işçi-öğrenciler ayağa kalkıyor

Transkript

işçi-öğrenciler ayağa kalkıyor
İŞÇİ-ÖĞRENCİ BÜLTENİ
Sermaye
kanımızla büyüyor
sayfa 3
İnsanca yaşanacak ücret, sendika, sigorta!
İşçi-öğrenci ayağa
İŞÇİ-ÖĞRENCİLER
AYAĞA KALKIYOR
Her geçen gün daha fazla öğrenci üretime katılıyor, işçi-öğrenciler
işçi sınıfının bir parçası oluyor. Staj sömürüsü, part-tıme işlerde
çalışma zorunluluğu, güvencesiz ve kölece çalıştırma hayatlarımızı
köşeye sıkıştırıyor. Bugüne kadar köşesine çekilen, susan bizler için
hayat haykırma vaktini dayatıyor. Bugün, köleleştiren patronlara ve
onların eğitim sistemine karşı ilk sözümüzü söylüyoruz. Birleşmek,
örgütlenmek şart diyoruz. Bu sayfalarda seslerimizi buluşturuyor
sinikliğimizi üzerimizden atıyor, ayağa kalkıyoruz. Adım adım
üretecek, tartışacak ve kendi mücadele örgütlerimizi yaratacağız.
Hayatımızı çalanların karşısına daha güçlü dikileceğiz. Kölece
çalışmaya hayır!
sayfa 6
Her geçen gün daha
fazla sınıf kardeşimizle:
Üreten biziz!
sayfa 4
S
A
Y
I
:
1
Burger’da kim olduğun önemsiz
O yıl evden gelen para azalmıştı. Bu para üniversite
giderlerime, barınma ve diğer giderlerime yetmiyordu. Hayat şartları beni bir iş bulup çalışmaya zorluyordu. Okuduğum bölüm zor bir bölümdü ancak
okuluma devam edebilmem için bir iş bulmalıydım.
Öyle de oldu. Bir iş bulmaya koyuldum. Baktığım işlerden Burger King bana olumlu yanıt verdi. Numaramı aldılar ve arayacaklarını söylediler. Bir müddet
sonra da aradılar. İşe alınmıştım ancak sözleşmeyi
okuyup imzalamam gerekiyordu. Burger King’in
müdürü sözleşmeyi önüme koydu ve çabucak imzalamamı istedi. Söylediğine göre sözleşmenin bir
an önce merkeze yetiştirilmesi gerekiyordu. Ben
de müdürün bu ricasını dikkate aldım, hızlıca okumaya koyuldum, beş dakika sonra müdür geldi ve
benim sözleşmeyi okuduğumu, bazı maddelerin
altını çizdiğimi görünce, biraz tedirgin olarak “Ne
yapıyorsun? Sözleşmeyi merkeze yetiştirmemiz
gerek, okumadan imzalamalısın. Burası Burger
King, kurumsal bir yer, burada problem çıkmaz”
diyerek beni uyardı. Ondaki bu “okumadan imzala” vurgusu bende bir şüphe uyandırmıştı ancak bu
işe ihtiyacım vardı ve müdürün bu baskısı, işimi kaybetme korkusunu da beraberinde getirerek, beni
sözleşmeyi okumadan imzalamaya sevk etmişti.
İmzaladım. İmzaladım imzalamasına da, sözleşme
ofiste günlerce durdu. Üstelik aynı şeyleri benden
sonrakilere de yaptılar. Anlayacağınız bu bir şirket
stratejisiydi ve bu strateji ile hareket etmenin şirket
lehine, işçi aleyhine durumları zamanla ortaya çıkacaktı.
bulunduğunuz önemli değildi. Önemli olan tek şey
en hızlı ve en çok çalışmanızdı. Sizi adeta bir robot
gibi yetiştiriyorlardı. Mesai saatlerinde kimseyle iş
dışında konuşamıyordunuz. Mesai saati boyunca
hiçbir yere oturamıyor ve yaslanamıyordunuz.
Genelde gençleri ve öğrencileri, özellikle onyedionsekiz yaşlarındakileri çalıştırıyorlardı. Çünkü bu
hızlı tempoya ancak bu yaştaki insanlar katlanabirdi. Ayrıca bu yaştaki gençleri yükselme, müdür olma
hayali ile gaza getirme ve ağır iş koşullarını, bu pekte akıllı olmayan, hayat tecrübesi almamış çocuklara
yığmak daha kolaydı.
Zamanla sağlık problemleri çekmeye başlamıştım.
Çok çalışmak ve sürekli ayakta durmak bedenimi
yormuştu. Geceleri tüm dükkan A’dan Z’ye temizleniyor, et makinası yıkanıyordu. Bu temizlik sabah
dörde beşe ve hatta kimi zaman sabah altıya kadar
sürüyordu. Üstelik 4-5 saatlik fazla mesai ücreti
ödenmeden. İşte bu gece vardiyalarında saatlerce
yapılan yıkamalar elleri tahriş etmekten öte, parçalıyor, su geçiren ayakkabılar içindeki ayaklar pişik
oluyordu. Ertesi günlerde bizler ayaklarımıza basamaz bir halde ellerimiz yaralı çalışmaya devam ediyorduk.
Günde yedi buçuk saat çalışacağımız söylenmişti
ancak vardiyaya yarım saat önce gelmemizi istiyorlardı. “Neden yarım saat önce? Bunu bilmiyordum”
diye karşı çıktığımda bunun iş sözleşmesinde yazılı
olduğunu söylediler. Maaşı saat bazından hesaplıyorlardı. Üstelik aldığımız para çok azdı. Ancak bu
adamlar verdikleri bu az paraya rağmen, işçiyi fazladan ve beleşten nasıl çalıştırabilirimin hesabını
yapıyorlardı. Sonraki zamanlarda mesai bitimine az
bir zaman kala kısa bir sürede bitmeyecek işler verip
fazladan on beş yirmi dakika çalıştırmaya başladılar.
Öyle ya sözleşmede yazdığı üzere bir işçi elindeki işi
tamamen bitmeden bırakamazdı. İşte böylece bir
günde minimum kırk dakika fazladan çalışıyorduk.
“İş yoksa para da yok” diyerek işin az olduğu zamanlarda personeli işten erken saatlerde çıkarabiliyorlardı. Bu maliyeti düşürmek adına sözleşmeye
konulmuş maddelerden bir tanesiydi ve hemen herşeyde olduğu gibi bununda sözleşmede yazdığını
sonradan öğreniyoruz.
Burger’in kuralları çok sıkıydı. Sizden tamamen itaat etmeniz, kuralları sıkı sıkıya uygulamanız ve çok
çalışmanız öğütleniyordu. Zaten kurallara sıkı sıkıya
uymak zorundaydınız yoksa okumanıza izin verilmeden imzaladığınız sözleşmeye dayanarak size tazminat ödetirlerdi. Hergün bir önceki günden daha hızlı
olmalıydınız. Daha çok ve daha hızlı çalışabilmeniz
için yer yer azarlıyorlar, yer yer gaz veriyorlardı. Sizin
o gün ne hissettiğiniz, kim olduğunuz, orada neden
Ve işte böyle geçen bir iş hayatıydı benimkisi. Okuluma devam edebilmek için başladığım iş benim sadece karnımı doyurdu ve bedenen yordu. Derslerim
ise daha iyi olamadı.
İstanbul’dan bir işçi-öğrenci
2
Sermaye kanımızla büyüyor
“Seyyid Burhaneddin Endüstri Meslek Lisesi Makine Bölümü öğrencisi Sedat Uçar üç parmağını prese
kaptırarak kaybetti. Kayseri organize sanayi bölgesinde çalışan Sedat’ın kendi ifadesine göre pres makinalarının bakımı yapılmıyordu. “
Artık
Yeter!
“Nesih Taşkın üniversite masraflarını karşılayabilmek
için bir inşaatta çalışıyordu. Daha önce harç parasını
ödeyemediği için üniversiteyi bırakmak zorunda kalmıştı. Bu yıl kazandığı Amasya Üniversitesi’ne gidebilmek için çalışmaya başlamıştı. Vasıfsız olduğu için
günlük 30 lira yevmiye ile çalışıyordu. Çalışmaya başlayalı daha iki gün olmuşken Nesih’in çalışmak için üzerine çıktığı çelik iskelenin halatı koptu ve Nesih 7. kattan
düşerek beton zemine çakıldı.”
İki paragraf ta aynı şeyi söylüyor aslında. Çalışan iki öğrenciden biri öldü diğeri parmaklarını kaybetti. Patronların kar hırsı makinanın bakım yapmasını da engelliyor iskelenin daha sağlam bağlanmasını da. Bir yandan
ucuza çalıştırılıyoruz, bir yandan öldürülüyoruz. Kimse
kaza demesin buna. Kaza siz her önlem aldığınızda
başınıza gelen şeye denir. Oysa bizim üç kuruşa çalıştığımız işyerlerimizde bunun adı ihmaldir, patronların
daha fazla para vermemek için göze aldıkları ihmaller.
temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için çalışırken patronumuzun cebini doldururuz, bizim elimize geçense
kocaman bir hiçtir. Bu da yetmiyormuş gibi patronların
umursamazlıklarıyla, ihmalkarlıklarıyla ölüyoruz. Seçenek çok azdır kapitalist sistemde ya ölürsün ya da onların hesabına saatlerce çalışırsın, iliğini bile sömürürler
gene ölü gibi düşersin akşam vakti evine.
Her geçen gün üretime daha fazla çekiliyoruz. Meslek liselerinin sayısı artırılıyor, bir işyerinde stajyer
çalıştırabilmek için gerekli olan işçi sayısı 20’den
5’e düşürülüyor ki daha ucuz işgücü buralara aksın.
“Üniversitelere artık herkes girecek” nutku atılırken
harçlara, temel ihtiyaçlara yapılan zamlar öğrencilerin
yaşamasını güçleştiriyor ve öğrenciler yaşayabilmek
için çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu durum en fazla
patronların cebini ısıtıyor. Fakat bu işte bir terslik var.
Bütün herşeyi yapan bizken, herşeyi, tüm dünyayı
üreten bizken neden patronlar daha çok kazanıyor
da biz ölüyoruz? Bu sorunun cevabı: Kapitalizm. Kapitalist sistemin özünde patronun işçi üzerinden para
kazanması, işçinin ise sadece ertesi gün işe gelebilecek
kadar ücret alması yatar. İşçi-öğrenciler cephesinden
bakarsak durum hiçte farklı değil. Bizler stajlarda veya
Ne patronlar ne de onların sistemi bizi öldüremeyecek.
Ne onların yasalarından medet umacağız ne de daha
duyarlı olmalarını bekleyeceğiz. Bugünden başlayarak
örgütleneceğiz. Kendi meclislerimizi kuracağız. İşçi
olduğumuz halde bunu gizleyen “Siz işçi değilsiniz,
stajyersiniz, öğrencisiniz” diyerek emeğimizi yok sayanların, gizleyenlerin karşısına çıkacağız. Ve şunu asla
unutma ki bizler kapitalizmi sırf ölmemek,yaşamak
için seni öldüreceğiz. Seni öldüreceğiz ve yepyeni
başka bir dünya kuracağız yerine. İşyeri denetimlerini
kendimizin yaptığı bir dünya… İnşaatlardan düşmediğimiz, parmaklarımızın kopmadığı bir dünya… Ürettiğimiz değerin başkalarının değil bizim olduğu bir
dünya… Ve her şeyden önemlisi kârın değil insan
yaşamının önemli olduğu bir dünya…
Ama artık yeter!
İşçi-öğrenciler birleşiyor, seslerini
yükseltiyor. Düşük ücretle, sigortasız, güvencesiz çalıştırmaya
karşı sınıf oluyor. Yayınımız biz
işçi-öğrencilerin filizlenen haykırışının ilk kanalı olacak. Tüm
işçi-öğrencilere, sınıf kardeşlerimize yaşadıkları sorunları anlatma ve çözüm yollarını tartışma
çağrısı yapıyoruz. Gönderdiğiniz
yazılar, mektuplar sesimize ses
katacak. Sömürünün üstüne daha
3
güçlü yürüme yollarını açacak. Mail adresimizden yazılarınızı bize ulaştırabilir,
gazetemizde yer almasını sağlayabilirsiniz.
İlk yayınımızda İşçi-Öğrenci Bülteni
ismi ile birlikteyiz. Ancak bültenimize
birlikte başka bir isim bulmak istiyoruz.
Kendi yayınınızın ismine dair önerilerinizi de bekliyoruz.
[email protected]
Her geçen gün daha fazla sınıf kardeşimizle:
Üreten biziz!
Bizlere hala üretim dışı unsur gözüyle bakanlar var.
Devletin istatistik kurumları da çalıştığımızı, ürettiğimizi gizliyor. Bir yandan işçi sayısı azalırken diğer taraftan genç işsizlik oranı gölgeleniyor. Öyle ya bir süre
önce bizler öğrenen, eğitilen, hayata hazırlanan gençlerdik. Ailelerimizin, toplumun dilinde de işimiz okumak, sorumluluklarımız derslerimizi geçmekti. Hayatımızda da öncelikli sorunlar okula dair olanlardı. İşçiler
sömürülmeye karşı ayağa kalktığında büyük çoğunluğumuz “onlardan bize ne” diye omuz silker, onları da
destek verenleri de anlamazdık. Hayallerle, umutlarla
doluyduk. İyi bir eğitim ve sonunda iyi para kazanacağımız bir iş beklentisi… Ama hayatımız o zamanlarda
da başkalarının istekleri, müfredatları, eleman ihtiyaçları doğrultusunda parsellenir, kendi hayatımız kendi ellerimizden koparılırdı.
turur. Toplum gitgide iki karşıt sınıfa ayrılır. Azınlıktaki
sermaye sahiplerinin tarafında sermaye birikimi şişerken, toplumun büyük kısmı işçileşir. Her geçen gün
daha fazla öğrenci üretime katılıyor, işçi sınıfı büyüyor. Çemberin bir tarafında mesleki ve teknik okullarda okuyan öğrenciler var. Staj adı altında doğrudan
üretim sürecinin bir parçası oluyoruz. Eğitim sürecimiz
aynı zamanda üretim sürecine de dönüşüyor. İki gün
okulda üç gün işte geçiyor. Eğitimin müfredatını, biçimini belirleyen de patronlar. Dersleri geçmek, okulu bitirmek dahi onlara daha fazla kar sağlamaktan,
üretimde gösterdiğimiz başarıdan geçiyor. Mesleki
lise öğrencileri hiçbir güvence ve sosyal hak olmaksızın, ya çok düşük ücretlerle ya da hiç ücret almadan
çalıştırılıyor. Meslek lisesi öğrencisinin stajı
eğitim patronların elinde olduğu sürece bizim için sömürü onlar için daha
Bugün durum hayli değişti. Her
fazla kâr anlamına gelecek. Milli
*ARTI-DEĞER
yere hakim olan patronlar ve onEğitim Bakanlığı’nın meslek lisesi
ların kapitalizmi eğitimi de kendi
yönelimini de bu bakışla okumak
Kapitalizmde işçiler yaşamak
ihtiyaçlarına yönelik olarak yenigerekiyor. Liselerin yüzde 65’ini
için emek gücünü patronlara
den yapılandırdılar. Eğitimle birmesleki liseye dönüştürmek onsatmak zorundadır. Bizler
likte bizler de, yaşamlarımız da
lara daha büyük bir ucuz emek
belli bir ücret karşılığında
dönüştü. Bu dönüşümde bize
alanı yaratacak. İşçileşme elbette
belli bir zaman diliminde
düşen işçileşmek, her geçen
sadece mesleki okullarla sınırlı
çalışmak için patrona üretme
gün yeni bölüklerle üretime
değil. Tamamen metalaşan eğigücümüzü satarız. Ancak bu
katılmak oldu. Mesai saatleri,
tim ve temel ihtiyaçlarımız bizleri
ücret ürettiğimiz değerden
çalışma hayatının zorlukları, alıpart-time işlerde çalışmak zorunbağımsızdır ve onun çok
namayan, çok düşük olan, ya da
da bırakıyor. Büyük kısmı kayıtdıaltındadır. Patron üretim için
hiç olmayan ücretler… Artık bu
şı çalışan işçi-öğrenciler hem dügerekli diğer malları nasıl
kavramların hiç biri bize yabancı
şük ücretlere hem de güvencesiz
aldıysa ücret yoluyla bizim
değil. Kapitalizm, işçilerin üretçalışmaya mahkum. Kapitalist
emeğimizi de satın almıştır.
tikleri değer üzerinden sermaye
sistem bir taraftan eğitimi alınıp
Çalıştığımız zamanın küçük bir
biriktiren ve bu sermaye birikimi
satılabilir hale getirip yeni bir
kısmında aldığımız ücrete denk
ile tüm toplumsal kurumları ele
sektör oluşturuyor diğer taraftan
düşen değeri üretiriz. Kalan
geçiren sınıfın, patronlar sınıfının
bizlerin emeği üzerinden yeni kar
zamanda ürettiğimiz değer
hakimiyetidir. Patronlar sınıfı için
alanları açıyor.
ise patronun cebine girer.
daha fazla işçinin üretime katılİşte bu değer artı-değerdir.
ması, daha fazla artı-değer* doKapitalist sistem uzlaşmaz sınıf
Patronlar çok sayıda işçi
layısıyla daha fazla sermaye anlaçelişkisini bağrında barındırır.
üzerinden kazandıkları artımına gelir. Bunun için kapitalizm
Yeni kâr alanları için toplumu işdeğerin toplamıyla büyük
geliştikçe toplumun tüm kesimçileştirirken kendi sonunu getiresermayelere ulaşırlar.
lerini üretimin içerisine çeker, tüm
cek işçi sınıfını büyütür, güçlendirir.
alanları kendi istekleri (daha fazla
Kapitalizm böylece kendi sonuna da
kâr) doğrultusunda yeniden yapılandıbiraz daha yaklaşır. Bizlerde işçi sınıfının
rır. Orta sınıfların yokolması, küçük üreticilerin erimebir parçasıyız artık. İnsanca yaşanacak ücret, güsi, kendi işinde çalışan doktor, avukat, mühendis gibi
venceli iş, insanca çalışma koşulları bizim de temel
mesleklerin eski itibarını kaybetmesi kapitalizmin getaleplerimiz arasına giriyor. Bizler, dünyayı yaratanlar,
lişimi ile doğrudan bağlantılıdır. Bu grupların çok kükendi yarattığımız dünyayı sömürücü sınıfın, patronçük bir kısmı sermaye sahibi olarak patronlaşır, büyük
ların elinden kurtarma mücadelesine giriyoruz. Her
kitleler ise onlara emeğini satarak işçi olarak çalışmageçen gün daha fazla kişi üretime katılıyor, şimdi sıra
ya başlar. Bizim durumumuzun değişimi, öğrencilerin
her geçen gün daha fazla sınıf kardeşimizle “Üreten
işçileşmesi de bu toplam tablonun bir parçasını oluşbiziz yöneten de biz olacağız” demekte.
4
INSANCA YAŞANACAK ÜCRET, SENDIKA, SIGORTA!
İşçi-öğrenci ayağa
Neoliberal kapitalist sistem biz öğrencileri henüz
okul sıralarındayken sömürmeye başlıyor. Meslek lisesi ve meslek yüksekokulu öğrencisi olanlarımız “staj”
adı verilerek çalıştırılıyor. Stajlarda ya para verilmeden
çalıştırışıyoruz ya da asgari ücterin üçte biri fiyatına.
Stajda sigortadan, can güvenliğinden bahsetmek ise
imkansız. Part-time çalışanlarımız ise staj dayatmasıyla
değil okula gidebilmek ve bu süre içerisinde ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışmak zorunda. Part-time
çalışarak alacağınız ücret çoğu zaman gün üzerinden
olur ve burada performansınız belirleyici etmendir. Can
güvenliği ve sigorta mı dediniz? Hayır, bunlar part-time
çalışan öğrenciler için de bahsedilmesi imkansız şeyler.
Zaten öğrenci olduğumuz için kapitalist sistem bizleri
ucuz hatta çok ucuz çalıştıracağı işçiler olarak görüyor.
Adına ister staj diyelim ister part-time bunun patronlar için tek bir anlamı var: Daha fazla kâr. Amaç
daha fazla kâr olduğundan bizleri ne kadar ucuza çalıştırırlarsa o kadar iyi. Üstelik ucuza çalıştırdıkları gibi bizi
bir çok hakkımızdan da mahkum bırakıyorlar. Ne sigorta hakkımız var ne de sendika.
ödevi. Okullarımızdaki atölyelerde ürettiğimiz herşey
başkalarının cebine girerken biz uygulamalı derslerimizi birilerinin yararına yapmış oluyoruz. Bizler okullarımızda uygulamalı dersler yapmayalım demiyoruz.
Burada karşı çıktığımız şey uygulamalı derslerde ürettiklerimizin başkalarının cebine gitmesi, ürettiğimiz değerlerin sömürülmesi. Bizler insanca yaşancak ücret
istiyoruz.
Yasalara göre kabaca bir hesap yapıldığında; part-time
çalışanların sigortalarının ayda 8 ya da 10 gün ödenmesi gerekiyor. Aynı hesapla staj adı altında çalışanların durumuna baktığımızda
ayda 10 ya da 12 gün civarında sigorta ödenmesi gerekiyor. Patronlar kenBizler çalışıyoruz patdi koydukları yasaları dahi tanımayaronumuza
para kazandırak part-time çalışanların sigortasını
rıyoruz. Staj da yapsak,
ödemedikleri gibi staj yapmanın çalışpart-time da çalışsak
maktan dahi sayılmadığı için sigortaortak tek yanımız var
nın adı bile geçmiyor. Yani biz işçi-öğrencilerin işe girerken kaza sigortası
üzerimizden para kazadışında sağlık sigortamız yapılmıyor.
nıldığı gerçeği. Bu da
Oysa her işçinin hakkı olduğu gibi sibizi
işçi yapan yanımız.
gortalı olmak bizim de hakkımız.
Hem de ucuz işçi yapan.
Biz işçi- öğrenciler olarak
bir çatı altında toplanıp
patrona karşı haklarımızı savunmalıyız.
Bizim yerimize öğrenci olmayan başkası çalışsa bizden daha fazla ücret
alacaktır. Fakat ismine staj denilerek
ya da sadece öğrenci olduğumuz için
aynı işi bize daha ucuza yaptırıyorlar.
Yeterince ucuz çalışmıyormuşuz gibi
meclisten yeni geçen Torba Yasa ile 1618 yaş aralığındaki gençler ortalama 85 lira
daha az ücret alacak. Onların yasaları da onların çıkarlarına göre düzenleniyor. Bizler emeğimizin karşılığını
istiyoruz. İsmine staj denildi diye, öğrenciyiz diye
ucuz emek olmak istemiyoruz. Bir de ders esnasında
ürettiklerimiz var tabii. Onun adına ne staj deniyor ne
de part-time. Onun adı ya uygulamalı ders, ya da proje
Bizler çalışıyoruz patronumuza para
kazandırıyoruz. Staj da yapsak, parttime da çalışsak ortak tek yanımız
var; üzerimizden para kazanıldığı
gerçeği. Bu da bizi işçi yapan yanımız. Hem de ucuz işçi yapan. Biz işçi-öğrenciler olarak bir çatı altında
toplanıp patrona karşı haklarımızı
savunmalıyız. Öğrenci olmayan sınıf
kardeşlerimiz bunu sendikayla yapıyorlar. Sendika çatısı altında birleşip
patrona karşı çıkarlarını savunuyorlar.
O halde bizim de kendi taleplerimizi,
çıkarlarımızı patrona karşı savunacağımız bir sendikamız olmalı. Evet bizler öğrenciyiz fakat tam da emeksermaye çelişkisinin içinde bulunan
işçi-öğrencileriz. Bu yüzden sendikamızın olması şart.
İşçi-öğrenciler olarak bizi ucuz işgücü olarak gören sistemin bizi daha fazla sömürmesine izin vermeyelim.
Stajda ya da part-time çalışalım farketmez, okullarımızda, işyerlerimizde bizimle aynı sömürüyü paylaşan,
sendika, sigorta hakkı gasp edilen sınıf kardeşlerimizle
biraraya gelelim.
5
Tabip Odası’ndan mecburi adım
Geçtiğimiz günlerde Ankara Tabip Odası intörn doktorlarların sorunlarına yönelik bir yazı hazırlayıp sonrasında da intörn sorununa yönelik kendi çözüm önerilerini içeren bir bildirge yayınladı. Öncelikle bu bildirgeye
yaklaşırken toplamda otuz yıllık bir soruna yönelik bugün nihayet adım atılabildiği için intörn hekimler için
geç kalınmış bir adım diyebiliriz ve aynı zamanda 13
Mart eylemindeki genç hekimlerin kitlesellliğini
gördükten sonra da mecburi bir adım olduğunu söylemeden de geçemeyeceğiz.
Ankara Tabip Odası’nın hazırladığı bildirgenin aynı
zamanda 13 Mart eylemindeki genç hekimlerin
kitlesellliğini gördükten sonra mecburi bir adım
olduğunu söylemeden geçemeyeceğiz.
İntörn hekimler kimlerdir?
İntörn hekimler üniversite hastanelerinde hiçbir ücret
almaksızın, güvencesiz, esnek saatler içinde çalışan
ayrıca bu dönemde meslekleri dışında birçok iş ile ilgilenirken mesleklerine yönelik eğitimden mahrum
bırakılan işçi-öğrencilerdir. Yıllardan beri gözardı edilen
bu sorun son yıllarda üniversite hastanelerinin borç batağına girip hastane çalışanlarının işten çıkarılması ve
bu boşluğun ücretsiz köle intörnler üzerinden doldurulmaya çalışılmasıyla artık gözardı edilemeyecek bir
boyuta gelmiştir.
sömürmeye yönelik “yarı maaş” adı altındaki çalışma
modeli aynı anda asistan hekim, hemşire, tıbbi sekreter
ve hasta bakıcı olarak çalışan intörn hekimlerin önüne
çözüm olarak geliyor. Bildirgede diğer bir göz ardı edinilen konu ise güvence konusu. Bu dönemde intörn
hekimler yeri geldiğinde can güvenlikleri olmadan çalışmalarına rağmen herhangi bir güvenceleri yok ve bu
konuda en az ücret kadar önemli bir konudur. (2010
yılında sıvı nitrojenler üniversite hastanesindeki intörnlere herhangi bir önlem almadan taşıttırılırken bu patlayıcı maddeleri çıplak elle taşıyan hiçbir intörn
doktorun iş güvencesi yoktu)
Bildirgeye geri dönecek olursak öncelikle intörnlerin
öğrenci değil de çalışan olduklarını, intörn doktorların çalışma koşulları üzerinden ve bu süreçte
herhangi bir eğitim almadıklarını örnekler
üzerinden göstererek intörn doktorların
Bu bildirgede
çalışan olarak kabul edilmeleri gerekBunun dışındaki maddelerde ise çalışma
en önemli sorunlarıtiğini söylemektedir. Bunu savunurken
saatlerinin düşürülmesi, harç parasının
mıza yeterince çubuk
intörn doktorların eğitim alamama
alınmaması, intörnlerin nöbet sonrası
durumlarını da meşrulaştırıyorlar.
izin kullanabilmesi, çalıştıkları birimlerde
bükülmemesinin
Özellikle bu ayrımın; yani eğitim
radyasyon güvenlikleri garanti altına alınen önemli nedenini
alan-çalışan ayrımının yapılması kaması ve ders çalışma imkanı bulabildikleintörnlerden oluşan
pitalizmin işçi-öğrenci sömürüsüne
ri, asgari beslenme ve barınma koşulları
bir meclis tarafından
denk düşüp sorunun çözümünden
sağlanması gibi insanca çalışma koşullahazırlanmamış oluşu
de bizi uzaklaştırıyor. Çünkü bizim
rını savunan taleplere rastlıyoruz. Bunun
oluşturuyor.
savunduğumuz; intörnlerin dolayısıyla
dışında belki de bildirgenin en önemli
işçi-öğrencilerin insanca yaşayacak bir ücnoktası intörn hekimlerin çözüm önerileriret karşılığında kendi mesleklerine yönelik
ni tartışacakları “Kurultay” önerisi diyebiliriz.
eğitimlerini de alarak çalışmalarıdır. Bildirgenin
Bu kurultay bugün gelinen noktada şart olmakla
genelinde de sık sık değinilen bu ayrım, bildirgeyi habirlikte, bu sorunun çözümüne yönelik daha ileri adımlazırlayanlar tarafından kabul edilebilir olsa da bizler bu
rın atılabilmesi içinde bir fırsat diyebiliriz.
dönemde intörn hekimlerin kendi mesleklerine yönelik
bilgi becerileri edinmelerine yönelik eğitimden mahBu bildirgede en önemli sorunlarımıza yeterince çubuk
rum bırakılıp meslek dışı işler ile uğraşmalarını doğru
bükülmemesinin en önemli nedenini intörnlerden olubulmuyoruz. Bildirgede diğer ihmal edinilen bir nokta
şan bir meclis tarafından hazırlanmamış oluşu oluştuise bu. İntörnlerin meslekleri dışındaki işlerde çalışmaruyor. Öbür taraftan bu konuda birinci derece muhatlarına yönelik herhangi bir cümleye rastlayamıyoruz.
tap olan TÖK’ün konuya eğilmemesi ve ATO’nun da bu
ortak çalışma zemini ayarlayamamasıdır. Yapılması geDiğer bir konu ise ücret konusu. Bilindiği gibi stajyer
reken intörn öğrencilerden , tıp öğrencilerinden ve Taavukatlar düşük bir ücret karşılığında güvencesiz çalıbip Odası üyelerinden oluşan bir meclis oluşturulması
şıyorlar. Buradan yola çıkıp intörn doktorlar ile karşılaşsonra da intörn sorununu daha net ortaya koyarak bu
tırırsak daha iyi gibi görünebilir. Bu konuda intörnlere
soruna yönelik çözüm önerilerine eski kölelik korol model olarak sundukları çalışma biçimi de işte bu.
şullarının zincirlerini biraz gevşetme üzerinden deÖnceki yıllarda stajyer avukatların tepkilerine neğil de insanca çalışacak zaman, insanca yaşayacak
den olan mesleğe yeni başlayan avukatların emeğini
ücret, incanca çalışma üzerinden alınmasıdır.
6
Şimdi birlik olma zamanı
Kendinizi tanıtır mısınız?
Şeyma Baydan: Ben Şeyma,19 yaşındayım ve Turizm Otel
İşletmeciliği 1. sınıf öğrensiciyim. Ayrıca okul içinde de
part- time çalışıyorum.
sözlerini söylemeleri ve sorunlarını çözmeleri için örgütlenmeli. Çalışma koşullarının insanca olduğu, sömürülmediğimiz ve insanca yaşayacağımız hayat gelene kadar mücadeleden vazgeçmemeliyiz.
Bölümünüz ve çalışma koşullarınız hakkında ne düşünüyorsun?
Bölümle yaptığım iş aynı değil ve düşük ücretle hiçbir
güvence olmadan çalışıyorum. Çalışma saatlerimi ders
programıma göre ayarlıyorlar. Okuldan çıktığımda direk işe
gidiyorum. Sadece haftasonunu kendime ayırabiliyorum.
Çalışma koşullarım ise pek iç açıcı değil. Yemek ücretimi
kendim karşılıyorum, servis araçlarını kullanmak yasak çünkü okulun personel çalışanı değiliz. Kadrolu çalışan olmadığım için sigortam yok. Yanında çalıştığım memurla hemen
hemen aynı işi yaptığım halde çoğu haktan mahrum bırakılıyorum. Okullara genellikle öğrenci çalışan alıyorlar çünkü
öğrenci kadrolu değil part-time çalışıyor. Bu yüzden de ucuz
işgücü olarak görülüyoruz, patronların bize sigorta ödeme
gibi bir derdi yok ve öğrenci olmamızdan yararlanarak her
işi yaptırıyorlar.
Ve son olarak da sorunlarımızı anlattığımız ve çözüm aradığımız bir yayınımızın olması beni çok cesaretlendiriyor.
Merhaba. Bize kendini tanıtır mısın?
Ben Haydarpaşa Meslek Lisesi Makine (CNC) bölümünden mezunum. Sakarya MYO’da aynı bölümde 2.
sınıftayım. Vagon parçaları ve elektrik kalıpları üreten
makine-kimya sektöründe de çalışıyorum.
-Hem okuyup, hem çalışmak okulunu etkiliyor mu?
Etkiliyor tabii ki. 11 saat çalışıyorum gece mesaisinde,
gündüz mesaisinde 10 saat çalışıyorum. Sonrasında
okula gidiyorum. Ne kadar ders anlayabilirim zaten sosyal hayatım yok ki ders çalışmaya vaktim olsun.
İş güvenliği açısından ne gibi önlemler var?
Önlemler sadece ucu demir bir ayakkabıdan ibaret. Ne
koruma gözlüğü, ne eldiven hiçbir şey mevcut değil.
İşte ellerim kesik içinde. (Ellerini gösteriyor) Manuel
tezgahta çalışıyordum, dakikada 1500 devirle dönen
makineyle parçayı keserken çapaklar etrafa sıçrıyor. Karşısında direkt sen varsın, vücudunun her yerine isabet
ediyor. En son geçen gün bir tanesi gözüme geldi.
Yaz aylarında staj yapıyorsun, staj koşullarını nasıl buluyorsun?
Yazın staj yapmak zorunlu. Yapmadığımız zaman staj dersinden geçemiyoruz ve tekrar staj yapmak zorunda kalıyoruz. Bu da patronların işine gelir tabii ki. Yine çok çalışıp
az ücret alıyoruz ve bu da staj adı altında yapılıyor. Çalışma
saatlerinin belirsiz oluşu yüzünden bana çok az bir zaman
kalıyor ve bundan dolayı da herhangi bir sosyal faaliyetim
olmuyordu. Geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalıyoruz
ve ertesi güne erkenden hazır olmalıyız. Tabi hiçbir hakkımız yok. Verdiğimiz emeğin karşılığını hiçbir şekilde alamıyoruz. Eğitimin pratikle iç içe olması geliştirici fakat bu sadece kâr amacı için yapıldığında hiçbir geliştiriciliği olmuyor.
Patrondan önlem talep ettiğinizde cevabı ne oluyor?
“Ben alıyorum siz bunları bilinçsizce kullanarak tahrip
ediyorsunuz, sürekli alamam çok masraflı oluyor” diyor.
Sigortanız var mı? Ücretiniz asgari ücretin altında.
Hiçbir denetleme yapılmıyor mu?
İşçi-öğrencilerin hiçbirine sigorta yapmıyorlar. 2 gün
sonra çekip gideceksiniz diyor ve sigorta yapmıyorlar.
Bugüne kadar SGK’ dan bir memurun gelip denetleme
yaptığını hiç görmedim. Haftalık 80 liraya çalışıyoruz.
Geçen günlerde 2 arkadaşımız zam istediği için işten
atıldı.
Diğer arkadaşlarınla bu sorunlar hakkında konuşuyor
musunuz?
Açıkçası az konuşuyoruz. Çünkü ben dersler bitince direk işe
gidiyorum ve arkadaşlarımla sohbetlerim çok az oluyor. Yemek aralarının süresi az olunca da oturup konuşma, sorunları paylaşma az oluyor. Diğer arkadaşlarımla çalıştığımdan
ötürü az görüşüyoruz. Bu da aramızdaki arkadaşlık bağlarını zayıflatıyor. Zaten bu sistemde her şey hızlı tükendiği
için arkadaşlıklar da bundan payını alıyor. Herşey çıkara
dayalı, sistem insanlara bunu aşılamış. Geleceğin işçileri olduğumuz içinde MYO’larda bu kültürel yozlaşma daha fazla
dayatılıyor ve yayılıyor. Ama aramızdaki bağları güçlendirdiğimiz zaman sorunlarımızın çözüleceğine inanıyorum ve
bunun içinde çabalayıp sabır göstermeliyiz.
Bunca sorunlara karşı bir şeyler yaptınız mı peki?
Ben daha önce Metro’da çalıştım. Orada da sigortam
yoktu. SGK’ya şikayet ettim. Defalarca şikayetten sonra
ben atıldım ama arkadaşlarımı sigortalı yapmak zorunda kaldılar. Aslında herşey bizde bitiyor.
Peki tek başına mücadele etmekle biter mi?
Tabii ki hayır. İşçi-öğrenci birliğini esas alan dernek
gibi ya da şimdi bilemiyorum ama bir şekilde örgütlenmemiz, haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor.
Son olarak eklemek istediğin birşeyler var mı?
Biz patronlarımızı dost zannediyoruz. Bize ekmek verdiğini düşünüyoruz. “Aman Ahmet ağabey zarar etmesin!” , “Aman Mehmet Ağabey zarar etmesin!” diye
susuyoruz ama onun bizi ölüme terk ettiğini 3 kuruşa
talim ettirdiğini göremiyoruz. Bilinçlenmemiz gerekiyor.
İşçi öğrenci olarak yaşadığınız sorunlara nasıl çözüm bulabilirsiniz?
Bence çözüm noktası aynı sorunları yaşayan insanların
yani işçi-öğrencilerin ilk önce biraraya gelip sorunlarını
konuşup birbirlerine destek olmaları ve birbirlerine güvenmelerini sağlamaları. Ardından işçi öğrencilerin kendi
7
İşçi öğrenciler birleşelim
Sömürüye son verelim!
Ben üniversite 2. sınıf turizm öğrencisiyim. Adım
Çağla, 20 yaşındayım. Liseden beri turizm sektörünün içindeyim. Lisede 2 yıl staj yaptım ve staj süresi
boyunca çok az bir ücret aldım. 4 ay süren stajımda
ayda sadece bir defa izin kullandım. Sigortam yoktu.
Zorunlu olarak ta mesaiye kalıyordum.
Günde 13-14 saat çalışıyordum.
Çalışma saatleri de belirsizdi.
Stajyer olmamdan dolayı
çok fazla iş veriliyor ve
sürekli ezilip hakarete
maruz kalıyordum.
Çalışma saatimin
uzun olmasından
dolayı kendime az
bir zaman ayırıyordum ve hiçbir
sosyal faaliyetim
olmuyordu. Çalıştığım departmandan
ötürü temizlik
ürünleriyle
sürekli
temas
halindeydim.
Üniversitede iken bir
yıl staj yaptım. Stajdan
az da olsa para
alırken bazı arkadaşlarıma hiç
ücret verilmiBizler Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi Bölümü‘nde
okuyan
öğrencileriz.
İşyerlerindeki
diğer
personellerle aynı eforu sarfedip,aynı saatler içinde
ve aynı zorluklara mağruz kalarak çalışmamıza
rağmen emeğimizin karşılığı olan hakettiğimiz
”maaş”ların yalnızca üçte birini alabiliyoruz. Meslek
liselerinde okuyan ya da okumak zorunda olan
öğrencilerin ailevi durumlarına bakıldığında bolluk
ve lüks içinde olmadıklarını zaten görebiliyoruz.
Bu öğrencilerin amacı bir an önce meslek hayatına
atılıp ailelerinin sırtına binen yükün bir kısmını
üstlenmek istemeleridir. Burada sorgulanması
gereken şey öğrencilerin zihniyeti değil öğrencileri
meslek liselerine iten sistemin zihniyetidir. Yani
yordu. Bu da patronların işçi-öğrencilere özellikle de
stajyerlere istedikleri gibi davrandıklarını, istedikleri
gibi ücret verdiklerini ve hatta hiç vermediklerini gösteriyor. Bu da başka bir sömürü çeşidi. Biz sadece
staj yapan öğrenciler değiliz ama eğitim adı altında
sömürüye maruz kalıyoruz ve çalışma koşullarına
itiraz ettiğimiz zaman da bizi stajımızı yakmakla tehdit
ediyorlar. Bu da bizim örgütsüz olmamızdan kaynağını alıyor. Bireysel hiçbir başkaldırı çözüm getirmiyor. Örnek verecek olursam, ben bireysel olarak itiraz
ettiğimde staj puanımla beni tehdit ediyorlar. Bu
da bir sene fazla staj yapmama neden olur.
Biz işçi- öğrenciler olarak bu tehditlere ve staj adı
altında sömürülmeye karşı örgütlü bir mücadele
sergilemeliyiz. Çözüm bizim örgütlü olarak mücadele etmemizdedir. İşçi öğrencilerin bu tür sorunlarını
çözebilmeleri için sendikalı olması gerekir. Çünkü
sonuçta biz ne kadar öğrenci olsak da birer işçiyiz.
Ve her işçi gibi bizim haklarımız da korunmalı. Çünkü
bizim haklarımızı koruyan herhangi bir kuruluş yok.
Bu yüzden de patronlar bizi istedikleri gibi sömürüyor.
Torba Yasa’da bizimle ilgili yasa çıkardıkları zaman biz
buna karşılık veremedik. Bu da bizim örgütsüz oluşumuzun bir sonucudur. Sözümüzü, sorunlarımızı ve
çözümleri paylaşacağımız ve bir nebzede olsa çözüm
üreteceğimiz bir yayınımızın olması örgütlenmek için
bir başlangıçtır. Siz de bu sömürüye karşı gelin, sömürünün bir parçası olan sözde eğitim olan stajların
gerçekten geliştirici ve öğretici olması için mücadele
edelim. İşçi-öğrenciler birleşelim, sömürüye son
verelim.
Çağla
Balıkesir Turizm İşletmeciliği ve
Otelcilik Yüksekokulu
2. sınıf üniversite öğrencisi
biz öğrenciler zaten meslek liselerindeki eğitim
yetersizliğinden dolayı bizlerle aynı yaştan olup
düz yada özel okullarda okuyan arkadaşlarımıza
yetişebilmek için ”dershane” denen ve eğitimden
çok paraya önem veren, öğrencileri müşteri gibi
gören bu zihniyetin bir parçası olmaya itiliyoruz.
Ayrıca staj gördüğümüz iş yerlerinde mesleğimizi
geliştirici faaliyetlerden çok angarya işleri bize
yıkmaya çalışmalarını son derece aşağılayıcı
buluyoruz. Aldığımız ücret ise asgari ücretin
%50’si kadar olması gerekirken bu ücretin yalnızca
3’te 1’ine tabi tutuluyoruz. Meslek liselerinde
staj sömürüsüne karşı örgütlü mücadeleyi
yükseltelim.

Benzer belgeler