kitleler sosyalizme yöneliyor

Transkript

kitleler sosyalizme yöneliyor
KÝTLELER
SOSYALÝZME
YÖNELÝYOR
Kitleler her yerde ayaklanýyor ve
devlet güçleriyle çatýþýyorlar. Bu, yalnýzca bir anlýk bir eylem deðil, süreklilik gösteren bir baþkaldýrýdýr. Kapitalizm altýndaki büyük birikimin ve öfkenin patlamasýdýr. Fakat yalnýzca bu da
deðildir; eski sistemi aþan ileri bir bilincin ürünüdür. Kitleler sosyalizme yöneliyor. Bu durumda, kitleleri Leninist
Partiye nasýl kazanmalýyýz; ya da Parti’nin kitleler üzerindeki etkisini nasýl
artýrabiliriz; bugün yanýtlanmasý gereken devrimci soru budur.
Her þeyden önce, sosyalizme yönelen geniþ bir kitlenin varolduðunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu, bizim dýþýmýzda bir gerçektir. Özel olarak örgütlü
güçler tarafýndan etkilenmenin dýþýnda,
genel sosyalist mücadele tarafýndan etkilenmiþtir. Sosyalizmin genel etkisi
dünya çapýnda verilen sosyalizm mücadelesinden geliyor. Sosyalist mücadele
tek tek ülke sýnýrlarýný aþýp, dünya çapýnda bir mücadele haline gelmiþtir. Enternasyonal sosyalist hareket, her ülkedeki proletaryayý þöyle ya da böyle etkiliyor. Ýnsan bilincini dünya koþullarý
belirliyor. Kitlelerin sosyalizmden etkilenmesinin baþka bir etkeni, yüzelli yýllýk büyük sosyalist birikimdir. Ve bu
sosyalist birikim kitaplar yoluyla, yayýnlar yoluyla, komünist örgütler aracýlýðýyla kitlelere götürülüyor. Sonuçta,
sosyalizmden etkilenmiþ geniþ bir kitlenin varolduðunu görüyoruz. Burjuvazinin etkisi dýþýnda, sosyalist bir kitle var.
Sosyalizm, kitlesel bir güçtür, sos-
yal bir güçtür.
Sosyalizm saflarý sürekli yeni kitle
akýþýyla doluyor. Birileri mücadeleden
geri düþse bile, yerleri hemen doluyor.
Her gün yeni yeni insanlar mücadeleye
atýlýyor. Bunlarýn baþýnda da genç kuþaklar geliyor. Çalýþan sýnýflarýn ileri
yaþta olanlarý, sosyalist mücadeleye katýlmada ayak sürçerken, genç iþçiler onlara göre çok daha cesur davranýyor.
Çoðu kez ileri yaþtaki iþçiler arasýnda
çürüme yaþanýrken, genç iþçi kuþaðý
sosyalizmin militan vurucu gücünü oluþturuyor. Bundan da anlaþýlacaðý gibi,
genç emekçileri örgütlerken, onlara özel bir aðýrlýk vermeliyiz. Gençlik içindeki çalýþma boþa gitmeyeceði gibi, bu
alandaki çaba daha kýsa sürede sonuç
verir. Kitleler içinde çalýþan kadrolar,
bu sonuca kendiliðinde ulaþýyorlar. Oysaki, genç iþçilere bilinçli ve hedefli
yaklaþýlmasý gerekiyor. Sosyalizmin bu
dinamik, militan, sürükleyici gücüne
daha büyük ve daha planlý çaba göstermek, devrimin zaferi için zorunludur.
Genel olarak gençliði, özelde de iþçi
gençliði örgütlemek, harekete geçirmek, devrimin ve devrimde zaferin ön
koþuludur.
Türkiye ve Kürdistan’ýn tüm illerinde geniþ sayýlabilecek bir sosyalist
potansiyel var. Bu güç sanýlandan çok
daha fazladýr. On yýllarca süren devrimci mücadelenin çocuðu olarak doðmuþtur. Býrakýp giden olsa da, gelenler daha
fazladýr. Sürekli geniþleyen devrimin
politik ordusu, bugün büyük bir güçtür.
Kitleler her yerde
ayaklanýyor ve
devlet güçleriyle
çatýþýyorlar.
Bu, yalnýzca bir
anlýk bir eylem
deðil, süreklilik
gösteren bir
baþkaldýrýdýr.
Kapitalizm altýndaki
büyük birikimin
ve öfkenin
patlamasýdýr.
Fakat yalnýzca
bu da deðildir;
eski sistemi aþan
ileri bir bilincin
ürünüdür.
Kitleler sosyalizme
yöneliyor.
Bu durumda,
kitleleri Leninist
Partiye nasýl
kazanmalýyýz; ya da
Parti’nin kitleler
üzerindeki etkisini
nasýl artýrabiliriz;
bugün yanýtlanmasý
gereken devrimci
soru budur.
3
Bu noktada sorulmasý gereken soru þu- mesinin, sýnýf savaþýmýndaki yeri, gönucudur. Devrimi gerçekleþtirmeye yedur: Bu büyük sosyalist potansiyeli
revleri farklýdýr. Bunlarýn içlerinde dev- tenekli bir parti yerine; devrimi gerçekprogramlý, hedefli, örgütlü bir gücün et- rimci sýnýf partisi, diðer tüm proleter sý- leþtirme yeteneði olmayan “kitle partikisine nasýl sokabiliriz? Bu soruya doð- nýf örgütlerine önderlik etmesi ve onlarý si”ni koyarlar. Oportünistlerin “kitle
ru yanýt vermeliyiz. Kitleleri etkilemeyönlendirmesi nedeniyle, diðerlerinden partisi” anlayýþý, proletaryanýn öncü sýnin doðru araçlarý, diðerleri tarafýndan
ayrýlýr. Proletaryanýn devrimci sýnýf par- nýf partisi örgütlenmesini etkisizleþtirdeðilse bile, Leninist Parti tarafýndan i- tisi, proletaryanýn devrimci kurmayýdýr, meyi, tasfiye etmeyi amaçlýyor. Bu oyi biliniyor. Burada üzerinde durulmasý yönlendirici gücüdür.
portünist görüþ, yasallýðý temel alýyor.
gereken araçlar deðil, anlayýþtýr. AraçÇok açýktýr ki, devrimi gerçekleþti- Bu görüþ, komünist partisinin, kapitalara yön verecek olan da budur. Kesin- recek bir komünist partisinin her zaman lizm altýnda, kitlelerin çoðunu saflarýna
likle sorunun doðru yanýtý dýþýmýzda
büyük bir parti olmasýna gerek yoktur.
kazanabileceði hayaline dayanýyor. Angeniþ bir sosyalist kitlenin varlýðýný
Küçük bir parti de, devrimi gerçekleþti- cak devrimin yapabileceðini, devrim(gerçeðini) kabul etmektir. Sonra her
rebilir. Hatta bugüne dek, genel olarak
den önce yapmaya kalkýþýyor. Oysaki,
þey, bunun ardýndan gelecektir.
böyle olmuþtur. Fakat, eðer bu parti
kitlelerin çoðunu harekete geçirecek, eSosyalist kitleleri nasýl etkimize a- halk kitlelerinin çoðunluluðunun deste- ðitecek ve geçmiþle köklü bir kopuþa
lacaðýmýz, onlarla bir araya geleceðiðini ve sempatisini kazanmýþsa. Eðer
sokacak olan devrimin kendisidir. Devmiz, bunun yollarýnýn ne
rimle ve devrimin saðlayacaðý
olduðunu, nasýl etkin olademokratik ortamlardýr ki, büÇok açýktýr ki, devrimi
rak kullanýlacaðý sahip olyük kitleler sosyalizmi kurmaduðumuz devrimci anlayýgerçekleþtirecek bir komünist ya seferber olacaklar.
þa baðlýdýr.
devrimci bir parti
partisinin her zaman büyük bir bunuAncak
Geniþ düþünmeliyiz.
baþarabilir. Komünist parGerçekçi düþünmeliyiz.
parti olmasýna gerek yoktur.
tisi devrimci bir partidir. Ýleri oGerçekçi düþünmek, neslan ne varsa onu benimser; teoKüçük bir parti de, devrimi
nel olaný, dýþýmýzda olan
risi ileri bir teoridir. Tarihin
gerçekleþtirebilir. Hatta bugüne vardýðý aþamanýn doðru nesnel
gerçekleri anlamak demektir. Fakat, bu demek
dek, genel olarak böyle olmuþtur. bir çözümlemesini yapar. Taktideðildir ki, gerçekçi düðine bilimsel görüþleri yön veFakat, eðer bu parti halk
þünmek, nesnel olana borir. Ortalama sol hareket ise,
yun eðmektir. Devrimci
hem tarihsel geliþmenin gerikitlelerinin çoðunluluðunun
anlamda gerçekçi olmak,
sinde kalmýþtýr, hem de ileri odesteðini ve sempatisini
bir gerçeðin yerine baþka
lan kitle bilincinin gerisindedir.
bir gerçeði koymaktýr.
kazanmýþsa. Eðer bu parti,
Taktikleri geridir; bir bütün olaDevrimci olmak, dýþýmýzkitleleri etkileme ve sürükleme rak sýnýf mücadelesine ayak uyda varolan sosyalist poduramýyor. Bu nedenle tam bir
tansiyelin varlýðýný yalnýzyeteneðine sahipse, kitlelerin
kriz içindedir. Buradan çýkaraca kabul etmek demek decaðýmýz özsel sonuç: diyalektidesteðini
arkasýna
almýþ,
küçük
ðildir; devrimcilik, daðýðe, yalnýzca diyalektiðe dayanbir parti de devrimi zafere
nýk ve örgütsüz olan sosmak gerektiðidir.
yalist kitleleri örgütlü ve
Kitleler her yerde kapitalizgötürebilir.
etkin hale getirmektir. Büme karþý saldýrý içinde. Bütün
yük bir kitle olmakla birdevrimci ve yýkýcý güçler iktilikte daðýnýk olduðundan, kendisini
bu parti, kitleleri etkileme ve sürükleme darý ele geçirmeye çýktý. Tarihte hiçbir
güçsüz görüyor. Örgütlendiðinde, kenyeteneðine sahipse, kitlelerin desteðini
toplumsal sistem, kapitalizm kadar, bu
dini güçlü görecek ve kendi gücüne gü- arkasýna almýþ, küçük bir parti de devridenli kitle saldýrýsýna uðramamýþtýr. Bu
veni artacaktýr. O zaman hiçbir güçün
mi zafere götürebilir.
devrim kesinlikle daha ileri gidecektir.
karþýsýnda duramayacaðýný görecektir.
Ama genellikle, kitlelerin desteðini Bu devrim, kapitalizmi sosyalizme döSýnýf mücadelesi bir bütündür: teo- kazanmýþ olmakla partinin kendisi birnüþtürecektir. Proletarya bu dönüþümün
rik, politik ekonomik (pratik). Proletar- birine karýþtýrýlýyor. Bu yalnýzca ideolobiricik öncüsü ve motor gücüdür; Proya bu bütünlüðe dayandýðý zaman sýrtý
jik bir kafa karýþýklýðý deðil, genel olaletaryanýn devrimci sýnýf partisi bu tayere gelmez. Sýnýf örgütleri de, birbirin- rak oportünizmin (ki bir adým ötesi sosrihsel eylem sürecinin yönetici ve yönden farklýlýk gösterirler: sýnýf sendikala- yal-reformizmdir)proletaryanýn sýnýf
lendirici gücüdür.
rý, iþçi komite ve konseyleri, dernekler
mücadelesini muðlaklaþtýrmasýnýn soC.DAÐLI
ve sýnýf partisi. Her bir sýnýf örgütlen-
4
runluluklarýný yerine getirme durumuyla karþýlaþsalar, hemen iþçi sýnýfýnýn ve halk kitlelerinin (aslýnda “biz” demenin baþka bir ifadesi) hazýr olmadýðýný ileri sürerler- ve onlar hiçbir zaman hazýr olmayacaktýr.
Dünya bir süreden beri yeni bir eylem dalgasýna sahne oluyor. Yalnýzca yeni bir eylem dalgasý
deðil; bir yoðun-eylem dalgasý. Yoðun-devrimci
döneme denk bir eylemlilik süreci. Þu Latin Amerika’ya bakýn: Burjuva egemenlikleri sarsan
sokak çatýþmalarýnýn, halk ayaklanmalarýnýn, gerilla eylemlerinin, iþçi eylemlerinin, köylü, yoksul-köylü mücadelelerinin, tüm ilerici güçlerin
baþkaldýrýlarýnýn ardý-arkasý kesilmiyor. Orada
hep eylem vardý; bu defa ise; yoðunluk ve sýçrama gösterdi. Büyük
bir eylem patlamasý var. Bunun temelinde uzun süredir birikmiþ olan sorunlar ve sýnýf çeliþkileri var. Tüm bu sayýsýz sýnýf çatýþmasý
kapitalist üretim biçiminin kendisinden kaynaklanýyor.
Yakýn zamana kadar Latin Amerika bir devrim odaðý olarak
parmakla gösterilirdi; bugün ise dünyanýn her köþesi Latin Amerika
oldu. Bu geliþmenin en çarpýcý örneði Kuzey Amerika’dýr. Bir süre
öncesine kadar Kuzey Amerika her tür devrim ve devrim tehlikesinden yalýtýlmýþ, kapitalizmin saðlam bir korunaðý olarak düþünülürdü. Bugün ise harekete geçen bir Kuzey Amerika devriminden söz
edebiliriz. Avrupa ise dünyanýn en yoðun-eylemliliðin yaþandýðý bir
yer oldu. Baðýmlý ülke devrimci halk hareketleri artýk yalnýz deðil;
emperyalist ülke proletaryasýnýn enternasyonal eylemlerinde en büyük desteðe sahiptir. Orta yerde bir enternasyonal örgüt olmasa da,
proletarya hareketi enternasyonal temelde geliþiyor. Eðer bir enternasyonal hareketten söz ediyorsak; bu, proletaryanýn dünya çapýndaki savaþýmýndan konuþuyoruz demektir. Dünya yoðun-devrimci
evrede.
Fakat, Türkiye’nin ve Dünya’nýn ortalama sol hareketi bu devrimci geliþimi anlamýþ deðil. Emekçi kitleler yaþamlarý ve deneyimleriyle nasýl bir tarihsel sürece girildiðini iyi kavrýyorlar. Ýleri atýlmada çok cesur davranýyorlar. Nesnel ve öznel geliþmelerin gerisinde
kalanlar, emekçi kitleler adýna hareket ettiðini söyleyen sosyal-reformistler ve oportünistlerdir. Bu tip politik mücadele tarzý çökmüþtür artýk. Bu, bir geriye düþüþ deðil, tersine ileriye doðru büyük bir
geliþme ve sýçramadýr. Ortalama sol düþünce, sosyalizm geleceðin
sorunudur deyip, onu belirsiz bir geleceðe erteleyip, somut olarak
reformlar mücadelesiyle kitleleri oyalama çabasý içindeyken; emekçi kitleler kapitalizmi alt-üst edecek eylemlere giriþiyor. Her þey
yerli yerine oturuyor.
Emekçi kitleleri sistem içinde tutmak için elinden gelen her þeyi yapanlar, Leninistlerin devrimci görüþlerine sarýlarak yaþam bulmaya çalýþýyor. Bu kabul edilemez. Devrimci teori reformist-oportünist görüþlerin dayanaðý yapýlamaz. Bir dönem artýk sona eriyor;
proletaryanýn önünde ucu sosyalizme varan yeni bir dönem açýlmýþtýr.
Yoðun-devrimci dönemin burjuva toplum üzerindeki etkisi, her
yerde “güvenlik önlemleri”nin artýrýlmasýdýr. ABD, devletin birçok
kurumu yetmezmiþ gibi, “iç-güvenlik” bakanlýðýný oluþturdu. Avrupa bir dizi faþist yasa çýkardý; ortak güvenlik kurumlarý kurdu. Hemen hemen tüm kapitalist ülkeler arasýnda güvenlik anlaþmalarý imzalandý; devletin militarist yapýsý güçlendirildi. NATO’nun esas misyonu, halk ayaklanmalarýný ezmektir. Tüm güvenlik önlemleri; burjuvazinin gücünün deðil, güçsüzlüðünün ve acizliðinin ifadesidir.
Sistemin yýkým dinamikleri hýzlandýkça burjuva egemenlik kaskatý
kesiliyor. Fakat sonuç deðiþmeyecek: iþçi sýnýfý ve halk kitleleri bir
kere ayaða kalktý mý, en katý egemenlik, artýk egemen deðildir; yýkýlýp gitmesi kaçýnýlmazdýr.
C.DAÐLI
YOÐUN-DEVRÝMCÝ
DÖNEM
Her tarihsel dönem kendi özgünlüðü içinde irdelenmeli. Bütün
tarihi geliþimle iliþki içinde, fakat kendi özellikleri temelinde. Evrimi kabul eden bu biçimde hareket etmek zorunda. Evrim, birbirini
izleyen evreleri içerir. Her tarihsel evre, önceki dönemin izlerini taþýr, ama ayný zamanda, bir sonraki dönemin tohumlarýný da taþýr.
Her tarihsel dönemin bir geçmiþi, bir de geleceði vardýr. Ne kadar
geçmiþin izlerini taþýsa da ondan tamamen farklýdýr. Doktrinerler ve
dogmatikler, iþte bu geliþmeyi hesaba katmazlar. Dolayýsýyla ne
yöntemleri materyalisttir, ne de düþünce biçimleri diyalektik.
Türkiye’deki dogmatik ve doktrinerler tarihi anlamada bir hiçler; ama kendi dýþýnda ortaya konan devrimci teoriyi kendilerine
mal etmekte, onu bozmakta ustalar. Ve biz, her gün bunun nasýl yapýldýðýný izler olduk. Kendileri hiçbir çaba göstermeden kendi dýþýnda oluþturulmuþ teoriyi kendine mal etmek nasýl bir karakterdir.
Hiçbir kaynak göstermeden, kendi dýþýnda ortaya konan görüþleri alýp, kendi düþüncesiymiþ gibi açýklamak, Türkiye küçük-burjuva
sosyalizmin bir karakteri oldu. Yýllar boyu çeþitli konularda ki görüþlerimizin baþýna gelen, en son olarak, Yeni Evre’de ortaya konan
görüþlerin baþýna geliyor. Tarihsel, toplumsal geliþmeleri anlama yeteneðinden yoksun olanlar, oluþturulmuþ teoriyi de alýp kendi ortalama sol dillerine çevirmekte epey uzmanlar. Leninist Parti tarafýndan
geliþtirilen teorinin devrimci özü alýnsa ya da kaynak gösterilse söylenecek þey olmaz. Ama bunun iyi bir örneðine hiç rastlamadýk.
Derin bir tarih bilgisi olmadan da her gün gözlerimizin önünde
olup-bitenler biraz gözlense, bir önceki dönemden, nasýl farklý olan
bir döneme girdiðimiz kavranacaktýr. Nasýl bir döneme girdiðimizi
gösteren, ülkelerde ve tüm dünyada her gün meydana gelen sayýsýz
sýnýfsal çatýþma ve sayýsýz toplumsal olay var. Günceli gözlemleyerek saptayacaðýmýz bu sayýsýz olay üzerinde biraz düþünülse, tüm
bu çatýþmalarýn tüm kapitalist dünyayý alt-üst edecek bir devrimin
güçlü patlamalarý olduðu anlaþýlacaktýr. Türkiye’nin, Kürdistan’ýn
ve dünyanýn ortalama sol yayýnlarýnda bu patlamalarý bölük-pörçük
görmek mümkün; ama ne bunun anlamýný kavramýþlar, ne de geliþmenin bütünlüðünün parçalarý olduðunu. Nesnel geliþmenin diyalektiði onlarýn dillerinde bozulmuþ olarak ortaya konuyor.
Ýçine girdiðimiz dönem, yalnýzca yeni bir dönem deðil, yoðundevrimci bir dönemdir. Kapitalist sistemin tüm çeliþkilerinin, uzlaþmaz çeliþkilerinin keskinleþtiði, dolaysýyla bunun sýnýflar savaþýmýnýn þiddetlenmesinde kendisini gösterdiði; tüm bu çeliþki ve çatýþmalarýný proleter ve burjuva yazýnda þiddetli ideolojik çatýþmalarda
yansýmasýný bulduðu bir dönem. Ýçinde olduðumuz yoðun-devrimci
dönemin tüm yönlerini tanýmlayan yalnýzca Leninistlerdir. Ancak
daha puslu biçimde de olsa, farkýnda olanlar da var; hem Türkiye’de, hem dünyada. Ve bunun, kendilerine nasýl bir devrimci görev
yükleyeceðinin de farkýndalar –ama onlar bu görevleri karþýlamayý
göze alamýyorlar. Onlar kendilerini geliþmeye uyarlayacaklarýna,
tersine geliþmeleri kendi konformist-statükocu konumlarýna göre
yorumluyorlar. Keskin çeliþkileri, þiddetli sýnýf çatýþmalarýný yumuþak göstermek uzmanlýk dallarýdýr. Ne zaman sýnýf savaþýmýnýn zo-
5
DÝRÝ DEVRÝM
DÝRÝ KAVRAYIÞ
Y
alnýz en dogmatik budalalar, suyun kaynama noktasýna gelip gelmediðini termometre ile ölçmeye kalkar. Oysa, bu
konuda azýcýk pratik-diri zekaya sahip
olanlara, su yüzüne çýkmaya baþlayan
kabarcýklar çok þey anlatýr. Ne yazýk ki
toplumsal yaþamýn kaynama derecesini
ölçmeye yarayan bir özel termometre icat edilmedi. Bilim milyarlarca kilometre ötedeki bir yýldýzýn sýcaklýðýný ölçebilse de, toplumsal olaylarda deney aletleri iþe yaramaz. Yaþamý temelinden
deðiþtirmeye hazýrlanan bir öncü partinin, ayaklanma ve devrimin olgunluk
derecesini ölçmek için, diri-devrimci
bir kavrayýþ gücünden, suyun üzerinde
biriken kabarcýklarý dikkatle izlemekten
baþka bir “ölçü” aracý yok, olmayacak.
Daha öncekiler bir yana, son birkaç
ayýn toplumu sarsan olaylarýnýn kýsa bir
dökümünü yapalým. Tartýþmasý haftalarca süren ve emekçileri politik bir hareketlilik zemininde ayrýþmaya iten 1
Mayýs; ayný zemin üzerinde yükselen,
fakat bu kez çok daha geniþ bir çevreyi
alanlarda bir araya toplayan NATO Zirvesi (yüz binlerin haftalar süren hareketliliði); Antalya ve Ýstanbul/Pendik’te
yoksul halkýn konut yýkýmlarýna karþý
sert, radikal isyankarlýklarý; Viranþehir’de küçük üretici köylülerin kaymakamlýk, AKP ve MHP parti binalarýný
talan etmeye varan öfkeleri; Kürt halkýnda ve gençliðinde barýþçýl yollar dýþýna taþan kabarmalar; ve nihayet, daha
az dikkat çeken ama etkisi asla daha az
olmayan, fabrika ve atölyelerde iþten
çýkarmalara, aþýrý çalýþmaya yönelen
kaynaþan, daðýnýk ama oldukça yaygýn
hareketlilik. Suyun yüzüne vuran kabarcýklar bunlar. Nerdeyse on beþ yýldýr,
6
kaynama noktasýnda bulunan ve zaman
zaman kabýndan taþan toplum, öncü
devrimci güçlere iþte böyle, bu tarz
çaðrýlar yapar.
Kaynamanýn nedeni, toplumun altýnda sürekli yanan ateþ, herkesçe malum. Sürekli büyüyen ve temposunu artýran iþsizlik, derinleþen ve dayanmanýn
son noktasýna doðru hýzla yol alan sefalet, gelecekten umudunu tümüyle kesen
milyonlarý yaratýr. Çeliþkiler öyle bir aþamada ki, sürekli ‘toplumsal patlama’
korkusuyla yaþayan sermaye, bu çeliþkileri yumuþatacak önlemleri almak yerine, onu daha da derinleþtiren, son haddine doðru adeta arkadan iten politikalar izlemekten kendini alamýyor: Birkaç
örnek bu olguyu açýklamak için yeterlidir. Devletin yeni iþ alaný yaratmak için
yaptýðý yatýrýmlarýn tutarý, krizin en etkin olduðu 2002 yýlýndaki tutarýn en
çok onda biri kadar. Yeni vergi soygunlarý, aðýr hapis cezalarý, sendikal örgütlülüðü daðýtmaya yönelik doðrudan saldýrýlar. Ýþte sermaye sýnýfýnýn ‘toplumsal patlama’ tehlikesine karþý yapabildikleri… Sermaye, yangýna uçak benziniyle gidiyor.
Canlý Kavrayýþ Ve
Ýki Rejisör
Yaþamýn ve kitlelerin dilini, çaðrýsýný anlamak, parlak bir zekanýn ötesini
gerektirir. Yoksa, zekasý en parlak bir
kör, filin bacaðýna dokunduðunda onu
aðaç zannedebilir. Bütüne dokunmadan,
parçalarý bütünleþtirecek kavramlara,
bilgiye ve birikime sahip olmakla, canlý
kavrayýþa ulaþýlamaz. Þurada ateþ, burada kaynama, þurada bir yasa, politika,
saldýrý; orada bir tepki, talep, eylem
görmek; þurada bir neden, burada bir
sonuç tespit etmek, yalnýzca yaþamý donuklaþtýrýr. Oysa diyalektik, canlý bir kavrayýþ gücüne, duru bir þimþek gibi gökten
çakan olaylarýn bir bütün içinde
(dünya ve ülke bütünü) deðerlendirilmesine; geçmiþte ve günümüzde meydana çýkan baþka
olaylarla iliþkisinin, iç içe geçiþinin, nitelik deðiþiminin gözlenmesine; güncel bir olayýn dile gelen biçimi içinde kendini
körleþtirmiþ olan asýl karþýtlýðýn
tespit edilmesine ve bu karþýtlýðýn hareketlilik ve canlýlýk kazandýðý en
keskin haline dek izlenmesine dayanýr.
Pendik halkýnýn isyanýnda, bir yanda belediyenin yýkým kararý, diðer yanda halkýn yýkýma direniþini görmek ve
olaylarý sadece bu çerçevede açýklamak
kadar yavan, sýradan, donuk ve deðiþtirme gücünden yoksun bir fikir olamaz. Oysa diyalektik kavrayýþ basit ve
gelip geçici bir olayýn içinde (burada
Pendik ya da Viranþehir olaylarý) dahi,
bütünün bir kesimini, “mülksüzleþtirenlerin mülksüzleþtirildiði” sosyal pratiðini görebilir. Yeter ki olayýn muhtevasýnda dile gelen temel çeliþki, bütün içinde ve sonuna dek izlensin.
Devrim, toplumsal bir altüst oluþ olarak tarihi olaylarýn olaðanüstü hýzlanmasýyla gerçekleþir. Týpký günümüzdeki gibi. Ancak devrimin öldürücü darbelerini indirebilmesi için olaylarýn hýzlanmasý yetmez. Bir de, Lenin’in sözleriyle, “eþi duyulmadýk þiddette ekonomik, politik, ulusal ve uluslararasý krizine yol açacak durumda olan büyük,
önemli, güçlü bir ‘rejisör’ gereklidir.”
Bu rejisör, hýzlanan tarihte ani dönemeçler yaratarak, “mülksüzleþtirenlerin
mülksüzleþtirilmesini” saðlayacak devrimci enerjiyi sýçramalý olarak ortaya
çýkartýr. Ekim ve Doðu Avrupa devrimlerinde bu rejisör, emperyalist savaþlar
olmuþtu. Þu an bir deðil, iki büyük “rejisör”, toplumsal altüst oluþlara yön veriyor. Birincisi, emperyalizmin dünya
emekçilerine karþý sürdürdüðü “küresel
iç savaþ”; ikincisi, tek tek ülkeleri ve
hatta koca bir kýtanýn ekonomisini bir
anda felç edebilecek denli büyük bir
sermaye birikiminin özel ellerde toplanmasýnýn yarattýðý gerilimdir.
Bu iki
rejisör þimdi, kimi zaman ikisi bir
anda, milyonlarca emekçinin yaþamýný çekilmez hale getiren, onlarý
politikaya uyandýran olaylardan ve
geliþmelerden, büyük
dönemeçler yaratarak
toplumsal devrimleri hazýrlýyor. Ýþte, NATO Zirvesi ve Irak’taki savaþýn,
küresel iç savaþýn bu iki
olgusunun, Türkiye ve
Kürdistan emekçileri üzerinde yarattýðý büyük
devrimci, dönüþtürücü etki. Pendik, Viranþehir, vb kararlý,
militan eylemler, bu bütünlük içinde görüldüðünde gerçek
anlamýna, canlý anlamýna kavuþuyor.
Ayaklanma Momenti
Çanlar sermaye sýnýfýnýn cenazesi için çalýyor. Ayaklanma momenti canlanýyor. Pendik-Aydos ve Antalya emekçilerinin, konut yýkýmý karþýsýnda gösterdikleri dayanýþma, örgütlü ve kararlý duruþ, neyi gösteriyor? Ayaklanma ruh halini. Sýnýrlý bir talep için bile olsa, bu denli radikal çýkýþlar
halkýn kendi gücüne güvenini, yaþam zorluklarý karþýsýnda
dayanmanýn son noktasýna geldiklerini, önlerine çýkan engelleri aþma kararlýlýðýna sahip olduklarýný ortaya koydu. Viranþehir’deki olaylar, bu ruh halinin, yalnýzca kent yoksullarýnda deðil, kýr emekçilerinde de varolduðunu kanýtlýyor. Ýþte,
sýnýflar arasý iliþkinin en somut tahlili. Devrimin zaferi, canlý
yaþam içinde kendini gösteren bu iliþkidedir. Yoksul emekçiler arasýndaki bu ruh hali birlikteliði, iþçi sýnýfýnýn yükselen
“politik” mücadelesiyle el ele yürüyor. Ve tüm bunlar, birkaç
yýlýn deðil, son birkaç ayýn hýzlandýrdýðý geliþmeler sadece.
Olaylarýn bu derece hýzlanmasý, ikili rejisörün rolünü, burjuvaziyi devirecek bir büyük darbeyi hazýrlamak yolunda oynadýðýný kanýtlýyor.
Biz ne zaman bir ayaklanma durumundan bahsetsek, oportünizm bunu cansýz dar kafalý ve þabloncu bir yaklaþýmla
ele alýyor. Onlara göre tek bir ayaklanma olabilir; milyonlarýn doðrudan burjuva iktidarý devirecekleri, Kýþlýk Saray’ý
baskýn misali, tek bir darbe. 70’li yýllarýn formel tartýþma kalýplarýnýn halen daha etkisi altýnda, canlý düþünme yeteneklerini kaybetmiþler.
Oysa ki, devrimin geliþiminde iç-sýçrama ve aþamalarýn
olabileceðini, bu aþamalarda milyonlarý etkileyen ve onlarý
son büyük darbeye hazýrlayan; önyargýlarýný, burjuvaziye bu-
dalaca güvenlerini adým
adým yok ederek, geleneksel olandan kopuþu
hýzlandýran bir dizi “eðitici” ayaklanmayý, sýnýrlý
giriþimleri hesaba katmak gerek. Oportünizm
bu tür eðitici sýnýrlý giriþimleri bir ayaklanma olarak kabul etmediði gibi, genel hareketi ileri
sýçratacak devrimci anlarý ve bunlardan sonuna
kadar yararlanmak gerektiðini göremiyor.
Oportünizm, þurada ya da burada,
salt direniþ görüyor, bunlarýn bir araya
gelmemesinden yakýnýyor. Burjuvazinin
pervasýzca saldýrmasýný emekçileri köþeye sýkýþtýran yeni yeni politikalarý uygulamaya sokulmasýný, bu sýnýfýn gücüne
ve cesaretine baðlayarak, emekçi harekete moral darbe vurmaktan baþka bir
þey yapmýþ olmuyor.
Halkýn Kýrmýzý Çizgileri
Halkýn, þu ya da bu sorunda en radikal hareketlerle ortaya çýkmaya baþlamasý, öncünün de radikal bir programla ortaya çýkýþýný koþullandýrýyor, hazýrlýyor. Halk artýk açýkça, ara çözümlerden, uzlaþmadan, barýþtan yana deðil, köklü çözümlerden yana. Ve buna giden yolun ancak zorla olduðunun bilincinde. Bu bilinç küçümsenirse, hiçbir devrimci geliþme saðlanmaz. Öncü, yýðýnlarýn ruh halini yansýtmalýdýr.
Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, her alanda kendi politikalarýný sýnavdan geçirmekle kalmadý, emekçi kitleler üzerinde belli bir etkide yarattý. Zindanlarda, 1 Mayýslarda,
seçimlerde ve kavga alanlarýnda Leninistler geniþ kitleler tarafýndan izlendi. Þimdi, bu geniþ kitleler harekete geçiyor.
Týpký Leninistler gibi, en kararlý, militan, uzlaþmak bilmeyen
bir tarzda. Kitle, defalarca sýnamalardan geçirdiði bu öncüyü
tanýyor. Bu öncünün sýnavdan geçmediði tek bir alan kalmýþtýr: Milyonlarýn ayaklanmasýný yönetmek. “Ayaklanma için
can atýyoruz” diyenler, bunu hayata geçirenler, Leninistlerin
esas politik gücüdür. Bu kitle, orta yolculara, pembe renklilere razý deðil. Ciddi hazýrlýk, moral, bilinç bakýmýndan en ileriyi arýyor. Gücümüz, potansiyel bir güç olarak, bu kitlelerle duruyor. Eðer sýnavlarýn en büyüðü olan, geniþ kitleleri
örgütleme, öncünün etrafýnda birleþtirme yeteneðine kavuþursak artýk kýyýya büyük dalgalar halinde vurmaya baþlayan ayaklanma momentini, burjuvaziye karþý ciddi bir darbeye çevirebiliriz. Sýnýf dengeleri, ekonomik durum, uluslararasý
dengeler ve kitlelerin bilinci, bu büyük zor, kanlý, gücümüzün son damlasýný da bizden isteyen görevi gerçekleþtirebilmemiz için tamamen uygun. Beklemek, ertelemek, ciddiyetsizlik ve kaygýlarla hareket etmek pratik öncülük iddiasýný
bir kenara býrakmaktýr. Devrimden vazgeçmektir.
7
ALÇAKLAR ÖNDEN BUYURSUN
(Bir “Muhabirin” Sövgü ve Yalanlarý Üzerine)
Beyaz Saray’ýn yönetimindeki faþist “neocon”lar, Kore
Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne (KDHC) saldýrmak için her
türlü hileye, yalana, çarpýtma ve demagojiye baþvurdu. Ama
bugüne kadar baþaramadý. Dünya öküzün boynuzlarýnda deðil. Olsaydý bile ABD dünyayý boynuzlayan öküz deðil! Onun da gücünün sýnýrlarý var. Ve bu sýnýrlar, sanýldýðýnýn aksine, alabildiðine dar.
Washington’un faþist güruhu saldýrmayý baþaramadý baþarmasýna ya, onun sadýk köpekleri, daha tam bir deyimle sahipsiz sokak köpekleri, silaha sarýldýðý gibi ateþe baþladýlar
bile. Karanlýðýn sözcüsü faþist burjuva basýn, cepheye çoktan
yollandý. Alçaklar önden gidiyor!
Sabah gazetesinin Ýtalya’da sürten “muhabiri” Yasemin
Taþkýn, KDHC’ye giderek gözlemlerini yazmýþ. “Yýlýn muhabirlik olayý!”. Yoksa bir “yýlan muhabirlik olayý” mý demeli?
Gözlemlerini yazacak olan bu “muhabir” öyle kin dolu ki, hazýrladýðý dizi yazýnýn %90’ý sövgü, geri kalan %10’u ise tümden
yalan. Dizi yazýnýn baþlýðý bile tüm niyetleri açýða vurmaya yetiyor: “Yasaklý Ülke Kuzey Kore!”
Öfke ve kin konusunda kendini rahat hisseden ve ayný rahatlýðý diline yansýtan bu satýlmýþ “muhabire” karþý biz de kalemimizi
serbest býrakacaðýz. Kimi yerde daha aðýr kelimeler kullanamýyorsak; okur bizi baðýþlasýn: Mani oluyor hislerimizi takrire hicabýmýz.
Sövgüler Dizisi
Ýlk cümlesinden bitiþine kadar küfür dolu bir yazý dizisi hazýrlamýþ bayan “muhabir.” Ýþte sadece bir örnek:
“Boðazýna düþkünlüðüyle tanýnan Kim Jong Ýl’in gittikçe büyüyen göbeði ve ay parçasý haline gelen yüzüne karþýn, Kuzey Kore halkýnýn büyük bir kýsmý açlýk sýnýrýnda yaþýyor.”
Sözde halkýn açlýðýn pençesinde kývrandýðý “gözlemini” aktaracak. Ama önce devlet baþkaný Kim Jong Ýl’e sunturlu bir küfür
savurmasý gerek. Hem de edebi bir küfür! Þöyle “ay parçasý” gibi
kelimeleri kullanarak!..
Öyle ya, onun yaþadýðý dünyada devlet baþkanlarý zevk-ü sefa
içinde yaþar, semirir, zenginleþir. Onun yaþadýðý Ýtalya’da baþbakan Berlusconi, yolsuzluklarla, soygunla “ülkenin en zengin adamý” olur; iþçilerse basit haklar için ölümüne direnir. Örneðin ABDHarlem’de, farelerin bile terk ettiði evlerde yaþar siyah yoksullar;
Beyaz Saray’ýn efendileri ise ortaðý olduklarý þirketler (ve tabi kendileri) zenginleþsin, karlarýný artýrsýn diye binlerce ve binlerce insanýn öldüðü savaþlarý baþlatýr. Örneðin Türkiye’de yoksulluktan cinnet geçiren ana babalar çocuklarýyla ölüme giderken, hükümet ve
devlet yetkilileri, rafa kaldýrýlan yolsuzluk dosyalarýnýn da kanýtladýðý gibi, semirip durur. Ama tüm bu örneklerde, hýrsýzlarýn, yaðmacýlarýn yüzü “ay parçasý” haline gelmez. Haþa! Sýradan bir olaydýr bunlar kapitalist dünyada. Tüm bunlara alýþkýndýr bizim “muhabirimiz.” O, kendisini pazarlamaktan aciz bir meta olarak, elden
ele, kucaktan kucaða dolaþmak yazgýsýyla, bu olaðan gerçekleri es
geçer. Ondan istenen, sosyalist bir ülkenin liderine ve sosyalizme
8
sövgüler dizmesidir. Ve o da tüm bir yazý dizisi boyunca bunu yapar. Biz, terbiyemizi takýnýp “hangi otel odalarýnda, hangi süitlerde
semirdiðini”, “yüzünün nerede ‘ay parçasý’ haline geldiðini” sormayacaðýz kendisine.
Sövgüden Arta Kalan Zamanda
Söylenen Yalanlara Dair
“Muhabir”imiz, ilk yazýsýnda, KDHC’ye girmenin zorluklarýný
sayýp döküyor. Bir yasaklar listesi sunuyor. Fotoðraf çekmek yasak, insanlarla konuþmak yasak, gülmek yasak… yasak oðlu yasak! Toplama kampýna gidiyormuþ hissi yaratmak istiyor.
Bu yasaklara bir an için inanalým. Ama örneðin, bir restoranda
elinde dolar tutan kadýn çalýþanýn fotoðrafýný nerede, nasýl çektiðini
anlayamýyorsunuz o zaman. Fotoðrafta, elinde dolarla kameraya
poz vermiþ bir Uzakdoðulu kadýn çalýþan görünüyor. Ya bu fotoðraf Sosyalist Kore’de çekilmedi, ki o zaman bu konuda, rüþvet ve
dolar konusunda yazdýðý onca þey yalan; ya da resim orada çekildi,
o zaman da böylesine rahat poz verilen bir yerin “yasaklar ülkesi”
olmasý tamamen bir masal. Oysa ki, yazýnýn bir çok bölümünde,
“toplama kampý”, “esir kampý” gibi ifadeler ve ara baþlýklar var.
Ve tüm yazý, bu tema ve rüþvet üzerinde þekilleniyor.
Ama tüm bunlarýn ne önemi var. Önemli olan Sosyalist Kore’yi karalamak deðil mi? Çeliþki varmýþ, þuymuþ, buymuþ… Bol
küfür ve yalan… Ýþte sermayenin ihtiyacý olan þey bu! “Muhabir”
Taþkýn’ýn yaptýðý da…
Yazar her fýrsatta KDHC’deki açlýða vurgu yapýyor. Hýzýný alamýyor. Adým baþý rastladýðý askerlerden bahsederken -öyle ya,
bunca asker olmasa Kore halký sosyalist rejime karþý ayaklanmaz
mýydý!- “Güney Koreli meslektaþlarýnýn fiziken yarýsý kadar duran
bu askerler” ifadesini kullanýyor. Anlaþýlan bayan Taþkýn, “fiziken” iri yapýlý askerleri tercih ediyor! KDHC’li askerleri tam bir eciþ bücüþ olarak betimleyen “muhabir”, bu askerlerin yine de “kibirli yaklaþýmlarýna” þaþýrmaktan alamýyor kendini.
“Muhabir”in incileri bununla bitmiyor. Seç beðen!.. Hele þu
“sanayi toplumu öncesi” tespiti yok mu… sanýrsýnýz KDHC, Ortaçað döneminde yaþýyor. Peki ama ayný KDHC nasýl oluyor da kýtalararasý balistik füzeler yapýyor, nükleer reaktörler kuruyor? Birileri bayan Taþkýn’a üretim sürecinin bir bütün olduðunu, herhangi
bir alanda uzay çaðýný yakalayan bir ülkenin diðer
alanlarda ortaçaðý yaþayamayacaðýný anlatmasý gerek. Üretim süreci toplumsaldýr, birbirine baðlýdýr.
Ve bu bütünlüklü að içinde herhangi bir alanda ileri
gidiyorsanýz, diðer alanlarda en azýndan bu ileri giden alanýn altyapýsýný, “cephe gerisini” oluþturmak
zorundasýnýz. Özellikle de KDHC gibi emperyalist
bir abluka ve ambargo altýnda bir ülkedeyseniz…
Açlýk Görüntüleri
Yazý dizisinin önemli bir bölümü, Sosyalist Kore’deki açlýða ayrýlmýþ. Bir yerde, bir Alman doktorun aðzýndan “açlýðýn çok iyi gizlendiðini” yazýyor
bayan Taþkýn. Ve altta açlýktan bir deri bir kemik
kalmýþ çocuklarýn görüntüleri yer alýyor. Soru: bu
fotoðraflarý kim çekti? Cevap: Bu resimler, KDHC
hükümetinin, sel ve kuraklýk felaketinden sonra ülkenin nasýl zor bir durumda kaldýðýný göstermek için dünya basýnýna daðýttýðý fotoðraflar. Ve en azýndan 5-6 yýllýk bir mazisi var. Yani KDHC yönetimi, açlýðý gizlemeye çalýþmýyor. Tam tersine durumu tüm açýklýðýyla ortaya koyuyor.
Eðer tüm bunlardan bihaberse, bu, Yasemin Taþkýn’ýn cehaletini
gösterir. Ama onun niyeti gerçekliði aktarmak deðil ki! Yarýn bir
gün ABD saldýracak olursa, þimdiden emekçilerin beyninde “yýkýlmayý hak eden bir Kore” imajý yaratmak. Sabah gazetesinin bütün
amacý bu. Týpký Armutlu’da Ölüm Orucunun sürdürüldüðü evlerin
basýlmasý ve dört devrimcinin katledilmesi öncesinde, “Burasý Filistin Deðil” baþlýðýný atarak bu katliama zemin hazýrlamaya çalýþmasý gibi.
“Muhabir” Taþkýn, yalanlarla, çarpýtmalarla devam ediyor. Gýda yardýmý konusunda da sürüyor bu. Sözüm ona, gelen gýdalar
halka daðýtýlmýyor. Devlet görevlilerinin þatafatlý yaþamlarýna yarýyor! “Muhabir” Taþkýn, KDHC’yi, en basitinden, TC ile karýþtýrýyor olmalý. Hani 17 Aðustos depreminde gelen yardýmlarýn bütçe
denkleþtirilmesinde kullanýlmasý örneðinde olduðu gibi. Veya herhangi bir kapitalist ülkede olduðu gibi.
KDHC’ye gelen gýda yardýmý, devlet tarafýndan daðýtýlmýyor,
Yasemin haným. Bu yardým malzemeleri, tamamen emekçilerin
kendileri tarafýndan oluþturulan ve tamamen demokratik tarzda çalýþan komiteler tarafýndan daðýtýlýyor. Dersinize bir parça çalýþsaydýnýz, bu gerçeði bilirdiniz. Örneðin Amerikan Workers World dergisinde bu konuda onlarca yazý yayýmlandý. Pek çok ajansta bu konuda haberler yer aldý. Bunlarý bilmiyor oluþunuz çok garip bir tesadüf olsa gerek.
Þu “en fazla yardýmý ABD ve Japonya yapýyor” meselesine
gelince… KDHC, enerji açýðýný gidermek için nükleer santral inþa
ediyordu. Yakýt yokluðu, ýsýnma ve aydýnlanma gibi temel ihtiyaçlarý zora sokarken, diðer alanlarda kullanýlacak yakýt da bu iþlere
gitmek zorundaydý. Üstelik, ABD ve hempalarý sýký bir ambargo
uygulamaktaydý. Bu þartlarda nükleer reaktörler kurmaya baþladý
KDHC. Böylece akaryakýt kýtlýðýyla baþ edebilecek, ýsýnma ve aydýnlanma sorunlarý nükleer enerjiyle çözüleceði için, örneðin tarýmsal makinelerde ve çeþitli ulaþým araçlarýnda kullanacaðý az miktarda akaryakýtla iþin içinden çýkabilecekti. Clinton döneminde yapýlan anlaþma ile KDHC nükleer santral inþaatýný durdurdu. Karþýlýðýnda akaryakýt ambargosu kalkacaktý, akaryakýt ve katý yakýt yardýmý yapýlacaktý. Ayrýca sel ve kuraklýk felaketleri ülkeyi açlýkla
karþý karþýya býraktýðý için, gýda yardýmý da (BM çerçevesinde) öngörülüyordu. Ýþte ABD’nin “yardýmseverliði”nin perde arkasý budur. (Ne var ki ABD, sözünde durmadý. Bush yönetimi, yakýt yar-
Sosyalist Kore’de 1 Mayýs
dýmýný durdurduðu gibi, ambargoyu sýkýlaþtýrdý. KDHC de nükleer
tesislerin inþasýna devam kararý aldý.)
Asýk Yüzlü Ýnsanlar
Y.Taþkýn, yazýsýnýn pek çok yerinde, Sosyalist Kore insanlarýný
mutsuz, gülmeyen, ciddi ve düþünceli, bir deri bir kemik olarak
tasvir ediyor. Bir zamanlar Hollywood, Sovyet insanlarýný böyle
betimlerdi. Filmlerde saçlarý briyantinli, buz gibi bakýþlarý olan,
ciddi ve asýk suratlý, robot Ývanlar olurdu Sovyet insanlarý. Tabii,
karþýlýðýnda “mutlu Amerikan toplumu”. Fakat sokaklarda mutlu
bir toplum bulamayýnca, striptiz barlarda, revü kýzlarýnýn baldýr bacak gösterilerinde cisimleþirdi bu “mutlu Amerikan toplumu”. Anlaþýlan bu tip yerleri mutluluðun temel göstergesi sayýyor Y. Taþkýn, haliyle pek yadýrgýyor Kore insanlarýný. Kendisi gibi “özgür
bir meta” olamadýktan sonra insan mutlu mu olurmuþ! Eminiz gülen insanlarý gördüðünde de ya “silah zoruyla güldükleri”ni söyleyecek ya da açlýktan yüzlerinin çarpýldýðýný. Oysa birkaç yýl önce
Atlas dergisindeki yazý ve resimlerde mutlu insanlar görünüyordu
Sosyalist Kore’de. Ama Hollywood’un misyonunu kendi çapsýz
kalemiyle oynamaya kalkan bu “muhabir”, elbette gülen insanlarý
görmeyecekti. Görmemesi gerekiyor çünkü. Onun görevi bir “esir
kampý” resmetmek, gördüðü ülkeyi deðil.
Yýkýmlardan Doðan Bir Ülke
Atalarý, sebeplerini bilmediði halde o toraklarda ölmüþ olan
Y.Taþkýn, 50 yýl sonra Kore’ye savaþmaya gitmiþ biri olarak, düþmanýna ölümcül sövgüler ve yalanlar sýralayarak saldýrýya geçiyor.
Ve böylece düþmanýný alt edeceðini düþünüyor besbelli.
Oysa KDHC, 50 yýl önceki yýkýmlardan zaferle çýkmasýný bilmiþ ve tüm zorluklara raðmen sosyalizmi kurmuþ bir ülke. 19501953 savaþýnda ABD Hava Kuvvetleri, baþkent Pyongyang’ýn tamamýný yerle bir etmiþti. Kore halký maðaralara sýðýndý, ama savaþmaktan vazgeçmedi. Sonunda Çin ve Sovyetlerin yardýmýyla
düþmaný yendi. Yýkýmlar içinde kendi küllerinden doðdu. Tüm saldýrýlara, baskýlara, ambargolara raðmen sosyalizmi kurdu. Ve þimdi
bu ülke, bir kez daha ABD ve emperyalistlerin hedef tahtasýnda.
Faþist burjuva basýn, ABD’den önce savaþý baþlatmýþ bulunuyor.
Sabah gazetesinde yayýmlanan Y.Taþkýn’ýn yazýsýný böyle yorumlamak gerekiyor. Alçaklýkta sýnýr tanýmayan bu zat, en öne fýrlýyor.
Dünya sosyalizminin ve KDHC’nin bu savaþý da kazanacaðýna olan güvencimiz tam. Buna dayanarak, bu düþmüþ “muhabir”e diyoruz ki, alçaklar önden buyursun! Onlarý layýk olduklarý çukurlara kapatmak insanlýk olarak boynumuzun borcudur.
9
EMPERYALÝZMÝN
Saldýrganlýðý Arttýkça
ÇÖKÜÞÜ DE HIZLANIYOR…
Mücadele Birliði okurlarý hatýrlayacaktýr. 21. yüzyýl üzerine
yayýmlanan yazýlarda, bu yüzyýlýn “Ayaklanmalar Yüzyýlý” olacaðýný belirtmiþtik. Bizim bu belirlememizden bir süre sonra
yapýlan NATO Zirvesi’nde de emperyalist-kapitalist sistemin
sözcüleri, 21. yüzyýlda iç savaþlarýn yaygýnlaþacaðýný ve NATO’nun da kendini buna göre hazýrlamasý, yapýlandýrmasý gerektiðini belirtmiþti.
Ýki karþýt cepheden yapýlan bu saptamalarýn benzeþmesinin
temel nedeni, emperyalizmin yeni evresinin belirgin özellikleriydi. Emperyalizmin yeni süreci, eski toplumun baðrýnda, yeni
toplumun bütün maddi-teknik koþullarýnýn olgunlaþmasý ve eski toplumun bütün yýkýcý güçlerini de hazýrlamasýdýr. Daha önce yine Mücadele Birliði’nde yayýnlanan çeþitli yazýlarda, bu,
özellikle: 1-) Emperyalist-kapitalist sistemin içine girdiði sýçramalý çöküþ süreci, 2-) Bu sürecin uluslararasý proletaryaya ve
devrim güçlerine, devrimi zafere taþýyabilmenin yeni olanaklarýný yarattýðýný, yaratacaðýný, 21. yüzyýlýn sosyalizmin zafer
yüzyýlý olacaðý biçiminde belirtilmiþti.
Sermayenin kaptanlarý, bütün güçleri ve olanaklarýyla emperyalist-kapitalist sistemin daðýtýlmasýný, çözülüþünü durdurabilmek, ellerinden kaçan üretici güçleri ve dünyayý yeniden ele
geçirebilmek, ABD hegemonyasýnýn çöküþünü durdurabilmek
ve daha güçlü biçimde yeniden kurabilmek amacýyla, 11
Eylül’le birlikte 3. Dünya Savaþý’ný
baþlattýlar. Bu savaþýn
ön cephesi olarak
Afganistan ve Irak
iþgal edildi. Ancak
bu yetmedi. Bu nedenle savaþýn ön
cephesini geniþletmek amacýyla “Büyük Ortadoðu Projesi” (BOP) adýný verdikleri bir saldýrý planý ortaya attýlar. Ýstanbul’da yapýlan bu
NATO Zirvesi’nin
gündeminde de aðýrlýklý olarak bu konu
10
vardý.
Bu planýn ilk saldýrý alaný olarak seçilen Afganistan ve Irak’ýn yaný sýra, uzun yýllardan beri süregelen
savaþ nedeniyle en az onlar
kadar önemli üçüncü bir ülke de Filistin oldu. Özellikle
Filistin ve Irak’ta etkin bir
biçimde süren halk savaþýnýn bugünkü durumu önem
kazanýyor. Bu nedenle bu iki
ülkedeki halk savaþýnýn bazý
yönlerine kýsaca deðinmek
gerekiyor.
Filistin’de
Son Durum
ABD-Ýsrail ya da ayný anlama gelmek üzere Þaron-Bush ikilisi, Filistin Devrimi’ni ezmek amacýyla bir adým daha attý: iþe “kendi çocuklarýnýn” baþýný yiyerek baþladýlar; yani Hamas
liderlerini birbiri peþi sýra katlettiler. Siyonizmin uygulamaya
koyduðu ABD destekli bu suikast politikasý, bunun devamý/parçasý olarak uygulanan Filistin kentlerinin yýkýlmasý ve
katliam, bütün bunlar Filistin burjuvazisini daha da güçten düþürmek ve boyun eðmeye zorlamak içindi. Bu da ilk sonuçlarýný verdi. Arafat birden bire yeniden “halk”ý hatýrladý, halka sýðýnmaya yönelik söylemleri öne çýkarmaya baþladý.
Þaron’un Gazze’den “tek yanlý çekilme” planý ise bütün
Filistin yerleþim birimlerini, kentleri, köyleri birbirinden yalýtmak, her Filistin köyünü bir açýk hava hapishanesi haline getirip, bütün Filistin örgütlerini daðýtmak, böylece Filistin Devrimi’ni boðmak amacýyla hazýrlanmýþ bir plan. Asýl olarak Þaron’un geride býrakmak istediði Filistin, bütün insanlarýyla boyun eðmiþ, evleri yýkýlmýþ, kentleri harabeye çevrilmiþ, tarým
ve diðer üretim alanlarý yok edilmiþ, tamamen kendisine muhtaç bir hapishaneler yýðýný.
Uzun bir mücadele birikimine ve deneyimine sahip olan Filistin devrimci örgütlerinde ideolojik olarak iki önemli eksiklik
kendini açýkça ortaya koyuyor. Birincisi “ulusal birlik”
anlayýþlarý, diðeri ise güce
göre politika belirlemeleri.
Hamas ve Ýslami Cihad gibi bütün gerici Arap
rejimlerinin desteðini alan
dinci örgütler, özellikle
FKÖ’nün özerk yönetim
süresince sürdürdükleri silahlý mücadele ile öne çýktýlar. Sosyalist sistemin daðýlmasýyla birlikte moral
güç kaybeden Filistin devrimci örgütleri ise, aðýrlýklý
olarak Filistin özerk bölgelerinde olmamalarýnýn (ki çeþitli Arap ülkelerinde
mülteci konumunda kaldýlar) getirdiði bir durumla
karþý karþýyalar. Bu nedenle Filistin topraklarýndaki mücadelede
etkili olamadýlar. Bu durum onlarýn kendilerini güçsüz görmelerine neden oldu. Ve bunun doðal sonucu olarak da ittifak arayýþýna girdiler. Ancak bunun yaný sýra, Hamas ve Ýslami Cihad
gibi Filistin burjuvazisinin örgütleriyle birlikte davranmalarý,
etkinliklerini daha da zayýflattý. Tabii birlikte davranmalarýnda
bu dinci-burjuva örgütlerin “güç”lü görünmelerinin de etkisi önemli.
Filistin devrimci örgütleri, birbiriyle baðlantýlý bu iki zayýflýktan kurtulup Filistin burjuvazisiyle kapýþtýklarý anda Filistin devriminde yeniden hak ettikleri belirlenen güç konumuna
geleceklerdir. Bunun yaný sýra, hem Filistin halkýnýn, hem diðer
Arap ülkelerindeki emekçi sýnýflarýn etkin desteðini alacaklar,
hem de dünya devrim güçlerinin önünde güçlü bir örnek yaratarak, devrimin ilerlemesini saðlayacaklardýr.
Irak’ta Proletaryanýn Önderliði Sorunu
Irak, Ebu Garib Cezaevi’ndeki iþkenceler nedeniyle çok
tartýþýldý. Burjuva güçlerin, Ebu Garib’teki iþkenceler üzerinden
yarattýðý toz-duman arasýnda asýl gözden kaçýrmaya çalýþtýðý
gerçeklik, iþgalin kendisi oldu. Öncelikle belirtmek gerek en
büyük iþkence, iþgalin kendisidir. Bir ülkeyi iþgal etmek, o ülkenin bütün doðasýna, doðal zenginliklerine ve insanlarýna tecavüzdür, iþkencedir. Oysa burjuvazinin çeþitli kesimlerince körüklenen zindanlardaki iþkence “münferit mi, sistematik mi?”
tartýþmasýyla, bütün bir ülkeye yapýlan tecavüz ve iþkence gizleniyor. Elbette tutsaklara yapýlan iþkence bir insanlýk suçudur,
caniliktir; ama hiçbir þey, emperyalist katillerin bir ülkenin bütününe yönelik yaptýðý saldýrýyý gizleyemez. Zindanda yapýlan
iþkence karþýsýnda nasýl insanlarýn duygularý kabarýyorsa, ayný
þekilde bir ülkenin iþgal edilmesi de duygularý kabartmalýdýr.
Zira emperyalizmin bütün tarihi soykýrým, yaðma, tecavüz ve
iþkence tarihidir.
Irak Halk Savaþý açýsýndan, bugünkü durum, kendi içinde
büyük bir zaafý taþýyor. Bu da bu savaþýn bugünkü düzeyde, sadece iþgale karþý veriliyor olmasýdýr. Þunu belirtmek gerek; emperyalizme karþý mücadele, ayný zamanda iþgale karþý mücadeledir; ama her iþgal karþýtý mücadele emperyalizm karþýtý mücadele deðildir. Ýþgale karþý verilen mücadele, savaþ, iki temel
perspektifte verilebilir. Birisi, burjuvazinin þu ya da bu kesiminin önderliðinde, inisiyatifinde, ki bu mücadelenin zafere ulaþmasý yani iþgale son vermesi, iþgalciyi kovmasý halinde bile, emekçi sýnýflar ve proletarya
açýsýndan
köklü bir
deðiþiklik ol-
maz. Ýkincisi ise, proletarya öncülüðünde, çaðýmýzýn gerçeðine
uygun biçimde, sýnýfsal kurtuluþ temelinde verilen mücadeledir.
Zafere ulaþmasýyla beraber, emekçi yýðýnlarýn sadece iþgali sona erdirmekle yetinmeyip, kendi iktidarlarýný gerçekleþtirmelerine baðlý olarak sosyalizme yönelimiyle ortaya çýkar.
Bugün Irak’ta süren mücadelede, Irak proletaryasý ve emekçileri de yer almakla birlikte, henüz kendi hegemonyasýndan, kendi inisiyatifinden bahsetmek olasý deðildir. Bu nedenle,
Irak’taki halk savaþý, baþta da belirttiðimiz gibi, kendi içinde
ciddi bir zaafý da barýndýrýyor.
Kafkasya’da Darbenin Arka Planý
Kafkasya’daki durum ise, yine Büyük Ortadoðu Proje’sinin
bir parçasý olan planlamalarla yeniden düzenleniyor. ABD emperyalizmi, bir süre önce Gürcistan’da, “sivil bir darbe” gerçekleþtirerek Eduward Þevardnadze’yi iktidardan uzaklaþtýrýp,yerine uþaklarýn uþaðý Saakaþvili’yi getirdi. Hemen arkasýndan Acarya özerk bölgesinde ayný oyun tekrarlandý. Þimdi de Osetya‘da uygulanmaya çalýþýlýyor.
Sonuç olarak; ABD emperyalizminin doðrudan denetim altýna aldýðý, almaya çalýþtýðý bu bölgeler, onun için birkaç açýdan
önemli. Öncelikle, ABD hegemonyasýna boyun eðmeyen Rusya ve Çin’in bu bölgelerin ABD egemenlik alaný haline gelmesiyle birlikte, kuþatýlýp denetim altýna alýnmasýdýr. Bu, uzun vadede kendisine boyun eðmelerini saðlamak için uygulamak istediði planýn bir parçasýdýr. Elbette enerji yataklarýnýn burada
olmasý da etkilidir; ancak bütünlüklü ele alýndýðýnda BOP’un asýl amacý çökmekte olan ABD hegemonyasýnýn ve emperyalistkapitalist sistemin çöküþünü durdurmak, daha güçlü biçimde
yeniden kurabilmektir.
BOP benzeri planlar baþka yerlerde de uygulanmaya çalýþýlýyor. Örneðin, “Plan Kolombiya” bunun ne anlama geldiðini en
açýk biçimde gösteren son olay. ABD’nin yetiþtirip finanse ettiði Kolombiyalý paramiliter-faþist gruplardan birinin, daha geçen ay, Venezüella Devlet Baþkaný Hugo Chavez’i öldürmek ve
Venezüella’da yarým kalan karþý-devrimci darbeyi gerçekleþtirmek üzere gönderildikleri Venezüella’da yakalanmalarýyla açýða çýktý. Ayný biçimde Amerikalar anlaþmasý gibi, Küba ve Venezüella baþta, Latin Amerika’da ABD’ye boyun eðmeyen bütün ülkeleri sýkýþtýrmak, tam bir kýskaç içine almak için gündeme getirilen planlar olduðu biliniyor.
ABD hegemonyasýyla birlikte, emperyalist-kapitalist sistemin çöküþünü durdurmaya yönelik bu planlar ortada. “Terörizme karþý savaþ” adý altýnda, “kitle imha silahlarý” yalanlarýyla
besleyip, BOP’larla, Amerikalar anlaþmalarýyla, Plan Kolombiya’larla vb. büyüttüðü, dünya proletaryasý ve halklarýn devrimci yürüyüþüne karþý sürdürdüðü 3. Dünya Savaþý, daha ilk adýmda, Afganistan ve Irak’ta ilan ettikleri yalancý zaferlere raðmen ciddi bir karþý koyuþu ve direniþi de yarattý.
Dünyanýn her yerinde milyonlarca insan, daha Irak iþgalinden önce harekete geçti. Þimdi bu mücadele hem kendi deneyimlerinden öðreniyor, hem de geniþleyerek bütün kýtalarda
sürüyor. Bu da emperyalizmin, sermayenin bütün planlarýna,
bütün çabalarýna karþýn çöküþlerini daha da derinleþtirip büyütüyor.
Halklarýn ve proletaryanýn ileri yürüyüþü her yerde sürüyor. Kazanan proletarya ve sosyalizm olacaktýr.ˆ
11
ULUSAL SORUNUN
FAY HATLARI
DEP’li eski vekillerin ulusal sorun konusunda, egemen sýnýflar katýnda uzlaþma arayýþlarý sürüyor.
Böyle bir uzlaþmanýn, Kürt halkýnýn
ezilen ulus konumunu nasýl pekiþtireceðine iliþkin, yeterince yazýldý-çizildi. Þimdi, yaþanan son bir aylýk olaylarýn ýþýðýnda, böyle bir uzlaþmanýn mümkün olup olmadýðýna bakalým.
Geçen hafta Ankara’da, Washington Lokantasý’nda eski DEP’li
vekiller, Kürt halkýnýn temsilcileri olarak, Ýstanbul’u cehenneme çeviren
NATO Zirvesi’nin yorgunluðunu üzerlerinden yeni atan Avrupa Birliði
ülkelerinin büyükelçilerine yemek
verdiler. Davete iliþkin ayrýntýlarý açýklayan Leyla Zana, þöyle diyor:
“masa örtüleri ve çiçeklerde beyazý
seçerek siyasette yeni bir sayfayý ve
arýnmýþ bir siyasal duruþu sembolize
etmek istedik.” Avrupa tekellerinin
iyi eðitilmiþ diplomasi kurtlarý, beyaz masa örtülerindeki diplomatik
gizemi çözememiþ olacaklar ki,
DEP’lilere, arýnmýþ siyasal duruþun
simgelerle deðil, “açýk ve þüpheye
yer býrakmaksýzýn teröre karþý çýkmak”la mümkün olacaðýný dile getirdiler. Bu adamlar, incelik kadar küstahlýk için de eðitim alýyor olmalýlar!
Arýnmýþ bir siyasal duruþun ideolojik zeminin nasýl hazýrlandýðýna
birazdan deðineceðiz. Ama önce bu
durumun, güncel-pratik anlamý üzerinde duralým. Bu, geçmiþte yaþaný-
12
lanlarý unutmak anlamý taþýyor.
DEP’liler, on yýl haksýz yere zindanda kalýþlarýný unutacaklar, Kürt halký
kayýplarýný, acýlarýný, akýtýlan kaný,
yakýlan köyleri unutacak. Yeni bir
sayfa açýp, geçmiþi unutarak yola devam etmek gerektiðini düþünen burjuvazinin bir kesimi de bu tavra
destek sunuyor. TÜSÝAD’ýn yan kuruluþu TESEV’in hazýrladýðý raporda, Kürt halkýnýn anayasada azýnlýk
statüsünde yer alabileceðini belirtirken; F. Altaylý, M. Ali Birand gibiler
benzer açýklamalarýn yanýnda, Güney’deki Kürt federasyonunun Türkiye’ye baðlanmasýný tartýþýyorlar. TESEV’in raporundan hemen sonra,
Zana ve arkadaþlarýnýn bu kuruluþu
ziyaret etmeleri, arýnmak ve geçmiþi
unutmak konusunda ortak paydalar
bulunduðuna iþaret ediyor.
Egemen burjuva sýnýfýn saflarýnda bu konuda bir netlik; ortak irade
yok. Gazetelerin baþlýklarýna bakmak
bile yeterli. Radikal, Posta, Milliyet
ayrý telden çalýyor; Tercüman, Türkiye, Gözcü gibileri ayrý. Birinde
DEP’lilerin demeçleri, diðerinde
“Þehit Aileleri”nin… Bu kesimlerin
devlet içindeki gücü, askeri ve sivil
bürokrasi, kendi duruþunu diplomatik sembollerin ve tartýþmalarýn ötesine çoktan taþýdý. Ve Kürt Halk Hareketi’ni dört bir yandan kuþatmak için pratik faaliyetini hýzlandýrdý.
Kürt sorunu söz konusu olduðunda,
tüm çeliþki ve çatýþmalarýný bir kena-
ra býrakan Ýran-Suriye-Türkiye ve Irak’ýn kukla yöneticileri, Ulusal Kurtuluþ Hareketi(UKH)’ne karþý ayný
anda harekete geçti. Suriye, tüm
Kürt partilerini yasakladý; Ýran, sýnýr
bölgelerinde askeri operasyonlarýný
hýzlandýrdý. Türkiye, bu konuda Sistani ile görüþtü; Talabani, uzun yýllar
sonra ilk kez açýk açýk “PKK bizim
düþmanýmýz” yönlü demeçler vermeye baþladý. Sýnýrlarýn ötesindeki kuþatmaya içten kuþatma çabalarý da
eklendi. Korucular, özel timler tarafýndan organize edilen ‘terörü telin’
mitingleri, ardý ardýna Diyarbakýr,
Batman gibi illerde gerçekleþtirildi.
Genel Kurmay adýna yapýlan açýklamada: “Bu destek kesintisiz ve etkili
olarak sürmeli” denilirken, korucularýn bu içler acýsý mitingleri, “bölge
halkýnýn teröre karþý öfkesi” olarak
sunuldu. Ayný açýklamada Genel
Kurmay, “bürokraside ortaya çýkan
tereddütler”den bahsederek, “devletin bütün kademelerinin kararlýlýðýnýn sergilenmesi çok önemli” diyerek, ‘geçmiþi unutma’ yanlýsý burjuva kesimlere de açýk tehditlerde bulunuldu.
Egemen burjuva sýnýfýn saflarýnda ortaya çýkan bu ayrýþma, tehditler
ve açýk gözdaðý vermeleri de içeriyor. Temmuz baþýnda Van valisine
yapýlan bombalý saldýrý bu yönlü deðerlendirilmeli. DEP’lilerle görüþen,
zaman zaman halka Kürtçe hitap eden bu vali þahsýnda, en geri düzey-
de de olsa bu uzlaþma arayýþýna girenlere gözdaðý oldu. Vali Tan, mesajý iyi almýþ olacak ki, kendini ziyarete gelen Hilmi Özkök karþýsýnda esas duruþa geçip “vatandaþlarýmýz
teröristleri boðacak, gözlerini oyacak” diyerek kükrüyordu.
Bugüne Biçim Veren
Geçmiþ Birikimdir
Bugünün küçük yararlarýna geleceðin büyük hedeflerini feda edenler,
elbette, en geride olsa da bir uzlaþmayý isteyen burjuva kesimi, “savaþ
rantçýsý” kesimin karþýsýnda desteklemeyi savunacaklardýr. Burada, feda
edilen büyük hedef, bir halkýn tam
hak eþitliðidir. Sorunun politik-güncel yaný þudur ki, arýnarak ya da geçmiþi, yaþananlarý unutarak bir uzlaþma mümkün deðildir. Çünkü geçmiþte yaþananlar, bugün yaþanan ulusal
sorunun nedeni deðildi ki, unutulunca sorun çözülsün. Yaþanan tüm o
çatýþmalar, hapishaneler vb. bir sonuçtu. Ýç savaþ sürecinin bir sonucu.
Ýç savaþa iliþkin, onun derin ekonomik ve siyasi nedenlerine iliþkin çokça yazýldý. Bir kez daha tekrar etmeye gerek yok. Yalnýzca þu eklenebilir: Yalnýzca ‘arýnarak’, ya da unutarak, iç savaþý ortaya çýkartan nedenleri yok edemezsiniz. Ne DEP’liler
baþarabilir bunu, ne de ayný düþüncede olan burjuvalar. Esasýndan, en geri noktada uzlaþmaya varmaya çalýþan güçler, temel aldýklarý sýnýf ve
topluluklara egemen deðiller. UKH,
yüzlerce kez ilan ettiði halde silahý
ve silahlý aygýtlarý terk edebildi mi?
Burjuvalar, karþý-devrimi, yaralarýndan ve korkularýndan koruyabildiler
mi? Burjuvazinin, devrim belasýndan
kurtulmak amacýyla attýðý her geri adým, karþý-devrimi çözdü, güçten düþürdü.
Hürriyet gazetesi yazarlarýndan
C.Ülsever “yaralarý ve korkularý taze bir toplum”dan söz ediyor. Bunun anlamý açýk. Sermayenin çevresinde kümelenen karþý-devrim, devrim korkusundan hiç kurtulamadý;
büyük yaralar aldý, siyasi yýpranmýþ-
lýk ileri düzeylere vardý. Bu nedenle,
karþý devrimin aktif toplumsal tabanýnda erimeler oldu. Devrimin baskýsýyla çatlayan karþý-devrimin siyasi
blokunu bir arada tutan esas harç,
þovenizm, eski gücünü yitirdi. Daha
geniþ kitleleri kapsayacaðý düþünülen “AB üyeliði hedefi”, yeni ideolojik kýlýf oldu. Böylece devrimin baskýsýyla nefes almak için atýlan küçük
adýmlar, “AB istediði için yapýlýyor”
görüntüsüyle sunuldu. Fakat bu durum karþý-devrim cephesi içindeki
çeliþkileri daha belirgin, suyun yüzüne çýkardý.
Þovenizm ve militarizm birbirini
besler, biri diðerinin varlýk koþuludur. Burjuvazi, yaralarýndan ve korkularýndan kurtulmak umuduyla “AB
vizyonu”na sarýldý ve þovenizm yedeðe çekildi. Ama, militarist kurumlar, bütün gücüyle ayaktaydý. Üstelik, yaþanan bir iç savaþ, bazen artarak, bazen daha düþük yoðunlukta,
tüm toplumu etkilemeye devam ediyordu. Ýç savaþ sürdükçe militarizm,
karþý-devrimin temel ve yönetici gücü olmaya devam eder. Askeri-sivil
militarist burjuva güçler, iç savaþ
sürdükçe egemenlik haklarýndan vazgeçmezler/vazgeçemezler.
Ýç Savaþtan Baþka Yol Yok
Ýç savaþta tek dayanak militarizm olduðu sürece, kendi hakkýný isteyecektir. Ý. Baþbuð, Genel Kurmay
adýna açýklama yaparken, “bütün
devlet kurumlarýnýn ve sivil toplum
örgütlerinin kendilerini desteklemeleri”ne ne denli önem verildiðini belirtiyordu. Militarizm, burjuva toplumun korkularýna, geçmiþi unutmaya
hazýr burjuvalar ise, toplumlarýnýn
yaralarýna hitap ediyor. Korku, yaraya baskýn gelecektir. Þovenizmin önüne çýkartýlan “AB vizyonu”, daha
þimdiden toplumda yýpranmaya baþladý. Bu ‘vizyon’un en büyük destekçisi olduðunu açýklamaktan kaçýnmayan DEHAP bile, geçen aylarda üst
üste AB’yi protesto eden eylemler
yapmak zorunda kaldý. Burjuvazi iç
savaþý bitirebilmek amacýyla AB’ye
kapaðý atmak istiyor. AB ise, iç savaþ bitmeden Türkiye’yi içine almayý
istemiyor, çünkü iç savaþ militarist
kurumlarýn, dolayýsýyla ABD’nin kurumsal iþbirlikçilerinin AB’ye taþýnmasý demek. Taraflarý, tehditlere, zora, hatta açýk çatýþmaya sürükleyen
bir çeliþki. ‘Geçmiþi unutmak’la, ‘arýnmýþ siyasi duruþ’la, uzlaþmayla aþýlamayacak bir çeliþki. Bu çeliþki,
burjuva cepheyi ne denli etkiliyorsa,
küçük-burjuvalar cephesini de o denli etkiliyor.
UKH, ortaya çýkýþýndan bu yana,
en büyük yalpalamalarýný yaþýyor.
Çift taraflý bir baský altýnda. Bir yanda devrimin baskýsý, öbür yanda burjuvazinin. Bir yanda ateþkesi bozup,
devlet kurumlarýna doðrudan saldýrýlar düzenliyor, öbür yanda bilimsel
sosyalizmle hiçbir alakasýnýn kalmadýðýný göstermeye çalýþarak, iktidar
için savaþmadýðýný ilan ediyor. Bir
yanda ancak ANAP gibi partilere yakýþacak bir program, diðer yanda gerilla varlýðý ve faaliyeti. Devrim ve
iç savaþ derinleþtikçe, küçük-burjuva
politikasýnýn bu yalpalamalarý daha
da artacak, olaðanüstü biçimlere varacaktýr. ‘Arýnmýþ siyasal duruþ’ ne
denli mümkün deðilse, bu duruþun ideolojik zemini olarak ortaya atýlan
‘devrim-iktidar’ý dýþlayan söylem, o
denli yaþamýn gerçekliðiyle baðdaþmaz.
Toplumsal devrim sürecinde, bu
türden yalpalamalar kaçýnýlmazdýr;
dahasý devrimin güçlü, kararlý ve atakta oluþuna iþarettir. Bu denli büyük yalpalamalar yaþanmadýkça, küçük-burjuva politikasýnýn peþine takýlan kitleler toplumsal devrim bilincine ulaþamaz. Eðer konu, ulusal sorunla, ezilen bir halkla ilgiliyse, enternasyonalist proletaryaya düþen
görev, kararsýzlýklarý, sabýrla ele almak, “bu yalpalamalarý kendi deneyimiyle aþmayý bizzat proleter olmayan emekçi kitlelere býrakmak”týr.
(Lenin)ˆ
13
Zindanlarý Yýkacak,
ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!
Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 406. Gününde
Ölüm Orucu Eyleminin 1 Yýlýný Geride Býrakan
Remzi Aydýn’ýn Yoldaþýna Yazdýðý Mektubu...
Merhaba Hevalim
Yine hafta sonu ve ben mektuplara gömülmüþ durumdayým. Kimseyi habersiz býrakmak istemediðim için yazýyorum ha yazýyorum. Kýsa da olsa mutlaka yazýyorum.
Bu hafta Sarýgazi taraflarýndan gençlerden epey mektup
aldým. Onlarý yanýtlýyorum. Hem de tek tek, her birine ayrý yanýt veriyorum. Ýþin kolayýna kaçmadan. Bu arada size de uðrayýp bir merhaba diyeyim dedim.
Sýcaklarla aranýz nasýl bu aralar, burasý da sýcak oluyor. Yine de katlanýlmaz bir sýcakla karþýlaþmadým henüz.
Birkaç kez çok sýcak oldu, ama onu da atlattýk. Havada esinti olduðu sürece kaldýðým yer cereyan yapýyor ve rahatlatýyor, günde de 2 kez duþ alýyorum. Bol bol çay ve
soðuk içecek içiyorum. Yoksa þeker ve sýcak kavurup atacak beni. Bu sayede yazýn önemli bir bölümünü atlattýk
sayýlýr. Bir de artýk zamanýmýn büyük bir bölümü yatakta
geçmekte. Yelpazem de var. Sýcaklayýnca yelpazeleniyorum. Ayaklarýmda ise yanma var, bu yanma havanýn sýcaklýðý ile doðru orantýlý. Her zaman yanýyor ama sýcaklýk arttýðýnda katlanýlmaz bir hal alýyor. Ayaklarýmý da sýcaklardan korumaya çalýþýyorum bu arada.
Yatakta oturduðum yerden mektuplarý yanýtlýyorum.
Nazým’ýn Memleketimden Ýnsan Manzaralarý var, onu o-
kuyorum. Gazetelere bakýp radyo dinliyorum. Radyoyu
neredeyse hiç kapatmýyorum. Tv’den de uzak kalýnca radyoya yoðunlaþtým. NTV Radyo, Anadolunun Sesi, Özgür
Radyo, Alaturka FM gibi kanallar buldum, onlarý dinliyorum.
Saðlýk durumumda ise bir deðiþiklik yok. Aynen bildiðiniz gibi. Bu hafta yine hastaneye gidip geldim. Yine ayný muhabbet. Doktorlar Ölüm Orucu’nu hastalýk olarak
görüp tedavi etmek isteyince, ben de Ölüm Orucu’nun
hastalýk deðil eylem olduðunu hatýrlatýyorum. Sanýrým
yakýnda hastaneye götürürler beni. Burada daha fazla
tutmazlar. Camdan cama selamlaþýr özlem gideririz.
Demek mahkemeye gelememiþtin. Ben de göremediðimi düþünmüþtüm nedense. Görüþeceðiz. Rüyalarda da olsa görüþeceðiz yoldaþým. Zaten ben sizden hiç ayrýlmýyorum ki. Her zaman birlikteyiz. Piknik fotoðraflarýna bakarken ben de pikniðe gitmiþ kadar oldum doðrusu.
Caným yoldaþým, sen oradaki tüm yoldaþlara sevgi ve
selamlarýmý iletirsin. Hepinizi çok ama çok seviyorum.
Sevgi özlem ve baðlýlýkla sýmsýký kucaklýyorum.
DAÝMA
Remzi
Ýzmir’de Afiþ Asan Okurumuz Gözaltýna Alýndý
30 Temmuz günü Ýzmir/Çiðli’de Y.E.Mücadele Birliði’ne ait “Remzi Aydýn Ölüm Orucu
Eyleminin 400’lü Günlerinde-Ölüm Orucu Sürüyor” afiþi asan 4 okurumuza polisler saldýrmýþ ve Behlül Ocak zorla gözaltýna alýnmýþtýr.
Devletin, zindanlarda devrimci tutsaklarý teslim almaya yönelik saldýrýlarý son dönemde giderek yoðunlaþtý. Devrimci tutsaklarýn sahiplenilmemesi için suskunluk fesadýyla Ölüm Orucu Eylemi etkisizleþtirilmeye çalýþýlmaktadýr.
Baskýlar, zindanlardaki devrimci tutsaklarý sahiplenmemizi engelleyemedi ve engelleyemeyecek. Mücadeleleri mücadelemizdir. Gözaltýna alýnan okurumuz derhal serbest býrakýlmalýdýr!
BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ!
REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR!
14
400. GÜNDE
TAKSÝM’DE EYLEM
Ölüm Orucu eyleminin 400. gününde olan TKEP/Leninist
davasý tutsaðý Remzi AYDIN için Taksim’de meþaleli bir yürüyüþ gerçekleþtirdik.
29 Temmuz Perþembe günü saat 20.30’da Galatasaray Lisesi’nin önünden baþlayan meþaleli yürüyüþümüzde “Remzi
Aydýn Ölüm Orucu’nun 400. Gününde” pankartý açtýk. “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor
Sürecek Zafere Kadar”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz” sloganlarý atarak Ýstiklal Caddesi boyunca
yürüdük. Üzerinde Remzi Aydýn’ýn resminin de bulunduðu “Ölüm Orucu Sürüyor”, “Zindanlar Yýkýl-
sýn Tutsaklara Özgürlük” sloganlarýnýn
yazýlý olduðu kuþlar attýk.
Sloganlarla ve meþalelerle süren yürüyüþümüzde yolumuz polis tarafýndan Büyükparmakkapý Sokak önünde
kesildi. Taksim Meydaný’na kadar yürüyerek orada basýn
açýklamasý yapacaðýmýzý, buna kararlý olduðumuzu söyleyince polis müdahale etmeye kalktý. Bunun üzerine elimizdeki meþalelerimizi müdahaleye hazýrlanan çevik kuvvet
polislerinin üzerine fýrlattýk. Bir anda oluþan çatýþma ortamýnda, 3 arkadaþýmýz maruz kaldýklarý þiddet sonucu yaralanarak gözaltýna alýndý.
Buradan bir kez daha haykýrýyoruz ki, baskýlar, gözaltýlar bizi yýldýramaz, ölüm orucu eylemi, zafere ulaþana
kadar sürecektir.
REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR!
ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
DETAK
(Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri)
15
DEVRÝMCÝ TUTSAK
AÝLELERÝNÝN
MÜCADELE BÝRLÝÐÝ
Yeni Ceza Ýnfaz Yasa Tasarýsý’nýn gündeme gelmesiyle birlikte zindanlardaki devrimci tutsaklara yönelik yeni bir saldýrý dalgasýnýn kapýda olduðu
görülmeye baþlandý. Aslýnda yeni olan devletin devrimci tutsaklara saldýrýsý
deðil, bu on yýllardýr sürüyor; yeni olan devletin bu saldýrýlarýna hukuksal
kýlýf bulma çabasýdýr. Þimdi artýk katliamlarýný deyim yerindeyse kitabýna
uyduracak; yaptýklarý tüm uygulamalara yasal dayanak gösterecekler.
Yeni Ceza Ýnfaz Yasa Tasarýsý meclis alt komisyonunda bekliyor. Meclisin açýlmasýyla birlikte görüþülecek öncelikli maddelerden biri olan bu yasa tasarýsý büyük bir ihtimalle yasalaþacak. Burjuvazi böylece zindanlarda
yýllardýr gerçekleþtirmeye çalýþtýðý “düþ”ünü hayata geçirme fýrsatý bulacak!
Burjuvazi iþçi sýnýfý ve emekçilere karþý yürüttüðü savaþýn zindan cephesinde mevzilerini tahkim ederken, devim cephesinin artýk vakit geçirmeye tahammülü yoktur. Geliþmeler, Ölüm Orucu eylemini sürdürenlerin haklýlýðýný gösterdi. 19 Aralýk katliamý bir sürecin sonu deðil, baþlangýcýydý. Bu
süreç hala devam ediyor. Burjuvazi dört duvar arasýnda devrimci kaný öðütmeye hiç ara vermedi. Bugüne kadar 117 insanýn ölümsüzleþmesi burjuvaziye yetmedi. Açýk ki, burjuvazinin zindanlardaki devrimci tutsaklara saldýrýsýna karþýlýk olarak bugün zindanlarda yapýlan tek devrimci eylem, Ölüm
Orucu eylemidir. Ve eðer burjuvazi bugüne kadar daha büyükçe kapsamlý
saldýrýlara giriþemediyse bunun tek nedeni sürmekte olan Ölüm Orucu eylemidir.
Devrim cephesi, þimdi mevzilerini yeniden tahkim etmek zorundadýr.
Sürmekte olan Ölüm Orucu eylemi þu anda en ileri mevziiyi temsil ediyor.
Zindanlarda bu yeni süreci karþýlayacak örgütlenme biçimleri yaratýlmak
zorundadýr. Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu, yeniden gündeme alýnmalý
ve somut olarak oluþturulmasý için gereken adýmlar atýlmalýdýr. Bu önümüzdeki süreci tek cepheden ve örgütlü karþýlayabilmek için hayati önemde
bir giriþim olacaktýr. Elbette 19 Aralýk öncesine oranla bunu yapmakta epeyce güçlüklerle karþýlaþýlacaktýr; ama önemli olan istemek ve yapmak için harekete geçmektir.
Zindanlarda devrimci bir cephenin oluþturulmasý dýþarýyý da harekete
geçirecektir. Hatta dýþarýda benzeri bir platformun oluþturulmasý için içeriyi
beklemeye de gerek yoktur. Varolan devrimci tutsak aileleri örgütlenmeleri
hemen bir araya gelebilir ve belli baþlý ilkeler etrafýnda bir örgütlenme ve
mücadele hattý oluþturabilirler. ’96 Ölüm Orucu sýrasýnda dýþarýda devrimci
ailelerin oluþturduðu DETUDAP (Devrimci Tutsaklarla Dayanýþma Platformu) iyi bir deneyimdi. Öyle fazla ayrýntýlarda boðulmayan, her yapýnýn
kendi baðýmsýz örgütlülüðünü koruyarak, asgari müþtereklerde bir araya
geldiði bir platform oluþturmak çok zor olmayacaktýr.
Zindanlardaki Tek Tip Elbise saldýrýlarýný da, Yeni Ceza Ýnfaz Yasasýný
da geri püskürtecek olan devrimciler arasýndaki bu birliktelik olacaktýr.
Devrimci tutsaklar hiçbir koþul altýnda TTE giymeyeceklerdir. Baskýyla, iþkenceyle zorla giydirmeye çalýþtýklarýnda bu mavi kefeni yýrtýp atacaklardýr.
Onlarýn kararlýlýðýna uygun þekilde davranýþ da harekete geçecek, devrimci
tutsak ailelerinin mücadele birliði oluþturulacaktýr. Bu sürecin ortak göðüslenmesi, saldýrýlar karþýsýnda tek bir cephenin oluþmasý, üzerinde yaþadýðýmýz topraklardaki devrim mücadelesini daha da yükseltecektir.
YAÞASIN DEVRÝMCÝ TUTSAK AÝLELERÝNÝN
MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!
ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
16
SÝZLERE
ÝNAT
YAÞAYACAÐIZ!
Kürdistan’da, yýllardýr süren iç savaþýn sonuçlarý,
süreç sertleþtikçe ortaya çýkýyor. 1990’dan bu yana, K.Kürdistan’da 3.700 köy zorla boþaltýlmýþ ve
onlarcasý yakýlýp yýkýlmýþtýr. Ýnsanlar, iþkencelerden geçirilip, zindanlara atýlmýþtýr.
Ateþkesin bitmesiyle, Kürdistan yine abluka altýna
alýnmýþ, köyler, jandarma tarafýndan zorla boþaltýlmaya baþlanmýþtýr.
Aðustos ayýnýn sonlarýnda, Þýrnak’ýn Beytüþþebap
ilçesine baðlý, Ilýcak (Germav) köyü, jandarma tarafýndan zorla boþaltýlmýþtýr. 51 hanelik köyde, 343
insan köyün 600 metre ilerisinde hayat mücadelesi
veriyor. Kendi olanaklarýyla çadýrlar yapýp, çaresiz
bir þekilde orada konaklamýþlar. Yaþadýklarý yerde,
ne elektrik ne su ne de tuvalet var. Ýnsanca yaþama
dair hiçbir þey yok! Kýþ baþladýðýnda, ne yapacaklarýndan habersiz þekilde, yaþam mücadelelerini
sürdürüyorlar. Jandarma, bütün onur kýrýcý saldýrýlarýna devam ediyor.
Bütün bunlar, ezen ve ezilenler arasýndaki sýnýf
mücadelesidir. Kürt halký, bu acýlarý yaþýyor ve tanýklýk ediyor yýllardýr. Yaþananlar iç savaþýn sonuçlarýdýr.
Kürt halkýnýn kurtuluþu devrimdedir. Bütün acýlarýn, iþkencelerin, savaþýn, yýkýmýn, ölümün olmayacaðý bir sistem var! Sosyalist sistem! Sosyalizm,
bir insanýn, insanca yaþayabileceði, kendi kültürünü, dilini özgürce yaþayacaðý tek sistemdir. Sosyalist sistem, iþçilerin kendi sistemi, kendi iktidarlarýdýr.
Kapitalizmin egemen olduðu bir yerde, insanca yaþam yoktur. Özgürlük ve barýþ da yoktur. Kürt halký, “Barýþ Ýçin Devrim Devrim Ýçin Savaþ” þiarýný
her zaman öne çýkarmalýdýr. Çünkü özgürlüðün
baþka yolu yok!
Y.E. Mücadele Birliði Okuru/
Ýkitelli
Ezilen Ulus Olmayý
Doðru Anlamak
T
RT Kürtçe yayýna baþladý. Bu, Kürt halký arasýnda, dil kurslarýnýn, cd’lerin vb. yarattýðý etkiden
daha farklý bir etki yarattý. Sermayeye; attýrdýklarý
her adýmdan sonra kameralara yansýyan seslerinde ve bakýþlarýndaki “vardýk-varýz” haykýrýþýndan farklý olarak, bu sefer, taþýdýklarý maðrurluk çok açýk olarak görülebiliyordu. Ve ezilen
ulus olmanýn gerçekliðine bir kez daha tanýk olduk böylece.
Bu, sadece, aptal kutuda onbeþ dakika boyunca kendi dillerini duymanýn yarattýðý bir duygu deðil. Bu, TRT’de yani
Türkiye Radyo ve Televizyon kurumunun bir kanalýnda, devletin kanalýnda, kendilerini onlarca yýldýr ezen, asimile eden
bir ulusun en üst organýna ait bir kanalda kendi dillerini duymanýn yarattýðý bir duygudur. Yýllardýr, “Kürt yoktur, onlar
dað Türkleridir, Kürtçe yoktur” diyerek ezen ulusa, bunun aksini söyleyenlere her türlü zoru devleti aracýlýðýyla uygulayan
ulusa, þimdi, kendi devleti eliyle Kürtçe yayýn yaptýrmanýn
verdiði bir duygudur. Hiç þüphe yok ki, o onbeþ dakika boyunca Kürt halký, aptal kutudan gelen sesleri ve görüntüleri
deðil; varolma mücadelelerinde yitirdikleri ve yitirmekte olduklarý canlarýnýn þen ve inançlý seslerini duyuyorlardý. Anýlarýna gidiyor, Kürtçe konuþtuklarý ve Kürt olmakta ýsrar ettikleri için genciyle yaþlýsýyla geçtikleri iþkence tezgahlarýný, yedirilen dýþkýlarý, kýro
diye aþaðýlanmaya
çalýþýlmalarýný, katledilen yakýnlarýný,
yakýlan evlerini, telef edilen hayvanlarýný vb. bir çok
þeyi hatýrlýyorlardý.
Ve ödedikleri bu
bedellerden aldýklarý güçle, haklý bir
maðrurluðu ve teslim olmayan bir
halkýn haklý gururunu yansýtýyorlar-
dý kameralara.
TRT Kürtçe yayýna baþladý ve bir
kez daha görüldü ki, ezilen ulus olma,
sadece siyasal bir sorun deðildir. Bu ayný zamanda, sosyal sonuçlarý olan bir
sorundur. Ezen-ezilen ulus devrimcileri,
demokratlarý, emekçileri, bunu, hiç deðilse þimdi, Kürt halkýnýn kameralara
sevinç ve gururdan aðlamaklý bakan
gözlerinden anlamalýdýr. Sadece onbeþ
dakikalýk bir yayýnýn, neden milyonlarca insanda ayný duyguyu hem de böylesine yoðun bir þekilde oluþturduðu üzerine düþünmelidir.
Bu adýmlarýn önemsizliði, Kürt halkýný aldatmaya ve sermayeye peþkeþ
çekmeye dönük olduðu, her an geri alýnabilirliði üzerine çokça
yazýlýp çiziliyor. Ve doðrudur da. Hatta, tüm bunlarý söyleyenlerin farkýnda olmadýðý kadar doðrudur. Toplumsal devrim
günceldir. Sermaye, devrimi engellemek için bu adýmlarý atmak zorunda kalýyor. Ama, Kürt halkýna akýl vermeye kalkýþanlarýn hiç biri, bunun farkýnda bile deðil. Onlar, devrimin
geri düþüþü üzerine halklarýn geriliði üzerine “teori!” yapmakla meþguller. Buna raðmen yazýp çiziyorlar. Olsun. Ama bir
konuya deðinilmiyor. Sermayenin atmak zorunda kaldýðý bu adýmlara Kürt halkýnýn verdiði tepkiyle bir kez daha görülen þeye, ezilen (ve tabii ki ezen) ulus olmanýn sosyal sonuçlarýnýn
olduðuna ve bunun siyasal mücadeleye nasýl yansýdýðýna ve
aslýnda, böylece, ezen ulusa ait olmanýn sosyal sonuçlarýnýn
varolduðu gösterilmiþ olunuyor.
Ezilen ve ezen ulus olmanýn sosyal sonuçlarý olacaðýný,
Lenin, büyük bir netlikle görmüþ ve belirtmiþtir. Ezilen ulusun
ne zaman ulusal kazanýmlarý gündeme gelse, Lenin’den sürekli olarak, tüm uluslarýn sýký birliðine dair yerleri alýntýlayanlar;
sosyal-þovenizmlerine Lenin’i þahit tutmaya çalýþanlar, biraz
da olsa, Lenin’in bu yöndeki uyarýlarýna dikkat etseler ne iyi
olur.
Lenin’in ulusal soruna iliþkin
yaklaþýmý bütünlüklüdür. Gelenekler, eðitim vb. yollarla nesiller boyu
aktarýlan hayaller,
duygular, düþünüþ
tarzlarýyla þekillenmiþ ezilen ve ezen ulusun bu sosyal yapýsý dikkate
alýnmadan, ulusal
sorunun çözümlenemeyeceðini orta-
Lenin’in formülasyonunda ezen ulus
komünistlerinin payýna düþen, uluslarýn kendi
kaderini tayin hakkýný ayrýlma hakký da dahil,
koþulsuz kabul edilmesi ve ezen ulus içinde
ýsrarla bunun anlatýlmasý gerektiðidir. “Büyük” ulus düþüncesinin her türlü tezahürüne
karþý, tavizsiz mücadele edilmesi gerektiðidir.
17
ya koyar.
Ezilen-ezen ulus durumu bir siyasal eylem sonucu olmuþtur. Ve kendi sosyal sonuçlarýný doðurmuþtur. Bu durum bir
kere doðduktan sonra, bu duruma son verecek siyasal eylem,
bu sosyal sonuçlarý dikkate almadan baþarýya ulaþamaz. Bunun içindir ki, Lenin, genel geçerli þatafatlý sloganlara karþý
çýkmýþ, hepimiz komünist deðil miyiz demagojisini elinin tersiyle itmiþ ve ezen-ezilen ulus komünistlerine ayrý ayrý görevler düþtüðünü belirtmiþtir.
Lenin’in formülasyonunda ezen ulus komünistlerinin payýna düþen, uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný ayrýlma
hakký da dahil, koþulsuz kabul edilmesi ve ezen ulus içinde ýsrarla bunun anlatýlmasý gerektiðidir. “Büyük” ulus düþüncesinin her türlü tezahürüne karþý, tavizsiz mücadele edilmesi gerektiðidir. Lenin, Marx’ýn yaklaþýmýnýn devamcýsýdýr. Lenin’in
bir anlatýmý, iki komünist önderin yaklaþýmýný da ortaya koyar.
“Marx, tanýdýðý sosyalistleri, kendi deyimiyle ‘yoklama’,
bilinçlerini ve inançlarýný sýnama adetindendi. Lopatin’le tanýþtýktan sonra Marx 5 Temmuz 1870’de Engels’e, genç Rus
sosyalisti hakkýnda son derece gönül okþayýcý bir deðerlendirme yazdý, ama þunu ekledi:
“Zayýf nokta: Polonya. Burada aynen bir Ýngilizin Ýrlanda
hakkýnda konuþtuðu gibi konuþuyor..
Marx, ezen ulus mensubu bir sosyaliste, ezilen ulusa iliþkin tavrýný soruyor ve hemen egemen uluslarýn (Ýngiliz ve
Rus)sosyalistlerinin genel hatasýný açýða çýkarýyordu, ‘büyük
güç’ burjuvazisinden devralýnan önyargýlarýn usandýrýcý tek-
rarý.” (Seçme Eserler 283)
1870’den 2004’e, 130 yýlý aþkýn bir zaman geçse de, halen, sosyalistlik iddiasýnda olanlarýn yumuþak karnýdýr ulusal
sorun. Küçük-burjuva sosyalistleri, burjuvazinin aþýladýðý önyargýlarla, düþünce tarzlarýyla, duygularýyla uluslarýn kendi
kaderini tayin hakkýný tanýdýklarýyla baþlayan, ama ile devam
eden ve birlik olmanýn nimetlerinin anlatýmýyla biten sözlerine
devam ediyorlar. “Hepimiz kardeþiz” diyerek, ezen ulusun literatürünü devam ettiriyorlar. Böyle yaparak, ezilen ulusun
güvensizliðinin sosyalistleri de kapsamasýna neden oluyorlar.
Sermayenin atmak zorunda kaldýðý adýmlarla, bir kez daha, ezilen ulus olmanýn yarattýðý manevi bir þekilleniþ olduðu
görülmüþ ve Leninistlerin bu konudaki hassasiyetlerinin doðruluðu anlaþýlmýþtýr. Leninistler, bunu her zaman dikkate aldý
ve almaya devam edecektir. Kürt halkýný sermayenin oyunlarýna karþý uyarma görevini yerine getirirken, ayný zamanda ve
daha çok olarak da ezen ulus bilincine karþý mücadele edecektir.
Che, dünyanýn neresinde olursa olsun, bir insana yapýlan
haksýzlýðý yüreðinde hissetmeyenin devrimci olamayacaðýndan bahseder. Dünyanýn herhangi bir yerinde deðil, hemen yaný baþýmýzdaki; birkaç insanýn deðil, milyonlarca insandan oluþan bir ulusun acýlarýný, özlemlerini, ödediði bedelleri yüreðinde hissetmeyen biri komünist olabilir mi peki? Denizlere idam sehpasýnda, “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadelesi”
dedirten, bu komünist özdür iþte. Ve Deniz olmak, bu özü
kavramayý gerektirir…
“Patronlarýn En Ýyisi Bile
Ýþçi Sýnýfýnýn Düþmanýdýr”
Merhaba,
Ben Antalya’ya sezonluk çalýþmaya giden, bir Leninist iþçiyim. Ýki aydýr, burada bir burjuvanýn otel inþaatýnda çalýþýyorum. Burada, Türk ve Kürt iþçiler var. Ben, bu iþçilere burjuvalarýn ne kadar iki yüzlü olduklarýný anlattýðýmda, kimse inanmýyordu. Bizim patronun çok iyi bir insan olduðunu söylüyorlardý. Ama gerçek çok çabuk su yüzüne vurdu. Çünkü,
inþaat bittiði gün, çalýþan iþçilerin kaldýðý çadýr ve barakalar söküldüðünde, çok geç kalýnmýþtý. Bütün iþçilerin ne yatacak
yeri, ne yýkanacak duþlarý kalmýþtý. Herkes, spor kompleksinde topraklarýn üzerinde yattý. Aslýnda buradan da çýkaracaklardý ama birkaç gün daha bize ihtiyaçlarý vardý ve emeðimizin karþýlýðý olamayacak kadar az olan paramýzý da henüz alamamýþtýk.
Ayný gün akþam konuþtuðumuz iþçiler bana hak vermeye baþladýlar ama yapacak, bir þey kalmamýþtý. Üretimden gelen gücümüzü bu saatten sonra kullanma þansýmýz yoktu.
Ama umarým ki, bu, orada olan iþçilerin aklýndan hiç çýkmaz. Çünkü, patronlarýn en iyisi bile iþçi sýnýfýnýn düþmanýdýr. Bunu hiçbir emekçi asla unutmamalýdýr.
Yaþasýn Ýþçileri Mücadele Birliði
Yaþasýn Kürt ve Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði
Y.E. Mücadele Birliði Okuru/
Antalya
18
Tekstilde Fýrtýna
Kaçýnýlmaz
Bu günlerde Türk sermayesinin bir bölümünde acýnasý bir feryat yükseliyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) aldýðý bir kararla
2005’te tüm dünyada tekstil kotalarýnýn kalkacak olmasý bu soysuz
ucubelere ecel terleri döktürüyor.
DTÖ (o zamanki adýyla GATT), 1993’te Uruguay’daki toplantýsýnda 2005 yýlýnda dünya genelinde tekstil ticaretinin serbestleþmesi kararý alýrken hesapta Çin’in DTÖ’ye üye olacaðý yoktu.
Çin’in 2001 yýlýnda DTÖ’ye üye olmasýyla, özellikle ekonomisini
daha çok tekstil üretimine ve ticaretine dayandýran ülkeleri tam bir
panik havasýna soktu. Þimdi 2005 yýlýyla birlikte 360 milyar dolarlýk dünya tekstil pazarý için kýran kýrana bir ticaret savaþý yaþanacaðý bekleniyor.
Rekabet kapitalist ekonominin en katý yasasýdýr. Üretimde ve
pazarlara ulaþýmda en avantajlý kapitalistler, rekabet gereði bu avantajlara sahip olmayan kapitalist iþletmelerin mahvý üzerinden
yükselir. Tekstil ticaretinin serbestleþmesiyle birlikte, dünyanýn en
ucuz emek gücü pazarýna sahip Çin’in, bu avantajýyla dünya tekstil
pazarýnýn çok büyük bölümünü ele geçireceði þimdiden görülüyor.
Öyle ki tekstil kotalarýnýn kalkmasýyla birlikte, Çin tekstil ürünlerini dünya pazarlarýna sunduðunda, birim fiyatýnda yüzde 60 gerileme yaþanacaðý ve Çin’in, dünya tekstil pazarýndaki payýný yüzde
30’lardan yüzde 70’lere yükselteceði tahmin ediliyor.
Ýþte Türk tekstil kapitalistlerinin þu günlerde feryat etmesinin
nedeni: 2005 yýlýnda tekstil kotalarýnýn kalkmasýyla iç ve dýþ tekstil
pazarýný Çin ve Hindistan gibi rekabette daha avantajlý ülkelere
kaptýrma korkusu. Bu, Türkiye gibi, tekstil sektörünün ihracat ve
istihdamýn (dolayýsýyla ekonominin) motoru olduðu ülkeler için ekonomik yýkým anlamýný gelir.
Þimdi Türkiye tüm enerjisiyle bu kýyamet alametini erteletmek için uðraþýyor. Ýçinde ABD’nin ve AB ülkelerinin tekstil üreticilerinin de bulunduðu 47 ülke, tekstil kotalarýnýn kaldýrýlmasýný
2005’ten 2007 sonuna ertelenmesi için DTÖ anlaþmasýna göre
2008’e dek Çin’den ithalata karþý fiyat (ucuzluk) ve kalite sýnýrlamasý getirmeyi planlýyor.
Türk sermayesi can havliyle bu yýkýma karþý önlem arayýþlarýný sürdürürken daha tekstil kotalarý kalkmadan bazý kategorilerde
alýþ pazarýný Çin’e kaptýrmaya baþladý. Yüzde 33’ne sahip olduðu
ABD bornoz pazarýnýn yarýsýný Çin’e kaptýrdý. Kendi iç pazarýnda
da durum pek farklý deðil. Ýç pazarýn tekstil ürünlerinden oyuncaða
kadar ucuz Çin malý istilasýna uðradýðýna dair haberler çok sýk burjuva medyada iþleniyor.
2005’te dünya genelinde tekstil kotalarýnýn kalkmasýnýn bir sonucu Türk tekstil sermayesinin önemli bir kýsmýnýn yýkýmý ise, diðer bir sonucu da, bu sektörde çalýþan yüz binlerce tekstil iþçisinin
sokaða atýlmasýdýr. Türkiye genelinde
tekstil sektöründe çalýþan 2 milyonun üzerinde iþçi var. Tekstil sektöründeki bir
kriz, bu sektörde çalýþan iþçilerin yýðýnlar
halinde iþlerinden kovulmasý, yani yaþamdan kovulmasý anlamýna gelir.
Ýþte bizim asýl olarak ilgilenmemiz
gereken olgu da budur: Sayýlarý milyonlarý bulan, örgütlenmeye ve harekete geçmeye hazýr tekstil iþçilerinin taþýdýðý devrimci barutun 2005 sonrasý olasý bir tekstil
kriziyle tetiklenmesi.
Tekstil iþçileri günümüz þartlarýnda
dahi örgütlenmeye ve harekete geçmeye
hazýrdýr. Çalýþma koþullarý çok aðýr. Hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadan, karnýný bile doyurmaya yetmeyecek kadar düþük ücretle14-15 saat çalýþtýrýlýyorlar. Soysuz ucube patronlarý tarafýndan yerlerini her an almaya hazýr büyük iþsiz
kitlesi tehdidiyle iliklerine kadar sömürülüyorlar. Tekstil iþçilerine
dayatýlan bu yaþam ve çalýþma koþullarý onu patlamaya hazýr bir
barut fýçýsý haline getirmiþtir. 2005’te dünya genelinde tekstil kotalarýnýn kalkmasýyla yaþanacak bir tekstil krizinin onu patlamasý kaçýnýlmazdýr. Bu öfkeli iþçi kitlesinin harekete geçmesi halinde burjuva sistem açýsýndan yaratacaðý yýkýmý hayal etmek zor olmasa
gerek.
Bu iþçi kitlesinin kendiliðinden saflarýmýza katýlacaðýný düþünecek kadar saf olmadýðýmýza göre, biz Leninistler açýsýndan asýl
sorun bu devrimci potansiyelle bugünden, vakit kaybetmeden güçlü baðlar kurmaktýr. Tekstil iþçileri örgütlenme ve bilinç bakýmýndan Türkiye iþçi sýnýfý içerisinde en geri kesimlerini oluþturuyor.
Bu geri yönlerine raðmen son dönemde daðýnýk da olsa giderek artan sayýda çeþitli taleplerle iþyeri eylemleri gerçekleþtiriyorlar. Diðer yandan bu sektörde çalýþan iþçilerin büyük bir kýsmý sert iç savaþ koþullarýnda yetiþmiþ ve buna göre bilinci þekillenmiþ Kürt iþçilerden oluþuyor. Kürt iþçiler bir kez harekete geçince devrimci araçlardan baþka araç tanýmayacaðý ve direk faþist devleti temellerinden yýkmaya daha hýzlý yöneleceði açýktýr. Bu devrimci karakterleriyle diðer iþçiler içerisinde sürükleyici bir güç olduðu gözden
kaçýrýlmamalýdýr.
Önümüzdeki yýllarda tekstil sektöründe yaþanacak yýkýmý sendikal mücadele alaný içerisinde çözülebilecek bir sorun deðildir.
Tekstil atölyelerinin çoðunluðu fasona dayandýðý için dünya ticaretinin bu ölümcül rekabeti karþýsýnda ayakta kalmasýnýn tek koþulu
þu andaki ücretlerin yarý yarýya düþürülmesi olacaktýr. Þu andaki
sefalet ücretinin bile yarýsýna razý olmaya hazýr bir sýnýf yok. Çünkü bundan daha aþaðýsý köle gibi çalýþarak açlýktan ölmeyle eþ deðer. Sýnýfý kurtaracak olan artýk kapitalist rekabet karþýsýnda ayakta
durmak deðil, bu rekabeti ortadan kaldýrmaktýr. Yani kapitalist üretim iliþkilerini parçalamaktýr. Tekstil iþçileri için baþka yol yok.
Mevcut durum örgütlülük ve deneyim birikimi göz önüne alýndýðýnda, tekstil iþçilerine bu bilinç yalnýzca dýþardan verilir. Kendiliðindenliðe býrakýldýðýnda sendikal bir çözümü olmayan bir hareket baþtan yenilir ve çözülür. Oysa proletaryanýn devrimci sýnýf
partisi daha bugünden tekstil iþçilerinin yanýnda olduðunu göstermeli, gelecekte yaþanacak krize iliþkin onlarý aydýnlatmalý, bu krizin nasýl devrimci bir potansiyel taþýdýðý açýk ve somut olarak anlatýlmalýdýr. Böylesi bir fýrsatý bugünden gören ama bu fýrsatý deðerlendirmek için elinden geleni yapmayan bir parti devrimci iktidar
yüzü göremez ˆ
19
kellerinin, onlarýn iþbirlikçilerinin ve bu ihalelerden rüþvet alacaklarýn-alanlarýn, bu
konunun sürekli gündemde kalmasýný saðladýðýna kuþku yok. Ama bunlar tek neden
deðil. Azami karýn peþinde koþan kapitalistlerin ve uþaklarýnýn yeni bir yaðma gerçekleþtirme isteði kadar önemli bir etken
de; iþbirlikçi sermayenin ve ordusunun
nükleer silah elde etme isteðidir. Nükleer
silah teknolojisinin geliþtirilmesinin ön adýmý olarak, nükleer santraller düþünülmektedir.
Ýþbirlikçi tekelci sermayenin Pakistan,
Ýsrail ve ABD ile olan siyasal, ekonomik ve
askeri iliþkileri; öte yandan, uyuþturucu kaçakçýlýðý gibi nükleer silah teknolojisi kaçakçýlýðýnýn önemli bir kýsmýnýn da bu topraklar üzerinden gerçekleþtirildiði (ki daha yakýn zamanda Libya,
Pakistan’dan aldýðý kaçak nükleer silah parçalarýnýn Türkiye’de,
Türk mühendislerince birleþtirildikten sonra ülkesine getirildiðini açýkladý) dikkate alýnýrsa, iþbirlikçi tekelci sermayenin alt yapýsýna
kavuþtuktan sonra nükleer silah üretimine hýzla yönelmesinin oldukça kolay olacaðý görülüyor.
Bu durum, nükleer santral yapýmýna, sadece, santralde meydana gelebilecek bir kazanýn yaratacaðý felaketler ve bunun kapitalizm
altýnda çok daha büyük olacaðýndan dolayý deðil; nükleer silah yapýmýný da gündeme getireceði için karþý durulmasýný gerektiriyor.
Sadece egemen olduðu topraklarda ki komünist, devrimci ve
yurtsever harekete karþý deðil, bölgedeki tüm devrimci geliþmelere
karþý büyük bir düþmanlýk ve saldýrganlýk sergileyen sermayenin,
nükleer silahlara sahip olmasý, karþý-devrimin bölgedeki katliamcý
gücünün artmasý anlamýna gelecektir. Bölge devrimi için ciddi bir
tehdittir bu.
Böylesi bir güce eriþen sermaye, ayný zamanda, bölgede daha
saldýrgan politikalara yönelme cesaretini de kendinde görecek, dýþ
savaþlar -haksýz savaþlar- içinde yer almaya istekli hale gelecektir.
Hem canlýlarýn yaþamýna hem de insanlýðýn kurtuluþ mücadelesine yönelik böylesi ciddi bir saldýrý karþýsýnda; devrimci proletarya,
emekçi sýnýflar ve önderleri, þimdiden harekete geçmelidir. Yeþiller,
çevreciler gibi burjuva hareketlerin kapitalizmin yarattýðý yýkým karþýsýnda çaresiz olduðunun açýða çýktýðý günümüzde; çevresel ve siyasal sonuçlarý olacak böylesi bir giriþimin, sermaye düzenine karþý
mücadelenin vesilesi haline getirilmesinin koþullarý her zamankinden daha fazladýr.
Komünist hareket uzun zamandýr, ajitasyon ve propaganda çalýþmasýnda; kapitalizmin doðayla birlikte insanlýðý
da yok oluþa götürdüðüne ve buna son vermek
için komünizme yönelmek gerektiðine
dikkat çekiyor. Sermayenin bu giriþimi, komünistlerin fikirlerinin daha geniþ kitlelere ve daha etkin bir þekilde ulaþmasýnýn olanaklarýný yaratýyor. Nükleer santrallere karþý
verilecek mücadelede etkin þekilde yer alarak, bu mücadelenin
sisteme karþý mücadele haline dönüþmesi için þimdiden hazýrlýklar
yapýlmalýdýr. Sergilenecek pratikle, komünistlerin, insanlýðý kurtuluþa götürecek bütünlüklü dünya
görüþüne sahip tek siyasal hareket
Nükleer Santraller
Yine Gündemde
Kýsa bir süre önce, nükleer santrallerde ihale aþamasýna gelindiði açýklandý. Nükleer santraller projesi yeni deðil. Bir çok defa
gündeme gelmiþ, ihale aþamasýna kadar varmýþtý. Ama gerek buna
karþý mücadele edenlerin gerekse de ekonomik krizlerin etkisiyle
daha ötesine gidememiþlerdi. Ama hiçbir zaman vazgeçilmedi. Bu
ýsrarcýlýk, sermayeyi buna yönlendiren köklü nedenlerin olduðunu
gösteriyor.
Daha önce defalarca gündeme gelmiþ olmasý nedeniyle, hem de
çeþitli ülkelerdeki nükleer santral kullanýmlarýnýn dünya çapýndaki
sonuçlarý nedeniyle, bu konuya hiç de yabancý deðiliz. Hemen hemen bir çok yönüyle tartýþýldý. Biliniyor.
Bilim insanlarý, nükleer santrallerin canlýlar için ne kadar büyük
bir tehlike potansiyeli yarattýðýný hem teorik olarak hem de pratik
örnekleriyle ortaya koydu. Çernobil kazasýnýn hem anlýk hem de onlarca yýla yayýlan öldürücü etkilerini bilim adamlarýndan; bitkiler,
hayvanlar, insanlar ve canlýlarýn yaþam kaynaklarý üzerine etkilerini
ortaya koyan belgesellerden ve bizzat yaþayarak biliyoruz. Karadeniz halký, bu kazanýn etkisiyle maruz kaldýðý radyasyon sonucu, on
yýllardýr kanserin pençesinde ölüyor. Bugün ateþli bir þekilde nükleer santralleri savunan sermaye ve siyasal temsilcileri ise on yýllardýr,
bu ölümleri sessizlik içinde geçiþtiriyor. Geçiþtirmekle de kalmadý,
yalanlar söyleyerek radyasyonlu gýdalarýn satýþýný sürdürdü ve sadece Karadeniz halkýnýn deðil tüm emekçilerin bu felaketten etkilenmesine neden oldu. Nükleer santral kazalarýnýn, insana önem vermeyen bir toplumsal sistemde yýkýcý sonuçlarýnýn ikiye üçe katlanacaðý
böylece ispatlanmýþ oldu.
Yine bilim insanlarý, yaþadýðýmýz topraklardaki enerji kaynaklarýnýn zenginliði, baþta da
hidroelektrik potansiyeli nedeniyle nükleer
santrallere gerek olmadýðýný defalarca ispatladýlar.
Ayný þekilde, ekonomistler, nükleer
santral yapýmýnýn ve iþletmesinin hidroelektrik santrallere ve diðer enerji
kaynaklarýna oranla, hiçte ucuz olmadýðýný ortaya koyuyorlar. Ve
bu projenin, uluslararasý enerji
tekellerine milyonlarca dolar
aktarmaktan baþka bir anlama gelmeyeceðini söylüyorlar.
Öyleyse neden, halen
nükleer santraller gündeme getiriliyor? Büyük enerji te-
20
Wall Street’e Kur Yapan Kerry ve
ÝÞÇÝLERÝN DERÝNLEÞEN SEFALETÝ
Deidre Griswold*
Bush hükümetinin “yoksulu soy, zengine yaltaklan” politikasýna karþý etkili vuruþlar yapmak için bundan daha uygun
bir dönem, hiç olmadý. Sorun, bunu kimin yapacaðý.
Elbette John Kerry deðil. 3 Mayýs tarihli Wall Street Journal’daki bir makaleye göre, o þimdi dev tekellerle cezbedici
bir saldýrý hazýrlýðýnda. Kerry, Bush’un baþkanlýk kampanyasýna akandan daha büyük bir parayý kendine çekeceðini umut ediyor.
Washington ve Wall Street’in gözdesi analizcilere göre, ekonomi iyi durumda. Baþarý kýstaslarý nedir? Dev þirketlere ve
yatýrýmcýlara para akýyor, karlar yükseliyor ve borsa altý ay önceki seviyeden daha yüksekte. Fakat, yarattýðý bütün zenginlikler kapitalist sýnýf tarafýndan paylaþýlan onmilyonlarca iþçinin yaþamsal sorunlarla karþý karþýya kalmasý için, bu balona
küçük bir sürtünüþ yeterli olacak.
Barýnmayý ele alalým. 2 milyon aile, sokakta kalmamak için federal devletin kira yardýmlarýna (8. madde diye bilinir)
bel baðlýyor. Barýnma harcamalarýna baðlý olarak ücretler düþtükçe, bu sayý büyüyor.
Bush yönetimi, yerel barýnma programlarýnda kullanýlan
devlet fonlarýnda indirimler getiren yeni kefalet sisteminde deðiþiklikler yapacaðýný duyurmuþ bulunuyor.
Örneðin New York kentinde
yoksul ailelere verilen barýnma
yardýmlarýnda, bu yeni yasayla 55 milyon dolar kýsýntý olacak. Bütçe ve Politika’ya iliþkin öncelikleri belirleyen müdürlük, bu yýl içinde, kesintilerin yüzmilyonlarca dolarý bulacaðýný açýkladý. Bu kesintiler, sýrasýyla, emlakçýlarýn, kefaletli kiralarýn sayýsýný dondurmaya zorlayabilir. Kiracýlardan daha fazla
para talep etmek durumunda
kalacaklar ya da 8. Madde çýktýðýndan bu yana geçen 30 yýlda görülmeyen baþka
þey olabilir: yetersiz yardým fonu yüzünden, devletin sübvanse ettiði evlerden kiracýlar çýkarýlabilir.
Bu yeni yasanýn yürürlüðe girmesiyle, sokaklarda
yaþamaya mecbur edilen
evsiz ailelerin sayýsýnda hemen bir yükseliþ bekleniyor. Bunun, yetiþkinlerin ve özellikle
çocuklarýn üzerinde nasýl fiziksel ve ruhsal sarsýntýlar yaratacaðý ise ölçülemiyor.
Tüketici Borçlarý
1 Trilyon Dolara Ulaþtý
Gelir basamaðýnýn azýcýk üstünde bulunan iþçiler için de
gelecek hiç parlak deðil. Ýster bir evde apartmanda ya da karavanda olsun, kafalarýný sokup yaþayabilecek bir yere sahip olmayý baþaranlar, derin bir borç bataðýnda. Ve ipotek oranlarý
yeniden yükselmeye baþladý.
Virjinia, Aleksandra’da Amerikan Ýflas Enstitüsünde araþtýrma görevlisi olarak çalýþan Roger Whelan, “ipotekli borçlanmalar hariç, tüketici borçlarý son on yýlda iki katýna çýktý,
ayný dönemde kiþisel tasarruflarýn oraný %5.8’den %2’ye geriledi.” diyor.
Bir düþünün; 2002’nin ve 2003’ün Ekim aylarý arasýnda,
her 73 aile fertlerinden biri, yani 1.66 milyon insan, iflasa sürüklendi. Nisan ayýnda, ev ipoteklerini saymasak, tüketici
borçlarýn toplam miktarý, bu ülkede ilk defa 1 milyon dolarýn
üzerine çýktý. Dört kiþilik aile baþýna
ortalama 14 bin dolar. Bir taksitten öbürüne koþan ve her ödeme gününde açýklar veren insanlar, yiyecek ve giyecek gibi
acil ihtiyaçlarý için, yüksek faizli borçlar biriktiriyorlar.
Bir internet sitesinde yayýnlanan ankete göre, nüfusun %23’ü, kredi kartlarýndaki limitin üzerinde harcama yapýyor.
ABD nüfusunun
büyük bir çoðunluðunu iþçiler ve ücretli
çalýþanlar oluþturuyor- her ne kadar patronlar, sýnýf bilincini
bulandýrmak için, da-
21
zincirine karþý diþe diþ bir mücadele vermiþtir. Endüstrileþmiþ bir çok ülkede iþçiler sadece sendikal haklar
kapsamýnda bir saðlýk sigortasý için deðil, ama ayný zamanda ulusal saðlýk alanýnda da haklar elde ediyorlar.
Ama bu iþçilerin örgütlü ve militan olduðu yerlerde
meydana geliyor.
Bush hükümetinin öncelikle kendi destekçileri olan en büyük þirketlerin kasalarýný doldurduðunu ve
geçmiþte kazanýlan ne kadar sosyal hak varsa rafa kaldýrmaya çalýþtýðýný, þu anda bilmeyen yoktur. Peki ya
Kerry, o bu konularda hangi konumda?
“Ben Amerikan Ýþ Dünyasýnýn
Dostuyum”
ha
iyi ücret alan iþçileri “orta sýnýf” diyerek bilinçli bir politika
izliyor olsa da- bu böyle.
Örgütlenin ve Savaþýn!
Ýþçiler ücretlerinde ve haklarýnda kýsýntýlar yapmak için sürekli baský yapan patronlara karþý örgütlenmeli ve mücadele etmelidirler. Fakat Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra
%40’a varan sendikalaþma oraný, bugün %12 civarýnda. Sendikal örgütlenmedeki düþüþle birlikte çalýþma koþularý ve ücretler de düþüyor.
Örneðin Minnesota’da et paketlemede ücretler, 1982 yýlýnda saat baþý 17 dolarken, bugün 10 dolarýn altýna düþtü. Endüstrinin bu kolunda yüksek sendikalaþma oraný vardý, fakat
þirketler, yeniden yapýlanma ve ölçek küçültme yoluyla, bir
çok sendika þubesinin hakkýndan gelmeyi baþardý.
Günümüz et paketleme iþçilerinin çoðunluðu Latin göçmeni ve iþ sýrasýnda yaralanmalarla ölümler büyük bir hýzla
artýyor. Daha düne kadar sendikal hareket bu göçmen iþçileri
gerçekten görmezden geldi veya sendika yöneticileri tarafýndan iþ için rakipler olarak görüldü.
Ama þimdi göçmen haklarý için yola çýkan güçlü bir hareket, bir çok sendikayý deðiþtirdi. Minnesota Beef Industries’de
çalýþan paketleme iþçileri UFCW adlý bir sendikaya katýlmayý
oylamak üzereler. Geçenlerde bu sendika, çalýþanlarýnýn saðlýk
sigortalarýný kaldýrmak isteyen Kaliforniyalý üç süper market
22
Kerry, Wail Street Journal’a 3 Mayýs’ta bazý bölümlerinin yayýmlandýðý bir röportaj yaptý. Ýþte orada
yazýlanlardan bazýlarý:
“En önemlisi ve gerçekten üzerinde durulmasýný
gerektiðini düþündüðüm þey, Amerikan ekonomisinde
bugünün en büyük kamburu saðlýk alanýndadýr. Bugün
Amerika’da kiþi baþýna saðlýk için 4887 dolar ödeme
yapýyoruz…
“Þimdi ben Kanada’daki saðlýk sistemini istemiyorum. Pazar ilkelerine baðlý, serbest pazar rekabetine odaklý bir sistem düþünüyorum. Çok güçlü dinamiklere
sahip. Halk farklý farklý yollarla bu ihtiyaçlarýný karþýlayacak. Amerikan iþ dünyasý sunduðum bu sistem karþýsýnda beni alkýþlayacaktýr…
“Amerikan iþ dünyasýnýn dostu olduðumu düþünüyorum. Kiþisel olarak sanýyorum ki, iþ dünyasý için bu
hükümetten çok daha etkin olacaðým, çünkü bu hükümet, ticaret üzerinde yýllar yýlý çok uðraþarak baþardýðýmýz konsensüsü
çarçur ediyor. Ve iþ yapmak için dünyada sahip olduðumuz iliþkileri de çarçur ediyorlar. Dünyadaki Amerikan yatýrýmlarýnýn kaybolmasýna neden oluyorlar. Ýnsanlar bizimle iþ yapmak
istemiyorlar. Bunun bedeli çok aðýr oluyor…
“Ýnanýyorum ki, pazar alanlarý açmakta, tarafsýzlýk zemini
yaratmakta ve iþ dünyasý için bir elçi gibi çalýþmakta çok daha fazla atýlýmcý olacaðým…”
Ve kuþkusuz Kerry, Irak’a daha fazla asker göndereceði
ve ABD’nin çok uluslu þirketleriyle büyük petrol tekellerinin
çýkarlarýný korumaya adayacaðý konusunda ant içiyor. Bütün
bunlarýn bedelini ödeyen kim? Ailelerinden koparýlan, sömürgeci bir iþgalde savaþmaya ve ölmeye gönderilen gençlerin
dahil olduðu ayný iþçi sýnýfý.
Kapitalist egemen sýnýfýn bir dostunun kurduðu uþaklardan oluþan bir hükümetten ABD iþçi sýnýfýna hayýr gelmez.
Þimdi, sendika kasalarýndan Kerry’nin kampanyasýna milyonlarca dolar akýtma zamaný deðil. Þimdi grev fonlarýný destekleme ve her iki politik partisiyle birlikte zenginlere karþý kendi
çýkarlarýný savunmak üzere harekete geçmesi gereken milyonlarca örgütsüz iþçiye ulaþma zamaný.
* 13 Mayýs 2004 tarihli Workers World dergisinden çevrilmiþtir
Enternasyonalist Savaþçý, Ölümsüz Komutan:
TEÐMEN ALÝ
Cevat Saim Çelen, Antalya Gazipaþa’da THKO-MB saflarýnda katýlmýþtýr mücadeleye. Çalýþtýðý bölgede insanlýðýn kurtuluþu için, sýnýfsýz sömürüsüz bir dünya için sürdürdüðü kavgada sorumluluklarýný en
iyi þekilde yerine getirdi.
Daha sonra görev aldýðý Ýzmir bölgesinde, 12 Eylül faþizminin Ýzmir Ýl Komitesi’ni ele geçirmesiyle
birlikte kýsa bir süre partisiyle iliþkisi kesilen Cevat Saim Çelen, yoldaþlarýyla tekrar iliþki kurduðunda Ortadoðu kapýsý açýlýyordu önünde. Artýk bir gerilla olacaktý.
Týpký Denizler gibi Filistin eðitim kamplarýnda bulunan yoldaþ, askeri yetenekleri ve üstün komünist
kiþiliðiyle öne çýkmýþ ve eðitmenlik yapmaya baþlýyordu.
Türkiyeli, Kürdistanlý ve Filistinli gerillalar, yoldaþa “Teðmen Ali” ismini vermiþlerdir. O bir komutandý, proletaryanýn kýzýl bayraðýný dalgalandýran bir komutan.
Bir çok çatýþmaya girdi. Yaralandýðý da oldu. 1984 yýlýnda ayaðýna platin takýldý. Ama bu durum onu
en ön saflarda savaþmaktan alýkoymadý. O bir komünistti. Enternasyonalist bir savaþçý idi. Nerede ve nasýl olursa olsun
savaþmaya hazýrdý. Nerede bir sömürü, zulüm varsa komünistler bunun karþýsýnda olmalýydý. Durmak olmazdý.
Tekrar ayaða kalktý ve saflarda yerini aldý. Gösterdiði
baþarýlar sonucunda Lübnan Komünist Emek Partisi
tarafýndan, Lenin niþanýyla onurlandýrýlmýþtýr.
Kendisi gibi TKEP’in enternasyonalist savaþçýlarý olan Mustafa Çetiner ve Ýmam Ateþ’ten 4 yýl sonra, 11 Aðustos 1986’da Güney Lübnan’da, Filistin mevzisine yapýlan bombardýmanlar sonucu Ýsrail siyonizmi tarafýndan katledildi. Onun bedenini savaþ uçaðýyla yok edebildiler. Ama o sadece kendisi için yaþamamýþtý. O ezilen halklarýn, sýnýflarýn mücadelesini vermiþ, emeðin iktidarý için savaþmýþtý.
Bu yüzden onu yok edemediler. Onu öldürmekle, ölümsüzleþtirdiler.
Teðmen Ali yoldaþýn mezarý Suriye- Þam’da çok
sevdiði Filistinli iki gerilla ile birlikte Yermuk þehitliðindedir.
Cevat Saim Çelen yoldaþ kavgamýzýn kýzýllýðýnda yaþýyor.
YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE
BÝRLÝÐÝ!
YAÞASIN PROLETARYA
ENTERNASYONALÝZMÝ!
23

Benzer belgeler

izmir`de ajanlık dayatması

izmir`de ajanlık dayatması dünyayý kurtarma misyonu biçilmesi boþ bir laftan ibaret deðildir. Gösterdiði tam geliþme bunun en çarpýcý ifadesidir. Yalnýzca proletarya, varlýk koþullarý ve gösterdiði tam bir bilinç berraklýðý ...

Detaylı

Kapitalistlerin Kandırmacaları da Kendileri İle Birlikte Gömülecek!

Kapitalistlerin Kandırmacaları da Kendileri İle Birlikte Gömülecek! olup-bitenler biraz gözlense, bir önceki dönemden, nasýl farklý olan bir döneme girdiðimiz kavranacaktýr. Nasýl bir döneme girdiðimizi gösteren, ülkelerde ve tüm dünyada her gün meydana gelen sayýs...

Detaylı

tiyatro sözlüğü - Mücadele Birliği

tiyatro sözlüğü - Mücadele Birliği mal etmekte, onu bozmakta ustalar. Ve biz, her gün bunun nasýl yapýldýðýný izler olduk. Kendileri hiçbir çaba göstermeden kendi dýþýnda oluþturulmuþ teoriyi kendine mal etmek nasýl bir karakterdir....

Detaylı

Merhaba Genç Yoldaşlar

Merhaba Genç Yoldaşlar birliðinin daha da geliþtirilmesi ve güçlendirilmesi gerekir. Birleþik devrimimizin en örgütlü, hareketli ve bilinçli kesimi olan Kürt halký ve devrimci gençliði, sadece burada deðil, Ortadoðu’da d...

Detaylı

Che Guevara - Anti-Emperyalist ve Anti

Che Guevara - Anti-Emperyalist ve Anti Türkiye’deki dogmatik ve doktrinerler tarihi anlamada bir hiçler; ama kendi dýþýnda ortaya konan devrimci teoriyi kendilerine mal etmekte, onu bozmakta ustalar. Ve biz, her gün bunun nasýl yapýldýð...

Detaylı

UNUTMAYACAK AFFETMEYECEĞİZ

UNUTMAYACAK AFFETMEYECEĞİZ mal etmekte, onu bozmakta ustalar. Ve biz, her gün bunun nasýl yapýldýðýný izler olduk. Kendileri hiçbir çaba göstermeden kendi dýþýnda oluþturulmuþ teoriyi kendine mal etmek nasýl bir karakterdir....

Detaylı