Köy-Koop Haber Gazetesi 28. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 28. Sayı
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi MART 2014 Yıl:3 Sayı:28 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na 2 Madde Eklendi 2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı »» ‘Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’ 27 Şubat 2014 Tarihli ve 28926 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanun kapsamında 24/4/1969 tarihli, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa ek ve geçici madde eklendi. dan seçilen diğer üyelerin hak, yetki ve görevlerine haiz olacak. Üniversiteler, bu üyelerinin kooperatif yönetim kurulu üyesi sıfatıyla işledikleri fiillerden ve yaptıkları işlemlerden dolayı, kooperatife ve onun alacaklılarıyla ortaklarına karşı sorumlu olacak. Üniversitenin rücu hakkı saklı olacak. Torbadan Kooperatif Çıktı Kamuoyunda ‘Torba Kanun’ olarak nitelendirilen ‘Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un yasalaşmasıyla kooperatifler kanununa yeni düzenlemeler getirildi. Kanun’a eklenen ek ve geçici maddelerde: Üniversitelerin, kooperatiflerin yönetim kurullarında üye bulundurma hakkı verildi. Kabul edilen yasaya göre, kooperatife üye üniversitelerin kooperatif yönetimlerinde etkili olmasının önü açıldı. Üniversitelerin Önereceği Adaylarda Kooperatife Ortaklık Şartı Aranmayacak 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 9. Maddesine eklenen Ek Madde-4’e göre, sistem şöyle işleyecek: Üniversiteler, ortak oldukları kooperatiflerin yönetim kurullarında üye tam sayısının çoğunluğunu geçmemek üzere üye bulundurabilecek. Üniversiteler, yönetim kurulu üyelerini seçecek ve genel kurula adayları önerecek. Üniversitelerin önereceği adaylarda kooperatife ortaklık şartı aranmayacak. Bu şekilde seçilen yönetim kurulu üyeleri, genel kurul tarafın- Tavuk Etinde Son Nokta »» Beyaz et sektöründe bilimsel temellere dayalı olmadan ortaya atılan iddialara bilim insanları yanıt verdi. Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği’ne üye beyaz et üreticilerinin kurduğu www. saglıklibilgi.org’un ev sahipliğinde, Tavuk eti üretimiyle ilgili bilimsel gelişmeler ve tavuğun insan sağlığına olan etkilerinin anlatıldığı, İstanbul’da düzenlenen basın toplantısına; Bilimsel Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof. Rüveyde Akbay, Veteriner Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof. Ahmet Ergün, Türk Pediatri Kurumu Yöne- Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlkay Dellal, Küresel iklim değişikliği ve son aylarda Türkiye’yi daha da fazla etkisi altına alan kuralık ile birlikte, suya erişimin gittikçe zorlaştığı bu dönemi ve yaşanılabilecek sonuçlarını Köy-Koop Haber’e değerlendirdi. Röportaj » Syf 8’de Besi İthalatı İçin Kapılar Tekrar Açılıyor »» En büyük besi işletmelerinde hayvan varlığının yarı yarıya azalması ve karkas et fiyatının 18 liraya yükselmesi besilik hayvan ithalatını gündeme getirdi. tim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Raşit Vural Yağcı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Recep Akdur ve Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez katıldı. » Syf 9’da “Yağış azlığının bu şekilde devam etmesi üretim miktarını azaltacaktır” Kooperatifler Kanunu’nun 10. Maddesine eklenen Geçici Madde 5’e göre de; Ortağı olduğu kooperatifin yönetim kurulunda üye bulundurmak isteyen Üniversitenin, kooperatife yazılı talebini izleyen iki ay içerisinde toplanacak şekilde genel kurul, yönetim kurulunca toplantıya çağrılacak. Bu süre içerisinde genel kurul toplanamadığı takdirde, ilgili üniversite tarafından Bakanlığa yapılacak başvuru üzerine, genel kurulu çağrı yetkisi başvuru sahibine verilecek. » Syf 7’de Hayvancılıkta bir kez daha ithalat gündemde. Besi çiftliklerinin yarı yarıya boşalması ve kırmızı et fiyatındaki artış hükümeti harekete geçirdi. Besilik dana ithalatında yüzde 15 olan gümrük vergisini sıfırlamak üzere çalışma başlatıldı. Ancak döviz kurundaki artış nedeniyle ithalat geçmiş yıllardaki gibi cazip olmayacak. Son olarak 2010 yılında karkas etin kilosu 18 liranın üzerine çıkınca hükümet, önce kasaplık canlı hayvan ithalatına, daha sonra besilik hayvan ithalatına, sonrasında ise karkas et ithalatına izin verdi. 20102012 döneminde 3 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithal edilmişti. » Syf 4’de 2013 Yılı Dünya Kooperatifçilik Raporu ICA (Uluslararası Kooperatifler Birliği) tarafından Dünya Kooperatif Monitörü projesi kapsamında hazırlanan 2013 Dünya Kooperatifçilik Raporu, dünya çapında önemli kooperatiflere ait yayınlanan istatistiklere ek olarak farklı sektörlerde başarılı kooperatif hikâyelerine de yer vermekte. » Syf 6’da 2013 yılı Organik Tarım ve İyi Tarım Uygulamaları Destekleme Ödemesi Başvuruları Başladı Organik Tarım Yönetmeliği’ne göre faaliyette bulunan kişilerin OTBİS icmallerinde (17.05.2013 tarihli OTBİS icmali-1 ve 16.05.2014 tarihli OTBİS icmali-2’de elektronik ortamda tutulan) kayıtlıları ve yetkilendirilmiş kuruluşça kontrolü yapılmış ve Yönetmelik hükümlerine göre uygun bulunmuş Geçiş süreci-2, Geçiş süreci-3 ve organik statüde yer alan tarım arazilerinden destekle- meye uygun bulunan ve 2014 ÇKS’de arazileri kayıtlı olan üreticiler faydalanabilecektir. 28 Mart 2014 tarihine kadar başvuru yapmayan üreticiler desteklemelerden faydalanamayacaklar. » Syf 16’da Hadi İLBAŞ Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Dr. Yener ATASEVEN Dünden Bugüne Kooperatifçilik -28» Syf 2’de Makroekonomi Açısından Kooperatif Girişimler -II» Syf 10’da Tarımsal Çevreye Yönelik Uygulamalara Verilen Destekler » Syf 6’da Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ünal ÖRNEK Yerel Seçimlere Doğru Adaylara Çiftçi Soruları » Syf 4’te Kuraklığa Karşı ‘A,B,C’ Planlarınızı Öğrenebilir miyiz? » Syf 5’te Çölleşme ve Çölleşme ile Mücadele » Syf 19’da Dr. Nezaket CÖMERT Dr. Erhan EKMEN Uzm. Dr. Esra GÜNERİ Hayvansal Üretim ve Çevre Volksbank » Syf 14’te » Syf 11’de Ülkemizde Organik Tarımla İlgili Sıkıntılar » Syf 13’te KOOPERATİFÇİLİK Ocak 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/ Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı (Ödeme 26.03.2014 tarihi) 25.03.2014 Ocak 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı(Ödeme 26.02.2014 tarihi) 31.03.2014 Ocak 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi 31.03.2014 Kapanış tasdiklerinin yapılması için son gün. Daha önceki yazılarımız da ivedilikle dönem sonu işlemlerimizi yaparak defter kapanışlarımızı tamamlamamız hakkın da bilgiler ve tavsiyeler de bulunmuştuk. Şimdi ise kapanış tasdikleri ile ilgili olarak son gün olan 31.03.2014 tarihin de defterlerimizin kapanış tasdiklerini yaptırmamız gerekir. Bu tarihten sonra yapılacak tasdiler de cezai müeyyideler uygulanacaktır. Gerekli önlemleri bir an evvel alıp mali müşavirlerinizle bu konuda işbirliği içinde çalışmanız gerekir. Değerli okuyucular konu hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz merkez birliğimize ulaşabilir ya da e-mail adreslerimize e-mal yoluyla sorularınızı göndererek sizlere yardımcı olmamızı sağlayabilirsiniz. [email protected] KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Güray AKDOĞAN • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Dr. Caner Koç • Ünal ÖRNEK • Erol AKAR • Tevfik Fikret CENGİZ SA M LA AÇLI KOO P RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. ER BİR V E D İ Ğ E R TA F K RK IN MA LİKLERİ M E RLİ Ğİ • KÖY KA L Yazarımızın önceki yazılarına www. koy-koop.org adresinden ulaşabilirsiniz 25.03.2014 İ AT Engiz Koop. Yöneticileri İşgücü Projesinin Devlet güvencesinde yürüyeceğine inanıyorlar. Bu güvenceye güvenerek büyük yatırımlara girmişlerdi. Fakat kısa zaman sonra, daha Köy İşleri Bakanı Osman Avcı Bakanlık koltuğunda otururken, Projenin amacından saptırıldığını Hadi İLBAŞ gördüler. Bu konuda Engiz Koop. Üyesi Köy-Koop Eski Genel Başkanı Hüsnü Kurtluoğlu Engiz’de şunları anlatıyor : “ Aslında dış ülkelere kooperatif “Mööö. Pastörize süt Samsun’da !” Samsun Türkiye’de pastörize süt içecek üyeleri kooperatifin yatırım projesine beşinci şehirdir artık. dayandırılarak gönderilecekti. Uygulama 150 kooperatif için yapılacak- İt Ürür Kervan Yürür tı. Ortaklar dış ülkeden parayı bankaya 19 Mayıs 1971 Engiz Koop. Süt Fabrikası yollayacak, banka yatırımın gerçekleşme törenle açılıyor. Samsunlular pastörize oranına göre ödeyecekti. Ortak parası süt içme uygarlığının bilincine eriyorlar sermayenin %20 sini teşkil edecek, %80 Üçüncü Büyük Tesis kredi olarak karşılanacaktı. Fakat böyle olmadı. Bakan uygulamayı parti yararı- Engiz Koop. Çalışmalarından gurur duna çevirdi. Ben de kurduğum bir işi ken- yan bir dost diyor ki: “Kurmuş olduğudi ellerimle lekelemek istemedim. Bu gö- nuz bu fabrika, Samsun ilinde Bakır ve Azot’tan sonra üçüncü büyük revden istifa etmeyi tercih ettim.” tesistir. Bu açıklama Engizli kooperatifçileri çok üzüyor. Faruk Sükan’ın Köy İşleri Baka- Daha Çok Duman nına vekaleti sırasında Bakanlığı doldu- Engiz Koop. Yönetim Kurulu hırslı, fabran Konyalıların hikmetini anlamakta rika bacasından çıkan dumanlar Engizi gecikmiyorlar. Peşinden İsparta- Burdur sarsın istiyor. Fabrika dumanları kooGöllerinin etrafına taşması yine Engizli- peratif düşmanlarının gözlerine dolsun leri üzüyor. Bütün kontenjanlar bu illere istiyor. verilmişti. Daha sonra Varto Depremi Kooperatif Hareket-Bol Kazanç, oluyor. Türkiye’nin dört bucağından in- Bol Bereket sanlar Varto felaketzedelerinin arasında Almanya’ya gidiyor. Derken İşgücü Proje- Süt üreticileri sevinçli. Fabrika arı kovanı gibi. Ortaklar kooperatifleri ile si uygulaması sona eriyor. gurur duyuyorlar. Bir ortağın kendisi VII. Türk Kooperatifçilik Kongresi’nde Almanya’da çalışıyor.: Karısı her hafta konu ele alınıyor. Engizliler projenin ilk fabrikadan 500 lira süt parası alıyor. şekli ile uygulanmasını istiyorlar. “Biz Sıkıntılı Günler bu projeye güvendik, işe girdik, proje niçin uygulanmıyor? Bu konuda Baş- Pazarlama işleri yürümüyor. Tereyağı bakanlıkça bir soruşturma yapılmalıdır. dağ gibi yığılıyor. Askeri birliğin yoğurt Projenin hatalı yönleri varsa, düzeltilsin. ihalesi kilosu 142 kuruştan Engiz’de kalıyor. Tekel Tütün Fabrikası yoğurt Ancak uygulama ivedilikle başlasın. Aksi halde tazminat davası açmamız söz ko- almıyor. . Büfeciler şişe başına kar oranını düşük buluyor ve süt satmıyorlar. nusudur.” diyorlar. Pastörize sütü Rizelilerin çıkardıkları ve Engizli kooperatifçiler kongrede proje Amerikan süt tozundan yaptıkları söyaleyhinde yapılan konuşmalara üzülülentisi etrafa yayılıyor. Satılmayıp geriye yorlar. Dış ülkeye gitmek için kooperatif dönen şişeler yağ üstte toplandığından kurulmasına onlar da karşı idiler. Ancak güçlükle boşaltılıyor. İade edilen sütler onlar, hiçbir tutarlı dalı olmayan bir infabrikanın moralini bozuyor. Bu sütler sanın örgütlenmiş bir şekilde dış ülkeye kızgın buhar ile işlem görüp çökelek olugitmesi, toplum çalışmalarına katkıda yor. Üzerinden yağ akan çökelek, kilosu bulunma olanağına kavuşması tezini sa6 liradan müşteri bulamıyor. Pastörize vunuyorlardı. tereyağının kilosu 15 lira, alan yok. Bu İşgücü projesinin Engiz’de de uzun uzun arada bir okumuş kişi caka satıyor. “Zitartışıldığını görüyoruz.. 1964 yılının raatçını işi bu kadar olur. Pazarlama Mayıs ayında Engiz kahvelerinde yapı- etütleri yapmamış.” lan tartışmalar hatırlanıyor. “Parayı ne- Ankara, Ankara, Sana Koşar Her reden bulacağız?” sorununun bu proje Düşen Dara sayesinde çözümlendiği itiraf ediliyor. Dış ülkeye gitmeyi rüyasında bile göre- Samsunda umduğunu bulamayınca, süt dökmüş kediye dönen yöneticiler meyen boynu bükük köy çocuklarının kooperatiflerine onar bin lira yatırmaları Ankara’nın yolunu tutuyor. Atatürk Orman Çiftliği ile anlaşıyorlar. Her gece sevinçle karşılanıyor. İşgücü projesinin tanker ile 2.5 ton süt Ankara’ya taşınıyor. faydaları asla inkâr edilmiyor. Bu sefer Bölge Ticaret Müdürü dikiliyor İşgücü projesinin kötü amaçlara alet karşılarına. “Olmaz, Samsun’un sütünü edildiği düşüncesiyle, projeye saldıran- dışarı çıkaramazsınız.” ları Engizli kooperatifçiler asla affetmiyor. Bu kimseleri vatan haini ilan ediyor- Süt Fabrikasında Başarısızlık Nedenleri lar. Projenin ilk esprisine uygun olarak Girişimin yararını görenlerle girişimi yöuygulanacağı günü bekliyorlar. netenlerin aynı kişiler olmaması, başarıSüt Fabrikası Başarı Yolunda Kadsızlığın ilk nedeni oluyor. Almanya’ya ro Tamam gidenlerin hayat standartı yöneticilerinEngiz Koop. Almanya Süt Fabrikasında kini geçiyor. Üstelik ‘Almanyalı’lar yönekurs gören teknisyenlerini bağrına ba- ticileri töhmet altında bırakıyorlar. Bazı sıyor. Fabrika Müdürlüğüne Ziraat Mü- ortaklar ise, Almanya’da gördükleri ileri hendisi Metin Bengiöz atanıyor. Ken- düzeni istiyorlar. Böylece, ortak-yönetici disi fabrikanın organize edilmesinde çekişmesi başlıyor. “O kadar biliyorsan, büyük yararlılık göstermiştir. Ticaret gel kendin yap” sözleri işitiliyor. İşletme Şefliği Akademi mezunu Savaş Diğer yandan Yönetim Kurulunun 9 Yücekent’e veriliyor. Ticaret Şefi İstanüyesinden hiç birinin Süt Fabrikasına bul’daki PEVA ( Pazarlama) kursunu satacak sütü yok. Kooperatif Müdürü başarı ile bitiriyor. Ayrıca, iki de bayan “Olmaz böyle kooperatifçilik “ diyor. atanarak Atatürk Orman Çiftliği Süt Fabrikasında tam kadro ile staj yapılıyor. Ertesi günü Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Altun’un oğlunun elinde 3 litre sütle geldiği görülüyor. Diğer 8 üyeden Gâvur Gidiyor ses çıkmıyor. Daha doğrusu süt işletmesinin zararından birinci derecede etkiFabrikanın montaj işleri bitiyor. Yöneti- lenmiyor. Bu nedenle soruna eğilemiyor. ciler toplanıyorlar. “Bir noksanımız var Başarısızlığın ikinci nedeni, Türkiye’nin mı? Her şeyi öğrendik mi?” Fabrika Mü- içinde bulunduğu keşmekeşliktir. Oysa dürü Metin Bengiöz patlıyor: “Yeter be, süt ihmal kabul etmiyor. Süt, randevuya gitsin şu Gavur. Biz de işimize bakalım.” zamanında gelmeyeni affetmiyor. “AraMetin Bey haklı çıkıyor. Deneme çalış- banın lastiği patladı”, “jeneratör arıza maları başarı ile sonuçlanıyor. yaptı”, “ihaleyi kazanamadık”, işletme sermayemiz yok” konularını tanımıyor.. Pastörize Süt Samsunda Başarısızlığın Diğer Nedenleri İşletmeye Alma Hazırlıkları Başlıyor. Türkiye Radyolarında değişik bir ses : Birleşme Kararı Uygulanmıyor Engiz çevresindeki 5 kooperatifin Tereyağı Fabrikası yatırımı için bir Proje Birliği kurmuş olduklarını daha önce görmüştük. Şimdi de yeni aşamayı izleyelim: 5 kooperatif kendi Genel Kurullarında Engiz Koop. İle birleşme kararı alıyorlar Bu kararı yalnızca Yeşilköy Kooperatifi uyguluyor. Aktif ve pasifleriyle Engiz Kooperatifine katılıyor. Diğer 4 kooperatifin yöneticileri Genel Kurul kararlarına uymuyorlar. Böylece çok iyi bir fırsat kaçırılmış ve hele Bafra- Ballıca Köyüne bir felaket getirilmiş oluyor. Osman Ağa ve işbirlikçisi Selahattin Yıldırım, Bafra Ballıca Kooperatifçilik çatısından çıkıyorlar. Sıkı sık gelip giden Bakanlık Müfettişleri sorunu keşfedemiyorlar. Süt Fabrikasının Üyeleri Engiz Koop.’a Almanya’dan gelen mektuplar hep dert dolu. “Biz süt fabrikasının ortaklarıyız. .Biz süt fabrikasının ortaklarıyız. Biz o fabrika sayesinde geldik Almanya’ya.” “Bizi Ballıca Kooperatifinden kendi tarafınıza alın. “ “Biz de süt fabrikası ortaklık senedi isteriz. Bizim Almanya’dan yolladığımız sermayeyi Başkan neden Süt Fabrikasına yatırmaz.” Soruya bir türlü cevap bulunamıyor. Osman Ağanın Saldırıları Kuruluş günlerinin yıkıcı kişisi Osman Ağa, bu kez saldırgan bir tutum izliyor. Amacı, Engiz Koop.’u da avucunun içine almaktır. Bunu çeşitli şekil ve vesilelerle deniyor. Ahmet Altun ve Yalçın Engiz’i antidemokratik yöneticilikle suçluyor. Satın alına taşıt araçlarının her birinden on beşer bin lira yenmiş olduğu iddialarını ortaya atıyor. Süt Fabrikasının kurulmuş olduğu Bafra-Ballıca halkını fabrikaya cephe almaya zorluyor. Bunda başarı sağlayamayınca, çevre köylülerini Engiz Koop. Aleyhine kışkırtıyor. Fabrikaya silahlı saldırı düzenliyorlar. Anacak Yürekli Kooperatifçi Osman Şenocak, ağanın oyununu bozuyor. Engiz Koop. Genel Kurulu da Ağanın kooperatifinin tüzel kişi ortaklığına son vererek ağaya haddini bildiriyor. Taşçı Arif’in Saldırıları Ortada yeni bir saldırgan beliriyor. Taşçı Arif Kurban Yönetim Kurulu Başkanı Ali Topal’a gıyabında hakaretler yağdırıyor. Cumhuriyet Bayramı töreninden önce Engiz kahveleri karışıyor Yalçın Engiz ,”Yönetim Kurulu Başkanımıza yapılan hakareti kooperatifin tümüne yapılmış sayarım” diyor ve saldırgana gereken müdahaleyi yapıyor. Taşçı Arif Ne İstiyordu Acaba? Meğer onun amacı, ortak oğlunu Almanya’ya yollamak ve üç oğlunu daha ortak yazdırmakmış. Peki, Kooperatif Almanya’ya kimi gönderiyor? Moskof çocuklarını değil ya. Akif Kurban artık kooperatifçi olmuştur. Yönetim Kuruluna seçiliyor. Toplantılarda çok ağzı kalabalık. Ama faydaları da dokunmuyor değil. Sütten Ağzı Yananlar Süt Fabrikasından beklenen yararlı sonuç alınamıyor. Şebeke elektriği gelinceye dek, fabrikanın çalışmasına ara verilmesi Genel Kurulda kararlaştırılıyor. “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer“ derler. Engiz Koop. Bu kurala uymuyor. Yeni Müdür Necati Sarıyiğit kolları sıvıyor. Tamamlama Projesi hazırlatıp Ankara’ya dayanıyor. Yoğun çalışmalar sonucu, 1974 yılı Türkiye Bütçesinde Engiz Koop. Adına 12 milyon lira Devlet Yardımı yapılması, Engiz Koop.’a yeniden canlılık kazandırıyor. İsveç firmaları Alfa-Laval ve Tetra – Pak ile anlaşma yapılıyor. Engiz Koop.’un yeni konusu yine süt. Ama bu kez dayanıklısı. “Bu fabrika battı. Kooperatif iflas etti ”diyenleri utandırmak için girişilen bir çaba var Engizde. Süt fabrikasının bacası sonsuza dek tütsün. Bacadan çıkan duman gökte dalgalanan Ayyıldızlı bayrakla sonsuza dek sarmaş dolaş olsun. İşte bizim en büyük dileğimiz. –Sürecek - Bİ İşgücü Projesi Çıkmazda Değerli Kooperatif Yöneticileri ve Kooperatif Ortakları, 2014 Mart ayı içerisinde muhasebe ve resmi kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili yapılacak işleri bu ayki yazımda yer veriyorum. Önemli hatırlatmaları aşağıda maddeler halinde belirttim. Her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu arada 2013 T. yılına ait işlemlerimizin bitmiş olması gerekiyor. 31 Mart 2014 tarihinde kapanış kayıtlarının yapılacak olması, ayrıca genel kurul toplantıları içinde çalışmalara başlamak ileride yaşayacağımız sıkıntıları önlemek için önemlidir. Z Dünden Bugüne Kooperatifçilik -28- MUHASEBEDE BU AY E 2 Mart 2014 Köy-Koop Haber İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96 Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Mart 2014 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 Mart 2014 Köy-Koop Haber TARIM Yerel Seçimlere Doğru Adaylara Çiftçi Soruları »» 30 Mart 2014 tarihinde Türkiye’de yerel seçimler olacak. Seçmenler, yerel yöneticilerini seçecekler. Yerel seçimlerde, kimi durumlarda adayların mensup oldukları siyasi partiler göz önüne alınmaz. Adayın iş görme kapasitesi, iletişim kurmada becerisi, akrabalık ya da hemşerilik durumu ve kökeni gibi konular öne çıkabilir. Bununla birlikte sonuçta a, b, c ya da d partisine oy verilir. Bu durum, oy verilen siyasi partinin programını, yaptığı ve yapacağı uygulamaları kabul ettiği anlamına gelir. Bu nedenlerle, kentlerde oturan seçmenler kadar kırsal kesimde yaşayan seçmenler de partilerinin programlarına ve uygulamalarına göre mevcut durumu dikkate alarak oy vermelidirler. Manzara-i Umumiye Ne? Türkiye’de, dünyada yaşanan ekonomik çöküntüye de bağlı olarak mevcut ekonomik sistem, insanları doyuramıyor. • İşsizlik giderek artıyor. Mevcut işsizlere her gün yenileri ekleniyor. • Gelir dağılımı son derece bozulmuş. Bir kesimimiz Avrupa’nın en zenginleri gibi yaşarken, büyük bir çoğunluğumuz geçim sıkıntısı içinde. Kimilerinin gelir düzeyi, Afrika ya da Afganistan’daki yoksullar düzeyinde. • İşsiz kalan yığınlar için sadaka düzeni oluşmuş. Kömür, erzak derken buzdolabı, çamaşır makinesi, çek yat dağıtımı yapılıyor. Son dönemlerde kimi işsizler, artık iane kabul etmediklerini, iş istediklerini belirtiyorlar. • Dış ödemeler dengesi bozulmuş. Bütçe sürekli açık veriyor. Dış borçlar, son 11 yılık süreç içinde neredeyse bütçenin yarısı kadar olmuş. Borcun kamu ya da özel sektör olması önemli değil. Borç Türkiye’nin. • Yolsuzluk ve rüşvet doruk noktasında. Bunu yaratan neden özünde sermayenin denetimsiz oluşu. Sermayenin denetimsizliğini, bir başka deyişle paralel, daha doğrusu derin ekonomileri ortaya çıkarmış. Başta işçi ve köylü kesiminin olmak üzere emeği ile geçinenlerin güçsüz oluşu, sermayenin denetim olanağını yok etmiş bulunmakta. Yolsuzluk ve rüşvetin kökenlerine bir de böyle bakmak gerekiyor. Olumsuz görünüm daha da artırılabilir. 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri’nde Yeni Belediye Yasası nedeniyle kırsal kesimin vereceği oylar daha da önem kazandı. Bu bağlamda kentliler gibi çiftçilerimiz de, oy istemeye gelen adaylara kimi sorular sormalı. Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] Adaylara Çiftçi Soruları 1. Tarımsal desteklemeler, Tarım Yasası’nın temel ölçütleri düzeyinde gerçekleştirilecek mi? Tarım Yasası’nın bu hükmü neden uygulanmıyor? 2. Çiftçilerin borçlanması, neden özel bankalara yönlendirildi? Ziraat Bankası ya da Tarım Kredi Kooperatifleri işlevlerini neden yitirdi? 3. Tarımsal girdilerden alınan KDV ile Özel Tüketim Vergisi ne zaman düşülecek? 4. Tarımsal amaçlı kooperatifleri güçlendirici yasalar ne zaman çıkarılacak? Üreticiler AB’de olduğu gibi neden sanayici olmuyorlar? 5. Kırsal kesimde örgüt fazlalığı hatta örgüt kirliliği ne zaman sonlanacak? Kurulan örgütlerin işlevleri neden karıştırıldı? 6. Tarım topraklarının yabancı ya da yabancı denetimli bankalar tarafından alınmasını engelleyici yasalara gereksinme duyuyor musunuz? Bu konuda bir sınırlama getirilecek mi? 7. Türkiye lider durumda olduğu ürünlerde uluslararası borsaları neden kuramıyor? Fındık, üzüm, kayısı borsaları gibi. 8. Kooperatifler, ürünlerini aracısız olarak pazarlayamazlar mı? Yerel yönetimler bu konuda gerekli olanakları niçin sağlayamıyor? 9. Çiftçilere tohum ve damızlık üreten devlet tarım işletmeleri neden satılıyor? Bunların korunarak geliştirilmeleri olası değil mi? 10. Tohumculuk Yasası, Şeker Yasası, Tütün Yasası gibi üretici ve tüketicilerin aleyhine olan yasaları değiştirmek istiyor musunuz? 11. Mazot, gübre, yem gibi girdi fiyatları Batı ülkelerine göre neden kat kat fazla? Girdi fiyatları artarken çiftçi eline geçen ürün fiyatları neden düşüyor? Bakalım, adaylar bu sorulara nasıl cevap veriyorlar? Çiftçiler aldıkları cevaplara göre oylarını yönlendirsinler derim. Besi İthalatı İçin Kapılar Tekrar Açılıyor »» En büyük besi işletmelerinde hayvan varlığının yarı yarıya azalması ve karkas et fiyatının 18 liraya yükselmesi besilik hayvan ithalatını gündeme getirdi. Hayvancılıkta bir kez daha ithalat gündemde. Besi çiftliklerinin yarı yarıya boşalması ve kırmızı et fiyatındaki artış hükümeti harekete geçirdi. DÜNYA’ nın edindiği bilgilere göre besilik dana ithalatında yüzde 15 olan gümrük vergisini sıfırlamak üzere çalışma başlatıldı. Ancak döviz kurundaki artış nedeniyle ithalat geçmiş yıllardaki gibi cazip olmayacak. Son olarak 2010 yılında karkas etin kilosu 18 liranın üzerine çıkınca hükümet, önce kasaplık canlı hayvan ithalatına, daha sonra besilik hayvan ithalatına, sonrasında ise karkas et ithalatına izin verdi. 2010-2012 döneminde 3 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithal edildi. İç piyasada fiyatın düşmesi nedeniyle yerli besiciyi korumak için gümrük vergileri yükseltilince ithalat fiilen durdu. Et fiyatındaki artış, besi çiftliklerindeki hayvan sayısının azalması ithalatı bir kez daha gündeme getirdi. Besicilikte Türkiye’nin en büyük işletmeleri olan Banvit, Saray Halı, Şahbazlar’ın besi işletmesinde hayvan sayısı hızla düşerken, yerine yeni hayvan alımı yapılmıyor. Banvit Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Görener, Banvit olarak besi işletmesinde bir dönem 38 bin başa kadar ulaştıklarını ancak şu anda 16 bin baş besi hayvanına sahip olduklarını söyledi. Kestikleri hayvanların yerine yenisini koyamadıklarını anlatan Ömer Görener DÜNYA’ya şu bilgileri verdi: “Yerli besi danalarının fiyatı yüksek. Yem ve diğer girdilerin maliyeti artıyor. Sezon başında mısırın tonu 600 liraydı. Bugün 720-730 lira. Dahilde işleme rejimi kapsamında getirseniz bile dövizdeki artıştan dolayı pahalı. Bu şartlarda hayvan alıp beslemek mümkün değil. Ayrıca çok ciddi bir kuraklık söz konusu. Yem sorunu daha da büyüyecek. Bu nedenle besi hayvanı alıp çiftliğe koyamıyoruz. Bu saatten sonra ithalat açılsa bile cazip değil. Çünkü dövizdeki artış ithalatı da pahalı hale getirdi.” Saray Çiftliği yüzde 25 kapasite ile çalışıyor Kayseri Develi ve Adana’da iki besi işletmesi olan Saray Çiftliği’nin Genel Koordinatörü Nadir Yürüktümen, yüzde 25 kapasite ile çalış- halata belli kotalar getirilmesi ve çiftliği olan, yemi olanlara ithalat hakkı verilirse daha iyi olur. Yemi olmayan, komşusunun derme çatma ahırına hayvan ithal edenler sektöre zarar verir. Çünkü ithalatla yerli üretici biterse asıl o zaman ahırlarımızın sonu gelir. Yerli üreticinin mutlaka korunması gerekir.” tıklarını söyledi. Yürüktümen şöyle konuştu: “Çiftliğimizin yüzde 75’i boş. Yeni hayvan alamıyoruz. Ette eşik fiyatı bilmediğimiz için, ithalatın nasıl ve ne zaman açılacağını bilmediğimiz için hayvan alamıyoruz. İthalat piyasada bazılarının ortalığı ayağa kaldırmasıyla mı açılacak? Göstergelere bakılarak mı açılacak bilinmiyor. Bugün 17.5 lira olan karkas et fiyatından geriye dönersek canlı besi hayvanın fiyatı 10.5-11 liraya geliyor. Biz piyasadan bu fiyattan hayvan alıp beslemeye başlarsak ve yarın hükümet ithalat için kapıları açarsa ne olacak? İthalat nedeniyle besi hayvanının fiyatı 1 lira gerilese bizim elimizdeki hayvanlardan doğrudan 9 milyon lira, 2 lira geriye gitse 18 milyon lira zarara uğramış oluruz. Bunu daha önce yaşadık. Bir kez daha yaşamak istemiyoruz. Bunun için hayvan alamıyoruz. Temkinli gitmeye özen gösteriyoruz. Daha kısa vadeli düşünmeye başladık.” Yerli besici korunmalı Dünyada dengelerin çok farklı olduğunu, Brezilya’nın yakın zamanda yüzde 13 devalüasyon yaptığını hatırlatan Yürüktümen, ithalat konusunda ise şu değerlendirmeyi yaptı: “İthalat açılacaksa besilik hayvanı Brezilya’dan, Avustralya’dan getirmek daha mantıklı. Dünyada canlı hayvan veya et fiyatını talep belirliyor. Türkiye bundan önceki dönemde ithalat için girdiği pazarlarda yüksek talep yaratınca fiyat yükseliyordu. Ancak bir süredir ithalatın yapılmaması fiyatı da düşürdü. Bakanlık zamanında fonu yüzde 15 yerine yüzde 20-22 yapsaydı o zaman oradaki fiyatlar daha da düşük olurdu. Talep çok olunca orada 5.8 dolara kadar çıkmıştı şimdi 4.15 seviyelerinde. İt- Adana’da faaliyet gösteren ve 12 bin baş kapasiteli Şahbaz Çiftliği’nin sahibi Mehmet Şahbaz, ülkede her ürüne zam geldiğini, hayvancılıkta girdi fiyatlarının süre kli arttığını belirterek şöyle dedi: ‘Kimse maliyetlerimize bakmıyor’ “Ette fiyat 1 lira arttığında adeta kıyamet kopuyor. Kimse bizim maliyetlerimize bakmıyor. Girdi fiyatları sürekli artıyor. Besilik dana piyasada kilosu 10 liradan alınıyor. Buna göre besicinin para kazanabilmesi için karkas etin kilosunun 22 liradan satılması gerekir. Bu denge sağlanamadığı için biz hayvan alamıyoruz. Aralık sonu itibariyle 12 bin baş kapasiteli işletmemiz yarı yarıya boş. Sadece 6 bin hayvanımız var. Biz aylardır besilik dana ithal edilsin dedik ama sözümüzü dinletemedik. İthalat açılsaydı bu duruma gelinmezdi. Döviz aldı başını gitti. Euro ekim-kasım döneminde 2.350-2400 civarındayken bugün 3 lira 100 kuruş. Dövizdeki artış yüzde 25. Diğer girdilerin fiyatları artıyor. Yüzde 15 gümrük vergisi sıfırlansa ne olacak? İthalat cazip değil. İç pazarda dananın kilosunu 12 liradan alıp karkas eti 18 liradan satarsanız batarsınız.” İthalat kurala bağlanacak - 2010 yılında önce kasaplık hayvan ithalatına, daha sonra besilik, sonrada et ithalatına izin verildi. Doktordan avukata herkes ithalat yaptı. Yerli üretici büyük zarar gördü. - Hükümet şimdilik sadece besilik dana ithalatına izin verecek. - İthalat için yüzde 15 olan gümrük vergisi sıfıra indirilecek. - Besi çiftliği sahibi olanlar ve ihtiyaçları kadar ithalat yapabilecek. - İthalatın yerli besiciye zarar vermeyecek şekilde yapılması sağlanacak. Ürünlerini Lisanslı Depolara Koyan Üreticilere Sigorta Primi İstisnası Getirildi »» Tarımsal Faaliyette Bulunanların Prim Borçlarının Sattıkları Tarımsal Ürün Bedellerinden Kesinti Yapılmak Suretiyle Tahsil Edilmesine Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ 30/01/2014 tarihli ve 28898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ortaklaşa yapılan çalışma neticesinde hazırlanan söz konusu Tebliğ değişikliği ile; 10.02.2005 tarihli ve 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu ve bu Kanuna istinaden çıkarılan ikincil düzenlemeler çerçevesinde tarımsal ürünlerini lisanslı depo işletmelerine tevdi eden üreticilerin, ürünlerini temsil eden ürün senetlerini satmaları halinde 01.01.2015 tarihine kadar sigorta primi kesintisi yapılmayacak. Bu değişiklikten önce, üreticilerden ürün senedi satın alan kişilerin alım satım bedeli üzerinden %2 oranında prim kesintisi yaparak Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarması zorunluluğu bulunmaktaydı. Öte yandan, aynı Tebliğ değişikliği ile, tüm işlemlerin elektronik ortamda gerçekleştirildiği ve alıcı ve satıcı tarafların birbirini görmediği elektronik ürün senedi satışlarında sigorta prim kesintisinin nasıl yapılacağına ilişkin sorunun çözülmesine yönelik de düzenlemeye gidildi. Buna göre, prim istisnasının sona ereceği 01.01.2015 tarihinden sonra sigorta prim kesintisi, ürünleri temsil eden elektronik ürün senetlerinin satışında yetkili takas kuruluşu tarafından yapılacak. Köy-Koop Haber Mart 2014 TARIM Okul Sütü Programı Yeniden Başladı »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen program, 10 Şubat’ta yeniden başladı. Bu çerçevede anaokulu ve ilkokul’da eğitim gören 6 milyon 330 bin 215 öğrenciye haftanın 3 günü süt dağıtılacak. Okul Sütü Programı için 3 senede toplam 370 milyon 549 bin liralık bütçe kullanıldı. Bu yıl okullara 60 bin 770 ton sütün gönderilmesi planlanıyor. 2012’de 27 bin 262 ton, 2013’te 55 bin 915 ton gönderilmişti. Okul Sütü Programı ile çocukların süt tüketimini artırmak, sıhhatli beslenmelerine katkıda bulunmak; üreticiyi teşvik etmek amaçlanıyor. Dünyada 80'den fazla ülkede okul sütü projeleri uygulanıyor. AB'de öğrencilere süt ürünlerine erişebilmeleri için yardım sağlanıyor. Çek Cumhuriyeti ise uygulamanın devlet eliyle başarıya ulaştığının görünür olduğu tek ülke. Proje Çek Cumhuriyetinde 1996 yılında küçük ölçekli bir özel işletmenin girişimiyle başlatılmış. AB'ye üyeliğinin ardından 1999 yılındaysa devlet projesi haline dönüşmüş. Programın ülkede süt tüketimini %19 arttırdığı ölçümlenmiş. Bir diğer başarılı uygulama ise Portekiz'de hayata geçirilmiş. Proje sayesinde ülkede, yıllık kişi başına içme sütü tüketimi 29 litreden 70 litreye yükselirken, beraberinde 10 yıl içinde boy ortalamalarında 3 cm'ye yakın artış gözlenmiş. Çocukların okula devam ve zihinsel aktivitelerinde de iyileşme olduğu kaydedilmiş. Çocukların % 52'sinde görülen "Endemik Guatr" vakalarının 5 yıllık uygulama sonucunda % 9'a kadar gerilediği görülmüş. Öte yandan Okul sütü, toplam ulusal süt tüketiminin Tayland'da %25'ini, Japonya'da %9'unu, ABD'de %7'sini, Finlandiya'da %5'ini, Norveç ve İsveç'te %4'ünü, Kanada ve Danimarka'da ise %3'ünü oluşturuyor. Çin'deki programda 1999 – 2006 yılları arasında süt üretimi 8 milyar litreden 24 milyar litreye, süt hayvanı sayısı ise 4,6 milyondan 14 milyona ulaşmış. Kişi başı tüketim ise 7 litreden 25 litreye çıkmış. 5 Kuraklığa karşı ‘A,B,C’ Planlarınızı Öğrenebilir miyiz? »» Polatlılı üreticilerden öğrendiğime göre; yağış o kadar az ki, buğday dört santim büyüdüğü için çiftçiler artık tarlalarını bozuyorlar. Konya’da ise buğday çıkışı oldu; ancak hava çok sıcak olduğundan, önümüzdeki aylarda iyi yağışlar olsa bile verimde bir düşüş olacağı bildiriliyor. Kentlerde durum tehlikeli. Prof. Dr. Orhan Şen; “Türkiye’de kuraklık etkisini artırarak devam ediyor. Bir an önce bazı tasarruf tedbirleri alınmalı. Gerekirse bazı büyük şehirlerde su kesintisi yapılmalı. Özellikle İstanbul yazın büyük su sıkıntısı çekebilir. İstanbul’a günde 2,5 milyon metreküp su veriliyor. Hazırda 300 milyon metreküp su kalmış” dedi. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, ise “Biz büyük bir şehri mutlaka tek kaynaktan beslemiyoruz. Alternatifleri var. Bizim A, B, C planlarımız var. Alınacak tedbirleri alıyoruz. (…) vatandaşta endişe var. Onlar düşünmeyecek, bunu biz düşünmeye mecburuz. (…) Biz entegre su yönetimi anlayışıyla, Düzce’den başlayarak Bulgaristan sınırına kadar, bölgedeki şehirlerin su meselesi ile ilgili entegre su yönetim planlaması yaptık. Bir şehirde su sıkıntısı olursa, başka bir şehirden beslemek için projelerimiz hazır” demiş. Öncelikle ülke sorunlarıyla sadece üst düzey politikacıların ve bilim insanlarının ilgilenmesi gerektiği konusunda sayın bakanın görüşüne katılmıyorum. Mümkün olsa bütün vatandaşlarımız, bütün beyin güçleriyle sorunlar üzerinde düşünseler çok iyi olur. Demokrasi de bunu gerektirir. Bu bağlamda, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın A, B ve C planlarının ne olduğunu herkesin öğrenmesi ‘bir vatandaşlık hakkıdır’ diye düşünüyorum. Anladığım kadarıyla, su kesintisi gibi önlemlerin seçimlerin Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] söz konusu olduğu bu dönemde konuşulması istenilmiyor. İyi de, yağışların yeterli olmama olasılığının hayli yüksek olduğu şu durumda bu önlemleri şimdiden almaz isek, yaz ortasında almamızın bir yararı olmaz. Çare olarak gösterilen, İstanbul’un suyunu çok uzaklardan getirmenin de bir bedeli var. En azından o bölgelerdeki kentliler ve çiftçiler veya doğa zarar görmeyecek mi? Şimdiden, İstanbul ve problemli diğer kentlerde hanelerin belli bir düzeye kadar su tüketim ödemelerini bedava veya çok düşük bir düzeyde tutup (beş lira gibi), saptanacak düzeyin ötesindeki su tüketimlerinde, tüketimin tümünü oldukça yüksek bir bedelle fiyatlandırmak düşünülebilir. Bu, oldukça büyük bir çoğunluğun suyu tasarruflu kullanmalarına yol açar. Dikili’de bu başarıyla denenmişti. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ise; kuraklıkla ilgili endişeleri olduğunu dile getirerek, “Meteorolojik kuraklık var. Bir de tarımsal kuraklık var. Bizi ilgilendiren tarımsal kuraklık. Şu an itibarıyla sadece endişe ediyoruz. Önümüzdeki haftalarda yağış olur inşallah. O zaman biz tarım- sal olarak bundan etkilenmeyiz. Birtakım araştırmalar yapılıyor. İnşallah gerek kalmaz. Dua edelim, yağmur ve rahmet eksilmesin. Bereketiyle gelsin ama endişe ediyoruz. Şu anda tarımsal kuraklıkla ilgili bunu söyleyebilirim. Yağmur gelirse büyük ölçüde rahatlarız” demiş. Sayın Tarım Bakanımızın sözlerinden de ‘bekle gör’ politikası, hatta işi biraz da Allaha havale etme seziyoruz. Hâlbuki durum ciddi ise, şimdiden Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday ithalini planlaması gerekir. Zarar görecek küçük ve orta büyüklükteki çiftçilerin desteklenmesi için de planlar yapılabilir. Artık görülmesi gereken bir gerçek de; ciddi bir küresel iklim değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzdur. Artık fosil yakıt kullanan termik elektrik santrallerinden vazgeçmeliyiz. Kuraklığa en iyi uyum gösteren yerel tohumlar desteklenmelidir. Agro-ekolojik bir tarım sistemi geliştirilmelidir. Konya ovasını ele alalım. Burada, çok su tüketen mısır, şeker pancarı gibi ürünlerden vazgeçilmelidir. Ancak yapılmaya çalışılan; başka havzalardan Konya havzasına su taşınması oluyor. Diğer bir önlem de; su veya yağmur hasadıdır. Su Hasadı Yöntemi; yağmur sularının ve yüzey akışa geçen suların toplanıp biriktirilmesi, bitkisel ve hayvansal üretim için gerekli olan suyun temini ile evsel tüketim için gerekli suyun sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Herkesin bildiği; zeytin ağaçlarının önüne taş duvarlarla setler yapımı da bir yağmur hasadıdır. Bu yöntemin pek çok uygulama biçimleri var. 6 Mart 2014 Köy-Koop Haber TARIM Tarımsal Çevreye Yönelik Uygulamalara Verilen Destekler (Çevre Amaçlı Tarım Arazilerini Koruma Programı) kapsamındaki uygulamalardır. ÇATAK Programı’nın amacı; tarımsal alanlardaki toprak ve su kaynaklarının kalitesinin korunması, yenilenebilir doğal kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlanması ve yoğun tarımsal faaliyetlerin olumsuz etkilerinin azaltılmasıdır. Bu program kapsamında şu anda 3 farklı kategoride destekleme ödemesi yapılmaktadır. 1. kategoriye dahil olan üreticiler yılda 30 TL/da, 2. kategoriye dahil olanlar 60 TL/da/ ve 3. kategoride olanlar ise 135 TL/da destekleme ödemesi almaktadır. Tarımsal çevre uygulamaları ile ilgili olarak üreticilerin belki de en fazla yararlandığı destekleme ödemesi gübre destekleridir. 2013 yılı gübre destekleme miktarı ürüne bağlı olarak dekara 4 TL ile 7 TL arasında değişmektedir. Üreticiler bunların yanında eğer toprak analizi yaptırmış ise ilave olarak 2,5 TL/da daha destekleme ödemesi alabilmektedir. Bir diğer destekleme ödemesi İyi Tarım Uygulamaları (İTU)’na verilen desteklerdir. İTU yapan meyve-sebze üreticileri için 2013 yılı destekleme ödemesi meyve-sebze üretimi için 25 TL/da, örtü altındaki üretim için ise 100 TL/da olarak belirlenmiştir. Kimyasal ilaçlarının bilinçli kullanılması konusunda da çeşitli destekler verilmektedir. Kimyasal ilaçların kullanımının azaltılmasına yönelik olarak 2013 yılında örtü altında üretim yapanlar paket olarak 430 TL/da, açık alanlarda altında üretim yapanlar ise paket olarak 60 TL/da ödeme alabilmektedir. Önümüzdeki dönemde hükümetin yukarıda saydığım konulardaki izleyeceği politikalara bakıldığında, tarımsal desteklerin etkinliğinin izleneceği ve desteklemelerde ürün deseninin ve su potansiyelinin uyumuna dikkat edileceği ifade edilmektedir. Tarımsal çevreye yönelik olarak verilen desteklerin günün koşullarına göre belirlenen miktarlarda yine önümüzdeki dönemde de verileceği söylenebilir. Bugünlerde Türkiye’nin birçok yerinde kuraklık konusunda önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Yağışların yeterli olmaması durumunda üreticileri sıkıntılı bir üretim dönemi beklemektedir. Böyle bir durumun ortaya çıkması halinde geçmiş yıllarda verilen kuraklık desteği yeniden gündeme gelebilir. Bunu da aklımızın bir köşesinde bulunduralım. Unutmayalım üreticilerin bu desteklerden yararlanabilmesi için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili sistemine kayıt yaptırmış olması gerekmektedir. Bunun yanında üreticilerin uyması gereken bir takım zorunluluklar da bulunmaktadır. Üreticilerimizin bunları da dikkate alması gerektiğini belirtelim. Son söz olarak, verilen desteklerin amacına uygun olarak kullanılması gerektiğini belirterek; üreticilerimize kurak geçen bugünlerde sağlıklı, mutlu ve bereketli bir ürün dönemi dilerim. »» ICA (Uluslararası Kooperatifler Birliği) tarafından Dünya Kooperatif Monitörü projesi kapsamında hazırlanan 2013 Dünya Kooperatifçilik Raporu, dünya çapında önemli kooperatiflere ait yayınlanan istatistiklere ek olarak farklı sektörlerde başarılı kooperatif hikâyelerine de yer vermekte. Dünya Kooperatif Monitörü projesi, kapsamında hazırlanan rapor, Uluslararası Kooperatifler Birliği tarafından Avrupa Kooperatif ve Sosyal İşletmeleri’nin (EURICSE) bilimsel desteği ile 2012 yılında “Kooperatif Ekonomiyi Keşfet” teması ile yayınlandı. Proje ile daha önce zirvedeki 300 kooperatife odaklanan Global300 raporu, bu proje ile etki alanını tüm dünyaya ve farklı sektörlere yaymaktadır.Raporda, kooperatiflere ait yayınlanan istatistiklere ek olarak kooperatiflerin başarı hikâyeleri de yer alıyor. Başarı örneklerinin en çarpıcılarından birisi 1942 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan Ulusal Kırsal Elektrik Kooperatifi’ne ait. ABD’de faaliyet gösteren 900 elektrik kooperatifini temsil eden Ulusal Elektrik Kooperatifi, kooperatif işletme modeli ile neler yapılabileceğinin önemli bir ilham kaynağı. Ulusal Elektrik Kooperatifi, 47 eyalette 42 milyon tüketiciye ulaşarak ABD coğrafyasının nerdeyse %75’in eelektrik tedariki yapmaktadır. Şirketlerin kar-maliyet açısından yatırım yapmayı uygun görmediği kırsal alanlara makul fiyatla elektrik götürülmesi kooperatifçilik işletme modeli ile mümkün olmuştur. Enerjide mevcut trendin fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru yöneldiği bir dönemde, topluma karşı sorumluluk ilkesini bünyesinde barındıran kooperatif modeli ön plana çıkmaktadır. Bu yolda kazanılan ivme ile sosyal faydayı ön planda tutan kooperatifçiliğin dinamik yapısı, araştırma-geliştirme ve inovasyon ile attığı adımlar girişimciler için yeni ufuklar açmaktadır. Kooperatif Ekonomiyi Keşfet Uluslararası Kooperatifler Birliği tarafından hazırlanan rapor, 100 milyon Dolar üzerinde ciro yapan 56 ülkede faaliyet gösteren 2.032 kooperatifi kapsamakta olup, bunların toplam cirosu 2,578.5 milyar Dolara ulaşmaktadır. Sigorta kooperatiflerinin prim gelirleri 1,151.1 milyar Dolarken, bankacılık ve sigorta sektörü hariç diğer kooperatiflerin hâsılası1,250.6 milyar Dolardır. Kooperatiflerin Sektörlere Göre Dağılımı Tarım ve gıda sanayi %32 Sigortacılık %25 Toptan ve perakende ticareti %18 Sanayi %9 Bankacılık ve finansal hizmetler %6 Diğer hizmetler %6 Sağlık ve sosyal hizmetler %3 Muhtelif hizmetler %1 Toptan ve Perakende Ticaret Sektörü: 100 milyon Doların üzerinde ciro yapan 24 ülkedeki 326 kooperatif 537 milyar Dolar ciro elde etmiştir. Sanayi Sektörü: Bu alandaki kooperatiflerden100 milyon doların üstünde ve toplam cirosu 79 milyar doları bulan 113 kooperatif 20 ülkede faaliyet göstermektedir. Ciro bazında sıralanmış hali şöyledir: 1 - Mondragon (İspanya) 19 milyar Dolar, 2 - Copersucar (Brezilya)4.5 milyar Dolar, 3 -National Cable Television Cooperative Inc. (ABD) 2.2 Milyar Dolar. Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sektörü: Toplam cirosu 20 milyar dolar olan 27 kooperatif 100 milyon doların üzerindeki ciroları ile 11 ülkeye dağılmıştır. Ciro bazında ilk üç kooperatifin; 1-HealthPartners, Inc. (ABD) 3.8 milyar Dolar, 2- Group Health Cooperative (ABD) 3.5 milyar Dolar, 3-Fundación Espriu (İspanya) 1.8 milyar Dolar şeklinde sıralandığı görülmektedir. Diğer Hizmetler (Ulaşım, Lojistik, İletişim vb) Sektörü: 100 milyon Doların üstünde ciroya sahip53 kooperatif ve 15 ülkenin yer aldığı bu alanda toplam 17.3 milyar Dolar ciro elde edilmiştir. Bankacılık ve Finansal Hizmetler Sektörü: Bankacılık ve finansal hizmetler sektöründe 17 ülkede toplam 175 milyar Dolar ciro elde eden 76 kooperatifin 100 milyon doların üstünde ciro elde ettiği görülmektedir. Sektörde Fransız kooperatiflerinin mutlak üstünlüğü görülmektedir. İlk üç sırayı hem ciro hem de cironun kişi başı GSYH’ye oranı bakımından aynı kooperatifler paylaşmaktadır. Geçen yılın verilerinde de aynı durum söz konusudur. Buna göre; 1- Groupe Crédit Agricole (Fransa) 45 milyar Dolar, 2- Groupe BPCE (Fransa) 30 milyar Dolar, 3- Groupe Crédit Mutuel(Fransa) 18 milyar Dolar ile ciro bazında ilk üçü oluşturmaktadır. Sigorta Kooperatifleri ve Mütüel Sigorta Sektörü: 100 milyon Doların üstünde prim gelirine sahip kooperatifler gözlemlendiğinde; 451 sigorta kooperatifi ve mütüel sigorta kooperatifinin 38 ülkede toplam 1,15 milyar Dolar prim gelirine ulaştıkları görülmektedir. Prim gelirlerine göre ilk iki sıra Zenkyoren 81.69 milyar Dolar ve Nippon Life61.99 milyar Dolar ile Japon sigorta kooperatiflerine aitken; üçüncüsırada ABD sigorta kooperatifi57,13 milyar Dolarile State FarmGroup bulunmaktadır. Tarım ve Gıda Sanayi Sektörü: Tarım ve Gıda Sanayi sektöründe 24 ülkede toplam 573 milyar Dolar ciro elde eden 404 kooperatifin 100 milyon doların üstünde ciro elde ettiği görülmektedir. Ciro büyüklüğü baz alınarak dünyadaki ilk üç sıraya bakıldığında: İlk sırada Japonya’dan 62,5 milyar Dolar ile Zen-Noh, ikinci sırada Amerika Birleşik Devletleri’nden 37 milyar Dolar ile CHS Inc, üçüncü sırada Güney Kore’den 31 milyar Dolar hasıla ile NACF yer almaktadır. Ciro bazında dünyanın en büyük 10 kooperatifine bakıldığında ilk üç sırayı tarım ve sigorta gibi farklı iki sektördeki Japon Kooperatifleri aldığı gibi; ilk 10 listesinin yarısı da Japon Kooperatiflerinden oluşmaktadır. İlk 300 listesinin ilk 10 kooperatifinin sektörlerine bakıldığında ise; listede 6 tane sigorta kooperatifi yer almaktadır. Bu durum aslında sektörel katma değerin kooperatifçilik anlayışı ile uyumlu olduğunda çok büyük başarıların ortaya çıkabileceğine sağlam bir dayanak oluşturmaktadır. Cironun kişi başı GSYH oranına göre ilk 10 kooperatif ele alındığında; sıralamayı oluşturan değişkenler farklılaşınca ortaya çıkan nüfus miktarının da etkisi ile listede değişiklik yaşanmıştır. Buna rağmen bu listede de 4 Japon Kooperatifi yer almakta; sadece sıralama değişmektedir. ABD 66 Fransa 38 Almanya 35 Brezilya 27 Japonya 17 İtalya 15 Hollanda 13 İspanya 10 İngiltere 10 Finlandya 9 Kanada 8 Yeni Zelanda 6 İsviçre 5 Danimarka 5 İsveç 5 Avusturya 3 Arjantin 3 Kolombiya 3 Belçika 2 Avusturalya 2 Singapur 2 Malezya 2 Hindistan 2 İrlanda 2 Norveç 2 Güney Kore 2 Güney Afrika 1 Suudi Arabistan 1 Endonezya 1 Filipinler 1 Çin 1 Türkiye 1 İLK 300 KOOPERATİFİN ÜLKERE GÖRE DAĞILIMI Tarım, her zaman çevre ile çok yakından ilişkili olan bir sektör olmuştur. Tarım ve çevre kavramlarının ortak noktası ise doğal kaynaklardır. Doğal kaynakların sürdürülebilirliği bu iki kavramı birbirine yakından bağlamaktadır. Tarımsal çevre politikalarını yönlendiren en önemli unsurlardan bir tanesi ise desteklemelerdir. Bu yazıda tarımsal çevre konusunda verilen destekler üzerine bir değerlendirme yapacağım. Tarımsal faaliyetlerde kullanılan toprak, su ve hava çevrenin ögelerindendir. Bu nedenle, tarım ve çevre birbirinden ayrılamaz iki kavram olarak düşünülmelidir. Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanabilecek çevre sorunlarının devletler ve kamuoyu tarafından fark edilmesi yakın geçmişe rastlamaktadır. Geçen 20 yıl boyunca kimyasal gübrelerin ve ilaçların aşırı kullanılması ve daha fazla verim elde etme isteği neticesinde ortaya bazı sorunlar çıkmıştır. Bu sorunların neticesinde de su, toprak ve doğal alanlarda bozulmalar meydana gelmiştir. Devletlerin tarım sektöründe sürdürdüğü politikalar konusunda her zaman gündemde olan konulardan bir tanesi tarımsal desteklemelerdir. Tarım sektöründeki desteklemeler hem hükümetlerin hem de üreticilerin ilgilendiği konuların en başında yer almaktadır. Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan sorunların ortaya çıkması ile beraber hükümetler de uyguladıkları tarım politikalarını değiştirmek zorunda kalmış ve üretim artışının desteklenmesini teşvik etmek yerine çevreye dost üretim tekniklerini desteklemeye başlamışlardır. Dünya genelinde tarım politikalarının çevre politikaları ile bütünleştirildiği yıllar 1990’lı yıllara denk gelmektedir. Bu yıllarda özellikle gelişmekte olan ülkeler tarım ve çevre kavramlarını birlikte düşünmeye başlamış, verilecek destekleri bu politikalara göre belirlemeye başlamıştır. Bu konuda Türkiye’nin ne yaptığına bakılacak olursa, Türkiye’de de 2000’li yılların başında tarımsal desteklemeler içerisinde az da olsa çevre dostu tarımsal uygulamalara verilen desteklerin başladığı görülmektedir. Tarımsal çevreye verilen destekler denilince üretici ne anlamalıdır? Üreticiler tarımsal çevre konusunda verilen desteklerden ne derece haberdardır? Eğer haberdar ise bu konudaki ilgileri ne kadardır? İşte önemli olan konular bunlar. Öncelikle üretici tarımsal çevre ya da çevreye dost üretim teknikleri konusunda hangi desteklerden yararlanabilir buna bakalım. Bu konudaki en eski uygulama organik tarımsal üretime verilen desteklerdir. Organik tarım Türkiye’de 1984-1985 yıllarında başlamış olmasına rağmen 2004 yılına kadar herhangi bir desteğin verilmediği görülmektedir. 2004-2013 yılları arasında değişen miktarlarda destekleme ödemesi yapılmıştır. Organik bitkisel üretim yapan üreticiler için 2013 yılında meyve ve sebze üretim alanları için 70 TL/da, tarla bitkileri üretim alanları için 10 TL/da destekleme ödemesi belirlenmiştir. Eğer organik hayvancılık yapıyorsanız anaç sığır ve manda yetiştiriciliğinde 150 TL/baş, buzağı yetiştiriciliğinde 50 TL/baş, anaç koyun ve keçi yetiştiriciliğinde 10 TL/baş, arılı kovan yetiştiriciliğinde 5 TL/kovan, alabalık yetiştiriciliğinde 0.35 TL/kg, çipura ve levrek yetiştiriciliğinde 0.45 TL/ kg destekleme ödemesi alınmaktadır. Tarımsal çevre konusunda bir başka destek ise Avrupa Birliği’ndeki uygulamalar ile benzerliği olan ÇATAK 2013 Yılı Dünya Kooperatifçilik Raporu Köy-Koop Haber Mart 2014 KOOPERATİFÇİLİK Hay-Koop Denizli Birliği 10. Ege Tarım, Sera ve Hayvancılık Fuarına Katıldı »» 19-23 Şubat tarihleri arasında ziyaretçilerine açık kalan fuara çeşitli illerden 347 firma katılıdı. Köy-Koop Merkez Birliği Ortağı olan Hay-Koop Denizli Bölge Birliği, 10. Ege Tarım, Sera ve Hayvancılık Fuarında (AEGEANAGRI 2014) yerini aldı. EGS Park Fuar Alanı'ndaki açılışa Denizli Valisi Abdülkadir Demir, Belediye Başkan Vekili Ali Değirmenci, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Sezgin Kutlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi ve Denizli Ticaret Odası (DTO) Başkanı Necdet Özer, Denizli Ticaret Borsası Başkanı İbrahim Tefenlili, Denizli Ziraat Odası Başkanı Hamdi Gemici ve Orion Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Tan katıldı. Törende konuşan Tan, 10 yıldır aralıksız devam eden fuarın bölgeye hitap ettiğini belirterek, “Ege’nin parlayan yıldızı Denizli’de düzenlediğimiz fuar, her yıl büyük merakla bekleniyor. Bu yılki fuarımızda traktör ve ekipmanları, sulama sistemleri, fidanlar, tohumlar, süt sağma makineleri, zirai aletler ve ilaçlar sergileniyor.” dedi. Tarımda Emeğin Karşılığı Alınamıyor' DTO Başkanı Özer ise Denizli’nin bugünden yarına seracılık üssü olma hedefini önüne koyduğunu ve bu konuda hızla ilerlediğini dile getirdi. Jeotermal seracılıkla yıl boyunca üretim yapılabileceğini belirten Özer, tarımda çok çalışmanın, emeğin karşılığının alınamadığını söyledi: “Konya büyüklüğündeki Hollanda, tarım ve hayvancılık ürünü ihracatından 50 milyar dolar para kazanıyor. Peki Hollanda’nın 19 katı büyük- HAL VE GİDİŞ lüğündeki, bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin kazancı ne? 12 milyar dolar. Yani Allah bize toprağı, suyu vermiş, ‘Al kullan’ demiş, buna rağmen çok çalışıyoruz ama az kazanıyoruz. Burada bir yanlışlık var. Günümüzde tarım eskisi gibi bir geçim kaynağı değil, en büyük kazanç kapısı haline gelmiştir. Bugün insanlar petrolsüz yaşayabilir ama gıdasız yaşayamazlar. Şu an dünya öyle bir noktaya geldi ki gıda, en stratejik sektör durumundadır. İşte bugün açılışını gerçekleştireceğimiz fuar, bu yüzden çok önemlidir. Tarım ve hayvancılık teknolojilerini takip etmek, yeni ürünler ve pazarlama yöntemleri hakkında vizyon sahibi olmak için çok önemli bir fırsat.” Vali Demir de son yıllarda özellikle Denizli’de tarım sektörüyle ilgili çok önemli çalışmalar başlatıldığını ifade ederek, “Özellikle Denizli kekik üretiminde Türkiye’de birinci sıraya oturdu. Hayvancılık ve süt üretiminde de ilimiz, isminden söz ettirmeye başladı. Toprağın bereketi kadar, toprağın altının da zengin olduğu bir bölgedeyiz. Türkiye jeotermalinin yüzde 90’ı Ege Bölgesi’nde bulunuyor. Denizlimiz de bundan nasibini alıyor. Türkiye’nin ilk jeotermal sera bölgesine, 2014 yılında 20 milyon liralık bir ödeme daha geliyor. Yıl sonuna ka- dar bu para, orada yatırım yapanlara ve yatırım yapmak isteyenlere dağıtılacak.” şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından fuarın açılışı Vali Abdülkadir Demir ve diğer protokol üyeleri tarafından gerçekleştirildi. Açılışın ardından protokol üyeleri ve davetliler stantları gezerek sergilenen ürünler hakkında yetkililerden bilgi aldılar. Hay-Koop Denizli Birliğinin Standı Yoğun İlgi Gördü ‘Küçük Aile İşletmelerinde Süt Kalitesinin İyileştirilmesi Projesi’nin tanıtımının da yapıldığı standa ziyaretçiler büyük ilgi gösterdi. Denizli Birliği’nin uygulamaya koymuş olduğu projeyle, küçük işletmelere sağım sistemi ve soğutma tankı temin edilerek; hijyenik şartlarda süt üretilmesini ve soğutulmasıyla sektörün gelişimine katkı sağlanıyor. Makineler işletmeye monte ediliyor ve sadece sağım odasının kurulmasıyla kalınmıyor, sağlıklı ve temiz süt üretimi için eş zamanlı eğitimler de veriliyor. Daha önce proje kapsamında pilot uygulama için tespit edilen Denizli Akköy’deki 15 işletmede Aralık ayı içerisinde başlanan deneme üretiminde, günde ortalama 10 bin litre süt üretimi gerçekleştiriliyor. Hedef günde 500 ton AB standartlarinda süt üretmek. 7 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na 2 Madde Eklendi Birinci Sayfa Haberi... Bu, toplantı gündeminde kooperatif sözleşmesinin ve ek 4. madde hükmüne intibakının ve Yönetim Kurulu üye seçiminin bulunması zorunlu olacak. Mevcut yönetim kurulu üyelerinin görevi bu genel kurulun toplantı tarihinde sona erecek. Geçici Madde - 5’e göre ayrıca kooperatiflerin yapacakları genel kurul, olağan genel kurulların usul ve çoğunluğuna göre toplanacak ve karar verecek. Yasa çıkmadan önce TBMM’ne verilen teklifte, Kamu Tüzel Kişileri olarak geçmekteydi. TBMM’de yapılan görüşmeler neticesinde ise Kamu Tüzel Kişileri ibaresinin Üniversiteler olarak değişiklikle kabul edildiği görülmüştür. Bilindiği üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 55’nci maddesinde kooperatif ortağı bulunan tüzel kişilerin yönetim kuruluna seçilebilecekleri ve seçilmeleri halinde ise yönetim kurulunda tüzel kişiliği temsil edecek gerçek kişi temsilcilerinin isimlerinin kooperatife bildirileceği düzenlenmiştir. Söz konusu bu düzenleme uyarınca ise uygulamada bir kısım kooperatiflerin, yönetim kurullarında özel hukuk veya kamu hukuku tüzel kişilerinin yönetim kurulu üyesi olarak bulundukları bilinmektedir. Yasada yer alan bu düzenlemelerin uygulamada bir kısım hukuksal sorunlara neden olacağı açıktır. Zira 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 55’nci maddesi uyarınca tüzel kişilerin, doğrudan doğruya yönetim kurullarında yer almaları hukuken mümkün olduğundan, yasa teklifiyle bu hükme aykırı olarak özel hukuk ve kamu tüzel kişiliklerinden Üniversiteler bakımından bir ayrım yapılması ve Üniversitelerin temsilcilerinin yönetim kurullarında yer almasının ayrıca düzenlenmesi, yasa hükümleri arasından uyumsuzluğa yol açacaktır. Ayrıca, farklı üniversitelerin bir kooperatife ortak olması halinde, bu Üniversitelerin yönetim kurullarında yer almak istemeleri durumunda; hangi Üniversitenin bu hakkı kullanacağının belirsiz olması ve birden çok Üniversitenin yönetim kurulunda yer almak istemesi neticesinde ise kooperatiflerin yönetim kurulu organının oluşmaması gibi istenilmeyen bazı sonuçların ortaya çıkabileceği de bir gerçektir. Kastamonu Köy-Koop Eğitimlere Devam Ediyor »» Kastamonu Köy-Koop Birliği ‘Tarımsal Amaçlı Kooperatif Örgütlerinin Desteklenmesi’ Kapsamında yaptığı çalışmalarına ara vermeden sürdürüyor. Köy-Koop Kastamonu Birliği, Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV) ile ortaklaşa yürüttüğü proje kapsamında; 17-22 Şubat 2014 tarihleri arasında Merkeze bağlı Eşen Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Tosya Akbük Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Çatalzeytin İlçesi Çatak Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ve Merkez Duruçay Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinde kadınlara yönelik Süt Hijyeni, Hayvan bakım besleme, Hayvan hastalıkları, Peynir yapımı konularında eğitim programı gerçekleştirdi. Sait MUNZUR Kastamonu Köy-Koop Bölge Birliğinden, Birlik Müdürü Ziraat Mühendisi Dilek Özdemir, Kastamonu İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden Ev Ekonomisti Derya Esen, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nden Veteriner Hekim Atike Yıldız ve Ziraat mühendisi Şükran Altun’un görev aldığı eğitimlerde 196 kişi katılım sağladı. Birlik Müdürü Dilek Özdemir konuyla ilgili yaptığı açıklamada, kentin hayvancılık sektörünün temel ayaklarından birinin süt sığırcılığı olduğunu söyledi. Süt sığırcılığının küçük aile işletmeciliği halinde yapıldığını, süt sağımlarının yüzde 90’ının makineyle gerçekleştirildiğini dile getiren Özdemir, “Eğitimlerimizde kadın kooperatifçilerimize, süt sağım ve süt hijyeni konularında bilgi düzeylerinin artırılması, sağım esnasında bakıcı ve ekip- man hijyenine dikkat edilmesi ile daha kaliteli süt elde edileceği gerçeğini uygulamalı olarak anlatıyoruz. ” dedi. Kooperatif ortaklarının ekonomik seviyelerinde istenen iyileşmeyi sağlanmasında eğitimlerin katkısının çok büyük olduğu vurgusunu yapan Özdemir, “Kastamonu kırsalında yaşayan insanlar geçimlerini ağırlıklı olarak hayvan yetiştiriciliğinden sağlıyor. Yaptığımız eğitimlerde, İl ilçe ve köylerimizde bulunan kadınınlarımıza, üretilen sütler daha kaliteli ve uygun ortamlarda üretileceğinden pazarlama imkânları daha fazla olacaktır. Mevcut üretim şartlarını iyileştirerek ürün rekabet şansını artıracaktır. Kaliteli ve yüksek miktarda süt üretiminin sağlanması ile süt işleyen büyük firmaların da bölgemize ilgisi daha da artacaktır. Kırsal kesimde yaşayan ve yoğun olarak tarımsal üretime katılan ve emeğinin karşılığını yeterince alamayan kadınlarımızın sosyo-ekonomik durumuna destek olacaktır. Tüketiciler daha sağlıklı süt alacağından topluma da daha sağlıklı bireyler kazandırılacaktır. Kastamonu Köy Koop Bölge Birilği olarak yıl içinde eğitim proğramlarımıza ara vermeden devam edeceğiz.” diye konuştu. Mart 2014 Köy-Koop Haber 8 KURAKLIK “Yağış azlığının bu şekilde devam etmesi üretim miktarını azaltacaktır” Röportaj: Emel TUĞRUL »» Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlkay Dellal, Küresel iklim değişikliği ve son aylarda Türkiye’yi daha da fazla etkisi altına alan kuralık ile birlikte, suya erişimin gittikçe zorlaştığı bu dönemi ve yaşanılabilecek sonuçlarını Köy-Koop Haber’e değerlendirdi. 1933 Üretim miktarındaki ve kalitesindeki düşüklük çiftçi ailesinin gelirini, maliyetleri, fiyatları, ülkenin elde ettiği geliri, ithalatı, ihracatı, bir sonraki üretim döneminde işlediği arazi büyüklüğünü, gübre, ilaç gibi girdi kullanımını etkilemektedir. Türkiye, ortalama yıllık yağış miktarı 643 mm civarındadır. Konya gibi bazı yörelerimizde 200 mm’nin altındadır. Yani, su kaynakları itibariyle zengin bir ülkede yaşadığımızı söyleyemiyoruz. Köy-Koop Haber - Ülkemiz bu yılı kurak olarak geçiriyor. Daha sıcak ve az yağışlı bir kış dönemi geçiriyoruz. Yaşadığımız bu olaylar iklim değişikliği ile bağlantılı olduğu söyleniyor. İklim değişikliğinden bahsedebilir misiniz? Prof.Dr. İlkay Dellal - Kuraklık, sel gibi olaylar her ne kadar doğal birer afet olarak kabul edilseler de, insanların günümüzde bu olayları tetiklediği ve etkilerini artırdığı bilimsel çalışmalarla tespit edilmektedir. İklim değişikliği; üretimin, tüketimin artması, tüketim alışkanlıklarının değişmesi, enerji kullanımının artması, ormanlık alanların azalması gibi insanların yeryüzünde yapmış olduğu faaliyetlerin, atmosferde daha fazla sera gazı birikmesine yol açmasıyla ortaya çıkmaktadır. Sera gazları emisyonundaki artış ve dünyadaki ortalama sıcaklık artışı arasında doğrusal bir ilişki olduğunu da bilimsel çalışmalar doğrulamaktadır. Yine bilimsel çalışmalarda, gelecekte sıcaklıkların şimdikinden daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca gelecekte sıcak bölgelerin daha sıcak, yağışlı bölgelerin daha yağışlı olacağı, daha değişken bir hava yapısının görüleceği, coğrafik olarak yeknesaklığın olmadığı, yani bazı bölgeler yağışlı iken bazı bölgelerin çok daha sıcak olacağı tahmin edilmektedir. Dünyada 2000’li yıllar 1800’lü yıllardan beri yaşanan en sıcak yıllar olarak kayıtlara geçmiştir. İklim değişikliği uzun dönemde gerçekleşen bir olay olsa da, bizler bugünden bu değişimleri yaşıyoruz, fark ediyoruz. Aynı zamanda mevsimlerin kaydığını, değişken hava yapısını, bazı sıra dışı olayların yaşandığını görüyoruz, hissediyoruz. Gelecekte de bu durumun artarak devam edeceğini tahmin edebiliyoruz. K.K. - Türkiye açısından gelecekte ne gibi beklentiler vardır? İ.D. - Türkiye’de sıcaklıklarda artış, ortalama yağışlarda azalma tahmin edilmektedir. Türkiye, yarı kurak bir bölgede bulunmaktadır. Bugüne ka- Prof.Dr. İlkay DELLAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi dar yaşanandan daha fazla sayıda kuraklık yaşanacağı, kuraklık şiddetinin daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Bununla birlikte Karadeniz bölgesi gibi yağışı daha fazla olan bölgelerde ani sel olaylarında artış olması beklenmektedir. K.K. - Türkiye’de kuraklığı tarım açısından değerlendirebilir misiniz? İ.D. - Kuraklık, yaşandığı ülkede tüm sektörleri, faaliyetleri etkilemektedir. Ancak tarımsal üretim, doğrudan toprağa, suya ve havaya bağlı olarak sürdürüldüğü için olası bir kuraklıktan tarım sektörü diğer sektörlerden daha fazla etkilenmektedir. Türkiye’de tarım, ülke ekonomisine katkısı yanında, kırsal kesimde nüfusunun büyük bölümü yaşadığı ve geçimini tarımdan sağladığı için önemlidir. Üretim miktarındaki ve kalitesindeki düşüklük çiftçi ailesinin gelirini, maliyetleri, fiyatları, ülkenin elde ettiği geliri, ithalatı, ihracatı, bir sonraki üretim döneminde işlediği arazi büyüklüğünü, gübre, ilaç gibi girdi kullanımını etkilemektedir. Türkiye, ortalama yıllık yağış miktarı 643 mm civarındadır. Konya gibi bazı yörelerimizde 200 mm’nin altındadır. Yani, su kaynakları itibariyle zengin bir ülkede yaşadığımızı söyleyemiyoruz. Diğer yandan ülkemizde çoğunlukla kuru şartlarda tarımsal üretim yapıyoruz. İşlenen tarım alanımızın %80’i kuru tarım arazisi. Bu nedenle hem ortalama yağış miktarının az olması hem de yağışa bağlı üretim yapısı nedeniyle, üretim yılı içerisinde yağışların normalden az gerçekleşmesi, üretimde büyük oranda kayıplara neden olabiliyor. K.K. - Ülkemizde bu yıl yaşanan kuraklık, dünyanın diğer bölgelerinde de yaşanmakta mıdır? İ.D. - Türkiye’de 2013-2014 üretim yılında 1 Ekim 2013 – 31 Ocak 2014 döneminde alınan toplam yağışlar, normal yıllardan daha az gerçekleşmiştir. Türkiye ortalaması itibariyle normal yıllardan %27,4 daha az yağış alınmıştır. En az yağışı Akdeniz ve İç Anadolu bölgeleri %38 oranında normal yıllardan daha düşük yağışla almıştır. Bu üç aylık verilerle Türkiye’nin büyük bölümünde kuraklığın var olduğu, özellikle kuzey, kuzeydoğu, Marmara’nın güneyi, Akdeniz’in batı kesimlerinde olağanüstü ve çok şiddetli kuraklık, İç Anadolu, Kuzey Ege, Doğu Anadolu’nun iç kesimlerinde şiddetli kuraklığın yaşandığı tespit edilmektedir. Dünyada ise bu dönemde Doğu Avrupa, ABD’nin kuzey batısında Kaliforniya eyaleti ve Güney Amerika’da Arjantin’in güney kesimlerinde kuraklık yaşanmaktadır. K.K. - Yaşanan kuraklığın tarımdaki etkilerinden bahsedebilir misiniz? İ.D. - Yağış azlığının bu şekilde devam etmesi üretim miktarını azaltacaktır. Aynı zamanda elde edilen ürünlerin kalitesinin de düşük olmasına neden olacaktır. Hububatta Mart ve Nisan aylarındaki yağışlar üretim miktarını belirleyecektir. Halihazırda çimlenmesini tamamlamış bitkilerin sapa kalkması, baharda ekilecek ürünlerin çimlenmesinin tamamlanması bahar ayı yağışlarına bağlıdır. Sıcaklıklardaki değişkenlik meyvecilik açısından önemlidir. Değişken hava yapısı çiçeklenmeyi öne alabilir, don ile ortaya çıkabilecek üretim kayıplarını artırabilir. Hayvancılıkta da su önemli bir faktördür. Su kaynaklarındaki azlık hayvanların ihtiyaç duyduğu suyu tüketememelerine bu da onlardan elde edilen et, süt miktarının düşmesine neden olabilir. Yine yem kaynaklarındaki kıtlık da hayvancılık açısından önemli sorunlar yaratabilir. Böylece, üretim miktarında olası bir azalma, gıda fiyatlarında artışa, çiftçilerin gelir kayıplarına, tarıma dayalı sanayi üretiminde sorunlara, ülkenin ekonomik kalkınmanın yavaşlamasına, gelir ve arazi dağılımının bozulmasına, arazi fiyatlarının azalmasına, sermaye temininin güçleşmesine, üreticilerin üretimden çekilmesine, kırsal nüfusun azalmasına, diğer sektörlerde iş aramasına, işsizliğin artmasına, ihracatın azalmasına, ithalattın artmasına neden olabilir. K.K. - İklim değişikliğinden ve kuraklıktan daha az etkilenmek için tarımda neler yapılabilir? İ.D. - Bu konuda toplumdaki her kesime görevler düşmektedir. Ancak toprağı ve suyu kullanarak üretim gerçekleştiren çiftçilerimize daha fazla görev düşmektedir. Türkiye’de mevcut su varlığımızın %70’inden fazlası tarımsal sulamada kullanılmaktadır. Çiftçilerimizin sadece sulamada kullandığı suyu, daha tasarruflu ve etkin kullanması bile çok önemli bir katkı sağlayacaktır. Mevcut su kaynaklarını koruyarak, sulama zamanına ve miktarına dikkat ederek su kaynaklarımızın daha verimli kullanılmasını, diğer faaliyetlerin bundan faydalanmasını sağlayacaklardır. Bunlarla birlikte, toprağı etkin kullanarak, toprak nemini muhafaza eden tekniklere yönelerek, erozyona yol açmayacak işlemleri tercih ederek, güncel konuları takip ederek, ilgili kurum ve kuruluşlara danışarak üretimlerini gerçekleştirebilirler. Ayrıca çok iyi bir gözlemci olmaları, son yıllarda üretim ve büyüme dönemlerinde bir değişim varsa bunları takip ederek, bu değişikliklere ayak uydurarak işlemlerini yapabilirler. Yine tarım teşkilatlarına danışarak sıcaklığa dayanıklı çeşitler konusunda öneriler alabilirler. Hayvancılıkta da suyu ve yemi daha tasarruflu kullanabilirler, hayvanlarını sıcaklık stresinden korumak için barınak içi havalandırma, bakım işlerine daha çok dikkat edebilirler. Bunun gibi konularda çiftçilerimizin daha dikkatli davranışları doğal kaynaklarımızın etkin kullanımına yardım edeceği gibi, gelecekte tarımsal üretimimizin sürdürülmesini sağlayacaktır. Kısa dönemde de çiftçi ve ülke ekonomisindeki gelir kayıplarının azalmasına, tüketicilerin makul bir fiyattan gıdaya erişimine hizmet edecektir. Köy-Koop Haber Mart 2014 TARIM Tavuk Etinde Son Nokta »» Bilim insanları “Tavuklarda hormon kullanılıyor mu? Tavuklar antibiyotikle mi büyütülüyor? Neden hızlı büyüyorlar? Bir tavuk günde 3 kez yumurtlar mı? Ambalajlı tavuk tüketmek sakıncalı mı?” sorularını İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında cevapladılar. Basın toplantısına, Bilimsel Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof. Rüveyde Akbay, Veteriner Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof. Ahmet Ergün, Türk Pediatri Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Raşit Vural Yağcı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Recep Akdur ve Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez katıldı. Açılış konuşmasını yapan Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Melih İşliel, konuşmasında Türkiye’nin piliç eti üretiminde dünyanın 8. büyük üreticisi konumuna ulaştığını ve Türk üreticilerini 55’den fazla ülkeye ihraç yaptığını belirterek, Dünya pazarındaki payını son 5 yılda neredeyse 4 katına ulaştıran Türk piliç eti üreticilerinin yurt içinde kaldıkları durumun sektör için çok üzücü olduğunu ifade etti. Türkiye’de tavukçuluk sektörünün gelişimi hakkında bilgiler veren Bilimsel Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof. Dr. Rüveyde Akbay, AB ülkeleri arasında bizden daha fazla üretim yapan ülke olmadığını belirterek, tavuk üretimiyle ilgili bilgiler verdi. Bir tavuk 24-27 saat arasında yumurtlar, bir tavuğun günde birden fazla yumurta yapması fizyolojik yapısı nedeniyle imkansızdır! Akbay, “Embriyolojistlere göre yumurta, memeli hayvanlarınkine benzeyen bir üreme hücresinden başka bir şey değildir. Üreme süresine bakacak olursak, yumurta sarısının yumurta kanalı ağzına düşmesi için 15 dakika, birinci geçitte 3 saat, ikinci geçitte 1 saat 15 dakika, uterusda 20 saat 45 dakika gereklidir. Yumurtlama ile bir sonraki ovulasyon arasındaki süre ise yarım saattir. Böylece bir yumurta sarısının oluşumunu tamamlaması için geçen süre hayvanın fizyolojik yapısına bağlı olarak 24-27 saat arasındadır. Bir tavuğun günde birden fazla yumurta yapması fizyolojik yapısı nedeniyle imkansızdır.” Bakanlığın 2001 yılından bu yana, kanatlı etlerinde yaptığı hormon ve antibiyotik arama testlerinde hiçbir pozitif tespit görülmemiştir. “Entegre tesislerin kesimhanelerinde bakanlık tarafından görevlendirilen uzman veteriner hekimler üretimi sürekli kontrol etmekte, düzenli olarak aldıkları örnekleri referans laboratuarlarına göndererek sağlık açısından gerekli incelemeleri yaptırmaktadırlar. Bakanlığın diğer etkin bir uygulaması da tavuk ürünlerinden alınan numunelerin referans laboratuarlarında kalıntı durumlarının izlenmesidir. Bakanlığın Ekim 2004 tarihi itibariyle kalıntı izleme programı verilerine bakıldığında, 2001 yılından bu yana, kanatlı etlerinde yapılan hormon ve antibiyotik arama çalışmalarında hiçbir pozitif tespit görülmemiştir.” “Tavuklarla ilgili fikir yürütebilmek için tavuğun anatomisi, fizyolojisi, genetik yapısı hatta davranımsal özellikleriyle ilgili bilgi sahibi olmak gerekir. Ülkemizde kullanılan hibrid civcivler, kesinlikle genetiği değiştirilmiş veya hormon ve antibiyotiklerle şişirilmiş hayvanlar değildirler. Bunlar, geniş bir genetikçi bilim insanı kadrosuyla ve çok sayıda hayvan materyali ile, en az 50-70 yıl süren ıslah çalışmaları sonucunda ulaşılan heterozis ile elde edilen melez azmanı hayvanlardır. Tüm özellikleriyle doğaldırlar, dışarıdan herhangi bir müdahaleyle gen dizileri üzerinde bir değişiklik yapılmamıştır. Yıllar süren ıslah çalışmalarına bağlı genetik ilerleme ve yem sektöründeki teknolojik gelişmeler nedeniyle meydana gelen gelişmeler sonucunda, hayvanlar, bu özelliklere ulaşmışlardır.” Piliç etinin hormonla birlikte anılması beyaz ete yapılan büyük bir haksızlıktır. Günümüzdeki modern kümeslerde 25-40 bin piliç barındırılabildiğini, Türkiye ortalamasına bakıldığında piliçlerin 42 gün sonunda 2.3 kg ağırlığa ulaştığını, 1 kg canlı ağırlık için 1.7 kg. yem tükettiğini ve bunun doğal bir sonuç olduğunun altını çizen Veteriner Tavukçuluk Derneği Başkanı Prof. Ahmet Ergün “Etlik tavuk cinsi olan broiler yem rasyonlarının temeli enerji ve protein ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Bunu milli yemeğimiz kuru fasülye – pilav gibi düşünebilirsiniz. Broyler rasyonlarının temeli de mısır ve soya küspesinden oluşmaktadır. Buğdaygillerden enerji, baklagillerden de protein ihtiyacı karşılanmaktadır. Diğer taraftan piliç etinin hormonla birlikte anılması büyük bir talihsizlik ve beyaz ete yapılan bir haksızlıktır. Etlik piliç yetiştiriciliğinde hormon kesinlikle kullanılmamaktadır, kullanılmasının bir gereği de yoktur. ” dedi. Doğal yapıları gereği hızlı büyüyen hayvanların çok gençken kesildiğini bu nedenle de pişme sürelerinin kısa olduğunu belirtti. Hayvansal proteinlerin çocuk beslenmesinde büyük önemi olduğunun altını çizen Türk Pediatri Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Raşit Vural Yağcı, “Yumurta anne sütünden sonra biyoyararlılığı en yüksek besin maddesidir. Proteinlerini oluşturan aminoasitlerinin zenginliği, vitamin, mineral ve eser elementler açısından yeterliliği ile büyümek zorunda olan çocuklarımızın vazgeçilemez besinlerinden olmalıdır. Yumurtaya bağlı besin alerjisi bulunmayan tüm çocuklarımızın günde 1 yumurta tüketmeleri sağlıklı çocuk beslenmesi programının en önemli önerilerinden biridir.” diye konuştu. Tavuk etinde yıllardır konuşulan birçok yanlış olduğunu ve bu doğruların anlatılması gerektiğinin altını çizen Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez “Tavuk da yumurtada zaten organik besinlerdir. Ayrıca çiftlikte gezinerek büyüyen ve ancak 1,5-2 yılda yenilebilecek hale gelen ve adaleli olduğu için 3 saatte pişen bir tavuk istediği kadar organik olsun beslenme değerinde bir fark olmadığı gibi ekonomik yönden baş edilebilecek bir durum değildir. Çiftlik tavuklarına hormon vermek teorik ve pratik olarak mümkün olmadığı gibi ekonomik de değildir. Öncelikle hormon ilaçları çok pahalıdır ve yem ile verilemez, enjeksiyon olarak verilmesi gerekir. Bugün ülkemizde aynı anda bir milyon tavuğu olan çiftlikler var. Pratik olarak bu tavukları tutup onlara tek tek hormon enjekte etmenin imkansızlığı ortadadır. Ayrıca bunu başarsanız bile verilen hormon etkili hale gelene kadar tavuk kesime gelecek ağırlığa zaten ulaşmış olacaktır. Tavuk eti derisi yenmemek şartı ile diyet için en uygun protein kaynağıdır. En önemlisi içinde radyoaktivite ve ağır metal zehirlenmesi olmayan tek protein kaynağıdır” dedi. 9 Arazi Bölünmesinin Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısı Komisyonda kabul edildi »» Tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önlenmesi için bazı kanunlarda değişiklik öngören kanun tasarı Meclis’te. Tarım arazilerinin bölünmesinin ülke ekonomisine yılda 17 milyar lira zarar verdiğini belirten Bakan Eker, tasarının yasalaşması için meclisin tarihi sorumluluğunu yerine getirmesini istedi. Tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önüne geçen düzenleme Meclis Tarım Orman ve Köy İsleri Komisyonunda görüşülerek kabul edildi. Komisyon üyelerine bilgi veren Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, “Bölünmeden dolayı 9 milyon hektar cifti kayıt sistemine giremediği için desteklemelerden yararlanamıyor, üretimde verim düşüklüğü oluyor. Ekonomiye katkı azalıyor. Türkiye’nin 23 milyon hektar arazisi olduğu düşünülürse bunun iki milyon hektarı işletilemiyor. Bu çok vahim bir durum” dedi. Bakan Eker, “Tarım arazilerinin miras yoluyla çok küçük parsellere ayrılması, parçalılıktan dolayı tarımsal mekanizasyonun kullanılamaması ve mülkiyet sorunlarından dolayı oluşan ekonomik kayıp, yılda toplam 17 milyar lirayı buluyor.” diye konuştu. Bakanlığın hazırladığı tasarıyla göre, 5403 sayılı Toprak Koru- ma ve Arazi Kullanımı Kanuna 14 yeni madde eklenirken bazı maddelerde de değişiklik yapıldı. Tasarıya göre, tarım arazileri bölge farklılıkları göz önünde bulundurularak il ve ilçelere göre belirlenen yeter gelirli asgari büyüklüklerin altında bölünemeyecek. Bu husus tapu siciline şerh edilecek. Bilimsel gelişmeler ve günün koşullarına göre tasarının ekinde yer alan yeter gelirli büyüklüklerde Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile değişiklik yapılabilecek. Tasarıda, tarımsal arazilerin mülkiyetinin devri konusunda mirasçıların anlaşmaları için bir yıllık süre veriliyor. Mirasçıların kendi aralarında anlaşması halinde, söz konusu tarım arazisi anlaşma sağlanan mirasçıya devir edilecek. Mirasçılar devir dışında araziyi aile malları ortaklığı şeklinde kullanabilecekler ve bu kapsamda Türk Ticaret Kanununa göre limited şirket kurabilecekler. Ayrıca, mirasa konu tarım arazileri mirasçılar tarafından bir bütün olarak satılabilecek. Mirasçılar kendi aralarında anlaşamamaları durumunda ise, taraflar sulh hukuk mahkemesinde dava açabilecek, dava açmaması durumunda ise Bakanlığın taraflara 3 ay süre vermesi sonrasında dava açabilecekler. Buna göre; Sulh Hukuk Hakimi tarafından belirlenen ehil mirasçıya değeri üzerinden devir yapılacak. Ehil mirasçı bulunmaması halinde, en yüksek teklifi veren istekli mirasçıya devir yapılacak. Ehil ve istekli mirasçı bulunmaması durumunda, sulh hakimi tarafından satışı sağlanacak. Ehil mirasçının tespitine ilişkin kriterler yönetmelikle belirlenecek. Tarım arazilerini alan mirasçı, diğer mirasçılara miras paylarının bedelini, sulh hakiminin kararından itibaren en geç bir yıl içerisinde ödeyecek. 5403 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici maddelerle, Kanunun yürürlüğünden önce vefat eden miras bırakanın terekesinde bulunan tarımsal arazilerin intikal işlemlerinin iki yıl içinde tamamlanması ve devam eden davalara eski Kanun hükümleri uygulanacak. 10 Mart 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Makroekonomi Açısından Kooperatif Girişimler -II»» Kooperatifler, kendi toplumlarını, kültürlerini, beşeri ve ekonomik değerlerini temsil eden güçlerin ve iradenin kökleşmesine ve yeni kaynaklar üretilmesine katkıda bulunabilen, kısacası “topluma maddi ve manevi zenginlik” katabilen çağdaş girişim vizyonudur. Ekonomik Büyümeye ve Kalkınmaya Kooperatiflerin Katkısı 20. yüzyılın son çeyreğinde, ekonominin küreselleşmesi sırasında, kırsal dönüşümün hızlanması, tarımsal nüfusun azalması, finans ekonomisinin kozmopolitliği, GATT’ın bir uzantısı olan Örgütü’nün, Avrupa’nın düzenlemeleri, toplumda ve ekonomide oluşmuş birçok yakın-akraba dayanışmalarını kökten sarsmıştır. Giderek kalkınmanın öz değerlerinin orijinalitesi ve iradesi dış güçlere doğru kaymıştır. Toplumlara uygun kalkınma kavramı ile uluslararası güçlerce önerilen kalkınma modelleri arasında bir terslik görülmektedir. Kooperatifler, kendi toplumlarını, kültürlerini, beşeri ve ekonomik değerlerini temsil eden güçlerin ve iradenin kökleşmesine ve yeni kaynaklar üretilmesine katkıda bulunabilen, kısacası “topluma maddi ve manevi zenginlik” katabilen çağdaş girişim vizyonudur. Kooperatifler bugün, rekabetçi piyasalarda temsil edilmekte ve oldukça önemli pazar paylarını ellerinde bulundurmaktadırlar. Onlar, sağlık, girişimlere hizmet, eğitim veya konut alanlarında oldukça yaygın ve güçlüdürler. Niteliğine göre kooperatifler, girişim değerleri ile toplumsal amaçlar arasında ideal bir denge kurmayı başarmışlardır. Kooperatiflerin kalkınmaya etkisi üç başlık altında özetlenebilir: ekonomik etkinliği artırma, okulu ve sosyal sermayeyi geliştirme. Ekonomik etkinlik: Kooperatifler, aksiyonerlerin belirli bir amacını maksimizasyonu üzerine değil, belirli bir ihtiyacını karşılamak için kurulduklarından, piyasanın daha iyi bir etkinlikte çalışmasına katkıda bulunurlar. Tüketim kooperatifleri üyelerine (ve herkese açık ve gönüllü giriş ilkesiyle tüm topluma) mal ve hizmetleri mümkün en düşük maliyetle sunma misyonuna sahiptirler. Böylece üyelerin talep ettiği fiyat ile maliyet fiyatı her zaman birbirine çok yakındır; yaratılan fazla ya kooperatif içinde yeni bir yatırıma ya da üyelere veya topluluğa geri ödenir. Yüksek bir karlılıkla çalışma isteği, tüketim kooperatifleri için hiçbir zaman haklı değildir; çünkü üyeler kooperatif iyeliği aracılığı ile hem bu girişimin sahipleri ve hem de bu girişimin konusu olan mal ve hizmetlerin kullanıcılarıdır. Alınan hizmetler üzerinden gerçekleştirilecek olan kar, yılsonunda ortaklarına geri verilecektir. Tüketim kooperatifleri sayesinde, ayni sektörde çalışan diğer girişimlerin çok yüksek fiyatlar istemesine izin verilmemiş olacaktır. Kooperatifler bir girişimcilik okuludur: Kooperatifler ayni zamanda kolektif girişimcilik içinde yer alarak kalkınmaya katkıda bulunurlar. Kooperatifler, insanların kendi kalkınmasını eline alması için onları bir araya getiren bir kimliğe sahiptir. Kooperatifler, birçoğu yeniden canlandırılmış, geleneksel piyasa yoluyla tatmin edilen ihtiyaçların bir kısmını (yeterince tatmin edilemeyenleri) değiştirerek ve kendi iyeliğinde hizmetleri geliştirme yerleri oluştururlar; çünkü üyelerinin önemli bir kısım ihtiyaçlarından başlayarak kendi etkinliğini ortaya koyar. Örneğin Québec’te, geleneksel girişim tipinin iki katını aşan, üyelerini daha iyi yaşam koşulları yaratan sağlam yapılı ve ciddi kooperatif girişimler, eyaletin dört yanını yayılmış bulunmaktadır. Kooperatifler, kentsel ve kırsal yaşam koşullarının iyileştirmelerinin en önemli araçlarıdır. Kooperatifler, sosyal sermayenin yaratıcılarıdır: Kısaca kooperatifler, sürdürülebilir kalkınmanın önemli dinamiği olan, sosyal sermaye olarak adlandırılan olgunun gelişmesine katkıda bulunurlar. Sosyal sermaye, gönüllü bir sosyal düzenlemenin bir yolu olarak tanımlanabilir. Örneğin amacı , insanların çok hızlı yer değiştirmesine imkan verecek bir proje içinde, yollar, köprüler, otomobiller, vb… gibi fiziki sermayeye; bunların kapasitelerine harekete geçirecek mekanizmayı kullanmayı ve tanımayı, vb… bilen insan unsurunu öne çıkaran beşeri sermayeye; trafik kuralları, nezaket kuralları, vb.. düzenleyen yasalara saygılı toplumsal kuralları düzenleyen sosyal sermayeye ihtiyaç vardır. “Kooperatifler, bir sosyal sermaye üreticisidirler ”. “Sosyal sermaye, toplumsal bağlantıyı koruyan görünmez bir yapıştırıcı gibidir. Bu bağlantı, toplumu teşkil eden sosyal grupları ve onlar arasındaki ilişki ağını oluşturan kişiler arasındaki güvene dayanır. Kooperatif, kişiler Tavas'ta Güneş Enerjisi Kooperatifi Kuruldu Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Kızılcabölük beldesinde güneş enerjisi kooperatifi kuruldu. Türkiye’nin ilk yenilenebilir enerji kooperatifi olduklarını söyleyen üye Osman Gönlüm, amaçlarının Türkiye’de güneş enerjisinin kullanımını yaygınlaştırmak olduğunu belirtti. “SS Ege Elektrik Enerjisi Üretim ve Tüketim Kooperatifi” adlı kooperatifin kurucu üyeleri Gönlüm, Mehmet Uylu, Halil Cen, Mehmet Ali Aktaş, Ismail Tekeşi, Mustafa Kemal Aykutlu ve Muhterem Tayanç’tan oluştu. Bölgenin eneji ihtiyacını karşılamayı hedefleyen kooperatifin kurucularından Uylu, yaptığı açıklamada beş yıldır güneş enerjisiyle uğraştığını, yenilenebilir enerjiden Kızılcabölük başta olmak bütün yörenin faydalanması için çalışacaklarını söyledi. Uylu, “Amacımız önce beldemizin elektriğini güneş enerjisiyle üretmek ve daha sonra ülke geneli yaygınlaştırmaktır. Yeni girişimcilere de bu konuda yardımcı olacağız. Bölge olarak güneş enerjisi sistemine en uygun yerdeyiz.” dedi. Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] arasındaki güven üzerine ve toplumsal bağlantı üzerine temellendirilmiş bir şirket tipidir ve o, üyeleri adına işleri yapan bir girişimdir…” Fiziki, beşeri ve finansal sermayeleri olan kalkınmanın diğer geleneksel kaldıraçlarının kombine edilişinde kooperatif, kalkınma araçlarının herkesle temasını sağlar. Dinamik girişimcilik yoluyla kooperatifler, bireylerin ve toplumların iş görme kapasitelerini iyileştirir. Kendilerine özgü yapısıyla, toplumların sosyal sermayesini geliştirirler. Kooperatif misyonu ile piyasa dinamiklerinin güçlü düzenleyicileridirler. Kalkınma üzerinde kooperatiflerin etkinliği, kooperatif girişimler kooperatif değer ve ilkelerine göre yönetilirlerse, daha iyi betimlenebilecek sonuçlar üretirler. Bunların tipik örnekleri, son dünya krizinde Çin, ABD ve Fransa gibi ülkelerde gözlemlenmiştir. Özellikle finans ortamının tetiklediği krizden en sağlıklı şekilde “kooperatif finans kuruluşları” çıkmıştır. Kooperatif Girişimler Ekonomik Krizlere Çare Olabilir mi? Ekonomik bunalım, bir ülkede ya da tüm dünyada ekonomik etkinliklerin durgunlaşması, gerilemesi ve bununla koşut olarak işsizliğin artması olayı olarak tanımlanabilir. Tarihi süreç içinde pek çok ekonomik bunalımlar yaşanmıştır: Ancak 1929, 1979 ve 2008 bunalımları, ekonomiye yön değiştirten bunalımlardır. 1929 bunalımı sonucunda kapitalist bunalımı çözümleyecek bir Keynes yaklaşımıyla “makroekonomik teori” devreye girdi. 1979 ekonomik bunalımı, dünya ekonomisinde büyük kırılmalar yaşanmasına sebep oldu; SSCB deneyimi kendiliğinden ekonomik savından vazgeçti. 2008 bunalımı ise hala sürekliliğini koruyor. Ekonomik bunalımları tek nedene bağlamak mümkün değildir. Ancak tarihi gelişim içinde değer- lendirildiğinde krizin nedenlerini şu başlıklar altında toplamak mümkündür: • Üretim ve sermaye belirli ellerde yoğunlaşmıştır. Ekonomiye tekeller egemen duruma girmiştir. Nitekim Dünya dış ticareti az sayıda çok uluslu şirketlerin kontrolündedir. • Kapitalist modelin yapısından kaynaklanan bölüşüm sonucunda emek –dışı gelirler harcanamadığı için likit sermaye fazlalığı dünya reel üretimini 3-4 misli katladığı ifade edilmektedir. Finans kapitalle, tekelci sanayi üretiminin birlikte hareket etmeleri bile bu fazla likit finans kapitali eritememiştir. Bunun en tipik örneklerini araba, konut pazarlama örneklerinde görebilirsiniz. • Likit sermaye ihracı, fiziki mal ihracatının önüne geçmiş durumdadır. Örneğin, Türkiye’nin tütün ve pamuk üretimi, dışarıdan ithal edilen finans kapitalle bitirildi. Ayrıca son onlu yıllarda bireylerin ve ulusların borçlandırılmasına dayanan finansal kredileme, borçlanan bireylerin ve ulusların ekonomilerini bitirebilecek bir düzeye ulaşmıştır. • 1979 bunalımı sonrasında başlayan , “IMF-DB-DTÖ- ABD Maliye Bakanlığı ” işbirliği (Washington Uzlaşması) şeklinde uluslar üstü sermaye gruplarınca yönlendirilen döviz sıkıntısı çeken ulusların ekonomilerini yeniden yapılandırma politikası ile, bir yandan ulusal ekonomi kuruluşları uluslararası tekellere devredildi; yabancı sermayenin, gelişmekte olan ülkelere kolayca girmesinin hukuki altyapısı hazırlandı. • Alternatif bir ekonomi olan SSCB’nin uyguladığı ekonomi modelin başarısızlığı ile, kapitalist ekonomi, küreselleşme rüzgarını da arkasına alarak dünyayı kendi pazarı haline getirdi. Bütün bu oluşumlara karşı 2008 ekonomi krizi önlenemedi? Acaba neden? İşte burada makroekonomik sorunu ile bölüşüm olayını tekrar değinmekte yarar var. Ayrıntılara girmeden şunlar söylenebilir: Yatırımını salt sermayeye kar getirecek şekilde planlayan kapitalist işletmelerde, emeğe verilen ücretle, emek dışı faktörlere yapılan ödemeler arasında büyük bir eşitsizlik var. Örneğin, dünya nüfusunun beş- te birinden az nüfusa sahip 8 gelişmiş ülkenin, dünya gelirinden aldığı pay % 70’ler civarındadır. Örneğin Türkiye’de nüfusun beşte dördüne yakını emek gelirleri ile geçinirken, emeğe ödenen pay ulusal gelirin üçte birleri civarında seyretmektedir. Öte yandan makro-ekonomik dengenin sürekliliği için “toplam gelirler ile toplam harcamaların” kuramsal olarak eşitlenmesi gerekirken, pratikte bu denge kurulamıyor. Bunun için ekonomiye, üretimi, karlılık eksenine göre değil de, “insan ihtiyaçlarına göre planlayan” yeni bir işletme tipinin egemen olması gerektiği öne sürülmektedir: kooperatifler. Kooperatifler, yoluyla elde elden gelirler, insan ihtiyacını karşılayan gelirlerdir. Ayrıca, kooperatif girişimin hesap dönemi sonunda elde ettiği fazlaların bir kısmı yeni yatırımlar ve sosyal sermaye için kooperatif bünyesinde kalacağından ve bir kısmı da ortaklara risturne edileceğinden, kooperatif sektörde elde edilen gelir ile harcanan gelirler arasında bir dengesizliğin olmayacağı varsayılabilir. Böyle bir ekonomide, reel ulusal gelir ile harcanabilecek ulusal parasal gelir sürekli birbirini dengeleyeceğinden, bankalarda harcanamayacak fonların aşırı fazlalaşmasının önü alınmış olacaktır. Kooperatif işletmelerin egemen olduğu ekonomilerde krizin daha yumuşak geçtiğinin işaretleri görülmektedir. Nitekim, COOPFr Başkanı, kriz döneminde kooperatifleri en iyi değerlendirebilen üç ülkeyi şöyle sıralamıştır: Çin, ABD ve Fransa. Sonuç Sonuç olarak, kooperatif işletmeler, makroekonomik açıdan bir ülkede önemli işlevler üstlenmektedirler. Bunları şöylece özetlemek mümkündür: ulusal gelirin oluşumuna ve bölüşümüne katkı sağlarlar; işsizlik sorunlarını çözümlemede, pahalılığı (enflasyonu) önlemede, ekonomik büyümeye ve kalkınmaya özel katkı sağlar. Küreselleşen dünyada yerel kaynakları koruma, geliştirme ve onları ekonomiye sokma gibi üstünlüklere sahiptirler. Bunun yanında refahın topluma yayılması, yaşam ortamlarının iyileştirilmesi, toplumsal bağların güçlendirilmesi ve dayanışma ruhunun gelişmesi, toplumun sanat ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanması gibi toplumsal katkıları da bulunmaktadır. Kooperatiflerin Kurumsal Yapıları Güçlenecek »» Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, ülke kooperatifçiliğinin kalitesini artırmak için sertifikalı eğitim programları hazırlıklarını tamamladıklarını bildirdi. Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi'nin Resmi Gazete'de yayımlanmasının ardından Gümrük ve Ticaret Bakanlığı sorumluluğunda yer alan Kooperatif Girişimciliği Eğitimi Projesinin başlayacağını anlatan Yazıcı, "Eğitim faaliyetlerimiz arasında kooperatif denetim ve yönetim kurulu üyeleri, kadınlarımızın kooperatif çatısı altında bir araya gelmelerini amaçlayan faaliyet kapsamında, kooperatifçilik sektöründe çalışan vatandaşlarımıza tüm illerde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı kurumlar tarafından kooperatifçilik eğitimi verilecek şekilde bir program hazırlanmasına karar verilmiştir. Bakanlığımızın ilgili kurumlarla yürüttüğü ortak çalışmalar sonucunda Kooperatifçilik Geliştirme ve Uyum Eğitimi Programı hazırlanmıştır." dedi. Kooperatiflerin kuruluş ve işleyişine ilişkin iş ve işlemleri gerçekleştirme yeterliklerine sahip meslek elemanları yetiştirmeyi amaçladığını belirten Yazıcı, "Kooperatifçilik Geliştirme ve Uyum Eğitimi Programından, kooperatiflerde yönetici, denetçi veya personel olarak çalışmış ya da çalışmak isteyen ve en az ilkokul seviyesinde eğitimini tamamlamış olanlar yararlanabilir’" bilgisini verdi. Kursların ücretsiz olacağını vurgulayan Yazıcı, program kapsamındaki eğitimlerin Milli Eğitim Bakanlığı Halk Eğitim Merkezlerinde düzenlenebileceği gibi kooperatifler ve üst kuruluşların göstereceği uygun mekanlarda da verilebileceğini ifade etti. Beş gün sürecek programın sonunda katılımcıların bilgilerinin sınavla ölçüleceğini belirten Bakan Yazıcı, başarılı olanlara Milli Eğitim Bakanlığınca sertifika verileceğini ifade etti. Köy-Koop Haber Mart 2014 TARIM “Buğday ekiyoruz, villa biçiyoruz...” »» Büyükşehir Yasası ile artık mahalle olan köylerde yaşanan sorunları anlattığımız geçen ayki söyleşinin devamı niteliğinde olan bu söyleşimizde konuyu ele almaya devam ettik. Ankara-Haymana karayolu üzerinde bulunan ve 2000’li yıllarda getirilen düzenlemelerle Büyükşehir alanı imarlı yerleşik alanlar dışındaki kırsal alanları da kapsayacak şekilde genişletilmesiyle köy statüsüne sahip yerleşim yerlerinden, Oyaca, Yavrucak, Dikilitaş ve Gökçehöyük mahalle statüsü kazanarak Gölbaşı Belediyesi’ne bağlanmıştır. Söyleşiye geçmeden önce Büyükşehir Yasası’nın kısaca hatırlayacak olursak; Kamuoyunda “Bütünşehir” yasası olarak bilinen ve yürürlükte olan “13 İlde Büyükşehir Belediyesi ve 26 İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” 12 Kasım 2012 günü TBMM’de kabul edilerek 6 Aralık 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Bu tarihten öncede; yerel yönetimlerin yapısına ve belediye sınırlarına ilişkin 2004 yılında büyükşehir belediye sınırlarının elli km’ye genişletilmesi, 2008 yılında (Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun) ise bazı ilçe ve belde belediyelerinin kapatılması gibi düzenlemeler yapılmıştır. Bu yasa ile, mahalle olan köylerden içme ve kullanma suları için alınacak ücret beş yıl süreyle, en düşük tarifenin %25’ini geçmeyecektir. Buna ek olarak, 2017 yılı sonunda %25’lik oran %100 olacaktır. Mahallelerde yaşayan üreticilerin açtığı sondaj kuyularına da sayaç takma zorunluluğu getirilmiştir. Mahallelerde yaşayan, tarımsal faaliyetlerde bulunan üreticiler kendi suyunu bugüne kadar ücretsiz kullanırken, belediye sınırları içerisine alınınca ücret ödeme durumunda kalacaklardır. Ayrıca bu mahallelerde yer alan ahır, ağıl ve kümesler için getirilecek yasaklar, hayvansal üretimde bulunan üreticilerin zor durumda kalmasına yol açacaktır. Yasa ile getirilen bu zorunluluklar, üreticilerle yaptığımız söyleşilerde, toplantılarda sürekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ayki köşemizde, Gölbaşı Belediyesi’ ne bağlanan köylerde/mahallelerde yaşayan üreticilerle bu konular üzerinde gerçekleştirdiğimiz söyleşilere yer verdik. Dr. Özdal KÖKSAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü [email protected] Bölgenizde hangi tarımsal faaliyetlerde bulunuyorsunuz. Kısaca anlatabilir misiniz? Bölgemizde bundan beş altı yıl öncesine kadar ağırlıklı olarak buğday, arpa, yulaf, nohut, ayçekirdeği ve kimyon yetiştiriciliği yapılmaktaydı. Ama günümüzde çiftçilik ile uğraşan kişi sayısı her mahallede toplasanız iki elin parmağını geçmez. Özellikle 2012 yılında Büyükşehir Yasası ve Belediye Yasası’nda yapılan değişikliklerle birlikte çiftçilik bitme noktasına gelmiştir. Yasa ile birlikte köylerimiz mahalle olarak ilçe belediyesine katılmıştır. Mahalle olduktan sonra, Ankara’dan gelen emlakçılar ve yapı kooperatifleri, tarıma elverişli olan toprakları parsel parsel alarak bölgemizde bir arazi rantı oluşturmuşlardır. Arazisi küçük olan çiftçilerde, arazilerini satıp tarımdan çekilmişlerdir. Kalan birkaç hanede maliyetlerin yüksek olmasına rağmen tarımsal faaliyetlerine zor da olsa devam etmektedirler. Mahalle olduktan sonra köyünüzde ne gibi değişimler oldu? Bölgemizde birçok köyümüz mahalle yapıldı. Bunların mahalle yapılması köylere bir değişim getirmedi. Belediye olmanın nimetlerinden bu güne kadar hiçbir mahallenin faydalandığını görmedik. Sadece belediye otobüs hizmetlerinden belirli saatlerde yararlanmanı dışında bir yararı olmadı. Zaten geçimini zor karşılayan köylü halka ekstra yük bineceğinden dolayı, köylüler atalarından dedelerinden kalmış olan arazilerini yapı kooperatiflerine satıp, ilçeye veya il merkezine yerleşmek zorunda kal- dı. Çiftçiliğe devam etmekte ısrarlı olan çiftçilerde girdilerin özellikle mazotun çok yüksek olmasının yanında, bu sene kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya olmaları sebebiyle, onlarında bir kısmının bu sene sonunda arazilerini satıp veya boş bırakarak, çiftçiliği bırakacaklarını düşünüyoruz. Köy alanları belediyeler için yeni yatırım alanı haline getirilerek, rant alanları oluşturulmuştur. Bölgemizde çok azalan tarımsal faaliyetlerinde ortadan kalkmasına neden olacaktır. Bu sene buğday eken çiftçimiz, hasat dönemi yapı kooperatifine ait bir villa biçeceği gerçeği bölge için artık kaçınılmaz olmuştur. Sizlere göre köyünüzün mahalle olmasından sonra bölgenizdeki halkın memnuniyet durumu nasıldır? Belediyeye bağlanan mahallelerde yaşayan komşularımızda ve bizlerde belediyeye bağlanmamızdan dolayı yaşam standartlarının değişeceği yönünde haklı beklentiler oluşmuştur. Daha iyi altyapı olanakları, yol, su, ulaşım, eğitim gibi konularda iyileşme beklentilerimizin henüz gerçekleşmediğini söyleyebiliriz. Daha iyiye doğru gidiş yerine atık su, elektrik vb. tür masraflarla karşılaşmamızdan dolayı mahallede yaşamaya devam eden insanların yarısında bir memnuniyetsizlik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Az sayıda kalan hanelerde, her ne kadar mahalle olsak da halen köy yaşantısını sürdürmekteyiz. Bize tarım mı? yoksa köyünüze yapı kooperatiflerinin yapmış oldukları evlerimi tercih ederseniz diye sorarsanız, köyde kalanlar tarımı tercih ettikleri için burada kalmaya devam etmektedir, gidenlerde yapılaşmayı tercih etmişlerdir diye cevap verebiliriz. Ne yazık ki, üzülerek söylüyoruz ikinci tercih bizim bölgemiz için ağır basmaya başlamıştır. Rusya 19 Ton Domatesi Türkiye’ye Geri Gönderdi »» Türkiye’den Rusya Federasyonu’na ihraç edilen 19 ton domates Batı Çiçek Tripsi (Western Californian Flower tripsi) bulunduğu gerekçesiyle geri gönderildi. Rusya’nın Ukrayna sınırında Novıye Yurkoviçi sınır kapısında Federal Bitki Koruma ve Karantina Servisi (Rosselhoznadzor) yetkilileri Türkiye’den ithal edilen toplam 19 ton domates üzerinde zirai karantina kontrolü yaptı. Rosselhoznad- zor Sözcüsü Aleksey Alekseyenko, “Türkiye’den getirilen 19 ton domates kontrol edildi. Laboratuvarda yapılan araştırmada ürünlerde tehlikeli haşarat sayılan batı çiçek tripsi tespit edildi. 19 ton domatesin Türkiye’ye geri gönderilmesine karar verdik.“ dedi. Alekseyenko, 11 Şubat tarihinde de Rusya’nın Karadeniz kıyısı Novorossiysk limanında Türkiye’den getirilen 22 ton domatesin benzer gerekçeyle geri gönderildiğini hatırlattı. KOOPERATİF 11 Volksbank Değerli Kooperatifçi Dostlar, Volkswagen arabalarını hepimiz biliriz. Almancada halk arabası demektir. Peki Volksbank adını hiç duydunuz mu? Sizin de tahmin ettiğiniz gibi halk bankası anlamına geliyor. Aynen bizdeki Halk Bankası gibi. Ama Almanların halk bankasını incelediğimizde bizinkinden enteresan farklılıkları olduğunu görüyoruz. Öncelikle Alman Halk Bankası Volksbank, gerçekten halkın bankası. Çünkü aslında bir kooperatif bankası. Tam adı, Bundesverband der Deutschen Volksbanken und Raiffeisenbanken” yani “Alman Raiffeisen bankası ve Volksbank Federal Derneği”. Meşhur Raiffeisen kooperatif yapısının finansal grubunu oluşturan bir alt kuruluşu. Ülke çapında 1150’den fazla kooperatif bankasından oluşuyor. 1840 yılında kurulmuş. 175 yıldır faaliyetini sürdürüyor. Özellikle son küresel krizlerden daha da güçlenerek çıkmış. Peki, bu başarının sırrı ne? Tahminimce bu sorunun cevabı, herkes tarafından çok çalışmak olarak verilecektir. Evet, doğru ama çok önemli bir etken daha var! Bunun ne olduğunu, Halk Bankası (Volksbank RheinAhrEifel eG) Başkan Michael NISIUS ile yaptığımız sohbet sırasında öğrendik. DGRV Türkiye Temsilciliği’nden İfakat GÜRKAN’ın da bulunduğu ziyarette, Bay NİSİUS bize bankası ile ilgili çok ilginç bilgiler verdi ve Türkiye’deki kooperatifçi dostlarına ibret verici tavsiyelerde bulundu. Öncelikle Almanya’da bütün kooperatifçilik işletmelerinde 3 temel kural bulunduğundan bahsetti: 1- Öz yardım 2- Öz idare 3- Öz sorumluluk Bireyler sorunlarını çözmek ve güçlü olmak için bir araya gelip işbirliği yapacaklar ise; hiçbir dini veya siyasi otoritenin baskısı altında kalmadan, kendi özgür iradeleri ile kendi imkanlarını bir araya getirerek, kendi kararlarını kendileri almak durumdalar. Yani her işlerini kendi başlarına yapmalılar. Devletten ya da başka kimseden yardım almamalılar. Bizde olmayan bir durum bu. Ama Almanlar bunu başarmışlar. Kendi denetim kooperatiflerini kurmuşlar, iç denetimlerini ve bağımsız dış denetimlerini en iyi şekilde yaparak sisteme tam güven sağlamışlar. Kendi bankalarını kurarak güçlü bir finans mekanizması oluşturmuşlar. Başkan NİSİUS, kooperatif bankalarının diğer bankalar gibi sadece kar amaçlı olmadığını, bölgesini kalkındırmak ve yardım amacıyla hizmet vermek için çalıştıklarını anlattı. Yani ortakları aracılığı ile topladıkları mevduatı yine kendi bölgelerindeki mudilere ve ortaklarına kredi olarak kullandırmışlar. Bunu yaparken diğer bankalar gibi ne devletten yardım almışlar, ne de yüksek faiz hırsıyla bilmedikleri yerlerdeki sanal finans or- Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu tamlarına yatırım yapmışlar. Bütün çabalarını kendi bölgelerinde tanıdıkları ve güvendikleri kişilerin gerçek üretimlerine, reel ekonomiye yöneltmişler. Sonuçta üst üste gelen küresel krizlerde diğer bankalar batarken, onlar az da olsa kar etmeye devam etmişler. Bugün Almanya’da parası korumak isteyenler artık güvenli kooperatif bankalarını tercih ediyorlar. Bunun için iyi bir yöntemleri var. Bölge halkı, özellikle de çiftçiler, 110 Avro tutarındaki hisse ile kooperatife ortak olur gibi bankaya ortak oluyorlar. İlk girişte bu miktarın sadece 11 Avroluk kısmını kendileri ödüyor. Geri kalanı, her yıl % 5 civarında tutan kar payı ile bir nevi ortağı adına banka ödüyor. Banka, bütün mudilerini ortağı yapmağı hedefliyor. Bu gerçekten enteresan bir durum. Müşterisi olduğunuz bankanın ortağı olarak genel kurullarına katılıyor ve yönetimine müdahale de bulunuyorsunuz. Yatırımlara, yöneticinin seçimine ve tasarrufunuzun geleceğine siz karar veriyorsunuz. Sonuçta banka, artık sizin bankanız yani gerçekten halkın bankası oluyor. Hem de devletten tek kuruş yardım almadan ve devleti hiçbir şekilde işlerine bulaştırmadan. Banka Başkanı NİSİUS; kendi ortakları arasında finansa en çok ihtiyaç duyan çiftçilerin çoğunlukta olduğuna ve Türkiye’nin büyük tarım potansiyeli olan güçlü bir ülke olduğuna vurgu yaparak; Türk çiftçisinin de kooperatifleri aracılığıyla her türlü zorluğun altından kendi kendine kalkabileceği söylüyor ve siz kooperatifçi dostlarına başarı dileklerini iletiyor. 12 Mart 2014 Köy-Koop Haber KURAKLIK Açıklama: Beklenen Kuraklık »» Türkiye’de dönemsel olarak kuraklık meselesi gündeme gelir. Bugün basına yansıyan haberlere atılan “Kuraklık köylünün belini büktü, Kuraklık yurdun büyük kısmını etkisi altına aldı, mahsul tehlikede” başlıklarının benzerlerine 1950-51, 1973-74, 1988-89, 1994-96 ve 2000-01, 2006-2008 yıllarında da yer verilmişti. 2014’ün şubat ayının sonlarına gelmemize rağmen ilkbahar havası yaşadığımız yağmur ve kardan eser olmayan şu günlerde de yeni bir aşırı kuraklık dönemine girdik. Şimdi yetkililer, Türkiye’de geçmişte de aşırı kurak dönemler yaşanmış olmasından yola çıkarak bu kuraklık döneminin de kısa süreceğini, önümüzdeki günlerde yağışlarla birlikte barajların dolacağını, aldıkları tedbirler ile özellikle de İstanbul’un 2071’e kadar su sorununu çözdüklerini ve vatandaşların müsterih olmalarını söylüyorlar. Oysa bu söylenenler sadece kuraklık sorununu ne kadar sığ algıladıklarını gösteriyor. Kuraklık Salt Doğal Bir Afet Değildir Doğal afetlerin belirleyici özeliği; büyük oranda veya tamamen insan kontrolü dışında gerçekleşiyor olmasıdır. Kuraklık da doğal afetler arasında yer aldığı için salt doğal etmenlerin ortaya çıkardığı bir olgu gibi görülüyor. Ancak bu afetin doğal dinamiklerden çok, sanayi ve endüstriyel tarım faaliyetlerine bağlı geliştiği ve şiddetlendiği de bir gerçek. Doğal afetlerin doğal dengesi bozulmuş durumda. Türkiye’de on yıllık periyotlarla görülen kuraklığın beş yılda bir görülmeye başlanması, yaygınlaşması ve daha da şiddetlenmesi söz konusu. Zira kuraklık büyük oranda tüm gezegeni etkileyen iklim değişikliği ile ilgili. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) geçtiğimiz eylül ayında yayınlanan beşinci raporunda, “insan faaliyetlerinin etkisi; atmosfer ve okyanus ısınmasında, küresel su döngüsündeki değişikliklerde, kar ve buzdaki azalmalarda, küresel ortalama deniz düzeyi yükselmesinde ve bazı aşırı iklim olaylarındaki değişikliklerde saptanmıştır” ifadesi yer alırken bir önceki raporlarına göre bu etkinin arttığını da söylüyordu. Dünyanın ortalama sıcaklığının 1901-2012 arasında 0,9 derece artması, 19832012 arasındaki 30 yılın, son 1400 yılın en sıcak 30 yılı olması, son 20 yılda Grönland ve Antarktika buzullarının büyük kütle kaybetmesi ve 1901-2010 arasında deniz sevilerindeki 19 cm yükselme gibi radikal değişimlerin gerçekleşmesini tek bir nedeni var: İklim değişikliği. İklim değişikliğine yol açan ise fosil yakıt (petrol, kömür ve doğalgaz) kullanımı ve arazi kullanımının değişimi. IPCC’nin beşinci raporu da “küresel ısınmadaki artışın yüzde 95-100 oranında insani faaliyetlerden kaynaklandığını” söylüyor. Dünya ısındıkça, iklim olayları ekstrem hale geliyor. Dünyanın bir yanını kuraklık kavururken, başka bir yanını seller götürüyor. Aynı yerde yılın bir döneminde kuraklık, bir başka döneminde aşırı yağışlar hâkim oluyor. İklim olayları insanlarla birlikte tüm canlıları oradan oraya savuruyor. Akdeniz havzasının iklim değişikliğinden çok ciddi bir biçimde etkileneceği öngörüler arasındaydı. Ama artık bunlara öngörü demek yetmiyor, radikal değişimler gündelik hayatın bir parçası haline gelmiş durumda. Türkiye genelinde özellikle yaz sıcakları 1960’tan bu yana yaklaşık 1,5 derece arttı. Dağ buzulları her yıl 10 cm eriyor, doğal afetlerin sayısında artış var. Deniz seviyesi yılda ortalama 3,8-7,7 mm oranın- da yükseliyor. Yağışlar oranları ve su varlıkları hızla azalıyor. Türkiye su stresi olan ülkeler kategorisinden su kıtlığı olan ülkeler kategorisine doğru ilerliyor. Bütün bu olumsuz koşulların yaşanacağına ilişkin yıllar öncesinden yayınlanan bilimsel raporlar var. IPCC’nin dördüncü raporunun yayınlandığı 2007 yılında Türkiye’de yine kuraklık yaşanıyordu. Bu nedenle iklim değişikliği bir miktar daha gündemimizde yer alabilmişti. Oysa 2013 yılındaki beşinci rapor, çok kesin verileri içermesine, iyimser değil, daha kötü senaryoların gerçekleştiğini söylemesine rağmen neredeyse hiç gündemimize giremedi. Hükümet yetkilileri iklim değişikliği yokmuş gibi havaya bakıp ıslık çalmaya devam ettiler. Türkiye Kuraklığın Pençesinde Türkiye’ye dönecek olursak, Bursa, Kocaeli ve Aksaray’dan da kuraklık haberleri geliyor. Bursa’nın Yenişehir Ovası’na can veren 8 gölette su seviyesi yüzde 3′lere kadar inerken, Kocaeli’nin içme suyunun büyük bölümünün sağlandığı Yuvacık Baraj Gölü’ne giren su miktarı 190 bin metreküpe kadar düştü. Bu nedenle Kocaeli’ne Sapanca Gölü’nden su takviyesi yapılıyor. Aksaray son 20 yılın en kurak yılını yaşıyor. Dört gün önce Hatay’ın Arsuz İlçesine bağlı Kepirce Köyü’nde kış ortasına gelinmesine rağmen yağış olmadığı için köylüler yağmur duasına çıktı. Yine üç gün önce Tekirdağ’ın Şarköy ilçesinde de insanlar yağmur duası yaptı. Balıkesir ilinin Burhaniye ilçesinin Dutluca Köyü’nde yüzlerce kişinin katıldığı bir yağmur duası yapıldı. Bugünlerde kuraklığın vurduğu Burhaniye’yi, geçen sene seller götürüyordu. İstanbul da bir kez daha susuzlukla yüz yüze. Mega kentin su ihtiyacını karşılayan 10 barajın 9 Ocak tarihi itibariyle doluluk oranları ortalaması %34,89’a kadar düştü. Bunlardan Pabuçdere Barajı’nın doluluk oranı %0,35. Yani baraj an itibarıyla kuru. Baraj doluluk oranları Ocak ayları karşılaştırmasında son 10 yıldaki ikinci en düşük seviyeye indi. 2013 yılının 11 aylık yağış miktarı da, dün itibariyle metrekareye düşen 467,9 kilogramlık oranla son 50 yıllık ortalama olan 618,3 kilogramın altına düştü. Yetkililerden ilginç kuraklık açıklamaları On yıllardır büyüyerek bu noktaya gelen kuraklık karşısında yetkililer ilginç açıklamalarda bulundu. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun İstanbul’da 3 sene kuraklık olsa bile suyun yeteceği, Melen ve Yeşilçay projeleriyle şehrin su sorunun 2040’a kadar çözüldüğünü söylediği açıklama bunlardan en ilginci. Eroğlu bunun ardından İstanbul için (Sungurlu ve Osmangazi’ye) 3 yeni baraj daha yapacaklarını da söyledi. Eroğlu’nun “endişelenecek bir şey yok zaten Perşembe Cumaya yağmur yağacak” minvalindeki sözleri ise yönetimin kuraklık gibi uzun erimli ve karmaşık bir meseleye bakışını özetliyor. Bununla ilgili Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun İstanbul’daki kuraklık için geçtiğimiz hafta attığı twitlerden birinden tam da bu noktada bir alıntı yapmalı. Kadıoğlu şöyle yazmış: “Şaşkınlar için Uyarı! Kuraklık bir kaç günlük yağış eksikliğinden dolay oluşmaz; benzer bir şekilde birkaç günlük yağışla da kaybolmaz”. Eroğlu’nun kuraklığa yönelik son sözleri ise şöyle: “Altyapı şebekesi tamamen yenilendi. 200300 yıl dayanacak bir şebekemiz var… Çok karmaşık, yedeğin yedeği olan bir sistem var İstanbul’da… Bu kadar biz büyük şehire nasıl su veriyoruz. Bazen ben bile şaşırıyorum”. Biz de kendilerinin nasıl olup da bu kadar dünyadan bir haber kalabildiklerine şaşıyoruz. süreç hızlanarak devam etmektedir. Sulak alanların yok olmasıyla birlikte biyoçeşitlilik de yok olur. Bunun bir başka sonucu kültürel çeşitliliğin de yok olmasıdır. Bin yıllardır sulak alanlarda yaşayan kırsal topluluklar tüm kültürel zenginliklerini geride bırakıp göçe zorlanır. Olan yine gelecek nesillere olur… Su varlıkları kirlenmiş ve tükenmiş, pahalanmış, su hakları gasp edilmiş bir ülkenin çocukları olarak dünyaya gelirler. Kendilerinden önceki kuşakların sorumlu olduğu sorunların cefasını çekerler. Bir avuç sermaye ve güç sahibi zenginleşirken, %99 yoksullaşır. Kuraklığın Sonuçlarına Odaklı Bir Mücadele Olmaz! Su Arzını Artırmaya Yönelik Çözümler Kuraklık Sorunun Parçasıdır! Asli görevini yerine getirmekle bile böbürlenen ve “başarısına” şaşıran bakanların yönettiği bir ülkede kuraklığa gerçek çözümler üretmek gündemde değil maalesef. Peki, bu yöneticiler ne işe yarar, ne yapar? Onlar 3. Köprü, 3. Havalimanı ve İstanbul’a Yenişehir projeleri gibi mega yatırımlarla ülkeden İstanbul’a ve diğer büyük şehirlere mevcut göçü azdırır; kuraklığa bağlı susuzluk patlak verdiğinde daha fazla baraj yapıp sosyal-ekolojik yıkıma ve adaletsizliğe neden olur; su kesintisi yapar vatandaşının hayatını zehir eder; suyun fiyatını artırıp yaşam hakkı olan insani su kullanımı hakkını yoksullar aleyhinde kısıtlar; “dişinizi fırçalarken musluğu kapatmayı unutmayın” sığlığından öte gitmeyen söylemlerde bulunup soruna gerçekçi çözümler üretmek yerine, bir de ne kadar duyarlı olduklarını göstermeye çalışırlar. Onlar kuraklıktan yine kârlı çıkacak, ya biz %99? Tüm bunların sonucunda kuraklıktan yine sermaye ve hükümet kârlı çıkar. Kuraklığa çare olarak önerilen yeni baraj, HES ve su transferi gibi hidrolik projelerden muazzam kazanç sağlanır, suyun fiyatı artar ve ambalajlı su sektörü palazlanır. Olan yine vatandaşa olur… Hidrolik projeler yüzünden toprağını ve suyunu kaybeden kırsal kesim yerinden yurdundan olup daha da yoksullaşır. Vatandaş bütçesinden daha büyük bir kalemi su faturasına ve damacana ve PET şişelerde satın aldığı içme suyuna ayırmak durumunda kalıp yoksullaşır. Olan yine doğaya olur… Nitekim Türkiye’nin sulak alanlarının yarısı yok olmuştur. Bu Daha fazla sayıda baraj ve HES inşa edilerek kuraklık sorunu ortadan kalkmaz. Kuraklık ile barajlar arasında bunun tam tersi yönde bir ilişki olduğuna dair önemli araştırmalar vardır. Bunlardan biri 2012 yılı tarihli olup, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki onlarca büyük barajın kuraklığın etkilerini sertleştirdiği sonucu ortaya çıkarmıştır. İstanbul’a 185 km ötedeki Melen Çayı’ndan ve Ömerli’ye 60 km uzaklıktaki Yeşilçay’dan borular içinde su taşınarak ta kuraklık sorunu çözülmez. Bu dev ölçekli hidrolik projeler nüfusu sürekli artan bir şehrin ihtiyacını ancak belirli bir süre karşılayabilir. Ancak bu bile oldukça iyimser bir tahmindir. Zira kuraklık bölgesel sorundur. Yağmur yağmazsa, komşu şehirlerdeki barajlar da dolmayacağı için bir işe yaramaz. Ülkedeki su kullanımının sadece %15’inden sorumlu olan evsel kullanım odaklı çözümler de kuraklığı ortadan kaldırmaz. Yoğun su kullanılan endüstriyel tarım ve sanayinin su kullanımı %85 civarındadır. Bu iki sektör birlikte vatandaşın evde kullandığı suyun kat be kat fazlasını tüketmekte ve kirletmektedir. İklim değişikliğini artıran fosil yakıtların kullanımını azaltmak şöyle dursun artıran yatırımların teşvik edilmesiyle de kuraklık sona ermez. Tüm Avrupa’da yapılması planlanandan daha fazla sayıda termik santrali projesine imza atan Türkiye, bu gidişle sadece karbon salımı artışı hızında zaten sahip olduğu dünya birinciliğini korur. Meşhur 2023 hedefleri içinde yer alan “enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak” adına kurulan termik santraller yer üstü ve yer altı su varlıklarını soğutma ve temizleme gibi amaçlarla kullanırken kirletmektedir. Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in 12 Mayıs 2011 tarihli beyanında da belirttiği gibi dünya gıda pazarına yönelik üretimde yedinci olan Türkiye’yi beşinciliğe taşıma hedefinin anlamı şudur. Küresel gıda pazarının taleplerine yönelik üretimin yapıldığı endüstriyel tarım yoğun su, herbisit, pestisit, büyüme hormonu ve gübre kullanımı ile Türkiye’nin toprağını ve suyunu hem kirletmekte, hem de tüketmektedir. Başka bir ifadeyle, su yaşam hakkının bir parçası değil, sanayi ve endüstriyel tarımın hammaddesi haline getirilmektedir. Suyun fiyatı artırılarak ta kuraklık ve ona bağlı susuzluk sorunu çözümlenemez. Suyun fiyatı ile tüketilen su miktarı arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Çünkü su vazgeçilemez, yerine başkası konulamaz, mutlak bir ihtiyaçtır. Fiyat artınca dar gelirli vatandaşın zaten kısıtlı olan bütçesinden suya ayrılan kalem büyür ve dolayısıyla vatandaş daha da yoksullaşır. Suyu kişi başına en fazla tüketenler gelir durumu daha iyi olanlar olduğundan, bu kesim için suyun fiyatı kullanımında belirleyici olmaz. Dolayısıyla sudaki fiyat artışı adaletsizliğin derinleşmesinden başka bir sonuç doğurmaz. Su arzını artırmaya yönelik, suyu gerçekten tüketip kirletenlere değil bundan mağdurlara yüklenen, adaletsizlik yaratan her atılım kuraklığı ve etkilerini artırır. Kuraklıkla mücadele için Çok boyutlu, uzun erimli ve karmaşık bir mesele olan kuraklıkla mücadele etmek için bireysel değil toplumsal çözümler üretmek gerekiyor. Bunun için bugün su hakkımızı, su varlıklarının insani ve ekolojik amaçlı kullanımını savunmak daha bir önem kazanmış durumda. Bütün insanların ve canlıların yaşam hakkının ayrılmaz parçası olarak yeterli miktarda temiz suya erişmesini sağlamak amacıyla su hakkımızın anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz. Su yönetiminde demokratik katılımcılık talep ediyoruz. Su Hakkı Kampanyası olarak kuraklığın ve susuzluğun önlenmesi için hükümetten acilen şunları talep ediyoruz: • Ülkedeki su kullanımının %85’inden sorumlu olan endüstriyel tarım ve sanayinin tüketimini kontrol altına alıp azaltmaya yönelik politikalar, uygulamalar ve teşvikler geliştirilerek hayata geçirilsin! • İklim değişikliğini artıran fosil yakıtların kullanımından vazgeçilsin. Enerji ihtiyacı güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklarından sağlansın. • Doğayı ve toplumu olumsuz etkileyen baraj, HES ve su transferi projeleri gibi hidrolik çözümlerden vazgeçilsin! • Enerji verimliği ve tasarrufunu sağlayacak politikalar ve uygulamalar hayata geçirilsin! • Dünya pazarının taleplerine yönelik endüstriyel tarım yerine, yereldeki halkın ihtiyacına yönelik geleneksel ve organik tarıma teşvik verilsin. • İnsani ihtiyaçlara (içme, yemek pişirme, temizlik vb.) yetecek miktarda temiz ve kaliteli su devlet tarafından bedava olarak verilsin! Sadece bunu aşan su kullanımı ücretlendirilsin! Su Hakkı Kampanyası Köy-Koop Haber Mart 2014 ORGANİK TARIM Ülkemizde Organik Tarımla İlgili Sıkıntılar 13 »» Bu yazımı öncesinde organik tarımın, uygulanabildiği takdirde çok büyük faydalarının olduğunu söylemiştim. Buna bağlı olarak, tarımsal üretim sistemlerinin tamamının organik tarıma geçebilmesi mümkün değildir ama sürdürülebilir hale dönüştürülerek klasik tarım uygulamalarının verdiği zararların azaltılması sağlanabilir. Önemli olan seçilen üretim sisteminin “uygulamada” yapılabilirliğinin sağlanması, örgütlü hareket edilmesi ve denetlenmesidir. Peki, uygulama bazında organik tarım açısından günümüz koşullarında karşılaşılan güçlükler nelerdir? Hangi aşamalarda ne tür sorunlar yaşanmaktadır? Bu yazımda bunlara değinelim istedim. Ülke nüfusumuzun yoğunluğu, arz talep ilişkisinin dengeli olmaması, gelir düzeyinin düşük olması ve eğitim yetersizliği birçok sektörde olduğu gibi, organik tarım sektöründe de ilk akla gelen sorunlar arasındadır. Bahsettiğim sadece organik tarım üzerine eğitim almak değildir, yanlış anlaşılmasın. Tarım işiyle uğraşan tüm kesimlerin bilinçli ve sorumluluk sahibi olabilmesi ile ilgilidir, yanlışı bile bile yapmamasıyla ilgilidir. Kültür işidir. Organik tarım uygulamalarında ise eğitim daha fazla ön plana çıkmaktadır. Örneğin; ülkemizde meslek yüksekokulları düzeyinde verilen organik tarım eğitimi sonrasında mezun olan teknikerlere mevzuatlara göre herhangi bir yetkisi bulunmamaktadır (Bayram vd. 2007), neden? Çünkü bütün işlerimizde olduğu gibi başlamaktaki amacımız her zaman farklı... Ne demek istiyorum: biz, nedenini bilmediğim bir şekilde, önce koşulları oluşturmak ve ardından hareket etmek yerine; önce hareket edip ardından koşulları ona uydurmaya çalışan bir toplum haline gelmiş bulunuyoruz. Madem, bu yüksekokullarda eğitimli eleman yetiştiriyoruz, soru şu; bu elemanları nerede kullanacağız? ya da organik tarımın olmazsa olmazı denetleme mekanizmasında, yetişmiş elemanlardan faydalanmayacaksak kimlerden faydalanacağız? Kimileri, oluşan sektörün çok yeni olması nedeniyle tam olarak oturmadığını ve zaman içinde bu ve benzer sorunların aşılabileceği yönünde düşünceye sahiptir. Saygı duyarım, ancak hatırlatmak isterim: Bilgilerin hızla yayıldığı ve paylaşıldığı bir teknoloji çağı yaşıyoruz. Hemen hemen her türlü konuyla ilgili emsaller mevcutken neden daha ileriye bir adım atmıyo- ruz… Benim gözümde eğitimin ardından bir sistemin başarıya ulaşması gerekli olan en önemli aşama örgütlenmedir, diğer ifadeyle “birlikte hareket etme”. Maalesef, tarım sorunlarının başında yer alan bu durum, organik tarım uygulamalarında da karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Eğer bu sisteme geçiş yapmak istiyorsanız “ben işime bakarım” deyip kenara çekilemezsiniz. Şöyle başlayalım açıklamaya; ortaya sermaye koyuyorsunuz, eğitimini aldınız. Gerekli kontroller başladı, süreç uzun olduğu için zaman harcıyorsunuz, bu arada sermayeden yiyorsunuz. Süreç başarıya ulaştığı takdirde gelirinizde çok ciddi artışlar söz konusu olacak… Ve bir gün yakın çevrede bulunan, klasik tarım tekniklerini kullanan diğer bir işletmenin sorumsuzluk ya da istem dışı oluşturabileceği herhangi bir bulaşmadan etkilenmemeniz mümkün değil, işletmenizde çok ciddi sorunlara neden olacaktır. Peki, şimdi ne olacak? Ülkemiz koşullarında bu tür sorunların oluşmasında en büyük etken; tarım işletmelerimizin küçük, çok parçalı ve dağınık oluşundan kaynaklanmaktadır. Özellikle organik tarım alanlarının klasik üretim alanlarına mesafesi sıkıntılı durumların oluşmasına neden olmaktadır. Daha işin başında, karar aşamasında örgütlenme ve arazi büyüklüğü sorununun organik tarımda birleştiği nokta da budur aslında… Aynı zamanda, işletme büyüklüğü sorunu organik tarım sistemine geçmek isteyen örgütsüz bir küçük işletmecinin, mevzuat gereği denetim ve sertifikasyon kuruluşları ile yapacağı anlaşmalar çerçevesinde karşılaşacağı işletme maliyetinin de yüksek olmasına neden olacaktır. Diğer taraftan, ülkemizde tarımsal işletmeler hakkındaki veri tabanı da yeterli değildir. Son dönemde yapılan arazi toplulaştırma çalışmalarıyla arazi bazında veri tabanı oluşturulması konusunda önemli adımlar atılmasına karşın, ülkemiz genelinde tam olarak uygulamaya geçilmemiştir. Bu durumu organik tarım işletmeleri açısından ele aldığımızda; kısa bir süredir uygulanmaya başlamasına, sayılarının oldukça az olmasına, bir kayıt sistemi geliştirmesine ve her aşamasında denetleme imkânınız bulunmasına rağmen, sağlıklı bir veri tabanı ve bilgi akışı oluşturulamaması işin ciddiyetini ortaya koymaktadır. Örgütlenme sadece üreti- Uzm. Dr. Esra GÜNERİ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü [email protected] ciler açısından değil aynı zamanda kurumlar arasında da sağlanmalıdır ve ilgili kuruluşlar arasındaki işbirliğinin yeterli olmaması, ilerleyen dönemlerde pazarlama konusunda benzer sorunlarla tekrar karşılaşılması anlamına gelmektedir. Organik tarım ürünlerinin diğerlerine göre pazar fiyatlarının yüksek olması, cazibesini artıran konuların başında gelmektedir. Gerek ülkemizde gerekse ihraç edilecek ülkelerde belirli bir kesimin beslenmesinde kullanılabilir olması da sınırlılığını ortaya koymaktadır. Oluşan bu pazarlama sorunu, iç ve dış pazarın dengeli olmayışından kaynaklanmaktadır. Özellikle ülkemizde organik ürünlerin iç talep artışlarının istenilen seviyeye ulaşamamasının nedenlerinden biri, beklide en etkilisi, halkın düşük gelir düzeyidir. Eğitim düzeyimiz arttıkça halkın organik ürünlerle beslenme eğiliminde artış olmasına karşın, sürekliliği söz konusu olamamaktadır. Diğer taraftan, ihraç edilen organik ürünlerin ihraç sorunları nedeniyle iadesi durumunda da iç piyasaya klasik tarım ürünlerinden farksız bir şekilde dönüş yapması ise sıkıntının boyutlarını gözler önüne sermektedir. Pazarlama aşamasında yaşanan bir diğer sıkıntı da, aslında tamamen kurumsal işbirliği ile ortadan kaldırılabilecek bir sorun olmasına rağmen, organik tarımın gerektiği kadar önemsenmediğini algıladığımız bir “kavram kargaşası” (Demiryürek 2011)’nın olmasıdır. Klasik tarım teknikleri ile üretildikleri halde, etiketlenme aşamasında doğal, natürel, tabi, köy ürünü, gübresiz, ilaçsız, katkısız, organik tarım veya gıda ürünü vd. yanlış, yanlı ya da yanıltıcı ifadeler kullanılmaktadır (Demiryürek 2011). Oysa organik ürünlerin ya da organik tarıma geçiş ürünlerinin etiketlenme şekilleri ve renkleri bile mevzuat ve kanunla belirlenmişken, “kavram kargaşası” yaratan reklamların ve söylemlerin önü kesilmediği takdirde, organik tarımda istenilen düzeye ulaşmanız hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Ne demek istiyorum? Organik tarım konusunda yapılması gerekenler nelerdir diye sorulduğunda şu tarz cevaplar verilmektedir: “oluşturulan reklam ve kamu spotları yetersiz kalmaktadır”, “organik tarım konusunda tüketicileri eğitmek, bilinç oluşturmak gerekir”, “piyasalarda denge sürekli değişkenlik göstermektedir” vs. vs….Şimdi ben size soruyorum;, bu yapılanlar ile söylenenler birbirini tutuyor mu? İşin ilginç olan bir yanı da; AB mevzuatlarına göre yönetmeliklerini örnek aldığımız ülkelerde her nedense ne “veri tabanı” sorunu, ne “toplulaştırma” sorunu, ne “eğitim” ne “örgütlenme” ne de “pazarlama” sorunu ön plandadır. Peki, elimizde bir çok örnek varken, neden sanki sıfırdan başlıyormuş gibi hareket ediyoruz? Gelelim bir diğer konuya: organik ürünlerin fiyatları neden bu kadar yüksek? En önemli gerekçe; kontrol ve sertifikasyon için yönlendirilen kuruluşların büyük ölçüde dışa bağımlı olmalarıdır. Mevzuatlara göre organik tarım kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarının bağımsız olması, ticari anlamda danışmanlık dâhil hiçbir hizmet vermemesi, üretim ve pazarlama faaliyetlerinde bulunmaması gerekmektedir. Görevleri; organik tarıma geçmek isteyen işletmenin gerekli her türlü analizini yaparak kontrol etmek, uygun üretim yapmasını sağlamak ve sertifikalandırılarak ürünlerin etiketlenmelerine kadar her türlü işlemden sorumlu olmaktır. Ülkemizde, 2013 yılı itibariyle, İzmir (10), Ankara (5), İstanbul (3), Mersin (2), Antalya (2), Muğla (1), Sivas(1), Yalova(1), Adana (1) ve Kayseri (1) merkezli olmak üzere büyük bir kısmı dışa bağımlı 27 adet kontrol ve sertifika kuruluşu bulunmaktadır (Bu şirketlerin listesi bakanlığımızın web sayfasından görülebilir, Anonim 2013). Geçmiş yıllara göre sayısı artan bu şirketlerin, sayılarının ve bölgelerinin yeterli olmaması organik tarımda kontrol ve sertifikasyon işlemlerinin maliyetini etkilemektedir (Bayram vd. 2011). Ayrıca, toprak, su ve ürün açısından kalıntı, mikrobiyal ve yapılması gereken diğer analizler için akreditasyon işlemini tamamlanmış laboratuvar sayısının az olması nedeniyle, kontrol ve sertifikasyon şirketlerin dışa bağımlı olmaları da beklenen bir durumdur. Bu da, gerek şirketler açısından gerekse işletmeciler açısından organik tarım için ek bir maliyete neden olmaktadır. Organik ürünlerin fiyatlarının yüksek olmasındaki bir diğer etken de; organik tarımın girdileri olarak kullanılacak hammaddenin dışa bağımlılığıdır. Organik tarımda kullanılan hammaddeler nelerdir: örneğin bitkisel üretim açısından ele aldığımızda en önemli sorun tohumluktur. Çünkü klasik tarım teknikleriyle üretilen ürünler organik üretim sisteminde tohumluk olarak kullanılamamaktadır. Birçok değerlendirmede, çevre etmenlerine, hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı çeşitlerin az olduğundan yakınılmaktadır. Aslında bu konularda yapılan çalışmalar yeterli düzeyde olmadığı için “az” olarak görülmektedir. Diğer taraftan, yine bitkisel üretim örneğinden yola çıkarak, özellikle organik gübre ve bitki koruma maddelerinin yani “organik girdilerin” alternatiflerinin üretilmesi ve çeşitliliğinin arttırılması sadece biraz ilgiye ihtiyaç duymaktadır. Bugün, ülkemizde bu gibi problemlerin üstesinden gelinemediği için hammaddeler yurt dışından sağlanmakta ve dolayısıyla bu durum organik ürünlerin fiyatlarına yansımaktadır. Son olarak; ülkemize örnek olması gereken ülkelerde, organik tarımın gelişimini sağlayan en önemli etken, üreticiyi maddi yönden desteklemeleri olmuştur. Rakamlar üzerinden veri vermek gibi bir niyetim yok. Ülkemizde, organik tarımı teşvik etmek amacıyla klasik tarım üreticilerine verilen desteklerle kıyaslandığında daha fazla kredi verilmektedir, ancak yeterli olmadığı organik tarım adına bugün gelinen noktadan belli olmaktadır. İşte bu yüzden örgütlü bir iştir organik tarım yöntemi ve çok ciddi bir planlama gerektirir. Ama maalesef ülkemizde organik tarımın sorunları birbirine bağlanarak bir zincir halini almaktadır: “eğitim-mevzuat-küçük işletme-örgütlenme-pazarlama-maliyethammadde-destek sorunu”. Zaman içinde bu ve benzer sorunların aşılması dileğiyle, saygılarımla… Kaynaklar Bayram, B., Yolcu, H., Aksakal, V., 2007. Türkiye’de Organik Tarım ve Sorunları Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg. 38 (2), 203-206. ISSN : 1300-9036. Demiryürek, K. 2011. Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 28(1), 27-36. Anonim, 2013. OT Yetkili Kuruluşlar (KSK) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2013. 14 Mart 2014 Köy-Koop Haber ÇEVRE Hayvansal Üretim ve Çevre »» Günümüzde her alanda olduğu gibi tarım sektöründe de teknolojik gelişmelerin hızla yaşandığı dünyada, bu gelişmelerin olumlu etkilerinin yanı sıra özellikle çevre üzerinde ciddi boyutlarda olumsuz etkilerinin ortaya çıkması dünyanın geleceğini tehdit etmeye başlamıştır. Bu tehdit karşısında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ile uluslararası kuruluşlar hayvansal ve bitkisel üretimde çevreye dost üretim teknikleri ve tarımsal politikalarla birlikte sürdürebilirlik kavramları üzerinde durmaktadırlar. Avrupa Birliği (AB), tarımla ilgili politikalarını özellikle çevreyi korumaya yönelik önlemler ve sürdürebilirlik üzerine odaklanmış olarak yeniden reforme etmekte olup, üye olmayan aday ve potansiyel aday ülkelerin kendi tarım sektörlerindeki ulusal mevzuatlarını uyumlaştırma çalışmalarında bu iki kavramın önemine vurgu yapmaktadır. Hayvancılığın çok kapsamlı çevresel etkileri olmasına rağmen, toplam Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYİH) sadece % 1,5’nun altında üretim gerçekleştirdiği için küresel ekonomide büyük bir güç değildir. Fakat hayvancılık sektörü gelişmekte olan ülkelerde sosyal ve politik yönlerden çok önemlidir. Çünkü dünyada özellikle kurak alanlarda yaşayan dünyanın yoksul 1 milyar insanı için önemli bir gıda ve gelir kaynağıdır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, özellikle Afrika ve Asya’da yaşayan insanların büyük çoğunluğu hayvancılıkla uğraşmakta olup yaşamlarını sürdürebilmeleri için başka alternatifleri yoktur. Bu nedenle de hayvancılık dünyadaki politikacılar için üzerinde durulması gereken önemli bir husustur ( www.fao.org). FAO verilerine göre küresel arazi kullanımının yaklaşık % 80’den sorumlu olan küresel hayvansal üretim; küresel ısınma, arazi bozulması, hava ve su kirliliği ile biyoçeşitlilik kaybı gibi dünyanın en önemli çevre sorunlarının temel nedenlerinden biri olarak görülür ve küresel sera gazı emisyonlarının % 18’nin kaynağı olduğu kabul edilir. Hayvansal üretimin bu olumsuz etkileri, dünya nüfusunun hızla çoğalmasıyla birlikte ete, yumurtaya ve süt ürünlerine olan talebin artmasının sonucu olarak muhtemelen çevre üzerinde daha fazla bir baskı unsuru olacak gibi görünmektedir. Modern hayvansal üretim faaliyetleri, giderek artan bir şekilde çevreye zararlı ve sıkıntılı bir durum oluşturabilecek katı, sıvı ve gaz halindeki emisyonların bir kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Katı ve sıvı gübre ile atık su bitki beslenmesinde çok önemli olan nitrojen ve fosfor kaynağıdırlar. Ancak bu gübreler tarım arazilerinde aşırı düzeyde kullanıldıklarında yeraltı sularının nitratla, yüzey sularının ise fosforla kirlenmesine neden olarak zararlı hale gelirler. Havanın kirlenmesine neden olan başlıca faktörler olan toz, kokular, gazlar, mikroorganizmalar ve endotoksinler hayvan gübrelerinin depolanması, taşınması, hayvanların otlatılması ve hayvan barınakları Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] aracılığı ile çevreye yayılırlar. Hayvan barınaklarının içindeki havada 130’dan fazla farklı gaz bileşiklerinin olduğu tespit edilmiştir. Havayı kirleten bu bileşiklerin, değişik nedenlerden dolayı barınaklarda çalışan çiftçilerin ve hayvanların sağlıkları için ciddi tehlikeler oluşturduklarına dair çeşitli epidemiyolojik kanıtlar vardır. Ayrıca hayvansal üretimden kaynaklı metan (CH4), diazotmonoksit (N2O), amonyak (NH3) v.b gazlar küresel ısınmada etkili olan önemli faktörlerdendir. Hayvansal üretim için gerekli olan yem bitkilerinin sulanmasında, küresel olarak insanlar tarafından kullanılan suyun % 8’den fazlası kullanılmaktadır. Bilimsel çalışmalardan elde edilen verilere göre; su kirliliğinin en büyük kaynağı başta hayvansal atıklar olmak üzere antibiyotikler, hormonlar, tabakhane ve gübrelerden kaynaklanan kimyasallar ile yem bitkilerinin üretiminde kullanılan pestisitlerdir. Hayvansal üretimin çevre üzerindeki tehditlerini azaltmak için Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından önerilen bir dizi tedbirler vardır : • Arazi Bozulması: Bozulmuş arazilerin normal arazi yapısına dönüştürülmesi toprak koruma, otlatma sistemlerinin daha iyi yönetilmesi ve hassas alanların korunması ile gerçekleştirilir. • Sera Gazı Emisyonları: Ormanların yok olmasından ve mer’a alanlarının bozulmasından kaynaklanan karbondioksit (CO2) emisyonunu azaltmak için hayvancılıkta ve yem üretiminde sürdürebilirlik sağlanmalıdır. Ayrıca metan ve nitrojen emisyonlarının azaltılması için hayvan besleme tekniklerini geliştirmek ve gübre yönetimini uygulamak gerekir. • Su Kirliliği: Hayvancılıkla ilgili sanayi sektöründe hayvansal atıkların iyi yönetilmesi, hayvanlara besleme değeri yüksek rasyonların hazırlanması, geliştirilmiş gübre yönetimi ve tarım arazilerinde işlenmiş gübrenin kullanılması ile hayvansal üretimden kaynaklanan su kirliliğinde önemli azalmalar sağlanabilir. • Biyoçeşitlilik Kaybı: Biyoçeşitlilik kaybını azaltmada; yabani alanların korunmasını geliştirmek, yerel gen kaynaklarını korumak, korunmuş alanlar arasında bağlantı sağlamak ve hayvansal üretim ile üreticileri çevre yönetimine entegre etmek gibi faaliyetler etkili olacaktır. Sonuç olarak, hayvansal üretimin çevre üzerindeki olumsuz etkileri hayvancılık işletmelerinin yönetimine, hayvan yetiştirme ve besleme tekniklerine, hayvansal atıkların değerlendirme yöntemine, bölgesel farklılıklara ve iklim koşullarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Dünya nüfusunun artmasına paralel olarak, hayvansal ürünlere olan talebin de artması nedeniyle bu ihtiyacı karşılamak için, çevreye dost hayvansal üretim tekniklerinin yaygınlaştırılması gereklidir. Bu tekniklerin uygulanmasında ve yaygınlaştırılmasında çiftçilerin, tarımsal amaçlı üretici örgütlerinin, ziraat mühendislerinin, veteriner hekimlerin ve devlet kurumlarının işbirliği içinde olmaları hem çevre bilincinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında hem de sağlıklı nesillerin yetişmesinde oldukça önemli katkılar sağlayacaktır. Su Kaynaklarının Etkin Kullanımı İçin 15 Milyarlık Program Hayata Geçiriliyor »» Orman ve Su İşleri Bakanlığı, su kaynaklarının etkin kullanımı ve yönetimi, sürdürülebilir kalkınma ve gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla ‘Tarımda Suyun Etkin Kullanım Programı’nı hayata geçiriyor. 5 bileşen, bu bileşenler altında tanımlanan 16 politika ve bu politikaları gerçekleştirmek üzere yapılacak 59 eylemden oluşan ve 2014-2018 yıllarını kapsayan program yaklaşık 15 milyar 773 milyon lira yatırım bedeliyle gerçekleştirilecek. Su tasarrufu sağlayan damlama ve yağmurlama modellerinin payı plan döneminde yüzde 20’den yüzde 25’e yükseltilecek. Ayrıca DSI sulamalarında yüzde 62 olan sulama oranı 68’e, yüzde 42 olan sulama randımanın ise yüzde 50’ye çıkarılacak. 2014-2018 dönemini kapsayan 10’uncu 5 yıllık Kalkınma Planı’nda yer alan “Tarımda Suyun Etkin Kullanılması Programı” hayata geçiyor. Program çerçevesinde mevcut sulama altyapılarının modernizasyonu ve etkinliği artırılacak. Kişi başına 1.500 metreküp olmak üzere toplam 112 milyar metreküp tüketilebilir su potansiyeline sahip olan Türkiye, bu su potansiyelinin 44 milyar metreküpünü tarım sektöründe kullanıyor. Toplam tüketilebilir su potansiyelinin yüzde 73’üne denk gelen bu rakam ile Türkiye su kısıtı yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’nin su zengini olmaması ve 2023 hedefleri doğrultusunda Orman ve Su İşleri Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanacak ve izlenecek Tarımda Suyun Etkin Kullanma Programı kapsamında 5 bileşen ve bu bileşenler altında politikalar tanımlanıyor. Bileşenlerden 3’nün sorumluluğu Devlet Su Işleri Genel Müdürlüğü’nde, 2’sinin ise Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda bulunuyor. Damlama ve Yağmurlama Sistemlerinin Payı Yüzde 25’e Çıkarılacak Kalkınma Bakanlığı’na sunulmak üzere düzenlenen program kapsamında Devlet Su İşleri (DSI) Genel Müdürlüğü’nce geliştirilen sulama tesislerinde, su tasarrufu sağlayan damlama ve yağmurlama modellerinin payı plan döneminde yüzde 20’den yüzde 25’e yükseltilecek. Ayrıca DSI sulamalarında yüzde 62 olan sulama oranı 68’e, yüzde 42 olan sulama randımanın ise yüzde 50’ye çıkarılacak. Yine bu dönemde su tasarrufu sağlayan toplam modern sulama sistemi sayısı her yıl yüzde 10 oranında artırılacak ve yeraltı suyu kullanımı yüzde 5 düşürülecek. Bu bileşenler ile mevcut sulama altyapısının modernizasyonu ve etkinliğinin artırılarak suyun bilinçli kullanımı için tarım üreticilerine yönelik eğitimler verilecek. Bileşenler çerçevesinde ayrıca destekleme politikaları su kısıtı esas alınarak gözden geçirilecek, su havzaları bazında su bütçesi çalışmaları yapılacak ve sulamada kurumsal yapı etkinleştirilecek. Orman ve Su İşleri Bakanlığı koordinatörlüğünde çalışmaların başlatıldığı bileşen sorumlularının yanında ilgili kurum ve kuruluşlar da sürece dahil edildiği 20142018 yıllarını kapsayan 'Tarımda Su Kullanımının Etkinleştirilmesi Programı' yaklaşık olarak 15 milyar 773 milyon lira yatırım bedeliyle gerçekleştirilecek. Köy-Koop Haber Mart 2014 TARIM İçimizde Hırsız Var! »» Osteoporoz kemiklerimizi çalıyor. Dünya’da her 3 saniyede bir kemik kırılıyor, yok oluyor. Yılda 8,9 osteoporik kırıkla karşı karşıyayız. Erkek veya kadın fark etmiyor, sayı artıyor. Hastalığın net sonuç verici tedavisi yok ama yavaşlatabilme, erken yaşta önlem mümkün.Her 45 yaş üstü bireyi kalsiyuma, D vitaminine, süt ve süt ürünlerine, içme sütlerinden de mucizevi gıdamız keçi sütüne davet ediyorum. Osteoporoz ve Keçi Sütü Son iki üç yıldır üretimde tercih basamaklarında da yükselen keçi sütü yararları sayesinde gündemde. Son yıllardaki çalışmalar bilim ve teknolojiyle de keçi sütünün yararları daha on plana çıkmış kanıtlanmıştır. Gamze ERDENER Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğrencisi Osteoporoz kendi kemiklerin içlerindeki kalsiyum ve diğer çeşitli mineralleri kaybederek zayıf, güçsüz ve kırılgan bir yapı alması durumudur. Kemik tıpkı arı peteğine benzer bir yapıya ve başta kalsiyum olmak üzere birçok minerali depolama özelliğine vardır. Yediğimiz yiyeceklerden aldığımız kalsiyum ve mineraller kemik sağlığımız için çok önemlidir. Ancak belirli bir yaştan sonra kemik yapımı kemik yıkımından az olduğu için kemikler güçsüzleşmeye başlar. Yumuşak doku yaş ilerledikçe daha sert bir hal alır kırılganlık artar ve beraberinde 30’lu yaşlarda kemik kütlesi “Tepe Kemik Kütlesi” denen en yüksek değerini alır. Bu yaşlarda ulaştığımız Tepe Kemik Kütlesi ve yaşlanınca başlayan kemik kaybının hızı, bireyin kemik erime riskini belirler. Bu veriler kimin bu hastalığa yakalanacağını gösterir. 50 yaş üstü her 3 kadından 1’i ve 5 erkekten 1 ‘inde kemik erimesi rahatsızlığı görülüyor. Erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülen bu rahatsızlık gün geçtikçe artmakta. Osteoporoz en sık kalçada, ön kolda ve omurlarda kırıklara neden olabiliyor. Beslenme, Genetik, Cinsiyet, etnik köken, yaş, hormon durumu, vücut yapısı osteoporoz hastalığını oluşturan etkenlerdir. Osteoporozdan korunmak için öncelikle doğru beslenmek gerekiyor. Osteoporozun önlenmesi çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerinde optimal kemik gelişimi ile başlar. Menopoz sonrası kadınlarda kemik kaybı hızlanır. Erkeklerde kemik kaybı 50’li yaşlarda başlar ancak kayıp hızı daha yavaştır. Kadınlardaki bu yüksek oranın nedeni Menopoz’dur. Östrojen hormonunun kemik gelişim ve yapısında önemli bir yeri vardır. östrojen hormonunun vücudu terk etmesiyle birlikte girilen menopoz dönemi kadınlar için kritik bir dönemdir. Bu aşamada kemik kaybını önleyici yöntemler(cal ve dvit. ağırlıklı beslenme, egzersizler, ilaçlar vb) kemik kaybını yavaşlatabilir. Kalsiyum, D vitamini ve proteinin sık yer aldığı iyi beslenme, kemiğin korunmasında ve osteoporozu yavaşlatmada oldukça büyük önem taşımaktadır. Osteoporoz ve kırık oluşumunun engellenmesi için 50 yaş üzeri erişkinlerde günlük 1200 mg kalsiyum alımı önerilmektedir. Aldığımız kalsiyumun vücutta emilebilmesi içinde D-vitaminine ihtiyaç vardır. Yeterli D-vit alınmaması demek yeterli kalsiyumun alınmaması demektir. Proteinin yetersiz alımı ile kas gücü ve kütlesinde azalma ile düşme ve kırık riskinde artış izlenir. Günlük 1g/kg protein alımı önerilmektedir, işte bu noktada süt ve süt ürünlerinin katkısı çok büyük. İçme sütlerinden de keçi sütüne dikkat çekmek isterim. Türkiye’de üretilen sütün yaklaşık %5ini karşılayan keçi sütü gün geçtikçe daha da tercih ediliyor. Mucizevî gıda keçi sütü içme sütlerine oranla; Potasyum, selenyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum ve demir yönünden, ayrıca 15 Haşhaş Kapsülü Baş Alım Fiyatı, 3,25 TL/Kg Olarak Belirlendi! »» Türkiye, Dünya’nın yasal haşhaş üretiminin % 48’ini,yasal morfin imalatının da %54’ünü üretiyor ve uyuşturucuyla mücadelede, dünyadaki en sıkı korumaya sahip ülkelerin başında geliyor!... Halen Denizli, Konya, Afyonkarahisar, Burdur,Uşak, Isparta, Eskişehir, Kütahya, Manisa, Balıkesir, Tokat, Amasya ve Çorum illerinde, Dünya’nın yasal haşhaş üretiminin % 48’ini,yasal morfin imalatının da %54’ünü üreten Türkiye’de, 2013 yılı haşhaş kapsülü baş alım fiyatı, kilogram başına 3,25 TL olarak belirlendi. Bu fiyat farkından doğan yaklaşık 5 milyon TL’lik ödeme de, üreticilerin banka hesabına 28 Şubat 2014 tarihine kadar yatırılacak. Haşhaş Kapsülü ve Tohumu Alımı ve Satımı Hakkında Bakanlar Kurulu Karar’ı, 22 Şubat 2014 tarihli ve 28921 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kararnameye göre, 2013 yılı haşhaş kapsülü baş alım fiyatı, kilogram başına 3,25 TL olarak açıklandı. Halim UTLU Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Baş Kontrolör “Afyon Kaymağı” ve “Afyon Sucuğu”nun meşhur olmasının en önemli sebebi de haşhaş.Afyon Kaymağı ve Afyon Sucuğu'nun nefaseti, hayvanların haşhaş küspesi yemelerinden kaynaklanıyor Bu küspe ve içindeki alkoloid maddeler, hayvanın kas ve yağ sistemini etkiliyor, sütteki yağ oranının artmasına neden oluyor. Haşhaş tarlasında kuş yuva yapmaz, yılan sokmaz! Üreticiye 56 milyon 296 bin 222 TL ödendi A vitamini, D vitamini,B6, B13 vitamini adı da verilen orotic asit yönünden oldukça zengin bir gıdadır. Vücuda dışarıdan alınması gereken yağ asitleri olan linoleic, linolenic, gamma linolenic ve arachidonic asitlerini bulundurur. Keçi sütü içme sütlerine oranla daha fazla esansiyel yağ içerir (%99 trigliserid yağ)kısa zincirli yağ asitleri bulundurması kolestrol oluşum miktarını azaltır. Keçi sütü kazeinli sütler grubuna girer ve içme sütlerine nazaran daha az β-kazein bulundurur. Keçi sütündeki kalsiyum oranı diğer sütlere oranla %13 daha fazla olup vücut tarafından %30 daha fazla absordlanıp kullanılabilir. Burada elde edilen verimin oranı oldukça önemlidir. Keçi sütünün içerdiği kalsiyum, protein, D vitamini ve diğer mineralleri osteoporoz gerekliliği bakımından göz önünde bulundurursak keçi sütü osteoropoz hastalığında çok önemli rol oynuyor. İçeriği bakımından zengin ve emilimi daha kolay olan keçi sütü osteoporoza karşı biyolojik bir kalkan olabilir. Osteoporoz da bizlere düşen görev kalsiyum ağırlıklı beslenmek D.vitamini almak doğru beslenmektir. Bu durumda da yeterli gıda takviyesini en sağlıklı içme sütlerinden, içlerinden en verimli de keçi sütünden alabiliriz. Tüm kalsiyum ağırlıklı gıdalar bu konuda çok önemli yer alıyorlar. Süt ve süt ürünlerini mutlaka tüketmemiz yanında keçi sütüne dikkati çekmemin sebebi içeriği bakımından daha verimli sonuç elde edebileceğimizdendir. Ayrıca laktoz interolansı görülen kişilerde keçi sütünün β-kazein azlığı sayesinde alerjik riskinin içme sütlerine göre tepki vermemesinde önemlidir. Laktoz intreolansı gören kişilerde osteoporoza karsı keçi sütüyle önlemini alabilir. Bunun yanında keçi sütü doğal homojenize olmasıyla, anne sütü benzerliğiyle, alerjik riskinin azlığı ile kanser ve cilt hastalıklarına iyi gelmesiyle ve daha birçok hastalıkta adını geçirmesiyle günden güne önemini arttıran bir değerdir. Keçi sütü osteoporoz hastalığına ilaç olmasa da, ilerlemeyi yavaşlatan önemli bir gıda takviyesidir. Ülkemizde osteoporoz derneği insanları bilinçlendirmeye yönelik çalışmalara devam etmekte ve 50 yaş ustu her bireye sut ve ürünlerini önermekte. Keçi sütünün besin zenginliği durumu değerlendirerek elde edilen çalışmalara ve verilere dayanarak keçi sütünün önemini vurguluyor, osteoporoza karşı keçi sütü diyorum. İçimizdeki hırsızın kemiklerimizi çalmasına izin vermeyelim. Şu ana kadar 44 bin 686 üreticiden, Toprak Mahsulleri Ofisi’nce yapılan kapsül alımlarına karşılık, 56 milyon 296 bin 222 TL ödendi.Halen 13 il Denizli, Konya, Afyonkarahisar,Burdur,Uşak, Isparta, Eskişehir, Kütahya, Manisa, Balıkesir, Tokat, Amasya ve Çorum’da sınırlı oranlarda haşhaş üretimi yapılıyor. Üretilen haşhaş kapsülleri de, tek alıcı olan Toprak Mahsulleri Ofisi’ne satılıyor. Eroin, morfin,tebain, narkotin, haşhaştan üretiliyor! Dünyada yasal haşhaş üretiminin % 48 i, yasal morfin üretiminin %54 ü Türkiye'de üretiliyor. ABD, Afyon Alkoloidleri Fabrikası'nda üretilen alkoloidlerin en büyük alıcısı olarak biliniyor. Haşhaş kapsülünden, Morfin, Eroin, Tebain, Narkotin... gibi 27 çeşit alkoloid ve türevi madde üretiliyor.Bu maddelerin %94'ü de ilaç sanayinde kullanılıyor. Haşhaşla ilgili bilinen veya bilinmeyen bazı bilgiler şöyle; Türkiye, 5.000 yıldır haşhaş üreticisi 5.000 yıldır, geleneksel “Haşhaş” üreticisi olan Türkiye, bir dönem dünya haşhaş yasal üretiminin % 55 ine sahipti. Özellikle ilaç sanayinde kullanılan haşhaş, Kurtuluş Savaşı sırasında, ihracatın 4. ana kalemini oluşturuyordu.1930’lardan bu yana, Birleşmiş Milletlerin bu konudaki anlaşmalarını imzalayan Türkiye, uyuşturucuyla mücadelede, dünyadaki en sıkı korumaya sahip ülkelerin başında geliyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD’nin zenginlenmesi, uyuşturucunun yaygınlaşmasına neden oldu ve bunu önlemeye çalışan hükümetler, bu uyuşturucunun en büyük üretici olan Türkiye’den geldiği yalanlarıyla, kamuoyunu kandırıp baskı oluşturdu. Afyon, Kütahya, Uşak, Konya, Eskişehir, Dünyanın en iyi haşhaşını üretiyor! Dünyanın en iyi haşhaşı (içindeki alkoloidler bakımından), ülkemizde mermer bölgesi olarak bilinen Afyon, Kütahya, Uşak, Konya ve Eskişehir’de yetişiyor.Haşhaş bitkisinin kökü fazla uzun olmadığı için, kıraç arazide kolaylıkla üretilebiliyor. Sulak alana ihtiyaç duymuyor, fazla toprak gerektirmiyor. Haşhaş ekonomik bir bitki ve bitkinin her şeyinden yararlanılıyor. Yağ çıkarılıyor, yemeklerde kullanılıyor, yakacak olarak değerlendiriliyor, kerpiç ve kağıt yapımında, gemicilikte kullanılıyor, küspesi ve yeşili hayvan beslenmesinde önemli yer tutuyor. Afyon kaymak ve sucuğunun sırrı haşhaş Üreticiler, haşhaş kapsülünü çiğneyip, ezip bir tülbente sararak, bebeklere emzik niyetine verir. Bu,küçük bebekleri uyutmak için doğal bir yöntem.Rahatlamak, sakince uyumak için, haşhaş kapsülünü ezip kaynatarak "Haşhaş çayı" yapabilirsiniz…Haşhaş tarlasında kuş yuva yapmaz, yılan sokmaz, tarlaya giren tüm canlılar, kafayı bulur!... En ekonomik bir bitki olan haşhaşın,hiç bir şeyi boşa gitmez. Sapları yakacak olarak kullanılır, tohumu, ezmesi gıda olarak tüketilir. Ezilme sırasında çıkan yağı, en sağlıklı yağlardandır, hatta zeytinyağından bile değerli olduğu iddia edilir. Haşhaş ekilen arazi, toprağın verimini arttırıyor Fazla emek gerektirmeyen bir ürün olduğundan"1 çapa 2 su" yeterli görülüyor. Haşhaş ekilen arazi, ertesi yıl için toprağın verimini arttırıyor, nadas etkisi yaratıyor. Kapsülü boyanarak, hediyelik eşya olarak satılıyor.Kapsülü dikey kırılarak, kaşık olarak kullanılıyor. Haşhaş tohumu bir çok yemeğe lezzet katıyor.Yeşil körpe hali (roka gibi), salatalara muhteşem tat veriyor,tek başına salata olarak da yeniliyor.(Tuz ve limon yetiyor.) Ayrıca haşhaş, halkbilimi açısından da kültürel bir değere sahip. Üreticiler için haşhaş; zaman / takvim olarak kullanılıyor: "Haşhaş kırımında evlendi", "haşhaş çapasında doğdu". En iyi mala "Turkish Baby"deniyor Dünyanın en iyi haşhaşı (alkoloid kalitesi bakımından), Mermer Bölgesi denilen Afyon, Kütahya, Uşak, Eskişehir, Konya, Denizli, Isparta, Burdur, Manisa’da yetişiyor. En kaliteli morfin ve eroin bu bölge haşhaşından üretiliyor. Bu nedenle uyuşturucu tacirleri, sattıkları malın değerini arttırmak için "Türk Malı" diye pazarlıyor ve en iyi mala verilen ad; "Turkish Baby" olarak geçiyor. Yasadışı uyuşturucu üretimi ve dağıtımı, dünyadaki bir çok örgütün finans kaynağını oluşturuyor. Kurtuluş Savaşı sırasında, ihracatın 4. kalemini oluşturduğu ve silah alımında değiş tokuş yapıldığı iddia ediliyor. Emperyalist İngiltere, Anadolu topraklarına geldiğinde, ilk yaptığı icraat, Afyon'daki Afyon sakızı depolarını yağmalatmak ve kaçırmak olduğu konuşuluyor. 16 Mart 2014 Köy-Koop Haber TARIM Okyanusun Öteki Yakasında Toprakçılar Neler Yapıyor? (I) »» Bu sayıdaki yazımda sizlere doktora sonrasında çalışma yürütmek üzere geldiğim ABD’deki Tarım Bakanlığa bağlı Ulusal Toprak Erozyonu Araştırma Laboratuarından ve bu laboratuarın işleyişinden kısaca bahsetmek istiyorum. Şu anda Türkiye’den verilen haberlerin satır aralarında, dondurucu soğukların yaşandığı bu kıtada, binaların içlerinde çalışmalar hız kesmeksizin devam ediyor. Aynı zamanda ABD Tarım Bakanlığı’na bağlı olmakla birlikte, Purdue Üniversitesi’nin bir bölümü gibi çalışan ve sadece araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yapıldığı tek katlı, dünyanın en gelişkin hidrolik laboratuarlarından birisini bünyesinde barındıran bu birimde; USLE/RUSLE ve WEPP gibi gerek ülkemizde gerekse dünyada yaygın olarak kullanılan ve toprak korumacıların çok iyi bildiği erozyon tahmin modelleri geliştirildi ve hali hazırda oldukça kapsamlı ve planlı bir şekilde geliştirilmeye devam ediliyor. Bu laboratuarda sanılanın aksine sadece erozyon tahmin modelleri ile ilgili faaliyetler yürütülmüyor. Süreç temelli çevre ve havza izleme ve yönetim planları, iyi tarım uygulamaları, iklim değişikliğinin su ve toprak kaynakları üzerine etkilerinin değerlendirilmesi, besin maddesi kayıpları ve çevresel etkileri, emisyon izleme sistemleri ve su yönetimi gibi konularda şu anda etkin bir şekilde yürütülen 46 adet araştırma projesi ile meşguller. İşin ilginç yanı ise bu işin sadece iki elin parmaklarından daha az bilim adamı/araştırmacı ve bi o kadar teknisyen ve üç beş tane benim gibi uluslararası öğrenciler ile yürütülüyor olması. Türkiye’de de benzer kurum ve kuruluşlar yok mu? Var elbet ya da daha doğrusu erozyon açısından baktığımızda maalesef yok olmakta. Daha açık bir ifade ile bir araştımanın yürütülebilmesi için gerekli olan alanları elinden alınarak başka çatıların altında faaliyet yürütmeye çalışan kurumlara dönüştüler. İşin bu kısmına girmek istemiyorum aslında. Çünkü değiştirebileceğim bir durum değil ne yazık ki. Eğer sihirli bir değneğim olabilseydi belki… Benim anlatmak istediğim bu işin gerekliliği. Türkiye’nin işleyebilir ve güvenilir bir toprak koruma politikasına sahip olabilmesi ancak durum değerlendrimesini doğru bir şekilde yapabilmesine bağlıdır. Yani eğer siz tahminlerinizi farklı iklim ve toprak yapısına sahip alanlar için geliştirilen modeller ile gerçekleştiriyor ve bu modelleri kendi koşullarınız için ayarlayamıyor iseniz tahminlerinizdeki hataları da peşinen kabulleniyorsunuz demektir. Peki, bu hatalar nelere yol açabilir, örneğin tahminleriniz gerçek de- Dr. Selen Deviren SAYGIN Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Anabilim Dalı [email protected] ğerlerin çok üzerinde ise araziye zaten kısıtlı olan bütçelerinizle gerek duyulmayan düzeyde fazla yatırım yapmış olacaksınız ya da tahminleriniz gerçek değerlerin altında ise topraklarınız eskisi gibi üretken ve ürünleriniz eskisi kadar sağlıklı olmayacaktır. Bu sebepledir ki, bizim de bu şekilde kapsamlı ve üniversiteler ile koordineli bir şekilde çalışan yani öğrencinin dersin teorik kısmını üniversitedeki hocasından pratiğini de ulusal düzeyde araştırmaların yürütüldüğü kapsamlı bir laboratuarda yaşayarak öğrendiği kurumlara ihtiyaç duymaktayız. Bu kurumlar sadece araştırma faaliyetleriyle de ilgilenmiyorlar aslında gerçekleştirilen bu projeleri ilginç kılan ise bunların büyük bir kısmının çiftçi birlikleri ve kooperatifler tarafından destekleniyor veya onlar tarafından talep ediliyor olması. Yani Amerikalı çifçi toprağını korumak için örgütleniyor ve araştırmaların yapılabilmesi için gerekli kamuoyu gücünü ve desteği sağlıyabiliyorken biz de bunu hayal edebilmek bile lüks kalıyor ne yazık ki… Hani her şey para değil diye klişe bi cümle kurarız ya bazen hayatta her şey değil belki ama bilim için bilgi için para gerekli ama bizim şartlarımızda daha da önemlisi güçlü bir kurumsal yapının varlığı ve farkında olabilmek… Yoksa olanı da yıkar bozar ve dağıtırız tek kalemde ne yazık ki… Biraz karamsar bi yazı oldu, kusura bakmayın lütfen ama “Başlıca güç ve ve varlık dayanağımız toprak’tır.” diyen bir neslin evladı bu kadar gelişmişlik ve düzen karşında ister istemez neden diye soruyor? P.S. stay warm (sıcak kalın) buralarda soğuktan dolayı bu aralar son derece popüler bir veda cümleciği. Tarımın Kurtuluşu ve Halkın Ucuz ve Güvenilir Gıdaya Kavuşması »» Tarım su ile çalışan bir fabrikadır, tabiat 1 kg buğday üretmek için 1 ton su kullanılmaktadır. Ülkemiz gerek yağış miktarı ve gerekse yağışların yıllık dağılımları olarak kültür bitkilerinin yetişmesi için fakir bir ülkedir. Örneğin Konya yıllık 330 mm yağış alır ve yağışın % 80’i aralık, nisan ayları arasında düşer. 1 dekar pancar bir büyüme periyodun da 1000 mm suya ihtiyacı vardır. Bitkinin ihtiyacı ile mevcut arasındaki fark 1000-330 mm sulama suyu ile vermek lazımdır. Aksi takdirde bitkinin potansiyeli olan verim alınmaz. Konya’da modern yağmurlama (doğru tabancalarla 5022- 5035 ) sulandığında 980 kg/dekar verim alınmaktadır, hâlbuki Türkiye de ortalama buğday verim 250 kg/dekardır. Buğday verimi Almanya da 780/dekar, Fransa da 740 kg/dekar, Hollanda da 900 kg/dekardır. Bunun için bizim iklim şartlarında olan ülkeler sulanan alanları artırmak için yoğun çaba harcamaktadırlar. Yunanistan genel tarım alanlarının % 45’ini İtalya % 40’ını, İspanya % 35’ini sularken Türkiye % 21’ini sulamaktadır. Son yıllarda anormal girdi fiyatlarıyla bu verim seviyelerinde tarımın sürdürülmesi mümkün değildir. Onun için son 10 yılda 4 milyon ha arazi tarımın dışına çıkarılmıştır. Çiftçi üretimden para kazanmamaktadır. Para kazanabilmesi için bilinçli sulama yaparak; buğdayda en az 700 kg/da, Mısır da 2 ton/dekar, Ayçiçeğinde 600 kg/da, Pancarda 9 ton/dekara ulaşılması gerekmektedir. Bu rakamlar hayal değil, erişilmesi mümkün, hatta üzerine de çıkılabilir. Türkiye de tarımın verimliliğini sınırlayan faktör su ve sulamadır. Dünyanın en verimli tohumunu -internasyonal standarda gübre- zirai ilaç kullanıyoruz fakat verimlerimiz utanılacak kadar düşük, bunun temelinde su ve sulama yatıyor. Hal böyle iken Türkiye de su ve sulamaya bir bakalım. yı belki bugün; Abdurrahman GÜNGÖR Ziraat Yüksek Mühendisi • 40 — 44 milyon m3 içilebilir su, • % 75 Tarımda 30 -33 milyar m3 • % 15 Evlerde 6 - 6,6 milyar m3 • % 10 Sanayide 4 - 4,4 milyar m3 Tarımda kullanılan suyun tekSulama Şekli 1 liraya yediğimiz ekmek 50 kuruşa, 1 liraya içilen süt 50 kuruşa, 25 liraya yediğimiz eti 10- 15 liraya yemek mümkün olacaktır. Bununla birlikte çiftçi parada kazanacaktır. Dünyanın en büyük sulama firmalarından biri olan firmamız 20102013 yıllarında yaptığı çalışmalarda Yüzdesi (%) Milyar M3 Verimlilik (%) Sulanan Alan Milyan Ha Salma 75 22.0-24.7 30-35 4 Yağmurlama 17 5.1-5.6 80-85 0,9 8 2.4-2.6 90-98 0,6 100 30 - 33 Damlama Toplam nolojisi ve verimliliği: Yukarıdaki tabloya baktığımızda kıt olan kaynağın nasıl verimsizlikle kullandığımız görülmektedir. Hâlbuki salma sulamayla sulanan 4 milyon ha arazi aynı suyla damla veya yağmurlama sulama ile sulansa 12 milyon ha alan sulanır, bu 124 = 8 milyon ekstra sulanan tarım arazisinin yıllık getirisi ekstra 50 milyar dolar olacaktır. Bunun manası tarımın gayri safi milli hasılaya bugün ki katkısı 62 milyar dolar 62 + 50 = 112 milyar dolara çıkacaktır. Bunun manası her yıl susuzluktan nadasa bırakılan 4- 5 milyon ha tekrar alan üretime kazandırılacaktır. Kuru tarımda 10 ha 1 kişi istihdam edilirken sulu tarımda 2 -3 kişi istihdam edilir. Bu da 1,6 milyon kişiye yeni iş sahası açılacaktır. Artan verimlilik ve üretimden dola- 5,5 buğdayda 980 kg / dekar, Mısırda 2140 kg /dekar Ayçiçeğinde 600 kg / dekar Patateste 6400 kg /dekar verim elde edilmiştir. Türkiye buğday verim ortalaması 250 kg / dekar olduğunda 980 kg / dekar verimin ekmeğin maliyetine mısır veriminin 700 kg /dekar olduğu ortamda 2140 kg /dekar verimin et maliyetine etkisi 185 — 200 kg /dekar Ayçiçek verimi 600 kg / dekar çıkmasında sıvıyağ fiyatlarına etkisinin ne olacağı hesaplanmalıdır. Bütün bunların sağlanması için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ nın buna inanması, Ziraat Bankasının; 2013 yılında aldığı sulamaya sıfır faizli kredinin, işlerlik kazanmasını sağlayarak, tarıma odaklanması, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın suyun akıbetinin bilincinde olması gerekiyor. 2006 Kg/Da 2007 Kg/Da 2008 Kg/Da 2009 Kg/Da 2010 Kg/Da 2011 Kg/Da 2012 Kg/Da Buğday 235 213 220 255 242 269 261 Ürünler Ülkemizde içilebilir su 40 — 44 milyar m3 bunun; Mısır 711 682 718 717 725 713 738 Ayçiçeği 151 154 171 180 200 203 225 % 75 Tarımda, Fasulye 151 141 158 190 206 211 215 Mercimek 146 143 141 140 190 183 184 Patates 2763 2797 2811 3033 3246 3186 2850 Şeker Pancarı 4433 4138 4800 5333 5433 5427 5339 % 15 Evlerde, % 10 Sanayide kullanılıyor. Tarımda kullanılan suyun kullanılış şekline ve verimliliğine bakıldığında olayın vahameti görülmektedir. 2013 yılı Organik Tarım ve İyi Tarım Uygulamaları Destekleme Ödemesi Başvuruları Başladı Organik Tarım Yönetmeliği’ne göre faaliyette bulunan kişilerin OTBİS icmallerinde (17.05.2013 tarihli OTBİS icmali-1 ve 16.05.2014 tarihli OTBİS icmali-2’de elektronik ortamda tutulan) kayıtlıları ve yetkilendirilmiş kuruluşça kontrolü yapılmış ve Yönetmelik hükümlerine göre uygun bulunmuş Geçiş süreci-2, Geçiş süreci-3 ve organik statüde yer alan tarım arazilerinden desteklemeye uygun bulunan ve 2014 ÇKS’de arazileri kayıtlı olan üreticiler faydalanabilecektir. Organik tarım destekleme başvuruları 13 Ocak 2014 tarihinde başlamış olup, 28 Mart 2014 günü mesai saati bitimine tarihine kadar devam edecektir. Üreticiler bu tarihler arasında Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS)’ne kayıtlı oldukları Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl ve İlçe Müdürlükleri’ne başvuruda bulunabilirler. Organik bitkisel üretim yapan üreticiler için 2013 yılında meyve ve sebze üretim alanları için 70 TL/da, tarla bitkileri üretim alanları için 10 TL/da destekleme ödemesi belirlenmiştir. İyi Tarım Uygulamaları destekleme ödemesi; meyve ve sebze üretiminde İyi Tarım Uygulamaları yapan ÇKS’de 2013 üretim sezonunda kayıtlı; örtü altı üretiminde İyi Tarım Uygulamaları yapan ve örtü altı bilgi sistemine (ÖKS) kayıt edilmiş, İyi Tarım Uygulamaları desteklemesi için müracaatını yapmış çiftçilere yapılacaktır. İyi tarım uygulamaları destekleme başvuruları, 03 Şubat 2014 tarihinde başlamış olup 17 Mart 2014 günü me- sai saati bitimine kadar devam edecektir. Üreticiler bu tarihler arasında Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS)’ne kayıtlı oldukları Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl ve İlçe Müdürlükleri’ne başvuruda bulunabilirler. Destekten yararlanacak üreticilere; meyve sebze üretim alanları için dekar başına yapılacak destekleme ödemesi 25 TL; örtü altı üretim alanları için dekar başına yapılacak destekleme ödemesi ise 100 TL olacaktır. 13 Ocak-28 Mart 2014 tarihleri arasında başvurusunu yapmayan üreticiler organik tarım ve İyi Tarım Uygulamaları destekleme ödemelerinden yararlanamayacaklardır. Ayrıntılı bilgi almak isteyen üreticilerin en yakın Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl ve İlçe Müdürlükleri’nden bilgi edinebilirler. Köy-Koop Haber Mart 2014 TARIM VE KOOPERATİFÇİLİK Tarla Balıkçılığı »» Konu su ürünleri olunca sıkça tekrar edilen birkaç cümle var, söze başlarken kullandığımız. Özetle doğal kaynaklara dayalı üretim yolu olan avcılık ile elde edilebilecek su ürünleri miktarının sınırlı olduğu, hali hazırda üst sınırlara ulaşıldığı, çeşitli etkenler dolayısıyla bu rakamların iyi ihtimalle sabit kalacağı ama muhtemelen gerileyeceği, nüfus artışı ile paralel artan hayvansal protein ihtiyacını karşılama noktasında en büyük silahımızın su ürünleri yetiştiriciliği olduğu gerçeğidir bu. Haliyle su ürünleri yetiştiriciliğine olan ilgi ve gösterilen çaba dünya genelinde bir yarışı da ortaya çıkararak bir çok başarı hikâyesinin doğmasına vesile olmaktadır. Su ürünleri sektöründe faaliyet gösteren paydaşlarıyla ülkemiz özellikle son dönemlerde bu başarı hikâyelerinin çoğunun kahramanıdır. Hali hazırda birçok ekonomik ve idari sorunla mücadele ediyor olsa da artık bölgesinde üst sıraları zorlayan, söz sahibi bir ülke konumundadır. Haliyle çoğumuz balık çiftliklerinden haberdardır ve akarsu kenarlarında kurulu alabalık çiftliklerine, denizlerde bilhassa çipura ve levrek yetiştirilen yüzer ağ kafeslere aşinadır. Balık yetiştiriciliğinde ilk akla gelen bu iki sistem yani beton havuzlar ve ağ kafeslerde yetiştiricilik, teknik olarak da üretim hacmimizin en büyük kısmını oluşturmaktadır. Benim burada bahsetmek istediğim üretim modeli ise son zamanlarda sıkça gündeme gelmeye başlayan tarla balıkçılığı. Esasen tarla balıkçılığı yeni bir yetiştiricilik modeli değildir ve geçmişi kafes balıkçılığından bile eskidir. Tarla balıkçılığını ifade ederken deniz, göl, akarsu alanları dışında kalan karasal ortamda havuz veya benzeri yapılarda gerçekleştirilen yetiştiricilik uygulamaları olduğunu söylemek gerekir. Yani her türlü tatlısu veya deniz canlısı bu yetiştiricilik tipine konu olabilmektedir. Ancak bugün geldiğimiz noktada tarla balıkçılığı dendiğinde yaygın olarak akla gelen çipura, levrek, minakop gibi deniz balıkları olmaktadır. Üretim hacmi bakımından kafes sistemleriyle boy ölçüşebilecek potansiyele sahip olmasa da ürün özelliklerinin tüketici beklentilerine yönelik avantajlarından ötürü ilgi çekmektedir. 2013 yılında 10 bin ton civarında üretim gerçekleşirken bunun yaklaşık %95’i Muğla-Milas bölgesinde sağlanmıştır. Ağırlıklı olarak levrek yetiştiriciliği yapılan bölgede tarla balıkçılığı açısından elverişli alanların bulunması ciddi bir avantaj sağlamaktadır. Yetiştiricilik tipi fark etmeksizin belirleyici tercihlerin başında tür seçimi gelmektedir. Pazar talebi kadar seçilen türün söz konusu yetiştiricilik modeline uyumlu olması gereklidir. Levrek balığını ön plana çıkaran da başta bu iki özelliktir. Bu ölçekteki işletmeler yavru temininde dışa bağımlı olduklarından planlamada yavru balık temini iyi hesaplanmalıdır. Bunun yanı sıra yer seçiminde iklim, toprak yapısı, arazi eğimi, su kaynağı, ulaşım, enerji tedariki gibi birçok faktör öncelikli olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Tarla balıkçılığında karşımıza çıkan Y. Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü [email protected] havuzlar aslında en eski havuz yapıları olan toprak havuzlardır. Toprak havuzlar, önemli avantajlar kadar dezavantajlara da sahiptir. Beton havuzlar, tanklar ve açık deniz tipi kafeslere nazaran yapım maliyeti daha düşük olan toprak havuzların bakımı ise daha çok özen gerektirmektedir. Bakımı düzenli yapılan toprak havuzları uzun yıllar verimli kullanmak mümkündür. Kıyı bölgelerde bulunan arazilerde sulama ciddi bir sorundur. Bu bölgelerde yer altı suları da genellikle tuz içerdiğinden bitki sulamaya uygun değildir. Bu tür alanların değerlendirilmesi açısından tarla balıkçılığı iyi bir seçenektir. Deniz suyu kadar tuz içermese de %0,12 veya üzerinde tuzluluktaki bu sular levrek gibi tolerans aralığı geniş, nehir ağızlarına giren balıklar için çok uygundur. Elbette suların çözünmüş oksijen, pH, sertlik gibi diğer birçok parametre açısından da analiz edilerek uygunluğunun tespiti gereklidir. Yer altı sularının burada avantaja dönüşen bir diğer özelliği de yüzeye çıktıklarında su sıcaklığının yıl boyu aşağı yukarı aynı olmasıdır. Bilhassa kış döneminde bu suların sıcaklığının deniz suyundan yüksek olması balıkların büyüme devam etmesi bakımından çok faydalı bir durumdur. Havuzların doldurulması/ boşaltılması ve su temininde arazi eğimi önemli bir faktördür. Enerji maliyetleri düşünüldüğünde su çıkarılması ve iletimi için yapılacak enerji sarfiyatı karlılığı büyük oranda etkileyecektir. Yasal düzenlemeler çerçevesinde sondaj suları için yapılması zorunlu ödemeler de unutulmamalıdır. Yine atık suların yönetimi ve deşarjı konularında da yatırımcılar birçok yaptırıma uymak ve gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Bunun ötesinde çevre bilinci ve koruyucu yaklaşım ile de bu konuya ekstra önem vermek doğru olacaktır. Yoğun yağış almaya müsait bölgeler- de sellere karşı tedbir almak önemlidir. Aksi takdirde büyük ekonomik zarar ortaya çıkması kaçınılmazdır. Toprak havuzlar gibi daha durgun ve ılık ortamlar balıklar için besin olabilecek diğer canlıların gelişimine de elverişli koşullar sunar, dolayısıyla balıkların besin alternatifleri artarak harcanacak hazır yem miktarının daha az olmasını sağlar. Böylelikle balık yetiştiriciliğinde en büyük gideri oluşturan yem masrafından önemli ölçüde kar sağlanmış olur. Kişisel olarak katılmasam da tüketici nazarında doğadan yakalanan ve doğal yemlerle büyümüş balıkların daha sağlıklı ve lezzetli olduğu kanısına hitaben, doğal yem tüketen bu balıklar cazip hale gelmektedir. Balık çiftliklerinde tercih edilen kafes, tank, beton havuz veya toprak havuz gibi büyütme ortamının balıkların renk ve dış görünüşlerinin yanı sıra protein ve yağ içeriği, et kalitesi gibi özelliklerine etki ettiğini bildiren bilimsel çalışmalar da yayınlanmıştır. Bunları incelediğimizde toprak havuzlarda düşük yoğunluklarda stoklanarak yetiştirilen balıkların renk ve dış görünüş açısından doğal ortamdakilere daha yakın olduğu anlaşılmaktadır. Bu da tarla balıkçılığına önem kazandıran diğer bir özelliktir. Yapımı kolay ve maliyeti düşük olsa da toprak havuzların bakımı bir o kadar zordur. Su tutma özelliğinin yüksek olması için topraktaki kil oranı yüksek olmalıdır. Böylelikle havuz tabanı ve duvarlarından sızıntı ile su kaybı engellenmiş olacaktır. Toprak havuzları uzun süre verimli kullanabilmek için düzenli bakım yapılması şarttır. Ne kadar özenli yapılmış olsa da suyun aşındırıcı gücü karşısında zaman içerisinde duvarlarda bozulmalar olacaktır. Taban bakımı hassasiyet gerektiren bir konudur. Su içerisindeki her türlü atık ve artık madde zamanla tabana çökeceğinden uzun süre bakım yapılmadığı takdirde verimin düşmesinin yanı sıra havuz içerisinde olumsuz koşullar ortaya çıkmaya başlayacaktır. Üzerinde durulması gereken diğer bir konu da ulaşımdır. Üretim için seçilecek alanın hem tedarik hem de ürünü pazara ulaştırma açısından yeterli ulaşım olanağına sahip olması birçok zorluğu bertaraf edecek önemli bir husustur. Bu seçimin nakliye giderleri üzerindeki etkisi de karlılık açısından önemlidir. Özetlemek gerekirse bitkisel tarım açısından özelliğini yitirmiş, arazi özellikleri uygun, sürekli su kaynağına sahip, su kalitesi ve özellikleri balık yetiştiriciliğine elverişli, ulaşım olanakları gelişmiş ve pazarlama seçenekleri mevcut alanlarda aile işletmesi olarak kendi işgücü ile ya da 1-2 işçi istihdam ederek yürütülebilecek tarla balıkçılığı, akılcı ve karlı bir faaliyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarla balıkçılığı cazip ve kolay görünse de balık yetiştiriciliğinin tüm diğer şekillerinde olduğu gibi çok fazla bilgi ve tecrübe gerektirmektedir. Mutlaka çok iyi bir ön araştırma yapılmalı, ilgi kurumların ve üniversitelerin bilgisine başvurularak teknik ve bilimsel temellere göre hareket edilmelidir. 17 Ulusal Kooperatifçilikten Yeni Nesil Kooperatife Geçişte Kooperatif Bankacılığının Önemi Üretim tabanlı uygulamalardan kooperatifler demokratik yapısı ve işbirliği ve birlikte çalışmayı hedefleyerek diğer kolektif tabanlı ekonomik modellemelerden daha başarılı olmuştur. Çiftçi ve üreticiler ürünlerini satış aşamasında zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Yüksek girdi ve maliyetler ve finansman sıkıntısı üreticiyi eksik piyasa koşullarından dolayı ürünlerini aracılar ve bankaların yüksek kredi maliyetleri ile zararına satmaktadırlar. Tarım kredi kooperatiflerinin uygulamaları ve kefalet sistemi nedeniyle üreticiler birbirlerine kefil olma ve ipotek sistemi nedeniyle Türk köylüsü zor günler geçirmektedir. Köylü mal varlıklarını ipotek sistemi ile kredi alarak üretimlerini gerçekleştirmektedirler. Bankaların kredi vermedikleri zaman fon ihtiyaçlarını tefecilerden karşılamaktadırlar. Tefeciler ve spekülatörler nedeniyle ürünler zararına satılmakta düzenli fonlama ihtiyacı gün geçtikçe önemini artırmaktadır. Tarım kredi kooperatifleri ve Finansman bankaları üreticilerin ihtiyacını karşılamamaktadır. Sektör el bir kooperatif bankası olamadığından kooperatifler çeşitlendirilmemektedir. Bölgesel kalkınmanın geliştirilmesi bilişim, turizm, kadın, sosyal, tarım, enerji, turizm kooperatiflerinin kurulması ile olur. Bu alternatif modellemeler güçlü bir finansman, proje desteği ve kolektif bir bilinç ve misyonu taşıyan kooperatif bankası ile gerçekleştirebilir. Dünyada üretimler şirketler bazından kooperatiflere geçiş sürecindedir. Küresel şirketler re- S. Sedat AKGÖZ Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksekokulu Kooperatifçilik Bölümü Öğretim Görevlisi kabet edebilmek için ülkeler üretim ve hizmetlerini kooperatiflerle pazarlamayı tercih etmişlerdir. Bu süreçte kooperatif bankaları önemli roller üstlenmişlerdir. Ülkemizde kooperatifçiliğinin geliştirilmesi ve birlikler ve üreticilerin finansman ihtiyaçlarını ipotek ve ticari bankaların boyunduruğundan kurtarabilmeleri için uzun vadeli finansman ihtiyacının karşılanması için kooperatif bankacılığının desteklenmesi gerekir. Gerekli olan kaynak kooperatif ortaklarından gönüllülük esasına dayalı, üretimdeki verimlilik artışından ve organik tarımdan gelecek ihracat gelirlerinden karşılanarak kooperatif bankacılığı kurulabilir. Kooperatif bankları çeşitlendirilerek sosyal, hayvancılık, kadın ve bilişim kooperatif alanında kurularak ülkemizin bölgesel kalkınması ciddi bir ivme kazanacaktır. Müreffeh bir ülke ve kooperatiflerle beraber güçlü bir Türkiye dileğiyle… Tablo 1: Bazı Ülkelerin Kooperatif Bankalarının Kaynak ve Kredilerine İlişkin Bilgiler Ülkeler Kaynaklar Üye aidatları (%77,6) Kurumsal Fon (%0,4) Kanada Hükümet Kaynakları (%18,6) - Ulusal ve uluslararası yatırımcılara tahvil ve menkul kıymet satışından - Tarım sektöründen toplanan mevduat (%59) Amerika - Yöresel Kooperatiflerin ve işletmelerin mev. (%23) - Uluslararası pazarlardan (%18) - Üyelik Ücretleri Hükümet bütçelere %40’la Hindistan katılmaktadır. Sermayeye katılım. Tahvil ihracı Japonya Mevduat Toplama Verilen Krediler Risturn Dağıtımı Tarımsal Krediler (%71) Bireysel Krediler (%27,8) Ticari ve Sanayi Krediler Sermaya Oranına Göre Dağıtılmaktadır. - Kısa, orta ve uzun vadeli peşin krediler - Akreditif kredileri - Sabit faizli felaket kredileri - Tarımsal alana açılan krediler (%61) - Kamu-hizmet (%19) - Uluslararası (%20) Ortağı olan müşterilerine dağıtmaktadırlar En az %20’si nakit temettü, geriye kalan risturn (sermayeye ilave şeklinde) olarak dağıtılır. Çiftçi Kredileri Kadın işletmecilere krediler Üyelerine kısa, orta ve uzun vadeli krediler açmak Kar payı ödemeleri %8 ile sınırlandırılmıştır. 18 Mart 2014 Köy-Koop Haber HAYVAN HASTALIĞI Sığırlarda Önemli İç ve Dış Parazitler »» Bir canlının içinde veya üzerinde sürekli ya da geçici olarak yaşayıp beslenen diğer canlılara parazit veya asalak adı verilir. Hayvanlarımızın da parazitleri vardır. Bu parazitler, sığırlarımızın vücudunun içinde veya dışında yerleşip, onların vücudundan beslenirler. Hayvanların verimlerini düşürürler, onları kansız ve cansız bırakırlar. Ülkemizde çok çeşitli hayvan parazitleri mevcuttur. Bunların hemen hepsi hayvanlarımız için zararlıdır. Sığırlarımızı bu zararlılardan korumalıyız. Bu zararlılar iç ve dış parazitler olarak iki grup altında toplanırlar. A) İÇ PARAZİTLER Sığırların iç organlarına yerleşirler. 1) Karaciğere Yerleşen Önemli Parazitler a) Kum Kelebeği: Karaciğer safra yollarında ve safra kesesinde yaşar. Yumurtaları, sığırın dışkısı ile dışarı çıkar. Bunları otlar arasındaki sümüklü böcekler alır. Sümüklü böcekte gelişen parazit, larva halini alır ve sümüklü böcekten ayrılır. Daha sonra karıncalara geçer. Bu karıncaları ot ile birlikte yiyen sığırlar parazite yakalanmış olurlar. b) Yaprak Kelebeği: Sığırların karaciğerinde çok sık görülür. Bu kelebeğin gelişmesinde su sümüklüleri denilen sümüklü böcekler rol oynar. Çayırlık yerlerde, az akıntılı su kenarlarında bu sümüklü böcekler çok bulunduğu için, buralarda otlayan sığırların paraziti alması kesindir. c) Yılan Kelebeği: Bu parazit de karaciğerde yaşar ve gelişmesi de yine su sümüklü böceklerin varlığına bağlıdır. Her üç parazit bir arada veya ikisi birden ya da yalnız biri karaciğerde bulunabilir. Karaciğerde erişkin parazitler 3-4 sene yaşarlar ve sürekli merayı bulaştırırlar. Görüldüğü gibi bu parazitin hayvanlara bulaşmasında en önemli etken sümüklü böceklerdir. Bu nedenle sümüklü böceklerle mücadele etmek gereklidir. Ayrıca bataklık alanlar kurutulmalıdır. Birikinti su, göl kenarı ve taban suyu yakın meralarda otlayan hayvanlarda yıl boyu telefat görülür. Hayvanlar yemden yararlanamaz, iyi gelişemez, kilo alamaz ve zayıflar. Verimleri oldukça azalır. İleri derecede kansızlık ve hastalıklara karşı direnci azalması görülür. Kelebekler için ilaç uygulama şekli; İlk Tatbikat: Eylül sonu - Ekim başı (Meradan dönüş) İkinci Tatbikat: Kasım ayının ilk yarısı Üçüncü Tatbikat: Ocak ayı Dördüncü Tatbikat: Şubat sonu Mart ortası (Meraya çıkmadan önce) 2. Silahsız Tenya veya Abdest Bozan Bu kistlerin kaynağı insanların bağırsaklarında yaşayan bir şerittir. Sistiserk (Cysticercus bovis) veya silahsız tenya denilen ve halk arasında da abdest bozan adını alan bir parazittir. Tenyanın halkaları dışkı ile ya da kendiliğinden dışarı çıkar. Bunların kendileri veya yumurtaları yapıştıkları otlarla sığırlar tarafından yenilince, hayvanlar paraziti almış olurlar. Kaslarda içleri berrak sıvı ile dolu fındık büyüklüğünde kistler (sistiserk) meydana getirirler. Sistiserkli etler yenilmemeli, imha edilmelidir. Sığır etini çiğ veya az pişmiş olarak yenirse insanların barsağında şerit meydana gelir. Sistiserk kisti sığır için, şerit insan için zararlıdır. Çeşitli ilaçlarla tedavisi yapılabilinir. Tedavide veteriner hekimin tavsiye ve denetimine göre uygun gördüğü yol izlenmelidir. 3. Ekinokok formda çok dikkat çekici değildir. 3. Kene Köpeklerin bağırsaklarında yaşayan küçük bir şerittir. Bunun yumurtası dışkı ile dışarı çıkar. Dışkı ile bulaşmış otları yiyen geviş getiren hayvanlar ile bulaşık sebzeleri yiyen insanlarda görülür. Eğer insanlar ağız yoluyla bunları alırlarsa, akciğerlerinde, karaciğerlerinde, böbreklerinde, dalaklarında içi su dolu kistler oluşur. Hastalıktan şüphelenildiği durumlarda Veteriner Hekime muracaat edilmeli, onun gözetiminde ve öngördüğü şekilde tedaviye hemen başlanmalıdır. Vektör mücadelesi esastır. Halk arasında sakırga adı da verilen keneler, insan ve özellikle hayvanlarda çok önemli zararlara yol açarlar. Kan emerek yaşamlarını sürdürürler ve bu şekilde hayvandan hayvana pek çok hastalık naklederler. Soktukları yerler kızarır ve iltihaplanır. Keneler kan emmeleri sırasında, ne kadar kan hastalığı varsa hayvanlara bulaştırırlar. İnsanlara bulaştığı için çok önemli ve dikkat edilmesi gerekli bir hastalıktır. Kistli iç organlar (karaciğer, akciğer, dalak, böbrek) hiçbir şekilde köpeklere yedirilmemelidir. Aksi halde köpeklerde şeritler oluşur. Yumurtalarını alan insanlarda ve sığırlarda ise Ekinokok kistleri meydana gelir. Bu nedenle, kistli iç organlar derin çukurlara gömülmeli veya yakılarak imha edilmelidir. Bu sebepledir ki köpekler tenyaya karşı düzenli ilaçlanmalı, sebze ve meyveler bol suyla yıkanarak yenilmelidir. Özellikle marul, tere gibi yapraklı sebzeler çok dikkatli yıkanmalıdır. 4. Akciğer Kıl Kurtları Sığırların akciğerlerinde yaşarlar ve akciğer iltihabına yol açarlar. Akciğer kıl kurtlarının mevsimsel dağılışı, bölge iklimine, otlatma sistemine, mera bulaşma kaynaklarına, konak hassasiyetine, ilaçlama zamanına, hayvanların yaşına ve yavrulama dönemine bağlı olarak değişir. Hastalık, yağışların fazla olduğu bölgelerde ve yıllarda daha büyük zararlara yol açar. Tedavi, parazitin yaygınlığı, mera ve bölgesel iklim koşulları göz önünde tutularak yapılmalı; hayvanlar meraya çıkmadan önce ve sonra olmak üzere yılda iki defa ilaçlanmalıdır. Arakonakçı olan kara sümüklüleri ile mücadele yapılmalıdır. 5. Mide-Bağırsak Kıl Kurtları Midede ve ince bağırsaklarda yaşayan parazitlerdir. Dışkı ile dışarı çıkan yumurtalar, bulaşık otların ağız yolu ile alınması sırasında başka hayvanlara geçerler. Kan emerek beslenirler. Kansızlık, zayıflama, sindirim bozukluğu, şiddetli ishal, hastalıklara dirençte azalma, vücutta ödemlere neden olurlar. 6. Askaritler Özellikle genç danalarda daha çok görülür. Ayrıca sütle de bu parazitler bulaşabilmekte, anasını emen buzağılar, askaritleri sütle almaktadırlar. Askaritleri alan hayvanlarda ishal ve zayıflama görülür. Askaritli hayvanlar ilaçla tedavi edilebilirler. 7. Kan Parazitleri Mera kenelerinin bulaştırdığı hastalıklardır. Halk arasında “yavsı” adı verilen bu keneler, Nisan ayında faaliyete geçerler ve hayvanlara hastalık bulaştırırlar. Mayıs-Ağustos arası kan parazitlerinden doğan hastalıklar ortaya çıkar. a) Theileriosis (Sıtma) Sığırların öldürücü bir hastalığıdır. Yerli ırklar kültür ırkı sığırlara göre daha dayanıklıdır. Kültür ırkları şiddetle hastalanır ve ölürler. Hastalığı oluşturan, hayvanın kanında yaşayan ve mera keneleri tarafından bulaştırılan bir kan parazitidir. Hayvanda 42 0C'ye varan yüksek ateş, bitkinlik, B) DIŞ PARAZİTLER Belgin GÜNAY Veteriner Hekim [email protected] iştahsızlık, geviş getirememe, kansızlık, kokulu ishal, gözlerde sarılık görülür. Hayvan 1-2 gün içinde ölebilir. Bu sebeple belirtiler başlar başlamaz, hemen veteriner hekime başvurmalıdır. Hastalığın tedavisi vardır ve başlangıçta yapılan tedavi iyi sonuç verir. Ayrıca, kenelerle mücadelenin çok sıkı bir şekilde yapılması gereklidir. Sığırlar yaz mevsimine girilirken kenelere karşı etkili ilaçlarla banyo yapılmalıdır. Yazın bu banyolar tekrarlanabilir. İlkbahar başlangıcında ahırlar kene öldürücülerle iyice ilaçlanmalıdır. Ayrıca, kene bulunan çayır ve meralarda hayvanları 6 hafta süreyle otlatmamalıdır. Bu hastalığa yakalanmadan korumanın sağlanması ise çok daha önemlidir. Bunun da tek yöntemi aşılamadır. Aşı yapılan hayvan hastalığa yakalanmamakta veya hafif atlatmaktadır. O halde aşı yaptırmaktan kaçınılmamalıdır. Ancak, aşılamanın yanı sıra kenelerle mücadele de ihmal edilmemelidir. Hayvanların derisinin içinde veya üzerinde yaşayan parazitlerdir. 1.Büvelek veya Nokra (Hipoderma bovis) Nokralar Hipoderma sineklerinin kurtçukları yani larvalarıdır. Bu sinekler görünüşleriyle bal arılarını andırırlar. Halk arasında buna büvelek, nokra, akra gibi isimler verilir. Bu sinekler soktuğu zaman hayvanlar çılgına dönerler. Mayıs aylarının sonlarına doğru ortaya çıkan bu sineğin sesini duyan sığırlar nereye kaçacaklarını şaşırırlar. Erkek ile çiftleşen dişi sinekler, yumurtalarını sığırların üzerine, kılların dibine bırakırlar. Bu yumurtalardan uygun şartlarda küçük kurtçuklar (larvalar) çıkar. Bu kurtçuklar hemen deriyi deler, deri altına girer. Kasım-Aralık aylarında oradan doğruca sırt bölgesinde deri altına geçip yerleşirler, deri altında şişlikler meydana getirirler ve ilkbahar aylarında hayvanın derisini delerek büyük tahribatlara yol açarlar. Nokralı hayvanlar zayıf kalırlar ve ahıra girildiğinde zayıflıklarıyla hemen dikkat çekerler. Deriyi kullanılmaz hale getirdikleri için ekonomik olarak önemli bir hastalıktır. Mücadele için hayvanların meradan döndükleri Eylül-Ekim aylarında İvermektin grubu parazit ilaçları (enjektabl) kullanılır. Larvaların omurilikte bulunduğu Kasım-Aralık aylarında İvermektin grubu ilaçlar kesinlikle kullanılmamalıdır. Omurilikte ölen larvalar omurilik sinirlerine baskı yaparak hayvanlarda felçlere neden olurlar. b) Babesiosis (Kan işeme hastalığı, Ağrıma) Keneler tarafından bulaştırılan, özellikle ithal sığırlarda daha şiddetli seyreden bir hastalıktır. Enfekte sığırlar, hızlı ve yavaş olmak üzere iki klinik belirti gösterirler. Hızlı formda, 40-410o'ye yükselen ateş, kan işeme, kansızlık ve sarılık gibi önemli 4 belirti görülür. Aynı zamanda hayvanlar iştahsız, durgun ve düşkündürler. Geviş getirme durmuştur, dışkı sarımsı-kahverengidir. Kalp atışı ve solunum hızlıdır. Kanlı idrar, zamanla kahverengi-siyah veya kahve telvesi rengini alır. Hayvanların süt verimi azalır, gebeler yavru düşürebilir. Yavaş formda, ateş çok yükselmez ve genellikle kan işeme yoktur. Hayvanlar verim kaybına uğrarlar, zayıf ve halsizdirler. Teşhiste, ilkbahar ve yaz aylarında hastalık olaylarının artması, sığırlarda ateş, kan işeme, sarılık ve diğer belirtilerin görülmesi bu hastalığı çağrıştırır. Kandan hazırlanacak numunelerin incelenmesi ile teşhis kolayca konur. Tedavide, veteriner hekimin tavsiye edeceği ilaçlar, yine onun söylediği şekilde usulüne uygun olarak kullanılırlar. Ayrıca, kenelerle yapılacak olan etkili bir mücadele de hastalıktan korunmada çok önemlidir. c)Anaplasmosis Bu hastalık keneler ve kan emici sinekler tarafından hayvanlara nakledilirler. Özellikle bizim ülkemiz gibi iklim şartlarında olan yerlerde oldukça yaygındır. Sığırlarda kondisyon bozukluğu, verim düşüklüğü ve %5-50 arasında görülen ölümlere sebep olabilmektedir. Görülen kansızlığın derecesine ve devamlılığına bağlı olarak hastalığın şiddeti de değişkenlik gösterir. Belirtiler bir yaşına kadar olan danalarda daha hafif, üc yaş ve üzerindeki hayvanlarda ise daha şiddetli ve öldürücü özelliktedir. Ateş inişli çıkışlı olup, süreğen 2. Uyuz Sığırlarda kaşıntıya ve tüylerin dökülmesine sebep olan bir hastalıktır. Uyuzu, uyuz böceği denilen, çok küçük parazitler deri altına yerleşerek meydana getirirler. Boyun, kuyruk sokumu, memelerin üst kısmı, boğaların cinsel organları bölgesi en çok yerleştikleri bölgelerdir. Hayvanlarda sürekli bir kaşıntı, tüy dökülmesi, deride kalınlaşma, kıvrıntılı ve kuru kabuklarla örtülme görülür. Meydana gelen geniş lejyon hayvanı yavaş yavaş zayıflatır, hatta öldürebilir. Uyuz hastalığı zayıf hayvanlarda daha sık görülür. Sağlıklı ve bakımlı hayvanlar bu hastalığa karşı daha dayanıklıdırlar. İlaçla tedavi mümkündür. Püskürtme veya banyo şeklindeki ilaçlarla mücadele yapılır. Kene yumurtaları ahır ve meralarda aylarca kalırlar ve kışı geçirebilirler. Keneler için en uygun ısı 27-30 oC’dir. En uygun nispi rutubet ortamı %80’dir. İlkbahar yağmurları ve ilk sıcaklarla beraber meradaki kene yumurtaları uyanmaya başlar ve Nisan-Mayıs aylarında ilk konakçılarını bulmuş olurlar. Kenelerin başlıca zararları şunlardır ; • Kan emerek hayvanın gelişimini etkiler, verimini düşürür ve deriyi irkiltirler, • Kan emme sırasında salgıladıkları madde hayvanın savunma sistemini olumsuz etkileyerek hastalıklara karşı direncini azaltır, • Keneler konakçıları arasında çeşitli hastalıklarını taşır. Kene mücadelesi için kullanılan ilaçlar kene mevsiminde 5-6 hafta arayla tekrar edilmelidir. Kenelerin çok yoğun olduğu meralarda daha sık aralıklarla kullanılabilir. Bütün ilaçlar mutlaka Veteriner Hekim tavsiyesine göre kullanılmalıdır. 4. Bitler Bunlar kan emici veya yalayıcı bitlerdir. Bitler bütün ömürlerini hayvan üzerinde geçirirler. Kan emerek veya kıl ve deri döküntüleri ile beslenirler. Hayvandan hayvana temas yoluyla veya tımar malzemeleriyle bulaşırlar. Kışın ahır devresinde sayıları artar yazın kaybolurlar. Güneş ışığına duyarlıdırlar. İrkiltti ve kaşıntı yaparak hayvana huzursuzluk verirler. Verim düşüklüğü, zayıflama ve kansızlığa neden olurlar. Aşırı sıcak, havasız ve temiz olmayan ahırları ve gübreleri severler. Özellikle doğu bölgelerimizde alışkanlık halinde olduğu gibi gübrenin ahır etrafında yığılması bir çok hastalığa davetiyenin yanında her kış bitten muzdarip olmanın kesin nedenidir. Gençlerde, sonbahar sonu - ilkbahar başlangıcı arasında daha çok görülür. Hastalık oranı çok yüksek olabilir. Deride kıl dökülmesi, kızarıklık, kabuklanma ve kaşıntı ile seyreder. Ahırların fazla kalabalık olması önlenmelidir. Hastalar ayrı tutulmalı ve kısa sürede tedavi ettirilmelidir. İç ve dış parazitlere karşı genellikle ilkbaharda ve sonbaharda olmak üzere yılda iki kez ilaçlama yapılmalıdır. Parazit ilaçlamasında ahırlarda ilaçlanmalıdır. Hayvanların parazitleri ile mücadelede, otlatma sisteminin de büyük önemi vardır. Otlatma mevsimi boyunca dönüşümlü otlatmanın yapılması, mer'alarda hastalık etkenlerinin ciddi şekilde yığılıp birikmesine engel olacaktır. Kaynakça: 1. Editör M. GÜNAY, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü Çiftçi Eğitimi ve Yayın no 27 olan Sığırcılık kitabı, Ankara, 2001 2. Uzm.Dr Vet.Hek. .B.DÜNDAR, Büyükbaş Hayvan Hastalıkları, TKB Yayın Dairesi Bşk. Çiftçi Eğitim Serisi Yayınları No:6, Ankara, 2004 3. Vet. Hek. S.ERHAN, Sığır Yetiştiriciliği, Bakım-Besleme ve Hastalıklarla Mücadele e-kitap Köy-Koop Haber Mart 2014 TARIM Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli Kooperatifçi Dostlar, Sizlere ürettiğimiz şeylerin içine sevgimizi de kattığımız zaman yaşama dair çok önemli şeyleri değiştirebileceğimize ilişkin Güney Afrika’da kadınlar tarafından kurulmuş olan bir kooperatif çok etkileyici bulduğumuz hikayesini paylaştık. Özellikle yaklaşmakta olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bu hikayenin anlamlı olacağını düşündük. Yaşam Sevgiyle Vardır ma olabileceğine dair görüşten bahsediliyor. Güney Afrika’nın Limpopo Eyaletindeki Tooseng köyünde, 10 kadın bir araya gelerek, “Sedikong sa Lerato Kooperatifini” kurarak yaşama dair sosyal bir sorumluluk almaya karar vermişler. Güney afrika dilinde Sedikong sa Lerato Sevgi Çemberi anlamına gelmekteydi. Bu kooperatif, kimsesiz ve korunmasız çocuklar için faaliyetlerini sürdürmektedir. Kooperatif ortağı kadınlar açlığı biraz olsun azaltmak için organik bir bahçe yapmışlardır. Bu bahçede bazı hastalıkları iyileştirici özelliği ve besleme değerinin yüksek olmasıyla ünlü olan Yaban turpu çayını üretmeye başlamışlar. 2013 yılının Kasım ayı başlarında, kooperatif ortaklarından Bayan Mavis Mathabatha, kooperatifinin ürettiği bu çayla ilgili çalışmaları teşvik etmek için İngiltere’nin Manchester şehrine bir fuara katılıp, burada verdiği konferansta 11.000’den fazla ziyaretçiyi çay hakkında bilgilendirmiş. Ürettikleri çayın çok besleyici olduğunu ve çocukları bu çayla beslemeye başladıklarını anlatmış.. Gelişmekte olan ülkelerde, kadınlar erkekler gibi aynı eğitim şartlarından ve imkanlardan faydalanırlarsa yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısında 150 milyon kadar bir azal- Aslında bu oluşum bir Sevgi Çemberi. Yani bu kooperatifin ortaklarını bir araya getiren duygu yaşamın temel unsurlarından bir tanesi olan Sevgi… “Büyük Başarılar, Kıymetli Anaların Yetiştirdikleri Seçkin Evlatlar Sayesinde Olmuştur.” 8 MART Dünya Emekçi Kadınlar Günü KUTLU OLSUN Biz de bu vesile Büyük Önderin kadınlarımız için veciz sözü ile kadın erkek herkesin kadınların gününü kutluyor, hep sevgi ve beraberlik içinde kalmayı diliyoruz. 2014 Yılı Koyun Keçi Sütü Fiyatları Açıklandı İzmir İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği 2014 yılı koyun keçi sütü fiyatlarını açıkladı. Keçi sütü 1,50 TL, koyun sütü 1,95 TL. Ayrıca Birlik bu yıl ilk kez üyelerine kalite primi ödeyecek. Birlik Başkanı Özer Türer, 2014 yılı koyun keçi sütü fiyatlarını açıkladı. Keçi ve koyun sütü geçtiğimiz yıla göre 5 kuruş değer kazanırken 2013 sezonunda 1,45 TL olan keçi sütü 1,50 TL olarak; 1,90 TL olan koyun sütünün fiyatı ise 1, 95 TL olarak belirlendi. Türer yaptığı açıklamada soğuk zincir projesi ile üyelerimizin ürünleri büyük bir değer kazandığını belirterek, “İnek sütü fiyatından satın alınan keçi sütü 4 yılda 3 kata yakın bir değer kazanırken yine Pazar bulmakta zorlanan yetiştiricinin evde peynir yapmak zorunda kaldığı koyun sütü ise 2 kattan fazla değer kazandı. İzmir Birliği’nin kurduğu soğuk zincir projesi ile yetiştirici yıllar sonra para kazanır ve işletmesine yatırım yapar hale geldi” şeklinde konuştu. 19 Çölleşme ve Çölleşme ile Mücadele »» Son yıllarda dünyada ve ülkemizde çevre kirliliğinin yol açtığı küresel ısınma ile birlikte en çok tartışılan konuşulan ve en büyük tehlike olarak görülen konuların başında çölleşme gelmektedir. Çölleşme iklim değişimleri ve insanoğlunun çevreye verdiği zararlar sonucu kurak alanlarda meydan gelen arazi bozulması olarak tanımlanmaktadır. Çölleşmenin nedenleri olarak doğal nedenler, teknik nedenler ve sosyo ekonomik, yönetimsel ve yasal nedenler sayılmaktadır. Doğal nedenler toprak aşımı, yıkanma ve iklim değişikliği olarak tanımlanmaktadır. Teknik Nedenler, başta ormansızlaşma olmak üzere otlatma, hidrojeolojik yapı ve su döngüsünün yapay etkilenmesi, anız yakma, toprak yorgunluğu, plansız ve yanlış sulama, amaç dışı arazi kullanımı, çevre kirliliği, yanlış toprak işleme, toprak ve ekosistemlerin yanlış planlanması ve kullanımı şeklinde ifade edilmektedir. Sosyo ekonomik, yönetimsel ve yasal nedenler ise yasal mevzuatı, göç, eğitimsizlik biçiminde açıklanmaktadır. Çölleşme sorununu da çözülebilen ve çözülemeyen çölleşme sorunları diye ikiye ayrılır. Çözümü mümkün olmayan çölleşme alanlarında toprak betonlaşmıştır. Yerüstü ve yer altı kayaçların toprağa aşırı derece karışmıştır. Bunun yanında ormansızlaşma, mera alanlarının bozulması, erozyon, yanlış arazi kullanımı, çoraklaşma, kuraklık, toprak kirliliği, topraktaki vejetasyon ve biyolojik yapının bozulması, arazilerdeki organik madde kaybı ve yanlış girdi kullanımı gibi sebeplerle ortaya çıkan çölleşme sorunlarının çözümü mümkündür. Dünyada çölleşmeye neden olacak olumsuz gelişmelere bir göz atacak olursak; 1981 ve 2003 yılları arasında dünyadaki toplam arazinin %24’ünde arazi bozunumu yaşanmıştır. Toplam bozulmakta olan arazinin %20-25’ini meralar oluşturmuştur. Bozulmakta olan arazinin %20’sini tarım arazileri oluşturmuştur. Dünyada 1,5 milyon insan geçimlerini bozulmakta olan arazilerden sağlamaktadır. 1981 ve 2003 yılları arasında bozulmakta olan bu arazilerin %16’sında iyileştirme çalışmaları uygulanmıştır. Şu an karşı karşıya kaldığımız tablo dünyada bozunmuş arazilerin %43’ünü meralar, %18’ini tarım arazileri oluşturmaktadır. Yani 12 milyon hektar arazi (Bulgaristan büyülüğünde) her yıl kaybolmaktadır. Bu arazilerde her yıl 20 milyon tondan fazla tahıl üretmek mümkündü. Dünyadaki açlık tehlikesi karşısında bu alanlar korunup değerlendirilebilirdi. Kurak alanlar hakkında hepimizin bilmesi gereken bir gerçekler şunlardır. Dünyada çöller haricinde kurak alanlarda yaşayan insanların toplamı 2 milyardır. Yani dünyada her üç kişiden biri kurak alanlarda yaşamaktadır. Tabii bu alanlarda yaşayan nüfusun çoğu gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır. Dünya hayvancılığının %50’si bu kurak bölgelerde yapılmaktadır. Ayrıca bu alanlarda dünya karbon miktarının %46’sını depolamaktadır. Dünyadaki ekili alanlarının %44’ünü kurak bölgelerde yer almaktadır. Endemik bitki türlerinin de %30 bu bölgelerdedir. Günümüzde dünyadaki en büyük kurak alanlar, Avustralya, Çin, Rusya, ABD ve Kazakistan sınırları içinde yer almaktadır. Günümüzde dünyada her sene 6 milyon ha alan çölleşmekte ve 24 milyar ton verimli toprak kaybedilmektedir. Çölleşme ve kuraklık Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] tehlikesi altındaki 110 ülkedeki 4 milyar ha alanda yaşayan 1,2 milyar insan gıda güvenliği ve yaşamlarını devam ettirme noktasında risk altındadır. Çoğu fakir ve yoksul insanların yaşadığı bu ülkelerin maddi kayıplarının 42 milyar dolar olduğu ifade edilmektedir. Acı olan tablo çölleşme ile mücadelenin yıllık bedelinin 2,4 milyar dolar olduğu açıklanmaktadır. Bugün ülkemizin 2/3’üne yakın kısmı kurak ve yarı kurak alanlar kaplamaktadır. 2070 yılına kadar ülkemizde iklim değişikliği sebebiyle tarım alanlarına olan yağışın iyimser tahminlere göre %5- %25, kötümser tahminlere göre %25- %50 azalacağı belirtilmektedir. Bunun yanında 2100’e kadar ülkemizin kuzeyinde sıcaklıkların 2,5 - 3°C, güney ve güneydoğusunda sıcaklıkların 3-3,5°C ve batısında ise sıcaklıkların 3,5-4,0°C civarında artacağı açıklanmaktadır. Özetle ülkemiz kuraklık ve çölleşme açısından büyük bir tehlike altındadır. Açıkçası karşı karşıya kaldığımız tehlike ülkemizin güvenliğini ve varlığını tehdit etmektedir. Son yıllarda küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişiklikleri de tehlikenin habercisi gibidir. Kurak alanların İç Anadolu’nun batısına doğru genişlediği belirtilmektedir. Çölleşme tehlikesinin Konya Ovası’ndan Doğu Akdeniz’ e doğru yayıldığı ortaya koyulmaktadır. Ülkemizde çölleşmeye neden olan en büyük sorunlardan biri olan erozyon tehlikesidir. Bugün ülkemiztopraklarının%90’nın da suerozyonuyaşanırken, %1’inde rüzgâr erozyonu yaşanmaktadır. En kötüsü de gıda güvenliğimiz için önemli olan tarım arazilerinde su erozyonunun %75 civarında yaşanmasıdır. İlgili kurumlar tarafından açıklanan rakamlara göre ülkemizin her yıl göz göre göre erozyon nedeniyle kaybettiğimiz verimli toprak miktarı 220 milyon tondur. Ülkemizde yıllardan beri bazı politikacıların rant hesaplarına, uygulamalarda yaşanan birçok hataya rağmen çölleşme karşısında ilgili kurum ve kuruluşlarımız ulusal ve uluslar arası alanda çalışmaları iz- lemekte, çalışmalar yapmakta, tedbirler alınması yönünde hizmetler vermektedir. Bu doğrultuda 1977 de Birleşmiş Milletler Çölleşme Konferansı’nda “Çölleşme ile Mücadele Eylem Planı” kabul edilmiştir. 1992 yılında, Birleşmiş Milletlerce Hükümetler arası Müzakere Komitesi oluşturuldu. 17 Haziran 1994 tarihinde, Bu komitece hazırlanan Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi kabul edilmiştir. Sözleşme günü olan “17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir. 1996 yılında, BM nezdinde “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” yürürlüğe girmiştir. 11 Şubat 1998 tarihli ve 4340 sayılı Kanunun 16 Mayıs 1998 tarihli ve 23344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanması ile Ülkemiz ‘Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne resmen taraf olmuştur. 1999 yılında, “Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Programı” ile ilgili çalışmalara başlanmış; 2003 yılından itibaren hız kazandırılmış olup, 17 Haziran 2004 tarihinde, tüm kamuoyu ve ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerine sunulmuştur. 09 Mart 2005, tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Programı” bu tarihten itibaren yürürlüğe girmiştir. Ülkemizde Birleşmiş Milletler Çölleşme ile mücadele topluluğunun (UNCCD) Türkiye Ulusal Odak Noktası’da Orman ve Su İşleri Bakanlığı- Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğüdür. Sonuç olarak ülkemiz çölleşme ve kuraklık bakımından dünyadaki risk bölgeleri içindedir. İzlenen yanlış tarım ve ormancılık politikaları nedeniyle risk günden güne artmaktadır. İlgili kurum ve kuruluşlarda reorganizasyon diye yapılan değişiklikler faydadan çok zarar getirmiştir. Tarım kesiminde konu ile ilgili güçlü kadrolara ve birikimlere sahip Toprak Su teşkilatının yok edilmesi en büyük siyasi hata olmuştur. Çölleşme ve kuraklık ile mücadele güçlü ve deneyimli kadrolar ve kuruluşlarla yapılır. Özelleştirme mantığı içinde sorunları çözmek mümkün değildir. Sivil toplum örgütlerinin çabaları küçümsenemez ve onların katkı ve desteği şarttır. Ancak çölleşme ve kuraklık karşısında ülkemizin geleceğini güvence altına almak için Toprak su teşkilatı yeniden kurulmalıdır. Yaşanan deneyimler ışığında araştırma kuruluşlarımız güçlendirilmeli, gerekirse yeniden kurulmalı, idari kadrodan çok araştırmacı kadrolar ağırlıklı yapılar yaratılmalıdır. Tarım teşkilatı yanında orman teşkilatının bu yöndeki çalışmaları desteklenmelidir. Çölleşme ve kuraklık ile mücadele için güçlü kurumsal yapılar oluşturulmadan sorunların çözümünün mümkün olmayacağı da bilinmelidir. 20 Mart 2014 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun Yetkileri ve Görevleri -II»» Sevgili Kooperatifciler, kooperatifler Genel Kurul toplantı döneminin başlamasından dolayı, geçen ay Yönetim Kurulunun yetkilerinden bahsetmiştim. Bu ayki yazımda ise kooperatif Yönetim Kurulunun görev ve sorumluluklarının neler olduğunu sizlere hatırlatmış olacağım. Yönetim Kurulunun Görevleri • Yönetim kurulunun kararları, sahifeleri noterce tasdik edilmiş, “karar defteri’ ne • Genel kurul tarafından verilen sıra numarası ve tarihiyle kararları yerine getirmek ve kooyazılır ve toplantıda hazır peratif işlerini ortakların yararıbulunan üyeler tarafından na uygun şekilde yürütmek, toplantıda alınan kararlar Turgay SOLMAZ • Defter, hesap ve kayıtları kanun imzalanır. ve anasözleşmeye uygun olarak Köy-Koop Genel Müdürü • Verilen karara karşı görüştutmak. lü veya çekimser kalanlar, • Kooperatifin nakit varlığı ile menkul ve muhalefet veya çekinme sebeplerini kararın gayri menkullerini gereği gibi kullanmak, altına yazarak imzalamak zorundadırlar. işletmek ve korumak. • Bunu yapanlar kararın uygulanması sıra• İmkânlarla orantılı olarak şubeler, alım sında doğacak zararlardan dolayı diğer üyeve satım merkezleri açılmasını genel kurula lerle birlikte sorumlu olmazlar. Böyle hareteklif etmek, ket etmeyenler sorumluluğa katılırlar. • Kooperatifin varlığından, ortakların üre- • Kararların geçerliliği yazılıp imza edilmiş tim kapasitelerini arttırmak için durumla- olmasına bağlıdır. rına göre bilanço yılı içinde tahsil edilmek üzere avans vermek, Yönetim Kurulunun • Genel kurulu olağan ve olağanüstü toplan- Sorumlulukları tıya çağırmak, • Genel kuruldan alınan yetki ile işlerin gö- Yönetim kurulu; rülmesi için gerektiğinde ortakları görevlen- • Genel kurul tutanaklarının, dirmek, müdür, memur müstahdem ve işçi • Gerekli defterlerin, çalıştırmak • Kanunlara aykırı olarak alınan genel kurul • Ortak listelerinin düzenli tutulup saklanmasından, kararları aleyhine iptal davası açmak, • Genel kurul toplantısından otuz beş gün • İşletme hesabıyla yıllık bilançonun kanuni önce çalışma raporu, bilanço, gelir-gider hükümlere uygun olarak hazırlanmasından, cetvelini ve bütçe teklifini hazırlayıp denet- • İncelenmek üzere denetleme kuruluna veçilere vermek ve genel kurul toplantısından rilmesinden, kooperatife, ortaklara ve kooon beş gün önce ortakların incelenmesine peratif alacaklılarına karşı ortaklaşa sorumsunmak, ludurlar. • Kooperatifin aczi veya mali durumunun • Yönetim kurulu üyeleri ortaklık işlemleri bozulması halinde genel kurulu toplantıya dışında kooperatif ile ticari işlemlerde buludavet etmek, namazlar. • Gerektiğinde tasfiye işlerini yürütmek, • Yönetim kurulu üyelerinden her biri, genel • Kooperatifi temsile yetkili şahısları tescil kurulun kararı kişisel sorumluluklarını geve ilan ettirmek, rektirdiği durumlarda karar aleyhine iptal • Eski yönetim kurulu üyeleri ile kooperatif davası açabilir. memurlarının sonradan tespit edilen yol- • Yönetim kurulu üyeleri ve kooperatif mesuzluklarını ilgili mercilere bildirmek, murları kasıtları bulunsun veya bulunmasın • Kooperatifin amacına uygun gayrimenkul kendi kusurlarından doğan zararlardan soalımlarında, tapu devri veya tapuya şerh ver- rumludurlar. dirilerek bir satış vaadi sözleşmesi yapmak • Bunların suç sayılan fiil ve hareketlerinden • Kanun ve anasözleşmedeki ortaklık hak ve ve özellikle kooperatifin para ve malları biödevlerinin yerine getirmeyen ortaklar hak- lanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter kında karar alarak durumu genel kurulun ve belgeler üzerinde işledikleri suçlarından onayına sunmak, dolayı devlet memurları gibi ceza görürler. • Denetçilerin seçim ve görevden alınmaları- • Yönetim kurulu tescile bağlı konuları sicil nı Ticaret Siciline tescil ve ilan ettirmek, memurlarının isteği üzerine yerine getirme• Tanıtma ve ortak kaydetmek amacıyla ya- mesi, tescil ve kayıtta kötü niyetle gerçeğe pılacak ilan, reklam ve açıklamaları eksik ve ters beyanda bulunulması, hallerinde cezai gerçeğe aykırı olmayacak şekilde yapmak, sorumluluk taşır. bunların yanıltıcı bilgi ve unsurlar taşıma- • Kuruluş sırasında kurucu ortaklar taramasını sağlamak, fından resmi makamlara verilen kooperatif • Kooperatife ait mal, para ve para hükmün- anasözleşmesi, nakdi sermayenin tescil ve deki kağıtları ve gizlide olsa bunlarla ilgili ilandan sonra kooperatif hesaplarına aktadefter ve belgeleri istenildiğinde müfettiş- rılmak üzere kurucu ortaklarca geçici yölere, kooperatif kontrolörlerine ve kredi netim kurulu üyelerinden birisine ödendikuruluşlarının denetim görevlilerine göster- ğine dair dilekçe; ayn nevinden sermaye ve mek, saymasına ve incelenmesine yardımda kooperatifçe devralınan işletmeye ait değer bulunmak, istenilen bilgileri gerçeğe uygun biçme raporu gibi vesikaların gerçeğe uygun ve eksiksiz olarak vermek ve doğru beyanda olmayan şekilde düzenlenmesinden koopebulunmak, ratifin kurucu ortakları sorumludurlar. • Ortaklar ile ortak olmak için müracaat • Yönetim kurulu veya temsile yetkili şahısedenlerin anasözleşmede gösterilen ortaklık ların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak, anında şahsi kusurları olmaksızın meydana uygun olanları ortak olarak kaydetmek. getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlar• Mal beyanında bulunmak, dan kooperatif sorumludur. • Denetim amacıyla denetçilerin 92. madde doğrultusunda talebi halinde kooperatife ait Tescil her türlü defter ve belgeleri vermek, • Bakanlıkça yaptırılacak denetim neticesi • Kooperatifi temsile yetkili kılınacak kimseleri yönetim kurulu tayin eder. verilecek talimatlara uymaktır. • Görevi son bulan yönetim kurulu, yeni yö- • Yönetim kurulu, bu kimselerin, isimlerini netim kuruluna seçim gününden başlayarak imzalarını ve bu yetkiye dayanan karar subir hafta içinde bütün hesapları bilgi ve bel- retini notere tasdik ettirdikten sonra ticaret siciline verir. geleri devretmek zorundadır. Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi Yönetmeliği Yayımlandı »» Tarım işletmelerine ait tarımsal faaliyetlerin tamamının kayıt altına alınması için kurulacak Tarımsal Üretim Kayıt Sisteminin (TÜKAS) kullanılması, güncellenmesi ve geliştirilmesine ilişkin usul ve esaslar belirlendi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi Yönetmeliği, 18 Şubat 2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tebliğ, TÜKAS'ın kurulması, kullanılması, güncellenmesi ve geliştirilmesi ile ilgili kayıt işlemlerinin izlenmesi ve raporlanmasında görev alacak birimlerin belirlenmesini, görevlerin tanımlanmasını, TÜKAS kapsamındaki tarım işletmelerine ait tarımsal faaliyetlerin tamamının kayıt altına alınmasını, düzenlenmesini ve tarımsal üretim bazında tarım istatistiklerinin oluşturulmasına ilişkin usul ve esasları kapsıyor. Buna göre, TÜKAS'ın yönetimi ile ilgili idari iş ve işlemler Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek. Tarımsal faaliyete yönelik TÜKAS başvurularını yapmak ve güncellemek için TÜKAS kapsamındaki tarım işletmelerinin sahiplerine ve TÜKAS kayıtlarının oluşturulmasına yardımcı olmak üzere özel sektör veya sivil toplum örgütlerine Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yetki verilebilecek. Tarım işletmeleri, TÜKAS'a kayıt olabilmek ve TÜKAS kayıtlarını güncellemek için, istenen bilgi ve belgelerle, il veya ilçe müdürlüklerine başvuruda bulunabilecekler. Başvurulara ilişkin zaman aralıkları Bakanlık web sayfası üzerinden duyurulacak. Tarım işletmeleri, tüm tarımsal faaliyetlerini, üretim yılı içerisindeki başvuru tarih aralığında TÜKAS'a kaydettirecek ve kayıtlarını güncelleyecek. TÜKAS'a yapılan kayıtlar, esas olarak tarımsal faaliyetin belirlenmesine yönelik olacak, bu kayıtlar hiçbir şekilde mülkiyet tespitinde esas alınmayacak ve mülkiyet hakkı doğurmayacak. Tarım işletmelerinin tarımsal faaliyetlerinde kullanılan girdilerin temininde TÜKAS'a kayıtlılık esas alınacak. TDKD, KDV muafiyeti başvurularına ilişkin değişiklik Vergi Dairesi Başkanlığı bulunmayan illerdeki (Afyon- karahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ardahan, Burdur, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Elazığ, Erzincan, Giresun, Isparta, Karaman, Kars, Kastamonu, Kütahya, Mardin, Muş, Nevşehir, Ordu, Sivas, Tokat, Uşak, Van ve Yozgat) faydalanıcılar, sözleşme imzaladıktan sonra KDV muafiyeti için Ankara’daki Gelir İdaresi Başkanlığına başvurmak durumundaydı. Ancak Maliye Bakanlığının yaptığı ve 2 Sıra no’lu tebliğle duyurduğu yeni düzenleme ile bu illerdeki faydalanıcılar, 1.000.000 TL ve altındaki bütçeye (uygun harcama tutarına) sahip projeler için artık kendi illerindeki Defterdarlık Gelir Müdürlüklerine başvuru yapabileceklerdir. 1.000.000 TL üzerinde bütçeye sahip projeler için ise yine Ankara’daki Gelir İdaresi Başkanlığına başvurmaları gerekmektedir. Diğer 16 ildeki faydalanıcılar ise 3.000.000 TL ve altındaki bütçeye (uygun harcama tutarına) sahip projeler için kendi illerindeki Vergi Dairesi Başkanlığına: 3.000.000 TL üzerinde bütçeye sahip projeler için ise Ankara’daki Gelir İdaresi Başkanlığına başvuracaklardır. Tarımda Karşılıksız Hibe Desteği 9,7 Milyar Lirayı Aşacak »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bu yıl tarım sektörüne yönelik nakdi karşılıksız hibe desteğinin 9,7 milyar lirayı aşacağını söyledi. Bakan Eker, Genişletilmiş Bakanlık Koordinasyon Toplantısı kapanışında, Çevre Amaçlı Tarım Arazilerinin Korunması (ÇATAK) Projesini 30 ilde başlattıklarını ve bu yıl il sayısını artıracaklarını ifade ederek, Aspir ve Kanola ekimini Türkiye’de yaygınlaştıracaklarını söyledi. Tarım sektörüne yönelik hibe desteğinin 9,7 milyar lirayı aşacağını belirten Eker, bu kapsamda 1,5 milyar liralık şubat ayı desteklerinin bugün itibariyle ödenmeye başladığını açıkladı. Güvenilir gıda konusunda projeler geliştirdiklerine de değinen Eker, şunları söyledi: "Bazı gıda maddelerindeki tuz ve şeker oranlarının azaltılmasına yönelik faaliyetler gerçekleştireceğiz. Vatandaşların sağlığı açısından denetimlere devam etmemiz gerek. Gıda imalathaneleri satış yerleri gibi alanlar bu açıdan önemli. Buralardaki riski mutlaka sıfır düzeyine indirmemiz gere- kiyor. İmalathane ve yemekhaneler gibi yerleri düzenli aralıklarla denetleyeceğiz. Hijyenik olması için çalışmalıyız. Bu çerçevede 14 şubat 2009'da ALO 174'ü devreye soktuk. Burada vatandaşlarımızın gıdayla ilgili şikayetlerini dinliyoruz.” Eker, kırsal kalkınma destekleriyle kurulan tarıma dayalı sanayi tesisi sayısını 2015 sonunda 6 bine çıkaracaklarını belirterek, "Tarımsal Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu 2014 yılında toplam 5 bin proje destekleyecek. Bu projelere 600 milyon lira hibe desteği ödemeyi öngörüyoruz." ifadelerini kullandı. Tarımda üretici fiyatları Ocak'ta yüzde 2,78 arttı Avrupa Birliği (AB) normları ile tam uyumlu ve diğer göstergelerle karşılaştırılabilir endeksler oluşturmak amacıyla oluşturulan Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım ÜFE) 2014 yılı Ocak ayında yüzde 2,78 arttı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2014 yılı Ocak ayı Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’ni paylaştı. Buna göre Tarım ÜFE, 2014 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 2,78, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 2,78, bir ön- ceki yılın aynı ayına göre yüzde 13,54 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 0,36 artış gösterdi. Aylık değişim; tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 2,02, ormancılık ürünlerinde yüzde 8,15 ve balıkçılık da yüzde 33,17 olarak gerçekleşti. Köy-Koop Haber Mart 2014 SAĞLIK Binderde Deva Kızılcık »» Kızılcık, vitamin ve mineraller bakımından oldukça zengindir. A, C vitaminleri ile karoten, tiamin, riboflavin, niasin, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır, kükürt, demir ve iyot içerir. Faydası saymakla bitmeyen kızılcık, güçlü antioksidan özelliği ile soğuk algınlığı, grip başta olmak üzere bağışıklık sistemi sorunlarında yardımcı olur ve bağışıklığı güçlendirir. Bol miktarda lif içeriği ile sindirimi kolaylaştırır ve özellikle zayıflama diyetlerinde tokluk hissini arttırır. Vücut direncini arttırdığı için hastalıklardan korunmamızı ve onlarla baş etmemizi sağlar. Vücudumuzdaki iltihaplanmayı önleyen, alerjileri azaltan, kan damarlarını güçlendiren muhteşem antioksidanlardır. Ateşli hastalıklarda ve menopozdaki ateş basmalarında çok rahatlatırlar. Kızılcık, gözlere de faydalıdır. Retinayı koruyarak görüşümüzün berrak olmasını sağlarlar. Zengin bir melatonin kaynağıdır; Beynimizde bulunan epifiz bezi, hava karardıktan sonra melatonin adı verilen bir hormon salgılar. Yaşam ritmimizi ve uykumuzu bu hormona borçluyuz. Uyku beyni dinlendirir, güçlendirir, hücre yenilenmesini sağlar bağışıklık sistemini, oksidasyonu onarır ve tüm yaşam ka- litesini yükseltir. Öte yandan önemli hormonların salgılanmasına yardımcı olur. Araştırmalar sonucu uzmanlar melatonini en önemli antioksidan olarak tanımlarlar. Melatonin takviyesi günümüzdeki temel anti aging tedavilerinden birisi olmuştur. Bu hormonun doktor kontrolünde kullanımı, bağışıklık sistemini ve yaşam kalitesini etkili bir şekilde yükseltir. Kızılcık kanın pıhtılaşmasını artırır, çiğden hazırlanmış kızılcık suyu veya kaynatarak yapılan kızılcık şerbeti, kan pıhtılaşmasını düzenler. Özellikle şeker hastaları için yararlıdır. Kızılcık kabuğu ateş düşürücü ve güçlü bir ishal kesicidir. Uzun Yaşamanın Sırrı »» Almanya’da yapılan bir çalışma sonucuna göre sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ömrü 20 sene uzatıyor. Çalışma 45 yaş üzeri 500 denekle yapılıyor ve 18 yıl takip ediliyor. Hergün düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme ile; beden kitle indeksleri, kan basınçları, bel-kalça oranları ve kan bulgularının yaşıtlarına göre daha sağlıklı olduğu belirtiliyor. Peki daha uzun ve sağlıklı yaşam için beslenmemizde nelere dikkat etmeliyiz? • Hergün ihtiyacınız ölçüsünde bütün besin gruplarından almaya özen gösterin, • Günde 2-2,5 lt su için, çay kahve tüketiminizi azaltın, • Yeşil veya beyaz çay tüketimine önem verin, • Lifden zengin beslenin, • Kalsiyum ve demir kaynaklı besinleri ihmal etmeyin, • D vitamini seviyenizi düzenli kontrol ettirin, gerekirse takviye alın, • Hücre sağlığı için C vitamini oldukça etkili, hergün C vitamini içeren besinlere yer verin, • Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketmeye özen gösterin, Su İçmek İçin Susamayı Beklemeyin »» Suyun başta böbrek sağlığına etkisine vurgu yapan uzmanlar, “susamasanız da su için” uyarısında bulunuyor. Vücudumuzdaki tüm metabolik olayların devamında, besleyici maddelerin gerekli yerlere ulaştırılmasında (ve her gün oluşan atık maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasında su temel bir aracıdır. İnsan vücudunun yüzde 60`ı sudur. Kişinin yağ dokusu miktarına göre su miktarı vücut ağırlığının yüzde 55 ile yüzde 77 arasındadır. İnsanın vücut ağırlığı değişmedikçe sıvının miktarı da değişmez. Fazla miktarda alınan su birkaç saat içerisinde böbreklerden atıldığı gibi su kaybı durumunda ise yine böbrekler daha yoğun bir idrar çıkararak suyu tutar ve bu dengeyi sağlar. İnsan vücudundaki suyun büyük kısmı deride, kaslarda, iskelet sisteminde, kan hücrelerinde, en az ise yağ dokusunda bulunur. Su Dengesini Düzenleyici Organ Böbreklerdir Vücudumuzdaki su iki ayrı bölgede bulunur. Yüzde 35-40, hücre içersinde, yüzde 20-25` ise hücre dışındaki sıvıdır. Hücre dışı sıvı kan ve lenf sıvısı ve “transellüler sıvı” adı verilen beyin-omurilik sıvısı, göz içi sıvısı, akciğer-karın zarları arasındaki sıvı, eklemler içersindeki sıvı ve mide bağırsak sisteminde dolaşan sıvıdır. Su vücuda mide-bağırsak sisteminden girer, cilt-akciğer, mide-bağırsak ve asıl böbrekler yoluyla atılır. Az Sıvı Enfeksiyon ve Taş Hastalığına Neden Olabilir Mide-bağırsak, cilt, akciğerler, bu organlardan kaybedilecek sıvı ve elektrolitleri düzenlemek gibi bir fonksiyona sahip değildir. Hâlbuki böbrekler su ve elektrolitlerin atılımını ve organizmanın ihtiyacı halinde tutulmasını, geri emilmesini gerçekleştirecek mekanizmalara sahiptirler. Yani su dengesini düzenleyici organ böbreklerdir. Normalde kalbimiz bir dakikada 5 lt. kanı vücuda pompalar. Bunun yüzde 20 - 22`si direkt böbreklere gider. Ağırlık olarak vücudun 300`de biri olan böbreklere kanın yüzde 22`si gidiyor. Bu da dakikada 1200 ml, 24 saatte ise 1800 litre yapmaktadır. Günde böbreklere gelen 1800 litre sıvının yüzde 10`u süzülür ve 180 litre olarak böbrek tüplerini geçer. Böbrekler bunun yüzde 99.3’ünü geri emerek 1,5 lt. idrarı oluşturup dışarı atarlar. Yani her gün 2 ton suyu işleyip sonuçta 1,5 litre idrar ile vücudun su dengesini korurlar. Böbrekler vücudumuzda her gün oluşan zararlı atık maddeleri (Üre, kreatinin, ürik asit gibi) su ile seyreltip atarlar. Günlük ihtiyacından daha az sıvı alan insanlarda idrar akımı yavaşlayıp durağanlaştığı için kolayca idrar yolu iltihapları ve taşları oluşturacaktır. Bu nedenle böbrek sağlığının korunmasında birincil şart bol su içmektir. Günümüzde taş oluşmasında atık gıdaların cinsinin önemli olmadığı taş oluşumunun engellenmesinde ve tekrarlanmasının önlenmesinde yeterli su içmenin temel şart olduğu benimsenmiştir. ABD`de idrar yolu enfeksiyonlarının tedavilerinde antibiyotik yerine su önerilmektedir. Böbrek yetmezliği ve böbreğin iltihabı olan nefrit hastalığında böbreklerin fonksiyonlarının kaybından dolayı suyun süzülmesi ve atılması fonksiyonlarını yapamadıkları için su vücutta birikir. Göz kapakları, bacaklar ve vücut şişer. Suyun Kalitesine Dikkat Günde 2 ton suyun süzülüp, yüzde 99,3’ ü tekrar emilerek su dengesinin ayarlandığı bu muazzam organlarn sağlığına çok dikkat edilmesi gerekir. İçilen su ne kadar kaliteli olursa (sertliği az, iyon içeriği normal sınırlarda, tadı iyi) böbrek sağlığı o kadar iyi korunacaktır.” Karaciğer Yağlanmasına Karşı Nasıl Beslenmeli? »» Karaciğer yağlanması tüm dünyada hızla artan bir sorun. Türkiye’de her 4 erişkinden birinde karaciğer yağlanması var. • Aldığınız besinlerin taze olmasına dikkat edin, • Küflenmiş, çürümüş, filizlenmiş sebze ve meyveleri satın almayın, tüketmeyin, • Alkol, asitli içecekler ve sigaradan uzak durun, • Beyaz unlu besinler yerine tam tahıllı ürünleri tercih edin, • Ürün satın alırken etiket okuma alışkanlığı edinin, son kullanım tarihine dikkat edin, • Genetiği değiştirilmiş meyve ve sebzeleri tercih etmeyin, • İşlenmiş ürünlerden uzak durun, herşeyin doğalı ve doğala yakını en ideali, Karaciğerdeki fazla yağ, vücudumuz için hayati önem taşıyan bazı enzimlerin üretilmesini ve gerekli dağılımın yapılmasını engellediği için bazı ciddi hastalıklara zemin hazırlıyor. Oysa, yağlanma sorununu basit önlemlerle gidermek mümkün. Kilo vermek bu önlemlerin başında geliyor. Kişinin mevcut kilosunda yüzde 5 azalma sağlandığında, karaciğer yağlanması gerilemeye başlayabiliyor. Hızlı ve ani kilo vermekten kesinlikle kaçınmak gerekiyor. Aksi halde hızlı ve ani kilo kaybı kendi başına karaciğer yağlanmasına yol açabilir. Bu nedenle şok diyetlerden, aşırı açlık öneren diyetlerden mutlaka uzak durulması gerekiyor. Günde bir fincan kahve içmek de, karaciğer yağlanmasını azaltıyor. Obezite, diyabet ve kalp damar hastalıklarıyla yakından ilişkili olan karaciğer yağlanmasına çözüm olabilecek etkin bir tedavi yöntemi henüz yok. Bu noktada en etkili tedavi, kişinin sağlıklı beslenmesinde ve fazla kilolarından kurtulmasında yatıyor. Karaciğer, vücudun en büyük ve metabolik açıdan en kompleks organı. Protein, karbonhidrat, yağ, vitaminler ve ilaçların vücutta işlem görebilmesini sağlıyor. Bu nedenle karaciğer sağlığına dikkat etmek hayati önem taşıyor. Karaciğer yağlanması ise, karaciğer hücrelerinde aşırı yağ birikmesi anlamına geliyor. Karaciğer yağlanmasına karşı sağlıklı beslenin Beslenme şeklini sağlıklı hale ge- tirerek karaciğer yağlanmasının geriye çevrilebilir. Fazla kilolardan kurtulmak, alkolden kaçınmak veya minimuma indirmek, Akdeniz tipi beslenmek son derece önemli. Gün içinde hareketsiz bir yaşam tarzının da terk edilmesi gerekiyor. Hayvansal yağlar, işlenmiş et ürünleri, tavuk derisi ve sakatatların yanı sıra aşırı karbonhidrat ve şeker tüketiminden kaçınılması gerekiyor. Günlük taze sebze- meyve, beyaz et ve lifli gıdalar tüketmek, özellikle karaciğerden toksik maddelerin atılımına yardımcı olduğu için mevsiminde enginar,soğan, sarımsak, lahana ve brokoli içerdikleri sülfür ile faydalı. Sigara Göz Sağlığını da Etkiliyor • Kızartma, mangal, barbekü, mikrodalgada pişirme yöntemlerini sıklıkla tercih etmeyin. Dt. Coşkan ARAS 21 DİŞİ KAÇA ÇEKİYORSUNUZ? - Dişi kaça çekiyorsunuz doktor bey? - 80 Liraya. - Bu kadar para 5 dakikalık bir iş için mi? - Bu süreyi istediğiniz kadar uzatabiliriz !!???? Uzmanlar tarafından yapılan açıklamada sigara kullanımının gözdeki sarı nokta hastalığını artırarak kör yapma riskini doğurduğu açıklandı. Sigara kullanımının yaşın ilerlemesine bağlı olarak ortaya çıkan ve görme merkezini etkileyen sarı nokta hastalığının gelişimi ve ilerlemesini tetikliyor. Hastalığın oluşmaması ve ilerlememesi için sigaradan uzak durulması gerekiyor. Aksi taktirde kör olma olasılığınız var. Göz sağlığını Tehdit Eden Unsurlar Yapılan araştırmalar yediklerimizden içtiklerimize, soluduğumuz havadan yaşadığımız atmosfere ka- tik miras varsa ve kişinin genleri ‘kompleman faktörü’ içeriyorsa sigara kullanımı riski katlanarak artırıyor. Bunlara Dikkat Edin dar pek çok etkenin göz sağlığımızı tehdit ediyor. Özellikle 60 yaşından sonra ortaya çıkan sarı nokta hastalığında, sigara kullanımı önemli bir risk faktör. Sigara hastalık riskini 2-4 kat artırıyor. Ailede sarı nokta hastalığına ilişkin bir gene- Sarı nokta hastalığının cisimleri, çizgileri eğri ve kırık görme, görme kalitesinde bozulma ve renk görmede bozukluk gibi belirtileri bulunuyor. Sigara retinayı koruyan önemli bir antioksidan olan lutein’in emilimini azaltıyor, bu nedenle de sigara kullananlarda lutein düzeyi düştüyor ve sarı nokta hastalığı riski artıyor. 22 Mart 2014 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER MART 2014 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 05.03.2014 - 08.03.2014 FOTEG İstanbul 2014 12.Gıda İşleme Teknolojileri Uluslararası İhtisas Fuarı Gıda İşleme Teknolojileri Ve Ekipmanları, Katkı Maddeleri, Ambalajlama ve Lojistik, Teknolojileri, Unlu Mamul Teknolojileri, Gıda Güvenliği ve Hijyen MART AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Her türlü tarla ziraati için toprak işlemesine devam edilir. İşleme ile birlikte gübreleme yapılır. e) İlkbahar mevsimi ile birlikte oluşabilecek salgın hastalıklar ile diğer zararlılara karşı koruyucu aşı ve mücadele yapılır. Kaymak bağlamış tarlalar tırmık ve kazayağı ile kırılır. Böylece hububatta kardeşlenme de sağlanmış olur. Güzlük ekim yapılan yerlerde ikinci azot uygulaması yapılır. a) Kümeslerde bakım, temizlik, dezenfeksiyon işleri devam eder. Kümes pencereleri kedi, köpek, tilki, sansar gibi hayvanların ve kuşların girmelerine engel olacak şekilde kafes teli ile kaplanmalıdır. b) Yazlık hububat ekimi devam eder. Bu arada çayır-mera ve yem bitkilerinin de ekimi, iklimi uygun yerlerde tütün fidelikleri tesisi ve pamuk ekimine başlanır. e) Şaşırtılan ve tavaya alınan fidelere cansuyu verilir. Şaşırtılma yapılmamışsa çapalama yapılmalıdır. Özellikle bakla ve bezelyelerde çapalama başlar. c) Sulanabilir sahalarda cansuyu verilirken, tarlalardaki fazla su boşaltılır. f) Bahçede, serada, sıcak ve ılık yastıklardaki zararlı ve hastalıklarla mücadele edilir. d) Güzlük ekilmiş hububatta mücadeleye önem verilmelidir. MEYVECİLİK a) Toplu meyvecilik kurulacak sahalar ile eski tesisler sürülür ve gübrelenir. HKF Fuarcılık b) Fidan dikimine birçok bölgelerde devam edilir. 11.03.2014 - 15.03.2014 c) Meyvelerde budama ile birlikte aşılama işleri de devam eder. Ilık bölgelerde sert çekirdekli meyveler çiçek açabileceğinden donlara karşı dikkatli olunmalıdır. Yeni kurulan meyve bahçelerine cansuyu verilmelidir. Konya Tarım 2014 (Faz I) Tarım, Tarımsal Mekanizasyon ve Tarla Teknolojileri Fuarı Tarım, Tarımsal Mekanizasyon ve Tarla Teknolojileri Tüyap - Konya 20.03.2014 - 23.03.2014 Tarım Fuarı (Faz II) Traktörler, Romorkörler, Biçerdöverler, Traktör Yan Sanayi, Kendi Yürür Hasat ve Ekim Makineleri, Çok Amaçlı İş Makineleri Fuarı Traktörler, Romorkörler, Biçerdöverler, Traktör Yan Sanayi, Kendi Yürür Hasat ve Ekim Makineleri, Çok Amaçlı İş Makineleri Tüyap - Konya 26.03.2014 - 29.03.2014 TAVUKÇULUK d) Çeşitli zararlı ve hastalıklara karşı mücadeleye devam edilmelidir. Özellikle armut göz kurdu, püseron ve zeytin güvesine karşı önlem alınmalıdır. e) Turunçgillerin hasadına ve ambalajlanarak piyasaya arz edilmesine devam edilir. SEBZECİLİK BAĞCILIK a) Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde toprak işlemesi ve gübrelemeye devam edilir. b) Köklü ve köksüz bağ çubuğu dikimine devam edilir. c) Don tehlikesi olmayan yerlerde bu ay içinde bağ budamasına son verilir. Tehlikesi olan yerlerde donların geçmesi beklenmelidir. Nispeten mutedil iklimli yerlerde ve ılıman bölgelerde aşılama işlemlerine de başlanır. a) Bazı bölgelerde hayvanlar meraya çıktıklarından ahır işleri yavaşlar. Ancak Doğu Anadolu Bölgelerinde ahır temizliği, havalandırma, dezenfeksiyon işler devam eder. a) Seralarda turfanda domates, hıyar, kabak gibi sebzelerin hasadına devam edilir. b) Sıcak ve ılık yastıklara ekilen sebzelerin birinci şaşırtması yapılır. c) Devam eden doğum işleri ile ilgili gerekli tedbirler alınmalıdır. c) Sebze bahçesi topraklarının işlenmesine devam edilir ve gübrelenerek ekime hazır hale getirilir. d) Bazı bölgelerde meralarda otlatma başladığından meraların ıslah çalışmaları yapılır. Özellikle nöbetleşe otlatma yapmakla meraları korunduğu gibi daha uzun süre faydalanılabilir. Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohumculuk, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi, Fidancılık 03.04.2014 - 06.04.2014 Tarım, Hayvancılık ve Gıda Teknolojileri Fuarı Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon, Hayvancılık Teknolojileri, Hayvan Sağlığı, Yem, Tohum, Fidancılık, Seracılık, Sulama, Gıda ve Gıda Teknolojileri 03.04.2014 - 06.04.2014 Tarım Hayvancılık 2014 ▶▶ 11 Şubat 2014 Tarihli ve 28910 Sayılı Resmî Gazete, Yüzeysel Sular ve Yeraltı Sularının İzlenmesine Dair Yönetmelik Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Fuarı Tarım Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Tüyap - Diyarbakır Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... c) Kovanlarda hastalık yapmaması için ilkbahar temizliği yapılır ve gerekli ilaçlar kullanılır. ▶▶ 7 Şubat 2014 Tarihli ve 28906 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Expolink Fuarcılık Marmaris Fuarcılık b) Arılar bal toplama faaliyetine başladıklarından bakım işleri artacağından arıcılık malzemeleri daima çalışır halde bulundurulmalıdır. ▶▶ 5 Şubat 2014 Tarihli ve 28904 Sayılı Resmî Gazete, Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı ve Korunması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Tarım Fuarı Tarım, Tarım Makineleri ve Teknolojileri, Seracılık, Tohum, Fidancılık, Sulama Sistemleri, Gübre, Organik Tarım, Gıda, Su Ürünleri, Tavukçuluk, Hayvancılık a) Arılar bazı bölgelerde dışarıya çıkacaklarından kovan bakım işleri buna uygun olarak devam eder.Kovan çerçeveleri tamir edilir. Küflü ve kırık çerçeveler değiştirilir. ▶▶ 4 Şubat 2014 Tarihli ve 28903 Sayılı Resmî Gazete, İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Atlas Fuarcılık Tarım, Hayvancılık, Seracılık ve Gıda Teknolojileri Fuarı ARICILIK Mevzuat Kayseri Tarım ve Hayvancılık Fuarı Agritech 2014 d) Tavuk hastalıklarına karşı koruyucu aşılar ve önleyici ilaçların uygulanmasına devam edilir. Özellikle civcivlerde bu durum özel bir önem taşımaktadır. HAYVANCILIK KAYTARIM 2014 09.04.2014 - 12.04.2014 c) Beslenmede özellikle yeni çıkan civcivlere önem verilerek,büyümelerini sağlayan yemçeşitleri seçilir. d) Hastalık ve zararlılarla mücadele edilmeli, soğuk bölgelerde omcalar gözler patlamadan bordo bulamacı ile yıkanmalıdır. b) Meraya çıkarılmış hayvanlara da ek yemler verilir. Diğer ahırda bulunan hayvanların yemlenmesi ve bakım işleri yapılır. d) Domates, biber, patlıcan yavaş yavaş tavalara alınır. b) Kuluçka mevsimi olması nedeniyle bu amaçla yapılan işlere önem verilir. Damızlığa uygun yumurtalar seçilerek üretim yapılır. 3. Uluslararası Odun Dışı Orman Ürünleri Sempozyumu 8-10 Mayıs 2014 ▶▶ 14 Şubat 2014 Tarihli ve 28913 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Gıdalarda Kurşun, Kadmiyum, Civa, İnorganik Kalay, 3-Monokloropropan 1,2-Diol ve Polisiklik Aromatik Hidrokarbon Seviyelerinin Resmi Kontrolü İçin Numune Alma, Numune Hazırlama ve Analiz Metodu Kriterleri Tebliği (No: 2014/2) ▶▶ 14 Şubat 2014 Tarihli ve 28913 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Kilo Verme Amaçlı Enerjisi Kısıtlanmış Gıdalar Tebliği (No: 2014/3) ▶▶ 15 Şubat 2014 Tarihli ve 28914 Sayılı Resmî Gazete, Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 15 Şubat 2014 Tarihli ve 28914 Sayılı Resmî Gazete, Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik ▶▶ 18 Şubat 2014 Tarihli ve 28917 Sayılı Resmî Gazete, Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi Yönetmeliği ▶▶ 19 Şubat 2014 Tarihli ve 28918 Sayılı Resmî Gazete, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği ▶▶ 22 Şubat 2014 Tarihli ve 28921 Sayılı Resmî Gazete, 2014/5876 Haşhaş Kapsülü ve Tohumu Alımı ve Satımı Hakkında Karar ▶▶ 23 Şubat 2014 Tarihli ve 28922 Sayılı Resmî Gazete. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği ▶▶ 26 Şubat 2014 Tarihli ve 28925 Sayılı Resmî Gazete, Durgun Yerüstü Kara İç Sularının Ötrofikasyona Karşı Korunmasına İlişkin Tebliğ ▶▶ 27 Şubat 2014 Tarihli ve 28926 Sayılı Resmî Gazete, 6525 Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Köy-Koop Haber Mart 2014 SPOR-TARIM BULMACA “Yürümekle Yollar Aşınmaz...” 23 »» 1968 yılında, dönemin ünlü siyasetçisi tarafından söylenen bu söz, şimdilerde atasözü zannedilse de söyleniş amacı dışında “yürüyüş, yürümek” yazımızın konusudur. Evet, yürümekle yollar aşınmıyor belki ama yürüyen kim? Verilere göre sadece Amerika’da 100 milyondan fazla insanın spor olarak tercihinin “yürüyüş” olduğu tahmin ediliyor. Bundan tam 2400 yıl önce Hipokrat’ın “Yürüyüş insanın en iyi ilacıdır” demesi bile konunun ne kadar ciddi olduğunun bir kanıtıdır. Bu kadar kolay ama önemli bir egzersiz türü bile, insanımızın ilgisini çekmiyor ne yazık ki. Çünkü hareket etmeyi sevmiyoruz. Kahvehanelerde zaman geçirmek daha öncelikli. Bu konuyla ilgili bilinmesinin yararlı olduğunu düşündüğüm rakamlar ise inanılmaz. Kütüphaneler Genel Müdürlüğü ile Türkiye Kahveler, Kıraathaneler ve Büfeciler Federasyonu’ndan alınan verilere göre, Türkiye genelinde 400 bini aşkın kahvehaneye karşılık 1413 halk kütüphanesi bulunuyor. Ne yazık ki insanımız için kahvehanelerde zaman öldürmek, okumaktan da, sağlık için egzersiz yapmaktan da önemli. Gelişen teknolojinin hayatımıza sunduğu yenilikler, daha az hareketle, birçok şeyi kolaylıkla yapabilmemizi sağlıyor. Sözgelimi, evimizde çok amaçlı bir kumanda ile yerimizden kalkmadan bir sürü şeyi yapabiliyoruz. Ardından gelen hareketsiz yaşam şeklide bir sürü sağlık sorununu beraberinde getirmektedir. Olabilecek sağlık sorunlarına karşı, bahane bulmakta rakip tanımayan insanımıza en kolay, en masrafsız spor yöntemi olarak “YÜRÜYÜŞ” ü tavsiye ediyoruz. üzenli bir yürüyüş D çalışmasıyla: TARIM BULMACA 2 3 4 5 6 7 Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- Eski çağlarda, Uzakdoğu’yu Batı’ya bağlayan ticaret yollu 2Görkem, gösteriş... Tropikal bölgelere özgü bir rüzgar 3- Çocuğun eğitim ve öğretimiyle görevli kimse... Sihir 4- Tohumundan yağ çıkarılan bir bitki... Boğa, tosun 5- Türkü şarkı... Bir işin yapılmasına karşı olan yasal veya yasa dışı engel... Mısır’dan geçip Akdeniz’e dökülen nehir 6- Güzel, göze hoş görünen... Talyumun simgesi... Kuzu sesi 7- Avuç içi... Keklik avında avcıların gizlendikleri yer 8- Derinin gözeneklerinden sızan... Keçi kılından, pamuktan dokunmuş kaba kilim 9- Tabure... Ticaret malzemesi marka sahibi tarafından karşılanarak başka bir firmaya yaptırılan mal... 10- Tarım Satış Kooperatifleri Birliği’nin kısaltması... Gazete veya dergi yazısı 11- Haberci... Anahtar 12- Vilayet... Bir ay... Uzaklık belirtir. Yukarıdan Aşağıya 1- Maydanozgillerden, nemli yerlerde yetişen zehirli bitkilerin ortak adı... 2- Üye... Demiryolu... İkincil 3- Babanın kız kardeşi... Doğal, tabii 4- Bir ilimiz... Bir meyve 5- Bir nota... Protaktinyumun sembolü... Üstten yontma 6- Tanrı inancı olmayan... Doğrulama, evet 7Hükümdar... Ağaz zamkı 8- Matem... Bilgili, kavrayışlı... 9- Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru... Suyu olan, suyu bol 10- Keten sapının liflerinden elde edilen bir tekstil ürünü....Gözlem... 11- Becerikli, mahir... Kıbrıs’ta bir kent 12- Meyvelerin yenmeyen iç bölümü... Büyüme, gelişme. • Solunum kapasitenizi artırırsınız. • İyi ve kötü kolesterolünüzü sağlıklı hale getirebilirsiniz. • Eklemlerinizin, kaslarınızın esnekliğini ve gücünü artırabilirsiniz. • Uykunuzu daha düzenli hale getirebilirsiniz. • Genel dayanıklılığınızı artırabilirsiniz. Ve bu faydaları içinize sindirip yürüyüşe karar aşamasından sonra dikkat etmeniz gerekenler ise: • Kesinlikle sağlık kontrolü yaptırmalısınız. • Yürüyüşünüzü programlı yapmalısınız. Yürüyüş, günlük hayatınızın içinde rutine oturmalıdır. • Tempolu yürüyüşleri tercih etmelisiniz. • Yürürken vücut duruşunuz dik olmalıdır. Ellerinizi sıkmadan, kollarınızı sallayarak yürümelisiniz. • Yürüyüş sırasında, rahat, hafif ve sizi sıkmayan kıyafetleri tercih etmelisiniz. Terinizi tutup ıslak bir şekilde egzersiz yapmanızı sağlayan kıyafetleri tercih etmeniz sakıncalıdır. • Sindirim sisteminizi daha sağlıklı çalışır hale getirebilirsiniz. • Kalp kasınızı daha da kuvvetlendirebilirsiniz. • Yaşlanmanızı geciktirirsiniz. • Beyninize daha fazla oksijen gitmesini sağlarsınız. 1 Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] • Kalp damar rahatsızlıklarınızı iyileştirebilirsiniz. • Obezite riskinizi azaltabilirsiniz. Zeytin Bütün Ağaçların İlkidir Efsaneye göre Havva ile birlikte yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulan Adem, 930 yaşındayken öleceğini hisseder ve Tanrı’dan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu konuda oğlu Şit’i görevlendirir ve onu cennet bahçesine gönderir. Bahçenin bekçiliğini yapan melek Şit’in duası üzerine İyi Kötü Ağacından aldığı üç tohumu ona verir ve babasını gömmeden önce tohumları onun ağzına koyması gerektiğini söyler. Adem kısa bir süre sonra ölür ve Tabor Dağı yakınındaki Hebron Vadisi’ne gömülür. Adem’in gömüldüğü yerde yeşeren üç ağaç zeytin, sedir ve servi’dir. Tanrı ve insan arasında barış sağlanmıştır. Nuh Peygamber, Tufan’ın şiddeti azalınca dünyada hayatın başlayıp başlamadığını öğrenmek için beyaz bir güvercin gönderir. Konmak için bir ağaç ya da kara parçası bulamayan güvercin gemiye döner. Nuh bir süre daha bekler ve yeniden gönderdiği güvercin bu kez gemiye taze koparılmış bir zeytin dalıyla dönünce Tufan’ın bitmiş olduğu anlaşılır. Güvercinin gagasında taşıdığı zeytin dalı o yüzden barışın, tufanın yok edici gücüne karşı direnen zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün simgesi olur. Eski Mısırlılar zeytini ve bu kutsal meyvenin nasıl işleneceğini kendilerine tanrıça İsis’in öğrettiğine inanırlardı. İsis’in Nil’in suladığı bereketli Mısır topraklarının tanrıçası olması, bu inancın temelini oluşturuyordu. Eski Mısır’da zeytin, tanrısal erdemlere eşlik ederdi. Firavun Tutankamon’un başındaki zeytin yapraklarıyla örülü taç, adaletin taçıydı. Güneş Tanrısı Râ’ya, aydınlanmanın simgesi zeytin dallarını sunan III. Ramses (Milattan Önce 1198-1166), bundan duyduğu övüncü şu sözlerle dile getirmişti: “Senin şehrin Heliopolis’i zeytin ağaçlarıyla süsledim. O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı elde edilir. Bu zeytinyağı, senin tapınağını aydınlatan kandilleri besleyen yağdır.” Mısır’da zeytin üretiminin yapıldığını ortaya koyan tarihi belgelerden biri de, Mısır’daki en eski firavun piramidi olan Sakkara’nın duvarlarında yer alıyor. Milattan Önce 2500 yılında inşa edilen bu piramidin duvarları, zeytin sıkma işlemini gösteren figürlerle süslü. Diğer önemli bilgi de, Hayfa’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan zeytinyağı değirmeni. KİTAP • Çok sıkı giyinmemeniz gerekmektedir. Bu şekilde vücut ısınız gereğinden fazla artış gösterecektir. • Havanın güneşli ya da rüzgârlı olması durumunda, güneş gözlüğünüzü ve koruyucu cilt ve dudak kremlerinizi kullanmayı ihmal etmeyin. • Ayakkabı tercihiniz, zemine iyi tutunan, kaymayan, hava alan, ortopedik cinsten olmalıdır. • Yürüyüş için, araç trafiğinin olmadığı, havası temiz alanları tercih etmelisiniz. • Yürüyüş sırasında su ihtiyacınızı karşılayacak tedbirleri almalısınız. • Yemekten hemen sonra asla yürümemelisiniz. En az 2-2,5 saatlik bir ara yeterlidir. Görüldüğü gibi, dünyanın en kolay, en zahmetsiz, en masrafsız sporunun “YÜRÜYÜŞ” olduğu gün gibi aşikârdır. Bütün kış mevsimi boyunca spor yapmaktan kaçınanların, havaların ısınmasıyla birlikte, en azından yürüyerek hayatlarına hareket katmaları dileğiyle, Spor dolu günler sizinle olsun. Küreselleş(tir)me Karşısı Bilim Politik Yazılar Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir. Kooperatifçilik Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Nasıl Bir Organik Tarım Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Yayınevi: Yeni İnsan Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.