Köy-Koop Haber Gazetesi 28. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 28. Sayı
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi
MART 2014
Yıl:3 Sayı:28
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
1163 Sayılı Kooperatifler
Kanunu’na 2 Madde Eklendi
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı
»» ‘Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’
27 Şubat 2014 Tarihli ve 28926 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kanun kapsamında 24/4/1969 tarihli, 1163
sayılı Kooperatifler Kanununa ek ve geçici
madde eklendi.
dan seçilen diğer üyelerin hak, yetki ve
görevlerine haiz olacak.
Üniversiteler, bu üyelerinin kooperatif
yönetim kurulu üyesi sıfatıyla işledikleri
fiillerden ve yaptıkları işlemlerden dolayı, kooperatife ve onun alacaklılarıyla
ortaklarına karşı sorumlu olacak. Üniversitenin rücu hakkı saklı olacak.
Torbadan Kooperatif Çıktı
Kamuoyunda ‘Torba Kanun’ olarak
nitelendirilen ‘Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un yasalaşmasıyla kooperatifler
kanununa yeni düzenlemeler getirildi.
Kanun’a eklenen ek ve geçici maddelerde: Üniversitelerin, kooperatiflerin yönetim kurullarında üye bulundurma hakkı
verildi. Kabul edilen yasaya göre, kooperatife üye üniversitelerin kooperatif yönetimlerinde etkili olmasının önü açıldı.
Üniversitelerin Önereceği
Adaylarda Kooperatife Ortaklık
Şartı Aranmayacak
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 9.
Maddesine eklenen Ek Madde-4’e göre,
sistem şöyle işleyecek: Üniversiteler,
ortak oldukları kooperatiflerin yönetim
kurullarında üye tam sayısının çoğunluğunu geçmemek üzere üye bulundurabilecek. Üniversiteler, yönetim kurulu
üyelerini seçecek ve genel kurula adayları önerecek. Üniversitelerin önereceği adaylarda kooperatife ortaklık şartı
aranmayacak. Bu şekilde seçilen yönetim kurulu üyeleri, genel kurul tarafın-
Tavuk Etinde Son Nokta
»» Beyaz et sektöründe bilimsel temellere
dayalı olmadan ortaya atılan iddialara
bilim insanları yanıt verdi.
Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları
Birliği’ne üye beyaz et üreticilerinin kurduğu www.
saglıklibilgi.org’un ev sahipliğinde, Tavuk eti üretimiyle ilgili bilimsel gelişmeler
ve tavuğun insan sağlığına
olan etkilerinin anlatıldığı,
İstanbul’da düzenlenen basın toplantısına; Bilimsel
Tavukçuluk Derneği Başkanı
Prof. Rüveyde Akbay, Veteriner Tavukçuluk Derneği
Başkanı Prof. Ahmet Ergün,
Türk Pediatri Kurumu Yöne-
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım
Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. İlkay Dellal, Küresel iklim
değişikliği ve son aylarda
Türkiye’yi daha da fazla etkisi
altına alan kuralık ile birlikte,
suya erişimin gittikçe zorlaştığı
bu dönemi ve yaşanılabilecek
sonuçlarını Köy-Koop Haber’e
değerlendirdi.
Röportaj
» Syf 8’de
Besi İthalatı İçin
Kapılar Tekrar Açılıyor
»» En büyük besi işletmelerinde hayvan
varlığının yarı yarıya azalması ve karkas et
fiyatının 18 liraya yükselmesi besilik hayvan
ithalatını gündeme getirdi.
tim Kurulu Üyesi Prof. Dr.
Raşit Vural Yağcı, Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı
Başkanı Prof. Dr. Recep Akdur ve Memorial Hastanesi
Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür
Sönmez katıldı. » Syf 9’da
“Yağış azlığının bu şekilde devam
etmesi üretim miktarını azaltacaktır”
Kooperatifler Kanunu’nun 10. Maddesine
eklenen Geçici Madde 5’e göre de; Ortağı
olduğu kooperatifin yönetim kurulunda
üye bulundurmak isteyen Üniversitenin,
kooperatife yazılı talebini izleyen iki ay
içerisinde toplanacak şekilde genel kurul, yönetim kurulunca toplantıya çağrılacak. Bu süre içerisinde genel kurul
toplanamadığı takdirde, ilgili üniversite
tarafından Bakanlığa yapılacak başvuru
üzerine, genel kurulu çağrı yetkisi başvuru sahibine verilecek. » Syf 7’de
Hayvancılıkta bir kez daha ithalat gündemde. Besi çiftliklerinin yarı yarıya boşalması
ve kırmızı et fiyatındaki artış
hükümeti harekete geçirdi. Besilik dana ithalatında
yüzde 15 olan gümrük vergisini sıfırlamak üzere çalışma başlatıldı. Ancak döviz
kurundaki artış nedeniyle
ithalat geçmiş yıllardaki gibi
cazip olmayacak. Son olarak
2010 yılında karkas etin kilosu 18 liranın üzerine çıkınca hükümet, önce kasaplık
canlı hayvan ithalatına, daha
sonra besilik hayvan ithalatına, sonrasında ise karkas et
ithalatına izin verdi. 20102012 döneminde 3 milyar
dolarlık canlı hayvan ve et
ithal edilmişti. » Syf 4’de
2013 Yılı Dünya
Kooperatifçilik Raporu
ICA (Uluslararası Kooperatifler Birliği) tarafından Dünya
Kooperatif Monitörü projesi
kapsamında hazırlanan 2013
Dünya Kooperatifçilik Raporu, dünya çapında önemli
kooperatiflere ait yayınlanan
istatistiklere ek olarak farklı
sektörlerde başarılı kooperatif hikâyelerine de yer vermekte. » Syf 6’da
2013 yılı Organik Tarım
ve İyi Tarım Uygulamaları
Destekleme Ödemesi
Başvuruları Başladı
Organik Tarım Yönetmeliği’ne
göre faaliyette bulunan kişilerin OTBİS icmallerinde
(17.05.2013 tarihli OTBİS
icmali-1 ve 16.05.2014 tarihli OTBİS icmali-2’de elektronik ortamda tutulan) kayıtlıları ve yetkilendirilmiş
kuruluşça kontrolü yapılmış
ve Yönetmelik hükümlerine
göre uygun bulunmuş Geçiş
süreci-2, Geçiş süreci-3 ve
organik statüde yer alan tarım arazilerinden destekle-
meye uygun bulunan ve 2014
ÇKS’de arazileri kayıtlı olan
üreticiler faydalanabilecektir.
28 Mart 2014 tarihine kadar
başvuru yapmayan üreticiler
desteklemelerden faydalanamayacaklar. » Syf 16’da
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Dr. Yener ATASEVEN
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -28» Syf 2’de
Makroekonomi Açısından
Kooperatif Girişimler -II» Syf 10’da
Tarımsal Çevreye Yönelik
Uygulamalara Verilen
Destekler » Syf 6’da
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ünal ÖRNEK
Yerel Seçimlere Doğru
Adaylara Çiftçi Soruları
» Syf 4’te
Kuraklığa Karşı
‘A,B,C’ Planlarınızı
Öğrenebilir miyiz? » Syf 5’te
Çölleşme ve Çölleşme
ile Mücadele
» Syf 19’da
Dr. Nezaket CÖMERT
Dr. Erhan EKMEN
Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
Hayvansal Üretim ve
Çevre
Volksbank
» Syf 14’te
» Syf 11’de
Ülkemizde Organik
Tarımla İlgili Sıkıntılar
» Syf 13’te
KOOPERATİFÇİLİK
Ocak 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/
Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı
(Ödeme 26.03.2014 tarihi)
25.03.2014
Ocak 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı(Ödeme 26.02.2014 tarihi)
31.03.2014
Ocak 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs
Formlarının Verilmesi
31.03.2014
Kapanış tasdiklerinin yapılması için son gün.
Daha önceki yazılarımız da ivedilikle dönem sonu işlemlerimizi yaparak defter kapanışlarımızı tamamlamamız
hakkın da bilgiler ve tavsiyeler de bulunmuştuk.
Şimdi ise kapanış tasdikleri ile ilgili olarak son
gün olan 31.03.2014 tarihin de defterlerimizin
kapanış tasdiklerini yaptırmamız gerekir.
Bu tarihten sonra yapılacak tasdiler de cezai müeyyideler
uygulanacaktır. Gerekli önlemleri bir an evvel alıp mali
müşavirlerinizle bu konuda işbirliği içinde çalışmanız
gerekir. Değerli okuyucular konu hakkında daha detaylı
bilgi almak isterseniz merkez birliğimize ulaşabilir ya da
e-mail adreslerimize e-mal yoluyla sorularınızı göndererek sizlere yardımcı olmamızı sağlayabilirsiniz.
[email protected]
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Dr. Caner Koç
• Ünal ÖRNEK
• Erol AKAR
• Tevfik Fikret CENGİZ
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
ER
BİR
V E D İ Ğ E R TA
F
K
RK
IN
MA
LİKLERİ M
E
RLİ
Ğİ • KÖY
KA
L
Yazarımızın önceki yazılarına www.
koy-koop.org adresinden ulaşabilirsiniz
25.03.2014
İ
AT
Engiz Koop. Yöneticileri İşgücü Projesinin
Devlet güvencesinde yürüyeceğine inanıyorlar. Bu güvenceye güvenerek büyük
yatırımlara girmişlerdi. Fakat kısa zaman sonra, daha Köy İşleri Bakanı Osman Avcı Bakanlık koltuğunda otururken, Projenin amacından saptırıldığını
Hadi İLBAŞ
gördüler. Bu konuda Engiz Koop. Üyesi
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Hüsnü Kurtluoğlu Engiz’de şunları anlatıyor : “ Aslında dış ülkelere kooperatif “Mööö. Pastörize süt Samsun’da !”
Samsun Türkiye’de pastörize süt içecek
üyeleri kooperatifin yatırım projesine
beşinci şehirdir artık.
dayandırılarak gönderilecekti.
Uygulama 150 kooperatif için yapılacak- İt Ürür Kervan Yürür
tı. Ortaklar dış ülkeden parayı bankaya 19 Mayıs 1971 Engiz Koop. Süt Fabrikası
yollayacak, banka yatırımın gerçekleşme
törenle açılıyor. Samsunlular pastörize
oranına göre ödeyecekti. Ortak parası
süt içme uygarlığının bilincine eriyorlar
sermayenin %20 sini teşkil edecek, %80 Üçüncü Büyük Tesis
kredi olarak karşılanacaktı. Fakat böyle
olmadı. Bakan uygulamayı parti yararı- Engiz Koop. Çalışmalarından gurur duna çevirdi. Ben de kurduğum bir işi ken- yan bir dost diyor ki: “Kurmuş olduğudi ellerimle lekelemek istemedim. Bu gö- nuz bu fabrika, Samsun ilinde
Bakır ve Azot’tan sonra üçüncü büyük
revden istifa etmeyi tercih ettim.”
tesistir.
Bu açıklama Engizli kooperatifçileri çok
üzüyor. Faruk Sükan’ın Köy İşleri Baka- Daha Çok Duman
nına vekaleti sırasında Bakanlığı doldu- Engiz Koop. Yönetim Kurulu hırslı, fabran Konyalıların hikmetini anlamakta
rika bacasından çıkan dumanlar Engizi
gecikmiyorlar. Peşinden İsparta- Burdur
sarsın istiyor. Fabrika dumanları kooGöllerinin etrafına taşması yine Engizli- peratif düşmanlarının gözlerine dolsun
leri üzüyor. Bütün kontenjanlar bu illere
istiyor.
verilmişti. Daha sonra Varto Depremi
Kooperatif Hareket-Bol Kazanç,
oluyor. Türkiye’nin dört bucağından in- Bol Bereket
sanlar Varto felaketzedelerinin arasında
Almanya’ya gidiyor. Derken İşgücü Proje- Süt üreticileri sevinçli. Fabrika arı kovanı gibi. Ortaklar kooperatifleri ile
si uygulaması sona eriyor.
gurur duyuyorlar. Bir ortağın kendisi
VII. Türk Kooperatifçilik Kongresi’nde Almanya’da çalışıyor.: Karısı her hafta
konu ele alınıyor. Engizliler projenin ilk
fabrikadan 500 lira süt parası alıyor.
şekli ile uygulanmasını istiyorlar. “Biz
Sıkıntılı Günler
bu projeye güvendik, işe girdik, proje
niçin uygulanmıyor? Bu konuda Baş- Pazarlama işleri yürümüyor. Tereyağı
bakanlıkça bir soruşturma yapılmalıdır. dağ gibi yığılıyor. Askeri birliğin yoğurt
Projenin hatalı yönleri varsa, düzeltilsin. ihalesi kilosu 142 kuruştan Engiz’de
kalıyor. Tekel Tütün Fabrikası yoğurt
Ancak uygulama ivedilikle başlasın. Aksi
halde tazminat davası açmamız söz ko- almıyor. . Büfeciler şişe başına kar oranını düşük buluyor ve süt satmıyorlar.
nusudur.” diyorlar.
Pastörize sütü Rizelilerin çıkardıkları ve
Engizli kooperatifçiler kongrede proje
Amerikan süt tozundan yaptıkları söyaleyhinde yapılan konuşmalara üzülülentisi etrafa yayılıyor. Satılmayıp geriye
yorlar. Dış ülkeye gitmek için kooperatif
dönen şişeler yağ üstte toplandığından
kurulmasına onlar da karşı idiler. Ancak
güçlükle boşaltılıyor. İade edilen sütler
onlar, hiçbir tutarlı dalı olmayan bir infabrikanın moralini bozuyor. Bu sütler
sanın örgütlenmiş bir şekilde dış ülkeye
kızgın buhar ile işlem görüp çökelek olugitmesi, toplum çalışmalarına katkıda
yor. Üzerinden yağ akan çökelek, kilosu
bulunma olanağına kavuşması tezini sa6 liradan müşteri bulamıyor. Pastörize
vunuyorlardı.
tereyağının kilosu 15 lira, alan yok. Bu
İşgücü projesinin Engiz’de de uzun uzun
arada bir okumuş kişi caka satıyor. “Zitartışıldığını görüyoruz.. 1964 yılının
raatçını işi bu kadar olur. Pazarlama
Mayıs ayında Engiz kahvelerinde yapı- etütleri yapmamış.”
lan tartışmalar hatırlanıyor. “Parayı ne- Ankara, Ankara, Sana Koşar Her
reden bulacağız?” sorununun bu proje
Düşen Dara
sayesinde çözümlendiği itiraf ediliyor.
Dış ülkeye gitmeyi rüyasında bile göre- Samsunda umduğunu bulamayınca,
süt dökmüş kediye dönen yöneticiler
meyen boynu bükük köy çocuklarının
kooperatiflerine onar bin lira yatırmaları Ankara’nın yolunu tutuyor. Atatürk Orman Çiftliği ile anlaşıyorlar. Her gece
sevinçle karşılanıyor. İşgücü projesinin
tanker ile 2.5 ton süt Ankara’ya taşınıyor.
faydaları asla inkâr edilmiyor.
Bu sefer Bölge Ticaret Müdürü dikiliyor
İşgücü projesinin kötü amaçlara alet
karşılarına. “Olmaz, Samsun’un sütünü
edildiği düşüncesiyle, projeye saldıran- dışarı çıkaramazsınız.”
ları Engizli kooperatifçiler asla affetmiyor. Bu kimseleri vatan haini ilan ediyor- Süt Fabrikasında Başarısızlık Nedenleri
lar. Projenin ilk esprisine uygun olarak
Girişimin
yararını görenlerle girişimi yöuygulanacağı günü bekliyorlar.
netenlerin
aynı kişiler olmaması, başarıSüt Fabrikası Başarı Yolunda Kadsızlığın
ilk
nedeni oluyor. Almanya’ya
ro Tamam
gidenlerin hayat standartı yöneticilerinEngiz Koop. Almanya Süt Fabrikasında
kini geçiyor. Üstelik ‘Almanyalı’lar yönekurs gören teknisyenlerini bağrına ba- ticileri töhmet altında bırakıyorlar. Bazı
sıyor. Fabrika Müdürlüğüne Ziraat Mü- ortaklar ise, Almanya’da gördükleri ileri
hendisi Metin Bengiöz atanıyor. Ken- düzeni istiyorlar. Böylece, ortak-yönetici
disi fabrikanın organize edilmesinde
çekişmesi başlıyor. “O kadar biliyorsan,
büyük yararlılık göstermiştir. Ticaret
gel kendin yap” sözleri işitiliyor.
İşletme Şefliği Akademi mezunu Savaş
Diğer yandan Yönetim Kurulunun 9
Yücekent’e veriliyor. Ticaret Şefi İstanüyesinden hiç birinin Süt Fabrikasına
bul’daki PEVA ( Pazarlama) kursunu
satacak sütü yok. Kooperatif Müdürü
başarı ile bitiriyor. Ayrıca, iki de bayan
“Olmaz böyle kooperatifçilik “ diyor.
atanarak Atatürk Orman Çiftliği Süt
Fabrikasında tam kadro ile staj yapılıyor. Ertesi günü Yönetim Kurulu Başkanı
Ahmet Altun’un oğlunun elinde 3 litre
sütle geldiği görülüyor. Diğer 8 üyeden
Gâvur Gidiyor
ses çıkmıyor. Daha doğrusu süt işletmesinin zararından birinci derecede etkiFabrikanın montaj işleri bitiyor. Yöneti- lenmiyor. Bu nedenle soruna eğilemiyor.
ciler toplanıyorlar. “Bir noksanımız var Başarısızlığın ikinci nedeni, Türkiye’nin
mı? Her şeyi öğrendik mi?” Fabrika Mü- içinde bulunduğu keşmekeşliktir. Oysa
dürü Metin Bengiöz patlıyor: “Yeter be, süt ihmal kabul etmiyor. Süt, randevuya
gitsin şu Gavur. Biz de işimize bakalım.” zamanında gelmeyeni affetmiyor. “AraMetin Bey haklı çıkıyor. Deneme çalış- banın lastiği patladı”, “jeneratör arıza
maları başarı ile sonuçlanıyor.
yaptı”, “ihaleyi kazanamadık”, işletme
sermayemiz yok” konularını tanımıyor..
Pastörize Süt Samsunda
Başarısızlığın Diğer Nedenleri
İşletmeye Alma Hazırlıkları Başlıyor.
Türkiye Radyolarında değişik bir ses : Birleşme Kararı Uygulanmıyor
Engiz çevresindeki 5 kooperatifin Tereyağı Fabrikası yatırımı için bir Proje
Birliği kurmuş olduklarını daha önce
görmüştük. Şimdi de yeni aşamayı izleyelim:
5 kooperatif kendi Genel Kurullarında
Engiz Koop. İle birleşme kararı alıyorlar
Bu kararı yalnızca Yeşilköy Kooperatifi uyguluyor. Aktif ve pasifleriyle Engiz
Kooperatifine katılıyor. Diğer 4 kooperatifin yöneticileri Genel Kurul kararlarına
uymuyorlar. Böylece çok iyi bir fırsat
kaçırılmış ve hele Bafra- Ballıca Köyüne
bir felaket getirilmiş oluyor. Osman Ağa
ve işbirlikçisi Selahattin Yıldırım, Bafra
Ballıca Kooperatifçilik çatısından çıkıyorlar. Sıkı sık gelip giden Bakanlık Müfettişleri sorunu keşfedemiyorlar.
Süt Fabrikasının Üyeleri
Engiz Koop.’a Almanya’dan gelen mektuplar hep dert dolu. “Biz süt fabrikasının ortaklarıyız. .Biz süt fabrikasının ortaklarıyız. Biz o fabrika sayesinde geldik
Almanya’ya.” “Bizi Ballıca Kooperatifinden kendi tarafınıza alın. “ “Biz de süt
fabrikası ortaklık senedi isteriz. Bizim
Almanya’dan yolladığımız sermayeyi
Başkan neden Süt Fabrikasına yatırmaz.”
Soruya bir türlü cevap bulunamıyor.
Osman Ağanın Saldırıları
Kuruluş günlerinin yıkıcı kişisi Osman
Ağa, bu kez saldırgan bir tutum izliyor.
Amacı, Engiz Koop.’u da avucunun içine
almaktır. Bunu çeşitli şekil ve vesilelerle
deniyor. Ahmet Altun ve Yalçın Engiz’i
antidemokratik yöneticilikle suçluyor.
Satın alına taşıt araçlarının her birinden on beşer bin lira yenmiş olduğu iddialarını ortaya atıyor. Süt Fabrikasının
kurulmuş olduğu Bafra-Ballıca halkını
fabrikaya cephe almaya zorluyor. Bunda
başarı sağlayamayınca, çevre köylülerini
Engiz Koop. Aleyhine kışkırtıyor. Fabrikaya silahlı saldırı düzenliyorlar. Anacak
Yürekli Kooperatifçi Osman Şenocak,
ağanın oyununu bozuyor.
Engiz Koop. Genel Kurulu da Ağanın
kooperatifinin tüzel kişi ortaklığına son
vererek ağaya haddini bildiriyor.
Taşçı Arif’in Saldırıları
Ortada yeni bir saldırgan beliriyor. Taşçı
Arif Kurban Yönetim Kurulu Başkanı Ali
Topal’a gıyabında hakaretler yağdırıyor.
Cumhuriyet Bayramı töreninden önce
Engiz kahveleri karışıyor Yalçın Engiz
,”Yönetim Kurulu Başkanımıza yapılan
hakareti kooperatifin tümüne yapılmış
sayarım” diyor ve saldırgana gereken
müdahaleyi yapıyor.
Taşçı Arif Ne İstiyordu Acaba?
Meğer onun amacı, ortak oğlunu
Almanya’ya yollamak ve üç oğlunu daha
ortak yazdırmakmış. Peki, Kooperatif
Almanya’ya kimi gönderiyor? Moskof
çocuklarını değil ya.
Akif Kurban artık kooperatifçi olmuştur.
Yönetim Kuruluna seçiliyor. Toplantılarda çok ağzı kalabalık. Ama faydaları da
dokunmuyor değil.
Sütten Ağzı Yananlar
Süt Fabrikasından beklenen yararlı sonuç alınamıyor. Şebeke elektriği gelinceye dek, fabrikanın çalışmasına ara verilmesi Genel Kurulda kararlaştırılıyor.
“Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer“
derler. Engiz Koop. Bu kurala uymuyor. Yeni Müdür Necati Sarıyiğit kolları
sıvıyor. Tamamlama Projesi hazırlatıp
Ankara’ya dayanıyor. Yoğun çalışmalar
sonucu, 1974 yılı Türkiye Bütçesinde
Engiz Koop. Adına 12 milyon lira Devlet
Yardımı yapılması, Engiz Koop.’a yeniden canlılık kazandırıyor. İsveç firmaları Alfa-Laval ve Tetra – Pak ile anlaşma
yapılıyor.
Engiz Koop.’un yeni konusu yine
süt. Ama bu kez dayanıklısı.
“Bu fabrika battı. Kooperatif iflas etti ”diyenleri utandırmak için girişilen bir çaba
var Engizde.
Süt fabrikasının bacası sonsuza dek tütsün. Bacadan çıkan duman gökte dalgalanan Ayyıldızlı bayrakla sonsuza dek
sarmaş dolaş olsun. İşte bizim en büyük
dileğimiz. –Sürecek -
Bİ
İşgücü Projesi Çıkmazda
Değerli Kooperatif Yöneticileri ve
Kooperatif Ortakları,
2014 Mart ayı içerisinde muhasebe ve resmi
kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili yapılacak işleri bu ayki yazımda yer veriyorum.
Önemli hatırlatmaları aşağıda maddeler
halinde belirttim. Her zaman belirttiğimiz
gibi zamanlar konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu arada 2013 T. yılına ait
işlemlerimizin bitmiş olması gerekiyor. 31
Mart 2014 tarihinde kapanış kayıtlarının yapılacak olması, ayrıca genel kurul toplantıları içinde çalışmalara başlamak ileride
yaşayacağımız sıkıntıları önlemek için önemlidir.
Z
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -28-
MUHASEBEDE BU AY
E
2
Mart 2014 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Mart 2014 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4
Mart 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Yerel Seçimlere Doğru
Adaylara Çiftçi Soruları
»» 30 Mart 2014 tarihinde Türkiye’de yerel seçimler
olacak. Seçmenler, yerel yöneticilerini seçecekler.
Yerel seçimlerde, kimi durumlarda adayların
mensup oldukları siyasi partiler göz önüne alınmaz.
Adayın iş görme kapasitesi, iletişim
kurmada becerisi, akrabalık ya
da hemşerilik durumu ve kökeni
gibi konular öne çıkabilir. Bununla birlikte sonuçta a, b, c ya da d
partisine oy verilir. Bu durum, oy
verilen siyasi partinin programını, yaptığı ve yapacağı uygulamaları kabul ettiği anlamına gelir.
Bu nedenlerle, kentlerde oturan
seçmenler kadar kırsal kesimde
yaşayan seçmenler de partilerinin
programlarına ve uygulamalarına
göre mevcut durumu dikkate alarak oy vermelidirler.
Manzara-i Umumiye Ne?
Türkiye’de, dünyada yaşanan ekonomik çöküntüye de bağlı olarak
mevcut ekonomik sistem, insanları doyuramıyor.
• İşsizlik giderek artıyor.
Mevcut işsizlere her gün yenileri ekleniyor.
• Gelir dağılımı son derece bozulmuş. Bir kesimimiz Avrupa’nın en
zenginleri gibi yaşarken, büyük
bir çoğunluğumuz geçim sıkıntısı
içinde. Kimilerinin gelir düzeyi,
Afrika ya da Afganistan’daki yoksullar düzeyinde.
• İşsiz kalan yığınlar için sadaka düzeni oluşmuş. Kömür, erzak derken buzdolabı,
çamaşır makinesi, çek yat dağıtımı yapılıyor. Son dönemlerde kimi işsizler, artık iane
kabul etmediklerini, iş istediklerini belirtiyorlar.
• Dış ödemeler dengesi bozulmuş.
Bütçe sürekli açık veriyor. Dış
borçlar, son 11 yılık süreç içinde
neredeyse bütçenin yarısı kadar
olmuş. Borcun kamu ya da özel
sektör olması önemli değil. Borç
Türkiye’nin.
• Yolsuzluk ve rüşvet doruk
noktasında. Bunu yaratan
neden özünde sermayenin
denetimsiz oluşu. Sermayenin denetimsizliğini, bir
başka deyişle paralel, daha
doğrusu derin ekonomileri
ortaya çıkarmış. Başta işçi ve
köylü kesiminin olmak üzere
emeği ile geçinenlerin güçsüz
oluşu, sermayenin denetim
olanağını yok etmiş bulunmakta. Yolsuzluk ve rüşvetin
kökenlerine bir de böyle bakmak gerekiyor.
Olumsuz görünüm daha da artırılabilir. 30 Mart 2014 Yerel
Seçimleri’nde Yeni Belediye Yasası nedeniyle kırsal kesimin vereceği oylar daha da önem kazandı. Bu
bağlamda kentliler gibi çiftçilerimiz de, oy istemeye gelen adaylara
kimi sorular sormalı.
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
Adaylara Çiftçi Soruları
1. Tarımsal desteklemeler, Tarım
Yasası’nın temel ölçütleri düzeyinde gerçekleştirilecek mi? Tarım
Yasası’nın bu hükmü neden uygulanmıyor?
2. Çiftçilerin borçlanması, neden
özel bankalara yönlendirildi? Ziraat Bankası ya da Tarım Kredi
Kooperatifleri işlevlerini neden
yitirdi?
3. Tarımsal girdilerden alınan
KDV ile Özel Tüketim Vergisi ne
zaman düşülecek?
4. Tarımsal amaçlı kooperatifleri
güçlendirici yasalar ne zaman çıkarılacak? Üreticiler AB’de olduğu
gibi neden sanayici olmuyorlar?
5. Kırsal kesimde örgüt fazlalığı
hatta örgüt kirliliği ne zaman sonlanacak? Kurulan örgütlerin işlevleri neden karıştırıldı?
6. Tarım topraklarının yabancı
ya da yabancı denetimli bankalar
tarafından alınmasını engelleyici
yasalara gereksinme duyuyor musunuz? Bu konuda bir sınırlama
getirilecek mi?
7. Türkiye lider durumda olduğu
ürünlerde uluslararası borsaları
neden kuramıyor? Fındık, üzüm,
kayısı borsaları gibi.
8. Kooperatifler, ürünlerini aracısız olarak pazarlayamazlar mı? Yerel yönetimler bu konuda gerekli
olanakları niçin sağlayamıyor?
9. Çiftçilere tohum ve damızlık
üreten devlet tarım işletmeleri neden satılıyor? Bunların korunarak
geliştirilmeleri olası değil mi?
10. Tohumculuk Yasası, Şeker Yasası, Tütün Yasası gibi üretici ve
tüketicilerin aleyhine olan yasaları
değiştirmek istiyor musunuz?
11. Mazot, gübre, yem gibi girdi fiyatları Batı ülkelerine göre neden
kat kat fazla? Girdi fiyatları artarken çiftçi eline geçen ürün fiyatları
neden düşüyor?
Bakalım, adaylar bu sorulara
nasıl cevap veriyorlar? Çiftçiler aldıkları cevaplara göre oylarını yönlendirsinler derim.
Besi İthalatı İçin Kapılar Tekrar Açılıyor
»» En büyük besi işletmelerinde hayvan varlığının yarı yarıya azalması ve karkas et
fiyatının 18 liraya yükselmesi besilik hayvan ithalatını gündeme getirdi.
Hayvancılıkta bir kez daha ithalat
gündemde. Besi çiftliklerinin yarı
yarıya boşalması ve kırmızı et fiyatındaki artış hükümeti harekete geçirdi. DÜNYA’ nın edindiği bilgilere
göre besilik dana ithalatında yüzde
15 olan gümrük vergisini sıfırlamak
üzere çalışma başlatıldı.
Ancak döviz kurundaki artış nedeniyle ithalat geçmiş yıllardaki gibi cazip
olmayacak. Son olarak 2010 yılında
karkas etin kilosu 18 liranın üzerine
çıkınca hükümet, önce kasaplık canlı
hayvan ithalatına, daha sonra besilik hayvan ithalatına, sonrasında ise
karkas et ithalatına izin verdi.
2010-2012 döneminde 3 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithal edildi.
İç piyasada fiyatın düşmesi nedeniyle yerli besiciyi korumak için gümrük
vergileri yükseltilince ithalat fiilen
durdu. Et fiyatındaki artış, besi çiftliklerindeki hayvan sayısının azalması ithalatı bir kez daha gündeme
getirdi. Besicilikte Türkiye’nin en
büyük işletmeleri olan Banvit, Saray
Halı, Şahbazlar’ın besi işletmesinde
hayvan sayısı hızla düşerken, yerine
yeni hayvan alımı yapılmıyor. Banvit
Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Görener, Banvit olarak besi işletmesinde
bir dönem 38 bin başa kadar ulaştıklarını ancak şu anda 16 bin baş besi
hayvanına sahip olduklarını söyledi.
Kestikleri hayvanların yerine
yenisini koyamadıklarını anlatan Ömer Görener DÜNYA’ya
şu bilgileri verdi:
“Yerli besi danalarının fiyatı yüksek.
Yem ve diğer girdilerin maliyeti artıyor. Sezon başında mısırın tonu 600
liraydı. Bugün 720-730 lira. Dahilde
işleme rejimi kapsamında getirseniz
bile dövizdeki artıştan dolayı pahalı.
Bu şartlarda hayvan alıp beslemek
mümkün değil. Ayrıca çok ciddi bir
kuraklık söz konusu. Yem sorunu
daha da büyüyecek. Bu nedenle besi
hayvanı alıp çiftliğe koyamıyoruz. Bu
saatten sonra ithalat açılsa bile cazip
değil. Çünkü dövizdeki artış ithalatı
da pahalı hale getirdi.”
Saray Çiftliği yüzde 25
kapasite ile çalışıyor
Kayseri Develi ve Adana’da iki besi
işletmesi olan Saray Çiftliği’nin
Genel Koordinatörü Nadir Yürüktümen, yüzde 25 kapasite ile çalış-
halata belli kotalar getirilmesi ve çiftliği olan, yemi olanlara ithalat hakkı
verilirse daha iyi olur. Yemi olmayan,
komşusunun derme çatma ahırına
hayvan ithal edenler sektöre zarar
verir. Çünkü ithalatla yerli üretici biterse asıl o zaman ahırlarımızın sonu
gelir. Yerli üreticinin mutlaka korunması gerekir.”
tıklarını söyledi. Yürüktümen şöyle
konuştu: “Çiftliğimizin yüzde 75’i
boş. Yeni hayvan alamıyoruz. Ette
eşik fiyatı bilmediğimiz için, ithalatın
nasıl ve ne zaman açılacağını bilmediğimiz için hayvan alamıyoruz. İthalat piyasada bazılarının ortalığı ayağa
kaldırmasıyla mı açılacak? Göstergelere bakılarak mı açılacak bilinmiyor. Bugün 17.5 lira olan karkas et
fiyatından geriye dönersek canlı besi
hayvanın fiyatı 10.5-11 liraya geliyor.
Biz piyasadan bu fiyattan hayvan
alıp beslemeye başlarsak ve yarın
hükümet ithalat için kapıları açarsa ne olacak? İthalat nedeniyle besi
hayvanının fiyatı 1 lira gerilese bizim
elimizdeki hayvanlardan doğrudan 9
milyon lira, 2 lira geriye gitse 18 milyon lira zarara uğramış oluruz. Bunu
daha önce yaşadık. Bir kez daha yaşamak istemiyoruz. Bunun için hayvan alamıyoruz. Temkinli gitmeye
özen gösteriyoruz. Daha kısa vadeli
düşünmeye başladık.”
Yerli besici korunmalı
Dünyada dengelerin çok farklı olduğunu, Brezilya’nın yakın zamanda
yüzde 13 devalüasyon yaptığını hatırlatan Yürüktümen, ithalat konusunda ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“İthalat açılacaksa besilik hayvanı
Brezilya’dan, Avustralya’dan getirmek daha mantıklı. Dünyada canlı
hayvan veya et fiyatını talep belirliyor. Türkiye bundan önceki dönemde
ithalat için girdiği pazarlarda yüksek
talep yaratınca fiyat yükseliyordu.
Ancak bir süredir ithalatın yapılmaması fiyatı da düşürdü. Bakanlık zamanında fonu yüzde 15 yerine yüzde 20-22 yapsaydı o zaman oradaki
fiyatlar daha da düşük olurdu. Talep
çok olunca orada 5.8 dolara kadar
çıkmıştı şimdi 4.15 seviyelerinde. İt-
Adana’da faaliyet gösteren ve 12 bin
baş kapasiteli Şahbaz Çiftliği’nin sahibi Mehmet Şahbaz, ülkede her ürüne zam geldiğini, hayvancılıkta girdi
fiyatlarının süre kli arttığını belirterek şöyle dedi:
‘Kimse maliyetlerimize
bakmıyor’
“Ette fiyat 1 lira arttığında adeta kıyamet kopuyor. Kimse bizim maliyetlerimize bakmıyor. Girdi fiyatları
sürekli artıyor. Besilik dana piyasada kilosu 10 liradan alınıyor. Buna
göre besicinin para kazanabilmesi
için karkas etin kilosunun 22 liradan
satılması gerekir. Bu denge sağlanamadığı için biz hayvan alamıyoruz.
Aralık sonu itibariyle 12 bin baş kapasiteli işletmemiz yarı yarıya boş.
Sadece 6 bin hayvanımız var. Biz aylardır besilik dana ithal edilsin dedik
ama sözümüzü dinletemedik. İthalat
açılsaydı bu duruma gelinmezdi. Döviz aldı başını gitti. Euro ekim-kasım
döneminde 2.350-2400 civarındayken bugün 3 lira 100 kuruş. Dövizdeki artış yüzde 25. Diğer girdilerin
fiyatları artıyor. Yüzde 15 gümrük
vergisi sıfırlansa ne olacak? İthalat
cazip değil. İç pazarda dananın kilosunu 12 liradan alıp karkas eti 18
liradan satarsanız batarsınız.”
İthalat kurala bağlanacak
- 2010 yılında önce kasaplık hayvan
ithalatına, daha sonra besilik, sonrada et ithalatına izin verildi. Doktordan avukata herkes ithalat yaptı.
Yerli üretici büyük zarar gördü.
- Hükümet şimdilik sadece besilik
dana ithalatına izin verecek.
- İthalat için yüzde 15 olan gümrük
vergisi sıfıra indirilecek.
- Besi çiftliği sahibi olanlar ve ihtiyaçları kadar ithalat yapabilecek.
- İthalatın yerli besiciye zarar vermeyecek şekilde yapılması sağlanacak.
Ürünlerini Lisanslı Depolara Koyan Üreticilere
Sigorta Primi İstisnası Getirildi
»» Tarımsal Faaliyette Bulunanların Prim Borçlarının Sattıkları Tarımsal Ürün
Bedellerinden Kesinti Yapılmak Suretiyle Tahsil Edilmesine Dair Tebliğde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ 30/01/2014 tarihli ve 28898 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından
ortaklaşa yapılan çalışma neticesinde hazırlanan söz konusu Tebliğ
değişikliği ile; 10.02.2005 tarihli ve
5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu ve bu Kanuna istinaden çıkarılan ikincil düzenlemeler çerçevesinde tarımsal ürünlerini
lisanslı depo işletmelerine tevdi eden
üreticilerin, ürünlerini temsil eden
ürün senetlerini satmaları halinde
01.01.2015 tarihine kadar sigorta primi kesintisi yapılmayacak.
Bu değişiklikten önce, üreticilerden
ürün senedi satın alan kişilerin alım
satım bedeli üzerinden %2 oranında
prim kesintisi yaparak Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarması zorunluluğu bulunmaktaydı.
Öte yandan, aynı Tebliğ değişikliği
ile, tüm işlemlerin elektronik ortamda gerçekleştirildiği ve alıcı ve
satıcı tarafların birbirini görmediği
elektronik ürün senedi satışlarında
sigorta prim kesintisinin nasıl yapılacağına ilişkin sorunun çözülmesine
yönelik de düzenlemeye gidildi. Buna
göre, prim istisnasının sona ereceği
01.01.2015 tarihinden sonra sigorta
prim kesintisi, ürünleri temsil eden
elektronik ürün senetlerinin satışında yetkili takas kuruluşu tarafından
yapılacak.
Köy-Koop Haber Mart 2014
TARIM
Okul Sütü Programı
Yeniden Başladı
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli
Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından
yürütülen program, 10 Şubat’ta yeniden başladı.
Bu çerçevede anaokulu
ve ilkokul’da eğitim
gören 6 milyon 330
bin 215 öğrenciye
haftanın 3 günü süt
dağıtılacak.
Okul
Sütü Programı için
3 senede toplam 370
milyon 549 bin liralık bütçe kullanıldı.
Bu yıl okullara 60
bin 770 ton sütün
gönderilmesi planlanıyor. 2012’de 27
bin 262 ton, 2013’te
55 bin 915 ton gönderilmişti.
Okul Sütü Programı
ile çocukların süt tüketimini artırmak, sıhhatli beslenmelerine
katkıda bulunmak; üreticiyi teşvik etmek amaçlanıyor.
Dünyada 80'den fazla ülkede
okul sütü projeleri uygulanıyor.
AB'de öğrencilere süt ürünlerine erişebilmeleri için yardım
sağlanıyor. Çek Cumhuriyeti ise
uygulamanın devlet eliyle başarıya ulaştığının görünür olduğu
tek ülke. Proje Çek Cumhuriyetinde 1996 yılında küçük ölçekli
bir özel işletmenin girişimiyle
başlatılmış. AB'ye üyeliğinin ardından 1999 yılındaysa devlet
projesi haline dönüşmüş. Programın ülkede süt tüketimini %19
arttırdığı ölçümlenmiş. Bir diğer başarılı uygulama ise
Portekiz'de hayata
geçirilmiş. Proje sayesinde ülkede, yıllık
kişi başına içme sütü
tüketimi 29 litreden
70 litreye yükselirken, beraberinde 10
yıl içinde boy ortalamalarında 3 cm'ye
yakın artış gözlenmiş. Çocukların okula devam ve zihinsel
aktivitelerinde
de
iyileşme olduğu kaydedilmiş. Çocukların
% 52'sinde görülen "Endemik
Guatr" vakalarının 5 yıllık uygulama sonucunda % 9'a kadar
gerilediği görülmüş.
Öte yandan Okul sütü, toplam ulusal süt tüketiminin
Tayland'da %25'ini, Japonya'da
%9'unu,
ABD'de
%7'sini,
Finlandiya'da %5'ini, Norveç
ve İsveç'te %4'ünü, Kanada ve
Danimarka'da ise %3'ünü oluşturuyor. Çin'deki programda
1999 – 2006 yılları arasında süt
üretimi 8 milyar litreden 24 milyar litreye, süt hayvanı sayısı ise
4,6 milyondan 14 milyona ulaşmış. Kişi başı tüketim ise 7 litreden 25 litreye çıkmış.
5
Kuraklığa karşı ‘A,B,C’ Planlarınızı Öğrenebilir miyiz?
»» Polatlılı üreticilerden öğrendiğime göre; yağış o kadar az ki, buğday dört santim
büyüdüğü için çiftçiler artık tarlalarını bozuyorlar.
Konya’da ise buğday çıkışı oldu; ancak
hava çok sıcak olduğundan, önümüzdeki aylarda iyi yağışlar olsa bile verimde bir düşüş olacağı bildiriliyor.
Kentlerde durum tehlikeli. Prof. Dr.
Orhan Şen; “Türkiye’de kuraklık etkisini artırarak devam ediyor. Bir an
önce bazı tasarruf tedbirleri alınmalı.
Gerekirse bazı büyük şehirlerde su
kesintisi yapılmalı. Özellikle İstanbul yazın büyük su sıkıntısı çekebilir.
İstanbul’a günde 2,5 milyon metreküp
su veriliyor. Hazırda 300 milyon metreküp su kalmış” dedi.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu, ise “Biz büyük bir şehri mutlaka tek kaynaktan beslemiyoruz.
Alternatifleri var. Bizim A, B, C planlarımız var. Alınacak tedbirleri alıyoruz. (…) vatandaşta endişe var. Onlar
düşünmeyecek, bunu biz düşünmeye
mecburuz. (…) Biz entegre su yönetimi anlayışıyla, Düzce’den başlayarak
Bulgaristan sınırına kadar, bölgedeki
şehirlerin su meselesi ile ilgili entegre su yönetim planlaması yaptık. Bir
şehirde su sıkıntısı olursa, başka bir
şehirden beslemek için projelerimiz
hazır” demiş. Öncelikle ülke sorunlarıyla sadece üst düzey politikacıların
ve bilim insanlarının ilgilenmesi gerektiği konusunda sayın bakanın görüşüne katılmıyorum. Mümkün olsa
bütün vatandaşlarımız, bütün beyin
güçleriyle sorunlar üzerinde düşünseler çok iyi olur. Demokrasi de bunu
gerektirir. Bu bağlamda, Orman ve Su
İşleri Bakanlığı’nın A, B ve C planlarının ne olduğunu herkesin öğrenmesi
‘bir vatandaşlık hakkıdır’ diye düşünüyorum. Anladığım kadarıyla, su
kesintisi gibi önlemlerin seçimlerin
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
söz konusu olduğu bu dönemde konuşulması istenilmiyor. İyi de, yağışların yeterli olmama olasılığının hayli
yüksek olduğu şu durumda bu önlemleri şimdiden almaz isek, yaz ortasında almamızın bir yararı olmaz. Çare
olarak gösterilen, İstanbul’un suyunu çok uzaklardan getirmenin de bir
bedeli var. En azından o bölgelerdeki
kentliler ve çiftçiler veya doğa zarar
görmeyecek mi? Şimdiden, İstanbul
ve problemli diğer kentlerde hanelerin belli bir düzeye kadar su tüketim
ödemelerini bedava veya çok düşük
bir düzeyde tutup (beş lira gibi), saptanacak düzeyin ötesindeki su tüketimlerinde, tüketimin tümünü oldukça yüksek bir bedelle fiyatlandırmak
düşünülebilir. Bu, oldukça büyük bir
çoğunluğun suyu tasarruflu kullanmalarına yol açar. Dikili’de bu başarıyla denenmişti.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker ise; kuraklıkla ilgili endişeleri olduğunu dile getirerek, “Meteorolojik kuraklık var. Bir de tarımsal
kuraklık var. Bizi ilgilendiren tarımsal
kuraklık. Şu an itibarıyla sadece endişe ediyoruz. Önümüzdeki haftalarda
yağış olur inşallah. O zaman biz tarım-
sal olarak bundan etkilenmeyiz. Birtakım araştırmalar yapılıyor. İnşallah
gerek kalmaz. Dua edelim, yağmur ve
rahmet eksilmesin. Bereketiyle gelsin
ama endişe ediyoruz. Şu anda tarımsal
kuraklıkla ilgili bunu söyleyebilirim.
Yağmur gelirse büyük ölçüde rahatlarız” demiş. Sayın Tarım Bakanımızın
sözlerinden de ‘bekle gör’ politikası,
hatta işi biraz da Allaha havale etme
seziyoruz. Hâlbuki durum ciddi ise,
şimdiden Toprak Mahsulleri Ofisinin
buğday ithalini planlaması gerekir.
Zarar görecek küçük ve orta büyüklükteki çiftçilerin desteklenmesi için
de planlar yapılabilir.
Artık görülmesi gereken bir gerçek de; ciddi bir küresel iklim
değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzdur. Artık fosil yakıt
kullanan termik elektrik santrallerinden vazgeçmeliyiz. Kuraklığa en iyi uyum gösteren yerel tohumlar desteklenmelidir.
Agro-ekolojik bir tarım sistemi geliştirilmelidir. Konya ovasını ele alalım.
Burada, çok su tüketen mısır, şeker
pancarı gibi ürünlerden vazgeçilmelidir. Ancak yapılmaya çalışılan; başka
havzalardan Konya havzasına su taşınması oluyor. Diğer bir önlem de;
su veya yağmur hasadıdır. Su Hasadı
Yöntemi; yağmur sularının ve yüzey
akışa geçen suların toplanıp biriktirilmesi, bitkisel ve hayvansal üretim
için gerekli olan suyun temini ile evsel
tüketim için gerekli suyun sağlanması
olarak tanımlanmaktadır. Herkesin
bildiği; zeytin ağaçlarının önüne taş
duvarlarla setler yapımı da bir yağmur hasadıdır. Bu yöntemin pek çok
uygulama biçimleri var.
6
Mart 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Tarımsal Çevreye Yönelik
Uygulamalara Verilen Destekler
(Çevre Amaçlı Tarım Arazilerini Koruma Programı) kapsamındaki uygulamalardır. ÇATAK Programı’nın
amacı; tarımsal alanlardaki toprak ve
su kaynaklarının kalitesinin korunması, yenilenebilir doğal kaynakların
sürdürülebilirliğinin sağlanması ve
yoğun tarımsal faaliyetlerin olumsuz
etkilerinin azaltılmasıdır. Bu program kapsamında şu anda 3 farklı
kategoride destekleme ödemesi yapılmaktadır. 1. kategoriye dahil olan
üreticiler yılda 30 TL/da, 2. kategoriye dahil olanlar 60 TL/da/ ve 3. kategoride olanlar ise 135 TL/da destekleme ödemesi almaktadır.
Tarımsal çevre uygulamaları ile ilgili olarak üreticilerin belki de en fazla yararlandığı destekleme ödemesi
gübre destekleridir. 2013 yılı gübre
destekleme miktarı ürüne bağlı olarak dekara 4 TL ile 7 TL arasında
değişmektedir. Üreticiler bunların
yanında eğer toprak analizi yaptırmış
ise ilave olarak 2,5 TL/da daha destekleme ödemesi alabilmektedir.
Bir diğer destekleme ödemesi İyi Tarım Uygulamaları (İTU)’na verilen
desteklerdir. İTU yapan meyve-sebze
üreticileri için 2013 yılı destekleme
ödemesi meyve-sebze üretimi için
25 TL/da, örtü altındaki üretim için
ise 100 TL/da olarak belirlenmiştir.
Kimyasal ilaçlarının bilinçli kullanılması konusunda da çeşitli destekler
verilmektedir. Kimyasal ilaçların
kullanımının azaltılmasına yönelik
olarak 2013 yılında örtü altında üretim yapanlar paket olarak 430 TL/da,
açık alanlarda altında üretim yapanlar ise paket olarak 60 TL/da ödeme
alabilmektedir.
Önümüzdeki dönemde hükümetin
yukarıda saydığım konulardaki izleyeceği politikalara bakıldığında,
tarımsal desteklerin etkinliğinin izleneceği ve desteklemelerde ürün deseninin ve su potansiyelinin uyumuna
dikkat edileceği ifade edilmektedir.
Tarımsal çevreye yönelik olarak verilen desteklerin günün koşullarına göre belirlenen miktarlarda yine
önümüzdeki dönemde de verileceği
söylenebilir.
Bugünlerde Türkiye’nin birçok yerinde kuraklık konusunda önemli
sıkıntılar yaşanmaktadır. Yağışların
yeterli olmaması durumunda üreticileri sıkıntılı bir üretim dönemi beklemektedir. Böyle bir durumun ortaya
çıkması halinde geçmiş yıllarda verilen kuraklık desteği yeniden gündeme gelebilir. Bunu da aklımızın bir
köşesinde bulunduralım.
Unutmayalım üreticilerin bu desteklerden yararlanabilmesi için Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
ilgili sistemine kayıt yaptırmış olması
gerekmektedir. Bunun yanında üreticilerin uyması gereken bir takım zorunluluklar da bulunmaktadır. Üreticilerimizin bunları da dikkate alması
gerektiğini belirtelim.
Son söz olarak, verilen desteklerin amacına uygun olarak kullanılması gerektiğini belirterek;
üreticilerimize kurak geçen bugünlerde sağlıklı, mutlu ve bereketli bir ürün dönemi dilerim.
»» ICA (Uluslararası Kooperatifler Birliği) tarafından Dünya Kooperatif Monitörü
projesi kapsamında hazırlanan 2013 Dünya Kooperatifçilik Raporu, dünya çapında
önemli kooperatiflere ait yayınlanan istatistiklere ek olarak farklı sektörlerde
başarılı kooperatif hikâyelerine de yer vermekte.
Dünya Kooperatif Monitörü projesi,
kapsamında hazırlanan rapor, Uluslararası Kooperatifler Birliği tarafından Avrupa Kooperatif ve Sosyal
İşletmeleri’nin (EURICSE) bilimsel
desteği ile 2012 yılında “Kooperatif Ekonomiyi Keşfet” teması ile
yayınlandı. Proje ile daha önce zirvedeki 300 kooperatife odaklanan
Global300 raporu, bu proje ile etki
alanını tüm dünyaya ve farklı sektörlere yaymaktadır.Raporda, kooperatiflere ait yayınlanan istatistiklere ek olarak kooperatiflerin başarı
hikâyeleri de yer alıyor.
Başarı örneklerinin en çarpıcılarından birisi 1942 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan Ulusal Kırsal Elektrik Kooperatifi’ne
ait. ABD’de faaliyet gösteren 900
elektrik kooperatifini temsil eden
Ulusal Elektrik Kooperatifi, kooperatif işletme modeli ile neler
yapılabileceğinin önemli bir ilham
kaynağı. Ulusal Elektrik Kooperatifi, 47 eyalette 42 milyon tüketiciye
ulaşarak ABD coğrafyasının nerdeyse %75’in eelektrik tedariki yapmaktadır. Şirketlerin kar-maliyet
açısından yatırım yapmayı uygun
görmediği kırsal alanlara makul fiyatla elektrik götürülmesi kooperatifçilik işletme modeli ile mümkün
olmuştur. Enerjide mevcut trendin
fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru yöneldiği bir
dönemde, topluma karşı sorumluluk ilkesini bünyesinde barındıran
kooperatif modeli ön plana çıkmaktadır. Bu yolda kazanılan ivme
ile sosyal faydayı ön planda tutan
kooperatifçiliğin dinamik yapısı,
araştırma-geliştirme ve inovasyon
ile attığı adımlar girişimciler için
yeni ufuklar açmaktadır.
Kooperatif Ekonomiyi Keşfet
Uluslararası Kooperatifler Birliği
tarafından hazırlanan rapor, 100
milyon Dolar üzerinde ciro yapan 56
ülkede faaliyet gösteren 2.032 kooperatifi kapsamakta olup, bunların
toplam cirosu 2,578.5 milyar Dolara ulaşmaktadır. Sigorta kooperatiflerinin prim gelirleri 1,151.1 milyar Dolarken, bankacılık ve sigorta
sektörü hariç diğer kooperatiflerin
hâsılası1,250.6 milyar Dolardır.
Kooperatiflerin Sektörlere
Göre Dağılımı
Tarım ve gıda sanayi %32
Sigortacılık %25
Toptan ve perakende ticareti %18
Sanayi %9
Bankacılık ve finansal hizmetler %6
Diğer hizmetler %6
Sağlık ve sosyal hizmetler %3
Muhtelif hizmetler %1
Toptan ve Perakende Ticaret
Sektörü: 100 milyon Doların üzerinde ciro yapan 24 ülkedeki 326
kooperatif 537 milyar Dolar ciro
elde etmiştir.
Sanayi Sektörü: Bu alandaki kooperatiflerden100 milyon doların
üstünde ve toplam cirosu 79 milyar
doları bulan 113 kooperatif 20 ülkede faaliyet göstermektedir. Ciro
bazında sıralanmış hali şöyledir:
1 - Mondragon (İspanya) 19 milyar
Dolar, 2 - Copersucar (Brezilya)4.5
milyar Dolar, 3 -National Cable Television Cooperative Inc. (ABD) 2.2
Milyar Dolar.
Sağlık ve Sosyal Hizmetler
Sektörü: Toplam cirosu 20 milyar
dolar olan 27 kooperatif 100 milyon
doların üzerindeki ciroları ile 11 ülkeye dağılmıştır. Ciro bazında ilk
üç kooperatifin;
1-HealthPartners, Inc. (ABD) 3.8
milyar Dolar, 2- Group Health Cooperative (ABD) 3.5 milyar Dolar,
3-Fundación Espriu (İspanya) 1.8
milyar Dolar şeklinde sıralandığı
görülmektedir.
Diğer Hizmetler (Ulaşım, Lojistik, İletişim vb) Sektörü: 100
milyon Doların üstünde ciroya sahip53 kooperatif ve 15 ülkenin yer
aldığı bu alanda toplam 17.3 milyar
Dolar ciro elde edilmiştir.
Bankacılık ve Finansal Hizmetler Sektörü: Bankacılık ve
finansal hizmetler sektöründe 17
ülkede toplam 175 milyar Dolar ciro
elde eden 76 kooperatifin 100 milyon doların üstünde ciro elde ettiği
görülmektedir.
Sektörde Fransız kooperatiflerinin
mutlak üstünlüğü görülmektedir.
İlk üç sırayı hem ciro hem de cironun kişi başı GSYH’ye oranı bakımından aynı kooperatifler paylaşmaktadır.
Geçen yılın verilerinde de aynı durum söz konusudur. Buna göre;
1- Groupe Crédit Agricole (Fransa)
45 milyar Dolar, 2- Groupe BPCE
(Fransa) 30 milyar Dolar, 3- Groupe Crédit Mutuel(Fransa) 18 milyar
Dolar ile ciro bazında ilk üçü oluşturmaktadır.
Sigorta Kooperatifleri ve Mütüel Sigorta Sektörü: 100 milyon Doların üstünde prim gelirine
sahip
kooperatifler
gözlemlendiğinde; 451
sigorta kooperatifi ve
mütüel sigorta kooperatifinin 38 ülkede
toplam 1,15 milyar Dolar prim gelirine ulaştıkları görülmektedir.
Prim gelirlerine göre
ilk iki sıra Zenkyoren
81.69 milyar Dolar ve
Nippon Life61.99 milyar Dolar ile Japon sigorta kooperatiflerine
aitken; üçüncüsırada
ABD sigorta kooperatifi57,13 milyar Dolarile State FarmGroup
bulunmaktadır.
Tarım ve Gıda Sanayi Sektörü: Tarım ve Gıda Sanayi
sektöründe 24 ülkede
toplam 573 milyar Dolar ciro elde
eden 404 kooperatifin 100 milyon
doların üstünde ciro elde ettiği görülmektedir.
Ciro büyüklüğü baz alınarak
dünyadaki ilk üç sıraya bakıldığında: İlk sırada Japonya’dan
62,5 milyar Dolar ile Zen-Noh,
ikinci sırada Amerika Birleşik
Devletleri’nden 37 milyar Dolar
ile CHS Inc, üçüncü sırada Güney
Kore’den 31 milyar Dolar hasıla ile
NACF yer almaktadır.
Ciro bazında dünyanın en büyük
10 kooperatifine bakıldığında ilk
üç sırayı tarım ve sigorta gibi farklı
iki sektördeki Japon Kooperatifleri
aldığı gibi; ilk 10 listesinin yarısı
da Japon Kooperatiflerinden oluşmaktadır. İlk 300 listesinin ilk 10
kooperatifinin sektörlerine bakıldığında ise; listede 6 tane sigorta
kooperatifi yer almaktadır. Bu durum aslında sektörel katma değerin
kooperatifçilik anlayışı ile uyumlu
olduğunda çok büyük başarıların
ortaya çıkabileceğine sağlam bir
dayanak oluşturmaktadır.
Cironun kişi başı GSYH oranına
göre ilk 10 kooperatif ele alındığında; sıralamayı oluşturan değişkenler
farklılaşınca ortaya çıkan nüfus miktarının da etkisi ile listede değişiklik
yaşanmıştır. Buna rağmen bu listede
de 4 Japon Kooperatifi yer almakta;
sadece sıralama değişmektedir.
ABD 66
Fransa 38
Almanya 35
Brezilya 27
Japonya 17
İtalya 15
Hollanda 13
İspanya 10
İngiltere 10
Finlandya 9
Kanada 8
Yeni Zelanda 6
İsviçre 5
Danimarka 5
İsveç 5
Avusturya 3
Arjantin 3
Kolombiya 3
Belçika 2
Avusturalya 2
Singapur 2
Malezya 2
Hindistan 2
İrlanda 2
Norveç 2
Güney Kore 2
Güney Afrika 1
Suudi Arabistan 1
Endonezya 1
Filipinler 1
Çin 1
Türkiye 1
İLK 300 KOOPERATİFİN ÜLKERE GÖRE DAĞILIMI
Tarım, her zaman çevre ile çok yakından ilişkili olan bir sektör olmuştur. Tarım ve çevre kavramlarının
ortak noktası ise doğal kaynaklardır. Doğal kaynakların sürdürülebilirliği bu iki kavramı birbirine
yakından bağlamaktadır. Tarımsal çevre politikalarını yönlendiren en önemli unsurlardan bir
tanesi ise desteklemelerdir. Bu
yazıda tarımsal çevre konusunda
verilen destekler üzerine bir değerlendirme yapacağım.
Tarımsal faaliyetlerde kullanılan toprak, su ve hava çevrenin ögelerindendir. Bu nedenle, tarım ve çevre birbirinden ayrılamaz iki kavram olarak
düşünülmelidir. Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanabilecek çevre sorunlarının devletler ve kamuoyu tarafından fark edilmesi yakın geçmişe
rastlamaktadır. Geçen 20 yıl boyunca
kimyasal gübrelerin ve ilaçların aşırı
kullanılması ve daha fazla verim elde
etme isteği neticesinde ortaya bazı
sorunlar çıkmıştır. Bu sorunların neticesinde de su, toprak ve doğal alanlarda bozulmalar meydana gelmiştir.
Devletlerin tarım sektöründe sürdürdüğü politikalar konusunda her
zaman gündemde olan konulardan
bir tanesi tarımsal desteklemelerdir.
Tarım sektöründeki desteklemeler
hem hükümetlerin hem de üreticilerin ilgilendiği konuların en başında
yer almaktadır. Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan sorunların ortaya
çıkması ile beraber hükümetler de uyguladıkları tarım politikalarını değiştirmek zorunda kalmış ve üretim artışının desteklenmesini teşvik etmek
yerine çevreye dost üretim tekniklerini desteklemeye başlamışlardır.
Dünya genelinde tarım politikalarının çevre politikaları ile bütünleştirildiği yıllar 1990’lı yıllara denk gelmektedir. Bu yıllarda özellikle gelişmekte
olan ülkeler tarım ve çevre kavramlarını birlikte düşünmeye başlamış, verilecek destekleri bu politikalara göre
belirlemeye başlamıştır. Bu konuda
Türkiye’nin ne yaptığına bakılacak
olursa, Türkiye’de de 2000’li yılların
başında tarımsal desteklemeler içerisinde az da olsa çevre dostu tarımsal uygulamalara verilen desteklerin
başladığı görülmektedir.
Tarımsal çevreye verilen destekler denilince üretici ne anlamalıdır? Üreticiler tarımsal çevre
konusunda verilen desteklerden ne derece haberdardır?
Eğer haberdar ise bu konudaki
ilgileri ne kadardır? İşte önemli olan konular bunlar. Öncelikle
üretici tarımsal çevre ya da çevreye
dost üretim teknikleri konusunda
hangi desteklerden yararlanabilir
buna bakalım. Bu konudaki en eski
uygulama organik tarımsal üretime
verilen desteklerdir. Organik tarım
Türkiye’de 1984-1985 yıllarında başlamış olmasına rağmen 2004 yılına
kadar herhangi bir desteğin verilmediği görülmektedir. 2004-2013 yılları
arasında değişen miktarlarda destekleme ödemesi yapılmıştır. Organik
bitkisel üretim yapan üreticiler için
2013 yılında meyve ve sebze üretim
alanları için 70 TL/da, tarla bitkileri
üretim alanları için 10 TL/da destekleme ödemesi belirlenmiştir. Eğer organik hayvancılık yapıyorsanız anaç
sığır ve manda yetiştiriciliğinde 150
TL/baş, buzağı yetiştiriciliğinde 50
TL/baş, anaç koyun ve keçi yetiştiriciliğinde 10 TL/baş, arılı kovan yetiştiriciliğinde 5 TL/kovan, alabalık
yetiştiriciliğinde 0.35 TL/kg, çipura
ve levrek yetiştiriciliğinde 0.45 TL/
kg destekleme ödemesi alınmaktadır.
Tarımsal çevre konusunda bir başka
destek ise Avrupa Birliği’ndeki uygulamalar ile benzerliği olan ÇATAK
2013 Yılı Dünya Kooperatifçilik Raporu
Köy-Koop Haber Mart 2014
KOOPERATİFÇİLİK
Hay-Koop Denizli Birliği 10. Ege Tarım,
Sera ve Hayvancılık Fuarına Katıldı
»» 19-23 Şubat tarihleri arasında ziyaretçilerine açık kalan fuara çeşitli illerden
347 firma katılıdı.
Köy-Koop Merkez Birliği Ortağı
olan Hay-Koop Denizli Bölge Birliği, 10. Ege Tarım, Sera ve Hayvancılık Fuarında (AEGEANAGRI
2014) yerini aldı. EGS Park Fuar
Alanı'ndaki açılışa Denizli Valisi
Abdülkadir Demir, Belediye Başkan Vekili Ali Değirmenci, Gıda
Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü
Sezgin Kutlu, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim
Kurulu Üyesi ve Denizli Ticaret Odası (DTO) Başkanı Necdet
Özer, Denizli Ticaret Borsası Başkanı İbrahim Tefenlili, Denizli Ziraat Odası Başkanı Hamdi Gemici
ve Orion Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Tan katıldı.
Törende konuşan Tan, 10 yıldır aralıksız devam eden fuarın
bölgeye hitap ettiğini belirterek, “Ege’nin parlayan yıldızı
Denizli’de düzenlediğimiz fuar,
her yıl büyük merakla bekleniyor. Bu yılki fuarımızda traktör
ve ekipmanları, sulama sistemleri, fidanlar, tohumlar, süt sağma
makineleri, zirai aletler ve ilaçlar
sergileniyor.” dedi.
Tarımda Emeğin Karşılığı
Alınamıyor'
DTO Başkanı Özer ise Denizli’nin
bugünden yarına seracılık üssü
olma hedefini önüne koyduğunu
ve bu konuda hızla ilerlediğini
dile getirdi. Jeotermal seracılıkla
yıl boyunca üretim yapılabileceğini belirten Özer, tarımda çok
çalışmanın, emeğin karşılığının
alınamadığını söyledi: “Konya büyüklüğündeki Hollanda, tarım ve
hayvancılık ürünü ihracatından
50 milyar dolar para kazanıyor.
Peki Hollanda’nın 19 katı büyük-
HAL VE GİDİŞ
lüğündeki, bir tarım ülkesi olan
Türkiye’nin kazancı ne? 12 milyar
dolar. Yani Allah bize toprağı, suyu
vermiş, ‘Al kullan’ demiş, buna
rağmen çok çalışıyoruz ama az
kazanıyoruz. Burada bir yanlışlık
var. Günümüzde tarım eskisi gibi
bir geçim kaynağı değil, en büyük
kazanç kapısı haline gelmiştir.
Bugün insanlar petrolsüz yaşayabilir ama gıdasız yaşayamazlar. Şu
an dünya öyle bir noktaya geldi ki
gıda, en stratejik sektör durumundadır. İşte bugün açılışını gerçekleştireceğimiz fuar, bu yüzden çok
önemlidir. Tarım ve hayvancılık
teknolojilerini takip etmek, yeni
ürünler ve pazarlama yöntemleri
hakkında vizyon sahibi olmak için
çok önemli bir fırsat.”
Vali Demir de son yıllarda özellikle Denizli’de tarım sektörüyle ilgili
çok önemli çalışmalar başlatıldığını ifade ederek, “Özellikle Denizli kekik üretiminde Türkiye’de
birinci sıraya oturdu. Hayvancılık ve süt üretiminde de ilimiz,
isminden söz ettirmeye
başladı. Toprağın bereketi
kadar, toprağın altının da
zengin olduğu bir bölgedeyiz. Türkiye jeotermalinin
yüzde 90’ı Ege Bölgesi’nde
bulunuyor. Denizlimiz de
bundan nasibini alıyor.
Türkiye’nin ilk jeotermal
sera bölgesine, 2014 yılında
20 milyon liralık bir ödeme
daha geliyor. Yıl sonuna ka-
dar bu para, orada yatırım yapanlara ve yatırım yapmak isteyenlere
dağıtılacak.” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından fuarın açılışı Vali Abdülkadir Demir ve diğer
protokol üyeleri tarafından gerçekleştirildi. Açılışın ardından protokol üyeleri ve davetliler stantları
gezerek sergilenen ürünler hakkında yetkililerden bilgi aldılar.
Hay-Koop Denizli
Birliğinin Standı Yoğun
İlgi Gördü
‘Küçük Aile İşletmelerinde Süt Kalitesinin İyileştirilmesi Projesi’nin
tanıtımının da yapıldığı standa ziyaretçiler büyük ilgi gösterdi.
Denizli Birliği’nin uygulamaya
koymuş olduğu projeyle, küçük
işletmelere sağım sistemi ve soğutma tankı temin edilerek; hijyenik şartlarda süt üretilmesini
ve soğutulmasıyla sektörün gelişimine katkı sağlanıyor. Makineler
işletmeye monte ediliyor ve sadece sağım odasının kurulmasıyla
kalınmıyor, sağlıklı ve temiz süt
üretimi için eş zamanlı eğitimler de veriliyor. Daha önce proje
kapsamında pilot uygulama için
tespit edilen Denizli Akköy’deki
15 işletmede Aralık ayı içerisinde başlanan deneme üretiminde,
günde ortalama 10 bin litre süt
üretimi gerçekleştiriliyor. Hedef
günde 500 ton AB standartlarinda
süt üretmek.
7
1163 Sayılı Kooperatifler
Kanunu’na 2 Madde Eklendi
Birinci Sayfa Haberi...
Bu, toplantı gündeminde kooperatif sözleşmesinin ve ek 4. madde hükmüne
intibakının ve Yönetim Kurulu üye seçiminin bulunması zorunlu olacak.
Mevcut yönetim kurulu üyelerinin görevi bu genel kurulun toplantı tarihinde sona erecek. Geçici Madde - 5’e
göre ayrıca kooperatiflerin yapacakları genel kurul, olağan genel kurulların
usul ve çoğunluğuna göre toplanacak
ve karar verecek.
Yasa çıkmadan önce TBMM’ne verilen teklifte, Kamu Tüzel Kişileri olarak
geçmekteydi. TBMM’de yapılan görüşmeler neticesinde ise Kamu Tüzel Kişileri ibaresinin Üniversiteler olarak değişiklikle kabul edildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 55’nci maddesinde
kooperatif ortağı bulunan tüzel kişilerin yönetim kuruluna seçilebilecekleri ve seçilmeleri halinde ise yönetim
kurulunda tüzel kişiliği temsil edecek
gerçek kişi temsilcilerinin isimlerinin
kooperatife bildirileceği düzenlenmiştir. Söz konusu bu düzenleme uyarınca ise uygulamada bir kısım kooperatiflerin, yönetim kurullarında özel
hukuk veya kamu hukuku tüzel kişilerinin yönetim kurulu üyesi olarak bulundukları bilinmektedir.
Yasada yer alan bu
düzenlemelerin uygulamada
bir kısım hukuksal sorunlara
neden olacağı açıktır.
Zira 1163 sayılı Kooperatifler
Kanunu’nun 55’nci maddesi uyarınca tüzel kişilerin, doğrudan
doğruya yönetim kurullarında
yer almaları hukuken mümkün
olduğundan, yasa teklifiyle bu
hükme aykırı olarak özel hukuk
ve kamu tüzel kişiliklerinden
Üniversiteler bakımından bir
ayrım yapılması ve Üniversitelerin temsilcilerinin yönetim kurullarında yer almasının ayrıca
düzenlenmesi, yasa hükümleri
arasından uyumsuzluğa yol açacaktır.
Ayrıca, farklı üniversitelerin bir kooperatife ortak olması halinde, bu Üniversitelerin yönetim kurullarında yer
almak istemeleri durumunda; hangi
Üniversitenin bu hakkı kullanacağının
belirsiz olması ve birden çok Üniversitenin yönetim kurulunda yer almak
istemesi neticesinde ise kooperatiflerin yönetim kurulu organının oluşmaması gibi istenilmeyen bazı sonuçların
ortaya çıkabileceği de bir gerçektir.
Kastamonu Köy-Koop Eğitimlere
Devam Ediyor
»» Kastamonu Köy-Koop Birliği ‘Tarımsal Amaçlı
Kooperatif Örgütlerinin Desteklenmesi’ Kapsamında
yaptığı çalışmalarına ara vermeden sürdürüyor.
Köy-Koop Kastamonu Birliği, Alman Kooperatifleri Konfederasyonu
(DGRV) ile ortaklaşa yürüttüğü proje
kapsamında; 17-22 Şubat 2014 tarihleri arasında Merkeze bağlı Eşen Köyü
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Tosya Akbük Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi, Çatalzeytin İlçesi Çatak
Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ve Merkez Duruçay Köyü Tarımsal
Kalkınma Kooperatiflerinde kadınlara yönelik Süt Hijyeni, Hayvan bakım
besleme, Hayvan hastalıkları, Peynir
yapımı konularında eğitim programı
gerçekleştirdi.
Sait MUNZUR
Kastamonu Köy-Koop Bölge Birliğinden, Birlik Müdürü Ziraat Mühendisi
Dilek Özdemir, Kastamonu İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden Ev
Ekonomisti Derya Esen, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nden Veteriner
Hekim Atike Yıldız ve Ziraat mühendisi Şükran Altun’un görev aldığı eğitimlerde 196 kişi katılım sağladı.
Birlik Müdürü Dilek Özdemir konuyla
ilgili yaptığı açıklamada, kentin hayvancılık sektörünün temel ayaklarından birinin süt sığırcılığı olduğunu
söyledi. Süt sığırcılığının küçük aile
işletmeciliği halinde yapıldığını, süt
sağımlarının yüzde 90’ının makineyle
gerçekleştirildiğini dile getiren Özdemir, “Eğitimlerimizde kadın kooperatifçilerimize, süt sağım ve süt hijyeni
konularında bilgi düzeylerinin artırılması, sağım esnasında bakıcı ve ekip-
man hijyenine dikkat edilmesi ile daha
kaliteli süt elde edileceği gerçeğini uygulamalı olarak anlatıyoruz. ” dedi.
Kooperatif ortaklarının ekonomik seviyelerinde istenen iyileşmeyi sağlanmasında eğitimlerin katkısının çok
büyük olduğu vurgusunu yapan Özdemir, “Kastamonu kırsalında yaşayan
insanlar geçimlerini ağırlıklı olarak
hayvan yetiştiriciliğinden sağlıyor.
Yaptığımız eğitimlerde, İl ilçe ve köylerimizde bulunan kadınınlarımıza,
üretilen sütler daha kaliteli ve uygun
ortamlarda üretileceğinden pazarlama imkânları daha fazla olacaktır.
Mevcut üretim şartlarını iyileştirerek
ürün rekabet şansını artıracaktır. Kaliteli ve yüksek miktarda süt üretiminin sağlanması ile süt işleyen büyük
firmaların da bölgemize ilgisi daha da
artacaktır. Kırsal kesimde yaşayan ve
yoğun olarak tarımsal üretime katılan
ve emeğinin karşılığını yeterince alamayan kadınlarımızın sosyo-ekonomik durumuna destek olacaktır. Tüketiciler daha sağlıklı süt alacağından
topluma da daha sağlıklı bireyler kazandırılacaktır. Kastamonu Köy Koop
Bölge Birilği olarak yıl içinde eğitim
proğramlarımıza ara vermeden devam edeceğiz.” diye konuştu.
Mart 2014 Köy-Koop Haber
8
KURAKLIK
“Yağış azlığının bu şekilde
devam etmesi üretim miktarını
azaltacaktır”
Röportaj:
Emel TUĞRUL
»» Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlkay Dellal, Küresel iklim
değişikliği ve son aylarda Türkiye’yi daha da fazla etkisi altına alan kuralık ile birlikte, suya erişimin gittikçe zorlaştığı
bu dönemi ve yaşanılabilecek sonuçlarını Köy-Koop Haber’e değerlendirdi.
1933
Üretim miktarındaki
ve kalitesindeki
düşüklük çiftçi
ailesinin gelirini,
maliyetleri,
fiyatları, ülkenin
elde ettiği geliri,
ithalatı, ihracatı,
bir sonraki üretim
döneminde işlediği
arazi büyüklüğünü,
gübre, ilaç gibi
girdi kullanımını
etkilemektedir.
Türkiye, ortalama
yıllık yağış
miktarı 643 mm
civarındadır.
Konya gibi bazı
yörelerimizde 200
mm’nin altındadır.
Yani, su kaynakları
itibariyle zengin bir
ülkede yaşadığımızı
söyleyemiyoruz.
Köy-Koop Haber - Ülkemiz bu yılı
kurak olarak geçiriyor. Daha sıcak ve az yağışlı bir kış dönemi
geçiriyoruz. Yaşadığımız bu olaylar iklim değişikliği ile bağlantılı
olduğu söyleniyor. İklim değişikliğinden bahsedebilir misiniz?
Prof.Dr. İlkay Dellal - Kuraklık, sel
gibi olaylar her ne kadar doğal birer
afet olarak kabul edilseler de, insanların günümüzde bu olayları tetiklediği
ve etkilerini artırdığı bilimsel çalışmalarla tespit edilmektedir. İklim değişikliği; üretimin, tüketimin artması,
tüketim alışkanlıklarının değişmesi,
enerji kullanımının artması, ormanlık
alanların azalması gibi insanların yeryüzünde yapmış olduğu faaliyetlerin,
atmosferde daha fazla sera gazı birikmesine yol açmasıyla ortaya çıkmaktadır. Sera gazları emisyonundaki artış
ve dünyadaki ortalama sıcaklık artışı
arasında doğrusal bir ilişki olduğunu
da bilimsel çalışmalar doğrulamaktadır. Yine bilimsel çalışmalarda, gelecekte sıcaklıkların şimdikinden daha
fazla olacağı tahmin edilmektedir.
Ayrıca gelecekte sıcak bölgelerin daha
sıcak, yağışlı bölgelerin daha yağışlı
olacağı, daha değişken bir hava yapısının görüleceği, coğrafik olarak yeknesaklığın olmadığı, yani bazı bölgeler
yağışlı iken bazı bölgelerin çok daha
sıcak olacağı tahmin edilmektedir.
Dünyada 2000’li yıllar
1800’lü yıllardan beri
yaşanan en sıcak yıllar olarak
kayıtlara geçmiştir. İklim
değişikliği uzun dönemde
gerçekleşen bir olay olsa
da, bizler bugünden bu
değişimleri yaşıyoruz, fark
ediyoruz. Aynı zamanda
mevsimlerin kaydığını,
değişken hava yapısını, bazı
sıra dışı olayların yaşandığını
görüyoruz, hissediyoruz.
Gelecekte de bu durumun
artarak devam edeceğini
tahmin edebiliyoruz.
K.K. - Türkiye açısından gelecekte ne gibi beklentiler vardır?
İ.D. - Türkiye’de sıcaklıklarda artış,
ortalama yağışlarda azalma tahmin
edilmektedir. Türkiye, yarı kurak bir
bölgede bulunmaktadır. Bugüne ka-
Prof.Dr. İlkay DELLAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi
dar yaşanandan daha fazla sayıda kuraklık yaşanacağı, kuraklık şiddetinin
daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Bununla birlikte Karadeniz bölgesi gibi yağışı daha fazla olan bölgelerde ani sel olaylarında artış olması
beklenmektedir.
K.K. - Türkiye’de kuraklığı tarım
açısından değerlendirebilir misiniz?
İ.D. - Kuraklık, yaşandığı ülkede tüm
sektörleri, faaliyetleri etkilemektedir.
Ancak tarımsal üretim, doğrudan toprağa, suya ve havaya bağlı olarak sürdürüldüğü için olası bir kuraklıktan
tarım sektörü diğer sektörlerden daha
fazla etkilenmektedir. Türkiye’de tarım, ülke ekonomisine katkısı yanında, kırsal kesimde nüfusunun büyük
bölümü yaşadığı ve geçimini tarımdan sağladığı için önemlidir. Üretim
miktarındaki ve kalitesindeki düşüklük çiftçi ailesinin gelirini, maliyetleri, fiyatları, ülkenin elde ettiği geliri,
ithalatı, ihracatı, bir sonraki üretim
döneminde işlediği arazi büyüklüğünü, gübre, ilaç gibi girdi kullanımını
etkilemektedir. Türkiye, ortalama yıllık yağış miktarı 643 mm civarındadır. Konya gibi bazı yörelerimizde 200
mm’nin altındadır. Yani, su kaynakları itibariyle zengin bir ülkede yaşadığımızı söyleyemiyoruz. Diğer yandan
ülkemizde çoğunlukla kuru şartlarda
tarımsal üretim yapıyoruz. İşlenen tarım alanımızın %80’i kuru tarım arazisi. Bu nedenle hem ortalama yağış
miktarının az olması hem de yağışa
bağlı üretim yapısı nedeniyle, üretim
yılı içerisinde yağışların normalden az
gerçekleşmesi, üretimde büyük oranda kayıplara neden olabiliyor.
K.K. - Ülkemizde bu yıl yaşanan
kuraklık, dünyanın diğer
bölgelerinde de yaşanmakta mıdır?
İ.D. - Türkiye’de 2013-2014
üretim yılında 1 Ekim 2013 –
31 Ocak 2014 döneminde alınan toplam yağışlar, normal
yıllardan daha az gerçekleşmiştir. Türkiye ortalaması itibariyle normal yıllardan %27,4
daha az yağış alınmıştır. En
az yağışı Akdeniz ve İç Anadolu bölgeleri %38 oranında normal
yıllardan daha düşük yağışla almıştır. Bu üç aylık verilerle Türkiye’nin
büyük bölümünde kuraklığın var
olduğu, özellikle kuzey, kuzeydoğu,
Marmara’nın güneyi, Akdeniz’in batı
kesimlerinde olağanüstü ve çok şiddetli kuraklık, İç Anadolu, Kuzey Ege,
Doğu Anadolu’nun iç kesimlerinde
şiddetli kuraklığın yaşandığı tespit
edilmektedir. Dünyada ise bu dönemde Doğu Avrupa, ABD’nin kuzey batısında Kaliforniya eyaleti ve Güney
Amerika’da Arjantin’in güney kesimlerinde kuraklık yaşanmaktadır.
K.K. - Yaşanan kuraklığın tarımdaki etkilerinden bahsedebilir
misiniz?
İ.D. - Yağış azlığının bu şekilde devam
etmesi üretim miktarını azaltacaktır.
Aynı zamanda elde edilen ürünlerin
kalitesinin de düşük olmasına neden
olacaktır. Hububatta Mart ve Nisan
aylarındaki yağışlar üretim miktarını
belirleyecektir. Halihazırda çimlenmesini tamamlamış bitkilerin sapa
kalkması, baharda ekilecek ürünlerin
çimlenmesinin tamamlanması bahar
ayı yağışlarına bağlıdır. Sıcaklıklardaki değişkenlik meyvecilik açısından
önemlidir. Değişken hava yapısı çiçeklenmeyi öne alabilir, don ile ortaya
çıkabilecek üretim kayıplarını artırabilir. Hayvancılıkta da su önemli bir
faktördür. Su kaynaklarındaki azlık
hayvanların ihtiyaç duyduğu suyu tüketememelerine bu da onlardan elde
edilen et, süt miktarının düşmesine
neden olabilir. Yine yem kaynaklarındaki kıtlık da hayvancılık açısından
önemli sorunlar yaratabilir. Böylece,
üretim miktarında olası bir azalma,
gıda fiyatlarında artışa, çiftçilerin gelir kayıplarına, tarıma dayalı sanayi
üretiminde sorunlara, ülkenin ekonomik kalkınmanın yavaşlamasına, gelir
ve arazi dağılımının bozulmasına,
arazi fiyatlarının azalmasına, sermaye
temininin güçleşmesine, üreticilerin
üretimden çekilmesine, kırsal nüfusun azalmasına, diğer sektörlerde iş
aramasına, işsizliğin artmasına, ihracatın azalmasına, ithalattın artmasına
neden olabilir.
K.K. - İklim değişikliğinden ve
kuraklıktan daha az etkilenmek
için tarımda neler yapılabilir?
İ.D. - Bu konuda toplumdaki her kesime görevler düşmektedir. Ancak
toprağı ve suyu kullanarak üretim
gerçekleştiren çiftçilerimize daha fazla görev düşmektedir.
Türkiye’de mevcut su
varlığımızın %70’inden
fazlası tarımsal sulamada
kullanılmaktadır.
Çiftçilerimizin sadece
sulamada kullandığı suyu,
daha tasarruflu ve etkin
kullanması bile çok önemli
bir katkı sağlayacaktır.
Mevcut su kaynaklarını
koruyarak, sulama zamanına
ve miktarına dikkat
ederek su kaynaklarımızın
daha verimli
kullanılmasını,
diğer faaliyetlerin
bundan
faydalanmasını
sağlayacaklardır.
Bunlarla birlikte, toprağı etkin kullanarak,
toprak nemini muhafaza eden tekniklere
yönelerek,
erozyona
yol açmayacak işlemleri tercih ederek, güncel
konuları takip ederek, ilgili kurum ve
kuruluşlara danışarak üretimlerini
gerçekleştirebilirler. Ayrıca çok iyi bir
gözlemci olmaları, son yıllarda üretim
ve büyüme dönemlerinde bir değişim
varsa bunları takip ederek, bu değişikliklere ayak uydurarak işlemlerini
yapabilirler. Yine tarım teşkilatlarına
danışarak sıcaklığa dayanıklı çeşitler
konusunda öneriler alabilirler. Hayvancılıkta da suyu ve yemi daha tasarruflu kullanabilirler, hayvanlarını
sıcaklık stresinden korumak için barınak içi havalandırma, bakım işlerine
daha çok dikkat edebilirler. Bunun
gibi konularda çiftçilerimizin daha
dikkatli davranışları doğal kaynaklarımızın etkin kullanımına yardım edeceği gibi, gelecekte tarımsal üretimimizin sürdürülmesini sağlayacaktır.
Kısa dönemde de çiftçi ve ülke ekonomisindeki gelir kayıplarının azalmasına, tüketicilerin makul bir fiyattan
gıdaya erişimine hizmet edecektir.
Köy-Koop Haber Mart 2014
TARIM
Tavuk Etinde Son Nokta
»» Bilim insanları “Tavuklarda hormon kullanılıyor mu? Tavuklar
antibiyotikle mi büyütülüyor? Neden hızlı büyüyorlar? Bir tavuk
günde 3 kez yumurtlar mı? Ambalajlı tavuk tüketmek sakıncalı mı?”
sorularını İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında cevapladılar.
Basın toplantısına, Bilimsel Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof.
Rüveyde Akbay, Veteriner Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof.
Ahmet Ergün, Türk Pediatri
Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Raşit Vural Yağcı,
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı
Başkanı Prof. Dr. Recep Akdur
ve Memorial Hastanesi Kalp ve Damar
Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür
Sönmez katıldı.
Açılış konuşmasını yapan Ege Su Ürünleri
ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Melih İşliel, konuşmasında Türkiye’nin piliç eti üretiminde
dünyanın 8. büyük üreticisi konumuna
ulaştığını ve Türk üreticilerini 55’den fazla ülkeye ihraç yaptığını belirterek, Dünya
pazarındaki payını son 5 yılda neredeyse 4
katına ulaştıran Türk piliç eti üreticilerinin
yurt içinde kaldıkları durumun sektör için
çok üzücü olduğunu ifade etti.
Türkiye’de tavukçuluk sektörünün gelişimi
hakkında bilgiler veren Bilimsel Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof. Dr. Rüveyde Akbay, AB ülkeleri arasında bizden daha fazla
üretim yapan ülke olmadığını belirterek,
tavuk üretimiyle ilgili bilgiler verdi.
Bir tavuk 24-27 saat arasında
yumurtlar, bir tavuğun günde
birden fazla yumurta yapması
fizyolojik yapısı nedeniyle
imkansızdır!
Akbay, “Embriyolojistlere göre yumurta, memeli hayvanlarınkine benzeyen bir
üreme hücresinden başka bir şey değildir.
Üreme süresine bakacak olursak, yumurta
sarısının yumurta kanalı ağzına düşmesi
için 15 dakika, birinci geçitte 3 saat, ikinci
geçitte 1 saat 15 dakika, uterusda 20 saat
45 dakika gereklidir. Yumurtlama ile bir
sonraki ovulasyon arasındaki süre ise yarım saattir. Böylece bir yumurta sarısının
oluşumunu tamamlaması için geçen süre
hayvanın fizyolojik yapısına bağlı olarak
24-27 saat arasındadır. Bir tavuğun günde
birden fazla yumurta yapması fizyolojik yapısı nedeniyle imkansızdır.”
Bakanlığın 2001 yılından bu
yana, kanatlı etlerinde yaptığı
hormon ve antibiyotik arama
testlerinde hiçbir pozitif tespit
görülmemiştir.
“Entegre tesislerin kesimhanelerinde bakanlık tarafından görevlendirilen uzman
veteriner hekimler üretimi sürekli kontrol
etmekte, düzenli olarak aldıkları örnekleri referans laboratuarlarına göndererek
sağlık açısından gerekli incelemeleri yaptırmaktadırlar. Bakanlığın diğer etkin bir
uygulaması da tavuk ürünlerinden alınan
numunelerin referans laboratuarlarında
kalıntı durumlarının izlenmesidir. Bakanlığın Ekim 2004 tarihi itibariyle kalıntı izleme programı verilerine bakıldığında, 2001
yılından bu yana, kanatlı etlerinde yapılan
hormon ve antibiyotik arama çalışmalarında hiçbir pozitif tespit görülmemiştir.”
“Tavuklarla ilgili fikir yürütebilmek için tavuğun anatomisi, fizyolojisi, genetik yapısı
hatta davranımsal özellikleriyle ilgili bilgi
sahibi olmak gerekir. Ülkemizde kullanılan
hibrid civcivler, kesinlikle genetiği değiştirilmiş veya hormon ve antibiyotiklerle şişirilmiş hayvanlar değildirler. Bunlar, geniş
bir genetikçi bilim insanı kadrosuyla ve çok
sayıda hayvan materyali ile, en az 50-70 yıl
süren ıslah çalışmaları sonucunda ulaşılan
heterozis ile elde edilen melez azmanı hayvanlardır. Tüm özellikleriyle doğaldırlar,
dışarıdan herhangi bir müdahaleyle gen dizileri üzerinde bir değişiklik yapılmamıştır.
Yıllar süren ıslah çalışmalarına bağlı genetik ilerleme ve yem sektöründeki teknolojik
gelişmeler nedeniyle meydana gelen gelişmeler sonucunda, hayvanlar, bu özelliklere
ulaşmışlardır.”
Piliç etinin hormonla birlikte
anılması beyaz ete yapılan büyük
bir haksızlıktır.
Günümüzdeki modern kümeslerde 25-40
bin piliç barındırılabildiğini, Türkiye ortalamasına bakıldığında piliçlerin 42 gün
sonunda 2.3 kg ağırlığa ulaştığını, 1 kg
canlı ağırlık için 1.7 kg. yem tükettiğini ve
bunun doğal bir sonuç olduğunun altını çizen Veteriner Tavukçuluk Derneği Başkanı
Prof. Ahmet Ergün “Etlik tavuk cinsi olan
broiler yem rasyonlarının temeli enerji ve
protein ihtiyacını karşılamaya yöneliktir.
Bunu milli yemeğimiz kuru fasülye – pilav
gibi düşünebilirsiniz. Broyler rasyonlarının
temeli de mısır ve soya küspesinden oluşmaktadır. Buğdaygillerden enerji, baklagillerden de protein ihtiyacı karşılanmaktadır. Diğer taraftan piliç etinin hormonla
birlikte anılması büyük bir talihsizlik ve
beyaz ete yapılan bir haksızlıktır. Etlik piliç
yetiştiriciliğinde hormon kesinlikle kullanılmamaktadır, kullanılmasının bir gereği
de yoktur. ” dedi.
Doğal yapıları gereği hızlı büyüyen hayvanların çok gençken kesildiğini bu nedenle de
pişme sürelerinin kısa olduğunu belirtti.
Hayvansal proteinlerin çocuk beslenmesinde büyük önemi olduğunun altını çizen
Türk Pediatri Kurumu Yönetim Kurulu
Üyesi Prof. Dr. Raşit Vural Yağcı, “Yumurta anne sütünden sonra biyoyararlılığı en
yüksek besin maddesidir. Proteinlerini
oluşturan aminoasitlerinin zenginliği, vitamin, mineral ve eser elementler açısından yeterliliği ile büyümek zorunda olan
çocuklarımızın vazgeçilemez besinlerinden
olmalıdır. Yumurtaya bağlı besin alerjisi
bulunmayan tüm çocuklarımızın günde 1
yumurta tüketmeleri sağlıklı çocuk beslenmesi programının en önemli önerilerinden
biridir.” diye konuştu.
Tavuk etinde yıllardır konuşulan birçok
yanlış olduğunu ve bu doğruların anlatılması gerektiğinin altını çizen Memorial
Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez “Tavuk
da yumurtada zaten organik besinlerdir.
Ayrıca çiftlikte gezinerek büyüyen ve ancak
1,5-2 yılda yenilebilecek hale gelen ve adaleli olduğu için 3 saatte pişen bir tavuk istediği kadar organik olsun beslenme değerinde bir fark olmadığı gibi ekonomik yönden
baş edilebilecek bir durum değildir. Çiftlik
tavuklarına hormon vermek teorik ve pratik olarak mümkün olmadığı gibi ekonomik
de değildir. Öncelikle hormon ilaçları çok
pahalıdır ve yem ile verilemez, enjeksiyon
olarak verilmesi gerekir. Bugün ülkemizde
aynı anda bir milyon tavuğu olan çiftlikler
var. Pratik olarak bu tavukları tutup onlara
tek tek hormon enjekte etmenin imkansızlığı ortadadır. Ayrıca bunu başarsanız bile
verilen hormon etkili hale gelene kadar tavuk kesime gelecek ağırlığa zaten ulaşmış
olacaktır. Tavuk eti derisi yenmemek şartı
ile diyet için en uygun protein kaynağıdır.
En önemlisi içinde radyoaktivite ve ağır
metal zehirlenmesi olmayan tek protein
kaynağıdır” dedi.
9
Arazi Bölünmesinin Önlenmesine İlişkin
Kanun Tasarısı Komisyonda kabul edildi
»» Tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önlenmesi için bazı
kanunlarda değişiklik öngören kanun tasarı Meclis’te.
Tarım arazilerinin bölünmesinin
ülke ekonomisine yılda 17 milyar lira zarar verdiğini belirten
Bakan Eker, tasarının yasalaşması için meclisin tarihi sorumluluğunu yerine getirmesini istedi. Tarım arazilerinin miras
yoluyla bölünmesinin önüne
geçen düzenleme Meclis Tarım
Orman ve Köy İsleri Komisyonunda görüşülerek kabul edildi.
Komisyon üyelerine bilgi veren Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehdi Eker, “Bölünmeden dolayı 9 milyon hektar cifti
kayıt sistemine giremediği için
desteklemelerden
yararlanamıyor, üretimde verim düşüklüğü oluyor. Ekonomiye katkı
azalıyor. Türkiye’nin 23 milyon
hektar arazisi olduğu düşünülürse bunun iki milyon hektarı
işletilemiyor. Bu çok vahim bir
durum” dedi. Bakan Eker, “Tarım arazilerinin miras yoluyla
çok küçük parsellere ayrılması,
parçalılıktan dolayı tarımsal
mekanizasyonun kullanılamaması ve mülkiyet sorunlarından
dolayı oluşan ekonomik kayıp,
yılda toplam 17 milyar lirayı buluyor.” diye konuştu.
Bakanlığın hazırladığı tasarıyla
göre, 5403 sayılı Toprak Koru-
ma ve Arazi Kullanımı Kanuna
14 yeni madde eklenirken bazı
maddelerde de değişiklik yapıldı. Tasarıya göre, tarım arazileri bölge farklılıkları göz önünde bulundurularak il ve ilçelere
göre belirlenen yeter gelirli asgari büyüklüklerin altında bölünemeyecek. Bu husus tapu
siciline şerh edilecek. Bilimsel
gelişmeler ve günün koşullarına göre tasarının ekinde yer
alan yeter gelirli büyüklüklerde
Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile değişiklik yapılabilecek.
Tasarıda, tarımsal arazilerin
mülkiyetinin devri konusunda
mirasçıların anlaşmaları için
bir yıllık süre veriliyor.
Mirasçıların kendi aralarında
anlaşması halinde, söz konusu
tarım arazisi anlaşma sağlanan
mirasçıya devir edilecek. Mirasçılar devir dışında araziyi
aile malları ortaklığı şeklinde
kullanabilecekler ve bu kapsamda Türk Ticaret Kanununa göre limited şirket
kurabilecekler. Ayrıca, mirasa konu tarım arazileri mirasçılar tarafından bir bütün
olarak satılabilecek.
Mirasçılar kendi aralarında
anlaşamamaları durumunda
ise, taraflar sulh hukuk mahkemesinde dava açabilecek,
dava açmaması durumunda
ise Bakanlığın taraflara 3 ay
süre vermesi sonrasında dava
açabilecekler. Buna göre; Sulh
Hukuk Hakimi tarafından belirlenen ehil mirasçıya değeri
üzerinden devir yapılacak. Ehil
mirasçı bulunmaması halinde,
en yüksek teklifi veren istekli
mirasçıya devir yapılacak. Ehil
ve istekli mirasçı bulunmaması
durumunda, sulh hakimi tarafından satışı sağlanacak. Ehil
mirasçının tespitine ilişkin kriterler yönetmelikle belirlenecek. Tarım arazilerini alan mirasçı, diğer mirasçılara miras
paylarının bedelini, sulh hakiminin kararından itibaren en
geç bir yıl içerisinde ödeyecek.
5403 sayılı Kanuna eklenmesi
öngörülen geçici maddelerle,
Kanunun yürürlüğünden önce
vefat eden miras bırakanın terekesinde bulunan tarımsal
arazilerin intikal işlemlerinin
iki yıl içinde tamamlanması ve
devam eden davalara eski Kanun hükümleri uygulanacak.
10
Mart 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Makroekonomi Açısından Kooperatif Girişimler -II»» Kooperatifler, kendi toplumlarını, kültürlerini, beşeri ve ekonomik değerlerini temsil eden güçlerin ve iradenin kökleşmesine ve yeni kaynaklar
üretilmesine katkıda bulunabilen, kısacası “topluma maddi ve manevi zenginlik” katabilen çağdaş girişim vizyonudur.
Ekonomik Büyümeye ve
Kalkınmaya Kooperatiflerin
Katkısı
20. yüzyılın son çeyreğinde, ekonominin küreselleşmesi sırasında, kırsal
dönüşümün hızlanması, tarımsal
nüfusun azalması, finans ekonomisinin kozmopolitliği, GATT’ın
bir uzantısı olan Örgütü’nün,
Avrupa’nın düzenlemeleri, toplumda ve ekonomide oluşmuş birçok yakın-akraba dayanışmalarını kökten
sarsmıştır. Giderek kalkınmanın öz
değerlerinin orijinalitesi ve iradesi
dış güçlere doğru kaymıştır.
Toplumlara uygun kalkınma kavramı ile uluslararası güçlerce önerilen kalkınma modelleri arasında bir
terslik görülmektedir. Kooperatifler,
kendi toplumlarını, kültürlerini, beşeri ve ekonomik değerlerini temsil
eden güçlerin ve iradenin kökleşmesine ve yeni kaynaklar üretilmesine
katkıda bulunabilen, kısacası “topluma maddi ve manevi zenginlik”
katabilen çağdaş girişim vizyonudur.
Kooperatifler bugün, rekabetçi piyasalarda temsil edilmekte ve oldukça
önemli pazar paylarını ellerinde bulundurmaktadırlar. Onlar, sağlık, girişimlere hizmet, eğitim veya konut
alanlarında oldukça yaygın ve güçlüdürler. Niteliğine göre kooperatifler,
girişim değerleri ile toplumsal amaçlar arasında ideal bir denge kurmayı
başarmışlardır.
Kooperatiflerin kalkınmaya etkisi üç
başlık altında özetlenebilir: ekonomik etkinliği artırma, okulu ve sosyal sermayeyi geliştirme.
Ekonomik etkinlik:
Kooperatifler, aksiyonerlerin belirli
bir amacını maksimizasyonu üzerine
değil, belirli bir ihtiyacını karşılamak
için kurulduklarından, piyasanın
daha iyi bir etkinlikte çalışmasına
katkıda bulunurlar. Tüketim kooperatifleri üyelerine (ve herkese açık ve
gönüllü giriş ilkesiyle tüm topluma)
mal ve hizmetleri mümkün en düşük
maliyetle sunma misyonuna sahiptirler. Böylece üyelerin talep ettiği
fiyat ile maliyet fiyatı her zaman birbirine çok yakındır; yaratılan fazla
ya kooperatif içinde yeni bir yatırıma ya da üyelere veya topluluğa geri
ödenir. Yüksek bir karlılıkla çalışma
isteği, tüketim kooperatifleri için
hiçbir zaman haklı değildir; çünkü
üyeler kooperatif iyeliği aracılığı ile
hem bu girişimin sahipleri ve hem
de bu girişimin konusu olan mal ve
hizmetlerin kullanıcılarıdır. Alınan
hizmetler üzerinden gerçekleştirilecek olan kar, yılsonunda ortaklarına
geri verilecektir. Tüketim kooperatifleri sayesinde, ayni sektörde çalışan diğer girişimlerin çok yüksek
fiyatlar istemesine izin verilmemiş
olacaktır.
Kooperatifler bir
girişimcilik okuludur:
Kooperatifler ayni zamanda kolektif
girişimcilik içinde yer alarak kalkınmaya katkıda bulunurlar. Kooperatifler, insanların kendi kalkınmasını
eline alması için onları bir araya getiren bir kimliğe sahiptir. Kooperatifler, birçoğu yeniden canlandırılmış,
geleneksel piyasa yoluyla tatmin
edilen ihtiyaçların bir kısmını (yeterince tatmin edilemeyenleri) değiştirerek ve kendi iyeliğinde hizmetleri geliştirme yerleri oluştururlar;
çünkü üyelerinin önemli bir kısım
ihtiyaçlarından başlayarak kendi
etkinliğini ortaya koyar. Örneğin
Québec’te, geleneksel girişim tipinin
iki katını aşan, üyelerini daha iyi yaşam koşulları yaratan sağlam yapılı
ve ciddi kooperatif girişimler, eyaletin dört yanını yayılmış bulunmaktadır. Kooperatifler, kentsel ve kırsal
yaşam koşullarının iyileştirmelerinin en önemli araçlarıdır.
Kooperatifler, sosyal
sermayenin yaratıcılarıdır:
Kısaca kooperatifler, sürdürülebilir
kalkınmanın önemli dinamiği olan,
sosyal sermaye olarak adlandırılan
olgunun gelişmesine katkıda bulunurlar. Sosyal sermaye, gönüllü bir
sosyal düzenlemenin bir yolu olarak
tanımlanabilir. Örneğin amacı , insanların çok hızlı yer değiştirmesine
imkan verecek bir proje içinde, yollar, köprüler, otomobiller, vb… gibi
fiziki sermayeye; bunların kapasitelerine harekete geçirecek mekanizmayı kullanmayı ve tanımayı, vb…
bilen insan unsurunu öne çıkaran
beşeri sermayeye; trafik kuralları, nezaket kuralları, vb.. düzenleyen
yasalara saygılı toplumsal kuralları
düzenleyen sosyal sermayeye ihtiyaç vardır. “Kooperatifler, bir sosyal
sermaye üreticisidirler ”. “Sosyal sermaye, toplumsal bağlantıyı koruyan
görünmez bir yapıştırıcı gibidir. Bu
bağlantı, toplumu teşkil eden sosyal
grupları ve onlar arasındaki ilişki
ağını oluşturan kişiler arasındaki
güvene dayanır. Kooperatif, kişiler
Tavas'ta Güneş Enerjisi
Kooperatifi Kuruldu
Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Kızılcabölük beldesinde güneş enerjisi
kooperatifi kuruldu.
Türkiye’nin ilk yenilenebilir enerji kooperatifi olduklarını söyleyen
üye Osman Gönlüm, amaçlarının
Türkiye’de güneş enerjisinin kullanımını yaygınlaştırmak olduğunu
belirtti.
“SS Ege Elektrik Enerjisi Üretim ve
Tüketim Kooperatifi” adlı kooperatifin kurucu üyeleri Gönlüm, Mehmet
Uylu, Halil Cen, Mehmet Ali Aktaş,
Ismail Tekeşi, Mustafa Kemal Aykutlu ve Muhterem Tayanç’tan oluştu.
Bölgenin eneji ihtiyacını karşılamayı
hedefleyen kooperatifin kurucularından Uylu, yaptığı açıklamada beş
yıldır güneş enerjisiyle uğraştığını,
yenilenebilir enerjiden Kızılcabölük
başta olmak bütün yörenin faydalanması için çalışacaklarını söyledi.
Uylu, “Amacımız önce beldemizin
elektriğini güneş enerjisiyle üretmek
ve daha sonra ülke geneli yaygınlaştırmaktır. Yeni girişimcilere de
bu konuda yardımcı olacağız. Bölge
olarak güneş enerjisi sistemine en
uygun yerdeyiz.” dedi.
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
arasındaki güven üzerine ve toplumsal bağlantı üzerine temellendirilmiş
bir şirket tipidir ve o, üyeleri adına
işleri yapan bir girişimdir…”
Fiziki, beşeri ve finansal sermayeleri
olan kalkınmanın diğer geleneksel
kaldıraçlarının kombine edilişinde kooperatif, kalkınma araçlarının
herkesle temasını sağlar.
Dinamik girişimcilik yoluyla kooperatifler, bireylerin ve toplumların iş
görme kapasitelerini iyileştirir. Kendilerine özgü yapısıyla, toplumların
sosyal sermayesini geliştirirler. Kooperatif misyonu ile piyasa dinamiklerinin güçlü düzenleyicileridirler.
Kalkınma üzerinde kooperatiflerin
etkinliği, kooperatif girişimler kooperatif değer ve ilkelerine göre yönetilirlerse, daha iyi betimlenebilecek
sonuçlar üretirler. Bunların tipik
örnekleri, son dünya krizinde Çin,
ABD ve Fransa gibi ülkelerde gözlemlenmiştir. Özellikle finans ortamının tetiklediği krizden en sağlıklı
şekilde “kooperatif finans kuruluşları” çıkmıştır.
Kooperatif Girişimler
Ekonomik Krizlere Çare
Olabilir mi?
Ekonomik bunalım, bir ülkede ya da
tüm dünyada ekonomik etkinliklerin durgunlaşması, gerilemesi ve bununla koşut olarak işsizliğin artması
olayı olarak tanımlanabilir. Tarihi
süreç içinde pek çok ekonomik bunalımlar yaşanmıştır: Ancak 1929,
1979 ve 2008 bunalımları, ekonomiye yön değiştirten bunalımlardır.
1929 bunalımı sonucunda kapitalist
bunalımı çözümleyecek bir Keynes
yaklaşımıyla
“makroekonomik
teori” devreye girdi. 1979 ekonomik
bunalımı, dünya ekonomisinde büyük kırılmalar yaşanmasına sebep
oldu; SSCB deneyimi kendiliğinden
ekonomik savından vazgeçti. 2008
bunalımı ise hala sürekliliğini koruyor. Ekonomik bunalımları tek
nedene bağlamak mümkün değildir.
Ancak tarihi gelişim içinde değer-
lendirildiğinde krizin nedenlerini
şu başlıklar altında toplamak mümkündür:
• Üretim ve sermaye belirli ellerde
yoğunlaşmıştır. Ekonomiye tekeller
egemen duruma girmiştir. Nitekim
Dünya dış ticareti az sayıda çok
uluslu şirketlerin kontrolündedir.
• Kapitalist modelin yapısından kaynaklanan bölüşüm sonucunda emek
–dışı gelirler harcanamadığı için likit sermaye fazlalığı dünya reel üretimini 3-4 misli katladığı ifade edilmektedir. Finans kapitalle, tekelci
sanayi üretiminin birlikte hareket
etmeleri bile bu fazla likit finans kapitali eritememiştir. Bunun en tipik
örneklerini araba, konut pazarlama
örneklerinde görebilirsiniz.
• Likit sermaye ihracı, fiziki mal ihracatının önüne geçmiş durumdadır.
Örneğin, Türkiye’nin tütün ve pamuk üretimi, dışarıdan ithal edilen
finans kapitalle bitirildi. Ayrıca son
onlu yıllarda bireylerin ve ulusların
borçlandırılmasına dayanan finansal
kredileme, borçlanan bireylerin ve
ulusların ekonomilerini bitirebilecek
bir düzeye ulaşmıştır.
• 1979 bunalımı sonrasında başlayan , “IMF-DB-DTÖ- ABD Maliye
Bakanlığı ” işbirliği (Washington
Uzlaşması) şeklinde uluslar üstü
sermaye gruplarınca yönlendirilen
döviz sıkıntısı çeken ulusların ekonomilerini yeniden yapılandırma
politikası ile, bir yandan ulusal ekonomi kuruluşları uluslararası tekellere devredildi; yabancı sermayenin,
gelişmekte olan ülkelere kolayca girmesinin hukuki altyapısı hazırlandı.
• Alternatif bir ekonomi olan
SSCB’nin uyguladığı ekonomi modelin başarısızlığı ile, kapitalist ekonomi, küreselleşme rüzgarını da arkasına alarak dünyayı kendi pazarı
haline getirdi.
Bütün bu oluşumlara
karşı 2008 ekonomi krizi
önlenemedi?
Acaba neden?
İşte burada makroekonomik sorunu ile bölüşüm olayını tekrar değinmekte yarar var. Ayrıntılara girmeden şunlar söylenebilir:
Yatırımını salt sermayeye kar getirecek şekilde planlayan kapitalist
işletmelerde, emeğe verilen ücretle,
emek dışı faktörlere yapılan ödemeler arasında büyük bir eşitsizlik
var. Örneğin, dünya nüfusunun beş-
te birinden az nüfusa sahip 8 gelişmiş ülkenin, dünya gelirinden aldığı
pay % 70’ler civarındadır. Örneğin
Türkiye’de nüfusun beşte dördüne
yakını emek gelirleri ile geçinirken,
emeğe ödenen pay ulusal gelirin üçte
birleri civarında seyretmektedir.
Öte yandan makro-ekonomik dengenin sürekliliği için “toplam gelirler ile toplam harcamaların” kuramsal olarak eşitlenmesi gerekirken,
pratikte bu denge kurulamıyor.
Bunun için ekonomiye, üretimi, karlılık eksenine göre değil de, “insan
ihtiyaçlarına göre planlayan” yeni
bir işletme tipinin egemen olması
gerektiği öne sürülmektedir: kooperatifler.
Kooperatifler, yoluyla elde elden
gelirler, insan ihtiyacını karşılayan
gelirlerdir. Ayrıca, kooperatif girişimin hesap dönemi sonunda elde
ettiği fazlaların bir kısmı yeni yatırımlar ve sosyal sermaye için kooperatif bünyesinde kalacağından ve
bir kısmı da ortaklara risturne edileceğinden, kooperatif sektörde elde
edilen gelir ile harcanan gelirler arasında bir dengesizliğin olmayacağı
varsayılabilir. Böyle bir ekonomide,
reel ulusal gelir ile harcanabilecek
ulusal parasal gelir sürekli birbirini
dengeleyeceğinden, bankalarda harcanamayacak fonların aşırı fazlalaşmasının önü alınmış olacaktır. Kooperatif işletmelerin egemen olduğu
ekonomilerde krizin daha yumuşak
geçtiğinin işaretleri görülmektedir.
Nitekim, COOPFr Başkanı, kriz döneminde kooperatifleri en iyi değerlendirebilen üç ülkeyi şöyle sıralamıştır: Çin, ABD ve Fransa.
Sonuç
Sonuç olarak, kooperatif işletmeler,
makroekonomik açıdan bir ülkede
önemli işlevler üstlenmektedirler.
Bunları şöylece özetlemek mümkündür: ulusal gelirin oluşumuna ve
bölüşümüne katkı sağlarlar; işsizlik
sorunlarını çözümlemede, pahalılığı
(enflasyonu) önlemede, ekonomik
büyümeye ve kalkınmaya özel katkı
sağlar. Küreselleşen dünyada yerel
kaynakları koruma, geliştirme ve
onları ekonomiye sokma gibi üstünlüklere sahiptirler.
Bunun yanında refahın topluma yayılması, yaşam ortamlarının iyileştirilmesi, toplumsal bağların güçlendirilmesi ve dayanışma ruhunun
gelişmesi, toplumun sanat ve kültürel
ihtiyaçlarının karşılanması gibi toplumsal katkıları da bulunmaktadır.
Kooperatiflerin Kurumsal Yapıları Güçlenecek
»» Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, ülke kooperatifçiliğinin kalitesini
artırmak için sertifikalı eğitim programları hazırlıklarını tamamladıklarını bildirdi.
Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi'nin
Resmi Gazete'de yayımlanmasının
ardından Gümrük ve Ticaret Bakanlığı sorumluluğunda yer alan
Kooperatif Girişimciliği Eğitimi
Projesinin başlayacağını anlatan
Yazıcı, "Eğitim faaliyetlerimiz arasında kooperatif denetim ve yönetim kurulu üyeleri, kadınlarımızın
kooperatif çatısı altında bir araya
gelmelerini amaçlayan faaliyet kapsamında, kooperatifçilik sektöründe çalışan vatandaşlarımıza tüm
illerde Milli Eğitim Bakanlığına
bağlı kurumlar tarafından kooperatifçilik eğitimi verilecek şekilde
bir program hazırlanmasına karar
verilmiştir. Bakanlığımızın ilgili
kurumlarla yürüttüğü ortak çalışmalar sonucunda Kooperatifçilik
Geliştirme ve Uyum Eğitimi Programı hazırlanmıştır." dedi.
Kooperatiflerin kuruluş ve işleyişine ilişkin iş ve işlemleri gerçekleştirme yeterliklerine sahip meslek
elemanları yetiştirmeyi amaçladığını belirten Yazıcı, "Kooperatifçilik Geliştirme ve Uyum Eğitimi
Programından, kooperatiflerde yönetici, denetçi veya personel olarak
çalışmış ya da çalışmak isteyen ve
en az ilkokul seviyesinde eğitimini
tamamlamış olanlar yararlanabilir’"
bilgisini verdi. Kursların ücretsiz
olacağını vurgulayan Yazıcı, program kapsamındaki eğitimlerin Milli
Eğitim Bakanlığı Halk Eğitim Merkezlerinde düzenlenebileceği gibi
kooperatifler ve üst kuruluşların
göstereceği uygun mekanlarda da
verilebileceğini ifade etti. Beş gün
sürecek programın sonunda katılımcıların bilgilerinin sınavla ölçüleceğini belirten Bakan Yazıcı, başarılı
olanlara Milli Eğitim Bakanlığınca
sertifika verileceğini ifade etti.
Köy-Koop Haber Mart 2014
TARIM
“Buğday ekiyoruz, villa biçiyoruz...”
»» Büyükşehir Yasası ile artık mahalle olan köylerde yaşanan sorunları anlattığımız
geçen ayki söyleşinin devamı niteliğinde olan bu söyleşimizde konuyu ele almaya
devam ettik.
Ankara-Haymana karayolu üzerinde bulunan ve 2000’li yıllarda getirilen düzenlemelerle Büyükşehir
alanı imarlı yerleşik alanlar dışındaki kırsal alanları da kapsayacak
şekilde genişletilmesiyle köy statüsüne sahip yerleşim yerlerinden,
Oyaca, Yavrucak, Dikilitaş ve Gökçehöyük mahalle statüsü kazanarak
Gölbaşı Belediyesi’ne bağlanmıştır.
Söyleşiye geçmeden önce Büyükşehir Yasası’nın kısaca hatırlayacak olursak; Kamuoyunda “Bütünşehir” yasası olarak
bilinen ve yürürlükte olan “13
İlde Büyükşehir Belediyesi
ve 26 İlçe Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde
Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun”
12 Kasım 2012 günü TBMM’de
kabul edilerek 6 Aralık 2012
tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.
Bu tarihten öncede; yerel yönetimlerin yapısına ve belediye sınırlarına ilişkin 2004 yılında büyükşehir
belediye sınırlarının elli km’ye genişletilmesi, 2008 yılında (Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde
İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun) ise bazı ilçe ve belde
belediyelerinin kapatılması gibi
düzenlemeler yapılmıştır. Bu yasa
ile, mahalle olan köylerden içme ve
kullanma suları için alınacak ücret
beş yıl süreyle, en düşük tarifenin
%25’ini geçmeyecektir. Buna ek
olarak, 2017 yılı sonunda %25’lik
oran %100 olacaktır. Mahallelerde
yaşayan üreticilerin açtığı sondaj
kuyularına da sayaç takma zorunluluğu getirilmiştir. Mahallelerde
yaşayan, tarımsal faaliyetlerde
bulunan üreticiler kendi suyunu
bugüne kadar ücretsiz kullanırken,
belediye sınırları içerisine alınınca ücret ödeme durumunda kalacaklardır. Ayrıca bu mahallelerde
yer alan ahır, ağıl ve kümesler için
getirilecek yasaklar, hayvansal
üretimde bulunan üreticilerin zor
durumda kalmasına yol açacaktır.
Yasa ile getirilen bu zorunluluklar,
üreticilerle yaptığımız söyleşilerde,
toplantılarda sürekli olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu ayki köşemizde, Gölbaşı Belediyesi’ ne bağlanan köylerde/mahallelerde yaşayan üreticilerle bu konular üzerinde gerçekleştirdiğimiz
söyleşilere yer verdik.
Dr. Özdal KÖKSAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
Bölgenizde hangi tarımsal faaliyetlerde bulunuyorsunuz.
Kısaca anlatabilir misiniz?
Bölgemizde bundan beş altı yıl öncesine kadar ağırlıklı olarak buğday,
arpa, yulaf, nohut, ayçekirdeği ve
kimyon yetiştiriciliği yapılmaktaydı.
Ama günümüzde çiftçilik ile uğraşan kişi sayısı her mahallede toplasanız iki elin parmağını geçmez.
Özellikle 2012 yılında Büyükşehir Yasası ve Belediye
Yasası’nda yapılan değişikliklerle birlikte çiftçilik bitme
noktasına gelmiştir. Yasa ile
birlikte köylerimiz mahalle
olarak ilçe belediyesine katılmıştır. Mahalle olduktan sonra,
Ankara’dan gelen emlakçılar
ve yapı kooperatifleri, tarıma
elverişli olan toprakları parsel
parsel alarak bölgemizde bir
arazi rantı oluşturmuşlardır.
Arazisi küçük olan çiftçilerde, arazilerini satıp tarımdan çekilmişlerdir. Kalan birkaç hanede maliyetlerin yüksek olmasına rağmen
tarımsal faaliyetlerine zor da olsa
devam etmektedirler.
Mahalle olduktan sonra köyünüzde ne gibi değişimler oldu?
Bölgemizde birçok köyümüz mahalle yapıldı. Bunların mahalle
yapılması köylere bir değişim getirmedi. Belediye olmanın nimetlerinden bu güne kadar hiçbir mahallenin faydalandığını görmedik.
Sadece belediye otobüs hizmetlerinden belirli saatlerde yararlanmanı dışında bir yararı olmadı. Zaten geçimini zor karşılayan köylü
halka ekstra yük bineceğinden dolayı, köylüler atalarından dedelerinden kalmış olan arazilerini yapı
kooperatiflerine satıp, ilçeye veya il
merkezine yerleşmek zorunda kal-
dı. Çiftçiliğe devam etmekte ısrarlı
olan çiftçilerde girdilerin özellikle
mazotun çok yüksek olmasının yanında, bu sene kuraklık tehlikesi
ile karşı karşıya olmaları sebebiyle, onlarında bir kısmının bu sene
sonunda arazilerini satıp veya boş
bırakarak, çiftçiliği bırakacaklarını
düşünüyoruz. Köy alanları belediyeler için yeni yatırım alanı haline
getirilerek, rant alanları oluşturulmuştur. Bölgemizde çok azalan
tarımsal faaliyetlerinde ortadan
kalkmasına neden olacaktır. Bu
sene buğday eken çiftçimiz, hasat
dönemi yapı kooperatifine ait bir
villa biçeceği gerçeği bölge için artık kaçınılmaz olmuştur.
Sizlere göre köyünüzün mahalle olmasından sonra bölgenizdeki halkın memnuniyet
durumu nasıldır?
Belediyeye bağlanan mahallelerde yaşayan komşularımızda ve
bizlerde belediyeye bağlanmamızdan dolayı yaşam standartlarının
değişeceği yönünde haklı beklentiler oluşmuştur. Daha iyi altyapı
olanakları, yol, su, ulaşım, eğitim
gibi konularda iyileşme beklentilerimizin henüz gerçekleşmediğini
söyleyebiliriz. Daha iyiye doğru
gidiş yerine atık su, elektrik vb.
tür masraflarla karşılaşmamızdan
dolayı mahallede yaşamaya devam eden insanların yarısında bir
memnuniyetsizlik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Az sayıda kalan
hanelerde, her ne kadar mahalle
olsak da halen köy yaşantısını sürdürmekteyiz. Bize tarım mı? yoksa
köyünüze yapı kooperatiflerinin
yapmış oldukları evlerimi tercih
ederseniz diye sorarsanız, köyde
kalanlar tarımı tercih ettikleri için
burada kalmaya devam etmektedir,
gidenlerde yapılaşmayı tercih etmişlerdir diye cevap verebiliriz. Ne
yazık ki, üzülerek söylüyoruz ikinci
tercih bizim bölgemiz için ağır basmaya başlamıştır.
Rusya 19 Ton Domatesi Türkiye’ye Geri Gönderdi
»» Türkiye’den Rusya Federasyonu’na ihraç edilen 19 ton domates Batı Çiçek Tripsi
(Western Californian Flower tripsi) bulunduğu gerekçesiyle geri gönderildi.
Rusya’nın Ukrayna sınırında Novıye
Yurkoviçi sınır kapısında Federal
Bitki Koruma ve Karantina Servisi (Rosselhoznadzor) yetkilileri
Türkiye’den ithal edilen toplam 19
ton domates üzerinde zirai karantina kontrolü yaptı. Rosselhoznad-
zor Sözcüsü Aleksey Alekseyenko,
“Türkiye’den getirilen 19 ton domates kontrol edildi. Laboratuvarda yapılan araştırmada ürünlerde
tehlikeli haşarat sayılan batı çiçek
tripsi tespit edildi. 19 ton domatesin Türkiye’ye geri gönderilmesine
karar verdik.“ dedi. Alekseyenko, 11
Şubat tarihinde de Rusya’nın Karadeniz kıyısı Novorossiysk limanında
Türkiye’den getirilen 22 ton domatesin benzer gerekçeyle geri gönderildiğini hatırlattı.
KOOPERATİF
11
Volksbank
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Volkswagen arabalarını hepimiz
biliriz. Almancada halk arabası demektir. Peki Volksbank adını hiç
duydunuz mu? Sizin de tahmin
ettiğiniz gibi halk bankası anlamına geliyor. Aynen bizdeki Halk
Bankası gibi. Ama Almanların halk
bankasını incelediğimizde bizinkinden enteresan farklılıkları olduğunu görüyoruz.
Öncelikle Alman Halk Bankası
Volksbank, gerçekten halkın bankası. Çünkü aslında bir kooperatif
bankası. Tam adı, Bundesverband
der Deutschen Volksbanken und
Raiffeisenbanken” yani “Alman
Raiffeisen bankası ve Volksbank
Federal Derneği”. Meşhur Raiffeisen kooperatif yapısının finansal
grubunu oluşturan bir alt kuruluşu. Ülke çapında 1150’den fazla
kooperatif bankasından oluşuyor.
1840 yılında kurulmuş. 175 yıldır
faaliyetini sürdürüyor. Özellikle son küresel krizlerden daha da
güçlenerek çıkmış. Peki, bu başarının sırrı ne?
Tahminimce bu sorunun cevabı,
herkes tarafından çok çalışmak
olarak verilecektir. Evet, doğru
ama çok önemli bir etken daha var!
Bunun ne olduğunu, Halk Bankası
(Volksbank RheinAhrEifel eG) Başkan Michael NISIUS ile yaptığımız
sohbet sırasında öğrendik. DGRV
Türkiye Temsilciliği’nden İfakat
GÜRKAN’ın da bulunduğu ziyarette, Bay NİSİUS bize bankası ile ilgili
çok ilginç bilgiler verdi ve Türkiye’deki kooperatifçi dostlarına ibret
verici tavsiyelerde bulundu.
Öncelikle Almanya’da bütün
kooperatifçilik işletmelerinde
3 temel kural bulunduğundan
bahsetti:
1- Öz yardım
2- Öz idare
3- Öz sorumluluk
Bireyler sorunlarını
çözmek ve güçlü olmak
için bir araya gelip işbirliği
yapacaklar ise; hiçbir
dini veya siyasi otoritenin
baskısı altında kalmadan,
kendi özgür iradeleri ile
kendi imkanlarını bir
araya getirerek, kendi
kararlarını kendileri
almak durumdalar. Yani
her işlerini kendi başlarına
yapmalılar. Devletten ya
da başka kimseden yardım
almamalılar.
Bizde olmayan bir durum bu. Ama
Almanlar bunu başarmışlar. Kendi
denetim kooperatiflerini kurmuşlar, iç denetimlerini ve bağımsız
dış denetimlerini en iyi şekilde
yaparak sisteme tam güven sağlamışlar. Kendi bankalarını kurarak
güçlü bir finans mekanizması oluşturmuşlar.
Başkan NİSİUS, kooperatif bankalarının diğer bankalar gibi sadece
kar amaçlı olmadığını, bölgesini
kalkındırmak ve yardım amacıyla
hizmet vermek için çalıştıklarını
anlattı. Yani ortakları aracılığı ile
topladıkları mevduatı yine kendi
bölgelerindeki mudilere ve ortaklarına kredi olarak kullandırmışlar. Bunu yaparken diğer bankalar
gibi ne devletten yardım almışlar,
ne de yüksek faiz hırsıyla bilmedikleri yerlerdeki sanal finans or-
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
tamlarına yatırım yapmışlar. Bütün çabalarını kendi bölgelerinde
tanıdıkları ve güvendikleri kişilerin gerçek üretimlerine, reel ekonomiye yöneltmişler. Sonuçta üst
üste gelen küresel krizlerde diğer
bankalar batarken, onlar az da olsa
kar etmeye devam etmişler. Bugün Almanya’da parası korumak
isteyenler artık güvenli kooperatif
bankalarını tercih ediyorlar.
Bunun için iyi bir yöntemleri var.
Bölge halkı, özellikle de çiftçiler,
110 Avro tutarındaki hisse ile kooperatife ortak olur gibi bankaya
ortak oluyorlar. İlk girişte bu miktarın sadece 11 Avroluk kısmını
kendileri ödüyor. Geri kalanı, her
yıl % 5 civarında tutan kar payı ile
bir nevi ortağı adına banka ödüyor.
Banka, bütün mudilerini ortağı
yapmağı hedefliyor.
Bu gerçekten enteresan
bir durum. Müşterisi
olduğunuz bankanın
ortağı olarak genel
kurullarına katılıyor ve
yönetimine müdahale
de bulunuyorsunuz.
Yatırımlara,
yöneticinin seçimine ve
tasarrufunuzun geleceğine
siz karar veriyorsunuz.
Sonuçta banka, artık sizin
bankanız yani gerçekten
halkın bankası oluyor.
Hem de devletten tek
kuruş yardım almadan
ve devleti hiçbir şekilde
işlerine bulaştırmadan.
Banka Başkanı NİSİUS; kendi ortakları arasında finansa en çok ihtiyaç duyan çiftçilerin çoğunlukta
olduğuna ve Türkiye’nin büyük tarım potansiyeli olan güçlü bir ülke
olduğuna vurgu yaparak; Türk
çiftçisinin de kooperatifleri aracılığıyla her türlü zorluğun altından
kendi kendine kalkabileceği söylüyor ve siz kooperatifçi dostlarına
başarı dileklerini iletiyor.
12
Mart 2014 Köy-Koop Haber
KURAKLIK
Açıklama: Beklenen Kuraklık
»» Türkiye’de dönemsel olarak kuraklık meselesi gündeme gelir. Bugün basına yansıyan haberlere atılan “Kuraklık köylünün belini büktü,
Kuraklık yurdun büyük kısmını etkisi altına aldı, mahsul tehlikede” başlıklarının benzerlerine 1950-51, 1973-74, 1988-89, 1994-96 ve 2000-01,
2006-2008 yıllarında da yer verilmişti.
2014’ün şubat ayının sonlarına gelmemize rağmen ilkbahar havası
yaşadığımız yağmur ve kardan eser
olmayan şu günlerde de yeni bir aşırı kuraklık dönemine girdik. Şimdi
yetkililer, Türkiye’de geçmişte de
aşırı kurak dönemler yaşanmış olmasından yola çıkarak bu kuraklık
döneminin de kısa süreceğini, önümüzdeki günlerde yağışlarla birlikte barajların dolacağını, aldıkları
tedbirler ile özellikle de İstanbul’un
2071’e kadar su sorununu çözdüklerini ve vatandaşların müsterih olmalarını söylüyorlar. Oysa bu söylenenler sadece kuraklık sorununu ne
kadar sığ algıladıklarını gösteriyor.
Kuraklık Salt Doğal Bir Afet
Değildir
Doğal afetlerin belirleyici özeliği;
büyük oranda veya tamamen insan
kontrolü dışında gerçekleşiyor olmasıdır. Kuraklık da doğal afetler
arasında yer aldığı için salt doğal
etmenlerin ortaya çıkardığı bir olgu
gibi görülüyor. Ancak bu afetin doğal dinamiklerden çok, sanayi ve
endüstriyel tarım faaliyetlerine bağlı
geliştiği ve şiddetlendiği de bir gerçek. Doğal afetlerin doğal dengesi
bozulmuş durumda. Türkiye’de on
yıllık periyotlarla görülen kuraklığın
beş yılda bir görülmeye başlanması,
yaygınlaşması ve daha da şiddetlenmesi söz konusu. Zira kuraklık büyük
oranda tüm gezegeni etkileyen iklim
değişikliği ile ilgili. Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC)
geçtiğimiz eylül ayında yayınlanan
beşinci raporunda, “insan faaliyetlerinin etkisi; atmosfer ve okyanus
ısınmasında, küresel su döngüsündeki değişikliklerde, kar ve buzdaki
azalmalarda, küresel ortalama deniz
düzeyi yükselmesinde ve bazı aşırı
iklim olaylarındaki değişikliklerde
saptanmıştır” ifadesi yer alırken bir
önceki raporlarına göre bu etkinin
arttığını da söylüyordu. Dünyanın
ortalama sıcaklığının 1901-2012
arasında 0,9 derece artması, 19832012 arasındaki 30 yılın, son 1400
yılın en sıcak 30 yılı olması, son 20
yılda Grönland ve Antarktika buzullarının büyük kütle kaybetmesi
ve 1901-2010 arasında deniz sevilerindeki 19 cm yükselme gibi radikal
değişimlerin gerçekleşmesini tek bir
nedeni var: İklim değişikliği. İklim
değişikliğine yol açan ise fosil yakıt
(petrol, kömür ve doğalgaz) kullanımı ve arazi kullanımının değişimi.
IPCC’nin beşinci raporu da “küresel ısınmadaki artışın yüzde 95-100
oranında insani faaliyetlerden kaynaklandığını” söylüyor. Dünya ısındıkça, iklim olayları ekstrem hale geliyor. Dünyanın bir yanını kuraklık
kavururken, başka bir yanını seller
götürüyor. Aynı yerde yılın bir döneminde kuraklık, bir başka döneminde aşırı yağışlar hâkim oluyor. İklim
olayları insanlarla birlikte tüm canlıları oradan oraya savuruyor.
Akdeniz havzasının iklim değişikliğinden çok ciddi bir biçimde etkileneceği öngörüler arasındaydı. Ama
artık bunlara öngörü demek yetmiyor, radikal değişimler gündelik
hayatın bir parçası haline gelmiş durumda. Türkiye genelinde özellikle
yaz sıcakları 1960’tan bu yana yaklaşık 1,5 derece arttı. Dağ buzulları
her yıl 10 cm eriyor, doğal afetlerin
sayısında artış var. Deniz seviyesi
yılda ortalama 3,8-7,7 mm oranın-
da yükseliyor. Yağışlar oranları ve
su varlıkları hızla azalıyor. Türkiye
su stresi olan ülkeler kategorisinden
su kıtlığı olan ülkeler kategorisine
doğru ilerliyor. Bütün bu olumsuz
koşulların yaşanacağına ilişkin yıllar öncesinden yayınlanan bilimsel
raporlar var. IPCC’nin dördüncü raporunun yayınlandığı 2007 yılında
Türkiye’de yine kuraklık yaşanıyordu. Bu nedenle iklim değişikliği bir
miktar daha gündemimizde yer alabilmişti. Oysa 2013 yılındaki beşinci
rapor, çok kesin verileri içermesine,
iyimser değil, daha kötü senaryoların gerçekleştiğini söylemesine rağmen neredeyse hiç gündemimize
giremedi. Hükümet yetkilileri iklim
değişikliği yokmuş gibi havaya bakıp
ıslık çalmaya devam ettiler.
Türkiye Kuraklığın
Pençesinde
Türkiye’ye dönecek olursak, Bursa,
Kocaeli ve Aksaray’dan da kuraklık
haberleri geliyor. Bursa’nın Yenişehir Ovası’na can veren 8 gölette su
seviyesi yüzde 3′lere kadar inerken,
Kocaeli’nin içme suyunun büyük
bölümünün sağlandığı Yuvacık Baraj Gölü’ne giren su miktarı 190 bin
metreküpe kadar düştü. Bu nedenle
Kocaeli’ne Sapanca Gölü’nden su
takviyesi yapılıyor. Aksaray son 20
yılın en kurak yılını yaşıyor. Dört
gün önce Hatay’ın Arsuz İlçesine
bağlı Kepirce Köyü’nde kış ortasına
gelinmesine rağmen yağış olmadığı
için köylüler yağmur duasına çıktı.
Yine üç gün önce Tekirdağ’ın Şarköy
ilçesinde de insanlar yağmur duası
yaptı. Balıkesir ilinin Burhaniye ilçesinin Dutluca Köyü’nde yüzlerce
kişinin katıldığı bir yağmur duası
yapıldı. Bugünlerde kuraklığın vurduğu Burhaniye’yi, geçen sene seller
götürüyordu.
İstanbul da bir kez daha susuzlukla
yüz yüze. Mega kentin su ihtiyacını
karşılayan 10 barajın 9 Ocak tarihi
itibariyle doluluk oranları ortalaması %34,89’a kadar düştü. Bunlardan
Pabuçdere Barajı’nın doluluk oranı
%0,35. Yani baraj an itibarıyla kuru.
Baraj doluluk oranları Ocak ayları karşılaştırmasında son 10 yıldaki
ikinci en düşük seviyeye indi. 2013
yılının 11 aylık yağış miktarı da, dün
itibariyle metrekareye düşen 467,9
kilogramlık oranla son 50 yıllık ortalama olan 618,3 kilogramın altına
düştü.
Yetkililerden ilginç kuraklık
açıklamaları
On yıllardır büyüyerek bu noktaya
gelen kuraklık karşısında yetkililer ilginç açıklamalarda bulundu.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun İstanbul’da 3 sene kuraklık olsa bile suyun yeteceği, Melen ve Yeşilçay projeleriyle şehrin su
sorunun 2040’a kadar çözüldüğünü
söylediği açıklama bunlardan en ilginci. Eroğlu bunun ardından İstanbul için (Sungurlu ve Osmangazi’ye)
3 yeni baraj daha yapacaklarını da
söyledi. Eroğlu’nun “endişelenecek
bir şey yok zaten Perşembe Cumaya yağmur yağacak” minvalindeki
sözleri ise yönetimin kuraklık gibi
uzun erimli ve karmaşık bir meseleye bakışını özetliyor. Bununla ilgili
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun İstanbul’daki kuraklık için geçtiğimiz
hafta attığı twitlerden birinden tam
da bu noktada bir alıntı yapmalı. Kadıoğlu şöyle yazmış: “Şaşkınlar için
Uyarı! Kuraklık bir kaç günlük yağış
eksikliğinden dolay oluşmaz; benzer
bir şekilde birkaç günlük yağışla da
kaybolmaz”. Eroğlu’nun kuraklığa
yönelik son sözleri ise şöyle: “Altyapı
şebekesi tamamen yenilendi. 200300 yıl dayanacak bir şebekemiz
var… Çok karmaşık, yedeğin yedeği
olan bir sistem var İstanbul’da… Bu
kadar biz büyük şehire nasıl su veriyoruz. Bazen ben bile şaşırıyorum”.
Biz de kendilerinin nasıl olup da bu
kadar dünyadan bir haber kalabildiklerine şaşıyoruz.
süreç hızlanarak devam etmektedir.
Sulak alanların yok olmasıyla birlikte biyoçeşitlilik de yok olur. Bunun
bir başka sonucu kültürel çeşitliliğin
de yok olmasıdır. Bin yıllardır sulak
alanlarda yaşayan kırsal topluluklar
tüm kültürel zenginliklerini geride
bırakıp göçe zorlanır. Olan yine gelecek nesillere olur… Su varlıkları
kirlenmiş ve tükenmiş, pahalanmış,
su hakları gasp edilmiş bir ülkenin
çocukları olarak dünyaya gelirler.
Kendilerinden önceki kuşakların
sorumlu olduğu sorunların cefasını
çekerler. Bir avuç sermaye ve güç sahibi zenginleşirken, %99 yoksullaşır.
Kuraklığın Sonuçlarına
Odaklı Bir Mücadele Olmaz!
Su Arzını Artırmaya Yönelik
Çözümler Kuraklık Sorunun
Parçasıdır!
Asli görevini yerine getirmekle bile
böbürlenen ve “başarısına” şaşıran
bakanların yönettiği bir ülkede kuraklığa gerçek çözümler üretmek
gündemde değil maalesef. Peki,
bu yöneticiler ne işe yarar, ne yapar? Onlar 3. Köprü, 3. Havalimanı ve İstanbul’a Yenişehir projeleri gibi mega yatırımlarla ülkeden
İstanbul’a ve diğer büyük şehirlere
mevcut göçü azdırır; kuraklığa bağlı
susuzluk patlak verdiğinde daha fazla baraj yapıp sosyal-ekolojik yıkıma
ve adaletsizliğe neden olur; su kesintisi yapar vatandaşının hayatını
zehir eder; suyun fiyatını artırıp yaşam hakkı olan insani su kullanımı
hakkını yoksullar aleyhinde kısıtlar;
“dişinizi fırçalarken musluğu kapatmayı unutmayın” sığlığından öte gitmeyen söylemlerde bulunup soruna
gerçekçi çözümler üretmek yerine,
bir de ne kadar duyarlı olduklarını
göstermeye çalışırlar.
Onlar kuraklıktan yine kârlı
çıkacak, ya biz %99?
Tüm bunların sonucunda kuraklıktan yine sermaye ve hükümet kârlı
çıkar. Kuraklığa çare olarak önerilen
yeni baraj, HES ve su transferi gibi
hidrolik projelerden muazzam kazanç sağlanır, suyun fiyatı artar ve
ambalajlı su sektörü palazlanır. Olan
yine vatandaşa olur… Hidrolik projeler yüzünden toprağını ve suyunu
kaybeden kırsal kesim yerinden yurdundan olup daha da yoksullaşır.
Vatandaş bütçesinden daha büyük
bir kalemi su faturasına ve damacana ve PET şişelerde satın aldığı
içme suyuna ayırmak durumunda
kalıp yoksullaşır. Olan yine doğaya olur… Nitekim Türkiye’nin sulak
alanlarının yarısı yok olmuştur. Bu
Daha fazla sayıda baraj ve HES inşa
edilerek kuraklık sorunu ortadan
kalkmaz. Kuraklık ile barajlar arasında bunun tam tersi yönde bir
ilişki olduğuna dair önemli araştırmalar vardır. Bunlardan biri 2012
yılı tarihli olup, Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki onlarca büyük barajın kuraklığın etkilerini sertleştirdiği sonucu ortaya çıkarmıştır.
İstanbul’a 185 km ötedeki Melen
Çayı’ndan ve Ömerli’ye 60 km uzaklıktaki Yeşilçay’dan borular içinde
su taşınarak ta kuraklık sorunu çözülmez. Bu dev ölçekli hidrolik projeler nüfusu sürekli artan bir şehrin
ihtiyacını ancak belirli bir süre karşılayabilir. Ancak bu bile oldukça
iyimser bir tahmindir. Zira kuraklık
bölgesel sorundur. Yağmur yağmazsa, komşu şehirlerdeki barajlar da
dolmayacağı için bir işe yaramaz.
Ülkedeki su kullanımının sadece
%15’inden sorumlu olan evsel kullanım odaklı çözümler de kuraklığı
ortadan kaldırmaz. Yoğun su kullanılan endüstriyel tarım ve sanayinin
su kullanımı %85 civarındadır. Bu
iki sektör birlikte vatandaşın evde
kullandığı suyun kat be kat fazlasını
tüketmekte ve kirletmektedir. İklim
değişikliğini artıran fosil yakıtların
kullanımını azaltmak şöyle dursun
artıran yatırımların teşvik edilmesiyle de kuraklık sona ermez. Tüm
Avrupa’da yapılması planlanandan
daha fazla sayıda termik santrali projesine imza atan Türkiye, bu
gidişle sadece karbon salımı artışı
hızında zaten sahip olduğu dünya
birinciliğini korur. Meşhur 2023 hedefleri içinde yer alan “enerjide dışa
bağımlılıktan kurtulmak” adına kurulan termik santraller yer üstü ve
yer altı su varlıklarını soğutma ve temizleme gibi amaçlarla kullanırken
kirletmektedir. Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in 12 Mayıs
2011 tarihli beyanında da belirttiği
gibi dünya gıda pazarına yönelik
üretimde yedinci olan Türkiye’yi
beşinciliğe taşıma hedefinin anlamı
şudur. Küresel gıda pazarının taleplerine yönelik üretimin yapıldığı
endüstriyel tarım yoğun su, herbisit,
pestisit, büyüme hormonu ve gübre
kullanımı ile Türkiye’nin toprağını
ve suyunu hem kirletmekte, hem de
tüketmektedir. Başka bir ifadeyle,
su yaşam hakkının bir parçası değil,
sanayi ve endüstriyel tarımın hammaddesi haline getirilmektedir. Suyun fiyatı artırılarak ta kuraklık ve
ona bağlı susuzluk sorunu çözümlenemez. Suyun fiyatı ile tüketilen su
miktarı arasında doğrudan bir ilişki
yoktur. Çünkü su vazgeçilemez, yerine başkası konulamaz, mutlak bir
ihtiyaçtır. Fiyat artınca dar gelirli
vatandaşın zaten kısıtlı olan bütçesinden suya ayrılan kalem büyür ve
dolayısıyla vatandaş daha da yoksullaşır. Suyu kişi başına en fazla tüketenler gelir durumu daha iyi olanlar
olduğundan, bu kesim için suyun
fiyatı kullanımında belirleyici olmaz.
Dolayısıyla sudaki fiyat artışı adaletsizliğin derinleşmesinden başka bir
sonuç doğurmaz. Su arzını artırmaya yönelik, suyu gerçekten tüketip
kirletenlere değil bundan mağdurlara yüklenen, adaletsizlik yaratan her
atılım kuraklığı ve etkilerini artırır.
Kuraklıkla mücadele için
Çok boyutlu, uzun erimli ve karmaşık bir mesele olan kuraklıkla
mücadele etmek için bireysel değil
toplumsal çözümler üretmek gerekiyor. Bunun için bugün su hakkımızı,
su varlıklarının insani ve ekolojik
amaçlı kullanımını savunmak daha
bir önem kazanmış durumda. Bütün
insanların ve canlıların yaşam hakkının ayrılmaz parçası olarak yeterli
miktarda temiz suya erişmesini sağlamak amacıyla su hakkımızın anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz. Su yönetiminde demokratik
katılımcılık talep ediyoruz.
Su Hakkı Kampanyası olarak kuraklığın ve susuzluğun önlenmesi için
hükümetten acilen şunları talep ediyoruz:
• Ülkedeki su kullanımının %85’inden sorumlu olan endüstriyel tarım
ve sanayinin tüketimini kontrol altına alıp azaltmaya yönelik politikalar,
uygulamalar ve teşvikler geliştirilerek hayata geçirilsin!
• İklim değişikliğini artıran fosil yakıtların kullanımından vazgeçilsin.
Enerji ihtiyacı güneş ve rüzgâr gibi
yenilenebilir kaynaklarından sağlansın.
• Doğayı ve toplumu olumsuz etkileyen baraj, HES ve su transferi
projeleri gibi hidrolik çözümlerden
vazgeçilsin!
• Enerji verimliği ve tasarrufunu
sağlayacak politikalar ve uygulamalar hayata geçirilsin!
• Dünya pazarının taleplerine yönelik endüstriyel tarım yerine, yereldeki halkın ihtiyacına yönelik geleneksel ve organik tarıma teşvik verilsin.
• İnsani ihtiyaçlara (içme, yemek pişirme, temizlik vb.) yetecek miktarda
temiz ve kaliteli su devlet tarafından
bedava olarak verilsin! Sadece bunu
aşan su kullanımı ücretlendirilsin!
Su Hakkı Kampanyası
Köy-Koop Haber Mart 2014
ORGANİK TARIM
Ülkemizde Organik Tarımla İlgili Sıkıntılar
13
»» Bu yazımı öncesinde organik tarımın, uygulanabildiği takdirde çok büyük faydalarının olduğunu söylemiştim. Buna bağlı olarak,
tarımsal üretim sistemlerinin tamamının organik tarıma geçebilmesi mümkün değildir ama sürdürülebilir hale dönüştürülerek klasik tarım
uygulamalarının verdiği zararların azaltılması sağlanabilir.
Önemli olan seçilen üretim sisteminin
“uygulamada”
yapılabilirliğinin
sağlanması, örgütlü hareket edilmesi
ve denetlenmesidir. Peki, uygulama
bazında organik tarım açısından günümüz koşullarında karşılaşılan güçlükler nelerdir? Hangi aşamalarda
ne tür sorunlar yaşanmaktadır? Bu
yazımda bunlara değinelim istedim.
Ülke nüfusumuzun
yoğunluğu, arz talep
ilişkisinin dengeli
olmaması, gelir düzeyinin
düşük olması ve eğitim
yetersizliği birçok sektörde
olduğu gibi, organik tarım
sektöründe de ilk akla
gelen sorunlar arasındadır.
Bahsettiğim sadece organik
tarım üzerine eğitim
almak değildir, yanlış
anlaşılmasın. Tarım işiyle
uğraşan tüm kesimlerin
bilinçli ve sorumluluk
sahibi olabilmesi ile
ilgilidir, yanlışı bile bile
yapmamasıyla ilgilidir.
Kültür işidir. Organik
tarım uygulamalarında ise
eğitim daha fazla ön plana
çıkmaktadır.
Örneğin; ülkemizde meslek yüksekokulları düzeyinde verilen organik
tarım eğitimi sonrasında mezun
olan teknikerlere mevzuatlara göre
herhangi bir yetkisi bulunmamaktadır (Bayram vd. 2007), neden?
Çünkü bütün işlerimizde olduğu gibi
başlamaktaki amacımız her zaman
farklı... Ne demek istiyorum: biz,
nedenini bilmediğim bir şekilde,
önce koşulları oluşturmak ve ardından hareket etmek yerine; önce hareket edip ardından koşulları ona
uydurmaya çalışan bir toplum haline gelmiş bulunuyoruz. Madem,
bu yüksekokullarda eğitimli eleman
yetiştiriyoruz, soru şu; bu elemanları nerede kullanacağız? ya da organik tarımın olmazsa olmazı denetleme mekanizmasında, yetişmiş
elemanlardan faydalanmayacaksak
kimlerden faydalanacağız? Kimileri,
oluşan sektörün çok yeni olması nedeniyle tam olarak oturmadığını ve
zaman içinde bu ve benzer sorunların aşılabileceği yönünde düşünceye
sahiptir. Saygı duyarım, ancak hatırlatmak isterim: Bilgilerin hızla yayıldığı ve paylaşıldığı bir teknoloji çağı
yaşıyoruz. Hemen hemen her türlü
konuyla ilgili emsaller mevcutken
neden daha ileriye bir adım atmıyo-
ruz…
Benim gözümde eğitimin ardından
bir sistemin başarıya ulaşması
gerekli olan en önemli aşama
örgütlenmedir, diğer ifadeyle
“birlikte hareket etme”. Maalesef, tarım sorunlarının başında yer
alan bu durum, organik tarım uygulamalarında da karşımıza çıkacak
gibi görünüyor. Eğer bu sisteme
geçiş yapmak istiyorsanız “ben
işime bakarım” deyip kenara
çekilemezsiniz. Şöyle başlayalım
açıklamaya; ortaya sermaye koyuyorsunuz, eğitimini aldınız. Gerekli
kontroller başladı, süreç uzun olduğu için zaman harcıyorsunuz, bu
arada sermayeden yiyorsunuz. Süreç
başarıya ulaştığı takdirde gelirinizde
çok ciddi artışlar söz konusu olacak…
Ve bir gün yakın çevrede bulunan,
klasik tarım tekniklerini kullanan
diğer bir işletmenin sorumsuzluk ya
da istem dışı oluşturabileceği herhangi bir bulaşmadan etkilenmemeniz mümkün değil, işletmenizde
çok ciddi sorunlara neden olacaktır.
Peki, şimdi ne olacak?
Ülkemiz koşullarında bu tür sorunların oluşmasında en büyük etken;
tarım işletmelerimizin küçük, çok
parçalı ve dağınık oluşundan kaynaklanmaktadır. Özellikle organik
tarım alanlarının klasik üretim alanlarına mesafesi sıkıntılı durumların oluşmasına neden olmaktadır.
Daha işin başında, karar aşamasında örgütlenme ve arazi büyüklüğü
sorununun organik tarımda birleştiği nokta da budur aslında… Aynı
zamanda, işletme büyüklüğü sorunu
organik tarım sistemine geçmek isteyen örgütsüz bir küçük işletmecinin, mevzuat gereği denetim ve
sertifikasyon kuruluşları ile yapacağı
anlaşmalar çerçevesinde karşılaşacağı işletme maliyetinin de yüksek
olmasına neden olacaktır. Diğer taraftan, ülkemizde tarımsal işletmeler hakkındaki veri tabanı da yeterli
değildir. Son dönemde yapılan arazi
toplulaştırma çalışmalarıyla arazi
bazında veri tabanı oluşturulması
konusunda önemli adımlar atılmasına karşın, ülkemiz genelinde tam
olarak uygulamaya geçilmemiştir.
Bu durumu organik tarım işletmeleri açısından ele aldığımızda; kısa bir
süredir uygulanmaya başlamasına,
sayılarının oldukça az olmasına, bir
kayıt sistemi geliştirmesine ve her
aşamasında denetleme imkânınız
bulunmasına rağmen, sağlıklı bir
veri tabanı ve bilgi akışı oluşturulamaması işin ciddiyetini ortaya koymaktadır. Örgütlenme sadece üreti-
Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
[email protected]
ciler açısından değil aynı zamanda
kurumlar arasında da sağlanmalıdır
ve ilgili kuruluşlar arasındaki işbirliğinin yeterli olmaması, ilerleyen
dönemlerde pazarlama konusunda
benzer sorunlarla tekrar karşılaşılması anlamına gelmektedir.
Organik tarım ürünlerinin
diğerlerine göre pazar
fiyatlarının yüksek olması,
cazibesini artıran konuların
başında gelmektedir. Gerek
ülkemizde gerekse ihraç
edilecek ülkelerde belirli
bir kesimin beslenmesinde
kullanılabilir olması
da sınırlılığını ortaya
koymaktadır.
Oluşan bu pazarlama sorunu, iç ve dış
pazarın dengeli olmayışından kaynaklanmaktadır. Özellikle ülkemizde
organik ürünlerin iç talep artışlarının istenilen seviyeye ulaşamamasının nedenlerinden biri, beklide en
etkilisi, halkın düşük gelir düzeyidir.
Eğitim düzeyimiz arttıkça halkın organik ürünlerle beslenme
eğiliminde artış olmasına karşın, sürekliliği söz konusu olamamaktadır. Diğer taraftan, ihraç
edilen organik ürünlerin ihraç sorunları nedeniyle iadesi durumunda da
iç piyasaya klasik tarım ürünlerinden
farksız bir şekilde dönüş yapması ise
sıkıntının boyutlarını gözler önüne
sermektedir. Pazarlama aşamasında
yaşanan bir diğer sıkıntı da, aslında
tamamen kurumsal işbirliği ile ortadan kaldırılabilecek bir sorun olmasına rağmen, organik tarımın gerektiği
kadar önemsenmediğini algıladığımız bir “kavram kargaşası” (Demiryürek 2011)’nın olmasıdır. Klasik
tarım teknikleri ile üretildikleri halde,
etiketlenme aşamasında doğal, natürel, tabi, köy ürünü, gübresiz, ilaçsız,
katkısız, organik tarım veya gıda ürünü vd. yanlış, yanlı ya da yanıltıcı ifadeler kullanılmaktadır (Demiryürek
2011). Oysa organik ürünlerin ya
da organik tarıma geçiş ürünlerinin etiketlenme şekilleri
ve renkleri bile mevzuat ve kanunla belirlenmişken, “kavram
kargaşası” yaratan reklamların
ve söylemlerin önü kesilmediği
takdirde, organik tarımda istenilen düzeye ulaşmanız hiçbir
zaman mümkün olmayacaktır.
Ne demek istiyorum? Organik tarım
konusunda yapılması gerekenler nelerdir diye sorulduğunda şu tarz cevaplar verilmektedir: “oluşturulan
reklam ve kamu spotları yetersiz kalmaktadır”, “organik tarım konusunda tüketicileri eğitmek, bilinç oluşturmak gerekir”, “piyasalarda denge
sürekli değişkenlik göstermektedir”
vs. vs….Şimdi ben size soruyorum;,
bu yapılanlar ile söylenenler birbirini
tutuyor mu? İşin ilginç olan bir yanı
da; AB mevzuatlarına göre yönetmeliklerini örnek aldığımız ülkelerde
her nedense ne “veri tabanı” sorunu, ne “toplulaştırma” sorunu, ne
“eğitim” ne “örgütlenme” ne de “pazarlama” sorunu ön plandadır. Peki,
elimizde bir çok örnek varken, neden
sanki sıfırdan başlıyormuş gibi hareket ediyoruz?
Gelelim bir diğer konuya:
organik ürünlerin fiyatları
neden bu kadar yüksek?
En önemli gerekçe; kontrol
ve sertifikasyon için
yönlendirilen kuruluşların
büyük ölçüde dışa bağımlı
olmalarıdır. Mevzuatlara
göre organik tarım
kontrol ve sertifikasyon
kuruluşlarının bağımsız
olması, ticari anlamda
danışmanlık dâhil hiçbir
hizmet vermemesi, üretim
ve pazarlama faaliyetlerinde
bulunmaması
gerekmektedir.
Görevleri; organik tarıma geçmek
isteyen işletmenin gerekli her türlü analizini yaparak kontrol etmek,
uygun üretim yapmasını sağlamak
ve sertifikalandırılarak ürünlerin
etiketlenmelerine kadar her türlü işlemden sorumlu olmaktır.
Ülkemizde, 2013 yılı
itibariyle, İzmir (10),
Ankara (5), İstanbul
(3), Mersin (2), Antalya
(2), Muğla (1), Sivas(1),
Yalova(1), Adana (1) ve
Kayseri (1) merkezli olmak
üzere büyük bir kısmı dışa
bağımlı 27 adet kontrol
ve sertifika kuruluşu
bulunmaktadır
(Bu şirketlerin listesi bakanlığımızın
web sayfasından görülebilir, Anonim 2013). Geçmiş yıllara göre sayısı
artan bu şirketlerin, sayılarının ve
bölgelerinin yeterli olmaması organik tarımda kontrol ve sertifikasyon
işlemlerinin maliyetini etkilemektedir (Bayram vd. 2011). Ayrıca, toprak, su ve ürün açısından kalıntı,
mikrobiyal ve yapılması gereken diğer analizler için akreditasyon işlemini tamamlanmış laboratuvar sayısının az olması nedeniyle, kontrol ve
sertifikasyon şirketlerin dışa bağımlı
olmaları da beklenen bir durumdur.
Bu da, gerek şirketler açısından gerekse işletmeciler açısından organik tarım için ek bir maliyete neden
olmaktadır. Organik ürünlerin
fiyatlarının yüksek olmasındaki bir diğer etken de; organik
tarımın girdileri olarak kullanılacak hammaddenin dışa
bağımlılığıdır. Organik tarımda
kullanılan hammaddeler nelerdir:
örneğin bitkisel üretim açısından ele
aldığımızda en önemli sorun tohumluktur. Çünkü klasik tarım teknikleriyle üretilen ürünler organik üretim
sisteminde tohumluk olarak kullanılamamaktadır. Birçok değerlendirmede, çevre etmenlerine, hastalık ve
zararlılara karşı dayanıklı çeşitlerin
az olduğundan yakınılmaktadır. Aslında bu konularda yapılan çalışmalar yeterli düzeyde olmadığı için “az”
olarak görülmektedir. Diğer taraftan, yine bitkisel üretim örneğinden
yola çıkarak, özellikle organik gübre
ve bitki koruma maddelerinin yani
“organik girdilerin” alternatiflerinin
üretilmesi ve çeşitliliğinin arttırılması sadece biraz ilgiye ihtiyaç duymaktadır.
Bugün, ülkemizde bu gibi
problemlerin üstesinden
gelinemediği için
hammaddeler yurt dışından
sağlanmakta ve dolayısıyla
bu durum organik
ürünlerin fiyatlarına
yansımaktadır.
Son olarak; ülkemize örnek olması
gereken ülkelerde, organik tarımın
gelişimini sağlayan en önemli etken,
üreticiyi maddi yönden desteklemeleri olmuştur. Rakamlar üzerinden
veri vermek gibi bir niyetim yok.
Ülkemizde, organik tarımı teşvik
etmek amacıyla klasik tarım üreticilerine verilen desteklerle kıyaslandığında daha fazla kredi verilmektedir,
ancak yeterli olmadığı organik tarım
adına bugün gelinen noktadan belli
olmaktadır. İşte bu yüzden örgütlü
bir iştir organik tarım yöntemi
ve çok ciddi bir planlama gerektirir. Ama maalesef ülkemizde
organik tarımın sorunları birbirine
bağlanarak bir zincir halini almaktadır: “eğitim-mevzuat-küçük işletme-örgütlenme-pazarlama-maliyethammadde-destek sorunu”.
Zaman içinde bu ve benzer sorunların aşılması dileğiyle, saygılarımla…
Kaynaklar
Bayram, B., Yolcu, H., Aksakal, V., 2007.
Türkiye’de Organik Tarım ve Sorunları Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg. 38 (2), 203-206.
ISSN : 1300-9036.
Demiryürek, K. 2011. Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi,
28(1), 27-36.
Anonim, 2013. OT Yetkili Kuruluşlar (KSK) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2013.
14
Mart 2014 Köy-Koop Haber
ÇEVRE
Hayvansal Üretim ve Çevre
»» Günümüzde her alanda olduğu gibi tarım sektöründe de teknolojik gelişmelerin hızla yaşandığı dünyada, bu gelişmelerin olumlu etkilerinin
yanı sıra özellikle çevre üzerinde ciddi boyutlarda olumsuz etkilerinin ortaya çıkması dünyanın geleceğini tehdit etmeye başlamıştır.
Bu tehdit karşısında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ile uluslararası
kuruluşlar hayvansal ve bitkisel üretimde çevreye dost üretim teknikleri ve tarımsal politikalarla birlikte
sürdürebilirlik kavramları üzerinde
durmaktadırlar. Avrupa Birliği (AB),
tarımla ilgili politikalarını özellikle
çevreyi korumaya yönelik önlemler
ve sürdürebilirlik üzerine odaklanmış
olarak yeniden reforme etmekte olup,
üye olmayan aday ve potansiyel aday
ülkelerin kendi tarım sektörlerindeki
ulusal mevzuatlarını uyumlaştırma
çalışmalarında bu iki kavramın önemine vurgu yapmaktadır.
Hayvancılığın çok kapsamlı çevresel etkileri olmasına rağmen, toplam Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın
(GSYİH) sadece % 1,5’nun altında
üretim gerçekleştirdiği için küresel
ekonomide büyük bir güç değildir.
Fakat hayvancılık sektörü gelişmekte olan ülkelerde sosyal ve politik
yönlerden çok önemlidir. Çünkü
dünyada özellikle kurak alanlarda
yaşayan dünyanın yoksul 1 milyar
insanı için önemli bir gıda ve gelir
kaynağıdır. Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre,
özellikle Afrika ve Asya’da yaşayan
insanların büyük çoğunluğu hayvancılıkla uğraşmakta olup yaşamlarını
sürdürebilmeleri için başka alternatifleri yoktur. Bu nedenle de hayvancılık dünyadaki politikacılar için
üzerinde durulması gereken önemli
bir husustur ( www.fao.org).
FAO verilerine göre küresel arazi
kullanımının yaklaşık % 80’den sorumlu olan küresel hayvansal üretim; küresel ısınma, arazi bozulması,
hava ve su kirliliği ile biyoçeşitlilik
kaybı gibi dünyanın en önemli çevre sorunlarının temel nedenlerinden
biri olarak görülür ve küresel sera
gazı emisyonlarının % 18’nin kaynağı olduğu kabul edilir. Hayvansal
üretimin bu olumsuz etkileri, dünya
nüfusunun hızla çoğalmasıyla birlikte ete, yumurtaya ve süt ürünlerine olan talebin artmasının sonucu
olarak muhtemelen çevre üzerinde
daha fazla bir baskı unsuru olacak
gibi görünmektedir.
Modern hayvansal üretim faaliyetleri, giderek artan bir şekilde çevreye
zararlı ve sıkıntılı bir durum oluşturabilecek katı, sıvı ve gaz halindeki
emisyonların bir kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Katı ve sıvı gübre ile atık su bitki beslenmesinde çok
önemli olan nitrojen ve fosfor kaynağıdırlar. Ancak bu gübreler tarım arazilerinde aşırı düzeyde kullanıldıklarında yeraltı sularının nitratla, yüzey
sularının ise fosforla kirlenmesine
neden olarak zararlı hale gelirler.
Havanın kirlenmesine neden olan
başlıca faktörler olan toz, kokular,
gazlar, mikroorganizmalar ve endotoksinler hayvan gübrelerinin depolanması, taşınması, hayvanların
otlatılması ve hayvan barınakları
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
aracılığı ile çevreye yayılırlar. Hayvan barınaklarının içindeki havada
130’dan fazla farklı gaz bileşiklerinin
olduğu tespit edilmiştir. Havayı kirleten bu bileşiklerin, değişik nedenlerden dolayı barınaklarda çalışan
çiftçilerin ve hayvanların sağlıkları
için ciddi tehlikeler oluşturduklarına
dair çeşitli epidemiyolojik kanıtlar
vardır. Ayrıca hayvansal üretimden
kaynaklı metan (CH4), diazotmonoksit (N2O), amonyak (NH3) v.b
gazlar küresel ısınmada etkili olan
önemli faktörlerdendir.
Hayvansal üretim için gerekli olan
yem bitkilerinin sulanmasında, küresel olarak insanlar tarafından
kullanılan suyun % 8’den fazlası
kullanılmaktadır. Bilimsel çalışmalardan elde edilen verilere göre; su
kirliliğinin en büyük kaynağı başta
hayvansal atıklar olmak üzere antibiyotikler, hormonlar, tabakhane ve
gübrelerden kaynaklanan kimyasallar ile yem bitkilerinin üretiminde
kullanılan pestisitlerdir.
Hayvansal üretimin çevre üzerindeki tehditlerini azaltmak için Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
(FAO) tarafından önerilen bir dizi
tedbirler vardır :
• Arazi Bozulması: Bozulmuş arazilerin normal arazi yapısına dönüştürülmesi toprak koruma, otlatma
sistemlerinin daha iyi yönetilmesi ve
hassas alanların korunması ile gerçekleştirilir.
• Sera Gazı Emisyonları: Ormanların yok olmasından ve mer’a alanlarının bozulmasından kaynaklanan
karbondioksit (CO2) emisyonunu
azaltmak için hayvancılıkta ve yem
üretiminde sürdürebilirlik sağlanmalıdır. Ayrıca metan ve nitrojen emisyonlarının azaltılması için hayvan
besleme tekniklerini geliştirmek ve
gübre yönetimini uygulamak gerekir.
• Su Kirliliği: Hayvancılıkla ilgili
sanayi sektöründe hayvansal atıkların iyi yönetilmesi, hayvanlara
besleme değeri yüksek rasyonların
hazırlanması, geliştirilmiş gübre yönetimi ve tarım arazilerinde işlenmiş
gübrenin kullanılması ile hayvansal
üretimden kaynaklanan su kirliliğinde önemli azalmalar sağlanabilir.
• Biyoçeşitlilik Kaybı: Biyoçeşitlilik kaybını azaltmada; yabani alanların korunmasını geliştirmek, yerel
gen kaynaklarını korumak, korunmuş alanlar arasında bağlantı sağlamak ve hayvansal üretim ile üreticileri çevre yönetimine entegre etmek
gibi faaliyetler etkili olacaktır.
Sonuç olarak, hayvansal üretimin
çevre üzerindeki olumsuz etkileri
hayvancılık işletmelerinin yönetimine, hayvan yetiştirme ve besleme
tekniklerine, hayvansal atıkların
değerlendirme yöntemine, bölgesel
farklılıklara ve iklim koşullarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Dünya nüfusunun artmasına
paralel olarak, hayvansal ürünlere
olan talebin de artması nedeniyle
bu ihtiyacı karşılamak için, çevreye
dost hayvansal üretim tekniklerinin
yaygınlaştırılması gereklidir. Bu tekniklerin uygulanmasında ve yaygınlaştırılmasında çiftçilerin, tarımsal
amaçlı üretici örgütlerinin, ziraat
mühendislerinin, veteriner hekimlerin ve devlet kurumlarının işbirliği
içinde olmaları hem çevre bilincinin
geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında hem de sağlıklı nesillerin yetişmesinde oldukça önemli katkılar
sağlayacaktır.
Su Kaynaklarının Etkin Kullanımı İçin
15 Milyarlık Program Hayata Geçiriliyor
»» Orman ve Su İşleri Bakanlığı, su kaynaklarının etkin kullanımı ve
yönetimi, sürdürülebilir kalkınma ve gıda güvenliğinin sağlanması
amacıyla ‘Tarımda Suyun Etkin Kullanım Programı’nı hayata
geçiriyor.
5 bileşen, bu bileşenler
altında tanımlanan 16
politika ve bu politikaları gerçekleştirmek üzere
yapılacak 59 eylemden
oluşan ve 2014-2018
yıllarını kapsayan program yaklaşık 15 milyar
773 milyon lira yatırım
bedeliyle gerçekleştirilecek. Su tasarrufu sağlayan
damlama ve yağmurlama
modellerinin payı plan döneminde yüzde 20’den yüzde 25’e yükseltilecek. Ayrıca
DSI sulamalarında yüzde
62 olan sulama oranı 68’e,
yüzde 42 olan sulama randımanın ise yüzde 50’ye çıkarılacak.
2014-2018 dönemini kapsayan 10’uncu 5 yıllık Kalkınma Planı’nda yer alan
“Tarımda Suyun Etkin Kullanılması Programı” hayata
geçiyor. Program çerçevesinde mevcut sulama altyapılarının modernizasyonu
ve etkinliği artırılacak. Kişi
başına 1.500 metreküp olmak üzere toplam 112 milyar metreküp tüketilebilir
su potansiyeline sahip olan
Türkiye, bu su potansiyelinin 44 milyar metreküpünü
tarım sektöründe kullanıyor. Toplam tüketilebilir su
potansiyelinin yüzde 73’üne
denk gelen bu rakam ile
Türkiye su kısıtı yaşayan
ülkeler arasında yer alıyor.
Türkiye’nin su zengini olmaması ve 2023 hedefleri
doğrultusunda Orman ve
Su İşleri Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanacak
ve izlenecek Tarımda Suyun
Etkin Kullanma Programı
kapsamında 5 bileşen ve
bu bileşenler altında politikalar tanımlanıyor. Bileşenlerden 3’nün sorumluluğu Devlet Su Işleri Genel
Müdürlüğü’nde, 2’sinin ise
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nda bulunuyor.
Damlama ve
Yağmurlama
Sistemlerinin
Payı Yüzde 25’e
Çıkarılacak
Kalkınma Bakanlığı’na sunulmak üzere düzenlenen
program kapsamında Devlet Su İşleri (DSI) Genel
Müdürlüğü’nce geliştirilen
sulama tesislerinde, su tasarrufu sağlayan damlama
ve yağmurlama modellerinin
payı plan döneminde yüzde 20’den yüzde 25’e yükseltilecek. Ayrıca DSI sulamalarında yüzde 62 olan
sulama oranı 68’e, yüzde
42 olan sulama randımanın ise yüzde 50’ye çıkarılacak. Yine bu dönemde su
tasarrufu sağlayan toplam
modern sulama sistemi sayısı her yıl yüzde 10 oranında artırılacak ve yeraltı suyu
kullanımı yüzde 5 düşürülecek.
Bu bileşenler ile mevcut
sulama altyapısının modernizasyonu ve etkinliğinin
artırılarak suyun bilinçli
kullanımı için tarım üreticilerine yönelik eğitimler
verilecek. Bileşenler çerçevesinde ayrıca destekleme
politikaları su kısıtı esas
alınarak gözden geçirilecek,
su havzaları bazında su bütçesi çalışmaları yapılacak ve
sulamada kurumsal yapı etkinleştirilecek.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı koordinatörlüğünde çalışmaların başlatıldığı bileşen sorumlularının yanında
ilgili kurum ve kuruluşlar da
sürece dahil edildiği 20142018 yıllarını kapsayan
'Tarımda Su Kullanımının
Etkinleştirilmesi Programı'
yaklaşık olarak 15 milyar
773 milyon lira yatırım bedeliyle gerçekleştirilecek.
Köy-Koop Haber Mart 2014
TARIM
İçimizde Hırsız Var!
»» Osteoporoz kemiklerimizi çalıyor. Dünya’da her 3 saniyede bir kemik
kırılıyor, yok oluyor. Yılda 8,9 osteoporik kırıkla karşı karşıyayız. Erkek
veya kadın fark etmiyor, sayı artıyor.
Hastalığın net sonuç verici tedavisi yok ama yavaşlatabilme, erken yaşta önlem mümkün.Her
45 yaş üstü bireyi kalsiyuma, D
vitaminine, süt ve süt ürünlerine, içme sütlerinden de mucizevi gıdamız keçi sütüne davet
ediyorum.
Osteoporoz ve Keçi Sütü
Son iki üç yıldır üretimde tercih
basamaklarında da yükselen
keçi sütü yararları sayesinde
gündemde. Son yıllardaki çalışmalar bilim ve teknolojiyle de
keçi sütünün yararları daha on
plana çıkmış kanıtlanmıştır.
Gamze ERDENER
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Süt Teknolojisi Bölümü Öğrencisi
Osteoporoz kendi kemiklerin
içlerindeki kalsiyum ve diğer çeşitli mineralleri kaybederek zayıf, güçsüz ve kırılgan bir yapı
alması durumudur. Kemik tıpkı arı peteğine
benzer bir yapıya ve başta kalsiyum olmak üzere birçok minerali depolama özelliğine vardır.
Yediğimiz yiyeceklerden aldığımız kalsiyum ve
mineraller kemik sağlığımız için çok önemlidir.
Ancak belirli bir yaştan sonra kemik yapımı kemik yıkımından az olduğu için kemikler güçsüzleşmeye başlar. Yumuşak doku yaş ilerledikçe
daha sert bir hal alır kırılganlık artar ve beraberinde 30’lu yaşlarda kemik kütlesi “Tepe Kemik Kütlesi” denen en yüksek değerini alır. Bu
yaşlarda ulaştığımız Tepe Kemik Kütlesi ve yaşlanınca başlayan kemik kaybının hızı, bireyin
kemik erime riskini belirler. Bu veriler kimin
bu hastalığa yakalanacağını gösterir.
50 yaş üstü her 3 kadından 1’i ve 5 erkekten 1
‘inde kemik erimesi rahatsızlığı görülüyor. Erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülen bu
rahatsızlık gün geçtikçe artmakta. Osteoporoz
en sık kalçada, ön kolda ve omurlarda kırıklara
neden olabiliyor. Beslenme, Genetik, Cinsiyet,
etnik köken, yaş, hormon durumu, vücut yapısı osteoporoz hastalığını oluşturan etkenlerdir.
Osteoporozdan korunmak için öncelikle doğru
beslenmek gerekiyor.
Osteoporozun önlenmesi çocukluk, ergenlik ve
gençlik dönemlerinde optimal kemik gelişimi ile
başlar. Menopoz sonrası kadınlarda kemik kaybı
hızlanır. Erkeklerde kemik kaybı 50’li yaşlarda
başlar ancak kayıp hızı daha yavaştır. Kadınlardaki bu yüksek oranın nedeni Menopoz’dur.
Östrojen hormonunun kemik gelişim ve yapısında önemli bir yeri vardır. östrojen hormonunun
vücudu terk etmesiyle birlikte girilen menopoz
dönemi kadınlar için kritik bir dönemdir. Bu
aşamada kemik kaybını önleyici yöntemler(cal
ve dvit. ağırlıklı beslenme, egzersizler, ilaçlar
vb) kemik kaybını yavaşlatabilir. Kalsiyum, D
vitamini ve proteinin sık yer aldığı iyi beslenme,
kemiğin korunmasında ve osteoporozu yavaşlatmada oldukça büyük önem taşımaktadır.
Osteoporoz ve kırık oluşumunun engellenmesi için 50 yaş üzeri erişkinlerde günlük 1200
mg kalsiyum alımı önerilmektedir. Aldığımız kalsiyumun vücutta emilebilmesi içinde
D-vitaminine ihtiyaç vardır. Yeterli D-vit alınmaması demek yeterli kalsiyumun alınmaması
demektir. Proteinin yetersiz alımı ile kas gücü
ve kütlesinde azalma ile düşme ve kırık riskinde
artış izlenir. Günlük 1g/kg protein alımı önerilmektedir, işte bu noktada süt ve süt ürünlerinin
katkısı çok büyük. İçme sütlerinden de keçi sütüne dikkat çekmek isterim.
Türkiye’de üretilen sütün yaklaşık
%5ini karşılayan keçi sütü gün
geçtikçe daha da tercih ediliyor.
Mucizevî gıda keçi sütü içme sütlerine oranla; Potasyum, selenyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum ve demir yönünden, ayrıca
15
Haşhaş Kapsülü Baş Alım Fiyatı,
3,25 TL/Kg Olarak Belirlendi!
»» Türkiye, Dünya’nın yasal haşhaş üretiminin % 48’ini,yasal
morfin imalatının da %54’ünü üretiyor ve uyuşturucuyla
mücadelede, dünyadaki en sıkı korumaya sahip ülkelerin başında
geliyor!...
Halen Denizli, Konya, Afyonkarahisar,
Burdur,Uşak, Isparta, Eskişehir, Kütahya,
Manisa, Balıkesir, Tokat, Amasya ve Çorum illerinde, Dünya’nın yasal haşhaş üretiminin % 48’ini,yasal morfin imalatının
da %54’ünü üreten Türkiye’de, 2013 yılı
haşhaş kapsülü baş alım fiyatı, kilogram
başına 3,25 TL olarak belirlendi. Bu fiyat
farkından doğan yaklaşık 5 milyon TL’lik
ödeme de, üreticilerin banka hesabına 28
Şubat 2014 tarihine kadar yatırılacak.
Haşhaş Kapsülü ve Tohumu Alımı ve Satımı Hakkında Bakanlar Kurulu Karar’ı, 22
Şubat 2014 tarihli ve 28921 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kararnameye göre, 2013 yılı haşhaş kapsülü baş alım fiyatı, kilogram başına 3,25 TL
olarak açıklandı.
Halim UTLU
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Baş Kontrolör
“Afyon Kaymağı” ve “Afyon Sucuğu”nun
meşhur olmasının en önemli sebebi de haşhaş.Afyon Kaymağı ve Afyon Sucuğu'nun
nefaseti, hayvanların haşhaş küspesi yemelerinden kaynaklanıyor Bu küspe ve içindeki alkoloid maddeler, hayvanın kas ve yağ
sistemini etkiliyor, sütteki yağ oranının artmasına neden oluyor.
Haşhaş tarlasında kuş yuva
yapmaz, yılan sokmaz!
Üreticiye 56 milyon 296 bin 222
TL ödendi
A vitamini, D vitamini,B6, B13 vitamini adı da
verilen orotic asit yönünden oldukça zengin bir
gıdadır. Vücuda dışarıdan alınması gereken yağ
asitleri olan linoleic, linolenic, gamma linolenic
ve arachidonic asitlerini bulundurur. Keçi sütü
içme sütlerine oranla daha fazla esansiyel yağ
içerir (%99 trigliserid yağ)kısa zincirli yağ asitleri
bulundurması kolestrol oluşum miktarını azaltır.
Keçi sütü kazeinli sütler grubuna girer ve içme
sütlerine nazaran daha az β-kazein bulundurur.
Keçi sütündeki kalsiyum oranı diğer sütlere oranla %13 daha fazla olup vücut tarafından %30 daha
fazla absordlanıp kullanılabilir. Burada elde edilen verimin oranı oldukça önemlidir.
Keçi sütünün içerdiği kalsiyum, protein, D vitamini ve diğer mineralleri osteoporoz gerekliliği
bakımından göz önünde bulundurursak keçi sütü
osteoropoz hastalığında çok önemli rol oynuyor.
İçeriği bakımından zengin ve emilimi daha kolay
olan keçi sütü osteoporoza karşı biyolojik bir kalkan olabilir. Osteoporoz da bizlere düşen görev
kalsiyum ağırlıklı beslenmek D.vitamini almak
doğru beslenmektir. Bu durumda da yeterli gıda
takviyesini en sağlıklı içme sütlerinden, içlerinden en verimli de keçi sütünden alabiliriz. Tüm
kalsiyum ağırlıklı gıdalar bu konuda çok önemli
yer alıyorlar. Süt ve süt ürünlerini mutlaka tüketmemiz yanında keçi sütüne dikkati çekmemin sebebi içeriği bakımından daha verimli sonuç elde
edebileceğimizdendir. Ayrıca laktoz interolansı
görülen kişilerde keçi sütünün β-kazein azlığı sayesinde alerjik riskinin içme sütlerine göre tepki
vermemesinde önemlidir. Laktoz intreolansı gören kişilerde osteoporoza karsı keçi sütüyle önlemini alabilir.
Bunun yanında keçi sütü doğal homojenize olmasıyla, anne sütü benzerliğiyle, alerjik riskinin
azlığı ile kanser ve cilt hastalıklarına iyi gelmesiyle ve daha birçok hastalıkta adını geçirmesiyle günden güne önemini arttıran bir değerdir.
Keçi sütü osteoporoz hastalığına ilaç olmasa da,
ilerlemeyi yavaşlatan önemli bir gıda takviyesidir. Ülkemizde osteoporoz derneği insanları
bilinçlendirmeye
yönelik
çalışmalara devam etmekte
ve 50 yaş ustu her bireye sut
ve ürünlerini önermekte.
Keçi sütünün besin zenginliği durumu değerlendirerek elde edilen
çalışmalara ve verilere
dayanarak keçi sütünün önemini vurguluyor, osteoporoza karşı
keçi sütü diyorum. İçimizdeki hırsızın kemiklerimizi çalmasına izin
vermeyelim.
Şu ana kadar 44 bin 686 üreticiden, Toprak Mahsulleri Ofisi’nce yapılan kapsül
alımlarına karşılık, 56 milyon 296 bin
222 TL ödendi.Halen 13 il Denizli, Konya,
Afyonkarahisar,Burdur,Uşak, Isparta, Eskişehir, Kütahya, Manisa, Balıkesir, Tokat,
Amasya ve Çorum’da sınırlı oranlarda
haşhaş üretimi yapılıyor. Üretilen haşhaş
kapsülleri de, tek alıcı olan Toprak Mahsulleri Ofisi’ne satılıyor.
Eroin, morfin,tebain, narkotin,
haşhaştan üretiliyor!
Dünyada yasal haşhaş üretiminin % 48 i,
yasal morfin üretiminin %54 ü Türkiye'de
üretiliyor. ABD, Afyon Alkoloidleri
Fabrikası'nda üretilen alkoloidlerin en büyük alıcısı olarak biliniyor. Haşhaş kapsülünden, Morfin, Eroin, Tebain, Narkotin...
gibi 27 çeşit alkoloid ve türevi madde üretiliyor.Bu maddelerin %94'ü de ilaç sanayinde kullanılıyor. Haşhaşla ilgili bilinen veya
bilinmeyen bazı bilgiler şöyle;
Türkiye, 5.000 yıldır haşhaş
üreticisi
5.000 yıldır, geleneksel “Haşhaş” üreticisi
olan Türkiye, bir dönem dünya haşhaş yasal üretiminin % 55 ine sahipti. Özellikle
ilaç sanayinde kullanılan haşhaş, Kurtuluş
Savaşı sırasında, ihracatın 4. ana kalemini
oluşturuyordu.1930’lardan bu yana, Birleşmiş Milletlerin bu konudaki anlaşmalarını
imzalayan Türkiye, uyuşturucuyla mücadelede, dünyadaki en sıkı korumaya sahip
ülkelerin başında geliyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD’nin
zenginlenmesi, uyuşturucunun yaygınlaşmasına neden oldu ve bunu önlemeye çalışan hükümetler, bu uyuşturucunun en büyük
üretici olan Türkiye’den geldiği yalanlarıyla,
kamuoyunu kandırıp baskı oluşturdu.
Afyon, Kütahya, Uşak, Konya,
Eskişehir, Dünyanın en iyi
haşhaşını üretiyor!
Dünyanın en iyi haşhaşı (içindeki alkoloidler bakımından), ülkemizde mermer bölgesi
olarak bilinen Afyon, Kütahya, Uşak, Konya
ve Eskişehir’de yetişiyor.Haşhaş bitkisinin
kökü fazla uzun olmadığı için, kıraç arazide
kolaylıkla üretilebiliyor. Sulak alana ihtiyaç duymuyor, fazla toprak gerektirmiyor.
Haşhaş ekonomik bir bitki ve bitkinin her
şeyinden yararlanılıyor. Yağ çıkarılıyor, yemeklerde kullanılıyor, yakacak olarak değerlendiriliyor, kerpiç ve kağıt yapımında,
gemicilikte kullanılıyor, küspesi ve yeşili
hayvan beslenmesinde önemli yer tutuyor.
Afyon kaymak ve sucuğunun sırrı
haşhaş
Üreticiler, haşhaş kapsülünü çiğneyip, ezip
bir tülbente sararak, bebeklere emzik niyetine verir. Bu,küçük bebekleri uyutmak
için doğal bir yöntem.Rahatlamak, sakince
uyumak için, haşhaş kapsülünü ezip kaynatarak "Haşhaş çayı" yapabilirsiniz…Haşhaş
tarlasında kuş yuva yapmaz, yılan sokmaz,
tarlaya giren tüm canlılar, kafayı bulur!...
En ekonomik bir bitki olan haşhaşın,hiç
bir şeyi boşa gitmez. Sapları yakacak olarak kullanılır, tohumu, ezmesi gıda olarak
tüketilir. Ezilme sırasında çıkan yağı, en
sağlıklı yağlardandır, hatta zeytinyağından
bile değerli olduğu iddia edilir.
Haşhaş ekilen arazi, toprağın
verimini arttırıyor
Fazla emek gerektirmeyen bir ürün olduğundan"1 çapa 2 su" yeterli görülüyor.
Haşhaş ekilen arazi, ertesi yıl için toprağın
verimini arttırıyor, nadas etkisi yaratıyor.
Kapsülü boyanarak, hediyelik eşya olarak
satılıyor.Kapsülü dikey kırılarak, kaşık olarak kullanılıyor.
Haşhaş tohumu bir çok yemeğe lezzet katıyor.Yeşil körpe hali (roka gibi), salatalara
muhteşem tat veriyor,tek başına salata olarak da yeniliyor.(Tuz ve limon yetiyor.)
Ayrıca haşhaş, halkbilimi açısından da kültürel bir değere sahip. Üreticiler için haşhaş; zaman / takvim olarak kullanılıyor:
"Haşhaş kırımında evlendi", "haşhaş çapasında doğdu".
En iyi mala "Turkish
Baby"deniyor
Dünyanın en iyi haşhaşı (alkoloid kalitesi bakımından), Mermer Bölgesi denilen
Afyon, Kütahya, Uşak, Eskişehir, Konya,
Denizli, Isparta, Burdur, Manisa’da yetişiyor. En kaliteli morfin ve eroin bu bölge
haşhaşından üretiliyor. Bu nedenle uyuşturucu tacirleri, sattıkları malın değerini arttırmak için "Türk Malı" diye pazarlıyor ve
en iyi mala verilen ad; "Turkish Baby" olarak geçiyor. Yasadışı uyuşturucu üretimi ve
dağıtımı, dünyadaki bir çok örgütün finans
kaynağını oluşturuyor.
Kurtuluş Savaşı sırasında, ihracatın 4. kalemini oluşturduğu ve silah alımında değiş
tokuş yapıldığı iddia ediliyor. Emperyalist
İngiltere, Anadolu topraklarına geldiğinde,
ilk yaptığı icraat, Afyon'daki Afyon sakızı
depolarını yağmalatmak ve kaçırmak olduğu konuşuluyor.
16
Mart 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Okyanusun Öteki Yakasında
Toprakçılar Neler Yapıyor? (I)
»» Bu sayıdaki yazımda sizlere doktora sonrasında
çalışma yürütmek üzere geldiğim ABD’deki Tarım
Bakanlığa bağlı Ulusal Toprak Erozyonu Araştırma
Laboratuarından ve bu laboratuarın işleyişinden kısaca
bahsetmek istiyorum.
Şu anda Türkiye’den verilen haberlerin
satır aralarında, dondurucu soğukların yaşandığı bu kıtada, binaların
içlerinde çalışmalar hız kesmeksizin
devam ediyor. Aynı zamanda ABD
Tarım Bakanlığı’na bağlı olmakla
birlikte, Purdue Üniversitesi’nin bir
bölümü gibi çalışan ve sadece araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yapıldığı tek katlı, dünyanın en gelişkin
hidrolik laboratuarlarından birisini
bünyesinde barındıran bu birimde;
USLE/RUSLE ve WEPP gibi gerek
ülkemizde gerekse dünyada yaygın
olarak kullanılan ve toprak korumacıların çok iyi bildiği erozyon tahmin
modelleri geliştirildi ve hali hazırda
oldukça kapsamlı ve planlı bir şekilde
geliştirilmeye devam ediliyor.
Bu laboratuarda sanılanın aksine
sadece erozyon tahmin modelleri ile
ilgili faaliyetler yürütülmüyor. Süreç
temelli çevre ve havza izleme ve yönetim planları, iyi tarım uygulamaları, iklim değişikliğinin su ve toprak
kaynakları üzerine etkilerinin değerlendirilmesi, besin maddesi kayıpları ve çevresel etkileri, emisyon
izleme sistemleri ve su yönetimi gibi
konularda şu anda etkin bir şekilde
yürütülen 46 adet araştırma projesi
ile meşguller. İşin ilginç yanı ise bu
işin sadece iki elin parmaklarından
daha az bilim adamı/araştırmacı ve
bi o kadar teknisyen ve üç beş tane
benim gibi uluslararası öğrenciler ile
yürütülüyor olması.
Türkiye’de de benzer kurum ve kuruluşlar yok mu? Var elbet ya da
daha doğrusu erozyon açısından
baktığımızda maalesef yok olmakta.
Daha açık bir ifade ile bir araştımanın yürütülebilmesi için gerekli olan
alanları elinden alınarak başka çatıların altında faaliyet yürütmeye çalışan kurumlara dönüştüler.
İşin bu kısmına girmek istemiyorum
aslında. Çünkü değiştirebileceğim
bir durum değil ne yazık ki. Eğer sihirli bir değneğim olabilseydi belki…
Benim anlatmak istediğim
bu işin gerekliliği.
Türkiye’nin işleyebilir
ve güvenilir bir toprak
koruma politikasına sahip
olabilmesi ancak durum
değerlendrimesini doğru
bir şekilde yapabilmesine
bağlıdır.
Yani eğer siz tahminlerinizi farklı iklim ve toprak yapısına sahip alanlar
için geliştirilen modeller ile gerçekleştiriyor ve bu modelleri kendi koşullarınız için ayarlayamıyor iseniz
tahminlerinizdeki hataları da peşinen kabulleniyorsunuz demektir.
Peki, bu hatalar nelere yol açabilir,
örneğin tahminleriniz gerçek de-
Dr. Selen Deviren SAYGIN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme
Anabilim Dalı
[email protected]
ğerlerin çok üzerinde ise araziye zaten kısıtlı olan bütçelerinizle gerek
duyulmayan düzeyde fazla yatırım
yapmış olacaksınız ya da tahminleriniz gerçek değerlerin altında ise
topraklarınız eskisi gibi üretken ve
ürünleriniz eskisi kadar sağlıklı olmayacaktır. Bu sebepledir ki, bizim
de bu şekilde kapsamlı ve üniversiteler ile koordineli bir şekilde çalışan
yani öğrencinin dersin teorik kısmını
üniversitedeki hocasından pratiğini
de ulusal düzeyde araştırmaların yürütüldüğü kapsamlı bir laboratuarda
yaşayarak öğrendiği kurumlara ihtiyaç duymaktayız. Bu kurumlar sadece araştırma faaliyetleriyle de ilgilenmiyorlar aslında gerçekleştirilen
bu projeleri ilginç kılan ise bunların
büyük bir kısmının çiftçi birlikleri ve
kooperatifler tarafından destekleniyor veya onlar tarafından talep
ediliyor olması. Yani Amerikalı çifçi
toprağını korumak için örgütleniyor
ve araştırmaların yapılabilmesi için
gerekli kamuoyu gücünü ve desteği
sağlıyabiliyorken biz de bunu hayal
edebilmek bile lüks kalıyor ne yazık
ki… Hani her şey para değil diye klişe
bi cümle kurarız ya bazen hayatta her
şey değil belki ama bilim için bilgi için
para gerekli ama bizim şartlarımızda
daha da önemlisi güçlü bir kurumsal yapının varlığı ve farkında olabilmek… Yoksa olanı da yıkar bozar ve
dağıtırız tek kalemde ne yazık ki…
Biraz karamsar bi yazı oldu, kusura
bakmayın lütfen ama “Başlıca güç
ve ve varlık dayanağımız toprak’tır.”
diyen bir neslin evladı bu kadar gelişmişlik ve düzen karşında ister istemez neden diye soruyor?
P.S. stay warm (sıcak kalın) buralarda soğuktan dolayı bu aralar son derece popüler bir veda cümleciği.
Tarımın Kurtuluşu ve Halkın Ucuz ve
Güvenilir Gıdaya Kavuşması
»» Tarım su ile çalışan bir fabrikadır, tabiat 1 kg buğday üretmek için 1 ton
su kullanılmaktadır. Ülkemiz gerek yağış miktarı ve gerekse yağışların yıllık
dağılımları olarak kültür bitkilerinin yetişmesi için fakir bir ülkedir.
Örneğin Konya yıllık 330 mm yağış
alır ve yağışın % 80’i aralık, nisan
ayları arasında düşer. 1 dekar pancar
bir büyüme periyodun da 1000 mm
suya ihtiyacı vardır. Bitkinin ihtiyacı
ile mevcut arasındaki fark 1000-330
mm sulama suyu ile vermek lazımdır. Aksi takdirde bitkinin potansiyeli olan verim alınmaz. Konya’da
modern yağmurlama (doğru tabancalarla 5022- 5035 ) sulandığında
980 kg/dekar verim alınmaktadır,
hâlbuki Türkiye de ortalama buğday
verim 250 kg/dekardır.
Buğday verimi Almanya da 780/dekar, Fransa da 740 kg/dekar, Hollanda da 900 kg/dekardır. Bunun
için bizim iklim şartlarında olan
ülkeler sulanan alanları artırmak
için yoğun çaba harcamaktadırlar.
Yunanistan genel tarım alanlarının
% 45’ini İtalya % 40’ını, İspanya %
35’ini sularken Türkiye % 21’ini sulamaktadır.
Son yıllarda anormal girdi fiyatlarıyla bu verim seviyelerinde tarımın
sürdürülmesi mümkün değildir.
Onun için son 10 yılda 4 milyon ha
arazi tarımın dışına çıkarılmıştır.
Çiftçi üretimden para kazanmamaktadır. Para kazanabilmesi için bilinçli sulama yaparak; buğdayda en
az 700 kg/da, Mısır da 2 ton/dekar,
Ayçiçeğinde 600 kg/da, Pancarda
9 ton/dekara ulaşılması gerekmektedir. Bu rakamlar hayal değil, erişilmesi mümkün, hatta üzerine de
çıkılabilir. Türkiye de tarımın verimliliğini sınırlayan faktör su ve
sulamadır. Dünyanın en verimli tohumunu -internasyonal standarda
gübre- zirai ilaç kullanıyoruz fakat
verimlerimiz utanılacak kadar düşük, bunun temelinde su ve sulama
yatıyor. Hal böyle iken Türkiye de su
ve sulamaya bir bakalım.
yı belki bugün;
Abdurrahman GÜNGÖR
Ziraat Yüksek Mühendisi
• 40 — 44 milyon m3 içilebilir su,
• % 75 Tarımda 30 -33 milyar m3
• % 15 Evlerde 6 - 6,6 milyar m3
• % 10 Sanayide 4 - 4,4 milyar m3
Tarımda kullanılan suyun tekSulama Şekli
1 liraya yediğimiz ekmek 50 kuruşa,
1 liraya içilen süt 50 kuruşa, 25 liraya yediğimiz eti 10- 15 liraya yemek
mümkün olacaktır. Bununla birlikte çiftçi parada kazanacaktır.
Dünyanın en büyük sulama firmalarından biri olan firmamız 20102013 yıllarında yaptığı çalışmalarda
Yüzdesi (%) Milyar M3 Verimlilik (%) Sulanan Alan Milyan Ha
Salma
75
22.0-24.7
30-35
4
Yağmurlama
17
5.1-5.6
80-85
0,9
8
2.4-2.6
90-98
0,6
100
30 - 33
Damlama
Toplam
nolojisi ve verimliliği:
Yukarıdaki tabloya baktığımızda
kıt olan kaynağın nasıl verimsizlikle kullandığımız görülmektedir.
Hâlbuki salma sulamayla sulanan
4 milyon ha arazi aynı suyla damla
veya yağmurlama sulama ile sulansa 12 milyon ha alan sulanır, bu 124 = 8 milyon ekstra sulanan tarım
arazisinin yıllık getirisi ekstra 50
milyar dolar olacaktır. Bunun manası tarımın gayri safi milli hasılaya
bugün ki katkısı 62 milyar dolar 62
+ 50 = 112 milyar dolara çıkacaktır.
Bunun manası her yıl susuzluktan
nadasa bırakılan 4- 5 milyon ha
tekrar alan üretime kazandırılacaktır. Kuru tarımda 10 ha 1 kişi istihdam edilirken sulu tarımda 2 -3 kişi
istihdam edilir. Bu da 1,6 milyon
kişiye yeni iş sahası açılacaktır.
Artan verimlilik ve üretimden dola-
5,5
buğdayda 980 kg / dekar, Mısırda
2140 kg /dekar Ayçiçeğinde 600
kg / dekar Patateste 6400 kg /dekar verim elde edilmiştir. Türkiye
buğday verim ortalaması 250 kg /
dekar olduğunda 980 kg / dekar
verimin ekmeğin maliyetine mısır
veriminin 700 kg /dekar olduğu
ortamda 2140 kg /dekar verimin et
maliyetine etkisi 185 — 200 kg /dekar Ayçiçek verimi 600 kg / dekar
çıkmasında sıvıyağ fiyatlarına etkisinin ne olacağı hesaplanmalıdır.
Bütün bunların sağlanması için
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ nın buna inanması, Ziraat
Bankasının; 2013 yılında aldığı sulamaya sıfır faizli kredinin, işlerlik
kazanmasını sağlayarak, tarıma
odaklanması, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı’nın suyun akıbetinin bilincinde olması gerekiyor.
2006
Kg/Da
2007
Kg/Da
2008
Kg/Da
2009
Kg/Da
2010
Kg/Da
2011
Kg/Da
2012
Kg/Da
Buğday
235
213
220
255
242
269
261
Ürünler
Ülkemizde içilebilir su 40
— 44 milyar m3 bunun;
Mısır
711
682
718
717
725
713
738
Ayçiçeği
151
154
171
180
200
203
225
% 75 Tarımda,
Fasulye
151
141
158
190
206
211
215
Mercimek
146
143
141
140
190
183
184
Patates
2763
2797
2811
3033
3246
3186
2850
Şeker
Pancarı
4433
4138
4800
5333
5433
5427
5339
% 15 Evlerde,
% 10 Sanayide kullanılıyor.
Tarımda kullanılan suyun kullanılış
şekline ve verimliliğine bakıldığında olayın vahameti görülmektedir.
2013 yılı Organik Tarım ve İyi Tarım Uygulamaları
Destekleme Ödemesi Başvuruları Başladı
Organik Tarım Yönetmeliği’ne göre
faaliyette bulunan kişilerin OTBİS
icmallerinde (17.05.2013 tarihli
OTBİS icmali-1 ve 16.05.2014 tarihli OTBİS icmali-2’de elektronik
ortamda tutulan) kayıtlıları ve yetkilendirilmiş kuruluşça kontrolü
yapılmış ve Yönetmelik hükümlerine göre uygun bulunmuş Geçiş
süreci-2, Geçiş süreci-3 ve organik
statüde yer alan tarım arazilerinden desteklemeye uygun bulunan
ve 2014 ÇKS’de arazileri kayıtlı
olan üreticiler faydalanabilecektir.
Organik tarım destekleme başvuruları 13 Ocak 2014 tarihinde
başlamış olup, 28 Mart 2014 günü
mesai saati bitimine tarihine kadar
devam edecektir. Üreticiler bu tarihler arasında Çiftçi Kayıt Sistemi
(ÇKS)’ne kayıtlı oldukları Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı İl ve İlçe
Müdürlükleri’ne başvuruda bulunabilirler. Organik bitkisel üretim
yapan üreticiler için 2013 yılında meyve ve sebze üretim alanları
için 70 TL/da, tarla bitkileri üretim
alanları için 10 TL/da destekleme
ödemesi belirlenmiştir.
İyi Tarım Uygulamaları destekleme
ödemesi; meyve ve sebze üretiminde İyi Tarım Uygulamaları yapan
ÇKS’de 2013 üretim sezonunda
kayıtlı; örtü altı üretiminde İyi Tarım Uygulamaları yapan ve örtü altı
bilgi sistemine (ÖKS) kayıt edilmiş,
İyi Tarım Uygulamaları desteklemesi için müracaatını yapmış çiftçilere yapılacaktır.
İyi tarım uygulamaları destekleme
başvuruları, 03 Şubat 2014 tarihinde
başlamış olup 17 Mart 2014 günü me-
sai saati bitimine kadar devam edecektir. Üreticiler bu tarihler arasında
Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS)’ne kayıtlı
oldukları Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl ve İlçe Müdürlükleri’ne
başvuruda bulunabilirler.
Destekten yararlanacak üreticilere;
meyve sebze üretim alanları için dekar başına yapılacak destekleme ödemesi 25 TL; örtü altı üretim alanları
için dekar başına yapılacak destekleme ödemesi ise 100 TL olacaktır.
13 Ocak-28 Mart 2014 tarihleri arasında başvurusunu yapmayan üreticiler organik tarım ve İyi Tarım Uygulamaları destekleme ödemelerinden
yararlanamayacaklardır.
Ayrıntılı
bilgi almak isteyen üreticilerin en
yakın Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl ve İlçe Müdürlükleri’nden
bilgi edinebilirler.
Köy-Koop Haber Mart 2014
TARIM VE KOOPERATİFÇİLİK
Tarla Balıkçılığı
»» Konu su ürünleri olunca sıkça tekrar edilen birkaç cümle var, söze başlarken
kullandığımız.
Özetle doğal kaynaklara dayalı üretim
yolu olan avcılık ile elde edilebilecek
su ürünleri miktarının sınırlı olduğu, hali hazırda üst sınırlara ulaşıldığı, çeşitli etkenler dolayısıyla bu rakamların iyi ihtimalle sabit kalacağı
ama muhtemelen gerileyeceği, nüfus
artışı ile paralel artan hayvansal protein ihtiyacını karşılama noktasında
en büyük silahımızın su ürünleri yetiştiriciliği olduğu gerçeğidir bu. Haliyle su ürünleri yetiştiriciliğine olan
ilgi ve gösterilen çaba dünya genelinde bir yarışı da ortaya çıkararak bir
çok başarı hikâyesinin doğmasına
vesile olmaktadır. Su ürünleri sektöründe faaliyet gösteren paydaşlarıyla ülkemiz özellikle son dönemlerde
bu başarı hikâyelerinin çoğunun
kahramanıdır. Hali hazırda birçok
ekonomik ve idari sorunla mücadele ediyor olsa da artık bölgesinde üst
sıraları zorlayan, söz sahibi bir ülke
konumundadır. Haliyle çoğumuz
balık çiftliklerinden haberdardır ve
akarsu kenarlarında kurulu alabalık
çiftliklerine, denizlerde bilhassa çipura ve levrek yetiştirilen yüzer ağ
kafeslere aşinadır.
Balık yetiştiriciliğinde ilk akla gelen
bu iki sistem yani beton havuzlar ve
ağ kafeslerde yetiştiricilik, teknik
olarak da üretim hacmimizin en büyük kısmını oluşturmaktadır. Benim
burada bahsetmek istediğim üretim
modeli ise son zamanlarda sıkça gündeme gelmeye başlayan
tarla balıkçılığı. Esasen
tarla balıkçılığı yeni bir
yetiştiricilik modeli değildir ve geçmişi kafes
balıkçılığından bile eskidir. Tarla balıkçılığını
ifade ederken deniz, göl,
akarsu alanları dışında
kalan karasal ortamda
havuz veya benzeri yapılarda gerçekleştirilen
yetiştiricilik uygulamaları olduğunu söylemek
gerekir. Yani her türlü
tatlısu veya deniz canlısı
bu yetiştiricilik tipine konu olabilmektedir. Ancak bugün geldiğimiz
noktada tarla balıkçılığı dendiğinde yaygın olarak akla gelen çipura,
levrek, minakop gibi deniz balıkları
olmaktadır. Üretim hacmi bakımından kafes sistemleriyle boy ölçüşebilecek potansiyele sahip olmasa da
ürün özelliklerinin tüketici beklentilerine yönelik avantajlarından ötürü
ilgi çekmektedir.
2013 yılında 10 bin
ton civarında üretim
gerçekleşirken bunun
yaklaşık %95’i Muğla-Milas
bölgesinde sağlanmıştır.
Ağırlıklı olarak levrek yetiştiriciliği
yapılan bölgede tarla balıkçılığı açısından elverişli alanların bulunması
ciddi bir avantaj sağlamaktadır.
Yetiştiricilik tipi fark etmeksizin belirleyici tercihlerin başında tür seçimi gelmektedir. Pazar talebi kadar
seçilen türün söz konusu yetiştiricilik modeline uyumlu olması gereklidir. Levrek balığını ön plana çıkaran
da başta bu iki özelliktir. Bu ölçekteki işletmeler yavru temininde dışa
bağımlı olduklarından planlamada
yavru balık temini iyi hesaplanmalıdır. Bunun yanı sıra yer seçiminde
iklim, toprak yapısı, arazi eğimi, su
kaynağı, ulaşım, enerji tedariki gibi
birçok faktör öncelikli olarak göz
önünde bulundurulmalıdır.
Tarla balıkçılığında karşımıza çıkan
Y. Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü
[email protected]
havuzlar aslında en eski havuz yapıları olan toprak havuzlardır. Toprak
havuzlar, önemli avantajlar kadar
dezavantajlara da sahiptir. Beton
havuzlar, tanklar ve açık deniz tipi
kafeslere nazaran yapım maliyeti
daha düşük olan toprak havuzların
bakımı ise daha çok özen gerektirmektedir. Bakımı düzenli yapılan
toprak havuzları uzun yıllar verimli
kullanmak mümkündür.
Kıyı bölgelerde bulunan
arazilerde sulama ciddi bir
sorundur. Bu bölgelerde yer
altı suları da genellikle tuz
içerdiğinden bitki sulamaya
uygun değildir. Bu tür
alanların değerlendirilmesi
açısından tarla balıkçılığı iyi
bir seçenektir.
Deniz suyu kadar tuz içermese de
%0,12 veya üzerinde tuzluluktaki bu
sular levrek gibi tolerans aralığı geniş, nehir ağızlarına giren balıklar
için çok uygundur. Elbette suların
çözünmüş oksijen, pH, sertlik gibi
diğer birçok parametre açısından da
analiz edilerek uygunluğunun tespiti
gereklidir.
Yer altı sularının burada
avantaja dönüşen bir
diğer özelliği de yüzeye
çıktıklarında su sıcaklığının
yıl boyu aşağı yukarı aynı
olmasıdır.
Bilhassa kış döneminde bu suların
sıcaklığının deniz suyundan yüksek
olması balıkların büyüme devam etmesi bakımından çok faydalı bir durumdur. Havuzların doldurulması/
boşaltılması ve su temininde arazi
eğimi önemli bir faktördür. Enerji
maliyetleri düşünüldüğünde su çıkarılması ve iletimi için yapılacak
enerji sarfiyatı karlılığı büyük oranda etkileyecektir. Yasal düzenlemeler çerçevesinde sondaj suları için
yapılması zorunlu ödemeler de unutulmamalıdır. Yine atık suların yönetimi ve deşarjı konularında da yatırımcılar birçok yaptırıma uymak ve
gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Bunun ötesinde çevre bilinci ve
koruyucu yaklaşım ile de bu konuya
ekstra önem vermek doğru olacaktır.
Yoğun yağış almaya müsait bölgeler-
de sellere karşı tedbir almak önemlidir. Aksi takdirde büyük ekonomik
zarar ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Toprak havuzlar gibi daha durgun ve
ılık ortamlar balıklar için besin olabilecek diğer canlıların gelişimine de
elverişli koşullar sunar, dolayısıyla
balıkların besin alternatifleri artarak
harcanacak hazır yem miktarının
daha az olmasını sağlar. Böylelikle balık yetiştiriciliğinde en büyük
gideri oluşturan yem masrafından
önemli ölçüde kar sağlanmış olur.
Kişisel olarak katılmasam da tüketici nazarında doğadan yakalanan ve
doğal yemlerle büyümüş balıkların
daha sağlıklı ve lezzetli olduğu kanısına hitaben, doğal yem tüketen bu
balıklar cazip hale gelmektedir.
Balık çiftliklerinde tercih edilen kafes, tank, beton havuz veya toprak
havuz gibi büyütme ortamının balıkların renk ve dış görünüşlerinin yanı
sıra protein ve yağ içeriği, et kalitesi
gibi özelliklerine etki ettiğini bildiren bilimsel çalışmalar da yayınlanmıştır. Bunları incelediğimizde toprak havuzlarda düşük yoğunluklarda
stoklanarak yetiştirilen balıkların
renk ve dış görünüş açısından doğal
ortamdakilere daha yakın olduğu
anlaşılmaktadır. Bu da tarla balıkçılığına önem kazandıran diğer bir
özelliktir.
Yapımı kolay ve maliyeti düşük olsa
da toprak havuzların bakımı bir o
kadar zordur. Su tutma özelliğinin yüksek
olması için topraktaki
kil oranı yüksek olmalıdır. Böylelikle havuz
tabanı ve duvarlarından sızıntı ile su kaybı
engellenmiş olacaktır.
Toprak havuzları uzun
süre verimli kullanabilmek için düzenli bakım
yapılması şarttır. Ne
kadar özenli yapılmış
olsa da suyun aşındırıcı
gücü karşısında zaman
içerisinde duvarlarda bozulmalar
olacaktır. Taban bakımı hassasiyet
gerektiren bir konudur. Su içerisindeki her türlü atık ve artık madde
zamanla tabana çökeceğinden uzun
süre bakım yapılmadığı takdirde
verimin düşmesinin yanı sıra havuz
içerisinde olumsuz koşullar ortaya
çıkmaya başlayacaktır.
Üzerinde durulması gereken diğer
bir konu da ulaşımdır. Üretim için
seçilecek alanın hem tedarik hem
de ürünü pazara ulaştırma açısından yeterli ulaşım olanağına sahip
olması birçok zorluğu bertaraf edecek önemli bir husustur. Bu seçimin
nakliye giderleri üzerindeki etkisi de
karlılık açısından önemlidir.
Özetlemek gerekirse bitkisel tarım
açısından özelliğini yitirmiş, arazi
özellikleri uygun, sürekli su kaynağına sahip, su kalitesi ve özellikleri balık yetiştiriciliğine elverişli, ulaşım
olanakları gelişmiş ve pazarlama seçenekleri mevcut alanlarda aile işletmesi olarak kendi işgücü ile ya da 1-2
işçi istihdam ederek yürütülebilecek
tarla balıkçılığı, akılcı ve karlı bir faaliyet olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarla balıkçılığı cazip ve kolay
görünse de balık yetiştiriciliğinin tüm diğer şekillerinde olduğu gibi çok fazla bilgi ve tecrübe
gerektirmektedir. Mutlaka çok
iyi bir ön araştırma yapılmalı,
ilgi kurumların ve üniversitelerin bilgisine başvurularak teknik ve bilimsel temellere göre
hareket edilmelidir.
17
Ulusal Kooperatifçilikten
Yeni Nesil Kooperatife
Geçişte Kooperatif
Bankacılığının Önemi
Üretim tabanlı uygulamalardan kooperatifler demokratik yapısı ve
işbirliği ve birlikte çalışmayı hedefleyerek diğer kolektif tabanlı
ekonomik modellemelerden daha
başarılı olmuştur. Çiftçi ve üreticiler ürünlerini satış aşamasında
zorluklarla
karşılaşmaktadırlar.
Yüksek girdi ve maliyetler ve finansman sıkıntısı üreticiyi eksik
piyasa koşullarından dolayı ürünlerini aracılar ve bankaların yüksek kredi maliyetleri ile zararına
satmaktadırlar.
Tarım kredi kooperatiflerinin uygulamaları ve kefalet sistemi nedeniyle üreticiler birbirlerine kefil
olma ve ipotek sistemi nedeniyle
Türk köylüsü zor günler geçirmektedir. Köylü mal varlıklarını ipotek
sistemi ile kredi alarak üretimlerini
gerçekleştirmektedirler. Bankaların kredi vermedikleri zaman fon
ihtiyaçlarını tefecilerden karşılamaktadırlar. Tefeciler ve spekülatörler nedeniyle ürünler zararına
satılmakta düzenli fonlama ihtiyacı
gün geçtikçe önemini artırmaktadır. Tarım kredi kooperatifleri ve
Finansman bankaları üreticilerin
ihtiyacını karşılamamaktadır. Sektör el bir kooperatif bankası olamadığından kooperatifler çeşitlendirilmemektedir. Bölgesel kalkınmanın
geliştirilmesi bilişim, turizm, kadın,
sosyal, tarım, enerji, turizm kooperatiflerinin kurulması ile olur.
Bu alternatif modellemeler güçlü
bir finansman, proje desteği ve kolektif bir bilinç ve misyonu taşıyan
kooperatif bankası ile gerçekleştirebilir. Dünyada üretimler şirketler bazından kooperatiflere geçiş
sürecindedir. Küresel şirketler re-
S. Sedat AKGÖZ
Ahi Evran Üniversitesi
Mucur Meslek Yüksekokulu
Kooperatifçilik Bölümü
Öğretim Görevlisi
kabet edebilmek için ülkeler üretim ve hizmetlerini kooperatiflerle
pazarlamayı tercih etmişlerdir.
Bu süreçte kooperatif bankaları
önemli roller üstlenmişlerdir.
Ülkemizde
kooperatifçiliğinin geliştirilmesi ve birlikler
ve üreticilerin finansman ihtiyaçlarını ipotek ve ticari bankaların
boyunduruğundan
kurtarabilmeleri için uzun
vadeli finansman ihtiyacının
karşılanması için kooperatif
bankacılığının desteklenmesi
gerekir.
Gerekli olan kaynak kooperatif ortaklarından gönüllülük esasına dayalı, üretimdeki verimlilik artışından ve organik tarımdan gelecek
ihracat gelirlerinden karşılanarak
kooperatif bankacılığı kurulabilir.
Kooperatif bankları çeşitlendirilerek sosyal, hayvancılık, kadın ve
bilişim kooperatif alanında kurularak ülkemizin bölgesel kalkınması
ciddi bir ivme kazanacaktır.
Müreffeh bir ülke ve kooperatiflerle beraber güçlü bir Türkiye dileğiyle…
Tablo 1: Bazı Ülkelerin Kooperatif Bankalarının Kaynak ve Kredilerine İlişkin Bilgiler
Ülkeler
Kaynaklar
Üye aidatları (%77,6)
Kurumsal Fon (%0,4)
Kanada
Hükümet Kaynakları
(%18,6)
- Ulusal ve uluslararası
yatırımcılara tahvil ve menkul
kıymet satışından
- Tarım sektöründen toplanan
mevduat (%59)
Amerika
- Yöresel Kooperatiflerin ve
işletmelerin mev. (%23)
- Uluslararası pazarlardan
(%18)
- Üyelik Ücretleri
Hükümet bütçelere %40’la
Hindistan katılmaktadır.
Sermayeye katılım.
Tahvil ihracı
Japonya
Mevduat Toplama
Verilen Krediler
Risturn Dağıtımı
Tarımsal Krediler (%71)
Bireysel Krediler (%27,8)
Ticari ve Sanayi Krediler
Sermaya
Oranına Göre
Dağıtılmaktadır.
- Kısa, orta ve uzun vadeli
peşin krediler
- Akreditif kredileri
- Sabit faizli felaket
kredileri
- Tarımsal alana açılan
krediler (%61)
- Kamu-hizmet (%19)
- Uluslararası (%20)
Ortağı olan
müşterilerine
dağıtmaktadırlar
En az %20’si nakit
temettü, geriye
kalan risturn
(sermayeye ilave
şeklinde) olarak
dağıtılır.
Çiftçi Kredileri
Kadın işletmecilere
krediler
Üyelerine kısa, orta ve
uzun vadeli krediler açmak
Kar payı
ödemeleri
%8 ile
sınırlandırılmıştır.
18
Mart 2014 Köy-Koop Haber
HAYVAN HASTALIĞI
Sığırlarda Önemli İç ve Dış Parazitler
»» Bir canlının içinde veya üzerinde sürekli ya da geçici olarak yaşayıp beslenen diğer canlılara parazit veya asalak adı verilir.
Hayvanlarımızın da parazitleri vardır.
Bu parazitler, sığırlarımızın vücudunun
içinde veya dışında yerleşip, onların
vücudundan beslenirler. Hayvanların
verimlerini düşürürler, onları kansız ve
cansız bırakırlar.
Ülkemizde çok çeşitli hayvan parazitleri mevcuttur. Bunların hemen hepsi
hayvanlarımız için zararlıdır. Sığırlarımızı bu zararlılardan korumalıyız.
Bu zararlılar iç ve dış parazitler olarak
iki grup altında toplanırlar.
A) İÇ PARAZİTLER
Sığırların iç organlarına yerleşirler.
1) Karaciğere Yerleşen Önemli
Parazitler
a) Kum Kelebeği: Karaciğer safra
yollarında ve safra kesesinde yaşar.
Yumurtaları, sığırın dışkısı ile dışarı
çıkar. Bunları otlar arasındaki sümüklü
böcekler alır. Sümüklü böcekte gelişen
parazit, larva halini alır ve sümüklü böcekten ayrılır. Daha sonra karıncalara
geçer. Bu karıncaları ot ile birlikte yiyen
sığırlar parazite yakalanmış olurlar.
b) Yaprak Kelebeği: Sığırların karaciğerinde çok sık görülür. Bu kelebeğin
gelişmesinde su sümüklüleri denilen
sümüklü böcekler rol oynar. Çayırlık
yerlerde, az akıntılı su kenarlarında bu
sümüklü böcekler çok bulunduğu için,
buralarda otlayan sığırların paraziti alması kesindir.
c) Yılan Kelebeği: Bu parazit de karaciğerde yaşar ve gelişmesi de yine su
sümüklü böceklerin varlığına bağlıdır.
Her üç parazit bir arada veya ikisi birden ya da yalnız biri karaciğerde bulunabilir.
Karaciğerde erişkin parazitler 3-4 sene
yaşarlar ve sürekli merayı bulaştırırlar.
Görüldüğü gibi bu parazitin hayvanlara
bulaşmasında en önemli etken sümüklü böceklerdir. Bu nedenle sümüklü
böceklerle mücadele etmek gereklidir.
Ayrıca bataklık alanlar kurutulmalıdır.
Birikinti su, göl kenarı ve taban suyu
yakın meralarda otlayan hayvanlarda
yıl boyu telefat görülür.
Hayvanlar yemden yararlanamaz, iyi
gelişemez, kilo alamaz ve zayıflar. Verimleri oldukça azalır. İleri derecede
kansızlık ve hastalıklara karşı direnci
azalması görülür.
Kelebekler için ilaç uygulama şekli;
İlk Tatbikat: Eylül sonu - Ekim başı
(Meradan dönüş)
İkinci Tatbikat: Kasım ayının ilk yarısı
Üçüncü Tatbikat: Ocak ayı
Dördüncü Tatbikat: Şubat sonu Mart ortası (Meraya çıkmadan önce)
2. Silahsız Tenya veya Abdest Bozan
Bu kistlerin kaynağı insanların bağırsaklarında yaşayan bir şerittir. Sistiserk
(Cysticercus bovis) veya silahsız tenya
denilen ve halk arasında da abdest bozan adını alan bir parazittir. Tenyanın
halkaları dışkı ile ya da kendiliğinden
dışarı çıkar. Bunların kendileri veya
yumurtaları yapıştıkları otlarla sığırlar
tarafından yenilince, hayvanlar paraziti almış olurlar. Kaslarda içleri berrak
sıvı ile dolu fındık büyüklüğünde kistler (sistiserk) meydana getirirler. Sistiserkli etler yenilmemeli, imha edilmelidir. Sığır etini çiğ veya az pişmiş olarak
yenirse insanların barsağında şerit
meydana gelir. Sistiserk kisti sığır
için, şerit insan için zararlıdır.
Çeşitli ilaçlarla tedavisi yapılabilinir.
Tedavide veteriner
hekimin tavsiye ve
denetimine
göre
uygun gördüğü yol
izlenmelidir.
3. Ekinokok
formda çok dikkat çekici değildir.
3. Kene
Köpeklerin bağırsaklarında yaşayan
küçük bir şerittir. Bunun yumurtası
dışkı ile dışarı çıkar. Dışkı ile bulaşmış otları yiyen geviş getiren hayvanlar ile bulaşık sebzeleri yiyen
insanlarda görülür. Eğer insanlar
ağız yoluyla bunları alırlarsa, akciğerlerinde, karaciğerlerinde, böbreklerinde,
dalaklarında içi su dolu kistler oluşur.
Hastalıktan şüphelenildiği durumlarda
Veteriner Hekime muracaat edilmeli,
onun gözetiminde ve öngördüğü şekilde tedaviye hemen başlanmalıdır. Vektör mücadelesi esastır.
Halk arasında sakırga adı da verilen
keneler, insan ve özellikle hayvanlarda
çok önemli zararlara yol açarlar. Kan
emerek yaşamlarını sürdürürler ve bu
şekilde hayvandan hayvana pek çok
hastalık naklederler. Soktukları yerler
kızarır ve iltihaplanır. Keneler kan emmeleri sırasında, ne kadar kan hastalığı
varsa hayvanlara bulaştırırlar.
İnsanlara bulaştığı için çok önemli
ve dikkat edilmesi gerekli bir hastalıktır. Kistli iç organlar (karaciğer, akciğer, dalak, böbrek) hiçbir
şekilde köpeklere yedirilmemelidir. Aksi halde köpeklerde şeritler
oluşur. Yumurtalarını alan insanlarda ve sığırlarda ise Ekinokok
kistleri meydana gelir. Bu nedenle,
kistli iç organlar derin çukurlara
gömülmeli veya yakılarak imha
edilmelidir. Bu sebepledir ki köpekler tenyaya karşı düzenli ilaçlanmalı, sebze ve meyveler bol suyla yıkanarak yenilmelidir. Özellikle
marul, tere gibi yapraklı sebzeler
çok dikkatli yıkanmalıdır.
4. Akciğer Kıl Kurtları
Sığırların akciğerlerinde yaşarlar ve akciğer iltihabına yol açarlar. Akciğer kıl
kurtlarının mevsimsel dağılışı, bölge
iklimine, otlatma sistemine, mera bulaşma kaynaklarına, konak hassasiyetine, ilaçlama zamanına, hayvanların
yaşına ve yavrulama dönemine bağlı
olarak değişir. Hastalık, yağışların fazla
olduğu bölgelerde ve yıllarda daha büyük zararlara yol açar.
Tedavi, parazitin yaygınlığı, mera ve
bölgesel iklim koşulları göz önünde
tutularak yapılmalı; hayvanlar meraya
çıkmadan önce ve sonra olmak üzere
yılda iki defa ilaçlanmalıdır. Arakonakçı olan kara sümüklüleri ile mücadele
yapılmalıdır.
5. Mide-Bağırsak Kıl Kurtları
Midede ve ince bağırsaklarda yaşayan
parazitlerdir. Dışkı ile dışarı çıkan yumurtalar, bulaşık otların ağız yolu ile
alınması sırasında başka hayvanlara geçerler. Kan emerek beslenirler. Kansızlık, zayıflama, sindirim bozukluğu, şiddetli ishal, hastalıklara dirençte azalma,
vücutta ödemlere neden olurlar.
6. Askaritler
Özellikle genç danalarda daha çok görülür. Ayrıca sütle de bu parazitler bulaşabilmekte, anasını emen buzağılar,
askaritleri sütle almaktadırlar. Askaritleri alan hayvanlarda ishal ve zayıflama
görülür. Askaritli hayvanlar ilaçla tedavi edilebilirler.
7. Kan Parazitleri
Mera kenelerinin bulaştırdığı hastalıklardır. Halk arasında “yavsı” adı verilen
bu keneler, Nisan ayında faaliyete geçerler ve hayvanlara hastalık bulaştırırlar. Mayıs-Ağustos arası kan parazitlerinden doğan hastalıklar ortaya
çıkar.
a) Theileriosis (Sıtma)
Sığırların öldürücü bir hastalığıdır.
Yerli ırklar kültür ırkı sığırlara göre
daha dayanıklıdır. Kültür ırkları şiddetle hastalanır ve ölürler.
Hastalığı oluşturan, hayvanın kanında
yaşayan ve mera keneleri tarafından bulaştırılan bir kan parazitidir. Hayvanda
42 0C'ye varan yüksek ateş, bitkinlik,
B) DIŞ PARAZİTLER
Belgin GÜNAY
Veteriner Hekim
[email protected]
iştahsızlık, geviş getirememe, kansızlık,
kokulu ishal, gözlerde sarılık görülür.
Hayvan 1-2 gün içinde ölebilir. Bu sebeple belirtiler başlar başlamaz, hemen
veteriner hekime başvurmalıdır.
Hastalığın tedavisi vardır ve başlangıçta yapılan tedavi iyi sonuç verir. Ayrıca,
kenelerle mücadelenin çok sıkı bir şekilde yapılması gereklidir. Sığırlar yaz
mevsimine girilirken kenelere karşı etkili ilaçlarla banyo yapılmalıdır. Yazın
bu banyolar tekrarlanabilir.
İlkbahar başlangıcında ahırlar kene öldürücülerle iyice ilaçlanmalıdır. Ayrıca,
kene bulunan çayır ve meralarda hayvanları 6 hafta süreyle otlatmamalıdır.
Bu hastalığa yakalanmadan korumanın
sağlanması ise çok daha önemlidir. Bunun da tek yöntemi aşılamadır. Aşı yapılan hayvan hastalığa yakalanmamakta veya hafif atlatmaktadır. O halde aşı
yaptırmaktan kaçınılmamalıdır. Ancak,
aşılamanın yanı sıra kenelerle mücadele de ihmal edilmemelidir.
Hayvanların derisinin içinde veya üzerinde yaşayan parazitlerdir.
1.Büvelek veya Nokra (Hipoderma bovis)
Nokralar Hipoderma sineklerinin kurtçukları yani larvalarıdır. Bu sinekler
görünüşleriyle bal arılarını andırırlar.
Halk arasında buna büvelek, nokra,
akra gibi isimler verilir. Bu sinekler
soktuğu zaman hayvanlar çılgına dönerler. Mayıs aylarının sonlarına doğru
ortaya çıkan bu sineğin sesini duyan
sığırlar nereye kaçacaklarını şaşırırlar.
Erkek ile çiftleşen dişi sinekler, yumurtalarını sığırların üzerine, kılların dibine bırakırlar. Bu yumurtalardan uygun
şartlarda küçük kurtçuklar (larvalar)
çıkar. Bu kurtçuklar hemen deriyi deler, deri altına girer. Kasım-Aralık aylarında oradan doğruca sırt bölgesinde
deri altına geçip yerleşirler, deri altında
şişlikler meydana getirirler ve ilkbahar
aylarında hayvanın derisini delerek büyük tahribatlara yol açarlar.
Nokralı hayvanlar zayıf kalırlar
ve ahıra girildiğinde zayıflıklarıyla hemen dikkat çekerler. Deriyi
kullanılmaz hale getirdikleri için ekonomik olarak önemli bir hastalıktır.
Mücadele için hayvanların meradan
döndükleri Eylül-Ekim aylarında İvermektin grubu parazit ilaçları (enjektabl) kullanılır. Larvaların omurilikte bulunduğu Kasım-Aralık
aylarında İvermektin grubu ilaçlar kesinlikle kullanılmamalıdır.
Omurilikte ölen larvalar omurilik sinirlerine baskı yaparak hayvanlarda felçlere neden olurlar.
b) Babesiosis (Kan işeme hastalığı, Ağrıma)
Keneler tarafından bulaştırılan, özellikle ithal sığırlarda daha şiddetli seyreden bir hastalıktır. Enfekte sığırlar,
hızlı ve yavaş olmak üzere iki klinik belirti gösterirler.
Hızlı formda, 40-410o'ye yükselen ateş,
kan işeme, kansızlık ve sarılık gibi
önemli 4 belirti görülür. Aynı zamanda
hayvanlar iştahsız, durgun ve düşkündürler. Geviş getirme durmuştur, dışkı sarımsı-kahverengidir. Kalp atışı ve
solunum hızlıdır. Kanlı idrar, zamanla
kahverengi-siyah veya kahve telvesi
rengini alır. Hayvanların süt verimi
azalır, gebeler yavru düşürebilir.
Yavaş formda, ateş çok yükselmez ve
genellikle kan işeme yoktur. Hayvanlar
verim kaybına uğrarlar, zayıf ve halsizdirler.
Teşhiste, ilkbahar ve yaz aylarında
hastalık olaylarının artması, sığırlarda
ateş, kan işeme, sarılık ve diğer belirtilerin görülmesi bu hastalığı çağrıştırır.
Kandan hazırlanacak numunelerin incelenmesi ile teşhis kolayca konur.
Tedavide, veteriner hekimin tavsiye
edeceği ilaçlar, yine onun söylediği
şekilde usulüne uygun olarak kullanılırlar. Ayrıca, kenelerle yapılacak olan
etkili bir mücadele de hastalıktan korunmada çok önemlidir.
c)Anaplasmosis
Bu hastalık keneler ve kan emici sinekler tarafından hayvanlara nakledilirler.
Özellikle bizim ülkemiz gibi iklim şartlarında olan yerlerde oldukça yaygındır. Sığırlarda kondisyon bozukluğu,
verim düşüklüğü ve %5-50 arasında
görülen ölümlere sebep olabilmektedir. Görülen kansızlığın derecesine ve
devamlılığına bağlı olarak hastalığın
şiddeti de değişkenlik gösterir. Belirtiler bir yaşına kadar olan danalarda
daha hafif, üc yaş ve üzerindeki hayvanlarda ise daha şiddetli ve öldürücü özelliktedir. Ateş inişli çıkışlı olup, süreğen
2. Uyuz
Sığırlarda kaşıntıya ve tüylerin dökülmesine sebep olan bir hastalıktır. Uyuzu, uyuz böceği denilen, çok küçük parazitler deri altına yerleşerek meydana
getirirler.
Boyun, kuyruk sokumu, memelerin
üst kısmı, boğaların cinsel organları
bölgesi en çok yerleştikleri bölgelerdir.
Hayvanlarda sürekli bir kaşıntı, tüy dökülmesi, deride kalınlaşma, kıvrıntılı ve
kuru kabuklarla örtülme görülür. Meydana gelen geniş lejyon hayvanı yavaş
yavaş zayıflatır, hatta öldürebilir.
Uyuz hastalığı zayıf hayvanlarda daha
sık görülür. Sağlıklı ve bakımlı hayvanlar bu hastalığa karşı daha dayanıklıdırlar. İlaçla tedavi mümkündür.
Püskürtme veya banyo şeklindeki ilaçlarla mücadele yapılır.
Kene yumurtaları ahır ve meralarda
aylarca kalırlar ve kışı geçirebilirler.
Keneler için en uygun ısı 27-30 oC’dir.
En uygun nispi rutubet ortamı %80’dir.
İlkbahar yağmurları ve ilk sıcaklarla
beraber meradaki kene yumurtaları
uyanmaya başlar ve Nisan-Mayıs aylarında ilk konakçılarını bulmuş olurlar.
Kenelerin başlıca zararları şunlardır ;
• Kan emerek hayvanın gelişimini etkiler, verimini düşürür ve deriyi irkiltirler,
• Kan emme sırasında salgıladıkları
madde hayvanın savunma sistemini
olumsuz etkileyerek hastalıklara karşı
direncini azaltır,
• Keneler konakçıları arasında çeşitli
hastalıklarını taşır.
Kene mücadelesi için kullanılan ilaçlar
kene mevsiminde 5-6 hafta arayla tekrar edilmelidir. Kenelerin çok yoğun
olduğu meralarda daha sık aralıklarla
kullanılabilir. Bütün ilaçlar mutlaka
Veteriner Hekim tavsiyesine göre kullanılmalıdır.
4. Bitler
Bunlar kan emici veya yalayıcı bitlerdir.
Bitler bütün ömürlerini hayvan üzerinde geçirirler. Kan emerek veya kıl ve
deri döküntüleri ile beslenirler. Hayvandan hayvana temas yoluyla veya
tımar malzemeleriyle bulaşırlar. Kışın
ahır devresinde sayıları artar yazın
kaybolurlar. Güneş ışığına duyarlıdırlar. İrkiltti ve kaşıntı yaparak hayvana
huzursuzluk verirler. Verim düşüklüğü,
zayıflama ve kansızlığa neden olurlar.
Aşırı sıcak, havasız ve temiz olmayan
ahırları ve gübreleri severler. Özellikle
doğu bölgelerimizde alışkanlık halinde olduğu gibi gübrenin ahır etrafında
yığılması bir çok hastalığa davetiyenin
yanında her kış bitten muzdarip olmanın kesin nedenidir. Gençlerde, sonbahar sonu - ilkbahar başlangıcı arasında
daha çok görülür. Hastalık oranı çok
yüksek olabilir. Deride kıl dökülmesi,
kızarıklık, kabuklanma ve kaşıntı ile
seyreder.
Ahırların fazla kalabalık olması önlenmelidir. Hastalar ayrı tutulmalı ve kısa
sürede tedavi ettirilmelidir.
İç ve dış parazitlere karşı genellikle ilkbaharda ve sonbaharda
olmak üzere yılda iki kez ilaçlama
yapılmalıdır. Parazit ilaçlamasında ahırlarda ilaçlanmalıdır.
Hayvanların parazitleri ile mücadelede, otlatma sisteminin de
büyük önemi vardır. Otlatma
mevsimi boyunca dönüşümlü otlatmanın yapılması, mer'alarda
hastalık etkenlerinin ciddi şekilde yığılıp birikmesine engel olacaktır.
Kaynakça:
1. Editör M. GÜNAY, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme
Genel Müdürlüğü Çiftçi Eğitimi ve Yayın no 27 olan Sığırcılık kitabı, Ankara,
2001
2. Uzm.Dr Vet.Hek. .B.DÜNDAR, Büyükbaş Hayvan Hastalıkları, TKB Yayın
Dairesi Bşk. Çiftçi Eğitim Serisi Yayınları No:6, Ankara, 2004
3. Vet. Hek. S.ERHAN, Sığır Yetiştiriciliği, Bakım-Besleme ve Hastalıklarla
Mücadele e-kitap
Köy-Koop Haber Mart 2014
TARIM
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Sizlere ürettiğimiz şeylerin içine sevgimizi de kattığımız zaman yaşama
dair çok önemli şeyleri değiştirebileceğimize ilişkin Güney Afrika’da kadınlar tarafından kurulmuş olan bir
kooperatif çok etkileyici bulduğumuz hikayesini paylaştık. Özellikle
yaklaşmakta olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bu hikayenin
anlamlı olacağını düşündük.
Yaşam Sevgiyle Vardır
ma olabileceğine dair görüşten bahsediliyor.
Güney Afrika’nın Limpopo Eyaletindeki Tooseng köyünde, 10 kadın bir
araya gelerek, “Sedikong sa Lerato Kooperatifini” kurarak yaşama
dair sosyal bir sorumluluk almaya
karar vermişler. Güney afrika dilinde Sedikong sa Lerato Sevgi Çemberi anlamına gelmekteydi.
Bu kooperatif, kimsesiz ve korunmasız çocuklar için faaliyetlerini
sürdürmektedir. Kooperatif ortağı
kadınlar açlığı biraz olsun azaltmak
için organik bir bahçe yapmışlardır.
Bu bahçede bazı hastalıkları iyileştirici özelliği ve besleme değerinin
yüksek olmasıyla ünlü olan Yaban
turpu çayını üretmeye başlamışlar.
2013 yılının Kasım ayı başlarında,
kooperatif ortaklarından Bayan Mavis Mathabatha, kooperatifinin ürettiği bu çayla ilgili çalışmaları teşvik
etmek için İngiltere’nin Manchester şehrine bir fuara katılıp, burada
verdiği konferansta 11.000’den fazla
ziyaretçiyi çay hakkında bilgilendirmiş. Ürettikleri çayın çok besleyici
olduğunu ve çocukları bu çayla beslemeye başladıklarını anlatmış..
Gelişmekte olan ülkelerde, kadınlar
erkekler gibi aynı eğitim şartlarından ve imkanlardan faydalanırlarsa
yoksulluk içinde yaşayan insanların
sayısında 150 milyon kadar bir azal-
Aslında bu oluşum bir Sevgi Çemberi. Yani bu kooperatifin ortaklarını bir araya getiren duygu yaşamın
temel unsurlarından bir tanesi olan
Sevgi…
“Büyük Başarılar,
Kıymetli Anaların
Yetiştirdikleri Seçkin Evlatlar
Sayesinde Olmuştur.”
8 MART
Dünya Emekçi Kadınlar Günü
KUTLU OLSUN
Biz de bu vesile Büyük Önderin kadınlarımız için veciz sözü ile kadın
erkek herkesin kadınların gününü
kutluyor, hep sevgi ve beraberlik
içinde kalmayı diliyoruz.
2014 Yılı Koyun Keçi Sütü
Fiyatları Açıklandı
İzmir İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği 2014 yılı koyun keçi
sütü fiyatlarını açıkladı. Keçi sütü
1,50 TL, koyun sütü 1,95 TL. Ayrıca
Birlik bu yıl ilk kez üyelerine kalite
primi ödeyecek. Birlik Başkanı Özer
Türer, 2014 yılı koyun keçi sütü fiyatlarını açıkladı. Keçi ve koyun sütü
geçtiğimiz yıla göre 5 kuruş değer
kazanırken 2013 sezonunda 1,45 TL
olan keçi sütü 1,50 TL olarak; 1,90
TL olan koyun sütünün fiyatı ise 1,
95 TL olarak belirlendi.
Türer yaptığı açıklamada soğuk zincir projesi ile üyelerimizin ürünleri
büyük bir değer kazandığını belirterek, “İnek sütü fiyatından satın alınan keçi sütü 4 yılda 3 kata yakın bir
değer kazanırken yine Pazar bulmakta zorlanan yetiştiricinin evde peynir
yapmak zorunda kaldığı koyun sütü
ise 2 kattan fazla değer kazandı. İzmir Birliği’nin kurduğu soğuk zincir
projesi ile yetiştirici yıllar sonra para
kazanır ve işletmesine yatırım yapar
hale geldi” şeklinde konuştu.
19
Çölleşme ve Çölleşme ile Mücadele
»» Son yıllarda dünyada ve ülkemizde çevre kirliliğinin yol açtığı küresel ısınma ile
birlikte en çok tartışılan konuşulan ve en büyük tehlike olarak görülen konuların
başında çölleşme gelmektedir.
Çölleşme iklim değişimleri ve insanoğlunun çevreye verdiği zararlar
sonucu kurak alanlarda meydan
gelen arazi bozulması olarak tanımlanmaktadır. Çölleşmenin nedenleri olarak doğal nedenler, teknik
nedenler ve sosyo ekonomik, yönetimsel ve yasal nedenler sayılmaktadır. Doğal nedenler toprak aşımı,
yıkanma ve iklim değişikliği olarak
tanımlanmaktadır. Teknik Nedenler, başta ormansızlaşma olmak üzere otlatma, hidrojeolojik yapı ve su
döngüsünün yapay etkilenmesi, anız
yakma, toprak yorgunluğu, plansız
ve yanlış sulama, amaç dışı arazi
kullanımı, çevre kirliliği, yanlış toprak işleme, toprak ve ekosistemlerin
yanlış planlanması ve kullanımı şeklinde ifade edilmektedir. Sosyo ekonomik, yönetimsel ve yasal nedenler
ise yasal mevzuatı, göç, eğitimsizlik
biçiminde açıklanmaktadır.
Çölleşme sorununu da çözülebilen
ve çözülemeyen çölleşme sorunları
diye ikiye ayrılır. Çözümü mümkün olmayan çölleşme alanlarında toprak betonlaşmıştır. Yerüstü
ve yer altı kayaçların toprağa aşırı
derece karışmıştır. Bunun yanında
ormansızlaşma, mera alanlarının
bozulması, erozyon, yanlış arazi
kullanımı, çoraklaşma, kuraklık,
toprak kirliliği, topraktaki vejetasyon ve biyolojik yapının bozulması,
arazilerdeki organik madde kaybı
ve yanlış girdi kullanımı gibi sebeplerle ortaya çıkan çölleşme sorunlarının çözümü mümkündür.
Dünyada çölleşmeye neden olacak
olumsuz gelişmelere bir göz atacak
olursak; 1981 ve 2003 yılları arasında dünyadaki toplam arazinin
%24’ünde arazi bozunumu yaşanmıştır. Toplam bozulmakta olan
arazinin %20-25’ini meralar oluşturmuştur. Bozulmakta olan arazinin %20’sini tarım arazileri oluşturmuştur. Dünyada 1,5 milyon
insan geçimlerini bozulmakta olan
arazilerden sağlamaktadır. 1981 ve
2003 yılları arasında bozulmakta
olan bu arazilerin %16’sında iyileştirme çalışmaları uygulanmıştır.
Şu an karşı karşıya kaldığımız tablo dünyada bozunmuş arazilerin
%43’ünü meralar, %18’ini tarım
arazileri oluşturmaktadır. Yani 12
milyon hektar arazi (Bulgaristan
büyülüğünde) her yıl kaybolmaktadır. Bu arazilerde her yıl 20 milyon
tondan fazla tahıl üretmek mümkündü. Dünyadaki açlık tehlikesi
karşısında bu alanlar korunup değerlendirilebilirdi.
Kurak alanlar hakkında hepimizin
bilmesi gereken bir gerçekler şunlardır. Dünyada çöller haricinde
kurak alanlarda yaşayan insanların
toplamı 2 milyardır. Yani dünyada
her üç kişiden biri kurak alanlarda
yaşamaktadır. Tabii bu alanlarda
yaşayan nüfusun çoğu gelişmekte
olan ülkelerde yaşamaktadır. Dünya hayvancılığının %50’si bu kurak
bölgelerde yapılmaktadır. Ayrıca
bu alanlarda dünya karbon miktarının %46’sını depolamaktadır. Dünyadaki ekili alanlarının %44’ünü
kurak bölgelerde yer almaktadır.
Endemik bitki türlerinin de %30 bu
bölgelerdedir. Günümüzde dünyadaki en büyük kurak alanlar, Avustralya, Çin, Rusya, ABD ve Kazakistan sınırları içinde yer almaktadır.
Günümüzde dünyada her sene 6
milyon ha alan çölleşmekte ve 24
milyar ton verimli toprak kaybedilmektedir. Çölleşme ve kuraklık
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
tehlikesi altındaki 110 ülkedeki 4
milyar ha alanda yaşayan 1,2 milyar insan gıda güvenliği ve yaşamlarını devam ettirme noktasında
risk altındadır. Çoğu fakir ve yoksul insanların yaşadığı bu ülkelerin
maddi kayıplarının 42 milyar dolar
olduğu ifade edilmektedir. Acı olan
tablo çölleşme ile mücadelenin yıllık bedelinin 2,4 milyar dolar olduğu açıklanmaktadır.
Bugün ülkemizin 2/3’üne yakın kısmı kurak ve yarı kurak alanlar kaplamaktadır. 2070 yılına kadar ülkemizde iklim değişikliği sebebiyle
tarım alanlarına olan yağışın iyimser tahminlere göre %5- %25, kötümser tahminlere göre %25- %50
azalacağı belirtilmektedir. Bunun
yanında 2100’e kadar ülkemizin
kuzeyinde sıcaklıkların 2,5 - 3°C,
güney ve güneydoğusunda sıcaklıkların 3-3,5°C ve batısında ise sıcaklıkların 3,5-4,0°C civarında artacağı açıklanmaktadır. Özetle ülkemiz
kuraklık ve çölleşme açısından büyük bir tehlike altındadır. Açıkçası karşı karşıya kaldığımız tehlike
ülkemizin güvenliğini ve varlığını
tehdit etmektedir.
Son yıllarda küresel ısınmanın yol
açtığı iklim değişiklikleri de tehlikenin habercisi gibidir. Kurak
alanların İç Anadolu’nun batısına
doğru genişlediği belirtilmektedir. Çölleşme tehlikesinin Konya
Ovası’ndan Doğu Akdeniz’ e doğru yayıldığı ortaya koyulmaktadır. Ülkemizde çölleşmeye neden
olan en büyük sorunlardan biri
olan erozyon tehlikesidir. Bugün
ülkemiztopraklarının%90’nın da
suerozyonuyaşanırken,
%1’inde
rüzgâr erozyonu yaşanmaktadır.
En kötüsü de gıda
güvenliğimiz için önemli
olan tarım arazilerinde
su erozyonunun %75
civarında yaşanmasıdır.
İlgili kurumlar tarafından
açıklanan rakamlara göre
ülkemizin her yıl göz göre
göre erozyon nedeniyle
kaybettiğimiz verimli
toprak miktarı 220 milyon
tondur.
Ülkemizde yıllardan beri bazı politikacıların rant hesaplarına, uygulamalarda yaşanan birçok hataya
rağmen çölleşme karşısında ilgili
kurum ve kuruluşlarımız ulusal ve
uluslar arası alanda çalışmaları iz-
lemekte, çalışmalar yapmakta, tedbirler alınması yönünde hizmetler
vermektedir.
Bu doğrultuda 1977 de Birleşmiş
Milletler Çölleşme Konferansı’nda
“Çölleşme ile Mücadele Eylem Planı” kabul edilmiştir. 1992 yılında,
Birleşmiş Milletlerce Hükümetler
arası Müzakere Komitesi oluşturuldu. 17 Haziran 1994 tarihinde,
Bu komitece hazırlanan Çölleşme
ile Mücadele Sözleşmesi kabul edilmiştir. Sözleşme günü olan “17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele
Günü” olarak kabul edilmiştir.
1996 yılında, BM nezdinde “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” yürürlüğe girmiştir. 11 Şubat 1998 tarihli
ve 4340 sayılı Kanunun 16 Mayıs
1998 tarihli ve 23344 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanması ile Ülkemiz ‘Birleşmiş Milletler Çölleşme
ile Mücadele Sözleşmesi’ne resmen
taraf olmuştur.
1999 yılında, “Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Programı” ile
ilgili çalışmalara başlanmış; 2003
yılından itibaren hız kazandırılmış
olup, 17 Haziran 2004 tarihinde,
tüm kamuoyu ve ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerine sunulmuştur. 09 Mart 2005, tarihli Resmi
Gazete’de yayınlanan “Çölleşme ile
Mücadele Ulusal Eylem Programı”
bu tarihten itibaren yürürlüğe girmiştir. Ülkemizde Birleşmiş Milletler Çölleşme ile mücadele topluluğunun (UNCCD) Türkiye Ulusal
Odak Noktası’da Orman ve Su İşleri Bakanlığı- Çölleşme ve Erozyonla
Mücadele Genel Müdürlüğüdür.
Sonuç olarak ülkemiz çölleşme ve
kuraklık bakımından dünyadaki risk
bölgeleri içindedir. İzlenen yanlış tarım ve ormancılık politikaları nedeniyle risk günden güne artmaktadır.
İlgili kurum ve kuruluşlarda reorganizasyon diye yapılan değişiklikler
faydadan çok zarar getirmiştir. Tarım kesiminde konu ile ilgili güçlü
kadrolara ve birikimlere sahip Toprak Su teşkilatının yok edilmesi en
büyük siyasi hata olmuştur. Çölleşme ve kuraklık ile mücadele güçlü ve
deneyimli kadrolar ve kuruluşlarla
yapılır. Özelleştirme mantığı içinde
sorunları çözmek mümkün değildir.
Sivil toplum örgütlerinin çabaları
küçümsenemez ve onların katkı ve
desteği şarttır. Ancak çölleşme ve
kuraklık karşısında ülkemizin
geleceğini güvence altına almak
için Toprak su teşkilatı yeniden
kurulmalıdır. Yaşanan deneyimler ışığında araştırma kuruluşlarımız
güçlendirilmeli, gerekirse yeniden
kurulmalı, idari kadrodan çok araştırmacı kadrolar ağırlıklı yapılar yaratılmalıdır. Tarım teşkilatı yanında
orman teşkilatının bu yöndeki çalışmaları desteklenmelidir. Çölleşme
ve kuraklık ile mücadele için güçlü
kurumsal yapılar oluşturulmadan
sorunların çözümünün mümkün olmayacağı da bilinmelidir.
20
Mart 2014 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Yönetim
Kurulunun Yetkileri ve Görevleri -II»» Sevgili Kooperatifciler, kooperatifler Genel Kurul toplantı
döneminin başlamasından dolayı, geçen ay Yönetim Kurulunun
yetkilerinden bahsetmiştim. Bu ayki yazımda ise kooperatif
Yönetim Kurulunun görev ve sorumluluklarının neler olduğunu
sizlere hatırlatmış olacağım.
Yönetim Kurulunun
Görevleri
• Yönetim kurulunun kararları, sahifeleri noterce tasdik
edilmiş, “karar defteri’ ne
• Genel kurul tarafından verilen
sıra numarası ve tarihiyle
kararları yerine getirmek ve kooyazılır ve toplantıda hazır
peratif işlerini ortakların yararıbulunan üyeler tarafından
na uygun şekilde yürütmek,
toplantıda alınan kararlar
Turgay SOLMAZ
• Defter, hesap ve kayıtları kanun
imzalanır.
ve anasözleşmeye uygun olarak Köy-Koop Genel Müdürü • Verilen karara karşı görüştutmak.
lü veya çekimser kalanlar,
• Kooperatifin nakit varlığı ile menkul ve muhalefet veya çekinme sebeplerini kararın
gayri menkullerini gereği gibi kullanmak, altına yazarak imzalamak zorundadırlar.
işletmek ve korumak.
• Bunu yapanlar kararın uygulanması sıra• İmkânlarla orantılı olarak şubeler, alım sında doğacak zararlardan dolayı diğer üyeve satım merkezleri açılmasını genel kurula lerle birlikte sorumlu olmazlar. Böyle hareteklif etmek,
ket etmeyenler sorumluluğa katılırlar.
• Kooperatifin varlığından, ortakların üre- • Kararların geçerliliği yazılıp imza edilmiş
tim kapasitelerini arttırmak için durumla- olmasına bağlıdır.
rına göre bilanço yılı içinde tahsil edilmek
üzere avans vermek,
Yönetim Kurulunun
• Genel kurulu olağan ve olağanüstü toplan- Sorumlulukları
tıya çağırmak,
• Genel kuruldan alınan yetki ile işlerin gö- Yönetim kurulu;
rülmesi için gerektiğinde ortakları görevlen- • Genel kurul tutanaklarının,
dirmek, müdür, memur müstahdem ve işçi
• Gerekli defterlerin,
çalıştırmak
• Kanunlara aykırı olarak alınan genel kurul • Ortak listelerinin düzenli tutulup saklanmasından,
kararları aleyhine iptal davası açmak,
• Genel kurul toplantısından otuz beş gün • İşletme hesabıyla yıllık bilançonun kanuni
önce çalışma raporu, bilanço, gelir-gider hükümlere uygun olarak hazırlanmasından,
cetvelini ve bütçe teklifini hazırlayıp denet- • İncelenmek üzere denetleme kuruluna veçilere vermek ve genel kurul toplantısından rilmesinden, kooperatife, ortaklara ve kooon beş gün önce ortakların incelenmesine peratif alacaklılarına karşı ortaklaşa sorumsunmak,
ludurlar.
• Kooperatifin aczi veya mali durumunun • Yönetim kurulu üyeleri ortaklık işlemleri
bozulması halinde genel kurulu toplantıya dışında kooperatif ile ticari işlemlerde buludavet etmek,
namazlar.
• Gerektiğinde tasfiye işlerini yürütmek,
• Yönetim kurulu üyelerinden her biri, genel
• Kooperatifi temsile yetkili şahısları tescil kurulun kararı kişisel sorumluluklarını geve ilan ettirmek,
rektirdiği durumlarda karar aleyhine iptal
• Eski yönetim kurulu üyeleri ile kooperatif davası açabilir.
memurlarının sonradan tespit edilen yol- • Yönetim kurulu üyeleri ve kooperatif mesuzluklarını ilgili mercilere bildirmek,
murları kasıtları bulunsun veya bulunmasın
• Kooperatifin amacına uygun gayrimenkul kendi kusurlarından doğan zararlardan soalımlarında, tapu devri veya tapuya şerh ver- rumludurlar.
dirilerek bir satış vaadi sözleşmesi yapmak
• Bunların suç sayılan fiil ve hareketlerinden
• Kanun ve anasözleşmedeki ortaklık hak ve ve özellikle kooperatifin para ve malları biödevlerinin yerine getirmeyen ortaklar hak- lanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter
kında karar alarak durumu genel kurulun ve belgeler üzerinde işledikleri suçlarından
onayına sunmak,
dolayı devlet memurları gibi ceza görürler.
• Denetçilerin seçim ve görevden alınmaları- • Yönetim kurulu tescile bağlı konuları sicil
nı Ticaret Siciline tescil ve ilan ettirmek,
memurlarının isteği üzerine yerine getirme• Tanıtma ve ortak kaydetmek amacıyla ya- mesi, tescil ve kayıtta kötü niyetle gerçeğe
pılacak ilan, reklam ve açıklamaları eksik ve ters beyanda bulunulması, hallerinde cezai
gerçeğe aykırı olmayacak şekilde yapmak, sorumluluk taşır.
bunların yanıltıcı bilgi ve unsurlar taşıma- • Kuruluş sırasında kurucu ortaklar taramasını sağlamak,
fından resmi makamlara verilen kooperatif
• Kooperatife ait mal, para ve para hükmün- anasözleşmesi, nakdi sermayenin tescil ve
deki kağıtları ve gizlide olsa bunlarla ilgili ilandan sonra kooperatif hesaplarına aktadefter ve belgeleri istenildiğinde müfettiş- rılmak üzere kurucu ortaklarca geçici yölere, kooperatif kontrolörlerine ve kredi netim kurulu üyelerinden birisine ödendikuruluşlarının denetim görevlilerine göster- ğine dair dilekçe; ayn nevinden sermaye ve
mek, saymasına ve incelenmesine yardımda kooperatifçe devralınan işletmeye ait değer
bulunmak, istenilen bilgileri gerçeğe uygun biçme raporu gibi vesikaların gerçeğe uygun
ve eksiksiz olarak vermek ve doğru beyanda olmayan şekilde düzenlenmesinden koopebulunmak,
ratifin kurucu ortakları sorumludurlar.
• Ortaklar ile ortak olmak için müracaat • Yönetim kurulu veya temsile yetkili şahısedenlerin anasözleşmede gösterilen ortaklık ların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri
şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak, anında şahsi kusurları olmaksızın meydana
uygun olanları ortak olarak kaydetmek.
getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlar• Mal beyanında bulunmak,
dan kooperatif sorumludur.
• Denetim amacıyla denetçilerin 92. madde
doğrultusunda talebi halinde kooperatife ait Tescil
her türlü defter ve belgeleri vermek,
• Bakanlıkça yaptırılacak denetim neticesi • Kooperatifi temsile yetkili kılınacak kimseleri yönetim kurulu tayin eder.
verilecek talimatlara uymaktır.
• Görevi son bulan yönetim kurulu, yeni yö- • Yönetim kurulu, bu kimselerin, isimlerini
netim kuruluna seçim gününden başlayarak imzalarını ve bu yetkiye dayanan karar subir hafta içinde bütün hesapları bilgi ve bel- retini notere tasdik ettirdikten sonra ticaret
siciline verir.
geleri devretmek zorundadır.
Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi
Yönetmeliği Yayımlandı
»» Tarım işletmelerine ait tarımsal faaliyetlerin tamamının kayıt altına
alınması için kurulacak Tarımsal Üretim Kayıt Sisteminin (TÜKAS)
kullanılması, güncellenmesi ve geliştirilmesine ilişkin usul ve esaslar
belirlendi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, Tarımsal Üretim Kayıt
Sistemi Yönetmeliği, 18 Şubat
2014 tarihli Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Tebliğ, TÜKAS'ın kurulması,
kullanılması, güncellenmesi ve
geliştirilmesi ile ilgili kayıt işlemlerinin izlenmesi ve raporlanmasında görev alacak birimlerin belirlenmesini, görevlerin
tanımlanmasını, TÜKAS kapsamındaki tarım işletmelerine
ait tarımsal faaliyetlerin tamamının kayıt altına alınmasını,
düzenlenmesini ve tarımsal
üretim bazında tarım istatistiklerinin oluşturulmasına ilişkin
usul ve esasları kapsıyor.
Buna göre, TÜKAS'ın yönetimi ile ilgili idari iş ve işlemler
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek.
Tarımsal faaliyete yönelik
TÜKAS başvurularını yapmak
ve güncellemek için TÜKAS
kapsamındaki tarım işletmelerinin sahiplerine ve TÜKAS
kayıtlarının oluşturulmasına
yardımcı olmak üzere özel
sektör veya sivil toplum örgütlerine Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
yetki verilebilecek.
Tarım işletmeleri, TÜKAS'a
kayıt olabilmek ve TÜKAS
kayıtlarını güncellemek için,
istenen bilgi ve belgelerle, il
veya ilçe müdürlüklerine başvuruda bulunabilecekler. Başvurulara ilişkin zaman aralıkları Bakanlık web sayfası
üzerinden duyurulacak.
Tarım işletmeleri, tüm tarımsal faaliyetlerini, üretim
yılı içerisindeki başvuru tarih
aralığında TÜKAS'a kaydettirecek ve kayıtlarını güncelleyecek.
TÜKAS'a yapılan kayıtlar,
esas olarak tarımsal faaliyetin
belirlenmesine yönelik olacak, bu kayıtlar hiçbir şekilde
mülkiyet tespitinde esas alınmayacak ve mülkiyet hakkı
doğurmayacak. Tarım işletmelerinin tarımsal faaliyetlerinde kullanılan girdilerin
temininde TÜKAS'a kayıtlılık
esas alınacak.
TDKD, KDV muafiyeti
başvurularına ilişkin
değişiklik
Vergi Dairesi Başkanlığı bulunmayan illerdeki (Afyon-
karahisar, Ağrı, Aksaray,
Amasya, Ardahan, Burdur,
Çanakkale, Çankırı, Çorum,
Elazığ, Erzincan, Giresun,
Isparta, Karaman, Kars, Kastamonu, Kütahya, Mardin,
Muş, Nevşehir, Ordu, Sivas,
Tokat, Uşak, Van ve Yozgat)
faydalanıcılar, sözleşme imzaladıktan sonra KDV muafiyeti
için Ankara’daki Gelir İdaresi
Başkanlığına başvurmak durumundaydı.
Ancak Maliye Bakanlığının
yaptığı ve 2 Sıra no’lu tebliğle duyurduğu yeni düzenleme
ile bu illerdeki faydalanıcılar,
1.000.000 TL ve altındaki bütçeye (uygun harcama tutarına)
sahip projeler için artık kendi
illerindeki Defterdarlık Gelir
Müdürlüklerine başvuru yapabileceklerdir. 1.000.000 TL
üzerinde bütçeye sahip projeler için ise yine Ankara’daki
Gelir İdaresi Başkanlığına başvurmaları gerekmektedir.
Diğer 16 ildeki faydalanıcılar ise
3.000.000 TL ve altındaki bütçeye (uygun harcama tutarına)
sahip projeler için kendi illerindeki Vergi Dairesi Başkanlığına: 3.000.000 TL üzerinde
bütçeye sahip projeler için ise
Ankara’daki Gelir İdaresi Başkanlığına başvuracaklardır.
Tarımda Karşılıksız Hibe Desteği 9,7
Milyar Lirayı Aşacak
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bu yıl tarım
sektörüne yönelik nakdi karşılıksız hibe desteğinin 9,7 milyar lirayı
aşacağını söyledi.
Bakan Eker, Genişletilmiş Bakanlık Koordinasyon Toplantısı kapanışında, Çevre Amaçlı
Tarım Arazilerinin Korunması (ÇATAK) Projesini 30 ilde
başlattıklarını ve bu yıl il sayısını artıracaklarını ifade ederek, Aspir ve Kanola ekimini
Türkiye’de yaygınlaştıracaklarını söyledi. Tarım sektörüne yönelik hibe desteğinin 9,7
milyar lirayı aşacağını belirten
Eker, bu kapsamda 1,5 milyar
liralık şubat ayı desteklerinin
bugün itibariyle ödenmeye
başladığını açıkladı. Güvenilir
gıda konusunda projeler geliştirdiklerine de değinen Eker,
şunları söyledi:
"Bazı gıda maddelerindeki tuz
ve şeker oranlarının azaltılmasına yönelik faaliyetler gerçekleştireceğiz. Vatandaşların
sağlığı açısından denetimlere
devam etmemiz gerek. Gıda
imalathaneleri satış yerleri
gibi alanlar bu açıdan önemli.
Buralardaki riski mutlaka sıfır
düzeyine indirmemiz gere-
kiyor. İmalathane ve yemekhaneler gibi yerleri düzenli
aralıklarla
denetleyeceğiz.
Hijyenik olması için çalışmalıyız. Bu çerçevede 14 şubat
2009'da ALO 174'ü devreye
soktuk. Burada vatandaşlarımızın gıdayla ilgili şikayetlerini dinliyoruz.”
Eker, kırsal kalkınma destekleriyle kurulan tarıma dayalı
sanayi tesisi sayısını 2015 sonunda 6 bine çıkaracaklarını
belirterek, "Tarımsal Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu 2014 yılında toplam 5 bin
proje destekleyecek. Bu projelere 600 milyon lira hibe desteği ödemeyi öngörüyoruz."
ifadelerini kullandı.
Tarımda üretici fiyatları Ocak'ta
yüzde 2,78 arttı
Avrupa Birliği (AB) normları ile
tam uyumlu ve diğer göstergelerle karşılaştırılabilir endeksler oluşturmak amacıyla
oluşturulan Tarım Ürünleri
Üretici Fiyat Endeksi (Tarım
ÜFE) 2014 yılı Ocak ayında
yüzde 2,78 arttı.
Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) 2014 yılı
Ocak ayı Tarım
Ürünleri Üretici
Fiyat Endeksi’ni
paylaştı. Buna göre Tarım
ÜFE, 2014 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde
2,78, bir önceki yılın Aralık
ayına göre yüzde 2,78, bir ön-
ceki yılın aynı ayına
göre yüzde 13,54 ve
12 aylık ortalamalara
göre yüzde 0,36 artış
gösterdi. Aylık değişim; tarım
ve avcılık ürünlerinde yüzde
2,02, ormancılık ürünlerinde yüzde 8,15 ve balıkçılık da
yüzde 33,17 olarak gerçekleşti.
Köy-Koop Haber Mart 2014
SAĞLIK
Binderde Deva Kızılcık
»» Kızılcık, vitamin ve mineraller bakımından oldukça
zengindir. A, C vitaminleri ile karoten, tiamin,
riboflavin, niasin, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır,
kükürt, demir ve iyot içerir.
Faydası saymakla bitmeyen kızılcık,
güçlü antioksidan özelliği ile soğuk
algınlığı, grip başta olmak üzere
bağışıklık sistemi sorunlarında yardımcı olur ve bağışıklığı güçlendirir.
Bol miktarda lif içeriği ile sindirimi
kolaylaştırır ve özellikle zayıflama
diyetlerinde tokluk hissini arttırır.
Vücut direncini arttırdığı için hastalıklardan korunmamızı ve onlarla
baş etmemizi sağlar. Vücudumuzdaki iltihaplanmayı önleyen, alerjileri
azaltan, kan damarlarını güçlendiren
muhteşem antioksidanlardır. Ateşli
hastalıklarda ve menopozdaki ateş
basmalarında çok rahatlatırlar. Kızılcık, gözlere de faydalıdır. Retinayı koruyarak görüşümüzün berrak olmasını sağlarlar. Zengin bir melatonin
kaynağıdır; Beynimizde bulunan epifiz bezi, hava karardıktan sonra melatonin adı verilen bir hormon salgılar.
Yaşam ritmimizi ve uykumuzu bu
hormona borçluyuz. Uyku beyni dinlendirir, güçlendirir, hücre yenilenmesini sağlar bağışıklık sistemini,
oksidasyonu onarır ve tüm yaşam ka-
litesini yükseltir. Öte yandan önemli
hormonların salgılanmasına yardımcı olur. Araştırmalar sonucu uzmanlar melatonini en önemli antioksidan
olarak tanımlarlar. Melatonin takviyesi günümüzdeki temel anti aging
tedavilerinden birisi olmuştur. Bu
hormonun doktor kontrolünde kullanımı, bağışıklık sistemini ve yaşam
kalitesini etkili bir şekilde yükseltir.
Kızılcık kanın pıhtılaşmasını artırır,
çiğden hazırlanmış kızılcık suyu veya
kaynatarak yapılan kızılcık şerbeti,
kan pıhtılaşmasını düzenler. Özellikle şeker hastaları için yararlıdır. Kızılcık kabuğu ateş düşürücü ve güçlü
bir ishal kesicidir.
Uzun Yaşamanın Sırrı
»» Almanya’da yapılan bir çalışma sonucuna göre
sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ömrü 20 sene
uzatıyor.
Çalışma 45 yaş üzeri 500 denekle yapılıyor ve 18 yıl takip ediliyor. Hergün
düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme ile; beden kitle indeksleri, kan
basınçları, bel-kalça oranları ve kan
bulgularının yaşıtlarına göre daha
sağlıklı olduğu belirtiliyor.
Peki daha uzun ve sağlıklı
yaşam için beslenmemizde
nelere dikkat etmeliyiz?
• Hergün ihtiyacınız ölçüsünde bütün besin gruplarından almaya özen
gösterin,
• Günde 2-2,5 lt su için, çay kahve
tüketiminizi azaltın,
• Yeşil veya beyaz çay tüketimine
önem verin,
• Lifden zengin beslenin,
• Kalsiyum ve demir kaynaklı besinleri ihmal etmeyin,
• D vitamini seviyenizi düzenli kontrol ettirin, gerekirse takviye alın,
• Hücre sağlığı için C vitamini oldukça etkili, hergün C vitamini içeren
besinlere yer verin,
• Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketmeye özen gösterin,
Su İçmek İçin Susamayı Beklemeyin
»» Suyun başta böbrek sağlığına etkisine vurgu yapan uzmanlar, “susamasanız da
su için” uyarısında bulunuyor.
Vücudumuzdaki tüm metabolik
olayların devamında, besleyici
maddelerin gerekli yerlere ulaştırılmasında (ve her gün oluşan atık
maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasında su temel bir aracıdır.
İnsan vücudunun yüzde 60`ı sudur. Kişinin yağ dokusu miktarına
göre su miktarı vücut ağırlığının
yüzde 55 ile yüzde 77 arasındadır.
İnsanın vücut ağırlığı değişmedikçe
sıvının miktarı da değişmez. Fazla
miktarda alınan su birkaç saat içerisinde böbreklerden atıldığı gibi su
kaybı durumunda ise yine böbrekler daha yoğun bir idrar çıkararak
suyu tutar ve bu dengeyi sağlar.
İnsan vücudundaki suyun büyük
kısmı deride, kaslarda, iskelet sisteminde, kan hücrelerinde, en az ise
yağ dokusunda bulunur.
Su Dengesini Düzenleyici
Organ Böbreklerdir
Vücudumuzdaki su iki ayrı bölgede
bulunur. Yüzde 35-40, hücre içersinde, yüzde 20-25` ise hücre dışındaki sıvıdır. Hücre dışı sıvı kan
ve lenf sıvısı ve “transellüler sıvı”
adı verilen beyin-omurilik sıvısı,
göz içi sıvısı, akciğer-karın zarları
arasındaki sıvı, eklemler içersindeki sıvı ve mide bağırsak sisteminde
dolaşan sıvıdır.
Su vücuda mide-bağırsak sisteminden girer, cilt-akciğer, mide-bağırsak ve asıl böbrekler yoluyla atılır.
Az Sıvı Enfeksiyon ve Taş
Hastalığına Neden Olabilir
Mide-bağırsak, cilt, akciğerler, bu
organlardan kaybedilecek sıvı ve
elektrolitleri düzenlemek gibi bir
fonksiyona sahip değildir. Hâlbuki
böbrekler su ve elektrolitlerin atılımını ve organizmanın ihtiyacı halinde tutulmasını, geri emilmesini
gerçekleştirecek
mekanizmalara
sahiptirler. Yani su dengesini düzenleyici organ böbreklerdir.
Normalde kalbimiz bir dakikada 5
lt. kanı vücuda pompalar. Bunun
yüzde 20 - 22`si direkt böbreklere gider. Ağırlık olarak vücudun
300`de biri olan böbreklere kanın
yüzde 22`si gidiyor. Bu da dakikada 1200 ml, 24 saatte ise 1800 litre yapmaktadır. Günde böbreklere
gelen 1800 litre sıvının yüzde 10`u
süzülür ve 180 litre olarak böbrek
tüplerini geçer. Böbrekler bunun
yüzde 99.3’ünü geri emerek 1,5 lt.
idrarı oluşturup dışarı atarlar. Yani
her gün 2 ton suyu işleyip sonuçta
1,5 litre idrar ile vücudun su dengesini korurlar.
Böbrekler vücudumuzda her gün
oluşan zararlı atık maddeleri (Üre,
kreatinin, ürik asit gibi) su ile seyreltip atarlar. Günlük ihtiyacından
daha az sıvı alan insanlarda idrar
akımı yavaşlayıp durağanlaştığı
için kolayca idrar yolu iltihapları
ve taşları oluşturacaktır. Bu nedenle böbrek sağlığının korunmasında birincil şart bol su içmektir.
Günümüzde taş oluşmasında atık
gıdaların cinsinin önemli olmadığı
taş oluşumunun engellenmesinde
ve tekrarlanmasının önlenmesinde
yeterli su içmenin temel şart olduğu
benimsenmiştir. ABD`de idrar yolu
enfeksiyonlarının tedavilerinde antibiyotik yerine su önerilmektedir.
Böbrek yetmezliği ve böbreğin iltihabı olan nefrit hastalığında
böbreklerin fonksiyonlarının kaybından dolayı suyun süzülmesi ve
atılması fonksiyonlarını yapamadıkları için su vücutta birikir. Göz
kapakları, bacaklar ve vücut şişer.
Suyun Kalitesine Dikkat
Günde 2 ton suyun süzülüp, yüzde
99,3’ ü tekrar emilerek su dengesinin ayarlandığı bu muazzam organlarn sağlığına çok dikkat edilmesi
gerekir. İçilen su ne kadar kaliteli
olursa (sertliği az, iyon içeriği normal sınırlarda, tadı iyi) böbrek sağlığı o kadar iyi korunacaktır.”
Karaciğer Yağlanmasına Karşı Nasıl Beslenmeli?
»» Karaciğer yağlanması tüm dünyada hızla artan bir sorun. Türkiye’de her 4
erişkinden birinde karaciğer yağlanması var.
• Aldığınız besinlerin taze olmasına
dikkat edin,
• Küflenmiş, çürümüş, filizlenmiş
sebze ve meyveleri satın almayın, tüketmeyin,
• Alkol, asitli içecekler ve sigaradan
uzak durun,
• Beyaz unlu besinler yerine tam tahıllı ürünleri tercih edin,
• Ürün satın alırken etiket okuma
alışkanlığı edinin, son kullanım tarihine dikkat edin,
• Genetiği değiştirilmiş meyve ve
sebzeleri tercih etmeyin,
• İşlenmiş ürünlerden uzak durun,
herşeyin doğalı ve doğala yakını en
ideali,
Karaciğerdeki fazla yağ, vücudumuz için hayati önem taşıyan bazı
enzimlerin üretilmesini ve gerekli
dağılımın yapılmasını engellediği
için bazı ciddi hastalıklara zemin
hazırlıyor. Oysa, yağlanma sorununu basit önlemlerle gidermek
mümkün. Kilo vermek bu önlemlerin başında geliyor. Kişinin mevcut kilosunda yüzde 5 azalma sağlandığında, karaciğer yağlanması
gerilemeye başlayabiliyor. Hızlı ve
ani kilo vermekten kesinlikle kaçınmak gerekiyor. Aksi halde hızlı
ve ani kilo kaybı kendi başına karaciğer yağlanmasına yol açabilir. Bu
nedenle şok diyetlerden, aşırı açlık
öneren diyetlerden mutlaka uzak
durulması gerekiyor. Günde bir fincan kahve içmek de, karaciğer yağlanmasını azaltıyor.
Obezite, diyabet ve kalp damar hastalıklarıyla yakından ilişkili olan
karaciğer yağlanmasına çözüm
olabilecek etkin bir tedavi yöntemi henüz yok.
Bu noktada en etkili
tedavi, kişinin sağlıklı beslenmesinde ve
fazla kilolarından kurtulmasında
yatıyor.
Karaciğer, vücudun en
büyük ve metabolik açıdan en kompleks organı.
Protein, karbonhidrat, yağ,
vitaminler ve ilaçların vücutta işlem görebilmesini sağlıyor. Bu nedenle karaciğer sağlığına dikkat etmek hayati önem taşıyor. Karaciğer
yağlanması ise, karaciğer hücrelerinde aşırı yağ birikmesi anlamına
geliyor.
Karaciğer yağlanmasına karşı
sağlıklı beslenin
Beslenme şeklini sağlıklı hale ge-
tirerek karaciğer yağlanmasının geriye çevrilebilir. Fazla kilolardan
kurtulmak,
alkolden kaçınmak
veya
minimuma
indirmek,
Akdeniz tipi beslenmek
son derece önemli.
Gün içinde hareketsiz bir yaşam tarzının
da terk edilmesi gerekiyor.
Hayvansal yağlar, işlenmiş et
ürünleri, tavuk derisi ve sakatatların yanı sıra aşırı karbonhidrat ve şeker tüketiminden
kaçınılması gerekiyor.
Günlük
taze sebze- meyve, beyaz et ve lifli
gıdalar tüketmek, özellikle karaciğerden toksik maddelerin atılımına
yardımcı olduğu için mevsiminde
enginar,soğan, sarımsak, lahana ve
brokoli içerdikleri sülfür ile faydalı.
Sigara Göz Sağlığını da Etkiliyor
• Kızartma, mangal, barbekü, mikrodalgada pişirme yöntemlerini sıklıkla tercih etmeyin.
Dt. Coşkan ARAS
21
DİŞİ KAÇA ÇEKİYORSUNUZ?
- Dişi kaça çekiyorsunuz doktor bey?
- 80 Liraya.
- Bu kadar para 5 dakikalık bir iş için mi?
- Bu süreyi istediğiniz kadar uzatabiliriz !!????
Uzmanlar tarafından yapılan açıklamada sigara kullanımının gözdeki
sarı nokta hastalığını artırarak kör
yapma riskini doğurduğu açıklandı.
Sigara kullanımının yaşın ilerlemesine bağlı olarak ortaya çıkan ve görme merkezini etkileyen sarı nokta
hastalığının gelişimi ve ilerlemesini
tetikliyor. Hastalığın oluşmaması
ve ilerlememesi için sigaradan uzak
durulması gerekiyor. Aksi taktirde
kör olma olasılığınız var.
Göz sağlığını Tehdit Eden
Unsurlar
Yapılan araştırmalar yediklerimizden içtiklerimize, soluduğumuz
havadan yaşadığımız atmosfere ka-
tik miras varsa ve kişinin genleri
‘kompleman faktörü’ içeriyorsa
sigara kullanımı riski katlanarak
artırıyor.
Bunlara Dikkat Edin
dar pek çok etkenin göz sağlığımızı
tehdit ediyor. Özellikle 60 yaşından
sonra ortaya çıkan sarı nokta hastalığında, sigara kullanımı önemli
bir risk faktör. Sigara hastalık riskini 2-4 kat artırıyor. Ailede sarı
nokta hastalığına ilişkin bir gene-
Sarı nokta hastalığının cisimleri,
çizgileri eğri ve kırık görme, görme
kalitesinde bozulma ve renk görmede bozukluk gibi belirtileri bulunuyor. Sigara retinayı koruyan önemli
bir antioksidan olan lutein’in emilimini azaltıyor, bu nedenle de sigara kullananlarda lutein düzeyi
düştüyor ve sarı nokta hastalığı riski artıyor.
22
Mart 2014 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
MART 2014
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
05.03.2014 - 08.03.2014
FOTEG İstanbul 2014
12.Gıda İşleme Teknolojileri Uluslararası
İhtisas Fuarı
Gıda İşleme Teknolojileri Ve Ekipmanları, Katkı
Maddeleri, Ambalajlama ve Lojistik, Teknolojileri, Unlu Mamul Teknolojileri, Gıda Güvenliği ve
Hijyen
MART AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Her türlü tarla ziraati için toprak işlemesine devam edilir. İşleme ile birlikte gübreleme yapılır.
e) İlkbahar mevsimi ile birlikte oluşabilecek
salgın hastalıklar ile diğer zararlılara karşı
koruyucu aşı ve mücadele yapılır.
Kaymak bağlamış tarlalar tırmık ve kazayağı
ile kırılır. Böylece hububatta kardeşlenme de
sağlanmış olur. Güzlük ekim yapılan yerlerde ikinci azot uygulaması yapılır.
a) Kümeslerde bakım, temizlik, dezenfeksiyon işleri devam eder. Kümes pencereleri
kedi, köpek, tilki, sansar gibi hayvanların ve
kuşların girmelerine engel olacak şekilde kafes teli ile kaplanmalıdır.
b) Yazlık hububat ekimi devam eder. Bu arada çayır-mera ve yem bitkilerinin de ekimi,
iklimi uygun yerlerde tütün fidelikleri tesisi
ve pamuk ekimine başlanır.
e) Şaşırtılan ve tavaya alınan fidelere cansuyu verilir. Şaşırtılma yapılmamışsa çapalama
yapılmalıdır. Özellikle bakla ve bezelyelerde
çapalama başlar.
c) Sulanabilir sahalarda cansuyu verilirken,
tarlalardaki fazla su boşaltılır.
f) Bahçede, serada, sıcak ve ılık yastıklardaki
zararlı ve hastalıklarla mücadele edilir.
d) Güzlük ekilmiş hububatta mücadeleye
önem verilmelidir.
MEYVECİLİK
a) Toplu meyvecilik kurulacak sahalar ile
eski tesisler sürülür ve gübrelenir.
HKF Fuarcılık
b) Fidan dikimine birçok bölgelerde devam
edilir.
11.03.2014 - 15.03.2014
c) Meyvelerde budama ile birlikte aşılama işleri de devam eder. Ilık bölgelerde sert çekirdekli meyveler çiçek açabileceğinden donlara karşı dikkatli olunmalıdır. Yeni kurulan
meyve bahçelerine cansuyu verilmelidir.
Konya Tarım 2014 (Faz I)
Tarım, Tarımsal Mekanizasyon ve Tarla
Teknolojileri Fuarı
Tarım, Tarımsal Mekanizasyon ve Tarla Teknolojileri
Tüyap - Konya
20.03.2014 - 23.03.2014
Tarım Fuarı (Faz II)
Traktörler, Romorkörler, Biçerdöverler,
Traktör Yan Sanayi, Kendi Yürür Hasat
ve Ekim Makineleri, Çok Amaçlı İş Makineleri Fuarı
Traktörler, Romorkörler, Biçerdöverler, Traktör
Yan Sanayi, Kendi Yürür Hasat ve Ekim Makineleri, Çok Amaçlı İş Makineleri
Tüyap - Konya
26.03.2014 - 29.03.2014
TAVUKÇULUK
d) Çeşitli zararlı ve hastalıklara karşı mücadeleye devam edilmelidir. Özellikle armut
göz kurdu, püseron ve zeytin güvesine karşı
önlem alınmalıdır.
e) Turunçgillerin hasadına ve ambalajlanarak piyasaya arz edilmesine devam edilir.
SEBZECİLİK
BAĞCILIK
a) Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde
toprak işlemesi ve gübrelemeye devam edilir.
b) Köklü ve köksüz bağ çubuğu dikimine devam edilir.
c) Don tehlikesi olmayan yerlerde bu ay içinde bağ budamasına son verilir. Tehlikesi olan
yerlerde donların geçmesi beklenmelidir.
Nispeten mutedil iklimli yerlerde ve ılıman
bölgelerde aşılama işlemlerine de başlanır.
a) Bazı bölgelerde hayvanlar meraya çıktıklarından ahır işleri yavaşlar. Ancak Doğu
Anadolu Bölgelerinde ahır temizliği, havalandırma, dezenfeksiyon işler devam eder.
a) Seralarda turfanda domates, hıyar, kabak
gibi sebzelerin hasadına devam edilir.
b) Sıcak ve ılık yastıklara ekilen sebzelerin
birinci şaşırtması yapılır.
c) Devam eden doğum işleri ile ilgili gerekli
tedbirler alınmalıdır.
c) Sebze bahçesi topraklarının işlenmesine
devam edilir ve gübrelenerek ekime hazır
hale getirilir.
d) Bazı bölgelerde meralarda otlatma başladığından meraların ıslah çalışmaları yapılır.
Özellikle nöbetleşe otlatma yapmakla meraları korunduğu gibi daha uzun süre faydalanılabilir.
Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohumculuk, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi,
Fidancılık
03.04.2014 - 06.04.2014
Tarım, Hayvancılık ve Gıda Teknolojileri
Fuarı
Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon,
Hayvancılık Teknolojileri, Hayvan Sağlığı, Yem,
Tohum, Fidancılık, Seracılık, Sulama, Gıda ve
Gıda Teknolojileri
03.04.2014 - 06.04.2014
Tarım Hayvancılık 2014
▶▶ 11 Şubat 2014 Tarihli ve
28910 Sayılı Resmî Gazete,
Yüzeysel Sular ve Yeraltı Sularının
İzlenmesine Dair Yönetmelik
Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt
Endüstrisi Fuarı
Tarım Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi
Tüyap - Diyarbakır
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
c) Kovanlarda hastalık yapmaması için ilkbahar temizliği yapılır ve gerekli ilaçlar kullanılır.
▶▶ 7 Şubat 2014 Tarihli ve
28906 Sayılı Resmî Gazete,
Türk Gıda Kodeksi Etiketleme
Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Expolink Fuarcılık
Marmaris Fuarcılık
b) Arılar bal toplama faaliyetine başladıklarından bakım işleri artacağından arıcılık
malzemeleri daima çalışır halde bulundurulmalıdır.
▶▶ 5 Şubat 2014 Tarihli ve 28904
Sayılı Resmî Gazete, Hayvanların
Nakilleri Sırasında Refahı ve
Korunması Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Tarım Fuarı
Tarım, Tarım Makineleri ve Teknolojileri, Seracılık, Tohum, Fidancılık, Sulama Sistemleri, Gübre, Organik Tarım, Gıda, Su Ürünleri, Tavukçuluk, Hayvancılık
a) Arılar bazı bölgelerde dışarıya çıkacaklarından kovan bakım işleri buna uygun olarak
devam eder.Kovan çerçeveleri tamir edilir.
Küflü ve kırık çerçeveler değiştirilir.
▶▶ 4 Şubat 2014 Tarihli ve 28903
Sayılı Resmî Gazete, İş Sağlığı ve
Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike
Sınıfları Tebliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ
Atlas Fuarcılık
Tarım, Hayvancılık, Seracılık ve Gıda Teknolojileri Fuarı
ARICILIK
Mevzuat
Kayseri Tarım ve Hayvancılık Fuarı
Agritech 2014
d) Tavuk hastalıklarına karşı koruyucu aşılar
ve önleyici ilaçların uygulanmasına devam
edilir. Özellikle civcivlerde bu durum özel bir
önem taşımaktadır.
HAYVANCILIK
KAYTARIM 2014
09.04.2014 - 12.04.2014
c) Beslenmede özellikle yeni çıkan civcivlere
önem verilerek,büyümelerini sağlayan yemçeşitleri seçilir.
d) Hastalık ve zararlılarla mücadele edilmeli, soğuk bölgelerde omcalar gözler patlamadan bordo bulamacı ile yıkanmalıdır.
b) Meraya çıkarılmış hayvanlara da ek yemler verilir. Diğer ahırda bulunan hayvanların
yemlenmesi ve bakım işleri yapılır.
d) Domates, biber, patlıcan yavaş yavaş tavalara alınır.
b) Kuluçka mevsimi olması nedeniyle bu
amaçla yapılan işlere önem verilir. Damızlığa uygun yumurtalar seçilerek üretim yapılır.
3. Uluslararası Odun Dışı
Orman Ürünleri Sempozyumu
8-10 Mayıs 2014
▶▶ 14 Şubat 2014 Tarihli ve
28913 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Gıda Kodeksi Gıdalarda Kurşun,
Kadmiyum, Civa, İnorganik Kalay,
3-Monokloropropan 1,2-Diol ve
Polisiklik Aromatik Hidrokarbon
Seviyelerinin Resmi Kontrolü
İçin Numune Alma, Numune
Hazırlama ve Analiz Metodu
Kriterleri Tebliği (No: 2014/2)
▶▶ 14 Şubat 2014 Tarihli ve
28913 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Gıda Kodeksi Kilo Verme Amaçlı
Enerjisi Kısıtlanmış Gıdalar
Tebliği (No: 2014/3)
▶▶ 15 Şubat 2014 Tarihli ve
28914 Sayılı Resmî Gazete,
Organik Tarımın Esasları
ve Uygulanmasına İlişkin
Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 15 Şubat 2014 Tarihli ve
28914 Sayılı Resmî Gazete,
Hayvan Deneyleri Etik
Kurullarının Çalışma Usul ve
Esaslarına Dair Yönetmelik
▶▶ 18 Şubat 2014 Tarihli ve
28917 Sayılı Resmî Gazete,
Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi
Yönetmeliği
▶▶ 19 Şubat 2014 Tarihli ve
28918 Sayılı Resmî Gazete,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Personeli Görevde Yükselme ve
Unvan Değişikliği Yönetmeliği
▶▶ 22 Şubat 2014 Tarihli ve
28921 Sayılı Resmî Gazete,
2014/5876 Haşhaş Kapsülü
ve Tohumu Alımı ve Satımı
Hakkında Karar
▶▶ 23 Şubat 2014 Tarihli ve
28922 Sayılı Resmî Gazete.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Tarımsal Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
▶▶ 26 Şubat 2014 Tarihli ve
28925 Sayılı Resmî Gazete,
Durgun Yerüstü Kara İç Sularının
Ötrofikasyona Karşı Korunmasına
İlişkin Tebliğ
▶▶ 27 Şubat 2014 Tarihli ve
28926 Sayılı Resmî Gazete, 6525
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun
Köy-Koop Haber Mart 2014
SPOR-TARIM BULMACA
“Yürümekle Yollar Aşınmaz...”
23
»» 1968 yılında, dönemin ünlü siyasetçisi tarafından söylenen bu söz, şimdilerde atasözü zannedilse de söyleniş amacı dışında “yürüyüş, yürümek”
yazımızın konusudur.
Evet, yürümekle yollar
aşınmıyor belki ama
yürüyen kim?
Verilere göre sadece Amerika’da 100
milyondan fazla insanın spor olarak
tercihinin “yürüyüş” olduğu tahmin
ediliyor. Bundan tam 2400 yıl önce
Hipokrat’ın “Yürüyüş insanın en iyi
ilacıdır” demesi bile konunun ne kadar ciddi olduğunun bir kanıtıdır.
Bu kadar kolay ama
önemli bir egzersiz türü
bile, insanımızın ilgisini
çekmiyor ne yazık ki. Çünkü
hareket etmeyi sevmiyoruz.
Kahvehanelerde zaman
geçirmek daha öncelikli. Bu
konuyla ilgili bilinmesinin
yararlı olduğunu
düşündüğüm rakamlar ise
inanılmaz.
Kütüphaneler Genel Müdürlüğü ile
Türkiye Kahveler, Kıraathaneler ve
Büfeciler Federasyonu’ndan alınan
verilere göre, Türkiye genelinde 400
bini aşkın kahvehaneye karşılık 1413
halk kütüphanesi bulunuyor. Ne yazık ki insanımız için kahvehanelerde
zaman öldürmek, okumaktan da,
sağlık için egzersiz yapmaktan da
önemli.
Gelişen teknolojinin hayatımıza sunduğu yenilikler, daha az hareketle,
birçok şeyi kolaylıkla yapabilmemizi sağlıyor. Sözgelimi, evimizde çok
amaçlı bir kumanda ile yerimizden
kalkmadan bir sürü şeyi yapabiliyoruz. Ardından gelen hareketsiz yaşam şeklide bir sürü sağlık sorununu
beraberinde getirmektedir.
Olabilecek
sağlık
sorunlarına
karşı, bahane bulmakta rakip tanımayan insanımıza en kolay, en masrafsız spor yöntemi olarak “YÜRÜYÜŞ” ü tavsiye ediyoruz.
üzenli bir yürüyüş
D
çalışmasıyla:
TARIM BULMACA
2
3
4
5
6
7
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Eski çağlarda, Uzakdoğu’yu Batı’ya bağlayan ticaret yollu 2Görkem, gösteriş... Tropikal bölgelere özgü bir rüzgar 3- Çocuğun
eğitim ve öğretimiyle görevli kimse... Sihir 4- Tohumundan yağ çıkarılan bir bitki... Boğa, tosun 5- Türkü şarkı... Bir işin yapılmasına
karşı olan yasal veya yasa dışı engel... Mısır’dan geçip Akdeniz’e dökülen nehir 6- Güzel, göze hoş görünen... Talyumun simgesi... Kuzu
sesi 7- Avuç içi... Keklik avında avcıların gizlendikleri yer 8- Derinin gözeneklerinden sızan... Keçi kılından, pamuktan dokunmuş
kaba kilim 9- Tabure... Ticaret malzemesi marka sahibi tarafından
karşılanarak başka bir firmaya yaptırılan mal... 10- Tarım Satış Kooperatifleri Birliği’nin kısaltması... Gazete veya dergi yazısı 11- Haberci... Anahtar 12- Vilayet... Bir ay... Uzaklık belirtir.
Yukarıdan Aşağıya
1- Maydanozgillerden, nemli yerlerde yetişen zehirli bitkilerin ortak
adı... 2- Üye... Demiryolu... İkincil 3- Babanın kız kardeşi... Doğal,
tabii 4- Bir ilimiz... Bir meyve 5- Bir nota... Protaktinyumun sembolü... Üstten yontma 6- Tanrı inancı olmayan... Doğrulama, evet 7Hükümdar... Ağaz zamkı 8- Matem... Bilgili, kavrayışlı... 9- Bir şeyin
akmasına yarayan üst yanı açık boru... Suyu olan, suyu bol 10- Keten
sapının liflerinden elde edilen bir tekstil ürünü....Gözlem... 11- Becerikli, mahir... Kıbrıs’ta bir kent 12- Meyvelerin yenmeyen iç bölümü... Büyüme, gelişme.
• Solunum kapasitenizi artırırsınız.
• İyi ve kötü kolesterolünüzü sağlıklı
hale getirebilirsiniz.
• Eklemlerinizin, kaslarınızın esnekliğini ve gücünü artırabilirsiniz.
• Uykunuzu daha düzenli hale getirebilirsiniz.
• Genel dayanıklılığınızı artırabilirsiniz.
Ve bu faydaları içinize sindirip yürüyüşe karar aşamasından sonra dikkat etmeniz gerekenler ise:
• Kesinlikle sağlık kontrolü yaptırmalısınız.
• Yürüyüşünüzü programlı yapmalısınız. Yürüyüş, günlük hayatınızın
içinde rutine oturmalıdır.
• Tempolu yürüyüşleri tercih etmelisiniz.
• Yürürken vücut duruşunuz dik olmalıdır. Ellerinizi sıkmadan, kollarınızı sallayarak yürümelisiniz.
• Yürüyüş sırasında, rahat, hafif ve
sizi sıkmayan kıyafetleri tercih etmelisiniz. Terinizi tutup ıslak bir şekilde egzersiz yapmanızı sağlayan kıyafetleri tercih etmeniz sakıncalıdır.
• Sindirim sisteminizi daha sağlıklı
çalışır hale getirebilirsiniz.
• Kalp kasınızı daha da kuvvetlendirebilirsiniz.
• Yaşlanmanızı geciktirirsiniz.
• Beyninize daha fazla oksijen gitmesini sağlarsınız.
1
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
• Kalp damar rahatsızlıklarınızı iyileştirebilirsiniz.
• Obezite riskinizi azaltabilirsiniz.
Zeytin Bütün Ağaçların İlkidir
Efsaneye göre Havva ile birlikte yasak meyveyi yiyerek
cennetten kovulan Adem,
930 yaşındayken öleceğini hisseder ve Tanrı’dan
kendisini ve tüm insanlığı
bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu konuda oğlu
Şit’i görevlendirir ve onu
cennet bahçesine gönderir.
Bahçenin bekçiliğini yapan
melek
Şit’in
duası üzerine
İyi Kötü Ağacından
aldığı üç tohumu
ona verir ve
babasını gömmeden önce
tohumları onun ağzına
koyması gerektiğini söyler.
Adem kısa bir süre sonra
ölür ve Tabor Dağı yakınındaki Hebron Vadisi’ne gömülür. Adem’in gömüldüğü
yerde yeşeren üç ağaç zeytin, sedir ve servi’dir. Tanrı
ve insan arasında barış sağlanmıştır.
Nuh Peygamber, Tufan’ın
şiddeti azalınca dünyada
hayatın başlayıp başlamadığını öğrenmek için beyaz
bir güvercin gönderir. Konmak için bir ağaç ya da kara
parçası bulamayan güvercin gemiye döner. Nuh bir
süre daha bekler ve yeniden gönderdiği güvercin bu
kez gemiye taze koparılmış
bir zeytin dalıyla dönünce Tufan’ın bitmiş olduğu
anlaşılır. Güvercinin gagasında taşıdığı zeytin dalı o
yüzden barışın, tufanın yok
edici gücüne karşı direnen
zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün simgesi olur.
Eski Mısırlılar zeytini ve bu
kutsal meyvenin nasıl işleneceğini kendilerine tanrıça
İsis’in öğrettiğine inanırlardı. İsis’in Nil’in suladığı bereketli Mısır topraklarının
tanrıçası olması, bu inancın
temelini oluşturuyordu.
Eski
Mısır’da
zeytin, tanrısal
erdemlere eşlik
ederdi. Firavun
Tutankamon’un
başındaki zeytin yapraklarıyla
örülü taç, adaletin taçıydı.
Güneş Tanrısı Râ’ya, aydınlanmanın simgesi zeytin
dallarını sunan III. Ramses
(Milattan Önce 1198-1166),
bundan duyduğu övüncü
şu sözlerle dile getirmişti:
“Senin şehrin Heliopolis’i
zeytin ağaçlarıyla süsledim.
O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı
elde edilir. Bu zeytinyağı,
senin tapınağını aydınlatan
kandilleri besleyen yağdır.”
Mısır’da zeytin üretiminin
yapıldığını ortaya koyan
tarihi belgelerden biri de,
Mısır’daki en eski firavun
piramidi olan Sakkara’nın
duvarlarında yer alıyor. Milattan Önce 2500 yılında
inşa edilen bu piramidin
duvarları, zeytin sıkma işlemini gösteren figürlerle
süslü. Diğer önemli bilgi de,
Hayfa’da yapılan kazılarda
ortaya çıkarılan zeytinyağı
değirmeni.
KİTAP
• Çok sıkı giyinmemeniz gerekmektedir. Bu şekilde vücut ısınız gereğinden fazla artış gösterecektir.
• Havanın güneşli ya da rüzgârlı olması durumunda, güneş gözlüğünüzü ve koruyucu cilt ve dudak kremlerinizi kullanmayı ihmal etmeyin.
• Ayakkabı tercihiniz, zemine iyi tutunan, kaymayan, hava alan, ortopedik cinsten olmalıdır.
• Yürüyüş için, araç trafiğinin olmadığı, havası temiz alanları tercih etmelisiniz.
• Yürüyüş sırasında su ihtiyacınızı
karşılayacak tedbirleri almalısınız.
• Yemekten hemen sonra asla yürümemelisiniz. En az 2-2,5 saatlik bir
ara yeterlidir.
Görüldüğü gibi, dünyanın en
kolay, en zahmetsiz, en masrafsız
sporunun “YÜRÜYÜŞ” olduğu gün
gibi aşikârdır. Bütün kış mevsimi
boyunca spor yapmaktan kaçınanların, havaların ısınmasıyla birlikte,
en azından yürüyerek hayatlarına
hareket katmaları dileğiyle,
Spor dolu günler sizinle olsun.
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve
Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın
salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve
Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde
edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla
sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız
olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Nasıl Bir
Organik Tarım
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam
Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı,
nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.

Benzer belgeler