13.09.2014

Transkript

13.09.2014
1
Amed’in
efsane
öğretmeni
SÖYLEŞİ
Deli Mevlo
Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL
Sayı:20 - 13 - 19 Eylül 2014
Sayfa 12
basnews.com
İlk Çerkez partisi
siyasi arenada
Yakın zamanda kurulan ve Çerkezlerin Türkiye’deki ilk ve tek partisi
olma özelliğini taşıyan Çoğulcu
Demokrasi Partisi (ÇDP), siyaset
arenasında yerini almaya
hazırlanıyor.
Sayfa 14
‘Kerkük’te Peşmerge
hep kalacak’
Kerkük Valisi
Necmettin
Kerim, enerji
kaynakları ve
Kerkük’ün güvenliği hakkında görüşlerini
BasHaber’e
anlattı. Sayfa 10
‘Kürd sineması özgün
gücünü yaratmalı’
İstanbul
doğumlu,
Belçika’da
yaşayan yönetmen Binewşa
Berîvan ile
Avrupa’da Kürd
sineması ve
sinema çalışmaları üzerine
konuştuk. Sayfa 15
Erbil’den Bağdat’a 3 ay süre
Irak’ta İbadi hükümeti parlamentodan onay alırken,
tartışmalar da başladı. Erbil yönetimi, yeni hükümete
beklentilerini karşılaması için üç ay süre tanıdı.
Pek seçkinler ve...
FERHAT KENTEL
Kürdler, kendilerine verilen bakanlıklardan ve bakanlık
sayısından memnun değil. İbadi, Kürdler’in talepleri konusunda henüz somut bir plan ortaya koymadı. Sayfa 2
Yeni Türkiye üzerine
s07
MESUT YEĞEN
s05
12 Eylül ile hesabımız
SENNUR BAYBUĞA
s09
‘Dünya barışı için savaşıyoruz’
K
ürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, Eylül
Devrimi’nin 53. yıldönümü münasebeti ile
yayınladığı mesajında ‘Peşmerge’nin bütün
dünyanın özgürlükçü ve barışseverleri adına teröristlerle mücadele ettiğini’ belirtti.
Barzani, Peşmerge’den ve IŞİD’e karşı mücadele
eden tüm Kürdlerden ‘Eylül Devrimi’nin ruhuyla
işgalci teröristlere karşı savaşmalarını’ istedi.
Barzani, mesajında Kürd halkının geleceğini
belirleyebilecek bir savaş yürüttüğüne dikkat çekti.
‘Peşmerge’nin dünyanın özgürlükçü ve barışçıları
adına teröristlere karşı savaştığını ve Kürdistan
halkının hiçbir şekilde işgalci saldırılara boyun eğmeyeceğini’ vurgulayan Barzani şunları söyledi:
“Teröristlere karşı devrimin ruhu ve ‘Ya Kürdistan ya ölüm’ sloganı ile savaşacağız. Kürdistan’ın
her karışını temizleyeceğiz.”
Barzani, ‘yürüttükleri savaşta zafere ulaşacaklarını’ söyleyerek, hiçbir gücün Kürdleri, meşru
istemlerinden ve ulusal haklarından alıkoyamayacağını
vurguladı.
Barzani, ‘teröristlerin Ezdi, Hıristiyan ile diğer etnik
ve dini gruplara karşı yaptığı katliamların ulusal haklarını daha da meşrulaştırdığını ve Kürd halkının büyük
mücadelelerle elde ettiği kazanımlarını kaybetmemesi
için hep beraber, tek ses, tek yürek birlik olmada ısrar
etmesi gerektiğine’ dikkat çekti.
KBY Başkanı mesajının devamında şunları söyledi:
“Renkli ve özgür bir gelecek kurabilmemiz ve Kürdistanı kin ve fitnenin ateşinden koruyabilmemiz için son
dönemdeki terörist saldırıların ve özgürlük düşmanlarının iyi bilinmesi lazım. Bu kutlu gün vesilesiyle, IŞİD
teröristlerine karşı verdikleri savaşta Kürd halkının
şerefi için canlarını veren temiz ruhlu ve dik başlı
şehitlerimizi hürmetle anıyor ve ailelerine başsağlığı
diliyorum. Kürd halkına ve Peşmergelerimize, cesaret
ve fedakarlıklarından dolayı teşekkürlerimi arz ediyorum.”
02
MANŞET
2
BasHaber SÖYLEŞİ
13 - 19 Eylül 2014
Erbil’den İbadi’ye 3 ay süre
Irak’ta yeni dönem sancılı başladı
I
rak’ta Haydar İbadi liderliğindeki yeni hükümet parlamentodan
onay alırken, tartışmalar da
başladı. Kürdistan Yönetimi, yeni
hükümete beklentilerini karşılaması için üç ay süre tanıdı. Kürdler,
kendilerine verilen bakanlıklardan
ve bakanlık sayısından memnun
değil. Yeni Başbakan Haydar İbadi,
şimdiye kadar, Kürdler’in çözüme
kavuşmasını istediği bütçe, peşmerge maaşları ve Irak Anayasası’nın
140’ıncı maddesi konusunda somut
bir çözüm planı ortaya koymadı.
Şii, eski başbakan Nuri Maliki,
Sünni eski meclis başkanı Usame
Nuceyfi ve laik Irakiye Bloku’nun
lideri İyad Allavi ise Cumhurbaşkanı
Yardımcısı olarak görevlendirildi.
İbadi, Maliki gibi İçişleri ve Savunma Bakanlıklarını da boş tutarak
vekaletten yürütecek.
İbadi kabinesinde Kürdler
2010’daki konumlarının gerisine
düştüler. Kürd Listesinden Eski
Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari,
Başbakan Yardımcısı oldu. Sünni
siyasetçilerden Salih Mutlak da
Zebari ile birlikte Başbakan Yardımcısı oldu. Zebari’nin Eski Başbakan Şii İbrahim Caferi Dışişleri
Bakanı oldu. Kürdlere verilmesi
konuşulan kritik bakanlıklardan
Petrol Bakanlığı’na ise Şii, eski
cumhurbaşkanı yardımcısı Adil
Abdül Mehdi getirildi. İbadi’nin
açıkladığı hükümet programında,
idari reformlar, ordunun yeniden
tıya BM ve ABD heyetleri de katılmıştı. Toplantı Goran Hareketi’nin
merkez binasında yapıldı. Kürd
siyasi partilerin toplantısına ABD
Dışişleri Bakanlığı Irak ve İran’dan
Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Brett
McGurk ile Birleşmiş Milletler heyeti de katıldı. McGurk üç saat kaldığı
toplantının çıkışında gazetecilere
yaptığı açıklamada, “Dostlarımızla
Irak’taki son gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunduk.
Toplantıda Kürd liderlerle ciddi
kararlar aldık” dedi. Kurulacak
hükümetin, ülkedeki tüm kesimlerin taleplerine cevap verecek şekilde
geniş katılımlı olması gerektiğine
işaret eden McGurt, yeni kabinenin
bunu başaracağına inandıklarını
dile getirdi.
yapılandırılması ve vilayetlere daha
fazla özerklik verilmesi gibi vaadler
yer alıyor. Hükümet programı 280
milletvekilinin hazır bulunduğu
oturumda 177 ‘evet’ oyuyla kabul
edildi.
Kürdlerden 3 ay süre
Yeni Başbakan İbadi güven
oylaması öncesi Kürdlere sorunların çözüleceği sözü verirken, IŞİD’i
de yeneceklerini söyledi. Ancak
Saddam Hüseyin sonrası bütün
kabinelerde Dışişleri Bakanlığı
Kürdlere verilirken bu kez
koltuk Şiilere gitti.
Kürd siyasi partiler geçtiğimiz hafta Süleymaniye’de
yaptıkları olağanüstü
Yeni kabinede yer alan
toplantıda İbadi’nin hüküisimler ve konumları
metine onay vereceklerini
şöyle:
açıklamıştı. Kürd siyasilerden
Başbakan: Haydar İbadi
Eski Dışişleri Bakanı Hoşyar
/ Başbakan Yardımcıları:
Beha Araci, Salih Mutlag,
Hoşyar Zebari / Dışişleri
Bakanı: İbrahim Caferi
/ İçişleri Bakanı: Hadi
Amri / Petrol Bakanı:
Adil Abdulmehdi / Yüksek Öğrenim Bakanlığı:
Hüseyin Şehristani /
İnsan Kaynakları Bakanı:
Muhammed El-Sudani /
Yerel Yönetimler Bakanı:
Tarık Şekani / Ulaştırma
Bakanı: Bakır Cebir /
Gençlik ve Spor Bakanı: Abdulhüseyn Abtan
/ Sağlık Bakanı: Adile
Hamud / Tabii Kaynaklar
Bakanı: Cevad El-Şehili.
Yeni kabine
Mesrur Barzani
Zebari, İbadi liderliğindeki hükümete katılma kararını açıklarken,
Bağdat ile Irak Kürdistanı arasındaki petrol ve diğer sorunların
çözümü için hükümete üç ay süre
vereceklerini söyledi. Bağdat’taki
Kürd milletvekillerinden Ala Talabani de bu sürenin ‘bir nevi deneme
süresi’ olacağını, üç ay içinde iki
taraf arasındaki tartışmalı bölgeler,
bütçe ve petrol satışıyla ilgili krizler
çözülmezse hükümetten ayrılacaklarını söyledi.
Irak Parlamentosu’nda 62 sandalyesi olan Kürdler, İbadi’nin başbakanlığında kurulacak hükümete
katılmak için daha önce şartlarını
açıklamışlardı. Erbil, sekiz aydır
ödenmeyen bütçedeki paylarının
verilmesini, peşmerge güçlerine
gereken desteğin sağlanmasını,
petrol ihracı önündeki engellerin kaldırılmasını ve Irak’ın yeni
sürecinde anayasaya bağlı kalınmasını istiyor. Ancak yeni hükümet
kurulmadan, Bağdat’ın, ABD’nin
Teksas Eyaleti’nin Kürdistan petrolü taşıyan gemisi hakkında verdiği
serbest bırakma kararına itiraz
etmesi kafaları bulandırdı.
Zebari: ABD garanti verdi
Bağdat’ta, yeni hükümetin
oluşumunda görev alan Kürdistan
Koalisyonu’nun heyet başkanı
Hoşyar Zebari, ABD’nin, yeni
hükümetin farklı olacağı konusunda
garanti verdiğini söyledi. Zebari,
Süleymaniye’de yapılan toplantının
ardından yaptığı açıklamada, “Eğer
3 ay içinde Bağdat’tan somut adımlar gelmezse kendi kararımızı verip,
tavrımızı belli edeceğiz” dedi.
Kürd siyasi partileriyle BM
ve ABD yetkilileri arasında
Süleymaniye’de gerçekleşen toplan-
Taleplerimize dikkat
Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud
Barzani, Irak’ın yeni Başbakanı
Haydar İbadi’yi tebrik etti. KBY
Başkanlığı’ndan yapılan yazılı
açıklamaya göre Barzani, İbadi’yle
gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, “Ülkenin içine düştüğü siyasi
krizle güvenlik krizine son verilmesi
için bütün tarafların dayanışma
içinde olması gerekir” dedi.
Kürd ve Şii tarafların önceki
hükümet döneminde yapılan yanlışların tekrarlanmaması konusunda
hemfikir olduğu aktarılan açıklamada, “Kürdler’in taleplerinin
değerlendirilmesi ve ülkeyi terörden
kurtarmaya çalışılması gerektiğine
vurgu yapıldı” denildi.
ABD Başkanı Barack Obama da,
Irak Başbakanı Haydar İbadi’yi
hükümetinin güvenoyu olması
nedeniyle kutlayarak, Kürdlerin
taleplerinin de yerine getirilmesi konusunda yeni hükümetten umutlu
olduklarını söyledi.
ABD ağır silah vermeli
Kürdistan Bölgesi İç Güvenlik Müsteşarı Masrur
Barzani yaptığı açıklamada ABD’den IŞİD’e karşı
hava saldırılarını genişletmesini istedi. Masrur
Barzani Amerikan CBS News televizyonuna verdiği
demeçte ABD’nin IŞİD’e karşı yürüttüğü hava operasyonlarının olumlu sonuçlar verdiğini söyledi ve
Peşmerge’nin işini kolaylaştırdığı için teşekkürlerini
iletti.
Mesrur Barzani silah yardımlarıyla ilgili de,
Peşmergeye bazı askeri yardımların ulaştırıldığını
ama IŞİD’e karşı daha başarılı mücadele edebilmesi
için Peşmerge’nin ağır silahlara ihtiyacı olduğunu
belirtterek şöyle dedi: “ABD’nin hava operasyonları Peşmerge’nin yükünü hafiflettiği için Peşmerge
moral kazanmıştır. Ama bu hava operasyonlarının
kapsamının genişletilmesi gerekmektedir.”
IŞİD’in savaş kabiliyetinin çökertilmesi konusunda
Barzani şunları kaydetti: “IŞİD şu ana kadar Suriye,
Musul ve Telafer’de saldırılara devam ediyor. Bu
savaş mekanizması, sistemi ve komutanlıkları her
yerde hedef alınmalıdır.” Barzani, Peşmerge’nin daha
fazla silahlandırılması ve siyasi alanda da ABD’nin
Kürdistan Bölgesi’ne daha fazla yardım etmesi gerektiğini vurgulayarak, “ABD’den Peşmerge’ye ağır silah
yardımı yapmasını istedik. Çünkü IŞİD ile mücadelede tank, helikopter, ağır silahlar, techizat, panzer
ve Peşmerge’nin zırhlı araçlarının yenilenmesi çok
önemli.’’
EZDİLER
BasHaber
13 - 19 Eylül 2014
3
SÖYLEŞİ
Batman’a 564 Ezdi aile sığındı
Belediye seferber, Valilik sessiz
I
Ciwan Değer
ŞİD’in Şengal saldırısı ardından göçerek
Batman’a sığınan Ezdi sayısı 3174’e ulaştı.
Batman’a gelen bazı Ezdiler belediye tarafından Mehmet Sincar, Musa Anter, Ahmet Kaya,
Edip Solmaz halkevlerine ve Esentepe konukevine
yerleştirilirken, çok sayıda kişi de köylerde onarılan boş evlere gönderiliyor. Beşiri ilçesine bağlı
Hicrê (Yolkonak), Qorixê (Uğurca), Hemdûna,
Çinêrya (Yolveren), Feqîran (Üç Kuyular), Şimzê
(Oğuz) Şasimê (Onbaşı), Baziwanê (Kumgeçit),
Dûşa (Meydancık) köylerine de çok sayıda Ezdi
aile yerleştirildi. Şimdiye kadar toplam 564 aileden oluşan 3174 kişinin halkevlerine ve köylerdeki
evlere yerleştirildiği ifade edildi.
Gelenlerin çoğu çocuk ve hamile kadın
IŞİD saldırılarından dolayı Batman’a gelmek
zorunda kalan Ezdilerin çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşuyor. Bunlardan 1 ile 5 yaş arasında
olan 302 kız çocuğu olduğu öğrenilirken, 167 tane
de erkek çocuk bulunduğu belirtildi. Ayrıca gelenler arasında 110 tane bebek, toplam da ise 1348
tane de 15 yaş altı çocuğun geldiği bildirildi. Bu da
Batman’a gelen nüfusun yüzde 40’ının çocuklardan oluştuğu gerçeğini ortaya koyuyor. Gelenler
arasında 40 civarında hamile kadının bulunduğu
tespit edilirken, bu kadınların çoğunun doğum
yapmak üzere olduğu da gelen bilgiler arasında.
Mevsimin yaz olması nedeniyle Batman’a sığınan
Ezdilerin kaldıkları halkevlerinin bahçelerinde
zamanlarını geçirdiği gözleniyor. Batman’a gelen
Ezdilerin temel ihtiyaçları belediye tarafından
karşılanırken, halkevlerinde kalanları mahalle
sakinleri yalnız bırakmıyor. Mahalle sakinleri
halkevlerine giderek gelen Ezdilerin yabancılık
çekmemesi için moral verip teselli ediyor. Batmanlıların kendilerine gösterdiği ilgiden memnun
kalan Ezdiler bir nebze de olsa psikolojik anlamda
kendilerini toparlamaya çalışıyor.
‘Eşimi katlettiler bebeğimle kaçtım’
IŞİD’in Şengal’e saldırmasının üçüncü gününde
eşini kaybeden iki çocuk annesi Naime Cemal
Seydo isimli Ezdi kadın bir buçuk aylık bebeği ve
2 yaşındaki kız çocuğu ile topraklarını terk etmek
zorunda kaldığını ifade etti. Akrabalarıyla birlikte
Batman’a gelen 25 yaşındaki Naime Cemal Seydo
biri bebek diğeri ise daha 2 yaşında olan iki kız
çocuğu ile birlikte Mehmet Sincar Halkevinde
kalıyor. Yaşadıklarından habersiz olan bir buçuk
aylık bebeğine sarılarak ağlayan genç kadın Naime
Cemal Seydo’nun dramı adeta yürek yakıyor.
Seydo, “Saldırıların üçüncü gününde IŞİD’e karşı
savaşan eşim Hazim Xidir çatışmada yaşamını
yitirdi. Ben de mecburen çocuklarımı kurtarmak
için kaçmak zorunda kaldım. Şimdi akrabalarımla
birlikte burada kalıyorum. Sonumuzun ne olacağını bilmiyorum” ifadesini kullandı.
Babasının fotoğrafını elinden düşürmüyor
IŞİD saldırılarında babasını kaybeden 2
yaşındaki kız çocuğu Lazima Xidir isimli kız
çocuğu bir an olsun babasının fotoğrafını elinden
düşürmüyor. Daha 2 yaşında olmasına rağmen
kendi topraklarından zorla uzaklaştırılarak başka
bir memlekette yaşama tutunan minik Lazima’nın
yaşam öyküsünü dinleyenler gözyaşlarına hakim
olamıyor. Lazima, babasının fotoğrafını öperek
avunurken daha bir buçuk aylık olan ve yaşananlardan habersiz olan küçük kardeşi Hazina ise
annesinin kucağında göç yollarında büyümeyi
bekliyor.
‘Silahımız olsaydı kaçmazdık’
IŞİD saldırılarından ailesini kurtarmak için
Şengal’den gelen Newaf Xidir ise ellerinde kendilerini savunabilecek ağır silahları olmadığı için
kaçmak zorunda kaldıklarını belirterek, “IŞİD bize
ağır silahlarla saldırdı. Onlara karşı kendimizi
savunabilecek gücümüz yoktu. Elimizdeki hafif
silahlarla karşı koyamadık. Saldırılar sonucunda
kaçamayanlar ya esir alındı, ya da katledildi”
dedi. Şengal’in kurtarılması durumunda topraklarına geri dönebileceklerini ifade eden Newaf
Xidir, saldırılarda genç bir kardeşinin yaşamını
yitirdiğini hatırlatarak “HPG ve YPG güçlerinin
Şengal’i IŞİD’in elinden mutlaka kurtaracağını
düşünüyoruz. Saldırıların ilk ikinci gününde IŞİD
ile çatışmaya giren bir kardeşim yaşamını yitirdi.
Ben de kendi çocuklarımı ve hayatını kaybeden
Newaf Xidir
kardeşimin çocuklarını kurtarmak için buraya geldim. Şimdi ise geri gidip topraklarımı savunmak
için imkan yaratmaya çalışıyorum” diye konuştu.
Belediye seferber, valilikten ses yok
IŞİD saldırılarından canlarını kurtarmak için
Batman’a sığınan Ezdilere Batman Belediyesi,
STK’lar ve duyarlı insanların dışında kimsenin
sahip çıkmadığını dile getiren Seyitler mahallesi
sakinlerinden Ahmet Boti isimli yurttaş, Vali Azmi
Çelik’e çağrıda bulunarak savaştan kaçmak zorunda kalan mazlum insanlar için devlet imkânlarının
kullanılmasını istedi. Valiliğin ve diğer devlet
kurumlarının da katkılarıyla Batman’a gelen Ezdi
sığınmacıların yaralarının elbirliğiyle daha kolay
bir şekilde sarılabileceğinin altını çizen Ahmet
Boti, şöyle dedi: “Biz burada insani görevimizi
yapmaya çalışıyoruz. Bugün, bizim gözümüzle
gördüğümüz tek şey buraya sığınmak zorunda
kalan bu insanlara Batman Belediyesi’nin dışında
kimse yardımcı olmuyor. Başta başkanlarımız
olmak üzere tüm belediye çalışanları elerinden
gelen ne varsa yapıyorlar. Bu konuda belediyemiz
ve tüm halkımız seferber olmuş durumda. Gönül
isterdi ki Batman Belediyemizle beraber sayın
valimiz ve hükümetimiz dahil herkesin bu yaşanan
insanlık dramını görmesiydi ve gelen sığınmacıların sorunlarını çözmesiydi. Diliyoruz ki sayın
valimiz de bu çığlığı duyar ve desteğini sunar.
‘Koruyucu aile olmak istiyoruz’
Batman’ın Petrolkent mahallesinde oturan
Şirin Dalgıç, Hanım Okay ve Halime Kara isimli
kadınlar Mehmet Sincar Halkevine belediye
tarafından yerleştirilen Ezdi aileleri ziyaret ederek
savaşta ailesini kaybeden çocuklara koruyucu aile
olmak istediler. Burada ailesini kaybeden çocuk
bulamayan Dalgıç, Okay ve Kara bakacak kimsesi
olmayan Ezdi çocuk bulunduğunda kendilerine
haber verilmesini istedi. Şirin Dalgıç, savaş mağduru olan ve ailesini kaybeden Ezdi çocuklarına
gönüllü bir şekilde kendi öz çocuğu gibi annelik
yapmaya hazır olduğunu kaydetti. Hanım Okay ise
alacağı çocuğu Ezdi inancına göre büyütebileceğini ve ömür boyu bütün ihtiyaçlarını karşılayacaklarını açıklayarak katliamlarda ailesini kaybeden
2 çocuk alabileceğini ifade etti. Halime Kara da
savaşta ailesini kaybeden mazlum Ezdi çocuklarının sahipsiz bırakılmaması için çağrıda bulunarak
bu konuda üzerine düşen her şeyi yapmaya hazır
olduğunu söyledi.
03
Ezdi
göçmenlere
ekolojik
köyler
Batman’a sığınan Ezdiler için, daha önce evlerini
boşaltıp Avrupa ülkelerine
göç eden Ezdilerin köylerinin
yeniden yaşam alanı olarak
kullanılabilmesi için başlatılan
‘Ekolojik Köyler’ projesi dikkat
çekiyor. Proje kapsamında
köylerdeki evler, Batman belediyesinin de desteğiyle yeniden
yaşam alanlarına dönüştürülecek. Ekoloji köylerinde kültür
sanat faaliyetlerinin yanı sıra
tarım ve hayvancılık alanında
da çalışmalar yapılacak. Konu
ile ilgili bilgi veren Batman
Kent Konseyi Başkanı sosyolog
Ömer Faruk Akyüz, geçmiş
dönemlerde yaşanan çatışmalardan dolayı Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kalan
Ezdilerin boşalan evlerinin
onarım çalışmasının Batman
Belediyesi tarafından yapıldığını söyledi. Eskiden bir karış
toprak için birbirine karşı
defalarca sorunlar çıkaran bir
toplumun bugün her yönüyle
kendi köyünü, evini, barkını
IŞİD saldırılarından kaçan
mazlum Ezdi halkına açtığını
aktaran Akyüz, “Halk evleriyle beraber yüreğini de bu
mazlum insanlara açmıştır.
Duyarlılık ve dayanışma zirveye ulaşmış durumdadır” dedi.
Ekolojik köylerin kurulmasıyla halkın yeniden doğa ile
buluşacağını bildiren Akyüz,
“Ekolojik köyler kurulursa
kadim ‘Kürdistan’ coğrafyasının asıl sahibi olan Ezdilerin
kendi coğrafyalarında doğa
ile daha barışık yaşayabileceklerine inanıyoruz ve bu
önemli bir model olacaktır.
Bu kapsamda evlerin onarımı
Batman belediyesi tarafından
üstlenilmiş durumda. Onarım
tamamlandığı gibi yeni yaşam
alanları oluşmuş olacak. Yerel
yönetimlerin böyle bir durumu
üstlenmesi de ayrı bir özelliktir” diye konuştu.
04
4
BasHaber SÖYLEŞİ
13 - 19 Eylül 2014
ROJAVA
Fûad Elîko:
Rojava için en iyi formül federasyon
S
Kürd politikasıyla da ilgili değerlendirmelerde bulundu: “İran’da 10 milyon Kürd
yaşıyor, çoğunluk Sünni’dir ve Güney
Kürdistan’ın sınırlarına yakın yerlerde
yaşıyorlar. Güney’de bir Kürd devleti
kurulursa kuşkusuz orayı da etkileyecektir.
Kürdlerden başka 20 milyona yakın Azeri,
5 milyona yakın Beluci, 4 milyona yakın
Arap var. Ortadoğu’da parçalanmak normalleşirse, bu İran’ı da zorlar. İran Irak’tan
korktuğu gibi kendi durumundan da
korkuyor. Ancak bütün Kürdler bağımsızlık
istese, İran kabul etmek zorunda kalacaktır ve siyasetini değiştirip pazar kapmaya
çalışacaktır. Herkes iyi bilmeli ki Güney
Kürdistan’ın bağımsızlığının önündeki en
büyük engel İran’dır.”
Celîl Cewher
uriye Kürd Birlik Partisi (Partiya
Pêşverû / PPKS) Politbüro Üyesi
Fuad Elîko, Rojava’da yaşanan son
gelişmeleri BasHaber’e değerlendirdi.
Kürdistan’a yönelen IŞİD saldırılarının bazı
bölge devletlerinin planıyla gerçekleştirildiğini söyleyen Elîko ile Rojava’daki durumu, olası Kürd Ulusal Kongresi’ni, Güney
Kürdistan’ın bağımsızlığı ve Kürd partileri
arasındaki siyasi ilişkileri konuştuk.
Bağımsızlığı engellemek için IŞİD’i
saldırttılar
IŞİD’in saldırılarının İran ve Maliki’nin
planları dâhilinde geliştiğini söyleyerek,
bununla Güney Kürdistan’ın olası bağımsızlık girişimlerinin engellenmek istendiğini belirtti. Elîko, IŞİD saldırısının amaçlarını şöyle değerlendirdi: “Bana göre IŞİD’in
Musul’a girmesi ve ardından ağır silahlarla
önce Kobanê’ye sonra Şengal’e saldırmasının arkasında İran ve Maliki rejiminin yönlendirmesi vardı. Yakınlaşan Kürdistan’ın
bağımsızlığını çıkmaza sokmak için böyle
bir oyun oynadılar. Kürdistan’daki savaş
bundan kaynaklanıyor. IŞİD ve diğer şiddet
yanlısı güçleri Kürdlerle çatıştırmak istiyorlar. 70 bin Irak askeri savaşmadan geri
çekildi. Burada kesinlikle bir oyun vardır.
Ama bu karmaşadan Kürdistan Bölgesi iyi
bir rol oynadı. Önceden haberleri vardı ve
Maliki’ye, ‘IŞİD Musul’u işgal edecek buna
engel olmalısın’ diye uyarıda bulundular.
IŞİD’in Musul’a girmesiyle Peşmergeler
de ‘tartışmalı bölgeleri’ ele geçirdi. Bu
önemli bir adımdır. Kerkük’ün Kürdlerin
eline geçmesi tarihi bir fırsattır. Bunu çok
az bir zararla yaptı Kürdler. İkinci önemli
durum da Maliki’nin Sünnileri Kürdlere
yöneltme politikası tutmamasıdır. Sünniler
yönlerini, kinlerini Maliki’ye yönelttiler.
Bir çok Sünni büyüğü, ‘Biz Kürdistan
Bölgesi ile savaşmak istemiyoruz, onlar
bizim düşmanımız değil, bizim düşmanımız
Maliki’dir’ dedi. IŞİD bütün Sünni gruplar içinde karar sahibi değil, diğer güçler
de etkilidir. Maliki’nin oyunu tutmadı ve
hedef haline geldi. Esad nasıl ki bu radikal
gruplara yer açıp kendini kabul edilebilir
tercih içine sokmaya çalıştıysa, Maliki de
aynısını yaparak; ‘Bunların hepsi teröristtir, bize yardım etmeniz gerekiyor’ imajı
oluşturmaya çalıştı. Ama başarılı olamadı
ve koltuğundan bile oldu.
Bağımsızlığa en büyük engel İran
Elîko, IŞİD’in Güney Kürdistan’a yönelik
saldırılarıyla ilgili özellikle İran’ı suçlayarak, Tahran’ın hiçbir zaman Kürdleri ve
özellikle Güney Kürdistan’ın Kürdlerinin
haklarını elde etmesine inanmadığını
söylüyor. İran’ın Kürdlerin zayıflamasını
istediğini, bunun için, Kürdlerin birlik
olmasını istemediğini söyleyerek, İran’ın
Rojava’nın Güney’e bağlanması
düşüncesi erken
Rojava ve Güney Kürdistan birleşmeli
mi? sorusuna ‘bunun için daha erken’ diyen
Elîko, Suriye için federasyon istediklerini söyleyerek şöyle devam etti: “Biz niye
federasyon istiyoruz? Durumumuz Güney
Kürdistan gibi değil. Güney 22 yıldır
federal bir şekilde yönetiliyor. Biz hala
kendi varlığımızı kanıtlama aşamasındayız. 66’dan beri ara ara hukuki haklar oldu
Güney’de. Bu aşama aşama olur. Suriye
Kürdleri’nin sorunları son dört yıla kadar
gündeme gelmiyordu. Suriye Kürdleri
kayıptı, kimse onlardan konuşmuyordu.
Suriye’de Kürdlere federasyon istemek
gayet ilerici bir adımdır, ama bağımsızlık
için temeller henüz oluşmuş değil. Biz ve
Araplar federasyon içinde yaşarsak bu iyi
bir adım olacaktır.”
Şengal’de Peşmerge ile YPG ittifakı
IŞİD’in Kürdistan’a saldırmasının
ardından başlayan çatışmalarda Kürd
güçleri ortak savunma hattı kuruyor.
Peşmerge’nin Şengal’i IŞİD’den temizlemek için başlattığı operasyonlar bundan
böyle YPG ile koordineli bir şekilde yürütülecek.
Polat Can
Peşmerge Bakanlığı Basın Sözcüsü Helgurt Hîkmet, BasHaber’e yaptığı açıklamada cephede resmi olarak resmi bir ittifak
olmamasına rağmen Peşmerge’nin kimi
cephelerde YPG ve diğer güçlerle koordineli bir şekilde hareket ettiğini söyledi.
Şengal’de IŞİD tehlikesi altında olan birçok
yerde yapılan operasyonda Peşmerge ile
YPG’nin birlikte hareket ettiğini belirtten
Hîkmet, Maxmûr ve Kerkük cephesinin
sessiz olduğunu vurguladı. Eskiye oranla
sıcak çatışmaların yaşanmadığı, IŞİD’in
birçok yerden geri çekildiğini, aldığı darbelerin ve verdiği kayıpların büyük olduğunu
söyleyen Hîkmet, yakında IŞİD’in tüm
Kürdistan’dan temizleneceğini ifade etti.
BasHaber’e konuşan YPG Sözcüsü Polat
Can da, Şengal’de YPG ile Peşmerge arasında ortak hareket fikri olduğuna dikkat
çekerek, IŞİD’e karşı PKK, YNK ve PDK
masaya oturup ortak hareket etme kararı
aldığını, ancak YPG olarak bu görüşmede
hazır bulunmadığını söyledi. Önceki gün
Şengal Dağı’nda toplanan KCK, PDK ve
YNK temsilcileri, bölgedeki güçlerinin Ezdi
komutanı Qasim Şeşo koordinesinde ortak
hareket etmesine karar vermişti. Şerefdin Türbesi’nde yapılan toplantıya KCK
Yönetim Kurulu Üyesi Zeki Şengali, PDK
Komutanı Qasim Şeşo ile YNK yetkilileri
katılmış, toplantıda bölgedeki güçlerin
ortak hareket etmesi kararı alınmıştı.
YPG - ÖSO ittifakı
YPG Sözcüsü Polat Can, YPG’nin IŞİD’e
karşı bazı Arap aşiretlerinden oluşan kimi
silahlı gruplarla da ittifak içinde olduğunu
söyledi. Can, geçtiğimiz gün YPG-YPJ ve
Ekrad Cephesi ile ÖSO’nun kimi grupları
arasındaki IŞİD karşıtı ittifak hakkında da
şöyle konuştu: “Bir çok grup bizimle görüştü ve anlaşma sağladık. Bunlar IŞİD’e karşı
YPG ile ittifak yapmaya çalışıyorlar. Şemsû
Şîmal alayları ve Cephet-ül Ekrad uzun
bir süredir bizimle birlikte hareket ediyor.
IŞİD Kobanê taraflarında Arap yerleşim
yerlerini işgal edince buradaki muhalifler
Kürdlere sığındı. Biz IŞİD’e karşı birlikte savaşıyoruz. 10 Eylül’de resmi olarak
IŞİD’e karşı bir operasyon odası ve bir ope-
rasyon masası oluşturduk. Bunların çoğu
Özgür Ordu birlikleri ve YPG’ye olumlu
yaklaşan gruplardan oluşuyor. Bunların
içerisinde İslami gruplar yok. Bunlar daha
çok burada yerleşik olan aşiretlerden
oluşuyor ve bunlar IŞİD boyunduruğuna
girmek istemeyen gruplar.”
Helgurt Hîkmet
ROJAVA
BasHaber
13 - 19 Eylül 2014
5
SÖYLEŞİ
Kobanî Kantonu Yasama Meclisi Eşbaşkanı Fewza Abdi
Türkiye Kobanê sınırını kapattı
S
on günlerde Batı
Kürdistan’da yaşanan
gelişmeleri değerlendiren Kobanî Kantonu Yasama
Meclisi Eşbaşkanı Fewza
Abdi, Kobanê’nin halen IŞİD
ablukası altında olduğunu,
Kuzey’de de Türkiye’nin
sınırları kapattığını söyledi.
IŞİD’in Kobanê’nin elektriği ve suyunu kestiğini
belirten Abdi, Kobanê’nin
etrafındaki ablukanın halen
devam ettiğini, Kuzey’den
de Türkiye’nin sınırı sıkı
kontrole alarak yardımların
önünü kestiğini vurguladı.
Abdi, Kobanê halkının
günlük yaşamındaki sıkıntılarına dikkat çekerek söyle
konuştu: “Rejim zamanında
elektriğimiz Rakka’dan,
suyumuz da Carablus’dan
geliyordu. IŞİD buraları
alınca elektrik ve suyu kesti.
Ekonomik ambargo altındayız. İhtiyaç sahibi biri un
veya başka bir şey almak için
IŞİD’in bulunduğu alandan
geçerse yakalayıp başını
kesiyorlar. 150 öğrencimiz
sınavlarına girmek için gittikleri Halep yolunda kaçırıldılar ve halen IŞİD’in elinde
bulunuyorlar. Bunlardan
başka da bir çok sivil rehin
alındı. IŞİD çok gaddarca
zulmediyor. Savaşta ölülerini bile bırakıp kaçıyorlar. Direnişimiz sonuna kadar sürecek. Daha önce Kobanî’de
4 cephe vardı şimdi ise yedi
cephe açılmış durumda.
Geçen ayki yenilgilerinden
sonra durum biraz normale
döndü ve eskiye oranla fazla
saldırı olmuyor.”
IŞİD Kobanê’ye tekrar
saldırabilir
Efrin ve Şengal’de yaşanan olaylara da değinen
Abdi, IŞİD’in Efrine saldırı
planına da dikkat çekterek
şöyle dedi: “Efrin’de ÖSO ve
Ekrad Cephesi grubu bulunuyor ve YPG ile ilişkileri
bulunuyor. Zannedersem
aralarında antlaşma da var.
IŞİD Exteri’ni aldıktan sonra, Efrin’e yürümek istedi
ama YPG onları durdurup
yenilgiye uğrattı. Tabi bu
bir daha saldırmayacakları
anlamına gelmez. Kobanê’de
başarılı olamayınca Şengal’e
yöneldiler, oradan da
Cezaa’ya yöneldiler. Ondan
05
Yeni Türkiye üzerine
temrinler
Mesut YEĞEN
Geçtiğimiz hafta Amed’de yapılan DTK Kongresi’ne
katılan Kobanî Kantonu Yasama Meclisi Eşbaşkanı Fewza
Abdi, Batı Kürdistan’da yaşanan son gelişmelerle ilgili
BasHaber’e konuştu. Abdi, DTK Kongresi’nde Kürdlerin
birlikteliğine ve Kürd Ulusal Kongresi’nin acilen toplanmasının önemine vurgu yaptı.
sonra belki tekrar Kobanê’ye
saldırırlar. Şengal’de ise
ortak bir ordu kuruldu. Ama
orada halkın mülteci olduğunu biliyorum. Aynı zamanda Şengal’de bir halk örgütlenmesi de var. Şengal’de
durumlar şu an eskiye göre
daha iyi ama çok da iyi
sayılmaz. YPG Şengalliler’in
çığlıklarını duyunca orayı
savunmaya gitti. Zannedersem YPG’nin büyük kısmı
geri çekildi ama orada hala
kalıp halkı savunma anlamında eğitenler kaldı. Biz de
Kobanê’de yardım toplayıp
onlara yolladık.”
Bütün Kürdler birlik
istiyor
Kürdlerin acılarının
ortak olduğunu ve Ulusal
Kongre’nin toplanması için
çaba sarf edilmesi gerektiğini söyleyen Abdi birlik konusunda da şunları söyledi:
“Artık bütün Kürdler birlik
istiyor. Ulusal Kongre’nin
toplanmasını herkes istiyor. Bütün Kürd tarafların
arasındaki anlaşmazlıkların
ortadan kaldırılması lazım.
Eğer birlik sağlanırsa ve
ortak savunma hattı oluşturulursa durumumuz daha
farklı olabilir. Son Kobanê ve
Şengal saldırılarıyla birlikte
Kürdler birliğini sağladı ve
bu Ulusal Kongre’nin temeli
olabilir. Kobanê kantonunun
bakışı da bu yöndedir ve
bence bütün Kürdler böyle düşünüyor. Kongredeki
mesajlarımız da bu yöndeydi. Bütün katılımcılar Kürd
siyasilerinin arasındaki sorunların ortadan kaldırılmasını ve ulusal bir kongrenin
düzenlenmesini istiyorlar.
Rojava ve Şengal’e yardım
yapılması gerektiği fikri de
var herkeste. Güney’in tüm
sınırlarının tam açılması ve
yardım yapılması gerektiğini
de söyledik.”
Ak Parti kurmaylığı net: Parti kurmaylarına
göre, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesi
Türkiye’de yeni bir dönemin, ‘yeni Türkiye’nin
açılış sahnesidir. Bunu galiba şöyle okumak
lazım: Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle beraber Ak Parti’nin ‘büyük meselesi’
yenilenmiş oldu. 2003’ten bugüne, geride kalan
11 senelik iktidar döneminde, Ak Parti’nin büyük
meselesi önce mütedeyyinlerin mağduriyetlerine
son vermek, ardından da ‘vesayet rejimini bitirip, milli iradeyi hakim
kılmak’ olmuşken, bugün Ak Parti’nin büyük meselesi ‘yeni Türkiye’yi
inşa etmektir.
Peki ama ‘yeni Türkiye’ nedir? Şimdiye kadar okuduklarımdan,
duyduklarımdan anladığım kadarıyla ortada yeni Türkiye şudur diye
gösterilebilecek bir tasavvur, bir resim, bir program yok. Lakin, elimizde
yeni Türkiye’yi biraz da olsa anlamamıza imkan veren, yeni Türkiye
kadar kuvvetli ve lakin yeni Türkiye kadar belirsiz bir metafor var: ‘Yüz
senelik parantezi kapatmak’. İttihat ve Terakki’yle açılan ve Cumhuriyetle genişletilen parantezin kapandığı bir yer, bir siyasi hal: Galiba yeni
Türkiye’den en çok bunu anlamak lazım.
Yeni Türkiye üzerine bu metafor üzerinden konuşmak gerekirse,
yüz senelik parantezi kapatmanın iyi bir fikir olduğunu düşünenlerdenim. İttihatçıların ve Cumhuriyetçilerin elinde kaldığı kadarıyla bile
Osmanlı Devleti’nden 1924’ün otoriter-Türk Cumhuriyetini çıkarmaya
koyulmanın berbat bir çaba olduğuna aynen katılıyorum. Toplumsal
olanla siyasal olan arasındaki mesafeyi tahammülfersa bir biçimde
genişleten bu jakoben çabanın günahının sevabından katbekat fazla
olduğuna da inancım tam.
Lakin, sözünü ettiğim bu parantezi kapatma işi üzerine çokça konuşmak, etraflıca müzakere etmek gerektiğini de düşünüyorum. Kendi
açımdan şimdilik açılış mahiyetinde bir iki mevzuya işaret edeyim.
İlkin, mezkur parantez açılmadan evvel de durumumuz pek parlak
değildi, bunu kabul etmek lazım. Şunu demek istiyorum: Jakobenlerimizin kökten biçimde kestirip attığı ekalliyetler, ıslahatlar, inkılaplar gibi
meselelerde mezkur parantez açılmadan önce de öyle aman aman parlak
bir performansımız yoktu. Bir örnek: 1878’de sözü verilen Vilayatı Sitte
ıslahatı 1908’de bile doğru düzgün başlamamıştı.
İkinci olarak: Yüz senelik mezkur parantezi, yeni bir parantez
açacak biçimde kapatmamak lazım gelir. Toplumsal olanla siyasal olan
arasındaki mesafeyi bir taraftan kapatayım derken, başka bir taraftan
açmamak akıllıca olur. Bunu becerebilmek içinse toplumsal olanın hem
yüz sene öncesine hem de bugününe dair adil bir resmi birlikte çizmek
lazım. Kestirmeden söyleyeyim: İttihat Terakki ya da Cumhuriyetle
açılan parantezi kapatmanın ardındaki büyük müşevvik toplumsal
olanla siyasal olan arasındaki mesafeyi tahammül edilebilir bir yere
çekmekse eğer, hem çeşitli biçimlerde Müslüman olma hallerinin hem
de Müslüman olmama hallerinin, hem yüz sene önceki hem de bugünkü
toplumsalın parçası olduğunu kabul etmek gerekiyor. Müslümanlık
toplumsal olanın, yerliliğinin en önemli uzvu kabul, lakin çeşitli biçimlerde Müslüman olma ya da olmama halleri de öyle. Diyeceğim o ki,
memleketteki seküler hal, kökleri yüz senelik mezkur parantezin öncesine uzanan, yerli bir hal; parantezi kapatmak metaforuyla düşünenlerin
diliyle söyleyecek olursam, ‘milli bünyenin’ kurucu bir hali. Tercümesi:
Bugünkü seküler halimizin, hallerimizin kaynağında yüz sene önce
başlamış bir ithalattan epey fazlası var. Özetle, seküler hallerimizin
zeminini oluşturan çeşitli biçimlerde Müslüman olma ya da Müslüman
olmama halleri ‘milli bünyeye’ yabancı değil, bunu kabul etmek lazım.
Haddizatında, yüz senelik parantezi selim bir biçimde kapatmak istiyorsak eğer, memleketin çeşitli biçimlerde Müslüman olma ve olmama
hallerini ‘milli bünyeye’ yabancı gören nazarın, Müslümanlığı arkaik bir
kalıntı, milli bünyede bir fazlalık olarak gören jakoben nazarın simetrisi
olduğunu görmek gerekiyor.
Hülasa: Yüz senelik parantezi kapatmak iyi fikir. Elbette, birlikte ve
yeni bir parantez açmayacak biçimde.
06
HABER
BasHaber
13 - 19 Eylül 2014
Sürgün Parlamentosu dönüyor
Peşmerge Nigar hayatını kaybetti
Doğu Kürdistan Azadi Partisi
(PAK) üyesi Peşmerge Nigar Muhammed Huseyni, Kerkük’te IŞİD
güçleriyle girilen çatışmada yaşamını
yitirdi.
7 Eylül 2014 tarihinde Kerkük
cephesinde girdiği çatışmada hayatını kaybeden Nigar Muhammed
Huseyni, çatışmalardan önce, kişisel
Facebook hesabı üzerinden görüntülü bir video yayımlayarak “Kutsal
Kürdistan topraklarını koruma
adına şehit olma şerefine nail olmak
istiyorum” şeklinde bir paylaşımda
bulunmuştu.
Huseyni, IŞİD’e karşı savaşta
yaşamını yitiren ilk Doğu Kürdistanlı
kadın Peşmerge oldu.
PETROL
13 - 19 Eylül 2014
Doç. Dr. Emre İşeri:
Petrolde Kürdlerin eli güçleniyor
1
kalan insanların
995’te
Avrupa’da
dönmemesi için
kurulan
hiçbir sebep kalSürgünde Kürd
madı. Dönüp siyaParlamentosu’nun
sete güç vermeleri
(PKDW) üyeleri
katkı sunmaları
eski milletvekili
gerekiyor.”
Mahmut Kılınç ve
Yüksekova eski
eski Yüksekova
Belediye Başkanı
Belediye Başkanı
Necdet Buldan da
Necdet Buldan da
davanın ortadan
10 Eylül 2014’de
kalkmış olmasına
Türkiye’ye döndü.
ve Türkiye’ye geri
PKDW Başkanı Yadönebilmelerinin
şar Kaya, üyelerden
tanımlanamaz
Serhat Bucak ve
bir şey olduğunu
diğer kimi üyeler
söyledi. Buldan;
de geçtiğimiz haf“20 yıla yakındır
Necdet Buldan
Mahmut Kılınç
talarda Türkiye’ye
kendi insanımdönmüştü.
dan, ailemden
verilirse, uygun görenler dönebilir’
Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi,
uzakta yaşıyorum. Bu durum insanın
talebinde bulundu. 8. Ağır Ceza Maharalarında eski milletvekillerinin de
yaşamında yeni bir sayfa oluyor. Şu an
kemesi tutuklanmama güvencesi verdi,
bulunduğu PKDW ile Kürdistan Ulusal
ailemle birlikteyim. Bu onlar içinde bübiz de döndük” şeklinde konuştu.
Kongresi (KNK)’nin 26 üyesi hakkınyük bir mutluluk, benim içinde büyük
Siyasetten uzak kalmanın pek imkan
daki yakalama kararını kaldırarak, 3
bir mutluluk” dedi.
dahilinde olmadığını dile getiren Kıay içinde Türkiye’ye gelmeleri halinde
Avukatlarına 3 ay içinde geri dönmelınç, uzun süredir yurtdışında olduğunu
tutuklanmama güvencesi verdi. Bunun- belirterek, hangi platformda kimlerle
leri halinde tutuklanmama garanti bella bağlantılı olarak geri dönen Buldan
gesinin verildiğini onların da bu karar
siyaset yapacağına dair kesin bir şey
ve Kılınç ifade verdikten sonra serbest
üzerine Türkiye’ye döndüklerini söylesöylemezken, kesin olan şeyinse, ‘sibırakıldı.
yen Buldan; “Tamamen mahkemenin
yasetin dışında kalmayacağı’ yönünde
Haklarında açılan suçlama dosyakararıyla olan bir dönüş bu, zaten başoldu.
sının kaldırılması için hukuki yollara
ka türlü gelemezdik, çünkü aramamız
Dönüşünden sonra memleketi
başvurduklarını dile getiren Mahmut
vardı. Yıllardır devam eden bir dava
Semsûr’a yerleşmeyi düşündüğünü dile
Kılınç BasHaber’e yaptığı açıklamada;
getiren Kılınç, sürgüne çıkan Kürd siya- ve gıyabında olduğu için genellikle
“Bu dava 1995 yılında açılmıştı. Davayavukatlarımız davalarla ilgileniyordu.
setçilerinin Türkiye’ye geri dönüşlerila bağlantılı olarak PKDW kurucuları
Avukatlarımızın böyle bir talebi vardı
nin çözüm sürecine etkileri konusunda
ve üyelerine yönelik gıyabi tutuklama
mahkeme bunu göz önüne alarak böyle
da şunları söyledi: “Meselenin artık
kararı verilmişti. Bunlar 31 kişiden
bir karar verdi” diye konuştu.
siyasi platformlara çekildiği kanaatinoluşuyordu. Kimseyi yakalayamadıkları
Öte yandan konu hakkında görüşlerideyim. Türkiye dışında yaşayan Kürd
ya da kimse gelip teslim olmadığı için
siyasetçileri Türkiye’ye ya da ülkelerine
ni almak istediğimiz Kürdistan Ulusal
döndüklerinde siyasete güç verebileuzun süre dava dosyası açılamamıştı.
Kongresi (KNK) Başkanı Remzi Kartal
ceklerine inanıyorum. PKDW fesheile Kongra Gel Başkanı Zübeyir Aydar,
Avukatlarımız mahkemeye başvurarak,
dildiğine göre, ortada böyle bir kurum
“Güney basınına konuşmak istemedik‘tutuklama kararını kaldırırsanız ya da
olmadığına göre, bu nedenle dışarıda
lerini” söylediler.
tutuklanmayacaklarına dair güvence
BasHaber
Y
Aziz Tekin
aşar Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi
ve uluslararası ilişkiler, Ortadoğu
politikaları ve enerji güvenliği konusunda uzmanı Doç. Dr. Emre İşeri, IŞİD’in
Musul’u alması sonrası Ortadoğu’da değişen dengeleri ve Kürdistan Bölgesi’nin
enerji politikası ve uluslararası güçlerin
buna bakışı hakkındaki düşüncelerini
BasHaber’e değerlendirdi.
Aras, Kelaş’a
renk kattı
Kürd ses sanatçısı Aras Fettah, daha çok
Doğu ve Güney Kürdistan’da yazlık ayakkabı olarak kullanılan, el yapımı ve tek renk
keçi tüyü ipliğinden yapılan Kelaş ayakkabılarına yeni bir model kazandırdı.
Bölge kültürünün önemli bir parçası
olan ve tamamıyla beyaz iplik ve kumaştan
dokunarak yapılan ayakkabılarda faklı renklerin kullanılmasını ‘’kültürün orjinalliğini
bozmak değil, aksine bu kültüre modern bir
düşünce katmak’’ şeklide yorumlayan sanatçı Aras, ‘Renkli Kelaş’ın yapımının Süleymaniye kentinde Kelaş ayakkabı ustası Ali Usta
tarafından 4 ayda tamamlandığını söyledi.
Spariş verdiği Kelaş’ı özel bir projede kullanacağını ifade eden Aras Fattah, projenin
süpriz olarak kalmasını istediğini söyledi.
Renkli Kelaş’ının büyük ilgi topladığını da
söyleyen Aras, ‘’Kelaş daha yapım aşamasındayken sosyal medyada resimleri yayımlandı. Planım bu değildi. Ancak gördüğünüz
gibi farklı renkleri kullandım. Bu ayakkabılar çok büyük bir emeğin sonucunda özel
olarak hazırlandı. Özel olmasının diğer bir
sebebi de şimdiye kadar hiç bir yerde renkli
Kelaş olamamasıdır’’ şeklinde konuştu.
Kelaş nedir?
Yaklaşık iki bin yıllık bir geçmişe sahip
olduğu belirtilen ve Hewraman Bölgesi
ile özdeşleşen Kelaş ayakkabıları, gelişen
teknolojiye rağmen yaygın kullanım özelliğini kaybetmiyor. Büyük bir emek sonucu
üretilebilen bu ayakkabılar tamamen el
yapımı. Bir ayakkabı ustası bir çift kelaş için
yaklaşık bir hafta çalışıyor.
Tabanını yaklaşık 17 metreden oluşan bir
kumaş parçası sıkıştırılarak yapılan Kelaşlar
yaklaşık 5 yıl kullanılabiliyor. Ayağı serin
tutan Kelaşların diğer bir özelliği ise sağ-sol
farkı olmadan her bir tekinin her iki ayaktada giyilebilmesi.
ABD petrol geriliminde tarafsız
bir tutum alacak
İşeri; Daha önce ABD’nin Teksas
Eyaleti Federal Mahkemesi’nin Kürd
petrolünün satışına şerh koyması ve
daha sonra bu kararını bozarak; mevcut
anlaşmazlığın Erbil ve Bağdat arasında
giderilmesi gerektiğine karar vermesinin
Kürd petrolünün satışının önündeki
engelleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağı
hakkındaki sorumuza, ‘bu kararın Kürd
petrolünün önündeki bütün engellerin
kalktığı anlamına gelmese de Kürdlerin
elini güçlendirdiğini’ söyledi. İşeri, “Bu
kararla beraber bir yerde mahkeme enerji anlaşmazlığında topu Bağdat merkezi
hükümetine atmış oldu. Karar, Kürd petrolü önündeki siyasi engellerin kalktığı
manasına gelemezse de
yeni kurulmakta olan
Bağdat hükümetiyle olan müzakerelerde Kürdlerin
elinin nispi olarak
kuvvetlendiği
söylenebilir. Ayrıca,
ilgili karar ABD’nin,
Erbil-Bağdat enerji geriliminde, daha
tarafsız bir tutum almasına sebebiyet
verebilir” dedi.
Kürdistan Bölgesi Irak’ın Kürd Cumhurbaşkanı Fûad Mahsum tarafından
yeni hükümeti kurmakla görevlendiren
Haydar el-İbadi hükümetine katılma ve
destek şartlarından birisinin Kürdistan
Bölgesi’nin petrol satışındaki engeleyeci tutumunu terk etmesi ve inisiyatifin
kendilerine bırakılmasıydı yolundaki
hatırlatmamızı İşeri şöyle yorumluyor:
“İbadi’nin halefi Maliki’ye göre hem
Sünni kesimle hem de Kürdistan Bölgesel
Yönetimi ile daha uyumlu çalışacağına
yönelik bir beklenti mevcuttu. Hem
Amerika hem de İran’ın desteğiyle Irak’ın
bütünlüğünü sağlayacağına olan inanç
nedeniyle IŞİD tehdidinin ayyuka çıktığı
bir dönemde, İbadi bu göreve getirildi.
Bu bakımdan İbadi’nin halefi Maliki’ye
göre hem Sünni kesimle hem de Kürd
yönetimi ile daha uyumlu çalışacağına
yönelik bir beklenti var. Ama, İbadi’nin
kendi Şii tabanından kopup ne derece
Irak’ın tüm kesimlerini kapsayıcı ve tarafların taleplerine cevap verebilecek bir
yaklaşım getireceğini zaman gösterecek.
Yeni kurulan hükümetin en zor sınavının
Kürdlerin isteklerinin ne denli yerine
getirilmesi ile bağlantılıdır. Şüphesiz
bu süreçteki en zorlu testlerin başında
Kürd yönetimini de tatmin edecek bir
Hidrokarbon Yasası üzerinde uzlaşılması
olacaktır. Bundan başka Kürd yönetimin
kontrolüne geçen ve petrol satışına başlanan Kerkük’ün statüsünün ne olacağı
konusudur.”
IŞİD, hem Türkiye hem de Kürd
yönetimi için ortak tehdit
Kürdistan Bölgesi’nin uluslararası piyasaya petrol satışının Türkiye
üzerinden yapılması ve Türkiye ile
arasında nispi bir yakınlaşmanın
birçok ayağının olduğunu söyleyen
İşeri; “Son dönemde yakınlaşan
Türkiye-Kürdistan Bölgesi yakınlaşmasının iktisadi ayağını başta
enerji ve diğer ticaret kalemleri
oluştururken, siyasi ayağını ise
Türkiye’nin Kürd Açılımı/PKK
meselesi oluşturmaktadır”
dedi. İşeri ileriki süreçte bu ilişkilerin nasıl olacağı hakkında da; “Taraflar arasındaki ilişkilerin ne yönde seyredeceğinin
belirleyicisi bu iktisadi ve siyasi ayakların
ne oranda ortak hareket edebilecekleri
olacaktır. IŞİD tehdidi ise hem Türkiye
hem de Kürdistan Yönetimi açısından
ortak tehdit olarak belirmiştir” dedi.
Kürd gazı Rus gazına alternatif
değil
AB, Ukrayna krizi nedeniyle Rusya’ya
yeni yaptırımları devreye sokma kararını onaylamasının ardından Rusya,
Avrupa’yı gaz vanalarını kısmakla tehdit
etti. Ukrayna krizinin gündemde olduğu
bu günlerde Kürdistan Bölgesi gazının
Türkiye üzerinden Avrupa piyasasına
gönderilmesinin, iptal edilen Nabucco
projesine ve Avrupa’nın bağımlı olduğu
Rus gazına alternatif olup olmayacağı
konusunda ise İşeri şöyle dedi: Bu durum
şu anda pek mümkün gözükmüyor.
Rusya’nın dünyadaki en geniş doğal gaz
rezervlerine sahip olmasının yanında gaz
üretimin yaklaşık % 80’ini boru hatlarıyla
Avrupa’ya ihraç etmektedir. Bu bakımdan
kısa vadede Avrupa’nın –toplam doğal
gaz ihtiyacının yaklaşık % 30’unu tedarik
ettiği - Rusya’ya alternatif yaratması pek
mümkün gözükmemektedir. Dünyanın
12. en geniş doğal gaz rezervlerine sahip
olan altyapı yoksunu/elektrik sıkıntısı
çeken Irak/Kürdistan gazının ne oranda
ihraç edilebileceği belirsizdir. En iyi
tahminler Kürdistan Bölgesi’nin -Türkiye
üzerinden - Avrupa’ya 2018’den itibaren
10 bcm’den başlamak üzere 2025 yılında
40 bcm gaz ihraç edebileceği yönündedir
ki bu rakamlar tek başına Türkiye’nin
ihtiyaçlarına bile cevap veremez.”
İşeri, Türkiye’nin yanısıra İran’ın da
Kürdistan Bölgesi’nden petrol almasının
rasyonel bir politikanın sonucu olduğunu belirtip sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rantiye bir ekonomi olan İran için enerji
gelirleri bütçesinin önemli bir kalemini
oluşturmaktadır. Bağdat-Erbil gerilimini
fırsat bilerek İran’ın Kürd Bölgesi’nden
ithal edeceği kaynakları –Türkmenistan
örneğinde olduğu gibi– yüksek fiyatlara
üçüncü ülkelere satma düşüncesi kendi
açısından son derece rasyoneldir.”
Emre İşeri kimdir?
Doç. Dr. Emre İşeri, Yaşar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
Bölümü’nde öğretim üyesidir. Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde 2002 yılında tamamlamasının
ardından Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü’nden AB Siyaseti
ve University of Kent’ten Uluslararası Çatışma Analizi alanlarında yüksek lisans yapmıştır. Doktora tezini, “21. Yüzyıl’da
Amerikan Büyük Stratejisi ve Avrasya Kalpgahı: Hazar Petrol
Boru Hattı Bakü-Tiflis-Ceyhan” isimiyle 2008 yılında Keele
Univesity’de tamamlayan İşeri, İsveç’teki Silk Road Studies
ve Kadir Has ile Bahçeşehir üniversitelerinde araştırma görevlisi olarak çalıştı.
07
Pek seçkinler ve atık
insanlar
FERHAT KENTEL
Çinlilerin dediği gibi “ilginç”
bir haftaydı... Düne kadar Gülen
cemaatinin CİA’nın, ABD’nin
kullandığı bir “dış mihrak” olarak
gören bu medya, aynı cemaatin
nasıl da “ABD’yi bile ele geçirdiği” (aslında gayet “milli” bir faaliyet yapmışlar demek ki!) gibi saçmalıkları manşetlerine astıktan
sonra, şimdi de “Paralele karşı
MİT-CIA işbirliği!” üzerine zafer tamtamları çalmaya
başladılar. Bizim acar ve de her şeyin farkında olan
medyamız ve o medyamızın nadide, aydın ve de seçkin köşe yazarları muhtemelen şunu demek istiyorlar:
“paralel” denilen örgütün “dış mihrak” olması aslında
“uzaylı” olmasından kaynaklanıyor; bu yüzden “paralelciler Amerika’yı bile örümcek gibi sararken” (“Mars
attacks!”), MİT ve CİA dünyayı kurtarmak için işbirliği
yapmaya karar veriyorlar. İlginç tabii... Kürt konusunda gayet milliyetçi tavırlar takınan, hükümete çakmak
için habire “canavar PKK” referansını ya da PKK’yı
“günah keçisi” olarak kullanan, “Şefkat Tepesi” gibi
akıllara ziyan ırkçı dizileri hala televizyonlarında endam eden bir cemaati bu şekillerde tek hedef haline
getirmek çok daha derin devlet içi ilişkileri, çok çeşitli
“paralel” güç ve çıkar ilişkilerini saklıyor ama sakladığını saklayamıyor; çok belli oluyor...
Başka ironik bir vaziyet... Geçenlerde gördüm:
İstanbul’un Anadolu yakasında bir gökdelenin üzerine
koskoca harflerle “Rönesans tower” yazmışlar... Belli
ki, “havalı bir şeyler” olsun diye biri Türkçe yazılışıyla
Fransızca, diğeri yazılışı da aynen korunmuş İngilizce
olmak üzere iki kelimeden oluşmuş garabet bir isim
tamlaması!
Gökdelenlerle “ekonomi” yaptığını zanneden ve
toprağı sadece bir rant alanı olarak görebilen bir zihniyetin yansımaları... “Millilik”le alakası olmasa da,
mühim olan lafın kendisidir diyerek “Milli ekonomi”
safsatasını yutturmaya çalışanların hükmünün sürdüğü
bir zamanda gökdelen patronlarının “milliliği” bu kadar... Global dünyanın yerli elit magandalığı! Ama ne
yazık ki, bu yeni seçkinlerin dünyası sadece komik bir
dünya değil. Onların dünyası inanılmaz derecede vahşi!
301 işçiyi öldürdükleri Soma’dan sonra, Mecidiyeköy
beton ormanına en büyük beton “tower”ları dikerken
on işçiyi katlettiklerinde de gene aynı dillerle (“Valla
hiç hatamız yok!”) geçiştirmeye çalışıyorlar. Çünkü,
çok iyi biliyorlar ki, birileri çok işe yarayan “fıtrat” adlı
aktörü devreye soktuğu için başlarına bir şey gelmeyecek. Sonra Antalya’nın Kaş ilçesinde Mahir Çetin adlı
Kürt bir genç, “pis Kürtler” diye bağıran 30 kadar ırkçı
(ya da bu iş için hazırlanmış) yaratık tarafından dövülerek öldürüldü. Tabii, bunlar “münferit vakalar”...
Bütün diğerleri gibi... Şarkıcıdan Zazaca türkü isteyen
adamın kurşunlanmasında, Hrant’ın Ermeni olduğu
için öldürülmesinde, takside müşteri kadının Ermeni
olduğu için şoför tarafından tekme tokat dövülmesinde, “eski” bir başbakanın HDP’lilere saldıran bir linççi
güruhu “Herkes böyle tepki vermeli” diye övebilmesinde, vs. vs. olduğu gibi... Binlerce ağacı kesip, “kıtaları
birleştiriyoruz” kibriyle “köprü” adı altında, geçmişle
ve tabiatla tüm köprüleri yok eden inşaatlarda olduğu
gibi, vs. vs. hayatımız baştan aşağı “münferit”...
“Yeni Türkiye” mavrasında gerçekten “yeni bir
anlam” var... Şöyle bir şey: birileri gökdelenleri dikmek
için inanılmaz bir güce ve siyasi etkiye sahipler. Bu güç,
topu topu 1000 TL’lik asgari ücretle, ibadullah bulabileceğiniz sendikasızlaştırılmış köleleştirilmiş insanların
bolluğuna ve zombileşmesine dayanıyor. Ama daha da
önemlisi, son yıllarda bu memlekette, gündemi kontrol
eden, uyum ve rıza elde eden iktidar mantığına iyice
yerleşmiş olan “atık insan” fikrinin gücüne dayanıyor.
Atık insanlarla en ucuza inşaat da, gemi yaparsınız, kömür de çıkarırsınız; diliyle, müziğiyle falan kafa
konforunuzu bozarlarsa, linç edersiniz olur biter.
08
8
BasHaber SÖYLEŞİ
13 - 19 Eylül 2014
YÜZLEŞME
Murat Paker:
Eşitlik yoksa huzur da yok
Yeter Polat
Çözüm süreci
üzerinden
değerlendir-
Çözüm süreci neleri kapsayacak, nelere mal
olacak, bedelleri ne olacak?
2 yıldır devam eden çözüm süreci çerçevesinde
gerillaya ‘haydi dağdan inin gelip takım elbiselerinizi giyin siyaset yapın’ bu ifade doğru
mudur, doğrusu nedir?
Türkiye’de derin bir çözülmenin
yaşandığı, toplumsal bağların
aşındığı bir dönemden geçtiğine
dair ciddi tespitler var, siz bu
görüşe katılır mısınız?
Bir anlamda katılırım. Uzunca bir
süredir eski köhnemiş, kireçleşmiş,
inkarcı, vesayetçi ve bir türlü demokratikleşemeyen bir sistemin çözüldüğünü
görüyoruz. Birkaç boyutta ise, İslamcı
siyaset ana akım siyasetin dışındaydı. On
yıllardır bastırılmışlardı ve şimdi de sistemin merkezindeler ve sistemi fethetmiş
durumdalar. Bu anlamda bir sistemin
eski koordinatlarının çözülmesi söz konusudur. Öbür taraftan da Kürd siyaseti
on yıllardır bastırılarak inkar ediliyordu. Kürdler mücadeleleri ile bu kolonu
dağıtmışsa da, herkesi içine alabilecek
demokratik bir zemin henüz çıkmış değil.
Bu durum da arafta olduğumuzu gösterir
ki, bu sistem buradan çok otoriter ve çok
daha faşizan yönlere doğru da savrulabilir. Yanı sıra, değişik güçlerin mücadelesiyle daha demokrasi standartları
yükselmiş, derinleşmiş bir yöne doğru da
evrilebiliriz. Türkiye toplumunda politik
ve sosyolojik düzeylerde çok ciddi bir
karmaşa ve değişim
dönemi yaşanıyor.
aktif destek de vermiyor. O da bu işte en çok beğenilen
lider, parti, AKP, Erdoğan ‘devam edelim’ diyor. ‘Lider
bilir, doğrusunu o biliyordur’ diye onun peşinden gidiyor.
Bu savaşta 40-50 bin kişi öldü, sonuçta herkesi yordu,
yıprattı, tüketti. Yani ölüm olmasın, savaş olmasın, şiddet
olmasın gibi genel bir halk bilgisi, hayat bilgisi var.
Bu soruların yanıtları oluşturulmaya çalışıldığında yani
aktif işler yapmaya gelinildiğinde ciddi sindirim zorlukları
çekilecek. Türk tarafının önemli bir kesimini bu süreç çok
kırılgan hale getirecek, o kırılganlığı azaltabilmek için en
başından beri bunu diyoruz o kırılganlığı azaltabilmek,
bu süreci toplumun büyük çoğunluğu tarafından aktif
olarak sahiplenilir, desteklenilir hale getirmek için yüzleşme dediğimiz çok katmanlı bir süreçten geçmesi lazım
Türkiye’nin. O da bu meseleye dair TC’nin kuruluşundan
başlayarak bu meseleye dair neler olup bittiğini, bu topluma ayrıntılı olarak anlatmaktan geçiyor.
‘Çözüm Süreci’ adı altında devam eden
tartışmaların en önemli boyutunu
‘Toplumsal Yüzleşme’ alt başlığında
konuşmaya, tartışmaya devam ediyoruz. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji
Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olan
Yrd. Doç. Dr. Murat Paker ile toplumsal yüzleşmenin biçimleri ve psikolojik
boyutlarını konuştuk. Psikoterapide daha
çok travma, şiddet ve istismar konularında çalışmaları olan Paker sorularımızı
yanıtladı.
Bu tür uzun süreli iç savaş benzeri şiddetli çatışmalı dönemlerden sonra, kalıcı bir barış dönemine geçiliyorsa, bunun
böyle birkaç liderin görüşmesiyle, pazarlığıyla biteceğini sanmak büyük bir yanılsama olur. Bu işin toplumun kılcal
damarlarına doğru inen sosyal düzeyi kaplayan ciddi bir yüzleşme boyutu ile sağlanılması lazımdır ki toplumun büyük
çoğunluğu, ‘bu mesele neydi, niye çıkmıştı, ne tür sorunlar yaşandı’ gibi sorgulamalarla fikir ve duygu sahibi olabilsin.
mek gerekirse…
Tüm bunları çözüm sürecine doğru
getirirsek; çözüm sürecinin en önemli
eksiği, başından beri sosyal düzeyde,
toplumsal düzeyde bu işin konuşulmuyor
ve ele alınmıyor, yüzleşilmiyor olmasıdır.
Üst makro düzeyde bazı politik görüşmeler yapılıyor evet. Müzakereler yapılıyor,
pazarlıklar yapılıyor, bunlar tabi ki gerekli ve önemli ama bu tür uzun süreli iç
savaş benzeri şiddetli
çatışmalı dönem-
lerden sonra, kalıcı bir barış dönemine
geçiliyorsa, bunun böyle birkaç liderin
görüşmesiyle, pazarlığıyla biteceğini
sanmak büyük bir yanılsama olur. Bu işin
toplumun kılcal damarlarına doğru inen
sosyal düzeyi kaplayan ciddi bir yüzleşme boyutu ile sağlanılması lazımdır ki
toplumun büyük çoğunluğu, ‘bu mesele
neydi, niye çıkmıştı, bu mesele boyunca
neler oldu, ne tür sorunlar yaşandı, karşı
taraf neler yaşadı, ne tür acılar yaşandı’
gibi sorgulamalarla bunlara dair bir fikir
ve duygu ikilisine birden sahip olabilsin.
Türkiye siyasal yaşamında Kürd
özgürlük mücadelesinin öğrettiği hayat bilgisi nedir?
Kürd tarafı, neler yaşadığını ve ne
olduğunu biliyor ama Türk tarafının
büyük çoğunluğu hala bu barış sürecine
rağmen aslında bu meselenin ne olduğunu, niye çıktığını, boyutlarını, derinliğini,
kapsamını bilmiyor. Liderleri iki nedenle
bu sürece şimdilik pasif destek veriyor,
İşkence mağdurlarına psikoterapi
Murat Paker, 1985’te
İstanbul Tıp Fakültesinden mezun olup bir süre
hekimlik yaptı. Bu süreçte
Boğaziçi Üniversitesi’nde
Klinik Psikolojisi yüksek lisans eğitimini
tamamladı. 1992’de aynı
alanda doktora yapmak üzere New York,
New School for Social
Research’e gitti. Burada doktora
ve doktora sonrası çalışmalarını
2000 yılında tamamladı. 2005
yılında Türkiye’ye dönenene kadar
yine New York’ta travma-işkence
mağdurlarına psiko-sosyal hizmet
veren bir merkezde psikoterapist
ve klinik direktörü olarak çalıştı.
Halen Bilgi Üniversitesi Psikoloji
bölümünde öğretim üyesi olarak
çalışmakta ve aynı bölümdeki
Klinik Psikoloji Yüksek Lisans
programının direktörlüğünü yürütmektedir. Aynı zamanda da kısmi
zamanlı olarak özel psikoterapi
yapmakta ve klinik süpervizyon
vermektedir. Birikim dergisine
düzenli katkıda bulunan yazarlar
arasındadır. Psikanaliz travma,
psikoterapi ve bunların politikayla
kesişimi temel ilgi alanlarını oluşturmaktadır.
YÜZLEŞME
BasHaber
13 - 19 Eylül 2014
9
SÖYLEŞİ
yon süreci sonuçta.
Peki “barışmak” fikrinde bir gönülülük yokmuş gibi, zorunluluk ve dayatma varmış gibi
yani bunun karşı taraftan böyle algılanması
muhtemel değil midir?
Şimdi nasıl bir süreç yaşandığına bağlı. Sonuçta zorla
yapılacak bir şey değil bu. Yani iki taraf gönüllü olarak
bir barış sürecine girecekse, bunun adımlarını alt başlıklarını yapacaksa sonuçta savaşan insanların yani o yöne
doğru gidilecekse o aşamalara uğrayacaksa, bir noktada
herhalde silahlar bırakılıp savaşçılar sivil vatandaş olarak
toplum içerisine girecekler. Bunun adı öyle değil böyle
değil ama uluslararası literatürde entegrasyondur tabi
ki. Entegrasyon zorla olamaz zaten asimilasyon zorla
olur. Entegrasyon gönüllü bir şeydir ama entegrasyon şu
demektir: ‘sen bana benzeyeceksin’ değil, entegrasyon
iki ayrı parçanın farklı şeyin bir araya gelip yeni bir şey
yaratmasıdır. Yani o yeni dışarıdan gelenin de renginin,
duyarlılıklarının farklılıklarının, o yeni entegre olunan
sistemde yansımasının bulunmasıdır, yoksa ‘ben hiç değişmeyeceğim, sen gel bana katıl’ öyle bir şey değil zaten
entegrasyon.
Nedir peki?
Valla bende çok merak ediyorum. Herhalde birileri
Zaten barış olacaksa herhalde iki tarafında talepleri var.
bunun ayrıntılarını konuşuyor. Yani müzakere falan
Şu var, bu var, bunlar demokratik bir dönüşüm olmadan
dediğimizde bunun bir sürü alt başlığı var. Önemli bir alt
işte Kürd tarafının belli temel talepleri var bunlar önemli
başlığı da bu binlerce insan, nasıl yapacağız diye herhalde
ölçüde karşılanmadığı takdirde zaten herhangi bir şeyin
konuşuyorlar ve bunun hiç de öyle
olmayacağı belli. Onlar olacak, bir
kolay bir şey olmadığının bir sürü
de askerlik, gerillalık yapan kişilerin
ayrıntısının olduğunun farkındasilahlarının bırakılıp topluma sivil
Bir kere yüzleşmek,
dırlar. Yoksa çok ciddi hem politik
siyasete entegre olmasından bahsehem sosyal ve psikolojik zorluklar
hesaplaşmak barışmak
diyoruz. Onların entegre olabilmesi
yaşanır, patlamalar yaşanır. Kolay
için zaten buradaki sivil siyasetin,
bunlar öyle kolay şeyler
bir iş değil bu. Dünyanın neresinyasanın, anayasasının, şunun bunun
değil. Vakit alan şeyler ve
de olursa olsun savaşan grupların
ciddi değişikliklerden geçmesi lazım.
barış süreci yaşandıktan sonra,
O zaten ön koşul.
ciddi tazminat mekanizmaişte ovadaki hayata diyelim entegları gerektiren şeyler. Özür
Özür dilemek yeterli midir?
re edilmesi kolay bir iş değil. Yani
Yüzleşmek özürü getiriyorsizin de dediğiniz gibi haydi bakalım
bunlardan bir tanesi ama
sa hesaplaşma kısmında ne
silahlarınızı bırakıp kıyafetlerinizi
özür sihirli bir şey değil.
olmalı? Hesaplaşma dediğimiz
değiştiriyorsunuz, gibi kolay bir iş
kavram insan ruhunda nasıl
Özür diledik bitti gibi bir
değil bunun politik bir boyutu var.
bir etki yaratıyor?
Bu kadar insan hayatlarını adadıkşey değil.
ları şeyi bırakmaya değer nasıl bir
Şimdi çok zor bir iş. Bir kere
barış, ne kadar adalet, ne kadar eşityüzleşmek, hesaplaşmak barışmak
lik sorularını soracak. Bu insanların
bunlar öyle kolay şeyler değil. Vakit
dolayısıyla ikna olması lazım, sadece
alan şeyler ve ciddi tazminat mekanizmaları gerektiren
liderleri biz öyle istedik oldu kabul edin bu öyle olacak
şeyler. Özür bunlardan bir tanesi ama özür sihirli bir şey
bir şey değil. Sosyal boyutu var. Bu insanlar nereye nasıl
değil. Özür diledik bitti gibi bir şey değil. Bu tür çatışmalı
entegre olacak, bunun için ne tür programlar yapılacak,
dönemlerden sonra, barışma sürecinde dilenen özürler
uyum süreci gerekecek ve bu uyum süreci öyle kolay bir iş
sadece dar anlamıyla özür değil, özür bir paketin sembolik
değil, birkaç haftalık günlük bir süreç değil birkaç yıla yabir parçası olarak anlam kazanıyor. Özür diliyorsak topluyılması gereken ciddi programların olması gereken gelişti- mu hazırlamamız lazım bir kere. Mesela Kürd meselesini
rilmesi gereken bir süreç. Bu insanlar nerede çalışacaklar,
ele alalım, özelde konuşalım. Bir yıllık yoğun bir yüzleşme
nerede oturacaklar, siyasete nasıl katılacaklar -istiyorlarsa
sürecinden geçilmesi lazım, topluma anlatılması lazım.
eğer- gibi çok ayrıntılı planlamaların yapılması gereken
“Bu olay nedir, ne olmuştur” diye hakikat komisyonu olur,
bir süreç.
mahkemeler üzerinden olur, meclis araştırma komisyonGittikleri yerlerde nasıl entegre olacaklar?
Bu meselede entegrasyon kavramı kullanmak
doğru mudur?
Burada Ankara ile PKK’nin, HDP’nin belediyelerinin
bölge belediyelerinin ve toplumun değişik kesimlerinin bir
araya gelip kafa yorması ve somut projeler üretmesi gereken bu uyum sürecinin, entegrasyon sürecini düşünmesi
gerekir. Bu teknik de bir iş. Politik bir boyutu da var ama
çok teknik ayrıntısı da olan bir iş. Bu düzeyde bir çalışma yürütülüyor mu, yürütülmüyor mu haberim yok ama
yürütülmüyorsa eğer çok ciddi bir eksiklik var demektir.
Bu işin kavramı bu. Entegre olmak bütünleşmek demek,
bütünleşik hayata geçmek demek, barış da bir entegras-
09
ları üzerinden olur... Bunların meclis tarafından kabul
edilmesi, ortaya çıkartılması topluma anlatılması lazım.
Ondan sonra çıkacak devletin Cumhurbaşkanı, Başbakanı;
“Şunlar şunlar olmuştur maalesef daha önceki iktidar şunları şunları yapmıştır. Şu şu kesimler şöyle şöyle mağdur
edilmiştir. Bunlardan dolayı çok üzgünüz özür diliyoruz,
bundan sonra bunların yapılmaması için şu şu önlemleri
aldık gibi mağdurların mağduriyetlerini giderebilmek için
-tamamen gideremeyiz- ama kısmen de olsa giderebilmek için şu tazminat mekanizmalarını şu rehabilitasyon
mekanizmalarını, şu tamirat mekanizmalarını, düşündük.
Uyguluyoruz, uygulayacağız şu şu yasaları değiştirdik,
değiştirecez” gibi bir paketin parçası olursa özür, böyle bir
anlamı var o zaman.
İşin en zor kısmı
Asker demişken öldürdüğü gerillaların kulaklarını kesip boynuna kolye
yapan bir taraf var. Onlar bizim sosyal hayatımızda, oturduğumuz kafelerdeler. Bu işin polis, asker, korucu,
çocuğu askerde ölmüş aileler kısmı
var, gerilla aileleri var. Toplumsal
arınma nasıl sağlanacak?
Şimdi bu işin en zor kısmı bu zaten. O yüzden bu iş zaten çok karmaşık ve zor iş. Şimdiye kadar gördüğümüz kadarıyla, bize yansıyan
kadarıyla bir barış çözüm süreci bu karmaşıklığı bu zorluğu gören kavrayan bir kapsamda
gitmiyor. Çok yüzeysel basit düzeyde gidiyor.
Yüzleşme eksik dediğim şey de bu. Şimdi
şöyle bir şey hayal edelim. Tutun ki, Erdoğan
ve Öcalan dar çerçevede müzakereler yaptılar,
belli konularda anlaştılar ve bunları yavaş
yavaş yapıyorlar. Belli düzenlemeleri oluyor
falan filan. İşte deklare ettiler ki barış oldu,
çözüm oldu. İşte şöyle şöyle değişiklikler olacak bundan sonra, siyasi normal sivil siyaset
falan anayasada yasalarda da şunlar bunlar
değişti. Şimdi eğer bu değişiklikler Kürdlerin
önemli kısmı tarafından iyi gibi görülüyorsa
Kürdler açısından sorun yok. Zaten ‘mücadele
ettik bir şeyleri kazandık’ diyecekler. Şimdi
Türklerin çoğu ne diyecek diye bakalım. Yani
90 yıl boyunca beyinleri belli bir şekilde yıkanmış bir sürü resmi yalanlarla yetiştirilmiş
Türkler, bunu nasıl karşılayacaklar? Böyle bir
değişimi eğer yüzleşme yapılmazsa bu insanlara neyin ne olduğu anlatılmazsa, neden
böyle bir meselenin çıktığı, neden bunca
kepazelik yaşandığı, bu süreçte ne tür katliamlar yaşandığı, Kürdlerin ne hissettikleri,
neden yabancılaştıkları, neden isyan ettikleri
anlatılmazsa o zaman Türklerin çoğu açıkta
olmasa bile bir kısmı açıkta ama. Çoğu diş
bileyecek, memnun olmayacak, sindiremeyecek bu barış sürecini, barış yapılmış olsa da,
imzalar atılmış olsa bile sonrası için kırılgan
hale gelir. Toplumsal kutuplaşmayı, tansiyonu
arttırıcı bir hale getirir. Çünkü sindirilmemiş,
Türklerin önemlice bir çoğunluğu tarafından
sindirilmemiş. Barış bunlar için de, Türkler
için de olacak.
10
SÖYLEŞİ
BasHaber
13 - 19 Eylül 2014
Kerkük Valisi Dr. Necmeddin Kerim:
Kerkük’te sadece Peşmerge var ve hep kalacak
K
parçası sayılmasıdır ve bunun giderleri ve mali yükümlülüğü konusunda
Bağdat’ın üzerine düşeni yapmasıdır.
Bunlar bizim ön koşullarımızdır ama
her şeyden önemlisi biz demokratik,
herkesin kendisini ifade edebileceği
bir Irak istiyoruz. Bunlar çözülmediği
vakit bu bahsettiğimiz 3 ana artel hiçbir zaman çözülmeyecektir ve Irak’ın
sorunları da daha da büyüyecektir.
Hatice Özhan
erkük Valisi Dr. Necmeddin Kerim, 3 - 5 Eylül 2014 tarihlerinde
STEAM tarafından Istanbul’da
düzenlenen, “Türkiye ve Avrupa İçin
Enerjinin Geleceği; Yeni Bağlantılar
2014” uluslararası enerji konferansına katıldı. Irak Parlamentosu YNK
Milletvekili de olan Dr. Kerim, enerji
kaynakları, Kerkük’ün güvenliği,İbadi
hükümetinin Kürdlere yönelik tutumu ile hakkındaki birtakım iddiaları
BasHaber’e değerlendirdi.
Kerkük Petrolü Türkiye üzerinden dünyaya sevk ediliyor mu?
Benim bu konuda bilgim olmuyor.
Irak hükümeti, Peşmerge’nin
Kerkük’ten çıkmasını talep
ediyor mu? Sizin Peşmerge’nin
ordan çıkmasına dönük bir demeciniz oldu mu?
Bu tip yalan haberler çok. Benim ağzımdan böyle bir şey çıkmadı, kesinlikle böyle bir şey söylemedim. Peşmerge
2003 yılından bu yana bölgede var ve
olmaya da devam edecek. 2003’e göre
sayıları bugünkünden azdı ama bugün
güvenlik, koşullar ve konjönktür nedeniyle sayıları daha artmıştır. Ayrıca
Kerkük halkının önemli bir tecrübesi
var. Irak ordusu IŞİD Musul’a girdiği
andan itibaren kaçıp gitti. Tikrit’te de
bu böyle, diğer yerlerde de bu böyledir.
Peşmerge, Kerkük’te kalmaya
devam edecek mi?
Kerkük’ün güvenliği tamamen
Peşmerge’nin elindedir ve Peşmerge
kesinlikle şehri terk etmeyecektir.
Zaten Irak merkezi yönetimi de bugüne
kadar beni arayıp ‘Peşmergeyi çıkarın’
diye bir çağrıda ya da istekte bulunmadı. Bu tip haberler kesinlikle doğru
değildir.
PKK gerillalarının da Kerkük’te
güvenliğin sağlanmasına katkıda bulundukları haberleri var.
Bu doğru mu?
Bu doğru bir haber değil. Şehrin içinde Peşmerge ve Kürdistan İçişleri Bakanlığına bağlı polis gücü var. Bu polis
gücü de sadece Kürdlerden oluşmuyor.
İçerisinde Arap ve Türkmenler de var.
Bunun dışında şehrin elektrik ve rafineri alanlarının güvenliği de tamamen
Özellikle ABD’nin Kürdlerin
petrollerini satmasına karşı
tavrında bir yumuşama olduğunu düşünüyor musunuz? Türk
hükümetinin bu konuda yeni bir
pozisyonu var mı?
Peşmerge 2003 yılından bu yana bölgede var ve olmaya da devam
edecek. 2003’e göre sayıları bugünkünden azdı ama bugün güvenlik,
koşullar ve konjönktür nedeniyle sayıları daha artmıştır.
Peşmerge’nin kontrolünde.
Peki Kerkük’te silahlı Şii milisler var mı?
Şehir içinde kesinlikle herhangi bir
alternatif güç, silahlı güç yoktur. Bunlar
doğru haberler değil. Biz dışarıdan
hiçbir gücü içeriye sokmayız. İçeride
sadece Peşmerge var, asayiş gücü var
bir de polis gücümüz var. Biz de bu
olaylar başladığı ilk andan itibaren
dedik ki, ‘kesinlikle Şii güçleri kabul
etmeyiz, Kerkük’ün içerisine herhangi bir şekilde girmelerine asla izin
vermeyiz.’ Bunu da resmi olarak ben
söyledim. Beşir Bölgesine bir grup
geldi, bunlar da bölgeyi bilmedikleri
için çatışmalarda geri çekilip kaçmak
zorunda kaldılar. Ama onun dışında
biz Peşmerge’nin dışında bir gücün
gelip Kerkük’e girmesine izin vermedik,
vermeyeceğiz de.
Irak’taki yeni İbadi hüküme-
tinden memnun musunuz? İbadi
hükümeti Kürdlerin taleplerini
yanıtlar mı? Yeni hükümet 140.
Madde’yi işletirse Kürdlerin pozisyonu ne olur?
Biz Kürdler olarak zaten federal
yapının olmasını destekliyoruz. Bu
sadece bir partinin değil YNK, İslami
partiler veya Goran’ın değil bütün
Kürdlerin talebidir. Siyaset dışı kalan
bütün Kürdlerin de talebidir. Bu
konuda ortak bir delegasyon var ve bu
delegasyon Bağdat’tan beklentilerini
zaten ilan etmiş durumda. Bizim birinci talebimiz; enerji, petrol ve gaz
kanunun bir an önce yasallaşmasıdır
ve Kürdlerin bu anlamda önlerinin
açılmasıdır.
İkincisi ise; 140. Madde’nin
uygulanmasıdır. Çünkü Kerkük’ün
en önemli beklentisi bunun çözüme
kavuşturulmasıdır.
Üçüncüsü ise; Peşmerge gücünün
artık Irak savunma birliğinin bir
Bu konferans Kerkük’te de yapılmalıydı
Konferanstan beklentiniz neydi? Sonuç nasıl oldu
sizin açınızdan?
Bu konferans çok önemliydi çünkü konferansa katılanlar
bu piyasanın söz sahibi sektörlerinden insanlardı. Patronlar,
şirket sahipleri ve bizlerdik. Birbirimizle karşılaştık, tanıştık,
tartıştık. IŞİD saldırıları tüm bunları yan yana koyduğumuzda
bu sürecin önemli bir hamlesiydi. Karşılıklı durumumuzu,
beklentilerimizi anlatarak birbirimizi dinledik, ikna etmeye
çalıştık. Geldiğimiz noktada onları ikna ettiğimizi düşünüyorum. Keşke Bağdat’tan da enerji bakanı burada olsaydı ama
Bağdat’tan kimsenin buraya gelmediğini görüyorum ancak
inanıyorum ki yeni dönemde bu daha farklı olacaktır. Benim
en büyük hevesim, amacım bir sonraki konferansın Kerkük’te
yapılması. Çünkü Kerkük dünyanın en büyük petrol zengini
kentidir. Bu konferansın Kerkük’te yapılması herkes için ayrı
bir anlam ifade edecektir.
Öncelikle Türkiye çok önemli ve
stratejik bir noktadadır. Hem bizim
için hem de Irak için çok önemlidir.
Dolayısıyla biz bu noktadan bakıyoruz
ama bir noktada var ki, biz de Türkiye
için çok önemliyiz, biz de enerji kaynağıyız. Hem akrabalık ilişkileri hem de
enerji ilişkilerini yan yana koyduğunuz
zaman, biz de Türkiye için önemli bir
ittifak ortağıyız. Bizim için önemli olan
tabi ki Bağdat’ın bu noktada tepki göstermeden, Kürdlerin mevcut durumuna saygı gösterip aynı şekilde bu petrol
ve gazın dünya pazarlarına gidişinin
önünü açmasıdır. Bu sadece bize değil,
Bağdat’a da büyük ölçüde yarar sağlayacaktır. Ama bir ölçüde de bize fayda
sağlayacaktır. Türkiye’nin bunda rol
alması, stratejik noktada bulunmasını
destekliyoruz, değer biçiyoruz buna.
Dünyanın da ‘hayır’ demesi mümkün
değildir.
BasHaber
HABER
13 - 19 Eylül 2014
11
Yunanistan Kültür Temsilcisi Bazidî:
Yunan halkının Kürdlere
büyük sempatisi var
I
rak’ın geleceğinin dünyada tartışıldığı bir dönemde Kürdistan Bölgesi
Başkenti Erbil uluslararası siyasetin ilgi odaklarından biri haline geldi.
Bölgesel sorunların çözümünde ABD ve
Avrupa ile birçok bölge ülkesi tarafından önemli bir merkez olarak görülen
Erbil’de çok sayıda ülkenin konsolosluk
ve diplomatik temsilcilik açtıkları biliniyor. Geçtiğimiz aylarda da Erbil’de
Yunanistan Kültür Temsilciliği açıldı.
Yunanistan’da tanınan Kürd gazeteci
yazar Cemil Turan Bazidî, Hewler’e
Yunan Kültür Temsilcisi olarak atandı.
Yunanistan’ın Kürd siyaseti ile Yunan
kamuoyunu yakından tanıyan Bazidî
ile Erbil-Atina ilişkilerini konuştuk.
Bazidî, Yunan ve Kürd halklarının
birçok ortak değeri olduğuna işaret
ederek iki halkın ilişkilerinin M.Ö
300’lere kadar uzandığına dikkat çekti.
Bazidî, bu tarihsel ilişkiye örnek olarak
Büyük İskender’in Mezopotamya’dan
geçmesi, Yunan hoplitlerinin Karduklarla savaşımlarını ve ortak kültürel
paylaşımlarını gösterdi. “Bu ortak
değerler bugün neden yeşermesin?”
diyen Bazidî, örf, gelenek ve adetlerden
folklorik aidiyetlerde bir sürü ortaklık
varken kendisinin de Yunanistan’ın
Kültür Ataşesi olarak atandığını, her
iki halkın birbirini daha iyi tanıması ve
kültürler arasında bir köprü kurmak
istediğini söyledi. Atina-Erbil ilişkileri
bağlamındaki görevini nasıl yürüteceği
konusunda bilgi veren Bazidî, Yunan
mitolojisindeki örneklerin resimli olarak anlatılacağı kitaplar hazırlayacağını, genç neslin bunları bilmesi gerektiğini ve her iki halkın kendilerine ait
sanatlarının ve sanatçılarının tanışmasını sağlayarak onların ortak projeler
üretmesinin önünü açmak amacında
olduğunu söyledi.
Kürdlere sempati ile bakılıyor
Yunan halkının geçmişinde yaşadığı
Yunanca’da
‘Demokratik
Kürdistan
Başkanı’
terimi var
Cemil Turan Bazidî, Kültür Bakanı Kawa Mahmud ile
400 yıllık Osmanlı esareti, Musoloni
İtalyası ile Nazi işgaline karşı verdikleri mücadelelerin Kürdleri daha iyi
anlamasına ve sempati duymasına yol
açtığını belirten Bazidî şunları söyledi:
“Yunanlıların Kürd halkına sempati
ile bakmasından daha doğal bir şey
olamaz. Ancak, bunu partiler ve hükümetler için söyleyemeyiz, her partinin
kendi yaklaşımı var, hükümetler ise,
ülke çıkarı ile politik çıkarlara göre
yaklaşmaktalar.” Bazidî ayrıca Yunanistan-Kürdistan ilişkilerinin istenen
düzeyde olmadığını, bir de Kültür
ataşeliği açarak diplomatik ilişkileri üst
seviyeye çıkarmak istediklerini ve bu
konuda güçlü bir siyasi istemin olduğunun altını çizdi.
Kürdistan hükümetinin azınlıkları koruması önemli
Kürdistan Bölgesi’nin AB ülkeleri ile
kurduğu ekonomik ilişkilerin benzerinini, Atina ile de kurulması gerektiğini
söyleyen Bazidî, Kürd hükümetinin
bölgedeki demokratik işlevinin, Yuna-
nistan gibi AB, BM ve onlarca uluslararası kuruluş tarafından takdir edildiğini belirtti: “Kürdistan hükümetinin
uluslararası diplomatik ilişkilerinin
sağlıklı ve tutarlı yürümesi, sözlerinin
arkasında olması nedeniyledir ve destek görmektedirler. Bu talihsiz savaşta
terör cenahı IŞİD’e karşı başarıyla karşı
koyması, Peşmerge’nin fedakarlığı ve
sivil halkın ve azınlıkların korunması,
dini mabetlerin Kürdistan’ın zenginliği olarak görülüp korunması çok
önemlidir. Bunu Kürdistan hükümeti
asli bir görev olarak yaptı. AB ülkeleri
bunu Kürdlerin tarihine önemli bir not
olarak yazdılar.” Kürdistan’ın, tüm
zorluklara rağmen bunca geniş katılımlı, renkli, demokratik bir yapıya sahip
olmasının ekonomik başarılara da yol
açacağını ifade eden Bazidî, Kürdistan
hükümeti ile AB arasında ekonomik ve
siyasi ilişkilerinin gelişmesinin önemli
olduğunu ve bu konuda Yunaistan’ın
önemli katkılar sunacağına inandığını
söyledi.
Kürd halkının acıları romanlarında
Siyasetçi özelliğinin yanı sıra Yunan
kamuoyunda edebiyatçı yönüyle de
bilinen Bazidî, yayınladığı eserler ve
edebi çalışmaları hakkında da konuştu.
Şimdiye kadar yayınlanan “Kardelenler Kan İçinde, Ararat’ın Çocukları,
Kurtların Gözü, Güne Bakan Gece,
Orada Tanrı Uyuyordu, Azad Benim
Adım, Kürt Ezdilerin Kadim Bilgelikler
ve Yunanca-Kürtçe Turistik Rehber ve
Gramer” adlı kitaplarının olduğunu ve
bu kitapların çok sayıda yabancı dile
çevrildiğini söylüyor. Kitaplarını daha
çok gerçek olaylardan yola çıkarak yazdığını söyleyen Bazidî, Kürd halkının
yaşamından kesitler işleyerek, geçmişte ve şimdi çektikleri acıları edebileştirdiğini belirtti. Cemil Bazidî’nin yaşam
hikayesi de yazar Nikos Kaşdağlis
tarafından “Ağrı Dağı Volkan Püskürüyor” ismiyle romanlaştırılmış.
Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunda Yunanlılar’ın
self-determinasyona inandıklarını
ve Kürdlerin de bu hakka sahip
olduklarını vurgulayan Bazîdî,
‘Yunanlılar, yurtsever Kürdler gibi
düşünüyor’ diyerek, Yunan kamuoyunun Kürdlerin bu tarihi fırsatı
en iyi şekilde değerlendirmeleri
gerektiği fikrinde olduklarını ifade
etti. Yunanca’da “Demokratik Kürdistan Başkanı” terimi olduğunu
söyleyen Bazidî, bunun Kürdlere
olan yaklaşımı da gösterdiğini söyledi. Merkezi Irak’a nazaran Kürdistan Bölgesi’nin, Yunan kamuoyu
nazarında daha önemli ve ilgi
uyandıran bir konumda olduğunu
da sözlerine ekleyen Bazidî, bu
duruma dayanak olarak da, Irak’ın
2003’ten beri içinde bulunduğu çatışmalı ve kaotik durumu gösterdi.
“Halen süren çatışmalara, saldırılara rağmen görece Kürdistan’da
yaşamın sakin ve güven içerisinde
sürmesi Kürdistan’a olan sempatiyi
de arttırıyor” dedi. Peşmerge’nin
IŞİD saldırılarına maruz kalan Hıristiyanlara, Ezidilere, Kakeyilere
sahip çıkarak mabetleri korumasına Yunan basınında yer verildiğini
anlatan Bazidî, bunun kamuoyunda büyük bir insani başarı
örneği olarak olarak görüldüğünü,
Mesud Barzani’nin açıklamalarının
dikkatle takip edildiğini söyledi.
Musul’a 20 km uzaklıkta bulunan
Alfaf dağındaki Der Mar Mattai
manastırının Peşmerge’nin büyük
kahramanlığı ile kurtulduğunu belirten Bazidî, “ Burası dünyanın en
eski manastırlarından sayılmakta.
Hıristiyanlığın ilk yıllarında M.S
363’te kuruldu. Bu konuda yazdığım yazı büyük beğeni gördü” dedi.
12
BasHaber SÖYLEŞİ
13 - 19 Eylül 2014
YAŞAM
Deli Mevlo:
Amed’in efsane öğretmeni
Y
hocaya sürekli peynir getiren Şeyhmus T.
İse “% 80 oranında i..ne’dir.”
Sabahın ilk derslerinde arkadaşım Mirza Tanaman’ın ” Oxxx Heci Ana, bana sen
küfür ettiğin zaman uyxim açıli, kendime
geliyem” dediği hepimizin gençliğinin en
haylaz en komik anılarında yer edinmiştir
Heci Ana… Bizde deliler biraz da “veli
statüsünde” olduğundan saygı ile karışık
çekiniriz de Mevlide Hoca’dan. Bu sebeple
Deli Mevlo kime ne derse desin, ne yaparsa yapsın “sosyal-dinsel” bir dokunulmazlığı vardır.
Kimse ona yanlış yapmaz, kin gütmez.
Çünkü dokunulmazdır. Mevlide Hoca,
Türk Cumhuriyeti’ni kuran 1. Meclis Üyesi
Diyarbakır Milletvekili M. Akif Tütenk ‘in
torunudur ve köklü bir aileden gelmektedir. Ayrıca Amed’de liseyi okumuş herkesin de öğretmenidir. Müdürler, müdür
yardımcıları ya öğrencileri ya onu tanır ya
da bilirler!
O zamanın ruhu farklıydı!
Mehmet Kapçak bize verdiği tıraş
parası… Erol Türkay Hoca’dan sınırsız
fedakarlık örnekleri… Sedat Balgün Hoca
tam bir centilmen ve bilim aşığı olması…
Daha niceleri, hepsinin emeği bize çok
geçmiştir. O hocalar sebebiyle Amed o yıllarda üniversiteyi kazanma sıralamasında
Türkiye’de 11. Sırasındaydı. Şimdi ise 71.
sırada. Hepsi bizim için çok uğraşıp, didindi… Hocalarımız ve genel eğitim durumumuz böyle olmakla birlikte biz Mevlide
Hoca’mıza geri dönelim onun yeri başka.
O bizim zulamız, hayat dilimiz. Okul
dışında ve içinde bize sürekli düzen ve
sorumluluk dayatan, hayatın en tatlı karşı
koyuş şeklini onda yaşıyoruz. Gençliğimi-
Mevlide Hoca neden bu kadar ünlü?
Akdamar’da kardeşlik sofrası
oldukça da canlı bir fan sitesi vardır.
Deli Mevlo’nun öğrencilerle iletişim
kurarken tek ayrım noktası kız öğrenciler
idi. Birçok kişi tarafından dillendirilen
yarı abartma - yarı gerçek meselelere
girmek istemiyorum ama hocamızın
kızlara düşman olduğu kesin. Her derste
kız öğrencilerden birine ya saçından ya
başından bir konu bulur ve mutlaka takardı. Taktığı andan itibaren de o meşhur
sinkaflı lafların ardı arkası kesilmeden
sınıfta gürlerdi. “Xirçikli ziyaretler” dediği
kızların tamamından nefret etmezdi hoca.
Dersi iyi olan kızlar Mevlide Hoca’nın kız
öğrenci yeğenlerine ders vermek için eve
davet edilirdi çünkü. Bizim dönemden
Müjgan G’in oldukça emeği vardır hocanın
yeğenlerinde.
Az önce Mevlide Hoca iletişim kurarken
kız öğrenciler dışında kimseyle ayrım
koymazdı dedik ya konuyu orda bırakmamak lazım. Hocamız kimseyi dilinden,
dininden ve siyasi görüşünden dolayı
ayrıma tabi tutmazdı. Bunu her zaman
gözlemlemişimdir, onun kendi kriterlerine göre bir insan iyi veya kötüdür. Ya
“Or..pu” yada “beden altı i..nesi”dir. Ya
dobra ya da sinsi. Yaşam ve iletişimin
hatta “ötekileştirmenin” sınırı burada
başlar ve biter. Bu yönüyle Mevlide Hoca
altan alta farkında olarak ya da olmayarak
bize Amed’in kendine has kadim hoşgörü
kültürünü de aktarmıştır. Kullandığı şive,
bakış açısındaki kendine has naiflik, usul
usul genç dimağlarımıza yerleşmiştir. Bir
anlamda Mevlide Hoca konuşma tavrı ve
genel davranış mantığıyla “Genç Diyarbakırlılara Diyarbakırlı olmayı” öğretmiştir.
Az gittik uz gittik geldik hikayenin
sonuna…
Bu yazı kuru bir hayat hikayesiyle dolu
bir biyografi yazısı ya da komik hikayelerle dolu anılar silsilesi olsun istemedim.
Amacım biraz “Deli Mevlo” bizde, bizim
kuşakta neye tekabül eder?’ sorusunun
cevabını bulmaktı. Başarılı oldum mu bilmiyorum. Nerede, ne yapıyor biraz da “ya
ona bir şey olmuşsa” diye araştırmak ve
ayrıntıya girmek istemedim. Ama yaşadığını, sağlığının da fena olmadığını biliyorum. Şimdilerde sağlık koşulları sebebiyle
İstanbul’da ve Zeytinburnu Öğretmen
Evi’nde kalıyor.
Mevlide Hoca’nın ‘deliliğini’ de, insanlığını da Amed’in kendine has kültür
taşıyıcılığını da anlatan bir anıyı öğrencilerinden Ahmet Kılıç’ın ağzından aktarıp,
hocamızı saygı ile yad edelim: “Bir gün
Mevlide Hoca’mın evine gitmiştim. Kapıyı
açar açmaz elime bir kova tutuşturup beni
Mardinkapı’ya yoğurt almaya gönderdi.
Yol uzun, ben yolda kara kara düşünerek Mardinkapı’da hocanın tarif ettiği
yoğurtçuya vardığımda, birden yanıma iri
kıyım biri gelerek ‘Ahmet sen misin’ diye
sordu. Ben ‘evet’ deyince, “Haci Ana beni
gönderdi, dedi ki ‘git Ahmet’e yetiş, onun
elleri kaleme alışmış, yoğurt kovası taşıyamaz. Ahmet’e bir taksi tut, birlikte gelin.’
Elimden kovayı kaptığı gibi bir taksiye
bindik ve hocamın evinin yolunu tuttuk.
Öğrencilerini evladı gibi severdi. Hocam
benim kıymetlim, baş tacımdır. Hayat
felsefesini bilendir. İsteyene öğretendir.
Saygıyla anıyorum.”
Sen gitme Mevlide Hocam, gidersen
gençliğimiz de seninle gidecek.
V
an’ın Gevaş İlçesi’ne bağlı Akdamar Adası’nda
bulunan ve yılda bir defa Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın özel izniyle ibadete açılan kilise de
bu yıl yapılacak olan ayin 7 Eylül Pazar günü gerçekleştirildi. Ayin öncesi bölgede yoğun güvenlik önlemleri
alındı. Günler öncesinden bölgeye gelip Van’ın çeşitli
yerlerinde konaklayan misafirler ayin günü Akdamar
İskelesi’nde bir araya gelip teknelerle adaya taşındı. Dünyanın farklı yerlerine dağılmış olan Ermenileri bir araya
getiren ayin çok sayıda din adamının da buluşmasına
vesile oldu.
Yakın ilgiyle karşılandık
Ayin öncesinde sabahın erken saatlerinde kalkan
misafirler adayı gezme imkanı da buldu. Ayrıca kentte
bulundukları süre zarfında
Van halkının kendilerine
yakın ilgi gösterdiğini belirterek; atalarının uzun yıllar
öncesinde yaşamış oldukları
topraklarda bulunmaktan
mutluluk duyduklarını belirttiler. Ayin için
Türkiye’nin çeşitli yerlerinden ve yurtdışından gelen
Ermeniler ayin sırasında
duygulu anlar yaşadı. Saat
10.00 da başlayan Ermeni Ruhani Patriği Aram
Ateşyan’ın başkanlık ettiği,
ABD Doğu Diyakosluğu
Ruhani Önderi Başpiskopos
Khajak Barsamian’ın yönettiği ayin, yaklaşık olarak iki
saat sürdü. İlk yıla oranla katılımın az olduğu ayine yaklaşık bin Ermeni katıldı. Ermeni vatandaşlarının yanı sıra
Vanlı vatandaşlar da ayine yoğun ilgi gösterdi.
Nikah izni verilmeli
Ayin için İtalya’dan gelen Ermeni Bogos Tomisyan
“Bizler Kürdçe ile büyüyen Ermenileriz. Ben Ermeniyim. Yıllar önce bu topraklarda Kürdler ve Ermeniler
yaşıyorlardı. Şimdi Ermeniler yok denecek kadar az
dolayısıyla bu kilise bu topraklar Kürdlere emanet. M.S
9.Yüzyılda inşa edilen bu kilise adını Ermeni bir kadın ile
bir Kürd erkeğinin aşkının efsanesinden alan Akdamar
Adası’ndaki bu kadim kilisede nikahlara da izin verilmeli. Ermeniler inançları gereği bu kiliselerde evlenmeli”
şeklinde konuştu. Van Belediye Eş başkanı Hatice Çoban
da “ İnsanlarımız doğdukları toprağı, acılarını yaşadıkları kültürü sahiplenmek istiyorlar. Bugün böyle bir
imkan yaratıldıysa nikah izni için de bir imkan yaratmak
Yayın Yönetmeni: Faysal Dağlı
BasHaber Editörü: Yeter Polat
BasNûçe Editörü: Rawîn Stêrk
Haber Merkezi: Cesim İlhan,
Aziz Tekin, Özcan Şahin, Mustafa Turan,
Hatice Özhan, Roni Saklı, Fatoş Yıldız
gerekir. İnsanlarımız gelip kendi kültürlerini yaşamalılar.
Burada kendilerini huzurlu hissettikleri bir yerde kendi
nikahlarını kıyabilmelidirler” dedi.
Barış Sofrası renklerin sofrasıdır
Ayin’den sonra Barış Sofrası kuruldu. Dünyanın farklı
yerlerinden gelen Ermeniler, Süryaniler, Rumlar ile
Van’ın yerel halkından insanlar bu sofrada birleşti. Barış
Sofrası’nın önemine vurgu yapan Eş Başkan Çoban,
“Bugün burada çok dilin, çok kültürün, çok rengin
bize kattıklarını görüyor; buna tanıklık ediyoruz. Barış
sofrası, renklerin sofrasıdır, dinlerin sofrasıdır, kültürlerin sofrasıdır. Bugün Vanımızın böyle önemli bir şeye
ev sahipliği yapıyor olmasından çok mutluyuz” şeklinde
konuştu.
Ermenilere ait mekanlar restore edilip ibadete
açılmalı
1915’ten önce Ermenilerin
yoğun olarak yaşadığı yerlerden
biri olan Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Urtuğ Mahallesi’nde
yıllar önce terk edilmiş bir kilise
ve etrafındaki evlerin onarımı
için Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü
Başkanı Mehmet Top yaptığı
araştırmalardan sonra bu evlerin restorasyonu için harekete
geçti. Şu an sadece bir kısmı
ayakta kalan kilisenin tarihini
400 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Mehmet Top yaptığı
kazı ve arkeolojik çalışmalarından yapının Hıristiyan
mimarisine ait olduğunu kilisenin ve evlerin onarımı için
Kültür Bakanlığı’na başvurduğunu dile getirdi. Mehmet
Top “Bölgede Ermeni mimarisine ait birçok örnek var.
Gün yüzüne çıkarılmış ya da çıkarılmamış. Var olan yapılar korunmalı Surp Haç Kilisesi’nin ibadete açıldığı gibi
diğer kiliseler de ibadete açılmalı” şeklinde konuştu.
İmtiyaz Sahibi: Botan Tahsin
İdare Müdürü: Brusk Solduk
Hukuk Danışmanı: Av. Hamiyet Çelebi
Görsel Yönetmen: Anıl Aslı İncesu
Tasarım: Alp Tekin Babaç
Redaksiyon: Bedran Dere
İnisiyatiften
partileşmeye
Azadi İnisiyatifi 1. Olağan Kongresini 6-7 Eylül 2014 tarihinde
Diyarbakır’da gerçekleştirdi.
Konu ile ilgili BasHaber’e konuşan Azadi Hareketi Genel
Sekreteri Adem Özcaner, artık bir parti hareketi olduklarını
söyleyerek, bundan sonra siyasi çalışmalarını yeni bir program
ve tüzükle, daha disiplinli bir şekilde mücadelelerini bir üst
aşamaya çıkaracaklarını ifade etti.
Azadi Hareketinin De Facto bir parti olduğunu dile getiren
Özcaner, Türkiye kanunlarının uygun hale gelmesi durumunda
partileşeceklerini söyledi. Kürdistan siyasetinde mevcut istilacı
ülkelerin kanunlarının, resmi bir şekilde siyaset yapmaya elverişli olmadığı için De facto bir siyasi mücadeleyi tercih ettiklerini belirtti.
Diğer Kürd partileri hem muhatabımız
hem de muhaliflerimizdir
Sivil siyaseti tercih ettiklerini belirten Özcaner şöyle konuştu: ‘’Eğer tanımlama yapacaksak bu bir parti hareketidir. Bu
aynı zamanda resmi bir parti olabilme koşullarını da zorlayacak ve Türkiye’nin kanunları da buna elverir hale geldiğinde
elbette ki resmi bir parti bizim hedef perspektifimizdir. Kuzey
Kürdistan’da aktif olan siyasi bir hareketiz. Buradaki siyasi
ve politik aktörler bizim hem muhatabımız hem de muhtemel
muhaliflerimizdir. Doğal olarak bu partilerle milli temelde
müşterek bir gelecek oluşturmamız lazım. Fakat genel olarak
dört parça Kürdistan’daki parti ve örgütlerle de farklı temellerde benzerliklerimiz de vardır. Özellikle Kürd milli bilincini
temsil eden Melle Mustafa Barzani’nin anlayışını kendimize
yakın gördüğümüzü ifade edebiliriz. Bunun dışında yine Güney
Kürdistan’da İslami hassasiyet doğrultusunda siyaset yapan
partileri de dini inancımız gereği kendimize yakın görmekteyiz.
Biz, Kuzey’de siyaset yapan bir hareket olmamız hasebiyle, gerek
başat Kürd hareketini, gerekse diğer kardeş Kürd çevrelerini de
öncelikle ittifaklar ve birlikte milli politikalar oluşturma ihtiyacı
ve mesuliyetinden dolayı önemsiyoruz. Ama bunların hiçbiri
bizim onların programı dahilinde siyaset yaptığımız anlamına
gelmez. Biz son derece özgün ve bağımsız bir hareketiz. Diğer
Kürd hareketleriyle yakınlığımız olduğu gibi kimisine de uzak
olabilmekteyiz” diye konuştu.
BasNews Medya
Tel: +90 212 243 27 79
Fax: +90 021 243 27 60
E-mail: [email protected]
www.basnews.com
Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST
Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST
BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir.
BasNûçe
Bizim kuşak 12 Eylül darbesinin ağır koşullarında tanıdı Mevlide Hoca’yı. Dışarda
ve okulda haki renkli yaşam ne kadar katı
ve kural koyucu idiyse bir tek o kural dışıydı. Hatta yaşamımızda neredeyse kural
dışı olan tek şey de oydu. Ona duyulan
sempatinin de bence en büyük sebebi bizim kuşak açısından buydu. Nasıl ki “İnek
Şaban” filmlerindeki o saflık ve temizlik
bugün bile bu filmlere bir talep doğuruyorsa, bizim kuşağın “Mevlide Hocası” da
bu yüzden yani saf ve pazarlıksız, sempatik ve ilgi çekicidir. Kimseye karşı bir
sinsiliği, hinliği, hainliği görülmemiştir,
neyse odur. O saflık, özgünlük Mevlide
Hoca’ya olan ilgiyi bugün bile canlı tutmaktadır. Kaç öğretmen adına öğrencileri
tarafından açılmış facebook fan siteleri
vardır bilmem ama Mevlide Hoca’nın
13
zin geçtiği 12 Eylül dönemini düşünüldüğünde, bizim küfüredemediğimiz her şeye
bizim adımıza küfreden tek kişi o.
Öztekin Çaçan
ıl 1982, Amed’de Ziya Gökalp Lisesi
2. sınıfında, koridorun sonunda
kaloriferi yanmayan bir sınıfta
stres altındayız. Dersimiz ‘İnkılap Tarihi’.
Önemli bir sınavımız var. Hoca derse girmiş, tırnak ve diş kontrolü yapmış, uzun
tırnaklı kızları ve dişini fırçalamamışları
en kallavisinden küfürlemiş, temizliklerini yaptırmış ve yerlerine oturtmuştur.
Hocaya göre sınıfın ve hayatın gereksizleri
olan kızlar tepki çekmemek, küfürlerden pay almamak için sıralarında “tam
kamuflaj” pozisyonda. Sınav başlayabilir
artık. Sorular yazılıyor. A grubu 1. soru:
“İstiklal Marşı’nı kim yazmıştır?” B grubu
1. soru: “Mehmet Akif Ersoy kimdir?” A
grubu 2. soru: “İstiklal Marşı’nın ilk iki
kıtasını eksiksiz yazınız.” B grubu 2. soru:
“İstiklal Marşı’nın son iki kıtasını eksiksiz
yazınız. Sorular sınıf tahtasına yazılmıştır.
Ve tahtanın hemen üzerindeki çerçeve
içinde de cevaplar asılı durmaktadır. Ama
kopya çekmek yasaktır! Sınıfı sürekli “
O. çocukları kopya çekeni yakarım ”diye
uyaran bir de öğretmenimiz vardır. Adı
Deli Mevlo’dur!
“Deli Mevlo” lakabıyla maruf ve müsemma aynı zamanda da meşhur Mevlide
Tütenk hocamız 1980’lerde Amed’de
ZGL’den mezun herkesin yaşamında yer
etmiş efsane ve bir “fenomen” dir. Deliliği
zararından veya aklından değil, dobra kişiliğinden ve küfürbaz hitabından kaynaklanır. O’nun gözünde bütün kızlar o…pu,
erkekler ise o… çocuğu veya i…ne’dirler.
Hocanın kendine yakın gördüğü en sevdiği
öğrencileri bile bu kategoridendir ve bu
hitaplardan mutlaka paylarını alırlar. Sevdiği öğrencilerinden Yavuz onun nazarında “% 100 o. çocuğu“, en sevdiği öğrencisi,
HABER
BasHaber
13 - 19 Eylül 2014
13
SÖYLEŞİ
BasHaber
12
İBAN:
TR90 0006400000110520941254
Türkiye İş Bankası/
Taksim Şubesi/İstanbul
Hesap No: 1052 0941254
Abone Tel: +90 212 243 27 60 - 79
Adres: BasNews Medya Ltd. Şti.
Meşelik Sok. No:22 D/3
Beyoğlu/İstanbul
E-mail: [email protected]
Abone bedelini bu formu
doldurup adresimize yolladıktan
sonra aboneliğiniz başlayacaktır.
Abonelik Formu
Ad Soyad:.....................................
Adres:...........................................
......................................................
......................................................
......................................................
......................................................
Tel:................................................
E-mail: .........................................
6 Aylık
80 TL
1 Yıllık
160 TL
14
14
BasHaber SÖYLEŞİ
13 - 19 Eylül 2014
ÖTEKİLER
Çoğulcu Demokrasi Partisi
Taş yerinde ağırdır
FİLORİTA ULUK BENLİ
Mezar taşlarının bile köşe kapmaca oynadığı bir coğrafyada, içi boşaltılmış özlü sözlerin, atasözlerinin
hiç bir anlamı kalmadığı gibi, “şehitliğin” de içini boşaltıp, yapılan katliamları allayıp pullayıp satmaya başladı iktidar. Kur’anı bile hiçe sayıp,
siyasetine malzeme yapan zihniyetin
“joker” olarak kullandığı “şehitlik”,
İslam dininde, Allah yolunda vefat eden bir Müslüman’a verilen mertebedir. “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemesiniz”
diyor Kur’an (Bakara 154).
Soma faciasında maden ocağına, rezidans inşaatında betona, yıkılan üst geçidin altındaki caddeye diri diri gömülenlerin hangisi Allah yolunda katledilerek “şehit” oldular diye
sormak gerek mi? Dirisinin beş kuruşluk hükmü olmadığı
TC vatandaşlarının, ölüsü ile de dalga geçen din tacirlerine göre, gayrimüslim ve iktidar yanlısı olmadıkça, iktidar
ve yandaşları tarafından, göz göre göre gelen her katliamın
kurbanları şehit sayılabiliyor. Bir yandan, katliamları meşrulaştırmak için, “sus payı” gibi “şehitlik payesi” dağıtılıyor,
öte yandan, ana dilinde konuştuğu için sokak ortasında faşist
güruh tarafından linç edilen Kürt genci, Roboski’de bizzat
devletin bombalarla paramparça ettiği canlar, Gezi direnişinde “kahraman polisler” tarafından kurşunlanarak katledilen gençler veya hunharca öldürülen LGBTİ bireylerle
kadınlar insandan bile sayılmıyor. Geçmişle yüzleşme çağrısı
yapanların duvara çarparak kala kalmasına neden bu güruh,
günümüz gerçekliğini bile çarpıtarak geleceğe taşıyor. Bunun böyle süremeyeceğini göstermek isteyenler de var. İnsan
Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon, 6
Eylül 2014’te İstanbul’da bir toplantı düzenleyerek, 6-7 Eylül
1955’teki gibi meydana inen ve ete kemiğe bürünen yok etme
zihniyetinin başka bir tezahürünü gün yüzüne çıkardı. Komisyon, Rumların anayurtlarından biri İmroz Adası’nın nasıl
Rum nüfustan arındırılacağı ve adadaki arazi ve mülklerin
hangi yöntemlerle Türkleştirileceğine dair MGK tarafından
1964 yılında alınan 34 sayılı karar belgesini ifşa ederek, bu
konuda devleti hesap vermeye ve kararın gerekçelerinin kamuoyuna açıklamasını talep etti.
Aynı günlerde, NATO zirvesi için gittiği Galler’de Yunanistan Başbakanı ile görüşen Tayyip Erdoğan, sanki tüm
bunlar yaşanmamış gibi, baskıcı bir tutumla, Yunanistan
Parlamentosu gündemine alınan Irkçılığa Karşı Mücadele Yasa tasarısına dair “ciddi endişeleri” olduğunu söyledi.
Neyse ki, ülkemizde günden günde artan ve olağanlaşan ırkçılık, komşu Yunanistan’da aynı şekilde bir vurdum duymazlıkla karşılanmıyor. Yunanistan Parlamentosu, Erdoğan’ın
“İlişkilerimizde sorun çıkar” tehdidine rağmen, 9 Eylül
2014’te yasayı oy çokluğuyla kabul etti. Türkiye, henüz resmi
bir dille bu konuda bir açıklama yapmamış olsa da, yasaya
dair basında yer alan haberler “Yunanistan, soykırımı inkâr
yasasını onayladı” bağlığı taşıyordu. Çünkü yasa, Ermeni ve
Rum soykırımlarını inkâr eden veya aşağılayanlara hapis cezası öngörüyor. Sınırdaş olduğumuz yanı başımızdaki komşu
ülke, insanlığa karşı bir daha suç işlenmesin, artık ırkçılık
yapılmasın diye irade gösterip bunu yasalaştırırken, bizde
ise, karanlık ve utanç dolu geçmişin “onurlu sahipleri” olan
ırkçıların bugünkü temsilcileri hâlâ o kirli geçmişi sahiplenmekten utanmıyor bile. Öyle ya, ülkenin en üst düzey resmi
siyasetçisi olan Erdoğan’ın “Afedersiniz Ermeni” sözleri,
RTÜK’ten de onay aldı. RTÜK Üst Kurulu, Erdoğan’ın bu
sözleri, “kendisine daha önce yapılan yakışık almayan ithamları hatırlatmak ve mezhep siyaseti yapmadığını vurgulamak
amacıyla kullandığı” gerekçesiyle yayında ihlal olmadığına
karar verdi.
Kenan Evren döneminde kurulan ve şimdi ise kime
hizmet ettiği ortaya çıkan RTÜK’ün bu kararı bizleri şaşırtmadı. Fakat insanız, aklımıza gelmez mi, hâlâ yürürlükte
olan 301. madde ile “Türklüğü aşağıladığı” iddiasıyla Hrant
Dink’in katledilmesine neden olan o linç etme ortamında,
yazdığı bir yazıdan sadece bir cümleyi cımbızlayıp böyle hayali bir yargıya varmak adil miydi? RTÜK’ler, üst kurullar
siz kimlere hizmet ediyorsunuz?
Çerkezler Türkiye’nin siyasi arenasında
Y
Özcan Şahin
akın zamanda kurulan ve
Çerkezlerin Türkiye’deki ilk
ve tek partisi olma özelliğini
taşıyan Çoğulcu Demokrasi Partisi
(ÇDP), Türkiye siyaset arenasında
yerini almaya hazırlanıyor. Anadilde eğitim hakkı, özerk yönetimleri
desteklemek, vatandaşlık tanımının
değiştirilmesini talep etmek gibi somut istemler doğrultusunda hareket
eden Çoğulcu Demokrasi Partisi’nin
Genel Başkanı Kenan Kaplan, bu
taleplerin en doğal hakları olduğunu,
bunlar sağlanmadan Türkiye’nin gerçek bir demokrasiye geçemeyeceğini
belirterek, “Dil konusu gizlisi saklısı
olmayan bir konu, biz anadilde eğitim
istiyoruz ve bu olmazsa olmazlarımız
arasındadır. Bunun devlet güvencesine alınmasını istiyoruz kaç kişinin
veya ne kadar talebin olduğu önemli
değildir. Devlet olarak önce sizin bu
güvenceyi sağlamanız lazım. Benim
bu hakkı kullanıp kullanmamam
bana kalmış’’diye konuştu.
En büyük soykırım Çerkezlere
uygulanmıştır
Çerkezlerin vatanlarını nasıl terk
ettikleri ve buraya nasıl geldikleri
hakkında birçok insanın fikir sahibi
olmadığını, Çerkezlerin asimilasyon
politikalarına maruz kaldıklarını,
Türkiye’nin kuruluşunda büyük katkıları olmasına rağmen yok sayıldıklarını belirten Kaplan;’’Yahudilerden
önce dünyanın en büyük soykırımı
Çerkezler’e uygulanmıştır. Türkiye topraklarına geldikten sonra,
Çerkezleri Balkanlarda, Anadolu’da,
Ortadoğu’da dağınık bir coğrafyaya
ve Osmanlının problemli yerlerine
yerleştirdiler. Osmanlı, Çerkezleri
tampon olarak kullandı. Ve 300 haneden fazla olmamak şartıyla bir yere
yerleşmeleri veya yerleştirilmeleri
hakkında bir talimatname çıkarıldı.
Daha getirilirken asimilasyonun
zemini hazırlandı. Çerkez Ethem’e
‘hain’ yaftası vurarak aşağıladılar,
Kenan Kaplan
Yönetmen Binevşa Berîvan:
Kürd sineması özgün
gücünü yaratmalı
Y
150’likler listesindeki 80 kişi Çerkez
idi. Ama buna rağmen cumhuriyetin
kurulmasına büyük katkı sağladılar.
Fakat yok sayılmaktan kurtulamadılar. Biz burada kendi kimliğimizi
inkar edip, başka bir kimliği kabul
edecek olsaydık, orada Rus kimliğini
kabul ederdik, ne anavatanımızdan
olurduk ne de sıkıntı yaşardık. Onun
için burada da kendimizi inkar etmemizi hiç kimse beklemesin.’’
Çözüm süreci ve haklar
Çözüm süreci ile ilgili kendilerinin
süreci desteklediklerini ancak bu sürecin tüm Türkiye halklarının çıkarları üzerinden yürütülmesi gerektiğine
dikkat çeken Kaplan, Kürdlerin
mücadelesinin Türkiye demokrasisinin önünü açtığını belirterek; “Eğer
biz bugün kimliğimiz adına bir takım
haklar talep edebiliyorsak verilen mücadelenin payını inkar edemeyiz. Bu
nedenle Kürd halkının taleplerine biz
parti olarak saygı ile yaklaşıyoruz ve
onlarında bu süreci sadece Türklerle
Kürdlerin bir uzlaşma süreci olarak
değil de Türkiye’nin bir demokrasi
süreci olarak sürdürmesini diliyoruz.
Çünkü devlet bugün şöyle bir politika
uyguluyor; Kürdler ve diğerleri. Kürdler öcü olarak gösteriliyor, diğerleri
bir potada eritilmek isteniyor ve Kürd
karşıtlığı üzerinden bir asimilasyon
yürütülüyor. Dolayısıyla bütün o unsurlar bu Kürdlerin de bu tutuma razı
olmaması lazım. Biz sadece kendimiz
için değil tüm Türkiye halkları için
gerçek bir demokrasi istiyoruz demesi
lazım ve görüşmeleri bu zemin üzerinde yürütmesi lazım. Öyle olursa
Türkiye halklarının bütünleşmesinin
de önü açılmış olacak. Bugüne kadar
ki ötekileştirilmelerin de önüne
geçilmiş olacak. İşte bizim temel çıkış
felsefemiz bu .”
Bütün kimliklere anayasal
teminat
Anayasal talepler konusunda eşit
vatandaşlık, özerklik, seçim barajı, hakkında önemli açıklamalarda
bulunan Kaplan, değiştirilen köy
isimlerinin geri verilmesine vurgu
yaparak, yargının yeniden yapılandırılması gerektiğini belirtti. Kaplan
şöyle devam etti: “ Vatandaşlık tanımı
kesinlikle değişmeli etnik bir tanım
olmamalı. Bütün kimlikler ve kültürler anayasal teminat altına alınmalıdır. Bunlara devlet tarafından
desteklenen TV ve kültür merkezleri
açılmalı. Değiştirilen köy adlarının
geri verilmesi gerekiyor. Bu ülkenin
tarih kitaplarında Türkiye’nin tüm
halklarına yer verilmesi lazım. Türk
etnik egemen devlet anlayışına dayalı
bütün söylemler, ortadan kaldırılmalı
ve Türkiye’deki halkların tarihleri
yansıtılmalı. Milli gelirde adaletli bir
dağılım olmasını istiyoruz, bunda
özerklik yasasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Yargının yeniden
yapılandırılması gerekiyor. Bütün
toplumsal kesimlerin gücü nispetinde
temsil edilmesini istiyoruz. Seçim barajı adaletli bir şekilde değiştirilmeli,
hatta gerekirse kaldırılmalı, çünkü
yüzde 10 çok yüksek bir oran dünyanın en yüksek seçim barajı bizdedir.
Türkiye şimdiye kadar tek tipleştirici
politikalar nedeniyle insani değerlerin yok olduğu, kısırlaştırılan, ortak
değer üretemeyen ve dünyaya mal
olan üretimler yapamayan bir ülke
oldu. İnsani değerleri özümsemeliyiz,
Çoğulcu Demokrasi Partisi’nin amacı
bu dönüşümü sağlamaktır. Sayısal
olarak olmasa bile etki olarak büyük
bir etki yaratacağımızı düşünüyoruz.’’
SİNEMA
BasHaber
13 - 19 Eylül 2014
15
SÖYLEŞİ
Fatoş Yıldız
aşamını Belçika’da sürdüren İstanbul doğumlu
Kürd Yönetmen Binevşa Berîvan ile Avrupa’da
Kürd sineması ve Berîvan’ın çalışmaları üzerine
konuştuk. Berîvan, Belçika’nın Brüksel kentinde İNRACİ
Film Okulu’nda sinema eğitimini tamamladıktan sonra
“Devam Et Özgür Olacaksın” adlı ilk kısa filmini çekti.
2004 yılında “Küçük Şatonun Melodisi” adlı başka bir kısa
filmi tamamladı ve çeşitli festivallerde ödüller aldı. 2006
yılında ise Ermenistan Ezdilerini konu alan “ Tavus Kuşu
İnsanları” adlı 52 dakikalık ilk belgeselini çekti. 2009
yılında “Telefonun Hikayesi”ni, 2011 de “Kaldırım” adlı
filmi çekti. 2013 yılında ise Brüksel’de yaşayan üç kadını
konu alan belgeseli “Ciao Bella ve Bruxelles’in çekimlerini tamamladı. Şu anda belgeselin post prodüksüyonu
tamamlanma aşamasında.
Kürd Sineması desteklenmelidir
Kürd sinemasının büyük zorluklara rağmen bugün bu
aşamaya gelmesinin, katıldıkları festivallerden büyük
ödüllerle dönmesinin, böyle
kısa bir zamanda büyük başarı elde etmesinin önemine
dikkat çeken Berîvan, “Bu
başarıların devam etmesi, Kürd sinemasının ve
sinemacıların büyük adımlar
atabilmesi için Kürd sinemacılarının ciddi bir şekilde
desteklenmesi gerekir” dedi.
Berîvan, “Kültürü ve
düşüncesi harap edilmiş toplumların sosyolojik yapısına
katkıda bulunan sinema,
hem görsel hem düşünsel
açıdan etkisi olan bir güce
sahiptir. Kürd sineması da
bu gücü yaratmalıdır” şeklinde konuştu.
Berîvan, Kürd sinemacılarının yapı fonlarının eksik
olmasına vurgu yaparak kendi filmlerinde de yapım
ülkesinin Belçika olduğunu, ancak bütün filmlerini Kürdçe
çekmekle beraber oyuncularının ve filmin öyküsünün de
Kürd sinemasına dair olduğunu dile getirdi. Berîvan şunları söyledi: “Bu sorunu gidermek için Kürd prodüksiyon
fonları oluşturulmalı, Kürd senaristlerin, Kürd oyuncuların, Kürd sinema teknisiyenlerinin yetişebileceği sinematekler kurulmalı.”
Festivaller Kürd sinemasına büyük katkı
sağlıyor
Son zamanlarda sayıları artan Kürd film festivallerinin
ve Avrupa’daki diğer film festivallerinde Kürd filmlerinin
gösteriliyor olmasının Kürd sineması için büyük başarı
sağladığını dile getiren Berîvan, Kürd film festivallerinin
Kürd sinemacıları için büyük bir olanak olduğunu ve
festivallerde çalışan arkadaşların da büyük bir özveriyle
çalıştığını dile getirdi. Berîvan, festivallerin diğer bir önemini de şöyle açıkladı: “Birbirinden uzak, farklı ülkelerde
yaşayan yapımcıların, aktörlerin, yönetmenlerin bir araya
gelmesini sağlıyorlar. Bozulan toplum sosyolojisinin yeniden inşaası demektir bu. Bir araya gelmek, aynı zorluk-
larla, sorunlarla mücadele eden insanlarla fikir alışverişi
yapmak, güzel dostluklarla birlikte, beraber çalışmak gibi
kazanımları da katıyor” dedi. Kürdistan’da gerçekleştirilen
film festivallerinin gelecek için umut taşıdığını, sayılarının artması gerektiğine değinen Berîvan, “Amed’ de ve
Duhok’da birkaç festivalede bulunma şansım oldu. Etkileyici belgesel ve kurgu filmleri seyrettim. İlerisi için umut
ve heyecan verici” şeklinde konuştu. Ayrıca Kürd sineması
içinde ‘sınırın içindekiler ve dışındakiler’ gibi bir ayrım
yapmanın da doğru olmadığını söyleyen Berîvan, “İçerdeki
sinemacılar da bir nevi sürgünü, yasaklar sürgünlüğünü
yaşıyorlar; dışardaki sinemacılar da sürgünlüğü yaşıyorlar. Yalnız sınırın içindekilerin farkları belki de onların
toprağa yakın olmaları. Toprağa yakın olmak güzeldir.
Toprak diriltir, insanı faydalı olmaya iter, yönlendirir.
Kürdistan’da yaşayan sinemacı arkadaşlardan daha fazlasını beklemek belki bu ayrıcalıklarındandır” dedi.
Kayıp bir tarihin peşindeki belgesel
Daha önce Ermenistan’a gidip Ezdiler üzerine “Ezdiler Tavus Kuşu İnsanları” adlı belgeseli çeken Binevşa
Berîvan, bu belgeselin eğitiminden sonra çektiği ilk belgesel
olduğunu söyledi. Binevş, “Bu
belgeselde Ermenistan’daki
Ezdilerin kayıp bir tarihi vardı.
Hem süreç açısından hem halk
hem de inanç açısından. Kürd
halkının dramatik yanlarından
sadece bir tanesidir. Sinema
da, kendini sorgulayan önemli
bir sanat dilidir” dedi. Ezdiler
üzerine belgesel çekme fikrinin
bir nevi sorumluluk olduğunu,
yapılan sorgulamada da önce
kendisiyle başladığını şöyle dile
getirdi. “Büyük acılar yaşamış,
ötekileştirilmiş, dışlanmış,
anlaşılmamış, bilerek ve faşizmi
çağrıştıracak bir siyasi amaçla
yok edilmeye çalışılan bir halk. Bu yok oluşta inanç var,
kültür var, dil, adet, örf gelenek, tarih, coğrafya var. Ben
de bu halkın çocuğuyum ve bunu düşünerek yola çıktım”
şeklinde konuştu.
Belgeseli çekme sürecinde Ermenistan Ezdilerinin
yaşadıkları sıkıntı ve acılardan ötürü bir Kürd kadınına,
bazı hassas konuları açıklamakta kapalı davrandıklarını
Ezdi olmayan bir kadının yaşamlarıyla ilgili bilgi edinmenin beklemedikleri bir şey olduğunu söyleyen Berîvan,
Ermenistan’da yaşadıkları köyü Kürdistan’a çevirdikleri,
yerden kopmanın zor geldiğini Ermenistan’daki Ezdi
şeyhleriyle sadece yaşanılan acıları değil, yanlış tanımlanmışlıkları da (şeytana tapanlar) -her ne kadar onlar için
günah sayılsa da- daha iyi anlaşılmak adına kendisiyle
paylaştıklarını dile getirdi. Ezdilerin barışçı bir yapılarının olduğunu söyleyen Berîvan, “Ezdiler sade ve barışçı
insanlar. Dinleri de barışçıdır. Yezdan’dan (Allah) bir şey
isterken önce 72 millete, sonra kendilerine isterler” dedi.
Son olarak Berîvan, ‘Ciao Bella, Bruxelles’ adlı belgeseli bitirme aşamasında olduğunu; belgeselin Brüksel’de
yaşayan bir Kürd, bir İranlı, bir de Türk kadınını anlattığını söyleyerek, bunun dışında ayrıca bir senaryo üzerinde
çalıştığını da belirtti.
15
12 Eylül’le hesabımız
yeni başlıyor
SENNUR BAYBUĞA
03/01/2012 tarih 2012/2 esas sayılı iddianame ile A. Tahsin Şahinkaya ve A. Kenan Evren hakkında
suç tarihleri olan 02/01/1980 tarihi, 12/09/1980-06/12/1983 tarihleri arasında ‘’Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın Tamamını veya Bir
Kısmını Değiştirmeye veya Ortadan
Kaldırmaya ve Anayasa İle Teşekkül
Etmiş Olan Türkiye Büyük Millet
Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasına
Engel Olmaya Cebren Teşebbüs Etmek’’ suçlarından dolayı açılan ve hepimizce 12 Eylül Davası olarak bilinen dava;
Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 18 Haziran 2014 tarihinde karara çıktı. Sağ kalan iki darbeci paşaya müebbet
hapis cezası verildi.
351 sayfalık gerekçeli karar önümde, birkaç gündür
arada bakıp duruyorum. Mesleğimin ilk yıllarında örgüt
davalarında, yargılanan örgütle ilgili ilk bilgileri emniyet
fezlekelerinden öğrenirdim, gerekçeli kararı okurken, yıllardır bildiğimi sandığım, bölük pörçük, dönem dönem
okuduğum olayları tekrar okudum ve yargının gözüyle bu
olayları nasıl değerlendirdiğini belki de ilk kez gördüm.
Yani 12 Eylül öncesine döndüm (!)
12 Eylül darbesinin yasal zeminini hazırlayan süreç,
1960 yılı darbesinden başlayarak bu ülkede yaşanan olayların özeti geçilerek anlatılmaya çalışılmış ve sonrasında da
1980 darbesini hızlandıran ya da darbecilerin yasal gerekçe
olarak bize yutturmaya çalıştıkları olayların manaları üzerine mahkeme kafa yormuş, ya da zaten bizce bilinen bir sürü
hakikati peş peşe sıralamış. 1979 yılında Kenan Evren’in
komutanları ile birlikte kurduğu çalışma grubunun ülkede
devam eden iç karışıkları bahane ederek darbe yapmaya
karar verdikleri ve bunun için Türk silahlı kuvvetleri iç hizmet kanunu 35.maddeyi gerekçe olarak gösterdikleri kararda ifade edilmiş. Detaylarını bu köşede belki daha sonra
bildirmek üzere; özetle Kenan Paşa liderliğindeki cuntacılardan sağ kalan iki kişiye müebbet hapis cezası verildi. Bu
paşaların memlekette darbe koşullarını hazırlayan bahanelerinin, tertibinde nasıl ustaca işler kotardıkları çoğumuzca
bilinen olaylar, tertipçileri ve gelişimleri ile açıkça yazılmış.
Kararla iki paşaya mahkumiyet hükmü vermenin yanı
sıra başka şeyler de belgeye kavuştu, devletin yargının resmi belgesine hem de. Cunta, cuntayı hazırlayan koşullar ve
cuntanın yarattığı ilerisi ya da bugün, kurumları tümü ile
gayrimeşru ilan edildi bir anlamda.
Belki darbeci paşaların yargılanması ve darbe eyleminin cezalandırılması bir kısmımızın kısmen de olsa yüreğini
soğuttu; Ama kararda da çekinilmeden ifade edildiği gibi,
yarattığı hukuk, paşalarca anayasanın ilgası ile ortaya çıkan
yeni anayasa ve rejim tüm kurumları ile alt yasaları ile bu
ülkede 30 yıldır uygulanmakta. Antidemokratik bir biçimde
kapatılan sendikalar, el konulan mallar, üniversiteden atılanlar, öğrenciliklerini kaybedenler, meslekten atılan memurlar, işkencede sakatlanan, yitirilen insanlar ve bunların
yakınları, anasız babasız ismini bile gizleyerek büyütülmüş
çocuklar, yıllarca içerde yatmış ve beraat etmiş ya da gayrimeşru ilan edilen hukukça mahkum olmuş insanlar ve hala
ortalıkta cezasını çekmeden hesabını ödemeden dolaşan
işkenceciler, yöneticiler.
Bundan sonra ne yapacağız; cuntanın yarattığı tüm
kurumlarla, yasalarla, işkencecilerle ve onların destekçisi yardakçılarıyla, YÖK yasası ile en başta anayasa ile ve
anayasadan cesaret alarak oluşturulan tüm kurumlarla
teker teker sabırla ilmik örer gibi mücadele etmeyecek
miyiz. Üşenip kenara mı çekileceğiz, herkesin dudak bükerek baktığı bir davayı iki yıl Ankara’da takip eden bir avuç
mağdur ve yakını mıdır bu memlekette sadece cuntanın
hayatını kararttığı. Maksimalist siyaseti bir kenara bırakıp
artık tek tek o kanserli ve bizi öldüren vücudun tümü ile
savaşmayacak mıyız.
Hadi devam edelim, bir şeyler yapalım, işimiz daha
yeni başlıyor.
16
KARİKATÜR
BasHaberSÖYLEŞİ
13 - 19 Eylül16
2014
Avni Odabaşı, 1957 yılında Diyarbakır’da doğdu.1977 yılında Endüstri
Meslek Lisesi’ni Manisa’da bitirdi. Tabela ressamlığı yaptı. 12 Eylül Askeri
darbe sonrası 1982 yılında politik nedenlerden dolayı tutuklandı. Çeşitli
cezaevlerinde yattı. Karikatüre cezaevinde başladı. İlk karikatürü 1983 yılında
Gırgır Mizah Dergisi’nde yayınlandı. İlk kişisel sergisi 1985 yılında İstanbul’da
açıldı. Ardından 1986 yılında Gırgır dergisinin düzenlediği “İçeriden Dışarıya
Sevgilerle” adlı karma karikatür sergisinde cezaevi konulu çalışmaları sergilendi.1986 yılında cezaevinden tahliye olduktan sonra “Dışarıya Merhaba”
adlı kişisel sergisini Türkiye’nin 36 il ve ilçelerine taşıdı. Karikatürle cezaevi
olgusunu gündeme getiren Odabaşı, yurtdışında da sergi açması konusunda
çeşitli öneriler aldı. Siyasal nedenlerden dolayı pasaport verilmediği için,
bu önerileri gerçekleştiremedi. 12 yıl sonra pasaport yasağının kalkmasının
ardından 1998 yılında Wuppertal Şehir Kütüphane’nin resmi davetlisi olarak
Almanya’ya gelip “Türkiye’den Politik Karikatürler” adlı sergisini gerçekleş-
tirdi. Türkçe ve Almanca hazırladığı “Düşünceme Dokunma” adlı ilk karikatür albümünü de burada imzaya sundu. İlk yurtdışı sergisi Alman Medya ve
basınında yer aldı, karikatür kritikleri yaptı. “Karikatürcüler Derneği” üyesi
olan Odabaşı’nın karikatürleri, Amerika’nın Türkiye’de çıkardığı “Dateline
Turkey”,Yunanistan’ın,”Anti ve Pontiki”, Küba’nın “Detede”, Kıbrıs ‘”Akrep”
dergilerinde, Almanya’nın “Frankfurter Rundschau” ve “Die Tageszeitung”
gazetelerinde ve Fransa’nın “Amnesty Internatonal” broşürlerinde, İtalya’nın
“Premio Satira Politica”,Kore’nin “Taejen” karikatür albümlerinde eserleri
yayınlandı. İtalyan göçmen dergisi “Emigrato”nun düzenlediği “Göçmenlik ve
Mizah” konulu uluslararası karikatür sergisindeki bir çalışması, kartpostal olarak basıldı. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda 4 ödül aldı. Halen Almanya’nın
Köln şehrinde karikatür sanatçısı olarak yaşamını sürdüren Avni Odabaşı iki
kız çocuğu babasıdır. Sanatçı Avni Odabaşı ile karikatür sanatını, 16 yıllık
sürgünlüğünü ve Diyarbakır’a olan hasreti üzerine sohbet ettik.
Sanatçı Avni Odabaşı:
Mizahın çizgili anlatımıdır karikatür
Besê Çelik
Sürgünde bir sanatçı olarak özlediniz mi doğduğunuz şehri…
Elbette özledim. Diyarbakır sadece
doğduğum yer değil, ait olduğum ve onur
duyduğum memleketimdir. Kendimi hep ait
hissettiğim ve ayrılmak zorunda kaldığım
ve gurbetin bana yoğun olarak hissettirdiği
duygu oldu. Özlem oldu Diyarbakır…
Ne zamandan beri Almanya’dasınız, adaptasyon zor oldu mu, neler
yaşadınız başlangıçta?
16 yıldır Almanya’da yaşıyorum. Sürgünde olmak köklerinden kopmaktır. Köklerinden kopan bir insan başka topraklara,
başka iklimlere, başka hayatlara nasıl
adapte olabilir ki?.. Çünkü sürgünde olmak
soluğun uzunluğunda değil, soluk alışın düzenliliğindedir. Bu düzen olmadı bir türlü.
Kendi doğrularımla, öz kimliğiyle yaşamaya
çalıştığım için uyum sağlayamadım.
Ülkenizde sergi açmayı ülkenize
dönmeyi ister misiniz?
1983 yılında karikatüre 12 Eylül zindanlarında başladım. “Terörist diye içeri attılar,
bende karikatürist olup çıktım dışarı”. 1986
yılında cezaevinden çıktıktan sonra özgürlüğe merhaba diyemediğim sergimi içerinin
karşıtı olan “Dışarıya Merhaba” adlı sergimi
Türkiye’nin 36 yerinde açtım. Bir çok yerde
açtığım sergimi doğduğum topraklarda
açamadım. Çünkü o dönemlerde sıkıyönetim vardı, olağanüstü hal durumları vardı.
Sonra savaş oldu. Ne gidebildim ne de sergi
açabildim herhangi bir Kürt ilinde. Bu hep
içimde bir eksiklik olarak kaldı. Yıllar sonra
da olsa şimdi bunu gerçekleştirmek adına
Diyarbakır Belediyesi Kültür ve Turizm
Şube Müdürlüğü’ne ile irtibata geçtim. Şu
anda ayrıntılar üzerinde görüşmelerimiz
devam ediyor. Henüz Türkiye’ye dönmeyi
düşünmüyorum.
Sonra neler yaşandı?
Cezaevinden çıktıktan sonra uzun
soluklu sergilerim oldu. Katıldığım yarışmalardan aldığım ödüllerim oldu.Ulusal
ve uluslararası birçok mizah, kültür, sanat
dergilerinde, gazetelerde karikatürlerim
yayınlandı. Almanya’nın Wuppertal şehir
kütüphanesinin daveti üzerine yurtdışı sergilerim ve karikatür söyleşilerim oldu..
Diyarbakır Cezaevi’nin müze yapılması çalışmaları var. Cezaevinde
uzun yıllar kalmış birisi olarak
‘toplumsal yüzleşme’ konusunda ki
fikirlerinizi paylaşır mısınız?
Diyarbakır cezaevi, 12 Eylül faşist rejiminin somutlaştığı ve cehenneme çevirdiği
yerdir. Bu yeri seçenlerle, içinde “özgün”
yöntemler geliştirenlerle, burada insanlık
dışı işkencelerden sorumlu olanlarla hesaplaşılmadığı sürece, Türkiye’nin üzerindeki
bu karanlık örtü kalkmayacaktır. 12 Eylül
Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Çanakkale,
Malatya cezaevlerinde korkunç yasandı.
Ama Diyarbakır cezaevinde yaşananlar
bunların on katı korkunçtu. İnsanı dehşete
düşüren işkence metodlarının uygulandığını
duyuyor bizlerde kaldığımız cezaevlerinde
protesto ediyorduk. İnsanlık dışı uygulamaların yaşandığı, onların sadece kimliğinin
değil, benliklerinin, her şeylerinin unutturulmaya zorlandığı bir cehennemdi. Bugün
Almanya’da ve birçok Avrupa ülkesinde
İşkence Müzeleri bulunmaktadır. Bunlardan birinde Rüdesheim’de gidip kendim
gördüm. İşkence Müzesinde, tarih boyunca
Engizisyon Mahkemeleri işkence âletleri,
cadıları yakma sehpaları, giyotinler, Haçlı
askerlerinin kullandığı malzemeler de
sergileniyordu. Her türlü insan hakları
ihlallerinde başı çeken Türkiye’nin insan
hakları müzesi yoktur. Türkiye utancıyla
yüzleşmesi adına Diyarbakır cezaevi insan
hakları müzesi olmalıdır.
Türkiye’de Karikatürcülerin malzeme sıkıntısı çekmediği söylenir
katılır mısınız?
Türkiye’de ne karikatürcüler ne espri konusunda ne de malzeme konusunda sıkıntı
çektiğini sanmıyorum. Eşitsizliğin, haksızlığın, adaletsizliğin, çelişkilerin, çarpıklıkların yaşandığını Türkiye, karikatüristler için
bir espri makinesidir.
Karikatüristler komiklik mi yapar
yoksa hep bir politik mesaj mı
verirler çizgileriyle?
Karikatür şunu yapar diye bir kalıba koyamayız. Karikatür kendi içinde mizaha dair
birçok şeyi barındırır. Hem gülmeceyi hem
de düşündürme öğesini içinde taşır. Bana
sorarsanız karikatür, Türkiye gibi ülkelerde
muhalefettir. Karikatürün bu yelpazesinde
politik karikatüristim.
Almanya’da ki yaşantınızın mesleğinize katkısı oldu mu?
Almanya’daki yaşamımın da mesleğime
katkısı olduğu kadar, mesleğimin de hem
yaşamıma hem de Almanya’ya katkısı oldu.
Yüzümü Almanya’ya döndüğümde burada
da bir çok sorunların biriktiğini gördüm.
Bunları gazetelerde çizerek ve sergiler açarak insanlara iletmeye çalıştım.
Sizi mesleki olarak diğer meslektaşlarınızdan ayırt eden temel fark
nedir?
Karikatürün hakkı neyse onu vermeye
çalıyorum. Az, öz ve yalın çizmeye çalışıyorum. Günceliğini koruyan karikatürler
çiziyorum. Karikatür mizahın yazılı değil,
çizgiyle anlatımıdır. Ve görevi de muhalefettir.
Diyarbakır’da bir sergi açmanız
konusunda talep geldiği ve görüşmelerin devam ettiğini biliyoruz.
Yakın zamanda sizi Türkiye’de bir
sergi de görebilecek miyiz?
Yurtiçinde ve yurtdışında birçok sergiler
açan bir sanatçı olarak Diyarbakır’da
bugüne kadar sergi açamam benim için bir
eksiklik olduğu kadar bu konuda eleştiri ve
önerilerde çok aldım. 27 yıl aradan sonra
“Diyar-ı Bekir’e Merhaba” diyebilmek adına
sanatçı ve Kürt kimliğimle Diyarbakır’a
gideceğim.

Benzer belgeler

16.02.2015

16.02.2015 Teksas Eyaleti’nin Kürdistan petrolü taşıyan gemisi hakkında verdiği serbest bırakma kararına itiraz etmesi kafaları bulandırdı. Zebari: ABD garanti verdi Bağdat’ta, yeni hükümetin oluşumunda görev...

Detaylı

26.01.2015

26.01.2015 Pêşverû / PPKS) Politbüro Üyesi Fuad Elîko, Rojava’da yaşanan son gelişmeleri BasHaber’e değerlendirdi. Kürdistan’a yönelen IŞİD saldırılarının bazı bölge devletlerinin planıyla gerçekleştirildiğin...

Detaylı

09.05.2014

09.05.2014 oluşumunda görev alan Kürdistan Koalisyonu’nun heyet başkanı Hoşyar Zebari, ABD’nin, yeni hükümetin farklı olacağı konusunda garanti verdiğini söyledi. Zebari, Süleymaniye’de yapılan toplantının ar...

Detaylı

23.02.2015

23.02.2015 açıklamaya göre Barzani, İbadi’yle gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, “Ülkenin içine düştüğü siyasi krizle güvenlik krizine son verilmesi için bütün tarafların dayanışma içinde olması gerekir” ...

Detaylı

KBY temiz siyaset sınavında Dr. Nick Brauns:

KBY temiz siyaset sınavında Dr. Nick Brauns: oluşumunda görev alan Kürdistan Koalisyonu’nun heyet başkanı Hoşyar Zebari, ABD’nin, yeni hükümetin farklı olacağı konusunda garanti verdiğini söyledi. Zebari, Süleymaniye’de yapılan toplantının ar...

Detaylı

23.05.2016

23.05.2016 Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Brett McGurk ile Birleşmiş Milletler heyeti de katıldı. McGurk üç saat kaldığı toplantının çıkışında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Dostlarımızla Irak’taki son gelişm...

Detaylı

Barzani dünya zirvesinde

Barzani dünya zirvesinde 19/20 Ekim: ABD hava kuvvetleri, Barzani’nin isteği üzerine havadan Kobanê direnişçilerine gıda, askeri malzeme ve silah yardımında bulunyor. Kürd yönetiminin gönderdiği ağır silahlar arasında Alma...

Detaylı