PDF SAYI 56 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 56 - Hayat Online
“KUTLU DOĞUM” KUTLU OLSUN AGAH’ta Yeni Dönem Başkan Seçimi Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir IGMG Hilft: Yardımlar Japonya Başkonsolosluğu’na teslim edildi 28 15 OKUSAN Avrupa’daki Kitapçýnýz Binlerce Kitap, CD, VCD, DVD ve Hediyelik Eþyalar Tel: 06142-793 0770-71 . Fax: 06142-793 0772 Mobil: 0157-83555560-61 . [email protected] Aylk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung · Say/Nr.: 56 · Yl/Jahre: 8 · Nisan / April 2011 / Cemaziye`l Evvel 1432 www.okusan.eu Dünyada ve Özellikle Almanya’da Bazı Politikacılar Yanlış Arayışlar İçerisindeler insanlığın ihtiyacı huzur ENERGY Enerji İçeceği Damaklara 16-17 Serin 23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması Castrop Rauxel’de Yapıldı Bir Hâkim Hayat Ölüyorsun Hacarabn ve Tat Be Adam Medeniyetin Serüvenleri Ahiret Sipariş İçin: 0179-9705472 E-Mail: [email protected] Dini İslam Dr. Yusuf IŞIK Hâkimiyeti 5 Mahmut AŞKAR 11 Selma ÖZTÜRK Ölüyorsun 27 M. Salih AYDIN 43 Peygamberimiz Bir Müslüman İçin “An” Olabilir mi? 29 Mustafa İSLAMOĞLU 21 HAC-UMRE SEYAHAT Islamische Gemeinschaft Milli Görüş Hadsch-Umre & Reisen GmbH Boschstraße 61-65 . D-50171 Kerpen Telefon: 02237-656 310/311 E-Posta: [email protected] . Web: www.igmghacumre.com Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir editörden hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal Sinan AKTÜRK İnsanlığın İhtiyacı Huzur Sevgili dostlar! Özelikle 11 Eylül saldırılarından sonra dünyada belli dengeleri değiştirebilme adına yapılan ve milyonlarca masum insanın kanına giren gelişmeler maalesef hız kesmeden devam etmektedir. Dünyanın belirle bölgeleri yaklaşık 100 yıldan fazladır her daim kan ve gözyaşının aktığı coğrafyalar olmaktan kurtulamamaktadır. Belki son elli yıldır petrol bahanesiyle buralardaki halklara huzur denen kavram unutturulmuş durumda. Ve maalesef dışarıdan gelen işgalci güçlerin haricinde içlerinde bulunan işgal gücü zihniyetli yöneticilerin de buna katkısı aynı oranda devam etmektedir. Maalesef bu tür katliamlar gözü doymamış, şeref ve haysiyetten bir damla nasibini alamamış hasta ruhlu bazı politikacıların ihtirasları yüzünden devam edeceğe benziyor. İşte yaşanan olayları haber bültenlerinde dünyanın neresinde olursa olsun her daim gözünü hırs bürümüş politikacıların kendi halklarına yaptıkları zulümleri izlemekteyiz. Maalesef burada bir itirafta bulunacağım. Bizim meslek gurubumuzda bulunan medya sektöründeki meslektaşlarımız zaman zaman kendi görevlerini yaparken zaman zaman da istihbarat örgütlerinin ve bir kısım karanlık odakların istekleri doğrultusunda yalan ve yanlış haberler yapabilmekteler. Veya ortaya hiç alakası olmayan haberler sürerek insanların kafasında karışıklıklar meydana getirmeye çalışmaktalar. Buna günümüzde medya dilinde dezenformasyon diyoruz. Bir yerlerden düğmeye basıldığında dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan olay öbür tarafında yaşayan insanların ilgisini çekebilmesi için veya buralara kendi menfaatleri için birilerinin girebilmesi için verilen bilgiler belli bir zaman sonra bakıyorsunuz hiç alakası olma- yan bir mecraya çekilmiş olarak karşımıza çıkıyor. Mesela Amerika`da yaşanan 11 Eylül olaylarında Afganistan`daki masum halkın ne alakası var. Irak`taki masum halkın ne alakası var. Olayın sıcaklığında verilen medya bombardımanında bütün sorumlular gösterilmekte ama aradan geçen zaman içerisinde bu verilen medya bilgilerinin bir yerler tarafından servis edildiği ve bunu yapan insanların (bize göre insanlıktan nasibini almamış hayvandan daha aşağı özellige sahip) danışıklı döğüş gereği bu yanlış ve yalan bilgileri dünya kamuoyuna ilettikleri ortaya çıkıyor. Bakıyorsunuz bir bölgede gözü olan hırslı politikacılar (tabii bunların yanında mali güç ve askeri güç sahibi odaklar da mevcuttur) bu isteklerini gerçekleştirebilmesi için gereken hazırlıklar sonucu buralarda karışıklıklar çıkmaktadır. Bu belki Batılı ülkeler de daha yumuşak ve daha demokratik gibi görünmektedir. Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde olduğu gibi binlerce hatta onbinlerce insanın katledildiği olaylar şeklinde cereyan etmemektedir. İşte yaşanan son gelişmeler bu tezimizi güçlendirmektedir. Seçim sathına giren Fransa`da sanki başka sorun kalmadı da veya sanki sorunmuş gibi ortaya sürülen “Burka” yasağı gündemi işgal etmeye çalışıyor. (Yapılan araştırmalara göre Fransa`da Burka giyen kadınların sayısı 20-30`u geçmemektedir. Fransa nüfusunun 58 milyon olduğunu gözönünde bulundurursanız ne kadar komik bir yasak olduğunu görebilirsiniz.) Hani Fransa laik bir ülke idi, hani herkes inancında özgür ve istediği sekilde yaşayabilmekte idi. Yine bir yerler tarafından veya bazı politikacılar tarafından kaşınmak istenen bazı yaralar bu vesile ile kanatılmak istenmektedir. Sözde aşırı sağ seçmeni etkilemek adına yapılan bu geri zekalıca proganda sadece ülkede bulunan müslümanların değil Fransız halkının büyük çoğunluğunun huzurunu sabote etmektedir. Yine Almanya`da belli dönemlerde ve özellikle de seçim dönemlerinde yapılan bazı politik manevralar halk tarafında beklenilen desteği bulamamaktadır. Belki münferit bazı “Dazlak gurupların” yaptığı ırkçı saldırılar olmakta ama bu da çevrede bulunan insanlar tarafından kabul edilmeyip anında tepki gösterilmektedir. Burada özellikle Alman politikacılara bir çağrımız olacak. Gelin artık belli dönemlerde müslümanlara yönelik söylemlerinizi kışkırtıcı bir şekilde kullanmayın da bunun yerine aynı gemi içerisindeki yolcular gibi yanyana değil beraberce yaşanan ortamı birlikte bir huzur adası haline getirelim. Gelin bu ülkede bulunan göçmenleri veya başka din ve ırka sahip insanları kendi özellikleri ile kabul edip onların üzüntülü ve sevinçli günlerinde yanlarında olmaya çalışın. Dini ve milli ihtiyaçları birer demokratik hak gibi kabul edip bir yerlere şirin görünme adına değil de gerçekten huzurlu bir toplum oluşması adına destekleyerek yapmaya çalışın. Bakın belli dayatmaları insanlara empoze etmeye çalışırsanız gün gelir sizin de ayağınıza dolaşır. İşte son yapılan seçimlerde bunun cevabını bazı politikacılar tokat gibi aldılar. Sırf bir seçimi kazanmak adına yapılan yanlış tercihler zamanla bu tercihi yapanların ayağına dolanmakta ve seçmen tarafından uyarı olarak ortaya konmaktadır. İnsanlar politikacılardan artistik açıklamlar veya tutarsız vaatler istemiyor. Bulundukları toplumda huzurlu bir ortamın oluşması için politikacıların üzerlerine düşen görevleri layıkı ile yapmalarını istiyorlar. Bunu yapan politikacılar her daim insanların kalbinde hak ettik- [email protected] leri yeri aldılar. İçerisinde bulunduğumuz günler Efendimiz (s.a.v)in doğum günü olarak kabul edilen “Kutlu Doğum” haftasına tekabül etmektedir. Biz de bu vesile ile Kutlu Doğum haftanızı tebrik ediyoruz. Not: Kýymetli büyüğüm Dr. Yusuf Işık Bey`in kerimeleri Hümeyra evladımız dünya evine girmiştir. Evladımıza iki cihan saadeti diler Işık ailesini tebrik ederiz. Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý bereketlendirsin, þuurlandýrsýn. Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr. Allah`a emanet olun. Impressum / Künye hayat Aylýk Ücretsiz Gazete Nisan - April 2011 Cemaziye`l Evvel 1432 Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni Sinan AKTÜRK Yayýn Kurulu Dr. Yusuf Iþýk, Mehmet Ateþ, Bilal Demiroðlu, Fikret Ekin, Selma Öztürk, Mahmut Aþkar, Cengiz Þahbaz, Sinan Aktürk, M. Salih Aydýn Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: [email protected] Web: www.hayatonline.eu Baský: Sunprint GmbH Offenbach Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz. Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 3 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir lman İslam Konferansı’nda bir skandal yaşandı. Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich’in (CSU) güvenlik işbirliği önerisiyle yaptığı çıkış, Müslüman vatandaşlar ve muhaliflerin büyük tepkisine neden oldu. Aynı zamanda Friedrich kabinede de İslam karşıtı tutumu nedeniyle eleştirildi. İslam bilimci Armina Omerika, konuyla ilgili Berlin’de yaptığı açıklamada, Alman İslam Konferansı’nın (DIK), ülkenin yeni güvenlik politikalarının bir aracı olduğu gibi bir izlenimin ortaya çıktığını ve bunun yapılmasına karşı çıkılması gerektiğini belirtti. Bu tür bir işbirliğinin Müslümanlar arasında endişe verici bir jurnalcilik kültürünün oluşmasına neden olabileceğini ve entegrasyonu teşvik ile alakası olmadığını söyleyen Omerika, Friedrich tarafından konferansta öne sürülen güvenlik işbirliği açıklamasının, bu nedenle tüm katılımcılar tarafından büyük endişeyle karşılandığına dikkat çekti. DIK’in 15 Müslüman katılımcısı bu öneri üzerine yazılı olarak Friedrich’in “şimdiye kadar birçok çabalarla ortaya konulan bir güven oluşturma sürecini tehlikeli bir şekilde temelinden sarstığını” açıkladılar. Yapılan açıklamada İçişleri Bakanına, uzun yıllardır süren Müslümanlarla devlet arasındaki diyaloğun geliştirilmesi ve DIK’in bugüne kadar yaptığı çalışmaları kolayca tehlikeye atmama çağrısında bulunuldu. “Alman İslam Konferansı Müslümanlara karşı üstünlük söyleminin bir aracı” İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, geçtiğimiz yılın Mart ayı başlarında bu araçsallaştırmaya karşı uyarıda bulunmuştu. Konferanstaki “Müslüman temsilcilerin” bir işlev gördükleri ve karşıt tutum almış olsalar dahi kültüralist yapılara hizmet ettikleri uyarısında bulunan Yeneroğlu, “kendisini Alman İslam Konferansı’nın organizatörleri tarafından oluşturulan bir tartışma kategorisine sokan ve politik, sosyal, toplumsal ve ekonomik nedenlerle dini ve kültürel sınırlar içine giren veya girmek zorunda bırakılanların hâkim söyleme hizmet ettiği” uyarısında bulunmuştu. Hayat A lmanya Müslümanları Merkez Konseyi (ZMD)Başkanı Ayman Mayzek, Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi’nin (KRM) altı ay boyunca sözcülüğü görevini yürütecek. KRM Mart 2007’de çatı dernekleri DITIB, Islamrat, ZMD ve İslam Kültür Merkezleri Birliği (VIKZ) tarafından 2007 senesinde kurulmuştu. Almanya’da yaşayan Müslümanların temsilini organize eden A sayfa 4 İslam Konferansı: İçişleri Bakanı Friedrich’ten Skandal Öneri Almanya İslam Konseyi Başkanı Ali Kızılkaya 2010 Mart ayında Federal İçişleri Bakanlığı temsilcileriyle yapılan toplantı sonrasında, İslam Konseyi olarak Müslüman azınlığa karşı ve kültüralist sınırları olan söylemi reddettiklerini, diğer yandan doğru dürüst ve eşit seviyede bir diyalog düşüncesinde olduklarını belirtmişti. Kızılkaya ayrıca, “toplumsal çeşitlilik bağlamında anayasal çoğulculuk ilkesini ve toplumun özgürlüğünü tanıyarak, politikalarında da bu konuları dikkate almaları hususunda yorulmadan politikacılara uyarıda bulunacağız” demişti. Almanya İslam Konseyi bu düşüncelerle 2009 Temmuz ayında Alman İslam Konferansı’nın “Güvenlik ve İslamcılık” konulu 4. Toplantısı sonuçlarına katılmadığını açıklamıştı. Konsey buna gerekçe olarak da toplantı sonuçlarının, “Müslümanları somut bir gerekçe olmaksızın potansiyel tehlikeli kategorisine soktuğu ve böylece Müslümanlara yönelik güvenlik tedbirlerinin meşru gösterildiği gerekçesiyle tüm bunların güvenlik temelinde atılan adımlar olduğunu” göstermişti. Alman İslam Konferansı’nın diğer İslami cemaatler içinde hayal kırıklığına yol açtığı bildirildi. Süddeutsche Zeitung, Almanya Müslümanları Merkez Konseyi (ZMD) Başkanı Ayman Mazyek’in İslam Konferansı’nın dağılma sürecine girdiği görüşünde olduğunu yazdı. İslam Kültür Merkezleri Birliği (İKMB) Başkanı Mustafa İmal, Hamburger Abendblatt gazetesine yaptığı açıklamada konferansı, sembol politikası yaptığı yönünde eleştiride bulunarak, “Biz, dini cemaat olarak tanınma, din dersleri, imamların yetiştirilmesi, İslam ve Müslümanlara karşı hoşgörü gibi konularla bu alanda daha ilerleyeceğimize inanmıştık” dedi. “Friedrich İslam Konferansı katılımcılarını kullandı” Öte yandan kabine içerisinde de Friedrich yaptığı çıkış ile tepki topladı. Adalet Bakanı Sabine LeutheusserSchnarrenberger (FDP) İslam Konferansı’nın ayrışma yeri olmadığı uyarı- sında bulundu. İçişleri Bakanının güvenlik işbirliği önerisinin İslam inancını Almanya’nın bir parçası olarak değil aksine aşırılık ve radikalliğin kaynağı olarak gördüğü eleştirisinde bulunan Adalet Bakanı, “Konferanstaki Müslüman temsilcilerin diğer dinlere karşı görevdeki İçişleri Bakanından daha açık bir tutum içinde olmaları arkada soru işaretleri bırakıyor” dedi. Friedrich’e sert bir eleştiri de Yeşiller Grup Başkanı Renate Künast’dan geldi. “Federal İçişleri Bakanının bu konferansı tam bir yüzsüzlüktür” diyen Künast, yeni İçişleri bakanıyla birlikte İslam Konferansı’nın entegrasyona katkısının sıfıra indiğini belirtti. Ayrıca SPD, Müslüman temsilcileri bundan sonra İslam Konferansı’na katılmamaya çağırdı. SPD Grubunun Entegrasyon Sorumlusu Aydan Özoğuz Hamburger Abendblatt gazetesine yaptığı açıklada, “Friedrich, İslam Konferansı katılımcılarını kendi sabit fikirli politik profilini sertleştirmek için kullandı” dedi. KRM’nin yeni sözcüsü Ayman Mazyek KRM, siyasi ve tolumsal meselelerle alakalı muhatap olarak görülüyor. Mazyek, KRM aracılığıyla eyalet meclisleri ve Müslümanlar arasındaki görüşmelerin öncüsü ve destekçisi olmak niyetinde. Mazyek Köln’de yaptığı açıklamada İslâm’ın anayasal tanınırlığı ve Müs- Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 lümanlar’ın entegrasyonu gibi meselelerle alakalı kararların hep eyalet düzeyinde alındığından şikayet etti. KRM bundan kısa bir süre önce Yeşiller ve Sosyal Demokrat Parti eyalet hükümeti koalisyonu ile bir buluşma gerçekleştirdi ve okullarda İslâm derslerinin hazırlıklarını sür- dürecek bir danışma meclisi kurulması karara bağlandı. Mazyek Düsseldorf Eyalet Meclisi’nin aldığı bu kararı memnuniyetle karşıladıklarını bildirdi. Hristiyan Demokratlar ve Sol Parti, gerçekleştirilen oylamada SPD, Yeşiler ve FDP tarafından sunulan önergeye evet oyu verdi. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Dr. Yusuf IŞIK Hayat ve Ahiret Dini İslam slâm, itaat etmek, boyun eðmek, teslim olmak; temiz, lekesiz ve kötülüklerden salim bulunmak, selâmete ulaþmak veya ulaþtýrmak anlamýnda, arapça (slm) kökünden mastardýr. Ýslâm, terim olarak; Allah’ýn Hz. Muhammed (s.a.v) vasýtasýyla bildirdiði son ve kâmil dînin ismidir. Bu anlamda Allah’a ve Peygambere inanmak, itaat etmek, dînin emir ve yasaklarýna riayet ederek kötülüklerden arýnmak ve uzak bulunmak, doðru yola ve kurtuluþa ermek demek olur. Bu durumda olan kimseye de Ýslâm denebilir. Müslim ve Müslüman da ayný anlamdadýr. Müslüman, mü’min olduðu için müslümandýr. Mü’min, îman eden, inanan, kendini emniyete alan, kendisi güven veren ve kendisine güvenilen mânâlarýna gelir. Ýslâm, dînimizin ismi olarak doðrudan doðruya Kur’an-ý Kerîm’den alýnmýþtýr. Yani, dîne bu ismi veren bizzat Allah’ýn kendisidir. Esasen, tahrif edilmemiþ haliyle, Hz. Âdemden beri Resuller ve Nebîler vasýtasýyla gelmiþ olan bütün dinler Ýslâm’dýr. Þimdi Ýslâm’ýn ne olduðuna ve Müslümanýn kim olduðuna bir bakalým. Ýslâm Dini, sadece îman ve ibâdet hükümlerinden ibaret deðildir. Ýslam’ýn mukaddes kitabý olan Kur’an-ý Kerîm, ölülerin ardýndan ve mezar baþlarýnda okunmak için sadece bir dua kitabý olarak indirilmemiþtir; ölülere de faydasý vardýr ama öncelikle diriler içindir. Ýslâm, dünya ve âhiret dînidir. Zaten dünya ve âhiret, hayatýn iki merhalesinden ibarettir. Ýslâm inancýna göre; ölüm, bir bitiþ, yok oluþ deðil, yeni bir hayata veya hayatýn yeni bir safhasýna geçiþtir. Dinimiz insanýn/kulun Allah’a karþý ödevlerini olduðu kadar, kendi nefsine, yakýn ve uzak çevresine (baþka varlýklara ve insanlara), içinde yaþadýðý topluma karþý sorumluluk, hak ve ödevlerini de sistematik olarak bildirir. Ýnsana en büyük deðeri verir ve en büyük þerefi bahþeder. Ýnsan Ý olmanýn üstün þerefi içinde yaþýyabilmenin en olgun ahlâkî ölçülerini koyar. Allah’a, Peygambere ve O’na indirilen Kur’an’a îman edip kurtuluþa eren müslümanlar, bahtiyar insanlardýr. Onlar, Allah’ýn emirlerine ve Resûlünün Sünnetine uyar, yasaklarýndan kaçýnýr; baþkalarýna da yalnýz hayrý, iyiliði, doðruyu tavsiye ve telkin eder ve her þart içinde kötülüðe, þerre karþý dururlar. Allah yolunda bünyan-ý mersûs (kurþun madeni dökülerek saðlamlaþtýrýlmýþ yapýlar) gibi saf baðlayarak mücadele ve mücahede ederler. Müslümanlar, yeryüzünde sekînet ve vakar içinde (sâkin, aðýrbaþlý ve alçak gönüllü bir þekilde) yürürler. Kimseyi incitmez ve kalp kýrmazlar. Cahiller kendilerine sataþtýðý vakit, onlara kýzmaz ve uymaz, “selametle” diyerek karþýlýk verirler. Kavgadan, terörden ve hertürlü aþýrýlýktan sakýnýrlar. Mallarýný harcamada israftan kaçýnýrlarken cimrilik etmezler; orta yolu tercih ederler. Ýsrafa, gösteriþe kaçmadan cömertlik yapmak esastýr. Allah`ýn yarattýðý hiç bir cana kýymazlar. Can, Allah’ýn bir emaneti; insan yeryüzünde Allah’ýn halîfesi olan en þerefli varlýktýr. Haksýz yere insan öldürmek ve yaralamak en büyük günahlardandýr ve cezasý çok aðýrdýr. Müslüman, zina etmez. Nikâhla kurulan evlilik baðý ve aile ocaðý mukaddestir. Müslümanlarýn belli ve temiz neseblerden türeyip çoðalmasý teþvik edilmiþ, neseb karýþýklýðýna da sebebiyet verebilecek, evliliðe ihanet ve evlilik dýþý münasebet yasaklanmýþtýr. Yalan söylemek ve yalancý þahitlik yapmak yoktur. Müslüman yapamýyacaðý þeyi vaad etmez. Vaad ettiðini mutlaka yerine getirir. Yalan yere yemin etmez. Müslüman, dilek ve ihtiyaçlarýný Allah`tan ister ve bunlar için meþrû bir þekilde çalýþýr. Kula kulluk, kudret ve mevkî sahiplerine dalkavukluk, Ýslâm inanç ve ahlâkýnýn dýþýndadýr. Müslümanlar sabýrlýdýrlar ve Allah’ýn sabredenleri sevdiðine, onlarla beraber olduðuna kesin îmanlarý vardýr. Bu sebeple belâdan, çileden yýlmaz, yýlgýnlýða ve ümitsizliðe düþmezler. Ýslâm Dîni, dünyada ve âhirette, ferdî ve husûsî münasebetlerde, toplum iliþkilerinde ve devlet hayatýnda Adâlet’e en büyük yer vermiþtir. Mahkemelerde adaletle hüküm vermek için harcanan zamaný ibâdetten üstün saymýþtýr. “Adâlet mülkün (devletin, toplum hayatýnýn) temelidir.” Öyle ki, müslüman olmadýðý halde âdil olan hükümdar (yönetici), müslüman olduðu halde âdil davranmayan, zulmeden zâlim hükümdardan (yöneticiden) üstün sayýlmýþtýr. Ýslâm, liyakat ve ehliyet farklarýnýn dýþýnda insanlar arasýnda hiç bir sebeple üstünlük kabul etmez. Bütün insanlar, Hz Âdem ile Hz. Havvâ’nýn çocuklarýdýr ve onlar da topraktan yaratýlmýþtýr. Yaradan’ýn hikmeti gereði, birbirleriyle tanýþýp anlaþsýnlar diye ve bir bakýma imtihan olmak üzere kavimler, kabîleler ve milletler halinde ayrýlmýþlardýr. “Bütün inananlar birbirinin kardeþidir”. Renk, deri, þekil, görünüþ, coðrafî farklýlýk, sosyal mevkî ve soy farklarý, üstünlükaþaðýlýk sebebi deðildir; bu sebeplerle kimse kimseye üstünlük iddia edemez. Bütün insanlar ve müslümanlar, maddî ve mânevî liyakatlarýnýn, çalýþma ve meþrû baþarýlarýnýn kendilerine saðladýðý imkânlar dýþýnda bir taraðýn diþleri gibi birbirine eþittir. Köle ve efendi, iþçi ve patron, zengin ve fakir birbirinin kardeþidir. Her bakýmdan güçlü ve kuvvetli olana, zayýf kardeþini korumak ve kollamak bir görevdir. Zekât, fitre, sadaka ve çeþitli yardýmlarla toplumda denge ve adaleti saðlamak üzere, fakirler ve yoksullar koruma altýna alýnmýþtýr. Para ve sermayenin belli bir gurubun elinde birikip aþýrý derecelerde kat kat çoðalarak bir tahakküm aracý, toplum içinde haset, kýskançlýk ve sonuç olarak karýþýklýk vesilesi olmasý doðru bulunmayarak yasaklanmýþtýr. Ýþçinin emeðinin karþýlýðý olan ücreti, alýn teri kurumadan, hiçbir savsaklamaya, gecikmeye meydan vermeksizin ödenecektir. Meþrû servet, kazanç, serbest ticaret ve mîras haktýr, helâldir. Servet ve mülkiyet düþmanlýðý da yoktur. Ýslâm Dîni’nde saldýrgan olmamak, insanlara zarar vermemek, toplum içinde fesat çýkarmamak þartýyla fertler için inanýp inanmamak konusunda zorlama yoktur. Müslümanýn görevi, güzel bir þekilde teblið ve telkin etmektir (bidirmek, anlatmak ve sevdirerek benimsetmektir). Ýnad edenlere; “Senin dînin sana, benim dînim bana” denilecektir. Ancak, bütün dünyayý, Ýslâm barýþý içine almak; bütün insanlýðý âdil bir sistem içinde yaþatmak; Allah’ýn hükümlerini yeryüzüne hakim kýlmak ve bütün dinlerin üstüne çýkarmak; Allah adýný yüceltmek (Ý’lâ-yý Kelimetullah) gayesiyle mal ve nefislerle hatta varý ve yoðuyla çalýþýp çaba sarfetmek de her müslümana farzdýr. Ýslâm, Âlem þümul bir dindir. Belirli bir milletin, muayyen bir zümrenin veya cinsin deðil, bütün insanlýðýn ve bütün insanlarýn dînidir. Kýyamete kadar bütün insanlýk için geçerlidir. Hüküm ve prensipleri, her devir ve her yerde insanlarýn ihtiyaçlarýna cevap verebilecek niteliktedir. Gelmiþ geçmiþ bütün Peygamberleri ve onlar vasýtasýyla teblið edilen kitaplarý kabul ve tasdik etmeyi îman esaslarý arasýna almýþtýr. Yalnýz, diðer dinlerin hüküm ve esaslarý (Kitaplarý) tahrif edildiði, kaybolduðu, sâfiyet ve asliyetleri bozulduðu için, onlarýn hakikatini, aslî þekillerini de içinde bulunduran en son ve en mükemmel (ekmel) din Ýslâm; kendisi, bütün insanlarýn Allah katýnda makbûl biricik sýðýnaðýdýr. Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 5 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir GMG Hessen Bölgesi Eğitimin adını koydu: Önce İman Sonra Salih Amel ve Ümmet Çalışmaları İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatları dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi Avrupa`da da insanlığa hizmet vermektedir. Sosyal çalışmalardan, kültürel etkinliklere, gençlik çalışmalarından, Üniversiteliler çalışmalarına geniş bir alanda çalışma yapmaktadır. Eğitim alanında da öncü kuruluş olmaya devam eden IGMG Teşkilatları, hazırlamış olduğu eğitim materyalları ile göz dolduruyor. Bir çok kuruluş IGMG`nin hazırlamış olduğu bu Eğitim materyallarını ders proğramında kullanmaktadır. IGMG Teşkilatlarına bağlı olarak çalışan bölgelerden biri de Hessen bölgesidir. Geçtiğimiz günlerde Hessen bölgesinde Hizmetiçi eğitim proğramı icra edildi. IGMG`nin bir çok bölgesinde gerçekleştirilen bu çalışma Hessen bölgesinde ciddi bir katılımla gerçekleşti. Şube Eğitim başkanlarının ve eğitimcilerinin katıldığı bu proğrama bay eğitimcilerin yanı sıra bayan eğitimciler de büyük ilgi gösterdiler. Hizmetiçi Eğitim proğramı Hessen bölgesinin içerisinde yer alan Darmstadt şehrinde gerçekleştirildi. IGMG Genel Merkez Eğitim Başkanlığından Ramazan Başlık ve Şaban Malkoç Eğitimci olarak katıldılar. Takdimini IGMG Hessen Eğitim Başkan Yardımcısı Habib Yazıcı`nın yaptığı proğram açılış Kur’an-ı Keriminin okunmasından I IGMG Hessen Eğitimcileri Hizmetiçi Eğitim Proğramını Darmstadt’ta Gerçekleştirdi sonra yoklamayla devam etti. 25 şubenin çalışmaya katıldığı ve 21 kişi ile en fazla katılımı Offenbach şubesinin, 19 kişi ile Hanau şubesinin izlediği görüldü. Uzak şubelerden biri olan Kassel şubesi 8 kişi ile üçüncü sırayı aldı. Diğer şubelerin de gerekli katılımı sağlamaları bütün idarecilere moral oldu. Proğramın açılış konuşmasını yapan IGMG Hessen Bölge Başkanı Mehmet Ateş; yapılan teşkilat çalışmalarını sadece Allah rızası için yaptıklarını belirterek proğrama katılanlara ve hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür etti. IGMG Eğitim Başkan Yardımcısı Ramazan Başlık, “Eğitim Siste- İTİB Wetzlar Merkez Camii Kadın Kolları tarafından organize edilen “Sevgi, Kardeşlik ve Dayanışma Günü” programı Wetzlar DİTİB Merkez Camii Salonunda yapıldı. Evsahipliğini Wetzlar DİTİB`in yaptığı organizede Ehringshausen DİTİB, Herborn DİTİB, IGMG Wetzlar, Wetzlar Bizim Ocak dernekleri ortak bir çalışma gerçekleştirdiler. Yaklaşık 250 kadar hanımefendinin işti- D sayfa 6 Hayat mimiz ve Müfredatlarımız” ve “IGMG Temel Eğitim Müfredatı Tanıtımı” konulu iki ayrı seminer sundu. Yine Eğitim biriminden Şaban Malkoç “Minikler için Temel Bilgiler Kitabı”nın tanıtımını yaptı. Katılımcılar her iki semineri de dikkatlice dinleyerek notlar aldılar. Oldukça verimli geçen bu proğrama, IGMG Hessen Kadınlar Kuzey Teşkilatı Başkanı Handan Yazıcı, Kadınlar GT Başkanı Ayşe Akgün Hessen BYK üyeleri, şube irşad başkanları ve imam hatipleri de katıldılar. Proğramın ilerleyen saatlerinde, IGMG Hessen Gençlik Teşkilatı Eğitim Başkanı Ahmet Sertkaya gençlik çalışmaları ile alakalı bilgilendirmeler yaptı. IGMG Hessen Bölgesi Eğitim başkanı Hikmet Atak, proğramın sonunda Hessen Bölgesinde yapılacak olan, Eğitim çalışmaları ile alakalı kısa bir sunum ve Hizmetiçi Eğitim proğramının değerlendirmesini yaparak katılımcılara ve emeği geçen herkese teşekkür etti. Almanya`da Paskalya tatilinde şubelerimize gelen öğrenciler için kaliteli eğitmler ortaya koyarak iyi değerlendirmemiz gerektiğini vurguladı. Temenniler bölümünden sonra genel bir değerlendirme yapılarak, kapanış Kur’an-ı Kerimi ile proğram sona erdi. Wetzlar’da Kadınlar Sevgi Kardeşlik ve Dayanışma Günü rak ettiği program geçtiğimiz Pazar günü gerçekleştirildi. Programın açılış Kur`an-ı Kerimini DİTİB Ehrigshausen`den Saliha Çelik okudu. Açılış ve selamlama konuşmasını LahnDill-Kreis-Dernekleri Kadın Kolları Başkanı DİTİB Herborn`dan Filiz Koçar yap- Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 tı. Koçar programa iştirak eden herkese teşekkür etti. Açılış konuşmasından sonra IGMG Wetzlar Fatih Camii Semazen gurubu sema gösterisi gerçekleştirdi. Daha sonra Bizim Ocak Wetzlar Minikler İlahi Grubu sahneye gelerek ilahilerini seslendirdi. haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat “Kutlu Doğum”la Gelen Mutluluk er sene olduğu gibi yine Nisan ayının girmesiyle “Kutlu Doğum” proğramları hem Türkiye’de hem de Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Avrupa ülkelerinde idrak edilmeye başlandı. ATİB de, Nisan ayına Wuppertal ve Dortmund teşkilatlarında gerçekleştirilen “Kutlu Doğum” proğramlarıyla “merhaba” dedi. Bu etkinliklerin gayesi, Hz. Peygamber’in dünyaya teşriflerini vesile kılarak O’nun temsil ettiği, yaşadığı ve yaşattığı dini daha iyi anlamaktır. Salonları dolduran müslümanlar da, konuşulanlar ve söylenenlerden bu İlahî mesajı almak, Hz. Peygamber’i daha iyi anlamak ve ilahiler eşliğinde dönen semazenlerle, insanın ilik- H lerine kadar tesir eden, gönül tellerini titreten ney sesleriyle manevi huzur buluyorlar. Avrupa Türk-İslam Birliği bünyesinde Almanya Türklerine sosyokültürel hizmet veren Wuppertal Eğitim ve Kültür Merkezi ve Dortmund Türk Kültür Ocağı’nın evsahipliğini yaptıkları “Kutlu Doğum” proğramlarını sunuculuğunu, başarı- IGMG Hessen Kadınlar Gençlik Eğitim Kursu GMG Hessen Bölgesi Kadınlar Gençlik Teşkilatının düzenlediği “Gençlik Eğitim Kursu” Hanau Cemiyetinde yapıldı. Eğitim Kursuna yaklaşık 40 kadar genç kız katılım sağladı. Program açılış Kur`an-ı Kerimi ile başladı. Daha sonra IGMG Hessen Bölge Kadınlar Gençlik Teşkilatı Başkanı Ayşe Akgün bir açılış konuşması yaptı. Prgoramın konuşmacılarından Ramazan Başlık “Gençliğin Teşkilattaki Sorumluluları” ve “Mekke ve Medine Dönemi İslami Hareket”konularını iki bölüm halinde işledi. Sınıf ortamında öğrenci öğretmen iletişimi şeklinde geçen eğitim esnasında Ramazan Başlık sorulan sorulara da cevaplar verdi. Havva Uyan; Necmettin Erbakan ve Türkiye`nin yakın zamanlarındaki İslami çalışmaları anlattı. Duygulu anların yaşandığı bu bölümde Havva Uyan nefis değerlendirmeler yaptı. Yasemin Erdem “Teşkilat İçi Hastalıklar” konulu sunumunda teşkilat içerisinde yaşanan bu hastalıkların yapılacak çalışmaları ne derecede etkilediğini örneklerle anlattı. Daha sonra Hanau şubesinin tanıtımı yapıldı. Program kapanış Kur`an-ı Kerimi ile sona erdi. I sayfa 8 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 lı sanatçı Serdar Tuncer yaptı. Wuppertal’da ATİB Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yıldırım, günün anlamıyla ilgili kısa bir konuşma yaparken, Dortmund’daki proğrama Genel Başkan Selahattin Saygın iştirak ederek salondakilere hitab etti. Genel Başkan; ATİB olarak verdiğimiz her hizmeti, kendi üyelerimizin olduğu kadar diğer müslümanların ve hatta yerli-çoğulcu toplumun huzur ve barışını dikkate alarak planlıyoruz, dedi. Konuşmasının devamında ise, her zamankinden daha fazla Hz. Peygamber’i anlamaya ihtiyacımızın olduğuna vurgu yaptı. Proğramın asıl hatibi, Türkiye’den davet edilen İlahiyatçı-Yazar M. Fatih Çıtlak, “Hz. Peygamber Muhabbeti” ni enine boyuna işleyen bir konuşma yaptı. Okunan ilahiler ve semazenler eşliğinde gerçekleştirilen “Kutlu Doğum” proğramları sayesinde seyirciler, günlük hayatın sıkıntılarından arınmış, manevi bir huzur bulmuş ruh hâliyle evlerine dönerken, bu tip etkinliklerin devamı temennisinde bulundular. Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 9 haber GMG Rhein-Neckar-Saar Bölgesi Mainz Barbaros Cemiyeti’nin ettiği ve bin sekiz yüz (1800) kişinin üzerinde katılımcıyla idrak edilen “Alemlere Rahmet, Hazreti Muhammed (s.a.v)” programı manevi bir atmosfer içerisinde gerçekleşti. Doç. Dr. Mustafa Karataş´ın hatip olarak katıldığı proğramda açılış, Bursa İlahiyat Fakültesinden emekli Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk hocaefendinin nefis Kur’ân-ı Kerîm tilavetiyle yapıldı. Daha sonra program, Mainz Barbaros Cemiyeti Bşk. ve İmam-Hatibi Abdülaziz Yılmaz ve RNS Bölge Başkanı Yaşar Cimşit Beylerin selamlamaları ile devam etti. Ardından kürsüye davet edilen IGMG İrşad Başkanı (İlahiyatçı-Eğitimci) Ahmed Özden’in, "Hadisler ışığında Peygamber Efendimizi nasıl anlamamız gerektiği" hususunda etkileyici bir hitabeti oldu. Akabinde Melih Tuzlacı´nın Kur’ân tilaveti ve Barbaros Camii cemaatinden Hafız Ali Erdemir’in okuduğu ikindi ezanı ile namaz için programa bir süre ara verildi. Mola esnasında Hattat Mustafa Öztav’ın Cami yararına sergilediği birbirinden güzel elyazması Hüsn-ü Hat levhaları ve camii yararına açılan diğer standlarda katılımcılar tarafından yoğun rağbet gördü. Programın ikinci bölümü kısa bir sinevizyon gösterimi ile devam etti. Barbaros Camisinin hazırlayıp sunduğu Milli Görüş Lideri Merhum Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’a müteallik gösterim katılımcıları duygulandırdı ve sonunda seyirciler tara- Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat I IGMG RNS Mainz Cemiyeti “Alemlere Rahmet Hz. Muhammed” Programı fından uzun bir süre kuvvetli alkış aldı. Münir Çamlı hocaefendinin sunduğu Kur’an ziyafetini müteakiben kürsüden Doç. Dr. Mustafa Karataş’ın yaptığı "Peygamber Efendimizin hayatından kesitler" temalı konuşmasıyla salondaki dinleyicilerin dikkatlerini celbetti. Peygamber Efendimizin yaşadığı Asr-ı Saadet ile içinde bulunduğumuz asrı kıyaslayan Karataş, günümüz insanlarının Efendimizi ve Asr-ı sayfa 10 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 saadeti örnek alarak, istikballerine yön vermeleri gerektiğini vurguladı. Programın akışı içerisinde Şahin Çakır ve Bedri İnce, ilahi ve ezgileriyle dinleyicileri coşturdu. Sunuculuğunu üstlenen Celal Akçasu Hoca’nın, Efendimiz ile ilgili okuduğu beyitler katılımcıları manevî bir yolculuk ile Asr-ı Saâdet yıllarına götürdü. Program, Barbaros Camisinin katılımcılara ziyaret imkânını sağladığı mu- kaddes emanetlerden sakal-ı şerif ve (İlahiyatçı-Eğitimci) Bekir Bilgin’in yaptığı dua ile sona erdi. IGMG Mainz Barbaros Camisinin adına Genel Koordinatörlüğünü Orhan Akın üstlendi. Orhan Akın ve ekibi Barbaros cemiyet yöneticileri ile gençlik teşkilatının birlikte organize ettikleri program en güzel bir şekilde icra edilerek, programa iştirak edenlerin beğenisini kazandı. Programdan sonra Barbaros Cemiyet Başkanı ve İmam Hatibi Abdülaziz Yılmaz ile yapılan kısa bir söyleşide kendisi: "Programa katkılarını esirgemeyen sponsorlarımıza ve emeği geçen, başta Kadın Kollarımız olmak üzere, gençlik teşkilatımıza, cemiyet yöneticilerimize, personelimize ve bizleri hiç bir zaman yalnız bırakmayan değerli üyelerimize şükranlarımı sunuyorum" şeklinde duygularını ifade etti. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Mahmut AŞKAR Hâkim Medeniyetin Hâkimiyeti Dünyayı sömürmek için jandarmalığa soyunanlar da, İslâm’a karşı “Medeniyet Savaşı”nı başlatanlar da muhtemeldir ki, Batı’nın “Adel”lerinden, “Lord”larından “Sir”lerinden ve “Monsieur”lerinden oluşan, soylu, asil, aristokrat, “insanüstü” varlıklardır. Batı, yakalamış olduğu refah seviyesini kaybetme ve güvenliğinin tehlikeye düşme korkusundan beslenen yeni bir siyasi güç oluşturdu. oğarken medeniyetimin kucağına doğdum. O kucak; ana kucağı, aile ocağımdı. Mektebimiz ‘okul’ olduktan sonra okullu olup ötekini öğrendik ve ona göre eğitildik. Kabullenmenin ötesinde seçeneğim olmadığından, kabullendiğim günden beri de kültürel kodlarımla bire bir örtüşmeyen, kendimle özdeşleşmeyen medeniyetin millî bünyemizde meydana getirdiği yan etkileri tesbite, biraz da Batı’ya ayna tutan Batılı düşünürlerin verdikleri ipuçlarıyla hâkim medeniyetin taşıyıcılarını anlamaya çalışıyorum. Arnold Toynbee; “Bana göre medeniyetler kurulduktan sonra tehditlere karşılık vererek büyürler”1 diyor. Medeniyetler sadece askerî güçlerle tehditlere karşılık vermez. Üstünlük sağlamanın, rakip veya düşman olarak görülene D karşılık vermenin, düşünce, sanat ve ideoloji gibi unsurları içinde barındıran kültürel boyutu da vardır. Vatan savunmasında gösterdiğimiz dirayeti ve kahramanlığı medeniyet cephesinde gösteremedik. Fenni (teknolojik) gelişmeyi kültürel üstünlük olarak algılayınca, Üçüncü Selim’den (1789-1807) itibaren başlayan, “Avrupalıları şeklen taklit etme, onlara benzeme çabaları”2 medeniyet değişimine zemin hazırladı. Batı Medeniyeti, kendisi için yegane tehdit olarak gördüğü İslâm/Türk-İslâm Medeniyeti’ne asırlar boyu verdiği karşılıkların kendi lehine neticesini almaya başladığı noktadan itibaren büyüdü, büyüdü... Batı Medeniyeti’nin büyüme trendiyle, bizim ona intisab etmeye başlamamız arasında paralellik var. O, büyüyerek neredeyse yerkürenin tamamını kapladı, bizse küçüle küçüle neredeyse yeryüzünden çekildik. Batı medyasında futboldan sonra en fazla ilgi uyandıran, seyirciyi tv ekranlarına çeken şeyin İslâm veya İslâm’la bağlantılı konular olduğunu, bir kamuoyu araştırmasından biliyordum. Stefan Weidner, “Hiç şüphe yok ki, iklim değişimi ve malî krizle birlikte İslâm, uluslararası aciliyet sıralamasında en baştaki üç önemli konudan birisidir” diyor ve devam ediyor: “Tabiat, iktisat ve kültür gibi her üç sahada da, değişim süreçleri potensiyel kıyamet alametleri gibi algılanmaktadır.”3 Her ne kadar A. Giddens, “Modern dünya ‘kontrolümüzden çıkmış bir dünya’dır”4 dese de, günümüz dünyası kontrol edenler ve edilenlerden ibarettir. Bir akşam tv haberlerini seyreden veya gazete okuyan herkes, kimin kontrol ettiğini ve kimin kontrol edildiğini rahatlıkla görebilir. Deyim yerindeyse, dünyanın kaderini tayin eden Batı için dünya çapında üç hayatî konu: Doğa, ekonomi ve kültür bağlamında İslâm! Ve uluslararası borsalardaki göstergelerin, dünya iklimindeki en ufak değişikliklerin olduğu gibi, İslâmî Cephe’deki her kıpırdama da titizlikle takip edilmektedir. “Bir toplum, düşmanı olan toplumu en iyi kendisine benzeterek mağlup edebilir”5 i günümüz dünyasında, son gelişmeleri de gözönünde bulundurarak, medeniyetler düzeyinde değerlendirdiğimizde; MüslümanDoğu, artık Hıristiyan-Batı’ya değil de, kendisine benzemek için hareketleniyor veya Batı artık Müslümanlara söz geçiremiyor yorumu yapılabilir. Bir başka ifadeyle; düne kadar Tanrı’sına sırtını dönmüşlere yönelirken, kendisine sırt çeviren Müslüman-Doğu’da bugün itibariyle yeniden kendi kıblesine dönüş var. Bütün mesele, halkların kendi kaderlerini özgürce tayin etme hakkına ne kadar ve nereye kadar riayet edileceği veya müsade edileceği meselesidir. Bir başka Batılı entelektüel J. Ziegler’in, “Yeniden feodallaştırılan bir dünyada yaşıyoruz”6 dediği dünyanın çağdaş feodalistleri, bu “Utanç İmparatorluğu”ndan utanç duymadıkları müddetçe, özellikle Müslüman Coğrafya’nın huzur ve sükûn bul- [email protected] ması pek kolay olmayacaktır. Bu medeniyetle ilk ihtilafımız; dünya kraldan ahiret Tanrı’dan sorulur, düsturuyla karşı karşı gelince başladı. Daha sonraları Nietzsche, “Tanrı öldü” dedi ve O’nun yerine, bazılarına göre ideal insan tipi, bazılarına göre ise, insanüstü bir insan, “Übermensch”i zihinlerde doğurduktan sonra, Zygmunt Bauman da, “Übermensch’in doğuşundan sonra Tanrı’ya ihtiyaç kalmadı”7 diyor. Kapitalizm, yalın kültten dogmasız bir dindir, diyen Walter Benjamin, Nietzsche’nin yarattığı “İnsanüstü”nün ilk olarak kapitalizmi din olarak kabullenip hayata geçirdiğini söylüyor.8 Meşhur Fransız Sosyolog A. Touraine’nin, “Modernlik fikri toplumun merkezindeki Tanrı’nın yerine bilimi koyar”9 tesbitine katılıp; Tanrı yanlış yapmayacağına, adil ve merhametli olduğuna göre, O’nun yerine konulan ‘bilim’den de aynı özellikleri beklemek hakkımız değil mi? Modernlik adına 50 milyon Afrikalı barbarca yapılan insan avında öldürülürken, Afrika’nn geleneksel üretim tarzını, değerler sistemini ve sosyal yapısını Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 11 haber yıkarak, onun yerine sadece Avrupalıların iktisadî çıkarlarını gözeten bir mecburî sistem getirirken10, bu cürüm hangi bilim, hangi Tanrı ve hangi medeniyet adına yapılıyordu? Beri tarafta kendimizi kucağında bulduğumuz sistemin “din” yerine oturtulması, diğer taraftan ilahlaştırılan, Tanrı’nın yerinde kendini gören, insanüstü insan... Hıristiyan aydın kiliseye başkaldırmış, kendi “Tanrı”sına kafa tutmuşsa, benimle, bizimle ne alakası ve bağlantısı var bu Hıristiyanlar arası çatışmanın?... Artık, “Senin dinin sana, benim dinim bana” demenin, hem de yüksek sesle ve ko- Erol Yarar Kimdir? Erol Yarar 1960 yılında Ankarada doğmuştur. 1981 yılında Boğazici Üniversitesi Bilgisayar bölümünden mezun olmuştur ve ardından USA Elmira College’de sistem analizi alanında eğitim görmüştür. MÜSIAD Kurucu Başkanıdır. Gıda, Kimya, İş Makineleri ve Dış Ticaretle iştigal eden Erol Yarar Lezzo A.Ş., 404 A.Ş., Rozi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanıdır. İngilizce bilen Yarar, evli ve 3 çocuk babasıdır. ÜSIAD Nürnberg`in davetlisi olarak Nürnberg`e gelen MÜSiAD`ın Kurucu Genel Başkanı Erol Yarar “Almanya`da ve Türkiye‘de İş Fırsatları” konulu MÜSiAD üyelerine yönelik konferans verdi. Konferansı düzenleyen MÜSiAD Nürnberg`in Başkan Vekili Ümit Sormaz konferansı bir konuşmayla açtı. Türkiye`nin önde gelen İş Adamı Erol Yarar beyin iş tercübelerinden ve değerli fikirlerinden yararlanmak istediklerini ve bunun için MÜSIAD`ın Kurucu Genel Başkanı Erol Yarar`ı üyelerle bir araya getirmek istediklerini söyledi. MÜSiAD Nürnberg`in daha yeni kurulmasına rağmen çok önemli faaliyetlerde bulunduğunu bu faaliyetlerin ve projelerin devamının geleceğini MÜSiAD Nürnberg`in Başkan Vekili sözlerine ekledi. Erol Yarar Almanya‘ya ilk defa 1975 yılında bir fuara katılmak için geldiğini ve o zamanlar fuar- M Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ro hâlinde, zamanı gelmiştir! Dünyayı sömürmek için jandarmalığa soyunanlar da, İslâm’a karşı “Medeniyet Savaşı”nı başlatanlar da muhtemeldir ki, Batı’nın “Adel”lerinden, “Lord”larından “Sir”lerinden ve “Monsieur”lerinden oluşan, soylu, asil, aristokrat, “insanüstü” varlıklardır. Batı, yakalamış olduğu refah seviyesini kaybetme ve güvenliğinin tehlikeye düşme korkusundan beslenen yeni bir siyasi güç oluşturdu. Bunun için müslüman coğrafyanın enerji kaynaklarını ve İslam’ı kontrol altında tutmalıydı. Ulrich Beck’in de dediği gibi; ‘Risk Toplumu’ (sanayileşmiş Batılı toplum), Hayat en kötü tehlikeye karşı totaliter sa- böyle olmayacağını kim iddia edevunmaya “meşru” bir kılıf uydu- bilir?” (1): Arnold Toynbee, Medeniyet Yargılarurken, insanlığı daha kötü sonuçnıyor, s.56 larla karşı karşıya bırakıyor. Bunu (2): Prof. Dr. Yavuz Özakpınar, Kültür anlayabilmek için sadece Irak, ÇeDeğişmeleri ve Batılılaşma Meselesi, s.91 çenistan, Filistin ve Afganistan gi(3): Projektionsfläche Islam, Psychologie bi ülkelere ve doğurduğu sonuçlara Heute, April 2011 (4): Anthony Giddens, Modernite ve Bibakmak kafidir. reysel Kimlik, s.30 Tehditlere karşılık vererek bü(5): Mithat Önel Mengüşoğlu yüyen medeniyet, şayet bu güçünü (6): J. Ziegler, Das Imperium der Schankaybederse akibeti nice olur? Ce- de vabı yine meşhur tarihçi Toynbee (7): Zygmunt Bauman, Wir Lebensversin: “Üstesinden gelemedikleri künstler, s.143 (8): Kapitalismus als Religion, s.16 bir tehditle karşılaştıklarında yıkı(9): A. Touraine, Modernliğin Eleştirisi, lır ve parçalanırlar. Dün Türk-İss.26 lâm Medeniyeti’nin akibeti böyle (10): Bartholomäus Grill, Afrika und olmuştu. Bugün olmazsa yarın, Ba- Globalisierung, Vertiefungen, Helmut tı Medeniyeti’nin de akibetinin Schmitt, s. 100 MÜSiAD’ın Kurucu Genel Başkanı Erol Yarar Nürnberg’de larda hiç bir Türk iş adamıyla karşılaşmadığını, ama bu durumun şimdilerde değiştiğini ve Türklerin Dünyanın önemli fuarlarına katılarak Türkiye`ye yeni teknolojiler getirdiğini. Türkiye`nin ekomik gelişmesinin ancak yeni teknolojilerle olacağını söyledi. Nürnberg`in de önemli uluslararası fuarlara ev sahipliği yapması, Nürnberg`in Almanya ekonomisinde öneminin büyük olduğunu gösterir dedi. Maalesef Almanya`da Türk İş Adamları ve Üniversite öğrencilerinin kapılarının önünde olan bu önemli fuarlara katılmamalarının ve buralardan yararlanmamalarının büyük bir eksiklik olduğunu belirtti. Almanya`daki Türk İş Adamlarının 50 yıl içinde önemli gelişmeler kat ettiğini bunun kesinlikle yetmediğini katılımcılara anlattı. Almanya`daki İş adamları hala kendilerine ve kökenlerine öz sektörlerde faaliyet göstermelerinin eksiklik olduğunu ekledi ve Türk İş adamlarının teknolojik ve sayfa 12 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 ilime bağlı alanlara atılması gerektiğini belirtti. Çünkü sadece teknolojiye ve ilime yatırım yapan iş adamlarının ülkelerinin gelişeceğini söyledi. Almanyanın dünyanın en gelişmiş ekonomisine, ilmine ve teknolojisine sahip olduğunu anlatan Yarar, maalesef burada yaşayan Türklerin bu ileri teknolojiden ve ilimden yararlanmadığını sözlerine ekledi bu eksikliğin kısa zamanda giderilmesi gerekmektedir dedi. Almanya`da yaşayan Türklerin mutlaka eğitime önem vermeleri, çocuklarını bu ülkenin teknolojide ve ilimde ileri olan Üniversitelerine göndermeleri gerektiğini belirtti. Yaşadığınız ülkenin dilini bilmek temel bir zorunluktur. Almanca`yı iyi bilmeyen bu ülkenin ne teknolijisinden ne de ilminden yararlanabilir. Bunun için Anne ve Babalara çok büyük görevler düşmektedir” dedi. Almanya`daki Türk İşadamları Almanya ve Türkiye arasında ekonomik, teknolojik ve ilim köprüsü olmalıdırlar. Bunun hem Alman hem de Türk ekonomilerine büyük katkı sağlıyacağını belirtti. Bu işin öncülüğünü ise MÜSiAD yapmalıdır. Bunun için MÜSiAD Nürnberg´e çok büyük görevler düşmektedir. Kendi bölgesindeki Türk ve Alman İş adamlarını bir araya getirilmelidir. Konferansın son bölümünde söz alan MÜSiAD Nürnberg`in baş danışmanı, ekonomist İsmail Akpınar, MÜSiAD Nürnberg`in bu köprü görevini çok ciddiye aldığını, bu alanda önemli projeler hazırladıklarını ve bu projeleri yakın zamanda hayata geçireceklerini katılımcılara anlattı. Konferansın kapanış konuşmasını ise, MÜSiAD Nürnberg‘in Eğitim Başkanı Ahmet Şerif yaptı, üyelere yönelik eğitici ve bilgilendirici seminerlerin ve konferansların önümüzdeki haftalarda da hızla devam edeceğini belirtti. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Yunus MERT Öteki’nin Hor Görülmesi Friedrich Ebert Vakfı’nın, Avrupa’da İslam Düşmanlığı ve Önyargıları İnceleyen Araştırması Üzerine Araştırmaya katılanların yaklaşık yüzde ellisi Avrupa’da çok fazla göçmen olduğu düşüncesinde. Bu bir ırkçılık olarak düşünülmese de yabancılara karşı varolan önyargıların bir göstergesi olarak dikkate değerdir. Ayrıca yaklaşık elli yıl önce başlayan göçle beraber artan göçmen nüfusu hâlâ Avrupa toplumlarının bir parçası olarak görülmemekte ve yabancı olarak algılanmaktadır. rkçılık ve yabancı düşmanlığı, modern toplumların en büyük problemlerinden biri olarak hâlâ değişik biçimlerde varlığını korumaktadır. Globalleşen dünyada Doğu- Batı ve Kuzey-Güney arasındaki ilişkiler yeni bir boyut ka- I zanmış, kapitalizmin etkisiyle artan gelir adaletsizliği nedeniyle çevreden merkeze doğru göç artmıştır. Uluslararası göç, yeni bir durum olmamasına rağmen, ulus devletle birlikte ulusal kimlikler de (national identity) kurgulanmış ve halklar arasındaki farklar daha belirgin hale gelmiştir. Modernizmin ürettiği bilim; toplumlar, ırklar ve kültürler arasında temel (essential) farklar olduğunu vaaz etmiş ve bu farkların değiştirilemez olduğunu iddia etmiştir. İşte bugün de Müslümanların kültür ve dinleri nedeniyle Avrupa toplumlarına entegre olamayacağı kabul edilmektedir. Bu saptama ile, toplumsal problemler sadece bir tarafa yüklenmekte ve sorunu çözmekten ziyade, suçu devamlı göçmenlerde arayan bir anlayış hâkim olmaktadır. Aşağıda detaylı analizini yapacağımız rapor, aslında hakikatin çok farklı olduğunu göstermekte, önyargıların toplumsal ilişkileri belirleyici olduğu Avrupa ülkelerinde problemin öteki boyutunu ortaya koymaktadır. Bu kısa makalede 2011 yılın başında Fridrich-Ebert Vakfı tarafından yayınlanan “Ötekinin hor görülmesi. Hoşgörüsüzlük, önyargılar ve ayrımcılık üzerine bir durum değerlendirmesi”1 adlı raporu incelemeye çalışacağız. Önce, ırkçılık derken ne demek isteğimizi ve ırkçılığın ne anlama geldiğini kısaca açıklayalım. Irkçılığın en önemli özelliği, toplumlar, etnik kökenler, kültürler, kadın-erkek vs. arasında köklü (esential) biyolojik, genetik farklar olduğu ve bu farklar arasında doğal üstünlüklerin (natural superiority) varolduğu anlayışıdır. Beyazın siyaha, erkeğin kadına, batının doğuya üstünlüğü gibi. Stuart Hall’a göre ırkçılık, farklılıklara (renk, din, dil, etnik köken vs.) vurgu yaparak kişinin kendini diğerlerinden ayırmasıdır. Tabiî, bu şekilde bir sınırlama beraberinde hiyerarşik bir ilişkiyi ve kendini üstün görmeyi getirir. Bu farklar gerçek olabileceği gibi fiktiv (kurgusal) da olabilir.2 Burada bilgi ve güç ilişkisi önemli rol oynamaktadır. Ötekini kurgularken, bilimsel bilgi önemli bir araç olarak bu ayrıştırmayı bilimsel verilerle desteklemektedir. Klasik Kolonyalizm zamanını hatırlayacak olursak, siyah halkların sömürülmesi ve milyonlarca özgür insanın köleleştirilmesinin temeli, bilimsel argümanlarla meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Buna göre, siyah insan ilkeldi ve Avrupa ile karşılaştırıldığında geri kalmıştı; bu yüzden Avrupa’nın görevi, o topraklara medeniyeti götürmek ve orada yaşayan “ilkel” insanları medenîleştirmekti. Nazi Almanya’sını hatırlayacak olursak, aslında Alman toplumuna iyi bir şekilde entegre olmuş, sanat ve bilim dünyasında önemli görevler üstlenmiş Yahudilerin soykırıma uğramasının temelinde pozitivist bilimin ürettiği bilgi ve tarihsel düşmanlık yatmaktadır. Onlara göre Yahudiler farklıydılar ve Alman toplumu için bir tehlike arzediyorlardı. Ari ırkının en üstün ırk olduğuna inanan Hitler Almanyası, saf ari ırkına ulaşmak ve karışımı engelleyebilmek için kendi vatandaşı olan Yahudileri soykırıma uğratmaktan geri durmamıştır. Avrupa’da yaşanan dünya tarihinin belkide en acı veren kıyımı, aslında ırkçılığın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu ve sonuçlarının nerelere varacağını göstermektedir. Zamanımızda aşırı sağcıların dışında pek de kabul görmeyen bilimsel ırkçılığın (scientific racism), aydınlanma döneminin pozitif bilimi- [email protected] nin ürünü olarak hâlâ etkileri mevcuttur. Her ne kadar bu anlayış kabul görmese de, ırkçılık değişik formlarıyla varlığını devam ettirmektedir. Fransız Bilimadamı Etienne Balibar’in 90’lı yıllarda ortaya attığı “Kültürel Irkçılık” terimi ırkçılığın dönüşümünü tesbit eder. Irkçılık 80’lerden sonra göçün artışıyla beraber yeni bir boyut kazanmış ve kültürel farklara vurgu yaparak azınlıkların (göçmenlerin) ötekileştirilmesi meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. İdeolojik olarak ırkçılık bugün “Irksız Irkçılık” (Rassismus ohne Rassen) bağlamında anlaşılabilir. Yaşam biçimleri ve kültürlerin farklılıklar ırkçılığın temel ayrım noktasıdır.3 Bunun temelinde Batı medeniyetinin dünyadaki diğer medeniyetlere olan üstünlüğü düşüncesidir. Avrupa-merkezci bir anlayışla dünyaya Avrupa’dan bakan batı medeniyeti gelişmişliğin merkezinde batı tipi giyinme, bir batılı gibi yaşama gibi normları önemser. Bu kısa girişten sonra FriedrichEbert Vakfı tarafından yayınlanan rapora dönecek olursak yukarıda özetlemeye çalıştığımız durumun Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 13 dosya çarpıcı örneklerini görebiliriz. Araştırmanın sonuçları Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, İtalya, Portekiz, Polonya ve Ukranya gibi sekiz Avrupa ülkesinden elde edilen verilere dayanıyor. Her ülkeden 1000 kişiyle telefon görüşmesi yöntemiyle insanların yabancılara, siyahlara, Müslümanlara, Yahudilere karşı olan önyargıları araştırılıyor. Araştırma, Avrupa toplumlarının birçoğunda var olan ırkçılığın ne oranda yaygın olduğunu ve hangi toplumsal grupları kapsadığını detaylı bir şekilde belirliyor. Araştırmaya konu olan gruplar aslında Avrupa toplumlarının normlarına uymayan, yaşam şekilleri bir şekilde çoğunluktan farklı ve “öteki, yabancı, başka, normal olmayan” (S.14) olarak algılanan gruplar. Araştırmaya katılanların yaklaşık yüzde ellisi Avrupa’da çok fazla göçmen olduğu düşüncesinde. Bu bir ırkçılık olarak düşünülmese de yabancılara karşı varolan önyargıların bir göstergesi olarak dikkate değerdir. Ayrıca yaklaşık elli yıl önce başlayan göçle beraber artan göçmen nüfusu hâlâ Avrupa toplumlarının bir parçası olarak görülmemekte ve yabancı olarak algılanmaktadır. Bu esasında çokça lâfı edilen entegrasyonun önündeki en önemli engellerden biridir. Kendilerinin yaşadıkları çoğunluk toplumu tarafından kabullenilmediklerini gören göçmenler günlük hayatta uğradıkları ayrımcılığında etkisiyle bir tepki olarak gettolaşmakta, kendini huzurlu hissedeceği mekânlar aramaktadır. Daha vahim Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir bir sonuç ise araştırmaya katılanların üçte biri farklı etnik kökenler arasında hiyerarşik farklar olduğu inancıdır. Bu da modası geçmiş olmasına rağmen hâlâ pozitivist, bilimsel ırkçılığın Avrupa toplumlarının “öteki”ni algılayışındaki etkisini göstermesi açısından önemli bir göstergedir. Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri de ırkçılığın düşünce aşamasında kalmayabileceği tespiti. Öteki olarak algılanan göçmenlere karşı var olan önargılar zararsız bir düşünce olmaktan ziyade düşmanlıkları da beraberinde getirmekte ve şiddet olaylarıyla da karşılaşılmaktadır. Özellikle araştırmaya katılanlardan göçmenleri küçük görenler, göçmenlerin entegrasyonuna da karşı çıkıyorlar ve gerektiğinde şiddete başvurabileceklerini de belirtiyorlar. (S.15) Bu genel özetten sonra, araştırmanın özellikle Müslümanları yakından ilgilendiren yanına, yani İslam düşmanlığı sonuçlarına bakmakta yarar var. Belirttiğimiz gibi ırkçılık çeşitli formlarla ortaya çıkmakta ve zamanın ruhuna uygun olarak toplumun belli kesimlerini ötekileştirmektedir. Son zamanlarda yükselen İslam düşmanlığı da ırkçılığın değişik bir yansımasıdır. Araştırmada İslam düşmanlığı (İslamfeindlichkeit)4 olgusu üç ifadeye verilen cevaplarla ölçülmeye çalışılıyor. Örneğin, “Bu ülkede çok fazla Müslüman var” ifadesini doğru bulan katılımcıların sayısı %27,1 ve %60,7 arasında değişiyor. (Portekiz: %27.1, Almanya: %46.1) Bu oran Macaristan’da %60,7 ye kadar ulaşıyor. Bu bir tesbitten ziyade bir rahatsızlığın açıklaması olarak görülebilir esasında. Yani Alman toplumunda yaklaşık her iki kişiden biri Müslümanların sayılarının çok fazla olduğunu düşünüyor ve bundan rahatsızlık hissediyor. Portekiz haricinde araştırmaya katılanların çoğunluğu “Müslümanların talepleri çok fazla” ifadesini doğru buluyor. Almanya’da bu oran %54,1 iken İtalya’da %64,7’ye varıyor. Müslümanların İslam dininin en önemli özelliğinin hoşgörü olduğu inancının aksine Avrupa’lıların çoğunluğu İslam’ın bir hoşgörüsüzlük dini olduğu düşüncesini taşıyor. Bu yanlış fikrin temeli esasında tarihsel olarak varolan önyargıların günümüz Avrupa toplumlarına yansımasıdır. Bir bütün olarak İslam’ı bu şekilde yargılamak gerçeklerden ziyade oryantalizmin de ürettiği kurgusal bilginin bir ürünüdür. Medya da bu imajı kuvvetlendirmek için ziyadesiyle çaba göstermektedir. Buna göre “İslam, bir hoşgörüsüzlük dinidir” ifadesini Hollanda haricinde diğer yedi ülkeden araştırmaya katılanların çoğunluğu doğru buluyor. Bu ifadeyi doğru bulanların oranları Hollanda’da % 46,7 iken, Almanya’da %52,5, İtalya’da %60,4, Portekiz’de %62,2’ye kadar varmaktadır. Araştırmaya katılanların genel olarak verdikleri cevaplar Avrupa’lı toplumların Müslümanları gerçekten tanımadıklarının da bir kanıtı. Örneğin “Birçok Müslüman, Hayat teröristleri kahraman olarak görüyor” ifadesini sekiz Avrupa ülkesinden katılanların yaklaşık %30’u doğru buluyor. (Almanya: %27,9, İngiltere % 37,6, Macaristan: %39,3) (S.70) Araştırmanın yazarlarından Profesör Andreas Zick, Avrupa’da özellikle İslam düşmanlığının ve Antisemitizmin büyük oranda yayıldığını belirtiyor. Avrupa’nın gelecekteki beraber yaşama tecrübesi açısından aslında tehlikeli bir durumun tesbitidir bu. Değişik kültürlerin ve halkların birarada yaşabilmesi için farklılıkların değil ortak noktaların öne çıkarılması gereklidir. Toleranstan ziyade karşılıklı saygı (respect) esasına dayanması gereken ilişkiler Avrupa’da yaşayan bütün kültürel grupların beraber yaşayabilmesini sağlayacaktır. 1 Araştırmanın orjinali adı: Abwertung der Anderen. Eine europäische Zustandsbeschreibung zu Intoleranz, Vorurteilen und Diskriminierung Bahse konu olan araştırmanın detaylarına buradan ulaşılabilir: h t t p : / / w w w . u n i bielefeld.de/ikg/zick/Islam_GFE_zick.pdf 2 Bkz. Hall, Stuart (2004): Ideologie Identität Repräsentation. Ausgewählte Schriften IV. Hamburg. 3 Balibar, Etienne/Wallerstein, Immanuel (1990): Rasse – Klasse – Nation. Ambivalente Identitäten. Hamburg/Berlin. 4 Bu ifadenin doğru biçimi “Muslimfeindlichkeit“, yani Müslüman düşmanlığı olarak da düşünülebilir. İslamofobi terimi daha çok Anglosakson ülkelerinde yaygın olmasına rağmen, hep aslında bir durumu işaret eder. İslamofobi Araştırmaları Yıllığı 2011 slamofobi Araştırmaları Yıllığı 2011 yayınlandı. Yıllığın ikinci sayısı Viyana Seçim Kampanyası, Judith Butler’e ödül İ verilmesi gibi konuları ve İsviçre, Avusturya ve Almanya’dan çok sayıda medya analizini içeriyor. 2010 yılında ilk sayısı yayınlanan yıllıkta ana konuları, İsviçre’de minare yasağı ve hamile bir Müslüman kadının Dresden’de mahkeme salonunda cinayete kurban gitmesi oluşturuyordu. İslamofobi Araştırmaları Yıllığı’nın merkezinde bu sene de Almanya, Avusturya ve İsviçre gibi Almanca konuşulan ülkelerde yaşanan İslam karşıtı olayların bilimsel ve sistematik analizleri yer aldı. Yapılan analizlerde medya, siyaset, hukuk, ayrımcılık olayları ve teorik yaklaşımlar gibi çeşitli sayfa 14 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 güncel alanlarla ilişkilerin kurulduğu belirtildi. Doris Angst ve Astrid Mattes, İsviçre ve Avusturya gazetelerinden İsviçre’deki minare yasağını inceledi. Petra Klug cinsel özgürlükleri sürekli ön plana çıkaran çoğunluk toplumun, sıklıkla genellemeler yaparak Müslümanları cinsellik karşıtı olarak göstermelerini eleştirdi. Farid Hafez’in, merkezinde Viyana’daki seçim kampanyası bulunan makalesinde ise, 2004 yılından beri FPÖ’nün bölgesel ve ülke genelindeki seçim kampanyalarında zaman zaman İslamofobik unsurlara başvururken, 2010 yılında Viyana’daki seçim kampanyasında sınırlarını aşarak radikal bir İslam karşıtı propaganda takip ettiğine yer verildi. Yapılan analiz, yayınlar, reklam materyalleri ve medya sunumlarından örneklerle desteklendi. İslamofobi Araştırmaları Yıllığı 2011’de bu ve buna benzer başka analizlerin de yer aldığı belirtilirken, siyaset bilimci ve yıllığın yayıncısı Farid Hafez, “İslamofobi tartışmalarının, toplumumuzun farklı alanlarını nasıl da etkilediğini bu şekilde ortaya konulan disiplinlerarası çalışmalarla daha iyi görme imkânı buluyoruz” dedi. haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Yardımlar Japonya Başkonsolosluğu’na teslim edildi GMG Sosyal Yardım Derneği deprem ve tsunami felaketleriyle mağdur duruma düşen Japon halkı için toplanan yardımları Japonya’nın Düsseldorf Başkonsolosluğuna teslim etti. Dernek Başkan Yardımcısı Mustafa Uyanık ve Genel Sekreteri İbrahim Kaygısız Başkonsolosluğa yaptıkları ziyarette 5 000,€ tutarındaki yardımı Başkonsolos Vekili Yasuyuki Soma’ya teslim ettiler. Görüşmede Japonya’da yaşanan facialardan duydukları üzüntüyü dile getiren Genel Sekreter İbrahim I Kaygısız, “Yaşanan felaketler bizleri derinden üzmüştür. Bundan sonra yapılması gereken, acıları hafifletmek için gereken desteği ortaya koymaktır. İnsanî yardım kuruluşu olarak biz de bu acı günde Japonya halkının yanında olmak istedik” dedi. Başkan Yardımcısı Mustafa Uyanık ise, ayrıca Japonya Halkı için 30 Nisan’a kadar sürecek olan bir yardım kampanyası başlattıklarını söyledi. Başkonsolos Vekili Yasuyuki Soma yapılan yardımlardan dolayı memnuniyetini ve teşekkürlerini ifade etti. Hayat IGMG Sosyal Yardım Derneği Bölge Temsilciler Toplantısının ilkini gerçekleştirdi GMG Hilfs-und Sozialverein e.V. (IGMG Sosyal Yardım Derneği) geçtiğimiz günlerde Kerpen’de “Bölge temsilciler toplantısını” 18 bölgenin iştiraki ile gerçekleştirdi. Toplantıya; IGMG Sosyal Yardım Derneği yöneticileri ve bölge temsilcileri katıldılar. Toplantıda açılış konuşmasını yapan Dernek Başkanı Zeki Toprak, yapacakları çalışmalar hakkında bilgiler verdi ve katılımcıları selamladı. Toprak konuşmasında; “Ümmetin ve insanlığın dayanışması için yardımlaşmanın önemine değinirken, yardımlarda din ve ırk gözetiminde I bulunmayacaklarının altını çizdi. Japonya ve Libya’ya acil yardım edeceklerini ve tüm dünya ülkelerinde mağdur ve mazlumların yanında yer alacaklarını” dile getirdi. Yönetim kurulu üyelerinden Mustafa Uyanık derneğin yapılanması hakkında katılımcılara bilgi verirken, Mikail Demir Yetim Projesi, Su kuyusu projesi, Sağlık-Katarakt projesi hakkında bilgilendirmede bulundu. Zeki Toprak Okul projesi hakkında bilgi verirken, proğramın sonunda çalışmalar hakkında temsilciler ile fikir alışverişinde bulunuldu. Aytaç Avrupa Großmarkt Marktstr. 10 . 50968 Köln Tel.: 0221-3797985 Fax: 0221-3797986 Mobil: 0177-6529370 Depo Market Et Reyonu Vogesenstr. 1 . 50739 Köln Depo Market Et Reyonu Markenstr. 7 . 40227 Düsseldorf Depo Market Et Reyonu Marktstr. 247 . 47798 Krefeld Depo Market Et Reyonu Münsterstr. 154 . 44145 Dortmund Mobil: 0177-6529370 YENi YENi YENi YENi Depo Market Et Reyonu Friedrich-Ebertstr. 79 . 47119 Duisburg (LAAR) Mobil: 0177-6529370 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 15 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat 23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması Castrop Kur’an Bülbülleri İzley 23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması’nın 10-13 yaş grubunda birinciliğini Schwaben Bölgesinden Ali Mahmood kazan slam Toplumu Millî Görüş’ün her sene düzenlediği Avrupa Kur’an’ı Kerim Tilavet Yarışması yapıldı. Bu yıl Almanya’nın Castrop-Rauxel kentinde yapılan yarışma 23. kez düzenleniyor. IGMG 23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Tailavet yarışması, Necati Sezgin ve Orhan Sarı hocaların Ezan ve İbrahim Erol Kılıçlı’nın okuduğu Salâ`nın ardından geçen yıl yapılan yarışmanın birincisi olan Güney Hollanda Bölgesi’nden Ali Rıza Yaman’ın açılış Kur’an’ı Kerim’i ile başladı. IGMG Gençlik Teşkilatı Eğitim Başkanı Ünal Ünalan’ın takdim ettiği yarışma, 10-13 yaş grubu ile 14-18 yaş grubu olmak üzere iki ayrı yaş grubunda düzenlendi. Her iki gruba da dörder yarışmacı katıldı. Yarışımacılar, kur`a ile kendilerinin çektiği yerlerden yüzünden ve ezberden okudular. Başkanlığını Çanakkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Adem Kemaneci’nin yaptığı ve Doç. Dr. Mustafa Öztürk, IGMG İrşad Başkan Yardımcısı M.Hulusi Ünye, Hafız ve Kurra’dan İstanbul Piyale Paşa Camii İmam-Hatibi İshak Danış, İran’lı Kurra Hasan Sadegi’den oluşan jüri üyeleri 10-13 yaş arasındanki yarışmacıları, seçtikleri ayetleri okumak üzere kura sonucuna göre sırayla sahneye alarak yarışmayı başlattı. İlk yarışmacı olarak Güney Hollanda Bölgesinden Samet Bozkurt çağrıldı. Samet Bozkurt’tan sonra ise, İ Küçükler Birincisi Ali Mahmood sayfa 16 Kuzey Ruhr Bölgesi’nden Abdulkerim İleri kıraat etti. Abdulkerim İleri’den sonra da Freiburg Bölgesi’nden Muhammed Aydın ve bu grubun son yarışmacısı olarak da Schwaben Bölgesi’nden Ali Mahmood yerini aldı. Yarışmadan sonra Jüri sonuçları değerlendirmek üzere bir toplantı yaptı ve yarışmacıların aldıkları toplam puanlara göre derecelerini belirledi. Jüri’nin değerlendirmesine göre yarışmacılar şu puan ve dereceleri aldılar. 10-13 yaş grubunda, 426 puanla Schwaben Bölgesi’nden Ali Mahmood birinci olurken ikinci sırayı ise 424 puanla Güney Hollanda Bölgesi’nden Samet Bozkurt, üçüncülük ve dördüncülüğü ise 415 ve 405 puanla Kuzey Ruhr Bölgesi’nden Abdulkerim İleri ile Freiburg Bölgesi’nden Muhammed Aydın elde etti. 10-13 yaş grubunun yarışmasından sonra 14-18 yaş grubu arası yarışmasına geçildi. Bu grupta ise ilk yarışmacı olarak Berlin Bölgesinden Muhammed Fahim Akbar çağrıldı. Muhammed Fahim Akbar’dan sonra ise, RheinNeckar-Saar Bölgesi’nden İsmail Melih Tuzlacı kura ile seçtiği ayetleri okudu. Daha sonra ise Ruhr-A Bölgesi’nden Enes Çiçek ve bu grubun son yarışmacısı olarak ise Avusturya Viyana Bölgesi’nden Mehmet Papak kura ile seçtikleri ayetleri okudular. 14-18 yaş grubunda, 460 puanla Ruhr-A Bölgesi’nden Enes Çiçek birinci olurken ikinci sırayı ise 439 puanla Rhein-Neckar-Saar Bölge- Küçükler İkincisi Samet Bozkurt Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 si’nden İsmail Melih Tuzlacı, üçüncülük ve dördüncülüğü ise 422 ve 400 puanla Avusturya Viyana Bölgesi’nden Mehmet Papak ile Berlin Bölgesi’nden Muhammed Fahim Akbar elde etti. Yarışma başlamadan önce IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan ve İrşad Başkanı Ahmet Özden birer selamlama konuşması yaptılar. Yavuz Çelik Karahan, Peygamber Efendimizin bir hadisi şeriflerini hatırlatarak konuşmasına başladı. “Peygamber Efendimiz buyurdular ki: Kim size bıraktığım iki emanetten uzaklaşırsa Allah o kimseyi rezil kılar. Birincisi Allah’ın Küçükler Üçüncüsü Abdülkerim İleri Haber: İlhan Bilgü· Resimler: İ Küçükler Dördüncüsü Muhammed Aydın haber Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir p-Rauxel’de Muhteşem Bir Atmosferde Gerçekleştirildi yicileri Coşturdu nırken, 14-18 yaş grubunda da birinciliği ise Ruhr-A Bölgesinden Enes Çiçek kazandı. İlhan Bilgü, Hüseyin Acehan, Sinan Aktürk Büyükler Birincisi Enes Çiçek kitabı Kur’an, ikincisi de benim sünnetimdir. Bunun içindir ki, Önderimiz ve Liderimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bizlere bıraktığı emaneti yüklenmek ve bize bırakılan bu emaneti yüklenmenin sorumluluk bilinci ile çalışmak durumundayız” diyen Yavuz Çelik Karahan, “Peygamberimiz nasıl yaşadı ise biz de öyle bir İslam’a inanıyor ve öyle bir İslam’ı hayatımızda yaşıyoruz. İslamî ve dinî anlayışımız budur,” şeklinde konuştuktan sonra da şöyle devam etti: “Bu manada Önderimiz ve Liderimiz Peygamberimizdir ve O bizim liderimiz olduğuna Büyükler İkincisi İsmail Melih Tuzlacı göre O’nun “Müslüman odur ki, diğer insanlar, o kimsenin elinden ve dilinden emin olan insandır,” düsturuna göre davranmak da bizim görevimizdir. Yani, içinde bulunduğumuz toplum bizden emin olacak şekilde davranmak durumundayız. Değerli kardeşlerim, bir başka ilkemiz de, “Müslüman, ne aldatandır, ne de aldanandır”, düsturudur. Bu için de biz, ne aldanan ve ne de aldatan olmayacağız. Öte yandan, Peygamberimizin “Beni ihtiyarlattı” dediği, “Emrolunduğunuz gibi dosdoğru ol!,” ayeteni de hatırlatarak, her yer ve zamanda doğdoğru insan, dosdoğru Mü’min olmak durumunda olduğumuza yeniden vurgu yapmak istiyorum. Çünkü bizim Peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlanmak için gönderildim” derken, Müminlerin validesi Hz. Aişe de “O`nun ahlakı, Kur’an’dır” diyerek bizlere en doğru kaynağı göstermişlerdir. Biz de Kur’an’ın muhatapları ve ona inananlar olarak, bu güzel İslam ve Kur’an ahlakın uygulayıcısı olmak durumundayız. Muhammed Sûresi’nin 7. Ayetinde, “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine hizmet ederseniz, Allah da size yardım eder” buyurulmaktadır. Eğer bugün bu topluluk meydana geldiyse, ihlaslı ve bir samimî gayret neticesinde Allah’ın yardımı ile meydana gelmiştir. Allah’tan bu samimî gayretin devamını niyaz ederken, yavrularımıza başarılar diliyorum.” Büyükler Üçüncüsü Mehmet Pamak IGMG İrşad Başkanı Ahmed Özden de, yaptığı konuşmada, “Kur’an’ı öğretmekten, öğrenmekten ve dinlemekten maksat O’nu anlamak, O’nu anlamaktan maksad da, O’nu benimseyerek yaşamaktır,” dedi. Özden özetle şunları söyledi: “Kur’an’ı yaşadığımızda hayatı anlar ve Allah’ın rızasına erebiliriz. Ki, ancak o zaman dünyamız aydınlanır ve huzur buluruz. Zihinleri Kur’an’la aydınlanmış, kalbleri Kur’an’ın nuruyla bezenmiş, Kur’anî ahlakı hayatlarının düsturu edinmiş bir nesil yetiştirmek en büyük gaye ve idealimizdir.” Jüri Başkanı Adem Kemaneci de yaptığı açılış konuşmasında, Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın kelâmı olması sebebiyle, sözlerin, kelamların en güzeli olduğuna vurgu yaptı. Kemaneci özetle şöyle dedi: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ‘Her kim Kur’an’dan bir harf okursa, her bir harf karşılığında kendisine 10 hasene verilir” buyurmaktadır. Cenab-ı Allah, bu tür Kur’an yarışmaları ile Kur’an’ın yaygınlaşmasını ve bözlece hayatlarımızı Kur’an’a göre düzenlemeyi nasip etsin. Yarışmaya katılan gençlerimizi, bu yarışmayı düzenleyenleri de tebrik ve takdir ediyorum.” Yarışmayı izleyen Almanya İslam Konseyi Başkanı Ali Kızılkaya, “kaybedeni değil, hep kazananı olan bu yarışmaya katılan gençleri” tebrik ettikten sonra DİTİB Eğitim Başkanı Nuri Bilici de yarışmaçıları tebrik eden bir selamlama konuşması yaptı. Büyükler Dördüncüsü Muhammed Fahim Akbar Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 17 haber TİB Gençlik Kolları 4. Özel Eğitim Semineri Wiesbaden Jugendherberge`de başarıyla gerçekleştirildi. Birbirinin devamı niteliğinde olan bu seminerler gençleri, sorun değil çözüm üreten kendi kültüründen kopmadan içinde yaşadığı topluma fayda sağlayan şahsiyetler olarak yetiştirmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede gençler mensubu olduğu milletin tarihini, yapısını ve sahip olduğu değerlerini öğrenerek geliştirme imkanı bulurken, içinde yaşadığı toplumun karakteristik özelliklerini siyasi yapısını ve tarihini de öğrenme imkanı bulmaktadırlar. Şu ana kadar 4 özel eğitim seminerini geride bırakan ve geleceğin toplum önderleri olarak umud vadeden gençler, kademe kademe gerekli donanımlara sahip olmak için birbirleriyle yarışmaktadırlar. ATİB’in tüm kaynaklarını seferber ettiği bu önemli çalışmada yer alan planlama ekibi de azim sabır ve sebatla verilen eğitimin kalitesini arttırmak için ciddi bir çaba sarfetmektedir. İşte yine ciddi bir çalışmanın ürünü olan 4. Özel Eğitim Semineri’ de Wiesbaden Jugendherberge’de başarıyla gerçekleştirildi. ATİB Gençlik Kolları’nın gerçekleştirdiği seminere başta ATİB Gençlik Kolları Genel Başkanı Oğuzhan Erkmen ile Gençlik Kolları Özel Eğitim Planlama ve Strateji ekibinde yer alan Gençlik Kolları Eğitim Başkanı Neslihan Aksoy, Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Alparslan Çelebi, Kız Kolları Başkanı Nurhan Aksoy, AYÖG Başkanı Gülden Bayrak, Gençlik Kolları Eski Genel Başkanı Mustafa Çağrı Öner, AYÖG Eski Başkanı Oğuzhan Aksoy, Kız Kolları Eski Başkanı Dr. Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat A GMG Kadınlar Gençlik Teşkilatı İdareciler Günü 2011 hazırlıkları devam ediyor. “Ümit Sizlerin İçinde! Ümit Sizsiniz!” sloganı altında IGMG Kadınlar Gençlik Teşkilatı 28 Mayıs 2011 tarihinde Essen’de, İdareciler Günü’nü gerçekleştirecek ve yüzlerce genç idareci bayanı bir araya getirecek. Paris, Berlin, Brüksel, İtalya ve Viyana gibi onlarca IGMG bölgelerinden topluma hizmete gönül veren genç idareci bayanlar İdareciler Günü’nde bir araya gelecek. Gönüllü bayan gençler, “Ümit Sizlerin İçinde! Ümit Sizsiniz!” söyleminden hareketle ümidin her bir ferdin kendi içinde olduğunu ve ümitvar tutumla birçok güzel hedeflere varılabilineceği mesajını yeniden hatırlamak ve genç idarecilere yeni vizyon ve motivasyon vermek için buluşacaklar. Fransa, Avusturya, İn- ATiB Gençlik Kolları Özel Eğitim Semineri Nazife Dinç, Aslıhan Öner, Halime Banaz-Aksoy, Mehtap Yücel, Yasin Yücel, Rüveyda Öztürk ve Alperen Akçay katıldılar. İki günlük seminerin ilk dersinde gençler, yoğun gündemine rağmen kendilerine zaman ayıran CDU Avrupa Parlametosu Milletvekili Michael Gahler’le birlikte oldular. Gençler AB’nin kuruluşunu, yapısını, organlarını ve AB ile ilgili güncel konuları AB Milletvekili Michael Gahler’den dinlediler. Daha sonra gençlerin kendi çalışmalarını sundukları seminerde Tugba Özüberk ve Mustafa Sert’in Dini Topluluklar hakkında yaptıkları kısa bilgilendirmenin ardından konuyla alakalı Müslüman Topluluklar ve Diğer Dini Topluluklar konusunda uzman Mounir Azzaoui‘da verdiği derste Zentralrat, Islamrat ve KRM gibi kuruluşlara değinerek NRW Bölgesinde verilen Din Dersleri hakkında bilgilendirmede bulundu. ATİB Gençlik Kolları Eğitim Başkanı Neslihan Aksoy ile Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Alparslan Çelebi‘de şimdiye kadar yapılmış olan seminerlerle ilgili yaptıkları genel bir değerlendirmenin ardından gençlerin heyecanla bekledikleri bölüme geçildi. Bu bölümde ATİB Şeref Başkanı Fikret Ekin’le biraraya gelen gençler, dünya gündeminde geniş yer alan Müslüman Arap ülkelerindeki halk ayaklanmalarının nedenleri üzerine Ocakbaşı sohbeti yaptılar. Gece geç saatlere kadar süren ATİB Şeref Baş- I IGMG KGT İdareciler Günü 28 Mayıs’ta Yapılıyor giltere, İtalya ve Norveç gibi farklı Avrupa ülkelerinden davet edilen genç idareciler aynı heyecanı paylaşacak ve birbirlerinin tecrübe ve bil- sayfa 18 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 gilerinden istifade etme imkânı bulacak. Çok dinli ve çokkültürlü toplumlarda yaşayan gençlerimiz, Avrupa kanı Fikret Ekin’nin sohbetinde gençler merak ettikleri bir çok soruya cevap buldular. Özel Eğitim Seminerinin ikinci gününe Frankfurt Goethe Üniversitesi öğretim Üyesi olan Dr. Merdan Güneş’in dersiyle başlayan gençler, bu derste Almanyadaki okullarda İslam din dersi, son gelişmeler ve Ludwigshafen’de uygulanan din dersi hakkında bilgi aldılar. Daha sonra Araştırmacı-Tarihçi Hamza Eravşar, Tarih hakkında genel bir bilgilendirmenin ardından “Türklerin Anadoluya Girişini” etkileyici bir uslûpla anlattı. Oldukça verimli geçen ATİB Gençlik Kolları Özel Eğitim Semineri yapılan değerlendirmenin ardından sona erdi. toplumunun birer ferdi olarak topluma ne gibi katkılarda bulunabilecekleri ve gençlere nasıl faydalı olabileceklerini konuşacaklar. Ayrıca bu büyük buluşma için ‘Hayırda Yarışın’ hadisi doğrultusunda Kadınlar Gençlik Teşkilatı, IGMG Sosyal Yardım Derneği aracılığı ile bir hayır kampanyası da başlatmıştır. Bu kampanya ‘Katarakt’ göz ameliyatı kampanyasıdır. 50 Euroluk bir bağış ile fakir ülkelerde görme özürlülere göz ameliyatı imkânı sağlanacaktır. En fazla katarakt bağışı toplayan ilk üç bölge, İdareciler Günü’nde ödüllendirilecektir. Program çerçevesinde tiyatro, kum sanatı ve farklı fotoğraf sergileri de olacaktır. Programa ayrıca siyaset ve bilim dünyasından farklı konuşmacılar katılacaklardır. Geniş bilgi için www.igmg.kgtida.org sitesine bakılabilir. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Ahmet ARSLAN Kader İnsanın Davranış Özgürlüğü Sorunu Nitekim Âmentü’deki ve bil kaderi ifadesinin açıklaması olan (hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ) ibaresi çok açık bir şekilde bunu anlatmaktadır. Tevhid inancının esaslarını açıklayan “Âmentü” cümlesinde yer alan “ve bil kaderi” (kadere de inandım) unsurunu tefsir edip açıklayan “hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ” kısmında, “kader denince kastedilenin, hayrın hayır Tanrısı, şerrin de şer Tanrısı şeklinde düalist şirk anlayışı değil, her ikisinin de belirleyip takdir edici kaynağının sadece Allah olduğu vurgulanmaktadır. ader ve irade kavramları açıklanırken, insanın sorumluluğunun izahını ve temellendirilmesini sağlayacak istikamette kurgulanmalı; başta ilim sıfatı olmak üzere Allah’ın diğer sıfatlarıyla ilgili beyanlarla birlikte mütalaa edildiklerinde, mantıkî tutarlılık ön K planda tutulmalıdır. Bilindiği gibi, varlığı bir bütün hâlinde düşünmek mecburiyeti vardır. Allah’ın varlığıyla birlikte, insanın varlığı, bunların dışındaki madde âleminin varlığı, özel ifadesiyle, Allah ile mâsiva, varlık olmaları açısından, mutlak beraberlik hâlinde vardırlar. Bu kavramlardan biri olan Allah’ın sıfatları belirtilirken kullanılan mantık, varlığın diğer bir unsuru olan insanoğlunun sıfatlarında kullanılan mantıkla uyumluluk arz etmelidir. Burada anlatılmak istenen husus, bir yönüyle, orman-ağaç ilişkisiyle veya daha güzeli, muntazam çalışan bir otomobil motorunun bütünüyle karbüratörünün, birbiriyle uyumlu olmak zaruretiyle örneklendirilebilir. Böyle bir motorun karbüratörü, motorun yapısına ve çalışma sistemine aykırı bir yapıda ve davranışta bulunamayacağı gibi, genel varlık içinde, gerek Allah’ın sıfatlarının gerekse insanın sıfatlarının, kâinatın sahip olduğu muazzam ahenk olgusu karşısında, birbirleriyle uyumsuzluk taşıyamayacağı zarureti ortaya çıkar. O hâlde bugüne kadar irade, kader, sorumluluk, sıfatlar gibi hususların açıklanmasında sergilenen tutarsızlık ve çelişkili manzarada, yukarıda arz edilen tarzda genel bir bakışın kullanılamamış olmasının önemli etkisi olduğu kuvvetle muhtemeldir. Konumuzla ilgili tarihî birikimin tümünde, an- latım tarzlarının, verilen örneklerin farklılıkları göz ardı edilerek altındaki temel unsurlara ulaşıldığında, yukarıda belirtilen görünüm ortaya çıkacaktır. İrade İrade genel olarak en az iki şıktan birini tercih anlamında kullanılmaktadır. Mesela, “Bir şeyi irade ettiği zaman, Onun (Allah’ın) emri, o şeye ‘Ol!’ demesidir. O da hemen olur.” (Yâsîn, 36/82) ayetinde “Bir şeyi irade etmek” o şeyin “var olması” ile “var olmaması” şeklindeki iki şıktan birincisinin tercihi anlamındadır. Tabiidir ki bu iki şıkkın her biri ayrı ayrı olabilir “mümkün” nitelikte bulunmalıdır. Şıklardan birincisinin düşünülemediği “muhal” durumunda veya ikincisinin düşünülemediği “vacip” hükmünde, iradeden bahsetmek söz konusu olamaz. Kur’an-ı Kerim’deki irade kelimesi ve müştakları incelendiği takdirde, kelimenin kullanıldığı bağlam ne olursa olsun, tercih anlamını ihtiva ettiği görülecektir. O hâlde biz irade kavramını, ister Allah’a, ister insana nispet edelim, her iki kullanımda da “tercih” (seçme) kavramıyla ilişkilendirerek kullanacağız. Kur’-an-ı Kerim’de irade, Cenab-ı Hakk’a nispet edilmekte, özel ifadesiyle hem isim ve hem de sıfat olarak yer almaktadır. Bu ifade, “usûl” terimiyle anlatırsak, hakikat olarak kullanıldığında, kudret, fiil, yaratma ve ilim sıfatlarıyla telâzüm-i zarûrî (birbirinin varlığını zorunlu olarak gerektirmek, herhangi biri zikredildiğinde aynı anda diğerlerinin varlığının zorunluluğu) ilişkisi içinde bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim ayetleri, bütününe bakıldığında, Allah’ın iradesinin –tabii ki, bütün mütelazımlarıyla birlikte– girişte de ifade edildiği gibi, mutlak, değiştirilemez, her şeyi kapsayan ve aksinin gerçekleşmesi düşünülemeyen nitelikte olduğunu belirtmektedir. Kur’an-ı Kerim’de insana da irade nispet edilmektedir. Bu sıfatla birlikte, iradeyi gerektiren fiillerin de insana nispet edildiği ve [email protected] bundan dolayı da sorumlu tutulduğunu ifade eden onlarca ayet bulunmaktadır. Görüldüğü gibi insana nispet edilen iradenin gerçek anlamda sorumluluğun temelini teşkil eden irade olabilmesi için, irade edilen şeyin, her iki şıkkının, yani o fiilin yapılmasının veya yapılmamasının, fail açısından o anda mümkün olması zorunluluğu vardır. İradenin hür olması bu demektir. Şıklardan birinin önceden belirlenmiş (predeterminasyon) veya önceden takdir edilmiş (predestinasyon) olması durumunda ve buna bağlı olarak, nasıl gerçekleşeceğinin önceden bilinmesinde, irade kavramıyla bağdaştırılamayacak aykırılıklar bulunmaktadır. Kelam tarihinde bu aykırılıkları ortadan kaldırmak çabasıyla hemen hemen bütün mantıkî alternatiflerin denendiğini müşahede ediyoruz. Bir grup, insanın irade ve fiillerinin tamamen kendisi tarafından meydana getirildiğini, bundan dolayı sorumlu tutulduğunu ve bu noktada Allah’ın müdahalesi bulunmadığını ifade ederek önceden herhangi bir takdir ve bilginin de mevcut olmadığını belirtmiş ve mantıkî bir uçta karar kılmıştır. Tabiidir ki mantıkî diğer uç bu görüşün tam zıddını teşkil etmektedir. Her şey Allah tarafından irade ve takdir edilerek yaratılır ve bunda kulun herhangi bir rolü ve katkısı mevcut değildir. Bundan dolayı sorumluluğu da yoktur. Mutlak tefviz ve mutlak cebr adını alan bu her iki uç da, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden özenle seçerek yeterince destek alacak tarzda istidlallerde bulunmakta, aykırı görüşü teyit eder mahiyetteki ayetleri ise ya te’vil etmekte veya farklı vech-i istidlaller kullanmaktadırlar. Kader Kelime olarak, ölçü, miktar, değer gibi anlamlara gelen kader kelimesi ve ondan türetilen fiil ve isim- Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 19 dosya ler birbirlerinden farklı olmakla birlikte, son tahlilde bu anlamları ihtiva eden bir kullanıma sahiptir. Kur’an-ı Kerim’de bunun örnekleri mevcuttur. İmanın şartı olarak kader, yaygın olarak anlaşılan ve anlatılan net ifadesiyle, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin dışındaki hadislerden destek almaktadır. “Biz her şeyi bir ölçüye (kadere) bağlı olarak yarattık.” (Kamer, 54/49) ayetinde açıkça görüldüğü gibi, varlık âlemindeki her şeyin ölçülebilir değerler cinsinden bir ölçüsü vardır. Dolayısıyla bu ifade, bugün yaygın anlayıştaki kaderi kapsamamaktadır. Kelamcıların sıklıkla başvurdukları bir anlatım vardır ki, bu anlatım, Allah’ın iradesini açıklamakta kullanılır. Denir ki, her şey şu anda taşımakta olduğu ölçülere sahiptir (mukadderun bi mikdârihi). Bu ölçüler bundan daha küçük de olabilirdi, daha büyük de... Ama üçe indirgenen bu ihtimallerden şu andaki ölçüleri tercih edilerek yaratılmıştır. Ortada bir tercih bulunduğuna göre, bunun bir tercih edicisinin de bulunması gerekir. Çünkü “tercih bilâ müreccih” aklen caiz değildir. Burada “mukadder” kelimesi reel yapının taşıdığı ölçüler anlamında kullanılmıştır. Kaderin, önceden tayin, belirleme (predeterminasyon) veya önceden takdir (predestinasyon) anlamında alınması ve nasların, özellikle hadislerin, bu anlamı destekleyecek tarzda yorum ve istidlale tâbi tutulması, insan sorumluluğu kavramıyla bağdaştırılamayacağı gibi, Allah’ın adalet ve hikmet sıfatları başta olmak üzere diğer sıfatlarıyla olduğu kadar, birçok Kur’an ayetiyle de bağdaştırılamaz karakter taşımaktadır. Bu bağlamda mütalaa edilen ecel, rızık gibi kavramlar için de durum bundan farklı değildir. İnsanların saîd (Allah katında mutlu, iyi insan) veya şakî (Allah katında cezalandırılacak, günahkâr, kötü insan) olacaklarının ezelde takdir edildiği bu durumun ana karnında gerçekleştiği şeklindeki rivayetleol Parti, Almanya da insan haklarına ilişkin federal meclise soru önergesi verdi. Önergede Almanya’daki insan hakları ihlalleri arasında göçmen ve mültecilere yönelik ayrımcılığın yer aldığı, Müslümanların da dinlerini yaşamada zorluklar yaşadıkları belirtiliyor. Sol parti önergede, varolan bilgilere göre göçmenler ve mültecilerin sıklıkla ırkçı ve yabancı düşmanlığı içeren saldırılar ile karşı karşıya kaldıklarını belirtiyor. Sol Parti, BM İnsan Hakları Konseyi, BM Çocuk Yardım Kurumu ve diğer bazı sivil kuruluşlarının Alman- S Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir rin, ya sıhhatlerinde ya da muhtevaya bağlı olarak yorumlarında problemler vardır. Bu durumda özellikle hadis âlimlerinin sıhhatinden en küçük tereddüt gösterdikleri bu çeşit rivayetleri reddetmek, sahih ve sağlam görünenleri ise ya te’vil etmek ya da te’vilin bir başka türü olarak, o devrin genel-geçer sosyal kültürünün bir ifadesi olduğu değerlendirmesiyle, tarihî boyut içinde ele almak, en ihtiyatlı yol olacaktır. Kader kavramının insan sorumluluğunun temellendirilmesini engellemeyecek, Allah’ın sıfatları açısından problem çıkarmayacak ve insan zihninde çelişki rahatsızlığı uyandırmayacak, aynı zamanda naslardan da destek alabilecek tarzda ele alınması oldukça zor ve hatta bir yönüyle imkânsız görünse de, nispeten rahatlatıcı bir izah tarzını denemek istiyoruz. Bu açıklamanın, bütünüyle bu kompozisyon hâlinde olmasa bile, bazı unsurlarının, tarihte muhtelif âlimler tarafından ileri sürülmüş bulunduğunu biliyoruz. Kader mi Alınyazısı mı? Öncelikle kader anlayışında, insanların fiillerinin, akıbetlerinin ve şakî/saîd gibi niteliklerinin Allah tarafından fert olarak yeri, zamanı ve biçimiyle ezelde belirlenmiş olduğu anlayışını, kısa ifadeyle alın yazısını ihtiyatla karşılama zarureti vardır. Şartlara bağlı değişken kader (eceli muallak) formülünde olduğu gibi çözümler de, netice itibarıyla birincisinin açmazından kurtulamamaktadır. Bunun yerine kader anlayışını şu tarzda ortaya koymak mümkündür. Bilindiği gibi fert olarak değil de cins ve nevi olarak, mutlak mânâda, insan fiilleri iyi-kötü (hüsün-kubuh), bu fiillerin sonuçları da hayır-şer şeklinde değer hükümleri taşımaktadır. İşte bu fiillere bu vasıfları belirleyip takdir eden, insan aklı değil, bizzat Allah’tır. Mesela, hayra yardım etmek, kendiliğinden iyi değil Allah iyi dediği için iyidir. Allah bunu ön- ceden takdir etmiş ve bildirmiştir. Akıl da bunu kavrama yeteneğine sahiptir. Akıbetine mükâfat bağlanan fiil hayır, akıbetine ceza ve ikab (azarlama, bir nevi cezalandırma) bağlanan fiil ise şerdir. Mükâfat ve cezayı belirleyip takdir eden ise Allah’tır. Hüsün-kubuh, hayır-şer kavramlarının bu izahları Mâturîdî’nin Kitâbu’t-Tevhîd isimli eserinde yer almaktadır. Nitekim Âmentü’deki ve bil kaderi ifadesinin açıklaması olan (hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ) ibaresi çok açık bir şekilde bunu anlatmaktadır. Tevhid inancının esaslarını açıklayan “Âmentü” cümlesinde yer alan “ve bil kaderi” (kadere de inandım) unsurunu tefsir edip açıklayan “hayrihi ve şerrihi minallâhi Teâlâ” kısmında, “kader denince kastedilenin, hayrın hayır Tanrısı, şerrin de şer Tanrısı şeklinde düalist şirk anlayışı değil, her ikisinin de belirleyip takdir edici kaynağının sadece Allah olduğu vurgulanmaktadır. Kader kavramının özetle bu çerçevede ele alınması hâlinde, geleneksel nitelikte birçok problem ortadan kalkmış olacaktır. Tabiidir ki sistemin diğer kısımlarının da bu anlayış istikametinde gözden geçirilmesi gerekmektedir. Kaza ve kader kelimeleri, bazen eş anlamlı, bazen biri diğerinin yerine kullanılan, farklı anlamlı manzaralar arz etmektedir. Bununla birlikte kaderin önceden takdir, kazanın ise yeri ve zamanı gelince gerçekleştirme şeklindeki kullanımları bilinen yaygın telakkilerdir. Biz bu farklı kullanımlar üzerindeki tartışmaları konumuzun açıklanması noktasında önemli bulmuyoruz. Çünkü her iki anlayışta da zaten esas problemi teşkil eden, önceden belirleme ve takdir unsuru bulunmaktadır. Kaderi bu anlamıyla kabul edenlerin, insan sorumluluğu açısından görünen sıkıntıyı gidermek için buldukları formül, kişinin kendi kaderinin ne olduğunu bilmediği, bu yüzden davranışlarını belirlemede Hayat sorumluluğun kendisine ait bulunduğu şeklindedir. Bu ise, kişinin bir fiili işleme veya terke irca edilebilecek nihai iki alternatif önünde bulunduğunu değil, önceden yazılmış bir senaryonun farkına varmadan rolünü oynayan aktör olduğunu anlatır ki, bu aktör, senaryoyu sahnede spontane oynadığını ve kendi buluşlarıyla tuluat yaptığını sanmaktadır. Tabiidir ki bu formül, kişinin sorumluluğunu temellendirmekten uzaktır. Bir başka formül de kişilerin bir fiili işledikten sonra, iyi ki böyle yaptım yahut keşke böyle yapmasaydım gibi ifadelerle o fiili hür iradeleriyle kendilerine nispet etmeleri ve sorumluluğu kabullenmeleri şeklindedir. Bu formül de kaderin önceden belirleme ve takdir anlamlarının reddi hâlinde değer taşır, aksi hâlde bir önceki problem, geçerliğini aynen sürdürmektedir. Sonuç Meselenin özeti olarak denilebilir ki; asıl olan mantıkî bütünlük içinde, hem insan sorumluluğunu temellendirecek hem de Allah’ın tenzih ve taziminde herhangi bir kusura yol açmayacak biçimde, Allah’ın sıfatları bahsinin bir bütün olarak ele alınması gereğidir. Bununla birlikte bütün yönleriyle kader inancına ait bahislerin bu açıdan değerlendirilmesine, tabiidir ki, bu faaliyetlerde Kur’an ayetleri ve hadislerin istidlale tâbi tutulması ve yorumlanması sırasında son derece kıymetli tarihî birikimin yanında çağımızın yeni ve güncel verilerinden de azamî ölçüde yararlanılmasına ihtiyaç vardır. Bu bakış açısıyla yüründüğü takdirde “Kader ve İnsanın Davranış Özgürlüğü Sorunu” bahsinde insanın davranışlarında özgür olduğu, bundan dolayı sorumlu tutulduğu ve “alın yazısı” anlamında değil, yukarıda belirtilen biçimdeki bir kader anlayışıyla buna paralel, Allah’ın ilim sıfatı anlayışının problem teşkil etmediği sonucuna varılacaktır. Sol Parti’den Almanya’da İnsan Haklarına İlişkin Soru Önergesi ya’yı, insan hakları konusunda yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle eleştirdiğini belirtirken, “Almanya’daki insan hakları ihlalleri arasında göçmenler ve mültecilere yönelik ayrımcılığın yer aldığı” tespitinde bulunuyor. Göçmenlerin siyasi, sosyal ve ekonomik katılım anlamında göçmen kökeni olmayanlara oranla açıkça mağduriyetler yaşadıklarını, ayrıca göçmenlerin eğitim ve iş alanında da sorunlar yaşadıklarını belirten Sol Parti, göçmen sayfa 20 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 kökenlilere siyasi alana katılımlarının sağlanması için seçme hakkının tanınması gerektiğini hatırlatıyor. Sol parti bu anlamda Almanya’da yaşayan insanlar için cinsiyet, köken, din ya da mezhep, sosyal statü gibi farklar gözetilmeksizin sosyal ve siyasi katılımın teminat altına alınmasını istiyor. Sol Parti grubu sabit oturumu olmayan fakat, fiilen entegre olmuş, özellikle Almanya'da doğmuş ya da Almanya’da büyümüş çocuk ve gençlerin yurtdışı edilmesini eleştirirken, bunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunun altını çiziyor. Sol parti ayrıca aile birleşimine dil belgesi ile sınırlandırma getirilmesinin de buna dahil olduğunu ifade ediyor. Öte yandan iltica başvurusu reddedilenlere yurt dışı etme esnasında yapılan muamelenin insani olmadığı, ailenin korunması ilkesine aykırı hareket edildiğini vurgulayan Sol Parti, aile fertlerinin bazılarının yurtdışı edilmesi ile ailelerin bölündüğü, tramvaların yaşandığına dikkat çekiyor. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya Mustafa İSLAMOĞLU Peygamberimiz Bir Müslüman İçin “Anı” Olabilir mi? Kutlu Doğum Etkinlikleri Münasebetiyle En tehlikelisi de, bu işin Cahiliyye şiirinin ana damarlarından biri olan “medhiye” yarışına dönmüş olması. “Kim daha çok övecek?” yarışı çığırından çıkınca, iş Hz. Peygamber’i “tanıtma” değil, “tezgahlama” yarışına dönüşüyor. Olan, vahyin inşa etmeye çalıştığı sahih “peygamber tasavvuruna” oluyor. Efendimizi tanıtma iddiasıyla çıkılan yolda, efendimiz tanınmaz hale getiriliyor. Allah’ın “örnek” göstererek hayatımızda üretmemizi istediği bir değeri, bizler acımasızca ve arsızca “tüketmeye” koyuluyoruz. nılar “geçmişte kalanı”, “geçip gitmiş olanı” temsil ederler. Peygamberimiz bir Müslüman için “anılarda kalan”, “geçip gitmiş olan”, dolayısıyla “anılan” mıdır? Hemen belirtelim ki, tüm “anmalar”, unutmanın zımni bir itirafıdır. A Unutulmayanın, hele hayatın ta merkezinde olanın, “anılmasından” söz edilemez. Birini anmak, hatırlamaktır. Hatırlamak, iyidir. Ama bu Peygamberimiz ise, onu hatırlamakla teselli olmak, bir o kadar düşündürücüdür. Allah onu “izlememizi” emretti. Çünkü o yeryüzünde iz bırakan, yerde yürüyen bir “insan” idi. Allah zatını izlememizi bunun için emretmedi. Zatına olan sevgimizi, Elçi’sini izleyerek isbat etmemizi emretti: “De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız, beni izleyin ki Allah da sizi sevsin; günahlarınızı mağfiret etsin.” Kur’an’ın helak kıssasını anlattığı tüm inkarcı kavimler, kendilerine gönderilen “insan peygamberi” inkar hususunda ortak tavır gösterirler. Kur’an hepsinin de gönderilen elçiyi reddederken “Bize bir melek gönderilmeli değil miydi?” dediğini nakleder. Bu iki şeyin göstergesidir: 1) İnkarcı kavimlerin iman etmeye gönüllü olmadıklarının. Zira bu bir sahte mazerettir. Bununla, “Biz hayat tarzımıza müdahale ettirmeyiz” demeye getirirler. Zira bir meleğin davranışları bir insan tarafından “örnek” alınıp üretilemez. Mahiyetleri farklıdır. Eğer elçi gönderilen bir melek olsaydı, bu kez de “O melek, biz insanız; biz nasıl onu örnek alalım?” diyeceklerdi. 2) İnkarcı kavimlerin insan soyu- na olan güvenlerini tamamen yitirdiklerinin. Baksanıza “Bize bir melek gönderilmeli değil miydi?” diyorlar. Bu “herkesi kendi gibi görmek” deyiminde ifadesini bulan ruh halidir. Kendileri o kadar sapmışlardır ki, bu sapma onların insan türüne olan güvenlerini kökten yok etmiştir. Peygamberimiz bir Müslüman için sadece bir “anı” değilse, Kutlu Doğum münasebetiyle içinden geçilen şu günlerdeki etkinlikler de, “Dostlar beni hatırlasın” türünden bir “anı”ya dönüştürülmemelidir. Diyanet’in yuvarladığı küçük kar topu, büyüdü büyüdü kocaman bir dağ oldu. Günlere, haftalara sığmadı. Kutlu Doğum Haftası olarak başlatılan merasimler, Nisan’ın tamamına yayıldı, Nisan neredeyse kutlu doğum ayı haline geldi. Camilere sığmadı. Salonlara, hatta statlara taştı. Bu yıl kutlamalar isim değiştirdi. Anlamlı bir jestle “Kutlu Doğum Haftası” artık “Peygamberler Haftası” olarak kutlanacak. Geçen yıl Danimarka’da ortaya çıkıp bir çok Batı başkentinde yayımlanan çirkin karikatürler, insanlığın son adası olan Hz. Peygamber’i dünyanın gündemine oturttu. Bu iş âdetâ, cüzi şerle murad olunan külli hayra dönüştü. Müslümanların alemlere rahmet Hz. Muhammed’le olan irtibatları tazelendi. Batı, Müslümanların verdiği tepkiyi anlamadı. Biz de Batı’nın anlamayışını anlamadık. Bunun temelinde, Hıristiyan Batı’yı peygamberli saymamız yatar. Oysa, Hıristiyan Batı (ateist Batı’dan söz etmiyorum) bizim inandığımız anlamda bir “peygamber tasavvurundan” yoksundu. Yani peygambersizdi. Onlar Hz. İsa’yı tanrılaştırdıkları günden beri peygambersizler. Teslise inanan birinin inancında peygambere yer kalmamıştır. Onun için de, peygamberli bir dini, toplumu ve ferdi anlayamıyorlar. Biz Müslümanların peygamber sevgisini de anlayamadılar. Hatta geçmişte Hz. Meryem’e yönelik Batı’da ortaya çıkan çirkin davranışlara Müslümanların tepki göstermesini de anlayamadılar. Zaten bu, karikatür terbiyesizliği münasebetiyle girdikleri “Siz de İsa için aynısını yapın, ödeşelim” tavrından anlaşılıyordu. Bu arada, her zaman olduğu gibi bizde de işin istismarını yapanlar çıkmıyor değil. Peygamberimizle ilgili yayıncılık alanında yaşanan şu enflasyona bir bakın. Nasreddin Hoca’nın kazanı gibi, eski kitaplar yeni yavrular doğuruyor. Ciddi bir siyer okuru bile olmadan siyer yazmaya kalkanların haddi hesabı yok. Kaş yapayım derken göz çıkarılıyor. Vahyin inşa ettiği bir peygamber tasavvurundan mahrum olarak yazılmış, hakikate ve kaynağa sadakat kaygısı taşımayan harcıalem ve çala kalem eserler. En tehlikelisi de, bu işin Cahiliyye şiirinin ana damarlarından biri olan “medhiye” yarışına dönmüş olması. “Kim daha çok övecek?” yarışı çığırından çıkınca, iş Hz. Peygamber’i “tanıtma” değil, “tezgahlama” yarışına dönüşüyor. Olan, vahyin inşa etmeye çalıştığı sahih “peygamber tasavvuruna” oluyor. Efendimizi tanıtma iddiasıyla çıkılan yolda, efendimiz tanınmaz hale getiriliyor. Allah’ın “örnek” göstererek hayatımızda üretmemizi istediği bir değeri, bizler acımasızca ve arsızca “tüketmeye” koyuluyoruz. Şimdi cevaplanması gereken sualler şunlar: Peygamberimizin bizim methiyemize mi ihtiyacı var, yoksa bizim onu örnek alıp hayata taşımamıza mı ihtiyacımız var? Bu ikincisi gerçekleşmiyorsa, birincisi ona ödenmiş bir “manevi rüşvet” olmaz mı? Dahası, o adıyla sanıyla zaten “övülmüş” tür. Onu Allah övmüştür. Onun bizim övgümüze ihtiyacı yok, ama bizim onun modelliğine ihtiyacımız hadsiz. Hal bu iken, neden böyle yaparız? “Güzel örnek”i kendi hayatlarımıza taşımanın nasılını konuşmaya devam. Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 21 biyografi Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat Sa’di-î Şirazî Şark’ın Klasik Eserleri Bostan ve Gülistan Müellifi Ömer Faruk Altıntaş • [email protected] lasik kültürümüzün nasihat üzerine bina edildiğini söylesek hakikatten çokta sapmış olmayız sanırım. Asırlar boyu insanımız, kolayca söylenivermiş, yazılmış göründüğü halde, taklidi ve benzerinin söylenmesi zor olan anlamında “sehl-i mümteni” tabir edilen eserlerden beslendi. Bunun izlerini hâlen çeşitli meclislerde yapılan sohbetlerde, hutbelerde, yazılan eserlerde ve hatta davranışlardaki belirleyiciliğini görmek mümkündür. Mesneviden, Gülistan ve Bostan’da anlatılan hikayelerin kollektif hafızamızda yer ettiğini kim inkâr edebilir. Güngörmüş büyüklerimiz, insanların hatalarını gördükleri vakit, edeben, doğrudan söylemezler, anlayana ders verebilmek için konuyla irtibatını hemen ya da hiç kuramadığımız hikayeler anlatırlar. Bir zaman saydığımız bir büyüğümüzün huzuruna varmış, bir ricalarını, çok gecikmiş olma nedeniyle utanarak, fakat yerine getirmenin keyfi ile de kendisine takdim etmiştik. Büyüğümüz, “Birisi görmüş geçirmiş birinin yanınan varmış, efendim, çok meşgul ediliyorum, insanlara hürmetten kusur etmekten korkuyorum ama, işime de engel olunuyor kabilinden sözler ile ne yapması gerektiği konusunda nasihat istemiş. O kişi ise tavsiye kabilinden zengin olandan borç iste, fakir olana da borç ver, o zaman rahat edersin, demiş” mealinde bir kıssa anlattığı vakit, dersimizi almıştık. Sonraları benzer bir hikayeye Sa’di-î Şirazî’nin Bostan adlı eserinde tesadüf edecektim. Kesin tarihi bilinmemekle beraber 1200’li yılların başında doğan Sa’di-î Şirazî’nin (öl. 1292) bugüne, kültürümüze olan etkisinin sü- K rekliliği bu açıdan bakıldığında dikkati celbediyor. Fars edebiyatının en büyük şairlerinden olan Sa’di’nin hayatı ile bilgiler muhteliftir, kesin bilgilere sahip değiliz. Hayatı hakkındaki bilgilere daha çok eserlerinde kendisi hakkında verdiği bilgilerden ulaşılmaktadır. İlk dinî ve edebî bilgileri Şiraz’da alan Sa’di, oradan Bağdat’a giderek Nizamiye Medresesi’nde dersler aldı. Bağdat’ta tahsilini 1257’de tamamlayan Sa’di, Şiraz’a geri döndü ve Fars bölgesi hükümdarlarının yakınında bulunan şahsiyetlerden oldu. Kendi eserleri ve ondan bahseden eserlerden anlaşıldığına göre hayatı boyunca Hicaz, Şam, Lübnan ve Anadolu’ya yolu düşmüştür. Sa’di, henüz hayatta iken büyük bir şöhret kazanmıştır. Döneminin diğer şairleri onun üslûbundan çokça etkilenmişler, benzer türde şiirler yazmışlardır. Manzum ve mensur eserlerinde farsçada eskiden beri yaygın olarak kullanılan atasözlerinden faydalanmış, bunun yanı sıra kendisinin kaleminden çıkma ve toplumun düşünce ve isteklerine tercüman olan özlü sözleri atasözü haline gelerek günümüze kadar kullanılagelmiştir. Sa’di; Türk, Urdu ve Batı edebiyatlarında da önemli izler bırakmıştır. Sa’di’nin manzum ve mensur eserleri Külliyat adı altında toplanmış olmakla beraber bunu kimin topladığı bilinmemektedir. Ancak, Gülistan ve Bostan adlı eserlerini bizzat Sa’di’nin biraraya getirdiği sabittir. Gül Bahçesi anlamına gelen Gülistan adlı mensur eseri 1258 yılında, o dönemlerde Doğu ve Batı’da da adet olduğu üzere, Salgurlu hanedanından Ebubekr Sa’d b. Zengi’ye ithaf edilerek yazılmıştır. Klasik eserlerde bulunan münâcât, na’t ve yazılış sebebini anlatan bir önsözün ardından, padişahların hâl ve hareketlerini, dervişlerin ahlâkı- sayfa 22 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 nı, kanaatin faziletini, susmanın faydalarını, aşk ve gençliği, güçsüzlük ve ihtiyarlığı, terbiyenin etkisini ve sohbet âdâbını konu alan sekiz bölüm halinde düzenlenmiştir. Bölümlerde, çok defa günlük hayatta karşılaşılan olaylar dikkate alınarak, buralardan ahlâkî ve edebî sonuçlar çıkarılabilen hikâyeler, nükteler ve beyitlerle süslenmiştir. Sa’di eserinde, Farsça ve Arapça şiirler yanında ayetler, hadisler ve atasözlerine de yer vermiştir. Eser, üslûp bakımından olduğu kadar, tertip açısından da mükemmeldir. Bölümler sıralanırken, birbirleri ile olan irtibatları gözönünde tutulmuş, mensur ve manzum kısımları arasında irtibat sağlanmış ve fikirler kısa ve veciz şekilde ifade edilmiştir. Yazıldığı zamandan beri büyük rağbet gören Gülistan’ın hali hazırda dünya kütüphânelerinde binlerce yazma nüshası bulunmaktadır. Gülistan’ın Avrupa’da ilk Latince tercümesi (1651) G. Gentius tarafından yayımlanmıştır. Sa’di’nin diğer meşhur eserine bizzat kendisinin isim vermediği bundan dolayı, ilk kaynaklarda Sa- dinâme, daha sonraları Gülistan ile bağlantılandırılarak “güzel kokulu çiçek bahçesi” anlamında Bostan olarak adlandırıldığı görülmektedir. Manzum olarak kaleme alınmıştır. Eserde adalet, ihsan, aşk, tevâzû, rıza, kanâat, terbiye, şükür, tövbe ve münacat gibi mevzuları içine alan on bölüm mevcuttur. Bostan yaklaşık olarak 5000 beyit ihtiva eder. Sa’di, çeşitli kaynaklardan derlediği hikâyeler, bizzat şahit olduğu olaylar ve başkalarından duyduğu rivayetlerle edindiği bilgi ve tecrübelerini hikâye ve fıkralar halinde anlatırken sade, çekici ve anlaşılır bir üslûp kullanmış, bazen tarihi şahsiyetlerden de söz etmiştir. Adalet, siyaset, yönetenyönetilen münasebetleri, iyi ve kötü ahlâk, Allah’a karşı kulluk, terbiye, aşk, muhabbet ve benzeri konuları eğitici ve öğretici bir şekilde işlemiştir. Çeşitili nasihatler ve ibretli cümlelerle sona erdirdiği hikâye ve sözlerini hep bu amaç için kullanmıştır. Bostan bu özellikleri ile dünyanın birçok yerinde haklı şöhrete nail olmuş, birçok İslam ülkesinde sürekli okunmuş, okutulmuştur. Bostan’ın bilinen ilk Türkçe tercümesi Hoca Mes’ud b. Ahmed tarafından 1354 yılında yapılmıştır. Bostan’ın Almanca, İngilizce ve Fransızca’ya da tercümeleri mevcuttur. Bostan’ın Türkçe tercümelerinden günümüzde en yaygın olanları, Kilisli Rifat Bilge ve Hikmet İlaydın’ın tercümeleridir. Bostan da, Gülistan gibi asırlarca İslam aleminde büyük rağbet görmüş, medreselerde ders kitabı olarak okunmuş, bir çok şerh ve tercümeleri yapılmıştır. Kaynaklar: - TDV İslam Ansiklopedisi, Sadi, Bostan ve Gülistan maddeleri - MEB İslam Ansiklopedisi, Sadi maddesi - Gülistan, Şeyh Sadi, Niğdeli Hakkı Eroğlu, Risale Yay., 1996 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat IGMG Kuzey Bavyera Bölgesi Forchheim Fatih Camii Tarafından “AHDE VEFA” Programı Yapıldı orchheim Jahnhalle salonunda Prof. Dr. Necmettin Erbakan`ın anısına düzenlenen “Ahde Vefa” programı kelimenin tam anlamıyla muhteşemdi. Fatih Maraşlıoğlu’nun Kur`an-ı Kerim Tilaveti ile başlayan proğram, Forchheim Sube Başkanı Engin Kolu`nun selamlama ve teşekkür konuşması ile devam etti. Sonra kürsüye gelen IGMG Kuzey Bavyera Bölge Başkanı Bilal Demiroğlu konuşmasında bu tür programların, insanımızın ve nesillerimizin zinde tutulup, şuurlanması için önemli olduğunu vurguladı. Bugünkü duyarlılıklarımızın her anında ve her zerresini Merhum Hocamıza borçluyuz. Merhum Hocamıza Allah`tan Rahmet, Camiamıza Sabr-ı Cemil, tüm insanlığa başsağlığı diliyorum dedi. Daha sonra kürsüye gelen Viyana Bölge Başkanı Muhammed Turhan Prof. Dr. Necmettin Erbakan`ın kazandırdığı şuur, azim ve gayretten bahsettiği konuşmasında, bugün hocamızın aramızdan ayrılmasıyla başsız kalan ümmet, karmaşa içinde boğulmaktadır. Yani Ümmet yetim kalmıştır dedi. Günün Hatibi olarak Türkiyeden programa teşrif eden T.C. 54. Hükümetin Adalet Bakanı Şevket Kazan; konuşmasında 40 yıllık süre içinde Erbakan Hoca ile unutamadığı anılarını salondaki dinleyicilerle paylaştı. Vefatının 36. gününü bugün idrak ediyoruz ama onun olmadığı zamanlara alışamadım derken kelimeler boğazına dizildi adeta. Hala beni çağıracak da vereceği talimatları almaya ve kendisiyle paylaşacağım bilgileri cümlelere döküp kendisine sunma hazırlığının heyecanı ile yaşıyorum dedi. Şevket Kazan Bey’in anlattığı anılarla zaman zaman salonda çok duygulu anlar yaşandı. Program, IGMG Kuzey Bavyera Bölgesi mensuplarının okuduğu 40 kadar Hatm-i Şerif, 140.000 Kelime-i Tevhid, yüzlerce Yasin-i Şeriflerin, zikirlerin, ve Viyana Bölge Başkanı Muhammed Turhan Hocanın yürekleri ağlatan ve konuklarında ayakta amin dediği, duası ile sona erdi. F Sayın Müşterilerimiz; 20.08.2009 tarihinden itibaren hizmet veren AMC-Rüsselsheim büromuzda sizin de ilginizi çekebilecek yeniliklerimizden bir tanesini daha sizlere duyurmak istiyoruz. Bundan böyle her ayın ilk Perşembe günü saat 14:30`dan 18:00`a kadar ücretsiz yemek kursları yapılacaktır. AMC ürünlerimizin sayısız avantajlarından sadece bir kaç tanesi: Su ve yağ ilave etmeden pişirme Daha sağlıklı beslenme ve pratik pişirme Zaman ve enerji tasarrufları Dünyanın en tasarruflu AMC Navigenio fırın ve ocağı ile pişirme olanakları Ve AMC Secuquick ile üç kat daha hızlı ve hafif pişirme imkanları Bu ve birçok AMC avantajlarını tanımak, hoş bir ortamda yemek pişirmek ve yeni insanlarla tanışmak istiyorsanız, o zaman Rüsselsheim Mainzerstraße 18`deki büromuza sizleri de bekleriz. Saygılarımla. Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 23 haber vrupa`nın en büyük sivil toplum kuruluşu olan İslam Toplumu Milli Görüş Düsseldorf Bölgesi 2010-2011 Çalışma yılı, Şube başkanları, Egitim başkanları toplantısı bölge merkezinde yapıldı. Açılış Kur`an-ı Kerimi Duisburg Hacı Bayram Egitim Müdürü Ahmet Taşçı tarafından okundu ve yoklamaya geçildi. Yoklama IGMG Düsseldorf Bölgesi Teşkilatlanma Başkanı Erdoğan Ok tarafından yapıldı. IGMG Düsseldorf Bölge Başkanı Yaşar Erim Şube başkanlarına katılmalarından dolayı teşekkür etti. “Duisburg`da yapılacak kongre ile alakalı olarak Şube başkanlarına bilgi verdi. Bizim bölgede olacak ben de katılabilirim diyenler olabilir. Bu yanlış sadece delegeler katılacak sizlerden anlayış bekliyoruz” dedi. Eğitim konusunda yeni ataklar içinde olduklarını söyledi. IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan Bey`in kongre de aday olmayacağını söyledi. Hizmetlerinden dolayı şimdiden teşekkür ediyorum”dedi. Milli Görüş Genel Başkanımızı hep yanımızda görmek istiyoruz” dedi. Ciddiyetli, gayretli, metodlu çalışmak bizim için önemli diye konuştu. IGMG Düsseldorf Bölgesi Eğitim Başkanı Şinasi Şimşek, Teşkilatlanma A Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat IGMG Düsseldorf Bölgesi Şube Başkanları Toplantısı Yapıldı Başkanı Erdoğan Ok, Sosyal Hizmetler Başkanı Nihat Südeman, gerekli çalışmalar hakkında bilgilendirme yaptılar ve diğer bölge idarecileri de bilgilendirmede bulundular. IGMG Düsseldorf Bölgesi Gençlik Başkanvekili Abdullah Yıldırım Avrupa`daki gençlerimizin içinde bulunduğu durumun farkındayız bu yüzden Gençlik bizim için çok önemli olmak da zorunda diye konuştu. Yıldırım yıldız projesini çok önemsediklerini böylece yıllar içinde bize faydalı gençleri aramıza katabileceklerini söyledi. Dilek ve temennilerden sonra IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan; şube başkanlarına yaptığı konuşmada; “Her işi yapabilir miyiz yapamaz mıyız, gücümüz yeter mi yetmez mi Rabbim bilir. Bizim sizleri zorlama gibi bir durumumuz da olamaz, bunu denetleme gibi bir durumumuz yoktur, idari konularda eksiğimiz olmaması gereklidir” dedi. Kapanış Kur`an-ı Kerimi`nin ardından program sona erdi. IGMG Hessenli Hacılar ve Hacı Adayları Kelsterbach’ta Buluştu GMG Hessen Bölgesi Hacıları ve Hacı Adaylarının “Hacılarla Buluşma” toplantısı Kelsterbach’ta bulunan Mehrzweckhalle Nord Salonunda gerçekleştirildi. IGMG Hessen Bölgesinin himayesinde bölge genelinde ilk defa yapılan toplantıya katılım yoğundu. IGMG ile hac ve umre yapmış herkesin davetli olduğu program Rüsselsheim cemiyeti İmam Hatibi Mustafa Kök hocanın Kur`an tilaveti ile başladı. Habip Yazıcı ve Erol Ergün’ün sunumunda gerçekleşen programda IGMG Hessen Bölge Hac ve Umre işlerinden sorumlu BYK üyesi Ömer Kafa misafirleri selamladı ve bu yılki hac ve umre seferleri ile ilgili bilgiler verdi. 2010 senesi Hac görüntülerinin yer aldığı sinevizyon gösteriminde duygulu anlar yaşandı. I IGMG Hessen Bölge Başkanı Mehmet Ateş de IGMG ile hac başkadır deyip emeği geçenlere ve IGMG`yi tercih edenlere teşekkür etti. 2003-2010 yılları arasında IGMG Hac Emirliği görevini yürütmüş olan Kemal Ergün de toplantının onur konuğu idi. Konuşmasında İslam tari- sayfa 24 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 hinden örnekler veren ve o topraklarda oluşturulması gereken tarih ve din şuuruna dikkat çeken Ergün salondan yoğun ilgi ve alaka gördü. Daha sonra Raunheim Cemiyeti Minikler Semazen ekibi sahnede sema gösterimi sundular. Kafile ve grup başkanlarının hazi- runu selamlamalarının ardından IGMG Hessen Bölge Başkanlığı konuklarına yemek ikram etti. Hacıların birbirleri ile hasret giderdikleri gece tekrar bir araya gelme ümit ve temennileri ve kapanış Kur`an-ı Kerimi ile son buldu. haber aklaşık Köln’e 100 km uzaklıkta olan Kreuzau Kasabasından gelen Ortaokul(Realschule) öğrencileri, grup halinde ATİB’i ziyaret ettiler. Ziyaret esnasında ATİB’in çalışmaları, Türk Kültürü ve İslam dini hakkında kendilerine bilgiler verildi. Düren yakınlarında bulunan Kreuzau’dan gelen Alman öğrenci grubu, ATİB yetkilileri tarafından karşılandı. Ziyaret grubuna önce ATİB Merkez binası hakkında bilgiler verildi. Daha sonra ATİB’in sosyal, kültürel, eğitim, spor, insani yardım ve uyum gibi bir çok konuda yaptığı çalışmalar ve faaliyetler hakkında kısa bilgiler verildi. Bu konularda sorulan sorular cevaplandırıldı. Öğretmenleri ile birlikte Hoca Ahmet Yesevi Camii’ni de ziyaret eden öğrenciler, İslam dini, Kur’an-ı Kerim, cami hizmetleri ve Almanya’da yaşayan Müslümanlar hakkında bir çok sorular sordular. İslam’da kadın, aile, komşuluk, eğitim, çevre ve barış gibi konularda da sorulan soruları ATİB Gn. Bşk. Yard. Yakup Tufan cevaplandırdı. İslam kelimesinin Almanca’da “Frieden” (barış) anlamına geldiği ve İslam Dini’nin bir “barış dini” olduğu öğrencilere anlatıldı. Ayrıca, Almanya’da Müslümanların meseleleri, yaşantıları ve yap- Y Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat Alman Öğrenciler ATiB’i Ziyaret Ettiler tıkları ibadetler hakkında bilgiler verildi. İslam kelimesinin “Frieden” manasına gelmesi ve İslam Dini’nin gerçek bir barış dini olması, öğrenciler tarafından hayretle karşılandı. Öğrenciler, sınıf olarak ilk cami ziyaretinde bulunduklarını, İslam ve Almanya’da bulunan Müslümanların yaşantılarını ve ibadethanelerini çok merak ettiklerini anlattılar. Bu sebepten dolayı ATİB’i ziyarete geldikleri ifade ettiler. İslam ve Müslümanlar hakkında birinci elden aldıkları bilgilerden de çok memnun olduklarını dile getirdiler. Ziyaret esnasında söz alan bir çok öğrenci, neden ve niçin kamuoyu, Almanya’da İslam ve Müslümalar hakkında yanlış bilgilendiriyor diyerek şikayette bulundular. Kendi aralarında topladıkları paraları da camiye bağışta bulan Kreuzau öğrencileri, ATİB ziyaretinden çok memnun olduklarını dile getirdiler. Sınıf öğretmeni E. Pooppel ise başka sınıflar ile yine ATİB’i ziyaret etmek istediklerini beirtti. Öğrencilere yapılan içecek ve çikolata ikramının ardından ziyaret proğramı sona erdi. Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 25 haber slam Toplumu Milli Görüş Teşkilatları Hessen Bölgesi Kadınlar Gençlik Teşkilatı tarafından organize edilen “Alija-Bosna ve Biz” konulu konferans Offenbach`ta yapıldı. IGMG Genel Merkez Üniversiteliler BaşkanıCelal Tüter`in misafir hatip olarak katıldığı programa gençlerin ilgisi yoğundu. Yaklaşık 90 civarında gencin katıldığı konferans açılış Kur`an-ı Kerimi ile başladı. Açılış Kur`an-ı Kerimini Elsenfeld cemiyetinden Enes Yılmaz okudu. Daha sonra programın sunucusu IGMG Hessen Gençlik Teşkilatı Eğitim Başkanı Ahmet Sertkaya İ Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat “Alija-Bosna ve Biz” Konferansı programın içeriği hakkında bilgilendirmede bulundu. Yine IGMG Hessen Bölge Üniversiteliler Başkanı İsmail Köse bir selamlama konuşması yaptı. İsmail Köse`den sonra progra- sayfa 26 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 mın hatibi IGMG Genel Merkez Üniversiteliler Başkanı Celal Tüter sinevizyon destekli “Alija-Bosna ve Biz” konferansını sundu. Celal Tüter yaklaşık 15 senelik dönem içerisinde çeşitli vesilelerle gittiği Bosna ve Bosna`nın efsanevi lideri Bilge Kral Alija İzzet Begoviç ile olan hatıralarını anlattı. Özellikle son dönemde IGMG olarak Bosna`daki eğitim faaliyetlerine yapılan katkıları da anlatan Tüter; “Bosna`ya her gittiğimde kendimi Türkiye`de hissediyorum. Bundan da her zaman mutluluk duyuyorum. Bosnadaki kardeşlerimiz bizleri karşıladıkları zaman ecdadın birer emaneti olarak bizleri kucakliyorlar” diye ekledi. Program Ahmet Doğan`ın okuduğu kapanış Kur`an-ı Kerimi ile sona erdi. Özel Köșe Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Selma ÖZTÜRK Ölüyorsun Be Adam Ölüyorsun! imdi size anlatacağım olay ne bir hikayedir, ne de bir “Bin Bir Gece” masalıdır efendim! Bu anlatacaklarım yaşanmış olan bir gerçektir. Hem de bugünlerde yaşanan bir olaydır. Olayın baş rolünü oynayan şahıs ise benim de - yakından olmasa da tanıdığım bir şahıstır. Ben bunları duyduğumda “Nasıl olur yahu?” dedim kendi kendime. Ve hala şaşkın şaşkın, tekrar tekrar taaccuplara düşerek, hayretler içinde donakalıyorum. Mübalağa mı ediyorum? Abartıyor muyum? Bilemem. Olayı anlattıktan sonra, “Selma hanım hepsi bu muydu?” diyebilirsiniz belki. Fakat ben hala şaşırıyorum efendim! Elimde değil... Adamın biri genç ve evli yani aile sahibi. Bir hanımı, üç de çocuğu var. Yaşı kırk civarında. Mutlu ve sağlıklı bir hayat sürdürüyor. Günlük hayatında ise dini alanda pek hareket etmiyor. Pek değil, aslında hiç uğramıyor oralara. Bu adamın bir de kendisinden yaşça küçük olan bir kardeşi var. Aynı babadan olmalarına rağmen, aynı eğitim ve terbiyeden geçmelerine rağmen bu kardeşi ona nazaran dindar bir hayat sürdürüyor ve sürdürmeye gayret gösteriyor. Genç yaşta (Sünnet – i Nebi’ye uyarak) hac görevini ifa etmiş, günlük ha- Ş yatında beş vakit namazını itina ile kılıyor ve şu fani dünyada kul olduğunu unutmuyor, bunun bilinciyle yaşıyor... Tekrar abisine dönelim efendim. Bu bey bir gün bir rahatsızlığı için doktoruna gidiyor ve hiç aklına gelmez ani bir teşhisi öğreniyor. Sigara içmesine rağmen aslında oldukça sağlıklı bir hayat sürdüren bu adam gırtlak kanseri olduğunu öğreniyor doktorundan. Ansızın... Kara haber adamı sarsıyor ve onu şok altında bırakıyor. Eli ayağı dolaşmış, ne yapacağını bilmiyor. Üzüntüsü bir yana, ölüm korkusu bir yana... Derken, adamcağız gerçekleri kabul ediyor. Başka ne yapabilir ki? Ve silkelendikten sonra, sarsıldıktan sonra, tekrar kendine geliyor ve korkunç gerçekle yüz yüze gelmekten başka bir çaresinin olmadığı hemen anlıyor. Derken... Zaman kaybetmeden tedaviye başlıyor ve zamanın neyi göstereceğini Allah’a bırakıyor. Tedavi esnasında her aciz ve ürkek canlı gibi o da ölümü daha fazla (belki de ilk kez bu derecede, ciddi bir şekilde) düşünmeye başlıyor. Evlatlarını düşünüyor, hanımını düşünüyor ve onların geleceğini “gitmeden” önce nasıl teminat altına alırım diye düşünüp duruyor. Düşünüyor, düşünüyor ve düşünmeye devam ediyor, zavallım... Ve yine her canlı gibi nefs muhasebesini yapmaya başlıyor. Neler yaptım? Neler yapmadım? Neler yaparım geri kalan ömrümde? Neler yapmalıyım daha? Sağdan soldan tavsiyeler ve nasihatler topluyor ve dönüp dolanıp dini alana varıyor. Dindar kardeşinden de hem destek, hem nasihat alıyor. Ve ilk yaptığı tespit bundan böyle geri kalan ömrünün dini bir ömür olmasının gerektiğini kabul ediyor. Kabul ediyor... Öyle ya! Kabul ediyor, lakin... Bir şeyi kabul etmek ayrı şey, uygulamak ve tatbike geçmek ayrı şeydir efendim! Liste oluşturuyor ve sıralamasında ilk gelen şeyin şimdiye kadar ihmal ettiği namaz olduğunu fark ve tesbit ediyor. NAMAZ. Şu dinin direği olarak bildiğimiz namaz. Şu olmadan olmaz diye bildiğimiz namaz. Ve bazı alimlere göre o olmaz ise, müslüman da olunmaz denilen o meşhur namaz. Hasta ve rahatsız beyefendi namazın zaruret olduğunu maalesef bu yaşta, oldukça geç yaşta idrak ediyor ve onu kılmaya niyet ediyor. Olsun! Zararın neresinden dönerseniz, kar oradadır. Evet, “Artık namaz kılma vakti geldi” diyerek, ya Allah, ya Bismillah’la başlamaya niyet ediyor. Lakin bu heves fazla uzun sürmüyor, süremiyor maalesef. Niyeti gerçekleşemiyor ve yarı yolda benzini bitmiş araç gibi kalıyor. Sebebi ise çok şaşırtıcı, çok korkunç ve çok düşündürücüdür efendim. Bir yandan günden güne hastalığıyla mücadelesini sürdüren bu adam, bir yandan da güçlü ve kuvvetli olmaya (en azından görünmeye) çalışıyor. Bu sebebten dolayı da namazdan, namaza başlamaktan ve namazı kılmaktan vazgeçiyor. Sebebine gelince: Neymiş efendim, millet ne dermiş. Şimdiye kadar kılmamışmış da, şimdi hastalığını öğrenince, kanser olup öleceğini bildiği için, namazını kılmaya başlamışmış da. Nasıl köşeye sıkışınca Allah’ını bilirmiş de... İşte millet bunları demesin diye, milletin diline bu şekilde düşmesin diye, onların inadına namazını kılmayacakmış efendim. Düşünebiliyor musunuz değerli okuyucularım? Anlamak mümkün mü? Bir insan nasıl böyle zelil bir düşünceye kapılır? Bana ne, milletin düşündüklerinden? Sana ne milletin dediklerinden? Sen ölüyorsun, sen! Ölüyorsun be adam ölüyorsun! Sırası mı şimdi başkalarının düşünceleri? [email protected] Yol yakınken neden dönmeyesin? Neden Allah’ın sana vermiş olduğu imkanı kullanmayasın? Mevlana’nın meşhur: “Gel, gel, ne olursan ol, yine gel” sözleri geldi aklıma. Ne olursan ol yine gel denildiği halde, zavallı garibim gelmiyor, gelemiyor. Çünkü burada bile nefs ağır basıyor. Nefs... Son nefese kadar mücadele ediyor. İnsanoğlunu yolundan saptırmak için. Ve insanoğlu da ona yenik düşüyor. Eee, gurur meselesi dedik ya. İnsan son nefeste veya son nefese doğru bile bu kadar ciddi bir hususta dünyadan göç ederken bile gurur meselesi yapar ve ebedi alemini ziyan eder mi? Hala gurur, hala gurur! ENE, ENE, ENE. Ne imiş bu gurur denen illet? Ne imiş bu insanoğlunu yiyip bitiren, onu mahveden o lanet gurur... Beyefendi bilmez ki, öldükten sonra ona kimsenin yardımcı olamıyacağını. Onu sevenler ondan tez ayrılacağını. Yalnız öleceğini ve Allah’a yalnız hesap vereceğini. Evet efendim! İnsan yalnız ölür. İnsanoğlu ölürken kimseye güvenmeksizin yalnızdır, yapayalnızdır. Ve böyle ölür. Bir uçak düşse, o uçakta bulunan herkes topluca ölse de, yine de herkes yalnız ve kendi başına ölür. Ayrı ayrı ölür. Bunları bilmez bizimki. Bilse, böyle harekette bulunmaz. Ve kimsenin ona yardım edemiyeceğini de bilmez... Bilmez bütün bunları...Öyle ya. Bunun bilincinde olsaydı, milletin dediği umrunda bile olmazdı ve yoluna devam ederdi. Yolunu giderdi... Evet şimdi de gidiyor yolunu... Sen gitmişsin kimin umurunda? Sen gidiyorsun be adam SEN! Gidiyorsun. Artık uyan! Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 27 haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat ASRIN YILDIZI KAYDI Erbakan Hocamızın ardından-1 ASRIN YILDIZI KAYDI Erbakan hocamızın ardından-2 ASRIN YILDIZI KAYDI Erbakan hocamızın ardından-3 27 Şubat`ta bir yıldız kaydı gitti. Yıldız değil kardeşim sanki bir aydı, gitti. 27 Şubatta bir mücahit kaybettik. Son vazifemiz için koşup Fatih`e gittik. 27 Şubat`ta ruhunu teslim etti. Gitti bir yıldız daha dünyadan kayıp gitti Mücahit komutandı Konya`dan yurdumuza, İman ruhu verdin sen, kıymetli ordumuza. Ya Allah destur deyip işe girdi Konya`dan. Anlamadı Hakkı, bilgisiz, gafil, nadan. Yeni bir güneş doğdu ana yurda, vatana. Layık bir evlat oldun şehit yatan atana. Atan seni bekledi duasını aldın sen. Cihan`a inanç ruhu, İslam aşkı saldın sen. Sen Peygamber izinde yiğitçe bir er idin. Ne söylersen hep, yanlız İslam için derdin. Allah için yürüdün, Allah için koştun sen. Boş geçmedi hayatın Allah için coştun sen. Vatanın her yerinde açtı İslam çiçeği, Genç yaşında gördün sen, en doğruyu gerçeği, Yeni ufuklar açtın ileri görüşünle.. Genç çiçekler yeşerdi samimi gülüşünle.. Yeşersin o çiçekler hep imanla yeşersin. Onlar meyveye dursun. Sen de fani beşersin. Üzülme hocam sakın, biz her zaman zindeyiz. Bu can tende kaldıkça, vallahi izindeyiz. Milyonlarca insandan dua üstüne dua.. Hak ettin bu duayı, yürü yüce Mevlaya. Edepte misal idi güzel ahlakta örnek. Cihat için çalıştı, ıslandı orda gömlek. Ölümüyle boğuldu ümmet-i İslam yasa. Anlayamadı kıymetini, basiretsiz yarasa. Dedesi Fatih Han`a ebedi asker oldu. Maneviyat erleri İstanbul`da yer buldu. Ahlak ve maneviyat önce oldu hedefin. Parlayan sanayide fabrikalar sedefin. Patlattın sen, bir bir, tüm zararlı mayınları. Sen gösterdin topluma maddeci hayınları. O bir sevdalı idi. İşte büyük cihadta. Ülkemize nur saçtı sanayide, icatta. Dünyadan ayrılarak kavuştu Mevlasına. Ararken sevgiliyi erişti Leylasına. Fatih Sultan ecdada layık bir torun oldu. Onun sıcak koynunda bir mezarcık yer buldu. Milli görüş sevdalısı, Allah`ın bir askeri. İslam için dolaştı adım adım her yeri. Nur yüzünden tebessüm asla eksik olmadı. Yaşı geçmiş olsa da al yanağı solmadı. Son nefesini bile cihat yolunda verdi. Başka söze ne hacet, hep cihad cihad derdi. Sanayide mimardı. Örnek idi cihatta. Zalim vermedi fırsat, ölümlü şu hayatta. Yüzünden akan terler suladı ülkemizi. Tatlı tatlı sözleri anlattı ilkemizi. Kostantinin fethinde Ulubatlı bir Hasan. Bedrin aslanı gibi cihat aşkıyla yanan. Yıldız yıldız süsledi yurdun her bir yerini. Pek memnun edemedi masonlardan birini. Adı başka güzeldi soyadı da Erbakan. Ona rahmet eylesin, bizi yoktan yaratan. Hüzünle matem tuttu bu gün bütün felekler. Misafir geldi size, selamlasın melekler. Abdullah Kul 01.03.2011 - İstanbul Köprübaşılılar 25 Nisan’da Buluşuyor öprübaşılılar, her yıl geleneksel olarak düzenleyecekleri tanışma, dayanışma, kültür ve eğlence gecesi hazırlıklarını yapılan istişara toplantısıyla tamamlayarak, 25 Nisan’da Neuss’ta biraraya gelecekler. Merkezi Almanya’nın Neuss kentinde bulunan Trabzon ili Köprübaşı ilçesi eski adıyla Güneşara adını taşıyan derneğin konferans salonunda düzenlenecek gece için derneğin başkanı Mustafa Aydın, her yıl geleneksel hale getirecekleri etkinliklerin ikincisini gerçekleştireceklerini ifade etti. Aydın, “Hemşerilerimizi bir arada görmekten mutluluk duyacak bir anlayış içerisinde bu dayanışma ve birlik gecesini organize ettik. Bu K sayfa 28 anlamda yapılan organizasyonun herkesin katılımı ve katkısıyla geçmesini temenni ediyoruz. Tanışma, dayanışma, kültür ve eğlence gecesinin sevincini hep birlikte yaşamak istiyoruz” dedi. Hazırlıkların aralıksız sürdüğü ifade eden Organizasyon Komitesi sorumlusu Erol Ertürk, “Birlik ve beraberliğimizi en mükemmel bir şekilde o gün ortaya koyacağız. Sanat ve iş dünyasından katılımın olacağını bu anlamlı güne tüm hemşehrilerimizi davet ediyoruz” dedi. Ayrıca, tanışma, dayanışma, kültür ve eğlence gecesi ile alakalı hemşehrilerimiz geniş bilgi için 0176-36783535 (Erol Ertürk), 0178-8132412 (Mustafa Aydın) arayabilecekleri ifade edildi. Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 AGAH’ta Yeni Dönem Başkan Seçimi ısa ismi AGAH olan Hessen Eyalet Yabancılar Meclisi Temsilcileri yeni dönem için yeni Başkanını seçtiler. 26 Mart tarihinde Hanau`da toplanan Eyalet Yabancılar Temsilcileri önümüzdeki 2,5 sene için yeni Başkan ve yeni Yönetimi seçtiler. Başkanlık seçimini Mühlheim Temsilcisi olan aynı zamanda son 2 senede de Başkanlık yapan Corrado Di Benedetto ilk tur oylamaları sonucu kazandı. K 6 kişilik yönetime ise şu isimler seçildi; Sevcan Dağ / Fulda Julius Gomes / Wiesbaden Jetty Sabander / Karben Mustapha Ouertani / Wetzlar Memiş Alıcı / Dillenburg Yeliz Başar / Rödemark Uzun süredir AGAH ta değişik yönetim kadrolarında hizmet veren eski idarecilere de teşekkürle veda edilirken, yeni dönemde Entegrasyon ve Seçim Hakları yine ana konu olacak. Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir dosya M. Salih AYDIN Hacarabın Serüvenleri 43 Olayların neresindeyiz Hasretin baharda kavuştuğu, vuslatın yaza kaldığı, şu günlerde, ızdırabın ve acının sessizliğini içimde duyuyorum. Bu hisleri duyarken bakın dünyada neler oluyor nelerimiz kayboluyor. İslam Âleminin yalnızlığını fırsat bilen bazı menfaatperestler kemirgen fareler tarafından bir güzel kullanılmaktadır. Kendi iç siyasetlerinin finanse edebilmek için yıllardır yaptıkları gibi masum insanların ekmeklerini ellerinden almaya devam etmekteler. Masum insanların kanı altın tepside dünya vampirlerine sunulmaktadır. İşte bu yalnızlığımızı bilenler ikidebir tepemize binerek şamar oğlanına döndürdüğü hayatımızı ya sabır diyerek geçirmekteyiz. Hürriyetimiz esarete döndürülmüş, elimiz kolumuz bağlı, hürriyet istemimiz dillerde dolaşıp dururken. Hürriyet vereceğiz adı altında memleketlerimiz işgal edilir oldu. Hürriyet adına sığındıklarımız bizim kanımızı emerken. Biz kendimizi avuttuk. Zenginliklerimiz sömürülüp gitti. Ve hala sermayemiz elimizden gitmekte. İçimde bir alev ruhumu sanki işkence ile sıkıyor gibi. İnsanlık adına hürriyet adına demokrasi adına masum insanları vurmak ne kadar adil oluyor. Tabii orası da meçhul. Oradaki çığlıklar sanki yüreğimde acı oluşturuyor. Gecelerim zehir oldu sadece dua edebiliyoruz. Ve dünyada olan olumsuz olayları seyrediyoruz. Sırasını bekliyen kurbanlıklar gibi. Kapitalist zihniyetin bütün insanlığı feda ettiği şu günlerde, duyarlı insanların aynı duygu ile yandığını içimde hissediyorum. Bütün insanlık bir müjde beklerken biz bu müjdeyi vermekten bile aciz durumda bahaneleri kendimize göre sıralayıp duruyoruz. Oğlumuz, kızımız, malımız, atımız, arabamız vesair ama arkası gelmiyor. Hayata gelirken Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyoruz. Lakin o hazinenin kıymetini bilemiyoruz. Bir de utanmadan elimizle itiyoruz. Kendi, kendimize hayatını yaşa diyoruz. Yaşamaktan ne anlıyorsak orası da meçhul. Öyle pasif öyle uyuşuk öyle aldırmaz olduk ki şöyle bir silkinip kalkamıyoruz. Irkçı, kavmiyetçi, şehirci vesair olmuş bir boşlukta akıp gidiyoruz. Bir şeyler yapamamanın sıkıntısı içinde kendi kendimi yerken acılarımı gözyaşlarıma bırakıyorum. Hesabın, tartının, ölümümden sonraki kabir hayatının nasıl olacağını bilemeden rahat ve huzur içinde nasıl yaşanır bilemiyorum. RAB’bim en iyisini bilendir ALLAH’a kul olabilmek kul olduğumuzun gereklerini yapmak varken bize ne oluyor. Günü gün etmiş yaşamın ve yaşamanın en rahatını düşünüyoruz. Ne akrabadan ne sıladan ne komşudan ne garibden, yetimden, fukaradan ne de insanlıktan haberimiz var. Bu halimizden yararlananlar gelip üstümüzden bombalarını da atarlar zenginliğimizi de sömürürler. Biz ise sadece seyrederiz hem de bal gibi demokrasinin verdiği hakları bile kullanamadan. Ama biz utanmadan kendi fakirlerimizi, gariplerimizi dünya menfaati uğruna kurşunlayarak ne kadar duygusuz ve materyalist olmuşuz. Zalim kim olursa olsun, zalimlere boyun eğmek zillettir. Kim olursa olsun, kimden gelirse gelsin, zalim zalimdir, insan hakkını almasını bilmelidir. Hani bütün insanlığa saadet ve huzur getirecektik. Kendimize bile huzur ve saadet getiremedik. Niçin? Çünkü RAB’bimize verdiğimiz sözde durmadık. Ahdimizi yerine getirmedik. Vesselam. Vuslat… Ey hasretim vuslatıma ermeden gözlerimdeki ışık kararmasın. İnsanların yüzü gülsün huzura kavuşsun İslam âlemi. Sınırların olmadığı Müslüman’ın hürriyetinin kısıtlanmadığı insanların horlanmadığı bir dünya istiyorum. Kimsenin kimseyi tehdit etmediği barış içinde yaşayan bir dünya istiyorum. Ama şeytan durmuyor. İnsan şeytanları ile dünyayı cehenneme çevirmeye zulüm çarklarını çevirmeye devam ediyor. Yüz yıllık iki yüz yıllık hesaplarla zamanımızı satın almaya çalışıyorlar. Elbette onların bir hesabı varsa ALLAH’u zü`l Celalin de bir hesabı var. ALLAH c.c. El-Kahhâr, El-Müntekım, El-Hâfıd`dır. Bizim de bir adım atarak kenetlenmemiz ve birbirimizi O`nun rızası için sevmemiz gerekir. Ardından diğerlerinin adımları elbette gelecektir. Kuzeyde, güneyde, doğuda, batıda zincirin dişleri gibi olacağız. Önce bir işe başlarken kendimiz inanırsak sonra başkaları inanırlar. Komşumuz dediğimizde fizandakini hatırlayacak ve hissedeceğiz. O zaman insanlık huzura erer rahata ve barışa kavuşur. İnşaALLAH o günler gelecek biz ulaşamasak da nesillerimizi bu duygularla besleyeceğiz. [email protected] RAB’bim Sana güveniyor Sana dayanıyorum kapında bizi kabul etmeni bekliyorum. Sen RAHMAN ve RAHİM’sin Bizleri sıratı müsteğıymden ayırma ya RAB. Âmin. Onlar Umuda Yolculuk Ettiler… Meçhul bir yola çıktılar, umutlarını, gençliklerini, emeklerini vererek. Onlar umutlarını verdikleri her yerde. Hasretlerine kavuşacakları yere giderken. Hasretlerine kavuştukları yerde. Hasret oldukları kişiler tarafından. Sadece paraları emekleri sömürüldü. İşe yaramaz hale gelince de bir köşede unutuldular. Keşke sadece emekleri sömürülmekle kalsaydı. Ellerindeki yavruları torunları hatta hanımları ve kocaları alındı. Kimileri dininden, benliğinden koptu kimileri anadan babadan. Kimilerinin kaybedecek bir şeyleri kalmadı. Her köşede birilerinden yedikleri darbelerle güvenleri tükendi. Yalanlarla beslenen bu hayatta yalanlarla sömürüldüler aldatıldılar. Artık umutlarının tükendiği bir andı. Umuda yolculuk ettikleri yerleri vatan olarak seçtiler. Hasretlerinin ihanetine inat ederek. Yeni bir umut besleyerek yüreklerinde… ALLAH izin verirse tekrar buluşmak üzere kardeşlerim. Hakkınızı helal edin. Sizleri ALLAH’a emanet ediyorum. Selam ve dua ile... Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 sayfa 29 bulmaca sayfa 30 Nisan · April 2011 · Cemaziye’l Evvel 1432 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hayat