intizardergisi

Transkript

intizardergisi
Mes’ûdî Düşüncesinde
Eleştirel Tarih Yazıcılığının Temelleri*
Züheyr Siyâmiyân GORCÎ **
Çev. Betül Akbaba
Özet: İslam tarihçilerinin mirası farklı görüşler barındırmaktadır.
Aslında görünüş olarak tek bir düşünce gibi görünse de yeni gelişen
ve ortaya çıkan sosyal ve beşerî ilimleri kullanarak yazılanları eleştirip incelediğimizde tarihçi yazarlar arasındaki bakış açısı farkının
aslına inip çıkış noktasını bulabiliriz. Mürûcu’z-Zeheb isimli değerli
eseri ile tanınan Mes’ûdî bu meşhur yazarlardan birisidir. Mes’ûdî’den birkaç asır sonra yaşayan İbn-i Haldun, tarihçilik anlayışında Mes’ûdî ‘nin görüşünü devam ettirme iddiası altında Mukaddime isimli kitabını İslam medeniyetindeki hatalara ışık tutmak için
yazmıştır. İbni Haldun’un kendi iddiası, Mes’ûdî ‘nin görüşündeki
açıklama yönteminin ne olduğu ve bu iki isim arasında nasıl ortak
düşünce oluştuğu bu araştırmanın konusudur. Bu yüzden, Mes’ûdî’nin eserlerini inceleyip eleştirmen tarih yazarlığının temellerini
araştıracağız. Bunun neticesini Mes’ûdî’nin görüşü ve yöntemi olarak kabul edip sonuca ulaşacağız.
Anahtar Kelimeler: İbn-i Haldun, Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, Ortak Düşünce Ufku, Eleştirel Tarihçilik.
Eleştirel Tarih Yazıcılığı; İbn-i Haldun ve Mes’ûdî
Görünen o ki, Mes’ûdî düşüncesini değerlendirirken ilk önce
eleştirel tarih yazıcılığının temeline inmeliyiz. Bunun için uygun
olan ise İbn-i Haldun’un zamanında meydana gelen ve İslam medeniyetinin tarih ilminin nazarından düşmesi ile başlayan zamanı ince*
Kitâb-ı Mâh, Tarih ve Coğrafya, Tir, 1390, S. 158.
Tahran Üniversitesi İslam Tarihi Doktora Öğrencisi.
**
intizar
7
Züheyr
Siyâmiyân GORCÎ
lemektir. Bundan daha da önemlisi, İbn-i Haldun kendi yönteminin
doğuşunu Mes’ûdî’nin Mürûcu’z-Zeheb’deki tarzının devamı olarak
görmüştür.1
Görüldüğü üzere, İbn-i Haldun kendisini Mes’ûdî ile aynı bakış
açısına sahip görmektedir.2 İbn-i Haldun Mukaddime’de şunları söylemiştir:
Ahvâl toptan değişince, halk da kökten değişip âlem baştanbaşa yeni bir
duruma geçmiş gibi oldu. Sanki yeni bir halk, taze bir oluş ve önce var olmayan bir âlem meydana gelmişti. Böyle olunca mahlûkların, yeryüzünün,
burada yaşayan kavimlerin, onlara ait âdet, anâne ve dinlerin ahvâlini tedvin edecek olan bir tarihçiye bu çağda ihtiyaç vardır. Bu tarihçi kendi asrında, Mes’ûdî’nin o vakit tuttuğu usûlü takip edecek, böylece kendisinden
sonra gelen tarihçilerin tâbi oldukları bir asıl ve kaynak olacaktır.3
Öyle gözükmektedir ki, İbn Haldun tarihi hikmet paralelinde ele
almak suretiyle duraklamanın sebeplerini bulmayı yeni icad edilmiş
bir bilim olarak tedvin etmiş ve “Mesudî’nin uyguladığı yöntemi
kendisine örnek aldığını” söylemiştir.
İbni Haldun’a göre; tarih, “Bâtın (içyüzü) itibariyle tarih; düşünmek, hakikati araştırmak ve olan şeylerin (vekâyiîn) sebeplerini bulup ortaya koymaktır. Olan şeylerin ilkeleri incedir, hadiselerin keyfiyet ve sebepleri hakkındaki bilgi derindir. İşte bunun için tarih asil
ve hikmette soylu bir ilimdir. Bundan dolayı hikmet grubunu teşkil
eden ilimlerden sayılmaya layık ve müstahaktır.”4
İbni Haldun, bu tarz düşünceye sahip olan ve tarihe bu gözle bakan tarihçiler arasında Mes’ûdî’yi ayrı bir yere koymuştur ve şöyle
söylemiştir:
Tarihin hakikati, âlemdeki “umrân”dan ibaret olan insan cemiyetinden (insanî ictimâ) haber vermektir.5
Ve sonuç olarak, o, tarihçinin görevini “İnsanlığın yaşam standartlarını, örf ve âdetlerini ve siyasî kanunlarını inceleyip karar verMes’ûdî’nin bu özel düşüncesini ve İbn-i Haldun ile olan irtibatını Doktor Tabâtabâî’nin değerli eserinden faydalanarak araştırdım. Tabâtabâî, Cevâd (1379), İbn-i
Haldun ve Ulûm-i İctimâî, Tahran, Tarh-i Nu Yayınları, s. 80 vd.
2
Bu açıklama yönteminde Doktor Mîlânî’nin eserinden faydalandım. Melekzâde
Mîlânî, Abbâs (1378), Teceddüd ve Teceddüdsetîzî, Tahran, Âtiye Yayınları.
3
İbn-i Haldun, Mukaddime, c. 1, s. 60.
4
a.g.e., s. 46.
5
a.g.e., s. 47.
1
intizar
8
İbni Haldun bu görüşü kabul eden tarihçilerin özellikleri konusunda şunları söylemiştir:
Bu ilimle uğraşan bir tarihçi siyasetin kaideleri ve varlıkların tabiatlarını bilmeye muhtaçtır. Gidişat, ahlak, gelenek, din, mezhep ve diğer haller hakkında bilgi sahibi olması gerekir… Devletlerin ve milletlerin hangi esaslar
üzerinde kurulu olduğuna, ortaya çıkış esnasında dayandıkları prensiplere,
meydana gelişlerine temel teşkil eden sebeplere, vücuda gelmesine tesir eden
amillere, o devleti idare edenlerin haber ve hallerine dikkat etmesi, bütün
bu hususlarda malumat sahibi olması lazım gelir.7
İbni Haldun, bu yeni görüşün temellerini atmak için kendi çabalarından bahsederken şu gerçeği açıklamıştır:
Milletler ve nesillerin tavırları asırların ve zamanın geçmesi sonucu değişime uğramaktadır. Bunun sebebi, dünyanın kalitesinin, âdetlerin, milletlerin geleneklerinin ve mezheplerinin tekdüze bir şekilde devam etmemesidir. Zamanın ve asırların geçmesine bağlı olarak farklılık kazanabilir ve
değişebilir. Çünkü insan kendi âdetlerinin ve yaşamının ürünüdür, doğanın ve kendi mizacının değil. Hangi gelenek ve görenek ile karşılaşırsa onlar insan için alışkanlık haline gelir. Bunun neticesinde alışkanlıklar doğanın yerini alır ve yaşam biçimini oluşturur.8
Mes’ûdî Düşüncesinde Eleştirel Tarih Yazıcılığının Temelleri
mek, bunun yanı sıra, görünen olayları gizli kalmış gerçeklerle ve bu
günü geçmişle yoğurmak”6 olarak kabul etmektedir.
İbni Haldun kendisinin bu yeni görüşünden şöyle bahsetmiştir:
Bu açıklamalara göre; İbn-i Haldun geliştirdiği bu ilim ile zamanındaki İslâm medeniyetini tanımayı hedeflemiştir. Aslında o,
Mes’ûdî’nin de kendi çağında izlediğini düşündüğü bu görüşü geliştirmiş ve onu açıklamıştır.
İbni Haldun’a göre:
Tarih, bir çağa veya bir nesle has haberlerin anlatılmasıdır. Bütün bölgelere, nesillere ve çağlara şâmil umûmî hallerin anlatılması ise tarihçi
için bir esastır. Maksatlarının çoğunu bu esas ve temel üzerine kurarlar,
tarihî haber ve hadiseler bu esas sayesinde açıklığa kavuşur. Bu esası
müstakil eserlerde anlatan tarihçiler vardı. Nitekim Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb isimli eserinde böyle hareket etmiş, kendi zamanı olan H.
330 (M. 941-42) senesine kadar doğu ve batıdaki bölgelerin, ülkelerin,
a.g.e., s. 32.
a.g.e., s. 58.
8
a.g.e., s. 34.
6
7
intizar
9
Züheyr
Siyâmiyân GORCÎ
kavim ve milletlerin ahvâlini bu eserde izah etmiş, dinlerini, âdetlerini,
geleneklerini anlatmış, bölgeleri, dağları, denizleri, ülkeleri ve devletleri tasvir etmiş, Arap ve Arap olmayan kavimlerin şube ve kabilelerini
tek tek göstermiş, bu suretle tarihçilerin üstadı olmuş, artık herkes ona
müracaat etmiş ve naklettikleri haberlerin çoğunun araştırılmasında
itimat edilen bir kaynak haline gelmişti.9
İbni Haldun kitabını Mes’ûdî’nin eserinin tamamlayıcısı olarak
tanıtmıştır. Çünkü kendisi (Mes’ûdî), Batı ve Batılılar hakkında bilgi
sahibi olmadığını, ama Doğu-İslâm medeniyeti ve onun durumunu
değerlendirdiğini açıklamıştır. Fakat “Mes’ûdî bu bölümü tamamlamıştır. Kitabında, farklı şehirlere ve memleketlere yapmış olduğu
uzun seyahatlerden bahsetmiştir. Ancak sürekli Doğu’dan bahsettiği
için diğer konunun hakkını gerektiği gibi verememiştir.”10
İbn-i Haldun’un benimsediği ve tarihçilere öngördüğü bu düşünce yöntemini iyice anlamak için, Mes’ûdî’nin nasıl bir bilinç sisteminden yararlandığını ve ileri sürdüğü formüllerden ne şekilde istifade ettiğini inceleyip açıklamalıyız. Söz konusu görüş, araştırma
gerektiren bir konudur. Bu araştırmada göz önünde bulundurulması gereken nokta şudur: İbn-i Haldun eleştirel tarihçiliğin temelleri
konusunda, İslâm medeniyetinin düşüşü sonrası İslam tarihçiliğine
yapılan eleştirilere Mukaddime’de yer vererek, kendisinin Mes’ûdî ile
aynı fikre sahip olduğunu söylemiş ve onun yöntemini kullandığını
itiraf etmiştir. Eleştirel tarihçilik ilkelerinin temellerini Mürûcu’z-Zeheb kitabında bulabiliriz.
Bu araştırmada kullanılan yöntem, “yorumlama yöntemi”dir.
Mes’ûdînin sahip olduğu düşünce sisteminin oluşumunu Mürûcu’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher, et-Tenbih ve’l-İşrâf, isimli eserlerini
inceleyerek açıklayabiliriz. Bilinmelidir ki, bu çalışmalarında kendi
hayatı ve diğer kitaplarından da bahsetmiştir.
Mes’ûdî’nin ilmî yaşantısını tamamen birbirinden farklı iki döneme ayırabiliriz. Birinci dönemde akaid ve milletler konulu kitaplar
görülmektedir: Nazmu’l-A’lâm fî Usûli’l-Ahkâm, Nazmu’l-Edille fî
Uûli’l-Mille, el-Mesâil ve’l-‘İlel fî’l-Mezâhib ve Milel11 , Kitâbu’l-İbâne
fî Usûli’d-Diyâne, Kitâbu’l-Makâlat fî Usûli’d-Diyânât, Sırrü’l-Hayât,
a.g.e., s. 59.
a.g.e., s. 60.
11
Mes’ûdî, et-Tenbih ve’l-İşrâf, s. 3.
9
intizar
10
10
Bu dönemden sonra Mes’ûdî birçok seyahat yapmıştır. “Çin, Horasan, Ermenistan, Azerbaycan, İran ve Balkanlar’a kadar uzanan”
bu yolculuklarında “Milletlerin yaşantıları gözlemlenmiş ve özellikleri
açıklanmıştır.”14
Mes’ûdî seyahatlerden edindiği tecrübelerden yararlanarak ikinci dönemine ait eserleri kaleme almıştır. Ahbâru’z-Zamân ve min
Abâdihi’l-Hadesân mine’l-Ümemi’l-Mâdiyye ve’l-Ecyâli’l-Hâliyye
ve’l-Memâliki’d-Dâsira isimli eserinde şöyle demektedir:
Bu kitaplarda mekânların ve şehirlerin durumu ve ilginçlikleri, denizler ve
derinlikleri, dağlar, akarsular, oralara ait değişik madenler, adalar, göller,
önemli yapılar hakkında bilgi, kutsal mekânlar, yaratılışın başlangıcı ve ırkların aslı, vatanların farklılıkları, nehir olan ama zamanın geçmesiyle denize
dönüşen yerler, deniz olup da nehre dönüşenler, toprak olup denize dönüşenler ve bunların tabiî sebeplerinden bahsettik. Yine aynı şekilde yıldızların çeşitliliklerinin sebepleri, dağların etkisi, mekânların rakımları, yeni
ve eski tarih arasındaki ayrımlar, insanlar ve Hindular arasındaki farklar,
tarihin başlangıcından bu güne var olan türlü ateist gruplar, şeriat ehlinin
söyledikleri ve önemli insanların kitaplarda dile getirdikleri şeylere de yer
verdik. Bunun devamında ise geçmiş dönemlerdeki şahların, milletlerin ve
farklı ırk ve dinlere sahip, fakat bu gün yok olmuş grupların yaşantılarından
bahsettik. Eski krallardan ve firavunlardan, Yunanlılardan ve onların dünyaca bilinen hikmetli sözlerinden, filozofların görüşlerinden, sultanlardan,
ırkların geçmişinden, peygamberlerin ve salih kulların hayatlarından bazı
noktalara değindik. Allah’ın, Peygamberini kerâmet ve risalet ile onurlandırmasını, onun doğumunu, gençliğini, bi’set ve hicretini, savaşlarını ve daha
sonra da vefatını anlattık. Hilâfetin doğuşundan Emîrü’l-Mü’minîn Müttakî
Billah’ın hilafeti zamanına, yani 332 yılına kadar olan dönemi izah ettik.15
Mes’ûdî Düşüncesinde Eleştirel Tarih Yazıcılığının Temelleri
Kitâbu’l-İstibsâr, Kitâbu’s-Safve fi’l-İmâme12 kitapları bunlardan bazılarıdır.13
Mes’ûdî’nin eserinin geniş kapsamını göz önüne aldığımızda
Ahbâru’z-Zamân kitabının değişik boyutlarını ve ondaki konu farklılıklarını görebiliyoruz. Mes’ûdî’nin burada kullanmış olduğu “birMes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, s. 2-3.
Hadretî, Hasan (1382), Dâniş-i Târih-i ve Târih-i Nigârî İslâmî, Kum, Bostan-ı
Kitap Yayınları. Kitapta yer alan iki makale Mes’ûdî’nin tarihçiliğini konu edinmiştir: el-Ecdâd, Menzur, “Biyografi, Mes’ûdî’nin Tarihçilik Anlayışı ve Eserleri”, s.
379-431; Behrâmî, Ruhullah, “Mes’ûdî’nin Tarihçilik Anlayışına Eleştiri”, s. 431-469.
14
a.g.e., c. 1, s. 2.
15
a.g.e., s. 1-2.
12
13
intizar
11
Züheyr
Siyâmiyân GORCÎ
leştirme” tekniğindeki hedef, farklı kişilerin sahip oldukları çeşitli
görüşleri toplamaktı. Coğrafyacılar, gezi rehberleri, seyyahlar, kültür
ve genel tarih araştırmacıları söz konusu kişilerden bazılarıdır.
Mes’ûdî, eserinin tanıtımına şöyle devam ediyor:
Evsât isimli kitap tarihî sıralamaya göre başlangıcından sonuna kadar
geçmişi anlatmaktadır. Ahbâru’z-Zamân kitabı ise A’zam kitabının
devamı olarak kaleme alınmıştır.16
Mes’ûdî Evsât kitabında zikrettiği
ru’z-Zamân’da devam etmiştir.17
çalışmalarına
Ahbâ-
O anda aklıma, daha küçük bir kitapta ayrıntılı konuları kısaltarak ve daha
az ayrıntılı konuları da özetleyerek kaleme almak ve A’zam ve Evsât kitaplarındaki olayları daha fazla izah ederek geçmiş milletlerin ilimlerinin bölümlerini açıklayıp yer vermek geldi.18
Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb Meâdinü’l-Cevher fî Tuhfeti’l-İşrâf mine’l-Mulûk ve Ehli’d-Diyârât isimli kitabını kaleme aldı.19 O, Mürûcu’z-Zeheb’den sonra da kitap yazmayı sürdürmüştür. Mürûc’un ardından Zehâiru’l-Ulûm ve mâ Kâne fî Sâlifi’d-Duhûr’u ve devamında
ise el-İstizkâr lî Mâ Cerâ fî Sâlifi’l-A’sâr adlı kitabı yazmıştır.20
Mes’ûdî bu eserleri kaleme almasındaki gayesini, yine kendi çalışmasında şöyle açıklamıştır:
Bu kitaplardaki amacım; dünyanın başlangıcından bu yana yaratılanların denizde ve karadaki dağılımlarını incelemek, yok olmuş nesilleri,
geçmişte yaşayan büyük kabileleri araştırmak ve geçmiş devirleri öğrenmek, peygamberleri, kıssalarını ve… anlatmaktı.21
Öyle görünüyor ki, Mes’ûdî, kitabındaki bu yaklaşım ile yaşadığı
dönemin tarihî bakışını ele almıştır. Mes’ûdî’nin eserlerinin tertibinden şu sonucu çıkarabiliriz: Mes’ûdî yaşamının ilk döneminde, İslam
medeniyetine karşı oluşan farklı görüşlere yönelik alınmış önlemleri
gözlemliyordu. İlmî yaşantısının ikinci kısmında ise; seyahat yöntemini seçerek, İslam medeniyetinin yabancılar arasındaki önemini
vurgulayıp, kültür, kavim, milletler ve çeşitli dinler arasındaki farka.g.e., s. 2.
a.g.e., s. 5.
18
a.g.e., s. 2.
19
Mes’ûdî, et-Tenbih ve’l-İşrâf, s. 1.
20
a.g.e., s. 1.
21
a.g.e., s. 1.
16
17
intizar
12
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Mes’ûdî’nin tarih görüşünde asıl göze
çarpan nokta dünya tarihi konusudur. Çünkü İslam tarihini incelerken de yine sadece İslâmî hükümetlerden bahsetmemiştir. Onları ayrı ayrı ele almayıp, “İslamî hilafet” adı altında bir bölümde yer
vermiştir. Bu da gösteriyor ki, asıl hedefi, İslamî hilafetin yerini o
asırda tanınmış medeniyetler arasında belli etmekti. Çünkü Mes’ûdî,
bu medeniyetin merkezde olmasını göz önüne almıştır.
Mes’ûdî Düşüncesinde Eleştirel Tarih Yazıcılığının Temelleri
lılıkları açıklamaya çalışmıştır.22 Hatta Mürûcu’z-Zeheb kitabında ilk
defa Batılıların kültür ve devletleri ile ilgili konular hakkında bilgi
vermiştir.23 Diğer bir yandan Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb adlı eserini
kültürel tarihçilik yöntemini kullanarak kaleme almıştır. Bu kitapta, çeşitli milletlerin siyasî tarihlerine göz atıp, kendi asrındaki farklı
milletlere örnek olacak faydalı ve genel bir şema çıkartmıştır.24 O İslam ilahiyatının kutsal tarihi ve ülkelerin doğal coğrafyasının bağrından doğan tabii tarihin terkibini yapmak suretiyle Hindistan’dan
Afrika’ya kadar o gün bilinen kavimlerin çoğunun geçmişi hakkında
ayrıntılı bilgiler vermiştir.25 Mes’ûdî, Peygamberimiz zamanından
Mürûcu’z-Zeheb’in yazıldığı asra kadar yaşananları hilafet merkezli
ele alarak İslam tarihçiliğine siyasî bir açıdan yaklaşmıştır. Bu açıdan
bakıldığında görülüyor ki, Mes’ûdî’nin İslam medeniyetleri tarihine
siyasî yönden bakışı aslında bir manada dünya tarihine giriştir.
Mes’ûdî bu yöntemi Tenbih ve’l-İşrâf isimli kitabında da kullanmıştır:
Feleklerin durumları, yıldızların etkileri, unsurların oluşumu ve hareketleri... Coğrafyanın insanlara etkisi ve iklimlere (bölgelere) ait konular... Gezegenlerin etkileşimleri, dördüncü iklimin özellikleri ve diğer iklimlerden
ayrıcalığı ve orada yaşayan halkın diğer iklimlerde yaşayan halklara karşı
olan üstünlükleri... Kavimlerin dilleri, inanışları, yaşam alanları ve her kavmin özelliklerine göre konuları çıkarıp onlara yer verdik.26
Bu kitabı daha önceki kitaplarının tamamlayıcısı olarak yazmıştır. Mes’ûdî’nin ilmî yaşantısının ikinci kısmındaki eserleri inceleyerek, onun medeniyetleri inceleme yöntemini görebiliriz.
Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, c. 1, s. 395-399.
Hadretî, Hasan, a.g.e., s. 420.
24
Fâzılî, Nimetullah-Rahmaniyân, Dâryûş (1386), “Çîstî Târih-i Nigârî Ferhangî?”,
Kitâb-ı Mâh Târih ve Coğrafya, S. 110, Tîr 1386. Bu makalede Mes’ûdî’nin kültürel
tarihçilikteki ilerlemeye olan katkısından bahsedilmiştir.
25
a.g.e., c. 1, s. 10-14.
26
Mes’ûdî, et-Tenbih ve’l-İşrâf, s. 4.
22
23
intizar
13
Züheyr
Siyâmiyân GORCÎ
Görünen odur ki, Mes’ûdî tarafından seçilen bu özel yöntem, çeşitli milletlerin ve kabilelerin geçmişlerini şu sözler ile hatırlatmakta:
Asıl amaç; yaratılanların dünyadaki dağılımı, peygamberlerin, geçmişte yaşayanların, sultanların, Arap, İranlı, Süryani, Yunanlı, Rum, Hint, Çinli ve...
gibi farklı milletlerin dinleri, özellikleri, ahlakları ve meskenleri, yok olmuş
milletler ve sultanlar hakkında bilgi verilmesidir.27
Mes’ûdînin yöntemi İbn-i Haldun tarafından anlaşılmış ve o, bu
yöntemden Mukaddime adlı eserinde bahsetmiştir. İbn-i Haldun bu
metodu kendine mahsus bir konusu olan farklı bir ilme ait saymış
ve ondan “İlm-i Umrân” olarak söz etmiştir. Mes’ûdî’nin bu yöntemi
seçmesinin ve eserinde bunu kullanmasının amacı nedir?
Mes’ûdî ve Tarih İlmi
Mes’ûdî, “Dairetü-l-Mearif ” tekniğinden yararlanarak yazdığı
Ahbâru’z-Zamân adlı çalışmasında Mürûcu’z-Zeheb hakkında şunları söylemiştir:
O anda aklıma, daha küçük bir kitapta ayrıntılı konuları kısaltarak ve daha
az ayrıntılı konuları da özetleyerek kaleme almak ve A’zam ve Evsât kitaplarındaki olayları daha fazla izah ederek geçmiş milletlerin ilimlerinin bölümlerini açıklayıp yer vermek geldi.28
Bu kitap 365 bölümden oluşmuştur. Kitabın ismi Mürûcu’z-Zeheb Meâdinü’l-Cevher’dir. Bölümlere ayrıldığında her kısım ayrı bir kitap halini alır.
Çünkü her biri birbirinden ayrı konulara sahiptir ve farklı başlıklar altındadırlar.29
Bu şekilde, Mes’ûdî özel bir hedefinin olduğunu ve eserlerinde
farklı yöntemleri kullandığını göstermiştir. Görünen odur ki, bu hedef, Mes’ûdî’nin yaşadığı zamandaki İslam medeniyetinin durumunu anlatmaktır. Bu dönem, araştırmacılar tarafından “İslamî Rönesans Devri” olarak bilinen dördüncü asırdır.30
a.g.e., s. 103.
Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, c. 1, s. 2.
29
Mes’ûdî, et-Tenbih ve’l-İşrâf, s. 103.
30
Mez, Adam (1362), Dördüncü Asırda İslam Medeniyeti ve İslam Rönesansı, Mütercim: Ali Rıza Zekaveti Karagözlü, Tehran, Emir Kebir yayınları. Bu eser, Onuncu
Yüzyılda İslam Medeniyeti (İslam’ın Rönesansı) adıyla dilimize çevrilmiştir (çev.: S.
Şaban, İnsan Yayınları, İstanbul 2000); Kremer, Joel L. (1375), İhyâ-i Ferheng-i Der
Ahd-i Âli Buveyh, İnsân-ı Gerâyî Der Asr-ı Renesâns İslâmî, Mütercim: Muhammed
Said Hanâyî Kaşânî, Tahran, Merkez-i Neşr-i Danişgâhî; Frye, Richard, Asr-ı Zerîn- i
27
28
intizar
14
Mes’ûdî bu yöntemi seçme sebebini şu şekilde dile getirmektedir:
İlmin etkileri ve onların nuru karanlığa gömüldü, ilmin sıkıntısı arttı ve
akıl ehli de azaldı. Geri kalanlar ise cahil gösterişçiler ve yakînden yoksun
kalıp zan ile yetinenlerdir.31
İslam medeniyeti hakkında bazı olumsuz şeyler gündeme gelmiştir. O, İslamî ilim için felaket olan diğer şeyleri şu şekilde sıralamıştır:
Bizi bu eserleri ortaya çıkarmaya yönelten sebep; dünyadan haberler vermek, peygamberler ve şahların yaşantılarından bahsetmek, kavimlerden
söz etmek, âlimlerin ve bilgelerin izlediği yoldan gitmek, eskiden beri kabul edilmiş olan yöntemleri kullanmak ve ortaya çıkarmaktı.32
Mes’ûdî bu şekilde, kullandığı yöntemin özelliğini kadîm ve gelenekle bağlantılı olduğunu söylemektedir. Yine aynı şekilde kendi
yöntemini âlimlerin uyguladıkları metod ile eş değer görmekte ve
bu sebepten dolayı da bunu tarih alanında bilgelerin geleneği olarak
zikretmiştir. Mes’ûdî, bu özel yöntemin seçilmesi hususunu önemle
vurgulamış ve sebebini şu şekilde dile getirmiştir:
Mes’ûdî Düşüncesinde Eleştirel Tarih Yazıcılığının Temelleri
Mes’ûdî’nin kendi asrındaki görüş ve gelişmelere karşı bakış açısı
nasıldır, o dönemin şartlarını ne şekilde değerlendirmektedir?
Olayların zamanla kaybolup unutulduğunu ve bir zaman sonra tekrar yaşandığını gördüm. İlginç olaylar gizli kalıyor ve herkes kendine göre bir kısmına ilgi duyuyor ve her iklimde sadece oradakilerin bildiği ilginçlikler var.
Sadece kendi bölgesinde kalmış ve oradan dışarı çıkmamış kimse ile dünyayı karış karış dolaşıp bilgi toplayan kişi elbette bir alamaz.33
Mes’ûdî, yöntem ve hedefini ilmin parçalarını birbirleriyle birleştirmek olarak tanımlamıştır. Bunu, farklı görüşleri ve konuları yakınlaştırmak için kullanmıştır.
Mes’ûdî, vatanında kalmayı diğer ülkelere ve iklimlere seyahat
yapıp bir şeyler öğrenmek ile aynı değerde tutmamıştır. Böyle bir tercihi akıllı ve âlim kişilerin yapacağı bir iş olarak uygun bulmamıştır.
Bu yüzden, insanlığı konu edinen ilmi anlatma meselesini “birinci
elden” kendisi göğüslemiş ve seyahat yöntemini bu ilmin ortaya çıkFerheng-i İran, Mütercim: Mesut Recebneyâ, Tahran, Suruş Yayınları. Bu üç kitapta
da İslamî Rönesans, İran kültürü çerçevesinde açıklanmıştır.
31
Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, c. 1, s. 2.
32
a.g.e., c. 1, s. 3.
33
a.g.e., c. 1, s. 4.
intizar
15
Züheyr
Siyâmiyân GORCÎ
ması için uygun görmüştür. Bu konu aslında kendisinin ilim konusundaki tecrübelerine dayanır. Bu, Mes’ûdî’nin diğerleri ile arasındaki en belirgin farkıdır. Söz konusu özellik, eserlerini, o zamandan
bu güne kadar İslam medeniyeti hakkında yazılan eserlerden farklı
kılmıştır. Kitaplarına Ahbâru’z-Zamân, Mürûcu’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher isimlerini vermesi de bunun göstergesidir.
Mes’ûdî bu eserlerinde, eski ve devam eden şeyleri, değişik iklimlerde yaşayan insanları birleştirmeyi ve onların yeterli ölçüde
birbirlerini tanımalarını sağlamayı hedeflemiştir. Aslında, Mes’ûdî
kendisinin dünyayı gezen birisi olduğunu söyleyerek İslam medeniyetini “diğer” kültürler aynasında göstermeyi ve zamanındaki insanları tanıtarak da İslam medeniyetinin diğer geçmiş medeniyetler
arasındaki yerini daha iyi ortaya koymayı hedeflemiştir.
Böylece bu yeni bakış açısı seyahatnâme yazımı ve seyyahlık sahasında kabul edildi. İslam medeniyeti, birleştirilmiş ve kültür çeşitliliği yaşayan bir medeniyettir.
Mes’ûdî, İslam medeniyetinin geçmişini yaşayan halkların gözleri önüne sermekle birlikte, bu çeşitli kültürlerin sayesinde İslam
medeniyetini tanıyıp ona olumsuz etkilerde bulunabilecek şeyleri,
geçmiş kabileleri, milletleri ve devletleri dikkate alarak yeni bir ilim
ortaya koymuştur. Mes’ûdî öncelikle, konusu ve bakış açısı İslam medeniyeti olan bir medeniyet araştırmacısıdır.
Mes’ûdî’nin çalışmaları içerisinde İslam medeniyetini yenilemek
adı altında, eski ve yeni medeniyetleri birleştirmek önemli bir yer
almaktadır. Halifeler, tarihe ve yaşanan olaylara kitaplarda yer vermişlerdir ve bunların bazıları hata yapmışlardır. Mes’ûdî şöyle vurgulamaktadır:
Her biri kendi gücünün yettiğince çalışıp çabalamış ve gizli kalan mücevherleri açığa çıkarmak için uğraşmıştır.34
Bu bağlamda, Mes’ûdî her asrın düşünce ufkunun sınırlılığını
ve hata içerebileceğini vurgulamıştır. Bu açıdan bazı görüşleri “gizli zekâ mücevherleri” olarak adlandırmış ve o zamanın insanları ile
sınırlandırmıştır. Sonuç olarak, yürüttüğü çabayı bakış açılarının
gelişip aydınlanması ve kendi zamanındaki ilmin ilerlemesi olarak
tanımlamıştır. Mes’ûdî, ilmin bu sınıflandırılmasını sadece özel bir
intizar
16
34
a.g.e., s. 4.
Biz bu ve daha önceki kitaplarımızda dünyadaki ilginç olayları aklî deliller
ve o olayla ilgili diğer meşhur haberlerle anlattık.2
Mes’ûdî’nin “haber”den kastı, hikmet ile eş değerde ve akıl ile alakalı gördüğü tarih ilmidir ve bunların hepsini birbirleriyle bağlantılı
kabul etmiştir. Bu açıdan, Mes’ûdî tarihselliğin insanlarla ilgili olduğuna inanmıştır. İşte bu yüzden tarih ilmini, İslam medeniyetinin
durumunu ve İslamî düşünceyi anlatmak için kullanmıştır. Mes’ûdî,
eski mirasları, meşhur konuları ve aklî delilleri yeni birer ilim olarak
görmüştür.35
Mes’ûdî, tarih ilminin İslam medeniyetinin tanınması konusundaki merkeziliği hakkında şunları söylemiştir:
Eğer âlimler kendi anılarını kaydetmiş olmasaydılar, ilim ortaya çıkamazdı.
Çünkü her ilim o zamana kadar ulaşan haberlerden ve her hikmet de ilimden kaynağını alır. Fıkıh ondan kaynağını alır, belagat ondan gizemini alır,
kıyası savunanlar ondan konu çıkarırlar, makale yazarları onu delil getirirler, insanlar marifet kaynağını ondan alır, hekîmlerin örnekleri orada bulunur, ahlâkî değerler ondan çıkartılır, siyaset âdâbı ve sultanlık ondan öğrenilir ve ilginç olaylar onda görülür. Öyle bir ilimdir ki, hem âlim ve hem
cahil onu duyduğunda bir şeyler anlar, akîl ve ahmak ondan mutlu olur,
özel ve genel olan şeyler ona rağbet ederler, Arap ve Acem onun rivayetlerini kabul eder. Hatta bunlara ek olarak, her söyleneni onunla karşılaştırır
ve her yerde onun güzelliklerinden bahsederler. O halde haber ilminin diğer ilimler için önemi açık ve nettir ve onun üstünlüğü herkes tarafından
kabul edilir. Sadece onu anlamayı başarmış, gönlünü ona vermiş ve onun
hakkaniyetini kabul etmiş insanlar onun güzelliklerini görebilir ve hakikatine ulaşabilirler.36
Mes’ûdî Düşüncesinde Eleştirel Tarih Yazıcılığının Temelleri
kültür dönemine has görmemekte ve halifeler zamanının da bunu
kapsadığını düşünmektedir. Kendi bilgi sisteminin temelini “akıldan
doğan burhanlara” dayandırmış ve şunları söylemiştir:
Mes’ûdî, insanların marifetlerini tarih ilminden aldıklarını vurgulamıştır. İlim sahibi olmak için çok çaba sarf etmek gerektiğini
söylemiştir. Anlama ve algılama makamına erişen ve “onun hakikatlerini” bulmuş olan kişilerin ilme ulaşacağına inanmıştır. Zaman
içerisinde onunla ilgili gerçeklerin görülme imkânı da daha fazlalaşır. Görünen odur ki, Mes’ûdî’nin ic üzerinde durması ve her fikrî
35
36
Mes’ûdî, et-Tenbih ve’l-İşrâf, s. 71.
Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, c. 1, s. 428-429.
intizar
17
Züheyr
Siyâmiyân GORCÎ
mirasın tarihî olmasını vurgulaması onun hatalı olabilme ihtimalini
ortaya koyar. Bu ihtimali göz önünde bulundurduğumuzda tarihçiliğe bakış sonucunda ortaya çıkan eleştirileri ele alarak marifet konusunun sınıflandırılmasını sağlayıp açıklayabiliriz. Mes’ûdî’nin tarihçilik anlayışında yeni bir fikir görmek mümkündür.
Mes’ûdî, bu konuyla ilgili şunları söylemiştir:
Her ne kadar bizim dönemimiz önceki müelliflerden sonra olsa da tasnif
işinde onlara yetişmeyi ümit edebiliriz... Çünkü her ne kadar onların önceliği varsa da bizlerin de onlara göre faziletlerimiz var. İlmin sonu yoktur.
Yeni nesiller eskilerin bulamadığı bazı şeyleri bulabilir ve bu sonu olmayan bir olaydır. Allah Teâlâ bunu şu şekilde haber vermiştir: “Her bilenin
üstünde başka bir bilen vardır.”37
Mes’ûdî bu izahı yaparak İslam medeniyetinin kaynağı olarak
Kur’an’ı gösterir. Daha sonra ise bilgeliğe hakim olan gelenekleri eleştirip şunları ekler:
Birçok yeni yazarın geleneği, daha faydalı ve verimli eserler ortaya koymuş olsa bile; yeniyi hiçe saymak, eski kitapları övmek ve yüceltmektir.38
O, Amr b. Cahız’dan şöyle bir örnek vermektedir:
O, yazılmış bir takım telifleri düzenliyor ve kendisine aitmiş gibi gösteriyor ve bu konuda kimseyi dikkate almıyordu. Bu nedenle de daha eksik ve
daha az faydalı eser ortaya koyduğunda, dağıtmış olduğu nüshaları aceleyle
toplayıp bunları kendinden önce yaşamış olan Abdullah b. Magfa’ veya Sehl
b. Harun’a nispet ediyordu.39
Mes’ûdî, bu düşüncenin ahlaka zarar veren bir fikir olduğunu
açıklamak için “İslam ilmine zarar verenler” başlığı altında, “şüphe”lerin “yakîn”in yerini aldığını düşünerek şunları eklemiştir:
İnsanlar kendi dönemlerindekileri kıskanıyorlar ve bu yüzden de onların
faziletlerini görmezden geliyorlar.40
Bunu açıkladıktan sonra, sahip olduğu başka bir düşünce tarzını
da görmekteyiz:
intizar
18
Bir grup insan var ki, kabilelerin büyükleri onlara inanmıyorlar ve görüş
sahibi olan insanların yaptıkları kabul ediliyor. Çünkü onlar her şeyi yerli
37
Mes’ûdî, et-Tenbih ve’l-İşrâf, s. 70.
38
a.g.e., s. 71.
39
a.g.e., s. 71-72.
40
a.g.e., s. 71-72.
Böylece Mes’ûdî’nin Mürûcu’z-Zeheb kitabına neden fî Tuhfeti’l-İşrâf mine’l-Mulûk ve Ehli’d-Diyârât ismini verdiğini anlamış oluyoruz42 ve onun, gelecekteki İslâmî ilimler hakkındaki fikrinin “her
şeyi yerli yerinde bilmek gerekir” olduğunu görüyoruz. Ona göre;
görüş sahibi olan kişiler itibar görmelidirler ve ilimlerde hak ve insan
gözetilmelidir. Aslında Mes’ûdî, kendi zamanında hâkim olan, geleneklere körü körüne bağlılık düşüncesini eleştirmektedir. Eskilerin
yenilere tercih edilmesinin en önemli sebebi olarak “tecrübe sahibi”
olmalarını görmüştür. Bu açıdan Mes’ûdî’nin yeni bir görüşü olan
her asrın kendi zamanında eskiye göre öne çıkmasını istediğini de
öğrenmiş oluyoruz.
Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher kitabında kullandığı yeni ve özel yöntemi şöyle anlatmıştır:
Eğer yeni yazılanlara, kısa cümlelere ve yeni şeylere ilgi daha fazla olmasaydı, yer vermediğimiz eski olaylara ve sultanların yaşadıklarına bu kitapta
daha fazla yer verirdik. Ama bu eserde daha kolay ve açık olacak şekilde
diğer bütün eserlerimde kullandığım olaylara yer verdim.43
Mes’ûdî Düşüncesinde Eleştirel Tarih Yazıcılığının Temelleri
yerinde tanıyorlar ve hakka riayet ediyorlar. Yani eğer eskiler haksız, ama
yeniler haklıysa bunu açıkça kabul ediyorlar ve söylüyorlar.41
Görünen o ki, Ahbâru’z-Zaman eserinden sonrakilerde, metni
daha kısa ve öz tutarak eserinin daha fazla ilgi görmesini ve kendi
fikirlerinin de daha iyi anlaşılmasını ve kullanılmasını hedeflemiştir:
Bu kitapta elimden geldiğince her bölümden ilimleri kısa ve öz tutarak, bulunan şemalara bakanların rahatlıkla anlamasını ve bilgilendirilmesini sağlamaya çalıştım.44
Birçok şeyi bu kitapta dile getirmedim. Sadece bazı konulara işaret etmekle
yetindim. Kelimeleri az, anlatılanları kısa ve öz tuttum.45
Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher adlı kitabında
kullandığı özet yöntemi ile ilgili şunları eklemiştir:
Bu kitabı bizden önceki yazarların değerli eserlerinden faydalanarak yazdığım için Mürûcu’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher olarak adlandırdım ve
41
a.g.e., s. 72.
42
Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, s. 8.
43
a.g.e., s. 621.
44
a.g.e., s. 621.
45
a.g.e., s. 622.
intizar
19
Züheyr
Siyâmiyân GORCÎ
sultanlara hediye ettim. Onların işine yarayacak bilgilere, gelecek ve geçmiş ile ilgili şeylere yer verdim. Kaleme aldığım bu eser ile zeki edibler değerlerini arttırırlar, onların bunlardan gafil olmaları ise mazeret değildir. Bu
kitapta bütün tarih ve fen ilimlerini detaylı, özet ya da sadece işaret ederek bir yerde topladım.46
Mes’ûdî, özet yazma konusunu vurgulayarak, aslında taşıdığı
gizli düşünceyi de ortaya koymaktadır. Çünkü o, bu kitapta, kendi
zamanında yaşayan ve gelecekte yaşayacak olan insanlar için tarih
ve fen ilimleri hakkında herkesin ihtiyacı olan konulara değindiğini söylemiştir. Bu konu hakkında bilgisizliğin ise özür olarak kabul
edilemeyeceğine inanmıştır. Bu açıdan da İbn-i Haldun ve Mes’ûdî
arasında benzerlik görebiliriz.
Aslında Mes’ûdî’nin konusu İbn-i Haldun ile aynıdır. Mes’ûdî’nin
eleştirel tarihçilik konusundaki fikirlerini anlamak için, yaşadığı dönemin siyasî, toplumsal, ekonomik ve kültürel durumunu bilmemiz
gerekir. İslam medeniyetindeki düşüş Mes’ûdî’yi bu yöntemi kullanmaya sevk etmiştir.
Sonuç
Mes’ûdî, İslam’ın ilk dönemlerine ait en büyük tarihçilerden birisidir. Kullandığı çok yönlü yöntem ile değerli eserler ortaya koymuştur. Bu makalede, yorumlama tekniği ile İbn-i Haldun ve Mes’ûdî’nin
düşüncelerindeki ortak noktalar açığa çıkarıldı. Bu metod ile eleştirel
fikirlerin yeni bir yöntem olarak açıklandığını iddia edebiliriz. Bu,
İslam tarihçiliğinde olmayan ve alışılmışın dışında bir durumdur. Bu
yönteme en önemli örneği İbn-i Haldun’un Mukaddime isimli eserinde bulabiliriz.
Kaynakça
Fâzılî, Nimetullah-Rahmaniyân, Dâryûş (1386), “Çîstî Târih-i Nigârî
Ferhangî?”, Kitâb-ı Mâh Târih ve Coğrafya, S. 110, Tîr 1386.
Frye, Richard, Asr-ı Zerîn- i Ferheng-i İran, Mütercim: Mesut Recebneyâ, Tahran, Suruş Yayınları.
intizar
20
46
a.g.e., s. 8.
İbn-i Haldun, Abdurrahman (1362), Mukaddime, Mütercim: Muhammed Pervîn Gonabâdî, Tahran, İlim ve Kültür Yayınları.
Kremer, Joel L. (1375), İhyâ-i Ferheng-i Der Ahd-i Âli Buveyh, İnsân-ı
Gerâyî Der Asr-ı Renesâns İslâmî, Mütercim: Muhammed Said Hanâyî
Kaşânî, Tahran, Merkez-i Neşr-i Danişgâhî.
Mez, Adam (1362), Temden İslâmî der Garn Cehâram Hicrî yâ Renesâns
İslâmî, Mütercim: Ali Rıza Zekâveti Karagözlü, Tahran, Emir Kebir Yayınları.
Mes’ûdî, Ali bin Hüseyin (1365), et-Tenbih ve’l-İşraf, Mütercim:
Ebu’l-Kâsım Pâyende, Tahran, İlmî ve Ferhengî Yayınları.
----------, Mürûcu’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher, Mütercim: Ebu’l-Kâsım Pâyende, Tahran, Tercüme ve Neşr-i Kitap Yayınları.
Melekzâde Mîlânî, Abbâs (1378), Teceddüd ve Teceddüdsetîzî, Tahran,
Âtiye Yayınları.
Tabâtabâî, Cevâd (1379), İbn-i Haldun ve Ulûm-i İctimâî, Tahran,
Tarh-i Nu Yayınları.
Mes’ûdî Düşüncesinde Eleştirel Tarih Yazıcılığının Temelleri
Hadretî, Hasan (1382), Dâniş-i Târih-i ve Târih-i Nigârî İslâmî, Kum,
Bostan-ı Kitap Yayınları.
intizar
21

Benzer belgeler