işçi sınıfıdır!

Transkript

işçi sınıfıdır!
Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi
Yeni Dönem sayý: 25
Mart 2006
http://iscicephesi.org
AKP hükümeti üçüncü yýlýnda
saldýrýlar devam ediyor
“ekonomik mucize” palavralarýna son verecek
devrimci bir programla ülkeyi yeniden inþa edebilecek tek güç
iþçi sýnýfýdýr!
Gündem ve Politika
syf. 2-6/10
Halkýna “lan” diyen baþbakan, defol!
Hükümetin zorlu sýnavý
Emperyalistlerin yeni yol haritasý: “karikatür krizi”
Diyarbakýr Kulp / Tunceli Gökçek Mirik
8 Mart
syf. 7-9
Kadýn istihdamý arttýrma zirveleri ve sömürü
Konya’da linç giriþimi
Dünya emekçi kadýnlar günü
Sýnýf mücadelesi
DÝSK 39 Yaþýnda
Emek güncesi
Ýnsanlar neden silah taþýr?
Fabrikalardan iþçi mektuplarý
Patronlara yüksek kar, yoksullara sefalet düþüyor...
Dünya: Hamas, Filistin’i nereye götürüyor?
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
syf. 11-14
syf. 15-16
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
Halkýna “Lan” diyen Baþbakan,
Defol!
Vatandaþ: Öldük, bittik sayýn Baþbakan’ým. Hangi
yüzle geldin buraya?
Baþbakan: Böyle baðýrýlmaz ki, terbiyesizlik yapma.
Vatandaþ: Terbiyesizlik yapmýyorum. Lütfen bana
hakaret etmeyin.
Baþbakan: Artistlik yapma, edepsizlik yapma.
Vatandaþ: Artistlik yapmýyorum, ben sanatçý
deðilim.
Baþbakan: Sanatçýsýn, çok iyi sanatçýsýn.
Vatandaþ: Tarým Bakanýmýzýn Anayasa’yý ihlal
ettiðini biliyor musunuz?
Baþbakan: Lan bana Anayasa’yý öðretme.
Terbiyesizlik yapma. Lan terbiyesizlik yapma.
Vatandaþ: Lan mý?
Baþbakan: Evet.
Vatandaþ: Lan mý? Canýn sað olsun.
Baþbakan: Þu anda çiftçiye ne verildiðinin farkýnda
mýsýn?
Vatandaþ: Ne zaman?
Baþbakan: Þimdi.
Vatandaþ: Benim mahsulüm öldükten sonra mý? Ýki
senedir anamýz aðlýyor.
Baþbakan: Hadi ananý al git buradan.
Vatandaþ: Lan diye hitap etme. Ayýp be...
Bu konuþmanýn geçtiði iki kiþiden biri, Baþbakan
ve AKP genel baþkaný Recep Tayip Erdoðan
hazretleri. Diðeri ise, mahsülünün karþýlýðýný alamadýðý
için tepkisini gösteren bir çiftçi. Yer Mersin.
Bu baþbakanýn ne ilk, ne de son argosu. O,
Kasýmpaþalý edasýyla yoksul halký aþaðlamaya,
sindirmeye çalýþmaya devam edecek. O yoksul
emekçi halka baktýðýnda onlarý ezilecek bir böcek
ya da daha iyimser halde sadece çalýþtýrýlacak bir
köle olarak gören burjuva sýnýfýnýn bakýþ açýsýyla
yaklaþýyor Mersin’li çiftçiye. Aslýnda tüm emekçi
halka böyle bakýyor. Argolar Kurtlar Vadisi’nin
sahnelerinden kopup geliyor. Ne de olsa milliyetçilik
denen yýkýcý ideolojiyle zehirlenen bu halk bu argoyu
EÐÝTÝM–SEN
da tutar diye düþünüyor. Milliyetçi, tarikatçý, mafya
ve patron karesinden bu halk haz duyar diye
düþünüyor. Ve Tayyip efendi de gücünü yoksul bir
emekçinin üzerinde gösteriyor. Elbette birileri de onu
alkýþlýyor. Sesini birazcýk çýkaraný da aþaðlýyorlar,
hatta her tür saldýrýyý reva görüyorlar. Örneðin, Tayyip
karikatürlerinden gazete ve dergilere davalar açýlýyor
ve hatta büyük para cezalarý verilebiliyor.
Peki Tayyip efendi bu cüreti nereden alýyor? Elbette,
neredeyse ülkedeki tek siyasi güç olarak
kalmasýndan alýyor. Yolsuzluklar hergün artýyor.
Ýþsizlik, yoksulluk hergün daha fazla artýyor. Ücretler
düþüyor, çalýþma saatleri uzuyor. Tüm bu gerici
saldýrýlarýn arkasýndaki ise Tayyip Efendi ve hempalarý
var. Buna karþý dur diyecek bir muhalefet odaðý, bir
iþçi emekçi seçeneði yok, bu yüzden rahatça atýyor
kesiyor. Tayyip efendi ve hempalarý yalanlarla þimdilik
halký uyutuyorlar. Ama bu aþaðlýk tüccarlar þunu
unutmamalý emekçi halk bu yaptýklarýný hiç
unutmayacak. Burjuvazinin tüm uþaklarýndan, asalak
hükümetlerinden ve burjuvazinin kendisinden
kurtulmak için, örgütlenmemiz ve iþçi ve emekçilerin
kendi alternatiflerini oluþturmalýyýz.
Baþbakana Yumurta Atan Halkevcilere
Tutuklama
Baþbakanýn Mersin’de bir çiftçiyi aþaðlamasýnýn
ardýndan toplanan bir grup halkevleri üyesi,
baþbakana yumurta attýlar. Bu olayýn ardýndan dokuz
protestocu gözaltýna alýndý. Yumurta atmanýn suç
olmasý bir tartýþma konusu. Buna raðmen gözltýna
alýnan dokuz kiþiden 5’i çýktýklarý mahkemece
tutuklandýlar. Tutuklama gerekçesi ise, Toplantý ve
Gösteri Yürüyüþleri Kanunu’na muhalefet; görevli
memura, devlet büyüklerine hakaret; kamu
görevlisine görevinden dolayý hakaret; kamu
görevlisine görevini yaptýrmamak için direnmek
suçlamalarýyla 6 yýldan 13 yýla kadar hapis cezasý
istemiyle tuuklandýlar.
Esasýnda bu ceza hükümetin ikiyüzlülüðünün
de göstergesidir. Bir yandan AB ve demokrasi
palavralarý atanlar, en ufak bir protestoda bile
tahammülsüzler ve her kim onlara karþý muhalefet
etse ona karþý her tür muameleyi reva görüyorlar.
Bir yumurta için 13 yýl ceza. Peki atýlan yumurta
Unakýtan yumurtalarýndan olsa ceza daha da mý
aðýr olurdu. Ne de olsa Unakýtan’ýn malý devletin
malý sayýlýr.
KAPATILAMAZ
Tutuklu halkevleri üyeleri hemen serbest
býrakýlsýn!
2
Fuat Karan
Hükümetin zorlu sýnavý
AKP hükümeti için üç yýldýr dikensiz bir gül bahçesi
gibi sorunsuzca süren iktidar günlerinde bir
dönemece gelinmiþ görünüyor. TÜSIAD burjuvazisinin
ve emperyalizmin alternatifsiz seçeneði olarak rüzgarý
arkasýna alan, koalisyonlar dönemine son vererek
ve mecliste ciddiye alýnabilecek bir muhalefetle
neredeyse hiç karþýlaþmaksýzýn iktidarýný
saðlamlaþtýran AKP hükümeti, üç yýl sonra ilk kez
açýk bir sýnanma sürecinden geçiyor. Bu hassas
dönem, baþta baþbakan Recep Tayyip Erdoðan
olmak üzere, hükümet üyelerini giderek
saldýrganlaþtýrýyor, aslýnda oturmuþ bir partiden çok,
bir koalisyon görüntüsü veren AKP’nin zayýf yanlarýný
gözler önüne seriyor.
Hükümet, halen enflasyondaki düþüþten hareketle
ekonomik bir mucizeyi pazarlamaya devam ediyor.
Oysa rakamlar ve göstergeler tam tersini söylüyor.
Türkiye ekonomisinin sorunlu alt yapýsý hiçbir
dönüþüme uðramadýðý gibi, son iki yýl içinde ekonomik
göstergeler çok daha kýrýlgan hale gelmiþ durumda.
AKP hükümetinin Müslüman liberalleri, ekonomi
üzerindeki faiz yükünü artýrmakla kalmadý, son üç
yýlda, ülkenin kýsa vadeli borçlarýný 16 milyar
dolardan, 40 milyar dolara çýkarttý. Yalnýzca 15-24
yaþ arasý gençlerin kentlerdeki iþsizlik oraný yüzde
22.1’e fýrladý. Cari açýk ise þimdiden ulusal gelirin
6.4’üne ulaþtý. Maliye bakaný Unakýtan’a göre ise
“Türkiye’nin dünyada giderek büyüyen bir cazibe
merkezine dönüþmekte olduðu düþünülürse”
korkacak hiçbir þey yok. Oysa cari açýk ve giderek
artan oranda borçlanmak büyük bir sorun, çünkü
süslü ekonomik terimleri bir yana býrakýrsak, bu
durum, “koymadan almak”tan, baþka bir anlama
gelmiyor.
IMF ve Dünya Bankasý’nýn Türkiye’deki cari açýðýn
tehlikeli boyutlara ulaþtýðýný bugün bas bas baðýrýyor
olmasý nedensiz deðil. Öte yandan bu durum,
emperyalist dýþ sermaye karþýsýnda boynu kýldan
ince hale gelmiþ Türkiye burjuvazisinin, Ortadoðu’da
bir bataklýða saplanmýþ durumdaki emperyalizmin
daha aktif bir biçimde taþeronluðuna soyunma
olasýlýðýný gündeme getiriyor.
Bu nokta hükümetin dýþ politikada en
zorlandýðý alan. Ýran’a karþý gerçekleþtirilecek
emperyalist saldýrý sýrasýnda Türkiye’nin
üstlenmesi beklenen rol, hükümetin Filistin
seçimlerinin galibi olan HAMAS temsilcilerini
kabul ederken yaþanan yalpalamalar, bu
durumun en açýk kanýtlarý.
Son dönemde gerçekleþtirilen özelleþtirme
ihalelerinin sonuçlarý, ardý ardýna açýklanan
yolsuzluk raporlarý ve sermaye açýsýndan AB
rüzgarýnýn hýz kaybetmekte olduðu izlenimi
karþýsýnda, egemen TÜSIAD burjuvazisi Türk
dýþ siyasetinin son 50 yýlýna damgasýný vurmuþ
olan, “asla tek bir ata oynamama“ çizgisini kararlýlýkla
sürdürmekte.
TÜSIAD sermayesi, Türkiye’deki rejimin kýrmýzý
çizgileri ve özellikle de Ortadoðu’daki geliþmeler söz
konusu olduðunda, geri dönüþsüz ve alternatifsiz
politikalarýn riskleri karþýsýnda AKP’ye balans ayarý
yapma ihtiyacýný giderek daha fazla hissetmekte.
Geçen ay içinde hem maliye bakaný Kemal Unakýtan
hem de devlet bakaný Kürþad Tüzmen hakkýnda
ortaya atýlan yolsuzluk iddialarý tartýþmalarý,
Cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer ve TÜSIAD
temsilcileri ile Baþbakan Erdoðan arasýndaki gerilimin
bir kez daha açýða çýkmasýna yol açtý.
Zira TÜSIAD için yaþamsal bir anlam taþýyan AB
ile bütünleþme hedefi son dönemde giderek AKP
hükümetinin projelerinde ikinci plana itilmekte.
Ortadoðu’da ABD emperyalizminin politik
taþeronluðuna soyunmak, körfez sermayesinin önünü
açmak son aylarda AKP hükümetinin öncelikli
siyasetine dönüþmüþ gözüküyor. Hükümet bu yolla
hem politik ve ekonomik açýdan hayal kýrýklýðýna
uðramýþ geleneksel tabaný ile siyasi baðýný
güçlendirme arayýþýnda hem de emperyalizmin
mevcut desteðini kalýcý hale getirme uðraþýnda.
AKP hükümetinin halen en büyük güvencesi,
emperyalizmin ve burjuvazinin alternatifsiz hükümeti
olduðuna inanmasý. Ne var ki, hükümet bu kez her
zamankinden daha zorlu ve hassas bir evreye girmiþ
bulunuyor.
Türkiye iþçi sýnýfý, çok aðýr bir ekonomik karþý
devrim ile kuþatýlmakta. Büyük bedeller ödeyerek
kazanýlmýþ politik ve ekonomik mevziler, Müslüman
demokrat AKP Hükümeti’nin þevkle uyguladýðý yeni
liberal politikalarla talan ediliyor. “Ekonomik mucize”
palavralarýnýn aksine ülke emperyalizmin elinde bir
oyuncaða, bir enkaza dönüþüyor. Bu kara bulutlarý
daðýtmak mümkün. Zira giderek azgýnlaþmakta olan
sömürü koþullarý, devrimci bir alternatifin oluþmasýnýn
imkanlarýný da sunmakta. Yeter ki, ülkeyi devrimci
bir programla yeniden inþa edebilecek tek güç olan
iþçi sýnýfý karþý konulmaz aðýrlýðýyla ayaða kalksýn.
Karanlýða mahkum deðiliz…
GÜNDEM
AKP hükümeti üçüncü yýlýnda:
3
Emperyalistlerin Yeni Yol Haritasý:
“Karikatür Krizi”
ABD’nin öncülüðünde emperyalist
sermayenin çýkarlarý uðruna Ortadoðu
halklarý için çizdikleri yol haritasýna uygun
saldýrý stratejileri geliþtiriyor. Emperyalist
devletlerin amaçlarý, bu bölgedeki zenginlik
kaynaklarý kendi kontrolleri altýna almak.
ABD, Irak iþgalinden sonra saldýracaklarý
ülkeleri açýklamýþtý, (Ýran ve Suriye). ABD Irak
iþgalinden sonra Ýran’a saldýracaðýný söylüyor
ve bunun için de her zamanki uydurma
gerekçeleri, saldýrý nedeni olarak ileri
sürüyor. Ve Ýran’ýn uranyum zenginleþtirme
faaliyetine son vermesini isteyen bu ikiyüzlü
emperyalistler, Ýsrail devletinin bölgede
silahlanmasýna göz yumuyorlar.
ABD, Irak iþgalinde bataða
saplanmýþ durumda ve dünya kamuoyunda desteðini yitirmekte. Bu
nedenle Avrupalý emperyalist devletleri bundan sonraki saldýrýlarýna
ortak etmedikçe, baþarý þansýnýn
zor olduðunun da bilincinde.
Ýran’a saldýrmak için öncelikle BM
çatýsý altýndaki ülkelerin de bu
saldýrýya destek vermelerini istemesi bundan. Özellikle Irak iþgaline
“destek” vermeyen Almanya ve
Fransa, Iran konusunda ABD’nin
yanýnda saf tutmuþ durumda. Ýþte
Ortadoðu’da geliþmekte olan bu
olaylarýn paralelinde bir de
Danimarka’da Jyllands-posten
adýnda yayýnlanan bir gazetede, ifade özgürlüðü adý altýnda Ýslam dininin peygamberinin karikatürleri
yayýnlandý. Ve devamýnda dünyanýn
çeþitli ülkelerinde Müslümanlarýn
öfkesi infial boyutuna ulaþtý. Günlerce süren protesto gösterileri,
yürüyüþler, boykot kampanyasý,
belli elçilik binalarýnýn yakýlmasý ve
onlarla ifade edilebilecek ölü sayýsý
söz konusu oldu.
4
Ýslam ülkelerinde bu tepkilere
neden olan Muhammed’in
karikatürleri ilk olarak geçtiðimiz
Eylül ayýnda Danimarka’da bir
gazetede yayýnlanmýþtý. Þubat ayýnda karikatürlerin bu kez birkaç
Avrupalý gazete tarafýndan
neredeyse “sabýr taþýrma” þeklinde
peþ peþe yayýnlamasý olaylarýn fitilini de birlikte ateþlemiþ oldu.
Emperyalist sermaye çevrelerinin medyayý da kullanarak karikatürlerin yayýnlanmasý hem Müslümanlarý çileden çýkarma hem de Avrupalýlarý “medeniyet elden gidiyor”
diye telaþlandýrýp yanýnda yer alma
zeminini hazýrlýyor. Ýþte “karikatür
krizi”nin sonuçlarý en çok buna
hizmet edebilir.
Karikatürlerden beklenen
neydi?
Bilindiði gibi ABD 11 Eylül sonrasý dünyaya “terörle savaþ” kampanyasý baþlattý. ABD kendisine
düþman olarak Usame Bin Ladin
üzerinden Ortadoðu’da yaþayan
Müslüman halký “terörist” olarak
hedef göstermeye giriþti. Ýspanya
ve Ýngiltere’deki metrolarda patlayan bombalarýn “sorumlularýnýn” Müslüman kökenli oluþlarýný kullanan
emperyalistler, bu sayede bütün
Müslümanlarýn dünya için tehdit
oluþturduðu kanýsýný bilerek öne
çýkardýlar. Þimdilerde de baþta
Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok
yerde “yabancýlara -göçmenlere”
özellikle de Müslümanlara karþý
kampanyalar düzenleyerek,
“demokrasi” dersi adý altýnda aba
altýndan sopa gösterilmekte.
Emperyalist yöneticilerin bu siyasetleri, aslýnda ayný sýnýfýn üyeleri olan, farklý dinlere mensup
iþçileri ve emekçileri bir birine
düþman etmekten baþka bir þeye
hizmet etmiyor. Ýþte bu ortamda
“karikatür krizi” bu siyasetin tuzu
biberi oldu.
“Medeniyetler çatýþmasý”na
mý gidiyoruz?
Ortaya çýkan ve körüklenen bu
tablo doðal olarak Samuel
Huntington’un ileriye sürdüðü
“medeniyetler çatýþmasý”ný akla
getiriyor. Pekiyi nedir “medeniyetler
çatýþmasý?” Emperyalizmin
ideologlarý Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýyla birlikte sýnýf mücadelesinin
tarihe karýþtýðýný, tarihin artýk sýnýflar savaþýmý olarak açýklanamayacaðý tezini ileri sürerek kendine göre
tarihin sonunu ilan etmekteydiler.
Emperyalist ideologlarýna göre
tarih farklý uygarlýklar arasýnda
cereyan edecek ve savaþlar biçiminde geliþecek. Sovyetler
Birliði’nin yýkýlmasýyla dünya tek
kutuplu bir imparatorluk düzenine
geçti. Bir yandan “batý demokrasileri” diðer tarafta ise bu uygarlýðýn dýþýnda kalanlar ve varlýðý ile
onlarý tehdit edenler.
Hatýrlanacaðý gibi 11 Eylül
saldýrýsýndan sonra ABD yönetimi
bu geliþmeyi “uygarlýðýmýza ve uygar yaþam tarzýmýza yönelik bir saldýrý” biçiminde açýkladý. Öyle görünüyor ki bir tarafta “medeni batý
dünyasý” diðer tarafta ise ortaçað
dünyasýna sýkýþýp kalmýþ olanlar
var, ABD ve taraftarlarýna göre.
Dini gerici akýmlarýn “batý dünyasý”, “Müslüman dünyaya karþý
haçlý seferine” giriþmektedir tezi de
ayný zehirli fikirleri halklar arasýna
yaymakta. Yoksul halklar için oldukça tehlikeli olan bu siyaset, emperyalistlerin ve iþbirlikçilerinin tüm
giriþimlerine raðmen dünya ölçeðinde cereyan edecek halklar arasýndaki boðazlaþmalar düzeyinden
þimdilik uzaktýr. Fakat emperyalizmin “medeniyetler çatýþmasý” adý
altýnda hedeflediði tam da budur.
Sonuç olarak “karikatür
krizi”nden zarar görecek olanlar
hangi din ve milliyetten olursa olsunlar iþçiler, emekçiler ve ezilen
halklardýr. Dolayýsýyla “medeniyetler
çatýþmasý” tezinin altýnda sahnelenmek istenen emekçileri ve yoksul
halklarý birbirine düþmanlaþtýrmaktýr.
Emperyalist ideologlar bu yolla
sýnýf çeliþkilerinin üstünü örterek
emperyalist-kapitalistlerin çýkarlarýný güvence altýna almayý hedeflemektedir. Ýþçi sýnýfý bu tuzaða
düþmemeli. Ýþçi sýnýfý emperyalistkapitalist düzene karþý enternasyonal bayraðýný sýnýf mücadelesi
yoluyla tüm dünyada yükseltmeyi
hedeflemelidir.
Þahin Yýldýrým
Diyarbakýr Kulp / Tunceli Gökçek Mirik
Unutmayalým,
Unutturmayalým…
Balýklarýn hafýzasýnýn çok zayýf olduðu söylenir. Bu nedenle çabuk
unutan insanlar için balýk hafýzasýna sahip denir. Netice itibariyle bir
balýðýn zayýf hafýzalý olmasý ya da bir insanýn çok unutkan olmasý dünyanýn sonu deðildir. Diðer yandan bir toplumun hafýzasýz olmasý,
yaþananlarýn ayný hýzla toplumun ortak hafýzasýndan silinip gitmesi, çok
hayati sorunlara yol açar. Kuþkusuz toplumlar yaþadýklarýný durup dururken unutmazlar. Genellikle iktidar sahibi egemen güçlerin bir marifetidir toplumun ortak hafýzasýný silip, yok etmek. O ortak hafýza ki iþe
yaramaz binlerce deðersiz, geçici, gündelik malzeme ile doldurup bir
paçavra haline getirilmek istenir egemenlerce; çünkü yönetenlerin yönetmek için en çok ihtiyaç duyduðu þey hatýrlamayan bir toplumdur. Burjuva kapitalist sömürü düzeni dünyanýn dört bir yanýnda toplumun gerçek
ortak hafýzasýný parçalayýp, yerine baský ve sömürü düzeninin vahþetini
örten binlerce iþe yaramaz malzeme doldurma marifeti sayesinde ayakta durmayý baþarýr.
Sömür, katlet,
yalanlarla unuttur…
Bazen insanlar unutsa da toprak
unutulaný kusuverir bir gün; ve her
þey gün yüzüne fýþkýrýverir.
Diyarbakýr’ýn Kulp ilçesine baðlý
Alacaköy’de, 1993 yýlýnda kaybolan 11 kiþiye ait olduðu yapýlan
DNA incelemeleri sonucu açýða çýkan insan kemiklerin bulunmasý
“kapandý” sayýlan bir davanýn
yeniden açýlmasýný saðladý. Söz
konusu 11 kiþi, 9 Ekim 1993 günü
bölgede görevli Bolu Jandarma
Tugayý mensubu askerlerce gözaltýna alýnmýþlar, en son 11 Kasým
tarihinde görülmüþler, bu süre
boyunca elleri baðlý olarak bölge
jandarma kuvvetlerinin gözetiminde
kalmýþlar ve sonrasýnda kendilerinden bir daha haber alýnamamýþtý.
Tutuklandýktan sonra kaybolan 11
kiþinin -Mehmet Salih Akdeniz,
Celil Aydoðdu, Behçet Tutus, Mehmet Þerif Avar, Hasan Avar, Bahri
Þimþek, Mehmetþah Atala, Turan
Demir, Abdo Yamuk, Nusreddin
Yerlikaya ve Ümit Taþ- yakýnlarýnýn
giriþimleri sonuç vermemiþ ve
olayýn hemen devamýnda binlerce
baþka köy gibi söz konusu köy de
boþaltýlýp 2001 yýlýna kadar da
yerleþime kapatýlmýþ ve yasak
bölge ilan edilmiþti.
Yakýnlarýnýn peþini býrakmak istemeyen dokuz kiþi olayýn takipçisi
olarak tüm içi hukuk yollarýna
baþvurmuþ ama savcýlýk takipsizlik kararý vererek davayý unutturmak
istemiþti. Ýç hukuk yollarý týkanan
kayýp yakýnlarýnýn 29 Mayýs 1997
tarihinden sonra Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nde (AÝHM) açtýklarý
dava 31 Mayýs 2001 yýlýnda
sonuçlanmýþ ve Türkiye kayýp
yakýnlarýna 2 milyon mark ödemeye mahkum edilmiþti. Kayýplarýnýn
takipçisi olan köylüler ise dava
süresince ölümle tehdit dahil her
türlü baský ve þiddete maruz
kalmýþ, tutuklanmýþ, yýldýrýlmak
istenmiþ
ama
yollarýndan
dönmemiþlerdi. Köye Dönüþ Projesi kapsamýnda köylerine dönme
imkaný bulan bu insanlar
katledilmiþ yakýnlarýnýn izlerini sürerek 3 Kasým 2004 tarihinde kemiklerine ulaþmýþ ve ÝHD aracýlýðýyla Ýstanbul Adli Týp Kurumu’na gönderilen numuneler üzerinden
gerçekleþtirilen DNA testleri acý
gerçeðin kesin þekilde ortaya çýkmasýný saðlamýþtý. Kemikleri bulan
köylülerin bölge savcýsýný haberdar
etmelerine raðmen bölge savcýsý
tarafýndan kemiklerin inceleme için
köylüler tarafýndan toplanýp getirilmesinin istenmesi devletin olaya
bakýþýnýn gerçek özetidir. Söz konusu bölgede 2003 yýlýnýn eylül
ayýnda yol çalýþmasýnda çalýþan
iþçiler tarafýndan bulunan insan
kemiklerinin bölge savcýsýna bildirilmesinin sonuçsuz kaldýðý
düþünülürse devletin olayý örtbas
etme niyeti daha da net olarak
açýða çýkacaktýr.
Ýmha, inkar, iftira…
Gelinen noktada bu 11 kiþinin
katledildiði açýk bir þekilde ortaya
çýkmýþ durumda. General Yavuz
Ertürk komutasýnda hareket eden
2 bin 500 kiþilik Bolu Jandarma
Tugayý olayýn failleri. Bu tugayýn
bölgede baþka bir çok operasyonu
daha gerçekleþtirdiði, birçok kayýp
vakasýnýn arkasýnda bu tugayýn operasyonlarýnýn yattýðý bir sýr deðil.
Örneðin ayný tugayýn Tunceli
merkeze baðlý Gökçek Köyü Mirik
mezrasýnda 23-24 Eylül 1994 tarihinde yaptýðý askeri operasyon sonrasýnda söz konusu mezrada
yaþayan Iþýk ve Serin ailelerinden
7 kiþi “kayýp” oldu. Yine ayný operasyon döneminde Tunceli’de
1994 yýlýnda toplam 16 köylü “kayýp” oldu. Bu kiþiler halen kayýp. Bu
kayýplar bölgede ki binlerce kayýptan sadece bir kýsmý. Kayýplar konusunda devletin tutumu ise suçu
PKK’ye atarak iþin içinden sýyrýlmak þeklinde. Kayýp ve öldürme
olaylarýna maruz kalan bu insanlarýn birçoðunun sabýkasý dahi olmayan, tek suçlarý o bölgede
yaþayan Kürt olmakla sýnýrlý olan
insanlardan oluþtuðu da bir baþka
gerçek.
Toplu mezarlar üzerine
yükselen Avrupa Birliði…
Þemdinli’de gün ortasýnda, yüzlerce þahidin gözleri önünde bombayý kitapevine atan ve peþinden
halkýn üzerine kurþun yaðdýran subaylara kahraman diyen bir rejim söz
konusu olan. Bombayý atan subaya
sahip çýkan ama bombadan da
PKK’yi sorumlu tutan bu rejim
kuþkusuz piþkindir ve ortaya çýkan
kayýplara ait toplu mezarlarýn
suçunu da PKK’ye atmasý normaldir. Dün Diyarbakýr ve Tunceli’de
ve bugün Þemdinli’de iþ baþýnda
olan ayný baský ve þiddet rejimi
güçleridir.
Bu baský ve þiddet rejimini üzerine bir çelik yelek gibi giyen burjuvazi toplu mezarlar üzerine bir AB
inþa etme yolunda. AB’nin bir
özgürlük ve demokrasi projesi deðil,
sömürü ve þiddeti derinleþtirme
projesi olduðunu bilenler için bunda þaþýracak bir yan yok. “Hukuk”
sonucu deðil, yaðmur ve heyelanlar sonucu ortaya çýkan toplu
mezarlar söz konusu. AÝHM’in verdiði para cezalarý özgürlük ve
demokrasi getirir mi? Baþta Kürt
halký olmak üzere ezilen ve
sömürülen tüm kesimler bilmek
durumunda: failler hesap vermedikçe asla adil, eþit ve özgür bir
dünya olmayacak…
Arif Benol
5
DÝSK 39 Yaþýnda
T ürk-Ýþ yönetiminin Amerikancý sendikal
politikalar izlemeye baþlamasý, mücadele
eden iþçileri yalnýz býrakmasý, sermayeden,
devletten ve iþverenlerden baðýmsýz bir tutum
izlememesi sonucu, Türk-Ýþ içinde bir grup
sendikadan oluþan muhalefet oluþtu.
Bunlarýn büyük bir çoðunluðu TÝP (Türkiye Ýþçi
Partisi) üyesiydi.
DÝSK’in kurulmasýnýn ana nedeni, Türk-Ýþ
yönetiminin bir bölümüyle DÝSK’i kuran
sendikalar arasýndaki görüþ ayrýlýðýdýr. Bu
görüþ ayrýlýklarý sonucunda, Türk-Ýþ’ten kopmaya yol açan olay 1966’da Paþabahçe cam
iþçilerinin grevi oldu. Grevci iþçiler karþý olmasýna raðmen Türk-Ýþ yönetimi TÝSK ile
anlaþarak grevi bitirmek istedi. Buna tepki
olarak Petrol-Ýþ, Maden-Ýþ, Lastik-Ýþ, BasýnÝþ, Tez Büro-Ýþ’le birlikte bir grev destekleme
komitesi kurdular ve grev sürdü.
Türk-Ýþ yönetim kurulu ise, “sendikacýlýk
prensip ve disiplinini ýsrarla çiðnedikleri”
gerekçesiyle bu sendikalarý geçici olarak
ihraç etti. Bir araya gelen bu sendika yöneticileri Sendikalar Arasý Dayanýþma
Anlaþmasý’ný (SEDA) oluþturdular. 1967’lere
gelindiðinde, Türk-Ýþ’te sendikal demokrasi
kesinlikle iþlemez duruma gelmiþti. Ýþte bu
koþullarda bu sendikalar Türk-Ýþ’ten ayrýlarak 13 Þubat 1967’de DÝSK’i kurdular. DÝSK,
Türk-Ýþ’e karþý körü körüne bir çýkýþ
olmamýþtýr. Türk-Ýþ’in sýnýf uzlaþmacý tavrýna
karþý radikal bir çýkýþ olmuþtur. DÝSK,
kuruluþunda sömürüyü sýnýrlamayý ve
sömürüyü ortadan kaldýrmayý hedeflediðini
açýklýyordu.
1068-71 Dönemi ve 15–16 Haziran Olaylarý
Bu dönem iþçi hareketlerinin hýzlandýðý ve
yoðunlaþtýðý bir dönem oldu. Uyanan ve bilinçlenen iþçiler, iþyerlerinde sýnýf uzlaþmacý
sendikacýlýk çemberini kýrmayý baþardýlar.
DÝSK’te örgütlenmeye baþladýlar.
DÝSK’in bu hýzlý geliþmesi baþta Türk-Ýþ
olmak üzere çeþitli çevreleri, iþveren
kuruluþlarýný, devlet ve hükümet içindeki bazý
odaklarý huzursuz ediyordu. Bu geliþmenin
önüne geçilmesi için 274 sayýlý sendikalar ve
275 sayýlý toplusözleþme, grev ve lokavt kanunlarýyla Türk-Ýþ dýþýndaki sendikalarý geri-
letip, olanaklarýnýn daraltýlmasý gündeme geldi. Yasa deðiþikliðinin özü
ise yetki konusunda DÝSK’in önünü
kesecek þartlar getirmekten geçiyordu. DÝSK yönetim kurulu 3 Haziran 1970 günü yaptýðý toplantýda
anayasal direniþ kararý aldý. 12
Haziran’da genel baþkan Kemal
Türkler bir basýn toplantýsýyla kamuoyunu uyardý. 14 Haziran
gününde sendika yöneticilerini ve
diðer temsilcileri toplantýya çaðýrdý.
15, 16 ve 17 Haziran günleri DÝSK’in
düzenlemek istediði yürüyüþ ve
mitinge izin verilmedi.
15 Haziran 1970 Pazartesi sabahý, 100 binin üstünde iþçi Ýstanbul, Gebze ve Ýzmit’te iþ býrakarak
meydanlara döküldüler. Ýþçilerin
üstüne ordu, polis gönderildi. Üç
iþçi öldü. Olaylar daha da týrmandý.
DÝSK baþkaný Kemal Türkler
sokaklara dökülen iþçilere sakin olmalarý yönünde bir konuþma yaptý.
Ýþçilerin evlerine dönmelerini istedi. Ýþçi hareketinin daha da ilerlemesi için deðil, önünün kesilmesi
için bütün gücünü kullandý. Sendika bürokrasisinden güç alan burjuvazi de, hükümete baský yaparak
sýkýyönetim ilan edilmesini saðladý, grevler yasaklandý. Sýkýyönetim
desteðinden yararlanan patronlar,
DÝSK’li iþçileri iþten çýkarmaya
baþladý.
15-16 Haziran eylemlerinden
dokuz ay sonra, 12 Mart 1971
darbesi oldu. Darbenin amacý iþçi
sýnýfýnýn örgütlerini baltalamak,
ekonomik, demokratik haklarýný
gasp etmek idi. Sýkýyönetim ilan
edildi. 14 Ekim 1973 yýlýnda
sýkýyönetim kaldýrýldý. 1 Mayýs 1976
yýlýnda Ýstanbul o yýllarýn en yýðýnsal gösterisine sahne oldu. 1 Mayýs 1977’ye daha görkemli hazýrlýk
yapýlýyordu. 500 bin emekçi vardý.
37 emekçi üzerlerine açýlan ateþ
sonucu öldürüldü. Bu gerekçe ile
1978 1 Mayýs kutlamalarý yasaklandý.
22 Temmuz 1980’de Maden-Ýþ
genel baþkaný Kemal Türkler evinin
önünde silahla vurularak öldürüldü.
Cenaze töreni çok kalabalýk oldu.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin
ardýndan sendikal haklar büyük
ölçüde kýsýtlandý. Türk-Ýþ dýþýndaki
konfederasyonlar, DÝSK ile birlikte
28 sendika kapatýldý. 12 Eylül
darbesinin ardýndan 1989 bahar
eylemleri sessizliðe gömülen iþçi
hareketinin yeniden diriliþinin
simgesi oldu. 1991 yýlýnda DÝSK’in
kapatýlmasý kararý kaldýrýldý ve
yöneticileri beraat etti. Böylece
DÝSK 12 yýllýk bir aradan sonra
tekrar faaliyete baþladý. 1992 de
yapýlan genel kurulda Kemal Nebioðlu genel baþkanlýða, Süleyman
Çelebi’de genel sekreterliðe getirildi. 1994’te yapýlan genel kurulda
Rýdvan Budak genel baþkanlýða
getirildi. Rýdvan Budak’tan sonra
ise hala Genel Baþkan’lýðý Süleyman Çelebi sürdürüyor.
1992’de DÝSK’in yeniden açýlmasýyla birlikte 1980 öncesinde
olduðu gibi mücadeleci niteliðini
kaybetmiþ, bugün iþçi sýnýfýnýn
çýkarlarýnýn yanýna sermayenin
çýkarlarýný da koyarak uzlaþmacý
bir sendika haline gelmiþtir. DÝSK’in
kuruluþunda geçmiþte desteði olan
devrimciler bugün sendikalardan
birer birer atýlýyor. Sendika bürokratlarý kendilerine muhalif olacak kimseyi istemiyorlar.
Geçmiþi geri getiremeyiz ama bu
tarihi yazanlarda alýnteriyle geçinen, hepsinin de sorumluluðu olan
insanlardý. Onlar bu mücadeleleri
baþararak bizlere örnek oldular.
Þimdi bizim elimizde onlarca yýllýk
tarih birikimi var. Bu mücadele birikimiyle sendikalarý iþçilerin
mücadele örgütü yapmak için
örgütlenelim,
bürokratlarý
sendikalarýmýzdan defedelim.
Sendikalarda iþçi denetimi!
Nergis Çayýr
Ýzmit Mitingi
6
DÝSK, Ýzmit’te “yoksulluða ve adaletsizliðe hayýr” mitingi düzenledi. On bine yakýn katýlým oldu. Katýlýmýn çok olmasý
da istenen bir durum deðildi. Miting önce bir hafta ertelendi. Otobüsler iþyerlerinden kalktý, üyelerinin dýþýnda kimseyi
mitinge götürmek istemediler. Mitingde Süleyman Çelebi yaptýðý konuþmada “deðiþen dünyayý algýlamaya çalýþtýklarýný
ve örgütü deðiþen ihtiyaçlar karþýsýnda yeniden inþa etmeye koyulduklarýný” belirtti. Ýþçileri dünya deðiþiyor edebiyatýyla
oyalamaya çalýþýyorlar. Deðiþen nedir? Sermaye karlarýna kâr katýyor, iþçiler ise sefalete sürükleniyor. Onlar deðiþen
dünyayý algýlayamamaya devam etsinler, atý alan dereyi geçiyor. Sözleþmeler týkanmýþ durumda, iþverenler sýfýr
zam öneriyor. Çelebi mitingde bunun için hiçbir þey söylemedi. Hükümet eleþtirisinden baþka bir þey bilmiyor.
Hükümeti tek baþýna eleþtirmek yetmiyor. Üretimden gelen gücünle hükümeti sarsabilirsin. Bunu bizden daha iyi
biliyorlar, ama tercih meselesi, dostlar alýþveriþte görsün.
Kadýn Ýstihdamýný
Artýrma Zirveleri ve Sömürü
Ýþsizlik,
taþeronlaþtýrma,
sendikasýzlaþtýrma, saðlýk güvencesinin ortadan kalkmasý biz iþçileri
her gün köleleþtiren yasalarýn çýkmasý sermayenin içinde bulunduðu krizi aþmasýna yetmiyor. Sermaye krizini aþmak için kendini
yeniden yapýlandýrmanýn araçlarýný
tartýþýyor, iþverenlerin sendikalarýyla, dernekleriyle. Önce Türkiye
Ýþverenler
Sendikasý
Konfederasyonu’nun (TÝSK) düzenlediði 10-11 Þubat 2006’da “Kadýn
Ýstihdamý Zirvesi” ile; ardýndan 13
Þubat 2006’da, bu zirvenin uluslararasý ayaðý olan ve ýÜüDünya
Giriþimci Ýþ Kadýnlarý Derneði
FCEM’in yürütme kurulu’nun da
katýldýðý “Dünya Kadýn Giriþimcilik
Forumu” ile.
Türkiye’deki 68 kadýn derneði,
Hak-Ýþ, DÝSK ve Türk-Ýþ gibi sendika konfederasyonlarýnýn genel
baþkanlarý, Ýstanbul Conrad Otel’e
TÝSK’in düzenlediði Kadýn Ýstihdamý
Zirvesi’ne konuþmacý olarak katýldý.
TÝSK Baþkaný Tuðrul Kudatgobilik
zirvenin amacýnýn yüzde 22’lik kadýn istihdamýný iki kat arttýrmak,
kadýnlarýn iþgücü piyasasýna girmeleri için gerekli ortamýn saðlanmasýnýn, istihdamýn önündeki engellerin kaldýrýlmasýnýn gerekliliðini
hedeflediklerini söyledi. Fakat
iþçileri
sokaða
atan,
sendikasýzlaþtýran, emekçi kadýnlarý ucuz iþgücü olarak görerek her
geçen gün biraz daha sömüren
sermayenin nasýl bir istihdamdan
bahsettiði çok açýk! Zirvenin asýl
amacý kadýn emeðinin daha fazla
sömürülmesinin bir arayýþý. Zirve,
kadýn emeðini sömürecek yeni patronlar yaratmayý hedefliyor. Peki
kendilerini iþçilerin temsilcisi olarak gören sendika baþkanlarý nasýl
bir hedefle bu zirvede yer alýyor. Bu
sorunu cevabý da çok açýk; týpký
iþçilerin daha fazla sömürülmesine
neden olan sözleþmeleri imzaladýklarý gibi sermaye ile uzlaþarak
bürokrasilerini güçlendiriyorlar. Patron yalakasý sendika bürokratlarý,
sömürüye karþý çýkmak yerine
“toplumsal barýþ ve uzlaþma” adýnda uyduruk politikalarla sermaye-
nin ekmeðine yað sürüyor. Oysa
bugün Türkiye’de AB uyum yasalarýyla sendikalaþmanýn önüne
sürekli engeller çýkarýlýyor;
sendikalaþma adeta yasaklanýyor.
Sendikalarýn bugün üstlenecekleri
rol patronlarla iþbirlikçilik yerine,
sendikalaþmanýn önündeki engelleri yýkmak, esnek çalýþmalarýn
önüne geçebilecek politikalarý üretmek olmalý. Kadýn dernekleri ise;
emekçi kadýnlarý daha fazla
sömürecek yeni kadýn patronlar
yaratarak nasýl bir eþitlik umuyorlar. Daha geçen ay 5 kadýn iþçi fabrikada çýkan yangýnda katledildi.
Üstelik öldürülen kadýnlarýn 3'ünün
iþ yasasýna göre orada bulunmasý
dahi yasaktý. Ýþ güvenliðinin saðlanmadýðý yeni fabrikalar, buralarda
ücretli köle gibi çalýþtýrýlan kadýn
iþçiler kimlerle eþit! Sýnýf kardeþi
olan erkek emekçilerle mi? Yoksa
sermayeyi temsil eden kadýn patronlarla mý?
Sermaye zirveleriyle, yasalarýyla kendi krizini aþmaya çalýþýrken,
iþçi sýnýfý içinde bulunduðu krizleri
kadýnýyla-erkeðiyle güçlü sýnýf
seferberlikleri oluþturarak aþmaya
çalýþmalý. Örgütlü sermaye
güçlerine karþý; iþçi sýnýfýnýn
örgütlenebileceði güçlü, devrimci
parti kurmalý.
Öykü Tanýr
Konya’da
Linç
Giriþimi
Konya’da karikatür protestosu
yürüyüþünde bir kadýn
gazeteci, baþý açýk olduðu
için kendilerini tahrik ettiði
gerekçesiyle göstericiler
tarafýndan saldýrýya uðradý.
Olay anýnda güvenlik güçleri
saldýrganlara karþý hiçbir
müdahalede bulunmadý.
Sabah Gazetesi Muhabiri
Aliye Çetinkaya’ya baþý açýk
olduðu için saldýrdýklarý öne
sürülen Halil Yýlmaz ve Yakup
Kaya, savcýya ifade verdi.
Savcý iki zanlýyý tutuksuz
yargýlanmak üzere serbest
býraktý. Bu hukuki karar,
saldýrýyý da güvenlik güçlerinin
taraflý tutumunu da apaçýk
destekliyor. Bu olay, 8 Mart
Dünya Emekçi Kadýnlar
Günü’nü
tartýþýrken
Türkiye’de dinin kadýnlarýn
üzerinde nasýl bir baský
oluþturduðuna iyi bir örnek.
Ýslami
þartlara
göre
giyinmeyen
kadýnlar
neredeyse her gün, tacize
uðruyor. Üstelik devletin
güvenlik güçleri ve hukuk
mekanizmasý bu davranýþlarý
destekler nitelikte tutumlar
sergiliyor. Kadýn olarak
linçlerle, dayaklarla hergün
þiddete maruz kalýyoruz. Bu
baskýlara karþý vereceðimiz
mücadelemizi bize baský
yaratan her alanda, erkek
egemen kapitalist sisteme
karþý; onun tüm kurumlarýný
hedef alarak yürütmeliyiz.
Cinsiyet ayrýmýna, þiddete
son!
Öykü Tanýr
7
8 Mart
Dünya Emekçi Kadýnlar Günü
8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Gününü daha iyi
anlayabilmek için bugünü yaratan emekçi kadýnlarýn
mücadelelerini daha iyi kavramak gerekir. 148 yýl önce,
1857’de New York’ta 40.000 tekstil iþçisi kadýn, çalýþma
saatlerinin düþürülmesi ve eþit iþe eþit ücret talepleriyle
grev baþlattý. 8 Mart’ta grev sýrasýnda güvenlik güçlerinin
çýkardýðý yangýnda 129 kadýn iþçi öldürüldü. 1910 yýlýnda
Danimarka’da II. Enternasyonal’e baðlý Uluslararasý Kadýn
Konferansýnda, 17 ülkeden 100 kadýn delege, ölen kadýn
iþçilerin anýsýna 8 Mart’ý Dünya Emekçi Kadýnlar Günü
olarak kabul etti. Sömürüye, baskýlara karþý emekçi
kadýnlarýn mücadelelerini simgeleyen bir gün olarak.
Ancak iþçi sýnýfýnýn ve ezilen tüm kesimlerin
mücadelelerinin önünü kesmeye çalýþan burjuvazi,
1977 yýlýnda 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Gününden,
emekçi kadýnlarý çýkararak içini boþaltmaya giriþti. 8
Martý burjuva kadýn ile emekçi kadýnýn ayný zeminde,
çarpýtýlmýþ bir düþmana, “erkeklere” karþý mücadele
edeceði bir gün olarak ortaya koydu. Bugün, burjuva
kadýn dernekleri bir yandan ortak kadýn
mücadelesinden bahsederken, diðer yandan da sahibi
olduklarý iþyerlerinde çalýþtýrdýklarý kadýnlarý daha fazla
nasýl ezebileceklerinin hesabýný yapýyorlar. Bu nasýl
ortaklýk! Böylesi bir sapma, gücümüzü bölerek
mücadelemizin zayýflamasýna neden oluyor. Oysa,
mücadelenin emekçi kadýnlar için asýl hedefi;
erkek egemen kapitalist sistemi yok etmektir!
Birkaç yýldýr farklý zaman ve yerlerde yapýlan 8 Mart
gösterileri, mücadelenin parçalanmasýna neden
olurken, burjuvazinin saçtýðý zehirin etkisini de
gösteriyor.
Sömürü ve Þiddet Her Yerde
Hiçbir iþ garantisi ve sosyal güvencemiz olmadan,
sigortasýz, esnek çalýþma sisteminde köle gibi
çalýþtýrýlan biz emekçi kadýnlar, her gün biraz daha
8
yoksulaþýyoruz. Fabrikalarýmýzda hiçbir can
güvenliðimiz olmadan, çalýþtýrýlýyoruz. Ýþ kazalarýyla
sakatlanýp, hayatýmýzý kaybedenler de bizleriz. Daha
3 ay önce Bursa’da bir fabrikada çýkan yangýnda 5
kadýn iþçi yanarak can verdi. Üstelik can verenlerden
biri hamileydi ve iþ kanununa göre çalýþtýrýlmamasý
gerekirdi... AKP hükümeti ve sözde muhalefet partileri,
çýkardýklarý yasalarla haklarýmýza her gün biraz daha
darbe vuruyorlar. Özelleþtirmelere karþý iþlerine,
ekmeklerine sahip çýkmak isteyen, daha iyi koþullarda
çalýþabilmek için sendikalaþmaya çalýþan biz iþçiler,
hakkýmýzý alamadan sokaða atýlýyoruz.
Ýçinde yaþadýðýmýz bu baský ve sömürü düzenini
yaratan kapitalizm, bu baskýlarý en çok yaþayansa
biz emekçi kadýnlarýz. Aðýrlaþan ekonomik koþullarla
birlikte erkeðe göre daha fazla ezilen biz kadýnlar, iþçi
sýnýfýnýn kapitalizme karþý mücadelesi içinde daha
fazla yer almak zorundayýz. Ýþten ilk atýlanlar da,
ücretleri en çok düþürülenler de biziz! Biz, kadýn ve
emekçi olduðumuz için çifte sömürüye maruz
kalýyoruz. Bugün Türkiye’de çocuk sahibi
olduðumuzda, iþyerlerimizde çocuklarýmýzýn bakýmýný
üstlenecek ne kreþ var, ne de çocuklarýmýzý
emzirmemiz için bize ayrýlan odalar. Çoðunlukla hiçbir
saðlýk güvencemiz olmadan çalýþtýrýldýðýmýzdan
çocuklarýmýzý hastalýklarla ve yokluklarla büyütmeye
çalýþýyoruz. Bizler evimizde, ev iþlerinin tüm
sorumluluklarýný üstlenmek zorunda býrakýlýrken,
iþyerlerimizde en zor ve kötü þartlarda çalýþtýrýlýyoruz.
Hayatýn her alanýnda kadýnlarýn kendini var etme
mücadelesi, erkeklerden daha fazla olmalýdýr. Çünkü
kadýnlarýn karþýsýna toplumsal hayatta da çeþitli
kurumlar çýkar; aile ve devlet gibi. Özellikle þiddet
konusunda bu iki kurumda kadýnlara özel baskýlar
yaþatýr. Aile içi þiddeti hala yüzyýllar önceki þekliyle
yaþamaktayýz. Türkiye’de her üç kadýndan birinin
yaþamý boyuca dövüldüðü bir gerçek. Birçok kadýn,
kocasý ya da sevgilisi tarafýndan cinsel iliþkiye
zorlanýyor. Töre cinayetleri de yaþadýðýmýz topraklarda
hala yaþanmakta olan en yýkýcý örnek olarak
karþýmýzda duruyor. Tüm bunlara karþý devletin
yaptýrýmlarý caydýrýcýlýk bile taþýmýyor. Dahasý devletin
kendisi kadýna dönük þiddeti besliyor, destekliyor.
Hakkýný arayan emekçi kadýnlar dövülüyor, yerlerde
sürülüyor, tutuklanýyor. Ýþkencelere taciz ve tecavüz
ekleniyor. En son devrimci bir kadýn emekçi olan Sevda
Aydýn, bu sömürü düzenine karþý mücadele ederken,
burjuva devletin güvenlik güçlerince kaçýrýldý ve
tecavüze uðradý. Bu, kapitalist devletin ne ilk saldýrýsý
ne de sonuncusu olacak. Ancak cinsel kimliðimizle
bizi aþaðýlamaya, ezmeye çalýþan bu düzen
korkumuzu deðil, öfkemizi arttýrýyor. Emekçi kadýnlar,
bu saldýrýlarýn hesabýný soracaklar.
Sözde “demokrasi” adýna yapýlan emperyalist
iþgaller, Ortadoðu’yu kan gölüne çeviriyor. ABD ve
iþbirlikçileri, Afganistan’da ve Irak’ta yaþayan halklarý,
iþkenceler ve zulümlerle tüm dünyanýn gözü önünde
köleleþtirmeye, yok etmeye çalýþýyor. Yarýn Ýran için
bu tehdit söz konusu. Filistin’de yýllardýr yaþanan Ýsrail
zulmü de ayný saldýrýnýn bir parçasý. Kadýnlar, bu
savaþlarda hem cinsel tacize, tecavüze uðruyor, hem
de çocuklarýný, eþlerini kaybetmenin acýsýný yaþýyor.
Ýþgallere karþý mücadeleler devam ettikçe, savaþan,
özgürlükleri uðruna ölen de ayný kadýnlar.
Emekçi Kadýnlar Sömürüye Karþý Mücadelede
En Önde
Kadýnlar, yüzyýllardýr tüm baskýlara ve sömürüye
karþý toplumsal mücadelelerde her zaman ezilenlerin
yanýnda yer almýþ, özgürlüklerinin peþine düþmüþlerdir.
Örneðin, Fransýz Devriminde ön saflarda onlar vardý.
1871’de kurulan Paris Komünü’nde çocuk yuvalarýnýn
kurulmasý için örgütlü mücadele etmiþlerdi. Ekim
Devrimi’nin baþarýya ulaþmasýnda en çok mücadele
edenler ve devrimden sonra haklarýnýn peþinde koþanlar
yine kadýnlardý.
Yaþadýðýmýz tüm bu problemler toplumun sýnýflara
bölünmesiyle baþlar; çözümleri de ancak sýnýflarýn
ortadan kalkmasýyla mümkündür. Kapitalizm
yýkýlmadýkça kadýnlarýn eþitlik mücadelesi için
gereken koþullar asla saðlanamaz. Dil, din, ýrk,
cinsiyet farký gözetmeden birleþik mücadelemizi
örgütlemek ve sýnýfsýz, sömürüsüz, eþit bir dünyayý
kurmak mümkün. Yaratacaðýmýz alanlarda
kapitalizme karþý sonuna kadar mücadele ederken,
ayný zamanda kadýn olarak kendi örgütlerimizde de
yansýmalarýný bulan cinsel ayrýmcýlýða karþý sonuna
kadar mücadele etmeliyiz. Ýþçi sýnýfýnýn en büyük görevi
sýnýflý toplumu yok ederken her tür ayrýmcýlýðý da yok
etmektir.
Toplumsal patlamalara ve emperyalizme karþý
direniþlere yön verecek ve onlarý birer devrimci sürece
dönüþtürecek olan devrimci dünya partisinin inþasý en
acil ihtiyacýmýz. Tüm dünya iþçilerini birleþtirerek,
kadýn ve erkek, tüm insanlýðýn kurtuluþunu
saðlayacak bir dünyayý kurmak için bugünden
mücadeleye baþlayalým. ýÜüKadýnýyla erkeðiyle
sýnýf olarak bir bütünüz; sömürüye karþý
mücadelemiz de bir bütün olmalý. Eþit, güzel
yarýnlar için; Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz!
8 Mart Emekçi
Kadýnlar Günü
Kutlandý
Bu yýl 8 Mart hafta içine, Çarþamba gününe
denk geldiði için kutlamalarýn çoðunluðu 4-5
Mart günlerinde yapýldý. Bu iki boyunca üç
ayrý miting düzenlendi.
4 Mart Cumartesi günü Emekçi Kadýnlar
Derneði (EKD) Kadýköy’de miting düzenledi.
Yaklaþýk 800 kiþilik bir katýlým oldu.
5 Mart Pazar günü Kadýköy’de yapýlan
mitinge ise 5 bin kadýn katýldý. Geçen yýla
oranla katýlým düþüktü. Mitinge Türk-Ýþ’e baðlý
Teksif sendikasýnda örgütlü olan ve 174
gündür mücadelede bulunana Serna-Serel
iþçileri de katýldý. DÝSK sendikasýnda katýlým
azdý. Bunlarýn dýþýnda hiçbir sendika yoktu.
Kadýn kuruluþlarý, sivil toplum örgütleri ve
siyasi partili kadýnlar katýldý. Her yýl olduðu
gibi Kürt kadýnlar kalabalýk ve coþkuluydu.
Kadýnlarýn talepleri pankartlara ve sloganlara
yansýdý. Sendikalarýn ise hiçbir hazýrlýk
yapmadýklarý ortadaydý.
Beyazýt meydanýnda yapýlan mitinge 24
sivil toplum kuruluþu, dernek katýldý. 14:00’da
baþlayan mitinge yaklaþýk bin kiþi katýldý.
Meydanda katýlýmcýlardan çok polis vardý.
Mitinge kadýn katýlým sayýsý da oldukça azdý.
Erkeklerin aðýrlýkta olduðu bir miting oldu.
Mitinglerin ayrý olmasýnýn nedeni, geçen
yýllardaki mitinglere erkeklerin alýnmayýþý
gerekçe oldu. Gerekçesi ne olursa olsun iþçi
sýnýfýnýn en önemli günleri olan 8 Mart ve 1
Mayýs gibi mücadele günlerinin ayrý ayrý
kutlanmasý en çok burjuvazinin iþine yarar.
Tek ve güçlü bir miting iþçi sýnýfýna güç verir.
Nergis Çayýr
Tüm iþyerlerinde negatif ayrýmcýlýða son!
Eþit iþe eþit ücret!
Ýþyerlerinde doðum öncesi ve sonrasý ikiþer ay
ücretli izin!
Her iþyerine kreþ ve emzirme odasý!
Cinsel þiddet cezalandýrýlsýn!
Her mahalleye kadýn sýðýnma evi!
Töre þiddetine uðrayan kadýnlar koruma altýna
alýnsýn!
9
bir kaza mý olduðu anlaþýlamadý! Sebep ne olursa olÝnsanlar neden silah taþýr? yoksa
sun bir hayat söndü. Silahý evde bulunduran baba ise herÝnsanlar neden silah taþýr? Gün geçmiyor ki silahla meydana gelen bir öldürme ya da yaralama meydana gelmesin.
Futbol maçlarý sonrasý sözüm ona sevinenlerin silahlarýndan
çýkan kurþunlarla ölen, yaralanýp sakat kalan bir çok insan
var. Benzer þekilde düðünlerde havaya sýkýlan kurþunlarla nice
insan hayatýný kaybediyor. Bu durumda silahýn tehlikelerini
insanlarýn bilmiyor olmasý mümkün mü? Bunlarý bilen insanlarýn buna raðmen evlerinde silah bulundurarak en azýndan
kendi ailelerini potansiyel bir tehlike içine soktuklarýný bilmemeleri, bunun farkýnda olmamalarý nasýl açýklanabilir? O silahýn bir gün bütün hayatlarýný yýkabileceðini düþünemiyorlar
mý? Kuþkusuz silah, kullanýlma amacýna, þekline ve kullananýna baðlý olarak üzerine çok konuþulacak bir þey. Ama en
önemli özelliði tarih boyunca bir güç ve iktidar simgesi olmasý.
Devlet iþleyiþinde iþçi ve emekçiler söz konusu olduðunda
genellikle “zafiyet” baþ gösterir. Bir iþ yerinde
çalýþýyorsunuzdur. Sigortanýz yoktur, iþ güvenliðiniz yoktur ve
bir gün patron sizi keyfince kapý dýþarý koyar. Bunlarýn hepsi
suçtur aslýnda. Sizde haklý olarak, hakkýnýz için hukuk yoluna
baþvurursunuz ama sonunuz genellikle hüsran olur. Hakkýnýzý
alamazsýnýz hem de haksýz duruma düþürürler sizi. Bunun
üzerine sizin gibi haklarýný elde edemeyenlerle birlikte hak
arayýþýna girersiniz. Bu kez de polisi ve jandarmasýyla suçlularý yakalayacak olan devleti karþýnýzda bulursunuz. Haklarýný
arayan, ekonomik, demokratik, kültürel ve siyasal taleplerini
dile getiren iþçilere, emekçilere, öðrencilere, Kürtlere
öldüresiye dayak atýlýr. Diðer yanda ise memlekette mafya
cinayetleri artar, kapkaç olaylarý çoðalýr ve insanlar kendilerini
güvende hissedemeyerek bireysel koruma derdine düþer.
Korunma içgüdüsü de bireylerin silahlanmasýna kapý açan
nedenlerden biridir. Oysa silahlanmanýn tehlikelerini ve
sonuçlarýný çevremizde görmekteyiz. Bu olaylardan biri de
bulunduðum çevrede yaþandý. Evinde silah bulunduran bir
ailenin on iki yaþýndaki kýzlarý bu silahtan çýkan merminin kafasýna gelmesi sonucu yaþamýný yitirdi. Bunun bir intihar mý,
hangi bir ceza almadý. Çünkü evin on altý yaþýndaki büyük
oðlu, ‘’silah benimdi’’ dedi.
Bir olayda Trabzon’ da yaþandý. Pazar ayini sýrasýnda ayini
yöneten din adamý on altý yaþýndaki bir çocuk tarafýndan
öldürüldü. Bu olay bize hiçte þaþýrtýcý gelmedi. O çocuðu kim
bu olaya azmettirdi? Kurtlar Vadisi dizisindeki cinayetleri gören
çocuklar ve gençler Polat Alemdar olmaya özeniyor. Þiddetin
kol gezdiði ülkede mafya babalarýnýn itibar gördüðü, silahýn
gücünün adeta kutsandýðý çok açýk. Bu ortamda öncelikle
çocuklarýmýzý korumamýz gerekiyor. Kapitalist düzen her gün
televizyon yoluyla evlerimize kadar girip, hayatýmýzý kontrol etmeye çalýþýyor. Küçücük yaþlarda eline oyuncak silah verilen
çocuk büyüðünce gerçek silah ediniyor. Bu silahlar düðünlerde havaya ateþ edilerek, asker uðurlamalarýnda ya da maçlardan sonra saða sola rast gele ateþ edilerek birçok insanýn
yaþamýný söndürüyor.
Ruhsatlý ya da ruhsatsýz ayrýmý yapmadan bütün silahlarýn
yok edilmesi, ülkelerin silahlanmaya son vermesi talebimizdir.
Dünyada insanlar açlýktan ölürken silaha ayrýlan bu paralarýn
insanlar için kullanýlmasý halinde saðlýk, eðitim ve açlýk gibi
birçok sorununun çözüme kavuþacaðý kesindir.
Bunun içinde yasalarýn adil olmasý, insanlarýn paylaþýmýnýn
adil olmasý gerekiyor. Ýþsiz gezen bunca insan varken, insanlar yerinden yurdundan edilmiþ büyük kentlerde yaþam savaþý
veriyorken, neden hýrsýzlýk, neden kapkaç çoðalýyor demenin
bir anlamý yok. Ýþsizliðe çare bulmak, gençleri kahve
köþelerinden kurtarmak gerekiyor. Bunun içinde eþit ve adil
bir üretim ve bölüþüm düzenine gerek var.
Mücadelenin, birlik ve beraberliðin, iþçi ve emekçilerin
örgütlü gücünün olmadýðý yer ve zamanlarda bireysel silahlanma olmuþtur ve olacaktýr. Tarih boyunca tek baþýna kurtuluþ
arayan çok olmuþtur ama bu asla kalýcý bir çözüm getirmeyecektir. Kavganýn, sömürünün, açlýðýn olmadýðý; barýþ ve
adalet dolu bir dünya iþçi sýnýfýnýn, emekçilerin ve ezilen ve
sömürülen tüm kesimlerin mücadelesiyle gerçeklik kazanabilir. Sýnýfsýz, sýnýrsýz ve sömürüsüz bir dünya arzusuyla mücadeleyi yükseltelim.
Jiyan
Bu Düzende Patronlara Yüksek Kâr, Yoksullara Sefalet Düþüyor
AKP hükümeti 2006 yýlýna girildiði þu ilk aylarda ekonomideki büyümenin çok iyi gittiðini, yýllar sonra ülkenin tek haneli
enflasyonu gördüðünü, her vesileyle pembe tablolar açýklamaktan utanmýyor. Bu ülkede birileri için ekonominin iyi gittiðini
söyleyebiliriz. Ama bu patronlar cephesi içindir. Çünkü günlük gazetelerde bile bu patronlara ait iþletmelerindeki kâr patlamalarýný
görmek mümkündür. Sabancý Holding yetkililerine göre 2004 yýlý ile 2005 yýlýna göre satýþlarýný yüzde 19, kârlarýný da yüzde 29
artýrmýþ: cirosunu 2004’e göre yüzde 22 artýrarak 10,5 milyar dolara çýkarmýþ. Holding, 2006 hedeflerini de 12,4 milyar dolar
olarak belirlemiþ. Peki, bu ekonomik iþleyiþ, iþçi sýnýfýnýn hayat seviyesini yükseltmiþ midir yoksa daha da yoksullaþtýrmýþ mýdýr?
Tabii ki yoksullaþtýrmýþtýr. Çünkü bu devletin bir kurumu olan ve hükümet tarafýndan yönetilen Türkiye Ýstatistik Kurumu’nun
(TÜÎK) açýklamýþ olduðu açlýk ve yoksulluk sýnýrlarý, baþbakaný yalanlamaktadýr. Araþtýrmaya göre, açlýk sýnýrý altýnda 900 bin,
yoksulluk sýnýrýnda ise 18 milyon kiþi yaþýyor. Yani her dört kiþiden biri yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Kaldý ki TUÎK adlý
kuruluþun açýkladýðý rakamlar gerçeði yansýtmaktan uzaktýr. Türk - Harp-Ýþ’in açýkladýðý açlýk (510,64 YTL) ve yoksulluk (1602,90
YTL) sýnýrlarýnýn neredeyse yarýsý kadardýr. Buna raðmen TUIK’nin rakamlarý çarpýcýdýr. Hükümetin ekonomi politikalarýnýn
patronlar için iyi olduðu, iþçi ve emekçilere ise bu politikalarýn iþsizlik, sefalet ve yoksulluktan baþka bir þey vermediði her geçen
gün daha da ortaya çýkmaktadýr.
Yoksullarý ve emekçileri vurdu
Görüldüðü gibi hükümetin enflasyon düþtü, TL’den altý sýfýr atýldý, ekonomi iyiye gidiyor söylemleri iþçiler, emekçiler ve
yoksullar için hiçbir þey ifade etmiyor. Çünkü onlarýn yaþam koþullarý her geçen gün daha da zorlaþýp, içinden çýkýlamaz bir
hal alýyor. Çaresiz kalan bazý insanlar intihar, hýrsýzlýk ve gasp gibi yollara baþvurabiliyor. Bunu karþýlýk burjuvazi her gün
servetine servet katýyor. Bu somut durumda da hükümetin politikalarýnýn kime hizmet ettiðini, iyi denilen ekonominin kimler
için iyi olduðunu açýk bir þekilde ortaya koyuyor. Zaten böyle bir hükümetten iþçiler, emekçiler yararýna bir politika izlemelerini
beklemek hayalcilik olur. Hükümetin yaptýðý özelleþtirmeler bunun en iyi örnekleridir. Türkiye’nin en kârlý iþletmeleri bile
haraç mezat burjuvaziye peþ keþ çekildi. Ve geride binlerce iþsiz insan kaldý. Bizim ne burjuvaziden ne de onun sözcülüðünü
yapan hükümetten hiçbir beklentimiz olmamalýdýr. Bizim amacýmýz bu asalak kan emicilerden arýndýrýlmýþ, üretim gibi
yönetimin de iþçilerde olduðu bir toplum inþa etmektir.
Uður Yýlmaz
10
Emek Güncesi
Alman Ýþçi Ve Emekçileri
Mücadelede Kararlý…
Almanya’da kamu hizmetleri çalýþanlarýnýn baþlattýðý
grevlerin son bulmasý için iþverenler ve sendikalar
arasýnda yapýlan görüþmelerden bir sonuç alýnamadý.
Ücret artýþý olmadan iþ saatinin arttýrýlmasýna karþý
çýkan VER.DÝ sendikasý iþverenleri grevi yaymakla
tehdit ediyor. Baden Wurtenberg’de baþlayan ve iki
haftadýr süren grevlere 35 bin iþçi katýldý. Greve
çýkmadan evvel müzakere masasýndan olumlu bir
sonuç çýksýn diye greve girmiþlerdi. Temizlik iþçileri,
çocuk yuvasý, okul ve belediye çalýþanlarýn katýldýðý
grev ülkede birçok yere yayýldý. Ýþçiler toplu
sözleþmelerinin birebir kabul edilmesini istiyorlar. Bu
sözleþme iþçilerle memurlarýn ayrýmýný ortadan
kaldýrýyor. Sendika ayrýca haftalýk çalýþma saatlerinin
38,5’den 40 saate çýkarýlmasýna karþý çýkýyor.
AEG’de Grev…
Almanya’nýn Nümberg kentinde Electrolux þirketine
baðlý olarak üretim yapan AEG fabrikasýnda çalýþan
iþçiler greve çýktý. Yaklaþýk üç aydýr sendika ile AEG
patronlarý arasýnda süren görüþmelerden sonuç
çýkmadý. AEG patronlarý fabrikayý kapatma ve 950 iþçiyi
iþten atma dayatmasýnda bulunduðu için, iþçiler
süresiz greve çýktý.
Yunanistan’da grev dalgasý…
Toplusözleþmelerin týkanmasý hükümettin
toplusözleþme hakkýný iþlevsiz hale getirecek yeni
tasarý hazýrlamasý, iþçi ve emekçilerdeki tepkinin grev
ve gösterilere dönüþmesine sebep oldu. Hükümetin
grevlere karþý olaðanüstü hal ilan etmesi iþçileri bir
araya getirdi. Bankalar, belediyeler, hastaneler,
üniversite ve yüksel okullarda grev uyarýlarý yapýldý.
Uyarýlarýn ardýndan greve çýkan liman iþçileri
eylemlerinin 7. gününde saldýrýya uðradý. Talepleri; iþ
þartlarýnýn iyileþtirilmesi, yasa tasarýsýnýn geri
çekilmesi, ücretlerinin arttýrýlmasý, iþsizliðe karþý önlem
alýnmasý þeklindeki talepler için greve çýkýldý. Greve
katýlým artýyor.
Girit’de hükümet tarafýnda kýþkýrtýlan bazý köylüler
ve hükümet taraftarlarý grevci iþçilere taþlý sopalý
saldýrýda bulundular. Ýþçilere saldýrý yoðunlaþýnca,
birçok iþ koluna baðlý iþçiler limana giderek, iþçilerle
birlikte grev gözcülüðü yaptý. Hükümetin aldýðý
olaðanüstü hal kararýndan sonra Pire limaný diðer
sektörden iþçilerin akýnýna uðradý. Ýnþaat, metal,
tekstil, belediye, valilik, taþýmacýlýk ve otellerde çalýþan
iþçiler 24 saatlik grev kararý aldý. Çok sayýda
federasyon, sendika 2-4 saatlik iþ býrakma eylemi
yapacaklarýný açýkladý. Birçok kitle örgütleri greve
destek açýklamasý yaptý.
Skorsky Fabrikasýnda Grev…
ABD ordusuna savaþ helikopteri ve çeþitli savaþ
malzemesi üreten skorsky fabrikasý greve çýktý. Ayný
gün 3,500 iþçi ile bir yürüyüþ düzenledi. Binlerce iþçi
hastalýk sigortalarýnýn ödenmesini talep etti.
Hükümet Boþ Durmuyor…
Fransa’da hükümet güvenceli iþçiliði ortadan
kaldýracak iþ kontratý saldýrýsýna karþý, iþçi ve örgenciler
sendikalarýn çaðrýsýyla 7 Þubat’ta 300 bin kiþinin
katýldýðý bir eylem gerçekleþtirdiler. En yüksek katýlým
Paris’te oldu. Bu kentte 45 bin kiþi yürüdü. Paris dahil
150 yerde eylem yapýldý. Yeni açýklanan kontrata göre
26 yaþýndaki herkes çalýþmaya baþlarken 2 yýl
deneme süresi olacak.
Platin Gemide Direniþ Baþladý…
Tuzla gemi tersanesinde Platin gemi taþeronu adýna
çalýþan 19 iþçi, 4 aydýr ücretlerini alamadýklarý için
tersane önünde basýn açýklamasý yaparak direniþe
baþladý.
TÜPRAÞ Ýþçileri Mücadelede
Kararlý…
TÜPRAÞ iþçileri TÜPRAÞ’ýn Koç-Shell ortaklýðýna
devrini protesto etmek için iþ býrakma eylemlerine
baþladý. Tüm rafinerileri de çalýþmayý býrakan TÜPRAÞ
iþçileri akaryakýt dolumu, satýþ ve sevkýyatýný da
durdurdular. Eylemler TÜPRAÞ’ýn Aliaða, Kýrklareli,
Kocaeli, Batman ve Yarýmca da kurulu beþ rafinerisinde
çalýþan iþçiler tarafýndan yapýlýyor. Ýki gün boyunca iþ
býrakacaklarýný iþyerinde oturma eylemi yapacaklarýný
ve iþyerlerini terk etmeyeceklerini söyleyen iþçiler,
TÜPRAÞ’ýn özelleþtirmesini halkýn yüzde 73’ü
istemiyor diyerek oturma eyleme yapmaya baþladýlar.
Tekel’de Eylemler Sürüyor…
Hükümet Adana ve Malatya tekel fabrikalarýný kapatma
kararý aldý. Ýþçiler bunun üzerine fabrikalarýný terk
etmeme kararý alarak mücadeleye baþladýlar. Adana
tekel fabrikasýndaki mücadeleye tüm iþçilerin katýlýmý
ve eylemde nöbet sistemine geçilmiþti. Fabrikayý terk
etmeme eylemi her gün 70’er kiþilik bir grupla
sürdürülüyordu. Ýþçilerin bu kararlý mücadelesinde
hükümete geri adým attýrdý. Adana’daki tekel fabrikasý
tekrardan üretime baþladý. Malatya’da ise sabah iþe
gelir gibi gelen iþçiler akþama kadar fabrikada
bekliyor. Gece de 70–80 kiþi nöbet tutuyor.
Oya Þen
11
Müdürler de Ýþten Çýkarýlýr
Müdürlerin iþten çýkmasý hayra
alamet deðil. Geçtiðimizi haftalarda
þirketin genel müdürü, iki hafta
sonra da imalat müdürü iþten
çýkartýldý. Bir hafta sonra idareden
bir kiþi daha atýldý. Bir ay içerisinde
idari kadrodan toplam üç kiþi
çýkartýldý. Bütün bu geliþmeler
iþçiler cephesinden moral vericiydi.
Ama bir yandan da düþündürücü.
Kýsa zamanda durum anlaþýldý.
Söylentiye göre, þirket zarar
ediyormuþ ondan çýkartýlmýþlar.
Ýþçiler bunun bir politika olduðunun
farkýndalar. Patron idari kadroyu
çýkartarak fabrikanýn zarar ettiðini
göstermeye ve sözleþmeyi en
düþük þekilde kapatmaya çalýþýyor.
Bizlere düþen görev patronlarýn
yalanlarýný iþçiler arasýnda
yaymaktýr.
Sözleþmede son durum
Sözleþmenin birinci görüþmesi
yapýldý. Ýlk görüþmede tanýþma faslý
yaþanmýþtý. Görüþmeden sonra
fabrikada durumu normaldi. Ýki hafta
sonra ikinci görüþme yapýldý.
Bununla ilgili genel bir toplantý
kararý alýndý. Haftanýn son günü
Cuma çýkýþý toplantý yapýldý.
Toplantýda Sendika Þube Baþkaný
ve üç temsilci ve 70’e yakýn iþçi
katýldý. Toplantýya bir Sektörün
durumunun çok kötü olduðunu,
rekabet etme gücünün gittikçe
azaldýðýný, hükümetin bu sektörü
gözden çýkarttýðýný, patronlarýn
kârýndan zarar ettiðini, iþçi
maliyetlerinin çok fazla olduðunu,
bunun içinde var olan haklarý da
kýsýtlamaya çalýþtýðýný söylüyordu.
Sendikacý “bütün bunlarý görerek
hareket etmemiz lazým” dedi.
Sendikacý bunun üzerine söz
hakkýný iþçilere verdi. Biz daha
önce hazýrlýk yapmýþtýk. Herkes ne
söyleyeceðini biliyordu. Bütün
arkadaþlar her konuþmasýnda bu
sözleþmeyi savunacaktý. Bir
arkadaþýmýz fabrikada yüzde 4-5
12
söylentisi duyduðunu söyledi.
Sendikacý ve temsilciler böyle bir
þeyin olmadýðýný söylediler. Bir
arkadaþýmýzda “taslakta çok þey
istemiyoruz. Ýstediðimiz haklar
normal” dedi. Baþka bir
arkadaþýmýz “çalýþtýðýmýz þartlar
çok zor, ayakta çalýþýyoruz,
yetmiyor bir de performans
dayatýlýyor. Dayatýlan performans
sonucu hataya zorlanýyoruz. Sonra
da tutanak tutuluyor. Bunun için
taslaktan performansýn çýkarýlmasýný savunuyorum” dedi. Diðer bir
arkadaþ “hayat þartlarýnýn çok zor
olduðunu” söyledi ve “zar zor
geçiniyoruz. Bunun içinde taslakta
istediðimiz haklar çok fazla deðil”
dedi. Ayný arkadaþ bir de geçen
sözleþmede sendikacýnýn verdiði
sözü hatýrlattý. Sendikacý geçen
sözleþmenin kötü olmasýnýn
ardýndan bir dahaki sözleþme daha
iyi olacak demiþti. Arkadaþ bunu
sendikacýya hatýrlattý. Sendikacýnýn
cevabý “o günün þartlarý farklýydý,
bugün farklý. Bunun içinde
verdiðimiz sözü tutmayabiliriz”
oldu. Bunun yaný sýra bir siyasi
dergi okuru arkadaþýmýz da söz
hakký alarak “sayýn baþkan
söylediklerinizin hepsine katýlýyorum. Bunlarý keþke daha önce
söyleseydiniz” dedi. Bu arkadaþýn
bu çýkýþý tüm katýlan iþçileri þaþýrttý.
Bu iþçi arkadaþ bu çýkýþýyla neyi
amaçlýyor bilemiyoruz. Ama
yaptýðýnýn hiçte doðru olmadýðýný
birçok arkadaþ dile getirdi. Bizce
de hiç doðru bir þey deðildi. Çünkü
sendikacý bizim patronlarý da
düþünmemiz gerektiðini, bu yüzden
sýfýr zammý kabul etmemizi
öneriyor. Sendikacý ayrýca patronun
elinde 25 kiþilik bir liste olduðunu
söyleyerek bizleri sindirmeye
çalýþýyor. Bu doðru bir siyaset
deðildi.
Toplantý bitti. Bir dahaki toplantý
iki hafta sonra yapýlacak dendi.
Hafta baþýnda normal bir gün gibi
çalýþmaya baþladýk. Saat onda çay
paydosundan sonra temsilciler içeri
çaðrýldýlar. Patronlarla görüþme
yaptýklarýný öðrendik. Gün boyu
görünmediler. Ertesi gün temsilciler, patron ve sendikacýlarla
görüþtüklerini söylediler. Aðýzlarýný
býçak açmýyordu. Toplantýdan çýkan
temsilciler “toplantý kötü geçti,
patron yüzde 0 zam dayattý. Cuma
günü toplantý var” dedi. Herkesin
toplantýya gelip görüþ ve düþüncelerini mutlaka söylemesi için de
bütün servisler toplantýya yönlendirildi.
Ani
geliþen
görüþmeler
sonucunda, temsilcilerin yüzde sýfýr
zammý yaymalarý, olaðanüstü
toplantý alýnmasý, bütün servislerin
iþveren tarafýndan toplantýya
yönlendirmesi, bütün bunlar
tesadüfen olan þeyler deðil.
Aldýðýmýz duyumlara göre sendikacýlarýn ve iþverenin bütün
maddelerde anlaþtýðýný, sadece
zam ve ikramiye oranýnda ortak bir
nokta belirlemediklerini duyduk.
Yüzde sýfýr zammýn yayýlmasýnýn
mantýðý ise sendika yüzde sýfýr
yapýp yüzde 4-5’e kapatmayý
planlýyor. Yani bizlere vebayý
gösterip koleraya razý etmek
istiyor.
Sendikacý bize göre genel
toplantýda þunu hedefliyorlar: sýfýr
zammý sýk sýk tekrarlarsak ve bunun
sonucunda birkaç puan üstünde bir
zam alýrsak iþçilere, “bakýn
sendikanýz mücadele etti. Birkaç
puan yükseltti.” diyerek iþçilerin
tepkisini azaltmaya çalýþýyor. Ama
toplantýda bekledikleri, planladýklarý
gibi olmadý. Toplantýda söz alan
30’a yakýn iþçi “biz bu taslaðýn
arkasýndayýz” dediler. Sendikacýlarýn ve temsilcilerin planladýklarý
þimdilik suya düþtü. Zor durumda
kaldýklarý her hallerinden belliydi.
Yaþasýn örgütlülüðümüz.
Bir tekstil iþçisi
Ýþ Güvenliði ve
Ýþçiye
Güvensizlik
Cuma günü fabrikaya gittiðimizde
þöyle bir ilanla karþýlaþtýk:
“18.02.2006 tarihinde yapýlacak iþ
saðlýðý ve iþ güvenliði konulu
toplantýmýza gece ve gündüz
vardiyalarýn eksiksiz katýlmanýzý
rica ederiz.” Ama uyanýk patron,
toplantý saatlerini kendi çýkarýna
göre çok güzel ayarlamýþ. Üretimi
durdurmamak için, 13:30’da iþbaþý
yapmasý gereken gece vardiyasýný
14:30’da fabrikaya getirip toplantýya
aldý. Bir saat süren toplantýdan
sonra bizlere iþbaþý yaptýrdý.
15:30’da paydos eden gündüz
vardiyasýný da toplantýya alýp
16:30’a kadar tutu. Böylelikle
patron her iki vardiyadan da birer
saat çalarak üretimin devam
etmesini saðladý.
Patronun bu tutumu bizlerin
moralini bozdu ve tepkimizi
toplantýya katýlmayarak gösterdik.
Ýþçilerin fikir birliði yaptýðý öneri þu
oldu: “madem bir toplantý yapýlmasý
gerekiyor mesai saati içinde 1 saat
üretimi durdursun toplantý yapýlýr ve
herkes iþine geri döner. Biz
patrondan zenginmiyiz, bir
saatimizi çalýyor!”
Patronun bir saatimizi çalmasýnýn
verdiði moral bozukluðuyla
toplantýya girdik. Toplantýnýn
sunumunu Bölge Çalýþma’dan
gelen emekli kimya mühendisi bir
müfettiþ yaptý. Anlatýlan konu ise
“iþ güvenliði ve iþ saðlýðý nedir, nasýl
saðlanýr?” Çalýþma esnasýnda
herhangi bir kazaya maruz
kalmamak için veya kaza esnasýnda
en az zararla kurtulabilmek ve
kullanmamýz gereken koruyucu
giysilerden bahsedildi. Bunun
yanýnda çalýþma sahasýnýn iþ
güvenliði açýsýndan nasýl olmasý
gerektiðinden ve herhangi bir kaza
durumunda yapmamýz gerekenler
anlatýldý. Örneðin bir iþ kazasýnda
ilk önce amirlerimize bildirmemiz
söylendi. Bunun üzerine bir iþçi
arkadaþýmýz baþýndan geçen bir
olayý anlattý. Ýþçi arkadaþýmýz
çalýþma esnasýnda önündeki birkaç
demirin üzerinden atlamak zorunda
kalmýþ, bu esnada bileðini incitmiþ
ve çalýþacak durumda deðilmiþ.
Bunu usta baþýna anlatmýþ ve
yardým istemiþ. Ustabaþýnýn verdiði
cevap þu olmuþ, “nerden bileyim bu
kazanýn iþyerinde olduðunu, belki
sen evde incittin geldin burada
numara yapýyorsun.” O kazayý
gören baþka bir iþçi de olmadýðý için
arkadaþ bu kazanýn iþ kazasý
olduðunu ispatlayamadý. Ama
sorununu müfettiþe anlatan
arkadaþýmýza müfettiþin verdiði
cevap, “demek ki ustabaþýna yeterli
güveni vermemiþsin” oldu. Bunun
üzerine birkaç iþçi toplantýyý terk
etti.
Müfettiþ konuþma esnasýnda
söyle bir cümle kullandý: “ben iþ
güvenliði için gerekli eþyalarý
kullanmayan iþçilerin düþmanýyým”
Ama bu eþyalarý kullanmak için
vermeyen patrona dost. Müfettiþ
olmasý gerekenleri ve yapýlmasý
gerekenleri anlatýyor ama bunlarýn
olmadýðýný kendisi de çok iyi biliyor.
Ýþ güvenliði için yapýlmasý
gerekenleri patrona dayatmýyor,
bunun yerine iþçileri suçluyor.
Bizim kurtuluþumuz kendi
ellerimizde. Ýþçilerin saðlýðý ve
güvenliði için ne gerekiyorsa bunu
en iyi bizler biliriz. Ve istediðimiz
çalýþma koþullarýný üretimden gelen
gücümüzü kullanarak elde
edebiliriz.
Bir metal iþçisi
Yemekhanede
Kadýn- Erkek
Ayýrýmý
Çalýþtýðým iþyerinde yeni bir
uygulama baþlatýldý: Öðle yemeði
zili çalmadan önce kadýn iþçiler
yemeðe çýkýyor. Birkaç dakika
sonra ise erkek iþçiler yemeðe
çýkýyor. Bunun sebebini idarecilere
sorduðumuzda bu talebin kadýn
iþçilerden geldiðini söylediler.
Kadýn iþçiler erkek iþçilerle sýraya
girip yemek almaktan rahatsýzlýk
duyuyorlarmýþ. Aslýnda durum tam
da böyle deðil. Çünkü iþyerimizde
karý-koca çalýþanlar, kýz kardeþleri
çalýþan erkek iþçiler var. Talep bu
iþçiler aracýlýðý ile kadýnlarýn
istekleriymiþ gibi patrona iletildi
Ama yine ayný arkadaþlar baþka
hak ihlallerinde ne yapýyorlar?
Ýþyerimiz iþçilerin çoðu sigortasýz.
Sigortasý olanlar ise sigorta
ücretinin büyük bir kýsmýný kendileri
ödüyor. Sigortasý olanlar ya karýkoca birlikte çalýþanlar ya da ev
kirasý olmayanlar. Sigortasý olanlar
genelde erkek iþçiler.
Patron gizlice
mesai ücretlerini düþürdü
Uyanýk patron yüzde yüz olan
pazar mesailerini normal saat
ücretine düþürdü. Kaç saat
mesaiye kalýyorsak o kadar ücret
ödenecek. Akþam mesaileri normal
þartlarda yüzde 50 üzerinden
hesaplanýyordu. Bu hafta ücretimi
aldýðýmda akþam mesailerinden de
kesinti yapýldýðýný gördüm.
Sebebini sorup, itiraz ettiðimde ise
ya iþçi çýkarýlacaðýný ya da bu
ücrete razý olmamý istediler. Hatta
benden baþka kimsenin itiraz
etmediðini söylediler. Patron
bununla da kaldý sanýyorsanýz
yanýldýnýz. Çünkü öðlen yemeðinden sonra çay içebilmek gibi bir
lüksümüz vardý. Patron onu da
tasarruf gerekçesiyle kaldýrdý.
Bu konularý arkadaþlarla
konuþtuðumuzda hepsi þikâyetçiler. Ama iþ ustabaþlarýna ya
da patrona söylemeye geldiðinde
ise buna pek yanaþmýyorlar. Çünkü
iþlerini kaybetmekten korkuyorlar.
Belki haklýlar ama biz itirazlarýmýzý
bilinçli ve örgütlü bir þekilde
söylemedikçe zam zamaný
geldiðinde korkarým ki bu yüzsüz
patron zam yapmak yerine
fedakârlýk isteyecek.
13
Arkadaþlar bizler birlik olmazsak
hiçbir þey yapamayýz. Tek tek
yapýlan itirazlarda patron güçlüdür.
Ama birlikte itiraz edersek biz iþçi
sýnýfý olarak patrondan daha
güçlüyüz. Kendimizi küçümsemek
ya da ne yapabiliriz ki demek çýkýþ
yolu deðil. Tek kurtuluþ yolumuz
mücadeledir. Yoksa patronlar
bizleri sömürmeye devam
edecekler. Buna izin vermemek
bizim elimizdedir.
Bir tekstil iþçisi
Yatýrýmlar
Ýþçilere
Yansýmýyor
14
Patron iþyerini büyütüyor, iþler
fazlalaþýyor ama bu bize
yansýmýyor. Patron iki yeni depo
daha açtý. Hazýrlýk yapmadan
anlaþmalarý yaptýðý için iþçi alýmýna
kadar mevcut kadrodaki iþçileri bu
büyük depolarda çalýþtýrýyor.
Patron hem mesai ücreti vermiyor
hem de bizleri mesaiye çaðýrýyor.
Bizler bu yüzden müdüre tepki
göstererek, “Cumartesi mesaiye
gelmemizi istiyorsanýz, mesai
ücretimizi verin gelelim” dedik. Ýþçi
arkadaþlarla tepki göstererek
cumartesi iþe gelmeme kararý aldýk
ama fazla örgütlü olmadýðýmýz için
ayrýca zam dönemi olduðundan
dolayý bazý iþçilerin iþe gittiklerini
ögrendik. Bizler haklarýmýzý
korumanýn yolunu örgütlülükten
geçtiðini biliyoruz. Bunun için daha
iyi ve planlý hareket etmek için ön
hazýrlýklar yapmalýyýz. Yoksa bu
gibi olumsuz geliþmeler aramýzdaki
güvensizliði
daha
da
derinleþtirecektir.
Yukarýda bahsettiðim depolara
iþçi gönderilmesi için patron
müdüre talimat vermiþ. Müdür de
iþçileri toplayarak “diðer depoda iþ
var, birkaç kiþinin gitmesi
gerekiyor” dedi. Bir iþçi “bize fazla
mesaiyi ödemiyorsunuz, o zaman
yeni iþçi alýn” diyerek karþý çýktý.
Tek tek tepkilerimizin bir yarar
saðlamadýðýný gördük. Eðer birlikte
hareket edersek bir kazaným elde
edebiliriz. Bunun yolu da
örgütlenmekten geçiyor.
Bir kargo iþçisi
Firma Farklý,
Sistem Ayný
Ayný patrona ait iki ayrý fabrika
var. Bunlarýn aralarýndaki fark isim
farklýlýðý. Birini oðlu iþletiyor. Bu
firmada Türk-Ýþ konfederasyonuna
baðlý Teksif Sendikasý örgütlü. Bu
firmada iþçi çýkarýldýðýnda veya
zam gibi konularda tutum
aldýklarýnda hemen haberi iþçiler
arasýnda konuþuluyor. Bu firmada
neredeyse 400 kadar iþçi
çalýþýyordu. Þimdi ise 350 civarýna
indi diyebiliriz.
Bu fabrikada sendika olmasýna
raðmen 10-15 yýllýk iþçileri patron
iþten çýkarýyor. Sendika seyrediyor.
Ýster sendikalý, ister sendikasýz
olsun örgütsüz olduðumuz zaman
patronun dediði oluyor. Bizler iþ
güvenliðimizi sendika bürokratlarýna
býrakmamalýyýz.
Patronlar
dýþarýdaki iþsizleri bizlere karþý
kullanarak bizleri sindirmeye
çalýþýyorlar. Bizler de dýþarýdaki
iþsizlere katýlmak istemiyorsak iþ
güvencemizi
örgütlenerek
saðlayabileceðimizin farkýnda
olmalýyýz. Bu fabrikada patron keyfi
bir þekilde kýdemli iþçileri çýkararak
yerine daha ucuz iþçi alacaktýr.
Bizler buna fýrsat vermemeliyiz,
karþý çýkmalýyýz.
Bir tekstil iþçisi
Birlik Olmak
Bize Moral Verdi
Bir sözleþme sürecine daha
girdik. Þu anda sadece 25 madde
geçti. Ýþverenle 3. kez masaya
oturuldu. Fakat toplantýdan çýkan
sonuç “0” zamdý. Patron “sürekli
zarar
ediyorum,
rekabet
edemiyorum” diye aðlýyor ve
bahaneler uyduruyor. Ama biz
iþçilerin
zararýný
kimler
karþýlayacak. Her gün gýda ve
çeþitli ürünlere zam yaðmur gibi
geliyor. Yüzde “0”la geçinmek
mümkün deðil. Geçen Cuma günü
yapýlan toplantýda iþveren ve
iþbirlikçi sendika hiç ummadýklarý
bir tepkiyle karþýlaþtýlar.
Herkes bir aðýzdan yüzde “0”a
karþý olduklarýný söyleyerek taslaðý
savundu. Bu benim için umut verici
bir olaydý. Çok sevindim. Bu kararlý
tavrýmýzla devam edersek hem
iþçilerin arasýndaki güvensizlik
giderilecek, hem de mücadele
ederek baþaracaðýmýza inancýmýz
artacak.
Bir tekstil iþçisi
Fabrikaya
Müdür
Dayanmýyor
Ýki yýldýr çalýþan müdür iþten atýldý.
Buna çok üzüldük diyemeyiz.
Patrona yalakalýk olsun diye bizlere
yapmadýðý kalmadý. Yoðun baský
yaptý. Yeni kurallarla üretim
sayýlarýný yükseltti. Ama yine de
patrona yaranamadý. Patron her
yeni gelen müdürü birkaç yýl
çalýþtýrýp atýyor. Müdürlerin kurallarý
ve düzenlemeleri devam ediyor.
Zamda yeni düzenleme
Zammý düþük olanlar ek zam
talep ettiler. Bazýlarýna 10-20 YTL
arasýnda zam yapýldý. Þefler bu
parayý elden daðýttýlar. Kimseye
söylememelerini tembih ettiler. Bir
kadýn iþçi bu zammý beðenmeyip
parayý þefe iade etti. Þef “ben zor
durumda kalýyorum, parayý idareye
iade edemem” dedi. Ama iþçi
kararlý tutumunu devam ettirdi. Þef
de “parayla çikolata alýp daðýtýrýz”
dedi. Ýhtiyacýmýz olan zammý
alabilmek için birlikte hareket
etmeliyiz.
Bir tekstil iþçisi
Filistin’de Ýslamcý hükümet
Hamas Filistin’i
nereye götürüyor?
Hamas’ýn 26 Ocak seçimlerinde
kazandýðý ezici baþarý, tüm dünyada doðru olarak, Filistin halkýnýn,
emperyalizmin ve Siyonizm’in planlarýný reddetmesi olarak yorumlandý.
Bu seçimlerle Filistinliler, Mahmud
Abbas baþkanlýðýndaki Filistin Ulusal
Yönetimi’nin (FUY) uzlaþmacý ve
yozlaþmýþ politikalarýný da mahkum
etmiþ oldular. Bugün sorulan en
önemli soru, Hamas’ýn temel hedefi
olan, “Þeria’dan denize kadar baðýmsýz Filistin devleti” amacýna sadýk mý
kalacaðý, yoksa El Fetih’in on yýl
önce yaptýðý gibi emperyalizmle
uzlaþmaya mý yöneleceði.
Hamas’ýn on yýlý aþkýn bir süredir
alternatif bir politik güç olarak
geliþmesi, Ýslamcý akýmlarýn Müslüman ülkelerdeki ulusalcý yönetimlerden kopuþunun en bariz örneklerinden birini oluþturmuþtur. Aslýnda
1987’deki kuruluþu Izak Þamir
hükümeti önderliðindeki Siyonizm
tarafýndan da desteklenmiþ,
Hamas’tan Arafat önderliðindeki El
Fetih’i ve Filistin Kurtuluþ Örgütü’nü
(FKÖ) yýpratmasý beklenmiþti.
Bununla birlikte Hamas’ýn gerçek
bir alternatif haline gelmesi 1993’te
FKÖ’nün Ýsrail ile Oslo Antlaþmasý’ný
imzalayarak, “laik, demokratik ve
ýrkçý olmayan bir Filistin” tarihi programýný bir kenara atmasýyla birlikte
olanaklý oldu. Hamas elbette ne laik,
ne de demokratik bir Filistin’den
yanaydý, ama ýrkçý Ýsrail devletinin
meþruluðunu tanýmayý reddetti, ve
onun yýkýlmasý hedefi ile iþgal altýndaki tüm topraklarýn kurtarýlmasý
talebini savunmayý sürdürdü. Öte
yandan Arafat’ýn bir mini devlet olarak tasarladýðý Ulusal Yönetimin
meþruluðunu kabul etmedi, bu
gerekçeyle de ne Yönetimin kurumlarýna, ne de seçimlere katýldý.
Böylece, FUY’nin emperyalizmle
olan uzlaþmasý derinleþirken, yavaþ
yavaþ iþgale karþý mücadelenin
önderliðine yükselmeye baþladý.
FKÖ yönetiminin bu uzlaþmasýnýn
en ölümcül sonuçlarýndan birisi,
Mossad ve CIA ile birlikte Hamas
önderleri ve militanlarýna yönelik
giriþtiði baský ve hatta katliamlar
oldu. Hamas ise, yalnýzca
Ýntifada’nýn (özellikle 2000’de
baþlayan II. Ýntifada’nýn) yönetimini üstlenmekle kalmadý, ama ayný
zamanda saðlýk ve eðitim alanlarýnda kendi yardým kuruluþlarý
aðýný geliþtirdi, FKÖ ve FUY baðrýnda yaygýnlaþan yozlaþmalarý
sistemli bir biçimde eleþtirdi. Bir
dizi belediye seçimine katýlarak
özellikle Gazze’de birçok yerel
yönetimi eline geçirdi. 2006’daki
yasama organý seçimlerine gelindiðinde Hamas zaten, El Fetih’in
ihanetinden, baskýlarýndan ve
yozlaþmasýndan hayal kýrýklýðýna
uðramýþ olan Filistin halkýnýn arasýnda yönetime gelmiþ durumdaydý.
Þimdi, ABD ve AB emperyalizmi
ile Siyonizm, Ýsrail devletinin
meþruluðunu tanýmasý ve silahlý
birliklerini daðýtmasý doðrultusunda Hamas’ý baský altýna almýþ durumdalar, ve aksi takdirde, Filistin ulusal gelirinin üçte ikisini
oluþturan ekonomik yardýmlarý
(yaklaþýk bir milyar dolar) kesme
tehditini ileri sürmekteler. Biz
devrimci Marksistler, Filistin üzerindeki bu emperyalist baskýyý
reddediyor ve halkýn büyük bir
çoðunluðunun oylarýný alan
Hamas’ýn hükümet kurma hakkýna saygý gösterilmesini talep ediyoruz.
Bununla birlikte, bunu basitçe
burjuva demokratik bir ilke uyarýnca deðil, Hamas hükümeti deneyiminin, ona umut baðlamýþ olan
Filistin halkýnýn bilincinde
Hamas’ýn niteliðinin açýða çýkmasýna yardýmcý olacaðýndan
ötürü istiyoruz. Bizce Hamas,
burjuva ve karþý devrimci niteliðiyle, demokratik, laik ve ýrkçý
olmayan bir Filistin mücadelesine kararlý bir biçimde önderlik etme yeteneðine sahip olmadýðýný er veya geç açýða vuracaktýr. Ýsrail devletinin yýkýlmasý sloganýný hala býrakmamakla birlikte Hamas, Oslo’nun
öngördüðü sistemle bütünleþmenin
yoluna girmiþ durumdadýr. Bu
amaçla, ve kitlelerin baskýsýný
savuþturabilmek için, uygun çözüm
arayýþlarýna yönelmiþ ve Ýsrail’e
“uzun erimli bir barýþ” önerisini
yöneltmiþ bulunmaktadýr. Böyle bir
barýþ için ileri sürdüðü koþullar
(Ýsrail’in Gazze, Batý Þeria ve Doðu
Kudüs’ten tamamen çekilmesi;
mahkumlarýn serbest býrakýlmasý;
mültecilerin geri dönme hakkýnýn
tanýnmasý; tamamen egemen bir
Filistin devletinin kurulmasý),
FKÖ’nün savunduðu taleplerden
pek de farklý deðildir. Bununla birlikte Hamas’ýn bu dönüþü elbette
ani deðil, uzun ve yavaþ bir süreç
biçiminde iþleyecek, baþtaki
amaçlarý yavaþ yavaþ “uzun vadedeki hedefler” haline dönüþe-cektir. Aslýnda bu dönüþüm süreci
daha eskilere dayanmaktadýr.
Bütünleþme süreci
Filistin halký üzerinde tartýþýlmaz
bir politik egemenliðe sahip olduðu
dönemde Yaser Arafat ve FKÖ,
daha kuruluþundan itibaren
Hamas’ý, Müslüman Kardeþler’in
yönetimindeki bir politik ve ideolojik
rakip olarak görmüþtü. Bununla birlikte Arafat 1990’da Hamas’a Filistin Ulusal Konseyi’ne katýlmasýný
önermiþ, Hamas ise bunun
karþýlýðýnda FKÖ’nün stratejisinin
yeniden gözden geçirilmesi ve
Konsey’in yüzde 40’ýnýn kendi temsilcilerine ayrýlmasý koþullarýný ileri
sürmüþtü. 1987-93 arasýndaki ilk
Ýntifada’da önemli bir rol üstlendikten sonra ise Hamas, Oslo
Antlaþmasý’nýn esas olarak kendi
tasfiyesini amaçladýðý sonucuna
ulaþmýþ, kurulan ulusal yönetimi
gayri meþru ilan edip 1996’daki
baþkanlýk ve yasama organý seçimlerini boykot etmiþti.
Devamý 16. sayfada
15
Baþtarafý 15 sayfada
Ama Hamas bir yandan da sessizce ikinci bir politika
güdüyordu. Birincisi, belediyelerin Oslo’nun yarattýðý deðil,
eskiden beri var olan kurumlar olduðu gerekçesiyle yerel
seçimlere katýlmayý reddetmiyordu. Ama bu arada belediyeler,
Hamas’ýn sadece FKÖ ile deðil, ama ayný zamanda düþmanla,
yani Ýsrailli belediye baþkanlarýyla köprüler kurmasýný olanaklý
kýlýyordu. Ýkinci olarak da, Hamas FKÖ ve FUY ile anlaþma
zeminleri aramaktan geri durmuyordu; 1996 seçimleri
öncesinde bu güçlerle gerçekleþtirdiði gayri resmi pazarlýklar
sonucunda ateþkes ilan etmesi ve kendisinin ileride
katýlabileceði yeni seçim modelleri tartýþmasý bunun bir
örneðini oluþturuyordu.
2000’de Ýkinci Ýntifada’nýn baþlamasýyla da Hamas ile FKÖ
arasýnda ortak düþmana karþý rekabetçi bir iþbirliði baþladý.
Gerçekte FKÖ’nün, bir yandan Ýsrail ve ABD emperyalizminin,
diðer yandan ise kitlelerin baskýsý karþýsýnda Hamas’ýn
iþbirliðine ihtiyacý bulunmaktaydý. Hamas bu dönemde ulusal
yönetimin politikalarýný genellikle desteklemekle kalmadý,
2003’te Arafat’ýn tek yanlý olarak ilan ettiði ateþkese de uyma
kararý aldý. Sonunda Arafat, 1996’dan beri ertelenmekte olan
yerel seçimlerin ilk turunun 2004 sonlarýnda yapýlmasý kararýný
alarak Hamas’ýn Osla Antlaþmasý’na katýlabilmesinin kapýsýný
araladý.
Abbas’ýn politikasý
2004 Kasýmý’nda Arafat’ýn ölümünün ardýndan ulusal
yönetimi üstlenen Mahmud Abbas (Ebu Mazen), bir yandan
Filistinli kitleler içindeki aðýrlýðý, diðer yandan da emperyalizm
ve Siyonizm ile giriþtiði uzlaþmalarda desteðine ihtiyaç
duymasý nedenleriyle, Hamas’ýn sisteme tam entegrasyonu
sürecini baþlattý. Abbas’ýn uzlaþma politikasýnýn iki hedefi
bulunuyordu: Ýsrail ve ABD ile iliþkilere istikrar kazandýrmak
ve ayný zamanda “evin içini düzene sokmak”. Elbette bunlarýn
hiçbiri Hamas’ýn desteði olmaksýzýn mümkün deðildi. Böylece
Abbas, Hamas’ý “yasal ve meþru” sisteme katma ve bu
dolayýmla da onu silahsýzlandýrma politikasýný baþlattý.
Bu doðrultuda gerçekleþtirilen ve Mýsýr hükümetince
desteklenen görüþmeler 2005 Martý’nda Kahire Antlaþmasý’yla
sonuçlandý. Buna göre, taraflar 2005 yýlý boyunca sürecek bir
ateþkes ilan edecekler ve yerel ve yasama organý seçimleri
gecikilmeksizin düzenlenecekti. Bu anlaþma Hamas için de
tam zamanýnda yardýma koþmuþtu. Zira örgüt, Ýsrail-Filistin
çatýþmasýnýn tam merkezine yerleþip olanaklý bütün sýnýrlarýna
kadar büyümüþtü, ve þimdi Filistin burjuvazisi kendisinden
bir “çýkýþ yolu” talep etmekteydi. Bunu ondan, Ýslamcý
sermayenin dünya çýkarlarýný savunan Müslüman Kardeþler
de talep etmekteydi. Tam da bu nedenle Hamas’ýn politik
büro lideri Haled Maþel anlaþmayý, Kardeþler’in Danýþma
Konseyi’nin takdisinden sonra imzalamýþtý.
Hamas’ýn bu anlaþmayý korkusuzca imzalayabilmesini
kolaylaþtýran baþka unsurlar da vardý. Ýsrail’in Gazze’den
16
çekilmesi kitlelerce esas olarak Hamas’ýn baþarýsý olarak
algýlanýyordu. Ama þimdi ayný kitleler ayný zamanda
Hamas’tan, iþgalden arýnmýþ topraklarda örgütün yeniden
inþa görevinde aktif tutum almasýný bekliyordu. Filistin Gözlem
Merkezi’nin yaptýðý bir araþtýrmada, Filistinli kitleleri ilgilendiren
en önemli konular sýralamasýnda ilk kez iþgal sorunu ikinci
sýraya düþmüþ, yerini iþsizlik sorununa býrakmýþtý.
Ya þimdi?
FKÖ’nün on yýl önce silahlarýný kendi halkýna ve mücadeleci
direniþ örgütlerine çevirmesi üzerine güçlenen ve tüm baský
ve katliamlara karþý ayakta kalan Hamas, þimdi Filistin halkýnýn
yüzde 50’sinden fazlasýnýn oyuyla, emperyalizmin bile inkar
edemeyeceði bir gerçeklik haline gelmiþ durumda. Bütün bu
süreç emperyalizmi Hamas’a yönelik imha çizgisinden
“demokratik gericilik” politikasýna, yani Hamas’ýn emperyalist
sisteme uyarlanmasý hedefine doðru kaymasýna yol
açmaktadýr, tabii elindeki sopayý ve dolarlarý bir an bile
býrakmaksýzýn.
Ama bu süreç uzun olacak. Zira Hamas’ýn kitleler içindeki
bütün prestiji, sadece Gazze ve batý Þeria’daki deðil, tüm
Filistin üzerindeki iþgale karþý verdiði mücadeleden
kaynaklanmakta. Bu nedenle de, Ýsrail’in yýkýlmasý hedefini
bir anda reddetmesi mümkün olmayacak, ama hiç kuþkusuz
emperyalizmin “think tank”larý ile Hamas liderleri, taraflarý
rahatlatan “ortak çözümler” arayýp bulacaklardýr. Örneðin
Haled Maþel’in Der Spigel’e verdiði bir demeçte, Ýsrail’in
varlýðýný meþrulaþtýran Oslo Antlaþmasý’ný kastederek,
“anlaþmalara sadýk kalýnacaðý”ný ilan etmesi, bunun ilk
örneklerinden biridir.
Ayný Maþel, bu kez Reuters ajansýna, Ýsrail’i asla
tanýmayacaklarýný, ama bunu “uzun vadeli bir hedef” haline
getirip Ýsrail ile “uzun erimli bir ateþkes”e ulaþabileceklerini
söylüyordu. Öte yandan, emperyalizmin ve Siyonizm’in
Hamas’ýn silahlý birliklerini laðvetmesi yolundaki baskýlarý
karþýsýnda Maþel, çözümü, “bu birlikler ile mevcut güvenlik
güçleri ve diðer silahlý örgütlerin oluþturacaðý tek bir ordunun
kurulmasý”nda görüyordu (La Vanguardia).
Bugün dünya Ýslamcý hareketinin Filistin kolu Hamas’ýn
politik niteliðini net bir biçimde açýða vuracaðý ciddi bir sýnav
karþýsýnda olduðunu söylemek yanlýþ olmaz: Siyonist ve
emperyalist iþgale karþý özgür bir Filistin için mücadeleye
devam edecek mi, yoksa bunu burjuvaziye hizmet edebilmek
için belirsiz bir “geleceðe” erteleyip emperyalizmle uzlaþacak
mý? Bize göre, kýsa bir süre sonra kitlelerin bilincinde, Filistin
halkýnýn temel hedefinin gerçekleþtirilebilmesi için yeni bir
iþçi ve emekçi önderliðine duyulan ihtiyaç berraklaþacaktýr:
demokratik, laik ve ýrkçý olmayan bir Filistin devleti.
Arif Benol

Benzer belgeler