Untitled - Abdi zdemir

Transkript

Untitled - Abdi zdemir
1
1944 yılında Antalya ili Gazipaşa
İlçesi Yivilhardım Köyü’nde doğdu. İlkokulu Köyü’nde bitirdi. 25 yaşında iken,
1968 yılında vekil İmam-Hatip olarak Gazipaşa İlçesi Çörüş Köyü’nde göreve başladı.
Ortaokulu, Alanya lisesi’nde, İmam-Hatip
Okulu birici devreyi, Antalya İmam-Hatip
Okulu’nda, Liseyi, Antalya Lisesi’nde ve
Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümü’nü 1968–1976 yılları arasında, orta ve yüksek tahsilini sekiz yılda açıktan imtihanlarla bitirdi.
Yirmi beş yıllık İmam-Hatiplik görevi içersinde 1980-1985 yılları
arası Alanya İmam-Hatip Lisesi’nde açıktan Arapça, Kur’an ve Din
kültürü derslerine girdi. Alanya Oba Babaoğlu Cami-i Şerifi’nde
görevli iken Alanya’da hafızlık temellerini attı. Oba Kur’ân Kursu’
nun İlk Hafızı İsmet Karakaya ve beş hafız arkadaşını yetiştirdi. I993
yılında emekli oldu. El’an Gazipaşa İlçesi Üçkonak Köyünde ikamet
eder.
İletişim:
1-Cumhuriyet mah. Gemi Yakası Cad. No: 80. Gazipaşa.
2-Üçkonak Köyü Gazipaşa/Antalya.
Tlf. O242 585 12 91
Gsm: 0536 729 12 27
Mail: [email protected]
MÜELLİFİN YAYINLANMIŞ ESERLERİ
1- Hikmet incileri I.II. cilt,
2- İslâm Tarihinden seçmeler I. II. cilt,
3- Kıssadan hisse,
4- İnsanı adam yapan özlü sözler,
5- Bedir, Uhud, Hendek, Mekke’nin Fethi ve Huneyn gazası,
6- Hz. Yusuf, Hz. Musa (A.s) ve bazı kıssalar.
Bu kitaplardan hâsıl olan gelir, fakir 10 öğrencinindir.
2
İTHAF
Yüce Rabbim bu eserimi yazmamdan dolayı bir sevap hâsıl ederse, sevabını merhum anam, babam ve beni
okutan hocalarımın ruhları bağışlarım.
Bu kitabı derlediğim Merhum Mustafa Âsım Köksal’
ın Hocanın ruhu şad olsun. Bu tip hizmet veren şahısların sayısını Yüce Mevlâm’ın çoğaltmasını en samimi
isteklerimle dua eder, dualarımın kabulünü dilerim. Hocam nur içinde yatsın. (Âmin)
Abdi ÖZDEMİR
(Âbid Abd-i KÂHYAOĞLU)
Emekli İmam-Hatib ve Sosyal
bilgiler öğretmeni
3
Ö N SÖ Z
İslâmın temel Kitabı olan Kur’an-ı Kerim’i İyi anlamanın tek çaresi, Peygamberimiz (sav)’ın hayatını konu alan İslâm Tarihi’ni çok iyi okumak, anlamak ve O’
nun, o devirdeki yaşam hallerini iyi bilmekten geçer. Rasûlüllâh’ın ve Sahabe-i Kiram’ın nasıl yaşadıklarını, hayat tarzlarını, İslâmı yaymak için ne tür zorluklara katlandıklarını öğrenmek, her Müslüman için bilinmesi gereken bir ilim dalıdır. Rasûlüllâh (sav)’ın yaptığı harplerdeki takip ettiği prensipleri, Müslümanlar için takip
edilecek en akılcı bir yoldur. İslâm Dininin ana kaynağı
Kur’an-ı Kerim olduğuna göre, bir Müslümanın hayatı,
Kur’an’ın gösterdiği yoldan ayrı düşünülemez. Bir Müslümanın hayat nizamı, Peygamberimiz (sav)’in yolu olursa, yaşam onun için mutlaka huzur doludur. İslâm Tarihi,
Peygamberimiz dönemindeki yaşamı, savaşları, cihat için
çekilen güçlükleri, Yahudiler, Hıristiyanlar, dâhili ve harici düşmanları ile takip ettiği geçim yolları, özellikle Bedir, Uhud, Hendek, Mekke’nin fethi ve Huneyn gazalarındaki prensipleri, Müslümanlara gösterdiği yol, hayatın her safhasında asla ihmal edilmeyecek yaşanması
gerekli bir hayat tarzıdır.
Bu kitabı Merhum Mustafa Âsım Köksal’ın İslâm
Tarihi isimli eserinden derledim. Hâsıl olan hayır merhumun ruhuna değsin. Müslümanların artık önü alınmaz
gücünü gösteren bu gazalar, İslâm tarihinde bir dönüm
noktası olup Müslüman olmak için heyetler akımı başlatan büyük tarihi olaylardır. Bu eserimin okunup eşsiz
liderimiz Hz. Muhammed (sav)’in yaşam tarzının Müslümanlar ve tüm insanlıkça tatbikini Cenabı Hakk’tan
niyaz eder, eksiklerimden özür dilerim.
4
BEDİR GAZÂSI NİÇİN VE NASIL YAPILDI?
(Hicretin ikinci yılında, Kureyş Kabilelerinden kadın,
erkek herkesi sermâye veyâ mal koyarak ve hatta bir kadının iki kere geri çevrilen bir devesi ile katıldığı 50.000
dinar sermâyeli, bin develik mal yüklü büyük ticâret
kervanı; Ebû Süfyan’ın idâresi ve içlerinde Mahreme b.
Nevfel ile Amr b. As’ın bulunduğu 30–40 (Taberiye göre:70) kişilik bir süvâri kâfilesinin himâyesi altında Şam’
ın Gazze pazarına gönderilmişti.
Kervandaki malın en çok kısmı, Ebû Uhayha Sâid b.
As ailesine âitti. Kervana yüklenen malların ya bütünü
onlarındı, ya da malların kazancına Kureyş kavmi ile yarı
yarıya ortaklardı.
Mahzun Oğulları, kervana 5000 veya 4000 miskal
altın ve 200 deve ile Ümeyye b. Halef 1000, Abdi Menaf
Oğulları da 10.000 miskal altınla katılmışlardı.
Kureyş müşrikleri, Hac yolunu müslümanlara kapadıkları için, onların da Şam ticâret yollarını kesmek
istediklerini biliyorlar ve bunun için çok uyanık ve tedbirli bulunuyorlardı.
Hatta Mahrama’nın anlattığına göre, Şam’dan korku
içinde yola çıkmışlar ve Şam’dan ayrıldıkları zaman da
Zamzam b. Amr’i, 20 dinar (Altın) ücretle kiralayarak
Mekke’ye göndermişler, kervanı korumak üzere kuvvet
yetiştirmelerini istemişlerdi.1
Ebû Süfyan, Hicâz’a yaklaştıkça, gelen giden yolculardan sık sık soruşturmalar yapıyor, Müslümanların Bedir’de önlerini kesmelerinden korkuyordu.
1
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 606.
5
Hz. Atike’nin Rüyası:
Zamzam’ın Mekke’ye gelişinde üç gece önce, Hz.
Âtike bint-i Abdulmuttalib, bir rüya gördü ve ondan
korktu. Kardeşi Abbas’a haber göndererek onu çağırttı:
“Kardeşim! Vallâhi geceleyin gördüğüm rüya beni çok
sarstı. Kavminin başına bir felâket ve musîbet gelmesinden korkuyorum. Sana anlatacağım bu rüyayı gizli tut,
kimseye söyleme!” dedi.
Hz. Abbas, ona ne gördün anlat!” dedi.
Hz. Âtike: gördüm ki, deveye binmiş bir adam gelip
Ebtah’da durduktan sonra yüksek sesle: “Ey vefâsız
cemâat! Üç güne kadar muhârebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!” diyerek üç kere bağırdı. Onu
gören halk, başına toplandılar. Sonra o adam Mescid-i
Haram’a girdi. Halk da kendisini takip ediyordu. Halk
etrafını sarmış olduğu halde devesi Kâbe’nin arkasında
durunca, o, yine aynı şekilde yüksek sesle: “Ey vefasız
cemâat! Üç güne kadar muharebe meydanına vurulup
düşeceğiniz yerlere yetişiniz!” diyerek üç defa bağırdı.
Sonra devesi Ebû Kubeys Dağı’nın başına durdu. O, yine
aynı şekilde yüksek sesle: “Ey vefasız cemâat! Üç güne
kadar muharebe meydanına vurulup düşeceğiniz yerlere
yetişiniz!” dedi. Sonra da bir kaya alıp yuvarladı. Kaya
yukarıdan aşağı doğru yuvarlanarak dağın dibinde
parçalandı. Mekke evlerinden o parçaların girip isabet etmediği ev kalmadı!” dedi.
Hz. Abbas: “Vallâhi, bu çok mühim bir rüyadır. Sen
onu gizli tut, hiç kimseye anlatma!” dedi.
Bu rüya kısa zamanda Mekke’ye yayıldı. Halk acele
hazırlandı. “Hz. Muhammed ve eshâbı, bunun da Hadremi’nin kervanı gibi mi olacağını sanıyorlar? Hayır, val-
6
lâhi, bunun, ondan bambaşka olduğunu öğrenecekler!”
diyorlardı.
Sefere bütün Kureyş erkekleri katıldılar. Sefere çıkmayanlar da yerlerine adam gönderdiler. Kureyş eşrafından, Ebû Leheb’den başka hiç kimse geri kalmadı. O da
4000 dirhem nakdi yardımda bulundu. İflas etmiş tüccarlardan Âsi b. Hişam’ı, 4000 dirhem alacağına karşılık,
kiralayarak bedel gönderdi, kendisi hasta olduğu için
Mekke’de kaldı.
Kureyş müşrikleri, insanları, Allâh yolundan alıkoymak için, mallarını saçarcasına harcadılar. Hazırlıklarını,
iki üç gün içinde bitirdiler. Silâhsızlar için silâh satın aldılar. Zenginler, bu hususta fakirlere ellerinden gelen yardımı yaptılar.
Kureyşin ileri gelenlerinden Süheyl b. Amr: “Ey kureyş topluluğu! Muhammed ve yanındaki gençleriniz,
yesriblilerle birlikte sizin kervanınıza, Kureyşin ticâret
kervanına saldırmışlar! Deve isteyene işte deve, yiyecek
isteyene işte yiyecek!” dedi.
Bedir Seferinin Gayesi:
Kur’anı Kerim’e göre: Bedir Seferi’nin gayesi, müşriklerle çarpışıp onların İslâmiyete karşı olan muka-vemetlerini kırmak, müslümanlığın tutunmasını ve yayılmasını sağlamak, müşrikliği ortadan kaldırmaktı:
“Hani, Allâh, size, iki tâifeden birini muhakkak
sizin olacağını va’detmişti. Siz ise, kuvveti ve silâhı
bulunmayanın size nasip olmasını arzu ediyordunuz.
Hâlbuki Allâh, emirleriyle hakkı açığa vurmayı, kâfirlerin kökünü kesmeyi, Hakk’ı yerleştirmeyi, batılı,
ortadan kaldırmayı, istiyordu. Mücrimler hoşlanmasa da (Enfal:7–8)”.
7
Bedir’de yapılacak çarpışmada, müşriklerin bozulup
kaçacakları da Peygamberimiz (sav)’a daha Mekke’ de
iken, Allâh tarafından “Yakında o cemâat bozulacak,
onlar, arkalarını dönüp kaçacaklar.2 Buyrularak haber
verilmiş bulunuyordu.
Hz. Ömer der ki: “Bu âyet, nâzil olduğu zaman, kendi
kendime (acaba hangi cemâat bozguna uğratılacak kimlere galebe çalınacak? demiştim. Bedir Günü gelip de
Resûlüllah’ın zırhını giymiş olduğu halde, bu âyeti okuduğunu görünce, anladım ki, Yüce Allâh, meğer Kureyş
müşriklerini bozguna uğratacakmış”3
Hz. Ali de: “Peygamber (sav), Medineye geldiğimiz
zaman, Bedir hakkında bilgi edinmek ister dururdu.
Bize müşriklerin gelmekte olduğu haberi erişince
Resûlüllah Bedir’e hareket etti. Bedir bir kuyudur. Biz
oraya yetişmekte müşrikleri geçtik!” der.
Enfal sûresinin 42 nci âyetinde açıklanmış olduğu
üzere, Kureyş müşrikleriyle Bedir’de harbe tutuşulacağı,
müslümanlara, Peygamberimiz (sav) tarafından önceden,
açıkça ve kesin olarak haber verilmiş olsaydı. Mutlaka
ihtilâfa ve anlaşmazlığa düşülecekti; nitekim müşriklerle
çarpışılacağını öğrenen Müslümanlardan bazıları hakikat
belli olduktan, Bedir’de müşriklerle çarpışılacağı açıklandıktan sonra bile, Peygamberimiz (sav)’ la münâkaşaya
kalkışmışlar, Kureyş müşrikleriyle çarpışmaya sanki ölüme sürüklenir gibi, isteksiz gitmişlerdi.
Bedirde müşriklerle çarpışılacağını anlayan Müslümanlardan, böyle isteksiz ve gönülsüz olanlar bulunduğu
gibi, kervan üzerine yüründüğünü sanarak daha Medine’de iken ağırdan alan seferden geri kalanlarda vardı.
2
3
Kamer Suresi, ayet: 45.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 25.
8
Bunun aksine, müşriklerle çarpışıp şehit olmak için
Bedir Seferi’ne katılmaya can atanlar bu yolda babalarıyla Kurra çekişenler bile vardı.
Ensar’dan Sa’d b. Heyseme, babasına; “Eğer, bu seferi mükâfatı cennetten başka bir şey olsaydı, Senden geri
kalırdım! Ben, bunda bana şehitlik nasîp olmasını umuyorum!” demişti.
Babası Heyseme, ona: “Sen, benden geri kalda, hamile kadınının yanında bulun!” dediği zaman Sa’d kabul etmemiş, Heyseme: “İkimizden birisi burada her halde kalması lâzım dediği zaman, aralarında Kur’a çekmişler,
kur’a Sa’d’a çıkmış, Bedir’de şehit edilerek muradına ermişti.
Peygamberimiz (sav)’ın Medine’den çıkışı:
Peygamberimiz (sav), Ramazan ayından sekiz gece
geçtikten sonra, Pazartesi günü (İbn-i Sa’d’a göre Ramazan ayından 12 gece geçtikten sora, Cumartesi günü)
Medine’de halka namaz kıldırmak üzere Abdullah b.
Ümmü Mektum’u yerine bırakarak yola çıktı.
Beyaz Sancağını Mus’ab b. Umeyr’e verdi. İki siyah
bayraktan Ukab adındakini Hz. Ali, Öbürünü de, Ensardan Sa’d b. Muâz taşıyordu.4
Bu seferde mazeretleri olanlara Peygamberimiz (A.s.), izin verdi. Gönlünden gitmek isteyenlerden meşru sebeplerden dolayı kalıp üzülenler de vardı
Bedir Seferi’nde iki atla 70 deve vardı. Develere nöbetleşe ikişer, üçer, dörder kişi bindiği oluyordu.
Yürüme sırası Peygamberimiz (sav), geldiği zaman:
“Yâ Resûlellah! Sen bin! Biz Senin yerine yürürüz! Dedikleri zaman, Peygamberimiz (sav), Siz yürümekte ben4
İbn-i İshak,İbni Hişam-Sîre, c. I-II, s.612-613.
9
den daha kuvvetli değilsiniz. Ecir ve mükâfat hususunda
da, ben, sizden daha ihtiyaçsız değilim!” derdi.
Sa’d b. Ubâde, Bedir Seferi için 20 deveye yiyecek
yüklemişti.
Bedir Mücahitlerinden 6 veyâ 9 unda zırh vardı.5
Peygamberimiz (sav), Bedir Seferi’ne çıkarken düşmanla çarpışamayacak derecede olan gençleri, gönüllerini olarak geri çevirdi.
Peygamberimiz (sav), Bedir’e gidenleri saydırdı ve
tekmil aldı.
Bu yolculuk esnasında, Büyûtüssükyâ’dan ayrılırken
Müslümanların perişan hallerine baktı da:
“Allâhım! Onlar, yaya ve yalın ayaktırlar. Sen onlara
binit ver!
Allâhım! Onlar, açık ve çıplaktırlar. Sen onları giydir!
Allâhım! Onlar açtırlar, Sen onları doyur; fakirdirler.
Sen onları fazl-u kereminle zengin et!” diyerek dua etti.
Bu seferde, Peygamberimiz (sav)’a Müslüman olmadıkları halde, Müslümanlar tarafında savaşıp ganimet almak için teklif getiren harpçiler başvurdular. Resûlüllah:
“Biz, müşrik olan şahıslarla, müşriklere karşı savaşmayız!” buyurarak böylesi tekliflere karşı: “Önce Müslüman
olun, sonra bizimle beraber savaşın!” buyurmuştur.
Peygamberimiz (sav), bir veyâ iki gün oruçlu olarak
yola devam ettikten sonra Müslümanlara, oruçlarını açmalarını emretti. Bazılarının Orucu açmadıklarını görünce: “Ey söz dinlemeyen cemâat! Ben Orucumu açtım.
Siz de açınız!” diye seslendi.
Peygamberimiz (sav) Akik’ten İbn-i Ezher deresine
kadar tenha yollardan gitti. Orada bir ağacın altına indi.
5
Diyar Bekrî-Hamis, c. I, s. 418.
10
Hz. Ebû Bekir, kalkıp taşların yanına vardı. Onlarla küçük bir mescid yapıp içinde Peygamberimizle (sav), birlikte namaz kıldı. Pazartesi sabahına kadar orada kaldı.
Peygamberimiz (sav) İbn-i Ezher Deresi’nden kalkıp
Zülhuleyfe’ye, sora, ûlâtul’-ceyş’e, sonra Türban ’a vardı. Türban’da iken, Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Ebi
Vakkas’a: “Ey Sa’d! Geyiğe bak!” buyurdu. Sa’d, hemen
o’nun için bir ok çıkardı. Peygamberimiz, kalkıp oku,
Sa’d b. Ebi Vakkas’ın omuzu ile kulağı arasına koydu:
“At! Allâhım! O’nun attığını rast getir!” dedi.
Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oku, şaşmadan geyiğin gerdânına sablanınca, Peygamberimiz (sav), gülümsedi. Sa’
d koştu; can çekişirken onu kesti. Yüklenip getirdi. Peygamberimiz (sav)’ın emriyle eshab arasında bölüştürüldü.6
Peygamberimizin Kureyş Azılılarına Bedduası:
Peygamberimiz (sav), Ramazanın 14. günün gecesinde Revhâ kuyusu’nun yanında namaz kıldı ve:
“Allâhım! Bu Ümmetin firavn’u olan Ebû Cehl’in
kaçıp kurtulmasına imkân verme!
Allâhım! Ebû Zem’a b. Esved’in kaçıp kurtulmasına
imkân verme!
Allâhım! Ebû Zem’a’nın gözlerine, Zem’a’dan dolayı, yakıcı yaşlar döktür!
Allâhım! Ebû Zem’a’nın gözlerini görmez et!
Allâhım! Sühey’lin kaçıp kurtulmasına imkân verme!” diyerek dua etti.
Peygamberimiz (sav), eshabına, Revha Vâdisi hakkında: “Burası, Arap vâdilerinin en üstünüdür!” dedi.
6
Vakıdî-Megazî, s. 17.
11
Yorgun Devenin Abdest suyu ile Zindeleştirmesi:
Revhâ’da iken, Rifâa b. Râfi’ ile kardeşi Hallâd b.
Râfi’in kendilerine âit olup Ubeyde b. Zeyd’le birlikte
nöbetleşe bindikleri develeri çöküp kendilerine zahmet
ve meşakkat verdiğinden Hallâd b. Râfi’: “Allâhım! Sana
nezrim olsun: bizi Medineye döndürürsen, bunu, boğazlayayım! ” diye yemin etti.
O sırada Peygamberimiz (sav), onların yanlarına uğradı: “Yâ Rasûlallâh; devemiz yorulup çöker oldu” diyerek şikâyetlendiler.
Peygamberimiz (sav), su getirtti. Bir kab içinde abdest aldı. Sonra: “Açınız ağzını!” dedi. Açtılar. Abdest
suyunu, devenin ağzına döktü. Sonra, başına, boynuna,
iki omuzu arasın ve kulağına döktü: “Bininiz artık!” dedi
geçip gitti.
Bedir Gazası’ndan dönerken, Munsaraf’ın dibinde
namazda iken kaçan ve tekrar çökmeye başlayan bu deveyi Hallâd b. Râfi’ kesti, etini fakirlere dağıttı. 7
Birer Vazife ile Medineye Döndürülenler:
Peygamberimiz (sav), Medine ve çevresindeki münafıklara gizli açık İslâm düşmanlarının arkadan herhangi
bir kötülükte bulunabileceklerini düşünerek, ensardan da
Ebû lübâbe b. Abdül Münzir’i Medine Vâliliğine, Asım
b. Adiyy’i Medine’nin Âliye ve Kubâ kısmında oturanlarla ilgilenmeye, Hâris b. Hâtıb’ı da, Amr b. Avf Oğullarından sızan habarleri incelemek üzere memur edip
Revha’dan geri çevirdi.
Bu yolculuk esnasında bir Arâbi gelip Rasûlallâha:
“Sen, gerçekten Peygamber isen, şu devemin karnındakini bil bakalım!” dedi.
7
İbn-i Esir-Üsdülgabe, c.II, s. 120.
12
Seleme b. Selâme, bu soruya üzülerek öfke ile: “O’
nun karnındaki döl, sendendir!” deyince, Peygamberimiz
(sav): “Sus! Adama çok ayıp lâf ettin!” diyerek, Seleme’nin ettiği çirkin lâftan hoşlanmadı.
Gözcü ve Keşif Kolu Olarak İleri Gönderilenler:
Peygamberimiz (sav), müşrikleri gözetlemek düşman
hakkında edinilecek bilgileri kendisine getirmek üzere
Cüheyhenelerin müttefiki olan Ensârdan Besbes b. Amr
ile Adiy b. Ebî zağbâ’yı gözcü olarak ileri gönderdi.8
Bu iki zat, Bedr’e kadar gittiler ve orada develerinden
indiler. Develerini suya yakın bir tepeciğe ıhdırdıktan
sonra su doldurmak üzere kırbalarını alıp suyun başına
geldiler.
O sırada, Mecdiy b. Amr-ı Cüheni, suyun başında bulunuyordu.
Suyun etrafına konmuş Cüheyne komşularından olup
para kazanmak maksadı ile subaşına devam eden ve biri,
öbürüne, bir dirhem borçlu olan iki kızdan birisi, arkadaşına “Yarın yahut öbür gün sabah kervan gelecek. Ben
onlara çalışır, sana olan borcumu öderim!” dediğini iştiler.
Mecdi de: “Doğrusun!” dedi. Sonra o kızları arasını
bulup düzeltti.
Adiy ile Besbes, bunları iştince, develerine binerek
Peygamberimizin (sav)’ın yanına döndüler, işittiklerini
naklettiler.
Ebû Süfyan ise, kervan gelmeden önce Bedir’deki suyun başına geldi. Orada gördüğü Mecdi b. Amr’a: “Sen
Muhammed’in gözcülerinde her hangi birini gördün
mü?” dedi
8
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 12.
13
“Mecdi de, hoşlanmadığım şüphelendiğim kimseyi
görmedim; ancak deveye binmiş iki kişinin şu tepeciğe
gelip develerini ıhtırdılar, gelip su kırbalarını doldurup
gittiler” dedi.
Ebû Süfyan, acele gelip develerin pisliklerini parçalayarak ezdi: ”Vallâhi, bunlar Yesrip yemleridir!” dedi.
Hemen arkadaşlarını yanına döndü. Kervanın yönünü,
deniz sahili istikamatine çevirdi. Bedir’i solda bırakarak
oradan süratle uzaklaştı.
Ebû Süfyan, Bedir’den gelip geçerken gecenin karanlığından yararlanarak, kervanı gecenin sonuna doğru Bedir’in arkasından geçirdi. Kervan halkı gücendi ise de
bunun neden yapıldığını anlayamadı.9
Peygamberimiz (sav) Mekkeli ve Medineli Müslümanların ileri gelenleri ile görüşüp onları savaşa hazırlamak istedi ve: “Ne dersiniz, Kureyş Kavmi Mekke’den
çıktılar. Bütün hınçları ve azgınlıklarıyla geliyorlar! Sizce kervan mı daha makbul, yoksa Kureyş ordusu mu?”
diye sordu.
Cevap: “Bize düşmanla karşılaşmaktan, kervanı takip
etmek daha makbuldur!” dediler.
Peygamberimiz (sav)’ın rengi değişti. Sorusunu tekrarladı ve kervan, deniz sahiline doğru geçip gitti. Ebû
Cehil ise geliyor!” buyurdu.
Yine cevap; “Yâ Resûlellah! Sana, kervan gerek kervan! Sen kervana bak, düşmanı bırak!” dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), kızdı ve ayağa
kalktı.10
Başka bir rivâyete göre: Peygamberimiz (sav) Müslümanlarla birlikte Medine’den çıkıp iki gün yol aldıktan
9
10
Vakıdî-Megazî, s. 27.
Diyar Bekrî-Hamis, c. I, s. 420.
14
sonra onlara: “Kureyş kavmiyle çarpışmak husûsunda
görüşünüz nedir. Onlar sizin yola çıktığınızı haber almış
bulunuyorlar?” buyurdu.
Cevap: “Hayır, vallâhi, bizde Kureyş Kavmi ile çarpışmaya takat yok; fakat biz, kervan üzerine yürümeye
istekliyiz!” dediler.
Peygamberimiz (sav): “Kureyş Kavmi ile çarpışmak
hususundaki görüşünüz nedir? Ne düşünüyorsunuz?” diyerek sorusunu tekrarladı.
Müslümanlar da: “Hayır, Vallâhi bizde Kureyş Kavmi ile çarpışmaya takat yok; fakat biz kervan üzerine yürümeye istekliyiz” dediler.
Hz. Ebû Bekir, ayağa kalkıp Kureyş Müşrikleri ile
çarpışılması hakkında güzel bir konuşma yaptı.
Konuşmasında şöyle dedi: “Yâ Resûlellah, gelen, vallâhi, Kureyş’tir ve Kureyşilerin kuvvetleridir.
Onlar şimdiye kadar zelîl olmadılar, azîz oldular.
Şimdiye kadar iman etmediler, inkâr ettiler.
Onlar, kuvvetlerini kolayca fedâ etmeyecekler; Seninle de muhakkak çarpışacaklardır!
O halde onların bu yoldaki hazırlıklarına karşı Sen de
tedbirli ol! Silâhlanmalarına karşı, silâhlan!” dedi.
Sonra Hz. Ömer, ayağa kalkarak Kureyş Müşrikleri
ile çarpışmanın gereği hakkında güzel bir konuşma yaptı.
Dedi ki: “Yâ Resûlellah! Gelen Vallâhi Kureyş’tir,
Kureyş’in kuvvetidir.
Onlar şimdiye kadar zelîl olmadılar, azîz oldular.
Şimdiye kadar iman etmediler, inkâr ettiler.
Onlar, kuvvetlerini kolayca fedâ etmeyecekler, Seninle de muhakkak çarpışacaklardır!
O halde onların bu yoldaki hazırlıklarına karşı Sen de
tedbirli ol! Silâhlanmalarına karşı, silâhlan!” dedi.
15
Daha sonra Mıkdad b. Amr kalkıp: “Yâ Resûlellah!
Allâh Sana ne emretti ise, yerine getir. Biz Seninle beraberiz, Senin yanındayız! Biz İsrâil Oğullarının Hz. Mûsâ’
ya dediği gibi “Git! Sen ve Rabbin, ikiniz onlarla çarpışınız da biz burada oturalım! demeyiz.
Fakat deriz ki, git! Sen ve Rabbin onlarla çarpışınız,
biz de sizinle birlikte yanınızda çarpışırız!
Seni, Hak din ve kitapla Peygamber gönderen Allâh’a
yemin ederim ki: Sen bizi ‘Mekke’nin arkasında denize
doğru beş gecelik mesafedeki’ Birkülgımad’a kadar yürütecek olsan Seninle birlikte oraya kadar yürür, Senin,
sağında, solunda önünde ve arkanda çarpışırız” dedi.
Mikdad’ın bu sözü Peygamberimiz (sav)’ı sevindirdi
ve yüzünü parlattı. Peygamberimiz (sav) O’na hayırlı
dualar etti.11
Bundan sonra Peygamberimiz (sav), ensar’ı konuşturmak istedi ve: “Ey nâs! Siz de bana bir işârette bulununuz!” dedi.
Ensar, halkın çoğunluğunu teşkil ediyordu ve onlar
Akabe’de Peygamberimize biat ettikleri sırada: “Yâ Resûlallâh! Sen bizim diyârımıza gelinceye kadar Senin himayenden uzağız, sorumlu değiliz; ancak bize geldiğin
zaman, Sen, bizim himâyemizdesin! Çocuklarımızı ve
âilemizi koruduğumuz gibi, Seni de koruyacağız!” diye
taahhüde bulunmuşlardı.
Buna göre, Peygamberimiz (sav), O’nların: Biz, ancak Medine’de hücum edecek düşmana karşı sana yardımda bulunmaya söz vermiştik. Düşmanın memleketlerine doğru gitmeye, üzerlerine yürümeye söz vermiş
11
Buharî-Sahih, c.V, s, 4; Ahmed b. Hanbel-Müsned, 4376.
hadis.
16
değiliz!” gibi bir mütalâada bulunabileceklerinden çekiniyordu.
Peygamberimiz, (sav)’ın sözü üzerine Sa’d b. Muâz
kalkıp: “Yâ Resûlallâh! Galiba bizi murâd ediyorsun?
dedi.
Peygamberimiz (sav): “Evet” deyince, Sa’d b. Muaz:
“Biz, Sana iman ve Seni tasdik ettik. Bize getirdiğin
şeyin de hak ve gerçek olduğuna şehadet ettik. Bu hususta dinlemek ve itâat etmek üzere Sana kat’i sözler de verdik.
Yâ Resûlallâh! Nasıl istersen, öyle yap! Biz Seninle
beraberiz!
Seni Hak din ve Kitapla gönderen Allâha and olsun
ki, Sen bize şu denizi gösterip dalarsan, biz de Senle birlikte dalarız! Bizden bir kişi bile geri kalmaz!
Yarın, bizimle birlikte düşmanımıza karşı gitmeni de
hoşlanmaz değiliz!
Harb de direnmek, güçlüklere göğüs germek, düşmanla karşılaştığımızda da, Sana sadakat göstermek, bizim içindir, bizim şiarımızdır.
Umulur ki, Allâh, Sana, bizden, gözünü aydın edecek
kahramanlıklar gösterecektir!
Allâhın bereketi ile yürüt bizi!” dedi
Sa’d b. Muâz’ın bu sözü, Peygamberimiz (sav)’ı çok
sevindirdi ve neşelendirdi.
Peygamberimizin Zaferi Müjdelemesi:
Peygamberimiz, Müslümanlara: “Haydi yürüyünüz!
Size müjdelerim ki: Yüce Allâh, iki tâifeden birini bana
vâd etti.
17
Vallâhi, şimdi, ben, sanki Kureyş Kavmi’nin harp
meydanında vurulup düşecekleri yerlere, bakıyor oraları
görüyorum!” dedi.12
Peygamberimiz (sav), Tiyâ mevkiinde eshabdan bazıları ile birlikte dolaşırken, Süfyân-ı Damrî adında ihtiyar
bir Arab’la karşılaştı ve ondan Kureyşlerin nerede olduklarına dair sağlam bilgiler aldı.
Müslümanlarla Kureyş müşrikleri arasında bir kum
tepesi iki tarafı birbirine göstermiyordu.
Peygamberimiz (sav), uğradığı Zefiran’dan ayrılıp
Esâfir Tepesi’ne doğru ilerledi. Oradan Debbe Köyü’ne
indi.
Büyük bir dağ gibi kum yığını olan Hannan’ı sağda
bırakarak yola devam etti.
Peygamberimiz (sav) ile Hz. Ebû Bekir, binitli idi.
Nihayet Bedr’e yakın bir yere indiler.13
Bedir yakınına cuma gecesi, yatsı vaktinde gelmişlerdi.
Peygamberimiz (sav): “Şu küçük tepe yanındaki kuyu
başından bir takım bilgiler elde edebileceğimizi umarım!” diyerek Hz. Ali, Zübeyr b. Avâm, Sa’d b. Ebi Vakkas, Besbes b. Amr gibi bazı sahabileri oraya gönderdi. O
sırada, Kureyş’in sucuları, su taşıyan develeri ile birlikte
kuyunun başında bulunuyorlardı.
Onlardan bazılarını yakaladılar, bazıları da kaçtılar.
Kaçan sucular ortalığı velveleye verdi. Yakalananlardan Haccac Oğullarının kölesi Eslem ile Âs b. Saîd
Oğullarının kölesi Arîz Ebû Yesâr’ı getirdiler.
Peygamberimiz (sav), onlara soru somaya başladı:
“Kureyş hakkında bilginiz nedir? dedi.
12
13
İbn-i Esir Kâmil, c. II, s. 57.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 615-616.
18
Onlar: “Vallâhi, şu gördüğün kum tepesinin en yüksek, en uzak tarafındadırlar!” dediler.
Peygamberimiz: “O cemâat ne kadardır?”diye sordu.
“Pek çok!” dediler
Peygamberimiz (sav): “Her gün kaç deve keserler?”
diye sordu.
“Bir gün 9,bir gün 10,”dediler.
Bunu üzerine Peygamberimiz (sav): ”Kureyş Cemâatı,950 ile 1000 kişi arasıdadır!” buyurdu.
Kureyş eşrafından kimlerin olduğunu soran Peygamberimize, onlar bildiklerini söylediler. Bunların (Eşrafların) sayıları 15 kadardı.
Peygamberimiz eshabına dönerek: “İşte, Mekke, ciğer parelerini size fedâ etti!” buyurdu.
Bedir Kuyusu’nun Başında Karargâh Kurulması:
Peygamberimiz (sav), Bedr’e gelip suyun en yakın
bir yerine indi. Nerede karargâh kurulması uygun olacağını eshâbıyla görüştü.
O zaman, otuz yaşlarında bulunan Hubab b. Münzir,
ayağa kalktı: “Biz harpçi kimseleriz. Ben, bütün suları
kapatıp bir tek su menbaı üzerine karargâh kurmayı uygun görürüm!” dedikten sonra: “Yâ Resûlallâh, burası,
sana Allâh’ın emr ettiği, bizim için ileri gidilmesi veya
geri çekilmesi câiz olmayan bir yer midir? Yoksa şahsi
bir görüş neticesi, bir harp ve harp tedbiri olarak mı seçildi?” diye sordu.
Peygamberimiz (sav): “Hayır! Şahsi bir görüş neticesi, bir harp tedbiri îcâbı olarak seçildi” buyurdu.
Hubab: “Yâ Resûlallâh, burası inecek bir yer değildir.
Sen, halkı buradan hemen kaldır. Kureyş Kavmi’nin konacağı yerin yakınındaki subaşına gidip konalım. Ben
19
orayı bilirim Orada bol tatlı sulu bir kuyu bulunduğunu
biliyorum. O’nun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım.
Sonra da bir havuz yapıp, onu su ile dolduralım. Sonra da
müşriklerle çarpışalım. Biz susadıkça, havuzumuzdan
içeriz. Onlar su bulup içemezler. Müşkül duruma düşerler!” dedi.
Vakidi, İbn-i Sa’d, Belâzuri ve Hâkim’e göre: o sırada Cebrâil gelip: “Hubâb’ın işâret ettiği rey, yerindedir!”
dedi.
Peygamberimiz de: “Ey Hubâb, rey, Senin işâret ettiğindir!” diyerek hemen ayağa kalktı. Kendisi ile birlikte
halk da, bulundukları yerden kalktılar Kureyş Müşriklerinin konacakları yerin yakınındaki suyun yanına kadar
gittiler. Sonra, Peygamberimiz (sav), emretti, kuyular
kapatıldı, bir havuz yapılıp içerisi kuyu suyu ile dolduruldu ve içine de bir kab konuldu.
Peygamberimiz (sav), Bedr Kuyularının kapatılması
ve batırılması işini Hz. Ali’ye emr ve havale etmişti.14
Bedr, Arapların panayırlarından, toplu alış veriş yerlerindendi.
Sa’d b. Muâz: “Yâ Resûlallâh, biz, sana hurma dallarından, içinde gölgeleneceğin bir gölgelik de yapmayalım
mı? Biz Senin yanına bir hayvan hazırlar, sonra da düşmanlarımızla karşılaşır ve çarpışırız.
Eğer Allâh, izzet ve kuvvet verip bizi düşmanımıza
galip kılarsa ki; zaten istediğimiz budur, ne âlâ; eğer aksi
zuhur ederse, Sen hayvanına biner, gerimizde bulunan
kimselere, Seninle sefere çıkmamış, Senden geri kalmış
olan cemâatın yanına dönersin ki, Yâ Nebiyyllâh! Biz,
sana onlardan daha sevgili değiliz. Onlar Seni harp edeceğine kanaat getirselerdi, Senden aslâ geri kalmazlardı.
14
Aliyyülmüttakî- Kenzül Ummal, c. IV, s. 100.
20
Allâh, Seni, onlarla korur, onlar, Senin emirlerini dinler,
iyiliğini dilerler. Senin yolunda mücadele ederler!” dedi.
Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Muâz’ın sözlerinden
çok memnun oldu ve ona hayırlı duada bulundu ve hemen bir gölgelik yapıldı.
Peygamberimiz (sav), gölgeliğin içine Hz. Ebû Bekir’le girdi.
Melekler: “Sıddîyk, gölgelikte Resûlüllahla birlikte!
Görmüyor musunuz? diyerek birbirlerine müjdelediler.
Dîyarbekrî’ye göre: Bedir Mescid’i, bu gölgeliğin yerine kurulmuştur.
Sa’d b. Muâz, kılıcını sıyırıp gölgeliğin kapısı önünde
nöbet tuttu.
Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir’in bu nöbeti, kılıcını sıyırarak
herkesten önce bu vazifeyi yaptığını söyler.
Müşriklerin sayısı 950 idi 700 deve,100 süvarileri
vardı.
Süvarilerin hepsi, hatta yayalar bile zırhlı idi.15
Müşriklerin sayısının 1000 kişi olduğu da rivâyetler
arasındadır.
Müşrik ordusundaki yüz attan otuzu, Ebû Cehl’in kabilesi Mahzun Oğullarına âitti.
Îmâ b. Rahadatül Gıfari de, Kureyş Müşriklerine hediye olarak, oğlu ile 10 deve göndermiş: “Eğer isterseniz
silâh ve adam yardımı da yaparız!” demiştir.
Onlar da: “Sen üzerine düşeni yaptın! Biz sağ olursak, insanlarla çarpışmaktan bize bir zaaf ve zarar gelmez; eğer Muhammed’in dediği gibi, biz, Allâh ile çarpışmış oluyorsak, o takdirde Allâh’a hiç kimsenin gücü
yetmez!” dediler.16
15
16
İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 56.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c. I, s. 621.
21
Peygamberimizin (sav), Bedir’de, müşrik ulularını
ölüp düşecekleri yerleri bir gün önce birer birer göstermiş
ve onlardan hiçbirisi Peygamberimizin gösterdiği yerlerin
dışında ölmemiştir.
Peygamberimiz(sav), Bedir Vâdisi’nde ki karargâhı
kumluktu. Kolaylıkla yürüyemiyorlardı. Yürürken ayakları kuma gömülüyor, su sıkıntısı da başlamıştı; Müslümanlardan bazıları ihtilâm olmuşlar, abdest, gusül için su
bulmada zorlanıyorlar, şeytan ise durmadan korku ve
vesvese veriyordu.
O sırada Yüce Allâh, gökten yağmur yağdırdı. Müslümanlar kaplarını ve su havuzlarını doldurdular. Abdest
aldılar, gusül yaptılar, hayvanlarını da suladılar.
Yağmur aynı zamanda yerin tozlarını yatıştırdı ve
yeri pekiştirdi.
Ayaklar kumlara batmadan yürünür hale geldi.
Müşrikler ise, çamur ve sel içinde hareketsiz kaldı17
lar.
Hz. Ömer’in Sulh İçin Müşriklere Gönderilmesi:
Kureyş Müşrikleri, gelip Bedr’e kondukları zaman,
Peygamberimiz onlara Hz. Ömer’i gönderdi: “Bu işten
vazgeçiniz, geri dönüp gidiniz! Sizden başkası ile çarpışmak, bana sizinle çarpışmaktan daha makbuldur!”
dedi
Hâkim b. Nizam: Muhammed, size karşı insaflı davrandı. İsteğini hemen kabul ediniz; dediğini kabul etmezseniz, And olsun ki, O, bundan sonra size insaflı davranmaz!” dedi.
Ebû Cehil, Allâh, bize onlardan öç alma imkânını
verdikten sonra, öcümüzü almadıkça, and olsun ki geri
17
Ahmed b. Hanbel-Müsned, 182. Hadis.
22
dönmeyeceğiz! Onlara hadlerini bildireceğiz ki, bundan
sonra ebediyen ne gözcü çıkarılabilsin ne de kervanımızın önüne geçilebilsin!” dedi.18
Müşrikler Peygamberimiz ile çarpışmaktan vazgeçmediler.
Kureyş Müşrikleri Bedr’e gelip kondukları zaman,
Müslümanların ve ağırlıklarının, miktarını tahmin ve tayin etmek üzere Cumah Oğullarından Umeyr b. Vehbi
vazifelendirdiler ve: “Sen bize Muhammed’in eshabını
tahmin et!” diyerek, İslâm karargâhına doğru gönderdiler. Umeyr, keskin bir tahminci idi. Atını eğerleyip
İslâm karargâhının çevresini dolaştıktan sonra, müşriklerin yanına döndü.
Müslümanlar, 300 kişidir.70 develeri 2 de atları var.
Başka da geride destekleyecek güçlerini göremedim dedi.
Pek az yiyecekleri olduğunu söyledi. Ben, Yesribin Saka
develerinin ölü taşıdıklarını görür gibi oldum!” dedi
Müşrikler, Ebû Üsâmetül Cüşeymi ’yi de Müslümanların güç miktarını tahmin için gönderdiler. O da, dolaşıp
gelince, vallâhi öyle bir cemâat gördüm ki, onlar ailelerine dönüp gitmeyi istemiyorlar. Ölmeyi isteyen bir
cemâat! Onların kılıçlarından başka ne koruyucuları var,
ne sığınakları! Zırhlar altında kavga ve belâ tüten gök
gözler!” dedi.19
Bedir Savaşında Muhacirlerin parolası (Yâ Beni Abdurrahman)
Hazreclilerin: (Yâ Beni Abdullah) Evslilerin: (Yâ Beni Ubeydullah)
Resûlüllah’ın ve bütün Müslümanların: (Yâ Mansur!
Emit.)
18
19
Vakıdî-Megazî, s. 44.
Vâkıdî- Megazî, s. 45.
23
İbn-i Hişam’a göre: Resûlüllah’ın eshabının Bedir
Günü parolası, (Ahad!) (Ahad!)
Belâzüri’ye göre: Resûlüllah’ın parolası: (Emit!)
Emit!) idi.20
Muhacirlerin en büyük Sancağı, Mus’ab b. Umeyr’de
Hazreclilerin Sancağı Hubab b. Münzir’de, Evslilerin
Sancağı da Sa’d b. Muaz’da idi.
Müşriklerin sancakları ise, Nadr b. Hâris,Talha b. Ebi
Talha ve Ebû Aziz b. Umeyr’de idi.
Peygamberimizin Mücâhitlere Hitâbesi:
Peygamberimiz (sav), Allâh’a hamd-ü Senadan sonra, Müslümanlara şöyle hitâp etti:
“Bundan sora derim ki: Ben, sizi, Allâh’ın emir ve
teşvik ettiği şeye teşvik eder, nehy ettiği şeylerden de
nehy ederim.
Şüphe yok ki, Şânı Yüce olan Allâh, hak ve gerçek
olanı emr eder. Doğruluğu sever. Hayır, sahiplerine kendi
katındaki mevki ve liyakatlerine göre sevap verir ki, onlar, O’nunla anılır ve O’nunla üstün sayılırlar.
Siz, hak ve yerlerinde öyle bir yerde bulundunuz ki,
Allâh, orada, hiç kimsenin, Allâh rızasından başka bir
isteği ameli kabul edilmez!
Sabır; zahmet ve sıkıntı yerlerinde gösterilirse, Allâh,
o’nunla üzüntüleri açar, dağıtır, gamdan kurtarır. Âhirette
de, felâh ve necâta erişilir.
Allâh’ın aranızda bulunan Peygamberi, sizi, Allâh’ın
azâbı ile korkutur. Ve size, emir ve tavsiyelerde bulunur.
Allâh’ın buğuz ettiği bazı işlerinizi, bu gün, O’nun
görmesinden utanınız!
20
Belâzürî- Ensab, c. I, s. 293.
24
Allâh (…Allâh’ın gazabı, sizin kendinize (birbirinize) olan öfkenizden daha büyüktür…21
O halde, Allâh’ın kitabında size emrettiği şeylere ve
âyetlerinden gösterdiklerine bakınız!
Allâh, size, zilletten sonra, izzet ve şeref verdi.
Öyle ise, Kitabına ve emirlerine sımsıkı sarılınız ki,
Rabbiniz sizden razı olsun.
Rabbiniz, bu yerlerde rahmetini ve mağfiretini vâd ettiği emrini yerine getirmeye duruşunuz ve imtihanı kazanınız; çünkü O’nun vâdi hak, sözü gerçek, ıkabı da şiddetlidir.
Ben ve siz, Hayy ve Kayyum olan Allâh’a bağlıyız.
O’na sığınmış O’na tutunmuş, O’na dayanmışızdır. En
son dönüşünüz de O’nadır.
Allâh, beni ve Müslümanları yarlığasın!”22
Saf bağlandığı zaman, Kutbe b. Âmir, iki safın arasına bir taş atıp şu taş, firar etmedikçe, ben de firar etmeyeceğim!” dedi.23
Sabahleyin, Kureyş Müşrikleri, karargâhlarından kalkıp Akankalkum Tepesi’nden Bedir Vâdisi’ne doğru gelmeye başladılar.
Müşrikler için yer tutmak üzere, tepeden ilk görünen
atlı, Zem’a b. Esved’di ve oğlu da arkasında kendisini
takip ediyordu.
Peygamberimiz (sav), Kureyş Müşriklerinin zırhlar
içinde, tamamiyle silâhlanmış, yığınlar halinde akıp geldiklerini görünce:
21
22
23
Mü’min Suresi, Ayet: 10.
VÂkıdî- Megazî, s. 42-43.
İbn-i Esir-Üsdülgabe, c. IV, s. 202.
25
“Allâhım! İşte bu Kureyş müşrikleri, olanca kibir ve
gururları, olanca büyüklenmeleri ve övünmeleri ile geliyorlar. Sana meydan okuyor, Resûlü’nü yalanlıyorlar.
Allâhım! Bana yapmış olduğun yardım vâdini yerine
getir!
Allâhım! Onları sabahleyin helâk et!
Allâhım! Sen bana kitap indirdin. Müşriklerle çarpışmayı emr ettin. İki tâifeden birisini nasîp edeceğini de
vâ’d ettin. Sen verdiğin sözden caymazsın!” diyerek dua
etti.
Kureyş Müşrikleri, müslümanların karşısında saf bağlayıp kılıçlarını sıyırdılar.
Ebû cehil, safda kısrağının üzerinde idi. Utbe, kılıcını
sıyırıp Ebû Cehl’in atının ayaklarına çarpınca, at geriledi.
Ebû Cehil’e “İn! Bu gün, binilecek gün değil, Senin bütün kavmin binitli değiller!” dedi. O da, indi.
Utbe: “Bu sabah, hangimizin, kabilesi için solak (uğursuz) ve işe yaramaz olduğu belli olacak!” dedi.
Harb ateşini, müşriklerden ilk önce, Âmir b. Hadramî
meydana çıkarak, tutuşturdu.
Ona Hz. Ömer’in azatlı kölesi Mihca b. Sâlih, karşı
çıktı.
Mihcâ’nın Şehit Düşmesi:
Mihcâ, Âmir b. Hadramî’nin attığı bir okla iki saf
arasında şehit düştü. Muhacir Müslümanların verdikleri
ilk şehitti.
Mihcâ, Yemenli idi ilk Müslümanlardan olup, Peygamberimiz (sav)’a müşrikler, onu yanından uzaklaştır
diye çok baskı yapmışlardı.
En’am Sûresinin 52. ayeti, Mihcâ ve o’nun gibi 6
Müslüman hakkında nâzil olmuştur.
26
Hârise b. Surâkanın Şehit düşmesi:
Ensardan ilk şehit düşen de, Hârise b. Surâka idi. Havuzdan su içerken, Hıbban b. Arika’nın rast gele attığı bir
okla boğazından vurulup şehit düşmüştü. Annesi Rubeyde, Peygamberimize oğlunu sorduğu zaman, Peygamberimiz (sav): “Ey Hârise’nin annesi, oğlun, bir cennette
değil; cennetlerdedir! Buyurarak, o’nun Firdevs-i âlâ da
olduğunu söylemiştir.
Hz. Ali der ki: “Bedir Günü, harp şiddetlendiği zaman, Resûlüllah’a sığınmıştık.
O gün, insanları en cesaretlisi ve en kahramanı O idi.
Müşriklerin saflarına Ondan daha yakın olan bir kimse
yoktu!
Kureyş müşriklerinden bir takım kimseler, Müslümanların havuzundan su içmek için gelmişlerdi. Müslümanlar, su içirmek istemediler.
Peygamberimiz (sav): “Bırakınız içsinler!” buyurdu.
Suyun başına gelip içtiler.
Hâkim b. Hizâm da bunların içinde idi. O gün Hâkim’den başka hiç kimse kalmadan, Havuzdan su
içenlerin hepsi savaşta öldürüldüler.
Peygamberimizin (sav) Allâh’a Duası:
Hz. Ömer derki: “Bedir Günü, Peygamber (sav) eshabına baktı. Onlar üç yüz küsür, bir de müşriklere baktı,
onlar 1000 den fazla.
Peygamberimiz (sav), Kıbleye döndü. İki ellerini
uzattı, üzerinde ridâsı ve izârı vardı.
“Allâhım! Bana yaptığın vâ’din nerede?
Allâhım! Bana yaptığın vâ’dini yerine getir!
27
Allâhım! Şu bir avuç İslâm cemâatını helâk edersen,
artık sana yeryüzünde hiç ibâdet olunmaz!” diyor, durmadan Rabbından yardım diliyor Ona yalvarıyordu.
Ridâsı omzundan kayıp düştü. Hz. Ebû Bekir, gelip
onu Resûllah’ın omzuna koydu ve arkasından ayrılmadı.
Nihayet, Hz. Ebû Bekir dayanamadı: “Yâ Nebiyyallâh! Rabbı’na niyaz ettiğin yetişir artık! O, Sana olan vâ’
dini muhakkak yerine getirecektir!” dedi.
Peygamberimiz (sav), safları tanzim ettikten sonra
gölgeliğine döndü ve yanında Hz. Ebû Bekir olduğu halde Allâh’a (c.c.) yalvarmaya devam etti.
O sırada Peygamberimize (sav), hafif bir uyuklama
hâli geldi. Sonra uyandı: “Müjde Ey Ebû Bekir! Sana
Allâh’ın yardımı geldi İşte şu Cebrâil (sav)’dir. Kum
tepeleri üzerinde atının dizginini tutmuş, silâhlanmış emir
bekliyor!” buyurdu. Nihayet, Hz. Ebû Bekir, Peygamberimizin elini tuttu: “Yâ Resûlellah! Yetişir! Sen Rabbine
çok ısrar ettin, Allâh, Sana olan vâ’dini elbette yerine
getirecektir dedi.24
Peygamberimiz (sav), üzerine zırhını giyinmişti. Bir
müddet sonra: “Yakında o cemââat, bozulacak, onlar
arkalarını dönüp kaçacaklar!25 âyetini okuyarak çadırdan dışarı çıktı.
Müslümanlara Yardıma Gelen Melekler:
Müminler, kendilerinde geçmiş bir halde, Peygamberimizin yanında öbek öbek dikilip durdukları zaman,
Peygamberimiz (sav), Onlara Cebrâil, (sav)’in, Mikâil’
24
25
Vakıdî-Megazî, s. 47.
Kamer Suresi, Ayet: 45.
28
in, İsrafil’in biner melekle yardıma geldiklerini müjdeledi. 26
Rivâyete göre: Önce: Benzeri görülmedik şiddetli bir
rüzgâr geldi, sonra geçip gitti.
Arkasından ikinci bir rüzgâr geldi, o da geçip gitti.
Daha sonra üçüncü bir rüzgâr geldi.
1.Rüzgârda Cebrâil (sav), 1000 melekle gelip Peygamberimiz (sav)’ın yanında yer aldı.
2.Rüzgârda Mikâil, 1000 melekle gelip Peygamberimiz (sav) sağında yer aldı.
3.Rüzgârda İsrâfil 1000 melekle gelip Peygamberimiz (sav) solunda yer aldı.27
Melekler, Başlarına beyaz sarık sarmışlar, sarıkların
uçlarını arkalarına salıvermişlerdi. Yalnız, Cebrâil’in sarığı, sarı idi.28
Meleklerin hepsi de, kır atlı idiler. Atlarının alınlarında sarkan perçemleri vardı.
Peygamberimiz (sav): “Melekler, alâmetli ve nişanlıdırlar. Siz de, kendilerinize, birer alâmet ve nişan yapınız!” buyurdu. Bunun üzerine, Mücâhitler, miğferlerine
ve başlarına giydikleri şeylere, yünden vesâireden alâmetler taktılar.
Meleklerin, Yardım Ettikleri:
Müşrikler, Müslümanlarla çarpışmaya girdikleri zaman, sert, ufak taşların, taşlardan çıkardıkları sesler, madeni sesler gibi, gökten yere sesler gelmeye başladı!
26
27
Enfal Suresi, ayet: 9-10.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 16 Hâkim-Müstedrek, c. III, s.
68-69.
28
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 633; Taberî-Tarih, c.
2, s. 282.
29
Bu sesler, müşriklerin önlerinde ve arkalarında çınlamakta, yüreklerini titretmekte idi!29
Peygamberimizin (sav), sağında, solunda, önünde ve
arkasında tanınmayan kişilerin, müşriklere kılıç vurdukları görülüyordu.
Çünkü Kur’ân-ı Kerim’e göre, Yüce Allâh, Meleklere: “Ben, sizinle beraberim! Haydi, iman edenlere
sebât ilham ediniz!) diye vahy ediyor, (Kâfirlerin yüreklerine korku salacağım! Hemen vurunuz boyunlarının köküne! Vurunuz! Onların her Parmağına!”
diyordu.
Çünkü onlar, Allâh’a ve Resûlü’ne karşı geldiler.
Kim, Allâh’a ve Resûlü’ne karşı gelirse, Allâh’ın
cezâsı çok çetindir! 30
Rivâyete göre: Peygamberimiz (sav), Hz. Ali ve Hz.
Ebû Bekir’e: “Sizden birinizin yanında Cebrâil, diğerinizin yanında Mikâil ve İsrâfil bulunuyor!” buyurmuştur.
Müslümanlara yardım için gelen Melekleri, kaçan ve
esir alınan müşriklerden görenler ve anlatanlar vardı.
Huveytıb b. Abdül’Uzzâ der ki: “Ben Bedir’de müşriklerle birlikte bulundum.
Birçok meleğin, yerle gök arasında çarpıştığını ve
esirler aldığını gördüm. Bunu hiç kimseye anmadım.”
Zehebî, Huveytıb’ın, kendi kendine: “Bu zat, himâye
olunuyor, korunuyor” dediğini de kaydeder.
Rivâyete göre: Gıfar Oğullarından birisi, müşrik iken,
amcasınınoğlu ile birlikte Bedir’e gelmişler, yenilen taraftan bir şeyler yağmalamak maksadıyla, yüksek bir tepeye çıkıp muhârebenin neticesini gözlemeye başlamışlardı.
29
30
Vâkıdî-Megazî, s. 70.
Enfal suresi, ayet: 12-13.
30
O sırada kendilerine yaklaşan bir bulutun içinde
kırbaç, silâh şakırtılarını ve at kişnemelerini ve birisinin
de: “İleri atıl Hayzum!” dediğini iştince, amcaoğlunun
ödü patlamış ve olduğu yerde canı çıkmıştı. Öbürü ise,
korkusundan bayılmış, öleyazmıştı.
Hayzum, Cebrâil’in atının ismi idi.
Aklı başına gelen adam İslâm ordusunun yanına geldi. Sonra eski yerine döndü; fakat orada önceden işitmiş
olduğu şeylerden hiç birisi yoktu.
Ebû Dâvut (veya Umeyr) Mâzini der ki: “Bedir Günü, müşriklerden birinin peşine düştüm. Kılıcım o’nun
başına erişmeden, kellesinin yuvarlandığını gördüm! Onu
benden başkasını vurup öldürdüğünü zannettim.
Sehl b. Huneyf de: “Bedir Gününde, herhangi birimiz, bir müşrikin başına kılıcımızı çaldığımız zaman,
kılıcımız daha o’nun başına erişmeden, kellesinin bedeninden kopup yere yuvarlandığını görüyorduk.” der.
Peygamberimiz Verdiği Sopanın Kılıç oluşu:
Ükkâşe b. Mıhsan, müşriklerle çarpışırken, kılıcı elinde kırlınca, Peygamberimiz (sav) yanına geldi. Peygamberimiz (sav), O’na bir sopa uzattı: “Bununla vuruş Ey
Ükkâşe!” buyurdu.
Ükkâşe, onu, Peygamberimizin (sav), elinden aldı.
Sopa Ükkâşe’nin elinde kımıldayarak uzun boylu, sırtının
ortası kuvvetli, parlak, keskin bir kılıç haline geldi.
Allâh, Müslümanlara, zafer ihsan edinceye kadar,
Ükkâşe, o kılıçla harp etti. Ükkâşe, El’Avn ismi verilen
bu kılıcı, Peygamberimizle bulunduğu bütün gazvelerde
de, kullandı.31
31
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 637.Vâkıdî-Megazî,
s. 68. İbn-i Sa’d-Tabkat, c. I, s. 188.
31
Müşriklerin Üzerine Saçılan Toprak:
Peygamberimiz eline bir avuç kum alıp Kureyş müşriklerine karşı durdu: ”Kara olsun yüzleri!” diyerek avucundakileri, müşriklere doğru saçtı. Sonra da eshabına
emir verdi: ”Hücuma kalkınız, saldırınız!” buyurdu.32
Saçtığı ince kumdan, gözleri ve yüzleri kum dolmayan bir kimse kalmadı. Son derece sersemleştiler. Nereye
gideceklerini bilemediler.
Toprak saçma hadisesi, Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:
“Onları, siz öldürmediniz, Allâh öldürdü. Onu (o
kumları) attığında, Sen atmadın, Allâh attı!” 33
Sa’ad b. Muaz’ın, müşriklerin esir alınması hoşuna
gitmedi. ”Yâ Resûlüllah! Bunların öldürülmesi, esir alınmasında daha hayırlı idi, diye istekte bulunduysa da Rasûlüllâh, tehlike olmayacak kişilere, daima merhametli
davranmıştır.
Müşriklerden Asım b. Ebi Avf, bir canavara dönmüştü. Ebû Dücâne O’nun kafasını kılıçla kesti.
Nevfel b. Huveylid, Müslümanlarla karşılaştığı zaman: “Ey Kureyş cemâati! Bu gün ululuk ve yücelik günüdür.” diyerek haykırmaya başlayınca, Peygamberimiz
(sav): “Allâhım! Nevfel b. Huveylid’e karşı, bana yardımcı ol!” diye dua etmişti.
Nevfel, Kureyş Cemaatinin dağılmaya başladığını görünce de, ensara’a seslendi: “Kanlarımızı akıtmaktan size
ne fayda var?” dedi. Hz. Ali, yetişip O’nun kellesini kılıçla gövdesinden ayırdı. Peygamberimiz (sav): “Nevfel
32
33
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 628.
Enfal suresi, ayet: 17.
32
hakkında ne bilgi var?” dediği zaman, Hz. Ali: “Ben onu
öldürdüm.” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Allâhü Ekber” diyerek tekbir
getirdi ve: “Allâh, o’nun hakkında ki duâmı da kabul etti!” buyurdu.34
Hz. Ömer der ki: “Bedir Günü, As b. Sâîdi, aslan gibi
toprakları yırtar ve saçarken gördüm. Hemen, Hz. Ali,
üzerine yürüdü ve onu öldürdü.
Ebû Cehil’in öldürülmesi:
Abdurrahman b. Avf der ki: “Bedir Günü, ben harp
safında durup sağıma soluma baktığım zaman, ensâr
gençlerinde iki delikanlı gözüme ilişti. Bunlardan, harbe,
darba en elverişlisi ile birlikte durmayı istedim. Onlardan
biri, beni göz ucuyla süzdü de: “Ey Amca! Sen Ebû Cehilli tanır mısın?” dedi.
Ben de: “Evet tanırım!” dedim ve: “Ey Kardeşimin
oğlu! Sen, onu, ne yapacaksın? diye sordum.
“Bana haber verildi ki, o Resûlüllah’a sövermiş! Varlığım kudret elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, onu
bir görecek olursam, ikimizden eceli yakın olan birisi
ölmedikçe şahsım, onu şahsından ayırmayacaktır!” dedi.
Gencin, bu sözüne, doğrusu hayret ettim.
O biri de beni, göz ucu ile süzerek, bana ötekinin söyledikleri gibi söyledi.
Bu sırada gözlerim, Ebû Cehil’e erişince, işte aradığınız adam şu adamdır diye Ebû Cehil’i gösterdim.
Onlar da kılıçlarını sıyırarak, ona doğru koştular.
Fakat Ebû Cehil, her iki genci de şehit etti ki, onlar
35 yaşlarında gençlerdi.
34
Vâkıdî-Megazî, s. 67
33
Muaz b. Amr b. Cemuh de ki: “Müşrikler, Ebûl Hakem erişilmez yerdedir!” diyorlardı.
Onların bu sözünü işitince, ona doğru gittim. Yanına
sokulma imkânı bulunca üzerine saldırıp bir vuruşta
ayağının yarısını, bacağı ile birlikte kestim. Vallâhi, vurulunca, O’nun yere düşmesi, hurma çekirdeğini döven
taşın altından çekirdeğin sıçramasını andırıyordu!
O sırada Ebû Cehil’in oğlu İkrime, omzumdan kılıcı
ile vurup elimi, kolumu kesti. Elim yanımda derinden
sallandı kaldı!
Çarpışmanın şiddeti, bana onu unutturdu. O gün, kesik elimi, arkama atıp hep çarpıştım durdum! Bana zahmet verince, ayağımı üzerine bastım, sallanan elimi koparıp attım!”.
Muaz b. Afrâ, Ebû Cehil’i yaralanmış bir halde görünce, kımıldayamayacak bir hale gelinceye kadar ona
kılıç vurdu.
Muâz b. Amr. İle Muâz b. Afra, Peygamberimizin
huzuruna geldiler ve hâdiseyi anlattılar.
Peygamberimiz (sav): ”Ebû Cehil’i hanginiz öldürdü?”diye sordu.
İkisi de: “Ben öldürdüm!” dediler.
Peygamberimiz (sav): ”Kılıçlarınızı sildiniz mi?” diye sordu.
“Hayır, silmedik!” dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav), onların kılıçlarını gözden geçirdi: “İkiniz de öldürmüşünüz!” dedi.
Fakat Peygamberimiz (sav), Ebû Cehil’in, ele geçen
kılıcını ve eşyâlarını Muâz b. Amr b. Cemûh’a verdi.35
35
Buhari-Sahih, c. IV, s. 57; c. V, s. 11; Mülim-Sahih, c. V, s.
149.
34
Peygamberimiz (sav): “Acabâ, Ebû Cehil ne yaptı, ne
oldu? Kim gidip bir bakar?” diyerek, ölüler arasında
O’nun araştırılmasını emretti.
Peygamberimiz (sav): “Arayınız, O’nun hakkında bir
sözüm var! Eğer siz o’nun ölüsünü teşhis edemez, tanıyamazsanız, dizindeki yara izine bakınız: Bir gün, ben
ve O, Abdullah b. Cüdâ’nın ziyafetinde bulunuyorduk.
İkimiz de gençtik. Ben ondan biraz büyükçe idim.
Sıkışınca onu ittim. İki dizi üzerine düştü. İki dizinden
biri yaralandı ve bu yaranın izi uru, dizinden kayıp olmadı!” buyurdu.
Bunun üzerine ibn-i Mes’ud, Ebû Cehil’i aramaya
gitti. Onu son nefesinde buldu ve tanıdı. Kendisine: “Â!
Ebû Cehil! sen misin?” dedi ve boynuna ayağı ile bastı.
Sakalını tutup çekti: ”Ey Allâh’ın düşmanı! Allâh,
nihayet seni, hor ve hakir etti mi?” dedi.
Ebû Cehil: ”Ne diye beni hor ve hakir edecek?
Sizin öldürdüğünüz adamdan daha üstün kim var?
Onların, benim gibi bir adamı öldürmelerinden, benim
için arlanacak ne var?
Ey koyun çobanı! Allâh, Seni hor ve hakir etsin! Sen
zaferi kimin kazandığını haber ver?” diye sordu.
İbn-i Mes’ud: ”Allâh’ın ve Resûlü’nün tarafı kazandı!” dedi.
Ebû Cehil’in miğfer’ini kafasından çıkardı: “Ey Ebû
Cehil! Seni öldüreceğim!” dedi.
Ebû Cehil: “Sen, kavminin ulusunu öldürenlerin ilki
değilsin! Fakat bu gün senin beni öldürmen, doğrusu,
bana çok ağır ve çetin geldi, ben, Hılfülfudul veyâ Mu-
35
tayyibin’den bir adam tarafından öldürülmemi ne kadar
isterdim!” dedi.
Ebû Cehil, Bedir de öldürülen müşriklerin altmış dokuzuncusu idi.36
İbn-i Mes’ud, Ebû Cehil’in kendi kılıcı ile başını
kesti. Silâhını, zırhını, miğferini, başını getirip Peygamberimiz (sav)’in önüne koydu.
“Yâ Resûlüllah, bu, Allâh düşmanı Ebû Cehil’in başıdır.!” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), Allâh’a hamd-ü
senâ etti: “Hamd olsun Allâh’a ki, kuluna yardım etti,
dinini üstün kıldı.37
Allâhım! Bana olan vâ’dini yerine getirdin. Hakkımda ki nimeti de tamamla!” dedi.
Öldürülmemesini Emir Edilen Kimseler:
Müşrikler bozulmaya başlayınca, Peygamberimiz eshabına:
“Ben, anlıyorum ki, Haşim Oğullarından ve başkalarından bazı kimseler, Bedir Harbi’ne müşrikler tarafından zorlanarak çıkarılmışlardır. Onları siz öldürmeniz gerekmez.
Sizlerden herkim, Hâşim Oğullarından herhangi birine rastlarsa, onu öldürmesin!
Kim, Ebûl bahteri b. Hişâm’a rastlarsa onu öldürmesin!
Kim, Resûlüllah’ın amcası Abbas b. Abdulmuttalib’e
rastlarsa, onu öldürmesin; çünkü o, Mekke’den zorla çıkarılmıştır!” buyurdu.
36
37
İbn-i Kesir-Tefsir, c. II, s. 293.
Vâkıdî-Megazî, s. 67.
36
Sizden, her kim, Abbas’a, Talib’e, Akîl’e, Nevfel’e,
Ebû Süfyan’a rastlarsa , onları öldürmeyiniz! Çünkü onlar Bedir’e zorla gönülsüz olarak getirilmişlerdir!” buyurdu.38
Müşrikler, bozulmaya başlayınca, Müslümanlar üç
gruba ayrıldılar.
Bir grub, Peygamberimiz (sav)’in çadırının önünde
nöbet tuttu.
İkinci grub, düşmanı tâkip ve esir ediyordu.
Üçüncü grub da ganimet mallarını topluyordu.
Bedir Şehitleri:
Muhacirlerden;
1-Ubeyde b. Hâris;
2-Umeyr b. Ebi Vakkas;
3-Züşşimâleyn b. Abdi Amr;
4-Mihcâ (Hz. Ömer’in azatlısı);
5-Saffan b. Beyzâ;
6-Âkıl b. Bükeyr;
Ensardan;
1-Sa’d b. Heyseme;
2-Mübeşşir b. Abdül Münzir;
3-Yezîd b. Hâris;
4-Umeyr b. Humam;
5-Râfi’ b. Muallâ;
6-Hârise b. Sürâka;
7-Avf b. Hâris;
8-Muavviz b. Hâris.
Bedir şehitlerinin namazlarını Peygambermiz (sav)
kendisi kıldırmıştır.39
38
39
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 10,
Vâkıdî-Megazî, s. 112; Buharî-Tarihulkebir, c, II, s. 98.
37
40
Yirmi Dört Müşrik Ölüsünün Kör Bir Kuyuya
Atılması:
Peygamberimiz (sav) Bedir’de öldürülen Kureyş
Müşriklerinin ulularından yirmi dördünü Bedir’de taşla
örülmüş pis kuyulardan kör bir kuyuya atılmasını emretti.
Kuyuya, ilk önce Utbe b. Rebîa’nın ölüsü çekilip atıldı. Müşrik ulularından yirmi dördünün ölüsü birer birer
sürükleyip kuyuya atıldı.41
40
Öztürk s.153
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. VI, s. 276; İbn-i İshak,İbn-i
Hişam-Sîre, c. I-II, s. 638.
41
38
Toplanan ganimetler, müsavi olarak harbe iştirak
eden herkese bölüştürüldü. Buna bazı Müslümanlar emeklerinin çokluğunu bahane ederek razı olmaz gibi
görünseler de, Resûlüllah’ın taksimine kimse rıza göstermemezlik ve saygısızlık yapmadı.
Bedir Muharebesi öğleye doğru sona erince, Cebrâil
(sav), perçemi alnında bağlanmış bir kısrak üzerinde,
zırhlı, mızraklı olduğu halde, kum tepesinde göründü:
“Yâ Muhammed! Senin Rabbın olan Yüce Allâh, beni,
Sana gönderdi. Seni razı oluncaya kadar, Senden ayrılmamamı da bana emretti. Râzı oldun mu?” dedi.
Peygamberimiz (sav) de: “Evet! Razı oldum!” deyince, Cebrâil (sav), dönüp gitti.
Bedirden Ayrılış:
Peygamberimiz (sav), ikindi namazını kıldıktan sonra, Bedir’den ayrılıp Üseyl’e vardı.
Üseyl, Bedir’den iki mil uzaklıkta, üç mil uzunluğunda bir vâdi olup buraya güneş batmadan önce inildi.
Orada istirahata geçildi ve yatıldı.
Peygamberimiz (sav): “Geceleyin bizi kim bekleyecek” diye sordu.
“Zekvan b. Abdi Kays’ım!” deyince Peygamberimiz
(sav), O’na “Otur!” dedi.
Peygamberimiz (sav), sorusunu tekrarladı. Bir zat
daha kalktı. Peygamberimiz (sav) ona “Sen kimsin!” diye
sordu:
Adam:”Abdi Kaysın oğluyum!” dedi. Ona da “Otur!
dedi.
Bir müddet bekledikten sora bir zat daha ayağa kalktı,
Peygamberimiz (sav), O’na “Sen kimsin!” diye sordu.
“Ebû Seb’im!” dedi.
39
Bir müddet sonra, Peygamberimiz (sav): “Üçünüz de
ayağa kalkın!” dedi.
Zekvan b. Abdi Kays, yalnız başına ayağa kalktı.
Peygamberimiz (sav), “Öteki arkadaşların nerede?”
diye sordu.
Zekvân: “Yâ Resûlellah! Gece, her üç soruna da cevap veren bendim!” dedi.
Peygamberimiz (sav), O’na: “Allâh da Seni korusun!” buyurdu.
O gece Müslümanlardan bazıları da, nöbet tuttular.42
Hz. Abbas Ve Bütün Esirlerin Bağının Çözülmesi:
Bütün esirler, iple bağlanmışlardı. Peygamberimizin
(sav) gözüne uyku girmedi: “Yâ Resûlellah, ne diye uyumuyorsun!” dediler.
“Abbas’ın inlemesi yüzünden!” dedi.
Biri gidip o’nun bağını çözdü.43
Peygamberimiz (sav): “Esirlerin hepsinin bağlarını
çözünüz!” buyurdu. Emr yerine geldi ve Peygamberimiz
(sav) uyudu.
Ganimetlerin Taksimi ve Zülfikar:
Ganimet malları, 150 deve,10 at, Belâzüri’ye göre 30
at, külliyetli miktarda kırmızı kadife, harp alet ve edevâtı,
sahtiyan, ev eşyası ve elbiselerden ibaretti. Ebû Cehil’in
devesi ve Münebbih b. Haccâc’ın kılıcı Zülfikar, Ganîmetlerin taksimi sırasında Peygamberimiz (sav) düştü.
Resûlüllah da bu kılıcı Hz. Ali’ye hediye etti. 44 Süva-
42
43
44
İbn-i Sa’d-Tabaakat, c. IV, s. 13.
Vaâkıdî-Megazî, s. 84.
İbn-i Sa’d-Tabaakat, c. I, s. 485-486.
40
rilere ikişer hisse, izinli ve vazifeli bulunan sekiz kişi ile
Bedir Gazvesi’nde şehit düşenlere de hisse ayrıldı.
Ganimet malları her işte olduğu gibi, adaletli bir şekilde müsâvi olarak taksim edilmiştir.
Esirler Hakkında Ne Yapılacağının Görüşülmesi:
Hz. Ömer der ki: “Bedir Günü, Müslümanlarla müşrikler karşılaşınca, Yüce Allâh, müşrikleri hezimete uğrattı. Onlardan 70 kişi öldürüldü,70 kişi de esir alındı.
Resûlüllah, esirler hakkında Ebû Bekir, Ali ve Ömer’
le istişârede bulundu.
Ebû Bekir: “Yâ NebiyyAllâh! Bunlar amcalarımızın
oğullarıdır. Kabile ve kardeşlerimizdendirler. Benim reyim: Onlardan kurtuluş akçesi almandır. Alacağımız kurtulmalık akçeleri, kâfirlere karşı bize bir kuvvet olur.
Allâh’ın onlara doğru yolu göstermesi ve kendilerinin
bize yardımcı olmaları da umulur!” dedi.
Resûlüllâh (sav): “Ey Hattab’ın oğlu! Senin fikrin
nedir? diye sordu.
Ömer: “Vallâhi ben, Ebû Bekir’in fikrini uygun görmüyorum.
Benim kanaâtıma göre, Ömer’in akrabası olan falan
için bana müsâade et!
Akil için, Ali’ye müsâade et, o’nun boynuna vursun!
Hamza’ya da, kardeşi falan için (Abbas) için müsâade et! O’nun boynuna vursun ki, müşriklere karşı kalbimizde bir zâ’f ve yumuşaklık bulunmadığı bilinsin.
Bunlar, müşriklerin eşrâfı, ileri gelen adamları ve
yöneticileridir! dedim.
Resûlüllah, Ebû Bekir’in söylediğine meyl etti.
Benim söylediğime meyl etmedi”
41
Peygamberimizin Esirler Hakkındaki Kararları:
Müslümanlar arasında bu fikirler tartışılırken, Bir
müddet sonra Peygamberimiz (sav), huzura çıktı:
Buyurdu ki: “Yüce Allâh, bazı kişilerin kalplerine
son derece yumuşaklık ve incelik vermiştir ki, onlar, sütten daha yumuşak ve incedirler.
Allâh, bazı kişilerinde, kalplerine katıklı vermiştir ki,
onlar da taştan daha katıdırlar.
Ey Ebû Bekir, Senin halin, Hz. İbrâhim’in hâline benzer. O, Allâh’a: “Kim, bana uyarsa, işte, o, benden-dir.
Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki, Sen, çok yarlığayıcı ve esirgeyicisin!” 45
Ey Ebû Bekir! Senin hâlin, Hz. Îsâ’nın hâline de
benzer. Hz. İsâ, Allâh’a “Eğer, onları azâba uğratırsan,
onlar, Senin kullarındır; eğer, onları yarlığarsan,
şüphe yok ki, kudretiyle her şeye üstün gelen, hikmetiyle her yaptığını yerli yerinde yapan Sensin Sen!”46
Ey Ömer, Senin hâlinde, Hz. Nuh’un hâline benzer.
O, “Ey Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan
hiçbir kimse bırakma! 47
Senin hâlin Hz. Mûsâ’nın hâline de benzer. O,
Allâh’a “Sen. Onların mallarını mahvet. Rabbimiz!
Yüreklerini Şiddetle sık ki, onlar, inletici azâbı görünceye kadar iman etmeyeceklerdir!” 48 demişti.
Peygamberimiz (sav)’ı Mekke’de boğmaya teşşebüs
edenlerden birisi, azılı İslâm düşmanı Ukbe b. Ebi Muayt’tı. Resûlüllah’ın beduasını alan bir zattı.
45
46
47
48
İbrahim Suresi, ayet: 36.
Maide Suresi, ayet: 118.
Nuh Suresi, ayet: 26.
Yunus Suresi, ayet: 88.
42
Kureyş ordusu hezimete uğrayınca kaçarken atından
düşmüş ve Abdullah b. Seleme O’nu esir almıştı.
Peygamberimiz (sav), Irkuzzubya’dan çıkıldığı sırada, Âsım b. Sâbit’e, Ukbe’nin boynuna vurulmasını emretti.
Ukbe: ”Yazıklar olsun ey Kureyş cemâatı! Şunlar
arasında, burada neden bir tek ben öldürülüyorum? dedi
Peygamberimiz (sav): “Allâh’a ve Resûlü’ne düşmanlığından dolayı!” buyurdu.
Ukbe: “Yâ Muhammed! Kavminden, herkese yaptığını bana da yap!
Onları öldürürsen, beni de öldür!
Onlara emân verirsen, bana da ver!
Onlardan kurtulma akçesi alırsan, benden de onu al!
Yâ Muhammed! Sen, beni öldürürsen, küçüklere kim
bakacak?” dedi.
Peygamberimiz: “Ateş! Git Ey Asım! Vur o’nun boynunu!” buyurdu.
Âsım gidip Ukbe’nin boynunu vurunca, Peygamberimiz.(sav): “Vallâhi, Allâh’ı, Resûlünü, Kitabını inkâr
eden, Peygamberini işkenceden işkenceye uğratan Senin
kadar kötü bir adam bilmiyorum!
Allâh’a hamd ederim ki, O, seni öldürdü. Senin ölümünden dolayı gözümü aydınlattı!” buyurdu.
Ukbe: “Küçüklere kim bakacak?” dediği zaman,
Peygamberimiz (sav): “Sen, hele cehenneme girmeye
bak, onları, Allâh’a bırak!” buyurduğu da rivayet edilir.
Ukbe b. Ebi Muayt, Kureyş zındıklarındandı.
Peygamberimiz (sav)’ın esirlere iyi davranılması için
Müslümanlara tavsiyede bulunmuştur.
43
Bedir Mücâhitlerinin Fazileti:
Bedir Gazâsı’na katılan mücâhidlere büyük bir paye
verilmişti. Rivâyete göre cebrâil (as) bir gün Peygamberimize gelerek “Aranızdaki Bedir Mücâhidlerinin derecesi nasıldır? Siz onları ne derce sayarsınız?” diye sordu.
Peygamberimiz (sav): “Biz onları, Müslümanların en
üstünlerinden ve hayırlılarından sayarız!” buyurdu.
Cebrâil: ”Biz de de, böyledir. Biz de, meleklerden
Bedir’de bulunmuş olanları, Meleklerin üstünü ve hayırlısı sayarız!” dedi.49)50
HZ. RUKAYYE’NİN VEFATI:
(Hz. Rukayye; Peygamberimiz (sav)’ ın otuz üç yaşlarında bulundukları sırada, Hz. Zeyneb’den sonra doğan
kerimeleridir.
İslâmiyetten önce Ebû Leheb’in oğlu Utbe ile nişanlanmış bulunuyordu.
Tebbet Suresi, nâzil olunca, nişan bozulmuştur.
Rukayye, Hz. Osman ile evlenmiş, Habeş ülkesine
ikisi beraber hicret etmişlerdir.
Peygamberimiz (sav), Onların Hicret ettiklerini görünce: ”Osman, Hz. Lût’tan sonra Allâh yolunda âilesi ile
birlikte hicret edenlerin ilkidir!” buyurmuştu.
Hz. Rukayye, Bedir Seferi sırasında hastalanmış, Hz.
Osman, Peygamberimizin emri ile ona bakmak üzere seferden geri kalmıştı.
Zeyd b. Hârise Bedir Zaferinin haberini Medine’ye
getirdiği zaman, Hz. Rukayye, vefat etmiş bulunuyordu.
49
Buharî-Sahih, c. V, s. 13- 14; Ahmed b. Hanbel –Müsned,
c. III, s. 465; İbni Mace-Sünen, c. I, s. 56-57.
50
M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi.
44
Hz. Rukayye’yi Ümmü Eyyem yıkadı. Hz. Osman,
cenaze namazını kıldırdı ve Baki Kabristanı’na defn edildi.
Hz. Osman, Onu kabre koyduğu sırada, bir tekbir sesi
işti: ”Ey Üsâme! Nedir bu tekbir?” dedi.
Bakınca, Zeyd b. Hârise’nin, Bedir’de müşriklerin öldürüldüklerni müjdelemek üzere, Rasûlüllâh’ın devesi
Ced’â (Kavsa)’nın üzerinde olduğunu gördüler.51
HZ. HATİCE’NİN GERDANLIĞI VE HZ. ZEYNEB’İN MEKKE’DEN GETİRİLMESİ:
Bedir esirleri arasında Peygamberimizin damadı ve
Hz. Zeyneb’in kocası Ebû Âs b. Rebî’de, bulunuyordu.
Ebül Âs; Mekke’de zenginlikte ve ticârette sayılı kişilerdendi. Annesi Hâle binti Huveylid, Hz. Hatice’nin kız
kardeşi idi. Hz. Hatice, yeğenini, kızı Hz. Zeyneble’le
evlendirilmesni Peygamberimizden istemiş, Peygamberimiz (sav) de buna muhalefet etmemişti.
Peygamberimiz (sav), Hz. Zeyneb’i Ebûl Âs’la nikâhladı. Hz. Hatice, yeğeni Ebûl Âs’ı oğlu yerine tutardı.
Yüce Allâh, Peygamberimizi, Peygamberlikle şereflendirdiği zaman, Hz. Hatice ile kızları Peygamberimize
iman ettiler. Peygamberimizin (sav), Allâh’tan getirip
tebliğ ettiği şeyleri tasdik, Peygamberimizin (sav), dinini
kabul ettiler. Ebül Âs ise, müşriklikte kaldı.
Peygamberimiz (sav), kızı Hz. Rukayye’yi veya Ümmü Gülsum’u da Utbe b. Ebi Leheb’le nikâhlamıştı. Araya giren müşrikler, gerdeğe girmeden, Utbe ile Ümmü
Gülsum’u ayırdılar. Ummü Gülsum, sonra da, Hz. Os
man’la evlendi.
51
Bn-i Abdul’Ber-İstiab, c. IV, s. 1841-1842.
45
Nitekim Hz. Zeyneb’in Müslüman olmayan kocası
Ebûl Âs’la yaşamlarına İslâmiyet mâni olduğu halde,
Peygamberimiz (sav) onları, ayırmamış, biri müslüman,
öbürü de, müşrik olduğu halde yaşamaya devam ediyorlardı.
Nihayet, Ebûl Âs’da Bedir Esirleri arasında idi. Mekkeliler esirleri kurtarmak için kurtulmalık akçeleri göndermeye başlayınca, Hz. Zeyneb de, Ebûl Âs Rebi’ için
biraz mal ile annesi Hz. Hatice’nin kendisini evlendirdiği sırada, hediye etmiş olduğu gerdanlığı göndermişti.
Peygamberimiz (sav), gerdanlığı görür görmez, son
derece rikkate geldi: “Eğer, O’nun esirini serbest bırakmayı uygun görürseniz, malını da kendisine geri çeviriniz!” buyurdu.
“Olur, Yâ Resûlellah! diyerek Ebûl Âs’ı serbest bıraktılar. Gönderilen mal ile Gerdanlığı Hz. Zeyneb’e iâde
ettiler.
Zeyneb’in açıktan Mekke’ye gitmesi, bazı müşriklerce (adaletsiz davranılıyor gerekçesiyle) hoş karşılanmayıp engellendi. Ara soğuyunca, itiraz seslerinin arkası
kesildiği zaman, Ebûl Âs’ın kardeşi, Kinâne b. Rebi Onu,
Zeyd b. Hârise’ye ve güvenli kişilere teslim edip, Zeyneb’i Peygamberimize getirdiler.52
Peygamberimiz’in Zehirlemeye Kalkılması:
Bedir’den Medine’ye dönerken bir Yahudi karısı, kızartılmış bir oğlağı Peygamberimize (sav), yedirmeye
kalktı: ”Yâ Muhammed, sağ salim döndüğün için sana bir
vâ’dimdir gibi tatlı sözlerle ikramda bulundu. Peygamberimiz de son derece açtı. O sırada, Yüce Allâh, kebab
52
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 651-657; TaberîTarih, c.II, s. 290-292; İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 63-64.
46
olmuş oğlağı dört ayağı üzerine kaldırıp: ”Yâ Muhammed, sakın beni yeme! Ben, zehirlenmişimdir!” dedi.
Müşriklerden alınan esirlerin elleri, boyunlarına bağlı, olarak Medine’ye gelmeleri, Medine’deki, müşrik ve
münafıkları sindirdi. Hattâ Yahûdiler, aralarında: “Sıfatlarını kitaplarımızda bulduğumuz zat, budur; artık bundan sonra, O’na karşı durulmaz! Hep o galebe çalar!” demelerine rağmen, kıskançlığa ve taşkınlığa başladılar:
Muhammed, vuruşmayı iyi bilenlerle karşılaşmadı;
eğer, bizimle karşılaşacak olursa, bizim çarpışmamızın
hiçbir kimseye benzemediğini görecektir.” dediler ve
aradaki anlaşmayı bozduklarını da açıkladılar.
Abdullah b. Übey’in ve Arkadaşlarının Müslüman
olmaları ve Münafıklardan Başlıcaları:
Bedir Harbi’nden sonra, Abdullah b. Übey ile müşriklerden ve puta tapanlardan O’nunla işbirliği yapanlar:
“Bu, zafer ve galebenin Müslümanlara yöneldiğini açıkça
gösteren bir hâdisedir!”.diyerek, Peygamberimiz (sav)’a
gelip ister istemez biat ettiler ve Müslüman oldular.
Evs ve Hazrec Kabilesi’nden olup Müslüman göründükleri halde, Peygamberimize (sav) ve İslâm dinine
karşı Yahudilerle sinsice iş birliği yapmaktan geri
durmadılar.
47
UHUD GAZASI NİÇİN YAPILDI?
(Kureyş müşriklerinden bir kısmı, Bedir Günü öldürüp kör kuyuya atılmışlar, bir kısmı da, kaçarak Mekke’
ye ulaşmışlardı.
Ebû Süfyan b. Harp de Şam’dan Kureyş kervânı ile
Mekke’ye dönmüş, getirdiği bütün ticâret mallarını ‘öteden beri olduğu gibi’ el sürmeden Dârünnedve’ye koymuştu.
Kureyş eşrafından Esved b. Muttalib, Cübeyr b. Mut’
im, Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebi Cehil, Hâris b.
Hişâm, Abdullah b. Ebi Rebia, Huveytıp b. Abdul’uzzâ
ve Huceyr b. Ebi İhap… Ebû Süfyan b. Harb’in yanına
vardılar:
“Ey Ebû Süfyan! Getirdiğin ve tuttuğun şu ticâret
malları, iyi bilirsin ki Mekkelilerin mallarıdır ve Kureyş’
in ticâret kervanına âittir.
Mekkeliler, bu ticâret mallarıyla Muhammed’e karşı
büyük bir ordunun hazırlanmasını canı gönülden temenni
ederler.
Babalarımızdan, oğullarımızdan, kabilelerimizden nice kimselerin öldürülmüş olduğunu gördün!” dediler.
Ebû Süfyan: “Kureyşliler, bu fedakârlığı göze alıyorlar mı? Buna gönüllü ve istekliler mi?” dedi.
“Evet!” dediler.
48
Ebû Süfyan: Zaten ben, bunu özleyen ve kabul edenlerin ilkiyim. Abdi Menaf Oğulları da benimledir.
Vallâhi, asıl mahvolan ve öcü alınacak olan da benim: Oğlum, Hanzala ve kabilemin en şerefli kişileri Bedir de öldürüldü!” dedi.53
Ticâret Kervanı Kazancının Bağışlanması:
Ticâret kervanında ki malların bedelleri ile Peygamberimizin (sav), Üzerine asker göndermeye, kureyşlileri,
Ebû Süfyan’ın dâvet ve teşvik ettiği, malların altın karşılığında satışları yapılarak ordunun bununla hazırlandığı
da, rivâyet edilir.
Kureyşliler, her dinarda, bir dinar kazanç sağlamışlardı. Ondan sağlanacak kazancı ayırt dediler.
Ticâret malı, bin deve yükü olup ve sermayesi elli bin
dinar altın idi.
Kureyşliler: “Ey Ebû Süfyan, sen, bu ticâret mallarını
sat. Bu işi organize et!” dediler. Bin deve yükü malı altın
mukabilinde satışı yapıldı. Hissedarlara yalnız sermayeleri verildi. Elli bin dinarlık kazanç da orduya bağışlandı.
Müşriklerin tümünün çarpışmaya katılması için sayılır şairleri, toplumu, Müslümanlar aleyhine kışkırtmak için görevlerdirdiler.
Müşriklerin Rey Sahibi Üstün Kişileri:
1.Utbe b.Rebîa;
2.Ebû Cehil b. Hişam;
3.Ebû Süfyan b. Harp.
Kureyş müşrikler, Ebû Süfyan’ın kumandası altında
keskin silâh ve aletlerini yanlarına alarak Ehâbiş (ayak
takımı insan) ve kendilerine bağlanan Kinâne Oğulları ve
Tihâme halkıyla birlikte yola çıktılar. Cübeyr b. Mut’
53
Vâkıdî-Megazî, s,156-157.
49
im’in kölesi, Habeşli Vahşi, Habeş usulüne göre kargı
atmakta çok maharetli ve becerikli idi. Attığı yere yapıştırır, isabet edemediği pek az olurdu.
Cübeyr b. Mut’im, Vahşiyi çağırdı. Ona:
“Halk ile sefere çık; eğer, Muhammed’in amcası
Hamza’yı, Amcam Tuhayma b. Adiy yerine öldürürsen,
Sen hür ve azatlısın!” dedi.
Yapılan propagandalarla Sakıf, Kinâne ve daha başka
kabileler halkı Mekke’ye toplandılar.
Erkeklerden başka, şarkıcı, kışkırtmayı bilen on iki
veyâ daha fazla kadın da orduya katıldı. Bunlar, Bedir’de
ölen müşrikleri anacaklar, erkeklere cesaret verip, kendi
inançlarına göre harpçilere manevi güç vereceklerdi.
Bunlar, Ebû Süfyan’ın karısı Remle bint-i Tarık, İkrime
b. Ebi Cehil karısı, Ümeyye bint-i Said gibi müşriklerin
sayılı kadınları idi.
Kureyş ordusu üç bin kişiden fazla idi. Bunlardan yüz
tanesi Sakıftendi.
Orduda, iki yüz at, üç bin deve vardı.54
Askerin, yedi yüzü zırhlı idi.
Pek çok silâh ve askeri malzeme vardı.
Peygamberimizin (sav)’ın amcası Hz. Abbas, Peygamberimizin emriyle Mekke’de oturmakta, oradaki
Müslümanlara kuvvet ve destek olmakta, bütün olup bitenleri Peygamberimiz (sav)’a yazı ile bildirmekte idi.
Medine’ye gelmek istediği zaman, Peygamberimiz
(sav), O’na:
“Sen bulunduğun yerde daha güzel cihad etmektesin!
Senin, Mekke’de oturman, daha hayırlıdır!” diye cevap yazdırmıştı.55
54
55
Vâkıdî-Megazî, s,159-160.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 31
50
Hz. Abbas, Kureyş müşriklerinin maksad ve hazırlıklarını yazılı olarak Peygamberimize bildirdi.
Hz. Abbas, yazıp mühürlediği ve üç gün içinde Peygamberimize ulaştırmak şartıyla Gıfar Oğullarından kiraladığı bir adama teslim ettiği yazı şöyle dedi:
Kureyşiler, üzerine yürümek üzere derlenmiş, toplanmışlardır!
Üzerine yürüyüp geldikleri zaman, yapageldiğini, yapacağını yap!
Hazırlanmakta onlardan öne geç, onlardan önce davran! Sana doğru yöneldiler, geliyorlar.
Üç bin kişilerdir.
İki yüz atlı, yedi yüz zırhlıları, üç bin de develeri var.
Bütün silâhlarını yanlarına aldılar!”56
Yahûdîlerle Münafıkların Telâşları:
Hz. Abbas’ın gönderdiği adam, Peygamberimizi
(sav)’i Medine’de bulamadı. Kubâ Mescidi’nin kapısından çıktığı ve merkebin üzerinde bulunduğu sırada
bulup yazıyı Peygamberimiz (sav)’a verdi. Medineli Eshabı Kiramdan Übey b. Kâ’b yazıyı Peygamberimize
okudu.
Peygamberimiz (sav), yazı muhteviyatını gizli tutmasını, kimseye açıklamamasını Übey b. Kâ’b’a hatırlattıktan sonra Ensar’dan Sa’d b. Rebî’nin evine gitti. Ona:
“Evde yabancı kimse var mı?” diye sordu.
Sa’d b. Rebî kimse yoktur. İstediğini konuşalım!” dedi. Peygamberimiz (sav) O’na, Hz. Abbas’ın yazısını haber verdi.
56
Vâkıdî-Megazî, s,159-160.
51
Sa’d: “Yâ Resûlallâh, vallâhi, ben, bunun hayırlı olacağını umarım.” dedi.
Peygamberimiz (sav), Kubâ’dan acele Medine’ye
döndü ve Sa’d b. Rebî’den haberi gizli tutmasını istedi.
Peygamberimiz (sav), dışarı çıkınca, Sa’d b. Rebî’nin
zevcesi Amre içeri girdi:
“Resûlüllah sana ne söyledi? diye sordu.
“Bu seni ilgilendirecek bir şey değil; dediyse de, kadın: “Ben sizin bütün konuştuklarınızı dinledim” dedi ve
konuşulan şeyleri kocasına anlattı.
Sa’d b. Ebi Rebî, Peygamberimize olup biteni anlattı.
Ama haber kısa bir süre içinde Medine’ye yayıldı.
Medineli Yahûdiler, münafıklar, korkudan titrediler
ve sarsıldılar.
“Muhammed’e hiç de istediği, hoşlandığı bir şey gelmedi! Mekke’den gelen şu adam, Muhammed’e hiç de
iyi bir haber getirmedi!” dediler.57
Amr b. Huzâî ve Huzâîlerden bazı kimseler Mekke’
den çıkıp dört günde Zî Tuvâ’da Kureyş Ordusuna yetiştiler. Medine’ye gelip durumu Peygamberimize (sav),
haber verdikten sora başka bir yolu takip ederek onlarla
karşılaşmayacak şekilde Batn-ı Râbiğ’da yine Kureyş
ordusuna yetiştiler.
Ebû Süfyan, bu durumdan şüphelendi. Müslümanlar
kalelerine çekilecek. Biz intikamımızı alamayacağız diye
söylenmeye başladı.
Safvan b. Ümeyye: “Eğer, onlar bizim karşımıza ovada çıkmazlarsa, biz de, Evs ve Hazreclilerin hurmalıklarını onarılmaz bir şekilde kesip, kendilerini temelli malsız bırakırız!
57
Diyar Bekrî-Hamis, c. I, s. 473.
52
Eğer, onlar bizi ovada karşılarlarsa, nasıl olsa bizim,
sayımız da gücümüz de onlardan çok üstündür diye müşrikleri teselli etti.
Kureyş Ordusunun konakladığı her yerde kadınlar,
Bedir’de öldürülenleri anmakta, yanlarındaki deflerle erkekleri çarpışmaya kışkırtmakta idiler.
Her indikleri yerde develer boğazlanıyor, yiyip içiyorlardı.
Ebvâ köyüne uğradıkları zaman Kureyşiler birbirlerine: “Geliniz, Muhammed’in annesinin kemiklerini çıkaralım; eğer bizim kadınlarımızdan esir alacak olurlarsa,
Muhammed’e annesinin kemiklerini gösterir, onun karşılığı, kadınlarımızı esaretten kurtarırız veyâ ondan bu
kemikler karşılığı bol mal alabiliriz” diye konuşmalar
oldu.
Ebû Süfyan, Kureyş’in ileri gelenleri ile görüştü. Bu
işin yapılmasının sakıncaları da olduğu ileri sürülerek
bundan vazgeçildi.
Kureyş ordusu, Zülhuleyfe’ye on günde ve 5 Şevval
Perşembe günü sabahı gelip kavuştuğuna göre, Mekke’
den 25 Ramazanda çıkmış oluyordu.
Kureyşiler, sabahleyin Zülhuleyfe’ye geldikleri zaman, iki atlıyı Eluta’da kendilerine bir menzil bulmaları
için gönderdiler.
Peygamberimiz (sav), Fadâle’nin Oğulları Enes ve
Müvennes’i müşriklerin hareketlerini gözlemek üzere,
gözcü olarak göndermişti. Bunlar, Kureyş müşriklerinin
develerini ve atlarını Urayz’daki ekinlere –yeşillik bırakmayacak şekilde yayılmak üzere- salıverdiklerini Peygamberimiz (sav), Peygamberimize haber verdiler. Bu
ekinler, develerle su çekilerek sulanırdı. Kureyşiler,
“Urz” adı verilen bu araziyi terk ettikleri zaman ekin-
53
lerden, yeşillikten eser kalmamıştı. Peygamberimiz (sav),
Medineli Müslümanlardan Hubab. b. Münzir’i de, müşriklerin durumunu gizlice keşfetmek üzere gönderdi.
Gönderirken ona
“Gördüklerini, bana, Müslümanlar arasında haber
verme!” buyurdu.
Hubab, Müşriklerin arasına girdi. Onları tahminledi.
Maksatlarını öğrenmeye muvaffak oldu, dönüp bunları
Peygamberimize (sav), gizlice haber verdi.
Peygamberimiz ona: “Neler gördün?”diye sordu.
Hubab: “Yâ Resûlallâh! Onların sayısı üç binden biraz fazla, süvarileri, iki yüz kadar, zırhlıların sayısı yedi
yüz civarında
Peygamberimiz (sav): “Hevdec’li kadınlar var mı?”
diye sordu.
Hubab: “Yanlarında defler ve trampetler bulunan bir
takım kadınlar gördüm,” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Onlar, Bedir’de öldürülenleri
anarak Kureyşileri çarpışmaya kışkırtmak istiyorlar, bana
bu şekilde haber geldi. Sen bütün bunlar hakkında hiç
kimseye bir şey söyleme! Allâh, bize yeter. Ne güzel vekildir O!” dedi.58
Nihayet, müşrikler, Uhud’a geldikleri sırada Kanat
Vâdisi’nde, Sebha Ovası’ndaki Ayneyn (iki su kaynağı)
Tepesine kadar ilerleyip vâdinin Medine yamacındaki bir
köşesine kondular.
Medine’de Tedbir Alınması:
Evs ve Hazrec kabilelerinin ulularından Sa’d b. Muaz, Üseyd b. Hudayr, Sa’d b. Ubâde ve daha başkaları,
müşriklerin Medine’ye bir baskın yapmalarından endişe58
Vâkıdî-Megazî, s,160-163..
54
lenerek silâhlandılar cuma gecesini Mescid’de Peygamberimiz (sav)’ın kapısı önünde geçirdiler.
Menine halkı, o gece, sabaha kadar nöbet tutup beklediler.
Peygamberimiz (sav); cuma gecesi bir rüya gördü.
Sabahleyin, yanına gelen Müslümanlara: “Ben Vallâhi bir rü’ya gördüm. Hayra yordum.
Kılıcımın ağzından bir gedik açıldığını gördüm.
Ellerimi, sağlam bir zırhın içine soktuğumu gördüm!”. buyurdu.
Başka bir rivayette: “Ben kendimi sağlam bir zırhın
içinde gördüm.
Kılıcım zülfikâr’ın ağzında bir gedik açıldığını gördüm!
Boğazlanmış bir sığır gördüm! Arkasından da bir koç
gördüm!” buyurdu.
“Yâ Resûlallâh, bunları ne şekilde yordun?” diye sordular.
“Sağlam zırh giymek, Medine’de kalmaya işarettir.
Orada kalınız!
Kılıcımın ağzında bir gedik görmem, bir zarara uğrayacağıma işarettir!
Boğazlanmış sığır, eshabımın şehit düşmelerine işarettir!
O’nun arkasından bir koç’un getirilmesine gelince,
koç, askeri bir birliğe işarettir ki, İşaallâh, onları da Allâh
öldürecektir!” buyurdu.
Peygamberimiz (sav), bu rü’yâyı yorarken: ”Kılıcının gedilmesi, Ehli Beyt’imden bir kişinin öldürülmesidir!” de buyurmuştur.
Peygamberimiz (sav), rü’yasında kılıcının gedilmesinden hoşlanmamıştı.
55
İbn-i Ukbe’ye göre: Kılıcın gedilmesi, Peygamberimiz (sav), yüzü ve dudağının yarılmasına, dişinin kırılmasına işâretti.
Peygamberimiz (sav), rü’yasını şöyle yorumladığı da,
rivâyet edilir:
“Rüyada kılıcı yere çarptım, ağzı kırıldı.
Bu, Uhud Günü Müminlerin bazılarını şehit düşeceklerine işarettir!
Kılıcı tekrar yere çarptım, eski düzgün haline döndü.
Bu da, Allâh’tan bir fetih geleceğine, Müminlerin
toplanacağına işarettir!”.
Peygamberimizin gördüğü bu rü’yadan mülhem olarak Kureyş müşrikleriyle Medine dışında çarpışmayı uygun görmüyordu.59
Peygamberimiz (sav), durumu, Muhacir ve Ensâr’ın
büyükleri ile görüştü, konuştu.
Konuşmaya, Abdullâh b. Übey b. Selül’ü de çağırmıştı. Peygamberimizin (sav), o zamana kadar, onu hiç
çağırdığı olmamıştı.
Peygamberimizin Görüşü:
Peygamberimiz (sav), Sahabîlerine: “Eğer, Medine’
de müdafaada kalmayı uygun görürseniz, müşrikleri oldukları yerde kendi hallerine bırakırsınız. Onlar, üzerinize gelmeyip kondukları yerde bekler, dururlarsa, kötü,
güç bir durumda bulunmuş olurlar; eğer, Medine’ye girip
bize saldıracak olurlarsa, Medine’de kendileri ile çarpışırız.
Siz de bu yoldaki görüşünüzü bana açıklayınız!” buyurdu.
59
Vâkıdî-Megazî, s,163.164.
56
Peygamberimiz (sav); çarpışmak için Medine’den dışarı çıkmayı hoş görmüyordu.
Abdullâh b. Übey b. Selül de, aynı kanatta idi.
Yüce Allâh’ın Uhud’da ve başka yerlerde şehitlikle
şereflendirdiği Müslümanlardan ve daha önce Bedir Gazası’na katılmak fırsatını kaçırmış olanlardan bazıları:
“Yâ Resûlallâh, Sen, bizi, düşmanlarımıza karşı çıkar
ki, onlar, bizim, kendilerinden korkmadığımızı, sinmediğimizi görsünler!” dediler.
Abdullah b. Übey’in Görüşü:
Abdullah b. Übey b. Selül:
“Yâ Resûlallâh! Medine’de dur. Sakın onlara karşı
çıkma; çünkü vallâhi, biz ne zaman, Medine’den düşmanlarımıza karşı çıkmışsak, muhakkak, musıbet ve
mağlubiyete uğramışızdır.
Aksine olarak, ne zaman, düşmanımız Medine’ye girip bizimle çarpışmışsa, muhakkak, yenilgiye uğramıştır.
Yâ Resûlallâh, Sen, onları buyurduğun gibi, kendi hallerine bırak.
Onlar, oldukları yerde kalır, üzerimize gelmezlerse,
kendileri için çok kötü ve zararlı olan bir yerde tutulup
kalmış olurlar.
Eğer, üzerimize gelecek olurlarsa, erkekler, onlarla
yüz yüze çarpışırlar. Kadın ve çocuklarda damlardan onların üzerine taş yağdırırlar.
Eğer, Medine’ye saldırmadan dönüp giderlerse, umduklarına eremeden, bir şey elde edemeden, geldikleri
gibi dönüp geri gitmiş olurlar!” dedi
Muhacirlerle ensar’ın büyüklerinden çoğunun kanâatı
da, böyle idi.
57
Peygamberimiz: “O halde Kureyş müşriklerini, Medine’de bekleyiniz; kadınlarla çocukları kalelerde, yüksek
evlerde bulundurunuz!
Kureyşiler, Medine’ye girip bize saldırırsa, biz de dar
yerlerde sıkıştırarak onlarla çarpışırız. Çünkü dar yerlerde çarpışma usulünü, biz, onlardan daha iyi biliriz.
Onları, kalelerin, yüksek köşelerin üzerinden de oka
taşa tutarsınız!” buyurdu.
Medine’nin her köşesi, birbirine girmiş sık evlerle
birer kale gibi idi.
Bedir’de bulunmayan, düşmanla karşılaşmayı ve
şehit düşmeyi arzulayan bazı gençler ise, Peygamberimizin (sav), Medine dışına çıkmasını dilediler ve dileklerinde direndiler.
Câbir b. Abdullâh’ın rivâyetine göre: Bazı Medineliler, Cahiliye Devrinde bile, onlar Medine’ye girmeye
cesaret edemediler,
İslâmiyet Devri’nde onların Medine’ye, üzerimize
yürümelerine nasıl müsâade buyrulur?
Yaşlılardan Hz. Hamza, Sa’d b. Ubâde, Numan b.
Mâlik’le Evs ve Hazreç’ten bazı kişiler de, gençlerin düşmanı Medine dışında karşılamaları hakkındaki isteklerini
desteklediler.
Bedir’de çok dar ve zor bir durumda iken üç yüz kişi
ile onlara galebe çaldıklarını ileri sürdüler.
Ebû Said-i Hudri’nin Babası Mâlik b. Sinan:
“Yâ Resûlallâh, biz, vallâhi, iki iyiliğin arasında bulunuyoruz.
Bu iyiliklerden birisi: Allâh, bizi onlara galip ve
muzaffer kılarsa ki, dileğimiz budur onları rezil ve rüsvay
etmiş oluruz. Hem bu bizim için bir genişlik de olur.
Onların ürküp kaçanlarından başkasını da bırakmayız!
58
Yâ Resûlallâh! Bu iyiliklerden ikincisi de, Yüce
Allâh’ın bize şehitlik nasip etmesidir.
Vallâhi Yâ Resûlallâh, bence bu ikisinden hangisi olursa olsun, onda hayır vardır!..” dedi.
Hazreti Hamza’nın Konuşması:
Hz. Hamza: “Yâ Resûlallâh, Sana, kitabı indirmiş
olan Allâh’a yemin eder, and içerim ki, bu kılıcımla Medine dışında Kureyş müşrikleriyle çarpışmadıkça yemek
yemeyeceğim!” dedi.
Hz. Hamza, cuma günü oruçlu idi. cumartesi günü Uhud’da müşriklerle karşılaştığı zaman da, oruçlu bulunuyordu.60
Numan b. Mâlik: “Yâ Resûlallâh, ben, şehadet ederim ki, dünyada boğazlandığını gördüğün sığırın temsil
ettiği eshabından birisi de benim!
Bizi, cennetten mahrum etme!
Kendisinden başka İlâh bulunmayan O Allâh’a yemin
ederim ki, ben, cennete girsem gerekir!” dedi.
Peygamberimiz (sav) : ”Ne ile?” diye sordu.
Nûman b. Mâlik: ”Çünkü ben, Allâh’tan başka İlâh
bulunmadığına, şehadet eder, Allâh’ı ve Resûlü’nü severim. Düşmanla karşılaştığım gün de, yüz çevirip kaçmam!” dedi.
Peygamberimiz de: “Doğru ve gerçeksin!” buyurdu.
Nûman b. Mâlik: “Yâ Resûlallâh! Rüyada gördüğün
boğazlanmış sığırın temsil ettiği şehit Sahabîlerinden
birisi de, ben olacağıma şehadet ederim!” dedi.
İyas b. Evs: “Yâ Resûlallâh, biz, Abdul’eşhel Oğulları, o boğazlanan sığır’ın temsil ettiği eshabınız!
Yâ Resûlallâh, Müslümanlar arasında boğazlanacak
olanların bizlerden olmasını umuyoruz!”
60
Vâkıdî-Megazî, s. 165.
59
“Bizler, düşmanla çarpışarak boğazlanacak ve cennete kavuşacağız.
Müşrikler de cehennemi boylayacaklardır!
Yâ Resûlellah, Kureyş müşriklerinin kavimlerine dönüp: “Muhammed’i Yesrib’de kaleler ve köşklerde kuşattık! demelerini hoş görmem!
Hem, bu, Kureyş’in cüretini de arttırır.
Biz, onları karşılayıp kovmazsak, bütün hurmalıklarımızı çiğnerler, Urz’daki ekinlerimizi de, ekilmemiş
hale getirdiler.
Yâ Resûlallâh, biz. Câhiliye Devrinde iken, Araplar,
hep üzerimize yürürler dururlardı.
Biz kılıçlarımızı sıyırıp onları karşılayıncaya ve men
edinceye kadar bizden, bizim üzerimizdeki emel ve isteklerinden vazgeçmediler.
Bugün biz, düşmanları karşılamaya daha lâyık ve elverişli durumda bulunuyor, en sonunda varacağımız yeri,
Senin sayende Allâh’ın bizi destekleyeceğini bilip duruyorken, bizleri evlerimizde kuşattırma!” dedi.
Sa’d’in Babası Heyseme Kalktı:
“Yâ Resûlalâh! Kureyşiler, çöl Araplarından ve kendilerine Ehâbisten toplayabildiklerini topladılar. Atlarına
binip meydanımıza indiler.
Bizi evlerimizde ve kalelerimizde kuşatacaklar, sonrada dönüp gidecekler, aleyhimizde söylemedik söz bırakmayacaklar.
Bu, onların cüret ve cesâretini arttıracak, kızacaklar,
yağmalamak için, çevremize gözcü dikecekler, ekinlerimize istediklerini yapacaklar.
Görüp de karşılamayacak ve yurdumuzun ortasından
kovmayacak olursak, çevremizdeki Araplar dahi, bize
göz dikecekler, üzerimize atılacaklardır!
60
Yüce Allâh’ın bizi Kureyş müşriklerine karşı muzaffer kılması umulur. Allâh’ın âdeti böyledir; eğer, ikincisi
olursa ‘ki şehitliktir’ Bedir, beni ondan uzaklaştırdı ve
mahrum etti.
Hâlbuki ben onu, o kadar özlemiştim.
Benim, Bedir Gazası’na çıkmayı özlediğimi işitince,
oğlum, benimle kur’a çekişti.
Kur’a, ona çıktı ve şehitlikle O, nasiplendi!
Hâlbuki ben, şehitliği ne kadar özlüyordum! 61
Dün gece, rüyada oğlumu güzel bir surette gördüm.
Cennet meyveleri ve ırmakları arasında dolaşıyor ve (Bana, cennette arkadaşlığa katıl! Ben, Rabbımın vâ’d ettiği
gerçeği buldum!) diyordu.
Vallâhi, Yâ Resûlallâh! Sabaha çıkınca, oğluma cennette arkadaş olmayı özlemeye başladım.
Yaşım çok ilerledi. Kemiklerim inceldi ve zayıfladı.
Rabbime kavuşmayı özlemekteyim.
Yâ Resûlalâh, beni, şehitlikle, cennette oğlum Sa’d’ın
arkadaşlığı ile nasiplendirmesi için Allâh’a dua et!” dedi.
Peygamberimiz O’nun bu arzusunu yerine getirdi.
Enes b. Katâde: Yâ Resûlalâh, İki iyiliğin biri: İster
şehitlik, ister zafer ve ganimet olsun!” dedi.
Peygamberimizin Silâhlanması ve Va’zı:
Cuma günü, Peygamberimiz (sav), Cuma nazmını
kıldıktan sonra, müslümanlara va’z etti. Cihadı, Cihat için hazırlanılacağını anlattı.
Düşman karşısında sebat eden, güçlüklere göğüs gerenlerin, Allâh’ın yardımına kavuşacaklarını haber verdi.
“Cihad’da geri durmak, gecikmek acizliktir.
Yardıma kavuşmak sabır ve sebatladır.
61
61
Vâkıdî-Megazî, s. 166.
61
Sabır ve sebat ediniz!
Sabır ve sebat ettiğiniz takdirde, yardım, sizinledir”
buyurdu.
Peygamberimiz (sav), o gün, cemâata ikindi namazını
da kıldırdı.
Halk yığılmış, Medine’nin, Avâli kesimlerinde, oturan halkı hazırlanmışlar, kadınlar, kalelere yerleştirilmişlerdi. Amr b. Avf Oğulları ve toplulukları, Nabıt Oğulları ve toplulukları tamamiyle hazırlanmış, silahlanmış bulunuyorlardı.
Peygamberimiz (sav), Onları görünce evine girdi. Hz.
Ebû Bekir ve Hz. Ömer’de birlikte girdiler. Peygamberimizin (sav), sarığını sarmasına zırhını giyinmesine yardım ettiler.
Peygamberimiz (sav), zırhını gömleğinin üzerine giydi. Beline kayıştan bir kılıç kemeri (Palaska) bağladı ve
boynuna kılıcını astı.62
Sa’d b. Muaz’la Üseyd b. Hudayr’ın Uyarmaları:
Sa’d b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr, gelip de halkın saf
saf dikilip dizildiklerini ve Peygamberimiz (sav)’ın çıkmasını beklediklerini görünce: “Medine’den çıkmak
istemediği halde, siz, çıkması için Resûlüllâh’a ısrar
edip durdunuz!
Hâlbuki Ona emir gökten iner.
Siz bu işi Ona bırakınız. O’nun emr ettiği şeyi
işleyiniz.
Siz O’nun hakkında: (O, kendiliğinden bir şey
söylemez…)63 Buyurduğunu görmediniz mi? Siz, O’nun
emrine itaat ediniz!” dediler.
62
63
Vâkıdî-Megazî, s. 167-168.
Necim Suresi, ayet: 3.
62
Peygamberimiz (sav), zırhını giyinmiş, silâhlarını
kuşanmış olarak evden çıkınca, Medine dışında çarpışmak için direnenleri hepsi, yaptıklarına pişman oldular.
“Yâ Resûlallâh! Senin hoşlanmadığın şeyi bizim istememiz yaraşmaz.
Eğer, Medine’de kalmak istiyorsan, Medine’de kal!
Sana aykırı hareket etmemiz doğru değildir.
Sen, nasıl istersen öyle yap!” dediler.
Peygamberimiz (sav): “Bir Peygamberin, zırhını giydikten sonra, düşmanla çarpışmadan ve Allâh, O’nunla,
düşmanları arasındaki hükmü vermeden, zırhını sırtından çıkarması, yaraşmaz.
Ben size ne buyurursam, hemen onu işlemeye bakınız!
Haydi, Allâh’ın ismini anarak gidiniz!
Sabır ve sebat ettiğiniz takdirde, Allâh’ın yardımı, sizin içindir.” buyurdu.64
İslâm Ordusunun Sancak ve Sancaktarları:
Peygamberimiz (sav), üç mızrak getirip onlara üç
sancak bağladı.
Evsilerin sancağını Üseyd b. Hudayr ’a, Hazrecilerin
sancağını Hubab b. Münzir ’e veyâ Sa’d b. Ubâde ’ye,
Muhacirlerin sancağını da Hz. Ali’ye veyâ Mus’ab . Umeyr’e verdi. Halka namaz kıldırmak üzere, Abdullâh b.
Ümmü Mektum’u Medine’de yerine bıraktı.
İslâm Ordusunun Mevcudu ve Hareket Nizamı:
Peygamberimiz (sav); atını getirtti. Üzerine bindi.
Yayını omzuna astı. Mızrağını eline aldı.
64
Vâkıdî-Megazî, s. 167-168.
63
Mücâhitler, silâhlandılar, zırhı bulunanlara da, zırhları giydirildi ki, onların sayısı yüz kadardı.
Peygamberimiz (sav), bin kişilik bir kuvvetle yola
çıkmış bulunuyordu.
Abdullah b. Cübeyr, piyadelerin başına geçirilmişti.
Sa’d b. Muaz ile Sa’d b. Ubâde, zırhlarını giyinmiş olarak önde, Müslümanlar da, Peygamberimiz (sav)’ın sağında ve solunda yer aldılar.
Bedâyi-Hasâ Sokağı yoluyla Şeyheyne kadar ilerlediler.
Müşriklerden Yardım Beklenmeyeceği:
Peygamberimiz (sav), Saniye’nin başına geldiği sırada, dönüp bakınca, okçulardan mürekkep askeri bir birlik
gördü.
“Kim bunlar?” diye sordu.
“İbn-i Übeyy’in Yahûdî müttefiklerindendir!” dediler.
Peygamberimiz (sav): ”Onlar Müslüman oldular mı?”
diye sordu.
“Hayır, Yâ Resûlalâh! dediler.
Peygamberimiz (sav): “Müşriklere karşı, müşriklerden yardım istenmez! Onlara söyleyiniz geri dönsünler!”
buyurdu.
Peygamberimiz (sav), Şeyheyn’de orduyu teftiş etti.
Yaşlarını küçük gördüğü 17 genci, gönüllerini alarak
geriye çevirdi. Onlara, Medine’de çocukları ve kadınları
koruma görevini verdi.
Burada teftiş bittiği zaman güneş batmıştı. Akşam ve
yatsı namazlarında Bilâl-i Habeşî ezan okudu. Resûlüllâh
(sav), namazları kıldırdı. Muhammed b. Mesleme’nin
kumandasın da elli kişilik bir devriye kolu bütün gece
ordunun çevresinde dönüp dolaşarak nöbet tuttu.
64
Peygamberimizin (sav) Gece Muhafızı:
Yatsı namazını kılınca Peygamberimiz (sav):
“Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sordu.
Müslümanlar arasından bir kişi kalkıp:
“Ben!” dedi.
“Sen, kimsin?” diye sordu.
“Zekvan b. Abdi Kaysım!” dedi.
Peygamberimiz (sav), Ona:
“Sen otur!” buyurdu.
Biraz sora Peygamberimiz (sav):
“Bu gece, bizi, kim beleyecek?” diye sordu.
Yine, Müslümanlar arasından birisi kalkıp:
“Ben!” dedi.
Peygamberimiz (sav),ona:
“Sen, kimsin?” diye sordu.
“Ben Ebû seb’im!” dedi.
Peygamberimiz (sav),Ona:
“Sen otur!” dedi.
Peygamberimiz (sav):
“Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sorusunu tekrarladı.
Yine Müslümanlardan birisi kalkıp: “Ben!” dedi.
Peygamberimiz (sav), Ona:
“Sen kimsin?” diye sordu.
“Ben İbn-i Kaysım!” dedi.
Peygamberimiz (sav):
“Otur!” buyurdu.
Aradan bir müddet geçtikten sonra:
“Üçünüzde kalkınız!” buyurdu.
Yalnız, Zekvan b. Abdi Kays kalktı.
“Öteki arkadaşların nerede kaldılar?” diye sordu.
65
Zekvan: “Her üç soruya da cevap veren ben idim!”
dedi.
Peygamberimiz (sav): “Git, Sen, bizi koru! Allâh da
seni korusun!”buyurdu.
Zekvan, zıhını giyindi. Kalkanını aldı. Peygamberimiz (sav)’ın yanından ayrılmaksızın, o, gece, nöbet tuttu.65
Zekvan b. Abdi Kays Kimdir:
Zekvan b. Abd-i kays, Es’ad b. Zürare ile birlikte
daha Müslüman olmadan önce, Mekke’ye gitmişler, Kureyş müşriklerinin lideri bulunan Utbe b. Rebîa’ya görünmek istememişlerdi.
Peygamberimiz (sav), bunların Utbe’ye karşı soğuk
davrandıklarını haber alınca, yanlarına vardı. Kendilerine
İslâmiyeti anlattı ve Kur’ân-ı Kerim okudu. Müslüman
oldular. Yine Utbe’ye görünmeksizin Medine’ye döndüler.
Zekvan, her iki Akabe biatında bulunmuştu.
Son Akabe biatından sonra, Mekke’ye dönmüş, Peygamberimizin Medine’ye Hicretine kadar yanından ayrılmamıştı.
Peygamberimiz (sav), Medine’ye Hicret edince, o da
Hicret etmiş ve ilk ensar Muhaciri olmuştu.
Seher vakti, Peygamberimiz (sav): ”Rüyada, meleklerin, Hamza’yı yıkadıklarını gördüm!66
Kılavuzlar nerede?
“Bizi Kureyş kavmine uğratmadan onların üzerine
çıkaracak yakın ve kestirme yolu bize kim gösterir?” diye
sordu. Ebû Heyseme: “Ben gösteririm Yâ Resûlallâh!”
dedi.
65
66
Vâkıdî-Megazî, s.169-170.
Halebî-İnsanül’uyn, c. II, s. 233.
66
Peygamberimiz (sav), atına bindi. Ebû Heyseme, İslâm ordusunu Hârise Oğullarının Haresi kara taşlığından
ve arazileri arasından geçirdi.
Peygamberimiz (sav), Şeyheyn’den derlenip toplandığı sırada, müşrikler de Ebû Âmir’in arazisinin bulunduğu yere kadar harp düzeni halinde yavaş yavaş uzandılar.
Peygamberimiz (sav), Uhud’da doğru ilerleyip köprünün bulunduğu yere kadar geldi. Müslümanlar da,
müşrikler de artık birbirlerini iyice görüyorlardı.
Peygamberimiz (sav), Bilâl-i Habeşî ’ye emretti. Ezan okudu. Kamet getirdi; saflar bağlandı. Müslümanlara
sabah namazı kıldırdı.
Peygamberimiz de, Müslümanlarda üzerlerindeki silâhlarını çıkarmadılar. Namazlarını silâhlı olarak kıldılar.
Peygamberimiz (sav), zırhının üzerine bir zırh daha;
takyesinin üzerine bir miğfer giydi.
Baş Münafık Abdullah b. Übeyy’in Geri Dönmesi:
İslâm ordusu ile Uhud’a kadar deve kuşu gibi boynunu uzata uzata gelen Abdullah b. Übeyy b. Selül:
“O, rey ve görüş sahibi olmayan gençlerin sözünü
dinledi de beni dinlemedi.
Ey ahâli! Şuracıkta biz ne diye kendimizi öldüreceğimizi bir türlü anlayamadık!” diyerek, münafıkları ve
kuşku içinde bulunanlardan üç yüz kadar kişiyi yanına
alıp geri döndü.67
Bu hareket, müminler arasında bir gevşeme gibi görülmeye başladı.
Abdullah b. Amr, Müslümanların, Peygamber (sav),
verdikleri sözleri hatırlatarak, dönenlerin hüsrana uğraya67
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 39.
67
caklarını ifade eden sözleriyle, meydana gelen gevşemeyi
biraz sağlamlaştırdı.
Böylece, mü’min ve münafıklarda açıkça belli olmaya ve görülmeye başladı.
Bazı Müslümanlar, Yahûdî müttefiklerden yardım
istenmesini dile getirmiş iseler de, Peygamberimiz (sav):
”Bizim onlardan yardım istemeye ihtiyacımız yok!” buyurdu.
Uhud’daki İslâm Karargâhı:
Peygamberimiz (sav), Uhud’a Şi’b Vâdisi’ne inince,
orada, arkaları Uhud Dağı’na dayalı, yüzleri Medine’ye
karşı olmak üzere karagâhını kurdu.
O sırada Kureyş müşrikleri, bütün develerini ve atlarını yakınlarındaki Samga Mevkiinde bulunan müslüman ekinlerine salmış bulunuyorlardı.
Peygamberimiz (sav), ordusunu, çarpışma düzenine
koymaya başladı.
Solda bulunan Ayneyn Tepesi’ne elli okçu gönderdi.
Abdullah b. Cübeyri, onlara kumandan tâyin etti.
Peygamberimiz (sav), okçulara şu emri verdi:
“Vazifeniz: bize yönelecek süvarileri oka tutup püskürtmek, onların, arkamızdan gelmelerine meydan ve imkân vermemektir.
Haydi kalkınız! Şurada yerinizi alınız! Bizi arkadan
koruyunuz!
Düşmanı yenip ganimet toplamaya koyulduğumuzu
görseniz de, sakın, bize katılmayınız!
Kuşların bizi kapıştıklarını görseniz de, ben, size
adam göndermedikçe, sakın, yerinizden ayrılmayınız!
Onların bizi yendiklerini görseniz de, sakın yerinizden ayrılmayınız ve yardımımıza koşmayınız!
68
Siz yerinizde durmazsanız, biz galip olamayız!” buyurdu.
Okçular, İslâm Ordusunun arkasından hiç kimsenin
gelmesine meydan ve imkân vermeyecekler, onları oka
tutacaklardı.
Okçuların kumandanı Abdullâh b. Cübeyr, belli olmak için beyaz bir elbise giymişti.
Peygamberimizin Okçulara İkinci Emri Vermesi:
Okçular, yerlerine yerleştikleri zaman, Peygamberimiz (sav), onların yanlarına vardı:
“Bizi arkamızdan koruyunuz, biz, düşmanın arkamızdan gelmesinden korkarız!
Yerinizde durunuz ve buradan hiç ayrılmayınız!
Bizim onları bozup hezimete uğrattığımızı, ordugâhlarına daldığımızı görseniz dahi, yerinizden ayrılmayınız!
Bizi öldüreceklerini, öldürdüklerini görseniz dahi, gelip bize yardımcı olmayınız ve onlardan bizi korumaya
çalışmayınız!
Size yöneldikçe, düşman süvarilerini oka tutunuz;
çünkü süvariler, atılan oklara doru gelmezler!
Allâhım! Bunları, onlara tebliğ ettiğime Seni şahit
tutarım!” buyurdu.68
Peygamberimiz (sav), ordusunu saf nizâmına koydu:
“Beri gel, ileri git!” diyerek safları düzeltti. Omuzları bir
hizaya getirdi.
Müslümanları, oklar gibi dizdi.
Ükkâşe b. Mıhsan ’ı sağ kanada aldı.
Ebû Seleme b. Abdül’esed’i sol kanada aldı.
Ebû Ubeyde Cerrah ile Sa’d b. Ebî Vakkas’ı öne aldı.
68
Vâkıdî-Megazî, s.175.
69
Mıkdat b. Amr’ı gerideki askerlerin başına koydu.
İslâm Ordusu’nda biri Peygamberimiz (sav)’a, diğeri, Ebû Bürde b. Niyer’a âid olmak üzere iki at vardı.
İbn-i Haldun ve İbn-i Kayyım’a göre: İslâm ordusu’
nda elli süvâri vardı.
Peygamberimiz (sav), Zübeyr b. Avvam’ı baş süvâri
tâyin edip, Halid b. Velid ’in karşısına koydu.
Emir verinceye kadar, yerinden ayrılmamasını tembih
etti.
Mıkdad b. Esved’i de başka yanda vazifelendirdi.
Hz. Hamza’yı da en öne, zırhsız askerlerin başına
dikti. Peygamberimiz, ilk önce Muhacirlerin sancağını,
Hz. Ali’ye vermişti.
Müşriklerin sancağını kim taşıyor diye sordu.
“Abdüddâr Oğulları taşıyor” dediler.
Peygamberimiz (sav): “Biz, ahde, onlardan daha çok
bağlıyız! Mus’ab b. Umeyr nerededir?” diye sordu.
Mus’ab: “Ben, buradayım!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Al Sancağı!” buyurdu.
Mus’ab, sancağı alıp, Peygamberimizin önüne gel69
di.
Peygamberimizin Müslümanlara Hitâbesi:
Peygamberimiz (sav), Müslümanlara hitap ederek onları cihada, sabır ve sebata, gayretli olmaya teşvik etti.
Hitabesinde şöyle buyurdu:
“Ey İnsanlar! Allâh’ın, bana kitabında emir ve tavsiye buyurduğu amellerden tâatı, haram kıldığı şeylerden
de, sakınmayı size tavsiye ederim.
Sonra, siz, bugün, öyle bir ecir ve sürekli mükâfat yerinde bulundunuz ki, bunların, nefsini, sabra, yakîn’e
cehd ve gayrete alıştıran kişiler için hazırlandığı anla69
Vâkıdî-Megazî, s.173.
70
tılmıştı; eğer, azlık olan kişilere, düşmanla çarpışmak güç
gelir, onlar da, sebad ve gayret gösterirlerse, Allâh, onları
ferahlığa çıkarır; çünkü Allâh, kendisine itaat eden kişilerledir.
Şeytan da, Allâh’a karşı gelen kişilerledir.
Amellerinize, Cihad’da, sabır ve sebatla başlayınız.
Allâh’ın size bu hususta va’d etmiş olduğu mükâfatı isteyiniz.
Size, emretmiş olduğu şeyleri yerine getirmenizi tavsiye ederim; çünkü ben, sizin doğru yola kavuşmanızı özlerim.
İhtilâf ve nizâa düşmek, duruşmak, acz ve za’f sayılan şeylerdendir.
Allâh’ın sevmediği şeylerle uğraşanlara, ne yâdım ne
de zafer ihsan olunur.
Ey İnsanlar! Emin olunuz ki, kim, haram üzerinde
direnirse, Allâh O’nunla Peygamberinin arasını ayırır,
ilgisini keser; eğer, o kimse, kötülükten vaz geçerse
Allâh’da, o’nun günahını örter ve bağışlar.
Bana bir salâvat getirene, (iyilik dileyene), Allâh ve
melekleri, ona on salevat getirirler.
Her kim, bir Müslüman’a veya bir kâfire iyilik ederse, dünyada ve ahrette O’nun mükâfatını, karşılığını vermek Allâh’a düşer.
Allâh ve Ahret Gününe inanan kimseye, cuma namazı farzdır. Çocuklar, kadınlar köleler ve hastalar bunda
müstesnâdır.
Her kim, Cuma namazından kaçınırsa, Allâh’da ondan kaçınır; çünkü Allâh’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
O, her bakımdan övülmeye lâyıktır.
Ben, sizi, Allâh’a yaklaştıracak bir amel bilmiyorum
ki, onu size buyurmuş olmayayım.
71
Ben, sizi cehenneme yaklaştıracak bir amel de, bilmiyorum ki, ondan sizi men etmiş, sakındırmış bulunmayayım.
Şüphesiz Rûhul’emin (Cebrâil (sav), kalbime şunu
ilham etti ki, hiçbir kimse, rızkını eksiksiz olarak almadıkça, ölmez.
Öyle ise, Rabbınız olan Allâh’tan korkunuz da, rızkınınızı en güzel şekilde helâlinde arayınız.
Rızkınız gecikirse, onu, Rabbinize karşı gelerek, meşru olmayan yollardan aramaya kalkışmayınız.
Ben, size helâl ve haram olanı açıkladım.
İkisi arasında helâl mi, haram mı, belli olmayan bir
takım şüpheli şeyler vardır ki, Allâh’a sığınan kişilerden
başka, onları, kimseler bilmezler.
Her kim, onları bırakırsa, ırz ve namusunu, dinini korumuş olur.
Kim de, onların içine düşerse, beylik koru etrafında
davarlarını otlatan bir çoban gibi yasak bölgeye dalmış
olur.
Haberiniz olsun ki, korusu olmayan hükümdar yoktur.
Allâh’ın korusu da, haram kıldığı yasakladığı şeylerdir.
Mü’min, mü’mindendir. Başın, cesedden bir uzuv olması gibi.
Baş, hastalanınca, bütün cesed hastalanır.
Allâh’tan selâm ve selâmetler dilerim sizlere!”70
70
Vâkıdî-Megazî, s.173-174; Halebî-İnsanül’uyun, c, II, s.
234
72
Uhud’da, Müslümanlar arasındaki parola: (Emit!
Emit!: Öldür! Öldür!) sözü idi.71
Uhud Savaşı’na girmeden önce, Hz. Hamza, deve kuşu kanadından; Hz. Ali, beyaz yünden; Zübeyir b. Avvam, sarı bezden; Ebû Dücane, kırmızı bezden; Hubab b.
Münzir de, yeşil bezden kendisine tuğ yapmıştı.
Muhayrık, Yahûdîlerden, büyük bir bilgindi. Peygamberimiz (sav)’ı sıfatlarıyla tanırdı. İlmen bulduğu
şeyi, Uhud Gazası’na çıkıncaya kadar açıklayamadı.
Kendisi, Yahûdîlerin zenginlerindendi. Yedi adet hurma bahçesi vardı.
Uhud Gazası’na çıktığı zaman Muhayrık, Yahûdî toplumunu Peygamberimiz (sav)’a uymaya çağırdı.
Muhayrık, Kılıcını ve harçlığını yanına aldı. Akrabasından birisine: “Eğer, bu gün öldürülürsem, bütün
mallarım Muhammed’indir. O, onlar hakkında Allâh’ın,
kendisine gösterdiği şekilde dilediğini yapar!” diyerek
vasiyette bulundu.
Sabahleyin Peygamberimizin (sav), askerleri arasına
katılıp şehit düşünceye kadar çarpıştı.
Peygamberimiz (sav): “Muhayrık, Yahûdî ırkından,
hayırlı bir kişidir!” buyurdu.
Muhayrık’ın bıraktığı mülkleri, Peygamberimiz (sav),
İslâma hizmet verecek vakıflar haline dönüştürüp, Müslümanlık menfâatına kullanmıştır.
İki taraf birbirlerine yaklaştıkları sırada, Utbe b. Rebianın kızı ve Ebû Süfyan’ın karısı Hind, kadınlar arasında bulunuyordu.
Kadınlar, erkek safları arkasında defler ve trampetler
çalıyorlar, Bedir’de öldürülenleri anarak Kureyş erkeklerini çarpışmaya kışkırtıyorlardı:
71
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c III-IV, s. 68.
73
Hind de:
“Biz Tarık’ın kızlarıyız!
İlerlerseniz, yastıklar, döşekler sereriz size!
Gerilerseniz, nefret ederiz, ayrılırız sizden!’
Haydi, göreyim sizi Abdüddâr Oğulları!
Haydi, göreyim sizi arkayı kollayanlar!”
Recezlerini okuyordu.72
Kureyş Süvarilerinin Püskürtülmesi:
Taraflar birbirlerine iyice yaklaşmışlardı. Müşriklerin, Hevâzin Süvârileri, İslâm okçularının korudukları
geçide dalmak istedilerse de, oka tutulunca, geri dönmek
zorunda kaldılar.73
Müşriklerden, deve üzerinde bir adam meydana çıktı.
Çarpışmak için er istedi.
Dileğini üç defa tekrarladı.
Bunun üzerine, Zübeyr b. Avvam, ona doğru varıp,
devenin üzerinde boynunu sıktı
Peygamberimiz (sav): “Yere, aşağı doğru düşür onu!” buyurdu.
Müşrik, yere düştü. Zübeyir, üzerine çöküp başını
kesti.
Peygamberimiz (sav): “Eğer, Zübeyir çıkmasaydı,
halkın çekindiğine bakıp ben çıkacaktım!” buyurdu.
Kureyş Ordusu’nun sancaktarı Talha b. Ebi Talha:
“Beninle çarpışmak için kim çıkar er meydanına?
Ey Muhammed Sahabeleri, siz, bizi kılıçlarınızla öldürünce, Allâh’ın bizi cehenneme sokacağını, bizim kılıçlarımızla da öldürülünce de sizi cennete koyacağını
söylüyorsunuz!
72
73
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c III-IV, s. 67-68.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 40.
74
Öyle ise içinizden benim kılıcımla öldürülüp hemen
cennete girecek veyâ kılıcıyla beni öldürüp cehenneme
sokacak yok mu bir baba yiğit?” diyerek haykırdı.
Hz. Ali: “Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, ben de seni kılıcımla cehenneme göndermedikçe veyâ kılıcınla cennete girmedikçe, senden
ayrılmayacağım!” dedi. Bir vuruşta o’nun bağcını kesti.
Talha, yere yıkıldı. Edep yeri açıldı.
“Allâh ve akrabalık aşkına bırak, beni öldürme!” dedi.
Hz. Ali de, onu, kendi haline bırakıp geri döndü.
Başka rivayete göre: Hz. Ali, kılıcını O’nun başına
şiddet ve hiddetle indirdi. Başını çenesine kadar yarıp
ikiye ayırdı. Talha yere yıkılınca Hz. Ali, geri döndü.
“Ne diye o’nun başını gövdesinde ayırmadan döndün?” dediler,
Hz. Ali: “Yere düşünce O’nun edep yeri bana karşı
açılmıştı. Ondan hemen yüzümü çevirdim.
İyice biliyorum ki, Allâh, onu yaşatmayacak, öldürecektir; çünkü Kureyş Ordusunnun koçudur o!” dedi.
Talha, vurulup yere düştüğü zaman, Peygamberimiz
(sav), sevindi. (Allâhü Ekber!) diyerek tekbir getirdi.
Müslümanlar da, tekbir getirdiler. Talha’dan sonra, Kureyş müşriklerinin Sancağını, Talha’nın kardeşi Osman b.
Ebi Talha aldı. Hz. Hamza, omzundan kılıçla vurup
Osman’ın kolunu düşürdü. Böğründen ciğeri göründü.
Hz. Hamza: “Ben, hacıları sulayanın oğluyum!” diyerek geri döndü.
Hz. Âlinin Ebû Sa’d’i Öldürmesi:
Müşriklerin yere düşen Sancağını Ebû Sa’d b.Talha
aldı. Ebû Sa’d’ın üzerinde zırh, başında miğfer vardı.
Kendisi yaya idi.
75
İki saf arasına dikildi:
“Ben Ebû Kuşam’ım, benimle meydana çıkıp kim
çarpışır?” diyerek haykırdı.
Müslümanlardan hiç kimse ona karşı çıkmadı.
Ebû Sa’d: “Ey Muhammed’in eshabı! Siz diyorsunuz
ki, bizden öldürülenler cennete, sizden öldürülenler, cehenneme girerler!
Lât’a yemin olsun ki, yalan söylüyorsunuz; eğer, siz,
bunun gerçek olduğunu biliyorsanız, bazınız beni karşıma çıkıp çarpışsın bakayım!” diyerek Müslümanlara
meydan okudu.
Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), onun karşısına
Hz. Ali’yi çıkardı.
Vuruştular. Hz. Ali, Vurup onu öldürdü.
Ebû Sa’d’i, Sa’d b. Ebi Vakkas’ın öldürdüğü de rivâyet edilir.
Sa’d b. Ebi Vakkas, boğazından okla vurunca, Ebû
Sa’d’in dili sarktı.
İhtimal ki, Hz. Ali, kılıcını indirdiği sırada, Sa’d b.
Ebi Vakkas’a onu attığı bir okla boğazından vurmuştu.74
Müşriklerin sancağını Müsâfi b. Ebi Talha aldı.
Âsım b. Sabit: “Al bunu da benden, Ebû Aklaha’nın
oğlundan!” diyerek bir okla yere yıktı.
Müsâfi’den sonra, müşriklerin sancağını, Hâris b. Ebi
Talha aldı. Âsım, bir okla onu da yere serdi.
Hârtis’den sonra, sancağı, Kilâb b. Talha aldı. Onu da
Zübeyr b. Avvam öldürdü.
Kilab’dan sonra sancağı, Cülâs b. Talha aldı. Onu da
Talha b. Ubeydullâh öldürdü.
Ondan sonra sancağı Ertat b. Şurahbil aldı. Onu da
Hz Ali öldürdü.
74
Vâkıdî-Megazî, s.177.
76
Ertat’dan sonra müşriklerin sancağını Şurayh b. Kariz
aldı. O da bilinmeyen bir Müslüman tarafından öldürüldü. Sancağı alan her müşrik öldürülünce sancağı almaya
cesaret eden kalmadı.
Hz. Ebû Bekir’in oğlu ile çarpışmaya isteklenmesi:
Hz. Ebû Bekir’in Müşrikler arsında bulunan oğlu
Abdurrahman, at üstünde meydana çıkarak, kendisi ile
çarpışacak er diledi. Tepeden tırnağa zırhla bürünmüş,
sadece gözleri görünüyordu.
Hz. Ebû Bekir, O’nunla çarpışmaya kalkıp kılıcını sıyırdı. Peygamberimiz (sav): “Sok kılıcını kına, dön yerine! Biz Senin vücudundan yararlanmaktayız. Kendini
tehlikeye atıp, bizi acı içinde bırakma!” buyurdu.
Hz. Ebû Bekir’in oğlu, Müslüman olduktan sonra,
babasına: “Eğer Uhud Günü, seni göreydim, seninle çarpışmazdım! Dediği zaman, Hz. Ebû Bekir: “Fakat ben,
seninle çarpışırdım!”demiştir.
Ebû Dücâne’ye Teslim Edilen Kılıç:
Harbin kızışmaya başladığı sırada idi ki, Peygamberimiz elinde tuttuğu, üzerinde:
“Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var!
İnsan, Kaderden, korkaklıkla kurtulamaz!”
Beyti yazılı kılıç için:
“Bu kılıcı, benden kim alır?” diye sordu.
Eshab’dan birçokları: “Ben! Ben! Ben!” diye ellerini
uzattılar.
“Bunun hakkını vermek üzere kim alır?” deyince susup geri durdular.
Hararetli istekliler arasında bulunan Zübeyr b. Avvam da: “Ben, alırım onu Yâ Resûlallâh!” dedi.
Peygamberimiz (sav), kılıcı ona vermeye yanaşmadı.
Tekrar: Peygamberimiz (sav), aynı soruyu sordu.
77
Zübeyir, kalkıp: “Ben, Yâ Resûlallâh!” dedi.
Peygamberimiz (sav), yine kılıcı vermedi.
Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali’nin de isteklerini
kabul etmedi.
Ebû Dücâne Sibak b. Harece kalkıp: “Yâ Resûlallâh,
nedir O’nun hakkı?” diye sordu.
Peygamberimiz (sav): ”Eğilip bükülünceye kadar onu
düşmana vurmandır!
O’nun hakkı, onunla Müslüman öldürmemen O’nunla
kâfirlerin önünde kaçmamandır.
O’nunla, Allâh, sana zafer yahut şehitlik nasip edinceye kadar Allâh yolunda çarpışmandır!” buyurdu.
Ebû Dücâne: “Yâ Resûlallâh, ben, onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum!” dedi. Peygamberimiz (sav),
elindeki kılıcı ona teslim etti.
Ebû Dücâne, çok cesaretli, kahraman bir kişi idi.
Harp meydanında kurnaz davranırdı.
Başına, kırmızı bir sargı sarar, halkın yanına çıkarsa,
çarpışmak istediği anlaşılırdı.
Ebû Dücâne, Peygamberimizin elinden kılıcı alınca,
başına kırmızı sarığı sararak, Müslümanlarla, müşrikler
arsındaki meydana çıkıp Çalımlı çalımlı yürümeye, gezinmeye başladı.
Peygamberimiz (sav), O’nun böyle kurula kurula yürüdüğünü görünce: “Bu bir yürüyüştür ki, Allâh Onu şu
yerlerin başkasında sevmez!” buyurdu.75
Ebû Dücâne’nin Gösterdiği Kahramanlıklar:
İki taraf çarpışmaya girişmiş, savaş kızışmıştı.
Zübeyr b. Avvam, kılıcın, kendisine verilmemesinde
üzgündü.
75
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. III-IV, s. 67-67.
78
Kendi kendine: “Resûlüllah’dan kılıcı ben istedim. O,
kılıcı benden esirgeyip tuttu Ebû Dücâne’ye verdi.
Hâlbuki ben halası Safiyye’nin oğluyum. Hem de
Kureyş’tenim.
Onu, ondan önce ben istemiştim. Beni bıraktı, ona
verdi. Vallahi, gidip bir bakarım. O, benden fazla ne yapabilecek sanki?” dedi.
Ebû Dücâne’yi uzaktan takibe başladı.
Ebû Dücane, başına kırmızı bir sarık sararak meydana çıkınca, ensar: “Ebû Dücane ölüm alâmetini başına
sararak meydana çıktı artık” dediler.
O da: “Ben, sevgilimle, hurmalıkların yanındaki dağ
eteğinde bulunduğumuz sırada, hiç bir zaman harp saflarının gerisinde kalmamak üzere anlaşmışımdır!
Düşmanlara, Allâh (c.c.) ve Resulü’nün (sav) kılıcı
ile vururum!” diyordu.
Gerçekten Ebû Dücâne, kime rastlarsa vurup öldürüyordu. Müşriklerin yaralanıp kalanlarından her birinin
yanında, yakınından bir arkadaşı bulunuyordu.
Zübeyr b. Avvam, onun ne yapacağını görmek için,
adım adım takip ediyordu.
Ebû Dücâne, ulaşabildiği yerleri yeri yarıp yırtarak,
kesip biçerek dağın eteğinde deflerle müşrikleri kışkırtan
kadınların yanlarına kadar ilerledi.
Ebû Dücâne der ki: “Uzaktan birini gördüm ki, halka,
son derece kızıyor, hırslanıyordu. Üzerine yürüyüp vurmak için kılıcımı kaldırdığım zaman, çığlık kopardı.
Onun, bir kadın olduğunu görünce, Resûlüllâh’ın (sav),
kılıcının şerefini gözettim de vurmadım!”
Zübeyr b. Avvam, Ebû Dücâne’nin böyle, her tarafa
yetiştiğini ve Utbe’nin kızı ve Ebû Süfyan’ın karısı Hind’
e kılıcını kaldırmışken, onu, öldürmekten vazgeçtiğini
79
görünce, kendi kendime: “Kılıcın kime verileceğini,
Allâh ve Resûlü Senden daha iyi bilir!
Vallahi, ben, onun çarpışmasından daha üstün çarpışan bir kimse görmedim!” dedi.
Ebû Dücâne: Resûlüllâh’ın (sav) kılıcına saygı gösterdim de, onu, kadının kanına bulaştırmadım!” dedi.76
Umumi Taarruza Kalkış:
Hz. Hamza, Hz. Ali, Ebû Dücâne ve öteki İslâm kahramanları müşriklerin saflarına daldılar. Zübeyr b. Avvam ile Mıkdad b. Esved (bu ikisi, biner süvariye bedel
olurlardı) Halid b. Velid ve İkrime b. Ebi Cehlin kumandası altındaki süvarileri karşılayıp onları bozguna uğrattılar. Peygamberimiz (sav)’ın yanındaki Mücâhitler de
Ebû Süfyan’ın ve arkadaşlarının üzerine yürüdüler ve
onları bozguna uğrattılar.
Hz. Hamza’nın Kahramanlığı:
Hz. Hamza, İki elinde iki kılıç tutuyor: “Ben Allâh’ın
aslanıyım!” diyerek önüne, arkasına döne döne kılıç sallıyordu. Hz. Hamza, o zaman kendisine kartal kanadından bir tuğ yapmıştı.
Safvan b. Ümeyye: “Hamza nerededir?” diye bakıyordu.
Hz. Hamza’nın, halkı kıyasıya kesip biçtiğini görünce
“Kimdir bu? Diye sordu.
“Hamza b. Abdulmuttalip!” dediler.
Safvan: “Ben, bu güne kadar kavmimi öldürmeye
O’nun gibi hırslı bir kimse daha görmemişimdir!” dedi.
Uhud Günü, bir ara, Peygamberimizle (sav), düşmanları arasında Hz. Hamza’dan başka kimse kalmamıştı.
76
Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 231.
80
Hz. Hamza, şehit düşünceye kadar çarpışmadan geri
durmamış, o gün, müşriklerden otuz bir kişi öldürmüştü.
Muâviye Oğullarının azatlı kölesi Ebû Ukbe Ruşeydül’Farisi, tepeden tırnağa kadar silâhlanmış, zırhlı bir
müşrike rastladı: “Ben, İbn-i Uveyf’im diyerek haykırıyordu.
O sırada, Hâtıb’ın âzatlı kölesi sa’d, müşriki karşıladı. Ona, ikiye bölen bir darbe indirdi. Rüşeyd de: “Al
bunu da ben Farslı köleden!” diyerek, omzuna kılıçla
vurup, zırhı ile birlikte ikiye ayırdı.
Peygamberimiz (sav), onların yaptıklarını görüyor,
söylediklerini işitiyordu. Ruşey-dül-farisi’ye:
“Öyle demesen de: ‘Al bunu da, ben ensari köleden!’
desen olmaz mıydı?” buyurdu.
O sırada İbn-i Uveyf’in kardeşi de: Ben, İbn-i Uveyf’
im diyerek gelip yetişmişti,
Rüşeyd: “Al bunu, ben ensari köleden!” deyip, onun
başına bir darbe indirdi. Miğferle birlikte başını ikiye
ayırdı.
Peygamberimiz (sav) gülümsedi: “İyi yaptın ey Abdullâh!” buyurdu.
Rüşeyd’e, Ebû Abdullâh künyesini taktı.
Peygamberimiz (sav), Ruşeydülfarisi’ye: “Ensari demeden sen alıkoyan nedir? Sen, ensard’an sayılırsın; çünkü bir kavmin âzatlılar da, o kavimden sayılırlar” buyurduğu rivâyet edilir.
Müşriklerin Bozulmaları ve Hezimete Uğramaları
İslâm mücâhitleri, müşrikleri önlerine katmışlar, yetiştiklerini vurup yaralayıp öldürülüyorlardı.
Yüce Allâh (c.c.), Müslümanlara yardım etmiş, yaptığı vâdini yerine getirmişti. Sayıca, kuvvetçe kat kat üs-
81
tünlüklerine rağmen, müşrikler korkuya tutulmuşlar, bozulmaya ve dağılmaya başlamışlardı.
Hurma Dalının Kılıç Oluşu:
Uhud Günü, çarpışırken Abdullâh b. Cahşın kılıcı kırılmıştı. Peygamberimiz (sav), ona bir hurma dalı verdi.
Dal, Abdullâh b. Cahş ’ın elinde bir kılıç oluverdi. Kendisi şehit düşünceye kadar bu kılıcı kullandı.
(Urcun kılıcı) diye adlandırılan bu kılıç, Abdullah b.
Cahş’ın varisleri elinde iken, onu, Türk beylerinden birisi, İki yüz dinar (Altın)’a satın aldı.77
Bu Türk beyi, Bağdad da Halife Mûtasım Billâh’ın
beylerindendi.
Abdullah b. Amr ’ın Şehit Edilmesi:
Müslümanlar, bozulmadan önce, Süfyan b. Abd-i
Şems tarafından Abdullâh b. Amr b. Harâm şehit edildi.
Uhud şehitlerinin ilki o idi.
Câbir b. Abdullâh der ki: “Babam, Uhud’da hazırlandığı zaman, geceleyin beni çağırdı. Bana: ‘Yağrucuğum!
Bilmiyorum, belki de yarın Uhud Günü ilk şehit ben
olurum! Sana, baban Abdullâh’ın kızlarını hayırla vasiyet
ederim.’
Resûlüllah’ın zatı müstesnâ, gerimde senden daha
aziz bir kimse bırakmıyorum!
Üzerimde borç var. Borcumu öde!” dedi ve dediği
gibi ilk gün, ilk şehit kendisi oldu.
Hanzala’nın Şehit Düşmesi:
Müşrikler bozulup dağıldıkları sırada, Hanzala b. Ebû
Âmir, Ebû Süfyan’ın önünü kesti. Atının bacaklarına vurdu. At yere çöktü ve Ebû Süfyan yere düşünce: ”Ey Kureyş cemâatı!” diyerek feryada başladı. Birçok kimseler
korkusundan ilgilenemedi.
77
İbn-i Seyyid-Uyunüleser, c.II, s. 20.
82
Nihayet, Şeddad b. Esved b. şueb gelip Hanzala’yı arkasından mızrakladı ve şehit etti.
Ebû Süfyan, kurtuldu ve kaçtı.
Hanzala, şehit düşünce, Peygamberimiz (sav), onu
cünüblüğünden dolayı melekler tarafından yıkandığını
gördü ve Sahâbilere haber verdi.
Bu durum, Hanzala’nın zevcesine sorulduğunda:
”Uhud’da yetişmek için acele ettiğinden gusül yapmayı
unutmuştu.” Cevabını verdi.
Hanzala, Gasîlül’melâike (melekler tarafından yıkanmış hanzala) diye anılır, Evsliler, bu durumdan iftihar
ederlerdi.78
Okçuların Kazanılan Zaferi Kayıp Ettirmeleri:
Okçulardan bazıları, birbirlerine: “Ne duruyorsunuz:
Allâh, düşmanı, bozguna uğrattı. Şu kardeşleriniz, onların ordugâhlarında ganimet toplamaya koyuldular. Siz de,
müşriklerin ordugâhına giriniz. Kardeşlerinizle birlikte
ganimet toplayınız!” dedikleri zaman, bir kısım okçular:
“Siz, Resûlüllâh’ın (sav): (bizi arkamızdan koruyunuz! Sakın yerinizden ayrılmayınız! Bizim öldürüldüğümüzü görseniz de, yardımımıza koşmayınız! Ganîmet
topladığımızı görseniz de, bize katılmayınız! Bizi arkamızdan koruyunuz!” Buyurduğunu bilmiyor musunuz?
Sakın yerinizden ayrılmayın!” dediler.
Öbür okçular ise: Resûlüllâh’ın (sav) muradı bu değildir. Allâh, müşrikleri, zillete ve hezimete uğrattı, Siz
de, müşriklerin ordugâhına giriniz ve kardeşlerinizle birlikte ganîmet toplayınız! dediler.
Okçuların böyle anlaşmazlığa düştüğünü görünce,
kumandanları olan Abdullâh b. Cübeyr, Allâh’a ve Resû78
İbn-i Esir-Üsdülgabe, c. II, s. 68.
83
lü’ne itâat etmelerini onlara emir ve tavsiye etti, dinlemediler:
“Resûlüllâh’ın (sav), size söylediği şeyi unuttunuz
mu?” dedi.
Okçular, ganimet hırsına bürünmüşlerdi.
“Biz, vallâhi, gideceğiz, ganimet nasibimizi alacağız!” dediler ve gittiler.
Okçular tepesinde, Abdullâh b. Cübeyr ve vefalı on
arkadaşı kaldı.
Hâris b. Enes: “Ey Cemâat! Peygamberinizin size
söylediği sözü hatırlayınız! Kumandanınıza itâat ediniz!”
diyerek uyarıda bulundu ise de, onları, geri çeviremedi.
Okçular, tepe gediğini açık bırakarak müşriklerin ordugâhında ganîmet toplamaya koyuldular.
Hâlid b. Velid, okçuların azaldığını, dağın tenhalaştığını, Müslümanların ganimet toplamaya koyulduklarını
görünce, müşriklerin süvârilerine seslenerek hücuma
geçti. İkrime ve diğerleri de onu tâkip ettiler. Tepede kalan okçuları şehit ettikten sonra müslümanların arkasından saldırdılar.
Bu durumu gören, bozulmuş müşrik askerleri, birbirlerine seslenerek yeniden toplanıp Müslümanlar üzerine
saldırmaya başladılar.
Müslüman okçuların Peygamberimiz (sav)’ın emrini
dinlememeleri, kazanılan zaferi, mağlubiyete çevirdi,
Müslümanlar feci duruma düşmüş oldular.
Kureyş Süvarileri, dağın eteğine geldikleri zaman,
Abdullâh b. Cübeyr, yakınındaki arkadaşlarına: “Açılınız
ve dağılınız!” dedi.
Okçular, yönleri düşmana ve güneşe karşı olmak üzere saf halinde dizildiler. Müşrikleri oka tuttular.
84
Kumandan Abdullah b. Zübeyr’in oku tükendi, mızrağıyla vuruşmaya başladı.
Mızrağı da kırılınca, kılıcını sıyırıp o’nunla çarpıştı.
Nihayet, İkrime b. Ebi Cehil tarafında şehit edildi.
Yerlerinden ayrılmayan öbür okçular da, yaralandılar
ve şehit oldular.
Abdullah b. Cübeyr, üzerine yürüyen müşriklerin
hepsini okla, mızrakla ve kılıçla yaralamıştı.
Müşrikler, O’nun elbisesini soydular. Vücudunu mızrakla delik deşik ettiler. Karnını, göbeğinden böğrüne ve
oradan omzuna kadar mızrakla yardılar ve barsakları dışarı döküldü. Bozulan, dağılan Müslümanlar, dağa sığındıkları, çekildikleri zaman, onu, bu vaziyette buldular.
Abdullâh b. Cübeyr’in kardeşi Havvat b. Cübeyr, sarığını
çıkarıp Abdullâh b. Cübeyr’ in yarsını bağladı.
Havvat, koltuk altlarından, Arkadaşı Ebû Hanne’de
bacaklarından tutup onu taşıdılar.
O sırada müşrikler, vâdinin bir köşesinde duruyordu.
Bağlanan sarık, yaranın üzerinden düşüp Abdullah b.
Cübeyr’in iç uzuvları dışarı dökülünce, Ebû Hane, feryad
etti ve arkasına dönüp baktı.
Abdullâh b. Cübeyr, Akabe biatında bulunan Ensardandı. Sehl b. Huneyf’le sözleşerek, müşrik hemşehrilerinin ağaçtan yapılmış putlarını geceleyin kırarlar, enkazını yaksınlar diye fakir Müslümanlara getirirlerdi.79
Müslümanlara göre:
Zübeyr b. Avvam der ki: “Vallahi ben, baktığım zaman, Utbe’nin kızı Ebû Süfyan’ın karısı Hid’in ayak bileziklerini ve eteklerini ve arkadaşlarını toplayarak kaçtıklarını bile görüyordum!
79
Belazürî-Ensab, c. I, s. 265.
85
Onlar, ne az, ne de çok, hiçbir şey elde edemeyeceklerdi; çünkü biz, onları bozmuş ve dağıtmış bulunuyorduk; fakat okçular, ganimet toplamak maksadı ile yerlerinden ayrıldılar, düşman süvarileri arkamızdan vurdu.
O sırada, birisi de: ”Haberiniz olsun ki, Muhammed
öldürüldü! diye seslenmişti.
O zaman, biz de geri döndük. Onlar da bize dönüp arkamıza düştüler.
Hâlbuki biz, onların sancaktarlarını öldürdükten sonra, onlar, sancaklarının yanına bile varamıyorlardı.
Sahabelerden Berca b. Âzib, Mıkdad ve Nuseybe Hatun da, Müslümanların galip olduğunu söyler.
Müşriklere Göre:
Müşriklerin ileri gelenlerinde Dırar b. Hattab der ki:
“Vallahi, onlarla çapışmamızla bozulup dağılmamız bir
oldu.
Kendi kedime: (Bu, Bedir Savaşı’ndan da ağır bir
hezimet!) dedim. Ben, Halid b. Velid’e saldırsana a! Dedikçe, o, bu iş zor diyordu. Müslüman okçuların bulunduğu tepenin boşaldığını gördük. Bulduğumuz beş-on
Müslümanı öldürdük. Ondan sonra durum bizim lehimize
döndü. Okçuların bizim karargâhta ganimet toplaması
bizim işimize yaradı; fakat onlardan korkup kaçanı
görmedim. Öldüler ama kaçmadılar” der.
86
80
Müslümanların Birbirlerine Girmesi:
Hz. Âişe der ki: “Uhud Günü, müşrikler bozuldukları
sırada, Şeytan’ın: (Ey Allâh’ın kulları! Ey Müslümanlar!
Arkanıza bakınız, arkanızdan sakınınız!) diyerek seslendiğini işitince, Müslümanlar, arkalarına döndüler. (Müslüman kâfiri ayırt edemeyerek) birbirleri ile çarpışmaya
başladılar.”
Süvarilerin arkadan saldırmasıyla da, Müslümanlar
neye uğradıklarını bilemediler. Aceleden, dehşetten ve
heyecandan saflar alt üst oldu. Birbirlerini bilemeden yaralayan ve şehit eden müslümanlar oldu.
80
Öztürks.141
87
Müslümanların Meydandan Uzaklaşmaları:
Muhammed b. Mesleme der ki: “Kulaklarımla işittim,
gözlerimle gördüm ki, müslümanlar bozuldukları zaman
dağa doğru kaçıyorlar, Resûlüllâh (sav)’da arkalarından:
“Ey filân bana doğru gel! Ey filân! Bana doğru gel!
Ben, Resûlüllâh’ım!
Bana dönüp gelene cennet var!” diye sesleniyordu.
Sa’d b. Osman, Medine’ye kaçıp Peygamberimiz (sav)’in şehit edildiğini haber verenlerden ilki idi.
Sonradan bazıları da Medine’ye gelip evlerine sokulmaya başladılar.
İbn-i Ümmü Mektum, Medine’ye gelenlere:
“Demek siz Resûlüllâh’ın (sav) yanından kaçıyorsunuz ha?” dedi.
Gözleri görmediği için: “Beni Uhud yoluna doğrultunuz; yöneltiniz! Demekle, her rastladığı yolcudan haber
sormakta idi.
En sonunda Uhud’dan dönenlerden rastladığı birisinden Peygamberimiz (sav)’ın selâmet haberini alınca,
evine döndü. Ümmü Eymen’de Şukra’ya gelenlere kavuşup yüzlerine toprak saçtı. İçlerinden bazısına da: ”Burada öreke var! Bari onu al da iplik bük!
Getir ver kılıcını bana! Kadınlarla Uhud’da gidip ben
çarpışayım!” dedi.
Müşrik’in Peygamberimiz için and içmeleri:
Müslümanlar bozulup dağılınca, azılı Kureyş müşriklerinden dördü:
1-Abdullâh b. Şibab-ı Zührî;
2-Utbe b. Ebî Vakkas;
3-Abdullâh b. Kamia;
4-Übey b. Halef.
88
Peygamberimizin (sav), hayatına son vermek üzere
sözleştiler ve Peygamberimizi görecek olursa öldürmek
veyâ O’nun yakınında öldürülmek üzere and içtiler.81
İbn-i Şihab: “Hz.Muhammed’i gösteriniz bana, O,
kurtulursa, ben kurtulmayayım!” diyerek haykırmakta
idi. Peygamberimiz (sav) ise, O’nun hemen yanıbaşında
bulunuyordu. Yanında da, eshabından hiç birisi yoktu.
İbn-i Şihab, oradan geçip gitti. Safvan b. Ümeyye’ye
rastlayınca Safvan:
“Allâh, sana, Muhammed’i vurmak fırsatını vermiş
iken, ne diye O’nun yanından uzaklaştın?”dedi.
İbn-i Şihab: “Sen onu gördün mü?” diye sordu.
Safvan: “Evet! Sen onun hemen yanında idin!” dedi.
İbn-i Şihab: Vallâhi, ben, onu görmedim.
Biz dört kişi onu öldürmek için aramızda sözleşmiş,
andlaşmışızdır. O, artık bizim elimizden kurtulacak değildir!” dedi.
Müslümanlar oraya buraya dağıldıkları halde, Mus’ab
b. Umeyr, Peygamberimizin yanından hiç ayrılmadı.
Bir ara, İbn-i Kamia, atlı olarak, Peygamberimizin
(sav) yakınına gelmişti.
“Gösteriniz bana Muhammed’i! O, kurtulursa, ben,
kurtulmayayım!” diyerek haykırıyordu.
Mus’ab b. Umeyr, yanında erkek Müslümanlardan
bazıları olduğu halde, İbn-i Kamia’nın önünü kesti.
İbn-i Kamia, Nesiybe Hatun’un omzuna bir kılıç darbesi indirdi. O da, İbn-i Kamia’ya müteaddit darbe indirdiyse de, üzerinde iki kat zırh olunca tesir etmedi.
İbn-i Kamia, vurup Mus’ab’ın sağ elini kesti.
Mus’ab, Sancağı sol eline aldı.
İbn-i Kamia, Mus’ab’ın sol elini de kesti.
81
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 125.
89
Mus’ab, sancağı, kollarıyla tutup göğsüne bastırdı.
İbn-i Kamia, mızraklayıp vücudunu delince, Mus’ab
yıkıldı. Sancak, yere düştü.
Mus’ab Şehit olunca, Peygamberimiz (sav), Sancağı
Hz. Ali’ye verdi.
Hz. Ali, çarpışmaya gidince de, onu, sonuna kadar Ebürrum taşıdı, elinden bırakmadı.82
Mus’ab ’ın Suretine Giren Sancaktar Melek:
Rivâyete göre: Mus’ab şehit düşünce, Sancağı, Mus’
ab’ın suretine giren bir Melek almıştı.83
Peygamberimiz (sav): “Gel ey Mus’ab!” diye ona
seslendiği zaman, melek, Peygamberimiz (sav)’a dönüp,
ben Mus’ab değilim!” demişti. Peygamberimiz (sav),
Onun bir melek olduğunu, kendisine yardım için geldiğini anladı.84
Hz. Hamza’nın Allâh’tan Af Dilemesi:
Câbir b. Abdullâh’dan rivayet edildiğine göre: Halkın
çarpışmaktan yüz çevirdikleri sırada, ağaçların yanında
Hz. Hamza: “Ben, Allâh’ın ve Resulü’nün aslanıyım!
Allâhım! Şu Ebû Süfyan’la arkadaşlarının getirdikleri
kötülüklerden uzak durur, sana sığınırım.
Şu Müslümanların yaptıkları bozgunculukdan dolayı
da, Senden üzür ve af dilerim!” diyerek çarpışmaya koyulmuştu.
Sa’d b. Ebi Vakkas der ki, Hamza b. Abdulmuttalib,
Uhud Günü Resûlüllâh’ın önünde: (ben, Allâh’ın arslanıyım!) diyerek müşriklerle çarpışmıştı.
82
İbn-i Haz- Cemhere, s. 357.
83
84
ibn-i Sa’d-Ta-bakta, c.2,s.42
Vâkıdî-Megazî, s.182.
90
Uhud Günü bir ara Peygamberimizle düşmanları arasında, Hz. Hamza’dan başka kimse kalmamıştı.
Hz. Hamza, şehit oluncaya kadar çarpıştı. O gün,
müşriklerden otuz bir kişi öldürdü.
Habeşli Köle Vahşi b. Harb’e Yapılan Teklif:
Habeşli köle Vahşi der ki: “Haris b. Âmir’in kızı bana: (Babam, Bedir Günü öldürüldü; eğer, Sen, üç kişiden
birini: Muhammed’i veyâ Hamza b. Abdulmuttalib’i yahut Ali b. Ebi Talib’i öldürürsen, hürsün. Azatlısın; çünkü ben, Kureyş Kavmi içinde bunlardan başkasını babama denk görmüyorum!” dedi.
Ben, Peygamberin üzerine varmaya güç yetiremeyeceğime inanıyorum; çünkü eshabı onu yalnız bırakmaz,
kimseye teslim etmezler.
Hamza’yı ise, Vallâhi uyurken bulsam, heybetinde
onu uyandırmaya cesaret edemem.
Amma, Ali’ye gelince, onu öldürmek için bir fırsat
kollayayım bakayım dedim.
Halk arasında Ali’yi aradım, derken, Ali, göründü.
Kendisi çok uyanık, girişken, çevik ve etrafına çok bakınan bir adamdı. Kendi kendime, (Benim, hakkından gelebileceğim adam bu değil!) dedim.
O sırada Hamza’yı gördüm: Halkı kasıp kavuruyor,
kesip biçiyordu. Ona fırsat kollamak için bir kayanın arkasına gizlendim.
Hz. Hamza’nın Şehit Edilmesi:
Vahşi der ki, bir ara, Siba’b. Ümmü Enmar: “Var mı
benimle çarpışacak bir yiğit? Diyerek meydan okuyordu.
Hamza, ona: “Gel yanıma ey kadın sünnetçisi olan kadının oğlu! Allâh ve Resûlü’ne Sen misin meydan okuyan?” dedi ve onu, göz açtırmadan, bacaklarından vurup
91
yere serdi. Üzerine çöküp koyun boğazlar gibi boğazladıktan sonra süratle bana doğru gelirken, beni gördü.
Sel suları arklarına eriştiği zaman, ayağı kayıp yıkılınca mızrağımı onun istediğim yerine vurmak için fırlatıp attım. Böğründen vurdum. Hatta mızrağımın ucu,
mesanesinden dışarı çıktı!
Arkadaşlarından bazıları koşup yanına geldiler.
Ona, (Ebû Ümâre) diye seslendiklerini işittim.
Cevap vermeyince: ‘Vallahi adam öldü’ dedim.
Arkadaşları, onun öldüğüne kanaat getirerek yanından dağıldılar. Beni göremediler.
Hz. Hamza’nın Ciğerinin Çıkarılması, Burun ve
Kulaklarından Gerdanlık Yapılması:
Vahşi der ki: “Onlar uzaklaştıktan sonra, Hamza’nın
yanına varıp karnını yardım. Ciğerini çıkarıp Utbe’nin
kızı Hinde götürdüm.
Babanı öldüreni öldürürsem, bana ne var?” dedim.
“Üzerimdeki elbise ve eşyam var!” dedi.
“İşte sana Hamza’nın ciğeri!” dedim.
Hind, ciğeri alıp ağzında çiğnedi. Yutamayınca, ağzından dışarı attı.
Üzerindeki elbisesini ve takılarını çıkarıp bana verdi.
Sora da: “Mekke’ye vardığım zaman, sana on tane de
Dinar (altın) var! Bana, Onun vurulup düştüğü yeri de
göster!”dedi.
Gidip gösterdim. Hamza’nın erkeklik uzvunu, burnunu ve kulaklarını kesti. Onlardan iki bilezik, iki pazvand,
iki ayak halhal’ı yaptı.
Bunları takınmış olarak Mekke’ye girdi. Hamza’nın
ciğeri de yanında idi.”
92
Hind, Uhud Günü Hz. Hamza’nın cesedini ele geçirirse, ciğerini yemeyi adamıştı.85
Hz. Hamza’nın ciğerinin Hind tarafından çiğnendiği
Peygamberimiz (sav)’a haber verilince, Peygamberimiz
(sav): ”Ondan bir şey yedi mi?” diye sordu.
“Hayır!” dediler. ”Hamza’nın etinden bir şey tadanı,
Allâh, temelli olarak Cehenneme haram kılmıştır, yaktırmayacaktır!” buyurdu.
Hz. Hamza’nın Şemali Hakkında Bazı bilgiler:
Hz. Hamza, müşriklerle çarpıştığı gün, oruçlu idi. Orucunu açmadan şehit düştü.
Hz. Hamza, Peygamberimizin (sav), amcasıdır. Peygamberimizden iki yaş büyüktür.
Süveybe Hatun, ikisini de emzirdiği için, Peygamberimizle Hz. Hamza sütkardeşi olmuşlardı.
Hz. Hamza, (Umare) ve (Yâlâ) adında iki oğluna izâfetle (Ebû Umare) (Ebû Yâlâ) diye anılırdı.
Nübüvvetin ikinci veyâ altıncı yılında; Ebû Cehil,
Adiy b. Hamrâ ve İbnül’asdâ’ın Peygamberimize hakaret
ve işkence yapmalarına kızarak Müslüman olmuştu. Onun Müslümanlığı ile peygamberimiz ve Müslümanlar
oldukça kuvvet kazanmışlardı.
Hz. Hamza hakkında Peygamberimiz (sav)’ın: “Seyyidüşşühedâ: Şehitlerin ulusu!” buyurduğu rivayet edilir.
Hz. Hamza, savaş aslanlarının başında gelen bir kahramandı.86
Zülfikar Gibi Kılıç, Ali Gibi Yiğit Bulunmaz:
Peygamberimiz (sav), müşriklerden bir birliğin, kendine doğru geldiğini görünce, Hz. Ali’ye: ”Hücum et onlara!” buyurdu.
85
86
Vâkıdî-Megazî, s. 222.
Zehebî-Siyerü Âlâm, c. I, s. 127.
93
Hz. Ali, hücum edip onlardan hepsini dağıttı. Amır
Abdullâh-ı Cumahi’yi öldürdü.
Peygamberimiz (sav), başka bir birliğin gelmekte
olduğunu gördü.
Hz. Ali’ye: “Hücum et şunlara!” buyurdu.
Hz. Ali, hücum edip onları da dağıttı ve Şeybe b. Mâlik’i öldürdü.
Cebrâil: “Yâ Resûlellah, bu, sizin için yapılan iyilik
ve civanmertliktir!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “O, bendendir, ben de ondan’
ım!” buyurdu.
Cebrâil: “Ben de ikinizdenim!” buyurdu.
O sırada şöyle bir ses işittiler:
“Ne Zülfikâr gibi kılıç var, ne de Ali gibi yiğit;” 87
çünkü Peygamberimiz (sav), onlara dua etmişti.
Peygamberimiz (sav)’ın Önünde Can Verenler:
Müslümanlar oraya buraya kaçışmaya başladıkları
zaman, Peygamberimiz (sav): “Allâh’ın kulları! Bana
doğru geliniz! Allâh’ın kulları! Bana doğru geliniz!” diye
seslene seslene ancak otuz kişi toplayabilmişti.
Peygamberimizin (sav), çevresinde toplanan bu otuz
kişi, Peygamberimizin önünde:
“Senin yanından hiç ayrılmamak üzere yüzüm, yüzünün önünde siper ve kalkan, vücudum, vücuduna fedâdır!
Sen, Allâh’ın selâmetinde olasın!” diyerek harp meydyanında sebat ettiler.
Peygamberimizin (sav), müşrikler tarafından sarıldığın da: “Allâh yolunda vücudunu kim bize satar, fedâ
eder?” diye sorduğu zaman, ensardan beş kişi, sıçrayıp
ayağa kalktılar. Peygamberimizin (sav), önünde adım
adım çarpıştılar ve şehit oldular.
87
Taberî-Tarih, c. III, s. 17; İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 74.
94
Bunlardan sonuncusu Ziyad b. Seken veyâ Umare b.
Yezîd idi. On dört yerinden yaralanıp yere düştü. Peygamberimiz (sav), onu, bana yaklaştırınız buyurdu ve
şehit oluncaya kadar, dizinin üzerinde yatırdı.
Peygamberimiz (sav), içlerinde Talha b. Ubeydullâh’
ın da bulunduğu, on iki kişilik ensar topluluğu ile köşede
şıkışıp kalmıştı.
Müşriklerden bir grup, Peygamberimize (sav), doğru
ilerleyince, Peygamberimiz (sav): “Şunları kim karşılar?” diye sordu.
Talha b.Ubeydullâh; “ben!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Senin gibi daha kim var?”
diye sordu.
Ensardan bir zat: “Ben!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Haydi Sen karşıla!” buyurdu.
O zat, gidip müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu.
Yine bir grup Peygamberimize (sav) doğru gelmeye
başladı.
Peygamberimiz (sav): “Şunları kim karşılar? diye
sordu.
Talha b. Ubeydullâh: “ben!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Senin gibi daha kim var?”
diye sordu.
Ensardan bir zat: “ben!” dedi
Peygamberimiz (sav): “Haydi Sen karşıla!” buyurdu.
O zat, gidip müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu.
Yine bir grup Peygamberimize (sav), doğru gelmeye
başladı.
Peygamberimiz (sav): “Şunları kim karşılar? diye
sordu.
O zat, gidip müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu.
95
Peygamberimiz (sav): “Senin gibi daha kim var?”
diye sordu.
Ensardan bir zat: “Ben!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Haydi Sen karşıla!” buyurdu.
Ensari, gidip çarpıştı ve şehit oldu.
Peygamberimizin yanında bulunanlar, böylece çarpışa çarpışa şehit oldular.
Talha b. Ubeydullâh’dan başka kimse kalmadı.
Peygamberimiz (sav): “Gelen şu müşriklere kim karşı
koyar!” diye sordu.
Talha b. Ubeydullâh: “ben!” dedi.
Nihayet, Allâh Kureyş müşriklerini geri çevirdi.88
Talha b. Ubeydullâh’ın Kahramanlığı:
Talha b. Ubeydullâh der ki: “Gördüm ki, Resûlüllâh
(sav)’ın eshabı bozuldular. Müşrikler hücuma geçtiler ve
Resûlüllâh’ı her yandan kuşattılar.
Önünden mi, arkasından mı, sağından mı, yoksa solundan mı, gelen taarruzlara karşı koyacağımı bilmiyordum.
Kılıcımı çekip bir kere önden, bir kere de arkadan gelenleri uzaklaştırdım; nihayet dağıldılar.”
Peygamberimiz (sav), en tehlikeli dakikalarda Talha
ya: “Bana kendini feda eder siper yapar mısın?” buyurmakta idi.
Sa’d b. Ebi Vakkas: “Talha, Uhud Günü, Resûlüllah’
a karşı bizim en cömert davrananımızdı. Biz, Resûlüllâh’ın (sav) başından oraya buraya dağıldığımız halde O,
Peygamberin (sav), yanından hiç ayrılmadı. Resûlüllâh’
ın (sav) çevresinde göğsünü Ona hep siper ve kalkan
yaptığını gördüm.”der.89
88
89
Nesai-Sünen, c. VI, s. 29-30; Ebülfida-Sîre,c. III, s. 51.
Vâkıdî-Megazî, s.198.
96
Talha’nın, Atılan Oku Eliyle Önlemeye Çalışması:
Müşriklerin, attığı yerden vuran keskin nişancı okçularından Mâlik b. Züheyr, Peygam berimize nişan alıp bir
ok atmıştı. Talha, Peygamberimize isabet edeceğini anlayınca, elini oka karşı tuttu. Parmağına değip elini çolak
yaptı. Yalnız Şehâdet parmağı sağlam kalmıştı.
Peygamberimiz (sav): “Yeryüzünde gezen cennetlik
bir kimseye bakmak isteyen, Talha b. Ubeydullâh’a baksın!” buyurdu.
Peygamberimiz (sav), yine O’nun hakkında: “Uhud
Günü, yeryüzünde sağımda cebrâil’ den, solumda da
Talha’dan başka bana yakın bir kimse bulunmadığını
gördüm!” buyurmuştur.90
Talha b.Ubeydullâh’ın yaralanıp yere düşmesi:
Talha b. Ubeydullâh’ın baş veyâ gövde damarlarından birisi kesilmişti. Altmış altı yerinde yarası vardı.
Gövdesinin her yerinden yaralanmıştı.
Dırar b. Hattab, Onun başına, gelirken ve dönerken,
şiddetli iki darbe indirmişti.
Talha, çok kan kaybetmiş ve bayılmıştı.
Hz. Ebû Bekir, Peygamberimizin yanına gelince,
Peygamberimiz ona: “Amcamın oğlu ile ilgilenmeni tavsiye ederim!” buyurdu.
Hz. Ebû Bekir, gidip onu baygın bir halde buldu.
Yüzüne su serpince ayıldı.
“Resûlüllah, ne yapıyor!” diye sordu.
Hz. Ebû Bekir: “İyidir. Beni sana o gönderdi!” dedi.
Talha: “Allâh’a şükürler olsun. O, sağ olduktan sonra, her musıbet hiçtir!” dedi.
90
Hâki-Müstedrek, c.III, s. 378.
97
Talha’nın İyileşerek Çarpışmaya Gitmesi:
Talha b. Ubeydullâh yaralanıp düştüğü zaman, Peygamberimiz (sav), Onun bedenini sıvadı ve: “Allâh’ım!
Ona şifâ ve kuvvet ver!” diye duâ edince, sapasağlam
kalkıp düşmanla çarpışmaya gitti.
Âmir b. Lüey Oğullarından yelesi ve kuyruğu kara,
kızıl, doru atlı bir adam: “Ben Ebû Zatülved’im! Gösteriniz bana Muhammed’i! diyerek haykırıp gelirken,
Talha O’nun önünü kesti. Atının bacaklarını vurdu. Mızrağını adamın ta göz bebeğine sapladı ve onu bağırta
bağırta öldürdü.91
Talha b. Ubeydullah der ki: “Uhud Günü, Resûlüllâh
(sav), bana, (Talhatulhayr: hayırlı Talha) ismini taktı.”
Uhud’dan döndüğü zaman, Talha b. Ubeydullâh’ın
gövdesinde yetmiş beş yarası vardı. Başı, dört köşeli yarılmış, uyluk damarı baştan aşağı kesilmiş, parmakları
çolak olmuş bulunuyordu.
Hz. Ali ve Arkadaşlarını Kahramanlıkları:
Hz. Ali der ki: “Resûlüllâh’ı kılıçların bürüdüğü, okların her yandan hedef aldığı bir sırada, yalnız Talha’nın,
O’nun önünde kendisini kalkan ve siper yaptığını görmüşümdür.
O zaman, ben, bir tarafta müşriklerin bir birliğini üzerimizden atmaya uğraşıyordum.
Ebû Dücane, başka bir tarafta müşriklerin bir birliği
ile çarpışıyordu.
Sa’d b. Ebi Vakkas, başka bir birlikle çarpışıyordu.
Nihayet, Allâh, bütün bunlardan bizi genişliğe çıkardı.
Hz. Ali der ki: “Müşriklerde bir birlik görmüştüm.
İçlerinde İkrime b. Ebi Cehil bulunuyordu. Kılıçla arala91
Vâkıdî-Megazî, s.199.
98
rına daldım. Çevremi sardılar. Onların sonuncusuna kadar hepsini kılıçla kestim, parçaladım.
Sonra içlerine ikinci bir dalış daha yaptım. Ecel gelmediği için sapa sağlam geri döndüm!
Allâh, mukadder olan işi, yerine getirir.”92
Üseyd b. Ebi İyas gibi bazı müşrikler, Hz. Aliye çok
diş biliyorlardı.
Söyledikleri şiirlerle, herkesi ona saldırmaya kışkırtıyorlardı.
Saîd b. Müseyyeb’in rivâyetine göre, Hz. Aliye on
altı kez kılıç vurulmuş ve yere düştükçe de, Cebrâil (sav)
tarafından kaldırılmıştır.
Hz. Ali der ki: “Resûlüllâh’ın (sav), yanından Müslümanlar uzaklaşınca, Resûlüllâh’ı göremedim.
Kendi kendime: (Vallahi O, savaştan kaçmaz,
O ölenler arasında da yok!
O halde, Yüce Allâh, Ona karşı yaptığımız uygunsuz
hareketten dolayı bize gazap ederek Peygamberini insanlar arasından kaldırmıştır!
Benim için çarpışa çarpışa ölmekten daha hayırlısı
olmaz.) dedim. Kılıcımın kınını kırdım, çekip müşriklerin
üzerine yürüdüm ve onları dağıttım.
Dağıtınca, Resûlüllâh’ın (sav), onların ortalarında
kalmış olduğunu gördüm. “Anladım ki, Yüce Allâh,
O’nu, melekleriyle korumuştur.”93
Ebû Dücâne, Peygamberimiz (sav)’a gelen okları,
O’na dokundurmamak için, okların geldiği tarafa döner
de vücudunu kalkan ederdi.
92
Vâkıdî-Megazî, s.199-200.
93
(Diyarbekri-Hamis c.1,s.-489)93
99
Hz. Ömer, kardeşi Zeyd b. Hattab’a: “Ey kardeşim, al
şu zırhımı!
Zırhımı Senin giymen için yemin ettim!” dedi.
Bunun üzerine Zeyd, onu giydikten sora çıkardı.
Hz. Ömer: “Ne için çıkardın onu? deyince,
Zeyd: ”Senin kendin için istediğin şeyi, şehitliği, ben
de kendim için istiyorum!” dedi.
İkisi de, şehitlik için soyunlar.94
Ebû Dücâne’nin İbn-i Hümeyd’i Öldürmesi:
Peygamberimiz (sav)’a diş bileyen müşriklerden Abdullâh b. Humeyd, Peygamberimizi görünce, atını mahmuzladı. Kendisi demir zırh içinde ve miğferli idi. Tepeden tırnağa silâhlanmıştı.
“Ben Züheyr’in oğluyum! Gösteriniz bana Muhammed’i! Vallâhi ya Onu öldürürüm yahut O’nun yanında
ölürüm!” diyerek haykırıyordu.
Ebû Dücâne, hemen O’nun önünü kesti:
“Gel yanıma, ben, Muhammed Resûlüllâh’ın (sav)
vücudunu, kendi vücudumla koruyan kişiyim!” dedi ve
İbn-i Humeyd’in atının bacaklarına kılıcı çaldı, at, düştü.
Kılıcını kaldırıp: “Al bunu ben Hareşe’nin oğlundan!”
diyerek, Ebû Dücâne onu bir vuruşta öldürdü.
Peygamberimiz (sav), onlara bakıyor ve:
“Allâhım! Hareşe’nin oğlundan ben nasıl razı isem,
Sen de razı ol!” diye dua etti.95
Ebû Dücâne’nin, Azılı Bir Müşrik’i ikiye bölmesi:
Kâ’b b. Mâlik der ki: “Uhud Savaşı’na çıkan Müslümanlar içinde idim.
Müşriklerin, Müslüman şehitlerine âid âzâlarını kesip
biçtiklerini görünce, kalkıp yakınlarına doğru vardım.
94
95
İbn-i Seyyid-Uyunüleser, c. II, s. 24.
Vâkıdî-Megazî, s.192.
100
Müşriklerden zırh gömlekli bir adam, Müslümanların
önlerini kesiyor ve onlara: “Davarların toplandıkları gibi
bir araya toplayınız!” diyordu.
Müslümanlardan üzerinde zırhlı gömlek bulunan bir
adam da, onu gözetliyordu.
Müslümanın arkasından ilerleyip, yakınına kadar vardım. Müslümanla kâfiri seçebilecek derecede yanlarına
yaklaştım.
Onların, gerek şekli, gerekse silâh bakımından üstün
görüneni kâfirdi.
Birbirlerine kavuşuncaya kadar gözlerimi onlardan
ayırmadım.
Birbirlerine kavuşur kavuşmaz, Müslüman kişi, kâfirin omuzu ile boyun köküne kılıçla öyle bir darbe indirdi
ki, uyluk başına kadar gövdesini ikiye ayırdı. Sonra da:
“Ey Kâ’b, nasıl gördün? Ben, Ebû Dücâne!” diyerek
kendini tanıttı.
Nesiybe Hatunun Yararlık ve Kahramanlıkları:
Ümmü Umâre Nesiybe bint-i Kâb, kocası (Zeyd b.
Âsım) ve iki oğlu ile birlikte Uhud’da gelmişlerdi.
Kocası ile oğulları, müşriklerle çarpışacaklar, kendisi
de yaralanan müslümanlara su getirecek ve yaralıları tedavi edecekti.
Nesiybe Hatun der ki: “Gündüzün başlangıcında Uhud’a vardım. Halk ne yapıyor bakayım? dedim. Yanımda kırba ve su vardı. Resûlüllâh’ın (sav), yanına kadar
gittim. Kendisi o sırada eshabın yanında bulunuyordu.
Zafer ve galebe, Müslümanlarda idi.
Müslümanlar, bozulmaya başlayınca, Resûlüllâh
(sav)’ın yanına vardım. Çarpışmaya koyuldum. Kılıçla,
okla, müşrikleri Resûlüllâh’tan uzaklaştırmaya çalıştım
ve yaralandım.
101
Resûlüllâh (sav)’ın yanında on kişi kalmıştı.
Ben, Oğullarım ve kocam, Resûlüllâh (sav)’ın önünde çarpışıyor, müşrikleri O’ndan uzaklaştırıyorduk.
Resûlüllâh (sav), benim yanımda kalkan olmadığını
gördü. Yanında kalkan olan birisine: “Ey kalkan sahibi!
Kalkanını çarpışana bırak! Buyurdu. Bırakınca, onu,
Resûlüllâh (sav), aldı. Ben de Resûlüllâh’tan (sav) alıp
O’nunla korundum.
Bize, ancak, süvariler, yapacaklarını yaptılar. At üzerinde bir adam gelip bana vurdu. Kalkanımla korundum.
Ben de O’nun atının ayaklarını kılıçla çaldım. At arkasının üzerine yıkılınca, Peygamber (sav): “Ey Ümmü
Umârenin oğlu! Annene, annene yardım et!” buyurarak
oğluma seslendi.”
Nesiybe Hatun’un oğlu Abdullâh der ki: “Uhud Günü, sol kolumdan yaralanmıştım. Beni, hurma ağacı gibi
up uzun bir adam vurmuştu.
Resûlüllâh (sav), “Yaranı sar!” buyurdu.
Annem yanıma geldi. Yanında yaraları sarmak için
hazır bezler vardı.
Annem yaramı sardıktan sonra, bana: “kalk yavrucuğum! Müşriklerle çarpış dedi!” dedi.
Peygamber (sav): “Ey Ümmü Umâre! Senin katlandığın, dayanabildiğin şeye, herkes katlanabilir mi?” buyurdu.
Beni yaralayan müşrik, o sırada oradan geçiyordu.
Resûlüllâh: “İşte oğluna vuran şu adam!” buyurdu.
Annem, hemen o’nun önünü kesip bacağına vurdu ve
çökertti. Resûlüllâh’ın azı dişleri görünecek kadar gülümsediğini gördüm.
102
Hamd olsun Allâh’a (c.c.) ki, Seni düşmana muzaffer
kılıp gözünü aydın etti. Öcünü almayı sana gözünle gösterdi!” buyurdu.
Peygamberimiz (sav), Uhud Günü, sağıma, soluma
döndükçe hep Ümmü Umâre ’nin yanı başımda çarpıştığı
gördüm!” buyurmuştur.96
Nesiybe Hatun ve Ev Halkı İçin Yapılan Dua:
Nesiybe Hatun’un on iki on üç yerinde yarası vardı.
En büyüğü ve ağır, İbn-i Kamia’dan aldığı omuz yarası
olup bir yıl O’nun tedâvisi ile uğraşmıştı.
Peygamberimiz (sav), Nesiybe Hatun’un omzundaki
yarasını görünce, oğlu Abdullâh’a: annenin, annenin yarasını sar!
Ev halkınıza Allah, mübarek kılsın! Senin annenin
makamı, filân ve filâncaların makamında hayırlıdır!
Annenin kocasının makamı da, filân ve filânların makamından hayırlıdır.
Senin makamın da, filân ve filânların makamından
hayırlıdır!” buyurdu.
Nesiybe Hatun: “Allâh’a dua et de cennet de sana komşu olalım!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Allâhım! Bunları, cennet de
bana komşu ve arkadaş et!” diye dua etti.
Bunun üzerine Nesiybe Hatun:
“Eh, bu yeter bana, artık ne musîbet gelirse, gelsin
dünyada!” dedi.
Müşrikleri, Hibban b. Arıka ve Ebû Üsâmetülcüşemî
gibi keskin okçuları, oklarıyla Müslümanların canlarını
yakmakta yarışıyorlardı.
Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Ebi Vakkas’a:
“Babam, annem sana fedâ olsun! At!” buyurdu.
96
Vâkıdî-Megazî, s.210-211.
103
Hibban b. Arıka’nın attığı bir ok, yaralılara su veren
Ümmü Eymen’in eteğine değdi ve eteğini kaldırdı.
Kapalı yeri açıldı. Müşriklerin gülüşleri görüldü. Bu hal,
Peygamberimizin (sav)’ın ağırına gitti.
Sa’d b. Ebi Vakkas’a demirsiz bir ok uzatıp: “At!”
buyurdu.
Ok, Hıbban b. Arıka’nın boğaz çukuruna saplandı.
Arkası üzerine devrilince, edep yeri açıldı.
Peygamberimiz (sav), güldü ve azı dişleri göründü.
Sa’d b. Ebi Vakkas’a: “Allâh, Senin duanı kabul etsin. Atışını, okunu doğrultsun, rast getirsin!” diyerek dua
etti.97
Ebû Üsâme’nin kardeşi Mâlik b. Zübeyr ile Hıbban b.
Arıka, kaya arkasına sinerek birçok Müslüman’ı okla
vurup şehit etmişlerdi.
Sa’d b. Ebi Vakkas, Mâlik b. Zübeyr’in kaya arkasından ok atarken başını çıkardığını görünce, bir ok attı.
Ok, Mâlik’in gözüne saplandı. Okun ucu kafasından
dışarı çıktı. Mâlik yere yıkılarak öldüğü görüldü.
Sa’d b. Ebi Vakkas der ki: “Uhud Günü halk, Resûlüllâh (sav)’ın yanından uzaklaştıkları zaman, ben de bir
köşeye çekilmiş bulunuyordum. Kendi kendime: “Kendimden ne şehitlik arzusunu, ne de kurtulma arzusunu atabiliyorum!” dedim. Bu düşüncem, Resûlüllâh (sav)’ın
yanına varıncaya kadar devam etti.
Bilinmeyen Bir Adamın Kum Saçması:
O sırada, kımızı benizli, kim olduğu bilinmeyen bir
adam, müşriklerin ayaklarının dibine kadar sokuldu.
Avucuna doldurduğu kumu, onların üzerine savurunca,
müşrikler, ökçeleri üzerinde arkalarına dönüp kaçtılar.
Bu hal birkaç kerre oldu.
97
Vâkıdî-Megazî, s.189
104
Onun kim olduğunu bilmiyordum.
Mıkdad b. Esved’de O’nunla, benim aramda bulunuyordu. Bir araya gelip de, Onun kim olduğunu Mıkdad’
dan sormaya niyetlenince, Mıkdad: “Ey Sa’d! İşte Resûlüllâh! Seni çağırıyor!” dedi.
“Nerededir? Diye sordum. Resûlüllâh (sav)’ın bulunduğu yeri işâretle gösterdi.
Hemen kalkıp yanına vardım. Bana hiçbir sıkıntı
erişmemiş gibi idim.
“Ey Sa’d! Bu gün nerde idin?” diye sordu.
Yâ Resûlallâh! Her gördüğün yerde idim! dedim.
Sa’d b. Ebi Vakkas der ki: “Resûlüllâh, beni, Önüne
oturttu. Ok atmaya başladım ve her atışta: “Allahım! Sen
dokundur! Onunla düşmanı vur!” diyordum.
Resûlüllâh (sav) da: “Allâhım! Sa’d’in duasını kabul
et! Allâhım! Sa’d’ın atışını, okunu doğrult!
Devam! Devam Sa’d! Babam, annem sana fedâ olsun!” buyururdu.
Hiç bir ok atmadım ki, Resûlüllâh: “Allâh’ım! O’nun
atışını doğrult! Duasını kabul et! Ha gayret Sa’d! Buyurmamış olsun.
Ok çantam boşalınca, Resûlüllâh (sav), kendi çantasında bulunan okları birer birer yayıma yerleştirip attırdı.
Okları, yaya yerleştirmede O, herkesten daha çabuk
ve gayretli idi.”
İmam Zühri’ye göre: Sa’d b. Ebi Vakkas, o gün bin
ok atmıştı.
Sa’d b. Ebi Vakkas: “Ben, Araplardan, Allah yolunda
ilk ok atan adamım!” dedi.
Hz. Ali de: Resûlüllâh (sav), Anne ve babasını, Sa’d’
dan başka hiç kimse hakkında birleştirerek fedâ olsun!”
dememiştir.
105
Uhud Günü, Ona: “At! Babam, anam sana fedâ olsun! At! Ey kısa boylu kuvvetli delikanlı!” buyurdu.
Peygamber (sav)’ın ondan başka kimseye böyle söylediğini bilmiyorum!” demiştir.98
Emevi’nin megazi’sinden nakledildiğine göre: Müşrikler, Uhud Dağı’na tırmanmaya başlayınca, Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Ebi Vakkas’a: “Onları geri çevir
buyurdu.
Sa’d: “Yanımda bir tek okum var. Onları, nasıl gerileteyim?” dedi.
Peygamberimiz (sav), bu yoldaki emri, üç defa tekrarladı.
Sa’d b. Ebi Vakkas der ki: “Ok çantamdaki bir oku
aldım. Onlardan bir adama atıp onu öldürdüm.
Sonra bir ok aldım ki, o, atmış olduğum okumdu. Onu atıp başka birini daha öldürdüm.
Sonra bir ok aldım ki, o, atmış olduğum okumdu. Onu atıp başka birini daha öldürdüm.
Sonra bir ok aldım ki, o, atmış olduğum okumdu. Onu atıp başka birini daha öldürünce düşmanlar bulundukları yerlerinden aşağı doğru indiler.
Kendi kendime: “Bu mübarek bir ok !” dedim. Onu
hep yanımda taşıdım. Ok çantamdan hiç ayırmadım.
Sa’d b. Ebi Vakkas, bu oku, müşriklere attıkça, bembeyaz, güzel yüzlü bir adamın, ‘Başka bir rivâyete göre
Peygamberimizin’ kendisine onu, geri çevirdiğini de,
söyler.99
Kim Oldukları Bilinmeyen İki Savaşçı:
Sa’d b. Ebi Vakkas der ki, “Uhud Günü, Resûlüllâh
(sav)’ın sağında ve solunda beyaz elbiseli iki kişi gör98
99
Aliyyülmüttakı-Münth-Kenzülummal, c.V, s. 72.
(Halebî İnsânül’uyûn, c.2,s.251)
106
düm ki, Onlar en şiddetli şekilde çarpışıyorlardı. Onları,
ne daha önde gördüm, ne de daha sonra gördüm.
Peygamberimizin Müşriklere Ok Yağdırması:
Peygamberimiz (sav), okları tükeninceye, yayının
başı kırılıncaya kadar müşriklere ok attı.
Daha önce de yayının kirişi kırılmış, Ükkaşe b. Mıhsan’ın kirişini almıştı.
Ükkâşe: “Yâ Resûlallâh! Ona kiriş yetişmez!” dedi.
Peygamberimiz (sav): ”Sen, sündür onu, yetişir!” dedi.
Ükkâşe der ki, “Resûlüllâh’ı Hakk din ve Kitapla
gönderen Allâh’a yemin ederim ki, onu sündürdüm. Yetiştikten başka, ondan, yayın başına, iki veyâ üç defa da
doladım. Sonra Resûlüllâh, onu aldı. Müşriklere ok atmaktan geri durmadı.100
Peygamberimizin Müşriki Karşılayıp öldürmesi:
Peygamberimiz (sav), kılıcını parlata parlata yürüyen
bir müşriki yaya olarak karşılayıp: “Ben peygamberim!
Yalan yok! Ben abdulmuttailb’in oğluyum!” diyerek vurup onu öldürdü.101
Ebû Talha, Peygamberimizi (sav), önde kalkanlı olarak durup siperliyordu.
Peygamberimizin (sav), önüne ok çantasını sermişti.
Kâh ok, Kâh na’ra atıyordu.
Peygamberimiz (sav): “Ebû Talha’nın sesi, orduda
kırk kişiden hayırlı ve faydalıdır!” buyuruyordu.
Ebû Talha’nın, Peygamberimiz (sav)’ın önüne serdiği ok çantasında elli ok vardı.
100
101
Vâkıdî-Megazî, s.189-190.
Aliyyülmüttakı- m. Kenzülummal, c. IV, s, 116.
107
Ebû Talha: ”Yâ Resûlallâh, vücudum, Senin vücudunun önünde, sana fedâdır!” diyerek bağırıyordu.
Elli oku birer birer atarak tüketti.
Peygamberimiz (sav), yanında ok dolu çanta ile kimin geçtiğini görürse, Ona: “Ok çantanı Ebû Talha’ya
boşalt!” buyurmakta idi.
Peygamberimiz (sav), Onun arkasından müşriklere
bakmak için yükselip başını kaldırdıkça, Ebû Talha: “Yâ
Resûlallâh, babam, anam, sana feda olsun, yükselme!
Belki sana müşriklerin oklarından değer. Göğsüm, Senin
göğsüne siper ve fedâdır!” derdi.
Peygamberimizin Okçularından bazıları:
1-Sa’d b. Ebi Vakkas;
2-Sâib b. Osman;
3-Mıkdad b. Amr;
4-Zeyd b. Hârise;
5-Hâtıb b. Ebî Beltea;
6-Utbe b. Gazvan;
7-Hıraş b. Sime;
8-Kutbe b. Âmir;
9-Bişr b. Berâ;
10-Ebû Nâile Silkân b.Selâme;
11-Ebû Talha;
12-Âsım b. Sabit;
13-Katâde b. Nûman.
Çıkan Gözü Yerine Koyma Mucizesi:
Katâde b. Nûman, Peygamberimiz (sav),a bir yay hediye etmişti.
Peygamberimiz (sav), yayın başı ufalıncaya kadar
onunla ok attı. Sonra onu Katâde’ye geri verdi.
Katâde de, Peygamberimizi (sav) düşman oklarından
korumak için peygamberimizin önüne dikilerek, yayın
108
başı ufalıncaya kadar yerinden ayrılmaksızın O’nunla
müşriklere ok attı.
Nihayet, kendisi de, bir okla vuruldu ve gözbebeği
yanağının üzerine aktı. Çıkan göz bebeğini avucuna alıp
Peygamberimiz (sav)’ın yanına geldi.
Onu görür görmez, Peygamberimiz (sav)’ın gözleri
yaşardı.
“Ey Katâde, bu ne?” buyurdu.
Katâde: Görmüyor musun Yâ Resûlallah?” dedi.
Peygamberimiz (sav): “İstersen, sabredersin, cennet
senin için hazırlanır. İstersen göz bebeğini yerine koyup
senin için Allâh’a yalvarırım, Ondan hiçbir şey eksik olmaz, eski halini bulur!” dedi. Katâde: “Yâ Resûlallâh,
muhakkak ki, cennet, büyük bir mükâfat ve yüksek bir
ihsandır; fakat benim nikâhım altında genç ve güzel bir
hanımım var.” Ben onu severim, o da beni sever. O’nun,
gözümü (Kapalı ve çapaklı) görmesinden (Bana karşı
sevgisinin azalmasından) korkarım!”
“Sen, hem gözümü yerine koyup eski haline getirsen,
hem de benim için Allâh’tan cennet dilesen olmaz mı?”
dedi Peygamberimiz (sav): “Ey katâde! Olur, yapayım!”
buyurdu.
Bunun üzerine, Katâde’nin gözbebeğini alıp yerine
koydu.
“Allahım! Katâde, kendisini Resûle fedâ etti. Sen de,
onu bu gözünü, öbüründen daha güzel yap!” diyerek dua
etti.
Katâde’nin okla vurulan gözü, öbüründen daha güzel
ve dayanıklı idi. Eski gözü ağrıdığı zaman, yeni gözü
ağrımazdı.102
102
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 66
109
Peygamberimiz (sav), Katâde’nin, cennetlik olması
için de dua etti.103
Enes b. Nadr, gerek bozulup dağılan Müslümanların,
gerek Müslümanlar arasındaki münafıkların tutum ve
davranışlarından büyük üzüntü duydu.
Enes, müslümanlara şöyle hitap etti:
“Ey Müslümanlar, eğer, Muhammed (sav) öldürülmüş ise, Muhammed’in Rabbi de, öldürülmedi ya!
Hz. Muhammed’in çarpıştığı dava üzerinde siz de,
çarpışınız!
Allâh’ım, şu Müslümanların yapmış oldukları şeylerden dolayı, senden af ve özür dilerim.
Şu müşriklerin, Resûlüllâh’a karşı işledikleri cinâyetlerden beni uzak tutman için de, sana sığınırım!” diyerek
kılıcını sıyırıp çarpışmaya gitti.
Bedir Gazası’nda Medine dışında olup çarpışmaya
katılamadığı için: “Yâ Resûlallâh! Müşriklerle çarpıştığın
ilk gazada bulunamadım; eğer, Allâh, beni, müşriklerle
harp medyanında bulundurursa, onlara neler yapacağımı,
Allâh, herkese gösterecektir!” demişti.
Enes b. Nadr, Sa’d b. Muaz’ın Uhud dibinde savaşmaktan vazgeçtiğini görünce, ona: “Ey Ebû Amr, nereye,
nereye gidiyorsun? Haydi, kalk, benimle gel!
Varlığımı kudret elinde tutan Allâh’a yemin ederim
ki, Ben cennetin kokusunu Uhud’un dibinde alıyor ve
buluyorum!” diyerek müşriklerin üzerine yürüdü.
Bunu üzerine Sa’d b. Muaz: “Ben de senin yanındayım!” dedi.
Sa’d: “Doğrusu, ben, o’nun yaptıklarını yapmaya aslâ
güç yetirememişimdir!” derdi.
103
Diyarbekri-Hamîs, c.1,s.488.
110
Enes’in vücudunda seksenden fazla kılıç mızrak ve
ok yarası bulunmuştur.104
Enes b. Nadr, Hz. Ömer’inde, Muhacir ve ensardan
üç, beş kişi ile oturdukları, elleri yanlarına düştükleri sırada, yanlarına varmıştı. Onlara: “Neye oturuyorsunuz?”
diye sordu: “Resûlüllâh (sav), şehit edilmiş!” dediler.
Enes b. Nadr: “Resûlüllâh’tan sonra, siz, sağ kalıp da
ne yapacaksınız?
Kalkınız! Resûlüllâh’ın canını fedâ ettiği şey üzerinde siz de, canınızı fedâ ediniz!” dedi.
Enes b. Nadr, kılıcını sıyırıp müşrikleri karşıladı.
Çarpışa çarpışa şehit oldu; yalnız yüzünde, yetmiş darbe
vardı. Müşrikler, burnunu, kulaklarını ve sair uzuvlarını
keserek O’nun cesedinden hınçlarını almak istemişler,
onu tanınmaz hele getirmişlerdi. Enes’i, hiç kimse tanıyamamış; ancak kız kardeşi Rübeyyi’, parmaklarının ucundan veya dişlerinden tanıyabilmişti.
Hz. Ömer der ki: “Enes b. Nadr, Uhud Günü, bana
gelip kavuştu. (Resûlüllâh (sav), ne yapıyor? diye sordu.
(Ben, ancak O’nun öldüğünü sanıyorum!) deyince kılıcını sıyırdı ve kılıcının kınını kırıp attı.
“Resûlüllâh öldü ise hiç şüphesiz, Allâh Hayy’dır
(Diridir) ölmez!” diyerek çarpıştı ve nihayet şehit oldu.105
Enes, verdiği sözde durur emsali az olan bir yiğitti.
Ahzab suresinin 23. Âyeti, Enes b.Nadr ve benzeri
Müslümanlar için nazil olduğu rivâyet edilir.
“Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar,
Allâh’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler.
104
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s. 201; Behakî- Sünen, c.
IX, s. 44.
105
Ebû Yûsüf-Kitabülharac. S. 43.
111
Onlardan kimisi şehit oluncaya kadar çarpışacağına dâir yaptığı adağını yerine getirdi, kimisi de
şehit olmayı bekliyor.
Onlar, verdikleri sözü aslâ değiştirmediler.” 106
Hz. Ömer: “Ben, onu, Allâh’ın kıyâmet günü başlı
başına bir ümmet olarak bahis edeceğini umarım!” demiştir.107
Müslümanların elleri yanlarına düştüğü sırada, Sâbit
b. Dahdâha: “Ey ensar, topluluğu! Bana doğru geliniz!
Bana doğru geliniz! Ben, Sâbit b. Dahdâha’yım!
Şâyet, Muhammed, Öldürülmüşse, hiç şüphesiz,
Allâh, Hayy-ü lâ yemuttur: ölümsüzdür.
Dininiz uğrunda çarpışınız! Şüphe yok ki, Allâh, sizin
yardımcınızdır!” diyerek haykırıyordu; ensardan bazı kişiler O’nun yanında toplanıp çarpışmak için hazırlandılar
Müşriklerden, içlerinde Halid b. Velid, Amr b. Âs,
İkrime b. Ebi Cehil ve Dırar b. Hattab gibi namlı kişiler
bulunan bir birlikle karşılaştılar.
Bir müddet mızrak ve kargıları ile çarpıştılar.
Halid b. Velid. Sâbit b. Dahdâha’nın üzerine yürüyerek onu mızrağı ile delip yere cansız düşürdü.
O’nunla çarpışanların hepsi şehit oldular.108
Peygamberimizin Yaralanması:
Müslümanlar, dağıldıkları zaman, müşrikler, Peygamberimiz (sav) yanına kadar sokulmuşlardı.
Peygamberimizin hayatına son vermek için and içen
Utbe b. Ebi Vakkas’ın attığı taşlar, Peygamberimiz (sav)
yüzüne isabet etti.
106
107
108
Ahzab Suresi, ayet: 23.
Vakıdî-Megazi s. 217
Vâkıdî-Megazî, s. 217-218.
112
Alt dudağı yaralandı. Alt çenesinin sağ yanındaki kesici dişi kırıldı.
İbn-i Şihab da, Peygamberimiz (sav), yüzüne taş vurdu. Utbe o gün, Peygamberimize (sav), dört taş atmıştı.
Ebû Said-i Hudri der ki:
“Resûlüllâh’ın yanaklarına kim vurdu?” diye sormuştum.
(ibni Kamia!) denildi.
“Alnını kim yardı?” iye sordum.
“İbn-i Şihap!” denildi.
(Dudağına kim vurdu? dedim.
”Utbe! denildi.
İbn-i Kamia: “Gösteriniz bana Muhammed’i! O’nun
hakkında benim andım var: Onu görürsem öldüreceğim!” diyerek Peygamberimizin yanına gelmişti.
Peygamberimizin (sav), üzerinde iki zırh vardı. Önünde, Müslümanları düşürmek için, Ebû Âmir tarafından kazılmış derince bir çukur bulunuyordu.
Bu çukur, Peygamberimizi (sav), İbn-i Kamia’dan
uzakça bulundurduğu, üzerindeki zırh da iki kat olduğu
için, İbn-i Kamia’nın kılıç darbesi Peygamberimiz (sav)’
a pek o kadar tesir etmedi.
Kendisinin çukura düşmesi de orada korunmasına ayrıca yaradı.
Ebû Beşir-i Mâzini: “Uhud Günü, İbn-i Kamia’nın,
kılıcını kaldırınca Resûlüllâh’ın önündeki çukura yanı
üzerine düştüğünü ve gözden kayb olduğunu görüp feryad ettim. Müslümanların hemen ona doğru koşuştuklarını gördüm.” der.
İbn-i Kamia’nın kılıç darbesiyle Peygamberimiz
(sav)’ın sağ omuzu yaralandı.
113
İbn-i Kamia: “Al bunu benden! Ben ibn-i Kamia’
yım!” diyerek yüzünü yaraladığı zaman, Peygamberimiz:
“Allah, seni Zelil ve perişan etsin!”diyerek inledi.
Yine İbn-i Kamia’nın kılıç darbesinden Peygamberimiz (sav)’ın başındaki miğfer parçalandı.
Miğferin halkalarından ikisi, Peygamberimizin yüzünün şakaklarına battı.
Peygamberimizin Sitemlenmesi:
Peygamberimiz (sav), çukura yanı üzere düştüğü zaman, yüzü kanamakta idi; elini kanayan yüzüne sürdü.
“Kendilerini Rablarına imana dâvet ederken, Peygamberinin yüzünü kana boyayan bir kavim, nasıl felâh
bulur?” diyerek şikâyetlendi.
Bunu üzerine yüce Allâh, indirdiği ayette şöyle buyurdu:
“Ey Resulüm! Kulların işinden hiçbir şey sana âit
değildir.(Senin elinde bir şey yoktur.)
Allâh, ya onlara (Rahmetiyle) Tevbe nasip eder
yahut zâlim oldukları için, onları azaba çarpar.
Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allâh’ındır.
O, dilediğini yarlığar, dilediğini azâba çarpar.
Allâh, kulları hakkında çok yarlığayıcı ve esirgeyicidir. 109
Abdullâh b. Ömer’den rivâyet edilen bir hadise göre:
Resûlellah (sav), Uhud Günü: “Ey Allâhım! Ebû Süfyan’ı, Rahmetinden uzaklaştır.
“Ey Allallâhım! Hâris b. Hişam’ı rahmetinden uzaklaştır.”
“Ey Allâhım! Safvan b. Ümeyye’yi, rahmetinden
uzaklaştır.” diyerek dua edince bu âyetler nâzil olmuştur.
109
Ali İmran Suresi:128-129
114
Duada adları anılanlar, sonradan Allâh’a tevbe edip
iyi birer müslüman olmuşlardır.110
Bu acılar içinde üzülen Müslümanlar, müşriklere bed
dua etmesini, Peygamberimiz (sav)’dan istemişlerse de,
Peygamberimiz: “Ben, lânetçi değil, rahmet peygamberi
olarak gönderildim.” buyurmuştur.
Peygamberimiz (sav), daima kavmi için Allâh (c.c.)
Teâlâ’dan hayır düada bulunmuştur; ancak Hidâyetten
nasip almayacak olan bazı kişilere bed dua etiği olmuştur. Onlar da kısa bir zamanda Allâh’ın (c.c.), gazabına
uğramışlardır.
Peygamberimize Yetmiş Kerre Kılıç Vurulduğu:
Abdurrezzak ’ın Mâmer ’den, onun da Zühri’den rivâyetine göre:
Uhud Günü, Peygamberimiz (sav)’a yetmiş kerre kılıç vurulmuş, yüce Allâh (c.c.) hepsinde onu
korumuştur.111
Nihayet, Hz. Ali, elinden tutarak, Talha b. Ubeydullâh da doğrultarak Peygamberimiz (sav)’ı çukurdan çıkardılar.
Hz. Ebû Bekir der ki: “Uhud günü, halk, Resulüllâh
(sav)’ın yanından dağılıp uzaklaştıkları zaman, ben,
O’nun yanına yetişenlerden ilki idim.
Arkamdan kuş gibi birisinin de, Resûlüllâh (sav)’ın
yanına erişmek istediğini gördüm. O da Ubeyde b. Cerrah’dı.
Resûlüllâh (sav)’ın miğferinin halkalarından ikisinin
iki şakağına battığını görünce, Ebû Ubeyde bana: “Senden dilerim. Allâh aşkına! Benimle Resûlalâh (sav), ara-
110
111
Tirmizi-Sünen, c. V, s. 227.
Kastalânî- mevâhib c.1, s.124
115
sından sen çık! Bırak da O’nun şakağındaki halkaları ben
çıkarayım!” dedi.
Halkalardan birisini, çekip çıkarırken, bir dişi çıktı.
Tekrar: “Senden dilerim. Allâh aşkına, benimle Resûlalâh (sav), arasından sen çık! Bırak da O’nun şakağındaki halkaları ben çıkarayım!” dedi.
Halkalardan ikincisini, çekip çıkarırken ikinci dişi
çıktı. Bunun için, O’nun iki dişi eksikti.112
Ebû said-i Hudri’nin babası Mâlik b. Sinan, Peygamberimiz (sav)’ın yüzünden akan kanı sorup yutunca,
Peygamberimiz (sav): “Kanım, kanına dokunan, karışan
kişiye, cehennem ateşi dokunmaz!” buyurdu.
Peygamberimizin Hayatına Kasd Edenlerin Belâlarını Bulmaları:
Peygamberimiz (sav), hayatına kasd için andlaşanlar
hakkında: “Allâhım, onlardan hiç biri yılına erişmesin!”
diyerek ilendi.
Sa’d b. Ebi Vakkas der ki: Vallâhi, Resûlüllâh (sav)’ı
vuran veya yaralayanların hiç biri, yılına erişmedi.
İbn-i Şihab’ı, Mekke yolunda bir yılan ısırıp öldürdü.
Ubey b. Halef’i, Peygamberimiz öldürdü.
Utbe b. Ebi Vakkas’ı, Hâtıb b. Ebi Beltea öldürdü.
İbn-i Kamia’ya gelince, Peygamberimiz (sav), O’na:
“Allâh Seni, zelil ve perişan etsin!” demişti. Mekke’ye
evine döndüğü gün, onu da, bir dağ keçisi, davar güderken vura vura perişan bir vaziyette ezip öldürdü.
Diğer bir rivayete göre: kayıp ettiği davarını ararken
önünü kesmek istediği koçu, onu toslaya toslaya etini
didik didik ederek perişan bir vaziyette öldürdü.113
112
Hâkim-Müstedrek, c.III, s. 27; Vâkıdî-Megazî, s. 192-193.
Halebî-İnsanül’uyun, c. II, s. 246-247; KastalanîMevahibülledünnüye, c. I, s. 124.
113
116
Peygamberimizin Übeyy b. Halef’i öldürmesi:
Übeyy b. Halef, Mekke’de Peygamberimiz (sav)’a
rastladıkça: “Yâ Muhammed, benim bir atım var. Her
gün ona on altı ölçek darı yediriyorum. Bir gün gelir, O’
nun üzerine biner Seni öldürürüm!” der, Peygamberimiz
de: “Belki, inşâallâh, ben Seni öldürürüm!” der, ona karşılık verirdi.
Übeyy b. Halef, Uhud’da Peygamberimizin hayatına
son vermek için and içmişti.
Kardeşi Ümeyye b. Halef’in öcünü almak istiyor ve:
“Nerededir şu Peygamber olduğunu iddia eden kişi? Gelsin de benimle çarpışsın! Peygamberse beni öldürür!” diyordu.
Peygamberimiz (sav), Uhud’da çarpışırken arkasına
dönüp bakmıyor, Sahabelerine de:
“Übeyy b. Halef’in arkamdan gelebilir, Onu gördüğünüz zaman, bana yaklaştırınız!” buyururdu.
Peygamberimiz (sav), Şı’b’a geldiği sırada, Übeyy b.
Halef’in atını mahmuzlayarak geldiğini gördü ve onu tanıdı.
Übeyy b. Halef: “Yâ Muhammed! Sen kurtulursan.
Ben, kurtulmayayım!” diyerek gelip kavuştu.
Peygamberimiz (sav)’ın yanında bulunan Sahabeleri:
“Yâ Resûlalâh, İçimizden birisi, ona karşı koysa, saldırsa
olmaz mı?” dediler.
Peygamberimiz (sav): “Bırakınız gelsin o!” buyurdu.
Übeyy b. Halef, Peygamberimiz (sav)’ın yanına kadar geldi.
Eshab-ı Kiram, dayanamayarak, O’nun önünü kesmek istediler.
Peygamberimiz (sav): “Geri durunuz!” buyurdu.
117
Hemen, Hâris b. Sımme ’nin mızrağını aldı, Sonra
Sahabelerine, puğur devenin silkindiği gibi silkindi. Onları, devenin sırtından sineklerin uçup dağılışı gibi, başından dağıttı.
Peygamberimizin (sav)’ın o sıradaki celâdeti, hiç
kimsede yoktu.
Peygamberimiz (sav), davranınca, Übeyy b. Halef,
dönüp kaçmaya başladı.
Peygamberimiz (sav) O’na: “Ey yalancı! Nereye kaçıyorsun?” buyurdu ve onu, boynunun miğferle zırh arasındaki kısmından mızrakla vurup yaraladı.
Übeyy, sığır böğürür gibi böğürerek atından yere
yuvarlandı. Kaburga kemiklerinden bazısı kırıldı.114
Müşrikler; onu ordugâhlarına götürdüler.
Yarasının kanı çıkmıyordu. Ağrı ve sızısı, dayanılacak gibi değildi.
Bunun için Übeyy: “Vallahi Muhammed, beni öldürdü!” dedi. Arkadaşları: “And olsun ki Sen aklını kayıp
etmişsin! Sendeki yaranın hiç ehemmiyeti yok!” dediler.
Übeyy b. Halef ise: “O, bana, Mekke’de, seni, ben,
öldüreceğim demişti. Vallahi, O, benim üzerime tükürse,
yine beni öldürür!” dedi.
“Lat-ü Uzza’ya yemin ederim ki, eğer bende olan bu
yara, Zülmecaz panayırı halkında olsaydı, hepsi de
çoktan ölüp giderdi!” demiştir.
Übeyy bir gün sonra, Mekke’ye altı mil uzaklıkta
bulunan Şerif’e gelince öldü. Yolda giderken: “Susadım,
susadım diye bağırıyordu. Bir adam da: “Su verme ona,
çünkü o, Resûlüllâh düşmanıdır.” diye bir seslendi.
114
İbn-i Sa’d-Tabakat, c, II, s. 46; Hâkim-Müstederek, c.II, s.
327.
118
Peygamberimiz (sav) Şı’b ’de İlerlemesi:
Peygamberimiz (sav), Kâ’b b. Mâlik ’in sarı veya sarımtırak zırhını istedi. Kendi zırhından birisini çıkarıp
o’nun zırhını giydi.
Peygamberimiz (sav), zırhı üzerinde olduğu halde
Sa’d b. Muaz ile Sa’d b. Ubade’nin arasında, her ikisine
de dayanarak, Şı’b’ın Uhud kayalığına çıkacak yerine
doğru ilerledi.
Peygamberimiz (sav), yaralı ve takatsiz olduğu için,
öğle namazını oturarak kıldı. Sahabeleri de arkasında
oturarak kıldılar.
Utbe b. Ebi Vakkas’ın Öldürülmesi:
Hz. Ali’nin kalkanıyla getirdiği su ile Peygamberimiz
(sav), yüzünü yıkadığı sırada, Hâtıb b. Ebi Beltea geldi.
Peygamberimize: ”Sana bunu kim yaptı?” dedi.
“Utbe b. Ebi Vakkas, bana taş vurdu, Rebaiye dişimi
kırdı.” buyurdu.
Hâtıb: ”Ne tarafa gitti O?” diye Utbe’yi sordu.
Peygamberimiz (sav), Onun gittiği tarafı işaret etti.
Hâtıb, o tarafa doğru gidip Utbe’ye yetişti. Kılıçla
vurup başını ikiye böldü. Kendisini attan yere düşürdü,
Utbe’nin başını, atını ve elbisesini alıp Peygamberimiz
(sav)’ın yanına getirdi.
Peygamberimiz (sav): “Allâh, Senden razı olsun!
Allâh, Senden razı olsun!” diyerek ona dua etti. 115
Çarpışma bırakıldığı, Kureyş müşriklerinin çekip gittikleri zaman, Peygamberimiz (sav): “Sa’d b. Rebi’in ne
yaptığını, O’nun canlılar arasında mı yoksa ölüler arasında mı bulunduğunu görüp bana kim haber getirir? diye
sordu. Eliyle vâdinin bir köşesini göstererek, bir ara
orada görmüştüm!” buyurdu.
115
Hâkim-Müstedrek, c. III, s, 300-301.
119
Ensardan bir zat: “Yâ Resûlallâh, ben sana haber
getireyim diye yürüdü. Bu zat, Muhammed Mesleme veya Übeyy b. Ka’b idi.
Bu zat, Resûlüllâh (sav)’ın işaret ettiği yere doğru
vâdiye serilmiş şehitler arasında bir müddet seslenerek
dolaştı.
Cevap alamayınca:
“Ey Sa’d! Resûlüllâh, beni sana gönderdi!” dedi.
Resûllâh aşkı ile acılarını unutan Sa’d b. Rebî, demirci körüğünün soluması gibi soludu.
Ona: “Resülüllâh’ın (sav), senin sağlar arasında mı
yoksa ölüler arasında mı bulunduğunu görüp haber getirmememi istedi, bana bunu emretti!” dedi.
Sa’d: “Ben, artık ölüler arasındayım!”
Resûlüllâh’a selâmımı ilet ve: “Sa’d b. Rebi, Senin
için, ümmetlerini doğru yola kılavuzlayan Peygamberlerin alacakları mükâfatların en hayırlısı ve üstünü ile Seni
bizden dolayı mükâfatlandırsın” diyor de.
Kavmim ensara da selâmımı ilet! Onlara da: “Allâh!
Allâh! Siz, Akabe Gecesi’nde Resûlüllâh hakkında koruma andı içtiniz mi idi? Vallahi, gözleriniz kımıldarken
Peygamberimiz (sav)’ı düşmanlardan korumaz da O’na
bir müsîbet erişirse, sizin için Allâh katında ileri sürülebilecek hiçbir mazeret yoktur!” diyor de!” dedi ve çok
geçmeden vefât etti.116
Peygamberimiz (sav)’ın Duası:
Elçiler, gördüklerini, duyduklarını gelip haber verince, Peygamberimiz (sav), kıbleye döndü. Ellerini kaldırdı: “Allâhım! Sa’d b. Rebi’i karşıla! Ondan razı ol!
116
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c. III-IV, 95.
120
Allâh, ona rahmet etsin! O, sağlığında da ölürken de,
Allâh ve Resûlü için nasihat ederdi.” buyurdu.117
Sa’d b. Rebi, Vücudundaki yaralardan başka, on iki
dişi de kırılmıştı.
Kendisi bir topluluk tarafında yaralanmış ve şehit
edilmişti.
Sa’d, son akabe biatında bulunan ensardan ve seçilen
on iki mümessilden birisi idi.
Rivâyete göre: ilk Akabe biatında da bulunmuştu.
Sa’d b. Rebi, Bedir Savaşı’na da katılmış olan mücâhitlerdendi.
Câhiliye Devrinde, Araplar arasında okuma yazma
bilen çok az olmasına rağmen Sa’d b. Rebi okuryazardı.
Uhud’a Koşup Gelen Müslüman Kadınları:
Müslümanların bozulduğu ve Peygamberimiz (sav)’
ın şehit olduğu haberi Medine’ye duyulduğu zaman, on
dört Müslüman kadın, yaralıları sulamak ve yaralarını
sarmak için, yiyecek ve içecek yüklenerek Uhud’a kadar
koşup gelmişlerdi.
İçlerinde Peygamber (sav) kızı Hz. Ali’nin zevcesi
Hz. Fâtıma da bulunuyordu.
Hz. Fâtıma, Peygamberimiz (sav)’ın yüzünü yaralanmış görünce, ağlayarak babasının boynuna sarıldı.
Hz. Fâtıma, Peygamberimiz (sav)’ın yüzünün kanını
yıkadı. Kanı durmadı. Bir parça hasırı yakıp külünü yaraya basıp kanı durdurdu. Kanı, yün külü ile durdurduğu
da rivâyet edilir. Peygamberimiz (sav)’ın yüzünde ki yaraların izi kayıp oluncaya kadar tedâviye devam edildi.
İbn-i Kamia’nın darbesinden boynunda açılan yaranın
tedâvisi, bir ay veya bir yıl sürdü. Müslüman kadınlardan
bazıları savaşlarda daha çok hastalara sutaşıma da ve
117
İbn-i Abdulber-İstiab, c. II, s.590.
121
tedâvi işlerinde yardımcı olmuşlardır. Nesiybe Hatun da,
Uhud’a bu maksatla gelmişti.
İslâmda İlk Kadın Doktor ve İlk Çadır Hastane:
Küaybe bint-i Sa’d-ül Eslemiyye’ye Peygamberimiz
(sav)’ın mecidinde bir çadır kurulmuştu.
Küaybe, bu çadırda hastaları ve yaralıları tedâvi eder118
di.
Küaybe, İslâmda resmen görevlendirilen ilk kadın
doktordur.
Peygamberimizin Hz. Hamza’nın Yeri Sorması:
Müşrikler, Uhud’dan çekilip gittikleri zaman, başta
Peygamberimiz (sav), olmak üzere Müslümanlar, şehitlerin yanına vardılar.
Ka’b b. Mâlik der ki: “Resûlüllâh (sav), Uhud Günü:
Hamza’nın şehid düştüğü yeri göreniniz var mı?” diye
sordu.
Bir zat: “Müslümanların bozulmasından ve Resûlüllâh (sav)’ı terk etmelerinden dolayı bir yerde Allâh’tan
(c.c.), özür dilerken gördüm” dedi ve orayı gösterdi.
Hâris gidip Hz. Hamza’nın başında durdu. Karnının
yarıldığını, burun ve kulaklarının kesildiğini gördü.
Peygamberimiz (sav), Hz. Hamza'nın cesedine ulaştı,
kesilip biçildiğini görünce, dayanamadı. Hıçkıra hıçkıra
ağladı.119
Peygamberimizin Şehitler Arasındaki Konuşması:
Şehitlerin arasında durarak: “Ben, Kıyâmet gününde
şu şehitlerin Allâh yolunda canlarını fedâ ettiklerine şâhitlik edeceğim!
Bunları, kanlarıyla sarıp gömünüz!
118
119
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. VIII, s. 291,
Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 199.
122
Allâh yolunda yaralanan yaralıları, vallâhi kıyâmet
günü mahşere yaraları kanayarak gelecekler, kanlarının
rengi, kan rengi, kokuları da misk kokusu olacaktır!” buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: “Yâ Resûlallâh, onlar da bizim gibi
Müslüman olan, cihad eden kardeşlerimiz değiller mi?”
dedi.
Peygamberimiz (sav): “Evet, ammâ, onlar sizin gibi
ne ecirlerinde bir şey yemişlerdir, ne de, onların benden
sonra bir şey yaptıklarını biliyorum!” buyurunca Hz. Ebû
Bekir, ağladı, ağladı. Sonra da: “Demek biz Senden sonraya kalacak olanlardanız!” dedi.120
Peygamberimizin İlk Fırsatta Misilleme Yapacağı:
Hz. Hamza’nın karnı yarılmış, ciğeri çıkarılmış, burnu ve kulakları kesilmişti.
Peygamberimiz (sav) bu yürekler acısı manzara karşısında: “Eğer Safiye üzülmese ve benden sonra adet
haline getirilmese, onu, kendi haline bırakırdım da, o,
yırtıcı hayvanların karınlarına ve kuşların kursaklarına
yem olurdu! Allâh, beni, herhangi bir yerde Kureyş’e
muzaffer kılacak olursa, onlardan otuzunun cesedini bu
şekilde ‘Hamza’ya karşılık’ kesip biçtireceğim!” buyurdu. Müslümanlar, Peygamberimizin amcasına yapılana üzüldüğünü ve onu yapanlara gazaplandığını görünce:
“Vallâhi eğer, Allâh bizi bir gün, onlara muzaffer kılacak
olursa, Araplardan hiç kimseye yapılmayan bu işkenceyi,
onların cesetlerine de yapacağız!” dediler.
Peygamberimizin Cesed Başında Yaptığı Hitabe:
Peygamberimiz (sav), Hz. Hamza’nın cesedi başına
dikilerek: “Hiçbir zaman, senin kadar musibete uğramamış ve uğranmayacaktır!
120
Vâkıdî-Megzî, s,239. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. III, s.13-14.
123
Ben bunun kadar beni gazaplandıran bir yerde durmamışımdır!”
“Ey Resûlüllâh’ın amcası! Ey Allâh’ın ve Resûlü’nün
aslanı Hamza!
Ey hayırlar işleyen Hamza!
Ey üzüntüleri gideren Hamza!
Ey Resûlüllâh’a koruyucu olan Hamza!
Allâh, sana rahmet etsin!
İyi bilirim ki, sen, hısım ve akrabalık haklarını gözetir, dâima hayırlar işlerdin; eğer, senden sonra yas tutmak
gerekseydi, sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım…
Vallahi, Senin yerine müşriklerin ölülerinden yetmişinin cesedini kesip biçeceğim!” buyurdu.121
Yüce Allâh’ın Tavsiyeleri:
Gerek Peygamberimizin gerekse sahabelerinin, ileride müşriklerin ölülerini de, aynı şekilde kesip biçerek öclerini alacaklarına yemin etmeleri üzerine Cebrâil (sav),
Nahl Suresi’nin son iki âyetini getirdi.
Yüce Allâh, bu âyetlerde Müslümanlara ve Peygamberimize şöyle buyurdu:
“Eğer, düşmandan öc almak için herhangi bir ceza ile mukabele edecek olursanız; ancak size yapılan
işkencenin misillemesiyle yapınız, daha fazla ileri
gitmeyiniz; eğer sabreder, mukabele etmezseniz, and
olsun ki, sabredip katlananlar için, daha hayırlıdır!
Ey Resûlüm! Sen sabret! Senin sabrın Allâh’ın
yardımına dayanmaktan başka bir şey değildir.
Kâfirlere karşı tasalanma! Onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da hiç daralma! Onlara
aldırış etme! 122
121
122
Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 197.
Nahl Suresi:126-127
124
Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav), müşriklerin
yaptıklarını afetti. Yapılanlara katlandı. Müşriklerin ölülerine misilleme yapılmasını da yasakladı.
Semüre b. Cündüb der ki: “Resûlüllâh (sav), bize,
yeminlerimizden dolayı keffâret ödemeyi emr ve müşriklerin ölülerine misilleme, işkence yapmaktan bizi nehy
etmedikçe, gazaplandığı yerden ayrılmadı. Kendisi de
yemininden dolayı keffâret verdi.123
Örnek Bir iman ve Bağlılık:
Enes b. Mâlik der ki: “Uhud Günü, (Muhammed
(sav), şehid oldu!) dedikleri zaman Medine’nin her tarafında çığlıklar koptu; ensar kadınlarından birisi (Sümeyra
bint-i Kays) kardeşini, oğlunu, babasını karşılamaya çıkmıştı.
Onlardan hangisinin ölüsüne önce rastladığını bilmiyorum. Sonuncusuna rastladığı zaman: (Kim bunlar?)
diye sordu.
(Kardeşin, baban, kocan ve oğlundur!) dediler.
Sümeyrâ: “Peygamber (sav), nasıldır ne yapıyor?”
diye sordu.
“Allâh’a ham olsun O, istediğin gibi iyidir ey filânın
annesi!” dediler.
Sümeyrâ: “O’nu, bana gösterseniz de bir görsem?”
dedi.
O’na işaret edip: “Önündedir!” dediler.
Sümeyrâ, Resûlüllâh (sav)’ın yanına kadar gitti. Elbisesinin eteğinden tuttu:
“Babam, anam sana fedâ olsun!
Sen, sağ olduktan sonra, her felâket hiç gelir bana!”
dedi.
123
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. III, s.14.
125
Hamme’nin Sabır ve Tahammül derecesi:
Mus’ab b. Umeyr’in zevcesi ve Abdullâh b. Cahş’ın
kız kardeşi Hamme bit-i Cahş, yaralıları sulamak için
Uhud’a gelen kadınlar arasında idi.
Hamne’ye, kardeşi Abdullâh b. Cahş’ın şehid düştüğünü haber verdikleri zaman, Hamne: “İnnâ lillâhi ve İnnâ ileyhi râciûn: Bizler Allâh’ın kuluyuz ve hep ona döneceğiz!” âyetini okudu. Kardeşi için, Allâh’tan rahmet
ve mağfiret diledi.
Hamne’ye, dayısı Hz. Hamza’nın da şehid düştüğünü
haber verdiler.
Hamne: “İnnâ lillâhi ve İnnâ ileyhi râciûn: Bizler
Allâh’ın kuluyuz ve hep ona döneceğiz!” âyetini okudu,
onu için de, Allâh’tan rahmet ve mağfiret diledi.
Hamne’ye, kocası Mus’ab b. Umeyr’in şehit düştüğü
haber verilince, O, acı bir çığlık kopardı. Peygamberimiz
(sav): “Şüphesiz, kadının yanında erkeğinin ayrı bir
mevkii vardır.
Hamne, kardeşinin, dayısının, acısına, dayanabildi;
fakat kocasına, gelince, dayanamadı, çığlığı kopardı!”
buyurdu.
Hz. Hamza’nın Kefenlenmesi:
Harp meydanlarında vurulup şehid düşenler, yıkanmazlar. Onların üzerlerindeki elbiseler de, soyulmaz,
onunla gömülürler.
Gerek Hz. Hamza, gerek diğer şehitler, yıkanmadan
gömülmüşlerdir.
Ancak, Hz. Hamza’nın, cünüp olduğu için, melekler
tarafından yıkandığını Peygamberimiz (sav) haber vermiştir.
Hanzala b. Ebû Âmir de öyle olduğu için melekler
tarafından yıkandığı haber verilmiştir.
126
Hz. Safiyye’nin getirdiği iki hırkadan genişçe olanına
Hz. Hamza, diğerine de, Hz Hamza’nın yanında vurulup
şehid düşmüş bulunan bir ensari sarıldı.
Hz. Hamza’nın sarıldığı büyük hırka, hazreti Hamza’
ya kısa geldi. Peygamberimiz (sav)’ın emri ile baş tarafı
hırka ile örtülüp, ayakları ızhır otu ile kapatıldı.
Sahabe-i Kiram bu duruma ağladı. Resülüllâh’ın amcasına bir kefen bulamadık diye çok üzüldüler. Peygamberimiz (sav): “Ne ağlıyorsunuz? Halkın, kasaba, köy ve
çiftliklere gidecekleri, orada yaşayıp ölecekleri, ev halklarına: “Siz de bizim yanımıza geliniz. Siz çekirgelik
ağaçsız yerdesiniz!” diye yazacakları bir zaman da gelecektir.
Kefen kıt, şehitler çok olduğu için, yerine göre, bir
kefene iki, üç kişi sarıldı.124
Uhud Şehitlerinin Nasıl Gömüldükleri:
Peygamberimiz (sav), Uhud Günü, üzerlerinde bulunan silâhları, zıhları, kan bulaşmamış kürkleri soyulduktan sonra kanları ve kalan elbiseleriyle gömülmelerini
emretti.
Ensar: “Ya Resûlallâh, Şehitlerimiz pek çok, ne yapalım, bize ne buyurursun? diye sordular.
Peygamberimiz (sav): “Derin ve geniş kabirler kazınız. Her kabre, ikişer, üçer koyunuz!” buyurdu.
“Önce hangilerini koyalım?” diye sordular.
Peygamberimiz (sav): “En çok Kur’an bileni, önce
koyunuz!” buyurdu.
Hz. Hamza ve Şehitler İçin Cenaze Namazı:
Peygamberimiz (sav), Hazreti Hamza’nın cenaze
namazını yedi tekbirle kıldı.
124
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. III, s.14-15.
127
Şehitler, Hz. Hamza’nın yanına getirildikçe, Peygamberimiz (sav), Hz. Hamza ile birleştirerek O’nun namazını kılmakta idi. Böylece Hz. Hamza’nın üzerine yetmişten fazla namaz kılınmış oldu.
Yâni, Hz. Hamza’nın yanına dokuz şehid getirildi.
Peygamberimiz (sav), yedi tekbirle onların namazını
kıldı. Dokuzu kaldırıldı. Hz. Hamza, olduğu yerde bırakıldı.
Sonra, dokuz şehid daha getirilip Hz. Hamza’nın yanına konuldu.
Peygamberimiz (sav), yine yedi tekbirle onların cenaze namazlarını da kıldı. Şehitler kalmayıncaya kadar
yedi defa böyle yapıldı.125
Hz. Hamza ile Abdullâh b. Cahş, birlikte aynı kabre
konuldu.
Hz. Hamza, Abdullah b. Cahşın dayısı idi.
Uhud Şehidlerinin Medine Kabristanı’na
Gömülmelerinin Yasaklanması:
Bazı Müslümanlar, Uhud Şehidlerini Medine’ye getirip Medine Kabristanı’na gömdüler. Peygamberimiz (sav), bunu yasakladı ve: “Onları vurulup düştükleri yerde
defn ediniz! buyurdu.126
Câbir b. Abdullâh der ki: “Uhud Günü, halam,
babamı kabirlerimize gömmek için Medine’ye getirdiği
sırada Resûlüllâh (sav)’ın ilâncısı Şehitler, vurulup düştükleri yerlere götürülecek” diye seslendi.
Uhud Şehidlerinin hemen hepsi ensardandı. Kaynaklardan bildirildiğine göre doksan yedisi şehit olmuştur.
125
126
Vâkıdî-Megazî, s. 239.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3-4, s. 98.
128
Peygamberimiz (sav), bir hadislerinde: “Varlığım,
kudred elinde bulunan Allâh’a yemin erdim ki, dünyadan
ayrılan bir mü’min, dünyaya ve dünyadakilere, gündüzün
bir saatinde bile geri dönmeyi arzu etmezler; ancak, şehidler, Allâh yolunda çarpışarak öldürülmeleri için,
dünyaya tekrar dönmeyi arzu ederler!” buyurmuşlardır.
Timizi’nin rivâyet ettiği bir hadiste: “Şehidler, gördükleri üstün ikram ve mükâfâtlardan dolayı, on kere
dünyaya dönüp Allâh yolunda öldürüleyim!” derler.
Peygamberimiz (sav): “Allâh yolunda öldürülmek,
bütün günahlara keffâret olur, onları örter, bağışlar!”
buyurunca, Cebrâil: ”Borç müstesnâ!” diye uyarmıştır.
Hadislerde açıklandığına göre: “Allâh yolunda öldürülmek, şehidlere, pire ısırması veyâ cimdiklenmek gibi
hafif gelir.”127
Uhud Şehidlerinin Ziyaret edilmesi:
Peygamberimiz (sav),Uhud Şehidlerini ziyaret edip:
“Allâhım, bu kulun ve Peygamberin, şunların şehid olduklarına ve kıyâmet gününe kadar kendilerini ziyâret
eden ve selâmlayanlara mukabelede bulunacaklarına şehâdet eder!” buyurdu.
Peygamberimiz her yıl Uhud şehidlerini ziyaret ederdi. Uhud’da Şı’b’ın ağzına vardığı zaman, Yüksek sesle:
“Sabrettiğiniz için selâm olsun size! Ahiret saâdeti ne
güzeldir.” (Rad Suresi: 24) âyetini okurdu.
Uhud Şehidleri anıldığı zaman: “Vallahi, ashabımla
birlikte ben de şehid olup Uhud Dağı’nın bağrında gecelemeyi ne kadar isterdim!
Ben, bunların, Allâh yolunda gerçek şehid olduklarına kıyâmet gününde şahitlik edeceğim!
127
Nesai-Sünen, c. VI, s. 36.
129
Gidiniz, siz de onları ziyâret ediniz. Onlara selâm veriniz!
Varlığım kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki,
onlar kıyamet’e kadar selâm veren kimsenin selâmına
duâsına mukabele ederler!” buyururdu.
Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, her yıl Uhud
Şehidlerini ziyâret ederlerdi.
Hz. Fâtıma, iki üç günde bir Uhud’a gider, amcası
Hz. Hamza’nın kabrini ziyâret eder, orada ağlar, dua
eder, kabri düzeltirdi.
Uhud Şehidlerinin Verilen Selâmıa Mukabelesi:
Fâtımatülhuzaiyye der ki, “Meşhedde iken güneş batmıştı. Yanımda kız kardeşim bulunuyordu.
Kız kardeşime: “Gel Hamza’nın kabrini ziyâret edelim selâm verip dönelim” dedim: “Olur!” dedi.
Birlikte varıp Hamza’nın kabrinin üzerinde durduk.
(Esselâmü aleyke: “Selâm olsun sana ey Resûlüllâh’
ın amcası!” dedik.
‘Ve aleykümesselâmü ve rahmetüllâh! Allâh’ın rahmeti ve selâmı size olsun!’ diye selâmımıza karşılık verdiğini iştik!”
O zaman, iki kardeş birbirlerine: “Yakımızda da
insanlardan hiç kimse yok?” dediler.
Şehid Kabirlerinin Yeni kabirlere taşınması:
Câbir b. Abdullâh der ki: “Muaviye b. Ebû Süfyan,
Uhud’da su çıkarmak istediği zaman, Medine Vâlisine
yazmıştı: “Uhud’da şehid kabirlerinde başka yerden su
çıkarmaya güç yetiremeyeceğiz.” diye cevap yazdılar.
Bunun üzerine Muâviye: “Şehid kabirlerini açıp,
kemiklerini başka bir yere naklediniz!” diye cevap yazdı.
130
Ben, Uhud Şehidlerinin sanki uykuya dalmış kişiler
gibi adamların omuzlarında birer birer taşındıklarını gördüm.
Hamza’nın ayağının yanı, otsuz, ince çakıllı düz yere
değince, kanadı!
Ayağına demir kazmanın ucu değince kanadığı da
rivâyet edilir.
Medine toprağı çorak olduğundan, gömülen ölü,
kabrinde bir gecede bozulur.
Abdullâh b. Amr b. Haram’la, Amr b. Cemuh bir
kabre birlikte gömülmüşlerdi. Kabirleri sel suları arkına
doğru idi. Sel suları onların kabirlerini oymuştu.
Abdurrahman b. Ebî Sasani’nin bildirdiğine göre:
Aradan kırk altı yıl geçtikten sonra, kendilerine yeni bir
kabir kazıldı. Oraya kaldırılmak üzere kabirleri açıldığı
zaman, sanki dün ölmüş gibi cesedleri hiç değişmemiş bir
halde bulundu!
Abdullah b. Amr, yaralandığı zaman, elini yarasının
üzerine koymuş ve öylece ölmüştü. Kabri açılıp, eli,
yarasının üzerinden ayrılmak ve uzatılmak istenince,
yarası kanamaya başladı! Eli olduğu gibi bırakıldı. Eli,
eski yerine, yüzündeki yaranı üzerine konunca, kanama
durdu. Gömüldükten kırk altı yıl sonra, şehitlerin kabirleri açıldığı zaman, misk kokusu gibi bir koku yayılmıştır.128
Câbir b. Abdullâh, kabri açıldığı zaman, babasını uyur gibi bulduğunu, az veya çok hiçbir değişikliğe uğramadığını, yüzünün, siyah beyaz çizgili bir kefenle,
ayaklarında da üzerlik otuyla örtülü bulunduğunu, aradan
kırk altı yıl geçtiği halde, her ikisinin de hiç değişmemiş
olduğunu gördüğünü” söyler.
128
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 87; Vâkıdî-Megazî, s.208.
131
Peygamberimizin Uhud Dönüşündeki Duası:
Uhud Şehidlerinin gömülme işi bittikten sonra, Peygamberimiz (sav), atının getirilmesini istedi.
Atına bindi.
Müslümanlar, çevresinde, Selime ve Abdul’eşhel Oğullarının uzuvları kesilip biçilmeyen yaralıları ile Uhud’a gelen on dört kadın da yanında oldukları halde,
Medine’ye yöneldi.
Harre mevkiine gelince: “Saf olunuz! Allâh’a dua
edelim!” buyurdu.
Erkekler iki saf haline dizildiler. Arkalarına da üçüncü saf olarak kadınlar durdular.
Peygamberimiz (sav), şöyle dua etti:
“Allâhım! Hamdü Senâ yaraşır Sana!
Allâhım! Senin açıp yaydığını, dürecek yok; Senin
dürdüğünü de açacak yoktur!
Senin vermediğini, verecek yok; Senin verdiğini de
engelleyecek yoktur!
Senin uzaklaştırdığını, yaklaştıracak yok; Senin yaklaştırdığını da uzaklaştıracak yoktur!
Allâhım! Rahmet ve bereketlerini, fazl-u keremini aç,
yay üzerimize!
Allâhım! Ben, yoksulluk gününde nimet, korkulu
günde emniyet dilerim Senden!
Allâhım! Bize verdiğin, vermediğin şeylerin zararından sığınırım sana!
Allâhım! Sevdir imânı bize!
Gönüllerimizi onunla beze!
Küfürden, azgınlık ve taşkınlıktan iğrendir bizi!
Din ve dünyamıza zararlı şeyleri bilenlerden, doğru
yola erenlerden eyle bizi!
132
Allâhım! Müslüman olarak yaşat, Müslüman olarak
öldür bizi!
Sâlihler, iyiler zümresine kat bizi!
Ki, onlar, ne şeref ve haysiyetlerini yitirenler, ne de
dinlerinde dönenlerdir.
Allâhım! Senin Peygamberini yalanlayan, Senin yolundan yüz çeviren, Peygamberinle çarpışan kâfirlerin de
Ehli kitap kâfirlerinin de, cezâlarını ver! İndir azâbını onlara ey Hakk ve gerçek İlâh! (Âmin).129
Peygamberimizin Medine’ye Girişi:
Ensar kadınları, Peygamberimiz (sav)’ın sağ sâlim
geldiğini görmek için yollara dökülmüş, bakışıyorlardı.
Peygamberimiz (sav), ensar evlerinin önlerinden bir
evin önünden geçerken, kadınların Uhud’da şehid olan
erkekleri için ağladıklarını, feryad etiklerini işitti. Gözlerinden yaşlar aktı: “Fakat Hamza için ağlayanlar yok!”
buyurdu.
Sa’d b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr, Abdul’eşhel Oğullarının evlerine döndükleri zaman, gidip Resûlüllâh’ın
amcası için de ağlamalarını kadınlara emrettiler.130
Peygamberimiz (sav), at üzerinde bulunuyor, atın dizginini de, Sa’d b. Muaz tutuyordu. Sa’d’ın annesi kebşe,
bint-i Ubeyd, Peygamberimize (sav) doğru geldi.
Sa’d b. Muaz: ”Yâ Resûlallâh, bu annemdir!” dedi.
Peygamberimiz (sav), Kebşe’ye: “Merhaba!” buyur
dedi.
Kebşe, Peygamberimiz (sav), yanına kadar yaklaşıp
Peygamberimize baktı:
129
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.III, s.424; BuharîEdebülmüfred, s.181
130
İbn-i İshak,İbn-i Hiaşam-Sîre, c. III-IV, s. 99.
133
“Babam, anam sana fedâ olsun Yâ Resûlallâh, Seni
sağ salim gördüm. Sen selâmette olunca, her felâket hiç
gelir bana!” dedi.
Peygamberimiz (sav),O’na, oğlu Amr b. Muaz’den
dolayı baş sağlığı diledikten sora:
“Ey Sa’d’ın annesi, Seni müjdelerim ve o’nun ev halkına da müjdeler olsun ki, onlardan şehid düşenlerin hepsi ki, on iki kişidirler; cennette toplandılar ve birbirlerine
arkadaş oldular. Onlar ev halklarına da şefaat edeceklerdir!” buyurdu.
Kebşe: “Razıyız Yâ Resûlallâh, bundan sonra da artık
onlara kim ağlar!
Yâ Resûlallâh! Onlardan geri kalanlar için de dua et!”
dedi.
Peygamberimiz: “Allâhım, Onların kalblerindekini
üzüntülerini gider! Musibetlerini düzelt! Geride kalanlarını da geri kalanların en iyisi eyle!” diyerek dua etti.
Peygamberimiz (sav)’ın Evine gelişi:
Ebû said-i Hudri der ki: Resûlüllâh’ın yüzüne baktım:
Her iki şakağında gümüş para yerini andırır iz, alnında
saçının dibinde bir yara vardı. Alt dudağı yarılmış, sağ
yanındaki Rebâiye dişinden biri kırılmıştı. Yüzündeki
yaranın üzerinde kara bir şey vardı.
Resülüllâh, kapısının önüne kadar atının üzerinde
geldi. Yardım edilmedikçe attan inemedi. İki dizinin ârızalanmış, tutulmuş olduğunu gördüm.
Her iki Sa’d’e (Sa’d b. Ubade ile Sa’d b. Muaz) dayanarak evine girdi.
Yaralı Müslümanların yarası, Mescidde sarılıyordu.
Hazrec ve Evs’in ileri gelenleri, mescidde Peygamber
(sav)’ın kapısında herhangi bir baskın ihtimalini önlemek için sabaha kadar nöbet tuttular.
134
Hz. Hamza İçin Yas Tutulması Ve Baş Sağlığı:
Sa’d b. Muaz, Peygamberimizin (sav)’ın evine kadar
birlikte gittikten sonra, kendi evine kadınlarının yanına
döndü.
Akşamla yatsı arasında, Peygamberimiz (sav)’ın evine göndermediği kadın kalmadı.
Muaz b. Cebel, Selime Oğulları kadınları ile geldi.
Abdullâh b. Revâha, Bel haris b. Hazrec kadınlarıyla
geldi.
Peygamberimiz (sav), gecenin üçte birine doğru uykudan uyanınca, bir ağıt işti.
“Nedir bu?” diye sordu:
“Ensar kadınları Hamza’ya ağlıyorlar!” denildi.
Peygamberimiz (sav): ”Allâh, onlardan da evlâd-larından da râzı olsun!
Ben, böylesini istememiştim!” buyurdu. Gece bir
hayli ilerlemiş olmasına rağmen onları, erkekleriyle birlikte evlerine gönderdi.
Ertesi günden itibaren de ağlayıp sızlamayı kesin
olarak yasakladı.
Peygamberimiz (sav)’ın Kılıcı Yıkatması:
Peygamberimiz (sav), evine geldiği zaman Zülfikâr
adlı kılıcın Hz. Fâtıma’ya uzattı: “Yavrucağızım, bunun
kanını yıka! Vallâhi o, bu gün bana yapacağı vazifeyi
gereği gibi yaptı!” buyurdu.
Peygamberimiz (sav), Ona: “Sen nasıl hakkıyla çarpıştınsa, Seninle birlikte Âsım b. Sabitte, Hâris b. Sımme
de, Sehl b. Huneyf de, Ebû Dücâne de hakkiyle çarpıştılar.
135
Allâh, bize fethi nasip edinceye kadar, müşrikler, bir
daha bizi bunun gibi musibete uğratamayacaklardır!” buyurdu.
Uhud’da uğranılan musîbet üzerine inen âyetlerde
şöyle buyruldu:
“Bedir’de iki katını onların başlarına getirdiğiniz
bir belâ, Uhud’da kendinize çatmış olduğu için mi:
(Bu, nereden geldi?) dediniz.
Ey Resûlüm, de ki: (O, kendi katınızdandır!)
Şüphe yok ki, Allâh, her şeye hakkiyle kadirdir.131
Ey Mü’minler! Gevşeklik ve zaaf göstermeyiniz!
Uhud’da şehidler vermek yaralanmak sûretiyle
uğradığınız musîbete de üzülmeyiniz!
Siz, gerçekten Müm’minseniz (Peygamberimi ve
O’nun benim tarafımdan size getirdiklerini tasdik
ediyorsanız) muhakkak düşmanlarınıza üstünsünüzdür! (Neticede zafer ve galebe sizindir.)132
Eğer, size (Uhud’da şehidler vermek, yaralanmak
suretiyle) bir yara dokunmuşsa, Bedir’de de o, kavme
(müşriklere) o’nun kadar yara dokunmuştu.(onlarda
ölmüşler ve yaralanmışlardı.)
O günler ki, biz onları insanlar arasında (Kâh
lehlerine, kâh aleyhlerine) döndürür dururuz.
Bu da, Allâh’ın bildiği şeyi Mü’minlere açıklaması, içinizden şehid edinmesi, Mü’minleri (münafıklardan) ayırt edip kâfirleri (dilleriyle itaat ettiklerini açıklayan ve fakat kalpleriyle isyanda direnen
münafıkları) murdar bir ölümle helâk etmesi içindir.
131
Ali İmran:165
132
Ali İmran: 139
136
Allâh, zalimleri sevmez (Münafıkların gönüllerinde gizledikleri kâfirlikleri açığa vurur)133
Yoksa Allâh, sizden savaşanları ve (savaşmak istemeyenleri) belli etmeden, güçlüklere göğüs geren,
harp meydanında sebat gösterenleri (ve göstermeyenleri ayırt ve) belli etmeden cennete hemen gireceğinizi mi sandınız? 134
Ey iman edenler! Siz, o, küfredip de, yeryüzünde
seyahat ve seferde, yahud gazada bulundukları zaman
ölen kardeşleri hakkında, (bizim yanımızda olsalardı,
ölmezler, öldürülmezlerdi) diyenler gibi olmayınız!
Allâh, bunu, onların yüreklerine bir iç acısı yaptı.
Allâh, hem diriltir, hem de öldürür.
Ne yaparsanız, Allâh, hakkiyle görendir. 135
“Kendileri evlerinde oturan kardeşlerine: (Eğer
bizi dinleselerdi, ölmeyeceklerdi!) diyen o, adamlara
de ki: Öyle ise kendinizden ölümü geri çeviriniz, eğer,
sözünüzde doğru kişilerseniz!136
Misver b. Mahreme, Abdurrahman b. Avf’dan Uhud
hakkındaki haberi sormuştu.
Abdurrahman b. Avf: “Âli İmran suresinin yüz yirminci ayetinden sonrasını oku! Bizimle Uhud’da bulunmuş gibi olursun’ dedi.)137
133
134
Âli İmran: 142
135
136
137
Ali İmran: 140-141
Ali İm-ran: 156
Ali İmran:168
M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi.
137
HENDEK (AHZAB) SAVAŞI NASIL BAŞLADI
NASIL SONA ERDİ?
( Bu savaş’a, Hendek isminin verilmesi, Medine’ye,
Peygamberimiz (sav)’in emriyle müdafaa hendeklerinin
kazıldığından dolayıdır.
O zamana kadar Araplarda müdafaa hendeği kazma
geleneği ve göreneği yoktu.
Bu savaşa, Ahzab savaşı isminin verilmesi de, Kureyş
müşrikleri ile Gatafanların, Yahûdîlerin ve başka cemâatların, Peygamberimiz (sav) ve eshabı ile çarpışmak
üzere Medine’de toplanmış olmalarından ileri gelmiştir.138
Hendek, Ahzab savaşı, Hicret’in beşinci yılında şevval ayında vuku bulmuştur.139
Bunun, Zilkade ayında vuku bulduğu da, rivayet edi140
lir,
Hendek Savaşı’nın amacı, Peygamberimiz (sav)’i ve
Müslümanları yok etmek, Müslümanlığı ortadan kaldırmaktı.
Bu da, şöylece gerçekleştirilmeye çalışıldı:
138
139
140
Kastalanî-Mevahib ül Ledünniye, c.1,s.142,-143.
Semhûdî Vefa Ül Vefa, c.1,s.300.
Vakıdî –Megazî, c.2,s.440-441.İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.65.
138
Yahûdîlerin Mekke’deki Faaliyetleri:
Beni Nadir Yahûdîleri, yurtlarından sürülüp çıkarıldıkları zaman, onlardan bir kısmı Şam’a bir kısmı da
Hayber’e gidip yerleşmişlerdi.
Selâm b. Ebi Hukayk’la Kinâne b. Rebi b. Ebî Hukayk ve Huyey b. Ahtap Hayber’deki akrabalarının evlerine inmişlerdi.141
Hayber’de hazırlıklı, cesaretli, çok sayıda Yahûdî cemâatı bulunuyordu.142
İçlerinde Beni Nâdîr eşrafından Selâm b. Mişkem
ile143 Beni Nâdîr Reisi Huyey b. Ahtab ve Ebû Âmmar,144 Vahvah b. Amr ve onun kabilesinden bazıları,145
Dubay’a oğullarından Ebû Âmir Rahip Abd-i Amr b.
Sayfinin de bulunduğu on dokuz kişilik bir heyet,146
Mekke’ye giderek Kureyş müşriklerini ve onlara bağlı
bulunan kabileleri, Peygamberimiz (sav)’la çarpışmaya
dâvet ettiler ve: “O’nun işini bitirinceye kadar biz de sizin yanınızda bulunacak sizinle el ve işbirliği yapacağız!” dediler.147
Ebû Süfyan, onlara: “Siz bu işte azimli ve kararlı
mısınız?” diye sordu.
Heyet: “Evet! Biz Muhammed’e düşmanlık Onunla
çarpışmak hususunda sizinle andlaşma yapalım diye gel-
141
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-sîre, c.3,s.201.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.441.
143
İbn-i Hazm-Cevami üs Sîre, s.186,İbn-i Kayyım Zâdul
Maad, c.2,s.130.
144
İbn-i İshak,İbn-i Hişam- Sîre,c3,s.225.
145
Beyhaki-Sünen, c.9,s.232.
146
Vakıdî-Megazî, c.2,s.441.
147
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.225,Vakıdî-Megazî,
c.2,s.411.
142
139
dik!” dediler. Ebû Süfyan: “Öyle ise, hoş geldiniz, safa
geldiniz!
Muhammed’e düşmanlıkta bize yardımcı olanlar, bizim katımızda insanların en sevgilisi en makbûlüdür;148
fakat siz, bizim ilâhlarımıza tapmadıkça, size pek güvenemeyeceğiz ve iç rahatlığa kavuşamayacağız!” dedi.
Bunun üzerine, heyet, putların önünde secde ederek sözlerini pekiştirdiler.149
Kâbe Örtüsü Altında Yapılan Andlaşma:
Heyetten bazıları, Ebû Süfyan’a: “Kureyş’in her kabilesinden elli kişi getir ve sen de içlerinde bulun.
Siz ve biz, Kâbe ile örtüsünün arasına girip göğüslerimizi Kâbe’ye yapıştırarak, biribirmizden ayrılmamak,
birbirimizi bırakmamak üzere hepimiz birden Allâh’a
and içelim: bizlerden tek dam kalmayıncaya kadar şu
adam (Muhammed), hakkında söz birliği yapalım!” dediler. Öyle yaptılar ve andlaştılar.
Yahûdî Propaganda Heyeti Kabileler Arasında:
Yahûdî propaganda heyetinden bazı kişiler, Kays-ı
Aylanlardan Gatafanlara giderek onları Peygamberimiz
(sav)’la çarpışmaya dâvet ettiler.
Çarpışmaya katıldıkları zaman, yanlarında bulunacaklarını ve Kureyşilerin de, bu yolda kendilerine tabi olacaklarını bildirdiler.150
Bu yolda kendilerine yardımcı oldukları takdirde ve
Kureşiler, Muhammed (sav)’in üzerine yürüdükleri zaman, onlarla birlikte hareket ettikleri takdirde, Hayber’in
bir yıllık hurma mahsulünü onlara bırakacaklarını va’d
edince, Gatafanlarla anlaştılar.
148
149
150
Vakıdî-Megazî, c.2,s.441-442.
Halebî-İnsan ul Uyun, c.2,s.629.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. 3,s. 226
140
Yahûdîlerin bu dâvetine Uyeyne b. Hıns’dan daha çabuk icâbet eden olmadı. 151
Mürre oğullarının kardeşi Ebû Hâris b. Avf, ilk önce,
Uyeyne b. Hıns ile kendi kavminden olan Gatafanlara:
“Ey Kavmım, beni dinleyiniz; şu adamla Muhammed’le
çarpışmaya kalkmaktan vaz geçiniz! Siz, Onu, Araplardan düşman olanlarla başbaşa bırakınız. Siz, aralarına
girmeyiniz!” diyerek öğüt vermişti. Fakat Şeytan onları
tamaa düşürdü. Esed oğulları ile Gatafanlar müttefik idiler. Gatafanlar, Peygamberimiz (sav)’le çarpışmak için,
Esed oğullarına yazı yazdılar.152
Yahûdî heyeti, Gatafanlardan sonra, Süleym b. Mansur Oğullarına başvurdular. Kararlarını bildirdiler ve bu
yolda onların da yardımlarını istediler.153
Süleym oğulları, Kureyşiler, harekete geçtiği zaman,
onlarla birlikte hareket edecekleri hakkında Yahûdî heyetine söz verdiler.154
Yahûdî heyeti, çevrelerindeki bütün Arap kabilelerine
uğradılar ve hepsini ayaklandırdılar.
Yahûdî heyeti, Beni Sa’dlerden müttefiklerine, Süleym oğullarının ileri gelenlerine ve bütün Arap kabilelerine başvurarak kendilerine yardıma çağırdılar.155
Kureyş müşrikleri, Arap kabilelerinden bazılarını da,
ücretle kiraladılar.156
Kureyş Müşriklerinin Acele Yola Çıkmaları:
Kureyş müşrikleri hazırlıklarını tamamladılar.157
151
152
153
154
155
156
157
Vakıdî-Megazî, c. 2,s. 443.
Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.540.
Belâzürî-Ensab-ül –Eşraf, c.1,s.343.
Belâzürî-Ensab-ül-Eşraf, c.1,s.343.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.442.
Vakidî-Megazî 1367,1948 Kahire baskısı, s.290.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66.
141
Ehabiş’le onlara bağlı kabileler bir araya toplanmış,
dört bin kişilik bir ordu meydana gelmişti.
Kureyş ordusu için, Dâr ün Nedve’de sancak bağlandı.158 Sancaktar, Osman b. Talha b. Ebi Talha idi.
Kureyş ordusunda üç yüz at, bin beş yüz deve bulunuyordu. Ordu, Ebû Süfyan Sahr b. Harb’in kumandası
altında Mekke’den yola çıktı.159
Yolda Kureyş Ordusu İle Birleşen Arap Orduları:
Kureyş ordusu, Merr’üz Zahran’da bulunduğu sırada,
Süleym oğulları gelip kavuştular.
O zaman, Süleym oğulları yedi yüz kişi idiler. Kendilerine Harp b. Ümeyye’nin müttefiki olan ve Sıffın’a Hz.
Ali’ye karşı Muaviye b. Ebi Süfyan’ın yanında yer almış
bulunan Ebû Âver üs Sülemi’nin babası Süfyan b. Abd-i
Şems kumanda ediyordu.
Bunlarla birlikte Esed oğulları kabilesi de, Tuleyha b.
Huveylid ül Esedî’nin kumandası altında gelip kavuştular.
Ferâze oğulları kabilesi bütün cenk erleriyle yola
çıktılar ve bin kişi idiler. Kendilerine, Uyeyne b. Hıns,
kumanda ediyordu.
Bunların hemen hemen hepsi hecinsüvar (Hızlı yürüyen at ve deve) idiler.160
Eşca’ kabilesinden dört yüz kişilik cenkçi ile yola
çıktılar. Kumandanları, Mes’ud b. Ruhayla idi.
Mürre oğulları da, Hâris b. Avf’ın kumandası altında
dört yüz cenkçi ile yola çıktılar.161
158
159
160
161
Vakıdî-Megazî, c.2,s.443,İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66.
Vakıdî-Megazî, c.2s.443;İbn-i Sa’Tabakat, c.2,s.66.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.443;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66.
142
Kinâne’den, Sakıf’tan ve daha başka kabilelerden birçok cenk birlikleri de, başlarında kumandanları ve liderleri olduğu halde, Ebû Süfyan’ın ordusuna gelip katıldılar.162
Çeşitli kabilelerden toplanan ve sayıları on bini bulan
bu orduların başlıca üç ordugâhı vardı ve hepsi Ebû
Süfyan’ın emrine bağlı bulunuyordu.163
Medine’ye Erişen İlk Haber Üzerine:
Kureyş müşrikleri, Medine’ye yürüme hazırlıklarına
giriştikleri sırada Huzâa kabilesinden bir süvari, dört gecede Medine’ye yetişip Kureyş müşriklerinin, Mekke’
den Medine üzerine yürüme hazırlıkları içinde bulunduklarını Peygamberimiz (sav)’e haber verdi.
Peygamberimiz (sav), Müslümanları acele toplayıp
düşmanların kararlarını onlara bildirdi. Müşriklerle nasıl
savaşılacağını Müslümanlarla konuştu.
Allâh’ın emirlerine aykırı davranışlardan sakındıkları,
güçlüklere göğüs gerip katlandıkları takdirde, Allâh’ın
yardımının erişeceğini va’d etti.
Allâh’ın ve Resûlü’nün emirlerine boyun eğmelerini
onlara emir ve tavsiye eyledi.
Yapılacak işi onlara danıştı; çünkü savaş hususunda
eshabına danışmak, onların görüşünü almak, Peygamberimiz (sav)’in âdeti idi.
Peygamberimiz (sav), bu sefer de, onlara: “Medine
dışında düşmanlarla çarpışalım mı? Yoksa Medine’de
kalarak, kazacağımız hendeklerin arkasına mı çekilelim?
Yahut düşmanların yanına varıp arkamızı şu dağa vererek
müdafaa savaşı mı yapalım?” diye sordu.
Eshab, biri birine aykırı görüşler ileri sürdüler.164
162
163
Belâzürî Ensabül Eşraf, c.1s.343.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.444; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66.
143
Peygamberimiz (sav)’ın, Hendek Keşfine Çıkışı:
Peygamberimiz (sav), hemen atına bindi. Muhacir ve
ensarın ileri gelenlerinden bazılarını yanına aldı.165
Medine’nin savunulması için hendek kazılması gereken yerleri tayin ve tespit etmek üzere keşif yaptı.166
Medine, yalnız bir taraftan açık ve tehlikeli idi.167
Medine’nin diğer tarafları ise birbirine girmiş binalarla kale gibi çevrili idi.168
Ayrıca, sık hurma ağaçlarıyla geçit vermez bir halde
idi.
Peygamberimiz (sav), hendek kazılmak üzere, düşmana açık olan tarafı seçti.169
İslâm Ordusu için bir karargâh aradı. Buna, en uygun,
en elverişli yer, Sel’ Dağı’nın eteği idi. Peygamberimiz
(sav), karargâhını oraya kurmayı, arkalarını ona dayamayı uygun gördü.
Hendek Kazılacak Yerin Belli Edilmesi:
Kazılacak hendek, Mezad’dan başlayacak, Zübab’a
uğrayacak, oradan da Râtic’e kadar uzanacaktı.170
Peygamberimiz (sav), Şeyheyn hisarlarından Mezad’
a kadar uzanan bir çizgi çizip her on kişiye kırk arşın uzunluğunda yer ayırdı.171
Muhacirler de, ensar da, kazacakları yerleri: ”Şuradan, şuraya kadar!” diyerek ayrı ayrı belli ettiler.172
164
165
166
167
168
169
170
171
Vakıdî-Megazî, c.2,s.444-445.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.445.
Diyar Bekrî,-Hamis, c.1,s.541.
Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1206.
Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1206.
Diyar Bekrî-Hamis, c.1s.541
Vakıdî-Megazî, c.2,s.445.
Taberî-Tarih, c.3,s.45.
144
Muhacirler, Râtic’den Zübeb’e kadar olan kısmı,
Ensar da, Zübeb’den Beni Ubeyd dağına kadar uzanan
kısmı kazacaklardı.173
Hendekle İlgili Yerler Hakkında Bilgiler:
Zübab, Sel’ ve Beni Ubeyd, Medine dağlarındadır.174
Râtic, Medine’de Yahudi kulelerinden bir kule idi.175
Birkaç el değiştirmişti.176
En sonunda Za’verâ’ oğullarına geçmişti.177
Ratic’in sekenesi, içlerinde henüz Müslüman olmayan bazı kişiler bulunmakla beraber, Âmir b. Mâlik b.
Evs oğulları, Mürre b. Mâlik b. Evs oğulları ve Sa’d b.
Mâlik b. Evs oğulları idi.178
Peygamberimiz (sav), Beni Kureyza Yahûdîlerinden
hendek kazmak için emaneten, balta, Zembil, Keser, İp,
Kürek gibi birçok araçlar aldı. O zaman, Beni Kureyza
Yahudileri arasında barışıklık vardı. Bunlar, Kureyş müşriklerinin Medine’ye gelmesini istemiyorlardı.
Hendek Kazı İşlerine Girişilmesi:
Hendek kazı işlerine nezaret etmek üzere Peygamberimiz (sav)’e kıldan bir Türk çadırı kurulmuştu.179
Kurulan çadır, Zübab Dağı üzerinde idi.180
Hendek kazma işine Muhacir, ensar, genç, ihtiyar,
bütün Müslümanlar katıldılar.
172
Diyar Bekrî-Hamis, c.1s.542.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.446; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66.
174
Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1216.
175
Yakut-Mücem ül Büldan, c.3,s.12.
176
Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1215.
177
Yakut-Mücem ül Büldan, c.3,s.12;Semhudî-Vefâ.
c.4,s.1215.
178
İbn-i Hazm –Cemhere, s.338-345-346.
179
İbn-İ Sa’d-Tabakat, c.4,s.83;Taberi Tarih, c.3,s.45.
180
Semhudî-Vefa ül Vefa, c.3,s.845;c.4,s.1206.
173
145
Kazılan topraklar, zembillere doldurulup başlarda taşınıyordu, dönerken de zembillere Sel’ Dağı’ndan taş
doldurulup getiriliyordu.
Topraklar Peygamberimiz (sav)’ın bulunduğu tarafa
yığılıyor, taşlar diziliyordu.
Taş, düşmanlara atmak için, Müslümanların en büyük
silâhlarındandı.181
Müslümanlardan, hendek kazmayan veya toprak taşımayan bir kimse yoktu.182
Bizzat Peygamberimiz de zembille toprak taşımakta
ve yer kazmakta idi.183
Hz. Ebû Bekir ve Ömer gibi Sahabîler de bir an bile
çalışmaktan geri durmuyor, zembil buladıkları zaman,
etekleriyle toprak taşıyorlardı.
Berâ b. Âzib der ki, Resûlüllâh (sav)’ı Ahzab Günü
bizimle birlikte toprak taşırken gördüm ki, yüklendiği
toprak, karnının beyazlığını örtmüş olduğu halde,
kendisi, Âmir b. Ekva’ın yahut Abdullâh b. Revaha’nın:
“Allâhım! Sen bize doğru yolu göstermemiş, rahmet
ihsan etmemiş olsaydın, biz, muhakkâk delâlette kalırdık.
Üzerimize yürüyen kâfirler, bizim çekindiğimiz fitne
ve fesadı yapmak istedikleri ve bizimle karşılaştıkları zaman, Sen, bizim kalplerimize sabır ve sükûnet indir,
ayaklarımıza sebat ver!” Mealli kıta’sını okuyor, kıta’
nın: “çekindiğimiz” kelimesine geldikçe de sesini yükseltiyordu.184 Peygamberimiz (sav), bazan da:
181
Vakıdî-Megazî, c.2,s.446.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.448.
183
Vakıdî-Megazî, c.2,s.446.
184
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.70-71; Buharî-Sahih, c.3,s.212213,c.5,s.47-48;Müslim-Sahih, c.5,s.187-188;Ahmed b. HanbelMüsned, c.4,s.282.
182
146
“Biz Allâh’ın ismi ile başlarız. Allâh’tan başkasına
tapar olsaydık, şaki ve yaramaz olurduk. Allâh, ne güzel
Rab’dır, İslâmiyet, ne güzel dindir!” buyururdu.185
Peygamberimiz Müslümanları âhiret sevabına teşvik
için onlarla birlikte çalışmaktan ve onları çalıştırmaktan
geri durmadı.186 Her gün, yoruluncaya kadar çalışır, sonra da oturup dinlenirdi. Eshabı Kiram Ona: “Yâ Resûlallâh, bizim çalışmamız Sana yeter. Sen, çalışma, otur!”
derlerdi.
Peygamberimiz (sav) ise: “Ben, sizin ecrinize, ortak
olmak istiyorum!” buyurdu, çalışmaya koyuldu.187
Ebû Vâkıd ül Leysî der ki, Resûlüllâh (sav)’ı bütün
gün kazma ve kürekle toprak kazar, doldurur onları zembille taşırken görmüşümdür. Sonra oturmuş, sol yanı üzerine yaslanarak uyuklamaya başlamıştı.
Ebu Bekir, Ömer, başucunda dikilmiş duruyorlardı.
Halk, yanı başlarından gelip geçerken O’nu uyandırdılar. Eline büyük bir balyoz alıp:
“Allâhım! Adal ve Kare kabilelerini rahmetinden uzaklaştır. Onlar, beni, taş taşımak zorunda bıraktılar!” diyerek çalışmaya başladı.188
Peygamberimiz (sav), Muhacirle ensarın hendek kazmaya uğraştıkları soğuk bir günde bir kuşluk vaktinde
yanlarına varmıştı. Onların bu ağır işleri yapacak köleleri
de yoktu.
Peygamberimiz (sav), onların çektiği zahmeti ve açlığı görünce:
185
Süheylî-Ravdul-Ünf, c.6,s309-310;Kastalanî-Mevahib,
c.1s.144.
186
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.226.
187
Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1207.
188
Vakıdî-Megazî, c.2,s.453.
147
“Allâhım! Âhiret dirliğinden başka dirlik yoktur. Sen
ensar ile Muhacirleri yarlığa!” diyerek dua etti.
Onlar da: “Biz sağ oldukça, Allâh yolunda cihat edip
durmak üzere Muhammed (sav)’a biat etmiş ve söz
vermişizdir!” diyerek mukabelede bulundular.
Müslümanlar, bazan da, hendekleri kazar ve kazdıkları toprakları taşırlarken: “Biz sağ oldukça, İslâmiyette
sebat etmek üzere Muhammed (sav)’a biat etmişizdir!”
derler, Peygamberimiz (sav)’da: “Allâhım! Ahiret hayrından başka gerçek hayır yoktur. Onu ensar ve Muhacirlere mübarek kıl!” diyerek dua ederdi.189
Selmân’ı Farisi’ye göz değmesi:
Selman’ı Farisi; İçlerinde Amr b. Avf, Huzeyfe b.
Yeman, Numan b. Mukarrin ile ensardan altı kişinin bulunduğu takıma ayrılmış bulunuyordu. Kendisi çok güçlü
ve kuvvetli idi.190
Hendek kazma işinde bilgili ve becerikli idi. Yalnız
başına on kişinin kazdığı yeri kazardı.
Câbir b. Abdullah: “Selman’ın kendisine ayrılan beş
arşın uzunluğunda, beş arşın derinliğindeki yeri vaktinde
kazıp bitirdiğini gördüm.” der.
Bunu için, Kays b. Ebi Sa’saa’nın ona gözü değmiş,
selmân’ı Farisi’nin birden bire yere yıkıldığını görmüştü.
Ne yapmak gerektiği Peygamberimiz (sav)’dan sorulmuş, Peygamberimiz (sav): ”Kays b. Sa’saa’ya uğrayınız. Selman için bir kapta abdest alsın. Abdest suyu ile
Selman yıkansın, Su kabı, Selman’ın arkasında baş aşağı
çevrilsin!” buyurmuştu.
189
Buharî-Sahih, c.3,s.212.c.5,s.45; İbn-i Sa’d-Tabakat,
c.2,s.70.
190
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.4,s.83.
148
Buyurduğu gibi yapılınca, Selman’ı Farisî, devenin
bağından boşanıp kurtuluverdiği gibi, kurtulmuş açılmıştı!
Zeyd b. Sâbit, hendek kazılmasında çalışırken silâh
ve kalkanı yanında idi. Yorgunluktan uyuya kalmıştı. Onun yanına varan Umare b. Hazm, şaka için, onun kalkan
ve silâhını saklamış. Zeyd uyanınca, silâhının yanında
olmadığını görünce endişeye kapılır.
Peygamberimiz (sav), bunu işitince, Zeyd’i yanına
çağırır. Ona: “Ey uykucu, Sen uyuya kaldın; nihayet,
silâhın da kayıpolup gitti!” buyurduktan sonra: “Bu çocuğun silâhının nerede olduğunu kim biliyor? diye sordu.
Umare b. Hazm: “Yâ Resûlallâh, ben biliyorum. Silâh, benim yanımdadır!” dedi.
Peygamberimiz (sav): ”Silâhını teslim et ona!” buyurdu ve şaka olarak da, olsa, Müslümanları korkutmayı
veya onların herhangi bir şeyini saklamayı yasakladı.191
Orduyu Doyuran İki Avuç Hurma:
Beşir b. Sa’d’in kızı ve Nûman b. Beşir’in kız kardeşi
der ki:
“Annem Amre bint-i Revâha, beni çağırdı. Eteğime
iki avuç hurma koyduktan sonra: “Kızcağızım! Git de
baban ile dayın Abdullâh b. Revâha’nın gıdalarını kendilerine ver!” dedi.
Giderken Resûlüllâh (sav)’a rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum.
Resûlüllâh: “Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir?”
buyurdu.
“Yâ Resûlallâh, bu, hurmadır. Annem, bunu, babam
Beşir b. Sa’d ile dayım Abdullah b. Revâha’ya yesinler
diye gönderdi.) dedim. Resûlüllâh: “Getir onu!” buyurdu.
191
Vakıdî-Megazî, c.2,s.448.
149
Ben de onu, Resûlüllâh (sav)’ın iki avucuna döktüm.
Avuçlarını doldurmadı.
Sonra bir örtü getirilmesini emretti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere: “Gıdaya, kumanyaya geliniz!” diyerek Hendek halkına sesleniniz!” buyurdu. Hendek halkı toplanıp yemeye koyuldular.
Hurmalar, yendikçe artmış, örtünün etrafından dökülüp taşmıştı!”192
Câbir b. Abdullâh der ki: ”Hendek Günü, biz, hendek
kazarken çok sert bir yere rastlamıştık.
Peygamberimiz (sav)’ın yanına varıp: “Hendekte kazma işlemez sert bir damar rastladı?” diye kendisine haber
verdiler.
Peygamber (sav): “Hele, ben inip onu bir göreyim!”
buyurduktan sonra kalktı. Karnına açlıktan taş bağlamış
bulunuyordu. Biz de üç gündür bir şey tatmamıştık.193
Resûlüllâh (sav),bir kapla su istedi. Ağzına su alıp
kabın içine püskürdü. Allâh’ın dilediği duayı yaptıktan
sonra kabın içindeki suyu, kazma işlemez yere serpti.194
Balyozu eline alp vurur vurmaz, orası, kum gibi dağıldı.195
Orada bulunanlar: “Muhammed (sav)’ı Peygamber
olarak gönderen Allâh’a yemin ederiz ki, O, öyle dağıldı
ki, sanki kum haline geldi, artık ne kazmaya, ne de, bel
küreğine karşı koyabiliyor, dayanabiliyor!” diyorlardı.196
192
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.228-229;Vakıdî-Megazî,
c.2,s.476;Ebû Nuaym ül Isbahanî-Delâil ün Nübüvveh, s. 432-433.
193
Buharî-Sahih, c.5,s.45-46.
194
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3.s.228.
195
Buharî –Sahih, c.5s.45-46.
196
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3s.228.
150
Hendek Halkına Çekilen Mucizeli Ziyafet:
Câbir b. Abdullâh sözlerine devamla der ki: ”Yâ Resûlallâh! İzin ver de evime kadar gidip geleyim?” dedim.
Hanımıma: “Peygamber (sav) da öyle açlık gördüm
ki, o, dayanılabilir bir hal değil. Yanında yiyecek bir şey
var mı?” dedim.
Hanımım: “Vallâhi, yanımda şu oğlaktan ve bir mud
arpadan başka bir şey yok.” dedi.197
Oğlağı kestim. Hanımım da, arpayı el değirmeninde
öğütüp un yaptı. Eti çömleğe koyduk.
Hamur mayalandı. Et çömleğini tandıra konup pişmeye başladıktan sonra, Peygamber (sav)’ın yanına döndüm. Evden ayrılırken, hanımım: “sakın, beni, Resûlüllâh
(sav)’ın yanındakilere karşı utandırma!” dedi.198
Resûlüllâh (sav)’ın yanına dönünce: “Yâ Resûlallâh!
Benim azıcık yemeğim var. Yanına bir veya iki kişi al da,
yemeğe gidelim?” dedim.
(Yemeğin ne kadar?) diye sordu.
Bir sa’ arpadan ekmek yapıldığını ve bir oğlak kesildiğini haber verdim.
Hem çok, hem de güzel yemektir. Hanımına söyle:
“Ben gelinceye kadar, tandırdan ne et çömleğini, ne de
ekmeği çıkarsın!” buyurdu.
Orada bulunan Muhacirlere, ensara: “Ey Hendek halkı! Kalkınız, Câbir’in evine gideceğiz!” diyerek seslendi. Hepsi kalktı.
Hemen eve döndüm. Hanımımın yanına girip: “Allâh,
Senin iyiliğini versin! Peygamber (sav), Muhacirler, ensar ve yanlarında bulunanların hepsi yemeğe geliyor197
198
Vakıdî-Megazî, c.2,s.452.
Müslim-Sahih, c.3,s.1611.
151
lar!199 İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi Râciûn!200 Rüsvay olacaksın!” dedim.
Hanımım: “Resûlüllâh (sav), yemeğimizin ne kadar
olduğunu sormamış mı idi?” dedi.
“Evet! Sormuştu. Ben de söylemiştim,” dedim.201
Hanımım: “Mahcubiyet, sana aittir! Mahcubiyet, sana
aittir!” dedi.
Ona: “Ben, senin bana söylediğini yerine getirdim:
Yemeğimizin azlığını Resûlüllâh’a haber verdim.” Dedim.202
Hanımım: “Onları sen mi dâvet ettin, yoksa Resûlüllâh mı dâvet etti?” diye sordu.
“Hayır! O dâvet etti dedim.
Hanımım: “Bırak, O, senden daha iyi bilir!” dedi.203
Resûlüllâh (sav), yanındaki halka: “Birbirinizi sıkıştırmadan içeri giriniz!” buyurdu.204
Onar onar ayrıldılar.205
Resûlüllâh (sav), ete ve ekmeğe bereket duası yaptıktan sonra, Hanımıma: “Bir ekmekçi kadın çağır da,
Seninle birlikte ekmek yapsın. Çömleğinizden de, kepçe
kepçe al. Sakın çömleği tandırdan ayırma!” buyurdu.206
Resûlüllâh (sav), tandırdan ekmeği ve eti çıkarıp parçalamaya ve üzerine et koyarak eshabına sunmaya
başladı ve dâvetliler yeyip doyuncaya kadar böylece devam etti.
199
200
201
202
203
204
205
206
Buharî-Sahih, c.5,s.46.
İbni İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.229.
Beyhaki’den naklen Ebulfida, İbn-i kesir-Sîre, s.188.
Müslim-Sahih, c.3,s.1611.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.452.
Buharî-Sahih, c.5,s.46.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.452.
Buharî-Sahih, c.5,s.47,Müslim-Sahih, c.3s.1611.
152
Bir hayli yemek arta kaldı.
Resûlüllâh (sav), hanımıma: “Bu kalanı da, hem kendin yersin, hem de hediye edersin; çünkü bütün halk, açlık çekiyor!” buyurdu.207
Allâh’a yemin ederim ki: gelenler bin kişi oldukları
ve hepsi de yiyip doydukları halde, çömleğimiz hâlâ
olduğu gibi kaynamakta, hamurumuz da olduğu gibi
ekmek yapılmakta idi! Yani, eksilme yoktu.208
Ondan biz de yedik, konuya komşuya da hediye ettik!”209
Hendekte Çalışan Müslümanların Sayısı:
Hendek’te çalışan Müslümanlar, üç bin kişi idiler.
Kazı işinden sonra da, düşmanlarla bunlar savaşmışlardır.
Peygamberimiz (sav), erginlik çağına basmayan çocukların da, hendek çalışmalarına müsâade etmiş; fakat
savaşılacağı sırada, onları âilelerinin yanına çevirmiştir.
O zaman, Abdullâh b. Ömer’le Zeyd b. Sâbit ve Bera’ b. Âzib on beş yaşına basmış oldukları için, onların
savaşa katılmalarına müsâade etmişti.210
Müslümanlar, hendekte, gün akşama kadar hızlı çalışırlarken, münafıklar, çok ağır davranmakta, birçok hilelerle işten kaçmanın yollarını arıyorlardı. Mü’minler zaruri hacetleri için bile, Resûlüllâh (sav)’dan izin alırken,
münafıklar gizlice, çalışmaktan kaçarlardı.211
207
208
209
210
211
Buharî-Sahih, c.5,s.46.
Buhârî –Sahih, c.5,s.46.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.452
Vakıdî-Megazî, c.2,s.453.
Nur Sûresi,(62-63-64.)
153
Amr b. Avf der ki: “Ben, Selman, Huzeyfe b. Yeman,
Nûman b. Mukarrin ve ensardan altı kişi, kendimize ayrılmış olan kırk arşınlık yeri kazıyorduk.212
Zübab dibinden kazarak nemli tabakaya kadar inmiştik ki, Allâh, hendeğin karnından karşımıza ak ve parlak bir kaya çıkardı. Onunla uğraşırken, balyoz, kazma,
kürek külünk gibi demir araçlarımız kırıldı. Âciz kaldık..” Bunun üzerine Selman’a: “Ey Selman! Resûlüllâh
(sav)’a git te, şu kayadan dolayı çektiğimizi haber ver!”
dedik. Resûlüllâh (sav), o sırada kıldan dokunmuş Türk
çadırının içinde dinleniyordu.
Selman: “Yâ Resûlallâh! Babalarımız analarımız sana
fedâ olsun! Hendekte ak bir taş çıktı. Onunla uğraşırken
bütün demir araçlarımız kırıldı, âciz kaldık. Çizmiş
olduğun çizgiden sapılacak yer yakın olduğuna göre, o
kayanın yanından biraz sapıverelim mi, yoksa bu hususta
bize vereceğin bir emir var mı? Biz, Senin çizdiğin çizgiyi aşmak istemiyoruz” dedi.
Resûlüllâh (sav): “Ver bana balyozu ey Selman!”
buyurdu. Selman’ın balyozunu aldıktan sonra, hendeğin
içine yanımıza indi. Biz dokuz kişi hendeğin bir tarafına
çekildik.
Resûlüllâh (sav), elindeki balyozla kayaya öyle bir
darbe indirdi ki, kaya yarıldı Ondan bir şimşek çıkıp
Medine’nin iki kayalığı arasını aydınlattı.
Resûlüllâh (sav): “Allâhü Ekber!” diyerek fetih ve
zafer tekbiri getirdi. Biz de, tekbir getirdik.
Sonra, kayaya, ikinci bir darbe daha indirdi. Yine
ondan karanlık bir evdeki kandil gibi, Medine’nin iki
kayalığı arasını aydınlatan bir şimşek çaktı.
212
Taberi –Tarih, c.5,s.338.
154
Resûlüllâh (sav): “Allâhü Ekber” diyerek Fetih Tekbiri getirdi. Bizde Tekbir getirdik.
Resûlüllâh (sav), balyozla üçüncü darbeyi indirince,
kayayı parçaladı.
Darbeyi indirdiği zaman, Yine ondan Medine’nin iki
kayalığı arasını aydınlatan bir şimşek çaktı.
Resûlüllâh (sav), yine “Allâhü Ekber” diyerek fetih
Tekbiri getirdi. Biz de Tekbir getirdik.
Selman: Resûlüllâh (sav)’ın elinden tutarak O’nu
hendekten yukarı çıkardı.
Selman: “Babam, anam Sana fedâ olsun yâ Resûlallâh! Ben şimdiye kadar görmediğim bir şeyi gördüm!”
dedi.
Resûlüllâh (sav), yanındakilere dönerek: “Selman’ın
gördüğünü, siz de, gördünüz mü?” diye sordu:
“Evet! Babalarımız, analarımız Sana fedâ olsun yâ
Resûlallâh! Sen vurduğun zaman, kayadan dalga gibi
şimşek çıktığını gördük. Sen Tekbir getirdin. Biz de Tekbir getirdik. Bu ışık parıltısından başka bir şey göre-medik.” dediler.
Resûlüllâh (sav) :Doğru söylüyorsunuz. Ben, kayaya
ilk darbe indirdiğim zaman, çakan, sizin de, gördüğünüz
şimşek, bana Hire şehrinin köşklerini ve Kisra’nın Medain’ini aydınlattı da, onlar bana, köpeğin altlı üstlü yan
dişleri gibi gözüktüler!
Cebrâil de, Ümmetimin onlara hâkim olacaklarını
bana haber verdi.
Kayaya ikinci darbeyi indirdiğim zaman, çıkan, sizin
de, görmüş olduğunuz şimşek, bana, Rum ülkesinin kızıl
köşklerini, saraylarını aydınlattı da, onlar bana, köpeğin
altı üstü yan dişleri gibi gözüktüler.
155
Cebrâil de, Ümmetimin onlara hâkim olacaklarını bana haber verdi.
Sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdiğim zaman,
sizin de, görmüş olduğunuz şimşek, bana, Sana diyarının
köşklerini saraylarını aydınlattı da onlar bana, köpeğin
altı üstü yan dişleri gibi gözüktüler!
Cebrâil de, Ümmetimin onlara hâkim olacaklarını
bana haber verdi.
Sevininiz ki, Ümmetimin oralara hâkim olacaklarını
bana haber verdi!
Sevininiz ki, Ümmetimin oralara hâkim olacaklarını
bana haber verdi!
Sevininiz ki, Ümmetimin oralara hâkim olacaklarını
bana haber verdi!”
Bu yardım vâ’di, kendilerine müjdelenince, Müslümanlar: (Allâh’a hamd olsun ki, O,vâdinde sâdıktır,
kuşatıldıktan sonra, yardıma nâil olacağımızı bize vâ’d
buyuruyor!” diyerek sevindiler.”213
Selman’ı Fârisî der ki: “Resûlüllâh (sav), kayaya bir
darbe indirince, balyozun altından bir şimşek parıltadı.
Sonra, ona bir darbe daha indirdi. Yine balyozun
altından bir şimşek parıltadı.
Daha sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdi. Yine
balyozun altından bir şimşek parıldadı.
“Babam, anam Sana fedâ olsun yâ Resûlallâh! Bu
parıltılar nedir?” diye sordum.
“Ey Selman! Sen, onları gördün mü?: buyurdu.
“Evet! Gördüm!” dedim. Rasûlüllâh (sav):
“Birici parlama da, Allâh, bana Yemen’i feth etti,
açtı.
213
İbn-i Sa’d-Tabakat,c.4,s.83-84.,Taberi-Tarih,c.3,s.45-46.
156
İkinci parlama da, Allâh, bana, Şam ve mağrib’i feth
edip açtı.
Üçüncü parlamada, Allâh, bana Maşrık’ı feth edip
açtı!” buyurdu.214
Orada bulunan eshab, her defasında: “Yâ Resûlallâh!
Oraları feth etmeyi bize nasip etmesi için Allâh’a
yalvar!” diye ricada bulundular. Peygamberimiz (sav)’da
Allâh’a yalvardı.215
Hendek kazma işi altı gün sürdü.216
Daha fazla sürdüğü de rivayet edilir.217
Selman’ı Farisi’nin günde beş arşın derinliğinde, beş
arşın uzunluğunda yer kazdığı bildirildiğine göre,
hendek, boydan boya beş arşın derinliğinde kazılmıştır.218 En ünlü süvarilerin bile kolay kolay atlayıp geçemeyecekleri, şaşırıp kalacakları kadar da geniş tutulmuştur;219 yalnız, hendeğin bir tek yeri, aceleye geldiğinden derin ve geniş kazılamamıştı, dar kalmıştı.
Bunun için Peygamberimiz (sav): “Buradan başka bir
yerinden geçebileceklerini sanmam! “Buyurarak endişesini açıklar ve o gediği nöbet tutturup bekletirdi.220
Peygamberimiz (sav), hendeğin münasip yerlerine
giriş çıkış kapıları koymuştu.221
214
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.19196.
Ebül’fida, İbn-i Kesîr-Sîre, c.3,s.230.
216
Vakıdî-Megazî, c.2,s.454; İbn-i Sa’d –Tabakat, c.2,s.67.
217
Kastalanî –Mevahib, c.1,s.145;Diyar Bekrî-Hamis,
c.1,s.542.
218
Vakıdî-Megazî, c.2,s.447; Diyar Bekri-Hamis, c.1,s.542.
219
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.235; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.470.
220
Vakıdî-Megazî, c.2,s.463;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.545.
221
Vakıdî-Megazî, c.2,s.452;Yakubî-Tarih, c.2s.50.
215
157
Kapılara her kabileden bekçi dikti. Onların üzerlerine
de, Zübeyr b. Avvam’ı kumandan tayin etti. Bir çarpışma
yapıldığını görür görmez, çarpışmaya katılması için ona
emir verdi.222
Hendek’te Müslümanların Parolası:
Hendek kazı işine devam edildiği ve Ebû Süfyan’ın o
gece gelip ansızın baskın yapmasından endişe edildiği
sırada, Peygamberimiz (sav): “Eğer, siz geceleyin baskına uğrarsanız, parolanız (Hâ Mîm Lâ yansurûn: and
olsun ki, onlar yardım olunmayacaklar.) dır.223
“Müşrikler, ancak size geceleyin baskın yapabi-lirler.”buyurdu.
Peygamberimiz (sav), hendek işini tamamladığı sırada, Kureyş müşrikleri, Ehâbiş’le Kinâne ve Tihâme halkından kendilerine bağlı bulunan on bin kişilik bir ordu
ile gelip Rüme kuyusu mevkiindeki yere, Akik Vâdisine
kondular.
Gatafanlar da, Necid halkından kendilerine bağlı bulunanlarla birlikte gelip Nakma’nın ucundan, Zegabe’den
Uhud tarafına doğru uzanan mevkide karargâhlarını kurdular.224
Kureyş müşriklerinin, cürüf ile Zegabe arasında kondukları yere Rûme denir.
Hz. Osman’ın Medine’ye geldiği zaman, satın alıp
vakıf etmiş olduğu Rûme Kuyusu da buradadır.225
Cürüf, Medine’ye üç mil uzaklıkta, Şam tarafına düşen bir yerdir.
222
223
Yakubî-Tarih, c.2,s.50.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.237.İbn-i Sa’d-Tabakat,
c.2,s.72.
224
225
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sire, c.3,s.230-231.
Yakut-Mucem ül Büldan, c.3,s.104.
158
Hz. Ömer’in ve Medinelilerin mülkleri orada idi.
Cüşem ve Cemel adıyla anılan iki kuyusu vardır.226
Düşman orduları buraya indiği zaman hayvanlarının
yiyecekleri, ancak dikenler ve hasadı yapılmış ekin kalıntıları idi. Bunun için çok sıkıntılı bir halde idiler.
İslâm Ordusunun Hendeğe Hareketi, Hendekteki
Karargâhı ve Savaştan Önce Alınan Tedbirler:
Müşrikler gelip karargâhlarını kurunca, Peygamberimiz (sav), Medine’de yerine İbn-i Ümmü Mektum’u bırakarak sayıları üç bini bulan Müslümanlarla birlikte
acele hendek’e hareket etti. Arkaları, Sel’ Dağı’na gelmek üzere, karargâhını Sel’ dağı eteğinde kurdu.
Kazılmış bulunan hendek, önlerinde bulunuyor, düşmanla aralarını ayırıyordu.227
Muhacirlerin sancağını Zeyd b. Hâris’e, Ensarın sancağını da, Sa’d b. Ubâde taşıyordu.
Müslümanların, otuz atlı süvarisi vardı.228
Sel’ Dağında, fetih mescidi’nin bulunduğu yerde İslâm askerleri, Peygamberimiz (sav)’a arz edildi.229
Peygamberimiz (sav), erginlik çağına, on beş yaşına
basmamış çocukları evlerine çevirdi. On beş yaşına basmış olanların savaşa katılmalarına müsâade etti.230
Peygamberimiz (sav)’a Sel’ dağı eteğine deriden bir
çadır kuruldu.
Bu çadır, Mescid-ül Âlâ yanında, bugünkü, fetih
Mescidi’nin bulunduğu yerde idi.231
226
Yakut-Mucem ül Büldan, c.2,s.128.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.231.
228
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.74.
229
Semhudî-Vefa ül Vefa, c.3,s.830.
230
Vakıdî-Megazî, c.2,s.454.
231
Vakıdî-Megazî, c.2,s.454;Semhudî-Vefa ül Vefa,
c.4,s.1204.
227
159
Peygamberimiz (sav)’in çadırında bazen Hz. Âişe,
bazan Hz. Ümmü Seleme, Bazan da, Hz. Zeyneb bit-i
Cahş kalıyordu, Peygamberimiz (sav)’in öteki zevceleri
Hârise oğullarının veya Zurayk oğullarının kale ve hisarlarında bulunuyorlardı. Bazıları da, Fâri’ Hisarı’nda idiler.232 Peygamberimiz (sav), bütün çocuklarla kadınların
kalelere ve hisarlara yerleştirilmesini emretti.233
Medine’de Hârise oğullarının kale ve hisarlarından
daha sağlam ve emniyetli hisar bulunmadığından, Peygamberimiz (sav), kadınlarla çocukları oraya gönderdi.234 Bazılarını da Fâri Hisarı’na yolladı.235
Beni Kureyza Yahûdîlerinin Müşriklerle İşbirliği:
Beni Nâdîr Yahûdîlerinin Reisi Huyey b. Ahtab Medine’ye doğru gelmekte oldukları sırada Ebû Süfyan’la
diğer Kureyş müşriklerine: “Benim kavmim olan Beni
Kureyza Yahûdîleri, sizinle birlikte bulunacaklardır. Onların pek çok zırhları ve yedi yüz elli cenk erleri vardır.”
demişti.
Ebu Süfyan, Medine’ye yaklaştığı zaman, O’na:
“Kavminin yanına git. Muhammed’le aralarındaki muahadeyi bozsunlar!” dedi.236
Nihayet, Yahudiler, Müslümanlarla, aralarında yapılan antlaşmayı, Peygamberiz (sav) tarafından gönderilen
elçilerin tekliflerini kabul etmeyerek, tek taraflı olarak,
Huyey b. Ahtab’ın, önceden yapılan muahade hakkındaki
232
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.237;İbn-i Sa’d-Tabakat,
c.2,s.72.
233
Heysemi-Mecma uz Zevaid, c.6,s133.
235
Semhudî-Vefa ül Vefa, c,s.302.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.454
236
160
yazdırdığı yazıyı getirip yırttı. Böylece barışıklık işinin
bozulduğu ve harp haline girildiğini bildirdi.237
Bununla kalmadılar. Müşriklerle yaptıkları antlaşmada:
1-Çarpışma sona erinceye kadar müşriklerle olacaklarına;
2-Müşrikler için silâh tedariki yapacaklarına;
3-Pazarlarını, müşrik ordularının bulundukları yere
nakledeceklerine söz verdiler.238
Zaten, Huyey b. Ahtab’ın da müşriklere yardım için,
Yahûdîlerin Medine’de oturdukları, bu konuda fırsat
buldukları an, Müslümanların düşmanları ile bir olacaklarını da Ebû Süfyan’a söylemişti 239
Beni Kureyza Yahûdîleri, Ebû Süfyan’a ve Uyeyne b.
Hıns’a: “Siz, sabır ediniz; biz Müslümanları şehirlerinde
arkalarından vuracağız!” diye yazı da yazmışlardı.240
Peygamberimiz (sav), deri çadırının içinde bulunuyordu. Yanında da Hz. Ebû Bekir vardı.
Müslümanlar, Hendek üzerinde nöbet tutmakta idiler.
Süvarilerden ikisi, hendeğin iki yanı üzerine dolaşıp
duruyorlardı.
O sırada Hz. Ömer gelip: “Yâ Resûlallâh! Bana erişen habere göre: Beni Kureyza Yahûdîleri muâhadeyi
bozmuşlar ve harbe girmişler!” dedi.
Bu haber, Peygamberimiz (sav)’in üzerine ağır tesir
yaptı.241
237
238
239
240
241
Vakıdî-Megazî, c.2,s.456.
Vakıdî-Megazî,1367-1948 Kahire baskısı, s.292-293.
Vakıdî-Megazî,1348-1948 baskısı, s.290.
Ebû Nuaym ul Isbahanî-Delâil ün Nübüvveh, s.437-438
Vakıdî-Megazî, c.2,s.457.
161
“Hasbünallâhü ve ni’mel’Vekil: Allâh bize yeter! O,
ne güzel vekildir!” buyurdu.242
Zübeyr b. Avvam’a Gizli Vazifesinin Verilmesi:
Câbir b. Abdullâh der ki:
Hendek Günü, iş ağırlaşınca, Resûlüllâh (sav): “Bize, Beni Kureyza’nın tutum ve davranışlarını öğrenip
gelecek bir adam yok mu?” diye sordu.
Zübeyr b. Avvam: “Ben, gider, öğrenir gelirim!” de243
di. Gitti. Onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi.
Yine işler ağırlaşınca, Resûlüllâh (sav): “Bize, Beni
Kureyza’nın tutum ve davranışlarını öğrenip gelecek bir
adam yok mu?) diye sordu.244
Zübeyr b. Avvam: “Ben, gider, öğrenir gelirim!”
dedi.245
Gitti. Onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi.
Yine işler ağırlaşınca, Resûlüllâh (sav): “Bize, Beni
Kureyza’nın tutum ve davranılarını öğrenip gelecek bir
adam yok mu?” diye sordu.246
Zübeyr b. Avvam: “Ben, gider, öğrenir gelirim!” dedi247
Gitti. Onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi:248 “Yâ Resûlallâh, O’nların kalelerini onarmakta, yol242
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.457.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.105;Ahmed b. Hanbel-Müsned,
c.3,s.365; Buharî-Sahih, c.5,s.49
244
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.314.
245
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.106;Ahmed b. Hanbel-Müsned,
c.3,s.365; Buharî-Sahih, c.5,s.49
246
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.314.
247
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.106;Ahmed b. Hanbel-Müsned,
c.3,s.365; Buharî-Sahih,c.5,s.49
248
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.314.
243
162
larını, harp, talim ve manevraları ile alıştırmakta olduklarını hayvanlarını derleyip topladıklarını gördüm!”
dedi.249 Resûlüllâh (sav): “Her Peygamberin bir havârisi
vardır. Benim Havârim de, Zübeyr’ dir!” buyurdu.250
Peygamberimiz (sav), Beni Kureyza Yahûdîlerini
yola getirmek için, Sa’d b. Muaz ve Sa’d b. Ubâde ile arkadaşlarını göndermişse de, olumsuz haberle geldiler.
Peygamberimiz (sav): ”Bu haberi gizli tutunuz; ancak bilene açıklayınız; çükü, harp, tedbirden ve aldatmadan ibarettir.” buyurdu.
Bu, üzüntülü durumu, eshab, Peygamberimiz (sav)’
dan öğrenmek istedikleri zaman, Resûlüllâh: Elçi kardeşlerinize sorunuz buyurdu.
Abdullâh b. Revaha ayağa kalkıp: “Şu Yahûdîlerden
müttefikınız olanların söylediklerine bakılırsa, onlar,
eşraf süvarilerden kendilerine yetmiş kişi yollamaları için
müşriklere haber salmışlar. Onlar gelip kalelerine girince,
onların boyunlarına vuracaklar. Sonra da yanımıza gelerek müşriklere karşı bize yardım edeceklermiş!” dedi.251
Peygamberimiz (sav)’ın Fetih Müjdesi:
Beni Kureyza Yahûdîlerinden haber geldiği zaman,
Peygamberimiz (sav), elbisesine bürünüp yatmış, uzunca
bir müddet kalmıştı.
Müslümanlar, Peygamberimiz (sav)’in böyle yatıp
kaldığını görünce, Beni Kureyza Yahûdîlerinden hayır
gelmeyeceğini anlamışlardı.
249
Vakıdî-Megazî, c.2,s.457.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.457,İbn-i Sa’d-Tabakat,
c.3,s.106,Buharî-Sahih, c.5,s.49, Ahmed b. Hanbel-Müsned,
c.3,s.314-365.
251
Vakıdî-Megazî,1367-1948 kahire baskısı, s.295.
250
163
O sırada Peygamberimiz (sav), yattığı yerden başını
kaldırdı: “Allâhü Ekber! Ey Müslüman cemâatı! Allâh’ın
(c.c.) fetih ve yardımı ile sevininiz!” buyurdu.252
Sel’ Dağı üzerine daha sonra kurulan ve merdivenle
çıkılan bir mescid kurulmuş, Müslümanlara fetih müjdesi
burada verildiği için, bu mescide, Fetih Mescidi adı
verilmiştir.253
Beni Kureyza Yahûdîleri, geceleyin, ansızın Medine’
ye baskın yapmak için, Huyey b. Ahtab’ı, müşriklere
göndererek iki bin kişilik kuvvet istediler.
Bu haberi alınca Müslümanların derdi ağırlaştı.254
Peygamberimiz (sav), hemen Seleme b. Eslem’i, iki
yüz, Zeyd b. Hârise’yi üç yüz kişilik bir kuvvetle Medine’ye gönderdi.
Yanlarında bazı Müslüman süvariler de vardı.
Bunlar, Medine’yi bekleyecekler, yüksek sesle tekbir
getirerek Medine sokaklarında devriye gezeceklerdi.255
Beni Kureyza Yahûdîlerinin baskınına uğramadan
sabahlanınca, geniş bir nefes alınmakta idi.
Peygamberimiz (sav), halası Hz. Safiyye, şair Hassân
b. Sâbit’in Fâri’deki köşkünde bulunuyordu.
Beni Kureyza Yahûdîlerinin ileri gelenlerinden Gazzal b. Semev’el’in kumandası altında on kişilik bir Yahûdî birliği gelip köşkü oka tuttular ve içeri girmeye çalıştılar. İçlerinden birisi köşkün kapısına kadar yaklaşıp
içeri girmek istedi.256
252
Mûsâ b. Ukbe’den naklen Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre,
c.3,s.200,
253
Semhudî –Vefa- ül- vefa, c.3,835-836.
254
Vakıdî-Megazî, c.2,s.460.
255
Vakıdî-Megazî, c.2,s.460; İbn-i Sa’d -Tabakat, c.2,s.67.
256
Vakıdî-Megazî, c.2,s.462.
164
Hz. Safiyye der ki: ”Hassân b. Sâbit, köşkte bizim yanımızda idi. Bizimle birlikte kadınlar ve çocuklar da, bulunuyordu.
Dedim ki: “Ey Hassân, şu Yahûdî, gördüğün gibi,
köşkü dolaşıp duruyor. Vallâhi, ben, onun, açık yerlerimizi öğrenip aramızdaki Yahûdîlere kılavuzluk edeceğinden şüphe ediyorum. İn de, şunu öldür!” dedim.
Hassân b. Sâbit: “Allâh, Seni yarlıgasın ey Abdulmuttlib’in kızı! Sen de iyi bilirsin ki, benim gücüm dilimde!
Ben, öldürme işini yapamam! Ben, kılıç ve mızrak eri
değilim!” dedi.257
Hassân, bana, böyle söyleyince ve onda bu işi başaracak gücü göremeyince, başıma sıkıca bir tülbent bağladıktan sonra, elime bir sırık alıp köşkten aşağı indim.258 Köşkün kapısını açtım. Adamın arkasından
yavaşça vardım.259
Sırıkla vurup başını parçaladım. İşini bitirdim.260
Başını kestim. Hassân’a: “Al şu başı da, aşağıdaki
Yahûdîlerin üzerine doğru fırlatıp at!” dedim.
Hassân: “Ben de bu güç ve cesaret nerede?” dedi.
O başı alıp Yahûdîlere doğru fırlattım.
Yahûdiler: “Bize, Müslümanların âilelerinin yanında
erkek yok diye haber vermişlerdi.” diyerek dağılıp gittiler.261
257
İmam Muhammed-Siyerülkebîr, c.1,s.201.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.s.239.
259
Halebî İnsan ül Uyun, c.2,s.639.
260
Vakıdî-Megazî, c.2,s.463.
261
Heysemî-Mecma-uz Zevaid, c.6,s.133-134;Semhudî-Vefa
ül Vefa, c.1,s.302; Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.550.
258
165
“Ey Hassân! Haydi, onun yanına in de, elbiselerini
soy al!” dedim. Ben, adam erkek olduğu için soymak
istemedim.
Hassân: “Ey Abdulmuttlib’in kızı, onun soykası bana
gerekmez, İhtiyacım yok” dedi. Bu işi yapmaktan da kaçındı.262
Peygamberimiz Müslümanlara Müjdeler Vermesi:
Müslümanlar, gayet ümitli ve metanetli olduğu halde,
Münafıklar, evlerinin açıklığını bahane ederek dağılmaya
başladılar. Baskın endişesi içinde bir bahane ile ayrılıp
dağılıyorlardı.
Peygamberimiz (sav), halktaki bu sıkıntıları görünce:
“Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin
ederim ki, karşılaştığınız sıkıntılar, sizlerden muhakkak
kaldırılacak, sizler feraha çıkarılacaksınız.
Beyt’i Âtîk olan Kâbe’yi de korkusuzca tavaf etmemi
ve Yüce Allâh’ın Kâbe anahtarlarını bana teslim etmesini
umuyorum! Muhakkak ki, Allâh, kisrâ’yı ve Kayser’i
yok edecek, onların hazineleri de, Allâh yolunda harcanacaktır!” buyurarak onları sevindirmekte ve ferahlatmakta idi.263
Ebû Süfyan Birliğinin Bozguna Uğratılması:
Peygamberimizin (sav)’in zevcesi Ümmü Seleme, der
ki: “Hendek’te Resûlüllâh (sav) ile birlikte bulundum. Onun, bulunduğu her yerde hiç ayrılmadım.
Resûlüllâh, hendeği bizzat beklemekte idi. Şiddetli
bir soğuğa da tutulmuştuk. Durmadan namaz kılıyordu.
Bir ara: “Şunlar herhalde düşman süvarileri, onlara karşı
koyacak kim var?” buyurduğunu işittim.
262
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.239.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.249-460;Ebülfida, İbn-i kesir-Sîre,
c.3,s.200.
263
166
Sonra: “Ey Abbad b. Bişr!” diye seslendi.
Abbad: “Lebbeyk: Buyur!” dedi.
Resûlüllâh: “Yanında kimse var mı?” diye sordu.
Abbad: “Ben ve eshabdan bazıları çadırın etrafında
bulunuyoruz.” dedi.
Resûlülâh (sav): Arkadaşlarınla birlikte gidip Hendek boyunca dolaş. Şu görünen süvariler, herhalde düşman süvarilerindendir. Sizin için dolaşıyorlar. Gafletinizden yararlanarak ansızın baskın yapıp bazılarınızı öldürmeyi umuyorlar!” buyurdu ve: “Ey Allâhım, onların
şerlerini, kötülüklerini bizden uzaklaştır! Onlara karşı
bize yardım et ve bizi, onlara galip kıl! Senden başka bizi
onlara galip kılacak yoktur!” diyerek dua etti.
Abbad b. Bişr, arkadaşları ile birlikte gitti.
O sırada, Ebû Süfyan, müşriklerin bir süvari birliği
ile hendeğin dar yerini dolaşıyordu. Müslümanlar, oraya
yetiştiler. Onları ok ve taşa tuttular.
Ben de, onlarla birlikte durdum. Müşriklerin süvarilerine ok ve taş attık. En sonunda attığımız ok ve taşlarla onlar yıprandılar, bozulup gittiler.
Resûlüllâh (sav)’ın yanına döndüm. Kendisini namazda buldum. Yattı ve sesinin hışıltısını duydum.
Allâh, Abbad b. Bişr’den razı olsun, rahmet etsin;
çünkü o, her zaman Resûlüllâh’ın çadırını beklemeye
devam eden Eshabdandı.
Üseyd b. Hudayr, arkadaşları ile birlikte hendeği
beklemekte idi. Amr b. As’ın kumandası altında keşif ve
tecessüsle vazifeli yüz kadar müşrik süvarisi, hendeğin
dar yerine gelip dayanmışlardı.
Ansızın, Müslümanları baskına uğratmak isteyen bu
kişiler de, Müslümanların ok ve taşa tutması ile kaçıp
gittiler.
167
Ben, Resûlüllâh (sav)’ın yanında, içinde çarpışmalar
ve korku bulunan Müreysi, Hayber, Mekke’nin Fethi,
Huneyn gibi birçok Gazalarda ve Hudeybiye’de bulunmuşumdur.
Bizim katımızda bunların hiç biri, Resûlüllâh (sav)
için, Hendek’ten daha zahmetli ve daha korkulu olmamıştır. Müslümanlar o zaman, çok dallı budaklı bir ağaç
gibi idiler. Beni Kureyza Yahûdîlerinin çoluk çocuklarımıza baskın yapmayacaklarında emin değildik.
Medine, sabahlara kadar bekleniyordu. Orada Müslümanların sabahlara kadar tekbir sesleri yükselirdi.264
Beni Kureyza Yahûdîleri, müşriklere silâh yardımı
yaptılar. Pazarlarını, müşriklerin olduğu yere kurdular.
On gece, müşriklerin yanında, Müslümanlarla çarpıştılar.265
Müşrikler, her gün bir süvari birliğini hücuma geçiriyorlardı.266 Müşriklerin ne kadar nişancı okçusu varsa,
hepsi birden Resûlüllâh’ın çadırını ok yağmuruna tuttular. O sırada, Resûlüllâh (sav), zırhına bürünmüş ayakta duruyordu.267
Sahabiler ise, her yetişebilecekleri yere süratle yetişiyorlardı.268
Düşmanların Taarruzu, Keşfi ve Denemeleri:
Kureyş müşriklerinin namlı süvarilerinden Amr b.
Abd, İkrime b. Ebi Cehl, Hübeyre b. Ebi Vehb gibi seçilmiş kişiler, çarpışmak için giyinip kuşandılar, atlarına
bindiler. Kinâne oğullarına uğradılar.
264
265
266
267
268
Vakıdî-Megazî, c.2,s.463-467.
Vakıdî-Megazî,1367-1948 Kahire baskısı, s.292-293.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.67.
Vakıdî Megazî, c.2,s.468-469.
Vakıdî-Megazî,1367-1948,kahire baskısı, s.291.
168
“Ey Kinâne oğulları! Çarpışmak için hazırlanınız!
Bugün, süvarilerin kimler ve nasıl olduklarını öğreneceksiniz!” dediler.269
Düşman kumandanları, umumi taarruz için bir araya
geldiler. Başlarında Ebû Süfyan olmak üzere saldırışa
geçmek için Hendek kenarında dar bir yar aramaya koyuldular. Hendeğin en dar yerine geldiler:
Müşriklerin kumandanları: “Hendeğin şu dar yerinden kim atlayıp geçebilir?” diye birbirlerine sordular.
İkrime b. Ebi Cehl, Nevfel b. Abdullâh, Dırar b. Hattab, Hüveyre b. Ebi Vehb ve Amr b. Abd, geçmeye hazırlandılar.270
Hendeğin dar yerine doğru atları dörtnala kaldırdı271
lar. Hendeğin dar yerinden atlayıp geçmeye muvaffak
oldular.272 Bunu gören Hz. Ali, birkaç arkadaşı ile müşrik
süvarilerinin yanına vardı.
Amr b. Abd’ın Müslümanlara Meydan Okuması:
Amr b. Abd, Bedir Savaşı’nda ağır yaralanmış, onun
için Uhud Savaşı’na girememiş, bin ere denk tutulan 273
Arapların en meşhur kahramanlarından olup baba yiğit
bir adamdı.274 Bedir’in öcünü almadan koku sürünmeyeceğine söz vermişti.
Kendisinin kim olduğu bilinsin diye alâmet takınmıştı.275
269
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.238; Taberî-Tarih,
c.3,s.48; İbn-i Seyyid,-Uyun ül –Eser, c.2,470.
270
Vakıdî-Megazî, c.2,s.470; İbn-İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68.
271
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.235; İbn-i Seyyid-Uyunül-Eser, c.2,s.61.
272
Vakıdî-Megazî, c.2,s.470;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68.
273
Vakıdî-Megazî, c.2,s.470; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68
274
İbn-i Kayyım-Zâd el Maad,c2,s.131.
275
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.235.
169
Tepeden tırnağa demirlere, zırha bürünmüştü.276
Amr b. Abd, Atının başısın çekip: “Benimle çarpı-şacak kim varsa çıksın meydana?” diyerek seslendi.277
Müslümanlar, Onun kim olduğunu bildikleri için başlarına kuş konmuş adam gibi kımaldanamadılar.278
Hz. Âlinin, Amr b. İçin Sabırsızlanışı:
Hz. Ali, fırlayıp ayağa kalktı ve: “Yâ Nebiyyallâh,
ben çarpışayım onunla?” dedi.
Peygamberimiz (sav): ”Sen, otur! O, Amr’dır!” buyurdu.
Amr, b. Abd: “Hani sizden, öldürülünce cennete gireceğini iddia ettiğiniz kimseler nerede kaldılar?
İçinizden meydana çıkıp benimle çarpışacak bir adam
yok mu?” diye tekrar seslendi.
Yine Hz. Ali fırladı: ”Ben, varım onunla çarpışacak
Yâ Resûlallâh?” dedi.
Peygamberimiz (sav): ”Sen, otur! O, Amr’dır!” buyurdu.
Amr, üçüncü defa: “Çarpışacak er diliyorum, artık
sesim kısıldı diyerek:
“O toplulukla çarpışacak var mı?
Bağıra bağıra gitti sesim.” diye başlayan dört beyitlik
bir kıt’a söyledi.
Yine Hz. Ali fırladı: ”Ben, varım onunla çarpışacak
Yâ Resûlallâh?” dedi.
Peygamberimiz (sav): ”Sen, otur! O, Amr’dır!” buyurdu.
Hz. Ali: ”Amr olursa olsun!” dedi.
276
277
278
İbn-i Seyyid Uyun -ül –Eser, c.2,s.61.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.470-471;Diyar Bekrî-Hamis,c.1,s.547.
170
Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav), Hz. Ali’nin
Amr ile çarpışmasına müsâade etti.
Peygamberimiz (sav), Hz. Ali’nin, Amr b. Abd ile
çarpışmasına müsâade buyurunca, kendi kılıcını (Zülfikarı) ona verdi. Zırh gömleğini de ona verdi. Sarığını
da, onun başına sardı.279
“Allâhım! O’na yardımını ihsan et!280
Allâhım! Bedir Günü, Ubeyde b. Hâris’i, Uhud Günü
de, Hamza’yı benden aldın. Bu Ali ise benim kardeşimdir
ve amcamın oğludur. Beni, yalnız başıma bırakma! Sen,
varislerin en hayırlısısın!” diyerek dua etti.281
Abdullâh b. Ömer der ki: “Resûlüllâh (sav), Hendek
Günü, altı kişi: Muhacirlerden Talha b. Zubeyr, Ali ve
Sa’d b. Ebi Vakkas’la, Ensardan, Ebû Dücâne ve Hâris b.
Sımmen üzerine titremiş durmuştur.282
Hz. Ali: “Acele etme, ben, sesine, dâvetine icâbetle
âciz olmayarak geliyorum sana!
Her iyi niyet, basîret ve sadakat sahibi olan kişi, muhakkak, düşmanına galebe çalmış ve necâta emişmiştir.
Ben de, Seni Zülfikar’ın bir darbesiyle devirip cenazeler ağıtçısı gibi başucuna dikileceğimi umuyorum!”
diyerek Amrb Abd’e doğru vardı.
Amr b. Abd, ona: “Sen, kimsin?” diye sordu.
Hz. Ali, zırhına bürünmüştü. Gözlerinden başka bir
yeri görünmüyordu.
279
Vakıdî-Megazî, c.2,s.471;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.547548; Halebî-İnsan- ül- Uyun, c.2,s.61-62;Diyar Bekrî-Hamis,
c.1,s.547.
280
Vakıdî-Megazî, C.2,S.471;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68; İbni Seyyid Uyun-ül-Eser, c.2,s61.
281
Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.548;Halebî-İnsan-ül-Uyun,
c.2,s.641-642.
282
Heysemî Mecma -uz – Zevaid, c.6,s.135.
171
Hz. Ali, ona: “Ben Ali’yim!” dedi.
Amr b. Abd: “Abd-i Menaf’ın oğlu Ali mi? diye
sordu.
Hz. Ali: ”Ben Ebu Talib’in oğlu Ali’yim!” dedi.
Amr b. Abd: ”Ey kardeşimin oğlu! Amcalarından
Senden başka, daha yaşlı olan kimse yok mudur?
Ben, Senin kanını dökmek istemem! Çünkü Senin
baban, benim dostumdu!” dedi.
Hz. Ali: ”Vallahi, ben, Senin kanını dökmek isterim!”
dedi.
Bunun üzerine, Amr b. Abd kızdı. Kılıcını sıyırarak
atını Hz. Âli’nin üzerine doğru sürdü. Kılıcının yalını,
ateş gibi parlıyordu.
Hz. Ali: ”Ben Seninle nasıl çarpışabileyim? Ben
yayayım, Sen atını üzerindesin? Atından yanıma in!” dedi.283
Amr b. Abd, hemen atından yere atladı. Atının sinirlerini kılıcı ile vurup kesti ve yüzüne de çarptı. Sonrada
Hz. Ali’nin karşısına gelip dikildi.
Hz. Ali, O’na: “Ey Amr, ben, Senin Kureyş’ten bir
kimse ile karşılaştığında, onu iki dileğinde birisini kabul
edip yerine getireceğin hakkında Allâh’a söz verdiğini
işittim. Doğru mudur? diye sordu.
Amr: ”Evet!” dedi.
Hz. Ali: “Öyle ise, ben Seni Allâh’a ve Resûlü’ne
imâna ve İslâmiyeti kabule dâvet ediyorum!” dedi.284
283
Süheylî-Ravd ul Ünf,c.6,s.317-319;Hâkim –
Müstedrek,c.,s.32-33; İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser,c.2,s.61-62; Diyar
Bekri-Hamis,c.1,s.547-548;Halebi-İnsan-ül Uyun,c.2,s.641-642.
284
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236; Hakim-Müstedrek,
c.3,s.32; İbn-i Seyyid-Uyun_ül-Eser, c.2,s.61;Diyar Bekri Hamis,
c.1,s.548;Halebî-İnsan-ül –Uyun, c.2,s.642.
172
Amr: ”Bu, bana gerekmez! Ey kardeşimin oğlu, genç
bunu, benden böyle bir şey isteme!” dedi.285
Hz. Ali: “öyle ise bizimle çarpışmayı bırak, yurduna
dönüp git!
Eğer, Muhammed (sav)’ın işi yoluna girip kendisi
düşmanlarına galebe çalarsa, sen, bu hareketinle O’na
yardım etmiş olursun.
Şayet, düşmanları, O’nu ortadan kaldırırsa, senin arzun O’nun la çarpışmaksızın, yerine gelmiş olur!” dedi.
Amr: “Bu sözü Kureyş kadınları bile söylemezler.
Ben adağımı yerine getirecek güçte olduğum halde,
onu yerine getirmeden nasıl dönerim?
Ben, adayacağımı adamış ve intikam almadıkça başıma yağ ve koku sürmeyi kendime yasaklamış bulunuyorum.286 Üçüncü dileğini söyle?” dedi
Hz. Ali: “Öyle ise, Seni, çarpışmaya dâvet ediyorum!” dedi.287
Amr. Abd. Güldü ve: “Doğrusu, ben bu haslatta, Araplar içersinde benden korkmadan, benimle çarpışmak
isteyecek bir kimse bulunabileceğini sanmazdım!288
Sen, ne diye benimle çarpışmak istiyorsun ey kardeşimin oğlu? Vallâhi ben, Seni öldürmek istemiyorum!
Baban, benim dostumdu. Geri dön, git! Sen, genç bir
yiğitsin!
Ben, ancak, Kureyşin Ebû Bekir, Ömer gibi yaşlıca
ve olgunca olanlarıyla çarpışmak isterim!” dedi.
285
Vakıdî-Megazî, c.2,S.471.
Diyar Bekri- Hamis, c.1,s.548;Halebî-İnsan-ül -Uyun,
c.2,s.642.
287
Vakıdî-Megazî, c.2s.471; Hâkim-Müstedrek, c.3,s.32;İbn-i
Seyyid-Uyu-ül Eser, c.2,s.61.
288
Vakıdî-Megazî, c.2,s.471; Halebî-İnsan-ül –Uyun, c.2s.642.
286
173
Hz. Ali: “Fakat ben, Seni, öldürmek isterim!” dedi.289
Hz. Ali’nin Amr’ı Bir Darbede Yere Devirmesi:
Hz.Ali: “Ben. Seni öldürmek isterim!” deyince, Amr’
ın kan başına sıçradı.
Amr’le Hz. Ali birbirlerine saldırdılar.290
İlk saldıran Amr oldu. Hz. Ali’ye kılıçla şiddetli bir
darbe indirdi.
Hz Ali, Amr’ın darbesini, sığır derisinden yapılmış
kalkanıyla karşıladı.
Amr’ın kılıcı Hz. Ali’nin kalkanına saplandı ve kılıcı
ucu, Hz. Ali’nin başını yaraladı.
Sıra, Hz. Ali’ye gelmişti. Amr’ın boyun köküne Zülfikâr’la indirdiği şiddetli bir darbe ile kellesini uçurdu ve
gövdesini yere düşürdü!
Çığlıklar koptu. Toz duman birbirine karıştı291
Hz. Ali: “Allâhü Eber!” diyerek tekbir getirdi.292
Hz. Ali’nin tekbirine uyarak Müslümanlar da tekbir
getirdiler.293
Peygamberimiz (sav), tekbir sesini işitince, Hz. Ali’
nin Amr’ı öldürmüş olduğunu anladı.294
Amr b. Abd, kuvvet, cesaret ve kahramanlığına bakarak Hz. Ali’ye “Fur’ul: sırtlan yavrusu!” demişti.”295
Hz. Ali, Amr b. Abd’ın işini bitirince, Dırar b. Hattab
ile Hübeyre b. Vehb, Hz. Âli’nin üzerine yürümüşlerdi.
289
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236; İbn-i Seyyid-Uyunül-Eser, c.2,s.61.
291
Süheylî-Ravd-ül-Ünf,c6,s.318; İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser,
c.2,s.62; Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.642.
292
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68.
293
Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.642
294
Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.642.
295
Süheylî-Ravd-ul-ünf, c.6,s.319.
290
174
Hz. Ali, onlara doğru yönelince, ardına dönüp kaçmaya başladı.
Onun arkasından Hübeyre de kaçtı.296
İkrime b. Ebi Cehl ise mızrağını atarak kaçtı297
Müşrik Ordularında Gevşeme ve Hayal Kırıklığı:
Harp meydanından kaçıp canlarını kurtaranlar, ordugâhlarına kavuşunca, Amr b. Abd’le Nevfel b. Abdullah’ın öldürüldüklerini haber verdiler.
Bunu üzerine Kureyş müşrikleri gevşediler ve ümitsizliğe düştüler.
Ebû Süfyan, Ferazelerin kaçmalarından ve Gatafanların da dağılmalarından korkmaya başladı;298
“Bu gün, bizim için, hiçbir faydası bulunmayan bir
gün olmuştur! Yerlerinize dönünüz!”dedi. Dağıldılar.
Kureyşliler Akik’e, Gatafanlar da, karargâhlarına
döndüler.
Hz. Ali’nin Peygamberimizin Yanına Dönüşü:
Hz. Ali: “(Lâ ilâhe illallâh Muhammedürresûlüllâh!)
diye tehlil getirerek Peygamberimiz (sav)’ın yanına geldi.299 Hz. Ali, gelirken:300 “O, beyinsizliği, akılsızlığı yüzünden, taşa, puta yardım ediyordu. Ben ise, yerinde
olarak Muhammed (sav)’ın Rabbı’na yardım etmekteyim.
Ben, onu, yumuşak kum yığını ile sert ve yüksek yer
arasında hurma gövdesi gibi yere yapışmış bir halde
bırakıp ayrıldım! Onun elbisesine, soykasına tenezzül
etmekten kendimi uzak tuttum…
296
297
298
299
300
Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.548.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.237,
Diyar Bekrî-hamis, c.1,s.548
Vakidî-Megazî, c.2,s.472.
Halebî-İnsan- ül –Uyun, c.2,s.643.
175
Ey kabileler topluluğu! Allâh, dinini ve Peygamberini
yardımsız bırakır sanmayınız!” Mealinde bir kıt’a söylemekte idi.301 Hz. Ali’ye: “Amr b. Abd ile karşılaştığın zaman, kendini nasıl bulmuştun?” diye sordukları zaman:
Hz. Ali: “Bütün düşmanlar bir taraf olsalardı, ben de
bir taraf olsaydım, kendimi, onların hepsini yenebilecek
güçte bulmuştum!” dedi.
Kureyş müşrikleri, Amr b. Abd’ın hendek içindeki
ölüsünü on bin dirheme satın almak için, Peygamberimiz
(sav), adam gönderdiler.
Peygamberimiz (sav): “Ölünüz, sizin olsun, biz, ölü
parası yemeyiz!” buyurdu.302
Amr b. Abdi’n ölüsünü, kız kardeşi soyulmamış görünce: “Onu, ancak, onun dengi ve eşidi olan şerefli bir
kişi öldürmüştür!” dedikten sonra, kimin öldürdüğünü
sordu. “Ali b. Ebû Talib öldürdü!” dediler.
Bunun üzerine söylediği beyitlerde şöyle dedi:
“Eğer, onu, Ondan başkası öldürmüş olsaydı, ona
temelli ağlar dururdum; fakat O, öldürücüsünden dolayı
ayıplanmayacaktır…”303
Düşmanların, Bütün Güçleriyle Saldırmaları:
Kureyş orduları Akik’a, Gatafan orduları da karargâhlarına döndükten sonra, hiç biri geri kalmamak ve hep
birden tekrar hücüma kalkmak üzere hazırlıklara giriştiler. Askeri yığınaklarını, Müslümanlara karşı kale gibi
diktiler.
Peygamberimiz (sav) da güneş doğmadan önce, Hendek kıyısına geldi. Esbabını sıraladı ve savaş için hazır-
301
302
303
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236.
Ebûlfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.205.
Diyar Bekri-Hamis, c.1,s.548.
176
ladı. Sabır eder, güçlüklere göğüs gererek katlanılırsa,
Allâh’ın yardımına kavuşacaklarını vâ’d etti.304
Müşrikler, tek bir kişi bile kalmadan Hendek’in her
tarafından hücuma geçtiler.
Müslümanlarda, Hendek arkasında siperlenerek onlarla savaştılar.305
Bu hücumlar karsısında ne Resûlüllâh, ne de, Müslümanlardan herhangi birisini yerinden ayırmaya güçleri
yetmedi.
Müslümanlar, o gün, namaz kılma fırsatı bulamadılar.
En sonunda Allâh, düşmanları bozguna uğrattı. Dağıldılar.
Kureyşiler, Gatafanlar karargâhlarına döndüler.
Müslümanlar da Resûlüllâh (sav)’ın çadırına doğru
çekildiler.306
Câbir b. Abdullah’ın Bildirdiğine Göre:
Peygamberimiz (sav), Ahzab Mescidi’nde mescid’in
bulunduğu yerde; ridasını bırakıp ayağa kalktı, ellerini
kaldırdı. Toplanıp gelmiş bulunan müşrik kabileleri
hakkında beddua etti. Namazını kılmadan oradan ayrıldı.
Tekrar oraya vardı. Yine müşrikler aleyhine dua etti ve
Orada namaz kıldı.307 Peygamberimiz orada pazartesi,
Salı ve Çarşamba günü de dua etti.
Çarşamba günü, öğle-ikindi vakti arasında duasının
kabul buyrulduğu kendisine vahyolundu. Eshab, bunu,
304
Vakıdî-Megazî, c.2,s.472.
Belâzürî-Ensab ül Eşraf, c.1,s.345; Diyar Bekri-Hamis,c.1,s.548.
306
Vakıdî-Megazî, c.2,s.472-473.
307
Vakıdî-Megazî, c.2,s.488;Ebül’fida, İbn-i kesir-Sîre,
c.3,s.214.
305
177
Peygamberimiz (sav)’ın yüzünde dalgalanan sevinçten
anladılar.308
Peygamberimiz (sav)’ın yaptığı dualarda:
“Ey Kitabı indiren, Hesabı en çabuk gören, kabileleri
hezimetlere, bozgunlara uğratan Allâhım!
Şu kabileleri de hezimete uğrat, sars onları Allâhım!
309
Onlara karşı bize yardım et!310
Ey Allâh’ım, ben, Senden, bana olan ahdini ve Vâ’
d’ini yerine getirmeni istiyorum.
Sen, şu bir avuç Müslümanların helâkını dilersen,
artık, hiç ibadet olunmazsın!311
Ey darda, tasalarda olanların imdadına yetişen!
Ey muhtaç ve çaresiz kalmışların dualarına icâbet
eden Allâh!
Üzüntümü, tasamı, sıkıntımı kaldır artık!
Benim halimi, ashabının hallerini görüyor ve biliyorsundur!” dedi.312
Cebrail (sav), geceleyin yanında rüzgâr olduğu halde
geldi.313
“Hiç şüphesiz, Allâh, Senin duanı işitti. Düşman korkusuna karşı, O, Sana tamamıyla elverdi.” dedi.
308
Vakıdî-Megazî, c.2,s.488; İbn-i Sa’d –Tabakat, c.2,s.73.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.487;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.74;
Buharî-Sahih,c5.s.49.
310
Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.214.
311
Vakıdî-Megazî, c.2,s.477;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.73;
Abdurrezzak-Musannef,c.5,s.367; İmamı Muhammed-Siyerül
Kebir,c.5,s.1693.
566 Semhudî-Vefa ül- Vefa, c.3,s.833; İbn-i Zaferden Naklen
Kastalanî-Mevehib-ül Ledünniye c.1,s.147;Diyar Bekrî,-Hamis,
c.1,s.552.
313
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.71.
309
178
Peygamberimiz (sav), iki dizi üzerine çöküp ellerini
kaldırdı ve gözlerini yere indirdi: “Bana ve ashabıma
acıdığından dolayı Sana şükranlarımı sunarım Allâhım!”
dedi.314
Cebrâil (sav), üç kere: “Sevininiz, Allâh, onlara bir
rüzgâr saldı!” diyerek Allâh’ın müşrikleri kasırga ile
perişan ve tedirgin edeceğini haber verdi.
Peygamberimiz (sav), bunu eshabına müjdeledi.315
Müşrikleri Perişan ve Tedirgin Eden Rüzgâr:
Cebrâil (sav)’ın Allâh tarafından müşrikler üzerine
salınacağını ve onları perişan ve tedirgin edeceğini Peygamberimiz (sav)’a haber vermiş olduğu rüzgâr,
cumartesi gecesi gürlemeye başladı.316
Bu, en soğuk kış gecelerinde olan dondurucu bir rüzgârdı.317
Peygamberimiz (sav): ”Ben, Allâh tarafından Sabâ,
yani gün doğusu yeli ile yardım olundum.
Âd kavmi ise, Batı yeli ile yok oldular!” buyurmuştur.
Bu rüzgâr; tozları, toprakları müşriklerin gözlerine
dolduruyordu. Onları, kendi başları derdine düşürmüş,
ordugâhlarına çekilmek, sinmek zorunda bırakmıştı.318
Rüzgâr, çadırların derilerini, bezlerini yırtıyor, direklerini söküyor, sergilerini kumlara gömüyor, hiç kimse,
diğerinin yanına gidemiyordu.319
314
Semhudî-Vefa -ül- Vefa, c.3,s.833.
569
Semhudî-Vefa-ül-Vefa, c.3,s833; Kastalanî-Mevahib,
c.1,s.147-148.
316
Vakıdî-Megazî, c.2,S.488;İbn-i Sa’d-Tabakat, c, s.69.
317
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.242.
318
Belazürî-Ensab-ül-Eşrafc.1,s.345.
319
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.71.
179
Yakılan ateşler, ışıklar sönüyor, develer atlar birbirine giriyordu.320 Müşrikler, ordugâhlarında tekbirler ve
silâh şakırtıları da işitiyorlardı.321
Müşriklerin kalplerine büyük bir korku düşmüştü.322
Yüce Allâh, Peygamberimiz (sav)’ın dua etmesiyle,
Müslümanlara yardım olarak rüzgâr ve melekler gönderdiğini, (Ahzab sûresi 9. âyette buyurur).
Huzeyfe b. Yemân’ın Vazifelendirilmesi:
Peygamberimiz (sav), müşriklerin aralarında anlaşmazlığa düştüklerini ve Allâh’ın onların topluluklarını
dağıttığını haber almıştı.323
Huzeyfe b. Yemân der ki: “Resûlüllâh (sav), (Bizim
için, gidip şu kavmin ne yaptığını gördükten sonra benim
yanıma dönecek bir kimse varmı ki, onun cennette bana
arkadaş olmasını yüce Allâh’dan dileyeyim?) buyurdu.
Orada olanlardan hiç biri, duydukları endişe ve şiddetli soğuk yüzünden ayağa kalkmadı.324
Bu, soruyu üç defa tekrar ettiyse de, cesaret eden
olmadı.325 Resûlüllâh (sav), geldi.
Benim üzerimde, ne düşmandan korunabileceğim ne
kalkanım, ne de, soğuktan korunabileceğim bir elbisem
vardı.
Peygamberimiz (sav), benim yanıma geldi: “Benim
sesimi işitmedin mi? Niçin yanıma gelmedin?” diye sordu. Huzeyfe der ki: “Seni hak din ve Kitabla Peygamber
gönderen Allâh’a yemin ederim ki, ben, kendimdeki aç320
Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.552.
Kastalanî-Mevahib-ül- Ledünniye, c.1,s.148.
322
Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.552.
323
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.242.
324
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.243;Ahmed b.HanbelMüsned,c5,s.392.
325
Müslim-Sahih,c5,s.177.
321
180
lıktan ve karşılaştığım soğuktan dolayı dâvetine icâbet
edemedim” 326
Ben, oradaki halkın, en çok korkanı ve en çok üşüyeni idim.”327
Resûlüllâh (sav): ”Git, şu kavm, ne yapıyor bak! Yanıma dönüp gelinceye kadar da onlara ne ok, ne de taş
atacaksın, ne mızrak saplayacak, ne de kılıç vuracaksın!”
“Sen, benim yanıma dönüp gelinceye kadar ne sıcaktan ne de soğuktan zarar göreceksin!328
Senin için, esir edilmek, kesilip biçilmek sakıncası
da, mevcut değildir!” buyurdu.
Resûlüllâh (sav)’ın ‘Senin için bir sakınca yoktur!
Buyurmasından ilk anladığım şey, bana bir zarar gelmeyeceği oldu.
Peygamberimizin Huzeyfe’ye Duası:
Resûlüllâh (sav): “Git, şu kavmin içine gir, ne söylüyorlar bir bak!” buyurduktan sonra:
“Allâhım! Onu, önünden, arkasından, sağından, solundan, üstünden, altından koru!” diyerek dua etti.329
Kılıcımı, yayımı aldım. Üzerimdeki ötemi berimi sıkıladım. Müşriklere doğru yürüyüp gitmeye başladım.330
Sanki hamamda yürüyor gibi oluyordum!331
326
Vakıdî-Megazî, c.2,s.489.
Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre,c3,s220.
328
Hâkim-Müstedrek, c.3,s.31.
329
Vakıdî-Megazî, c.2,s.489; Ebû Nuaym’ül-IsbahanîDelâilün-Nübüvveh, s.434; İbn-i Seyyid-Uyun-ül –Eser,c2,s.65-66;
Ebül’fida,İbn-i Kesir-Sîre,c.3,s.220.Diyar Bekrî-Hamis,c.1,s.552;
Halebî-İnsan-ül-Uyun,c.2,s.652.
330
Müslim Sahih, Ebû Nuaym-ül-Isbahanî-DelâilünnNübüvveh, s.434;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.552
331
Müslim-Sahih, c.5,s.177.
327
181
Vallâhi, içimde ne bir korku, ne de bir üşüme kalmış,
hepsi içimden çekilip gitmişti! İçimde bunlardan hiçbir
şey duymuyordum artık!”332
Huzeyfe b. Yemân Müşriklerin Arasında:
Nihayet müşriklerin ordugâhının yakınına vardım.
Ebû Süfyan’ı, yanmış bir ateşin başında ve bir takım
adamların içinde buldum.333
Ebû Süfyan, kara, iri yarı bir adamdı. İki elini ateşe
tutuyor, koltuklarına sürüyor: “Göçüp gitmek gerek!”
diyordu. Kendisini bundan önce hiç görmemiştim ve
tanımıyordum.334 Ebû Süfyan, sırtını ateşe doğru verdi
ısınmaya başladı. Resûlüllâh’ın: “Benim yanıma dönüp
gelinceye kadar ok atmayacaksın, olay çıkarmayacaksın!” emri olmasaydı, Ebû Süfyan’ı öldürmenin tam zamanı gelmişti335 Kendimde bir cesaret buldum. Onların
içine girdim.336
Rüzgâr ve Allâh’ın gözle görülmeyen ordusu, 0nlara,
yapacağını yapıyor, çadırlarını başlarına yıkıyordu!337
Müşriklerle birlikte ateşin başına oturdum.
Ebû Süfyan’ın Bir Uyarması Ve Dönün Emri:
Ebû Süfyan kalkıp: “içinizde casuslar ve gözcüler
bulunmasından sakınınız!”
Her adam yanında bulunanın kim olduğuna baksın!
Sizden her biriniz, yanında oturanın elini tutsun! Kim
olduğunu tanısın!” dedi.338
332
Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.220.
Hâkim-Müstedrek, c.3,s.31.
334
Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.220.
335
Huzeyfe b. Yeman, iyi ok atardı.
336
Ebül’fida, İbn-i Kesir Sîre, c.3,s.220.
337
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.243; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.489; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.5.s.392.
338
Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.652
333
182
Hemen sağ elimi uzatıp yanımda oturan kimsenin elin
tuttum. Ona, ‘Sen kimsin?’dedim: ‘Amr b. As’ dedi.339
Ve yine sol elimi uzatıp sol yanımda oturanı elini tuttum.
Ona, ‘Sen kimsin?’ dedim: ‘Muaviye b. Ebû Süfyan!’
dedi.340
Bundan sora Ebû Süfyan: “Ey Kureyş cemâatı, vallahi, siz, durulacak bir yerde durup sabahlamadınız!341
Vallahi, siz durulacak bir yerde değilsiniz!342
Atlar, develer, kırılmaya, ölmeye başladı! Kıtlık, her
tarafı sardı!
Rüzgârdan tencereler kaynamıyor, başımıza gelenleri
görüyorsunuz.
Hemen göç edip gidiniz. İşte, ben göç edip gidiyorum, dedi” ve devesinin yanına vardı. Deveye bindi ve
yürüdü.343 Rüzgâr, ordugâhlarını altüst ediyordu. Bir
karış bile yürüyecek durumda değildiler. Onların, büyük
halıları, döşekleri üzerine rüzgârın saçtığı taşlar, çakılların seslerini işitiyordum!” 344
Medine’yi Kuşatan Diğer Müşriklerin Gitmeleri:
Tulayha b. Hüveylid: “Muhammed, size kötülük etmeye, sizi büyülemeye başladı! Hemen buradan kutrulup kaçmaktan başka çare yok!” diye sesleniyordu.345
Her kabilenin lideri, kavmine: “Ey filân Oğulları! Hemen buradan kurtulmaktan başka çare yok!” diyor339
Vakıdî-Megazî, c.2,s.489.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.489.
341
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.243.
342
Vakıdî-Megazî, c.2,s.490; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.69.
343
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.243;Vakıdî-Megazî,
c.2,s.490.Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.5.s.392.
344
Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.220.
345
Vakıdî-megazî,1367-1948 baskısı, c.297; ZemahşeriKeşşaf, c.3,s.253;Nesefi-Tefsir, c.3,s.296.
340
183
lardı.346 Kureyşlerin çekilip gittiklerini işitince, Ferâze ve
Gatafanlar da, acele yurtlarına döndüler.347 Nihayet, müşrikler umduğunu bulamadan geride kalan süvariler de
artçı olarak ayrıldılar.348
Huzeyfe b.Yemân der ki: “Müşriklerin ordugâhından
döndüğüm zamanda, yine hahamda yürüyormuş gibi
idim.349 Resûlüllâh (sav)’a doğru giderken, yolu yarıladığım sırada gördüğüm yirmi kadar beyaz sarıklı süvari,
bana: “Sahibine haber ver: Allâh, düşman askerlerine
karşı O’na kâfi gelmiş, elvermiştir!” dediler.350
Huzeyfe b. Yemân, Peygamberimizin Yanında:
Huzeyfe der ki: Resûlüllâh (sav)’ın yanına döndüğüm
zaman, kendisi zevcelerinden birisine âit Yemen işi bir
kilim üzerinde namaz kılıyordu.351
Resûlüllâh (sav), yaklaşmamı eli ile işaret edince, yanına yaklaştım, yaklaşınca, kilimin bir ucunu benim üzerime sarkıtıp saldı.352
Namazı bitirince: “Yemân’ın oğlu! Otur! Müşrikler
hakkında ne haberin var?” buyurdu.
“Yâ Resûlallâh! Halk, Ebû Süfyan’ın başından dağılmış; başında, ancak bir cemâat kalmış. Ateş yakmışlar.
Allâh; bizim üzerimize boşalttığı soğuk gibi, onların
üzerine de, soğuk boşaltmaktadır! Fakat biz, buna karşılık, Allâh’tan onların dilemedikleri ecri dileriz.” De-
346
Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.654.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244.
348
Ebûl’fida-İbn-i Kesir-Sîre,-c.3,s.220-221.
349
Müslim-Sahih, c.5,s.177.
350
Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s220;Diyar bekri Hamis,
c.1,s.553.
351
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244.
352
Hâkim-Müstedrek, c.3,s.31.
347
184
dim.353 Kendisine, bütün olup bitenleri anlattım ve onları,
göçüp giderken bıraktığımı söyledim. Peygamber (sav),
azı dişleri görününceye kadar güldü.354
Resûlüllâh (sav), beni, iki ayağı arasına, ayakucuna
yatırdı. Örtüsünün bir ucunu, üzerime bıraktı.355
Sabaha kadar rahat uyudum. Sabaha erince: ”Ey
uykucu! Kalk artık!” buyurdu.356
Müşrik Ordugâhlarının Boşalması:
Peygamberimiz (sav), sabaha çıktığı zaman, oradaki
düşman ordugâhlarından tek bir kişi bile kalmamıştı,357
Müşrikler, götüremedikleri bir takım metâlarını da
bırakarak gitmişlerdi,358
Müşrikler giderken, kasırga ve tekbir sesleri, Revha
’ya erişinceye kadar müşrikler üzerinde gürledi, kesilmedi.
Kur’anı Kerime Göre Nasıl Dönüp Gittikleri?
Medine’yi saran düşmanlar, hiçbir şey yapamadan,
olanca öfkeleri ile geri dönüp gitmek zorunda kalmışlardı.359 Bu vâkıa Kur’ânı Kerim’de şöyle açıklanmıştır:
“Allâh, o kâfirleri, hiçbir hayra eremedikleri halde, olanca öfkeleriyle red ve yüz geri etti.
Allâh, muharebe hususunda Müminlere kâfi geldi.
353
Hâkim-Müstedrek,-c.3,s.31;Heysemî-Mecma-uz-zevaid,
c.6,s.136
354
Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.553.
355
İbn-i Esîr, Kâmil, c.2,s.184.
356
Müslim-Sahih, c.5,s.177; Halebî-İnsan-ül –Uyun,c.2,s.653.
357
Vakıdî-Megazî,c.2,s.491;İbn-i Sa’d-Tabakat,c.2,s.69-70.
Kastalanî-Mevahib-ül-Ledünniye,c.1,s.148.
359
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,c.3,s.260-261; VakıdîMegazî,c.2,s.467-468; Belazürî-Ensab-ül-Eşraf,c.1,s.345; TaberîTefsir,c.21,s148-149; Ebül’fida,İbn-i Kesir-Sîre,c.3,s.221.
358
185
Allâh, Kavi’dir, her şeye galib ve üstündür.360
Peygamberimiz (sav), Hendek’te, yirmi geceden fazla, bir aya yakın bir müddet muhasarada kaldı.361
Peygamberimiz (sav), Müslümanlarla Medine’ye
dönmek üzere Hendek’ten ayrıldılar.
Medine’ye gelince, silâhlarını çıkardılar.362
Hendek Şehidleri:
1-Sa’d b.Muaz;
2-Enes b.Evs b. Atik;
3-Abdullâh b.Sehl;
4-Tufeyl b. Nûman;
5-Sâlebe b. Ganeme;
6-Kâ’b b. Zeyd.363
BENİ KURAYZA GAZASI
Beni Kurayza Gazası’nın Sebepleri:
Peygamberimiz (sav), Medine’ye geldiği zaman,
Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar arasında umumi
bir muahade yapılmıştı.
Bu muahadede, Peygamberimiz (sav)’ın izni ve müsâadesi olmadıkça, kendileri askeri bir harekâtta bulunamayacakları, ne Kureyşileri, ne de onlara yardım edenleri
hiçbir surette korumayacakları, Medine’ye bir taarruz vu-
360
Ahzab suresi ayet:25
361
İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.233; İbn-i Kesir-Kâmil,
c.2,s.180.
362
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244.
363
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,-c.3,s.264.
186
kuunda, elbirliği ile müdafaada bulunacakları hükmü yer
almakta idi.364
Beni Nâdîr Yahûdîleri, kendilerini, Beni Kureyza Yahûdîlerinden üstün tutarlarken, Peygamberimiz (sav), bu
meseleyi çözmüş ve aralarındaki adaleti de sağlamıştı.365
Yaptıkları ihanetler neticesinde, Beni Nâdîr Yahûdîleri yurtlarından sürüldüğü halde, Beni Kureyza Yahûdîleri yerlerinde kalmıştı.366
Beni Kureyza Yahûdîleri sinsi düşmanlıktan geri
kalmadılar. Müslümanların düşmanları ile işbirliği yaptılar.367 Müşrikler, gelip Müslümanları kuşattıkları zaman,
onlarla bir olup muahadeyi tam bozdular.368 Peygamberimiz (sav)’in göndermiş olduğu sulh heyetini kabul
etmeyerek, Muhammed de kim oluyormuş? Gibi hakaretlerde bulundular,369 bunlarla kalmayıp, Peygamberimiz
(sav)’i ortadan kaldırıp, Medine’yi yağmalamaya kalktılar.370
Peygamberimizin Hendek’ten Dönüşü ve
Cebrâil Tarafından Kınanışı:
Peygamberimiz (sav), sabahleyin Hendek’ten Medine’ye döndü ve Hz. Âişe’nin evine geldi.371
Üzerinden silahını çıkarıp yere koydu.372
364
İbn—İshak,-İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.147-148.
Ebû Davud-Sünen, c.2,s.477.
366
Buharî-Sahih, c.5,s.22; Müslim-Sahih,c.5,s.159;
Abdurrezzak-Musannef,c.10,s.358; Ebû Davud-Sünen, 9,s.232-233;
BeyhÂkî-delâil’ün-nübüvveh,c.2,445-446.
367
Vakıdî-Megazî,1367-1948 Kahire baskısı, s.290.
368
Vakıdî-Megazî,c2,s.457; Ebül’fida,İbn-i KesirSîre,,c.3,s.199.
369
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.233.
370
Vakıdî-Megazî, c.2,s.460.
371
Vakıdî-Megazî, C.2,S.497.
365
187
Gusül etti ve kokulanmak için buhurdanlığı getirtti.373
O sırada başına beyaz bir sarık sarmış, eğerinin üzeri
atlas örtülü bir ata binmiş olduğu halde, Cebrail geldi.374
Cebrail, sarığının taylasını, iki omzunun arasına salınmıştı. Sırtında zırh ve gömlek vardı.375
Cebrail, mescidin kapısında cenazelerin konulduğu
yerde durdu. Başından, tozları silkti:376
“Â! Ey Allâh’ın Resûlü! Sen, silâhını çıkardın mı?”
dedi.
Peygamberimiz (sav): “Evet!” buyurdu.377
Cebrail: ”Vallahi, biz, daha silâhımızı çıkarmadık!378
Düşman, sana geleliden beri, melekler silahlarını çıkarmadılar ve müşrikleri takip etmedikçe de dönmediler!”379
“Allâh, Seni, yarlığasın!380
Kalk, silâhını kuşan! Onların üzerine yürü!” dedi.381
Peygamberimiz (sav): “Nereye, kimlerin üzerine?”
diye sordu.
Cebrail: “İşte, oraya!” dedi ve eliyle Beni Kureyza’ya
doğru işaret etti.382
372
373
374
375
376
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.246.
Vakıdî-Megazî, c.2,s.497.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,c3,s.244.
Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.657.
Buharî-Sahih,c5,s.51;Belazürî-Ensab-ül-Eşraf, c.1,s.347-
348.
377
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,c3,s.244.
Buharî-Sahih, c.5,s.49.
379
İbn-i İshak,İbn-i Hişam Sîre, c.2,s.244; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.497.
380
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.75; Ebül’fida, İbn-i kesir-Sîre,
c.3,s.228.
381
İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser, c.2,s.68.
382
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.6,s.56; Buharî-Sahih, c.5,s.49.
378
188
Peygamberimiz (sav) “Ehabım çok yorulmuşlardır.
Birkaç gün, onların dinlenmelerini beklesen olmaz mı?”
dedi.383
Cebrail: “Yâ Muhammed! Yüce Allâh, Beni Kureyza
üzerine hemen yürümeni Sana emr ediyor! Şimdi, ben,
yanımdaki meleklerle, onların kalelerine gidiyorum!384
Allâh, onları, düz ve sert kaya üzerine yumurtayı çarpar gibi çarpacaktır!385
Bu atımı, onların üzerlerine sürüp kendilerini perişan
ve darmadağın edeceğim!” diyerek dönüp gitti.386
Enes b. Mâlik der ki: ”Cebrail’in kumandası altındaki melek süvarilerinin Ensardan Ganm Oğullarının sokaklarından geçerken kalkan tozları şimdi bile görür
gibiyim!”387
Peygamberimiz’in Müslümanlar, Emri Verişi:
Cebrail, gider gitmez, Peygamberimiz (sav), sıçrayıp
kalktı.388
Halka şöyle seslenmesini Bilâl’a emretti:389
“İşiten ve itaat eden kişi, ikindi namazını beni Kureyza yurdundan başka yerde kılmasın!390
Ey Allâh süvarileri, atlarınıza bininiz!”391
383
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.77.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.497.
385
Vakıdî-Megazî,1367-1948 Kahire baskısı, s.297; İbn-i
Seyyid-Uyun-ül-Eser, c.2,s.68.
386
İbn-i Sa’d Tabakat, c.2,s.77.
387
İbn-i Sa’d Tabakat, c.2,s.76; Buharî Sahih, c.5,s.50.
388
Heysemî-Mecma’uz Zevaid, c.6,s.137-140; Ebül’fidâ, İbn-i
Kesir-Sîre, c.3,s.225.
389
İbn-i Sa’d Tabakat, c.2s.74; Vakıdî-Megazî, c.2,s.497.
390
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244-245;Vakıdî-Megazî,
c.2,s.497.
384
189
Peygamberimiz (sav), hemen takyesini, miğferini,
zırhını getirtti. Miğferini başına geçirdi. Zırhını sırtına
giydi. Kılıcını beline bağladı. Kalkanını arkasına çevirdi.
Mızrağını eline alıp, atına bindi. Yanında üç atlı bulunuyordu. Bindiği. Lahif veya luhayf isimli atı idi.392
Hz. Ali’ye çağırdı. Sancağı ona verdi ve onu, önden
yola çıkardı.393
Abdullâh b. Ümmü Mektum’u Medine’ye imam bıraktı.394
İslam ordusunun sayısı üç bin idi, otuz altı da, süvari
vardı.395
Müslümanlar, silâhlandılar. Süvariler, atlarına bindiler, Süvariler ve piyadeler, Peygamberimiz (sav)’ı ortalarına aldılar.396 Peygamberimiz (sav),Cebrail’in izi sıra
yola çıktı.397
Cebrail’in Dıhyet-ül-kelbi Sûretinde Görünüşü:
Peygamberimiz (sav), Beni Kureyza yurduna erişmeden önce Savreyn’de eshabından bazı kişilere rastlamıştı.
Hârise b. Nûman da onların içlerinde bulunuyordu.
Peygamberimiz, onlara: “Yanınızdan bir kimse geçti
mi?” diye sordu.
391
İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser, c.2,s.68; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.497.
392
Vakıdî-Megazî, C.2,S.497-498.
393
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244-245; Vakıdî-Megazî,
c.2,S.497.
394
Vakıdî-Megazî, c.2,s.496; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.74.
395
İbn-i Sa’d –Tabakat, c.2,s.74.
396
Vakıdî-Megazî, c.2,s.497.
397
Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre,c3,s.228.
190
Onlar: “Evet! Yâ Resûlallâh! Eğerinin üstüne atlas
kadife örtülmüş, ak bir at üzerinde, Dıhye b. HalifetülKelbî yanımızdan geçip gitti!398
Silâhlanmamızı bize emretti. Silâhlarımızı yanımıza
aldırdı. Bizi iki saf yaptı ve: “şimdi size Resûlüllâh, gelecektir!” dedi.” 399
Peygamberimiz (sav): “O, Cebrail’di; kalelerini sarsmak, kalplerine korku salmak için beni Kureyzalara gönderilmişti!” buyurdu.400
Bundan sonra, asıl Dıhyet-ül-Kelbî gelip onların yanlarından geçti.401
Hz. Ali, Beni Kureyza Yahûdîlerinin kalelerine yaklaştı.402 Sancağını, kalenin dibine dikti.
Beni Kureyza Yahûdîleri, kalenin üzerinden, Peygamberimiz (sav)’a ve Mü’minlere sövmeye başladılar.403
Mü’minlere yalancılık ve sihirbazlık isnad ettiler.
Peygamberimiz (sav) ve zevcelerine dil uzattılar.404
Ebû katade der ki: ”Biz, karşılık vermeyip sustuk:
“Onlarla aramızdakini kılıç hall edecektir!” dedik.
Hz. Ali, sancağı, Katade’ye bıraktı, bunu bekle dedi.
Kendisi Peygamberimiz (sav)’ın yanına döndü, durumu
398
Vakıdî-Megazî, c.2,s.498-499; İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,
c.3,s.245.
399
Vakıdî-Megazî, c.2,s.499.
400
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,c3,s.245.
401
İbn-i Hazm-Cevami’üs-Sîre, s.191.
402
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.245.
403
Vakıdî-Megazî, c.2,s.499;İbn-i Hazm-Cevami’üs-Sîre,
s.192;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.555.
404
Vakıdî-Megazî,1367-1948 baskısı 297.
191
peygamberimiz (sav)’a anlattı. Ama üzücü sözleri söyleyemedi. Utandı.405
Peygamberimiz (sav), Mûsâ Peygamber, bundan daha ağırı ile karşılaşmış, daha çok üzülmüştü!406
Git! O, Allâh düşmanları, beni görecek olurlarsa o,
kötü sözleri söyleyemeyeceklerdir!” buyurdu.407
Peygamberimiz (sav), kalenin dibine kadar varıp, neden sövdüklerini sordu. Onlar söylediklerine inkâr ettiler.
Peygamberimiz, sert davrandığı için utandı.
Onlara İslâma girmelerini teklif etti ama onlar kabul
etmediler.408
Peygamberimiz (sav): ”Öyle ise, kaleden inip teslim
olunuz!” buyurdu. Bu teklifi de red ettiler.409 Bunun üzerine çarpışma başladı.410
Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Ebi Vakkas’a emretti.
O da, Yahûdîleri ok yağmuruna tuttu. Onlar da, evlerine
sokuldular. Ertesi gün, ok ve taş atılmasına devam edildi.
Yahûdîler, karşı koydularsa da, dayanamayıp sulh istemeye başladılar.411
Peygamberimiz (sav)’la konuşmak üzere, Nebbaş b.
Kays’ı kaleden indirdiler. Nebbaş: “Beni Nâdîr oğulları
gibi, bizi serbest bırak’da, bu diyardan göçelim; ancak
birer deve ile ne götürebilirsek götürelim.” diye yalvardı
ise de, Resûlüllâh: ”Kayıtsız şartsız, hükmüne boyun
405
Ebûl’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.228.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.77,
407
Vakıdî-Megazî,1367-1948 baskısı s.298; Ebül’fida, İbn-i
Kesir. Sîre, c.3,s.228.
408
Abdurrezzak-Musannef, .5,s.216-370.
409
İmamı Muhammed-Siyerül Kebir, c.2,s.587.
410
Vakıdî-Megazî. s.298;Abdurrezzak-Musannef, c.5,s.216370.
411
Vakıdî-Megazî,1367-1948 kahire baskısı, s.298.
406
192
eğmekten başka çareniz yok!” buyurdu.412 Nebbaş, Peygamberimiz (sav)’dan aldığı cevapla, Beni Kureyza
Yahûdîlerine döndü.413 Nihayet, Yahûdîler, Müslümanlardan Sa’d b. Muaz’ın hükmüne razı olacaklarını Peygamberimiz (sav)’dan istediler.
Sa’d b. Muaz’ın Beni Kurayza’ya Hükmü:
Sa’d b.Muaz: “Ben, onlar hakkında: Ustura tutan (büluğ çağına eren) erkeklerin boyunlarının vurulmasına;
mallarının, Müslümanlar arasında bölüşülmesine; çocuklarla kadınların esir edilmesine hükm ettim.” dedi. Peygamberimiz (sav): “Sen, onlar hakkında, Yüce Allâh’ı
yedi kat gökler üstünde Levh-i Mahfuzdaki hükmüne
uygun hüküm verdin!414
Varlığım kudret elinde tutan Allâh’a yemin ederim
ki, Onlar hakkın da bana açıkladığın hükmü, Allâh, bana
emr etmişti!415
Varlığım, kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki: Senin bu hükmünden, Allâh da, melekleri de, Müminler de, razı olmuşlardır!” buyurdu.416
Gerçekten de, Sa’d b. Muaz’ın, Beni Kurayza Yahûdîleri hakkında verdiği hüküm, Hz. Mûsâ’nın şeriatında
yer alan hükme uygun bulunuyordu.
412
Vakıdî-Megazî, c.2,s.501.
Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.556.
414
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.251;Vakıdî-Megazî,
c.2,s.512;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.426;Buharî-Sahih, c.5,s.5051;Müslim-Sahih, c.5,s.161;Taberî-Tarih,c.3,s.56;İbn-i HazmCevami’üs-Sîre,s.195;İbn-i Esir-Kâmil,c.2,s.186;İbn-i HaldunTarih,c.2,ks.2,s.31.
415
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.6,s.56
416
Vakıdî-Megazî,1367-1948 baskısı, s.299.
413
193
Yahûdîlerin mukaddes kitapları olan Tevrat’ta böyle
azgınlık eden bir kavm hakkında tatbik edilecek ceza
şöyle açıklanmaktadır:
“Bir şehre cenk için yaklaştığında anı sulha dâvet
edesin ve eğer, sana sulh cevabı verüp kapularını açar ise,
içinde bulunan kavmin kâffesi sana harac zügar olup
hizmet etsünler; eğer, Senin ile müsalehe etmeyüp cenk
eder ise, anı muhasara edesün.
Ve Allâh’ın Rab anı Senin eline teslim ettikçe
erkeklerin cümlesini kılıçtan geçüresin!
Emmâ nisvan ile çocukları ve hayvanları ve bütün
ganimeti yani ol şehirde bulunanın kâffesini yağma edüp
Allâh’ın Rabb’ın sana verdiği düşmanların ganimetini
yiyesin.
Bu tâifelerin şehirlerinden olmayıp Senden pek uzak
olan şehirlerin cümlesine öyle yapasın! Emmâ Allâh’ın
Rabb’ın sana miras olarak verdiği bu kavimlerin şehirlerinden hiçbir can sağ bırakmayasın” (Tevrat: Tensiye
bab 20, 10’10-16)
Bunun için, Beni Kurayza Yahûdîleri, haklarında
verilen bu hükme itiraz etmediler.
Bu ceza ve akıbetin, kendileri için mukadder bulunduğunu söylemelerin de, onu hak ettiklerini zımmen itiraf
vardır.417
Beni Kurayza Yurdunun Muhacirlere Verilmesi:
Sa’d b. Muaz, Beni Kureyzaların yurdunun yalnız
muhacirlere verilmesine hükm etmişti.418
417
Vakıdî-Megazî, c.2,s.503-506-514; İbn-i İshak,İbn-i HişamSîre, c.3,s.252.
418
İbn-i sa’d-Tabakat, c.2,s.77;Diyar Bekri-Hamis, c.1,s.559;
Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.666.
194
Ensar: “Biz Muhacir kardeşlerimizin yanında olmak
isteriz.” diyerek onların, bu surette, yanlarından ayrılmalarına razı olmadılar.
Sa’d b. Muaz: “Ben, onların, sizin yurdunuzdan ve
yardımlarınızdan müstağni kalmalarını, minnetiniz altında bulunmaktan kurtulmalarını istemiştim.” dedi.419
Peygamberimiz (sav), Muhammed b. Mesleme’ye
emretti: Beni Kurayza Yahûdîlerinin erkekleri, elleri
boyunlarına bağlanarak bir tarafa götürüldüler.
Kadınlarla çocukları da kaleden çıkarılıp başka bir
tarafta toplandılar.
Peygamberimiz (sav), Abdullâh b. Selâm’ı onların
üzerine dikti.
Beni Kurayza’dan Alınan ganimet Malları:
Peygamberimiz (sav), Beni Kurayza Yahûdîlerinin
kalelerinde bulunan her çeşit silâh, kumaş, elbise vesair
malların bir araya toplanmasını emr etti.
Misver b. Rifâa der ki: “Kalede, bin beş yüz kılıç, üç
yüz zırh gömlek, iki bin mızrak, bin beş yüz kalkan bulundu. Kaleden, pek çok ev eşyası, kapkacak, erzak, mal
koyun, sığır ve saka develeri çıkarıldı. Bunların hepsi bir
araya toplandı. Küp ve kaplardaki, içkiler döküldü.
Câbir b. Abdullâh, içki küplerini kıranların arasında
idi.420 Peygamberimiz (sav), ganimet mallarının Remle
bit-i Hârisî’in evine taşınmasını, deve ve davarların da,
orada yayılmaya bırakılmasını emretti.”421
419
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.77-78;İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser,
c.2,s.72;Semhudî-Vefa’ül-Vefa, c.1,s.308; Diyar Bekrî-Hamis,
c.1,s.559; Halebî-İnsan-Ül-Uyun, c.2,s.666.
420
Vakıdi Megazî, c.2,s.509-510.
421
Vakıdî-Megazî, c.2,s.513.
195
Esir Yahûdî erkekleri, Medine’ye elleri boyunlarına
bağlı olarak gönderildiler.
Bu, zayıf imanlı olanlara, Müslümanların ve Müslümanlığın kuvvetini göstermek içindi.422
Beni Kureyza Yahûdîlerinden tutuklanan erkeklerin
sayısı altı veya yedi yüz kadardı.423 Daha fazlasını söyleyenler mübâlağa etmişlerdir.424
Erkeklerle Kadıların Kaldıkları Yerler:
Beni Kurayza erkekleri, Usâme b. Zeyd’in konağında, kadınlar ve çocuklar da, Remle bint-i Hâris’in Konağı’nda kaldılar.425
Yemeleri için, Peygamberimiz (sav), yükler dolusu
hurma gönderdi.426
Hz. Ali İle Zübeyr b. Avvam’ın Esir Boyunlarını
Vurmaya Memur Edilmesi:
Peygamberimiz (sav) , ertesi günü çarşıya gitti. Orada Ebû Cehm’ül Adevî ’nin eviyle Ahcar-üz-Zît arasında
uzunca bir çukur kazılmasını emretti.
Eshab, oraya çukur kazdılar.
Peygamberimiz (sav), orada yüksekçe bir yerde ileri
gelen eshabı ile birlikte oturdu.
Hz. Ali ile Zübeyr b. Avvam, onların boyunlarının
vurulmasına memur edildiler.427
Huyey b. Ahtab, elleri boynuna iple bağlı olarak getirildi. Üzerindeki kıymetli elbiseyi kimseye nasip olmasın
diye iyice yırtmıştı428
422
Diyar Bekri-Hamis, c.1,s.559.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam, c.3,s.252;Vakıdî-Megazî, c.2,s.518.
424
İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.252.
425
Vakıdî-Megazî, c.2,s.512-513.
426
İmamı Muhammed-Siyerül Kebir, c.3,s.1029; VakıdîMegazi, c.2,s.512-513.
427
Vakıdî-Megazî, c.2,s.513.
423
196
Oğlu ile bağlı olarak beraber gelmişlerdi. Peygamberimiz (sav)’a baktı. Peygamberimiz (sav), O’na: “Ey
Allâh düşmanı, nasıl, Allâh, bana, Seni yenmek, ele geçirmek imkânı ve fırsatını vermez mi imiş?” buyurdu.
Huyey b. Ahtab,”Evet!429
Vallâhi, sana karşı duyduğum düşmanlıkta kendimi
aslâ kınamıyor, kusurlu bulmuyorum! 430
Ben, bu toplumu ayaklandırdım. Amma, Allâh, kabul
etmedi. Galibiyeti sana verdi.431
“Allâh’ın düşürdüğü, muhakkak düşer!” dedikten
sonra, oradaki halka:
“Ey İnsanlar! Allâh’ın emrinde mahzur ve zarar yoktur!
Bu bir yazgıdır, kaderdir, büyük ve çetin bir öldürme
hadisesidir ki, Allâh, onu, İsrâil oğullarına yazmıştır!”
Oturunca, kendisinin boynu vuruldu.432
Huyey b. Ahtab’tan sonra oğlunun da, boynu vurul433
du.
Peygamberimiz (sav): “Esirlerinize karşı iyi ve güzel
muamele ediniz!
Onlara, öğle vaktinde süt ve su içiriniz! Kalanları hava serinleyince öldürünüz. Onlar üzerinde, güneşin sıcaklığı ile kılıcın sıcaklığını birleştirmeyiniz!” buyurdu.
428
İbn-İ İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.252,Vakıdî-Megazî,
c.2,s.513.
429
Vakıdî-Megazî, c.2,s.513-514.
430
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.252; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.514.
431
Vakıdî-Megazî, c.2,s.514.
432
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.252; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.514.
433
Belâzürî-Fütuh-ül-Büldan, c.1,s.24; Ebû Ubeyd-Kitab’ülEmval, s.243.
197
Sıcak bir gündü. Esirlere, öğle vakti süt içirdiler, su
içirdiler ve yemek yedirdiler.434
İçlerinden, Ka’b b. Esed, Hakkı, bile bile inadı yüzünde boynuna vurulanlardandı.
Resûlüllâh (sav), idam işine Sa’d b. Muaz’ı vazifelendirdi.
Sa’d, kalanları teker teker getirip boyunlarına vurdurdu.435
Zamanla Müslümanlara iyiliği dokunan birkaç kişi,
bazı Müslümanların isteği ile af edildi. Buluğ çağına girmemiş erkek çocuklar af edildi. Bu emri bizzat Peygamberimiz (sav) vermiştir.436
Beni Kurayzalıların idamına geceye kadar devam dildi. Yakılan hurma dallarının ışığından faydalanarak gece
şafak kayıp oluncaya kadar işleri bitirildi.
Hendeğe atılan cesetlerin üzerlerine toprak serpildi.437
Beni Kurayza kadınları, kocalarının, erkeklerin akıbetini öğrenince, çığlıklar kopardılar, yakalarını yırttılar,
başlarını açtılar, dağıttılar. Ellerini yüzlerine çarpa çarpa
feryad ettiler. Medine, onların feryatları ile inledi.438
Esir kadınlardan Reyhane, Müslüman oldu ve Peygamberimiz (sav), diğer zevceleri gibi ona da mehrini
ödeyip zevceliğe kabul etti.439
Peygamberimiz (sav), İslâmi hukuk gereği esirleri ve
ganimet mallarını beşte biri Allâh yolundaki harcamalara
434
Vakıdî-Megazî, c.2,s.514.
Vakıdî-Megazî, C.2,S.516.
436
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.255; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.517.
437
Vakıdî-Megazî, c.2,s.517.
438
Vakıdî-Megazî, c.2,s.518.
439
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.8,s.129-130.
435
198
çıkarıldıktan sonra, kalan beşte dördü, üç bin yetmiş iki
hisseye bölünüp, Müslümanlara dağıtıldı. Esir kadın ve
çocukların sayısı bin adetti. Bunlarda, satışa çıkarılmadan
önce, beşte biri ayrılmıştı.
Müslümanlar, bu Gazada, iki şehid verdiler.
SA’D B. MUAZ’IN VEFATI
Sa’d b. Muaz, Hendek Savaşına Giderken, Hamel b.
Sâ’dâne’nin;
“Biraz bekle! Çarpışmaya katıl Hamel!
Ölmek, ne güzel olur, gelince ecel!”
Bet’ini okuyarak çarpışmaya gidiyordu.440
Annesi Kebşe bint-i Râfi: “Ey oğlum! Koş, kavuş!
Geç kaldın!” diyordu.
Savaşta, kol damarı, ok yarasıyla kesildi. Çok kan aktı. Hatta damardan fışkıran kan, Peygamberimiz (sav)’ın
üzerine değdi. Resûlüllâh (sav), yarayı üç defa ateşle
dağladı. Kanın akması azaldı.
Sa’d b. Muaz’ın Duası:
Sa’d, yarasının ağır, öldürücü olduğunu anlayınca:
“Ey Allâhım, eğer, Kureyş müşrikleriyle herhangi bir
çarpışma daha bıraktınsa, beni de o, çarpışmada bulunmak üzere sağ bırak; çünkü Resûlü’ne işkence ve kötülük
eden, O’nu yalanlayan ve yurdundan çıkaran, o, Kureyş
kavmiyle çarpışmayı özlediğim kadar çarpışmak istediğim bir kavm yoktur!
Ey Allâhım, eğer, bizimle onlar arasındaki çarpışma,
bu kadarla kalacaksa, aldığım yarayı benim için şehitliğe
sebep kıl! 441
440
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.421;Ahmed b.Hanbel-Müsned,
c.6,s.141; Taberî-Tarih, c.3,s.49; Süheylî-Ravdul-ünf, c.6,s.319.
199
Beni, manevi huzuruna al;442 fakat beni, Kurayza
Yahûdîlerinin cezalandırıldıklarını görüp, gözüm aydın
oluncaya kadar da, beni öldürme!443
Onların sana, Senin peygamberine, Senin dostlarına
olan düşmanlıklarının cezasın çektiklerini görmekle sevineceğim!” diyerek dua etti.444
Sa’d’dan, Beni Kureyzaların hükmü, cezası verilinceye kadar bir damla bile kan akmadı.445
Peygamberimiz (sav)’in emri ile Sa’d b. Muaz, Kurayza yahûdîleri hakkında hükmünü verdi (Bkz: sayfa;
361-362).
Mezkûr hükmü verdikten kısa bir zaman sonra, Sa’d
b. Muaz vefat etti.
Sa’d b. Muaz İçin İlâhi Arşın Titremesi:
Sa’d b. Muaz, geceleyin ruhunu teslim ettiği zaman,
Cebrail (as), başına atlastan bir sarık sarmış olduğu halde, Peygamberimiz (sav)’in yanına gelerek: “Yâ Muhammed, kimdir bu ölü ki, kendisi için gök kapıları açıldı
ve Allâh’ın arşı titredi” dedi.
(Arş-ı Rahman’ın titremesi, Sa’d b. Muaz’ın vefatına
sevinçten ve ona kavuşmaktan ileri geliyordu.)446
441
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.238; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.525;Taberi-Tarih, c.3,s.49; İbn-i Hazm-Cevamiüs-Sîre, s.189190;İbn-i Kesir-Kâmil, c.2,s.182.
442
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.423.
443
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.238; Vakıdî-Megazî,
c.2,s.525;Taberi-Tarih, c.3,s.49; İbn-i Hazm-Cevamiüs-Sîre,s.189190;İbn-i Kesir-Kâmil,c.2,s.182.
444
Vakıdi-Megazî, c.2,s.525.
Ahmed b.Hanbel-Müsned, c.3,s.350; Darimî-Sünen,
c.2,s.156; İbn-i Esir-Kâmil, c.2,s.182
446
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.434; Hâkim-Müstedrek, c.3,s.206.
445
200
Peygamberimizin Sa’d. b. Muaz’ın Evine Gidişi
Peygamberimiz (sav), sabah namazını kıldıktan sonra Müslümanlarla birlikte hızla yürüyüp Sa’d’ın evine
gittiler
Eshabdan Mahmud b. Lebid der ki: “Resûlüllâh
(sav)’la birlikte biz de gittik. Peygamberimiz (sav), o
kadar hızlı yürüyordu ki, nihayet ayakkabılarımızın tasmaları koptu. Ridalarımız, boyunlarımızdan düştü.
Eshabdan bazıları: (Yâ Resûlallâh, hızlı yürümekten
yorulduk artık!) diyerek şikayetlendiler
Peygamberimiz (sav) “Hanzala’yı yıkamada olduğu
gibi, meleklerin yine bizi geçip Sa’d’ı yıkayıvereceklerinden korktum!” buyurdu.”
Sa’d b. Muaz’ın Evininde Melekler:
Resûlüllâh (sav), eve eriştiği zaman, Sa’d yıkanıyor,
annesi de: “Vay Sa’d’in annesinin başına gelenler!” diye
başlayan ağıtını yakıyor, ağlıyordu.
Resûlüllâh (sav): “Ölü üzerine ağlayan her kadın,
olmadık iyilikler sayarak yalan söyler.
Fakat Sa’d b. Muaz’ın annesi müstesnadır ki, o, onun
hakkında ne söylerse, yalan söylemiş olmaz!” buyurdu.
Seleme b. Esleme de: “Biz kapının önünde idik. Resûlüllâh (sav)’ın arkasından eve girmek istiyorduk.
Resûlüllâh (sav) içeri girdi. Evde üzerine kilim örtülmüş olan Sa’d’den başka kimse yoktu.
Resûlüllâh’ın yavaşladığını görünce, durdum. Kendisi bana: “Dur!” diye işaret edince, geri döndüm. İçerde
bir müddet oturduktan sonra çıktı:
“Yâ Resûlallâh, ben içerde kimseyi görmedim. Hâlbuki Senin yavaşladığını gördüm?” dedim.
201
Resûlüllâh (sav): “Oturmaya kadir olamadım; ancak
meleklerden birisi, kanatlarını benim için toplayıp
bükünce, oturabildim!” buyurdu ve: “Bu, sana ihsandır
Ebû Amr! Bu, sana ihsandır Ebû Amr! Bu sana ihsandır
Ebû Amr!” buyuruyordu.447
Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Muaz’ın annesine: “Artık, gözyaşın akmayıp dinse ve üzüntün gitse olmaz mı;
çünkü Senin oğluna ilk gülen Allâh ve ilk titreyen de, arş
olmuştur.448
Sa’d b. Muaz, Rabb’ına kavuşmayı, dünyadan ayrılıncaya kadar dilemiş, durmuştu!” buyurdu.449
Sa’d b. Muaz’ın Yıkanması:
Sa’d b. Muaz, yıkanırken, Peygamberimiz (sav), onun yanında bulunuyordu; Hâris b. Evs b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr ve Seleme b. Selâme su döküyordu.
Önce su ile sonra su ve sidr ile üçüncüsünde de, su ve
kâfurla yıkandı. Sonra, kızıl boz, üzeri yollu üç parça
beze sarıldı. Sonra, seririn üzerine konulup evden dışarıya çıkarıldı.450 Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Muaz’ın
cenazesinde bulunmak üzere, yeryüzüne yetmiş bin meleğin inmiş olduğunu haber verdi.451
Peygamberimiz (sav), bu cenazeyi otuz arşın taşıdı.
Sonra cenazenin önünden yürüdü.452
447
Vakıdî-Megazî, c.2s.526-527-528; İbn-i Sa’d Tabakat,
c.3,s.428-429.
448
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.434; Hâkim-Müstedrek, c.3,s.206.
449
Zehebî-S. Âlâm’ün…Nübelâ, c.1,s.216.
450
Vakıdî-Megazî, c.2,s.527;İbn-i İshak-Tabakat, c.3,s.432.
451
İn-i İshak, ibn-i Hişam-Sîre, c.3,s.429-430; ZehebS.Âlâmün’Nübelâ, c.1,s.213-214.
452
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.431.
202
İri gövdeli olan bu zatın cenazesi, taşıyıcılara çok
hafif geldi. Münafıklar bile, biz böyle hafif bir cenaze
taşımadık dediler.
Peygamberimiz (sav), bu sözleri duyunca: “O, Melekler tarafından taşındığından dolayı hafif geldi. Melekler, Sa’d’ın ruhu ile sevindiler ve arş, onun için titredi!” buyurdu. Şair Hassân b. Sâbit te, bir beyt’inde:
“Ebû Amr Sa’d’den başka kimsenin ölümüne İlâhi arş’ın
titrediğini işitmedik!” demiştir.453
Sa’d b. Muaz’ın cenaze namazını Peygamberimiz
(sav) kıldırdı.454
Ebû Saîd-ül-Hudrî der ki: “Bakı kabristanında Sa’d b.
Muaz’ın kabrini kazarken, toprağın her damlasından
üzerimize misk püskürülüyordu.455
Bakı kabristanının halk ile dolduğunu gördüm.456
Sa’d b. Muaz’ın Hayatından Özetler:
Sa’d b. Muaz; Peygamberimiz (sav)’in emriyle Mus’
ab b. Umeyr’in halkı İslâmiyete dâvet etmek ve Kur’ân
okutmak üzere Medine’ye geldiği zaman, Müslüman olmuştu.
Sa’d b. Muaz’ın Müslüman olduğu gün, Abdul’Eşhel
oğullarından kadın erkek Müslüman olmayan kalmamıştı. Mus’ab b. Umeyr ile Sa’d b. Muaz’ın halası oğlu Es’
ad b. Zürare, halkı orada İslâmiyete dâvete koyulmuşlardı.
Sa’d b. Muaz, son Akabe biatında bulunmuştu.
453
İbn-i Abdul-Ber-İstiab, c.2,s.605.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.433; Ahmed b. Hanbel-Müsned,
c.3,s.360.
455
Vakıdî-Megazî, c.2,s.528;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.431;
Zehebî-S.Âlâm-ün-Nübelâ, c.1,s.209-214.
456
Vakıdî-Megazî, c.2,s.528;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.431-432.
454
203
Bedir Savaşı’nda bulunmuş Evsilerin sancağını taşımıştı.457
Bedir’de, bazı Müslümanların çarpışmadan kaçındığı
an, O, ayağa kalkarak:
“Biz, Sana iman ve Seni tasdik ettik. Bize getirdiğin
şeyin hak ve gerçek olduğuna şehadet ettik. Bu hususta
dinlemek ve itaat etmek üzere Sana kat’i sözler de verdik.
Yâ Resûlallâh, nasıl istersen öyle yap; biz, Seninle
birlikteyiz.
Seni, hak din ve Kitapla gönderen Allâh’a hamd olsun ki, Sen, şu denizi gösterip dalarsan, biz de, Seninle
birlikte dalarız! Bizden bir kişi bile geri kalmaz!
Yarın, bizimle birlikte düşmanımıza karşı gitmeni
istemez değiliz.
Harpte direnmek, güçlüklere göğüs germek, düşmanla karşılaştığımızda da, Sana sadakat göstermek, bizim şiârımızdır.
Umulur ki, Allâh, Sana, bizden, gözünü aydın edecek
kahramanlıklar gösterecektir.
Allâh’ın bereketiyle yürüt bizi!” demiş ve bu sözü ve
davranışı ile Peygamberimiz (sav) çok sevinmiş ve neşelenmişti.458
Sa’d b. Muaz, Uhud Savaşı’nda, halk, oraya buraya
dağılırken, Peygamberimiz (sav)’ın etrafından ayrılmayıp sebat edenlerdendir. Vefat ettiği zaman otuz yedi yaşında idi.
Sa’d b. Muaz, uzun boylu, iri yapılı, ak benizli, güzel
yüzlü, güzel gözlü ve güzel sakallı idi.459)460
457
458
459
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.420-421.
İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.2,s.267.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.421-430-433.
204
MEKK’NİN FETHİ
Fetih Tarihi:
(Medine’den yola çıkış; Hicretin sekizinci yılının Ramazan ayında,461 Ramazandan iki gece geçince, Medine’
den Mekke’ye doğru yola çıkıldı.462
Mekke, ramazanın on üçünde fethedildiğinde463 ve
cuma gününe rastladığına göre 464 Medine’den pazartesi
günü yola çıkılmış olur.
Mekke’ye giriş; Mekke, ramazanın on üçünde, cuma
günü fethedildi.465
Mekke ile Medine arasındaki yolculuk on bir gün sürdü. 466
460
M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi.
Vakıdî-Megazî, c. I, c. 6.
462
Ahmed b. Hanbel Müsned, c. III, s. 87; İbn-i Sa’d-Tabakat,
c. II, s. 138.
463
Abdurrezzak- Musannef, c.V. s. 374.
464
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.VI, s. 342; Halebîİnsanül’uyun. c.III. s. 27.
465
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.VI, s. 342; Halebîİnsanül’uyun, c. III, s. 27.
466
Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c. III, s. 542.
461
205
Fetih Sebebi:
Kureyş müşriklerinin Hudeybiye Huahedesi’ni bozarak Peygamberimiz (sav)’ın müttefiki ve akrabası olan
Huzâalar’ı, kendilerinin müttefikleri bulunan Benî Bekirlere öldürtmeleri ve Peygamberimiz (sav) tarafından yapılan anlaşma teklifini red etmeleri idi.
Hicret’in altıncı yılında Hudeybiye’de, Peygamberimiz (sav) ve Kureyş müşrikleri arasında yapılmış olan
muahedenin 8. ve 9. maddelerine göre, Peygamberimiz
(sav)’in da, Kureyşilerin de akd ve ahdlerine girmek isteyenler serbest bırakılmışlardı.467
Muahede ve musaleha yazdırma işi bittiği sırada,468
Rasûlüllâh (sav)’ın akd ve ahdine girmek isteyen girsin!
Denilince: 469 “Peygamberimiz (sav): “Yanıma katılacak
olan kişiler hakkında da bu yoldaki taahhüd ve şartlarım,
aynen câridir!” buyurmuştu.470
Bunun üzerine, Huzâalar, Kâ’b oğulları sıçramışlar:
“Biz Muhammed’in ahdine ve akdine girdik! 471
Yâ Resûlallâh! Biz senin yanındayız! Bizim bu sözümüz, gerimizde ki kavmimiz olan kişilerin de adınadır!”
demişlerdi.472
Kureyşler de: “Yanımıza katılacak olan kişiler için
de, bizim bu yoldaki taahhüd ve şartlarımız câridir!” de-
467
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. III, s. 332;Vakıdî-Megazî,
c.II, s. 611.
468
Belazürî-Ensabül’eşraf, c. I, s. 350.
469
Taberî-Tarih, c.III, s.79.
470
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 210.
471
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.III, s.332; Vakıdî-Megazî.
c.II, s.612.
472
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 612.
206
mişlerdi.473 Bunun üzerine, Bekir oğulları sıçrayıp “ Biz
de, Kureyşlerin akdine ve ahdine girdik!474
Bizim bu sözümüz, gerimizde ki, kavmimizden olan
kişilerinde adınadır!” demişler, böylece, Bekir oğulları,
Kureyşlerin, Huzâalara da, Peygamberimiz (sav)’ın ahdi
akdine dâhil olmuşlardı.475 Huzâalara, Pegamberimiz
(sav)’in dedesi Abdulmuttalip b. Haşim’in andlaşması ve
müttefiki idiler.
Kureyşilerin müttefiki olan Beni Bekirlere gelince;
bunları. Ötedenberi Huzâalara aralarında düşmanlık vardı.
Esved b. Rezn’üddilî ’nin müttefiki olan Benî Hadramilerden Mâlik b. Abbad ismindeki adam, ticaret maksadıyla yola çıkıp Huzâaların yurdlarının ortasına geldiği
sırada, Huzâalılar tarafından baskına uğratılarak öldürülmüş ve malı alınmıştı.
Bekir Oğulları da, buna karşılık bir adam öldürmüşlerdi. Böylesi sebeblerden dolayı iki kabilenin araları açıktı.
Huzâalıların Yardımına Cevap:
Peygamberimiz (sav)’ın zevcesi Hz. Meymune bint-i
Hâris’in bildirdiğine göre: Peygamberimiz (sav): “O’nun
evinde gecelediği ve namaz için kalkıp abdest aldığı
sırada, üç kere: “Lebbeyk!” (Dâvetine icabet ediyorum!),
üç kerre de: “Nusırte!” (Sen yardım edilmiş oldun!)” buyurdu.
Hz. Meymune: “Yoksa yanında bir kimse mi var?”
diye sordu.
473
474
475
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 210.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. III, s. 332.
İbn-i ishak İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 32.
207
Peygamberimiz (sav): “Şu Kâ’b oğullarının recez
okuyucusu feryad ederek bana sesleniyor ve imdatlarına
yetişmemi istiyor! Kendilerine karşı Kureyşlerin, Benî
Bekirlere yardım ettiklerini söylüyor!” buyurdu.476
Hâdisenin vuku’ bulduğu sabah da, Peygamberimiz
(sav), Hz. Âişe’ye: “Huzâalarda bir hadise çıktı!” buyurdu.477
Hz. Âişe: “Yâ Rasûlallâh! Kılıç onları yok etmişken,
Kureyşiler, Seninle aralarındaki muahedeyi bozmağa mı
kalktılar dersin?” diye sordu.
Peygamberimiz (sav): “Onlar, Allâh’ın olmasını dilediği iş için muahedeyi bozdular!” buyurdu.
Hz. Âişe: “Yâ Resûlallâh! Bu iş, hayırlımıdır, yoksa
zararlı mıdır?” diye sordu.
Peygamberimiz (sav) “Hayırlıdır!” buyurdu.478
Huzâalıları Medineye Gelişi:
Aradan üç gün geçmişti.
Peygamberimiz (sav), halka sabah namazını kıldırmıştı.479
Arkası halka dönük olarak mescidde oturuyordu.
Kureyş müşrikleri, Beni Bekirleri gizlice destekleyerek Huzâaları yenip onlardan öldüreceklerini öldürdükleri ve böylece, Peygamberimiz (sav)’la aralarındaki ahdü mîsakı bozdukları zaman, Amr b. Sâlim’ül’ Hu-zaî,480
yanına Huzâalardan kırk süvari alarak, başlarına gelenleri
476
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 163; TaberanîMûcemüssagîr, c. II, s. 73.
477
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 5.
478
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 788, Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s.5.
479
Kastalanî-Mevahibülledünniye, c. I, s. 192; Diyar BekrîHamis, c. II, s. 77.
480
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 36.
208
anlatmak ve yardımını dilemek üzre,481 Medine’ye Peygamberimiz (sav)’ın yanına geldi ve başucuna durdu.482
Amr b. Sâlim, şairdi.483
Peygamberimiz (sav)’ın yanına gelince, söylemiş olduğu şiirini okumasına izin istedi.
Peygamberimiz (sav), izin verice şiirini okudu.
Şiirinde meal olarak şöyle diyordu:
“Ey Allâhım! Ben, bizim babamızla O’nun babası
arasındaki eski ittifakı arıyor ve yardımını diliyorum.
O zaman biz baba mevkiinde idik. Sen ise, oğul
mevkiinde idin.
Sonra Müslüman olduk, sana yardımdan el çekmedik.
Öyle ise, Allâh’ın sana hazırlamış olduğu yardımla
bize destek ol!
Allâh’ın kullarını çağır, acele gelip imdadımıza yetişsinler!
İçlerinde, Allâh’ın Resûlü de olduğu, yapılan zulme,
öfkesinden renkten renge girdiği, savaşmaya hazırlandığı
bir büyük ordunun başına geçmiş bulunduğu halde, denizler gibi köpükler saçarak akıp gitsinler; çünkü Kureyş, verdikleri sözde durmadılar, seninle yaptıkları en
sağlam misakı bozdular. Bizi Mekke’nin aşağı tarafındaki yerimizde gözetlediler, gafil avladılar.
Hâlbuki onlar, hem çok zayıf ve önemsiz, hem de
sayıca çok az idiler.
Benim, kimseyi yardıma çağırmayacağımı, sandılar.
Bizi, Vetir’de geceleyin uykuda iken birden baskına
uğrattılar.
481
482
483
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 789,
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c IV, s. 36.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, c. 293.
209
Bizi, rükû ve sücüd halinde, Müslüman olduğumuz
halde, öldürdüler!”484
Peygamberimiz (sav): “Siz kimi suçluyor ve suçlu
buluyorsunuzdur?” diye sordu.
Amr b. Sâlim “Beni Bekirleri!” dedi. Peygamberimiz
(sav): “Hepsi mi?” diye sordu.
“Hayır! Suçladığımız, onların amcaoğulları Benî Nüsafelerdir! Kamın başkanı da, Nevfel b. Muaviyetünnüsâfidir!” dediler.
Peygamberimiz (sav): “Bu, Beni Bekirlerden bir kabiledir.” buyurdu.
Peygamberimiz (sav): “Ben, Mekkelilere adam gönderip bu işi, onlara soracak, kendilerini, bazı hususları
seçmekte muhayyer kılacağım!” buyurdu.485
Şair Hassân b. Sâbit te söylediği bir şiirde: Beni
Kâ’blarlardan birçok kişilerin, kılıçları kınlarında sokulu
olduğu halde, Mekke’nin Bathası’nda, Kureyşiler tarafından öldürülüp bıraktıklarını açıklar.486
Öldürülenler, yirmi veya yirmi üç kişi idi.487
Peygamberimiz (sav), Amr b. Sâlim’in şiirin dinledikten sonra ridasını eteği toplayarak ayağa kalktı ve kalkarken de:
“Eğer, Kendime yardım ettiğim şeylere, Beni Kâ’
blara yardım etmezsem, ben de yardım görmeyeyim! 488
484
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 36-37.
Vakıdî-Megazî, c.II, s.786; İbn-i Aziz’den naklen ZürkanîMevahib Şerhi, c. II, s.292.
486
Taberî-Tarih, c. III, s. 113.
487
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 4; Zürkanî-Mevahib Şerhi, c.
II, 787.
488
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 791; İbni Sa’d-Tabakat, c. II, s. 134.
485
210
Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim
ki, Kendimi ve ev halkımı koruduğum şeylerle bunları da
koruyacağım! 489
Huzâalar, bendendir. Ben de Huzâlar’danım! 490
Ey Amr b. Sâlim! Sen, yardım edilmiş oldun!” buyurdu. O sırada, Peygamberimize gökte bir bulut göründü.491
Gök gürlemeye başladı.
Peygamberimiz (sav): “Bu gök gürlemesi, Beni Kâ’blara yardıma işarettir! Bu Bulut, yağmur yağdırırcasına
Benî Kâ’blara yardım olunacaktır!” buyurdu.492
Peygamberimiz (sav), kalkıp Hz. Âişe’nin evine gitti. Çok gazaplı idi. Su istedi ve yıkandı. Hz. Âişe, suyu
üzerine dökerken: “Beni Kâ’blara yardım etmezsem,
Allâh’da, bana yardım etmesin!” 493 Buyurduğunu işittim.494 Rasûlüllâh (sav)’ın Benî Kâ’blara yapılana, öyle
kızdığını gördüm ki, O’nun kızdığı bir kızmayı o zamana
kadar hiç görmemiştim!” demiştir. 495
Peygamberimiz (sav)’ın Kureyşilere Mektubu:
Peygamberimiz (sav), Kureyş müşriklerine bir yazı
gönderdi. Gönderdiği yazı da şöyle buyurdu:
“Bundan sonra derim ki: Siz, ya beni Bekirlere olan
ittifakınızdan vaz geçer, geri durursunuz, ya da, Huzâalardan öldürülenlerin diyetlerini ödersiniz!
489
Abdurrezzak Musannef, c. V, s. 374.
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 5.
491
İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 37.
492
İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 37; Taberî-Tarih,
c.III, s. 112; İbn-i Esir-Kâmil, c.II, s. 240; İbn-i Kayyım-Zad. c. II, s.
179; İbn-i Seyyid-Uyunül’eser, c. II, s. 165.
493
İbn-i Abdul’berr, İstiab, c.III, s. 1176.
494
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 789.
495
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 161.
490
211
Bunlardan birini yerine getirmeyecek olursanız, sizinle savaşacağımı bildiririm!”496
Peygamberimiz (sav)’in bu mektubunu Kureyşilere
Eshabdan Damra götürdü.
Damra, Kendilerinin üç şeyden birini seçmekte muhayyer, serbest bırakıldıklarını: Ya öldürülen Huzâalıların kan bedellerini ödemek veya Beni Bekir, Beni Nüfâselerle olan ittifak, ahd ilgilerini kesmek zorunda olduklarını, ya da, Hudeybiye Muahedesi’ni bozan kötülükleri yüzünden kendileriyle savaşılacağını Kureyşilere
tebliğ etti.497
Peygamberimiz (sav)’ın Tekliflerini Kureyşîlerin
Red etmesi:
Kuraza b. Abd-i Amr b. Nevfel b. Abd-i Menaf: “Beni Bekirler, uğursuz; yaramaz bir kavimdir.498
Beni Bekirlerden Nüfâseler de yoksulluk ve darlık
içindedirler.499
Huzâalardan öldürülenlerin kan bedellerini biz ödeyemeyiz. Bunu ödemeye kalkmak, bizde tüy tozak (El içi
Kadar yer) bırakmaz.500
Nüfâselerle ittifak ve ahd ilişkimizi kesmemize gelince: Araplar içinde Nüfâseler kadar şu beytullâhı ziyaret
eden, beytullâhı tâzime onlar kadar özenen bir kavm yoktur. Onlar, bizim müttefiklerimizdir.501
496
497
İbn-i Hacer-Metalibül’âliye, c. IV, s. 243.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 786; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII,
s. 40.
498
499
500
501
İbn-i Hacer-Metalibül’âliye, c. IV, s. 243.
Vakıdî-Megazî, c II, s. 786.
İbn-i Hacer-Metalibül’âliye, c. IV, s. 243.
Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II, s. 292.
212
Biz, onlarla ittifak ve ilişkimizi kesmeyiz;502 fakat
biz, onunla savaşacağımızı bildirelim!” dedi.
Damra, hemen geri dönüp Kureyş müşriklerinin söylediklerini Peygamberimiz (sav)’e haber verdi.
Kureyş müşrikleri, İslâm elçisini bu biçimde red ettiklerine pişman olup Hudeybiye muahedesini yenilemek
üzre Ebû Sufyan b. Harb’ı Medine’ye gönderdiler. 503
Muahedeyi yenile, mütareke süresini de uzat! dedi504
ler.
Ebû Sufyan Medine Yolunda:
Ebû Süfyan, âzatlısı ile birlikte iki hayvana binip Medine’ye doğru hızla yol almaya başladı. Mekke’den yola
çıkıp peygamberimiz (sav) doğru gidenlerin ilki kendisi
olduğunu sanıyordu.505
Peygamberimiz (sav), Eshabına: “Ebû Süfyan, Hudeybiye Muahedesini sağlamlaştırmak ve mütareke süresini uzatmak için yanınıza gelmek üzeredir;506 fakat hacetini elde edemeden öfke ile dönüp gidecektir!” buyurdu.507
Ebû Süfyan, Medine’ye geldi. Kızı ve Peygamberimizin zevcesi Ümmü Habibe’nin evine girdi. Peygamberimiz (sav)’ın döşeğine oturmak için yönelince, Ümmü Habibe, döşeği hemen dürüp babasının ona oturmasına engel oldu. Ebû Süfyan: “Ey kızcağızım! Sen, bu
döşeği, benden mi esirgiyorsun, yoksa beni döşekten mi
esirgiyorsun Anlayamadım? dedi.
502
503
504
505
506
507
İbn-i Hacer-Metalibül’âliye, c. IV, s. 243.
İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII, s. 44.
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 791.
İbn-i Hacer-Metalibibül’âliye, c. IV, s. 243.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. III, s. 37.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 719.
213
Ümmü Habibe:
“Hayır! Bu, Rasûlüllâh (sav)’ın döşeğidir.508 Müşrik,
onun üzerine oturamaz! 509 Sen ise, müşrik ve pis olan bir
kimsesin! Bunun için, seni, Rasûlüllâh (sav)’ın döşeğine
oturtmak istetmedim!” dedi. Ebû Süfyan: “Vallâhi, kızcağızım! Benim evimden ayrıldıktan sonra sana kötülük
gelmiş!...” dedi.510 Hz. Ümmü Habibe:
“Hayır! Allâh, bana, kötülüğü değil, İslâmiyeti Nasîp
etti. Sen ise, işitmez, görmez, taştan yapılmış putlara hâlâ
tapıp duruyorsun! Babacığım! Senin gibi Kureyş ulusu ve
yaşlısı olan bir kimse,511 nasıl olur da, İslâmiyette uzak
kalır?” dedi. 512
Ebû Süfyan: “Yazıklar olsun sana! Demek, ben, bunu
da, işitecektim? Ben, atalarımın tapa geldiklerini bırakacağım da, Muhammed’in dinine mi tâbi olacağım?” dedi.513 Ümmü Habibe’nin evinden çıkıp gitti.514 Doğruca,
mescide, Peygambermiz (sav)’ın yanına vardı.515
Ebû Süfyan Peygamberimizin Yanında:
Ebû Süfyan, Hz. Ümmü Habibe’nin, yaptıklarını ve
kendisinin de ona: “Sen, o bıraktığım gibi kalmamışsın!
Araplığı bırakmışsın!” dediğini anlattı.
508
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 38; Vakıdî-Megazî,
c.II, s. 792.
509
İbni Haldun-Tarih, c. II, ks. 2, s. 42.
510
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 38; Vakıdî-Megazî, c.
II, s. 791.
511
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 793; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s.
7; Mevahibülledünniye Şerhi, c. II, s. 293.
512
Zürkanî-Mevahibülledünniye Şerhi, c. II, s. 293.
513
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 793; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s.
7.
514
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 793.
515
İbn-i Hazm-Cevamiüssîre, s. 225.
214
Peygamberimiz (sav), gülümseyerek: “Ey Ebû Hanzala! Sen, demek böyle söyledin ha?” buyurdu.516
Ebû Süfyan:
“Yâ Muhammed! Ben, Hudeybiye Barışı’nda bulunamamıştım. O Muahedeyi pekiştir ve mütarekemizi uzat! 517 Gel! Aramızdaki muahadeyi bir yazı ile yenileyelim?” dedi.518
Peygamberimiz (sav): “Ey Ebû Süfyan! Sen, bunun
için mi geldin?” diye sordu.
Ebû Süfyan: “Evet!” dedi.519
Peygamberimiz (sav): “Biz, o aramızdaki ahid üzerine duruyoruz.520
Yoksa siz, bir hadise çıkarıp onu bozdunuz mu?”
buyurdu. 521
Ebû Süfyan: “ Allâh, korusun!522
Hayır! Öyle bir şey olmamıştır! 523
Biz ahdimizin ve barışımızın üzerinde duruyoruz.
Ona, ne aykırı davranışta bulunuruz, ne de, onu değiştiririz!” dedi.524
Peygamberimiz (sav): “Biz de, Hudeybiye Günü
yaptığımız mütareke ve musâlehanın üzerinde duruyoruz.
Ona, ne aykırı bir davranışta bulunuruz, ne de onu de-
516
517
518
519
520
521
Mus’abüzzübeyrî-Nesebi Kureyş, s.122.
Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 7.
Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 374.
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 532.
Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 374.
Vakıdî-Megazî. c. II, s. 792; Abdurrezzak-Musannef, c. V,
s. 374.
522
523
524
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 7.
Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 374.
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 532.
215
ğiştiririz!” buyurdu.525 Ebû Süfyan, muahedeyi yenilemek hususundaki dileğini tekrarladı;526
Fakat Peygamberimiz (sav), ona hiçbir cevap vermedi.527
Ebû Süfyan’ın Hz. Ebû Bekir’e Başvurması:
Bundan sora, Ebû Süfyan Hz. Ebû Bekir’in yanına
gitti. Peygamberimiz (sav)’la konuşmasını istedi.528 Dedi
ki: “Ey Ebû Bekir! Aramızdaki muahedeyi yenile! Mütareke müddetini uzat! Halkın arasını bul!”529
Hz. Ebu Bekir: “Ben, bu işi yapamam! 530
Bu, bana aid değil, Allâh ve Resûlü’ne aid bir iştir.531
Sen, Ömer’le de buluş!” dedi.532
Ebû Süfyan: “Öyle ise, beni himayeye alır ve bunu
halkın içinde açıklarmısın?” diye sordu.
Hz. Ebû Bekir: “Benim himayemde olanlar, Rasûlüllâh’ın himayesinde bulunanlardır!” dedi.533
Ebû Sufyan’ın Hz. Ömer’e Başvurması:
Ebû Süfyan: Hz. Ebû Bekir’den sonra, Hz. Ömer’e
gitti:534 “Ey Ömer! Aramızdaki muahedeyi yenile! Mütareke müddetini uzat! Halkın arasını bul! Düzelt! Dedi.535
525
526
527
528
529
530
531
532
533
534
535
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 792; Halebî-İnsan, c. III, s. 7.
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 7.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 38.
İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 38.
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212.
Taberi Tarih, c. III, s. 112.
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212.
Belazürî-Fütuhulbüldan, c. I, s. 42.
İbn-i Hazm-Cevamiüssîre, s. 225.
İbni İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 38.
Belazürî-Fütuhulbüldan, c. I, s. 42.
216
Hz. Ömer: “Demek muahedeyi bozdun ha? 536 Eğer
ondan yeni bir şey kalmışsa, Allâh, onu da yok etsin! 537
Onun sağlam, bitişik olan bir tarafı varsa, Allâh, onu da
kesip atsın!538
Ben, sizin için mi Rasûlüllâh (sav)’ın yanına gidip
şefaat dileyeceği? Ben mi bu işi yapacağım? 539
Vallâhi, ben, küçücük bir karıncadan başkasını bile
bulamasam, yine, ondan yararlanmaya çalışır, sizinle savaşırım!” dedi.540
Hz. Ömer’den bu sözleri işitince, Ebû Süfyan: “Sen
de, akrabalarından kötülükle cezalanasın! 541 Vallâhi,
kavmine karşı, senin kadar kötü ve sert davrananı görmedim.
Bir kavm, bir kavme karşı, başka bir kavmi silâh ve
yiyeceklerle destekleyecek olursa, muahedeyi bozmuş
olacakları tabiidir!” dedi.542 Kendi kendine:
Ben bugünkü gibi çetin bir gün görmedim! diyerek
söylendi.
Ebû Süfyan’ın Hz. Osman’a Başvurması:
Ebû Süfyan, Hz. Osman’a gitti ve: “Şu cemaat içinde
bana akrabalık yönünden senden daha yakın bir kimse
yoktur.
Sen, şu mütarekeyi uzat ve muahadeyi yenile; çünkü
sahibin seni, hiçbir zaman red etmez!
Vallâhi, ben, Muhammed’in, Eshabına yaptığı kadar
çok ikram yapan bir kimse görmemişimdir!” dedi.
536
537
538
539
540
541
542
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212.
Belazürî-Fütühulbüldan, c. I, s. 42.
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212.
İbn-i Hazm-Cevamiüssîre, s. 225.
İbn-İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 38.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 793.
Belazürî, Fütuhulbüldan, c. I, s. 42.
217
Hz. Osman: “Benim himâyemde olanlar, Rasûlü’llâh
(sav)’ın himayesinde bulunanlardır!” dedi.543
Ebû Süfyan’ın Hz. Ali’ye Başvurması:
Ebû Süfyan bundan sonra, Hz. Ali’nin evine gitti.
Dedi ki: “Ey Ali! Şu cemaat içinde akrabalık yönünden
bana en yakın olar sensin! Rasûlüllâh’a gidip benim için
şefaatçi ol!544 Araya girip kavmine karşı bağışlayıcı ol!
Onlar için Muahede ve mütareke yazısını yenilet!545
İki taraf halkı arasında himayeci, ara bulucu ol da,
Muhammed’le mütareke müddetinin uzatılmasını konuşup sağla!” dedi.546
Hz. Ali: “Bu, bana aid bir şey bir şey değildir. Allâh
ve Resûlü’ne aid bir iştir.547
Allâh, senin iyiliğini versin ey Ebû Süfyan! Vallahi,
Rasûlüllâh (sav), bir işe karar verdi mi 548 muhakkak, onu
yapar.549 Rasûlüllâh’ı ilgilendiren bir iş hakkında, ben,
hüküm veremem! 550
Bu iş üzerinde kendisi ile konuşamayız.
Hiç kimse, onun istemediği şeyi konuşamaz!” dedi.551
Ben, şu güne kadar ne yapacağını şaşırmış senin gibi
bir adam görmedim! Vallahi, ben, senin için yararlı olabilecek bir şey bilmiyorum;552 fakat sen, Beni Kinânelerin ulu kişisisin. Kalk, iki taraf halkını uzlaştırmak
543
544
545
546
547
548
549
550
551
552
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 793.
İbn-i Kayyım-Zadülmead, c. II, s. 179.
Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 375.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 794.
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212.
İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s.38.
Vakıdî-Megazi, c. II, s.794.
Ebû Yûsüf-Kitabülharac. s.212.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 794.
Ebû Yûsüf-Kitabül Harac, s.212.
218
için himayene aldığını ilân et; sonra da, yurduna çık git!
Halkın arasını bul!” dedi.553
Ebû Süfyan: “Bunun, benim için yaralı olacağını sanıyor musun?” diye sordu.
Hz. Ali: “Vallâhi, yarar sağlayacağını pek sanmıyorum; fakat senin için, bundan başkasını da bulamıyorum!” dedi.554
Ebû Süfyan’ın Olup Bitenleri Anlatması:
Kureyş müşrikleri, Ebû Süfyan’a: “Gerinde ne haber
var? 555 Bize Muhammed’den bir yazı getirdin mi? Veyâ
mütareke müddetini uzatabildin mi? Ya da, onun bize
savaş açmamasını sağlayabildin mi? 556
Ne getirdin?” diye sordular.
Ebû Süfyan: “Ben, kalbleri bir tek kalp haline gelmiş
bir kavmin yanından geliyorum!
Vallâhi, onlardan, yarar umduğum küçük, büyük, kadın, erkek birini bırakmaksızın hepsiyle konuştum. Onlardan, bir şey koparmayı başaramadım!557
Ebû Süfyan, başından geçenleri birer birer anlattı.
Onlar, sükûnetle dinlediler, en sonunda: Kureyş müşrikleri: “Yazıklar olsun sana! Vallâhi, Ali, sana oyun oynamış! Seninle ancak alay etmiş, eğlenmiş!” dediler.558
Peygamberimizin, Yol Hazırlığı İçin Emir
Vermesi ve Savaş Hazırlığını Gizli Tutması:
Ebû Süfyan Mekke’ye gidince, Peygamberimiz (sav),
kendisini yol hazırlığı görmesi için Hz. Âişe’ye emir ver553
554
555
556
557
558
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s.39.
İbn-i İshak, İbn-i hişam-Sîre, c.IV, s. 39.
Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II, s. 795.
Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 375.
İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 242.
219
di:559 “Yol hazırlığını yap, Bunu, hiç kimseye söyleme!
560
İşini gizli tut!” buyurdu.561
Hiç kimse, ne için hazırlanıldığını bilmiyordu.562
Peygamberimiz (sav)’in Gideceği Yeri Hz. Ebû
Bekir’e Açıklaması:
Hz. Ebû Bekir, Kızı Âişe’nin evinde yol hazırlığı
yaptığını görünce, bu hazırlığın ne için yapıldığını sordu
amma, Âişe, sustu, cevap vermedi.
O sırada Peygamberimiz (sav), geldi. Peygamberimiz (sav), Kureyşilerin üzerlerine gideceğini söyledi;
fakat Ebû Bekir’e, bu işi gizli tutmasını tembih etti ve
hemen hazırlanmasını ona emretti.
Hz. Ebû Bekir: “ Yâ Resûlallâh! Onlarla bizim aramızda bir muahede yok mu?” diye sorunca, Peygamberimiz (sav): “Onların Benî Kaaplara yaptıklarını işitmedin mi?563 Hudeybiye Muahede ve Mütarekesinin hükümlerine riayetsizlik edenlerin ilki onlar oldu.564
Onlar, ahidlerine vefasızlık ettiler ve muahedelerini
bozdular. Ben onlarla savaşacağım! Sana söylediğim şeyi
gizli tut, açığa vurma!” buyurdu.
Kimi, Rasûlüllâh (sav)’ın Şam’a gitmek istediğini,
Kimi sakîflere gitmek istediğini, kimisi de, Hevazinlere
gitmek istediğini sanıyordu.565
559
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 39,
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s.212.
561
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 796.
562
Kastalanî-Mevahibülledünniye. c. I, s. 192; TaberânîMûcemüssagîr, c. II, s. 73.
563
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 535.
564
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 213.
565
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 796.
560
220
Mekke Üzerine Yürüneceğinin Açıklanması:
Peygamberimiz (sav), sefer için hazırlanmalarını Eshabına emr etmiş; 566 fakat nereye gidileceğini gizli tutmuştu.567 Sonra Mekke’ye doğru gideceğini, Kureyşilerin üzerine yürüyeceğini bazılarına açıkladı.568
Mekke Yollarına Nöbetçiler Dikilmesi:
Peygamberimiz (sav), Mekke’ye giden dağ yollarını
ve geçitleri nöbetçilerle tuttu.569 Hz. Ömer de, onların
üzerine denetçi olarak vazifelendirdi.
Hz. Ömer, dağ yolları ve geçitler üzerinde dönüp dolaşmakta,570 nöbetçilere: “Rastlayacağınız, gizlice Mekke’ye geçip gitmek isteyen hiç kimseyi bırakmayacaksınız! Onlar geri çevireceksiniz!” demekte, hiç kimenin Mekke’ye gitmesine meydan vermemekte idi.571
Peygamberimizin Bu Konuda Düâsı:
Peygamberimiz (sav): “Ey Allâhım! Yurtlarına ansızın varıp kavuşuncaya kadar Kureyşîlerin casus ve habercilerini tut! Görmez ve işitmez yap! Kureyşîlerin gözlerini bağla! Beni birden bire görsünler! Birden bire
işitsinler!” diyerek Allâh’ düâ etti.572
Peygamberimiz (sav), çöl halkına, Medine çevresindeki Müslümanlara her tarafa davetçiler gönderdi ve:
“Allâh’a ve âhiret gününe imanı olan, ramazanda, Medine’de hazır bulunsun!” diyerek onları sefere dâvet
buyurdu.
566
567
568
569
570
571
572
İbn-i İshak, İbn-i hişam-Sîre, c. IV, s. 39.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s.134.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 797.
İbn-i Sa’d- Tabakat, c. II, s. 134.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 796.
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 10.
İbni İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 39-40.
221
Ebû İnebe Kuyusu Ordugâhında Toplanış:
Eslemler, Cüheyneler, Eşcalar ve daha başka Arap
kabileleri Medine’ye geldiler.
Ebû İnebe kuyusunda ordugâh kuruldu, toplanıldı.573
Ordu Mevcudu: on bin idi.574
Başka bir rivayete göre: on iki bindi 575
Muhacirler, yedi yüz kişi idiler. Yanlarında beş yüz at
vardı.
Müzeyneler bin kişi idiler. Yüzü atlı, yüzü zırhlı idi.
Eslemler, dört yüz kişi idiler. Otuz atları vardı.
Cüheyneler, sekiz yüz kişi idiler. Yanlarında elli
atları bulunuyordu.
Beni Kâ’blar beş yüz kişi idiler.576
Beni Süleymler, dokuz yüz veya bin kişi idiler.577
Gıfârîler, dört yüz kişi idiler.
Kays, Esed, Temim, daha başka kabilelerden de gelip
orduya katılanlar vardı.578
Muhacir ve Ensardan olup ta geri kalan yoktu.579
Peygamberimiz (sav), Medine’de, yerine Ebû Rühm
Külsüm b. Husayn’ı vekil bıraktı.580
Abdullâh b. Ümmü Mektûm’un vekil bırakıldığı da
rivayet edilir.581
573
574
575
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 799-800.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 40,
Ebülfida Sîre, c.III, s. 539; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.VIII,
s.3.
576
577
578
579
580
581
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 13.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 812-813.
İbn-i Esir Kâmil, c. II, s. 244.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam –Sîre, c. IV. s. 42.
İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 42.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 135.
222
Hâtıb’ın Kureyşilere Durumu Yazı ile Bildirmesi:
Peygamberimiz (sav), Mekke üzerine yürüyeceği sırada, Eshabdan Hâtıb b. Ebî Beltaa, Kureyşîlere hitaben
bir yazı yazarak Peygamberimiz (sav)’ın kendileri hakkındaki kararını bildirmek istedi.582
Yazısında şöyle dedi:
“Rasûlüllâh, Gaza’ya çıkacağını halka bildirdi.
Kendisinin sizden başkasına gitmek isteyeceğini sanmıyorum. Size gönderdiğim yazımla, yanınızda benim
bir iyiliğim ve minnet bulunmasını arzu ettim.”583
Hâtıb’ın Mektubu Bir Kadına Verip Göndermesi:
Hâtıb, bu mektubu, rivayete göre Müzeynelerin Acr
halkından Kenud adında bir kadındı.584
Kendisi, Ebû Amr b. Sayfî b. Hâşim’in azatlı cariyeerindendi. Sâre diye anılırdı.
Sâre, Medine’ye Peygamberimiz (sav)’ın geldiği
sırada, Peygamberimiz (sav), Mekke’yi feth hazırlığı yapıyordu.
Peygamberimiz (sav), Sâre’ye: “Müslüman olarak mı
geldin?” diye sordu. Sâre: “Hayır!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Öyle ise niçin geldin”? diye
sordu.585
Sâre: “Sizler, köle âzatlayıcısınız. Aşiret sahibisiniz!
Bir takım köle âzatlayıcılar da Bedir’de ölüp gittiler.
Ben, son derece muhtaç duruma düştüm.
Bana yiyecek ve binecek verseniz, beni giydirip kuşatsanız diye yanınıza geldim” dedi.586
582
583
584
585
586
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 797.
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 11.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798.
Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 88.
Diyar bekrî-Hamis, c. II, s. 78.
223
Peygamberimiz (sav): “Şarkı söylemelerin, ağıt yakmaların seni ihtiyaçtan kurtarmadı mı?” diye sordu.
Sâre: “Yâ Muhammed! Kureyşîler, kendilerinden birçok kimseler öldürüldüğünden bu yana şarkı dinlemeyi
bıraktılar. Bedir Vaka’asından sonra, benden bir şey söylememi isteyen olmadı. Ben de, şarkı söylemeyi, ağıt
yakmayı bıraktım.” dedi.
Peygamberimiz (sav), Abdulmuttalib oğullarını, Sâre’
ye yardıma teşvik etti. Hemen onu giydirip kuşattılar.
Bir’de hayvan bulup bindirdiler. Yol azığını da koydular.
Hâtıb b. Beltaa, Sâre’nin yanına vardı. Ona, on altın
ile bir elbise verdi.587 Bunlar, Kureyşilere yazdığı mektubu ulaştırma ücreti idi.
Hâtıb, Sâre’ye: “Bunu, elinden geldiği kadar gizli tut!
Mekke’ye giderken de, ana yoldan gitme; çünkü yol
üzerinde bekçiler var! Sen dağ yolu ve geçitlerinden
başka bir yol tutup Mahhacca’nın solundan Fuluk içine,
Akik yoluna doğru git!”dedi.588
Mektubun Ele Geçirilmsi ve Sorgu:
Sare, mektubu, başına yerleştirdikten sonra, üzerinden saçlarını bölük halinde örerek gizledi. Kureyşilere
teslim etmek üzre yola çıktı.
Hâtıb’ın bu uygunsuz tutum ve davranışı hakkında
Peygamberimiz (sav)’a gökten haber geldi.589
Peygamberimiz (sav), Hz. Ali ile Zübeyr b. Avvam
ve Mıkdad b. Esved’e: “Acele ediniz! Hah bahçesine
vardığınızda, orada yanında bir mektup bulunan, hayvan
üzerinde bir kadın bulacaksınız.
587
588
589
Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 88.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798-799.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 40-41.
224
Mektubu, ondan alınız ve bana getiriniz! 590 Kadını
serbest bırakınız.
Mektubu vermek istemezse, boynunu vurunuz!” buyurdu.591
Hah; Mekke ile Medine arasında, bir yer olup, Medine korularındandır.592
Hz. Ali ve arkadaşları, durmadan atlarını koşturarak
Hah Bahçesine varıp kavuştular. Orada yolcu bir kadına
rastladılar.593
Peygamberimiz (sav), Allâh (c.c.)’nin bildirdiğini,
Hz. Ali ve arkadaşlarına söylemiş, kadının taşıdığı mektubun vasıflarını onlara anlatmıştı.
Hz. Ali ve arkadaşları kadına: “Götürmekte olduğun
mektup nerede?” diye sordular.594
Kadın: “Benim yanımda mektup falan yok!” dedi.595
Bunun üzerine kadının devesini ıhdırdılar.596 Kadını
devenin üzerinden indirdiler. Eşyasını aradılar, hiçbir şey
bulamadılar.597 Hz. Ali: “ Allâh’a yemin ederim ki, Ne
Resûlellah (sav) yalanlanır, ne de biz yalanlanırız! Sen bu
yazıyı, ya kendiliğinden çıkarırsın, ya da seni soyar
590
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.I. s. 79;Buharî-Sahih, c. IV, s.
1941.
591
Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 88.
Yakut-Mucemmülbüldan, c. II, s. 335.
593
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 79; Buharî-sahih, c. VI, s.
60; Müslim-sahih, c. VI, s. 1941.
594
Ahmed b. Hanbel Müsned, c. I, s. 105.
595
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 79; Buharî-sahih, c.VI, s.
60.
596
Ahmed b. Hanbel Müsned, c.I, s. 105.
597
İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 41.
592
225
ararız!” dedi kılıcı sıyırdı. Ya mektubu çıkarırsın, ya da
kılıcı tepene indiririm!” dedi.598
Hz. Ali’nin, elbiseyi soymaya başladığını, işi sıkı
tuttuğunu görünce, kadın: “Siz, Müslüman değilmisiniz?”
dedi.
Hz. Ali ve arkadaşları: ”Elbette Müslümanız; fakat
Rasûlüllâh (sav), bize, senin yanında mektup olduğunu
söyledi.” dediler.599
Bunun üzerine, kadın, Hz. Ali’ye “Yüzünü başka yana çevir!” dedi. Hz. Ali, yüzünü çevirdi.
Kadın, başının örülü saçlarını çözdü. Mektubu oradan
çıkarıp Hz. Ali’ye verdi.600
Mektubu, Peygamberimize getirdiler.
Mektubun, müşriklerden bazı kişilere, Hâtıb b. Ebî
Beltaa tarafından gönderilmiş ve içinde, Peygamberimiz
(sav)’in savaş işinin onlara bildirilmiş olduğu görüldü.601
“Yâ Resûlallâh! Hâtıb, Allâh’a Rasûlüllâh’a ve Mü’
minlere hainlik etmiştir!” dediler.602 Peygamberimiz
(sav), haber gönderdi. Hâtıb’ı çağırttı.603
Hâtıb gelince. Mektup, kendisine okundu.
Peygamberimiz (sav): “Bu mektubu, tanıdın mı?” diye sordu.
Hâtıb: “Evet!” dedi.604
598
Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 88.
Taberî-Tefsir, c. III, s. 114.
600
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 41; Vakıdî-Megazî,
c. II, s. 798.
601
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I; s. 79; Buharî-Sahih, c. VI,
s.60.
602
Ahmed b. Hanbel Müsned, c. I, s. 105.
603
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798.
604
Hâkim –Müstedrek, c. III, s. 301.
599
226
Peygamberimiz (sav): “Bunu, sen mi yazdın?” diye
sordu. Hâtıb “Evet!” dedi.605
Peygamberimiz (sav): “Ey Hâtıb! Bu, ne iş? sen bunu
niçin yaptın?” diye sordu.606
Hâtıb: “Yâ Resûlallâh! Bu hususta hakkımda hüküm
vermeye acele etme! Ben, Kureyşiler içinde yanaşma bir
kişiyim. Asıl Kureyşilerden değilim.
Yanındaki Muhacirlerin Mekke’de âilelerini ve mallarını koruyacak akrabaları var.607
Ben ise, Kureyş cemaatı içinde ne soyu, ne de
kabilesi olan bir kişiyim. Üstelik çoluk çocuklarımda
onların yanında bulunuyor.608
Ben, bunu, onlara bir iyilik edeyim, kendilerini minnet altında bırakayım da oradaki ev hakkımı korusunlar
diye yaptım; yoksa bunu, küfre saptığım için yapmış
değilim!609
Yâ Resûlallâh! Vallâhi, ben, Allâh’a ve Resûlüne
iman etmişim ve dinimi de aslâ değişmemişimdir.610
Ben Müslüman olduğum günden beri Allâh hakkında
hiçbir şüpheye düşmemiş, küfür yoluna sapmamışımdır;611 fakat ev halkım hakkında endişe duyduğum için,
onların yanında bir iyiliğimi bulundurmak istedim.
İyi biliyorum ki, yüce Allâh’ın, onlara indireceği gazap karşısında benim mektubum kendilerine hiçbir yarar
605
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 109.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 41;Vakıdî-Megazî, c.
II, s. 798.
607
Ahmed b. hanbel-Müsned, c. I, s. 79-80.
608
İbn-i İshak, İbn-i hişam-Sîre, c. IV, s. 41.
609
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 80.
610
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s.41.
611
Vakidî-Megazî, c. II, s. 798.
606
227
sağlamayacak, gelecek azaptan onları kurtaramayacaktır!” 612
Yâ Resûlallâh! Ben, bu iyiliği, çoluk çocuğumla malıma onlardan gelebilecek zaralardan, Allâh (c.c.) belki
onunla korur diye yapmak istedim.
Muhacir Eshabından hiç biri yoktur ki, orada, kavım
ve kabilesinden bazı kimseler bulunsun da Yüce Allâh,
onun ev halkını ve malın onlardan korumamış olsun!”
dedi. Peygamberimiz (sav): “Doğru söyledin!” buyurdu.613
Yanındaki Eshabı da: “O, Size doğru söyledi! Bunun
hakkında hayırdan başka bir şey söyleyemeyiniz!” dedi
Hâtıb’ın Mekke’deki ev halkından maksadı, anası
614
idi.
Hz. Ömer, kendisini tutamayarak Hâtıb’a: “Allâh seni
kahretsin! Sen, hem Rasûlüllâh (sav)’ın dağ yollarını tuttuğunu görüyorsun, hem de Kureyş müşriklerine, Onun
gelmekte olduğu hakkında haber salıyorsun?” diyerek çıkıştı.615 Peygamberimiz (sav)’e: “ Yâ Resûlallâh! Bu
adam, Allâh’a Resûlüne ve Müminlere hainlik etmiştir.616
Yâ Resûlallâh! Bırak beni de, şu münafığın boynuna
vurayım?” dedi.
Peygamberimiz (sav): “İzin verecek olursam, onu
öldürecek misin? diye sordu.
Hz. Ömer: “Evet! Bana izin verirsen, öldürürüm!”
dedi.617 Peygamberimiz (sav): “Hayır!” 618
612
613
614
615
616
617
618
Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 89.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.I, s. 105.
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 12.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798.
Ahmed b. hanbel-Müsned, c. I, s. 105.
Ahmed b. Hanbel Müsned. c.II, s. 109.
Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 302.
228
Bu kişi, Bedir Savaşı’nda bulunanlardan değil midir?
O, Bedir Savaşı’nda bulunmuştur.620
Bedir Savaşı’nda bulunan bir insanı sen nasıl öldürürsün?621 Ne bilirsin? Belki, de Bedir Savaşı’na katılmış
olanlara, Bedir Gününde bakıp: (Siz, istediğinizi yapınız!
Ben, sizi bağışlamışımdır!
Cennet size vacip olmuş, siz, cennete girmeyi hak etmişinizdir!) buyurmuştur.” buyurdu.
Hz. Ömer’in gözleri doldu ve: “Yüce Allâh ve Resûlü
daha iyi bilir!” dedi.622
Yüce Allâh, Hâtıb’ın bu tutum ve davranışı münasebetiyle indiği (Mümtehıne sûresi 1-9 âyetlerinde) Mü’
minlerin böyle bir gaflete düşmemelerini beyan buyurmuştur. (Bkz. Mümtehıne 1-9 âyetlerinin tefsiri).
Medine’den Oruçlu Olarak Yola Çıkış:
Peygamberimiz (sav), ikindi namazından sonra, on
bin kişilik ordusunun başında Medine’den yola çıktı.623
Peygamberimiz (sav)’da, Müminler de oruçlu idiler.624
Peygamberimiz (sav), yola çıkarken: “Orucunu tutmak isteyen, tutsun! Orucunu, açmak isteyen açsın!” diye
nida ettirdi.625
Peygamberimiz (sav), orucunu tuttu. Müslümanlar
da, kendisiyle birlikte oruçlarını tuttular.626 Sulsul mevkiine eriştiler.627
619
619
Ahmed b. Hanbel Müsned, c.I, s. 105.
Buharî-Sahih, c. VI, s. 60; Müslim Sahih, c. V, s. 1941.
621
Ebülfida-İbn-i Kesir-Sîre, c. III, s. 539.
622
Ahmed b. hanbel-Müsned, c. I, s. 105.
623
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801,
624
Buharî-Sahih, c. V, s. 90.
625
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 135.
626
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 42; Taberî-Tarih, c.
III, s.135.
620
229
Burasının Medine’ye uzaklığı yedi mildir.
Zübeyr b. Avvam Öncü Birliğinde:
Peygamberimiz (sav), Zübeyr b. Avvam’ı iki yüz kişilik bir süvari birliğinin başında öncü olarak ileri gönderdi.628
Peygamberimiz (sav), Arc’a geldiği zaman, çok susadı. Susuzluğunu gidermek için başına su döktü. Yüzünü
yıkadı.629
Oruç, halka da ağır gelmeye başladı: “Yâ Resûlallâh!
Halk senin ne yapacağına bakıyorlar?” denildi.630
Peygamberimiz (sav), Usfan ile Emec arasındaki Kudeyd mevkiine gelince orucunu açtı.631
İkindi nazmından sora hayvan üzerinde iken bir bardak su getirtti. Halk kendisine bakarken, onu kaldırıp
içti.632
Peygamberimiz (sav), Müslümanlarında oruçlarını
açmalarını emr etti.633
Müslümanlardan bir cemâatın oruçlarını tutmaya devam ettikleri, kendisine haber verilince: “Onlar, emre
karşı gelenlerdir!” 634
Siz, sabahleyin düşmanınızla karşılaşacaksınız! Orucu açmak, sizin için zindeliktir!” buyurdu.635
627
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s.
135.
628
629
630
631
632
633
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 135.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801-802.
Ebülfida-İbn-i Kesir-Sîre, c. IV, s. 542.
Buharî-Sahih, c. V. S. 90.
İbn-i Hazm- Cevamiüssîre, c. IV. s. 42.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 139;İbn-i Hazm-Cevamiüssîre,
s. 227.
634
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 802; Ebülfida-Sîre, c. III, s. 542.
230
Peygamberimiz (sav), Sukyâ mevkiine gelince, Akra’ b. Hâbis, Kavminden on kişi ile gelip Peygamberimiz (sav)’ın yanına katıldı.636
Peygamberimiz (sav), Arc’a varıp konakladığı zaman, Müslümanların çoğu, Peygamberimiz (sav)’in nereye doğru gittiğini öğrenmek istiyorlardı.
Peygamberimiz (sav), Arc’da Eshabıyla oturup konuşurken, Kâb b. Mâlik “Ben Rasûlüllâh (sav)’ın nereye
gittiğini öğrenir size bildiririm.” dedi.
Kâ’b Peygamberimiz (sav)’in yanına geldi, Önüne
diz çöktü. Bir şiirini okudu.
Rasûlüllâh (sav), ona gülümsemekle iktifa etti. Ona
bir şey söylemedi.
Cuhfe ’de gecelendiği sırada, Hz. Ebû Bekir, bir rüya
gördü. Rüyasında: Peygamberimiz (sav)’la Eshabının
Mekke’ye yaklaştıkları zaman yanlarına dişi bir köpek
gelip sırtının üzerine yattığını ve memesinden süt aktığını
görmüştü.
Bunu anlatınca, Peygamberimiz (sav): “Kureyşilerin
erkek köpekleri gitti. Dişileri, sütlüleri geldi. Sizden akrabalık hakkını gözetmenizi isteyecekler.
Siz onlardan bazılarına rastlayacaksınız.
Eğer Ebû Süfyan’a rastlarsanız, onu öldürmeyiniz!”
buyurdu.637
Hz. Abbas’ın Peygamberimizle Yolda Buluşması:
Peygamberimiz (sav) amcası Hz. Abbas, yolda Peygamberimiz (sav)’la buluştu.638
635
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 802; Halebî, İnsanül’uyun, c. III, s.
15.
636
637
638
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 804.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 812.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 42.
231
Hz. Abbas, âilesi ile birlikte gelirken Cuhfe’de veya
Zülhuleyfe’de Peygamberimiz (sav)’le buluştu.639
Peygamberimiz (sav), Ona, yanındaki ağırlıklarını
Medine’ye göndermesini emr etti.640
Hz. Abbas, Peygamberimiz (sav)’in yanından hiç
ayrılmadı. Mekke’ye gelinceye kadar, her yerde Peygamberimiz (sav)’in yanında bulundu.641
Peygamberimizin savaş Düzeni:
Peygamberimiz (sav), Kudeyd’e gelince, orada konakladı. Sancaklar ve bayraklar bağlandı.642 Onları, kabilelere ve kabilelerin sancaktarlarına verdi.643
Müslüman olup orduya katılmış olan Uyeyne b. Hıns,
kabilelerin bayrak ve sancakları aldıklarını görünce canının sıkıntısından parmaklarını ısırmaya başladı.
Hz. Ebû Bekir, ona: “ Yoksa geldiğine pişmanlık mı
duyuyorsun?” diye sordu.
Uyeyne b. Hıns: “Ben, Kavmimin, Muhammed’le
birlikte bulunmadıklarına üzülüyorum.
Ey Ebû Bekir! Muhammed, nereye gitmek istiyor?”
dedi.
Hz. Ebû Bekir: “Allâh, nereye gitmesini dilerse, O,
oraya gidecektir!” diye cevap verdi.644
Kudeyd, Mekke ile Medine arasında, bol sulu bir
köydür.
Peygamberimiz (sav), Kudeyd’de bulunduğu sırada,
Süleymler, dokuz yüz veya bin atlı olarak geldiler.
639
640
641
642
643
644
İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 242.
İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 242.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 812.
İbn-i Sa'd-Tabakat, c. II, s. 135.
İbn-i Sa'd-Tabakat, c. II, s. 135.
Vakıdî-Megazî, c. IV, s. 801-804.
232
Onların zırhları sırtlarında, mızrakları ve silahları
yanlarında bulunuyordu.
Peygamberimiz (sav)’in onlara gönderdiği iki elçisi,
Peygamberimiz (sav)’in yanına gelmekte acele etmelerini söyleyince, derlenip toparlanarak gelmişlerdi.
“Yâ Resûlallâh! Biz, senin dayıların oluruz.
Bizim, savaş zamanında nasıl sebatlı, Seninle buluştuğumuz zaman, nasıl doğru sözlü olduğumuzu göreceksin!” dediler.
Süleymlerin yanlarında dürülmüş iki sancak ve beş
bayrak bulunuyordu. Bayraklar siyahtı:
“Yâ Resûlallâh! Bizim bayraklarımızı da bağla, istediğine ver!” dediler.
Peygamberimiz (sav): “Cahiliye Devri’nde bayraklarınızı taşıyan, bu gün de taşısın!
Evvelce, yanıma hepinizle birlikte gelen o güzel yüzlü, tatlı dili kişi ne yapıyor?
Siz, gidiniz, ordunun önüne geçiniz!” buyurdu. Onları
öncü birliği yaptı. Benî Süleymlerle, buluşuncaya kadar
bu vazifeyi Halid b. Velid Yapmıştı.645
Muhacirlerin Bayraktarları:
1-Hz. Ali;
2-Zübeyr b. Avvam;
3-Sa’d b. Ebî Vakkas;
Ensarın bayraktarları:
1-Evsîlerden Abdul’eşhel oğullarından Ebû Nâile;
2-Evsîlerin Zafer oğullarından Katade b. Nûman;
3-Evsîlerin Muaviye oğullarından Cebr b. Atik;
4-Evsîlerin Hârise oğullarından Ebû Bürde b. Niyar;
645
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 812-813.
233
5-Evsîlerin Hatma oğullarından Ebû lübabe b. Abdulmünzir;
6-Evsîlerin Ümeyye oğullarından Mübeyyaz;
7-Evsîlerin Sâide oğullarından Ebû Üseyd’üssaidî;
8-Benî Hâris b. Hazreçlerden Abdullâh b. Zeyd;
9-Benî Hâris b. Hazreçlerden Selime oğullarından
Kutbe b. Amir b. Hadide;
10-Benî Hâris b. Hazreçlerden Malik b. Neccar
oğullarında Umare b. Hazm;
11-Benî Hâris b. Hazreçlerden Mazin oğullarından
Salît b. Kays;
12-Benî Hâris b. Hazreçlerden Dinar oğulları;
Müzeynelerin Sancaktarları:
1-Numan b. Mukarrin;
2-Bilâl b. Hâris;
3-Abdullâh b. Amr;
Eslemlerin Sancaktarları:
1-Büreyde b. Husayb;
2- Naciye b. A’cem;
Cüheynelerin Sancaktarları:
1-Süveyd b. Sahr;
2-İbn-i Meks;
3-Ebû Zür’a;
4-Abdullâh b. Bedr.
Benî Kâ’bların Sancaktarları:
1-Bişr b. Süfyan;
2-İbn-i Şurayh;
3-Abr b. Sâlim.
Eşca’ların Bayraktarları:
1-Avf b. Mâlik;
234
Süleymlerin Sancaktarları:
1-Abbas b. Mirads’üs’sülemî;
2-Hufaf b.Nüdbe;
Süleymlerin Bayraktarları:
1-Haccac b. Ilât.646
Ebû Süfyan b. Hâris’le Abdullâh b. Ümeyye’nin
Peygamberimizle Buluşup Müslüman Olmaları:
Peygamberimiz (sav)’ın amcasının oğlu Ebû Süfyan
b. Hâris b. Abdulmuttalip ile Abdullâh b. Ümeyye, Mekke ile Medine arasındaki Nîkul’ukab mevkiinde buluştular.647
Nîkul’ukab, Cuhfe yakınındadır.
Ebû Süfyan, simaca, Peygamberimiz (sav)’ı kısmen
andıranlar arsında idi.648
Peygamberimiz (sav)’in sütkardeşi ve yaşıdı idi. Hz.
Halime, onu da günlerce emzirmişti.
Ebû Süfyan, Peygamberimiz (sav)’in dostu ve kardeşi idi.
Peygamberimiz (sav)’a; Peygamberlik gelince, düşman kesildi.649
Hiçbir düşmanın yapmadığı düşmanlığı yapardı. Şı’
b’e varıp ta Peygamberimiz (sav) ve Eshabını hicv ve
tahkir etmediği gün, yoktu!650
646
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 819; Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II,
s. 304.
647
648
İbn-i İshak İbn-i-Sîre, c. IV. s. 50.
Vakıdî-Megazî- c.II, s. 807; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV,
s.145.
649
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 806; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s.
49-50.
650
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 806.
235
Ebû Süfyan, yaratılıştan Şâirdi. Peygamberimiz (sav)’
ı hicv ve tahkir de yarışırdı.651
Peygamberimiz (sav)’le Eshabını yirmi yıl hicv ve
tahkir etmekten geri durmadı.
Kureyş müşriklerinin Peygamberimiz (sav)’le yaptıkları çarpışmaların hiç birinden geri kalmadı652
Müslümanlar, Şâir Hassan b. Sabit’e: “Sen de, onu
hiciv ve tahkir et!” demişlerdi.
Hassan b. Sâbit: “Rasûlüllâh (sav), izin vermedikçe
yapmam!” demiş, Peygamberimiz (sav)’den izin istemişti.
Peygamberimiz (sav): “Ben, babamın kardeşi olan
amcamın oğlunu hicv ve tahkir et! diye sana nasıl izin
verebilirim?” buyurmuştu.
Hassan b. Sâbit: “Ben, ondan, senin soyunu, hamurun
içinden kıl çeker gibi kolayca çekip ayırd eder, sonra onu
hiciv ve tahkir ederim!” demişti.653
Hz. Âişe der ki: “Rasûlüllâh (sav) (Siz de Kureyşîleri
hicv ve tahkir ediniz!
Çünkü hicv, onlara ok yağmurundan daha ağır gelir!)
buyurdu.
Abdullâh b. Revaha’ya: “Onları hicv et!” diye haber
saldı.
Abdullâh b. Revaha, onları hiciv etti; fakat Rasûlüllâh’ın hoşnud edemedi.
Rasûlüllâh, Kâ’b b. Mâlik’e, sonrada Hassân b. Sâbit’
e haber saldı.
Hassân b. Sâbit, Rasûlüllâh (sav)’ın huzuruna girince, (Demek, kükrediği zaman, kuyruğunu iki yanına
651
652
653
İbn-i Abdulber-İstiab, c. IV, s. 1764.
Vakıdî- Megazî, c.II, s. 807.
Vakıdî- Megazî, c.II, s. 807.
236
çarpan bu aslana haber salmanın zamanı geldi!) dedi.
Sonrada dilini çıkarıp hareket ettirdi ve: “Seni hak dinle
Peygamber gönderen Allâh’a yemin ederim ki: Ben
onların şahsiyet ve şereflerini dilimle, deri parçalar gibi,
parçalayacağım!” dedi.
Rasûlüllâh (sav): “Acele etme! Ebû Bekir, Kureyşîlerin soyunu sopunu en iyi bilendir.
Elbette benim soyun da onların içindedir.
Ebû Bekir, benim soyumu, sana iyice açıklasın!”
buyurdu.
Hassân, hemen Ebû Bekir’in yanına gitti. Sonra,
dönüp gelince: “Yâ Resûlallâh! Senin soyun bana iyice
açıklandı. Seni, hak dinle Peygamber olarak gönderen
Allâh (cc), yemin ederim ki, hiç şüphesiz seni onların
arasından, hamurdan kıl çeker gibi, kolayca çeker çıkarırım!” dedi.
Rasûlüllâh (sav)’ın Hassân’a: “Hiç şüphe yok ki sen,
Allâh ve Resûl’ü tarafından müdafaa yaptığın müddetçe,
Rûhulkudüs (Cebrâil (sav) seni destekleyip duracaktır.”
buyurduğunu kendisinden işitmişimdir,
Hassân b. Sâbit, Şâir Ebû Süfyan b. Hâris’e söylediği
bir şiirinde şöyle başlar:
Sen, Muhammed’i hiciv ve tahkir ettin öyle mi?
Ben de sana O’nun tarafından cevap veriyorum.
Bu iş de benim mükâfâtım senin de cezan, Allâh katındadır!
Sen, bütün iyilik ve hayırlar şahsında toplayan son
derece dürüst, ahlâkı, vefâkârlıktan ibaret bulunan Rasûlüllâh Muhammed’i hicv ve tahkir ettin öyle mi?
237
Babam, babamın babası ve bütün mevcudiyetimle
kendim, Muhammed’in şahsiyet ve şerefini sizden korumak için fedâdır!” 654
En sonunda, Allâh, Ebû Süfyan b. Haris’in kalbine İslâm sevgisini düşürdü.655
Ebû Süfyan b. Hâris bir gün, Kayserin huzuruna çıkar, Kayser, ona: “Sen kimlerdensin?” diye sorar.
Ebû Süfyan: “Ben, Ebû Süfyan b. Hâris b. Abdulmuttalib’im!” der.
Kayser: “Doğru söylüyorsun, sen, Muhammed b.
Abdullâh b. Abdulmuttalib’in amcasının oğlusun!” der.
Ebû Süfyan: “Evet! Ben, O’nun amcasının oğluyum.”
der. Ebû Süfyan der ki: “Rum Kayserinin yanında, ne
İslâmiyetten kaçıldığını, ne de, Muhammed’den başkasının tanındığını gördüm!
Bunu üzerine, kalbime, İslâmiyet sevgisi girdi.
İçinde bulunduğum müşrikliğin batıl ve boş olduğunu
anladım.
Ne çare ki, biz, akılları başlarında bir kavmla birlikte
bulunuyorduk. İnsanların, akıllarına ve görüşlerine göre
yaşadıklarını sanıyordum. Onlar bir yol tutup gittiler. Biz
de bir yol tutup gittik.
Şerefli ve yaşlı kişiler, putlarından yardım dileyerek
Muhammed’e karşı ayaklandıkları ve ataları yüzünden
Ona kızdıkları zaman, onlara uyduk!”656
Bir gün kendi kendime: “Ben, kimlere arkadaş oluyorum? Kimlerin yanında bulunuyorum? İslâm yolu, belli
olmuş ve kararlaşmış bulunuyordur.” dedim. Zevcemle
oğlumun yanına vardım. (Yola çıkmak için hazırlanınız.
654
655
656
Müslim -Sahih, c. IV, s. 1935-1938.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 811-812.
238
Muhammed’in yanınıza gelmesi çok yaklaşmıştır!) dedim.657
Karım ve oğlum (Canımız sana feda olsun!) 658
Arapların ve Arap olmayanların Muhammed’e tabi
olduğunu görüyorsun da, hâlâ, ona karşı düşmanlık mevkiinde bulunuyor, düşmanlıkta direnip duruyorsun?
Hâlbuki ona yardım etmek, herkesten çok sana
düşerdi. Ona yardım edenlerin ilki, Sen olmalı idin?”
dediler.
Uşağım Mezkûr’a: “Bir deve ile atımı, acele yanıma
getir!” dedim.659
Rasûlüllâh ile buluşmak maksadı ile Mekke’den yola
çıktık.660
Ebva’ya varıp indiğimiz zaman Rasûlüllâh (sav)’ın
öncü birliği oraya gelmiş bulunuyor ve Mekke’ye gitmek
istiyordu.
Rasûlüllâh (sav), benim kanımın dökülmesini helâl ve
gerekli kılmıştı. Bunun için öldürülmekten korktum ve
gizlendim.
Oğlum Cafer’in elinden tutup yaya olarak bir mil
kadar gittik. Sabahleyin Resûlüllah (sav)’ın yanına vardık.661
Halk, Takım takım geliyordu. Onlardan gizlendim.
Rasûlüllâh (sav), hayvanına bineceği zaman, kendisiyle görüşmek istedim.662 Bizden yüzünü başka tarafa
çevirdi.
657
658
659
660
661
662
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 50.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.IV, s. 50.
Vakıdî-Megazî, s. II, s.708.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807.
239
Yüzünü çevirdiği tarafa geçtim. Tekrar tekrar benden
yüzünü çevirdi.
Bütün yakın uzak her şey beni tuttu, sıktı! 663
Ona erişemedikçe, ben, bir ölü gibiydim. O’nun iyiliğini, merhametini ve bana olan yakınlığını düşünmüş,
bu yüzden, beni tutar diye ummuştum.
Rasûlüllâh (sav)’ın akrabası olduğum için, Benim
Müslüman olmama Resûlullah (sav)’ın da, Eshabının da
son derece sevineceklerini sanıyor ve şüphe etmiyordum.664
Rasûlüllâh (sav)’ın, benden yüz çevirdiğini görünce,
Bütün Müslümanlar da benden yüz çevirdiler.
Ebû Kuhafe ’nin oğlu, bana rastladı ve benden yüz
çevirdi.
Ensardan birisi beni kandırarak Ömer’in yanına yanaştırdı. Ona bakınca, bana: “Ey Allâh düşmanı! Rasûlüllâh (sav)’ın Eshabını inciten sensin ha?
O’na düşmanlığını yeryüzünün doğularına, batılarına
kadar ulaştırdın?” dedi.
Hemen amcam Abbas’ın yanına vardım: “Ey Abbas!
Ben, Rasûlüllâh’ın sevineceğini ummuştum. Kendisinden
umduğum iltifatı göremedim. Beni kabul etmesi için
onula konuş!” dedim.
Abbas: “Hayır! Vallâhi, O’nun senden yüz çevirdiğini gördükten sonra, kendisiyle tek kelime bile konuşamam! Rasûlüllâh (sav)’ı celâllandırmış olmaktan korkarım!” dedi.
Ey amca! Bâri gidip başvuracağım bir kimseyi bana
söyle” dedim.
Amcam: “İşte O!” dedi.
663
664
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.IV, s. 50.
240
Ali ile buluşup konuştum. O da, Abbas’ın sözlerinin
tıpkısını söyledi.
Abbas’ın yanına döndüm: “Ey amca! Bana, sövüp
sayan adamı, bu davranışından vaz geçir!” dedim:
“Bana, onu tarif et!” dedi.
“O, çok esmer tenli, kısa boylu, iki gözünün arası
yaralanmıştır.” dedim.
Amcam: “O, Numan b. Hâris’ünnecarî’dir” dedi.
(Ey Numan! Ebû Süfyan, Rasûlüllâh (sav)’ın amcasının oğludur ve benimde kardeşimin oğludur.
Rasûlüllâh (sav), her ne kadar ona kızmış bulunuyorsa da, ileride ondan hoşnud olacaktır. Bundan sonra,
kendisine herhangi bir surette hakaret etmekten vazgeç!
diye haber gönderdi.”665
Ebû Süfyan b. Hâris ile Abdullâh b. Ebî Ümeyye,
Peygamberimiz (sav)’in huzuruna girme çarelerini
araştırdıkları ve kendilerinden yüz çevrildiği sırada, Peygamberimiz (sav) zevcesi Ümmü Seleme de, onlar hakkında Peygamberimiz (sav) la konuştu: “Yâ Resûlallâh!
Biri amcanın oğlu ve sütkardeşindir. O birisi de, Amenin,
halanın oğludur ve hısımındır.666
Allâh, bunları sana Müslüman olarak getirdi.667
Bunlar, senin katında halkın en yaramazı olamazlar!”
dedi.668
Peygamberimiz (sav): “Bana, onların ikisi de gerekmez, Amcamın oğlu, benim haysiyet ve şerefime dili ile
lekelemek istedi! Amemin, halamın oğlu ve hısımım olan
665
666
667
668
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 808.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 810.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 810.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 810.
241
kişi ise, Mekke’de bana söylememesi gereken sözleri
söylemiştir!” buyurdu.669
Gerçekten de, Peygamberimiz (sav), Mekke’de iken,
bir gün, Kureyş müşriklerinin azılıları toplanıp Peygamberimiz (sav)’a ileri geri tekliflerde bulunduktan sonra,
Peygamberimiz (sav)’ın Peygamberliğini red etmişlerdi.
Rasûlüllâh (sav), onların yanında çok üzgün olarak
ayrılmış, uzaklaşmıştı.
Abdullâh b. Ebî Ümeyye ise, Peygamberimiz (sav)’in
peşini bırakmamış, yolda O’na “Ey Muhammed! Kavmın
sana yapacakları teklifleri yaptılar. Sen, onların tekliflerinden hiç birini kabul etmedin!
Sonra, dediğin gibi, Allâh katındaki mevkiini anlamak, sana inanmak, uymak üzre kendileri için istedikleri
şeyleri de yapmadın!
Sonra, kendilerine karşı üstünlüğünü ve Allâh katındaki mevkiini anlamak üzre kendin için edinmeni istedikleri şeyleri de yapmadın!
Sonra, kendilerini korkuttuğun azaplardan bazısına
hemen uğratmanı senden istediler. Onu da yapmadın!
Vallâhi, ben, sana bakıp dururken, sen, göğe bir
merdiven kurarak tırmanıp göğe çıkmadıkça ve oradan,
yanında senin dediğin gibi Peygamber olduğuna tanıklık
edecek dört melek getirmedikçe, sana hiçbir zaman
inanmam!
Allâh’a and olsu ki: Sen, bunu yapmış olsan bile benim seni tasdik edeceğimi sanmıyorum!” dedikten sonra
Peygamberimiz (sav)’in yanından ayrılmıştı.670
Peygamberimiz (sav), Hz. Ümmü Seleme’ye, bu
hususta nâzil olan (İsra suresi: 93) âyetini okudu.
669
670
Taberî Tarih, c. III, s. 114.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I, s. 315-319.
242
Hz. Ümmü Seleme: “Yâ Resûlallâh! Bu kişi senin
kavmındandır. Onun söylediği şeyi, bütün kureyş müşrikleri de söylemişler ve hakkında onun gibi âyetler de
inmiştir. Sen, onun suçundan daha ağırını da afetmiş bulunuyorsundur.
O, amcanın oğludur ve onun sana akrabalığı vardır.
Sen de, onun suçunu bağışlamaya en lâyıksın!” dedi.671
Ebû Süfyan b. Hâris der ki: “Gidip O’nun kapısına
oturdum. Cuhfe’ye varıncaya kadar oturmaktan ayrılmadım. Ne kendisi, ne de, Müslümanlardan hiçbiri benimle konuşmuyordu.
Her Konakladığı yerde kendim Rasûlüllâh’ın kapısında duruyor, oğlum Caferde ayakta dikiliyordu.
Rasûlüllâh, beni gördükçe, yüzünü benden çeviriyordu.
Ezahır yokuşundan Mekke’nin Ebtah Vadisine inince, Rasûlüllâh’ın kapısına yaklaştım. Bana baktı. Bu
bakış, O’nun bana ilk yumuşak bakışı idi. Kendisini gülümseyeceğini de ummaya başladım.”672
Hz. Ali, Ebû Süfyan b. Hâris’e: “Rasûlüllâh (sav)’a,
arka tarafından var. Yusuf’un kardeşlerinin Yusuf (sav)’a
söylediği sözü söyle ki: ( Allâh’a yemin ederiz ki,
Allâh, Seni gerçekten bizden üstün kılmıştır! Biz,
doğrusu, sana karşı yaptıklarımızda suçlu idik!) dediler. Yûsüf Suresi: 91.
Bundan daha güzel bir söz bulunabileceği kabul edilemez” dedi.
Ebû Süfyan b. Hâris, böyle yapınca, Peygamberimiz
(sav), Hz. Yûsüf’ün kardeşlerine söylediği bildirilen:
“Size, bu gün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur!
671
672
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 810-811.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 808-809.
243
Allâh, sizi yarlığasın. O, Esirgeyicilerin en esirgeyicisidir.” (Yûsüf Suresi: 92 mealli âyetini okudu.673
Ebû Süfyan b. Hâris, Peygamberimiz (sav)’ın: “Bana
onların ikisi de gerekmez…” buyurduğunu haber aldığı
zaman: “Vallâhi, ya yanına girmeme izin verecektir, ya
şu oğlumun elinde tutup yeryüzünde açlıktan, susuzluktan ölünceye kadar çekip gideceğiz! 674
Sen ki benim hem akrabam, hem de halkın en ulusu,
yumuşak huylusu, en iyilikseveri bulunuyorsundur!” demişti.675
Peygamberimiz (sav), Ebû Süfyan’ın bu sözünü işitince, her ikisine de acıdı ve kendisinin huzuruna girmelerine izin verdi, girdiler ve Müslüman Oldular.676
Ebû Süfyan b. Hâris Müslüman olduktan sonra, utancından başını kaldırıp Peygamberimiz (sav)’ın yüzüne
bakamazdı.677
Söylediği bir şiirle: Geçmişteki tutum ve davranışlarından üzür diledi.678
“Hayatına and olsun ki: Ben, Lât putunun süvarileri,
Muhammed’in süvarilerini yensin diye sancak taşıdığım
gün, gecenin başında yolcu olup yolunu şaşıran ve gecesi
kapkaranlık olan bir kimse idim. Şimdiki zamanım ise,
yolum gösterilip selâmete ve hidayete ermiş bulunduğum
zamandır…” diye başlayan şiirini okuduğu zaman, Pey-
673
İbn-i Abdulber-İstiab, c. IV, s. 1674; İbn-i KayyımZadülmaad, c. II, s. 181.
674
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 811.
675
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 811.
676
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 811.
677
İbn-i Abdulber-İstiab, c. IV, s. 1674; İbn-i KayyımZadülmaad, c. II, s. 181.
678
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 43.
244
gamberimiz (sav): “Her kovulan ve sürülenlerle seni
sürdüm, kovdum!” diyen sen değilmiydin?679
Hayır! Belki, her kovulacak ve sürülecek yerde,
Allâh, seni kovdu ve sürdü!” buyurdu.
Ebû Süfyan “Yâ Resûlallâh! Ben, o sözü, cahillikte
söylemiştim. Sen, afivkârlık ve usluluk ve yumuşak huylulukta halkın başında gelirsin!” dedi.680
Ebû Süfyan’a Tanınan Üstünlük:
Hz. Abbas: “Yâ Resûlallâh! Ebû Süfyan, kavmimizin
eşraflarından ve yaşlı başlılarındandır.681
Övülmeyi, üstün tanınmayı, üstün tutulmayı seven bir
adamdır. O’na, övüneceği bir şey lûtf etsen olmaz mı?”
dedi.
Peygamberimiz (sav): “Olur! Kim, Ebû Süfyan’ın
evine girerse, sığınırsa, ona emân verilmiştir!” buyurdu.682
Ebû Süfyan: “Benim evime mi? Benim Evime mi?”
dedi. Peygamberimiz (sav): “Evet!” buyurdu:683
Ebû Süfyan: “Benim evimin ne genişliği var ki?”
dedi.684
Peygamberimiz (sav): “Kim Kâbe’ye girer, sığınırsa,
ona emân verilmiştir!” buyurdu.685
Ebû Süfyan: “ Kâbe’nin ne genişliği var ki?” dedi.686
679
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 43-44; Taberî-Tarih,
c. III, s.114.
680
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 811.
681
Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376.
682
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818.
683
Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376.
684
Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376.
685
Beyhaki’den Naklen Ebülfida –Sîre, c. III, s. 552; ibn-i
Abdulber-İstiab, c.IV, s.1679
686
Beyhaki’den Naklen Ebülfida –Sîre, c. III, s. 552
245
Peygamberimiz (sav): “Kim Mescid-i Haram’a girer,
sığınırsa, ona emân verilmiştir!” buyurdu.687
Ebû Süfyan: “ Mescid-i Haram’ın ne genişliği var
ki?” dedi.688 Peygamberimiz (sav): “Kim kapısını üzerine kapayıp evinde oturursa, ona emân verilmiştir!”689
Kim silâhını elinden bırakırsa ona emân verilmiştir!”
buyurdu.690
Ebû Süfyan: “ İşte, bu, geniştir!” dedi.691
Ebû Süfyan’ın Geri çevrilip Kendisine
İslâm Ordusunun Geçişinin Seyrettirilmesi:
Peygamberimiz (sav), Hz. Abbas’ı Mekke’ye gitmek
üzere boz katırına bindirdi. Hz. Abbas Ebû süfyan’ı terkisine alıp yola çıktı.
Peygamberimiz (sav), Hz. Abbas’ın arkasından adam
gönderdi: “Abbas’a yetişiniz ve onu bana geri çeviriniz!”
buyurdu.
Hz. Ali, Abbas’a yetişti; fakat Abbas, geri dönmek
istemedi ve: “Rasûlüllâh (sav), Ebû Süfyan’ın Müslüman olduktan sonra, Mekke’ye varınca, oradaki Müslümanların azınlığından yararlanarak küfre dönmesinden
mi korkuyor ola?“ dedi.
Elçi: “Öyle ise, onu burada tut, bırakma!” dedi.
Hz. Abbasda orada tuttu.
Peygamberimiz (sav): “Ey Abbas! Onu vadinin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazının yanında
687
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 46; Yakûbî-Tarih,
c.II, s. 59.
688
Beyhaki’den Naklen Ebülfida –Sîre, c. III, s. 552
689
Beyhaki’den Naklen Ebülfida –Sîre, c. III, s. 552; İbn-i
İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 46; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818.
690
Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376; Halebî-İnsanül’uyun,
c. III, s. 19.
691
Beyhaki’den Naklen Ebülfida İbn-i Kesir–Sîre, c. III, s. 552
246
tut da Müslümanların, Allâh ordusunun ihtişamını görsün!” buyurdu.
Hz. Abbas, Peygamberimiz (sav)’in emri üzerine Ebû
Süfyan’ı alıp vadinin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazına doğru götürdü.692
Hâkim b. Hizam’la Büdeyl b. Verkada yanlarında bulunuyordu. 693
Hz. Abbas, Müslümanların, Ebû süfyan’ı, birden vurup öldüreceklerinden korktuğu için, onu bir tepe üzerine
oturttu.694
Ebû Süfyan, kendisinin öldürülmek için oraya götürüldüğünden korktu amma, Abbas, Biz gadr eder (Ahde
vefasızlık gösterir, sözünde durmaz) değilizdir.695
Peygamber sülalesinde ahde vefasızlık olmaz!696
Hayır! Benim tarafından yapılacak seninle ilgili işler
var!”697
Ebû Süfyan: “O, ne ise, haydi, yapmaya önce ondan
başlasan a?” dedi.
Hz. Abbas: “Halid b. Velid’le Zübeyr b. Avvam, yanına geldikleri zaman anlarsın!698
Eğer, sen, şu yolu takip gitmiş olsaydın, ben, seni bir
daha göremeyecektim. (ölüp gidecektin)!” dedi.699
692
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818. Buharî-Sahih, c. V,s.91.
693
Mûsâ b. Ukbe’den Naklen, Ebülfida-Sîre, c. III, s.549-550.
Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376.
695
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818; Heysemî-Mecmauzzevaid, c.
VI, s.172; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII, s. 6.
696
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818.
697
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818; Heysemî-Mecmauzzevaid, c.
VI, s.172.
698
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s.172.
699
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818.
694
247
Ebû Süfyan, Erâk yakınındaki dar boğaza durup da
oradan geçenleri gördüğü zaman, Hz. Abbas’ın sözünün
mânâsını anladı.700
Peygamberimiz (sav): “Bütün kabileler, silâh ve teçhizatlarını kuşanacaklardır!” diye orduya nida ettirdi.701
Müslümanları savaş düzenine koydu.
Kabileler, başlarında Kumandan ve başkanları olduğu
halde 702 bayraklarını çekerek geçmeye başladılar.703
Peygamberimiz (sav) ilk önce, başlarında Halid b.
Velid olduğu halde, Beni Süleymleri gönderdi.
Onlar bin kişi idiler.
İki sancaklarından birini Abbas b. Mirdas’üs’sülemî,
diğerini Hufaf b. Nüdbe, bayraklarını da, Haccac b. İlât
taşıyordu. 704
Ebû Süfyan: “Kim bu?” diye sordu.
Hz. Abbas: “ Halid b. Velid’dir!” dedi.
Ebû Süfyan: “Şu bizim delikanlı mı?” diye sordu.
Hz. Abbas: “Evet!” dedi.
Halid b. Velid; Hz. Abbas’la Ebû süfyan’ın karşısına
gelince, üç kerre tekbir getirdi. Arkadaşları da tekbir getirdiler.
Peygamberimiz (sav)’ın alayı hareket halinde iken,
Hz. Ömer, saf düzenini bozdurmamak için bağırıyor: 705
“Âhiriniz, evvelinize gelip kavuşuncaya kadar yavaş yü-
700
701
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 172.
Mûsâ b. Ukbe’den Naklen, İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.VIII,
s.6.
702
703
704
705
Vakıdî-Megazî, c. II, s.918.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818-619.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 821.
248
rüyünüz !” diyerek emirler veriyor, alay çavuşluğu yapıyordu.706
Hz. Abbas: “Ey Ebû Süfyan! Şüphe yok ki Allâh,
dilediği kimseyi, dilediği şeyle yükseltir.
Muhakkak ki Ömerde, İslâmiyetin yükselttiği kişilerdendir!” dedi.707
Ebû Süfyan: “Gidiver artık ey Abbas! Ben, hiç bir
zaman, bu günkü gibi ne bir ordu, ne de bir cemâat gördüm!” dedi.708
İslâm ordu birlikleri, Zî Tuva’ya varınca, orada durdular ve Peygamberimiz (sav)’ı beklediler.709
Peygamberimiz (sav)’de Zî Tuva’ya geldi ve orada
durdu.710
Süvariler her yanından gelip Peygamberimizin çevresinde toplandılar ve Peygamberimiz (sav)’i ortalarına aldılar.711
Kur’ânı Karim de:
“Hani bir zaman, o kâfirler, Seni tutup bağlamaları ve öldürmeleri, ya da, yurdundan çıkarmak için
tuzaklar kuruyorlardı.
Onlar, bu tuzağı kurarken, Allâh da onun karşılığını yapıyordu. Allâh, tuzak kuranlara mukabele edenlerin hayırlısıdır. (Enfal Suresi: 30) buyurarak
açıklamış olduğu üzre, Peygamberimiz (sav), sekiz yıl
706
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s, 172; Zürkanî- Mevahib Şerhi,
c. II, s. 307.
707
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 821.
708
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s.172.
709
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
710
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre,
c.II, s.47.
711
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II,
s. 320.
249
önce, bir gece, müşrikler tarafından kuşatılan evinden ve
kendisi için sıyırılmış kılıçlar arasından Yâsin sûresinin:
“Yâsîn! O hikmet dolu Kur’ân’a yemin ederim ki:
Sen, hiç şüphesiz gönderilmiş Peygambersin! Doğru
yol üzerindesin!
Bu Kur’ân, kudretiyle her şeye üstün gelen, Rahmetiyle yaratıkları esirgeyen Allâh’ın indirdiği bir
kitaptır ki, yakın ataları ahiret azabıyla korkutulmamış, bu yüzden kendileri gaflet içinde kalmış olan
bir kavmi onunla korkutman için sana indirilmiştir.
And olsun ki, bunların çoğunun üzerine o söz
(azap) hakk olmuştur. Artık onlar iman etmezler!
Gerçekten biz, onların boyunlarına öyle Lâleler
geçirdik ki, bunlar çenelerine kadar dayanmıştır!
Şimdi onlar, kafaları ve burunları yukarı kaldırılmış haldedirler.
Biz, onların önlerinden bir sed, arkalarından da
bir sed çektik. Böylece onları sarıverdik; artık, onlar,
gerçeği göremezler! (Yâsîn Suresi: 1-9) mealli âyetini
okuyarak çıkıp Sevir Mağarası’na girmişti.712
Peygamberimiz (sav), Mekke’nin aşağısından geçerken devesini Mekke çarsısındaki, Hazvere’de durdurmuş:
“Vallâhi, biliyorum ki sen, Allâh’ın yarattığı yerlerin
en hayırlısı ve yüce Allâha’da, bana da. En sevgili olanısındır! Senden zorla çıkarılmamış olaydım, senin halkın beni, senden zorla çıkarmamış olsalardı, senden çıkmaz, ayrılmazdım!” diyerek duyduğu üzüntüyü açıklamıştı.713 Yüce Allâh, o zaman, sevgili Peygamberine:
712
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.II, s. 123—130; İbn-i EsirKâmil, c.II, s. 101-106.
713
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. IV, s. 305; İbn-i Mace-Sünen,
c. II, s. 1037.
250
“Her halde, o Kur’ânın tepliğini sana farz kılan
Allâh, Seni, yine döneceğin yere (Mekke’ye) döndürecektir!” buyurmuştu.714
Yüce Allâh, sekiz yıl içinde Kureyş müşriklerini,
Bedir’de ağır bir hezimete uğratmış, bütün kabilelerden
topladıkları on bin kişilik güçlü bir ordu ile bir ay gece
gündüz uğraştıkları Medine Muhasarasında da hiçbir şey
yapamadan elleri boş olarak geri çevirmiş;
Beni Kaynuka’, Beni Nadîr, Benî Kureyza ve Hayber
Yahûdîleri gibi güçlü ve azılı düşmanlarını ortadan kaldırmış; En sonunda, Mekke’yi feth ettirip kendisini sevgili yurduna döndüreceği hakkında yapmış olduğu vadini
de yerine getirmek üzre on bin kişilik güçlü bir ordu ile
Mekke’nin başucuna getirmiş bulunuyordu.
Peygamberimizin gönlü bütün bunlardan dolayı
Allâh’a karşı derin şükran ve minnet duyguları ile dolu
idi.
Bildirildiğine göre: Peygamberimiz (sav), Zî Tuva’
ya gelince, hayvanının üzerinde durdu.
Başına, Yemen işi siyah bir bez parçasından sarık sarmıştı.715
Çevresinde binlerce Müslümanın toplandığını 716 Yüce Allâh’ın, kendisine en sonunda, Mekke’nin fethini de
ikram ve ihsan etmek üzre olduğunu görünce duyduğu
derin minnet ve şükrandan dolayı başını Allâh’a karşı,
714
Kasas sûresi: 85.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47; İbn-i Esir-Kâmil,
c.II, s.246.
716
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; Zürkanî-Mevahib Şerhi, c.II, s.
321.
715
251
Tevazuyla önüne doğru eğdi. O derece eğildi ki, sakalının ucu, nerdeyse devesinin semerine değiyordu!717
“Ey Allâhım! Hayat, ancak Âhiret hayatıdır!” buyurdu.718
Zî Tuvâ’da Peygamberimiz İçin Yapılan Kulübe:
Peygamberimiz (sav)’e, gerek Mekke’ye girişinde,
gerek Mekke’den çıkışında içinde kalmaları için Zî Tuvâ’da bir kulübe yapıldı.719
Peygamberimiz (sav), geceyi orada geçirdi.720
Sabah namazını dağ eteğindeki sert yerde kıldı.721
Müşriklerle Çarpışmak İçin Hazırlanmaları:
Peygamberimiz (sav), Mekkeli müşriklerin çarpışmak için asker topladıklarını haber aldı.722
Kureyş müşrikleri, Peygamberimiz (sav)’le çarpışmak için Evbaş (ayak takımı insanlar) ve müttefiklerini
toplayıp harp hazırlığına başladılar. Kureyş müşriklerinin
ileri gelenleri, Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebî cehl gibi
insanlar Mekkelileri çarpışmaya ve Müslümanlara Mekke’ye sokmamak için olanca güçleriyle çarpışmaya and
içtiler.723 Çarpışmak üzere silâhlanıp Handeme mevkiinde toplandılar.724 Handeme, Mekke dağlarındandır.725
717
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 48; Vakıdî-Megazî, c.
II, s. 824
718
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; Halebî-İnsanül’uyun, c.III,
s.27; Zürkanî- Mevahib Şerhi, c. II, s. 321.
719
Yakut-Mucemmülbüldan, c. IV, s. 441.
720
Nesaî-Sünün, c. V, s. 199; Yakut-Mucemmülbüldan, c. IV,
s. 441.
721
Nesaî-Sünün, c. V, s. 199.
722
İbn-i Hazm-Cevamiüssire, s.231.
723
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823; Taberî-Tarih, c.III, s.118.
724
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49; Taberî-Tarih,
c.III, s.118.
725
Yakut-Mucemmülbüldan, c. II, s. 392.
252
Peygamberimizin Savaş Talimat Vermesi:
Peygamberimiz (sav), Mekkelilerin hazırlıklarını haber alınca, ordusunu savaş düzenine koydu.726
Sağ kol, sol kol, Kalb ve öncü birliği olmak üzre orduyu dört’e ayırdı.727 Zübeyr b. Avvam’ı, sol kol birliklerinin başına geçirdi.728
Bunlar, Muhacirlerle onların süvarilerinden, mürekkeb birliklerdi.729
Zübeyr b. Avvam’a, Mekke’ye Küdâ mevkiinden girmesini 730 bayrağını, Mekke’nin yukarısındaki Hacun
mevkiine dikmesini emretti.731 Bayrağı dikmeni emrettiğim yerde,-ben gelinceye kadar- ayrılma!” buyurdu.732
Peygamberimiz (sav), Halid b. Velid’i sağ kol birliklerinin kumandanlığına tayin etti.
Halid b. Velid’e, Mekke’ye aşağı taraftan El’lit’tan
girmesini, bayrağını evlerin yakının dikmesini emretti.733
Halid b. Velid ve askerlerine “Kureyşten, size karşı
koyacak olanları, ekin biçer gibi biçiniz! Safa Tepesinde
benimle buluşunuz!” buyurdu.734
726
İbn-i Hazm-Cevamiüssire, s. 231.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49; Müslim-Sahih, c.
III, s.1407.
728
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49; Müslim-Sahih, c.
III, s.1407.
727
729
730
731
732
İbn-i Hacer- Fethulbarî, c. VIII, s. 8.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49.
Buharî-Sahih, c. V, s. 91; Taberî-Tarih, c.III, s. 117.
Taberî-Tarih, c.III, s. 117.
733
İbn-i Hacer- Fethulbarî, c. VIII, s. 8; Halebî-İnsanül’uyun,
c. III, s. 24.
734
İbn-i Kayyım-Zadülmead, c. II, s. 182.
253
Peygamberimiz (sav), Mekke’ye Kedâ tarafından
Ensar birlikleriyle birlikte girmesini Sa’d b.Ubade’ye
emretti.735
Ebû Ubeyde b. Cerrahda, zırhlı olmayanlara piyadelere kumandan tayin etti.736 Önüne geçirdi.737
Peygamberimiz (sav)’ın Ensara bir gün önceki
Tâlimatı:
Peygamberimiz (sav): “Ey Ebû Hüreyre! Bana, Ensarı çağır!” buyurdu.
Ensar gelip çevresini sarınca, onlara: “Ey Ensar topluluğu! Kureyşilerin Evbaşını, tâbilerini görüyor musunuz? “ diye sordu.
Ensar: “Evet! Görüyoruz” dediler!.
Peygamberimiz (sav): “Yarın, onlarla karşılaştığınız
zaman, kendilerini ekin biçer gibi biçmeye bakınız!” buyurdu ve böyle buyururken de, elini sıkıp sağını, solunun
üzerine koydu. Sonra da: “Yarın, benimle buluşma yeriniz, Safa’dır!” buyurdu.738
Evbaş: lügatta, vebiş kelimesinin çoğulu olup, çeşitli
kabilelerden karışmış, ahlakça düşük ayak takımı halk
demektir.739
Bunlar, Kureyş müşriklerinin, Peygamberimiz (sav)’
la çarpışmak için muhtelif kabilelerden topladıkları halk
olup Evbaş veya Evşab diye anılırdı.740
735
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49; Taberî-Tarih,
c.III, s.118.
736
Müslim-Sahih, c. III, s.1407.
737
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49.
738
Müslim-Sahih, c. III, s. 1405-1407.
739
Firuzadî-Kamusulmuhit, c. II, s. 303.
740
İbn-i Esir-Nihaye, c. V, s. 145-146.
254
741
741
İbrahim Sarıçam
255
Müslümanların Parolaları:
Muhacirlerin parolası: (Yâ Benî Abdurrahman!).
Hazrecilerin Parolası: (Yâ Benî Abdullâh!)
Evsilerin Parolası: (Yâ Benî Ubeydullâh!) idi.742
Yakalanınca Öldürülmeleri Emr Edilenler:
Peygamberimiz (sav), kumandanlarına Mekke’ye girme emri verdiği sırada, kendileri ile çarpışmaya kalkmadıkça, hiç kimse ile çarpışmamalarını emr etti;743 ancak,
altı erkekle, dört kadını 744 Kâbe’nin örtüsünün altında
sığınmış olarak bulsalar bile, öldürülmelerini emr etti.745
1-İkrime b. Ebî Cehl;
2-Hebbar b. Esved b. Muttalip;
3-Abdullâh b. Sa’d b. Ebî Serh;
4-Mıkyes b. Subaletülleysî;
5-Huveyris b. Nukayz;
6-Abdul’uzzâ Hilal b. Hatal;
7-Hint bint-i Utbe b. Rebîa;
8-Sâre (Amr b. Hâşim oğullarını âzatlısı);
9-Kureyna veya Fertena ( Abdullâh b. Hatal’ın
şarkıcısı);
10-Kureybe veya Ernebe (Abdullâh b. Hatal’ın şarkıcısı); 746
742
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 51; İbn-i HazmCevamiüssîre, s.231-232.
743
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 51; C; İbn-i Sa’dTabakat, c. II, s, 136; Taberî-tarih, c. III, s. 119; İbn-i Esir-Kâmil, c.
II, s. 247.
744
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s, 136 Taberî-tarih, c. III, s. 120.
745
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 51; Taberî-tarih, c.
III, s. 119.
746
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s,
136.
256
Peygamberimiz (sav)’ın, Öldürülmesini emirettiği
kişiler arasında şu kişilerin de bulunduğu rivayet edilir,
11-Safvan b. Ümeyye;
12-Abdullâh b. Ziba’ra;
13-Vahşi b. Harp;
14-Hâris b. Tulâtıla;
15-Enes b. Züneym’üd’dili.
Peygamberimizin Çevresindeki Müslümanlardan
Ebû Süfyan’ın Tedirgin Oluşu:
Peygamberimiz (sav)’ın çevresinde Akra’ b. Hâbis,
Abbas b. Mirdas ve Üyeyne. Hıns… Gibi yeni Müslümanlar vardı.
Ebû Süfyan, Peygamberimiz (sav)’ın çevresindeki tanımadığı birtakım kimseleri görünce; “Yâ Resûlallâh!
Bunlarımı kavmine tercih edip üstün tuttun?” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Bunu sen yaptın ve senin kavmin yaptı: Siz, beni yalanladığınız zaman, bunlar beni
tasdik ettiler, doğruladılar,
Siz, beni Mekke’den sürüp çıkardığınız zaman, bunlar bana yardım ettiler!” buyurdu.747
Hz. Abbas Ebû Süfyan’a: “Yazıklar olsun sana! Rasûlüllâh, senin kavminin yanına gelip girmeden önce 748
kavmine acele yetiş! Onları uyar!” dedi.
Ebû Süfyan acele gitti.749
Ebû Süfyan’ın yanında Hâkim b. Hizam’da bulunuyordu. Giderken Peygamberimiz (sav), onlara: “Kim,
Ebû Süfyan’ın evine girerse, sığınırsa, ona emân verilmiştir. Kim, Hâkim b. Hizam’n evine girer, sığınırsa, ona
e-mân verilmiştir.
747
748
749
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 789.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 822.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47.
257
Kim, kapısını üzerine kapatır ve elinden silâhını bırakırsa, ona emân verilmiştir.” buyurdu.
Ebû Süfyan’ın evi, Mekke’nin yukarı semtinde, Hâkim b. Hizam’ın evi de, Mekke’nin aşağı semtinde bulunuyordu.750
Ebû Süfyan, Mekke’ye varıp evine girmek istediği
zaman, Karısı Hind: “Arkanda ne haber var? Allâh seni
iyilikten ırak etsin! Sen, en kötü bir elçi oldun!” diyerek
ona hakaret etti.751 Ebû Süfyan’la Hâkim b. Hizam, Mescidi Haram’a vardılar.752
Ebû Süfyan: “Ey Kureyş topluluğu! İşte, Muhammed
karşısında dayanamayacağınız kadar büyük bir kuvvetle
yanıbaşınıza gelmiş bulunuyor!753 Ey Kureyş topluluğu!
Ey Galip Hanedanı! 754 Müslüman olunuz da,755 selâmete
eriniz! 756
Yüce Allâh, sizi, onlardan Abbas sayesinde korudu!”
diyerek âvâzının çıktığı kadar bağırmaya başladı.757
Kureyş müşrikleri, ona “Sus!”758 Kavmine senin gibi
kötü elçilik yapanı, Allâh, iyilikten uzaklaştırsın!” dediler.759
Hind bint-i Utbe, kocasının yanına varıp bıyığından,
sakalından tuttu:760 “Ey Galip Hanedanı! Şu kocamış
750
751
752
753
754
755
756
757
758
759
760
Taberî-Tarih, c. III, s.117.
Belazürî-Ensabül’eşraf, c. I, s. 355.
İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 246.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47.
Abdurrezzak- Musannef, c. V, s. 377.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
Abdurrezzak- Musannef, c. V, s. 377.
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173.
Taberî-Tarih, c. III, s.117.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47.
258
hayırsız adamı761 kara alçağı 762 şu elçinizi öldürünüz;763
çünkü o, dininden dönmüştür! Kavminin ne kötü bir gözeticisidir o! 764 Allâh, Kureyşilerin senin gibi elçisini hayırdan uzaklaştırsın!765
Ebû Süfyan, Hind’e: “Sus! 766 Sakalımı da bırak!767
Varlığım kudred elinde tutan Allâh’a yemin ederim
ki, sen ya Müslüman olursun, ya da senin boynunu vurulur! 768 Hemen evine gir!” dedi.
Bunu üzerine, Hind, Ebû Süfyan’ın sakalını bıraktı.769
Ebû Süfyan, Kureyş müşriklerine: “Yazıklar olsun
size! Siz bu tutum ve davranışınızla, kedi kendinizi aldatmayınız!
O, sizin karşı koyamayacağınız, dayanamamağınız
bir ordu ile başucunuza gelmiş bulunuyordur.770
Ben, sizin göremediklerini, hiç göremeyeceklerinizi
gördüm. Sayısız erler, atlar ve silâhlar gördüm ki onlara
hiçbir kimsenin gücü yetmez.771
Kureyş müşrikleri: “Allâh seni kahretsin! Senin evin,
bizim için ne kadar yaralı olabilir? Hangimizi alabilir?”
dediler.
Ebû Süfyan: “Kim evine girip kapısını kaparsa, ona
da emân verilmiştir!
761
762
763
764
765
766
767
768
769
770
771
Abdurrezzak- Musannef, c. V, s. 377.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 246.
İbni Esir-Kâmil, c.II, s.246.
Abdurrezzak- Musannef, c. V, s. 377.
İbni Esir-Kâmil, c.II, s.246.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
259
Kim, Mescid-i Haram’a girer sığınırsa ona da emân
verilmiştir!” dedi.772
Bunun üzerine, Mekkeliler, evlerine ve Mescid’i
Haram’a dağıldılar.773
Hz. Abbas’ın Mekke’ye Gitmesi ve
Peygamberimizin Endişelenmesi:
Hz. Abbas: “Yâ Resûlallâh! Kavmin Kureyşilerin yanına varıp onları uyarmak, Allâh’a ve Resûlü’ne imana
dâvet etmek üzre bana da izin vermeni istiyorum.” dedi.
Peygamberimiz (sav), izin verince, Hz. Abbas: “Yâ
Resûlallâh! Onlara bu hususta neleri ve nasıl söyleyeceğimi, kendilerini tatmin edecek, gönüllerini yatıştıracak
emânın da ne biçim de verileceğini bana açıkla!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Sen, onlara:
“Kim Allâh’tan başka İlâh olmadığına ve O’nun bir
olup eşi ve ortağı bulunmadığına, Muhammed’in de, O
Allâh’ın kulu ve Resûlü şehadet ederse, ona, emân verilmiştir.
Kim, silâhını elinden bırakıp Kâbe’nin yanında oturursa, ona da emân verilmiştir!
Kim, kapısını üzerine kapatıp evinde oturursa, ona da
emân verilmiştir!” dersin buyurdu.774
Hz. Abbas, Peygamberimiz (sav)’ın Şehbâ adıyla
anılan boz katırına binip gidince, Peygamberimiz (sav):
“Babamı, benim yanıma geri çeviriniz! Babamı, benim
yanıma geri çeviriniz! İnsanın amcası, babası gibidir.
Ben, ona, Kureyşîlerin yapılmayacak şeyi yapmalarından korkuyorum!
772
773
774
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47.
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 171.
260
Vallâhi, eğer, ona bir şey yapacak olularsa, üzerlerinde ateş yakarım!” buyurdu.
Hz. Abbas, gidip Mekke’ye vardı:
“Ey Mekkeliler! Müslüman olunuz da, selâmete eriniz! Karşı koymaya güç yetiremeyeceğiniz bir ordu karşınızdadır!
İşte, Zübeyr, Mekke’nin yukarı tarafından, işte Halid,
Mekke’nin aşağı tarafından geliyor!
Kim silâhını bırakırsa ona emân verilmiştir!” dedi.775
Peygamberimiz (sav), Mekke’nin Fetih Günü, Müslümanlara: “Bu gün, çarpışma günüdür. Orucunuzu açınız!” buyurdu.776
I-Halid b. Velid’in Mekke’ye girişi:
Peygamberimiz (sav)’ın kumandanlarından ilk önce
vazifelendirip Mekke’ye hareket ettirdiği kumandan, Halid b. Velid idi.777
Halid b. Velid, Mekke’ye, El’lit’tan, Mekke’nin aşağısındaki yoldan girdi.778
Kureyşîler; Beni Bekirlerle Beni Hâris b. Abd-i Menafları, Huzeylleri ve Ehâbiş’i orada toplamışlardı, onlara
Mekke’nin aşağısında bulunmalarını ve kendilerine yardımcı olmalarını emiretmişlerdi.779
Halid b. Velid, Handeme Dağının dibinde, Safvan b.
Ümeyye, İkrime b. Ebî Cehl ve Süheyl b. Amr’ın Müslümanlarla çarpışmak üzre topladıkları bu cemaatle karşılaştı.780
775
776
777
778
779
780
Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s.213-214.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 140-141.
İbni Esir-Kâmil, c.II, s.246.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49.
Taberî-Tarih, c. III, s.117-118.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 50.
261
Bunlar Halid b Velid’in Mekke’ye girmesine engel
olmak istediler. Silâhları çektiler, ok yağdırmaya başladılar.781 “Mekke’ye hiçbir zaman harple giremeyeceksin!” dediler.782 Halid b. Velid’e karşı koyanlar, bilhassa
Beni Bekirler’le Evbaşları idi.783
Halid b. Velid, askerlerine bağırdı: “Onlarla çarpışınız!784
Öldürüle bilen öldürülecek, bozguna uğrayıp kaçanlar, öldürülmeyecektir!” dedi.785
Kaçanların peşlerine düşüp araştırılmaları yasaklandı.786
Onlar, develerin iki sağım süresi arasında, bozgunu
en kötüsüyle bozguna uğratıldılar.787
Hazvere Çarşısı’na kadar takip edilerek öldürüldüler.788 Pek çokları oraya buraya kaçıştılar. Bir kısmı da
dağ başlarına kaçtı.789
Handeme Dağı’na at üzerinde kaçanlar, evlerine sokulanlarda vardı.790 Müslümanlar, kaçanları takip ettiler.791
Ebi Cehl b. İkrime gibi Kureyşîleri ileri gelenleri de
kaçmışlardı.792
781
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825.
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 172.
783
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
784
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825.
785
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 246.
786
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 839.
787
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825.
788
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825; Heysemî-Mecmauzzevaid, c.
VI, s. 172.
789
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826.
790
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173.
791
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826; Heysemî-Mecmauzzevaid, c.
VI, s. 173.
782
262
Silâhlarını, Peygamberimiz ve Eshabı için onarıp,
Müslümanlardan aldığı esirleri karısına getirmeye ve
hizmetçi yapmaya va’d eden Hımas’da, kaça kaça evine
cansız düşmüştü. 793
Karısı: “ Bana söylemiş olduğun, va’d ettiğin hizmetçi nerede kaldı? Seni beklemekten geri durmadım!”
diyerek onunla alay etmişti.794
Hımas: “Alay etmeyi bırak ta, kapıyı üzerime sıkıca
kapat;795 çünkü kim, kapısını kapar, evinde oturursa, ona,
emân verilmiştir.” dedi. Karısı: “Yazıklar olsun sana!
Ben, ben, Muhammed’ le çarpışmaktan alıkoymak istememiş mi idim? Ben, sana kaç kerre O’nunla çarpışmaktan alıkoymak istememiş mi idim?
Kapamamı istediğin kapımız nedir?” dedi.
Hımas: “O, hiç kimseye açılmayacak kapıdır!
Eğer, sen, Handeme’de bizim halimizi, Safvan’ın nasıl kaçtığını, İkrime’nin nasıl kaçtığını, Ebû Yezid Süheyl
b. Amr’ın nasıl kocası öldürülmüş ve yetimlerle ayakta
kalmış bir kadına döndüğünü, kılıçlarla nasıl karşılanıp
vurulduğumuzu, bacak ve kafataslarının nasıl biçildiklerini, onların arkamızdan nasıl homurdandıklarını ve
haykırdıklarını görmüş olaydın, beni kınayacak en küçük
bir söz bile söylemezdin!” dedi.796
Ebû Süfyan’la Hâkim b. Hizam ise:
“Ey Kureyş Topluluğu! Siz ne diye kendinizi boş
yere öldürüyorsunuz?
792
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s.51; Taberî-Tarih, c.
III, s. 119.
793
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 50.
794
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 827.
795
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 50.
796
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 50-51; VakıdîMegazî, c. II, s. 827.
263
Kim Ebû Süfyan’ın evine girer, sığınırsa, ona, emân
verilmiştir!
Kim, Hâkim b. Hizam’ın evine girer, sığınırsa, ona da
eman verilmiştir!
Kim, silâhın elinden bırakırsa, ona da emân verilmiştir!” diyerek bağırıyorlardı.
Bunu üzerine halk, evlerine girmek için koşup kapılarını üzerine kapamaya ve silâhlarını yollara atmaya
başladılar. Müslümanlar da, atılan silâhları topluyorlardı.797
II-Zübeyr b. Avvam’ın Mekke’ye Girişi:
Zübeyir b. Avvam, Muhacir süvarileri ile birlikte
Mekke’nin üst tarafında Hacun’a kadar ilerleyip bayrağı
oraya, Fetih Mescidi’nin bulunduğu yere dikti.798
Mekke’nin yukarı tarafında, Mekkelilerde karşı koyan olmadığı için Zübeyr b. Avvam çarpışma yapmak
zorunda kalmadı.799
III-Peygamberimizin Mekke’ye Girişi:
Peygamberimiz (sav); Hicretin sekizinci yılı ramazan
ayının on üçünde 800 cuma günü,801 güneş doğmadan
önce,802 Kasva adlı devesine bindi,803 Üsâme b. Zeydi
terkisine aldı.804
797
798
799
800
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826.
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, 183.
Taberî-Tarih, c. III, s. 118.
Ahmed b. Hanbel –Müsned, c.I, s. 276; Ebülfida-Sîre, c. III,
s. 542.
801
802
803
804
Ahmed b. Hanbel –Müsned, c. VI, s.342.
Halebî-İnsanüluyun, c,III, s. 27
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
Buharî- Sahih, c. V, s. 93.
264
Başına Yemen işi siyah bir bez parçası sarmış,805
sarığın ucunu iki omuzu arasından arkasına salmıştı.806
Peygamberimiz (sav)’ın o gün başına miğfer geçirdiği de rivayet edilir.807
Peygamberimiz (sav), nihayet, kendisine Mekke’nin
fethinin ikram ve ihsan edildiğini görünce, Allâh’a karşı
duyduğu derin minnet ve şükrandan dolayı başını yine
tevazu ile önüne eğdi. O derece eğdi ki, sakalını ucu,
neredeyse devesinin semerinin başına değiyordu:808
“Ey Allâhım! 809 Hayat, ancak ahiret hayatıdır!” buyurdu.810
Peygamberimiz (sav), tepeden tırnağa kadar silâhlanmış Müslümanların ortasında,811 Hz. Ebû Bekir’le,
Useyd b Hudayr’ın arasında,812 Zî Tuvâ’dan hareket edip
Ehâzır yolundan Mekke’nin üst tarafına doğru ilerledi.813
Peygamberimiz (sav)’ın taşınan sancağı beyazdı.814
Sa’d b. Ubâde, Mekke’ye gireceği sırada:
“Bu gün, en büyük savaş günüdür!
805
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47; Vakıdî-Megazî,
c.II, s. 84.
806
Müslim’den Naklen Ebülfida-Sîre, c. III, s.554; Halebîİnsanüluyun, c,III, s. 27
807
Abdurrezzak Musannef, c. V, s. 379.
808
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 48. Vakıdî-Megazî, c.
II, s. 824.
809
Halebî-İnsanüluyun, c,III, s. 27.
810
811
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; Halebî-İnsanüluyun, c,III, s.
27.
812
813
814
Diyar Bekrî-Hamis, c.II, s. 84.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49.
Ebû Davud-Sünen, c. III. s.32.
265
Bu gün, Kâbe’de, savaşın helâl olduğu gündür!” 815
diyerek bağırmıştı.816
Sa’d b. Ubâde’nin söylediği bu sözleri, Muhacirlerden bazıları da işitmişlerdi.
Hz. Ömer: “Yâ Resûlallâh! Sa’d b. Ubâde, ne söylüyor bak!
Biz, onun Kureyşlere saldırıp saldırmayacağından
emin değiliz!” dedi.817
Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav), Hz. Ali’ye:
“Sa’d b. Ubâde’ye yetişip kendisinden bayrağı al!” buyurdu.818
Sancak, Sa’d b. Ubâde’den alınınca. Oğlu Kays b.
Sa’d’e verildi.819 Sa’d b. Ubâde, sancağı, Peygamberimiz
(sav), gelmiş bir işaret olmayınca oğluna vermedi.
Peygamberimiz (sav) da, ona, sarığını gönderdi.
Sa’d, sarığı görünce tanıdı ve sancağı oğlu Kays’e
verdi.820
Peygamberimiz (sav), Mekke’ye girerken, güneş gökte yükselmişti.821
Peygamberimiz (sav), devesinin üzerinde, “Fetih
sûresi’ni” yüksek sesle okuyor 822 Allâh’a şükür ve tevazuundan, başını önüne eğmiş bulunuyordu.823
Peygamberimiz (sav) Ezâhır Yokuşu’na çıkınca, kılıç
parıltıları gördü.
815
816
817
818
819
820
821
822
823
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 821.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 822.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 822.
Buharî-Sahih, c. V. s. 92.
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84.
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84.
266
“Nedir bu parıltılar? Halid b. Velid, çarpışmaktan
men edilmemiş mi idi? 824
Ben, çarpışmayı yasaklamamışmı idim?” diye sordu:825
“Yâ Resûlallâh! Sanırız ki, müşrikler, Halid b. Velid’le çarpışmaya kalkmışlardır.
Onlar, çarpışmayı başlatmamış olsalardı, Halid, onlarla çarpışmazdı!” dediler.826
O sırada, Kureyş müşriklerinden birisi gelip: “Yâ Resûlallâh! İşte, Halit b. Velid, adam öldürmeye hızla girişti!” dedi.
Peygamberimiz (sav), yanında bulunan Ensardan birisine: “Kalk, Halid b. Velid’e git! Kendisine (Rasûlüllâh,
sana Mekke’de hiç kimseyi öldürmemeni emr ediyor!
Ellerini, adam öldürmekten çeksin!) de!” buyurdu.827
Ensarî gitti: “Ey Halid! Rasûlüllâh (sav), (Karşılaştığın, kavuştuğun kimseyi öldürmeni sana emrediyor)! 828
(Gücün yettiği kadar öldür!) buyuruyor.” dedi.829
Bunun üzerine, Halid b. Velid, çarpışmaya ve müşrikleri öldürmeye girişti.830
Yetmiş kişi öldürdü.831
824
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136.
İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII, s. 9; KastalanîMevahibülledünniye, c. I, s. 197.
826
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136.
827
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 563; Zürkanî-Mevahib. Şerhi, c. II, s.
311.
828
Halebî-İnsanül’uyun. C. III, s. 26; Zürkanî- Mevahib Şerhi,
c. II, s. 311.
829
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 563; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.VIII,
s.9
830
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun. C.
III, s. 26
825
267
Peygamberimiz (sav)’a Hacun’a deriden bir çadır
kurulmuştu.832
Peygamberimiz (sav)’ın yanında zevceleri Hz. Ümmü
Seleme ve Hz. Meymune olduğu halde, Hacun’a geldi,
çadırına girdi.833
Peygamberimiz (sav)’a: “Ebû Talip Şı’b’ındaki evine inmeyecek misin? Diye sorulduğu zaman, Peygamberimiz (sav): “Akîl bize, bir ev, bark mı bıraktı ki?
buyurdu.834 Akîl, Peygamberimiz (sav), Hicret ettiği
zaman, Rasûlüllâh’ın ve Haşim oğullarından Hicret edenlerin evlerini satmıştı.835
Peygamberimiz (sav): “Ben bu evlere girmem!”
buyurmuştur.836
Abdullâh b. Hattal’ın Öldürülmesi:
Peygamberimiz (sav), başından miğferi çıkardığı
sırada, bir adam gelip: “Yâ Resûlallâh! Şu İbn-i Hatal
adındaki kişi, Kâbe’nin örtüsüne yapışmış, sığınmış!”
dedi.837
Peygamberimiz (sav): “Öldürünüz onu! Nerede bulursanız, bulunuz öldürünüz!” buyurdu.838 Ve öldürüldü.839
831
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun. C.
III, s. 26
832
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136.
834
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136.
835
Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, s.161; Belazürî- Ensabül’eşraf,
c. I, s. 356.
836
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829; Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II,
s.161
837
Malik-Muvatta, c. I, s. 423; Buharî- Sahih, c.V, s. 92.
838
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 140.
839
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 859; Belazürî- Ensabül’eşraf, c. I, s.
360.
833
268
İbn-i Hattal’ın Şarkıcı Köle Karıları:
Bu kadınlar içki içer durmadan şiirlerle Peygamberimiz (sav)’ı yererlerdi.
Birinin adı: Fertenâ, diğerinin adı, Ernebe idi.840
Bunların, işi gücü bu idi.
Fetih Günü, Ernebe yakalanıp öldürüldü.841
Fertena kaçıp, kılık kıyafet değiştirip Müslüman oldu,
kurtuldu.842
Haris b. Tulâtıla, Fetih günü Hz. Ali tarafından öldürüldü.843
Huveyris b. Nukayz, Hz. Ali tarafından öldürüldü.844
Nümeyle b. Abdullâh’ül’kinânî, Mıkyes b. Subâbe’yi
öldürdü.845
Şarkıcı, Sâre, Peygamberimizi hiciv edenlerdendi.
Hz. Ali tarafından öldürüldü.846
Ebû Süfyan’ın Peygamberimize Başvurması:
Peygamberimiz (sav)’ın emri ile bazı Kureyşîlerin öldürülüp Mekke’de feryadlar koparılınca, Ebû Süfyan b.
Harp, gelip Peygamberimize: “Babam, anam sana feda
olsun! Kavmimi sağ bırakmayacak mısın? dedi.847
840
841
842
843
844
845
846
847
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 52.
Belazürî- Ensabül’eşraf, c. I, s. 361.
İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.VIII, s.10.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 857.
İbn-i Seyyid-Uyunül’eser, c.II, s. 176.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 860.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 867.
269
Peygamberimiz (sav): “Bu günden sonra, kıyamete
kadar, küfür üzerine Kureyşîler, öldürülmeyecek ve küfür
üzerine, Kureyşîlerle savaşılmayacaktır!” buyurdu.848
Saffan b. Ümeyye, Paygamberimiz (sav)’dan korkarak Cidde’ye kaçtı.849
İkrime b. Ebî Cehl, Yemen’e kaçtı.850
Habar b. Esved, kaçıp izini kayıp etti.851
Abdullâh b. Zibâ’ra ve Hübeyre b. Ebî Vehb, Necran’
a kaçtı.852
Vahşi b. Harp Tâif’e kaçtı.853
Abdullâh b. Sa’d b. Ebî Serh, öldürülmek için aran854
dı.
Peygamberimiz (sav)’in Kâbeyi Tavaf Edişi:
Peygamberimiz (sav), çadırında yıkandıktan ve halkda sukunet bulup yatıştıktan sonra, devesi Kasva’yı
çadırının kapısına getirtip onun üzerine bindi.855
Peygamberimiz (sav), başındaki miğferini çıkarmış,
başına Yemen işi siyah bir bezden sarık sarmış, Sarığının
bir ucunu da iki omzunun arasına salmış,856 sırtına zırh
gömlek giymişti.857
Üsâme b. Zeyd’i, yine terkisine aldı.858
848
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 862; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.
III, s.823.
849
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 60.
850
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 851.
851
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 857.
852
Ebülfida İbn-i Kesir Sîre, c. III, s. 586.
853
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s.76.
854
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 52.
855
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 831
856
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832; Halebî-İnsan, c. III, s. 27.
857
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832.
858
Buharî-Sahih, c. V, s. 93.
270
Süvariler, Handeme ve Hacun arasına gidip geliyorlardı.
Hz. Ebû Bekir, Peygamberimiz (sav)’ın sağ yanında
bulunuyor ve Peygamberimizle konuşuyordu.859
Muhacirlerle Ensar, Peygamberimiz (sav)’ın önünü,
arkasını ve çevresini sarmışlardı.860
Bu şekilde ilerlemeye başladılar.
Batha’da, Ebû Uhayha’nın evinin hizasında Ebû Uhayha’nın kızlarına rastladılar.
Kızlar, başlarını aşmışlar, başörtülerini, süvari atlarının yüzlerine çarpıyorlardı.861
Peygamberimiz (sav), onları görünce, Hz. Ebû Bekir’e bakıp gülümsedi.862
Hassan b. Sabit’in, Kureyş şairlerinden Ebû Süfyan b.
Hâris’e, karşı söylediği ve bir gün İslâm süvarilerinin
Mekke’ye doludizgin gireceklerini dile getiren Şiirindeki
863
kadınların, başlarını açıp başörtülerini, atların yüzlerine çarpmaktan başka ellerinden bir şey gelemeyeceğini anlatan beytini hatırlattı.864 Hz. Ebû Bekir’e: “Hassan b. Sâbit, nasıl söylemiş, ne demişti?” diye sordu.
Hz. Ebû Bekir de, Peygamberimiz (sav),a o beyti
okudu.865 Nihayet, Müslümanlarla birlikte Kâbe’ye gelip
kavuştular.
Peygamberimiz (sav), devesinin üzerinde Hacerül’
esved rüknüne kadar vardı. Elindeki ucu eğri değnekle
işaret ederek Hacerül’Esvedi istilâm etti ve tekbir getirdi.
859
860
861
862
863
864
865
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 831.
İbni Kayyım-Zadülmead, c.II, s. 183.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 831.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 66.
Müslim-Sahih, c. IV, s. 1936-1938.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 831.
Belazürî Ensabül’eşraf. C. I, s. 356.
271
Müslümanlar da hep birlikte tekbir getirmeye başladılar.
Mekke, tekbir sesleriyle sarsıldı.
Peygamberimiz (sav): “Susunuz!” diye işaret buyurdu.
O sırada, Müşrikler, dağların başına çıkmış, bakıyorlardı.
Peygamberimiz (sav), Kasvâ’nın üzerinde bulunduğu
ve Muhammed b. Mesleme de Kasvâ’nın yularından tutmuş olduğu halde, Kâbe’yi tavafa başladı.866 Tavafın
yedinci devresini yaptı. Her devrede, Hacerül’esved
rüknüne geldikçe, elindeki değnekle işaret ederek onu
istilâm etti.867
Tavafın yedinci devresini yapıp tamamlayınca,
Kasvâ’dan indi.
Mâmer b. Abdullâh b. Nedle gelip Kasvâ’yı dışarı
çıkardı. Bundan sonra Peygamberimiz (sav), Makam-ı
İbrahim’e vardı. Orada, iki rekât tavaf namazını kılıp
Zemzem kuyusuna geldi;868 “Eğer, bana uyulmayacak ve
Abdulmuttalib oğullarının zemzem suyunu çekme hizmetine uşuşulup kendileri bu hizmetten alıkonulmuş
olmayacak olsaydı, Zemzem Kuyusu’ndan bir kova da
kendim çekerdim!” buyurdu.869
Hz. Abbas, Zemzemden bir kova çekti. Peygamberimiz (sav), ondan içti.
Bunu, Ebû Süfyan’ın çektiği de, rivayet edilir.870
866
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 931-932.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 54; Vakıdî-Megazî, c.
II, s. 832.
868
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832.
867
869
870
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832.
272
Peygamberimiz (sav), çekilen zemzemden içtiği gibi,
ondan abdest de aldı.
Abdest alırken, Müslümanlar uşuşup dökülen abdest
suyunu yüzlerine sürüyor, yere bir damla bile düşürmüyorlardı.
Müşrikler, bunu görünce: “ Biz, hiç bir zaman, böyle
bir hükümdar ne gördük, ne de işittik.” dediler, şaşıp kaldılar.871
Peygamberimiz (sav), bundan sonra Safa Tepeciğine
gidip Kâbe’yi görünceye kadar onun üzerine çıktı.
Ellerini kaldırdı. Allâh’a hamdü senâ ve istediği düâlarla
düâ etmeye başladı.872
Halid b. Velid’in Çağrılıp Sorguya Çekilmesi:
O sırada, Müslümanlar, müşriklerden kendilerine karşı koymak isteyenleri vurup öldürüyorlardı.
Peygamberimiz (sav), Safa Tepeciğinde iken, Ensar,
Safa’da Sa’y yapıyorlardı.
Ebû Süfyan b. Harp gelip: “Yâ Resûlallâh! Kureyş
Cemâatı, mahvoldu! Bu günden sonra, Kureyş cemâatı
yok demektir! dedi.873
Peygamberimiz (sav): “Niçin yok oluyormuş?” diye
sordu.
Ebû Süfyan: “İşte Halid! Halktan bulduğu kimseyi
öldürüyor!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Halid’i bana çağırınız!” buyurdu.874
871
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 85; Halebî-İnsanül’uyun, c. III,
s. 32.
872
Müslim- Sahih, c. III, s. 1407.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 538; Müslim Sahih, c.
III, s. 1407-1408.
874
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun, c. III,
s. 26.
873
273
Halid b. Velid’i çağırdılar.875
Peygamberimiz (sav), Ona: “Çarpışmaktan seni men
ettiğim halde, sen, niçin çarpıştın?” diye sordu.
Halid b. Velid: “Yâ Resûlallâh! Önce onlar, bizi oka
tuttular, bize silâh çektiler. Bizimle çarpışmaya başladılar. Onlarla çarpışmaktan ellerimi çekmeye imkân bulamadım! 876 Kendilerini İslâmiyete ve halkın gireceği şeye
dâvet ettim. Kabul etmediler.
Onlarla çarpışmaktan başka çare bulamadım!
Nihayet, Allâh bizi onlara muzaffer kıldı. Onlar, her
yerde kaçışmaya başladılar!” dedi.
Rasûlüllâh (sav)’ın: “Halid ellerini adam öldürmekten çeksin! Emrini tekrarlayarak:
“Ey Halid! Hiç kimseyi öldürmeyeceksin! diye sana
haber salmadım mı?” diye sordu.877
Halid b. Velid: “Hayır! Öyle değil, gücümün yettiğini, ele geçirebildiğimi öldüreyim diye bana haber saldın!878
Senin tarafından filan adam gelip gücümün yettiğini
öldürmemi bana emir etti!”879
Peygamberimiz (sav): “Ensarî’yi bana çağır!” buyurdu. Çağırdılar.
Ona “Hiç kimseyi öldürmeyeceksin diye Halid’e
emiretmeni sana emr etmedim mi? diye sordu.
875
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 26.
Vakıdî-Megazî c. II, s. 838-839; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.
VIII, s. 9.
877
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 563.
878
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun, c. III,
s. 26.
879
Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.III, s. 563.
876
274
Ensarî: “Evet! Öyle emr etmiştin. Ben, Senin emrini
yerine getirmek istedim; fakat Allâh, başka türlü olmasını
istedi. Allâh’ın dilediği oldu!880
Sen, bir işin olmasını istedin. Allâh’da, başka bir işin
olmasını istedi.
Allâh’ın olmasını istediği iş, senin olmasını istediğin
işten üstün geldi! Onları önlemeye güç yetiremedim!”
dedi.881
Peygamberimiz (sav): “Allâh’ın hüküm ve takdir ettiğinde hayır vardır!” buyurdu.882
Ensarî’ye bir şey söyledi, sustu.883
Sonra da: “Ey Halid!” diye hitapta bulundu.
Halid b. Velid: “ Buyur!” dedi.
“Artık, hiç kimseyi öldürmeyeceksin değil mi?” diye
sordu.
Halid b. Velid: “Hayır! Öldürmeyeceğim!” dedi.884
Peygamberimiz (sav): “Müşrikleri, takipten, araştırmaktan vazgeç!” buyurdu.
Halid b. Velid: “Öyle yapayım.” dedi.885
Peygamberimizin Emân Verdiğini İlân Etmesi:
Bunun Üzerine Peygamberimiz (sav): “Herkim Ebû
Süfyan’ın evine girer, sığınırsa, ona, emân verilmiştir.
Her kim silâhını elinden bırakırsa ona emân verilmiştir.886
880
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun, c. III,
s. 26.
881
882
883
884
885
886
Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.III, s. 563.
Vakıdî-Megazî, c. 826-829; İbn-i Sa’d-Tabakat. c.II, s. 136.
Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.III, s. 563.
Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 26.
Müslim Sahih, c. III, s. 1408; Belazürî-Fütuhulbüldan, c.I, s.
45.
275
Ey Müslümanlar topluluğu! Artık silâh kullanmaktan
vazgeçiniz.887
Ancak Huzaalara, Beni Bekirlerin yaptıklarından
dolayı, ikindi namazına kadar müsaade edilmiş, izin
verilmiştir!” buyurdu.888
Peygamberimizin münadisi “Mekke’de her kim evinin kapısını üzerine kapatır, silâh kullanmaktan el çekerse, ona, emân verilmiştir!” diyerek seslendi.889
Peygamberimiz (sav): “Yaralı öldürülmeyecektir!
Akasına dönüp kaçan takip edilmeyecektir!
Esir alınan öldürülmeyecektir!” buyurdu.890
Savaşanlar dışındaki bütün Mekke halkına, canlarına,
mallarına çoluk çocuklarına dokunulmamak üzere emân
verdi.891
Ensarın Duydukları Endişenin Giderilmesi:
Peygamberimiz Safa Tepeciğinde Allâh’a dua ile
meşgul bulunduğu sırada, Ensardan bazıları: “Allâh Resûlü (sav)’e yurdunun fethini nasip etti. Artık kendileri
burada kalır, oturur mu dersiniz?” diyerek aralarında
konuştular.892
Bazıları da, Mekkelilerin canlarına, mallarına dokunulmaması hakkında Peygamberimiz (sav)’ın verdiği
emre bakarak: “Adamın kavmına karşı acıması ve yur-
887
888
889
890
891
892
Vakıdî- Megazî, c.II, s. 839.
Heysemî- Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173.
Heysemî- Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173.
Belazürî-Fütühulbüldan, c. I, s. 46.
İbni Hazm- Cevamiüssîre, s. 230.
İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59.
276
duna karşı rağbeti, özlemesi tuttu!”893 dediler. Mekke’de
kalacağını sandılar.894
Peygamberimiz (sav), düâsını bitirince, onlara: “Ne
konuşuyordunuz?” diye sordu:
“Yâ Resûlallâh bir şey yok!” dediler.
Peygamberimiz (sav), sorusunu tekrarladı durdu.895
O sırada Peygamberimiz (sav)’a vahy geldi. Ne konuştukları kendilerine haber verildi.
Peygamberimiz (sav), vahy’den başını kaldırıp: “Ey
Ensar cemaatı! Siz benim için (adamın kavmına karşı
acıması, yurduna karşı rağbeti, özlemesi tuttu dediniz
değilmi? diye sordu.896
“Evet! Yâ Resûlallâh! Böyle demiştik!” dediler.897
Peygamberimiz (sav): “Biraz dikkat ediniz! Benim
anacağınız bir ismim yok mu idi?
Benim anacağınız bir ismim yok mu idi?
Benim anacağınız bir ismim yok mu idi de benden
adam diye söz ettiniz?
Ben Allâh’ın kulu ve Resûlü Muhammed’imdir!
Benim hayatım, sizin hayatınızladır! Ölümümde,
sizin ölümünüzledir!898
Ben sizin söylediğiniz şeyden Allâh’a sığınırım!”
buyurdu.899
893
Ahmed b. Hanbel Müsned, c. I, s. 45; Müslim Sahih, c. III,
s. 1408.
894
895
896
İbni Hazm- Cevamiüssîre, s. 234.
İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59.
Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538; Müslim-Sahih, c.III,
s. 1408.
897
Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538; BelazürîFütuhulbüldan, c.I, s. 45.
898
İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59. Ahmed b. HanbelMüsned, c.II, s.538
277
Ensar ağlayarak Peygamberimiz (sav)’a doğru
vardı.900
Vallâhi, biz, o söylediklerimizi, ancak, Allâh’a ve
Resûlü’ne olan aşırı derecedeki bağlılık ve düşkünlüğümüzden dolayı söylemiştik!”dediler.901
Peygamberimiz (sav): “Hiç şüphesiz, Allâh ve
Resûl’ü, bu sözünüzü doğrular ve sizi mazur sayar!” buyurdu.902
Peygamberimiz Hz. Ümmühani’nin Evinde:
Peygamberimiz (sav)’ın saçı sakalı çok tozlanmıştı.903 Güneş gökte yükseldikten sonra, Peygamberimiz
(sav), amcası Ebû Talib’in kızı Hz. Ümmühani’nin evine
gitti. Üzerine bir örtü tutulmasını emr etti. Gusl edip yıkandı.
Fetih Namazı olarak sekiz rekât namaz kıldı.904
Kumandanlar, bir memleketi, bir kaleyi feth ettikleri zaman, bu namazı kılarlardı.905
Peygamberimiz (sav),Ümmühani’ye yiyecek sordu. O da, yanımda kuru kırıntılardan başka bir şey yok
dedi.
Onları getirtti. Üzerine sirke dökerek yedi: “Ey
Ümmühani! Sirke ne güzel katıktır! İçinde sirke bulunan
ev yoksul olmaz!” buyurdu.906
899
900
İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59
Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538
901
Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538; Müslim Sahih, c.
III, s. 1408.
902
Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538; Müslim Sahih, c.
III, s. 1408.
903
İbn-i sa’d’-Tabakat, c. II, s . 144.
904
Ahmed b. Hanbel-Müsned. c. VI, s. 342.
905
İbn-i Kayyım-Zadül mead, c. II, s.184.
278
Ebû Süfyan b. Harp’in Bir Kuruntusu ve Uyarılması:
Ebû Süfyan b. Harp Mescid-i Haram’da oturuyordu.
Peygamberimiz (sav)’ın önde yürüdüğü ve Müslümanların da, Onun izinden gittiklerini görünce: “Asker toplayıp şu adamla yine çarpışsam mı” diye düşünmeye
başladı. O sırada Peygamberimiz (sav) gelip başucuna
dikildi. Onun iki küreğinin arasına vurarak: “O zaman
yine Allâh seni hor ve hakir eder!” buyurdu.
Ebû Süfyan, Peygamberimiz (sav)’ın başucunda dikildiğini görünce: “Şu ana kadar gerçekten Peygamber
olduğuna kanaat getirememiştim!
İçimden geçirdiğim kuruntulardan dolayı Allâh’a
istiğfar ediyor, yarlığanmak diliyorum!” dedi.907
Kâbe Anahtarlarının Getirtilmesi:
Peygamberimiz (sav), Mescid-i Haram’ın bir köşesine oturdu. Müslümanlar da Peygamberimiz (sav)’ın
çevresine oturdular.
Peygamberimiz (sav), Kâbe’nin anahtarlarını getirmesi için Bilâl b. Rebah’ı Osman b. Talha’ya gönderdi.
Bilâl-i Habeşî, Osman’a gidip: “Rasûlüllâh (sav), Kâbe’nin anahtarlarını getirmeni sana emrediyor!” dedi.
Osman: “Olur” diyerek anası Sülâfe Bint-i Sa’d’ in
yanına gitti. Bilâl-i Habeşî, dönüp onun ”Olur!” dediğini
haber verdi ve oradaki Müslümanların yanına oturdu.
Osman b. Talha, anasına ki o zaman, anahtar, onun
yanında bulunuyordu: “Ey Anacığım! Anahtarı bana ver!
Rasûlüllâh (sav), bana, adam gönderdi. Onu kendine getirmemi emr etti.” dedi. Sülâfe: “Kavmımın şereflendiği,
906
907
Haysemi-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 175-176.
İbn-i Sa’d ve Beyhakîden Naklen Ebülfida-Sîre, c. III, s.
576.
279
övüldüğü bir şeyi götürüp eline teslim etmeden Allâh’a
sığınırım!” dedi.908
“O, sizden bu anahtarı alınca, artık, hiçbir zaman size
geri vermeyecektir!” dedi,909
Osman b. Talha: “Vallâhi, ya onu bana vereceksin, ya
da başka biri gelip onu senden zorla alacaktır!” dedi.
Bunun üzerine Sülâfe, anahtarı, belindeki uçkurunun
içine sokup: “Hangi adam gelip, buraya elini sokup ala
bilecek? dedi.910
O sırada, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in sesleri duyuldu.
Osman’ın geciktiğini görünce Hz. Ömer:
“Ey Osman! Yanıma çık!” diyerek seslendi.
Bunun üzerine Osman’ın anası: “ Ey oğulcağızım! Al
anahtarı!” dedi; çünkü onu benden senin alman, Teyim
oğullarından Ebû Bekir’in, Adiy oğullarından Ömer’in
almasından bana daha iyi gelir!” dedi.911
Osman b. Talha’nın gelmesi gecikince Peygamberimiz (sav), ayağa kalkıp beklemeye başladı, sıkıntısından
terledi.
“Osman’ın anası, (O sizden bu anahtarı alınca, artık
hiç bir zaman, onu size vermeyecektir!) dediğini sanıyorum.” buyurdu.912
Osman b. Talha, anahtarı getirdi, Peygamberimiz
(sav)’e: “Bunu, Sana, Allâh emâneti olarak veriyorum!”
dedi.913
908
909
910
911
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 833.
Haysemi-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 177.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 833.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 833; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
266.
912
Haysemi-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 177; İbn-i HacerFethulbarî, c. VIII, s. 15.
280
Kâbe Çevresindeki Putların Yıkılması:
Kâbe’nin çevresinde, tapılmak için dikilmiş, kurşunla
pekiştirilmiş üç yüz altmış put buluyordu.914
Bunlar, Arap kabilelerine aid olup zaman zaman gelinir, ziyaret edilir, kurbanlar kesilirdi.915
Cebrâil (as), Peygamberimize: “Asanı eline alıp dokun onara!” dedi.916
Peygamberimiz (sav), elindeki asa ile putlara birer
birer dokunuyor ve “Hak geldi! Batıl yok olup gitti!917
Hak geldi! Yok, olan batıl, ne yoktan bir şey var edebilir, ne de yok olanı diriltebilir!” buyuruyordu.918
Peygamberimiz (sav), asa ile dokundukça, putlar,
yüzlerin ve arkalarının üzerine düşüyordu!919
Şeytan’ın Üç Kerre Çığlık Koparması:
Rivayete göre Şeytan, üç kerre çığlık kopamıştır:
1-Allâh tarafından lânetlenip sûreti, melek suretinden
şeytan sûretine değiştirildiği zaman, çığlık koparmıştır.
2-Peygamberimiz (sav)’i Mekke’de namaz kılarken
gördüğü zaman; çığlık koparmıştır.
913
İbn-i Merduye’den Naklen Süyûtî-Eshabünnüzül, s. 66.
İbn-i sa’d’-Tabakat, c. II, s. 136. Ezrakî- Ahbaru Mekke,
c.I, s. 120-121.
915
Kastalanî- Mevahibülledünniye, c.I, s.204; Halebîİnsanül’uyun, c. III, s. 30.
916
Kastalanî- Mevahibülledünniye, c.I, s.204
917
İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59 İbn-i sa’d’Tabakat, c. II, s. 136.
918
Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 121,Buharî-Sahih. c. V, s. 93;
Müslim-Sahih, c.III, s.1408.
914
919
İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59; İbn-i sa’d’Tabakat, c. II, s. 136. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 121.
281
3-Peygamberimiz (sav), Mekke’yi feth ettiği zaman;
çığlık koparmıştır.
Mekke, fethedilince şeytanın dölleri başına toplandı.
Şeytan onlara: ”Bundan sonra, Muhammed Ümmetinin
müşrikliğe dönmelerinden temelli olarak ümidinizi kesiniz; fakat onların aralarında ölülerine yırtına yırtına ağlamayı ve şiirler söylemeyi, ağıtlar yakmayı yaymaya çalışınız!” dedi.920
Bunun içindir ki: Mümtehine sûresinin 12. Âyetine
göre, kadınlardan biat alınırken üst başlarını yırtmamaları
ve şiir okumamaları da istenmiştir.921
Peygamberimiz (sav), öğle namazı vakti girince,
Kâbe’ nin üzerine çıkıp ezan okumasını Bilâl-i Habeşî’ye
emr etti.
Kureyş müşriklerinden birçokları öldürülmelerinden
korkarak dağ başlarına kaçarak gizlenmişlerdi.
Onlardan bazıları ise emân dilemişler ve kendilerine
emân verilmiş bulunuyordu.922
Ebû Süfyan b. Harp, Attab b. Esid, Hâris b. Hişam ve
daha başkaları, Kâbe’nin yanında oturuyorlardı.923
Bilâ-i Habeşî, sesini olanca gücüyle yükselterek ezan
okumaya başladı.924
Kureyşten bazıları: “Ey Allâh’ın kulları! Kâbe’nin
üzerinde ezan okumak, bu kara köleye mi düştü?” dediler.
920
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 841; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
122-123. Haysemi-Mecmauzzevaid, c. III, s. 13.
921
Taberî Tefsir c. XXVIII, s. 78.
922
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 846.
923
İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 56,
924
Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 274.
282
Bazısı da, Allâh’ın ona gazap edeceğini ve bu işi değiştireceğini söylediler.925
(Eşhedü enne Muhmmed’errasûlullâh şehadetini getirdiği zaman, Ebû Cehlin kızı Cüveyriye “Hayatıma yemin ederim ki, senin adın şanın yükseldi. Namazı kılarız
amma, Vallahi, sevdiklerimizi öldüreni, hiçbir zaman
sevmeyeceğiz!926
Muhammed’e gelen Peygamberlik, babama da gelmişti; fakat o, bunu red etmiş, kavmine aykırı davranmak
istememişti!”dedi.927
Hâlid b. Esid: “Kim bu seslenen?” diye sordu.
“Bilâl b. Rebah!” dediler.
Halid: “Nerede sesleniyor?” diye sordu.
“Kâbe’nin üzerinde!” dediler.
Halid b. Esid: “Onu, Kâbe’nin üzerine Ebû Talha
oğulları mı çıkardı?” diye sordu.
“Evet!” dediler.
Halid: “O, neler söylüyor?” diye sordu.
(Eşhedü en lâ ilâhe illallâh! Ve Eşhedü enne Muhammed’errasûlüllâh!) diyor dediler.928
Halid b. Esed: “Allâh’ şükürler olsun ki, babam Esid’
i öldürdü de, ona, bu günü göstermek, şu hoşlanmayacağı
sesi işittirmemek lutfunda bulundu!” dedi.929
925
Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 274.
926
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 846.
Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 275.
927
928
İbn-i Ebî Heybe’den Naklen Aliyyülmüttakı-M
Kenzül’ummal, c.IV, s. 151-152.
929
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 846;Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
274.
283
Esid, Mekke’nin fethinden bir gün önce ölmüştü.
Putların Kırılması ve Yakılması:
Peygamberimiz (sav), öğle namazını kıldıktan sonra,
Kâbe çevresindeki bütün putların bir araya toplanarak
ateşe verilip yakılmasını, kırılacak olanların da kırılması
emretti ve emir yerine getirildi.
Mücahitler, Mekke’yi fethettikleri günün gecesinde
sabaha kadar tekbir, tehlil getirmekten, Kâbeyi tavaftan
geri durmadılar.
Bunu gören Ebû Süfyan karısı Hind’e: “Sen, bunun
Allâh’dan olduğu kanaatında mısın?” diye sordu.
Hind: “Evet! Bu, Allâh tarafından olan bir iştir dedi.
Ertesi günü sabaha çıkınca, Ebû Süfyan, erkenden
Peygamberimiz (sav)’ın yanına geldi.
Peygamberimiz (sav), ona: ”Sen, Hind’e ( Bunun
Allâh tarafından olduğu kanaatında mısın?” diye sordun.
O da: “Evet! Bu, Allâh tarafından olan bir iştir) dedi.
Ebû Süfyan: “Şehadet ederim ki: Sen, Allâh’ın kulu
ve Resûlüsün! Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a
and olsun ki, bu sözümü, Allâh ile Hind’den başka, insanlardan hiç kimse işitmiştir!” dedi.930
Mekke feth edilince, Peygamberimiz (sav), ilk sabah
namazını, Kâbe Mescidi’nde Kâbe’ye dönerek kıldırdı.
Kâbe’nin İçindeki Putlar Ve Putperestlik:
Kâbe’nin dışında putlar olduğu gibi, içinde de putlar
vardı. Peygamberimiz (sav), putlar çıkarılıp atılmadıkça,
Kâbe’ye girmek istemedi.931
Kâbe içindeki putlar ve resimler temizlendi İslâma
uymayan altın eşyalar eritilerek Kâbe’nin uygun yerlerine kullanıldı932
930
931
Zürkanî-Mevahibibüledünniye Şerhi, c.II, s. 320.
Buharî-Sahih, c. V, s.93.
284
Hz. İbrahim (sav)’ın Kâbe içine çizilmiş olan resmi
de Peygamberimiz (sav)’ın emriyle silindi.933
Hz. Ömer, Rasûlüllâh’ın emriyle hiçbir resim ve İslâma uymayan şey bırakmadı.934
Peygamberimiz (sav), Kâbe’nin içine girdi. Kapının
kapatılmasını emretti. Uzun bir müddet içeride kaldı.935
Peygamberimizin Fetih Hutbesi: I
Peygamberimiz (sav), üç kerre tekbir getirdikten son936
ra, şöyle buyurdu:
“Hamd (Bütün övmeler övülmeler) Allâh’a yaraşır.937
Allâh’tan başka İlâh yoktur! Yalnız O vardır. O’nun,
eşi ortağı yoktur! 938
O, vadini yerine getirdi, kuluna yardım etti. Toplanan
düşmanları tek başına bozguna uğrattı.
İyi biliniz ki, cahiliye çağına aid olup övünme vesilesi edile gelen her şey, yani kan ve mal davaları, bunların hepsi, bu gün, şu ayaklarımın altında kalmış, kaldırılmıştır!
Ancak, Beytullâh Perdedarlığı (Hicâbe) hizmeti ile
hacılara su dağıtma (Sikaye) hizmeti bunun dışındadır.939
932
İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 154-155.
933
934
Ahmed b. Hanbel- Müsned c. III, s. 396; İbn-i sa’d’Tabakat, c. II, s. 142.
935
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 834. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
266.
936
937
938
939
Ebû Davud-Sünen, c. IV, s.185.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 835
İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 54.
İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 54.
285
İyi biliniz ki, cahiliye çağına aid olup övünmelerinin
üzerinde bıraktım.940
(eski kan davaları kaldırılmış olmakla beraber, bundan sonra bir cinayet vuku bulacak olursa) Bilesiniz ki:
Kamçı ve sopa ile yapılan yarı kasıtlı sayılan hata cinayetine ağır diyet ödenmesi gerekir ki: Bu da, içlerinden
kırkının karınlarında yavruları bulunmak şartıle yüz devedir.941
Ey Kureyş cemâatı! Muhakkak ki, Allâh, cahiliye
gururunu, cahiliyet atalarıyla (Soy soplarla) övünüp büyüklenmeyi sizden kaldırmıştır!
Bütün İnsanlar Âdem’den, Âdem de topraktan yaratılmıştır.942
İnsanlar iki kısım iki sınıftır.
Bir kısmı, Mü’min ve muttakidir. Allâh katında değerli ve şereflidir.
Diğer kısmı ise azgındır, yaramazdır. Allâh katında
değersiz ve şerefsizdir.943
Nitekim Yüce Allâh buyuruyor:
(Ey İnsanlar! Gerçekten, biz sizi, bir erkekle bir
dişiden yarattık. Biri birinizle tanışasınız diye büyük
büyük topluluklara, küçük küçük kabilelere ayırdık.
Şüphe yok ki, sizin Allâh katında en şerefliniz,
Allâh’tan en çok sakınanızdır.
Allâh, her şeyi hakkıyla bilen, her şeyden haberdar olandır.944
940
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 11. Ezrakî- Ahbaru
Mekke, c.I, s. 114.
941
İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 54; Vakıdî-Megazî, c. II,
s.836.
942
İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 54
943
Tirmizi-Sünen, c. V, s. 389; Ebülfida, İbn-i kesir-Sîre, c.IV,
s. 218.
286
Ey Kureyş cemâatı!945
Ey Mekkeliler!946 Ne dersiniz? Şimdi hakkınızda ne
yapacağımı sanırsınız?” diye sordu.
Kureyşîler: “Biz, senin hayır ve iyilik yapacağını
sanar ve hayır yapacaksın! deriz,
Sen, kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve
iyilik sahibi bir kardeş oğlusun! 947
Gücün, yetti, iyi davran!” dediler.948
Bunu üzerine Peygamberimiz:
“Benim Halimle sizin haliniz, Hz. Yûsüf (sav)’ı kardeşlerine dediği gibi olacaktır.949
Yûsüf (sav), kardeşlerine dediği gibi, ben de:
(Size, bu gün, bir başa kakma ve ayıplama yok!
Allâh sizi yarlığasın! O, Esirgeyicilerin en esirgeyicisidir.950
Gidiniz! Sizler, azat ve serbestsiniz!” buyurdu.951
Allâh, onların hepsini, ele düşürmüş, kendisine boyun
eğdirmiş iken, Peygamberimiz (sav), böylece, azatlamış,
serbest bırakmıştır.
944
945
946
947
Hucurât Suresi:13
İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 55.
Taberî-Tarih, c.III, s. 120.
İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 55; Vakıdî-Megazî, c. II,
s. 835.
948
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 835. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
121.
949
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 835; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
121.
950
951
Yûsüf Suresi: 92
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 142.
287
Bunun içindir ki: Mekkelilere Tuleka: Azatlananlar
adı verilmiştir.952
Peygamberimiz (sav)’ın Fetih Hutbesi II:
Peygamberimiz (sav), yine fethin ikinci günü,953 öğle
namazından sonra, Kâbe’nin merdiveninde halka arkası
Kâbeye dayalı olarak, Allâh’a hamdü senâdan sonra
halka şöyle hıtap buyurdu:954
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allâh, göklerle yeri, güneş ile ayı, yarattığı gün Mekke’yi de haram ve dokunulmaz kılmıştır.955
Burası, Allâh’ın haram ve dokunulmaz kıldığı bir
bölgedir.956
Kıyamet gününe kadar da dokunulmaz olarak kalacaktır.957
Mekke’yi harem kılan, Allâh’tır. Onu, insanlar, Harem kılmamışlardır.958
Mekke’nin ganimetlerinden hiçbir şey, bize helâl
olmamıştır.959
Allâh’a ve ahirete inanan bir kimse için, Mekke hareminde kan dökmek, ağaç kesmek helâl olmaz!960
952
Taberî-Tarih, c.III, s. 120; İbn-i Esir Kâmil, c. II, s. 252.
953
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 844.
Ahmed b. Hanbel –Müsned, c.VI, s. 385.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. IV, s. 32; Buharî-Sahihi c.V,
954
955
s. 98
956
Ahmed b. Hanbel-Müsned, 2353,2898. Hadisler. NesaiSünen, c. V, s 203.
957
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 844.
958
Ahmed b. Hanbel, c. IV. s. 31-32; Buharı-Sahih, c. I, s. 35.
959
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 137.
960
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 58.
288
Mekke’de kan dökmek, benden önce hiçbir kimse
için helâl olmadığı gibi, benden sora da, hiç bir kimse
için helâl olmayacaktır.
Bana da ancak, gündüzün belli bir saatinde helâl kılınmıştır ki, bu da, Mekkelilerin ilâhi bir gazabı hak etmiş
olmalarından ileri gelmiştir.961
Şüphe yok ki, Fil’i, Mekk’ye girmekten alıkoyan,
tutan, Allâh’dır.
Mekkeliler üzerine, Rasûlüllâh ile Mü’minlerde ancak bir kez salınmışlardır.962
İyi biliniz ki, şu saatte Mekke, benim için bile, haramdır.963
Mekke’nin, bu günkü haramlığı, dünkü haramlığı
haline dönmüştür.964
Bu söylediklerimi, burada bulunanlar, burada bulunmayanlara ulaştırsın!
Şayet, size biri çıkıp (Rasûlüllâh, burada çarpışma
yapmıştı!) diyerek ruhsat yoluna kaçacak olursa, ona
(Yüce Allâh, yalnız Resûlü’ne helâl kılmış, izin vermişti.
Size helâl kılmamış, izin vermemiştir!) deyiniz! 965
Mekke’nin av hayvanları, ürkütülmez, kaçırılmaz.
Mekke’nin dikeni bile kesilmez!
Mekke’nin ağacına balta vurulmaz!
961
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 58; Ahmed b. HanbelMüsned, c. IV, s. 32
962
Ahmed b. Hanbel-Müsned, 7241.hadis; Buharı-Sahih, c. I,
s. 36-c. VIII, s. 38.
963
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. IV, s. 32; Buharı-Sahih, c. I,
s. 36-c. VIII, s. 38.
964
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 58; Vakıdî-Megazî,
c.II, s. 844.
965
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 58; Vakıdî-Megazî,
c.II, s. 844.
289
Yitiği, uzanılıp alınmaz! Meğerki sahibini aramak
için olsun!
Mekke’nin yeşil otları biçilemez!”966
Hz. Abbas: “Yâ Resûlallâh! Izhır’dan (Mekke ayrığından) başka! Çünkü o, evlerimiz ve kabirlerimiz için
gereklidir.” dedi.967
Peygamberimiz (sav), bir müddet sustuktan sonra:968
“Izhırdan başka!
Çünkü onu biçmek helâldir! 969
Ey Huzâa cemâatı! Artık adam öldürmekten ellerinizi
çekiniz!
Ne yararı varsa, pek çok adam öldürülmüştür.
Üstelik Hüzeylelerin adamların da siz öldürdünüz!
Vallâhi, onun diyetini siz, ödemezseniz, ben ödeyeceğim!970
Şu bulunduğum yerdeki andan sonra, kim, öldürülürse, öldürülenin âilesi için, iki şeyden birini seçmek vardır: Ya öldürülenin kısas olarak öldürülmesini, ya da öldürülenin diyetini kan bedelini ister.971
Hiç şüphesiz, insanların Allâh’a karşı en saygısızı, en
taşkını: Allâh’ın hareminde adam öldüren yahut kendi
katilinden başkasını öldüren, ya da cahiliyet öcünü almak
için adam öldürendir!” buyurdu.
966
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
121.
967
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
121.
968
969
970
971
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836.
Vakıdî-megazî, c.II, s. 836.
Vakıdî Megazî, c,II, s. 846
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 844.
290
O sırada adamın birisi ayağa kalktı: “Filân benim oğlumdur: Cahiliye Çağı’nda, onun anası ile yatıp kalkmıştım!” dedi.
İslâmiyette, insanın babasından veya baba tarafından
akrabasından başkasına intisaba etmesi diye bir şey yoktur.!
Cahiliye Çağını kötü işleri silinip gitmiştir! 972
Doğan çocuk, döşeğin sahibine aiddir!
Zâniye ise, Esleb, vardır!”973
“Esleb, nedir?” diye sordular.
Peygamberimiz (sav) “Mahrumluk, demektir!” buyurdu.974
Hutbelerine şöyle devam ettiler:
İddiasını ısbatlamak için delil getirmek, davacıya,
yemin de, inkâr edene düşer!975
Ey insanlar! Her andlaşma, cahiliye çağında yapılırdı.
Cahiliye Çağı’nda yapılmış olan andlaşmalara riayet
ediniz!976
İslâmiyet, ona kuvvetten başka bir şey eklemez! 977
İslâmiyette, ne cahiliye andlaşması vardır, ne de fetihten sonra Hicret; fakat cihad ve cihada niyet vardır.
Seferber edilmek istendiğiniz vakit, hemen seferber
olunuz! 978 Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Bütün
Müslümanlar kardeştirler.979
972
Ahmed b. Hanbel Müsned, c. II, s. 207.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 179.
974
Ahmed b. Hanbel Müsned, c. II, s. 207.
975
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 837.
976
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 215.
977
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 207-215.
978
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 66; Tirmizi Sünen, c. IV,
s. 148-149.
979
Vakıdî-megazî, c.II, s. 836;
973
291
Müslümanlar, kendilerinden olmayanlara (düşmanlarına) karşı bir eldirler, el birliği ile topluca hareket ederler.
Müslümanların kanları birbirlerine eşittir. Zimmetlerini, onların en hafifleri, en uzaktakileri bile yerine getirmeye gayret ederler.
İyi biliniz ki: ne bir kâfir için, bir Mü’min veya Müslüman öldürülür, ne de onlardan taahhüd sahibi olanlar,
taahhütlerinden dolayı harbi olan kâfirler için öldürülürler.980
Kâfirin diyeti, Müslüman diyetinin yarısıdır.
İyi biliniz ki, İslâmiyette, değiş tokuş yoluyla mehirsiz evlenme yoktur.981
Kadın, ne halasının, ne de teyzesinin üzerine nikâhlanıp bir araya getirilebilir.982
Kocasının izni olmadıkça, malından bir şey vermesi,
kadın için helâl ve caiz değildir.983
Kadın yanında bir mahremi olmadıkça, üç günlük
yola gidemez.984
İyi biliniz ki: Vâris için vasiyete gerek yoktur.985
Ayrı din sahipleri, birbirlerine varis olamazlar.986
Parmakların her birinde diyet, onar onar devedir.
980
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 215.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 215.
982
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 207.
983
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.
II, s. 207.
984
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837.
985
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836; ; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s.
122.
981
986
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836.
292
Kemiği görünen derin yaralardan her birinde diyet,
beşer beşer devedir.
Sabah namazından, güneş doğuncaya kadar namaz
yoktur.
İkindi namazından, güneş batıncaya kadar da namaz
yoktur.
Zekât ve sadakaları almak için, hayvanları bir yerden
başka bir yere sürdürüp götürmek yoktur.
Zekât ve sadakalar, ancak mal sahiplerinin yurtlarında teslim alınacaktır.987
Sizi, iki günün orucundan nehy ederim: Biri Kurban
Bayramı günü, diğeri de Fıtır Bayramı günü orucudur.
Sizi iki biçim giyimden men ederim: Hiç biriniz, ne
ud ve edep yerleri açık kalacak biçimde sırt ve baldırlarını sarık ve benzeri bir bez parçasıyla sarsın, ne de iki
yanını kaldırıp omuzlara atılınca, ud ve edep yerleri
açılacak biçimde tek bir atkıya bürünsün!
Ben, size, ancak anlayacağınız, tutacağınız yolu gösterdim!” 988
Yemen halkından Ebû Şah adındaki kişi kalkıp bu
sözlerin yazılıp kendisine verilmesini istedi. Dileği yerine
getirildi.989
Peygamberimizin Hicabe ve Sikaye Hizmetlerini
Eski Vazifelilere Yeniden Vermesi:
Peygamberimiz (sav), hutbesini bitirdikten sonra,
Mescidi Haram’ın bir köşesine varıp oturdu. Kâbe’nin
anahtarını elinde tutuyordu.990
987
988
989
990
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 215.
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, 7241. Hadis.
Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 267; Vakıdî-Megazî, c.II, s.
837.
293
Peygamberimiz (sav), Hicâbe (Kâbe Kayyımlığı) vazifesini Osman b. Talha’dan, Sikâye ( Hacılara su dağıtma) vazifesini de Hz. Abbas’tan geçici olarak geri almış
bulunuyordu.991
Tekrar, Kâbe hizmetlerini Osman b. Talha’ya, Hacılara su verme işini de Hz. Abbas’a verdi.992
Osman b. Talha, anahtarı alıp gittiği sıra, Peygamberimiz (sav), ona arkasından seslendi.
Dönüp gelince: “Sana, vaktiyle söylemiş olduğum
şey vuku’ bulmadı mı?” diye sordu.
Osman b. Talha olayı hatırlayıp: “Evet! Şehadet ederim ki, sen, hiç şüphesiz, Resûlullâhsın!” dedi.993
Cahiliye Çağı’nda Kâbe’nin kapısı, pazartesi ve Perşembe günleri açılırdı.
Kâbe’nin kayyım ve kapıcıları, Kâbe’nin kapısına
otururlar, Kâbe’ye girmesini istemedikleri kişileri, merdivenden çıkıp gittiği zaman, onu iter, aşağıya düşürürlerdi.
Düşenlerden ölenler de olurdu.
İbn-i Sa’d’in rivayetine göre: Peygamberimiz, Hicret’
ten önce, Mekke’de bulunduğu sırada Osman b. Talha’yı
İslâmiyete dâvet etmişti.
Osman b. Talha: “Yâ Muhammed! Sen, kavminin dinine aykırı davranmış ve ortaya yeni bir din çıkarmış bulunuyorsun.
Doğrusu, benim, sana tabi olacağını umman, şaşılacak şeydir!” dedi.
991
992
Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 267.
Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 267; Vakıdî-Megazî, c.II, s.
837.
993
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837.
294
Peygamberimiz (sav), bir gün, halk ile birlikte Kâbe’
ye girmek isteyince, Kâbe’ni kayyımı olan Osman b. Talha, Peygamberimize (sav) çok kaba ve katı davranmış,
Peygamberimiz (sav)’ın girmesine mani olmuştu.
Peygamberimiz (sav), onun bu uygunsuz davranışını
sükûnet ve ağır başlılıkla Karşılamış, “Ey Osman! 994 Umarım ki, bir gün, sen, beni, bu anahtarı nereyi istersem
koyacağım, kime istersem vereceğim bir mevkide göreceksin!” buyurmuştu.
Osman b. Talha: “O zaman, Kureyş mahvolmuş, kıymetten düşmüş olur!” demişti.
Peygamberimiz (sav): “Hayır! Asıl o zaman, Kureyş,
yaşayacak ve kıymetlenecektir!” buyurmuştu.995
İşte, Peygamberimiz (sav)’ın, Osman b. Talha’ya hatırlattığı, onun da hatırladığı sözü bu idi.996
Mekkelilerin Müslümanlık Biati Yapmaları:
Peygamberimiz (sav), Mekkelileri, İslâmiyet üzere
biat yapmaya çağırdı.997
Mekkeliler, Peygamberimiz (sav)’a biat için toplanınca, Peygamberimiz Safa tepeciğinin üzerinde oturdu,
Hz. Ömer, Peygamberimiz (sav)’ın berisinde oturdu. Halkın ellerini tutup güçlerinin yettiği kadar Allâh ve Resûlünün buyruklarını dinleyecekleri ve itaat edecekleri
hakkında Peygamberimiz (sav)’a birer birer biatlerini
aldı.998
994
C; İbn-i Seyyid –Uyunül’eser, c.II, s. 178.
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837; Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837;
İbn-i Seyyid –Uyunül’eser, c.II, s. 178.
995
996
997
Kastalanî-Mevahibülledünniye, c. I, s. 205.
Ebülfida-Sîre, c. III, s. 565.
295
Erkek, kadın, büyük, küçük bütün Mekkeliler geldiler.999
Allâh’a iman, Allâh’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed (sav)’ın Allâh’ın kulu ve Resûlü olduğuna, şehadet etmek sûretiyle Peygamberimiz (sav)’a, İslâmiyet
üzere biat ettiler.1000
Biati yaparken Hz. Ömer, Peygamberimiz (sav)’ın
buyruklarını halka duyururdu.1001
Üstün bir Tevazu Tablosu:
Fetih günü Peygamberimiz (sav)’ın huzuruna bir
adam gelmiş, konuşurken kendisini bir titreme tutmuştu.
Peygamberimiz (sav), Ona: “Sakin ve Epsem ol! 1002
Ben, bir hükümdar değilim! 1003
Ben, ancak, güneşte kurutulmuş et parçaları yiyerek
geçinmiş olan Kureyşîlerden bir kanın oğluyum!” buyurdu.1004
Erkeklerin biati bitince, Kadınlar toplanıp Peygamberimiz (sav)’a biat ettiler.1005
Hz. Ümmühani bint-i Utbe, İkrime b. Ebî Cehl’in karısı Ümmü Hâkim bint-i Hâris b. Hişam, Saffan b. Ümeyye’nin karısı Begum bint-i Muazzel, Fâhite bint-i Velid
998
Taberî-Tarih, c. III, s. 121; İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 252.
999
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s. 415.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s. 415; Ezrakî-Ahbaru
Mekke, c, II, s. 201.
1001
Zemahşerî- Keşşaf, c.IV, s. 95; Nesefî-Medarik, c. IV, s.
250.
1002
Hâkim –Müstedrek, c. III, s. 47-48.
1003
Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 43.
1004
Hâkim –Müstedrek, c. III, s. 48; Ebülfida-Sîre, c. III, s. 556.
1005
İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 253.
1000
296
b. Mugîre, Hind Rayta bint-i Münebbih b. Haccac ve
daha bazı Kureyş kadınları da bir araya gelerek on kişilik
bir gurup halinde biat etmek üzere Peygamberimiz (sav)’
ın yanına geldiler.
Peygamberimiz (sav)’ın yanında zevcesiyle kızı Hz.
Fatıma ve Abdulmuttalip oğulları kadınlarından bazıları
da bulunuyordu.1006
Hz. Ömer, erkeklerin biatinde olduğu gibi, Peygamberimiz (sav)’ın buyurduklarını kadınlara tebliğ edip
ulaştırarak onlarında biatlerini aldı.1007
Peygamberimiz (sav), Safa üzerinde, Hz. Ömer de
Peygamberimizin berisinde idi. biat için söylenen sözleri,
buyrukları, kadınlara duyuruyordu.1008
Hind bint-i Utbe, Uhud Savaşı’nda Hz. Hamza’nın
şehadetinden sonra karnını yardırıp ciğerini çıkartmış,
ağzında çiğnemiş, yutamayınca yere atmış, şehitlerin,
kestirdiği burun ve kulaklarında halhal ve gerdanlıklar
yaparak hıncını almıştı.1009
Kendisi Peygamberimiz (sav) eza eden müşrik kadınlarındandı.
Müşrikleri, Müslümanlara karşı çarpışmaya kışkırtır
dururdu.1010
Uhud savaşında, defler ve şiirlerle müşrikleri cesaret
ve gayrete getiren kadınların başında idi.1011
Peygamberimiz (sav)’in yakalanınca öldürülmesi için emir verdiği kadınlardandı.1012
1006
1007
1008
1009
1010
1011
1012
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 850.
Zemahşerî-Keşşaf, c.II, s. 95.
Süheylî-Ravdulünf, c. VII, s. 139.
İbn-i İshak, İbn-i Hşam-Sîre, c.III, s. 96-97.
İmamı Muhammed-Siyerülkebir, c. IV, s.1420.
Vakıdî- Megazî, c. I, s. 225.
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 825
297
Hind, biat edeceği zaman, tanınmamak için peçelenmiş, kılık kıyafet değiştirmişti.1013
Tanınacağından, tanınırsa öldürülüleceğinden korkuyor, Peygamberimiz (sav)’dan uzakça duruyor,1014
Hind: “Yâ Resûlallâh! El tutuşup sana biat edelim
mi? diye sordu.
Peygamberimiz (sav): “ Ben, kadınlarla el tutuşmam!
Benim yüz kadına birden hitab etmem, her bir kadına
ayrı ayrı hitap etmem gibidir!” buyurdu.1015
Yasaklanan Şeyler:
Peygamberimiz (sav), Mekke’de şarapları döktürdü.
Şarap küplerini kırdırdı.
Şarap ve put alım satımını,1016
Şarap, put, domuz, ölü hayvan eti bedellerini yemeyi,
Kâhinlere ücret vermeyi yasakladı.
Velid b. Ukbe der ki: “Rasûlüllâh (sav), Mekke’yi
feth ettiği zaman, Mekkeliler çocuklarını Rasûlüllâh’a
götürüyor, Rasûlüllâh (sav) da, onların başlarını sığıyor,
okşuyor ve kendilerine dua ediyordu.
Beni de ona götürdüler. Başıma, bol zağferanla diğer
kokulardan yapılan ağır bir koku sürülmüştü.
Rasûlüllâh (sav), benim başımı sığamadı, okşamadı.
Onu bundan alıkoyan, ancak, anamın beni, bu ağır
koku ile kokulamış olması idi. Rasûlüllâh, sırf benim
başımı sığamadı, okşamadı!”1017
1013
1014
1015
1016
1017
Taberî-Tefsir, c.XXVIII, s. 80.
Taberî-Tefsir, c.XXVIII, s. 80.
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 850-851.
Vakıdî- Megazî, c. II, s. 864.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. IV, s.32.
298
İkrime b. Ebi Cehlin Müslüman Oluşu:
İkrime b. Ebî Cehlin karısı Ümmü Hâkim bint-i Hâris, akıllı bir kadındı.1018
Mekke fethedildiği zaman, içlerinde Ebû Süfyan b.
Harp’in karısı Hind’i’n de bulunduğu Kureyş kadınlarından on kişilik bir gurup halinde gelip Peygamberimiz
(sav)’a biat etmiş, Müslüman olmuş, sonra da “Yâ Resûlalâh! İkrime, senden korkarak Yemen’e kaçtı. Kendisini, Senin öldüreceğinden korkuyor. Ona emân ver!” diye
ricada bulunmuştu. Peygamberimiz (sav) da: “Ona emân
verilmiştir!” buyurmuştu.1019
Bundan sonra, Ümmü Hâkim, kocasını aradı buldu.
İkrime de gelip Müslümanlığı kabul etti.1020
Peygamberimiz (sav), bu gibi yıllarca İslâm düşmanlığı yapıp kendisine zulüm ve işkence yapan insanları
Müslümanlığı kabul ettikleri için birer birer af etti.
Mekke Haremi ve sınır Taşlarını Dikilmesi:
Rivayete göre: Hz. Âdem (sav), cennetten yeryüzüne
indirilince şeytanın şerrinde korkmaya başlamış ve
Allâh’a sığınmıştı.
Bunun üzerine Yüce Allâh (c.c.), Ona koruyucu Melekler göndermiş, bu melekler, Mekke’yi her taraftan kuşatmışlardı.
Melekler, Mekke’nin çevresinde nerelerde durmuşlarsa, yüce Allâh (c.c.), oraları Mekke’nin Harem sınırı
yapmıştır.1021
1018
1019
1020
1021
Hâkim-Müstedrek, c.III, s. 851.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 851.
Hâkim Müstedrek, c.III, s. 242.
Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, s. 127.
299
Mekke Hareminin sınırı:
1-Medine yolu tarafından Ten’im yakınındaki Benî
Gıfarların evlerine kadar üç mildir.1022
2-Yemen yolu tarafından Libn Tepesindeki Edâetüllibn’e kadar yedi mildir.1023
3-Cidde yolu tarafından El’A’şaş’a kadar on mildir.1024
Cidde yolundaki Hudeybiye Harem sınır taşları A’
şaş’a kadar uzanır. A’şaş’tan önceki Batn-ı Mer üzerindeki saha Harem dışında ve Müreyr üzerine bakan bölge
ise, Harem içinde kalır.
4-Taif yolu tarafından Arafat yolu üzerindeki Batn-ı
Nemire’ye on bir mildir.
5-Irak yolu tarafından Makta Dağı’ndaki Seniyyetülhal’le kadar yedi mildir.1025
Makta’, Necid ve Irak yolunda olup Harem sınır taşları Harem’e dayanan Seniyyetülhal’lin başındadır.1026
6-Ci’râne yolu tarafından Abdullâh b. Halid b. Esidlerin şı’b’ına kadar dokuz mildir.1027
Mekke Haremi’nin sınır taşlarını ilk önce diken, Hz.
İbrahim (sav)’dı.
Ona, bu taşların dikileceği yerleri de, Cebrâil (as)
göstermişti.1028
1022
“
“
“
c.II, s. 130-131.
“
“
“
c. II, s. 309 Ek Bl.
1024
“
“
“
c. II, s. 131.
1025
Ezrakî- Ahbaru Mekke, c. II, s. 309 Ek Bl.
1026
“
“
“
c. II, s. 131.
1027
“
“
“
c. II, s. 131.
1028
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 842. Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, s.
127-128.
1023
300
Allâh’ın emri ile Kâbe’yi yapma işini tamamladıktan
sonra Hz. İbrahim ile Hz. İsmail, kendilerine hac amellerini göstermesi için Allâh’a (c.c.) yalvardılar.1029
Cebrâil (as) gelip Hz. İbrahim (sav)’a hac amallerini
gösterdi.
Harem’in sınırları üzerine durdu ve o sınırlarda Hz.
İbrahim’i de durdurdu.
Hz. İbrahim, oralara taş dizdi, işaretler koydu ve
üzerlerine toprak çekti.
Hz. İsmail (sav)’ın koyunları, bu Harem sınırları içinde otlarlar, yayılırlar, Harem sınırlarını ne aşarlar, ne de
oralardan dışarı çıkarlardı.
Haremin her tarafından yayıla yayıla sınırların sonuna kadar ulaştıkları zaman, oradan topluca geri dönerlerdi.1030
Hz. İsmail (sav), Harem sınır taşlarını onarıp yeniledi. Peygamberimiz (sav)’ın dedelerinden Kusayy’ın
zamanına kadar, bu taşlar yerlerinde kımıldatılmadı. Kusayy, onları onarıp yeniledi.1031
Musa b. Ukbe’nin rivayetine göre: Kureyşîler, Harem
sınırına taşlarına tecavüz ederek onları söktüler.
Müşriklerin bu davranışları Peygamberimiz (sav)’a
çok ağır geldi.
Cebrâil (sav), gelerek Peygamberimiz (sav)’a: “Yâ
Muhammed! Kureyşîlerin sınır taşlarını sökmeleri, her
halde sana çok ağır geldi.” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Evet!” buyurdu.
Cebrâil (as): “Ammâ, onlar, bu sınır taşlarını yer-lerine tekrar dikeceklerdir!” dedi.
1029
1030
1031
Bakare Sûresi: 128.
Ezrakî-Ahbaru Mekke, c.II, s. 128.
Vakıdî-Megazî, c II, s. 842.
301
Çok geçmeden Kureyş kabilesinde bir adamın bu işi
bahis konusu ettiği, nihayet kureyş kabilesinden birçok
kimselerin bu işi konuşmaya başladıkları görüldü.
Hatta içlerinde biri, onlara: “Allâh, sizi Harem sayesinde aziz ve şerefli kıldı. Tecavüzden korudu.
Siz ise, onun sınır taşlarını yerinden söküp çıkardınız.
Şimdi, Araplar sizi kapacaklardır!” diyordu.
Meclislerde bunu konuşa konuşa sabahladılar.
Sınır taşlarını tekrar yerine diktiler.
Bunun üzerine Cebrâil (as), gelip Peygamberimiz
(sav) a “Yâ Muhammed! Harem sınır taşlarını tekrar
yerlerine diktiler!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Ey Cebrâil! Taşları tam yerlerine dikebildiler mi?” diye sordu.
Cebrâil (as): “onlar, sınır taşlarından diktikleri her bir
taşı, yerlerine kendileri değil, birer melek eli ile koydular!” dedi.1032
Mekke, feth edildikten sonra da, Peygamberimiz
(sav), Temim b. Esed’ül’Hüzâî’yi göndererek Harem sınır taşlarını onartıp yenilettirdi.1033
Saîd b. Saîd’in Mekke Müfettişliği:
Peygamberimiz (sav), Mekke’yi feth ettiği zaman, Saîd b. Saîd b. Sa’b. Ümeyye’yi Mekke çarşısına
müfettiş olarak tayin etti.
Peygamberimiz (sav), Taif’e giderken, Saîd b.
Saîd’de birlikte gitmiş ve orada şehid olmuştur.1034
1032
1033
Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, 128-129.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 842. Ezrakî-Ahbaru Mekke, c.II,
s.129.
1034
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 842.
302
Peygamberimiz (sav), Mekke’ye girdiği günden itibaren Mekke’de seferber bir halde Hacun’daki çadırında
kalmakta ve her namaz için Hacun’dan Mescid-i Haram’
a gelip gitmekte idi.1035
Peygamberimiz (sav), Mekke’de kaldığı müddetçe de
dört rekâtlı farz namazları seferi olarak, yani kısaltarak
ikişer rekât kılmış ve kıldırmıştır.1036
Hırsızlıktan Dolayı Eli Kesilen Soylu Bir Kadın:
Kureyşîlerin ehemmiyet verdiği Benî Mahzumlardan
bir kadın, nasılsa hırsızlık yapmıştı.
Kadının âile halkı, elinin kesileceğinde korkarak Üsame b. Zeyde başvurmuşlar ve Peygamberimizin katında
kendisinin şefaatçi olmasını dilemişlerdi.
Üsame b. Zeyd, durumu, Peygamberimiz (sav)’a arz
edip kadının bağışlanmasını dileyince, Peygamberimiz
(sav)’ın rengi değişti:
“Sen, Kötülükleri önlemek üzere, Allâh’ın koymuş
olduğu cezalardan bir cezanın affı hakkında mı benimle
konuşuyorsun?” buyurdu. Üsâme: “Yâ Resûlallâh! Bu
uygunsuz davranışımdan dolayı Allâh’tan yarlığanmamı
dile!” dedi.
Akşam olunca, Peygamberimiz (sav) ayağa kalkıp
Allâh’a lâyık olduğu üzre hamd-ü senâda bulundu ve:
“Bundan sonra derim ki, sizden önceki insanları helâk
eden, ancak onların içlerinden şerefli ve soylu biri hırsızlık ettiği zaman, onu cezasız bırakmaları, İçlerinden
fakir ve zayıf biri hırsızlık edince de, onun hakkında ceza
uygulamaları idi.
1035
1036
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829.
Vakıdî-Megazî, c. II, s. 871.
303
Muhammed’in varlığını, kudret elinde bulunan Allâh’
a yemin ederim ki, kızım Fatıma hırsızlık edecek olsaydı,
muhakkak onun elini de keserdim!” buyurdu.
Sonra da, emr etti. O kadının eli kesildi. Bunu üzerine, kadın güzelce tevbe etti ve evlendi. Kadın, bundan
sonra, Hz. Âişe’nin yanına gelir gider, o da, onun ihtiyacını Peygam berimiz (sav)’a arz ederdi.1037
Mekke Çevresindeki Putlar:
Peygamberimiz (sav), Mekke’yi feth ettikten bir hafta
sonra, ramazan ayının yirmisine rastlayan cuma günü, her
tarafa askeri birlikler sevk ederek, İslâmiyete uymayan
her şeyi değiştirmelerini onlara emr etti.
Hişam b. Âs, iki yüz kişilik bir birlikle Yelemlem taraflarına;
Hâlid b. Sâid b. Âs, üç yüz kişilik bir birilikle Urana
taraflarına;
Halid b. Velid, arkadaşlarından otuz kişilik bir süvari
birliği ile Uzzâ putuna gitti.
Sa’d b. Zeyd’ül’ Eşheli, Müşelleldeki Menat putuna;
Amr b. As, Hüzeyllerin putu olan Süva’ı yıkmaya
gönderildi.
Tufeyl b. Amr’üd’ Devsî de, Amr, b Hummeme’nin
putu olan zülkeffeyn’i yıkmaya gönderildi.1038
Halid b. Velid’in Nahle’de:
Uzzâ; Nahle’de, üç Semüre (Sakız) ağacından veya
büyük dikenli ağaçtan ibaretti.1039
Uzzâ’nın yanında, Gatafanların taptıkları bir put bulunuyordu.1040
1037
Buharî-Sahih, c.V, s. 97.
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 873.
1039
Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25; EzrakîAhbar, c.I, s. 126.
1038
304
Uzzâ’nın üzerinde bir ev yapılmıştı. Uzzâ’nın bakıcı
ve kapıcıları orada otururlardı.1041
Araplardan Mekke’de oturup ta Uzzâ’ya, sora Lât, a
sonra da, Menat’a tapmayan yoktu. 1042
Kureyşîler nazarında putların en büyüğü Uzzâ, sonra
Lât, sora Memat idi.1043
Rivayete göre: Bunların her birinde bir şeytan bulunur, Kapıcı ve bakıcılarına görünür ve onlarla konuşurdu.1044
Peygamberimiz (sav), Halid b. Velid’i göndereceği
zaman, ona: “ Nahle Vadisi’ne git! Orada üç Semüre ağacı bulacaksın. Onlardan birincisini kes!” buyurdu.1045
Halid b. Velid, yanına arkadaşlarından otuz süvari alarak Nahle’ye gitti.1046
İlk ağacı kesti. Oradaki putu kırdı, mal anbarını yak1047
tı.
Sonra, Peygamberimiz (sav)’ın yanına döndü.1048
Peygamberimiz (sav): “yıktın mı?” diye sordu.
Halid b. Velid: “Evet! Yâ Resûlallâh!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Bir şey gördün mü? diye
sordu,
1040
1041
1042
1043
1044
1045
1046
1047
1048
İbn-i Habib-Kitabulmuhabber, s. 25.
Yakut-Mucemmülbüldan, c. IV, s. 116.
Yakut-Mucemmülbüldan, c. IV, s. 118.
Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 27.
Ezrakî-Ahbar, c.I, s. 127.
Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25.
Ezrakî-Ahbar, c.I, s. 127.
İbn-i Habib-Kitabulmuhabber, s. 315.
Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25.
305
Halid b. Velid: “Hayır! Bir şey görmedim!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Öyle ise, sen, onu daha yıkamamışsın!
Ona, geri dön!” ikincisini de kes! Yık onu da!” buyurdu.1049
Halid b. Velid, öfkeli bir şekilde geri dönüp Uzzâ’nın
yanına vardı. Kılıcını sıyırdı.1050
Uzzâ’nın kapıcı ve bakıcısı Dübeyye, Halid b. Velid’in geldiğini işitince, Uzzâ’nın üzerine bir kılıç asarak
kendisi dağa kaçtı.1051
O sırada, kapkara, çırılçıplak, saçı başı darma dağınık,1052 elleri boynunda, dişlerini gıcırdatan 1053 bir kadın
Halid b. Velid’in karşısına birden dikiliverince, Halid b.
Velid’in sırtının tüyleri ürperdi.1054 Uzzâ’nın kapıcı ve
bakıcısı ise, Halid b. Velid’e bakarak:
“Ey Uzzâ! Haydi, yalan çıkarma! En şiddetli bir saldırışla Halid’in üzerine saldır! Başörtünü at ve çemren!
Ey Uzzâ! Eğer, sen, bugün Halid’i öldürmezsen, Zelil
olarak geri dönecek ve Nasrânileştirileceksin!” diye bağırıyordu.1055
Halid b. Velid, kılıcını sıyırmış olduğu halde, ona
doğru vardı ve “Ey Uzzâ! Seni tanımak yok! Tenzih ve
takdis etmek te yok! Allâh’ın seni alçaltmış olduğunu
1049
Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25.
1050
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 873.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 79.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 873.
Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25.
1051
1052
1053
1054
1055
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 873.
Vakıdî- Megazî, c. III, s. 873.
306
görüyorum!” diyerek kılıçla vurup şeytan karıyı ikiye
böldü.1056 O zaman, o, kapkara bir kül haline geldi.
Halid b. Velid, Uzzâ ağacını da kesti. Uzzâ’nın kapıcı
ve bakıcısı Dübeyye’yi de öldürdü.1057
Bundan sonra Peygamberimiz (sav)’ın yanına döndü,
olan bitenleri haber verince, Peygamberimiz (sav) “Evet!
İşte, o, Uzzâ’dır! 1058
Uzzâ, artık, ülkenizde kendisine tapılmaktan temelli
olarak umudunu keşmiştir.1059
Bundan sonra Araplar içinde Uzzâ yoktur, ona hiç
tapılmayacaktır!” buyurdu.1060
Halid b. Velid: “Ey Allâh’ın Resûlü! Hamd olsun O
Allâh’a ki, bize İslâmiyet gibi bir dini ikram ve ihsan etti
de, bizleri helâk olmaktan kurtardı.
Ben babamın yüz deve ve koyun içinden en iyisini
seçerek götürüp Uzzâ için kestiğini ve onun yanında üç
gün kaldıktan sonra sevine sevine yanımıza döndüğünü
görürdüm.
Babamın üzerinde hayatını tüketmiş ve ölüp gitmiş
olduğu bu görüş ve inanışa, işitmez, görmez, zarar ve yarar vermez bir taş ve ağaç parçası için kurbanlar keserek
nasıl aldanmış olduğuna bakıyorum da şaşıyorum!” dedi.
Peygamberimiz (sav): “Bu, şüphesiz, Allâh’a aid bir iştir.
Onun, doğru yolu kolaylaştırdığı kimse, doğru yolu
1056
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 873-874; Ebülmünzir HişamülkelbîKitabülesnam, s. 25-26; Ezrakî-Ahbaru Mekke, c.I. s. 127-128.
1057
1058
1059
1060
Yakut-Mücemmülbüldan, c. IV, s. 117.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 874.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 874.
Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 26.
307
bulur, sapıklık kolaylaştırdığı kimse de sapıklık içinde
kalır!” buyurdu. 1061
Bu olay, Hicret’in sekizinci yılı ramazan ayı bitiminde olmuştur.1062
Amr b. Âs’ın Süva Putunda:
Peygamberimiz (sav), ramazanın bitmesine on gece
kala, cuma günü Mekke çevresinde bulunan putları yıkıp
ortadan kaldırmak, İslâmiyete aykırı her şeyi değiştirmek
üzre her tarafa askeri gönderdiği sırada, Amr b. Âs’ı da
Hüzeyllerin puttu Süvâ’ı yıkmaya göndermişti.
Amr b. Âs der ki, Süvâ’ putunun yanına kadar vardım. Yanında kapıcısı ve bakıcısı bulunuyordu.
Bana (Ne istiyorsun?) diye sordu.1063
(Süvâ’yı yıkmak istiyorum! dedim.
Bana: (Onu, yıkmak, senin nene gerek?) dedi.1064
( Onu yıkmamı bana, Rasûlüllâh (sav) emr etti!)
dedim.
(Onu yıkmaya, senin gücün yetmez ki!) dedi.
(Ne için gücüm yetmez?) diye sordum.
(O senden kolayca korunur ve savunur!) dedi.
( Yazıklar olsun sana ki, hâlâ bâtıl ve boş şeylerle
oyalanıp durmaktasın! Bu put, işitir ve görür mü hiç?)
dedim. Yanına yaklaşıp onu kırdım.
Arkadaşlarıma da emrettim: Süvâ’nın mal deposunu
yıktılar. Onun içinde bir şey bulamadılar.
Sonra bakıcıya (Nasıl, gözünle gördün mü?) dedim.
1061
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 874.
1062
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 874.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 146.
Vakıdî-Megâzî, c. II, s. 870.
1063
1064
308
Bakıcı (Ben, Allâh’a boyun eğdim, Müslüman oldum) dedi.1065
Sa’d b. Zeyd’ül’ Eşhelî’nin Menat Putunda:
Menat putu, Evs ve Hazrec kabileleriyle Yesrip halkından bulunan dinine bağlı olanların putu olup Kudeyd
nahiyesinde Müşellel’de dikili idi.1066
Peygamberimiz (sav), bu putu yıkmaya, Sa’d b. Zeyd’ül’Eşhelî’yi ramazan ayının bitmesine on gece kala
göndermişti. 1067 Yanında yirmi süvari vardı.
Menat’ı yıkmaya, Hz. Ali’nin veya Ebû Süfyan b.
Harp’in gönderildiği de rivayet edilir.1068
Sa’d b. Zeyd, Menat’ın yanına vardı. Kapıcı ve bakıcı: “Ne istiyorsun?” diye sordu.
Sa’d: “Menat’ı yıkmak istiyorum!” dedi.
Kapıcı: “Sen bunu yapabilecek misin!” dedi.
Sa’d, Menat putuna doğru varınca, Menat’tan kapkara, çırıl çıplak, saçı başı darma dağın bir kadın çıkıp
göğsünü dövmeye ve feryad etmeye başladı.
Bakıcı: “Menat’ı, yanına alda sana karşı gelenleri
parçala!” dedi.
Sa’d b. Zeyd, kılıçla vurup kara kadını öldürdü. Arkadaşları ile varıp Menat putunu yıktılar. Menat’ın mal
deposunda bir şey bulamadılar. Peygamberimiz (sav)’ın
yanına döndüler.
Bu hadise, ramazanın bitmesine altı gün kala vuku’
buldu.1069
1065
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 146.
1066
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I, s.87-88.
Vakıdî-Megazî, c.II, s. 870.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I, s.87-88.
1067
1068
1069
İbn-i Kayyım-Zadülmead, c.II, s. 186.
309
Halid B. Velid’in Beni Cezimelere Göndrilmesi:
Halid b. Velid Benî Cezmilere, Hicret’in sekizinci
yılı şevval ayında gönderildi.1070
Peygamberimiz (sav), Allâh’a imana dâvet etmek üzre Mekke çevresindeki bazı kabilelere askeri birlikler
göndermişti.1071
Halid b. Velid Uzzâ’yı yıkıp Mekke’ye dönünce,
Peygamberimiz (sav) onu da Muhacirlerle Ensar ve Benî
Süleymlerden üç yüz elli kişilik askeri bir birliğin başına
geçirerek Benî Cezimelere gönderdi.1072
Halid b. Veild, onları sadece İslâmiyete dâvet ekmekle yetinecek, çarpışma yapmayacaktı.1073
Beni Cezimeler Mekke’nin aşağı tarafında bir gecelik
uzaklıktaki Yelemlem nahiyesinde Gumeysa diye anılan
sularının başında oturmakta idiler.1074
Halid b. Velid, askerlerle birlikte Benî cezimelerin
yurduna varıp dayandı.1075
Benî Cezime’ler, Müslümanları görünce, silâhlandılar, çarpışmaya kalktılar. Karşı koymanın en şiddetlisiyle
karşı koydular.
Halid b. Velid; ikindi, akşam ve yatsı namazlarına
kadar bekledi. Ezan sesi işitilmeyince üzerlerine saldırdı.
Benî Cezîmeler de çarpıştılar.
Onlardan öldürülenler öldürüldü. Esir edilenler esir
edildiler.
1070
1071
1072
1073
1074
1075
Vakıdî-Megazî, c.I, s. 6.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam Sîre, c.IV, s.70-71.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 147.
Vakıdî-Megazî, c.III, s.875.
İbn-i Esir Kâmil, c. II, s. 255.
Diyar bekrî-Hamis, c. II, s. 97.
310
Benî Cezîmeler, sonradan, Müslüman olduklarını iddia ettiler.1076
Abdullâh b. Ebî Hadred der ki:
“Beni Cezîmelere baskın yapıldığı sırada, Hevdecin
içinde parlak yüzlü, sararmış benizli bir adam bulduk.
Arkadaşlar, kendisine Müslüman olmasını teklif ettiler.
Genç adam: “İslâmiyet ne demektir?” diye sordu.
İslâmiyet anlatıldı. Kendisinin İslâmiyetten hiç haberi
olmadığı anlaşıldı.
Ona: “Sen, kâfir misin? diye sordular.
Genç adam: “Kâfir isem bana ne yapacaksınız?” diye
sordu.
Müslümanlar: “Kâfir isen, seni öldürürüz!” dediler.
Genç adam: “öyle ise, beni, şu vadinin aşağısındaki
hevdeçli kadınlara ulaştırın da öyle öldürün!” dedi.
Genç adamı kadınların yanına götürdüler.
Genç adam: “Selâmlarım seni Hubeyş!
Artık, tükendi, bitti yaşayış! Benim suçum yok! dedi
ve ona bir şiir söyledi.1077
Kadın: “Sana da, yedi, sekiz, dokuz, on kerre selâmlar!” dedi.
Bundan sonra genç adamın boynu vuruldu.
Kadın gelip cesedinin üzerine kapandı. Onu öpmeye,
dudaklarını emmeye başladı.1078
Bir veya iki kerre hıçkırdıktan sonra, oracıkta can
verdi.1079
1076
1077
1078
1079
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 883.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 879.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 880.
İbn-i Seyyid-Uyunül’eser, c.II, s. 187.
311
Müslümanlar, bu olayı Peygamberimize haber verdikleri zaman: Yüce Peygamberimiz (sav): “İçinizde hiç
mi merhametli bir adam yoktu?” buyurmuştur.1080
Peygamberimiz (sav): “Rüyamda Hays’tan, ağzıma
bir lokma alıp çiğnediğimi, tadını tattığımı, onu, yutacağım sırada, içinden bir şeyin boğazıma gerildiğini, Ali’
nin, elini sokup onu çıkardığını gördüm! buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: “ Yâ Resûlallâh! Göndermiş olduğun
askeri birlikler arasında şu askeri birlikten sana hoşlanmayacağın bazı haberler geldi. Ali’yi gönder de onu hall
etsin! Kolaylaştırsın!” dedi.1081
Peygamberimiz Hz. Ali’yi çağırdı: “Ey Ali! Şu kavmin (Benî Cezîmelerin) yanına kadar git! İşlerini gör!
Cahiliye Çağı’ndaki davaları ayaklarının altına al,
hükümsüz say!” buyurdu.1082
Hz. Ali ’ye bir miktar para verdi.
Bu paralarla Hz. Ali, Halid b. Velid’in Benî Cezîmelerden yanlışlıkla öldürmüş olduğu kimselerin diyetini
ödedi. Yanında getirdiği para yetişmedi. Hz. Ali, Ebû Şafii, Peygamberimiz (sav) gönderip tekrar para getirtti.
Ganimet alınmış, zarara uğratılmış en küçük bir şey bırakılmadan meydana gelen zararlar da ödendi. Artan bir
miktar parayı da, Rasûlüllâh adına zaruri ihtiyaçları için
Benî Cezîmelere verdi. Peygamberimiz (sav)’ın yanına
döndü.1083
Peygamberimiz (sav): “Ey Ali ne yaptın?” diye sordu.
1080
Ebülfida-Sîre, c. III, s.597;İbn-i Seyyid-Uyunül’eser, c.II,
s.187,Diyar Bekri-Hamis, c.III, s.99.
1081
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 72.
1082
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 882.
1083
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 73.
312
Hz. Ali: “Yâ Resûllâh! Müslüman bir kavmin yanına
vardık. Onlar Meydanlarına Mescitler yapmışlar.
Halid’in öldürmüş olduğu herkesin köpek yalaklarına
varıncaya kadar onlara ödeme yaptım. Yanıma bir miktar
para artmış kalmıştı. Onlara (Bu da, size Resûlüllah
(sav)’ın bilmediği, sizin bilmediğiniz şeylere karşılık
olarak ihsan edilmiştir.) dedim.” dedi.1084
Peygamberimiz (sav): “Çok iyi yapmışsın!1085 Ben,
Halid’e adam öldürmeyi emr etmemiş, ancak, onları,
İslâmiyete dâvet etmesini emretmiştim!” buyurdu.1086
Sonra kalkıp Kıbleye karşı ayakta durdu, ellerini kaldırdı. Üç Kerre:
“Ey Allâhım! Halid b. Velid’in yaptığı şeyden uzak
ve beri’ bulunduğumu sana arz ederim!” diyerek Allâh’a
sığındı.1087 Halid b. Velid, gelince, Peygamberimiz (sav),
onu azarladı.1088
Halid b. Velid, Beni Cezîmeleri, ne düşmanlık ne de
öc almak için öldürmediğine yemin etti.1089)1090
HUNEYN GAZASI
(Huneyn Gazasına, Hicret’in sekizinci yılında şevval
ayının beşinde cumartesi günü çıkılmıştır.1091
Huneyn, Mekke’ye üç geceliktir. Mekke ile Taif
arasında, Tihame Bölgesi’nde birçok inişli çıkışlı, dar
geçitleri ve gizli yolları bulunan geniş bir vadidir.1092
1084
1085
1086
1087
1088
1089
1090
1091
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 882.
İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 256.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 882.
Taberî-Tarih, c.III, s. 124.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 881.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 883.
M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 889.
313
Zülmecaz panayırının kurulduğu yerin yakınındadır.1093
Hevazin ve Sakıf kabileleri, Peygamberimiz (sav)’ın
Medine’den yola çıktığını işittikleri zaman, kendilerinin
üzerine yürüyeceğini sanarak savaşmak için derlenip
toparlanmışlardı.1094
Hatta harekât durumunu öğrenmek üzere casuslarını
yola çıkarmışlardı.1095
Peygamberimiz (sav) Mekke’yi feth edince, Hevazinlerle Sakıflerin ileri gelenleri birbirlerine gidip gelmeye başlamışlardı.1096
“Onun, bizimle savaşmasına bir mani kalmamıştır.
Yerinde görüş: “O bize savaşmaya gelmeden önce,
biz onunla savaşmaya gitmeliyiz!”
“Vallâhi, Muhammed, iyi çarpışan bir kavme rastlamadı. İşinizi sıkı tutunuz da, O, sizin üzerinize yürümeden önce, siz, Onun üzerine yürüyünüz!” dediler.
Sakifler: “Biz onun üzerine yürümek istemiyor, onun
bizim üzerimize yürümesini istiyoruz.
Bununla beraber, o, bizim üzerimize yürüyecek olursa, karşısında sapasağlam bir kale bulacak ve bizim, onun
dibinde bol yiyecekler içinde kendisini yeninceye veya
dönüp gitmek zorunda bırakıncaya kadar çarpıştığımızı
görecektir; fakat biz, böyle olmasını istemiyoruz. Sizinle
birlikte gideceğiz, el ve iş birliği yapacağız!” dediler.
Ebû Süfyan b. Harple, Hâkim b. Hizam’ın bildir-
1092
1093
1094
1095
1096
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 85
Taberî-Tarih, c.III, s. 125
Taberi-Tarih, c.III, s. 125-126.
Vakıdî-Megazî, c.II, s.804-806.
Vakıdî-Megazî, c.II, s.805.
314
diğine göre, Hevazinler de, Peygamberimiz (sav)’ın en
azılı, en amansız düşmanı idiler.1097
Mâlik b. Avf, Nasrî, Hevazinleri topladı.1098
Mâlik b. Avf, o zaman otuz yaşında idi. ve Hevazinlerin lideri ve kumandanı idi.1099
Kendisi, elbisesini uzun yaptırır, yürürken salıp yerde
sürür ve bunu kibir ve gururundan yapardı.
Hevazinlerle birlikte Sakifler, bütün Nasır ve Cüşem
kabileleri toplandılar.
Ancak, Hevazinlerden Kâp ve Kilâp kabileleri harekâta katılmadı.1100
Bütün birliklerin, Mâlik b. Avf’un Nasrî’nin kumandası altında Peygamberimiz (sav)’ın üzerine yürümesi
kararlaştırıldı ve yürüyüşe geçildi.
Hevazinler, bütün mallarını, kadın ve çocuklarını da
yanlarına alarak Evtas mevkiine gelip oturdular.1101
Her taraftan kabileler akın akın yardıma gelmeye ve
Evtas’ da toplanmaya başladılar.1102
Ordugâhlarını Evtas’da kurdular.1103
Evtas, Hevazinlerin yurdunda bir vadidir.1104
Hevazin ve Sakifler on dört bin kişi idiler.
Bunlara, diğer Arap kabilelerinden gelip katılanlar da
pek çoktu.1105
1097
1098
1099
1100
1101
1102
1103
1104
1105
Vakıdî-Megazî, c.II, s.816.
İbni Sa’d-Tabakat, c.II, s. 149-150.
İbni Sa’d-Tabakat, c.II, s. 149-150.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 80.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 80.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 80.
Vakıdî-Megazî, c.II, s.886.
Yakut-Mucemmülbüldan, c.II, s. 281.
Zemahşerî-Keşşaf, c.II, s. 182.
315
Mâlik, savaş erleriyle birlikte bütün mallarını, kadın
ve çocuklarını da savaş meydanına getirdi. Bunu, savaş
erleri, kadın ve çocuklarını koyup kaçmasınlar diye yaptı.
Hevazinlerin Ordu Düzeni:
Malik b. Avf’ın ordusunun en önünde süvariler, onların arkasında piyade savaş erleri, onların arkasında
kadınlar, kadınların arkasında davarlar, davarların arkasında develer, onların arkasında da sığırlar sıralanmıştı.
Ordu erlerinin mal varlığını, çoluk çocuğunu koyup kaçmaz diye düşünmüştü Mâlik.1106
Peygamberimiz (sav), Hevazin ve Sakiflerin savaşmak için hazırlıklarını işitti.1107
Abdullâh b. Ebî Hadred’ül’Eslemî ’yi yanına çağırıp,
Hevazinlerle aid bütün bilgiler öğreninceye kadar aralarında kalmasını ve gerekli haberi getirmesini kendisine
emretti.1108
Abdullâh gidip Hevazinlerin ordugâhında dolaştı.
Mâlik b. Avf’ın yanına kadar sokuldu. Hevazin başkan ve kumandanlarını onun yanında buldu.
Mâlik b. Avf ’ın, arkadaşlarına: “Muhammed, bu defakinden sonra, hiçbir zaman bir daha çarpışmayacaktır!
O, şimdiye kadar, ancak, savaş bilgisinden haberi olmayan kavimlerle karşılaşmış ve onlara galebe çalmıştı.
Seher vakti olunca, hayvanlarınızı, kadınlarınızı ve çocuklarınızı arkanızda sıralayacaksınız!
Sonra, askerlerinizi sıralayacaksınız!
Müslümanlarla karşılaşınca hücuma kalkacaksınız!
Kılıçlarınızın kınlarını kırınız! Bir tek adam gibi hep
birden saldırınız!
1106
1107
1108
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s.157.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 82.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 82.
316
Biliniz ki: “Yenmek ilk saldıranındır!”
Dediğini işitti ve ezberledi.
Kınları kırılan kılıçları sayısı yirmi bin idi.1109
Abdullâh b. Ebî Hadred, bir veya iki gün, Hevazinlerin ordugâhında kaldıktan sonra dönüp bütün işittiklerini Peygamberimiz (sav)’a haber verdi.1110
Peygamberimiz (sav), Hz. Ömer’i yanına çağırdı. Ona, Abdullâh b. Ebî Hadred’in haber verdiği şeyleri
anlattı.
Peygamberimiz (sav), Abdullâh b. Ebî Hadred’den
Hevazinlerin haberlerini alınca, onlarla karşılaşmak üzere
acele hazırlandı.
Safvan b. Ümeyye ’nin yanında zırhlar ve silâhlar bulunduğu Peygamberimiz (sav)’a anılmıştı.
Peygamberimiz (sav), ona haber saldı.
Safvan, daha müşrikti, Müslüman olmamıştı.
Peygamberimiz (sav), ona: “Ey Ebû Ümeyye! Yarın
gidip düşmanlarımızla karşılaşacağız. Şu silâhlarını bize
emanet olarak ver!” buyurdu.1111
Safvan: “Yâ Muhammed! Zorla almak, geri vermemek üzere mi istiyorsun?” diye sordu.
Peygamberimiz (sav): “Hayır! Sana teslim edinceye
kadar bizde emanet olarak, kalmak kırılan ve yitirilenleri
tanzim edilmek üzre istiyoruz! buyurdu.1112
Safvan: “Öyle ise, bunda, bir sakınca yok!” dedi. Yüz
tane zırhla onlara yetecek kadar silâh verdi.1113
1109
1110
1111
1112
1113
Vakıdî-Megazî, c.III, s.893.
Hâki-Müstedrek, c. III, s. 49.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83.
317
Peygamberimiz (sav), bunları, savaş yerine kadar
taşımayı üzerine almasını ondan istedi.
Safvan, Peygamberimiz (sav)’ın bu isteğini de yerine
getirmeyi kabul etti.1114
Zırh ve silâhları Evtas’a kadar devesinin sırtında taşıyıp arada Peygamberimiz (sav)’a teslim etti.1115
Bunun içindir ki, emanet olarak alınan şeyler, kırıldıkları ve yitirildikler takdirde bedellerinin ödenmesi
sünnet olmuştur.1116
Peygamberimiz (sav), amcası oğlu Nevfel b. Hâris’
den de üç bin mızrak aldı.1117
Peygamberimiz (sav), Attâb b. Esid’i Mekke’ye vali
1118
Muaz b. Cebel’i de Sünnet ve fıkıh öğretmeni olarak
tayin etti.
Ordu Mevcudu ve Mekke’den Yola Çıkış:
Peygamberimiz (sav), şevval ayından altı gece geçtikten sonra, cumartesi günü iki bini Mekkeli olmak üzere on iki bin kişilik bir kuvvetle Mekke’den Hevazinlere
doğru yola çıktı.1119
Peygamberimiz (sav)’la birlikte Mekke’li müşriklerden seksen kadarı orduya katıldı. Yalnız, Bunların
amacı, hangi taraf galip gelirse o tarafa geçip ganimet almaktı. Onların hepsi, Peygamberimiz (sav) ve Eshabının
yenilmesini de pek istemiyorlardı. Ebû Süfyan b. Harp,
İslâm ordusunun arkasından geliyor, rastladığı düşmüş
1114
1115
1116
1117
1118
1119
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 890.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 890.
Taberî-Tarih, c. III, s.127.
Halebî- insanül’uyun, c.III, s. 63.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83.
318
olan silâh ve kalkanları toplayıp devesine yükleyerek
taşıyordu.
Safvan b. Ümeyye de orduya katılmıştı. Henüz Müslüman olmamıştı. Peygamberimiz (sav), kendisine bir
müddet tanımıştı. Ordunun arkasından geliyordu.
Hâkim b. Hizam, Huyaytıb b. Abdul’uzzâ gibi bazıları da, hangi taraf muzaffer olacak diye merakla bakıyorlardı.1120
Ebû Bürde b. Niyar der ki: “Evtas’ın arkasında bir
ağacın altında dinlenmiştik.
Rasûlüllâh (sav) da büyük bir ağacın altına inmişti.
Biz o ağaca bakıyorduk.
Rasûlüllâh (sav), kılıcını ve yayını o ağaca asmıştı.
Eshabından Rasûlüllâh (sav)’a en yakın olanı ben
idim.
Kendisinin “bana” (Ey Ebû Bürde!) diye seslenmesi
beni korkuttu
“Buyur” dedim ve hemen yanına vardım.1121
Yanına vardığım zaman, Rasûlüllâh (sav)’ın yanında
bir adam oturuyordu.
Rasûlüllâh (sav): “Ben, uyurken, bu adam, yanıma
geldi. Kılıcını sıyırdı 1122 sonra başucuma dikilince, ürperdim.1123
O: “Yâ Muhammed! Bu gün, benim elimden, seni
koruyacak, emniyet ve selâmete kavuşturacak kim var?”
dedi.
“Allâh!” dedim.” buyurdu.1124
1120
1121
1122
1123
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 894-895.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 891.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 891.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 891.
319
Onu öldürmek için sıçradım. Kılıcımı sıyırdım.
Rasûlüllâh (sav): “Kılıcını kınına sok!” buyurdu.
“Yâ Resûlallâh! Bırak beni de Allâh düşmanının boynuna vurayım? Herhalde bu, müşriklerin casuslarındandır!” dedim.
Rasûlüllâh (sav): “Sus ey Ebû Bürde!” buyurdu.1125
Ona ne bir şey söyledi, ne de kendisini cezalandırdı.1126
Bana: “Ey Ebû Bürde! Hiç şüphesiz, Allâh, dinini,
bütün dinlere üstün kılıncaya kadar benim koruyucumdur!” buyurdu.”1127 Süheyl b. Hanzaliyye der ki: “Rasûlüllâh (sav)’la birlikte Havazin Gazası’na gidiyorduk.
Rasûlüllâh (sav), o kadar hızlı gidiyordu ki, bir adam, yanına varıp: “Yâ Resûlallâh! Arkandakilerle bağlantı kesildi!” deyince, orada inip ikindi namazını kıldı.
Halka da inmelerini emir etti.
Bir atlı gelip: “Yâ Resûlallâh! Ben önünüzde dağ
üzerinde şöyle gidiyordum. Bir de ne göreyim: Hevazinlerin geride hiçbir şeyleri kalmamak üzre Huneyn
Vadisi, onların bütün kadın, çoluk çocuk, davar ve sığırlarıyla dolmuş!” dedi.
Rasûlüllâh (sav), gülümsedi ve: “İnşaallâh, yarın,
onları, Müslümanlar ganimet alacaklardır!” buyurduktan
sonra: “Bu gece, bize bekçilik edip nöbet tutacak bir süvari yok mudur?” diye sordu.
Üneys b. Ebî Mersedül’ganevî at üzerinde gelip: “Yâ
Resûlallâh! Ben, bekçilik ederim!” dedi.
1124
İmamı Muhammed-Siyerülkebir, c.III, s. 1031; VakıdîMegazî, c.III, s. 891.
1125
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 891-892.
1126
İmamı Muhammed-Siyerülkebir, c.III, s. 1032; VakıdîMegazî, c.III, s. 892.
1127
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 892.
320
Rasûlüllâh (sav) ona bir dağ üzerinde bekleme görevi verdi. Tan yeri ağarınca gelip “Yâ Resûlallâh! Emrinizi yerine tetirdim. Hiç kimse görmedim, sezmedim!”
dedi. Peygamberimiz (sav), ona: ” Haydi git! Atından in
ve yanıma gel” buyurdu.1128
Hevazin Casuslarının Müşahedeleri:
Peygamberimiz (sav) şevval ayından on gece geçince, Salı akşamı Huneyn’e erişti.1129
Hevazin ve Sakif Ordularının başkumandanı Mâlik b.
Avf adamlarından bazılarını casus olarak ileri salmıştı.1130
Bunlar Hevazinlerden üç kişi idiler, Müslüman orduları arasına dağılacak, Müslümanların durumu hakkında
Peygamberimiz (sav)’a bilgi getireceklerdi.1131
Casuslar, âsapları bozulmuş, titrer bir halde dönüp
Mâlik’in yanına geldiler.
Komutan Mâlik: “Yazıklar olsun size! Nedir bu haliniz diye?” sordu. Casuslar: “Beyaz, parlak yüzlü, alaca
atlar üzerinde öyle adamlar gördük ki, Vallâhi gördüğün
şu perişan hale düşmekten kendimizi tutamadık! 1132
Biz yer halkı olarak onlarla çarpışamayız! Gök halkı
olsaydık, çarpışırdık!
Onların gözleri, yürekleri yerinden oynatır! Bizi dinlersen, hemen kavminin yanına dön! Eğer, şu halk, bizim gördüklerimizi görecek olursa, onlarda bizim uğradığımız hale uğrarlar!” dediler.
1128
1129
1130
1131
1132
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 893-894.
Vakıdî-Megazî, c. III, 892.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 82.
Taberî-Tarih, c. III, s. 127.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 892.
321
Mâlik b. Avf : “Üf sizlere! Hayır! Siz, ordugâhta korkak bir cemaatsiniz!” dedi.
Ordu içinde bunu yayıp da orduyu korkuya ve tefrikaya düşürmesinler diye onları, yanında tutukladı.
“Bana, gözüpek bir adam gösteriniz?” dedi.
O adam da gittikten sonra Mâlik’in yanına döndü.
Önceki gidip gelenler gibi o da perişan hale düşmüştü. Mâlik, ona da: “Ne gördün?” diye sordu.
O da, öncekilerin söylediğini aynen söyledi 1133 ammâ, casusların bu sözleri, Mâlik b. Avf’ı fikrinden caydırmadı.1134
Huneyn, çok inişli ve çıkışlı, dar geçitleri ve gizli
yolları olan geniş bir vadisi bulunduğundan, Mâlik b.
Avf, gece olunca, askerleri bu vadinin görünmez ve dar
yerlerine dağıtarak yerleştirdi.1135
Müslümanlar, gelip saldırınca, pusudakileri arkadan
vurup, hep birlikte saldırışa geçmelerini askerlerine emr
etti.1136
Müslümanları görür görmez tek bir adam gibi saldırmalarını iyice emir ve direktif verdi. 1137
Peygamberimizin Savaş Düzenine:
Peygamberimiz (sav), seher vakti, Müslümanları, savaş safları düzenine koydu.
Bayraktar ve sancaktarlara, bayrak ve sancaklarını
verdi.
1133
1134
1135
1136
1137
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 892.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 82.
Halebî-İnsanü’uyun, c.III, s. 64.
Halebî-İnsanü’uyun, c.III, s. 64.
Taberi-Tarih, c. III, s. 127; İbn-i Esir-Kâmil, c.II, s. 262.
322
Muhacirlerin sancağını Hz. Ali, bayraklarını da Sa’d
b. Ebî Vakkas ve Hz. Ömer taşıyordu. Ensardan Hazrecilerin sancağını Hubab b. Münzir veya Sa’d b. Ubade,
Evsîlerin sancağını Üseyd b. Hudayr taşıyordu.
Evs ve Hazrecilerin her kabilesinde ya sancak, ya da
bayrak bulunuyordu.1138
Peygamberimiz (sav), Müslümanları, çarpışmaya teşvik etti,
Sebat ve bağlıklı gösterirler, güçlüklere göğüs gererek sebat ederlerse, fetih ve zafere kavuşacaklarını müjdeledi.
Düşmanla İlk Çatışma ve Sonucu:
Huneyn vadisine sabahın alaca karanlığında savaş
düzeni halinde inilmeye başlandı.1139
Bera’ b. Azib’e göre: Hevazinler, attıkları bir oku boşa gidermeyecek kadar keskin nişancı ve atıcı idiler.
İslâm ordusundan ilk karşılaştıkları kimsele ise, umumiyetle aceleci, zırhsız, silâhsız veya pek az silâhlı bir
takım toy gençlerdi.1140
Bununla beraber, onlar, Hevazinlerle karşılaşır karşılaşmaz, üzerlerine atılıp onları bozguna uğrattılar; fakat
ganimet toplamaya koyuldukları zaman da, Hevazinlerin
çekirge sürüsü gibi ok yağmuruna tutuldular ve tutunamayarak bozuldular, dönüp kaçmak zorunda kaldılar.1141
Bu öncü birlik içersiden ilk ürküp kaçanlar da, suçları
bağışlanmış kendiliklerinden orduya katılmış iki bin kadar Mekkeli idi.
1138
1139
1140
1141
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 897.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 897
Müslim-Sahih, c. III, s.1400-1401.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.IV, s. 281.
323
Rivayete göre, yeni Müslüman olan Mekkelilerden
bazıları o sırada birbirlerine, Peygamberimiz (sav) hakkında: “Onu yalnız bırakınız! Tam sırasıdır bozulunuz!”
demişlerdi.1142
Huneyn Savaşı, şevval’in onuncu veya on birinci
günü vuku’ buldu.1143
Hevazinler, bozguna uğrattıkları Müslümanları kovalayarak Peygamberimiz (sav)’in yanına kadar gelip dayandılar.1144
Câbir b. Abdullâh’ın bildirdiğine göre, Peygamberimiz (sav), o sırada sağ yana çekilip kaçan Müslümanlara: “Nereye gidiyorsunuz Ey insanlar! Bana doğru geliniz! Ben, Resûlüllâh’ım! Ben, Muhammed b. Abdullâh’
ım! 1145
Ey Allâh’ın kulları! Ben, Allâh’ın kulu ve Resûlüyüm!
Ey Muhacirler topluluğu! Ben, Allâh’ın kulu ve Resûlüyüm!
Ey Muhacirler! Muhacirler!
Ey Ensar! Ey Ensar!”
Diyerek sesleniyor, develer birbirine giriyor, halk alabildiğine alıp kaçıyordu!
Peygamberimiz (sav)’ın yanında, Muhacir ve Ensardan bazı kişilerle âile halkından başka kimse kalmamıştı.1146 Rivayete göre: Huneyn Günü kaçmayıp oldukları
1142
1143
1144
1145
1146
Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 65.
Diyar Bekrî-Hamis, c.II, s. 110.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 906.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 85.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 85.
324
yerde sebat edenler Peygamberimiz (sav)’ın can dostları
yüz kadar kişi idi.1147
Bunların otuz üçü Muhacirlerden, altmış yedisi Ensardandı.1148
Peygamberimiz’in Allâh’a Arz ve Şikâyet Edişi:
Peygamberimiz (sav), Müslümanların bozulup kaçıştıklarını görünce: “Ey Allâhım! Hamd sana mahsustur.
Şikâyetler; ancak sana arz olunur. Yardım; ancak, senden
dilenir!” diyerek Allâh’a yalvarınca, Cebrâil (sav), gelip:
“Sana telkin olunan bu kelimler, arkasında Firavun bulunduğu kendisine deniz yarıldığı gün, Mûsâ’ya da Allâh
tarafından telkin olunmuştu.”dedi.1149
Peygamberimiz (sav)’la birlikte gelip Müslümanların
bozguna uğradıklarını gören Mekkeliler, kalplerinde
taşıdıkları kini dile getirmekten kendilerini alamadılar.
Ebu Süfyan: “Artık onarın bu bozgunlukları denize
varıncaya kadar sürer, vallâhi, Hevazinler onları yenerler!” dedi.1150
Safvan b. Ümeyye ise ona cevaben: “Ağzına toprak
dolsun!” diyerek cevap verdi.1151
Peygamberimiz (sav) ve Hz. Abbas’ın Kaçışan
Müslümanlara Tekrar Tekrar Seslenişi:
Peygamberimiz (sav): “Ey Allâh’ın yardımcıları! Ben
Allâh’ın kulu ve Resûlüyüm! Sabır ve sebat ediniz! 1152
1147
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 901; Belâzürî-Ensabül’eşraf, c.I, s.
365.
1148
1149
1150
1151
1152
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 901
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 901
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 86.
Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 70.
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 897-898.
325
Ey insanlar! Nereye gidiyorsunuz? diyerek sesleniyor,
fakat kaçışanlardan hiçbirinin döndüğü görülmüyordu.
Peygamberimiz (sav), tek başına boz katırını tepip
Hevazinlerin üzerine yürümek istiyor, Hz. Abbas, katırı
dizginini, Ebû Süfyanda katırın üzengisini tutup hızını
kesmeye çalışıyor, Peygamberimiz (sav)’ın düşman içine dalmasını engellemeye çalışıyorlardı.1153
Peygamberimiz (sav) Hz. Abbas’a: “Ey Abbas! Sen
onlara: (Ey Ensar topluluğu! Ey Semüre ağacının altında
biat etmiş olan Sahabiler topluluğu!) diyerek seslen!”
buyurdu.1154
Hz. Abbas, gayet gür sesli idi. Durgun havada sekiz
millik mesafeye sesini duyururdu. En yüksek sesi ile
seslendi, bağırdı.1155
Dâveti işiten Müslümanların: “Emrindeyiz! Emrindeyiz!” diyerek gelişleri, develerin ineklerin yavrularını
özleyerek gelişlerini andırıyordu.1156
Dâvet sesini işiten Müslümanlar, develerin başını çevirmeye bir türlü güç yetiremiyorlar, zırh gömleklerini
kılıç ve kalkanlarını alıp yere atlayarak sesin geldiği tarafa doğru koşuyorlardı.
Böylece Peygamberimiz (sav), yanına gelen yüz kişiyi bulmuştu.1157
Ensar dönüp gelirlerken: “Kaçış, sonra, saldırış!” diyorlar ve mızraklarla düşmana saldırışa geçiyorlardı.1158
1153
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 207.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 87.
1155
Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 66.
1156
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 898; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s.
151; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 207; Müslim Sahih, c.III,
s.1399.
1157
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 87.
1158
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 899.
1154
326
Ensar, düşmanla karşılaşınca, son derece sebatlı ve
dayanıklı idiler.1159
Sa’d b. Ubade, Hazreçlere: “ Yetişiniz ey Hazreçler!
Yetişiniz ey Hazreçler!
Üseyd b. Hudayr da: “Yetiniz ey Evsler! Yetişiniz ey
Evsler! Yetişiniz ey Evsler!” seslendikleri zaman arıların
beylerinin başına uşuştukları gibi, her taraftan gelen
Müslümanlar, Hevazinlerin üzerine öfke ile atılmaya
başladılar.
Dönüp gelenler, bin kişiyi bulmuştu. Bunlar, Hevazin
müşrikleriyle savaşmaya giriştiler.1160
Peygamberimiz (sav)’ın çevresi, Müslümanlarla çarpışan Hevazin müşrikleri ile sarılmıştı.1161
Hz. Osman, Hz. Ali, Ebû Dücane ve Eymen b. Ubeyd, Peygamberimiz (sav)’ın önünde çarpışıyorlardı.
1162
O gün, Hz. Ali, Peygamberimiz (sav)’ın önünde çarpışanların en hızlısı ve en şiddedlisi idi.1163
Ebû Süfyan b. Hâris de atından inmiş kılıcının kınını
kırıp atmış, yalın kılıç duruyor, zırha bürünmüş bulunuyordu.1164
Ebû Süfyan der ki: “Allâh biliyor ki, ben, Rasûlüllâh’ın önünde ölmek istiyordum.
O sırada, Abbas b. Abdulmuttalip, Rasûlüllâh’ın
katırının gemini tutuyordu. Ben de o bir yanından geçip
1159
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 87; Vakıdî-Megazî, c.
III, s. 899.
1160
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 181; İbn-i HacerMütalibül’âliye, c. IV, s. 250.
1161
Taberî-Tarih, c.III, s. 129.
1162
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 902.
1163
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 180.
1164
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 900.
327
katırın gemini tutunca, (kim bu?) diye sordu. Yüzümden
miğferimi kaldırdım.
Abbas: “Yâ Resûlallâh! Kardeşin ve amcan oğlu Ebû
Süfyan b. Hâris’dir. Ondan razı ol” dedi.
Rasûlüllâh (sav): “Öyle yaptım. Allâh, onun bütün
düşmanlıklarını bağışlasın!” buyurdu.
Bunun üzerine, üzengideki ayağını öptüm. Sonra,
bana döndü: “Evet! Kardeşimdir” buyurdu.” 1165
Peygamberimiz (sav), boz katırının üzerinde, üzengilere basarak dikilip, Müslümanların Hevazinlere kılıçla giriştiklerini görünce: “İşte, şimdi tandır tutuştu, savaş
kızıştı!” buyurdu.1166
“Ben Peygamberim! Yalan yok!
Ben Abdulmuttalib’in oğluyum!” diyerek seslendi.
1167
Peygamberimiz (sav), demek istedi ki, Peygamberlikle yalan bir araya gelmez! Ben, Peygamberim. Peygamberde yalan olmaz.
Ben sözünde yalan çıkan yanılır değilim ki bozguna
uğrayıp kaçayım! Bütün kabilem inanmıştır ki, Allâh’ın
bana va’d etmiş olduğu yardım hak, ona kavuşmam muhakkaktır. Benim için kaçmak yoktur.
Peygamberimiz (sav)’ın savaş meydanında ata binecek yerde, katıra binmesi de hem cesaretinden, hem de
Allâhın yardım ve zafer va’dine olan itimadından iler
geliyordu.1168
1165
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 900. Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s.
67.
1166
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 87; Vakıdî-Megazî, c.
III, s. 899.
1167
Vakıdî-Megazî, c. III, s. 902.
1168
Kastalanî Mevahibülledünniye, c.I,s. 211-212.
328
Bera’ b. Azib “Vallahi, savaş kızıştığı zaman, Rasûlüllâh (sav)’a sığınır onunla korunurduk.
İçimizde en yiğit olanımız, Peygamber (sav)’ın hizasında durabilendi!” der.1169
Hz. Ali İle Ebû Dücâne:
Hz. Ali ve Ebû Dücâne, Hevazinlerden, kızıl bir devenin üzerinde uzun mızrağının ucuna siyah bir bayrak
takmış, halkın önüne düşüp yetiştiği Müslümanlardan
birçoklarını mızraklayan bir adamı hedef aldılar.1170
Hz. Ali, arkasından yetişip devenin bacaklarına vurunca, deve, arkası üzerine çöktü.
Ebû Dücâne, adamın üzerine saldırdı. Kılıçla vurup
bacağının yarısını kesti. Kılıç keserken ses çıkardı.
Adam yere yuvarlandı,1171
Hz. Ali, onun sağ elini kesti. Ebû Dücâne de sol elini
kesti.1172 Peygamberimiz (sav), katırında yere inip:
“Ey Allâhım! Bize yardımını indir! 1173
Ey Allâhım! Ben, senden, bana olan va’dini yerine
getirmeni isterim!1174
Ey Allâhım! Muhakkak ki sen, onların, bize galip
gelmelerini istemezsin!”1175
Diyerek Allâh’a yalvardı. Ondan yardım ve zafer diledi.1176
Yerden bir avuç toprak veya kum aldı.1177
1169
1170
1171
1172
1173
1174
1175
1176
Müslim Sahih, c.III, s. 1400-1401.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.88.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.88.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 902.
Zürkanî-Mevahibülledünniye Şerhi, c. III, s, 12.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899.
Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 69.
Müslim Sahih, c.III, s. 1401.
329
Bunları, Hz. Ali veya Abbas, yerden alıp Peygamberimiz (sav) verdi.1178
Peygamberimiz (sav), onu, müşriklerin üzerine doğru atıp savurdu.1179
Atarken de (Hâ Mîm Lâ yubsırun!) 1180 (Yüzleri kara
olsun!) 1181 (Geri Dönünüz!) 1182
Muhammed’in Rabbı’na 1183 Kâbe’nin Rabb’ına and
olsun ki, onlar bozguna uğradılar!1184
Kâbe’nin Rabbı’na and olsun ki, onlar bozguna uğradılar!” buyurdu. 1185
Bir mucize olarak Hevazinlerden, gözlerine ve ağızlarına toprak ve kum dolmadık bir kimse kalmadı!
Gökle yer arasında, demir taslar üzerine düşen demir
parçalarının çıkardıkları sesler gibi sesler duyulmaya
başladı! 1186
İşitilen ve yüreklerde çınlayıp duran seslerden başka,
yerle gök arasında beyaz tenli, alaca atlara binmiş, başla1177
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s.
151; Müslim Sahih, c.III, s. 1399.
1178
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s.
151.
1179
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.
I, s. 207, c.V, 286.
1180
Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, 183.
1181
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s.
151.
1182
İbn-i Hacer-Metalibülâliye, c. IV, s. 251.
1183
Müslim-Sahih, c.III, s. 1399.
1184
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s.
151.
1185
Müslim Sahih, c.III, s. 1399; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.
I, s. 207
1186
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 156. Ahmed b. Hanbel-Müsned,
c. V, s. 286.
330
rına kırmızı sarıklar sarmış, sarıklarının uçlarını arkalarına salmış takım takım adamlar da görülmüş ve bunlardan korkularak çarpışma gücünün yitirilmiş olduğu rivayet edilir.1187
Huneyn Savaşında Taifliler; Bedir Savaşı Günü Kureyşîlerden öldürülmüş olanlar kadar Müslüman şehit
ettiler.1188
Peygamberimiz (sav), kim, kâfir öldürürse, silâh ve
elbisesi, onundur!” buyurmuştu.1189
O gün, Ebû Talha, tek başına yirmi kişi öldürmüş,
onların silâh ve elbiselerini ganimet almıştı.1190
Bozguna uğrayan Hevazin ordularından bazıları Taif’
e gittiler.
Mâlik b. Avf, bunların yanında idi.1191
Bir kısmı Evtas’da ordugâh kurdu.
Bir kısmı Nahle’ye doğru yönelip gitti.
Evtas’a gidenlere, Peygamberimiz (sav), bir sancak
bağlayarak Ebû Âmir’ül’Eş’ari’yi seleme b. Ekva’ ile
birlikte onların arkasına gönderdi.
Düşmanlar kendilerini savundular ammâ, Ebû âmir,
arka arkaya çıkan dokuz kişiyi önce Müslümanlığa dâvet
etti. Onlar kabul etmeyince: “Ey Allâh! Şâhid ol! diyerek
öldürdü.1192
Onuncu kişi gelince, ona da, Müslüman olma teklifini
yaptı. Kabul etmeyince, kılıcını kaldırıp: “Ey Allâh!
Şahit ol! Dediği zaman adam: “Ey Allâh! Bana şahit ol1187
1188
1189
1190
1191
1192
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 905.
İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 156.
Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s. 279.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.91.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.95.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s. 99.
331
ma! Deyince, Ebû âmir elini çekti ve adam kaçıp, kurtuldu.
Bu adam, sonradan Müslüman oldu. İslâmiyet amelleriyle Müslümanlığını güzelleştirdi ve geliştirdi.
Peygamberimiz (sav), onu, gördükçe: “Bu, Ebû Âmir’in kaçırdığıdır!” buyururlardı.1193
Nihayet Ebû âmir, yaralanıp şehit olacağını anlayınca, Ebû Mûsa’l’Eşarî’ye: “Ey kadreşimin oğlu! Peygamber (sav)’e benden selâm söyle! Benim için Allâh’tan
mağfiret dilesin!” dedi ve Ebû Âmir sancağı, Ebû Mûsâ’
ya verdi: “Atımı ve silâhımı Peygamber (sav)’a teslim
et!” dedi.1194
Ebû Âmir kısa bir müddet sonra şehit oldu.1195
Ebû Mûsa’l’Eş’arî, sancağı alınca savaşa girişti.
Allâh, fetih ve zaferi, onun eliyle gerçekleştirdi. Evtas’da toplanan halkı bozguna uğrattı.1196
Onlar, Evtas’tan Taif’e kaçtılar.1197
Ebû Mûsa’l’Eşarî der ki: “Evtas’tan dönüp Peygamber (sav)’ın huzuruna girdim.
Bayrağın benim elimde bulunduğunu görünce: “Ey
Ebû Mûsâ! Ebû Âmir, Öldü mü? Diye sordu.1198
Kendi haberimizi ve Ebû Âmir’in haberini ve (Rasûlüllâh, benim için Allâh’tan Mağfiret dilesin!) dediğini,
arz ettim.
Bunun üzerine Rasûlüllâh (sav) abdest aldı.1199 İki
rekât namaz kıldı.1200
1193
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s. 99-100.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 916.
1195
Buharî-Sahih, c. V, s. 102.
1196
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.97; Vakıdî-Megazî,
c.III, s. 916.
1197
Belazürî-Ensabül’eşraf, c. I, s. 365.
1198
Buharî-Sahih, c. V, s. 102.
1194
332
Sonra ellerini kaldırıp: “Ey Allâhım! Kulcağızın Ebû
Âmir’i yarlığa!” diye duâ etti.
Duâ ederken ellerini, o kadar kaldırdı ki, koltuklarının beyazlığını gördüm.
Sonra: “Ey Allâhım! Onu, yarattığın insanlardan çoğuna, kıyamet gününde mertebece üstün kıl! 1201 cennette onu, ümmetimin üstünleriyle eyle!” diye düâ buyurdu.1202
Halid b. Velid’in Yaralanması:
Abdullâh b. Ezher der ki:
“Halid b. Velid, Rasûlüllâh (sav)’ın süvari kumandanı idi. Kâfirler bozguna uğradığı zaman, Rasûlüllâh
(sav)’ı gördüm.
Müslümanlar, konak yerlerine dönüyor, Rasûlüllâh
(sav) da, Müslümanlar arasında bulunuyor ve: “Bana,
Halid b. Velid’in konak yerini kim gösterir?” diye sordu.
Koşup önüne vardım. Bize Halid b. Velid’in konak yeri
gösterildi.
O sırada, Halid b. Velid, hayvanının sırtına dayanmış
duruyordu.
Rasûlüllâh (sav), onun yarasına baktı, üzerine nefes
etti. Yarası iyileşti.”1203
Huneyn Esirleri ve Ganimetler:
Peygamberimiz (sav), Huneyn’de alınan esirlerle
ganimet mallarını bir araya toplattı ve bunların üzerine
Mes’ud b. Amr’ül’gıfâri’yi memur etti.
1199
1200
1201
1202
1203
Buharî-Sahih, c. V, s. 102.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 916.
Buharî-Sahih, c. V, s. 102.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 916.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.1203
333
Esirlerle ganimet mallarının Ci’râne’ye götürülüp
orada tutulması için emr verdi.1204
Esirlerin başına Ebû Süfyan b. Harb’in veya Büdyl b.
Verka’nın dikildiği de rivayet edilir. Müslümanlar aldıkları ganimetleri memur tayin edilinceye kadar bir yerde
muhafaza etmekte idiler. “Allâh ve ahiret gününe inananlar, ganimet malından bir şey almasınlar!” diyerek halka
ilân edildi.1205
Huneyn Zaferi üzerine Müslüman kadınlardan biri
söylediği bir beytinde şöyle demiştir:
“Ey Allâh süvarisi! Sen, Lât’ın süvarisini yendin!
Sebat ve zafer, Hakkı, savunanın hakkıdır!”1206
Huneyn Gazası Münasebetiyle İnen Âyetler:
“And olsun ki: Allâh, birçok savaş yerlerinde ve
Huneyn Günü’nde size yardım etmiştir.
O Huneyn Günü’nde ki, o gün, çokluğunuz size
gurur ve güven vermişti de bu, size gelecek kazadan
bir şey gidermeye yaramamıştı. Bozularak arkanıza
dönüp kaçmıştınız!
O bozgundan sonradır ki Allâh, Resûlü’nün ve
Mü’minlerin gönülleri üzerine sükûnet veren rahmetini indirdi. Görmediğiniz ordularını indirdi ve kâfirleri azaba uğrattı. Bu, o kâfirlerin cezası idi.
Sonra, Allâh, bunun ardından, kimi dilerse, onun
tevbesini kabul eder.
Allâh, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir!” 1207)
1208
1204
1205
1206
1207
1208
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.101.
Vakıdî-Megazî, c.III, s. 917.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s. 92.
Tevbe Suresi, Âyet: 25-26.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi.
334
İÇİNDEKİLER
Sayfa
BEDİR GAZASI
UHUD GAZASI
HENDEK GAZASI
BENİ KUREYZA GAZASI
MEKKE’NİN FETHİ
HUNEYN GAZASI
335
5
48
138
186
205
313

Benzer belgeler