Başbakan Erdoğan - Hacibektaslilar

Transkript

Başbakan Erdoğan - Hacibektaslilar
Söyleþi 4’DE
törenlerinde yaþananlarýn halkta ciddi bir
rahatsýzlýk yarattýðýný ileri sürdü. Ýsim
vermeden DTP’nin bunu siyasi ranta
dönüþtürmek istediðini söyleyen ve “Biz
buna eyvallah diyemeyiz” dedi.
Baþbakan Erdoðan, “Güven bunalýmý
doðdu. Avrupa’dan gelecek PKK’li grubun
geliþi ertelendi” dedi. Pakistan yolunda
uçakta gazetecilerin sorularýný yanýtlayan
Baþbakan Erdoðan, Habur’dan Türkiye’ye
giriþ yapan 34 PKK’linýn karþýlama
Baþbakan Erdoðan açýklamasýnda
þunlarý söyledi: “Son yaþananlarý hepiniz
biliyorsunuz. 34 kiþinin dönüþünde
yaþananlar ortada. Yaþananlar halkta ciddi
rahatsýzlýk yarattý. Bu konunun üzerine
çalýþmalar yapýlacak. Onun üzerine süreç
devam edecek. Biz bunu milli birlik projesi
olarak baþlattýk. Bir þeyi yaparken diðer
tarafý yýkamayýz. Bu nedenle Avrupa’dan
gelecek PKK’li grubun geliþi ertelendi.”
‘Hassas Dönemden Geçiyoruz‘
Baþbakan Erdoðan, Türkiye’nin çeþitli
yerlerinde bazý þehit aileleri yakýnlarý ile
gazilerin, madalyalarýný iade etme yönünde
çýkýþlar olduðunu ifade ederek, bunu nasýl
deðerlendirdiðini soran gazeteciye þu
yanýtý verdi:
2’DE
7’DE
2’DE
8’DE
Ceylan Önkol’un öldüðü patlama
sonrasý savcýyý ‘Olay yerinin teröre müzahir
bölge olduðunu, þu aþamada gidilmesinin
kolluk kuvvetleri ve heyet için büyük risk
oluþturduðunu’ söyleyerek olay yerine
götürmeyen askerler hakkýnda ‘adli görevi
yerine getirmeme’ suçlamasýyla soruþturma
açýldý. Diyarbakýr’ýn Lice ilçesine baðlý
Þenlik köyünün Paþaçiya Mezrasý Cemal
Tepe Mevkii’nde 28 Eylül’de meydana
gelen patlamada 14 yaþýndaki Ceylan Önkol
ölmüþtü. Savcý ve jandarma olay yerine
ancak iki gün sonra gitmiþti.
7’DE
6’DA
PSAKD Ankara Þubesi'nin bir hafta
önce açtýðý Pir Sultan Abdal Sanat Evi ile
Alevi kültürünün tanýtýlmasý amaçlanýyor.
Sanat Evi'ne iliþkin konuþan PSAKD
yöneticilerinden Yusuf Þahin, böyle bir
çalýþmaya girmelerinin gerekçesi ve
amacýný þu þekilde açýkladý: 'Madýmak'taki
semah ekibi, sanatçýlara ve oradaki
aydýnlara karþý büyük sorumluluklarýmýz
var.
7’DE
Dev çýnarlarýn altýna atýlmýþ üzeri muþamba
örtülü tahta masalar ve büyük ihtimalle elde
kalan boyalarla boyandýðý için neredeyse her
biri baþka bir renk tahta iskemleler... Kýþtan
kurtulan ilkbahar, yaza elini uzatmýþ, ama
sadece o kadar; daha yaza var. Her mevsim
mevsimliðini yapardý, baharlarýn bahar,
yazlarýn yaz olduðu zamanlar... Koltuðumun
altýnda kitaplar, defterler ve mutlaka o ayýn
edebiyat dergilerinden biri elbette ki lise.
Garsonun biri bitmeden diðerini getidiði acý
çaya sigara eþlik etmiyor, daha sigaraya çok
var. Ders kitaplarý masanýn bir ucuna
býrakýlmýþ, kravat hepten gevþek, edebiyat
dergisine gömülünmüþ. Hayýr, okuldan
kaçýlmamýþ, bu mevsimde hemen her gün
olduðu gibi evden biraz erken çýkýlmýþ ve okul
yakýnlarýndaki bu çay bahçesinde ders...
5’DE
Çalýþma olumlu bir ruh halinin yapýlan iþin
doðasýyla ilgili olarak tam tersi bir etki
yapabileceðini gösteren ilk çalýþma ...
8’DE
2
Türkiye hükümetinin istekleriyle, ülkemizde
toplandý ÝMF. Hiç hesapta yokken bir gazeteci,
öðrenci arkadaþýmýz baþkanýn açýklamalarý
ardýndan fýrlatabileceði tek þey ayakkabýsýný
fýrlattý. Derhal göz altýna alýndý. Baþkanýn
þikâyetçi olmamasý nedeniyle uzun uðraþlarla
serbest býrakýldý. Erzurum’da bakanýn elini
sýkmayan öðrenciye, hapis ve para cezasý
verildiðini biliyorsunuz. Eylemin þeklini,
ayakkabýnýn markasýný, ailesini didik didik eden
medya kuruluþlarý, eylemin haklýlýðý konusunu
pek iþlemedi. Hatta Birgün gazetesi’nin genel
yayýn yönetmeni ile uzun mülakatlarda
düzenlendi. Gazetede eyleme ve arkadaþlarýna
sahip çýktý. Mevcut gazetecilik etiði açýsýndan,
eylem bazý BirGün yazarý arkadaþlar tarafýndan
eleþtirilse de iþ þimdilik tatlýya baðlandý. Ertesi
gün akreditasyonlu olmasýna karþýn BirGün yazarý
Bilgehan Baykal’ýn toplantý salonuna alýnmamasý
da ayrýca manidar.
Daha sonraki günlerde ÝMF karþýtý eylemler
hep sürdü Ýstanbul’da. Sol yelpazedeki partiler,
dernekler, sendikalar, dergi çevreleri bir þekliyle
tepkilerini koymaya çalýþtýlar. (Dünyanýn birçok
ülkesi sol ve sosyalist partilere yönelirken, bizim
muhafazakar ve ulusalcý partilerdeki ýsrarýmýz
ise ayrý bir inceleme konusu) Keþke alternatif
toplantýlarda düzenleselerdi. Keþke ÝMF nin
ülkeye yaptýðý zararlarý halka anlatmayý da
deneselerdi, baþarabilselerdi. Ancak yapacaklarý
hiçbir eyleme basýn raðbet etmez ve kamu oyuyla
paylaþmazdý. Basýn iþin curcunasýna bakýyor.
Ýstanbul halký sel felaketinde canýndan
malýndan olurken, organize olamayan devlet
güçleri her ne hikmetse toplumsal gösterilerde
pek mahir davranýyor. ÝMF heyetine kýrmýzý halý,
eylemcilere son model biber gazý reva görülüyor.
Kapitalist sömürünün simgesi bankalara
yapýlan saldýrýlar televizyonlarda dakikalarca
gösterildi. Cama çerçeveye üzülen yurttaþlar
adeta bankalara ve ÝMF ye acýr oldular. Banka
kurmanýn yanýnda, banka soymanýn çok masum
kaldýðý dünyada, ne yazýk ki bankalara üzüldük,
toplumca. Kimsenin de aklýna gelmedi bu
hiddetinizin nedeni nedir diye, sormak. Vandalizm
diye yaftalayanlarda oldu eylemleri. Kapatýlan
yollar nedeniyle, müdahalesi gecikip, kalbine
yenik düþen bir yurttaþýn ölmesi de ayrý bir
trajediydi. Görebildiðimiz kadarýyla, küçük esnafa
zarar vermek niyetiyle yapýlmýyordu saldýrýlar.
Ancak eylemcilere karþý çýkanlar maalesef küçük
esnaftý. Kendileri de banka faizleri ve vergilerle
yok olma tehlikelerine karþýn. ÝMF ve Dünya
Ticaret Örgütü’nün büyük toplantýlar yaptýðý her
ülkeye býkmadan usanmadan gidip yerel
örgütlerle birlikte eylem yapan yabancý turist
guruplar ise banka saldýrýlarýna karýþmasalar da
eylemin uluslar arasý bir direnme eylemi olduðunu
kanýtlýyorlardý. Kendisini Belçika’da sanan bir
eylemci turistin ise, bir Ýstiklal Caddesi sakini
tarafýndan tekme tokat paralanmasý ise
kendimizden olmayana karþý
hoþgörüsüzlüðümüzü ne güzel kanýtlýyordu. Hele
birde Tophane’nin býçkýn delikanlýlarý vardý ki,
hiç sormayýn. Polislerin önünden ara sokaklarda
kaçýþýrlarken iki tanesini yatýrmýþlar sopalarla
öldüresiye dövüyorlardý. Tam o sýrada polislerin
geldiðini gören gençler bir an için duraksadýlar,
yerde yatanlara yetiþen polisler saldýrganlarý
uzaklaþtýrmak yerine onlarda baþladýlar
joplamaya. Polis þefleri göstericileri lince kalkýþan
saldýrganlarý sakinleþtirip, kovalamacalarýný
sürdürdüler. Ýki gencin akýbetini bilmiyoruz.
Dünya’nýn hangi ülkesinde kan emici ÝMF, Dünya
Bankasý ve Dünya Ticaret Örgütü’nü telin eden,
kýnayan, nümayiþe kalkan göstericilerine karþý
kontra saldýrý düzenlenir? Kendi kan emicileri
emperyalist örgütleri protesto edenleri linç etmeye
kalkýþmak hangi saðlýklý kafanýn ürünü? Kim
yönlendirir bu þaþkýnlarý? Basýnýn kýþkýrttýðý bir
gerçek. Ya diðerleri kimler? Sefer Selçuk Özbek
arkadaþýmýz attýðýn ayakkabý boþuna mýydý?, diye
sormadan geçemiyorum. Zaten ayakkabý
fýrlattýðýn günün ertesi günü çýkan gazete haberleri
ortada. Bir arkadaþým gazete baþlýklarýný toplamýþ
bana da yollamýþ bir göz atýn. Ýþte böyle ülkeye
böyle basýn.
“Gençlik Muhalefeti üyesi ve Birgün gazetesi
çalýþaný Selçuk Özbek’in IMF Baþkaný Strauss
Kahn’ý ayakkabý atarak protesto etme eylemini
gazeteler kendi siyasal eðilimlerine göre deðiþik
þekillerde verdiler.
Birgün gazetesi kendi çalýþanýnýn eylemini
tam sayfa bir ayakkabý resmi üzerine “Bir gün
herkese bir ayakkabý gerekebilir.” ibaresiyle verdi.
Eylem bugünkü diðer gazetelerin birinci
sayfalarýnda þöyle yer aldý:
Posta: IMF’yi Nike ile protesto etti
Hürriyet: “Hadi yap” dedi, IMF Baþkanýna
ayakkabý fýrlattý (“Hadi Yap” sözünün Nike
firmasýnýn sloganý olduðunu da belirtti)
Vatan: IMF Baþkanýna ‘Nike’ fýrlattý
Akþam: Bizim El Zeydi
Sözcü: Tayyip’i dinledi (AKP’nin
yapamadýðýný yapýp ümüðümüzü sýktýrmadý)
Güneþ. Pabuç serbest
Takvim: Bu da bizim ayakkabý
Cumhuriyet: IMF’ye ayakkabý
Yeniçað: Superfly IMF’yi Nike ile vurdu
Zaman: Nike marka ayakkabýyla kapitalizm
protestosu
Türkiye: Kahn Ýþler iyiye gidiyor / Türk
gazeteci de IMF Baþkanýna ayakkabý fýrlattý
Yeni Þafak: Dominike ( IMF Baþkanýnýn adý
Dominique Strauss-Kahn olduðu için)
Star: Bari Türk malý ayakkabý atsaydýn
Vakit: Bir pabuç da IMF’ye
Milli Gazete: Bush’a da IMF’ye de (Ýþgalci
ve sömürücüye her yerde ayný tepki var)
Yeni Asya: IMF Baþkanýna ayakkabý fýrlatýldý
Bekir Coþkun, 08.10.09 tarihli “dýþarýdakiler”
baþlýklý yazýsýnda bakýn neler demiþ:
“ÝSTANBUL‘da IMF ve Dünya Bankasý
toplantýlarý...
Dýþarýda küresel sermayenin sömürüsüne
karþý olanlarýn protestosu var...
Polis dayak atmakta...
Baþbakan kürsüde, “Dýþarýdan gelen sese
kulak vermeli” dediðinde, dýþarýdan sesler geliyor:
“Ah...”
“Of...”
“Vurma...”
“Anneciðim anneciðim...”
Küresel sýcak paranýn son sekiz yýlda
Türkiye’den götürdüðü kâr sizce ne kadar:
34.8 milyar dolar...
Bunun için ödedikleri vergi: Sýfýr...
Ayný salonda, ayný kâðýtla, ayný gün yatýrým
yapmaya kalkan bir küçük yerli yatýrýmcýnýn
ödediði vergi:
Yüzde 15...
Peki, parasýný sadece ekmeðe-tuza yatýrabilen
dar gelirli yoksulun küçük aylýðýndan ödediði
dolaylý-dolaysýz vergi:
Yüzde 45...
Küresel sermayenin Türkiye’deki büyümesi
son yedi yýlda; yüzde 370...
Dýþarýdakiler iþsiz...
(Güney Afrika’dan sonra Türkiye dünya
ikincisi.)
Ve aç...
(Açlýk sýnýrýndaki aile sayýsý 2.6 milyon,
nüfusun yüzde 15’i...)
Küresel sermaye dünyanýn her yerinde
zenginleþirken, yoksullar daha da yoksullaþýyor.
Ülkesini küresel sermayeye ikram eden
Baþbakan, içeride uluslararasý sermaye ile kucak
kucaða “Dýþarýdakilere kulak verelim” derken...
Dýþarýdakilerin sesi geliyor:
“Vurma...”
“Dur len...”
“Ah...”
“Of...”
Ayakkabý fýrlatmak sembol oldu. Ayakkabý
fýrlatanlar çoðalmadýkça ve kendi cellâtlarýmýza
âþýk olmaktan vazgeçemedikçe, insanlýðýn iþi
çok zor, velhasýl. ÝMF siz , Dünya Bankasýz,
Dünya Ticaret Örgütü süz günler.
Baþbakan Erdoðan, “Güven bunalýmý
doðdu. Avrupa’dan gelecek PKK’li
grubun geliþi ertelendi” dedi. Pakistan
yolunda uçakta gazetecilerin sorularýný
yanýtlayan Baþbakan Erdoðan,
Habur’dan Türkiye’ye giriþ yapan 34
PKK’linýn karþýlama törenlerinde
yaþananlarýn halkta ciddi bir rahatsýzlýk
yarattýðýný ileri sürdü. Ýsim vermeden
DTP’nin bunu siyasi ranta dönüþtürmek
istediðini söyleyen ve “Biz buna eyvallah
diyemeyiz” dedi.
Baþbakan Erdoðan açýklamasýnda
þunlarý söyledi: “Son yaþananlarý hepiniz
biliyorsunuz. 34 kiþinin dönüþünde
yaþananlar ortada. Yaþananlar halkta
ciddi rahatsýzlýk yarattý. Bu konunun
üzerine çalýþmalar yapýlacak. Onun
üzerine süreç devam edecek. Biz bunu
milli birlik projesi olarak baþlattýk. Bir
þeyi yaparken diðer tarafý yýkamayýz. Bu
nedenle Avrupa’dan gelecek PKK’li
grubun geliþi ertelendi.”
‘Hassas Dönemden Geçiyoruz‘
Baþbakan Erdoðan, Türkiye’nin
çeþitli yerlerinde bazý þehit aileleri
yakýnlarý ile gazilerin, madalyalarýný iade
etme yönünde çýkýþlar olduðunu ifade
ederek, bunu nasýl deðerlendirdiðini
soran gazeteciye þu yanýtý verdi:
"Bu tür tavýrlarý bu þekilde
uygulayanlar da var, bu þekilde bir
yaklaþým içerisinde olmayanlar da var.
Tüm þehit aileleri böyle bir þey yapýyor
diye ortada bir gerçek yok. Bunda da
hassas olalým, dikkatli olalým. Çünkü
çok farklý bir dönemin içerisinden
geçiyoruz.
Demokrasi, unutmayalým ki ayný
zamanda bir tolerans rejimidir ve bu
toleransý bu ülkeyi yönetenler de bu
ülkede sorunu çözme azmi ve kararlýlýðý
içinde olanlar da göstermelidir. Bunu
söylerken, bundan önceki 34 kiþinin
geliþinde yapýlanlarý tasvip eder
mahiyette söylemiyorum. Yapýlanlarý
kesinlikle tasvip etmiyorum. Kendilerine
bu konuda koordinatör bakanýn gerekli
uyarýlarý önceden yapmýþ olmasýna
raðmen tabii bu tür -artýk buna eylem
demek de farklý bir þey, etkinlik demek
de farklý bir þey- nereye yakýþýr, oturur,
onu çözmekte zorlanýyorum fakat
yapýlanlarýn sadece bir siyasi rant elde
etmeye dönük olduðu çok açýk, net
ortada.
Bizler burada yargýnýn böyle bir
görevi yapmasýnýn imkanlarýný, zeminini
hazýrladýk ve yargý, bu kiþilerin suçlu
olmadýðýna karar vermek suretiyle böyle
bir imkaný hazýrlayýp evlerine gittiler.
Þimdi evlerine giderken, yollarda,
köylerde burada, þurada Diyarbakýr’da,
kaldý ki valiliðin zaten güvenlik talebiyle
savcýlýðýn sýnýra gelmesi gerçekleþmiþtir.
Bu tür yaklaþýmlarý bizim tasvip etmemiz
mümkün deðildir. Kaldý ki bu yaklaþýmýn
bu þekilde devam etmesi halinde biz
sürece bu olgunluk içerisinde bakamayýz
ve deðerlendirmeleri arkadaþlarýmýz da
yapýyor."
AKP hükümeti olarak illegal bir
yapýyý hiçbir zaman muhatap kabul
etmediklerini vurgulayan Erdoðan,
konuþmasýný þöyle sürdürdü:
"Bizim milli birlik projesi dediðimiz,
kardeþlik, beraberlik projesi dediðimiz
bu projenin bir demokratik açýlýmý var,
bölgesel, ekonomik açýlým boyutu var.
Tüm bunlar içerisinde hep söylüyorum,
etnik unsurlarla, azýnlýklarla, iþsizlikle,
bölgeyle ilgili sorunlarýmýz var. Yani tüm
sorun alanlarýný minimize edecek bir
adýmý atmayý hedefliyoruz. Bu bir devlet
projesidir ve muhatabý da millettir.
Dolayýsýyla bunu milletçe ele alacaðýz
ama bunu farklý yerlere çekme gayreti
içerisinde olanlar yok mu? Var. Çünkü
bundan rahatsýz olanlar var fakat buradan
nemalanmak isteyenler de var. Biz her
ikisine de karþýyýz. Diyoruz ki: Bu bir
barýþ üzüm salkýmýdýr. Bunu hep beraber
yiyelim ve ülkemizi barýþ, kardeþliðe
hep birlikte taþýyalým. Bu tür provokatif
olaylara imkan, zemin hazýrlamayalým."
‘Þov’ Olarak Deðerlendirilmiþti
Habur’dan giriþ yapan 34 kiþilik
PKK’li grup yapýlan sorgulamanýn
ardýndan serbest býrakýlmýþtý. Bölgede
çoþkulu karþýlama törenleri düzenlenmiþ,
bu törenler hükümet ve muhalefet
tarafýndan ‘þov’ olarak deðerlendirilmiþti.
‘Ayný Tabloyu Yaþatmayýz’
Ýstanbul Valisi Muammer Güler ise
“Habur sýnýr kapýsýnda ortaya koyduklarý
olumsuz görüntülerin yeniden
yaþanmasýna izin vermeyeceðiz. Bu
konuda Ýçiþleri Bakanýmýz Beþir Atalay
böyle bir geliþin söz konusu olmadýðýný
söyledi. 28 Ekim’de gelmeyecekler” diye
konuþmuþtu.
BirGün
olmaktýr, içinde bulunduðumuz hay huy
arasýnda deðerinin farkýna varamadýðýmýz
halkýmizm bir usta ozaný için daktiloma
dökülen duygularýmdýr onun sazý ve sesi
gibi yalansýz dolansýz. Elimde kimileri göçüp
giden nice usta ozanýmýzýn sesleri vardýr
bantlar dolusu; dedim ya, en çoðunu Aþýk
Feyzullah Çýnar kapsýyor... Yýllar yýlý çeþitli
ruh dünyasý içinde çalýp söylediði deyiþler.
Feyzullah halkýmýzýn malýdýr, hepimizindir,
bu bantlarý da ötekiler gibi gerçek sahibi
halkýmýza sunmak isterim, dinlediðiniz
zaman bu yazýnýn eksik kaldýðýnýn farkýna
varacaksýnýz«.
Fikret Otyam
KAYNAK :
http://home.arcor.de/feyzullahcinar/
"Feyzullah’ým deme þükür
Þükür diyen kaldý fakir
Ele altýn bize bakýr
Düþtü sosyal adaletten"
1937 - 24 Ekim 1983. Çamþýhý’nýn
Çamaða köyünde doðdu. 5 yaþýnda baðlama
öðrenmeye baþladý.
1950’den itibaren de yaygýn olarak çalýp
söyledi. Ýlk plaðýný 1966’da doldurdu. Bu
plaðýn satýþý kýsa sürede 200 bini aþtý. Türkiye
ve Türkiye dýþýnda çeþitli konserler verdi.
1968 yýlýnda katýldýðý Hacý Bektaþ’ý anma
toplantýsýnda karþýlaþtýðý Fransýz Türkolog
Irène Mélikoff tarafýndan Fransa’ya davet
edildi. Çeþitli Avrupa ülkelerinde Alevilik
üzerine konferanslar verdi, örnekledi.
Alevi-Bektaþi deyiþlerindeki
yorumundan dolayý 1971 yýlýnda Radyo
France’ýn konuðu olarak Paris’te bir
uzunçalar doldurdu. Ayrýca birçok plak ve
albüm hazýrladý.
***
O'nu çok ama çok özlüyorum...
Hakka yürüdüðünü biliyorum, yani
göçtüðünü! Ýçimde bir duyu var yine de, bir
gün kucaðýnda mor kadife torbalý telli
Kur'an'ýyla çýkýp geliverecek!.. Bu duyu,
»ölmezliðin« simgesidir. Nasýl olsun ki,
arþivimde ta 1963'den hakka yürüdüðünden
bir yýl öncesine kadar çalýp söylediði
derlemelerim var; art arda saatler saatler
süren! Ölmezliði bu!
Nefes Dergisi'nin Aðustos 1996 tarihli
34. sayýsýna yazdýðým yazýmýn bir bölümünü,
ne denli haklý olduðumu da ispatlarcasýna
buraya alýyorum, O'nu sevgiyle, saygýyla
ve özlemle anarak:
»Kimse alýnýp darýlmasýn, bu ülkede Pir
Sultan Abdal'ý en güzel yaþatan, en güzel
sesleyen tezeleyen kuþkusuz. O'nun en
büyük, yürekten hayraný Feyzullah Çýnar'dýr.
Abarttýðým sanýlmasýn, çoðu kez bantlarýný
dinlerken, dönen kahverengi þeritten bir ulu
insan çýkar bu Pir Sultan Abdal'dýr.
Feyzullah'ýn sesinde sazýnda, zaar derim Pir
bu ola, aynen böyle ola. O'nun ulu ozaný
yorumlayýþý yalansýzdýr, dolansýzdýr; halkýn,
öfkenin, baþkaldýrýsýn ta kendisidir, acýlý
direniþlerin ve ölmezliðe ulaþmanýn.
Aþýk Feyzullah halkla neden böylesine
özdeþleþiyor, böylesine uygun böylesine
yücelerek, bin iken bir olmanýn nedir sýrrý?
Halk bir sözcü olarak görüyor, öyle belliyor
ozaný, kendi öfkesini, kývancýný, asýsýný, hele
hele bizim halkýmýzda da çok belirlenen o
anlatýmsýz direnci, onda buluyor, bundan
böylesine baðlanýyor ozanýn yiðit sesinde,
usta sazýnda.
Feyzullah, Anadolu kültür mirasýný en
yiðit, en içten ve bir güzellikte olmasý
gereken, güzeli güzel ve daha güzel yapan,
nice öðeleri yabana atmadan bu mirasý en
hasýndan kullanan bir sanatçýdýr, çaðýnýn da
adamý olarak, yani ayaða yere basarak,
saðlam basarak.
Bu bin yýllý dostu, fazla övdüðüm, hatýr
için övdüðüm, kolladýðým, abarttýðým
gelmesin aklýnýza, yapmam böyle þey, ama
yapmak istediðim bir gerçeði teslim etmektir,
yiðidin hakkýný yiðide vermeye yardýmcý
Feyzullah Çýnar
Feyzullah Çýnar 1937 yýlýnda Sivas
Çamþýhý'nýn Çamaða Köyü'nde doðmuþ; tam
beþ yaþýndayken almýþ eline baðlamayý...
Pir Sultan Abdal'ý, Kaygusuz'u, Virani'yi
dinleyerek büyür; 14-15 yaþlarýnda ise iyi
saz çalip, türkü söyleyen bir kiþidir artýk.
Anadolu'nun o aman vermez çileli
yaþamýndan büyük kente, Ýstanbul'a
gelmesiyle baþlayan zorlu yaþam öyküsü
O'nu sazýyla daha da yakýnlaþtýrmýþtýr.
Ýstanbul'da girdiði iþler doyurmaz aþýðý, O
gönlündeki aþký. toplumsal çeliþkileri
paylaþmak ister diðer insanlarla. Tam da bu
sýrada birlikte olduðu dostlarý Feyzullah
Çýnar'a bir plak yapmak isterler.
Plaðýn bir yüzü Agahî Baba'nýn "Fazilet"
adlý deyiþi, diðer yüzü Malatyalý Esirî'nin
Þah Hüseyin'e mersiyesi... Yýl 1966; o
yýllarda Alevi deyiþlerini çalýp söylemek
pek çok açýdan zor. Ama koca Çýnar durur
mu? Aldý mý sazý eline, vurdu mu sazýn
teline söyler Pir Sultan'dan, Viranî'den, Kul
Himmet'ten... iþte o gün bu gündür ait olduðu
kültürün o güzel ürünlerini altmýþtan fazla
plaða okumuþtur ozan.
1969 yýlýnda Fransa'ya giden Çýnar,
Alevi-Bektaþi kültürü ve müziði üzerine
Irene Melikoff'la birlikte konferanslara
katýlýr, konserler verir. Bir çok Avrupa
ülkesinde radyo programlarýna katýlýr.
Ozanýn Fransa Radyo Televizyoncu ve
Unesco tarafýndan iki long-play'i yayýnlanýr.
Feyzullah Çýnar, Alevi-Bektaþi
ozanlarýnýn içinde kýrsaldan kente göçmüþ,
ancak geleneksel kültüründen hiç bir þey
yitirmeden sanatýný uygulamýþ ender
kiþilerden biridir. O geleneksel kültürünü
yaþatarak içinde bulunduðu toplumun
sorunlarýný dile getiren bir ozandýr. O'nun
sanat yaþamýna baktýðýmýzda koca Çýnar'ýn
yine bir baþka çýnarýn izinden gittiðini
görürüz... Bu kiþi Pir Sultan Abdal'dan
baþkasý deðildir. Pir Sultan'ý ve Pir Sultan
geleneðini kendine kýlavuz seçmiþtir. O
sazýnýn telinden dökülen melodiler bin yýllýk
geleneðin sözcüsü gibidir. Pir Sultan
deyiþlerini sanki Çýnar seslendirsin diye
MUSTAFA SÜMEN
yazmýþtýr. Çýnar deyiþleri, öylesine yüksek
bir sanat gücüyle icra eder, ve dilinden
dökülen her sözün anlamý müzikle öylesine
bütünleþir ki, yüzlerce yýllýk Alevi kültürü
ile binlerce yýllýk Anadolu kültürlerinin
sentezinden doðan bir ses çakýlýr
kulaklarýmýza. Feyzullah Çýnar usta malý
söyler deyiþlerini. Yedi kutuplardan en çok
Pir Sultan Abdal, Virani, Kul Himmet ve
Hatayi'nin deyiþlerini çalar ve okur. Geçmiþle
günümüz arasýndaki köprü görevini
üstlenmiþ o ozanlarýn iþlevini Çýnar'da da
görürüz. Bu bakýmdan günümüz ozanlarýnýn
deyiþleri de O'nun için diðerleri kadar
önemli, hatta kutsaldýr. Kul Ahmet, Sefil
Ýbrahim, Celalî kendi döneminin toplumcu
ozanlarýdýr ve bunlarýn deyiþleri Çýnar'ýn
dilinde ve telinde ustaca yorumlanýr.
Feyzullah Çýnar 1960'lý ve 70'li yýllarýn
toplumsal açýdan çileli, karamsar, tehlikeli
ortamý içinde ozanlýk yapmaya çabalar.
Türkiye'yi bir uçtan diðer uca dört kez
dolaþýr. Halkýna umut verir, yüreklendirir
onlarý. Toplumcu deyiþleri seslendirdiði için
hapse atýlýr. Ancak yine söyler, yine çalar
sazým...
1983 yýlýnda daha 46 yaþýndayken Çýnar
yaþama gözlerini kapatýr. Ancak onun sesi
bu topraða gönül vermiþ dostlarýnýn
kulaðýnda yaþamaya devam ediyor.
Bazý türküleri : Siyah saçlarýndan hatem
yüzlerin, Bu yýl bu daðlarýn karý erimez,
Geldim þu alemi ýslah edeyim....
GEREKLÝ TELEFONLAR
Kaymakam
Kaymakamlýk Yazý Ýþ.
Sos. Yar. ve Day.
Özel Ýdare
Nüfus
Belediye Baþkanlýðý
Milli Eðitim Müd.
Halk Eðitim Müd.
Askerlik Þubesi
Kapalý Spor Salonu
Devlet Hastanesi
Ýlçe Saðlýk Grup Bþk.
Tapu Sicil
C.Savcýlýðý
Adliye
Adliye
Kütüphane
H.B.V Kültür Merkezi
Müze
Turizm Danýþma
Emniyet Amirliði
Karakol Amirliði
Jandarma
Ýlçe Tarým
Lise
Kýz Meslek Lisesi
Mal Müdürlüðü
Kadastro
Karaburna Belediye
Kýzýlaðýl Belediye
PTT.
T.M.O.
Türkiye Ýþ Bankasý
Ziraat Bankasý
Þoförler Cemiyeti
Esnaf Odasý
Tarým Kredi Koop.
TEDAÞ
Çiftci M.K.Baþkanlýðý
Rýfat Kartal Huzurevi
Sulucakarahöyük Gzts
Taþýyýcýlar koop
Nevþehir Seyahat
Þanal Seyahat
Mermerler Seyehat
Dergah Taksi Duraðý
Terminal Taksi
Huzurevi
Hacýbektaþ Noterliði
Hacýbektaþ Öðretmen evi
441 3009
441 34 10
441 39 77
441 31 01
441 31 02
441 37 44
441 30 16
441 30 48
441 30 10
441 35 20
441 30 15
441 36 32
441 32 49
441 35 38
441 35 38
441 30 18
441 30 19
441 33 94
441 30 22
441 36 87
441 26 97
441 36 66
441 38 08
441 30 20
441 37 74
441 31 08
441 30 56
441 35 37
453 51 30
455 61 29
441 35 55
441 30 11
441 35 00
441 33 26
441 30 74
441 37 42
441 32 76
441 31 42
441 36 80
441 33 38
441 39 47
441 20 06
441 30 43
441 33 59
441 21 73
441 25 25
441 27 97
441 33 38
441 35 23
441 31 20
ARAÞTIRMA
Þair Can Yücel’in kýzý sanatçý Su Yücel
her daim farklý projelere imza atýyor. Bu kez
farklý þehirlerin ruhunu anlamak için yola
koyulmuþ. Hayatýnda hiç resim yapmamýþ
kadýnlara fýrça darbeleriyle hayallerini
çizdirmiþ. Yücel “Karaburun’da evini
pansiyon haline getirmek ve ticaret yapmak
isteyen kadýnlar gördüm. Kars’ta dünyayý
dolaþmak isteyen kadýnlarla tanýþtým.
Tarlabaþý’nda 80 yaþýnda aþk özlemi çeken
kadýnýn yaþadýðýný söyleselerdi ben bile
inanmazdým” diyor. Biz de Yücel’le
kadýnlarla resim yapma fikrinin ortaya
çýkýþýný ve resim yaparken yaþadýklarýný
konuþtuk.
»Kadýnlarla resim çalýþmasý yapmaya ilk
nerede ve ne zaman baþladýnýz?
2002 yýlýnda Muþ’lu iki genç kadýn
öðretmenle Datça’da resim yaparken,
kadýnlarla resim yapma fikri ortaya çýktý.
Annem Güler, Diyarbakýr’da Kadýn
Merkezi’ne(KAMER) danýþmanlýk
yapýyordu. Bu fikri KAMER ile paylaþtýk.
Oldukça sýcak karþýladýlar. Ben Ýstanbul’dan
bir valiz dolusu malzeme ile, Diyarbakýr’a
gittim. KAMER ile birlikte bir takvim
hazýrladýk. Amacýmýz, sadece Diyarbakýr’da
deðil bölgenin kadýnlarý ile çalýþma
yapmaktý. Bu takvime göre ilk duraðýmýz
Mardin’in Kýzýltepe ilçesi oldu. Ardýndan
Diyarbakýr, Batman, Kars, Karaburun,
Sulukule ve þimdi de Tarlabaþý geldi.
»Londra’da doðmuþ, Strasbourg’da
eðitim almýþ, Ýstanbul’da yaþamýþ bir sanatçý
olarak, Diyarbakýr, Mardin, Kars gibi illerde
çalýþma yapmak nasýl bir duygu? Nasýl bir
beklenti içerisindeydiniz?
Her ne kadar Avrupa’da ya da Ýstanbul’da
yaþamýþ olsam da sonuçta bu topraklarý ve
insanlarýný çok iyi tanýyan Can Yücel ve
Güler Yücel’in kýzýyým. Bu topraklara, bu
topraðýn insanlarýna o kadar da yabancý
deðilim. Ýnsanlarý, her ne kadar tanýdýðýnýzý
düþünseniz de, onlarla iþ yapmak farklý bir
þey. Diyarbakýr’a yola çýkarken aklýmda bir
sürü soru, merak, kaygý vardý. Acaba beni
nasýl karþýlayacaklar? Onlarý resim yapmaya
nasýl ikna edeceðim? Ortaya nasýl bir þey
çýkacak? Ýletiþim kurabilecek miyim? buna
benzer sorular ile yola çýktým. Çalýþmanýn
öncesinde kadýnlara gittim. Onlarla tanýþtým,
sohbet ettim. Onlarý dinledim. Beni çok
sýcak karþýladýlar. Çalýþmamýz da daha çok
böyle ilerledi, bir öðretmen bir sanatçýdan
çok onlardan biri gibi iliþki kurdum. Ýlk
sorularý “ne çizeceðim?” oluyordu ya da
“ben resim yapmasýný bilmem” diyorlardý.
Ne isterlerse çizmelerini söyledim, çizmeye
baþladýklarýnda ben yardýmcý olacaktým. Ýlk
fýrça darbesinden sonra arkasý geldi. Evler,
çocuklar, aðaçlar derken ortaya güzel güzel
resimler çýktý.
»Sizi bu çalýþmalarda etkileyen ve
heyecanlandýran güzel anlar var mýydý?
Olmaz olur mu? Mesela Diyarbakýr’da
bir kadýn “resim yaptýðýmda insanlar
tarafýndan dinlendiðimi hissediyorum” dedi.
“Resim yaptýðým günün gecesi çok güzel
rüyalar gördüm” dedi baþka bir kadýn.
Karaburun’da bir kadýn askere giden oðlunu
anlatýrken kuþ çizdi, “kuþ gibi gitsin, kuþ
gibi gelsin” diye not düþtü resmin altýna.
Sulukule’de yýkýk bir ev çizdi kadýn. ?imdi
bütün bunlar, bir sanatçý olmanýn ötesinde
bir insan olarak beni çok derinden etkiliyor.
Onlarýn duygularýný, düþüncelerine aracýlýk
ediyorsunuz. Bir sanatçý daha ne ister ki?
Bir de resim yaparken çok eðleniyoruz.
Kahkahalar, türküler, þarkýlar eðlenceli
geçiyor bütün o süreç.
»Ýstanbul’da Sulukule’nin ardýndan
Tarlabaþý’nda ayný çalýþmayý yapýyorsunuz,
Tarlabaþý’nda çalýþmaya nasýl karar verdiniz?
Tarlabaþý’nda yaklaþýk dört beþ yýl önce
kurulmuþ olan Tarlabaþý Toplum Merkezi
var. Bu merkezde baþta çocuklar olmak
üzere orada yaþayan halka çeþitli atölyeler
düzenleniyor. Neþe Erdilek bu merkezin
baþýnda olan isim. Neþe haným ile, daha
önceden bir tanýþýklýðýmýz vardý. Benim
yaptýðým çalýþmalardan haberdardý. Neþe
haným aracýlýðý ile bu çalýþmanýn
Tarlabaþý’nda gerçekleþmesi için teklif
gelince kabul ettim.
»Neden Tarlabaþý?
Tarlabaþý’ndan önce gittiðim yerler
neredeyse hiç göç almamýþ bölgelerdi.
Diyarbakýr’da Diyarbakýrlý kadýnlarla,
Kars’ta Karslý kadýnlarla resimler yaptýk.
Hatta Sulukkule’de bile ayný gelenek,
göreneklerle büyümüþ Roman kadýnlar ile
çalýþýldý. Tarlabaþý ise bu açýdan bir ilk.
Geçmiþte Rumlarýn, Ermenilerin yaþadýðý
semt, çok göç alan bir yerleþim yeri.
Ýstanbul’un kalbinde bir yer olmasýna
raðmen, çoðu insanýn içeriye girmeye
çekindiði bir yer. Bu bir arada yaþayan
kadýnlarýn ortak resimlerinden neler
çýkacaðýný merak ediyordum. Oradaki
iliþkiler nasýl merak ediyordum. Bu çalýþma
çok iyi bir araç oldu. Gittiðim sokaklarda,
hem eski komþuluk hikâyelerini hem yeni
komþuluklarý dinliyorum. Tarlabaþý’nda
çalýþýrken gördüm ki, hiçte öyle korkulacak
bir yer deðil. Tam tersine, çok sýcak çok
candan insanlar.
»Bütün bu çalýþmalarda ve Tarlabaþý’nda
en çok dikkatinizi çeken ne oldu? Sizi
etkileyen bir olay…
Diyarbakýr’da Kars’ta bilmem hangi
köyde ve ya Sulukule’de, Tarlabaþý’nda
yaþayan kadýnlar aklýmýza geldiðinde, biz
þehirde yaþayan insanlar olarak genelde,
onlarýn beklentilerinin olmadýðýný
düþünüyoruz. Onlarý hemen ister istemez
bir kalýba sokuyoruz. Oysa hiçte öyle deðil.
Örneðin Karaburun’da evini pansiyon haline
getirmek ve ticaret yapmak isteyen kadýnlar
gördüm. Kars’ta dünyayý dolaþmak isteyen
kadýnlarla tanýþtým. Tarlabaþý’nda 80 yaþýnda
aþk özlemi çeken kadýnýn yaþadýðýný
söyleselerdi ben bile inanmazdým. Bu beni
çok etkiliyor mesela. Kadýnlarýn yeniden
baþlama isteði. Düþünsenize 80 yaþýnda bir
kadýn aþk istiyor. Bugün kaç genç insan aþk
ister? Bu kadýn bana, sana bize aslýnda çok
önemli bir þeyi söylüyor; hayata yeniden
baþlayýn diyor. Bu enerji karþýsýnda
etkilenmemek mümkün mü?
»Bu kadar çalýþma, bu kadar gidilen yer,
yapýlan sohbetler ister istemez resminizi de
etkiliyordur.
Etkilemez olur mu? Bütün bu çalýþma
süreci beni inanýlmaz zenginleþtiriyor. Ben,
sanatçýlarýn kendi dünyalarýndan çýkýp, diðer
insanlarýn dünyalarýna girmeleri gerektiðine
inanýyorum. Hatta bütün insanlarýn bunu
yapmasý gerek. Ancak o zaman zenginleþiriz,
o zaman birbirimizi anlarýz. Ben yola
çýkarken bu kadar zenginleþeceðimi tahmin
etmiyordum. Onlarla oturup sohbet etmek,
onlarla ortak fýrça darbeleri ile ortaya bir
resim çýkartmak inanýlmaz keyifli, inanýlmaz
heyecanlý. Sizdeki deðiþim, birikim ister
istemez resminize yansýr. Doðal olarak
resimlerimde bir deðiþiklik oluyor. Daha
dinamik, daha coþkulu resimler yapmaya
baþladýðýmý söylüyorlar.
»Daha önce resim yapmamýþ kadýnlarla
çalýþmak zor mu? Nasýl ikna oluyorlar?
Ýlk ziyaretimde resim malzemeleri ile
deðil de yalnýz gidiyorum. Onlarý tanýmaya
çalýþýyorum ama daha önemlisi onlarýn beni
tanýmalarý gerekiyor. Onlarla kurduðum bu
ilk iliþkiden sonra gerisi geliyor. Size
güvenmeleri en önemli etken. Hayatýnda hiç
resim yapmamýþ kadýnlarýn eline fýrça
verdiðimde ürküyorlardý. Fýrçaya
yabancýydýlar. Bende örgü ördükleri, yemek
piþirdikleri, oya iþledikleri elleri ile resim
yapmalarýný istedim. Böylece, hem daha
rahat resim yapýyorlardý hem de resmin
yaþamdan o kadarda kopuk olmadýðýný
hissettiler. Resim yapmaya baþladýktan sonra,
geri çekilip kendi resimlerine þöyle bir
baktýklarýnda onlarda beðeniyorlar
resimlerini ki bu çok güzel bence. Bir de bu
çalýþmalarýn en önemli ve cezp edici yaný,
benim onlara gitmem. Onlarýn yaþam
alanlarýna, kendilerini güvende hissettikleri
mekânlarda çalýþmak istedim. Onlarýn
günlük yaþamlarýnýn geçtiði her yer benim
için bir çalýþma mekâný olabiliyor. Hatta
onlara býrakýyorum mekân seçimini, kimi
yerde bir kapý önü oluyor, kimi yerde bir
sokak. Her nerede rahat ediyorlarsa orayý
çalýþma alaný yapýyoruz. Böylelikle
kendilerini rahat hissediyorlar.
»Bu deneyimler sonucunda, yeniden
gitseniz o yerlere, farklý çalýþmalar yapmak
ister misiniz?
Bu güne kadar gittiðim yerlerde
kadýnlarla çalýþma yaptým. Gittiðim yerlere
bir kez daha gidip bu sefer erkeklerle resim
yapmayý çok isterim. Tartýþmasýz, erkek
egemen toplumda yaþýyoruz. Olan biten
çoðu þey onlar için fakat her ne kadar toplu
olarak iþ yapsak ta resim kiþisel bir iþ.
Erkeklere, ne düþündüklerini, hislerini,
duygularýný, beklentilerini sorup, onlarý resim
ile anlatmalarýný isterdim. Aslýnda hayat
çoðu yerde kadýn erkek demeden herkese
aðýr yükler yüklüyor. Kadýn olmak kuþkusuz
daha zor ama erkeklerde kadýnlar kadar
olmasa da, ne hissettikleri konusunda soru
bekliyorlar bence.
»Bu çalýþma dýþýnda neler yapýyorsunuz?
Ajandanýzda neler var?
Bu çalýþma öncesi, Almanya’da August
þehrinde Beethoven’ýn Fidelio operasýnda
Karl Kheidl ile birlikte sanat yönetmenliðini
yaptým. Bu çalýþma da benim için çok ilginç
deneyim oldu. Ekim ayýnýn baþýnda
Viyana’da bir sergi açtým. Tarlabaþý çalýþmasý
ayný zamanda belgesel bir film olacak. Aralýk
ayýnda Cemal Reþit Rey’de fuara
katýlacaðým. Mart ayýnda da Ýzmir Fransýz
Kültür’de yine kiþisel bir sergim
gerçekleþecek. Bunun dýþýnda kiþisel
çalýþmalarým yoðunlukla devam ediyor.
***
Diyarbakýr’da siyah renk yetmedi Kars’ta
ise kar beyazý
»Tarlabaþý’ný diðer bölgeler ile
karþýlaþtýrdýðýnýzda ortaya neler çýkýyor?
Yapýlan resimlerde farklýlýklar görülüyor
mu?
Her gidilen yerde baþka hikâyeler, baþka
duygular ortaya çýkýyor. Mesela,
Diyarbakýr’da siyah rengin yetmeyeceðini
söylüyordu kadýnlar. Kars’ta ise kar beyazýný
yapmak için beyaza daha çok ihtiyaç vardý.
Karaburun’da ise tam da Ege’ye özgü allý
morlu renkler kullanýyorlardý. Yaþadýklarý
yerler, koþullar kadýnlarýn duygularýný
belirliyor bu kesin. Tabi Türkiye’de dünyada
kadýn olmanýn ortak kaygýlarý da yok deðildi.
Bu anlamda Tarlabaþý’da ki kadýnlarda
bulunduðu koþullar ile hayata bakýyorlar.
Tarlabaþý’nda bir ilk gerçekleþtirdik ve
üzerine resim yapmalarý için kadýnlarýn
önlerine tef koyduk. Tarlabaþý’na gelip
giderken buranýn bir ritmi olduðunu
hissettim. Tef, bu ritmi simgeliyordu. Tef
olunca kadýnlar, tefi çalmaya yöneliyorlar.
?arký söylüyorlar. Hayatýn bütün o sertliðine
raðmen gülmeyi, eðlenmeyi seviyorlar.
Eðlenmek, Tarlabaþý’nda yaþayan insanlarý
birbirine yakýnlaþtýrýyor. Bir kadýn mesela
tefe don çizdi. Tef elinde, bir yandan þarký
söylüyor “bu kimin donu, kaynanamýn donu,
ben yýkamama onu” diye, bir yandan da
kaynanasýnýn donunu çiziyor.
BirGün
Karpuzcu Fethi Aga'nýn küçük oðlu
Dev çýnarlarýn altýna atýlmýþ üzeri
muþamba örtülü tahta masalar ve büyük
ihtimalle elde kalan boyalarla boyandýðý
için neredeyse her biri baþka bir renk tahta
iskemleler... Kýþtan kurtulan ilkbahar, yaza
elini uzatmýþ, ama sadece o kadar; daha
yaza var. Her mevsim mevsimliðini yapardý,
baharlarýn bahar, yazlarýn yaz olduðu
zamanlar... Koltuðumun altýnda kitaplar,
defterler ve mutlaka o ayýn edebiyat
dergilerinden biri elbette ki lise. Garsonun
biri bitmeden diðerini getidiði acý çaya
sigara eþlik etmiyor, daha sigaraya çok var.
Ders kitaplarý masanýn bir ucuna býrakýlmýþ,
kravat hepten gevþek, edebiyat dergisine
gömülünmüþ. Hayýr, okuldan kaçýlmamýþ,
bu mevsimde hemen her gün olduðu gibi
evden biraz erken çýkýlmýþ ve okul
yakýnlarýndaki bu çay bahçesinde ders
öncesi minik bir mola verilmiþ, hepsi bu.
(Kulaklarýmda annemin sözü: “Þu dergileri
okuduðun kadar ders kitaplarýný okusan
ya!”) Dergideki þiirler en az dört-beþ kez
okunmuþ, her yazýda altý çizilecek onlarca
satýr bulunmuþ...
Fethi Naci’nin Anýlar Kitabý’ný okurken
sýk sýk çekip gittim þu yukarýdaki günlere.
Bugün þu satýrlarý yazýyorsam büyük emeði
vardýr Fethi Naci’nin. Kitaplarý sevdiysem,
sevdiysem nice yazarý, en büyük pay onun.
Benim gibi nice insanýn benimle bu duyguyu
paylaþtýðýna da eminim...
Anýlar Kitabý’ný bir edebiyat severin,
eleþtirmene dönüþümü olarak da okudum.
Çocukluðundan baþlayarak (o ne yokluk, o
ne yoksullukmuþ Allahým!) ilk gençliði,
Ýstanbul’a geliþi ve sonrasýnda edebiyat ve
kültür dünyamýzýn önemli isimleriyle geçen
günlerini anlatýyor Fethi Naci. 1940’lardan
bugüne uzayan bir baþka tarihe de tanýklýk
ediyoruz anýlar boyunca. En güzel tanýmýda
Ferit Edgü yapmýþ: “Giresun’da, Karpuzcu
Fethi Aga’nýn küçük ve akýllý oðlu Naci
Kalpakçýoðlu’nun, Türk yazýnýnýn Fethi
Naci’sine uzanan yaþamöyküsünden kesitler
var bu anýlar demetinde.”
Anýlar Kitabý, Fethi Naci’nin Dönüp
Baktýðýmda ve Dünya Bir Gölgeliktir adlý
kitaplarýnýn bir araya getirilmesiyle
oluþturulmuþ. Ferit Edgü, kitaba yazdýðý
Önsöz’de þöyle diyor: “Söz konusu yazýlarý
kitaplaþtýrýrken onlarý yeniden gözden
geçirmek, düzeltmek, yeni bir biçim vermek
istemediði çok sayýda tekrar yer alýyor bu
kitaplarda. Eþi Lâle Kalpakçýoðlu’yla
birlikte elinizdeki bu kitabý yayýna
hazýrlarken bu tekrarlardan arýndýrmaya
çalýþtýk. Bugünün okuyucusu için pek bir
anlamý olmayan, yazýldýðý günün güncel
olaylarýný da eledik.”
Kitap, Fethi Naci’yi sevenleri memnun
edecek, birbirinden deðerli yüzlerce anýyla
dolu. Benim gibiler bir solukta okuyacaktýr.
Bugün birçok insanýn hatta birkaç kitabý
olan pekçok yazarýn bile- adýný bilmediði
pek çok yazar/þairle karþýlmak, benim gibiler
için bulunmaz nimet...
Fethi Naci: Eleþtirmen
Fethi Naci adý, Türkiye’de edebiyat
eleþtirisi deyince adý anýlacaklarýn baþýnda
geliyor kuþkusuz. “Ataç bugün nerede?;
elli yýl sonra Fethi Naci nerede olacak?”
sorularýný gözden kaçýrmaksýzýn söylüyorum
bunu. (Bu soruyu soranlara, ‘Önümüzdeki
yüz yýl içinde Yüz Yýlýn 100 Türk Romaný
gibi bir eser verebilecek bir eleþtirmen
görebiliyor musunuz ufukta?’ diye soranlara
da hak vermiyor deðilim.) Fakat Ataç’ýn
dönemindeki edebiyat birikimimiz ile Fethi
Naci’nin dönemindeki edebiyat
birikimimizin bir olmadýðýný da söylemek
gerek. 50’lerden baþlayýp 2000’lere kadar
geçen yarým asýrda, özellikle roman
eleþtirisine damgasýný vurmuþtur Fethi Naci.
(Eleþtirilerinin, günümüz Türk edebiyatýnýn
önemli yazarlarýnýn birçoðu tarafýndan
sevilmediðini saðýr sultan bile biliyor,
tekrarlayacak deðilim.) Bir romanda yazarýn
diline, kurgusuna ve zenaatkârlýðýna dikkatle
bakýp bunlarý önemserken baþ köþeye
yazarýn ne anlattýðýný koymasýný Fethi
Naci’nin Marksistliðiyle açýklayabiliriz
ancak. Bir baþka ekoldü Fethi Naci eleþtirisi.
Onunla baþlayýp onunla bitti...
Sevdiðini de sevmediðini de açýk
yüreklilikle söyleyen bir eleþtirmendi Fethi
Naci. Hak edene hakkýný vermemek en
büyük adaletsizliktir, denir. Fethi Naci, hak
edene hakkýný vermiþ bir eleþtirmendi.
Ýyinin de hakkýný vermiþtir, kötünün de.
Eleþtiri biraz da bu deðil midir?
Anýlar Kitabý, Fethi Naci, Sel, 2009, 272
sayfa.
Bir þehir efsanesi daha
“Orhan Kemal, ‘dizi yazarý’ olarak ün
yapan romancýdýr...” Son zamanlarýn en
moda þehir efsanesi olma yolunda ilerliyor.
‘An’a bakýp tarih yazan bir millet (milletten
kasýt sokaktaki insan deðil, entel-danteli de
katýyorum bunun içine) olduðumuz için
böylesi þeylere çarçabuk inanýyoruz... Zülfü
Livaneli’nin anlattýðýna þaþmamak -býrakýn
þaþmayý delirmemek- mümkün deðil. Hani
þu kitapçýda birbirlerine, “Bak, Aþk-ý
Memnu dizisinin kitabý da çýkmýþ”
diyenlere. Onu okutan öðretmenin mi gözü
kör olsun, anne-babasýnýn mý, kime beddua
edeceðimi bilemedim.
Evet, “Orhan Kemal, ‘dizi yazarý’ olarak
ün yapan romancýdýr” bir þehir efsanesi, bir
entel-dantel geyiðidir. Arþiv uzaksa, google
burda, aç bak, göreceksin. Orhan Kemal’in
Cemile adlý romaný 2004 yýlýnda yüz bin
satmýþtýr. Son beþ yýl içindeyse 600 binden
fazla satmýþtýr Orhan Kemal’in kitaplarý.
‘Ün’ mü? Yazmaya baþladýðý günden beri
ünlüdür Orhan Kemal...
Arka kapaktan...
2009 Yaþar Nabi Nayýr Öykü Ödülü’ne
deðer bulunan Aslý Akarsakarya; kimi
zaman masaldan tarihe, rüyadan yaþama
karýþan bir dille, kimi zaman gerçekçi bir
üslupla okuru öykünün coðrafyasýnda yeni
bir yolculuða çýkarýyor. Düþe Kalka’da
aðýrlýklý olarak kadýn-erkek ve aile iliþkileri,
toplumsal otorite figürleri tarafýndan
bastýrýlan ve kimlik oluþumlarý deðiþik
seviyelerde þiddet uygulanarak kontrol altýna
alýnmaya çalýþýlan kiþiler anlatýlýyor.
Öykülerindeki konu ve karakter
zenginliðiyle dikkat çeken genç yazar;
güzelliði, çocukluðu, yetiþkinliði, baþarýyý,
inançlarý, normlarý sorgularken, bir yandan
da dille hesaplaþýyor, bilinçaltýný bir uçurum
olarak okurun karþýsýna çýkarýyor.
“Hayatýn tâ köküne inmek istiyorum...
Bir çocuðun baþýný okþamak, sonra da
bileklerimi kesmek... Basit þeyler. Her
yemekten yemek, her kayada soluklanmak,
bütün yokuþlarý çýkýp hepsini gerisingeri
inmek... Sýrf rüzgârýn tadýný deli gibi
özlemek için hapis yatmak, temizlenmenin
ferahlýðýna þükretmek için çamura batmak
istiyorum. Bir gün postacý, öbür gün araba
Japonya'da bir çocuk 10 yaþlarýndayken
bir trafik kazasý geçirmiþ ve sol kolunu
kaybetmiþ. Oysa çocuðun
büyük bir ideali varmýþ . Büyüyünce
iyi bir judo ustasý olmak istiyormuþ. Sol
kolunu kaybetmekle birlikte,
bu hayali de yýkýlan çocuðunun büyük
bir depresyona girdiðini gören babasý,
Japonya’nýn ünlü bir Judo
Ustasýna gidip yapýlacak bir þeyin olup
olmadýðýný sormuþ..
Hoca:
-Getir çocuðu ..bir bakalým, demiþ.
Ertesi gün baba-oðul varmýþlar hocanýn
yanýna..
Hoca çocuðu süzmüþ ve
-Tamam demiþ..yarin eþyalarýný getir,
çalýþmalara baþlýyoruz.
Ertesi gün çocuk geldiðinde hocasý ona
bir hareket göstermiþ ve bu hareketi çalýþ
demiþ.
Çocuk bir hafta ayni hareketi çalýþmýþ..
Sonra hocasýnýn yanýna gitmiþ. "Bu
hareketi öðrendim baþka hareket
göstermeyecek misiniz?" diye sormuþ.
Hocanýn cevabi:
Çalýþmaya devam et olmuþ...
2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldaki
bir yýlýný doldurmuþ..
Çocuk bu bir yýl boyunca hep o ayni
hareketi tekrarlamýþ.
.Hocanýn yanýna tekrar gitmiþ:
-Hocam bir yýldýr ayni hareketi
yapýyorum bana baþka hareket
göstermeyecek misiniz?
-Sen ayni hareketi çalýþ oðlum . Zamaný
gelince yeni harekete geçeriz..
2 yýl ,3 yýl, 5 yýl derken çocuk judodaki
10.yýlýný doldurmuþ.
Bir gün hocasý yanýna gelip. .."Hazýr
ol ! " demiþ.. "Seni büyük turnuvaya
yazdýrdým.
Yarin maça çýkacaksýn!"..Delikanlý sok
olmuþ..
Hem sol kolu yok hem de judo da
hýrsýzý olmak, dünyayý dolaþtýktan sonra
park köþelerinde sabahlamak...”
Düþe Kalka, Aslý Akarsakarya, Varlýk,
2009, 95 sayfa
Radikal Kitap
bildiði tek hareket var.
Ünlü judocularýn katýldýðý turnuvada
hiçbir sansýnýn olmayacaðý düþünmüþ ;
ama hocasýna saygýsýndan ses
çýkarmamýþ...
Turnuvanýn ilk günü delikanlý ilk
müsabakasýna çýkmýþ. Rakibine
bildiði tek hareketi yapmýþ ve kazanmýþ.
Derken.. ikinci üçüncü maç....
çeyrek, yari final ve final...
Finalde delikanlýnýn karsýsýna ülkenin
son on yýlýn yenilmeyen þampiyonu çýkmýþ.
Tam bir üstat delikanlý dayanamayýp
hocasýnýn yanýna koþmuþ..
-Hocam hasbelkader buraya kadar
geldik ama rakibime bir bakin hele.. Bende
ise bir kol eksik ve bildiðim tekbir hareket
var..bu kadar bana yeter.. bari çýkýp ta rezil
olmayayým izin verin turnuvadan
çekileyim..
-Olmaz demiþ hocasý. Kendine
güven,çýk dövüþ.
Yenilirsen de namusunla yenil.
Çaresiz çýkmýþ müsabakaya. Maç
baþlamýþ.Delikanlý yine bildiði o tek
hareketi yapmýþ ve tak.!
Yenmiþ rakibini þampiyon olmuþ.
Kupayý aldýktan sonra hocasýnýn yanýna
koþmuþ:
-Hocam nasýl oldu bu is? Benim bir
kolum yok ve bildiðim tek bir hareket var.
Nasýl oldu da ben kazandým.?
-Bak oðlum 10 yýldýr o hareketi
çalýþýyordun. O kadar çok çalýþtýn ki ,
artik yeryüzünde o hareketi senden daha
iyi yapan hiç kimse yok.
Bu bir, ikincisi de o hareketin tek bir
karsý hareketi vardýr.
Onun için de rakibinin senin sol
kolundan tutmasý gerekir.!
Bunu anlatan dostumuz bir de þunu
ekledi:
Ýnsanlarýn eksiklikleri bazen , ayni
zamanda en güçlü taraflarý olabilir: Ama
yeter ki bu eksiklik kafalarýnda olmasýn..
Tarýmsal Yayým ve Danýþmanlýk
Hizmetlerine Yapýlacak Destekleme
Ödeme Baþvurularý 30 Ekim 2009
tarihinde sona erecek.
Ülkemizin tarýmsal yayým ve
danýþmanlýk sisteminin çoðulcu, etkin ve
verimli bir yapýya kavuþmasýný saðlamak
üzere, tarýmsal danýþmanlýk hizmeti satýn
alan çiftçilerin/tarýmsal iþletmelerin
desteklenmesi amacýyla “Tarýmsa Yayým
ve Danýþmanlýk Hizmetlerine Destekleme
Ödemesi Yapýlmasýna Dair Teblið”
(Teblið No:2009/45) 21 Mayýs 2009 tarih
ve 27234 sayýlý Resmi Gazetede
yayýmlanarak yürürlüðe girmiþtir ve son
baþvuru tarihi 18/08/2009 tarihi itibariyle
sona ermiþtir.
Ancak Bakanlýðýmýzca, Tarýmsal
Yayým ve Danýþmanlýk hizmeti alýpta
destekleme ödemesinden yararlanmak
isteyen üreticilerimizin maðdur olmamasý
için 27/09/2009 tarih ve 27359 Sayýlý
Resmi Gazete de yayýmlanarak yürürlüðe
giren Tarýmsal Yayým ve Danýþmanlýk
Hizmetlerine Destekleme Ödemesi
Yapýlmasýna dair tebliðde deðiþiklik
yapýlmasýna dair teblið ile son baþvuru
tarihi 30 Ekim 2009 tarihi mesai bitimine
kadar uzatýlmýþtýr.
Yayýmlanan teblið kapsamýnda
Tarýmsal Yayým ve Danýþmanlýk
hizmetlerinden yararlanmak isteyen
üreticilerimizin aþaðýda belirtilen þartlarý
taþýmalarý ve yasal süreler içerisinde
Ýl/Ýlçe Tarým Müdürlüðüne müracaatta
bulunmalarý gerekmektedir.
1-Tarýmsal Destekleme Kapsamýnda
Danýþmanlýk Hizmeti Satýn Alacak
Çiftçiler ve Tarýmsal Ýþletmeler;
1-Çiftçi kayýt Sistemine ve /veya
hayvan kayýt sistemi ve/veya örtü altý
kayýt sistemine ve/veya su ürünleri kayýt
sistemine ve/veya arýcýlýk kayýt sistemine
kayýtlý olmak.
2-Aþaðýdaki kriterlerden en az birine
sahip olmak,
a)Örtü altý üretiminde en az 3 dekar,
b)Meyvecilikte en az 10 dekar,
c)Hayvancýlýkta, süt sýðýrcýlýðý yapan
iþletmelerde en az 20 baþ, besi sýðýrcýlýðý
yapan iþletmelerde en az 50 baþ ve küçük
baþ hayvan yetiþtiriciliðinde en az 100
baþ hayvana sahip olmak.
ç)Tarla ziraatýnda kuruda en az 150
dekar, suluda en az 50 dekar alanda
üretim yapmak.
d)En az 50 adet arý kolonisi sahibi
olmak,
e)Su ürünleri üretim tesisi olmasý,
2-Ödeme Miktarý;
Tarýmsal yayým ve danýþmanlýk
Hizmetlerinin Düzenlenmesine dair
yönetmelik kapsamýnda tarýmsal
danýþmanlýk hizmeti satýn alan ve tebliðde
belirtilen usul ve esaslara göre baþvuran
çiftçilere/tarýmsal iþletmelere, 2009 yýlý
için 225,00 TL tarýmsal yayým ve
danýþmanlýk desteði ödemesi yapýlacaktýr.
3-Çiftçilerde /Tarýmsal Ýþletmelerden
Ýstenecek Belgeler;
1)Baþvuru formu ve taahhütname(Ek1)
2)Nüfus cüzdanýnýn Ýl/Ýlçe Müdürlüðü
tarafýndan onaylanmýþ sureti,
3)hizmet alým satýmfaturasý veya
serbest meslek makbuzu,
4)Çiftçinin tarýmsal iþletmenin almýþ
olduðu danýþmanlýk hizmetinin türüne
göre aþaðýdaki belgelerden bir ve/veya
bir kaçý istenir.
a)Ýl/Ýlçe Müdürlüðü onaylý ÇKS
belgesi, b)AKS belgesi,
c)Su ürünleri yetiþtiriciliði belgesi,
d)Pasaportlarýnýn Ýl/Ýlçe Müdürlüðü
onaylý sureti.
4-Baþvuru Tarihi ve Ýþlemleri, Aský
iþlemleri ve Ödeme;
a)Tarýmsal Yayým ve Danýþmanlýk
Desteklemesinden faydalanmak isteyen
çiftçiler/tarýmsal iþletmeler, istenen
belgeler ile birlikte 30 Ekim 2009 tarihine
kadar Ýl/Ýlçe Tarým Müdürlüðüne
müracaat edeceklerdir.
b)Birden fazla ilde tarýmsal üretim
yapan ve danýþmanlýk hizmeti satýn alan
çiftçiler/ tarýmsal iþletmeler sadece ÇKS’
ne kayýtlý olduðu Ýlden TYDD için
müracaat edebilirler.
c)Ýl/Ýlçe Müdürlüklerince tarýmsal
yayým ve danýþmanlýk desteði
icmalleri(Ek-3) 06 kasým 2009 tarihinde
askýya çýkarýlýr. Ýcmaller 13 Kasým 2009
tarihi mesai bitimine kadar askýda
býrakýlýr.Askýya çýkma ve indirme tarihi
ve saati tutanaða baðlanýr.
Aský süresince herhangi bir itiraz
olmaz ise icmallerdeki bilgiler doðru
kabul edilir.daha sonra yapýlacak itirazlar
deðerlendirmeye alýnmaz ve herhangi bir
hak doðurmaz.Bu süre zarfýnda yapýlacak
itirazlar Ýl teknik Komiteleri tarafýndan
deðerlendirilir ve karara baðlanýr.
d)Ödemeler banka tarafýndan yapýlýr.
Ýl/Ýlçe Müdürlüðü ödeme icmalini(Ek-3)
ilgili banka þubesine gönderir.Tüm
ödemeler, gerekli kaynaklarýn Bakanlýk
tarafýndan bankaya aktarýlmasýndan sonra
Ek-3’ teki ödeme icmallerine göre ilgili
banka þubesince çiftçilerin/tarýmsal
iþletmelerin hesabýna aktarýlýr.
Nevþehir Tarým
Elif Görgü
Bugün 26 Ekim Hasta Haklarý Günü.
Hükümetin kendi istatistiklerine göre
AKP’nin iktidara geldiði günden beri daha
çok hastalanýyoruz. Rakamlar skandal
boyutunda: AKP’nin yeni hükümet olduðu
2002 yýlýnda vatandaþýn hastanelere baþvuru
oraný yüzde 2.5 iken, 2009 yýlýnda bu oran
yüzde 6.8’e çýktý. Saðlýk harcamalarý
2002’de 9 milyar lirayken, 2009’da 40
milyarý aþmasý bekleniyor! AKP yedi yýlda
üniversite hastanelerine yaptýðý ödemeyi
üç kat artýrýrken, özel hastanelere yaptýðý
ödeme 9 kat arttý! SSK’nýn 1 lira verdiði
Sosyal Güvenlik Kurumu 10 lira veriyor.
Saðlýk ocaðý hizmetleri paralý hale getirildi.
Ocaklar hekimlere kiralanmaya baþlandý!
SGK’nýn Ýtirafý: Harcama 4 Kat Arttý
Hasta ve Hasta Yakýnlarý Haklarý
Derneði’nin (HAYAD) önceki gün
düzenlediði “Sosyal Güvenlik Sistemi”
panelinde, AKP Hükümeti’nin saðlýk
icraatlarý masaya yatýrýldý. Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) Saðlýktan Sorumlu Ýl
Yardýmcýsý Dr. Hasan Günaydýn’ýn
hükümetin saðlýk politikalarýný övmek için
verdiði rakamlar, saðlýk sistemindeki
skandal gerilemeyi gözler önüne serdi.
Sosyal Güvenlik Uzmaný Gazeteci Ali Tezel
ve Ýstanbul Tabip Odasý (ÝTO) Saðlýk
Politikalarý Komisyonu Baþkaný Dr. Süheyla
Aðkoç, yaþanan sorunlarý istatistiklerle
ortaya koydu.
SGK Yetkilisi Dr. Günaydýn’ýn verdiði
bilgilere göre AKP’nin 7 yýllýk planý saðlýk
sisteminde çöküþü hýzlandýrdý.
Saðlýk harcamalarýnda 2002 yýlýndan
2009 yýlýna kadar artýþ yüzde 80’i buldu.
Rakam 9.9 milyar liradan 36.4 milyar
liraya çýktý. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun
resmi rakamlarýna göre 2009 yýlýnda 43.5
milyar liraya ulaþmasý bekleniyor! Yani sýk
sýk “açýk verdiði ve kýsýlmasý gerektiði”
söylenerek birçok yasa ve yönetmelik
çýkartýlan saðlýk alanýnda, “açýk”ýn hýzýna
yetiþmek mümkün deðil.
Biz Hasta Oluyoruz Özel Hastane
Kazanýyor
Yine SGK rakamlarýna göre 2002 yýlýnda
devlet hastanelerine baþvuru oraný yüzde
61’den bugün yüzde 55’e düþtü. Özel
hastanelere baþvuru ise yüzde 13’ten yüzde
27’ye yükseldi.
AKP’nin saðlýðýn özelleþtirilmesi hedefi
gerçekleþti. Özel hastaneler her yýl bir
öncekinden daha çok hasta ve dolayýsýyla
para kazanýyor. Daha çok hasta
kazanmasýnýn bir nedeni de vatandaþýn daha
çok hasta olmasý. Hastanelere baþvuranlarýn
sayýsý, 7 yýl önce yüzde 2.5 iken bugün
yüzde 6.8 gibi rekor bir orana ulaþmýþ
durumda. Bu da insanlarýn hasta olmasýný
önleyecek önlemlerdeki geriliði gösteriyor.
Tedavi Ýçin Deðil Þirketler Ýçin Ýlaç
Ýlaç sektöründeki veriler de saðlýk
politikalarýyla kimlerin para kazandýðýna
iþaret eder nitelikte. Ýlaç harcamalarý 2002
yýlýnda 5.2 milyar lira iken, 2009 yýlýnda
15.6 milyar liraya yükseldi. Ýlaçlarda yeþil
kartlýlardan yüzde 10 katký payý alýnýyor.
Burada Ali Tezel’in rakamlarý da önem
kazanýyor. Buna göre tamamý yerli olan 28
ilaç fabrikasýndan 24’ü, uluslararasý ilaç
þirketleri tarafýndan satýn alýndý. 39 milyon
kiþiye hizmet veren Sosyal Sigortalar
Kurumu, 2005 yýlýna kadar kendi ilaçlarýný
kendisi alýr ve eczanelere daðýtýrdý. Ýlaç
þirketine “10 liralýk ilacý bana 1 liraya
vereceksin” der, tek alýcý olduðu için ilaç
þirketleri bunu kabul etmek zorunda kalýrdý.
SSK kapatýldý, SGK geldi. SGK o 1 liralýk
ilacý artýk 10 liraya veriyor! Kazanan kim?
Tabii ki ilaç þirketleri...
Tezel’e göre 2012’ye kadar ilaç için
verilen ücretlerin emeklilerde yüzde 15,
çalýþanlarda yüzde 30 olmasý hedefleniyor.
Eðer yeterli tepki gösterilmezse tabii!..
AKP’nin Ýktidara Geldiði 2002’den
2009’a Neler Yaþandý?
* Hastalanan insan sayýsýnda rekor artýþ
oldu.
* Özel hastanelere ödeme 9 katýna çýktý.
* Sosyal güvenlik sistemi harcamasý 5
kat arttý. 2009’da 400 milyar liranýn üzerine
çýkacak.
* Kanun delindi, saðlýk ocaklarý paralý
hale geldi.
* Saðlýk ocaklarý bile doktora
kiralanmaya baþladý.
Evrensel
DÝJÝTAL SÝSTEMLER
Otomatik kaþe
Logolu kaþe
Ýmza kaþesi
Düz ve Oval kaþe
Cep kaþeleri
Kaþeler kendi imalatýmýzdýr
OKUL ÇANTALARI
Defter, Kalem,Silgi ve tüm okul kýrtasiye ihtiyaçlarý
uygun fiyatlarla
HER MARKA
FOTOKOPÝ, FAX, YAZICI
Kartuþ ve Tonerleri
Sarf Malzemeleri
HACIBEKTAÞ
441 38 41
7
Görüþme Masasý kaderimizin belirlenmekte olduðu yer
olduðundan þu anda ülkenin en önemli noktasý. Bu noktadan
hem bir gün doðumu hem de gün batýmý gerçekleþebilir...
Kýbrýs’ta iki liderin Barýþ Görüþmeleri’ni yürüttüðü mekâný
hiç gördünüz mü? Birkaç ay önce içine girip dolaþma fýrsatým
oldu. Eski Lefkoþa Havaalanýnýn bulunduðu BM kontrolündeki
geniþ arazideki bir binada gerçekleþiyor görüþmeler. Yeni
öðrendim; bu arazi Ýngiliz Kraliçesi’nin özel mülküymüþ. Yani
eski sömürgecilerin hâlâ varlýklarýný sürdürdükleri mekânlardan
biri. Görüþmelerin geçtiði oda ise son derece steril,
yabancýlaþtýrýcý bir ‘hiçbiryer’ odasý. Ressam arkadaþým Andreas
Haralambus ile bu yýlýn baþlarýnda bir proje tasarlayýp Artists
& Artists grubundan sanatçýlarla çeþitli toplantýlar yapmýþ ve
Hristofyas ve Talat ile de görüþmüþtük. Görüþmelerin
gerçekleþtiði mekânda bir sergi açmaktý hedef. Proje büyüktü
ve Birleþmiþ Milletler daha kapsamlý birkaç sergi yapmak için
iki koordinatör ayarladýlar. Çarþamba günkü sergiye ben de bir
çalýþma yerleþtirdim. Ne kadar zormuþ. Hiç þairliðe benzemiyor.
Epey yorucu birkaç hafta geçirdim kýytýrýk beþ on pano ve
posteri hazýrlamak için. Bir Görüþme masasý andý yazdým ve
özel biçimde sunmaya çalýþtým onu.
Özel görevlere seçilen ya da getirilen kiþilerin göreve
baþlamadan önce yemin vermesi beklenir. Cumhurbaþkanlarý,
milletvekilleri görev öncesinde yemin verirler. Bu yeminler,
önemli pozisyonlara gelen kiþiler milyonlarca insanýn hayatý
ve iyiliðinden sorumlu olduklarý için gerekli görülür.
Doktorlar da Hipokrat Yemini yaparlar çünkü hayatlarýmýz
onlarýn ellerindedir.
Görüþme Masasýný da Kýbrýs’ýn aðýr yaralý, ikiye bölünmüþ
ve kanamalý olarak can çekiþtiði bir Ameliyat Masasý’na
benzetebiliriz. Ýki lider, bu hastanýn hayatýndan sorumlu olan
doktorlar konumundadýrlar. Onlar bizlerin de hayatýmýz ve
mutluluðumuzdan sorumludurlar.
Görüþme Masasý kaderimizin belirlenmekte olduðu yer
olduðundan þu anda ülkenin en önemli noktasý. Bu noktadan
hem bir gün doðumu hem de gün batýmý gerçekleþebilir.
Ýþte bütün bu kaygýlar, görüþmelerin yapýldýðý bu mekânda
geliþtirdiðim bu çalýþmanýn temelini oluþturdu. Liderlerin
Görüþme Masasý’na doðru yürüdükleri yola yeminin çeþitli
maddelerini yerleþtirdim çünkü odaya girdiklerinde ilk
akýllarýnda tutmalarý gerekenin dýþarýdaki yüzbinlerce insanýn
hayatlarýna ve iyiliklerine karþý sorumluluklarý olduðunu
düþündüm. Görüþmelerdeki ‘insan unsuru’na vurgu yapmak
için özellikle el yazýsý kullandým. Onlara politika ve diplomasinin
birer mekânik parçasý olmadýklarýný ama kalplerini ve
duygularýný da sürece katmalarý gereken kýrýlgan insanlar
olduklarýný hatýrlatmak istedim.
Liderler önlerinde Türkçe ve Rumca olarak kendilerine özel
olarak sunulmuþ birer yemin bulacaklar ve ayrýca da duvardaki
poster boyutlu Ýngilizce yeminin altýnda yazýlý isimlerinin
üstüne imzalarýný koymalarýný bekleyeceðim.
Bu yazý yayýnlandýðýnda liderlerin imzalayýp
imzalamadýklarýný öðrenmiþ olacaðýz. Okuyacaklarý bazý
cümleler þöyle:
“Bu masaya her oturduðumda dýþarýda yüz binlerce hayatýn
beni beklediðini, çocuklarýn, gençlerin, yaþlýlarýn hatta henüz
doðmamýþ bebeklerin bile kaderinin benim elimde olduðunu
anýmsayacaðýma.
Oðullarýný yitiren annelerin kederli yüzlerini annemin yüzü
gibi hatýrlayacaðýma ve ülkenin tek bir oðlunun dahi bir daha
eline silah almamasý ve ülkenin bir baþka oðlunu öldürmemesi
için çalýþacaðýma,
Sadece kendi toplumumun deðil ama diðer toplumun ve
Kýbrýs’taki tüm toplumlarýn da geleceðini ve mutluluðunu,
tümünün ortak çýkarýný düþünerek hareket edeceðime,
Bu ülkenin birleþmesini istemeyenlerin tehditlerine boyun
eðmeyeceðime,
?üphenin yerine güveni, kaygýnýn yerine umudu, milliyetçi
inadýn yerine paylaþýmcýlýðý koyacaðýma,
Karþýmdakini rakibim gibi deðil ama ortak annemiz Kýbrýs’ýn
bir diðer evladý, ayný evi paylaþtýðým kardeþim gibi göreceðime,
Geçmiþten gelen görüþme masasý taktiklerini takmayacaðýma
ve büyük resmi hep aklýmda tutacaðýma,
Ýnat ve uzlaþmazlýðýn yerine cömertlik ve yücegönüllülüðü
koyacaðýma,
Bu masadan ülkemizi yeniden birleþtirmeden, ona
çatýþmadan uzak bir gelecek saðlamadan kalkmayacaðýma,
Bana verilen bu olaðanüstü önemdeki görevi baþarýyla
tamamlayacaðýma tüm kalbimle ant içerim.”
Kýbrýs’taki görüþme masasýnýn önemine bence artýk daha
çok vurgu yapýlmalý. ‘Hepimiz Görüþme Masasýndayýz’ temalý,
toplumun tüm kesimlerinin masadaki geliþmeleri izleyip baský
yapacaðý bir kampanya epey yararlý olurdu bence.
BirGün
Ferit Aslan
isteyen savcýya söyledikleri þöyle yer almýþtý:
getirmeme’ suçundan soruþturma açtýðý
DÝYARBAKIR - Ceylan Önkol’un
“Olay yerinin teröre müzahir bölge
öldüðü patlama sonrasý savcýyý ‘Olay yerinin
olduðu, þu aþamada olay yerine gidilmesinin
bölgede bulunan Abalý Jandarma
teröre müzahir bölge olduðunu, þu aþamada
gerek kolluk kuvvetleri, gerek Baþsavcýlýk
Karalolu’ndaki görevlileri mi yoksa Lice
gidilmesinin kolluk kuvvetleri ve heyet için
refakatinde götürülecek heyet açýsýndan
Ýlçe Jandarma Komutanlýðý’ndaki görevlileri
büyük risk oluþturduðunu’ söyleyerek olay
büyük bir risk oluþturduðu, bir süre önce
mi kapsadýðýna dair bilgi alýnamazken
yerine götürmeyen askerler hakkýnda ‘adli
olay yerinde yapýlan kapsamlý operasyon
soruþturma kapsamýnda bazý yetkili
görevi yerine getirmeme’ suçlamasýyla
nitecesinde bölücü terör örgütü mensuplarýna
askerlerin ifadelerine baþvurulduðu öðrenildi.
soruþturma açýldý. Diyarbakýr’ýn Lice ilçesine
ait yaþam malzemeleri ile birçok el yapýmý
baðlý Þenlik köyünün Paþaçiya Mezrasý
patlayýcý madde ve amonyum nitratýn ele
Cemal Tepe Mevkii’nde 28 Eylül’de
geçirildiði, bu kapsamda belirlenecek sonraki
olay günü savcýnýn olay yerine
meydana gelen patlamada 14 yaþýndaki
tarihte büyük çapta askeri birlikle olay yerine
götürülmemesinden dolayý açýlan
Ceylan Önkol ölmüþtü. Savcý ve jandarma
gidilmesinin uygun olacaðýnýn bildirilmesi
soruþturmanýn önemli bir adým olduðunu
olay yerine ancak iki gün sonra gitmiþti.
üzerine, Cumhuriyet Savcýsý CMK 250 ile
belirterek, “Savcý ilk gün olay yerine gitmiþ
Ceylan’ýn cesedi patlamadan altý saat sonra
görevli nöbetçi savcýyý bilgilendirerek
olsa, günlerdir Türkiye kamuoyunun
ailesi ve köylüler tarafýndan Abalý Jandarma
cesedin Abalý Jandarma Karakolu’na
konuþtuðu bir çok konuyu konuþmayacaktýk.
Karakolu’na götürülerek adli muayene
getirilmesi talimatý verildi.”
Deliller kaybolmayacaktý. Cesedin yatýþ
tutanaðý hazýrlanmýþtý.
Lice Savcýsý Mustafa Kamil Çolak ve
belirtildi. Soruþturmanýn olayýn yaþandýðý
‘Bu kadar konuþulmazdý’
Önkol ailesinin Avukatý Serdar Çelebi,
Soruþturmayý yürüten Lice Savcýsý
biçimi bile bu tür bir soruþturmada önemlidir.
Mustafa Kamil Çolak’ý olay yerine, güvenlik
Olay yerine iki gün sonra gidilmesi sýkýntý
otopsiyi yapan doktorun imzasýný da taþýyan
gerekçesiyle götürmeyen Jandarma
yarattý” dedi.
tutanakta, jandarmanýn olay yerine gitmek
görevlileri hakkýnda, ‘adli görevi yerine
PSAKD Ankara Þubesi'nin bir hafta
önce açtýðý Pir Sultan Abdal Sanat Evi
ile Alevi kültürünün tanýtýlmasý
amaçlanýyor. Sanat Evi'ne iliþkin
konuþan PSAKD yöneticilerinden Yusuf
Þahin, böyle bir çalýþmaya girmelerinin
gerekçesi ve amacýný þu þekilde açýkladý:
'Madýmak'taki semah ekibi, sanatçýlara
ve oradaki aydýnlara karþý büyük
sorumluluklarýmýz var. Gittikçe yozlaþan
bir kültürün, daðýlan bir gençliðin,
kendisine, kültürüne yabancýlaþmýþ
deðerlerin bir yerde toplanmasý için, bu
deðerleri kültür oluþumu içerisinde
büyük ozan Pir Sultan'ýn bize býraktýðý
mirasla daha çok geliþtirip yaymak için
Pir Sultan Sanat Evi olmazsa
olmazlardandýr dedik ve yola çýktýk.'
Sanat Evi'ni geç kalmýþ bir proje
olarak deðerlendiren Þahin, projeyi
bütün þubelerine, hatta bütün Alevi
örgütlerine, bütün demokrat ve duyarlý
örgütlere bir örnek olarak sunup Türkiye
geneline yaymayý hedeflediklerini
söyledi. Sanat Evi'nde, radyo spikerliði,
diksiyon, kýsa film çekimi, fotoðraf,
drama ve resim kurslarýný da içine alan
geniþ kapsamlý çalýþmalarýn yer
alacaðýný belirten Þahin, 'Ayný zamanda
güzel sanatlar yetiþtirme kursu, halk
oyunlarý olacak. Kendimizi bulacaðýmýz,
mirasýmýz ve inanç boyutu bizim için
çok önemli olan semahýmýz da var.
Bunlar aþama aþama yürütülüyor' diye
konuþtu. Þahin, akademik anlamda
atölyenin geliþtirilip uzun bir sürece
yayýlacaðýný ifade ederek, 'Yani bu proje
kýsa soluklu deðil uzun soluklu bir proje
olacak. Sanat Evi'nde ilkeli bir duruþ
sergilenecek. Bu bizim eþit yurttaþlýk
Radikal
haklarýmýz kapsamýndadýr. Zaten bu
kapsamda 8 Kasým'da Ýstanbul'da miting
yapýlacak. Yani var olan sistem
içerisinde düþünen, üreten
deðerlerimizin olduðunu, bu deðerleri
kendi potamýzda eriterek deðerlendiren
bir proje yaptýk' dedi. Alevilerin
kimliklerinden dolayý sürekli baskýlara
uðradýðýna vurgu yapan Þahin, þunlarý
kaydetti: 'Bizim kimliðimize yapýlan
katliamlar var. Bizim kimliðimiz
katledilmek istendi. 12 Eylül cuntasý
82 Anayasasý'na zorunlu dil dersini
koyarak bizim kültürümüzü ortadan
kaldýrmayý hedefledi. Pir Sultan Sanat
Evi bu kimliði de bu potada toparlayarak
asli görevini sunmuþ olacak. Bu ev
sayesinde gençliðimizin Cem'i
görmelerini saðlayacaðýz.'
GÜNLÜK
Þeker pancarýnýn ekonomiye katkýsýný,
þeker fabrikalarýnýn özelleþtirilme
çalýþmalarýný, Konya Þeker modelinin
baþarýsýný yazarken, Þeker Kurumu çok
önemli bir rapor yayýnladý.
“2009-2010 Avrupa Pancar Þekeri
Üretimi Ýlk Tahmini” baþlýklý rapor, dünya
ve özellikle Avrupa þeker piyasasýndaki
geliþmeleri öðrenmek açýsýndan çok
önemli veriler içeriyor. Pancar alým
kampanyasýnýn devam ettiði, þeker
fabrikalarýnýn özelleþtirme çalýþmalarýnýn
gündemde olduðu þu günlerde rapordaki
bilgilerin çok yararlý olacaðý düþüncesiyle
geniþ özetini paylaþýyoruz.
Rapora göre, dünya þeker piyasasýnda
fiyatlar, yýllardýr görülmeyen düzeylere
yükseldi. Vadeli ham þekerin tonu,
1981’den beri en yüksek seviye olan 544
dolara ulaþtý. Þeker fiyatlarýnýn artýþýnda,
dünyanýn en büyük iki üretici ülkesi olan
Brezilya ve Hindistan’daki olumsuz iklim
þartlarýnýn önemli rolü var. Bu iki ülkede
üretim beklentisi tahminlerin altýnda
olmasý, gelecekte fiyatlarýn daha da
artacaðý beklentisini artýrýyor.
Avrupa’da ise olumlu hava koþullarý
nedeniyle verimin rekor seviyeye ulaþmasý
bekleniyor. Raporda, Avrupa Birliði’nin
þeker reformunu büyük ölçüde
tamamladýðý belirtilerek þu görüþlere yer
veriliyor: “Pancarýn yetiþme döneminde
þimdiye kadar elveriþli geçen hava
koþullarý göz önünde bulundurulduðunda,
geçen yýl ham deðer olarak 14.9 milyon
ton olan AB þeker üretiminin, 20092010’da 16 milyon ton’a ulaþarak yine
kotanýn (14.5 milyon ton) üzerinde
gerçekleþmesi beklenmektedir. Etanol
amaçlý üretilen pancarýn þeker eþdeðeri bu
rakamlarýn dýþýndadýr.”
Avrupa Birliði’ne ülke bazýnda
bakýldýðýnda; Fransa’da þeker üretiminin
bu yýl, çiftçilerin daha fazla pancar
ekmeleri, erken ekim ve genelde olumlu
giden hava koþullarýna baðlý rekor verim
sonucu, önemli miktarda artmasý
beklenmektedir. Toplam þeker üretiminin
4.1 milyon civarýnda gerçekleþmesi
bekleniyor.
Almanya’da erken ekim ve iyi hava
koþullarýnýn pancar geliþimini desteklemesi
ve ekim alanlarýndaki artýþ nedeniyle
verimli bir yýl bekleniyor. Þeker üretiminin,
3 milyon tonluk kotaya karþýlýk 3.9 milyon
ton olarak gerçekleþeceði ve yaklaþýk 1
milyon tonluk kota dýþý þeker üretileceði
öngörülüyor.
Ýngiltere’de, yeterli yaðmur ve erken
büyüme sezonu sonucu þeker üretiminin,
1.1 milyon ton’luk kotanýn üzerine çýkarak
geçen yýldaki gibi 1.2 milyon olmasý
bekleniyor.
Belçika’da optimum hava koþullarý,
erken ekim ve zararlý sorununun
azaltýlmasý sonucu rekor pancar üretimi
bekleniyor, baþta hastalýklara daha az
duyarlý ve þeker oraný daha yüksek pancar
tohumu türlerinin seçilmesine baðlý olarak,
kimyasallar ve gübre kullanýmýnýn
azaltýlmasýna raðmen verim yýldan yýla
yükseliyor. Pancar verimi bakýmýndan
dünyada üçüncü olan Belçika’nýn, bu yýl
birinci sýraya yükselmesi bekleniyor.
Hollanda’da da elveriþli hava koþullarý
ve erken ekim nedeniyle verimin yüksek
olmasý bekleniyor.
Ýspanya’da, þeker reformu öncesi 110
bin hektarlara ulaþan ekim alaný, reform
kapsamýnda kota býrakmalarý (bu yýl 144
bin ton) sonucu bu yýl 49.7 bin hektara
düþtü. Bu yýlýn þeker üretim tahmini 555
bin ton. Ülkedeki pazar payýnýn yüzde
50’sinden fazlasýný elinde bulunduran, üç
þeker fabrikasýna ve 2009 sonlarýnda
faaliyete geçmesi beklenen yýlda 400 bin
tonluk bir kamýþ þekeri rafinerisine sahip
olan Azucarera Ebro Þirketi, Nisan
2009’da British Sugar’a satýldý.
Polonya’da yeniden yapýlandýrma
devam ediyor. British Sugar, yýllýk 160
bin ton üretim kapasitesi ile ülkenin en
büyük þeker fabrikasý olan fabrikayý,
ülkedeki üç þeker fabrikasýna daha sahip
olan Alman Pfeifer & Langen Þirketine
sattý. Bu yýl þeker üretiminin 1.5 milyon
ton olmasý bekleniyor.
Ýtalya’da, reform öncesi 19 olan fabrika
sayýsý 4’e düþtü. Toplam üretimin 530 bin
ton olacaðý öngörülüyor.
Diðer Avrupa ülkelerindeki
geliþmelerin de yer aldýðý raporda,
Rusya’nýn 2009-2010 þeker üretimi, verim
ve ekim alanýndaki azalma sonucu bir yýl
önceki 3.5 milyon tonluk rekor düzeyden
2.9 – 3 milyon tona düþmesi bekleniyor.
Ukrayna’da ekim alanýndaki önemli
düþüþe raðmen verim yüksekliði nedeniyle
þeker üretiminin 2009-2010’da 1.6 milyon
tona kadar çýkabileceði tahmin ediliyor.
Raporun son bölümünde Türkiye’nin
þeker üretiminin son yýllarda 1.8 ile 2.3
milyon ton civarýnda seyrettiði, bu yýl,
pancar ekim alanýnýn deðiþmediði ve 330
bin hektar alanda üretim yapýldýðý, 20092010 þeker üretiminin de bir önceki yýla
göre deðiþmeden 2.3 milyon ton (ham
deðer) olarak beklendiði ifade ediliyor.
Üretimle ilgili verilerin yer aldýðý bu
rapor, Avrupa’da þeker pancarý üretiminde
verimlilik çalýþmalarýnýn ne kadar
önemsendiðini göstermesi bakýmýndan da
büyük önem taþýyor.
Þeker Kurumu’nun daha önce
açýkladýðý “Dünyada Þeker Tüketim
Eðilimi” ile ilgili bir baþka raporda,
dünyada þeker tüketiminin arttýðý ve
gelecekte de bu artýþ trendinin süreceði
ifade ediliyordu. Bu veriler ýþýðýnda
Türkiye’de þeker pancarý üretimine karþý
geliþtirilen lobilere kanmadan pancar
üretimini ve verimliliði artýrarak
sürdürmek gerektiði açýkça görülüyor.
Þeker fabrikalarý özelleþtirilirken bütün
bu verilerin dikkate alýnmasýnda ve
fabrikalarýn doðru ellerde olmasýnda yarar
var.
tarým dünyasýndan
Çalýþma olumlu bir ruh halinin yapýlan
iþin doðasýyla ilgili olarak tam tersi bir etki
yapabileceðini gösteren ilk çalýþma olma
özelliðine sahip.
Stres, kaygý ve olumsuz duygulanýmlarýn
insanýn algýlarýný daralttýðý ve sadece
önündekini görmesine sebep olduðu
düþünülüyor. Örneðin yüzüne bir silah
doðrultulmuþ bir kiþi geriye dönüp
düþündüðünde etraftaki pek çok þeyi
hatýrlamayacak sadece silahý hatýrlayacaktýr.
Öte yandan iyilik halinin insanýn
yaratýcýlýðýný artýrdýðý da biliniyor. Fakat
olumlu ruh halinin insanýn dikkatini de
artýrýp artýrmadýðý ve görsel ayrýntýlara
dikkat etmesine neden olup olmadýðý
bilinmiyor.
Toronto Üniversitesi’nden psikolog
Adam Anderson bu soruya yanýt bulabilmek
için 24 üniversite öðrencisinden oluþan üç
gruba, neþeli, hüzünlü ya da herhangi bir
duygusal içeriði olmayan müzik parçalarý
dinlettikten sonra iki test uyguladý.
Testlerden birinde öðrencilerden sýra dýþý
kelimeler düþünmeleri istendi, böylelikle
düþüncelerinin enginliði sýnandý. Geçmiþteki
çalýþmalarla da uyumlu bir þekilde, neþeli
müzik parçalarý dinleyenlerde sýra dýþý
kelimeleri hatýrlama diðer iki gruba göre
daha fazla bulundu. Ýkinci testte ise
öðrencilere üç sýra harf gösterildi ve sadece
ortadakine odaklanmalarý, etraftaki baþka
hiçbir þeye dikkat etmemeleri söylendi. Bu
kez neþeli müzikler dinletilen öðrencilerin
dikkatlerinin etraftaki uyaranlar tarafýndan,
hüzünlü müzik dinleyenlere göre yüzde 40
oranýnda daha fazla daðýldýðý belirlendi.
Proceedings of the National Academies
of Sciences dergisinin Aralýk 2006 sayýsýnda
yayýmlanan çalýþmada Anderson, dikkatin
bir ýþýk huzmesi gibi düþünülebileceðini
söylüyor. Neþe ýþýk huzmesini geniþletiyor
ve kimi zaman görme alanýna giren bunca
þey dikkatin daðýlmasýna neden olabiliyor.
BirGün