BOGOMİLİZM VE BOSNA- HERSEK BOGOMİLLERİ

Transkript

BOGOMİLİZM VE BOSNA- HERSEK BOGOMİLLERİ
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı
BOGOMİLİZM VE BOSNA- HERSEK BOGOMİLLERİ
Hazırlayan
İsmajil Hodziç
Danışman
Doç. Dr. Mahmut Aydın
Yüksek Lisans Tezi
Samsun, 2007
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı
BOGOMİLİZM VE BOSNA- HERSEK BOGOMİLLERİ
Hazırlayan
İsmajil Hodziç
Danışman
Doç. Dr. Mahmut Aydın
Yüksek Lisans Tezi
Samsun, 2007
KABUL VE ONAY
İsmail HODZİÇ tarafından hazırlanan
“Bogomilizm ve Bosna-Hersek
Bogomilleri” başlıklı bu çalışma, 23 /02 /2007 tarihinde yapılan savunma sınavı
sonucunda başarılı bulunarak jürimiz tarafından Yüksek Lisans Tezi olarak kabul
edilmiştir.
Başkan:
Prof.Dr. Mustafa Zeki TERZİ
_________________________
Üye:
Doç. Dr. Mahmut AYDIN (Danışman)
_________________________
Üye:
Doç. Dr. Erkan PERŞEMBE
_________________________
Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
__ /__ /__
BİLDİRİM
Hazırladığım tezin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya, kullandığım
başka yazarlara ait her özgün fikre kaynak gösterdiğimi bildiririm.
16 /03 /2007
İsmail HODZİÇ
i
ÖNSÖZ
Bulgaristan, Güneydoğu Avrupa’da, Balkan Yarımadası’nın merkezinde, coğrafik
konumu gereği doğu ve batının kesiştiği bir noktada yer alan bir ülkedir. Ülke, batıda
Sırbistan ve Makedonya Cumhuriyeti, doğuda Karadeniz, kuzeyde Romanya,
güneyde ise Yunanistan ve Türkiye ile çevrilidir. Bu coğrafik konumundan dolayı
çok erken dönemlerden itibaren uluslararası ticaretin köprüsü olan Bulgaristan, aynı
zamanda çeşitli kültür ve inanç hareketlerine de ev sahipliği yapmış, ayrıca bununla
da kalmayıp zaman içerisinde adeta değişik inançların üssü olmuştur. Ancak IX.
yüzyılın ortalarında Bulgaristan’ın hâkimiyetinin zayıflamasıyla doğan siyasi boşluk,
dini, sosyal ve kültürel çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Batıdan gelen Katolik
baskılara karşı Ortodoks Slavların direnişi, özellikle dağlık arazide yaşayan ve eski
pagan inançlarını devam ettiren insanların varlığı ve dini ve kültürel çatışmalar
iktidar boşluğu nedeniyle yaşanan gelişmelerden bir kaçı olarak zikredilebilir. Ayrıca
sınır komşusu olan Bizans’ta var olan Pavlosçular, Messelianlar, Ermeni
Monofizitler, Yahudiler ve Müslümanların kendilerine taraftarlar bulmaya çalışması
da Bulgaristan’da içinden çıkılmaz dini ve kültürel çatışmalara neden olmuştur. Bu
çatışmadan kurtulmak için Bulgar hükümdarı Boris, 864 yılında Ortodoks
Hıristiyanlığı seçmiştir.
Bulgaristan’da Hıristiyanlığın resmi din olmasıyla birlikte sorunun çözüldüğü
düşünülse de, tam tersine bu kısa vadeli bir çözüm olarak kalmış, özellikle Çar Peter
(MS 927–969) döneminde durum daha da kötüleşmiştir. Hatta var olan inançların
yanı sıra birtakım değişik inanç ve gruplar da ortaya çıkmıştır. Papaz Bogomil
önderliğinde kurulan ve daha sonra Bogomilizm olarak adlandırılacak hareket de bu
dönemde ortaya çıkan dinsel gruplardan biridir.
Bosna Hersek ise Avrupa kıtasının güneybatı, Balkan yarımadasının ise
kuzeybatısında yer alan, 51.129 kilometre yüz ölçümüne sahip bir ülkedir. Büyük
ülkelerin bazı şehirlerinden çok daha az bir yüz ölçümüne sahip olan Bosna Hersek,
sahip olduğu tarihsel, dinsel, etnik ve kültürel doku açısından ise, çoğu ülkeden daha
zengin bir mirasa sahiptir. Bu nedenle Bosna’nın, ülke olarak küçük ama tarihi
açıdan önemli ülkelerden biri olduğu söylenebilir. Bosna Hersek, ifade ettiğimiz
ii
özellikleri nedeniyle birçok milletin mücadelesine sahne olmasının yanı sıra, aynı
zamanda eski pagan inanç ve gelenekler ile Hıristiyanlık, Bogomilizm ve İslam gibi
dinlerin mücadelesine de sahne olmuştur.
Bizim çalışmamızın konusunu Bosna Bogomilleri teşkil etmektedir. Çalışmamız
başlıca
üç
ana
bölümden
oluşmaktadır.
Birinci
bölümde
Bogomilizm’in
Bulgaristan’ta ortaya çıkışı, yayılışı ve Bulgaristan dışında yayılmasını inceledik.
İkinci
bölümde
Bogomilizm
ile
tanışmadan
önce
Bosna’nın
durumunu,
Bogomilizm’in Bosna’ya yayılıp zirve noktasına ulaşmasını ve tarih sahnesinden
silinişini ele almaya çalıştık. Üçüncü ve son bölümde ise Bosna Bogomil Kilisesi’nin
kurumsallaşması, hiyerarşik yapısı ve inanç esaslarını ortaya koymaya çalıştık.
Tez konusunun ve sınırlarının belirlenmesinden tezin dil, muhteva ve teknik
oluşumuna kadar çalışmamın bütün aşamalarında bana rehberlik eden danışman
hocam Doç. Dr. Mahmut Aydın’a, çalışmamın tümünü okuyarak dil ve üslup
konusunda katkılarda bulunan Arş. Gör. Süleyman Turan’a, arkadaşım Ahmet
Ateşyürek ve katkıda bulunan diğer herkese teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.
iii
ÖZ
[HODZİÇ, İsmail]. [Bogomilizm ve Bosna-Hersek Bogomilleri], [Yüksek Lisans],
Samsun, [2007].
“Bogomilizm ve Bosna Hersek Bogomilleri” adlı çalışmamızda Avrupa’nın
doğusunda yer alan Bulgaristan’ta X. yüzyılda ortaya çıkan Bogomilizm inancını, bu
inancın Bosna topraklarına gelişini, burada yayılışını ve tarih sahnesinden silinişini,
son olarak da heretik olarak kabul edilmesini sağlayan inanç esasları ve pratiklerini
ortaya koymaya çalıştık. Bu çerçevede çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır;
Birinci bölümde “Bogomil” kelimesinin etimolojik yapısı ve Bogomillere verilen
farklı isimler üzerinde durduktan sonra Bogomilizm’in Bulgaristan’da ortaya çıkışı,
yayılışı ve Bulgaristan dışında taşması hususlarını ele almaya çalıştık. Bu
gelişmelerin daha iyi anlaşılması için Bulgaristan’ın Hıristiyanlık öncesi ve sonrası
durumunu da ortaya koymanın uygun olacağını düşündük. İkinci bölümde
Bogomilizm’in
gelişinden
önce
Bosna’nın
durumunu
ve
Boşnak
halkın
Hıristiyanlıkla tanışmasını açıklığa kavuşturduktan sonra Bogomilizm’in Bosna’da
ortaya çıkışını, yayılmasını, zirve noktaya ulaşmasını, Osmanlı’nın bölgeyi
fethedişini ve son olarak da zayıflama sürecine giren bu heretik Hıristiyan mezhebin
tarih sahnesinden silinişini inceledik. Üçüncü ve son bölümde ise Bosna Bogomil
Kilisesi’nin kurumsallaşması, hiyerarşik yapısı ve inanç esaslarını ortaya koymaya
çalıştık.
Netice olarak bu çalışmamızda, Bulgaristan’ın X. yüzyıldaki kendine has şartları
içerisinde ortaya çıkan Bogomilizm’in Ortodoks ve Katoliklerin iddialarının aksine
XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını sürdüren kurumsal bir kiliseye, kendine
has kurumlara ve farklı inançlara sahip bir hareket olduğunu gördük.
Anahtar
Sözcükler:
Balkanlar,
Bulgaristan
Bogomilizm,
Hıristiyanlık,
Bosna-Hersek,
iv
ABSTRACT
[HODZİÇ, İsmail]. [Bogomilism and Bogomils of Bosnia-Herzegovina], [Master’s
Thesis], Samsun, [2007].
This thesis, called “Bogomilism and Bogomils of Bosnia-Herzegovina”, deals with
the following issues, how Bogomilism came out as a religious sect in Bulgaria, its
arrival in Bosnia, its spread and development in Bosnia, its disappearing from the
world scene, its main beliefs and rituals. This study consists of three main chapters.
In the first section we have examined emergence of Bogomilism in Bulgaria and its
spread to other parts of the Balkans and Europe. While doing this, first of all we have
thought to explore the situation of Bulgaria before and after Christianity came to this
region.
In the second section first of all we examined the situation of Bosnia before the
arrival of Bogomilism. Secondary we have studied arrival of Bogomilism to Bosnia,
its expansion and development as a separate church after giving some information
about the arrival of Christianity to Bosnia. Thirdly, we have dealt with the conquest
of Bosnia by the Ottoman Empire and as parallel to this the decline and disappearing
of Bogomilism from the world scene.
In the third and final section we have pursued institutionalization of Bosnian
Bogomilism, its main beliefs and rituals.
In the end of the thesis we have concluded that Bogomilism emerged as a separate
religious sect within the context of special circumstances of tenth century Bulgaria
and it kept its existence with its own church structure, belief system and rituals
contrary to the claims of Orthodox and Catholic Churches.
Key Words: Balkans, Bogomilism, Christianity, Bosnia and Herzegovinia, Bulgaria
v
KISALTMALAR
a.g.e
:
Adı Geçen Eser
a.g.m :
Adı Geçen Makale
ANUBİH:
Akademija Nauka i Umjetnosti Bosne i Hercegovine
c.
:
Cilt
çev
:
Çeviren
ed.
:
Editör
GZM :
Glasnik Zemaljskog Muzeja
haz.
Hazırlayan
:
İSAM :
İslam Araştırmaları Merkezi
JAZU :
Jugoslovenska Akademija Znanosti i Umjetnosti
MEBY :
Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
MÖ
:
Milattan Önce
MS
:
Milattan Sonra
Prv
:
Preveo/Prevela
s.
:
Sayfa
ss.
:
Sayfalar
S.
:
Sayı
TDV :
Türkiye Diyanet Vakfı
vi
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ.................................................................................................................... I
ÖZ..........................................................................................................................III
ABSTRACT ........................................................................................................ IİV
KISALTMALAR ...................................................................................................V
İÇİNDEKİLER.................................................................................................... Vİ
GİRİŞ ......................................................................................................................1
BÖLÜM I. BOGOMİLİZM’İN ORTAYA ÇIKIŞI VE YAYILIŞI
1.1. Bogomilizm İnancı ve Mensupları..................................................................5
1.2. Bogomilizm’in Bulgaristan’da Ortaya Çıkışı................................................11
1.2.1. Hıristiyanlık Öncesi Bulgaristan ............................................................12
1.2.2. Hıristiyanlık Sonrası Bulgaristan ...........................................................16
1.2.3. Papaz Bogomil ve Bogomilizm’in Ortaya Çıkışı....................................24
1.3. Bogomilizm’in Bulgaristan Dışında Yayılması.............................................28
1.3.1. İstanbul’da Bogomilizm ........................................................................29
1.3.2. Karadağ’da Bogomilizm........................................................................31
1.3.3. Sırbistan’da Bogomilizm .......................................................................33
1.3.4. Bosna’da Bogomilizm ...........................................................................35
1.3.5. İtalya’da Bogomilizm ............................................................................36
1.3.6. Fransa’da Bogomilizm...........................................................................38
BÖLÜM II. BOSNA BOGOMİLLERİ VE BOGOMİL KİLİSESİ
2.1. Bogomilizm Öncesi Bosna Hersek ...............................................................43
2.1.1. Bosna Hersek’in Coğrafik ve Siyasi Yapısı............................................43
2.1.2. Bosna Hersek’in Hıristiyanlıkla Tanışması ............................................46
2.2. Bosna Bogomilleri ve Bogomil Kilisesi........................................................53
2.2.1. Bogomilizm’in Bosna’da Ortaya Çıkışı .................................................53
2.2.2. Bogomilizm’in Bosna’da Yayılması ......................................................60
2.2.3. Bogomilizm’in Bosna’da Zirve Noktaya Ulaşması ................................66
vii
2.2.4. Bosna’nın Osmanlı Devleti Tarafından Fethedilmesi ve Bogomilizm’in
Tarih Sahnesinden Silinmesi ...........................................................................68
BÖLÜM III. KURUMSAL BOSNA KİLİSESİ VE KİLİSE’NİN İNANÇ
YAPISI
3.1. Bosna Bogomil Kilisesi’nin Kurumsallaşması ..............................................73
3.2. Bosna Bogomil Kilisesi’nin Mahiyeti Ve Hiyerarşik Yapısı .........................77
3.3. Bosna Bogomil Kilisesi’nin İnanç Yapısı .....................................................80
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME........................................................................91
BİBLİYOGRAFYA ..............................................................................................94
EKLER................................................................................................................102
Ek 1: Bosna Ban'ı Kulin'e Ait Bir Ahitname......................................................102
Ek 2: Bosna Hıristiyanlarına Ait Bir Apokalips Metninin Giriş Kısmı...............103
Ek 3: Bogomillere Ait Bazı Mezar Taşı Resimleri.............................................104
Ek 4: Bogomil Hükümdarları Döneminde Kullanılan Para Örnekleri.................105
Ek 5: Orta Çağ’da Bosna Hersek Bölgesini Gösteren Bir Harita........................106
Ek 6: XVII Yüzyıla Bir Ait Bosna Hersek Haritası............................................107
1
GİRİŞ
İnsanlık tarihi incelendiğinde tarihin belli dönemlerinde çok çeşitli inançların ortaya
çıktığı, bu inançların bir kısmının tarihsel süreçte ortadan yok olduğu, evrensel
olarak nitelendirdiğimiz bir kısmının ise günümüze kadar varlığını devam ettirdiği
görülmektedir. Bu dinlerden biri olan ve bugün mensupları dünya nüfusunun
yaklaşık % 30’nu oluşturan Hıristiyanlık, diğer büyük dinler olan İslam ve
Yahudiliğe nazaran daha çok bölünme yaşamıştır ve bu nedenle içerisinde daha fazla
mezhep barındırmaktadır. Elbette ister beşeri isterse manevi olsun hâkim görüşten
farklı düşünen değişik anlayış, inanç ve yaşayışların bulunması insanlığın doğası
gereğidir. Hatta bazen bu inanç ve anlayışların ortaya çıktıkları coğrafyada ana
inançtan daha fazla kabul görmeleri bile söz konusudur. Mezhep ve inançların
çokluğu olgusunun bizi ilgilendiren yönü, tez konumuzu oluşturan, ortaçağda ortaya
çıkıp Avrupa’nın doğu ve batısında pek çok ülkede insan kitlelerini etkilemiş heretik
bir Hıristiyan mezhep olan Bogomilizm’in de bu tarz gruplardan biri olmasıdır.
Bogomilizm, ortaya çıktığı ve yayılma alanı bulduğu değişik yerlerde Katharizm,
Albigenler, Poturlar, Babunlar gibi farklı isimlerle anılmışlardır. Bu isimleri
kendilerine muhalifleri tarafından verilmiştir. Katolik ve Ortodoks gibi baskın ve
hâkim inanç grupları arasında yaşam alanı bulmaya çalışan bu inanç, bahsi geçen
inançlar tarafından baskı ve zulümlere maruz bırakılmış, tabiri caizse kökünün
kazınması için gereken ne varsa yapılmıştır. Bu baskıların bir neticesi olsa gerektir ki
Bogomilizm hakkında günümüze ulaşan çok fazla kaynak yoktur. Bugün biz
Bogomilizm’i
Bogomillerin
yazdığı
eser
ve
kaynaklardan
değil
onların
muhaliflerinin yazmış olduğu kaynaklardan araştırmak durumundayız. Elimizde
Bogomillere ait herhangi bir yazılı belge bulunmamaktadır.
Ortaçağ Avrupa’sında özellikle Balkanlarda kilise, devlet, edebiyat, din ve folklor
alanlarında yüzyıllarca etkisini göstermiş bir mezhep olarak dikkate değer olsa da
Bogomilizm, günümüz itibariyle yaşayan bir inanç olmamasından dolayı gözlerden
kaçmış ve üzerinde fazlaca araştırma yapılmamıştır. Hâlbuki bu tarz heretik
2
akımların nasıl ortaya çıktıkları ve hangi sebeplerle ortadan yok olduklarının
araştırılıp ortaya konulması günümüze de ışık tutması açıan önemli olsa gerektir.
Bogomilizm ve Bogomillere yönelik doğru ve geçerli bilgilere ulaşamamanın bir
nedeni de konuyla ilgili ciddi araştırmaların yapılmamış olmasıdır. Bogomilizm
hakkında yapılan çalışmaların mazisi çok eskilere dayanmamaktadır. Yapılan
çalışmaların çoğu ise, ırksal ve siyasi sebepler içeren önyargılarla yapılmıştır.
Hâlihazırda Bosna Hersek’te bulunan üç millet olan Boşnak, Hırvat ve Sırplar’ın
tarih boyunca aralarında yaşadıkları problemler de bu konuya olan yaklaşımı
etkilemiştir. Boşnaklar, önceki inançlarının Bogomilizm olduğunu savunurken Hırvat
ve Sırplar, Bogomilizm diye bir inancın olmadığını, eskiden Bogomil inancına sahip
olduklarını iddia eden bu insanların aslında Hırvat veya Sırp olduğunu iddia
etmektedir. Çalışmamızda yeri geldikçe bu tarz iddiaların doğruluk değerini ortaya
koymaya çalıştık.
Tarihi ve kültürel bağlarımızın bulunduğu bu coğrafyayla ilgili Türkiye’de yeterli
derecede çalışmanın yapılmamış olması bizi bu araştırmaya iten önemli sebeplerden
biridir. Konuyla ilgili Türkiye’de yapılan en ciddi çalışma Kadir Albayrak’ın
Bogomilizm ve Bosna Kilisesi isimli eseridir. Bu çalışma büyük oranda Türkçe ve
İngilizce
tarih
kitaplarından
ve
ansiklopedi
maddelerinden
yararlanarak
hazırlanmıştır. Konuyla ilgili bu ve diğer çalışmalardan farklı olarak biz, konuyla
ilgili birincil yani Slavca yazılan kaynaklardan hareket etmeye çalıştık. Bu
kaynakların en önemlilerinden sayılan Franjo Raçki’nin Bogomili i Patareni eserini
çalışmamızda sıklıkla kullandık. Bunun yanında konuyla ilgili önemli sayılan Salih
Jalimam’ın, Historija Bosanskih Bogomila ve Dominik Mandić’in, Bogomilska
Crkva Bosnaskih Krstjana isimli eserinden de çalışmamızda istifade etmeye
çalıştık. Bunların yanı sıra Bogomilizm ve Bosna Kilisesi hakkında ikincil kaynaklar
olarak nitelendirilebilecek çeşitli kitap ve makaleler ile bazı noktalarda önemli
gördüğümüz internet sitelerinden de yer yer yararlandık.
Bölgenin dini ve siyasi tarihi çoğu zaman birbiriyle iç içe ele alınmıştır. Bu açıdan
bakıldığında çalışmamız tarih ve dinler tarihi disiplinlerini ilgilendiren disiplinler
arası bir yapı arz etmektedir. Bunun nedeni bölge halkının siyasi çıkarlarının
korunması noktasında kilisenin çoğu zaman siyasete müdahil olması ve bazen de
3
siyasi bir araç olarak kullanılmasıdır. Çalışmamız içerisinde de görüleceği üzere
bölgedeki neredeyse her önemli gelişme kilise ve kilise mensuplarının konumunun
da değişmesine neden olmaktadır. Bu nedenle çalışmamızda dini gelişmeleri siyasi
gelişmelerle birlikte ele almayı uygun gördük.
Çalışmamızda objektif olma ilkesine sadık kalmak suretiyle yeri geldikçe kendi
kanaatlerimizi ve araştırmalarımız sonucunda ulaştığımız sonuçları da ifade etmeye
çalıştık. Slavca kaynaklara inmemiz ve tarihsel süreçte kullanılan yer, mekân ve kişi
isimlerine sıkça atıfta bulunmamız nedeniyle kullandığımız özel isimlerin öncelikle
Türkçesini vermeye kelimenin aslını ise ilk geçtiği yerde parantez içerisinde vererek
daha sonra geçtiği yerlerde ise sadece Türkçesini vermeye çalıştık. Yine okunuşta ve
yazılışta farklılıklar olduğunda da aynı yöntemi takip etmeye çalıştık.
4
BÖLÜM I. BOGOMİLİZM’İN ORTAYA ÇIKIŞI VE YAYILIŞI
Giriş
Bulgaristan, Güneydoğu Avrupa’da, Balkan Yarımadası’nın merkezinde, coğrafik
konumu gereği doğu ve batının kesiştiği bir noktada yer alan bir ülkedir. Ülke, batıda
Sırbistan ve Makedonya Cumhuriyeti, doğuda Karadeniz, kuzeyde Romanya,
güneyde ise Yunanistan ve Türkiye ile çevrilidir. Günümüzdeki Bulgaristan
toprakları ilkçağda Trakya adı ile biliniyordu. Ülkede yaşadığı bilinen en eski
topluluk, M.Ö. 1. yüzyılda Romalıların egemenliğindeki Hint-Avrupa kökenli bir
kavim olan Traklardır. Bölge daha sonra, Bulgarların gelişine dek Bizans
İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kalmıştır. Bulgarların kökeni 679 yılında Tuna
ırmağını geçip Bizanslıları yenen ve zamanla bölgede yaşayan yerli Slav boylarıyla
karışan Kuman Türklerine dayanır (Albayrak 2004: 93). Aristokrat tabakayı
oluşturan ve egemenliği ellerinde tutan Türk Bulgarları Slavlar ile birleşip kurdukları
devlete Türk adını vermelerine rağmen, bu kaynaşma onların zaman içerisinde
Slavlaşarak, dillerini ve kültürlerini kaybetmelerine neden olmuştur (Kuyucuklu
1992: 395). IX. yüzyıl’ın sonuna doğru ise Ortodoksluğu kabul edip din değiştirerek
asimile olmuşlardır. Ortaya çıkan Bulgar Kilisesi ise İstanbul’a bağlanmıştır
(Kuyucuklu 1992: 395).
Bu coğrafik konumundan dolayı çok erken dönemlerden itibaren uluslararası
ticaretin köprüsü olan Bulgaristan, aynı zamanda çeşitli kültür ve inanç hareketlerine
de ev sahipliği yapmış, ayrıca bununla da kalmayıp zaman içerisinde adeta değişik
inançların
üssü
olmuştur.
Ancak
IX.
yüzyılın
ortalarında
Bulgaristan’ın
hâkimiyetinin zayıflamasıyla doğan siyasi boşluk, dini, sosyal ve kültürel çatışmaları
da beraberinde getirmiştir. Batıdan gelen Katolik baskılara karşı Ortodoks Slavların
direnişi, özellikle dağlık arazide yaşayan ve eski pagan inançlarını devam ettiren
insanların varlığı ve dini ve kültürel çatışmalar iktidar boşluğu nedeniyle yaşanan
gelişmelerden bir kaçı olarak zikredilebilir. Ayrıca sınır komşusu olan Bizans’ta var
olan Pavlosçular, Messelianlar, Ermeni Monofizitler, Yahudiler ve Müslümanların
kendilerine taraftarlar bulmaya çalışması da Bulgaristan’da içinden çıkılmaz dini ve
5
kültürel çatışmalara neden olmuştur. Bu çatışmadan kurtulmak için Bulgar
hükümdarı Boris, 864 yılında Ortodoks Hıristiyanlığı seçmiştir (Rački 2003: 38).
Bulgaristan’da Hıristiyanlığın resmi din olmasıyla birlikte sorunun çözüldüğü
düşünülse de, tam tersine bu kısa vadeli bir çözüm olarak kalmış, özellikle Çar Peter
(MS 927–969) döneminde durum daha da kötüleşmiştir. Hatta var olan inançların
yanısıra birtakım değişik inanç ve gruplar da ortaya çıkmıştır. Papaz Bogomil
önderliğinde kurulan ve daha sonra Bogomilizm olarak adlandırılacak hareket de bu
dönemde ortaya çıkan dinsel gruplardan biridir.
Biz, bu bölümünde Bogomil kelimesinin anlamı, Bogomilizm’in Bulgaristan’da
ortaya çıkışı Hıristiyanlık öncesi ve sonrası olan siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel ve
dini yapısını ve ayrıca Bogomilizm’in Bulgaristan dışında yayılması konularını dört
ana başlık altında incelemeye çalışacağız.
1.1. Bogomilizm İnancı ve Mensupları
Heretik bir dinsel mezhep olarak kabul edilen Bogomilizm, Bulgar Çar’ı Peter (MS
927–969) zamanında Bulgaristan’da ortaya çıkmıştır (Albayrak 2004: 89). Faranjo
Rački’ye göre Bogomiller, pesimist bakış açısına sahip Hıristiyanlar olup,
Messelianlar (Euchitler)1 ve düalist2 anlayışa sahip Pavlosçuların (Paulikanlar)3
tesirinde gelişen ve ana gövde Hıristiyanlıktan ayrılan bir Hıristiyan grubunu temsil
etmektedir (Rački 2003: 29). Bu grubun mensupları, Yunan kaynaklarında
1
2
3
Messelianlar (Euchitler) MS 4. yy’da Mezopotamya’da ortaya çıkan bir Hıristiyan mezhep.
Messelianlar, Âdem’in günahıyla (ilk günah) ilişkili olarak, her kişinin yapısında ruhuyla
bütünleşmiş bir şeytanın bulunduğu ve bunun vaftizle çıkarılmadığını savunurlardı. Onlara göre
bunu def etmenin tek yolu, arzu ve ihtirasları yok etmek amacıyla sürekli dua ve ibadet etmektir
(Gündüz 1998: 258).
Düalizm, İyilik ve kötülüğün ya da ışık ve karanlığın birbirinden ayrı ve birbirine eşit derecede
olan iki ezeli ve ebedi güçten kaynakladığı görüşünü savunan bir metafizik sistem. İkicilik ya da
iki tanrıcılık. Düalizm terimi, Thomas Hyde tarafından 1700’lerde kullanılmaya başlandı.
Genellikle düalist sistemlerde düalizmin iki kutbunu oluşturan tanrısal güçler arsında bitmek
tükenmek bilmeyen bir çekişme ve mücadelenin varlığı kabul edilir. Mecusilikte, Hinduizmde ve
bütün gnostik dinlerde düalizme rastlanır (Gündüz 1998: 103).
Pavlosçular (Paulikanlar, Pavlikanlar, kaynaklarda aynı mezhep için farklı şekilde ifade
edilmektedir) Bizans imparatorluğundaki bir Hıristiyan mezhep. Bu mezhebin kurucusunun
Mananalili Konstantin olduğu söylenir. Konstantin, Kibossa’da bir cemaat teşekkül ettirmiş ve
684’te heresi ile suçlandığından dolayı taşlanarak öldürülmüştür. Özellikle 9. yüzyılda şiddetle
takibat altında alınan Paulikanlar birçoğu Müslüman olmuş, bir kısmı ise Bogomillerle
birleşmişlerdir. Paulikanlar, düalist bir inanç sistemine sahip oldukları ve İsa’nın bedenini
reddettikleri söylenir. Ayrıca onlar tıpkı Marcion gibi, Eski Ahit’i tanımadıkları, kaynak olarak ise
Luka İncili ve Pavlus’un Mektuplarına özel bir ilgi gösterdikleri belirtilir (Gündüz 1998: 302).
6
“fundagiagita” (Yunancada Founda; çanta, torba anlamına gelir), Slav kaynaklarında
ise “babuni“ veya “torbeşi“ olarak zikredilmiştir. Bogomilizm adının, mezhebin
kurucusu papaz Bogomil’den geldiği (Albayrak 2004: 89) ifade edilmekle birlikte,
bu ismin gerçekten hareketin kurucucusunun adından mı yoksa kendilerini
“Tanrı’nın sevdiği” veya “Tanrı’yı seven” olarak ifade eden inanç sahiplerinin kendi
kendilerini bu şekilde tanımlamasıyla mı ortaya çıktığı bugüne kadar netlik
kazanmamıştır.
Bogomilizm’e yönelik bu kısa girişten sonra şimdi de mezhebin mensupları için
kullanılan çeşitli isimleri ortaya koymak istiyoruz.
1. Bogomil: Slavca’da Bog=Tanrı, o=nın ve mil=sevimli kelimelerinin karşılığı olup
bu bağlamda Bogomil kelimesi “Tanrının sevdiği” anlamına gelmekte ve Yunanca
“Theophilus” teriminin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Kelimenin Slavca ön eki
olan “Bog”,
büyük ihtimalle doğu ve İran etkisi altında Slavcaya geçmiş bir
kelimedir (Albayrak 2004: 90). Bogomil isminin bir Bulgar heretiğinden türemiş
olup daha çok Bulgar ve Bizans yazarlarınca kullanıldığı ve Bulgaristan ve Bizans
dışında çok bilinmediği ifade edilmektedir (Albayrak 2004: 21,90). Alija
Avdibašić’in Trajanje Bosne adlı eserinde ifade ettiğine göre ise, Bogomil adı,
Messelianlar için kullanılan Ermenice kökenli bir kelime olup “msln” kökünden
türemiştir ve “ibadet eden” anlamına gelmektedir. Messelianlar literatürde çoğu
zaman Bogomillerle eşanlamda kullanılmaktadır. Ayrıca Kilise belgelerinde bu
mezhep mensuplarını ifade etmek için “euchitler” tabiri de kullanılmaktadır.
Yunanca olan bu kelime “Bogomol” anlamına gelmektedir. Zamanla Bogomol
kelimesi harf değişimine uğrayarak Bogomil halini almıştır. Bu noktadan hareketle
bazı araştırmacılara göre Bogomil kelimesi, aslında daha önce ifade ettiğimiz üzere
“Tanrının sevdiği” değil de aslında “Tanrıya ibadet eden” anlamına gelmektedir
(Alibašić 1995: 55). XIX. yüzyılın sonlarına doğru ve XX. yüzyılda Bosna
heretiklerini ifade etmek için Katolik, Müslüman ve nadir da olsa Ortodoks
yazarlarca Bogomil ismi kullanılmıştır.4
4
Burada bütün yazarları tek tek yazmak niyetinde değiliz, birkaç örnek vermekle yetineceğiz.
Katolik yazarlar, Franjo Rački, Dominik Mandić; Müslüman yazarlar, Mehmed Handžić, Salih
Jalimam; Ortodoks yazar, A.V. Solovjev.
7
2. Phundait: Yunan kaynaklarda bu mezhebin mensuplarını ifade etmek için “çuval
ve torba” anlamına gelen Founda kökünden türeyen fundagiagita ismi kullanılır.
Heretiklerin yanlarında taşıdıkları deriden yapılmış bir kese veya torbadan dolayı bu
adı aldıkları tahmin edilmektetir. Bu kavram sadece XII. yüzyıl Bizans yazarlarınca
kullanılmıştır (Šanjek 1975: 67).
3. Kuduger: Bu kavramın kökeni ve anlamı konusunda iki farklı görüş mevcuttur.
Birinci görüş XV. yüzyıl Bizans yazarlarından Thessalonicia Metropoliti Symeon’e
aittir. O, mezhebin mensuplarını ifade etmek için kullanılan Kuduger kelimesinin,
Vodena yakınındaki Kutugertsi veya Kotugri kasabasına nispetle kullanıldığını ileri
sürmüştür (Albayrak 2004: 21). Vlad Skarić’in ifade ettiğine göre (Skarić 1932: 357)
ikinci görüş, XV. yüzyıl Bizans tarihçisi Laonik Halkokondila aittir. Halkokondila,
Bosna Hersek’teki Bogomilleri haç karşıtları oldukları için “haç karşıtı” anlamına
gelen Kudugeri olarak adlandırmıştır.
4. Babun/Babuna/Babuni: XIV. yüzyıla kadar Sırbistan ve Bosna’daki düalist
heretikleri ifade etmek için kullanılan bir isimdi. Bogomilizm X. yüzyıldan XIV.
yüzyılın sonuna kadar bütün Balkan Yarımadası, İtalya, İspanya, Fransa, Almanya,
Avusturya, Bohemya, Macaristan, Anadolu üzerinden Ermenistan ve diğer ülkelere
kadar yayıldı. Makedonya’da önce Vardar Irmağı, Ohri Gölü ve Babusna Dağı
arasında uzanan topraklarda Bogomil belediyeler kuruldu. Bogomil Köyü, Babuna
Dağı’nın civarında bulunduğundan bu hareketin mensuplarına bulundukları yere
nispetle “Babunalılar” da denmiştir (Albayrak 2004: 21-22).
5. Pataren: Kelimenin Patareni, Patarinus, Paterini, Patrini, Patrini, Patarelli, Patari,
Patalini ve daha başka birçok kullanımları vardır. Pataren kavramının kökeni
konusunda farklı görüşer mevcuttur. Bu ismin, Valentinizm5 deki en büyük aeon6
5
Valentinus, MS 2.yy’da yaşayan bir Hıristiyan gnostik ve Valentinianlar ekolün kurucusu. Aslen
Mısırlı olduğu söylenen Valentinus, bir müddet Romada kalmış ancak oradaki Hıristiyanlarla
düştüğü ayrılık nedeniyle Roma’dan ayrılmıştır. Valentinus’a göre tanrısal alem olan Pleroma,
birçok ilahi alemden (aeondan) oluşur. Öte yandan maddi alem ise yüce bir varlık olan
Sophia’anın düşüşü sonucundan oluşur. Maddi alemin yaratıcısı olan demiurg, Sophia’nın karanlık
alemdeki bir yansımasıdır. Bu yaratıcı tanrı, Eski Ahit’in tanrısıyla özdeşleştirilmiştir. Valentinian
ekolüne mensup gnostikler, ihtiras ve günahı nedeniyle düşüş olayını yaşayan Sophia’nın, daha
sonra yaptığına pişman olduğuna ve ışık aleminden gelen ilahi elçi tarafından uyarıldığına
inanırlar. Genelikle Gerçeklik İncili (The Gospel of Truth)’nin yazarının Valentinus olduğu
söylenir Gündüz 1998: 381).
8
olan Patera’dan türemiş olabileceği ifade edilmektedir (Basler 1975: 481). Bir diğer
görüşe göre Pataren kavramı, orta çağda Avrupa’da yayılmakta olan dinsel bir
mezhep için kullanılmış olup, yaygın düşünceye göre adını Mila’nın dış mahalesi
olan Pataria’dan, daha doğrusu “Patta” kelimesinden almaktadır. Bu kelime, o
yöresel dilde “eskimiş elbise” anlamına gelmektedir (Mandić 1962: 253). Farnjo
Šanjek, bu bağlamda vakayinameci Arnulfus’un görüşlerine yer vermektedir.
Arnulfus’a göre Pataren kavramı, Yunanca “Pathos” kökünden türemiş olup “kaos,
huzursuzluk ve devrim” anlamlarına gelmektedir ve XI. yüzyıldan itibaren
kullanılmaya başlanmıştır (Šanjek 1976: 300).
Araştırmacı Đuro Basler ise, “Pataren” isminin kökeni hakkında ilk bilgi veren
kişinin A. Dondaine olduğunu ifade etmektedir. Pataren kökeni araştırırken,
Dondaine’yi yol Patara’ya7 götürmüştür. Çünkü O, Patara’nın XI ve XII yy’da
düalistlerin merkezlerinden biri olarak kullanıldığını tespit etmiştir (Basler 1974:
1204).
Bu
topraklarda
VI.
yüzyılda
Montanistler8
yaşamıştı.
Dolayısıyla
Dondaine’ye göre Pataren ismi Anadolu’daki Patera şehrinin adından türemiştir. Bu
sonuca varan tek araştırmacı Dondaine değildi. Aynı veya benzer sonuçlara A.
Frugoni, Ernest Werner ve Milan Budimir de ulaşmıştır (Basler 1974: 1205). I.
Justinyanus (527–567)’un kanunname kodeksinin heretiklere yönelik birinci kitabın
VIII. bölümündeki XIX maddenin eki, “Gazaros, Patarenos, Leonistas” şeklinde
başlamaktadır. Bu metnin devamında ise, heretiklerin mallarına el konulması ve
diğer kişilerin onlardan etkilenmemesi emredilmektedir. Bu kanun, her ne kadar
heretikler hakkında detaylı bilgi vermiyorsa da, en azından metinden Pataren isminin
geç antikçağda bilinen ve heretikler için kullanılan bir terim olduğunu öğreniyoruz
(Basler 1974: 1205). Bir Hıristiyan olan Justinyanus’un bu kanunu heretiklere
6
7
8
Aeon (Aion, Eon), Yunanca “çağ, devir, zaman” anlamlarına gelir. Gnostisizmde ilahi âlemleri
ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Yeni Ahit’te dünyanın geçirdiği devirleri ifade eder.
Gnostik geleneklerde Işık âlemini oluşturan bu ilahi mekânların 7, 9, 365 gibi çeşitli rakamlarla
ifade edildiği gibi, bazı metinlerde bunun sonsuz sayıda olduğu da belirtilir. Işık âleminin
merkezinde yer alan yüce tanrıyı çevreleyen bütün bu varlıklar (Aeonlar ve buralarda ikamet eden
ışık varlıkları) bir bakıma yüce tanrının tezahürlerinden ibarettir Gündüz 1998: 18).
Patara; Roma döneminde bir şehir olup, bugünkü Antalya iline bağlı Kaş ve Kalkan arasında
bulunduğu ifade edilir. Bununla birlikte bu yerin başka bölgelerde olduğuna dair rivayetler de
mevcuttur.
Montanizm; Hıristiyanlıkta 2. yy’da, Semavi Kudüs yakınında Frigya’daki Pepuza yakınlarında bir
yere ineceğini ilan eden Montanus’un kurdu apokaliptik bir akımdır. Montanistler, Kutsal Ruh’un
çabukça inmesini bekleyerek yaşadılar ve çok sıkı bir yaşantı sürdürdüler. Ünlü kilise babası
Tertullian’ın bir Montanist olduğu belirtilmektedir (Gündüz 1998: 266).
9
yönelik çıkartması onların antitrinitaryanist9 olduklarını göstermektedir. Araştırmalar
Pataren isminin, ilk defa yazılı olarak, 1179 yılında toplanan III. Lateran
Konsili’nin10 XXVII. kanonunda11 kullanıldığını göstermektedir. Zikredilen metinde
kavram daha ziyade yöresel heretikler için kullanılmıştır. XI. yüzyılın başlarında
Milan Kilisesi içindeki aşırı reformcu bir topluluk için kullanılan bu isim (Albayrak
2004: 22) özellikle XIII. yüzyıldan sonra olmak üzere İtalya’da çok sık kullanılmış
oradan da Dalmaçya’ya geçmiştir. Bosna düalist heretikleri de aynı şekilde İtalyan ve
Dalmaçyalı yazarlarca Patarenler olarak adlandırılmıştır. Diğer taraftan Pataren veya
Patareni tabirinin Maniheist nitelendirmesi gibi bütün heretiklere yönelik bir
isimlendirme olduğu da ifade edilmektedir (Šanjek 1976: 22; Albayrak 2004: 22).
6. Kathar: Yunanca Katharos kelimesi “saf, temiz” anlamına gelmektedir.12 Bunun
Cathari, Kathati, Catari veya Almanca Ketzer ya da hatalı bir seslendirme sonucu
Yunanca Cazari veya Gazari kelimesinden türediği ifade edilmektedir (Albayrak
2004: 21-23). Bu adın büyük ihtimalle Yunanca Carharaoi’den geldiğini ve
heretiklerin bu adı ilk başlarda seçkin veya mükemmel kişiler için kullandıklarını,
ancak daha sonra bütün mezhebin mensuplarını kapsadığını söylemek mümkündür.
Kathar kavramı, ilk olarak XII. yüzyılın ortalarında Almanya’da Ekcbert tarafından
kullanılmıştır. Aynı zamanda İtalya’da Moneta ve Sacconi da bu kavramı
kullanmıştır. Fransa’da düalistler için yaygın olarak Albigenler adı kullanıldığı için
Katharlar ifadesi fazla yaygın değildi. Araştırmacı Mosheim ise, Kathar kelimesinin
Güney Rusya’da yaşayan Yahudi Hazar Türklerinden kaynaklandığını ileri
sürmüştür (Albayrak 2004: 22). Bugün bu kavram, daha çok ortaçağdaki düalistler,
9
10
11
12
Antitrinitaryanizm (Antiteslisciler); Hıristiyan geleneğinde teslis fikrini reddeden ekolleri ifade
için kullanılan bir terim. Antitrinitaryanist ekoller arasında Ebonitler, Subordinationizmi
savunanlar, Modalistler, Donatizm ve Arianizm taraftarlarıyla modern dönemdeki Unitaryanizm
taraftarları sayılabilir (Gündüz 1998: 35).
Konsil; Çeşitli dinsel geleneklerde (özellikle Hıristiyanlık ve Budizm’de) inanç esasları, ibadet ve
yönetim gibi konulardaki sorunları görüşmek ve karara bağlamak gayesiyle üst düzey din
adamlarının bir araya gelerek yaptığı toplantı. Hıristiyanlıkta belirli bölgelere sınırlı olan yerel
konsiller var olduğu gibi bütün Hıristiyan grupların veya büyük çoğunluğunun temsilcilerinin
katıldığı evrensel konsiller de vardır. Bu tür konsillere genel konsiller ya da ökümenik konsiller
adı verilir (Gündüz 1998: 222).
Kanon; (1) Herhangi bir katedral ya da kilisede görev yapan laik görevlilere verilen rütbe.
Kanonlar iki gruba toplanır; Kalıcı kanonlar, bir katedralde maaşla çalışan ve görevlerini yapmakla
sorumlu olanları içerir. Kalıcı olmayan kanonlar ise maaşsız olarak bir görev üstlenmiş kişilerdir.
(2) Hıristiyan literatüründe kutsal kitap olarak değerlendirilen kitaplar listesini, Komünyon
Ayini’nin (Mass) temel yapısını ve kilise disiplini ve yaşantısıyla ilgili kuraları ifade eder (Gündüz
1998: 211–212).
Kelime ile ilgili daha fazla bilgi için Bkz. http://www.hercegbosna.org/ostalo/mitovi.html
10
Fransa’daki Albigenler, İtalya’daki Patarenler, Bulgaristan’daki Bogomiller ve
Bosna’daki Krstjanları ifade etmek için bir teknik terim kullanılmaktadır (Šanjek
1976: 300).
7. Albigenler: ( Latincesi Albigenses, Fransızcası Albigeois) XII. yüzyılın sonuna
doğru kullanılmaya başlanan bu kavram, XIII. yüzyılda daha ziyade güney
Fransa’daki Katharları veya Bogomilleri ifade etmek için kullanılmıştır (Albayrak
2004: 23). Güney Fransa’daki Albi eyaletinin aynı adı taşıyan Albi şehrinde çok
sayıda Bogomil’in olması, Bogomillerin Albigenler olarak adlandırmasına neden
olmuştur. Nitekim Fransa’nın Albi eyaleti ve Albi şehri Bogomillerin kalesidir.
Albigenler için kullanılan bir başka isim ise Bugri (Bougres, Bogres)dir ki bu
kelimenin de Bulgar kökenli olduğu düşünülmektedir. Albigenler için verilen ve
“fakir” anlamına gelen bu ikinci ad halen kullanılmaktadır (Rački 2003: 35).
Fransa’daki Bogomillere nadir de olsa “Publikani” veya “Pobulikani” de denilmiştir.
Franjo Rački “Bogomili i Patareni” (Bogomiller ve Patarenler) adlı eserinde
Bogomillerin kendilerini bu isimlerle değil de Hıristiyanlar (cristiani ) veya iyi
Hıristiyanlar (bos crestias, boni cristiani ) olarak adlandırdıklarını ve kendilerinin
gerçek Hıristiyanlar olduklarını gururla iddia ettiklerini belirtmektedir. Yine
Rački’ye göre Bogomiller, kendilerini iyi insanlar olarak da (boni homines, bos
hommes, le bos hommes) adlandırmışlardır (Rački 2003: 35). Bogomiller,
kendilerinin gerçek Hıristiyanlar, kendilerine ait kilisenin de gerçek Hıristiyan
kilisesi olduğunu iddia etmişlerdir. Bogomiller’in bu inançları, Katolik ve Ortodoks
Kilisesi tarafından adeta kendilerine yönelik bir savaş ilanı olarak kabul edilmiştir.
Bogomilizm’in varlığı ve hiyerarşik yapısı hakkında elimizde yeteri derecede bilgi
bulunmakla birlikte, hareketin kurucusu olan Papaz Bogomil hakkında pek fazla
bilgiye sahip değiliz. Sadece önceleri Ortodoks bir papaz iken daha sonradan, düalist
esasa dayalı bir öğreti vaaz etmeye başladığı bilinmektedir (Imamović 1998a: 89;
Albayrak 2004: 89). Aşağıda ayrıntılı olarak ele alacağımız üzere, bazı kaynaklarda,
Bogomilizm’in kurucusu sayılan papaz Bogomil’in gerçek isminin muhtemelen
Yeremya olduğu da iddia edilmektedir (Albayrak 2004: 26; Rački 2003: 38).
11
Yukarıda farklı bölgelerde ve ülkelerde Bogomiller için kullanılan bazı isimlere
değinmiştik. Diğer bölümlere ve başlıklara geçmeden önce yanlış anlaşılmaların
olmaması için Bogomil ismi hakkında önemli bir hususun altının çizilmesi
gerekmektedir: İfade edildiği üzere her ne kadar Bogomillere işaret etmek için farklı
bölgelerde farklı isimler kullanılmış olsa da bazen aynı bölgede ya bilgisizlikten ya
da isimlerin karışması nedeniyle farklı tarihlerde ve farklı kişiler tarafından da farklı
isimlerin kullanıldığı görülmektedir. Örneğin; Bogomiller için İtalya’da Pataren ve
Katar, Fransa’da Katar ve Albigen isimleri kullanılmıştır. Bu çalışmada bir kavram
kargaşasına meydan vermemek için diğer kavramları kullanmayı zorunlu kılan haller
dışında biz Bogomil kavramını tercih edeceğiz.
1.2. Bogomilizm’in Bulgaristan’da Ortaya Çıkışı
Bogomilizm hareketi, sadece ortaya çıktığı Bulgaristan sınırları içinde kalmış olsaydı
muhtemelen bu kadar büyük ilgi çekmeyecekti. Bilindiği üzere hareket gelişirken
diğer ülkelerde de geniş bir yayılma ve etki alanı bulmuş ve bu süreçte Bulgaristan’a
özgü olmaktan çıkıp, bütün Avrupa’ya yayılan bir ideoloji haline gelmiştir (Albayrak
2004: 122).
Bogomilizm’in ortaya çıkışını hazırlayan hatta belki de ortaya çıkışını zorunlu kılan
şartlar konusunda bilgi sahibi olabilmek için Bulgaristan’ın o dönemdeki yapısını
masaya yatırmak gerekmektedir. Papaz Bogomil’in Bogomilizm doktrinini yaymaya
başladığı dönemde Bulgaristan’da dini, siyasi, iktisadi, ekonomik, sosyo-kültürel,
kısaca her açıdan oldukça karmaşık bir durum hâkimdi. Coğrafi bakımından ise
Bulgaristan çok önemli bir yere sahipti. Çünkü Bulgaristan, o dönemde doğudan ve
kuzeyden gelen kavimlerin, beraberinde getirdikleri dinlerin ve değişik heretik
akımların kesiştiği bir bölgedir. Bulgaristan’a gelen bu dinler veya heretik akımlar,
oradan Balkanlara, batıya ve kuzeye, bazen ise güneye ve doğuya doğru yayılma
göstermiştir. Bulgaristan, o dönemde adeta bir dağıtım şebekesi vazifesini
görüyordu. Bulgaristan’ın, o dönemde, yeni dinlerin, mezheplerin ve Hıristiyanlarca
heretik sayılan akımların ortaya çıkmasına çok uygun bir ortam haline gelmesi, hem
var olan heretik akımların yayılması hem de yeni başka akımların ortaya çıkması için
bir fırsat olmuştur. Elbette bu durum sadece heretik akımlar için değil, aynı zamanda
12
Bulgaristan’da veya komşu ülkelerindeki var olan diğer dinler13 ve heretik akımlar
için de önemli bir fırsattı. Nitekim bu fırsattan yararlanarak o dönemde değişik
bölgelerde var olan Yahudiler, Saracéni (Müslümanlar)14, Ermeniler, Müslüman
Türkler, Maniheistler, Pavlosçular ve Messelianlar (Babić 1963: 38), Bulgar halkı
arasında doğrudan veya dolaylı yollarla kendilerine taraftar bulmak suretiyle
doktrinlerini yaymaya çalışmışlardır. Hıristiyanlık, Bizans’ın tesiriyle Malamir Han
zamanında (MS 831–836) Bulgarlar arasında yayılmaya başlamış ve bu yayılma
Persiyan Han (MS 836–852) döneminde de devam etmiştir. Nihayet Boris Han’ın
(MS 859–890) Hıristiyanlığı kabul etmesiyle (Yüce 1992: 390) Hıristiyanlık,
Bulgaristan’da resmi din olmuş ve Bulgar kilisesi ise İstanbul’a bağlanmıştır
(Kuyucuklu 1992: 395). Peki, Boris Han’ın Hıristiyanlığı kabul etmesi,
Bulgaristan’da Hıristiyanlığın resmi din olması ve Bulgar Kilisesi’nin İstanbul’a
bağlanmasıyla, Bulgaristan’da din ve dinsizlik sorunu çözüldü mü ve din, bir çatı
altında toplanabildi mi?
Bu ve buna benzer sorulara makul yanıtlar bulabilmek için, aşağıda izah etmeye
çalışacağımız, Hıristiyanlık öncesi ve Hıristiyanlık sonrası Bulgaristan’ın durumu
hakkında az da olsa bir bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
1.2.1. Hıristiyanlık Öncesi Bulgaristan
Ortaya çıktığı dönemde var olan mevcut inançların Bogomilizm’in, ortaya çıkışında
ve şekillenmesinde herhangi bir katkısının olup olmadığını daha iyi anlayabilmek
için Hıristiyanlık öncesi Bulgaristan’ın durumu ve buradaki halkların inançlarıyla
ilgili kısaca bilgi vermek istiyoruz.
Bilindiği gibi eski Bulgarlar, menşe itibariyle Türk ırkına mensuptular. Göçebe Türk
boylarına mensup bu halk, II. yüzyılda Orta Asya’dan Avrupa’ya başlayan göçle
Bulgaristan’a kadar gelmişti (Kuyucuklu 1992: 394). Değişik Türk kavimlerinin yanı
sıra Slavlar da VII. yüzyılın ilk yarısına kadar Bulgaristan ve Sırbistan’da
13
14
Bizans, VIII. yüzyılın başında doğu komşusu olan Müslüman Araplar saldırılara başlayınca,
sınırlarda olan heretikleri, Pavlosçuları, Messelianları ve Suriye Monofizitlerini Anadolu’dan
Trakya’ya nakletmiştir (Babić 1963: 38).
Saracéni, arapçada “şarkiyyun“ kelimesinden türemiş olup doğulu anlamına gelmektedir. Haçlı
seferleri esnasında Müslümanlar için genel bir isim olarak kullanılmıştır. Daha fazla bilgi için bkz.
Alibašić 1995: 61; Klaić: 1962: 1303.
13
yerleşmişlerdir (Malcolm 1995: 9). Slavlar çeşitli tanrı ve tanrıçalara tapan, pagan
inancına sahip bir milletti. Bu dönemdeki tanrı isimleri, Yugoslavya’da bazı yer
isimleri şeklinde bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Boynuzlu sürünün tanrısı olan
Veles ve yıldırım tanrısı Perun veya Pirin’in, şehir isimleri olarak kullanılması bu
duruma örnek olarak verilebilir (Malcolm 1995: 11). Türk kabileler, Bizans’la bazen
savaşmışlar bazen ise iyi ilişkiler kurmuşlardır. Slavlar ve Slav kabilelerle olan
ilişkileri de benzer şekilde olmuştur. Ancak Krum Han (MS 803–814) Slav-Bulgar
(Türk) Devletini güçlü kılabilmek için Slav nüfus ile Bulgar nüfusunu birleştirmeye
kalkışınca devletçilik konusunda başarılı olmuş ancak Türklerin Slav dili ve kültürü
içinde erimesine neden olmuştur.
Daha önce ifade ettiğimiz üzere bu dönemde Bulgaristan’a komşu ülkelerde
Hıristiyanlık ve heretik olarak sayılan değişik dinler ve inançlar mevcuttu. IX.
yüzyılın başında Bulgaristan’ın sınır komşusu olan Bizansta ortaya çıkan Pavlosçular
bu akımlardan biriydi. Çar V. Konstantin Kopronim (MS 741-775) sınırlarını
korumak amacıyla Asya’dan Pavlosçuları getirerek Trakya’ya ve Makedonya’ya
yerleştirmiştir (Geresdorfer 1975: 138). İleriki yıllarda Pavlosçular Bizans içerisinde
o kadar çoğalmıştı ki Çar Nikophoros (MS 802-811) onlara 810 senesinde
vatandaşlık hakkı vermiştir. Çar Mihayl II (MS 811–813) ve Çariçe Theodora (MS
845) ise Pavlosçulara karşı değişik baskı ve yaptırımlar uygulamışlardır. Gerçi bu
baskı ve yaptırımlara rağmen onları yok etmeyi başaramayıp tam tersine onların
sayısının çoğalmasına katkıda bulunmuşlardır. Kaynaklar, daha sonraki dönemde
İstanbul’da ve Trakya’da da Pavlosçuların sayısının çoğaldığını, hatta Bizans Çarı
Nikifor Phokas’ın MS 896 senesinde yapılan bir savaşta onlardan istifade ettiğini
ifade etmektedir (Rački 2003: 40).
Çar Teofil (MS 829–841) ise Asya’dan getirdiği Müslüman Türkleri Selanik eyaleti
sınırlarındaki Vardar vadisine yerleştirmiştir. Bunlara Vardar Türkleri denmektedir
(Handžić 1999: 21). Franjo Rački’ye göre Vardar Türkleri ilk başta Müslüman idi.
Ancak bu bölgeye yerleştikten bir müddet sonra dinlerini değiştirmişler yahut
Hıristiyanlaştırılmışlardır. Üstelik bu halk, Bulgar halkı üzerinde kolayca etki
yapabilecek güçteydi (Rački 2003: 40). Muhammed Hadžijahić’e göre Vardar
Türklerinin Slav kökenli olma ihtimali de mevcuttur. Bizans hükümdarlarının çok
14
sayıda Slav’ı Anadolu’ya yerleştirdiği, bu Slavların değişik münasebetler sonucunda
Arapların safına geçtiği ve çeşitli görevlerde bulundukları bilinmektedir. Dolayısıyla
Çar Teofil Müslüman olmuş Slavları aşağı Vardar bölgesine yerleştirmiş olabilir.
Ayrıca Türk adı Balkanlarda etnik anlamda kullanılmıyordu. Örneğin XIX. yüzyılın
başında Selanik bölgesinde Ortodoks Türklerin bulunması, onların IX. yüzyılda
Vardar Türkleri olarak adlandırılan toplulukla bağları olduğu anlamına gelmez
(Hadžijahić 1998: 14).
Bizans’ın İslam ve Müslümanlarla ilk teması, Çar Teofil’in Asya’dan Vardar
vadisine yerleştirdiği Müslüman Türkler sayesinde olmamıştır. Müslümanlar MS
634’ten itibaren Bizans topraklarında fetihlere başlamış ve birçok başarısız fetih
denemesinde bulunmuşlardı. Bununla birlikte Mesleme komutasında ağustos 717ağustos 718 tarihleri arasında İstanbul kuşatılmış, Galata ele geçirilmiş ve burada bir
“Cami” inşa edilmiştir.
Ancak kısa zaman süren kuşatma başarısız olunca ele
geçirilen Galatya tekrar Bizans’ın eline geçmiş ve yapılan cami Bizanslılar
tarafından kiliseye çevrilmiştir. Bununla birlikte İstanbul’un 1453 yılında fethinden
sonra, ilk yapılış amacına uygun olarak tekrar camiye çevrilmiştir. Arapların
Balkanlar ile ilk temasının bu dönemde gerçekleştiği ifade edilir (Hadžijahić 1998:
13).
Franjo Rački’ye göre bunların yanısıra, gerek kilise gerekse devlet tarafından tüm
yasaklamalara rağmen aynı dönemde düalist kökenli Messelianlar (Euchitler) de
doğudan batıya doğru yayılmıştır. Rački, Messelianların varlığından bahsetmekle
birlikte detaylı bilgi vermemektedir (Rački 2003: 40). 745’de Ermenistan’dan Trakya
ve Makedonya’ya göç edip yerleşen Messelianlar, kaynaklarda “Suriye heretikleri”
olarak
zikredilmektedirler
(Alibašić
1995:
55).
Başka
bir
kaynakta
ise
Messelianlarını ülke sınırlarının korunması için çar V. Konstantin Kopronim
tarafından
MS
745’te
Asya’dan
getirilerek
Trakya’ya
ve
Makedonya’ya
yerleştirildiği ifade edilir (Geresdorfer 1975: 138). Hıristiyanlık açısından heretik
kabul edilen değişik inançların yanı sıra tam anlamıyla heretik olmasa da kiliseye,
özelikle doğu kilisesine sorun teşkil eden İkonoklasizm de zikredilmelidir.
İkonoklasizm sorunu, III. Lav (MS 717–741) zamanında başlamıştır. O, 726 yılında
yayınladığı emriyle tüm ülkeyi kapsayacak şekilde ikonalara karşı savaş açmıştır
15
(Glušac 1992: 36). Kilise, III. Lav’ın bu kararına karşı çıkmasına rağmen o, ikonaları
yok etme kararından vazgeçmedi. Patriği görevden aldı onun yerine kararını
destekleyen bir patrik görevlendirdi. Lav’ın ölümünden sonra oğlu olan V.
Konstantin, bu kararı daha titiz bir biçimde uyguladı (Glušac 1992: 36-37).
Kaynaklarda, V. Konstantin’in sınırları korumak için Asya’dan 745’te Messelianlar’ı
ve 757’de Ermeni Pavlosçuları getirip Trakya’ya ve Makedonya’ya yerleştirdiğine
(Geresdorfer 1975: 138) yer verildiğine değinmiştik. O’nun, İkonoklasizm’in ateşli
taraftarı olarak bu düalistleri sadece sınır güvenliğini sağlamak için değil aynı
zamanda İkonoklasizm’i uygulamaları için de görevlendirdiği ihtimali mevcuttur. Bu
döneminde keşişler, işkence ve sürgün cezasına çarptırılıyor, Manastırlar ise askeri
kışlalara ve ahırlara çevriliyordu. İkonoklasizm sorununa çok kısa bir süre ara
verildiyse de bu sorun uzun zaman devam etti. Sonunda Çariçe Theodora MS 842’de
ikonaları serbest bıraktı (Glušac 1992: 37). İkonoklasizm sorununun Hıristiyanlık’ta
İslam’ın etkisiyle başlayıp başlamadığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak
İkonoklasizm sorununun özelikle Bizans’ın başkenti olan İstanbul’un, İslam ve
Müslümanlarla olan ilk ciddi karşılaşmasından, yani İstanbul’un Müslümanlar
tarafından ilk kuşatıldığı MS 717-718’den sonra başlaması dikkate değer bir
noktadır.
Bulgaristan’ın içerisinde ve komşu ülkelerde Hıristiyanlık dışı bazı inançlar ve
hareketler olmasına rağmen Boris Han zamanında (MS 864) Hıristiyanlık,
Bulgarların resmi dini olmuştur. Daha önce ifade ettiğimiz üzere Hıristiyan Bulgar
kilisesi, daha sonra İstanbul’a bağlanmıştır (Kuyucuklu 1992: 394). Kilise, İstanbul’a
bağlanmasına rağmen Bulgar Devleti, sınırlarını devamlı genişletmek eğiliminde
olmuştur. Bulgar ordusu, Gelibolu yarımadasını ve Girit’e kadar olan bölgeyi ele
geçirip İstanbul surlarına dayanmış, İstanbul’u almak için giriştiği hazırlıklar ise
Simeon (MS 893–927)’un ölümü nedeniyle yarıda kalmıştır. Simeon döneminin
önemli olayı, Bulgar kilisesinin tahminen MS 907 yılında bağımsızlığını ilan
etmesidir (Rački 2003: 38).
Yukarıda Hıristiyanlık öncesi Bulgaristan’da mevcut olan değişik inançlardan ana
hatlarıyla bahsettik. Ancak bu inançların Hıristiyanlık sonrası dönemdeki durumları,
16
Hıristiyanlarla münasebetleri ve ortadan yok olmaları hakkında da bilgi vermek
bütünlük olması açısından yararlı olacaktır.
1.2.2. Hıristiyanlık Sonrası Bulgaristan
Bulgar devletinin sınırlarını devamlı genişletmek eğiliminde olması, devletin
büyümesini sağlamakla birlikte, ekonomi, iktisadi, sosyal, kültürel ve özelikle inanç
alanında bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir. Çünkü daha önce
değindiğimiz üzere o dönemde fethedilen her yeni bölge veya ülke, yeni din veya
yeni bir inanç ile tanışmak ve karşılaşmak, anlamına gelmekteydi. Bu da her alanda
olduğu gibi dinsel alanda da adeta sorunların çoğalması anlamına geliyordu. Nitekim
Bulgaristan devletinin resmi dini Hıristiyanlık olmasına rağmen kaynaklar halk
arasında var olan eski pagan inancı ve diğer inançların daha uzun süre devam ettiğini
göstermektedir (Rački 2003: 39). Devletin başındaki hükümdarın resmi din olarak
Hıristiyanlığı seçmesi, bütün halkın Hıristiyan olduğu anlamına gelmez. Kaynaklara
bakılacak olursa iktidarın gerçekleştirdiği bu din değiştirmenin halka rağmen
yapıldığı görülecektir. Çünkü bunun hemen akabinde halkın memnuniyetsizliğinin
bir ifadesi olarak, silah gücüyle bastırılan sürekli devam eden ayaklanmalar ve var
olan inançların güçlenmesine ek olarak yeni inançların da ortaya çıkması bu
durumun bir göstergesidir. Halkın eski inanç, kültür, örf ve adetlerini terk etmesi,
kolay gerçekleşebilecek bir şey değildir.
Zamanla halk, Hıristiyanlığı kabul edecek duruma gelmeye başladığında, Bulgaristan
dışında varlığını sürdüren diğer bir takım inançlar da Bulgaristan’a akın etmiştir.
Onlar arasında monofizit15 Ermeniler de vardı. Bu dönemde Selanik’te çok sayıda
Ermeni yaşıyordu (Rački 2003: 39). Ancak onların hangi dine mensup oldukları
bilinmemektedir. Ermenilerin yanısıra Selanik’te eskiden beri yaşayan Yahudiler de
bulunmaktaydı. İşte ticaret vb amaçlarla bölgeye gelen diğer inanç mensupları
15
Monofizitizm: Hıristiyan teolojisinde İsa’daki insani tabiatın ilahi tabiat içerisinde yok olduğunu
ve dolaysıyla onda yalnızca bir tek ilahi tabiatın bulunduğunu savunan Kristolojik doktrin.
İskenderiye ekolüne mensup olan Cyrill tarafından savunulan monofizit akide, 431 Efes
Konsili’nde kabul edilmiş ve buna karşı Diyofizitizm’i (İsa’da hem insanı emde ilahi tabiat var
olması) savunan İstanbul patriği Nestoryus azledilmiştir. Daha sonra 449’da Efes’te toplanan bir
diğer konsilde bu görüş tekrar edilmiştir. Ancak 451 Kadıköy Konsili’nde monofizit akide
reddedilerek İsa’da bölünmez, birleşemez, ayrılmaz ve değişmez iki tabiatın bulunduğu kabul
edilmiştir. Bunun üzerine Monofizitizm taraftarları olan Süryaniler, Kıptiler ve Ermeniler ana
cemaatten ayrılmışlardır (Gündüz 1998: 266).
17
özellikle Boris Han (852–889) zamanında kendi dinlerini yaymaya başlamışlardı
(Rački 2003: 39-40). Bu dönemde aynı şey Müslümanlar için de geçerlidir. Onlar da
kitap dağıtmak suretiyle İslam’ı yaymaya çalışmışlardır. Bilindiği gibi bu dönemde
Müslümanlar, Akdeniz sahilinde fetihlerde bulunuyorlardı. Kaynaklar, Boris Han
henüz Hıristiyanlığı kabul etmeden önce (864) İslam’ın Bulgaristan’da yayıldığını
göstermektedir. Bu husus, Papa I. Nikola’nın (858–867) “Responsa Nikolai I Papae
ad consulta Bulgarorum” adlı mektubunun C II bölümünde zikredilmektedir:
“Elinizdeki Saraceniler’den aldığınızı iddia ettiğiniz Tanrı tanımaz kitapları ne
yapmanız gerektiğini soruyorsunuz? Elbette onları muhafaza etmemek lazım, çünkü
(Korintlilere mektupta) yazıldığı üzere “Kötü konuşmalar sağlıklı ahlakı bozar.”
Bundan dolayı bu zararlı ve tanrı tanımaz kitapları ateşe atın”.16
Bu mektup bize bazı somut bilgiler vermekle birlikte aklımızda bir takım soru
işaretlerinin doğmasına da neden olmaktadır. Mektup, Müslümanlar tarafından
dağıtılan ve İslami doktrini tanıtan kitapların Hıristiyanlık ülkede resmi din olmadan
önce, yaklaşık olarak IX asrın ilk yarısından itibaren Bulgaristan’a girdiğini
göstermektedir. Yani bir diğer ifadeyle o dönemde Bulgar halkı İslam’dan
haberdardır ve bölge halkı arasında İslam’la ilgili pek çok kitap bulunmaktadır.
Nitekim yukarıdaki alıntıda İslam’la ilgili bir kitaptan değil de kitaplardan
bahsedilmesi bunu göstermektedir. Burada sorgulanması gereken nokta şudur: Eğer
bu kitaplar Arapça yazılmışsa bu durumun bir tehlike arz etmemesi gerekir. Çünkü
güney Slavların arasında Arapça bir kitabı anlayacak kimse neredeyse yok gibidir.
Dolayısıyla bu kitaplar Arapça yazılmış olsaydı, Hıristiyanlığa daha yeni geçmekte
olan Bulgar halkı için hiç bir tehlike arz etmeyecek ve nitekim ateşe atılmaya lüzum
kalmayacaktı. Bu varsayımdan hareketle varılan sonuç, bu kitapların halkın
anlayacağı bir dilde yazılmış olduğudur. Bu kitapların Vardar Türkleri vasıtasıyla mı
yoksa Müslüman tüccarlar vasıtasıyla mı Bulgaristan’a ulaştığı kesin olarak
bilinmemekle birlikte ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğu söylenebilir. Çünkü diğer
dinleri olduğu gibi İslam’ı da birçok bölgeye önce tüccarlar götürmüşlerdir. Nitekim
kaynaklar, Bulgaristan’a en yakın ticaret merkezi olan İstanbul’un o dönemde
İslam’dan haberdar olduğunu ifade etmektedir.
16
İfadenin aslı için bkz Alibašić 1995: 60.
18
Aleksandar Milanović’e göre Bizanslılar arasında Kur’an’ın tümünden haberi olan
ilk kimse, ünlü Bizans teolog Fotiye’nin etrafında toplanan bir grubun içerisinde yer
alan Nikita isimli bir zattır.17 Elbette Bizanslıların İslam’la ilgili ilk bilgileri bundan
ibaret değildir. Daha önce Bizans’ın 634’ten itibaren Müslümanlarla ve İslam’la
karşı karşıya gelmeye başladığından bahsetmiştik. Daha sonraki dönemde örneğin
MS 856 yılında Bizans Çarı III. Mihayl’ın (842–867) temsilcisi olarak Halife
Mütevekkil’e gönderilen Krill18’in de İslam hakkında bilgi sahibi olduğu
bilinmektedir (Alibašić 1995: 60). Nitekim söz konusu olayda Georgiy isimli
temsilci esir değişimi işiyle meşgul olurken Krill ise, İslam âlimleriyle teslis
konusunda bilimsel tartışmalarda bulunmuş ve teslisin uknumlarından biri olan İsa
konusundaki görüşlerini desteklemek için Kuran’da İsa’dan söz eden ilgili olan
ayetlerden yararlanmıştır (Hadžijahić 2004: 12). Avdija Alibašić’in verdiği bilgiye
göre bu tartışma, Çar Konstantin’in biyografisinde ve Taberi’nin Kitabu’d-din ve’ddevle adlı eserinde yer almaktadır (Alibašić 1995: 60).
Bulgaristan’da Hıristiyanlıktan önce İslam’ın mevcut olmasının Bogomilizm’in
ortaya çıkmasını hazırlayan nedenler arasında olup olmadığı hakkında kaynak
yetersizliği nedeniyle kesin olarak bir şey söylemek güçtür. Ancak, her ne kadar bu
konu araştırmacılar tarafından yeteri kadar araştırılmamış ve kaynak noktasında da
sıkıntı yaşanmışsa da, yine de konuyla ilgili şu hususu hatırlatmakta yarar vardır:
Bogomilizm’in
ortaya
çıkması
ve
şekillenmesi
ile
Güney
Slavların
Hıristiyanlaştırılması hususlarından bahsederken bölgede yaşayan Müslümanların
varlığını da daima göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Nitekim Papa’nın
mektubu bunu göstermektedir.
17
18
http://eumenes.tripod.com/Radovi/Islam.html
Krill ve Metodis kardeşler, Selanik bölgesinde doğmuş, büyümüş ve Ortodoks çevrede
yetişmişlerdir. Bundan dolayı Slavların havarileri sayılmaktadırlar. Krill (827–869) miladi 9.
yüzyılın ikinci yarısında Bizans İmparatorluğunda yaşamış olan en meşhur ilahiyatçılarındadır.
Kardeşi Metodis ile birlikte Slavca harfleri ilk bulan kişilerdir. Bu harfleri dua, misyon ve dinsel
ayinlerde kullanmışlar, fakat Almanlar bundan hoşnut olmamışlardır. Çünkü onlara göre İbrani’ce,
Yunanca ve Latince dışındaki kutsal olamayan dilleri liturjide kullanmak caiz değildir. Bununla
ilgili olarak Papa I. Nikola ve onu takip edenlere şikâyetlere bulunuldu. Bundan dolayı Slav dili
ayinlerde ve kilise içerisinde zaman zaman yasaklanmış Krill ve Metodis ise Papa tarafından
sorgulanmıştır. Bu iki kardeş Slav dilinden dolayı ciddi tartışmalara neden olmuşlar ve hatta bazen
heretisizmle suçlanmışlardır. Krill’in ölümünden sonra Latin kilisesi tarafından Banunya ve
Seramya’ya Papaz olarak atanan Metodis, kardeşinin öğretilerini devam ettirmiştir. Kendisinden
sonra onun öğrencileri Balkan Yarımadasında insanları Hıristiyanlığına davet etmişlerdir (Glušac
1992: 60).
19
Bulgaristan’ın sınır komşusu olan Bizans’ta düalist anlayışa sahip Pavlosçuluğun çok
yaygın olan bir inanç olduğundan bahsetmiştik. Pavlosçular muhtemelen
Hıristiyanlıktan önce Bulgaristan’a sızmışlardı. Bizans, Hıristiyanlığı seçtikten sonra
Pavlosçular bölgede kendi inançlarını yaymak için harekete geçmişlerdi. Nitekim
Sicilyalı Peter’in, 868 yılında Çar I. Basil’in (867–886) temsilcisi olarak Tefrica’da
bulunduğu ve Pavlosçularla sık sık bir araya geldiği belirtilir (Rački 2003: 40).
Bunun sonucunda Peter, “History of the Paulicians” isimli kitabını kaleme alarak
Bulgaristan piskoposuna ithaf etmiştir. O, Tefrica ziyaretine ilişkin şu çarpıcı ifadeyi
kullanmaktadır: “Bu aşağılık zındıkların kendilerinden bazılarını Bulgaristan’a
göndererek insanları Ortodoksluk’tan döndürüp kendi sefil heretik inançlarına
kazandırmaya niyetlendiklerini duydum” (Albayrak 2004: 94).
Anlaşılan o ki Pavlosçular uzun bir süredir Bulgar sınırına yakın yerlerde yaşamakta
olup faaliyetlerinden şüphe duyulmaktadır. Peter’in verdiği bilgiler Tefrica’daki
Pavlosçu liderlerin Trakya Pavlosçularıyla düzenli bir bağlantılarının olduğunu
göstermektedir (Albayrak 2004: 94-95). Messelianlar da tıpkı Pavlosçular gibi
Bizans tarafından Anadolu’dan getirilerek Trakya’ya yerleştirilmiş, oradan da
Bulgaristan’a ve Makedonya’ya geçmişlerdi. Onların öğretisi Pavlosçuların temel
öğretileriyle örtüşmekle birlikte kurtuluşa ulaşmak için asketik bir yaşantı ve sürekli
ibadet yapmak gerektiği noktasında Pavlosçulardan ayrılıyorlardı (Babić 1963: 43).
Bu yaşam tarzı, onların öğretilerinin keşişler arasında yayılmasını kolaylaştırıyordu.
Boris Han (852–859), Hıristiyanlığı kendi devlet dini olarak tesis etmek istediğinde,
bunu gerçekleştirmek için, tereddüt içinde kaldığı için, ülkesine hem Ortodoks hem
de Katolik misyonerleri davet etmiş ve bir müddet sonra 864’te Ortodoks
Hıristiyanlığı tercih etmiştir (Glušac 1992: 52). Bununla birlikte tereddüt bir müddet
daha devam etmiştir. Bu tereddüdün bir neticesi olarak Boris Han, iki sene sonra
866’da Roma Katolik Kilise’siyle yakın ilişkiler içerisinde olmuşsa da bu ilişki,
870’e kadar devam etmiş ve Katolik kilisesiyle bağlar bu tarihte yeniden
kopartılmıştır. Bu dönem, aynı zamanda Doğu ile Batı kilisesi arasında dogmatik ve
hiyerarşi konusunda ayrılığın başladığı dönemdi (Babić 1963: 40).
Bilinen o ki, IX. asrın sonuna doğru Pavlosçular Trakya’da bir hayli çoğalmış ve
belli bir güç oluşturur hale gelmişlerdir. Daha önce Çar Nikifor Phokas’ın 896
20
yılında İtalya’da yapılan bir savaşta onlardan istifade ettiğini ifade etmiştik (Rački
2003: 40). Gün geçtikçe onların sayısı daha da artmıştır. X. yüzyılın başına
gelindiğinde Trakya’nın özellikle Plovdiv şehrinde Pavlosçu gruba ait büyük bir
nüfus oluşmuştur. Pavlosçuların sayısı Bulgar çarı Simeon zamanında da (893–927)
artmaya devam etmiştir. Çar Simeon, Bulgar devletinin sınırlarını daha da
genişletmiş ve Bulgaristan’ın Hıristiyanlaştırmasından sonra Bizans’a bağlı olan
kilisesinin bağımsızlığını, Bizans tanımasa da, 907 yılında ilan etmiştir. Yine Simeon
döneminde Trakya ele geçirilmiş ve 914 senesinde İstanbul kuşatılarak Bizans haraca
bağlanmıştır (Glušac 1992: 59). Bu savaş sayesinde Trakya’da yoğun olarak yaşayan
Pavlosçular Bulgaristan içlerine girmeye başlamışlardır. Simeon zamanında
Bulgaristan, en parlak dönemini yaşamasına rağmen sürekli savaşlardan dolayı halk
yorgun düşmüş ve fakirleşmiştir. Nitekim Simeon’dan sonra gelen, Bizans’ın damadı
olan Çar Peter (927- 968) zamanında Bulgaristan, zayıflama dönemine girmiştir.
Bizans ile Bulgaristan arasındaki sınır, 927 yılında Bizans’ın lehine belirlenmiş buna
karşılık Bizans da Bulgar kilisesinin bağımsızlığını tanımıştır (Rački 2003: 41).
İfade ettiğimiz üzere Çar Peter zamanında birinci Hıristiyan Bulgar devletinin sonu
yaklaşmaya başlamıştı. Peter’in yönetimi döneminde toprağa bağlı köylülerin
durumu çok daha ağırlaşmış ve köylüler feodal yönetim karşısında giderek gelişen
bir tepki oluşturmaya başlamışlardı. Sonunda bu tepki, bir din adamı olan Papaz
Bogomil liderliğinde yeni bir hareketin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bogomilizm
olarak tarihte yer alan hareket, Çar Peter döneminde ortaya çıkmış bir hareket olup
iktidara yönelik tepkiler nedeniyle başta köylüler arasında olmak üzere çok hızlı bir
şekilde yayılma imkânı bulmuştur (Mandić 1962: 150). Çar Peter, bu durum
karşısında İstanbul Patriği Theophylact’a iki mektup göndermiş ve ortaya çıkan bu
yeni heretik hareketten kurtulmak için ne yapılması gerektiği hususunda ondan
tavsiye ve yardım istemiştir (Solovjev 1953: 2). Bogomiller bu dönemde Papaz
Cosmas’ın da tanıklık ettiği çok ağır zulümlere maruz kalmışlardır. Yakalanarak
zincirlenmişler ve hücrelere atılmışlardır. Theophylact, yeni ortaya çıkan bu hareketi
“Maniheizm’in Pavlosçuluk’la karışımı” olan bir heretik akım olarak tarif etmiştir.
Bu heretik akım, daha sonra Bulgaristan ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerine yayılma
imkânı bulacak ve ona “Bogomilizm” adı verilecektir (Solovjev 1953: 2).
21
Bogomiller sadece İncil’e dayanıp resmi Hıristiyan kilisesinin görüşlerini
reddetmişlerdir. Din konusunda bunalan ve Feodal düzenden şikâyetçi olan geniş
köylü kesim ile kendilerini ezilmiş hisseden öteki kişiler, Bogomilliğin ilke ve
inançlarına büyük bir samimiyetle sarılmış ve günlük feodal hayattan ve dini
bunalımdan kaçıp huzuru adeta Bogomilizm’de bulmuşlardır. Yani Bogomilizm,
sadece inanç alanında değil aynı zamanda sosyal alanda da çözümler sunmuştur.
Ancak kilise ve iktidar, bu duruma şiddetle karşı çıkmıştır (Kuyucuklu 1992: 395).
Bulgaristan halkının çoğu putperest idi yani somut Tanrı inancına sahipti.
Tanrılarının putlarını ellemeye, koklamaya ve gerekirse bir yerden başka bir yere
taşımaya alışmışlardı. Oysa yeni din Hıristiyanlığın soyut Tanrı inancının yanısıra bu
dinin temel ve karmaşık dogması olan teslis de işin içine girince putperest olan
Bulgar halkı için yeni din akılla idrak edilebilecek bir şey olarak kabul edilememiştir.
Teslis doktrini, Hıristiyanlık tarihindeki önemli tartışmaların nedenlerinden biri
(Gündüz 2006: 64) olup Hıristiyanlar için de akılla kavranılabilecek bir şey değildir;
ancak
imanla
idrak
edilebileceği
düşünülmektedir
(Gündüz
1998:
367).
Hıristiyanlığın Bulgaristan’da resmi din olmasıyla halk açısından ortaya çıkan iki
teolojik problem göze çarpmaktadır. Birincisi, putperest Bulgar halkının somut Tanrı
inancından, soyut Tanrı inancına geçmesi; ikincisi, Hıristiyanlığın temel doktrini
olan teslis inancının, yani Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlemesinin, Hıristiyan
teologlar tarafından farklı şekilde yorumlanması ve karşı çıkılması (Gündüz 2006:
80; Aydın 2002a) ve buna bağlı olarak da üzerinde ittifak edilebilir bir husus
olmamasıdır. İşte bu iki sebep, Bulgar halkının çok tanrılı inançlarını tamamen terk
etmelerini engellemiştir (Gündüz 1998: 367). Böyle bir durum karşısında Bulgar
halkının, eski inançlarına sarılmalarına ve yeni bir inanç tesis etmelerine şaşırmamak
gerekir. Yeni dinin Bulgaristan’da yarattığı teolojik kargaşanın yanı sıra bitmek
bilmeyen savaşlar ve bu savaşların sonucunda doğan yoksulluk ve sürekli göç,
Bulgar halkı içinden çıkılamaz bir bunalıma sürüklemiştir. Ayrıca 927-928 yılı kış
ayının çok şiddetli geçmesi ve kıtlığın yaşanması ve bir kaç yıl üst üste hasadın iyi
olmaması, feodal sınıfa halkın topraklarını çok düşük fiyatlarla ya da az miktarda
22
gıda maddesi karşılığında satın alma olanağını vermişti.19 Bu ekonomik koşullar,
Bogomilizm’in ortaya çıkışı ve yayılmasına hiç kuşkusuz katkı sağlamıştır.
Halkın böylesine kargaşa dolu bir ortamda yaşadığı bir dönemde Papaz Bogomil,
kolayca yeni bir din tesis edebilirdi. Bogomilizm, ortaya çıktığı andan itibaren iki
kilise olarak kurulmuştur: 1. Bulgaristan’da 2. Makedonya eyaletinde Dragovica
köyünde. Bu iki kilise dışında en yakın dönemde Plovdiv ve İstanbul’da Bogomil
kiliseleri kurulmuştur (Rački 2003: 44).
Çar Peter zamanında başlayan Bulgaristan’ın zayıflama döneminde devlet, ciddi
tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Bizans imparatorluğu genişlemeye çalışıyor,
imparator II. Basil, kuzey komşusunu işgal etmeyi arzuluyordu. Bulgarların bu
saldırılara karşı kendilerini hazırlamaları gerekiyordu. Ancak devletin çok fazla
zayıflaması nedeniyle Bulgarlar yeteri şekilde hazırlanma imkânı bulamamışlardır.
Durum böyle olunca Çar Peter’in ölümünden üç sene sonra 971’de Bulgaristan,
Bizans’ın bir eyaleti haline gelmiş Bulgar kilisesi de tekrar İstanbul’a bağlanmıştır.
Böylelikle birinci Bulgar devleti yok olmuştur. Böylece kısa bir süre önce
Bulgaristan’da ortaya çıkan Bogomilizm hareketi, bu işgal ile birlikte bütün
Bizans’ta, özelikle de başkent İstanbul’da, yayılma fırsatı elde etmiştir (Mandić
1962: 150). Nitekim daha sonra görüleceği üzere Bogomiller, bu fırsatı iyi
değerlendirmişlerdir.
Bizans işgali altındaki Bulgaristan’da hayat şartları halk için her açıdan daha da
zorlaşmıştır. Bu durumda Bogomiller’in yeni bir tavır takınmaları gerekiyordu.
Söylemleri o zamana kadar içteki despot ve zalimlere karşıyken, artık hedeflerinde
dış düşmanlar yer almaktaydı. Böylece eskiden beri Bulgar toplumunun baş belası
olan dinsel ve sosyal farklılıklar terk edilerek ve her türlü fark ve hiyerarşi bir tarafa
bırakılarak Boyarlar ve bütün heretikler işgalci dış düşmana karşı birleşmiştir
(Angelov 1987: 29). Beş sene sonra 976’da Samuil önderliğinde başlayan
ayaklanmaya Bogomiller de katılmış, ayaklanma başarılı olmuş ve Bulgaristan ikinci
kez bağımsızlığı kazanmıştır. İkinci kez bağımsızlığını kazanan Bulgar devletinin
19
http://www.hermetics.org/Bogomiller.html
23
sınırları daha da genişlemiştir. Çar Samuil döneminde20 Bulgar devleti, Karadeniz,
Ege denizi ve Adriyatik denizi arasında kalan bölgeyi hâkimiyeti altına almıştır.
Daha detaylı olarak ifade edilecek olursa, bugünkü Bulgaristan ve Makedonya’nın
yanı sıra Karadağ (Duklja), Sırbistan (Raksa), Hersek (Hum) ve Bosna (Glušac 1992:
63) Çar Samuil’in Bulgar devletinin sınırları içerisinde yer almaktaydı. Slav
kaynaklar bu konuda detaylı bilgi vermemekte, sadece bu bölgelerin 976–986 yılları
arasında Çar Samuil tarafından işgal edildiği yazmaktadır (Ćorović 1940: 80).
Devletin yönetimi daha sonra dört kardeşe, David, Moisey, Aron ve Samuile,
geçmiş, devletin başkenti ise başta Sredets olmak üzere sırasıyla Prespa, daha sonra
da Ohri (Ohrid) olmuştur.
Samuil’in oğlu aynı zamanda onun varisi olan Gavrilo (Radomir-Roman) ve eşinin
uzun bir süre Bogomilizm’in taraftarı oldukları ifade edilir (Rački 2003: 46). Durum
öyle gösteriyor ki Çar Samuil dönemi devam etmiş olsaydı oğlunun Bogomillerle
olan yakınlığı nedeniyle Bogomilizm, Bulgaristan’da belki de resmi din olabilirdi.
Bu yakınlık nedeniyle Bizans’ın Bulgaristan’ı ikinci kez işgal ettiği zaman
Bogomiller de işgale karşı mücadele etmişlerdir. Ancak Bizans ordusu önce Çar
Samuil’i öldürmüş (1014) daha sonra önce onun oğlu Radomir’i (1014-15) ve sonra
da Vladisalav’ı 1018 yılında yenmek suretiyle Bulgaristan’ı ele geçirmiştir. Böylece
Bulgaristan ikinci kez bağımsızlığını kaybetmiştir. İmparator Basil, halkı memnun
etmek için Bulgar kilisesini kaldırmamış, başpiskoposu da değiştirmemiştir (Glušac
1992: 65). Bulgar kilisesinin durumu belki değişmedi ama kilise içerisinde Bizans
ruhu hâkim konuma geldi (Rački 2003: 47; Albayrak 2004: 106). Bizans’ın
Bulgaristan’ı ikinci kez işgali, Bizans’ın özellikle de başkent İstanbul’un kapılarını
Bogomillere tekrar açmış oldu.
Bulgaristan’da yaşanan bütün bu olumsuzluklara rağmen Bogomilizm, hızla
yayılmaya devam etmiş ve Bulgaristan sınırları dışına taşmıştır. Nitekim bu dönemde
Karadağ’da bile Bogomillerin olduğu, XI. ve XII. yüzyıla gelindiğinde ise
Bogomilliğin kasabalara varıncaya kadar yayıldığı belirtilir (Mandić 1962: 147).
Bizanslı yazar Anna Commena, XI. yüzyılın sonunda Bogomiller’in Filibe
20
Çar Samuil’in çarlık döneminin tarihi konusunda kaynaklarda farklılıklar mevcuttur. Albayrak
2004: 106’da Çar Samuil’in krallık dönemini 997–1014 yılları arası olarak zikretmektedir. Glušac
1992: 64’te ise ilgili dönem için 976- 1014 tarihleri verilmektedir.
24
şehrindeki nüfuslarından ve Bizans’ın başkenti İstanbul’daki destekçilerinden
bahsetmek suretiyle Bogomillerin o dönem ki durumuna ışık tutmuştur (Albayrak
2004: 107). Yabancı işgallere karşı mücadeleleri, XI ve XII. yüzyıllar boyunca
Bogomillerin Bulgar devletine karşı tutumlarını değiştirmeye başlamıştır. Önceleri
devlete yönelik tutumları düşmanca iken artık yöneticilerin politikalarını över hale
gelmişlerdi. XI. yüzyılın ortalarından kalma apokrif bir çalışma olan Tale of
Isaiah21’da yurtseverlik duyguları açığa vurularak Kral Peter ve Simeon ile ilgili
övgü dolu ifadeler kullanılmıştır (Albayrak 2004: 108).
1.2.3. Papaz Bogomil ve Bogomilizm’in Ortaya Çıkışı
Franjo Rački’ye göre papaz Bogomil, kendi inancını çar Peter’in hükümdarlığının ilk
yarısında yani 927–950 yılları arasında Bulgaristan’da yaymaya başlamıştır (Rački
2003: 38). Bogomilizm’in kurucusu olan papaz Bogomil hakkında çok fazla bilgiye
sahip değiliz. Bazı kaynaklarda gerçek adının Yeremya olduğu ve o dönemde
Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan Makedonya’nın Bogomil köyünde doğduğu
ifade edilmektedir (Albayrak 2004: 89). Bazı Slav kaynakların papaz Bogomil’e
atfettiği apokrif bir metni, diğer kaynakların papaz Yeremya’ya atfetmesi nedeniyle
onun isminin Yeremya olduğu ifade edilir (Rački 2003: 37-38). Güneydoğu
Avrupa’daki Bogomiller’le ilgili olarak ortaya atılan fikirlerin, Yeremya adlı bir
Bogomil papaza ait olduğu kabul edilir. Hâlbuki bu fikirlerin hiç birisi ona ait
değildir. Mesela ona atfedilen The Wood of the Cross adlı kitap, aslında Gnostik bir
çalışma olan Gospel of Nicodemus’tan türetilmiştir.22 Yine uzun zamandan beri
Yunanlılarca bilinen bir başka apokrif metin de Bogomiller tarafından düalistik
unsurlar eklenerek yeni bir şekle sokulmuştur. The Wood of the Cross’un Slavca
versiyonu şu şekilde başlamaktadır; “Tanrı dünyayı yarattığında sadece kendisi ve
Satanael vardı.’’ Aslında bu tarz kozmogonik motifler çok yaygındı ancak fark,
metnin Güney Avrupa ve Slav versiyonlarında şeytanın rolüne daha fazla vurgu
yapılmasıydı (Albayrak 2004: 25).
Dini liderlerin iki isim taşıması, yani kendi gerçek isimleri yanında, ayrıca Havari
Pavlus’un öğrencilerinden birinin isminin alınması o dönemdeki düalistlerde sık
21
22
Metin hakkında bilgi için bkz. http://www.geocities.com/bogomil1bg/Isaiah.html
Metnin içeriği için bkz. http://www.earlychristianwritings.com/text/gospelnicodemus.html
25
rastlanan bir olguydu. Örneğin Pavlosçuluğun kurucusu Konstantin Sylvan adını
benimsemiş, Pavlosçuluğun ileri gelenlerinden Sylvanus, Titus adını; Genesius,
Timoteus adını; Yosip, Epafrom adını; Sergey ise Tihoki adını (Glušac 1992: 36;
Rački 2003: 38) almıştır. İstanbul’daki Bogomillerin dini lideri olan Vasiliye ise
Peter adını taşıyordu. Dolayısıyla papaz Yeremya’nın yeni dini vaaz etmeye
başladığında Pavlus’un öğrencisi olan Theophila Bogomil adını almış olabileceği
düşünülmektedir. Düalist liderleri ve ileri gelenlerinin Pavlus’un öğrencilerinin
isimlerini alması yaygın bir durum olduğuna göre papaz Yeremya’nın da Bogomil
adını almış olması imkân dâhilinde olan bir husustur.
Düalistlerin Pavlus’un örgencilerinin isimlerini almalarının muhtemel sebeplerinden
birisi dini öğretilerinde Pavlus’un mektuplarına önemli bir yer vermeleri olsa
gerektir. Dolayısıyla düalistler, hayatlarında o şahısları örnek almak arzusunda
oldukları için onların isimlerini ikinci isim olarak kullanmışlardır. Aynı zamanda bu
geleneğin bir nevi psikolojik yönü de mevcuttur. Çünkü düalistler, tarihe mal olmuş,
tanınmış kişilerin isimlerini alarak o kişinin yolunda yürüdüğü imajını vermeye
çalışmışlardır. Aslında bu, düalistlere özgü bir uygulama değildir. Liderlerin gerçek
isimlerinin yanında, dini lider koltuğuna yükseldikleri zaman tarihteki önemli
şahsiyetlere ait isimleri almasının Hıristiyanlığa veya Hıristiyanlık içerisinde çıkan
akımlara özgün bir olgu olduğu söylenebilir. Nitekim papaların papa olduktan sonra
gerçek isimlerini bırakıp Hıristiyan azizlerinin veya önderlerinin adını aldıkları ve bu
yeni isimlerini kullandıkları bilinen bir husustur.
Ancak konumuz olan Papaz Bogomil ve Yeremya için durumun böyle
olamayabileceği de iddia edilmiştir. M. Sokolov, kaynakların ciddi bir tenkidini
yaptıktan sonra Bogomil ve Yeremya’nın ayrı kişiler olduğunu savunmuştur
(Albayrak 2004: 26). Tarihi bazı vesikalar bu durumu destekler mahiyettedir.
Örneğin Rus metropolit Zosima, İndex’inde (1490–1494) “Yeremya, Bogomil’in
oğlu ve havarisi/ öğrencisi” ifadesini kullanmış; 14. yüzyıla ait Pogodin’in
Nomocanon23’da ve 1608 yılına ait bir kilise nizamnamesinde Yeremya bir Bulgar
papaz olarak zikredilmiş; 17. yüzyılda yaşamış Rus Solovki de “Papaz Yeremya’dan,
23
Metin hakkında bilgi için bkz. http://www.newadvent.org/cathen/13265a.htm
26
Bogomil’in havarisi” olarak bahsetmiştir (Albayrak 2004: 27). Batal İncili’nde24 ise
Bosna Bogomillerinin ilk dini liderinin Eremis (Yeremya) ve Eremis’in de
Makedonya kökenli olduğu ifade edilmekle (Hadžijahić 2004: 239) birlikte detaylı
bilgi verilmemektedir. Moskova Sinod Kütüphanesi’deki 16. yüzyıla ait bir
dökümanda “Bulgaristan’daki heretiklere ait kitapların müellifleri Papaz Yeremya,
Papaz Bogomil ve Sidor ” ifadesi geçmektedir ki bu ifade, Yeremya ile Bogomil’in
ayrı kişiler olduğu konusunda her hangi bir şüphe bırakmamaktadır (Albayrak 2004:
26). Ayrıca X. yüzyıla ait Kosmas Vaazı (Beseda na Jeres)25 ve Sinodik cara Borila26
adlı çalışmalarda da papaz Bogomil’in, Bogomilizm’in kurucusu olduğu açıkça
vurgulanmaktadır (Mandić 1962: 342; Jalimam 1997: 88).
Papaz Bogomil, Hıristiyanlığın ilk dönem heretik akımların senteziyle ve Gnostik
unsurlardan da etkilenerek Bogomilizm’i kurmuştur. Bu sentez içerisinde düalist
anlayışa sahip Pavlosçuluk, Messalianizm, Maniheizm ve Marcion’a ait düşünceler
de bulunmaktaydı. Ancak bu doktrinlerin Bogomilizm üzerindeki etkileri net bir
şekilde ortaya konulamamıştır. Bu durum Bogomilizm ile diğer düalist hareketler
arasında kayda değer farklılıkların bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kabul edilen
nokta ise Bogomilizm’in doğal bir evrim sürecinde değil, özel şartlar içinde, özel bir
coğrafyada ortaya çıkmış orjinal ve bağımsız bir inanç sistemi olduğudur (Albayrak
2004: 92).
Bogomiller, Ortodoks ruhban sınıfına karşı çıkıp, lüks hayatı, özel mülkiyet
edinmeyi ve içki içmeyi reddederler. Dünyayı kötülüğün sembolü olan şeytanın
yarattığına inanırlar, Tevrat’ı kabul etmezler, Hz. Meryem’in kutsallığını
reddederler, kilise ayinlerini protesto edip ikonalara ve haça da saygı göstermezler.
Ortodoks ve Katolik kiliselerini ise “şeytanın mabetleri” olarak isimlendirirler
(İmamović 1998: 89).
24
25
26
Batal İncili: Bosna Bogomillerine ait olan bu el yazma eserin bir kısmı Rusya’daki St. Peterburg
Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Batal İncili, Kral Dabişa (1391–1395) Kraliçe Yelene (1395–
1398) ve Kral Ostoya (1398–1404) zamanında Batalo tarafından Stanko Komirjanin’e 1393’te
yazdırıldıktan sonra gümüş ve altınla kaplanarak Starac Radin’e hediye edilmiştir. Starac Radin,
bu dönemde muhtemelen Bogomillere ait kiliselerin birinin başında bulunuyordu. Batal İncili,
Bosna Bogomilleri Kilisesi hakkında bilgi vermektedir (Jalimam 1997: 88; Mandić, 1962: 110–
114).
Metin hakkında bilgi için bkz. http://www.almissa.com/bogumili.htm
Metin hakkında bilgi için bkz.
www.komunikacija.org.yu/komunikacija/casopisi/junir/VII/d11/document
27
Bulgaristan Devleti’nin Çar Simeon döneminde her alanda en parlak dönemini
yaşadığını ifade etmiştik. Bu, özelikle din/teoloji ve edebiyat alanlarında olmuştur.
Slav alfabesini icad eden Krill ve Metodis kardeşler, piskoposlar Klement ve
Konstantin ile papaz Grigoriy, dönemin önemli simalarından bir kaçıdır. Bazı
kaynaklarda bu dönem, “tercüme dönemi’’ diye de isimlendirilmektedir. Çünkü her
alanda özellikle de teoloji alanında ihtiyacı gidermek için yeni eserler yazmanın
yanında Yunancadan da yoğun olarak tercüme faaliyetinde bulunuluyordu (Rački
2003: 39).
Papaz Bogomil, Bulgar toplumunun en eğitimli sınıfları arasında yer alan kilise
çevresinde yetişmiştir. Söz konusu heretik akımın yani Bogomilizm’in esaslarına
bakılırsa papaz Bogomil’in çok iyi bilgi ve tecrübeye sahip olduğu görülecektir. Eski
ve Yeni Ahit’i çok iyi bilmekteydi. Bulgaristan’ın baş heretik hareketinin
kurucusunun elinde çok zengin bir heretik ve kanonik literatürün yanı sıra,
muhtemelen diğer dinlere ait literatür de bulunmaktaydı (Hadžijahić 2004: 11-12;
Alibašić 1995:60). Bununla birlikte, Bogomiller’in ortaya çıkışı, onların elindeki bu
zengin heretik ve kanonik literatürden değil de X. yüzyılın ortalarındaki
Bulgaristan’ın sosyal yapısının bu gibi fikirlerin ortaya çıkması ve yayılması için
mükemmel bir coğrafya olmasından kaynaklanmaktaydı. Ülkenin içinde bulunduğu
özel şartlar da kiliseye karşı yeni akımların ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır
(Albayrak 2004: 92-93).
Papaz Bogomil ve Bogomilizm hakkında fazla bilgi sahibi olamamamız,
Bogomilizm hakkında bilgi veren belgelerin çok açık olmayışı ve bizzat papaz
Bogomil ve öğrencilerinden herhangi bir eserin bize ulaşmamasıyla ilişkilidir.
Kanaatimizce bu eserlerin günümüze ulaşmamasının en büyük sebebi, ortaçağ
boyunca Bogomillere yapılan amansız zülüm ve baskılardır. Nitekim bu baskılar
sonucunda Bogomiller, yurtlarından sürgün edilmiş, mallarına ve mülklerine el
konulmuş, önderlerinin dilleri kesilmiş (Rački 2003: 56-57), ateşli taraftarları ise
kitaplarla birlikte diri diri ateşe atılmışlardır (Babić 1963: 65-66). Bu baskıların
doğal sonucu olarak Bogomiller, Bosna, Hersek ve Dalmaçya’ya göç etmişlerdir
(Albayrak 2004: 125). Dolayısıyla papaz Bogomil ve Bogomilizm ile ilgili elimizde
28
birinci derecede kaynağın bulunmayışı ve mevcut tüm bilgilerin onların karşıtları
tarafından yazılan kaynaklarda zikredilmesi normal bir neticedir.
Bogomilizm’in kurucusu olan papaz Bogomil ve Bogomilizm’e yönelik giriş
mahiyetindeki açıklamalardan sonra, Bogomilizm’in Bulgaristan dışına yayılması
konusunda bilgi vermek istiyoruz.
1.3. Bogomilizm’in Bulgaristan Dışında Yayılması
Bogomilizm’in Bulgaristan dışında yayılması,
iki dönemde gerçekleşmiştir;
Birincisi, Bogomilizm’in bağımsız Bulgar devleti dönemlerinde yayılmasıdır.
İkincisi ise, Bizans hükümdarlığı dönemindedir. Gerek Bizans gerekse bağımsız
Bulgar devleti dönemleri, Bogomilizm’in Bulgaristan dışına yayılmasına yardımcı
olmuştur. İki dönem arasında fark, Bizans döneminde Bogomilizm, hem doğuya hem
de batıya; ikinci Bulgar devleti döneminde ise sadece batıya doğru yayılabiliyordu.
Bogomilizm Bulgaristan’da ortaya çıktığında diğer inanç ve akımlarda olduğu gibi
önce burada taraftar toplamaya ancak bölgesel bir inanç olarak kalmamak için de
diğer bölgelere ve ülkelee yayılmaya çalışmıştır. Çıkışından kısa bir zaman sonra
Bogomilizm’e değişik adlar altında İstanbul, Yunanistan, İtalya, Fransa, Rusya,
Sırbistan ve Bosna’da rastlıyoruz. Özellikle Fransa’nın Toulouse ve Lombardy adlı
eyalet şehirleri düalistlerin kalesi olarak bilinmektedir. Tarih kaynakları, dualistlerin
XI. yüzyılın başında Marne nehrini geçerek 1012’de Meinz’a, 1018’de Aquitaine’ye,
1025’te Arras’a, 1028’de Monforte’ye, 1143’te Köln’e, 1144-1145’te Liege’ye,
1147’de Dordogne’ye ve 1162’de İngiltere’ye geçtiklerini ifade etmektedir
(Geresdorfer 1975: 136; Jalimam 1999: 179). Böylece XII. yüzyılın ikinci yarısında
Bogomilizm, değişik adlar altında Garonne’den Adriyatik denizine, Arna’dan
Rhein’ne kadar yayılmış oldu (Jalimam 1979: 179). Bu dönemde Batı Avrupa’da
heretiklerin çok yaygın olduğunu, XII. yüzyılın ortalarında Echbert’in heretiklere
karşı yazmış olduğu 12 makale de (adversus Chataros) desteklemektedir (Rački
2003: 33). Echbert, heretiklerin Tanrı’nın kilisesini tehdit edecek kadar
çoğaldıklarını ifade etmiştir (Jalimam 1979: 180). Tarihi kaynaklardan anlaşıldığına
göre düalistlerin öğretisi, Batı Avrupa’ya X. yüzyıl sonunda veya XI. yüzyılın
başında ulaşmıştır. Yani Bogomilizm’in ortaya çıkış tarihi göz önüne alındığında,
29
Bogomilizm’in Batı Avrupa’ya kurucusu zamanında değil de onun öğrencileri
zamanında ulaştığı sonucu ortaya çıkar.27
Bogomilizm’in diğer bölgelere yayılması birçok yöne doğru olmuştur; Birinci ve
aynı zamanda en kısa yayılma, İstanbul’a ve oradan Anadolu’ya doğru olmuştur.
İkinci yayılma, Yunanistan’a oradan İtalya’ya, İtalya’dan Fransa’ya ve ayrıca İtalya
üzerinden Dalmaçya’ya, oradan Hersek ve Hersek’ten de Bosna’ya28 doğru olmuştur.
Dominik Mandić’e göre de Bogomilizm, Dalmaçya’dan Bosna’ya geçmiştir.
İtalya’ya ulaşması ise deniz yoluyla değil kara yoluyla yani Karadağ, Hersek ve
Hırvatistan üzerinden olmuştur. İtalya’dan da Batı’ya ulaşmıştır. Mandić’e göre
Bogomilizm, İtalya’ya deniz yoluyla yayılmış olsaydı o zaman ilk önce Sicilya’ya
yayılmış olması gerekirdi ki vakıada böyle olmamıştır (Mandić 1962: 147). Bu teze
göre Bogomilizm, oldukça erken dönemde Bosna Hersek topraklarına ulaşmıştır.
Üçüncü yayılma ise, Sırbistan ve Karadağ üzerinden Bosna yönüne olmuştur
Bogomilizm’in Bulgaristan dışında yayılışının ilk önce İstanbul’da gerçekleştiğini
çeşitli vesilelerle dile getirmiştik. Bundan dolayı öncelikle İstanbul’daki Bogomiller
hakkında bilgi vermek istiyoruz.
1.3.1. İstanbul’da Bogomilizm
Bogomiller, Katarlar ve Patarenler inançlarının beşiği olarak güneydoğu Avrupa’yı
yani Bulgaristan’ı kabul etmişlerdir. Böyle olduğuna göre ve onların izlerine XI.
asrın başlarında Fransa’da ve İtalya’da rastladığımıza göre bu akım, doğuda X.
yüzyılda ortaya çıkmış olmalıdır. Yunan kaynakların ortaya koyduğu verilere göre
XI. asrın ortalarına doğru İstanbul’da Bogomillere rastlanmıştır. Nitekim geçimini
hekimlikten sağlayan Vasiliye (gerçek adı Peter), 1111 yılında yapılan bir engizisyon
mahkemesi duruşmasında 40 yıl İstanbul’daki Bogomillerin liderliğini yaptığını
ayrıca ondan önce de 15 sene liderlik yaptığını ifade etmiştir. Vasiliye’nin lider
27
28
Bogomilizm, XI. yüzyılın başında Batı Avrupa’ya ulaştığı dönemde, Batı’da heretisizm, yabancı
olan bir şey değildi. Nitekim VIII. yüzyılda, İspanya’da Hıristiyan heretik bir akımı olan
Adoptianizm ortaya çıkmıştır. Adoptianizm’e göre Mesih, sadece Tanrı’nın evlatlığa kabul edilmiş
oğludur (Gündüz 1998: 17).
Bogomilizm’in Bosna’ya Dubrovnik’ten geldiği yönünde bir anlayış da mevcuttur. (Jalimam
1999: 9).
30
olarak görev yaptığı yaklaşık 50 seneyi 1111 yılından düştüğümüz zaman
Vasiliye’nin Bogomiller arasına 1050 yıllarında katıldığı sonucuna ulaşabiliriz.
Vasiliye, Bogomilizm’in kurucusu değil, sadece onların İstanbul’daki dini lideriydi.
Bu husus, Bogomilizm’in daha önce ortaya çıktığı göstermektedir (Rački 2003: 37).
İstanbul’daki Bogomilizm’in kurucusunun Vasiliye olmadığını,
Euthymius
Zigabenus Panoplia Dogmatika29 adlı eserinde doğrulamaktadır. Euthymius, 1034 ile
1050 yılları arasında birçok kez heretiklerle karşılaştığını, John Tzurillas adlı bir
heretiğin mahkemesinde şahitlik yaptığından ve bu şahsın Bizans’ın başkentinde
Bogomilizm’in doktrinlerini yayan ilk kişi olduğundan söz etmektedir (Albayrak
2004: 119).
İstanbul’daki Bogomiller konusunda araştırmacı Rački de bir takım bilgiler
vermektedir. Ona göre, Bizans Çarı Aleksiye Komnen, 1086’da Kumanlara karşı
sınır güvenliği sağlamak için Plovdiv’e gitmiştir. Burada Bogomillerle ve
Pavlosçularla karşılaşır. Ancak Kumanların İstanbul’a saldırısını haber alınca hemen
geri dönmek zorunda kaldı. Karşılaştığı heretiklerin bir kısmı kendi istekleriyle bir
kısmı da zorla Hıristiyanlığa geçirilir. Bunların bir kısmını yanına alarak İstanbul’a
götürür (Rački 2003: 48). Aleksiye döneminde Bogomilizm, bütün Bizans’ta hızlı bir
şekilde yayılıyordu. Çar’ın isteği doğrultusunda Euthymius Zigabenus Bogomillerin
öğretilerine karşı yazmış olduğu Panoplia Dogmatika adlı eserde onların
manastırlara kadar yayıldığını ifade eder. Bogomilizm’in manastırlara girdiğine dair
haber alan Patrik Lav, 1140’te bir konsil toplamıştır. Konsilde manastırlarda çok
okunan Konstantin Chrysomalos’un çalışmalarında Bogomil doktrine ait hususların
olduğu tespit edilmiştir. Konsilin sonucunda bu kitaplar yakılmış, Chrysomalos ise
iki keşiş ile birlikte manastırdan atılmıştır. Ana Komnena, 1130 yılında babası
Aleksiye
Komnen’e
atfettiği
Alexiadis
isimli
çalışmasında,
Bizans
İmparatorluğu’ndan bahsederken, “Büyük Bogomil bulutu her yeri kapladı”
ifadesiyle Bogomillerin, babasının zamanında her tarafa yayıldıklarını belirtmiştir.
Ayrıca Komnena, Bogomillerin Messelianlardan ve Pavlosçular olarak da
adlandırılan Maniheylerden türediklerini vurgulamaktadır (Šanjek 1975: 67).
29
Bu eserin XII. yüzyılın başında yazıldığını düşünülmektedir (Mandić 1962: 153).
31
Manuel I. Komnen’ın (1143-1180) sarayında Latin teolojisinde uzman olan Hugo
Etherianus
Adversus
Patarenler/Bogomillerden
Patherenos
bahsedip
adlı
çalışmasında
İstanbul’daki
Helespont’daki30
Bogomillerin
yöneticilere
saldırdıklarından, Eki Ahit’i kabul etmediklerinden, yemin etmeyi ve evlenmeyi
yasakladıklarından, komünyon ayinini terk ettiklerinden, haç ve ikonalardan nefret
ettiklerinden söz etmiştir (Jalimam 1996: 122; Šanjek 1975: 67). Ayrıca Hugo, Çar’ı
bu heretiklere karşı tedbir almaya davet etmiştir. Bizans kaynakları, Bulgaristan
kökenli bu düalist heretikleri Bogomiller, Euchitler, Maniheyler, Fundagiatlar ve
Messelianlar şeklinde değişik adlar altında zikretmişlerdir (Šanjek 1975: 67).
1.3.2. Karadağ’da Bogomilizm
Karadağ, 971’de diğer sınır ülkelerle birlikte Bizans egemenliği altına girmiş ve bu
durum 19 yıl böyle devam etmiştir. Bu husus, Bogomilizm’in Bulgaristan’ın dışına
yayılmasına katkı sağlayan unsurlardan biridir. 971’de Bizans’a karşı Bulgaristan’da
başlatılan ayaklanma Bulgaristan açısından başarılı olmuş, Karadağ Bizans
hükümdarlığından
kurtulmuş
ama
Bulgaristan
hâkimiyeti
altına
girmekten
kurtulamamıştır.
Samuil (976-1014) hükümdarlığı ile Bizans’ın Bulgaristan’ı ikinci işgaline (1018)
kadarki dönemde, tüm olumsuzluklara rağmen Bogomilizm’in yayılmaya ve
çoğalmaya devam ettiğinden söz etmiştik. Hatta öyle ki bu dönemde Bogomilizm,
hükümdarın sarayına bile girmeyi başarmıştır. Bogomilliğin Bulgarların güneybatı
sınır komşusu olan Karadağ’a sıçradığını ifade ettik. Karadağ prensliğinin,
güneydoğusunda yer alan Bulgar Devleti’yle sınır olması hasebiyle her iki Slav
30
Helespont (Çanakkale boğazı). Eski Yunan mitolojisinde hüzünlü aşk hikâyesinden adını almıştır.
Bu mitolojiye göre Çanakkale boğazında, Nara burnundaki Abydos antik site kenti kralı Athamas'
ın oğlu Phryxus ile kızı Helle üvey anneleri tarafından evlerinden uzaklaştırılınca, gerçek anneleri
Bulut Tanrıçası Nephele tarafından gönderilen, uçabilen altın postlu bir koç üzerine bindirilirler.
Prens ve Prenses gökyüzünde koçun üzerinde uçarken, Prenses Helle suya düşer ve o günden
sonra boğaz, “Helespont” adını alır. Asya kıyısındaki Abydos ve Avrupa kıyısındaki Sestus,
efsaneye göre, mitolojinin en hüzünlü aşkına sahne olmuştur. Aşk Abydos'lu yakışıklı Leandros ile
Afrodit'in rahibelerinden Hero arasında geçer. Leandros, Abydos'lu yakışıklı bir gençtir. Her gece
Hero'yu görmek için, Abydos'tan Sestus'a yüzerek geçer. Leandros'un gece yolunu bulabilmesi
için Hero Akbaş mevkiindeki Antik genç Sestus' tan bir meşale yakarak aşığına yol gösterir.
Tanrıça Afrodit, rahibe Hero ile Leandros arasındaki aşkı kıskanır ve bir gece fırtına olarak boğaza
gelir. İşte o gece kötü bir fırtına başlar ve Leandros asla Sestus'a ve aşığına ulaşamaz. Hero, onun
boğulduğunu düşünerek, büyük bir acı ile kendisini denize atarak intihar eder.
www.canakkalegundem.com/BrowsePage.Asp?PageName=Content.asp&Option=Article&CID=5
98
32
kökenli devlet arasında iyi ilişkilerin kurulacağı düşünülüyordu. Oysa Samuil
döneminde Bulgar Devleti’nin sınırlarını sürekli genişletme eğiliminde olmasından
dolayı, Bulgaristan ile Karadağ arasındaki ilişkiler hiç de dostane olmamıştır.
Nitekim Samuil, 990 yıllarında Karadağ’ı işgal edip Bulgaristan’a bağlamıştır
(Mandić 1962: 147). Ancak Çar Samuil, Karadağ Prensi Vladimir’e kızını vermek
suretiyle ilişkileri düzeltmiştir. Böylelikle Karadağ yolu Bogomillere açılmış oldu.
Bu prensliğin Tuna nehri vadisi ile Adriyatik denizi arasında yer alması yeni dinin
yayılmasına coğrafi açıdan oldukça büyük katkı sağlamıştır. Bununla birlikte işlerin
tam olarak yolunda gittiği de söylenemez. Bogomilizm, Vladimir’in direnci ile
karşılaşmıştır. Franjo Rački, bu konuda bilgi verirken Vladimir hakkında Život
svetog Vladimira adlı biyografiyi yazan şahsın bilgilerine yer vermektedir (Šanjek
1975: 66).
Bu biyografiye göre Vladimir, bırakın Bogomilliğe ilgi göstermeyi, onların kendi
topraklarında barınmasına bile izin vermemiş, Bogomilleri ve Messelianları ortadan
kaldırmaya çalışmıştır. Bogomilizm’in karşısında Hıristiyanlığı savunmasından
dolayı kayın biraderi Radomir Roman’la anlaşmazlığa düşen Vladimir, 22 Mayıs
1015’te ölmüştür (Rački 2003: 47). Vaso Glušac’a göre Vladimir’in ölüm sebebi,
Bogomilizm karşısında Hıristiyanlığın tarafını tutması değildi. O, taht kavgasından
dolayı sinsice öldürülmüştür (Glušac 1992: 64–67; Ćorović 1940: 80). Glušac,
bununla birlikte, Karadağ’daki Bogomillerin varlığını tamamen inkâr etmektedir.
Oysa başlangıçta Bizans kaynaklarının, Bogomilizm’in bütün ülkeye yayılmasıyla ile
ilgili verdiği bilgilerden bahsetmiştik. Dolayısıyla Karadağ da bunun dışında
tutulamaz. Nitekim XI. yüzyılın başında Euthymius Zigabenus, Panoplia Dogmatika
adlı eserinde Drim, Moraça ve Karadağ’da yaşayan Bogomillerin varlığından
bahsetmektedir (Geresdorfer 1975: 140). Ayrıca Karadağ hükümdarı Vladimir
hakkında bilgi veren biyografisine baktığımız da, onun Bogomillere karşı çıktığı
tarih olarak 1016’nın verildiğini görmekteyiz (Šanjek 1975: 66). Yani Bulgar
devletinin çöküş döneminde Bogomillere karşı çıkmıştır. Nitekim iki sene sonra
1018’de hem Karadağ hem de Bulgaristan tekrar Bizans hükümdarlığı altına girmişti.
Karadağ’ın tekrar Bizans’ın hükümdarlığının altında girmesi Bogomilizm, için bir
engel değildi. Bu şekilde o, daha geniş bölgelere yayılma fırsatı bulmuştur.
33
Görünen o ki ortaya çıkışından yarım asır geçmeden Bogomilizm, Bulgaristan dışına
yayılmaya başlamıştır. Kesin olmamakla birlikte eğer Papaz Bogomil zamanında
değilse bile onun havarileri zamanında Bogomilizm, Karadağ’a da ulaşmış ve burada
yayılma imkânı bulmuştur.
Hem Karadağ’ın hem de Bogomilizm’in beşiği olan Bulgaristan’ın sınır komşusu
olması ve onlarla birlikte Bizans hükümdarlığı altında bulunmasından dolayı,
Bogomilizm’in Sırbistan’daki durumunu incelemek de yerinde olacaktır.
1.3.3. Sırbistan’da Bogomilizm
“Hıristiyanlık Sonrası Bulgaristan’’ adlı bölümde Bizans Çarı İvan Cismik’in 971’de
Bulgaristan’la birlikte Sırbistan’ı da işgal edip Bizans’a bağladığından söz etmiştik.
Böylece kısa bir zaman önce Bulgaristan’da ortaya çıkan Bogomilizm, bu işgal ile
birlikte bütün Bizans ülkesinde yayılma fırsatı bulmuştur (Mandić 1962: 150).
Bogomilizm’in Bulgaristan dışındaki bölgelere yayılma fırsatı elde ettiği dönem beş
sene sürdü ve 976’da Samuil önderliğinde başlayan ayaklanmanın başarılı olması
sonucunda (Rački 2003: 45) Bulgaristan, bağımsızlığını kazandı. Böylece
Bogomillerin elde ettiği diğer bölgelere yayılma fırsatı da son bulmuş
gözükmektedir.
Ancak Samuil,
Bulgaristan’ın bağımsızlığıyla
yetinmeyerek
devletinin sınırlarını sürekli genişletmeye çalışmıştır. Bunun neticesidir ki 990
yıllarında Makedonya’nın yanısıra Karadağ, Sırbistan ve Bosna’yı Vlaşiç dağına
kadar işgal edip Bulgaristan’a geri dönmüştür. Böylece Bogomillere kuzey ve güney
yolu açılmış oldu (Mandić 1962: 153).
Bu döneme dair bilgi veren kaynaklar, Bogomilizm’in Sırbistan’a yayılıp
yayılmadığına dair net bilgi vermese de Bulgaristan ve Makedonya’dan sonra,
Bogomilizm’in Sırbistan’a doğru yayılmış olması muhtemeldir. Çünkü Bizans
kaynakları, Bogomilizm’in bütün ülkede yayıldığına dair bilgiler vermektedir
(Šanjek 1975: 65). Sırbistan da Bizans hükümdarlığı altında bulunduğundan dolayı
Bogomilizm’in burada da yayıldığının düşünülmesi mantıklıdır. Karadağ hükümdarı
Vladimir hakkında yazılan Život svetog Vladimira adlı biyografide, onun heretikleri
34
yok ettiği ve gerçek dini yani Hıristiyanlığı tesis ettiği bilgisi verilmektedir.31 Bu
kaynak, Bogomilizm’in bütün Bizans topraklarına yayıldığını ifade eden Bizans
kaynaklarını doğrulamakta, aynı zamanda Bogomilizm’in Karadağ’ın yanı sıra
Sırbistan’da da yayıldığı ihtimalini göstermektedir. Çünkü kaynaklarda bu tarihlerde
bu bölgelerde yaşamış olan Bogomilizm dışında heretik başka bir akıma dair hiçbir
bilgiye rastlanmamıştır.
Bogomilizm’in Sırbistan’a yayılması XII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren daha
yoğun olmuştur. 1168-1196 yılları arasında Sırp hükümdarlığının başında bulunan
Stefan Nemanya, 1185-95 yıllarında II. Angel’le yaptığı savaştan önce ülkesinde
Bogomilizm’in yayıldığı haberini almıştır (Geresdorfer 1975: 143). Üstelik
Bogomiller, Sırbistan’da o kadar örgütlenmişlerdi ki başlarında bir dini liderin
bulunduğu ve şehrin önde gelenlerinin katıldığı ayrı bir belediye kurdukları bile ifade
edilir (Rački 2003: 55-56). Bu durum karşısında Stefan Nemanya, piskopos Eutimiy
ve diğer kilise ileri gelenlerini de çağırarak kendisinin başkanlık ettiği, heretikleri
lanetleyip değişik cezalara çarptıracak, bir konsil toplamıştır (Rački 2003: 56). Bu
nokta, bizi Bogomilliğin Bulgaristan’da olduğu gibi Sırbistan’da da otoriteye karşı
bir tavır takındığı ve öncelikli olarak de seküler ve dinsel otoriteyi eleştirdiği
sonucuna götürür (Albayrak 2004: 124). Konsilden çıkan karar, dini liderin dilinin
kesilmesi, heretiklerin önde gelenlerinin kitaplarla birlikte ateşe atılması,
Hıristiyanlara dağıtılmak üzere mallarına el konulması ve taraftarlarının sürgün
edilmesi şeklinde olmuştur (Jalimam 1997: 23; Rački 2003: 57). Bu karardan sonra
Bogomiller, doğal olarak kendilerine en yakın bölge olan Bosna’ya, Hersek’e ve
Dalmaçya’ya kaçmışlardır.
Bogomiller, bu sert yaptırıma rağmen yayılmaya devam etmiştir. Bunun sonucunda
1221’de Žiča32 konsili toplanmış ve dönemin Sırp Ortodoks Kilisesi lideri
başpiskopos Sava, Ortodoks inancını formüle edip heresileri aforoz eden, çok sert ve
acımasız bir dogma ortaya koymuştur. Ayrıca bu dönemde Ortodoks kilisesi,
Bogomilizm’i de kapsayan kilise karşıtı doktrinleri hedef alan bir bildiri de
31
32
Bu kaynağın değeri konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. J. Şidak, bu kaynağın tarihi açıdan
pek fazla değerli olmadığını düşünmektedir. J. Trifonof ve D. Obolensky, Bogomil ve
Messelianlara olan atıfın metne daha sonra eklendiğini düşünmektedir (Šanjek 1975: 66).
Sırbistan’ın Kraljevo yakınlarında bir manastır. Bu Konsilin 1220’de yapıldığına dair görüşler de
vardır. Konuyla ilgili daha fazla bilgi için bkz. Solovjev 1953: 37–38.
35
yayınlamıştır (Albayrak 2004: 125). Eskisi kadar olmasa da Sırbistan’da XIII. ve
XIV. yüzyıllarda Bogomilizm, yayılmaya devam etmiştir. Bunun sonucunda Çar
Duşan (1331-1355), Bogomillere karşı bazı yaptırımları içeren özel bir kanun
çıkartma gereği hissetmiştir. Bu kanuna göre, Babuni yani Bogomil ismini telaffuz
edenler dahi cezalandırılacaktır. İsmi telaffuz eden kişi önde gelen biri (feud) ise
cezası, 1000 perpa33; daha aşağı konumda olan bir kimse ise cezası, 12 perpa ve
kırbaçlanmadır. Hıristiyanlar arasında gizli olarak yaşayan bir Bogomil bulunup
ortaya çıkarılırsa yüzünün ateşle yakılması ve ülkeden kovulması emredilmektedir
(Imamović 1998a: 87-88).
Çar Duşan’ın Bogomillere karşı uyguladığı bu ağır yaptırımlardan sonra Bogomillere
tıpkı Nemanya dönemindeki gibi Bosna’ya kaçmaktan başka seçenek kalmamıştır.
Bu dönemde Bosna’da işleri biraz daha da kolaylaşmıştı. Çünkü Bogomilizm,
Bosna’nın ve hükümdarın resmi diniydi.
Görünen o ki Sırbistan, Bogomillerin batıya geçmeleri için bir köprü vazifesi
görmüştür.
1.3.4. Bosna’da Bogomilizm
Bogomilizm, Sırbistan’dan sonra Bosna Hersek’e geçmiştir. Ancak, Bosna’daki
Bogomiller, diğer ülkelerde olduğu gibi, Bogomil olarak değil de, “Babun”,
“Kuduger”, “Kathar” ve “Pataren” adlarıyla zikredilmektedir.
Gerek Stefan Nemanya gerekse Çar Duşan’ın hükümdarlığı döneminde, değişik
cezalara
çarptırılmaları nedeniyle Bogomillerin Bosna’ya
kaçmak zorunda
kaldıklarından bahsettik. Özellikle Nemanya döneminde Sırbistan’da Bogomillerin
en ağır şekilde cezalandırılmaları hayatta kalanların en yakın ve en güvenli yer olan
Bosna’ya kaçmalarını zorunlu kılmıştır (Geresdorfer 1975: 143). Bosna’da bu
dönemde Ban Kulin dönemi (1180-1204) hüküm sürüyordu. Bogomilizm, bu
dönemde Bosna’nın resmi dini olmuştur. Bosna devleti maddi açıdan en refah
dönemine de Kulin zamanında ulaşmıştır (Kresmarik 1993: 730). Bosna’daki
Bogomil hareketi ile Sırbistan, İtalya, Fransa ve Bulgaristan’daki hareket farklı idi.
Bosna’daki bu hareketin tarihi ve gelişimi başka bir yön taşımaktadır. Çünkü
33
Sırp çarı Duşan (1331–1355) döneminde kullanılan para birimin adıdır.
36
Bogomillik yerel derebeylerin koruması altında burada bağımsız bir “Bosna Kilisesi“
oluşturmayı başarmıştır. Bu kilise, Bosna aristokrasisinin merkezi otoriteden
kurtulma mücadelesinden daha çok, bağımsızlık kazanma düşüncesi ve ülkeyi dış
düşmanlardan koruma vazifesiyle uğraşmıştır (Albayrak 2004: 126).
Bosna Bogomilleri, çalışmamızın temel kısmını oluşturduğundan onu detaylı bir
şekilde ikinci bölümde inceleyeceğiz. Bu yüzden burada fazlaca detaya girmeden
yaygın teoriye göre Bogomilizm’in Bosna’dan önce ulaştığı düşünülen İtalya’daki
Bogomillere yönelik bir takım bilgiler vermek istiyoruz.
1.3.5. İtalya’da Bogomilizm
Bogomiller, Bulgaristan kökenli olmalarına rağmen Bulgaristan dışındaki ülkelerde
onların farklı adlar altında anıldığından bahsetmiştik. Nitekim heretik sayılan bu
akım mensupları İtalya’da “Patarenler” ve nadiren de olsa Katharlar adları altında
zikredilmişlerdir. Bogomilizm’in İtalya’ya geçtiği dönemde orada Valentinizm akımı
oldukça yaygındı. Daha önce ifade ettiğimiz üzere, “pataren” kavramının
Valentinizm’in en büyük aeonu olan Patera’dan türemiş olabileceği ihtimali
bulunmakla birlikte Bogomilizm inancı üzerinde bir etkisinin olup olmadığı kesin
olarak bilinmemektedir (Basler 1975: 481).
İtalya’daki ilk Bogomil etki, önce Kuzey İtalya’da görülmüştür. Bu etki, 1160’lara
doğru Bulgaristan’dan gelen Marko adlı bir vaizin bölgedeki çalışmalarının
sonucunda gerçekleşmiştir. Öğreti ve vaazlarından onun, Bulgar Bogomilleri
arasındaki kardeşlik ilkesine bağlı, ılımlı bir düalist olduğu anlaşılmaktadır.
İtalya’daki ilk dini topluluklar onun etkisiyle kurulmuştur. Katharlar, ılımlı düalizme
bağlıydılar ve Milan yakınındaki Concorenzo’da bir ana merkeze sahiptiler.
Mamafih daha sonra İtalyan Katharları arasında radikal düalizm de yayılmıştır
(Albayrak 2004: 129). Nitekim iki düalist görüş arasında devam ede gelen tartışmaya
bir son vermek amacıyla 1167 yılında Fransa’nın Toulouse şehri yakınındaki Saint
Felix de Caraman’da bir konsil toplanmıştır. Bu konsilde İtalya Bogomillerini
piskoposlar Robert ve Marca temsil etmiştir (Jalimam 1999: 181). Konsile Dalmaçya
düalist kilisesinden temsilcilerin de katıldığı ifade edilir (Šanjek 1975: 51; Jalimam
37
1999: 181). İtalya ve Fransa Katharları ile Bulgar Bogomilleri arasındaki ilişkiler bu
olaydan sonra da devam etmiştir.
Bulgar dinsel kardeşlik grubu liderlerinden birisinin 1190 yılında Concorezo’daki
Katharlar’ı ziyaret ederek, yerel Kathar piskoposu Nazariusa Bogomillerin ana
apokrif İncili olan Yuhanna İncili’ni (Gizli Kitap) hediye ettiği ve bunun da
muhtemelen daha sonra Latinceye çevrildiği bilinmektedir. Görüldüğü üzere, Bulgar
Bogomilleri, İtalyan kardeşlerine doktrinlerini yayma noktasında ihtiyaç duydukları
literatür desteğinde de bulunmuşlardır. Bogomillere ait bazı kitaplara Fransa’da da
rastlanmıştır. İçinde bazı küçük değişiklikler yapılan Yuhanna’nın apokrif İncili’nin
burada da dağıtıldığı ifade edilir (Albayrak 2004: 130).
1146 yılında Kolonja’da Kathar doktrinine inandıkları için yargılanan iki kişinin
yaptıkları açıklamada doktrin olarak Hıristiyanlığın, Yunanistan’da ve diğer bazı
ülkelerde gizlenerek o tarihe kadar muhafaza edildiği geçmektedir (Rački 2003: 36).
İnançlarından dolayı yargılanan bu iki kişi diri diri ateşe atılma cezasına mahkûm
edilmişlerdir (Geresdorfer 1975: 137).
XIII. yüzyılın başlarında yaşamış, İtalya’daki Patarenler’in 17 sene boyunca
hocalığını yapan Reinerio Sachoni’ye göre, İtalya’daki heretiklerin ve onlara ait
kiliselerin kökeni, Bulgaristan’daki ve Dragovica’daki kiliselere dayanmaktadır
(Rački 2003: 36). Katarlar ve Patarenler, doktrinel ayrılığa düştüklerinde onların
yardımına doğudaki din kardeşleri koşmuştur. Aynı şekilde Katarlar ve Patarenler
halis din bilgisine ihtiyaç duyduklarında doğuya adamlar göndermişlerdir.
Bogomilizm, İtalya’ya sıçramadan önce orada İslam biliniyordu. Kuzey Afrika’daki
Emeviler döneminde VII. yüzyılda başlayan Müslümanların Sicilya akınları, IX.
yüzyılda da devam etti. Nitekim 827’de Sicilya, 837’de ise güney İtalya Müslüman
Araplar tarafında fethedildi. Müslümanların aynı dönemde zaman zaman Roma’ya
yönelik akınlar düzenledikleri de bilinmektedir (Kavas 2001: 446; Hadžijahić 2004:
13). Müslümanların İtalya’daki varlığı, XI. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.
Bununla birlikte İtalya’daki Patarenlerle bir temasın olup olmadığı bilinmemektedir.
Çünkü Müslümanlar İtalya’nın güneyinde, Patarenler ise kuzeyinde daha çok etkili
olmuştur.
38
1.3.6. Fransa’da Bogomilizm
Bogomilizm, Bulgaristan’da ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra İstanbul, Karadağ,
Sırbistan, Bosna ve İtalya’dan sonra Fransa’ya geçmiş ve burada da yayılma imkânı
bulmuştur. Bulgaristan menşeli olan Bogomiller, Fransa’da daha ziyade Katharlar adı
altında bilinmekle birlikte kısa bir zaman içerisinde Albi şehrinde sayılarının artması
ve adeta Albi şehrinin kendilerinin kalesi haline gelmesi nedeniyle, kendilerine
Albigenler adı da verilmiştir. Tarihi kaynakların bize verdiği bilgiler doğrultusunda
Bogomilizm’in Fransa’da çok hızlı bir şekilde yayıldığını anlıyoruz. Nitekim 1010
yılında Chalons, 1018’de Aquitaine, 1025’te Aras ve 1147’de Dordogne bölgesinde
Bogomilizm akımına mensup kişilerin yaşadığı ifade edilmektedir (Jalimam 1999:
170). Bogomilizm’in Fransa’da bu denli hızlı yayılması ve ülkenin dört bir yanında
taraftar bulması, burada uygun zeminin bulunmasına bağlanabilir.
Bogomilizm, Fransa’yla sınırlı kalmayarak oradan diğer şehirlere ve ülkelere
yayılmıştır. Örneğin bu akımın 1012’de Meinz ve 1143’de Köln (Almanya), 1028’de
Monforte (Portekiz), 1144-1145’te Liege (Belçika) ve 1162’de İngiltere’ye geçtiği
bilinmektedir (Geresdorfer 1975: 136).
Mevcut düalist görüş ayrılığını tartışmak ve gidermek üzere 1167’de Fransa’nın
Saint Felix de Caramani bölgesinde toplanan konsile Bogomillerin dört bir taraftan
katılması Bogomillerin Fransa’da diğer ülkelere göre daha özgür bir ortam
bulduğunu göstermesi açısından önemli olsa gerektir (Rački 2003: 54; Albayrak
2004: 129; Jalimam 2004: 181). Şunu da ifade etmek gerekir ki Bulgaristan’dan
gelen Bogomilizm doktrini, ne kadar güçlü ve etkili olursa olsun diğer ülkelerde
olduğu
gibi uygun şartlar ve
zemin bulunmasaydı Fransa’da
bu denli
yayılamayacaktı. Halkın, feodal yapı ve Katolik Kilise’nin güçlü siyasi etkisinden
kurtulma arayışında olması, Bogomilizm’in halk arasında daha fazla rağbet
görmesine yol açmıştır (Albayrak 2004: 134).
Bogomilizm, yayılmaya devam ederken tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi Katolik
kilisesi bu yayılışı seyretmekle kalmamıştır. Kilise en ağır cezalara başvurmak
suretiyle bu yayılışı engellemeye çalışmıştır. Nitekim bu bağlamda Orleans’ta 1022
yılında 13 kişi ceza olarak ateşe atılmıştır (Geresdorfer 1975: 137). Yine
39
Bogomilizm’in yayılması karşısında birçok konsil toplanmış, bu konsillerde bu
akımın mensupları lanetlenmiş ve çeşitli şekillerde cezalandırılmışlardır. Katolik
kilisesinin papa III. İnnocent’in emriyle Albigenlere karşı seferler düzenlediği ve
onlar için engizisyon mahkemeleri kurdurduğu bile ifade edilmektedir (Gündüz
1998: 24). Engizisyon mahkemesi resmi olarak papa IX. Gregorius zamanında
(1227-1241) kurulmuşsa da daha önce papa III. İnnocent (1198-1216) döneminde ilk
uygulamalarına rastlamaktayız. Nitekim 1209’da Toulouse yakınlarında bulunan
Beziers’de yirmi bin Kathar/Bogomil katledilmiştir (Erbaş 2004: 20). Çeşitli
seferlerin düzenlenmesi ve engizisyon mahkemeleri kurularak mensuplarının
katledilmesi nedeniyle Albigenlerin etkisi gittikçe azalmaya başlamış ve nihayet
Bogomillik, XIV. yüzyılda Batı Avrupa’dan, dolayısıyla da Fransa’dan, tamamen
silinmiştir.
Sonuç
Görüldüğü üzere Türkler, bölgeye geldikten kısa bir zaman sonra Slavlarla birleşerek
bir devlet kurmuş ve kurdukları bu devlete Türk adını vermiş olmalarına rağmen, bu
kaynaşma
onların
zaman
içerisinde
Slavlaşarak,
dillerini
ve
kültürlerini
kaybetmelerine neden olmuştur. Yeni kurulmuş olan Bulgar devleti, stratejik, siyasi,
iktisadi, dini ve kültürel nedenlerden dolayı komşu devletlerin çekişmelerinin hep
ortasında kalmıştır. Bizans’ın bölgede hâkim güç durumunda olması Bulgaristan’ı
sadece Ortodoks Hıristiyanlığın etkisinde bırakmakla kalmamış, aynı zamanda
yukarıda ortaya koyduğumuz üzere Bizans’ta var olan diğer dini hareketlerin de
Bulgaristan’a sızmasına neden olmuştur. Böylelikle zor şartlar altında ezilen
putperest Bulgar halkı, bir taraftan Katolik kilisesi ve Ortodoks kilisesi diğer taraftan
yukarıda bahsettiğimiz diğer dini hareketlerin etki alanına girmiştir.
Boris Han 864’te Ortodoks Hıristiyanlığı devletin resmi dini olarak ilan etse de, hem
halk hem de kendisi Ortodoks Hıristiyanlık ile Katoliklikten hangisini tercih
edecekleri noktasında beş sene süren bir tereddüt içinde kalmışlardır. Öyle görünüyor
ki
Hıristiyanlığın
tercih
edilmesinin
nedeni
siyasidir.
Bölgeye
çağrılan
misyonerlerden Ortodoks olanların konuştuğu Yunancanın ve Katoliklerin konuştuğu
Latincenin
halk
tarafından
bilinmemesi,
Hıristiyanlığın
misyonerlerin de Hıristiyanlığı anlatmasını güçleştirmiştir.
anlaşılmasını
ve
Bunun yanında
40
Hıristiyanlığın sahip olunan somut inançtan soyut inanca geçilmeyi gerekli kılması
ve Hıristiyanlığın temel doğması olan teslisin de halk için karmaşık oluşu, Putperest
Bulgar halkın Hıristiyanlığı kabullenmesini engelleyen bir diğer sebeptir.
Yeni dinin Bulgaristan’da yarattığı teolojik kargaşanın yanı sıra bitmek bilmeyen
savaşlar ve bu savaşların sonucunda doğan yoksulluk ve sürekli göç, Bulgar halkı
içinden çıkılamaz bir bunalıma sürüklemiştir. Ayrıca bazı dönemler kıtlığın
yaşanması ve bir kaç yıl üst üste hasadın iyi olmaması da fakir halkın iyice
yoksullaşmasına neden olmuştur. Bu sosyal, dini ve ekonomik koşullar,
Bogomilizm’in ortaya çıkışı ve yayılmasına hiç kuşkusuz katkı sağlamıştır.
Bogomilizm’in ortaya çıkışı, diğer bölgelere yayılması ve geniş halk kitleleri
tarafından kabul görmesinde, bahsettiğimiz sosyo-ekonomik şartların katkısının yanı
sıra, Bogomil doktrininin de büyük etkisi olmuştur. Bogomilizm’in görünmeyen
âlemin iyi Tanrı, görünen âlemin ise kötü Tanrı tarafından yaratıldığı anlayışı, ezilen
ve kötü şartlar altında hayatını sürdüren Bulgar halkının bu akıma teveccühüne neden
olmuştur.
Teslis anlayışına göre putperest halkı için daha anlaşılır bir Tanrı anlayışına sahip
olması, feodal düzene, kilise doktrinine ve kilisenin hâkimiyetine karşı çıkması, mal
mülk edinmeyi yasaklaması, gösterişli mabetleri gerekli görmemesi ve mütevazı bir
hayat yaşamayı öngörmesi halkın teveccühüne yol açan diğer sebeplerdir. Bir diğer
sebep de milliyetçilik unsuru olsa gerektir. Nitekim Bogomil doktrinini vaaz eden
kişi, Yunan ya da Latin kökenli biri değil, onlardan biri olan Papaz Bogomil’dir.
Ayrıca Bogomilizm’in halkın ana dili olan Slavca duyurulması da bir diğer önemli
sebeptir. Şunu da ifade etmek gerekir ki milliyetçilik ve dil unsuru, Bogomilizm’in
yayıldığı bütün bölgeler için geçerli olan etkenler değildir. Örneğin, İtalya, Fransa ve
Almanya’da gibi ülkelerde Bogomilizm’in yayılmasında bu iki husus çok etkili
olmamıştır.
Bu saydığımız hususlar, Bogomilizm’in Bulgaristan’da ortaya çıkması ve Bizans,
İtalya, Fransa, Sırbistan ve Bosna gibi ülkelerde yayılmasında zikredilmesi gereken
faktörlerdi. Bundan sonraki bölümde Bosna Bogomilleri üzerinde durmaya
çalışacağız.
41
BÖLÜM II. BOSNA BOGOMİLLERİ VE BOGOMİL KİLİSESİ
Giriş
“Bogomilizm” olarak adlandırılan inancın Bosna topraklarında ortaya çıkışı
araştırılırken araştırmacıların probleme değişik pencerelerden yaklaştıkları göze
çarpmaktadır. Söz konusu topraklarda olaylara her zaman siyasi ve ulusal bakış
açılarıyla yaklaşılmıştır. Bu durum ön yargılı olarak ortaya atılan iddiaların, ilmi
gerçeklerin önüne geçmesine neden olmuştur. Hatta bu iddialar, Bosna topraklarında
Bogomilizm diye bir inancın hiç bulunmadığı şeklinde bir neticeye kadar varmıştır.
Oysa Bogomilizm, kendisine ait kilisesi olan, sürgün, işkence vb çok çeşitli
zulümlere maruz kaldıkları tarihi vesikalarda sabit olan binlerce mensubu bulunan
bir inançtır ve yok sayılması tarihi gerçeklere aykırı bir durumdur.
Bununla birlikte Bosna Bogomilleri hakkında objektif çalışmalar yapan ilim
adamlarının var olduğunu da ifade etmek gerekir. Bunlardan biri olan Cenevre
Üniversitesi
profesörü
Aleksander
Solovjev,
yaptığı
çalışmalardan
birinde
Bosna’daki Bogomiller ve Bogomilizm hakkında şunları söylemektedir:
Şu son elli yıllık süre içerisinde, Sırp ve Hırvat literatüründe
ortaçağdaki ‘Boşnak Kilise’sinin sapık değil aksine Ortodoks olduğunu
teyit eden bir hayli çalışma bulmak mümkündür. İşte bu çalışmalar,
yazarların ulusal eğilimlerine göre Bogomilliği Sırp Ortodoksluğu ya da
Katolik olarak görmektedirler (Solovjev 1948a: 101; Solovjev 1948c:
101; Okiç 1971: 235).
Solovjev, mezar kitabeleri ve diğer belgelerin ışığında yaptığı araştırmalardan sonra
Bosna Kilisesi’nin Bogomil inancına sahip olduğunu ve Anadolu’daki selefleri olan
Pavlus taraftarlarının öğretisini izlediğini vurgulamaktadır (Okiç 1989: 235). Ayrıca
o, Bosna Kilisesi’nin kendine has bir yapıya sahip olduğunu ve Sırp Kilisesi’yle bir
bağının bulunmadığını ifade ederek Bosna Kilisesi’nde Sırp Kilisesi’nin temel
karakteristiği olan Aziz Sava kültüne dair hiçbir izin bulunmayışını bu iddiasına delil
olarak göstermiştir (Fine 2005: 381).
42
Bosna Kilisesi’nin Bogomil oluşu, Ortodokslukla özdeşleştirilmesi ve son olarak en
azından başlangıçta Katolik olduğuna dair araştırmacılar tarafından farklı teoriler
ileri sürülmüştür.
İlk teori, Franjo Rački tarafından ortaya atılmıştır. Rački, Latin kaynaklarına
dayanarak Bosna Kilisesi ile heretiklerin aynı doktrine sahip olduklarını ileri
sürmüştür. Bu görüş, V. Ćorović, S. Ćirković, A. Babić , D. Kniewald, A. Solovjev,
S. Jalimam gibi bir takım 20. yüzyıl tarihçileri tarafından da benimsenmiştir (Ćorović
1940; Ćirković 1987; Babić 1963; Kniewald 1949; Solovjev 1948a; Jalimam 1996,
1998).
Bosna Kilisesi’ni Ortodokslukla özdeşleştiren ikinci tezi ilk olarak Božidar
Petranović ortaya atmıştır. Petranović, Bosna Kilisesi’nin taşıdığı Bogomilizm’e ait
unsurları da kabul eder. Ancak o, bu unsurların seçkin Bogomillere ait olduğunu
sıradan Bogomillerin yani halkın ise Ortodoks olduklarını ifade eder. Petranović’in
tezindeki çelişki hemen göze çarpmaktadır (Petranović 1867: 160-174). Božidar
Kovačević’e göre Bosna Kilisesi, bağımsız Ortodoks Kilisesi’dir (Kovačević 1971:
27). Ayrıca “Atom” takma adıyla eserler yazan ve muhtemelen Sima Tamić olduğu
ifade edilen bir araştırmacı da Kovačević’in iddiasını destekler (Atom 1891: 463).
Bununla birlikte bu tezin en ateşli savunucusu Vaso Glušac’tır. Glušac’a göre
Osmanlı gelene kadar Balkanlarda Ortodoksluk ve Katolikliğin dışında herhangi bir
inanç bulunmamaktaydı. Bosna ve Bulgar Kiliseleri, tıpkı Sırp ve Yunan Kiliseleri
gibi Ortodoks idiler (Glušac 1992: 17). Ona göre o dönemde Bogomilliğin var
olduğunu ifade eden bütün Vatikan belgeleri, Vatikan’ın tarafından uydurulmuştur.
Ortodokslara ait belgeler keşişlerin hayallerinden ibarettir. Bizans belgeleri
değersizdir. Papaz Cosmas’ın sözleri ise bir rüyadan ibarettir (Glušac 1953: 122).
Yine Glušac, bütün bu tarihi yanlış anlaşılmalara Franjo Rački’nin sebep olduğunu
iddia etmektedir (Glušac 1992: 293).
Fran Milobar, Srećko Džaja ve İvo Pilar gibi araştırmacılar, Bosna Kilisesi’nin
Katolik karakterli olduğunu savunan tezleriyle ön plana çıkmışlardır (Milobar 1903:
483-525; Džaja 1992: 27; Pilar 1927b: 10). Onlara göre Bogomilizm, Hırvat
43
Glagolizm’inin1 devamından başka bir şey değildir. Jaroslav Šidak’a göre ise Bosna
Kilisesi sapık değil sadece ayrılıkçı bir kiliseydi. Šidak da Latin kaynaklı belgeleri
muhaliflerin uydurması olarak kabul eder (Šidak 1937: 35).
Bosna Kilisesi’nin heretik olup olmadığı ve Bogomilizm’in Bosna ile bağlantısı
hakkında bu kısa girişten sonra Bogomilizm öncesi Bosna, Bosna’nın Hıristiyanlıkla
tanışması, Bosna’da Bogomilliğin ortaya çıkışı, yaygınlaşması ve kurumsallaşması,
son olarak da Osmanlı’nın Bosna’yı fethi ve Bogomilizm’in Bosna’da zayıflaması
konularını inceleyeceğiz.
2.1. Bogomilizm Öncesi Bosna Hersek
2.1.1. Bosna Hersek’in Coğrafik ve Siyasi Yapısı
Bosna Hersek, Avrupa kıtasının güneybatı, Balkan yarımadasının ise kuzeybatısında
yer alan, 51.129 kilometre yüz ölçümüne sahip bir ülkedir. Neretva Nehri’nin denize
döküldüğü mevkide 20 kilometrelik bir toprak parçası ile denize ulaşır, ancak limanı
yoktur. Doğu ve güneydoğuda Sırbistan ve Karadağ, kuzey ve batıda ise Hırvatistan
devletleriyle çevrilidir. Büyük ülkelerin bazı şehirlerinden çok daha az bir yüz
ölçümüne sahip olan Bosna Hersek, sahip olduğu tarihsel, dinsel, etnik ve kültürel
doku açısından ise, çoğu ülkeden daha zengin bir mirasa sahiptir (Djurdjev 1992:
297). Bu nedenle Bosna’nın, ülke olarak küçük ama tarihi açıdan önemli ülkelerden
biri olduğu söylenebilir.
Adından anlaşıldığı gibi devletin ismi, iki bölge isminden oluşmaktadır. Bu iki
bölgeye günümüzdeki adlarının ne zaman ve ne şekilde verildiğine dair pek çok
görüş ileri sürülmektedir. İlirya (İllyria) menşeli Bosna ismi, aynı adı taşıyan
ırmaktan kaynaklanmış ve ülkenin daha geniş olan kuzey kısmının adı olmuştur
(Djurdjev 1992: 297; Bojić 2001: 20). Tarihçi Dubrenko Lovrenoviç, “Od
Slavenskog Naseljavanja do Bana Kulina (VII-XIIstç)” adlı makalesinde “Bosna”
isminin muhtemelen “Bathinus” (Bosanius) kelimesinden türemiş olduğunu ifade
etmektedir (Lovrenovič 1998: 47). Bazı kaynaklarda ise “Bosna” kelimesinin
1
Glagolizm, Avrupa kontekstinde Hırvat kültürünün otantik bir ifade biçimidir (Albayrak 2004:
189).
44
“Bosona” kelimesinden türediği belirtilir.2 Diğer kaynaklarda ise, “Bosna” isminin
etimolojik benzerlikten dolayı “Bathinus”, “Bosthicus”, “Bostoensis”, “Bossona”,
“Bissena”, “Bessena”, “Bosonium”, “Bosnae” ve “Bosnia” gibi kelimelerden türemiş
olabileceği ileri sürülür (Alić 1989: 15). Etimolojik olarak, hangi kelimeden türediği
kesin olarak bilinmemekle birlikte bu adın, İlir kökenli bir kelime olduğu hususunda
kaynaklar, hem fikirdir.
Yazılı kaynaklarda ilk defa 958 senesinde Bizans hükümdarı Konstantin
Porfirogent’in kendi eseri olan De administrando imperio’da “Horio Bosna” şeklinde
zikredilen (Bojić 2001: 23) “Bosna” adı, tarihi süreç içerisinde değişik dönemlerde
farklı yerleri ve farklı bölgeleri belirtmek için kullanılmıştır. “Bosna” terimi, ilk önce
Visoko ve Sarajevo bölgesini kapsıyordu. Tarih kaynaklarına bakıldığında buralara
işaret etmek için terimin “Vrhbosna” veya sadece “Bosna” şeklinde kullanıldığı
görülmektedir (Mulić 2004: 1). Daha sonraki dönemde, bölgenin alanı VisokoZenica-Sarajevo-Kreşevo-Fojnica-Travnik’i
içine
almak
suretiyle
daha
da
genişlemiş, ismi de “Bosna Banlığı”3 olmuştur. Ayrıca Bosna Banlığı, ortaçağ’da
Sava Nehri’ne kadar olan bölgeyi içine alan hükümdarlığa işaret etmek için de
kullanılmıştır (Albayrak 2004: 181).
X. yüzyılın ortalarında öncelikle coğrafi bir isim olarak “Bosna”, daha sonra da bu
coğrafi bölgede oturanları ifade etmek için “Bosnalı” adı kullanılmaya başlanmış,
XII. yüzyılın sonundan itibaren ise Bosna’dan bir devlet adı olarak bahsedilir
olmuştur (Albayrak 2004: 181-182). Günümüzün önde gelen Bosnalı tarihçilerinden
Mustafa İmamović’e göre, 877 ile 917 tarihleri arasında Duvno ovasında yapılan bir
krallık tacı giyme merasiminden bahseden bir belgede “Regnum Sclavorum” adı
altında Bosna ve dönemin hükümdarı olan Kral Budimir’den söz edilir. Ayrıca Roma
2
3
www.zemljabosna.com, “Zemlja Bosna u Periodu 1000. god.”
Ban; bey, küçük bey, voyvoda, prens gibi anlamlara gelmektedir. Osmanlı Devleti’nde Macaristan
tarafındaki beylere bu unvan verilmiştir. Ayrıca ban, büyük bir eyaletin idarecisi veya valisi
konumunda olan kişidir. Bu unvan, balkanların doğusunda, Bosna, Hırvatistan ve Slovenya gibi
ülkelerde yaygın olarak kullanılır (Albayrak 2004: 27; Malcolm 1995: 9). Kanaatimizce, bu
açıklamalar kısmen doğruluk değeri taşımaktadır. Çünkü Bogomilizm konusunda yaptığımız
araştırmalarda “ban” unvanının daha ziyade Bosna’daki yönetici konumunda olanlar için
kullanıldığını gördük. Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya gibi diğer devletlerde ise Knez, Zupan
(Župan) Voyvoda gibi unvanlar kullanılmıştır.
45
Germen İmparatorluğu’na ait bazı belgelerde de aynı dönemlerde Bosna’nın
“Sclavonia” adı altında bilindiği ifade edilmiştir (Imamović 1998b: 26).
“Hersek” adı ise, ilk defa dönemin Üsküp komutanı Esat Aliya’nın 1 Şubat 1454
tarihli bir mektubunda geçmektedir. “Hersek” ismi, Güney Bosna’nın o dönemdeki
hükümdarı olan “Herceg” (dük) Stjepan Vukosić Kosača’dan gelmektedir. Nitekim o
dönemde ”Herceg”in bir unvan olarak kullanıldığı ifade edilir. Kadir Albayrak’ın
belirttiğine göre “Hersek”, Almanca “Herzog” kelimesinden türemiştir (Albayrak
2004: 6).
VII. yüzyılın başında meydana gelen Türk ve Slav kavimlerinin (Avarlar ve
Slovenler)
istilası, Roma medeniyetinin son kırıntılarını da ortadan kaldırarak,
Bosna ile Hersek’in sahil bölgelerine şimdiki etnografik şeklini vermiş ve bu bölge o
vakit “Hum” ismini almıştı (Albayrak 2004: 177). Bu istila sonrası Türk kabilesi
Avarlar, Bosna Hersek’te yaklaşık iki yüzyıl hüküm sürmüşlerdir (Bojić 2001: 20).
Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde Bosna ve Hersek, iki ayrı sancaktı. Bosna,
beylerbeylik olduktan sonra ise Hersek Sancağı, Bosna beylerbeyliğine bağlanmıştı.
Devletin resmi adının Bosna Hersek olması, bilerek veya bilmeyerek sıkça yanlış
anlaşılmalara ve sanki iki devletin veya iki milletin birleşmesiyle oluşan bir devlet
olduğu izleniminin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hâlbuki Bosna Hersek, tarihte
hiçbir zaman iki ayrı devlet veya iki ayrı milletten dolayı bu adı almamıştır. Tam
tersine Bosna Hersek, gerek devlet gerekse millet olarak aynı köklere sahip olan bir
halktan
oluşmaktadır.
1878
yılında
yapılan
Berlin
Kongresi’nde,
Bosna,
Osmanlılardan alınarak, Avusturya-Macaristan krallığına bağlanmıştır. Aynı
kongrenin neticesi olarak Avusturya-Macaristan krallığının siyasi dayatmasıyla
ülkenin topraklarından bir kısmı alınarak Sırbistan’a verilmiş ve ülkenin elinde kalan
topraklara Bosna Hersek adı verilmiştir. O tarihten itibaren devlet, önce krallık ve
daha sonra da Sosyalist Yugoslavya yönetimi altında bugünkü ismi ve sınırlarıyla
varlığını korumuştur.
Bosna Hersek, Balkan yarımadasının kuzeybatı köşesinde yer almasından dolayı,
eskiden beri, güneydoğudan gelip batıya giden veya kuzeyden gelip güneye inen
muhtelif kavimlerin geçtikleri bir güzergâh olmuştur. Bosna Hersek, Romalılardan
46
önce Hint-Avrupa kökenli olan İlirya kabilelerinin egemenliği altında bulunuyordu
(Kresmarik 1993: 729). MS I. yüzyıldan itibaren ise, Roma İmparatorluğu’nun
hâkimiyeti altına girmiştir. Tarihi süreç içerisinde Bosna’nın jeopolitik ve kültürel
kaderi, Roma İmparatorluğu’nun bölünmesiyle belirlenmiştir. Roma İmparatoru
Theodosius 395’te imparatorluğunu oğulları arasıda Doğu ve Batı olmak üzere ikiye
bölmüştür (Imamović 1998b: 23). Theodosius’un Doğu ve Batı imparatorluğunun
sınırı, günümüzde Bosna ile Sırbistan arasında da sınır olan Drina nehri olarak
belirlenmiştir. Bosna, böylelikle sadece iki farklı siyasi bölge arasında değil, aynı
zamanda yavaşça şekillenmeye başlayan Roma Katolik ve Yunan Ortodoks iki farklı
medeniyeti arasında da sınır bölgesi olmuştur (Imamović 1998: 23). Böylece Bosna,
istemeyerek de olsa bu iki medeniyetin siyasi, dini ve kültürel etkisine ve
çekişmelerine sahne olmuştur. Drina nehri, ortaçağın erken döneminden itibaren
Roma ile Bizans, daha sonra Sırbistan ile Macar-Hırvat krallığı ve günümüzde ise
Bosna ile Sırbistan arasında sınır vazifesi görmeyi sürdürmektedir (Bojić 2001: 19;
Imamović 1998b: 23).
Bosna Hersek, doğal zenginlikleriyle meşhur bir ülkedir. Yeşil alanların, tabii
kaynakların ve doğa güzelliklerin çokluğu nedeniyle tarih boyunca değişik
milletlerin ilgisini çekmiş ve pek çok kez işgale maruz kalmıştır. Nitekim coğrafi
konumu ve doğal güzellikleri nedeniyle, İlirler, Keltler, Gotlar, Avarlar, Slavlar,
Bizanslılar, Bulgarlar, Makedonlar, Hırvat ve Sırplar, Macarlar, Osmanlılar,
Avusturyalılar, Almanlar ve İtalyanlar, Bosna için savaşmışlardır (Bojić 2001: 19).
Sırp ve Hırvatlar halen Bosna’yı kendi topraklarına katmak için çalışmaktadırlar.
Bosna Hersek, ifade ettiğimiz üzere birçok milletin mücadelesine sahne olmasının
yanı sıra, aynı zamanda eski pagan inanç ve gelenekler ile Hıristiyanlık, Bogomilizm
ve İslam gibi dinlerin mücadelesine de sahne olmuştur. İslam ve Bogomilizm’den
önce Bosna Hersek’e Hıristiyanlık intikal etmiştir. Bu nedenle öncelikle Bosna
Hersek’in Hıristiyanlıkla tanışmasını ele almak istiyoruz.
2.1.2. Bosna Hersek’in Hıristiyanlıkla Tanışması
Hıristiyanlık, Bosna topraklarına, Slav vaizler ve komşu ülke Dalmaçya vasıtasıyla
olmak üzere iki yoldan gelmiş olmalıdır. Arkeolojik kazılar sonucunda bulunan bazı
47
tarihi kalıntılara göre, ikinci yolun daha muhtemel göründüğü ifade edilmektedir.
Çünkü kazılarda, bölgede VIII ile XII yüzyıl arasındaki döneme ait Dalmaçya
mimarisine ait bazı unsurlara rastlanmıştır (Jalimam 1999: 9).
Roma İmparatorluğu, MS IX. yüzyılda İlirler’in son genel ayaklanmasını bastırdıktan
sonra, bu bölgelerde hâkimiyeti sağlamak ve isyanları önlemek amacıyla bir dizi
önlemler almıştır. Romalı askerlerin daimi olarak bulunduğu kışlalar inşa edilmiş,
olası bir isyan anında olay yerine daha hızlı ulaşmak amacıyla yeni yollar yapılmış,
Bosna Hersek de ikiye bölünerek bir kısmı Dalmaçya’ya bir kısmı da Panonya’ya
bağlanmıştır. O dönemde günümüzdeki Bosna Hersek topraklarının büyük bir kısmı
Dalmaçya’ya, kuzeydeki küçük kısmı ise Panonya’ya bağlıydı. İmamović’e göre,
Roma’ya bağlı bir taşra hükmünde olan Dalmaçya’ya bağlı Bosna Hersek halkı,
Hıristiyanlıkla erken dönemlerde tanışmıştır. Bu bölgelerde Hıristiyanlığı tebliğ
etmeye çalışanlar arasında, temel kaynaklara göre, Hıristiyanlığın mimarı olarak
kabul edilen Pavlus (Gündüz 2001) ve onun yakın arkadaşı ve dostu olan Titus da
yer almaktadır. Ayrıca İmamović, MS I. yüzyılda Sremska Mitrovica (Sirmium),
Osiyek (Murseum) ve güneyde, günümüzdeki Bosna Hersek topraklarının dışında
kalan topraklarda ilk yüzyıllarda piskoposlukların kurulduğunu ifade etmektedir
(Imamović 1998b: 36).
Kilise kaynaklarına bakıldığında İmamović’in verdiği bilgilerin çelişkili olduğu
görülecektir. Şöyle ki “temel kaynaklara göre” ifadesinden hangi kaynakların
kastedildiğini anlamak mümkün değildir. Şayet temel kaynaktan kasıt Yeni Ahit ise,
Yeni Ahit’te böyle bir bilgi yoktur. Yeni Ahit’te sadece Titus’un Dalmaçya’ya
gittiğinden söz edilir, Pavlus ve Luka’nın buraya gittiğinden ise bahsedilmez. Ayrıca
Yeni Ahit’te Titus’un Dalmaçya’ya gidişinden bahsedilip oradaki faaliyetleri
hakkında hiç bir bilginin verilmemesi ise dikkate değerdir.4
Hıristiyanlık konusunda bilgi veren günümüzdeki kaynaklarda İmamomić’in
iddialarını destekleyecek bir bilgi bulunmamaktadır. Örneğin konuyla ilgili
Türkiye’de yapılmış ilk çalışma olma özelliği taşıyan Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı
adlı çalışmada Şinasi Gündüz, Pavlus’un yapmış olduğu misyoner yolculuklar
4
Pavlus’un Timoteus’a ikinci mektubu 4: 10’daki ifadesi şöyledir: “Çünkü Dimas, bu dünyayı
sevdiği için beni terk edip Selanik’e gitti. Kiriskis Galatya’ya, Titus Dalmaçya’ya gitti”.
48
hakkında detaylı bir şekilde bilgi vermektedir (Gündüz 2001: 59-73). O, bu eserinde
Pavlus ve Luka’nın Dalmaçya’ya gittiğinden söz etmemektedir.5
Hıristiyanlığın Bosna Hersek topraklarına ne zaman geldiği noktasında kilise
kaynaklarında kesin bir tarih verilmemekle birlikte Roma İmparatorluğu döneminde
geldiği ve MS I. yüzyılda ile IV. yüzyıl arasındaki dönemde varlığını
sağlamlaştırmaya çalıştığından söz edilmektedir.6
Dalmaçya ve Panonya’yı birbirine bağlayan ana yol, Bosna toprakları üzerinden
geçtiği için, Hıristiyanlık Bosna’ya oldukça erken dönemlerde gelmiş olsa gerektir.
Bosna ve Hıristiyanlık ilişkisi hakkında bilgi veren ilk literal kaynak, MS IV.
yüzyılda Bosna’nın kuzey batısında yer alan Sridona şehrinde doğan Aziz Yeronim’e
aittir. Kendi bibliyografyasında Yeronim, Hıristiyan bir ailede dünyaya geldiğini ve
o bölgede Hıristiyan şehirlerin bulunduğunu ifade etmektedir. Ayrıca o, MS 374
yılında bölgedeki diakona mektup yazdığını ifade etmekte, bir başka mektubunda ise
rahip olan Lupicina adlı bir şahıstan bahsetmektedir (Imamovič 1998: 35-36).
Bunlar, bölgedeki Hıristiyan varlığına işaret eden hususlardır.
Bosna kurumsal kilisesi hakkında ilk güvenilir bilgiler, MS VI. yüzyıla aittir. MS
530–533 yılları arasında toplanan sinoda, birçok piskoposla birlikte Bosteon (Bosna)
piskoposluğunu temsil eden piskopos Andriya da katılmıştır.7 Bosteon piskoposluğu,
adını, Bistue8 şehrinden almıştır.
Piskopos Andriya, sinodda, piskoposluğunun
büyüklüğü nedeniyle bölgeyi verimli yönetemediği şikâyetinde bulunmuş ve kendi
piskoposluğunun küçültülüp bir tane daha kurulmasını talep etmiştir (Imamovič
1998: 36). Bu nedenle her ne kadar yazılı kaynaklarda ifade edilmemişse de, Bosna
Hersek topraklarının büyüklüğü göz önüne alındığında, bu bölgede başka
piskoposlukların da bulunduğu ihtimal dâhilindedir. MS VI. yüzyılın sonuna doğru
Duvno’da bir piskoposluğun kurulduğu bilinmektedir. Ancak IV. yüzyılda Bosna
Hersek topraklarını istila eden Avarlar, bütün kiliseleri yıkmışlardı. VI. yüzyılın sonu
VII. yüzyılın başında ise Slavlar bu bölgeleri işgal etmeye başlamışlardı (Hadžijahić
5
6
7
8
Pavlus’un yaptığı misyon yolculukları ve bu yolculuklarındaki misyonerlik faaliyetleri hakkında
daha fazla bilgi için bkz. Turan 2006: 91–126.
http://www.hic.hr/books/raspeta/003vrhbos.htm
http://www.hic.hr/books/raspeta/003vrhbos.htm
Günümüzde Bosna’daki Vitez veya Varvara civarında yer alan bölge.
49
2004: 10). Bölgedeki piskoposluklar bu dönemde ortadan kaldırılmış olabilir.
Nitekim 925’te ve 928’de Split’te toplanan konsillerde Bosna piskoposluklarından
bahsedilmemesi Bosna’da bu dönemde her hangi bir piskoposluğun bulunmadığını
göstermektedir (Jalimam 1999: 55).
Sırplar, günümüzde güneybatı Sırbistan’ı oluşturan ve orta çağda “Raşka” adını alan
bölgeyi yurt edinmiş ve zamanla sınırlarını Karadağ ile Hersek bölgesine doğru
genişletmişlerdir. Hırvatlar ise, Drina vadisinin doğu şeridi hariç, Bosna’nın
neredeyse tümünü içine alacak şekilde bugünkü Hırvatistan’a kabaca denk düşen
bölgeleri yurt edinmişlerdi (Malcolm 1999: 39). VII. ve VIII. yüzyılda Slavların
etkisiyle Hıristiyanlık Bosna’nın iç taraflarına doğru yayılmaya başlamıştır. Bunun
sonucunda Bosna’da yeniden Split Başpiskoposluğu’na bağlı piskoposluklar
kurulmuştur.
Bosna Hersek’teki Hıristiyanlık hakkında literal kaynaklardan ziyade arkeolojik
kalıntılar bize daha çok bilgi sunmaktadır. Geçen yüzyılın sonuna doğru Stolac
şehrinin Vidoştak kasabasında erken Hıristiyan döneme ait olduğu tespit edilen
masasıyla birlikte bir ibadet yeri (oratori) bulunmuştur. Benzer kalıntılara
Vitina’daki Boras ve Bileça’daki Panik kasabalarında da rastlanmıştır. Arkeolojik
kazılar sonucunda gün yüzüne çıkartılan kalıntıların MS IV. yüzyıla ait olduğu tespit
edilmişti. Bunun yanında MS V. ile MS VII. yüzyıllara tarihlenen Slavlara ait
bazilikalara da rastlanmıştır. Bihaç’taki Golubiç ve Vrtoçe, Blagay, Çarakovo,
Turbe, Oborci, Zenic, Kakanj, bu bazilikalara örnek olarak verilebilir (Imamovič
1998: 36-37).
Erken Hıristiyanlığa ait bazilikalar arasında bir mukayese yapıldığında komşu ve
diğer ülkelere nazaran, Bosna’daki bazilikaların kendine özgü bir takım
özelliklerinin olduğu görülür. Çoğunun ebatları küçük olup yan kısımlar, bölmelere
ayrıldığı için ibadet yeri oldukça dar kalmıştır. Bu bazilikaların inşaatında daha önce
inşaatlarda kullanılan malzemeler hatta mezar taşları bile kullanılmış ve çoğunlukla
Roma yıkıntıları üzerinde bina edilmişlerdir (Basler 1984: 352-361). Birçoğunun
planı aynıdır. Antik mimarinin etkisi büyük oranda kendini göstermektedir
(Imamovič 1998: 37).
50
VII. yüzyıla kadar geriye giden erken bir dönemde Bizans hükümdarları, o tarihte
hala Bizans yönetimi altında bulunan Dalmaçya’nın bazı kıyı kasabalarında yaşayan
Latin rahipleri kullanarak, Hırvatları Hıristiyanlaştırma girişiminde bulunmuştu.
Hırvatlar ancak IX. yüzyıla gelindiğinde Hıristiyanlığa geçtiler. Bosna’nın daha ücra
ve ulaşılması zor kesimlerinde yaşayanlarsa IX. yüzyıl sonları veya X. yüzyıl
başlarında muhtemelen kıyı kesimlerinden başlayarak Hıristiyanlığa geçmeye
başlamıştır (Malcolm 1999: 39).
Slavların istilasıyla hayatta kalan yerli halkın yeni duruma alışması ve eski dinsel
hayatın tekrar yaşanmaya başlaması için belli bir zaman geçmesi gerekiyordu. Ortaya
çıkan bu durumda bağlantı kopukluğu nedeniyle Bosna, orta çağın başında dış
dünyaya kapanmış ve orta çağın geç dönemine kadar devam edecek kültürel, dinsel
ve siyasal gelenekler muhafaza edilmiştir. Bu yüzden bölgedeki Slavlar, komşu
ülkelerde yaşandığı üzere yabancı misyonerlerden değil, oranın yerli halkından
etkilendikleri için Hıristiyanlığı kabul etmişti (Imamovič 1998: 37). Yerli halk
onlara, kendilerinin benimsedikleri Hıristiyan geleneğe dayalı öğretiyi aktarmıştır.
Yukarıda belirttiğimiz üzere o dönemde Bosna dış dünyaya kapalı olduğundan
Hıristiyanlıktaki yeni anlayışlara dair bir şey aktarmaları söz konusu değildi. MS XI
ve XII. yüzyıllarda Bosna’nın dış dünyaya açıldığı dönemde bu geleneksel öğreti,
resmi kilise için arkaikliğinden ötürü terkedilmiştir. Çünkü bu öğreti resmi kilisenin
öğretisiyle çelişiyordu. Nitekim kilise kaynaklarından edinilen bilgilere göre bu
dönemdeki Hıristiyanlık, Hıristiyanlık çizgisinden ziyade Paganizm çizgisine daha
yakındı.9
Batı Balkanların siyasi tarihi, VII. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar birbirini izleyen
fetihler ve sürekli değişen ittifaklar nedeniyle karışıklıklarla doludur. Balkanlardaki
en eski yerleşik güç olan Roma İmparatorluğu ve daha sonra Bizans
İmparatorluğu’nun bu topraklar üzerinde doğrudan denetimi çok az olmuştur.
Nitekim Bizans, Karadağ Prensi olan Vojislav’ın ayaklanması bastırmak için Bosna
hükümdarına para ödemek zorunda kalmıştı. Bu durum, Bizans’ın hâkimiyetinin
yüzeysel olduğunu göstermektedir (Imamović 1998a: 23).
9
http://www.hic.hr/books/raspeta/003vrhbos.htm
51
Siyasi alanda güçlü bir iktidarın olmamasından doğan istikrarsızlık, paralel olarak
dini alana da yansımıştır. Putperest Slav halkı, güneyden Katolikler doğudan
Ortodokslar tarafından Hıristiyanlaştırılmaya çalışıldıysa da, daha sonra ifade
edeceğimiz üzere, Bogomilizm’in bu topraklara kökler salması Hıristiyanlaştırmanın
pek başarılı olmadığı sonucuna götürmektedir. Sosyal ve ekonomik problemler, eski
pagan inanç ve gelenekler, Roma ve Bizans’ın siyasi çekişmeleri, Katolik ve
Ortodoks Kiliselerinin çekişmeleri ve üstünlük sağlama çabaları gibi bazı etkenler,
bu başarısızlığın sebepleri arasında sayılabilir. Bunun yanı sıra halkın Latince ve
Yunanca bilmemesi, dini öğretilerde ve liturjide Slav dilinin kullanımının Papalık
tarafından yasaklaması (Glušac 1992: 53), pagan Slav’ların ortaçağın geç
dönemlerine kadar Hıristiyanlığı benimsememelerinin diğer önemli sebepleridir.
Liturjide
ve
doktrinlerde
Slavcanın
kullanılmaya
başlanması,
Slavların
Hıristiyanlaşmasını hızlandırdı. Ancak bazı Latin papazların şikâyeti üzerine Papa X.
İvan, 924’te Kral Tomislav ve prens Mihail’e Split başpiskoposunun bu duruma göz
yummasını kınayan bir mektup göndererek barbar olarak nitelendirdiği bu dilin
yasaklanmasını istemiştir (Jalimam 1999: 59). Bunun sonucunda 925’te Split’te
yerel bir konsil toplanmış ve barbar olarak nitelendirilen Slav dilinin liturjide
kullanılması yasaklanmıştır (Šanjek 1975: 38).
Yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı Slavların Hıristiyanlaşması uzun zaman
almış ve heretik akımlar daha rahat faaliyet yürütme imkânı bulmuştur. Slavların
Hıristiyanlaşmasının uzun zaman almasının yanı sıra bölgede Bogomillerin gelişine
dek Hıristiyanlığı benimsememiş bazı Slavların olması bile imkân dâhilindedir.
Bosna’nın güneyinde kalan Hersek olarak isimlendirilen bölgede Prens Vladimir
(960–1015) döneminde Split başpiskoposluğuna bağlı bir piskoposluk varken Bosna
topraklarında herhangi bir piskoposluk yoktu. Bosna piskoposluğu hakkındaki ilk
bilgilerimiz XI ve XII. yüzyıllarla aittir. Kilise kaynaklarında 1089 ve 1195
yıllarında Bosna piskoposunun Dubrovnik başpiskoposundan icazet almaya
gittiğinden söz edilir (Jalimam 1996: 40). Ayrıca, Bosna Ban’ı olan Kulin’in isteği
doğrultusunda
Papa’nın
emriyle
1184’te
Bosna
Piskoposluğu,
Split
başpiskoposluğundan alınarak Dubrovnik başpiskoposluğuna bağlanmıştır (Mandić
1962: 163). Bogomilizm’in ortaya çıktığı andan kısa bir zaman sonra Piskoposluğun
52
var olduğu bu bölgede hızla yayılması, Slavların Hıristiyanlığı nominal düzeyde
kabul ettiğinin bir göstergesi olsa gerektir. Ayrıca Bosna Hersek’teki gerek Katolik
gerekse Ortodoks kilisesinin hiç bir zaman bağımsız olmadıklarını da vurgulamamız
gerekir. Katolik kilisesi daima Hırvatistan’a, Ortodoks kilisesi ise Sırbistan’a
bağlıydı (Jalimam 1999: 57).
Gerek Katolik gerekse Ortodoks kilisesi, asırlarca Bosna Hersek’te Hıristiyanlığı
yaymaya çalışmıştır. Ancak orta çağ boyunca sadece halk ve soylular arasında değil
aynı zamanda papazlar, hükümdarlar ve piskoposlar arasında bile Hıristiyanlık
konusunda bilgisizlik söz konusuydu (Mandić 1962: 514). Nitekim 1203’te Papa III.
İnnocent’in temsilcisi olarak Bosna’da bulunan İvan Casamaris, Papa’ya sunduğu
raporda, bu bölgede üç dört piskoposluğun daha kurulması ve daha ziyade Latince
bilen piskoposların başa getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Imamović 1998a: 28).
Katolik Kilisesinin bu dönemdeki piskoposunun, Bogomil Kilisesinin başında
bulunan Radoje’nin kardeşi Radogot olduğu ifade edilir
(Mandić 1962: 185).
1229’da ise Bosna Hersek piskoposluğuna Dubrovnik başpiskoposu olan Aringerij’e
atanmıştır. Bu şahsın Bogomiller tarafından Hiža (Hija) diye isimlendirilen bir evde
yaşadığı ve açık bir şekilde Bogomillerin tarafını tuttuğu bilinmektedir (Mandić
1962: 186). Aringerij’in Bogomilleri savunduğu haberini alan Papa XI. Grgur
1232’de Macar başpiskoposu Ugrin, Zagreb piskoposu Stjepan’e ve kendi temsilcisi
olan Jakov de Pecorari’a birer mektup göndermiş ve bu haberi detaylı bir şekilde
araştırmalarını istemiştir (Kovačević 1971: 7; Rački 2003: 75). Jakov, Papa’ya
gönderdiği raporda, Bosna Katolik Piskoposu olan Radogot’ın, Bogomiller ile
Hıristiyanlar arasındaki teolojik farklığı bilmediği için Bogomilleri övdüğünü dile
getirmiştir (Imamović 1998a: 40; Mandić 1962: 186). Raporu inceleyen Papa XI.
Grgur, 1233’te tekrar bir mektup göndererek Bosna piskoposunun görevden
alınmasını ve onun yerine daha iyi eğitimli üç ya da dört piskoposun atanmasını
emretmiştir. Bunun üzerine Bosna Piskoposu görevinden alınmış ancak onun yerine
üç dört piskopos değil de Dominik tarikatına10 bağlı bir Alman olan Johannes
Teutonicus (İvan Nijemac), Bosna piskoposluğuna atanmıştır (Rački 2003: 75).
10
“Frer Vaizler” ya da İngiltere’de olduğu gibi “Siyah Frerler” olarak da bilinen bir Hıristiyan
tarikat. 1216’da Aziz Dominik (1170–1221) tarafından kurulmuştur. Vaizler tarikatı olarak
53
Dominik Mandić’e göre Hıristiyanlığın Bosna Hersek’te yüzeysel kalmasının sebebi,
Hıristiyanlığın zorla değil de bireylerin ve onların ailelerin tercihi doğrultusunda yani
barışçıl yoldan yayılma isteğinin karşılık bulmaması ve ayrıca Bosna’nın dağlık
olmasıdır. Ayrıca ona göre bir diğer sebep ise yakın zamanda yapılan çalışmalara
göre Slavların özelikle Hırvatların İran kökenli olmaları ve Hırvatların kültüründe
Zerdüştlüğün izlerinin Hıristiyanlığın izlerinden daha ağır basmasıdır (Mandić 1962:
513).
Mandić, Hıristiyanlığın barışçıl yönden yayıldığını ifade etse de
Hıristiyanlığın nasıl ve hangi yollarla yayıldığı bilinmektedir. Biz sadece Haclı
seferlerinin Bosna’yı da etkilediğini ifade etmekle yetineceğiz. Zaten haçlı
seferlerinin Bosna’yı etkilediğini kendisi de kabul etmektedir (Mandić 1962: 188).
Görüldüğü üzere Hıristiyanlık, Bosna Hersek topraklarına Roma döneminde
gelmesine rağmen, ifade etmeye çalıştığımız sebeplerden dolayı nominal düzeyde
kalmış, bu da Bogomilizm’in daha da yayılmasına olanak sağlamıştır. Bosna’nın
Hıristiyanlıkla tanışmasını bu şekilde ana hatlarıyla ortaya koyduktan sonra şimdi de
Bogomilizm’in Bosna’da ortaya çıkış sürecini incelemeye çalışacağız.
2.2. Bosna Bogomilleri ve Bogomil Kilisesi
2.2.1. Bogomilizm’in Bosna’da Ortaya Çıkışı
Birinci bölümde ifade ettiğimiz üzere taraftarlarına Bogomiller, Katharlar,
Patarenler, Maniheyler, Babunlar, Pavlikanlar, Albigenler ve Bugri gibi adlar verilen
Bogomilizm ve Bosna Kilisesi, gerek doğu (Ortodoks) kilisesi gerekse batı (Katolik)
kilisesi tarafından heretik kabul edilmiştir. Yukarıda saydığımız bu isimler, kilise,
papalar, piskoposlar, papazlar, çarlar, boylar, banlar tarafından da Bogomilleri ifade
etmek için kullanılmıştır. Yani bu isimler grubun dışındakiler ve muhalifler
tarafından Bogomillere verilen isimlerdir. Oysa onlar kendilerini Hıristiyanlar veya
gerçek Hıristiyanlar olarak nitelendirilmişlerdir (Rački 2003: 35).
Bogomilizm ve Bosna Kilisesi, XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılda bir asırdan fazla
zamandır aydınlar, araştırmacılar ve uzmanlar tarafından gittikçe artan ilgi duyulan
adlandırılır. Dilenciliği ve yoksulluğu yalnızca bireysel bir uygulama olarak değil, bir cemaat
yaşantısı halinde yaşamayı temel prensip olarak kabul eden bu tarikat Avrupa’da hızlı yayılmıştır.
Dominik Tarikatı mensupları kendilerini vaaz ve dinsel çalışmaya adarlardı. Ortaçağda papalar
bunları haçlı ordularına vaaz etme işinde ve engizisyon mahkemelerinde çalıştırdı (Gündüz 1998:
100).
54
bir mesele olmuştur. Bu bağlamda Bogomilizm öğretisinin hiyerarşisi, yapısı ve
ortaçağ’da Bosna’daki yeri ve önemi hakkında çok sayıda akademik ve akademik
olmayan çalışma yapılmıştır. Bosna’nın doğu ve batı Avrupa arasında bir sınır
bölgesi olması, yani stratejik öneminden dolayı bu çalışmalarda Bogomilizm ve
Bosna Kilisesi’nin öğretisi ile ilgili birçok nesnel olmayan tezin ileri sürüldüğünü
görürüz. Bu nesnel olmayan anlatılar, aktüel tartışmalarda dile getirilmek suretiyle
Bogomilizm’in temel değerleri ellerinden zorla alınmaya çalışılmıştır. Bu uygulama
XXI. asırda hala devam etmektedir. Nitekim Vaso Glušac, Türkler Bosna’yı 1463’te
fethetmeden önce Bosna’da Ortodoks ve Katolik inancından başka bir inancın
bulunmadığı tezini ileri sürerek Bogomillerin varlığını inkâr etmiştir (Glušac 1992:
9-17).
Doğu ve batı kiliselerinin XII. yüzyıla ait vesikalarında Bosna’dan bir heretikler
ülkesi olarak söz edilmektedir. Heretik olarak sayılan bu öğreti, o tarihten itibaren
ortaçağ Bosna devletinin çöküşüne, yani Osmanlıların Bosna’yı fethetmesine (1463)
kadar, bu ülkede yaklaşık üç asır varlığını devam ettirmiştir. Bu, Bogomilizm’in
Bosna topraklarında çok kısa bir süre varlığını sürdürdüğü anlamına gelmez.
Bogomilizm’in 1199’dan önce de Bosna’da var olduğu bilinmektedir. Sadece
kronolojik olarak bilgi veren ilk yazılı ve resmi kaynak bu tarihe dayanmaktadır.
Duka11 Prensi12
Vukan, bir mektup yazarak 22 Şubat 1199 ile 21 Şubat 1200
tarihleri arasında Bosna Ban’ı olarak görev yapan Kulin’i Papa III. İnnocent’e
şikâyet etmiştir. Vukan’ın mektubunda Kulin’in ailesinin ve 10.000’den fazla
vatandaşın Bogomilliğe geçtiği dile getirilmiştir (Babić
1963: 70). Bu tarih,
Bogomilizm’in ortaya çıktığı veya kurulduğu tarih değildir. Zira bir inancın ortaya
çıkışından itibaren bir başka inancı ve bir başka devleti tehdit edecek güce ulaşması
için uzun zamana ihtiyacın olduğu gerçeğinden hareketle, Bogomilizm’in zikredilen
tarihten çok daha önce Bosna topraklarına gelmiş olduğu düşünülebilir. Nitekim
bugünkü Bosna Hersek sınırlarının güneybatısında yer alan ve ülkeye yaklaşık 40 km
uzaklıkta bulunan Split ve Trogir şehirlerinde 1199 tarihinden birkaç on yıl önce bu
11
12
Duka, bugünkü Karadağ topraklarının bir kısmını kapsıyordu. Tarih kaynaklarda, bazen Duka
(Duklja) bazen ise Zeta olarak geçmektedir. Biz de kullanım farklılıklarına dikkat ederek
tezimizde bazen “Duka” bazen “Zeta” kelimesini kullandık.
Sırpça ve Hırvatça’da “Knez” şeklinde yazılan terim Bulgarca’da “Knyaz” olarak ifade edilir ve
prens anlamına gelir (Đinđić 1997: 800).
55
harekete mensup insanların yaşadığı bilinmektedir.13 Bogomilizm, muhtemelen
Bosna’ya bu topraklardan sıçramıştır. Papaya giden söz konusu şikâyet mektubu,
Bogomilliğin bu dönemde Hıristiyanlığı ve rejimi tehdit edecek bir safhaya ulaştığını
göstermektedir. Elbette bu şikâyetin siyasi bir yönü de bulunabilir ancak temel neden
dinseldir.
Diğer taraftan Duboçani Köyü’nde yaşayan son Bogomil Helež (Helej) ailesinin
XIX. yüzyılın ikinci yarısında İslam’a geçtiğini (Hamzaoğlu 2000: 452) göz önüne
aldığımızda, Bogomilizm’in fetihten dört yüzyıl sonraya kadar varlığını devam
ettirdiğini görürüz. Yani Bogomilizm, X. yüzyılda ortaya çıkışından son Bogomil
ailesinin Müslüman oluşuna kadar oldukça uzun sayılabilecek bir zaman diliminde
Bosna’da varlığını sürdürmüştür.
Stefan Nemanya (1185–95), İzak II. Angel’le yaptığı savaştan önce ülkesinde
Bogomilizm’in yayıldığı haberini almıştı. Nemanya, bunun akabinde başpiskopos
Eutimiy’i ve diğer kilise üst yöneticilerini çağırarak kendisinin başkanlık ettiği bir
konsil toplamıştır. Bu konsilden Bogomillerin dini liderinin dilinin kesilmesi,
heretiklerin önde gelenlerinin kitaplarla birlikte ateşe atılması, Hıristiyanlara
dağıtılmak üzere mallarına el konulması ve taraftarlarının sürgün edilmesi şeklinde
bir karar çıkmıştır. Araştırmacı Rački’nin ifade ettiği üzere bu ağır cezalardan sonra
göre Bogomillerin en yakın ve en güvenilir bölge olan Bosna’ya kaçmaktan başka
çareleri yoktu.14 Manuel Komnen’in 1180’de ölümünden sonra Bosna, Bizans
hâkimiyetinden kurtulup Macar krallığına bağlılığı kabul etmişti.15 Ancak bu
bağlılığın şekli olmasından dolayı Bosna, yine bağımsız sayılırdı. Dolayısıyla
bağımsız olması nedeniyle bu ülkeye göç eden Bogomilleri kabul edip etmeme
anlamında bir serbestliğe sahipti. Kısaca Bogomiller için uygun ortam Bosna’da
mevcuttu. Nitekim dönem hakkında bilgi veren kaynaklar, Ban Kulin, Sırbistan’dan
kaçan Bogomillerin ülkesine sığınmalarına izin vermekle yetinmeyip ayrıca onları
13
14
15
1167 yılında Fransa’nın Toulouse şehri yakınlarındaki Saint Felix de Caraman’da yapılan bir
konsile Dalmaçya düalist kilisesini temsilen de bir temsilci katılmıştır. Dolayısıyla bu durum bu
heretik akımın bu topraklara daha önce ulaştığını göstermektedir (Šanjek 1975: 51).
Rački’nin verdiği bu bilgiler, Namanya’nın “Žitje sv. Simeona“ adlı biyografyasında yer
almaktadır. Nemanya’nın biyografyası oğlu Srtjepan tarafından 1227’de kaleme almıştır (Rački,
2003: 579).
Bosna, her ne kadar Macar krallığına bağılığı kabul ediyorsa da, Macar kralı Emerik’in Papaya
gönderdiği mektubundan Bosna’nın bağımsız olduğu öğreniyoruz (İmamović 1998a: 33–34).
56
desteklediğini ve onların gerçek Hıristiyanlar olduklarını kabul ettiğini ortaya
koymaktadır. Rački, Bogomiller’in Sırbistan’dan kaçarak Bosna’ya sığındıkları
görüşünü desteklemek için XII. yüzyılın sonuna ait yukarıda ifade ettiğimiz mektubu
delil olarak göstermiştir (Rački 2003: 63). Söz konusu mektupta, Karadağ Dük’ü
Vukan, Bosna Ban’ı olan Kulin’in yakın ailesinin ve 10.000’den fazla vatandaşının
Bogomilliğe geçtiğini dönemin Papasına şikâyet etmekteydi (Babić
1963: 70).
Ayrıca aynı mektupta Vukan’ın, Papa’ya hitaben “sizden onların öğretisini tasdik
ettiğinize dair sahte bir mektupla geri gelmişler” şeklindeki ifadeleri de yer
almaktadır (Jalimam 1997: 24).
Mandić’e göre Vukan’dan sonra Split Başpiskoposu olan Bernard (1196–1217) da
Bogomillerin Bosna’da yayılması konusunda Papa’ya şikâyette bulunmuş ve bu
heretiklere karşı Dalmaçya’da alınan tedbirleri kendisine aktarmıştır (Mandić 1962:
164). Araştırmacı Rački’ye göre, Papa III. İnnocent, Bogomillerin Bosna’daki
varlığından bu mektup sayesinde haberdar olmuştur (Rački 2003: 63). Oysa
mektubun devamındaki “sizden onların öğretisini tasdik ettiğinize dair sahte bir
mektupla geri gelmişler” ifadesi Vukan’ın mektubundan önce Papa’nın bir şekilde
Bogomillerin Bosna’daki varlığından haberdar olduğunu göstermektedir. Ayrıca aynı
mektuptan kaç kişi oldukları bilinmeyen Bogomil temsilcilerinin Papa’nın yanında
bulundukları, papa tarafından sorgulandıkları ve ellerine yazılı bir mektubun
verildiği anlaşılmaktadır. Bu temsilcilerin ne zaman ve kim tarafından Papa’ya
gönderildiği bugüne kadar tespit edilememiştir. Ancak incelediğimiz bazı
kaynakların kanaatine göre bu temsilcileri Ban Kulin’in göndermiş olması
muhtemeldir (Mandić 1962: 165; Rački 2003: 63).
Görüldüğü üzere Papa, Vukan’ın mektubundan önce Bogomillerin Bosna’daki
varlığından haberdardır. Dolayısıyla Rački’nin iddia ettiği üzere Papa’nın
Bosna’daki Bogomillerin varlığını ilk defa Vukan’ın mektubundan öğrenmiş olması,
bu mektubun içeriğiyle çelişmektedir.
Bu mektup, Bosna Bogomilleri hakkında bilgi içeren ilk yazılı kaynak olma
özelliğinin yanında Bogomillerin sayısı hakkında yaklaşık da olsa bir bilgi ortaya
koyması nedeniyle de ayrı bir önem taşımaktadır. Mektupta ifade edildiğine göre
57
Bosna Bogomillerinin sayısı 10.000’den fazladır ki bu sayı, yeni ortaya çıkan bir
akım için oldukça dikkate değer olsa gerektir.
Bu mektupta ifade edilen bazı hususlar, acaba Bosna’daki Bogomillerin hepsi
Sırbistan zulmünden mi kaçmıştır? Bosna’da Daha önce Bogomilizm’e mensup hiç
kimse yok muydu? İfade edilen 10.000 kişinin hepsi bu dönemde mi Bosna’ya
gelmiştir? Önceki bir dönemde Bogomilizm, başka yollarla Bosna’ya sızmış olamaz
mı? gibi bir takım soruların gündeme gelmesine neden olmaktadır. Bogomillerin
Sırbistan’dan sürgün ediliş tarihi ile Vukan’ın mektubunun tarihi kıyaslandığı zaman,
aralarında yaklaşık 10 sene gibi bir zaman diliminin geçtiği görülür. Ortaçağda
Sırbistan’dan 10.000 vatandaşın sürgün edebileceğini düşünmek ne kadar güç ise, ne
kadar iyi olursa olsun Bosna’ya yeni gelmiş bir inancın 10 yıl gibi kısa bir zamanda
taraftar sayısının 10.000’e ulaşabileceğini düşünmek de o denli güç olsa gerektir.
Bosna’nın hem Bizans hem de Bulgaristan’ın hâkimiyeti altında bulunduğu gerçeğini
göz önüne alırsak - ki gerek Bulgaristan’da gerekse Bizans’ta Bogomilizm’in
varlığının X. yüzyılın sonuna kadar geri gittiği bilinmektedir - Bogomilizm’in
Bosna’ya daha önce gelmiş olabileceği kanaatine ulaşabiliriz.
Eskiden beri ticaret kervanları sayesinde sadece değişik malların değiş tokuşu, yani
sadece maddi alış veriş değil manevi alış veriş de yapılıyordu. Adeta, dünya ile ve
diğer toplumlarla iletişimin tek yolu, ticaretti. Ticaret, insanlara, kendi bölgelerinde
olmayan veya daha önce hiç tanınmayan ürünlerle karşılaşma fırsatı sunmasının
yanında insanların misyoner olmasalar da tüccarların mensup olduğu din ile
tanışmalarına da vesile oluyordu. Nitekim tarihsel sürece baktığımızda dinler ve
inançların dünyanın çeşitli bölgelerine ilk olarak ticaret vasıtasıyla ulaştığını
görmekteyiz. Dolayısıyla tüccarların dinlerin yayılmasında öncü rolü üstlendiklerini
söyleyebiliriz.
Bosna ve komşu ülkelerin Bogomilizm ile tanışmasının bu şekilde olduğunu
düşünenler vardır. Örneğin Dominik tarikatına mensup olan Anselmo, 1260 ile 1270
yılları arasında kaleme aldığı Tractatus de Haereticis (Heretikler Kakkındaki
Tartışma) adlı kitapta Bogomilizm’in Bosna’ya ticaret vasıtasıyla geldiğini
savunmuştur (Jalimam 1998: 46). Bazı kaynaklar, Anselmo’nun Tractatus de
Haereticis adlı çalışmasını İtalya’nın Geneva şehrinde heretisizmi araştırırken
58
yazdığını, İtalya’da “Katharlar” olarak ifade edilen Bogomilleri iyi tanıdığını ve hatta
Dominik tarikatına katılmadan önce muhtemelen kendisinin de bir Bogomil
olduğunu iddia etmektedir (Mandić 1962: 77).
Anselmo, zikrettiğimiz çalışmasında ayrıca Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların
düalizmle İstanbul’da tanıştıklarını ülkelerine döndüklerinde ise heretisizmi yani
Bogomilliği insanlara anlatmaya başladıklarını ifade etmektedir. Daha sonra sayıları
artınca bu inanca mensup olanlar kendi kiliselerini kurmuşlardır (Jalimam 1996:
118).
Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların başka bir heretik akımla tanışıp tanışmadıkları
merak edilen hususlardan biridir. O dönemde İstanbul’da Bogomilizm’in yanı sıra
Pavlosçular (Paulikanlar)’ın da var olduğu bilinmektedir. Peki, bu tüccarlar
Pavlosçularla tanışmış olabilirler mi? Bu tüccarların İstanbul’a gelip gelmedikleri
bilinmemektedir. Öte yandan Pavlosçular da ilk olarak Bosna’da ortaya çıkmamıştır.
Bu çıkarımdan hareketle bu tüccarların sadece Bogomilizmle karşılaştıkları sonucuna
varabiliriz. Dolayısıyla Anselmo’nun verdiği bilgilerin doğruluğunu kabul edebiliriz.
Franjo Šanjek, ilk heretik toplulukların, dönemin önemli ticaret merkezleri olan Split
ve Trogir’de kurulduğundan söz etmekte, Bogomilizm’in ortaya çıktığı andan çok
kısa bir zaman sonra Bosna’da yayılmasının da şaşırtıcı olmağını vurgulamaktadır
(Šanjek 1975: 52). Šanjek, Anselmo’nun Tractatus de Haereticis adlı kitabındaki
görüşlerinden hareketle Bogomillerin Bosna’da ortaya çıkışı konusunda kendi tezini
geliştirmiştir. Yani Šanjek, Anselmo’nun ortaya koyduğu bilgilerden hareket ederek
Bogomilizm’in Bosna’da ortaya çıkış tarihini tespit etmeye çalışmıştır. Fransa’nın
Toulouse şehri yakınlarındaki Saint Felix de Caraman’da 1167 yılında Bogomil
kökenli düalistlerin toplandığı konsile Dalmaçya Kilisesi temsilcisinin de katıldığı
noktasından hareket eden ve tezini bu konsil üzerine inşa eden Šanjek, yaptığı
incelemelerden sonra Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların Bogomilizm ile 1147 ile 1167
yılları arasında İstanbul’da tanıştıkları kanaatine varmıştır. (Šanjek 1975: 52). Yani
Šanjek, Anselmo’nun ortaya koyduğu verileri, 1147 ile 1167 tarihleri arasına
sıkıştırmaya çalışmaktadır. Oysa bu kanaat, kanaatimizce tartışmaya açıktır. Çünkü
Bogomilizm’in ticaret yoluyla Bosna’ya ulaşması, mensuplarının sayısının kilise
kurulabilecek kadar artması ve bu kilisenin temsilcisinin yapılan konsile katılması
59
gibi gelişmelerin 20 sene gibi kısa sayılabilecek bir zaman içerisinde olması
imkânsız denebilecek kadar zor bir şey olsa gerek. Nitekim 1435 yılında Bazel’de
yapılan bir konsilde Dubrovnik kökenli kardinal İvan Stojković’in heretisizmin
Bosna’da yayılmasının 300 seneden fazla zaman aldığı açıklamasında bulunması bu
görüşümüzü destekler mahiyettedir. Nitekim kardinalin açıklamayı yaptığı 1435
yılından yayılışın süresi olan 300’ü çıkarttığımız zaman Bogomillerin Bosna’ya XII.
yüzyılın başlarında geldikleri sonucuna varırız.
Anselmo, Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların Bogomilizm’i İstanbul’a ne zaman
getirdikleri hakkında hiçbir bilgi vermediği gibi kiliselerini ne zaman kurdukları
hakkında da hiçbir şey söylemez (Jalimam 1996: 118). Bununla birlikte o,
Bogomilizm’in Bosna’ya geliş tarihinin Fransa’ya intikalinden önce olduğunu ifade
eder (Mandić 1962: 146). Fransa’ya Bogomilizm’in intikal ettiği tarihi göz önüne
aldığımız zaman Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların Bogomilizm’i İstanbul’dan
Bosna’ya XI. yüzyıl başında getirdiklerini söyleyebiliriz. Bogomilizm, İtalya’dan
Fransa’ya geçmiştir (Rački 2003: 36). Mandić bu teoriyi desteklemektedir. Mandić’e
göre Bogomilizm, İtalya’ya deniz yoluyla değil, karayoluyla, yani Dalmaçya
üzerinden ulaşmıştır (Mandić 1962: 147). Bu husus bizi Bogomilizm’in Bosna’nın da
bağlı olduğu Dalmaçya’ya X. yüzyılın sonunda veya en geç XI. yüzyılın başında
ulaştığı sonucuna götürmektedir.
Karadağ hükümdarı Vladimir (1016) hakkında yazılan XIV. yüzyıla ait Život svetog
Vladimira adlı biyografide onun heretikleri yok edip gerçek dini, yani Hıristiyanlığı
tesis ettiğinden söz edilir (Šanjek 1975: 66). Vladimir, günümüzdeki Hersek bölgesi
ile Dalmaçya’nın bir kısmını içine alan Karadağ hükümdarıydı. 990 yılında Bulgar
hükümdarı olan Samuil, Vladimir'in ülkesi olan Karadağ ve Bosna’yı işgal etmiştir.
Bundan sonra Bosna ve Karadağ aynı hükümdarlığın egemenliği altında bulunmuştur
(Mandić 1962: 148). Bu dönemde Bogomiller, Bulgar hükümdarları Radomir Roman
(1014–1015) ve İvan Vladislav’i (1015–1018) aileleriyle birlikte Bogomilliğe
çekmeye başarmışlar ve onların himayesi altında öğretilerini yaymışlardır (Rački
2003: 47).
Mandić’e göre Bosna Bogomilizm ile Bulgaristan, Karadağ ve Bosna’nın Bizans’ın
egemenliği altında bulunduğu 971–976 yılları arasında tanışmıştır. Çünkü bu
60
dönemde Bulgaristan, Karadağ ve Bosna, Bizans hükümdarlığı altında olduğu için
serbest dolaşım hakkı vardı. Ayrıca Karadağ ve Bosna’nın ilişkileri de dostaneydi.
Bosna ve Karadağ’ın Bulgaristan hâkimiyeti altında bulunduğu dönem olan 990 ile
1018 yılları arasında ise aynı durum söz konusu değildi. Çünkü bu dönemde
Bizans’la olan ilişkiler kopuk ve serbest dolaşım imkânı yoktu. (Mandić 1962: 152).
Euthymius de Peribleptos, 1030 ile 1040 yılları arasında yazdığı Confutatio et
Eversio adlı eserinde Bogomillerin Bizans’ın her şehrinde, her bölgesinde
yayıldıklarını, hatta öğretilerini daha kolay yaymak için imparatorluğu bölgelere
böldüklerini yani bir bakıma kendi piskoposluklarını oluşturduklarını belirtir
(Jalimam 1996: 122). Bosna 1040 yılına kadar Bizans İmparatorluğu’nun idaresi
altında bulunduğuna göre burada da Bogomillerin yaşaması ve bir piskoposluğun
bulunması muhtemeldir (İmamović 1998a: 30).
Euthymius Zigabenus da XII. yüzyılın başında yazmış olduğu Panoplia Dogmatika
adlı eserinde Euthymius de Peribleptos’un vermiş olduğu bilgilere benzer bilgiler
ortaya koymuş ve Bogomillerin Bizans İmparatorluğu’nun her yerine yayıldıklarını
ifade etmiştir (Rački 2003: 30; Šanjek 1975: 67). Ayrıca Ana Komnen’a babası
Aleksiye Komnen’e atfettiği 1130 yılında kaleme alınan Alexiadis adlı çalışmada
Bizans İmparatorluğu’ndan bahsederken Bogomillerin, babasının zamanında her
tarafa yayıldıklarını “Büyük Bogomil bulutu her yeri kapladı” ifadesiyle anlatmıştır
(Šanjek 1975: 67). Euthymius Zigabenus’un eserini yazmış olduğu dönemde Bosna,
Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında değildi. Ancak onun ortaya koyduğu
bilgiler sadece kendi dönemini değil daha önceki dönemi de kapsamaktadır. Diğer
taraftan Latince konuşan Avusturya Macaristan krallığında henüz XI. yüzyılın
başında Bogomillere rastlandığına göre, Slavca konuşan Bosna’da o dönemde
Bogomillerin olmadığını düşünmek imkânsız olsa gerektir (Mandić 1962: 153).
2.2.2. Bogomilizm’in Bosna’da Yayılması
Papa III. İnnocent’in Bosna’daki Bogomillerin varlığından Vukan’ın mektubundan
önce haberdar olduğunu ifade etmiştik. Görünen o ki Papa, Bosna Bogomillerinin
varlığını ciddi bir tehlike olarak görmemiştir. Papa III. İnnocent, Bosna
Bogomillerinin varlığından haberdar olup bu durumu ciddi bir tehdit olarak
61
görmemesine rağmen Karadağ hükümdarı olan Vukan’dan, Bogomillerin sayısının
artmasından ve Ban Kulin’in de Bogomilliğe geçişinden korkmuş olmalı ki 1200
yılında Macar kralı Emerik’e bir mektup göndermiştir (Strašević 1999: 29). Papa,
mektubunda şu ifadelere yer vermektedir:
Sadakatli kardeşimiz Split Başpiskoposu (Bernard), Split ve Trogir
şehirlerinden birçok Pataren’i (Bogomil) sınır dışı ettiğinizden haberdar
olduk. Mürüvvetli eş Bosna Ban’ı Kulin, sadece onların kötülüğüne
güvenli sığınak sunmakla yetinmemiş, aksine onların kötülüğüyle
kendini ve ülkesini tehlikeye atmak suretiyle, onları açıkça himaye
altına alarak Katolikler gibi ağırlamış hatta Katoliklerden daha ileri
giderek sarahaten Hıristiyanlar olarak adlandırmıştır. Binaenaleyh,
böyle bir hastalığın, yolun başındayken karşısına çıkılmadığı müddetçe
çevreyi kuşatacağı aşikârdır. Tanrı korusun! Bunların kötülüğünün
Macar Krallığı’na sıçramamasını temenni ediyor, (sizi) ikaz ediyor ve
şerefli krallığınızı Tanrı katında teşvik ediyoruz. İsa’ya ve
Hıristiyanlara yönelik yapılan bu denli büyük haksızlığın öcünü almak
için krallığın gücüne yakışan şekilde hazırlanmanızı istirham ediyoruz.
Ayrıca Ban Hükümdarlığı altındaki bütün inançsızları, mallarına
mülküne el koymak suretiyle sadece onun ülkesinden değil bütün
Macar Krallığı’ndan sürgün et. Hatta hakiki yola (yani
Hıristiyanlığa)gelmediği sürece bahis konusu olan Ban’ı affetme, ona
karşı devlet kanunlarını uygula ve onu cezalandır (Jalimam 1997: 24).
Bu mektuptan anlaşıldığı kadarıyla Papa III. İnnocent, daha önce 1022’de Orleans,
1119’de İstanbul ve 1185–95 yılları arasında Sırbistan’da Stefan Nemanya’nın
uyguladığı cezaların Bosna Ban’ı Kulin’e ve heretiklere yani Bogomillere
uygulanmasını istemektedir (Geresdorfer 1975: 137; Albayrak 2004: 109; Šanjek
1975: 51). Papa’nın heretiklere uygulanmasını istediği cezalar, Stefan Nemanya’nın
veya bir başka hükümdarın icadı değildir, onlar bu cezaları sadece uygulamıştır. Bu
cezalar, Nemanya’dan önce Papalık tarafından icat edilmişti. Nitekim 1157’de Roma
Konsili’nde kişinin heretik olduğunun tespit edilmesi durumunda bütün vatandaşlık
haklarından mahrum bırakılması ve mallarına el konulması karara bağlanmış ve bu
uygulamayı, 1199’da Papa III. İnnocent onaylamıştır. Ayrıca III. İnnocent, el
konulan malın üçte birinin heretiği yakalayana, üçte birinin ise cezalandıran
62
hükümdara verilmesini, kalan üçte birinin de heretiğin yakalandığı bölgenin
güçlenmesi için harcanmasına karar vermiştir (Rački 2003: 61).
Ortaçağda bu değişik yaptırım ve cezalar, sadece heretiklere değil aynı zamanda
şüphe altında olanlara ve heretikleri koruyanlara da uygulanmıştır. Şüphe altında
olanlar hakim (papaz) karşısına çıkarılırdı. Şayet bu kimse bir sene içerisinde
durumunu düzeltmez ise aforoz edilme, kiliseye girişin yasaklanması ve inananların
onunla arkadaşlık etmesinin yasaklanması gibi cezalardan biriyle karşı karşıya
kalabiliyordu. Heretikleri korumak da yüz kızartıcı suçlardan sayılırdı. Afaroz
edilme, mecliste veya herhangi bir devlet görevinde yer alamama, şahitlik
yapamama, vekâlet veya herhangi bir evrak verememe, bu kimselere uygulanan
cezalardandı. Papa III. İnnocent 1200 yılında heretikleri koruyanlara malının dörtte
birinden az olmayacak şekilde maddi ceza verilmesini de emretmiştir (Rački 2003:
62).
Papa III. İnnocent, Macar Kralı Emerik’e mektup göndererek Bosna Bogomilleri ve
hükümdar Kulin’in cezalandırılmasını istese de Kulin, kıvrak zekâsı sayesinde
kurtulmayı başarmıştır (Bojić 2001: 27). Kulin, kurtulmak için Emerik’e
Bogomillerin kendilerini gerçek Hıristiyan olarak kabul ettiklerini, kendilerini bu
şekilde tanıttıkları için de heretik olarak değil de Hıristiyan olarak kabul edilmeleri
gerektiğini ifade ederek Bogomilleri savunmuştur (Rački 2003: 64). Hatta o, sadece
Emerik’e değil, papa III. İnnocent’e karşı da kendini aynı şekilde savunmuştur.
Kulin, Bosna Piskoposluğunun bağlı olduğu Split Başpiskoposu olan Bernard ile
birlikte birkaç Bogomil’i papanın yanına göndererek Papa’dan Bogomillerin sahip
olduğu inançların araştırılması konusunda bir temsilci göndermesini rica etmiştir
(Šanjek 1975: 579. Bunun neticesinde papa, 1202 yılında Split Başpiskoposu
Bernard’a bir mektup yazarak, Johannis de Casamaris’i heretisizmin Bosna’daki
varlığını araştırmak üzere görevlendirdiğini belirtmiştir (Handžić 1940: 7). 1203 yılı
nisan ayında Johannis de Casamaris ve Dubrovnik diyakozu Marin birlikte Bosna’ya
gelmiştir (Šanjek 2005: 434). Dubrovnik Başpiskoposu Bernard ise gelmemiştir.
Muhtemelen Split Başpiskoposu olan Bernard, Bosna Piskoposluğu kendi
piskoposluğuna bağlı olmadığı ve başka bir piskoposluğun işlerine de karışmak
istemediği için Bosna’ya gitmemiş olabilir. Oysa Papa, onu özel olarak
63
görevlendirdiği için başka piskoposluğun işlerine karışmak gibi bir durum söz
konusu değildi. Daha önce kendisi Ban Kulin’i Bogomilizm konusunda papaya
şikâyet ettiği için muhtemelen korkmuş ve Bosna’ya gelmemiştir (Mandić 1962:
164-166).
Bununla birlikte Johannis de Casamaris ve Marin 1203 yılının sonlarında Ban Kulin
ile anlaşarak Bosna’nın kenarında bugünkü Zenika yakınlarında yer alan bir bölge
olan Bilino Polje’de Bosna Bogomillerinin dini liderleriyle bir toplantı yapmışlardır.
Bu toplantıya Johannis de Casamaris, Marin ve Ban Kulin’in yanı sıra Bosna
Bogomillerinin başpiskoposu (Djed16) olan Dragič, iki başyardımcısı Lubin ve
Dražeta ve diğer dini liderler Pribiš, Luben, Radoš ve Bladošt katılmıştır (Solovjev
1948: 202). Bilino Polje’de yapılan toplantıda Slav kaynaklarda “Abjuracija”17 diye
isimlendirilen bir anlaşma yapılmıştır. Bu yazılı anlaşmada yer alan bazı önemli
maddeler şunlardır;
-
Kendimizi bugüne kadar Bosna topraklarında ayrıcalıklı olarak Hıristiyan
adıyla adlandıran biz priorler18 Papa, Roma Kilisesi’nin temsilcisi Johannis
de Casamaris ve Bosna hükümdarı Ban Kulin’in huzurunda, Tanrı ve onun
azizlerinin önünde bundan sonra Roma Kilisesi’nin emir ve buyruklarına
hayatlarımız ve davranışlarımızda sadık kalacağımıza, Kilise’ye itaat
edeceğimize ve kuralları doğrultusunda yaşayacağımıza, bundan sonra
heretik olarak yaşamayacağımıza söz veriyoruz.
-
Öncelikle itham edildiğimiz itizali olmaktan vazgeçip Roma Kilisesi’ni
annemiz ve bütün Hıristiyan dünyanın başı olarak kabul ediyoruz.
-
Kardeşlerimizin manastırlarının bulunduğu bütün yörelerde ibadethaneler
bulunduracak ve kardeşlerimizle gece ve gündüz ilahiler söylemek için
açıkça/gizlenmeden toplanacağız.
16
17
18
Bosna Kilisesinin hiyerarşik yapısı içerisinde en üst konumunda olan kişiye “Djed (Dyed)” adı
verilmekteydi. Yani Bosna Kilisesi’nin ve Bogomillerin dini lideri “Djed” unvanı taşınmaktaydı
(Jalimam 1996: 146).
“Abjuracija”, Latince’de “yazılı yemin altında terk etmek ve biat” anlamlarına gelmektedir (Klaić
1940: 5).
“Prior”, dini lider demektir (Klaić 1940: 1182).
64
-
Bütün kiliselerimizde “altar”lar19 ve haçlar bulunduracağız.
-
Roma Kilisesi’nin yaptığı gibi Yeni Ahit’in yanı sıra Eski Ahit’i de
okuyacağız.
-
En azından pazar günleri ve bayramlarda dini liturji doğrultusunda ayinleri
yönetecek, günah çıkaracak ve vaaz edecek papazlar bulunduracağız.
-
İbadethanelerin yanına ölenleri defnedebileceğimiz mezarlıklar yapacağız.
-
Senede en az yedi defa papazın elinden Komünyon20 alacağız.
-
Kilise ve büyüklerimiz tarafından belirlenen günlerde oruç tutacağız.
-
Bizim tarikatımızdan olan bayanlar, şüphe ve yanlış anlaşılmalara mahal
bırakmamak için gerek yatakhane gerekse ibadethanelerde ayrı tutulacak ve
hiçbir kardeşimiz onlarla baş başa görüşmeyecek.
-
Bundan sonra karşılıklı isteğiyle boşananlar dışında evli eşleri tarikatımıza
kabul etmeyeceğiz.
-
Kilise babaları ve azizler tarafında belirlenen Kutsal günleri/bayramları
kutlayacağız.
-
Bundan sonra maniheist veya bir başka heretik akıma mensup olduğunu
açıkça belli eden hiç kimseyi aramıza kabul etmeyeceğiz.
-
Diğer insanlardan hayat biçimi ve davranış olarak farklı olduğumuz gibi
bundan sonra ayak bileğine kadar uzanan desensiz ve renksiz kapalı elbiseler
giyerek de farklı olacağız.
19
20
“Altar”, çeşitli dinlerde üzerinde kutsal objeler konan taş, ağaç ya da metalden yapılmış olan masa
benzeri nesneler; kurban ya da sunak yeri. Hıristiyanlıkta “Evharistik Masa” için bu terim
kullanılır. Katolik ve Ortodoks kiliselerde bulunan altarlarda azizlerin kutsal eşyaları saklanır ya
da alt kısımlarında mezarları bulunur (Gündüz 1998: 27).
“Şükran” anlamına gelen Komünyon, Hıristiyan ayinlerin arasında merkezi bir role sahiptir. Bu
sakrament için kullanılan diğer isimler ise “Evharist Ayini”, “Kutsal Komünyon”, “Mass”, “rabbin
Akşam Yemeği” ve “Ekmek Şarap Ayini”dir. İsa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeğine
nispeten düzenlenen bu ayin, çok erken dönemlerinden itibaren Hıristiyanlarca düzenli olarak
yapılan bir sakrament olagelmiştir. Bu ayin bir Hıristiyan için İsa Mesih’in eti ve kanıyla
bütünleşmek anlamını taşır (Gündüz 1998: 122–123).
65
-
Kendimizi Hıristiyan olarak adlandırıp diğerlerine karşı adaletsizlik
yapmamak için bundan sonra kendimizi Hıristiyan olarak değil kardeşler
olarak adlandıracağız.
-
Magister21 öldüğü zaman priorler, istişare ederek başpiskoposunu seçecek ve
seçilen bu piskopos, papa tarafından tasdik edecektir.
-
Roma Kilisesi, bu hususlardan birini çıkartmak veya başka bir şey ilave
etmek isterse saygıyla kabul edip uygulayacağız (Jalimam 1997: 25-26).
Anlaşma, Bosna kilisesi başpiskoposu Dragič, iki başyardımcısı Lubin ve Dražeta,
diğer önde gelen liderler Pribiš, Luben, Radoš ve Bladošt, Ban Kulin ve şahit olarak
katılan Dubrovnik diyakozu Marin tarafından imzalanmıştır. İmzalanan anlaşma,
garanti altına alınmak üzere Johannis de Casamaris, Lubin ve Dražeta ve Ban
Kulin’in oğlu refakatinde Macar Kralı Emerik’e götürülmüştür (İmamović 1998a:
35). Bosna Bogomillerinin dini liderleri, imzaladıkları anlaşmayı uygulayacaklarına
dair Kral Emerik ve Kalocsa22 başpiskoposu önünde tekrar yemin etmiştir (Šanjek
2005: 434). Kral Emerik’in bu yeminde ilgili imzasını ve mührünü taşıyan belge
Kulin’in oğluna verilmiştir. Bu belgede Emerik, Kulin’den anlaşmanın hükümlerinin
hemen yerine getirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir (Babić 1963:
77). Ayrıca şayet Ban Kulin, bilerek heretikleri destekleyecek ve koruyacak olursa
kendisine yarısı Papalık, yarısı da Kral Emerik’in kasasına gitmek üzere 1000 gümüş
cezası verileceği karara bağlanmıştır (İmamović 1999: 35).
Bosna halkının ve Ban Kulin’in papanın temsilcisi önünde hiç düşünmeden taviz
vermek suretiyle Bogomilizm’den vazgeçip Katolikliği kabul ettiklerini açıklamaları
ve Bilino Polje’deki yapılan anlaşmayı kabul etmeleri, muhtemel kendilerini haçlı
seferlerinden kurtarmak için yapılan siyasi bir hamledir (Bojić 2001: 27). Yani daha
sonra ifade edileceği üzere Bogomiller, Katolikliği görünüşte kabul etmişlerdir.
21
22
“Magister” kavramı Latince’de “danışman, önder ve öğretici” anlamlarına gelmektedir. Metinde
geçen “magister” kavramı, “dini lider veya başpiskopos” anlamına gelmektedir (Klaić 1940: 899).
Kalocsa başpiskoposluğu, orta çağda Macar krallığı döneminde önemli piskoposluklardan
birisidir. Günümüzdeki Macaristan sınırları içerisinde olan Kalocsa küçük bir yer olup
Kecskemeta bölgesinde yer almaktadır (İmamović 1998a: 35).
66
Bu anlaşma yapılırken sadece Bosna heretikleri için değil aynı zamanda Bosna
devleti için de bazı tehlikeler söz konusuydu. Papa III. İnnocent, kendi döneminde
bütün Balkanlarda Roma Kilisesi’nin hâkimiyetini sağlamayı hedefliyordu (Babić
1963: 78). Nitekim 1202’de Macar Kralı Emerik’in desteği ile Ortodoks olan
Sırbistan’da Nemanya’nın küçük oğlu Stevan tahttan indirilmiş, onun yerine Roma
Katolik yanlısı ve Bosna Ban’ı Kulin’i Bogomilizm’e desteğinden dolayı papaya
şikâyet eden Karadağ prensi Vukan getirilmişti (Fine 2005: 138). XII. yüzyılın
sonlarına doğru Bizans İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla birlikte Balkanlar ve
Akdeniz’de zaman içerisinde Bosna’da da kendini hissettiren önemli siyasi
değişiklikler olmuştur. Yukarıda bahsettiğimiz anlaşma, dördüncü haç seferinin
yapıldığı döneme denk gelmişti. Nitekim bir sene sonra 1204’te haçlı orduları,
İstanbul’u işgal edince papalığın batı ve doğu kilisesinin kontrolünü eline geçirdiği
düşünülmüştür (Babić 1963: 78). Balkan ülkelerinde Katolik Kilisesi’nin etkisinin
böylesine hızlı bir şekilde büyümesi karşısında, kendilerini korumak için Bosna
Bogomilleri ve Ban Kulin’in Roma Kilisesi’nin dikte ettiği şartları kabullenmekten
başka bir seçeneği yoktu (Bojić 2001: 27).
Yapılan anlaşmanın Bosna Bogomilleri açısından olumsuz sonuçları olduğu
düşünülse de bu anlaşmayla birlikte Bogomiller, Roma Kilisesi tarafından resmen
katolik olarak kabul edilmiştir. Bu durum Bogomillerin o tarihe kadar açamadıkları
kapıları açmalarına ve ulaşamadıkları kitlelere Katolik adı altında ulaşmalarını
sağlamıştır (Mandić 1962: 168). Kaynaklar, Bosna Bogomillerinin anlaşmadan sonra
değişmediklerini ve sayılarında azalmanın görülmediğini aksine sayılarının daha da
arttığını haber vermektedir (Strašević 1999: 30).
2.2.3. Bogomilizm’in Bosna’da Zirve Noktaya Ulaşması
Bilino Polje adlı mevkide yapılan anlaşmadan kısa bir zaman sonra Ban Kulin vefat
etmiş onun yerine akrabası Stjepan (1204- 1232) başa geçmiştir. Yapılan anlaşmadan
sonra Johannis de Casamaris ise, görevini başarıyla tamamladığına dair papaya bir
mektup göndermiştir. Ancak başarısı konusunda kendisi de şüphelenmiş olmalı ki
ölmüş olan Slav kökenli piskoposun yerine Latin bir piskoposun atanması ve
Bosna’da üç dört piskoposluğun kurulması noktasında papadan istekte bulunmuştur
(Brković 2005: 152; Šanjek 2005: 434).
67
İfade ettiğimiz üzere anlaşmadan sonra Bogomilizm’in yok olacağı umuluyordu.
Oysa tam tersine Kulin’den sonra başa geçen Ban Stjepan döneminde Bogomilizm,
daha fazla yayılma imkânı bulmuştur (Strašević 1999: 82). Papa III. Honorius (1216–
1227) 1221 yılında Akoncije’ye yazdığı mektupta “duyduğumuza göre Bosna’daki
heretikler, tıpkı cadıların kendi yavrularını beslediği gibi, kendi kötülüklerini (heretik
öğretiyi) açıkça yayıyorlar” ifadelerini kullanmış ve Akoncije’den “heretikler ve
onların destekçileriyle kahramanca mücadele etmesini ve onları kral, soylular ve
halkın yardımıyla yurtlarından kovmasını istemiştir (Mandić 1962: 169).
Papanın mektubu, Bosna Bogomillerinin kendi inançlarını açıkça yaymalarının ancak
halkın rağbeti, yönetici tabakanın göz yumması ve resmi kilisenin pasifliğiyle
mümkün olabileceğini göstermektedir. Papalık bu noktayı anlamış olmalı ki 1221’de
Bosna’ya yeni bir temsilci göndermiş ve ondan Bosna Bogomillerini Katolik
Kilisesi’ne kazandırmak için çalışmasını istemiştir (Jalimam 1996: 67). Papa, yeni
temsilcisinin işini kolaylaştırmak için Macar Kralı II. Andrija’ya bir mektup
göndermiş ve ondan temsilcisine yardım etmesini istemiştir (Rački 2003: 72).
Beşinci haçlı seferinin kumandanı olan Kral II. Andrija’nın Mısır Sultanına karşı
başarısızlığı nedeniyle Prensler ve soylularla başı dertteydi. Buna rağmen o, elinden
geleni yapacağına dair papaya söz vermiştir (İmamović 1998a: 38). Bütün bu
mücadelelere
rağmen
Bogomilizm’in
Bosna’da
ortadan
kaldırılması
sağlanamamıştır. Dahası Bogomilizm, Bosna’da öyle güçlenmiştir ki kaynaklara
göre Bosna Bogomillerinin piskoposu (djed) olarak kabul edilen kişi, aynı zamanda
bütün Avrupa’daki Bogomillerin lideri (tabiri caizse papası) olarak kabul edilmiş ve
diğer piskoposlar danışmak üzere kendisine gelmişlerdir (Mandić 1962: 62).
Stjepan’ın ölümünden sonra onun yerine Ninoslav (1232–1253) geçmiştir.
Bogomilizm inancına sahip olan Ninoslav döneminde Bogomilizm, daha fazla
yayılma imkânı bulmuştur. Ancak Papalık tarafından düzenlenen ve krallar, prensler
ve piskoposlar vasıtasıyla organize edilen haçlı seferlerinden zarar görmemek için
Ban Ninoslav, 1233’te Katolikliği kabul etmiş ancak bu, pek bir işe yaramamıştır
(Rački 2003: 75). Kardinal Jakob, papanın izni doğrultusunda Dominik tarikatına
mensup Johannes Teutonicus’u Bosna Piskoposluğu’na atamıştır. Yine papalığın
izniyle Bosna’da engizisyon mahkemeleri kurulmuştur. Engizisyon mahkemelerinin
68
ateşli savunucuları olarak Dominikenler, armalarına bir heretiği parçalayan köpeğin
tasvirini işliyorlar ve kendilerini “Tanrı’nın köpekleri” olarak adlandırıyorlardı
(İmamović 1998a: 40). Şunu ifade etmek gerekir ki Dominikenler, tüm
fanatikliklerine ve yaptırımlara rağmen Bosna’da başarılı olamamışlardır.
Stratejik konumundan dolayı Bosna, XII. yüzyılın sonlarından itibaren heretikler için
daha uygun bir yaşam alanı olmuştur (Albayrak 2004: 190). Bununla birlikte XIII.
yüzyıl boyunca Roma Kilisesi ve papalığın Bosna Bogomillerine karşı tavrı
değişmemiştir. Bogomillere verdikleri destekten dolayı zaman zaman Bosna
hükümdarları köşeye sıkıştırmışlarsa da yukarıda çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz
üzere onlar, Katolik Hıristiyanlığı benimsemiş gözükerek kurtulmayı başarmışlardır.
Onlar görünürde Hıristiyanlığı kabul edip Bogomilleri gizlice desteklemeye devam
etmişlerdir (Rački 2003: 79).
Bosna’daki Bogomiller’e en güçlü saldırılar Fransisken tarikatı mensuplarından
gelmiştir. 1291’den itibaren bölgede varlıkları bilinen ve ilk manastırlarını 1340’de
kuran Fransisken misyonerler, Osmanlılar Bosna’yı fethedinceye kadar Bogomillerin
en yoğun bulundukları, özellikle kuzeydoğu ve orta Bosna’daki şehirlerde ve
halkının tümünün heretik olduğu ifade edilen (İmamović 1998a: 67) Srebrenica şehri
gibi maden yönünden zengin olan bölgelerde manastırlar kurarak faaliyetlerde
bulunmuşlardır. Fojnica, Kreševo, Sutjeska, Visoko, Vranduk ve kuzeydoğuda
Srebrenica, Zvornik, Olovo, Bijeljina, Tuzla, Modriča, ve Tešanj, Bogomillerin
yoğun olarak bulundukları yerler olup Fransisken misyonerlerin hedefledikleri
yerlerdi. Fransisken misyonerler, Katolik Kilisesi’nin desteğiyle bölgede uzun süre
misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuş ve Bogomillere yönelik bir tehdit olmayı
sürdürmüştür (İmamović 1998a: 68).
2.2.4. Bosna’nın Osmanlı Devleti Tarafından Fethedilmesi ve Bogomilizm’in
Tarih Sahnesinden Silinmesi
Sırbistan Kralı Duşan’ın 1355’te ölmesinden sonra soylular taht kavgasına giriş bu
durumdan dolayı Sırp Krallığı hızlı bir şekilde parçalanmıştır. Bosna Ban’ı I.
Kotromanić (1353-1391) taht kavgaları esnasında o dönemde Sırbistan Krallığı
içerisinde yer alan Hersek ve Karadağ prensi Lazar’a destek vermiştir. Lazar başa
geçince verdiği destekten dolayı güney Dalmaçya, Karadağ ve Hersek ile sonradan
69
Novi Pazar Sancağı olarak adlandıracak olan bölgenin bazı kesimlerini Bosna Ban’ı
I. Kotromanić’e vererek onu mükâfatlandırmıştır. Bu gelişmelerden sonra
Kotromanić, 1377’den itibaren sadece Bosna’nın değil aynı zamanda Sırbistan
Krallığı’nın da başına geçmiştir (Malcolm 1999: 53).
Hersek bölgesinin Bosna topraklarına katılmasıyla, Bosna’da var olan dini grupların
sayısı, Bogomiller, Katolikler ve Ortodokslar şeklinde tekrar üçe çıkmış oldu.
Günümüzde olduğu gibi ortaçağda da ağırlıklı olarak Bosna Hersek’in güneyinde ve
güneydoğusunda yaşayan Ortodokslar, Katolikler gibi Bogomillere karşı kin ve
nefret besliyor ve fırsat bulduklarında da Bogomillere baskı ve zülüm uygulamaktan
geri kalmıyorlardı. Nitekim Hum yani Hersek bölgesindeki hükümdarlar, Bogomil
inancına sahip oldukları için zulme maruz kalmadıkları halde Bosna’nın
güneydoğusunda kalan Podrinje bölgesinin bazı hükümdarları, XV. yüzyılda
Ortodokslar tarafından sürgüne, çeşitli zulümlere ve zorla Ortodoks inancını
benimsemeye maruz bırakılmıştır (İmamović 1998a: 51–53).
İfade ettiğimiz üzere Bosna’daki Bogomilleri Hıristiyanlaştırmak için orta çağ
boyunca gerek Katolikler gerekse Ortodoksların yoğun çaba sarf etmişlerdir. Bunun
için bazı konsiller toplanmış, lanet içeren bildiri ve metinler yayınlanmış, engizisyon
mahkemeleri kurulmuş ve Bogomilizm taraftarları ve onları destekleyenler diri diri
ateşe atılmıştır. Ayrıca köle olarak satılmak suretiyle Bogomillere yapılan zulüm
ticarete de dökülmüştü (Jalimam 1999: 18).
Bogomilleri Hıristiyanlaştırmak için uygulanan bu baskı ve eziyetler, doğal olarak
Bosna’daki Bogomillerin yok olmasına zemin hazırlıyordu. Ancak pek çok kimsenin
düşündüğü gibi Bosna Bogomillerinin kaderini Hıristiyanlar değil Bosna
hükümdarlığına bağlı bir şehir olan Smederevo’yu 1459’da fetheden Osmanlı
etkilemiştir (Jalimam 1996: 93-94). Smederevo şehrinin Osmanlılar tarafından
fethedilmesi neticesinde eşi Jelača ile birlikte esir düşen Bosna Kralı Tomaş’ın hayatı
bağışlanmış ve eşi ile birlikte Bosna’ya gitmelerine izin verilmiştir (Bojić 2001: 34).
Kral Tomaş, şehri kaybetmesi nedeniyle kendini Papalık ve Hıristiyan dünya önünde
temize çıkartmak için faturayı Bogomillere kesmiş ve 1459 yılında Bogomillere ya
Hıristiyanlığı kabul etmeleri ya da ülkeyi terk etmeleri şeklinde iki seçenek
sunmuştur (Malcolm 1999: 59). Hıristiyanlığı kabul edenler “kriptobogomil” olarak
70
adlandırılmış ve baskılardan kurtulmuşlardır. Hıristiyanlığı kabul etmeyen heretikler
yani Bogomiller ise sürgün edilmiştir (Rački 2003: 115). Kaynaklara göre 2000
kadar Bogomil, Hıristiyanlığı seçerken 40.000’den fazla Bogomil ise, Bogomilizm’i
benimseyen ve aynı zamanda Bosna Kralı Tomaš ile kavgalı olan Hersek voyvodası
Stjepan Vukosić Kosača’nın yanına sığınmıştır (Bojić 2001: 32; Rački 2003: 115).
Bosna Bogomilleri daha önce Macarlar ve Sırplar gibi çeşitli devletler tarafından
baskı ve zulümlere maruz bırakılmışlardı. Ancak Bosna tarihi içerisinde ilk defa
Bogomiller, yabancılardan değil de kendi kralları tarafından böylesine bir baskı
görünce doğal olarak kendilerine özgürlük ve emniyet garanti eden Osmanlılardan
yana tavır takınmışlardır (Hadžijahić 1975: 1310).
Osmanlı Devleti, Bosna Bogomillerine çok yabancı değildi. Çünkü 1386’dan itibaren
Osmanlılar Bosna topraklarını yavaş yavaş fethetmeye başlamıştı. Nihayet 1463’te
Fatih Sultan Mehmet, Bosna’yı bütünüyle Osmanlı topraklara katmıştır. Bosna’nın
kırsal kesiminde yaşayan Bogomiller, Osmanlı egemenliğine girmelerini büyük bir
sevinçle karşılamıştır (Albayrak 2004: 202). Fatih, Bosna’nın kalesi olan Jajce’yi
fethedince kaynaklara göre yaklaşık 36.000 Bogomil ailesi, Jajce’ye Fatih’in ayağına
gelerek saygı gösterisinde bulunmuş ve topluca İslam’ı kabul etmiştir (Handžić
1940: 20). Bu durum karşısında Fatih’in “Bu (Bosna) kötü bir millet değildir…
İslam’ı seçtiğiniz için ne dilerseniz dileyin benden!” dediği ve daha sonra yüksek
mevkiler için yetiştirilmek üzere bu ülkeden erkeklerin devşirilmesini emrettiği ifade
edilir (Handžić 1940: 21). Bunun neticesinde kaynaklara göre yaklaşık 30.000
Boşnak, Osmanlı askeri olmak için gönüllü olarak başvuruda bulunmuştur (Bojić
2001: 38).
Fatih Sultan Mehmet’in Bosna’yı fethetmesiyle gerek İslam tarihinde gerekse Balkan
tarihinde birçok ilk gerçekleşmiştir. Birincisi; İslam tarihi içerisinde ilk defa 36.000
bin kişi kendi isteğiyle toplu olarak İslam’ı kabul etmiştir (Handžić 1940: 21).
İkincisi; Bosna fethedilene kadar acemi oğlanlar ocağına sadece Hıristiyan çocuklar
alınıyordu. Bosna fethedilince İslam’ı kabul eden Bogomil ailelerin çocukları da
yüksek mevkiler için yetiştirilmek üzere toplanmaya başlanmıştır (Bašagić 1900:
19). Üçüncüsü; Fatih Bosna’yı fethedince korkup kaçmaya başlayan Hıristiyan halk
71
için “Ahitname” olarak bilinen bir ferman yayınlamıştır. Bu insan hakları açısından
önemli bir beyannamedir. Söz konusu ahitnamenin metni şu şekildedir:
Ben Fatih Sultan Han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki; kendilerine bu
padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskenler himayem altındadır. Hiç
kimse ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız
etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içinde yaşasınlar.
Bu göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içinde
yaşasınlar. İmparatorluğumdaki memleketlerine dönüp korkusuzca
kendi manastırlarına yerleşsinler. Ne padişahlık eşrafından, ne
vezirlerden veya memurlardan ne hizmetkârlarımdan hiç kimse bu
insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç
kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın,
hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar başka
ülkelerden devletime birisini getirirse onlar da aynı haklara sahiptir. Bu
padişah fermanını ilan ederek burada yerlerin, göklerin yaratıcısı ve
efendisi Allah, Allah’ın elçisi aziz peygamberimiz Muhammed ve 124
bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki emrime
uyarak bana sadık kaldıkları sürece tebaamdan hiç kimse bu fermanda
yazılanların aksini yapmayacaktır.23
Görüldüğü üzere Bosna fethedildikten sonra Bogomillerin çoğu İslam dinini seçmiş
ve rahata kavuşmuştur. İslam’ı seçmeyenler de Osmanlıların gelmesiyle yüzyıllar
sonra rahat bir nefes almış, huzur içerisinde yaşamaya devam etmiş ve hiçbir zorlama
veya baskı olmadan daha sonra kendiliklerinden İslam’ı seçmiştir. Kaynaklar daha
sonra bölgedeki Hıristiyan tebaadan ve hatta papazlardan bile İslam’a geçenlerin
olduğunu haber vermektedir (Handžić 1940: 30-31).
Bosna, Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra buradaki Bogomiller, XIX. yüzyıla
kadar Osmanlı egemenliği altında varlıklarını sürdürmüştür. Son Bogomil ailesinin
XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını sürdürdüğü kaynaklarda ifade
edilmektedir (Hamzaoğlu 2000: 452).
Sonuç
Heretik bir mezhep olarak Hıristiyanlıktan ayrılan ve Papaz Bogomil adlı bir şahıs
tarafından Bulgaristan’da başlatılan bu hareketin mensupları, iktidarlar ve diğer
23
http://www.turkiyebulteni.net/15/text/t32.htm
72
ülkelerden kaynaklanan baskı ve zulümlere karşı bazen takiyye içerisinde olsalarda
genellikle dik bir duruş benimsedikleri için geniş halk kitleleri tarafından
benimsenmiş ve batıya doğru hızlı bir yayılım göstermiştir. Bogomilizm’in ilk ortaya
çıktığı yer olmamasına rağmen Bosna’da bu inanç daha fazla rağbet görmüş ve
Bosna, ülke olarak bu inancın Avrupa kıtasında önderliğini yapan merkez haline
gelmiştir. Bu bölümde Slav ve Latin kaynaklara inmek suretiyle varlıkları bir vakıa
olan ve Avrupa kıtasında yüzyıllarca faaliyet gösteren Bogomilizm’in Hırvat ve
Sırpların iddia ettikleri gibi silik bir Katolik veya Ortodoks kilisesi olmadığını,
söylenilenin aksine kendilerine has anlayışı, ismi ve hiyerarşisi olan bir inanç ve
kilise olarak ortada bulundukları sonucuna ulaştık.
Coğrafi konumu itibariyle doğu ve batı medeniyetlerinin kesiştiği bir noktada yer
almasından dolayı Bosna, çoğu zaman bu topraklara sahip olmak isteyen ülkelerin
savaşlarına
sahne
olmuştur.
XIII.
yüzyılın
başlarından
itibaren
Bizans
İmparatoruluğu’nun zayıflamasından dolayı Balkanlarda ve Akdenizde doğan siyasi
istikrarsızlık, Bosna’da da zaman içerisinde hissedildi. Nitekim Bosna anlaşmasının
yapıldığı dönemde, haçlı orduları İstanbul’u işgal etmek için Balkanlar üzerinden
harekete geçmiştir. Bosna hükümdarı ve Bogomiller, Balkanlar üzerinden geçen
haçlı ordularının bir hedefi olmamak
için görünürde de olsa katolikliği kabul
etmişlerdir.
Detayları hakkında yukarıda bilgi verdiğimiz Bilino Polje’de yapılan anlaşma, Bosna
Bogomilleri Birincisi, bu anlaşmadan sonra Bogomilizm, Bosna topraklarında daha
fazla yayılma imkanı bulmuş ve yayılmakla da kalmayıp kurumsal bir kilise haline
almıştır. İkincisi, bu anlaşma, iddia edilenin aksine Bosna Bogomillerinin varlığı
konusunda en güçlü delillerden biridir.
Yüzyıllarca baskı altında yaşayan Bogomiller, bu baskıların en yoğun olduğu
dönemde Osmanlılarla karşılaşmalarıyla bazılarına göre beklenmedik bir şekilde ama
belki de şartlar kendi içerisinde değerlendirildiğinde tam da zamanında İslam dinini
seçmiş ve tarih sahnesinden silininceye dek Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği
altında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Nihayet XIX. yüzyılın ikinci yarısında ise tarih
sahnesinden tamamen silinmişlerdir.
73
BÖLÜM III. KURUMSAL BOSNA KİLİSESİ VE KİLİSE’NİN İNANÇ
YAPISI
Giriş
Bosna Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşma süreci ile ilgili olarak ayrıntılı ve kesin
verilere ulaşmak mümkün olmadığı gibi bu konuda doğrudan bilgi veren kaynaklara
ulaşmak da zordur. Elbette bu Bosna Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşmasının
gerçekleşmediği anlamına gelmez. Kurumsallaşma konusunda doğrudan olmasa da
dolaylı yollardan bazı bilgilere rastlıyoruz. Şimdi Bosna Bogomil Kilisesi’nin
kurumsallaşması ve mahiyeti konusu üzerinde durmak istiyoruz.
3.1. Bosna Bogomil Kilisesi’nin Kurumsallaşması
Bosna Bogomillerinin Kilise Kurumuna sahip olduğundan ilk olarak 1167 yılında
Fransa’nın Toulouse şehri yakınlarındaki Saint Felix de Caraman bölgesinde
toplanan bir konsil sayesinde haberdar oluyoruz. Bosna’nın da içinde yer aldığı
Dalmaçya düalist Kilisesi’nin konsile katıldığı göz önüne alındığında dolaylı olarak
da olsa Bosna Bogomillerinin bir kilise kurumuna sahip olduğu bilgisine ulaşırız
(Šanjek 1975: 52).
Dalmaçya Kilisesi, Bogomilizm ortaya çıktıktan sonra kurulan ilk yedi kilise
arasındadır (Mandić 1962: 150). Bu yedi kilisenin tam olarak nerelerde kurulduğu
bilinmemektedir. Ayrıca bu kiliselerin yapısı ve mahiyeti konusunda da tespitlerde
bulunmak da olanaksızdır. Ama en azından Bosna’yı içinde bulunduran Dalmaçya
bölgesinde kiliselerin var olduğu bilgisine ulaşmak dolaylı olarak da olsa bizi
Bosna’da muhtemelen kurumsal bir kilisenin bulunduğu sonucuna ulaştırır
Gerek devlet gerekse kilise olarak hiçbir devlete veya kiliseye bağlı olmadan Bosna
Bogomil Kilisesi’nin bir kurum olarak var olduğu konusunda doğrudan bilgi
edindiğimiz ilk kaynak, Bosna Ban’ı Kulin ve bazı Bogomil temsilcilerinin
Bogomilizm’i terketiklerine dair papanın temsilcileri Johannis de Casamaris ve
Marin ile birlikte 1203 yılında Bilino Polje’de imzaladıkları içeriği hakkında daha
önce bilgi verdiğimiz anlaşmadır (Hadžijahić 2004: 230). Doğrudan bilgi veren bu
kaynak yerel lehçe ile değil de Latince olarak kayıt altına alınmıştır.
74
Bütün Bogomiller ve Bogomil Kiliseleri adına bu toplantıya katılan ve varılan
anlaşmaya imza atan Bogomillerin dini liderleri anlaşmada şu şekilde bazı ifadeler
kullanmışlardır; “bizim kardeş birliğine ait”, “bizim topluluğumuz içerisinde ve
yerlerimizde”, kardeşlerimizin manastırlarının bulunduğu bütün bölgelerimizde”,
“Bütün kiliselerimizde altarlar ve haçlar bulunduracağız” (Jalimam 1997: 25).
Mandić’e göre bu ifadeler, anlaşmanın yapıldığı tarihte Bosna’da birden çok yerde
Bogomillerce “ev” (Hiža) olarak adlandıran kiliselerin bulunduğunu göstermektedir.
Bu anlaşma, Bogomillerin Bosna’daki kiliselerinin sayısı ilgili olarak doğrudan bilgi
vermemektedir. Ancak Batal İncili’nin Bilino Polje’deki anlaşmayla ilgili ortaya
koyduğu verilerden 1203 yılında Bosna Bogomillerinin dini liderinin (Djed) Dragič
olduğunu öğreniyoruz (Mandić 1962: 363). Dragič’ten sonra Lubin, Lubin’den sonra
ise, Dražeta dini lider olmuştur. Yani Dragič Bosna Kilisesi’nin lideri iken Lubin,
Lubin lider iken de Dražeta vekil konumundaydı.
Zikrettiğimiz toplantıya katılan diğer dört dini lider Pribiš, Luben, Radoš ve Bladošt
ise Bogomillerin değişik bölgelerde bulunan ev (Hiža)lerinin başında bulunuyorlardı
ve bu evleri/kiliseleri temsilen toplantıya katılmışlardı. Mandić’e göre bu bilgiler bir
arada değerlendirildiğinde 1203 yılında Bosna’da beş tane Bogomil evi veya
kilisesinin bulunduğu ortaya çıkar (Mandić 1962: 364). Muhammed Hadžijahić, bir
adım daha ileri giderek Mandić’in tespitinden hareketle o tarihten önce Bosna
Bogomillerine ait kilise sayısının da beşten az olmadığını ifade etmiştir (Hadžijahić
2004: 230).
Bosna Bogomillerinin kilise sayısına yönelik Mandić’in tespiti, bir kesinlik arz
etmez, sadece dolaylı yollarla ulaşılan bir sonuçtur. Yukarıda bahsettiğimiz
kaynaktan hareketle bu tespitte bulunan Mandić’in bu tahminin dışında bu kiliselerin
Bosna içerisinde nerede bulundukları ve mahiyetleri konusunda hiç bir bilgi
vermemesi ise dikkat çekici olsa gerektir.
Zikredilen bilgilerden hareket edildiğinde Bosna Hersek’te 1203’te kurumsallaşmış
bir Bogomil Kilisesi’nin var olduğu görülecektir. Bu sonucu dolaylı olarak başka
bilgiler de doğrulamaktadır. Örneğin papanın özel temsilcisi Kardinal Konrad’ın
1223 yılında Fransa piskoposlarına gönderdiği mektupta Bulgaristan, Hırvatistan,
75
Dalmaçya ve Macaristan sınırları arasında yaşayan heretiklerin dini liderlerini,
kendilerinin yani Bogomillerin “papa”sı olarak kabul ettiklerinden söz eder (Šanjek
2005: 429). Bu mektupta doğrudan Bosna zikredilmez. Ancak bu tarihlerde
bahsedilen ülkeler arasında Bosna’dan başka bir ülkenin bulunmadığı bir gerçektir.
Ayrıca bu ülkenin Bosna olduğu noktasında uzmanların fikir birliği de
bulunmaktadır (Jalimam 1998: 21; Mandić 1962: 149). Henüz 1223 yılında Bosna
Bogomillerinin dini liderinin otoritesinin bütün Bogomiller tarafından papanın
otoritesi gibi kabul edilmesi, Bosna’daki Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşma
sürecinin 1203’ten önce gerçekleştiğinin bir göstergesi olsa gerektir.
Bosna Hersek’teki Bogomil Kilisesi, kurumsal anlamda ilk defa hem de Latin değil
Bosna’nın yerel kaynaklarında “Bosna Kilisesi” (Crkva Bosansaka) adı altında Ban
II. Stjepan Kotromanić (1322–1353) döneminde zikredilmiştir. Bu dönemde kilisenin
mahiyeti hakkında da birtakım bilgilere ulaşabiliyoruz.
Ban II. Stjepan ve kardeşi Vladislav’ın Bosna hükümdarlarının sarayının bulunduğu
Moštre’de muhtemelen 1325 yılında “dini lider Radoslav ve bütün kilise ve soylular
önünde”
söz
verdikleri
ve
“Radoslav’ın
evi/kilisesinde”
bir
ahitnamenin
imzalandığından söz edilir. Bu ahitnamede Bosna Bogomil Kilisesi’nin merkezinin
hükümdarın sarayının bulunduğu Moštre’de olduğu, içinde bir dini liderinin
bulunduğu açıkça ifade edilir. Burada şunu da ifade etmek de yarar vardır ki 1404
yılında
kesin
olarak
bilinmeyen
nedenlerden
dolayı
Bosna
Kilisesi’nin
başpiskoposluğu Moštre’den Janjići’ye taşınmıştır (Mandić 1962: 365–366).
Bosna Kilisesi’nin kurumsallaşması başarılı bir şekilde gerçekleşip de kilise, Bosna
sınırları içerisinde ortaya çıkan sorunlara başarılı şekilde çözümler getirince kilisenin
itibarı daha da artmıştır. Bu durum karşısında kilise, sadece Bosna sınırları içerisinde
kalmayıp Bosna sınırları dışına da açılmıştır.
“Dubrovačka Republika” adıyla XIII. yüzyıldan itibaren bilinen ve XIX. yüzyılın
başına kadar çoğu zaman bağımsız veya yarı bağımsız bir devlet olarak kalan
Dubrovnik, Bosna ile daima ticari ilişkiler içerisinde olmuştur.1 Bogomil kilisesinin
1
Dubrovnik, günümüzdeki Hırvatistan sınırları içerisinde deniz kenarında bir şehirdir. Osmanlı
döneminde bile bağımsızlığını korumuştur.
76
Bosna hükümdarları ve soylular üzerindeki etkisinin farkında olan Dubrovnikliler,
zaman zaman Macar krallarına ve papalığa Bosna Bogomilleri hakkında ağır sözler
ve aşağılayıcı ifadeler içeren mektuplar göndermişler ve daima kendi çıkarları
doğrultusunda hareket etmişlerdir (Babić 1963: 139). Kaynaklar Bosna Kilisesi ve
onun dini lider veya temsilcilerinin Bosna ile Dubrovnik devletleri arasındaki
gerçekleşen ticari ve diplomatik ilişkilerde zaman zaman aktif görevler üstlendiğini
haber vermektedirler (Jalimam 2005: 189). Örneğin gümüş ihracatından dolayı
1428’de Bosna ile Dubrovnik devletleri arasında bir kriz patlak vermişti. Aradaki
görüşmelerde bir neticeye varılamayınca Dubrovnikliler, Bosna hükümdarının
sarayında bulunan kendi temsilcilerine bir mektup göndererek krizin aşılması
noktasında Bogomil Kilisesi’nin dini liderinin arabuluculuğuna başvurulması
istenmiştir (Babić 1963: 139). Zaman zaman Bosna hükümdarları bile Bogomil
Kilisesi’nin dini liderinden veya onun temsilcilerinden arabuluculuk yapmaları için
istekte bulunmuştur. O dönem hakkında bilgi veren kaynaklar incelendiğinde Bosna
Kilisesi’nin dini liderinin garantör olduğu ya da arabuluculuk yapmasının istendiği
çokça olaya daha rastlanabilir.
Ancak XIII. yüzyıldan itibaren Fransisken tarikatına mensup misyonerlerin Bosna’ya
gelmesiyle birlikte2 ve papalığın Bosna üzerindeki baskısının artırması sonucunda bu
tür taleplerden vazgeçilmeye başlanmış ve Bosna Bogomil Kilisesi tarafından
yürütülen garantörlük, arabuluculuk vb görevler artık Fransiskenler tarafından yerine
getirilir hale gelmiştir (İmamović 1998a: 57-58). Örneğin Bosna Kralı Stjepan
Tomaš, iki Fransisken’in arabuluculuk ve benzeri görevleri ifa etmek üzere
görevlendirilmesi için 1147 yılında papa’ya bir mektup yazarak izin istemiş ve bu
isteğine de olumlu cevap almıştır (Babić 1963: 142). Bütün bu gelişmelere rağmen
dönemin Bosna hükümdarının Bogomilleri sürgün etmeye başladığı XV. yüzyılda
bile Dubrovniklilerin Bogomil Kilisesi dini liderlerinden bazı olaylara müdahalede
bulunmaları ve arabuluculuk yapmalarını istedikleri kaynaklarda ifade edilmektedir
(Babić 1963: 146).
2
Fransiskenler Bosna topraklarına XIII. yüzyılın sonuna doğru gelmiş ancak 1340’ten itibaren ciddi
olarak yayılmaya başlamışlardır (İmamović 1998a: 53).
77
Kaynaklar, Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşmasının oldukça erken bir dönemde
başladığını ve kurumsallaştıktan sonra Bosna Hersek’te Moštre, Janjići, Seonice,
Bijela, Uskoplje, Konic, Bradina, Glasinac, Podborač, Goražde ve Ljubskovo gibi
cyerlerde Bogomillere ait kiliselerin kesin olarak var olduğunu teyit etmektedir.
Ayrıca yapılan kazılarda ulaşılan malzeme ve mezar taşlarından hareketle Puhovac,
Stupari, Gornje Turbe, Skender Vakuf, Humsko, Babun, Podjelinak, Ledinac ve
Dračevica’da bile Bogomillere ait kiliselerin bulunma olasılığının da yüksek olduğu
ifade edilir (Mandić 1962: 365).
3.2. Bosna Bogomil Kilisesi’nin Mahiyeti ve Hiyerarşik Yapısı
Bosna Kilisesi, dini boyutunun yanı sıra ifade ettiğimiz üzere kimi zaman hâkimlik,
garantörlük ve yurt içi ve yurt dışında diplomatik arabuluculuk gibi görevler
üstlenmiştir. Bununla birlikte Bosna Kilisesi, Ortodoks veya Katolik Kilisesi’nin
krallara veya hükümdarlara yaptığı gibi taç giydirme ve onu kutsallaştırma gibi bir
görev hiçbir zaman icra etmemiş ve böyle bir göreve de talip olmamıştır. Gerek
Katolik gerekse Ortodoks Kilisesi’ne göre hükümdarlara krallık tacı verme yetkisi
kilisenin elindedir. Bu husus, aynı zamanda hükümdarı kiliseye bağlamaktadır.
Böylece kilise,
hükümdarın kilisenin çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini
taahhüt altına almış olmaktaydı (Babić 1963: 134). Oysa Bosna Kilisesi, bu tarz veya
buna benzer bir göreve talip olmamıştır. Ayrıca hâkimlik, garantörlük ve diplomatik
arabuluculuk gibi görevler üstlenmesi için de hükümdarlar veya soylular tarafından
talepte bulunulmuş, kendileri bu tür görevler yapma isteğiyle hükümdar ve soylulara
başvurmamışlardır.
Bogomil inancına göre Tanrı’nın çocukları olan insanların tümü eşittir. Bununla
birlikte yine de cemaat içerisinde karmaşık olmayan bir hiyerarşik yapı söz
konusudur. Bosna Bogomil cemaati, genel olarak “mükemmeller/seçkinler” ve
“inananlar” olmak üzere iki sınıfa ayrılmaktadır. Bogomilizm’in temel hiyerarşik
yapısı, Maniheizm’in hiyerarşik yapısıyla benzerlik arz etmektedir (Sarıkçıoğlu
2002: 162). Bu hiyerarşik yapının başında yer alan “mükemmeller”, Latin
kaynaklarda “perfecti”, diğer bazı kaynaklarda ise “Kamil Bogomiller” olarak
zikredilir (Okiç 1989: 238).
78
Bosna Bogomil Kilisesi’nin hiyerarşik yapısını şu şekilde tasvir etmek mümkündür:
Djed
Strojnici
Gost
Starac
Mükemmeller sınıfının ve Bosna Kilisesi’nin başında “Djed” bulunuyordu. Değişik
dönemlere ait kaynaklarda Djed, “Did”, “Piskopos”, “Did Bosanskih Patarena”,
“Bogomil Papası” gibi adlar altında zikredilmektedir (Jalimam 1996: 196). Kendi
kiliselerini “Tanrı’nın kilisesi” veya “İsa Mesih’in kilisesi” olarak kabul eden Bosna
Bogomilleri, kiliselerinin dini lideri olan Djed’in havari Petrus’un varisi olduğuna
inanıyorlardı. Djed, dini hayatı idare etmesinin yanında başında bulunduğu kiliseyi,
kilisenin mensuplarını hükümdarın ve dış dünyanın önünde temsil etmekteydi (Babić
1963: 108).
Hiyerarşide Djed’den sonra gelen ve “Strojnici” olarak adlandıran sınıf hakkında
detaylı bir bilgi bulmak mümkün değildir. Bunda kaynak yetersizliği ve buna bağlı
olarak “Strojnici” kavramının çeşitli varsayımlardan hareketle farklı şekillerde
yorumlamasının etkisi söz konusudur (Jalimam 1996: 210). Farklı tarihlere ait
kaynaklarda bazen “12 Strojnici” bazen ise “12 poglaviti Krstjani” tabirlerine
rastlanmaktadır (Mandić 1962: 252). Bu husustan hareketle iki ihtimal mevcuttur.
Birinci ihtimale göre “Strojnici”, Bosna Kilisesi’nin hiyerarşik yapısı içerisinde
mükemmellerden daha üste yer alan kilise meclisinin ve aynı zamanda Djed’in
danışma kurulunun adıdır. İkinci ihtimale göre ise, Bosna Bogomillerinin
mükemmelleri arasından seçilen Djed’in 12 havarisini ifade etmektedir.
Bosna Kilisesi’nin hiyerarşik yapısı içerisinde Strojnici’den daha aşağı konumda
“Gost” ve ona bağlı “Starac” yer almaktadır. Yani Starac, hiyerarşik yapı içerisinde
en aşağı konumunda olan bir görevdir. Gerek Gost gerekse Starac, “Hiža” diye
isimlendirilen kilisenin başında bulunmaktaydı. Ayrıca bu kiliselerin yanında
79
misafirhaneler bulunmaktaydı. Gost ve Starac, dini görevlerinin yanı sıra
misafirhanenin işlerini de takip etmekteydi (Jalimam 1996: 196).
Mükemmeller olarak adlandırılan sınıfta yer alanlar, kendilerini özellikle Yeni Ahit
konusunda yetiştirmiş eğitimli kimselerdi. Kendilerini iyi eğiten ve görevlerine
adayan bu insanlar, diyar diyar gezerek inançlarını insanlara anlatan, yayan ve
taraftar toplayan kimselerdi. Bu seçkin insanlar, yaşamlarında ahlaki değerlere çok
önem verir, mala mülke önem vermez, et yemeyip içki içmez ve evlenmezlerdi.
Mütevazı bir hayat tarzı benimseyen bu insanlar, alışılagelmiş keşişlik anlayışından
da uzak bir yaşantıya sahipti (Jalimam 1999: 211).
Gerçek Hıristiyanlar olarak adlandırılan mükemmeller, Bogomil inancının bel
kemiğini oluşturmaktaydı. Vaazları vasıtasıyla Bogomil inancını yayan bu insanlardı.
Bu çekirdeğin etrafında sayıca çok daha fazla olan ikinci grup yer almaktaydı. Bu
grup, köylüler, kasabalılar ve azda olsa yöneticilerden oluşmaktaydı. Vaaz verenler,
sayıca çok azdı ve meşakkatli bir eğitim ve yaşam sürecinden sonra bu payeye
ulaşabiliyorlardı.
Mükemmelliğe geçiş için “consolamentum” adı verilen sade ve basit bir tören
düzenlenirdi. Yuhanna İncili, adayın başının üzerine konur ve aday bundan sonra
Bogomil inancını ve yaşam tarzını benimseyeceğine ve kendisine verilen bütün
görevleri yerine getireceğine söz verirdi. İleri derecede teolojik tartışmalar
yapabilecek şekilde yetişen mükemmeller, zenginlikten ve evlenmekten uzak durmak
zorundaydılar (Albayrak 2004: 166). Bu insanlar başka hiçbir işle uğraşmadan
köyleri gezerek insanlara inançlarını anlatırlar ve onların verdiklerinden yiyip içerek
hayatta kalırlardı (Jalimam 1996: 212).
Bogomilizm’de mükemmeller gurubunun yanında “inananlar” ve “dinleyiciler” diye
isimlendirilen iki grup daha mevcuttur. Bunlardan ilki, Bogomil kardeşliğine kendini
teslim etmiş, ayinlere devam eden ve Bogomilliğin günlük yaşam tarzında yer alan
sabırlı olmak, belli günlerde oruç tutmak, ibadeti sıkça yapmak, az yemek gibi
mütevazı bir yaşantı benimseyen kimselerdi. Ancak mükemmellerde olduğu gibi
riyazet ağırlıklı bir hayatları yoktu. Evlenip çoluk çocuk sahibi olabiliyorlardı. İkinci
kısımda bulunanlar yani “dinleyiciler” ise yukarıda zikrettiğimiz tarzda bir yaşam
80
şeklini uygulamak durumunda olmayan sadece vaazları dinleyen insanlardı. Bununla
birlikte inananlar ile dinleyiciler arasındaki bu ayrım keskin bir ayrım değildi.
Dinleyici sınıfında yer alıp inananlar sınıfına geçmek isteyenler rahatlıkla
geçebiliyordu (Albayrak 2004: 164).
Bu hiyerarşik yapı içerisinde yer almamakla birlikte zikredilmesi gereken bir grup
daha mevcuttur. Bogomil olmamakla birlikte Bogomillere sempati duyan ve onları
destekleyen insanlar da mevcuttu. Bu insanlar, kaynaklarda anlatıldığına göre yapılan
vaazları dinlerler ve Bogomillere saygı duyarlardı. Bogomiller ise bunları
kendilerinden saymazlardı (Babić 1963: 124).
3.3. Bosna Bogomil Kilisesi’nin İnanç Yapısı
Daha önce ifade ettiğimiz çeşitli nedenlerden dolayı Bogomillerin kendileri
tarafından kaleme alınan yani ilk elden kaynakların günümüze kadar ulaşmamış
olması ve Bogomillerin inanç ve ibadetleri konusunda bilgi veren ikincil kaynakların
da yok denecek kadar az olması nedeniyle konuyla ilgili çok net bilgiye sahip
değiliz. Tabi bu, Bogomillerin inanç ve pratikleri hususlarında hiçbir bilgiye sahip
olmadığımız anlamına gelmez. Doğrudan birincil kaynaklardan olmasa da
Bogomillerin muhalifleri tarafından yazılan çeşitli kaynaklara başvurmak suretiyle
Bogomillerin inanç ve ibadetleri konusunda bazı bilgilere ulaşabiliyoruz. Bu
kaynaklar, XII ile XVI. yüzyıllar arasında Bogomiller için düzenlenen engizisyon
mahkemelerinde tutulan tutanaklar, çeşitli konsil kararları, Bogomiller aleyhinde
hazırlanan lanetleme metinleri ve Bogomilizm inancını çürütmeye yönelik yazılan
bazı risalelerden ibarettir.
Bogomillerin inanç ve ibadetleri konusunda bize bilgi veren ve aynı zamanda diğer
belgeleri de içerik olarak kapsayan en temel doküman, 1461 yılında Roma’da
Bogomiller için kurulan bir engizisyon mahkemesinde onların “elli sapıklığı”nı
maddeler halinde sıralayan bir belgedir (Okiç 1971: 211; Handžić 1940: 8).
1443–1461 tarihleri arasında Bosna Kralı olan Stjepan Tomaš, kendi döneminde
Bogomilizm’in yayılmasını engellemeye çalışmış ve bunun doğrultusunda 1461’de
egemenliği altında bulunan Bogomillerden önde gelen üçünü (Djuro Kučinić, Stojšan
Tvrtković ve Radmilo Vočinič) zincirleterek Roma’ya göndermiştir. Burada sahip
81
oldukları heretik inançtan vazgeçirilmek için engizisyon mahkemesi önünde
sorgulanan
bu
üç
Bogomil,
Bogomilizm’den
vazgeçtiklerini
açıklayarak
kurtulmuştur (Jalimam 1999: 139). Bu esnada kardinal olarak görev yapan
Torguemada, Bogomillerin inançlarını “elli sapıklık” diye ortaya koyan bir belge
tanzim etmiştir. Sapıklık olarak nitelendirilen bu inanç esaslarını, bazılarını aynı
başlık altında ele almak suretiyle şu şekilde sıralayabiliriz;
-
Bogomilizm’de düalist bir Tanrı inancı mevcuttur; İyilik Tanrısı, kötülük
Tanrısı (Kovačević 1971: 9). Hıristiyanlığın içinden çıkan ve ana gövdesinden
ayrılan bir mezhep olmasına rağmen Bogomilizm, bu temel noktada Hıristiyanlıktan
farklılık arz etmektedir. Bilindiği üzere Hıristiyanlıkta Tanrı’nın değişik tezahürleri
olarak izah edilen Baba, Oğul ve Kutsal Ruh şeklinde üçlemeci bir Tanrı inancı
(Teslis) mevcuttur (Tümer 2002: 283). Bogomillerin düalist Tanrı anlayışına sahip
olmaları onların Hıristiyanlıktan ayrılan heretik bir akım olduğunu açıkça
göstermektedir. Ancak düalizm Bogomiller ile ortaya çıkmış bir anlayış değildir.
Pavlosçularda da aynı düalist anlayış hâkimdi (Pilar 1927a: 7). Ayrıca düalist tanrı
tasavvuruna Maniheizm’de de rastlıyoz (Sarıkçıoğlu 2002: 155-158). Yani
Bogomilizm, Pavlosçuluktan ve Maniheizm’den etkilenen senkretik bir inançtır.
Bogomilizm’e göre iyiliği temsil Tanrı, kötülüğü temsil eden ise şeytan yani
Satanael’dir (Albayrak 2004: 137). Bogomiller, dünyada var olan her şeyi
meleklikten düşmüş bir varlık olan şeytanın yarattığını kabul eder (Babić 1963: 101;
Pilar 1927a: 7). Tanrı ise, maddeden müteşekkil olmasa da insan suretindedir.
Hıristiyanlıkta olduğu gibi Tanrı, üçleme ile tarif edilemez. Bogomilizm’e göre
Tanrı’nın büyük oğlu olan Satanael, babası karşısında değerini kaybedince
yeryüzünü yaratarak oraya inmiş daha sonra da yaratıkları ve insanı yaratmıştır.
Dolayısıyla insanın maddi vücudu şeytanın işidir ve kötüdür.
Ancak madden
yaratılan insana ruh vermeye sıra gelince Satanael, bunu başaramamıştır. Ruh, insana
Tanrı tarafından üflenmiştir. İnsana ruh Tanrı tarafından üflendiği için iyidir (Pilar
1927a: 7-8). Bogomillerin sonsuz iki Tanrı’ya değil de tek bir Tanrı’ya
inanmalarında Ortodoks manastır yaşantısının etkisinin olduğu belirtilir (Albayrak
2004: 176).
82
-
Bogomilizm’de birincisi ruhani ve bedensiz, ikincisi maddi veya görünen
olmak üzere iki prensip vardır (Jalimam 1999: 238). Bogomiller, birincisini “Işık
Tanrısı” ikincisini ise “Karanlık Tanrısı” olarak adlandırırlar. Bu anlayış, evrende iyi
ile kötü arasında mücadele üzerine kurulu olan düalist anlayışın tipik bir şeklidir.
İnsanın ikili yapısı da iyi ile kötünün mücadelesini gösteren bir olgudur (Rački 2003:
134). Bu düalizm, iki asli prensip ve bu prensiplerin birbiriyle olan ilişkilerine
dayalıdır. Bu iki asli prensip, ışık ve karanlık ya da iyilik ve kötülüktür. Nitelik
olarak birbirinden tamamen farklı karakterlere sahip olan bu prensiplerin her ikisi de
ezeli ve ebedidir (Sarıkçıoğlu 2002: 155).
-
Bogomil inancına göre Lucifer, göğe yükselerek Tanrı ile mücadele etmiş ve
bunun sonucunda birçok meleği kandırmıştır. Başlangıçta sadece iyi olan Tanrı
vardı. Tanrı dört element olan su, hava, toprak ve ateşi yarattı. Aynı zamanda
Satanael de dâhil olmak üzere farklı göklerde de melekler yarattı. Bir gün Satanael,
Tanrı’nın tahtına göz koyar ve bunu gerçekleştirmek için de melekleri kandırıp safına
çekmeye çalışır. Bu amacını kısmen gerçekleştirse de oyunu Tanrı tarafından
bozulur. Böylece Satanael, iyilik vasfından sıyrılıp kötü bir ruh olarak yeryüzüne
sürülmüştür (Albayrak 2004: 142-143).
-
Bogomillere göre bazı melekler doğaları itibariyle kötüdür. Bundan dolayı da
günah işlemeye mahkûmdurlar (Babić 1963: 101).
-
Bogomillere göre ruhlar, bedenler içerisinde hapsedilmiş “demon”lardır.
Bosna Bogomillerine ait olan ve “Srečković İncili” olarak adlandıran İncil’in Luka
bölümünde (10:30-35) ruhların bedenler içerisinde hapsedilmiş demonlar olduğu
açıkça belirtilmektedir (Solovjev 1948b: 21).
-
Bogomil inancına göre bedenlere hapsedilen kötü melekler, göğe ancak
vaftizle, tövbe ve temizlenmeyle geri dönebilirler (Kovačević 1971: 9).
-
Bogomillere göre ahiret düşüncesi, kendilerine itaat etsinler diye insanları
korkutmak için Katolik ve Ortodoksların uydurdukları bir yalandır. Bütün insanların
ruhları kurtuluşa ereceğinden ahiret inancına gerek yoktur. Zaten bu inanç, onlara
83
karşı eğilimi artırdığı için Katolik ve Ortodokslar sonsuz cehennem fikrini
yumuşatmak zorunda kalmışlardır (Albayrak 2004: 174).
-
Bogomillere göre Hıristiyanlıktan önceki din olan Musevilik, Satanael
tarafından insanları yoldan çıkarmak için gelen bir dinden başka bir şey değildir
(Pilar 1927a: 8).
-
Eski Ahit’in Satanael’den geldiğine inanırlar ve onu reddederler. Bazı
kaynaklarda ise Bogomillerin Eski Ahit’in Mezmurlar ve Peygamberler kitaplarının
dışında kalan kısmını reddettikleri ifade edilir (Jalimam 1999: 238). Onlar, Eski
Ahit’i Musa’nın aksine alegorik olarak yorumlamışlardır (Albayrak 2004: 173).
Bosna Bogomillerine ait “Srečković İncili”nde Bogomillerin Eski Ahit’in adını bile
telaffuz etmekten kaçındıkları onun yerine “Yudas’ın Dini” (vira Judina) tabirini
kullandıkları ifade edilir (Solovjev 1948c: 24).
-
Bogomiller, Yeni Ahit içerisinde yer alan dört İncil, Resullerin İşleri,
Mektuplar ve Vahiy Kitabı’nı kabul ederler. Özellikle Yuhanna İncili’ne çok önem
verirler (Solovjev 1948c: 25).
-
Bogomiller, Sina Dağı’nda Musa’ya kendini gösterenin kötü tabiatlı bir
melek olduğuna inanırlar (Kovačević 1971: 10).
-
İsa Mesih’in bir kadından dünyaya geldiğini kabul etmezler. İsa’nın
Meryem’in kulağına girerek vücut bulduğuna ve tekrar oradan çıktığına, bunlardan
Meryem’in
haberinin
olmadığına
inanırlar.
Yani
Meryem,
İsa’yı
fiilen
doğurmamıştır. Bogomiller, böylece İsa’nın enkarnasyonu anlayışına ve Meryem’e
tapınmak bir yana ona saygı duyulmasına bile karşıdırlar (Albayrak 2004: 153).
-
Bogomillere göre İsa Mesih, ne hastaları iyileştirmiş ne de ölüleri diriltmiştir.
İncillerde anlatılan bu ve buna benzer mucizeler birer hikâyeden ibarettir.3
-
Mesih’in gerçekten değil de manevi olarak vücut bulduğuna inanılır. Bu
inanç, Bogomillerin doketiklerin sahip olduğu anlayışa sahip olduklarını gösterir
(Jalimam 1999: 237). Doketizm, İsa’nın haça gerilme esnasında mucizevî olarak
3
Hıristiyanlıktaki İsa anlayışları için bkz. Aydın 2002b.
84
ölümünden kurtulduğunu ve onun yerine Yahuda İskaryot ya da Cyreneli Simon’un
haça gerildiğini kabul eden akım veya akımları ifade eder. Buna göre haça
gerilmenin hemen öncesinde Tanrı, bu kişileri İsa ile yer değiştirmek suretiyle İsa’yı
haça gerilmekten kurtarmıştır (Gündüz 1998: 99). Thomas W. Arnold’a göre
Bogomillerin bu inancı Hıristiyanlıktan ziyade İslam’a daha yakındır (Arnold 1990:
235-238. Nitekim Kuran’ı Kerim’de onların İsa’yı öldüremedikleri ve haça
germedikleri ifade edilir. Öldürdükleri şahıs onlara İsa’ya benzer gösterilmiştir
(Kur’an 4/157). Bir sonraki ayette ise Allah, İsa’yı katına yükselttiğini ifade
etmektedir (Kur’an 4/158).
Ricaut, İslam’ı kabul eden Bogomilleri “Poturalar” olarak adlandırmakta ve onların
şu mühim inanışlarına işaret etmektedir;
Bunlar, İsa’nın son akşam yemeği esnasında havarilere gelişini
müjdelediği (teselli edici) Ruhu’l- Kuddüs’ün Muhammed olduğunu
inanıyorlar. Keza paskalyadan elli gün sonra Ruh’ul Kuddüs’ün
havarilerin üzerine inmesini de Muhammed’in zuhuruna bir alamet, bir
haberci görmektedirler. İncil’de “Paraklitt” (teselli edici) tabirinin
geçtiği her üç yerde onu, yeni peygamber olan Muhammed ile izah
ediyorlar (Okiç 1971: 212).
-
Bogomillere göre Mesih, aslında işkence çekmemiş ve ölmemiştir.
Anlatıldığı gibi cehenneme inip daha sonra semaya da yükselmemiştir. Bogomillerin
bu inancı, Hıristiyanlıkta mevcut olan anlayıştan tamamen farklıdır. İncillere göre
İsa, ölümünden üç gün sonra dirilmiş ve kırk gün havarileriyle birlikte yaşamıştır
(Yuhanna 19: 12-42, 20: 130, 21:1-25).
-
Azizler ve kilise babalarının otoritesini reddederler (Kovačević 1971: 10).
-
Bogomiller azizlerin hatıralarını önemsemezler. Onlara göre azizlerin
kemikleriyle hayvanların kemikleri arasında herhangi bir fark yoktur. (Kovačević
1971: 10).
-
Vaftizci Yahya’yı reddeder ve cehennemde ondan daha büyük şeytanın
olmadığını düşünürler. Yahudi kaynaklarının verdiği bilgiye göre Yahya, Yudea
kırsalında ve Ürdün nehri civarında kendi cemaatini kurmuş bir peygamberdir. O,
85
halkı erdem, fazilet ve tövbeye, bunun göstergesi olarak ta vaftiz olmaya yani boy
abdesti almaya çağıran iyi bir kimse olarak geçmektedir (Gündüz 2001: 159).
Hıristiyanlığa göre İsa bir müddet Yahya’nın yanında bulunmuştur. Bogomiller ise
vaftizci
Yahya’yı
reddetmekte
kalmayıp
onun
için
aşağılayıcı
ifadeler
kullanmışlardır. Nitekim “Srečković İncili”nde vaftizci Yahya yerine “Sucu Yahya”
tabiri kullanmaktadır (Solovjev 1948b: 21).
-
Bogomilizm’de kadın, iyilik ve kötülüğü öğrenme ağacı olarak tasvir edilir.
Âdem onunla tanışmış ve günah işlemiştir. Bundan dolayı cennetten kovulmuştur
(Kovačević 1971: 10).
-
Bogomillere göre ilk gerçek Hıristiyan kilisesi, onların kilisesidir. “Srečković
İncili”nde (Luka 10:9) Roma Kilisesi’nin Satanael yani şeytanın kilisesi ve dini
liderinin de Satanael olduğu ifade edilir (Solovjev 1948b: 24).
-
Bogomilizm’e göre Bogomiller, havarilerin varisleridir. Onların dini lideri,
kilisenin piskoposu Petrus’un ise halefidir (Kovačević 1971: 10).
-
Bogomilizm’e göre Petrus’tan Silvester’e kadar bütün papalar Bogomil
inancına mensuptu (Kovačević 1971: 10).
-
Fiziksel mekân olarak kiliselerin yapılmasına karşı çıkmaktadırlar. Onlara
göre bu kiliseler, Satanael’in sinagoglarıdır ve onların içerisinde ibadet edenler
putperestlik yapmaktadırlar. Bogomillerin “Hiža” denilen ibadethaneleri vardır. Bu
ibadethaneler sade bir evden ibaret olup onlar için her ev ibadethane olabilir. Çünkü
beli bir tipi veya şekli yoktur. Ayrıca Bogomillere göre ibadet etmek için mekân şart
değildir. Onların açık arazide ibadet yaptıkları bilinmektedir. Ortodoks ve
Katoliklerin görkemli kilise binaları yapması onların inancı ile çelişmektedir
(Jalimam 1999: 249).
-
Bogomiller, kilisede bulunan resimleri putperestlik alametleri olarak
değerlendirir (Kovačević 1971: 10). Oysa Katolik ve Ortodoks kilise binaları oldukça
görkemli ve bol tezyinatlı yapılar olarak dikkati çeker. Sadece bazı Protestan
kiliseleri oldukça sadedir. Genellikle kiliselerde başta İsa Mesih ve Meryem olmak
86
üzere azizlerin ve meleklerin timsalleri ve suretleri bulunur. Diğerlerden farklı olarak
Ortodoks kiliselerinde ikonalara yönelik tazim söz konusudur (Gündüz 2006: 162).
Bu anlamda Bogomiller resimler daha doğrusu ikonalar konusunda Protestanlara
yakın bir çizgide yer alırlar.
-
Bogomilizm’de haç işareti şeytanın sembolüdür. Bogomiller haça tapınmayı
şeytanî, haçı ise “Tanrının düşmanı” olarak kabul etmişlerdir. Oysa haç,
Hıristiyanlıkta önemli objelerden biridir. Dualara başlarken, sevinç veya korku
hallerinde haç işareti yapılır. Haç işareti, kişiyi Tanrı’yla doğrudan ilişkiye geçiren
kötülükleri ve şeytanı uzaklaştıran ve iliklere yol açan bir aracı unsur olarak görülür
(Gündüz 2006: 153). Bogomiller, Yahudilerin Tanrı’nın oğlu olarak kabul edilen
İsa’yı
üzerinde
çarmıha
gerdikleri
haça
nasıl
saygı
gösterebileceğini
anlayamadıklarını belirtirler. Bu anlayışlarını desteklemek için şu misali verirler.
Eğer bir kişi kralın oğlunu bir odunla öldürse bu odun, kral için değerli olabilir mi?
Elbette olmasa gerektir (Hamzaoğlu 2000: 451).
-
Bogomiller, ayinleri ve kilise ilahilerini kınayarak bunların Mesih’in inciline
ve öğretisine aykırı olduklarına inanır.
-
Bogomiller insanın öldükten sonra toprağa karışıp gideceğine tekrar bir
dirilişin olmayacağına, dirilecek olanın insanın sadece ruhu olacağına inanırlar
(Albayrak 2004: 162-163).
-
Bogomilizm’de ruhbanlık yoktur. Bilgisi ve kazandığı saygıyla öne çıkanlar
önder oluyorlardı. Üst sınıf kilise adamlarına saygı göstermezler. Onlara göre bu
insanlar asıl görevlerini unutup kendi heveslerine hizmet eden zavallılardır (Albayrak
2004: 153).
-
Kutsal ve günahsız olduğu düşünülen dini liderlerinin kendilerine tapınmaya
izin verdikleri ifade edilse de Bogomillere ait olduğu iddia edilen bu inanç, hiçbir
kaynakta zikredilmemektedir. Üstelik Bogomillerin dini inançları incelendiğinde
prensip olarak onların böyle bir inanca sahip olmalarının muhal olduğu görülecektir.
Çünkü onlar Meryem’i bile kutsal saymayarak normal bir insan olarak kabul
etmişlerdir (Kovačević 1971: 9).
87
-
Bogomiller kilisenin gizli sırları olan “sakramentler” i reddederler
(Kovačević 1971: 10).
-
Din adamı aracılığıyla insanın kurtuluşa ereceği anlayışına sahip Katolik
Kilisesi’nin aksine Bogomiller, kişi ile Tanrı arasında bir aracı olmadan doğrudan
ilişki kurulabileceğine inanırlar. Dini gerçek anlamda anlamak için kutsal kitapları
kullanmak yeterlidir. Çünkü onlara göre din vicdani bir meseledir (Albayrak 2004:
160).
-
Suda yapılan vaftizi Yuhanna’nın vaftizi saydıkları için bununla kimsenin
kurtuluşa ulaşamayacağı iddiasındadırlar. Bogomilizm’i Hıristiyanlıktan ayıran temel
unsurlardan biri vaftizdir. Hıristiyanlıkta vaftiz, bir çeşit dine giriş törenidir. Vaftiz,
bazı Hıristiyan ilahiyatçılarca Eski Ahit geleneğindeki sünnetle kıyaslanmışlardır.
Vaftiz olma, dine girmenin ya da İsa Mesih’e iman etmenin bir göstergesi olarak
tanımlamakta ve kurtuluşu ifade etmektedir. Hıristiyanlar arasında vaftiz konusunda
görüş ayrılığı vardır. Genelde çocuğun doğuşundan hemen sonra bir sefere mahsus
olmak üzere yapılabileceği gibi bazı mezheplerce tekrar tekrar yapılabilir (Gündüz
2006: 140–143). Bogomiller suyu madde olarak kötü Tanrı Satanael’in yaratması
nedeniyle su ile vaftizi kabul etmezler. Onların vaftizi susuzdur. İncili göğüslere
koymak ve başlarına götürmek suretiyle yapılır (Jalimam 1999: 239).
-
Bogomiller kendi uyguladıkları vaftiz ile herkesin günahının affedileceğine
ve Petrus gibi kutsal olacaklarına inanırlar (Kovačević 1971: 11).
-
Bogomillere göre çocuk erişkinlik öncesi dönemde kurtuluşa ulaşamaz.
Ayrıca Bogomiller çocukların vaftizine de karşıdırlar (Albayrak 2004: 162).
-
Bogomilizm’e göre vaftiz eden kişi kaç defa günah işlediyse ondan vaftiz
edilenlerin de o kadar daha vaftiz olmaları gerekir.
-
Bogomiller, konfirmasyon sakramentini de reddetmektedirler (Kovačević
1971: 9). Konfirmasyon, Hıristiyanlıkta kişinin vaftiz olduktan sonra Tanrı’nın
inayetini kazanmak ve vaftizle edinilen nurun tamamlanması için yapılan bir
ritüeldir. Kutsal sayılan bir yağla yapılan ve kişinin alnının ve bazı uzuvlarının mesh
88
edilmesiyle gerçekleştirilen bu törene Bogomiller bir kutsallık atfetmek bir yana
reddetmektedirler.
Çoğu
kilise,
vaftiz
ve
evharistiya
gibi
konfirmasyon
sakramentinin de kurtuluşu sembolize ettiğine inanmaktadırlar (Gündüz 2006: 146147).
-
Bogomiller, Mesih’in vücudunun ekmek haline gelemeyeceğini savunarak
evharistiya ayinini reddederler. Oysa evharistiya, Hıristiyanlık geleneğinde İsa
Mesih’e katılmayı ya da onunla gizemli bir şekilde birleşmeyi ifade etmektedir. Oysa
Bogomillere göre evharistiya değil sadece Tanrı’nın rahmeti insanlara yardımcı
olabilir. Bogomiller, evharistiyayı mecazi anlamda algılarlar (Solovjev 1948b: 20).
-
Günah itirafı sakramentini reddederler. Günahların affının ancak tekrar vaftiz
olmak suretiyle mümkün olacağına inanırlar. Bogomilizm’e göre günah itirafı için
papaza da gerek yoktur. Onlar günah itirafını aralarında yapmışlardır. Bogomiller,
Ortodoks ve Katolik papazların her gün insanların günahlarını bağışlamak suretiyle
insanların ruhlarını katlettiklerine inanırlar (Solovjev 1948b: 24).
-
Bogomiller, son yağlama sakramentini de reddetmektedirler. Son/Hasta
yağlama Katoliklerde ölüm döşeğinde olan hastalara yapılan bir törendir. Hastanın
belli uzuvları dualarla takdis edilir. Ortodokslar bu sakramenti herhangi bir hastalık
durumunda uygularlar. Ermenilerse bunu bir sakrament olarak görmemektedirler
(Gündüz 2006: 149).
-
Bogomillere
göre
fiziksel
evlilik
zinadır.
Bogomilizm’de
seçkinler
evlenemezler. Sıradan insanlar ise evlenebilirler. Ancak onların mükemmel/seçkin
olmak için çaba göstermeleri gerekir. Bogomiller, evliliği bir sakrament olarak değil
de toplumsal bir ihtiyaç olarak görürler (Jalimam 1999: 254-255). Hıristiyanlık
içerisinde din adamlarının evlenmesi konusunda farklı uygulamalar mevcuttur.
Katolik din adamları evlenmezken Ortodokslarda sadece üst düzey din adamları
evlenmezler. Evlilik konusunda Bogomillerin Maniheizm’den etkiledikleri göze
çarpmaktadır (Sarıkçıoğlu 2002: 153).
-
Bogomiller her türlü kilise otoritesini reddederek kimsenin aforoz
edilemeyeceği görüşündedirler (Kovačević 1971: 10).
89
-
Bogomiller, et, peynir, süt, yumurta ve diğer hayvansal ürünleri yemezler.
Yiyenlerin ise tekrar vaftiz olmadan kurtuluşa ulaşamayacaklarına inanırlar.
-
Bogomiller, hayvanları ve özellikle kuşları öldürmenin ve yumurtalarını
kırmanın ölümcül günahlardan olduğuna inanırlar. Maniheizm’de de aynı anlayış
mevcuttur (Sarıkçıoğlu 2002: 162).
-
Bogomiller, yeniden dirilişi kabul etmezler.
-
Kiliselerde ölüler için yapılan ibadetleri ve duaları reddederler.
-
Hükümdarların uyguladıkları ölüm cezalarını reddederler.
-
Bogomillere göre her ne türlü olursa olsun yemin etmek günahtır (Jalimam
1999: 255).
-
Bogomiller, sadaka vermeyi reddeder ve yasaklarlar (Kovačević 1971: 10).
-
Bogomilizm’e göre bütün insanlar Tanrı’nın çocukları oldukları için eşittir.
Bu yüzden herkese saygı ve sevgi göstermek gerekmektedir. Bogomiller, kilise’nin
aksine insanı merkeze alırlar (Albayrak 2004: 168).
-
Kilise’nin kutsal saydığı savaşlara insanların yok edilmesi sebebiyle
karşıdırlar. Bırakınız insanları hayvanları öldürmek bile büyük günah olarak telakki
edilir (Solovjev 1971: 24). Bu nedenle zalim yöneticilere karşı şiddet yolunu
benimsememişlerdir. Ama acımasız katliamlara maruz kalmışlardır (Albayrak 2004:
169).
-
Bogomiller, alçak gönüllülüğü ve riyazeti benimsemişlerdir. Fakat riyazet
hayatı sadece seçkin Bogomil sınıfı için geçerliydi. Kişi iman açısından
mükemmelleşmeyi istiyorsa hayatı boyunca bekâr kalması gerekiyordu (Albayrak
2004: 172).
-
Bogomiller, aşırı yemek yemeye karşıdırlar. İçki içmeyi de hoş karşılamazlar.
Çünkü Bogomil inancına göre içki insana zarar versin diye Satanel’in yarattığı kötü
90
bir şeydir. Yine onlara göre Âdem yasak meyveyi yediği için değil şarap içtiği için
cennetten kovulmuştur (Albayrak 2004: 172).
Sonuç
Bogomilizm, Bulgaristan’da ortaya çıkıp Bosna’ya sıçrayan ve burada daha fazla
yayılma imkânı bulan bir inanç olmuştur. X. yüzyılın ortalarında Bosna’da
yayılmaya başlayan Bogomilizm, ortaya çıkışından iki yüzyıl sonra XII. yüzyılın
ikinci yarısında kurumsallaşmasını tamamlamıştır. İfade ettiğimiz üzere bu
dönemden itibaren kurumsal kimliğiyle dini yapısının yanı sıra kimi zaman ülkeler
arasında arabuluculuk kimi zaman da garantörlük gibi görevler de üstlenmiştir.
Kaynağı ve kökeni konusunda bir görüş birliğine varılamayan Bogomillerin inanç
hususları, görüldüğü üzere birçok konuda İslam’la örtüşmektedir. Bununla birlikte
Bogomilizm, içinden çıktığı Hıristiyanlıkla ise pek çok noktada farklı inançlara
sahiptir. Bütün bu inanç ve uygulamalara bakıldığında Bogomilizm’in senkretik bir
inanç olduğu açıkça görülmektedir. Bogomilizm’in Çin ve Hint dinlerine, İslam’a ve
Hıristiyanlığa ait unsurları içinde barındıran bir inanç olduğunu söylemek yanlış
olmaz. Ancak bu inanç ve uygulamaları kronolojik bir biçimde tespit etmek zordur.
91
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME
Balkan coğrafyası tarih boyunca birçok milletin uğrak yeri ve sahiplenmek istediği
bir bölge olmuştur. Birçok millet, kültür ve bir o kadar da inancın geldiği bu
coğrafyada bu olguların karşılaşmaları Balkanların ortaçağdaki kendine özgü şartları
da düşünüldüğünde toplumun dünyevi veya uhrevi ihtiyaçları ve problemlerine
çözüm bulma iddiasında olan yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasını
sağlamıştır. Bu hareketlerin belki de en önemlilerinden biri de Balkanların doğu
ucunda bulunan Bulgaristan’da X. yüzyılda Papaz Bogomil tarafından kurulan
Bogomilizm olsa gerektir. Yönetime karşı dik duruşuyla muhalifliği ön plana çıkan
bu heretik Hıristiyan mezhep, halk tarafından sempati ile karşılanmış ve bu sempati,
dalgalar halinde Bulgaristan’dan İtalya ve Fransa’ya kadar yayılmıştır.
Bogomilizm’in Avrupa’nın batısıyla doğusu arasında sınır olan Bosna’yla tanışması
Bogomillerin yaşadığı diğer bölgelere nazaran farklı neticeler doğurmuştur. XII.
yüzyılda Bosna, bölgenin merkezi konumundaydı. Bu konumu gereği Katoliklerin ve
Ortodoksların uzun süre devam edecek baskılarına katlanmak zorunda kalmıştır. Bu
baskıların giderek artmasında muhtemelen Bogomil inancında mevcut olan şiddete
yönelik kesin duruşun da etkisi vardır. Bogomillerin kendilerine çeşitli zulümleri
reva gören yöneticilere karşı herhangi bir silahlı eylemde bulunduklarına dair tarihi
kayıtlardahiçbir veriye raslanmamıştır. Çünkü onlara göre bırakınız herhangi bir
insanı öldürmeyi, kuşların yumurtalarını kırmak bile ölümcül bir günahtır.
Bogomiller, ortaçağda hayatları yoğun baskı ve zulümler sonucu zehir edilen halkın
sıkıntılarını dile getirmeleri nedeniyle halkın teveccühünü kazanmış ve toplumu
yönlendirme gücünü elde etmiştir. Bu nedenle bölgede belki de Bogomillerden daha
fazla Bogomillere sempati ve saygı duyan insanlar yaşanmaktaydı.
Bütün bu baskılara rağmen Bogomilizm, Bosna’da daha fazla yayılmış, zirve
noktasına
ulaşmış
ve
Osmanlı’nın
gelişine
kadar
varlığını
sürdürmüştür.
Osmanlıların gelişi ve İslam’la tanışmaları neticesinde Bogomiller, kalabalık gruplar
halinde İslam dinine geçmişlerdir. Bogomillerin İslam dinini seçmelerinde inanç
noktasındaki benzerliklerin yanı sıra kendi yöneticileri tarafından uzun süre baskı
92
görmelerine rağmen Müslüman idarecilerin kendilerine çok iyi davranmaları da etkili
olmuştur.
Bogomilizm, ilk dönem Hıristiyanlık ruhuna dönülmesini savunan bir dinsel
hareketti. Bogomillerle ilgili yapılan dinsel, sosyal ve ahlaki araştırmalarda onların
en çok eleştirel, akılcı ve hümanist yönleri ön plana çıkarılmaktadır. Kilise’nin din
adamları sınıfına güvensizlik duymaları, kilisenin ayin ve sembollerine karşı
durmaları, her ne türlü olursa olsun öldürmeye karşı çıkmaları ve kadına birinci sınıf
insan olarak bakmaları, o dönem için son derece radikal anlayışlardı. Bölge
topraklarında feodal bir düzenin olduğu da hatırlatılırsa bu etki daha net
anlaşılacaktır.
Bölge bölge gezerek vaazlar veren, yaşantı ve davranışlarıyla mütevazılıği ön plana
çıkaran Bogomiller, kendilerini dinleyen insanlar tarafından kurtuluşa erdirecek
kişiler olarak görülmüşlerdir. Bu düşünceleri, insanların yönetime ve Hıristiyanlıkla
ilgili dini ve felsefi anlayışa eleştirel bakmalarını sağlamıştır. Bu açıdan bakıldığında
Bogomiller’in bölgelerinin Protestanları oldukları söylenebilir. Netice olarak bu
hareketin ortaçağ Avrupa’sında felsefi, dini ve toplumsal açıdan önemli etkileri
olmuştur.
Bosna’nın ortaçağ tarihi, milliyetçi çekişmelere sahne olmuştur. Bu çekişmeler
günümüze kadar devam etmiştir. Doksanlı yıllarda yaşanan Bosna savaşıyla bu
bölgede yaşanmaya başlayandinsel ve etnik çatışmalar söz konusu coğrafyada hala
suların durulmadığının net bir göstergesidir. Oysa Osmanlı’nın XV. yüzyılda bölgeyi
fethetmesiyle birlikte tarihte kırılma noktası yaşayan Bosna, XX. yüzyıla kadar huzur
ve düzenin hakim olduğu bir dönem geçirmişlerdi. Osmanlı’nın gidişinden sonra
Müslüman Boşnaklar tekrar kaos dönemine geri dönmüşlerdir. Bölgenin tarihiyle
ilgili yapılan çalışmalara da bu kaos damgasını vurmuştur.
Balkanlarda, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde yayılma imkânı bulan heretik bir mezhep
olan Bogomilizm, ortaçağ boyunca dini, sosyal ve felsefik açıdan Avrupa’yı
etkileyen toplumsal ve dinsel bir hareketti. Bosna topraklarını kendine merkez edinen
ve kurumsallaştıktan sonra “Bosna Kilisesi” adıyla varlığını devam ettiren
Bogomilizm, Bosna’nın Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethinden sonra
93
mensuplarının çoğunun İslam’ı seçmesi nedeniyle varlığını, gücünü yavaş yavaş
kaybederek bir müddet daha devam ettirmiş ve nihayet tarih sahnesinden silinmiştir.
Bogomilizm’in inanç esasları, pek çok noktada İslam’la örtüşmekte, içinden çıktığı
Hıristiyanlıkla ise çoğu hususta farklılık arz etmektedir. Araştırmalarımız neticesinde
Bogomilizm’in Çin ve Hint dinlerine, İslam’a ve Hıristiyanlığa ait unsurları içinde
barındıran senkretik bir inanç olduğu sonucuna ulaştık.
Bosna’da şu an Katolik olan Hırvatlar, Ortodoks olan Sırplar ve Müslüman olan
Boşnaklar olmak üzere üç toplum yaşamaktadır.
94
BİBLİYOGRAFYA
Kitaplar
ALBAYRAK, Kadir. 2004. Bogomilizm ve Bosna Kilisesi. Adana: Baki Kitabevi.
ALIBAŠIĆ, Avdija. 1995. Trajanje Bosne. Zenica: KDM Preporod.
ANGELOV, Dimiter. 1987. The Bogomil Movement. Sofai: Sofia Press.
ARNOLD, Thomas. 1990. Povijest İslama. Sarajevo: El Kalem.
AYDIN, Mahmut. 2002a. İsa: Tanrı mı İnsan mı?. İstanbul: İz Yayıncılık.
______________. 2002b. Tarihsel İsa: İmanın Mesih’inden Tarihin İsa’sına.
Ankara: Ankara Okulu Yayınları.
BABIĆ, Ante. 1963. Bosanski Heretici. Sarajevo: Svjetlost.
BAŠAGIĆ, Safvet. 1900. Kratka Uputa u Prošlost Bosne i Hercegovine. Sarajevo:
Vlastita Naklada.
BOJIĆ, Mehmedalija. 2001. Historija Bosne i Bošnjaka. Sarajevo: TKD
Šahinpašić.
ĆOROVIĆ, Vladimir. 1940. Historija Bosne. Beograd: Srpska Kraljevska
Akademija Beograd.
ĐINĐIĆ, Slavoljub. 1997. Türkçe-Sırpça Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
DOĞAN, Mehmet. 2003. Büyük Türkçe Sözlük. Ankara: Vadi Yayınları.
DURAKOVIĆ, Nijaz. 1993. Prokletstvo Muslimana. Sarajevo: Oslobođenje.
DŽAJA, Srećko. 1992. Konfesionalnost i Nacionalnost Bosne i Hercegovine.
Sarajevo: Svjetlost.
95
ELIADE, Mircea. 2003. Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi. Çev: Ali, Berkay.
İstanbul: Kabalcı Yayınevi. I-III.
ERBAŞ, Ali. 2004. Hıristiyanlık’ta Reform ve Protestanlık Tarihi. İstanbul: İnsan
Yayınları.
FINE, John. 2005. Bosanska Crkva-Novo Tumačenje. Prv. Tatjana Praštalo.
Sarajevo: Bosnaski Kulturni Centar.
GLUŠAC, Vaso. 1992. Istina o Bogomilima. Beograd: INP Književne Novine DD.
GÜNDÜZ, Şinasi. 1998. Din ve İnanç Sözlüğü. Ankara: Vadi Yayınları.
______________. 2006. Hıristiyanlık. İstanbul: İSAM.
______________. 2001. Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları.
HADŽIJAHIĆ, Muhamed. 1974. Od Tradicije do Identiteta. Sarajevo: Svjetlost
štamparija Trebinje.
_____________________. 2004. Povijest Bosne u IX i X stoljeću. Sarajevo: BZK
Preporod.
HAMZAOĞLU, Yusuf. 2000. Balkan Türklüğü. Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
HANDŽIĆ, Mehmed. 1999. Izabrana Djela- knjiga II. Sarajevo: Ogledalo.
_________________. 1940. İslamizacija Bosne i Hercegovine. Sarajevo: İslamska
Dioničarska Štamparija.
IMAMOVIĆ, Mustafa. 1998a. Historija Bošnjaka. Sarajevo: Preporod.
JALIMAM, Salih. 1997. Izvori za Historiju Srednjovjekovne Bosanske Države.
Tuzla: Historiski Arhiv.
96
_______________. 1996. Studija o Bosanskim Bogomilima. Tuzla: Opština
Kalesija.
_______________. 1998. Zapadnoevropski Haretici i Bosanski Bogomili.
Sarajevo: Viječe Kongresa Bošnjačkih Intelektualaca.
_______________. 1999. Historija Bosanskih Bogomila. Tuzla: IPP Hamidović.
KLAIĆ, Bratoljub. 1940. Rječnik Stranih Riječi. Zagreb: Zora.
MALCOLM, Noel. 1999. Bosna’nın Kısa Tarihi. Çev. Aşkım Karadağlı. İstanbul:
Om Yayınevi.
_______________. 1995. Povjest Bosne- kratki pregled. Sarajevo: Dani.
MANDIĆ, Dominik. 1962. Bogomilska Crkva Bosanskih Krstjana. Chikago:
Ziral.
MULIĆ, Jusuf. 2004. Hercegovina. Mostar: Muzej Hercegovine.
PETRANOVIĆ,
Božidar.
1867.
Bogomili
Crkva
Bosanska
i
Krstjani.
Zadar:(Yayin evi belli değil)
RAČKI, Franjo. 2003. Bogomili i Patareni. Zagreb: Golden marketing-Tehnička
knjiga.
ŠANJEK, Franjo. 1975. Bosansko-Humski Krstjani i Katarsko-Dualistički
Pokret u Srednjem Vijeku. Zagreb: Krščanska Sadašnjost.
SARIKÇIOĞLU, Ekrem. 2002. Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi. İsparta:
Fakülte Kitabevi.
SOLOVJEV, Aleksandar. 1953. Svedočanstva Pravoslavnih Izvora o Bogomilstvu
na Balkanu. Sarajevo: Veselin Masleša.
STRAŠEVIĆ, Suadin. 1999. Verske Prilike u Srednjovjekovnoj Bosni i
Prihvatanje Islama na Njenom Tlu. Banovići: DJL Europrint.
97
TURAN, Süleyman. 2006. Misyonerliğin Kurucusu Pavlus. İstanbul: IQ Kültür
Sanat Yayıncılık.
TÜMER, Günay-KÜÇÜK, Abdurrahman. 2002. Dinler Tarihi. Ankara: Ocak
Yayınları.
VIDOVIĆ, Mirko. 2001. Ban Kulin i Krstjanska Bosna. Sarajevo: Hrvatsko
Kulturno Društvo Napredak i Matica Hrvatska Ogranak u Livnu.
Makaleler
ATOM. 1891. “Kakva je Bila Srednjovjekovna Crkva Bosanska“. Bosanska Vila.
VII. Sarajevo. ss. 455-473.
BASLER, Đuro. 1974. “Istraživanje Bogumilstva u XVII i XVIII vijeku”.
PREGLED. c. LXIV. sy. 6. ss. 647-651.
________.
1975. “Visoko Učilište Crkve Bosanske u Mjestu Bosna”. Pregled. LXV.
sy. 4. ss. 473–486.
________.
1984. ”Kasnoantičko Doba”. Kulturna Istorija Bosne i Hercegobine.
Sarajevo: Veselin Masleša. ss. 309-365.
BRKOVIĆ, Milko. 2005. “Bosansko-Humski Krščani u Križištu Papinske i Ugarske
Politike
Prema
Bosni
i
Humu“.
Fenomen
“Krstjani“
u
Srednjovjekovnoj Bosni i Humu. Sarajevo: İnstitut za İstoriju u
Sarajevu. ss. 129-178.
ĆIRKOVIĆ, Sima. 1987. “Bosanska Crkva u Bosanskoj Državi“. ANUBIH.
Sarajevo. ss. 191-254.
ČUBRILOVIĆ, Vasa. 1965. “Popis Bogomilskih Vladara“. Politika.(Gazete.
21.02.1965).
98
DARGANOVIĆ, Krunoslav. (tarihi belli değil). “Povijesni Osvrt Na Biskupije Na
Području Bosne i Hercegovine”. Pretisak iz Općeg Šematizma
Katoličke Crkve u Jugoslaviji, (Yayin evi belli değil). ss.325-339.
DJURDEV, Branislav. 1992. “Bosna Hersek”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV.
c. VI. ss. 297-305.
GERESDORFER, Vera. 1975. “Katari-Bogumil-Trubaduri”. Radovi Filozofski
Fakultet Zadar. c. VIII. ss. 135-156.
GLUŠAC, Vaso. 1953. “Problem Bogomilstva i Pravoslavlje Crkve Bosanske”.
Godišnjak Istoriskog Društva Bosne i Hercegovine. c. V. ss. 105-138.
HADŽIJAHIĆ, Muhamed. 1975. “O nestajanju Crkve Bosanske“. Pregled. c. LXV.
sy. 11-12. ss.1309-1329.
IMAMOVIĆ, Enver. 1998b. “Prostor Bosne i Hercegovine u Prethistoriji i Antici”.
Bosna i Hercegovina-od najstarijih vremena do drugog svjetskog
rata. Sarajevo: Bosanski Kulturni Centar. ss. 13-38.
JALIMAM, Salih. 2005. “Bosanski Krstajani u Društvenom i Političkom Životu
Srednjovjekovne
Bosne
i
Huma”.
Fenomen
“Krstjani“
u
Srednjovjekovnoj Bosni i Humu. Sarajevo: İnstitut za İstoriju u
Sarajevu. ss. 179-191.
KAVAS, Ahmet. 2001. “İtalya”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV. c. XXIII. ss.
445–448.
KNIEWALD, Dragutin. 1949. “Vjerodostojnost Latinskih İzvora o Bosanskim
Krstjanima”. Rad JAZU. c. CLXX. ss. 115-276.
KOVAČEVIĆ, Božidar. 1971. “O takozvanim Bogomilima”. Separat İz Naše
Prošlosti. c. IV-V. ss. 21-45.
KRESMARIK, J. 1993. “Bosna-Hersek”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: MEBY. c.
II. ss. 730-731.
99
KUYUCUKLU, Nazif. 1992. “Bulgaristan”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV. c.
VI. ss. 391–397.
MILOBAR, Fran. 1903. “Ban Kulin i Njegovo Doba”. GZM BiH. ss. 483-525.
OKIÇ, Tayyib. 1971. “Balkanlarda Bogomilizm Hareketi ve Bunun Bir Araştırıcısı:
Aleksandar Vasiljević-Solovjev”. İslami Tetkikler Enstitüsü Dergisi.
V/1-4. ss. 205-222.
______________.
1989. “Neşredilmemiş Bazı Türk Kaynaklara Göre Bosna
Hıristiyanları (Bogomilleri)”. çev. Salih Akdemir-Recep Duran. İslami
Araştırmalar. c. 6/4. ss. 235-248.
PILAR, Ivo. 1927a. “Bogomilstvo”. Predavanje u Sociološkom društvu u
Zagrebu. ss. 1–12.
________,
1927b. “Bogomilstvo Kao Socijalni i Politički Problem”. Predavanje u
Sociološkom društvu u Zagrebu. ss. 8-17.
ŠANJEK, Franjo. 2005. “Papa Inocent III. (1198-1216) i Bosansko-Humski
Krstjani”. Fenomen “Krstjani“ u Srednjovjekovnoj Bosni i Humu.
Sarajevo: İnstitut za İstoriju u Sarajevu. ss. 425-439.
________.
1976. “Dualističko-Evangelistički Pokret u XIII. Stoljetu u Svijetlu
Sacconijeve<Sume o Katarima i Leonistima>(1250)”. Bogoslovska
Smotra. c. XLV. sy. 3. ss. 285-305.
ŠIDAK, Jaroslav. 1937. “Problem Bosanske Crkve u Našoj Historiografiji od
Petranovića do Glušca”. Rad JAZU. c. CCLIX. ss. 35-180.
SKARIĆ, Vlad. 1932. Bogomilski Grobovi i Bosanćica- Dvije historiske zablude.
(Yayın evi ve yayınladığı yer belirsiz). ss. 356-358.
SOLOVJEV, Aleksandar. 1948a. “Jesuli Bogomili Poštovali Krst”. GZM BiH. c. III.
ss. 38- 52.
100
________.
1953. “Svedočanstva Pravoslavnih Izvora o Bogumilstvu na Balkanu”.
Godičnjak Istoriskog Društva BiH. c. V. ss. 1-103.
________.
1948b. “Versko Učenje Bosanske Crkve”. Pregled. c. III. sy. 3. ss. 195205.
________, 1948c.
“Vjersko Učenje Bosanske Crkve”. JAZU. c. I. ss. 5-46.
VUKUŠIĆ, Tomo. 2005. “Papa Pio II. I Kralj Stjepan Tomaš“. Fenomen
“Krstjani” u Srednjovjekovnoj Bosni i Humu. Sarajevo: İnstitut za
İstoriju u Sarajevu. ss. 269-306.
YÜCE, Nuri. 1992. “Bulgar”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV. c. VI. ss. 390–
391
Web kaynakları
http://www.hercegbosna.org/ostalo/mitovi.html
http://www.hermetics.org/Bogomiller.html
http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/m.ibrahimgil.htm
http://www.vigb.de/bosnjaci/?page=2
http://eumenes.tripod.com/Radovi/Islam.html
http://bs.wikipedia.org/wiki/Popis_bogomilskih_vladara#Tre.C4.87a_lista_djedova_
poznata_iz_savremenih_izvora
http://www.canakkalegundem.com/BrowsePage.Asp?PageName=Content.asp&Opti
on=Article&CID=598
http://sks.kou.edu.tr/kouli/index2.htm
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp
http://www.hic.hr/books/raspeta/003vrhbos.htm
http://hr.wikipedia.org/wiki/Dubrovnik
http://www.geocities.com/bogomil1bg/Isaiah.html
101
http://www.earlychristianwritings.com/text/gospelnicodemus.html
http://www.almissa.com/bogumili.htm
www.komunikacija.org.yu/komunikacija/casopisi/junir/VII/d11/document
http://www.newadvent.org/cathen/13265a.htm
http://www.turkiyebulteni.net/15/text/t32.htm
102
EKLER
Ek 1: Bosna Ban'ı Kulin'e Ait Bir Ahitname
103
Ek 2: Bosna Hıristiyanlarına Ait Bir Apokalips Metninin Giriş Kısmı
104
Ek 3: Bogomillere Ait Bazı Mezar Taşı Resimleri
Ek 4: Bogomil Hükümdarları Döneminde Kullanılan Para Örnekleri
Kral Tvrtko Dönemi (1353-1391)
II. Kral Turtko Dönemi (1435-1443)
Kral Stjepana Tomasevica Dönemi (1461-1463)
106
Ek 5: Orta Çağ’da Bosna Hersek Bölgesini Gösteren Bir Harita
107
Ek 6: XVII Yüzyıla Bir Ait Bosna Hersek Haritası
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Soyadı :
İsmajil Hodziç
Doğum Yeri ve Tarihi :
Srebrenica-Bosna Hersek / 08.03.1975
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi :
OMÜ İlahiyat Fakültesi
Yüksek Lisans Öğrenimi :
OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiği Yabancı Diller :
Boşnakça
Bilimsel Etkinlikleri :
İş Deneyimi
Uygulamalar :
Projeler:
Çalıştığı Kurumlar:
İletişim
E-Posta Adresi :
[email protected]
Telefon:
Ev:
0362 4577650
Cep:
0538 8539855
Tarih:
16.03.2007

Benzer belgeler

ANADOLU`DAN BATI AVRUPA`YA, AYKIRI

ANADOLU`DAN BATI AVRUPA`YA, AYKIRI Paulikienizme bağlı topluluklar - ki bunlar Grek, Süryani ve Ermeni Hristiyan heterodoks gruplardıbir devlet kuracak denli güçlenmişler. 9.yüzyılın ortalarından başlayarak Bizans İmparatorları tara...

Detaylı