yükselen güç çin`in ortadoğu politikası - Dunyabulteni

Transkript

yükselen güç çin`in ortadoğu politikası - Dunyabulteni
> DÜBAM
DUNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
YÜKSELEN GÜÇ
ÇİN’İN ORTADOĞU
POLİTİKASI
> 2016 MAYIS
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
DÜBAM
YÜKSELEN GÜÇ
ÇİN’İN
ORTADOĞU POLİTİKASI
Genel Yayın Yönetmeni
Erhan Erken
Yayın Koordinatörü
Hazinadar Hasan Hız
DÜBAM Yayınları
Küresel İletişim Merkezi
Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş
Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22
www.dunyabulteni.net/dubam
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
4
<
İÇİNDEKİLER
Kadir Temiz
Çin Dış Politikası’nda Değişim Sancıları ve Ortadoğu.........................9
I-wei Jennifer Chang
Çin’in İpek Yolu Vizyonunda Ortadoğu...............................................17
Xinhui Jiang
Çin’in Ortadoğu Politikasındaki Değişiklikler .....................................23
Yiyi Chen
Çin, İsrail-Filistin Arasındaki Çatışmaya Müdahele Edecek Mi?........29
Degang Sun
Çin’in Ortadoğu’daki Yumuşak Askeri Mevcudiyeti............................38
Kyle Haddad Fonda
Çin-Arap İlişkilerinde Süreklilik Arayışı...............................................49
Jeffrey S. Payne
Çin’in İran Bahsi..................................................................................58
Imad Mansur
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı................................................67
Xumng Qian
5
> 2016 MAYIS
Çin’in Ortadoğu’daki Enerji Politikaları...............................................74
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
6
<
SUNUŞ
Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin’in devlet başkanı Xi Jinping, 2016 yılının
Ocak ayında Ortadoğu’ya 10 gün süren kapsamlı bir ziyaret gerçekleştirdi. Xi’nin
Suudi Arabistan, Mısır ve İran ziyaretleri, sadece enerji piyasalarıyla ilgili değil,
büyük yatırımlar, askeri anlaşmalar ve siyasi işbirlikleri açısından da çok büyük önem
taşıyordu.
Soğuk Savaş sonrası Ortadoğu bölgesindeki siyasi sorunlara ve savaşlara dahil
olmayan Çin’in yeni dönemde bölgesel siyasete müdahil olup olmayacağı ve yeni
politikalar üretip üretmeyeceği sorusu da bu ziyaretin sonunda önem kazandı.
Bugüne kadar yumuşak güç, enerji işbirlikleri ve pragmatik dış politikayı öne
çıkaran Çin’in, gelecekte bölgede nasıl bir pozisyon alacağı merak konusu. Yayınlanan
bazı raporlara göre, Çin’in bölgedeki varlığı, sadece ekonomik işbirliğinden ibaret;
bazı raporlarda ise özellikle Suriye konusunda net tavır alması, Çin’in gelecekte
Ortadoğu’da alacağı role dair önemli emare oluşturuyor.
Elinizdeki bu dosya, Soğuk Savaş dönemi sonrası Çin’in Ortadoğu’daki politikalarını,
Körfez ile İran arasındaki ilişkilerini, enerji stratejilerini ve Ortadoğu’daki askeri
mevcudiyetini ele alan makalelerden oluşuyor.
Bu çalışmayı benzerlerinden ayıran özellik, Çin’in Ortadoğu politikalarını spesifik
konularda ele alması ve Çin’in pragmatik politikalarını yansıtan makalelerden oluşuyor
olmasıdır.
7
> 2016 MAYIS
Çok yönlü düşünmeye kapı aralaması bakımından Dünya Bülteni okurlarının
dikkatine sunuyoruz.
Çin Dış Politikası’nda Değişim Sancıları
ve Ortadoğu
Kadir Temiz
Çin’in dış politikası dikkatle incelendiğinde gerek bölgesel gerekse de küresel sorunlarda bu gerilim alanlarına bağlı olarak çelişkili tavırlar rahatlıkla
gözlemlenebilir.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Açılım politikalarından sonra Çin’in hem sosyal ve kültürel hem de siyasal ve ekonomik olarak iki uçlu bir reform sürecinden geçtiği söylenebilir. Bu
iki uçlu spektrumu genel anlamda Çin siyaseti olarak tanımladığımızda Çin’in
yeni dış politika söylemini de bu spektrum çerçevesinde değerlendirebiliriz.
1949-78 arası dönemde yaşanan gerilimli süreç Deng Xiaoping’in geleneksel
Çin siyasetinin yatıştırıcı lider tipolojisine uygun olarak ortaya çıkması ile yeni
bir döneme girdi. Bu yeni dönemde bir uçta eski sol (old left) bulunurken diğer
uçta liberal veya yeni sol (new left) diye tabir edilen düşünceler Çin siyasetinin
temel belirleyicileri oldu. Aynı zamanda spektrumun iki ucunu oluşturan bu düşünceler Çin’in küresel ilişki ağlarını da belirleyici bir güce sahip.
Bu çerçevede Çin’in resmi söylemi daha çok liberal ve yeni sol düşünce
akımlarıyla oluşurken, diğer yandan gerek iç politikada gerekse de dış politikada ortaya çıkan sorunlara karşı verilen tepkinin dozajını ise eski sol belirliyor.
Uluslararası İlişkiler literatüründe bir yandan “barışçıl büyüme” diğer yandan
8
Çin Dış Politikası’nda Değişim Sancıları ve Ortadoğu
<
“alternatif hegemon” tartışmalarının altında yatan ana sebep iç politikadaki bu
tartışmalardır. Reel politikanın zorlayıcılığı Çin’i bu iki gerilim alanlarından birine yaslanmaya zorluyor.
Çin’in dış politikası dikkatle incelendiğinde gerek bölgesel gerekse de küresel sorunlarda bu gerilim alanlarına bağlı olarak çelişkili tavırlar rahatlıkla
gözlemlenebilir. Örneğin, Tayvan sorununda bir yandan ekonomik veya kültürel bağlar göz önüne alınarak ılımlı bir söylem oluşturulmaya çalışılırken, diğer
yandan Güney Çin Denizi güvenliği ve ABD etkisi göz önüne alınarak şahin
politikalara geri dönülebiliyor. Japonya ile ilişkilerde de benzer bir çelişki söz
konusu. Bir yandan medyada ve sosyal eğitim mekanizmalarında Japonya bir
nefret unsuruyken, diğer yandan Japon sermayesi veya Asya güvenliği söz
konusu olduğunda ilişkilerbirden yumuşayabiliyor.
Bu çelişkili tavrın ana
sebebi olarak yukarıda
bahsedilen Çin siyasetinin belirleyici iki ucu
arasındaki gerilimin en
çarpıcı ve belki de en
problemli yönü küresel
sorunlarda ortaya çıkıyor. Son günlerde Çin’in
Türkiye ile bazı askeri
alanlarda gerçekleştirdiği görüşmeler ve ikili ilişkiler de bu çerçeveden değerlendirilebilir.
9
> 2016 MAYIS
Çin’in Ortadoğu politikasında da yukarıda anlatılan bölgesel savrulmalara
benzer savrulmalar yaşanıyor. Çin’in Ortadoğu ile geliştirmeye çalıştığı siyaset
Çin Dış Politikası’nda Değişim Sancıları ve Ortadoğu
üç etki alanında değerlendirilebilir. Bu etki alanlarından ikisi tarihsel bir ilişkiye
dayanırken son etki alanı yeni oluşmaya başlayan ve Çin-ABD ilişkileri ile beraber düşünülmesi gereken bir alandır.
İlk olarak Çin Ortadoğu’da ekonomik çıkar politikası gütmektedir. Özellikle körfez ülkelerinin başını çektiği bu etki alanındaki grup Yemen ve Suudi
Arabistan’ın da rahatlıkla eklenebileceği bir ilişki ağının içindedir. Bu etki alanıyla Çin’in ne ideolojik ne de ekonomik bir sorunu vardır. Enerji aktarımı sağlandığı müddetçe ne Çin için ne de bu ülkeler için ortada bir sorun yoktur. Çin
siyaset spektrumunda liberal ve yeni sol düşünce akımlarının bu dış politika
ilişkisini sonuna kadar desteklediği söylenebilir.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
İkinci etki alanı Çin’in ideolojik anlamda önemli gördüğü ve Ortadoğu siyasi
tarihi içinde zaman zaman kırılmalar yaşasa da İran devriminden sonra net bir
şekilde ortaya çıkan İran-Irak-Suriye-Lübnan hattı ile oluşan etki alanıdır. Temelde ABD ve İsrail karşıtlığına dayanan bazen bu ülkeler içindeki siyasi, sosyal ve ekonomik krizlerden etkilenen bu hat Çin için oldukça önemlidir. Aslında
soğuk savaş döneminde SSCB’nin etki alanı olarak ta tanımlanabilecek bu hat
soğuk savaş sonrası Çin için oldukça verimli bir alan olarak ortaya çıkmıştır.
Son zamanlarda İran ve Suriye sorunlarında BM vetosu da dahil bir çok seçeneği ortaya koyan Çin’de bu alan eski sol veya geleneksel söylemin belirleyici
olduğu bir alandır.
Üçüncü etki alanı Ortadoğu’nun merkezine çevreden gelen farklı baskı unsurları olarak Türkiye-Mısır-İsrail etki alanıdır. Her üç ülke de yukarıdaki tasniflere giremeyecek kadar farklı özellikleri olan ülkelerdir. Çin’in İsrail ve Mısır
ile Ortadoğu siyaseti üzerine tarihsel ilişkileri olduğu bilinmektedir. Ancak aynı
şeyi Türkiye için söylemek mümkün değil. Türkiye’nin son on yıldır hem bölgede hem de küresel anlamda öne çıkan bir ülke olması ister istemez Türkiye’yi
10
Çin Dış Politikası’nda Değişim Sancıları ve Ortadoğu
<
de Ortadoğu’daki güç mücadelesinin önemli bir parçası haline getirdi. Bu süreç
son zamanlarda Çinliler tarafından yakından takip ediliyor. Ancak, diğer yandan bu çevresel etki alanı yazının başında bahsedilen Çin’in çelişkili tavırlarını
da ortaya çıkartıyor.
11
> 2016 MAYIS
Çin’in ilk iki etki alanına uyguladığı politikaları bu üçüncü etki alanına uygulaması imkansız. Tam da burada Çin’in alternatif bir dış politika ihtiyacı ortaya
çıkıyor. Bu zamana kadar küresel sisteme entegrasyon ihtiyacı dolayısıyla birinci etki alanını küresel sisteme itirazlarından dolayı da ikinci etki alanını bir
bakıma kullanan Çin için yeni dönem yeni ilişki ağlarını da ortaya çıkarabilir.
Hem “Arap Baharı”nın evirileceği yön hem de üçüncü etki alanındaki ülkelerin
tavırları etkileyici bir güce sahiptir. Bu sebeple Çin’in rakamsal ekonomik üstünlüklerinin dünyanın neresinde olursa olsun çok kırılgan bir temelde ilerlediğini hesaba katmadan Çin hakkında yapılacak negatif veya pozitif analizlerin
geçerliliği yok denecek kadar azdır.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
12
<
Çin’in İpek Yolu
Vizyonunda Ortadoğu
I-wei Jennifer Chang
Çin Başkanı Xi Jinping 2013’te ilan ettiği İpek Yolu Ekonomi Kuşağı (Bir
Kuşak, Bir Yol) ve 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu teşebbüsleri Çin’in gelecek on
yılki stratejik önceliklerini anlamada kapsamlı bir çerçeve sundu. Kara ve deniz
odaklı İpek Yolları Asya ile Avrupa’yı Ortadoğu ve Orta Asya üzerinden bir dizi
kıtalararası demiryolları, boru hatları, limanlar, havaalanları ve diğer altyapı
projeleri aracılığıyla birbirine bağlayacak. Gayrisafi yurt içi hasılası çift haneli
rakamlara ulaştıktan yıllar sonra Çin ekonomisi 2014’te yavaşlayıp yüzde 7.4’e
geriledi ve çimento, çelik ve alüminyum endüstrilerinde hacim fazlalığıyla karşılaştı. Ekonomik büyümeye yeni itici bir güç olarak addedilen İpek Yolu ise
Çin’in bu fazlalığı Asya ve Afrika’daki gelişmekte olan ülkelere ihraç etmesini
mümkün kılacak.
13
> 2016 MAYIS
Başkan Xi’nin yabancı ülkeleri yeni İpek Yolu’na katılmalarını teşvik eden
mesajı Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Türkiye, Cezayir ve Mısır liderleriyle yapılan görüşmelerde de gündeme getirildi. Bu makale
İpek Yolu projesinin Çin’in Ortadoğu ülkeleriyle olan ilişkilerinde bir değişiklikten ziyade devamlılığı yansıttığını iddia etmektedir. Çin Ortadoğu ülkeleriyle
olan ticaret ve yatırım ilişkilerine odaklanmaya devam ediyor. Bunu yaparken,
İran’ın nükleer meselesinde yürütülen uluslararası müzakereler hariç, bölge
ülkelerinin siyasetine karışmaktan da kaçınıyor.
ÇİN’İN İPEK YOLU ÇERÇEVESİNDE ORTADOĞU
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Yeni İpek Yolu sistemi Çin’in Ortadoğu ülkeleriyle sağlamlaştırmak istediği
ekonomik ilişkilerinde bir sürekliliği temsil ediyor. Çin’in İpek Yolu planlarında
muhtemelen geniş bir yer tutacak olan Ortadoğu ülkeleri halihazırda Çin’in bölgedeki en büyük ticaret partnerleri: Suudi Arabistan, BAE ve İran. Ayrıca projeyle birlikte, 2000’de 1.44 milyar dolardan 2013’te 22 milyar dolara yükselen
ve halihazırda hızlı şekilde büyümesini sürdüren Çin-Türkiye ticaret ilişkilerinin
gelişmesini de hedeflenecek.
Çin’in bölgedeki en büyük partneri Suudi Arabistan’la olan ticareti 2013’te 72 milyar dolara ulaştı. Çin ile BAE arasındaki iki
yönlü ticaret ise 2013’te 40 milyar dolardan
46 milyar dolara yükseldi. İthal ettiği yüksek
miktarda petrol yüzünden Arabistan’la arasında dış ticaret açığı olsa da, BAE’ye yapılan ihracat bu ülkeden yapılan ithalatı geçti.
Bu, Çin mallarının Arap dünyası ve ötesine
ulaşmasında BAE’nin stratejik bir durak olduğunu gösteriyor. Değerli bir pazar olarak
Ortadoğu Avrupa ve Afrika’ya kritik bir köprü
rolü de üstleniyor ve bu durum, Çinli bir akademisyenin de işaret ettiği üzere,
Avrupa Birliği pazarına giriş anlamına geliyor ki Çin’in İpek Yolu stratejisiyle
arayışında olduğu asıl ödül bu.
Çin’in İran’la olan ticari ilişkileri uluslararası kamuoyundaki tartışmalı nükle14
Çin’in İpek Yolu Vizyonunda Ortadoğu
<
er programına rağmen gelişti. Çin-İran ticareti 2012’de 36.5 milyar dolardan
2013’te 39 milyar dolara çıktı. İran-Çin Ticaret Konseyi başkan yardımcısının
tahminine göre 2015’in sonuna kadar karşılık ticaret 44 milyar dolara ulaşmış olacak ki bu Çin’in İran’dan yaptığı petrol, petrokimya ürünleri ile madenler, sıkıştırılmış doğalgaz ve endüstriyel ürün alımının payını gösteriyor. İran
medyasına göre Tahran ve Pekin yönetimleri 2016’ya kadar ticaret hacmini 60
milyar dolara ve sonraki on yıl içinde de 200 milyar dolara çıkartmayı umuyor.
Çin’in ekonomik yavaşlamasına rağmen bölgeden yaptığı enerji ithalatı
yükseklerde seyrediyor. Arabistan ve İran Çin’in başlıca ham petrol sağlayıcısı, Çin de bu iki ülkenin en büyük petrol müşterisi. Çin’in Arabistan’dan yaptığı
ham petrol ithalatı 2014’te günlük 993 bin 320 varil olarak, 2013’teki düzeyinden yüzde 7.9 düşük gerçekleşti. Çin’in İran’dan yaptığı ham petrol ithalatı
ise 2014’te günlük varil cinsinden 549 bin 250 ortalamayla 2013’e göre yüzde
30 artışla gerçekleşti. 2015’te ise Çin’in İran’dan ham petrol alımı günlük varil
cinsinden Ocak’ta 469 bin Şubat’ta ise 532 bin varil olarak gerçekleşti.
Enerji ticareti Çin’in Arabistan ve İran’la olan ekonomik ilişkilerini canlı tutarken Çin’in yavaşlayan ekonomisine asıl can veren sermaye-yoğun sektörler için yeni pazarlar bulması: mesela inşaat. The Heritage Foundation’a göre
2014’ün ilk yarısında Arabistan’ın enerji sektörüne 6.8, metal sektörüne 5.2
ve ulaşım sektörüne de 1.9 milyar dolar yatırım yaptı. Körfezdeki Arap Krallıkları Arap Baharı’nın ardından sağlam kalan politik yapılarıyla bölgedeki Çin
yatırımları için nispeten cazip yerler olmaya devam ediyor.
15
> 2016 MAYIS
2014’ün ilk yarısında, 17.2 milyar dolarla İran Çin’den en yüksek miktarda
yatırım alan ikinci ülke oldu. Bunun 11.6 milyarı enerji sektörüne, 3 milyarı
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
metal sektörüne ve 2.1 milyarı da ulaşıma sarfedildi. Çin’in bilhassa İran enerji
sektörüne yaptığı yatırım Suudi enerji sektörüne yapılandan daha yüksek. Bu
kısmen Suudilerin yabancı yatırımcıları petrol sanayisine yatırım yapmalarını kısıtlamasından, kısmen de ülkenin zenginliği göz önüne alındığında dış
kaynaklı finansmana pek ihtiyacı olmamasından kaynaklanıyor. Diğer taraftan
İran ise rafineri kapasitesini genişletmek için petrol ve doğalgaz sektörünü yabancı yatırımlara açmakta daha hevesli. İran’daki birkaç petrokimya projesine
finanse eden Çin, iddialara göre Sabalan, Lurdigân, Buşehr ve Mescid-i Süleyman’daki petrokimya projeleri için 13 milyar dolar temin etti. Çin devletinin
kontrolündeki firmalar da Kum şehrindeki havaray ve havaalanı metrosu projelerine olan ilgilerini ifade ettiler.
The Heritage Foundation’a göre, Suudi Arabistan ve İran’dan sonra 2014’ün
ilk yarısında Çin’den en çok yatırım alan ülkeler sırasıyla Cezayir (15.4 milyar dolar), BAE (9.5
milyar dolar), Türkiye (9.1 milyar
dolar) ve Mısır (8.4 milyar dolar)
oldu. Çinli bir şirket Türkiye’ye
değeri 20 milyar doları bulan
nükleer santrali inşa etme önerisinde bulunurken yine Çinli bir
devlet bankası Türkiye Devlet
Demiryolları’na yüksek hızlı tren
demiryolu hattının yenileme ve inşası için 770 milyon dolar kredi sağladı. Çin
ayrıca Sincan’daki Uygurlularla etnik, dil ve tarihi bağları Türkiye’yi bu bölgeye
yatırım yapması ve Urumçi’de bir Türk-Çin sanayi bölgesinin gelişimi için davet etti. Diğer örneklere bakacak olursak Çin, Mısır’da Yeni Süveyş Kanalı’nın
16
Çin’in İpek Yolu Vizyonunda Ortadoğu
<
inşaatında yer aldı. Ama Suriye ve Libya’daki petrol yatırımları siyasi istikrarsızlık ve devam eden çatışmalar nedeniyle kesintiye uğradı.
DAHA GİRİŞKEN BİR ORTADOĞU POLİTİKASI MI?
Hükümetin İpek Yolu vizyonundan cesaretle Çin şirketleri Ortadoğu ülkelerinde ticari ilişkilerini büyütmeyi hedeflerken, Çinli siyasilerin bölgedeki meselelere siyaseten dahil olma yönünde bir politika üretip üretmeyecekleri sorusu
hala cevap bekliyor. Şimdiye dek İpek Yolu stratejisi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olmanın getirdiği sorumlulukların ötesinde, Çin’in, bölgedeki
siyasi ve güvenlik sorunlarına yönelik aktivizmine dair somut politikalar ortaya
çıkarmadı. İki yıl önce başkan olduktan sonra Xi herhangi bir Ortadoğu veya
Kuzey Afrika ülkesini ziyaret etmedi. Onun yerine yardımcısı Li Yuanchao ve
daha alt düzey yetkilileri bölgeye gönderdi veya konuk hükümet yetkilileriyle
Çin’de bir araya geldi. (Ancak bir medyada çıkan bir habere göre 2015’in sonlarına doğru Suudi Arabistan’ı ziyaret edebilir.) Xi’nin bölgedeki bu yokluğu, bu
yılın başlarında Mısır, Ürdün, İsrail ve Filistin’i ziyaret eden Japon rakibi Başbakan Şinzo Abe ile tam bir tezat teşkil ediyor.
17
> 2016 MAYIS
Çin’in Ortadoğu diplomasisinde asıl belirleyicinin enerji olduğunu önemle
vurgulayan raporların aksine, Çin bölgede doğrudan stratejik olarak politik, askeri ve ekonomik çıkarların eksikliğini yaşıyor. Bir istisna Çin’in Uygurları hedef
alan terör operasyonlarına karşı cılız bir ses çıkaran Türkiye. Ortadoğu’da siyasi istikrardan ve krizlerin çözümünden yana olmasına rağmen Çin bölgedeki
ihtilaflara dahil olma arayışına da girmedi. Mesela devam eden Suriye İç Savaşı veya Nisan 2014’te kesilen İsrail-Filistin barış görüşmeleri gibi. Pekin’in
bu sorunlara müdahil olmaktaki isteksizliği Çin’in bölgede doğrudan stratejik
çıkarlarının olmayışından ve yine bölgede gerçekleşmesi muhtemel bir değişikliğe yapabileceği sınırlı katkısının farkında olmasında kaynaklanıyor.
Örneğin Çin’in Ortadoğu özel temsilcisi İsrail-Filistin barış görüşmelerinde
direkt bir politik rol değil de bir bilgi toplama ve danışma rolü oynuyor. 2011 Libya ayaklanmasında 35,000 Çinlinin ülkeden uçaklarla tahliye edilmesinde de
gördüğümüz gibi, Çin daha ziyade Ortadoğu’daki Çin vatandaşları ve onların
mal varlığını himaye etmekle daha alakadar görünüyor.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Fakat Ortadoğu’daki siyasi anlaşmazlıklara uzak duran duruşları bir yana,
Çinli liderler İran’ın nükleer programının geleceğiyle ilgili müzakerelere şiddetle bel bağlamış durumdalar. 2 Nisan 2015 tarihinde P5+1 ülkeleri -Amerika,
İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin- ve İran, ana hatları belirlenmiş kapsamlı ortak bir planın Haziran sonuna kadar müzakere edileceğini duyurdular.
Eğer 30 Haziran’a kadar kritik teknik sorunların çözüleceği son bir anlaşmada
mutabık kalınırsa, Pekin bunun diplomatik bir zafer olduğunu iddia edecek ki
böylece Amerika ve diğer büyük güçlerle ile ilişkilerini güçlendireceğini söylemeye gerek bile yok. İran’a uygulanan yaptırımların Çin’in ülkedeki yatırımlarına zarar verdiği için varılacak nükleer anlaşmadan Çin ticari olarak da faydalanacaktır. İpek Yolu perspektifinden ötürü Çin İran’la daha çok ticaret yapmak
18
Çin’in İpek Yolu Vizyonunda Ortadoğu
<
isterken uluslararası siyasi ve ekonomik zorlamalara da maruz kalmak istemiyor. Çin’in eski İran büyükelçisi Hua Liming Çin ve İran’ın İpek Yolu için tarihi
önemi olduğunu ve bu kadim yolun eski günlerdeki ihtişamını bu iki ülkenin
canlandıracağını söyledi.
SONUÇ
Ortadoğu’nun Çin’in İpek Yolu teşebbüssündeki esas rolü, ‘Çin’in endüstriyel hacmindeki fazlalığa hizmet edecek yeni pazarlar ve fırsatlar sunacak
olmasıdır. Çin ile Ortadoğu ülkeleri -bilhassa Körfez ülkeleri, İran ve Türkiyearasındaki ikili ticaretin Çin’in bölgeye yaptığı altyapı yatırımlarıyla birlikte artması bekleniyor. İpek Yolu projeleri ekonomi odaklı ve Çin’in bölgedeki siyasi
ve asayiş sorunlarındaki faaliyetleri için bir artış gerektirmiyor. Öyle ki İpek
Yolu girişimi Çin’in bölgedeki temel stratejik hesaplarında bir değişikliğe yol
açmadığı gibi bölgesel sorunlara yönelik politika değişiklikleri ortaya çıkartmadı. Şimdiye kadar Pekin bölgesel sorunlara BMGK’ndeki koltuğundan kalkmadan ve P5+1-İran müzakereleriyle etki etmeye devam ediyor. Çinli siyasiler
Ortadoğu’yu Çin’in stratejik çıkarları doğrultusunda görmeye başlamadıkları
müddetçe, İpek Yolu stratejisi Ortadoğu’da hep olduğu gibi ticarete yönelik olmaya devam edecek.
Kaynak: Middle East Institute
19
> 2016 MAYIS
Dünya Bülteni için çeviren: Mustafa Doğan
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
20
<
Çin’in Ortadoğu Politikasındaki
Değişiklikler
Xinhui Jiang
Çin 2011’den beri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Rusya Federasyonuyla hareket edip Suriye hakkındaki önergeleri veto etmesi sert eleştirilere
yol açıyor. Yine böyle bir vetodan hemen sonra dönemin ABD BM büyükelçisi Susan Rice “Birleşik Devletler olarak bu Konsey’deki birkaç üye ülkenin
buradaki yegane amacımızı yerine getirmemizi engellemesinden sıkıldık.” Bu
ağır eleştiriye karşılık Çin’in BM geçici temsilcisi Li Baodong veto kararını “BM
Tüzüğü’nün uluslararası ilişkileri, egemenlik hakkını, bağımsızlığı, bölgedeki
ülkelerin birliğini ve toprak bütünlüğünü esas alan prensip ve normlarına ciddi
biçimde sahip çıkmalıyız.” şeklinde savundu.
21
> 2016 MAYIS
Çin son 30 yıldır uluslararası ilişkilerinde ülkelerin egemenlik hakkına riayet
eden pozisyonuna sadık kaldı. Yani Çin’in Suriye’de takındığı tavır yeni değil.
Hakeza öne sürdükleri gerekçeler de... The Diplomat Dergisi’ndeki makalesinde yazan Adrien Morin “Çin, prensipleri ve gelenekleri ile uyumlu olarak Suriye
krizinde tutarlı bir dış politika izledi. Bunlar “Bir Arada Yaşamanın Beş Prensibi”
(the Five Principles of Peaceful Coexistence) adı verilen antlaşmada açıkça
belirtiliyor.
Çin’in Ortadoğu Politikasındaki Değişiklikler
Ancak bu nokta yanlış anlaşılmaya müsait. Her ne kadar Çin hala müdahale
etmeme ilkesine bağlı kalsa da, daha önce görülmemiş derecede gösterdiği atılganlık ve “Ortadoğu ülkeleriyle dostane ve işbirliğine dönük ilişkiler gütme” duruşundan taviz vermesi bu krizde kendini çoktan belli etti. Muhammed
Olimat’a göre “Çin Arap Dünyası’nda bir Batı müdahalesine hep karşı oldu
ama bu, son bir yılda olduğu kadar şiddetli bir karşıtlık da değildi.”
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin 4 Şubat 2012 tarihinde
Fas tarafından masaya getirilen
S/2012/77 sayılı BMGK önergesini Rusya ile hareket edip veto
etti. Önerge Konsey’den geçseydi, Suriye’de kötüleşen durumla
ilgili endişeleri bildirecek, ülkedeki insan hakları ihlallerini ve
her nereden gelirse gelsin şiddeti
kınayıp Suriye hükümetinden Arap Ligi ülkelerinin önerdiği planı gecikmeden
hayata geçirmesini talep edecekti.
Sadece 24 saat sonra, Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon
Komitesi’nden bir heyet Çin Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine Afrika ve Batı
Asya’dan sorumlu bakan yardımcısı Zhai Jun ile görüşmek için Pekin’i ziyaret
etti. Çin bundan kısa bir süre sonra da Suriye, Mısır, Suudi Arabistan, Katar,
İran, Ürdün, İsrail ve Filistin’e askeri operasyona alternatif seçenekler hakkında fikir alışverişinde bulunmak üzere üst düzey heyetler gönderdi. Bu diplomatik çabalara ilaveten Çin savaş gemilerini Akdeniz’e gönderip Suriye’deki
Rus donanmasıyla beraber boy gösterme konusunda da kararlı gözüktü. Bu
22
Çin’in Ortadoğu Politikasındaki Değişiklikler
<
adımlarla Çin geleneksel duruşuyla bağlarını koparıyor ki bu yeni duruş bölgedeki ülkelerin içişlerine bulaşmaktan kaçınan bir niteliğe sahip olduğu şeklinde
de tanımlanıyor.
Öyleyse bu değişimi kafamızda nasıl canlandırabiliriz? Degang Sun ve
Yahia Zoubir gibi akademisyenler “adem-i müdahaleden yapıcı müdahaleye
doğru” bir değişiklik şeklinde tanımlıyorlar. Wudan Üniversitesi’nden Chengqiu
Wu değişikliği “koruma sorumluluğu” normunun tatbik edilmesine yönünde bir
aşama olarak yorumluyor. Diğerleri, mesela Michael Swaine ise bu değişime
“kendinden emin, yeni bir Çin”in doğuşuna ait bir unsur şeklinde yaklaşıyor.
Diğer taraftan, eğer Çin son yıllarda tutumunu gerçekten de temelden değiştirdiyse ve böylece “kendinden emin yeni bir Çin” olduysa, 2003 Irak Savaşı
gibi hadiselerde takındığı düşük profilli rolü ne açıklıyor ? Yine ek olarak, müdahalesizlik düsturunu kararlı biçimde bertaraf etme politikasını ne açıklıyor ?
Ve Çin hakikaten uluslararası bir düstur olarak “koruma sorumluluğu”nu aşama
aşama gündemine aldıysa, öyleyse neden masum Suriyeli sivilleri korunması
için güç kullanımı yetkisi veren tasarıyı veto etti.
23
> 2016 MAYIS
Bu değişimi ve Çin’in adem-i müdahale prensibiyle olan ilişkisini anlayabilmek için Çin’in son on yıl sırasında ve öncesinde dahil olduğu bölgesel krizleri
mukayese etmeye değer. Son yıllarda Çin Ortadoğu’da başlıca üç krizle karşı
karşıya kaldı: 2003 Irak Savaşı, 2011 Libya Krizi ve 2012 Suriye İç Savaşı. On
yıl önce Çin’in Ortadoğu’ya olan ve petrolün şekillendirdiği yaklaşımı taoguang
yanghui yani hiçbir şey yapmamak olarak niteleniyordu. Son on yıldır ise Çin’in
“dinyaya daha çok katkıda bulunmak” hedefiyle yönlendirilen yeni diplomatik
stratejisi tedricen biçimlendi. Fakat bu tutum da çok tutarlı değil.
Çin’in Ortadoğu Politikasındaki Değişiklikler
Kasım 2002’den Kasım 2003’e kadar Irak Savaşı boyunca Güvenlik
Konseyi’nden yedi önerge geçti. Bunların özellikle ikisi (S/2002/1441 and
S/2003/1511) müdahalesizlik prensibiyle alakalıydı. Çin tüm önergelere lehte oy verirken Çin temsilcileri toplantılar boyunca S/2003/1511 sayılı teklifin
güç kullanımını öngören kısmını tam olarak desteklemediğini belirtti. Çin’in o
dönemki geçici BM temsilcisi Wang Guangya’nın bu hususu konuşmasında
“bu önergelerin lehine oy vermemiz içerikleriyle tamamen mutabık olduğumuz
anlamına gelmiyor.” şeklinde vurgulamıştı. Ve Çin çatışmaya müdahil olmakta
isteksiz olduğu için pasif kaldı. Çinli yetkililer defalarca politik bir çözümün ve
barışçıl bir uzlaşmanın yürürlüğe girmesi çağrısında bulundu ama hiçbir zaman ABD öncülüğündeki askeri işgale ciddi olarak karşı gelmediler. Yitzhak
Schichor’un söylediği gibi:
“Çin bir taraftan olarak anlaşmazlıkların barışçıl şekilde çözümüne dair sözde destek verirken, barışçıl bir uzlaşma için parmağını pek oynatmadı ve ABD
liderliğindeki koalisyonun işgaline BM çerçevesinde kalarak veya kalmaksızın
rıza gösterdi.“
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Suriye örneğinde ise durum farklıydı. Krizle ilgili Kasım 2011’den Eylül
2013’e kadar yedi BMGK önergesi masaya getirildi. Çin bunların üçü aleyhinde rey verdi. Lehte oy verdikleri 2042, 2043, 2059 ve 2118 sayılı kararlar oldu.
2042 ve 2043 sayılı olanlar dönemin BM Özel Elçisi Kofi Annan’ın Altı Maddelik Barış Planı’nın uygulanması ve ateşkesi denetleyecek gözlemcilerin görevlendirilmesiyle alakalıydı. Bu iki kararla ilgili dikkat edilmesi gereken, ne güç
kullanımı yetkisine veya tehdidine dair bir dile yer verilmesi ne de yaptırımların
24
Çin’in Ortadoğu Politikasındaki Değişiklikler
<
uygulanması. Annan’ın planı daha ziyade “Suriyelilerin öncülüğünde kurulacak
kucaklayıcı, politik bir dönemin” başlamasının gerekliliğini vurguluyordu. Bu spesifik farklılık Çin’in müdahalesizlik ilkesine dair pozisyonunu yansıtıyordu.
Pekin penceresinden ise müdahalesizlik ilkesine bağlılık hareketsiz kalmakla
aynı anlama gelmiyor. Birleşmiş Milletler’in karar almasına engel olmak demek
de değil. BM Tüzüğü’nün 2.7. maddesinde tanımladığı üzere, müdahalesizlik
prensibi 7. Bölümde tanımlanmış olan yaptırım tedbirlerinin tatbikine zarar vermeyecek ve Güvenlik Konseyi’ne
“barışa yönelik tehdidi, barışın ihlali veya saldırı fiilini”
tespit etme ile uluslararası
barışın ve güvenliğin korunması veya tamir edilmesi için
hangi tedbirlerin alınacağına
karar verme yetkisini verecek.
25
> 2016 MAYIS
Irak ve Suriye meselelerindeki dahlinden de çıkarılabileceği gibi Çin müdahilliği meşru kaldığı ve ilgili BM maddelerinde şartlarla uyuştuğu sürece sorumluluk
üstlenmeye istekli. Dolayısıyla Çin’in Irak’ta güç kullanımıyla ilgili teklife lehte oy
vermesi müdahalesizlik prensibinden bir sapma teşkil etmedi. Suriye örneğinde,
yaptırımların uygulanmasını öngören üç tasarıyı veto etmiş olarak Çin yine de
krizin çözümü için sorumluluk alma hususunda çok aktif ve istekli oldu.
1990’larla kıyaslandığında Çin Ortadoğu’da daha faal bir rol oynamaya başladı. Lakin manzara tartışmasız da değil. Irak ve Suriye örneklerini karşılaştırarak bu daha aktif Çin modelinde de farklılıklar olduğunu görebiliyoruz. Bu
farklılıklar yüzünden Çin’in müdahalesizlik prensibini terk ettiğini ve “koruma
sorumluluğu” düsturunu benimsediği sonucuna da varamıyoruz. Fakat Çin’in
“norm belirleme projesi” (norm-building project) ve müdahalesizlik prensibine
dair konumunun kademe kademe değişiyor.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Ortadoğu’nun Çin için stratejik ve ekonomik etkisinin arttığını göz ardı etmek ve Çin’in diplomasi modelinin ideal politik olduğunu öne sürmek gittikçe
zorlaşıyor. Çin’in kendi tarzını oluşturduğunu, koruma sorumluluğu anlayışını
ve bölgedeki somut çıkarlarını dengelediğini söylemek daha makul olacaktır.
Açık olarak bu adaptasyon Çin’in Ortadoğu’ya yönelik tavrında olumlu değişikliklere yol açtı. Mesela son krizlerdeki girişkenliği, 2002’de daimi bir Ortadoğu
temsilcisini tayin etmesi ve 2003’te Çin- Körfez Arap Ülkeleri İş Birliği Konseyi
Forumu ile 2004’te Çin-Arap Forumu’nun teşekkülü gibi. Bu adaptasyon modeline bakıp yakın gelecekte Çin’in kendi etkisini planlama peşine düşeceği
ve Ortadoğu ile daha meşgul olabileceği söylenebilir. Ancak Ortadoğu’nun Çin
için arz ettiği ekonomik ve stratejik önem ortadayken Pekin’in Ortadoğu politikasında veya BM üzerinden bölgesel krizlere yaklaşımında esaslı bir değişiklik
beklemek gerçekçi değil. Bunun yerine öngörülebilir gelecekte Çin’in ulusal
çıkarlarını ve norm faktörlerini dengelemeye devam edeceği beklentisinde olabiliriz.
Kaynak: Middle East Institute
Dünya Bülteni için çeviren: Mustafa Doğan
26
<
Çin, İsrail-Filistin Arasındaki Çatışmaya
Müdahele Edecek mi?
Yiyi Chen
Temmuz 1954’de Çin, Hindistan ve Myanmar liderleri Barış İçinde Bir Arada Yaşamanın Beş İlkesi’nin uluslararası ilişkileri yönetmenin temeli olduğunu
ileri süren ortak bir bildirim yayınladırlar. Bu ilkeler, egemenlik ve bölgesel entegrasyon için ortak saygı, ortak saldırmazlık, iç işlerine karışmama, eşitlik ve
ortak çıkar ve barış içinde bir arada yaşamayı temel alıyordu. O zamandan
beri Çin, diğer ülkelerin iç işlerine karışmama ilkesine sıkı sıkıya bağlı kaldı ve
geçtiğimiz yıllarda Pekin Suriye iç savaşına hiçbir şekilde müdahale etmedi.
27
> 2016 MAYIS
Fakat mekik diplomasisinde Çin’in Sudan ve Güney Sudan’daki çatışmalara
yaklaştığını söylemek doğru değil. Orada, Çin’in devlet tarafından (Çin Ulusal
Petrol Şirketi başta olmak üzere) Sudan’ın petrol bölgelerinde ve 2011’de ba-
Çin, İsrail-Filistin Arasındaki Çatışmaya Müdahele Edecek Mi?
ğımsızlığını kazanmasından beri Güney Sudan’ın petrol altyapısında çok uzun
bir zamandır güçlü yatırımlar yapmaktadır. Çin artık sadece Sudan’da değil,
Afrika’nın birçok bölgesinde ve daha küçük ölçüde dünyanın diğer bölgelerinde
iç işlerine karışmama politikasını “taşları hissederek suları geçmek” (Çin’de yeni
bir problem için pragmatik bir yaklaşım anlamına gelecek bir deyim) tarzında bir
değişime uğratmıştır.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin’in mantığı basit değil, amaç yatırımları korumak. Aslında Çin’in müdahale
etmeye karar verdiği tüm bölgelerde, eğer yerel çatışmalar ya da siyasi çalkantılar artarsa, Çin’in belirli
ekonomik çıkarları potansiyel olarak zarara maruz
kalabilir. 2009 yılında Çin
Afrika’nın en büyük ticaret partneri olarak Birleşik
Devletleri geçti ve Çin dünyadaki doğrudan yabancı
yatırımın üçüncü büyük
kaynağı haline geldi. Böylece Çin hem siyasi aktivitelerini hem de uluslararası
ticaretini açık bir şekilde arttırdı.
Bu nedenle, bu mantığa göre Çin’in kaderinde İsrail ve Filistin arasında yaşanan çatışmalara da müdahale etmek var. Nihayetinde Çin kayda değer büyüklüklerdeki İsrail şirketlerini ele geçirdi. Hem Çin hem de İsrail şirketleri, risk
sermayesi ve Pekin’in Zhongguancun’ını (halk arasında Çin’in Silikon Vadisi
olarak bilinmektedir) ve İsrail’in Silikon Vadisini kapsayacak şekilde yapılan özel
sermaye anlaşmaları ile, birbirleriyle ortak olmanın avantajını yaşadı.
28
Çin, İsrail-Filistin Arasındaki Çatışmaya Müdahele Edecek Mi?
<
Çin’in Filistinlilere yönelik ekonomik dahiliyeti Pekin’in Filistin Kurtuluş
Örgütü’nin “eski dostu” rolüne bürünecek kadar önemli ve kapsamlı değil. Filistin için yapılan göstermelik destek hem Arap devletlerinden şikayetler gelmesine neden oldu, hem de Çin’in gelişmekte olan ülkelerde adalet savunucusu
olma yönündeki zaten zor kazanmış olduğu uluslar arası imajına zarar veriyor.
Her Kasım ayında Pekin “Uluslararası Filistin Halkıyla Dayanışma Günü” adı
altında bir anma düzenliyor.
Devlet Başkanı Xi Jinping, 2014 anmasında bir tebrik mektubu gönderdi
ve Çin’in Filistin’e yönelik artan ilgisini göstermiş oldu. Tabii bu durum tüm
Arap ülkelerinin ilgisini çekti. Bunun yanı sıra, Çin kendi Müslüman azınlıkları ile gerilimin giderilmesi konusunda, Filistin meselesi ile ilgili destekleyici
bir tutum içerisinde olmayı düşünüyor. Bu, Pekin’in Yeni İpek Yolu Ekonomik
Kuşağı’nın önemli bir unsuru.
Ortadoğu sadece Çin’in zorunlu fosil yakıt kaynağı olarak değil, aynı zamanda Çin’de üretilen metalar ve ürünler için geniş bir pazar olarak da hizmet
ediyor. Çin enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye çalıyor. Ve bundan dolayı Orta
Doğu’daki üreticilere olan bağımlılığını azaltmış olması sebebiyle, bu çabaların
alçak gönüllü bir başarı örneği olduğu kanıtlanmış oldu. Hakeza Rusya, Çin
için ne güvenilir müttefik ne de ekonomik bir alternatif. Bu arada boru hattı yoluyla Rus petrolünü Çin’e taşımasının maliyetine dayanarak yargılanıyor.
29
> 2016 MAYIS
Pekin ayrıca, Afrika ülkelerindeki istikrarı sürdürmeye çalışmanın yüksek
maliyetini de artık öğrendi. Bu sebeple, alternatifleriyle kıyasladığımızda,
Ortadoğu’da hâlihazırda bir garantör ile (Birleşik Devletler) işbirliği içinde
çalışmak kötü bir seçenek değil. “Asalak” olarak çağrılmak oldukça rahatsız
edici. Ama tabiki her halükarda, araba kullanmak isteyen birinin önce bisiklet
sürmeyi öğrenmesi gerekir. Yani, eğer Çin’in dünyadaki sorunlu bölgelerde-
ki istikrara nasıl katkı yapabileceğini öğrenmesini isterse, Amerika Birleşik
Devletleri’nin varlığını kabul edebilir.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin’i İsrail-Filistin arasındaki çatışmayı çözme konusunda daha katılımcı olması için motive etmek de, Birleşik Devletler ile ilişkilerinde dengeyi sağlama
arzusunda yatıyor. Çin ve Birleşik Devletler arasında artan gerilimler – Doğu
Asya’daki bölgesel çekişmeleri idare etmek için – Çin bazen Birleşik Devletlerin kendi bahçesindeki kırılganlığın Orta Doğu ya da Güney Amerika’da olup
olmadığını test etmeye çalışıyordu.
Orta Doğu’da hiçbir şey İsrail-Filistin çatışması kadar kaynakları tüketmemiş
ve Birleşik Devletler için kronik bir acıya neden olmamıştır. Her başarılı ABD
yönetimi iki taraf arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan yeni girişimlere
başvurmuş ama tüm çabalar İsrail’i daha da güçlendirirken Filistin’ini zayıflatıp
daha da parçalamıştır. Çin, İsrail-Filistin meselesini çözmeye çalıştığı halde
potansiyel riskler dolayısıyla çözüme göre hareket geçemiyor. Pekin ABD’nin
liderliğini ve sahipliğini Çin
sürekli erteliyor. Bunun temel
sebebi de Ortadoğu konusunda Çin’in herhangi bir politikasının olmaması. Bu yüzden İsrail-Filistin meselesinin
çözümünü belirleyecek bir
uzman grubu mevcut değil ve
Çin halihazırda bu sorunları
çözmek için yanlız başına.
Çin’in bu çatışmaya sürekli olarak ABD’nin aracılık
etmesine yönelik kısır döngü
yazgıyı kıracak bir yol bulma30
Çin, İsrail-Filistin Arasındaki Çatışmaya Müdahele Edecek Mi?
<
sı gerektiğini anlaması gerekiyor. Neyse ki, ABD çabasını içinden çıkılması zor
bir hale getiren birçok faktör, Çin’de neredeyse hiç bulunmuyor. Çin’de geniş
bir Yahudi popülasyonu yok, ve siyasi sistemi baskı lobiciliğinden ve parti içi ve
partiler arası siyaset karışıklıklarından neredeyse tamamen uzak. Dahası, Çin
sadece İsrail’le değil, aynı zamanda İsrail’in İran, Suriye ve Türkiye gibi tüm
düşmanları ile de sıcak bir ilişki içerisinde.
Arap ülkelerine gelince, onların duruşu, yüzeyden görünenden daha karmaşık olabilir. Çin’in desteklediği “kapsamlı” bir Arap Barış Girişimi olsa bile,
İsrail’in birçok Batı Şeria bölgesinde birçok yerleşim inşa etmesi ve 2002 yılından sonra birçok Filistinlinin katledilmesi sebebiyle bu süreç miadını doldurmuş durumda. Bunun yanında, Orta Doğu’daki siyasi dengeler son beş yılda
kayda değer biçimde değişti. Hem İsrailli hem Filistinliler hesaplarını değiştirdi
ve artık ikisi için de müzakere masasına oturmak eskisinden daha zor. Bölgede
başta Arap ülkeleri ve Müslüman mezhepleri artan iç gerilimler çatışmaların
daha da karmaşıklığına sebep oluyor.
Yine de uzun ve karmaşık bir tarihe sahip olan, kültürel çözümler getirme
hususunda daha duyarlı olan Çin, ABD’ye göre daha donanımlı gözükmekte.
Ve Çin, Orta Doğu’daki tüm ülkelerle ortak bir çalışma yürüterek daha fazla
baskı kullanabilir. Mevcut diğer ülkeler bölgede uzun dönem barış sağlama konusundaki çabalardan elini eteğini çekecek gibi gözükmekte. Zira bu devletler
Çin’in barışa ihtiyacı olduğunu düşünmekten ziyade, kendilerinin bir barışa ihtiyacının olduğunu öngörecek. Aslında bu durum ABD’nin imrendiği bir pozisyon
olacak.
31
> 2016 MAYIS
Çin’in tamamen hazır olup olmadığını, eğer İsrail ve Filistin arasındaki çatışmaya “müdahale” ettiğinde göreceğiz. Belki de son yıllarda Çin’in birçok girişiminde olduğu gibi, yeni bir politikanın uygulama sürecinde, önce bu politikayı
öğrenmek daha iyidir. Şimdilik Çin, Washington’ın Pekin’i barış sürecine tamamen dâhil olmaya davet edeceği gün için hazırlanırken, çatışmanın çözümü konusunda güçlü diplomatik açıklamalar yapmayı da bırakmayacak gibi
duruyor.
Kaynak: Middle East Institute
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Dünya Bülteni için çeviren: Mustafa Doğan
32
<
Çin’in Ortadoğu’daki
Yumuşak Askeri Mevcudiyeti
Degang Sun
33
> 2016 MAYIS
Gücündeki büyük artışın bir sonucu olarak bugün Çin’in iki sınırı var. Bunlardan biri, egemen topraklarını çevreleyen doğal sınırlar; diğeri de yurt dışındaki çıkarlarının oluşturduğu suni sınır. Özellikle Orta Doğu olmak üzere yurt
dışına “yumuşak” (soft) askeri varlık yerleştirerek Çin, bir yandan uluslararası
topluma kamu malları temin eder ve çok taraflı ilişkilere zarar gelmesi riskini
asgariye indirirken ticari menfaatlerini de koruyabiliyor.
SERT VE ASKERİ YUMUŞAK ASKERİ YAKLAŞIMLAR
Dış askeri güçlerin uluslararası toplum için, vazifelendirilen topraklara ya
da diğer ülkelerin topraklarına yerleştirilmesi, kabulü ve ilerlemesi genelde ya
“sert” (hard) ya da “yumuşak” (soft) askeri stratejilere göre yapılır. Sert yaklaşımın birkaç önemli unsuru vardır.
Birincisi, diğer ülkelerin sınırları içinde yarı-daimi askeri üsler kurulur ve yabancı güç, bu ülkelerde özel askeri faaliyetlerde bulunma hakkını saklı tutar.
İkincisi, yabancı ülke, bazı hak ve imtiyazlar elde ederek bu üsleri serbestçe
kullanma hakkına sahiptir. Üçüncüsü, bu üsler genelde savaş, komuta, keşif
ve istihbarat toplama operasyonları gibi askeri çabalara destekte kullanılır. Askeri üsler, ev sahibi ülkenin genel olarak caydırıcılık kabiliyetini artırırken aynı
zamanda büyük ekonomik maliyetlerle birlikte ev sahibi ülkeyle yabancı ülke
arasında sürtüşmelere de yol açabilir.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Yumuşak askeri yaklaşım, yurt dışına askeri tatbikatlar için geçici olarak silahlı kuvvetler gönderilmesiyle barış gücü askerleri, eğitmenler ve danışmanlar
sevk edilmesini de içerebilir. Yine bu yaklaşım, yurt dışına mühimmat depoları,
ortak istihbarat tesisleri, hava sahası gözetim tesisleri, deprem gözetleme istasyonları, teknik servisler, bakım üsleri ve askeri eğitim kurumları inşa edilmesini de ihtiva edebilir.
Daha yumuşak bir askeri mevcudiyet, bir askeri üs gibi daha kalıcı bir mevcudiyetten temelde birkaç şekilde ayrıdır. Birincisi, askeri üsler “devlet içinde
devlet” ya da “özel askeri bölge” anlamına gelmediği için yabancı ülke, bulunulan ülkenin kanunları dışında olmak gibi bir imtiyaza sahip değildir. İkincisi,
yabancı ülke ev sahibi ülkeyle olan askeri düzenlemelerini kurumsallaştırmaya
34
Çin’in Ortadoğu’daki Yumuşak Askeri Mevcudiyeti
<
çalışmaz. Üçüncüsü, yabancı askeri kuvvetler özellikle insani yardım operasyonları, arama-kurtarma faaliyetleri, insanları koruma, tahliye etme ve onlara
refakat etme çalışmaları, barışı koruma ve ihtilafları önleme faaliyetleri sırasında olmak üzere hem askeri hem de sivil görevler icra ederler. Bunlar “sert
gücün yumuşak kullanımı” kategorisine girer.
Dördüncüsü, yurt dışındaki askeri faaliyetlerde yumuşak yaklaşım, görevle
alakalıdır ve geçici mahiyettedir. Bu da daha fazla esneklik ve daha az ekonomik maliyet getirir. Bu yaklaşım, meseleleri kısa vadeli görevlerle halletmeye
çalışır. Yayın aletleri, optik fiber kablo terminalleri, muhabere vasıtaları, uydu
navigasyon yer istasyonları da yumuşak askeri mevcudiyetin önemli parçalarıdır.
ÇİN’İN YENİ YUMUŞAK YAKLAŞIMLARI
Çin diplomatik ilkeleri, “nüfuz alanı” düşüncesine karşı olsa da bu ilkeler Çin
çıkarları tehlikeye girdiğinde geçici olarak asker konuşlandırılmasını men etmez.
Son yıllarda, Çin donanmasının barış ve kalkınma sancağı altında askeri olmayan
fonksiyonları yaygınlaştı. Donanma diplomasisi, korsanlıkla mücadele, afet yardım
ve okyanusta kurtarma faaliyetlerinin hepsi, donanmanın
Çin’le Tayland, Myanmar, Kamboçya, Pakistan, Maldivler, Sudan, Seyşeller,
Suudi Arabistan ve diğer ülkeler arasında askeri münasebetler de arttı. Bunlar,
35
> 2016 MAYIS
önemli fonksiyonlarından oldu.
Hint Okyanusu’nun batısı ve Basra Körfezi’nde daha fazla askeri iş birliği tesis
edilmesinin de temelini teşkil etti.
Ayrıca Çin, 2008’de Somali sularına Çin donanmasından unsurlar gönderdiğinden bu yana askeri diplomasi çabaları kapsamında korsanlara karşı ortak
tatbikatlara ve komşu ülke ve bölgelere donanma ziyaretlerine başladı. Çin
ayrıca Cibuti, Umman, Suudi Arabistan ve Sudan’da geçici teknik servis istasyonları tesis etti. Bu etkileşimler, Çin’in yurt dışındaki askeri mevcudiyetini
geliştirmesi için ideal bir ortam oluşturdu.
Çin’in yurt dışındaki yumuşak askeri mevcudiyetinin daha da yaygınlaşması, Çinli göçmen işçilerin güvenliği ve Çin’in yurt dışındaki ticari yatırım ve çıkarlarının korunması için gereklidir. Böyle bir yaygınlaşma, Pekin’in uluslararası hudutlara saygı duyma ve başka ülkelerin iç işlerine karışmama prensibine
olan güçlü sadakati sebebiyle siyasi olarak mümkündür.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin’in yurt dışında yumuşak askeri varlığının yaygınlaşması teknik açıdan
da mümkündür. Çin, ordusundaki modernleşmenin hızlanmasıyla şimdi gücünü yurt dışında da gösterebiliyor. Çin’in ilk uçak gemisi Liaoning da bu konuda özellikle önemlidir. Bu gemi, ordunun Güney Çin Denizi, batı Pasifik ve
Hint Okyanusu’na ulaşmasını sağladı. Gemi aynı zamanda geçici olarak yurt
içindeki üslerle yurt dışındaki istasyonlar arasında seyreden Çin kuvvetlerine
teknik destek de veriyor.
ÇİN’İN ORTADOĞU’DAKİ YUMUŞAK ASKERİ MEVCUDİYETİ
Amerika Birleşik Devletleri halihazırda altı Körfez İşbirliği Konseyi ülkesiyle
Türkiye, Cibuti ve Afganistan’da askeri üsler kurmuş durumdadır ve buralarda
yaklaşık 50.000 personeli bulunmaktadır. Onun askeri nüfuzu ise emsalsizdir.
36
Çin’in Ortadoğu’daki Yumuşak Askeri Mevcudiyeti
<
İngiltere ve Fransa da Kıbrıs, BAE ve Cibuti’de askeri üsler kurdu ve oralara
3.000 personel yerleştirdi. Bunların askeri varlığı Amerika Birleşik Devletleri’nin
ardından ikinci sırada geliyor. Rusya ve Japonya da Suriye ve Cibuti’ye 200
personel yerleştirerek üçüncü sırayı oluşturdu. Bunların her birinin bir üssü var.
Çin, Hindistan ve Güney Kore ise bunların aksine Somali açıklarındaki sular ve
bölgede filo konvoyu ve barış gücüne sahip olmalarına rağmen Orta Doğu’da
askeri üs kurmadı.
Bilim adamları, Batı’nın Orta
Doğu’daki stratejik pozisyonunu
inceledikleri zaman buna jeopolitik bakış açısıyla başlamaları
gerekir. Batı’nın milli menfaat tanımı, genelde milli güvenlik tehditleri hakkındaki endişelerle ilgilidir (örneğin terörizm, kitle imha
silahlarının yayılması ve diğer büyük güçlerin Orta Doğu’da siyasi
ve askeri hakimiyet kurmaya çalışma ihtimali).
Genelde geleneksel kuvvetler, ekonomik, ticari ve enerjiyle ilgili çıkarlarını
korumaktansa askeri denge ve bölgedeki nispi durumlarıyla daha ilgilidirler. Bu
çıkarlar onlar için ikinci sırada gelir.
37
> 2016 MAYIS
Çin, Hindistan ve Güney Kore ise tam tersine, özellikle fazla nüfus ve kıt
kaynaklardan kaynaklanan iç problemleriyle ilgilenmeyi öncelikli hedefleri yaptılar. Bu yüzden bu ülkeler, uluslararası alanda “yumuşak kontrol” denilen iktisadi rekabete odaklanırlar. Bu jeoekonomik stratejinin uygulanması, büyük
ölçüde Çin hükümetinin yurt dışındaki yatırımlarını artırma ve enerjiyle ticaret
konularında iş birliği tesis etme kabiliyetine bağlıdır. Çin, halkının refahını yük-
seltip ülke ekonomisini geliştirerek istikrarını sürdürmeye ve dünya ekonomik
düzenini yeniden şekillendirmeye çalışıyor.
Soğuk Savaş sonrasında Çin’in yurt dışındaki ticaret bağlantıları hiç doğrudan tehdit altına girmedi. Çin’in deniz gücü batı Pasifik’te meydan okumayla
karşı karşıya olsa da bu durum Çin’in barışçı bir şekilde yükselmesine mani
olmadı. Jeoekonomik strateji, Çin diplomasisinin köşe taşı olmaya devam etti.
2013’te Devlet Başkanı Şi Cinping, 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu projesini başlattı. Bu, Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan tarihi İpek Yolu ticaret hattı boyunca
denizcilik altyapısı (özellikle limanlar) geliştirilmesinde Çin’i iş birliği yapmaya
çağıran bir girişimdir.
Başkan Şi, Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği Forumu’nun Haziran 2014’te bakanlar
düzeyinde yapılan altıncı konferansındaki önemli konuşmasında, kendisinin
“1+2+3 stratejisini” anlattı. Bu kapsamlı strateji, enerji, ticaret ve yatırım alanlarıyla yeni üç sektörde (nükleer güç, havacılık teknolojisi ve yeni enerji kaynakları) Çin-Arap iktisadi bağlarının artırılmasını amaçlıyor. Hem 21. Yüzyıl Deniz
İpek Yolu girişimi hem de 1+2+3 stratejisi, öncelikle jeopolitik değil jeoekonomik mülahazalarla gündeme getirildi.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Yumuşak bir askeri varlık tasarlamak ve lojistik destek yerleri tesis etmek,
halihazırda Çin askeri diplomasisinin önemli parçalarıdır. Çin’in yurt dışındaki
askeri varlıkları başlıca üç şekilde gerçekleşti.
Aden Körfezi’ndeki Çin koruma filoları. Çin, 2009’dan 2015’e kadar Aden
Körfezi ve Somali sularına deniz kuvvetlerinden 19 koruma filosu gönderdi.
Bunların ziyaret ettiği ülkeler arasında Cibuti, Kenya, Umman, Suudi Arabistan
ve Pakistan da var.
38
Çin’in Ortadoğu’daki Yumuşak Askeri Mevcudiyeti
<
Çin donanmasının Orta Doğu’daki teknik servis istasyonları. İstasyonlar üç
kategoriye ayrılabilir. Bunlardan biri Cibuti, Aden, Cidde ve Salalah’taki limanlarda olduğu gibi genelde gemilere yakıt ve malzeme ikmali yapılan yerlerdir.
Diğer kategori, Seyşeller’deki gibi, ikmal gemilerinin rıhtıma yanaşması ve sabit kanatlı keşif uçaklarının kalkıp inmeleri için tahsis edilen yerlerdir. Bu istasyonlar kısa süreli anlaşmalara dayalıdır. Üçüncü tip istasyonlar da Pakistan’daki gibi silahların şarj edildiği ve büyük gemilerin tamir edildiği merkezlerdir ki
bunlar uzun vadeli anlaşmalara bağlıdır.
Çin’in Orta Doğu’daki barış
gücü kuvvetleri. Bu kuvvetler
1.152 personelden oluşuyor: 1)
Birleşmiş Milletler Ateşkes Denetim Teşkilatı (2 gözlemci); 2)
Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Kuvveti (343 asker); 3) Birleşmiş Milletler Güney Sudan
Cumhuriyeti Misyonu (444 asker, 18 polis ve 12 askeri gözlemci); 4) Birleşmiş
Milletler-Afrika Birliği Darfur Hibrit Operasyonu (321 asker) ve 5) Birleşmiş Milletler Batı Sahra Referandum Misyonu (12 askeri gözlemci).
ÇİN’İN ORTADOĞU’DAKİ YUMUŞAK GÜCÜNÜN GELECEĞİ
39
> 2016 MAYIS
Birincisi Çin, ordusunu jeoekonomik stratejisine hizmet için kullanmaya devam edecek. Ülke, Orta Doğu’yla ticari ve ekonomik münasebetlerini kuvvetlendirecek, bunu yurt dışındaki menfaatlerinin nispeten yoğun olduğu bölgelerde bulunan yumuşak askeri varlığıyla tamamlayacak. Suudi Arabistan’da
halen Çinliler tarafından finanse edilen 70 girişimde 16 bin Çinli işçi istihdam
ediliyor. Dubai’de Çin-Orta Doğu Yatırım ve Ticaret Teşvik Merkezi, 150 binmetrekarelik bir alanı kapsıyor. Dubai’de 3.000 Çin girişimi ve temsilcilik ofisi
ve toplam 200.000 Çinli göçmen var. Bu durum onu en büyük Çinli göçmen
topluluğu yapıyor. Çin, Orta Doğu’daki ekonomik çıkarlarını koruma ve geliştirmeye devam ederek zenginliğini artıracak ve küresel gücün tedrici ve barışçı
bir şekilde transferini başaracaktır.
İkincisi, Aden Körfezi ve Somali sularındaki Çin filoları, doğal afet ya da acil
kurtarma ya da tahliye gerektiren diğer durumlarda “köprübaşı” rolü oynayacaktır. Çin, Güney Çin Denizi’nden Basra Körfezi’ne kadar 5.000 kilometrelik
alanda yatırım projelerine ve güvenli deniz ticareti ulaşım hattına sahiptir. Çin’i
Orta Doğu’ya bağlayan ticaret güzergahı bizzat Çin için önemli olduğu gibi,
Orta Doğu aynı zamanda Avrupa ve Afrika’nın ticari olarak Çin’e bağlanmasında “ara bölge” durumundadır.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Üçüncüsü, Çin’in Orta Doğu’daki yumuşak varlığı, yurt dışına asker yerleştirme, hegemonya ve güç siyasetini reddeden geleneksel Çin diplomatik
prensiplerini takip etmeye devam edecektir. 21. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Japonya “geleneksel merkez bölge” kurdular, Çin, Hindistan
ve Brezilya ise “yeni merkez bölge” oluşturdu. Bu iki merkez bölge, yüksek
düzeyde küreselleşme ve insani gelişmeye sahip.
Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika ise tam tersine marjinalleşmiş durumda.
Bu fakir bölgeler, fakirlik, kronik hastalıklar, topluluklar arası ihtilaflar ve diğer
meselelerle mücadelelerinde merkez bölgelere doğrudan ya da dolaylı tehdit
teşkil edebilirler ve bu yüzden küresel yönetim için önemli bölgelerdirler. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa, Orta Doğu’da jeopolitik çıkarlarını
korumak için öncelikle askeri üslere bel bağlarlar.
40
Çin’in Ortadoğu’daki Yumuşak Askeri Mevcudiyeti
<
Çin, Hindistan ve Güney Kore ise jeoekonomik çıkarlarını korumak için geçici askeri münasebetlere bel bağlıyor. Batı ve Avrupa güçleri bu yüzden stratejik iş birliği fırsatları sağlayarak bölgede tamamlayıcı güç yapıları oluşturdu.
Bölgede yumuşak askeri varlığın artması, sadece Çin’in kendi menfaatlerini
korumasını sağlamakla kalmayacak aynı zamanda onun bölgesel yönetime
katılmasını ve büyük güç ilişkileri için yeni bir model geliştirmesini de temin
edecektir.
Kaynak: Middle East Institute
41
> 2016 MAYIS
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu
Çin-Arap İlişkilerinde Süreklilik Arayışı
Kyle Haddad Fonda
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin-Arap ilişkilerini araştıran tarihçiler, genelde siyaset bilimciler, ekonomistler ve Çin’in bölgede giderek artan rolü konusunda en çok yorumda bulunan
insanbilimcilerle anlamlı bir diyalog içine girmezler. Giderek artan zenginliği
ve yurt dışında siyasi ve iktisadi gücünü sergileme konusundaki emsalsiz kabiliyetiyle bugünün Çin’i ilk bakışta Mao Zedong’un komünist hükümetinin gelişmiş ülkeler dünyasında diğer ülkelere ilk kez el uzattığı 1950’lerin Çin’iyle
çok az benzerlik taşıyor gibi görülebilir. Yine de Çin’in Arap alemiyle ilişkileri
konusunda süreklilik arz eden birkaç husus bulunabilir.
Birincisi Çin, dış politikasının temelinin 1950’lerde açıkladığı egemen ülkelerin iç işlerine karışmama taahhüdüne dayandığında ısrar ediyor. İkincisi Çin’in,
kendi topluluklarında otoriter bir nizam kurma konusunda Çin örneğini kullanmak isteyen Arap siyasetçiler ve aydınları için eskiden beri özel bir anlamı oldu.
Son olarak da Çin hükümeti, diğer Müslüman ülkelerle ilişkilerinde aracılık etmeleri için yaklaşık bir asırdır Çinli Müslümanlara bel bağlıyor. Ancak Çin-Arap
ilişkilerinin bu eski özelliklerinin anlaşılmasıyla yorumcular Çin’in Arap alemiyle
21. yüzyıldaki ilişkilerinin karmaşıklığını tam olarak takdir edebilir.
EGEMENLİĞİN DEĞİŞMEYEN ANLAMI
Çinli yetkililer, Çin’in Orta Doğu’ya yönelik tavrını belirleyen ilkeleri listele42
Çin-Arap İlişkilerinde Süreklilik Arayışı
<
meleri istenirse, değişmez şekilde Çin’in diğer ülkelerin iç işlerine karışmama politikasından bahsetmekle başlarlar. Çinli liderler, bu ilkeden o kadar çok
bahsederler ki, bu artık bir klişe olarak görülebilir ama yine de bu, Çin’in dış
politikasını belirlemede ayrılmaz bir parçadır. Çinli yetkililer açık bir şekilde,
Orta Doğu’daki siyaset yapıcılarının, Çin’in ellerini iç işlerinden uzak tutmasıyla
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ve diğer Batı ülkelerinin) müdahaleci yaklaşımları arasındaki zıt tutumun farkında olacaklarını ümit etseler de sadece kendi
iç dinleyicilerine hitap etmeye odaklanmış durumdalar. Çin hükümeti, 1949’dan
beri Çin milli kimliğinin bir parçası olması bakımından milli egemenliğe saygı
prensibine vurgu yaptı.
Çinli liderler, Arap ülkeleriyle ilk görüşmeleri yaptıklarında, iç işlerine karışmama taahhütlerini Orta Doğu politikalarına da kattılar. Çin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Zhou Enlai, 1955’te Endonezya’nın Bandung bölgesinde yapılan
Asya-Afrika Konferansı davetini kabul ettiğinde, Çin’in komünist devrim için
çalıştığına dair korkuları ortadan kaldırmak, Asya ve Afrika ülkelerindeki hükümetlerin endişelerini gidermeye gayret etmek zorunda kalmıştı. Zhou, bu
etkileyici taarruzuna, Bandung’daki Çin heyetinin her bir ferdine konferans sırasında komünizmden bahsetmekten kaçınmaları talimatı vererek başlamıştı. Arap gazeteciler, Zhou’nun Bandung’da uzlaşmacı bir tavır sergilediğinden
bahsettiler ve 1955’ten 1956’ya kadar Çin hakkında daha önceki eleştirilerini
önemli ölçüde yumuşattılar.
43
> 2016 MAYIS
Mısır, Mayıs 1956’da Çin’deki komünist hükümeti tanıyan ilk Arap ülkesi
olduğu zaman ülkede devlete ait El Ahram gazetesi, Mısır’ın desteğinin kazanılmasındaki sebeplerden birinin Çin’in “tarafsızlık” konusundaki kararlılığı
olduğunu bildirdi. Bu yüzden, mevcut hükümetlere saygılı olunacağına dair taahhüt, Çin’in Orta Doğu’da yeni müttefikler bulabilmesi için oldukça başarılı
Çin-Arap İlişkilerinde Süreklilik Arayışı
olan formülün bir parçası oldu.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Pekin bu stratejiyi takip etmeye son ayaklanmalar sırasında bile devam etti.
Çin hükümeti, 2011’de tüm Arap aleminde otoriter rejimlere karşı halk protestoları patlak verdiğinde de ismen görev başında hangi hükümet varsa onu destekleme politikasına başvurdu. Çin, Suriye ve Libya’da halk desteği olmayan
rejimlere karşı iç savaş çıktığı zaman, isyancı grupları bu iki ülkenin meşru
liderleri olarak tanıyan Batı ülkelerine katılmayı reddetti.
Ülke, Mart 2011’de zor durumdaki Libya lideri Muammer Kaddafi’yi kınayan
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararında çekimser kalsa da Çinli yetkililer
daha sonra milli egemenliklerin korunması konusundaki taahhütlerinde daha
atılgan olmaya karar verdiler. Çin, 2011 ve 2012’de Suriye konusunda bir dizi
Güvenlik Konseyi kararında Beşşar Esad’ın vahşi rejiminin cezalandırılmasını
isteyen Amerikan destekli teklifleri veto etmede Rusya’ya katıldı. Bu vetolar,
44
Çin-Arap İlişkilerinde Süreklilik Arayışı
<
Çin’in müdahaleci olmama ideolojisini kullanırken Amerika Birleşik Devletleri’ne
meydan okuma arzusunu gösteriyordu. Çin’in Orta Doğu özel temsilcisi Wu
Sike, Aralık 2013’teki konuşmasında, vetoların Çin’in “ayağa kalktığını ve Batı
ülkeleriyle denk bir şekilde konuşmaya başladığını” gösterdiğini bildirdi. Çinli
liderler, müdahaleci olmama konusundaki eski stratejilerini bir meydan okuma
eylemi haline getirerek uzlaşmacı bir politikayı küresel ilgileri için kendisini hissettiren bir teşebbüse dönüştürdüler.
Ama Çin’in Orta Doğu’daki ihtilaflara karışmaktaki gönülsüzlüğü son birkaç
yıldır bazı Arap yetkililerin sinirlerini bozdu. Çin’in uluslararası profili yükselince
Arap liderler Pekin’den daha somut destek beklemeye başladılar. Pekin’deki çoğu Arap diplomat, onlara göre Çin’in Suriye’de çıkardığı engellemelerle
Pekin’in Suriye’de ihtilaf sebebiyle yerlerinden olan Suriyelilere önemli insani
destekte bulunmayı reddetmesinden hayal kırıklığına kapıldılar.
Esad rejimi uluslararası toplumun eylemsizliğinden faydalanmaya devam
ettikçe Çin’in iç ihtilaflarda taraf tutmaktan kaçınma teşebbüsü çoğu kişi tarafından rejime örtülü bir destek olarak yorumlanacaktır. Bu hayal kırıklıklarının
günün birinde birikip şanını kurtarmak için Çin’i Orta Doğu’da daha aktif bir rol
almak zorunda bırakıp bırakmayacağının beklenip görülmesi gerekiyor. Şimdilik böyle bir durum pek muhtemel görünmüyor. Çin hükümeti için ellerini uzak
tutma politikasının bölgede yeniden değerlendirilmesi, 60 seneden fazla bir
zamandır titizlikle inşa ettiği kimliğinin reddi olur.
ÇİN’İN ANLAMI
45
> 2016 MAYIS
Çin hükümeti, Orta Doğu’daki iç meselelere doğrudan müdahalede bulunmaktan kaçınmış olsa da hep bölgede lider bir rol oynamak istedi. Çin liderleri,
1950’lerden başlayarak Çin’in yönetim ideolojisinin, benzer bir yol takip etmeleri için Üçüncü Dünya ülkelerine ilham vereceği fikrini işlediler. O zamandan
beri, Çin’in tecrübesinin ihraç edilebileceği düşüncesi birkaç farklı şekilde gerçekleşti. 1950’lerin sonlarında Çin hükümeti, diğer ülkelere başarılı bir “devrimi” nasıl yapabileceklerini göstermeye çalıştı. Bugün ise tam tersine, Çin’in
ideolojik cazibesi, istikrar ve kalkınma konusunda geliştirdiği otoriter formüle olan inancından geliyor. Bununla birlikte, değişmeyen şey, Çin Komünist
Partisi’nin (ÇKP) düzen için reçete sunduğu görüşüdür. Arap yorumcular, hep
onlara göre Çin hükümetinin vatandaşlarını ortak bir milli görev altında toplayabilme kabiliyetine hayranlık duydular. Çin’deki düzenle ilgili bu klişe, Çin’in
Arap siyasi şuurunda yer edinmesini sağladı.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin hükümeti, 1949’dan sonraki 20 senede nadiren başkalarını Marxist ideolojiye çevirmeye çalıştı. Onlar daha çok Çin’in taklit edilmeye değer olduğuna dair genel bir hissiyat oluşturmaya çalıştılar. Mao’nun tezlerinden sadece
birkaç tanesi Orta Doğu’da cazibe kazandı. Mao ve diğer liderler, 1958 ve
1959’da ülkeyi ziyaret eden Cezayir Milli Kurtuluş Cephesi heyetlerine sömürge karşıtı bir gerilla harbinin nasıl yapılabileceği hususunda dersler verdiler.
Tabii bu tür olaylar normalden sapmaydı.
Çin hükümeti, daha sonra bunun yerine ülkeyi ziyaret eden yetkililere yönelik titizlikle planlanmış propaganda turlarına bel bağladı. Bununla ÇKP’nin
ülkede tam bir düzen sağladığı ve Çin toplumunu birleştirdiği hissi oluşturulmaya çalışıldı. Arap ziyaretçiler, bu teşebbüse büyük bir hevesle karşılık verdiler.
Bunların Çin hakkında yayımladıkları raporlar, Çin’in otoriterliğinin faydalarını
yansıtan hikayelerle doluydu: Tek bir gecede tamamlanan dev inşaat projeleri,
haşeratın kontrol altına alınması için kırsal kesimde yapılan geniş çaplı müca46
Çin-Arap İlişkilerinde Süreklilik Arayışı
<
deleler ve milyonlarca kişinin katıldığı tam bir nizam içindeki dev toplantılar…
Çin hükümeti bugün, derin ekonomik ve sosyal dönüşümü konusundaki başarılı yönetiminin, en etkili cazibe noktası olduğu görüşündedir. Çinli yetkililer,
Arap dinleyicilere hitap ettiklerinde sadece ülkenin iktisadi gelişmesi üzerine
odaklanmama eğilimindedirler, Bunlar daha ziyade Çin’in 1949’dan bu yana
tam bir milli uyanış geçirdiği görüşüne vurgu yaparlar. Çin’in yükselişini bu milliyetçi perspektifle değerlendirmekle bunlar, 1950’lerden beri Arap ziyaretçileri
büyüleyen üzerinde birleşilmiş milli görev fikrine yeniden başvururlar Çin’in Mısır büyükelçisi Song Aiguo, El Ahram’da Nisan 2013’te yayımlanan “Çin rüyası” başlıklı makalede, zamanla test edilmiş bu formülü mükemmel bir şekilde
tasvir etti.
47
> 2016 MAYIS
O, makalesine alçakgönüllülükle Çinlilerin “mutlu, güzel
ve barışçı bir hayat”
sürmek istediğini ifade ederek başladı
ve akabinde onların,
hükümetlerinin ekonomik gelişmeyle “milli bir rönesans” gerçekleştirmeyi başaracağından emin
olduklarını duyurdu. Song daha sonra, aynı hayali Mısır’da da gerçekleştirmek
için kendisi ve diğer Çinli liderlerin Mısır halkıyla birlikte çalışacakları sözünü
verdi. Çinli yetkililer, “Çin rüyasının” gerçekte tam olarak ne anlama geldiği
hususunda hiç açık değilken, diğer ülkelerin kendi rüyalarını gerçekleştirmelerine nasıl yardımcı olmayı planladıkları da ayrı bir mevzudur ama yine de bu
durum, mesajlarının tesirini hafifletecek gibi görünmüyor.
Aslında Çin’in otoriter kalkınma modeli, Batı tarzı liberal demokrasiye bir alternatif bulmak isteyen Arapları derinden etkiliyor. Büyük çaplı fakirlik ve siyasi
istikrarda aksamalarla malul bir bölgenin sakinlerinin, Çin’in bu iki problemin
her ikisine de çözüm olabileceği iddiasına bu kadar alaka duymalarının sebebi
kolayca anlaşılabilir.
Gerçekten son birkaç kamuoyu araştırması, hem Orta Doğu hem de ötesinde “sosyal düzen teminatına” desteğin giderek arttığını gösterdi. Siyasi duruşları Çinli liderlerden oldukça farklı olan teşkilatlar bile Çin’in kalkınma modeline
hayranlıklarını ifade ettiler.
Bu durum en iyi, Mısır’daki Müslüman Kardeşler teşkilatının Eylül 2011’de,
kendisine bağlı Hürriyet ve Adalet Partisi’nin “Çin’in tecrübesinin taklit edilmeye değer” olduğunu düşündüğü açıklamasında görülür. Böyle bir açıklama, sadece Çin’in artan gelişmesine değil, aynı zamanda büyümeyle birlikte gelişen
sosyal yapısına da gönderme yapıyor.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
İSLAM’IN ROLÜ
Belki de Çin-Arap ilişkilerinde süreklilik arz eden en mühim şey, Çinli Müslümanların oynadığı önemli roldür. Bunlar Tang Hanedanı sırasında ilk Müslüman toplulukların tesisinden bu yana kendi memleketleriyle Arap dindaşları
arasında aracı olarak davrandılar. Çin hükümeti, 20. asırda Arap rejimleriyle
görüşmelerinde hep Müslüman vatandaşlarına güvendi. Çin’de çok miktarda
Müslüman azınlık bulunması, Çin’in meşrulaşmasına yardım etti.
48
Çin-Arap İlişkilerinde Süreklilik Arayışı
<
Çin hükümeti aynı zamanda diğer Müslüman ülkelerle olan yakın ilişkilerini, kendi Müslüman nüfusu üzerinde meşruiyetini pekiştirmek için de kullandı.
Çin’de ateist olduğunu itiraf eden hükümet, İslam’ı tartışmaktan kaçınmak bir
yana Müslümanlara karşı yüce gönüllü olmak istediğini ifade ederek yurt içinde
ve dışında itibar kazanmaya çalıştı.
Müslümanlar 1949 öncesinden bu yana Çin’le Müslüman Orta Doğu arasında köprü görevi yaptı. 1930’ların sonlarında Chiang Kai-shek’in milliyetçi
hükümeti, Japonya’ya karşı savaş konusunda Arap Müslümanlara propaganda
yapmaları talimatıyla hac için Mekke’ye iki Müslüman heyet gönderdi. Komünist hükümet, Çin İslam Derneği gözetiminde hacı adayları göndererek Orta
Doğu’ya uzun turlar düzenleme suretiyle bu hac diplomasisi stratejisini 1955
ve 1956’da da tekrarladı. Bu heyetlerin liderleri, Çin’in henüz resmen temsil
edilmediği ülkelerde önemli diplomatik fonksiyonlar gördüler.
49
> 2016 MAYIS
İleriye Doğru Büyük Sıçrama’nın başladığı 1958’de Çin hükümeti, Arap Müslümanlarla ortak paydalar tesis etmek için dini kullanmaya son verdi. Ama Çin’in
1980’lerde liberalleşmesiyle İslam diplomasisi hızla geri geldi. Çinli siyasetçiler,
her sene hac yapan 13 binden fazla Çinli Müslüman’ı Pekin’in Orta Doğu’daki
çıkarlarını yaymak üzere kültür elçileri olarak görmeye başladı. İnsanbilimci Dru
Gladney, Çin hükümetinin Orta Doğu’da ilişkileri geliştirmek için “İslam kartını”
kullanmasında 1950’lerle son 10 yıllar arasında paralellikler olduğunu bildirdi.
Çin hükümeti, bir yandan Çin’i Orta Doğu’da savunmak üzere Müslümanları
istihdam ederken diğer yandan da Arap ülkeleriyle gelişen ilişkilerini Çin’deki
Müslümanları cezp etmek için kullanıyordu. ÇKP, 1950’lerin ortalarında halen
gücünü Çin çapında pekiştirmeye çalışıyordu. Özellikle de devletin ücra kesimleriyle etnik azınlıklar arasında… Bu yüzden, Çinli liderler, politikalarından
genelde dünya çapında Müslümanların, özelde de Çinli Müslümanların faydalandığını belirterek kendilerini İslam’ın ateşli savunucuları olarak tasvir etmeye
özen gösterdiler. Bu çabalar, Arap Müslüman yetkililerin, Çin hükümetinin kendi Müslüman nüfusuna muamelesini tasdik etmesiyle önemli destek kazandı.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin’i ziyaret eden ilk Mısır kabine mensubu olan Dini Vakıflar Bakanı Ahmed
Hasan El Bakuri, bu vazifeyi Mayıs 1955’te açıkça “Çinli Müslüman kardeşlerinin” ÇKP idaresi altında “barış içinde” bir hayat sürdürdüklerini ifade ederek
yaptı. Çin hükümeti, benzer bir zaferi, Mart 1957’de sıradan Mısırlılardan oluşan kalabalıkların ülkeyi ziyaret eden Çinli Müslüman heyeti karşılamak için
sokaklara dökülüp “Çok yaşa Mao Zedong!” nidaları attığı bildirilince elde etti.
Çin’in 1950’lerin ortalarında Orta Doğu ülkeleriyle bağ kurma çabalarında en
büyük başarılarından birinin de giderek artan sayıda Arap liderin, Çin’in iç politikalarına destek vereceklerine dair söz vermeleri olduğu ifade ediliyor.
Bu mantık, 21. asırda Çin’in Orta Doğu politikasına yeniden hükmediyor.
Pekin, huzursuz Şincan eyaletinde karışıklık ihtimalinden derin endişe duyduğu için dışarıdaki Müslümanların Çin devletini meşrulaştırmasına yeniden bel
50
Çin-Arap İlişkilerinde Süreklilik Arayışı
<
bağlıyor. Temmuz 2009’da Şincan’ın başkenti Urumçi’deki ayaklanma, Çin’i
baskıcı politikaları için dışarıdan tasdik aramak zorunda bıraktı. Kuvvetli İslami
referanslara sahip iki otoriter ülkenin liderleri hemen devreye girdi. Pakistan
Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari, ülkesinin “Çin’deki Müslümanların can ve mallarının tam olarak korunması ve bunların serbestçe ibadet etme hakkı da dahil
tüm haklarına tam olarak riayet edilmesini takdir ettiğini” bildirdi.
Suudi Arabistan dışişleri bakanının baş danışmanı da doğrudan Çin’de
ayaklanan Müslümanlara hitap etti ve onlara “İster Çin’de ister başka bir ülkede olsun iyi bir Müslüman, iyi bir vatandaş olmalıdır” diye ders verdi. Bu tür
ifadeler Çin hükümeti için son derece kıymetlidir. Hükümet, bu ifadeleri sadece
yeni yeni tomurcuklanmaya başlayan isyan olaylarını sekteye uğratmak için
değil, aynı zamanda kendisini küresel İslam topluluğunun kabul edilen bir parçası olarak göstermek için de kullanıyor.
EKONOMİNİN ÖTESİNE BAKMAK
Çin’in ekonomik bir güç olarak ortaya çıkışını göz önüne alan çoğu analist,
Çin’in 1993’te net petrol ithalcisi ülke olmasını, Orta Doğu’da petrol ihraç eden
ülkelerle ilişkilerinde dönüm noktası olarak değerlendirir.
51
> 2016 MAYIS
Bu mantığa göre, Çin’in petrol dahil hammadde ithalatına olan bağımlılığının
artması Çin hükümetini kendisinin Orta Doğu kaynaklarına ulaşmasını sağlayacak politikalar benimsemek zorunda bıraktı. Realite ise, Çin Arap ülkeleriyle
olan ekonomik bağlara şiddetle ihtiyaç duysa da onun bu ülkelere yönelik dış
politikasında, çoğu bilim adamının zannettiği kadar büyük değişiklik olmadığıdır. 1950’lerde Zhou tarafından tesis edilen ve her ülkenin egemenliğine saygı
duyulmasını öngören Orta Doğu politikası, ticari ilişkilerdeki gelişmelerle tam
olarak uyumludur.
Çin’in Orta Doğu’daki ekonomik çıkarları onun eskiden beri devam eden siyasi pozisyonuyla çatışıncaya kadar, Çinli liderlerin Çin-Arap ilişkilerinin geliştiği
paradigmadan mali kazanç uğruna taviz verip vermeyeceklerini bilmek mümkün
değildir.
Kaynak: Middle East Institute
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya
52
<
Çin’in İran Bahsi
Jeffrey S. Payne
53
> 2016 MAYIS
Çin Ortadoğu’daki ayak izini derinleştiriyor. Çin, “Batı Asya” dediği bir stratejik vizyon ile donatılmış ve Körfez enerji yataklarına susamış, bölgedeki çatışmalarla kapana kısılmadan varlığını artırmayı umut ediyor. Oysa çatışmayı önlemek için Pekin’in
İran ile daha sağlam bir ilişki tesis etmesi tercihinin sorunlu olduğu ispat edilebilir.
Çin’in hiçbir köklü ilişkisinin olmadığı bir bölgede ortaklara ihtiyacı var. İran, Çin’in
hırsları için Ortadoğu’da benzersiz bir platform sunuyor ve Pekin, Tahran ile yakın ilişkiler kurmasının fayda maliyetlerinden dolayı istekli konumda. Bu analiz Çin’in İran ile
ilişkilerine ilişkin hesaplamaları inceliyor ve derinleşen ikili ilişkilerin, Çin’in Ortadoğu
stratejisi için İran merkeziliğini ortaya koyuyor.
Çin’in İran Bahsi
ÇİN’İN BATI UĞRAŞI
Çin’in giderek artan ekonomik başarısı ile sanayi kollarının enerji için artan
miktarlarda yakıta ihtiyaç duyması, yabancı kaynaklara bağımlılığa yol açmıştır. Çin arz kaynaklarını çeşitlendirerek bu bağımlılık ile ilişkili riskleri azaltmaya çabalıyor. Çinli bankalar ile birlikte Çin’in devlet firmaları olan Sinopec ve
Sinochem, uzun süreli enerji kaynaklarını güvence altına almak için Afrika’da,
Latin Amerika’da ve başka yerlerde uzun süreli ortaklıklar kurdular. Çin’in
özellikle güvenlik ve askeri alandaki yöneticileri enerji ithalatını emniyete alma
noktasında sürekli bir endişe taşıdılar. Çünkü esas olarak bu malzemelerin
çoğu Çin limanlarına deniz yoluyla taşınmaktadır ki, gemilerin geçtiği Malakka
Boğazı çatışma zamanlarında muhalifler tarafından ablukaya alınarak “boğma
noktası” olabilir.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
1990’lardan beri Çin, deniz taşımacılığı üzerindeki yoğunluğu hafifletmek
için alternatif yollara yatırım yapmıştır. 1997 yılında başlatılan Kazakistan-Çin
petrol boru hattı, 2009 yılında faaliyete geçti. Aynı yıl Çin-Türkmenistan doğal
gaz boru hattı tamamlandı. 2014 yılında, Myanmar’dan geçen bir doğalgaz
boru hattı da faaliyete geçti. Arzın çeşitlendirilmesinin ötesinde, bu boru hatları
ve Güneydoğu ve Orta Asya’da gerçekleştirilen altyapı projeleri, Doğu Hint
Okyanusu’nda deniz yolunda meydana gelebilecek bir negatif durum karşısında ortaya çıkabilecek enerji kaynağı kesintilerine karşı korumayı hedefliyor.
Oysa daha iyi oluşmuş bir strateji -Ortadoğu’yu kapsayan belirgin olarak
batıya dönük bir yönü olan- 2012 yılında Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in iktidara katılımı ile ortaya çıktı. Pekin Üniversitesi’nde, Çin’in önde gelen stratejik düşünürlerinden biri olan Wang Jisi, Asya’ya büyük bir çıkarma çağrısında
bulununca, böyle bir stratejinin ilk belrtileri o sene kamuya mal oldu. Bu çağrı
Çin’in içinde ve dışında cesur bir çağrı olarak bir çerçeveye oturmaya başladı.
Ayrıca Asya, ABD’yi yeniden dengelemek için bir sayaç olarak görev yaparken
54
Çin’in İran Bahsi
<
Çin’in güvenliğini artırmak için bir araç oldu. Wang tarafından yazılmış ilk yazı,
Çin devleti tarafından başlanacak faaliyetlerin bir habercisi oldu:
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (SCO) küçük bölgesel örgüt olmaktan çıkarılarak geliştirilmesi; ekonomik, güvenlik, Avrasya ile ortaklık kurma ve siyasi
sorunların çözümü için ticaretin geliştirilmesi üzerinde duruldu. Rusya ile uzun
bir süredir gecikmiş olan doğalgaz anlaşması imzalanması ve Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın (AIIB) kurularak yeni üye (Hindistan, Pakistan ve İran) kabulü
yoluyla SCO’nun genişlemesi yönünde adımlar atıldı. Bu girişimler, Avrasya’ya
doğru yeni bir stratejik yönelim modellerinden birinin oluşturulacağını gösteriyor.
KUŞAKLARDA VE YOLLARDA
Batı’da Çin’in hamlelerinin çoğu Rusya ile ilişkileri ilerletme ve Orta ve Güney Asya ülkeleri ile ortaklıklar geliştirmeye odaklanmıştır. Çin’in batı atağı ve
Çin-Ortadoğu ilişkileri arasında açık bir bağlantı gösteren çok fazla kanıt yoktu. Ancak bu durum, Çin’in, Asya kıtasının ulus devletlerini birbirine bağlamak
amacıyla geliştirdiği “Tek Kuşak Tek Yol” (OBOR) girişimi ile kısmen değişmeye
başladı.
55
> 2016 MAYIS
Cumhurbaşkanı Xi, OBOR’dan ilk olarak Eylül 2013’te yaptığı bir Kazakistan gezisinde bahsetti ancak Çin devlet stratejisi hakkında daha fazla açıklığın
sağlandığı 28 Mart 2015 tarihine kadar bu hedef gerçekleşmedi. OBOR, Çin’e
Güneydoğu, Güney, Orta ve Batı Asya’daki ekonomileri bağlamak için kara
ve deniz yollarını kullanmak için önerilen bir ağa olarak tanımlanabilir. İtalya
Venedik’te, eski İpek Yolu’nun tarihi batı ucunda sona eren OBOR, Ortadoğu
için özel bir odak içeren ilk Çinli stratejik kavramdır.
Çin’in İran Bahsi
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin tarafından önerilen deniz İpek Yolu, Çin’in güneyindeki Güneydoğu
Asya Boğazlarından geçer ve oradan Avrupa’ya gider ama ilk önce Körfez’in
içine sapmaz. Kara İpek yolu Avrupa’ya varmadan önce Çin’in batı sınırından
geçer, Orta Asya üzerinden Ortadoğu’ya uğrar. Pekin tarafından yapılan iki yol
ve resmi açıklamalarla çeşitli haritalar, yol boyunca sadece bir durak olarak
Körfez’e uğrar. Ama yanlış olmasın: OBOR’un, Çin’in Körfez’deki konumunu
artırmasında kısmen payı vardır.
Çin çeşitli araştırmalar yaptı ve sipariş enerji elde etmek ve pazara erişmek
için birçok ülke ile ilişkilerini kötüye kullandı ama bir bölge var ki, o bölgede
önemli büyüme potansiyelini korudu. O bölge de Körfez’de yer alan İran idi.
Fakat Çin’in İran’daki ayak izi, Pekin’in tercih ettiğinden çok daha sığ bir durumda . Bu sebepten OBOR’un bu alanını genişletmesi ve derinleştirmesi gerektiği öngörülmektedir.
Çin İran’dan büyük miktarlarda gaz, petrol ve mineral satın almakla ilgileniyor. İran bu kaynakların bol yataklarına sahip olmasına rağmen kendi enerji,
56
Çin’in İran Bahsi
<
metal ve madencilik sektörlerinin modernizasyonu şu an itibariyle geciktirmiş
durumda. Petrol sektöründe büyük ölçüde çıkarma, işleme, arıtma ve sevkiyata yardımcı olan bilgisayarı ve mekanize edilmiş sistemler, verimlilik standartlarının bir kısmını karşılamakta yeterli başarıya sahip değil.. Doğal gaz sektöründe olduğu gibi, İran’ın önemli gaz sahaları atıl durumda. İran’ın umut verici
metal ve mineral sektörü de şu an için ileri teknolojiden yoksun ve verimsiz.
Emin olmak adına, İran kaynaklarına erişmek isteyen Çin’in arzusu, ekonomik diplomasinin önemli bir unsurudur. Ancak İran’ın jeostratejik konumu
Pekin için önemli bir sorun.
Bütün Ortadoğu ve Körfez
Bölgesi Çin için çok önemlidir. Ancak GCC (Körfez Arap
Ülkeleri İşbirliği Konseyi) ve
Batılı güçler arasında uzun
zamandır devam eden ilişki,( özellikle Amerika Birleşik
Devletleri ile olan boyutuyla), bir tedarikçi tüketici ilişkisinin dar kapsamı dışında
daha yakın ilişkiler geliştirmeyi Çin için zorlaştırıyor
57
> 2016 MAYIS
İran ise 30 yıldan fazla zamandır Batı tarafından en fazla izole edilmiş Körfez
devletidir. Ayrıca, karayolu üzerindeki İpek Yolu, İran olmadan etkin bir şekilde
batısı ve doğusu ile entegre biçimde bağlanamıyor. Orta Asya Cumhuriyetleri
deniz ticaretine erişmek için bir mekanizma olarak İran’ı kullanmak istiyor ve
daha büyük bir Orta Doğu karayolu ile İpek Yolu’na bağlanacak ise, en verimli
yol İran’dan geçecektir. Son olarak Çin’in Afrika’daki çıkarları doğrultusunda
Körfez, Çin’in kıtaya ticaret, yatırım ve kalkınması için bir köprü vazifesi olmaktadır.
Çin’in İran Bahsi
Orta Doğu’yu kalkındırmak için Çinli yatırımcı ve gurbetçi Çinli işçilerin varlığı ile Çin’in bölgeye milli gücünü yönlendirebilmesi noktasında daha fazla
talep var. Korsanlıkla mücadele operasyonları yürütmek için Aden Körfezi’nde
kurulan Halk Kurtuluş Ordusu Deniz Kuvvetleri (PLAN) tarafından gösterildiği
gibi Çin, kendi kıyılarında bu amacına ulaşabilir. Nihayetinde Çin operasyonel
dostlukları baz alarak kendi menfaatlerini güvence altına almak için bölgesel
stratejik ortaklık geliştirmek zorunda kalacaktır. Büyük bölgesel güçler (Mısır,
Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail ve İran) arasında İran, Çin için tek gerçekçi
seçenektir.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Yakın ikili ilişkiler geliştirmek artık kolay olamayacaktır. Sonuçta Çin’in ve
İran’ın stratejik hırsları, siyasi kültürler, ekonomik yapı ve yetenekleri farklıdır.
Bununla birlikte, Çin düşünce kuruluşları ve üniversiteler, iletişimi daha da kolaylaştırmak amacıyla İranlı akademisyenler, diplomatlar ve askeri yetkilileriyle
düzenli ikili ve çok taraflı bir dizi uygulama ortaya koydular. Bu etkileşimlerin
amacı daha yakın bir hükümetler arası ilişki ortaya çıkarabilmektir. Karşılıklı
taahhütler sonuçları itibariyle önemli bir mesafe alıyor gibi görünüyor. Çin-İran
ilişkilerinde bugün gelinen nokta , düzenli yapılan üst düzey toplantılar ile güçlü
bir seviyeye ulaşmış durumda
Çin OBOR’u bir askeri strateji olarak tasavvur etmemekte. Zaten Pekin’in
güvenlik ortağı olarak İran’ı kullanmak gibi herhangi bir planının olduğu gözükmüyor. Ancak Çin’in ikili ilişkileri, diğer herhangi bir bölgesel devletle daha
fazla seçenek sağlayabilecek bir şekilde gelişmiş durumda da değil. İran’ın
nükleer programının durumu bu ilişkinin daha da gelişmesi için tek önemli engel olarak ortada duruyor.
P5 + 1 HESAPLAMALARI
58
Çin’in İran Bahsi
<
Nükleer müzakerelerde küresel ilginin çoğu İran ve Amerika Birleşik
Devletleri’ne yönelik olarak odaklanmış durumda. Bunda haklılık payı da yok
değil . Müzakerelere katılan yedi ülkeden, Amerika Birleşik Devletleri nükleer
silah edinme konusunda İran’a muhalefet açısından en yüksek ses çıkaran
ülke durumunda. Aynı şekilde, İran da ulusal çıkarlarının gelişmesi noktasında
en büyük engel olarak ABD’yi görüyor.
Görüşmelerde Çin’in katılımı ile son nükleer anlaşmaya varılamadığı takdirde bu noktada dikkat çekici bir durum ortaya çıkacaktı. Çin’in bu müzakereler
ve görüşmelerde oynadığı rol daha yakından incelenmeyi hak ediyor. Görüşmeler süresince Çin heyeti sessizce uzlaşma yönünde her iki tarafı da zorladı.
Çin müzakere ekibi, aynı zamanda Rus ve İran hedeflerine kabaca uyumlu
olurken, BM çerçevesine de zarar vermemeye çalıştı. Görüşmelerde pozisyon
alırken, yaptırımları kaldırma hızına ilişkin İran konumunun yumuşatılmasına
yardımcı oldu.
Bir nükleer anlaşma üretmek için çabalayan Çin’in yatırım için birincil hedefi
OBOR’un başarılı bir şekilde uygulanması önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
Böyle bir anlaşmanın neticesinde yaptırımların kaldırılması mümkün olmazsa,
bu Obor’un engellenmesi manasına gelecekti bu da başarı sayılmazdı. Zaten
Çin’in arzusu da İran’ın zengin doğal kaynaklarına erişebilmekti.
MALİYETLERİ TARTIŞMAK
59
> 2016 MAYIS
Çin, İran’da potansiyel olarak bölgede artarak güçlenen güvenli bir ortak
bulmuş durumda. Son nükleer anlaşmaya varılır ve yaptırımlar kaldırılır ise,
Pekin’in yeni ekonomi fırsatlarını takip etmesi ve daha fazla enerji çıkarlarını
koruması mümkün olacaktır. Ancak İran ile kapsamlı bir anlaşma ve kalıcı strateji her ne kadar Pekin’in ilkeli politikaları çerçevesinde olsa da, Körfez’deki
Arap ortaklarının itirazlarına sebep olacak ve bu durum da İran-Çin ilişkilerini
zorlaştıracaktır. İşte bunun için Suriye’deki çatışmalar ve Arap devletlerinin re-
Çin’in İran Bahsi
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
aksiyonları Çin’in pozisyonu konusunda açıklayıcı bir durum sergiliyor. Suriye
iç savaşı, Çin’in bu güne kadar sürdürdüğü geleneksel ideolojik tutumu doğrultusunda değerlendirilmelidir. Zira, Pekin Suriye’deki çatışmalarda ulusal çıkarlarına hayati bir tehlike görmemektedir. Bu yüzden Çin’in resmi açıklamaları
Suriye’yi istikrara döndürmek için Esad rejimi ile muhalefet arasında siyasi bir
çözümü öngörüyordu. Suriye konusunda bu tutum ise oldukça tartışmalıydı.
Zaten Pekin’in yaklaşımları Arap devletleri tarafından sürekli izlemeye tabi tutuldu
Çin-İran ilişkilerinin kapsamlı hale gelmesinin bir takım sonuçları olabilir.
Özellikle bölgede İran’ın politikaları, Körfez ülkeleri tarafından dikkatli bir şekilde izlenmektedir. Çinli bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, bölgede köklü
ekonomik ilişkiler geliştirilmesi istikrarı güçlendirmeye yönelik bir adım olarak
görülebilir; fakat mevcut şartlarda bu çok pragmatik bir perspektif olarak gö60
<
rülmelidir. Zira Çin-İran ilişkilerinin yoğunlaşması Körfez ülkelerinin hırçınlığını
arttıracaktır.
SONUÇ
Pekin’in Ortadoğu’da bir ortağa ihtiyacı var ve birçok belirti İran’ın tercih
edilen aday olduğuna işaret etmektedir. Çin’in enerji gereksinimleri ve küresel ticaretin içinde olma isteği Çin’i özellikle Ortadoğu yönüne çekmişti. Xi yönetiminin “Tek Kuşak Tek Yol” girişiminin ortaya çıkması, Avrasya’nın hepsini
kapsamakla birlikte, Çin’in Ortadoğu’ya yaklaşımlarını aşikar eden bir strateji ortaya koymuştur. Basit bir ifadeyle, Çin, daha spesifik olarak Körfez’ e ve
Ortadoğu’ya gücünü ve projelerini taşıyor. Çin’in uygulamaya çalıştığı stratejinin kapsamı ve ölçeği, hem Çin’in Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri çerçevesinde,
hem de Çin-İran ilişkileri açısından dikkatle izlenmelidir.
Kaynak: Middle East Institute
61
> 2016 MAYIS
Dünya Bülteni için çeviren: Cumhur İlter
Çin-Körfez İşbirliği
ve Askeri Ortaklığı
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Imad Mansur
“Stratejik Ortaklık” terimi, Çin ile ilişkilerin uzun vadede önemli ve değerli
olduğunu ifade etmek için, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi çevresinde
gitgide daha fazla kullanılmaya başlandı. 14 Mart 2014’te Pekin’e ziyaretinde
yaptığı konuşmada, Suudi Arabistan’ın veliaht prensi Salman, “Çin ile ilişkilerimizin geniş boyutlarda stratejik ortaklığa dönüştüğüne şahit oluyoruz, bu her
iki ülkenin de çıkarına hizmet edecek” dedi. Tüm Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği
Konseyi devletlerini ilgilendiren bu konuda, Suudi Arabistan’ın pozisyonu, Katar emirinin 2014’te Çin’e yaptığı ziyaretinde tekrar edilmiş ve özellikle terörle
mücadele konusu tartışmaya açılmıştır. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi
müzakere ve stratejik diyalog genel sekreter yardımcısı da Körfez’de Çin ile bir
“stratejik diyalog” geliştirme konusunda büyüyen bir ilginin olduğunu vurguladı.
62
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
<
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin Çin’in bölgedeki stratejik rolünü gitgide daha çok tanımasına rağmen, “stratejik ortaklık” ya da “stratejik diyalogun
tam olarak ne anlama geldiği henüz net değil. Bu makale neden Körfez Arap
Ülkeleri İşbirliği Konseyi üye devletleri içindeki yetkililerin, bir yandan Çin ile
ilişkilerini güçlendirmeye ihtiyaç duyarken, diğer yandan Çin’i geçerli bir stratejik askeri ortak olarak kabul etme konusunda tereddüt yaşadığını tartışacak.
BAĞIMSIZ ASKERİ KAPASİTENİN KORUNMASI
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi liderlerinin perspektifinden, Çin ile yapılacak bir ortaklığın en önemli askeri avantajı, Pekin’in, ABD’nin şu anda satmaya isteksiz olduğu silahları sağlayabilme isteği göstermesi. Birleşik Devletlerin mevcut bölgesel karışıklığa yönelik isteksiz tepkileri, Körfez Arap Ülkeleri
İşbirliği Konseyi ülkelerini bağımsız kapasitelerini arttırmaya yönelik bir arayışa
itti. Bu durumda Çin tamamen bir “stratejik ortak” olmasa da, buna yönelik
önemli bir tedarikçi olabilir.
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin ekonomik bağımsızlığın artmasına dayanan bu görüşüne göre, Çin daha çok sayıda ve daha güçlü silahları
sağlama konusunda daha istekli olabilir. Çin’in silah satmasının, Körfez Arap
Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletlerinin tedarikçi ağlarını genişletmeye yönelik
daha geniş stratejileri ile birbirini tuttuğunu da unutmamak gerekir.
63
> 2016 MAYIS
Yine de, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi liderleri, Birleşik Devletler ile
kalıcı ilişkileri yoluyla, böyle düzenlemelerin faydalarını değerlendirmeye devam ediyor. Bu büyük ölçüde yaşanan tarihsel ivmeden kaynaklanıyor. Körfez
Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletleri askeri donanımlarının, eğitimlerinin,
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
istihbarat sistemlerinin ve savaş sistemlerinin çoğunu ABD hükümetinden ya
da Amerikan işletmelerinden elde etti.
Buna ek olarak, Birleşik Devletler ve ittifakları Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin Irak ve Suriye’deki bölgesel çatışmaları kapsayan kaygılarına
ve El-Kaide ve bileşenleri tarafından sergilenen bölgesel tehdide ortak oluyor.
Üstelik belirli silahları doğrudan Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ne satma
konusundaki isteksizliğine rağmen, Birleşik Devletler üstü kapalı olarak Körfez
Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin
bu silahları Çin’den satın almasını
onayladı.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Birleşik Devletler’in, Körfez Arap
Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletleri
başka yerlerden silah almasını kabul ederken, bu ülkelere konvansiyonel silah sistemlerini satması arasındaki bu denge, bir taraftan ABD himayesini arttırırken, diğer taraftan Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin ABD
çatısı altında daha fazla fayda elde etmesini sağlıyor. Birleşik Devletlerin onaylamadığı bir şekilde Çin’den askeri donanım elde etmek, oldukça hassas bir
diplomatik oyun ortaya çıkartacaktır. Bu oyunda Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği
Konseyi, kazanacağından daha çok kaybedecektir.
KÖRFEZ’İN KORUNMASI VE İRAN’LA ZITLAŞMA
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletlerinin siyasi anlaşmazlıklarına
rağmen, İran’ın kontrol altına alınması ve hatta gerektiğinde zıtlaşması gereken başlıca tehditlerden biri olmaya devam ettiği konusunda aynı fikirdeler. Birleşik Devletler de tarihsel olarak benzer bir görüşe sahip. Fakat İran
64
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
<
ve Birleşik Devletler arasında son zamanlarda biraz rahatlayan gerilimler ve
süregelen bağlantıları, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ni ikilemde bıraktı. Amerika’nın Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin katı tutumuna yönelik
desteği, İran’la karşılaştırılınca, ABD-İran nükleer müzakereleri başarılı olursa
azalacak gibi görünüyor.
Yine de, Çin İran karşısında güçlü bir ortak olamayabilir. Çin’in müdahale
etmemeye ve ulusal egemenliğe saygıya yönelik dış politika çerçevesi, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin ilgisini çekti. Çin, Arap özgürleşmesini
her zaman destekledi, Arap-İsrail çatışmasında her zaman Filistinlerin yanında oldu ve Arap-İsrail barış anlaşmalarını takip ederek, 1992’ye kadar İsrail’le
diplomatik ilişkiler kurmayı bekledi. Günümüzde ise, Birleşik Devletler ve ittifakları Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin Bahreyn’e yaptığı müdahaleyi
eleştirdiğinde, Çin bu konuda sessiz kalmayı sürdürdü. Böylece Çin, iç güvenliğe yönelik tehditler bağlamında, Birleşik Devletler’den daha anlayışlı bir ortak
olabileceğinin sinyalini vermiş oldu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde
Libya’ya yönelik müdahale konusunda Çin’in çekimser oy kullanması da benzer şekilde yorumlanabilir.
Yine de, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin Çin’in tarafsızlığını algılayışı, 2012 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye ile ilgili teklifinin reddedilmesinden sonra zayıflamaya başladı. Çin hükümeti bu oyu “çekimser” olarak sundu, ama Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin perspektifine
göre Çin’in çekimserliği, Rusya ile üstü kapalı bir ittifak içinde olan Suriye ve
daha da önemlisi, İran ile ilgili.
65
> 2016 MAYIS
İran için Suriye çatışması gibi mühim bir konuda yapılan bu dolaylı destek,
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ne Çin’in İran’la güvenlik ve askeri ilişki-
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
lerinin Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi ile kurduğu (veya kurmayı teklif
ettiği) bağdan çok daha açık olduğunu hatırlattı. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği
Konseyi’ne yakın gözlemciler, İran’ın açık bir şekilde, Körfez ülkelerine kıyasla,
savaşçı pozisyonunu devam ettirebileceğini inanıyor. Çünkü onlara göre, İranlı
liderler Rusya ve Çin tarafından korunduğunu hissediyor. Çin ve İran arasındaki daha yakın bağ kurulma ihtimali Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi için
daha büyük bir endişe konusu.
Çin-İran bağlarına ilişkin endişeler, Körfez müzakeresi ve deniz güvenliği
ile ilgili konular nedeniyle daha da kışkırtılıyor. Deniz güvenliğini güvenceye
almak sadece Çin’in sorumluluğunda değil; Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi liderleri, Birleşik Devletler, Avrupa ve Japonya’nın da, ticaret rotalarının
güvenliğinin sağlanmasına yardım etme konusunda önemli bir rol oynadıklarını kabul ediyor. Ama Çin’in Körfez ülkeleri ile geniş enerji ticareti içinde olması,
bölgedeki yolların güvenliği ile ilgili özel ilgilerinin olduğu anlamına geliyor.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
2025 yılıyla birlikte Çin ticaretinin yüzde 75’i, Asya, Körfez ve Avrupa
ekonomileri için uluslararası ticarette en önemli yollardan biri olan Malakka
Boğazı’ndan geçecek. Körfez ve Boğaz arasındaki geçişin güvenliğini sağlamak amacıyla Çin, Pakistan’daki Gwadar limanını geliştirmek için yaklaşık
olarak 1 milyar dolar harcadı. Çin ayrıca Kızıl Deniz’de korsancılık karşıtı önlemler almaya başladı.
Deniz güvenliğine yönelik bu ilgiye rağmen, Çin, Kızıl Deniz’deki, Aden Körfezi’ndeki, Hint Okyanusu’ndaki ve Umman Körfezi’ndeki nakliyatı gözlemleme
ve denetlemeden sorumlu olan Birleşik Görev Kuvvetleri’ne katılmaktan, Afrika
Boynuzu’ndaki korsancılığı bozmaktan, Körfez’deki deniz güvenliğini sağlama
almaktan imtina ediyordu. Çin bunun yerine, korsan karşıtı görevini yürütmek
66
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
<
için (Çin Donanması aynı zamanda mevcut güçlerle işbirliği içinde olduğu halde) Aden Körfezinde kendi deniz kuvvetlerini kurmayı seçti. Buna ek olarak,
Çin deniz yolu güvenliğini gözlemlemek ve ortak askeri güç geliştirmek için
İran’la işbirliği yaptı. Bununla birlikte, bu adımlar, Çin’i hem tek başına hareket
ediyor hem de İran’la işbirliği yapıyor olarak gören Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği
Konseyi liderleri için önemli bir problem teşkil ediyor.. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletleri bölgesel güvenliği İran merkezli ele alıyor. Bu yüzden,
Çin’in İran’la koordineli şekilde çalışması Körfez Arap İşbirliği Konseyi’nin bölgede Çin’i askeri bir ortak olarak kabul etmesini güçleştiriyor.
İSRAİL’İ KONTROLDE TUTMAK
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi, Suudi Arabistan’ın öncülüğünde 2002
yılında başarısızlıkla sonuçlanan İsrail/Filistin için bir barış planı önerisi sundu.
Hiçbir devlet İsrail’i engelleyemediği ve zorlayamadığı için, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletleri en önemli amaç olarak İsrail ile denklik kurmayı
gördü. Gelişmiş askeri sistemler, sadece İsrail’e yönelik caydırıcı bir rol oynamıyor, aynı zamanda Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletlerinin diğer
sahnelerde daha büyük bir manevra gücü elde etmesini sağlıyor. Tarih boyunca İsrail’le olan ilişkilerine baktığımızda, yine de, Birleşik Devletler’in Körfez
Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletlerini silahlandırması, dengelerin İsrail’in
avantajına doğru yönelmesine engel olamadı..
67
> 2016 MAYIS
Bu yüzden Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi askeri becerisini inşa etmesine yardım edecek farklı yerler aramaya devam etti. Fakat Çin’in Körfez Arap
Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletlerine İsrail’le askeri denklik elde etmek için yardım edeceği konusunda hiçbir gösterge mevcut değil. Washington’un sık sık
tartışma konusu olan balistik füzeleri Suudi Arabistan’a satmayı 2007’de “CIA
teknik uzmanlarının nükleer savaş başlığı elde etmek için dizayn edilmediklerini onaylaması şartıyla” kabul ettiği söylentilerini de unutmamak gerek.
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
Çin’in Körfez hidrokarbonuna olan büyük güvenine rağmen, İsrail’le olan
ilişkilerine zarar vermeyi göze alması imkansız görülüyor. Bu ilişki tarımdan
askeri ilişkilere kadar birçok sektöre yayılmış durumda. Körfez Arap Ülkeleri
İşbirliği Konseyi ve Çin arasında stratejik bir askeri ortaklık kurulması İsrail’le
ortaklık kurma amacını gerçekleştirmediği için, Körfez
Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi
liderlerinin yardımına başvurulmuyor ve bu kesinlikle ABD
himayesini kaybetme riskiyle
aynı değerde değil.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
GÜNCEL CAYDIRICILIKLAR
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi ve ABD ilişkilerinin tarihsel ivmesi,
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletlerini Çin ile askeri bir ortaklık geliştirme konusunda tereddütte bırakıyor. ABD, küresel güvenlik angajmanlarını azaltma planlarına paralel olarak Körfez’deki askeri mevcudiyetini azalttığı
için, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin ABD’ye olan güveni de azaldı. Bu
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin dış politikasını küresel olarak (Çin de
dahil olmak üzere) daha seçici ve kendinden emin bir hale getirdi. Bu senaryo da “özel” bir Çin- Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi ilişkisi için fırsatları
arttırdı. Ama yine de bugün Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin güvenlik
çerçevesi NATO’nun bir uzantısı ve bu da Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi
devletlerinin Çin’le kurulabilecek bir ortaklığa yönelik isteksizliğini arttırıyor.
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletlerinin güvenlik kaygıları büyük
çoğunlukla bölgesel ve stratejik ortak seçimleri, böyle bir partnerin bölgesel
faaliyet alanlarında temin edilebilmesi hakkında düşündüklerini yansıtıyor. So68
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
<
mut politika sonuçlarında, Çin, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ni ilgilendiren bölgesel güvenlik meselelerinde Birleşik Devletlerle aynı hizaya koyuldu (iki
ülkenin de tabii ki kendi politikaları için farklı sebepleri vardı).
Örneğin, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi devletleri, İran’ı sınırlamayı
öncelik sırasında daha öne koyduğu halde, Birleşik Devletler ve Çin, İran ile
gerginliği yatıştırmaya çalışıyor. Dahası, Çin İsrail’le diplomatik bağlar kurma-
dan önce bekliyorken, şimdi ise sağlam bir ortaklıkları var. Körfez Arap Ülkeleri
İşbirliği Konseyi’nin İsrail’le denklik kurmayı başarmasına izin veren bir silah
anlaşması konusunda anlaşmaya vardıklarına dair ikna edici bir kanıt yok. Bu
sebeple Birleşik Devletler de, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi de dahil olmak üzere, Arap devletlerinin İsrail ile denklik kurabilmeyi başarmaya yönelik
girişimlerine karşı koyuyor.
69
> 2016 MAYIS
Çin’in, İsrail ile yaşanan çatışmadaki Arap yanlısı duruşunun Soğuk Savaş
döneminde özel bir yeri vardı ama günümüzdeki durumda, Arap yanlısı olmak
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
yerine daha kurnazca yaklaşıyor. İran’la olan ilişkileri de benzer bir akılcı tutumda ilerliyor. Bunun sonucu olarak, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi
devletleri ABD’nin sağlayacağından daha çok askeri destek beklerken, günümüz koşulları altında Çin’le kurulacak bir ortaklığın çok daha farklı sonuçlara
yol açıp açmayacağı ise çok da net değil.
Kaynak: Middle East Institute
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Dünya Bülteni için çeviren: Cansu Gürkan
70
<
Çin’in Ortadoğu’daki
Enerji Politikaları
Xumng Qian
“Tek Kuşak Tek Yol” Stratejisi’nin doğuşu –Kuşak ve Yol İnisiyatifi olarak
da biliniyor- 2013 yılının ikinci yarısında peş peşe meydana gelen üç kayda
değer kamusal olayla izlenebilmektedir. 7 Eylül’de Kazakistan’ın Nazarbayev
Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping İpek
Yolu Ekonomik Köprüsü’nün inşasını önerdi.
3 Ekim’de Endonezya parlamentosuna hitaben yaptığı konuşmada ise Çin
ve Güneydoğu Asya ülkeleri Denizcilik İpek Yolu’nu yeniden canlandırmak
için birlikte çalışmayı önerdi. 24-25 Ekim’de, Pekin’de Çin Komünist Partisi
(ÇKP) tarafından düzenlenen “çevre diplomasisi” konulu bir çalışma forumda
Xi, Çin’in onların yararlanacağı şekilde komşularıyla dostane ve karşılıklı yarar ilişkileri kurmaya kararlı olduğunu vurguladı. Bu şekilde, başkan kavramsal
bölgesel kalkınmaya “Çin rüyası” kavramını bağladı. Bu konferans, Çin’in “İpek
Yolu stratejisinin” resmi bir doğumu olmuştu.
71
> 2016 MAYIS
Bir yıl sonra, strateji şekil almaya başladı. Ekim 2014 yılında Pekin birçok
ortak ülke ile birlikte, yeni Asya Altyapı Yatırım Bankası’nı (AIIB) oluşturmak
için 50 milyar dolar ortaya koydu. Banka, Asya’da altyapı projeleri için kaynaklarını 100 milyar dolara yükseltmeyi hedefliyor. 8 Kasım 2014 tarihinde Xi,
Çin’in Asya’da ticaret ve ulaşım bağlantıları geliştirmek için tasarlanmış yeni
İpek Yolu Fonu için 40 milyar dolar katkı sağlayacağını söyledi. Asya için 2015
Çin’in Ortadoğu’daki Enerji Politikaları
Boao Forumu’nda yaptığı açış konuşmasında ilk kez Xi, İpek Yolu Ekonomik
Kuşak ve Denizcilik İpek Yolu’nun derinliği için Çin’in vizyonunu açıklamıştır.
Forum süresince, Çin’in Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu (NDRC), dışişleri bakanlığı ve ticaret bakanlığı ile işbirliği içinde, Kuşak ve Yol için bir
eylem planı yayınladı.
Eylem planına göre Kuşak ve Yol, diğer Avrupa ekonomileriyle bir ucunda
Doğu Asya’yı ekonomik ve küresel olarak bağlayarak Asya, Avrupa ve Afrika’ya
kadar devam edecek. Yollar, demiryolları, boru hatları ve kara tabanlı altyapı
projeleri dahil olmak üzere İpek Yolu Ekonomik Kuşağı marifetiyle; Çin, Orta
Asya, Rusya ve Avrupa (özellikle Baltık) arasındaki bağların güçlendirilmesi
üzerinde duruluyor.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Çin, bir taraftan Basra Körfezi, Orta Asya ve Batı Asya ile yoluyla Akdeniz’e
erişecek ve diğer yandan da Güneydoğu Asya ve Güney Asya üzerinden Hint
Okyanusuna ulaşacaktır. Güney Pasifik bölgesine Güney Çin Denizi aracılığıyla, Güney Çin Denizi ve Hint Okyanusu üzerinden Avrupa’ya Çin’in sahilinden
ulaşmak düşüncesiyle 21. yüzyıl Denizcilik İpek Yolu projesi iki ayrı yol olarak
tasarlanmıştır.
Kuşak ve Yol Girişimi Birleşmiş Milletler’in kuruluş şartlarının amaç ve ilkeleri doğrultusunda oluşturulmaktadır. BM’nin Barış içinde birlikte yaşama için
öne sürülen beş İlkesini kabul etmektedir.: Egemenlik ve toprak bütünlüğüne
karşılıklı saygı, karşılıklı saldırgan olmama, içişlerine karşılıklı olarak müdahale etmeme, eşitliği sağlama, karşılıklı olarak yarar sağlama ve huzurlu şekilde
bir arada yaşama. Ayrıca bu girişimin kapsayıcı olması ve piyasa ilkelerini takip
etmesi de amaçlanmıştır.
72
<
Çin’in Ortadoğu’daki Enerji Politikaları
“Tek Kuşak Tek Yol” stratejisi önem verdiği beş önceliğe göre uluslararası
işbirliğini vurgulamaktadır:
1. Politikalar arasında koordinasyon
2. İmkanların bağlantılı hale getirilmesi
3. Engelsiz ticaretin sağlanması
4. Finansal entegrasyon (ör: Asya Altyapı Yatırım Bankası, BRICS Yeni
Kalkınma Bankası ve İpek Yolu Fonu gibi kurumları aracılığıyla ekonomilerini
birbirine bağlamak)
5. Kişisel tahviller (uygulanması için kamu desteği sağlanması)
73
> 2016 MAYIS
Arap dünyası ile Çin’in stratejik koordinasyonu, “Tek Kuşak Tek Yol” vizyonunun önemli bir parçası olduğunu ve Çin’in “1 + 2 + 3” olarak bilinen kapsamlı
Çin’in Ortadoğu’daki Enerji Politikaları
işbirliği stratejisini önermektedir.
“Bir”; enerji nakil yollarının güvenliğini sağlamak, karşılıklı yarar, uzun vadeli Çin-Arap enerji ilişkisi kurma, petrol ve doğal gaz üretimi dahil çeşitli konuları
kapsayan artan enerji işbirliği ihtiyacı anlamına gelmektedir.
“İki” ;altyapı geliştirme, inşaat, ticaret ve yatırımı kolaylaştırmayı içermekte.
“Üç”; Çin ve Arap dünyası arasında pratik işbirliğini arttırmak amacıyla nükleer enerji, uzay uyduları, yeni enerji kaynakları ve yüksek teknoloji alanlarında
yapılması gereken atılımlar ile ilgilidir.
ENERJİ POLİTİKALARI
Ortadoğu, dünyanın ispatlanmış petrol rezervlerinin yüzde 60’ını içermektedir. Bu nedenle uluslararası enerji piyasalarında önemli bir rol oynamaktadır. Çin hükümetinin ekonomide reform paketiyle birlikte Çin’in petrol ihtiyacı
dramatik bir şekilde artmıştır. Dolayısıyla Çin’in Ortadoğu ülkeleri ile istikrarlı
ilişkileri daha da önem kazandı. Bu ilişkilerin temel alt yapısını “Tek Kuşak Tek
Yol” stratejisi oluşturmaktadır.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
1993 yılında, pragmatik stratejiler sebebiyle, Çin hükümeti üç büyük enerji
şirketini -Çin Ulusal Petrol Şirketi, Sinopec Grubu ve Çin Ulusal Off-shore Petrol Şirketi- yurtdışına gönderdi. Bu gurupları özellikle Ortadoğu bölgesinde,
petrol, güvenli malzeme ve yatırım, arama, sondaj, rafineriler ve gaz boru
hatlarının inşaatına teşvik etti.
1990 yılından 2000 yılına kadar, Ortadoğu petrolü Çin’in petrol ithalatının
yüzde 45-50’lik bir kısmını oluşturdu. 2011 yılında, Çin, Orta Doğu’dan 130
milyon ton petrol ithal etti ve bu hacim 2013 yılında 146 milyon 540 bin tona
ulaşarak artan bir seyir gösterdi. Çizelgelerin aksine Ortadoğu ve Kuzey Afrika
için, Çin’in petrol ihracat pazarı olma durumunun önemi azalmamakta, bilakis
74
Çin-Körfez İşbirliği ve Askeri Ortaklığı
<
artarak devam etmektedir.
Çin’in Ortadoğu’da artan enerji bağımlılığına karşın, Pekin enerji politikalarında çeşitli düzenlemeler yapıyor. Ülkenin Batı kesiminde enerji üretimi, enerji
tüketim yapısı ve enerji tasarrufu en öncelikli konu haline geldi. Artan ihtiyaç
doğrultusunda bir ulusal enerji rezerv sistemi inşa edildi.
Çin, petrol ve gaz ithalatı ve bunların ulaşım yollarının çeşitlendirilmesini sağlamak için Orta Asya-Sibirya, Endonezya-Avustralya, Afrika ve Latin
Amerika’da dünya çapında büyük enerji projeleri çerçevesinde onlarca yatırım
yaptı. Bu tür önlemlere rağmen, göstergelere bakıldığında, Çin’in Ortadoğu
petrolüne bağımlılığı yüksek düzeyde devam ediyor.
AYAKLANMA ÇAĞINDA ÇİN’İN ORTADOĞU POLİTİKALARI
Çin’in Ortadoğu’daki enerji politikası birçok sorunla karşı karşıyadır. Birincisi, Yemen’deki kargaşa, Suriye’deki iç savaş ve de uzun yıllardır süregelen
İsrail-Filistin çatışması nedeniyle Çin’in Ortadoğu’daki yatırımları ve ortaklıkları
risk altındadır.
Bir diğeriyse terör örgütlerinin petrol tankerlerine ve ulaşım kanallara saldırmak için her yolu denemesi. Mesela DAEŞ, Doğu-Batı bağlantılarıyla Çin’in
çabalarını istikrarsızlaştırmak için sadece bir tehdit oluşturmuyor. Aynı zamanda Sincan bölgesini hilafetinin bir parçası ilan etmiş durumda. Irak’ta DAEŞ
oluşturduğu tehditler ile Irak’taki birçok Çinli işletmeyi işlerini askıya almaya
veya kapatmaya zorlamıştır. Sonuç olarak, Çin bölgede bu örgütlere karşı tavır
almıştır.
75
> 2016 MAYIS
Üçüncüsü, sivil-ekonomik faktörler ve özellikle bazı ülkelerde yolsuzluk so-
Çin’in Ortadoğu’daki Enerji Politikaları
runları, Çinli yatırımcıların çıkarlarına zararlı olabilmektedir.
Dördüncüsü, nükleer anlaşmazlık nedeniyle İran’a uygulanan ABD öncülüğündeki yaptırımlar ile bölgedeki Çinli enerji politikasının kısıtlı bir durum içine
sürüklenmesi. İran ‘a yaptırımların sıkılaştırılmasından önce,
Suudi Arabistan ve Rusya’dan
sonra Çin ham petrolün üçüncü
büyük alıcısı olmuştu. Yaptırımların uygulanması dolayısıyla
Amerika Birleşik Devletleri ve
Avrupa ile güçlü diplomatik ilişkileri korumak için, Çin İran’dan
ithalatını azalttı.
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
Son olarak, yoğunlaşan Suudi-İran rekabetinden dolayı, şüphesiz ki bölgedeki enerji ilişkilerini korumak
ve daha da geliştirmek için Çin’in çabaları daha da karmaşık hale gelmiş durumdadır
Bununla birlikte, Çin ve Ortadoğu arasındaki enerji işbirliği sağlam bir temele dayanmaktadır. Çin büyük bir enerji tüketicisi olduğundan enerji için talep
yükselmeye devam ediyor. Orta Doğulu tedarikçiler ise bir bütün olarak Çin ve
Asya’daki kendi pazar paylarını genişletmekte istekliydiler. Ayrıca Çin Ortadoğu enerji piyasasında yatırımı ve doğalgaz ile petrol ithalatı yapmak için 3.7
trilyon dolar döviz rezervlerine sahip.
76
Çin’in Ortadoğu’daki Enerji Politikaları
<
Çin kendisini özellikle petrokimya sektöründe, bölgedeki kamu ve özel sektörler için cazip bir pozisyona getirdi. Zaten halihazırdaki Çinli enerji şirketleri, Ortadoğu’daki enerji geliştirme projelerine katılmak için yeterli uzmanlığa
sahip durumdalar. Genel olarak Çin, Çin-Ortadoğu enerji işbirliği için sağlam
bir temel strateji oluşturdu. Bu yüzden de İsrail ve İran dahil olmak üzere tüm
Ortadoğu ülkeleri ile iyi siyasi ilişkiler geliştirmeyi başarmıştır.
SONUÇ
Çin “Tek Kuşak Tek Yol” stratejisiyle, Ortadoğu enerji politikasını geliştirirken,
bölgedeki Arap devletleriyle de iyi ilişkiler kurmak istiyor. Zaten Ortadoğu’nun
enerji kaynaklarına bağımlılığı önlemek için, Çin diğer yurtdışı enerji kaynaklarını ve ulaşım kanallarını geliştirmeye ve çeşitlendirmeye devam ediyor.
Ortadoğu’da yaşanan sıkıntılardan dolayı enerji ithalatındaki zorluklara ve risklere rağmen Çin bölge ülkeleri ile güçlü ilişkiler kuruyor. Önümüzdeki yıllarda
bu ilişkiler ve bilhassa ekonomik bağlar şüphesiz ki daha da gelişecektir.
Kaynak: Middle East Institute
77
> 2016 MAYIS
Dünya Bülteni için çeviren: Cumhur İlter
> DÜBAM DUNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
YÜKSELEN GÜÇ
ÇİN’İN ORTADOĞU POLİTİKASI
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
> 2016 MAYIS
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
78
DÜBAM Yayınları
Küresel İletişim Merkezi
Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş
Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22
www.dunyabulteni.net/dubam

Benzer belgeler