PDF SAYI 56 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 56 - Hayat Online
“KUTLU DOĞUM” KUTLU OLSUN
AGAH’ta Yeni Dönem Başkan Seçimi
Hayat
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
IGMG Hilft: Yardımlar
Japonya Başkonsolosluğu’na
teslim edildi
28
15
OKUSAN
Avrupa’daki Kitapçýnýz
Binlerce Kitap, CD, VCD, DVD ve Hediyelik Eþyalar
Tel: 06142-793 0770-71 . Fax: 06142-793 0772
Mobil: 0157-83555560-61 . [email protected]
Aylk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung · Say/Nr.: 56 · Yl/Jahre: 8 · Nisan / April 2011 / Cemaziye`l Evvel 1432
www.okusan.eu
Dünyada ve Özellikle Almanya’da Bazı Politikacılar Yanlış Arayışlar İçerisindeler
insanlığın ihtiyacı huzur
ENERGY
Enerji
İçeceği
Damaklara
16-17
Serin 23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması Castrop Rauxel’de Yapıldı
Bir
Hâkim
Hayat
Ölüyorsun
Hacarabn
ve
Tat
Be
Adam
Medeniyetin
Serüvenleri
Ahiret
Sipariş İçin: 0179-9705472
E-Mail: [email protected]
Dini
İslam
Dr. Yusuf IŞIK
Hâkimiyeti
5 Mahmut AŞKAR
11 Selma ÖZTÜRK
Ölüyorsun
27 M. Salih AYDIN
43
Peygamberimiz
Bir
Müslüman
İçin
“An”
Olabilir mi?
29 Mustafa İSLAMOĞLU 21
HAC-UMRE SEYAHAT
Islamische Gemeinschaft Milli Görüş Hadsch-Umre & Reisen GmbH
Boschstraße 61-65 . D-50171 Kerpen
Telefon: 02237-656 310/311
E-Posta: [email protected] . Web: www.igmghacumre.com
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
editörden
hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal
Sinan AKTÜRK
İnsanlığın İhtiyacı Huzur
Sevgili dostlar!
Özelikle 11 Eylül saldırılarından
sonra dünyada belli dengeleri değiştirebilme adına yapılan ve milyonlarca masum insanın kanına giren gelişmeler maalesef hız kesmeden devam etmektedir. Dünyanın
belirle bölgeleri yaklaşık 100 yıldan fazladır her daim kan ve gözyaşının aktığı coğrafyalar olmaktan
kurtulamamaktadır. Belki son elli
yıldır petrol bahanesiyle buralardaki halklara huzur denen kavram
unutturulmuş durumda. Ve maalesef dışarıdan gelen işgalci güçlerin
haricinde içlerinde bulunan işgal
gücü zihniyetli yöneticilerin de buna katkısı aynı oranda devam etmektedir.
Maalesef bu tür katliamlar gözü
doymamış, şeref ve haysiyetten bir
damla nasibini alamamış hasta ruhlu bazı politikacıların ihtirasları yüzünden devam edeceğe benziyor.
İşte yaşanan olayları haber bültenlerinde dünyanın neresinde olursa
olsun her daim gözünü hırs bürümüş politikacıların kendi halklarına
yaptıkları zulümleri izlemekteyiz.
Maalesef burada bir itirafta bulunacağım. Bizim meslek gurubumuzda bulunan medya sektöründeki meslektaşlarımız zaman zaman
kendi görevlerini yaparken zaman
zaman da istihbarat örgütlerinin ve
bir kısım karanlık odakların istekleri doğrultusunda yalan ve yanlış
haberler yapabilmekteler. Veya ortaya hiç alakası olmayan haberler
sürerek insanların kafasında karışıklıklar meydana getirmeye çalışmaktalar. Buna günümüzde medya
dilinde dezenformasyon diyoruz.
Bir yerlerden düğmeye basıldığında dünyanın herhangi bir yerinde
yaşanan olay öbür tarafında yaşayan insanların ilgisini çekebilmesi
için veya buralara kendi menfaatleri için birilerinin girebilmesi için
verilen bilgiler belli bir zaman sonra bakıyorsunuz hiç alakası olma-
yan bir mecraya çekilmiş olarak
karşımıza çıkıyor.
Mesela Amerika`da yaşanan 11
Eylül olaylarında Afganistan`daki
masum halkın ne alakası var.
Irak`taki masum halkın ne alakası
var. Olayın sıcaklığında verilen
medya bombardımanında bütün sorumlular gösterilmekte ama aradan
geçen zaman içerisinde bu verilen
medya bilgilerinin bir yerler tarafından servis edildiği ve bunu yapan insanların (bize göre insanlıktan nasibini almamış hayvandan
daha aşağı özellige sahip) danışıklı
döğüş gereği bu yanlış ve yalan bilgileri dünya kamuoyuna ilettikleri
ortaya çıkıyor. Bakıyorsunuz bir
bölgede gözü olan hırslı politikacılar (tabii bunların yanında mali güç
ve askeri güç sahibi odaklar da
mevcuttur) bu isteklerini gerçekleştirebilmesi için gereken hazırlıklar
sonucu buralarda karışıklıklar çıkmaktadır. Bu belki Batılı ülkeler de
daha yumuşak ve daha demokratik
gibi görünmektedir. Ortadoğu ve
Afrika ülkelerinde olduğu gibi binlerce hatta onbinlerce insanın katledildiği olaylar şeklinde cereyan etmemektedir. İşte yaşanan son gelişmeler bu tezimizi güçlendirmektedir. Seçim sathına giren Fransa`da
sanki başka sorun kalmadı da veya
sanki sorunmuş gibi ortaya sürülen
“Burka” yasağı gündemi işgal etmeye çalışıyor. (Yapılan araştırmalara göre Fransa`da Burka giyen
kadınların sayısı 20-30`u geçmemektedir. Fransa nüfusunun 58 milyon olduğunu gözönünde bulundurursanız ne kadar komik bir yasak
olduğunu görebilirsiniz.) Hani
Fransa laik bir ülke idi, hani herkes
inancında özgür ve istediği sekilde
yaşayabilmekte idi. Yine bir yerler
tarafından veya bazı politikacılar
tarafından kaşınmak istenen bazı
yaralar bu vesile ile kanatılmak istenmektedir. Sözde aşırı sağ seçmeni etkilemek adına yapılan bu geri
zekalıca proganda sadece ülkede
bulunan müslümanların değil Fransız halkının büyük çoğunluğunun
huzurunu sabote etmektedir.
Yine Almanya`da belli dönemlerde ve özellikle de seçim dönemlerinde yapılan bazı politik manevralar halk tarafında beklenilen desteği bulamamaktadır. Belki münferit bazı “Dazlak gurupların” yaptığı
ırkçı saldırılar olmakta ama bu da
çevrede bulunan insanlar tarafından kabul edilmeyip anında tepki
gösterilmektedir.
Burada özellikle Alman politikacılara bir çağrımız olacak. Gelin
artık belli dönemlerde müslümanlara yönelik söylemlerinizi kışkırtıcı
bir şekilde kullanmayın da bunun
yerine aynı gemi içerisindeki yolcular gibi yanyana değil beraberce
yaşanan ortamı birlikte bir huzur
adası haline getirelim. Gelin bu ülkede bulunan göçmenleri veya başka din ve ırka sahip insanları kendi
özellikleri ile kabul edip onların
üzüntülü ve sevinçli günlerinde
yanlarında olmaya çalışın. Dini ve
milli ihtiyaçları birer demokratik
hak gibi kabul edip bir yerlere şirin
görünme adına değil de gerçekten
huzurlu bir toplum oluşması adına
destekleyerek yapmaya çalışın.
Bakın belli dayatmaları insanlara empoze etmeye çalışırsanız gün
gelir sizin de ayağınıza dolaşır. İşte
son yapılan seçimlerde bunun cevabını bazı politikacılar tokat gibi
aldılar. Sırf bir seçimi kazanmak
adına yapılan yanlış tercihler zamanla bu tercihi yapanların ayağına dolanmakta ve seçmen tarafından uyarı olarak ortaya konmaktadır.
İnsanlar politikacılardan artistik
açıklamlar veya tutarsız vaatler istemiyor. Bulundukları toplumda
huzurlu bir ortamın oluşması için
politikacıların üzerlerine düşen görevleri layıkı ile yapmalarını istiyorlar. Bunu yapan politikacılar her
daim insanların kalbinde hak ettik-
[email protected]
leri yeri aldılar.
İçerisinde bulunduğumuz günler
Efendimiz (s.a.v)in doğum günü
olarak kabul edilen “Kutlu Doğum” haftasına tekabül etmektedir.
Biz de bu vesile ile Kutlu Doğum
haftanızı tebrik ediyoruz.
Not: Kýymetli büyüğüm Dr. Yusuf Işık Bey`in kerimeleri Hümeyra
evladımız dünya evine girmiştir.
Evladımıza iki cihan saadeti diler
Işık ailesini tebrik ederiz.
Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý
bereketlendirsin, þuurlandýrsýn.
Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr.
Allah`a emanet olun.
Impressum / Künye
hayat
Aylýk Ücretsiz Gazete
Nisan - April 2011
Cemaziye`l Evvel 1432
Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
Yayýn Kurulu
Dr. Yusuf Iþýk, Mehmet Ateþ,
Bilal Demiroðlu, Fikret Ekin,
Selma Öztürk, Mahmut Aþkar,
Cengiz Þahbaz, Sinan Aktürk,
M. Salih Aydýn
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baský: Sunprint GmbH Offenbach
Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve
Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz.
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
sayfa 3
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
lman İslam Konferansı’nda bir
skandal yaşandı. Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich’in (CSU) güvenlik işbirliği önerisiyle yaptığı çıkış, Müslüman vatandaşlar ve muhaliflerin büyük tepkisine
neden oldu. Aynı zamanda Friedrich
kabinede de İslam karşıtı tutumu nedeniyle eleştirildi.
İslam bilimci Armina Omerika, konuyla ilgili Berlin’de yaptığı açıklamada, Alman İslam Konferansı’nın
(DIK), ülkenin yeni güvenlik politikalarının bir aracı olduğu gibi bir izlenimin ortaya çıktığını ve bunun yapılmasına karşı çıkılması gerektiğini belirtti.
Bu tür bir işbirliğinin Müslümanlar
arasında endişe verici bir jurnalcilik
kültürünün oluşmasına neden olabileceğini ve entegrasyonu teşvik ile alakası olmadığını söyleyen Omerika,
Friedrich tarafından konferansta öne
sürülen güvenlik işbirliği açıklamasının, bu nedenle tüm katılımcılar tarafından büyük endişeyle karşılandığına
dikkat çekti.
DIK’in 15 Müslüman katılımcısı bu
öneri üzerine yazılı olarak Friedrich’in
“şimdiye kadar birçok çabalarla ortaya
konulan bir güven oluşturma sürecini
tehlikeli bir şekilde temelinden sarstığını” açıkladılar. Yapılan açıklamada
İçişleri Bakanına, uzun yıllardır süren
Müslümanlarla devlet arasındaki diyaloğun geliştirilmesi ve DIK’in bugüne
kadar yaptığı çalışmaları kolayca tehlikeye atmama çağrısında bulunuldu.
“Alman İslam Konferansı Müslümanlara karşı üstünlük söyleminin
bir aracı”
İslam Toplumu Milli Görüş
(IGMG) Genel Sekreter Yardımcısı
Mustafa Yeneroğlu, geçtiğimiz yılın
Mart ayı başlarında bu araçsallaştırmaya karşı uyarıda bulunmuştu. Konferanstaki “Müslüman temsilcilerin” bir
işlev gördükleri ve karşıt tutum almış
olsalar dahi kültüralist yapılara hizmet
ettikleri uyarısında bulunan Yeneroğlu,
“kendisini Alman İslam Konferansı’nın organizatörleri tarafından oluşturulan bir tartışma kategorisine sokan
ve politik, sosyal, toplumsal ve ekonomik nedenlerle dini ve kültürel sınırlar
içine giren veya girmek zorunda bırakılanların hâkim söyleme hizmet ettiği” uyarısında bulunmuştu.
Hayat
A
lmanya Müslümanları Merkez Konseyi (ZMD)Başkanı Ayman Mayzek, Almanya Müslümanları Koordinasyon
Konseyi’nin (KRM) altı ay boyunca sözcülüğü görevini yürütecek.
KRM Mart 2007’de çatı dernekleri
DITIB, Islamrat, ZMD ve İslam
Kültür Merkezleri Birliği (VIKZ)
tarafından 2007 senesinde kurulmuştu. Almanya’da yaşayan Müslümanların temsilini organize eden
A
sayfa 4
İslam Konferansı: İçişleri Bakanı
Friedrich’ten Skandal Öneri
Almanya İslam Konseyi Başkanı
Ali Kızılkaya 2010 Mart ayında Federal İçişleri Bakanlığı temsilcileriyle
yapılan toplantı sonrasında, İslam
Konseyi olarak Müslüman azınlığa
karşı ve kültüralist sınırları olan söylemi reddettiklerini, diğer yandan doğru
dürüst ve eşit seviyede bir diyalog düşüncesinde olduklarını belirtmişti. Kızılkaya ayrıca, “toplumsal çeşitlilik
bağlamında anayasal çoğulculuk ilkesini ve toplumun özgürlüğünü tanıyarak, politikalarında da bu konuları dikkate almaları hususunda yorulmadan
politikacılara uyarıda bulunacağız” demişti.
Almanya İslam Konseyi bu düşüncelerle 2009 Temmuz ayında Alman
İslam Konferansı’nın “Güvenlik ve İslamcılık” konulu 4. Toplantısı sonuçlarına katılmadığını açıklamıştı. Konsey
buna gerekçe olarak da toplantı sonuçlarının, “Müslümanları somut bir gerekçe olmaksızın potansiyel tehlikeli
kategorisine soktuğu ve böylece Müslümanlara yönelik güvenlik tedbirlerinin meşru gösterildiği gerekçesiyle
tüm bunların güvenlik temelinde atılan
adımlar olduğunu” göstermişti.
Alman İslam Konferansı’nın diğer
İslami cemaatler içinde hayal kırıklığına yol açtığı bildirildi. Süddeutsche
Zeitung, Almanya Müslümanları Merkez Konseyi (ZMD) Başkanı Ayman
Mazyek’in İslam Konferansı’nın dağılma sürecine girdiği görüşünde olduğunu yazdı. İslam Kültür Merkezleri Birliği (İKMB) Başkanı Mustafa İmal,
Hamburger Abendblatt gazetesine yaptığı açıklamada konferansı, sembol politikası yaptığı yönünde eleştiride bulunarak, “Biz, dini cemaat olarak tanınma, din dersleri, imamların yetiştirilmesi, İslam ve Müslümanlara karşı
hoşgörü gibi konularla bu alanda daha
ilerleyeceğimize inanmıştık” dedi.
“Friedrich İslam Konferansı katılımcılarını kullandı”
Öte yandan kabine içerisinde de
Friedrich yaptığı çıkış ile tepki topladı.
Adalet Bakanı Sabine LeutheusserSchnarrenberger (FDP) İslam Konferansı’nın ayrışma yeri olmadığı uyarı-
sında bulundu. İçişleri Bakanının güvenlik işbirliği önerisinin İslam inancını Almanya’nın bir parçası olarak değil
aksine aşırılık ve radikalliğin kaynağı
olarak gördüğü eleştirisinde bulunan
Adalet Bakanı, “Konferanstaki Müslüman temsilcilerin diğer dinlere karşı
görevdeki İçişleri Bakanından daha
açık bir tutum içinde olmaları arkada
soru işaretleri bırakıyor” dedi.
Friedrich’e sert bir eleştiri de Yeşiller Grup Başkanı Renate Künast’dan
geldi. “Federal İçişleri Bakanının bu
konferansı tam bir yüzsüzlüktür” diyen
Künast, yeni İçişleri bakanıyla birlikte
İslam Konferansı’nın entegrasyona
katkısının sıfıra indiğini belirtti. Ayrıca
SPD, Müslüman temsilcileri bundan
sonra İslam Konferansı’na katılmamaya çağırdı. SPD Grubunun Entegrasyon Sorumlusu Aydan Özoğuz Hamburger Abendblatt gazetesine yaptığı
açıklada, “Friedrich, İslam Konferansı
katılımcılarını kendi sabit fikirli politik
profilini sertleştirmek için kullandı”
dedi.
KRM’nin yeni sözcüsü Ayman Mazyek
KRM, siyasi ve tolumsal meselelerle alakalı muhatap olarak görülüyor.
Mazyek, KRM aracılığıyla eyalet meclisleri ve Müslümanlar arasındaki görüşmelerin öncüsü ve
destekçisi olmak niyetinde. Mazyek Köln’de yaptığı açıklamada İslâm’ın anayasal tanınırlığı ve Müs-
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
lümanlar’ın entegrasyonu gibi meselelerle alakalı kararların hep eyalet düzeyinde alındığından şikayet
etti.
KRM bundan kısa bir süre önce
Yeşiller ve Sosyal Demokrat Parti
eyalet hükümeti koalisyonu ile bir
buluşma gerçekleştirdi ve okullarda
İslâm derslerinin hazırlıklarını sür-
dürecek bir danışma meclisi kurulması karara bağlandı. Mazyek Düsseldorf Eyalet Meclisi’nin aldığı bu
kararı memnuniyetle karşıladıklarını bildirdi. Hristiyan Demokratlar
ve Sol Parti, gerçekleştirilen oylamada SPD, Yeşiler ve FDP tarafından sunulan önergeye evet oyu verdi.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Dr. Yusuf IŞIK
Hayat ve
Ahiret Dini İslam
slâm, itaat etmek, boyun eðmek,
teslim olmak; temiz, lekesiz ve
kötülüklerden salim bulunmak,
selâmete ulaþmak veya ulaþtýrmak
anlamýnda, arapça (slm) kökünden
mastardýr.
Ýslâm, terim olarak; Allah’ýn Hz.
Muhammed
(s.a.v)
vasýtasýyla
bildirdiði son ve kâmil dînin ismidir.
Bu anlamda Allah’a ve Peygambere
inanmak, itaat etmek, dînin emir ve
yasaklarýna
riayet
ederek
kötülüklerden arýnmak ve uzak
bulunmak, doðru yola ve kurtuluþa ermek demek olur. Bu durumda olan
kimseye de Ýslâm denebilir. Müslim
ve Müslüman da ayný anlamdadýr.
Müslüman, mü’min olduðu için
müslümandýr.
Mü’min, îman eden, inanan, kendini emniyete alan, kendisi güven veren ve kendisine güvenilen mânâlarýna
gelir.
Ýslâm, dînimizin ismi olarak
doðrudan
doðruya
Kur’an-ý
Kerîm’den alýnmýþtýr. Yani, dîne bu
ismi veren bizzat Allah’ýn kendisidir.
Esasen, tahrif edilmemiþ haliyle, Hz.
Âdemden beri Resuller ve Nebîler
vasýtasýyla gelmiþ olan bütün dinler
Ýslâm’dýr. Þimdi Ýslâm’ýn ne olduðuna
ve Müslümanýn kim olduðuna bir
bakalým.
Ýslâm Dini, sadece îman ve ibâdet
hükümlerinden
ibaret
deðildir.
Ýslam’ýn mukaddes kitabý olan
Kur’an-ý Kerîm, ölülerin ardýndan ve
mezar baþlarýnda okunmak için sadece
bir dua kitabý olarak indirilmemiþtir;
ölülere de faydasý vardýr ama
öncelikle diriler içindir.
Ýslâm, dünya ve âhiret dînidir.
Zaten dünya ve âhiret, hayatýn iki
merhalesinden ibarettir.
Ýslâm inancýna göre; ölüm, bir
bitiþ, yok oluþ deðil, yeni bir hayata
veya hayatýn yeni bir safhasýna
geçiþtir.
Dinimiz
insanýn/kulun
Allah’a karþý ödevlerini olduðu kadar,
kendi nefsine, yakýn ve uzak çevresine
(baþka varlýklara ve insanlara), içinde
yaþadýðý topluma karþý sorumluluk,
hak ve ödevlerini de sistematik olarak
bildirir. Ýnsana en büyük deðeri verir
ve en büyük þerefi bahþeder. Ýnsan
Ý
olmanýn
üstün
þerefi
içinde
yaþýyabilmenin en olgun ahlâkî ölçülerini koyar.
Allah’a, Peygambere ve O’na indirilen Kur’an’a îman edip kurtuluþa
eren
müslümanlar,
bahtiyar
insanlardýr.
Onlar, Allah’ýn emirlerine ve
Resûlünün
Sünnetine
uyar,
yasaklarýndan kaçýnýr; baþkalarýna da
yalnýz hayrý, iyiliði, doðruyu tavsiye
ve telkin eder ve her þart içinde
kötülüðe, þerre karþý dururlar. Allah
yolunda bünyan-ý mersûs (kurþun
madeni dökülerek saðlamlaþtýrýlmýþ
yapýlar) gibi saf baðlayarak mücadele
ve mücahede ederler.
Müslümanlar, yeryüzünde sekînet
ve vakar içinde (sâkin, aðýrbaþlý ve
alçak gönüllü bir þekilde) yürürler.
Kimseyi incitmez ve kalp kýrmazlar.
Cahiller kendilerine sataþtýðý vakit,
onlara kýzmaz ve uymaz, “selametle”
diyerek karþýlýk verirler. Kavgadan,
terörden ve hertürlü aþýrýlýktan
sakýnýrlar. Mallarýný harcamada
israftan
kaçýnýrlarken
cimrilik
etmezler; orta yolu tercih ederler.
Ýsrafa,
gösteriþe
kaçmadan
cömertlik yapmak esastýr. Allah`ýn
yarattýðý hiç bir cana kýymazlar. Can,
Allah’ýn
bir
emaneti;
insan
yeryüzünde Allah’ýn halîfesi olan en
þerefli varlýktýr. Haksýz yere insan öldürmek ve yaralamak en büyük
günahlardandýr ve cezasý çok aðýrdýr.
Müslüman, zina etmez. Nikâhla
kurulan evlilik baðý ve aile ocaðý
mukaddestir. Müslümanlarýn belli ve
temiz neseblerden türeyip çoðalmasý
teþvik edilmiþ, neseb karýþýklýðýna da
sebebiyet verebilecek, evliliðe ihanet
ve
evlilik
dýþý
münasebet
yasaklanmýþtýr.
Yalan söylemek ve yalancý þahitlik
yapmak
yoktur.
Müslüman
yapamýyacaðý þeyi vaad etmez. Vaad
ettiðini mutlaka yerine getirir. Yalan
yere yemin etmez.
Müslüman, dilek ve ihtiyaçlarýný
Allah`tan ister ve bunlar için meþrû bir
þekilde çalýþýr. Kula kulluk, kudret ve
mevkî sahiplerine dalkavukluk, Ýslâm
inanç ve ahlâkýnýn dýþýndadýr.
Müslümanlar sabýrlýdýrlar ve
Allah’ýn sabredenleri sevdiðine,
onlarla beraber olduðuna kesin
îmanlarý vardýr. Bu sebeple belâdan,
çileden yýlmaz, yýlgýnlýða ve
ümitsizliðe düþmezler.
Ýslâm Dîni, dünyada ve âhirette,
ferdî ve husûsî münasebetlerde,
toplum iliþkilerinde ve devlet
hayatýnda Adâlet’e en büyük yer
vermiþtir. Mahkemelerde adaletle
hüküm vermek için harcanan zamaný
ibâdetten üstün saymýþtýr.
“Adâlet mülkün (devletin, toplum
hayatýnýn) temelidir.” Öyle ki,
müslüman olmadýðý halde âdil olan
hükümdar (yönetici), müslüman
olduðu halde âdil davranmayan, zulmeden
zâlim
hükümdardan
(yöneticiden) üstün sayýlmýþtýr.
Ýslâm,
liyakat
ve
ehliyet
farklarýnýn dýþýnda insanlar arasýnda
hiç bir sebeple üstünlük kabul etmez.
Bütün insanlar, Hz Âdem ile Hz.
Havvâ’nýn çocuklarýdýr ve onlar da
topraktan yaratýlmýþtýr.
Yaradan’ýn
hikmeti
gereði,
birbirleriyle tanýþýp anlaþsýnlar diye ve
bir bakýma imtihan olmak üzere kavimler, kabîleler ve milletler halinde
ayrýlmýþlardýr.
“Bütün inananlar birbirinin
kardeþidir”. Renk, deri, þekil,
görünüþ, coðrafî farklýlýk, sosyal
mevkî ve soy farklarý, üstünlükaþaðýlýk sebebi deðildir; bu sebeplerle
kimse kimseye üstünlük iddia edemez.
Bütün insanlar ve müslümanlar,
maddî ve mânevî liyakatlarýnýn,
çalýþma ve meþrû baþarýlarýnýn
kendilerine saðladýðý imkânlar dýþýnda
bir taraðýn diþleri gibi birbirine
eþittir.
Köle ve efendi, iþçi ve patron,
zengin ve fakir birbirinin kardeþidir.
Her bakýmdan güçlü ve kuvvetli
olana, zayýf kardeþini korumak ve kollamak bir görevdir. Zekât, fitre,
sadaka ve çeþitli yardýmlarla toplumda
denge ve adaleti saðlamak üzere,
fakirler ve yoksullar koruma altýna
alýnmýþtýr.
Para ve sermayenin belli bir
gurubun
elinde
birikip
aþýrý
derecelerde kat kat çoðalarak bir
tahakküm aracý, toplum içinde haset,
kýskançlýk ve sonuç olarak karýþýklýk
vesilesi olmasý doðru bulunmayarak
yasaklanmýþtýr. Ýþçinin emeðinin
karþýlýðý olan ücreti, alýn teri kurumadan, hiçbir savsaklamaya, gecikmeye
meydan
vermeksizin
ödenecektir. Meþrû servet, kazanç,
serbest ticaret ve mîras haktýr, helâldir.
Servet ve mülkiyet düþmanlýðý da
yoktur.
Ýslâm Dîni’nde saldýrgan olmamak, insanlara zarar vermemek,
toplum içinde fesat çýkarmamak
þartýyla fertler için inanýp inanmamak
konusunda
zorlama
yoktur.
Müslümanýn görevi, güzel bir þekilde
teblið ve telkin etmektir (bidirmek,
anlatmak
ve
sevdirerek
benimsetmektir). Ýnad edenlere; “Senin dînin sana, benim dînim bana”
denilecektir.
Ancak, bütün dünyayý, Ýslâm barýþý
içine almak; bütün insanlýðý âdil bir
sistem içinde yaþatmak; Allah’ýn
hükümlerini yeryüzüne hakim kýlmak
ve bütün dinlerin üstüne çýkarmak;
Allah adýný yüceltmek (Ý’lâ-yý Kelimetullah) gayesiyle mal ve nefislerle
hatta varý ve yoðuyla çalýþýp çaba
sarfetmek de her müslümana farzdýr.
Ýslâm, Âlem þümul bir dindir. Belirli bir milletin, muayyen bir
zümrenin veya cinsin deðil, bütün
insanlýðýn ve bütün insanlarýn dînidir.
Kýyamete kadar bütün insanlýk için
geçerlidir. Hüküm ve prensipleri, her
devir ve her yerde insanlarýn
ihtiyaçlarýna cevap verebilecek
niteliktedir.
Gelmiþ
geçmiþ
bütün
Peygamberleri ve onlar vasýtasýyla
teblið edilen kitaplarý kabul ve tasdik
etmeyi îman esaslarý arasýna almýþtýr.
Yalnýz, diðer dinlerin hüküm ve
esaslarý (Kitaplarý) tahrif edildiði,
kaybolduðu, sâfiyet ve asliyetleri
bozulduðu için, onlarýn hakikatini, aslî
þekillerini de içinde bulunduran en
son ve en mükemmel (ekmel) din
Ýslâm; kendisi, bütün insanlarýn Allah
katýnda makbûl biricik sýðýnaðýdýr.
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
sayfa 5
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
GMG Hessen Bölgesi Eğitimin adını koydu: Önce İman
Sonra Salih Amel ve Ümmet
Çalışmaları
İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatları dünyanın bir çok yerinde
olduğu gibi Avrupa`da da insanlığa
hizmet vermektedir. Sosyal çalışmalardan, kültürel etkinliklere,
gençlik çalışmalarından, Üniversiteliler çalışmalarına geniş bir alanda çalışma yapmaktadır. Eğitim alanında da öncü kuruluş olmaya devam eden IGMG Teşkilatları, hazırlamış olduğu eğitim materyalları ile
göz dolduruyor. Bir çok kuruluş
IGMG`nin hazırlamış olduğu bu
Eğitim materyallarını ders proğramında kullanmaktadır.
IGMG Teşkilatlarına bağlı olarak çalışan bölgelerden biri de Hessen bölgesidir. Geçtiğimiz günlerde
Hessen bölgesinde Hizmetiçi eğitim proğramı icra edildi. IGMG`nin
bir çok bölgesinde gerçekleştirilen
bu çalışma Hessen bölgesinde ciddi
bir katılımla gerçekleşti. Şube Eğitim başkanlarının ve eğitimcilerinin
katıldığı bu proğrama bay eğitimcilerin yanı sıra bayan eğitimciler de
büyük ilgi gösterdiler.
Hizmetiçi Eğitim proğramı Hessen bölgesinin içerisinde yer alan
Darmstadt şehrinde gerçekleştirildi.
IGMG Genel Merkez Eğitim Başkanlığından Ramazan Başlık ve Şaban Malkoç Eğitimci olarak
katıldılar.
Takdimini IGMG Hessen Eğitim
Başkan
Yardımcısı
Habib
Yazıcı`nın yaptığı proğram açılış
Kur’an-ı Keriminin okunmasından
I
IGMG Hessen Eğitimcileri Hizmetiçi Eğitim
Proğramını Darmstadt’ta Gerçekleştirdi
sonra yoklamayla devam etti. 25
şubenin çalışmaya katıldığı ve 21
kişi ile en fazla katılımı Offenbach
şubesinin, 19 kişi ile Hanau şubesinin izlediği görüldü. Uzak şubelerden biri olan Kassel şubesi 8 kişi ile
üçüncü sırayı aldı. Diğer şubelerin
de gerekli katılımı sağlamaları bütün idarecilere moral oldu.
Proğramın açılış konuşmasını
yapan IGMG Hessen Bölge Başkanı Mehmet Ateş; yapılan teşkilat
çalışmalarını sadece Allah rızası
için yaptıklarını belirterek proğrama katılanlara ve hazırlanmasında
emeği geçenlere teşekkür etti.
IGMG Eğitim Başkan Yardımcısı Ramazan Başlık, “Eğitim Siste-
İTİB Wetzlar Merkez Camii Kadın Kolları tarafından organize
edilen “Sevgi, Kardeşlik ve Dayanışma Günü” programı Wetzlar DİTİB
Merkez Camii Salonunda yapıldı.
Evsahipliğini Wetzlar DİTİB`in yaptığı
organizede Ehringshausen DİTİB, Herborn DİTİB, IGMG Wetzlar, Wetzlar Bizim Ocak dernekleri ortak bir çalışma gerçekleştirdiler.
Yaklaşık 250 kadar hanımefendinin işti-
D
sayfa 6
Hayat
mimiz ve Müfredatlarımız” ve
“IGMG Temel Eğitim Müfredatı
Tanıtımı” konulu iki ayrı seminer
sundu. Yine Eğitim biriminden Şaban Malkoç “Minikler için Temel
Bilgiler Kitabı”nın tanıtımını yaptı.
Katılımcılar her iki semineri de
dikkatlice dinleyerek notlar aldılar.
Oldukça verimli geçen bu
proğrama, IGMG Hessen Kadınlar
Kuzey Teşkilatı Başkanı Handan
Yazıcı, Kadınlar GT Başkanı Ayşe
Akgün Hessen BYK üyeleri, şube
irşad başkanları ve imam hatipleri
de katıldılar.
Proğramın ilerleyen saatlerinde,
IGMG Hessen Gençlik Teşkilatı
Eğitim Başkanı Ahmet Sertkaya
gençlik çalışmaları ile alakalı
bilgilendirmeler yaptı.
IGMG Hessen Bölgesi Eğitim
başkanı Hikmet Atak, proğramın
sonunda Hessen Bölgesinde yapılacak olan, Eğitim çalışmaları ile alakalı kısa bir sunum ve Hizmetiçi
Eğitim proğramının değerlendirmesini yaparak katılımcılara ve emeği
geçen herkese teşekkür etti. Almanya`da Paskalya tatilinde şubelerimize gelen öğrenciler için kaliteli
eğitmler ortaya koyarak iyi değerlendirmemiz gerektiğini vurguladı.
Temenniler bölümünden sonra
genel bir değerlendirme yapılarak,
kapanış Kur’an-ı Kerimi ile proğram sona erdi.
Wetzlar’da Kadınlar Sevgi
Kardeşlik ve Dayanışma Günü
rak ettiği program geçtiğimiz Pazar günü
gerçekleştirildi.
Programın açılış Kur`an-ı Kerimini DİTİB Ehrigshausen`den Saliha Çelik okudu.
Açılış ve selamlama konuşmasını LahnDill-Kreis-Dernekleri Kadın Kolları Başkanı DİTİB Herborn`dan Filiz Koçar yap-
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
tı. Koçar programa iştirak eden herkese teşekkür etti.
Açılış konuşmasından sonra IGMG
Wetzlar Fatih Camii Semazen gurubu sema gösterisi gerçekleştirdi.
Daha sonra Bizim Ocak Wetzlar Minikler İlahi Grubu sahneye gelerek ilahilerini
seslendirdi.
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
“Kutlu Doğum”la Gelen Mutluluk
er sene olduğu gibi yine Nisan ayının girmesiyle “Kutlu
Doğum” proğramları hem
Türkiye’de hem de Türklerin yoğun
olarak yaşadıkları Avrupa ülkelerinde idrak edilmeye başlandı. ATİB
de, Nisan ayına Wuppertal ve Dortmund teşkilatlarında gerçekleştirilen
“Kutlu Doğum” proğramlarıyla
“merhaba” dedi.
Bu etkinliklerin gayesi, Hz. Peygamber’in dünyaya teşriflerini vesile
kılarak O’nun temsil ettiği, yaşadığı
ve yaşattığı dini daha iyi anlamaktır.
Salonları dolduran müslümanlar da,
konuşulanlar ve söylenenlerden bu
İlahî mesajı almak, Hz. Peygamber’i
daha iyi anlamak ve ilahiler eşliğinde dönen semazenlerle, insanın ilik-
H
lerine kadar tesir eden, gönül tellerini titreten ney sesleriyle manevi huzur buluyorlar.
Avrupa Türk-İslam Birliği bünyesinde Almanya Türklerine sosyokültürel hizmet veren Wuppertal
Eğitim ve Kültür Merkezi ve Dortmund Türk Kültür Ocağı’nın evsahipliğini yaptıkları “Kutlu Doğum”
proğramlarını sunuculuğunu, başarı-
IGMG Hessen Kadınlar
Gençlik Eğitim Kursu
GMG Hessen Bölgesi Kadınlar Gençlik Teşkilatının düzenlediği “Gençlik Eğitim Kursu” Hanau Cemiyetinde yapıldı. Eğitim Kursuna yaklaşık 40 kadar genç kız katılım sağladı.
Program açılış Kur`an-ı Kerimi ile başladı. Daha
sonra IGMG Hessen Bölge Kadınlar Gençlik Teşkilatı
Başkanı Ayşe Akgün bir açılış konuşması yaptı.
Prgoramın konuşmacılarından Ramazan Başlık
“Gençliğin Teşkilattaki Sorumluluları” ve “Mekke ve
Medine Dönemi İslami Hareket”konularını iki bölüm
halinde işledi. Sınıf ortamında öğrenci öğretmen iletişimi şeklinde geçen eğitim esnasında Ramazan Başlık
sorulan sorulara da cevaplar verdi.
Havva Uyan; Necmettin Erbakan ve Türkiye`nin
yakın zamanlarındaki İslami çalışmaları anlattı. Duygulu anların yaşandığı bu bölümde Havva Uyan nefis
değerlendirmeler yaptı.
Yasemin Erdem “Teşkilat İçi Hastalıklar” konulu
sunumunda teşkilat içerisinde yaşanan bu hastalıkların
yapılacak çalışmaları ne derecede etkilediğini örneklerle anlattı.
Daha sonra Hanau şubesinin tanıtımı yapıldı.
Program kapanış Kur`an-ı Kerimi ile sona erdi.
I
sayfa 8
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
lı sanatçı Serdar Tuncer yaptı. Wuppertal’da ATİB Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yıldırım, günün anlamıyla ilgili kısa bir konuşma yaparken, Dortmund’daki proğrama
Genel Başkan Selahattin Saygın iştirak ederek salondakilere hitab etti.
Genel Başkan; ATİB olarak verdiğimiz her hizmeti, kendi üyelerimizin
olduğu kadar diğer müslümanların
ve hatta yerli-çoğulcu toplumun huzur ve barışını dikkate alarak planlıyoruz, dedi. Konuşmasının devamında ise, her zamankinden daha fazla
Hz. Peygamber’i anlamaya ihtiyacımızın olduğuna vurgu yaptı.
Proğramın asıl hatibi, Türkiye’den davet edilen İlahiyatçı-Yazar
M. Fatih Çıtlak, “Hz. Peygamber
Muhabbeti” ni enine boyuna işleyen
bir konuşma yaptı. Okunan ilahiler
ve semazenler eşliğinde gerçekleştirilen “Kutlu Doğum” proğramları
sayesinde seyirciler, günlük hayatın
sıkıntılarından arınmış, manevi bir
huzur bulmuş ruh hâliyle evlerine
dönerken, bu tip etkinliklerin devamı
temennisinde bulundular.
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
sayfa 9
haber
GMG Rhein-Neckar-Saar Bölgesi Mainz Barbaros Cemiyeti’nin ettiği ve
bin sekiz yüz (1800) kişinin üzerinde
katılımcıyla idrak edilen “Alemlere Rahmet, Hazreti Muhammed (s.a.v)” programı manevi bir atmosfer içerisinde
gerçekleşti.
Doç. Dr. Mustafa Karataş´ın hatip olarak katıldığı proğramda açılış, Bursa İlahiyat Fakültesinden emekli Yrd. Doç. Dr.
Mustafa Öztürk hocaefendinin nefis
Kur’ân-ı Kerîm tilavetiyle yapıldı. Daha
sonra program, Mainz Barbaros Cemiyeti
Bşk. ve İmam-Hatibi Abdülaziz Yılmaz
ve RNS Bölge Başkanı Yaşar Cimşit Beylerin selamlamaları ile devam etti.
Ardından kürsüye davet edilen IGMG
İrşad Başkanı (İlahiyatçı-Eğitimci) Ahmed Özden’in, "Hadisler ışığında Peygamber Efendimizi nasıl anlamamız gerektiği" hususunda etkileyici bir hitabeti
oldu. Akabinde Melih Tuzlacı´nın Kur’ân
tilaveti ve Barbaros Camii cemaatinden
Hafız Ali Erdemir’in okuduğu ikindi ezanı ile namaz için programa bir süre ara verildi. Mola esnasında Hattat Mustafa Öztav’ın Cami yararına sergilediği birbirinden güzel elyazması Hüsn-ü Hat levhaları
ve camii yararına açılan diğer standlarda
katılımcılar tarafından yoğun rağbet gördü.
Programın ikinci bölümü kısa bir sinevizyon gösterimi ile devam etti. Barbaros
Camisinin hazırlayıp sunduğu Milli Görüş
Lideri Merhum Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’a müteallik gösterim katılımcıları
duygulandırdı ve sonunda seyirciler tara-
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
I
IGMG RNS Mainz Cemiyeti “Alemlere
Rahmet Hz. Muhammed” Programı
fından uzun bir süre kuvvetli alkış aldı.
Münir Çamlı hocaefendinin sunduğu
Kur’an ziyafetini müteakiben kürsüden
Doç. Dr. Mustafa Karataş’ın yaptığı "Peygamber Efendimizin hayatından kesitler"
temalı konuşmasıyla salondaki dinleyicilerin dikkatlerini celbetti. Peygamber
Efendimizin yaşadığı Asr-ı Saadet ile içinde bulunduğumuz asrı kıyaslayan Karataş,
günümüz insanlarının Efendimizi ve Asr-ı
sayfa 10 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
saadeti örnek alarak, istikballerine yön
vermeleri gerektiğini vurguladı.
Programın akışı içerisinde Şahin Çakır
ve Bedri İnce, ilahi ve ezgileriyle dinleyicileri coşturdu. Sunuculuğunu üstlenen
Celal Akçasu Hoca’nın, Efendimiz ile ilgili okuduğu beyitler katılımcıları manevî
bir yolculuk ile Asr-ı Saâdet yıllarına götürdü. Program, Barbaros Camisinin katılımcılara ziyaret imkânını sağladığı mu-
kaddes emanetlerden sakal-ı şerif ve (İlahiyatçı-Eğitimci) Bekir Bilgin’in yaptığı
dua ile sona erdi.
IGMG Mainz Barbaros Camisinin adına Genel Koordinatörlüğünü Orhan Akın
üstlendi. Orhan Akın ve ekibi Barbaros
cemiyet yöneticileri ile gençlik teşkilatının
birlikte organize ettikleri program en güzel bir şekilde icra edilerek, programa iştirak edenlerin beğenisini kazandı. Programdan sonra Barbaros Cemiyet Başkanı
ve İmam Hatibi Abdülaziz Yılmaz ile yapılan kısa bir söyleşide kendisi: "Programa katkılarını esirgemeyen sponsorlarımıza ve emeği geçen, başta Kadın Kollarımız olmak üzere, gençlik teşkilatımıza,
cemiyet yöneticilerimize, personelimize
ve bizleri hiç bir zaman yalnız bırakmayan
değerli üyelerimize şükranlarımı sunuyorum" şeklinde duygularını ifade etti.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Mahmut AŞKAR
Hâkim Medeniyetin
Hâkimiyeti
Dünyayı sömürmek
için jandarmalığa soyunanlar da, İslâm’a
karşı “Medeniyet Savaşı”nı başlatanlar da
muhtemeldir ki, Batı’nın “Adel”lerinden,
“Lord”larından
“Sir”lerinden ve
“Monsieur”lerinden
oluşan, soylu, asil,
aristokrat, “insanüstü”
varlıklardır. Batı, yakalamış olduğu refah
seviyesini kaybetme
ve güvenliğinin tehlikeye düşme korkusundan beslenen yeni bir
siyasi güç oluşturdu.
oğarken medeniyetimin
kucağına doğdum. O kucak; ana kucağı, aile ocağımdı. Mektebimiz ‘okul’ olduktan
sonra okullu olup ötekini öğrendik
ve ona göre eğitildik.
Kabullenmenin ötesinde seçeneğim olmadığından, kabullendiğim günden beri de kültürel kodlarımla bire bir örtüşmeyen, kendimle özdeşleşmeyen medeniyetin millî bünyemizde meydana getirdiği
yan etkileri tesbite, biraz da Batı’ya ayna tutan Batılı düşünürlerin
verdikleri ipuçlarıyla hâkim medeniyetin taşıyıcılarını anlamaya çalışıyorum.
Arnold Toynbee; “Bana göre
medeniyetler kurulduktan sonra
tehditlere karşılık vererek büyürler”1 diyor. Medeniyetler sadece
askerî güçlerle tehditlere karşılık
vermez. Üstünlük sağlamanın, rakip veya düşman olarak görülene
D
karşılık vermenin, düşünce, sanat
ve ideoloji gibi unsurları içinde barındıran kültürel boyutu da vardır.
Vatan savunmasında gösterdiğimiz
dirayeti ve kahramanlığı medeniyet cephesinde gösteremedik. Fenni (teknolojik) gelişmeyi kültürel
üstünlük olarak algılayınca, Üçüncü Selim’den (1789-1807) itibaren
başlayan, “Avrupalıları şeklen taklit etme, onlara benzeme çabaları”2 medeniyet değişimine zemin
hazırladı. Batı Medeniyeti, kendisi
için yegane tehdit olarak gördüğü
İslâm/Türk-İslâm Medeniyeti’ne
asırlar boyu verdiği karşılıkların
kendi lehine neticesini almaya başladığı noktadan itibaren büyüdü,
büyüdü... Batı Medeniyeti’nin büyüme trendiyle, bizim ona intisab
etmeye başlamamız arasında paralellik var. O, büyüyerek neredeyse
yerkürenin tamamını kapladı, bizse
küçüle küçüle neredeyse yeryüzünden çekildik.
Batı medyasında futboldan sonra en fazla ilgi uyandıran, seyirciyi
tv ekranlarına çeken şeyin İslâm
veya İslâm’la bağlantılı konular olduğunu, bir kamuoyu araştırmasından biliyordum. Stefan Weidner,
“Hiç şüphe yok ki, iklim değişimi
ve malî krizle birlikte İslâm, uluslararası aciliyet sıralamasında en
baştaki üç önemli konudan birisidir” diyor ve devam ediyor: “Tabiat, iktisat ve kültür gibi her üç sahada da, değişim süreçleri potensiyel kıyamet alametleri gibi algılanmaktadır.”3
Her ne kadar A. Giddens, “Modern dünya ‘kontrolümüzden çıkmış bir dünya’dır”4 dese de, günümüz dünyası kontrol edenler ve
edilenlerden ibarettir. Bir akşam tv
haberlerini seyreden veya gazete
okuyan herkes, kimin kontrol ettiğini ve kimin kontrol edildiğini rahatlıkla görebilir.
Deyim yerindeyse, dünyanın
kaderini tayin eden Batı için dünya
çapında üç hayatî konu: Doğa, ekonomi ve kültür bağlamında İslâm!
Ve uluslararası borsalardaki göstergelerin, dünya iklimindeki en ufak
değişikliklerin olduğu gibi, İslâmî
Cephe’deki her kıpırdama da titizlikle takip edilmektedir. “Bir toplum, düşmanı olan toplumu en iyi
kendisine benzeterek mağlup edebilir”5 i günümüz dünyasında, son
gelişmeleri de gözönünde bulundurarak, medeniyetler düzeyinde değerlendirdiğimizde; MüslümanDoğu, artık Hıristiyan-Batı’ya değil de, kendisine benzemek için hareketleniyor veya Batı artık Müslümanlara söz geçiremiyor yorumu
yapılabilir. Bir başka ifadeyle; düne kadar Tanrı’sına sırtını dönmüşlere yönelirken, kendisine sırt çeviren Müslüman-Doğu’da bugün itibariyle yeniden kendi kıblesine dönüş var.
Bütün mesele, halkların kendi
kaderlerini özgürce tayin etme
hakkına ne kadar ve nereye kadar
riayet edileceği veya müsade edileceği meselesidir. Bir başka Batılı
entelektüel J. Ziegler’in, “Yeniden
feodallaştırılan bir dünyada yaşıyoruz”6 dediği dünyanın çağdaş
feodalistleri, bu “Utanç İmparatorluğu”ndan utanç duymadıkları
müddetçe, özellikle Müslüman
Coğrafya’nın huzur ve sükûn bul-
[email protected]
ması pek kolay olmayacaktır.
Bu medeniyetle ilk ihtilafımız;
dünya kraldan ahiret Tanrı’dan sorulur, düsturuyla karşı karşı gelince
başladı. Daha sonraları Nietzsche,
“Tanrı öldü” dedi ve O’nun yerine,
bazılarına göre ideal insan tipi, bazılarına göre ise, insanüstü bir insan, “Übermensch”i zihinlerde doğurduktan sonra, Zygmunt Bauman da, “Übermensch’in doğuşundan sonra Tanrı’ya ihtiyaç kalmadı”7 diyor. Kapitalizm, yalın kültten dogmasız bir dindir, diyen Walter Benjamin, Nietzsche’nin yarattığı “İnsanüstü”nün ilk olarak kapitalizmi din olarak kabullenip hayata geçirdiğini söylüyor.8
Meşhur Fransız Sosyolog A.
Touraine’nin, “Modernlik fikri toplumun merkezindeki Tanrı’nın yerine bilimi koyar”9 tesbitine katılıp;
Tanrı yanlış yapmayacağına, adil
ve merhametli olduğuna göre,
O’nun yerine konulan ‘bilim’den
de aynı özellikleri beklemek hakkımız değil mi? Modernlik adına 50
milyon Afrikalı barbarca yapılan
insan avında öldürülürken, Afrika’nn geleneksel üretim tarzını, değerler sistemini ve sosyal yapısını
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 11
haber
yıkarak, onun yerine sadece Avrupalıların iktisadî çıkarlarını gözeten bir mecburî sistem getirirken10, bu cürüm hangi bilim, hangi Tanrı ve hangi medeniyet adına
yapılıyordu?
Beri tarafta kendimizi kucağında bulduğumuz sistemin “din” yerine oturtulması, diğer taraftan
ilahlaştırılan, Tanrı’nın yerinde
kendini gören, insanüstü insan...
Hıristiyan aydın kiliseye başkaldırmış, kendi “Tanrı”sına kafa tutmuşsa, benimle, bizimle ne alakası
ve bağlantısı var bu Hıristiyanlar
arası çatışmanın?... Artık, “Senin
dinin sana, benim dinim bana” demenin, hem de yüksek sesle ve ko-
Erol Yarar Kimdir?
Erol Yarar 1960 yılında Ankarada doğmuştur. 1981 yılında Boğazici Üniversitesi Bilgisayar bölümünden mezun
olmuştur ve ardından USA Elmira College’de sistem analizi
alanında eğitim görmüştür.
MÜSIAD Kurucu Başkanıdır.
Gıda, Kimya, İş Makineleri ve
Dış Ticaretle iştigal eden Erol
Yarar Lezzo A.Ş., 404 A.Ş.,
Rozi A.Ş. Yönetim Kurulu
Başkanıdır. İngilizce bilen Yarar, evli ve 3 çocuk babasıdır.
ÜSIAD Nürnberg`in
davetlisi olarak Nürnberg`e gelen MÜSiAD`ın Kurucu Genel Başkanı Erol
Yarar
“Almanya`da
ve
Türkiye‘de İş Fırsatları” konulu
MÜSiAD üyelerine yönelik konferans verdi.
Konferansı düzenleyen MÜSiAD Nürnberg`in Başkan Vekili
Ümit Sormaz konferansı bir konuşmayla açtı. Türkiye`nin önde
gelen İş Adamı Erol Yarar beyin
iş tercübelerinden ve değerli fikirlerinden yararlanmak istediklerini ve bunun için MÜSIAD`ın
Kurucu Genel Başkanı Erol Yarar`ı üyelerle bir araya getirmek
istediklerini söyledi. MÜSiAD
Nürnberg`in daha yeni kurulmasına rağmen çok önemli faaliyetlerde bulunduğunu bu faaliyetlerin ve projelerin devamının geleceğini MÜSiAD Nürnberg`in
Başkan Vekili sözlerine ekledi.
Erol Yarar Almanya‘ya ilk defa 1975 yılında bir fuara katılmak
için geldiğini ve o zamanlar fuar-
M
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
ro hâlinde, zamanı gelmiştir!
Dünyayı sömürmek için jandarmalığa soyunanlar da, İslâm’a karşı “Medeniyet Savaşı”nı başlatanlar da muhtemeldir ki, Batı’nın
“Adel”lerinden, “Lord”larından
“Sir”lerinden ve “Monsieur”lerinden oluşan, soylu, asil, aristokrat,
“insanüstü” varlıklardır. Batı, yakalamış olduğu refah seviyesini
kaybetme ve güvenliğinin tehlikeye düşme korkusundan beslenen
yeni bir siyasi güç oluşturdu. Bunun için müslüman coğrafyanın
enerji kaynaklarını ve İslam’ı kontrol altında tutmalıydı. Ulrich
Beck’in de dediği gibi; ‘Risk Toplumu’ (sanayileşmiş Batılı toplum),
Hayat
en kötü tehlikeye karşı totaliter sa- böyle olmayacağını kim iddia edevunmaya “meşru” bir kılıf uydu- bilir?”
(1): Arnold Toynbee, Medeniyet Yargılarurken, insanlığı daha kötü sonuçnıyor,
s.56
larla karşı karşıya bırakıyor. Bunu
(2): Prof. Dr. Yavuz Özakpınar, Kültür
anlayabilmek için sadece Irak, ÇeDeğişmeleri ve Batılılaşma Meselesi, s.91
çenistan, Filistin ve Afganistan gi(3): Projektionsfläche Islam, Psychologie
bi ülkelere ve doğurduğu sonuçlara Heute, April 2011
(4): Anthony Giddens, Modernite ve Bibakmak kafidir.
reysel Kimlik, s.30
Tehditlere karşılık vererek bü(5): Mithat Önel Mengüşoğlu
yüyen medeniyet, şayet bu güçünü
(6): J. Ziegler, Das Imperium der Schankaybederse akibeti nice olur? Ce- de
vabı yine meşhur tarihçi Toynbee
(7): Zygmunt Bauman, Wir Lebensversin: “Üstesinden gelemedikleri künstler, s.143
(8): Kapitalismus als Religion, s.16
bir tehditle karşılaştıklarında yıkı(9): A. Touraine, Modernliğin Eleştirisi,
lır ve parçalanırlar. Dün Türk-İss.26
lâm Medeniyeti’nin akibeti böyle
(10): Bartholomäus Grill, Afrika und
olmuştu. Bugün olmazsa yarın, Ba- Globalisierung, Vertiefungen, Helmut
tı Medeniyeti’nin de akibetinin Schmitt, s. 100
MÜSiAD’ın Kurucu Genel Başkanı
Erol Yarar Nürnberg’de
larda hiç bir Türk iş adamıyla
karşılaşmadığını, ama bu durumun şimdilerde değiştiğini ve
Türklerin Dünyanın önemli fuarlarına katılarak Türkiye`ye yeni
teknolojiler
getirdiğini.
Türkiye`nin ekomik gelişmesinin
ancak yeni teknolojilerle olacağını söyledi. Nürnberg`in de önemli
uluslararası fuarlara ev sahipliği
yapması, Nürnberg`in Almanya
ekonomisinde öneminin büyük
olduğunu gösterir dedi.
Maalesef Almanya`da Türk İş
Adamları ve Üniversite öğrencilerinin kapılarının önünde olan bu
önemli fuarlara katılmamalarının
ve buralardan yararlanmamalarının büyük bir eksiklik olduğunu
belirtti. Almanya`daki Türk İş
Adamlarının 50 yıl içinde önemli
gelişmeler kat ettiğini bunun kesinlikle yetmediğini katılımcılara
anlattı. Almanya`daki İş adamları
hala kendilerine ve kökenlerine öz
sektörlerde faaliyet göstermelerinin eksiklik olduğunu ekledi ve
Türk İş adamlarının teknolojik ve
sayfa 12 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
ilime bağlı alanlara atılması gerektiğini belirtti. Çünkü sadece
teknolojiye ve ilime yatırım yapan iş adamlarının ülkelerinin gelişeceğini söyledi.
Almanyanın dünyanın en gelişmiş ekonomisine, ilmine ve
teknolojisine sahip olduğunu anlatan Yarar, maalesef burada yaşayan Türklerin bu ileri teknolojiden ve ilimden yararlanmadığını
sözlerine ekledi bu eksikliğin kısa
zamanda giderilmesi gerekmektedir dedi. Almanya`da yaşayan
Türklerin mutlaka eğitime önem
vermeleri, çocuklarını bu ülkenin
teknolojide ve ilimde ileri olan
Üniversitelerine göndermeleri gerektiğini belirtti. Yaşadığınız ülkenin dilini bilmek temel bir zorunluktur. Almanca`yı iyi bilmeyen bu ülkenin ne teknolijisinden
ne de ilminden yararlanabilir. Bunun için Anne ve Babalara çok
büyük görevler düşmektedir” dedi.
Almanya`daki Türk İşadamları Almanya ve Türkiye arasında
ekonomik, teknolojik ve ilim
köprüsü olmalıdırlar. Bunun hem
Alman hem de Türk ekonomilerine büyük katkı sağlıyacağını belirtti. Bu işin öncülüğünü ise MÜSiAD yapmalıdır. Bunun için
MÜSiAD Nürnberg´e çok büyük
görevler düşmektedir. Kendi bölgesindeki Türk ve Alman İş
adamlarını bir araya getirilmelidir.
Konferansın son bölümünde
söz alan MÜSiAD Nürnberg`in
baş danışmanı, ekonomist İsmail
Akpınar, MÜSiAD Nürnberg`in
bu köprü görevini çok ciddiye aldığını, bu alanda önemli projeler
hazırladıklarını ve bu projeleri
yakın zamanda hayata geçireceklerini katılımcılara anlattı.
Konferansın kapanış konuşmasını ise, MÜSiAD Nürnberg‘in Eğitim Başkanı Ahmet Şerif
yaptı, üyelere yönelik eğitici ve
bilgilendirici seminerlerin ve
konferansların önümüzdeki haftalarda da hızla devam edeceğini
belirtti.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Yunus MERT
Öteki’nin Hor Görülmesi
Friedrich Ebert Vakfı’nın, Avrupa’da İslam
Düşmanlığı ve Önyargıları İnceleyen Araştırması Üzerine
Araştırmaya katılanların yaklaşık yüzde
ellisi Avrupa’da çok
fazla göçmen olduğu
düşüncesinde. Bu bir
ırkçılık olarak düşünülmese de yabancılara karşı varolan önyargıların bir göstergesi olarak dikkate
değerdir. Ayrıca yaklaşık elli yıl önce
başlayan göçle beraber artan göçmen nüfusu hâlâ Avrupa toplumlarının bir parçası
olarak görülmemekte
ve yabancı olarak algılanmaktadır.
rkçılık ve yabancı düşmanlığı,
modern toplumların en büyük
problemlerinden biri olarak hâlâ değişik biçimlerde varlığını korumaktadır. Globalleşen dünyada
Doğu- Batı ve Kuzey-Güney arasındaki ilişkiler yeni bir boyut ka-
I
zanmış, kapitalizmin etkisiyle artan gelir adaletsizliği nedeniyle
çevreden merkeze doğru göç artmıştır. Uluslararası göç, yeni bir
durum olmamasına rağmen, ulus
devletle birlikte ulusal kimlikler de
(national identity) kurgulanmış ve
halklar arasındaki farklar daha belirgin hale gelmiştir.
Modernizmin ürettiği bilim;
toplumlar, ırklar ve kültürler arasında temel (essential) farklar olduğunu vaaz etmiş ve bu farkların
değiştirilemez olduğunu iddia etmiştir. İşte bugün de Müslümanların kültür ve dinleri nedeniyle Avrupa toplumlarına entegre olamayacağı kabul edilmektedir. Bu saptama ile, toplumsal problemler sadece bir tarafa yüklenmekte ve sorunu çözmekten ziyade, suçu devamlı göçmenlerde arayan bir anlayış hâkim olmaktadır. Aşağıda
detaylı analizini yapacağımız rapor, aslında hakikatin çok farklı olduğunu göstermekte, önyargıların
toplumsal ilişkileri belirleyici olduğu Avrupa ülkelerinde problemin öteki boyutunu ortaya koymaktadır.
Bu kısa makalede 2011 yılın başında Fridrich-Ebert Vakfı tarafından yayınlanan “Ötekinin hor görülmesi. Hoşgörüsüzlük, önyargılar ve ayrımcılık üzerine
bir durum değerlendirmesi”1
adlı raporu incelemeye çalışacağız. Önce, ırkçılık derken
ne demek isteğimizi ve ırkçılığın ne anlama geldiğini kısaca açıklayalım.
Irkçılığın en önemli özelliği, toplumlar, etnik kökenler,
kültürler, kadın-erkek vs. arasında köklü (esential) biyolojik, genetik farklar olduğu ve
bu farklar arasında doğal üstünlüklerin (natural superiority) varolduğu anlayışıdır.
Beyazın siyaha, erkeğin kadına, batının doğuya üstünlüğü
gibi. Stuart Hall’a göre ırkçılık,
farklılıklara (renk, din, dil, etnik
köken vs.) vurgu yaparak kişinin
kendini diğerlerinden ayırmasıdır.
Tabiî, bu şekilde bir sınırlama beraberinde hiyerarşik bir ilişkiyi ve
kendini üstün görmeyi getirir. Bu
farklar gerçek olabileceği gibi fiktiv (kurgusal) da olabilir.2 Burada
bilgi ve güç ilişkisi önemli rol oynamaktadır. Ötekini kurgularken,
bilimsel bilgi önemli bir araç olarak bu ayrıştırmayı bilimsel verilerle desteklemektedir.
Klasik Kolonyalizm zamanını
hatırlayacak olursak, siyah halkların sömürülmesi ve milyonlarca
özgür insanın köleleştirilmesinin
temeli, bilimsel argümanlarla meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Buna
göre, siyah insan ilkeldi ve Avrupa
ile karşılaştırıldığında geri kalmıştı; bu yüzden Avrupa’nın görevi, o
topraklara medeniyeti götürmek ve
orada yaşayan “ilkel” insanları medenîleştirmekti.
Nazi Almanya’sını hatırlayacak
olursak, aslında Alman toplumuna
iyi bir şekilde entegre olmuş, sanat
ve bilim dünyasında önemli görevler üstlenmiş Yahudilerin soykırıma uğramasının temelinde pozitivist bilimin ürettiği bilgi ve tarihsel
düşmanlık yatmaktadır. Onlara göre Yahudiler farklıydılar ve Alman
toplumu için bir tehlike arzediyorlardı. Ari ırkının en üstün ırk olduğuna inanan Hitler Almanyası, saf
ari ırkına ulaşmak ve karışımı engelleyebilmek için kendi vatandaşı
olan Yahudileri soykırıma uğratmaktan geri durmamıştır. Avrupa’da yaşanan dünya tarihinin belkide en acı veren kıyımı, aslında
ırkçılığın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu ve sonuçlarının nerelere varacağını göstermektedir. Zamanımızda aşırı sağcıların dışında
pek de kabul görmeyen bilimsel
ırkçılığın (scientific racism), aydınlanma döneminin pozitif bilimi-
[email protected]
nin ürünü olarak hâlâ etkileri mevcuttur. Her ne kadar bu anlayış kabul görmese de, ırkçılık değişik
formlarıyla varlığını devam ettirmektedir. Fransız Bilimadamı Etienne Balibar’in 90’lı yıllarda ortaya attığı “Kültürel Irkçılık” terimi
ırkçılığın dönüşümünü tesbit eder.
Irkçılık 80’lerden sonra göçün
artışıyla beraber yeni bir boyut kazanmış ve kültürel farklara vurgu
yaparak azınlıkların (göçmenlerin)
ötekileştirilmesi meşrulaştırılmaya
çalışılmaktadır. İdeolojik olarak
ırkçılık bugün “Irksız Irkçılık”
(Rassismus ohne Rassen) bağlamında anlaşılabilir. Yaşam biçimleri ve kültürlerin farklılıklar ırkçılığın temel ayrım noktasıdır.3 Bunun temelinde Batı medeniyetinin
dünyadaki diğer medeniyetlere
olan üstünlüğü düşüncesidir. Avrupa-merkezci bir anlayışla dünyaya
Avrupa’dan bakan batı medeniyeti
gelişmişliğin merkezinde batı tipi
giyinme, bir batılı gibi yaşama gibi
normları önemser.
Bu kısa girişten sonra FriedrichEbert Vakfı tarafından yayınlanan
rapora dönecek olursak yukarıda
özetlemeye çalıştığımız durumun
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 13
dosya
çarpıcı örneklerini görebiliriz.
Araştırmanın sonuçları Almanya,
İngiltere, Fransa, Hollanda, İtalya,
Portekiz, Polonya ve Ukranya gibi
sekiz Avrupa ülkesinden elde edilen verilere dayanıyor. Her ülkeden
1000 kişiyle telefon görüşmesi
yöntemiyle insanların yabancılara,
siyahlara, Müslümanlara, Yahudilere karşı olan önyargıları araştırılıyor. Araştırma, Avrupa toplumlarının birçoğunda var olan ırkçılığın
ne oranda yaygın olduğunu ve hangi toplumsal grupları kapsadığını
detaylı bir şekilde belirliyor. Araştırmaya konu olan gruplar aslında
Avrupa toplumlarının normlarına
uymayan, yaşam şekilleri bir şekilde çoğunluktan farklı ve “öteki, yabancı, başka, normal olmayan”
(S.14) olarak algılanan gruplar.
Araştırmaya katılanların yaklaşık yüzde ellisi Avrupa’da çok fazla göçmen olduğu düşüncesinde.
Bu bir ırkçılık olarak düşünülmese
de yabancılara karşı varolan önyargıların bir göstergesi olarak dikkate değerdir. Ayrıca yaklaşık elli yıl
önce başlayan göçle beraber artan
göçmen nüfusu hâlâ Avrupa toplumlarının bir parçası olarak görülmemekte ve yabancı olarak algılanmaktadır. Bu esasında çokça lâfı edilen entegrasyonun önündeki
en önemli engellerden biridir. Kendilerinin yaşadıkları çoğunluk toplumu tarafından kabullenilmediklerini gören göçmenler günlük hayatta uğradıkları ayrımcılığında etkisiyle bir tepki olarak gettolaşmakta, kendini huzurlu hissedeceği
mekânlar aramaktadır. Daha vahim
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
bir sonuç ise araştırmaya katılanların üçte biri farklı etnik kökenler
arasında hiyerarşik farklar olduğu
inancıdır. Bu da modası geçmiş olmasına rağmen hâlâ pozitivist, bilimsel ırkçılığın Avrupa toplumlarının “öteki”ni algılayışındaki etkisini göstermesi açısından önemli
bir göstergedir.
Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri de ırkçılığın düşünce
aşamasında kalmayabileceği tespiti. Öteki olarak algılanan göçmenlere karşı var olan önargılar zararsız bir düşünce olmaktan ziyade
düşmanlıkları da beraberinde getirmekte ve şiddet olaylarıyla da karşılaşılmaktadır. Özellikle araştırmaya katılanlardan göçmenleri küçük görenler, göçmenlerin entegrasyonuna da karşı çıkıyorlar ve
gerektiğinde şiddete başvurabileceklerini de belirtiyorlar. (S.15)
Bu genel özetten sonra, araştırmanın özellikle Müslümanları yakından ilgilendiren yanına, yani İslam düşmanlığı sonuçlarına bakmakta yarar var. Belirttiğimiz gibi
ırkçılık çeşitli formlarla ortaya çıkmakta ve zamanın ruhuna uygun
olarak toplumun belli kesimlerini
ötekileştirmektedir. Son zamanlarda yükselen İslam düşmanlığı da
ırkçılığın değişik bir yansımasıdır.
Araştırmada İslam düşmanlığı (İslamfeindlichkeit)4 olgusu üç ifadeye verilen cevaplarla ölçülmeye
çalışılıyor. Örneğin, “Bu ülkede
çok fazla Müslüman var” ifadesini
doğru bulan katılımcıların sayısı
%27,1 ve %60,7 arasında değişiyor. (Portekiz: %27.1, Almanya:
%46.1) Bu oran Macaristan’da
%60,7 ye kadar ulaşıyor. Bu bir
tesbitten ziyade bir rahatsızlığın
açıklaması olarak görülebilir esasında. Yani Alman toplumunda
yaklaşık her iki kişiden biri Müslümanların sayılarının çok fazla olduğunu düşünüyor ve bundan rahatsızlık hissediyor. Portekiz haricinde araştırmaya katılanların çoğunluğu “Müslümanların talepleri
çok fazla” ifadesini doğru buluyor.
Almanya’da bu oran %54,1 iken
İtalya’da %64,7’ye varıyor. Müslümanların İslam dininin en önemli
özelliğinin hoşgörü olduğu inancının aksine Avrupa’lıların çoğunluğu İslam’ın bir hoşgörüsüzlük dini
olduğu düşüncesini taşıyor. Bu
yanlış fikrin temeli esasında tarihsel olarak varolan önyargıların günümüz Avrupa toplumlarına yansımasıdır. Bir bütün olarak İslam’ı
bu şekilde yargılamak gerçeklerden ziyade oryantalizmin de ürettiği kurgusal bilginin bir ürünüdür.
Medya da bu imajı kuvvetlendirmek için ziyadesiyle çaba göstermektedir. Buna göre “İslam, bir
hoşgörüsüzlük dinidir” ifadesini
Hollanda haricinde diğer yedi ülkeden araştırmaya katılanların çoğunluğu doğru buluyor. Bu ifadeyi
doğru bulanların oranları Hollanda’da % 46,7 iken, Almanya’da
%52,5, İtalya’da %60,4, Portekiz’de %62,2’ye kadar varmaktadır. Araştırmaya katılanların genel
olarak verdikleri cevaplar Avrupa’lı toplumların Müslümanları
gerçekten tanımadıklarının da bir
kanıtı. Örneğin “Birçok Müslüman,
Hayat
teröristleri kahraman olarak görüyor” ifadesini sekiz Avrupa ülkesinden katılanların yaklaşık %30’u
doğru buluyor. (Almanya: %27,9,
İngiltere % 37,6, Macaristan:
%39,3) (S.70)
Araştırmanın yazarlarından Profesör Andreas Zick, Avrupa’da
özellikle İslam düşmanlığının ve
Antisemitizmin büyük oranda yayıldığını belirtiyor. Avrupa’nın gelecekteki beraber yaşama tecrübesi
açısından aslında tehlikeli bir durumun tesbitidir bu. Değişik kültürlerin ve halkların birarada yaşabilmesi için farklılıkların değil ortak
noktaların öne çıkarılması gereklidir. Toleranstan ziyade karşılıklı
saygı (respect) esasına dayanması
gereken ilişkiler Avrupa’da yaşayan bütün kültürel grupların beraber yaşayabilmesini sağlayacaktır.
1 Araştırmanın orjinali adı: Abwertung der Anderen. Eine europäische Zustandsbeschreibung zu Intoleranz, Vorurteilen und Diskriminierung Bahse konu
olan araştırmanın detaylarına buradan
ulaşılabilir:
h t t p : / / w w w . u n i bielefeld.de/ikg/zick/Islam_GFE_zick.pdf
2 Bkz. Hall, Stuart (2004): Ideologie
Identität Repräsentation. Ausgewählte
Schriften IV. Hamburg.
3 Balibar, Etienne/Wallerstein, Immanuel (1990): Rasse – Klasse – Nation.
Ambivalente Identitäten.
Hamburg/Berlin.
4 Bu ifadenin doğru biçimi “Muslimfeindlichkeit“, yani Müslüman düşmanlığı
olarak da düşünülebilir. İslamofobi terimi
daha çok Anglosakson ülkelerinde yaygın
olmasına rağmen, hep aslında bir durumu
işaret eder.
İslamofobi Araştırmaları Yıllığı 2011
slamofobi Araştırmaları Yıllığı 2011 yayınlandı. Yıllığın
ikinci sayısı Viyana Seçim
Kampanyası, Judith Butler’e ödül
İ
verilmesi gibi konuları ve İsviçre,
Avusturya ve Almanya’dan çok
sayıda medya analizini içeriyor.
2010 yılında ilk sayısı yayınlanan
yıllıkta ana konuları, İsviçre’de
minare yasağı ve hamile bir Müslüman kadının Dresden’de mahkeme salonunda cinayete kurban gitmesi oluşturuyordu.
İslamofobi Araştırmaları Yıllığı’nın merkezinde bu sene de Almanya, Avusturya ve İsviçre gibi
Almanca konuşulan ülkelerde yaşanan İslam karşıtı olayların bilimsel ve sistematik analizleri yer
aldı. Yapılan analizlerde medya,
siyaset, hukuk, ayrımcılık olayları
ve teorik yaklaşımlar gibi çeşitli
sayfa 14 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
güncel alanlarla ilişkilerin kurulduğu belirtildi.
Doris Angst ve Astrid Mattes,
İsviçre ve Avusturya gazetelerinden İsviçre’deki minare yasağını
inceledi. Petra Klug cinsel özgürlükleri sürekli ön plana çıkaran
çoğunluk toplumun, sıklıkla genellemeler yaparak Müslümanları
cinsellik karşıtı olarak göstermelerini eleştirdi.
Farid Hafez’in, merkezinde Viyana’daki seçim kampanyası bulunan makalesinde ise, 2004 yılından beri FPÖ’nün bölgesel ve ülke
genelindeki seçim kampanyalarında zaman zaman İslamofobik unsurlara başvururken, 2010 yılında
Viyana’daki seçim kampanyasında sınırlarını aşarak radikal bir İslam karşıtı propaganda takip ettiğine yer verildi. Yapılan analiz,
yayınlar, reklam materyalleri ve
medya sunumlarından örneklerle
desteklendi.
İslamofobi Araştırmaları Yıllığı 2011’de bu ve buna benzer başka analizlerin de yer aldığı belirtilirken, siyaset bilimci ve yıllığın
yayıncısı Farid Hafez, “İslamofobi tartışmalarının, toplumumuzun
farklı alanlarını nasıl da etkilediğini bu şekilde ortaya konulan disiplinlerarası çalışmalarla daha iyi
görme imkânı buluyoruz” dedi.
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Yardımlar Japonya Başkonsolosluğu’na teslim edildi
GMG Sosyal Yardım Derneği
deprem ve tsunami felaketleriyle
mağdur duruma düşen Japon
halkı için toplanan yardımları Japonya’nın Düsseldorf Başkonsolosluğuna teslim etti. Dernek Başkan Yardımcısı Mustafa Uyanık ve Genel
Sekreteri İbrahim Kaygısız Başkonsolosluğa yaptıkları ziyarette 5 000,€ tutarındaki yardımı Başkonsolos
Vekili Yasuyuki Soma’ya teslim ettiler.
Görüşmede Japonya’da yaşanan
facialardan duydukları üzüntüyü dile getiren Genel Sekreter İbrahim
I
Kaygısız, “Yaşanan felaketler bizleri
derinden üzmüştür. Bundan sonra
yapılması gereken, acıları hafifletmek için gereken desteği ortaya koymaktır. İnsanî yardım kuruluşu olarak biz de bu acı günde Japonya halkının yanında olmak istedik” dedi.
Başkan Yardımcısı Mustafa Uyanık ise, ayrıca Japonya Halkı için 30
Nisan’a kadar sürecek olan bir yardım kampanyası başlattıklarını söyledi. Başkonsolos Vekili Yasuyuki
Soma yapılan yardımlardan dolayı
memnuniyetini ve teşekkürlerini ifade etti.
Hayat
IGMG Sosyal Yardım Derneği Bölge Temsilciler Toplantısının ilkini gerçekleştirdi
GMG Hilfs-und Sozialverein e.V.
(IGMG Sosyal Yardım Derneği)
geçtiğimiz günlerde Kerpen’de
“Bölge temsilciler toplantısını” 18
bölgenin iştiraki ile gerçekleştirdi.
Toplantıya; IGMG Sosyal Yardım
Derneği yöneticileri ve bölge temsilcileri katıldılar.
Toplantıda açılış konuşmasını yapan Dernek Başkanı Zeki Toprak, yapacakları çalışmalar hakkında bilgiler
verdi ve katılımcıları selamladı.
Toprak konuşmasında; “Ümmetin
ve insanlığın dayanışması için yardımlaşmanın önemine değinirken,
yardımlarda din ve ırk gözetiminde
I
bulunmayacaklarının altını çizdi.
Japonya ve Libya’ya acil yardım
edeceklerini ve tüm dünya ülkelerinde mağdur ve mazlumların yanında
yer alacaklarını” dile getirdi.
Yönetim kurulu üyelerinden Mustafa Uyanık derneğin yapılanması
hakkında katılımcılara bilgi verirken,
Mikail Demir Yetim Projesi, Su kuyusu projesi, Sağlık-Katarakt projesi
hakkında bilgilendirmede bulundu.
Zeki Toprak Okul projesi hakkında
bilgi verirken, proğramın sonunda
çalışmalar hakkında temsilciler ile fikir alışverişinde bulunuldu.
Aytaç Avrupa Großmarkt
Marktstr. 10 . 50968 Köln
Tel.: 0221-3797985
Fax: 0221-3797986
Mobil: 0177-6529370
Depo Market Et Reyonu
Vogesenstr. 1 . 50739 Köln
Depo Market Et Reyonu
Markenstr. 7 . 40227 Düsseldorf
Depo Market Et Reyonu
Marktstr. 247 . 47798 Krefeld
Depo Market Et Reyonu
Münsterstr. 154 . 44145 Dortmund
Mobil: 0177-6529370
YENi YENi YENi YENi
Depo Market Et Reyonu
Friedrich-Ebertstr. 79 . 47119 Duisburg (LAAR)
Mobil: 0177-6529370
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 15
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması Castrop
Kur’an Bülbülleri İzley
23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması’nın 10-13 yaş grubunda birinciliğini Schwaben Bölgesinden Ali Mahmood kazan
slam Toplumu Millî Görüş’ün her sene düzenlediği Avrupa Kur’an’ı Kerim Tilavet
Yarışması yapıldı. Bu yıl Almanya’nın Castrop-Rauxel kentinde yapılan yarışma 23. kez
düzenleniyor.
IGMG 23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Tailavet
yarışması, Necati Sezgin ve Orhan Sarı hocaların Ezan ve İbrahim Erol Kılıçlı’nın okuduğu
Salâ`nın ardından geçen yıl yapılan yarışmanın
birincisi olan Güney Hollanda Bölgesi’nden Ali
Rıza Yaman’ın açılış Kur’an’ı Kerim’i ile başladı.
IGMG Gençlik Teşkilatı Eğitim Başkanı
Ünal Ünalan’ın takdim ettiği yarışma, 10-13
yaş grubu ile 14-18 yaş grubu olmak üzere iki
ayrı yaş grubunda düzenlendi. Her iki gruba da
dörder yarışmacı katıldı. Yarışımacılar, kur`a ile
kendilerinin çektiği yerlerden yüzünden ve ezberden okudular.
Başkanlığını Çanakkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Adem Kemaneci’nin yaptığı ve Doç. Dr. Mustafa Öztürk,
IGMG İrşad Başkan Yardımcısı M.Hulusi Ünye, Hafız ve Kurra’dan İstanbul Piyale Paşa Camii İmam-Hatibi İshak Danış, İran’lı Kurra Hasan Sadegi’den oluşan jüri üyeleri 10-13 yaş
arasındanki yarışmacıları, seçtikleri ayetleri
okumak üzere kura sonucuna göre sırayla sahneye alarak yarışmayı başlattı. İlk yarışmacı
olarak Güney Hollanda Bölgesinden Samet
Bozkurt çağrıldı. Samet Bozkurt’tan sonra ise,
İ
Küçükler Birincisi
Ali Mahmood
sayfa 16
Kuzey Ruhr Bölgesi’nden Abdulkerim İleri kıraat etti. Abdulkerim İleri’den sonra da Freiburg Bölgesi’nden Muhammed Aydın ve bu
grubun son yarışmacısı olarak da Schwaben
Bölgesi’nden Ali Mahmood yerini aldı.
Yarışmadan sonra Jüri sonuçları değerlendirmek üzere bir toplantı yaptı ve yarışmacıların aldıkları toplam puanlara göre derecelerini
belirledi. Jüri’nin değerlendirmesine göre yarışmacılar şu puan ve dereceleri aldılar.
10-13 yaş grubunda, 426 puanla Schwaben
Bölgesi’nden Ali Mahmood birinci olurken
ikinci sırayı ise 424 puanla Güney Hollanda
Bölgesi’nden Samet Bozkurt, üçüncülük ve
dördüncülüğü ise 415 ve 405 puanla Kuzey
Ruhr Bölgesi’nden Abdulkerim İleri ile Freiburg Bölgesi’nden Muhammed Aydın elde etti.
10-13 yaş grubunun yarışmasından sonra
14-18 yaş grubu arası yarışmasına geçildi. Bu
grupta ise ilk yarışmacı olarak Berlin Bölgesinden Muhammed Fahim Akbar çağrıldı. Muhammed Fahim Akbar’dan sonra ise, RheinNeckar-Saar Bölgesi’nden İsmail Melih Tuzlacı kura ile seçtiği ayetleri okudu. Daha sonra ise
Ruhr-A Bölgesi’nden Enes Çiçek ve bu grubun
son yarışmacısı olarak ise Avusturya Viyana
Bölgesi’nden Mehmet Papak kura ile seçtikleri
ayetleri okudular.
14-18 yaş grubunda, 460 puanla Ruhr-A
Bölgesi’nden Enes Çiçek birinci olurken ikinci
sırayı ise 439 puanla Rhein-Neckar-Saar Bölge-
Küçükler İkincisi
Samet Bozkurt
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
si’nden İsmail Melih Tuzlacı, üçüncülük ve
dördüncülüğü ise 422 ve 400 puanla Avusturya
Viyana Bölgesi’nden Mehmet Papak ile Berlin
Bölgesi’nden Muhammed Fahim Akbar elde etti.
Yarışma başlamadan önce IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan ve İrşad Başkanı Ahmet Özden birer selamlama konuşması yaptılar.
Yavuz Çelik Karahan, Peygamber Efendimizin bir hadisi şeriflerini hatırlatarak konuşmasına başladı. “Peygamber Efendimiz buyurdular
ki: Kim size bıraktığım iki emanetten uzaklaşırsa Allah o kimseyi rezil kılar. Birincisi Allah’ın
Küçükler Üçüncüsü
Abdülkerim İleri
Haber: İlhan Bilgü· Resimler: İ
Küçükler Dördüncüsü
Muhammed Aydın
haber
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
p-Rauxel’de Muhteşem Bir Atmosferde Gerçekleştirildi
yicileri Coşturdu
nırken, 14-18 yaş grubunda da birinciliği ise Ruhr-A Bölgesinden Enes Çiçek kazandı.
İlhan Bilgü, Hüseyin Acehan, Sinan Aktürk
Büyükler Birincisi
Enes Çiçek
kitabı Kur’an, ikincisi de benim sünnetimdir.
Bunun içindir ki, Önderimiz ve Liderimiz Hz.
Muhammed’in (s.a.v.) bizlere bıraktığı emaneti
yüklenmek ve bize bırakılan bu emaneti yüklenmenin sorumluluk bilinci ile çalışmak durumundayız” diyen Yavuz Çelik Karahan, “Peygamberimiz nasıl yaşadı ise biz de öyle bir İslam’a inanıyor ve öyle bir İslam’ı hayatımızda
yaşıyoruz. İslamî ve dinî anlayışımız budur,”
şeklinde konuştuktan sonra da şöyle devam etti:
“Bu manada Önderimiz ve Liderimiz Peygamberimizdir ve O bizim liderimiz olduğuna
Büyükler İkincisi
İsmail Melih Tuzlacı
göre O’nun “Müslüman odur ki, diğer insanlar,
o kimsenin elinden ve dilinden emin olan insandır,” düsturuna göre davranmak da bizim görevimizdir. Yani, içinde bulunduğumuz toplum
bizden emin olacak şekilde davranmak durumundayız.
Değerli kardeşlerim, bir başka ilkemiz de,
“Müslüman, ne aldatandır, ne de aldanandır”,
düsturudur. Bu için de biz, ne aldanan ve ne de
aldatan olmayacağız.
Öte yandan, Peygamberimizin “Beni ihtiyarlattı” dediği, “Emrolunduğunuz gibi dosdoğru ol!,” ayeteni de hatırlatarak, her yer ve
zamanda doğdoğru insan, dosdoğru Mü’min olmak durumunda olduğumuza yeniden vurgu
yapmak istiyorum. Çünkü bizim Peygamberimiz
“Ben güzel ahlakı tamamlanmak için gönderildim” derken, Müminlerin validesi Hz. Aişe de
“O`nun ahlakı, Kur’an’dır” diyerek bizlere en
doğru kaynağı göstermişlerdir. Biz de
Kur’an’ın muhatapları ve ona inananlar olarak, bu güzel İslam ve Kur’an ahlakın uygulayıcısı olmak durumundayız. Muhammed Sûresi’nin 7. Ayetinde, “Ey iman edenler! Eğer siz
Allah’ın dinine hizmet ederseniz, Allah da size
yardım eder” buyurulmaktadır. Eğer bugün bu
topluluk meydana geldiyse, ihlaslı ve bir samimî gayret neticesinde Allah’ın yardımı ile meydana gelmiştir. Allah’tan bu samimî gayretin
devamını niyaz ederken, yavrularımıza başarılar diliyorum.”
Büyükler Üçüncüsü
Mehmet Pamak
IGMG İrşad Başkanı Ahmed Özden de, yaptığı konuşmada, “Kur’an’ı öğretmekten, öğrenmekten ve dinlemekten maksat O’nu anlamak,
O’nu anlamaktan maksad da, O’nu benimseyerek yaşamaktır,” dedi. Özden özetle şunları
söyledi: “Kur’an’ı yaşadığımızda hayatı anlar
ve Allah’ın rızasına erebiliriz. Ki, ancak o zaman dünyamız aydınlanır ve huzur buluruz. Zihinleri Kur’an’la aydınlanmış, kalbleri
Kur’an’ın nuruyla bezenmiş, Kur’anî ahlakı
hayatlarının düsturu edinmiş bir nesil yetiştirmek en büyük gaye ve idealimizdir.”
Jüri Başkanı Adem Kemaneci de yaptığı açılış konuşmasında, Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın
kelâmı olması sebebiyle, sözlerin, kelamların
en güzeli olduğuna vurgu yaptı. Kemaneci özetle şöyle dedi: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.),
‘Her kim Kur’an’dan bir harf okursa, her bir
harf karşılığında kendisine 10 hasene verilir”
buyurmaktadır. Cenab-ı Allah, bu tür Kur’an
yarışmaları ile Kur’an’ın yaygınlaşmasını ve
bözlece hayatlarımızı Kur’an’a göre düzenlemeyi nasip etsin. Yarışmaya katılan gençlerimizi, bu yarışmayı düzenleyenleri de tebrik ve takdir ediyorum.”
Yarışmayı izleyen Almanya İslam Konseyi
Başkanı Ali Kızılkaya, “kaybedeni değil, hep
kazananı olan bu yarışmaya katılan gençleri”
tebrik ettikten sonra DİTİB Eğitim Başkanı Nuri Bilici de yarışmaçıları tebrik eden bir selamlama konuşması yaptı.
Büyükler Dördüncüsü
Muhammed Fahim Akbar
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 17
haber
TİB Gençlik Kolları 4. Özel
Eğitim Semineri Wiesbaden
Jugendherberge`de başarıyla
gerçekleştirildi.
Birbirinin devamı niteliğinde olan
bu seminerler gençleri, sorun değil
çözüm üreten kendi kültüründen kopmadan içinde yaşadığı topluma fayda
sağlayan şahsiyetler olarak yetiştirmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede
gençler mensubu olduğu milletin tarihini, yapısını ve sahip olduğu değerlerini öğrenerek geliştirme imkanı bulurken, içinde yaşadığı toplumun karakteristik özelliklerini siyasi yapısını
ve tarihini de öğrenme imkanı bulmaktadırlar.
Şu ana kadar 4 özel eğitim seminerini geride bırakan ve geleceğin toplum önderleri olarak umud vadeden
gençler, kademe kademe gerekli donanımlara sahip olmak için birbirleriyle yarışmaktadırlar. ATİB’in tüm
kaynaklarını seferber ettiği bu önemli
çalışmada yer alan planlama ekibi de
azim sabır ve sebatla verilen eğitimin
kalitesini arttırmak için ciddi bir çaba
sarfetmektedir.
İşte yine ciddi bir çalışmanın ürünü
olan 4. Özel Eğitim Semineri’ de Wiesbaden Jugendherberge’de başarıyla
gerçekleştirildi. ATİB Gençlik Kolları’nın gerçekleştirdiği seminere başta
ATİB Gençlik Kolları Genel Başkanı
Oğuzhan Erkmen ile Gençlik Kolları
Özel Eğitim Planlama ve Strateji ekibinde yer alan Gençlik Kolları Eğitim
Başkanı Neslihan Aksoy, Gençlik
Kolları Genel Başkan Yardımcısı
Mehmet Alparslan Çelebi, Kız Kolları Başkanı Nurhan Aksoy, AYÖG
Başkanı Gülden Bayrak, Gençlik Kolları Eski Genel Başkanı Mustafa Çağrı Öner, AYÖG Eski Başkanı Oğuzhan
Aksoy, Kız Kolları Eski Başkanı Dr.
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
A
GMG Kadınlar Gençlik Teşkilatı
İdareciler Günü 2011 hazırlıkları
devam ediyor.
“Ümit Sizlerin İçinde! Ümit Sizsiniz!” sloganı altında IGMG Kadınlar
Gençlik Teşkilatı 28 Mayıs 2011 tarihinde Essen’de, İdareciler Günü’nü
gerçekleştirecek ve yüzlerce genç
idareci bayanı bir araya getirecek.
Paris, Berlin, Brüksel, İtalya ve
Viyana gibi onlarca IGMG bölgelerinden topluma hizmete gönül veren
genç idareci bayanlar İdareciler Günü’nde bir araya gelecek.
Gönüllü bayan gençler, “Ümit
Sizlerin İçinde! Ümit Sizsiniz!” söyleminden hareketle ümidin her bir
ferdin kendi içinde olduğunu ve
ümitvar tutumla birçok güzel hedeflere varılabilineceği mesajını yeniden
hatırlamak ve genç idarecilere yeni
vizyon ve motivasyon vermek için
buluşacaklar. Fransa, Avusturya, İn-
ATiB Gençlik Kolları Özel Eğitim Semineri
Nazife Dinç, Aslıhan Öner, Halime
Banaz-Aksoy, Mehtap Yücel, Yasin
Yücel, Rüveyda Öztürk ve Alperen
Akçay katıldılar.
İki günlük seminerin ilk dersinde
gençler, yoğun gündemine rağmen
kendilerine zaman ayıran CDU Avrupa Parlametosu Milletvekili Michael Gahler’le birlikte oldular. Gençler
AB’nin kuruluşunu, yapısını, organlarını ve AB ile ilgili güncel konuları
AB Milletvekili Michael Gahler’den
dinlediler.
Daha sonra gençlerin kendi çalışmalarını sundukları seminerde Tugba
Özüberk ve Mustafa Sert’in Dini
Topluluklar hakkında yaptıkları kısa
bilgilendirmenin ardından konuyla
alakalı Müslüman Topluluklar ve
Diğer Dini Topluluklar konusunda
uzman Mounir Azzaoui‘da verdiği
derste Zentralrat, Islamrat ve KRM
gibi kuruluşlara değinerek NRW Bölgesinde verilen Din Dersleri hakkında
bilgilendirmede bulundu.
ATİB Gençlik Kolları Eğitim Başkanı Neslihan Aksoy ile Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcısı Mehmet
Alparslan Çelebi‘de şimdiye kadar
yapılmış olan seminerlerle ilgili yaptıkları genel bir değerlendirmenin ardından gençlerin heyecanla bekledikleri bölüme geçildi.
Bu bölümde ATİB Şeref Başkanı
Fikret Ekin’le biraraya gelen gençler,
dünya gündeminde geniş yer alan
Müslüman Arap ülkelerindeki halk
ayaklanmalarının nedenleri üzerine
Ocakbaşı sohbeti yaptılar. Gece geç
saatlere kadar süren ATİB Şeref Baş-
I
IGMG KGT İdareciler Günü
28 Mayıs’ta Yapılıyor
giltere, İtalya ve Norveç gibi farklı
Avrupa ülkelerinden davet edilen
genç idareciler aynı heyecanı paylaşacak ve birbirlerinin tecrübe ve bil-
sayfa 18 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
gilerinden istifade etme imkânı bulacak.
Çok dinli ve çokkültürlü toplumlarda yaşayan gençlerimiz, Avrupa
kanı Fikret Ekin’nin sohbetinde gençler merak ettikleri bir çok soruya cevap buldular.
Özel Eğitim Seminerinin ikinci gününe Frankfurt Goethe Üniversitesi
öğretim Üyesi olan Dr. Merdan Güneş’in dersiyle başlayan gençler, bu
derste Almanyadaki okullarda İslam
din dersi, son gelişmeler ve Ludwigshafen’de uygulanan din dersi hakkında bilgi aldılar.
Daha sonra Araştırmacı-Tarihçi
Hamza Eravşar, Tarih hakkında genel
bir bilgilendirmenin ardından “Türklerin Anadoluya Girişini” etkileyici
bir uslûpla anlattı.
Oldukça verimli geçen ATİB
Gençlik Kolları Özel Eğitim Semineri
yapılan değerlendirmenin ardından
sona erdi.
toplumunun birer ferdi olarak topluma ne gibi katkılarda bulunabilecekleri ve gençlere nasıl faydalı olabileceklerini konuşacaklar.
Ayrıca bu büyük buluşma için
‘Hayırda Yarışın’ hadisi doğrultusunda Kadınlar Gençlik Teşkilatı,
IGMG Sosyal Yardım Derneği aracılığı ile bir hayır kampanyası da başlatmıştır. Bu kampanya ‘Katarakt’
göz ameliyatı kampanyasıdır. 50 Euroluk bir bağış ile fakir ülkelerde görme özürlülere göz ameliyatı imkânı
sağlanacaktır. En fazla katarakt bağışı toplayan ilk üç bölge, İdareciler
Günü’nde ödüllendirilecektir.
Program çerçevesinde tiyatro,
kum sanatı ve farklı fotoğraf sergileri
de olacaktır.
Programa ayrıca siyaset ve bilim
dünyasından farklı konuşmacılar katılacaklardır.
Geniş bilgi için www.igmg.kgtida.org sitesine bakılabilir.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Ahmet ARSLAN
Kader
İnsanın Davranış Özgürlüğü Sorunu
Nitekim Âmentü’deki ve
bil kaderi ifadesinin açıklaması olan (hayrihi ve
şerrihi minallâhi Teâlâ)
ibaresi çok açık bir şekilde bunu anlatmaktadır.
Tevhid inancının esaslarını açıklayan “Âmentü”
cümlesinde yer alan “ve
bil kaderi” (kadere de
inandım) unsurunu tefsir
edip açıklayan “hayrihi
ve şerrihi minallâhi Teâlâ” kısmında, “kader denince kastedilenin, hayrın
hayır Tanrısı, şerrin de
şer Tanrısı şeklinde düalist şirk anlayışı değil, her
ikisinin de belirleyip takdir edici kaynağının sadece Allah olduğu vurgulanmaktadır.
ader ve irade kavramları
açıklanırken, insanın sorumluluğunun izahını ve temellendirilmesini sağlayacak istikamette kurgulanmalı; başta ilim sıfatı olmak üzere Allah’ın diğer sıfatlarıyla
ilgili beyanlarla birlikte mütalaa
edildiklerinde, mantıkî tutarlılık ön
K
planda tutulmalıdır. Bilindiği gibi,
varlığı bir bütün hâlinde düşünmek
mecburiyeti vardır. Allah’ın varlığıyla birlikte, insanın varlığı, bunların dışındaki madde âleminin varlığı,
özel ifadesiyle, Allah ile mâsiva,
varlık olmaları açısından, mutlak beraberlik hâlinde vardırlar. Bu kavramlardan biri olan Allah’ın sıfatları
belirtilirken kullanılan mantık, varlığın diğer bir unsuru olan insanoğlunun sıfatlarında kullanılan mantıkla
uyumluluk arz etmelidir. Burada anlatılmak istenen husus, bir yönüyle,
orman-ağaç ilişkisiyle veya daha güzeli, muntazam çalışan bir otomobil
motorunun bütünüyle karbüratörünün, birbiriyle uyumlu olmak zaruretiyle örneklendirilebilir. Böyle bir
motorun karbüratörü, motorun yapısına ve çalışma sistemine aykırı bir
yapıda ve davranışta bulunamayacağı gibi, genel varlık içinde, gerek Allah’ın sıfatlarının gerekse insanın sıfatlarının, kâinatın sahip olduğu muazzam ahenk olgusu karşısında, birbirleriyle uyumsuzluk taşıyamayacağı zarureti ortaya çıkar. O hâlde
bugüne kadar irade, kader, sorumluluk, sıfatlar gibi hususların açıklanmasında sergilenen tutarsızlık ve çelişkili manzarada, yukarıda arz edilen tarzda genel bir bakışın kullanılamamış olmasının önemli etkisi olduğu kuvvetle muhtemeldir. Konumuzla ilgili tarihî birikimin tümünde, an-
latım tarzlarının, verilen örneklerin
farklılıkları göz ardı edilerek altındaki temel unsurlara ulaşıldığında,
yukarıda belirtilen görünüm ortaya
çıkacaktır.
İrade
İrade genel olarak en az iki şıktan
birini tercih anlamında kullanılmaktadır. Mesela, “Bir şeyi irade ettiği
zaman, Onun (Allah’ın) emri, o şeye
‘Ol!’ demesidir. O da hemen olur.”
(Yâsîn, 36/82) ayetinde “Bir şeyi
irade etmek” o şeyin “var olması”
ile “var olmaması” şeklindeki iki
şıktan birincisinin tercihi anlamındadır. Tabiidir ki bu iki şıkkın her biri
ayrı ayrı olabilir “mümkün” nitelikte
bulunmalıdır. Şıklardan birincisinin
düşünülemediği “muhal” durumunda veya ikincisinin düşünülemediği
“vacip” hükmünde, iradeden bahsetmek söz konusu olamaz. Kur’an-ı
Kerim’deki irade kelimesi ve müştakları incelendiği takdirde, kelimenin kullanıldığı bağlam ne olursa olsun, tercih anlamını ihtiva ettiği görülecektir. O hâlde biz irade kavramını, ister Allah’a, ister insana nispet edelim, her iki kullanımda da
“tercih” (seçme) kavramıyla ilişkilendirerek kullanacağız. Kur’-an-ı
Kerim’de irade, Cenab-ı Hakk’a nispet edilmekte, özel ifadesiyle hem
isim ve hem de sıfat olarak yer almaktadır. Bu ifade, “usûl” terimiyle
anlatırsak, hakikat olarak kullanıldığında, kudret, fiil, yaratma ve ilim
sıfatlarıyla telâzüm-i zarûrî (birbirinin varlığını zorunlu olarak gerektirmek, herhangi biri zikredildiğinde
aynı anda diğerlerinin varlığının zorunluluğu) ilişkisi içinde bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim ayetleri, bütününe bakıldığında, Allah’ın iradesinin –tabii ki, bütün mütelazımlarıyla
birlikte– girişte de ifade edildiği gibi, mutlak, değiştirilemez, her şeyi
kapsayan ve aksinin gerçekleşmesi
düşünülemeyen nitelikte olduğunu
belirtmektedir. Kur’an-ı Kerim’de
insana da irade nispet edilmektedir.
Bu sıfatla birlikte, iradeyi gerektiren
fiillerin de insana nispet edildiği ve
[email protected]
bundan dolayı da sorumlu tutulduğunu ifade eden onlarca ayet bulunmaktadır. Görüldüğü gibi insana nispet edilen iradenin gerçek anlamda
sorumluluğun temelini teşkil eden
irade olabilmesi için, irade edilen şeyin, her iki şıkkının, yani o fiilin yapılmasının veya yapılmamasının, fail açısından o anda mümkün olması
zorunluluğu vardır. İradenin hür olması bu demektir. Şıklardan birinin
önceden belirlenmiş (predeterminasyon) veya önceden takdir edilmiş
(predestinasyon) olması durumunda
ve buna bağlı olarak, nasıl gerçekleşeceğinin önceden bilinmesinde, irade kavramıyla bağdaştırılamayacak
aykırılıklar bulunmaktadır. Kelam
tarihinde bu aykırılıkları ortadan
kaldırmak çabasıyla hemen hemen
bütün mantıkî alternatiflerin denendiğini müşahede ediyoruz.
Bir grup, insanın irade ve fiillerinin tamamen kendisi tarafından
meydana getirildiğini, bundan dolayı
sorumlu tutulduğunu ve bu noktada
Allah’ın müdahalesi bulunmadığını
ifade ederek önceden herhangi bir
takdir ve bilginin de mevcut olmadığını belirtmiş ve mantıkî bir uçta karar kılmıştır. Tabiidir ki mantıkî diğer uç bu görüşün tam zıddını teşkil
etmektedir. Her şey Allah tarafından
irade ve takdir edilerek yaratılır ve
bunda kulun herhangi bir rolü ve
katkısı mevcut değildir. Bundan dolayı sorumluluğu da yoktur. Mutlak
tefviz ve mutlak cebr adını alan bu
her iki uç da, Kur’an-ı Kerim’deki
ayetlerden özenle seçerek yeterince
destek alacak tarzda istidlallerde bulunmakta, aykırı görüşü teyit eder
mahiyetteki ayetleri ise ya te’vil etmekte veya farklı vech-i istidlaller
kullanmaktadırlar.
Kader
Kelime olarak, ölçü, miktar, değer gibi anlamlara gelen kader kelimesi ve ondan türetilen fiil ve isim-
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 19
dosya
ler birbirlerinden farklı olmakla birlikte, son tahlilde bu anlamları ihtiva
eden bir kullanıma sahiptir. Kur’an-ı
Kerim’de bunun örnekleri mevcuttur. İmanın şartı olarak kader, yaygın
olarak anlaşılan ve anlatılan net ifadesiyle, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin
dışındaki hadislerden destek almaktadır. “Biz her şeyi bir ölçüye (kadere) bağlı olarak yarattık.” (Kamer,
54/49) ayetinde açıkça görüldüğü gibi, varlık âlemindeki her şeyin ölçülebilir değerler cinsinden bir ölçüsü
vardır. Dolayısıyla bu ifade, bugün
yaygın anlayıştaki kaderi kapsamamaktadır. Kelamcıların sıklıkla başvurdukları bir anlatım vardır ki, bu
anlatım, Allah’ın iradesini açıklamakta kullanılır. Denir ki, her şey şu
anda taşımakta olduğu ölçülere sahiptir (mukadderun bi mikdârihi).
Bu ölçüler bundan daha küçük de
olabilirdi, daha büyük de... Ama üçe
indirgenen bu ihtimallerden şu andaki ölçüleri tercih edilerek yaratılmıştır. Ortada bir tercih bulunduğuna
göre, bunun bir tercih edicisinin de
bulunması gerekir. Çünkü “tercih bilâ müreccih” aklen caiz değildir.
Burada “mukadder” kelimesi reel
yapının taşıdığı ölçüler anlamında
kullanılmıştır. Kaderin, önceden tayin, belirleme (predeterminasyon)
veya önceden takdir (predestinasyon) anlamında alınması ve nasların,
özellikle hadislerin, bu anlamı destekleyecek tarzda yorum ve istidlale
tâbi tutulması, insan sorumluluğu
kavramıyla bağdaştırılamayacağı gibi, Allah’ın adalet ve hikmet sıfatları başta olmak üzere diğer sıfatlarıyla olduğu kadar, birçok Kur’an ayetiyle de bağdaştırılamaz karakter taşımaktadır. Bu bağlamda mütalaa
edilen ecel, rızık gibi kavramlar için
de durum bundan farklı değildir.
İnsanların saîd (Allah katında
mutlu, iyi insan) veya şakî (Allah
katında cezalandırılacak, günahkâr,
kötü insan) olacaklarının ezelde takdir edildiği bu durumun ana karnında gerçekleştiği şeklindeki rivayetleol Parti, Almanya da insan haklarına ilişkin federal meclise soru
önergesi verdi. Önergede Almanya’daki insan hakları ihlalleri arasında
göçmen ve mültecilere yönelik ayrımcılığın yer aldığı, Müslümanların da
dinlerini yaşamada zorluklar yaşadıkları belirtiliyor. Sol parti önergede, varolan bilgilere göre göçmenler ve mültecilerin sıklıkla ırkçı ve yabancı düşmanlığı içeren saldırılar ile karşı karşıya kaldıklarını belirtiyor.
Sol Parti, BM İnsan Hakları Konseyi, BM Çocuk Yardım Kurumu ve diğer bazı sivil kuruluşlarının Alman-
S
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
rin, ya sıhhatlerinde ya da muhtevaya bağlı olarak yorumlarında problemler vardır. Bu durumda özellikle
hadis âlimlerinin sıhhatinden en küçük tereddüt gösterdikleri bu çeşit rivayetleri reddetmek, sahih ve sağlam görünenleri ise ya te’vil etmek
ya da te’vilin bir başka türü olarak, o
devrin genel-geçer sosyal kültürünün
bir ifadesi olduğu değerlendirmesiyle, tarihî boyut içinde ele almak, en
ihtiyatlı yol olacaktır. Kader kavramının insan sorumluluğunun temellendirilmesini engellemeyecek, Allah’ın sıfatları açısından problem çıkarmayacak ve insan zihninde çelişki rahatsızlığı uyandırmayacak, aynı
zamanda naslardan da destek alabilecek tarzda ele alınması oldukça zor
ve hatta bir yönüyle imkânsız görünse de, nispeten rahatlatıcı bir izah
tarzını denemek istiyoruz. Bu açıklamanın, bütünüyle bu kompozisyon
hâlinde olmasa bile, bazı unsurlarının, tarihte muhtelif âlimler tarafından ileri sürülmüş bulunduğunu biliyoruz.
Kader mi Alınyazısı mı?
Öncelikle kader anlayışında, insanların fiillerinin, akıbetlerinin ve
şakî/saîd gibi niteliklerinin Allah tarafından fert olarak yeri, zamanı ve
biçimiyle ezelde belirlenmiş olduğu
anlayışını, kısa ifadeyle alın yazısını
ihtiyatla karşılama zarureti vardır.
Şartlara bağlı değişken kader (eceli
muallak) formülünde olduğu gibi
çözümler de, netice itibarıyla birincisinin açmazından kurtulamamaktadır. Bunun yerine kader anlayışını şu
tarzda ortaya koymak mümkündür.
Bilindiği gibi fert olarak değil de
cins ve nevi olarak, mutlak mânâda,
insan fiilleri iyi-kötü (hüsün-kubuh),
bu fiillerin sonuçları da hayır-şer
şeklinde değer hükümleri taşımaktadır.
İşte bu fiillere bu vasıfları belirleyip takdir eden, insan aklı değil, bizzat Allah’tır. Mesela, hayra yardım
etmek, kendiliğinden iyi değil Allah
iyi dediği için iyidir. Allah bunu ön-
ceden takdir etmiş ve bildirmiştir.
Akıl da bunu kavrama yeteneğine sahiptir. Akıbetine mükâfat bağlanan
fiil hayır, akıbetine ceza ve ikab
(azarlama, bir nevi cezalandırma)
bağlanan fiil ise şerdir. Mükâfat ve
cezayı belirleyip takdir eden ise Allah’tır. Hüsün-kubuh, hayır-şer kavramlarının bu izahları Mâturîdî’nin
Kitâbu’t-Tevhîd isimli eserinde yer
almaktadır.
Nitekim Âmentü’deki ve bil kaderi ifadesinin açıklaması olan (hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ) ibaresi çok açık bir şekilde bunu anlatmaktadır. Tevhid inancının esaslarını
açıklayan “Âmentü” cümlesinde yer
alan “ve bil kaderi” (kadere de inandım) unsurunu tefsir edip açıklayan
“hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ”
kısmında, “kader denince kastedilenin, hayrın hayır Tanrısı, şerrin de
şer Tanrısı şeklinde düalist şirk anlayışı değil, her ikisinin de belirleyip
takdir edici kaynağının sadece Allah
olduğu vurgulanmaktadır.
Kader kavramının özetle bu çerçevede ele alınması hâlinde, geleneksel nitelikte birçok problem ortadan kalkmış olacaktır. Tabiidir ki
sistemin diğer kısımlarının da bu anlayış istikametinde gözden geçirilmesi gerekmektedir. Kaza ve kader
kelimeleri, bazen eş anlamlı, bazen
biri diğerinin yerine kullanılan, farklı anlamlı manzaralar arz etmektedir.
Bununla birlikte kaderin önceden
takdir, kazanın ise yeri ve zamanı
gelince gerçekleştirme şeklindeki
kullanımları bilinen yaygın telakkilerdir. Biz bu farklı kullanımlar üzerindeki tartışmaları konumuzun
açıklanması noktasında önemli bulmuyoruz. Çünkü her iki anlayışta da
zaten esas problemi teşkil eden, önceden belirleme ve takdir unsuru bulunmaktadır. Kaderi bu anlamıyla
kabul edenlerin, insan sorumluluğu
açısından görünen sıkıntıyı gidermek
için buldukları formül, kişinin kendi
kaderinin ne olduğunu bilmediği, bu
yüzden davranışlarını belirlemede
Hayat
sorumluluğun kendisine ait bulunduğu şeklindedir. Bu ise, kişinin bir fiili işleme veya terke irca edilebilecek
nihai iki alternatif önünde bulunduğunu değil, önceden yazılmış bir senaryonun farkına varmadan rolünü
oynayan aktör olduğunu anlatır ki,
bu aktör, senaryoyu sahnede spontane oynadığını ve kendi buluşlarıyla
tuluat yaptığını sanmaktadır. Tabiidir ki bu formül, kişinin sorumluluğunu temellendirmekten uzaktır. Bir
başka formül de kişilerin bir fiili işledikten sonra, iyi ki böyle yaptım
yahut keşke böyle yapmasaydım gibi ifadelerle o fiili hür iradeleriyle
kendilerine nispet etmeleri ve sorumluluğu kabullenmeleri şeklindedir. Bu formül de kaderin önceden
belirleme ve takdir anlamlarının reddi hâlinde değer taşır, aksi hâlde bir
önceki problem, geçerliğini aynen
sürdürmektedir.
Sonuç
Meselenin özeti olarak denilebilir
ki; asıl olan mantıkî bütünlük içinde,
hem insan sorumluluğunu temellendirecek hem de Allah’ın tenzih ve taziminde herhangi bir kusura yol açmayacak biçimde, Allah’ın sıfatları
bahsinin bir bütün olarak ele alınması gereğidir.
Bununla birlikte bütün yönleriyle
kader inancına ait bahislerin bu açıdan değerlendirilmesine, tabiidir ki,
bu faaliyetlerde Kur’an ayetleri ve
hadislerin istidlale tâbi tutulması ve
yorumlanması sırasında son derece
kıymetli tarihî birikimin yanında çağımızın yeni ve güncel verilerinden
de azamî ölçüde yararlanılmasına ihtiyaç vardır. Bu bakış açısıyla yüründüğü takdirde “Kader ve İnsanın
Davranış Özgürlüğü Sorunu” bahsinde insanın davranışlarında özgür
olduğu, bundan dolayı sorumlu tutulduğu ve “alın yazısı” anlamında
değil, yukarıda belirtilen biçimdeki
bir kader anlayışıyla buna paralel,
Allah’ın ilim sıfatı anlayışının problem teşkil etmediği sonucuna varılacaktır.
Sol Parti’den Almanya’da İnsan Haklarına İlişkin Soru Önergesi
ya’yı, insan hakları konusunda yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle eleştirdiğini belirtirken, “Almanya’daki insan hakları ihlalleri arasında
göçmenler ve mültecilere yönelik ayrımcılığın yer aldığı” tespitinde bulunuyor.
Göçmenlerin siyasi, sosyal ve ekonomik katılım anlamında göçmen kökeni olmayanlara oranla açıkça mağduriyetler yaşadıklarını, ayrıca göçmenlerin eğitim ve iş alanında da sorunlar yaşadıklarını belirten Sol Parti, göçmen
sayfa 20 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
kökenlilere siyasi alana katılımlarının
sağlanması için seçme hakkının tanınması gerektiğini hatırlatıyor. Sol parti
bu anlamda Almanya’da yaşayan insanlar için cinsiyet, köken, din ya da
mezhep, sosyal statü gibi farklar gözetilmeksizin sosyal ve siyasi katılımın
teminat altına alınmasını istiyor.
Sol Parti grubu sabit oturumu olmayan fakat, fiilen entegre olmuş, özellikle Almanya'da doğmuş ya da Almanya’da büyümüş çocuk ve gençlerin
yurtdışı edilmesini eleştirirken, bunun
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunun altını çiziyor. Sol parti
ayrıca aile birleşimine dil belgesi ile sınırlandırma getirilmesinin de buna dahil olduğunu ifade ediyor.
Öte yandan iltica başvurusu reddedilenlere yurt dışı etme esnasında yapılan muamelenin insani olmadığı, ailenin korunması ilkesine aykırı hareket
edildiğini vurgulayan Sol Parti, aile
fertlerinin bazılarının yurtdışı edilmesi
ile ailelerin bölündüğü, tramvaların yaşandığına dikkat çekiyor.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Mustafa İSLAMOĞLU
Peygamberimiz Bir Müslüman
İçin “Anı” Olabilir mi?
Kutlu Doğum Etkinlikleri Münasebetiyle
En tehlikelisi de, bu işin
Cahiliyye şiirinin ana
damarlarından biri olan
“medhiye” yarışına dönmüş olması. “Kim daha
çok övecek?” yarışı çığırından çıkınca, iş Hz.
Peygamber’i “tanıtma”
değil, “tezgahlama” yarışına dönüşüyor. Olan,
vahyin inşa etmeye çalıştığı sahih “peygamber
tasavvuruna” oluyor.
Efendimizi tanıtma iddiasıyla çıkılan yolda,
efendimiz tanınmaz hale
getiriliyor. Allah’ın “örnek” göstererek hayatımızda üretmemizi istediği bir değeri, bizler acımasızca ve arsızca “tüketmeye” koyuluyoruz.
nılar “geçmişte kalanı”, “geçip gitmiş olanı” temsil ederler. Peygamberimiz bir Müslüman için “anılarda kalan”, “geçip
gitmiş olan”, dolayısıyla “anılan”
mıdır?
Hemen belirtelim ki, tüm “anmalar”, unutmanın zımni bir itirafıdır.
A
Unutulmayanın, hele hayatın ta merkezinde olanın, “anılmasından” söz
edilemez. Birini anmak, hatırlamaktır. Hatırlamak, iyidir. Ama bu Peygamberimiz ise, onu hatırlamakla teselli olmak, bir o kadar düşündürücüdür.
Allah onu “izlememizi” emretti.
Çünkü o yeryüzünde iz bırakan, yerde yürüyen bir “insan” idi. Allah zatını izlememizi bunun için emretmedi. Zatına olan sevgimizi, Elçi’sini
izleyerek isbat etmemizi emretti:
“De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız,
beni izleyin ki Allah da sizi sevsin;
günahlarınızı mağfiret etsin.”
Kur’an’ın helak kıssasını anlattığı
tüm inkarcı kavimler, kendilerine
gönderilen “insan peygamberi” inkar
hususunda ortak tavır gösterirler.
Kur’an hepsinin de gönderilen elçiyi
reddederken “Bize bir melek gönderilmeli değil miydi?” dediğini nakleder.
Bu iki şeyin göstergesidir:
1) İnkarcı kavimlerin iman etmeye gönüllü olmadıklarının. Zira bu
bir sahte mazerettir. Bununla, “Biz
hayat tarzımıza müdahale ettirmeyiz” demeye getirirler. Zira bir meleğin davranışları bir insan tarafından
“örnek” alınıp üretilemez. Mahiyetleri farklıdır. Eğer elçi gönderilen bir
melek olsaydı, bu kez de “O melek,
biz insanız; biz nasıl onu örnek alalım?” diyeceklerdi.
2) İnkarcı kavimlerin insan soyu-
na olan güvenlerini tamamen yitirdiklerinin. Baksanıza “Bize bir melek gönderilmeli değil miydi?” diyorlar. Bu “herkesi kendi gibi görmek”
deyiminde ifadesini bulan ruh halidir. Kendileri o kadar sapmışlardır ki,
bu sapma onların insan türüne olan
güvenlerini kökten yok etmiştir.
Peygamberimiz bir Müslüman
için sadece bir “anı” değilse, Kutlu
Doğum münasebetiyle içinden geçilen şu günlerdeki etkinlikler de,
“Dostlar beni hatırlasın” türünden bir
“anı”ya dönüştürülmemelidir.
Diyanet’in yuvarladığı küçük kar
topu, büyüdü büyüdü kocaman bir
dağ oldu. Günlere, haftalara sığmadı.
Kutlu Doğum Haftası olarak başlatılan merasimler, Nisan’ın tamamına
yayıldı, Nisan neredeyse kutlu doğum ayı haline geldi. Camilere sığmadı. Salonlara, hatta statlara taştı.
Bu yıl kutlamalar isim değiştirdi.
Anlamlı bir jestle “Kutlu Doğum
Haftası” artık “Peygamberler Haftası” olarak kutlanacak. Geçen yıl Danimarka’da ortaya çıkıp bir çok Batı
başkentinde yayımlanan çirkin karikatürler, insanlığın son adası olan
Hz. Peygamber’i dünyanın gündemine oturttu. Bu iş âdetâ, cüzi şerle murad olunan külli hayra dönüştü. Müslümanların alemlere rahmet Hz. Muhammed’le olan irtibatları tazelendi.
Batı, Müslümanların verdiği tepkiyi anlamadı. Biz de Batı’nın anlamayışını anlamadık. Bunun temelinde, Hıristiyan Batı’yı peygamberli
saymamız yatar. Oysa, Hıristiyan Batı (ateist Batı’dan söz etmiyorum) bizim inandığımız anlamda bir “peygamber tasavvurundan” yoksundu.
Yani peygambersizdi. Onlar Hz.
İsa’yı tanrılaştırdıkları günden beri
peygambersizler. Teslise inanan birinin inancında peygambere yer kalmamıştır. Onun için de, peygamberli
bir dini, toplumu ve ferdi anlayamıyorlar.
Biz Müslümanların peygamber
sevgisini de anlayamadılar. Hatta
geçmişte Hz. Meryem’e yönelik Batı’da ortaya çıkan çirkin davranışlara
Müslümanların tepki göstermesini de
anlayamadılar. Zaten bu, karikatür
terbiyesizliği münasebetiyle girdikleri “Siz de İsa için aynısını yapın,
ödeşelim” tavrından anlaşılıyordu.
Bu arada, her zaman olduğu gibi
bizde de işin istismarını yapanlar çıkmıyor değil. Peygamberimizle ilgili
yayıncılık alanında yaşanan şu enflasyona bir bakın. Nasreddin Hoca’nın kazanı gibi, eski kitaplar yeni
yavrular doğuruyor. Ciddi bir siyer
okuru bile olmadan siyer yazmaya
kalkanların haddi hesabı yok. Kaş
yapayım derken göz çıkarılıyor. Vahyin inşa ettiği bir peygamber tasavvurundan mahrum olarak yazılmış,
hakikate ve kaynağa sadakat kaygısı
taşımayan harcıalem ve çala kalem
eserler.
En tehlikelisi de, bu işin Cahiliyye şiirinin ana damarlarından biri
olan “medhiye” yarışına dönmüş olması. “Kim daha çok övecek?” yarışı
çığırından çıkınca, iş Hz. Peygamber’i “tanıtma” değil, “tezgahlama”
yarışına dönüşüyor. Olan, vahyin inşa etmeye çalıştığı sahih “peygamber
tasavvuruna” oluyor. Efendimizi tanıtma iddiasıyla çıkılan yolda, efendimiz tanınmaz hale getiriliyor. Allah’ın “örnek” göstererek hayatımızda üretmemizi istediği bir değeri,
bizler acımasızca ve arsızca “tüketmeye” koyuluyoruz.
Şimdi cevaplanması gereken sualler şunlar: Peygamberimizin bizim
methiyemize mi ihtiyacı var, yoksa
bizim onu örnek alıp hayata taşımamıza mı ihtiyacımız var? Bu ikincisi
gerçekleşmiyorsa, birincisi ona
ödenmiş bir “manevi rüşvet” olmaz
mı? Dahası, o adıyla sanıyla zaten
“övülmüş” tür. Onu Allah övmüştür.
Onun bizim övgümüze ihtiyacı yok,
ama bizim onun modelliğine ihtiyacımız hadsiz. Hal bu iken, neden böyle
yaparız?
“Güzel örnek”i kendi hayatlarımıza taşımanın nasılını konuşmaya devam.
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 21
biyografi
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
Sa’di-î Şirazî
Şark’ın Klasik Eserleri Bostan ve Gülistan Müellifi
Ömer Faruk Altıntaş • [email protected]
lasik kültürümüzün nasihat üzerine bina edildiğini
söylesek hakikatten çokta
sapmış olmayız sanırım. Asırlar
boyu insanımız, kolayca söylenivermiş, yazılmış göründüğü halde,
taklidi ve benzerinin söylenmesi
zor olan anlamında “sehl-i mümteni” tabir edilen eserlerden beslendi. Bunun izlerini hâlen çeşitli
meclislerde yapılan sohbetlerde,
hutbelerde, yazılan eserlerde ve
hatta davranışlardaki belirleyiciliğini görmek mümkündür. Mesneviden, Gülistan ve Bostan’da anlatılan hikayelerin kollektif hafızamızda yer ettiğini kim inkâr edebilir. Güngörmüş büyüklerimiz, insanların hatalarını gördükleri vakit, edeben, doğrudan söylemezler,
anlayana ders verebilmek için konuyla irtibatını hemen ya da hiç
kuramadığımız hikayeler anlatırlar. Bir zaman saydığımız bir büyüğümüzün huzuruna varmış, bir
ricalarını, çok gecikmiş olma nedeniyle utanarak, fakat yerine getirmenin keyfi ile de kendisine takdim etmiştik. Büyüğümüz, “Birisi
görmüş geçirmiş birinin yanınan
varmış, efendim, çok meşgul ediliyorum, insanlara hürmetten kusur
etmekten korkuyorum ama, işime
de engel olunuyor kabilinden sözler ile ne yapması gerektiği konusunda nasihat istemiş. O kişi ise
tavsiye kabilinden zengin olandan
borç iste, fakir olana da borç ver, o
zaman rahat edersin, demiş” mealinde bir kıssa anlattığı vakit, dersimizi almıştık. Sonraları benzer
bir hikayeye Sa’di-î Şirazî’nin
Bostan adlı eserinde tesadüf edecektim.
Kesin tarihi bilinmemekle beraber 1200’li yılların başında doğan
Sa’di-î Şirazî’nin (öl. 1292) bugüne, kültürümüze olan etkisinin sü-
K
rekliliği bu açıdan bakıldığında dikkati celbediyor.
Fars edebiyatının en büyük
şairlerinden olan Sa’di’nin
hayatı ile bilgiler muhteliftir,
kesin bilgilere sahip değiliz.
Hayatı hakkındaki bilgilere
daha çok eserlerinde kendisi
hakkında verdiği bilgilerden
ulaşılmaktadır. İlk dinî ve
edebî bilgileri Şiraz’da alan
Sa’di, oradan Bağdat’a giderek Nizamiye Medresesi’nde
dersler aldı. Bağdat’ta tahsilini 1257’de tamamlayan
Sa’di, Şiraz’a geri döndü ve
Fars bölgesi hükümdarlarının yakınında bulunan şahsiyetlerden oldu. Kendi eserleri ve ondan bahseden eserlerden anlaşıldığına göre hayatı
boyunca Hicaz, Şam, Lübnan ve Anadolu’ya yolu
düşmüştür. Sa’di, henüz hayatta iken büyük bir şöhret
kazanmıştır. Döneminin diğer şairleri onun üslûbundan
çokça etkilenmişler, benzer türde
şiirler yazmışlardır. Manzum ve
mensur eserlerinde farsçada eskiden beri yaygın olarak kullanılan
atasözlerinden faydalanmış, bunun
yanı sıra kendisinin kaleminden
çıkma ve toplumun düşünce ve isteklerine tercüman olan özlü sözleri atasözü haline gelerek günümüze
kadar kullanılagelmiştir. Sa’di;
Türk, Urdu ve Batı edebiyatlarında
da önemli izler bırakmıştır.
Sa’di’nin manzum ve mensur eserleri Külliyat adı altında toplanmış
olmakla beraber bunu kimin topladığı bilinmemektedir. Ancak, Gülistan ve Bostan adlı eserlerini bizzat Sa’di’nin biraraya getirdiği sabittir.
Gül Bahçesi anlamına gelen
Gülistan adlı mensur eseri 1258 yılında, o dönemlerde Doğu ve Batı’da da adet olduğu üzere, Salgurlu hanedanından Ebubekr Sa’d b.
Zengi’ye ithaf edilerek yazılmıştır.
Klasik eserlerde bulunan münâcât,
na’t ve yazılış sebebini anlatan bir
önsözün ardından, padişahların hâl
ve hareketlerini, dervişlerin ahlâkı-
sayfa 22 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
nı, kanaatin faziletini, susmanın
faydalarını, aşk ve gençliği, güçsüzlük ve ihtiyarlığı, terbiyenin etkisini ve sohbet âdâbını konu alan
sekiz bölüm halinde düzenlenmiştir. Bölümlerde, çok defa günlük
hayatta karşılaşılan olaylar dikkate
alınarak, buralardan ahlâkî ve edebî sonuçlar çıkarılabilen hikâyeler,
nükteler ve beyitlerle süslenmiştir.
Sa’di eserinde, Farsça ve Arapça
şiirler yanında ayetler, hadisler ve
atasözlerine de yer vermiştir. Eser,
üslûp bakımından olduğu kadar,
tertip açısından da mükemmeldir.
Bölümler sıralanırken, birbirleri ile
olan irtibatları gözönünde tutulmuş, mensur ve manzum kısımları
arasında irtibat sağlanmış ve fikirler kısa ve veciz şekilde ifade edilmiştir. Yazıldığı zamandan beri büyük rağbet gören Gülistan’ın hali
hazırda dünya kütüphânelerinde
binlerce yazma nüshası bulunmaktadır. Gülistan’ın Avrupa’da ilk
Latince tercümesi (1651) G. Gentius tarafından yayımlanmıştır.
Sa’di’nin diğer meşhur eserine
bizzat kendisinin isim vermediği
bundan dolayı, ilk kaynaklarda Sa-
dinâme, daha sonraları Gülistan ile bağlantılandırılarak “güzel kokulu çiçek
bahçesi” anlamında Bostan
olarak adlandırıldığı görülmektedir. Manzum olarak
kaleme alınmıştır. Eserde
adalet, ihsan, aşk, tevâzû, rıza, kanâat, terbiye, şükür,
tövbe ve münacat gibi mevzuları içine alan on bölüm
mevcuttur. Bostan yaklaşık
olarak 5000 beyit ihtiva
eder. Sa’di, çeşitli kaynaklardan derlediği hikâyeler,
bizzat şahit olduğu olaylar
ve başkalarından duyduğu
rivayetlerle edindiği bilgi ve
tecrübelerini hikâye ve fıkralar halinde anlatırken sade, çekici ve anlaşılır bir üslûp kullanmış, bazen tarihi
şahsiyetlerden de söz etmiştir. Adalet, siyaset, yönetenyönetilen münasebetleri, iyi
ve kötü ahlâk, Allah’a karşı
kulluk, terbiye, aşk, muhabbet ve benzeri konuları eğitici ve
öğretici bir şekilde işlemiştir. Çeşitili nasihatler ve ibretli cümlelerle
sona erdirdiği hikâye ve sözlerini
hep bu amaç için kullanmıştır.
Bostan bu özellikleri ile dünyanın
birçok yerinde haklı şöhrete nail
olmuş, birçok İslam ülkesinde sürekli okunmuş, okutulmuştur. Bostan’ın bilinen ilk Türkçe tercümesi
Hoca Mes’ud b. Ahmed tarafından
1354 yılında yapılmıştır. Bostan’ın
Almanca, İngilizce ve Fransızca’ya da tercümeleri mevcuttur.
Bostan’ın Türkçe tercümelerinden
günümüzde en yaygın olanları, Kilisli Rifat Bilge ve Hikmet İlaydın’ın tercümeleridir. Bostan da,
Gülistan gibi asırlarca İslam aleminde büyük rağbet görmüş, medreselerde ders kitabı olarak okunmuş, bir çok şerh ve tercümeleri
yapılmıştır.
Kaynaklar:
- TDV İslam Ansiklopedisi, Sadi,
Bostan ve Gülistan maddeleri
- MEB İslam Ansiklopedisi, Sadi
maddesi
- Gülistan, Şeyh Sadi, Niğdeli Hakkı
Eroğlu, Risale Yay., 1996
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
IGMG Kuzey Bavyera Bölgesi Forchheim Fatih
Camii Tarafından “AHDE VEFA” Programı Yapıldı
orchheim Jahnhalle salonunda Prof.
Dr. Necmettin Erbakan`ın anısına
düzenlenen “Ahde Vefa” programı
kelimenin tam anlamıyla muhteşemdi.
Fatih Maraşlıoğlu’nun Kur`an-ı Kerim
Tilaveti ile başlayan proğram, Forchheim
Sube Başkanı Engin Kolu`nun selamlama
ve teşekkür konuşması ile devam etti.
Sonra kürsüye gelen IGMG Kuzey Bavyera Bölge Başkanı Bilal Demiroğlu konuşmasında bu tür programların, insanımızın ve nesillerimizin zinde tutulup, şuurlanması için önemli olduğunu vurguladı. Bugünkü duyarlılıklarımızın her anında ve
her zerresini Merhum Hocamıza borçluyuz. Merhum Hocamıza Allah`tan Rahmet,
Camiamıza Sabr-ı Cemil, tüm insanlığa
başsağlığı diliyorum dedi.
Daha sonra kürsüye gelen Viyana Bölge
Başkanı Muhammed Turhan Prof. Dr.
Necmettin Erbakan`ın kazandırdığı şuur,
azim ve gayretten bahsettiği konuşmasında, bugün hocamızın aramızdan ayrılmasıyla başsız kalan ümmet, karmaşa içinde
boğulmaktadır. Yani Ümmet yetim kalmıştır dedi.
Günün Hatibi olarak Türkiyeden programa teşrif eden T.C. 54. Hükümetin Adalet Bakanı Şevket Kazan; konuşmasında 40
yıllık süre içinde Erbakan Hoca ile unutamadığı anılarını salondaki dinleyicilerle
paylaştı. Vefatının 36. gününü bugün idrak
ediyoruz ama onun olmadığı zamanlara
alışamadım derken kelimeler boğazına dizildi adeta. Hala beni çağıracak da vereceği talimatları almaya ve kendisiyle paylaşacağım bilgileri cümlelere döküp kendisine sunma hazırlığının heyecanı ile yaşıyorum dedi. Şevket Kazan Bey’in anlattığı
anılarla zaman zaman salonda çok duygulu
anlar yaşandı.
Program, IGMG Kuzey Bavyera Bölgesi mensuplarının okuduğu 40 kadar Hatm-i
Şerif, 140.000 Kelime-i Tevhid, yüzlerce
Yasin-i Şeriflerin, zikirlerin, ve Viyana
Bölge Başkanı Muhammed Turhan Hocanın yürekleri ağlatan ve konuklarında
ayakta amin dediği, duası ile sona erdi.
F
Sayın Müşterilerimiz;
20.08.2009 tarihinden itibaren hizmet veren AMC-Rüsselsheim büromuzda sizin
de ilginizi çekebilecek yeniliklerimizden bir tanesini daha sizlere duyurmak
istiyoruz.
Bundan böyle her ayın ilk Perşembe günü saat 14:30`dan 18:00`a kadar
ücretsiz yemek kursları yapılacaktır.
AMC ürünlerimizin sayısız avantajlarından sadece bir kaç tanesi:
Su ve yağ ilave etmeden pişirme
Daha sağlıklı beslenme ve pratik pişirme
Zaman ve enerji tasarrufları
Dünyanın en tasarruflu AMC Navigenio fırın ve ocağı ile pişirme olanakları
Ve AMC Secuquick ile üç kat daha hızlı ve hafif pişirme imkanları
Bu ve birçok AMC avantajlarını tanımak, hoş bir ortamda yemek pişirmek ve
yeni insanlarla tanışmak istiyorsanız, o zaman Rüsselsheim Mainzerstraße 18`deki büromuza sizleri de bekleriz.
Saygılarımla.
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 23
haber
vrupa`nın en büyük sivil toplum kuruluşu olan İslam Toplumu Milli Görüş Düsseldorf
Bölgesi 2010-2011 Çalışma yılı, Şube
başkanları, Egitim başkanları toplantısı
bölge merkezinde yapıldı.
Açılış Kur`an-ı Kerimi Duisburg
Hacı Bayram Egitim Müdürü Ahmet
Taşçı tarafından okundu ve yoklamaya
geçildi. Yoklama IGMG Düsseldorf
Bölgesi Teşkilatlanma Başkanı Erdoğan
Ok tarafından yapıldı.
IGMG Düsseldorf Bölge Başkanı
Yaşar Erim Şube başkanlarına katılmalarından dolayı teşekkür etti. “Duisburg`da yapılacak kongre ile alakalı
olarak Şube başkanlarına bilgi verdi.
Bizim bölgede olacak ben de katılabilirim diyenler olabilir. Bu yanlış sadece
delegeler katılacak sizlerden anlayış
bekliyoruz” dedi. Eğitim konusunda yeni ataklar içinde olduklarını söyledi.
IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan Bey`in kongre de aday olmayacağını söyledi. Hizmetlerinden dolayı
şimdiden teşekkür ediyorum”dedi. Milli Görüş Genel Başkanımızı hep yanımızda görmek istiyoruz” dedi. Ciddiyetli, gayretli, metodlu çalışmak bizim
için önemli diye konuştu.
IGMG Düsseldorf Bölgesi Eğitim
Başkanı Şinasi Şimşek, Teşkilatlanma
A
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
IGMG Düsseldorf Bölgesi Şube
Başkanları Toplantısı Yapıldı
Başkanı Erdoğan Ok, Sosyal Hizmetler
Başkanı Nihat Südeman, gerekli çalışmalar hakkında bilgilendirme yaptılar
ve diğer bölge idarecileri de bilgilendirmede bulundular.
IGMG Düsseldorf Bölgesi Gençlik
Başkanvekili Abdullah Yıldırım Avrupa`daki gençlerimizin içinde bulunduğu
durumun farkındayız bu yüzden Gençlik bizim için çok önemli olmak da zorunda diye konuştu. Yıldırım yıldız projesini çok önemsediklerini böylece yıllar içinde bize faydalı gençleri aramıza
katabileceklerini söyledi.
Dilek ve temennilerden sonra IGMG
Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan;
şube başkanlarına yaptığı konuşmada;
“Her işi yapabilir miyiz yapamaz mıyız,
gücümüz yeter mi yetmez mi Rabbim
bilir. Bizim sizleri zorlama gibi bir durumumuz da olamaz, bunu denetleme
gibi bir durumumuz yoktur, idari konularda eksiğimiz olmaması gereklidir”
dedi.
Kapanış Kur`an-ı Kerimi`nin ardından program sona erdi.
IGMG Hessenli Hacılar ve Hacı Adayları Kelsterbach’ta Buluştu
GMG Hessen Bölgesi Hacıları ve
Hacı Adaylarının “Hacılarla Buluşma” toplantısı Kelsterbach’ta
bulunan Mehrzweckhalle Nord Salonunda gerçekleştirildi.
IGMG Hessen Bölgesinin himayesinde bölge genelinde ilk defa yapılan
toplantıya katılım yoğundu.
IGMG ile hac ve umre yapmış herkesin davetli olduğu program Rüsselsheim cemiyeti İmam Hatibi Mustafa
Kök hocanın Kur`an tilaveti ile başladı.
Habip Yazıcı ve Erol Ergün’ün sunumunda gerçekleşen programda
IGMG Hessen Bölge Hac ve Umre işlerinden sorumlu BYK üyesi Ömer
Kafa misafirleri selamladı ve bu yılki
hac ve umre seferleri ile ilgili bilgiler
verdi.
2010 senesi Hac görüntülerinin yer
aldığı
sinevizyon
gösteriminde
duygulu anlar yaşandı.
I
IGMG Hessen Bölge Başkanı Mehmet Ateş de IGMG ile hac başkadır
deyip emeği geçenlere ve IGMG`yi
tercih edenlere teşekkür etti.
2003-2010 yılları arasında IGMG
Hac Emirliği görevini yürütmüş olan
Kemal Ergün de toplantının onur konuğu idi. Konuşmasında İslam tari-
sayfa 24 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
hinden örnekler veren ve o topraklarda oluşturulması gereken tarih ve din
şuuruna dikkat çeken Ergün salondan
yoğun ilgi ve alaka gördü.
Daha sonra Raunheim Cemiyeti
Minikler Semazen ekibi sahnede sema
gösterimi sundular.
Kafile ve grup başkanlarının hazi-
runu selamlamalarının ardından
IGMG Hessen Bölge Başkanlığı konuklarına yemek ikram etti.
Hacıların birbirleri ile hasret giderdikleri gece tekrar bir araya gelme
ümit ve temennileri ve kapanış
Kur`an-ı Kerimi ile son buldu.
haber
aklaşık Köln’e 100 km
uzaklıkta olan Kreuzau
Kasabasından gelen Ortaokul(Realschule) öğrencileri, grup
halinde ATİB’i ziyaret ettiler. Ziyaret esnasında ATİB’in çalışmaları,
Türk Kültürü ve İslam dini hakkında kendilerine bilgiler verildi.
Düren yakınlarında bulunan
Kreuzau’dan gelen Alman öğrenci
grubu, ATİB yetkilileri tarafından
karşılandı. Ziyaret grubuna önce
ATİB Merkez binası hakkında bilgiler verildi. Daha sonra ATİB’in
sosyal, kültürel, eğitim, spor, insani yardım ve uyum gibi bir çok konuda yaptığı çalışmalar ve faaliyetler hakkında kısa bilgiler verildi.
Bu konularda sorulan sorular cevaplandırıldı.
Öğretmenleri ile birlikte Hoca
Ahmet Yesevi Camii’ni de ziyaret
eden öğrenciler, İslam dini,
Kur’an-ı Kerim, cami hizmetleri ve
Almanya’da yaşayan Müslümanlar
hakkında bir çok sorular sordular.
İslam’da kadın, aile, komşuluk,
eğitim, çevre ve barış gibi konularda da sorulan soruları ATİB Gn.
Bşk. Yard. Yakup Tufan cevaplandırdı. İslam kelimesinin Almanca’da “Frieden” (barış) anlamına
geldiği ve İslam Dini’nin bir “barış
dini” olduğu öğrencilere anlatıldı.
Ayrıca, Almanya’da Müslümanların meseleleri, yaşantıları ve yap-
Y
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
Alman Öğrenciler ATiB’i Ziyaret Ettiler
tıkları ibadetler hakkında bilgiler
verildi.
İslam kelimesinin “Frieden”
manasına gelmesi ve İslam Dini’nin gerçek bir barış dini olması,
öğrenciler tarafından hayretle karşılandı.
Öğrenciler, sınıf olarak ilk cami
ziyaretinde bulunduklarını, İslam
ve Almanya’da bulunan Müslümanların yaşantılarını ve ibadethanelerini çok merak ettiklerini anlattılar. Bu sebepten dolayı ATİB’i ziyarete geldikleri ifade ettiler. İslam
ve Müslümanlar hakkında birinci
elden aldıkları bilgilerden de çok
memnun olduklarını dile getirdiler.
Ziyaret esnasında söz alan bir
çok öğrenci, neden ve niçin kamuoyu, Almanya’da İslam ve Müslümalar hakkında yanlış bilgilendiriyor diyerek şikayette bulundular.
Kendi aralarında topladıkları
paraları da camiye bağışta bulan
Kreuzau öğrencileri, ATİB ziyaretinden çok memnun olduklarını dile getirdiler. Sınıf öğretmeni E. Pooppel ise başka sınıflar ile yine
ATİB’i ziyaret etmek istediklerini
beirtti.
Öğrencilere yapılan içecek ve
çikolata ikramının ardından ziyaret
proğramı sona erdi.
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 25
haber
slam Toplumu Milli Görüş Teşkilatları Hessen Bölgesi Kadınlar Gençlik Teşkilatı tarafından
organize edilen “Alija-Bosna ve
Biz” konulu konferans Offenbach`ta yapıldı.
IGMG Genel Merkez Üniversiteliler BaşkanıCelal Tüter`in misafir hatip olarak katıldığı programa
gençlerin ilgisi yoğundu. Yaklaşık
90 civarında gencin katıldığı konferans açılış Kur`an-ı Kerimi ile
başladı. Açılış Kur`an-ı Kerimini
Elsenfeld cemiyetinden Enes Yılmaz okudu.
Daha sonra programın sunucusu IGMG Hessen Gençlik Teşkilatı Eğitim Başkanı Ahmet Sertkaya
İ
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
“Alija-Bosna ve Biz” Konferansı
programın içeriği hakkında bilgilendirmede bulundu.
Yine IGMG Hessen Bölge Üniversiteliler Başkanı İsmail Köse
bir selamlama konuşması yaptı.
İsmail Köse`den sonra progra-
sayfa 26 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
mın hatibi IGMG Genel Merkez
Üniversiteliler Başkanı Celal Tüter
sinevizyon destekli “Alija-Bosna
ve Biz” konferansını sundu. Celal
Tüter yaklaşık 15 senelik dönem
içerisinde çeşitli vesilelerle gittiği
Bosna ve Bosna`nın efsanevi lideri
Bilge Kral Alija İzzet Begoviç ile
olan hatıralarını anlattı. Özellikle
son dönemde IGMG olarak Bosna`daki eğitim faaliyetlerine yapılan katkıları da anlatan Tüter;
“Bosna`ya her gittiğimde kendimi
Türkiye`de hissediyorum. Bundan
da her zaman mutluluk duyuyorum. Bosnadaki kardeşlerimiz bizleri karşıladıkları zaman ecdadın
birer emaneti olarak bizleri kucakliyorlar” diye ekledi.
Program Ahmet Doğan`ın okuduğu kapanış Kur`an-ı Kerimi ile
sona erdi.
Özel Köșe
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Selma ÖZTÜRK
Ölüyorsun Be Adam
Ölüyorsun!
imdi size anlatacağım olay
ne bir hikayedir, ne de bir
“Bin Bir Gece” masalıdır
efendim! Bu anlatacaklarım yaşanmış olan bir gerçektir. Hem de bugünlerde yaşanan bir olaydır. Olayın baş rolünü oynayan şahıs ise
benim de - yakından olmasa da tanıdığım bir şahıstır.
Ben bunları duyduğumda “Nasıl
olur yahu?” dedim kendi kendime.
Ve hala şaşkın şaşkın, tekrar tekrar
taaccuplara düşerek, hayretler içinde donakalıyorum. Mübalağa mı
ediyorum? Abartıyor muyum? Bilemem. Olayı anlattıktan sonra,
“Selma hanım hepsi bu muydu?”
diyebilirsiniz belki. Fakat ben hala
şaşırıyorum efendim! Elimde değil...
Adamın biri genç ve evli yani
aile sahibi. Bir hanımı, üç de çocuğu var. Yaşı kırk civarında. Mutlu
ve sağlıklı bir hayat sürdürüyor.
Günlük hayatında ise dini alanda
pek hareket etmiyor. Pek değil, aslında hiç uğramıyor oralara. Bu
adamın bir de kendisinden yaşça
küçük olan bir kardeşi var. Aynı
babadan olmalarına rağmen, aynı
eğitim ve terbiyeden geçmelerine
rağmen bu kardeşi ona nazaran
dindar bir hayat sürdürüyor ve sürdürmeye gayret gösteriyor. Genç
yaşta (Sünnet – i Nebi’ye uyarak)
hac görevini ifa etmiş, günlük ha-
Ş
yatında beş vakit namazını itina ile
kılıyor ve şu fani dünyada kul olduğunu unutmuyor, bunun bilinciyle yaşıyor...
Tekrar abisine dönelim efendim.
Bu bey bir gün bir rahatsızlığı için
doktoruna gidiyor ve hiç aklına
gelmez ani bir teşhisi öğreniyor.
Sigara içmesine rağmen aslında oldukça sağlıklı bir hayat sürdüren
bu adam gırtlak kanseri olduğunu
öğreniyor doktorundan. Ansızın...
Kara haber adamı sarsıyor ve onu
şok altında bırakıyor. Eli ayağı dolaşmış, ne yapacağını bilmiyor.
Üzüntüsü bir yana, ölüm korkusu
bir yana... Derken, adamcağız gerçekleri kabul ediyor. Başka ne yapabilir ki? Ve silkelendikten sonra,
sarsıldıktan sonra, tekrar kendine
geliyor ve korkunç gerçekle yüz
yüze gelmekten başka bir çaresinin
olmadığı hemen anlıyor. Derken...
Zaman kaybetmeden tedaviye başlıyor ve zamanın neyi göstereceğini Allah’a bırakıyor.
Tedavi esnasında her aciz ve ürkek canlı gibi o da ölümü daha fazla (belki de ilk kez bu derecede,
ciddi bir şekilde) düşünmeye başlıyor. Evlatlarını düşünüyor, hanımını düşünüyor ve onların geleceğini
“gitmeden” önce nasıl teminat altına alırım diye düşünüp duruyor.
Düşünüyor, düşünüyor ve düşünmeye devam ediyor, zavallım...
Ve yine her canlı gibi nefs muhasebesini yapmaya başlıyor. Neler
yaptım? Neler yapmadım? Neler
yaparım geri kalan ömrümde? Neler yapmalıyım daha? Sağdan soldan tavsiyeler ve nasihatler topluyor ve dönüp dolanıp dini alana varıyor. Dindar kardeşinden de hem
destek, hem nasihat alıyor. Ve ilk
yaptığı tespit bundan böyle geri kalan ömrünün dini bir ömür olmasının gerektiğini kabul ediyor.
Kabul ediyor... Öyle ya! Kabul
ediyor, lakin... Bir şeyi kabul etmek ayrı şey, uygulamak ve tatbike
geçmek ayrı şeydir efendim! Liste
oluşturuyor ve sıralamasında ilk
gelen şeyin şimdiye kadar ihmal
ettiği namaz olduğunu fark ve tesbit ediyor. NAMAZ. Şu dinin direği olarak bildiğimiz namaz. Şu olmadan olmaz diye bildiğimiz namaz. Ve bazı alimlere göre o olmaz
ise, müslüman da olunmaz denilen
o meşhur namaz.
Hasta ve rahatsız beyefendi namazın zaruret olduğunu maalesef
bu yaşta, oldukça geç yaşta idrak
ediyor ve onu kılmaya niyet ediyor.
Olsun! Zararın neresinden dönerseniz, kar oradadır. Evet, “Artık namaz kılma vakti geldi” diyerek, ya
Allah, ya Bismillah’la başlamaya
niyet ediyor.
Lakin bu heves fazla uzun sürmüyor, süremiyor maalesef. Niyeti
gerçekleşemiyor ve yarı yolda benzini bitmiş araç gibi kalıyor. Sebebi ise çok şaşırtıcı, çok korkunç ve
çok düşündürücüdür efendim.
Bir yandan günden güne hastalığıyla mücadelesini sürdüren bu
adam, bir yandan da güçlü ve kuvvetli olmaya (en azından görünmeye) çalışıyor. Bu sebebten dolayı
da namazdan, namaza başlamaktan
ve namazı kılmaktan vazgeçiyor.
Sebebine gelince: Neymiş efendim, millet ne dermiş. Şimdiye kadar kılmamışmış da, şimdi hastalığını öğrenince, kanser olup öleceğini bildiği için, namazını kılmaya
başlamışmış da. Nasıl köşeye sıkışınca Allah’ını bilirmiş de... İşte
millet bunları demesin diye, milletin diline bu şekilde düşmesin diye,
onların inadına namazını kılmayacakmış efendim. Düşünebiliyor
musunuz değerli okuyucularım?
Anlamak mümkün mü? Bir insan
nasıl böyle zelil bir düşünceye kapılır? Bana ne, milletin düşündüklerinden? Sana ne milletin dediklerinden? Sen ölüyorsun, sen! Ölüyorsun be adam ölüyorsun! Sırası
mı şimdi başkalarının düşünceleri?
[email protected]
Yol yakınken neden dönmeyesin? Neden Allah’ın sana vermiş
olduğu imkanı kullanmayasın?
Mevlana’nın meşhur: “Gel, gel, ne
olursan ol, yine gel” sözleri geldi
aklıma. Ne olursan ol yine gel denildiği halde, zavallı garibim gelmiyor, gelemiyor. Çünkü burada
bile nefs ağır basıyor. Nefs... Son
nefese kadar mücadele ediyor. İnsanoğlunu yolundan saptırmak
için. Ve insanoğlu da ona yenik düşüyor. Eee, gurur meselesi dedik
ya.
İnsan son nefeste veya son nefese doğru bile bu kadar ciddi bir hususta dünyadan göç ederken bile
gurur meselesi yapar ve ebedi alemini ziyan eder mi? Hala gurur, hala gurur! ENE, ENE, ENE. Ne imiş
bu gurur denen illet? Ne imiş bu insanoğlunu yiyip bitiren, onu mahveden o lanet gurur...
Beyefendi bilmez ki, öldükten
sonra ona kimsenin yardımcı olamıyacağını. Onu sevenler ondan
tez ayrılacağını. Yalnız öleceğini
ve Allah’a yalnız hesap vereceğini.
Evet efendim! İnsan yalnız ölür.
İnsanoğlu ölürken kimseye güvenmeksizin yalnızdır, yapayalnızdır.
Ve böyle ölür. Bir uçak düşse, o
uçakta bulunan herkes topluca ölse
de, yine de herkes yalnız ve kendi
başına ölür. Ayrı ayrı ölür. Bunları
bilmez bizimki. Bilse, böyle harekette bulunmaz. Ve kimsenin ona
yardım edemiyeceğini de bilmez...
Bilmez bütün bunları...Öyle ya.
Bunun bilincinde olsaydı, milletin
dediği umrunda bile olmazdı ve
yoluna devam ederdi. Yolunu giderdi...
Evet şimdi de gidiyor yolunu...
Sen gitmişsin kimin umurunda?
Sen gidiyorsun be adam SEN!
Gidiyorsun. Artık uyan!
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 27
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat
ASRIN YILDIZI KAYDI
Erbakan Hocamızın ardından-1
ASRIN YILDIZI KAYDI
Erbakan hocamızın ardından-2
ASRIN YILDIZI KAYDI
Erbakan hocamızın ardından-3
27 Şubat`ta bir yıldız kaydı gitti.
Yıldız değil kardeşim sanki bir aydı, gitti.
27 Şubatta bir mücahit kaybettik.
Son vazifemiz için koşup Fatih`e gittik.
27 Şubat`ta ruhunu teslim etti.
Gitti bir yıldız daha dünyadan kayıp gitti
Mücahit komutandı Konya`dan yurdumuza,
İman ruhu verdin sen, kıymetli ordumuza.
Ya Allah destur deyip işe girdi Konya`dan.
Anlamadı Hakkı, bilgisiz, gafil, nadan.
Yeni bir güneş doğdu ana yurda, vatana.
Layık bir evlat oldun şehit yatan atana.
Atan seni bekledi duasını aldın sen.
Cihan`a inanç ruhu, İslam aşkı saldın sen.
Sen Peygamber izinde yiğitçe bir er idin.
Ne söylersen hep, yanlız İslam için derdin.
Allah için yürüdün, Allah için koştun sen.
Boş geçmedi hayatın Allah için coştun sen.
Vatanın her yerinde açtı İslam çiçeği,
Genç yaşında gördün sen, en doğruyu gerçeği,
Yeni ufuklar açtın ileri görüşünle..
Genç çiçekler yeşerdi samimi gülüşünle..
Yeşersin o çiçekler hep imanla yeşersin.
Onlar meyveye dursun. Sen de fani beşersin.
Üzülme hocam sakın, biz her zaman zindeyiz.
Bu can tende kaldıkça, vallahi izindeyiz.
Milyonlarca insandan dua üstüne dua..
Hak ettin bu duayı, yürü yüce Mevlaya.
Edepte misal idi güzel ahlakta örnek.
Cihat için çalıştı, ıslandı orda gömlek.
Ölümüyle boğuldu ümmet-i İslam yasa.
Anlayamadı kıymetini, basiretsiz yarasa.
Dedesi Fatih Han`a ebedi asker oldu.
Maneviyat erleri İstanbul`da yer buldu.
Ahlak ve maneviyat önce oldu hedefin.
Parlayan sanayide fabrikalar sedefin.
Patlattın sen, bir bir, tüm zararlı mayınları.
Sen gösterdin topluma maddeci hayınları.
O bir sevdalı idi. İşte büyük cihadta.
Ülkemize nur saçtı sanayide, icatta.
Dünyadan ayrılarak kavuştu Mevlasına.
Ararken sevgiliyi erişti Leylasına.
Fatih Sultan ecdada layık bir torun oldu.
Onun sıcak koynunda bir mezarcık yer buldu.
Milli görüş sevdalısı, Allah`ın bir askeri.
İslam için dolaştı adım adım her yeri.
Nur yüzünden tebessüm asla eksik olmadı.
Yaşı geçmiş olsa da al yanağı solmadı.
Son nefesini bile cihat yolunda verdi.
Başka söze ne hacet, hep cihad cihad derdi.
Sanayide mimardı. Örnek idi cihatta.
Zalim vermedi fırsat, ölümlü şu hayatta.
Yüzünden akan terler suladı ülkemizi.
Tatlı tatlı sözleri anlattı ilkemizi.
Kostantinin fethinde Ulubatlı bir Hasan.
Bedrin aslanı gibi cihat aşkıyla yanan.
Yıldız yıldız süsledi yurdun her bir yerini.
Pek memnun edemedi masonlardan birini.
Adı başka güzeldi soyadı da Erbakan.
Ona rahmet eylesin, bizi yoktan yaratan.
Hüzünle matem tuttu bu gün bütün felekler.
Misafir geldi size, selamlasın melekler.
Abdullah Kul
01.03.2011 - İstanbul
Köprübaşılılar 25 Nisan’da Buluşuyor
öprübaşılılar, her yıl geleneksel
olarak düzenleyecekleri tanışma, dayanışma, kültür ve eğlence gecesi hazırlıklarını yapılan istişara
toplantısıyla tamamlayarak, 25 Nisan’da Neuss’ta biraraya gelecekler.
Merkezi Almanya’nın Neuss kentinde bulunan Trabzon ili Köprübaşı ilçesi
eski adıyla Güneşara adını taşıyan derneğin konferans salonunda düzenlenecek gece için derneğin başkanı Mustafa
Aydın, her yıl geleneksel hale getirecekleri etkinliklerin ikincisini gerçekleştireceklerini ifade etti. Aydın, “Hemşerilerimizi bir arada görmekten mutluluk duyacak bir anlayış içerisinde bu dayanışma ve birlik gecesini organize ettik. Bu
K
sayfa 28
anlamda yapılan organizasyonun herkesin katılımı ve katkısıyla geçmesini temenni ediyoruz. Tanışma, dayanışma,
kültür ve eğlence gecesinin sevincini
hep birlikte yaşamak istiyoruz” dedi.
Hazırlıkların aralıksız sürdüğü ifade
eden Organizasyon Komitesi sorumlusu
Erol Ertürk, “Birlik ve beraberliğimizi
en mükemmel bir şekilde o gün ortaya
koyacağız. Sanat ve iş dünyasından katılımın olacağını bu anlamlı güne tüm
hemşehrilerimizi davet ediyoruz” dedi.
Ayrıca, tanışma, dayanışma, kültür
ve eğlence gecesi ile alakalı hemşehrilerimiz geniş bilgi için 0176-36783535
(Erol Ertürk), 0178-8132412 (Mustafa
Aydın) arayabilecekleri ifade edildi.
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
AGAH’ta Yeni Dönem Başkan Seçimi
ısa ismi AGAH olan Hessen
Eyalet Yabancılar Meclisi
Temsilcileri yeni dönem için
yeni Başkanını seçtiler.
26 Mart tarihinde Hanau`da toplanan Eyalet Yabancılar Temsilcileri
önümüzdeki 2,5 sene için yeni Başkan
ve yeni Yönetimi seçtiler.
Başkanlık seçimini Mühlheim
Temsilcisi olan aynı zamanda son 2
senede de Başkanlık yapan Corrado Di
Benedetto ilk tur oylamaları sonucu
kazandı.
K
6 kişilik yönetime ise şu isimler seçildi;
Sevcan Dağ / Fulda
Julius Gomes / Wiesbaden
Jetty Sabander / Karben
Mustapha Ouertani / Wetzlar
Memiş Alıcı / Dillenburg
Yeliz Başar / Rödemark
Uzun süredir AGAH ta değişik yönetim kadrolarında hizmet veren eski
idarecilere de teşekkürle veda edilirken, yeni dönemde Entegrasyon ve Seçim Hakları yine ana konu olacak.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
M. Salih AYDIN
Hacarabın Serüvenleri 43
Olayların neresindeyiz
Hasretin baharda kavuştuğu, vuslatın yaza kaldığı, şu günlerde, ızdırabın ve acının sessizliğini içimde
duyuyorum.
Bu hisleri duyarken bakın dünyada neler oluyor nelerimiz kayboluyor.
İslam Âleminin yalnızlığını fırsat
bilen bazı menfaatperestler kemirgen fareler tarafından bir güzel kullanılmaktadır.
Kendi iç siyasetlerinin finanse
edebilmek için yıllardır yaptıkları
gibi masum insanların ekmeklerini
ellerinden almaya devam etmekteler.
Masum insanların kanı altın tepside dünya vampirlerine sunulmaktadır.
İşte bu yalnızlığımızı bilenler ikidebir tepemize binerek şamar oğlanına döndürdüğü hayatımızı ya sabır
diyerek geçirmekteyiz.
Hürriyetimiz esarete döndürülmüş, elimiz kolumuz bağlı, hürriyet
istemimiz dillerde dolaşıp dururken.
Hürriyet vereceğiz adı altında
memleketlerimiz işgal edilir oldu.
Hürriyet adına sığındıklarımız bizim kanımızı emerken.
Biz kendimizi avuttuk.
Zenginliklerimiz sömürülüp gitti.
Ve hala sermayemiz elimizden
gitmekte.
İçimde bir alev ruhumu sanki işkence ile sıkıyor gibi.
İnsanlık adına hürriyet adına demokrasi adına masum insanları vurmak ne kadar adil oluyor.
Tabii orası da meçhul.
Oradaki çığlıklar sanki yüreğimde acı oluşturuyor.
Gecelerim zehir oldu sadece dua
edebiliyoruz.
Ve dünyada olan olumsuz olayları seyrediyoruz.
Sırasını bekliyen kurbanlıklar gibi.
Kapitalist zihniyetin bütün insanlığı feda ettiği şu günlerde, duyarlı
insanların aynı duygu ile yandığını
içimde hissediyorum.
Bütün insanlık bir müjde beklerken biz bu müjdeyi vermekten bile
aciz durumda bahaneleri kendimize
göre sıralayıp duruyoruz.
Oğlumuz, kızımız, malımız, atımız, arabamız vesair ama arkası gelmiyor.
Hayata gelirken Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyoruz.
Lakin o hazinenin kıymetini bilemiyoruz.
Bir de utanmadan elimizle itiyoruz.
Kendi, kendimize hayatını yaşa
diyoruz.
Yaşamaktan ne anlıyorsak orası
da meçhul.
Öyle pasif öyle uyuşuk öyle aldırmaz olduk ki şöyle bir silkinip
kalkamıyoruz. Irkçı, kavmiyetçi, şehirci vesair olmuş bir boşlukta akıp
gidiyoruz.
Bir şeyler yapamamanın sıkıntısı
içinde kendi kendimi yerken acılarımı gözyaşlarıma bırakıyorum.
Hesabın, tartının, ölümümden
sonraki kabir hayatının nasıl olacağını bilemeden rahat ve huzur içinde
nasıl yaşanır bilemiyorum.
RAB’bim en iyisini bilendir
ALLAH’a kul olabilmek kul olduğumuzun gereklerini yapmak varken bize ne oluyor.
Günü gün etmiş yaşamın ve yaşamanın en rahatını düşünüyoruz.
Ne akrabadan ne sıladan ne komşudan ne garibden, yetimden, fukaradan ne de insanlıktan haberimiz var.
Bu halimizden yararlananlar gelip üstümüzden bombalarını da atarlar zenginliğimizi de sömürürler.
Biz ise sadece seyrederiz hem de
bal gibi demokrasinin verdiği hakları bile kullanamadan.
Ama biz utanmadan kendi fakirlerimizi, gariplerimizi dünya menfaati uğruna kurşunlayarak ne kadar
duygusuz ve materyalist olmuşuz.
Zalim kim olursa olsun, zalimlere
boyun eğmek zillettir.
Kim olursa olsun, kimden gelirse
gelsin, zalim zalimdir, insan hakkını
almasını bilmelidir.
Hani bütün insanlığa saadet ve
huzur getirecektik.
Kendimize bile huzur ve saadet
getiremedik.
Niçin?
Çünkü RAB’bimize verdiğimiz
sözde durmadık.
Ahdimizi yerine getirmedik.
Vesselam.
Vuslat…
Ey hasretim vuslatıma ermeden
gözlerimdeki ışık kararmasın.
İnsanların yüzü gülsün huzura
kavuşsun İslam âlemi.
Sınırların olmadığı Müslüman’ın
hürriyetinin kısıtlanmadığı insanların horlanmadığı bir dünya istiyorum.
Kimsenin kimseyi tehdit etmediği barış içinde yaşayan bir dünya istiyorum.
Ama şeytan durmuyor.
İnsan şeytanları ile dünyayı cehenneme çevirmeye zulüm çarklarını
çevirmeye devam ediyor.
Yüz yıllık iki yüz yıllık hesaplarla zamanımızı satın almaya çalışıyorlar.
Elbette onların bir hesabı varsa
ALLAH’u zü`l Celalin de bir hesabı
var.
ALLAH c.c. El-Kahhâr, El-Müntekım, El-Hâfıd`dır.
Bizim de bir adım atarak kenetlenmemiz ve birbirimizi O`nun rızası için sevmemiz gerekir.
Ardından diğerlerinin adımları
elbette gelecektir.
Kuzeyde, güneyde, doğuda, batıda zincirin dişleri gibi olacağız.
Önce bir işe başlarken kendimiz
inanırsak sonra başkaları inanırlar.
Komşumuz dediğimizde fizandakini hatırlayacak ve hissedeceğiz.
O zaman insanlık huzura erer rahata ve barışa kavuşur.
İnşaALLAH o günler gelecek biz
ulaşamasak da nesillerimizi bu duygularla besleyeceğiz.
[email protected]
RAB’bim Sana güveniyor Sana
dayanıyorum kapında bizi kabul etmeni bekliyorum.
Sen RAHMAN ve RAHİM’sin
Bizleri sıratı müsteğıymden ayırma
ya RAB.
Âmin.
Onlar Umuda
Yolculuk Ettiler…
Meçhul bir yola çıktılar, umutlarını, gençliklerini, emeklerini vererek.
Onlar umutlarını verdikleri her
yerde.
Hasretlerine kavuşacakları yere
giderken.
Hasretlerine kavuştukları yerde.
Hasret oldukları kişiler tarafından.
Sadece paraları emekleri sömürüldü.
İşe yaramaz hale gelince de bir
köşede unutuldular.
Keşke sadece emekleri sömürülmekle kalsaydı.
Ellerindeki yavruları torunları
hatta hanımları ve kocaları alındı.
Kimileri dininden, benliğinden
koptu kimileri anadan babadan.
Kimilerinin kaybedecek bir şeyleri kalmadı.
Her köşede birilerinden yedikleri
darbelerle güvenleri tükendi.
Yalanlarla beslenen bu hayatta
yalanlarla sömürüldüler aldatıldılar.
Artık umutlarının tükendiği bir
andı.
Umuda yolculuk ettikleri yerleri
vatan olarak seçtiler.
Hasretlerinin ihanetine inat ederek.
Yeni bir umut besleyerek yüreklerinde…
ALLAH izin verirse tekrar buluşmak üzere kardeşlerim. Hakkınızı
helal edin. Sizleri ALLAH’a emanet
ediyorum. Selam ve dua ile...
Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 29
bulmaca
sayfa 30 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat

Benzer belgeler