin Aliflir o¤lu Yakub Bey taraf›ndan tamir edilmifl ve minberi yenilenmifltir. Ankara vila- 18 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a yeti bir müddet Germiyano¤ullar›’n›n idaresi alt›nda kalm›flt›r, bu nedenle Ankara’ya “Yakub ili” de denilmifltir.17 K›z›l Bey Camii’nde bulunan ahflap minber ile Selçuklu taht›, Ankara Etno¤rafya Müzesi’nde teflhir edilmektedir. ÖKSÜZCE BABA Halk aras›nda “Öksüzce Baba” ad›yla bilinen bir ziyaretgâh›, Mubarek Galib, Ankara’da kitabesi bulunan en eski mezar ve 1234 miladi tarihini tafl›yan mezar tafl› kitabesi oldu¤unu kaydeder.18 Halk taraf›ndan ziyaretgâh olarak bilinen ve Ankara’da Numune Hastanesi’nin karfl›s›nda, Öksüzce Sokakta bulunan bu mezar›n, günümüzde yeri belli de¤ildir. Sadece burada Öksüzce Soka¤› levhas› kalm›flt›r. Ayr›ca Hamamönü semtinde, Öksüzler Sokakta “Öksüzce Çeflme” vard›r. 1784 y›l›nda yap›lan ve ismi gibi kendisi de öksüz kalan bu çeflmenin suyu akmamaktad›r. Çeflme kitabesinde flu ibare yaz›l›d›r: Sene1199 Bârek Allah misl-i havz-u Kevser-i Haydar bû Nûfl idenler dedi Hakka cennetin enhâr› bu, Sâkiya, mâ-i tahûr-u bezl edip k›ld›n atâ, fiâh-› haram olmak içün flah Hüseyin Kerbelâ Doldur iç, mâ-i zülâli ref’ ider ikrâr bu. GÜNDÜZ ALP Osmanl› Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’in dedesi ve Ertu¤rul Gazi’nin babas›d›r. Gündüz Alp hakk›nda bilgi oldukça azd›r. O¤lu Ertu¤rul Gazi’nin kimli¤i ve hayat› hakk›nda da bilinenlerin ço¤u geç dönemlerde kaleme al›nm›fl eserlere dayan›r. Ertu¤rul Gazi’ye ait bilgiler, XV. yüzy›l bafl›nda yaz›lmaya bafllanan ilk Osmanl› kroniklerinde yer al›r. Bu kaynaklar›n birço¤unda Osmanl› Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in babas›n›n ad›n›n Ertu¤rul oldu¤u ve O¤uzlar’›n Kay› boyuna mensup bulundu¤u belirtilir. Ertu¤rul Gazi’nin nesebi, kurulufltan 100-150 y›l sonra yaz›lm›fl kaynaklarda de¤iflik flekillerde O¤uz Han’a ve hatta oradan Nuh peygambere kadar götürülür. Osmanl› Devleti’nin ilk y›llar› hakk›nda hemen hepsi menk›bevî bilgilere bo¤ulmufl olan bu kaynaklarda Ertu¤rul Gazi’nin babas›n›n ismi hakk›nda iki ayr› görüfl ortaya at›l›r. Birincisi Gündüz Alp, ikincisi ise Süleyman fiah’t›r. Osman Bey’e ait ve sonradan bulunan bir sikkede, “Osman b. Ertu¤rul b. Gündüz Alp” ibaresinin bulunmas› üzerine, Ertu¤rul Gazi’nin babas›n›n Gündüz Alp oldu¤u kesinlik kazan›r. Ertu¤rul Gazi’nin atalar›, Anadolu’nun ilk fethi s›ras›nda Sultan Tu¤rul Bey ve Alparslan’›n emirlerinin maiyetinde önce Ahlat bölgesine gelmifller ve buradan Anadolu’ya yap›lan gaza ve fütuhat hareketlerine kat›lm›fllar, daha sonra Ahlat emirlerine ba¤lan›p onlar›n maiyetinde Gürcüler’e ve Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u’na karfl› savaflm›fllard›r. Ahlat’›n Eyyûbîler’in eline geçmesi ve ard›ndan Mo¤ollar’›n Ahlat bölgesini istilâ etmesi üzerine Mardin’e gelerek, kendileri gibi Kay› boyundan olan Artuko¤ullar›’na tabi olurlar. Burada bir müddet kalan Gündüz Alp ve beraberindeki 19 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Türkmenler, Mo¤ollar’›n Mardin ve çevresini ya¤malamas› sonucunda bu bölgeden de ayr›larak Anadolu içlerine do¤ru hareket ederler. Gündüz Alp idaresindeki Kay›lar bat›ya göç ederek önce Erzurum yak›nlar›ndaki Pasinler ovas›na, Sürmeliçukur’a yerleflirler. Kay›lar’›n Pasinler’e gelmesinden k›sa bir süre sonra Gündüz Alp hastalanarak vefat eder ve yerine o¤lu Ertu¤rul Gazi afliretin bafl›na geçer. Mo¤ol sald›r›lar›n›n bu bölgelerde de hissedilmesi üzerine a¤abeyleri Sungur Tegin ve Gündo¤du Ahlat’a geri döner. Ertu¤rul Gazi, kardefli Dündar Bey ile beraber bat›ya do¤ru hareket eder. Sivas yak›nlar›na gelip konaklad›klar›nda, burada Selçuklu ordusu ile büyük bir Mo¤ol birli¤inin savaflt›¤›n›, Mo¤ollar’›n Selçuklu ordusunu bozmak üzere oldu¤unu görürler. Ertu¤rul Gazi bu durumda hemen Selçuklu ordusunun yard›m›na koflar ve savafl Selçuklular›n galibiyeti ile sonuçlan›r. Sadece Neflri’nin Cihannümâ’s›nda kaydedilen bu savafl›n, Selçuklu Sultan› I. Alaeddin Keykubad ile Hârizmflahlar aras›nda 1230 y›l›nda yap›lan Yass›çimen Savafl› oldu¤u söylenir. Savafltan sonra Alaeddin Keykubad, Ertu¤rul Gazi’ye yard›mlar›ndan dolay› iltifatlarda bulunarak, hil’at giydirir ve Ankara yak›nlar›ndaki Karacada¤ ve çevresini ona verir. Ertu¤rul Gazi, Karacada¤’da bir müddet kal›r, ard›ndan da o¤lu Savc› Bey’i (Saru Yat›) Sultan Alaeddin Keykubad’a göndererek, ondan yeni yurt ister. Osmanl› kaynaklar›na göre sultandan gerekli izni ald›ktan sonra, belki de daha verimli topraklar elde etmek üzere bat›ya do¤ru hareketle, Bizans s›n›rlar›na kadar gelerek Sö¤üt dolaylar›na, Afla¤› Sakarya havzas›na yerleflir. Burada Bizans s›n›rlar›ndaki kasaba ve köylere karfl› ak›nlar düzenlemeye bafllar. 1231 y›l›nda I. Alaeddin Keykubad ile Nikaia (‹znik) Rum ‹mparatoru Teodoros Laskaris’e ba¤l› birlikler aras›nda bugünkü Pazaryeri ile Bozüyük aras›ndaki “Ermeniderbendi” denilen yerde yap›lan savafl›, Ertu¤rul Bey’in emrindeki ak›nc› süvarilerinin baflar›l› mücadelesi sonucunda Selçuklu ordusu kazan›r. Bu baflar›dan sonra I.Alaeddin Keykubad, Ertu¤rul Gazi’ye Eskiflehir ve çevresini verir. I. Alaeddin Keykubad bu zaferden sonra bölgenin önemli merkezlerinden olan Karahisar’› (Karacahisar) kuflat›r, ancak bu s›rada Mo¤ollar’›n Anadolu’ya girmesi üzerine Karacahisar’›n muhasaras›n› Ertu¤rul Gazi’ye b›rakarak geri döner. Ertu¤rul Gazi ve beraberindeki Türkmen beyleri uzun süren bir mücadele sonucunda Karacahisar’› ele geçirirler. Bu fetihten sonra Sö¤üt üzerine yürüyerek, Osmanl› Beyli¤i’nin ilk baflflehri olan bu yöreye de hâkim olur ve Selçuklu sultan›, Sö¤üt ve çevresini kendisine yurt olarak verir. Sö¤üt ve çevresine yerleflen Gazi, Bizans s›n›r boylar›nda bulunan di¤er uç beyleriyle birlikte mücadeleyi sürdürdü¤ü gibi, komflu Rum beyleriyle (tekfurlar) dostluk kurmaya da çal›fl›r. Özellikle Bilecik ve Osmaneli tekfurlar›, Ertu¤rul Bey ile gayet iyi geçinirler. Ertu¤rul Gazi, kendisi gibi Kay› Türkleri’nden olup Selçuklular›n Kastamonu uç beyi olan Hüsâmeddin Çoban’›n o¤ullar› ile de dostane münasebetlerde bulunur. K›fllar› Sö¤üt’te, yazlar› da Domaniç yaylalar›nda geçiren Ertu¤rul Gazi, zaman zaman Bizans s›n›rlar›ndaki bölgelere ak›nlar düzenler. Ertu¤rul Gazi’nin Bizans’a karfl› yapt›¤› bu ak›nlar s›ras›nda, çevrede bulunan Akçakoca, Samsa Çavufl, Kara Tegin, Aykut Alp ve Konur Alp gibi tecrübeli uç beyleri de etraf›nda toplan›r. Böylece Sö¤üt’e yerleflmifl olan Kay› Aflireti, her geçen gün biraz daha büyüyerek kuvvetlenir. 20 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Osmanl› kaynaklar›ndaki rivayetlere göre, Bat› Anadolu’da, Anadolu Selçuklular›na ba¤l› bir uç beyi olarak faaliyetlerini sürdüren Ertu¤rul Gazi, Cimri olay›ndan sonra 1279’lu y›llarda Bizans s›n›rlar›na gelen Selçuklu Sultan› III. G›yâseddin Keyhusrev’i karfl›lar ve ona ba¤l›l›¤›n› bildirip hediyeler takdim eder. 1279 y›l›ndan sonra Ertu¤rul Gazi’nin oldukça yaflland›¤› ve Kay› afliretinin idaresini o¤lu Osman Bey’e b›rakt›¤› tahmin edilir. Vefat tarihi olarak 1288 veya 1289 y›llar› da verilir. Türbesi Bilecik ili Sö¤üt ilçesindedir.19 Di¤er bir rivayete göre Gündüz Alp, Beypazar› ilçesi H›rkatepe Köyü yak›n›nda bulunan ve K›z›lsaray diye an›lan yamaçta, bir gazada flehid düfler. Türbesi, H›rkatepe Köyü’ndedir. ÇANDARLI KARA HAL‹L HAYREDD‹N PAfiA Osmanl› Devleti’nin kuruluflunda eme¤i geçen ve önemli bir yeri olan Çandarl› sülalesinin en büyü¤üdür. Do¤um tarihi bilinmemektedir. Nall›han ilçesinin Cendere Köyü’nde do¤ar. Babas›n›n ad› Ali olup, as›l ad› Halil’dir. “Kara” ve “Karaca” lakab›yla tan›nm›fl, vezirli¤i s›ras›nda da “Hayreddin” unvan› ile an›lm›flt›r. ‹znik Medresesi müderrislerinden Tâceddin Kürdî’nin k›z› ile evlenerek fieyh Edebâli ile bacanak olur. Osmanl› Beyli¤inin kuruluflu ve yükseliflinde önemli rol oynayan Anadolu ahîlerindendir. Kara Halil Hayreddin Pafla’n›n ilmiye s›n›f›ndan geldi¤i bilinmekle beraber, kimlerden ders gördü¤ü ve nas›l yetiflti¤i meselesi tart›flmal›d›r. Osman Gazi’nin son y›llar›nda Bilecik kad›s› olur. Kad›l›¤› s›ras›nda muntazam bir askerî ocak olan “yaya teflkilât›”n› düzenler. 1331’de ‹znik’in fethinden sonra Orhan Gazi taraf›ndan ‹znik kad›l›¤›na getirilir. 1349’da devletin yeni merkezi olan Bursa’ya kad› olur. Bu görevi, Murad Hüdâvendigâr’›n tahta ç›kmas›na kadar devam eder. 1362 y›l›nda kendisine en yüksek fler’i ve hukukî bir makam olarak yeni ihdas edilen “kazaskerlik” görevine getirilir. Bundan sonra kazaskerlerin padiflahla birlikte seferlere kat›lmas› kanun haline gelir. “Acemi Oca¤›” ile “Yeniçeri Oca¤›”n›n kurulmas›n› sa¤layarak, Osmanl› Devleti’nin ilk düzenli askeri birli¤i kurulur. Ayr›ca Karamanl› Molla Rüstem ile birlikte Osmanl› maliyesinin teflkilâtlanmas›nda da önemli rol oynar. Çandarl› Kara Halil, ilk Osmanl› vezirleri olan Alâeddin Pafla, Ahmed Pafla, Hac› Pafla ve Sinaneddin Yûsuf paflalardan sonra 1364 y›l›nda vezir olur ve “Hayreddin” unvan›n› al›r. ‹lk defa vezirlikle birlikte ordu kumandanl›¤› görevini de bir arada yürütür. Bat› Trakya ve Makedonya’n›n Osmanl› topraklar›na kat›lmas›n› sa¤lar. Kavala, Drama, Serez ve Selanik zaptedilir. Halil Hayreddin Pafla, daha sonra Manast›r ve Ohri flehirlerini de ele geçirir. Arnavut prensleri aras›ndaki mücadeleler s›ras›nda Osmanl› ordular› 1386’da Kroya ve ‹flkodra’ya kadar ilerleyerek Kuzey Arnavutluk’u Osmanl› topraklar›na katar. Sultan l. Murad’›n Halil Hayreddin Pafla’y› Balkanlar’da b›rak›p o¤lu Ali Pafla ile beraber Karamano¤lu Alâeddin Bey üzerine sefere ç›kmaya haz›rland›¤› bir s›rada Halil Pafla, Yenice-i Vardar’da hastalan›r ve k›sa süre sonra 1387 y›l›nda Serez’de vefat eder. Cenazesi, o¤lu Ali Pafla taraf›ndan ‹znik’e getirilerek bugünkü türbesine defnedilir. Türbesi, 1922’de Yunanl›lar taraf›ndan tahrip edilmifl, ayn› aileden gelen Nuh Neciyüddin Bey taraf›ndan türbe, eski flekliyle yeniden tamir edilir. Halil Pafla’n›n Ali, ‹lyas, ‹brahim ad›n- 21 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a daki üç o¤lu olup, o¤ullar›ndan Ali ve ‹brahim Paflalar veziriazam olmur, ‹lyas Pafla ise beylerbeyili¤ine kadar yükselir. Halil Hayreddin Pafla’n›n yapm›fl oldu¤u düzenlemeler, özellikle askerî teflkilât ve devlet hazinesinin tesisi, esirlerden beflte birinin devlet hesab›na al›nmas›n› sa¤lamas› bir k›s›m rakiplerinin muhalefetine yol açm›fl, gerek menflei, gerekse tahsili itibariyle küçümsenir. Fakat devrin tan›nm›fl aileleriyle akraba olan Halil Pafla’n›n, teflkilâtç› ve kudretli bir vezir oldu¤u gerçeklefltirdi¤i ifllerle sabittir. Halil Hayreddin Pafla, ayn› zamanda birçok hay›r eseri yapt›r›r. ‹nflas›na 1379’da bafllan›p, ölümünden sonra 1392’de o¤lu Ali Pafla taraf›ndan tamamlanan ‹znik’teki Yeflil Cami, ilk devir Osmanl› mimarisinin ayakta duran tek örne¤i olmas› itibariyle önemli bir yere sahiptir. Yan›nda bulunan Dârülhadis adl› medrese ve imareti ise sonradan harap olmufltur. Serez’de 1385’te yapt›r›lan Kurflunlu Camii de Halil Pafla’n›n eseridir. Bu cami, 1720 yang›n›nda harap oldu¤u için 1837’de II. Mahmud taraf›ndan tamir ettirilerek üzerine yeni bir kitabe konulmufltur. Civar›ndaki Eskihamam ise yine Halil Pafla taraf›ndan infla edilir. Bu tesisler için on dokuz köy vakfedilmifl olup, XVI. yüzy›l ortalar›nda vakf›n y›ll›k geliri 197.676 akçeye ulaflm›flt›r. Gelibolu’da Orhan Gazi’nin o¤lu Süleyman Pafla’ya ait oldu¤u söylenen Eskicami veya Sultan Camii de 1383 tarihli kitabesinden anlafl›ld›¤›na göre Halil Hayreddin Pafla taraf›ndan yapt›r›lm›flt›r.20 Günümüzde Hayreddin Paflan›n do¤du¤u Nall›han’a ba¤l› Cendere Köyü, vadi yamac›nda do¤al güzellikleri ve kendine özgü ev mimarisi ile özellik tafl›r. SECCADE SULTAN Ankara’da Anadolu Selçuklu devlet adamlar›ndan Emir Nusreddin’e ait aile mezarl›¤›, halk aras›nda “Seccade Sultan Mezarl›¤›” olarak bilinir. Bu mezarl›k, Bendderesi, Alt›nda¤ Ucuz Halk Pazar›’n›n bulundu¤u yerde iken, zaman içerisinde yok olmufltur. Mubarek Galib, bu kabristanda bulunan mezartafllar›n› okumufl ve 1302 y›l›nda vefat eden Fazlullah b. Nusreddin, Nasreddin b. Necib, K›vamüddin b. Tak›yyüddin Mehmed ve Emir Nusreddi’nin k›z› Fat›ma Hatun’a ait oldu¤unu zikreder. Burada bulunan mezar tafllar› nereye götürüldü, bilinmemektedir. fieyh ‹zzeddin Mahallesi’nde bulunan ve halk taraf›ndan “Seccade Sultan” ad› ile ziyaret edilen mezarda, k›r›k bir kitabe vard›r. Mezar, güney kuzey yönünde oldu¤u için bu isimle an›l›r. Bu kabrin kime ait oldu¤u bilinmemektedir.21 AH‹ TURA Ankara’da yaflam›fl ahi büyüklerindendir. Ulus semtinde, Eti soka¤›nda, “Ahi Tura Mescidi”ni ilk yapt›rand›r. Hikmet Tanyu, Ahi Tura’y›, “Ahi Turan Dede” olarak flöyle anlat›r: “Bugün Eti soka¤›nda bir evin bahçesi içinde de önü yüksek duvarlarla örülmüfl yerde de bir yat›r vard›r. Ahi Turan Dedesi ad›ndaki bu evliya da, o soka¤›n dedesi say›l›rd›. Sayg› görür, ziyaret edilir, muratta bulunulur ve adak adan›rd›. Hac› Bayram Veli çevresinde de birçok evliya, yat›r vard›. Onlar da sayg› görürler, ziyaret edilirlerdi.”22 22 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a 1998 y›l›nda yapt›¤›m›z araflt›rmalarda mescidin karfl›s›nda bulunan evin içinde ve kullan›lmayan bir mekan›nda, kitabesi olmayan bir mezar oldu¤unu, evde oturan kiflinin nezaretinde gördük. Vak›f kay›tlar›ndan Ankara’n›n Bay›nd›r, Kusunlar, Alpa¤ut, Dumlup›nar köylerinin Ahi Tura Bey ile Ahi Ahmed’in ortak t›mar› oldu¤unu, Ahi Ahmed’in kendi hissesini, Ankara’da yapt›rd›¤› Yeflil Ahi Medresesine vakfetti¤ini ve k›z› Hunnure Hatun’u mütevelli tayin etti¤ini ö¤reniyoruz. Ahi Tura Bey ise kendi hissesini, r›zas› ile damad› Edhem o¤lu Emirhan’a devreder. Anadolu Beylerbeyi ‹shak Pafla’n›n nezaretinde bu kay›t yap›l›r. Ahi Ahmed ve Ahi Tura, I. Murad dönemi t›mar sahiplerindendir. Mübarek Galib, Ahi Tura Mescidi’nde bulunan bir kitabenin “Merhum Melik’ül-Müfessirin Havace Cafer’e ait oldu¤unu zikreder. Bu tefsir alimi hakk›nda bilgi yoktur. Ancak vak›f kay›tlar›nda; “‹lmi deniz gibi genifl ve engin olan, alimlerin faziletlisi ve övüncü Mevlana Cafer Halife o¤lu Seydi otuz adet kitab vakfetmifltir.” ifadesi yer al›r. Vakfedilen kitaplar›n aras›nda ‹bn-i Sina’n›n “Kitab’üfl-flifas›” da vard›r.23 AH‹ MURAD Ankara’da yaflam›fl fütüvvet ehli, “t›mar” sahibi, ahi büyüklerindendir. Ahi Hüsam’›n o¤ludur. As›l ad› Ahi el-hac Hüsam bin Ahi el-hac Murad’d›r. Vak›flar Genel Müdürlü¤ü Vak›f Kay›tlar Arflivi, Esas 581 Numaral› defterin 426. sayfa ve 411. s›ras›nda kay›tl› Ankara’da “Ahi fiemseddin Ahmed Vakf›”na ait Zilkade 842/1438 tarihli Arapça vakfiyede flu ifade yaz›l›d›r: “Tarikat erbab›n›n önderi, fütüvvet ehlinin dayana¤›, Beytullah’› ve Mescid-i Nebevi’yi ziyaret eden, Ahi El-hac Husam o¤lu Ahi El-hac Murad o¤lu Hac› fiemseddin Ahî Ahmed.” Ahi Hac› Murad Mahallesi’nde bir medreseyi (Bu medrese “Yeflil Ahi Medresesi” olarak baz› kaynaklarda zikredilir), Ahi Hac› Murad’›n o¤lu Ahi fiemseddin Ahmed 1438 y›l›nda yapt›rm›flt›r.24 Ahi Hac› Murad’›n Hüseyin Bey ve Ahi Adil isminde iki o¤lu daha vard›r. Kaynaklarda Yeflil Ahi Camii’ni Ahi Hüsam’›n yapt›rd›¤› zikredilir. Bu konuda ne bir belge ne de bir vakfiye vard›r. Kay›tlarda sadece bu mahallede “Ahi Hüsam Zaviyesi” oldu¤u yaz›l›d›r. Mezkur vakfiyede “Ankara’da babas›n›n ad› ile an›lan Ahi Hac› Murad mahallesinde ve dedesi olan Ahi El-hac Hüsam zaviyesine s›n›r bir medrese binas› yapt›r›r” cümlesi yaz›l›d›r. Vakfiyede bu vakf›n gelirinden dedesinin yapt›rd›¤› zaviyeye de tahsisat ayr›l›r. Ayr›ca baz› kaynaklarda Ahi Hüsam ile Ahi fierafeddin’in babas› Ahi Hüsameddin kar›flt›r›l›r.25 AH‹ MAMAK Ankara’da yaflam›fl ahi büyüklerindendir. Ahi Mamak’›n hayat› hakk›nda yaz›l› kaynaklarda bilgi yoktur. ‹smini, ancak vak›f belgelerinden ö¤reniyoruz. Vak›flar Genel Müdürlü¤ü Vak›f Kay›tlar Arflivi, 581 nolu defterin 426. sayfa ve 411. s›ras›nda kay›tl› Ankara’da “Ahi fiemseddin Ahmed Vakf›”na ait Zilkade 842/1438 tarihli Arapça vakfiyede ismi zikredilmektedir. Hac› fiemseddin Ahî Ahmed, Ankara’da babas›n›n ad› ile bilinen Ahi Hac› Murad mahallesinde, 1438 y›l›nda bir medrese yapt›r›r. Bu medrese 23 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a için kurdu¤u vakf›n yönetimini, vefat›ndan sonra kendi evlatlar›n›n yürütmesini, flayet nesli kesilirse kardefli Hüseyin Bey’in o¤lu ‹brahim Bey ve evlatlar›n›n, onun da nesli kesilirse Hac› fiemseddin Ahi Ahmed’in di¤er kardefli Ahi Adil’in o¤lu Batura Bey ve evlatlar›n›n, onun da nesli kesilirse Ahi Mamak o¤lu Ahi Mahmud ve evlatlar›n›n yürütmesini flart koflar. 831/1428 tarihli baflka bir vakfiyede de Ahi Mamak’›n babas›n›n ad›n›n Mustafa, o¤ullar›n›n da alim ve faz›l kifliler oldu¤u zikredilir. Bu vakfiyedeki kayda göre Hac› Bayram-› Veli hazretleri ile Ahi Mamak, ayn› dönemde yaflam›fllar ve ikisi de bu vakf›n vakfiyesinin yaz›l›fl›nda flahit olarak bulunmufllard›r. Kanaatimizce Ahi Mamak ve o¤ullar›, devrin ilmiye s›n›f› ahilerinden ve büyüklerindendir.26 Ankara ile ilgili baz› yay›nlarda Mamak ilçesi anlat›l›rken, Osmanl› belgeleri tetkik edilmeden, bu ahi büyü¤ümüzün ad›n›n Ermenice oldu¤unu zikretmeleri, ilim ad›na oldukça üzücüdür. TURASAN BEY Osmanl› Devletinin ilk kurulufl y›llar›nda, Ankara ve çevresinde, özellikle Kazan, K›z›lcahamam ve Sincan ilçelerinin bulundu¤u bölgeye hakim bir gazi-alperendir. Kaynaklarda Horasan’dan gelen Duman A¤a’n›n o¤lu oldu¤u zikredilir. “T›mar” sahibi bir beydir. Bugün Kazan’a ba¤l› Tekke (Akçakavak) Köyünde yaflam›flt›r. A. Nezihi Turan, Turasan Bey’in hakimiyet sahas›n› “Turasan Bey Memleketi” olarak adland›r›r.27 Günümüzde Kazan ilçesinin Tekke Köyünde bak›ms›z bir durumda bulunan türbesinin kap›s› üzerindeki kitabede, özetle flu ibare yaz›l›d›r: “Duman A¤a o¤lu büyük emir Turasan Beg 824 y›l›n›n Ramazan ay›nda bu ravzatül-minare’yi yapt›.” Turasan Bey’e ait fievval 826 / Eylül 1423 tarihli vakfiyesinden baz› bölümler: “Kullar›n› hayrat yollar›na muvaffak k›lan, onlar› tâ’at sevinçlerine gark eden ve hay›r müesseseleri yolu ile hidâyet kap›lar›n› rahmetle açan Allah’a hamd ü senalar ederim. Salât ve selâm›n efdali, tahiyyât›n ekmeli, necat kap›s›n›n anahtar›, hidâyet mefl’alesi, bereket rehberi olan efendimiz Hazreti Muhammed’e ve ilimler, âyetler hazînesi olan âl’ü ashab›na olsun ki: Allah cümlesini hüccet ve beyyinâtla te’yid buyurmufltur.” Dua ve sena cümleleri ile bafllar ve dünya hayat›n› Turasan fiah flöyle tarif eder: “Dünya gurur evidir, fler yata¤›d›r, rahat ve sevinç yeri de¤ildir. Çabuk geçer, dün ona mâlik olan›n elinden bugün bakars›n hemen ç›kar. Akl› bafl›nda olanlar için en de¤erli ve flerefli fley hayri-sosyal müesseseler kurmakt›r. Ahiret günü için az›k tedârikinde ve bunlar› haz›rlamakta acele etmek laz›md›r. Cenab-› Hak flöyle buyurmufltur: “Kendiniz için âhirete gönderdi¤iniz her hayr› Allah nezdinde daha hay›rl› ve sevab› daha büyük olarak bulursunuz”. Hazreti Peygamberimiz (s.a.v) de buyurmufltur ki: “Adem o¤lu ölünce bütün amelleri kesilir, ancak üçü müstesnad›r. Fâidelenilen ilim, dua eden sâlih evlâd ve cari (devam eden) sadaka b›rakanlar›n amelleri devam eder”. Câri sadakadan murâd vak›ft›r.” ‹hlas ve samimiyetle kurdu¤u vakfa “H›z›r Bâlî Memleketi”nde ve Vilayetinde olan bilumûm akarlar ve emlâkidir; Allah onlar› sonuna kadar zarar ve ziyandan korusun. 24 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Ankara kasabas›nda (flehir merkezi) bulunanlar: Bendderesi’nde bulunan hamam›n yar›s›, yine bu hamam›n yan›ndaki buzlu¤un tamam› ile onunla ilgili olan karl›k ve sâire, Kalaba Vadisi’ndeki bir üzüm ba¤› vak›ft›r. Çakmak Dîvân›’nda: Bahçekavak (Akçakavak) köyünün tamam› ki, flimdi “Beyköyü” nam› ile an›l›r. Bu köy köleleri ve cariyeleri, ambara y›¤›lm›fl olan ve kuyulara gömülüp muhafaza edilen hububat dahi vak›ft›r. Sarubulak köyü dahi hububat› ile vak›ft›r. Fîrûz köyünün tamam›. Köyde bulunan hububat, köle ve cariyeler vak›ft›r. fienlik ve Viranc›k köyleri hububat› da dahil vak›ft›r. Erdemi Dîvân›’nda olanlar: Afla¤› Gümele köyü ve Ba¤vîrân köyü. Bu köylerde ki hububat ve köleler de vak›ft›r. Pazar Dîvân›’nda bulunanlar: Ovakay› köyü ve pirinç vesâir hububat ile vak›ft›r. Mürtedovas› nahiyesinde: Yundband köyünün tamam›, hububat› ve kölesi ile vak›ft›r. Yabanovas› nahiyesinde: A¤cain köyünün tamam›, arazisi, ba¤lar› ve köleleri vak›ft›r. Turasan Bey yukar›da sayd›¤› bu mülkleri; Çakmak nahiyesinde, A¤cakavak köyünde ayd›n ve flerefli bir mevkide bina etmifl oldu¤u ve içinde vakti geçirilmeden ve k›salt›lmadan namaz k›l›nmas› içün yap›lan bir câmi-i flerîfe, gelen her fukaraya aç›k olan bir zaviyesine ve içinde sakin olmay› arzulad›¤› ve zarar ziyandan asude cennet bahçelerinden bir bahçe olmas›n› Allah’tan diledi¤i bir türbesinin sâlihine, ebedi ve devaml› olarak vakf eylemifltir. Bu vak›f mülkler sat›lamaz, mîrâs b›rak›lamaz, hibe olunamaz, rehin verilemez, hiç bir suretle mülk olarak al›namaz, daha faideli dahi olsa baflkas› ile istibdâl olunamaz. Üç seneden fazla müddetle îcâra verilemez. Ay, günefl devrân ettikçe geceler, gündüzler birbiri ard› s›ra gelip geçdikçe zamanlar boyunca bakî kalacak bir vak›ft›r. Vârislerin en hay›rl›s› olan Allah’a arz ve arz üzerindekiler intikal edinciye kadar böylece kalacakt›r flart›n› vakfiyesine yazd›r›r. Turasan Bey, vakf›n flartlar›n› flöyle s›ralam›flt›r: Vakf›n mülklerinden elde edilecek gelirlerle ilk önce yapm›fl oldu¤u cami, zaviye ve türbenin bak›m ve onar›m› yap›lacak. Öyle ki bakan kimse bu yap›larda bir kusur görmeyecek flekilde bak›m ve onar›m›na dikkat edilecek. Camide muttaki, dindar bir kimse imam olup, befl vakit namazlarda imaml›k yapacak ve cuma günleri hutbe okuyacak. Özellikle yapt›¤› zaviyenin kap›s› daima aç›k bulunacakt›r. Giren girer, ç›kan ç›kar. ‹steyen misafir olur gider, dileyen devaml› kal›r. Geceyi geçirmek isteyen yatar, gitmek isteyen gider. Zaviyeden misafir kovulmaz, azarlanmaz, men olunmaz; nas›l isterse öyle yapar, misafire tâbi olunur. Turasan Bey, vakf›n yönetimini sa¤ oldu¤u müddetçe kendisi yürütecek. Vefat›ndan sonra ise vakf›n yönetimi o¤ulluk edip yetifltirdi¤i ve hizmetinden hoflnud olup seçdi¤i öz k›zkardefli o¤lu olan güzel huylu, ö¤ülen ahlâkl›, aziz ve muhterem emîr, Ye¤en bey ad› ile meflhur olan H›z›r Bali’ye ait olacakt›r. Ondan sonra onun evlâd›na, evlâd› evlâd›na, bat›ndan bat›na, nesilden nesile intikal edecektir. Onu, üzüm ba¤›ndan gayri bütün evkaf›na mütevelli nasb edip, üzüm ba¤›ndan baflkas›n›n mahsulât›ndan ona nakit veya ayniyat olarak beflte birini tayin eylemifltir. Kalan beflte dört mahsulât hissesi lüzum gördü¤ü gibi mescidin, türbenin ve zaviyenin mesâlihine sarf olunur. Mescide sarfiyat flöyle yap›l›r: Her sene cuma namaz›nda mescidde haz›r bulunan ha- 25 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a f›zlara, münâsip görülen flekilde nakit ve ayniyat olarak verilir. Türbeye devam edenlere her ay para olarak verilir. Zaviyede günde iki defa yemek piflirilir; orada haz›r bulunanlar, misafirler, mukîm ve mücavir olanlar ondan yerler. Oraya binek hayvan› ile bir misafir gelirse hayvana da alaf verilir. E¤er flanl› flerefli bir kimse misafir olarak gelirse, onun flân›na lay›k surette en güzel flekilde ona i’zâz ve ikram olunur. Vak›fda çal›flan görevliler yeterli olmazsa flayet, yeni ilave personel al›n›r, personelin giyecek ihtiyac› vak›fça karfl›lan›r. Güler yüzlü, güzel huylu, iyi geçim ehli zâhid bir kimse zaviyeye fieyh tayin edilir. fieyh’e vak›f yönetiminin münâsip gördü¤ü ve flân›na lay›k bir miktarda da maafl verilir. Bu harcamalar yap›ld›ktan sonra vakf›n gelirinden para artarsa, yönetim muhayyerdir. Dilerse fukaraya, yoksullara, ilmi ile âmil alimlere, sâlih fukaraya verir. Dilerse vakfa yeni arazi ve emlak sat›n al›r, k›yamete kadar devam edecek ebedî vak›f yapar. Vakfiyeye ayr›ca vak›f flartlar›n›n kendisinden sonra de¤ifltirilmemesi için de flu vicdani uyar›y› yapar: Sultan, vezir, emîr, müflîr, kad›, hâkim, vali, kaymakam, kâtip, maliyeci, her kim olursa olsun bu vakf› bozmaya, de¤ifltirmeye, mal›n› azaltmaya, ât›l durumda b›rakmaya yetkili de¤ildir. Yaparlarsa helâl de¤ildir. Bunlardan birini yapan Allah’›n gazab›na u¤rar; Allah’›n, meleklerin, peygamberlerin ve bütün insanlar›n hepsinin laneti yapan›n üzerine olsun. Onun hasm› Allah ve resulüdür. Melekler ona bu¤z eder. Her kim de vakf›n flartlar›n› yerine getirirse ve onun usûlünü de¤ifltirmezse bütün ömründe Allahu Te’âlâ yard›mc›s› olsun. Diledi¤i gibi r›zk›n› versin, Allahu Te’âlâ, iyilik yapanlar›n mükâfat›n› asla zayi etmez. Turasan Bey, vak›f senedine sonradan özetle flu ilaveyi yapt›r›r: Daha önce yar›s›n› vakfetti¤i Bentderesi’nde bulunan hamam›n di¤er yar›s›n› da vakf eylemifltir. Bendderesi’nde bulunan “Çukurpâre” diye meflhur olan “Hasan yeri” diye bilinen arazinin tamam›n›, Çakmak Dîvân›’nda Evci mezreas›n› ve buradaki arazinin tamam›n›, Erdemi Dîvân›’nda, Ba¤vîrân köyünde kâin üzüm ba¤›n›n tamam›n›, Avdan diye meflhur olan avla¤›n tamam›n› da vakfeder. Turasan Bey, muhtelif meclislerde, tekrar tekrar bu vak›flar› ikrar ederek, bu ikrar›na da ilave vak›f senedinde isimleri yaz›l› âdil müslümanlardan bir gurubu flahit olarak göstermifltir. Ve bu vakf›n s›hhat ve lüzumuna tam olarak hüküm verilmifltir. Muhkem surette hükme ba¤lanm›flt›r. Bütün bunlar 826 senesi fievval ay›n›n ihtidas›nda cereyan etmifl ve yaz›lm›flt›r. Ankara flehir merkezinde bulunan Genegi Mescidi’ni Turasan Beyin k›z kardefli Fat›ma Hatun yapt›rm›flt›r.28 Turasan Bey’in Ankara flehir merkezinde yapt›rd›¤› eserlerden hiç birisi günümüzde yoktur. Kazan ilçesi Tekke Köyünde bulunan türbesi ve camisi de onar›ma muhtaç bir durumdad›r. YE⁄EN BEY (HACI AHMED B. HIZIR) Osmanl› Devletinin kuruluflunda Ankara civar›nda bir bey olan Horasanl› Duman A¤a’n›n o¤lu Turasan Bey’in k›z kardefli olan Fat›ma Hatun’un o¤ludur. Esas ad› Hac› Ahmed b. H›z›r (H›z›r Bali)’d›r. Turasan Bey’in ye¤eni olmas› dolay›s›yla “Ye¤en Bey” olarak an›lm›fl ve bu adla flöhret bulmufltur.29 26 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Vak›f kay›tlar›nda Turasan Bey’in kurdu¤u vak›flar›n mütevellisidir. Turasan Bey, kurdu¤u vakf›n tevliyet flartlar›n› zikrederken: “Ad› geçen vâk›f (Turasan Bey), vakf›n›n nezâret ve tevliyetini sa¤ oldu¤u müddetçe kendi nefsine flart eylemifltir. Kendisinden sonra üzüm ba¤›ndan gayri -ki bunun tevliyet ve nezâretini öz k›z› Pafla Hâtun’a verüp mahsulât›n›n beflte birini ona tahsis eylemifltir- cümle evkaf›n›n tevliyet ve nezâreti o¤ulluk edip yetifltirdi¤i ve hizmetinden hoflnud olup seçdi¤i öz k›z kardefli o¤lu olan; güzel huylu, ö¤ülen ahlâkl›, aziz ve muhterem emîr, Ye¤en Bey ad› ile meflhur olan H›z›r Bali’ye ait olacakt›r….”30 Turasan Bey Vakfiyesindeki “H›z›r Bâlî Memleketinde ve Vilayetinde” ifadesinden, Ye¤en Bey’in, Sultan II. Murad zaman›nda emir ve “t›mar” sahibi oldu¤u anlafl›l›yor. Ye¤en Bey, flehir merkezinde, Anafartalar Caddesi üzerinde, eski Adliye Saray›n›n oldu¤u yerde bulunan harap durumdaki Klemens Kilisesi’ni 1438’de camiye çevirmifltir. Ankara Etno¤rafya Müzesi’de bulunan kitabesinde “Sultanlar›n sultan› Sultan Murad b. Mehmed Han (gölgesi bütün alemlere ve saltanat› daim olsun) zaman›nda, bilginlerin ve ileri gelenlerin övüncü Ye¤en Beg diye meflhur Hac› Ahmed b. H›z›r -yaflam› hayrat, hasenat ve ihsanla geçsin- Allah’›n r›zas›n› kazanmak maksad›yla bu camii 842 (1439) senesinde yapt›rd›” yaz›l›d›r.31 Ye¤en Bey Camii ve Medresesi günümüzde mevcut de¤ildir. Devrin ünlü kiflilerinden ve Çubuk bölgesinin emiri olan Binârî Bey’in k›z› Ümmi Hatun’u, o¤lu Ahmed Çelebi ile evlendirmifltir.32 Hac› Bayram-› Veli (k.s) ile ayn› devirde yaflam›fl olan Ye¤en Bey’in, hayat› ve kiflili¤i hakk›ndaki bilgileri ancak vak›f kay›tlar›ndan ö¤renebiliyoruz. Ye¤en Bey’in ad›, Ankara’da bir vergi dairesine (Ye¤enbey Vergi Dairesi) ve parka verilmifltir. ULU BEY Osmanl› Devletinin kurulufl y›llar›nda Ankara ve Çubuk çevresinde yaflayan gazi-alperenlerdendir. Vak›f belgelerinde ismi s›kça zikredilir ve “t›mar” sahibi bir beydir. Ulu Bey zaman›n mutasavv›flar›ndan fieyh Elvan’a bir zaviye yapt›rm›fl ve vak›flar kurmufltur. Yine Ankara civar›nda t›mar sahibi olan Horasanl› Duman A¤a o¤lu Turasan Bey ile ça¤daflt›r. “Vilâyet-i Binârî” olarak an›lan ve günümüzde Çubuk kazas› hudutlar› dahili bölgenin emiri durmunda olan, t›mar sahibi Binârî Bey o¤ludur. Hayat› hakk›ndaki bilgileri ancak vak›f belgelerinden ö¤renebiliyoruz. Günümüzde Ulu Bey’in mezar› bilinmemektedir. Hüseyin Ç›nar ve Osman Gümüflçü taraf›ndan yay›na haz›rlanan “Osmanl›dan Cumhuriyete Çubuk Kazas›” isimli eser bu konuda ciddi bir çal›flmad›r. B‹NAR‹ BEY Osmanl› Devleti’nin kurulufl y›llar›nda Ankara ve Çubuk çevresinde yaflayan gazi-alperenlerdendir. Babas› Ulu Bey’dir. Vak›f belgelerinde ismi s›kça zikredilir ve “t›mar” sahibi bir beydir. Binârî Bey, Çubuk ve bölgesinde hakimiyet sa¤lar, 15. yüzy›lda buras› “Vilâyet-i Binârî” olarak an›lan idari bir birim durumuna gelir. Binârî Bey’in 27 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a o¤lu Muhammed Bey’in o¤lu olan ‹skender Bey, daha sonraki dönemlerde bu bölgede önemli bir flahsiyet olur. Binârî Bey’in k›z› Ummi Hatun ise Ye¤en Bey’in o¤lu Ahmed Çelebi ile evlenir. Ümmi Hatun da Ankara’da birçok vak›flar kurar. Ayr›ca Ankara Alaybeyi olan Ali Bey de, Binârî Bey’in torunudur. Günümüzde Binari Bey’in mezar› bilinmemektedir. Hüseyin Ç›nar ve Osman Gümüflçü taraf›ndan yay›na haz›rlanan “Osmanl›dan Cumhuriyete Çubuk Kazas›” isimli eserde, Binari Bey ve soyu hakk›nda genifl bilgi mevcuttur. O⁄UL BEY Osmanl› Devleti’nin kurulufl y›llar›nda Ankara Bala ve Haymana çevresinde yaflayan gazi-alperenlerdendir. Bozulus Türkmen Beylerinden olan O¤ul Bey, Vak›f belgelerinde ismi s›kça geçer ve “Yanucak”, “Bakucak” zaviyesi vakf›n› kuran kifli olarak zikredilir. Gölbafl› ilçesi O¤ulbey Köyü’nde bulunan zaviyesi, günümüzde yoktur. Bu köyün eski yerleflim yeri olmas›, iskan metodu aç›s›ndan da burada O¤ul Bey’in bir zaviye kurmas› ve Hac› Bayram-› Veli’nin o¤lu ‹brahim Baba’n›n bu vakf›n yar› hissesine tasarrufda bulunmas› oldukça önemlidir. Osmanl› belgelerinde O¤ul Bey zaviyesi ve vakf› ile ilgili yaz›flmalar oldukça fazlad›r. O¤ul Bey’in hayat› ve kiflili¤i hakk›nda bir bilgiye ulaflamad›k.33 YAKUB BEY 1402 y›l›nda yap›lan Ankara Savafl›’da Ankara kalesi komutan›d›r. Timur Han ile Y›ld›r›m Bayezid’in aras› aç›lm›fl ve Timur Han ordusu ile K›rflehir istikametinden Ankara’ya gelerek, Demirlibahçe semtine ordusunu yerlefltirir. Savunmaya elveriflli olan Ankara kalesine manc›l›klarla sald›r› düzenleyen Timur Han, yap›lan hücumlar› H›d›rl›ktepe’den izler. Ankara valisi olan Yakub Bey, Timur ordusunun sald›r›lar› karfl›s›nda kaleyi cesur bir flekilde savunur. Yakup Bey’in savunmas› karfl›s›nda baflar›l› olamayan Timur Han, ordusunu Çubuk ovas›na yönlendirir. H›d›rl›ktepe bir dönem, bu savafl›n ac› hat›rlar›n›n an›s›na “Timurlenk taht›” olarak an›lm›flt›r. Mubarek Galib, 1925’li y›llarda Samanpazar› semtinde yapt›¤› araflt›rmalarda, günümüzde “Tezvere Sultan” kabrinin bulundu¤u yer civar›nda bulunan bir mezar›n, Yakup Bey’e ait olabilece¤ini kaydeder. Ankara Etno¤rafya Müzesi’nde bulunan mezar tafl›nda flu ibare yaz›l›d›r: “Mehmed o¤lu Yakup Safer ay›nda 805 (1402) y›l›nda vefat etti.” Tezveren Sultan hakk›nda ki kanaatlerimizden birisi de bu kabrin Yakub Bey’e ait olabilece¤idir. Hayat› hakk›nda bilgi yoktur. Baz› kaynaklarda Ankara Savafl›’ndan sonra Ankara Kalesi’ni savunan Yakub Bey’in, kaleyi Keçiören semtinde karargah kuran Timur Han’a teslim etti¤ini yazar.34 SEYY‹D S‹YAM‹ Horasan’dan Anadolu’ya geldi¤i rivayet edilen mutasavv›flardand›r. Erken Osmanl› kaynaklar›nda hayat› hakk›nda bilgi yoktur. 1307 ve 1320 28 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a hicri y›l› Ankara Vilayeti Salnamelerinde, Çubuk kazas› Sele köyünde Hz. ‹mam Bak›r (r.a)’›n sülalesinden Siyam Fak›h ve o¤lu Kalender Veli türbesi oldu¤u kaydedilmektedir. Ayr›ca Vak›flar Genel Müdürlü¤ü Vak›f Kay›tlar Arflivi’nde Ankara ili, Çubukabad (Çubuk)’a ba¤l› Sele köyünde “Kalender Veli Zaviyesi Vakf›” kayd› vard›r.35 Haydar Tebero¤lu’nun Kalender Veli hakk›nda söylenen menk›belerden yola ç›karak yay›nlad›¤› “Kalender Veli Velayetnamesi”nde, özetle flu bilgileri verir: Seyyid Siyami Fakih, Hz. ‹mam Bak›r (r.a) sülalesindendir. Efli, Gül Zeynep Hatun’dur. Seyyid Siyami, Ahmed Yesevi’nin halifelerindendir. Horasan’dan Anadolu’ya beraberinde Seyyid Muhammed Abdal, Seyyid Cibali Sultan, Seyyid Hac› Murad-› Veli ve babas›, Seyyid Hac› Ali Turabi Veli ve babas› ile birlikte gelirler, Çubuk bölgesine yerleflirler.36 ‹lhan Akçay, Kalender Veli üzerine yapt›¤› araflt›rmas›nda, II. Mahmud döneminde düzenlenmifl bir berat›n mevcudiyetinden bahsedip, 30 Eylül 1820 tarihli bu beratta, Kalender Veli Türbesi türbedarl›¤›n›n, Kalender Dede evlad›ndan olmayan kiflilere geçti¤ini, bu göreve Kalender Dede evlatlar›ndan olanlar›n atanmas› husundaki hükme havi oldu¤unu zikreder. Çubuk tarihi üzerine ciddi Osmanl› arfliv belgelerine dayal› araflt›rma yapan Hüseyin Ç›nar ve Osman Gümüflçü ise mevcut menk›bevi anlat›mlara tarihi aç›dan temkinli bakarlar. Özellikle 18. yüzy›la kadar Osmanl› kay›tlar›nda Seyyid Siyami’den bahsedilmemesine dikkat çekerler. KARTAL DEDE Bala ilçe merkezi Kartaltepe mevkiinde mezar› bulunan ve halk aras›nda Horasan eri olarak bilinen Kartal Dede’nin hayat› hakk›nda elimizde bilgi yoktur. Hamit Koflay, 1960’l› y›llarda Kartal Dede mezar›n› ziyaret eder ve flunlar› yazar: Bala’da Kartaltepe –Bala’ya, bir vakitler ona uyularak Kartal denilmek istenecek kadar Bala için bir önem tafl›d›¤›n›, Kartal Dede mezar›n›n büyük ve üstü aç›k, etraf›n›n da tafl y›¤›n› ile çevrili, mezar›n üzerinde ufak a¤açlar bulundu¤unu, buradan Bala ve çevresinin rahatl›kla seyredildi¤ini, ahalinin buraya rahmet duas› için geldi¤ini, duadan sonra muhakkak ya¤mur ya¤d›¤›n›n halk taraf›ndan ifade edildi¤ini, Kartal Dede’nin Anadolu Selçuklular› zaman›nda yaflam›fl oldu¤unu, bu konuda araflt›rma yapan bir flah›stan ö¤rendi¤ini kaydeder. Remzi Uydum ise buraya gitmemifl ve kaynak vermeden Hamit Koflay’›n bilgilerini aynen tekrar eder.37 Günümüzde Kartaltepe civar›nda a¤açland›rma yap›lm›fl, Belediyenin düzenledi¤i bir park mevcut olup, Kartal Dede mezar› ise yoktur. MEL‹KE HATUN Sultan I. Murad döneminde Ankara’da yaflam›fl, “Meleki”, “Melike”, “Melek” isimleri ile tan›nm›fl, zengin ve hay›r sever bir flahsiyet. Hac› Bayram-› Velî (k.s)’nin uzunca bir müddet müderrislik yapt›¤›, devrin Ankara’da bulunan en büyük medresesi (üniversite) olan “Kara Medrese (Melike Hatun)”yi yapt›rm›flt›r. Bu medrese için Çubuk ve Kazan ilçelerinde ve Ankara flehir merkezinde bir çok köylerin, arazilerin y›ll›k gelirini buraya ba¤›fllam›fl olmas›, bu hatun kiflinin “t›mar” sahibi olan birinin k›z› veya han›m› oldu¤u görüflümüzü kuvvetlendirmektedir. Çünkü bu 29 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a dönemde ve sonras›nda han›mlar, flehrin imar›, sosyal, e¤itim ve dini yap›lara yönelik bir çok vak›flar kurmufllard›r. Kara Medrese, 1530’lu y›llarda Ankara’da geliri en fazla olan medreselerden biri durumundad›r. Fatih döneminde Melike Hatun Medresesi vak›flar›n›n yönetimini Hac› Bayram-› Veli soyundan gelenler yürütmektedir. Mevlâna Hazretlerinin k›z› olan Melike Hatun ile sadece isim benzerli¤i vard›r. Eyne Bey Hamam› 1405 tarihli vakfiyeye göre, I. Murad’›n subafl›lar›ndan Eyne Bey’in Bal›kesir’deki zaviyesine gelir getirmek üzere yapt›rd›¤› alt› hamamdan birisidir. Bu hamam›n yap›m›nda Melike Hatun para yard›m›nda bulunarak, gelirden düflen pay›n› Ankara’daki vak›flar›na tahsis etmifltir. Melike Hatun, ayr›ca “Hatuniye” (Ö¤le Camii) isminde mescid yapt›rm›fl ise de günümüzde bu mescid yoktur.38 Belgelerde ad› geçen ve günümüzde bulunmayan Melike Hatun Kervansaray›’n›n, Çubuk kazas› s›n›rlar› içinde oldu¤unu tahmin ediyoruz. Hac› Do¤an Mahallesi’nde tarihi “Eyne Bey Hamam›”n›n kuzey cephesindeki soka¤›n solunda, yafll› bir a¤ac›n alt›nda, demir korkuluklarla çevrili bir mekanda Melike Hatun’un mezar› vard›r. Mezar›n bafl›na sekiz köfleli mermer bir sütun konmufltur. Bu sütunda üç kartufl içerisinde ve üç sat›rl›k Arapça bir kitâbe vard›r. Kitabede bulunan “Felehu selamün min RabbirRahîm” ibaresi Ebced hesabiyle Hicri 795 (1393) y›l›na tekabül etmektedir. Bu tarihte Melike Hatun’un vefat etti¤i anlafl›lmaktad›r. Böylelikle Melike Hatun’un Sultan I. Murad döneminde yaflad›¤› anlafl›lmaktad›r. Melike Hatun’un flahsiyeti ile ilgili baflka bir bilgiye ulaflamad›k. Yüzy›llard›r bu semt “Hatuniye” olarak an›la gelmifltir. KARYA⁄DI HATUN Tarihi kiflili¤i bilinmeyen, yüzy›llard›r Ankara’l›lar›n gönüllerinde taht kuran bu kutlu hatun kiflinin hayat› hakk›nda yaz›l› kaynaklarda bir bilgiye ulaflamad›k. Ancak bugün türbesinin girifl kap›s› üzerinde bulunan ve Osmanl›ca Türkçesi ile yaz›l› kitabesinde flu ibare yaz›l›d›r: Ah vâveylâki cellâd felek Hâke sald› bu gül nâzik teni Ravzâs›n› ravza-i huld yerin Merkâdin pür-nûr eyle yâ Ganî Cennetinden kabrine ruzenler aç Rahmetinle bula daim rûfleni Erdi hâtifden an›n tarihi Cilvegâh› ola cennet Gülfleni sene hicri 985 (Miladi 1577). Kitabeyi günümüz Türkçesine çevirirsek: “Ah! ne yaz›kki cellad felek bu gül nazik vücudu topra¤a verdi. Ya Gani! (Allah’›n mubarek isimlerindendir. Cömert, zengin ve varl›kl› anlam›na gelir) Mübarek kabrini sekiz cennetten birisi olan “Cennet-i huld” eyle ve nurla doldur. Cennet’inden kabrine bahçeler aç, Sen’in rahmetinle kabri daim ayd›nl›k olsun. Gizli bir ses onun vefat tarihini bildirdi. Ebedi hayat› geçirece¤i yer cennet bahçelerinden birisi olsun.” Kiflili¤i hakk›nda bilgimiz bulunmayan bu hatun kiflinin, varl›kl› bir aileye mensup oldu¤u, ad›na yap›lan türbeden anlafl›lmaktad›r. Çünkü Ankara’da bu tarzda yap›lan türbe say›s› oldukça azd›r. 30 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a “Karya¤d›” ismi ile an›lmas›na gerekçe olarak dilden dile halk aras›nda dolaflan rivayet flöyledir: Ankara’n›n ileri gelen eflraf›ndan bir ailenin k›z›d›r. Güzelli¤i ve edebi ile tan›n›r genç k›zl›¤›nda. Evlenme ça¤› geldi¤inde yine eflrafdan bir ailenin delikanl›s› ile evlenir. Mutlu ve huzurlu bir aile kuran bu hatun kifli, anne aday› olur ve “afl verme”ye bafllar. Ankara’da A¤ustos ay› oldukça s›cak geçer, bu s›cak günlerde hamile olan Karya¤d› Hatun’un nefsi kar çeker. O zamanlarda Elmada¤’›n›n yamaçlar›nda kar kuyular› bulunur ve bu kuyularda saklanan kar, s›cak mevsimlerde flehre getirilerek sat›l›r. Bu kar kuyular›nda kar kalmam›flt›r A¤ustos ay› oldu¤u için. Kar arzusunu kocas›na iletir, lakin kocas› da çaresiz kal›r. Kara karfl› olan istek ve arzusu o kadar artar ki dayan›lmaz hale gelir, bedeni volkanik bir yanar da¤ gibi kavrulur. Bir gece yar›s› kalkar, abdest al›r, ellerini açarak Cenab-› Hakk’a yalvar›r ve yakar›r. -”Ya Rabbi, nefsimin arzusunu yenemiyorum, kar ya¤d›r, kar ya¤d›r, kar ya¤d›r. Sen Gani’sin.” diye yalvar›r, secdeye var›r ve göz yafl› döker. ‹flte o an göz yafllar›na semadan kar tanecikleri de ifltirak eder. Bir anda her taraf bembeyaz olur. fiükür ve sevinç birleflir, doya doya avuçlar›na ald›¤› kar› yeme¤e bafllar. Arzusuna kavuflmufltur, lakin vücudundaki volkanik harareti söndürememifltir. fiehir camilerindeki minarelerden okunan sabah ezan› nidalar›yla birlikte Karya¤d› Hatun’un beyi de uykudan uyan›r. Yan›bafl›nda han›m›n› göremeyince yataktan kalkar ve odan›n perdesini aralar, d›flar›da gördü¤üne inanamaz, her taraf bembeyaz karla örtülmüfl, sevinçle Allah’a flükreder. Çünkü biricik eflinin arzusu yerine gelmifltir. Hemen avluya ç›kar, beyazlar üstünde yatan han›m›n› görür. Koflarak yan›na var›r, kucaklar, beden so¤uktur. Sevinç gözyafllar›, an›nda kanl› gözyafl›na dönüflür. Ebedi hayatta beraber olmak arzusu ile son defa eflinin “gül nazik teni”ni koklar, göremedi¤i yavrusu ile beraber ikisini Hakk’a u¤urlar, Hakk’tan gelene raz› olur. fiehir halk›, bembeyaz kar› görünce flafl›r›r. Fazla vakit geçmeden minarelerden “sala” nidalar› duyulur. Önceleri “Sultan Meydan›”, “Abdil Yeri”, “Köflk Yeri” denilen daha sonrada “Hergelen Meydan›”, “‹tfaiye Meydan›” denilen bugünkü türbesinin oldu¤u yere defnedilir. Karya¤d› Hatun’un hikayesi böyledir… Derlerki: -”Türbenin üstüne her gece, herkesin derin uykulara vard›¤› saatlerde bir fley ya¤ar; kar m› ya¤ar, nur mu ya¤ar bilinmez, yere de¤meden kaybolur gider.”39 Karya¤d› Hatun’un hikayesini rahmetli fieref Erdo¤du da flöyle anlat›r: …Selahattin A¤a Ankara’da sevilen, say›lan, hürmet edilen, iri yap›l›, gür sakall›, Nakfli tarikat›nda yetiflmifl bilgili bir zatt›. ‹sraf ve gösteriflten hofllanmazd›. ‹stanbul’dan giyim eflyas› al›p getiren ve bu iflin ticaretini yapan Süleyman Efendi ad›nda bir komflusu varm›fl. Bu zat ‹stanbul’dan gelirken han›m›na bir samur kürk getirmifl. Han›m› da bu kürkü giyerek s›ra oturmas›na gitmifl, kürkü gören Selahattin A¤a’n›n han›m› k›skanm›fl olmal› ki; - “Senki Ankara’n›n en zengin a¤as›s›n, oturmada küçük düfltüm, o kürkten ben de isterim demifl” 31 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Ertesi günü Süleyman Efendiyi kona¤›na davet etmifl, getirdi¤i kürkü incelemifl, çok be¤endi¤ini, bedelinin kaç lira oldu¤unu sormufl ve kürkün paras›n› ödedikten sonra, Süleyman efendiye dönmüfl: - “Bire herif, sen kim oluyorsun da bu kürkü kar›na giydiriyorsun?.. ben ki Ankara’n›n a¤as› Selahattin a¤ay›m, senin kar›n bunu giyerse ben kar›ma ne giydireyim? Hadi edebini tak›n haddini bil, demifl ve kürkü odadaki oca¤a atarak yakm›fl.” Yazar; Selahaddin A¤a’n›n “Güli Nazikten Hatun” isminde bir k›z çocu¤u oldu¤unu kaydeder ve devam eder: “Her ne kadar Selahattin A¤a’n›n kona¤› kadar ihtiflaml› de¤ilse de bu da bir konak yavrusu ve bu konakta Ankara’n›n en asil, en köklü ailesi Bahad›rzâdeler oturmakta. Bahad›rzâdeler’in en küçük o¤lu Bahad›r Efe yafl› küçük olmas›na ra¤men, mertli¤i, yi¤itli¤i, att›¤›n› vuran, hele cirit oyunundaki at sürüflü mahareti, yeleden kanatlanan at›n›n üstünde höt.. höt.. var›yorum naras›n› at›fl› seyredenleri heyecanland›r›r hep bir a¤›zdan maflallah Allah nazardan saklas›n, diye. ‹nebaht› Deniz Savafl›’nda omuz omuza vuruflan, büyük fedakarl›klar gösteren Ankara beyi ile Bahad›rzâdelerin büyük o¤lunun flehit olmalar› Ankara’y› yasa bo¤mufltu. Bu yüzden Bahad›rzâdeler’in ünü ve flöhreti bayraklaflt›, Ankara Kalesi’nde dalgaland› durdu. Güli Nazikten Hatun ile Bahad›r Bey evlenirler. ‹flte öykümüz bundan sonra bafll›yor... Gel zaman, git zaman, gelin k›z›n al duva¤› solmadan ev halk› bir torun istiyorlar, hem de güzeller güzeli, babas› gibi koçyi¤it nur topu gibi bir torun. ‹nsan›n içinden, benli¤inden kopup gelen bir istek, bir arzu, arzudan da öte bir niyaz... Günlerden bir gün Güli Nazikten Hatun, güzeller güzeli “Abu zemzem gülbahar” sevinçle koflmufl Bahad›r’›n›n boynuna sar›lm›fl: -”Müjde!.. Müjde!.. Yi¤idim müjde” demifl kirpiklerini ›slatarak dökülen inci tanelerini yi¤idinin çevresine silerken, kanatlanm›fl melekler gibiymifl. Ankara’n›n o güzelim bahar› bitmifl, yaz›n kavurucu s›caklar› çöküvermifl Ankara’n›n üstüne. Aflermek kad›n töresinde hakt›r, helaldir.. Güzeller güzeli Güli Nazikten Hatun da afl erermifl. Her hamile gelin afl erer, her gelinin afl› türlüdür. Güzeller güzelinin de afl› kar üstüne olmufl, kar demifl baflka bir fley dememifl, gece rüyalar›nda lapa - lapa ya¤an karlar görmüfl.. Koflmufl, Bahad›r’›na sar›lm›fl: -Efe, efem!.. yi¤idim!.. ‹çim, alev alev yanar, bu yang›n› kar söndürür, efelerin efesi, durma, kar getir!... Güzeller güzeli adeta yalvar›r gibidir. Bahad›r Efe ba¤r›na bast›¤› hatununa bakt›, bakt› da bi hofl oldu.. -A¤lama.. Ab-› zemzemim, gülbahar›m a¤lama.. efen sana helal olsun.. Aht›m olsun da¤lar›, tepeleri yol ederim, geçit vermezleri geçerim.. çaylar› ›rmaklar› aflar›m.. söz veriyorum sana kar getirecem.. Bahad›r Efe at›n› e¤erledi, binek tafl›na çekti, atlamas›yla kanatlan›p uçmas› bir oldu.. 32 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Ver elini Elmada¤›, gün uçarken Elmada¤›’na vard›. Durmadan kar kuyular›n› teker, teker açt›, kar arad›, nihayet bir kuyuda kar› buldu. K›rmalara bast›, durmadan ver elini Ankara.. Gece karanl›kta durmad›, at sürdü... Vakit gece yar›s›n› aflm›flt›, güzeller güzeli hatunun içini bir atefl bast› ki içi yand› da yand›, dayanamad›, herkes derin uykuya varm›flken, f›rlad› ç›kt› meydana, hem a¤lad›, hem açm›fl kollar›n› havaya; Allah›m! sen her fleye kadirsin, sen istersen gökyüzünden kar da ya¤ar, nurda ya¤ar.. Ver Allah›m! lapa, lapa kar ver! avuç, avuç kar yiyeyim, ateflim sönsün.. Allah›m!. Kar ver Allah›m!.. ‹flte bu an ne olmuflsa olmufl, hacet kap›s› ard›na kadar aç›lm›fl olmal›, takdiri ilahi, Kul ile Allah aras›na kimse giremez. Bu ilâhi bir s›rd›r, buna kimsenin gücü yetmez.. Samimi dualar, yalvarmalar kabul olunmufl. Bin befl yüz yetmifl yedi senenin s›cak A¤ustos ay›nda, sabaha dek bafllam›fl lapa, lapa kar ya¤maya, t›pk› rüyas›nda gördü¤ü gibi... Ankara’y› bir anda kar kaplam›fl. Güzeller güzeli, Güli Nazikten hatun hem sevinmifl, hem a¤lam›fl, yanan - tutuflan dudaklar›na, avuç avuç götürmüfl, kar ya¤m›fl, gelin yemifl...”40 Hikaye devam eder. Karya¤d› Hatun ile anlat›lan hikayeler benzer birbirine. Türbenin kitabesinde bulunan “gül nâzik teni” ibaresi isim olarak okunmufltur. Kanaatimizce burada anlat›lmak istenen; gül gibi taze, güzel, genç yaflta anlam›na gelmektedir. KARACA BEY (KARACA BEY B. ABDULLAH) Osmanl› padiflah› Sultan ‹kinci Murad Han’›n zaman›nda Anadolu Beylerbeyli¤i yapm›flt›r. Esas ad› Karacabey bin Abdullah’t›r. 1444 y›l›nda tanzim edilen Karaca Bey vakfiyesinde: “Emirlerin büyü¤ü ve mükerremi, iyiliklerin ve güzel huylar›n men’ba›, lütuf ve keremin madeni, âlemde emirlerin emiri, müflrik ve kâfirlerin katili, az¤›n ve asilerin köklerinin kaz›y›c›s›, gazi ve mücahitlerin dire¤i, müvahhid askerlerin kumandan›, müslümanlar›n ve islâm›n yard›mc›s›, din ve devletin celâli Karacabey bin Abdullah” olarak zikredilir.41 Karaca Bey hakk›nda ilmi bir araflt›rmay› “Ankara’n›n Abidelerinden Karacabey Mamuresi, Vakfiyesi, Eserleri ve Tarihi” isimli eseri yay›na haz›rlayarak, merhum ‹brahim Hakk› Konyal› yapm›flt›r. Karaca Bey hakk›nda ‹. H. Konyal›, özetle flu bilgileri verir. Abdullah o¤lu Karaca Bey’in do¤um tarihi bilinmiyor. Aslen nereli oldu¤u ve hangi aileden geldi¤i konusunda da kesin bir bilgi yoktur. Zülkadiro¤ullar›’ndan olabilece¤i ihtimali vard›r. Baz› kaynaklarda 1424 y›l›nda Karaca Bey’in Çelebi Sultan Mehmed’in k›z› ile evlendi¤i zikredilir. Bu dönemde üç Karaca Bey vard›r; Karaca Bey (Bayrakl› Baba, Gelibolu), Day› Karaca Bey (Karacabey, Bursa) ve Anadolu Beylerbeyi Karaca Bey (Ankara). Durum böyle olunca baz› olaylarda isimler kar›flt›r›lm›flt›r. Karaca Bey, Çelebi Mehmed ve Sultan II. Murad dönemlerinde komutanl›k görevlerinde bulunmufl, en son görevi olan Anadolu Beylerbeyli¤i görevinde iken Varna’da flehid olmufltur. Arfliv kay›tlar›nda “Karaca Pafla”, “Karaca Paflay› Veli”, halk aras›nda ise “Karaca Sultan”, “Karaca Dede” gibi isimlerle de an›lm›flt›r. ‹kinci Murad döneminde Anadolu Beylerbeyli¤inin eyalet merkezi, Ankara’d›r. Karaca Bey, Anadolu Beylerbeyi olarak 1444 y›l›nda Sultan II. Murad ile birlikte Varna savafl›na kat›l›r ve bu savaflta flehid olur. Tarihçiler bu flehadet olay›nda ittifak ederler. 33 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Karaca Bey’in flehadeti ve Osmanl› ordusunun kesin zaferi ile sonuçlanan Varna savafl›ndan sonra Karaca Bey’in cesedi, görev yapt›¤› Ankara’ya nakledilerek bugünkü türbesine defnedilmifltir. Varna’da flehid düfltü¤ü yere “meflhed” yap›lm›flt›r. Meflhed, Pravd› ile Varna aras›nda Gelbecede’ye yap›lm›fl, yerliler taraf›ndan “Pafla Baba Türbesi” olarak devaml› ziyaret edilen bir makam durumuna gelmifl ve Sultan II. Mahmud buray› esasl› bir flekilde onartm›flt›r. Onar›m sonras› da buraya bir alem koydurmufltur. 1909 y›l›nda Bulgar bir koca kar›n›n gördü¤ü rüyaya dayan›larak bu meflhedin, Varna savafl›nda öldürülen Kral Viladisla’ya ait oldu¤u iddia edilmifl, 1921’de Lehistan’›n Sofya sefiri Crabovski de bu rüyaya dayanarak bir kampanya bafllatm›flt›r. Bu kampanya, Varna mektep müdürü Osman Nuri ve Müze müdürü Çekoslavakyal› Hermin fikorpil’in gayretleri ile durdurulmufltur. Bu meflhedi daha sonra Bulgarlar y›km›fllard›r. Karaca Bey, Ankara’da görev yapt›¤› süre içerisinde bir vak›f kurmufltur. Asl› Arapça olan ve 1440 tarihli vakfiyenin baz› bölümlerinin Türkçesi: Emirlerin büyü¤ü ve mükerremi, -essadr›lhat›rül-mefhari-, iyiliklerin ve güzel huylar›n men’ba›, lütuf ve keremin madeni, âlemde emirlerin emiri, müflrik ve kâfirlerin katili, az¤›n ve asilerin köklerinin kaz›y›c›s›, gazi ve mücahitlerin dire¤i, müvahhid askerlerin kumandan›, müslümanlar›n ve islâm›n yard›mc›s›, din ve devletin celâli Karacabey bin Abdullah Allah maalisini idame etsin, Allah’›n fazl› daima kedisine hami olsun- Allah tevfikini yoldafl edince bildi ki her yedi¤i fley fani, yedirdikleri bakidir. Giydikleri eskir ve çürür, giydirdikleri yaflar ve kendisini korur. Verilen sadakalar hiç kesilmeden akan devaml› iyiliklerdir. ‹yilikler daima kötülükleri kovar ve sürer götürür. Temiz kalple, halis niyetle yap›lan vak›f, devaml› bir sadakad›r ki vâk›f hayatta kald›kça faydalar›n›n daima yenilendi¤ini gözleri ile görür. Öldükten ve fena bulduktan sonra da gelirleri ve ihsan› ço¤al›r. Nas›l ki ayd›nlat›c› bir ›fl›k, Allah’›n lutfü keremi ve izni ile müjdeleyici ve korkutucu bir elçi olan Allah’›n resulü Hazreti Muhammed flöyle buyurmufltur: “Adem o¤lu ölünce ameli kesilir. Yaln›z üç fley onu yaflat›r: Birisi faydalan›lan ilim, ikincisi kendisine dua eden iyi ve salih çocuk, üçüncüsü devam ve ceryan eden sadaka.” Abdullah o¤lu Karacabey bunlar› bilince Allah’a yak›n olmak, korktu¤undan kurtulup umdu¤una ermek, Yaradan›n cennetlerine kavuflmak, kifli elleri ile verdi¤ine bakmak ve insanlar sürü sürü amellerinin neticelerini görmek endiflesi ile -ki her kim zerre kadar hay›r ve zerre kadar fler ifllemiflse mutlaka görecektir.- f›flk›rd›klar›nda; kad›n erkek tasadduk edenlerle beraber haflrolunmak için Dar’ül-h›sn olan Ankara’da -Allah belâlardan ve fitnelerden saklas›n- kemal ve güzellik vas›flar›n› kendisinde toplayan, yüksek ve sa¤lam yap›l›, yerine zinet veren, takva ile ve Allah’›n r›zas›n› tahsil için kurulan zaviyenin tamam›n› vakfetti. Ankara’n›n do¤u taraf›nda “Hacet tepesi” diye bilinen tepenin yak›n›nda kurulan zaviyenin her taraf›, bir duvarla çevrilmifltir. Zaviyenin iki taraf› mezarl›k, di¤er taraflar› cadde, hususi yol ve “Çeribafl›” diye bilinen “Do¤an Zaviyesi” ile s›n›rlanm›flt›r. Bu zaviye s›n›rlar› içinde bulunan matbah, mahzen, ah›r ve di¤er k›s›mlar›n› konup göçenlere, fakir ve miskinlere, misafir ve mukimlere vakf etmifltir. Karaca Bey, Ankara’da zaviye yak›n›nda yapt›rd›¤› bir birine bitiflik iki hamam›n›n tamam›n› da bu zaviyenin masraflar› için vakf etmifltir. Hama- 34 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a m›n yak›n›nda bulunan ve yine kendi ad›yla meflhur olan iki bahçeyi, Ankara’da “Sultan Meydan›” diye bilinen yerdeki bir k›t’a arsas›n›n tamam›n› (buraya “Abdil yeri” de denilmektedir), Murtadova nahiyesinde “Onac” köyünün tamam›n›, Yabanovas› nahiyesinde “‹ldelik Çiftli¤i” nin tamam›n›, Beypazar› nahiyesinde “Gelegra” köyünün tamam›n›, “Ulucak” ve “Kozkurdelen” köylerini vakfeder. Bu vak›f yerler katiyyen sat›lamaz, rehin b›rak›lamaz, ba¤›fllanamaz, mülk yap›lamaz, de¤iflilmez ve de¤ifltirilemez, her defas›nda üç seneden fazla kiraya verilemez, vâk›f›n evlatlar› özel mülk olarak kullanamazlar diye de Karaca Bey flart koymufltur. Vakf› tevliyet mütevellili¤i Karacabey’in neslinden gelen evlatlar›na b›rak›lm›flt›r. Allah’tan korkan, fleriat›n hükümlerine adam ak›ll› riayet eden, temiz etekli bir kiflinin zaviyeye “fleyh” tayin edilmesini, f›k›h ilmini bilen, bildi¤i ile amel eden, temiz bir kiflinin de zaviyede bulunanlara “imam”l›k etmesini, namaz vakitlerini bilen, her namaz vaktinde ezan okuyacak bir kiflinin de “müezzin”, onbefl “haf›z” da her sabah zaviyede tecvid kurallar›na uygun Kur’an-› Kerim okuyacaklard›r. Zaviyenin bir “katib”i, bir “kilerdar”›, bir “nakib”i, bir “bekçi”si ve iki “aflc›”s› devaml› bulunacakt›r. Karaca Bey, kurdu¤u bu vakf›n vakfiyesinin son k›sm›nda ise: ‹flittikten sonra kimki bunlar› de¤ifltirirse günah›, vebali onlar›n boynuna olsun. Allah bilici ve ifliticidir. Kim ki bu vakf› yahut flartlar›ndan ve kay›tlar›ndan her hangi birisini bozdurmaya gayret ederse Allah’›n, meleklerin ve bütün insanlar›n laneti onun üzerine olsun. Abdil yeri (Sultan Meydan›): Karaca Bey ailesi Ankara’da Hac› Do¤an mahallesinde ikamet etmifltir. Günümüzde bu yerde Gazi Lisesi, Eyne Bey Hamam›, Park ve yol bulunmaktad›r. ‹. Hakk› Konyal› “Abdil Yeri” ile ilgili olarak: fiimdi Belediyenin akaryak›tlar deposu olarak kulland›¤› “Ö¤len hamam›”, “y›k›k hamam”›n flöhretini tafl›yan hamam›n önündeki sahada bulunuyordu. Buraya Sultan Meydan› ve Abdil Yeri de denirdi. Karaca Bey burada köflklerinin yan›nda bir de arsa vakfetmiflti. Bir arfliv vesikas›nda bu sahaya “Köflk Yeri” denildi¤ini gördük. Köflkün rastlad›¤› sahan›n bir k›sm›na “Gazi Mektebi” yap›lm›flt›r. fiimdi yanlar›nda dörder küçük ve ortada iki büyük kubbesi kalan “Ö¤len Hamam›” Bizans malzemesinden de istifade edilerek yap›lm›fl bir Selçuklu eseridir. Y›k›lan camekânl›¤›nda üç sütun ve üç Bizans sütun bafll›¤› görülmektedir. Bu hamam, Karaca Bey’in torunlar›ndan Naz›m Bey ve kardeflleri taraf›ndan belediyeye sat›lm›flt›r. Karaca Bey’in torunlar›ndan Bay Hüsrev bana verdi¤i bir notda hamam ve köflk hakk›nda flunlar› yaz›yor: “Senelerdenberi metrûk ve harab olarak kapal› kalan ve sonra belediye taraf›ndan ailemizden sat›n al›nan hamam›n ad›, Ö¤len Hamam›’d›r. Bu hamam, Selçukilerden ve Ahiler devrinden kalmad›r. Hamam›n karfl›s›nda flimdi Gazi mektebinin bulundu¤u yerde genifl bir bahçe ortas›nda büyük bir konak vard› -ki Selçukiler ve Ahiler devrinden kalma imiflSelçuk hükümdar› I. Alâeddin Keykubad yurdda bir teftifl yaparken bu kona¤a misafir olmufl ve bu hamamda y›kanm›flt›r. Hükümdar›n y›kand›¤› halvet -eski Türk ananesine göre uyularak- kapal› tutuluyordu. Yak›n vakte kadar bu kona¤›n selâml›k dairesi ayakta idi. Maarif Vekâleti sat›n alarak y›kt›rm›fl ve yerine mektep yapt›rm›flt›r. Harem dairesi, 90 35 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a sene evvel ayakta duram›yacak kadar harab oldu¤u için y›kt›r›lm›fl ve yeri bahçe yap›lm›flt›. Kona¤›n çok süslü ve muhteflem olan tavan›ndaki yald›zlar kaz›t›lmak sureti ile elde edilen tozdan tam dört okka hâlis alt›n ç›kt›¤›n›, babam Tevfik Bey bana söylemiflti. Bu konak, dedemizin evi idi. Karaca Bey’den kald›¤› söylenirdi. Harem dairesinin k›zlar sekisinin ihtiflam›n›, ninem anlata anlata bitiremezdi. Selâml›¤›n çavufllar odas› denilen yerleri yak›n vakte kadar duruyordu. Avlusunda büyük mermerden bir binek tafl› vard›. Burada büyük ah›rlardan baflka, üstü kiremitle örtülü atl›k ve develik namile muazzam yerler göze çarpard›. Çocuklu¤umda musand›rada a¤z› kapal› bir çömlek gördüm. Çocukluk tecessüsile babama sordum: - “Bunda definemi var?” Babam merak›m› flöyle giderdi: - “Vaktile Celâliler denilen zorbalar Ankaray› basm›fllar. Bir kaç yüz atl›dan teflekkül eden bu eflkiya grubu, küçük kap›dan flehre girmifller, yerlilerle aralar›nda bir savafl olmufl, Karaca Bey’in torunlar›ndan Hac› fiakir A¤a (Mehmed fiakir Efendi) vurularak ölmüfl, kar›s›; çok sevdi¤i için kanl› gömle¤ini bu çömle¤e koymufl, hat›ra olarak saklanmas›n› vasiyet etmifl. Bunu bana büyük ninem ‹ffet Kad›n naklederdi. ‹flte bu çömlek odur.” Karaca Bey Külliyesi: Vakfiyesinde zaviye s›n›rlar› içinde bulunan matbah, mahzen, ah›r ve di¤er k›s›mlar›n› konup göçenlere, fakir ve miskinlere, misafir ve mukimlere Karaca Bey vakf etmifltir. Cami, imaret, türbe, çeflme, su yollar› ve di¤er müfltemilat› ile külliye oldukça genifl bir alana sahip olup, buran›n giderlerini karfl›lamak için bir hamam ve bir çok köyün gelirleri bu zaviye için vakfedilmifltir. Bu zaviye bildi¤imiz klasik zaviye konumunda olmay›p, kendine özgü bir yard›mlaflma ve e¤itim kurumudur. Günümüzde sadece cami ve türbe mevcuttur. Karaca Bey Türbesi’nin girifl kap›s› üstünde Arapça olarak tafla yaz›lm›fl kitabenin Türkçesi flöyledir: “Allah›n rahmetine ulaflm›fl ve yarl›ganm›fl, civar›n meliki, merhametli, emirlerin büyü¤ü ve Beylerbeyi hazreti Karaca Bey bu dünyadan öbür dünyaya 848 senesinde göçtü.”42 Karaca Bey’in kabrinin yan›nda iki mezar daha vard›r. Mezar tafl› kitabesi olmayan kabirlerin birisinin o¤lu Ahmed Çelebi’ye, di¤erinin de evladdan ‹smet Karacabey’e ait oldu¤u rivayet edilmektedir. Baz› rivayetlerde de kabrin Ahmet Çelebi’ye de¤il de han›m›na ait oldu¤u kaydedilmektedir. Varna flehidi Karaca Bey’in soyu günümüzde halen devam etmekte ve kurdu¤u vakf›n yönetimini sürdürmektedirler. Karaca Bey Camii ve Türbesi y›k›lmak üzere iken 2004 y›l›nda onar›m›na bafllanm›fl, yap›lan rölöve çal›flmalar› ile ilk yap› izleri bulunmufl ve asl›na uygun bir flekilde yeniden inflas› devam etmektedir. TEZVEREN SULTAN Esas ad› bilinmiyen ve halk aras›nda “Tezveren Sultan” olarak tan›nan bir ermifl kifli. Alt›nda¤ Belediye Saray›’na ç›karken, kavflak noktas›nda, metal döküm bir muhafazal›k içine al›nm›fl bir mezar› vard›r. Sonradan konulan mezar tafl›nda Türkçe ”Selçuklu ulular›ndan Tezveren Sultan ruhuna fatiha” yaz›l›d›r. Bu kabrin yeri daha önceki y›llarda yol açmak için Mukaddem Camii’nin bitifli¤ine nakledilmifl, daha sonra da Mukaddem Camii yol için istimlak edilince bu mezar flimdiki yerine nakledilmifltir.43 36 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Tezveren Sultan olarak bildi¤imiz bu kabirde yatan›n esas ismi “Tezveren” de¤ildir. Halk taraf›ndan bu isim verilmifltir. Tezveren Sultan’›n esas ismi konusunda üç ihtimal sunabiliyoruz. Birincisi; “Yakub Pafla”, 1402 Ankara Savafl›’nda flehri korumakla vazifeli Osmanl› paflas›. Günümüzde bulunmayan mezartafl› kitabesini M. Galib: “Mehmed o¤lu Yakub, sene 805 (1402)” olarak okumufltur. ‹kincisi; “Mustafa o¤lu Mehmed Fakruddin”, 1449 tarihini tafl›yan mezartafl› Mukaddem Camiinin karfl›nda bulunan medrese içinde bulunuyormufltu. Yol açma çal›flmalar›nda medrese y›k›lm›flt›r. M. Galib bu kabirle ilgili olarak: “Mezar›n iki yönünde ve üst k›sm›nda Ayetelkürsi yaz›lm›flt›r. Bafl ve ayak ucundaki yaz›lar gayet girift olduklar›ndan okunamam›flt›r. Mezar›n üzerinde yaz›lm›fl olan yaz›lar güzel bir sülüstür. Mezar›n bafl ucunda alt›gen bir flahide konulmufltur. fiahidenin her yönünde sülüs yaz›s›yla flu ibare yaz›lm›fl olup ibarenin son kelimeleri flahidenin yine alt›¤en bafll›¤›n›n üzerine yaz›lm›flt›r.”44 Prof. Hikmet Tanyu ise konu ile ilgili olarak: “Bu mezar›n etraf› evlerle çevrili ve birkaç evin bahçesinde bulunuyor. Komflular bu yat›ra sevgi ve sayg› duyuyorlar, Dede’ye yak›nl›ktan memnun oluyorlar... Resmi makamlar›n buyru¤u ile Tezveren Dede mezar›n›n bafl ve ayak ucundaki yuvarlak tafllar kald›r›larak bir kenara b›rak›ld›. Lakin bu müdahaleye ra¤men, toprakla bir seviyeye indirilen, fleklen çok basit bir hale getirilen mezara gene ziyaretler devam etmektedir... Mezar tafl›ndaki yaz›lar da okunam›yor...”45 Tezveren Sultan’›n mezar›n›n yeri birçok kez de¤ifltirilmesine ra¤men, gönüllerdeki sevgisi de¤iflmeyen bir Türk büyü¤ü. CENAB‹ AHMED PAfiA Osmanl› devlet adam› ve flair. Kanuni Sultan Süleyman devrinin Anadolu Beylerbeyi. Aslen Gürcü olan Cenabi Ahmed Pafla, küçük yaflta saraya girmifl, Harem-i Hümayun’da “kilercibafl›l›k”, “çaflnigirlik” ve “mirahurluk” hizmetlerinde bulunmufltur. Bu hizmetlerindeki üstün liyakat›ndan dolay› Kanuni’nin teveccühünü kazanm›fl ve 1541 senesinde, merkezi Ankara’da olan “Anadolu Beylerbe¤li¤i”ne tayin edilmifltir.46 Devlet adaml›¤›nda adil, edib, flair ve kamil bir flahsiyet olup, edebli bir kiflili¤e sahiptir. Celali isyanlar› dolay›s›yla d›fl flehir surunun yap›m›n› bafllatm›flt›r. Ömrü boyunca hiç kahkaha ile gülmemifl, tenhada dahi ba¤dafl kurarak oturmam›fl ve bir yast›¤a dahi yasland›¤› görülmemifltir. Cenabi Ahmed Pafla, kuvvetli bir divan flairidir. fiiirlerinde “Cenabi” ve “Harfi” mahlaslar›n› kullanm›flt›r. Divan›nda Arapça ve Farsça beyitler ve gazeller mevcuttur. Beflyüz onbefl gazel mecuttur divan›nda. En meflhur gazeli: Olsa peyda dud-i ah›m gözlerim giryan olur Ebr-i zulmet olsa zahir lacerem baran olur Düflman-› nefs-i havan›n kesti bir bir bafl›n› Arsa-i uzlette flol kim ti¤vefl uryan olur Gah flarab-› lalin içüb mest olur can u gönül Gah-› halin kubbesini ekledüp hayran olur 37 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a fiive-i reftarda tubaya e¤mez bafl›n› Kamet-i balas› yarin gör ne aliflan olur Seyl-i ekflimden Cenabi cisminin mamuresi Kalbi afl›k gibi bir gün y›k›l›b viran olur. Di¤er gazellerinden örnekler: Biz ki derya olmufluz ifl bu kenar› neyleriz Bafltan aflt› nevcimiz ya rüz¤ar› neyleriz Sakin-i künç-i belay›z anlas›n mihnet bizi Derde mutad olmufluz biz gam küsar› neyleriz Gülistan-› sinede bir gül-dürü her da-› gam Seyr-i ba¤-› mihnet ettik lalezar› neyleriz Raht-› baht›n akl›m›n nar-› gama yakt› bela Yok mecal ü sabr ü takat ihtiyar› neyleriz Bir d›raht-› meyvedar idik hazan urdu bizi Ey Cenabi kenduye biz berg-ü bar› neyleriz Afl›kuz dervaze-i flehri melamet bekleriz Zahid asa sanma kim kuy-i selamet bekleriz Bi sutun-i aflka çal›nd› tabl› sinemiz Biz dahi Ferhadvefl derbend-i mihnet bekleriz Hun-i dil nufl etme¤e peymanesinden da¤›m›n Meclis-i uflflakda erbab› sohbet bekleriz Hace-i aflkuz bugün bazar-› mihri yarda Nakdi can› alma¤a kalay-› vuslat bekleriz Zulmet-i flebsay-i zülfünde kald› gönlümüz Rü’yet-i didar subh-i saadet bekleriz Ey Cenabi dergah›nda flah-› gerdun rifatin Afitab-› alem-ara gibi flöhret bekleriz. ... Mazhar› kudret deyu icad-› alem eyledin Hikmetin isbat›d›r dünya-vu ukbadan garaz Sanad›r aflk-u muhabbet her dilaradan garaz Cilvegah-› hüsnün ettin dilrubalar tal’at›n Ser vermek olur s›r beyan etmek olmaz ... Ehl-i aflka Harfiya çünkim nasib imifl bela Afl›ka farzoldu kim rüsvay-› am-u has ola Cenabi Ahmed Pafla, 1561 senesinin Ramazan ay›nda Ankara’da görevde iken vefat etmifltir. Türbesi, Ulucanlar’da bulunan Cenab› Ahmed Pafla Camiinin bahçesindedir. ‹nflaat›na bafllatt›¤› cami ise vefat›ndan dört y›l sonra tamamlanm›flt›r.47 NASUH PAfiA Osmanl› dönemi sadrazamlar›ndand›r. Gümilcine veya Dramal›’d›r. Baltac› Mehmet A¤a’n›n hizmetinde bulunup, mirahurlu¤a kadar yükselir. Mir fieref’e damat olur ve Sivas, Haleb Beylerbeyli¤i görevi yapar. Diyarbak›r va- 38 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a lili¤i görevinde iken vezirlik verilir. Kuyucu Murat Pafla ile ‹ran seferine ç›kar ve Murat Pafla’n›n vefat› üzerine sadrazam olur. 1612 y›l›nda Sultan I. Ahmed k›z› Ayfle Sultan’la evlenir. 27 Ekim 1614 tarihinde idam edilir.48 Nasuh Pafla, vezirli¤i döneminde Ankara’da bir çok vak›f eser yapt›r›r. Bunlar; Çay›rhan’da bulunan han, Nall›han’da Koca Han (Nasuh Pafla han›) ve Uluhan Köyü’nde bulunan Ulu Han. Ayr›ca hamam, cami ve medrese yapt›rm›flt›r. Bunlardan sadece Nall›han ilçe merkezinde bulunan Nasuh Pafla Camii ve Koca Han günümüze kadar gelebilmifltir. Nall›han ilçe merkezinde bulunan Koca Han’›n kitabesinde günümüz Türkçesi ile flu ifadeler yaz›l›d›r:49 Temiz yarad›l›fll› vezir Nasuh Pafla Bu han› yapmaya niyet etti¤i zaman Tatar Ali Çavuflu görevlendirdi Yap›n›n çabuk ve iyi yap›lmas›n› ona b›rakt› O da bu arada iki yerden çaba kufla¤›n› Kuflan›p çal›flmaya koyuldu Bin on dört y›l› Kas›m ay›n›n yirmidördü Pazar gününün bir saatinde Hepsi birleflip bu han›n Yap›lmas›na bafllad›lar Bin on befl y›l›n›n Nisan ay› bitti¤inde Bu han›n yap›lmas›da sona erdi Nasuh Pafla Camii Vak›flar Genel Müdürlü¤ü’nce onar›lmaktad›r. Pafla’n›n mezar› ‹stanbul Okmeydan›’ndad›r. HACI MUSA Hamamönü semtinde, ibadete aç›k olan Hac› Musa Camii’ni ilk yapt›ran kiflidir. Hayat› ve kiflili¤i hakk›nda bilgi mevcut de¤ildir. Camiin kap› üstündeki kitabede: “Bu mübarek mescidi Hac› Musa o¤lu Hac› Seyfeddin, sekizyüzdoksanbefl (1490) y›l›nda imar etti.” Cami, Hac› Musa o¤lu Hac› Seyfeddin taraf›ndan 895/1490 y›l›nda yapt›r›lm›flt›r. Kitabe tarihini M. Galib 825/1422, ‹. Hakk› Konyal› 890/1485, E. H. Ayverdi ise 835/1432 olarak okumufltur. Karaca Bey vakfiyesinin 1440 tarihinde yaz›ld›¤›na bak›l›rsa vakfiyede bu camiden hiç bahsedilmez. Çünkü bu cami, o dönemde Karaca Bey Külliyesi hudutlar› dahilinde olmas› gerekirdi.50 Ayr›ca Sultan Bayezid Han, Beypazar› Kiçülü Köyünün gelirlerini bu camide görev yapan haf›zlara ve hatibine tahsis etmifltir. HACI HASAN EFEND‹ Hamamönü-Turan Mahallesi’nde bulunan “Karanl›k”, di¤er ad›yla Sabuni Mescidi’ni yapt›ran kiflidir. Ankara Etnografya Müzesi’nde bulunan ahflap kap› kanatlar› bu mescide ait olup, Türk ahflap sanat›n›n en güzel örneklerindendir. Müzede bulunan kap› kanatlar›ndaki Arapça kitabede: “Bu mübarek mescidi Hac› Hasan yapt›rm›flt›r. Allah ona, anne ve babas› ile bütün müslümanlara ma¤firet etsin.” ifadesi yer almaktad›r. Mescidin yap›m tarihi XIV-XV. yüzy›llara tarihlendirilir. Hac› Hasan Efendi’nin hayat› ve kiflili¤i hakk›nda yaz›l› kaynaklarda baflka bir bilgiye rastlanmam›flt›r.51 39 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a D‹REKL‹ BABA Ankara Alt›nda¤ ilçesi Kayabafl› semti, Çeflme Mahallesi, Develi sokakta kendi ad› ile an›lan “Direkli Mescidi”nin bitifli¤inde kabri vard›r. Hayat› ve kimli¤i hakk›nda bilgi bulunmamaktad›r. Bu semt, 1522 tarihli Tapu Defterlerinde, Çeflme mahallesi olarak zikredilmektedir. Daha sonraki kay›tlarda “Direkli” mahallesi ad›yla an›lm›fl, son zamanlarda yeniden Çeflme mahallesi olarak kaydedilmifltir. Mezar›n bulundu¤u odan›n kap›s› daha sonra tu¤la ile örülerek tamamen kapat›lm›flt›r.52 UZUN DEDE Hikmet Tanyu, Ankara flehir merkezinde bulunan ziyaret yerlerinden bahsederken, eski ad›yla “Namazgah tepe” olarak an›lan, günümüzde ise Ankara Etnografya Müzesi ve Türk Oca¤› binas›n›n bulundu¤u yerde, halk aras›nda “Uzun Dede” olarak bilinen bir ziyaret yeri oldu¤unu zikreder. 1925’li y›llarda önemli bir ziyaret yeri olan bu mezar, “s›tma” hastalar›n›n s›kça geldi¤i bir yerdir.53 YA⁄LI DEDE Ankaral›lar›n gönlünde taht kurmufl bir dervifl. Rahmetli fieref Erdo¤du, Ya¤l› Dede ile ilgili “Tarihi Hacettepe ve Öyküsü” bafll›¤› alt›nda flu bilgileri verir: Hacettepesi ve hastahanesi kurulurken, tam yedi mahalle, dört büyük cami, mescit, medrese, tarihi konaklar, bir o kadar yat›r, türbe istimlak oldu, y›k›ld›. Bu suretle Ankara’n›n dörtte biri haritadan silindi. Sadece vatan flairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ‹stiklâl Marfl›’m›z› yazd›¤› tarihi evi y›k›lmad›. Kurulan yeni üniversite ve sa¤l›k tesislerine “Hacettepe” ad› verildi. Gelelim bu tarihi semtin öyküsüne... Bu öyküyü büyük efemiz Ya¤c›o¤lu Fehmi Efe’den dinledim. Tarih pek eski de¤il, onsekizinci asr›n ikinci yar›s›. Hac› Musa Mahallesi’nde oturan (A¤azade) ad›yla bilinen Es-Seyyit El-haç Abdullah A¤a ‹bni Salih Efendinin yapt›rd›¤› bir dersane, yedi hücreli medresenin müderrisi olan ve halk aras›nda “Ya¤l› Dede” ad›yla an›lan, bilgisi, ilmi olan bir zat… Ancak bu sevgili dedenin nerede yatt›¤›, ne yiyip, ne içti¤ini kimse bilmez, ancak çok s›k›nt›da olanlara yol gösterirmifl. Ayaklar›na kadar uzanan beyaz entarisinin üzerine giydi¤i k›rk yamal› yeflil h›rkas›, kirli ve ya¤l› oldu¤u için halk ona ‘Ya¤l› Dede’ ad›n› koyuvermifl... Son y›llar› ben de hat›rlar›m, bu semtin ad› Ya¤l› Dede idi. Her ne kadar kay›tlarda ismi geçmiyorsa da halk bir kere bu ad› koymufl, y›k›l›p ortadan kalk›ncaya kadar bu ad sürmüfl, gelmifl... Ya¤l› Dede’miz yafllanm›fl, öbür dünyaya göçe haz›rlan›rken, Ankara eflraf›ndan Kas›m Efendinin han›m›n›n gördü¤ü rüyay› tabir etmifl, sunulan bir kese alt›n› elinin tersiyle iterek: -”Ben fakir kulunuzun kursa¤›na Ankaral›n›n bir lokmas› girmedi. Bunca y›l Allah için, onun r›zas› için Ankaral›ya hizmet verdik ve hay›r duas›n› ald›k. Kas›m Efendi o¤lum, bizim zevalimiz yaklaflt›, senden ve Ankaral›lardan son arzum ve iste¤im flu ki diyerek ve kona¤›n pencerelerinden belli belirsiz seçilen Küçük kap› mezarl›¤›n› iflaret ederek, bu tepeye bana bir kabir yapt›rman› istiyorum, dedi ve k›p›rdayan dudaklar›nda bir fleyler 40 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a okudu¤u belli idi. Boynuna dolad›¤› yeflil fermanisini bafl›na sard›, salona tatl› bir tebessüm b›rakarak aniden kaybolup gitti. Bir hafta sonra Samanpazar›’ndaki Nakflibendi Türbesinin demir parmakl›lar›n önünde yeflil h›rkas›na sar›lm›fl buldular. Kas›m Efendi, Ya¤l› Dede’nin son arzusunu yerine getirdi. Pek görkemli de¤ildi ama bir mezar yapt›rd›. Ankaral›lar, Sevgili Ya¤l› Dedelerine son vazifelerini yapt›lar, fakat Ya¤l› Dedelerinin peflini b›rakmad›lar. Onun manevi huzurundan istekte bulundular. Kimi evlat istedi, kimi vuslat diledi. Mezar›n›n ayak ucunda ve bafl ucunda, çorba tas›n› and›ran tafltan oyulmufl iki çanak vard›. Bu çanaklara Anadolu’da mübarek ve bereket say›lan Nisan ya¤murlar› dolacak, Ya¤l› Dedeye bir mum dikecek, difli a¤r›yan bu sudan bir damla al›p a¤r›yan difline sürecek, karn› a¤r›yan bu sudan bir damla içecek, gözleri a¤r›yan bu sudan sürecek, inanç ve iman› flu.. Hacet kap›s› kapanmaz... Hacet kap›s› herkese aç›kt›r.. Hacet kap›s› her kap›y› açar.. Hacet., diye diye bu tepenin ad›n› koyuvermifller “Hacettepe”. Böylece vakfiyelere, salnamelere, kütüklere resmen geçirilmifl olan bu yüce tepe dün de, bugün de Hacettepe olarak bütün ihtiflamiyle ayakta. fiu garip ve mutlu tesadüfe bak›n... Dün Ankaral› derdine devay›, flifay› tafl çanakta biriken Nisan ya¤murundan ararken, bugün dertlere deva, hastalara flifa da¤›tan muhteflem bir hastahane ve binlerce gencin ilim yuvas› Hacettepe Üniversitesi... Çok anlaml› bir öykü. Nereden, nereye...”54 AZMZADE ESAD PAfiA Osmanl› döneminde valilik ve hac emirli¤i yapm›fl bir yönetici. “Azmzadeler” olarak bilinen bir ailenin fertlerindendir. Azmzadeler, bir Türkmen afliretidir. Aslen Konyal› olan ve daha sonra Suriye’ye yerleflen Azmzadelerin ilk atas›, Kemik Hüseyin’dir. Bundan dolay› aile Suriye’ye gidince, Arapça “kemik” anlam›na gelen “azm” lakab›yla an›lmaya bafllanm›flt›r. Kemik Hüseyin’in torunlar›ndan ‹brahim Bey, 1638 y›l›nda Suriye’ye yerleflir ve iki o¤lu olur; ‹smail ve Süleyman isimlerinde. ‹brahim Pafla “vezir-i ekber Azm” ünvan› ile an›l›r. ‹smail Pafla, fiam valisi ve emirü’l-hac görevine getirilir. ‹smâil Pafla’n›n da dört o¤lu olmufl ve hepsi de pafla olur. O¤ullar›; ‹brâhim, Mustafa, Esad ve Sâdeddin Pafla’lard›r. ‹smâil Pafla’dan sonra kardefli Süleyman Pafla 14 Ocak 1734’te fiam valisi olur. ‹smail Pafla’n›n vefat›ndan sonra o¤lu Esad Pafla, fiam valili¤i görevi yan›nda, emirü’l-hac ünvan›n› da al›r. 1743-1757 tarihleri aras›nda bu görevleri yapar. 1757 y›l›nda görevindeki suiistimalden dolay› idam edilir. Suriye bölgesinde uzun süre bulunmalar›ndan dolay› arfliv vesikalar›nda “Arabistan vüzerâs›”, 1725’ten 1807’ye kadar aral›klarla emirü’l-hac olarak çal›flmalar›ndan dolay› da “ced-be-ced emirü’l-hacd›rlar” fleklinde an›lm›fllard›r. Azmzâdeler, Suriye’de görev yapt›klar› s›rada, göçebe Arap kabilelerinin ç›kard›¤› huzursuzluklar› önlemifller, ayr›ca Lübnan’da Zâhir el-Ömer, M›s›r’da Bulutkapan Ali Bey ve Mehmed Zeheb isyanlar›na karfl› mücadele etmifllerdir. Bundan baflka Napolyon’un Suriye harekât› s›ras›nda Azmzâde ailesinden Abdullah Pafla’n›n, bölgeyi savunmada hizmeti geçmifltir. XIX. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan sonra ailenin Araplaflmaya bafllad›¤› ve Arap milliyetçilik hareketleri s›ras›nda aile mensuplar›n›n baz› teflebbüsler- 41 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a de bulunduklar› görülmektedir. Bununla birlikte bu davran›fl› tasvip etmeyen ve karfl› ç›kan Azmzâdeler de vard›r. 1915’te Osmanl› Meclis-i Meb’usan›’nda fiam mebusu olarak bulunan Azmzâde Mehmed Pafla, buna bir örnek teflkil eder. Onun, Arap milliyetçilik hareketlerinde önemli rol oynayan Refik Bey el-Azm ve Hakk› elAzm’in idam› üzerine, ilâhî adaletin yerini buldu¤unu söyledi¤i ve aile fertlerinden böyle utanç verici davran›fllarda bulunanlar›n ç›kmas›ndan dolay› duydu¤u üzüntüyü dile getirdi¤i bilinmektedir. Yine bu aileye mensup olup, 1956’da Suriye Savunma Bakan› olan Hâlid el-Azm, ihtilâlden sonra fiam’daki Türk elçili¤ine s›¤›nm›flt›r. Suriyeli tan›nm›fl edip ve flair Cemil el-Azm’da bu aileye mensuptur. Azmzâdeler, görev yapt›klar› yerlerde hanlar, hamamlar, çeflmeler, kuyu ve kulelerle, pazar yerleri ve daha baflka hay›r eserleri meydana getirmifllerdir. Esad Pafla, Sultan III. Mahmud’un saltanat› zaman›nda fiam valisi ve emirü’l-hac makam›nda iken görevden al›n›r. fiam’da Mekkizâde Hüseyin Pafla olay›, Esad Pafla’ya maledilir. Sivas valili¤ine atan›r. Oradan Rusçuk’a tayin edilir. Sivas yolculu¤unda idam edilir. Ankara’da “Azimi” türbesi olarak da bilinen türbeye defnedilir. Esad Pafla’n›n, fiam’da ve Hicaz yolunda birçok vak›flar› vard›r. Türbesinin kitabesinde: Cihan›n devletine olma ma¤rur Ana akil olan olur mu mesrur Nazar k›l ayn-› ibretle bu dehre Eder perverdesin hakile mestur Bu el-hac Es’ad ibni ‹smail Pafla fiehid-i seyf-i kahr-› flah-› ma¤fur Olub on dört sene huccaca mir-i hac Huda’ya sa’yini sen eyle meflkur fiehadet flerbetin nufl eyledikte Gören kabrin dedi nur ile mevfur Dedim tarih tutub vech-i bekay› Naim-i cennet ile ola pür-nur 1171 (1757) Azîmî Türbesine halk aras›nda “Kesikbafl” türbesi de denilir.55 RÜSTEM PAfiA Kanuni Sultan Süleyman dönemi sadrazamlar›ndand›r. Arnavut as›ll› olup, Harem’de yetiflmifl ve 1543’de Diyarbak›r valisi olmufltur. Mihrimah Sultan’la evlenir ve vezirlik görevi verilir. 1544 y›l›nda Sadrazam olan Rüstem Pafla, 1545 y›l›nda bu görevden azledilir. 1555 y›l›nda yeniden ikinci defa Sadrazaml›¤a getirilir ve 1561 senesinde vefat eder. ‹stanbul fiehzade Camii’nde bulunan türbesine defnedilir. Rüstem Pafla’n›n en önemli eserlerinden birisi, Ankara’da, Atpazar› semtinde yapt›rd›¤› Çengel Han’d›r. Rüstem Pafla bin Abdurrahman’›n 965 H. tarihinde tescil edilip, H. 1075 H. tarihinde deftere kaydedilen vakfiyesinde Ankara’da hamam, kervansaray, kervansaray civar›nda on dükkan ve befl haneyi vakfetti¤ini ö¤reniyoruz.56 Sülüs hatla iki sat›r halinde yaz›lm›fl Türkçe kitabesi: Tamam oldu çün binas› bu han›n Saray›d›r hakikat kârban›n 42 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Tamam oldu¤unu görüp didi dil “Melih’il-hayr” tarihin bu han›n” 57 Vakfiyesi ve kitabesine göre Çengel Han, 965/1558 tarihinde Rüstem Pafla taraf›ndan yapt›r›lm›flt›r. Han, uzun bir zaman harab bir vaziyette iken Vak›flar Genel Müdürlü¤ünce Vehbi Koç Vakf›’na Kültür Merkezi olarak kullan›lmak üzere kiraya verilmifltir. Han’›n onar›m› 2005 y›l›nda tamamlanm›fl ve “Rahmi M. Koç Müzesi” olarak hizmete aç›lm›flt›r. MAHMUD PAfiA Fatih Sultan Mehmed Han’›n vezirlerindendir. H›rvat as›ll› olup, Alacahisarl›d›r. II. Murad zaman›nda sarayda ilim ve e¤itim görerek kap›c›bafl› olur. 1451 y›l›nda Fatih’in veziri olup, ‹stanbul’un fethinde bulunur. 1453’de sadrazam, 1468’de kaptan-› derya olur. ‹kinci defa sadrazam olup, 1474’de ‹stanbul’da vefat eder. Türbesi Mahmut Pafla Camiinin yan›ndad›r.58 fiair ve gazi olan Pafla “Veli” olarak da an›lm›flt›r. ‹yi bir e¤itim görmüfl, Fatih’in e¤itim hamlesine büyük destek olmufl, ça¤dafl› Ali Kuflçu ile birlikte ‹stanbul’da Fatih medreselerinin ders pro¤ram›n› haz›rlam›fl ve bu medreselerin inflaat›ndan sorumlu olmufltur.59 Hayri ve sosyal bir çok vak›flar kuran Mahmut Pafla, Ankara’da 1458 y›l›nda yapt›rd›¤› bedesten ile flehrin ticari hayat›na büyük katk›da bulunmufltur. Günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak kullan›lan Mahmut Pafla Bedesteninin gelirlerinden Hac› Bayram-› Veli dergah›na tahsisat ay›rm›flt›r. Vak›f kay›tlar›nda Hac› Bayram-› Veli zaviyesi imaretine yapt›¤› vak›flar mevcuttur.60 ‹SHAK PAfiA As›l ad› ‹shak b. ‹brahim’dir. ‹negöllü olan ve Çandarl›lar gibi eski bir Türk ailesine mensup olup, hayat›n›n ilk y›llar› ve devlet hizmetine nas›l girdi¤i bilinmemektedir. 1463 y›l›nda Anadolu Beylerbeyili¤i yapt›¤›, resmi kay›tlarda mevcuttur. Döneminin siyasî hayat›nda önemli rol oynayan ve birçok hay›r eseri yapt›ran, zaman›nda “vezîrü’l-kebîr” olarak da an›lm›fl, sadâret görevini birkaç defa üstlenmifl olan ‹shak Pafla b. ‹brahim, Ankara’da “Tahtakale” Hamam›n› ve fiengül Hamam›n› yapt›rm›flt›r. 1929 y›l›nda ç›kan yang›nda Tahtakale Hamam› harap olmufl ve daha sonra y›kt›r›lm›flt›r.61 Fâtih Sultan Mehmed’in 1481’de vefat› s›ras›nda ‹shak Pafla, ‹stanbul muhaf›z› olarak bulunur ve Padiflah›n ölümü üzerine II. Bayezid’e bir davet mektubu göndererek, bir an önce ‹stanbul’a gelmesini bildirir. fiehzade Cem’in Konya’dan hareket ederek Bayezid’in yolunu kesebilece¤i ve saltanat makam›na ulaflabilece¤i tehlikesine karfl›, II. Bayezid’in o¤lu Korkut’u yan›na ça¤›rarak onu, babas›n› temsilen nâib-i saltanat olarak tahta oturtur. Kendisi de hem ‹stanbul muhaf›z›, hem de nâib-i saltanat›n atabe¤i olarak devlet ifllerini yürütmeye bafllar. Bütün bu hizmetlerinin karfl›l›¤› olarak II. Bayezid taraf›ndan vezîriâzaml›k görevi verilir. 1483 y›l›n›n yaz›nda yafll›l›k ve hastal›¤›n› ileri sürerek vezîri-âzaml›ktan çekilir. II. Bayezid, geçmiflteki hizmetlerini göz önüne alarak onu Selanik sanca¤›na gönderir. May›s 1487’den az önce vefat eder ve vasiyeti üzerine ‹negöl’de yapt›rd›¤› türbesine defnedilir. ‹sfendiyaro¤ullar› sülâlesinden Tâcünnisâ Sultan Hatun ile evlili¤inden Pîrî Bey ve fiehzade Sultan adl› çocuklar› olur, ayr›ca ‹brahim Bey, Sadî Bey ve Hafsa Hatun adl› çocuklar› da vard›r. 43 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Pek çok hayrat› bulunan ‹shak Pafla’n›n ‹negöl’de kendi ad›yla an›lan bir külliye yapt›rd›¤›, ‹stanbul’da yine kendi ad›n› tafl›yan bir cami ve hamam, Selanik’te cami ve imaret infla ettirip bunlara zengin vak›flar tahsis etti¤i, vakfiyelerinden anlafl›lmaktad›r. Köstendil-Struma’daki köprü de ona mal edilir. Di¤er baz› flehir ve kasabalarda vak›flar› ve hay›r eserleri bulundu¤u belirtilir. Ayr›ca Kütahya’da bir zaviye ve Edirne’de bir hamam ve çeflmesinin bulundu¤u bilinmektedir.62 HASAN PAfiA II. Bayezid dönemi Beylerbeylerindendir. Sarayda yetiflmifl, Konya Beylerbeyi daha sonra 1503’de Anadolu, 1505 y›l›nda da Rumeli Beylerbeyi olmufltur. Çald›ran Savafl›’nda flehid düflmüfltür.63 Hasan Pafla, Konya Akflehir’de yapt›rd›¤› imaretine gelir temin etmek amac›yla, 1511 y›l›nda düzenledi¤i vakfiyeye göre, Ankara’da bir çifte hamam (Ulus Hükümet meydan›nda bulunan bu hamam y›k›lm›flt›r), 63 odal› han› (Sulu Han) yapt›r›r. Daha sonra bu han ve hamam› fieyhülislam Ankaravî Mehmed Emin Efendi sat›n alarak, harap olanlar› yeniden yapt›r›p, Ankara’da yapt›rd›¤› hayrat›na vakfeder. 64 Suluhan, 1984 y›l›nda Vak›flar Genel Müdürlü¤ü’nce onar›lm›fl olup, günümüzde ticari ifllevini sürdürmektedir. MEVLANA M‹SAF‹R (M‹SAF‹R FAK‹H) Ankaral› bilginlerdendir. Ankara Kalesi ‹çkale’de, Alitafl› Soka¤›’ndan Akkale’ye do¤ru giderken solda, ahflap ve küçük minareli, girifl kap›s› soka¤a bakan Misafir Fakih Mescidi’nin bitifli¤inde bir oda içerisinde kabri vard›r. 1571 tarihli Evkaf Defterinde bu mescidi Mevlana o¤lu Mehmed o¤lu Mevlana Misafir yapt›rm›flt›r. Bu mescide evlerini ve ah›r›n› o¤ullar› mütevelli olmak flart›yla vakfetmifltir. Daha sonraki kay›tlarda Misafir Fakih olarak geçmektedir. Hayat› ve kiflili¤i hakk›nda yaz›l› kaynaklarda bir bilgiye rastlayamad›k.65 C‹MC‹ME SULTAN Haymana ilçe merkezinde türbesi bulunan ve menk›bevi hayat› anlat›lan kad›n ermifllerdendir. Halil ‹brahim Uçak, “Cimcime Sultan” ile ilgili flunlar› anlat›r: “Anadolu’nun baz› bölgelerinde küçük, tatl› ve sevimli k›z çocuklar›na “cimcime” diye hitap edildi¤i bilinmektedir. Cimcime’nin “Çimmek” kelimesinin halk dilinde de¤iflmifl flekli oldu¤u ve “Y›kanmak, yunmak” anlam›na geldi¤i belirtilir. Bugünkü Haymana Kapl›calar›na ismini veren Cimcime, devrin beyinin dillere destan, flirin, güzel, tatl› küçük bir k›z›ym›fl. “Cimcime Sultan” derlermifl kendisine. K›zca¤›z büyüyüp serpilmeye bafllay›nca, kem gözlerden kurtulamam›fl ve nazar de¤mifl. O fildifli gibi beyaz parlak güzel tenini ç›banlar sarm›fl, akar kokar olmufl, yörenin tüm hekimleri toplanm›fl fakat Cimcime’nin derdine çare bulamam›fllar. Kokudan, k›zca¤›z›n yan›na kimseler yaklaflamaz olmufl... 44 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Eskiden beri Cimcime’nin halk aras›nda toplad›¤› sevgiyi çekemeyen üvey annesi, Cimcime’den kurtulmak için bunu f›rsat bilmifl, kocas›na devaml› flekilde hastal›¤› kendilerine de bulaflt›raca¤›n› söyleyerek, konaktan uzaklaflt›r›lmas› için telkinde bulunurmufl. Nihayet, hem sevgili k›z›n›n çekti¤i ac›lara ve hem de kar›s›n›n ›srarlar›na dayanamayan bey, bu ifle bir çare düflünmüfl. Halktan birini ça¤›rarak biraz alt›n vermifl, Cimcime’yi tenha bir yere götürmesini ve öldürmesini söylemifl. Bu suretle k›z› derdinden, kendisi de kar›s›n›n d›rd›r›ndan kurtulaca¤›n› düflünmüfl. Ama gözü yafll› baba, her taraf› yara, bere içindeki k›z›ndan ayr›l›rken sar›lamam›fl bile, gözden kayboluncaya kadar arkas›ndan bakm›fl kalm›fl. Cimcime’ye de kendisini tedaviye götürdüklerini söylemifl. Cimcime’yle yan›ndaki adam uzun süre yürümüfller. O vakitler etraf› ormanl›k olan ve kayalar›n aras›ndan flifal› suyun ç›kt›¤› kayna¤›n bafl›na gelmifller. Çok yorgun düflen Cimcime, hemen uyuya kalm›fl. Esasen onu öldürmeye bir türlü k›yamayan adamca¤›z, k›z›n uyumas›ndan yararlanarak Cimcime’yi kaderiyle baflbafla b›rak›p kaçm›fl. Giderken k›z›n yan›na yetecek kadar yiyecek b›rakm›fl. Cimcime, bir süre sonra uyan›nca yaln›z kald›¤›n› anlayarak a¤lamaya bafllam›fl. A¤lamaktan gözleri fliflen Cimcime, su içmek için indi¤i kaynak bafl›nda yüzüne birkaç avuç dolusu su serpmifl. Gün boyunca kaynaktaki suyla susuzlu¤unu giderirken, kollar›n›, bacaklar›n› da y›kamay› ihmal etmiyormufl. Bir gün, bir de ne görsün. Suyla y›kanan yaralar kabuk döküyor. Dökülen kabuklar›n alt›ndan taze deri görünmeye bafllamaz m›? Sevinçten ç›lg›na dönen Cimcime, soyunup suya dalar, vücudunun her yerini y›kar. Bir kaç gün sonra Cimcime’nin vücudunda hiç yara kalmaz ve bembeyaz derisi eski halini al›r. Fakat, yiyece¤i bitmeye bafllad›¤›nda ne yapaca¤›n› bilemez, a¤lar, durur. Sevgili k›z›n›n ac›s›na dayanamayan beybabas›, Cimcime’yi öldürmek için verdi¤i adam› ça¤›rtarak kendisini, k›z›n› öldürdü¤ü yere götürmesini söyler. Adam, önceden korksa da, aradan uzun zaman geçti¤i için k›z›n ölmüfl olaca¤›n› düflünerek, Bey’in önüne düfler ve Cimcime’yi b›rakt›¤› yere götürür. Kaynak bafl›na vard›klar›nda bir de ne görsünler. Cimcime, içinde son ekme¤inin bulundu¤u torbay› bafl›n›n alt›na koymufl, m›fl›l m›fl›l uyumuyor mu? K›z›n›n nur topu gibi yüzünü, param parça olmufl elbiselerinin y›rt›klar› aras›ndan beyaz cildini gören baba, sevinçten a¤layarak k›z›n›n üzerine kapanm›fl ve onu kucaklam›fl. Uyanan Cimcime’de olan biteni babas›na anlatm›fl. Hep beraber kona¤a dönmüfller. Daha uzun y›llar yaflayan Cimcime ölünce “Beni o kayna¤›n bafl›na gömün” der. fiimdi, kapl›caya gidenlerin ziyaret ettikleri, adak aday›p dua ettikleri türbede, Cimcime’nin gömülü oldu¤u söylenir. Bir di¤er rivayete göre; Cimcime suya her sabah girermifl, ama erken olmak flart›yla. Suyun en flifal› oldu¤u zaman sabah saatleriymifl. Onun için kapl›caya gelenler, her sabah erken saatlerde hamama girmeye çal›fl›rlar.”66 KOYUN BABA ‹brahim Hakk› Konyal›, “Ankara Camileri” adl› eserinde, “Samanpazar› semtindeki Hac› ‹vaz Mahallesi, Yal›n Sokakta bulunan Mavi A¤alar Mescidi’nin yan›nda, Koyun Baba’n›n mezar›n›n oldu¤unu, Mavi A¤alar Mescidi’ne de buna nisbet edilerek Koyun Baba Mescidi dendi¤ini, Koyun Baba Türbesinin bitifli¤inde A¤a Han›’n›n bulundu¤unu ve daha sonra bu 45 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a han›n›n y›k›l›p yerine yeni binalar yap›ld›¤›n›” zikreder.67 Koyun Baba Mescidi ç›kan bir yang›nda yanm›fl, enkaz› da sat›lm›flt›r. Türbesinin ne oldu¤u hakk›nda bir bilgiye ulaflamad›k. Hayat› ve kiflili¤i hakk›nda da kaynaklarda bir bilgi bulamad›k. SA‹ME HATUN Hac› Bayram-› Veli hazretlerinin kutlu soyundan fieyh II. ‹nâyetullah Baba’n›n k›z›d›r. 1666-67 tarihinde yaflam›fl ve Müderriszade Ahmed bin Abdurrahman bin Mehmed ile evlenmifl ve iki o¤lu olmufltur. ‹ki o¤lundan biri fieyhî Mustafa Efendi di¤eri ise Mehmed Emin Efendi’dir. Saime Hatun’un soyundan gelenlere “Müderriszadeler” denilmifltir. O¤lu fieyhî Mustafa Efendi, astronomi ve astroloji dallar›ndaki ününden dolay›, Sultan III. Mustafa taraf›ndan ‹stanbul’a ça¤r›lm›flt›r.68 Günümüzde Mamak ilçesinde Saimekad›n ad›nda bir mahalle bulunmaktad›r. Bu mahalle, ismini, bu bölgede bulunan Saime Hatun Çiftli¤i’nden alm›flt›r. HOfi EBE Hofl Ebe’nin hayat› hakk›nda kaynaklarda bilgi bulunmamaktad›r. Türbesi Nall›han, Akdere Köyü’nün yak›nlar›nda bulunan “Hoflebe Mesire Alan›” içindedir. Bu bölge Ankara’n›n önemli mesire yerlerindendir. Gelenek ve göreneklerimize göre türbe ve mezar yerlerine gösterilen sayg›n›n aksine Hofl Ebe Türbesi’nin yak›nlar›nda, sazl› - sözlü e¤lenceler yap›l›yor, oyunlar oynan›yor. Halk aras›nda dolaflan rivayetlere göre türbesi yak›nlar›nda yap›lan e¤lencelerin sebebi, Hofl Ebe ölmeden önce mezar›n›n etraf›nda gülünüp oynanmas›n›, hoflca vakit geçirilmesini istemifl, bu flekilde yap›lmakla onun vasiyeti yerine getiriliyormufl. MEHMED SAL‹H VEC‹H‹ PAfiA Mehmed Salih Vecihi Pafla, 1798 y›l›nda Ankara’da dünyaya gelmifltir. ‹yi bir tahsil gördükten sonra, çeflitli ilmî çal›flma ve memuriyetlerde bulunarak, 1824 y›l›nda Ayafl Müftüsünün o¤lu Hac› Mesud A¤a’n›n k›z› fierife Müslime Hatun ile evlenir. Bir müddet Hac› Mesud A¤a’n›n yan›nda memur olarak çal›flt›ktan sonra, Dîvan-› Hümâyûn Mühimme kalemlerinde, daha sonra da Hac› Mesud A¤a’n›n kardefli Esad Pafla’n›n hazinedarl›¤›nda bulunur. Vecihi Pafla, 1827’de Rumeli Beylerbeyli¤i rütbesiyle vali kaimmakaml›¤› (vali yard›mc›l›¤›), sonra da Samakocuk (Bulgaristan) nezaretiyle Varna muhaf›z› olur. 1831’de Selanik muhaf›zl›¤›, 1832’de vezirlik rütbesiyle Belgrad Muhaf›zl›¤›na tayin edilir. 1835 senesinde Bosna valisi, 1841 y›l›n›n ilk aylar›nda Konya, ayn› senenin son aylar›nda Diyarbak›r ve Elaz›¤ (Ma’mûretü’l-Aziz) eyâletlerine, 1842’de Halep ve Urfa, 1845 Sayda ve Kudüs eyaletleri valisi olur. 1846 senesinin ilk aylar›nda bu görevden ayr›larak ‹stanbul’a gelmifl, k›sa bir süre sonra da ikinci defa olarak Belgrad muhaf›zl›¤›na getirilmifl ve 1846’da 46 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a görevinden al›nmas› üzerine ‹stanbul’a gelir. 1847’de önce Musul, daha sonra da Ankara, 1850’de Ba¤dat valisi olmufl ve 1851 y›l›nda istifa ederek ‹stanbul’a gelmifltir. Daha sonra ikinci defa olarak Ankara valisi olmufl, bir kaç ay sonra da Diyarbak›r valili¤i görevi verilir. Bu göreve getirilince, o tarihlerde Ankara vilâyetine ba¤l› olan Kayseri, Bozok (Yozgat), Çank›r› sancaklar› ahâlisinin genel istek ve arzular› üzerine Ankara valili¤i görevinde b›rak›l›r. 1854’de bu görevden ayr›larak ‹stanbul’a gelmifl ve bunu takiben Erzurum valili¤ine tayin edilmifl ve Osmanl›-Rus muharebesi sebebiyle, o bölgede bulunan ordunun idare ve levâz›mat›na memur edilir. 1856 senesinde bu görevden ayr›larak ‹stanbul’a gelmifl, 1274/1857’de ikinci defa olarak Selanik valili¤ine, 1858’de ‹stanbul’a getirilerek, 1861’de Meclis-i Vâlâ âzal›¤›na görevlendirilmifltir. Bir müddet Baflkan yard›mc›l›¤›nda bulunduktan sonra, K›r›m ve Çerkefl muhacirlerinin yerlefltirilmesiyle ilgili komisyonun baflkanl›¤›na getirilir. Vecihi Pafla, 1863 y›l›nda, önce Medîne-i Münevvere, sonra da Mekke-i Mükerreme muhaf›zl›¤› görevlerinde bulunur. Bu görevde iken üç sene kadar Hac ifllerini idare eder. Vecihi Pafla, yaz aylar›nda Tâif flehrinde dinlenmeye çekilmifl, 11 Nisan 1867’de vefat etmifl ve Hz. ‹bni Abbas (r.a.)’›n türbesi yan›nda, Muhammed b. Hanefî Hazretlerinin türbesi bitifli¤ine defnedilmifltir. Mehmed Salih Vecihi Pafla, görev yapt›¤› bütün yerlerde, büyük veya küçük herkesin sevgi ve sayg›s›n› kazan›r. Özellikle valilik yapt›¤› yerlerden ayr›l›rken, halk kendisini a¤layarak ve üzülerek u¤urlar. Vecihi Pafla’n›n bu üstün görev anlay›fl›, Saltanat› Seniyede de büyük takdir görmüfl ve birinci derecede devlet adamlar›na verilen niflan ve fermanlarla da taltif edilmifltir. Görevli bulundu¤u bir çok yerlerde cami, tekke, s›byan mektebi ve çeflmeler yapt›rm›fl veya tamir ettirmifltir.69 fiER‹FE MÜSL‹ME HATUN fierife Müslime Hatun, Bünyâmîn Ayafli hazretlerinin soyundand›r. 1794 y›l›nda Ayafl kazas›nda do¤ar. Ayafll› Surre-i Hümâyûn Emîni Hac› Mes’ud A¤a’n›n k›z›d›r. 1820 y›l›nda Mehmed Salih Vecihi Pafla ile evlenir. Eflinin görevi dolay›s›yla Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere, Hicaz ve Habefl eyaletleri gibi bir çok yerleri gezme imkan› bulur. Bu yüzden birkaç defa Hac görevini de yerine getirir. fierife Müslime Hatun, memleketi olan Ayafl’da, ceddi Bünyâmîn Ayafli hazretlerinin türbesiyle, türbenin bitifli¤indeki cami, kütüphane, tekke ve medresenin onar›mlar› ve buralarda görevlendirilecek personelin ücretlerinin karfl›lanmas› ile ilgili vak›flar kurar. 1864 y›l›nda Hac görevini yerine getirdikten sonra Mekke-i Mükerreme’de vefat eder ve Hz. Hatice (r.a.) türbesinin karfl›s›na defn edilir. Bünyâmîn Ayafli hazretlerinin nesli, fierife Müslime Hatun soyundan devam eder. Özellikle Ayafl’ta kurdu¤u vak›flarla, hay›r ve hasenat iflleriyle Ayafl’a büyük hizmetler yapm›flt›r. Ayafll›lar›n bugün içtikleri sular› Ayafl’a getirterek, halk›n sayg› ve sevgisini kazan›r.70 KEMAL ‹SMA‹L SADIK PAfiA Mehmed Salih Vecihi Pafla’n›n o¤ludur. Annesi, Ayafll› fierife Müslime Hatun’dur. Alim, flâir, hattat ve devlet adam›d›r. Mülkiye görevlerinde bu- 47 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a lunduktan sonra 1856 y›l›nda Rumeli Beylerbeyi görevi verilir. Bir müddet Mâliye âzâl›¤›nda bulunur. Ömrünün ço¤unu yal›s›nda geçirir. 1892 tarihinde vefat eden Kemal ‹smail Sâd›k Pafla, kendisi taraf›ndan yapt›r›lan, ‹stanbul Sultan Ahmed Camii karfl›s›ndaki Dü¤ümlü Baba Zaviyesi haziresine defn edilir. Bir çok eseri olan Kemal ‹smail Sad›k Pafla’n›n flu eserleri vard›r: Âsâr-› Kemâl, Tefsîr-i Sûre-i Hazine, Mufl›hîn-› Hazine, Rûh-› Kemâl, Kitâb-› Tefeyyüz, Manzum fierhi Delâil-i fierif, fierh-i Fedâili’s-Salat, Menâk›b-› Dü¤ümlü Baba, Hayru’l-K›sas.71 ESAD MEHMED MUHL‹S PAfiA 1780’de Ankara’ya ba¤l› Ayafl’ta do¤ar. fieyh Bünyâmin Ayaflî neslinden, Ayafl müftüsü Hasan Efendi’nin o¤ludur. Medresede tahsilini tamamlad›ktan sonra Ayafl voyvodal›¤›na tayin edilen Esad Muhlis’e, bir süre sonra silâhflorluk payesi verilir, 1806’da kap›c›bafl› olur. Ard›ndan ‹stanbul’a ça¤r›l›r ve kendisine mirâhurluk verilir. Daha sonra 1818’de humbarac›bafl›, 1821’de baflbâki kulu, 1825’te Drama nâz›r› ve paflal›k rütbesiyle Edirne valisi olur. 1827’de Ordu-y› Hümâyun memurlu¤una tayin edilir, bir y›l sonra da Dimetoka’ya gönderilir. Ayn› y›l Adana, 1829’da Konya valisi olur. 1828-1829 Osmanl›-Rus harbinin ard›ndan Erzurum valili¤ine getirilir. Kendisine vezirlik rütbesine ek olarak fevkalâde zamanlarda Erzurum valilerine verilen fiark seraskerli¤i unvan› da verilir. 1836’da yeni kurulan Erzurum Redîf-i Mansûre müflirli¤ine getirilir. Erzurum’u yeniden imar ve tahkim eden Esad Pafla, 1836’da bu görevinden ayr›larak fiûrâ-y› Bab›âli âzas› olduysa da 1839’da bu görevinden ayr›l›r. Ayn› y›l Bo¤az muhaf›z›, ard›ndan Sivas, 1840’ta Halep, iki y›l sonra Sayda, 1845’te de ikinci defa Erzurum valisi olur. Erzurum’da Tanzimat’›n uygulanmas›ndan do¤an kar›fl›kl›klar› önlemeye çal›flan Esad Pafla bir y›l sonra azledilir. Musul valisi iken Bedirhânî Bey isyan›n› bast›rmakta gösterdi¤i baflar› ile dikkati çeker. 1847’de Diyarbak›r valili¤ine tayin edilir ve burada vefat eder. Türbesi, Diyarbak›r Murtaza Pafla Camii bitifli¤indedir. O¤lu, Sâdullah Pafla’d›r. Bilgili, cesur ve dürüst bir devlet adam› olarak tan›nan Esad Muhlis Pafla, divan fliiri tarz›nda fliirler de yazm›flt›r. Say› bak›m›ndan pek fazla olmayan manzumelerinin ölümünden sonra “Dîvançe-i Es’ad Pafla” ad›yla taflbask›s› yap›lm›flt›r. Ayn› zamanda devrinin tan›nm›fl hattatlar›ndan olan Esad Muhlis Pafla’n›n, hat sanat›nda kimlerden ders ald›¤› bilinmemektedir. Edirne Türk ve ‹slâm Eserleri Müzesi, Üçflerefeli Cami, Bünyâmin Ayâflî Camii ve Münevver Ayafll› özel koleksiyonundaki yaz›lar› daha ziyade ta’lik, celî-ta’lik ve celî-sülüs tarz›ndad›r. Ankara Ayafl’ta Bünyâmin Ayâflî Dergâh› camiindeki yaz›lar›, 1809-1811 y›llar›na ait ilk dönem eserlerinden kabul edilmektedir. Daha sonraki y›llara ait eserlerinde mevcut harf ve kompozisyon güzelli¤ine bak›l›rsa çeflitli kademelerde devam eden devlet görevleri s›ras›nda, yaz›ya ara vermeden devam etti¤i ve fliirden çok, hatla meflgul oldu¤u anlafl›l›r. Gerek memleketi olan Ayafl’ta, gerekse resmî görevle bulundu¤u yerlerde pek çok çeflme, sebil ve bina kitabesinde onun imzas› bulunmaktad›r. Erzurum’da kendi ad›yla an›lan ve minaresinin güzelli¤iyle dikkati çeken camiyi de Erzurum valili¤i s›ras›nda yapt›rm›flt›r.72 48 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a MES’UD MEHMED A⁄A Ayafll› Müftizade Es’ad Pafla’n›n kardeflidir. Silahflor iken 1827’de kap›c›bafl› olur. Humbarac›bafl›l›kla Bosna’ya görevlendirilir, görev dönüflü 1828’de de mîrâhûr-› evvel olur. 1829 y›l›nda surre emini ve daha sonra Kastamonu mütesellimi, 1833’de de Ankara mütesellimi olmufltur. Sonra baflka görevlerde bulunur. 3 Ekim 1843’de ‹stanbul’da vefat eder. Mezar› Eyüp’tedir.73 SADULLAH PAfiA Ayafl Müftüsü Hasan Efendi’nin o¤lu Esad Mehmed Muhlis Pafla’n›n o¤ludur. ‹kinci ad› “Rami”dir. 1838’de Erzurum’da do¤mufltur. ‹lk tahsiline Rüfldiye’de bafllar ve Darü’l-Maarif’den mezun olur. Babas›n›n Erzurum Valisi iken Erzurum’da vefat›nda, Sadullah Bey onüç yafl›ndad›r. Maliye Nezareti Vâridat Kalemi’ne mülaz›m olarak bafllar. Daha sonra iyi Frans›zca bildi¤i için Bab›ali Tercüme Odas›’na tayin edilir. Frans›zcaya hakimiyeti üzerine Meclis-i Hazain Kalem Müdürü olur. Bu görevden sonra Mezahib Kalemi Müdürü olur. 1868’de fiura-y› Devlet Maarif Dairesi Baflmuavinli¤ine gelir. fiair ve edip Recaizade Mahmud Ekrem ile birlikte Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’ni haz›rlarlar. Ekim 1871’de Divan-› Hümâyûn tercüman›, May›s 1873’de bâlâ rütbesiyle maarif müsteflar›, Mart 1874’de ikinci defa tercüman, Haziran’da âmedî, 3 Temmuz 1874’de defterhane nâz›r›, Aral›k 1875’de Mahkeme-i Temyiz reisi, Mart 1876’de ticaret nâz›r› olup Eylül’de azIedilir, Ekim sonlar›nda Berlin sefiri ve 7 Aral›k 1881’de vezir olur. 19 Ocak 1891’de Viyana’da vefat eder, cenazesi ‹stanbul’a getirilir ve Sultan Mahmud Türbesi’ne defnedilir. O¤lu, Âsaf Bey’dir.74 N‹fiANCI ‹SMA‹L PAfiA Ankara’n›n Ayafl kazas›nda do¤ar. 1621 y›l›nda do¤du¤u tahmin edilir. Ailesi hakk›nda bir bilgi bulunmad›¤› gibi, ‹stanbul’a ne zaman geldi¤i ve saraya nas›l girdi¤i de bilinmemektedir. Niflanc›l›k görevinde bulunmas› dolay›s›yla “Niflânî”, “Tevkîî” veya “Niflanc›” lakaplar›yla an›l›r. Enderun’da yetifltikten sonra çeflitli görevlerde bulunan ve çuhadar iken 1668’de Rumeli Beylerbeyili¤i payesi ile kap› ortas› emeklileri aras›na giren ‹smail Pafla, 1678’de “niflanc›” olur ve y›llarca bu görevi sürdürür. 1687’de Çanakkale muhaf›z› Köprülüzâde Fâz›l Mustafa Pafla rikâb kaymakaml›¤›na getirilince onun ‹stanbul’a gelifline kadar vekâlet etmek üzere vezirlik rütbesiyle bir hafta kadar kaymakaml›kta bulunur. IV. Mehmed’in tahttan indirilmesi ve yerine II. Süleyman’›n geçirilmesi olaylar›na kat›l›r. 2 Mart 1688’de yeniçeri a¤as› Harputlu Ali A¤a’n›n baflçavufl Fetvac› Hüseyin A¤a’y› öldürtmesi üzerine yeniçeri zorbalar›n›n bafllatt›¤› olaylar Sadrazam Abaza Siyavufl Pafla’n›n azliyle sonuçlan›nca ‹smail Pafla, sadrazaml›¤a getirilen Özi muhaf›z› Bozoklu Mustafa Pafla’n›n gelifline kadar sadâret kaymakaml›¤›yla görevlendirilir. Bu arada zorbalar Siyavufl Pafla’y› öldürüp saray›n› ya¤malam›fllar; bir k›sm› da Ya¤l›kç›lar Çarfl›s›’n› ya¤malamaya kalk›flm›fl, bunun üzerine esnaf ve halk saraya do¤ru yürüyüp sancak-› flerifin ç›kar›lmas›n› ve sadrazam›n de¤ifltiril- 49 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a mesini istemifl, bu olaylar üzerine 2 Mart 1688’de sadrazaml›¤a getirilen ‹smail Pafla, zorba gruplar›n› k›sa sürede da¤›tarak dört aydan beri devam eden kar›fl›kl›klar› sona erdirir. 2 May›s 1688’de görevinden azledilir. ‹smail Pafla görevden al›nd›ktan sonra Anadoluhisar›’ndaki yal›s›nda birkaç gün göz hapsinde tutulur ve 13 May›s 1688’de Kavala Kalesi’ne sürgün edilir. Ancak Venedik donanmas›n›n Temmuz 1688’de E¤riboz Kalesi’ni muhasara etmesi üzerine Rodos adas›na gönderilir. 1690’da Rodos’ta idam edilir ve buraya defnedilir.75 MEHMED PAfiA (fiEHSÜVARZÂDE) Kaleciklidir. 1685’de mîrimîranl›kla Kars muhaf›z›, 1689’da Gönye, 1695’de Marafl, sonra Ç›ld›r, 1698’de Musul, 1709’da Sivas, 1710’da Adana, 1710’da fiehrizor valisi, sonra Misistre, 1711’de ikinci defa Marafl, sonra Rumeli pâyesiyle ‹çel ve Konya, 1713’de üçüncü defa Marafl Valisi olur. 1714’de Anadolu ve 1716’da Konya beylerbeyi, 1717’de vezirlikle Trablusflam, 1718’de Adana, 1721’de Ç›ld›r, sonra Amasya ve Konya Valisi olur. 1722’de vefat eder. O¤ullar› Mustafa Pafla, Abdullah Pafla ve Hâlid Pafla’d›r.76 ABDULLAH PAfiA (fiEHSÜVARZÂDE) Kalecikli fiehsüvarzâde Mehmed Pafla’n›n o¤ludur. Bender muhaf›z› ve mîrimîran olup, 1727’de vefat eder.77 HÂL‹D PAfiA (fiEHSÜVARZÂDE) Kalecikli fiehsüvarzâde Mehmed Pafla’n›n o¤ludur. Mîrimîran olup, ‹çel ve Ankara mutasarr›fl›¤› yapt›. 1747 tarihlerinde vefat eder.78 MUSTAFA PAfiA (fiEHSÜVARZÂDE) Kalecikli fiehsüvarzâde Mehmed Paflan›n o¤ludur. Kalecik’te do¤du. Kap›c›bafl› ve mîrahûr-› evvel vekili olur. 1739’da kap›c›lar kethudâs› ve asker sürücüsü olup, sonra mîrahûr-› evvel ve 28 Aral›k 1746’da vezirlikle kaptan-› derya olur. 1750’de Hanya valisi, 1751’de Musul, 1752’de Konya, 1753’de A¤r›boz muhaf›z›, 1754’de Adana ve Marafl valisi, sonra ‹çel, Konya, Belgrad, May›s 1762’de A¤r›boz valisi olup, azlinden sonra 1763’de vefat eder. O¤lu Osman Bey’dir.79 ABD‹ PAfiA (SEYY‹D-HACI) Ankaral›d›r. Mîrimîran olarak savafla kat›l›r. Baflar›lar› dolay›s›yla vezirli¤e yükselir. 1789’da Diyarbak›r, 1794’de Çirmen ve Edirne, 1795’de Silistre sonra Konya, 1796’da Vidin valisi olur. 1798’de Vidin’de flehid olur.80 50 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a NAZ‹F ‹BRAH‹M EFEND‹ Ankaral›d›r. Gençli¤inde ‹stanbul’a gelerek baz› devlet büyüklerinin hizmetinde bulundu. Kalemden yetiflerek hâcegândan olup 1763’de mevkufatç›, sonra beylikçi, sonra kethüdâ katibi ve 1770’de Anadolu muhasebecisi, 1772’de baflmuhasebeci, 1773’de defter emini ve 1 Ocak 1776’da sadâret kethüdâs› olur. 14 fiubat 1776’da vefat eder, Mahmud Pafla Camii’ne defn edilir. O¤lu Es’ad Mehmed Efendi’dir.81 MUSTAFA A⁄A Ankaral›d›r. Enderûn’da hasodabafl› olur, Ocak 1813’de emekli edilir ve ard›ndan Mart 1814’de bâbüssaâde a¤as› olur. 19 fiubat 1822’de görevinden ayr›ld›ktan sonra vefat eder.82 SIRRI PAfiA Ankara’n›n imar ve e¤itiminde büyük eme¤i geçen, II. Abdülhamid Han dönemi Ankara valisi. S›rr› Pafla, Girit, Kandiye’de 1844’te do¤ar, Salih Tosun Efendi’nin o¤ludur. Binke, ‹zvornik, Vidin, Karesi (Bal›kesir) mutasarr›fl›klar›nda, Trabzon, Kastamonu, Ankara, Sivas, Diyarbekir, Adana, Ba¤dat valiliklerinde bulunur. S›rr› Pafla, Ankara Valili¤i’ne 1884 y›l›n›n 24 Aral›k günü bafllar. Son görevi Diyarbekir Valili¤i’nden hastal›¤› nedeniyle ayr›l›r ve ‹stanbul’a gelir. 1895 y›l›nda vefat eder. Mehmed Süreyya Bey, flunlar› yazar: “Tedbirli, gayretli, çal›flkan olup, bulundu¤u yerlerde iyi hizmeti görülmüfl ve azil yüzü görmemifltir. ‹lim ve fazilet bak›m›ndan benzersiz olanlardand›r. fiiir ve inflaas› makbul, sert mizaçl› bir zatt›r. Eserleri: Ahsenü’lK›sas, S›rr-› Furkân, S›rr-› ‹nsân, S›rr-› Meryem unvan›yla Kur’ân surelerinden Sûre-i Yûsuf, Furkân, ‹nsan ve Meryem’i aç›klayan dört k›t’a tefsiri ve daha birçok eseri vard›r.” ‹zmir’de görev yaparken Sak›zl› Hekim ‹smail Pafla’n›n k›z› Leyla Han›m ile evlenir. Bu evlilikten dört çocuklar› olur. Bunlar Nezihe, Feride, Yusuf Razi ve Vedat Bey. S›rr› Pafla Ankara’da ilk “idadi” (lise) inflaat›n› bafllatan validir. “Mekteb-i Sultani” olarak an›lan ve daha sonra “Tafl Mektep” olarak bilinen okulu yapt›rm›flt›r. Okulun aç›l›fl›n› Abidin Pafla yapm›flt›r.83 AB‹D‹N PAfiA Osmanl› devlet adam›, flair ve edip. Abidin Pafla, 24 Mart 1843’te Arnavutluk’un güneyinde bir kasaba olan Preveze’de dünyaya gelir. Atalar› fiam’dan göçerek Arnavutluk’un Dilvinye kasabas›na, oradan da 1690’da Korfo Adas› karfl›s›ndaki Lapsi adas›na yerleflir. Abidin Pafla’n›n babas› Ahmet Bey, bir çok emlâk, çiftlik ve gemi sahibi olan varl›kl› bir insand›r. Ülkesinde pek çok hizmetler yapm›fl olmas›na ra¤men, bilinmeyen bir sebepten Bâb-› âlî taraf›ndan Konya’ya sürgün edilir. 1849’da Konya’da kolera hastal›¤›ndan vefat eder. Annesi Saliha Han›m da Arnavutluk’ta Çapar ailesinden olup, Preveze kasabas›nda vefat etmifltir. 51 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Yedi yafl›nda iken Türkçe ve Rumca okumaya bafllar. Dokuz yafl›nda bir yandan özel ders al›rken, Preveze’de Kaleiçi Mektebine devam eder. “Gülistan” ve “Haf›z Divan›”n› asl›ndan okuyacak kadar Farsça, Arapça, Frans›zca ile sarf, nahiv, mant›k, hesap, co¤rafya ve kozmo¤rafya gibi ilimleri ö¤renir. 1863’te ‹stanbul’a gelen Abidin Pafla, 1866’da Arnavut soyundan olanlar›n saray muhaf›zl›¤› hizmetlerine tercihli olarak al›nmalar› sebebiyle “silahflorluk” görevi ile devlet hizmetine girer. Bu arada Keçecizade Fuat Pafla’n›n emir ve himayesiyle Frans›zcas›n› ilerletmesi için üç y›l kadar Frans›z mektebine gönderilir. Silahflorluk görevinde 22 ay kalan Abidin Pafla, s›ras›yla Preveze mutasarr›f muavinli¤i, merkez kaymakaml›¤› ve mutasarr›f vekilli¤i görevlerinde bulunur. Daha sonra ‹stanbul’a dönen Pafla, Ayd›n ili maiyetine verilmifl, 1872 y›l›nda ise ‹zmir Hukuk Temyiz Meclisi ikinci reisli¤ine ve yeni kurulmufl olan Hukuk Komisyonu baflkanl›¤›na tayin edilir. Bu komisyonun k›sa bir süre sonra ilga edilmesi üzerine Sofya mutasarr›fl›¤›na gönderildiyse de oraya gidemeden Erbaa, Tekfur da¤› ve Varna mutasarr›fl›klar›yla görevlendirilir. 1873 y›l›nda, ilk resmî borsa komiseri olarak ‹stanbul Borsa komiserli¤i görevine getirilir. Befl y›l› aflan bir süre devam eden bu görevi s›ras›nda Bâb-› âlî’de kurulan bir çok komisyonda görev al›r. ‹ki dereceli seçimlerle ilgili tasar›y›, Abdülhamid’in emriyle haz›rlar. Osmanl›-Rus harbinde borsa komiserli¤i görevine ek olarak Yanya’da kurulan Sevkiyyat-› Askeriyye Komisyonu baflkanl›¤› ve Yeniflehir mutasarr›fl›¤› görevleri de kendisine verilir. Do¤u ›slahat hareketleri için 1878’de Diyarbak›r’a gönderilir. Daha sonra Rumeli beylerbeyi unvan›yla Sivas komiserli¤i ile Sivas valili¤ine, alt› ay sonra da Selanik valili¤ine tayin edilir. 9.6.188012.9.1880 tarihleri aras›nda üç ay üç gün Hariciye naz›rl›¤› görevinde bulunur. Kadri Pafla ve baz› flahsiyetlerin azledilmesi s›ras›nda bu görevden al›narak Mecdî niflan› verilir ve Adana’ya vali olarak gönderilir. Befl y›la yak›n burada kalan Abidin Pafla, tekrar Sivas (1884) ve bir y›l sonra da Ankara valili¤ine tayin edilir. Son valilik yeri Cezayir-i Bahr-i Sefîd (Merkezi Rodos olan Akdeniz Adalar› vilayeti) valili¤inden emekli olur ve ‹stanbul’a döner. ‹stanbul’da Yemen ›slahat› için kurulan komisyona tayin edilir. 9 May›s 1906’da Y›ld›z Saray›’nda Yemen ifllerini ›slahla ilgili komisyonda yap›lan görüflmeler s›ras›nda geçirdi¤i kalp krizi sonucu vefat eder. Mezar› Fatih Türbesi avlusundad›r. Pafla’n›n Gül Han›m’la olan evlili¤inden iki k›z›, iki o¤lu olur. K›zlar›ndan Halide Han›m Dervifl Pafla, Nefise Han›m Mustafa Nuri Bey’le evlenir. Abidin Pafla’n›n o¤ullar› ise Salim Bey ve Rasih Bey’dir. Abidin Pafla, yöneticili¤i ve ilmî yönü ile de bir çok yerli ve yabanc› niflanlara lây›k görülmüfltür. Bunlar aras›nda Murassa Osmanî, Birinci Mecidî, Gümüfl ‹mtiyaz madalyalar›, 1894 y›l›nda Cezayir-i Bahr-i Sefid valili¤i görevine geldikten sonra, Fransa devleti taraf›ndan kendisine Fransa’n›n en büyük Cemiyet-i ‹lmiyesi olan “Akademiye mensup Palom” niflan› verilmifltir. Abidin Pafla, görev yapt›¤› yerlerde faydal› hizmetlerde bulunarak idarecili¤i ve iyili¤i ile kendini halka sevdirmifl, ilim ve edebiyata yatk›nl›¤› nedeniyle görevli bulundu¤u yerlerde flair ve ediplerle birlikte olup, onlar› korumufltur. Trabzon valisi olarak ün yapan Rodoslu Hamit (Kapanc›) Bey (18781928) hat›ra defterinde, Cezayîr-i Bahr-i Sefid vilayetine memur olarak ta- 52 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a yin edildi¤i zaman, dönemin valisi Abidin Pafla hakk›nda flöyle demifltir: “‹lm ü irfan itibariyle zaman›n büyük kiflilerinden olan Vali Abidin Pafla, bizi yetifltirmek hususunda hiçbir esirgemede bulunmad›. Ekseri Meclis-i idare huzurunda teflvik edici bir dille bilgimize baflvururdu. Bu hâli bizi okumaya ve haz›rlamaya zorlard›. Böylece bu zat›n fezayilinden çok istifade eyledik.” Padiflaha ba¤l›l›¤› tam olan Abidin Pafla, eserlerinde bir idarecinin nas›l olmas› gerekti¤ine dair ipuçlar› da verir. Ona göre iyi idarecinin içinde Allah korkusu vard›r. Rüflvet denilen belaya bulaflmaz. Ak›ll›, kâmil, amirine karfl› itaatkâr olur. Bir insan›n tabî oldu¤u devleti ile hemcinsinin kuvvet ve kudretinin artmas›na gayret etmesi, sadece dünyevî bir ifl say›lmaz. Zira o, kuvvet ve kudret sayesinde devletin flevketi ve ahalinin saadetleri ve hemcinsinin ahlâk-› hamidesi gibi hususlara vesile olmas› sebebiyle, ebedî hayatta selâmete ulaflmas›na vesile olur. Bir hakim ve memur için arz›n en kal›n ve en çirkin perdesi, rüflvet denilen afla¤›l›k perdedir. Daha çok devlet adaml›¤› ve idarecili¤i ile tan›nan Abidin Pafla, bir âlim ve ediptir. O, yo¤un devlet iflleri aras›nda ilmî ve edebî eserler vermeyi baflarm›flt›r. Arapça, Farsça, Arnavutça, Frans›zca ve Yunancaya oldu¤u kadar edebiyatlar›na da vak›ft›r. “Ber Tarz-› Nevîn-i Nahv-› Arab” isimli Arapça nahiv kitab›, Arap edebiyat›ndaki bilgisini gösterir, ‹talyanca bildi¤i baz› kaynaklarda belirtilse de buna delil teflkil edecek bir eseri bulunmamaktad›r. Edebî eserleri Paris’te “Silogos” denilen ilmî cemiyet taraf›ndan övülmüfl ve takdir edilmifltir. Halvetiye Tarikat›’n›n Sünbüliyye koluna intisap eden Abidin Pafla’n›n fleyhi, Merkez Efendi dergâh› postniflini fieyh Nurettin Efendi’dir. Yazd›¤› eserlerde tasavvufî hayat› ile ilgili bilgi vermezse de, eserlerinin ana temas›n› tasavvufî düflünceleri oluflturur. Eserlerinde tarikata ne zaman intisap etti¤i ve fleyhi ile olan münasebeti konusunda bilgi bulunmamaktad›r. Eserlerinden hareketle, Sünnî tasavvuf çizgisinde, klâsik tasavvufî çerçeveyi koruma hususunda hassas, mutasavv›flara sayg›l› bir zatt› denebilir. Abidin Pafla’n›n edebî kiflili¤inin oluflmas›nda, mutasavv›f flair Abdulkadir Gulâmi’nin de (1854-1886) etkisi olmufltur. Sivas’ta vali olarak bulundu¤u y›llarda Gulâmi’nin bilgi ve kültüründen çok faydalanm›flt›r. En önemli eseri “Tercüme ve fierh-i Mesnevi-i fierif”tir. Abidin Pafla’n›n Hz. Mevlâna’n›n “Mesnevi”sinin ilk cildinin tercüme ve flerhidir. Mesnevi flerhleri aras›nda önemli bir yeri olan bu eser, alt› cilttir. fierhinde hem dinî ve tasavvufî duygu ve düflüncelere, hem de genel konulara yer vermifltir. Di¤er eserleri ise “Konsolid Hava Oyunlar› ‹stikrâzât”, “Tercüme ve fierh-i Kaside-i Bürde” (‹mam Bûsîrî’nin Kaside-i Bürde’sinin tercüme flerhidir), “Müdâfaa an-Âlemi’l-‹slâm” (K›rk sayfal›k bu küçük eser, M›s›r’da bir papaz taraf›ndan neflredilen bir risaleye reddiyedir), “Meâlî-i ‹slâmiyye”, “Saadet-i Dünya”, ve “Ber Tarz-› Nevîn-i Nahv-› Arabi” dir. Ayr›ca Yunanca fliirleri Dersaadet’te Yunanca olarak neflredilen “Neologos” isimli gazete taraf›ndan büyük övgüyle neflredilmifltir. Merd-i Arabi Risalesi, Mesnevi-i fierifte bulunan Arabî k›ssas›n›n Farsça metni ile birlikte ayr› bas›m›d›r. Pafla, valilik yapt›¤› Adana, Sivas ve Ankara’da halk›n sevgi ve sayg›s›n› kazan›r ve onlar›n deste¤ini de alarak pek çok hizmetlerde bulunur. Abidin Pafla, 25 Haziran 1885-1891 y›llar› aras›nda Ankara’da vali olarak bulunur. ‹darî amir olarak Ankara’ya yapt›¤› en büyük hizmet, flehre su getirmektir. Selçuklu ve Osmanl› döneminde kuyu aç›m› ve kale etraf›nda bulunan belirli bölgelere çeflme yap›m› ile Ankara halk›n›n su ihtiyac› karfl›lanmaya çal›fl›lm›flt›r. Ancak o dönemde bunlar, ihtiyaca cevap vere- 53 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a memektedir. Kale’de yaflayan halk, Hatip Çay›na inerek çamafl›rlar›n› y›kar ve doldurduklar› suyu bir flekilde temizleyerek kullan›rlard›. 1890 y›l›nda vali Abidin Pafla, Elmada¤ ve Han›m P›nar› sular›n› kargir kanallarla flehre getirtir; flehir içinde bir k›sm› font, bir k›sm› demir ve künk borularla da¤›t›m sistemini kurarak, çeflmelere ba¤lant›s›n› yapt›r›r. Avrupa’da dahi font borular›n kullan›lmaya çok sonralar› bafllan›ld›¤› bir dönemde Abidin Pafla, Frans›z mühendislerin bilgilerine önem vererek sa¤l›kl› bir iletim sistemi kurar. Onun bu ileri görüfllülü¤ü, kale ve civar›nda yaflayan halk› rahatlat›r. Bu çal›flma esnas›nda flehrin en yüksek yeri olan Atpazar›’na da su ç›kart›lm›fl ve on iki lüleli kargir bir çeflme infla edilmifltir. Masraf› Abidin Pafla taraf›ndan karfl›lanarak Nakflibendi Medresesi önünde som mermerden Elmada¤› Çeflmesi infla edilmifltir. Yine bu sudan, Hac› Bayram-› Veli haziresinde bir havuz yap›ld›¤› gibi, flehrin çeflitli bölgelerine de su verilmifltir. Ankara baflkent oluncaya kadar bu su tesisat› kullan›lm›flt›r. Abidin Pafla, Ankara’ya demiryolu ulaflmadan baz› alt yap›sal tesisleri ve karayolu a¤›n› tamamlam›flt›r. Halk›n gönüllü olarak yard›m›n› da alan Pafla, il içinde 1000 mili aflan bir flose a¤› kurmufltur. Ayr›ca Gureba Hastanesi, K›fllalar, baz› depolar, Rüfltiye, Ankara Sultanisi, Hamidiye Sanayi Mektebi de onun valili¤i zaman›nda bitirilmifl yap›lard›r. Halk, Ankara’ya demiryolu gelmesi için demiryolu inflaat›nda çal›flmaya raz› olduklar›n› bir dilekçe ile saraya bildirmifltir. Ulucanlar caddesi üzerinde yeni ad›yla, Mimar Sinan meydan›nda yer alan Cenabi Ahmet Pafla Camii (1565)’nde bulunan bir kitabede, eserin, 1802-1887 y›llar›nda Ankara Valisi Abidin Pafla ve Abdülcelilzade Hidayet Efendi taraf›ndan onar›lm›fl oldu¤u yaz›l›d›r. Cebeci s›rtlar›nda infla ettirdi¤i Abidin Pafla Kona¤› (Köflkü) vard›r. Kara Harp Okulu Mütareke Dönemi’nde Temmuz 1920 tarihinde bu konakta e¤itim ve ö¤retime bafllam›flt›r. Bu kona¤›n, yap›ld›¤› yere dair bir hikâyesi de vard›r: Abidin Pafla, kona¤›n› yapt›rmadan önce, Ankara’n›n çeflitli semtlerine bir parça ci¤er ast›r›r. Ci¤er, en geç flu anda kona¤›n bulundu¤u Ankara’ya hakim tepede çürüdü¤ü için, bina buraya yap›l›r. Abidin Pafla en tan›nm›fl eseri olan Mesnevi tercüme ve flerhinin I. cildi hariç di¤er ciltlerini Ankara’da yazm›fl ve 2, 3 ve 4. ciltlerini Ankara’da tab ettirmifltir. Kaside-i Bürdesi’ni de Ankara’da tamamlar. Abidin Pafla’n›n Ankara ile olan münasebeti hakk›nda söylenilecek son fley, Atatürk Orman Çiftli¤i ile ilgilidir. Çiftlik için a¤ac›n bile yetiflmedi¤i bir yeri tercih eden Atatürk, ilgililere yurt tar›m›na örnek olacak Gazi Orman Çiftli¤i’ni kurmak üzere derhal çal›flmalara bafllama emrini verir. Çitlik idare merkezi ile parklar›n ve sebze bahçelerinin de üzerinde bulundu¤u 20.000 dönüm arazi, Merhum Abidin Pafla’n›n efli Faika Han›m’dan sat›n al›n›r. Atatürk’ün ilk olarak ald›¤› bu araziye verdi¤i yüksek fiyat, çevrede bulunan ve iflletilmeyen çok say›da arazi parças›n›n sahipleri taraf›ndan sat›lmas›n› teflvik eder. Sonuç olarak, Ankara, bozk›r›n ortas›nda küçücük bir yerleflim yeri iken, Abidin Pafla gibi birkaç becerikli ve ileri görüfllü idareci sayesinde 19. yüzy›l sonlar›ndan itibaren h›zla çehresi de¤iflir. Özellikle kurulan demiryolu sayesinde Ankara’n›n çevre illerle iletiflimi sa¤lanm›fl, bay›nd›rl›k faaliyetleri, resmî ve özel binalar›n art ard›na yap›lmas›yla flehir modern bir görünüme bürünmeye bafllam›flt›r. Ankara’n›n baflkent olarak seçilmesinde bu yap›lanlar›n da etkisi olmufltur.84 Abidin Pafla’n›n Ankara’da yapt›rd›¤› çeflmeler günümüzde y›k›lm›flt›r. Bu çeflmelere ait kitabeler Ankara Etno¤rafya Müzesi’ndedir. 54 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a HOCA AL‹ fiÜKRÜ EFEND‹ (KÖYLÜO⁄LU) Elmada¤ ilçesi Hasano¤lan beldesinde do¤mufltur. Babas› Zeynelâbidin Efendi’dir. Ankara ve Konya’da tahsilini tamamlam›fl ve Ankara’da devrin üniversitesi say›lan Hac› At›f Hoca’n›n müderrisi oldu¤u “Seyif Medresesi”nden icazet alm›flt›r. Bu suretle Hasano¤lan köyünde okuyup yazma Hac› fiükrü Hoca ile bafllam›fl ve onun hocal›¤›nda ço¤alm›fl, Birinci Cihan Harbine bu köyden yüzden fazla okur ifltirak etmifltir. Hac› fiükrü Hoca bilgisinden emin, do¤ru ve cesur bir insand›r. Çevresinde böyle bilinir ve say›l›rd›. Hocas› Hac› At›f Efendi’ye karfl› sayg›s› ve hocas›n›n da ona sevgisi hayatlar› boyunca devam etmifl, karfl›l›kl› güven hiç sars›lmam›flt›r. Bu nedenledir ki, Millî Mücadele’de Ankara Milletvekili ve Ankara’da Kuva-y› Milliye’nin kurucular›ndan bulunan Hac› At›f Hoca’n›n emir ve tâlimatiyle Hac› fiükrü Hoca civar köy ve kasabalarda irflat heyetlerinin bafl›nda çal›flm›fl, vaaz ve nasihatlerde bulunmufl, çok faydal› olmufl ve Hasano¤lan köyünde Tevfik Hoca (Tevfik Çak›ro¤lu), R›za Efendi (Ayano¤lu), Hac› Hüseyin (Karaca), Molla Mustafa’n›n Mehmet, Raflit Ekfli, Muzaffer Büyükekfli ve Hilmi Ya¤c›’dan müteflekkil Hac› fiükrü Hoca’n›n liderli¤inde çal›flan bu teflekkül genifllemifl, k›sa zamanda Millî Mücadelenin Ankara’da kuvvetli bir kalesi haline gelmifl, Sakarya Meydan Muhaberesinde cepheyi terk eden baz›lar› bu havalide bar›namam›fl, teslim olmufllar ve tekrar cepheye sevk edilmifllerdir. Ankara’n›n çok yak›n›nda olmas› bak›m›ndan özellik tafl›yan çevredeki bu iki dîn adam›, Ankara Müftüsü rahmetli R›fat (Börekçi) ve Ankara Milletvekili rahmetli At›f (Taflp›nar) Hocalarla elbirli¤i yaparak köy köy dolafl›p halk› uyand›rd›lar, gerçekleri anlatt›lar ve çok k›sa zamanda Hasano¤lan köyünde adetâ Millî Mücadelenin bölge için fikir ve hareket merkezini kurdular...85 MEHMET R‹FAT EFEND‹ (BÖREKÇ‹) 1860’ta Ankara’da do¤du. Müderris Börekçizâde Ali Kaz›m Efendi’nin o¤ludur. ‹lk ve orta ö¤renimini, S›byan Mektebi ve Ankara Rüfltiyesi’nde tamamlar. Sonra yüksek ö¤renimi için ‹stanbul’a gider. Orada Bayezit Medresesi Müderrislerinden At›f Efendi’nin tedrisine (ders halkas›na) devam ederek ondan müderrislik icazeti al›r. ‹lk memuriyetine Ankara Fazliye Medresesi ö¤retim üyesi olarak bafllar. 23 Ekim 1898’de Ankara ‹stinaf Mahkemesi üyeli¤ine atan›r. 13 May›s 1904’te yap›lan seçimle üyelikten ayr›ld› ise de 20 Temmuz’da yeniden üyeli¤e getirilir. 25 Kas›m 1908 tarihinde de Ankara Müftüsü olur. Ayr›ca 1911 y›l›nda bir müddet Sivrihisar Kaymakaml›¤› görevini de vekaleten yürütür. Bu arada memuriyetinin yan› s›ra, e¤itim-ö¤retimle olan ilgisini devam ettirdi. Bu cümleden olarak, 1918’de Musile-i Süleymaniye (Süleymaniye Medresesi’nde büyük müderrislere verilen bir ünvan) payesi ile Bursa Müderrisli¤i kendisine tevcih edilir. 1920’de “‹zmir Paye-i Mücerridi” ve yine ayn› y›lda Mahreç Payesi’ne lay›k görülür. Göstermifl oldu¤u bu baflar›lar›n bir mükafat› olarak, 1920’de de her türlü devlet hizmetlerinde güzel ifller görenlere iftihar ve imtiyaz› mucip olmak üzere ç›kar›lan Dördüncü Rütbeden Osmanî Niflan› ile ödüllendirilir. Sivas Kongresi’nin topland›¤› gün (5 Eylül 1919), ayn› zamanda Kurban Bayram› arefesine tesadüf etmiflti. Bu vesile ile Ankara halk›n›n ileri 55 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a gelenleri, Padiflaha telgraf çekerek bayram›n› tebrik etmek isterler. Fakat Sadrazam Damat Ferit Pafla, an›lan telgraf› “Padiflahla vas›tas›z görüflülemeyece¤i” gerekçesiyle kabul etmez. Sadrazam›n bu davran›fl› baflta Müftü Mehmet Rifat Efendi olmak üzere Ankaral›lar› sinirlendirir. Bunun üzerine, Ankaral›lar baflka bir telgrafla “Biz de senin gibi Sadrazam› ve hükümetini tan›m›yoruz” diyerek protesto ederler. Bu tarihten sonra Ankara, Sivas’taki Heyet-i Temsiliye ile daha s›k› bir iliflkiye girer. Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin baflkanl›¤›nda kurulur. Ulema ad›na Müftü Rifat, Huffaz ve Meflayih ad›na Hatip Ahmet, Umum halk ad›na Elhac Rifat imzas›yla 17 Eylül 1919’da “Kastamonu Ulemas› ve Huffaz› ve Meflayihi ve Ahali-i Kiram›na” gönderilen telgrafta, Damat Ferit Hükümeti ile iliflkinin kesilmesinin gerekçesi flöyle dile getirilmektedir: “...Ferit Pafla Kabinesi’nin, Halife-i Muazzam ve Padiflah Efendimiz Hazretleriyle milleti aras›na girmek cür’etkarânesini gösterdi¤i için 11 Eylül 1919 tarihinden itibaren millet efkâr› ile hareket etmeyen, Allah ve Resulünün emirlerine isyan eden, mevcut hükümet ile ba¤lant›y› kestik. Padiflah›m›zla milletinin aras›na girmeye cesaret etmeyecek meflru ve milli bir kabine iflbafl›na gelinceye kadar sözümüzde durarak, Sivas’ta teflekkül eden ve pek yüksek hayat-› diniye ve milliye ile hayat-› millet nam›na her türlü fedakârl›¤› göstermeden çekinmeyen Milli Kongre ile çal›flmaya bafllad›k. Siz ulema-i muhterem, memleketinde ne suretle din-i Muhammedî ve Türklükle alâkadar oldu¤unuzu bildi¤imizden ve milletin ifllerini takip etmek üzere bütün vilayat-› flahane azmetti¤inden, Hak yolunda hepimizin elbirli¤i ile çal›flarak bin türlü periflanl›klarla, düflmanlar›n hal-i mezelleti alt›na almaktan milletimizin korunmas›na çok gayret gösterilmesi en hassas isteklerimizdir. Bu düflüncelerimize kat›l›p kat›lmad›¤›n›z›n taraf›m›za bildirilmesini rica ve niyaz ederiz.” Özellikle, Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Pafla’n›n Ankara’ya geldi¤i tarihe 27 Aral›k 1919 kadar olan sürede; Vilayet dahilinde (livalar ve kazalarla beraber) teflkilatlanmaya önem verildi¤i, ülke içindeki di¤er milli faaliyetlerle irtibatl› olarak gerekti¤inde yard›m veya yerine göre, milli birlik ve beraberli¤in sa¤lanmas›nda her türlü destekte bulunuldu¤u görülmektedir. Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’da çal›flmalar›na bafllamas›yla da Cemiyet; Mustafa Kemal ve arkadafllar›na her türlü yard›mda bulunmufltur. Öyle ki, bizzat Cemiyet Baflkan› Müftü Mehmet Rifat Efendi, kendisi ile efli Samiye Han›m için ay›rd›¤› “Cenaze paras›n›”, bir torba içinde Mustafa Kemal Pafla’y› ziyaret ederek aya¤›n›n yan›na b›rakm›flt›r. Yine Mustafa Kemal ve arkadafllar›n›n Ankara’ya geldiklerinin ilk haftas›nda Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin önderli¤inde Ankaral›lar›n, aralar›nda k›rkalt›binbeflyüz liral›k yard›m toplad›klar› bilinmektedir. O günlerde söz konusu yard›mlar çok önemlidir. Bu cümleden olarak, Ulu¤ ‹¤demir, ‘Y›llar›n ‹çinden’ adl› eserinde; “Atatürk Sivas’tan Ankara’ya yeni gelmiflti. Devlet hazinesi bombofltu. Hükümet üç-dört bin liray› bir araya getirmekte s›k›nt› çekiyordu. Bir gün Atatürk’e çok inanm›fl, o zaman Ankara Müftüsü olan rahmetli Diyanet Iflleri Baflkan› Rifat Börekçi, elinde bir mendile sar›lm›fl 1200 lira kadar bozuk para ile Mustafa Kemal’i ziyarete geldi... Ve ba¤l› mendili masan›n üzerine b›rakt›. Atatürk, kendisini son derece duyguland›ran bu davran›fl›n an›s›n› hiç bir zaman unutmam›flt›. Her bayram Rifat Börekçi’ye bir hediye 56 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a gönderir ve buna 1200 liral›k bir çeki de eklerdi” diyerek Müftü Mehmet Rifat Efendi’den ve yapm›fl oldu¤u yard›m›n öneminden söz etmektedir. Müftü Mehmet Rifat Efendi, milli harekat›n Anadolu’da yeflerip çimlenmesi, hatta geliflip meyve vermesi için milletçe unutamayaca¤›m›z üstün hizmetlerde bulunmufltur. fiüphesiz onun her hizmeti, milli mücadelemiz için anlaml›d›r. Müftü Mehmet Rifat Efendi, hiç bir makamdan emir almaks›z›n Ankara halk›na önderlik etmifl bir din adam›d›r. Öyle ki, Ankara halk›n›n milli harekât›n yan›nda yer almas›nda, düflmana silahla karfl› koymak amac›yla teflkil edilen gönüllü alay›n oluflturulmas›nda, Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluflunda ve di¤er milli faaliyetlerde M. Rifat ismi hep ilklerde yer alm›flt›r. Bununla beraber, bizce onun en önemli hizmeti, Ankara fetvas›n› haz›rlamas›d›r. Bu fetva ile ‹stanbul’un son kozu elinden al›nm›flt›r. Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin Milli Mücadele lehindeki çal›flmalar› özellikle son faaliyeti -Ankara fetvas›n› haz›rlamas›- Damat Ferit ve Hükümetini çileden ç›kard›. Bu nedenle ilk önce 24 Nisan 1920’de Padiflah iradesiyle iflten el çektirildiyse de Milli Hükümet taraf›ndan Müftülük görevinde al›konuldu. Daha sonra “Kuva-y› Milliye ad› alt›nda ç›kar›lan fitne ve fesad›n haz›rlay›c›s› ve teflvikçilerinden oldu¤u” iddias›yla I. Örf-i Divan-› Harbi’nce ölüme mahkum edilir. TBMM’nin I. Dönemi için yap›lan seçimlerde Mentefle (Mu¤la) Milletvekili olarak, 23 Nisan 1920’de Meclisin aç›l›fl›nda haz›r bulunur. 5 Eylül 1920’de kabul edilen “Nisab-› Müzakere Kanunu”, memurluk ile milletvekilli¤inin bir kifli üzerinde bulunmas›n› yasaklam›flt›r. Bu sebeple, Ankara Müftülü¤ü’nü tercih etti¤i fier’iye ve Evkaf Vekaleti’nin 13 Ekim 1920 tarihli yaz›s›yla Meclis Baflkanl›¤›’na bildirilmekle Milletvekilli¤inden istifas› 27 Ekim 1920 tarihli birlefliminde kabul edilir. 23 Aral›k 1922’de fier’iye ve Evkaf Vekaleti iftâ Heyeti Üyeli¤i’ne atan›r. 31 Mart 1924’te de yeni kurulan Diyanet Reisli¤i’nin ilk baflkan› olur. Memuriyet için yafl s›n›r›n› (65 yafl) aflmas›na ra¤men yetenek ve uzmanl›¤›ndan bir süre daha yararlan›lmak üzere Bakanlar Kurulunun 22 Ekim 1930 tarih ve 10112 say›l› kararnamesiyle görevine devam› kabul edilir. Bu flekilde ölümüne kadar Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› görevini sürdürür. 5 Mart 1941’de Ankara’da vefat eder. O¤ullar› Raflit Börekçi, VII ve VIII.; Fuat Börekçi XI. ve XII. dönem Ankara Milletvekili olarak TBMM’de bulunmufllard›r.86 BEYNAMLI HACI MUSTAFA EFEND‹ 1866’da Ankara-Bâla ‹lçesi Beynam Köyü’nde do¤du. Babas› Hac› Halil Efendi’dir. ‹lk ö¤renimini köyünde, orta ö¤renimini de Bâla’da tamamlar. Daha sonra Konya medreselerinde ö¤renim görerek müderrislik icazeti al›r. Ö¤renimi sonras›nda Ankara-Kocabey Medresesi’nde müderris olarak göreve bafllar. Bu görevde iken, II. Meflrutiyetin ilan›ndan sonra toplanan Osmanl› Mebusan Meclisi’ne 17 May›s 1908’de Ankara Milletvekili seçilir. II. Dönemde yeniden milletvekili olarak yasama görevini 5 A¤ustos 1912’de Meclisin feshine kadar sürdürür. Milletvekilli¤i sona erince Ankara’ya müderrislik görevine döndü. Milli Mücadele’ye Kuvay› Milliyecilerin yan›nda olarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde çal›flt›. TBMM’nin I. Dönemi için yap›lan seçimde Anka- 57 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a ra Milletvekili seçilerek 23 Nisan 1920’de Meclisin aç›l›fl›nda haz›r bulundu. Mecliste ‹rflâd, fier’iye ve Evkaf komisyonlar›nda görev ald›. Sakarya Savafl› s›ras›nda Bat› Cephesi’nde askerin moralini yüksek tutmaya memur edilen kurulda (‹rflâd) görev yapt›. 20 Kas›m 1922’de yeni seçilen Halifeye kutsal emanetleri teslim eden ve TBMM ad›na görevini kutlayan kurulda yer ald›. Milletvekilli¤i sona erince 1 Kas›m 1923’te Ankara Dârü’I-Hilafe Medresesi’ne müderris olarak atand›. Medreselerin kald›r›lmas› üzerine 14 Eylül 1925’te Ankara Vaizli¤ine getirildi. 16 Aral›k 1926’da Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Müflavere Heyeti Azas› oldu. Bu görevde iken, 25 Ekim 1931’de vefat etti. Kabri Solfasol Köyü Mezarl›¤›ndad›r. Evli olup üç çocuk babas› idi. Ailesi “Beynaml›” soyad›n› alm›flt›r. Mecliste “Beynaml› Hac› Mustafa Efendi” olarak an›l›r.87 ÇAYIRLIO⁄LU H‹LM‹ BEY Ankara Beypazarl›d›r. Çay›rl›zâde Mustafa Zeki Efendi’nin o¤ludur. Do¤um tarihi T.B.M.M. kay›tlar›nda 1870, di¤er kay›tlarda ise 1867’dir. Mustafa Hilmi Efendi, özel ö¤renim görmüfl, çiftçilikle ve ticaretle meflgul olmufl, iki dönem (III. ve IV. dönem) Osmanl› Mebusan Meclisi’ne Ankara Mebusu olarak kat›l›r. Birinci Büyük Millet Meclisi’ne, Osmanl› Mebusan Meclisi, Ankara Mebusu olarak kat›l›r. Beypazar›’nda Milli Mücadeleye kat›lm›fl, ‹ttihat ve Terakki Partisi’ne kay›t olarak siyasete at›lm›fl, k›sa zamanda partinin ön saflar›nda yer alm›flt›r. Cumhuriyet’in kurulufl günlerinde maddi, manevi her türlü deste¤i vermifltir. fiöyle ki; O günlerde Ankara’da para ihtiyac›n› gidermek için Mustafa Kemal Pafla, ‹stanbul’dan Ankara’ya gelen Osmanl› Mebusu, Mustafa Hilmi Çay›rl›o¤lu’nu yan›na ça¤›r›r ve flimdiki Ulus’ta (Taflhan’da) Yüzüncü Y›l Çarfl›s›, Bankalar, Stad Oteli ve Vak›f Apartman›n›n bulundu¤u “Bu arsay› sana satal›m, sende bize para yard›m› yap” der. Çay›rl›o¤lu bu teklife çok üzülür, hemen, “Paflam yeni kurulmakta olan bir Devletin arsalar›n› sat›n alacak kadar alçalmad›m” diye cevap verdikten sonra “fiu günlerde ‹smet Bey ‹stanbul’dan Ankara’ya gelirken Beypazar›”a u¤ras›n, misafirimiz olsun, kendisine emaneti verelim” der. Birkaç gün sonra ‹stanbul’dan Kuvayi Milliye mensuplar› taraf›ndan geceleri mahalli muhaf›zlar nezaretinde yolculuk ederek tedbili k›yafet (er k›yafeti) ile gelen ‹smet Beyi, o devrin Beypazar› Belediye Reisi Hakk› Çay›rl›o¤lu ve silahl› ekibi Çay›rhan’da karfl›lam›fl ve yayl› at arabas› ile Beypazar›’na getirmifl, Beypazar›’nda bir gün kalm›fl, bu müddet içinde yeni hamama gidilmifl, saç ve sakal trafl› olmufl, ayr›l›rken de Mustafa Kemal’in istedi¤i sar› liralar kendisine teslim edilerek karanl›kta Hakk› Çay›rl›o¤lu ve silahl› muhaf›zlar eflli¤inde yola ç›kar›larak, Mal›köy ‹stasyonunda bekleyen trendeki askeri yetkililere ulaflt›r›lm›flt›r. I. ve II. Dönem Ankara Milletvekili¤i yapan ve soyad› kanunu ile “Çay›rl›o¤lu” soyad›n› alan Hilmi Çay›rl›o¤lu, 10 Nisan 1929’da Beypazar›’nda vefat eder.88 HALAfiLILI MEHMET A⁄A 1880 y›l›nda Haymana ilçesi Halafll› Köyü’nde do¤mufltur. Halafll› Mehmet A¤a, hem anne, hem de baba taraf›ndan Ankara’n›n yerlisidir. 58 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Dedesi Halil Bey, Hacettepe civar›nda do¤mufl, Kabaküllük’te yetiflmifltir. Padiflah›n Posta tatar› olarak görevini sürdürmüfl, Ankara-‹stanbul aras›nda y›llarca Padiflah›n posta tatar› olarak görev yapm›flt›r. Yafllan›nca, Yenimahalle’nin fiehit Ali Köyü’ne yerleflmifl ve orada vefat etmifltir. Kurtulufl Savafl›nda, Haymana Cephesinde maddi ve manevi katk›lar›yla ün salan Mehmet A¤a, 27 Aral›k 1919’da Atatürk’ün Ankara’ya geliflinde, onu karfl›layan 100 Haymana atl›s› aras›nda, kardefli Hüseyin A¤ayla birlikte yer al›r. Karfl›lamaya giden konvoyun, konaklama esnas›nda ihtiyac› Halafll›l› Mehmet A¤a taraf›ndan karfl›lanm›fl, Haymana’daki Kuvayi Milliye harekat›na ve Anadolu’da kurulan milli çetelere toplanan yard›mlara öncülük etmifltir. Sakarya Meydan Savafl›nda Türk Ordusuna yap›lan yard›mlarda, onun pay›n› görmek mümkündür. Cephenin ekmek ihtiyac›, Halafll› Köyünde kurulan üç f›r›nla karfl›lanm›flt›r. Köyün yak›nlar›ndaki meflelik orman›ndan kesilen odunlar›n deve boyu ve konvoy boyu ka¤n›larla, f›r›nlara tafl›nmas›nda, Mehmet A¤a’n›n yard›m› çok olmufltur. Haymana ilçesinde seçilmifl meclis üyeli¤i görevinde de bulunmufltur. Cumhuriyetin 10. y›ldönümü törenlerine kat›lan 400 Haymana Atl›s› aras›nda yer alm›fl, az›klar›n› temin etmifltir. Halafll›l› Mehmet A¤a, sahip oldu¤u kona¤›yla da tan›n›r. 1923 y›l›nda yap›m›na bafllanan, yaln›z bir tek benzeri, ‹sviçre’nin Alp Da¤lar›nda bulunan, plan› ‹sviçreli bir mimar taraf›ndan yap›lm›fl tarihi konak, 1929 y›l›nda tamamlanm›flt›r. Yap›da kullan›lan kesme tafllar, Hisarl›kaya’dan develerle getirtilmifl, konakta elektrik ve su tesisat› o tarihlerde monte edilmifl, dinamoyla elektrik sa¤lanm›flt›r, ilk kez köylüler radyoyu bu konakta dinlemifllerdir. Mehmet A¤a ise 1944 y›l›nda, Halafll›’da hayata gözlerini yumar. Milli Mücadele’nin unutulmaz simalar›ndan olan Halafll› Mehmet (ATAK) A¤a’n›n kabri, Halafll› Köyündedir.89 KARAGED‹KL‹ MUSTAFA BEY Riflvanl› Aflireti’nden ve Haymana Karagedik Köyünden Bektafl Bey’in o¤ludur. 1883 y›l›nda do¤du. Balâ’n›n Çi¤demli Köyünden, Azime Han›mla evlenen Mustafa Bey, civar›n “a¤a”s› olup, onlarca deve katarlar›, binlerce bafl davar sürüleri, genifl arazileri olan biridir. Çevrede nam salan Mustafa A¤a, özellikle en büyük ününü, Mustafa Kemal Atatürk taraf›ndan bafllat›lan Milli Mücadele’de kazand›. Tüm maddi imkans›zl›klara ra¤men baflar›ya ulaflan ba¤›ms›zl›k savafl›m›zda, Karagedikli Mustafa Bey’in Sakarya Meydan Savafl›ndaki, cephe gerisindeki hizmetleri unutulmaz. Beyaz fleritli ‹stiklal Madalyas›yla taltif edilen Mustafa Bey, düflman›n Haymana’da Meflelik s›rtlar›na dayand›¤›nda, onun hamiyetli yard›mlar›yla, Hükümet Kona¤›, Askerlik fiubesi, Karagedik Köyüne tafl›tt›r›lm›fl, cephedeki yaral›lar için Karagedik Camisi onun iste¤iyle hastahane haline getirilmifl, askerlik flubesi onun kona¤›nda faaliyetini sürdürmüfltür. Savafl süresince tüm masraflar› karfl›lam›fl, sahip oldu¤u deve katarlar›yla, cephedeki kuvvetlerimize mermi ve cephane tafl›m›flt›r. Milli Mücadele esnas›nda, Haymana’da kurulan maddi yard›m komitesinin Baflkanl›¤›n› yapm›fl, savafl›n en zor günlerinde, cephedeki kuvvetlerimize, 25 deve, 500 koyun gönderdi¤i için Atatürk taraf›ndan kendisine te- 59 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a flekkür belgesi yollanm›flt›r. Bizzat Büyük önder Atatürk’ün milletvekilli¤i teklifini kabul etmedi¤i yak›nlar› taraf›ndan anlat›l›r. Haymana’ya Motorlu Un De¤irmeni açan Mustafa Bey, Haymana’da köylerde aç›lan ilk okulu, kendi köyünde kurdurma baflar›s›n› göstermifl, ülkemize ilk getirilen üç traktörden birisi, taraf›ndan sat›n al›nm›flt›r. Di¤er traktörler, Türko¤lu Ali A¤a ve Atatürk Orman Çiftli¤ince sat›n al›nm›flt›r. Atatürk’ün Ankara’ya geliflinde karfl›layanlardan biri olma flerefine eriflen Karagedikli Mustafa Bey, 1941 tarihinde, 58 yafl›nda vefat etmifltir.90 KARGALILI KARA MUSTAFA A⁄A Polatl›’n›n Kargal› Köyünde 1888 y›l›nda do¤mufltur. Ömer A¤a’n›n o¤ludur. Özel e¤itimle yetiflmifl, parlak zekas› ve çal›flkanl›¤›yla k›sa sürede baflar›ya ulaflm›fl, Ankara Valisi ad›na, bölgenin aflar›n› toplamaya memur edilmifltir. ‹flgal kuvvetlerinin Ankara’ya asker ç›kartt›¤› dönemde, Haymana’ya Kaymakam olarak atanan Band›rmal› Ali Cemal Bardakç› ile dostlu¤u gelifltiren Kara Mustafa, Türko¤lu Ali A¤a, Haymana Emekli Jandarma Komutan› Te¤men Halit Beyle birlikte, Kuvay-› Milliye saf›nda yer al›r. Kargal›l› Kara Mustafa’n›n milli mücadeledeki en büyük hizmeti, Mustafa Kemal Pafla’n›n Ankara’ya gelifli olay›nda ona yap›lacak karfl›lama töreninde, Haymana’dan gidecek atl›lar›n toplanmas›nda gösterdi¤i çabad›r. O tarihte Ankara Polis Müdürü olan Haymana Kaymakam› A. Cemal Bardakç›, Emekli Te¤men Halit Bey’le birlikte, 100 atl› toplamay› baflarm›fl, Mustafa Kemal’i 27 Aral›k 1919’da karfl›lama flerefine eriflmifltir. Sakarya Meydan Savafl›nda, ordunun et ihtiyac›n› temine memur edilmifl, iafle müteahhitli¤i yapm›flt›r. Sakarya Harbi devam›nca, Polatl›’da Ziraat Bankas›n›n yan›ndan bafllayarak Atatürk ‹lkokulu’nun bulundu¤u semte kadar olan evler, onun çabalar›yla askeri hastahane olarak kullan›lm›flt›r. Gazi Mahallesi ile Gümüfllü mevki diye adland›r›lan semtte bulunan 70 odal› büyük kona¤›, Sakarya Harbi boyunca, devrin bütün komutanlar›na karargah olmufltur. Bilhassa, Mustafa Kemal Pafla, ‹smet Pafla ve Ali Fuat Cebesoy s›k s›k gelir, bu konakta kal›rlarm›fl. Sakarya Savafl›nda, bir düflman uça¤›n›n sald›r›s›na maruz kalan ve Polatl›’n›n ilk kuruluflunda Hükümet Binas› olarak kullan›lan bu konak halen ilçe merkezindedir. Kargal›l› Kara Mustafa, Cumhuriyetin 10. Y›ldönümü törenlerinde, 400 atl›ya da önderlik etmifl ve törenlere kat›lm›flt›r. Savafltan sonra Atatürk ve çevresiyle dostlu¤unu sürdüren Mustafa Bey, Ankara ‹smetpafla’daki evinde, Atatürk ve ‹nönü’yü yeme¤e davet etmifl, Atatürk’ün efli Latife Han›m’la da ailece dostluk kurmufltur. Ankara ‹l Genel Meclisi üyeli¤i de yapan Kargal›l› Kara Mustafa Bey, 21 fiubat 1966 tarihinde Polatl›’da vefat etmifltir.91 SATI KADIN 1890 y›l›nda Kazan’da do¤du. Kazan Köyü’nde muhtarl›k yapan Sat› Kad›n, Kad›nlara milletvekili seçme ve seçilme hakk›n›n 5 Aral›k 1934’de Anayasada yer almas›n›n ard›ndan yap›lan ilk genel seçimlerde (19351939) 5. Dönem Ankara Milletvekili olarak T.B.M.M.’de görev yapt›. 1956 y›l›nda ölen Sat› Kad›n’›n mezar›, Kazan’da, kendi ad›n› tafl›yan Sat›kad›n Mahallesinde bulunmaktad›r. 60 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Sat› Kad›n, M. Kemal Atatürk ile ilk karfl›laflmas›n› flöyle anlat›r: “Bir gün gelip de saylav (Milletvekili) olaca¤›m akl›mdan bile geçmezdi. Pederim köyde ihtiyard› (muhtard›). Sonra yerine ben ihtiyar oldum. Gücüm yetti¤i kadar çiftçilik yap›p geçiniyordum. Silah›m, tabancam ve b›ça¤›m vard›. Asker zaman›nda köyün inzibat›na ben bakard›m. Kad›nlar›n içinde ilk defa ben resmen ihtiyar oldum. Bundan bir y›l kadar evveli ‘Atatürk K›z›lcahamam’a do¤ru geçiyor’ diye haber ald›m. Hemen köyü temizlettim. Evleri badana ettirdim. At› çektirdim. Bir flalvar, bir cepken, bir poflu, bir de¤nek al›nca bizim köyün yar›m saat ötesinde Halkavun Nahiyesine vard›m. Ahali topland›k, Ata’n›n gelmesine duraklad›k. Duraklad›ktan kelli kamyonlar geldi . Atatürk geldi. Geldikten kelli eline vard›m. fiapadanak öptüm. Ata’n›n eli bana guzu eti gibi datl› geldi. Atan›n yan›nda kalakald›m. O bana bakt›, ben ona bakt›m. Bir de flöyle döndüydüm. Köylüler ayran yapm›fllar emme vermeye cesaret edememifller. Ben gofltum, haz›rlanm›fl barda¤› gap›nca Atama verdim. Ayran› içtikten kelli Atam bir bana bakt›, bir de döndü Müdür Beye (Bucak Müdürüne) bakt›. Müdür Bey benim için Ataya “Kazan Köyünün Muhtar›d›r.” dedi. Atam bana sordu: - “Muhtar m›s›n?” dedi. - “Muhtar›m Atam.” - “Hoflnut musun?” - “Hoflnudum, Atam.” -“Ad›n ne?” - “Bana Kara Mehmet k›z› Sat› derler Atam.” dedim. Bunun üzerine makineyi (Otomobili) yürüttüler. Eline vard›m ancak bir toka yapabildik. Aradan birkaç ay geçti. Bir gece yar›s› köye bekçi geldi ki. Seni nahiyeden bölük kumandan› istiyor diye .... Aya¤›ma mestlerimi çektim. Elime bir de¤nek ald›m. Bir yan›ma bekçiyi, bir yan›ma köyden bir gonfluyu ald›m yola ç›kt›k. Nahiyeye vard›k. Bölük Kumandan› bana: -“Biz seni kariya (köy) muhtarlar›n›n bafl›na reis yapaca¤›z” dedi. -“‹yi ya olurum,” dedim. Hökümetin emrine kellem bile feda olsun. Oradan atlara bindik köyümüze döndük. Birkaç gün geçtikten sonra köylüler ellerinde gazete ile geldiler. Beni namzet (aday) göstermifllermifl. Yirmi gün sonra da iki candarma gelip, beni ald›lar. At›ma bindim, heybeye ekme¤imi goydum. Efli dostu Tanr›ya ›smarlay›p, Ankara Hac›bayram önüne indik. Üç gün sonra beni ‹smet Pafla Enstitüsüne götürdüler, buluzlar, elcikler (eldivenler) çoraplar, potinler verdiler. Sonra da meclise var›p yemin ettikten kelli mebuslu¤a bafllad›m. ‹reyislik dedikleri me¤er mebusluk imifl. Ankara’n›n kenar›nda iki katl› bir ev duttum. Mahsus apartuman dutmad›m ki köylülerim: “Bizim Sat› Ankara’ya var›nca bizleri unuttu, burnu büyüdü” demesinler diye... Benim heç bofl vaktim yoktur. Her gün her saat köyümden beni görmeye gelirler. Kiminin gözü a¤›r›r, kimi ci¤erini gösterir. Hepsini al›p hastane, hastane dolaflt›r›r›m. Dertlerine deva arar›m. Kap›m akflama kadar herkese aç›kt›r. Meclise vard›¤›mda Ziraat Encümeninde çal›fl›r›m. Çok iflimiz var. Allah devlete millete zaval vermesin. Ulu Atatürk’ümüze de uzun ömür versin. O olmasa köylü Sat›’y› Meclisin önünden bile geçirmezlerdi. O geldi de Sat›lar adam yerine geçtiler. Mebus bile oldular. Bin yaflasas›n Atatürk’üm.” 61 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a S. Arif Terzio¤lu, Sat› Kad›n ile Atatürk’ün karfl›laflmas›n› “Yaz›lmayan Yönleriyle Atatürk” adl› kitab›nda flöyle anlat›r: “Ankara’da yak›c› bir yaz günü idi. Atatürk beraberinde arkadafllar› ve yaverleri oldu¤u halde K›z›lcahamam’a giderken Kazan Köyü yak›nlar›nda durmufl ve otomobilinden inmiflti. Köyün kad›n›, genci, yafll›s›, ihtiyar› köylerin içinden geçen, flosede duran bu yabanc› konuklar› görünce hep koflufltular. Kimi su seyirtti, kimi ayran, bunlardan biri, gü¤ümünden aktard›¤› so¤uk ayran› Ata’ya uzatt›: -“Bir so¤uk ayran içermisiniz,” dedi. Bu çorak iklimin kavurdu¤u yüzünde, bronzlaflm›fl Türk kad›n›n›n en bariz ifadelerini tafl›yan, bir Türk Anas› idi. Bö¤rüne s›k›flt›rd›¤› kunda¤› biraz daha bast›rd›ktan sonra, sa¤ elindeki ayran barda¤›n› uzatt›, bekledi. Ata’s›, ayran› kana kana içmifl ve biran duraklad›ktan sonra ona: -“Senin kocan kim?” diye sormufltu! Köylü kad›n›, yüzü tunçlaflm›fl, elleri nas›rl› bir Türk Anas›, Ankara’n›n kendine has flivesi ile kocas›n›n Sakarya harbinde bo¤az›ndan yaralanm›fl bir cengaver oldu¤unu söyledi. Ata bir soru daha sordu: -“Ne zaman do¤dun?” -“1919’da Atatürk Samsun’a ç›kt›¤› zaman do¤dum.” Ata, bir an düflündü. Y›l 1934 idi. Kad›n›n bu ifadesine göre 15 yafl›nda olmas› laz›m gelirdi. Halbuki karfl›s›ndaki kad›n 25 yafllar›nda görünüyordu, tekrar sordu: -“Nas›l olur!” Evet, nas›l olurdu. Bu Sat› Kad›n hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin iflgal alt›nda geçirdi¤i ac› y›llar› ima ederek: -“Evet Paflam, ondan evvel yaflam›yordum ki!” Bu espiri Ata’y› bir hayli düflündürdü. Ayr›l›rken yaverine kad›n›n ismini ve adresini not ettirdi. Daha sonra biz Sat› Kad›n› Büyük Millet Meclisine giren ilk kad›n milletvekili olarak görmekteyiz.” 1938 y›l›nda halkevinde verilen bir müsamerede Sat› Kad›n, bir köylü grubunun içeri al›nmad›¤›n› görür. Sebebini sordu¤unda kap›daki görevli “Efendim bugün milletvekillerinin günü” der. Bunun üzerine Sat› Kad›n köylüleri göstererek “Bunlar milletin vekilleri de¤il, as›llar›d›r” diyerek yana çekilir ve köylülere yol gösterir. Sat› Kad›n Milletvekili oldu¤u zaman, kendisini Ankara Köy Enstitüsü’ne götürmüfller, orada flehirliler gibi giyinmesini istemifllerdi. “Hay›r” der. “Ben köylüyüm. Sizin adetlerinizi hem hak edemem, hem de istemem, yersiz olur” Bunu Atatürk’e anlatt›klar› zaman, “O yapaca¤›n› bilir, ne isterse öyle yaps›n, hiçbir fleye zorlamay›n” der.92 62 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a AL‹MLER Ankara, Selçuklular ve Osmanl›lar döneminde önemli bir ilim merkezi olmufl, medreselerde verilen e¤itimlerde, say›s›z alim ve bilginler yetiflmifltir. Selçuklular›n son dönemlerinde ahi büyükleri taraf›ndan flehir merkezinde medreseler aç›lm›fl, Horasan, ‹sfahan ve Semerkand’dan gelen alimler, bu medreselerde e¤itim vermifllerdir. Günümüzde “Kad›lar mezarl›¤›” olarak bilinen kabristandaki Selçuk dönemine ait mezartafllar› üzerine ilmi bir araflt›rma yap›lsa, Ankara’n›n yetifltirdi¤i ilim adamlar› hakk›nda epey bir bilgi temin edilecektir. Alimler konu bafll›¤› ad› alt›nda Ankara’da yetiflen Ankaral› müderris, molla, kad›, fleyhülislam ve di¤er bilginlerin hayat›n› ve eserlerini tesbit edebildi¤imiz kadar›yla anlatmaya çal›flaca¤›z. BEDRÜDD‹N AYN‹ Tarihçi, dil bilgini, Hadis ve ‹slam Hukukunda söz sahibi olan bir Türk bilgini. Ankara’da kurulan ilk medreselerden olan Saraç Sinan, Ahi Yakub, Melike Hatun ve K›z›lbey medreselerinde kimler e¤itim vermifl ve ö¤renci olmufl bilemiyoruz. Ancak bu medreselerde önemli flahsiyetlerin yetiflti¤i bir gerçektir. Bunlardan birisi de Kad› fierafuddin’dir. Aslen Ankaral› ve Türk as›ll› olan, Halep kad›l›¤› görevinde bulunan fierafüddin, ailesi ile birlikte Gaziantep’e yerleflir. Yine Ankaral› “Halep kad›s›” olarak meflhur olan ve Ankara Kad›lar Mezarl›¤›nda kabri bulunan, 1262 y›l›nda vefat eden Kad› Mecdüddin Abdülhak vard›r. Kad› fierafüddin’in o¤lu fiihabüddin Ebu’l-Abbas Ahmed, Halep’de do¤mufl ve babas› ile birlikte Gaziantep’e gelmifl, Gaziantep kad›s› olmufltur. Bedrüddin Ayni’de Kad› fiihabüddin Ebu’l-Abbas Ahmed’in o¤ludur. 1360 y›l›nda Gaziantep’de do¤mufltur. Esas ad› Bedrüddin Ebu Muhammed Mahmud b. Ahmed b. Musa. b. Ahmed b. Huseyn b. Yusuf b. Mahmud’dur. ‹lk ö¤renimini babas›ndan görür ve devrin alimlerinden dersler al›r. Daha sonra 1385 y›l›nda babas›n›n vefat› ile yerine Gaziantep kad›s› olur. S›ras›yla Besni, Mekke, Medine, Kudüs ve fiam illerinde bulunan alimlerle tan›fl›r, onlardan ilim ö¤renir. Kahire’ye gider. Büyük alim ve sofiyyeden Seyrami el-Hanefi’ye intisap eder. Y›llarca Kahire’de resmi görevlerde bulunur. Memlük sultanlar›n›n iltifatlar›na mahzar olur. Türkçe ve Arapça eserler yazan Bedruddin Ayni’nin k›rka yak›n telifi vard›r. 1451 y›l›nda M›s›r’da vefat eder.93 63 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a AYAfiLI fiABAN fi‹FÂ’‹ As›l ad› Ahmed bin fiaban olup, fliirlerinde “fiif’ai” mahlas›n› kullanm›flt›r. 17. yüzy›l›n ortalar›na do¤ru Ayafl’ta do¤mufl, çok küçük yaflta ‹stanbul’a gelerek Süleymaniye’de önce medrese e¤itimi yapm›fl, daha sonra Süleymaniye T›p Medresesi’ne devam etmifltir. Hocas› Hayatizade Büyük Fevzi Efendi’dir. Ö¤renimini tamamlad›ktan sonra devrinde Osmanl› saray›n›n önemli kiflilerinden olan Darüssadde a¤as› Yusuf A¤a’ya intisap etmifl, böylece IV. Mehmed zaman›nda 1671’de hassa (saray) hekimi olmufltur. Zamanla ordu hekimbafl›l›¤› ve Süleymaniye Darüflflifas› baflhekimli¤i gibi önemli görevler üstlenmifl, bir taraftan da ilmiye mesle¤inde payeler alarak müderrislik ve kad›l›klarda bulunmufltur. II. Mustafa’n›n tahta ç›kmas›yla hekimbafl›l›¤a Giritli Nuh Efendi atanm›fl ve fiaban Efendi gözden düflmüfl, 1703’de Diyarbak›r kad›l›¤› verilerek ‹stanbul’dan uzaklaflt›r›lm›flt›r. Ömrünün son günlerinde ve oldukça yafll› olarak ö¤rencilerinden Diyarbak›rl› Mehmed R›za (Mehmed R›za Amedi) ile birlikte mazulen (görevden affedilerek) ‹stanbul’a dönerken Ankara’da hastalanm›fl, Ayafl’ta sekiz ay kadar hasta yatt›ktan sonra 1705’de vefat etmifltir. fiaban fiifâ’i hakk›nda çeflitli kaynaklarda bilgiler vard›r. Bunlardan ö¤rendi¤imize göre kendisi “iyi huylu, güleryüzlü ve güzel sözlü” bir kiflili¤e sahiptir. Arapça ve Farsça gibi Do¤u dillerini iyi bilir. Ayr›ca ince ruhlu bir flair, tarihçi, bilgin ve de¤erli bir hekimdir. Devrinin büyüklerince sevildi¤i bilinmektedir. Eserleri: “fiifa’iyye fit-T›bb” K›ymetli tafllar ve panzehir çeflitleri ile ilgili bir eserdir. “Kalaidü’l ‹kyan fi Feza’il-i Al-i Osman” Farsça’dan tercüme bir eserdir. “K›sas-› Enbiya” Tercüme bir eserdir. “Tedbir-i Mevlid” do¤um, çocuk bak›m› ve çocuk hastal›klar› ile ilgilidir.94 64 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a fiEYHÜL‹SLAMLAR fieyhülislam: Osmanl› Devleti zaman›nda din ifllerine bakan ve sadrazamdan sonra gelen en yüksek vazifeli flah›s. Osmanl› Devleti’nde “fleyhülislam” ünvan›n›n ilk kullan›lmaya baflland›¤› tarihi kesin bilemiyoruz. Kanuni Sultan Süleyman zaman›nda, Ebussuud Efendi’nin fleyhülislam olmas› ile bu ünvan›n de¤eri artm›fl, vezir-i azam ile ayn› derecede olmas›na ra¤men, manen derecesi vezir-i azam’dan yüksektir. fieyhülislamlar, Padiflahlar›n aleyhine “fetva” verebiliyordu. Önemli kararlarda fleyhülislamlar›n görüflü al›narak karar veriliyordu. Sadrazamlar, fleyhülislam olacak kifliyi padiflaha arzedip, padiflah onaylad›ktan sonra makam›na otururdu. Görevden al›nma konusunda ise bazen fleyhüslam sadrazam› görevden ald›r›yor, bazan da sadrazam fleyhülislam› görevden ald›rabiliyordu. Görevden al›nan fleyhülislam, ‹stanbul d›fl›na sürgüne göderilebiliyordu. fieyhülislamlar›n verdikleri “fetva”lar daha sonra bir külliyat haline getirilmifltir. Padiflah›n arzusu üzerine fleyhülislamlar sefere kat›labiliyordu. Osmanl› Devlet yönetiminde önemli bir mevkiye sahip olan “fleyhülislam”l›k görevine Ankaral› bir çok alim yükselmifltir. Osmanl›n›n son fleyhülislam›, Ankaral› bir aileye mensuptur. Cumhuriyet’in ilk Diyanet ‹flleri Baflkan› da yine Ankaral›d›r. BAYRAMZADE ZEKER‹YYA EFEND‹ Ankaral› Bayram Efendi’nin o¤ludur. 1514 y›l›nda Ankara’da do¤mufltur. ‹lk tahsilini babas› Bayram Efendi’den ve a¤abeyi Yakup Efendi’den tamamlar. ‹stanbul’a giderek zaman›n müderrislerinden Arapzade Abdullah ve Malul Emir Efendi’lerden ders al›r. Müderris olmufl, befl ulemâ ile yar›flma imtihan›na girmifl ve hepsine galip gelmifltir. Daha sonra ünlü medreselere müderris olarak tayin edilir. 1553’te Kanuni Sultan Süleyman’la birlikte Nahcivan seferine ordu kad›s› olarak kat›l›r. Müderrislik ve kad›l›k görevlerinde bulunan Zekeriya Efendi, Halep ve Bursa Kad›l›klar›nda bulunur. 1580’de ‹stanbul kad›s› olur. Ocak 1583’de Anadolu Kazaskeri ve befl ay sonra da emekli olur. 1586’da hacca giden Zekeriya Efendi, Nisan 1587’de Süleymaniye Darülhadisi müderrisi olarak yeniden göreve bafllar. Nisan 1589’da Rumeli Kazaskerli¤ine getirilir Haziran 1590’da bu görevden al›n›r. ‹kinci defa Rumeli Kazaskeri olur ve 9 May›s 1592’de Bostanzade Mehmed Efendi’nin yerine fieyhülislam olur. fieyhülislâmlara, her yaz ve k›fl hil’at giydirilmesi adet oldu¤undan, o gün bu resmin ifas› için yeflil cüb- 65 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a be ile mâbeyn-i hümayûna gitmifl ve sarayda vefat etmifltir. 12 Temmuz 1593’de cenazesi saraydan al›n›r, Sultanselim’deki dârülhadisin yan›na defn edilir. Zekeriyya Efendi, Sultanselim’de bir medrese, Dârülhadis ve etraf›na hücreler yapt›rm›flt›r. ‹slam hukuku ve tefsir dal›nda ilmini kabul ettiren Zekeriya Efendi, ayn› zamanda bir flairdir. fiiirlerinde “Meyli” mahlas›n› kullanm›flt›r. Arapça, Farsça, Türkçe fliirler söylemifl ve bir divan tertip etmifltir. fiiirlerinden örnekler: Yoluma can verene vasl›m dirig etmem demifl Ger bu ahdinde vefa eylerse canan iflte ben ... Hata etdim kafl› yas›n› raya eyledim teflbih Bana ebru-y› canan münkesirdir dah› to¤rulmaz Fâz›l, edebi sanatlarda üstad olan Zekeriyya Efendi, “Hidâye”ye flerh, Beyzâvî’den “Sûre-i A’raf”a hâfliye, “Sadrü’fl fieria”ya, “fierh-i Miftâh”a ve bu gibi kitaplara hâfliyeler ve hâmifller yazm›flt›r. O¤ullar› Mehmed Efendi, Yahyâ Efendi ve Lutfullah Efendi’dir. K›z› ise Rukiye Han›m’d›r.95 ANKARAVÎ MEHMED EM‹N EFEND‹ Ankaral› Hüseyin Efendi’nin o¤ludur. 1618 senesinde Ankara’da do¤mufltur. Mehmet Emin Efendi, iyi bir ö¤renim görmüfl ve devrinin bütün ilimlerine vak›f olmufltur. Tahsilini devrin Ankara Müftüsü K›rflehirli Mehmet Efendi’nin yan›nda tamamlar, ondan dinî ve irfanî bilgileri ö¤renir. Sitarî Tevfik Efendi’den tasavvuf terbiyesi al›r. Kaynaklar onun aklî ve naklî ilimlerde özellikle ‹slâm hukuku sahas›nda söz sahibi oldu¤unu kaydederler. Medrese e¤itimini tamamlad›ktan sonra, Osmanl› Devlet kademelerinde çok çeflitli görevlere getirilir. Önce müderrisli¤e tayin olur. Keskin zekas› ve ilimlere vak›f olmas›ndan dolay› ‹stanbul’da Müderrisîn-i Kiram (Yüksek müderrisler) zümresine dahil olur. 15 y›l boyunca müderrislik yapar ve 1663’de kad›l›k görevine terfi edilir. On y›l çeflitli yerlerde kad›l›k yapt›. Daha sonra Osmanl› Devleti’nde önemli bir makam olan kazaskerlik makam›na tayin edilir. Mehmet Efendi’nin saray protokolünde önemli bir yeri vard›r. Padiflahl›ktan sonra gelen en yüksek makam olan, meflihat makam›na, bir vekaleten bir de asaleten iki defa getirilir. Mehmet Emin Efendi, IV. Mehmed tahttan indirilmeden dört gün önce 1686’de vefat eder. ‹stanbul’da Kovac› Dede Mescidinin avlusunda bulunan Kovac› Dede Türbesi’nin önüne defnedilir. Eserleri: “Fetâvâ el-Ankaraviyye ve Mecmu’a-i Fetâvâ” (yazma ve matbu nüshalar› vard›r), “Tenvirü’l-Ebsâr Hafliyesi”, “Tefsiru’l-Ayeti’l-Kürsî.”96 fieyhülislam Ankaravî Mehmed Emin Efendi, Ankara’da Zincirli Camiini ve bitifli¤ine de bir medrese yapt›r›r. Ayr›ca darü’l-kurra, mektep ve 25 adet de çeflme yapt›rm›fl, bu hayri kurumlara gelir temin etmek için de fiengül Hamam›, Hasan Pafla Hamam›, Suluhan ve Çukur Han› sat›n alarak, vakfetmifltir. Kurdu¤u bu vakfada o¤lu Hasan Efendi’yi yönetici olarak tayin etmifltir.97 Sicil-i Osmani’de Haziran 1671’de ‹stanbul kad›s›, May›s 1672’de Anadolu kazaskeri, Temmuz 1673’de Rumeli kazaskeri, bu arada vekaleten fleyhülislâm oldu¤u ve Nisan 1685’de ikinci defa Rumeli kazaskeri, Eylül 1686’da fleyhülislâm olup, 2 Kas›m 1687’da 90 yafllar›nda vefat etti¤i yaz›l›d›r.98 66 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a DÜRRÎ MEHMED EFEND‹ Osmanl› Devleti’nde pek çok âlim ve alt› fleyhülislâm yetifltiren “Dürrîzâdeler” ailesinin ilk ferdi olup Ankaral› ‹lyas Efendi’nin o¤ludur. Medrese tahsilini tamamlad›ktan sonra müderris olur ve IV. Mehmed devri kazaskerlerinden Reîsülulemâ Abdülkadir Efendi’nin k›z› ile evlenir. 1705’de Süleymaniye müderrisi iken kad›l›k mesle¤ine geçer ve 1707’de M›s›r, 1716’da Mekke, 1720’de ‹stanbul kad›l›¤›na getirilir. Bu sonuncu görevinden, ‹stanbul f›r›nc› esnaf›n›n narha riayet etmemesi hususundaki ihmali ileri sürülerek 1721’de azledilir. Uzun bir süre bekledikten sonra 1726’da mâzul ‹stanbul kad›lar›n›n en k›demlisi olarak Anadolu kazaskerli¤ine tayin edilir. Dürrî Mehmet Efendi’nin kad› tayinlerinde tezkirecilerinin sözüne uyup usul ve k›deme ayk›r› tevcihlerde bulundu¤unu bildirmeleri üzerine görevden al›n›r ve Tatarpazarc›¤›’na gitmesi emredilir. Daha sonra Rumeli kazaskerli¤i payesini alan Dürrî Mehmed Efendi, Patrona Halil ayaklanmas›n›n ard›ndan Ekim 1730’da bilfiil Rumeli kazaskeri olur. Dokuz ay kadar sonra bu görevden ayr›l›r ve A¤ustos 1734’te ikinci defa ayn› göreve getirilir. 31 Ekim 1734 tarihinde fleyhülislâml›¤a tayin edilir. fiubat 1736’da felç olur. I. Mahmud, rahats›zl›¤› geçinceye kadar düzenledi¤i fetva, hüccet vb. evrakta imza yerine mühür kullanmas›na izin verir. Dürrî Mehmet Efendi, rahats›zl›¤› s›ras›nda da devlet meseleleriyle ilgilenir, ancak durumunun giderek a¤›rlaflmas› üzerine, 13 Nisan 1736’da azledilir. Hayat›n›n kalan k›sm›n› Üsküdar’daki evinde geçirir. Vefat›nda Karacaahmet Miskinler Tekkesi yak›n›ndaki Yeflilkap› Mezarl›¤›’na defnedilir. Dürrî Mehmet Efendi’nin müderrislik yapan o¤lu Nûreddin Mehmed Efendi genç yaflta vefat etmifl, di¤er o¤lu Dürrîzâde Mustafa Efendi ise fleyhülislâm olmufltur.99 DÜRRÎZÂDE MUSTAFA EFEND‹ 1703 ‹stanbul’da do¤mufltur. Ankaral› fieyhülislâm Dürrî Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Tahsilini tamamlad›ktan sonra müderris olur. Mustafa Efendi, tan›nm›fl bir ilmiye ailesi olan Paflmakç›zâdeler’den fieyhülislâm Seyyid Abdullah Efendi’nin k›z› fierife Safiye Han›m’la evlenir ve seyyid unvan›n› al›r. ‹lmiye derecelerini pefl pefle katederek babas›n›n fleyhülislâml›¤› s›ras›nda Süleymaniye müderrisli¤inden Galata kad›l›¤›na tayin edilir. Daha sonra Edirne ve Haremeyn payelerini al›r. 1739’da ‹stanbul kad›l›¤›na ve 1746 Ekiminde de Anadolu kazaskerli¤ine getirilir. Rumeli kazaskerli¤inin önce payesini daha sonra 26 Haziran 1751’de bilfiil Rumeli kazaskeri olur. Damadzâde Feyzullah Efendi’nin yerine fleyhülislâml›¤a getirilir. Yedi ay kadar bu makamda kal›r ve 18 fiubat 1757’de azledilerek Gelibolu’ya gönderilir. Befl y›l kadar görevden uzak kald›ktan sonra 29 Nisan 1762’de ikinci defa fleyhülislâm olur. ‹kinci fleyhülislâml›¤› befl sene sürer ve 23 Nisan 1767’de görevinden al›narak evinde oturmas›na izin verilir. Normal olarak azil haberini fleyhülislâmlara çavuflbafl›lar bildirirken Mustafa Efendi’ye azledildi¤ini, kendisine duyulan hürmetten dolay› Reîsül-küttâb Ömer Efendi yal›s›na kadar giderek tebli¤ eder. Dürrîzâde Mustafa Efendi, gerek daha önceki fleyhülislâml›k tecrübesi, gerekse ulemân›n en k›demli ve itibarl›s› olmas› sebebiyle 28 Ocak 67 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a 1774’de üçüncü defa fleyhülislâml›¤a getirilir. Fakat yafll› ve yorgun oldu¤u için bu görevi k›sa sürer. 29 Eylül 1774’te görevden al›n›r ve 8 fiubat 1775’de vefat eder. Edirnekap› d›fl›nda La’lîzâde Çeflmesi yan›nda bulunan aile mezarl›¤›na defnedilir. Mustafa Efendi, k›saca “Dürre-i Beyzâ” denilen oldukça hacimli Arapça bir eser telif etmifltir. Eserin Süleymanîye Kütüphanesi’nde, biri Müstakimzâde’nin ta’lik hatt›yla olmak üzere çeflitli yazma nüshalar› mevcuttur. Büyük bir servete sahip olan Mustafa Efendi’nin ayr›ca baz› hayrat› da vard›r. Mustafa Efendi’nin befl o¤lundan ikisi olan Mehmed Atâullah ve Mehmed Arif fleyhülislâm, biri Rumeli kazaskeri, biri kad›, biri de müderris olur.100 DÜRRÎZÂDE MEHMED ATÂULLAH EFEND‹ Ankaral› fieyhülislâm Dürrî Mehmed Efendi’nin torunudur. fieyhülislâm Dürrîzâde Mustafa Efendi’nin de o¤ludur. 1729’da ‹stanbul’da do¤du. ‹lk tahsilini babas›ndan gördü ve fleyhülislâm çocuklar›na tan›nan imtiyazdan faydalan›p 1736’da henüz yedi yafl›nda iken ald›¤› icazetle itibarî olarak müderrislik payesini al›r. Uzunca bir süre daha tahsil hayat›na devam ettikten sonra 1759 y›l›nda Selanik kad›s› ve 1765’de de Mekke kad›l›¤› payesine yükselir. 1769’da ‹stanbul kad›l›¤›na, 1774’te de Anadolu kazaskerli¤ine gelir. 1778 ve 1782’de iki defa Rumeli kazaskerli¤i yapar. Karahisârî Seyyid ‹brahim Efendi’nin vefat› üzerine 20 May›s 1783’te saraya davet edilerek Sadrazam Halil Hamid Pafla’n›n haz›r bulundu¤u bir merasimle fleyhülislâml›¤a tayin edilir. Mehmed Atâullah Efendi Osmanl›-Rus harbi konusunda oldukça cesur davranm›fl ve yapt›¤› ateflli konuflmalar› ile yetkilileri Rusya ile savafla teflvik etmifltir. Bu konuda, “Moskovlu K›r›m’› aç›ktan a盤a zaptetti, sükût mu edelim?” demifltir. ‹ki y›l kadar fleyhülislâml›k makam›nda kalan Atâullah Efendi, Sadrazam Halil Hamid Pafla’n›n I. Abdülhamid’i tahttan indirip yerine yenilik taraftar› Selim’i geçirme teflebbüsünde onunla birlikte hareket etti¤i gerekçesiyle 31 Mart 1785’te azledilir. Önce Rumelihisar›’ndaki yal›s›nda oturmas›na izin verildiyse de daha sonra sürgüne gönderilmesi kararlaflt›r›l›r ve deniz yoluyla Hicaz’a gitmesine müsade edilir. Mehmed Atâullah Efendi, Gelibolu’ya vard›¤›nda vefat eder ve Yaz›c›zade Mehmed Efendi’nin yan›na defnedilir. Ölüm sebebi olarak Ahmed Vâs›f Efendi ve ondan naklen Cevdet Pafla kinayeli bir ifade ile ishal ve vücudun su toplamas›ndan bahsederlerken, Vak’anâme adl› esere dayanan ‹. Hakk› Uzunçarfl›l› ise onun yolda zehirletilerek öldürüldü¤ünü belirtir. Sadedil, yumuflak huylu, alçak gönüllü, kalp kazanmaya çal›flan ve dedikodudan uzak bir kiflili¤e sahip olup, han›m› Feyzullahzadelerden Azize Han›m’d›r. O¤lu Hamid Mehmed Efendi’dir. Torunu ise Ataullah Mehmed Efendi’’dir.101 DÜRRÎZÂDE MEHMED AR‹F EFEND‹ Ankaral› fieyhülislâm Dürrî Mehmed Efendi’nin torunudur. fieyhülislâm Dürrîzâde Mustafa Efendi’nin de o¤ludur. 1740’da ‹stanbul’da do¤mufl ve küçük yaflta babas›ndan ve çevresindeki âlimlerden ilim tahsil eder. 1754’te hâriç derecesiyle icazet ald›. Baz› medreselerde müderrislik yapt›ktan sonra 1767’de Yeniflehir, 1774’te Mekke kad›l›¤› pâyesiyle Bursa, 1780’de ‹stanbul kad›s›, 1782’de nakîbüleflraf olur. 68 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Dürrîzâde ailesinden ilk nakîbüleflraf olan Arif Efendi’dir. Anadolu kazaskerli¤i payesini ald›ktan sonra 1783’te bilfiil Anadolu, 1784’te ise Rumeli kazaskerli¤ine getirilir. fieyhülislâm Arapzâde Atâullah Efendi’nin ölümü üzerine 23 A¤ustos 1785 tarihinde fleyhülislâm olur. Befl buçuk ay görev yapt›ktan sonra 10 fiubat 1786’da sebepsiz olarak azledilir. 1789’da ‹stanbul d›fl›na Kütahya’ya gönderilir. Bu arada hacca giden Dürrîzâde Tâif’te oturmaya mecbur edildiyse de daha sonra arpal›¤› olan Kütahya’ya dönmesine izin verilir ve 12 Temmuz 1792’de III. Selim taraf›ndan ikinci defa fleyhülislâml›¤a getirilir. Arif Efendi göreve bafllad›ktan sonra kad›l›k nizam› ile ilgili bir metin haz›rlayarak bunun uygulanmas› için III. Selim’den bir hatt-› hümâyun ald›. Bu metinde kad›lar›n alaca¤› harçlar belirleniyor, ileri gelen ilmiye mensuplar›ndan her birinin ne kadar mülâz›m verece¤i tesbit ediliyordu. Ayr›ca mesle¤in itibar›n›n korunmas› ve kimseye iltimasla görev verilmemesi isteniyordu. Dürrîzâde alt› y›ldan fazla süren bu ikinci fleyhülislâml›¤›ndan, Sadrazam ‹zzet Mehmed Pafla ile birlikte 30 A¤ustos 1798’de azledilir. Bir süre Bursa’da oturur ve ‹stanbul’a dönmesine izin verildikten sonra 9 Ekim 1800’de vefat eder. Mezar› E¤rikap›’dad›r. Kaynaklarda son derece nazik ve hay›r sever bir kimse olarak nitelendirilen Mehmed Arif Efendi, dönemindeki ›slahat ve yenileflme hareketlerinin önemine ve gere¤ine inan›r. Halk taraf›ndan da çok sevildi¤i gibi III. Selim’in de takdirini kazan›r. Dürrîzâde Arif Efendi’nin “Netice-tü’l-fetâvâ” adl› eseri meflhur olup, bas›lm›flt›r. O¤ullar› Emin Mehmed Efendi, Raflid Mehmed Efendi ve II. Mahmud dönemi fleyhülislam› Abdullah Efendi’dir.102 DÜRRÎZÂDE ABDULLAH EFEND‹ 1770’de ‹stanbul’da do¤du. fieyhülislâm Dürrîzâde Mehmed Arif Efendi’nin o¤ludur. Babas›ndan ve devrin tan›nm›fl bilginlerinden tahsil görür, 1782’de müderris olur. Babas›n›n fleyhülislaml›¤› s›ras›nda önce ‹zmir, sonra Galata kad›s› olur. III. Selim’in, babas› fieyhülislâm Mehmed Arif Efendi’yi kona¤›nda ziyareti s›ras›nda bir lütuf olarak kendisine Mekke kad›l›¤› payesi verilir ve daha sonra ‹stanbul kad›l›¤›, Anadolu kazaskerli¤i payelerini al›r. 1805’te bilfiil Anadolu kazaskeri, iki y›l sonra da nakîbüleflraf olur. Bu görevde iken 28 Temmuz 1808’de Eyüp Camii’nde II. Mahmud’a k›l›ç kufland›r›r. Ayn› zamanda Rumeli kazaskerli¤i payesini de alan Abdullah Efendi’nin bu s›rada meydana gelen Kabakç› ‹syan›’nda devletle âsiler aras›nda imzalanan anlaflmada ve 29 Eylül 1808’de imzalanan Sened-i ‹ttifak’ta imzalar› bulunur. 21 Kas›m 1808’de fleyhülislâml›¤a getirilen Abdullah Efendi, bir y›l on ay kadar bu makamda kal›r ve 22 Eylül 1810’da azledilir. 12 Haziran 1812’de ikinci defa fleyhülislâm olur. Üç y›la yak›n bir süre görevde kal›r. Sadrazam Ahmed Hurflid Pafla’n›n zorbalar› te’dib karar›n› tasvip etmeyerek fetva vermemesi sadrazamla birlikte azledilmesine sebep olur ve Manisa’ya gönderilir. Bir süre sonra affedilerek ‹stanbul’a dönmesine izin verildiyse de tekrar Manisa’ya, oradan da Bursa’ya gönderilir. 1823’te Abdülmecid’in do¤umu üzerine affa u¤rayarak ‹stanbul’a döndü. Abdullah Efendi, 1826’da Yeniçeri Oca¤›’n›n kald›r›lmas› s›ras›nda mâzul ulemân›n en k›demlilerinden biri olarak haz›rlanan mazbataya im- 69 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a zas›n› koyanlardand›r. II. Mahmud’un Kubbealt›’nda akdetti¤i toplant›da en önemli flahsiyetler aras›nda da yer al›r. 1 Aral›k 1828’de vefat eder ve Karacaahmet Mezarl›¤›’na defnedilir. Merasime riayet eden ve cömert bir kiflili¤e sahip olan Abdullah Efendi’nin o¤ullar› kazasker fierif Mehmed Efendi, müderris Mehmed Arif Efendi ve Mehmed Dürri Efendi’dir. Torunu ise Kirameddin Efendi’dir.103 fiEYHÜL‹SLAM DÜRRÎZÂDE ABDULLAH BEYEFEND‹ Dürrîzâde ailesine mensup alt›nc› ve son fleyhülislâmd›r. ‹stanbul’da do¤du. Rumeli Kazaskeri Dürrîzâde Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Küçük yaflta babas›ndan baz› dinî dersler ald›ktan sonra Fâtih Demirköse ve Sultan Selim Rüfldiyesi’nde okur. Fatih dersiamlar›ndan ‹brahim Hakk› Efendi’den icazet al›r. 1887 y›l›nda Bâb-› Fetva Mektübî Kalemi’nde mülâz›m olur ve 1890’da yap›lan bir imtihanla ‹stanbul müderrisli¤i ruûsunu kazan›r. 1897’de Haremeyn, 1901’de ‹stanbul payelerini al›r. Ankara kad›l›¤›na gönderilmek istendiyse de saraydan gördü¤ü destekle ‹stanbul’da kal›r ve 1901 y›l›nda Meclis-i Tedkîkât-› fier’iyye üyeli¤ine seçilir. 1902’de Anadolu kazaskerli¤i payesini al›r. Abdullah Efendi, II. Meflrutiyet’ten sonra Meclis-i Tedkîkât-› fier’iyye üyeli¤inden ayr›l›p bir süre mülkî görevlerde bulundu¤u için “bey” unvan›n› da kullan›r. 1909’da Anadolu kazaskerli¤ine tayin edilir ve iki y›l sonra bu görevden ayr›l›r. 1919’da padiflah emriyle Tedkîk-i Mesâhif ve Müellefât-› fier’iyye Meçlisi baflkanl›¤›na tayin edilir ve ayn› y›l içinde görevi meflihat makam› müsteflarl›¤›na nakledilir. 5 Nisan 1920’de Dürrîzâde Abdullah Beyefendi fleyhülislam olur. ‹flgal alt›nda bulunan ‹stanbul’da Damad Ferid Pafla kabinesi Anadolu hareketine karfl› sert bir tav›r tak›nm›fl, kabine üyelerinin zaman zaman yapt›klar› sert aç›klamalara karfl›l›k, Abdullah Beyefendi daha temkinli davranm›flsa da Damad Ferid hükümetinin Kuvâyi Milliye aleyhine ç›karm›fl oldu¤u befl fetvay›, 11 Nisan 1920’de imzalam›flt›r. Bunun üzerine Ankara hükümeti, Ankara Müftüsü Rifat Efendi’ye bu fetvaya karfl› bir fetva haz›rlatm›flt›r. “Ankara Fetvas›” olarak bilinen bu fetvay› çok say›da müftü, kad›, müderris ve birinci meclisteki ilmiye s›n›f›ndan olan mebuslar da imzalam›flt›r. Rifat Efendi bu fetvas›ndan dolay› meflihatça 25 Nisan 1920’de görevinden azledilmifltir. Abdullah Beyefendi, Sadrazam Damad Ferid Pafla’n›n muahede flartlar›n› görüflmek üzere ikinci defa Paris’e gitti¤inde sadârete vekâlet eder. Muahede flartlar›n› görüflmek için Sultan Vahdeddin’in emriyle 22 Temmuz 1920’de ikinci defa toplanan saltanat fluras›na kabine üyesi olarak kat›l›r. 31 Temmuz 1920’de Damad Ferid kabinesinin istifas›yla o da 3 ay 25 gün süren fleyhülislâml›k görevinden ayr›l›r. Bir süre ‹stanbul’da kald›ktan sonra Millî Mücadele’nin kazan›lmas›yla 1922 Eylülünde Rodos’a oradan ‹talya’ya geçer. 23 Mart 1923’te hac için Mekke’ye gider ve 30 Nisan 1923’te Harem-i flerifte vefat eder.104 70 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a KADILAR Kad›: Osmanl› Devleti’nde beylik döneminden beri fethedilen yerlere hukuku temsilen bir “kad›”n›n, idareyi temsilen bir “subafl›”n›n tayini yerleflmifl bir gelenek olup, ‹slâm devletleri içinde özgün bir yeri olan adliye ve mülkiye görevlisidir. Memuriyeti, kendinden önceki ‹slâmî as›rlardaki meslektafllar›na göre daha genifl yetkilerle donat›lm›flt›r. Ayr›ca tahsili, mesle¤e geçifli ve terfii itibariyle de geliflmifl bir hiyerarfliye ve kurallar bütününe tâbidir. ‹lmiye s›n›f›na mensup olan Osmanl› kad›s›, son ‹slâm devletinin genifl ve renkli co¤rafyas›ndaki temsilcisi, bu dünyay› bafltan sona en iyi tan›yan memur tipidir ve bu devletin hukukçular s›n›f›n› flahs›nda temsil eden meslek adam›d›r. Mülkî, beledî, malî, askerî ve adlî sahalarda genifl bir görev alan› bulunan kad›, ilmiye s›n›f›ndan ve fler’î hukuk adam›d›r. Ancak mülkî erkân içindedir. Bütün yönetici zümre gibi askeri s›n›f›n bir üyesidir (vergiden muaf yönetici imtiyaz ve yetkileri vard›r), fakat bir yerde yönetti¤i müslüman halk›n dahi merkezî devlet karfl›s›nda sözcüsü odur. fier’î hukuku uygulamakla vazifeli olmas› sebebiyle merkezî hükümet memuru oldu¤u kadar ahalinin de devlet karfl›s›ndaki temsilcisi ve sözcüsü durumundayd›. Gayri müslim ahalinin yaflay›fl›na dahili yoksa da o zümrenin de hukukunu gözetmek ve malî yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerine dikkat etmek zorundad›r. Kad›lara siyaset cezas› uygulanamazd›. Adaletnâmelerden birinde, kad›lardan görevlerini do¤ruluk ve adaletle yerine getirmeyenlerin “dibekte dövülüp helak edilece¤i” gibi muhtemelen Cengiz yasas›ndaki asil s›n›f›n kan›n›n ak›t›lmayaca¤› prensibine dayanan bir garip ceza tehdidi sadece bir an’ane olarak yer almaktad›r. Kaynaklar›n verdi¤i bilgiler, daha Sultan Orhan zaman›nda kad›lar›n e¤itimi için ilk medresenin kuruldu¤unu gösterir. ‹lmiyenin reisleri Rumeli ve Anadolu kazaskerleridir. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Ebüssuûd Efendi -gerek halefleri ve gerek seleflerinin intiba ve itibar› dolay›s›yla- baflflehir müftüsü diye an›lm›fl, ilmiyenin reisi say›lm›fl ve kazaskerler onun ard›nda kalm›flt›r. Ancak kad›lar›n tayin, terfi mercii her zaman için bu iki kazaskerin dairesi olmufltur. Özellikle müderrislerin yüksek s›n›f› gibi kad›lar›n da yüksek yevmiyeli ve molla unvanl› sancak kad›lar› (mevleviyet pâyeli) “eflrâf-› kudât” diye an›l›r oldu ve bunlar aras›nda muadelet vard›. Eldeki en eski “fler’iyye sicilleri” (Bursa fier’iyye Sicilleri) XV. yüzy›l›n ikinci yar›s›na kadar uzand›¤›ndan Osmanl› idaresinin ilk bir buçuk asr›nda kad›lar ve mahkeme faaliyeti hakk›nda birinci derecede kaynaklardan bilgi edinme imkân› yoktur. ‹lk kad›lar›n ‹znik, Bursa ve Edirne gibi mer- 71 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a kezlere tayin edildi¤i, yeni fethedilen yerlere ikinci ve üçüncü derecede kad›lar›n gönderildi¤i vekâyi’nâmelerden ö¤renilmektedir. Vekayi’nâmeler, Y›ld›r›m Bayezid zaman›nda Vezîriâzam Çandarl› Ali Pafla’n›n marifetiyle kaza silkinin ve kad› hiyerarflisinin bir nizama ba¤land›¤›n› nakleder. Devletin gerçek anlamda kurucusu olan Fâtih Sultan Mehmed kanunnâmesinde, kad›lar›n alaca¤› harçlar› belirtmifl, hiyerarfliyi kurmufl, tedris, kaza ve iftâ aras›ndaki muadeleti tesbit etmifltir. Meselâ onun Sahn-› Semân medreselerini kurmas›yla kad› olmak için gereken tahsil derecesi disiplin alt›na al›nm›fl. 500 akçe yevmiyeli mevleviyet pâyeli kad›lar Sahn-› Semân müderrisli¤ine muadil tutulmufltur. Bu devirde kad›n›n meslekî e¤itiminde kurumlaflma ve hiyerarflisinin yerleflmesi aç›s›ndan en önemli olay “Sahn-› Semân” diye bilinen Fâtih medreselerinin teflekkülüdür. Böylece XVI. yüzy›lda Süleymaniye medreseleri kuruluncaya kadar bu yüksek e¤itim kurumu, kad›l›k mesle¤ine girecek gençlerin tahsil görüp icazet ald›klar› yer olmufltur. Özellikle XVI. yüzy›l sonunda, Anadolu ve Rumeli’de “kenar medrese” tabir edilen taflra medreselerinden icazet veya tezkire alanlar›n -e¤er eskiden o medreseye verilmifl böyle bir imtiyaz yoksa- baflvuru ve adayl›¤›n›n söz konusu olamayaca¤› karara ba¤lanm›flt›r. Süleymaniye medreselerini bitiren bir kifli (dâniflmend), kazaskerli¤e müracaattan sonra bir nevi stajyerlik olan mülâzemet için önemli sancaklara mevleviyet pâyeli kad›lar yan›na gönderilir ve mülâzemet devri (üç befl y›l) sonunda ‹stanbul’a gelirdi. XVIII. yüzy›lda daha da uzat›lan bu bekleme döneminin ard›ndan imtihan› verenler en alt kademedeki kazalardan birine tayin edilerek mesle¤e bafllarlard›. Kad›lar›n tayini mutlaka padiflah berat› ile olur, ilmiye mensuplar›n›n tayin, yol ve nakil ifllemlerini Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin daireleri yapard›. Bunun için de kad›n›n mesle¤e intisab›nda bu dairelerden birini seçmesi gerekirdi. Dairelerde ifllemler “rûznâme” denilen deftere kaydedilir ve art›k kad›lar›n meslekteki terfii ve özlük iflleri bu büroda yürütülürdü. Pek az› literatürde kullan›lan bu defterlerin genifl ölçüde incelenip tasnifi yoluyla kad› biyografileri elde edilebilir. E¤er bir kad›n›n tayini bu deftere ifllenmemiflse elindeki berat hükümsüzdür ve iptali gerekir. Ayn› flekilde berats›z göreve gelen kad›n›n tayin ifllemi “butlan” ile malûldür ve “berats›z fuzulî mahkeme kurmak” diye tarif edilir. Bu ayn› zamanda kad›n›n berat›nda belirtilen kaza dairesi d›fl›nda bir bölgede miras taksim etmek, teftifle ç›kmak gibi ifllemlerde bulunmas›n› önleyen bir yetki belgesidir. Bu beratla ilmiyede müderris, müftü ve kad› gibi görevlilere “mans›b” verilir ve bunlara “ehli menâs›b” denilir. Cami vb. müessese vazifelilerine verilen göreve ise cihet ad› verilir (ehl-i cihat). Kad›lar›n içinde küçük merkezlerde ve kazalarda görev yapanlar hayli kalabal›k oldu¤u halde “mevâlî” denilen sancak kad›lar›n›n say›s› azd›r; XIX. yüzy›lda bu vazifeyi görmeyip rütbeyi alanlar›n ‹stanbul veya Anadolu ve Rumeli pâyelilerle say›s› 296 civar›ndad›r. Osmanl› Devleti’nde kad› tayini her fleyden önce belirli tahsil ve hiyerarflik terfi düzenine dayan›r. Bundan dolay› klasik ‹slâm döneminde kad›l›k için öngörülen flartlar (erkek ve reflid olmak, temyiz kudretine ve yeterli bilgiye sahip olmak, sa¤›r-kör olmamak) d›fl›nda e¤itim önemlidir. ‹ftâ, tedrîs, kaza dallar› aras›nda yatay geçifl mümkündü ve her rütbenin muadili hiyerarflide belirlenmiflti. Bir kad› aday› mesle¤inin bafl›ndan sonuna kadar hiyerarflik basama¤› t›rman›rd›. Bu terfi basama¤›na uyuldu¤u anlafl›lmakta ve tedrîs silkindeki tayin ve erken terfiler kad›lar, yani kaza silki için pek yayg›n bir uygulama olarak görünmemektedir. Bu sebeple kaza silkine mensup ilmiye üyeleri devletin son asr›na kadar e¤itim ve tecrübe bak›m›ndan seçkin bir zümre say›l›rd›. 72 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Kad›lar›n göreve tayini ve görev yerlerindeki sürelerinin uzat›lmas›, k›sa tutulmas› veya iki kad›n›n karfl›l›kl› yer de¤iflimiyle ilgili zengin örneklere “kazasker rûznâmçesi” denilen defterlerde rastlanmaktad›r. Görevin verilmesine “sadaka etmek, edilmek” tabir edilir ve kad›lar bir bölgeye kural olarak iki y›ll›k süreyle (müddet-i örfiyye) tayin edilirdi. Ancak bu sürenin kesilmesi veya uzat›lmas› da mümkündü. Kazasker rûznâmçelerinde yer alan örnekler müddet-i örfiyyeye (yani iki y›l tevkît, bir y›l merkezde mülâzemet) oldukça riayet edildi¤ini göstermekteyse de XVII. yüzy›ldan sonra bu konuda aksamalara rastlan›r. Ancak yine de bir bölgede kad›n›n mevcudiyeti, tayin usulü, müddeti içinde azli ve bir baflkas›n›n tayini çok dikkat edilen bir husustu. Osmanl› idaresinin zay›f mevcudiyet gösterdi¤i Kuveyt gibi köflelerde dahi kad› mutlaka vard›. ‹mtiyazl› statü ile imparatorluktan kopan eski eyaletlere kad›lar düzenli olarak tayin edilirdi; k›sacas› kad› Osmanl›larda as›rlar boyunca hâkimiyet sembolü olan bir memurdu. Kad›n›n göreve bafllamas›, terfii ve çeflitli yerlerde görev yapma usulü, Osmanl› idarî yap›s› ve memuriyetin mevzuat› aç›s›ndan çok erken devirde gerçeklefltirilen genifl bir memuriyet hiyerarflisinin varl›¤›n› gösterir. XV-XVII. yüzy›llarda herhangi genifl bir imparatorlukta gerçeklefltirilebilen böylesine merkeziyetçi ve kontrollü bir bürokratik sisteme güç rastlan›r. Bir aday, mülâzemette en az üç y›l kal›p mesle¤i ö¤rendikten sonra en az yevmiyeli ve en az ifli olan kaza kad›l›klar›nda, Anadolu veya Rumeli kazaskerinin dairesine intisapla göreve bafllar. Bu ikisinin d›fl›nda bir de M›s›r için bir kariyer vard›r. Görev süresi sonunda aday merkeze mâzulen gelir ve bir üst derecedeki kazaya tayinini bekler. Kaza kad›l›klar›n›n en yüksek derecelisinde görevi tamamlay›p dönen kad›, merkezde “tahta bafl›” denen ve mevleviyet pâyeli sancak merkezlerine tayini bekleyen kad›lar aras›nda yer al›r. Bu ise meslekte afl›lmas› zor bir basamakt›r; bilgi seviyesiyle ve eserleriyle tan›nmayan bir kimsenin mevleviyet pâyeli büyük merkeze tayini, güçtür. Genellikle kaza kad›lar›n›n yevmiyesi 300 akçe iken, mevleviyet pâyeli sancak kad›lar›n›n yevmiyeleri bunun üstündedir. Mevleviyet pâyeli merkezlerden en küçük dereceli mevâlî devriye mevleviyetinden sonra (Marafl, Ba¤dat, Sofya, Belgrad, Antep, Konya gibi) mahreç mevleviyeti (Kudüs, Halep, T›rhala, Yeniflehir, ‹zmir, Galata, Selanik, Eyüp), ard›ndan bilâd-› hamse mevleviyeti (XVIII. yüzy›la kadar Bursa, fiam, M›s›r, Edirne kad›l›klar›n› belirten büâd-› erbaa tabiri Filibe’nin eklenmesiyle bilâd-› hamseye dönüfltürülmüfltür), daha sonra da Haremeyn mevleviyeti (Mekke ve Medine kad›l›klar›) gelirdi. Bunlar› da ‹stanbul kad›l›¤›, nihayet Anadolu ve Rumeli kazaskerlikleri takip ederdi. Asl›nda fiilen ‹stanbul kad›l›¤› veya kazaskerlik yapmayan baz› kad›lara da ‹stanbul, Anadolu ve Rumeli payeleri verilmifltir. Bu bilhassa son as›rda s›kça görülen bir uygulamayd›. Kaza, iftâ ve tedrîs aras›nda yatay geçifl mümkündü. Meselâ Süleymaniye müderrisleri kaza silkine geçerlerse Haremeyn mevleviyetine veya ‹stanbul kad›l›¤›na tayin edilirlerdi yahut bu payeyi almalar› gerekirdi. “Kibâr-› müderrisîn” denen Süleymaniye büyükleri kazaskerli¤e geçerdi. Ahmed Cevdet Pafla bunun bir örne¤idir. Kad›lar XVIII. yüzy›ldan itibaren idarî de¤iflimlere de uyum sa¤lad›lar. Bu flartlara intibak kabiliyeti müessesenin Osmanl› devirlerinde sa¤lam bir gelene¤e sahip oldu¤unu gösterir. 1667’de fieyhülislâm Minkârîzâde Yahya Efendi, Rumeli kazaskeri Abdülkadir Sinânî Efendi’ye Rumeli kad›l›klar›n›n yeniden tanzimi görevini verdi. Burada baz› kazalar gelir esas›na göre birlefltirildi. Bununla irtikâb›n önlenmesinin amaçland›¤› görülmektedir. XVIII. yüzy›lda devlette merkezî idarenin güç kaybetmesine ba¤l› olarak kad›lar›n görevlerine mahallî güçlerin müdahalesine rastlan›r. Adliye ve kanuna 73 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a sayg›s› tükenen ahalinin mahkeme basmas› gibi olaylar artm›flt›r. Örf yetkisini kullanan idarecileri ve mahallî mütevelli, kethüda gibi zümreleri denetlemede yaln›z kalan, müeyyide gücünü kaybeden kad› görevini yerine getiremeyince ortaya ç›kan mahallî âyan gibi zümrelerle kaynaflmak zorunda kalm›flt›r. 1826’da yeniçerili¤in kald›r›lmas›yla birlikte baz› idarî kurumlarda meydana gelen de¤iflim, Osmanl› kad›s›n›n görev bütünlü¤ünü de sarsm›flt›r. Kad›lar›n asayifl görevine Yeniçeri Oca¤› zabitleri yard›mc› oldu¤undan kad›lar›n mülkî görevi bitmifl, flehirlerde ‹htisab Nezâreti’nin teflkiliyle kad›n›n beledî görevleri, II. Mahmud devrinde, 1836’da Evkaf Nezâreti’nin kurulup vak›flar›n idare ve denetiminin tek elde toplanmas›yla da vak›flar üzerindeki denetim ve gözetimi sona ermifltir. Bu arada tarihte ilk defa Bâb-› Meflihattaki odalardan birkaç›n›n ‹stanbul kad›s›na verilmesiyle ‹stanbul kad›lar› kendi konaklar›n›n d›fl›nda bir daireye sahip olmufllard›r. Osmanl› Kad›s›n›n yetki ve görev hacmini as›l azaltan süreç idare hukuku, ceza ve ticaret alan›nda Frans›z mevzuat›n›n uyarlanmas› ve karma nizamî mahkemelerin kurulmas›, ceza ve bidayet mahkemelerinin, vilâyetlerde ise temyiz divanlar›n›n teflkilidir. Böylece fler’î mahkemeler nikâh, tereke taksimi, talâk, alacak, borç vb. davalarla s›n›rl› bir faaliyet içine itilmifl oldu. Kâtib-i âdillik, avukatl›k ve savc›l›k gibi kurumlar›n asr›n sonunda adlî sisteme girmesi de fler’î mahkemenin ve kad›n›n yetki ve konumunu zay›flatt›. Bununla beraber ilmiye zümresi bu yeni flartlara intibak etmifltir. 1854’te fieyhülislâm Meflrepzâde Mehmed Arif Efendi zaman›nda kurulan Muallimhâne-i Nüvvâb (sonraki isimleri Mekteb-i Nüvvâb, Medresetü’l-kudât) düzenli e¤itim ve programla hukukçu zümresini yetifltirmifltir. Son devir Osmanl› bürokrasisinde, Bâb-› Meflihat ve Meclis-î Tetkîkât-› fier’iyye azalar› d›fl›nda fiûrâ-y› Devlet’te, ‹ntihâbât-› Me’mûrîn Komisyonu ve nezâret meclislerinde, nizamî mahkemelerde bu mektebin mezunlar› veya ilmiye s›n›f›ndan olanlar›n say›s› kalabal›kt›r. Hatta romanizasyon sürecine giren yeni hukuk nizam›n› da bu zümre yürütmektedir. Nitekim Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin meflihat› zaman›nda ç›kan 30 Temmuz 1914 tarihli Kad›lara Müteallik Kanun’da kad› olmak için say›lan flartlar aras›nda Medresetü’l-kudât’tan mezuniyet aranmaktad›r. 9 Nisan 1924 tarihli fler’î mahkemelerin ilgas›na dair kanunla beraber Ankara’da Hukuk Mektebi’nin aç›lmas›, ard›ndan Tevhîd-i Tedrisat Kanunu ve Dârülfünun’un ›slahat›yla birlikte kad›lar›n fiilî görevi ve e¤itimi müessese olarak sona ermifltir. Osmanl› kad›s›n›n mülkî, adlî, beledî, askerî alanlardaki görevleri flöyle s›ralanabilir: Sefer-i hümâyun s›ras›nda geçilecek yol, köprü, çeflmelerin tamiri ve erzak temininin bafll›ca sorumlusu kad›d›r. Yang›n ve zelzele zamanlar›nda, ordu sevkiyat›, donanma inflas› gibi ola¤an üstü durumlarda acilen inflaat iflçi ve kalfas› ve ustas› sevki, malzeme sa¤lanmas› için kad›lara emir verilirdi. Avar›z vergilerinin toplanmas›, sefer zaman›nda gerekli okçu, kürekçî, beygir temini, bunlar›n nakli için iskelelerde at gemilerinin haz›rlanmas› kad›lar›n görevlerindendir. Kad› ordunun tah›l, saman ihtiyac›n› karfl›lar ve konak yerlerine sevkederdi. Yine ‹stanbul’a erzak ve et, sebze ve meyve temini için civar flehir kad›lar› görevlidir; ecnebi gemilere erzak devredilip kaçakç›l›k yap›lmamas› ve muayyen yerlerde ya¤ vb. karaborsac›l›¤›n›n önlenmesi için kad›lar dikkatli olmal›d›r. Ülkede zaman zaman çeflitli flehirlerde kahvehane ve meyhaneler kapat›l›r, bunlar› kapatmak ve yasa¤› gözetmek asayifl âmiri olarak kad›n›n görevidir. Bu gibi yerlerin kapat›lmas› için merkeze flikâyet ve arzda bulunurdu. Kad›n›n, flehrin idaresinde özellikle asayiflten sorumlulu¤unun ne kadar genifl bir görev manzumesini kapsad›¤› görülmektedir. fiehrin kalesinin mu- 74 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a hafazas›ndaki “kale dizdar”lar› ve “dizdar-bafl›”, o bölge “sancak beyi” ve “beylerbeyi”nden çok kad›n›n sorumlulu¤u ve yönetimi alt›ndad›r. Bu ayn› zamanda taflra idaresi ve asayiflinde bir politik dengenin gere¤idir. Meselâ dizdar›n kalenin tamiri ve düzenine dikkat edip etmedi¤ini, kale muhaf›z›n›n görevini yerine getirip getirmedi¤ini kad› denetler. Yine kale ve flehirlerin muhafazas› için olur olmaz yerlere ev ve dükkân yap›lmamas›, kalenin imar ve savunma nizam›n›n gözetilmesi, meselâ kasaba kalelerinin tamirinin bölge muhaf›z› taraf›ndan yapt›r›l›p yapt›r›lmad›¤›n›n kontrol edilmesi kad›n›n sorumlulu¤una dahildir. Kad›n›n askerî kategorideki bu görevleri aras›nda devflirme iflleri ve devflirme eminlerinin kontrolü de vard›r. K›sacas› Osmanl› kad›s› faal bir idareci, malî memur, müfettifl ve taflrada devletin rüknü olan bir görevlidir. Bir yerin aranmas› ve bask›n düzenlenmesi veya baz› flah›slar›n tevkifi, ancak kad› emriyle mümkündür. Di¤er asayiflle görevli zabitler kad› emri ve izni olmad›kça bunu yapamaz. Nitekim adlî teflkilât›n bafl› olan kad› burada sade bir hâkim olmaktan öte ayn› zamanda soruflturma ile görevlidir. Gerçekten kad› bugünkü savc› ve sorgu hâkiminin görevini de yüklenmifltir. Klasik dönem ‹slâm yarg›lama hukukunda tek hâkim sistemi câri oldu¤undan hâkim adaletin tecellisi için soruflturmay› yapmak zorundad›r. Çünkü ayr›ca bir savc› yoktur (XV. yüzy›l›n son çeyre¤ine kadar). Bu gibi hallerde, yani keflif ve baz› hukukî konularda bazan iki kad›n›n yaz›flt›¤› görülür. Bu tür ifl birli¤i zikredilen tek hakimli yarg›lama prensibine ayk›r› de¤ildir. Kad›lar›n Kaza daireleri içindeki yo¤un görevleri yerine getirme d›fl›nda kendi kaza daireleri haricindeki ifllere kar›flmamalar› prensibi önemlidir. Her fert ait oldu¤u kaza dairesinde yarg›lan›r. Kad›lar baflka dairedeki daval› ve davac›n›n müracaat›n› kabul edemez. Aksine hareket iki kad› aras›nda gerilime ve merkeze flikâyete yol açar. Buna karfl›l›k kad›n›n davac› veya daval›ya garazkâr oldu¤u ve mahkemenin tarafgirli¤i anlafl›l›rsa o davaya merkez baflka kad›y› bulmakla görevlendirir. Ayn› flekilde kad›n›n bulundu¤u yerde memleket tahririne kar›flmas› yasakt›r. Baz› durumlarda kad›n›n de¤iflik dinden kimselerin miras davalar›na bakabildi¤ine dair kay›tlar vard›r; ancak esas itibariyle kad› fleriat adam› olarak müslümanlar›n hâkimidir ve bazan cemaat ad›na onlar›n taleplerini merkeze arzeder. Ülkede pazar yeri de¤iflikli¤i, imam ve müezzin tayini için arz onun görevidir. Vak›f mütevellilerini denetledi¤i gibi tekkelerin kontrolünü yapmak, ehliyetsiz dervifl ve fleyhlerin ahaliyi ifsat etmemeleri için dikkatli olmak zorundad›r. Ayn› flekilde vak›f medreselerinin nizam›n› gözetir, usulsüz müderrisler ve idare hakk›nda merkeze arzda bulunur ve bilhassa talebenin durumunu denetler. Bürokratik ihtisaslaflman›n olmad›¤› bir cemiyette belediyenin iktisadî kontrolü, çarfl›, pazar denetimi, mahallenin imam vas›tas›yla kontrolü (az›nl›k mahallerinde papaz ve kocabafl›lar arac›l›¤›yla), her y›l ürün ve hizmetlere muhtesib, lonca kethüdas› ve yi¤itbafl›lar›yla narh konmas› gibi görevler onun bir flehirde iflleri en yo¤un bir idareci olmas›n›n sebebidir. Genifl bir bölgede bütün davalar› göremeyen kad›n›n “nâib”leri vard›r ve nâib mahkemesinin bölgesi için kullan›lan nahiye buradan kalmad›r. Nâibler genelde mahallî medreselerin icazetlileri aras›ndan ç›karsa da büyük merkezlerde bu böyle de¤ildir. Nâibler, yatay bir hiyerarfli içinde kad›n›n görevlerini kendi nahiyelerinde yerine getirirler. Bunun için de bulunduklar› bölgenin ifl yo¤unlu¤una ba¤l› olarak asayifl, beledî hizmet, davalar›n görülmesi, ihtikâr›n meni, depolama, narh kontrolü gibi hizmetleri herhangi bir sancak merkezinden daha yüklü ve sorunlu flekilde üstlendikleri de olur. fiehrin asayiflini sa¤lamakta kendisine “subafl›”, “ases- 75 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a bafl›”, kalelerde “dizdar”lar gibi görevliler yard›mc› olur. Mahkeme personeli ise “sicil kâtip”leri, “muhz›r”, beledî hizmetler için “muhtesib” gibi görevli yard›mc› memurlard›r. Yine kad› flehrin imar nizam›n› “mimarbafl›” ile birlikte sa¤lar. Osmanl› taflras›nda kad›, defterdar ve ehl-i örf mensubu beylerbeyi veya sancak beyi idarece birbirini dengeleyen üç unsur olarak düflünülmüfltür. Kad›lar›n elkâb›, protokoldeki yerleri ve k›yafetleri de tesbit edilmifltir. Kaza kad›lar›n›n berat›nda kullan›lan elkâb, “kudvet-i kuzâtü’l-‹slâm, umdet-i vülâti’l-enâm, mümeyyiz-i helâl ani’l-harâm”d›r. Mevleviyet pâyeli olan sancak kad›lar›n›n elkâb› ise Fâtih Kanunnâmesi’nde belirtilmifltir; bu durumda onlar için daha flaflaal› bir elkâb kullan›l›r ve “Mevlânâ ... zîde fazluhû” ibaresine yer verilir. ‹slâm as›rlar› boyunca kad›lara gösterilen hürmet Osmanl›larda bütün ilmiye mensubu ve kad›lar için âdeta artm›flt›r. Kendilerinin özel bir k›yafet ve destan vard›. Osmanl› kurumlar› içinde en dikkate flayan olanlardan biri, toprak kad›l›¤› denen “seyyar kad›l›k”lard›. Bunlar, tahkiki gereken yolsuzluklar› tahkik ve teftiflle görevliydiler. Toprak kad›lar›n›n, bazan stratejik madde say›lan toprak mahsulât›n›n kaçakç›l›¤›n› önlemek için teftifl ve tedbirle görevlendirildikleri anlafl›lmaktad›r. Kad›lar bir olay ve flikâyet halinde di¤er kad›lar taraf›ndan teftifl edilirdi. Ayr›ca flikâyetlerin çok oldu¤u ve devlet görevlileriyle halk aras›nda büyük problemlerin ortaya ç›kt›¤› yerlere merkez taraf›ndan durumun teftifli için “mehâyif müfettifli” ad›yla itimada lây›k kad›lar gönderilirdi. Mehâyif teftifli, mahallî görevlileri ve kad›lar› da kapsard›. Genelde sefer-i hümâyunda “kadîleflker” diye de zikredilen kazaskerlerin orduda kad›l›k yapmas› an’ane iken padiflahlar seferde bulunmad›klar› vakitte serdâr-› ekrem olan vezirlerin yan›nda kazaskerlere vekâleten mevâlîden kad›lar “ordu kad›s›” olurlard›. Ayn› ifllem ve memuriyet donanman›n seferlerinde de söz konusuydu. Kad›lar›n mahkemedeki yaz›flma ve di¤er hukukî ifllemlerinin flekli “sakk-i seri”, “sicilli sakk” denen kaidelerle ve örneklerle belirlenmiflti. Bu tür defterler içinde sistematik olarak i’lâm, hüccet, fetva örnekleri yer al›r. Kad› mahkemesinde merkezden gelen fermanlar, dava özetleri, askerlik ifllemleri fazla ayr›nt›ya girilmeden kaydedilmifltir. Bütün bu kay›tlar kad›n›n evinde veya camide saklan›rd›. Osmanl› mahkeme arflivlerinde dava zab›tlar›, mukavele, senet, sat›fl, vakfiye kay›tlar›, vekâlet, kefalet, vesayet, azatl›k belgesi, borçlanma, tereke ve taksim senetleri, günlük narh üsteleri, esnaf teftifliyle ilgili kay›tlar›n tutuldu¤u defterler, ayr›ca ferman, berat, ruûs, tezkire kay›tlar›n›n yer ald›¤› siciller bulunurdu. Bunlara genel olarak “kad› sicilleri” veya “fler’iyye sicilleri” denilirdi. Ancak bu gibi kay›tlar pek çok yerde tek bir sicil defterinde yer al›rd›. Edirne, Bursa gibi flehirlerde ihtisaslaflm›fl bir ay›r›m vard›. Kad›lar›n çeflitli davalar yahut talepler karfl›l›¤› verdikleri, altta kendi imzalar›n› veya herhangi bir durumun, davan›n tesbitini ihtiva ediyorsa flahitlerin imzalar›n› tafl›yan belgeler özelliklerine göre i’lâm, hüccet, mâruz, sicil vb. adlarla an›l›rd›. Kad›lar›n defterleri ve evrak› kaybetmesi yahut tahrifi cezay› gerektirirdi. Göreve yeni gelen bir kad› önceki kad›dan evrak›, defterleri talep eder, iki emin tayin ederek onlar›n önünde bunlar› gözden geçirirdi. Mahkeme sicilleri ayn› zamanda flehrin ticarî kay›tlar›, noterlik arflivi özelli¤indeydi.105 76 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a ABDULLAH ZÜHTÜ EFEND‹ Tüccardan Mehmet Nazif Efendi’nin o¤lu olup, 1879’da Beypazar›’nda do¤mufltur. Kazan›n ‹btidai okulunda tahsilinden sonra ‹maret Medresesine devam eder. Daha sonra ‹stanbul’a gider. Fatih Medresesi Hocalar›ndan fiehri Ahmet Ramiz Efendi’nin derslerine devam ederek, 1904’de ve fiehri Süleyman Efendi’den de Aflere ve Takrib’den olmak üzere iki adet ‹cazetname al›r. S›navla kabul oldu¤u Mekteb-i Nüvvab’dan 1909’de baflar› ila fiehadetname al›r. Akka Livas› kad›l›¤›na tayin edilir. Süresini tamamlayarak 1910’de Akka’dan ayr›l›r. Asl›nda halk taraf›ndan son derece sevilmifl ve süresinin uzat›lmas› istenmiflse de bu istek kabul edilmemifltir. 1912’de Gerede kad›l›¤›na tayin edilir, 1913’de de Zonguldak Kad›s› olur.106 ABDÜLAZ‹Z EFEND‹ Haremeyn payelilerinden ve Nüvvab’tan Beypazarl› ‹brahim Burhanettin Efendi’nin o¤ludur. 1869 da ‹stanbul’da do¤du. 1886 da Tekirda¤ rüfltiyesini bitirir. Süleymaniye hocalar›ndan Ali Bahri Efendi’nin derslerine devam eder. 1894’den itibaren Gemlik, Selanik, Çeflme, Kelkit, fiarköy, Yafa kazas› niyabetli¤inde bulunur. 1910’da Giresun sanca¤› niyabet ve kad›l›¤›na tayin edilir.107 ABDÜLHÂDÎ EFEND‹ Ankara-Beypazarl›d›r. Kad› Hasan Efendi’nin o¤ludur. Medine pâyesiyle Belgrad kad›s› olur. Görevinden azledilir ve 1667’de vefat eder. Kabri ‹stanbul Emir Buharî Kabristan›’ndad›r. O¤lu Feyzullah Feyzî Efendi’dir.108 ABDÜRRAH‹M EFEND‹ Ankaral› ve “Dürrizadeler”dendir. 1763’de Selânik mollas›, 1771’de Bursa kad›s› olur ve Eylül 1771’de de vefat eder. O¤lu Ali R›za Efendi ve torunlar›ndan biri de fiemseddin Efendi’dir ki “Mektûbîzâde” denir.109 ÂB‹D MEHMED EFEND‹ Ankaral› Dürrîzadelerdendir. fieyhülislam Dürrizade Mustafa Efendi’nin torunu ve Nurullah Efendi’nin o¤lu olup, 1780’de müderris olur. 1809’da Yeniflehir, 1818’de Edirne, 1820’de Mekke mollas› olur. May›s 1822’de ‹stanbul kad›s› olup, 1826’da Anadolu pâyesi, 1829’da da Anadolu kazaskeri olur. 12 fiubat 1829’da ‹stanbul’da vefat eder. E¤rikap›’ya defnedilir. O¤lu Ahmed Reflid Efendi’ye “Âbidzâde” denir.110 AHMET HULUS‹ EFEND‹ 1854 y›l›nda Çaml›dere ilçesinde dünyaya gelir. fieyh Ali Semerkandi’nin soyundan gelen Hac› Ali Efendi’nin o¤ludur. ‹lk tahsilini Çaml›dere 77 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a ‹slam-S›byan Mektebi’nde yapar. Din ve usul ilimlerini de Çaml›dere’de ö¤rendikten sonra ‹stanbul’a giderek E¤inli Hafi, ‹brahim fievki Efendi’nin derslerine devam eder ve 1884’de icazet al›r. Daha sonra Mekteb-i Nüvvab’a girip, dört sene burada okuduktan sonra mezun olur ve 1879’da kaza kad›l›¤› görevine bafllar. S›ras›yla 1878’de Aydona, 1883’de Bozcaada, 1884’de E¤ri, Keflan ve 1887’de ‹nebaht› kad›l›¤› görevlerinde bulunduktan sonra, dördüncü rütbeden Mecidi niflan› ile taltif olunur. 1891’de Cezair Bahr-› Sefid ‹stanköy kazas› kad›l›¤›na, 1893’de de Edirne Müderrisli¤i Ruus-i Hümayunu’na tayin edilir. Ahmet Hulusi Efendi bir çok yerlerde kad›l›k ve müderrislik görevlerinde bulundur ve 1894’den sonra vefat eder.111 AHMET NEC‹P EFEND‹ Ankara-Ovac›k köyünden ve ulemadan Hac› Salih Efendi’nin o¤ludur. 1865’de K›z›lcahamam-Viranc›k köyünde do¤du. ‹lk tahsilinden sonra ‹stanbul’a giderek, Beyaz›t Camii dersiamlar›ndan Ali Nakib Efendi’den çeflitli ilimler tahsil ederek icazet al›r. Mekteb-i Nüvvab’dan 1899 y›l›nda mezun olur. 1900’de Yabanâbâd (K›z›lcahamam) kad›l›¤›na atan›r. Sonra M›hall›cc›k kad›s› olur ve 1908’de Ayafl kad›l›¤›na tayin edilir. Bir müddet Ayafl’tan mahalli idarece kadro d›fl›nda b›rak›l›r. Ahmet Necip Efendi, 1898’de tayin edildi¤i ‹ptidai dahil Medrese hocal›¤›, Edirne Ruus ve 1901’de Mus›le-i Sahn Medresesi ve 1905’de ‹btida-i altm›fll›’ya, yani müderrisli¤e terfi ettirilir. 1909’da Biga, daha sonra Terme ve 1914’de Haymana kazas› kad›l›klar›na tayin edilir. Ahmet Necip Efendi, 1900 y›l›nda dördüncü dereceden niflan al›r. 1914’den sonra vefat eder.112 ANKARAVÎZÂDE HASAN EFEND‹ fieyhülislâm Ankaravî Mehmed Emin Efendi’nin o¤ludur. Medrese e¤itiminden sonra müderris ve molla olur. Babas›n›n Ankara’da kurdu¤u “Ankaravi Mehmed Efendi Vakf›”n›n yönetimini üstlenir. Harap vaziyette bulunan hamamlar› ve hanlar› onar›r. Ankara kad›s› olur. fiubat 1693’de Ankara’da vefat eder. Mezar›n›n yeri bilinmiyor. 113 BAYRAMZÂDE LÜTFULLAH EFEND‹ Ankaral› müderrislerdendir. fieyhülislam Bayramzade Zekeriyya Efendi’nin küçük kardeflidir. Silivri Piri Pafla Medresesi Müderrisli¤i ve Filibe Kad›l›¤› yapm›flt›r. EfIak seferine kat›lm›fl, kad›l›ktan azledilmifl ve yedi defa ayn› yere tayin edilmifltir. Eyüp Kad›l›¤› da yapan LütfuIlah Efendi’ye son olarak Anadolu Sedareti verilmifl ve 1632’de vefat etmifltir.114 DÜRRÎZÂDE ATÂULLAH MEHMED EFEND‹ Ankaral›, fieyhülislâm Dürrîzâde Atâullah Mehmed Efendi’nin torunu, Hâmid Mehmed Efendi’nin o¤ludur. 1816‘da Yeniflehr-i Fenar, sonra Bursa mollas› ve 1824 y›l›nda da Mekke kad›s› olup Mekke’de vefat eder. O¤lu Said Mehmed Efendi’dir.115 78 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a DÜRRÎZÂDE H‹DÂYETULLAH MEHMED EFEND‹ Ankaral›, Dürrîzâde Nurullah Efendi’nin o¤ludur. Medrese e¤itiminden sonra müderris olur, Medine mollal›¤› yapar. 1809 y›l›nda ‹stanbul kad›s› olur. 10 Ocak 1813’de vefat eder. ‹stanbul’da aile mezarl›¤›na defnedilir. O¤lu Avnullah Mehmet Efendi ile Seyyid Mustafa Efendi, torunlar›ndan biri de Hidâyetullah Mehmed Efendi’dir.116 DÜRRÎZÂDE NURULLAH MEHMED EFEND‹ Ankaral› Dürrî Mehmed Efendi’nin torunudur. Babas› fleyhülislam Mustafa Efendi’dir. 1725’de do¤du. Medrese e¤itiminden sonra müderris olur, 1757’de mahreç mollas› olup, 1762’de Mekke mollas›, A¤ustos 1769’da ‹stanbul kad›s› namzedi iken istifa eder. 1773’de Anadolu kazaskeri, Mart 1778’de Rumeli kazaskeri olur. 1778’de vefat eden Nurullah Mehmed Efendi, E¤rikap›’da aile mezarl›¤›na defnedilir. O¤ullar› Hidayetullah Efendi, Âbid Efendi, Sâlim Mehmed Efendi, ‹lyas Mehmed Efendi ve Es’ad Mehmed Efendidir.117 DÜRRÎZÂDE TÂH‹R MEHMED EFEND‹ Dürrizade Mustafa Efendi’nin o¤ludur. Medrese e¤itimini tamamlay›p müderris olur. 1767’de Selanik kad›s› olur ve 1768’de vefat eder. Babas›n›n yan›na defnedildir.118 ES’AD EFEND‹ Ankaral› Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Medrese e¤itiminden sonra müderris ve molla olur. fiubat 1651’de ‹stanbul kad›l›¤› görevine getirilir ve k›sa bir süre görev yapt›ktan sonra azledilir. A¤ustos 1655’de Anadolu kazaskeri olur ve Temmuz 1656’da bu görevden al›n›r. Eylül 1656’da vefat eder.119 ESADZÂDE SA‹D MEHMED EFEND‹ Ankaral› Esad Efendi’nin o¤ludur. 1619 y›l›nda Ankara’da do¤du. Medrese e¤itimini tamamlad›ktan sonra müderris ve molla olur. Temmuz 1668’de ‹stanbul kad›s› olup, Mart 1670’de bu görevden al›n›r. Aral›k 1670’de ikinci defa ‹stanbul kad›s› olur. Haziran 1671’de azledilir. Temmuz 1673’de Anadolu kazaskeri ve Ekim 1674’de “nakib’ül-eflraf” olur. 1680 Haziran’›nda bu görevden azledildi. Kas›m 1684’de Rumeli pâyesiyle ikinci defa nakib’ül-eflraf olur. 23 Ekim 1687’de ‹stanbul’da vefat eder. Mezar› Eyüp’dedir. Said Mehmed Efendi ayn› zamanda bir flairdir. O¤ullar› müderrislerden Mes’ud Efendi, Seyyid Mehmed Efendi ve Mehmed Sadeddin Kâflif Efendi’dir.120 HAFIZ NEC‹P OKUR 1879 y›l›nda K›z›lcahamam’›n Beflkonak Köyünde do¤ar. Babas›n›n ad› Hasan Efendi, annesi ise Fatma Han›md›r. Dokuz yafl›nda ‹stanbul’a ilim tahsil etmek üzere gitmifl, ö¤renimini tamamlad›ktan sonra Ayasofya Camii’nde ‹mam-Hatiplik görevi verilir. Bu 79 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a görevi s›ras›nda Meflrutiyetin ilan› ve ‹ttihat ve Terakki Hareketinde baz› kiflilere tav›r almas› neticesinde Yabanâbâd’›n Beflkonak (Gürcü) Köyüne zorunlu ikamete gönderilir. Bu köyde evlenmifl ve iki çocu¤u olmufltur. Bu arada o zaman kaza olan Pazar Köyünde kad›l›k görevi, daha sonra da K›z›lcahamam’da Seriye Katipli¤i görevinde bulunur. 1940 y›l›ndan itibaren Güvem Nahiyesi ve çevre köylerinden birçok haf›z yetifltirmifl, haf›zlara k›raat dersi vermifl, vefat›na kadar da hocal›k görevini sürdürür. Ayn› zamanda çeflitli camilerde irflat görevini yerine getirir. 1949 y›l›nda hac görevini ifa eden bu de¤erli alim, 1954 y›l›nda vefat eder. Mezar› kendi köyündedir.121 HÂT‹FÎ ÇELEB‹ Ankaral›d›r. As›l ad› Abdurrahman’d›r. Malul Emir Efendi’ye mülaz›m olur. Sicil-i Osmani’de Kad›l›k görevinde bulundu¤u ve flair oldu¤u, 1563’de de vefat etti¤i zikredilir.122 ‹BRAH‹M BURHANETT‹N EFEND‹ Babas›n›n ad› Ali Efendidir. 1826 y›l›nda Beypazar›’nda do¤mufltur. Beypazar›’nda El-Hac Muhammed ve Ali Efendilerden bir müddet ders gördükten sonra Bursa’da Seyyit Efendi’den ders al›r. ‹stanbul’a giderek Seyfettin Efendi, Haf›z Seyyit Efendi, Vidinli Hoca, Haf›z Nasuh Efendi, Ömer Efendi, Haf›z Galip Efendi ile Tokatl› Hocalardan sabah ve akflam ders görmüfl, Feraizci lakab› ile meflhur olan Keflflaf Osman Efendi’den Feraiz dersleri okuyarak, sonunda Gerdank›ran ad› ile flöhret bulan Ömer Efendi ile Haf›z Galip ve Keflflaf Efendilerden üç adet icazetname al›r. 1866 y›l›nda Fetva Odas›na dahil olmufl ve 1868’te müsevvit olur. 1871’de Üsküdar kad›l›¤›na, 1872’de Ahi-Çelebi kad›l›¤›na tayin edilir. 1873’de Mektebi Nüvvab Müdürlü¤üne ve ilave memuriyet olarak da ‹’lamat-› fier’iyye Mümeyyizli¤ine tayin edilir. Müsevvitlik vazifesi ile 1873’de Baflmüsevvitli¤e yükseltilir. Mevleviyete terfi etmesi üzerine ‹slimye, Dolça ve Ma’muretül-Aziz Vilayeti kad›l›klar›nda bulunmufl, 1877’de ‹zmir Mevleviyeti verilmifl ve 1879’da Erzurum, Tekirda¤, Ayd›n, Trabzon, Suriye Vilayetleri Merkez kad›l›klar›nda bulunmufltur. Erzurum’a tayin edilmiflse de gitmemifl ve tekrar Trabzon kad›l›¤›na tayin edilmifl, 1887’de Trabzon kad›l›¤›ndan ayr›lm›flt›r. ‹lmi bak›mdan Süleymaniye rütbesine kadar yükselir. 1889’de üçüncü rütbeden Mecidi niflan› ile taltif edilmifltir. 1899’da vefat etmifltir.123 ‹SMA‹L HAKKI EFEND‹ Ekmekçizade Hasan Efendi’nin o¤lu olup 1870’de Beypazar›’nda do¤mufltur. Fatih Medresesi hocalar›ndan Tokatl› fiakir Efendi’den 1909’de icazet alm›fl ve 1913’de Mekteb-i Kuzat’tan mezun olur. Çermik, Viranflehir ve Çemiflkezek kad›l›klar› yapar.124 80 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a LÜTFULLAH fiEYHÎ EFEND‹ (KADI ÇELEB‹) Ankaral› fieyhülislâm Zekeriyâ Efendi’nin o¤ludur. 1565’de Ankara’da do¤ar. Medrese e¤itiminden sonra müderris ve daha sonra Üsküp kad›s› olur. Yedi kez Filibe kad›l›¤›nda bulunur. Ferhâd Pafla’n›n serdarl›¤›nda ordu kad›s› ve E¤ri’nin fethinde E¤ri mollas› olur. Son kez Filibe mollal›¤›nda Anadolu pâyesi verilir. “Kad› Çelebi” lakab›ylada an›lan Lutfullah Efendi, 10 Temmuz 1653’de vefat eder. “Viflne Efendi” lakab› ile de an›lm›flt›r. Babas› Zekeriya Efendi gibi Lutfullah Efendi de flairdir. O¤lu Mehmet ‹zzetî Efendi’dir.125 MECDÜDD‹N ABDÜLHAK Anadolu Selçuklu dönemi kad›lar›ndand›r. Hayat› hakk›nda bilgimiz olmayan Kad› Mecdüddin’in vefat tarihini, Kad›lar Mezarl›¤›’nda bulunan mezar tafl›ndan ö¤reniyoruz. Granit mermerden yap›lm›fl mezar tafl› kitabesinde: “Allah’›m Muhammed’i ve O’nun alinin (aile fertlerine) flan›n› yücelt. Senin rahmetine muhtaç bu aciz ve zay›f kuluna ac›. Mutlulu¤a kavuflmufl, imam ve alim, ‹zzeddin Ahmed o¤lu Kad› Mecdüddin Abdülhak. Onu ba¤›flla ve Rabbinin nimetlerine kavufltur. fiaban ay›, sene alt›yüzseksen 680/1262.”126 MEHMED EFEND‹ Ankara Beypazarl›d›r. Paflmakç›zâde Ali Efendi’ye tezkireci ve müderris olur. Sonra Kudüs mollas› olur. Selânik mevleviyetini kabul etmeyince Murtazaâbâd arpal›¤›na sürülür. May›s 1715’de Edirne kad›s› olur. Eylül 1715’de vefat eder.127 MEHMET SABR‹ EFEND‹ K›z›lcahamam-Pazar kasabas›ndan Mülaz›mzâdelerden Mustafa Efendi’nin o¤ludur. 1852 y›l›nda Pazar (fiorba) kasabas›nda do¤du. Ankara’da ve Safranbolu’da okuduktan sonra, ‹stanbul-Fatih Bahr-i Sefid Baflkurflunlu Medresesi’nde Fetvahane müdavimlerinden Hasan Avni Efendi’nin ders halkas›na girerek “Akaid” dersleri al›r. Hocas›n›n ‹pek sanca¤› kad›l›¤›na tayin edilmesi üzerine, ders vekili Ahmet As›m Efendi’nin derslerine devam ederek bu hocalardan icazet al›r. Bir müddet sonra Darulmuallimin’e girer ve 1887-1888’de mezun olur. Mehmet Sabri Efendi; 1887’de Siirt kad›s›, 1890’da Görele, 1892’de Gebel, 1895’de Dar›dere, 1898’de ‹ncesu, 1901’de T›rnova, 1904’de Lazistan Sanca¤› kad›l›¤› görevlerinde bulunur. 1905’den sonra vefat eder.128 MES’UD EFEND‹ 1843 tarihinde Beypazar›’nda do¤mufltur. Beypazarl› el-Hac Mehmed Emin Efendi’nin o¤ludur. Babas›n›n talebi ile ‹stanbul’a gelmifl ve Kos- 81 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a ka’da Rag›p Pafla Mektebinde Kur’an-› Kerim talim edip, 1867’ye kadar babas›n›n derslerine devam etmifltir. Ayr›ca Gürcü Numan Efendi’den F›k›h, Çank›r›l› ‹brahim Efendi’den Meani, Vekayi Katibi muavinlerinden Aziz Efendi’den de Feraiz okumufltur. Ondokuz yafl›nda iken ‹stanbul Bab Mahkemesi Kitabetine nail olmufl, Medrese Talebeleri Katip muavinli¤ine ve Mektubi Kalem Katipli¤i görevlerinde bulunur. Silistire, Rodos, Tarsus, Büyükçekmece, Tokat, Üsküdar, Trablusgarp, Ni¤de, Denizli, Erzurum ve Konya Kad›l›klar›nda bulunur. Kad›l›klar› s›ras›nda Rumeli Sadareti Vekayi Katipli¤i de yapar. Hocazade Mesud Efendi 1906’de Haremeyn-i Muhteremeyn (‹stanbul, Mekke ve Medine Kad›l›¤›) payesi verilir. 1908 Medine Münevvere Kad›s› olmufl ve 1909 Medine kad›l›¤›ndan ayr›lm›fl, ayn› y›l emekli olmufltur.129 fiAK‹R EFEND‹ Haymana’n›n fieyhb›z›nl› Nahiyesi (Yenice)’nde do¤du. Ailesi Yavuz Sultan Selim döneminde Elaz›¤’›n Palu ilçesinden göç etmifl “Palaniler” boyuna mensuptur. Medrese tahsilini tamamlad›ktan sonra müderrisli¤e bafllar. Haymana’da Kad› vekilli¤i görevinde bulunur.130 fiÜCÂEDD‹N SÜLEYMAN EFEND‹ Ankara Kaleciklidir. Medrese e¤itimini tamamlad›ktan sonra müderris olur. Suriye’de Hama ve Maarre flehirlerinde kad›l›k görevinde bulunur. Karaman müftüsü iken 1565’de vefat eder.131 TAYYÂR HÜSEY‹N EFEND‹ Ankaral› müderrislerdendir. Haleb mollas› olur ve daha sonra Mekke kad›l›¤› görevine atan›r. Mekke’den dönüflünde damad› fiamîzâde Hüseyin Efendi ile birlikte 1758’de bindikleri gemi kazaya u¤ram›fl ve bu kazada bo¤ularak vefat etmifltir.132 82 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a MÜDERR‹SLER Müderris: Medreselerde ders veren ö¤retim üyesi, profesör. Arapçada “ders” masdar›ndan gelen müderris kelimesi, ders veren ö¤retmen ve ders vermeye yetkili ilim sâhibi kimse mânâs›ndad›r. Selçuklu ve Osmanl› döneminde, mektep ve medreselerde e¤itim ve ö¤renimini tamamlay›p, icâzet (diploma) ald›ktan sonra, medreselerde ve câmilerde din ve fen ilimlerini ders vererek ö¤retenlere “müderris” ad› verilmifl; makâmlar›na da “müderrislik” denilmifltir. Müderris tâbiri, daha ziyâde onuncu as›rdan sonra yayg›nlaflm›flt›r. Medreselerin kurulmas› Büyük Selçuklular› tâkiben, Türkiye Selçuklular›, Anadolu Beylikleri ve Osmanl› Devleti’nde de artarak devam eder. Özellikle Osmanl›lar zaman›nda, genifl bir co¤rafyay› içine alan ülke s›n›rlar› içinde çok say›da medrese kurulur. Bu medreselerin kurulmas›na devlet adamlar› öncülük etti¤i gibi, halktan da medrese kuranlar olmufltur. Osmanl› Devleti’nde medreseyi bitiren talebe, ilmiye s›n›f› dâhilinde iki meslekten biri olan ya “kâd›”l›k mesle¤ini seçer veya “müderris”lik için mülâzemete bafllar. Kâd›l›k mesle¤ini seçen, en küçük kazâ merkezlerinden birinde görev al›rken, müderrisli¤i seçen de en düflük gündelikli medreseye tâyin olunur. Kâd›l›¤›n “nâiblik” devresi oldu¤u gibi, müderrisli¤in de “mülâzemet” dönemi vard›r. Kad› veya müderrislikten birini seçen ilmiye mensuplar›, gayret ve baflar›lar›na göre yükselerek daha üst pâyeler elde ederlerdi. Medreseler, okutulan kitaplara ve bahsedilen ilim dallar›na göre kendi aralar›nda s›ralan›rken, kazâ merkezleri de nüfuslar›na göre s›n›fland›r›l›r. En yüksek pâyeli medreseler, sahn-› semân medreseleridir. Bu medrese müderrislerinin dereceleri ise en yüksek derecedir. “Mevleviyet kâd›l›klar›” denilen ‹stanbul, Bursa, Kahire gibi kâd›l›klara da en üst pâyeye sahip kâd›lar tâyin edilir. Müderrisler ve kâd›lar bu seviyede eflit pâyelere sahip olurlar. Bunlar›n ikisinden en bilgili ve kâbiliyetlisi Anadolu kazaskeri olur. Müderrisler, okuttuklar› derslerden herhangi bir konu üzerinde ö¤rencilerine münâzara yapt›r›rlar, sonunda iki taraf aras›nda hakem olup, görüfllerini söylerler. Dâniflmendler (talebeler) aras›ndan ve en liyâkatli olanlardan seçilen yard›mc›lar›na “Muîd” denir. Muîdler hem müderrisin derslerini tekrarlar, hem de daniflmendlerin disipliniyle meflgul olurlar. Sahn-› Semân muîdleri ayr›ca Tetimme medreselerinde ders verirler. Müderris tâyininde, vücud, zihin ve karakter özelliklerine bak›l›r; sîmâs›n›n sempatik, ak›ll›, kültürlü, anlay›fll›, adâletli, iffetli, cömert ve gözü gönlü tok olmas›na dikkat edilir. 83 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Zaman›n en ehil kimseleri aras›ndan seçilen müderrisler; dersi talebelerinin anlayacaklar› seviyede tutarlar, bilmedi¤i fleyler hakk›nda soru soruldu¤u zaman, “bilmiyorum” demekten çekinmezler, talebesinin kendi kendine ifl yapabilecek bir flahsiyet olarak yetiflmesine çal›fl›rlar, onlara eflit muâmele ederler, iltimas ve ay›r›m yapmazlar, aç ve susuzken, tasal›, öfkeli, üzüntülü veya s›k›nt›l› hallerinde ders vermezler. Müderrislerin derecelerinin ilerlemesi belirli kurallara ba¤l›d›r. Fâtih devrinde müderrislerin derecelerinin ilerlemesi befler akçe ile sa¤lan›rken, XVI. as›rda otuzlu pâyesine kadar befler akçe, ondan sonra onar akçe ile olur. Bir müderris bazen sahip oldu¤u akçe ile yine o seviyedeki di¤er bir medreseye tâyin edilir. Bir müderrisin bulundu¤u seviyeden üst pâyedeki bir medreseye terakki etmesinde (ilerlemesinde) birden fazla istekli bulunursa aralar›nda imtihan aç›l›r. ‹mtihanlar, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri huzûrunda ve ço¤unlukla ‹stanbul’da Zeyrek, Ayasofya ve Vefâ camilerinde yaz›l› ve sözlü olarak yap›l›r. Yaz›l› imtihan için bir risâle (tez) haz›rlan›r, mülâkatta umûmiyetle mûteber bir f›k›h kitab› olan “Hidâye”nin bölümlerinden okutulup sorular sorulur ve üstün görülen seçilir. Fâtih’in Sahn-› Semân’›na tâlip olanlar ise “Üç fenden”, yâni f›k›hta Sâdeddîn Teftâzânî’nin “Telvîh” adl› eserinden, kelâmda Kâd› Adûdüddîn-i Îcî’nin “Mekâv›f” ve belâgatta Sekkâkî’nin “Miftâh’ul-Ulûm” adl› eserinden imtihan olurlar. Hiçbir müderris, iflin ehli olmadan medreseye tâyin edilmez ve vakfiyede müderrise yevmiye kaç akçe tespit edilmiflse ondan afla¤›s› verilmezdi. Ancak medresenin pâyesi yükseltilerek müderrise, daha yüksek bir yevmiye verilebilirdi. Bu durumda yükselen yevmiye, vakf›n geliri müsâitse ondan, de¤ilse baflka vak›flar›n fazla gelirinden veya devlet hazînesinden sa¤lan›rd›. Müderrislerin, idâreciler ve halk aras›nda yüksek itibârlar› vard›. Bafllar›na tülbentle sar›lm›fl büyük sar›klar giyerler, ucunu iki omuzlar› aras›ndan afla¤› sark›t›rlar, daha çok beyaz cübbe giyerler, elbiselerinin temiz ve düzgün olmas›na çok dikkat ederlerdi. Osmanl› medreselerindeki görevli müderrisler, ald›klar› son akçe üzerinden emekliye ayr›l›rlard›.133 ABDÎ EFEND‹ (ABDURRAHMAN EFEND‹) Ankaral› müderrislerdendir. “Kara Abdi” lak›b›yla tan›nm›flt›r. fieyhülislam Esad Efendi’nin ö¤rencisi olmufl ve icazet alm›flt›r. 1618 y›l›nda Niflanc› Mehmet Bey Medresesine müderris tayin edilir. Bursa ve Yeniflehir mollas› olur. 1628 y›l› sonlar›nda vefat eder.134 ABDULLAH EFEND‹ (HÂDÎZÂDE) Beypazarl› Abdülhâdî Efendi’nin torunu, Mehmed Efendi’nin o¤ludur. 1732’de Bosna mollas› oldu ve 1733’de vefat etti.135 ABDURRAHMAN EFEND‹ (fiEHLÂ) Ankaral› müderrislerdendir. Sofya, Diyarbak›r ve baflka yerlerde mollal›k görevinde bulunur. “fiehla” lakab›yla tan›nan Abdurrahman Efendi, ayn› zamanda iyi bir hattatt›r. 1709 y›l›nda vefat eder.136 84 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a ABDÜLKAD‹R EFEND‹ Ankara Beypazarl› müderrislerdendir. Beyazîzâde’ye mektupçu olur ve 1691’de vefat eder.137 AHMED EFEND‹ Ankara Ayafll› müderrislerdendir. Yeniflehir, Mekke, fiam, Eyüp ve ‹zmir mollas› olur. Daha sonra iki defa Selanik ve Halep mollas› olur ve seksen yafllar›nda 1619’da vefat eder.138 AHMED EFEND‹ Ankara Kalecikli olup, medrese e¤itimini tamamlay›p müderris olur. 1630’da vefat etmifltir.139 AHMED EFEND‹ (AL‹ PAfiA KETHÜDÂSI) Ankaral›d›r. Çorlulu Ali Pafla’ya imam ve kethüdâ olup, müderris olmufltur. Sonra Diyarbak›r mollas› olmufl ve 1721’de vefat etmifltir.140 AHMET H‹LM‹ EFEND‹ 1868’de K›z›lcahamam ilçesi Pazar kasabas›nda do¤ar. Pazar (fiorba) kasabas›ndan Hac› Halil o¤lu Osman Nuri A¤a’n›n o¤ludur. ‹lk tahsilini Pazar kasabas› ‹slam-S›byan mektebinde okur. K›z›lcahamam Bay›rköy Medresesi’nde din ve usûl ilimlerini ö¤rendikten sonra icazetname al›r. Bir müddet sonra da ‹stanbul-Ayasofya-› Kebir Dersiamlar›ndan E¤inli ‹brahim Efendi’nin derslerine devam ederek icazet al›r. Darulmuallimin Rüfltiye k›sm›na girerek buradan flahadetname al›r. Mekteb-i Hukuk-› fiahane’ye devam eder ve bu mektepten 1904’de mezun olur. Ruus imtihan›n› da vererek 1904’de 100 kurufl maaflla Orhaniye kazas› Bidayet Mahkemesi Müdde-i Umumili¤ine tayin edilir. Çeflitli bölgelerde görev yapt›ktan sonra 1905 tarihinden sonra vefat eder.141 AHMET ‹ZZET EFEND‹ Beypazarl› Mehmet Efendi’nin o¤lu olup, Beypazar› kazas›n›n Nerdibanl› Dede Mahallesinde do¤ar. Medrese tahsilini bitirdikten sonra 30 Nisan 1913’de Beypazar› kazas› müderrisli¤ine tayin olur. 1922’ye kadar bu görevine devam etmifl ve sonradan Kurflunlu karyesinde Hocal›kta bulunmufl ve 1927 y›l›nda emekliye ayr›lm›flt›r.142 ALÂEDD‹N AL‹ fiereflikoçhisarl›d›r. Seyyid fierif ve Taftazanî’den ders gördü. Anadolu’ya geldi ve II. Murad devri (1421-1451) sonlar›nda vefat etti. “Keflfü’r Rumuz” ve “Kenzü’d-Dakâik” adl› eserleri vard›r.143 85 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a AL‹ A⁄A fiereflikoçhisarl›d›r. Hasekibafl› olup, azlinden sonra Eylül 1803’de vefat etti. Ayr›l›kçeflmesine defnedildi.144 AL‹ EFEND‹ fiereflikoçhisarl›d›r. Süleymaniye vaizli¤i yapm›fl olup, 1843’de vefat etti.145 AL‹ EFEND‹ Ankara K›z›lcahamaml› müderrislerdendir. 1826’da fetvâ emini olur. 1828’de fetva eminli¤i görevinden al›n›r.146 AL‹ EFEND‹ Ankaral›d›r. Müderris ve dersiâm olup 1834’de ‹zmir mollas› oldu. 1837’de vefat etti.147 AL‹ EFEND‹ (HÂFIZ) Ankaral›d›r. fieyhülkurra olup 18 Mart 1832’de vefat etmifltir. Kabri Üsküdar’dad›r.148 AL‹ EFEND‹ (SOFÇU fiEYHZÂDE) Ayafll›d›r. Müderris olup, Kayseri ve Tire mollal›¤› yapt›. 1623 vefat etti. Ulemâdand›r.149 AL‹ RIZ EFEND‹ Ankaral›d›r. fiehzâdelere Arapça ö¤retmenli¤i yapm›fl ve müderris olmufltur. 1883’de vefat etmifl ve Çaml›ca’da Selâmi Tekkesi’ne defnedilmifltir.150 ANKARALIZADE EM‹N MEHMED EFEND‹ Ankaral› bir ailenin o¤lu oldu¤undan “Ankaral›zâde” denir. Müderris ve dersiâm olup, mevleviyette Mekke pâyesini elde etmifl ve Dâr-› fiûrâ-y› Askerî müftüsü olduktan sonra ‹stanbul pâyesi de verilmifltir. 1879’da Konya naibi olmufl ve fiubat 1888 y›l›nda da vefat etmifltir.151 ÂSAF BEY Ayafll› Es’ad Muhlis Pafla’n›n torunu ve Sadullah Pafla’n›n o¤ludur. Berlin Sefâreti’nde baflkâtip iken, A¤ustos 1895’de vefat etmifl ve cenazesi ‹stanbul’a getirilerek Rumelihisar› Mezarl›¤›na defnedilmifltir.152 86 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a AZ‹Z ÂZ‹M MEHMED EFEND‹ (NEFESZÂDE) “Nefeszâde” diye tan›nan Vali Abdurrahman Efendi’nin o¤ludur. Müderris, Medine mollas› oldu. 5 A¤ustos 1719’da vefat etti. fiairdir.153 BATTAL EFEND‹ Ankara Haymana ilçesi Büyükkonakgörmez Köyü’nde do¤du. Medrese tahsilinden sonra Haymana Kaymakam Vekilli¤i yapt›. Müderrislik payesine ulaflt›. Köyünde vefat etti. Arapça ve Farsça dillerine vâk›f idi.154 BAYRAM EFEND‹ Ankaral› olup, fieyhülislam Zekeriyya Efedi’nin babas›d›r. Hayat› ve kiflili¤i hakk›nda kaynaklarda fazla bir bilgi yoktur. Osmanl› ilim ve idare hayat›nda önemli bir yer alacak olan “Bayramzadeler”in bilinen ilk ferdidir. Bu sülâlenin fertlerinin hemen hepsinde ortak olan hususlar vard›r. Hepsi de zeki, âlim, flair, cömert, ahlâk sahibi, haks›zl›¤a isyan eden, fakat merhametli insanlard›r. Kanunî devrinden IV. Mehmed devrine kadar hayat› devam eden bu aile fertleri, yüksek kabiliyetleri ile Osmanl› ilim ve idare sahalar›nda pek önemli hizmetlerde bulunmufllar ve k›ymetli eserleri ile ebediyete intikal etmifllerdir.155 BAYRAMZADE YAKUP EFEND‹ fieyhülislâm Bayramzade Zekeriyya Efendi’nin a¤abeyi ve ilk hocas›d›r. Ankaral› müderrislerdendir. Hasköy Mahmut Pafla, Filibe Karagöz Pafla, Çorlulu Ahmet Pafla ve Sahn medreselerinde, Bosnasaray Hüsrev Pafla Darülhadisi’nde, Edirne Darülhadisi’nde müderrislik yapm›flt›r. Ba¤dat hakimli¤i de yapan Yakub Efendi, 1567 y›l›nda vefat etmifltir.156 DÜRRÎZÂDE AVNULLAH MEHMED EFEND‹ Ankaral›, Dürrîzâde Hidâyetullah Mehmet Efendi’nin o¤ludur. Müderris olup, 28 Eylül 1800 y›l›nda vefat etti ve babas›n›n mezar›n›n civar›na defnedildi.157 DÜRRÎZÂDE AZ‹Z MAHMUD EFEND‹ Ankaral›, Dürrîzâde Reflid Ahmed Efendi’nin o¤ludur. Müderris olup, Eylül 1849 y›l›nda vefat etti. Edirnekap›’ya defnedildi.158 DÜRRÎZÂDE EM‹N MEHMED EFEND‹ Dürrîzâde Ârif Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Müderris olup, 1781 y›l›nda vefat etmifltir. Edirnekap›’ya defnedildi.159 87 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a DÜRRÎZÂDE ESAD MEHMED EFEND‹ Ankaral›, Dürrîzâde Nurullah Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Müderris ve mahreç mollas› olup, Mart 1817’de Edirne mollas› oldu ve orada vefat etti.160 DÜRRÎZÂDE ESAD MEHMED EFEND‹ Dürrîzâde Ârif Mehmed Efendi’nin torunudur. Müderris, 28 Temmuz 1843’de Yeniflehr-i Fenâr mollas› oldu ve daha sonra vefat etti.161 DÜRRÎZÂDE HÂM‹D MEHMED EFEND‹ Dürrîzâde Atâullah Efendi’nin o¤ludur. Müderris, Yeniflehir mollas› oldu ve azledildikten sonra 25 Ekim 1805’de vefat etti. Üsküdar’da Tunusba¤›’nda ailesi yan›na defnedildi.162 DÜRRÎZÂDE H‹DÂYETULLAH MEHMED EFEND‹ Hidâyetullah Mehmed Efendi’nin torunlar›ndand›r. Müderris olup, Nisan 1852’de Haleb, Mart 1860’da Filibe mollas› oldu ve orada vefat etti.163 DÜRRÎZÂDE MUSTAFA EFEND‹ (SEYY‹D) Hidâyetullah Mehmed Efendinin o¤ludur. Müderris olup, 19 Aral›k 1813’de vefat etti ve babas›n›n yan›na defnedildi.164 DÜRRÎZÂDE NUREDD‹N MEHMED EFEND‹ Arkaral› Dürrî Mehmed Efendinin o¤ludur. Müderris olup, 23 Nisan 1722’de vefat etti.165 DÜRRÎZÂDE RÂfi‹D MEHMED EFEND‹ Ârif Efendi’nin o¤ludur. Müderris, 1790’da vefat etti ve E¤rikap›’ya defnedildi.166 DÜRRÎZÂDE REfi‹D AHMED EFEND‹ Dürrîzâde Âbid Efendi’nin o¤ludur. Müderris, Haziran 1846’da ‹zmir mollas›, A¤ustos 1853’de Filibe mollas› sonra Mekke ve 1856’da ‹stanbul pâyesi olup, 18 Kas›m 1861’de evkaf müfettifli oldu. 25 Ocak 1866’da vefat etti. O¤lu Aziz Mahmud Efendi’dir.167 DÜRRÎZÂDE SA‹D MEHMED EFEND‹ fieyhülislâm Atâullah Mehmed Efendi’nin torunu ve Atâullah Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Müderris, 1850’de vefat etmifltir.168 88 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a DÜRRÎZÂDE SAL‹M MEHMED EFEND‹ Nurullah Efendi’nin o¤ludur. Müderris, 22 Mart 1813’de vefat etti. Mezar› Rumelihisar›’nda Kayalar’dad›r.169 DÜRRÎZÂDE fiER‹F MEHMED EFEND‹ Ankaral›, Dürrîzâde Abdullah Efendi’nin o¤ludur. Müderris, Yeniflehir mollas›, 1825’de Bursa mollas›, 1827’de Mekke pâyesi, 1838’de ‹stanbul pâyesi, Haziran 1849 Anadolu pâyesi, fiubat 1853’de Anadolu kazaskeri, Temmuz 1855’de Rumeli pâyesi ve 1859’da Rumeli kazaskeri olup, Ekim 1861’de vefat etti. Mezar› Bebek’tedir.170 EBU BEK‹R SIDKI EFEND‹ 1844 y›l›nda Çaml›dere’de do¤du. fieyh Ali Semerkandi’nin soyundan gelen Hac› Ali Efendi’nin o¤ludur. Çaml›dere ‹slam S›byan mektebinde ilk dinî tahsilini tamamlad›. Di¤er dinî ilimleri de Çaml›dere’de ö¤rendikten sonra, ‹stanbul’a gelerek Fatih Camii’nde din ve usûl ilimlerini okuyarak bu medreseden 1878’de icazet ald›. Ferâiz ilminden de icazet ald›ktan sonra, 34 yafl›nda 1877’de Çaml›dere köyü Dershanesinde Molla vazifesi ile ders okutmaya bafllad›, 1878’de yüksek maaflla Yabanâbâd (K›z›lcahamam) Müftülü¤üne tayin oldu. Daha sonra iptidai hariç ve 1889’da hareketi hariç Bursa Medresesi müderrisli¤ine nail oldu. Memleketi olan K›z›lcahamam - Çaml›dere (Yabanâbâd) bölgesinde bir çok ilim adam› yetifltirdi¤i anlafl›lan Ebu Bekir S›dk› Efendi, güzel ahlakl›, do¤ru ve takva sahibi bir alim olarak tan›nmakta oldu¤unu, Baflbakanl›k Arflivindeki Sicil kay›tlar›ndan ö¤renmekteyiz. Ebu Bekir Efendi’nin 1911’den sonra vefat etti¤i anlafl›lmaktad›r.171 ES’AD MEHMED EFEND‹ Ankaral› Nazif ‹brahim Efendi’nin o¤ludur. Kethüdâ kâtibi halifelerinden olup, hacegânl›k verilmifltir. 1788’de gurebâ-y› yesâr kâtibi ve sonra baflka görevlerde bulunarak 1799’da Berlin elçisi olup döndükten sonra surre emini olmufltur. 1806’da kethüdâ kâtibi ve 1808’de teflrifatç› oldu. 1809’da azledildi ve sonra vefat etti.172 FEYZULLAH FEYZÎ EFEND‹ (ABDÜLHÂDÎZÂDE) Beypazarl› Abdülhâdî Efendi’nin o¤ludur. Müderris, Erzurum mollas› oldu. Aral›k 1715’de vefat etti. fiairdir. Üç dilde fliir yazm›flt›r.173 HAB‹B EFEND‹ Ayafll›d›r. Müderris ve sonra Ankara mollas› olup, görevinden azledilmifl olarak 1618 y›l›nda vefat eder.174 89 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a HACI AHMED EFEND‹ 1855 y›l›nda Çubuk ilçesinin Kuruçay Köyünde do¤du. Kuruçay Medresesinin kurucusu olan Hac› Ahmed Efendi, Çubuk yöresinin yetifltirdi¤i en meflhur flahsiyetlerden birisidir. Sekiz yafl›nda ailesinden habersiz ilim tahsili için ‹stanbul’a gider ve on yafl›nda haf›zl›¤›n› tamamlar. Onbefl yafl›na kadar ‹stanbul’da kald›ktan sonra, 1870 y›l›nda hocas› Hac› fiükrü Efendi’nin teflvik ve tavsiyesiyle, Çank›r›’da büyük müftü olarak bilinen fieyh Molla Mustafa Efendi’nin yan›na gider ve talebesi olur. On y›l aral›ks›z derslere devam eder. 1880 y›l›nda hocas›n›n tavsiyesi üzerine tekrar ‹stanbul’a döner ve Fatih Medresesi’nde befl y›l ö¤renimine devam eder. Yirmi iki y›l süren tahsil hayat›ndan sonra otuz yafl›nda diplomas›n› al›r ve köyü Kuruçay’a döner. Çubuk ve K›z›lcahamam çevresinde iki yerde medrese kurarak talebe yetifltirmeye devam eder. ‹lk medresesini K›z›lcahamam ilçesine ba¤l› Pazar nahiyesinde kurar. Pazar ve Ortac› yaylas› yöresinde yüze yak›n talebe yetifltirir. Kendi köyü Kuruçay’a gelerek köylülerin de yard›m›yla k›rk odal› bir medrese infla eder. Burada ikiyüze yak›n› haf›z olmak üzere üçyüzün üzerinde talebe yetifltirir. Otuz yafl›nda talebe yetifltirmeye bafllayan Hac› Ahmet Efendi, hayat›n›n 53 y›l›n› bu u¤urda harcam›flt›r. Yetifltirdi¤i talebelerin tümü Çubuk yöresinin çeflitli yerlerinde ve kademelerinde görev yapm›fllard›r. 1939 y›l›nda 84 yafl›nda vefat etmifltir. Kabri, Kuruçay Köyündedir.175 HACI HAFIZ EM‹N MEHMED EFEND‹ Beypazarl›d›r. Süleymaniye müderrislerinden olup 1878 y›l›nda vefat etmifltir. Üsküdar’a defnedildi.176 HACI SÜLEYMAN EFEND‹ 1862’de Ankara’da do¤du. Hac› Hüseyin A¤a’n›n o¤ludur. ‹lk ve orta ö¤renimini Ankara’da yapt›. Daha sonra yüksek ö¤renim için Konya’ya gitti. Konya’da tan›nm›fl bilginlerden Müderris Hac› Hüseyin Efendi’den Ulûm-u âliye ve a’liyye (dini yüksek ilimleri ve alet ilimleri) tahsil ederek icazet ald› (1887). Ö¤renimi sonras› bir süre Ankara Yeflilahî Medresesi’nde hocal›k yapt›. 1 Ocak 1888’de Ankara Rüfltiyesi üçüncü muallimli¤ine atand›. Rüfltiye’nin kapat›lmas› üzerine, 1 Eylül 1910’da Ankara ‹dadisi’ne nakledildi. Bu görevde iken 1 Kas›m 1911’de Ankara Müftü Müsevvitli¤ine (Müftü Yard›mc›l›¤›na) tayin edildi. Ayr›ca Hac› Bayram Medresesi’nde de müderris olarak çal›flmaya bafllad›. Hac› Süleyman Efendi, “Hac› Bayram Medresesi Müderrisi” olarak “Ankara Fetvas›”n› tasdik etti. Medreselerin 1924 y›l›nda kapat›lmas› üzerine uhdesinde sadece Ankara Müftü Müsevvitli¤i görevi kald›. 1927 y›l›nda 65 yafl›n› doldurmas›na ra¤men emekliye sevkedilmeyip bir müddet daha çal›flmas›, Bakanlar Kurulu Karar› ile uygun görülmüfltür.177 HÂM‹D HÜSEY‹N EFEND‹ Ankaral›d›r. Müderris, Haziran 1858’de ‹zmir, fiubat 1866’de Bursa mollas› ve May›s 1868’de de Medine mollas› oldu ve orada vefat etti.178 90 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a HAMZA EFEND‹ 1870’de Ankara-Bala Kazas›’n›n Karaali Köyü’nde do¤du. Abbaso¤ullar›’ndan Ömer Lütfi Efendi’nin o¤ludur. ‹lk ö¤renimini köyünde tamamlad›. 1884’te Ankara’ya gelerek Molla Büyük Medresesi’nde ö¤renimini sürdürdü. Müderris Kalayc›zâde Ali Efendi’den Sarf ve Nahiv dersleri ald›ktan sonra Eylül 1888’de Konya’ya gitti. Burada 1895 y›l›na kadar Hâdimli Mehmet Vehbi ve Parlakzâde Hac› Ahmet Efendilerden Mant›k, F›k›h ve Meâni derslerini ald›. 1896’da da ‹stanbul’a giderek Hac› Osman Efendi’den Kelam, Hikmet, Hadis ve Tefsir Usulü derslerini okudu ve müderrislik icazeti ald› (1899). Daha sonra bir süre ö¤renimini M›s›r’da sürdürdü Hamza Efendi, ö¤renimi sonras›nda 1901’de Ankara Zeynel Abidin Medresesi Müderrisli¤i’ne atand›. Ekim 1911’de de Ankara Merkez fier’iye Mahkemesi Katipli¤i görevi ilave memuriyet olarak uhdesine verildi. 19 Kas›m 1912’de Ankara Dârü’I-Hilâfesi Müdürlü¤ü’ne getirildi. 7 Ekim 1913 tarihine kadar yöneticilik görevini sürdürdü. Bu tarihte istifas› üzerine bu kez ayn› okulun Arapça ö¤retmenli¤i’ne tayin edildi. Bu görevde iken, “Zeynel Abidin Medresesi Müderrisi Hamza” ismiyle “Ankara Fetvas›”n› imzalad›. Medreselerin kapat›lmas› üzerine Ankara Vaizli¤i’ne, 1925’te Ankara Müftülü¤ü Fetvahane Katipli¤i’ne, 1932’de Ankara Müftülü¤ü Müsevvitli¤i’ne (Yard›mc›l›¤›) atand›. Bu arada 8 fiubat 1933 tarihinden 13 Temmuz 1940 tarihine kadar Ankara Müftülü¤ü’ne vekalet etti. 13 Temmuz 1940’ta emekli oldu. 25 A¤ustos 1950’de de Çankaya’da vefat etmifltir. Soyad› Kanunuyla “Koru” soyad›n› alm›flt›r.179 HÜSEY‹N EFEND‹ Ankara Beypazarl›d›r. Müderris olup, Haziran 1688’de vefat etmifltir.180 HÜSEY‹N EFEND‹ (CELEP) Ankaral›d›r. Müderris olup, fiubat 1696’da vefat etmifltir.181 ‹BRAH‹M EFEND‹ Ankara Beypazarl›d›r. Müderris, 1840’da Eyüp mollas›, 1847’de Mekke pâyesi ve Haziran 1854’de ‹stanbul pâyesi ald›. 6 May›s 1856’da vefat etti. O¤ullar› Kâmil Ahmed Efendi ile Ziyâeddin Mehmed Efendi’dir. Üçü de Üsküdar’a defnedilmifltir.182 ‹BRAH‹M EFEND‹ Ankara Haymana Emirler (Eskiçal›fl) Köyünde 1861 y›l›nda do¤du. Medrese tahsili gördü. Döneminin tan›nm›fl din alimi ve bilginidir. 1923 y›l›nda vefat etti.183 ‹SMA‹L EFEND‹ 1875’te Ankara Merkez Kayabafl› Mahallesi’nde do¤du. Babas› Topçuzâde Mevlüt Kâmil Efendi’dir. ‹lkö¤renimini Kayafl ‹lkokulunda yapt›. Sonra 91 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Ankara Hac› Do¤an Medresesi’ne devam etti. Yüksek ö¤renim için Konya’ya gitti. Konya Fevziye Medresesi’ne devam ederek Müderris Hac› Ahmet Efendi’den müderrislik icazeti ald›. 15 Aral›k 1919 tarihinde Molla Büyük Medresesi müderrisli¤ine tayin edildi. Milli Mücadele’de Ankara Fetvas›’nda “Molla Büyük Medresesi Müderrisi ‹smail” olarak ismi geçer. Medreselerin kapat›lmas›yla Ankara Vaizli¤i’ne tayin edildi. 14 Aral›k 1944’de vefat etti.184 ‹SMA‹L HAKKI EFEND‹ Beypazarl›d›r. Befliktafl Rüfldîyesi’nde ö¤retmenlik yapm›fl ve Dârülmuallimîn müdürü olmufltur. 14 Ocak 1894’de vefat etmifl ve Merkez Efendi Kabristan›’na defnedilmifltir.185 KÂM‹L AHMED EFEND‹ Ankara Beypazarl›d›r. ‹brahim Efendi’nin o¤ludur. Müderris olup, 1858’de vefat etti. Üsküdar’a defnedilmifltir.186 KÂfi‹F MEHMED SA’DEDD‹N EFEND‹ (ES’ADZÂDE) Said Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Müderris olup, 14 Ekim 1699’da vefat etti. Divan sahibi, flair ve hattatt›r.187 KOCA BEYZÂDE FEYZULLAH EFEND‹ Ankaral›d›r. Müderris, Kayseri mollas› olur ve 1711 y›l›nda vefat eder.188 MAHMUD EFEND‹ Ankaral›d›r. Hafsa’da Mehmed Pafla Camii vâizli¤i yapar. Abdülahad Nurî Efendi’nin halifesidir. 1677’de Hafsa’da vefat eder.189 MAHMUT EFEND‹ (DEL‹ ‹MAM) 1892 y›l›nda Ayafl’tan Haymana’ya göç etmifltir. Ayafl Medresesinde okumufl, uzun süre Haymana’da ders vermifltir. Mahmud Efendi, Haymana Belediye Baflkanl›¤› da yapm›flt›r.190 MAMACIZADE OSMAN EFEND‹ 1886 y›l›nda Pazar’da dünyaya gelmifltir. Pazar köylü Ali Efendi’nin o¤ludur. Memleketinde Rüfltiye’yi bitirdikten sonra ‹zmit Sultan Orhan Medresesinde Ankaral› Pazar-K›n›k Köyü’nden Hac› Ahmet Hilmi Efendi’den, ‹stanbul’da da Beyaz›t Dersiamlar›ndan Ankaral› Mehmet Refi Efendi’den ilim tahsil ederek her ikisinden de icazet alm›fl, Darülfünun âlî k›sm›nda da iki sene tahsil gördükten sonra tahsilini tamamlayarak memleketine 92 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a dönmüfltür. Memlekete döndükten sonra Yabanâbâd Kazas› Mahkeme Azal›¤›na ve Pazar Köyü Medresesi Müderrisli¤ine tayin olunan Osman Efendi, medreselerin kapat›lmas› neticesinde Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’nca K›z›lcahamam Vaizli¤ine tayin edilmifl ve Pazar nahiyesinin selatin camii kürsüsünden vaazlar›na bafllar. Osman Efendi, camide verdi¤i vaazlarla yetinmeyip köylere kadar gider, onlar› bilgilendirmekle meflgul olur. Her sene hemen hemen u¤ramad›¤› veya bir kaç kere u¤ramaktan geri kald›¤› köy yoktur. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› nezdinde de kendisine de¤er verilen ve itibar edilen bir zat idi. Devrin Diyanet ‹flleri Baflkan› E. Sabri Hay›ro¤lu, Müflavere Kurulu Azas› Hasan Fehmi Efendi ve Hasan Hüseyin Erdem taraf›ndan takdir edilir, tereddüde düfltükleri meseleleri görüflmek üzere ziyaret ederlerdi. O zaman›n Müflavere azalar› kendisine “Osmanl› hoca” derlerdi. Gürefle, ata ve ava merakl› idi. Kendisi güreflmifl, iyi bir binici, sa¤lam bünyeli, sportmen vücutlu bir zatt›. Osman Efendi manen ba¤l› bulundu¤u ve himmetini gördü¤ünü itiraf etti¤i Çaml›dere’de metfun Ali Semerkandî hazretlerinin yak›n›nda bulunmak, biraz da Çaml›dereli hemflehrilerine hizmet etmek için Çaml›dere Müftülü¤üne talip olmufl, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›nca tayini yap›lmak üzere iken 1957 y›l›nda ömrü vefa etmeyerek vefat etmifltir. “Akaid-i ‹slamiyeyi Cami Manzume-i Emâli Tercemesi” adl› bir eseri vard›r.191 MEHMED EFEND‹ Ankara Beypazarl› müderrislerden olup, 28 Ocak 1711 y›l›nda vefat etmifltir.192 MEHMED EFEND‹ Ankaral›d›r. Müderris ve sonra Selanik mollas› oldu. 1815 tarihinden sonra vefat etti.193 MEHMET EFEND‹ Ankara Haymana Emirler Kesikkavak Köyü’nde 1861 y›l›nda dünyaya geldi. Küçük yaflta okumaya olan tutkusu, onu köyü terke zorlad›. Bir gün yoz davar götüren bir a¤an›n pefline tak›l›p ‹stanbul’a gider. Medrese e¤itimine bafllar ve tamamlar. Müderris olarak görev al›r. Daha sonra köyüne döner. K›sa bir süre sonra felç geçirir ve 1921 y›l›nda vefat eder.194 MEHMED EFEND‹ (ES’ADZÂDE - SEYYÎD) Ankaral› Es’ad Efendi’nin o¤lu Said Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Müderris olup, 25 Ekim 1697’de vefat etmifltir.195 MEHMED EFEND‹ (HAFIZ) Kaleciklidir. Baflmuhasebe kesedar› olup, 1779’da vefat etti.196 93 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a MEHMED EFEND‹ (HAFIZ - HACI) Ankara Beypazarl›d›r. Süleymaniye müderrislerinden olup 12 Temmuz 1878’de vefat etti. Üsküdar’a defnedildi.197 MEHMET EFEND‹ (KARAHOCALI HACI) Ankara Haymana Karahoca Köyünde do¤du. Medrese tahsili yapt›. Bugünkü Haymana’n›n kurulmas›nda Kad›köylü Hac› Göken A¤a ile birlikte, sahip oldu¤u topraklar› ba¤›fllayarak, bugünkü ilçe merkezinin kurulmas›na önderlik etti. Haymana’da müstantik olarak görev yapt›. Haymana’da vefat etti.198 MEHMED EFEND‹ (MUARR‹FZÂDE) Ankaral›d›r. Müderris ve Kudüs mollas› oldu. Emekliye ayr›ld› ve May›s 1595 y›l›nda vefat etti. Kovac› Dede Mescidi haziresine defnedildi. ‹limde meflhurdur.199 MEHMED EFEND‹ (N‹BZÂDE) Ankaral›d›r. Müderris, molla olup Temmuz 1694 Mekke pâyesiyle Trablusflam kad›s› oldu. May›s 1700 y›l›nda vefat etti.200 MEHMED EFEND‹ (NÂK‹BZÂDE) Ankaral› seyyidlerdendir. Seyyid Mehmed Said Efendi’nin o¤ludur. Aral›k 1647’de nakibüleflraf oldu. 1648’de azledildi. Nisan 1656’de ikinci defa nakibüleflraf oldu ve 1657 azledildi. 1668’de vefat etti. Mezar› Davutpafla’dad›r.201 MEHMED EFEND‹ (SA’DÎZÂDE) Kalecikli Sa’dî Efendi’nin o¤ludur. Müderris, ‹zmir, Ba¤dad, Üsküdar ve Medine mollas› oldu. 22 Eylül 1609’da vefat etti. Mezar› Keskindede’de dir.202 MEHMED EFEND‹ (ZEKER‹YÂZÂDE) Ankaral› Seyhülislâm Zekeriyâ Efendi’nin o¤ludur. Müderris, ‹zmir mollas› oldu ve Temmuz 1609’da vefat etti.203 MEHMET fiEVK‹ EFEND‹ 1880’de Ankara-Bala Kazas›n›n Yahflili Köyü’nde do¤du. Mahmuto¤ullar›’ndan Çiftçi Mahmut Efendi’nin o¤ludur. ‹lk ö¤renimini köyünde yapt›. Daha sonra Konya medreselerinde ö¤renim görerek 1908’de icazet ald›. Ö¤renimi sonras›nda Sâriyye Medresesi’nde göreve bafllad›. Birinci 94 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Dünya Savafl›’nda Yedek Subay olarak görev yapt›. Sina Cephesi’nde çarp›flmalara kat›ld› ve esir oldu. Bir sene M›s›r’da esir kald›ktan sonra ‹stanbul’a geldi. Milli harekat›n yetkililerince Anadolu’ya ça¤r›ld›. 1920-1922 y›llar› aras›nda Kuvay› Milliye’nin emrinde çarp›flmalara kat›ld›. “Ankara Fetvas›”n› tasdik etti. Medreselerin kapat›lmas› üzerine Ankara Merkez Vaizli¤i’ne atand›. 28 Aral›k 1931’de vefat etti.204 MES’UD EFEND‹ (ES’ADZÂDE) Ankaral› Es’ad Efendi’nin o¤lu Said Mehmed Efendi’nin o¤ludur. Müderris olup, babas›n›n nâiblikten azledilerek Bursa’ya gönderilmesi üzerine babas› ile birlikte Bursa’ya gönderildi. Nisan 1680’de vefat etti.205 MOLLA AHMET EFEND‹ K›z›lcahamam ve Çaml›dere civar›nda Molla Ahmet Efendi nam› ile bilinen Ahmet Efendi, 1873 y›l›nda K›z›lcahamam’›n Yakakaya Köyünde do¤du. Babas› köyün eflraf›ndan Halil Efendi’dir. Çaml›dere’de Maksuto¤lu ve Hac› Vas›f Efendilerden ders alm›fl, daha sonra ‹stanbul’a gitmifl, Ayasofya medreselerinde Mu¤la’l› Ali R›za Efendi’den f›k›h, kelam, hadis, tefsir dersleri okumufltur. Bu arada bir alt tabaka talebe gurubuna da ders okutan ve ayn› zamanda Farsça’ya da vak›f olan Molla Ahmet Efendi, 26 y›ll›k tahsil hayat› sonunda icazetli müderris olmufltur. Daha sonra memleketine dönen Ahmet Efendi, bir müddet köyünde imaml›k yapm›fl ve bir ara da ticaretle u¤raflm›flt›r. Yakakaya Köyünde açm›fl oldu¤u hususi medresesinde etraf köy ve kasabalardan gelen bir çok talebenin iafle ve ibatesini de temin ederek uzun y›llar talebe okutur. Ahmet Efendi hakk›nda okuttu¤u talebelerin ortak kanaati fludur: “O’ndan talebeye akan bir feyz vard›r.” 1966 y›l›na kadar talebe okutmaya devam eden ve yüzlerce talebesini mezun eden Molla Ahmet Efendi, 8 Haziran 1968 tarihinde vefat etmifltir.206 MUH‹BZÂDE FEYZULLAH EFEND‹ Ankaral›d›r. Müderris ve Ankara müftüsü olup, 1749 y›l›nda vefat etmifl ve Üsküdar’a defnedilmifltir.207 MUHY‹DD‹N MEHMED EFEND‹ (HÜSEYNÎ) Ankaral›d›r. Müderris, fiehzâde Mustafa’n›n hocas› olup 1541 y›l›nda vefat etti. Kasabas›nda bir mescit ve bir han yapt›. O¤lu fiemseddin Mehmed Efendi’dir.208 MUSA MECD‹ EFEND‹ Ankara Haymana Kötek Köyünden, Hoca Mehmet Ali Efendi’nin o¤ludur. Dedesi fierefli Türkmen Afliretinden Musa Faki’dir. Annesi, Ankara’n›n tan›nm›fl ailelerinden Kantarc›lar›n k›z›d›r. Musa Mecdi Efendi, 1857 y›l›nda Haymana’n›n Kötek Köyünde do¤du. Ankara’da medrese tahsili yaparken, kendi soyundan Cennet Kad›nla evlendi. 95 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Hocas› Kütükçüo¤lu Hac› R›fat Efendi’nin gayret ve yard›mlar›yla, medrese tahsilini tamamlay›p, icazet ald›. Müderrislik payesine ulafl›p o zaman Sivri’den, bugünkü Haymana’ya yeni tafl›nan ilçe merkezine Mukavelat Muharriri (Noter) olarak atand›. ‹lk efli Cennet Han›mdan s›ras›yla, Mehmet Fevzi, Bekir Fahri dünyaya geldi. ‹kinci evlili¤ini Ankaral› Hatice Han›mla gerçeklefltiren Musa Mecdi Efendi’nin bu evlilikten üç çocu¤u oldu. Abdülhadi, Ali Vaf›, ‹nflirah. Haymana Noterli¤inden baflka, ilçe idare meclis üyeli¤i, Eytam müdürlü¤ü görevlerinde de bulunan Musa Mecdi Efendi, üçüncü evlili¤ini 1904 y›l›nda Fatma Han›mla yapt›. Bundan Ziba, Nevber, Halise adlar›nda üç k›z çocu¤u babas› olan Mecdi Efendi, uzun y›llar Haymana Belediye Baflkanl›¤› yapan Bekir Fahri Daldalo¤lu ile eski Ankara Milletvekillerinden Fevzi Daldal’›n babas›d›r. Arapça ve Farsça dillerini bilen Musa Mecdi Efendi, 1920 y›l›nda 63 yafl›nda Haymana’da vefat etti.209 MUSTAFA EFEND‹ Ayafll›d›r. Müderris, Ankara Müftüsü olup, Eylül 1600’da vefat etti.210 MUSTAFA EFEND‹ (AHÎ BABAZÂDE) Ankaral›d›r. Müderris ve Manisa mollas› oldu. Ekim 1686’da vefat etmifltir.211 MUSTAFA EFEND‹ (fiEYH) K›z›lcahamaml›d›r (Yabanabadl›). Müderris ve dersiâm olup, Yeniflehir mollas› oldu. 12 Ocak 1862’de vefat etti.212 NA‹MZADE HACI AHMET NAZ‹F EFEND‹ Ankara Beypazar›’nda do¤du. Sultan Alaaddin Camii imam-hatipli¤ini yapt›. Bas›lm›fl ve bas›lmam›fl bir çok eseri vard›r. Bilhassa manzum eserleri ile tan›nmaktad›r. Dumlup›nar zaferi dolay›s›yla yazd›¤› manzum kaside meflhurdur. TBMM taraf›ndan 16.10.1922 gün ve 1786-4848 say›l› yaz› ile bu kasidesi dolay›s›yla Teflekkürname ile mükafatland›r›lm›flt›r. A¤ustos 1931 tarihinde vefat etti. Bas›lm›fl eserlerinden baz›lar›: Hayr›’l Emba fi Mas›r›’l Enbiya (Kur’an da geçen Peygamberlerden bahseder), Mecmuay› Hamidiye’de ç›kan hutbesi 1902 de bas›lm›flt›r ve y›llarca Türkiye’de bütün camilerde okunmufltur, El Muktedi fi Babil ‹btida, Salati Nariye (salavatlardan bahseder), Risalei Besmele.213 NASÛH EFEND‹ Ankaral›d›r. Müderris olup, 1565 y›l›nda vefat etti. Eyüp’e defnedilmifltir.214 96 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a OSMAN BEY (fiEHSÜVARZÂDE) Kalecikli Mustafa Pafla’n›n o¤ludur. Müderris ve 1781’de Galata mollas› oldu. 1786’da vefat etti.215 OSMAN EFEND‹ Ankaral›d›r. Müderris, Nisan 1865’de Haleb mollas› olmufl ve sonra vefat etmifltir.216 ÖMER FEHMÎ EFEND‹ Ankaral› tüccar Hasan Efendi’nin o¤lu olup, 1828 y›l›nda do¤mufltur. Mekteb-i Nüvvab’dan mezun olmufltur. 1854’de ilk görev yeri Kars olmak üzere nâibliklerde bulunmufl, sonra Prizren müfettifl-i hükkâm› olduktan sonra da devriyeden mahrec mevleviyetine nâil olmufl, 1871’de bu müfettiflli¤in la¤vedilmesiyle, Prizren nâibi, 1872’de Bosna divan-› temyiz reisi olmufl ve 1874’de Bosna nâibli¤ine tayin edilmifltir. 1876’de Edirne pâyesi, 1878’de Haremeyn pâyesi, 1879’da Trablusgarb nâibi, 1883’de Mekke mollas›, 1885’de Meclis-i ‹dare-i Emvâl-i Eytâm azas›, o sene ‹stanbul pâyesi ve 1885’de Ba¤dad nâibi, 1889’da Diyarbak›r nâibi, 1890’da Meclis-i ‹ntihab azas›, ayn› y›l Mahkeme-i Temyiz birinci hukuk reisi ve 1891’de Anadolu pâyesi oldu. 30 Nisan 1896’da vefat ederek Fatih’e defnedilmifltir. Rahmetullah Efendi’nin “‹zhâru’l Hakk” adl› eserinin 2. cildini tercüme etmifltir.217 ÖMER KAM‹L EFEND‹ 1847’de Ankara Ayafl’ta do¤du. Yorganc›zâde ‹brahim Efendi’nin o¤ludur. ‹lk bilgileri babas›ndan alarak Bursa’ya gider. Hazinedarzâde Medresesi’nde ikametle önce Kur’an-› Kerim’in h›fz›n› tamamlad›. Ulu Cami’de ders okutan ve sonra Sab›k Bursa Müftüsü olan ‹brahim Efendi’nin derslerine devam ederek 1880 y›l›nda icazet ald›. ‹cazeti sonras›nda Ulu Cami’de ö¤renciye ders okutmaya bafllad›. Girdi¤i imtihanda baflar› göstererek Kas›m 1886’da ‹btidây-i Hariç Bursa Müderrisli¤i unvan›n› kazand›. 1906’da da Mus›le-i Sahn’a terfi etti. Bu arada Rumeli Fatihi Süleyman Pafla’n›n ‹znik’teki medresesine müderris olarak tayin edildi. Bu görevde iken Nisan 1910’da Bursa Müftülü¤ü’ne tayin edildi. Ömer Kamil Efendi, Bursa Müftülü¤ü görevini 27 Mart 1919 tarihine kadar sürdürebildi. Bu tarihte Bursa Hürriyet ve ‹tilaf F›rkas› baflkan› Ömer Fevzi Efendi (Hac›o¤lupazarc›l›), Vali Gümülcineli ‹smail Bey’in gayretiyle Ömer Kamil Efendi’yi emekliye sevk ettirerek yerine Bursa Müftüsü olmufltur. Emeklilik süresinin dolmad›¤› anlafl›l›nca Ömer Kamil Efendi, Çelebi Sultan Medresesi Müderrisli¤ine tayin edildi. Bu görevde iken “Bursa Müfti-i Sab›k› ve Çelebi Sultan Medresesi Müderrisi” olarak, Ankara Fetvas›’n› tasdik etti. Ömer Kamil Efendi, 1927 y›l›nda vefat etmifltir. Vefat›nda 80 yafl›nda idi.218 97 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a REF‹’ MEHMED EFEND‹ (NEFESZÂDE) “Nefeszâde” diye tan›nan Vali Abdurrahman Efendi’nin o¤ludur. Müderris, 8 A¤ustos 1719’da vefat etti. Divan sâhibi flairdir.219 REfi‹D AHMED EFEND‹ (HÂFIZ) Ankaravî Ali Efendi’nin kadreflinin o¤lu olup, müderrisdir. May›s 1849’da Galata mollas›, Eylül 1853’de M›s›r mollas› olup sonra vefat etti.220 RIFAT EFEND‹ (B‹LG‹N) “Ankara Fetvas›”n› “Bâyezid Dersiâmlar›ndan R›f’at” ismiyle imzalayan R›f’at Efendi, 1876’da Ankara’da do¤du. Babas› Ankara’n›n tan›nm›fl sülalelerinden Börekçizâde Cafer Efendi’dir. Ankara Müftüsü Mehmet R›fat (Börekçi) Efendi de Börekçizâde Ali Kaz›m Efendi’nin o¤ludur. Onun Fetva’y› imzalamas›nda, Ankara Müftüsü Mehmet R›f’at (Börekçi) Efendi’nin akrabas› bulunmas›n›n da bir etken olmas› muhtemeldir. R›f’at Efendi, h›fz›n›, ilk ve orta ö¤renimini (Ankara Rüfltiyesi’nden 18 Temmuz 1889’da mezun olmufltur) Ankara’da tamamlad›ktan sonra yüksek ö¤renimi için ‹stanbul’a gitti. Burada Mimar Kas›m Medresesi’ne kaydoldu. Müderrislerden Çarflambal› Ahmet Hamdi Efendi’nin tedrisine (ders halkas›na) devam edip Ulûm-u âliye ve a’liyye (dinî yüksek ilimleri ve alet ilimleri) tahsil ederek icazetname (diploma) almaya hak kazanm›flt›r. Ayr›ca 1905’te de Dârülfünûn Ulûm-u Âliye fiubesi’nden mezun olmufltur. Bu arada Ayasofya Hatibi Merhum Haf›z Bekir Efendi’nin ö¤rencisi Salih Efendi’den K›r’aat, Aflare-i Takrib; fiehzâde Camii ‹mam› Meflhur Haf›z Ethem Efendi’den de Mehâric-i Huruf derslerini alm›flt›r. R›f’at Efendi, 1 Ocak 1906’da Bayezid Camii Dersiâml›¤›’na tayin edilmifltir. Soyad› kanunuyla “B‹LG‹N” soyad›n› alan R›f’at Efendi, 21 Haziran 1941’de vefat etmifltir.221 SÂDIK MEHMED EFEND‹ (NEFESZÂDE) Nefeszâde Abdurrahman Efendi’nin torunudur. Müderris, Kas›m 1786’da bilâd-› hamse ve sonra Mekke mollas› olup, 29 Ocak 1805’de vefat etti. Edirnekap›’ya defnedildi.222 SAD‹ EFEND‹ Kalecikli Mahmud Bedreddin’in o¤ludur. Müderris, 1567’de vefat etmifltir.223 SADULLAH EFEND‹ 1881’de Ankara-Bala Kazas›’n›n Bahflili Köyü’nde do¤du. Ayn› köyden Hac› Ali Efendi’nin o¤ludur. ‹lk ö¤renimini köyünde tamamlad›ktan sonra Konya’ya gitti. Orada çeflitli medreselerde ö¤renim gördükten sonra 18 Nisan 1908’de icazetname ald›. Ö¤renimi sonras›nda 1909’da Ankara Kocabey Medresesi’ne vekaleten atand›. 1910 y›l›nda da “Nakflibendi” demekle 98 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a maruf “fiehabiye” medresesine asaleten tayin edildi. Milli Mücadele’nin bafllamas›yla ulusal harekat yan›nda yer ald›. “Ankara Fetvas›”n› “fiehabiye Medresesi Müderrisi” olarak tasdik etti. Medreselerin kapat›lmas› üzerine Ankara Merkez Vaizli¤i’ne atand›. 1 fiubat 1951’de vefat etti.224 SA‹D MAHMUD EFEND‹ Ankaral›d›r. Müderrisdir. Mekke mollas› görevinde bulunmufl ve May›s 1634’de nakibüleflraf olmufltur. fiubat 1647’de vefat etmifltir. Mezar› Davutpafla’dad›r. O¤lu nakib Seyyid Mehmed Efendi’nin de mezar› Davutpafla’dad›r. Seyyiddir.225 SA‹D MEHMED EFEND‹ Ankaral›d›r. Mekke mollas› görevinde bulunmufl ve May›s 1633’de nakibüleflraf olmufltur. fiubat 1647’de vefat etmifl ve Davutpafla’ya defnedilmifltir. Yan›na o¤lu nakib Seyyid Mehmed Efendi de defnedilmifltir. Seyyiddir.226 SÂL‹H EFEND‹ Hâdimî ile Kara Halil Efendi’den ilim tahsil etmifltir. Dersiâm olup, 1786’da Ankara’da vefat etmifltir.227 SEYY‹D GÂL‹B MEHMED EFEND‹ K›z›lcahamaml›d›r (Yabânabâd). Müderris olup bilâd-› hamse mollas› oldu. 1578 tarihlerinde hayatta oldu¤u bilinmekle birlikte, ölüm tarihi tam olarak bilinmemektedir.228 fiAR‹H BEYPAZARI fiEYH 17 ve 18. as›rlarda yaflam›fl büyük bir din bilginidir. Zaman zaman Osmanl› saray›ndan ça¤r›larak kendisinden dini konularda fikir ve çal›flmalar›ndan yararlan›lm›flt›r. Beypazar›’nda do¤mufl ve burada ölmüfltür. Eski mezarl›kta bulunan mezar› sonradan yeni mezarl›¤a tafl›nm›flt›r. Büyük Arap alimi ‹mam Birgivi Muhammed bin Pir Ali’nin “Nasihat’ülMüslim fierh’ür-Ris” (Müslümanlara Nasihatlar) adl› eserini, Türkçe’ye tercüme etmifl ve bu eser Osmanl› s›n›rlar› içinde e¤itim yapan medreselerde rehber eser olarak okutulmufl, müftülükler taraf›ndan camilerde uzun y›llar vaaz edilmifltir. Latin harfleri ile tercümesi yap›lmam›flt›r. Eserin orjinali Süleymaniye Genel Kitapl›¤›n›n Hamidiye bölümünde 750 s›ra numara ile kay›tl›d›r. Kitap üç yüz elli sekiz sayfad›r. Eserin bir sureti de mikrofilm olarak Ankara Milli Kütüphanede bulunmaktad›r.229 fiEMSEDD‹N MEHMED EFEND‹ Ankaral› Muhyiddin Mehmed Efendi’nin o¤ludur. 1526’da do¤mufl ve 1568’de vefat etmifltir. “Hidâye” ve “Sadru’fl-fieria”n›n baz› konular›na risaleler ve ta’likat yazm›flt›r.230 99 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a TÂCEDD‹N EFEND‹ (TEZK‹REC‹) Ankaral›d›r. Bostanzâde tezkirecisi, müderris olan Taceddin Efendi, iki defa Ankara müftüsü olmufltur. Fakih idi. 1610 y›l›nda vefat etmifltir.231 VÂSIF MUSTAFA EFEND‹ (fiEYH) Ankaral› müderrislerdendir. Ocak 1862’de Yeniflehr-i Fenâr mollas› olup, sonra da vefat etmifltir. Vefat tarihi bilinmemektedir.232 YAKUB EFEND‹ Ankaral› müderrislerdendir. Medrese e¤itimini tamamlay›p müderris olmufl, daha sonra Üsküdar mollas› iken bu görevden al›nm›fl ve Eylül 1694’de vefat etmifltir.233 ZEYNEL AB‹D‹N EFEND‹ 1870’te Ankara’n›n Naz›mbey Mahallesi’nde do¤du. Pilavzâde Hac› Mehmet Hâmi Efendi’nin o¤ludur. ‹lk ö¤renimini Kayabafl› S›byan Mektebi’nde yapt›. Daha sonra Ankara’n›n tan›nm›fl ulemas›ndan Müderris Taflbikarîzâde Hac› At›f Efendi’nin derslerine devam ederek müderrislik icazeti ald› (1904). Ö¤renimi sonras›nda Ankara Kara (Sevdaviye) Medresesi Müderrisli¤iyle göreve bafllad›. Daha sonra Ankara fier’iye Mahkemesi ‹kinci Katipli¤i’ne atand› (5 Temmuz 1910). Bu görevi, 1 Kas›m 1923’e kadar yürüttü. “Ankara Fetva”s›n› “Yeflil Ahi Medresesi Müderrisi Abidin” ünvan› ile imzalad›. 1 May›s 1924’te Asliye Mahkemesi Baflkatip Muavinli¤i’ne, 1 Haziran 1925’te Diyanet ‹flleri Sicil Müdürlü¤ü’ne, 20 fiubat 1927’de Ankara Müftülü¤ü’ne atand›. Görevde iken, 8 fiubat 1933’te vefat etti. Mezar› Solfasol Köyü Mezarl›¤›ndad›r. Evli olup 4 çocuk babas›yd›.234 Z‹YÂEDD‹N MEHMED EFEND‹ Beypazarl› ‹brahim Efendi’nin o¤ludur. Müderrisdir. 1863’de vefat etmifl ve Üsküdar’a defnedilmifltir.235 100 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a fiA‹RLER VE ED‹BLER AfiIK M‹R’AT‹ Mir’ati, Ankara’n›n Kalecik ilçesinde do¤mufltur. Hayat› hakk›nda bilgi yoktur. Bu nedenle kaynaklar›n pek ço¤unda “Kalecikli Mir’ati” ad›yla an›l›r. 1809-1884 y›llar› aras›nda yaflad›¤› san›lmaktad›r. As›l ad› Mehmet olan Mir’ati’nin, babas› ve atalar› hakk›nda bir bilgiye rastlan›lmam›flt›r. “Ayna” anlam›na gelen Mir’ati mahlas›n› Vasfi fieyh Tekkesi’ne hizmeti s›ras›nda ald›¤› san›lmaktad›r. 1869’de Bektafli Turabi Ali Dede’den tasavvuf dersleri al›r. Bektafli oldu¤u için “Mir’ati Baba” olarak da tan›n›r. Mir’ati’nin e¤itimi konusunda da bir bilgi yoktur. fiiirlerine bak›larak O’nun medrese tahsili gördü¤ü anlafl›lmaktad›r. Saza küçük yafllarda bafllam›fl, k›sa zamanda ustal›k kazanm›fl ve genç yafllar›nda bu yolda üne kavuflmufltur. Erzurumlu Emrah, H›zri, Afl›k Kemal, Afl›k Hasan, Ceyhuni, Gayreti gibi afl›klarla birlikte olmufltur. Erzurumlu Emrah’›n ç›ra¤› olan Tokatl› Nuri’nin, Mir’ati’nin: Ey flah-› risalet sultan-› kevneyn Buyruldu flan›nda “Levlake Levlak” beyitleriyle bafllayan fliirine nazire yazd›¤› bilinmektedir. Yine Emrah’›n ç›raklar›ndan Tokatl› Gedayi ya da Befliktafll› Gedayi ad›yla tan›nan ünlü flair Gedayi’nin de Mir’ati’nin iki gazelini tahmis, bir gazelini de Afl›k Safi’nin tahmis, Gedayi’nin de muaflfler yapt›¤› fliirleri vard›r. Dolaflt›¤› yerlerde, afl›k kahvelerine muammalar asan Mir’ati, bir gün de Bursa’da bulundu¤u s›ralarda kahveye: “Kul görür, Allah görmez.” diye bir muamma asm›fl. Tutucular flikayet etmifller. Bu muamma yüzünden mahkemelere düflmüfl. Kad›’n›n huzurunda sorulanlara sakin sakin cevap vererek: -Ben demifl, kötü birfley demedim. fieriata ayk›r› birfley söylemedim. Ast›¤›m muamman›n cevab› rüya’d›r. Rüyalar› kul görür, Allah görmez. Bunun üzerine Kad›, Mir’ati’yi affetmifl. Dinleyenler sevinmifl. O’na arma¤anlar vermifller. Ünü biraz daha yay›lm›fl. Daha sonra ‹stanbul’a gitmifl Mir’ati. Orada iken Mehmet Ali Pafla’n›n korumas› alt›na girmifl. O y›llarda saz flairlerinin u¤rak yeri olan Tavukpazar› Kahvesi’nde ününe ün katm›flt›r. Bir aral›k Hac›bektafl’taki Pir Evi’ne dönen Mir’ati, 1850 tarihinde “Dede Baba” makam›na geçmifltir. Son y›llar›n› ‹stanbul’da geçiren Mir’ati’nin ‹stanbul’da öldü¤ü ve Tavukpazar› çevresinde gömüldü¤ü söy- 101 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a lenmektedir. Saz›, bir süre Asmal› Meyhanesi’nde as›l› olarak korunmuflsa da, bir yang›n sonucu yan›p gitmifltir. Mir’ati’nin, temiz giyinen, uzunca boylu, genifl omuzlu, sar› sakall› ve iri gözlü bir yap›ya sahip oldu¤u söylentiler aras›ndad›r. Halk flairlerinin fliirlerini toplayan antolojilerin hemen hepsinde Mir’ati’ye yer verilmektedir. Hakk›nda çok k›sa bilgilerin bulundu¤u bu antolojiler, O’nun fliirlerine cönklerde s›kca rastland›¤›n› belirtmektedirler. Mir’ati’nin de gerçekten iyi bir e¤itim görmüfl, Arapça ve Farsçay› iyi bildi¤ini, Türkçeyi çok iyi kulland›¤›n›, aruzlu ve heceli fliirlerinde vezinlere ustal›kla uydu¤unu, temalar› çok güzel iflledi¤ini söylemek mümkündür. ‹l için a¤layan gözünden olur K›z›n› dö¤meyen dizinden olur Her fleyin çoklu¤u az›ndan olur Aza kanaat et her an demifller … Dünyal›ktan halim sorar baz›s› Bizde sim yerine emraz bulunur Böyle imifl aln›m›z›n yaz›s› Elde santur keman ya saz bulunur … Harabat ehliyiz bizde sim ü zer Ne k›fl›n bulunur ne yaz bulunur … Zahida tafl atma afl›kânlara Kavlinde fîlinde sad›kanlara Emr-i nehyi tarif etme anlara Anlar her umurda mütenebbihtir. ... Zincir kareylemez bizlere sofi Bir can ile bir canane ba¤l›y›z Anlay›p bilmifliz emr-i ma’rufu Ol baki-i Adil Han’a ba¤l›y›z Sanma ki afl›klar beyhude gezer Elo¤lu ariftir ademi sezer … Diktim bu meydanda ben de bir alem Gelsin imtihana flairan bu dem ‹flte kitap, ka¤›t, devât ü kalem ‹flte saz, söz, iflte meydan demifller. … Mir’ati sözlerin gizli muamma Ulu-l-ebsar olanlara huveyda Elsiziz, belsiziz, dilsiziz amma Gezerim alemde erkekçesine … Söylesem kelam›m gelmez takrire Nutk-› derunumuz s›¤maz tefsire Ikrar verdik iman ettik bir Pire Er evlad› eriz gerçekçesine Seçmedik yâr›m›z a¤yar›m›zdan Kimse vak›f de¤il esrar›m›zdan Dönmedik Mir’ati ›krar›m›zdan Hac›bektafl Pir Sultan’a ba¤l›y›z.236 AYAfiLI AfiIK FAHRÎ Ayafl’ta do¤mufltur. Ayafl’›n Hac›memi mahallesinden Deli Ali O¤ullar› lakab›yla tan›nan Kantarc› Ömer A¤a’n›n o¤ludur. As›l ad› Ahmet’tir. fiiirlerinde “Fahri” mahlas›n› kullanm›flt›r. Nüfus kayd›na göre 1842’de, kendi beyan›na göre 1845’te do¤mufltur. Vezni düflük olan bir gazelinde kendi do¤umuna tarih düflürmüfltür. Meyi ü muhabbetim sagare oldu¤un ta’n etme kim Zira tarih-i tevellüdüm sâl-i sagerdir. 75 veya 78 yafl›nda iken 1920 y›l›nda Ayafl’ta vefat etmifltir. Hükümet kona¤› yak›nlar›ndaki aile kabristan›na gömülmüfltür. Ayafll› Fahrî’nin cedleri, kendinden befl-alt› kuflak önce Buhara’dan gelmifl ve Ayafl’a yerleflmifltir. Dedelerinden Ali A¤a, cesur bir kifliymifl. O dönemlerde ortal›¤› kas›p kavuran ve devleti y›llarca u¤raflt›ran bir eflkiyay› yakalad›¤›ndan “Deli Ali” lakab› tak›lm›fl, kendinden sonra gelenlere de “Deli Ali O¤ullar›” denilmifltir. 102 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Âfl›k Fahrî’nin e¤itimi konusunda, hangi okullarda okudu¤u, kimlerden ders ald›¤› hakk›nda pek fazla bilgi yoktur. K›rk yafllar›na do¤ru memuriyete bafllam›flt›r. ‹lk görevi, fiorba (Yabanabad) kazas› Reji memurlu¤udur. Bu görevi 1879-1882 aras›ndad›r. Bir süre sonra Adliyede çal›flm›fl ve Ayafl Sand›k Eminli¤i’ne tayin edilmifltir. Bu görev 1890 y›l›na kadar 8 y›l sürmüfltür. O zaman›n Ankara Valisi Tevfik Pafla taraf›ndan görev s›ras›nda azledilmifltir. Daha sonra Yabanabad Nüfus Memurlu¤una gitmifl ve 3 y›l çal›flm›flt›r. Sonra Zîr kazas› Nüfus Memurlu¤u’nda bulunmufltur. 1900 y›l›na kadar bu görevde kalm›flt›r. Son görevi Ayafl’ta Orman Memurlu¤u’dur. Bu görevlerde çal›fl›rken zaman zaman a盤a al›nm›flt›r ve azledilmifltir. Azledildi¤i ve aç›kta kald›¤› süreler ne kadar oldu¤u bilinmemektedir. Fahrî, aç›kta kald›¤› veya azledildi¤i s›ralarda, yöneticileri ve ilgili flah›slar› hicvetmifl, olaylarla ilgili fliirler yazm›fl ve s›k s›k Ankara’ya bu konularla ilgili olarak gitmifltir. Fahrî’nin Sand›k Emini iken Ankara Valili¤i’ne yazd›¤› manzum terfi dilekçesi flöyle bitiyor. Maalesef bu fliirin tamam› elimizde bulunmamaktad›r: “Emin-i Sand›k Kaza-i Ayafl Hâlâ yüz kurufl maafl” Yaflad›¤› Ayafl’tan hiç flair yetiflmedi¤i söylenirmifl. Bunun üzerine: Ey felek yetiflmez mi bostan-› Âyafl’tan âfl›k hiç ‹flte ben geldim cihana dolu dest-i sa¤irim. diyerek “Ayafl Bostan”›ndan kendisinin dolu bir kadeh gibi flair olarak dünyaya geldi¤ini söylemektedir. Afl›¤›n, bilinen fliirlerinin say›s› 21’i geçmiyor. Bunlar da yay›nlanm›fl olanlard›r. fiiirlerinden bir k›sm› mirasc›lar›n›n elinde olup, yay›nlanmam›flt›r. fiiirlerinde ve koflmalar›nda bir tek sevgiliye seslenir. Aflk›n›n hikayesi bu fliirlerinde gizlidir. Sevgilisinin kafllar›na hayranl›¤›n› dile getirdi¤i fliiri: Derûnum dûzah› soyündürme¤e Gurre-i flehr-i flitad›r kafllar›n fiu’leye dil zulmetin döndürme¤e Hilâl-i bedr-i vefad›r kafllar›n Kafllar›n kahr›na merhem dayanmaz Ben dayand›m baflka bir er dayanmaz Yüz bir kale yüz bir Hayber dayanmaz Zülfikâr-› Murteza’d›r kafllar›n Bu dertleri bize canan bahfleder Gams›z yok zaman›m her an bahfl eder Müflrik ü münkire îman bahfl eder Mu’cizât-› Murteza’d›r kafllar›n Mahvetti Fahriyi firkat-› kafl›n Kadir ü Kayyûm’un san’at › kafl›n Akla fikre s›¤maz hikmeti kafl›n Kudreti Bar-i Huda’d›r kafllar›n Sevgilisine bu ve buna benzer bir çok methiye ve yakar›fltan sonra aflk›na karfl›l›k göremeyince, art›k isyan ediyor ve isyan›n› flu flekilde dile getiriyor: Sen beni sevmezsen sevme, ey güzel Beni de bir seven bulunur elbet. Âfl›k-› sad›klar yerde mi kal›r? Alt›n, cevher gibi al›n›r elbet. Bu nush-u pendimi kabul, etmezsen, Meyhane-i aflka gelip gitmezsen, E¤er bir kemâle sen de yetmezsen, Ah okuyla ba¤r›n delinir elbet. Bu güzellik sende haflre dek kalmaz, Bir vakit gelir ki kimseler almaz, Fahri’yi alanlar elinden salmaz, Senin bu cemâlin silinir elbet.237 103 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a AYAfiLI MUALL‹M fiAK‹R EFEND‹ fiâkir Efendi, 1872 tarihinde Ankara’n›n Ayafl kazas›nda do¤mufltur. Babas› Nazif A¤a’d›r. Küçük yaflta annesini kaybeden fiakir Efendi, teyzesinin ve babas› taraf›ndan büyükannesinin nezareti alt›nda yetiflir. Büyük annesi aslen Ayafll› Es’ad Muhlis Pafla’ya mensuptur. Nazif A¤a, o¤lunun tahsîl ve terbiyesine büyük itina gösterir. Ayafl ilk mektebine bafllar ve okumay› ö¤renince Kur’an-› Kerim h›fz›na bafllar ve tamamlar. Bundan sonra Rüfldiye Mektebine devam eder. Mektepte gösterdi¤i gayret ve zekâs› ile bütün hocalar›n›n takdirlerine mazhar olur. Onüç yafl›nda ‹ptidai ve Rüfldiye’yi bitiren fiâkir Efendi, bir müddet hususi olarak Arapça ve Farsça dersleri al›r. Tercüme yapabilecek kadar Arapça ve Farsça ö¤renir. fiâkir Efendi, tahsilini daha ilerletmek için 1887’de ‹stanbul’a gönderilir. Bir sene kadar medreseye devam etmifl ve 1889 y›l›nda ‹stanbul Yüksek Ö¤retmen Okulu’nun Edebiyat bölümüne girmifl, 1895 y›l›nda bu okulu birincilikle bitirerek, Konya Lisesi Müdür Yard›mc›l›¤› ve Edebiyat Ö¤retmenli¤ine atan›r. ‹stanbul’da bulundu¤u süre içerisinde fliir sanat›na olan kabiliyetini gelifltirmifl, fliirleri Mektep Gazetesinde yay›nlanm›flt›r. Alt› y›l Konya’da ö¤retmenlik yapan Ayafll› fiakir Efendi, fliir, sanat ve felsefe ile de u¤rafl›r. Albay Emin Hayri Bey’in k›z› Zehra Han›m ile evlenir. 1901 y›l›nda Tokat Lisesi Müdürlü¤ü’ne atan›r. 1904 senesine kadar Tokat Lisesi Müdürlü¤ü’nde bulunan Muallim fiâkir Efendi, orada kald›¤› üç sene zarf›nda inziva hayât› yaflam›flt›r. Kimse ile görüflmez, yaln›z okuluyla ilgilenir. Toplumdan kopan ve yaln›zl›¤›n çekilmez evhamlar› neticesinde psikolojik deprasyon geçirir ve memleketi olan Ayafl’a gönderirler. Orada pek az bir süre kald›ktan sonra Konya’ya sevkini ister. Konya’da kay›npederi Alay Emini Hayri Bey’in evine indirilir. Art›k kendinde de¤ildir. “Ben hür de¤il miyim”, diye k›rlara da¤lara kaçar. Yegâne sabit bir fikir hâlinde flunlar› söyler; “Hükümet beni takip ediyor, ben flahsen çok u¤ursuz bir adam oldu¤um için herkes benim u¤ursuzlu¤umdan endifle ediyor ve benimle e¤leniyor”, der. O derecedeki sokaktan geçen bir sürücünün merkebine “dah” demesinin kendisi için oldu¤una kani olacak kadar sabit bir fikrin esiri olmufl kalm›flt›. Nihayet oturdu¤u kay›npederinin yan›nda da ikametine imkân olamayaca¤› ve kendisinin tecrit edilmesi laz›m geldi¤i anlafl›ld›. O vakit Konya’da Sivasl› Ali Kemâli Efendi nam›nda memleket münevverlerinin çok derinden sevdi¤i bir zât vard›. Bu zat Konya’ya eskiden beri yerleflmifl, uzun seneler medresede ulûm-› arabîye okutmufl ve çok talebe yetifltirmifltir. Yaln›z medresecili¤e saplan›p kalmam›fl, vaktin münevverleri ile de tan›flm›fl, ‹dadî Mektebi Arapça muallimi olmufltur. Uzun seneler mektepte ders okutan Ali Kemâli Efendi, mektepte iken zekâs›n› ve ilmini takdir etti¤i fiakir Efendi’yi bizzat himayeye bafllad›. Konya’n›n ‹stasyon semtinde Garipler Mezarl›¤› denmekle maruf olan yerde hükümetten bir k›s›m arsa ald›. Kulübe gibi küçük bir ev yapt›r›ld›. Muallim fiâkir Efendi oraya yerleflti ve kendisine tekaüt maafl› tahsis edildi. Her ihtiyâc›n› Ali Kemâli Efendi temin ederdi. fiakir Efendi bazen coflar, yal›n ayak sokaklara ç›kar, k›rlardan tutulup hücresine getirilir, bazen de sakin, nezih bir hâl al›r, herkes ile çok iyi konuflur, her fleyden tam bir vukufla bahsederdi. Fakat bütün ziyaretçileri hükümetin gönderdi¤ine ve kendisinin dâima kontrol edildi¤ine inan›rd›. 104 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a “Reyb-i Kebîr” ser-levhal› manzumesinde hayât›n›n her safhas›ndan uzun uzad›ya bahseder. ‹flte bu zamanlarda tasavvufa çok merak sarm›flt›. Hayât›nda husule gelen flu müthifl de¤ifliklikten evvel, biraz da flüpheci olan Muallim fiâkir Efendi, flimdi tasavvufa sar›lm›fl ve ona tam bir îmân ile kalbini ba¤lam›flt›. fiakir Efendi tasavvufla ilgili eserlerle meflgul olur. O zamana kadar hiç kimsenin tashihe muktedir olmad›¤› fiemsi Tebrîzî’nin “H›rka” nam›ndaki eserlerini istinsah eder. Mevlânâ’n›n “Divan-› Kebir”ini, “Fîhî-mâ-fîh” gibi mühim eserini okur. Baz› tefsirleri mütalâa etti ve bir çok fliir yazd›. Yazd›¤› fliirlerin bir ço¤unu maatteessüf y›rtm›flt›r. fiiirlerinin bir k›sm› bir münasebetle elinden al›nm›flt›r. On üç senelik inziva hayât›nda çok garip safhalar gösteren fiakir Efendi tekrar de¤iflti. Öyle ki ne kendisine bakan Sivasl› Ali Kemâli Hoca ne de di¤er arkadafllar› art›k gözünde de¤ildi, kimseyi istemiyordu. Müthifl bir k›fl günü yar› ç›plak bir halde kendisini tekrar k›rlar›n, sahralar›n serbest kuca¤›na att›. Tutulup getirildi. Art›k bir daha kaçmad›; hiçbir fley okumuyor ve yazm›yordu. Sonra olanlar› da y›rtt›. Hayât›n›n son safhas›na geldi¤ini, yaflamak istemedi¤ini söyledi. Filhakika dedi¤ini yapt›. Yirmidokuz gün o kadar ›srarlara, tehditlere, iltifatlara ra¤men hiçbir fley yemedi. Yaln›z su içmek suretiyle yaflad›. Nihayet 18 Haziran 1917 tarihinde vefat eder. Kabri fiems-i Tebrîzî Hazretlerinin dergâh› hazîresinde olup, mezar tafl›na “Buras›, Ayafll› Nazif A¤azade münzevî fiâkir Efendi’nin kabridir. Sa¤l›¤›nda oldu¤u gibi, öldükten sonra da kimseden bir fley talep etmez.” cümlesi yaz›lm›flt›r. Ayafll› fiakir’in birçok dergilerde yay›nlanm›fl fliirleri ile yay›nlanmam›fl olanlar›, ö¤rencilerinden Konyal› M. Muhlis Koner ve N. Faik Soyman taraf›ndan derlenerek (Muallim Ayafll› fiakir) ad› ile 1933 y›l›nda bas›lm›flt›r. Bunun d›fl›nda Ayafll› fiakir üzerinde çeflitli monografiler yaz›lm›fl ve dergilerde ç›km›flt›r. Fatma Betül Telli taraf›ndan haz›rlanan “Ayafll› Muallim fiakir Efendi” adl› kitapta hayat› ve fliirleri ile ilgili genifl bilgi verilmifl, söz konusu kitapta fliirleri yer almaktad›r. Ayafll› fiakir Efendi’nin fliirlerinden örnekler: Bir gün oturup hilkat-› eflyay› düflündüm Öl mes’ele-i müdrike-fersây› düflündüm Halk ile Hakk› lâiz ile ma’nây› düflündüm Hesti-yi âdem-gâh› o feylây› düflündüm Mevcûd bilüp hâs›l› bir Zât-› Hûda’y› Ol Evvel-i bi-mebdei ol Nür-› bekay› Yok farz ederek cümle mevâdd ile kuvây› ‹câd -geh-i nefl’et-i ûyây› düflündüm Efkâr›m› fennin nazariyyât›na sald›m Bir nâ-mütenâhili¤e bir bofllu¤a dald›m Bir zulmet-i hîçî-yi bürûdetde bunald›m Yevmü’l-âdemi ol fleb-i yeldây› düflündüm … Bilmez bu kulun hâl›k-› fler fliir ile meflhûr Etsin mi senindir diye bir flâiri ma¤dûr Kahr ile görürsem göreyim sa’yimi meflkûr Bir fiâkir ile zîrini imzây› düflündüm … Erkân-› diyânetden iken ilm-› hakikat Bir lehce-i cehl etmifl an› rükn-› münekker … Cân gördü¤ümüz duydu¤umuz fleylere ma’kes Dil buldu¤umuz bildi¤imiz fleylere masdar … Zerrât› bulup devr-i hudûs ile k›demde Derpifl ederek illet ü ma’lûlü o demde Yokken nereden gelmifl o yer tutmufl ademde ‹lk evvel o sermâye-i becây› düflündüm 105 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Birlikde tecelli ederek hacle vü makber Cennetle Cehennem bilinür vermese cinnet … Yok hak ve hakikat bilecek hem-dil’ü hem-din Kald›m bu sitem-hânede bi-gâne vü yekser …. Bir fleker-hande iledün bana bir hofl bakd›n Nedir o tatl› tebessüm o temennâl› bak›fl Koymad›m sabr›m› yakd›n beni zâlim yakd›n Can›ma iflledi en sonra o ma’nâl› bak›fl Kûfle-i ceflm ile tebli¤-i kelâm eylersin Tarfetü’l-aynda ifhâm-› meram eylersin Bir bak›flda beni mahsûr-› garâm eylersin Ah bilsem ne demekdir o muammal› bak›fl Nigeh-i dide-i sehhâr›na cânlar bay›l›r Seni gördükçe bütün cismime âtefl yay›l›r Afl›k›n her bak›fl› ayn-› tekellüm say›l›r Sana bildirmedi mi hâlimi flevkâl› bak›fl Saklamakdan ne ç›kar mâ-hasal-› bâlimizi Hâlleder gözlerimiz ukde-i âmâlimizi Gizli birfley mi kal›r nât›k iken hâlimizi Sende o nazl› bak›fl bende bu temennâl› bak›fl Nedir ol çeflm-i siyah mest o câzib-simâ Hele kirpik süzüflün akl›m› eyler ya¤ma Dide her uzvuna her vasf›na meftûn amma Ah o ma’nâl› tebessümle o imâli bak›fl … Bakd›kça kâinata açup çeflm-i intibah Tenvir eder hayâlimi binlerce mihrü mâh Bir Kird-gâr’a müftek›r elbet bu kar-gâh Mümkin mi olmamak bu cesim mülke Pâdiflâh … Hat›rdad›r ol yâr ki bu taze civand›r Bir âfet-i cand›r Biz flehr-i Ayafl’tan ç›kal› hayli zamand›r Sevda ne yamand›r Atefllere yans›n bizi âtefllere yakt› Hep akl›m›z akt› Elhâs›l o mehpâre ki nev-reste fidand›r Bir rûh-i revând›r Terketti bizi âkibet ol rene ü mihende A¤ûfl-› vatanda A¤reb bu ki inflâna vatan cây-› emând›r Asude mekând›r Bin dil döker uflflâka o meri içse biraz mey Lâkin ne zarif fley Hurflîd gibi her tarafa ta’ne-fefland›r Hurflîd-i cihand›r Tenhâda geçirdim ele ol nazl› nigâr› Ol fliveli yâr› Amma ki öpüp okflamas› savma ziyand›r Madem Ramazand›r fiakir bizi meftun eden o gözle o kaflt›r Mahsûl-i Ayafl’t›r Lâkin kime arz eyleyeyim râz-› nihand›r Derler ki yaland›r238 BEYPAZARLI fiA‹R HAVAY‹ As›l ad› Mustafa olan Havayi, XIX. as›r ortalar›nda Beypazar›’nda do¤mufltur. Gönüllü olarak ifltirak etti¤i 93 savafl›ndan sonra memleketine dönmemifl ve kendisinden de bir haber al›namam›flt›r. Beypazar›’nda ö¤renimini tamamlad›ktan sonra, medrese ö¤renimi yapmak için Ankara’ya gelmifltir. Ankara’da medrese ö¤renimi yaparken, geçimini temin etmek ve cep harçl›¤›n› ç›karmak için, çeflitli meslek ve ifllerde çal›flm›fl ve fakat bir meslek sahibi de olamam›flt›r. Bir ara Ankara’ya gelen halk ozanlar›yla arkadafll›k kurmufl ve onlar›n hizmetine girerek, onlarla beraber Çorum ve Yozgat illerini dolaflm›fl, befl - on y›l sonra da memleketine, herhangi bir meslek sahibi olamadan dönmüfltür. Derbeder bir yap›ya sahip oldu¤u ve daldan dala konan bir kifli oldu¤u için kendisine, hocas› taraf›ndan “Havayi” ad› tak›lm›flt›r. Bazen eskicilik, bazen kalay- 106 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a c›l›k yaparak ve bazen de bayram yerlerinde çocuklara sal›ncaklar, ç›kr›klar kurarak ve onlara türküler söyleyerek ald›¤› ufak ücretlerle, geçimini temin etmeye çal›flm›flt›r. Birkaç defa yaya olarak hacca gidip-gelmifl ve bu yüzden kendisine “Deli Hac›” denilmifltir. Havayi, kimin bir lokma ekme¤ini yerse veya bir kahvesini içerse, o kifliye mutlaka bir hizmette bulunarak hakk›n› ödeme¤e çal›fl›rm›fl. Bu duygu yüklü flair, Hac› Mustafa Havayi, “Deli Mustafa”, “Deli Hac›” takma adlar›yla birçok fliirleri zaman›n mecmualar›nda ç›kmas›na ra¤men, bugün yaln›z “Nasihat Destan›” adl› bir fliiri bulunmaktad›r. Nasihat Destan› Gufleyle destan›n›n ahbab ü yaran, Akl›n sana olursa yar demifller, Söz söylerken akil olan bir insan Önün sayar, sonun sayar demifller. Varl›¤›n sana her adem dosttur, Kimin gözü malda , kiminin posttur, Ne dünürü küstür, ne k›z› küstür, Uysal her kap›y› açar demifller. “Nahnü kasemna”ya boyun e¤enler, Afl›n iflin bilir eylemez keder, Herkes kendi çöre¤ine kül efler ‹l ili kariyçün arar demifller. Bofl gezeni sevmez ol Rabb ü Celil, Bofl durma sen dahi bir ifle sar›l, Aza kanaat et, bunu iyi bil, Daima ifl ifl açar demifller. Maye-i asl›n› düflün ey adem, Kaalu bela dand›r çekti¤in sitem, Bir sevinç ard›nca gelir bin matem, Sabah gülen kuflak a¤lar demifller. O¤lun k›z›n olsa dahi melek de, Bask› alt›nda büyüt, kalma hiç sekte, Bask›s›z tahtay›, bir gün felekte, Ya il atar, ya yel atar demifller. Çok denedim yoktur bu sözde yalan. Yaln›zl›k ancak Hal›k’a flayan, Tafl tafl›n söykesi derlerse inan, Heleksiz yap›lmaz duvar demifller. Nekes baban olsa onu yolda koy, Domuzdan k›l helal, onu sen de soy, Veren el kesilmez öp bafl›na koy, Cenneti cömertler açar demifller.239 Bir elden ses ç›kmaz duydunsa buyur, ‹kilik edenin var kula¤›n› bur, El eli yur ik’el yüzü yur, Tek bir elden ç›kar flamar demifller. BEYPAZARLI fiAK‹R EFEND‹ fiakir Efendi, Beypazar› müftülerinden Hac› Ali Efendi’nin o¤ludur. 1844-1849 y›llar› aras›nda Beypazar›’nda do¤mufl, 25 Ekim 1918’de vefat etmifltir. ‹ç ‹maret medresesine müderris olan fiakir Efendi, gençlik y›llar›nda “Müftü-zâde, Fak›-zâde”, ileri yafllar›nda ise “Büyük Hoca” dîye an›lm›flt›r. Beypazar›’nda yirmi befl y›l müftülük yapm›flt›r. Zaman›nda tefsir, hadis, f›k›h ve benzeri ilimlerde bir çok kifliye icazet vermifltir. Fikirlerinden yararlanmak için zaman zaman saraya da davet edilmifltir. fiakir Efendi, bir dîn bilgini oldu¤u kadar, ayn› zamanda iyi bir flair ve baflar›l› bir hattatt›r. Arapça ve Farsça’dan tercüme eserleri de bulunmaktad›r. Eserlerinden hiçbirisi bas›lmam›flt›r. fiakir Efendi’nin bilinen toplam on fliiri bulunmaktad›r. Bunlardan 8’i aruz, 2’si hece vezniyle yaz›lm›flt›r. fiiirleri, divan fliirinin gül ve bülbül gibi çok ifllenmifl, bildik konular›n› ele almaktad›r. Kaynaklarda hakk›nda bilgi bulunmayan XIX.yy. flairlerinden Beypazarl› fiakir Efendi’yi bilinen fliirlerinden hareketle, onun iyi bir edebiyat 107 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a kültürüne sahip, aruz ve hece vezinlerini baflar›yla kullanan, eski fliir anlay›fl› yan›nda, devri gere¤i yenilik aray›fllar›na da aç›k bir flair oldu¤unu söylemek mümkündür. Bülbül-nâme isimli uzun flirinden k›sa bir bölüm: Bülbül-nâme Geldi gül mevsimi k›l azm-i gülistan bülbül Yürü ey bâd-› sabâ taze nihâlim yürüsün Gitti a’vân›n al›p flâh-› zemistân bülbül Seyr-i reftâr›na olmakda flitâbân bülbül Geldi sultân-› bahar ald› çemen-zâr› cünûd Yürü ey serv-i h›râmân çemen-zâra buyur Old› pür-gulgule sûy-i cemenistân bülbül Su döküp pay›na giryân ola her ân bülbül Çâk çâk oldu zemîn sînesi ç›kd› ezhâr Yaralar gizli iken oldu nümâyân bülbül Sendedir bûy-› vefa kadd-i dil-ârâ sende Sendedir dürlü hevâ olma¤a raksân bülbül Reng reng old› alemler mütemevvic yer yer Al yeflil oldu cihan lâleli bostan bülbül Bekle gül-zâra sayende safâlar olsun Olsun asayifl ile ba¤a nigeh-bân bülbül240 Gülüp etfâl-i flükûfe geliyor müjde ile Erdi pâyâna gam-› sûzifl-i hicran bülbül DEM’Î Ankaral› flairlerdendir. Sultan I. Ahmed döneminde yaflam›flt›r. Hayat› hakk›nda bilgi yoktur.241 FEYZÎ EM‹N EFEND‹ Ayafll›d›r. 1807’de do¤du. Divân kâtibi, Mart 1850’de bahriye mektupçusu ve Nisan 1854’de Bahriye Meclisi kâtibi oldu ve daha sonra vefat etti. fiairdir.242 HASAN EFEND‹ (KENZÎ) Ankara Ayafll›d›r. Halveti olup, Manisa’da Ulucamide vâizlik yapm›fl ve 1715’de vefat etmifltir. ‹lâhileri vard›r.243 HAYREDD‹N HIZIR EFEND‹ (KÜÇÜK) Ankaral›d›r. Müderris iken 1539 y›l›nda vefat etti. fiairdir. Üç dilde fliir yazm›flt›r.244 HAYRÎ SÂL‹H EFEND‹ Ayafll›d›r. 1840’da s›hhiye kâtibi, 1845’de hâcegândan olup, 1850’de vefat etti. fiairdir.245 HIFZÎ EFEND‹ Ayafll›d›r. Mahkeme kâtibi olup, III. Selim devri (1789-1807) bafllar›nda vefat etti. fiairdir.246 108 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a ‹ZZETÎ MEHMED EFEND‹ Ankaral› fieyhülislâm Zekeriyâ Efendi’nin torunudur. Babas› Lütfullah Efendi’dir. 1630 y›l›nda do¤ar ve medrese e¤itiminden sonra müderris olur. 16 yafl›nda Yahya Efendi Medresesi’nde müderrisli¤e bafllar. Esma Han Medresesi’nde, fiehzade Darülhadisi’nde, Süleymaniye Medrese ve Darülhadisi’nde müderris olarak görev yapar. Kad› olarak M›s›r’a gitmifl, azledilmifl ve daha sonra 1662 y›l›nda ‹stanbul kad›s› olur. Eylül 1663’de bu görevden al›n›r. 1669’da Anadolu kazaskeri olur. Eylül 1669’da Rumeli Kazaskeri olur ve 3 ay sonra bu görevindende ayr›l›r. Temmuz 1676’da ikinci defa Rumeli kazaskeri olur ve Ekim 1677’de azledilir. Eylül 1681’de vefat eder. Amcas› olan fieyhülislam Yahyâ Efendi’nin yan›na defnedilir. fiair olan ‹zzeti Mehmed Efendi “fieyhi” ve “Viflnezade” lakab›ylada an›lm›flt›r. “Keflfü’z-Zünûn”a zeyli, “Tezkire-i fiuara”s› ve Türkçe bir “Divan”› vard›r.247 KARÂRÎ EFEND‹ Ankara’da do¤mufl ve medrese tahsilinden sonra de¤iflik kazalarda kad›l›k görevinde bulunmufltur. fiair olan Karari Efendi’nin Fatin Tezkiresinde bir teslisi vard›r. 1828 y›l›nda ‹stanbul’da vefat etmifltir.248 LÜTFULLAH ABDÎ ÇELEB‹ (BEYZÂDE) Ankaral›d›r. Dervifl ve seyyah idi. K›r›m’a gidip Remzi Bahad›r Giray’a nedim oldu. Döndükten sonra 1646’da vefat etti. fiairdir.249 MEYYÂL MEHMED EFEND‹ (fiEHLÂ) Ankaral›d›r. Ulemâzâde olup, okuduktan sonra mevlevî olmufltur. 1670’de vefat etti ve Galata Mevlevîhanesi’ne defnedildi. fiairdir.250 NUSRET MEHMED BEY Ayafll› Es’ad Muhlis Pafla’n›n o¤ludur. Sadâret mektûbî hulefas›ndan olup genç yaflta 1855’de vefat etmifltir. fiairdir.251 PERTEV MUSTAFA EFEND‹ Mustafa Pertev Efendi, Sadullah ‹zzet Efendi’nin o¤ludur. 29 Haziran 1818’de Ankara’da do¤mufltur. Mustafa Pertev Efendi Ankara’da de¤iflik memuriyetlerde ve kad›l›k görevlerinde bulunmufl, flair meflreb bir gönül adam›d›r.252 Annesi ‹kinci fieyh Tayyib Baba’n›n k›z› Nesibe Han›m’d›r. Mustafa Pertev Efendi’nin do¤umu için Ahi Baba Necip Efendi flu dizeleri yazm›flt›r: 109 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Söyledi milâd›na târih dua ile Necib ‹de Seyyid Mustafa Pertev seni Hak kâmiyâb 1233 Fatin Tezkiresi’nde Mustafa Pertev Efendi’ye ait bir gazel: Gönül gönül dedi¤im bir harâb hâne imifl Me¤er ki bûm-› gumûm’a ol âfliyâne imifl Zemâne müddet-i ömrüm hazân edüb her hâl Diraht-i cismimi huflk etme¤e niflâne imifl Cihâna geldi¤ime bâdî la’l ü hâlindir Bahâne âmed ü refte bu âb ü dâne imifl Ulaflmad› emelim tîri maksad›m yerine Felek deyu bofla tafl atd›m asumân’e imifl Muhibb-i âl-i ruh-i yâr Mustafa Pertev Deme hikâyet-i efl’âr›na fesâne imifl fiair, fâz›l ve sâlih bir kiflili¤e sahip olan Mustafa Pertev Efendi Üçüncü fieyh Tayyib Baba’n›n do¤um tarihi için: Mübarek bâd dâim sulb-i Edhem-den ki Bayramî Bi-hamd-illâh yine bir gonce-i nev açt› kim ceyyid Gelib bir müjde-i hâtif dedi târîhini Pertev Cihana hayr ile basd› kadem Tayyib Baba Seyyid 1272 9 Ekim 1858 de Bolu Göynük’de vefat etmifltir. Mezar› Akflemseddin hazretlerinin türbesi yan›ndad›r.253 RÂGIB BEY Ayafl Müftüsü Hasan Efendi’nin o¤lu Es’ad Mehmed Muhlis Pafla’n›n o¤ullar›ndan olup, Nisan 1858’de genç yaflta vefat etmifltir. Mezar› Eyüp’tedir. fiairdir.254 SADULLAH ‹ZZET EFEND‹ (MÜDERR‹SZADE) Hac› Bayram-› Veli soyundan gelen alim ve flairlerdendir. 1206 y›l›nda Ankara’da do¤du. “Müderriszadeler”den müderris Abdülkerim Efendi’nin büyük o¤ludur.255 Sadullah ‹zzet Bey, medrese tahsilini tamamlad›ktan sonra niyabet (vekil) mesle¤ine girer. ‹ki defa Ayafl niyabetine ve mükerreren Ankara nekabetine (nakib) tayin olunur. Daha sonra ‹stanbul’a gider. Sütlüce ve Hasköy nahiyelerine naib olur. ‹stanbul’da mühendishane hocas› ‹shak Efendi’den hendese, müneccimi evvel Rak›m Efendi’den, daha sonra Torak Paflazade ‹brahim Bey’den ilm-i nücum ö¤renir. 1824’de Ankara’ya geri döner. 1826’de Ankara Müftülü¤üne, 1842’de Beypazar›, Kalecik ve Çank›r› niyabetlerine atan›r. Bilahare niyabetden çekilerek, Ankara’ya yerleflir. “Fatin Tezkiresi”ndeki gazeli: Kim ki ma¤rûr olur kuvvetine fil gibi ‹ntikam›n zuafa eyler ebâbil gibi Atefl ü âb ile pür havf ü reca et de dilin Yak yak›l Kâ’bede büthânede kandil gibi Sürmedân gibi cilâbahfl-› uyûn ol halka 110 Rû siyeh olma göze girmek için mil gibi Bositân-› emel-i halk› edersen iska Artar efzâyiflin alemde senin Nil gibi Ser-i ebnâ-yi zemân üzre dönenler Sâ’ da Pîç ü tâb olmak olur adeti mendil gibi. e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Sadullah ‹zzet Efendi’nin torunu Galip Bey’in notlar›ndan: Âcizim flükrüne Yâ-Rab bu kulun mücrim iken Eyledin bunca saâdât› bu naçize nasîb Emrin ile dediler bendene çü Sa’dullah Kullar›n etme dü alemde ‹lâhî tekzîb. “Son As›r Türk fiairleri”ndeki beyitler: Hulus isminde vard›r hânkaah-› dilde bir mürflid Olur maksûduna vas›l tutanlar dest ü dâmân›n fievk ü flâdî-i kudum› etdi teskin giryemi Oyle reftâr ile geldi kim akan sular durur … Buna flâd›m ki ‹lâhî ça¤›rub ins ü melek Iki âlemde diye bu kuluna Sa’dullah. … Câm ü mey, sâkî vü mutrib ande, rindan, pür safâ fiehr’de meyhânedir dört cânibi ma’mûr olan … Kang› dilber ki beni görse hemen nâzlanur Rütbe-i hüsni bu anlar deyu tannâzlanur Sadullah ‹zzed Efendi’nin sözü geçen divan ve eserleri dolay›s›yla torunu Galip Bey’in k›z›, Ankara’n›n seçkin han›mefendilerinden rahmetli Zehra Müfit Saner’in Fuat Bayramo¤lu’na göndermifl oldu¤u mektupta: “Büyük dedemiz Sadullah lzzet Efendi’nin, dedemiz Mustafa Pertev Efendi’nin gayri matbu divanlar›, pederim Galip Efendi’de idi. Bu eserleri naehil bir kimseye verdi. O zat elinden ç›karm›fl. Naçizlerinin araflt›rmas› neticesinde, Haflim Pafla Kütüphanesi’nde oldu¤unu haber ald›m. Haflim Pafla’n›n k›z›na sordum. Evkaf Kütüphanesi’ne babas›n›n bütün kitaplar›n›n verildi¤ini söyledi... Sadullah lzzet Efendi: flair, ressam, musikiflinas, ve doktorlu¤a da çal›flm›fl bir zat imifl. ...Sadullah Efendi dedenin Acemkari yapt›¤› resimleri ve çald›¤› tanburunun enkaz›n› çocuklu¤umda görmüfltüm. Bunlar›n hepsi merhum biraderim Naz›m Bey’in evinde kald›, bilmiyorum ne oldu?.” ifadelerini kullan›r.256 Sadullah ‹zzet Efendi’’nin iki erkek bir k›z evlad› olmufltur. Abdullah Efendi, Mustafa Pertev Efendi ve Necibe Hatun. Necibe Hatun Ankara eflraf›ndan Serattarzade Emin Efendi ile evlenmifltir. Ankaral› ünlü ifladam› Vehbi Koç’un han›m› Sadberk Han›m’›n büyükannesi Necibe Hatun’dur. Yani Sadullah Atar Necibe Hatun’un o¤ludur. Attarzadelerin mezartafllar› Kale içindeki Alaeddin Camii bahçesindedir.257 SÂKIB MUSTAFA EFEND‹ Ankaral› olup, 1803’de Enderûn’a girip 20 sene sonra çera¤ oldu. fiair olan Sâk›b Mustafa Efendi 1842’de vefat etti.258 SÜHEYL ÇELEB‹ Ankaral›d›r. 1600’de vefat etmifl olup, flairdir.259 fiER‹F EFEND‹ (Ç‹ÇEKL‹) Ankaral›d›r. fiair olup, “Çiçekli” olarak an›lan fierif Efendi, bekâr olarak yaflam›fl ve 1820 y›l›nda, 80 yafllar›nda vefat etmifltir.260 111 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a TAL’ATÎ HÜSEY‹N EFEND‹ Ankaral›d›r. Divan sahibi flairlerdendir. K›z›lcatuzla müftüsü olmufl ve 1665’de vefat etmifltir.261 VÂL‹ NEFESZADE SEYY‹D ABDURRAHMAN EFEND‹ (VAL‹) Ankaral› bir hatibin o¤ludur. “Nefeszâde” diye tan›nan alim, flair ve ediblerdendir. Medrese e¤itiminden sonra müderris olmufl, daha sonra Mart 1688’de Bursa pâyesi iken ‹stanbul pâyesiyle nakib’ül-eflraf olmufltur. Aral›k 1688’de Anadolu pâyesi iken Haziran 1690’da azledilmifltir. 1691 y›l›nda Rumeli pâyesini al›r. 4 May›s 1696’da zatülcenb hastal›¤›ndan vefat eder. Mezar› Edirnekap›’dad›r. Vali Efendi Arapça fliirler söylemifltir. O¤ullar› Mehmed Refi’ Efendi ve Mehmed Aziz Âzim Efendi’dir. Torunlar›ndan biri de Mehmed Sâd›k Efendi’dir.262 ZEYNEL USUL BABA Zeynel Baba, 1914 y›l›nda Ankara’ya ba¤l› Beypazar› ilçesinin Karaflar nahiyesinde do¤du. Babas› ayn› nahiyeden Halil Efendi, annesi Kezban Han›m’d›r. Babas›, Zeynel Baba’n›n do¤umundan önce Çanakkale’de flehit oldu¤undan, dedesi Hüseyin Efendi taraf›ndan büyütülmüfltür. Zeynel Baba, ilkokulu Karaflar’da tamamlad›. Ancak dedesinin vefat› ve maddi imkans›zl›klar sebebiyle e¤itimine devam edemedi. 1929 y›l›nda 15 yafl›nda iken Ankara’ya gelip muhtelif ifllerde çal›flt›. Bu arada evlendi. II. Dünyü Savafl› y›llar›nda askerlik görevini tamamlad›. Soyad› kanunu ile “Usul” soyad›n› alan Zeynel Baba, askerlik dönüflü k›rtasiyecilik ifliyle u¤raflt›. Hayat›n› oldukça zor flartlar alt›nda kazanan Zeynel Baba, kendini her bak›mdan yetifltirmifl, bu zor flartlar onun fikren ve manen daha çabuk olgunlaflmas›n› sa¤lam›flt›r. Devaml› dinî sohbetlere kat›larak manevi dünyas›n› zenginlefltirmeye çal›flm›flt›r. Bu toplant›larda Hak dostlar›n› bulmak ve onlar›n sohbetlerinden yaralanmak hayat›n›n en önemli gayelerinden birini teflkil etmifltir. Sadettin Nüzhet Ergun’un Bektafli fiairleri adl› kitab›ndan adresini temin etti¤i Basri Baba ile mektuplaflmaya bafllad›. Onunla tan›fl›p intisap etmek üzere ‹stanbul’a gidece¤i zaman Basri Baba’n›n ani vefat›n› ö¤rendi. Bu olaya çok üzüldü. 1950 y›l›nda Basri Baba’n›n müridi (yol evlad›) olan Ziya Baba ile tan›flt›, kendisine intisap ederek nasip ald›. Bir süre sonra ‹zmir’de Tavasl› Haki Baba’dan da icazet alarak Baba unvan›n› ald›. Halife Haki Baba’n›n vefat›ndan sonra Ziya Baha’n›n iste¤i üzerine Tireli Hasan Baba taraf›ndan halife yap›lm›flt›r. 1977 y›l›nda hac vazifesini yerine getirerek Hac› olmufltur. Üç k›z, iki erkek çocuk sahibi olan Zeynel Baba e¤itime verdi¤i önem sebebiyle befl çocu¤unu da okutmufltur. 18 Eylül 1990 tarihinde vefat etmifl ve Karaflar/Köseler mezarl›¤› ‹mirze Baba Türbesi yan›na defnedilmifltir. 112 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a Hemen hemen bütün hayat› boyunca ekseriyeti dinî muhteval› olmak üzere fliirler yazan Zeynel Baba, Dinî Tasavvufî Türk Edebiyat›’n›n XX. yüzy›ldaki son temsilcilerinden biridir. fiiirlerinin tamam›na yak›n bir k›sm›n› koflma tarz›nda ve hecenin ço¤u 11’li olmak üzere hecenin 5’li, 7’li, 10’lu, 14’lü vezniyle yazm›flt›r.263 Münacaat Âlemi yaratan ey koca Sübhan Bunalan ça¤›r›r dillerde seni Devas›z dertlere sende var imkân Ararlar da¤larda illerde seni Süslenir bu âlem gelince bahar Afl›klar mafluklar seyrâna ç›kar Her seher vaktinde baflka bir hâl var Bülbüller zikreder güllerde seni Gam-güsâr olanlar gam hânelerde Mest olanlar arar meyhânelerde Mecnun olan gezer virânelerde Leylâ diye arar çöllerde seni Zâhidler ibadet ehline sorar Abidler esmâül hüsnâda arar Muhibb-i sâd›klar aflk›nla yanar Gözetir müstakim yollarda seni Azametin ile izzetlerini Ak›la s›¤mayan hikmetlerini Türlü çiçeklerden ibretlerini Gösterir ar›lar ballarda seni Zeynel’e ac›yap merhamet eyle Baflka kap› var m› aç›kça söyle Virane gönlüme bir nazar eyle Bileyim her türlü hâllerde seni HAL‹L HAL‹D BEY Ankara’da do¤du. Babas› Çerkesfleyhizade Ahmed Refi Efendi, annesi Refika S›d›ka Han›m’d›r. Dedesi Osman Vehbi Efendi, II. Mahmud devrinin ‹stanbul ruusu payeli önde gelen ulemas›ndand›r. Osman Vehbi’nin babas› Çerkefli Mustafa Efendi, Halvetiyye’den fiabaniyye’ye ba¤l› Çerkefliyye kolunu kuran bir fleyh idi. Halil Halid, Ankara’da rüfldiyeden mezun olunca ‹stanbul’a gitti. Mekteb-i Hukuk’u bitirdikten sonra Ebüzziya Mehmed Tevfik’in yard›m›yla yaz› hayat›na at›ld› ve onun matbaas›nda çal›flmaya bafllad›. Ailesi, II. Mahmud taraf›ndan dedesine tahsis edilen topraklar›n idaresinin Abdülhamid döneminde ellerinden al›nmas› sonucu, oldukça güç bir duruma düflmüfltü. Halil Halid, bir yandan mahkemelerde on befl y›l süren bu topraklar›n gelirini geri alma mücadelesinden bir sonuç elde edememenin verdi¤i maddi ve manevi s›k›nt›, öte yandan medresede ve Mekteb-i Hukuk’ta okudu¤u halde askerlikten muaf tutulma hususunda karfl›laflt›¤› zorluklar sebebiyle bunalm›flt›. II. Abdülhamid yönetimine karfl› tav›r alan ve bu yüzden takip alt›nda bulunan Halil Halid, ‹ngiltere’ye gitmeye karar verdi. The Times gazetesi muhabiri bir ‹ngiliz’in yard›m› ile 1894 y›l› May›s ay› bafl›nda gemiyle ‹ngiltere’ye kaçt›. Abdülhamid rejimine karfl› olmas›na ra¤men Londra’daki Osmanl› Büyükelçili¤ine ikinci konsolos tayin edildi. Londra flehbender vekili s›fat›yla II. Abdülhamid’e Basra Körfezi hakk›nda 7 Mart 1898 tarihinde bir rapor sundu. Siyasi meselelere vukufunu gösteren, ayr›ca ‹ngiltere’nin bölge hakk›ndaki emellerini çok iyi tespit etmesi bak›m›ndan önemli olan bu raporu haz›rlad›ktan bir süre sonra Londra’daki Osmanl› sefir ve konsolosu aleyhine Türkçe bir risale neflretmesi sebebiyle görevinden al›nd›¤› bilinmektedir. 113 e d e b i v e t a r i h i fl a h s i y e t l e r i y l e a n k a r a 1904’te on üç ay kadar devam eden M›s›r ve Sudan seyahatine ç›kt›. Bu seyahati esnas›nda Londra’da yap›lacak cami için yard›m kampanyas›n› sürdürdü. 1905’te XIV. fiarkiyatç›lar Kongresi’ne kat›lmak üzere Cezayir’e gitti. Bosna-Hersek’in Avusturya taraf›ndan ilhak› s›ras›nda halk› Avusturya’ya karfl› boykota teflvik etti ve bu girifliminde baflar› sa¤lad›. 30 Eylül 1911’de Türkiye’ye dönmek için Cambridge Üniversitesi’ndeki görevinden ayr›ld›. Nisan 1912’de ‹ttihat ve Terakki F›rkas› Ankara mebusu olarak Meclisi Meb’usan’a giren Halil Halid, Encümen-i Maarif reisli¤i yapt› ve Tedrisat-› ‹btidaiyye Kanunu’nun ç›kar›lmas›nda önemli rol oynad›. Meclisin 4 A¤ustos 1912’de feshi üzerine siyas› hayattan ayr›ld›. Bombay bafl flehbenderli¤i görevini kabul ederek Haziran 1913’te Hindistan’a gitti. May›s 1914’te istifa edip ‹stanbul’a döndü¤ünde, Hint Müslümanlar› yüzlerce mektup göndererek Halil Halid Bey’in vazifesinde kalmas›n› istemifllerdir. 1922’de ‹stanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’ne tayin edilen Halil Halid, daha sonra ‹lahiyat Fakültesi’nde akvam-› ‹slamiyye etnografya muallimi olarak görevine devam etti. Burada Müslüman milletlerin etnografyas›, ‹slam felsefesi, antropolojiye girifl gibi dersler okuttu. 29 Mart 1931’de vefat etti ve Merkezefendi Kabristan›’na defnedildi. Halil Halid, milli ve manevi de¤erlerine ba¤l›, genifl kültüre ve tarih bilgisine sahip bir Osmanl› ayd›n›d›r. Arapça, Frans›zca ve ‹ngilizce’yi iyi derecede bilmesinin yan› s›ra Almanca, Farsça ve Urduca’ya da vak›ft›. ‹ngiliz ve Frans›z yay›lmac›l›¤›na fliddetle karfl› ç›kan Halil Halid yaz›lar›nda, Afrika ve Asya’daki kolonilerin ba¤›ms›zl›k mücadeleleri s›ras›nda u¤rad›klar› zulümleri anlatm›flt›r. Eserleri ve yaz›lar› özellikle Hindistan’daki Müslüman ayd›nlar aras›nda genifl yank› uyand›rm›fl, Urduca, Arapça ve ‹ngilizce olarak genifl bir okuyucu kitlesi bulmufltur.264 114