Önizleme - Notos Kitap

Transkript

Önizleme - Notos Kitap
Franz Kafka
3 Temmuz 1883’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndaki Bohemia eyaletinin başkenti Prag’da, Almanca konuşan orta sınıf Yahudi bir aileye doğdu.
Babası Hermann Kafka işinde başarılı bir tüccardı. Annesi Julie Löwy eğitimli ve varlıklı bir aileden geliyordu. Prestijli Alman okullarında eğitim gördü.
Altstädter Gymnasium’unda klasik ağırlıklı bir eğitim aldı; Yunanca, Latince
ve Fransızca öğrendi. Daha sonra Karl Ferdinand Üniversitesi’nde hukuk okudu.
Prag’daki edebiyat çevreleriyle tanıştığı üniversite yıllarında ileride eserlerini
yayımlayacak en yakın arkadaşı Max Brod’la tanıştı. Mezuniyetinin ardından bir yıl İtalyan bir sigorta şirketinde, 1908-1922 arası İşçi Kazaları Sigorta
Şirketi’nde çalıştı. Arkadaşlarıyla birlikte Almanya, Fransa ve İtalya’ya defalarca seyahat etti. Prag’da anarşist çevrelerle ilişki kurdu. 1910’lardan itibaren
Yahudi kültürüyle yakından ilgilenmeye başladı ve İbranice öğrendi. İyi bildiği
Yiddiş ve Çek dillerinin etkisinde bir Almancayla yazıyordu. Öykü, roman, anlatı
yazarı olmasının yanı sıra iyi bir mektup yazarıydı; aile fertlerine, sevgililerine
ve arkadaşlarına binlerce mektup yazdı. Hayattayken Gözlemler, Dönüşüm ve
Taşra Doktoru kitaplarının yanı sıra dergilerde “Hüküm”, “Ceza Kolonisinde” ve
“Açlık Sanatçısı” gibi önemli öykülerini yayımladı. Dava, Şato, Amerika, Günlük,
Mektuplar ve notları 1924’te tüberkülozdan ölümü sonrası, kendisinden kalan
tüm yazılarını yakmasını istediği Max Brod tarafından yayımlandı.
İlknur İgan
1959 yılında İstanbul’da doğdu. Avusturya Kız Lisesi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu Grafik Bölümü, İstanbul Üniversitesi Alman Dili
ve Edebiyatı Bölümü ve Köln Üniversitesi Germanistik Bölümü’nde öğrenim gördü. 19861991 yıllarında Köln’de Almanya’nın Sesi Radyosu’nda yapımcı ve çevirmen olarak görev
aldı. Franz Kafka, Stefan Zweig, Heinrich Böll, Heinrich Mann, Rudolf Arnheim, Christa Wolf,
Arno Gruen, Bernhard Schlink, Uwe Timm, Julia Franck, Helmut Krausser, Inka Parei, Imre
Kertesz, Ingo Schulze, Peter Schneider, Alex Capus ve Tessa Körber’in yapıtlarını dilimize
kazandırdı.
No­tos Ki­tap 141
Klasik Kitaplar 010
Roman
©No­tos Ki­tap Ya­yı­ne­vi, 2016
Der Prozeß
(Max Brod’un hazırladığı Toplu Eserler’deki Dava edisyonu temel alınmıştır.)
Bi­rin­ci Ba­sım
Nisan 2016
ISBN 978-605-9851-79-4
Ser­ti­fi­ka 16343
Editör
Oğuz Tecimen
Ka­pak Tasarımı
Emre Senan
Walter Benjamin’in “Franz Kafka Ölümünün Onuncu Yıldönümü İçin” yazısını
Almancadan çeviren Dürrin Tunç
İçerideki Resimler
Franz Kafka
Notos Kitap Yayıncılık Eğitim Danışmanlık ve Sanal Hizmetler Tic. Ltd. Şti.
Ömer Avni Mahallesi, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Sokak,
No: 11/6 Gümüşsuyu, Beyoğlu İstanbul
0212 243 49 07
www.notoskitap.com
facebook.com/NotosKitap
twitter.com/NotosKitap
Baskı ve Cilt
Pasifik Ofset
Cihangir Mahallesi, Güvercin Caddesi
No: 3 Baha İş Merkezi, A Blok
Avcılar İstanbul
0212 412 17 77
Sertifika 12027
Franz Kafka
DAVA
ROMAN
ALMANCADAN ÇEVİREN
İLKNUR İGAN
8
Kronoloji
Dava
23
Birinci Bölüm: Tutuklanma  Bayan Grubach’la Konuşma 
Sonra Bayan Bürstner’le
53
İkinci Bölüm: İlk Soruşturma
71
Üçüncü Bölüm: Boş Duruşma Salonunda  Üniversite
­Öğrencisi  Kalem Odaları
95
Dördüncü Bölüm: Bayan Bürstner’in Arkadaşı
105
Beşinci Bölüm: Dayakçı
113
Altıncı Bölüm: Amca  Leni
135
Yedinci Bölüm: Avukat  Fabrikatör  Ressam
187
Sekizinci Bölüm: Tüccar Block  Avukatın Azli
219
Dokuzuncu Bölüm: Katedralde
243
Onuncu Bölüm: Son
249
Tamamlanmamış Bölümler
273
Max Brod’un Dava’ya Sonsözleri
285
Franz Kafka Ölümünün Onuncu Yıldönümü İçin
Walter Benjamin
KRONOLOJİ
TARİH
YAZARIN HAYATI
EDEBİYATTA NE OLDU
1883
Prag’da Yahudi bir aileye doğdu.
Varlıklı bir işadamı olan babası,
Franz’ın Alman okullarında
eğitim almasını sağladı.
Kardeşi Georg on beş aylıkken
kızamıktan öldü.
Kardeşi Heinrich yedi aylıkken
menenjitten öldü.
Nietzsche: Böyle Buyurdu
Zerdüşt
1893’e kadar devam edeceği
Alman ilkokuluna başladı. Kız
kardeşleri Elli, Valli ve Ottla
doğdu. Üçü de Holokost’ta öldü.
Tolstoy: Kreutzer Sonat
1886
1888
1889
1890
Strindberg: Matmazel Julie
James: Aspern’in Mektupları
Hamsun: Açlık
Wilde: Dorian Gray’in Portresi
Hardy: Tess
1891
1892
1893
Tolstoy: İvan İlyiç’in Ölümü
Kropotkin: Ekmeğin Fethi
1901’e kadar devam edeceği Altstäder Alman Gramer
Okulu’na başladı.
Wilde: Salome
1894
Marx: Kapital III
1895
Sienkiewicz: Quo Vadis
Wells: Zaman Makinesi
Fontane: Effi Brest
Çehov: Martı
Bergson: Madde ve Bellek
Conrad: Narcissus’un Zencisi
Stoker: Drakula
Çehov: Vanya Dayı
Tolstoy: Sanat Nedir?
Zola: Suçluyorum
1896
Bar Mitsva töreni yapıldı.
1897
1898
8
TARİHSEL OLAYLAR
Rusya’da Marksist Parti kuruldu. Paris’ten İstanbul’a uzanan Şark Ekspresi açıldı.
Karl Benz ilk otomobil patentini aldı.
Panama olayı: Yahudi sermayedarlar Panama Kanalı projesinin suya düşmesiyle
suçlandı. Kafka’nın amcaları Alfred ve Joseph Löwy Panama Kanalı Şirketi için
çalışıyordu.
Dreyfus Davası: Fransa’da anti-semitizm.
Hitler doğdu.
Bismarck iktidardan düştü. II. Wilhelm dönemi başladı.
ABD’de telif hakları yasaları yürürlüğe girdi.
Münich Secession grubu kuruldu.
İngiltere’de Bağımsız İşçi Partisi kuruldu.
Dreyfus davası başladı.
Lumière Kardeşler sinematografiyi icat etti. Marconi kablosuz telgrafı icat etti. X
ışınları keşfedildi.
Theodor Herzl, Siyonist hareketi başlatan Yahudi Devleti kitabını yayımladı
Prag’da üç gün Yahudi karşıtı gösteriler yapıldı.
Klondyke altına hücumu başladı.Viyana Secession grubu kuruldu. Elektron
keşfedildi.
İspanya ile ABD arasında savaş başladı. Alman Deniz Yasası silahlanma yarışını
başlattı. Moskova Sanat Tiyatrosu kuruldu. Marie Curie radyumu keşfetti.
9
FRANZ KAFKA
1899
Spinoza, Darwin, Nietzsche
okur. Hugo Bergman’la dostluk
kurar.
1900
1901
1902
1903
1904
1905
1906
Prag’taki Karl-Ferdinand
Üniversitesi’ne başladı. Kimya,
sanat tarihi ve Alman edebiyatı dersleri aldıktan sonra
hukuk okumaya başladı. Alfred
Weber’in sanayi toplumu analizlerinden etkilendi. Şehirdeki
edebiyat çevreleriyle ilişkiler
kurdu. Yurtdışına ilk seyahatini
Almanya’nın kuzeyindeki Norderney ve Helgoland adalarına
yaptı.
Amcası Siegfried Löwy’le Schlesen ve Triesch’te tatil yaptı. Max
Brod, Felix Weltsch ve Oskar
Baum’la tanıştı. Lise arkadaşları
Paul Kisch ve Oskar Pollak’la
mektuplaştı.
Münih’e seyahat etti. Kaybolan
“Çocuk ve Şehir” romanı üstünde çalışmaya başladı.
“Bir Kavganın Tasviri”ni yazmaya
başladı. Günlükler, anılar ve
mektuplar okudu: Byron, Grillparzer, Goethe, Eckermann.
Yazın bir bölümünü Polonya’da
Zuckmantel’de geçirdi.
Hukuk eğitimini tamamladı.
Prag mahkemelerinde on iki ay
staj yaptı.
10
Tolstoy: Diriliş
Çehov: Köpeğiyle Dolaşan Kadın
Conrad: Lord Jim
Freud: Rüyaların Yorumu
Simmel: Paranın Felsefesi
Mann: Buddenbrooklar
Freud: Gündelik Hayatın
­Psikopatolojisi
Hofmannsthal: “Lord
Chandos’un Mektubu”
Rilke: Resimler Kitabı
Conrad: Karanlığın Yüreği
Mann: Tristan, Tonio Kröger
Shaw: İnsan, Üstinsan
Weininger: Cinsiyet ve Karakter
Sade: Sodom’un 120 Günü
Conrad: Nostromo
Rilke: Saatler Kitabı
Weber: Protestan Ahlakı ve
Kapitalizmin Ruhu
Musil: Genç Törless
KRONOLOJİ
İkinci Dreyfus Davası.
Paris’te ilk Sosyalist Enternasyonel Kongre düzenlendi. İngiliz İşçi Partisi kuruldu. Max Planck kuantum teorisini açıkladı.
Rusya ve İngiltere arasında Asya’nın paylaşımı üzerine anlaşma sağlanamadı.
Roosevelt ABD başkanı oldu. Amerika ile Avrupa arasında ilk kablosuz iletişim
gerçekleşti.
Özel efektlerin kullanıldığı ilk film Aya Seyahat gösterime girdi.
Rus Sosyalist Kongre Londra’da yapıldı. Bolşevikler ile Menşevikler ayrıldı.
Wright Kardeşler ilk uçuşu gerçekleştirdi.
İngiltere ile Fransa, Almanya tehdidine karşı dostluk antlaşması imzaladı.
Rusya’da 1905 Devrimi. Einstein özel görelilik kuramını açıkladı.
Moskova’da grev hareketi bastırıldı. İngiltere’de Kadın Süfrajet hareketi başladı.
11
BİRİNCİ BÖLÜM
Tutuklanma  Bayan Grubach’la ­Konuşma 
Sonra Bayan Bürstner’le
B
iri Josef K.’ya iftira atmış olmalıydı, çünkü bir sabah,
kötü bir şey yapmış olmaksızın tutuklandı. Odasında
kiracı olarak kaldığı Bayan Grubach’ın, her sabah sekize doğru kahvaltısını getiren aşçısı bu kez gelmedi. Böyle bir
şey daha önce hiç olmamıştı. K. birazcık daha bekledi, başını
yastığından kaldırmadan karşı dairede oturan ve hiç olağan sayılamayacak bir merakla kendisini izleyen yaşlı kadını gördü,
ancak sonra, hem şaşkın hem aç bir halde zili çaldı. Hemen
ardından kapıya vuruldu, sonra bu evde daha önce hiç görmemiş olduğu bir adam içeriye girdi. İnce olmakla birlikte sağlam yapılıydı, yolculuk giysilerine benzer biçimde çeşitli pliler,
cepler, tokalar, düğmeler ve bir kemerle bezeli olan ve bundan
dolayı, ne işe yaradığı anlaşılmasa da oldukça kullanışlı görünen ve üzerine iyi oturan siyah bir takım giymişti. “Kimsiniz?”
diye sordu K. ve hemen yatağın içinde yarı doğrularak oturdu. Oysa adam, sanki ortaya çıkışı hiçbir açıklama gerektirmiyormuş gibi soruyu duymazlıktan gelerek sadece, “Zili siz mi
çaldınız?” diye sordu. “Anna’nın kahvaltımı getirmesi gerekirdi,” dedi K. ve sessizce dikkatini verip düşünerek adamın kim
olduğunu saptamaya çalıştı. Ancak adam, K.’nın bakışlarını
23
uzun süre üzerinde tutmasına izin vermeden kapıya yönelerek biraz araladı ve kapının hemen ardında beklediği anlaşılan biriyle konuştu: “Anna’nın kahvaltısını getirmesini istiyor.”
Bunu bitişik odadan gelen hafif bir gülme izledi, birden fazla
kişi olup olmadığı sesten anlaşılmadı. Yabancı, daha önceden
bilmediği bir şeyi bu konuşma sırasında öğrenmesi mümkün olmamakla birlikte, K.’yı bilgilendirir gibi bir vurguyla,
“Bu mümkün değil,” dedi. “Bak şu işe,” diyerek yataktan bir
hamlede kalkan K. aceleyle pantolonunu giydi. “Bitişik odada
ne türden insanların bulunduğunu ve Bayan Grubach’ın bana
verilen bu rahatsızlığı nasıl açıklayacağını görmek istiyorum!”
Gerçi bunları yüksek sesle söylememesi gerektiğini, böylelikle yabancının bir denetim hakkına sahip olduğunu bir ölçüde
kabul etmiş bulunduğunu hemen fark etti, ancak artık bunu
önemsemiyordu. Ne var ki yabancı durumu K.’nın düşünmüş
olduğu gibi algıladı, zira, “Burada kalmak istemez miydiniz?”
diye sordu. “Ne burada kalmak istiyorum, ne de kendinizi
tanıtmadığınız sürece sizinle konuşmak istiyorum.” Yabancı,
“Kötü bir maksadım yoktu,” diyerek kendi isteğiyle kapıyı açtı.
K.’nın istediğinden daha ağır hareket ederek girdiği bitişik oda
ilk bakışta hemen hemen geçen akşamkiyle aynı görünüyordu.
Burası Bayan Grubach’ın oturma odasıydı; mobilyalar, örtüler,
porselenler ve fotoğraflarla tıklım tıklım dolu olan bu odada
bugün belki de her zamankinden biraz daha fazla alan vardı,
insan bunu hemen fark etmiyordu, açık pencerenin önünde,
elinde şimdi başını kaldırıp baktığı bir kitapla oturan adamın
varlığında kendini gösteren asıl değişiklikten daha az dikkat
çekiyordu bu. “Odanızda kalmalıydınız! Franz bunu söylemedi mi size?” “Söyledi, istediğiniz nedir peki?” dedi K. ve
gözlerini yeni tanıştığı adamdan, kapının yanında durmakta
olan Franz adındakine ve sonra tekrar diğerine çevirdi. Açık
camdan, bir şey kaçırmamak için tam bir ihtiyar merakıyla bu
24
sefer de odanın karşısındaki pencereye geçmiş olan yaşlı kadın
göründü yine. “Ben Bayan Grubach’ı görmek istiyorum ama,”
diyen K. kendini aslında epey uzağında duran iki adamın elinden çekip kurtarmak istermiş gibi bir hareket yaptı ve yoluna
devam etmek istedi. Pencerenin yanındaki adam, “Olmaz,”
dedi ve elindeki kitabı bir sehpanın üzerine fırlatarak ayağa
kalktı. “Bir yere gidemezsiniz, tutuklusunuz.” “Öyle görünüyor,” dedi K. “Niçin peki?” diye sordu sonra. “Size bunu açıklamakla görevlendirilmedik. Odanıza gidin ve bekleyin. Dava
süreci başlatıldı, zamanı geldiğinde her şeyi öğreneceksiniz.
Sizinle böyle dostça konuşmakla görev sınırlarımı aşıyorum.
Ama umarım bizi Franz’tan başka duyan yoktur, zaten o da
bütün kurallara aykırı bir şekilde dostça davrandı size. Bundan
sonra da nöbetçilerinizin atanmasındaki kadar şanslı olursanız
iyimser davranabilirsiniz.” K. oturmak istedi ama o zaman da
bütün odada, pencerenin yanındaki koltuğun dışında oturacak
yer bulunmadığını fark etti. Franz, “Bütün bunların ne kadar
doğru olduğunu ileride kavrayacaksınız,” derken diğer adamla
birlikte K.’ya yaklaştılar. Özellikle diğer adam K.’dan epeyce
uzundu ve ikide bir omzuna vuruyordu. İkisi birden K.’nın geceliğini inceleyerek artık çok daha kötü bir gecelik giymek zorunda kalacağını, ama bu geceliğini de, diğer çamaşırlarını da
saklayacaklarını ve işleri yolunda giderse tekrar geri vereceklerini söylediler. “Eşyalarınızı depoya vermektense bize vermeniz
daha iyi,” dediler, “çünkü depoda sık sık hırsızlık olur, üstelik
orada belli bir süre sonra, ilgili davanın sonuçlanıp sonuçlanmadığına bakılmaksızın her şey satışa çıkarılır. Hem böylesi
davalar o kadar uzun sürüyor ki, hele son zamanlarda! Gerçi
sonunda depodan, satıştan elde edilen parayı alırsınız, ne var
ki bu miktar zaten oldukça düşüktür, nitekim satışta belirleyici
olan tekliflerin değil, rüşvetlerin ne kadar yüksek olduğudur,
ayrıca önceki deneyimlerin gösterdiği üzere, bu tür satışlar25
dan elde edilen para, elden ele ve yıldan yıla aktarıldıkça daha
da azalıyor.” K. bu konuşmaları dikkate bile almadı, zira belki
de hâlâ sahip olduğu eşyalar üzerindeki tasarruf hakkını pek
önemsemiyordu, onun için çok daha önemlisi, durumunun
netliğe kavuşmasıydı, fakat bu insanların varlığı doğru dürüst
düşünmesini bile engelliyordu, ikinci nöbetçi –adamların başka bir şey olmaları mümkün değildi– âdeta ahbapça bir edayla göbeğiyle ikide bir K.’ya çarpıyordu, ne var ki K. gözlerini
yukarı çevirip ona baktığında bu şişman bedene hiç uymayan,
iri burnu yana eğik, kuru, kemikli bir yüzle, diğer nöbetçiyle
başının üzerinden bakışarak anlaşan bir yüzle karşılaşıyordu.
Nasıl insanlardı bunlar? Neden söz ediyorlardı? Hangi makama bağlıydılar? K. bir hukuk devletinde yaşıyordu sonuçta,
her yerde dirlik düzenlik hâkimdi, tüm yasalar yürürlükteydi,
ona evinde baskın yapmaya kim cesaret edebilirdi? Her zaman
her şeyi kolay tarafından almaya, felakete ancak göründüğü
anda inanmaya, tehlikenin ortasında olsa bile gelecek için önlem almamaya meyilliydi. Fakat burada aynı tavrı takınmak
sanki doğru değildi, gerçi her şeyi bir şaka olarak görebilirdi, belki bilinmeyen bir nedenle belki de bugün otuzuncu yaş
günü olduğu için, bankadaki iş arkadaşlarının hazırladığı kaba
bir şaka olarak görebilirdi; elbette mümkündü bu, belki de bir
şekilde nöbetçilerin yüzüne karşı gülmesi yeterliydi ve o zaman onlar da kendisiyle birlikte güleceklerdi, belki de bunlar
köşe başlarında bekleyen ve para karşılığı hizmet eden adamlardandı alt tarafı, onlara benzemiyor da değillerdi – yine de
bu kez, daha doğrusu nöbetçi Franz’a baktığı andan itibaren,
bu insanlar karşısında sahip olabileceği en küçük avantajı bile
elden çıkarmamaya karar vermişti. Sonradan şakadan hiç anlamadığını da söyleyebilirlerdi, K. böyle bir riske çok az ihtimal
veriyordu, ama yine de –deneyimlerden ders çıkarma alışkanlığında olmasa da– olası sonuçlara dair bilinçli olarak en küçük
26
bir duyarlılık göstermeyip arkadaşlarının aksine dikkatsiz davrandığı ve sonucun kendisi için cezalandırıcı olduğu, aslında
pek önemli olmayan birkaç olayı gayet iyi hatırladı. Böyle bir
şeyi bir kere daha yaşamamalıydı, en azından bu kez; gerçi bu
bir komediyse oyuna o da katılmak istiyordu.
Hâlâ özgürdü. “Müsaadenizle,” diyerek telaşla adamların
arasından geçip odasına gitti. “Aklı başında görünüyor,” dediklerini duydu arkasından. Odasına girer girmez hemen çalışma
masasının çekmecesini açtı, içindekilerin hepsi büyük bir düzen içindeydi ama asıl aradığı kimlik belgelerini o telaş içinde
hemen bulamadı. Sonunda bisiklet sürücü belgesini buldu ve
tam belgeyi nöbetçilere götürmek üzereydi ki, bunun yetersiz olduğunu düşündü, sonra doğum belgesini bulana kadar
aramaya devam etti. Tekrar bitişik odaya geri döndüğü sırada
odanın diğer kapısı açıldı ve Bayan Grubach içeri girmeye davrandı. Kadın kapıda ancak bir anlığına göründü, K.’yı fark eder
etmez belli ki utandı ve özür dileyerek gözden kaybolurken
kapıyı büyük bir dikkatle kapadı. K. ancak, “İçeriye gelsenize,”
diyebilmişti. Ne var ki şimdi elinde belgeleriyle odanın ortasında dikilmiş, bir daha açılmayan kapıya bakakalmıştı ve ancak
açık pencerenin yanındaki masanın başına oturmuş bir şeyler
yiyen nöbetçilerin seslenmesiyle irkildi, K. şimdi yediklerinin
kendi kahvaltısı olduğunu görüyordu. “Niçin içeriye girmedi?”
diye sordu. “Giremez,” dedi daha uzun boylu olan nöbetçi.
“Çünkü tutuklusunuz.” “Nasıl tutuklanmış olabilirim ki? Hele
bu şekilde?” “Demek tekrar başlıyorsunuz,” dedi adam ve tereyağlı ekmeğini bal kâsesine bandırdı. “Böyle soruları yanıtlamıyoruz.” “Yanıtlamak zorunda kalacaksınız,” dedi K. “İşte, kimlik belgelerim burada, şimdi siz de kendinizinkileri gösterin,
öncelikle de tutuklama emrini.” “Yüce Tanrım,” dedi nöbetçi,
“nasıl oluyor da durumunuzu kabullenmiyorsunuz ve şu anda
muhtemelen size herkesten daha yakın olan bizleri yararsızca
27
kışkırtmayı iş edinmiş görünüyorsunuz!” “Durum bu, kabul
edin artık,” dedi Franz ve elinde tuttuğu kahve fincanını ağzına
götürmek yerine uzun süren, anlamlı görünen ama anlaşılmaz
bir bakışla K.’ya baktı. K. istemediği halde Franz’la aralarında
bir bakışma başladı, fakat sonra yine de belgelerinin üstüne vurarak, “İşte, kimlik belgelerim,” dedi. “Bunlardan bize ne?” diye
tekrar uzun boylu olanı konuştu. “Çocuk gibi davranıp kendinizi zora sokuyorsunuz. İstediğiniz nedir? Niyetiniz nöbetçilerinizle kimlik ispatı ve tutuklama emri hakkında tartışarak şu
ağır ve lanet davanızı hızla sonuçlandırmak mı? Bizler kimlik
belgeleriyle ilgili tam bir fikri olmayan küçük görevlileriz, sizin sorununuzla ilişkimiz de her gün on saat başınızda nöbet
tutmaktan ve karşılığında para almaktan ibaret. İşin bizimle
ilgili kısmı bu kadar, ama buna rağmen hizmetinde olduğumuz yüksek makamların böyle bir tutuklama emrini vermeden
önce tutuklunun kimliği ve tutuklama nedenleri hakkında çok
titiz bir araştırma yaptıklarını görecek durumdayız. Bir hata
söz konusu değil. Tanıdığım kadarıyla bizim makamımız, ki
ben sadece en alt düzeydeki görevliyi tanıyorum, suçu halkın
arasında aramıyor, aksine yasada belirtildiği üzere, suç onu çekiyor ve biz nöbetçileri üzerine göndermek zorunda kalıyor.
Yasa böyle. Yanlışlık bunun neresinde?” “Benim bu yasadan
haberim yok,” dedi K. “Sizin için bir o kadar daha kötü,” dedi
adam. “Herhalde sadece sizin kafalarınızın içinde mevcut,”
dedi K., bir şekilde nöbetçilerin düşüncelerinin içine sızmak,
onları kendi lehine çevirmek veya zihinlerinin içine yerleşmek
istiyordu. Fakat adam karşı çıkarak, “Bunu size hissettireceğiz,”
demekle yetindi. Söze karışan Franz şöyle konuştu: “Baksana
Willem, hem yasadan haberi olmadığını kabul ediyor, hem de
aynı zamanda suçsuz olduğunu öne sürüyor.” “Çok haklısın
ama ona hiçbir şeyi izah etmek mümkün değil,” dedi diğeri.
K. artık cevap vermedi, bu en alt birim memurlarının –ki böy28
le olduklarını kendileri itiraf ediyorlardı– gevezelikleriyle aklımı karıştırmalarına izin vermek zorunda mıyım? Zaten hiç
anlamadıkları şeylerden söz ediyorlar. Sırf aptal olduklarından
kendilerinden bu kadar eminler. Kendi dengim bir insanla edeceğim iki çift laf her şeyi, bunlarla yapacağım bitmek bilmez
konuşmalarla kıyaslanmayacak kadar netleştirecektir. Odadaki
serbest alanda birkaç kez gidip geldi. Karşı apartmanda, kendisinden yaşça çok daha büyük bir ihtiyarı pencereye sürükleyip
sarılarak ayakta tutan yaşlı kadını gördü. K. bu gösteriye bir
son vermek zorundaydı. “Beni şefinize götürün,” dedi. “Ancak
o kendisi istediği zaman, daha önce olmaz,” dedi adı Willem
olan nöbetçi, “ve şimdi size tavsiyem,” diye sözlerine ekledi,
“odanıza gidin, sakin olun ve hakkınızda verilecek kararı bekleyin. Aklınızı yararsız düşüncelerle dağıtmak yerine kendinizi
toparlamanızı öneriyoruz, size yönelik beklentiler yüksek olacaktır. Bize karşı davranışınız, size gösterdiğimiz anlayışın hak
ettirdiği gibi olmadı. Her kim olursak olalım, en azından şimdi
sizin karşınızda özgür adamlar olarak durduğumuzu unuttunuz, bu az bir üstünlük değil. Yine de, paranız varsa, size karşıki kahveden küçük bir kahvaltı getirmeye hazırız.”
Bu öneriye karşılık vermeden bir süre sessizce durdu K.
Bitişik odanın, hatta holün kapısını açsa dahi onu engellemeye belki cesaret bile edemeyeceklerdi, belki de bütün bunların
en basit çözümü, durumu uç noktaya tırmandırması olacaktı.
Ama her şeye rağmen yaka paça edilme ihtimali de vardı ve bir
kez alt edilirse belli bir açıdan bakıldığında şu an adamların
karşısında yine de sahip olduğu tüm üstünlüğü kaybedecekti.
Bu yüzden doğal akışın zaten getireceği çözümün güvenliğini
seçti ve kendisi ya da nöbetçilerden birisi başka bir söz daha
etmeden odasına geçti.
Kendini yatağının üstüne atarak kahvaltı için akşamdan
hazır etmiş olduğu güzel bir elmayı tuvalet masasının üzerin29
den aldı. Şimdi bütün kahvaltısı buydu ve daha ısırdığı ilk iri
lokmada emin olduğu gibi, nöbetçilerin lütfuyla karşıki pis sabahçı kahvesinden gelecek kahvaltıdan çok daha iyiydi. Rahat
ve kendinden emindi, gerçi bankada öğleden önceki mesaisini
kaçırıyordu, fakat işyerinde sahip olduğu oldukça yüksek konum göz önüne alındığında bu kolaylıkla mazur görülebilirdi.
Asıl mazeretini ortaya koymalı mıydı? Bunu yapmaya niyetlendi. Kendisine inanmazlarsa –ki içinde bulunduğu durumda
anlaşılır bir şeydi bu– Bayan Grubach’ı veya şu anda muhtemelen tam karşısındaki pencereye doğru harekete geçmiş olan
karşı evdeki o iki ihtiyarı bile tanık gösterebilirdi. Kendisini
odasına göndermiş ve yalnız bırakmış olmaları K.’yı şaşırttı,
en azından nöbetçilerin açısından baktığında, burada kendisini öldürmek için onlarca olasılığa sahipti. Bununla birlikte
aynı zamanda bu kez de kendi bakış açısından, böyle bir şeyi
yapmak için nasıl bir nedeni olabileceğini düşündü. O ikisinin
bitişik odada oturuyor olması ve kahvaltısına el koyması mı?
Kendisini öldürmesi o kadar anlamsız bir şey olurdu ki, bunu
yapmayı istese bile anlamsızlığı yüzünden yapmak elinden gelmezdi. Nöbetçilerin dar görüşlülükleri o kadar belirgin olmasaydı, onların da aynı kanıyı paylaştıkları için kendisini yalnız
bırakmakta bir sakınca görmemiş oldukları düşünülebilirdi.
Şimdi isterlerse, içinde kaliteli bir şnaps sakladığı küçük gömme dolabın başına gidişini, kahvaltı yerine bir kadehçik yuvarlayışını, ikincisini cesaret toplamak niyetiyle, sonuncusunu da
gerekli olabileceği ihtimaline karşı içişini seyretsinlerdi.
O sırada bitişik odadan gelen seslenişle öylesine irkildi
ki dişleri kadehin kenarına çarptı. “Müfettiş sizi çağırıyor!”
diye seslenilmişti. K.’yı korkutan sadece o haykırıştı, nöbetçi
Franz’tan hiç beklemeyeceği o kısa, kesik, askeri tondaki haykırış. Emrin kendisiniyse büyük bir memnuniyetle karşılamıştı. “Nihayet!” diye seslenerek karşılık verdi, dolabı kapadı ve
30
derhal bitişik odaya koşturdu. İki nöbetçi orada bekliyordu ve
bu sanki çok olağan bir şeymiş gibi K.’yı tekrar odasına geri
kovaladılar. “Acaba ne sandınız?” diye bağırdılar. “Üzerinizdeki
gecelikle mi müfettişin karşısına çıkacaktınız? Sizle birlikte bizi
de dayaktan geçirir!” Zaten gardıroba kadar geri sürülmüş olan
K., “Lanet olsun, rahat bırakın beni,” diye bağırdı, “yatağımda
baskına uğruyorsam kimse beni üzerimde bayramlık kıyafetimle bulmayı bekleyemez!” K. ne zaman bağırsa son derece
sakinleşen, hatta üzüntülü bir hal alan ve böylelikle K.’nın aklını karıştıran veya aklının başına gelmesini sağlayan nöbetçiler,
“Boşuna uğraşma,” dediler. K. hâlâ, “Gülünç merasimler!” diye
homurdanıyordu ama iskemlenin arkasındaki ceketi almıştı bile, sanki nöbetçilerin yargısına sunar gibi ceketi bir süre
iki eliyle havada tuttu. Adamlar başlarını salladı, “Ceket siyah
olmalı,” dediler. Bunun üzerine K. ceketi yere atarak –bunu
niçin söylediğini kendisi de bilmeden– “Bu henüz asıl celse değil ki,” dedi. Nöbetçiler gülümsedi ama isteklerinden vazgeçmediler. “Siyah bir ceket giymelisiniz.” “Bu işi hızlandıracaksa
memnuniyetle,” dedi K., dolabın kapağını kendisi açtı, bir yığın giysinin arasında uzun süre arandı, en iyi siyah takımını
seçti, bel kesimiyle tanıdıkları arasında neredeyse tezahürata
yol açmış siyah ceketli bir takım, bir de yeni gömlek çıkardı,
özenle giyinmeye başladı. Nöbetçilerin onu banyoya göndermeyi unutmalarının işin biraz daha hızlanmasını sağladığını
düşünüyordu gizliden gizliye. Yine de bunu hatırlayıp hatırlamayacaklarını anlamak için onları izledi, ama akıllarına bile
gelmedi elbette, ne var ki Willem, Franz’ı K.’nın giyinmekte
olduğunu haber vermesi için müfettişe göndermeyi unutmadı.
K. giyinme işini bitirdikten sonra, Willem’in soluğunu ensesinde hissederek boş olan bitişik odayı geçip şimdi kapısının
her iki kanadı açılmış olan bir sonraki odaya girdi. Bu odada
kısa bir süreden beri –K.’nın gayet iyi bildiği gibi– daktiloluk
31
yapan, işe çok erken saatlerde giden, eve geç dönen ve K. ile
selamlaşmanın dışında pek konuşmamış olan Bürstner adında
genç bir kız kalıyordu. Bayan Bürstner’in yatağının yanındaki
komodin şimdi duruşma kürsüsü olarak odanın ortasına çekilmişti ve müfettiş de arkasında oturuyordu. Bacak bacak üzerine atmış, bir kolunu sandalyenin arkalığına dayamıştı.
Odanın bir köşesinde gençten üç kişi durmuş, Bayan
Bürstner’in duvara asılı bir hasır panoya tutturulmuş fotoğraflarına bakıyordu. Açık pencerenin mandalında beyaz bir
bluz asılıydı. İki ihtiyar yine tam karşıdaki pencereye geçmişti,
ama bu sefer grup kalabalıklaşmıştı, çünkü arkalarında, onlara
epey tepeden bakan, gömleğinin üst düğmeleri açık bir adam
dikilmiş kızıl bıyıklarını parmaklarının arasında burup duruyordu. Müfettiş, belki de sadece K.’nın dalgın bakışlarını kendi
üzerine çekmek için, “Josef K. mı?” diye sordu. K. başını salladı. Müfettiş, “Bu sabah olanlar karşısında çok şaşırdınız herhalde,” diye sorarken bir yandan da iki elini birden kullanarak
komodinin üzerinde duran kibrit, mum, bir kitap ve bir iğnedenlikten ibaret öteberinin, sanki bunlar duruşma için gereksindiği nesnelermiş gibi yerini değiştirdi. “Elbette,” dedi K. ve
nihayet aklı başında bir insanla karşı karşıya olup da sorununu
onunla konuşabilmenin rahatlığıyla doldu. “Elbette şaşırdım
ama kesinlikle çok fazla değil.” “Demek çok şaşırmadınız,” diyen müfettiş, bu sefer mumu komodinin ortasına yerleştirerek
diğer nesneleri etrafına dizdi. “Belki de beni yanlış anladınız,”
diye telaşla açıklamaya girişti K. “Demek istediğim...” – burada
sözlerine ara verdi ve etrafa bakınarak oturacak bir sandalye
aradı. “Oturabilir miyim?” diye sordu. “Usule uygun değil,”
diye yanıtladı müfettiş. “Demek istediğim,” dedi K. bu sefer
ara vermeden, “haliyle çok şaşırdım, ama insan otuz yıldır
bu dünyada yaşıyorsa ve benim nasibime düştüğü gibi kendi
başının çaresine kendi bakmak zorunda kalmışsa sürprizlere
32
alışmış oluyor ve fazla büyütmüyor. Özellikle bu sabahki gibisini.” “Niçin özellikle bu sabahki gibisi?” “Her şeyi bir şaka
olarak gördüğümü söylemek istemiyorum, yapılan düzenlemeler bunu söyleyemeyeceğim kadar kapsamlı. Sizlerin yanı
sıra pansiyonun bütün sakinleri buna katılmış olmalı, ki bu
da bir şakanın sınırlarını aşar. Yani bunun bir şaka olduğunu
söylemek istemiyorum.” “Çok doğru,” dedi müfettiş ve kibrit
kutusunun içinde kaç tane kibrit çöpü olduğuna baktı. “Fakat
diğer yandan,” diye sözlerine devam etti K. hepsine birden dönerek –hatta fotoğrafların başındakilere de bakarak konuşmak
isterdi– “o kadar önemli bir sorun da olamaz. Çıkardığım sonuç, hakkımda dava açıldığı ama dava edilmeme neden olacak en ufak bir suç bile bulunamadığı. Ancak bu da önemli
değil, asıl mesele kimin tarafından suçlandığım. Davaya hangi
mahkeme bakıyor? Sizler memur musunuz? Hiçbirinizin üniforması yok, sizin giysinize,” –bu esnada Franz’a döndü– “üniforma değil, daha çok bir yolculuk kıyafeti demek gerek. Bu
soruların netliğe kavuşturulmasını talep ediyorum ve bu netleşmeden sonra tam bir iç rahatlığıyla vedalaşmamızın mümkün olacağından eminim.” Müfettiş kibrit kutusunu masanın
üstüne fırlattı. “Büyük bir yanılgı içindesiniz,” dedi. “Buradaki
bu beyler ve ben sizin vakanızda tümüyle önemsiziz, evet hatta
neredeyse hiçbir bilgiye sahip değiliz. Üzerimizde en esaslısından üniformalar bile olsaydı bu sizin sorununuzu olduğundan daha da kötü bir hale getiremezdi zaten. Ayrıca size dava
edildiğinizi de asla söyleyemem ya da daha doğrusu, böyle bir
şey var mı bilmiyorum. Tutuklandınız, bu doğru, fazlasını bilmiyorum. Belki nöbetçiler başka gevezelikler etmiş olabilir, o
zaman gevezelikten başka bir şey değildir bunlar. Fakat şimdi
sorularınızı cevaplamıyor olsam da, size yine de şunu tavsiye
edebilirim, bizi ve başınıza ne geldiğini daha az düşünün, daha
çok kendinizi düşünün. Ayrıca suçlu olmadığınız duygusuyla
33

Benzer belgeler

Basın - Kolektif Kitap

Basın - Kolektif Kitap Şirketi’nde çalıştı. Arkadaşlarıyla birlikte Almanya, Fransa ve İtalya’ya defalarca seyahat etti. Prag’da anarşist çevrelerle ilişki kurdu. 1910’lardan itibaren Yahudi kültürüyle yakından ilgilenme...

Detaylı