Son Sayı Kasim 2011 - Frankfurt Alevi Kültür Merkezi
Transkript
Son Sayı Kasim 2011 - Frankfurt Alevi Kültür Merkezi
KASIM 2011 / NOVEMBER 2011 AABF üyesi dernekler, iki otel görevlisi ve 33 aydın insanı yakarak öldürme olayına suçu sabit görülerek ömür boyu hapse mahkum olan Vahit Kaynar’ın Türkiye’ye iadesini talep etti ! Sayfa 5 HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 1 BAŞKAN Değerli Hünkar okuyucuları, sevgili Dostlar, Frankfurt Alevi Kültür Merkezi-Cemevi Hünkar dergisinin Ekim/Kasım baskısında sizlerle bulușmaktan mutluyuz. Hünkar dergimiz sadece merkezimizde yapılan etkinlikleri, faaliyetleri değil, aynı zamanda Almanya ve Türkiye´de yașanan, bizleri yakından ilgilendiren konulara da yer veriyor. 3. Mahkemenin tüzüğü kabulünden sonra Frankfurt Alevi Kültür Merkezi üyeleri Frankfurt Alevi Toplumu ve Kültür Merkezi üyesi olacaklar 4. Frankfurt Alevi Kültür Merkezi pasif kalacak ve üyesiz kaldığı tarihte de fesh edilecek. Merkezimiz hakkında son zamanlarda önemli kararlar aldık: Merkez Tüzük değișikliği… Bilindiği gibi iki derneği beraber yürütüyoruz. Cemevi Yaptırma Derneği binamızın alınıșı ve onarımıyla görevini yerine getirmiștir, ‘‘Kamu Yararına‘‘ (Gemeinnützig) olma özelliğini korumakla birlikte hiçbir aktivitesi yoktur. Bu yüzden iki derneğin devam etmesi, merkezde yașanan ‘‘Vakıf‘‘ tartıșmalarının giderilmesi ve aktüel bir tüzükle yolumuza devam edebilmek için genel kurulumuzda șu kararlar alınmıștır: 1. Cemevi Yaptırma Derneğimizin ismi ‘‘Frankfurt Alevi Toplumu ve Kültür Merkezi‘‘ (Alevitische Gemeinde Frankfurt und Kulturzentrum e.V.) olarak değiștirilecek 2. Genel Kurul tarafından onaylanan tüzük mahkemeye sunulacak Okullarda Alevilik Dersleri… Değerli Veliler, Hessen´deki okullarda (Grundschule) öğrenciler, isteğe bağli Alevilik derslerine katılabilirler. Bu konuda bilgi almak isteyenler Merkezimize Telefon yada Mail yoluyla ulașabilir. Yönetim Kurulundaki arkadașlarımız bu konuda sizlere yardımcı olacaklardır. Unutmayın, çocuklarımız geleceğimizdir! İnancımız ve kültürümüz geleceğe onlar tarafından aktarılacak. HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Göçün 50.Yılı… 31 Ekim 1961 yılından itibaren Türkiye´den Almanya´ya küçük umutlarla, biraz para kazanıp tekrar Memleketine dönmek isteğiyle yola çıkan insanlarımızın çoğu geri dönememiș yada dönmek istememiștir. Ailesini yanına alarak buralara kök salmıș ve Almanya´nın daimi ama yinede ‘‘Misafir İșçisi‘‘ olarak kalmıștır. Bizlerin anneleri, babaları, dedeleri, nineleri olan bu insanları hatırlamak ve hatırlatmak için Almanya Alevi Birlikleri Federasyonumuzun 05.11.2011 tarihinde, Wuppertal șehrinde düzenlediği ‘’50 Jahre Einwanderung aus der Türkei‘‘ isimli etkinliğine hepinizi bekliyoruz. Merkezimizden otobüs kalkacaktır, bilgi almak ve katılmak isteyenler bize merkez telefonumuzdan ulașabilirler. Tüm üyelerimizi ve dostlarımızı 30 Ekim 2011 tarihinde, Eschborn Cansu Dügün Salonunda yapacagimiz Kültür ve Dayanıșma Etkinliğimize davet eder, merkezimiz adına hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. Frankfurt Alevi Kültür Merkezi - Cemevi Bașkanı Halil Özdemir Seite 2 KISA KISA AGRI „Ah bașım“ Frankfurt'ta yayımlanan ÖkoTest Dergisi baș ağrısı haplarını test etmiș. Piyasada değișik ürünler bulunmakta. Bașağrısı ve ateșli hastalıklarda sadece Paracetamol veya ASS içeren hap tafsiye ediliyor. İltahap kesici olarak İbuprofen veya Naproxen içeren ilaçların en az yan etkisi olduğu tespit edilmiș. Habere göre “benuron”, “Dolormin” ve “Neuralgin extra” “pek iyi” olarak, buna karșı “Aspirin” “iyi” olarak test edilmiș. Koffein maddesini içeren Ürünler hakkında bağımlılık yapabileceği endișesiyle uzun süre kullanılmaması tavsiyesinde bulunuluyor. Facebook'a adres ve telefon yazmayın! kullanıcı mahremiyetine bașından beri birincil önemi vermediği eleștirisinde bulunan siber güvenlik uzmanları, adres ve telefon bilgilerinin de pazarlama amacıyla üçüncü firmalara açılmasının ciddi yolsuzluk suçlarına yol açacağı uyarısında bulundu. (Radikal Gazetesi, 1/2011) Đlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır Federal İstatistik Kurumunun son sayılarına göre Almanya'daki çocukların üç te biri yabancı kökenli. Büyükșehirlerde her ikinci çocuk Alman kökenli değil. 2005 senesinde toplam yabancı kökenli çocuk sayısı 4,1 milyon iken, 2010 senesinde bu rakam 4,0 milyona gerilemiș. Yabancı kökenli insanların orantısı 19,6% düzeyinde seyrederken, bunların üçte ikisi 1950 yılından beri göç yoluyla gelenler, üçte birinide Almanya doğumlular olușturuyor. Bu sayılar bilim ve eğitimin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu insanların istikbali için en büyük yatırım küçük yașta Almancayı öğrenmek ve öğrencilerin okuldaki sorunlarıyla ilgilenip onlara engellere rağmen destek vermektir. Bu görev ilk önce anne ve babalara düșüyor. En büyük sosyal paylașım sitesine ilișkin mahremiyet kaygıları yine ayyuka çıktı. Siber güvenlik uzmanları, kullanım koșullarındaki tehlikeli bir duruma dikkat çekerek, esaplara adres ve telefon bilgilerinin yazılmaması uyarısında bulundu. Facebook’ta bir uygulamayı kullanmak için ișletmeciye erișim izni verirken, kim tarafından ve nasıl kullanılacağını bilmeden adres bilgilerini de vermiș olacaksınız. Facebook’un HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 3 IN ALLER KÜRZE Hochschulen engagieren sich für Integration Studierende mit Migrationshintergrund sind an deutschen Hochschulen leider unterrepräsentiert und haben vergleichsweise niedrige Studienerfolgsquoten. Dies gibt Anlass zur Auseinandersetzung mit der Frage: Welche spezifischen Ansätze existieren an Hochschulen, um die Bildungserfolge dieser Gruppe zu fördern? Der Workshop "Integration von Studierenden mit Migrationshintergrund an Hochschulen – Bestandsaufnahme und Vernetzung", den das Bundesamt für Migration und Flüchtlinge (BAMF) in Kooperation mit der Stiftung Universität Hildesheim veranstaltete, beinhaltete daher eine Bestandsaufnahme der Situation von Studierenden mit Migrationshintergrund sowie der Initiativen zur individuellen Steigerung ihrer Bildungschancen auf Hochschulebene. Der Workshop bot ein Forum für interessierte Hochschulen, Stiftungen u.a. zur Vorstellung verschiedener Ansätze, zur Diskussion von zukünftig wichtigen Themen im Bereich der Hochschulintegration und zur Vernetzung zwischen den hier engagierten Akteuren. (Quelle: BAMF 9/2011). Eine Serie Brandanschlagsserie in Frankfurt Brandanschlägen im Nordwesten Frankfurts findet kein Ende. Es ist bisher Sachschaden in sechsstelliger Höhe entstanden. Die Ziele befinden sich in der Nordweststadt und Heddernheim. Im BuberNeumann-Weg wurde das geparkte Auto der Marke Volkswagen einer 42jährigen Frankfurterin angezündet. In der Parkebene des Nordwestzentrums ein BMW der Dreierreihe eines 44 Jahre alten Mannes aus Felsberg. Im Gerhart-HauptmannRing 410 sind zwei Müllcontainer angezündet worden. Eine sofort durchgeführte Fahndung verlief bislang ohne Erfolg. Die Kriminalpolizei hat die Ermittlungen wegen vorsätzlicher Brandstiftung aufgenommen. Inwieweit die jüngsten Brände im Zusammenhang mit der Brandstiftungsserie in 2004 steht, wird auch Gegenstand der Ermittlungen sein. Höchst: Brand von von fünf Fahrzeugen Stadtteil Höchst zu Bränden an fünf Pkw. Dabei sind drei Fahrzeuge, die im Bereich der Seilerbahn geparkt standen, durch unbekannte(n) Täter angezündet worden. Ein viertes Auto hat durch die Hitzeeinwirkung Schaden genommen. Festgestellt hatte das Feuer ein betroffener Fahrzeugbesitzer, der sein Auto ebenfalls in der Seilerbahn abgestellt hatte. Nachdem er die Feuerwehr verständigte, löschte er die Flammen an seinem Auto mit Hilfe einer Decke. Danach fuhr er sein Fahrzeug aus dem Gefahrenbereich. Ein weiterer Pkw ist wenig später in der Bolongarostraße angezündet worden. Zeugen oder Hinweisgeber, die Angaben zu den Bränden machen können, werden gebeten sich mit der Polizei in Verbindung zu setzen. Das 14. Polizeirevier ist unter der Rufnummer 069-755-11400 sowie der Kriminaldauerdienst unter der Nummer 069-755-53111 zu erreichen. In den Abendstunden des 23. Oktober 2011 kam es gegen 19:30 Uhr im von HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 4 KAPAK KONU ‚Sivas katili Kaynar iade edilmelidir‘ Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu'na üye dernekler, T. C. Berlin Büyükelçiliği ve Bașkonsolosluklar önünde düzenledikleri mitinglerde Almanya'dan Polonya'ya giriș yaptığı sırada polis kontrolü sonucu yakalanan Sivas davasının idama mahkum firarisi Vahit Kaynar'ın Türkiye'ye iadesini talep ettiler. Foto: Frankfurt'ta yapılan gösteride Almanya Alevi Kadınlar Birliği Genel Bașkanı Özlem Akgül Gökdemir ile AABF Hessen Bölge Bașkanı Özgür Öz, Frankfurt Bașkonsolosluğu kapısına siyah çelenk koydular FRANKFURT. AABF Hessen Bölge Temsilciliği ile Alevi Kadınlar Birliği‘nin çağrısı üzerine Frankfurt Bașkonsolosluğu önünde toplanan yaklașık 500 kiși, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı'nın biran önce harekete geçmesini istedi. Avrupa'nın çeșitli ülkelerinde yakalanan Sivas davası mahkumlarının gözaltı süreleri dolduğunda serbest bırakılmalarını içleri acıyarak izlediklerini kaydeden AABF Hessen Bölge Bașkanı Özgür Öz, "Türkiye Cumhuriyeti adli makamları tarafından yapılan iade talebindeki gerekçeyi sadece 'izinsiz gösteriye katılmak' ile sınırlandırılıyor. Yargı sırasında suçu sabit bulunan ve idama mahkum edilen Vahit Kaynar ile gerekçe de bilinçli șekilde iade talebine yansıtılmıyor. Türk Hükümeti'ni ve Adalet Bakanlığı'nı göreve davet ediyoruz. Adelet Bakanlığı HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 biran önce kapsamlı iade talebinde bulunmalı ve 37 kișinin ölümünden sorumlu Vahit Kaynar ve diğer katiller cezalarını çekmelidir" dedi. Gösteriye ailesiyle birlikte katılan Ozan Emekçi de 'Sivas' șiirini okudu. 'Sesimizi yükseltelim' Berlin'de Büyükelçilik önündeki protestoya AABF Genel Bașkanı Turgut Öker, Almanya Türk Toplumu TGD Genel Bașkanı Kenan Kolat, Seite 5 KAPAK KONU Sol Parti Berlin Eyalet Meclis milletvekili Hakan Taș, Sol Parti Berlin Eyalet Yönetim Kurulu üyesi Figen İzgin, Almanya Ticaret ve Yatırım Birliği Bașkanı Emre Kiraz, 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde katledilen ozan Hasret Gültekin’in öğretmen eși Yeter Gültekin ve sanatçı Metin Kahraman ile çok sayıda sivil toplum kurulușu temsilcisi katıldı. Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliğinin önünde konușan AABF Genel Bașkanı Turgut Öker, yakın tarihte çok sayıda katliamın yașandığını hatırlatarak devletin bu saldırılar karșısında sessiz kalmasını eleștirdi. Sivas katliamını ‘barbarlık’ olarak değerlendiren Öker “Devlet yașanan katliamdan sorumludur. Katiller teslim edilene kadar sesimizi yükseltelim” dedi. Sivas katliamında yașamını yitiren Ozan Haset Gültekin’in eși Yeter Gültekin ise Türkçe ve Almanca yaptığı konușmasında; Avrupa’da katillerin serbestçe dolașmalarını eleștirdi. Almanya Türk Toplumu (TGD) Genel Bașkanı Kolat ve Sol Parti milletvekili Hakan Taș da Sivas katliamı sorumlularının bir an önce yakalanıp Türkiye’ye iade edilmesini isterken, Türkiye Adalet Bakanlığı’nın da ciddi delillerle bu kișileri talep etmesi gerektiğinin altını çizdi. 'Alevi toplumunun kanayan yarası' Düsseldorf Bașkonsolosluğu'nun önündeki protesto gösterisine eyaletin çeșitli șehirlerinden otobüslerle gelen 500'ün üzerinde kiși katıldı. AABF Kuzey Ren Vestfalya (NRW) Eyaleti Bölge Bașkanı Ersin Bilge yaptığı basın açıklamasında, Vahit Kaynar'ın biran önce Türkiye'ye iade edilmesi gerektiğini belirterek, "Vahit Kaynar, Avrupa'nin göbeğinde Almanya gibi bir ülkede nasıl oluyor da yıllarca rahat yașayabiliyor. 40 günlük tutukluluk süreci bitmeden Polonya'dan alıp cezasını vermeli" dedi. AABF İkinci Bașkanı Çağlar Kanar da "Bu yara Alevi toplumunun kanayan yarasıdırb Biran önce bu kiși cezasını çekmeli, kanayan yaramız durdurulmalıdır" diye konuștu. ‚Devlet koruyor‘ iddiası Diğer taraftan Almanya'da yașayan Sivas katillerinin Türkiye eliyle korunduğu iddia edildi. Almanya Mannheim kentinde, iltica talebinde bulunarak ikametgah alıp, iș yeri açan bir katilin hakkında yakalama kararı olmasına ve kaçak olarak yurt dıșına çıkmasına rağmen Karlsruhe Bașkonsolosluğu'na gidip geldiği ve belge aldığı kaydedildi. Eski Ceza Kanunun 146/3. maddesinden hükümlü olan sanığın, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Kanununa muhalefetten iadesinin talep edilmesi ve ayrıca eksik evrak ve bilgi sunulması da, katillerin devlet tarafından korunduğu iddiasını doğruladığı belirtildi. Foto: Frankfurt'ta gösteriye katılan Aleviler, Sivas katillerinin cezalarını çekmelerini istedi HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 6 ĐNANÇ MUHAMMED ALI´YE İNDİ KURBAN Akıl ermez yaradanın sırrına Muhammed Ali´ye indi bu kurban Kurban olam kudretinin nuruna Hasan, Hüseyin´e indi bu kurban Post Dedesi Kasım Erdoğan ALEVĐLĐK’TE KURBAN TÖRENĐ, KURBANIN YERĐ ve TANIMI Tanrı-İnsan-Doğa sevgisine ve birliğine dayanan Alevilik’te asıl kurban, nefsini tığlamaktır; „canım kurban, tenim tercüman” diyerek Mansur dârında ikrar verip ikrarında durmaktır; İlim ve irfanla olgunlașıp erenler yolunda el ele, el Hakk’a meydana gelmektir. Alevilik’te Tanrı’ya yaklașmanın en güzel yolu, sevgiden, güzellikten, doğruluktan, iyilikten, yani kâmil (olgun, yetkin) insan olmaktan geçer. kötülüklerden, kötü ruhlardan, doğal affetlerden korumak için korktukları ve korktukları için de tanrısallaștırdıkları doğa güçlerine, Tanrılara ve Tanrıçalara kurbanlar, adaklar sunarlardı. Korunma, zarara uğramama, sağlığına kavușma, dilek ve isteklerinin yerine getirilmesi, evine bereket ve bolluğun girmesi gibi çeșitli vesilelerle sunulan kurbanlar, kanlı ve kansız kurbanlar olarak ikiye ayrılırdı. İbranice “korbân” sözcüğünden, Aramice yoluyla Arapçaya geçen “kurban”, sözcük anlamıyla “yakın olma, yakınlașma ” demektir. Genel anlamıyla, Tanrı’ya mânen yaklașmak, yakınlık göstermek için sunulan ve vasıta kılınan șey; kurban, adak. Kanlı kurbanlar, insan, hayvan (sığır, koyun, keçi, deve, at, tavuk, horoz…) ve balık etinden; Kansız kurbanlar ise genellikle tahıl ürünlerinden, ayrıca üzüm, ceviz, zeytin, süt, yağ, șarap gibi ürünlerden yapılırdı. Kurban olayı, tek Tanrılı dinlerden önceki çok Tanrılı dinler döneminde de vardı. Bu olay, ta Paleolotik (Taș devri) dönemine dek dayanır. İnsanlar, kendilerini Günümüzde de bu tür kansız kurbanlar halen yapılmaktadır. Örneğin Anadolu’da, özellikle Alevi toplumunda, maddi durumu HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 yerinde olmayan ailelerde kanlı kurbanlar yerine genellikle helva, Âșûre, kuru yemiș ve kömbe gibi çeșitli yiyecek maddeleri adak olarak sunulur; ziyaretlere gidilir, ölülerin ruhuna lokma çıkartılır vs. Tarihi kaynaklara göre, Tek Tanrı incının temel ilkelerini koyan; Allah’ı birleyen, kendini Allah’a veren ve Allah’a eș koșmayan İbrahim Peygamber’in (Halilullah’ın, İ.Ö. 1263), gördüğü rüya üzerine, Tanrı’nın emriyle Kur’ân’a göre oğlu İsmail’i, İncil ve Tevrat’a göre İshak’ı kurban ederken, Tanrı tarafından, bunun sadece bir sınama olduğunu ve bu vesileyle kendisine kurban edilmek üzere bir koç gönderilmesiyle birlikte, bundan böyle insanlar kurban edilmekten kurtuldu. Hıristiyanlıkta ise, İsa Peygamberin, insanları günahlardan arındırmak ve Tanrısal birliği güçlendirmek için kendisini kurban etmesiyle birlikte, kanlı kurban olayı ortadan kalktı. Seite 7 Bu nedenle Hıristiyanlık’ta kurban “kudas” yani âyin esnasında șaraba bastırılmıș ekmek anlamına gelmektedir. Șarap, Hz. İsa’nın kanını, ekmek ise bedenini simgeler. Böylece diğer dinlerde insanlar kurban veya dini merasimler yoluyla Tanrı’ya yaklașırken, Hıristiyanlık’ta Hz. İsa vasıtasıyla yaklașır. Yahudilik’te kurban, bir Tanrı buyruğudur, İslâmiyet’te ise Peygamber Hz. Muhammed tarafından da yapıldığı için, yapılması gereken bir vecibedir (gerekliliktir). Hanefi Mezhebine göre vacib, Șafii ve Maliki mezheblerine göre ise sünnettir. Kameri takvimine göre Zilhicce ayının 10′dan 13′üne kadar devam eden Kurban Bayramı’na Arapçada “İd-i adhâ”, “id al-azhâ” veya büyük bayram anlamında “id al-Kebir” denir. Ramazan (șeker) bayramına, “id al-fitr”, ulusal bayramlara “id al-milli” denir. Arapça “zabh, zabih, zabiha” veya “nahr” sözcükleri ise boğazlama, kesme anlamında kullanılır. Günümüzde yiyeceklerin așırı derecede israf edildiği ve hatta çöplere atıldığı gelișmiș ülkelerde, Alevilerin bir kısmı, inançları ve yașam felsefeleri gereğince kanlı kurbanlar (hayvan kesmek, kan akıtmak) yerine, daha çok kansız kurbanları (helva, börek, çörek, Âșûre așı, kömbe vs.) tercih etmektedirler. Ayrıca bazı kimseler kurban kesme yerine, bu parayı fakir, hasta ve kimsesiz insanlara göndermektedirler; bazıları okul ve cemevi (kültür evi) gibi toplumsal hizmet alanlarına destek vermektedir; kimileri de kurban parasıyla, doğanın korunmasına ve yeșillenmesine katkıda bulunmak için, köyünde veya mahallesinde ağaç diktirmektedir. Tanrı-İnsanDoğa sevgisine dayanan Alevi öğretisine ve hümanist yașam felsefesine uyan en güzel uygulama da bu olsa gerektir. Foto:Kansız kurban için bir örnek, ağaç dikmek Sonra günümüzde, özellikle gelișmiș sanayi ülkelerinde et yemiyenlerin (vejetaryenlerin) sayısı gittikçe çoğalmaktadır. Yapılan bilimsel araștırmalara göre insan, et yemeden de sağlıklı ve mutlu bir șekilde yașayabilir ve vücut için gerekli olan temel protein birimlerini ve vitaminleri bitkilerden (sebze ve meyvelerden) de sağlayabilir. Vejetaryenlik düșüncesi Antik Yunan felsefesine kadar dayanır.Sokrates, Platon, HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Pythagoras, Orpheus gibi düșünürler, ta o dönemlerde kanlı kurban olayına karșı çıkarlar. Sokrates’e göre, kurban, adak olayı, Tanrı inancıyla bağdașmayan șekilci bir davranıștır. İnançta asıl amaç, öze inmektir, içe yönelmektir; gösterișten uzak durmaktır. Platon’a göre, kurban ve adak olayı, ticari bir anlayıșın ifadesidir (ben sana veririm, sen de bana ver gibi). Vejetaryenlikten amaç: *) İnsanlar gibi, her türlü canlı varlığa ve hayvanlara karșı duyulan saygı. Ünlü düșünür Voltaire, bunu șöyle açıklamaktadır: Hayvanlar konușabilseydi, onları kesip yemeye cesaret eder miydik! *) Sağlık nedenleriyle (et yemiyenlerin, et yiyenlere oranla daha sağlıklı olduklarına dair yapılan tespitler); *) Hayvanlara verilen antibiyotikler ve hormonlar sonucu etlerin hastalıklı olması; *) Etli yiyeceklerin pahalı olması (insanın dar bir bütçeyle bile vejeteryan olarak sağlıklı beslenebilmesi) gibi daha birçok nedenler…[1] [Kaynak: Alevi Akademesi Yayınları, A. D. Gülçiçek] Her yılın Muharrem ayında 12 günden az olmamak üzere, yer yer 15 güne varan bir süre, yas tutulur. Hazret-i Hüseyin bașta olmak üzere, Kerbelâ șehitlerine, Oniki İmamlar’a olan bağlılık duyguları daha da canlanır, belirtilen sürenin her anı șehitleri anmakla, onlarla ilgili bilgileri yinelemekle, kitap ve mersiyeler okumakla geçer. Seite 8 ĐNANÇ Muharrem Matemi Ve Matem Orucu Kerbela olayı (680) meydana geleli beri, 1329 yıldır tüm Șia-i Ali kolları, özellikle Aleviler, bitmek nedir bilmeyen, acısı dinmeyen bir yası sürdürmektedirler. Bu aynı zamanda inanç ve ibadetin de belirleyici bir öğesi ve ilkesi haline gelmiș. Hazret-i Hüseyin, Kerbela șehitleri ve Oniki İmamlar’ı anmayan Alevi ve Șii șair ve düșünür yok gibidir. Doğrudan Kerbela faciasını konu alan mersiyelerin kimileri Muharremiye diye de adlandırılır. Dünyada, hakkında çeșitli dillerde en çok mersiye (ağıt) yazılan kiși, hiç kușkusuz ki Hz. Hüseyin’dir. Șiir ve deyiș edebiyatımızın köșe tașlarından birini olușturan “Düvazde İmam”larda O ve bütün İmamlar veciz bir șekilde anıla gelmiș ve Cem Ayını’nın vazgeçilmez kesitlerinden biri durumuna gelmiștir. Cem, Kerbela’da Ehl-i Beyt mazlumlarına yașatılan susuzluğu, açlık ve eziyetleri, inanç ve doğruluk konusunda gösterilen kararlılığı ifade eden çeșitli motiflerle donatılmıș, bu nedenle akıtılacak olan gözyașları ișlenecek sevabın kaynağı olarak kabul edilmiștir. Hz. Hüseyin, askeri anlamda, Kerbela’da yenilmiș; ancak sergilediği tutum ve kararlılık, Emevi baskı ve hileleri sonucu sönmeye yüz tutan Hak-Muhammed-Ali yolunun șahlanıșı bakımından da tarihte eșine az rastlanan bir büyük zaferin öncüsü, önderi ve kahramanı olmuștur. Bu sadece Aleviler için değil, bașka mazlumlar için de ciddi bir örnek olușturmuș, ezilenlerin cesaret ve iman kaynağı olmuștur. Hicri ve Miladi Takvim Sorunu: Muharrem Mâtemi’nin, Hicri takvime göre hesaplanıp tutulması öteden beri tartıșıla gelen konulardan biridir. Özellikle Miladi takvimin kullanıldığı ülkelerde yașayan Aleviler, sabit bir tarihin ya da olayın geçtiği miladi tarihin, yani her yılın 10 Ekim gününün benimsenmesini arzu etmekte, Hicriye göre yılda onbir gün önce gelen dönerli tarihlerden vazgeçilmesini istemektedirler. Halihazırdaki uygulamada sık sık karșılașılan tarih belirleme zorluklarından böylece kurtulunacağı, durumun daha bir netlik ve kolaylık kazanacağı görüșü önesürülmekte. Gerçi söz HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 konusu Miladi tarih konusunda bașka öneriler de var, ancak bunlar doğru bir hesaplamanın değil, keyfi ve bilimsel esaslardan yoksun oldukları için üzerinde durmaya değmez. Biz burada 10 Ekim 680 tarihini temel almakta ve değerlendirmemizi buna göre yapmaktayız. Doğrusu, miladi takvimin getirdiği kolaylıkları yakından bilen ve yașayan toplumlar bakımından bu yaklașım ilk bakıșta makul ve çekici bir görünüme de sahip. Ne var ki iș bu kadar basit ve rizikosuz değil. Kerbela olayı 10 Ekim 680 yılında meydana gelmiș. Söz konusu görüș yanlılarına göre, Muharrem Matemi’nin her yıl bu tarihte bașlaması daha doğrudur. Hz. Ali’nin Doğum Günü ve Sultan Nevruz, Hızır Orucu gibi Aleviler’e de ait olan diğer günlerin, her yıl aynı tarihlerde gündeme gelmesi ve bu yüzden herhangi bir güçlüğün yașanmaması, insanları Muharrem Matemi’nin de böyle sabit bir tarihte bașlatılması düșüncesine yöneltmekte. Besbelli ki böyle düșünenler, muharrem Matemi’nin dayandığı nedenleri, uyulması gereken zorunlulukları dikkate almıyor, ișin kolayına kaçıyorlar. Anımsanacağı gibi Muharrem baștan sona yas temeline oturtulmuș, çeșitli Seite 9 ĐNANÇ zevk ve eğlenceden uzak durmak esas alınmıștır. Matem günlerinde hiç bir nedenle kan dökülmemesine, karınca gibi can tașıyan en küçük hayvanın dahi çiğnenmemesi, taze yeșilliklere dahi basılmaması, gülme ve neșelenmeden uzak durulması, giyim-kușam ve temizlik konularında keyif ve gösterișten feragat edilmesi ve benzeri bir çok dünya halinden el çekilmesi, uyulması gereken bașlıca kurallardır. Oysa Muharrem’de oruç, “matem”den bağımsız olarak ne düșünülür ne de tutulur. Çünkü yalnız “oruç” değil, “Matem Orucu” olarak kabul edilmiștir. Meseleyi sadece oruca indirgemek, bilerek ya da bilmeyerek, iși çığırından çıkarma çabalarının hileșeriyesi olarak karșımıza çıkar. Kimileri de Sünni yurttașlarla adeta yarıș içine girerek, “Bizim de orucumuz var” deyip kendilerini savunma duygusunu tatmin etme dürtüsüyle bu tür yollara düșerler. […] Bu durumda Muharrem Matemi; Kurban Bayramı’nın ilk gününden bașlayarak “bir” deyip yirmi gün saydıktan sonra, yirminci günün gecesi niyetlenip yirmi birinci gün bașlatılmalıdır. Matem, yerel bazı farklılıklar dikkate alınırsa, genel olarak12 ila 15 gün kadar bir süreyi kapsar. Bazı bölgelerde yas 12 gün sürer ve onikinci günün öğle vakti așure ile bozulur. Bazıları da 13. güne sarkıtırlar. Bazıları da 15 gün tutarlar. Bir çok yerde kadınlar, Ana Fatma için bir gün önceden bașlamak üzere bir günlük fazlasıyla tutarlar. Bunlar uygulamada görülen farklılıklar olup ișin özünü değiștirmeyen özellikler olarak karșımıza çıkar. 2. Kerbelâ’ya Gelișmeler: Yolaçan Kerbela olayı, İslam tarihinde ciddi bir dönüm noktasıdır ve bu faciaya yolaçan gelișmeleri sadece Hz. Ali ile Muaviye arasındaki gerginliğe dayamak yetmez. Onun İslam dininin ortaya çıktığı, Muaviye’nin babası Ebu Süfyan ile Peygamber arasında geçen savașlara kadar geri götürülmesi gerekir. Her ne kadar bazı çevreler gerçeği örtmeye çalıșıyorlarsa da, Ebu Süfyan ailesinin İslam’a karșı savașan kuvvetlerin bașında bulundukları, İslam’ın zafere ulașmasıyla ekonomik ve siyasal egemenliklerini büyük oranda yitirdiklerini görmezlikten gelmemeli. Ebu Süfyan’ın bu savașlarda, özellikle Bedir’de, yakınları ve en güçlü savașçıları öldürülür. Bozguna uğratılırlar. Bu savașın iki önemli kahramanı Hz. Hamza ve Hz. Ali’diler. Ebu Süfyan’ın karısı ve Muaviye’nin annesi olan Hind de babasını ve kardeșini kaybeder. Nitekim kiraladığı bir zencinin Hamza’yı arkadan vurarak öldürmesi sırasında Hind, büyük bir hırçınlıkla cesede saldırıp, tırnaklarıyla cesedin göğsüne dalarak HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 söküp çıkardığı kalbini yemeye bașlaması kin ve intikam duygularının boyutlarını göstermek bakımından önemlidir. Tarihlerin yazdığına göre, soyuna vasiyette bulunarak “Bedir’in intikamını mutlaka almalısınız” demiștir. Bundan uzun zaman sonra meydana gelen Kerbela faciasında, Yazid’in, kesilip kendisine sunulan Hz. Hüseyin’in bașına bakarak yaptığı konușmadan da anlașılıyor ki Ebu Süfyan ailesi hala Bedir’in intikamını alma, kandavası gütme peșindedir. Peygamber’in bir çok kere açıkça belirttiği Hz. Ali’nin vasiliği kararına uyulmadan Ebu Bekir’in hilafeti ele geçirmesi, tarafların tutumunu sergileyen ilk ve dikkate değer bir gelișme olmuștur. Ebu Bekir zamanında ”Peygamber’in malı kamunun malıdır” gerekçesiyle Hz. Fatma’dan alınan Fedek, halifenin bir yakınına mülk olarak bağıșlanmıștır. Ömer ve Osman zamanında bu gibi meșru olmayan tasarruflar daha da artarak sürdü. Muhammed dininin esaslarına ters düșen çokça ișler yapıldı, Kur’an’ın derlenip toparlanmasında uygunsuz yol ve yöntemler izlenerek, onun varlığına ve kutsallığına gölge düșürüldü. Osman; Beytülmal’ı, Muhammed’e düșmanlık yapanlara ve O’nun cezalandırdığı kimselere, kendi akraba ve yakınlarına sonuna kadar peșkeș çektirdi. Örneğin, kızının kocası Haris bin Hakem’e Fidek hurmalığını Seite 10 mülk olarak verdi ve büyük miktarda para bağıșında bulundu. Peygamber’e karșı savașıp yenildikten sonra “mecburen” İslam’ı kabul eden Ebu Süfyan’a Beytülmal’dan 200 bin dirhem vermekte tereddüt etmedi. Yapılan hesaplara göre, Osman’ın akrabalarına Beytülmal’dan sağladığı çıkar, 126 milyon 770 bin dirheme ulașmıștır. Genel kanıya göre, Mekke aristokrasisinin önderi ve Umeyyeoğulları’nın bașı Ebu Süfyan ailesi, bașından beri İslam’a direnmiș, savașı kaybettiğini anlayınca, taktik değiștirerek dini kabul eder görünmüș, bu kez kaleyi içinden fethetmeyi planlayıp durmuștur. Yani inanıp gönül bağlayarak değil, onu her vesile ile kendi yararına kullanma amaç ve hedefini seçmiștir. İslam’ın esaslarına bağlı kalmak yerine, onu, kurmayı düșlediği Roma İmparatorluğu gibi güçlü bir saltanatın ideolojisi haline getirmeyi planlamıș ve bunda bașarılı da olmuștur. İmam Ali; Peygamber’in vasisi olduğu halde, hakkının yendiği duygusuna kapılıp, iși iktidar kavgasına ve kanlı çatıșmalara vardırmamıș. Kardeș kanının dökülmesinden șiddetle kaçınmıș ve “müminlerin emiri” ve İmam olarak kalmayı yeğlemiștir. Nitekim Osman’ın halk tarafından linç edilmesinden sonra, kendisine gelip Halife olmasını rica eden ileri gelenlere verdiği cevap da bu yargımızı doğrular niteliktedir: “Bırakın beni, benden bașka birini arayın, bulun! Çünkü görüyorum ben, bu ișin sonunda çok ișler var; çok renklere boyanacak bu iș. Öyle bir hâle gelecek ki yürekler dayanamayacak, akıllar almayacak. Çevre sislendi, delil inkâr edilir oldu. Davetinize uyarsam, biliyorum neye uğrayacağım. Beni bırakırsanız, ben de içinizden biri gibi olurum; kimi emir yaparsanız onu dinlerim, ona itâat ederim; benim size vezir olmam, emir olmamdan daha hayırlıdır sizin için.” Çünkü İmam Ali ve evlatları, yani Ehlibeyt, İslam’ın bașından beri sahip olduğu inanç ve değerlerin korunması için ciddi ve acılı bir gayretin temsilcisi ve öncüsü oldular. Onlar için İslam’a uymak esastı. Yöneticilerin buna göre davranmaları, iși saptırmamaları bașlıca ilke olmalıydı. Oysa daha önce keyfi bir dönem yașanmıș, en çok da Osman’ın yapıp ettikleri, bir çok șeyin bozulmasına yolaçmıș, din bir bașka mecraya sokulmaya çalıșılmıștı. İmam Ali, tüm karșı çıkıșlarına rağmen, halk tarafından halife yapılıp ișbașına geldiğinin hemen ikinci günü verdiği hutbede Osman’ın yaptıklarını ve HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 kendisinin yapacağı düzeltmeleri șöyle dile getirir: ”Osman’ın șuna-buna verdiği arazinin, șuna-buna verdiği malların hepsi de Allah malıdır; âmmenin hakkıdır; hepsi bâtıldır ve hepsi Beytü-l Mal’e alınacaktır. Hatta evlendiği kadınlarla, parasiyle aldığı cariyeleri bile bulursam, onları bile ona ait saymam. Çünkü adâlette genișlik vardır; adâletle hükmetmekte âciz olan kiși, cebirle hükmederse, daha da âciz bir hâle düșer.” Çarçur edilmiș olan para ve malların büyük bir bölümünü Beytülmal’e alan İmam Ali, bu kurumda ciddi bir düzenleme yaparak, kendisi dahil herkese sadece üçer dinar verilmesini kararlaștırdı. Geçmiște büyük maaș ve ikramlarla ödüllendirilmiș bulunanlar bu durumdan büyük rahatsızlık duyarak İmam’ın karșısına geçtiler. Peygamber’in Veda Haccı’ndan dönerken Gadiru Humm’da yaptığı konușmaya, vasiyetnamesini yazdırmak istemesindeki duyarlığına bakılırsa, O’nun da kendisinden sonra olacaklar konusunda ciddi endișeler tașıdığı söylenebilir. Bu konușmasında İmam Ali’yi yerine vasi tayin ettiğini bildirmesi, ümmetinden Kur’an’a ve Ehlibeyt’e saygılı davranmalarını istemesinin sadece bir rastlantı eseri olmadığı anlașılıyor. Seite 11 ĐNANÇ Mâide Sûresi, 5. Âyeti’nin gereği, yani Allah´ın emri olarak sözkonusu hutbenin irad edilmiș olması bile, İmam Ali’nin halife olmasına, haksızlıklarla karșılașmamasına yetmedi. Bir yolunu bulup Ebu Bekir’i, ardından da Ömer ve Osman’ın halife yapmaları, sıra Ali’ye geldiğinde ise Șam Valisi Muaviye’nin, Osman’ın ölümünü bahane ederek ayaklanması, boșuna değildi. Çünkü İmam Ali ve evlatlarının sahip oldukları İslam anlayıșı ile Muaviye’ninki arasında büyük fark vardı. Ehlibeyt, koșullar ne olursa olsun inancı önde tutuyor, sadakatte kusur etmiyor, inancın saptırılması girișimlerine seyirci kalmak istemiyordu. “Boylarınıza dönünce emin olduğunuz, inandığınız kișilere sözlerimi duyurun, onları çağırın; çünkü ben bu gerçeğin sörnüp yıpranmasından, yitip gitmesinden korkuyorum; ama Allah, kâfirler hoșlanmasa da nurunu parlatır” talimatının verilmesi, durumun nasıl bir noktada bulunduğunu ortaya koyuyordu. Osman zamanında temelleri atılan, Muavi’ye döneminde sistemli bir biçimde yürütülen, Ali’nin İslam anlayıșı ile bağdașmayan bir diğer politika da, Araplar’ın “asıl Müslüman”, Arap olmayan diğer halkların da “mevali (yani alınıp satılmayan köle)” olarak sınıflandırılmasıydı. Bununla birlikte, İslam öncesi Arap gelenek ve göreneklerinin giderek İslam dininin yerine konulması, “Șeriat” etiketi altında ve daha çok da Arap milliyetçiliğini empoze eden yaklașımın her geçen gün ağırlık kazanmaya bașlaması da Ali ve evlatları tarafından kabul edilir șey değildi. Muaviye’ninse hesabı kendisine, Emevi saltanatının ihyasına dönüktü. İslam’ın esasları, kural ve normları, onun önüne koyduğu hedefe ulașmasına yaradığı sürece değerli, değilse yerine bașka șeyler koymakta sakınca yoktu. Emeviler, dünyanın dört bir tarafından Beytülmal’e akan büyük servete tek bașına konmayı hedeflemiș, İslam’ın birçok ilkesini kendi çıkarları yönünde evriltmiș, buna karșı çıkan Ehlibeyt`i ise çıkarlarının önünde en büyük engel olarak görmüștür. Muaviye, Hz. Ali’nin halife seçilmiș olmasını hazm edemedi, karșı çıkmak için Osman’ın öldürülmesini bahane edip Ali’yi bu olayın sorumlusu olarak gösterdi. HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Oysa Ali ve çocukları Osman’ı kurtarmak için çok çaba göstermișlerdi. Ali ile Muaviye arasında bașgösteren Sıffın Savașı’nda Muaviye kuvvetleri yenilmek üzereyken, ortaya atılan hileli bir öneri sonucu (Hakem olayı), zaman Muaviye yararına ișlemeye bașladı. Ali’nin bir rivayete göre Küfe’nin dar sokaklarından birinde kıstırılıp ağır yaralanması, bir diğer rivayete göre ise Küfe mescidinin önünde bir Harici tarafından 19 ramazan 661’de zehirli kılıç darbesiyle yaralanıp üç gün sonra șahadete ermesi, Muaviye’nin önünü açtı. Kerbela Faciası: İmam Hasan’ın șehit edilmesinden sonra, Ümeyyeoğulları’nın çekindiği tek kiși İmam Hüseyin’di. Muaviye daha ölmeden önce, bunun önemini oğlu Yezit’e anlatmıștı. Hüseyin, Muaviye’ye ne biat etmiș ne de yüz vermiști. Muaviye, daha ölmeden, oğluna yeteri kadar destek bulabilmek amacıyla İmam Hüseyin’e bir mektup yazmıș, fakat sert bir cevapla karșılașmıștı. Hüseyin cevabi mektubunda șöyle diyordu: “Halka senin hükmetmenden daha büyük bir fitne bilmiyorum”. Bununla birlikte, Muaviye’nin yaptığı kötülükleri bir bir sayıp dökerek, Yezit gibi “ahlaksız bir adamı” halife diye dayatmasını kınıyordu. İmam Hüseyin bir inanç önderi olarak dünya malına, saltanata değil, sahip olduğu Seite 12 ĐNANÇ inanca ve onun pürüzsüz olarak varlığını korumasına önem veriyordu. Muaviye, 680’de öldü ve Yezit halife oldu. Emevi saltanatının tam da bu esnada sahib olduğu debdebeyi, a. Gölpınarlı șu sözlerle ifade ediyor: “... Müslümanlıkta saltanat sarayıyla-debdebesiyle, vezirleriyle-nedimeleriyle, ordusuyla-kumandanlarıyla, zındanlarıyla-celladıyla, ihsanıyla-inamıyla, zulmüylekahrıyla ve saltanat hanedanıyla-keyfi idaresiyle, hazinesiyle ve yoksul, sürünen halkıyla kurulmuștu. Kisralar, Arap Kisrası’nın makamını bir bir alacaklardı; Roma İmparatorluğu, ayrı bir dille, hükümlerine baș eğilmeyen bir dinle, fakat İslam kisvesine bürünerek tarih alanına çıkmıștı artık. Kendisine böyle bir saltanatı devreden babası ölürken bile bașucunda bulunmak lüzumunu duymayan, avlanmakla gönül eğleyen Yezid, gününü-gecesini çalgıçağanak dinlemekle, köçekçengi oynatmakla, içip kendinden geçmekle sürdürmeyi adet edinmiș bir kișiydi...” Yezit ilk iș olarak Medine Valisi Velid’e bir mektup göndererek, derhal Hüseyin’i çağırıp Yezit’e biatını almasını, değilse kellesini emretti. Ancak Hüseyin buna boyun eğmedi ve kellesini almaya da cesaret edemediler. Mervan «Hüseyin’i bırakma, hapset; giderse bir daha ele geçmez; ya biat etsin, ya boynunu vurdur» sözleriyle Velid’e çıkıșınca, Yezid ve yandașlarının niyetleri iyice açığa çıkmıș oldu. Hz. Hüseyin taraftarlarının kapının önünü tutmuș olmalarının anlașılması sonucu kan dökülmesi önlenmiș oldu. Bu olaydan bir gün sonra, İmam Hüseyin büyüklerinin kabirlerini ziyaret ettikten, Hașimoğulları’na ve Basralılar’a birer mektup yazdıktan sonra Kûfe’ye gitmek üzere harekete geçti. Hașimoğulları’na, yani akrabalarına yazdığı mektupda “Kendileriyle gelenlerin șehid olacaklarını, kendilerine uymayıp kalanların da bir fethe, bir huzura erișemeyeceklerini” bildirdi. Basralılar’a hitaben yazdığı mektubunda ise, karșı karșıya bulunulan durumu ve hareketinin gerekçelerini anlatıyordu. Mekke’de kalması ve olmazsa Yemen’e gitmesi gibi önerilere iltifat etmeden, HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 kendisine mektup yazıp dâvet eden Kûfeliler’e daha önce söz verdiğini, bu nedenle oraya gideceğini bildirdi. Bu yüzden gerekli hazırlıkların yapılması amacıyla Amcası Akil’in oğlu Müslüm’ü önden gönderdi. Yezid, bu sırada Kûfe’ye Ziyad’ın oğlu Abdullah´ı Vali tayin etmiști. Sonunda Müslüm’ün Kûfe’de olduğunu öğrenen Abdullah bin Ziyad, Kûfeliler’in ihanetinden de yararlanarak onu ve çocuklarını bazı yandașlarıyla birlikte katletti. Denilir ki İmam, bu acı haberi ve Küfeliler’in ihanetini Kerbela yolundayken öğrenir ve șöyle söyler: Dünya güzel gelse de, iyi saysan onu sen, Allah’ın sevap yurdu daha güzel, bir bilsen, Bırakılmak içindir toplanan bütün mallar; Öyleyse neden düșkün mallara insan, neden? Değil mi ki bedenler ölüm için çatılmıș Daha üstün elbette Allah yolunda ölmen, kılıçla öldürülmen Allah esenlik versin ey Ahmed soyu size Görüyorum yakında ayrılacağım sizden. Kerbelâ; Bağdat`ın 90 km kadar güneybatısına düșen, Fırat`ın sağ kıyısından 25 km uzaklıkta, Irak sınırları içinde, çöl sayılan bir yörenin adıdır. Aleviler buradan bahsederken "Kerb-ü belâ", "Gelbelâ" gibi duydukları acıyı dile getiren deyimler de kullanırlar. Kerbelâ olayının meydana geldiği zaman bir çölden ibaret olan burası Osmanlılar zamanında bir șehir halini almıștır. Kerbelâ, İslam tarihinde Hz. Hüseyin, ailesi, Seite 13 akrabaları ve dostlarının, Muaviye oğlu Yezit tarafından burada ablukaya alınıp katledilmeleriyle bilinen bir yerdir. Tarih, Hicret’in 61. yılı Muharrem ayının onuncu gecesini, yani 10 Ekim 680’i gösteriyordu. Kerbela denilen yere ulașmıșlardı. Karșılarında ilkin 20 bin, daha sonra sayısı 30 bine çıkarılan kocaman bir ordu vardı. İmam Hüseyin’in karargâhında korku ve hüzün havasından çok âdeta bir bayram havası vardı. Herkes son savașını en kusursuz biçimde ve kahramanca bașarmak için hazırlık yapmaktaydı. Savaș düzenine girmekten bașka çare kalmamıștı. Hüseyin sağ koluna Kayn oğlu Züheyr’i, sol tarafına da Habib’i memur etmiști. Sancaksa Eb’ül Fazl Abbâs’ın elindeydi. İlkin İmam Hüseyin öne çıkıp kendisini tanıttı ve herhangi bir kusuru bulunmadığını yineledi. Düșmansa ”Yezid’e biat etmedikçe, bu sözlerin yararı yok” dedi ve Sa’doğlu, yayını gerip ilk oku Hz. Hüseyin’e atarak, savașı bașlatmıș oldu. Evet, savaș bașlamıștı. Hurri Riyahi, Yezid ordusunda yeraldığı için çoktan pișman olmuștu. Yanında oğlu, kardeși ve kölesi olduğu halde, Yezid ordusundan ayrılarak, at sürüp İmam’ın huzuruna geldiler. ”Mahçubum. İlk karșı duran bendim, izin verin ilk ölen de ben olayım!” dedi. Kahramanca dövüștükten sonra ilkin Hurr ve ardından da kardeși, oğlu ve kölesi șehid oldular. Bunları Avsece oğlu Müslüm, Muzahir oğlu Habib, Ebû-Veheb Abdullah ve annesi, Ebu Sumame, Habib, İmam Hüseyin oğlu Ali Ekber, İmam Hasan oğlu Kasım ve bir kardeși, Ebül Fazl Abbas, İmam Hüseyin oğlu henüz altı aylık olan Asgar gibi onlarcası peșpeșe sehid oldular... Zeynel Abidin 24 yașlarında ve hastaydı. Meydana girip savașmak istedi, ama İmam Hüseyin izin vermedi. Soyunun, Ehl-i Beyt soyunun yürümesi için onun yașamasının gerekli olduğunu bildirdi. Sıra İmam Hüseyin’e geldiğinde, artık geride erkek kalmamıștı. Kahramanca dövüștü ve sonunda ordunun dört koldan saldırması sonucu șehid oldu. Kimse bașını kesmeye cesaret edemedi. Ancak Șimr koșup, oniki kılıç darbesiyle bașını kesti. Toplam 72 olmuștu. kiși kahramanca dövüșmüș ve fakat yine “bu alemde” yenilmiști. Ne var ki söz konusu Emevi ordusu ve önderi Yezit; insanlık vicdanında ve mana aleminde “lanet” damgasını yemiș, İmam Hüseyin ve yandașları karșısında tarih boyunca yenilmiști. İnsanoğlunun nefretle yükselttiği ”lanet Yezid’e!” sesleri arasında sayısız kereler kahrolmuștu. Dahası ișlediği bu insanlık ayıbının utancıyla, belleklerden silinmeyen bir kötülüğün, insanlık tarihi boyunca ișlenebilecek kötülüklerin sembolü olarak anılacak ve daha nice bin yıllar ”lanet”e müstehak görülmeye devam edecektir. [Kaynak/Alıntı: Alevi Akademesi Yayınları Mustafa Düzgün www.aleviakademisi.de] șehit Hz. Hüseyin’in bașı ve diğer bașlar ile esirler ise Șam’a, Yezit’e gönderildi. Evet, Șah Hüseyn-i Kerbela’nın çok güzel belirttikleri gibi, “suret aleminde” yani görünürde 72 kiși, 30 bin kișilik bir zulüm ordusuyla HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 14 Şah Đsmail smail Hatayi Im 13. Jahrhundert zogen Mongolen-Stämme in den Westen. Vor ihnen fliehend kamen Menschen nach Anatolien, wie zum Beispiel Haci Bektasi Veli. Es entstanden Sufi-Orden. Es gab' aber keine einheitliche Religion. Die damaligen Aleviten wurden als “Häretiker” (eine Lehre, die im Widerspruch zur vorherrschenden islamischen Lehre steht und beansprucht, selbst die Wahrheit richtiger zum Ausdruck zu bringen) betrachtet. KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN und die schwarze Horde besiegte. Mit 17 Jahren heiratet Haydar seine Base Fürstin Marta (Tochter von Uzun Hasan, Enkelin des letzten Kaisers von Trapezunt). Er bewaffnete seine Derwische und ließ sie in blauben Kutten und roten Turbanen mit 12 Windungen, auf denen jeweils die Namen der 12 Imame stand, ausstatten. Aufgrund dieser Kopfbedeckung wurden die ardabiler Münche bald Şah Safi adad-Din Diese Gemeinschaft führt ihre Entstehung und das Geschlecht ihrer Ordensmeister auf den Scheich Safi ad-Din zurück, der zu dieser Zeit bei Ardabil geboren wurde. Bis zur Mitte des 15. Jahrhunderts beschränken sich die safawidischen Scheiche von Ardabil, die die Titel “Pir” (=”Ältester”) oder “Mürșid” (=”Leiter”) führen, auf die geistliche Führung. Erst Scheich Cüneyt (Ordensmeister seit 1447) nutzt die Stärke der Derwische für politische Zwecke. Deshalb wurde er von “Karakoyunlu” (=”der schwarzen Horde”) verfolgt. Haydar Auf Cüneyt folgte als Ordensmeister sein Sohn Haydar, der bei seinem Onkel Uzun Hasan aufgewachsen war “Kızılbaș” (=”Rotköpfe”) genannt. Diese wurde auch “Haydar”-Kappe genannt. Haydar stirbt in der entscheidenden Schlacht gegen seinen Vetter um die Throne von Täbris (1488). Machtkämpfen um den Thron mit “Akkoyunlu” (=”der weißen Horden”) stirbt der Älteste. Ismail jedoch wird gerettet und übernimmt die Führung des Ordens. Ihm folgen die Jünger mit solch einer religiösen Begeisterung, dass sie teilweise ohne Waffen in den Kampf ziehen und tatsächlich zieht er 1501 in Täbris ein. Er lässt das Bekenntnis an die zwölf Imame ausrufen. Die damals mystisch gläubigen Anhänger, die die orthodoxe Ausrichtung nicht befürworteten unterstützten ihn nicht mehr, so dass er gezwungen war Sklaven aus eroberten Gebieten “einzusetzen”. In folgenden Jahren verößert er sein Reich durch seine kriegerischen Siegeszüge. Sultan Selim I, der das Osmanische Reich beherrschte, hatte die “Gefahr” im Osten erkannt. Er befahl die allgemeine Verfolgung der Anhänger Alis, bei der 40.000 getötet worden sein sollen. Im Jahre 1514 besiegte Sultan Selim I in der Schlacht von Çaldıran Șah Ismail. Er stirtbt 1524 mit 37 Jahren – doch sein Reich lebt weiter. (ak) Şah Ismail Haydar hinterlässt drei Söhne, Sultan Ali, Ismail und Ibrahim. Sie werden zunächst eingesperrt. In den HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 15 KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN Alevi Aydın ve Akademisyenler Platformu Yeni faaliyetler ve konuları ele almak amacıyla Alevi Aydin Akademisyenler Platform sekreteryası ve yöredeki bulunan Alevi Kültür Merkezlerin yönetim kurulu üyeleriyle Frankfurt'ta 16 Eylül'de toplantı yapıldı. Alevi Aydın ve Akademisyenler Çalıșma Grubu, Öğretmenlerden, yerel politikacılardan, Mühendislerden, öğrencilerden, serbest calıșanlardan, sosyal danıșmanlardan, Alevi dernekleri yöneticilerinden ve demokratik kurum ve kurulușlarda aktif olan duyarlı șahıslardan olușuyor. 1999 yılındaki ilk bulușmasında, böylesi bir çalıșma grubunun gerekli olduğuna kanaat getirildi. Özellikle din derslerinin günün güncel sorunları olması Akademisyenleri motive etti. Ön araștırmalarda Frankfurt ve çevresinde yașayan Alevi kökenli aydın ve akademisyenlerin bir çoğu, bazı nedenlerden dolayı faaliyet gösteren Alevi derneklerinin çalıșmalarında katılmada çekingeleri olduğu, ama olușacak bir inisiyatifte yer alabilecekleri sinyalleri geliyordu. İlk toplantıdan sonra üç kișiden olușan sekreterya, 2000 yılının bașından itibaren Alevileri ilgilendiren Alevi din dersleri ve diğer konular için Frankfurt ve çevresinde yașayan, bir çok aydın ve akademisyeni yazılı davetiye ile ilk bulușmaya davet etti Foto: C.Babayiğit, A.Ercan, K.Topuz bașından itibaren Alevileri ilgilendiren Alevi din dersleri ve diğer konular için Frankfurt ve çevresinde yașayan, bir çok aydın ve akademisyeni yazılı davetiye ile ilk bulușmaya davet etti. Katılımın sürekli artıșı bu Platformdaki insanları daha fazla motive ederek, yeni konulara el atma cesaretini verdi. 16 Eylül 2011 tarihinde Frankfurt Cemevinde yapılan toplantıya Frankfurt bașta olmak üzere Bad Homburg, Darmstadt, Friedberg, Hanau ve Hattersheim Alevi Kültür Merkezlerinden yöneticiler katıldılar. Önümüzdeki yıl için önerilen konular : Elli yıl göçün muhasebesi. sonra üç sekreterya, kișiden 2000 olușan yılının Arap Baharı nedir ve HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 arkasında kimler niçin yer almaktadır? Türkiye'de hazırlıkları yapılan yeni Anayasa`dan Alevilerin beklentileri nedir? Türkiye'nin sosyolojik yapısı ve bu yapı daki yeri Dersim olayı, nedeni ve sonuçları Hangi konuların öncelikli ele alınacağına önümüzdeki günlerde karar verilecek. ilerideki tarihlerde daha çok Almanya'daki olup bitenlerin mercek altına almasının gerekliliği vurgulanarak toplantı tamamlandı. Alevi Aydın ve Akademisyenler Grubu ile bilgi alıșverișinde bulunmak isteyenlerin șu mail adresine bașvurabileceği kaydedildi: [email protected] Seite 16 KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN VAN Depremzedelerine Yardim Kampanyasi Frankfurt Alevi Kültür Merkezi Cemevi çok kısa zamanda bașlattığı Van Depremzedelerine yardım kampanyasında 24 saat´de yaklașık 3 Tonluk Giysi, Battaniye ve yiyecek toplayarak Depremzedelere gönderdi. Frankfurt Alevi Kültür Merkezi Bașkanı Halil Özdemir Kampanya hakkında șunları iletti…. ‚,Van´a gidecek olan Tır´ı duyar duymaz yetkili arkadașlarımızla birlikte hemen bir kampanya bașlattık ve 24 saatlik bir zaman belirledik. İnternet ve Telefon aracılığı ile herkese duyurmaya çalıștık ve üç-dört saat içinde Merkez yemek salonumuz yardımlarla dolmuștu. Gece saat 02:00 a kadar yardım etmek isteyen insanlarımız Merkezimize geldiler. Kampanyanın bukadar kısa zamanda bitmiç olmasından dolayı dostlarımızdan tepkiler de aldık. Yakın zamanda yine bir yardım kampanyası bașlatacağız, bu Kampanya büyük ihtimal 30.10.2011 Pazar günü Eschborn Can-Su Festsaal´de yapılacak Kültür ve Dayanıșma etkinliğimizde Start alacak‘‘ Birdaha böyle felaketlerin yașanmaması dileğiyle, tüm yardımsever insanları, paketleme ve tașıma islerinde çalıșan gönüllüleri, emeklerinden ve özellikle İnsancıl duygularını kaybetmediklerinden dolayı Saygıyla selamlıyorum‘‘ 25.10.2011 Salı günü saat 13:00´den 26.10.2011 Çarsamba günü saat 13:00 e kadar yapılan Yardım HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Kampanyasında 100´lerce yardımsever Alevi Kültür Merkezi´ne akın ettiler. Merkez yetkili ve gönüllü çalıșanları tarafından katagorize edilip paketlenen yardımlar üç Minibüs ve bir araç ile Lojistik firmasına ulaștırıldı. Akșam saatlerinde yola çıkan Tır´ın 29.10.2011 Cumartesi günü Van´a ulașacağı tahmin ediliyor. (ho) Seite 17 ALEVĐ KÜLTÜR MERKEZĐ-CEMEVI FRANKFURT AM MAIN Alevi Frankfurt Kültür Merkezi An der Steinmühle 16 65934 Frankfurt am Main Telefon 069 / 419116 www.alevi-frankfurt.com [email protected] Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs May Haziran Pz. 1. Çș. 1. Pș. 1. Pz. 1. Sa. 1. Cu. Pzt. 2. Pș. 2. Cu. 2. Pzt. 2. Çș. 2. Ct. 1. 2. Sa. 3. Cu. 3. Ct. 3. Sa. 3. Pș. 3. Pz. 3. Çș. 4. Ct. 4. Pz. 4. Çș. 4. Cu. 4. Dersim 1938 Pzt. 4. Pș. 5. Pz. 5. Pzt. 5. Pș. 5. Ct. 5. Hıdırellez Sa. 5. Cu. 6. Pzt. 6. Sa. 6. Cu. 6. Pz. 6. Hıdırellez Çș. 6. Abdal Musa Ct. 7. Sa. 7. Çș. 7. Ct. 7. Pzt. 7. Pș. 7. Abdal Musa Pz. 8. Çș. 8. Pș. 8. Pz. 8. Ostern Sa. 8. Cu. 8. Ostern Pzt. 9. Pș. 9. Cu. 9. Pzt. 9. Çș. 9. Ct. 9. Sa. 10. Cu. 10. Ct. 10. Sa. 10. Pș. 10. Pz. 10. Çș. 11. Ct. 11. Pz. 11. Çș. 11. Cu. 11. Pzt. 11. Pș. 12. Pz. 12. Pzt. 12. Pș. 12. Ct. 12. Sa. 12. Cu. 13. Pzt. 13. Hızır Orucu Sa. 13. Cu. 13. Pz. 13. Çș. 13. Ct. 14. Sa. 14. Hızır Orucu Çș. 14. Ct. 14. Pzt. 14. Pș. 14. Pz. 15. Çș. 15. Hızır Orucu Pș. 15. Pz. 15. Sa. 15. Cu. 15. Pzt. 16. Pș. 16. Cu. 16. Pzt. 16. Çș. 16. Ct. 16. Sa. 17. Cu. 17. Ct. 17. Sa. 17. Pș. 17. Pz. 17. Çș. 18. Ct. 18. Pz. 18. Çș. 18. Cu. 18. Pzt. 18. Chr. Himmelf. Pș. 19. Pz. 19. Pzt. 19. Pș. 19. Ct. 19. Sa. 19. Cu. 20. Pzt. 20. Sa. 20. Cu. 20. Pz. 20. Çș. 20. Ct. 21. Sa. 21. Çș. 21. Ct. 21. Pzt. 21. Pș. 21. Pz. 22. Çș. 22. Pș. 22. Pz. 22. Sa. 22. Cu. 22. Pzt. 23. Pș. 23. Cu. 23. Pzt. 23. Çș. 23. Ct. 23. Sa. 24. Cu. 24. Ct. 24. Sa. 24. Pș. 24. Pz. 24. 25. Hz.Ali doğumu Çș. 25. Ct. 25. Pz. 25. Çș. 25. Cu. 25. Pzt. Pș. 26. Pz. 26. Pzt. 26. Pș. 26. Ct. 26. Sa. 26. Cu. 27. Pzt. 27. Sa. 27. Cu. 27. Pz. 27. Pf ingsten Çș. 27. Pș. 28. Ct. 28. Sa. 28. Çș. 28. Ct. 28. Pzt. 28. Pf ingsten Pz. 29. Çș. 29. Pș. 29. Pz. 29. Sa. 29. Corum 1980 Cu. 29. Pzt. 30. Cu. 30. Pzt. 30. Çș. 30. 30. Sa. 31. Ct. 31. Pș. 31. Ct. Okul Tatilleri 2012 Noel Tatili Paskalya Tatili Yaz Tatili Sonbahar Tatili Noel Tatili 21.12. - 06.01.2012 02.04. - 14.04.2012 02.07. - 10.08.2012 15.10. - 27.10.2012 24.12. - 12.01.2013 * Hessen'deki ilkokullarda ilkokullarda Alevilik dersleri başlıyor. Kaynak: Hessisches Kultusministerium HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 18 „Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum‘‘ 2012 Temmuz Pz. 1. A ğ ustos Çș. 1. Hz.Ali Eylül Ct. 1. Ekim Pzt. 1. Pzt. 2. Pș. 2. Pz. 2. Sa. 2. Sa. 3. Cu. 3. Pzt. 3. Çș. 3. Siv as 1993 Kası Kas ı m Pș. Birlik günü 1. Aralı Aral ı k Ct. 1. Cu. 2. Pz. 2. Ct. 3. Pzt. 3. Çș. 4. Ct. 4. Sa. 4. Pș. 4. Pz. 4. Sa. 4. Pș. 5. Pz. 5. Çș. 5. Cu. 5. Pzt. 5. Çș. 5. Cu. 6. Pzt. 6. Pș. 6. Ct. 6. Sa. 6. Pș. 6. Ct. 7. Sa. 7. Cu. 7. Pz. 7. Çș. 7. Cu. 7. Pz. 8. Çș. 8. Ct. 8. Pzt. 8. Pș. 8. Ct. 8. Pzt. 9. Pș. 9. Pz. 9. Sa. 9. Cu. 9. Pz. 9. Sa. 10. Cu. 10. Pzt. 10. Çș. 10. Ct. 10. Pzt. 10. Çș. 11. Ct. 11. Sa. 11. Pș. 11. Pz. 11. Masumu Paklar Sa. 11. Pș. 12. Pz. 12. Çș. 12. Cu. 12. Pzt. 12. Masumu Paklar Çș. 12. Cu. 13. Pzt. 13. Pș. 13. Ct. 13. Sa. 13. Masumu Paklar Pș. 13. * Ct. 14. Sa. 14. Cu. 14. Pz. 14. Çș. 14. Fatma Ana Cu. 14. Pz. 15. Çș. 15. Ct. 15. Pzt. 15. Pș. 15. Matem (1) Ct. 15. Pzt. 16. Pș. 16. Hacı Bektaș Pz. 16. Sa. 16. Cu. 16. Pz. 16. Sa. 17. Cu. 17. Hacı Bektaș Pzt. 17. Çș. 17. Ct. 17. Pzt. 17. Çș. 18. Ct. 18. Hacı Bektaș Sa. 18. Pș. 18. Pz. 18. Sa. 18. Pș. 19. Pz. 19. Çș. 19. Cu. 19. Pzt. 19. Çș. 19. Cu. 20. Pzt. 20. Pș. 20. Ct. 20. Sa. 20. Pș. 20. Ct. 21. Sa. 21. Cu. 21. Pz. 21. Çș. 21. Cu. 21. Pz. 22. Çș. 22. Ct. 22. Pzt. 22. Pș. 22. Ct. 22. Maras 1978 Pzt. 23. Pș. 23. Pz. 23. Sa. 23. Cu. 23. Pz. 23. Sa. 24. Cu. 24. Pzt. 24. Çș. 24. Ct. 24. Pzt. 24. Çș. 25. Ct. 25. Sa. 25. Pș. 25. Kurban Bay . Pz. 25. Sa. 25. Noel Pș. 26. Pz. 26. Çș. 26. Cu. 26. Pzt. 26. Matem (12) Çș. 26. Noel Cu. 27. Pzt. 27. Pș. 27. Ct. 27. Sa. 27. Așure Pș. 27. Ct. 28. Sa. 28. Cu. 28. Pz. 28. Çș. 28. Cu. 28. Pz. 29. Çș. 29. Ct. 29. Pzt. 29. Pș. 29. Ct. 29. Pzt. 30. Pș. 30. Pz. 30. Sa. 30. Cu. 30. Sa. 31. Cu. 31. Çș. 31. Frankfurt Alevi Kültür MerkeziMerkezi-Cemevi Etkinlikleri Her Perşembe: Đnanç Sohbeti ve Lokma Her Cuma: Sofra Sohbeti ve Mangal Her Pazar: Kahvaltı Her Pazar: Gençler ve Yetişkinler icin Folklör Her Pazartesi: Semah Eğitimi Değisik gün ve saatlerde Saz ve Müzik Egitimi HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Pz. 30. Pzt. 31. Devamlı olmayan değişik Eğitim ve Seminerler için bilgi hattı: Tel.: 069-419116 veya [email protected] Seite 19 KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN Frankfurt Alevi Kültür Merkezi, Kadınlar Kolunun Mayıs 2011 tarihinde bașlatmıș olduğu ‘’Aktion Rosa-Schleife für krebskranke Kinder’’ isimli Kanserli çocuklara yardım kampanyası bütün hızıyla devam ediyor. Aldığımız bilgilere göre Ekim 2011 tarihine kadar yaklașık 1825,00 € yardım toplayan bayanlarımız bu kampanyanın 21.12.2011 tarihinde biteceğini ve toplanan bağıșların Frankfurt´da Kanserli çocuklara yardım amacıyla kurulan ‘’Verein Hilfe für Krebskranke Kinder Frankfurt’’ HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 derneğine bağıșlanacağını, bu kampanyaya destek olanlara ve gönüllülere teșsekkür eden bayanlarımız, herkesi duyarlı olmaya ve kanserle savașan çocuklara yardım elini uzatmaya davet ettiler. (ho) Seite 20 GÜNCEL Almanya'ya göçün 50. yılı Tarih 30. Ekim 1961, bir kaç hafta önce iki Alman devleti arasına örülecek duvarın ilk tașları üst üste konuluyor. Ama bu hatıladığımız günün anlamı farklı: Türkiye ve Almanya, önemi o zamanla daha çok kendini hissetirecek anlașmanın altına imzalarına atıyorlar. Bu Almanya'ya getirtmek hiç planda yoktu. Bu anlașmaya göre, Almanya'ya isçi olarak gelenlerin yanlızca iki yıl sonra ülkelerine geri döneceklerdi. Ailelerini Almanya'ya getirtmek hiç planda yoktu. Türkiye, bu anlașmayla hem ülkeye gelen döviz miktarını artırmak hem de gurbetçilerin transfer ettiği bilgi ve tecrübelerinden yararlanmak istiyordu. Yıllar geçtikçe gelen insanlar hem ülkeyi benimsedi hemde aile birleșiminden yararlanarak eș ve çocuklarını yanlarına aldılar. destekliyorlardı. Aleviler için kendilerini Almanya'da gizlememelerinin acı bir nedeni vardı: Sivas Katliamı. 1993'teki bu insanlık dıșı olay Almanya'daki Alevileri mobilize etti ve en önemlisi birleștirdi. Aleviler, güçlü örgütleriyle Alman toplumu içinde yer almaya bașladılar. Almanya'daki Başarılar Bilhassa son yıllarda bu “Yabancı” kitleden bir çok insan adını duyurmayı bașardı. Bașarılı girișimci göç menlerin yanısıra Almanya'nın önde gelen șirketlerde üst düzey yönetimlerinde, partilerin yönetim ve kadrolarında meclislerde göçmenler bulmak mümkün. Almanya'da göçmenler arasında bakanlar, doktorlar, bilim adamlar, sanatçılar ünlü spor takımlarında yıldızlar oyuncular var. Üstümüze düşen görev Mademki bu ülkenin yasalar ı na ve toplum kurallarına uyup ıșini iyi yapan kendini kabul ettirebiliyor, Almanya do ğ umlu yeni nesillere de anne ve babalarının elli yıl önceki hırs ve calıșkanlığını devam ettirmeliler. Eğitime büyük önem vermeliler. Bu konuda “Yanlızca bana mı görev düșüyor” sorusuna tek bir cevap var: “Her ne arıyorsan, kendinde ara.” Alevi Göçmenler Almanya özellikle 1980'li yıllardan sonra göçmenlerin ülkelerine artık dönmeyeceğini anlamaya bașlıyordu. Ilk “Çokkültürlü toplum” kavramıda yaygınlașmaya bașlamıștı. Özellikle Aleviler, demokrasi anlayıșları gereği Gurbetçiler beraber hasret gideriyor HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 21 GÜNCEL Aşırı sağcılığa karşı 1993 senesinde Solingen'de așırı sağcı saldırıda ölen dokuz yașındaki Hülya Genç´in anısına ve ırkcılığa karșı, Frankfurt'ta 1995 yılında bir Anıt Heykel yapılmıș ve Frankfurt´un Bockenheim Semtinde ‘‘Hülya-Platz‘‘ adı verilen meydana konulmuștu. Bu meydandaki Anıt Heykel (Çekiçli adam gamalı haçı dövüyor) ögrenildigi kadarıyla müsadesiz yapılmıștı. Belediye uzun tartıșmalar sonunda Heykeli 2007 yılında, paslanmıș diye buradan kaldırdı. Șu anda bu Meydanda ağaçtan yapılmıș kopyası bulunan Anıt, yine bașka bir sebepten dolayı problem yașıyor. Heykelin orjinalinin Frankfurt Fuarı (Messe) önünde olması, Telif hakkı sorunu yaratıyor. Șimdi ise Türk kökenli bir sanatkardan yeni bir Anıt Heykelin yapılması isteniyor. Hülya-Platz ve Anit Heykel ile Frankfurt ırkçılığa karșı açık tepkisini gösteriyor. Bu tabiiki bölgede yașayan insanların katkısıyla olușuyor. Frankfurt'ta da yanlız bu yakıșır. HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 22 KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN Stopp dem sunnitischen Pflichtunterricht Analog zu einem Urteil am Europäischen Gerichtshof für Menschenrechte (EGMR) aus dem Jahr 2007 ist auch für den BDAJ der Pflichtreligionsunterricht in der Türkei mit universellen Menschenrechten und insbesondere dem Recht auf Glaubensfreiheit unvereinbar. Der BDAJ verurteilt diese Form der Religionsindoktrinierung und fordert die Türkei auf, dringend Reformen einzuleiten. In der Türkei gibt es einen einen obligatorischen sunnitsichen Religionsunterricht. Alevitische Kinder sind gezwungen, an diesem sunnitisch-islamischen Religionsunterricht teilzunehmen. Dagegen protestierten am 29. September 2011 über 200 Mitglieder der Vereinigung Bundesverband der alevitischen Jugend (BDAJ) in Frankfurt am Main. Sie legten vor dem Türkischen Generalkonsulat in der Kennedyallee 115 einen schwarzen Kranz nieder. Der BDAJ ist der Meinung: “Der Religionsunterricht wurde bewusst von den Putschisten als Instrument der Assimilation genutzt! Eine Befreiung von diesem Unterricht ist für die Aleviten bis heute nicht möglich.” Fakt ist, dass sich die alevitische Lehre grundlegend vom sunnitischen Islam unterscheidet. Doch der türkische Staat bietet keinen Raum, in denen Menschen anderen Glaubens oder mit anderen Sprachen diese zumindest pflegen können. Assimilierung in den sunnitschen Relgigionsunterricht Der Standpunkt des BDAJ wird untermalt von den aktuellen Entwicklungen. Demnach soll die alevitische Lehre in den sunnitischen Religionsunterricht integriert werden. Wirft man dann einen Blick, welche Inhalte dies sind – hat man sich beschränkt auf Zitate vom Hl. Ali und wie es für den sunnitischen Glauben wichtig ist auf ein paar Rituale. Auf Perspektiven wie “zahiri” und “batini” oder die Definition von Gott HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 im Alevitentum wird nicht eingegangen, weil sie grundverschieden ist – und nicht angepasst werden kann. Insgesamt bleibt es eine AlibiAktion. Der BDAJ erklärte: “Einige Kinder sind inzwischen dazu bereit, eine muslimische 'Tarnidentität' anzunehmen, um nicht als 'Abweichler' aufzufallen, denn dies bringt klare Nachteile in der Schule und im Alltag mit sich, wie aus vielen Erfahrungs-berichten ehemaliger nichtmuslimischer Schüler in der Türkei hervorgeht.” Seite 23 KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN MenschenrechtsMenschenrechtsverletzung Der BDAJ sieht im Pflichtreligionsunterricht eine klare Verletzung der universellen Menschenrechte und: “Die Türkei hat sich zur Einhaltung dieser verpflichtet und begeht somit eine bewusste Verletzung einer internationalen Abmachung. Weiterhin ist es die Pflicht eines demokratischen Staates, seinen Bürgerinnen und Bürgern Glaubensfreiheit zu gewährleisten. Menschen dürfen aufgrund ihrer Glaubensvorstellungen nicht vom gesellschaftlichen Leben Bundesvorsitzende Serdar Akın, Stadträtin Frau Dr. Renat-Sterzel, SPD-Generalsekretärin Frau Andrea Nahles, Vorsitzende der Schiedskommission (Foto: BDAJ) Bund der alevitischen Jugend – Bundesdeligiertenkongress 2011 in Frankfurt Der BDAJ diskutiert die wichtigsten integrationspolitischen Themen und beschließt sein Jahresthema "Unser Deutschland - Ein Wir-Land!". Außerdem kritisiert der Verband in Frankfurt a.M. die Besetzung des Bundesbeirates für Integration, welcher im Januar 2011 einberufen wurde und von dem sich die Bundesregierung „neue Schubkraft“ für die Integrationsarbeit in Deutschland verspricht. dass unter den 32 Vertretern liegt im Geiste der Jugend, ausgeschlossen werden.” des Rates kein Sprecher der einen anderen Blick auf die Dazu der Bundesvorsitzende Jugend zu finden ist. Dabei Dinge zu haben, offensiver sind Integration, Inklusion und visionsreicher zu sein. des BDAJ Serdar Akin und Zukunft ohne Kinder Diesen Blick darf sich die „Ausgestattet mit einem und Jugend unvorstellbar! politische Elite des Landes beachtlichen Etat soll der Sie sind diejenigen, in deren nicht entgehen lassen. Jeder Integrationsbeirat Händen die Zukunft unseres Integrationsbeirat, der die insbesondere zu Themen wie Landes liegt. Insbesondere Jugend ausschließt, ist deshalb Spracherwerb, Bildung, wenn man bedenkt, dass der immer nur halb gelungen!“ Arbeitsmarkt und Identität Anteil der Personen mit Input leisten. Das alles sind einem sogenannten Themen, die Kinder und „Migrationshintergrund“ Jugendliche mit Sicherheit am zunimmt, je niedriger das stärksten tangieren. Deshalb Betrachtungsalter ist. Es ist es für uns unverständlich, HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 24 KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN Größte JugendMigrantenselbstorganisation An der dreitägigen Bundesdelegiertenkonferenz des BDAJ, der mit 33.000 Mitgliedern größten Migrantenjugendselbstorganis ation Deutschlands, nahmen in diesem Jahr über 200 Delegierte und prominente Gäste teil. Unter anderem hielt die Generalsekretärin der SPD Andrea Nahles ein Grußwort. Der junge Verband unterstrich insbesondere den Wunsch der alevitischen Jugendlichen nach einer Verbesserung der Möglichkeiten zur Partizipation. Dazu die Generalsekretärin des BDAJ Elvan Korkmaz „Unser Verband wird im nächsten Jahr „volljährig“ und hat mittlerweile bundesweit professionelle Strukturen aufbauen können. Wir sind wichtiger Partner der Jugendverbandsszene, bieten ein breites Spektrum von inhaltlichen Angeboten an und leisten wertvolle Pionierarbeit in Sachen interkultureller Öffnung. Ende Oktober wird die Vollmitgliedschaft im Deutschen Bundesjugendring folgen. Wir wollen ein mündiger Teil der Gesellschaft sein. Teil einer pluralistischen, humanistischen, demokratischen, umweltfreundlichen und solidarischen Gesellschaft, die sich Frieden, Freiheit und Bildung ganz groß auf die Fahne geschrieben hat. Es geht um unsere Zukunft in unserem Land! Die Sorgen und Chancen Deutschlands sind auch unsere Sorgen und unsere Chancen. Die schwarzen Kapitel der deutschen Geschichte sind auch unsere schwarzen Kapitel, denn sie sind Teil der Menschheitsgeschichte. Wir wollen alle gemeinsam aus ihnen lernen, weil das Land unserer Ideale ein WIRLand ist.“ Für den BDAJ ist Deutschland ein Ort an dem jede und jeder partizipiert, ganz gleich welche Hautfarbe, ob oder an was die Person glaubt, welche (demokratische) Weltanschauung man besitzt und wie hoch das Einkommen ist. Gemäß dieser Maxime will der BDAJ an der Gesellschaft teilhaben. HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 „Unser Deutschland ein WIR-Land!” Ein Ort an dem man miteinander und nicht übereinander redet.“ Weiterhin sprach sich der Verband auf seiner Konferenz gegen Kriege als Mittel der zivilisierten Welt und Kinderarmut aus. Die Tatsache, dass Kinder von Hartz IV – Empfängern ein sehr überschaubares Budget für die Bildung zugestanden wird und der Grad der sozialen Mobilität und somit die Möglichkeit des gesellschaftlichen Aufstiegs in Deutschland nicht mehr so gut ausgeprägt ist, wie in anderen Industriestaaten wurde als gemeinsames Aktionsfeld bestimmt. Seite 25 KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN Vortrag über „die Aleviten“ EvangelischEvangelisch-reformatorische reformatorische Gemeinde informiert sich Am 29. September ab 20 Uhr hielt Herr Mete Özcan vor einer überschaubaren, interessierten Gruppe von Zuhörern seinen Vortrag über "die Aleviten" in der ev.-ref. Buchenbuschgemeinde in Neu-Isenburg. Zu der gemeinschaftlichen Veranstaltung mit dem Alevitischen Kulturzentrum Frankfurt hatte Pfarrerin Susanne Lenz eingeladen und übernahm auch die Moderation. Der Referent Mete Özcan ist Vorstandsvorsitzender des Alevitischen Kulturzentrums Offenbach und selbst Berufsschullehrer in Frankfurt am Main. Er unterrichtet an einer Grundschule in Hanau montags von 14:30 bis 16:00 die alevitische Religionslehre. In seinem Vortrag nahm er bezug auf die Vorträge, die bereits in vorherigen Veranstaltungen über Sunniten und Schiiten gehalten wurden. Er wies dabei auf die Unterschiede hin. Özcan nahm bezug auf die heiligen Personen (Ehlibeyt) und stellte das Selbstbild der Aleviten dar: "Das Alevitentum ist ein humanistischer Glaube. Kernelemente des alevitischen Glaubens sind: Gleichstellung der Geschlechter, Naturverbundenheit, Toleranz, Welt- offenheit, Bescheidenheit und Hilfsbereitschaft. Im Zentrum der alevitischen Lehre steht der Mensch doch die Summe alles Lebens und des Kosmus ist Gott." Özcan wies auch auf die Entwicklung in der alevitischen Praxis hin, die sich auch den Gegebenheiten in Deutschland anpasst. Die alevitische Lehre und Tradition wurde aufgrund der politischen Verfolgung und Unterdrückung bis ins 21. Jahrhundert nur mündlich überliefert. Deshalb kann dieser Glaube nicht ausschließlich nach historisch-religiösen Belegen bestimmt werden. Die Aleviten glauben an ein Wertesystem „Vier Tore – vierzig Stufen“, diese müssen Schritt für Schritt erklimmen (Reifeprozess) – das ist der Weg zur Vervollkommnung. Ein großer Teil dieser Stufen sind Tugenden, die in der Erziehung und Bildung als Ziele vorgeschrieben sind: Fürsorge für Mitmenschen, Liebe und Schutz der Natur, Gutes wollen und umsetzen, das Ego beherrschen, gerecht und ehrlich sein, rechtmäßiges Verhalten zeigen, Geduld, Bescheidenheit und Freigiebigkeit, keine HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Unterschiede zwischen den Menschen machen und insgesamt ein konfliktfreies Leben in der Gesellschaft führen. Das Cem-Ritual ist die alevitische Gebetsform, die allerdings über das Gebet hinaus viele weitere Elemente enthält, z. B. den sogenannten „Semah“. Özcan zitiert auch die Handlungsmaxime der Aleviten: „Hab' deine Hände, deine Zunge und deinen Körper unter Kontrolle!“ Pfarrerin Lenz und Referent Mete Özcan (i. d. Mitte) Im Anschluss an den einstündigen Vortrag gab' es Zeit für Fragen aus der Runde der Zuhörer. Hier konnten nochmal Detailfragen geklärt werden. Wer sich ein genaues Bild vom Alevitentum machen möchte, kann dies durch Lesen des Buches „Aleviten in Deutschland“ - erschienen als EZW-Text 211 der Evangelischen Zentralstelle für Weltanschauungsfragen (www.ezw-berlin.de). [ak] Seite 26 BASIN 'Cafer Erçakmak’ı devlet sakladı' Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Sivas Madımak Katliamı davası sanıklarından Cafer Erçakmak’ın Sivas’taki evinde öldüğü ve yine Sivas’ta defnedildiği iddialarının ortaya atılması üzerine bir basın açıklaması yaptı. Katledilen aydınların yakınları, PSAKD temsilcileri ve dava avukatı Șenal Sarıhan’ın katıldığı basın toplantısında açıklama metnini PSAKD Genel Bașkan Yardımcısı Mustafa Özarslan okudu. ERÇAKMAK’I KĐM KORUDU? “Madımak Katliamı’nın bir numaralı sanığı Cafer Erçakmak’ın 18 yıl sonra Sivas’ta șaibeli bir șekilde ortaya çıkması bunca yıl Erçakmak’ı kim korudu sorularını akla getiriyor” diyen Özarsalan, Erçakmak’ın o dönemde Refah Partisi’nin Belediye Meclis üyesi olduğunu ve Aziz Nesin’i itfaiye merdiveninden tekmelediğini kameraların çektiğini söyledi. Sanık Erçakmak’ın kaçmayıp kaçırıldığını ifadeden Özarslan “Fransa’da olduğunu adresiyle birlikte mahkeme, savcılık ve Adalet Bakanlığı’na bildirmemize rağmen peșine düșülmedi, bürokratik yazıșmalarla sadece dosya șișirildi” dedi. BU BİR OYUN MU? Özarsalan konușmasında “Doğrusu o mezarda șu sıcak Temmuz günü, mezar kurtçuklarına yem olmakta olan ceset, gerçekten Cafer Erçakmak’a mı ait yoksa bu da bir oyun mu, ‘öldü’ kaydıyla bir dosya kapatılmak mı isteniyor” ifadelerine yer verirken Sivas Valiliği binasına ve Emniyet Müdürlüğüne 60 metre uzaklıktaki adreste ortaya çıkan Erçakmak’ın hesabının sorulacağını dile getirdi. ĐDDĐANAME ALELACELE HAZIRLANDI Basın metninin okunmasının ardından Sivas davası avukatlarından Șenal Sarıhan dava sürecine ilișkin açıklamalarda bulundu. 15 bin sanıklı bir davanın iddianamesinin alelacele 18 gün içinde hazırlanmıș olmasının bile bir șaibe olduğunu belirten Sarıhan, 33 kișinin müebbet hapis aldığını ancak 146/3’le yargılananların 2005’te yürürlüğe giren yasanın resmen kabul edilmesini beklemeden hemen tahliye edilmelerini aynı zamanda savcılığın ‘yanlıș yaptık’ diyerek arama emrini çıkarmasına rağmen HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 sanıkların kaçırıldığını ifade etti. Sarıhan, katliamcılardan birinin cezaevindeyken çocuk sahibi olduğunu ve “ben idam cezası aldım, yoksa soyum tükenecek” diyerek izin aldığını söylerken “peki 33 insanın soyu nasıl devam edecek, bunun hesabını kim verecek” diye sordu. MAAŞINI ÇEKEREK SĐVAS’TA YAŞAMIŞ TUİK belgelerinde Cafer Erçakmak’ın Fransa’da olduğuna dair belgelerin olduğunu ve bu belgeleri mahkemeye sunarak araștırılmasını, sanığın Türkiye’ye getirilmesini talep ettiklerini belirten dava avukatı Sarıhan, ancak sanığın zaten Sivas’ta olduğunu hatta maașını çekerek yașadığını ve devletin de bunu bildiğini dile getirdi. ERÇAKMAK’IN MEZARI AÇILACAK Erçamak’ın hakkında iki tane iddianame olmasına rağmen yalnızca 2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüșleri Kanununa muhalefetten yargılanmasının da düșündürücü olduğuna değinen Sarıhan Özarsalan gibi mezarda yatanın Erçakmak olduğu konusunda emin olmadıklarını bunun bir Seite 27 BASIN oyun olup olmadığını bilmediklerini bu nedenle mezarının açılmasını talep ettiklerini ve savcılığın bunu kabul ettiğini söyledi. SĐVAS YANMAYA DEVAM EDĐYOR “Sivas yanmaya devam ediyor” diyen Sarıhan hem Erçakmak’ın hem de diğer sanıkların saklanmasına, kaçmasına yardımcı olanlar, olaya göz yumanlar hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ifade etti. çalıștığı tespit edilen ve aralarında Cafer Erçakmak’ın da bunduğu bu sanıklar devlet tarafından korunan sanıklar mıydı ki yakalanıp yargı önüne çıkarılmadı? - Cafer Erçakmak gibi Sivas katliam davasında ismi ve resmi çok fazla öne çıkmıș bir kișinin, devletin ve onun istihbaratlarının gözü önünde Sivas’ta yașıyor olmasının ortaya çıkmasının sorumluları kimdir? ABF'den AKP'ye Erçakmak soruları Alevi Bektași Federasyonu (ABF) Bașkanı Selahattin Özel de konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Erçakmak’ın Sivas’ta öldüğünün ortaya çıkmasının katillerin devlet tarafından korunduğu sorusunu yeniden akıllara getirdiğini ifade eden Özel, hükümetin açıklama yapmasını istedi. Özel AKP hükümetine ve mahkemeye șu soruları yöneltti: - Hükümet yetkilileri bu konuda bir araștırma bașlatmayı ve sonuçları kamuoyu ile paylașmayı düșünüyor mu? - “Cafer Erçakmak’ın Sivas’ta öldüğü doğru mudur? Firari sanıkların yakalanıp adalet önüne çıkarılmasını sağlamayan sorumlular hakkında gerekli kovușturmayı yaptırmayı düșünüyor mu?” ANF Cafer Erçakmak’ın Fransa’da yașadığına yönelik haberler ve bununla ilgili iade görüșmeleri yalan mıydı? - Sivas katliamına karıșan ancak bir türlü yakalanamayan, bazılarının daha sonra belediyelerde - Bugün AKP de yer alan birçok yönetici, milletvekili ve Bakanın Sivas Katliamı davasında katliam sanıklarının avukatı olması ile firari sanıkların bir türlü yakalanamamaları arasında bir bağının kurulması mümkün mü? Avukatlara ‘yürü ya kulum’ denmiș Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD), İstanbul İHD’de de bir açıklama HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 yaptı. PSAKD GYK üyesi Atilla Özdemir’in yaptığı açıklamada, Sivas katliamı davasında sanıkların avukatlığını yapan bazı kișilerin, AKP'de ve devlette önemli noktalarda bulunduklarına da dikkat çekilerek, șu liste kamuoyuyla paylașıldı: Av. Șevket Kazan - Eski RP Milletvekili ve eski Adalet Bakanı; Av. Celal Mümtaz Akıncı Afyon Barosu Bașkanı ve AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyesi; Av. Hayati Yazıcı AKP’nin Devlet Bakanı; Av. Haydar Kemal Kurt - AKP Isparta Milletvekili; Av. Zeyid Aslan - AKP Tokat Milletvekili, Bașbakan Erdoğan’ın eski avukatı; Av. Hüsnü Tuna - AKP Konya Milletvekili; Av. Burhanettin Çoban Afyonkarahisar AKP’li Belediye Bașkanı; Av. Faik Ișık - Bașbakan Erdoğan’ın ve Süleyman Mercümek’in avukatı; Av. İbrahim Hakkı Așkar - 22. Dönem AKP Afyon Milletvekili; Av. M. Ali Bulut - AKP Maraș [...] Kaynak: ESRA KOÇAK/ANKARA Birgün Gazetesi, 13 Temmuz 2011 Seite 28 BASIN 18 yıl sonra yakalandı 37 kișinin öldüğü Madımak Oteli yangını davasının firari sanığı Vahit Kaynar, Almanya’dan Polonya’ya girerken yakalandı. İdam cezasına çarptırılan ve firari olduğu için dosyası ayrılan Kaynar’ın iadesi için Adalet Bakanlığı harekete geçti. arandığını belirledi. Bunun üzerine polise haber verildi ve önce geçici gözaltına alma gerçeklești. Ardından da savcılık tarafından 40 günlük gözaltı kararı geldi. 36 yașında olduğu belirtilen șüphelinin Türkiye’ye iade talebinin, gözaltı süresi içinde yapılması gerekiyor. Sivas’ta, Madımak Oteli’nin yakılarak ikisi saldırgan olmak üzere 37 kișinin öldüğü davanın firari sanığı Vahit Kaynar, Polonya’da yakalandı. Kaynar gözaltına alınırken, Adalet Bakanlığı Türkiye’ye iadesi için harekete geçti. BELGESİ YOKTU İADESİ İSTENECEK Hürriyet gazetesinin haberine göre, tutuklama haberini ilk olarak Polonya’da yayın yapan TVN24 adlı televizyon kanalı verdi. Polonya televizyonunun internet sitesine göre 25 Eylül 2011 günü Odra Gümrük Kapısı’nda, Almanya’dan Polonya’ya arabayla geçen dört Türk’ten ikisinin üzerinde, sınırdan geçmesine imkan verecek belgeler yoktu. Bunun üzerine güvenlik güçleri, araçtakilerin kimlikleriyle veritabanında kontrol yaptı ve yolculardan birinin Sivas Katliamı’ndaki kundaklamanın sorumlularından olduğu iddiasıyla Türkiye tarafından Olay sırasında 18 yașında olduğu belirlenen bu kișinin, Vahit Kaynar olduğu iddia edildi. Adalet Bakanlığı yetkilileri de dün akșam saatlerinde yakalanan kișinin Kaynar olduğu bilgisini doğruladı. İdam cezasına çarptırılan ve firari olduğu için dosyası ayrılan Kaynar’ın iadesi için Adalet Bakanlığı, harekete geçti. Kaynar’ın iadesi için mahkemeden belgeler istendi. Dosyası hızla hazırlanarak Kaynar’ın Polonya’dan iadesi talep edilecek. REDDETTİ Yargıtay ilamında 32’nci sırada bulunan Kaynar için, “Tüm așamalarda suçlamaları reddetmiș, otelin tașlandığını gördüğünü, sloganlar atıldığını duyduğunu söylemiștir” denilmiști. Durușmalara asker kıyafetiyle katılan Kaynar, Interpol aracılığıyla kırmızı HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 bültenle aranıyordu. 3 KİȘİ İDDİASI Sivas davasının müdahil avukatlarından Șenal Sarıhan, dün sabah Ankara Adliyesi’ne gelerek, üç firari sanığın Polonya sınırında yakalandığını iddia etti. Bu kișilerin Türkiye’ye iade edilmesi için savcılığa dilekçe veren Saruhan șunları söyledi: “Polonya’da yayın yapmakta olan TVN24 adlı televizyonun internet üzerinden gerçekleștirmiș olduğu yayınlarda, 3 Ekim 2011 ya da bir gün önce PolonyaAlmanya sınırında bir araç içinde Sivas katliamı davasından aranmakta olan üç Türk vatandașının yakalandığı haberine yer verildi. Bu kișilerin isimleri, Polonya Kișisel Bilgilerin Korunması Yasası ya da benzer adı tașıyan yasa nedeniyle basın organlarına verilmemektedir. Yine ülke yasalarına göre yakalanan kișileri tutma süreleri 40 günle sınırlıdır. Ancak edindiğim bilgiye göre bu kișilerin adları ve açık kimlikleri, Türk ilgili makamlarına bildirilmiș bulunmaktadır. Acil olarak iade ișlemlerine bașlanılmasını talep ediyoruz.” Seite 29 BASIN 33 SANIĞA MÜEBBET HAPİS VERİLMİȘTİ 2 TEMMUZ 1993’de aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu çok sayıda yazar, ozan, sanatçı Sivas’ta șenlik için buluștu. Gerici gruplar, șenliğe katılanlara önce kültür merkezinde saldırdılar. Binlerce kiși daha sonra sanatçı ve aydınların bulunduğu Madımak Oteli önünde toplandı. Saatlerce süren gösteri sırasında eylemciler, oteli ateșe verdi. 33 yazar, ozan, düșünür ile 2 otel görevlisi yanarak ya da dumandan boğularak öldü. Göstericilerden de iki kiși hayatını kaybetti. Gözaltına alınan 190 kișiden 124’ü hakkında “Laik anayasal düzeni değiștirip din devleti kurmaya kalkıșma” suçlamasıyla dava açıldı. 26 Aralık 1994’te mahkeme 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’șer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında beraat kararı verdi,Yargıtay bu kararı bozdu. Yeniden yapılan yargılama sonucunda 33 sanık idama mahkûm edilirken, 14 sanık 15 yıla kadar değișen hapis cezalarına mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını usul noksanlıkları nedeniyle bozdu. Yeniden yapılan yargılamada 33 sanık idama mahkûm oldu. 2002’de idamın kaldırılmasıyla cezaları, müebbet ağır hapis cezasına çevrildi. Kaynak: http://www.cnnturk.com Mahkeme, tüzüğünde "Cemevi ibadethanedir" yazan Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği'ne kapatma talebini reddetti. 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği’nin kapatılması istemini reddederken, derneğin tüzüğünde yer alan “Cemevi ibadethanedir” ifadesinin suç olmadığına hükmetti. Ankara’da yașayan bir grup Alevi vatandaș, 2004 yılında ‘Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği’ kurdu. Dernek tüzüğünün ikinci maddesinde derneğin faaliyetleri arasında “Çankaya’da yașayan Alevi inançlı yurttașların inanç ve ibadetlerini yerine getirme merkezleri olan cemevlerini yapmak ve yaptırmaktır” ibaresi yer aldı. Tüzüğün 4. maddesinde derneğin ișleri “Alevi inanç ve ibadet merkezi olan cemevleri yapmak ve yaptırmak...” olarak sıralandı. Derneğin kuruluș dilekçesi İçișleri Bakanlığı’na sunulurken, Bakanlık Diyanet’ten görüș istedi. HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Diyanet cemevlerinin ibadet yeri olmadığını bildirince, Dernekler Dairesi Bașkanlığı, tüzüğün “kültür amaçlı cemevi yapmak ve yaptırmak” diye değiștirilmesini istedi. Ancak dernek değișiklik yapmadı. Bunun üzerine Ankara Valiliği geçen yıl Ankara Bașsavcılığı’na bașvurarak, derneğin feshi için dava açılmasını istedi. Bașsavcılık da Ankara 16. Hukuk Mahkemesi’ne bașvurdu. Yargılama sürerken savcı da “Alevilik din değil, cemevi de ibadethane değildir, toplantının adıdır” dedi. Karar durușması dün yapıldı. Mahkeme kapatma davasını reddetti. Böylece tüzükteki “Cemevi ibadethanedir” ibaresi kapatma nedeni olmaktan çıktı. ‘AĐHM içtihadına uygun bir karar’ Radikal’e konușan derneğin avukatlarından Kazım Genç, mahkemenin AİHM içtihatlarına uygun bir karar verdiğini belirttirek “Mahkemenin, AİHM’nin Sinan Ișık dosyasında verdiği, devletin inanç ișlerine karıșmaması ve her inanca eșit mesefade durması gerektiği noktasındaki görüșüne itibar ettiğini ve bu nedenle davayı reddettiğini düșünüyoruz” dedi. Kaynak: http://www.radikal.com.tr 05.10.2011 Seite 30 PRESSE Türkische Eltern helfen häufiger bei den Hausaufgaben Berlin (dapd). Türkischstämmige Eltern helfen ihren Kindern bei den Schulaufgaben häufiger als deutsche Väter und Mütter. Das geht aus einer am Dienstag in Berlin vorgestellten Studie des Instituts für Demoskopie Allensbach über Bildungsambitionen von Eltern hervor. Demnach gaben 64 Prozent der aus der Türkei stammenden Eltern an, ihren Kindern häufig oder gelegentlich bei den Hausaufgaben zu helfen. Unter allen 1.256 befragten Eltern lag dieser Wert nur bei 56 Prozent. Dabei fällt vielen türkischstämmigen Eltern die Mithilfe bei den Hausaufgaben deutlich schwerer als den deutschen Eltern. 48 Prozent der Eltern mit Migrationshintergrund gaben der Studie zufolge an, dass ihnen die Unterstützung schwer bis sehr schwer falle. Unter allen befragten Eltern empfanden das nur 35 Prozent so. Ob Eltern optimistisch in die Zukunft ihrer Kinder sehen, hängt nicht nur von ihrer Herkunft, sondern auch von ihrem sozialen Stand ab. Nur 38 Prozent aller befragten Eltern aus sozial schwächeren Schichten glaubten laut Studie daran, dass es ihrem Kind später einmal besser gehen werde als ihnen. Die Eltern aus höheren sozialen Schichten waren sich des Erfolges ihrer Kinder hingegen sicher. Die Studie, die von der Vodafone Stiftung in Auftrag gegeben wurde, zeigt auch, dass Eltern in Deutschland ehrgeizig sind. So wünschten sich 66 Prozent, dass ihr Kind das Abitur macht, nur drei Prozent gaben den Hauptschulabschulss als Ziel an. Der Erziehungswissenschaftler Klaus Hurrelmann sagte: "Wir sehen an der Studie, dass die Eltern die alles entscheidenden Motivatoren der Kinder sind. Da können Schulen kaum noch etwas korrigieren." Die sozialen Ungleichheiten im Bildungssystem entstünden durch unterschiedliche Elternhäuser, sagte Hurrelmann. Deshalb müsse man in Zukunft Bildungsstärker an die Familienpolitik knüpfen. Gute Bildung ist der Studie zufolge für viele Eltern ein Garant für eine erfolgreiche Karriere ihrer Kinder. 94 Prozent der befragten Eltern gaben an, mit guter Bildung zugleich bessere Chancen im Beruf zu verbinden. 83 Prozent sahen in guter Bildung zudem die Voraussetzung für berufliche Aufstiegschancen. Zehn Prozent der Eltern befanden, HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 dass gute Bildung überschätzt werde. Auf die Frage, was für sie elementarer Bestandteil guter Bildung sei, gaben 76 Prozent der Eltern ein breites Wissen an. Eine gute sprachliche Ausdrucksfähigkeit fanden 70 Prozent unabdingbar, 52 Prozent das Wissen über tagesaktuelles Geschehen. Kenntnisse in Naturwissenschaften, Politik, Kultur, Geschichte und Wirtschaft wurden hinten angestellt. Das Spielen eines Musikinstrumentes gehört für jedes zweite Elternteil der Studie zufolge ebenso wenig zu einer guten Bildung, wie handwerkliches Geschick und die Beschäftigung mit religiösen Fragen. Der sichere Umgang mit Computern hat für Eltern aus sozial schwachen Schichten einen sehr viel größeren Stellenwert als bei Eltern aus mittleren oder höheren sozialen Schichten. Große Unterschiede gab es auch in der Beurteilung von Fremdsprachenkenntnissen, guter Geschichtskenntnisse und dem sinnvollen Umgang mit den Medien. Deren Bedeutung schätzten Eltern aus sozial schwächeren Schichten unterdurchschnittlich und Eltern aus höheren sozialen Schichten überdurch-schnittlich hoch ein. [Quelle: http://de.nachrichten.yahoo.com/t%C3% Seite 31 TERMINE Interkulturelle Wochen Frankfurt am Main 23. Oktober bis 12. November 2011 BCrkische-eltern-helfenh%C3%A4ufiger-bei-den-hausaufgaben122525882.html Menschen machen sich auf den Weg aufeinander zu oder arbeiten miteinander an einer Aufgabe, sie diskutieren, spielen, singen, essen, laufen, lesen, feiern, musizieren gemeinsam – alles, um Begegnung von Angesicht zu Angesicht, von Mensch zu Mensch, ganz konkret zu erleben und sich besser kennenund verstehen zu lernen. TÜRKISCHE MIGRANTINNEN UND MIGRANTEN UND IHR UMGANG MIT DEMENZ FILM UND DISKUSSION Anhand des Films »Kalp unutmaz – Das Herz vergisst nicht«, über das Leben mit Demenz in türkischstämmigen Familien, wollen Maren Kochbeck (Bürgerinstitut e.V. / HILDA) und Sevil Sezer (IFZ e.V.) einen Raum für Fragen und Austausch rund um das Thema Demenz eröffnen. Wann 01.11.2011, 15 bis 17 Uhr Wo Internationales Familienzentrum e.V., Gusti-Gebhardt-Haus, 3. Stock, Ostendstraße 70, Ostend Veranstalter Bürgerinstitut e.V., IFZ e.V. Kontakt Frau Sevil Sezer, [email protected], Tel. 069 / 94 34 44 31 50 JAHRE GASTARBEITER-ABKOMMEN ZWISCHEN DER TÜRKEI UND DER BRD DISKUSSION Heuer jährt sich zum 50. Mal der Tag des Anwerbeabkommens mit der Türkei. 50 Jahre Migration ohne Emanzipation – wie geht das? Sind unsere türkischen oder türkischstämmigen Migrantinnen und Migranten gleichberechtigte Mitglieder unserer Gesellschaft? Wie sieht es mit Akzeptanz und Respekt aus? Werden Mitglieder einer sich demokratisch nennenden Gesellschaft in eine erste, zweite und dritte Klasse aufgeteilt? Wie lässt sich eine wahrhaft solidarische Stadtgesellschaft verwirklichen? Ziel der Diskussion ist es, die Vergangenheit kritisch zu beleuchten, die Gegenwart zu reflektieren und die Zukunft gemeinsam zu gestalten. Referentinnen und Referenten Frau Dr. Eskandari-Grünberg, AMKA; Enis Dezernentin, Gülegen, KAV; Yilmaz Karahasan, DGB Wann 02.11.2011, 18 Uhr Wo DGB-Haus Frankfurt am Main, Wilhelm-Leuschner-Straße 69 – 77, Willi-Richter-Saal, Innenstadt Veranstalter KAV Frankfurt am Main und DGB Region FrankfurtRhein-Main Kontakt Horst Koch-Panzner, Enis Gülegen, [email protected], Tel. 069 / 27 30 05 74 ÜBER DEN UMGANG MIT FREMDHEIT MEINE RECHTE AM ARBEITSPLATZ WORKSHOP Für Menschen mit Migrationshintergrund stellen sich oft die Fragen: Wie ist das eigentlich mit meinen Rechten und Pflichten am Arbeitsplatz? Wie kann ich sinnvoll individuell oder gemeinsam mit anderen meine Rechte in Anspruch nehmen? Was ist das Betriebsverfassungsgesetz, und wie geht das eigentlich mit dem Betriebsrat? Was machen in HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 diesem Zusammenhang die Gewerkschaften? Referent Peter Artzen, ehemaliger Geschäftsführer der Gewerkschaft Nahrung-Genuss-Gaststätten in Frankfurt am Main Wann 05.11.2011, 10 bis 16.30 Uhr Wo Gewerkschaftshaus, Raum 4 (Erdgeschoss), Wilhelm-LeuschnerStraße 69 – 77, Gutleut Veranstalter Arbeit und Leben (VHS / DGB), Volkshochschule Kontakt Angela Fischer, [email protected], Claudia Politycki, [email protected], Tel. 069 / 21 23 - 76 56 oder - 79 66 KULTURBRÜCKE KINO: »ALMANYA — WILLKOMMEN IN DEUTSCHLAND« FILM UND GESPRÄCH Als der kleine Enkel türkischer Einwanderer nachfragt, ob er und seine in Deutschland lebende Familie nun türkisch oder deutsch seien, wird das für den vielköpfigen Clan zum Anlass, die Familiengeschichte aufleben zu lassen. Zugleich soll eine Reise in die einstige anatolische Heimat der Großeltern alte Bande stärken. Einfallsreiche, mit vielen Rückblenden und surrealen Exkursen jonglierende Familienkomödie, die satirisch und mit liebevollem Augenzwinkern deutsch-türkische bzw. türkischdeutsche Vorurteile und Klischees aufs Korn nimmt, um die alltagstaugliche Lebbarkeit einer multikulturellen Identität zu feiern. – Sehenswert ab 12 Jahren. Wann 08.11.2011, 18.30 Uhr Wo Haus am Dom, Domplatz 3, Innenstadt Veranstalter Arbeitskreis »Kulturbrücke Kino« Kontakt Prof. Dr. Joachim Valentin, [email protected], Tel. 069 / 80 08 71 84 01 j.v Beitrag 4 Euro, ermäßigt 3 Euro Rollstuhlgerecht Seite 32 TERMINE 11. Türkisches Filmfestival in Frankfurt am Main Vom 4. bis 13. November 2011 Quelle: Stadt Frankfurt am Main, Amt für Multi-Kulturelle Angelegenheiten Zum 11. Mal präsentiert sich das Türkische Filmfestival in Frankfurt am Main unter der Schirmherrschaft der Oberbürgermeisterin Petra Roth, des Hessischen Ministers der Justiz, für Integration und Europa, Jörg-Uwe Hahn und des Türkischen Generalkonsuls in Frankfurt, Ilhan Saygılı. Der Veranstalter, Transfer zwischen den Kulturen e.V., hofft an den Erfolg des letzten Jahres anzuknüpfen. Das vielfältige Angebot präsentiert eine Auswahl an Klassikern, aktuellen Filmen und Literaturverfilmungen türkischer, deutsch-türkischer und europäischer Filmemacher. Zahlreiche Gäste aus Regie und Schauspiel werden erwartet. Neben vielen unterschiedlichen Filmen wird auch der Film “Sakli Hayatlar” gezeigt: Im Juli 1980 kam es in der türkischen Stadt Corum zu einem Pogrom gegen Aleviten. Die Entstehung passt zu der Schablone vom Pogrom in Kahramanmaras. Am 4. und 5. Juli wurden – angestiftet durch die nationalistischen sog. ‘Grauen Wölfe’ – kurdische Wohnviertel und Dörfer angegriffen. Häuser wurden in Brand gesetzt. Es starben Menschen. Es war nur eine Facette der Einschüchterungspolitik gegen die alevitische Minderheit. Der Film „Sakli Hayatlar“ erzählt von einer alevitischen Familie, die vor diesem Pogram nach Istanbul flüchtet, um dort festzustellen, dass die gleichen Vorurteile herrschen. Sie spürt die Ausgrenzung, dargestellt an einem alevitischsunnitischen Liebespaar. HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Vorführung: 11.11.2011 19:00 UHR FREITAG / CUMA, ORFEO'S ERBEN 12.11.2011 17:00 UHR SAMSTAG / CUMARTESİ CINESTAR METROPOLIS KINO 12 Seite 33 MERKEZĐMĐZDE DEVAMLI YAPILAN KURSLAR VE AKTĐVĐTELER Bağlama / Saz Dersleri Pazartesi, Salı, Perșembe Cuma ve Cumartesi Değișik Gruplar ve Saatlerde Eğitmen: Medet Aslan Her Perșembe İnanç Sohbetleri ve kısa Cemler Postdedesi Kasım Erdoğan YAKIN TARĐHDEKĐ ETKĐNLĐKLER Kasım ayından itibaren yeni kurslar: Alevilik, Bilgisayar, Almanca, Türk ç e, Tiyatro, Sağlık ve doğru beslenme, Yoga, Güzel Konușma, Çocuk ve Ebeveyn ilișkileri 6.11.2011, Saat 08:00 Kurban bayramı erkanı 26.11.2011 gününden itibaren Muharrem orucu bașayacak, derneğimizde oruç açılabilir 08.12.2011 Așure pișireceğiz 09.12.2011 Așure Cemi Semah Eğitimi Pazartesi günleri, Saat 20:00 Eğitmen: Ahmet Aslan ____________________________ Genç ve Yetișkinlere Folklör Kursu Pazar Günleri, Saat 11:00 / 13:00 Eğitmenler: Köksal Doğan ve Șahin Özer _______________________________ Her Cuma Mangal ve Sofra Sohbeti HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 31.12.2011 Yılbașı Organizasyonu Her Pazar Kahvaltı Her Pazar Degisik konu ve alanlarda Egitim seminerleri Merkezimize 02.05.2011 ve 18.10.2011 tarihleri arasında yeni katılan üyelerimiz: Zerrin Çakmakyurdu, Hüseyin Çakmakyurdu, Ali Kurt, Zeynel Gündoğdu, Ebru Gümüș, Nuri Gümüș, Özkan Bugur, Önder Özkușcu, Zümrüt Çal, Intizar Çal, Mehmet Ali Ağtas, Sami Parlaz, Denise Șanlı, Hüseyin Doğan, Seda Kurul, Sevda Kurul, Filiz Baran, Aytuğ Baran, Sema Bulut, Engin Bulut, Zehra Karakurt, Evren Karakurt ve Vahap Tezgel. Yeni üyelerimizi vermiș oldukları isabetli kararlarından dolayı tebrik ediyor, hoșgeldiniz diyoruz... Seite 34 MĐZAH HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 Seite 35 ANA SPONSORUMUZ HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011 SÖZLEȘMELİ SPONSORLARIMIZ Seite 36