2008 • 6(2) - İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi

Transkript

2008 • 6(2) - İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi
2008 • 6(2)
2008 6(2)
Ankara Üniversitesi
‹letişim Araşt›rmalar› ve
Uygulama Merkezi
iletiim : arat›rmalar› Dergisi
Center for
Communication Research
Ankara University
communication : research Journal
iletiim : arat›rmalar› Ankara
Üniversitesi ‹letişim Araşt›rmalar› ve
Uygulama Merkezi taraf›ndan ç›kar›lan
hakemli bir dergidir. Derginin amac›
iletişim alan›n›n disiplinleraras› yap›s›
içinde düşünce üreten araşt›rmac›lar
için uluslararas› bir forum oluşturmak;
teorik analiz ve tart›şmalar kadar
ampirik araşt›rmalar› yay›nlayarak
iletişim alan›nda bilgi/veri üretiminin
sa¤lanmas›na katk›da bulunmak; kitap
ve araşt›rma raporlar› ile ulusal ve
uluslararas› konferans ve kongrelerin
de¤erlendirilmesini yapmakt›r. Bu
amaçlar› gerçekleştirmek için derginin
kendini konumlad›¤› s›n›r bilimsellik,
akla uygun olmak ve eleştirelliktir.
iletiim : arat›rmalar› y›lda iki kez,
Nisan ve Kas›m aylar›nda yay›nlan›r.
Dergi Türkçe, ‹ngilizce, Almanca ve
Frans›zca dillerinde yaz›lm›ş yaz›lara
yer verir. Hakemli bir derginin gere¤i
olarak gönderilen yaz›lar, yazar›n
kimli¤ini bilmeyen uzman hakemler
taraf›ndan de¤erlendirmeye al›n›r.
communication : research is a
refereed academic journal published by
the Center for Communication
Research Ankara University. The
journal seeks to establish an
international forum for communication
researchers within the interdisciplinary
field of communication studies; to
contribute to the production of
knowledge and data by publishing
theoretical analyses as well as
empirical research; and to assess
national and international meetings in
addition to publishing book and
research report reviews. In order to
attain these goals, the journal
identifies its extent as the limits
marked by scientificity, accountability,
and critical thinking. communication :
research is published twice a year in
April and October. Journal’s languages
of publication are Turkish, English,
French and German. Submissions are
sent out to anonymous referees for
blind review.
Sahibi Publisher
Ankara Üniversitesi
İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) ad›na
Doç. Dr. Nuran Yıldız, Müdür
Yay›n Dan›ma Kurulu Advisory Board
Nilgün Abisel
Korkmaz Alemdar
Aysel Aziz
Seçil Büker
Stuart Ewen
Raşit Kaya
Metin Kazanc›
Levent K›l›ç
Mehmet Küçükkurt
Alois Moosmüller
Vincent Mosco
Filiz B. Pelteko¤lu
Dan Schiller
Oya Tokgöz
Ahmet Tolungüç
Nuri Tortop
Ayd›n U¤ur
Dilruba Çatalbaş Ürper
Konca Yumlu
Yakın Do¤u Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Arel Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
The City University of New York
(Hunter Collage)
Orta Do¤u Teknik Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Anadolu Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi
(Almanya)
Queen’s University
(Ottawa, Kanada)
Marmara Üniversitesi
Illinois Universitesi, ABD
Ankara Üniversitesi
Başkent Üniversitesi
Başkent Üniversitesi
Bilgi Üniversitesi
Galatasaray Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Editörler Kurulu Editorial Board
Konuk Editör Guest Editor Editör Yard›mc›sı Assistant Editor
Mine Gencel Bek
Beris Artan
Tasar›m Design
Mehmet Sobac›
‹letiim Adresi Contact Address
Tel Phone
Faks Fax
E-Mail
http://
Ankara Üniversitesi
‹letişim Araşt›rmalar›
ve Uygulama Merkezi
Center for
Communication Research
Ankara University
Cebeci, 06590, Ankara • Turkey
(+90.312) 319 77 14
(+90.312) 362 27 17
[email protected]
ilefdergi.ilef.net
ISSN 1303-7900
iletiim : arat›rmalar› dergisi Ankara Üniversitesi ‹letişim Araşt›rmalar› ve Uygulama
Merkezi taraf›ndan yay›nlanmaktad›r.
© 2012 iletiim : arat›rmalar›. Tüm haklar› sakl›d›r.
communication : research journal is published by Center for Communication
Research Ankara University.
© 2012 communication : research. All rights reserved.
Baskı: Ankara Üniversitesi Basımevi
İncitaşı Sokak No: 10 Beşevler 06510 Ankara
Tel: (0.312) 213 66 55
Basım tarihi: 15 Temmuz 2012
İ ç in d e k ile r
5
Konuk Edi­tör­den
Mine Gencel Bek
Makaleler
9
Erdal Dağtaş
Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir M. Selahattin Okuroğlu
Değerlendirme: Akşam ve Hürriyet Gazetelerinin Magazin Ekleri Örnekleri
49
Esin Aygün
Yazılı Basın Haber Söylemlerinde
Cumhuriyet Mitingleri
107
Ahmet Taylan
Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt:
Alternatif Gazetecilik
145
Deniz Sezgin
Haber Medyasında Savunuculuk:
Planlama ve Stratejiler
Kitap Eleştirisi
A. Sarp Yılmaz
Blogdan Al Haberi
169
165
Bu Sayıdaki Yazarlar
iletiim : arat›rmalar› • © 2008 • 6(2)
4 • iletişim : araşt›rmalar›
5
Konuk Editörden
Mine Gencel Bek
Daha önce editör yardımcısı olarak bir süre katkıda bulunmuş
olduğum dergiye “Gazetecilik” özel sayısıyla konuk editörlük yapmaktan onur duyar, yazar ve hakem olarak dört yazı ve bir kitap eleştirisinden oluşan bu sayının ortaya çıkmasını sağlayan tüm araştırmacılara teşekkürü bir borç bilirim.
Bu sayıda ilk iki yazı, ana akım medyanın eleştirisine odaklanırken, son iki yazının medyanın alternatif oluşturma ve olumlu potansiyeli üzerinde durduğu söylenebilir. Anadolu Üniversitesi’nden Erdal
Dağtaş ve M. Selahattin Okuroğlu'nun yazısının sonunda gelecekteki
araştırmalar için kullanım ve alımlama boyutunu öngörmesi, çoğunlukla metin analizi ve az da olsa üretim sürecini konu alan gazetecilik
çalışmaları için ufuk açıcı bir öneridir. “Reklam Haberler Üzerine Eleştirel
Bir Değerlendirme: Akşam ve Hürriyet Gazetelerinin Magazin Ekleri
Örnekleri’ başlığını taşıyan ilk yazıda Dağtaş ve Okuroğlu, tarihsel ve
kuramsal temellerine dair bir çerçeve sunduktan sonra Türkiye’de
reklam haberleri Akşam ve Hürriyet gazetelerinin hafta sonlarında
yayımladıkları magazin eklerine dönük bir metin analiziyle sorgulayarak analiz ediyor. Bu çalışmanın, bir ay boyunca toplamda 156 adet
reklam haberin yayınlanmış olduğu şeklindeki bulgusu bile kendi
başına, yazarların da vurguladığı gazetecilik etiği ve ilkeleri, medyanın toplumsal sorumluluk anlayışı ve kamusal yarar açısından düşündürücüdür.
iletiim : aratırmaları • © 2008 • 6(2): 5-7
6 • iletiim : aratırmaları
“Yazılı Basın Haberleri Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri” başlıklı
ikinci yazıda da Esin Aygün, Dağtaş ve Okuroğlu gibi tarihsel siyasal
bağlama dair analizle yazısına başlıyor. Hürriyet, Cumhuriyet, Akşam,
Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde, 2007 yılı içerisinde düzenlenen
Cumhuriyet mitinglerinin nasıl haberleştirildiğini ve söz konusu
haberlerdeki söylemsel stratejileri araştırmayı amaçlayan yazıda konunun olumlama/olumsuzlama, mitingleri meşrulaştırma/marjinalleştirme çabası, ikili karşıtlıklar kurma/ötekileştirme, laiklik ve demokrasi kavramlarını mücadele pratiklerine eklemleme olarak yer alışı
sorunsallaştırılıyor. İncelenen haberlerden örneklerin de sunulduğu
yazı, medyada siyasetin nasıl da Kemalizm ve İslamcılık şeklinde iki
kutba hapsedildiğini göstermesi ve bunu sorunsallaştırması açısından
büyük bir açılıma sahiptir. Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu ise
mitinglere katılan yurttaşların görüşlerinin pankart ve sloganlar
dışında hiçbir gazetede yer almamış olmasıdır. Dolayısıyla birbirinden
farklı gazeteleri ortaklayan nokta, yurttaşların seslerine yer vermemeleridir.
Aygün’ün açılım, farklılık ve alternatif olana çağrısına cevap, sonraki yazıda Mersin Üniversitesi’nden Ahmet Taylan’ın çalışmasıyla
geliyor. Genel olarak gazetecilik üzerine çalışmaların metin analizini
tercih ettiği görülse de, Taylan'ın çalışması üretim sürecini de dikkate
alıyor. “Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik” başlıklı
yazıda Taylan, Bianet’in özgün yapı ve işleyişine dair bir inceleme
yaparak ‘nasıl bir alternatif gazetecilik pratiği oluşturulabilir?’ sorusuna cevap arıyor. BİA, Taylan tarafından ‘toplumsal muhalefetin çok
yönlü haber kaynaklarına duyduğu ihtiyacın oldukça arttığı 1990’larda
endüstriyel yapıya geçiş aşamasındaki Türkiye ana akım medyasının
içine düştüğü profesyonel çöküntüye bir yanıt arayışının ürünü’ olarak görülüyor. Yazar, konuyla ilgili kuramsal tartışmaları tanıtarak
değerlendiriyor ve çalışmasını diğerlerinden daha kapsayıcı olduğunu
düşündüğü “köksap” (rizom) yaklaşımı üzerinde temellendirerek
okuyucu ve üreticiyi bütünleştiren katılımcı üretim süreçlerine odaklanan “öznel yaklaşım”dan yararlanıyor.
Gencel Bek • Konuk Editör’den • 7
Medyanın toplumsal dönüşümde olumlu potansiyeli ve etkisi
konusundaki bir diğer çalışma ise Deniz Sezgin’in “Haber Medyasında
Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler” başlıklı yazısıdır. Yazıda haber
medyasının gündem belirleme, tartışmayı şekillendirme ve politikayı
ilerletmek şeklindeki boyutlarının altı çiziliyor. Özellikle ilk iki boyutta, konuyu haber haline getirerek kamunun dikkatine çekmede ve
çerçevelemede gazeteciliğin önemi çok büyüktür. Sezgin’in yazısı,
çeşitli yurttaş hakları için mücadele eden sivil toplum örgütlenmelerinin
de yararlanabileceği, haber medyasında savunuculukta başarıya ulaşmak için pek çok öneriyi de içeriyor. Yazıda da belirtildiği gibi, medya
savunucularının, neyin haber olduğunu, medya ilgisini ve toplum
desteğini kazanmak için konunun nasıl çerçevelendirilebileceğini ve
bunun yanı sıra medya kültürünü anlaması gereklidir.
Umarız, hem ana akım habercilik anlayışının eleştirisine ve hem
de alternatif olana ve olumlu potansiyellere yer verdiğimiz bu gazetecilik özel sayısından dersler ve araştırmalarda önemli bir kaynak olarak yararlanılır.
8 • iletiim : aratırmaları
9
Reklam Haberler Üzerine
Eleştirel Bir Değerlendirme:
Akşam ve Hürriyet Gazetelerinin Magazin Ekleri Örnekleri
Erdal Dağtaş
M. Selahattin Okuroğlu
Özet
Günümüzde, dünya medyasında olduğu gibi Türkiye medyasında da, magazin basınının tiraj ve reytinglerle
birlikte en önemli gelir kaynağını reklamlar ve reklam haberler oluşturmaktadır. Bu anlamda çalışmada,
magazin eklerinde yer alan reklam haberlerin, bunların hem üreticisi hem de tüketicisi olan kültürel
aracılarla bağlantılı olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Türkiye’de 2009 yılının Haziran ayında günlük olarak
yayımlanan farklı iki tekel grubuna ait popüler gazetelerden ikisi, çalışmanın analiz birimi olarak seçilmiştir.
Belirlenen bir aylık zaman diliminde Akşam ve Hürriyet gazetelerinin hafta sonlarında yayımlanan magazin
eklerinde yer verilen reklam haberler içerik çözümlemesi yöntemi aracılığıyla analiz edilmiştir. Elde edilen
bulgular, post-fordizmin getirdiği gelişmelere eklemlenen Türkiye’de kültürel üretimin, tekelci yapıların
ekonomik çıkarlarına göre şekillendiği varsayımını desteklemektedir.
Anahtar kelimeler: Eleştirel yaklaşım, yeni orta sınıf, kültürel aracılar, reklam haber, magazin ekleri.
An Evaluation On The Advertorial News: Sampling from the Magazine
Supplements of Akşam and Hürriyet Newspapers
Abstract
Today, like as in the rest of the world, advertisements and advertorial news, along with the sales revenues
from circulation, compose the primary sources of income for the magazine press in Turkish media. As the
purpose of this study, the contents disseminated through the magazine supplements of Turkish
newspapers have been examined, in the context of the texts published in media and the position of cultural
mediators, which are the producers and the consumers of the contents. Two popular newspapers of
different Turkish media conglomerates have been chosen and sampled as the units of analysis, for the
determined period of June 2009. Considerably, within the period of one month, the advertorial news texts
in the weekend magazine supplements of the newspapers Akşam and Hürriyet have been analyzed with the
method of content analysis. The findings support the assumption that the cultural production is shaped in
accordance with the economic interests of the monopolistic structures in Turkey, which has been
articulated to the processes developing within post-fordism.
Keywords: Critical approach, new middle class, cultural mediators, advertorial news, magazine
supplements.
iletiim : arat›rmalar› • © 2008 • 6(2): 9-48
10 • iletiim : arat›rmalar›
Reklam Haberler Üzerine
Eleştirel Bir Değerlendirme:
Akşam ve Hürriyet Gazetelerinin Magazin Ekleri Örnekleri
Reklam haber, genel anlamıyla, reklamın haber formunda, eşdeyişle, habermiş gibi verilmesi olarak tanımlanmaktadır. Ne var ki, bu tür
içeriğin ayırt edilmesi her zaman mümkün olmamaktadır. Günümüzde
reklam haber, sadece reklamverenlerin ve reklamcıların değil; beraberinde, halkla ilişkiler sektörünün de kullandığı bir strateji haline gelmiştir.
Bu stratejinin arkaplanında yatan en önemli unsur ise, reklam ile haberin kolaylıkla ayırt edilememesidir. Bu da, medya sektörü tarafından
zaten amaçlanan bir durumdur.
Reklam haber, toplumdaki güç ilişkileri bağlamında, “çıkar” (ekonomik olarak kâr ve politik olarak iktidar paylaşımı) amaçlayan kurum
ve kişilerin ya da bunların ürün ve hizmetlerinin haber formu içerisinde yanlı olarak olumlanması ya da doğrudan reklamının yapılmasıdır.
Liberal piyasa düzeni içerisinde yapılan kâr amaçlı ticari gazetecilik
etkinliği bağlamında, gazeteciye ya da medya örgütünün sahibine sağlanan çıkar, bu tür içeriğin “ücreti” olarak kabul edilebilir. Bazen de
sunulan bir ürün ya da hizmet, doğrudan sahiplik yapısı içerisinde,
medya kurumunun bağlı bulunduğu holdinge ait olabilir. Tekelleşen
ve her alanda etkinlik gösteren holdinglerin sahipliğinde olan medya
kurumları, çok geniş ve karmaşık çıkar ilişkileri içerisinde yer almaktadır. On dokuzuncu yüzyılla birlikte, reklamcıların, gazetelerin içeriğini etkilemesinin yanı sıra; yeni şöhretlerin imalatı, ortaklığı bulunan
bir grubun ürün ve hizmetlerinin eleştirel içerikten korunması gibi
birçok etken haberin içeriğine “reklam”ın sızmasına neden olmuştur.
Ayrıca, medya kurumunun dolaylı olarak da olsa, çıkarlarını ya da
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 11
konumunu korumak amacıyla reklamverenlerle ilişkilerini iyi tutmak
istemesi, içeriğin bu ilişkiler bağlamında seçilmesine neden olmaktadır. Bu açıdan konunun, yapısal ve etik bir sorun olarak oldukça geniş
boyutlara sahip olduğundan söz edebiliriz.
Reklam haber yoluyla yüzeye çıkan etik ve yapısal sorunun ciddiyeti karşısında, liberal ticari haberciliğin ve bunun dayandığı ilkelerin
(haberde nesnellik, bağımsız medya, toplumsal sorumluluk, kamusal
yarar ve basının demokratik işlevleri) tümüyle gözden geçirilmesi
gerekebilir. Medyanın yaşadığı bu sorun, genel olarak medya örgütlerinin ve gazetecilik mesleğinin toplumsal konumunun ekonomi politik ilişkiler bağlamında incelenmesini de gerektirmektedir. Böylesi bir
yapı içerisinde, kimi gazeteciler, toplumsal güç ilişkileri içerisinde
kendisini gizleyen ideolojik işleyişin kültürel aracısı ve rızanın üreticisi
haline gelebilirler. Bu anlamda, Türk basınında da yeni kültürel aracı1
tanımına uyan medya çalışanları bulunmakta ve bu sembolik seçkinler, içeriği yönlendiren genel ekonomik yapının bir parçası olarak
değerlendirilmektedir (Dağtaş ve Yıldızgörür, 2008: 215-216).
1
Tüketim aracılığıyla toplumda yeniliklerin yayılması, yeni kültür aracıları tarafından
gerçekleştirilmektedir. Yeni kültür aracıları, simgesel mal ve hizmetlerin sağlanmasıyla uğraşmaktadır. Piere Bourdieu’ya göre, “pazarlama, reklamcılık, halkla ilişkiler,
radyo ve televizyonlardaki program yapımcıları, sunucuları, magazin muhabirleri,
moda yazarları yaşam karşısında bilgilendirmeye yönelik tutum gösteren yeni entelektüeller olup, kültür aracılarını oluşturmaktadır” (1987: 370). Türkiye’deki yeni
kültürel aracılara ilişkin bir örnek oluşturan Ertuğrul Özkök’ e ilişkin gerçekleştirilen
ayrıntılı bir araştırma için bkz. (Dağtaş ve Yıldızgörür, 2008: 213-229).
12 • iletiim : arat›rmalar›
Dünyada olduğu gibi günümüz Türkiye basınında da, kültürel
aracı tanımına uyan medya çalışanlarının bulunduğu ve içeriği yönlendiren genel ticari yapının bir parçası olarak çalıştıkları varsayılmıştır. Türkiye medyasındaki yeni kültürel aracılar tarafından üretilen
reklam haberler incelenirken; medya ve gazetecilerin konumu,
Türkiye’nin 1980 sonrası ekonomi politik yapısı göz önüne alınarak
değerlendirilmiştir.
Ticari kazanç için üretilmiş mal ve hizmetlerin tanıtımını haber
formatında sunan metinler, bu çalışmanın merkezi temasını oluşturmuştur. Bu çalışma kapsamında, medyadaki reklam içeriği üzerine
gerçekleştirilmiş önceki çalışmalardan yola çıkılarak, egemen kültürel
üretimin bir parçası olan reklam haberler, bunları ortaya çıkaran toplumsal yapı ve ilişkiler bağlamında çözümlenmiştir. Çalışmanın
örneklemi ise, yaygın ve tekelleşmiş basının hafta sonlarında yayımlanan magazin eklerinden seçilmiştir. Türkiye’de magazin medyasının
tiraj ve reytinglerle birlikte, en önemli gelir kaynağını reklamlar ve
reklam haberler oluşturmaktadır. Bu bağlamda, tekelleşmiş basının
magazin eklerinde yer alan reklam haberlerin eleştirel kuram açısından
değerlendirilmesi çalışmanın yaklaşımını oluşturmaktadır. Dolayısıyla,
Türkiye’de 2009 yılının Haziran ayında günlük olarak yayımlanan
yüksek tirajlı popüler gazetelerden ikisi çalışmanın çözümleme birimi
olarak belirlenmiştir. Sözü edilen zaman aralığının amaçlı olarak seçilme nedeni ise şudur: Haziran ayında lise ve üniversite gençlerine
yönelik mezuniyet törenlerinin gerçekleşmesi, tatil planlarının yapılması ve özel bir gün olarak “Babalar Günü”nün kutlanması. Böylece,
bir aylık zaman diliminde Hürriyet (Doğan Grubu) ve Akşam (Çukurova
Grubu) gazetelerinin hafta sonlarında yayımlanan magazin eklerinde
yer alan reklam haberler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Elde
edilen nicel bulgular ise, eleştirel yaklaşım çerçevesinde değerlendirilmiştir. Jürgen Habermas’a (1989, c. 2) göre, sistem stratejilerindeki
dönemsel kaymalar, kültürel tüketim biçimlerindeki değişim ve ekonomik krizler üzerinden gözlenebilir.
Mikro çerçevede ise, reklam haber olgusu tanımlandıktan sonra,
söz konusu içeriklerdeki eşzamanlı nicel değişimin gösterilmesi, med-
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 13
yadaki nitel değişimi açıklamak için anlamlı bulunmuştur. Dolayısıyla,
üretim ilişkilerini temel alan kuramsal çerçevede haber olgusunun
sözü edilen gazetelerin magazin eklerinin içerikleri üzerinden incelenmesi, bu çalışmanın sınırlılığını oluşturmuştur. Çalışmanın bir diğer sınırlılığını ise, belirlenen zaman aralığı oluşturmuştur.
Çözümleme bölümüne geçmeden önce, çalışmanın kuramsal yaklaşımı kapsamında, fordist ve post-fordist üretim evrelerinde yaşanan
ekonomik, siyasal ve kültürel ardalana yer verilmiştir. Bunun yanı
sıra, post-fordist evrede, karşımıza çıkan yeni orta sınıf, yeni kültürel
yapı ve toplumsal rızanın üretiminde önemli bir işlevi yerine getiren
kültürel aracılara vurgu yapılmıştır. Ayrıca, oluşan yeni söylem ve
ideoloji çerçevesinde, dünyadan ve Türkiye’den verilen örneklerle
medya-reklam ilişkisi ele alınmıştır.
Post-Fordist Üretim, Yeni Orta Sınıf ve
Toplumsallaşma Sürecinde Aracılar
Anaakım medya çalışmaları kapsamında, medyanın yurttaşları
“bilgilendirme” işlevi vurgulanmaktadır. Buna karşın, liberal habercilik ve etik ilkeler hiçe sayılarak; medyanın, haber görüntüsü verilmiş
reklamları izleyiciye sunması ya da haberin çerçevesi ile haberle ilişkili ürünlere yönelik reklamları birbirine kaynaştırarak vermesine sıklıkla rastlanılmaktadır (Baker, 1992). Bu bağlamda, medyanın, piyasalara
dayalı güç ilişkilerini egemen sınıfların çıkarları yönünde tekrar ürettiği kabul edilebilir.
Medya örgütlerinin sahiplik ve örgüt yapılarındaki değişim, son
dönemde yeni teknolojilerin kullanımıyla birlikte, geniş çaplı bir değişimi gündeme getirmiştir. Nicel anlamda, yayın formatlarının çeşitliliği artmasına karşın, değişim günü birlik olmayıp; tarihi gelişmelerden
kaynaklanan yapısal sorunlar, önceki dönemlerden başlayan gelişmelerin devamı olarak düşünülebilir. Kaldı ki, medya formatlarındaki
nicel çeşitliliğin aksine; nitel anlamda benzeşik ve tektipleşmiş içerikler başat hale gelmiştir. Bu noktada, günümüz toplumlarını önceki
14 • iletiim : arat›rmalar›
dönemlere göre farklılaştıran ekonomi politik süreçlerin irdelenmesi,
toplumsal ve kültürel alanda etkili olan yapıların anlaşılması için
yararlı olacaktır.
Liberal ekonomik düzene sahip sanayi toplumları ve bunların
periferisinde yer alan Türkiye gibi ülkelerin iktisadi yapıları, yirminci
yüzyılın son çeyreğinde yeni bir evreye girmiş ve yeni ekonomik dinamikler tarafından belirlenmiştir. Sosyalist-devletçi ekonomi modelini
uygulayan büyük aktörlerin de, kapitalizme uyum sağlamaya çalışan
geçiş ekonomilerine katılması, sürecin küresel nitelik almasında belirleyici olmuştur. Bu bağlamda, liberal ekonomiye ve temsili demokrasiye dayalı yapının alternatifsiz gösterilmesi, tüm sanayi toplumlarının başından beri, benzer bir mantık içerisinde örgütlendiği düşüncesini desteklemektedir. Bu çerçevede, toplumsal eşitsizliği üreten ya da
insan bilincini baskılayan temel etken, toplumsal güç kavramı ve
bunun üretim ilişkileri üzerindeki yansımasıdır.
Eleştirel kuram bu çalışmada, Theodor Adorno’nun (2006), sanayi
toplumu modernleşmesini ve bunun Kantçı Aydınlanma ideallerinden
uzaklaşmasını çözümlemek için irdelediği negatif diyalektik kavramı
temelinde benimsenmiştir. Frankfurt Okulu’nun kültüre ve modern
toplum örgütlenmesine yönelik çözümlemeleri; Antonio Gramsci’nin
olgunlaştırdığı hegemonya ve tarihsel blok kavramlarıyla birlikte düşünüldüğünde (Gramsci, 2001), kültürel üretimin ekonomi politiğini
açıklayan bir çerçeve ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, eleştirel yaklaşım, toplumsal güç kavramının yeniden üretimini; toplumun verili
duruma rıza göstermesiyle açıklamaktadır.
Mülkiyet ve üretim ilişkileriyle bağlantılı; ancak, kendi dinamiklerinin görece bağımsızlığı içerisinde işleyen üstyapı kurumları, bireylerin bilişsel gelişimini ve günlük eylemlerini yönlendirebilir.
Dolayısıyla, iletişim medyasının da aralarında yer aldığı üstyapılar,
modern sistemin örgütlenme mantığını, bireysel algılardan oluşan
topluma kabul ettiren aracılardır (Habermas, 1989, c. 2). Bu bağlamda
aile, dayanışma grupları, eğitim alt-sistemi, hukuk sistemi ya da sivil
toplum, sisteme yönelik rızayı üretmenin yanı sıra; taşıdıkları antro-
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 15
polojik ve iletişimsel karakterlere bağlı olarak modern toplumla bütünleşme olanağı da sağlarlar (Habermas, 1989, c. 2). Tümüyle modern
çağa ait olduğu halde basın ve yayıncılık sektörü de, sistem eylemlerinin meşruluk arayışı için müzakere kanallarını açık tutmak zorundadır. Böylece, kitle iletişimi aygıtları, modern toplumun bütünleştirici
yapıları çerçevesinde ele alınabilir (Habermas, 1989, c. 2: 384).
Çalışmanın sorunsalı çerçevesinde, haber yayıncılığının iş disiplinleri
içerisinde yayımlanan günlük gazetelerde yer alan reklam haberler de,
temelde sistemin yeniden üretimine hizmet eder. Reklam haberler çerçevesinde, sistemin kendi sınırlarını zorlaması ise, toplumun sorgulama
gereksinimini besleme ve müzakere süreçlerini başlatma potansiyelini
taşıyabilir. Dolayısıyla, bu çalışma ekseninde içerik çözümlemesinden
elde edilen bulguların yorumlanması, bunları üreten meslek profesyonellerinin toplumun birer parçası olduğu göz önünde bulundurularak
gerçekleştirilmiştir. Reklam haber içerikleri, temel mesleki kodların ve
habercilik etiği sınırlarının oldukça zorlandığı metinlerdir. Dolayısıyla,
reklam haberler, gazeteciliğin; günümüzde artan oranda saygınlık ve
güvenirlik sorunuyla yüzleşmesine neden olmaktadır.
Modern sistemin, temelde üretim ilişkilerini yapılandırmak üzere
kurulması gerektiği düşüncesinin (Weber, 1978); yirminci yüzyıl
boyunca, farklı mülkiyet rejimleri ve söylemler bağlamında siyasal
pratikleri etkilediği söylenebilir. Öte yandan, eşzamanlı ideolojiler ya
da söylemler üzerinden yürüyen işleyiş, kendi içerisindeki mücadeleyi
fordist üretim biçimine karşı post-fordist üretim biçiminin ve farklı
mülkiyet rejimlerine karşı kapitalizmin egemenliğiyle şu an için sonlandırmış gözükmektedir. Bu bağlamda, küreselleşen sermaye, üretim
ilişkilerini yapılandırırken; bunun diğer ayağı olan tüketimin yapılandırılmasına önceki dönemlere oranla daha fazla önem vermiştir.
Dolayısıyla, yeni küresel tüketicilerin benzer yaşam biçimleri içerisinde tutulması ve benzer tüketimleri gerçekleştirmesi yeni dönemde
sistem stratejileri açısından önemli hale gelmiştir (Bourdieu ve
Wacquant, 1999: 51). Öte yandan, Türkiye gibi periferide kalan ülkelerde, Batı’lı anlamda, küresel tüketim standartlarına ulaşabilen tüketici
sayısı azdır. Aynı eksende, sistemin dilsel süreçlerini yönlendiren iletişim medyasının, Batı’lı ülkelerdekine benzeyen çalışma biçimine ve
16 • iletiim : arat›rmalar›
dünya görüşüne sahip meslek profesyonelleri tarafından yönetilmesi
beklenmektedir. Bununla birlikte, Türkiye’de, küresel çalışma koşullarının etkilerini olumlu olarak deneyimleyen az sayıda kültürel aracı,
bu süreci yönlendirmektedir.
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde başlayıp halen sürmekte olan
kapitalizmin geç aşamasında, toplumsal çoğunluk önceki dönemde elde
edilen ekonomik ve politik kazanımları yitirirken; kitlelerin sisteme
rıza göstermeye devam etmesi çözümlenmesi gereken bir sorunsal
yaratmaktadır. Yapılan bu çalışma bağlamında, gazetelerin magazin
eklerinde yer alan reklam haberler geniş toplumsal kesimlerin rızasını
üreten kültürel ve bilişsel süreçlerin bir parçası olarak konumlandırılmıştır. Bu sorunsaldan hareketle, medyada yer alan iletilerin ve bunların hem üreticisi hem de tüketicisi olan yeni orta sınıf kavramının
önemi ortaya çıkmaktadır.
Fordist Süreç ve Kültürel Üretimde Çalışan Sınıflar
Kapitalizmin en büyük krizi olarak kabul edebileceğimiz 1929
bunalımı, John Maynard Keynes’in para piyasaları ve istihdam ilişkilerini irdeleyen kuramına dayalı düzenlemeler yoluyla Batı’lı toplumu
ve kültürünü yeni baştan yaratmıştır. Keynes’in karmaşık ve matematiksel kuramına dayalı politikalar basitçe, çalışanların daha yüksek
ücretlere kavuşturulması ve kamu eliyle istihdam yaratılması gibi
araçlarla tüketimin arttırılmasını içermektedir (Mishkin, 1998: 405406). Yeni ekonomi politikaları, 1920’li yıllarda sanayici Henry Ford
tarafından uygulanmaya çalışılan bilimsel fabrika yönetimi ilkelerinin
yaygınlık kazanmasına paralel gelişmiştir. 1921’de Gramsci, yeni imalat tekniğini, uzun vadede kârın düşmesi kuralına karşı, kapitalizmin
toplumu yeniden şekillendirmesi olarak çözümlemişti (280).
Ford fabrikalarından başlayarak yaygınlaşan yeni üretim tarzı,
döneme fordist denilmesinin nedenidir. Tek bir üretim bandı üzerinde,
tüm işin aynı organizasyon yoluyla gerçekleştirilmesine dayalı olan
sistem, işçi verimliliğini büyük ölçüde arttırmakta ve emek maliyetle-
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 17
rini iki türlü azaltmaktadır: Her işçi belli bir kısımda çalışır ve otomasyon için aynı, basitleştirilmiş işi tekrarlar. Böylece, vasıflı işgücüne
duyulan gereksinim azalır. Otomasyon sayesinde, bant üzerinde en
yüksek verime ulaşılır ve bu da işçi sayısından tasarruf sağlar.
Başlangıçta, çalışanların aleyhine görülen bu yeni uygulama,
büyük buhran sonucu temellerinden sarsılan Batı’lı toplumlar için çok
farklı sonuçlar doğurmuştur. Krizin ardındaki önemli nedenlerden
biri, tüketimin yetersizliği olarak gösterilmiştir (Heffernan, 2000: 3).
Devlet eliyle istihdam artışı teşvik edilmiş ve ücret mücadelesinin yolu
açılarak, kitlelerin harcayacak gelire kavuşması sağlanmıştır. Louis
Althusser, Lenin ve Felsefe (2004) adlı eserinde, krize dek görülemeyen
bu basit gerçeğin, Karl Marx tarafından çok önceden irdelendiğini
açıklamaktadır. Marx’a göre, klasik ekonomi politikçiler, emeğin yeniden üretimi konusunda büyük bir mantık hatası yaparak, emeğin
maliyetini yanlış tanımlamıştır. Bu bağlamda, hesaplanmış olan, vasıfsız emeğin maliyetidir. Emeğin vasıf kazanması için gereken aile
kurma, eğitim ve kültürel gereksinimler gibi birçok farklı dinamik
dikkate alınmamış ve sadece ölmeden yaşamda kalma maliyeti, emek
için yeterli sayılmıştır (Althusser ve Balibar, 2009). Bu durum, 1929’da
çöken önceki yapının, eşdeyişle, sanayi toplumunun birinci aşamasının zayıf yönüydü.
Süreç boyunca ABD’nin ulaştığı milli gelir ve genel üretim artışları patlama düzeyindedir: 1950’de reel fiyatlarla 208 milyar dolar olan
gayri safi milli hasıla, 1970’de 1.347 trilyona yükselmiştir. Post-modern
koşulun tarihsel kökenini irdeleyen David Harvey’in verdiği oranlara
göre, fordist süreç boyunca işçi verimliliğindeki yıllık artış önceki
dönemlerin iki katından fazladır. Reel rakamlarla haftalık ücret,
1950’de 200 dolardan; 1970’de 350 dolara ulaşmıştır. Genel kârlılık
artışı, savaş sonrası dönem boyunca % 5’in altına inmemiş ve reel
büyüme rakamı ortalama % 6 civarında seyretmiştir. ABD’nin yıllık
ihracat artışı ise ortalama % 9’dur (Harvey, 2000: 133). Keynesyen ücret
yaklaşımı, sendikal örgütlenme ve savaş sonrası işçi sınıfının kazandığı haklarla bir araya geldiğinde, çalışanların refah seviyesi büyük
oranda yükselmiştir. Bu noktada dikkat çekici olan, daha sonraki
18 • iletiim : arat›rmalar›
dönemin karmaşık sınıfsal özellikler gösteren toplumsal yapılarının ve
medya alanında inceleyeceğimiz kültürel aracıların da bu dönemde
dünyaya gelen kuşaktan çıkmasıdır. Kaldı ki, Pierre Bourdieu, bunların çoğunu, işçi sınıfı kökenli ailelerden gelen ve yoksulluk korkusu
çeken kentliler olarak konumlandırır (Bourdieu,1987).
Dönem boyunca yaşanan nüfus artışına, Amerikalı araştırmacılar, baby boom adını vermekte ve büyük bir önem atfetmektedir
(Heffernan, 2000: 85). 1946-1969 arasında sınıf içi evliliklerle nüfusu
hızla çoğalan Batılı işçi sınıfı, eğitim seviyesini de yükseltmiş ve
kriz(ler)in başlamasından önceki yıllarda, kültürel alanda ağırlık sahibi olabilmiştir. Böylece, 1970’lerdeki krizlerden önce yaşanan refah
devleti süreci, fordist üretim tarzı ile birlikte düşünüldüğünde; çalışan
sınıfın görece üstünlüğünün yaşandığı bir dönem olarak nitelendirilmektedir (Heffernan, 2000: 87).
Kapitalizmin İkinci Krizi: Post-Fordist Süreç,
Yeni Kültürel Yapı ve Toplumsal Rızanın Üretimi
ABD’nin Fransa’dan devraldığı Hindi-Çin bölgesindeki savaşta
ciddi yenilgilere uğradığı 1969 yılı, aynı zamanda fordist kapitalizmin
büyüme sürecinin son yılı olarak kabul edilebilir. 1969-1971 arasında
ABD’de, işsizlik oranı hızla artmış, ücretler düşerken büyüme de
durma noktasına gelmiştir (Heffernan, 2000: 27-28). İşsizliğe karşı,
ABD’nin izlediği enflasyonist politika, İkinci Dünya Savaşı sonrasının
uluslararası rezerv parası olan doların değerinin yüksek tutulması ile
birlikte uygulanınca; uluslararası sabit kurlara dayalı Bretton-Woods
dış ticaret rejimi çökmüştür. ABD, bunun üzerine Keynesyen politikaları terk ederek; devletin reel sektöre ve kamusal hizmetlere verdiği
destekleri kademeli olarak çekmiştir. Monetarist politikalara geçilen bu
süreçte (Mishkin, 1998: 412), bankalara ve para piyasalarına bağlı olarak yaşanan hizmet sektöründeki büyüme, sonraki dönemin kültürel
aracılarının; dolayısıyla, yeni gazeteci ve reklamcı tipinin şekillenmesini de sağlamıştır.
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 19
1970’li yıllar boyunca Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) tarafından ham petrole uygulanan zamlar, zaten var olan krizi derinleştirmiştir. Böylece, dalgalı kura dayalı uluslararası dış ticaret sistemi kabul
edilmiştir. Açık döviz piyasalarını gerektiren yeni ticaret sistemi, aracı
kurumlara ve medyanın da aralarında bulunduğu enformasyon sağlayıcılara büyük önem vermesiyle ayırt edilebilir. Bu bağlamda iletişim
ağları, finansal piyasalara dayalı uluslararası düzenin yaşam destek
sistemidir (Schiller, 2000). Giderek, yeni dünya düzeninin ifade edilmesi için daha çok kullanılan küreselleşme kavramı, dünyanın tek pazar
ve tek finansal piyasa haline gelmesi olarak sunulmaktadır. Sonuçta,
gelişmekte olan ülkelerin ulusal büyüme siyasalarından vazgeçerek;
Batılı başat sanayi ülkelerinin kontrolündeki yapıya eklemlenmelerinden söz edilebilir. Bu yüzden de, küreselleşme, kapitalizmin içine girdiği yeni krizlerin yükünü gelişmekte olan ülkelerin sırtına yüklemiştir denilebilir.
Sistem mantığına dayalı yeni ideolojik süreçler ve bu eksendeki söylem, kitlelerin düşen refah seviyesi karşısında, kültürel üretimin yönlendirilmesine daha çok önem verilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Bu
durum, başlangıç aşamasında sürece egemen olan söylemin, 1970’lerdeki artan pornografi ve özgür cinsellik karşısında muhafazakârlığı
başat kılmasını açıklamaktadır (Kellner, 2002: 96). Ancak, ilerleyen
süreçte, üstyapısal kurumlarda genel bir zayıflama ve yapısal değişim
olmuştur. Siyasal partilerin soydan devredilen kast benzeri yapılara
dönüşmesi, kitlelerin politikadan uzaklaşmasının önemli bir nedenidir.
Parti yapılarındaki bu merkezileşme ve politikanın kitleler için çekiciliğini kaybetmesi olguları, “internet” üzerinden gerçekleştirilen
demokratik katılım çabalarını dahi boşa çıkartmaktadır (Schweitzer,
2005: 330-332). Önceki dönemin ücret mücadelesinde, öne çıkan sendikaların gerilemesi gibi birçok olgu da bu duruma örnektir. Tüm bu
gelişmeler, ideolojik yeniden üretimi güçlendirmekte ve iktidarın toplum üzerindeki hegemonyasını sürdürmesine katkı sunmaktadır.
Ekonomi politik yaklaşım açısından, hizmet ekonomisi çerçevesinde değerlendirilebilecek enformasyon sektörü, sermaye yoğun ve
yüksek teknolojiyle biçimlenmiş üretim yöntemlerini barındırmakta-
20 • iletiim : arat›rmalar›
dır. Armand Mattelart’a (1992) göre, 1980’li yıllardan sonra, ekonominin yeniden yapılanması süreci genel ekonomik yapı içinde “enformasyon sektörü” nü daha özel bir konuma yükseltmiştir. Böylece,
teknolojik gelişmeye koşut olarak üretimin hem örgütlenmesi hem de
denetlenmesi sürekli genişleyen enformasyon sektörüne bağımlı kılınmıştır. Aynı çerçevede değerlendirilebilecek “medya sektörü” de, Barış
Çakmur’a göre (136), “gerek içindeki sermayenin yapısal bileşimi
gerekse emek süreçleri açısından bu yeni gelişen enformasyon sektörünün içinde ve onunla koşut bir yapıya sahiptir.” Bununla birlikte, gazeteciliğin, toplumsal gelişime yönelik temel işlevinden uzaklaşması
ekseninde “geleneksel kitle iletişim araçları”, büyük holdinglerin birer
parçası durumuna gelmiştir. Haberciliğin, bu holdinglerin bünyesinde
yer alan ve “yeni medya” olarak anılan “internet” gibi iletişim mecralarıyla buluşması (Adaklı, 2006: 34), sistem tarafından üretilen teknolojinin yine sistemin çıkarları ekseninde tutulması olarak değerlendirilebilir.
Yeni muhafazakâr söylemin, aile kurumunun güçlenmesi ya da
dini yönelimlerin güçlenmesi gibi noktalarda, vaatlerini gerçekleştirdiğine dair tutarlı bir veri yoktur. Yeni liberalizmin ekonomi politikaları
ise, büyük ölçüde yaşama geçirilmiştir. Bu açıdan muhafazakârlığın,
yeni liberal ekonomi politikaları için kitlesel rızayı üretmekte kullanılan bir araç olduğu düşünülebilir. Sermaye hareketliliğinin artması,
çalışan sınıfların haklarının ve ulus devletlerin gerilemesi pahasına
özel sektörün güçlenmesi, devletin piyasaları düzenlemekten vazgeçerek pazar mekanizmalarına terk etmesi gibi yaşama geçirilen siyasalar
bu bağlamda ele alınabilir. Sözü edilen yeni sağ politikalar çerçevesinde,
dünyada ve Türkiye’de sermayedarlar için daha fazla ayrıcalık anlamına gelen deregülasyon süreci, medyanın işlevinin ve bu alandaki üretim
ilişkilerinin yeniden tanımlanması ya da tekelleşme bağlamında irdelenebilir. Öte yandan, çalışan sınıfların kazanımlarını büyük ölçüde
gerileten sürecin, sanayi toplumlarını bir eksende tutabilmesi; kültürel
ve bilişsel yapılanmanın, bireysel/grupsal kimliklerin ya da özgürlük
ve irade gibi kavramların, Immanuel Kant’ın Aydınlanma felsefesi
bağlamında tekrar ele alınmasını gerektirmektedir. Frankfurt Okulu,
bu eksende yapılan çalışmaların temelini oluşturmaktadır.
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 21
Dan Schiller’in (2000), ağlara dayalı dijital kapitalizm kavramı ya da
bu çerçevede eleştirilebilecek medyalaşmış kapitalizm yaklaşımı
(McLuhan, 2008), post-fordizmi tanımlayan genel bağlamı oluşturmaktadır. Öte yandan, yeni ideolojik süreçlerin önceki dönemde kapitalist olmayan toplumlarda ya da Türkiye gibi farklı toplumsal özelliklere sahip olan ülkelerde de yerleşmeyi başarması; toplumsal güç
kavramı karşısında, kültürel üretimi, toplumsallaşmayı ve bilişsel
gelişimi araştıran Frankfurt Okulu’nun düşüncelerinden yararlanmayı zorunlu kılmaktadır. Türkiye ve benzeri ülkelerin, Batılı anlamda
bir aydınlanma düşüncesini ve demokrasi mücadelesini gerçekleştirememesi; Batılı ülkeler ile arasındaki farklılığını ve beraberinde, geç de
olsa kapitalizmin temel dinamikleriyle karşılaşmasına ve kabul etmesine neden olmuştur.
Habermas’a göre, üstyapısal kurumlar ve kültür çözümlenirken;
ekonomik altyapıdan doğan ilişkilere daha fazla ağırlık verilmesi
gereklidir. Bu bağlamda, sistemin toplumsallaşmayı yönlendirmek
için, temel aldığı sonul nedenin ekonomik çıkarını arttırmak ve kitle
desteği yoluyla hiyerarşik güç ilişkilerini yeniden üretmek olduğu göz
önünde tutulmalıdır (1989, c. 2). Dolayısıyla, medyadaki reklam haber
içerikleri, yeni dönemde sistem eksenli bilişsel yapılanmanın/toplumsallaşmanın ardalanındaki belirgin ekonomi politik güdüleri ve bunların besleyeceği kamusal sorgulama potansiyelini incelemek açısından
önemlidir.
İletişimin Medyalaşması ve Üretim İlişkileri:
Kültürel-İletişimsel Aracılık
Kültür, ekonomi politik ve iletişim çerçevesinde yapılacak bir
post-fordizm tanımını, krizin başlamasından on yıl kadar önce kapitalizm için yeni bir yol tasarlayan Marshall McLuhan’a dayandırmak
olasıdır. Buna göre, küresel iletişim ve üretim ağlarına dayalı dünya
düzeni kuramı, tüketim ve üretim birimlerinin elektronik iletişim araçları yardımıyla koordine olacağı küresel pazar yerinin tasarımıdır
(McLuhan, 2008). Söz konusu enformasyon akışı ekseninde, fordist
22 • iletiim : arat›rmalar›
dönemden kalma merkezi yapıların, küresel çapta yayılmış daha
küçük tedarikçilerden ara malları ya da hizmetleri sağlayacağı üretim
biçimi, post-fordizmin en yalın tanımı olabilir. Öte yandan, McLuhan,
kuramı içerisinde birbiriyle doğrudan ilişki kurmayan atomize bireylere dayalı yapıyı yüceltmiştir. Bu bağlamda, McLuhan (2008); kültürel
üretimin, eğitimin ve bilişsel gelişimin, varolan yapılar yerine iletişim
araçları üzerinden süreceği yeni bir toplumsallaşma biçimi önermiştir.
Özgürlüğü; bireysel tüketim seçeneklerinin artması, bireylerin gereksinimlerini karşılaması ve bireysel farklılık temelinde ele alan bu yaklaşım, post-fordist sürecin ayrılmaz parçası olan medyalaşmanın anaakım çerçevesini oluşturmaktadır. Habermas (1989, c. 2: 143) ise, bu
sürecin modern toplumlarda yaygın patolojilere neden olduğunu
çözümleyerek medyalaşmanın negatif yönünü ortaya koymuştur.
Anakım yaklaşımlardaki teknolojik belirlenimciliğe karşın, Habermas
açısından iletişimin medyalaşması süreci, modern sistemin tüm kurumları
üzerinden güç ilişkilerinin üretildiği genel medyalaşma (aracılandırma)
sürecinin parçasıdır. Bu bağlamda, sistem tarafından yönlendirilen
yayıncılık sektörü tüm olumsuzluklarına karşın, sağlıklı toplumsallaşmaya ve eleştirel bilinç gelişimine yönelik bir potansiyel taşımaktadır
(Habermas, 1989, c. 2).
Habermas’ın kuramları bağlamında, modern sistemin yeni bir
ideolojik aşamaya girmesi ve çıkarların hiyerarşik üretimine dayalı
modern toplumsallaşmayı küresel ölçekte yayması; belli bir mantığın,
düşünüş ve yaşam biçimlerinin rasyonel ya da alternatifsiz görülmesini gerektirir (1989, c. 2). Dolayısıyla, güç, para ve başarı gibi araçsalcımodern mantığı şekillendiren başlıca bilişsel medyalar, dilsel argümanları üreten iletişim medyası olmadan fazla işe yaramayabilir. Bu çerçevede, eleştirel kuramın çalışma alanlarından biri olan medyanın, son kırk
yılı kapsayan dönemde diğer üstyapısal kurumlar arasından sıyrılarak
ideolojik yeniden üretimin merkezine oturduğu kabul edilebilir.
İletişim örgütlerinin söz konusu işlevi açısından Weberyen bir kavram
olan meşruluk üretimi, sistemin önemli gereksinimleri arasındadır. Bu
bağlamda, farklı kanallara ve formatlara sahip yayıncılık sektörü, ürettiği her metinle sistem mantığını müzakere eder. Öte yandan, sistemin
iletişim medyası söz konusu olduğunda, müzakereler açık anlamlara
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 23
dayanmaz; daha çok stratejik kandırmaya dayalı iletişim süreçleri kullanılır ve güce dayalı rıza hali üretilir (Habermas, 1989, c. 2). Böylece,
küresel çapta benzeştikçe, yerel anlamdaki kendi gerçek sorunlarından kopan gazetecilik disiplinleri, söz konusu stratejik süreçleri
devam ettirmek bağlamında giderek zorlanmakta ya da meşruluk
üretimi açısından önemini yitirmektedir.
Medyanın yeni durumunu ortaya koyan içerik tipi olarak reklam
haberler üzerine yapılan/yapılacak çözümlemeler, toplumun yeni
yapısı ve kültürel üretimin hegemonik işlevi bağlamında, liberal gazeteciliğin konumu açısından aydınlatıcıdır. Reklam haberlerin üreticisi
ise, günümüzün bazı medya çalışanlarının da aralarında bulunduğu
yeni orta sınıf ve kültürel aracılardır.
Bireylerin, meslekleriyle bağlantılı olarak kültürel açıdan konumlandırılmaları bağlamında; Pierre Bourdieu’nun (1992: 230), kültürel
aracılar kavramı kullanılmaktadır. Bağlantılı bir diğer kavram olarak
yeni orta sınıf ise, irdelenen ekonomik yapı içerisinde kültürel aracıların ait olduğu toplumsal sınıf olarak düşünülebilir. Kültürel aracılar ve
yeni orta sınıf, hem reklam haberlerdeki içeriklerin üreticisi (bazı durumlarda haber kaynağı) ve başlıca tüketicisi hem de bu içeriklerde sunulan yaşam biçimlerinin temsilcisi olarak geniş kitlelerin sisteme bağlı
tutulmasında kilit rol oynamaktadır (Dağtaş, 2006: 56-57 ve 175-178).
Ayrıca, yirminci yüzyıl boyunca devam eden tarihsel süreç, kültürel
aracılarla işçi sınıfı arasındaki soy bağının incelenmesini de olası kılmaktadır.
Bourdieu’ya (1987) göre, kültürel aracılar, resmi bürokrasiden
özel sektöre ve üniversitelere kadar yayılmıştır. Bu bağlamda
Bourdieu’nun kavramı, Max Weber’in (1978) bürokratikleşme ve organik
toplum tezlerinin izini taşır. Öte yandan, modern hiyerarşileri ve
bürokratikleşmeyi, ekonomik çıkara yönelik örgütlenme ve toplumsal
çoğunluğa karşı çıkar arayışı temelinde inceleyen Habermas ise, sistemin dışında, bireylerin dayanışma ya da eleştirel sorgulama yönündeki gelişimine olanak veren antropolojik yapıların modern toplumda da
varlığını sürdürdüğünü savunmaktadır (1989, c. 2). Böylece, Habermas,
24 • iletiim : arat›rmalar›
bürokratikleşme ve sistem aracıları (medyalar) kavramları çerçevesinde,
birey temelinde çözümlemelere girmez. Bu durum, eleştirel kuramın,
Karl Marx’la birlikte, temeli olan Kant’ın hümanist yaklaşımıyla açıklanabilir. Dolayısıyla, Habermas, Kant’ın (2002) evrensel-bilişsel kategoriler adını verdiği, insan türünün toplumsal sorgulamaya ya da
adalet arayışına yönelik eğilimlerinin, örgütlü aracıları ortadan kaldırabileceğini savunmaktadır. Bu bağlamda, insanın gerçek değerine
uygun bir kültürel üretim ve kamusal yayıncılık olasıdır. Bourdieu’nun
yaklaşımı ise, bireylerin tekil olarak haz ya da tüketim temelli toplumsal konumlarına iner ve ideolojik yeniden üretimin devam etmesini
buna dayandırır (Bourdieu, 1987). Bu bağlamda, Bourdieu’nun hümanist yönü daha az belirgindir. Bununla birlikte, reklam haber gibi kapitalist-ticari kültürel üretimin kendi etik sınırlarını zorladığı bir olgu söz
konusu olduğunda ise, her iki düşünürün de görüşlerinden yararlanılabilir.
Bourdieu’ya göre, kültürel aracılar kavramıyla tanımlanabilecek
olan yeni küçük burjuvazi, genel olarak hizmet sektörü tanımına uyan
işlerde çalışmaktadır. En önemli işlevleri, sembolik değeri olan mal ve
hizmetleri üretmektir. Entelektüel sermayeden farklı olarak kültürel
sermaye gerektiren bu işlerde insanlara; haz, arzu ve yaşam biçimi satışı
yapılmakta; böylece, tüketim için yol gösterilmektedir. Bourdieu, bunların aldıkları eğitimlerin, benzerlik içeren alanlardaki en iyi üniversite
derecelerine göre daha az saygın olduğunu da iddia etmektedir. Bu
şekilde yapılan işleri genel olarak, kültürel taklitçilik/kültürel temsilcilik
olarak tanımlayan Bourdieu; kültürel aracıların, bu yolla belli bir
yaşam biçimi ve söylemi üzerinden, sahip olmadıkları gelir seviyesi ve
yüksek kültürü sahipmişler gibi temsil ettiklerini belirtmektedir. Bu
bağlamda, tüketicilerin aldığı hazzın en yüksek düzeye çıkartılarak,
tüketimin ve hazzın yüceltilmesi genel olarak amaçlanan hedefi oluşturmaktadır (Bourdieu, 1987).
Bourdieu’nun, yeni orta sınıfı ve tüketime dayalı toplumsal
konumları açıklarken saydığı profesyoneller arasında, yeni tip gazeteciler de (ve genel olarak medya çalışanları) bulunmaktadır (1992: 230 ve
270). Yeni tip medya çalışanları ve bunların yöneticileri, ürettikleri ile-
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 25
tiler ve yaşayışları bağlamında, varolan kültürel yapı içerisinde özellikle öne çıkarılabilir. Bunlar, hem üretici ve tüketici olarak hem de yaşam
biçimleri ile bağımlı/alt sınıflar için rol modelidir. Reklamlar da, bu
aracıların kültürel/ideolojik üretimidir ve hegemonyanın aracı olarak
konumlandırılabilir. Liberal medya kuramları açısından da, bu tür içeriklerin ve oluşturduğu söylemin gazetecilik etiği bağlamında değerlendirilmesi, çelişki yaratan durumların ortaya konulması açısından
anlamlıdır.
Yeni Söylem, İdeoloji ve Medya-Reklam İlişkisi
Günümüzde yaşanan kültürel ve ideolojik değişim süreçlerinin
açıklanması, yirminci yüzyıl boyunca liberal-kapitalist uygulamaların
dışında kalan toplumların da çalışılmasını gerektirmektedir. Söz konusu kapitalist olmayan yol, yirminci yüzyıl boyunca Batı Avrupa ve
Kuzey Amerika’da yaşayanlara denk bir nüfusu, modern sanayi toplumsallaşmasına katmıştır. Bu bağlamda, varolan sürecin açıklanması
açısından, fordizmden post-fordizme geçişin temel alınması, modern
toplumlarının tümünü içeren bir model kurulmasına olanak vermektedir. Sosyalist-devletçi toplumların merkezi örneği olarak Sovyetler
Birliği’nin, fordist kitle üretiminin uygulanması açısından gösterdiği
başarı (Heffernan, 2000) bu yaklaşımı destekleyen bir bulgudur.
Liberalizm, faydacılık ve işlevselcilik felsefeleri çerçevesinde farklı
çıkar gruplarının birbirini dengeleyerek toplum yararına verimli bir
yapı oluşturacağı düşüncesine dayanmaktadır. Buna karşın, birçok
farklı düşünsel akım arasında bir yol arayan kapitalist sanayi toplumlarının bütünleşik bir modele kavuşması, Marx’ın kuramlarından
yararlanan Weber sayesinde mümkün olmuştur. Öte yandan, sınıfsal
mücadele karşısında, toplam fayda üretimine yönelik hiyerarşik bir
örgütlenmenin tüm topluma egemen olmasını savunan Weber (1978),
sadece Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’yı etkilemiş değildir. Bu bağlamda, korporatizm (organizmacılık) ve bürokratikleşme tüm sanayi toplumlarında siyasaları etkilemiştir (Habermas, 1989, c. 2). Dolayısıyla,
modern toplumların hepsi, aynı mantığın ve araçsalcı-akılcılığın farklı
26 • iletiim : arat›rmalar›
yorumlarını uygulayan siyasaların eseri olabilir. Frankfurt Okulu
düşünürlerinin, modern sorunsalın kaynağını ararken; mülkiyet konusu kadar, toplumsal gücü elde tutan seçkinlerin egemenliğini de irdelemeleri bu bağlamda önemlidir (Adorno, 2006).
Leonid Efromovich Grinin (2009), Sovyetler Birliği’nde, kültürel
üretim, sanat ve spor gibi alanlarda etkinlik gösteren şöhretlerden
kurulu toplumsal bir kesim bulunduğunu öne sürmektedir. Zamanın
medyası üzerinden de yaşamları sunulan bu kesim, kapalı bir yapı
içerisinde, resmi bürokrasiyle iç içe geçmiş ve ideolojik üretimin devamında önemli bir rol üstlenmişti. Grinin, söz konusu şöhretlerin halka
sunumunda “başarı”, “emekçi halka hizmet” ve “saygınlık” gibi kavramların sıkça öne sürüldüğünü; öte yandan bu kesime girmek için
gereken ölçütlerin sübjektif ve değişken olduğunu belirtmektedir.
Kaldı ki, gerçekten başarılı birçok sanatçı bu sunumlardan dışlanabilmişti. Böylece, Sovyet toplumunda, Batı’lı kültürel aracılara ya da gösteri dünyası şöhretlerine benzeyen; ancak, daha kırılgan bir çerçevede
yaşayan seçkin bir kesim varolmuştur (Grinin, 2009: 198). Bu bağlamda, günümüzün yükselen pazarı ve geçiş ekonomisi olan Rusya’da,
kültürel üretimin, hızla ABD merkezli küresel-ticari kültürel üretime
eklemlendiği söylenebilir.
Sovyetler’deki kültürel üretimin, diğer modern toplumlarla olan
benzerliğine karşın; reklam haber sorunsalı temelde kapitalist toplumlara özgü bir olgu olarak kabul edilebilir. Bu bağlamda, günümüz dünyasında piyasa ekonomilerinin en büyüğü olan ABD, sonradan yaygınlaşan birçok kültürel gelişmenin ilk tanımlandığı ülke olarak önemini korumaktadır. Bununla birlikte, Britanya kökenlilerin, eşdeyişle,
Anglo-Saksonların yaşadığı ülkeler de ekonomik ve kültürel açıdan
ABD’ye benzerlik göstermektedir. Böylece, ABD ve Britanya gibi
Batı’lı ülkeler, kapitalizmin yarattığı eşitsiz durumlar karşısında, sistem süreçlerinin ve hiyerarşilerin sürdürülebilmesine yardım eden
yeni yapıların ilk ortaya çıktığı bölgeler olarak konumlandırılmaktadır. Reklam haberlerin ve bunların medyada oluşturduğu olumsuzlukların çeşitli örneklerine ABD’de rastlanılmaktadır. Bu bağlamda, anaakım araştırmalar içerisinde yer almakla birlikte; reklam haber sorunsalı
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 27
ekseninde medyayı inceleyen liberal çalışmaların, konuyu eleştirel bir
tavırla işledikleri söylenebilir. Bu eksendeki araştırmalar, reklam haber
sorunsalını, belli bir içerik türü ya da haber formunun sonucu olarak
almayıp; medyanın günümüzdeki yapısı ve toplumla olan ilişkisi bağlamında irdelemektedir.
ABD söz konusu olduğunda, “rekabet ideali” ve “toplumun en iyi
habercilik yapanı ödüllendireceği” düşüncesi; günümüzde, reklamverenlerin sektörle ilişkileri bağlamında şüpheli hale gelmiştir. Konuyu
anayasal temelde ele alan Edwin Baker’a (1992) göre, bağımsızlık sonrasında, ABD burjuva kamusunun çözülüşünü izleyen dönemden
başlayarak, basının reklam alması; haber görüntüsü verilmiş reklamlar olmadan da içeriği ve medya örgütlerini etkilemektedir. Bu bağlamda reklamın, yayıncılığın parçası haline gelmesi, siyasal-partizan
gazeteciliğin gerileyişi kadar eskidir. Reklamverenlerle iyi ilişkileri
sürdürme düşüncesi, ideolojik açıdan yumuşak, reklamveren sermaye
sınıfını ürkütmekten çekinen bir haberciliğe neden olmaktadır. Bu
durum, gerçekte kamusal sorgulamadan kaçınma anlamına gelen
objektif habercilik söylemiyle de beslenmiştir. Sonuçta, haber içeriğinin, reklamla en azından ters düşmeyecek olanlardan seçilmesi reklam
almanın kaçınılmaz sonucudur (Baker 1992: 2139). Modern çağda,
gazeteciliğin reklam gelirine bağımlı hale gelmesi; demokrasiye değil,
kârı maksimize etmeye yönelik yayın yapan gazeteciliği doğurmuştur.
Bu durum ise, medya alanında savunulan rekabet idealinin, demokrasinin gelişimine hizmet ettiği düşüncesiyle çelişmektedir (Baker, 1992).
Benzer şekilde, ABD’de televizyon haberciliğinin ilk dönemlerinde, firmaların haber programlarına sponsor olması yoluyla başlayan
reklam haber ilişkisi, firmaların imajına zarar verebilecek haberlerin
elenmesine neden olmuştur (Mitchell, 1994: 230). Daha sonraları ise,
resmi komisyonlarca haberin, reklamın ve sponsorun tanımları yapılarak; haber kavramı yeniden düzenlenmiştir. Buna karşın, izleyicinin
yanıltılmasına yönelik stratejilere dayalı reklamveren-yayıncı ilişkileri,
pek çok farklı yoldan içeriği etkilemeye devam etmiştir. Günümüzde,
elektronik medya formatları yoluyla gerçekleştirilen news-commercials,
reklam haberin tanımının yapılmasını ve engellenmesini zorlaştıran
28 • iletiim : arat›rmalar›
sonuçlar doğurmaktadır. Mesleki açıdan ise durum, ilkeli davranmaya
çalışan gazeteciler için, işini kaybetme riskini beraberinde getirmektedir (Mitchell, 1994: 233).
Liberal yaklaşım içinde kalmakla beraber, Amerikan gazeteciliğinin durumuna ilişkin eleştirel yaklaşımlar ortaya koyan Neil Henry’e
(2007) göre reklam haber, özellikle halkla ilişkiler sektörü için firma
tanıtımlarında ve politik kampanyalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, reklam haberler ve yaşam biçimi sunumlarının
gerçekleştirildiği kozmetik sektörü, ABD’de milyarlarca dolarlık paranın aktarıldığı büyük bir endüstri haline gelmiştir. Kaldı ki, bu sektöre
ilişkin reklam haberlerin yayınlanması için ABD gibi, Türkiye’de de
medyaya ciddi paralar ödenmektedir. Henry, işlevselci bir yaklaşımla,
medyanın toplumu bilgilendirme görevi üzerinde durmakta ve reklam
haberin medyanın gerçek işlevini engellemesinin yanı sıra, etik ilkeleri
de tehdit ettiğini belirtmektedir. Örgüt içinde reklam haberlerin yapılması süreci ise, editörlerin ve basının haber yapma özgürlüğünü baskı
altına almaktadır (2007: 30 ve 237).
Avustralya’da yaşam biçimi magazinleri üzerinden yapılan bir araştırma, reklam-magazinleşme-habercilik eksenindeki ilişkilerin, yayıncılığın genel yapısına etkilerinin anlaşılması açısından yardımcı olabilir. Genel olarak ünlülerin yaşamları, gençlik haberleri, müzik-film
piyasası, kadın-erkek ilişkileri, hobiler, spor, sağlıklı yaşam ve kişisel
bakım gibi konulara yer veren bu tür yayınlarda yaşam biçimi sunumları başat içerik olarak öne çıkmaktadır. Söz konusu sunumlarda, çok
sayıda reklam ve bunların yanı sıra, benzer ürünlerle ilgili haberler
kullanılmaktadır. Doğrudan belli bir markanın ürününü, arzu duyulacak ve satın alınması gereken bir nesne olarak tanıtan haberler de
oldukça yaygındır. David McKnight (2005), ürünün arzu duyulacak
tanıtımının, sürekli alınan bir ücret karşılığında haber formatında ya
da ilgili haberin reklamla içi içe geçmiş şekilde yapılması durumunu
reklam haber olarak tanımlamaktadır. McKnight, reklamveren sektörlere örnek olarak kozmetik sektörü üzerinde durmuştur. Reklama
büyük bütçeler ayıran kozmetik sektörü, ürünlerin işe yararlığını sorgulayan eleştirel içerik engellenerek korunmaktadır. Hem ABD’de
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 29
hem de Avustralya’da yapılan çalışmalardan elde edilen bu bulgular,
haberi yapmak kadar; yapmamanın da reklam haberleri destekleyen bir
tavır olduğu sonucunu ortaya koymaktadır (McKnight, 2005: 34-35).
Reklam haberlerin neden olduğu yanlış bilgilendirme ve aldatmanın, sadece magazin, yaşam biçimi ya da spor gazeteciliği gibi belli
formatlara ve belli izleyiciye yönelik olduğu düşünülebilir. Gerçekte
ise, reklamlar ve haberler çerçevesinde görülen bu tür yanıltmalar,
bunların dışındaki “ciddi” haber içeriklerine dahi sızarak gazeteciliği
tehdit etmektedir. Avustralya’dan verilen örnekte, medya alanında
çalışan bir üst düzey yönetici, gazetecileri “içerik sağlayıcılar” olarak
tanımlamaktadır. Aynı yöneticiye göre, medya yayınları “reklam platformlarıdır.” Bir başka yönetici ise, gazetelerin, reklamların okuyucuya ulaşması için varolduğunu; haberlerin ise, reklamı ve yayını çekici
kılmak için reklamların çevresine yerleştirildiğini savunmaktadır
(McKnight, 2005: 35). Bu yaklaşımların, etik ilkelerin ve gazeteciliğin
toplumsal işlevlerinin dışına çıktığı açıktır. Söz konusu koşullar altında, tüm toplumsal olguları çıkar arayışı ekseninde ele alan sistem
mantığı ve onun liberal ideolojisi açısından gazetecilik etiği, yayıncılık
alanında engel oluşturan bir sorun haline gelebilir.
Amerikan televizyon haberciliğinin öncülerinden Edward S.
Murrow biyografisinde, “haberin ticari meta olarak görülmesini ve
içeriğin kazanç sağlamaya yönelik seçilmesini haberciliğin sonu olarak
tanımlamıştır” (aktaran Sperber, 1998: 229). Gazeteciliğin işlevlerinin
toplum açısından sağladığı fayda, parasal olarak ölçülebilirliğin ötesindedir. Etik ilkelerin temelinde yatan bu durum, her şeyi parasal
çıkara göre ölçen sistem için sorun oluşturabilir. Adam Smith’den beri
irdelenen görünmez el ve kişisel çıkar çatışmaları yoluyla pazarda oluşan
denge, insan doğasında bulunan ve parasal çıkarla ya da rasyonellikle
açıklanması olası olmayan birçok değeri ve kurumu değerlendiremez.
Böylece, habercilik etiğinin durumuna benzer bir biçimde aile, dayanışma ya da mesleki ahlak gibi kurumlar da liberal siyasaların tehdidi
altında kalabilir (McKnight, 2005: 36). Bu noktada McKnight, liberal
medya kuramlarının ortaya koyduğu gazetecilik etiği ilkelerinin, yine
liberal politikalarla çatıştığına dair örnekler vererek yaşanan çelişkiyi
ortaya koymaktadır.
30 • iletiim : arat›rmalar›
Baker, Henry ve McKnight gibi araştırmacıların, Habermas’ın
düşüncelerini ve eleştirel kuramı destekleyen bulguları ortaya koyduklarından söz edilebilir. Öte yandan, işlevselci felsefe ve faydacılık
yaklaşımları dikkate alındığında; liberal piyasa ekonomisi, politikalar,
aile ve etik gibi yapılar aynı toplumsal “bünyenin” (organizmanın)
parçaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, liberal eleştirelliğin söz konusu yapılar arasındaki ayrılık ve çatışmayı ortaya koyması, liberalizmin kendisiyle çelişecektir. Benzer şekilde, kültür endüstrileri yaklaşımına ve Batı modernleşmesinin kökten eleştirilmesine
karşı, İngiliz İşçi Partisi eliyle desteklenen “yaratıcı endüstriler” söylemi, medya sektöründeki yakınsama haline duyulan tepkiyi sisteme
eklemleme çabası olarak görülmelidir (Hesmondhalgh, 2010: 16).
Dolayısıyla, kapitalizm ile uzlaşı arayan yaklaşımların; modern toplumlarda sürekli tekrarlanan krizlere, söylem değişikliğine dayalı kısa
vadeli çözümler üretmenin ötesine geçmeleri zordur.
Diyalektik materyalizme dayalı Marksist felsefe, yaşanan bozuklukları genel ekonomik yapının ve tarihsel sürecin parçası olarak ele
almaktadır. Marksist felsefe praksisini, temelde, toplumsal yapıyı
değiştirmek üzerine konumlandırmaktadır (Fuchs, 2009: 71). Öte yandan, üstyapıyı oluşturan kurumların hegemonyaya olduğu kadar
özgürleşmeye de destek verdiği düşüncesi, çözümlemelere yeni bir
boyut kazandırmıştır. Çözümlemelerin kazandığı bu boyut, Kant’ın
ekonomi politik, kültür ve insan bilinci arasında bağlantı kurduğu
eleştirel felsefesinin (Kant, 2002), Marksist felsefeyle birlikte ele alınmasının sonucudur (Adorno, 2006; Habermas, 1989, c. 2). Bu bağlamda, yirminci yüzyıl Marksizm’inin toplumsal değişim gereği konusunda aynı tavrı koruduğu kabul edilebilir. Dolayısıyla, kültürel üretimin
bir biçimi olan reklam haberin, hegemonya oluşturan işlevinin incelenmesi kadar; liberal basın etiğinin çelişkili durumuna ve toplumsal
sorgulama için yarattığı potansiyeline de dikkat çekilmesi önemlidir
(Fuchs, 2009: 72-73).
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 31
Türkiye’de Post-Fordist Süreç,
Medyanın Yeni Yapısı ve Reklam Haber
Türkiye, yirminci yüzyılın büyük bir bölümünü kapsayan dönem
boyunca, kamu önderliğinde gerçekleşen bir sanayileşmeyi ve devlet
düzenlemesi yoluyla teşvik edilen özel sektöre dayalı kalkınma siyasalarını benimsemiştir. Medyanın da, bu siyasalara uygun olarak
biçimlendirildiği ülkede, post-fordist yapıya ve bunun gerektirdiği
yeni sağ politikalara geçiş sancılı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, Batılı ülkelerin oluşturduğu yapıya eklemlenmeye çalışan
Türkiye, 1970’lerdeki kriz dönemi boyunca ciddi sıkıntılar yaşamıştır.
Buna karşın, Batılı coğrafyada sayılan tüm örneklerin “varolan düzeni”, seçimlerle ve sivil siyasal kadrolar aracılığıyla değiştirdiği bir
dönemde; Türkiye’nin, kapitalizmin yeni aşamasına geçmesi askeri
darbe ile mümkün olabilmiştir. Böylece, kültürel ve toplumsal yapısı
nedeniyle de farklı olan Türkiye, küresel sistem siyasaları ve Batı’lı
ittifaklar içinde farklı bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Liberal
dış ticaret politikası ve yeni sağ politikaları içeren 24 Ocak 1980
Ekonomik Kararları ise, Türkiye’de darbe sonucu iktidara gelen Milli
Güvenlik Kurulu ve sonrasında, çok partili demokrasiye geçişle birlikte Anavatan Partisi hükümeti tarafından uygulanmıştır.
Sürecin sivil uygulaması, demokrasi mücadelesini ağır bedellere
bağlamış; sonuç olarak, Türkiye’de kitlelerin oylarını kısa süreli çıkarlarla satın almaya dayalı siyaset anlayışı (klientalizm) egemen olmuştur. Gazeteciliğin, piyasa koşulları içerisinde, büyük sermaye gruplarının çıkarı için çalışılan bir iş haline gelmesi ya da yayınların reklam
platformlarına dönüşmesi bu çerçevede değerlendirilebilir (Gencel
Bek, 2010: 112).
Genel olarak ekonomik, politik ve toplumsal yaşamı; 1980 askeri
darbesi ile oluşturulan yasal yapı ve siyasal kadrolar tarafından yeniden şekillenmeye zorlanmış olan Türkiye’nin, bu yolla küresel sistem
içinde tutulduğundan söz edilebilir. Batı’da, medya, diğer birçok üstyapısal kurum gibi, piyasa dinamikleriyle ve sivil kurumlar ile siyasal
partiler tarafından kurulan hükümetlerce şekillendirilmiştir. Türkiye
32 • iletiim : arat›rmalar›
ise, bu değişimi; doğrudan devletin baskı aygıtlarının (Althusser, 2004)
zorlamasıyla ya da kamusal bürokratikleşmenin müzakere süreçlerini
kesmesi (Habermas, 1989, c. 2) sonucunda yaşamıştır.
Dolayısıyla, 1980 sonrası medya alanında yaşanan yapısal
dönüşüm, Türkiye özelinde sözü edilen bu gerçek göz önünde tutularak incelenmelidir. Bu bağlamda, Türkiye’de, yasal düzenlemeye
ve gerektiğinde baskıcı yollara başvuran deregülasyon ya da reregülasyon politikaları; bu süreçleri, diğer üstyapı kurumlarıyla birlikte
medyaya da uygulamıştır. Sonrasında ise, pazar mekanizmaları
işlemeye başlamıştır. Bu dönemde, siyasal partiler ve işçi sendikaları demokratik işlevlerini yitirmiş ya da bu kurumlar tümüyle yeniden yapılandırılmıştır. Yeniden düzenlenen medya sektörü ise,
devlet kurumlarıyla kurdukları karmaşık ilişkiler bağlamında, ideolojik yeniden üretimi daha fazla destekler hale gelmiştir.
Türkiye’de, söz konusu koşullar altında kurulan ve işleyen
pazarın, devlet müdahalesine karşı daha duyarlı olması beklenmiştir. Bunun yanı sıra, ulusal çapta kalmakla birlikte, tekelleşmenin
tüm boyutlarını gösteren medya gruplarının egemen olduğu bir
yayıncılık piyasası Türkiye’de büyük bir hızla kurulmuştur. Böylece,
Batı merkezli ekonomik sisteme eklemlenmiş olan Türkiye’nin kültürel yaşamında gözlenen magazinleşme, reklam haber ve habercilik
etiği sorunları; bunların model alındığı Batılı ülkelerdekine benzer
bir yapı sergilemiştir.
Türkiye’deki kültürel üretim; ülkenin kendi kültürel ve ekonomik gerçekleriyle uyumlu olmaktan çok, Batılı sistem içerisinde
kalmaya çalışan siyasal ya da ekonomik iktidar odaklarının tercihlerine uyum sağlamıştır. Yaygın medya söz konusu olduğunda ileri
sürülebilecek bir başka etken ise, medya alanındaki iş pratiklerinin
ve küresel yapıya eklemlenmek isteyen sahiplik yapısının, Batılı iş
pratiklerini taklit etmeye eğilimli olmasıdır.
Bu bağlamda, Türkiye’nin kendi sosyal-ekonomik koşulları ve
kültürel yapısı içerisinde magazinin ve reklam haberin ideolojik ya da
sosyo-psikolojik işlevlerini ne derecede ve nasıl yerine getirdiğine
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 33
dair veriler sınırlıdır. Ancak, gözlenen toplumsal rıza durumundan,
izlenme oranları-tirajlar gibi sayısal verilerden ve ayrıca, meslek çalışanları ile yapılan derinlemesine görüşmelerden yola çıkılarak, sözü
edilen ideolojik sürecin nasıl işlediği ileri sürülebilir (Dağtaş, 2006:
167-171). Genel anlamda yayıncılık disiplinleri, ulusal devletin ve
küresel politikaların etkileşimi içerisinde değişime uğramıştır. Bu bağlamda, sıradan çalışan olmanın ağır koşullarıyla, ayrıcalıklı bir sistem
aracısı olmak arasında tercihe zorlanan medya profesyonelleri, reklam ve halkla ilişkilerden, televizyon yayıncılığına uzanan farklı alanlarda çalışmaktadır (Adaklı, 2010: 69).
Günümüz magazin haberciliğinin ve bu bağlamda tüketime dayalı yaşam biçimlerini üreten reklam haberlerin, İngiltere’nin erken dönem
endüstrileşmesinde ortaya çıkan ilk magazinlere benzer bir siyasal
işlevi sürdürdüğünden söz edilebilir (Conboy, 2004). Türkiye özelinde,
sivil demokratik yoldan hak arayışının sınırlandırılması karşısında,
magazin içerikli yayınların yaygınlaşması ya da medya içeriklerindeki
magazinleşme; kitlelere sahip olamayacakları bir refah seviyesini
hayal ederek boşalma/avunma olanağını vermektedir. Bir tür sığınma
durumu ya da escapism (kaçışçılık) bağlamında irdelenebilecek kitlemagazin ilişkisi; aynı zamanda, kültürel aracıların ve medyatik ünlülerin yaşamlarını sunarak izlerkitleye umut vermekte ve toplumsal
rızanın üretimine katkıda bulunmaktadır. Geç kapitalizm döneminde,
önceki dönemin orta sınıfı konumundaki kitleler, işsizlik ve düşük
ücretler nedeniyle yoksullaşmıştır. Öte yandan, nesnel anlamda bir
“yeterliliğe” sahip olmadan, üne ve lükse kavuşan yeni şöhretler ise,
kitlelere model oluşturmakta ve ümit aşılamaktadır. Kaldı ki, sistemi
sorgulamaya kalkmadan ve kolay yoldan cazip bir yaşama kavuşmak
fikri ise, varolan düzeni sorgulama ve çözümleme gibi sorumlulukları
da gözden düşürmüştür.
Türkiye’de reklam haber sorunsalını ele alan Mine Gencel Bek’in
(2004) çalışması, reklam haber sorununu; haberlerdeki tabloidleşme/
magazinleşme olgusu çerçevesinde irdelemiştir. Bu bağlamda, televizyon haberlerinin ekonomi ve politikadan çok; şöhretlerin özel yaşamına, eğlenceye ya da spora odaklanması tabloidleşmeyi doğuran etken-
34 • iletiim : arat›rmalar›
lerden biridir. Benzer şekilde, sıradan insanların dramının toplumsal
bağlamdan soyutlanarak sunulması ya da siyasetçilerin özel yaşamının siyasal haberlerin merkezine oturtulması, toplumsal yapıyı sorgulamaktan kaçınan yeni tarz haberciliğin çerçevesi içindedir. Öte yandan, kamusallıktan ve eleştirellikten uzaklaşan bu tavır, eleştirelliği
daha da besleyebilir. “Acı çeken sıradan insanlar, haz içinde yaşayan
ünlü ve başarılı insanlar” ekseninde sunulan yapının, toplumda sorgulama ya da kurulu düzene isyan eğilimlerini arttırması olasılığını da
beraberinde getirmiştir (Gencel Bek, 2004: 375).
İçerik çözümlemesinden elde ettiği verileri, Türkiye’nin ekonomi
politiği ekseninde yorumlayan Gencel Bek’e (2004) göre; Türkiye’de
uzun yıllar süren kamu yayıncılığı döneminden sonra, özel televizyonların ticari yayıncılığı çerçevesinde haber kavramı tanımının bozunuma uğratılması, yeni durum açısından belirleyici olmuştur. Böylece,
medya tekelleri, haber bültenlerinde aynı grubun diğer yayın organlarının pratiklerini “haberleştirmeyi” sıradan bir etkinlik haline getirebilmiştir. İnşaat sektöründen, akaryakıt dağıtımına ya da bankacılığa
kadar her işkoluna giren medya tekelleri, büyük holdinglerin ya da
ortaklarının yatırımlarını öven haberleri doğal bir üslup içerisinde
vermektedir.
Gencel Bek, reklam haber konusuna da vurgu yaparak irdelediği
tabloidleşme sorununu, dünya genelinde iletişimin ve enformasyonun
ekonomi politiğinde görülen büyük bir değişimin sonucu olarak
değerlendirmektedir. Öte yandan, Gencel Bek’e göre, bu sürecin sunduğu mantık ve haber sunumlarındaki değişimin, izleyici üzerindeki
etkisi de çalışılmalıdır (2004: 381-382). Bu bağlamda, sistem süreçlerinin algıya yönelik argümanları ve araçsalcı mantığı nasıl ürettiğinin
çalışılması (Habermas, 1989, c. 2), konuyu makro ölçekteki güç odakları açısından ele alan yaklaşımları destekleyebilir. Böylece, reklam
haber içeriklerinin tüketici ürünlerinin ve yaşam biçimlerinin sunumu
çerçevesinde ele alınması, sistem süreçlerinin bilişsel alandaki işleyişinin anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 35
Gazetelerin Hafta Sonu Magazin Eklerindeki
Reklam Haber İçeriklerinin Çözümlenmesinden
Elde Edilen Bulgular
Medyanın genel yapısı içinde yer verilen reklam haber ve yaşam
biçimi sunumları, medyanın ekonomi politik ilişkileri ve kültürel açılımları bağlamında değerlendirilmelidir (Dağtaş, 2006: 173-178). Yayın
içeriklerinin, reklamlara uygun seçilmesi ya da reklamın haber gibi
verilmesi biçiminde çeşitli örneklerine rastlanılan reklam haberler; tüketime dayalı yaşam biçimi sunumu yoluyla arzu nesneleri oluşturmaktadır. Kaldı ki, bu durum, incelenen magazin örneklerinin genel yapısı
ile birlikte düşünüldüğünde, reklamı yapılan metaya kullanım değerinin ötesinde değişim ve özellikle kimlik değeri gibi anlamlar yüklemektedir. Tanıtılan ürünlerin mutluluk ve haz dolu bir yaşamı vaat
etmesi, medyanın ve kültürel aracıların içinde yer aldıkları toplumsal
sistem ve bu sistemin ekonomi politik yapısı hakkında fikir vermektedir. Gazetecilik mesleği ve dayandığı etik ilkeler ise, pratikte uyuşmaları mümkün olmayan bu yapı içerisinde bir diğer sorunsalı oluşturmaktadır.
Türkiye’de değişen hükümetlerle birlikte, medya gruplarının
sahipleri de değişmektedir. Ancak, medyadaki tekelci yapı, genel olarak varlığını korumaktadır. Bu anlamda, medya mülkiyetinde dönemsel olarak değişim olsa da; reklam haberlerin basındaki yayımlanma
mantığında bir farklılaşma gözlemlenmemektedir. Bu durum ise,
çalışma kapsamında çözümlenen metin örneklerinin, sadece sahiplik
yapılarındaki değişimi değil; beraberinde toplumsal yapıdaki ve meslek pratiklerindeki değişimi ve yaşanan tektipleşmeyi ortaya koymaktadır.
Türkiye’de önceki yıllarda magazin eklerinin içerikleri üzerine
yapılan çalışmalarda, gazeteciliğe ilişkin meslek pratiklerine tiraj ve
kazanç kaygılarının egemen olduğu gözlemlenmiştir. Bununla birlikte, egemen ideolojinin izin verdiği ölçüde, mesleki etik ilkelerin, okuyucuyu bilgilendirme işlevinin ve haber değeri kavramlarının da editörler tarafından belirlendiği sonucuna ulaşılmıştır (Dağtaş, 2006: 175,
36 • iletiim : arat›rmalar›
181 ve 193). Reklam haber metinleri üzerinde yoğunlaşan bu çalışma ise,
etik ilkelerin ve liberal yaklaşım açısından ortaya konulan diğer ölçütlerin, medya tarafından dikkate alınmadığını işaret etmesi açısından
önemli ipuçları sunmaktadır.
Çalışmanın çözümleme örneklemini oluşturan gazetelerin (Akşam
ve Hürriyet) hafta sonlarında yayımladıkları magazin ekleri, Türkiye’de
çapraz tekelleşmiş iki medya holdinginin metalaşmış ve ücretsiz ekleridir. İki büyük holding olarak Doğan ve Çukurova Grubu, Türkiye’deki
magazin pazarı üzerinde de rekabet halindedir. Telekomünikasyon,
petrol, enerji, bankacılık vb. alanlarda etkinlik gösteren bu holdingler,
Türkiye’nin kültür endüstrisi alanında da söz sahibi olma yarışındadır.
Haziran 2009 tarihinde, Hürriyet ve Akşam gazeteleri hafta sonlarında “Cumartesi” ve “Pazar” adlı magazin eklerini yayımlamıştır.
Ayrıca, Hürriyet, Akşam gazetesinden farklı olarak cumartesi günleri
“Kelebek Cumartesi” adlı magazin ekini yayımlarken; Akşam ise pazar
günleri tabloid boyutta yayımlanan ve dergi özelliği gösteren “Siesta”
adlı magazin ekini okurlara ücretsiz olarak sunmuştur.
Her iki tekelleşme eğilimi gösteren gazete, sözü edilen magazin
eklerinin yanı sıra; doğrudan ürün ve hizmetlerin reklamına yönelik
katalogların da okurlarla buluşmasına aracı olmuştur. Kaldı ki, bu
kataloglar, yurttaşların posta kutularına atılan ya da kamusal alanda
elden dağıtılan ilanlarla bire bir benzerlik taşımaktadır. Bu kataloglarda, reklamı yapılan ürün ve hizmetlerin dağılımı şöyle olmuştur:
Kozmetik, ev malzemeleri, bilgisayar ve elektronik ürünleri, banyo
malzemeleri, mutfak ürünleri, giysi, mücevher ve takılar, fast food
ürünleri, tatil mekânları vb. Bu kataloglar, hem orta sınıf hem de orta
üst ve üst sınıflar göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur. Bu
durum, Türkiye’de özellikle ticari yayıncılığın ulaştığı noktayı irdeleme açısından önemlidir.
Çözümleme döneminin Türkiye’de hem lise hem de üniversite
düzeyinde mezuniyet törenlerine denk gelmesi; ayrıca “Babalar
Günü”nün de aynı dönemde kutlanması reklam ve reklam haberlerin
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 37
sayılarında nicel anlamda bir artışa neden olmuştur. Hem kataloglara
hem de ücretsiz magazin eklerinin ön sayfalarına yansıyan ve “bu bir
ilandır” ibaresiyle verilen ikişer sayfalık ekler doğrudan “reklam”
kategorisinde değerlendirilmiştir. Ayrıca, reklam haberler de, magazin
eklerinin içeriklerine sızmıştır. Öyle ki, Akşam gazetesi “Cumartesi”
adlı magazin ekinin yanı sıra, toplam sekiz sayfalık “Babalar Günü”
özel ekini de aynı tarihte okurlara sunmuştur. Bu ekte, çok sayıda reklam haberin izlerine rastlanılmıştır.
“Hürriyet Cumartesi” ekinde sırasıyla 6 Haziran’da 22, 13
Haziran’da 33, 20 Haziran’da 21 ve 27 Haziran’da ise 45 adet reklam
habere yer verilmiştir. Bir ay boyunca yayımlanan ilavenin sayılarındaki toplam reklam haber sayısı ise 121 olarak tespit edilmiştir (Bakınız
Tablo-1). Haziran ayının 2. ve 4. haftalarındaki reklam haberlerin sayılarındaki nicel artışın temel nedeni, “mezuniyet törenleri” ile “tatil
planları”nın yapıldığı bir döneme denk düşmesidir.
Tablo-1: Hürriyet Gazetesinin Cumartesi Eklerindeki Reklam
Haberlerin Sayısal Dağılımı (6-27 Haziran 2009)
Ekler
6
Haziran
13
Haziran
20
Haziran
27
Haziran
Toplam
Hürriyet
Cumartesi
22
33
21
45
121
Kelebek
Cumartesi
6
5
14
10
35
Toplam
28
38
35
55
156
Aynı gazetenin “Kelebek Cumartesi” adlı diğer magazin ekinde
ise, 6 Haziran’da 6, 13 Haziran’da 5, 20 Haziran’da 14 ve 27 Haziran’da
ise 10 adet reklam habere yer verilmiştir. Toplamda ise, “Kelebek
Cumartesi” ekinde 35 adet reklam haber yer almıştır. Gazetenin her iki
eki birlikte düşünüldüğünde, bir ay boyunca toplamda 156 adet reklam haberin, magazin eklerinin sayfalarında öne çıktığı gözlemlenmiştir (Bakınız Tablo-1). “Kelebek Cumartesi” ekindeki reklam haber
38 • iletiim : arat›rmalar›
sayısının daha az olmasının nedeni ise şöyle açıklanabilir: “Kelebek
Cumartesi” ekinin toplam sayfa sayısının azlığı ve Hürriyet gazetesinin, bir “dergi”ye benzer şekilde, içerik olarak daha fazla konuya yer
verdiği ve bu yüzden de okunurluğun/izlenirliğin daha fazla olacağını
düşündüğü “Hürriyet Cumartesi” ekinde, reklam haberleri öne çıkarma yaklaşımının benimsenmiş olmasıdır. Medya profesyonelleri, reklamcılar ve reklamverenlerle etkileşim halinde, temelde aynı sistem
mantığına hizmet eden ayrı yayın formatları yaratmaktadır. Bu bağlamda, kültürel üretimin nicel değişim, eşzmanlı sistem stratejilerindeki
değişimin ölçülmesini sağlayan bir bulgu olarak görülmüştür.
“Akşam Cumartesi” ekinde sırasıyla 6 Haziran’da 5, 13 Haziran’da
9, 20 Haziran’da 34 ve 27 Haziran’da ise 9 adet reklam habere yer verilmiştir. Ekin, bir ay boyunca yayımlanan sayılarındaki toplam reklam
haber sayısı 57 olarak tespit edilmiştir (Bakınız Tablo-2).
Tablo-2: Akşam Gazetesinin Cumartesi Eklerindeki Reklam
Haberlerin Sayısal Dağılımı (6-27 Haziran 2009)
Ekler
6
Haziran
13
Haziran
20
Haziran
27
Haziran
Toplam
Akşam
Cumartesi
5
9
34
9
57
Babalar
Günü Özel
Eki
-
-
53
-
53
Toplam
5
9
87
9
110
Aynı gazetenin, “Babalar Günü”ne ilişkin 20 Haziran’da yayımladığı özel ve ücretsiz sayısında ise, toplam 53 adet reklam haber yer
almıştır. Gazetenin her iki eki birlikte düşünüldüğünde, toplamda 110
adet reklam haber eklerin sayfalarına yansımıştır (Bakınız Tablo-2).
“Akşam Cumartesi” ekinde, Haziran ayının diğer haftalarında daha az
ve aynı sayıda reklam habere yer verilirken; “Babalar Günü”ne denk
düşen 3. haftada reklam haber sayısındaki niceliksel artış dikkat çekici-
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 39
dir. Bu durum ise, tekelci bir yapıya sahip gazetenin, ekonomi politik
açıdan kâr marjını arttırma ve magazin pastasından daha fazla geliri
elde etme amacıyla açıklanabilir. Çünkü, sözü edilen dönem, kapitalizm açısından verimli olduğu düşünülen ve hazcı etiğe seslenilmesi
gereken bir boş zaman aralığı olarak değerlidir. Öyle ki, çözümlenen
gazeteler de, kâr marjlarını arttırma yönünde bu dönemi en iyi şekilde
kullanmıştır.
Bu noktada, pazardaki paylarını arttırmaya çalışan tekelleşmiş her
iki yayın grubu da, içeriklerinde reklam habere fazla sayıda yer vermesi açısından benzeşmektedir. Kaldı ki, bu durum, gazetelerin eklerinin
ele aldığı konular bağlamında da tektipleşmeye yol açmıştır. Öte yandan, Hürriyet gazetesinin Akşam gazetesine oranla, “cumartesi” günleri
yayımlanan eklerinde daha fazla sayıda reklam habere yer vermesinin
önemli nedenlerinden biri, sayfa sayılarındaki farklılık olmuştur.
“Hürriyet Cumartesi”, ortalama 20 sayfasında doğrudan içeriğe yer
verirken; 2-4 sayfasını ise, doğrudan reklama/ilana ayırmıştır. “Kelebek
Cumartesi” ekini dikkate aldığımızda, o da ortalama 10 sayfasını içeriğe; bazı sayılarında da 3 sayfasını reklama/ilana ayırmıştır. “Akşam
Cumartesi” eki ise, ortalama 12 sayfalık içerikle yayımlanırken; bazı
haftalarda 1-2 sayfasını doğrudan reklamla içeriklendirmiştir.
Bununla birlikte, sözü edilen gazete eklerinin sayfalarında yer
verdikleri reklam haberlerin sektörel dağılımı da önemlidir. “Hürriyet
Cumartesi” ve “Kelebek Cumartesi” birlikte düşünüldüğünde, reklam
haberlerin sektörel dağılımı sırasıyla en fazla şu alanlarda yoğunlaşmıştır: Eğlence mekânları 37, giyim/tasarım 21, yemek mekânı 21, tatil
mekânı 14 ve alışveriş mekânı 12 adet. Diğer sektörlere ilişkin (gıda,
alkollü/alkolsüz içecekler, ev malzemeleri, kozmetik, aksesuar ve benzeri) reklam haberler de, daha az sayıda sayfalara yansımıştır.
“Akşam Cumartesi” ekinde ise, reklam haberlerin sektörel dağılımı şöyle şekillenmiştir: Giyim/tasarım 27, alışveriş mekânı 20, aksesuar 16, yemek mekânı 12, elektronik/bilgisayar ürünleri 11, kozmetik 9
adet. Diğer sektörlere ilişkin (tatil mekânı, alkollü/alkolsüz içecekler,
sağlık, müzik ve benzeri) reklam haberler ise, daha az sayıda sayfalarda belirginlik kazanmıştır.
40 • iletiim : arat›rmalar›
Bu oranlar, aslında, Türkiye’deki 1980’ler sonrasındaki medya
yapılanmasının ve ürettiği kültürün bir anlamda, toplumsal yaşamdaki izdüşümlerini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de artık,
hazcı bir etik ve boş zaman aralıklarının tüketime açılmasıyla benimsenen yeni bir yaşam biçimi egemen olmuştur. Gazetelerin hafta sonlarında yayımladıkları eklerin içerikleri paralelinde yayımlanan reklam
haberler de bu tespiti doğrular niteliktedir. Kaldı ki, boş zaman etkinliklerini, kamusal yarara dönüştürecek ve iletişimsel eylemi anlamlı kılacak herhangi bir habere rastlanılmaması bu durumu doğrulamaktadır.
Örneğin, bilimsel, kültürel ve sanatsal niteliği onaylanan eserlerin
haberlerinin tekelleşmiş gazete içeriklerine girememesi ya da magazinleştirilmiş olarak gerçek temsiliyetini yitirmiş bir şekilde sunulması,
Türkiye’deki varolan medyanın ekonomi politik mantığını doğrulamaktadır.
Çözümleme dönemi süresince, kimi sayfalarda işlenen haberlere/
konulara yönelik belli firmaların bu sayfaların doğrudan sponsorluğunu üstlenmesi ise, endüstrileşen kültürün ekonomi politiğini irdeleme
açısından katkı sunan örnekleri oluşturmaktadır. Hem “Hürriyet
Cumartesi” hem de “Akşam Cumartesi” eklerinde, bunun örneklerine
rastlanılmıştır. Örneğin, 6 Haziran tarihli “Hürriyet Cumartesi” ekinde
Binboğa vodka markasının “strawberry” adlı ürününün reklamına yer
verilmiştir. Bu anlamda, Binboğa adlı markanın, gazete ekinin tam bir
sayfasını satın aldığından söz edilebilir. Kaldı ki, haber metinlerinin
içeriği de, yine aynı marka ve ürünü hakkında bilgi verirken; reklam
habere doğrudan bir örnek oluşturmaktadır. Yine aynı tarihli, “Akşam
Cumartesi” ekinin sağlık sayfasında ise, “Dr. Scholl” marka cilt ve
bakım ürünlerinin reklam haberleri; bu firma tarafından sayfanın satın
alınmasıyla gerçekleştirilmiştir. Eşdönemde, benzer mantıkla Akşam ve
Hürriyet gazetelerinin magazin eklerindeki sayfaların satın alınmasıyla
gerçekleşen reklam haberlerin sektörel olarak dağılımı ise şöyle olmuştur: Banka kredi kartları, GSM, sağlık cihazları, ev malzemeleri, gıda.
Bununla birlikte, çözümleme döneminde “pazar” günleri, Hürriyet
gazetesi “Hürriyet Pazar”ı; Akşam gazetesi ise, “Akşam Pazar” ve
“Siesta” isimli magazin eklerini yayımlamıştır. “Hürriyet Pazar” ekinde sırasıyla 7 Haziran’da 3, 14 Haziran’da 5, 21 Haziran’da 5 ve 28
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 41
Haziran’da ise 3 adet reklam habere yer verilmiştir. Bir ay boyunca
yayımlanan ekin sayılarındaki toplam reklam haber sayısı 16 olarak tespit edilmiştir (Bakınız Tablo-3).
Tablo-3: Hürriyet Gazetesinin Pazar Eklerindeki Reklam Haberlerin
Sayısal Dağılımı (7-28 Haziran 2009)
Ekler
7
Haziran
14
Haziran
21
Haziran
28
Haziran
Toplam
Hürriyet
Pazar
3
5
5
3
16
Toplam
3
5
5
3
16
“Akşam Pazar” ekinde sırasıyla 7 Haziran’da 2, 14 Haziran’da 5,
21 Haziran’da 20 ve 28 Haziran’da ise 6 adet reklam habere yer verilmiştir. “Akşam Pazar”ın bir ay boyunca yayımlanan sayılarındaki toplam
reklam haber sayısı 33 adet olarak tespit edilmiştir. Aynı gazetenin
“Siesta” adlı diğer magazin ekinde ise, 14 Haziran’da 22, 21 Haziran’da
19 ve 28 Haziran’da ise 16 adet reklam habere yer verilmiştir. Toplamda
“Siesta” ekinde, 57 adet reklam habere yer verilmiştir. Gazetenin her
iki eki birlikte düşünüldüğünde, bir ay boyunca “pazar” günlerinde
toplamda 90 adet reklam haberin magazin eklerinin içeriklerine taşındığından söz edilebilir2 (Bakınız Tablo-4).
Tablo-4: Akşam Gazetesinin Pazar Eklerindeki Reklam Haberlerin
Sayısal Dağılımı (7-28 Haziran 2009)
2
Ekler
7
Haziran
14
Haziran
21
Haziran
28
Haziran
Toplam
Akşam
Pazar
2
5
20
6
33
Siesta
-
22
19
16
57
Toplam
2
27
39
22
90
“Siesta” adlı magazin ekinin, 7 Haziran tarihli sayısına ulaşılamadığından çözümleme kapsamına alınmamıştır.
42 • iletiim : arat›rmalar›
Çözümlemeye konu gazetelerin “pazar” günü yayımlanan magazin eklerindeki toplam reklam haber sayısı, “cumartesi” günü yayımlanan eklerdeki reklam haber sayılarına oranla düşüş göstermiştir (Bakınız
Tablo-5). Hürriyet gazetesinin yayımladığı “pazar” ekindeki sayfa
sayısının (ortalama 20-22 sayfa) azalmadığı ve bazı sayfalarını doğrudan reklamlara ayırdığı gözlemlenmiştir. Ancak, reklam haberlere
“cumartesi” günü yayımladıkları magazin eklerine oranla oldukça
düşük sayıda yer vermiştir. Bunun, editöryal bir tercih olduğu düşünülebilir. Kaldı ki, Hürriyet gazetesi sözü edilen dönemde, “pazar” günleri sadece tek bir magazin eki yayımlama yoluna gitmiştir.
Tablo-5: Gazetelerin Cumartesi ve Pazar Eklerindeki Reklam Haberlerin Toplam Dağılımı (Haziran 2009)
Gazeteler
Cumartesi Ekleri
Pazar Ekleri
Toplam
Akşam
110
90
200
Hürriyet
156
16
172
Toplam
266
106
372
Akşam gazetesinin, Hürriyet gazetesine oranla “pazar” günleri
yayımlanan eklerinde daha fazla sayıda reklam habere yer vermesinin
önemli nedenlerinden biri, Akşam’ın ikinci bir magazin eki/dergisi
olarak “Siesta”yı okurlara sunmasıdır. “Akşam Pazar” eki, analiz
döneminde ortalama 8 sayfalık içerikle yayımlanırken; sadece tek bir
hafta 2 sayfasını doğrudan reklama/ilana ayırmıştır.3 “Siesta” adlı
magazin eki/dergisi ise, 2 sayfası doğrudan reklam, 14 sayfası ise
haber içeriği olmak üzere toplam 16 sayfa olarak yayımlanmıştır.
Dolayısıyla, Akşam gazetesinin hem “Akşam Pazar” hem de “Siesta”
adlı magazin eklerinde yer verilen reklam haberlerin toplam sayısı,
“Hürriyet Pazar” ile kıyaslandığında önemli bir farklılık oluşturmuştur. Bu durum, aynı zamanda her iki medya grubunun pazar paylaşı3
“Akşam Pazar”ın 14 Haziran tarihli sayısı, içerik olarak toplam 12 sayfa
yayımlanmıştır. Bunun, 4 sayfası, reklam ve ilana ayrılmıştır.
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 43
mına ilişkin rekabette, hafta sonu günlerini (cumartesi ve pazar günlerini) sadece reklamlar için değil; reklam haberler için de paylaştığını
ortaya koymaktadır. Yine de, hafta sonu günleri süresince toplamda
Akşam gazetesinin eklerinin (200 adet reklam haber), Hürriyet gazetesinin eklerine (172 adet reklam haber) oranla, daha fazla reklam habere
yer verdiği analiz edilmiştir (Bakınız Tablo-5).
Çalışmanın örneğini oluşturan yayınlar birlikte düşünüldüğünde;
cumartesi ve pazar günleri arasında çıkan fark, metropol kentlerde
genellikle cumartesileri de çalışan kitlelerin, alışveriş ve dinlenme gibi
gereksinimlerinin pazar günüyle sınırlanması ekseninde açıklanabilir.
Böylece, reklam haber içeriklerini cumartesi günlerinde yoğunlaştırarak;
bir gün sonrası için tüketicinin hazırlanması yoluna gitmenin, medya
ve reklamverenler tarafından belirlenmiş bir strateji olması mümkündür. Genel olarak, “Babalar Günü” benzeri tüketim artışının yaşandığı
günlere özgü ekler verilmesi de, reklam haberlerin sayısına, tüketim
hareketinde artış beklenen günlere göre karar verildiğini düşündürmektedir.
Öte yandan, gazetelerin “pazar” eklerinin sayfalarında yer verdikleri reklam haberlerin sektörel dağılımı ise birbirinden farklılık göstermiştir. “Hürriyet Pazar” ekinde, reklam haberlerin dağılımı sırasıyla en
fazla şu alanlarda olmuştur: Yemek mekânları 5, tatil turları 4, alkollü/
alkolsüz içecekler 3 adet. “Akşam Pazar” ve “Siesta” ekleri birlikte
düşünüldüğünde ise, reklam haberlerin dağılımının yoğunlukları şöyle
şekillenmiştir: Yemek mekânı 29, eğlence mekânı 18, müzik 11 ve tatil
mekânı 10 adet. Her iki medya grubunun “pazar” günü yayımladıkları magazin eklerinde, az sayıda da olsa farklı sektörlere (sağlık, otomotiv, giysi, gıda, aksesuar, kozmetik ve benzeri) ilişkin reklam haberlere
rastlanılmıştır.
Çözümleme dönemi süresince; çok sayıda reklam haber, gazete
eklerinin sayfalarına yansımıştır. Yemek, eğlence ve tatil mekânlarının
sağladığı olanaklardan fiyatlarına, iletişim adreslerinden rezervasyon
numaralarına değin çeşitli bilgilere haberlerin içeriğinde yer verilmiştir. Ayrıca, alışveriş mekânlarındaki indirimler, ürün çeşitliliği ve markaları, alkollü içecek markaları, aksesuar(lar), elektronik/bilgisayar
44 • iletiim : arat›rmalar›
ürünleri ve benzeri çok sayıdaki ürün ve hizmetin reklam haberi eklerin
sayfalarında belirginlik kazanmıştır. Bu anlamda, incelenen gazetelerin
hafta sonlarında yayımladıkları magazin ekleri; belirtilen durumu çok
sayıda örnekle doğrulamaktadır.
Son olarak, Akşam gazetesinin yayımladığı eklerde, çapraz promosyona ilişkin ilanlar da yer almıştır. Çapraz tekelleşmiş Çukurova
Grubu’nun şifreli televizyon kanalı olan Digiturk’e ilişkin “Akşam
Cumartesi” ekinde 1 adet ve “Akşam Pazar” ekinde de 2 adet reklama
yer verilmiştir. Aynı grubun “Maxim” adlı erkek dergisi (3 adet) ile
“Autocar” adlı otomobil dergisinin (3 adet) reklamı ise, incelenen
dönem boyunca her hafta sonu “Siesta” adlı magazin ekinin sayfalarına yansımıştır. Bu eksende değerlendirilmesi gereken bir konu da,
çapraz promosyon ekseninde sayfalara yansıyan reklamların ilgili
yayın kuruluşu tarafından gider olarak gösterilmesidir. Böylece, tekelleşmiş medya kuruluşları; bu giderleri, vergiden düşerek kârlarını
arttırmaktadır. Bu da, çözümlenen magazin eklerinin çapraz tekelleşmiş bir medya ortamında sayfalarına ne tür içerikleri yansıttığına ilişkin ipuçlarını ortaya koymaktadır.
Sonuç ve Değerlendirme
Liberal ekonomik düzene sahip günümüz sanayi toplumları ve
bunların periferisinde yer alan Türkiye gibi ülkeler, yirminci yüzyılın
son çeyreğinde yeni bir evreye girmiş ve toplumsal yapı, yeni ekonomik dinamiklerce belirlenmiştir. Medya da kuşkusuz, ulusal ve uluslararası alanda çapraz tekelleşen yapısıyla bu gelişmenin dışında değildir.
Bu anlamda, medyanın önemli gelir kaynaklarını doğrudan yayınlanan reklamların yanı sıra, reklam haberler ve çapraz promosyona ilişkin reklamlar/ilanlar oluşturmaktadır. Dallas Smythe (1977), medyanın ekonomi politiğinin, sattıkları metaların analizine dayandırılması
gerektiğine vurgu yapmıştır. Smythe’ye göre, izleyiciler, bütünüyle
medyaya özgü bir metadır ve medyanın asıl işlevi, fikir paketlerini
izlerkitleye sunmak değil, izleyicileri reklamverenlerle buluşturmaktır.
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 45
Çalışmada belirlenen dönem süresince, gazetelerin yayımladıkları
magazin eklerinde birbirine benzeşen sayı ve nitelikteki reklam haberlerin sayfalara yansıdığı gözlemlenmiştir. Çözümleme döneminin,
“Babalar Günü”, “üniversitelerin/liselerin mezuniyet töreni” ve “yaz
tatili” başlangıcına denk düşmesi; reklam haberlerin yemek/eğlence/
tatil/alışveriş mekânları başta olmak üzere giyim, aksesuvar, elektronik metalar vb. diğer ilgili sektörler üzerinde yoğunlaşmasını doğurmuştur.
Sonuç olarak, magazin eklerinin reklam haberlere yönelişinde ekonomi politik dinamikler belirleyicidir denilebilir. Dolayısıyla, gazetelerin hafta sonlarında yayımladıkları magazin eklerinin içeriklerinin
belirlenmesinde kâr etme anlayışı önemli unsurlardan biridir. Net satış
oranları ve doğrudan reklam gelirleri bu eklerin devamlılığında itici
bir güçken; reklam haberler ve çapraz promosyon türündeki reklamlar
da kârı arttırıcı değişkenler olarak önem kazanmaktadır.4 Bu anlamda,
medyanın sözü edilen gelir kaynaklarına bağımlılığı, izlerkitleyi birer
tüketici/müşteri gibi görmesine neden olmaktadır.
Hafta sonu magazin eklerinde, tüketici davranışında değişiklik
olması beklenen tarihlere göre, içeriklerin nitelik ve niceliğinde değişiklik olmaktadır. Reklamları haber formatı içerisinde vermek, bağlantılı ürün yelpazesi içerisinde tekellere azalan marjinal maliyetler-artan
marjinal kârlar olarak dönmektedir. Ticari gazeteciliğin bu tarzı, egemen ilişkileri yeniden üreten kültürel atmosferi de destekleyerek, ideolojik üretim açısından anaakım medyanın konumunu güçlendirmektedir.
Bu eklerdeki reklam haberlerin hem üreticisi hem de tüketicisi, bazı
medya çalışanlarının da aralarında bulunduğu yeni orta sınıf içerisinde
4
Kuşkusuz, hem bu çalışmadaki incelenen gazetelerin magazin eklerindeki hem de
diğer popüler gazetelerdeki reklam haber ve çapraz promosyon örneklerine ilişkin
nicel verilerin elde edilmesi açısından çeşitli zorluklar bulunmaktadır. Reklam haber
gibi, görece gizli ilişkiler yoluyla yürüyen bir sorunsala ilişkin somut veriler elde
etmek ise, hiç de kolay değildir. Buna karşın, medyada doğrudan reklam alanı/süresi
satışına ve sponsorluk gelirlerine yönelik güncel verileri irdeleyen şu araştırmalara
bakılabilir: (Sözeri ve Güney, 2011; Gençtürk Hızal, 2012).
46 • iletiim : arat›rmalar›
yer alan kültürel aracılardır. Reklam haberlerin; gazetecilik etiği ve ilkelerine, medyanın toplumsal sorumluluk anlayışına ve kamusal yarara
aykırı olması bir yana; kültürel aracılar olarak Türkiye’deki medya
çalışanlarının konumunun açıklanması ve onların, reklam haberlere ilişkin yapacakları değerlendirmeler, sektöre yönelik yapılacak yeni bir
araştırmayı öncelemektedir. Kaldı ki, reklam haberlerin, Türkiye’deki
izlerkitle tarafından nasıl değerlendirilerek yorumlandığı da; bu alanda yapılacak yeni çalışmalar için göz ardı edilmemesi gereken bir
nokta olarak önem kazanmaktadır.
Kaynakça
Adaklı, Gülseren (2006). Türkiye’de Medya Endüstrisi. Neoliberalizm Çağında Mülkiyet ve
Kontrol İlişkileri. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Adaklı, Gülseren (2010). “Neoliberalizm ve Medya: Dünyada ve Türkiye’de Medya
Endüstrisinin Dönüşümü.” Mülkiye 34(269): 67-84.
Adorno, Theodor W. (2006). Negative Dialectics. Çev.,, E. B. Ashton. London: Routledge.
Althusser, Louis (2004). Lenin ve Felsefe. Çev., Bülent Aksoy, Murat Belge, Erol Tulpar.
İstanbul: İletişim Yayınları.
Althusser, Louis ve Etienne Balibar (2009). Reading Capital. Çev., Ben Brewster. New
York: Verso-New Left Books.
Baker, C. Edwin (1992). “Advertising and a Democratic Press.” University of
Pennsylvania Law Review 140(6-June): 2097-2245.
Bourdieu, Pierre (1987). Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste. Çev.,
Richard Nice. Cambridge MA: Harvard University Press.
Bourdieu, Pierre (1992). The Logic of Practice. Çev., Richard Nice. English Edition. MA
Boston: Stanford Press.
Bourdieu, Pierre ve Louis Wacquant (1999). “On the Cunning of Imperialist Reason.”
Theory, Culture & Society 16(1): 41-58.
Conboy, Martin D. (2004). Journalism: A Critical History. London: Sage Publications.
Çakmur, Barış (1998). “Kültürel Üretimin Ekonomi Politiği. Kültürün Metalaşmasında
Genel Eğilimler.” Kültür ve İletişim 1(2-Yaz): 111-148.
Dağtaş, Erdal (2006). Türkiye’de Magazin Basını. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Dağtaş ve Okuroğlu • Reklam Haberler Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme: ... • 47
Dağtaş, Erdal ve Mehmet Yıldızgörür (2008). “Sembolik Bir Seçkin Olarak Ertuğrul
Özkök’ün Düşüncelerindeki Kırılmaların Dönemin Popüler Kültürü
Çerçevesinde Değerlendirilmesi.” Medya, Popüler Kültür ve İdeoloji. (der.)
Levent Yaylagül ve Nilüfer Korkmaz. Ankara: Dipnot Yayınevi. 213-267.
Fuchs, Christian (2009). “Information and Communication Technologies and Society: A
Contribution to the Critique of the Political Economy of the Internet.” European
Journal of Communication 24(1): 69-89.
Gencel Bek, Mine (2004). “Research Note: Tabloidization of News Media: An Analysis
of Television News in Turkey.” European Journal of Communication 19(3): 371-386.
Gencel Bek, Mine (2010). “Karşılaştırmalı Perspektiften Türkiye’de Medya Sistemi.”
Mülkiye 34(269): 101-125.
Gençtürk Hızal, Senem (2012). “Reklam Endüstrisi ve Medya.” İçinde Medya Ekonomisi
ve İşletmeciliği. (der.) Erdal Dağtaş. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi AÖF
Yayınları (Yayımlanma Aşamasındaki Kitap Bölümü).
Gramsci, Antonio (2001). Selections From the Prison Notebooks. London: Lawrence &
Wishart Publishers.
Grinin, Leonid E. (2009). “‘People of Celebrity’ as a New Social Stratum and Elite.”
Hierarchy and Power in the History of Civilizations: Cultural Dimensions. (der.)
Leonid E. Grinin and Andrey V. Korotayev. Moscow: Krasand: 183-206.
Habermas, Jürgen (1989, c.2). The Theory of Communicative Action: Lifeworld and System:
A Critique of Functionalist Reason. Vol. 2. Çev., Thomas McCarthy and Jürgen
Habermas. Boston: Beacon Press.
Harvey, David (2000). The Condition of Postmodernity: An Enquiry into the Origins of
Cultural Change. New York: Blackwell Publishing.
Heffernan, Nick (2000). Capital, Class and Technology in Contemporary American Culture:
Projecting Post-Fordism. London: Pluto Press.
Henry, Neil (2007). American Carnival: Journalism under Siege in an Age of New Media. CA,
Berkeley: University of California Press.
Hesmondhalgh, David (2010). “Medya Endüstrisi Üzerine Yapılan Çalışmalarda
Siyaset, Kuram ve Yöntem.” Çev., Yavuz Yıldırım. Redtr., Gülseren Adaklı.
Mülkiye 34(269): 11- 28.
Kant, Immanuel (2002). Groundwork of the Metaphysics of Morals: Cambridge Texts in the
History of Philosoph. (der.) ve Çev., Mary Gregor. New York: Cambridge Press.
Kellner, Douglas (2002). “New Media and New Literacies: Reconstructing Education
for the New Milenium.” Handbook of the New Media. (der.) Leah A. Lievrouw ve
Sonia Livingstone. London: Sage Publications: 90-104.
48 • iletiim : arat›rmalar›
Mattelart, Armand (1992). “İletişim ve İletişim Araçları: Tehlikeli Bir Konu.” Çev., Oya
Tatlıpınar. Medya Dünyası. (der.) Jean-Marie Charon. Yay. Haz. Korkmaz
Alemdar- İrfan Erdoğan. İstanbul: İletişim Yayınları: 17-23.
McKnight, David (2005). Beyond Left and Right. NSW, Crows Nest: Allen & Unwin Ltd.
McLuhan, Marshall (2008). The Gutenberg Galaxy: The Making of Typhografic Man. (1962
Edition). Toronto: University of Toronto Press.
Mishkin, Frederic (1998). Economics of Money Banking and Financial Markets. 5. baskı.
New York: Addison & Wesley Publishers.
Mitchell, James C. (1994). “Devil in Disguise: Hybrid News-Commercials and First
Amendment Protection for Broadcast Journalists.” Loyola of L.A. Entartainment
Law Journal 14(2-June): 229-257.
Schiller, Dan (2000). Digital Capitalism: Networking the Global Market System. Cambridge
MA: MIT Press.
Schweitzer, Eva Johanna (2005). “Election Campaigning Online: German Party
Websites in the 2002 National Elections.” European Journal of Communication
20(1-January-March): 327- 351.
Smythe, Dallas (1977). “Communications: Blindspot of Western Marxism.” Canadian
Journal of Political and Social Theory 1(3-Fall): 1-27.
Sözeri, Ceren ve Zeynep Güney (2011). “Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği:
Sektör Analizi.” Demokratikleşme Programı Medya Raporları Serisi-2. İstanbul:
TESEV Yayınları.
Sperber, Ann M. (1998). Murrow: His Life and Times. New York: Freudlich Books.
Weber, Max (1978). Economy and Society. Çev., Guenter Roth and Claus Wittich. CA,
Berkeley: University of California Press.
Gazete Ekleri
Akşam Cumartesi. 1-30 Haziran 2009.
Akşam Fiesta. 1-30 Haziran 2009.
Akşam Pazar. 1-30 Haziran 2009.
Hürriyet Cumartesi. 1-30 Haziran 2009.
Hürriyet Cumartesi Kelebek. 1-30 Haziran 2009.
Hürriyet Pazar. 1-30 Haziran 2009.
49
Yazılı Basın Haber Söylemlerinde
Cumhuriyet Mitingleri
Esin Aygün
Özet
1980 sonrasında modern ulus devletler bir krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu krizin Türkiye’deki yansıması
yine 1980 sonrasında etnik kökenli Kürt hareketi ile dini kaynaklı İslamcı hareketin yükselişiyle, Türkiye’nin
kurucu ideolojisi olan Kemalizm’in meşruiyet krizinin ortaya çıkması şeklinde olmuştur. Bu bağlamda
Cumhuriyet mitingleri çerçevesinde medyada görünür hale gelen Kemalizm ve İslamcılık arasındaki
çatışmanın Türkiye’de siyaseti kutuplaştırarak çoğulcu bir demokratik kültürü engellediği savunulmaktadır.
Dolayısıyla Kemalist ve İslamcı söylemde hegemonya mücadelesinin gerçekleşme biçiminin ortaya serilmesi
amaçlanmaktadır. Bu açıdan çalışmanın konusu, Hürriyet, Cumhuriyet, Akşam. Zaman. Yeni Şafak ve Star
gazetelerinde 2007 yılı içinde düzenlenen «Cumhuriyet Mitingleri» nin nasıl haberleştirildiği ve söz konusu
haberlerdeki söylemsel stratejilerdir. Bu bakımdan bu ideolojilerin, haberlerde nasıl sunulduğu Van Dijk’ın
eleştirel söylem çözümlemesi yöntemi kullanılarak anlaşılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Kemalizm, İslamcılık, Hegemonya, İdeoloji, Eleştirel Söylem Çözümlemesi.
Republic Demonstrations on The Print Media News Discourse
Abstract
After 1980s, the modern nation-states faced with a legitimacy crisis. The emergence of the Kemalist
legitimacy crisis originated from the Kurdish and Islamic movements. In this context, the problem of this
study is the polarization of politics is occurred because of the conflict between Kemalism and Islamism.
Thus, the purpose of thesis is to define the hegemonic struggle about Kemalist and Islamist discourse
which transmitted through media. In this study, in Hurriyet, Cumhuriyet, Akşam, Zaman, Yeni Şafak ve Star
in the year of 2007 was analyzed to reveal how Cumhuriyet Mitingleri took place in the media and the
discursive strategies are used in the news. In this regard, these ideologies was tried to analyze through
Van Dijk’s critical discourse analysis methodology.
Key words: Kemalism, İslamism, Hegemony, İdeology, Critical Discourse Analysis.
iletiim : arat›rmalar› • © 2008 • 6(2): 49-106
50 • iletiim : arat›rmalar›
Yazılı Basın Haber Söylemlerinde
Cumhuriyet Mitingleri1
YAZILI BASIN HABER SÖYLEMLERİNDE CUMHURİYET MİTİNGLERİ1
Yeni cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte İslamcılık ve Kemalizm
karşıtlığı Türkiye siyasetinde önemli bir tartışma konusu olmuştur.
Cumhuriyet mitingleri de 21. yüzyılda bu durumun kristalleştiği bir
nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı kutuplaşmanın medya tarafından da sürekli yeniden üretildiği söylenebilir. Oysa çatışmanın dışlanması ve iki kutbun da karşısındakini kendi içinde eritme çabası
aslında demokratik bir kültür yaratılması açısından tehlikelidir. Çünkü
Mouffe’un (2010) da belirttiği gibi demokrasi tartışmasız bir doğru
olarak kabul edilemez ve bu açıdan bir konsensüs olarak da düşünülemez (20). Buna bağlı olarak bu çalışmada bu ikili kutuplaşmanın
Türkiye’de çoğulcu siyaseti engellediği savunulmaktadır.
Modernleşme sürecinin egemen kıldığı ulus devlet anlayışı,
1980’ler sonrasında küreselleşmenin de etkisiyle, insan hakları, sivil
toplum ve demokratikleşme söylemleri çerçevesinde, farklı kimliklerin
demokratik talepleri ile neo-liberal politikalara uyum sürecinin yarattığı tahribat nedeniyle bir krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu krizin Türkiye’deki yansıması da yine 1980 sonrasında etnik kökenli Kürt hareketi ile dini kaynaklı İslamcı hareketin yükselişiyle, Türkiye’nin kurucu ideolojisi olarak kabul edilen Kemalizm’in meşruiyet krizinin gündeme gelmesi şeklinde olmuştur. Kemalizm’in meşruiyet krizinin
temelinde, toplumu “imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir bütün” olarak
1
Bu çalışma 2011 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik
Anabilim Dalı’nda tamamlanan “Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri” adlı Yüksek Lisans Tezinden hazırlanmıştır.
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 51
gören ulus tasavvurunun Kürt ve İslamcı hareketlerin ortaya çıkışıyla,
aslında devletin resmi söyleminde anlatılageldiği biçimde türdeş
olmadığının fark edilmesi yatmaktadır. Böylece ulusötesi modernlik
söylemlerindeki değişimlerle birlikte, modernliğe dair farklı yorumları olan gruplar yeni söylemsel meşruiyet araçlarına sahip olmuşlardır.
Bu çerçevede 1990’larda İslamcılar ve laik gruplar kendilerini modern
ve meşru olarak konumlandırırken diğerlerini de modern dışı ve marjinal göstermek için farklı modernlik söylemlerinden yararlanmışlardır. Buradan hareketle İslamcılar, baskılandıklarını ifade etmek için
demokrasi ve insan hakları söylemlerini bolca kullanmışlardır (Özyürek, 2008: 34).
Diğer taraftan Kemalist elitler yaşanan bu sarsıntı karşısında, otoriterleşme eğilimi göstermişlerdir. Bu çerçevede 1980 askeri darbesi
sonrasında İslamcı hareket, evcilleştirilip sistem içine çekilirken Kürt
sorunu da sadece askeri tedbirlerle çözüme ulaştırılmaya çalışılmıştır
(Köker, 1996). Özellikle 1990 sonrası Refah Partisiyle temsil olunan
İslamcılık 28 Şubat süreciyle sert bir biçimde bastırılmış ve resmi ideolojinin meşruluk temeli korunmaya çalışılmıştır. Bu dönemde Kemalist siyasetçiler ve yurttaşlar cumhuriyetin ilk yıllarına nostaljik bir
özlem geliştirmeye başlamışlardır. İslamcılar ise buna karşı iki farklı
tarzda tepki geliştirmişlerdir. Bunlardan ilki İslamiyetin resmi din
olduğu Osmanlı dönemini özlemle anmak ikincisi ise 28 Şubat Kararları sonrası siyasetin meşru sınırlarının daraldığı ortamda kuruluş
döneminin dini yönlerini vurgulayarak dışlandıkları meşru siyasal
52 • iletiim : arat›rmalar›
alana yeniden dahil olmaya çalışmak olmuştur (Özyürek, 2008: 227).
Yine Cumhuriyet mitinglerinin gerçekleştirildiği dönemde AKP’de
somutlanan İslamcı kimlik 27 Nisan e-muhtırasıyla baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Tüm bunlar Türkiye’de siyasetin kutuplaşmasını
pekiştirmiştir.
2007 yılında gerçekleştirilen Kemalist ideolojinin belirleyicisi
olduğu Cumhuriyet mitingleri de, İslamcılık ile Kemalizm’in hegemonya mücadelesinin açığa çıktığı bir olay olmuştur. Ancak iki ideoloji arasındaki hegemonya mücadelesi sadece bu dönemde ortaya
çıkmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte, din birliğine dayanan ve ümmetçilik anlayışının hâkim olduğu Osmanlı toplumu yerinden edilerek yerine “muasır medeniyete erişme” hedefi
doğrultusunda toplumsal yapı yeniden inşa edilmiştir. Bu yeniden
yapılanmada, İslamcılığın, İslami kurallara dayalı bir devlet kurma bir
başka ifadeyle şeriat düzeni getirme arzusu nedeniyle yeni rejime
karşı bir tehdit unsuru olarak algılanması, Kemalist laiklik ilkesi temelinde İslam’ın bir yandan kamusal alandan dışlanması bir yandan da
devletin sıkı denetimi altına alınması sonucunu doğurmuştur.
Çok partili hayata geçişle birlikte Kemalizm’in yumuşamasıyla
İslamcılık, siyasi alanda görünür hale gelmiştir. 1980 askeri darbesi
sonrası Türk-İslam sentezi söylemi etrafında devletle eklemlenen
İslamcılık, 1990’larda ilk defa İslamcı kimliğin oluşturduğu bir parti
olan Refah Partisi’yle iktidara gelmiştir. Bu olay, Kemalizm ve İslamcılık arasında yaşanan hegemonya mücadelesinde önemli bir kırılma
noktasını oluşturmuştur. Ancak İslamcılığın yükselişi, Kemalist elitler
tarafından devletin meşruluk temeline bir tehdit oluşturduğu gerekçesiyle kararlı bir şekilde bastırılmaya çalışılmıştır. İrticai faaliyet gösterdiği gerekçesiyle Refah Partisi, ordu tarafından siyaset alanından
silinmiştir. Sonraki dönemde ise, 2002 ve 2007 genel seçimleriyle
İslamcı kimliğe sahip AKP’nin güçlü bir şekilde iktidara gelmesini,
Kemalist elitler, yine rejime karşı bir tehdit olarak algılamışlardır.
Cumhuriyet mitingleri 2007 Nisan-Mayıs ayları içinde, AnkaraTandoğan, İstanbul-Çağlayan, Çanakkale, Manisa, İzmir ve Samsun’da,
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 53
İslamcı olarak tanımlanan iktidar partisi AKP’nin yine kendi içinden
İslami kimliğe sahip bir kişiyi cumhurbaşkanı seçmemesi talebiyle
gerçekleştirilmiştir.
Mitingler sırasında ordu, internet sitesinden iktidara karşı bir
uyarı yayınlamıştır. E-muhtıra olarak adlandırılan bu uyarıda ordu,
laiklik karşıtı faaliyetlerden rahatsızlık duyduğunu, son günlerde
cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ortaya çıkan laiklik tartışmalarının
endişe ile izlendiğini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) laikliğin kesin
savunucusu olması çerçevesinde bu tartışmaların da bir tarafı olduğu-
nu ve bu nedenle de söz konusu tartışmaların ve olumsuz yorumların
karşısında olduğunu, gerektiğinde tavrını net bir şekilde ortaya koy-
maktan kaçınmayacağını belirtmiştir. Bu açıklamayla birlikte cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki tartışmalar genel olarak laiklik ilkesi
etrafında şekillenmiştir. Bu anlamda Kemalizm ve İslamcılık arasındaki hegemonya mücadelesinin laiklik ekseninde devam ettiği görülmektedir.
Bu mücadelede, Kemalist elitler, İslamcılığı siyasi konumlarına
karşı bir tehdit olarak algılamışlardır. Böylece Kemalizm’in milliyetçi-
lik ve halkçılık ilkelerine yaslanan homojen toplum tahayyülünün
aşındığı bu dönem derin bir krize işaret etmektedir. İşte Cumhuriyet
mitingleri de Kemalist elitlerin bu krize verdiği bir tepki olarak ortaya
çıkmıştır. Bu anlamda Kemalist ideolojinin belirleyicisi olduğu Cumhuriyet mitingleri, İslamcılık ile Kemalizm’in hegemonya mücadelesinden kaynaklanan bir çatışmanın yeniden görünür olduğu bu
dönemde, devlet içindeki yarılmaların sergilenmesi ve Kemalizm’in
yaşadığı meşruiyet krizinin görünür olması açısından dikkat çekici
olmuştur. Bu bakımdan çalışmada, yaşanan krizin bir görüngüsü ola-
rak Kemalist ve İslamcı söylemde hegemonya mücadelesinin gerçekleşme biçiminin ortaya serilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultu-
sunda, Cumhuriyet mitingleri ekseninde, bu mücadelenin medyada
hangi mekanizmalarla görünür hale geldiğini araştırmak önemli hale
gelmektedir.
54 • iletiim : arat›rmalar›
Çalışmanın konusu, Hürriyet, Cumhuriyet, Akşam, Zaman, Yeni
Şafak ve Star olmak üzere altı gazetede, 2007 yılı içerisinde düzenlenen
Cumhuriyet mitinglerinin nasıl haberleştirildiği ve söz konusu haberlerdeki söylemsel stratejilerdir. Bu çerçevede, anlamların üretiminde
çok önemli olan, mitinglerle ilgili haberlerde çerçevelendirmenin nasıl
oluşturulduğunu, kimlerin çerçevelerinin haberlerde kullanıldığını,
hangi karşıtlıkların kurulduğunu, ne tür meşrulaştırmalar yapıldığını,
sözcük seçimleriyle nelerin vurgulandığını ortaya çıkarabilmek amacıyla, mitinglerin gerçekleştiği ilk tarih olan 14 Nisan 2007 ile son
mitingden bir gün sonraki tarih olan 22 Mayıs 2007 tarihleri arasında
Hürriyet, Cumhuriyet, Akşam, Zaman, Yeni Şafak ve Star gazeteleri analiz
edilecektir. Bu analiz sonucunda Kemalist ve İslamcı ideolojilerin söylemsel stratejilerinin görülmesi açısından, Cumhuriyet mitinglerinin
seçilen gazetelerde nasıl farklı veya benzer biçimlerde kurulduğunu
görmek mümkün olacaktır.
Laiklik ve Milliyetçilik İlkeleri Çerçevesinde
Kemalizm ve İslamcılık Arasındaki Gerilim
Noktaları
1930’larda ortaya çıkan Türkiye’nin kurucu ideolojisi olarak kabul
edilen Kemalizm, bir süreç içerisinde doğal şekilde ve yavaş yavaş
gelişmiştir. Kemalizm’i oluşturan tutum ve kanıların ayrıntılı bir tanımı hiçbir zaman yapılmamıştır. Sonuçta Kemalizm, esnek bir kavram
olarak, dünya görüşleri çok farklı olan insanlar tarafından savunulabilmiş ve bu kişiler kendilerini Kemalist olarak niteleyebilmişlerdir
(Zürcher, 2009: 269). Çelik’e göre, “1930–1945 arasında mitsel bir uzam
olarak ortaya çıkan Kemalizm, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü
izleyen yapısal yerinden oluşların sonuçlarını düzeltecek yeni bir
düzen anlayışını temsil eder” (2006: 75-76).
Modern anlamda, toplumsal siyasal bir programı ifade etmesi
ölçüsünde bir “ideoloji” olan Kemalizm, devleti, ulus ile devletin birliği temelinde yeniden kurmayı amaçlayan bir projedir. Bu açıdan,
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 55
Türkiye toplumu ve siyaseti ile ilgilenen birçok araştırmacı için
Kemalizm’in kurduğu yeni devletin, Osmanlı’dan tam bir kopuşu
simgelediği savunulmuştur.2
Kemalist ideolojinin gösterdiği hedef, “modernleşmek”, yani Türkiye toplumunu ekonomik, kültürel ve siyasi düzeylerde “muasır
medeniyet seviyesi”nin üstüne çıkartmaktır (Köker, 2006: 99). Kemalistler modernleşmeyi Batılılaşmayla, Avrupa uygarlığında bir yer
edinmekle özdeşleştirmişlerdir. Kemalistlere göre modernlik,
Avrupa’yı modern kılan kültürel boyutların tümünü içselleştiren
bütünsel bir projedir. Bunun için de sadece akılcılığı, bürokratikleşmeyi ve örgütsel etkinliği artırmakla yetinilmemiş, toplumsal yaşamı
etkileyen, hatta yaşam pratiklerini tümden değiştiren laikliği, bireyin
özerkliğini ve kadın erkek eşitliğini sağlamak için de bir toplumsal
dönüşümü de gerekli görmüşlerdir (Keyder, 1998: 29). Bunlarla birlikte düşünüldüğünde, genel olarak modernleşmenin; siyasi, ekonomik,
sosyal ve kültürel olarak dört temel süreç içerdiğinden bahsedilebilir.
Laiklik ve modern ulus devlet siyasi modernleşmenin önemli boyutla2
Türk tarih yazımında modernliğe başlangıç konusunda süreklilik ve kopuş teorisi
olarak iki farklı görüşten bahsedilmektedir. Buna göre resmi tarih söyleminde Birinci
Dünya Savaşı öncesi ile 1923 yılında Cumhuriyetin kurulmasından sonraki dönem
birbirinden kesin çizgilerle ayrılmaktadır ve 1923 yılı modern devletin kuruluşuna
başlangıç olarak kabul edilir. Buna göre Birinci Dünya Savaşı öncesi dönem “Osmanlı İmparatorluğu” olarak adlandırılırken 1923 sonrası “Türkiye Cumhuriyeti” olarak
adlandırılmaktadır. Modernliğin başlangıcını 1923 tarihi olarak ele alan yaklaşımda
saltanatın kaldırılıp Cumhuriyetin ilan edilmesiyle monarşinin sona ermesi vurgulanarak siyasal anlamda kökten bir değişikliğin gerçekleştiğinin altı çizilmektedir.
Ayrıca emperyalist müdahalelere son verilerek ekonomide bağımsızlığa kavuşulmasıyla bu alanda da kökten bir değişim olduğu vurgulanmaktadır. Süreklilik tezini
savunanlar ise yenilik hareketlerinin Osmanlı döneminde başladığı, “modernleşme
eğilimi gösteren bürokrasi gibi kurumların sürekliliğini koruduğu” görüşünü paylaşmaktadırlar (Kansu, 2009: 5 – 7). Kansu ise (2009), modern Türkiye tarihini 1908
Meşrutiyet Devrimi’ne dayandırmaktadır. Buna göre geleneksel devletten modern
devlete geçiş, 1908 devrimi ve sonrasında gerçekleştirilen reformlarla gerçekleşmiş
1923’te ise bunun adı konarak reformların devamı sağlanmıştır (Laçiner, 1998: 16;
Zürcher, 2009: 17). Bu çalışma kapsamında da Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında bir süreklilik olduğu, 1908 devriminin önemi teslim edilerek kabul
edilmektedir.
56 • iletiim : arat›rmalar›
rıdır. Ekonomik modernleşme ise hem kapitalist/liberal serbest pazar
ekonomisini, hem de endüstri/sanayi toplumu ve kültürüne işaret
etmektedir. Günlük yaşam pratikleri bu süreçlerin içinde gerçekleşiyorsa modernleşilmiş demektir (Çetinsaya, 1998: 107–108).
Tunçay, yeniliklerin halkın yerleşik geleneksel değerlerinin görmezden gelinerek dayatıldığına işaret ederek Türkiye’deki toplumsal
sorunların çoğunun kaynağının da kitlelere mal edilmeye çalışılan bu
yeniliklerin yerleşik geleneksel düzende yarattığı tepkiler olduğunu
vurgulamaktadır. Bu tepkiler, “gericilik” olarak nitelenerek “ileri” bir
düzene geçişi engelledikleri gerekçesiyle yok edilmek istenmiştir
(2005: 37). Bu nedenle, modernleşme sürecinde Kemalizm ve İslamcılık arasında devam eden mücadele içinde İslamcılığın Kemalist ilkelere getirdiği eleştiriler açısından kurucu ilkeleri anlamak önemlidir.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte laiklik ilkesi temelinde gerçekleştirilen reformlarla, İslam’ın siyasal alandan dışlanması ve toplumsal
alanda da denetim altına alınması, mücadelenin özellikle laiklik eksenine oturmasını beraberinde getirmiştir. Araştırmanın örnek olayı
olarak Cumhuriyet mitinglerinin gerçekleştiği dönemde bu mücadelenin sivrildiği görülmüştür. Kemalist ideolojinin belirleyicisi olduğu
Cumhuriyet mitinglerinde laiklik, bir kez daha İslamcılık ve Kemalizm arasındaki temel çatışma noktasını oluşturmuştur. Bu bakımdan
laiklik ilkesini milliyetçilik ilkesiyle birlikte düşünmek gerekmektedir.
Milliyetçiliğin oluşumunda, milli devletin kuruluş süreci oldukça
belirleyici bir öneme sahiptir. Çünkü milliyetçiliğin oluşum evresindeki söylemler, imgeler, anlatıları şekillendirerek milli kimliği de tasvir
eden, milli devlet ve onunla birlikte teşekkül eden modern iktidar
aygıtıdır. “İktidar, icraatiyle ve söylemiyle, bir millet ve bir kimlik
kurar; ‘aslında kimiz?’ ve ‘nasıl olmalıyız?’ sorularının cevaplarını
sabitler” (Bora, 1996: 168). Milliyetçi Kemalist ideoloji, eski devletin
dine dayalı geleneksel yapısını ortadan kaldırdıktan sonra benimsediği ulus devlet çerçevesinde Batı modeline uygun olarak, “laik temele
dayalı türdeş (homojen) bir ulus toplumu oluşturacak biçimde yeniden örgütlemeye” girişmiştir. Kemalist milliyetçi ideoloji, toplumu
yeniden yapılandırırken kurmak istediği ulus toplumunu dine dayan-
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 57
maktan kurtarmak için bir yandan laiklik politikalarını uygularken bir
yandan da yıktığı eski temelin yerine yenisini koymak gerektiğini
farkındaydı. Bu amaçla da dil ve tarih konularını uluslaştırma çabası-
na girişmiştir (Oran, 1997: 198–200).3 Laiklik ilkesi modern bir ulus ve
ulusal kimlik oluşturma tasarısının ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyetin hedeflediği siyasal kimlik artık, tereddütsüz ulusal kimlik
olmuştur. İslamiyet kaçınılmaz olarak bu kimliğin asli unsuru olmaya
devam etse de4, Cumhuriyetin siyasal elitleri, ulusal kimliği seküler
çerçevede tanımlama yoluna gitmişlerdir (Mert, 2006: 206). Laiklik ve
milliyetçilik II. Meşrutiyet dönemi ideolojisinin belirgin özellikleri
arasında yer almıştır. Ancak o dönemde geçerli olan Türkçülük yete3
1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)’nin kurulmasıyla, Osmanlı dili yerine koymak için, “lehçelerden ve eski edebi kaynaklardan, hatta Orta
Asya’daki Türki dillerinden sözcükler” bir araya getirmeye başlanmıştır. 1936’da
resmen kabul edilen, bütün dillerin, Orta Asya’da konuşulan eski tarihi dönemlere
ait tek bir dilden çıktığı, Türkçenin de bütün diller içinde bu dile en yakın olduğu
ve bütün dillerin Türkçeden geçerek bu en eski dilden gelişmiş olduğunu savunan
Güneş Dil Teorisi de dilde dili uluslaştırma çabalarının bir parçası olmuştur. diğer
taraftan 1932’de kurulan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin (Türk Tarih Kurumu) ortaya attığı “Türk Tarih Tezi” de bu tarihi uluslaştırma çabasının bir örneği olmuştur.
bu kurama göre, “Orta Asya’nın beyaz (aryan) sakinlerinin torunları”yken sonradan
başka yerlere göç etmişlerdir. Bu tarih anlayışı Türklerin, Hititler ve Sümerler gibi,
dünyanın yüksek uygarlıklarını yarattığını savunmaktadır. Böylece Türklere Osmanlı dışından bir övünç kaynağı sağlayarak “eski”den kopuşu sağlamada bu kurama
başvurulmuştur. Böylece Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi, Kemalizm’in “yeni bir
ulusal kimlik ve güçlü bir ulusal birlik kurma” amacında kullandığı araçlar olmuştur
(Zürcher, 2009: 281 – 282).
4
Bora, milli kimliğin oluşturulmasında kilit işlevi olan Öteki imgesini şekillendirenin
Türkiye’nin tarihsel-toplumsal gerçekliğine içsel olarak “Eski Türkiye” yani dinsel
dünya görüşüyle çerçevelenen “Osmanlı” olduğunu söylemektedir. Milli kimliğin
Öteki-imgesi olarak “eski”yi koyması eski kimliğe dair bir tanımlamayı da beraberinde getirmektedir. Bu “eski kimliğin” yeniden tasarlanışında Osmanlı, Türk’ün başarılarının engel olarak görülmektedir. Bu çerçevede İslam da, bu eski medeniyet ve
Osmanlı kalıntısını (buna göre de irtica tehlikesini) temsil edene işaret etmektedir.
İslam hem “batı medeniyetinin evrenselliğinin” hem de “Türk kimliğinin özgünlüğünün” dışında bırakılmıştır. Öyleyse ancak evrensel medeniyet ölçülerine (yani
seküler bir varoluşa) ve “Türk” kimliğine uyarlanarak” meşrulaşabilecektir (Bora,
1996: 183 – 184).
58 • iletiim : arat›rmalar›
rince sekülerleşmemiştir. Bu bakımdan bu dönemde milli kimlik
tanımları İslami içerikli kalmıştır (Zürcher, 2009: 269). Cumhuriyet
dönemine gelindiğinde ise Türklüğü bir ulusal kimlik olarak tanımla-
yan ortak dil, ortak tarih, ortak vatan, ortak köken gibi öğeler arasında
din yoktu (Çelik, 2006: 84).
Kemalist milliyetçilik, kimlik inşasında sınıfsız, imtiyazsız homo-
jen bir ulus oluşturmayı hedefleyerek bunu Türklük üst kimliği altına
toplamayı amaçlamıştır. Bu nedenle din, sınıf, etnik temelli kimlikleri
devletin bekası karşısında bir tehdit unsuru olarak görerek kamusal
alandan dışlamıştır. Kemalist milliyetçiliğin yekpare toplum ideali
karşısında İnsel’in belirttiği üzere (2006: 18), fiilen hiçbir toplumun,
özelikle de etnik ve kültürel kaynakları göz önüne alındığında5
Türkiye’nin, yekpare olmasının pek mümkün görünmemekte ve tam
da bu noktada meşruiyet krizi ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda meşruluğunu “türdeş bir kültürel/ekonomik bütünlük olarak kavramak
ve oluşturulmak istenen ‘ulusal birlik’ esasına oturtmayı hedefleyen
Cumhuriyet’in, toplumun resmi söylemce sunulduğu gibi ‘imtiyazsız,
sınıfsız kaynaşmış bir kitle’ olmadığını açığa çıkaran belirtiler karşısında” Kemalist elitlerin gösterdiği tepkiler aslında meşruiyet krizine
bağlıdır (Köker, 1996: 150). Turan da benzer noktaya işaret ederek,
özellikle İslamcılık ve Kürt hareketinin yükselmesiyle toplumun
homojen bir bütün olmadığı noktasında “ulus-devletlerin temsil ettiği
birlik esasına dayanan meşruluk” sarsılmaya başlamıştır (2006: 593).
Bu açıdan değerlendirildiğinde Cumhuriyet mitinglerini de 1980 son-
rasında yükselişe geçen, İslamcılığa karşı Kemalist devletin karşılaştığı meşruiyet krizine karşı bir tepki olarak okumak mümkündür.
Cumhuriyet reformları öncelikle, modern bir toplum inşasına
temel teşkil eden kurumsal ve toplumsal dönüşümlerin tümüne zemin
5
Türk olarak tanımlananlar arasında, kendini “Müslüman” olarak algılayanlar olduğu gibi “Kürt” olarak algılayanlar da vardır ve hatta “yerel varoluşları ve benlikleriyle” kendini tanımlayanlar da bulunmaktadır (Bora, 1996: 169).
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 59
hazırlamayı hedeflemiş dinsel kurum ve hiyerarşilerle birlikte, gele-
neksel topluma özgü tüm kurum ve hiyerarşileri de ortadan kaldırmıştır. Laiklik ilkesi bu yönüyle, Kemalist ideolojide geleneksel top-
lumdan modern bir topluma dönüşümün çerçevesini belirlemiştir
(Mert, 2006: 204).
Kemalist laiklik anlayışının iki temel boyutu vardır. İlk olarak
toplumda hukuk, eğitim gibi alanlarda oluşmuş olan ikilikleri kaldırmanın amaçlanmasıdır (Şaylan, 1992: 80). Buna göre laiklik söylemi,
“bireyleri Batılı hümanist, aydınlanmacı değerleri benimsemeye,
düşünme ve muhakeme etme tarzını bilimsellik ve rasyonellik ölçütünde değiştirmeye, halkın düşünüş tarzını belirlediği düşünülen
hurafe ve inançları kökünden yok etmeye ve yeni toplumun temeline
pozitif ve deneysel bilimlerin bakış açısını yerleştirmeye dönük bir
tasarıdır” (Çelik, 2006: 86). Kemalizm, toplumsal ve siyasal alanda
laik-dinsel karşıtlığı kurarak laiklik ve onunla ilişkili kavramları olum-
larken, dinsel olanı olumsuzlamaktadır. Kemalizm’in dinsel olanı dış-
lamaya dönük politikaları, İslamcı söylemle karşıtlığının temelini
oluşturmuştur. Bu nedenle, hem Kemalist modernleşmeci elitlerin
hem de onların laiklik politikalarının İslamcılar tarafından dinsizlikle
suçlanması Kemalizm’le İslamcılık arasında önemli bir gerilim noktası
olmuştur (Tunaya, 2003: 189).
İkinci boyut, İslamiyet’i siyasi iktidarın meşruiyet kaynağı olmak-
tan çıkarması çerçevesinde Kemalist ideoloji “karşı devrimin esas
olarak dinsel ideoloji biçiminde ortaya çıkacağına işaret etmiştir. (…)
Kemalist laiklik anlayışı içinde din sivil topluma bırakılan geniş bir
özgürlük alanı olarak yorumlanmamış, aksine sıkı devlet denetimi
altına sokulmuştur” (Şaylan, 1992: 80). Zürcher’e göre de, yukarıda
bahsedilen ve laiklik ilkesi yolunda ilk düzenlemeler olan kutsal görülen şeyhülislamlık makamının ve Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılarak yerine kurulan, Diyanet İşleri Reisliği ile Evkaf Umum
Müdürlüğü’nün doğrudan Başbakanlığa bağlanması, Kemalist laiklik
60 • iletiim : arat›rmalar›
anlayışının devletle dinin tamamen ayrılması anlamına gelmediğini,
daha çok, devletin din üzerindeki denetimini ilan ettiğini açıkça göstermektedir (2009: 277)6.
Çiğdem’e göre Cumhuriyet dönemindeki İslamcılık, dini ve dünyevi olan arasındaki ayrımın oluşturduğu gerilimin reddine dayanmaktadır. Buna göre bu dönemde İslamcılığın rolü, şeriat ilkelerinin
6
Michel, Laisizm, laikleşme ve laiklik kavramlarının küçük anlam farklılıklarıyla kullanıldığını söylemektedir. Yazarın belirttiğine göre, “laikleşme, sivil toplumda insan
yaşamının çeşitli durumlarının din tarafından yönlendirilmesinin sona erdiği süreç”
olarak kabul edilmektedir. Toplumda laikleşme yolunda gerçekleştirilen değişimler
bazı kişiler tarafından (Türkiye ekseninde düşündüğümüzde Kemalizm’i burada
konumlandırabiliriz) “cahillikten bilgiye, batıl inançtan bilmeye, çocukluktan olgunluğa doğru” bir gelişim olarak olumlu karşılanmaktadır. Başkaları ise (İslamcılık da
burada konumlanıyor görünmektedir. Ancak burada belirtilmesi gereken günümüzde İslamcılık akımının laikliği eleştirmekten ziyade Kemalist laiklik anlayışını eleştirmeye başlamış olmasıdır.) “inançtan amaçsızlığa, açıklıktan karmaşıklığa, mutlak
değerlerin kesinliğinden göreceliğe doğru bir” dönüşüm olarak laikleşme sürecini
olumsuzlamaktadır. Laikleşme sonucunda oluşan laiklik kavramı ise, “Bireyin din
otoritesini ne zaman, nasıl ve hangi durumda kabul edeceğine ve din bilginleri tarafından temsil edilen uygulama ve değerlerin hangilerini benimseyeceğine kendisinin” karar vermesidir. Laikleşmenin, dine kayıtsız kalmaktan çok tamamen karşı bir
ideoloji haline gelmesi ise laisizm olarak tanımlanmaktadır (1994: 101 – 102). Çeçen
(2007), Kışlalı (1999) gibi bazı Kemalist yazarlar, İslamcı eleştirilerde Kemalizm’in
dine karşı olduğu ve bireylerin dini gerekleri yerine getirmelerinin engellendiği savlarına karşı (bu anlamda laisist), Kemalizm’in dine karşı olmadığı, dini yaşanabilir kıldığını savunmaktadırlar. Çeçen (2007) Kemalizm’in laiklik ve din politikasını,
İslamiyet’te ruhban sınıfı olmadığı için,her insanın gerçeğe ve bilime ulaşması gerekliliği nedeniyle, bireylerin İslam’ı yaşarken bilimi ve dini anlamayan hoca kılıklı
cahillerden ziyade gerçek din adamlarını dinlemesi gerektiği, “Türk ulusunun dindarlığı ancak sade bir yaşam çerçevesinde alabileceği”, saçma sapan boş inançlara
inanılmaması gerektiği olarak açıklamaktadır. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
kurulmasıyla da dinin meşrulaştığını bu noktada Kemalizm’in gerçek dine önem
verdiğini vurgulamaktadır. Kışlalı (1999: 99), Mustafa Kemal’in dine karşı olmadığı, sadece dinde reform yapmak istediğini belirtmektedir. Kılıçbay ise daha farklı
bir görüş öne sürmekte, “Diyanet İşlerinin lağvedilmesi, dinsel konuların düzenlenmesinin cemaatlere bırakılması, her tür din okulunun kurulma ve işletilmesi işinin
cemaatlere bırakılması, din adamı kadrolarının lağvedilmesi” gibi değişimlerin gerçekleştikten sonra, bir başka ifadeyle devletin din üzerindeki kontrolünün tamamen
kaldırılmasından sonra ancak laik olunabileceğini vurgulamaktadır (1994: 18 – 19).
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 61
geçerli olacağı bir siyasal düzeni hayata geçirme çabasından ziyade,
dinselliği koruyabilmek için dinsel olanın gündelik ve kurumsal olarak
mümkün olabildiğince uygulanabilirliğinin sağlanmasına çalışmaktır
(2004: 26). Benzer şekilde Duran da, Cumhuriyet dönemindeki İslamcılığın en önemli noktalarından birinin “siyasal dilin” yitirilmesi olduğunu vurgulamıştır (2004: 154). Çünkü Cumhuriyetin İslamcılığı ötekisi olarak tanımlaması, gördüğü her yerde ezerek baskıcı bir yaklaşım
sergilemesi, İslamcı hareketlerin daha tedbirli, çekingen bir üslupla
hareket etmelerine yol açmıştır. Bu tedbir geleneğinin yarattığı çekingenlik, İslamcılığın kendisini sağcı hareketler içinde veya başka siyasallıklar üzerinden temsil etmesini de beraberinde getirmiştir (Yılmaz,
2004: 607). Çelik’e göre, Kemalizm, toplumsal-dini alanın çoğulluğunu
bir bütünde yeniden inşa etmede başarısız olması, İslam’ın eklemlenebileceği yolları çeşitlendirmiş ve İslam’ı kamusal alandan silme girişimi, İslam’ı siyasallaştırmıştır (2006: 90).
Cumhuriyetin Batılılaşmaya yönelik uygulamalarını, kendi yaşam
tarzlarına bir tehdit olarak algılayan ve kendilerini İslami kimlik temelinde tanımlayan, köylü, esnaf ve eşraftan oluşan geleneksel toplumsal
yapının, daha sonraki İslamcı oluşumlara, dinsel kimliklerinin engellenmesi noktasında mağdurluk, mazlumluk gibi bir sensibilite sağladığı görülmektedir (Çiğdem, 2004: 29).7 Kılık kıyafette ve kültürel hayatın diğer alanlarında Batılılaşma, muhafazakâr aydınlar ve dindar halk
kesimleri tarafından, başından itibaren, Batı’ya koşulsuz teslimiyet
olarak görülmüştür. Kökleri DP dönemine dayanan sağ muhafazakâr
laiklik yorumu, devletin dine müdahalesini kısıtlama gayreti şeklinde,
bir yandan din ve inanç özgürlüğü söylemine ağırlık vererek AngloSakson sekülarizmini gündeme getirirken, diğer yandan da dini milli
kimliğin vazgeçilmez bir parçası olarak tanımlayarak, dini millileştirme gayreti göstermiştir (Mert, 2006: 208). Böylece bir yanda, “zayıf ama
7
Özellikle 2007 yılı içinde, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, AKP’nin, dinsel kimliği öne çıkarışına karşı gerçekleştirilen eleştiriler, gerek TSK’nin 27 Nisan’daki
e-muhtırası ve gerekse Cumhuriyet Mitinglerinin söylemi, karşısında AKP bu sensibiliteden yararlanarak mağdur ve mazlum tarafı oynamış ve seçimler sonucunda
yine tek başına iktidara gelebilmiştir.
62 • iletiim : arat›rmalar›
etkin bir azınlığın bürokrasiyle birlikte anılan, Batılılaşmış laik kültürü” diğer yanda ise “halk kitlelerinin İslam’la birlikte anılan yerli
kültürü”. İşte İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’de çok partili hayata geçilmesiyle birlikte, bu yabancılaşma DP tarafından iyi değerlendirilerek iktidar olma yolunda gerekli kitle desteğini sağlamıştır. Bu olay
da, etkisi günümüzde hala hissedilen İslami uyanışın başlamasında
etkili olmuştur (Ahmad, 2009: 114).
1980 Sonrası İslamcılığın Yükselişi ve
Kemalizm’in Revizyonu
Şeriat tehdidi olarak tanımlanan ve Türkiye’de din kurallarının
geçerli olacağı bir devlet kurma isteği olduğu savı yeni ortaya çıkmış
bir durum değildir. Daha önce İslami yaşam tarzı benimseyen bir kesimin varlığı söz konusuydu. Ancak bu kesim denetim altında tutulduğu sürece iktidar sahibi güçler, bir başka ifadeyle Kemalist siyasal
elitler tarafından bir tehdit olarak algılanmamıştır. Ancak 1950’lerde
Demokrat Parti döneminde yeşermeye başlayan bu istek 1997 yılında
Refah Partisi’nin iktidara gelerek güç kazanmasıyla, Kemalist güçler
açısından bir tehdit oluşturmuştur.
1950’lerde çok partili hayata geçilmesiyle sınırlı da olsa katılımcı
siyasetin gerçekleşmesi İslamcılığın kamusal hayata nüfuz etmesiyle
sonuçlanmıştır. 1950’de çok partili sisteme dönük siyasal açılım İslamcılığın sisteme katılmasında önemli bir işlev görmüştür. 1960 darbesi
sonrası oluşturulan Anayasanın dernekleşmeye geniş bir olanak tanımasıyla siyasal alan partilerin tekelinden çıkmaya başlamıştır. İslamcılık bu dönemde dernekleşmeden çok parti siyasetine yönelmiştir
(Yavuz, 2005: 86). Ancak Cumhuriyet döneminde devletin denetimi ve
baskısı nedeniyle gayrımeşru ilan edilen İslamcılık, siyasal sisteme
doğrudan kendi kurduğu İslamcı bir partiyle katılmak yerine sağ partiler içinde politika yapmak zorunda kalmıştır (Yılmaz, 2004: 607). DP,
hem seçmen tabanını genişletme amacına sahip olması hem de sağ
yelpazede yer alması bakımından İslamcılık için uygun bir zemin olarak görülmüştür. İktidar döneminde DP, kentlerdeki işadamı dernek-
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 63
leri, aşiretler ile Nurcu ve Nakşibendi gruplar gibi sivil toplumun
temsil edildiği bir siyasal oluşum haline gelmiştir. Böylece seçmen
tabanını genişletmek isteyen DP hükümeti Nurcular ve Nakşibendiler
gibi belli İslami grupları siyasal sisteme eklemlemiştir. Bu gelişmelerle
DP idaresi altında devlet, İslam’ın önemini fark ederek İslamcı yapılanmalara karşı politikalarında bir “normalleşmeye” gitmiştir (Yavuz,
2005: 91).
1970’lerde “İslamcılığın uyanışı” olarak değerlendirilen İslamcı
hareketlerin yükselişe geçmesinde dış kaynaklı birçok olayın etkisi
olmuştur. Ortadoğu’da elit karaktere sahip Batılılaşma hareketlerinin
iflası, Arap – İsrail çatışmasının tetiklediği gelişmeler, 1979’da Sovyet
Rusya’nın Afganistan’ı işgal etmesi, İran’daki İslam Devrimi bu olaylara örnektir. İran Devrimi Batı’nın müteffiki olsa da veya çok güçlü
olsa da bir siyasi rejimin İslamcılık tarafından tasfiye edebileceğini
göstermesi açısından önemli olmuştur. Türkiye’de bu yıllarda artan
karmaşa ortamı sonucu askeri darbe gerçekleşmiştir (Yılmaz, 2004:
636).
1980 darbesi, Türkiye’de siyasal ve sosyal bölünmelerin üstesinden gelmek ve ekonomiye bir istikrar sağlamak amacıyla, IMF öncülüğündeki neo-liberal politikalar çerçevesinde yapısal uyum programını uygulamak isteyen ordu tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu
dönemde ordu kendi otoritesine en büyük tehdit olarak gördüğü solcu
grupları bastırmak için İslamı devletle eklemleyen “Türk-İslam
Sentezi”ni8 desteklemiştir. Böylece, ordunun İslam’a karşı katı tavrı
kırılmıştır. Bu dönemde Kuran kursları açılmış, din öğrenimi devlet
okullarında zorunlu hale getirilmiş ve yeni İmam Hatip okulları açılmıştır (Yavuz, 2005: 100 – 101). Diğer taraftan 1980’lerde İslamcılığın
etkili olmaya başlamasında, “1970’lerde gecekondularda, kentlerin
varoşlarında ve hatta köylerde halka kısmen inmeyi başaran” sol’un
8
1970 yılında kurulan Aydınlar Ocağı tarafından geliştirilerek Türkiye’nin siyasal hayatın a giren Türk İslam sentezi 1980 darbesi sonrasında siyasal ve toplumsal alanda
belirli bir güç kazanarak hegemonikleşmeye yönelen bir ideolojidir.(Dursun, 2003:
59). Bu ideolojinin temel karakteristiği İslamiyet’in Türk olabilmenin koşulunun İslamiyet olmasıdır. Bir başka ifade hakim öğe milliyetçilikten çok İslamcılıktır. Böylece dini kimlik milli kimliğe baskın kılınmıştır (Dursun, 2003: 69).
64 • iletiim : arat›rmalar›
darbe sonucu boşalan yerini doldurabilmesi etkili olmuştur (Çaha,
2004: 482). Böylece İslamcılık Türkiye’de yoksulların sözcüsü rolünü
üstlenmeye çalışmıştır. Bunu başarabilmelerinin nedeni, kısmen Evren
ve Özal hükümetlerinin İslamcı gruplarla etkileşim içine girerek onlara
bir meşruiyet kazandırmaları olmuştur (Zürcher, 2009: 417).
1980 sonrası ANAP iktidarı döneminde, neo-liberal uyum süreci
çerçevesinde uygulanan politikalarla birlikte İslamcılığın tabanını
oluşturan toplumsal kesimlerin ekonomik gücünü arttırdığı görülmüştür. Özelleştirme politikasıyla, eğitim, sağlık, kültür ve sanat alanlarında İslamcılığa bir ivme kazandırmıştır. Özellikle eğitim alanındaki
özelleştirmeler İslami grupların bu alana girmesiyle sonuçlanmış ve bu
da İslami gruplara hem ekonomik değer hem de nitelik kazandırmıştır
(Çaha, 2004: 481). Küreselleşmeyle birlikte dünya pazarlarına da ulaşılabilmesiyle sermaye, ulus devlet kontrolünü kırarak hareketlerinde
belli bir serbestlik sağlanmıştır. “Anadolu kaplanları” olarak adlandırılan İslami tabanın hızlı gelişimi “yeşil sermaye”nin oluşumunu ve
güçlenmesini sağlamış ve söz konusu ekonomik gücün bir göstergesi
olarak, İslami burjuvazinin doğuşunu simgeleyen MÜSİAD9 kurulmuştur. 1980 programıyla birlikte Türkiye’de birbiriyle çatışan iki ayrı
burjuvazi oluşmuştur. Bunlar bir taraftan “piyasa payları üzerinde
rekabet etmekle kalmayıp, aynı zamanda ülkenin ideolojik ve kültürel
yönelimi üzerinde de” bir mücadele içindedirler. Bu yeni burjuvazi
İslami değerlere daha çok değer veren ve daha az devlet müdahalesi
istemekte ve daha fazla demokrasi talep etmektedir (Yavuz, 2005:
122–124). Bu gelişmeler sonucunda İslamcı sermaye elinde bulundurduğu ekonomik güç oranında siyasi güce de ortak olmak istemiştir.
Tam bu noktada iki burjuvazi arasındaki çatışmanın Cumhuriyet
Mitingleri’nde de görünür olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Bora
9
MÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği), 1990 yılında, devlet tarafından
ayrıcalık sağlanan ve TÜSİAD tarafından temsil edilen bir kısım işadamına karşı
mücadele edebilmek için kurulmuştur. Büyük sermayeye verilen devlet desteğiyle
rekabetin önlendiği bir alana karşı MÜSİAD, ekonominin tamamen devlet müdahalesinden arındırılarak liberalleştirilmesini ve özelleştirilmesini savunmaktadır (Yavuz, 2005: 131).
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 65
(2007) “şehirli, tahsilli, laik orta sınıfların, iktisadi ve toplumsal statülerini kaybetme endişesi”nin bu mitinglerin gerçekleştirilmesinde
etkili olduğunu söylemektedir. Buna göre İslamcı kimliğin ekonomiden kültüre her alana nüfuz etmesi nedeniyle kendilerini toplumun elit
kesimi olarak algıları zayıflamaktadır. Bu durum da elit konumlarının
daralmasına yol açan ve “yozlaşma”dan sorumlu tutulan bir düşman
figürü olarak İslamcılığa karşı bir hınç duygusunun oluşmasına yol
açmıştır.
Tuğal, iktidar ilişkilerinin mekandaki oluşumuna dikkat çekerek
hegemonyanın kuruluşunda mikro mekanın önemine vurgu yapmaktadır. Buna göre hegemonyacı projeler eşitsizlikleri ve tahakkümü
doğallaştırmak için toplumsal mekanı kullanmaktadırlar.10 Yeni kurulan cumhuriyetin bir amacı da ideal kent yurttaşlarının yaratılması
olmuştur. Bu bağlamda laik ve kentli olmayan davranışların da kendine uygun yerler belirlenmiştir. Diğer taraftan AKP’yle birlikte İslamcılar, taşralı kitleleri şehirlerle bütünleştirerek ve bu bütünleşme sürecinde şehirleri dönüştürerek taşradaki ve semtteki yoksul kitleleri kazanabilmişlerdir. Bu süreçte RP’nin İslamileştirdiği kent mekanının genel
görüntüsü sekülerleştirilmiş ama İslami işyerlerinin, tüketicilerin ve
yaşam tarzlarının dahil edilmesiyle şehirler aynı zamanda kısmen İslamileştirilmiştir (2010: 58-75). Örneğin “Anadolu insanının” da uçakla
seyahat edebilmesi ya da büyük alışveriş merkezlerinde “herkes”in
gezebilmesi “elit”lik konumlarının tehlikede olduğu algısını yaratmıştır (Bora, 2007).
10 Keith ve Pile, mekanın siyasallığını vurgulamaktadırlar. Çünkü mekan eşitsiz güç
ilişkilerinin bir aracı ve ifadesidir. Toplumsal çelişkiler mekanda sıradanlaştırılmakta, gizlenmekte ve gündelik yaşamın içinde eritilmektedir (1993). Mekan ve kimlik
çalışmalarında, güç/iktidarın önemsemediği ve toplumsal düzen adına marjinde
(kıyıda/kenarda) tutulmaya çalışılan toplumsal aktörlerin mekansal pratikleri ile
bu kimliklerle ilişkili olarak üretilen politikalar incelenmektedir (Sargın, 2004: 53).
Karaman’ın (2004) deyişiyle “marjinler merkezdeki bütünleşmiş ve hegemonik
mekânlara direniş ve karşı koyma pratikleriyle bir şekilde meydan okunan kenardaki karşı – hegemonik mekânlar” olarak ele alınmaktadırlar (58). Lefebvre, mekanın
yansız ve edilgen olmadığını savunmaktadır. Mekan üretilir ve yeniden üretilir, bu
açıdan bir mücadele alanını temsil etmektedir (1991: 11).
66 • iletiim : arat›rmalar›
Yine Bora’nın (2007) çok yerinde verdiği bir örnek 2007 Genel
Seçimlerinin yaz ayında yapılıyor olmasına Kemalist elitlerin verdiği
tepkiyle ilgilidir: “Cumhuriyete sahip çıkması beklenenlerin (…) tatil
yapma hakkına sahip imtiyazlı zümreler olduğu, Cumhuriyeti tehdit
ettiği düşünülen rey potansiyelinin ise zaten tatile gitmeyen/gidemeyenlere dayandığı”nı ima etmektedir (Bora, 2007: 42–44). Böylece
Kemalist elitler, İslami kimliğe sahip AKP’nin iktidarını hem ekonomik alandaki çıkarlarına hem de toplumsal alandaki ayrıcalıklarına
karşı bir tehdit olarak algılamışlardır.
1990’ların başları Türkiye’de siyasal alandaki yarılmaların arttığı
yıllar olmuştur. Bu çerçevede laiklerle İslamcılar arasındaki kutuplaşma da hızlanmıştır. Bu kutuplaşma içinde, bazı entelektüeller (bunlar
arasında birçok eski liberal ve hatta sosyalist de yer almıştır) İslamcılığın kendi yaşam biçimlerini tehdit ettiği noktasında klasik Kemalizm’e
dönmeyi önermişlerdir. Diğer taraftan siyasal partilerde de bir bölünme baş göstermiştir. MHP’nin dindar kanadı sayılan bir grup ayrılarak
Büyük Birlik Partisi’ni kurmuş, Deniz Baykal’ın CHP’yi tekrar kurması SHP’de bir bölünme yaratmıştır (Zürcher, 2009: 418–422).
Bu değişimlerle birlikte modernlik değerleriyle İslamcılık arasında bir etkileşim meydana gelmiş ve İslamcılık modernlik değerlerini
kendi söylemine eklemlemeyi başarmıştır. Özellikle 28 Şubat sonrası
süreçte İslamcılık eski söylemini terk ederek Batılı kavramları hegemonya mücadelesine eklemlemiştir. 1990’lı yıllarla birlikte Refah
Partisi’nin içinde meydana gelen “gelenekçiler” ve “yenilikçiler”
bölünmesi bu değişimi etkileyen bir olaydır. Böylece İslamcılık,
1990’ların sonlarına kadar sert bir muhalefet gösterdiği modernleşme,
AB, ABD karşısındaki tutumunu değiştirmek durumunda kalmıştır.
Refah Partisi iktidarı döneminde Batı aleyhindeki düşmanca tavır
Türkiye’nin yüzünü Arap ülkelerine dönmesi11 ve böylece Hıristiyan
Avrupa’ya karşı Müslüman Doğu’yu güçlendirme çabası12 söz konusu
11 Erbakan başbakan olarak ilk ziyaretini İran’a yaparken bir sonraki tur için ilk durak
olarak Mısır ve Libya’yı tercih etmiştir. Herhangi bir Batı ülkesini ziyaret edemeden
de iktidardan düşmüştür (Çakır, 2004: 570 – 571).
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 67
olmuştur. 28 Şubat sonrasında kendi içinde bir özeleştiri geliştiren
İslamcı harekette bir bölünme yaşanmıştır. Bu bölünmeyle bazıları
“dillerini ılımlılaştırıp ulusal ve uluslar arası sistemlere entegre olma”
çabası içine girerken, bu çaba içinde “liberal” bir İslamcı söylem
benimseme yoluna gitmişlerdir. Yine bu yılların başlarında Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ortaya çıkan “yenilikçi akım”, İslamcılık
kimliği korunarak bir kitle patisi haline gelinebilmesi için bir hareket
başlatmıştır. Bu gelişmeler sonucunda 20 Temmuz 2001’de gelenekçilerin, Recai Kutan’ın genel başkanlığında Saadet Partisi’ni kurması ile
14 Ağustos 2001’de Erdoğan’ın başkanlığında yenilikçilerin Adalet ve
Kalkınma Partisi’ni kurmasıyla İslamcılık kendi içinde bölünmüştür
(Çakır, 2004: 573 – 574). 28 Şubat sonrası Refah Partisi deneyimini iyi
değerlendiren AKP Avrupa’ya karşı tutumunu tersi bir yönde değiştirmiştir. Türkiye’nin önünde önemli bir hedef olan AB’ye giriş süreci bu
tutumun olumlu olmasını oldukça etkilemiştir. Bu süreçteki demokratikleşme paketleri bir yandan kimlik farklılıklarına çeşitli imkânlar13
vermesi açısından diğer yandan da Türkiye’de ordunun siyasal alandaki etkisini kısıtlaması İslamcılığa Kemalizm’i yıpratma olanağı tanımaktadır.14 Böylece gerek İslamcılığın AB üyelik sürecini desteklemesi
12 RP Başkanı Erbakan’ın, Batı karşısında bir güç oluşturmak için Batı’daki kurumların
benzerlerini Müslüman dünyasında gerçekleştirmeye yönelik düşüncelere sahipti.
Müslüman Ülkeleri Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM), Müslüman Ülkelere Savunma
İşbirliği Teşkilatı (NATO), Müslüman Ülkeler Ortak Pazar Teşkilatı ve Birliği (AB),
Müslüman Ülkeler Ortak Para Birimi (Euro) ve Müslüman Ülkeler Kültür İşbirliği
Teşkilatı (UNESCO) bu kurumlar arasındadır (Çakır, 2004: 566).
13 Burada altı çizilmesi gereken nokta, devletin etkisinin giderek azaltılmasının, yurttaşlar açısından siyasal katılım yollarının açılması ve sivil toplumun geliştirilmesi
anlamını taşımamasıdır. Kemalist blok karşısında İslami değerlere sahip kesimin
güç kazanması amaçlanmaktadır.
14 Hollandalı Hıristiyan Demokrat grup üyesi parlamenter Arie Oostlander tarafından
hazırlanan yıllık Türkiye Raporu’nda Kemalizm’in AB sürecinde ilerlemeye engel
teşkil ettiği şu ifadelerle yer almıştır: ‘’Türk devletinin temel felsefesi olan Kemalizm,
Türk devletinin bütünlüğüne yönelik ölçüsüz bir endişe kaynağı oluyor. Kemalizm,
Türk kültürünün ve milliyetçiliğinin homojenliği üzerinde duruyor. Devletçilik, ordunun güçlü rolü, dine karşı çok katı bir tavır gibi yaklaşımlara öncelik veren Kemalizm felsefesi, Türkiye’nin AB’ye katılımına köstek oluşturuyor.’’ (http://www.
tekadamdevrimi.com/tekadamdevrimi/tad_makale/tad_makale_diger_01.htm)
68 • iletiim : arat›rmalar›
gerek AB’nin Türkiye’nin resmi ideolojisi olarak Kemalizm’i fazla sert
bularak yumuşatma çabası Kemalist elitleri AB karşıtı bir tutum takınmaya iterken İslamcılar ise Batı’ya uyum sağlama yoluna gitmişlerdir.15 Özyürek’in de belirttiği gibi pek çok Kemalist yurttaş Avrupa’nın
yeni modernlik tanımını benimsememektedir. Bu kesimler AB ve
ABD’nin, Türkiye’deki Kürt sorunu ve insan hakları ihlalleri konusundaki yaklaşımına yöneltilen eleştirileri Türkiye’nin kendi iç işleri
meselelerine doğrudan müdahale olarak algılamaktadırlar (2008: 21).
Böylece AKP deneyimi, Milli Görüş’ün kendi içinde bölünerek
içinden çıkan bir grubun, iktidarda ılımlılaşmasıyla kendini ideolojik
olarak dönüştürmesi sürecini içermektedir. İkinci aşamada ise, liberallerle oluşturulan hegemonik blok aracılığıyla Kemalizm’in ve devletçi
anlayışın dönüştürülerek küreselleşme sürecine uymayan yönlerinin
tasfiye edilmesi gereği konuşulmaya başlanmıştır (Uzgel, 2009: 12).
12 Eylül rejiminin Türk- İslam sentezi modelini desteklemesi ve
neoliberal politikalara yol açılması ile birlikte Kemalist çevrelerin ise
devlete karşı duydukları güven azalmıştır. Bunun sonucunda neoKemalist olarak adlandırılabilecek bir akımın doğduğu söylenebilir.
Neo Kemalizmin çelişkisi, hem devleti içinde bulunduğu zorluklardan
kurtarmak için orduyu göreve çağırma, hem de sivil toplumun cumhuriyet adına harekete geçmesini istemesinde yatmaktadır (Erdoğan,
2006: 588). Sivil toplumun harekete çağırılarak, devleti içinde bulunduğu zorluktan kurtarmada bir rol verilmesi resmi ideolojinin artık
sivil topluma da yayılmasına yol açmıştır. “Böylece iktidar, zorlamacı
ve ezici olduğu dönemden daha yerleşik bir hale bürünmüştür”
(Yaşın, 1998: 61). Diğer taraftan da kuruluş günlerine nostaljik bir bağ15 Tuğal, radikal İslamcılığın bu şekilde düzen yanlısı hareketlere dönüşümünün her
ne kadar “sağlıklı bir evrim, bir öğrenme süreci, uyum sağlama, aklileşme, işbirliği,
sekülerleşme ve demokratikleşme” olarak görülebilmesinin rağmen bu süreci “hegemonyanın kuruluşu ve radikalizmin massedilişi olarak değerlendirmekte ve İslamcılığın geçirdiği bu dönüşümü Gramsci’den alıkoyduğu pasif devrim kavramıyla açıklamaya girişmektedir.. Ayrıca AKP’nin eylemlerinde ve sembollerinde İslami
öğelerle modern öğelerin birarada olması, gerçek İslamcılığı gizleyen bir takiyye girişiminden ziyade alternatif bir modernliğin oluşturulma çabasının işaretidir (2010:
11-30).
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 69
lılığı ifade eden, sıradan yurttaşların resmi ideolojinin sembollerini
işyerleri ve evler gibi özel alanlara taşımasıyla Kemalizm kamusal
alanı terk etmeden özel alana taşınmıştır.16 Bu anlamda Kemalist elitler ile bunların sivil destekçileri, İslamcılığa karşıt olarak kendi ideoloji ve konumlarını korumak amacıyla devlet otoritesi dışındaki sembollerden bolca yararlanmışlardır. Böylece bu yeni sembolik düzen ve
özelleştirmeler Kemalizm’e yeni bir meşruiyet kazandırmıştır (Özyürek, 2008: 9-12). İnsanların vücutlarına yaptırdıkları Kemal Atatürk
dövmelerinden, arabalara yapıştırılan Kemalizm etiketlerine kadar
gündelik hayata giren pek çok sembol, Kemalist ideolojinin popülerleşmesinin göstergesi olarak kabul edilebilir. Bunu “Nostaljik Kemalizm” olarak tanımlayan Özyürek, 1930’lar Türkiyesine yoğun bir
ilgiyi ifade eden bu görünümün aslında klasik anlamda Kemalist
ilkelerin hegemonyasının sonu olarak okunabileceğine işaret etmektedir. Buna göre Kemalizm artık mutlak ve hegemonik olmaktan çok
yurttaşların korunmasına ihtiyaç duyan güçsüz bir ideolojidir. bu
noktada Kemalist yurttaşlar ideolojilerini, ritüellerini ve sembollerini
kurumlarının ve evlerinin mahrem alanlarına hatta bedenlerine taşıyarak bir savunma biçimi geliştirmişlerdir (2008: 30).
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana İslamcılık zaman
içinde derin dönüşümler geçirmiştir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında
bu süreci sadece Kemalizm’le karşıtlık ilişkisi içinden anlamak zordur.
Aynı şekilde İslamcılığın bu dönüşüm sürecini onların liberalleşme ve
demokratikleşmelerine bağlamak da yetersiz kalacaktır. Çünkü İslamcıların gerek Kürt sorunuyla ilgili politikalarına ve gerekse demokratikleşme çabalarına bakıldığında toplumun toptan özgürleşmesinde
ziyade, İslami kesimlere özgür bir hareket alanı sağlama çabası dikkat
çekmektedir. Diğer taraftan 1980’ler sonrasında küreselleşmenin de
etkisiyle, İslamcılığın söylemsel mücadele stratejileri, insan hakları ve
16 “Laik rejim, kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk’ün karizmasının rutinleşmesine
dayalı bürokratik bir mekanizma inşa etmişti. Devlet daireleri, okullar ve tüm kamusal alanlar Atatürk heykelleri, büstleri ve portreleriyle donatılmıştı. İlk on yıllarda
rejimin taşıyıcıları olan öğretmenler, üniversite ve edebiyat çevreleri, avukatlar, küçük memurlar her zaman Atatürk’ün politikalarının ve imgelerinin şemsiyesi altındaki yerel otorite figürleri olmuşlardı” (Tuğal, 2010: 55).
70 • iletiim : arat›rmalar›
demokratikleşme söylemlerinden beslenirken; farklı kimliklerin
demokratik talepleri ile neo-liberal politikalara uyum süreciyle birlikte
derin bir krize giren Kemalizm ise mücadele stratejilerini değiştirmeye
yönelmiş sivil toplum söylemiyle birlikte sivilleşme çabaları önem
kazanmıştır. Tuğal’ın da belirttiği üzere Türkiye’deki siyasi tartışmalar
ise, İslamcıların yaşadığı çok boyutlu dönüşümü liberalleşme ve
demokratikleşmeyle açıklayan diğer yandan ise İslamcılığın takıyye
yaparak gizli bir ajandası olduğunu vurgulayan çıkışsız bir karşıtlığa
hapsolmuş durumdadır (2010: 9).
Haber Söylemi ve Anlamın İnşası
Kültürel çalışmalar yaklaşımı içinde konumlanan eleştirel haber
analizlerinde haber ne liberal çoğulcu yaklaşımdaki gibi “gerçeği
olduğu gibi yansıtan” bir olgu ne de “egemen elitlerin çıkarları doğrultusunda çarpıtılmış” bilgidir. Tüm bunların ötesinde haber, kendine özgü yapılanması olan karmaşık bir süreç sonunda oluşmaktadır.
Hall vd.’ne göre de medya basitçe, haber değeri taşıyan olayların
aktarıcısı değildir aslında. Haberler sistematik bir sınıflamaya ve toplumsal olarak inşa edilen kategorilere göre konu ve olayların seçilmesiyle başlayan karmaşık bir sürecin ürünüdür (1978: 53).
Tuchman (1978) ve Hallin’in (2005) söylediklerine baktığımızda
haberin sadece olay ve olgularla ilgili bilgiler içermediğini ve fakat
dünyada yaşananlar ile bu dünyadaki biz ve diğerleriyle ilgili tanımları da içerdiğini çıkarsayabiliriz. Dolayısıyla haber toplumsal bilginin
üretildiği bir alandır. Burada medyayla ilgili olarak haber metinlerinin
içeriğini belirleme bir başka ifadeyle bilgiyi denetleme gücü bir iktidar
uygulama biçimi olarak görülebilir. Buna göre haber söylemlerini kimlerin oluşturduğu, kimlerin bu söylemlere ulaşabildiği ya da ulaşamadığı önemli hale gelmektedir. Genel olarak söylendikte, çeşitli söylem
biçimlerine ve ifadelerine erişimde farklılık oluşturularak dolaylı olarak bir iktidar uygulanabilir. Haber söylemlerinde bilginin denetiminin haberin yapılanışı, yani başlık seçimleri, neyin nasıl söyleneceğinin belirlenmesi, kaynak seçimi vb. yoluyla sağlandığını görmekteyiz.
(Van Dijk, 2005:320).
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 71
Genel olarak bakıldığında olayın zamansal olarak beklenmedik
olması ile gazetecilerin olay çıktığı anda olay yerine ulaşabilme
imkânsızlığı gazetecilik pratikleri üzerinde baskı yaratan unsurlar
olarak görülmektedir. Bu baskı muhabirlerin, olay çıktığı anda ulaşabilmeleri için, belli yerlerde -meclis, adliye vb.- yer tutma gereğini
oluşturmuştur. Tuchman’a göre muhabirlerin ağ biçimindeki dağılımı,
haberin yapısının anahtar öğesi olması açısından teorik önemdedir.
Merkezileştirilmiş kurumsal mevkilerde haber ağının uzamı sabitlemesi, haber olan günlük “gerçekliğin” sınırlarını da belirlemektedir.
Bir diğer önemli sonucu ise, muhabirlerin buralarda yer tutması, bu
kurumların olayla ilgili tanımlarının habere girmesiyle sonuçlanarak
kurumun kamudaki meşruiyetini de güçlendirmektedir (1978: 20–22).
Molotch ve Lester olayların üç önemli aktör tarafından oluşturulduğunu söylemektedir. Birincisi, bir olayı belirleyen haber teşvikçileri
(news promoters); ikincisi haber teşvikçilerinin sağladığı malzemeyi
kamusal olay haline getirip yayımlayan haber aktarıcıları (news
assemblers) ve sonuncusu da haber tüketicileri olarak okuyucu/izleyicidir (news consumer) (1981: 122).
Kültürel çalışmalar yaklaşımının önde gelen isimlerinden Stuart
Hall da haber söyleminin gazeteciliğin günlük pratikleri içinde oluştuğunu ve haber üretim sürecindeki zamansal ve mekansal kısıtlılığın
birçok önemli konu ve olayda birincil kaynakların görüşlerinin habere
girmesine neden olduğunu belirterek Tuchman ve Molotch ve Lester’ın
bulgularını desteklemiştir. Hall vd.nin, haber kaynaklarını “birincil
tanımlayıcılar” olarak görürken gazetecileri de aktaran olmaktan ziyade profesyonel normlar içinde olay ve olguları yeniden tanımlayan
“ikincil tanımlayıcılar” olarak ele almaları açısından, daha aktif bir
konuma yerleştirdikleri görülmektedir (Hall vd., 1978: 56). Benzer
şekilde Hackett da (1998) haber medyasının toplumsal süreçleri incelemek ve bu süreçleri meşrulaştırmak biçiminde, gerçekliğin kurulmasında aktif bir rolü olduğunu vurgulamıştır. Hall’a göre (2005) şeylerin
nasıl tanımlandığı rızanın üretiminde önemlidir. Ancak bu, medyanın
şeyleri olduğu gibi aktardığı görüşüyle anlaşılamaz. Bunun için şeffaf
dil anlayışının sorgulanması gerekir. Çünkü:
72 • iletiim : arat›rmalar›
…gerçeklik basitçe verili bir olgular dizisi olarak görülemez; gerçek, gerçekliğin belirli bir tarzda kurulmasıdır, medya gerçekliği yalnızca yeniden üretmez aynı zamanda tanımlar. Gerçeklik tanımları, tüm bir (geniş anlamda)
dilsel pratikler yoluyla desteklenip üretiliyordu ve bu dilsel pratikler aracılığıyla gerçek’in seçilmiş tanımları temsil ediliyordu. Ama temsil etme, yansıtmadan çok farklı bir nosyon. Temsil etme, aktif bir seçme ve sunma, yapılandırma ve biçimlendirme işini ima eder: Yalnızca zaten varolan aktarma değil,
ama daha aktif bir, şeylere anlam verme işini ima eder (Hall, 2005: 84).
Buna göre dilin, anlamların aktarıcısı olmadığı bunun yerine dilin
kullanımı içinde anlamların oluşturulduğuna vurgulanmaktadır.
Hall vd.’ne (1978) göre bir olayı adlandırmak oldukça önemlidir.
Çünkü bir adlandırma o olayı değerlendirmekle kalmaz belli bir bağlama da oturtur. Ve bundan sonraki tüm aynı adlandırmaların kullanıldığı olaylarda, bu bağlam tüm anlam ve yan anlamlarıyla hatırlanır17. Yazarların diliyle ifadelendirirsek: “Medya ne basitçe haberi
yapar ne de komplocu bir üslupla söylenirse egemen sınıfın ideolojisini aktarır. Medya açıkça birincil tanımlayıcı değildir, ancak medya ve
güç/iktidar arasındaki yapılanmış ilişki içinde, medyaya erişimde
öncelikli konuma sahip akredite kaynakların durum tanımlarını yeniden üreterek oldukça önemli ikincil bir rol oynar.” Böylece medya
ikincil tanımlayıcı konumundadır (Hall vd., 1978: 59).
17 Hall vd.nin çalışmasında “mugging” (soygun) kavramının İngiliz medyasında kullanılmasının sadece basit bir soygun anlamından ziyade daha geniş yan anlamlar
içeren kullanımı olduğunu belirtilmektedir. Buna göre kavram 1940’larda soygun,
bir kişiyi gasp etme gibi anlamlara sahipken kavramın daha geniş bir bağlama gönderme yapar hale gelmesi ABD’de gerçekleşen bir dönüşümle olmuştur. 1960’larla
birlikte Amerika’da “mugging” basitçe bir adli suçu anlatan bir kavram olarak görülmekten çıkarak genel olarak sosyal ve siyasal hayatı kuşatmış gerilim ve problemler için merkezi bir simge haline gelmiştir. Dolayısıyla “mugging” kavramı Amerika
toplumunun krizini yansıtan sosyal temaların tüm bir kompleksini ifade eder hale
gelmiştir. Bu temalar arasında ırkçılık, uyuşturucu, gittikçe keskinleşen siyasal gerilimler ve protesto hareketleri vb. saymak mümkün. İşte İngiltere’nin Amerika’dan
ithal ettiği “mugging” kavramı sadece adli bir suçun tanımı olarak değil, tüm bağlamı ve içerdiği yan anlamlarıyla birlikte gelmiştir. Böylece Amerika’dan nakledilen
kavramla birlikte İngiltere, sadece soygun korkusunu değil; siyahlar, uyuşturucu,
militan hareketlerin yükselişi karşısında Amerika’nın yaşadığı korku ve paniği de
ithal etmiştir (Hall vd., 1978: 19 – 28).
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 73
Özetle eleştirel haber analizlerinde haber, belli bir kişi veya grubun görüşlerini yansıtan bir araç olarak değil, çeşitli çıkarların yeniden
üretildiği ve kurulduğu yapılanmış bir söylem olarak ele alınmaktadır.
Haber, medya kurumlarının ekonomi politiği ile gazeteciliğin günlük
pratikleri içinde oluşmaktadır. Bir yandan günlük rutin içinde zaman
ve mekan kısıtlılığı bir yandan da nesnellik, tarafsızlık, dengelilik gibi
gazetecilik profesyonel etik kodları kaynak bağımlılığını yaratır. Böylece bahsedilen çalışmalarda da belirtildiği gibi toplumda belli bir
güce sahip kişi ve kurumların söylemleri haber içinde yeniden kurulur. Dolayısıyla bu gelenek içinde ulusal ve elit haber kurumları ve
gazeteciliğin, egemen ideolojileri inşa etmede ve anlamlandırmadaki
rolü üzerinde durmuşlardır (Jorgensen ve Hanitzsch, 2010).18 Dolayısıyla toplumsal iktidarın kurulduğu ve sürdürüldüğü yer olan haber
söyleminin anlaşılabilmesi için haberin dilini analiz etmek önemlidir.
Bu açıdan Van Dijk’ın önerdiği haberin makro ve mikro yapılarının
çözümlemesini içeren söylem çözümlemesi modeli haberin yapılaşmasını ortaya çıkarmak açısından bütünlüklü bir yaklaşım olarak
görünmektedir.
18 Ancak günümüzde, küresel güç ilişkilerinin karmaşıklığı ve çıkarlarının aldığı biçim
1970’ler ve 80’lerde hakim olan gazetecilik çalışmalarına önemli bir meydan okuma
olarak ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte gazetecilik çalışmalarının özelde de haber
çalışmalarının dar alandan çıkarak daha geniş bir alana bakması gerekliliği sıkça
vurgulanmaya başlamıştır. Bu bakımdan haber pratiklerinin uluslar arası karşılaştırmalı çalışılması oldukça önemlidir (Bird, 2010: 11). Bunun bir anlamı da araştırmacıların, Anaakım gazeteciliğin ilgilendiği, örneğin elit uluslar, ileri gelen haber
kuruluşları ve öne çıkan gazeteler dışında bunların ötesine bakmaktır. Bu bağlamda
yerel haber kuruluşlarının haber pratikleri, alternatif medya haber yapma biçimleri
incelenebilir. Çünkü elit haber kuruluşlarının haber pratiklerine bakarak genelleme
yapmak ve “paylaşılan bir kültür” oluşturmak yerel ve alternatif haber pratikleri
arasında ayrım yapmayı zorlaştırmaktadır (Jorgensen ve Hanitzsch, 2010). Bu gelişmelerle birlikte önceden haber yapılarının benzerliği üzerinde dururlurken yeni
gelişmelerle haber yapılarının farklılığı araştırılmaya başlanmıştır. Haberin kültür
içinde oluştuğu ve kültürel bir olgu olduğu vurgulanmaya başlamış bununla birlikte de prfesyonel ideolojiyle birlikte “haber odalarının kültürü”nü anlamak önemli
hale gelmiştir. Bu anlamda haber çalışmalarında sosyolojik açıklamalardan kültürel
perspektiflere geçiş olduğu görülmektedir (Berkowitz, 2011).
74 • iletiim : arat›rmalar›
Van Dijk, yazılı basın haberlerinin çözümlenmesi için bir model
oluşturduğu News as Discourse (1988) adlı çalışmasında, haberleri,
kamu söyleminin bir formu olarak ele alır. Haberleri bir söylem biçimi
olarak tanımlayan van Dijk, haber söyleminin çözümlenmesinin de
disiplinlerarası bir çalışma olduğuna vurgu yapar.
Yapılacak analizde, Van Dijk’ın söylem çözümlemesi modelinde
yaptığı ayrımda haberlerin makro ve mikro yapıları incelenecektir.
Makro yapılar analiz edilirken üst başlık, başlık, alt başlık, spot ve
haber girişleri incelenerek olaya ve aktörlere dair hangi temaların
haberlerde yer aldığı ve hangi temaların öne çıktığı bir başka ifadeyle
haberlerin hangi temalar etrafında kapandığına bakılacaktır. Haberin
mikro yapısı olan sözcük seçimleri ile anlam inşaları ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
Sözcük seçimleri mikro yapının çözümlenmesinde en önemli
bölümlerden biridir. Çünkü van Dijk’a göre, bu tür seçimlerin sosyal
ve ideolojik imaları çok açık olabilir, ayrıca muhabirin haber aktörleri
ve haber olayları hakkındaki görüşlerinin işareti de olabilir (2007: 171).
Aynı kişinin terörist veya özgürlük savaşçısı olarak tanımlanması (van
Dijk, 1988: 81) ya da bir protesto gösterisinin “demokratik hak arayışı”
ya da “marjinal” olarak nitelendirilmesi örnek olarak verilebilir. Diğer
taraftan Cumhuriyet mitinglerinin oturtulduğu bağlamın hangi kaynakların kullanılmasıyla kurulduğunu da analiz etmek çalışmanın
amacı açısından önem taşımaktadır. Buna göre tematik hiyerarşide
öne çıkan temaların kimlerin çerçeveleriyle kurulduğuna bakılmıştır.
Cumhuriyet mitinglerinin medyada nasıl sunulduğuna bakılacağı
bu araştırmada Türkiye’de medyanın yeni yapısı içinde incelenecek
gazeteler, ait oldukları sermaye grupları ile bağlı oldukları ideolojik
yapı göz önüne alınarak seçilmiştir. Buna göre Doğan Grubu’na ait
Hürriyet ile Çukurova Grubu’na ait Akşam gazeteleri sağ popüler
değerleri temsil etmesi; Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık
A.Ş’yi temsilen Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç’in imtiyaz sahibi
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 75
olduğu Cumhuriyet gazetesi19 fikir gazeteciliğini ve Kemalist değerleri
temsilen20; Feza Gazetecilik adına Ali Akbulut’un sahibi olduğu Fethullah Gülen cemaatine yakın Zaman ve Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Albayrak Grubu’na ait Yeni Şafak ile mitingler gerçekleştirilirken Ali Özmen Safa’nın sahibi olduğu Star gazeteleri İslami
muhafazakâr değerleri temsilen seçilmiştir.
Haberlerde Kullanılan Kaynaklar
Haber üzerine yapılan birçok çalışmada, iktidar uygulayıcılarının
haber kaynağı olarak kullanıldığı ortaya konulmuştur (Halloran, Elliot
ve Murdock, 1970; GUMG, 1976; Hall vd., 1978; Molotch ve Lester,
1981). Dolayısıyla toplum içinde belli bir statüye sahip ve belli bir
gücü elinde tutan kişi, grup ve/veya kurumların olaylarla ilgili
düşünceleri, yorumları ve durum tanımları haberlerde temsil olanağı
bulmaktadır. Hangi haber kaynağının kullanılacağına ise gazetenin
yayın politikasına ve bağlı olduğu ideolojik yapıya göre karar verilmektedir. Haber kaynağının sözleri haber metni içinde verilebileceği
gibi haberin başlığında da kullanılabilir. İncelenen tüm gazetelerde,
görüşlerine yer verilen kişilerin sözleri çoğunlukla haberlerin başlığına çıkarılarak açıklamaların geri kalanına haber metninde yer verilmiştir.
Haberlerde görüşlerine yer verilen haber kaynaklarının ifadeleri
iki biçimde başlıkta kullanılmıştır. İlk biçimde, kullanılan ifadelerin bir
19 Cumhuriyet Gazetesi’nde ortakların paylarının ne kadar olduğu açıklanmasa da
bir kısmının Ciner’e bir kısmın ise Karamehmet’e ait olduğu söylenmektedir (Topuz, 2003). Bir diğer söylenti de Aydın Doğan’ın da payı olduğudur (Aykol, 2008).
Hürriyet Gazetesi’nde işten çıkarılan Emin Çölaşan da sonradan çıkardığı kitabında
Aydın Doğan’ın Cumhuriyet Gazetesi’ne maddi katkıda bulunduğu için orada çalıştırılmak istenmediğini belirtmiştir (2009: 138).
20Cumhuriyet Gazetesi 1924 Mayıs ayında Mustafa Kemal’in isteği doğrultusunda
yakın arkadaşı Yunus Nadi tarafından kurulmuştur. İstanbul merkezli bu gazete
“cumhuriyet rejiminin en yetkili sözcüsü” olmuş ve bu rejimi halka sevdirmek ve
cumhuriyet reformlarını benimsetme rolü üstlenmiştir (Topuz, 2003: 162). Bugüne
kadar da yayın politikasında Kemalist değerlerin savunuculuğunu, çeşitli kesintilere rağmen, sürdürmüştür
76 • iletiim : arat›rmalar›
kişiye ait olduğu anlaşılırken ikinci kullanım türünde alıntının kimden
yapıldığı belli olmamaktadır. “Millet tehlikeyi gördü” (Cumhuriyet, 16
Nisan 2007), “Paker: Kürsüdekiler halkın temsilcisi değil (Zaman, 9 Mayıs
2007) başlıklarına bakıldığında gerek yapılan alıntının tırnak içine
alınması ve gerekse başlıkta alıntı yapılan kişinin adının belirtilmesiyle başlığın bir kişinin görüşü olduğu belli olmaktadır. Ancak, Meydandaki kalabalığa değil, kürsünün arkasındaki organize güçlere dikkat! (Zaman,
18 Mayıs 2007), Aydınlık rejimin bir reçetesi (Cumhuriyet, 15 Nisan 2007)
örneklerinde başlığın alıntı olduğu hiçbir şekilde anlaşılmamaktadır.
Böylelikle ideolojik bir tercihle başlıkta belirtilen görüşler gazeteler
tarafından sanki kendi yorumlarıymışçasına içselleştirilmiştir.
İncelenen gazetelerde habere konu olan olayın tanımlanmasında
siyasetçiler, sivil toplum kuruluşu yetkilileri, miting organizatörleri ve
mitinglerde konuşma yapanlar, bazı gazeteci ve yazarlar, güvenlik
güçleri ile yabancı resmi yetkililer haber kaynağı olarak kullanılmıştır.
Mitinglere katılan vatandaşların görüşleri ise hiçbir gazetede yer
almamıştır. Sadece mitinglerde atılan sloganlar ve taşınan pankartlara
atıf yapılmıştır. Ancak bu aktarımların olayla ilgili genel çerçeveyi
belirleyen genel temaya vurgu yapmaları göz önünde bulundurulması gereken bir ayrıntıdır. Cumhuriyet mitinglerinin incelendiği gazetelerde akredite kaynaklara olayları çerçeveleyecek biçimde yer verilmiştir. Dolayısıyla Hall ve diğerlerinin de belirttiği gibi birincil tanımlayıcılar bu gazetelerde de ele alınan konuyu tanımlayarak sorunun
çerçevesini oluşturmuşlardır ve devamında olayla ilgili tartışmalar bu
sorun etrafında ele alınmıştır (Hall vd., 1978 : 59).
Haber kaynaklarının kullanımında bir diğer önemli nokta da
haber kaynaklarının hangi açıklamalarının vurgulandığıdır. Çünkü
analiz edilen gazetelerde, farklı gazetelerin aynı kaynağın yaptığı,
aynı açıklamanın farklı kısımlarını başlığa taşımasıyla farklı anlamlar
oluşmuştur. “Siz istediniz biz birleştik sıra sizde yürek solda” (Hürriyet, 21
Mayıs 2007), “Biz birleştik sıra millette” (Cumhuriyet, 21 Mayıs 2007),
“Baykal: Birleştik Sezer: Birleşmedik” (Yeni Şafak, 21 Mayıs 2007), “İki lider
miting yolunda farklı konuştu. Baykal ‘Birleştik, görev millette’, Sezer ise
‘Birleşme değil, DSP seçime katılmama tavrını ortaya koydu’ dedi.” (Star, 21
Mayıs 2007) haber örneklerinde bakıldığında Yeni Şafak ve Star gazete-
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 77
leri ile Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinde benzer vurguları başlığa
taşınmıştır. Buna göre Yeni Şafak ve Star gazetelerinde CHP ve DSP
liderlerinin farklı açıklamaları ön plandayken Hürriyet ve Cumhuriyet
gazetelerinde vurgu iki partinin birleşmesi üzerindedir. Yeni Şafak ve
Star gazeteleri DSP lideri Zeki Sezer’in de görüşlerini başlığa taşırken
diğer söz konusu gazeteler sadece CHP lideri Deniz Baykal’ın sözlerini başlık ve spot girişe taşımıştır. Ancak bu ifadelerin sadece CHP
liderine ait olduğu haberin devamı okunduğunda anlaşılmakta sadece
başlık ele alındığında ise iki liderin ortak açıklaması gibi algılanmaktadır.
Zaman, Yeni Şafak ve Akşam gazetelerinde çeşitli köşe yazarlarının,
sivil toplum kuruluşu yetkililerinin ve toplumda bilirkişi olarak görülebilecek uzman kişilerin mitinglerle ilgili görüşlerine de sıklıkla yer
verilmiştir. Gazetelerde farklı kişilerin görüşlerine yer verilmesi çeşitlilik olarak algılanabilir. Ancak burada önemli olan olayla ilgili durum
tanımı yapanların sayıca fazlalığından ziyade iktidarla olan ilişkileri21
ve ne söyledikleridir. Buna göre haberlerde farklı kaynaklar kullanılsa
da benzer yaklaşımlar öne çıkmıştır.
“Kerinçsiz: Türkan Saylan ordu kışkırtıcılığı yaptı” (Zaman, 30 Nisan 2007)
“Paker: Kürsüdekiler halkın temsilcisi değil”(Zaman, 9 Mayıs 2007)
“Perihan Mağden bu yaklaşımı ‘demokratik değerlerin ayaklar altına alınması’ diye nitelerken, Umur Talu ‘Bu mitingleri düzenleyenler halktan hazzetmiyorlar’ ifadesini kullandı.” (Yeni Şafak, 16 Mayıs 2007)
“Profesör Eser Karakaş: ‘Mitinglerin temel özelliği çağdaşlık iddiasıydı.
Ancak çağdaşlık iddiasıyla meydana toplananların AB karşıtı attığı sloganlar
çok tutarlı bir pozisyon değildi. Bu talepler muasır medeniyet ölçülerine
uymuyor.’” (Yeni Şafak, 16 Mayıs 2007)
21 Bu konuda dikkat çeken bir nokta Zaman gazetesinde kaynak olarak kullanılan Cem
Paker’in Yönetim Kurulu Başkanı olarak temsil ettiği TESEV’in (Türkiye Ekonomik
ve Sosyal Etütler Vakfı) iktidardaki AKP ile ilişkisidir. Türkiye’de büyük tartışma
yaratan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) süreci devam ederken, Genişletilmiş Orta
Doğu ve Kuzey Afrika Girişimi çerçevesinde bölgedeki sivil toplum örgütlerinin gelişimi için Türkiye’de çeşitli toplantılar yapılmıştır. TESEV de bu süreçte sivil toplum
kuruluşu olarak Türkiye’yi resmen temsil etmesi için seçilmiştir (Uzgel, 2009: 37).
78 • iletiim : arat›rmalar›
Örneklerde görüldüğü üzere Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde
mitinglerin herkese hitap etmediği ve dolayısıyla azınlığı temsil ettiği,
darbe tehdidi, mitinglerin elitist ve “gerici” karakteri vurgulanmıştır.
Böylece Cumhuriyet mitinglerini olumsuz yönde eleştiren çeşitli yazar
ve gazeteciler ile sivil toplum kuruluşu yetkilileri sunumu belirlemiştir. Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde yer alan Cumhuriyet
mitingleri haberleri ise siyasi partilerin, mitinglerin düzenlenmesinde
payı olan sivil toplum örgütleri ile miting konuşmacılarının mitingleri
destekleyen söylemleriyle kapanmıştır. Diğer taraftan Cumhuriyet
mitinglerinin karşı tarafı olan iktidar kanadından mitingleri olumlayan kişilerin görüşlerine de yer verilmiştir. Kaynak yorumlarına, gerek
haber başlığında gerekse metin içinde yer verilmesinde, alıntılanan
kaynağın yorumuna dair gazetenin görüşünün ne olduğunun anlaşılması bakımından “dedi, söyledi, iddia etti, savundu” gibi sözcüklerin
kullanılması oldukça önemlidir. Örneğin Zaman gazetesi, Cumhuriyet
mitinglerinin düzenleyicileri arasında yer alan Atatürkçü Düşünce
Derneği’nin Genel Başkan Yardımcısı Nur Serter’in ordunun 27
Nisan’da yaptığı açıklamayla, mitingleri desteklediğine dair görüşleri
“iddia etti” şeklinde verilmiştir. Böylece Zaman gazetesi, alıntılanan
kaynağın görüşlerine uzak bir tavır sergilemiştir22. Yine Cumhuriyet
gazetesinde AKP Grup Başkan Vekili ile Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısının sözlerinin alıntılandığı haberde sözcük seçimlerinin
farklılığı açıkça görülmektedir: “AKP Grup Başkan Vekili Eyüp Fatsa,
mitingin ‘milli iradeye karşı çıkış’ olduğunu ileri sürerken Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, ‘Demokratik bir süreç, ne istiyorlar
diye düşünülmeli’ dedi.” (Cumhuriyet, 17 Nisan 2007). AKP Grup Başkan
Vekili Eyüp Fatsa’nın mitingle ilgili olumsuz görüşleri “ileri sürerken”
sözcüğü kullanılarak verilirken, Abdüllatif Şener’in nispeten daha
olumlu görüşleri “dedi” sözcüğüyle alıntılanmıştır. Bu da gazetenin
hangi görüşleri benimseyip hangilerini dışladığını göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Özellikle Yeni Şafak gazetesinde yer verilen miting konuşmalarında ve sloganlardan Kemalistlerin küreselleşme karşıtlığı, AB ve ABD
22 “ADD Genel Başkan Yardımcısı Nur Seter de Türk ordusunun 27 Nisan’da yaptığı
açıklama ile kendilerinin sesine sahip çıktığını iddia etti.” (Zaman, 30 Nisan 2007)
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 79
aleyhine ifadeleri öne çıkmıştır. Kemalistlerin Batı’ya karşıtlığının altı
çizilerek, Türkiye’yi dünyadan soyutlayan fikirlere sahip olduğu vurgulanmıştır. Böylece de Kemalizm’in, Türkiye’nin AKP döneminde
elde edilen ekonomik ve diplomatik kazanımlarını tehlikeye düşürdüğünü ve küreselleşme sürecindeki gelişmelere uyum sağlayamadığı
noktasında “gerici” olduğu ima edilmiştir. Buna göre, söz konusu
gazetelerde, Kemalizm’in küreselleşen dünyadaki gelişmelere ayak
uyduramaması noktasında statükocu ve gerici olarak kodlanması ve
buna karşın İslami ideolojinin geleneksel değerlerini kaybetmeden
dünyadaki gelişmelerle eklemlenerek Türkiye’yi “muasır medeniyetler seviyesine” taşıması anlamında “ilerici” olarak anlamlandırılmasıdır.
Ayrıca belirtilmesi gereken bir konu da Batı ve küreselleşme karşıtı sloganların mitinglere katılan halkın kendiliğinden atmadığı, bu
tür gerici sloganların mitingleri düzenleyen Kemalist elitler tarafından
üretildiğinin ve mitinglerde halkın gerçeklerine uymayan konuşmalar
yapıldığının vurgulanmasıyla halk – Kemalist elitler karşıtlığı oluşturulmuştur. Buna göre mitinglerde konuşan Kemalist elitler halkın
görüşlerine önem vermemekte ve onlar adına belirledikleri çıkarlar
doğrultusunda konuşmaktadırlar.
Bir diğer önemli nokta, yabancı resmi yetkililerin özellikle laiklik
vurgusu taşıyan görüşleri de Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde
dolaşıma sokulmasıdır23. Böylece Yeni Şafak gazetesinde, mitinglerin,
haber kaynağıyla dolaşıma sokulan AB ve ABD aleyhindeki ifadelerin
Kemalizm’in “muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” amacıyla çelişki yarattığının öne çıkması ve mitingleri “gerici bir hareket” olarak
tanımlaması karşısında Batı’nın Cumhuriyet mitinglerinin taleplerini
desteklediğinin resmi kaynaklar yoluyla öne çıkarılması buna karşı bir
söylemsel strateji olarak görülebilir.
23 “Laikliğin mirasını savundular” (Hürriyet, 1 Mayıs 2007), “ABD’den laiklik desteği”
(Akşam, 29 Nisan 2007)
80 • iletiim : arat›rmalar›
Yazılı Basında Cumhuriyet Mitinglerinin Anlamı:
Demokratik Bir Halk Hareketi ya da “Sol”
Partilerin Gövde Gösterisi
Anlamın oluşturulmasında haberin önemli unsurlarından olan,
çeşitli temaların öne çıkarılması, mitinglerin ve aktörlerin tanımlanmasında kullanılan sözcükler ile mitingleri destekleyen veya eleştiren
gösterilere yer verilmesi yoluyla Cumhuriyet mitinglerinin anlamı
inşa edilmeye çalışılmıştır. İncelenen gazetelerde mitinglere yoğun
katılım olması ve Türkiye’nin her yerinden katılımın gerçekleşmesi
ortak temalar olarak öne çıkmakla birlikte; “Ankara’daki en görkemli
gösteriydi” (Hürriyet, 15 Nisan 2007),“Milyonlar Çağlayan’a sığmadı”
(Cumhuriyet, 30 Nisan 2007), “İzmir’deki Cumhuriyet Mitingi büyük bir
katılımla gerçekleşti.” (Zaman, 14 Mayıs 2007) örneklerinde de görüleceği
gibi, aynı vurguyla verilmemiştir. Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde mitinglere yoğun katılımın gerçekleşmesi daha coşkulu bir
vurgu taşımaktadır.
Yazılı basında görsel öğeler olarak kullanılan fotoğraflar24 ideolojik düzenlemelerin gerçekleştirilmesinde etkili olabilmektedir. Ayrıca
inandırıcılığı sağlamak ve haberde söylenenleri kanıtlamak açısından
da fotoğrafların biçimsel özellikleri önemlidir. Hall’a göre haber fotoğrafları kendilerini gerçek dünyanın bire bir kopyası olarak sunarak
ideolojik boyutu bastırırlar. Böylece söz konusu olayın gerçekliğine
şahitlik ederler. Buna göre haberlerde kullanılan tüm fotoğraflar, kendi
içlerinde olayın gerçekliğinin delili olduklarını içeren bir “meta –
mesaj” taşımaktadır (Hall, 2005: 260). Örneğin Hürriyet, Cumhuriyet
ve Akşam gazetelerinde, mitinglere katılımın büyüklüğünün vurgulandığı haberlerde kullanılan fotoğrafların büyük ve geniş açılı olduğu
görülmüştür. Böylelikle uzaktan ve geniş açıyla çekilen fotoğraflarda
daha fazla katılımcının bir kareye sığmasıyla mitinglere yoğun katılım
sağlandığı vurgulanmıştır.
24 Cumhuriyet mitingleri haberlerinde kullanılan fotoğraflara dair nicel verilere bakıldığında en çok fotoğraf Cumhuriyet gazetesinde (148) yer alırken en az fotoğrafın
yer aldığı gazete Star gazetesi (23) olmuştur. Cumhuriyet gazetesinden sonra en çok
haber ve fotoğrafa yer veren gazeteler sırasıyla Hürriyet (93), Akşam (48), Yeni Şafak
(38) ve Zaman (30) gazeteleri olmuştur.
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 81
Akşam, Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinde mitinglere
Türkiye’nin her yerinden katılım olması temasının öne çıkması diğer
gazetelerden farklı olarak mitinglerin meşruiyetiyle ilgilidir. Buna
göre mitinglere Türkiye’nin farklı illerinden de katılımın gerçekleşmesiyle büyük çoğunluğun iktidardan rahatsız olduğu savunulmuş ve
mitinglerde halkın katılımının aktifliği vurgulanmıştır. Örneğin Akşam
ve Hürriyet gazetelerinde yer alan “Tüm Türkiye’den geldiler” (Hürriyet,
30 Nisan 2007), “Cumhuriyet yürüyüşü için Türkiye’nin dört bir yanından
gelen yüzbinlerce kişi Tandoğan Meydanı’na sığmadı.” (Akşam, 15 Nisan
2007) haberinde bir yandan mitinglere katılımın Türkiye’nin dört bir
yanından olması öne çıkarken, bir yandan da “yüzbinlerce kişinin
katılımı” ifadesiyle kuvvetli bir biçimde desteklenerek mitinge katılanların özgür iradesinin altı çizilmiştir.
Zaman, Yeni Şafak ve Star gazeteleri bir yandan katılımın büyüklüğünü önemsizleştirirken diğer yandan “eğer çok fazla katılım olduysa
bile” halkın değişik kesimlerinin doğal bir akışı değil, “planlı ve doğal
olmayan” bir katılım olduğunu savunmaktadır. Bu, Başbakanın “bin-
82 • iletiim : arat›rmalar›
dirilmiş kıtalar” şeklindeki ifadesinde de somutlaşmaktadır.25 Buna
göre bu gazetelerde, “Gösteriye katılımı artırmak için kente yurdun dört
bir yanından otobüs kaldırıldı.” (Zaman, 20 Mayıs 2007) haberinde olduğu
gibi bu temanın öne çıkarılmasıyla iktidar söylemi bu haberlerde yeniden kurulmuştur.
Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde mitinglere katılımı gösteren fotoğraflar genellikle dar açı ve yakından çekimdir. Uzaktan kalabalık fotoğrafların kullanımında ise küçük fotoğraflar seçilmiştir.
Miting aktörlerinin her kesimden kişiler olduğu teması çerçevesinde Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde, mitinglere katılanların sağ ve sol görüşü temsil ettiği, her yaştan her sınıftan katılımcının
mitinglerde olduğu vurgulanmıştır:
“7’DEN 70’E HERKES KATILDI
Kalabalığın içinde sakallı dedelerden, modern görünümlü genç kızlara,
başörtülü yaşlı kadınlardan Kuvayı Milliye kalpakları giymiş orta yaşlı
25 NTV’nin internet sitesindeki habere göre, Başbakan, mitinge katılımı arttırmak için
Türkiye’nin diğer illerinden de katılımcıların getirildiğini, dolayısıyla mitinglerin
‘bindirilmiş kıtalar’ olduğunu söylemiştir. “Erdoğan, cumhuriyet mitingine ilişkin
de tartışma yaratacak ifadeler kullandı ve mitinge katılanları, “81 vilayetten
bindirilmiş kıtalar” olarak niteledi.” (17 Nisan 2007)
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 83
kadınlara kadar Türkiye mozaiğini içinde barındıran her tipte insan
görüldü. (Akşam, 30 Nisan 2007)
“Sade vatandaşından sanatçısına, parti liderine kadar 7’den 70’e herkes
bayraklarla Tandoğan’a koştu, meydanlar, caddeler taştı.” (Hürriyet, 15
Nisan 2007)
“Siyasal görüşlerine hiç önem vermeden herkes yan yana geldi.” (Hürriyet, 16 Nisan 2007)
Akşam gazetesinde yer alan bazı fotoğraflarda türbanlı kadınların
haber fotoğraflarında yer almasıyla mitinglere her kesimden katılım
gerçekleştiği teması desteklenmiştir. Buna göre Akşam gazetesinin türban konusundaki yaklaşımının Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri
kadar keskin bir karşıtlık olmadığı bunun yerine türbanı siyasete alet
etmesi bakımından AKP’ye karşı bir olumsuz yaklaşımı olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla mitinglerde türbanlı kadınların da olması ve
Atatürk posterleri taşıması aslında AKP’nin bu kesimlerin rızasını
alma konusunda sıkıntı yaşadığını vurgulamaktadır.
Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde, Hürriyet, Cumhuriyet ve
Akşam gazetelerinden farklı olarak mitinglerin geniş bir siyasi yelpaze-
84 • iletiim : arat›rmalar›
yi kapsadığı temasından ziyade sol görüşe sahip dar bir kesimi temsil
ettiği teması öne çıkmıştır. Bu çerçevede, mitinglerde sol muhalefete
birleşmeleri yönünde mesaj verilmesi öne çıkmış ve mitinglerin CHP
mitinglerine dönüşmesi yer almıştır. “Türkiye, temmuz ayındaki genel
seçimlere hazırlanırken ‘AK Parti’nin cumhurbaşkanı seçmemesi’ talebiyle
başlayan Cumhuriyet mitingleri sol partilerin gövde gösterisi haline geldi.”
(Zaman, 14 Mayıs 2007),“Sivil toplum örgütleri ve sendikaların katılımıyla
dördüncüsü Samsun’da yapılan ‘Cumhuriyete Sahip Çıkalım’ mitingi CHP
mitingine dönüştü.” (Yeni Şafak, 21 Mayıs 2007)“Mitingde solda birlik
mesajı Sola birleşin çağrısı (Yeni Şafak, 15 Nisan 2007), “Cumhuriyete sahip
çıkılmasını öngören ancak daha çok CHP ile DSP’nin birleşmesi çağrılarına
dönüşen mitingin…” (Star, 21 Mayıs 2007) haber örneklerinde mitinglerin, cumhuriyete sahip çıkılması amacından saparak CHP ve DSP’yi
birleştirmek olduğu yer almıştır. Zaman gazetesinde, ordunun postmodern darbe olarak nitelendirilen 27 Nisan açıklamasının desteklenmesi yönünde mitinglerde yapılan konuşmalar ile hükümet, medya,
AB ve ABD aleyhine atılan sloganların aslında herkesin görüşünü
yansıtmadığı belirtilerek bu görüşler “marjinal” olarak nitelendirilmiştir26. Böylece mitinglerin herkesi, her kesimi, her düşünceyi kapsadığı savı reddedilmiştir.
Haber söyleminde, anlamın oluşmasında oldukça önemli bir
diğer unsur sözcük seçimleridir. Farklı sözcük seçimleriyle habere
konu olan olaylar ve olayın aktörleri hakkındaki bakış açıları ortaya
konabilmektedir. İncelenen haberlerde de gerek olay gerekse olayın
aktörleri hakkında farklı tanımlamalara işaret eden sözcük seçimlerine
rastlanmıştır.
Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde olaylar ve olayın
aktörleriyle ilgili benzer vurgular taşıyan sözcükler kullanılmıştır.
Genel olarak bu gazetelere bakıldığında Cumhuriyet mitingleri bir
halk hareketidir, Türkiye’nin aydınlık sesidir27. 1.5 milyon, yüz binler,
26 “Mitingde konuşulanlar marjinal kaldı …Kürsüde marjinal konuşmalar yapılırken,
hükümet, AB ve ABD aleyhine sloganlar atıldı. Medyaya ‘satılmış’ sıfatı verilirken,
konuşmacılar Genel Kurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamayı destekledi.”
(Zaman, 30 Nisan 2007)
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 85
milyonlar28 gibi sayısal ifadeler kullanılarak mitinglere halkın büyük
çoğunluğunun katıldığı vurgulanmaktadır. Hürriyet gazetesinin
Ankara’da gerçekleştirilen cumhuriyet mitingi haberinde kullanılan
“Sade vatandaş”29 ile kast edilen ise herhangi bir örgüte, sivil toplum
kuruluşuna, partiye üye olmayan kişilerin mitinge katıldığıdır. Dolayısıyla bu mitinglerin, halkın büyük çoğunluğunu temsil ettiği vurgulanmaktadır. Diğer taraftan Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinin
olayla ilgili sözcük seçimlerinde daha farklı olduğu söylenebilir.
Zaman gazetesinin olayın aktörleri için “İki sol partinin tabanının oluşturduğu kalabalık”30 tanımlaması “sade vatandaş” tanımına zıt bir
sunumdur. Buna göre mitinglere katılanlar halkın çoğunluğu değil,
halkın bir kısmını oluşturan sol görüşlü kişilerdir, dolayısıyla tüm
halka genellenemeyeceği vurgulanmaktadır. Bu vurguyla mitingin
meşruluğunun sorgulandığı söylenebilir. Bu vurgu farklılığına dair şu
iki örneğe bakıldığında söylenmek istenen açıkça görülecektir:
…her yerden insanı bir araya getiren miting, “Cumhuriyete sahip çıkanların” gövde gösterisine dönüştü (Hürriyet, 30 Nisan 2007)
… ‘AK Parti’nin Cumhurbaşkanı seçmemesi’ talebiyle başlayan Cumhuriyet mitingleri, sol partilerin gövde gösterisi haline geldi (Zaman, 14
Mayıs 2007).
Ayrıca mitinglerin Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde
genel olarak “sivil uyarı”31 olarak adlandırılması, katılımcıların “halk,
yurttaş, vatandaş”32 olarak tanımlanması ve mitinglerin düzenleyicileri olarak “sivil toplum kuruluşları”nın sıklıkla vurgulanması da söz27 “Laik cumhuriyet ve demokrasi mitingi…” (Hürriyet, 30 Nisan 2007); “Gürül gürül
halk hareketi” (Cumhuriyet, 15 Nisan 2007);
28 “1.5 milyon haykırdı” (Hürriyet, 30 Nisan 2007); “yüz binler” (Hürriyet, 15 Nisan
2007); “Milyonlar” (Cumhuriyet, 30 Nisan 2007)
29 “sade vatandaş” (Hürriyet, 15 Nisan 2007)
30 “İki sol partinin tabanının oluşturduğu kalabalık” (Zaman, 15 Nisan 2007)
31 “…sivil uyarı” (Akşam, 30 Nisan 2007)
32 Halk” (Cumhuriyet, 30 Nisan 2007); “Kalpleri cumhuriyet için atan yüz binlerce vatandaş…” (Akşam, 14 Mayıs 2007); “Yurttaşlar … seslerini yükseltecekler.” (Cumhuriyet, 15 Nisan 2007)
86 • iletiim : arat›rmalar›
cük seçimlerine dair ideolojik bir vurgudur. Bu sözcüklerle anlatılmak
istenen Kemalist ideolojinin devletten çıkıp sivil toplumun iradesine
geçmiş olduğudur. Buna göre devletin ideolojisi, devlet katından
dayatılmamakta, devletten bağımsız sivil toplum alanında, mitingler
aracılığıyla halk tarafından kendiliğinden istendiğinin altının çizilmesiyle Kemalizm’in meşruluk talepleri de haklı bir zemine oturtulmaktadır (Navaro-Yaşın, 1998).
Haber söyleminde anlam sadece başlıklar, kaynaklar, fotoğraflar
ya da sözcükler gibi unsurlarla oluşmaz. Haber söylemi haber metnini
bir bütün olarak görmeyi içerir. Bu nedenle miting haberlerinin bulunduğu sayfanın33 içeriği bir başka deyişle miting haberleriyle aynı sayfada yer alan haberler de anlamın oluşmasında etkin bir öğe olarak
karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, Cumhuriyet mitinglerini destekleyen ve Cumhuriyet mitinglerine karşıt gösterilerin, incelenen gazetelerde haber olarak yer aldığı görülmüştür. Hürriyet, Cumhuriyet ve
Akşam gazetelerinde, cumhurbaşkanlığı seçiminde toplumsal uzlaşmanın öneminin öne çıktığı farklı eylemlere yer verilmesiyle Cumhuriyet mitingleri desteklenmiştir34. Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerin33 Çalışmada incelenen toplam 229 haberin 92’si Cumhuriyet gazetesinde yer almıştır.
Bunu takiben Hürriyet’te 47, Akşam’da 36, Zaman’da 24, Yeni Şafak’ta 17 ve son olarak Star’da toplam 13 haber yer almıştır. Ayrıca Cumhuriyet gazetesinde 18 haber
ana sayfadan girilirken iç sayfada 74 habere yer verilmiştir; Hürriyet gazetesinde 11
haber ana sayfan verilirken 36 haber iç sayfadan verilmiştir; Akşam gazetesi ise 7 habere ana sayfada yer verirken 29 haber iç sayfalarda yer almıştır; Zaman gazetesinde
ise 4 haber ana sayfada 20 haber ise iç sayfalarda yer almıştır; Yeni Şafak gazetesinde
ise bu ayrım ana sayfada 5 iç sayfada 12 haber olarak görülmektedir; son olarak
Star gazetesinde ise 3 haber ana sayfada yer alırken 10 haber iç sayfalardan verilmiştir. Buna göre Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde mitinglere daha çok
ilgi gösterildiği, önemsendiği; Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde ise Cumhuriyet
mitinglerinin önemsenmediği söylenebilir.
34 “Dün de Ankara’da kalabalık bir grup Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı makamına aday gösterilmesini protesto etti.” (Akşam, 29 Nisan 2007)
“Çankaya laiktir, laik kalacak eylemi
AKP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül’ü belirlemesini protesto eden
ve çoğunluğu kadınlardan oluşan, ellerinde Türk bayrakları ve Atatürk posterleri
olan bir grup önceki akşam Çankaya Köşkü 1 Numaralı kapısı önünde toplandı.”
(Hürriyet, 26 Nisan 2007)
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 87
de ise bunun zıttı bir biçimde demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi
üzerinde toplumsal uzlaşı sağlanan kavramları ve Cumhuriyet mitinglerinin darbeci söylemlerini olumsuzlayan ifadeleri öne çıkaran başka
eylemler yer almıştır35. Böylelikle Cumhuriyet mitinglerinin, çoğunluğun ortak görüşü olarak ortaya çıkmadığı vurgulanmıştır.
35 “Katılımcıları demokrasi ve milli iradeye saygı pankartları karşılayacak” (Zaman, 14
Nisan 2007)
“Rahatsız Genç Siviller eylemde
Ankara’da dün gerçekleştirilen ve darbe çağrılarının yapıldığı Cumhuriyet
Mitingi’ne karşı olan Genç Siviller İstanbul’daki Miniatürk’teki Anıtkabir minyatüründe eylem yaptı.” (Star, 15 Nisan 2007)
88 • iletiim : arat›rmalar›
Bu bulgulara göre; Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde
Kemalist devletin en temel ilkelerinden biri olan laiklik tehlikeye düştüğünde, Türkiye’de her kesimin buna karşı durmasının vurgulanmasıyla Kemalist ideolojinin birlik, bütünlük söyleminin altı çizilirken;
Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde ise katılımın herkesi kapsamadığının öne çıkmasıyla, Kemalist söyleme herkesin rızasının olmadığı
ve dolayısıyla da toplumda farklılıkların da olduğunun altı çizilmiştir.
Cumhuriyet Mitingleri Haberlerinde Laik
Cumhuriyeti Savunma ya da Olası Bir Darbeyi
Destekleme Teması
Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde, halkın, İslami ideolojinin şeriat tehdidine karşı “tehlikenin farkına vararak laik ve demokratik
cumhuriyeti koruma yemini ettiği ve laik cumhuriyete ve demokrasiye sahip
çıktığı”nın36 haberlerde yer alması İslami ideoloji ile Kemalizm arasındaki mücadeleye işaret etmektedir. Bu gazetelerde halkın laik cumhuriyete bağlılığının mitinglerin mesajı olarak öne çıkmasıyla rejim tehdidi vurgulanmıştır. Dolayısıyla Cumhuriyet mitinglerinin gerçekleştirilme nedenleri doğrultusunda, mitinglerde Türkiye’nin laik ve
demokratik bir ülke olduğu, cumhuriyetin ve bu ilkelerin vazgeçilemez olduğu, mevcut iktidarın İslami ideolojisinin Türkiye Cumhuriyeti için tehlike oluşturduğu ve laik cumhuriyete sahip çıkan halkın
şeriat tehlikesi karşısında galip gelerek ülkeyi kurtaracağı öne çıkmıştır. Kemalizm, yeni devletin kuruluşunda bir hedef olarak koyduğu
“muasır medeniyetlere ulaşma” çabasında devrimcilik/inkılâpçılık37
36 “Kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç, işçi, memur, işveren her kesimden insan ‘Çankaya
yolları şeriata kapalı’ demek için yollara düştü.” (Cumhuriyet, 30 Nisan 2007)
“Ankara Tandoğan’daki mitingin ardından İstanbul Çağlayan’da toplanan 1 milyonu aşkın kişi, laik ve demokratik cumhuriyeti koruma yemini etti.” (Hürriyet, 30
Nisan 2007)
“Tehlikenin farkındaki bu ülkenin aydınlık insanlarının…” (Cumhuriyet, 15 Nisan
2007)
“…İstanbul’da yüz binlerce kişi hem laik cumhuriyet hem de demokrasiye sahip
çıktı” (Akşam, 30 Nisan 2007)
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 89
ilkesi çerçevesinde belirlenen reformları bir araç olarak kullanmıştır
(Oran, 1997: 257). Devrimcilik olumlu anlamda bir sürekli değişime ve
Kemalist reform programının desteklenmesine atıfta bulunmaktadır
(Zürcher, 2009: 269–270). Kemalizm’in inkılâpçılık İlkesinde iki noktaya vurgu yapılmaktadır. Bunlardan ilki Osmanlı toplumundan kopuşu gerçekleştirmek için Batılı kurum ve değerlerin ithali ve yerleştirilmesidir. İkincisi ise onların korunmasıdır. Bu bağlamda Cumhuriyet
mitinglerinde de Atatürk devrimlerinin İslamcılık karşısında korunması gerektiği sıklıkla vurgulanan bir tema olmuştur (Oran, 1997: 258).
Bu bağlamda laik Cumhuriyetin şeriat tehdidine karşı halk tarafından
korunması temasının vurgulanmasıyla Kemalist laiklik ilkesi yeniden
üretilmiştir. Bununla birlikte “birlik, kardeşlik, kitlelerin
kenetlenmesi”38 gibi vurgularla laik cumhuriyeti tehdit eden şeriata
karşı halkın bir bütün olarak karşı duruşunun öne çıkmasıyla
Kemalizm’in toplumun sınıfsız, farklılıkların olmadığı, kaynaşmış bir
bütün olduğu söylemi yeniden üretilmiştir.
“Prof.Necla Arat ‘Laik rejimi sinsi bir biçimde ve adım adım değiştirmek
isteyenleri durdurmak için buradayız” (Hürriyet, 30 Nisan 2007)
“‘Türkiye laiktir laik kalacak’, ‘Çankaya yolları şeriata kapalı’ sloganları
atan coşkulu kalabalık sakin bir şekilde dağıldı.” (Hürriyet, 30 Nisan 2007)
“Taşınan pankartlarda, “Yurtseverim, cumhuriyetçiyim”, “Çankaya’da
türban istemiyoruz yazılıydı.” (Cumhuriyet, 6 Mayıs 2007)
Haberlerde yer alan, şeriatçı tehdit-karşıdevrim ve laiklik temasının öne çıktığı yapılan miting konuşmalarına, sloganlara ve pankartla37 Kemalist devrimcilik ilkesinde “devrim” sözcüğünün taşıdığı anlamlar üzerinde
durmak bir karışıklığı önlemek açısından gereklidir. Çünkü devrim sözcüğü bir
yandan Osmanlıcadaki “ihtilal” terimini karşılarken diğer yandan da “inkılap”
(reform) anlamında da kullanılmaktadır (Oran, 1997: 257). Burada “devrimcilik”
sözcüğüyle kastedilen devrimden ziyade reformizmdir. Çünkü Kemalistler için,
İttihatçı öncüllerine benzer bir şekilde, aşağıdan ayaklanma değil, yukarıdan
yönlendirilen düzenli bir dönüşüm idealdi (Zürcher, 2006: 51).
38 “‘Şeriata, bölücülüğe, darbeye, ırkçılığa karşı birlik ve kardeşlik içinde…
”(Cumhuriyet, 28 Nisan 2007); “Tam bağımsız Türkiye için kenetlenen kitleler Cumhuriyete sahip çıktı” (Cumhuriyet, 14 Mayıs 2007)
90 • iletiim : arat›rmalar›
ra bakıldığında iki tarafın konumlandığı görülmektedir. Buna göre
şeriatçı tehdidi oluşturan iktidarken bu tehdide karşı duran ve bir
karşı devrimin olmasını engelleyen ve engelleyecek olan da büyük
çoğunluğu oluşturan laik halktır. Cumhuriyet mitinglerinin gerçekleşme nedenlerinin en önemlilerinden biri olarak şeriatçı tehdidin adının
konmasıyla laik-anti laik karşıtlığı oluşturulmuştur. Tehdidin hedefi
demokratik ve laik unsurlardır ve Cumhuriyet mitingleri de bu unsurları korumak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Ancak gazetelerin sunuş
biçimlerindeki farklılıklar da göz önüne alınmalıdır. Cumhuriyet gazetesinde şeriatçı tehdit dikkat çekici bir şekilde vurgulanırken, Hürriyet
gazetesinde şeriatçı tehdidin varlığı ima edilmiştir. Diğer taraftan
Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinde kurulan karşıtlıklar daha belirginken Akşam gazetesinde bu kadar açık değildir.
Ayrıca haberlerde kaynak olarak kullanılan toplumda güçlü bir
konuma sahip, iktidarı elinde bulunduran kişi ve kurumların söylemlerinin bir parçası olan sözcüklerin kullanıldığı görülmektedir. Örneğin Hürriyet gazetesinde olayla ilgili “Cumhuriyetimize sahip çıkalım
mitingi”39 ile olayın aktörleriyle ilgili kullanılan “Cumhuriyete sahip
çıkanlar”40 tanımlamaları, Kemalist siyasal elitlerin “Halkın laik Cumhuriyete sahip çıkmaları” söyleminin bir parçası olarak görülebilir.
Konuyla ilgili diğer bir nokta, Cumhuriyet gazetesinde olayla ilgili
kullanılan “Çağlayan Meydanı’ndan dün yükselen Türkiye’nin aydınlık
sesi…”41 nitelemesinde “aydınlık” sıfatının da yine Kemalizm’in
“cumhuriyetçi, laik, demokratik, ilerici, devrimci, aydınlık” gibi nitelemelerden oluşan sözcük dağarcığına ait olmasıdır ve olay ile olayın
aktörlerinin tanımlanmasında bu nitelemelerin öne çıkması ideolojik
bir tercihi de içinde barındırmaktadır. Bu sözcüklerin seçilmesinde,
İslamcı hareketin güçlü bir şekilde iktidar mücadelesinin bir tarafı
olmasıyla toplumun, resmi söylemde anlatıldığı gibi aslında türdeş
olmadığının görülmesi sonucunda ortaya çıkan Kemalizm’in meşrui39 “Cumhuriyetimize sahip çıkalım mitingi…” (Hürriyet, 14 Mayıs 2007)
40 “Cumhuriyete sahip çıkanlar” (Hürriyet, 30 Nisan 2007)
41 “Çağlayan Meydanı’ndan dün yükselen Türkiye’nin aydınlık sesi…” (Cumhuriyet,
30 Nisan 2007)
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 91
yet krizi karşısında, Kemalist siyasal elitlerin meşruluk kaygısı etkili
olmuştur. Böylelikle resmi anlatının haber söyleminde yeniden üretimi, meşruluğun yeniden sağlanmasında mücadelenin bir parçasını
oluşturmaktadır.
Haberlerde kullanılan sözcük seçimlerinin, Hürriyet, Cumhuriyet
ve Akşam gazetelerinin ideolojik tercihlerini belirtmesi açısından aşağıdaki örnekler ilgi çekicidir:
“Gündoğdu… Hep uyandılar
Alsancak’a dayandılar” (Hürriyet, 14 Mayıs 2007)42
“Bazı aydınlar mitinge gemiyle çıkarma yapacak” (Akşam, 15 Mayıs 2007)
“Samsun çıkartması” (Akşam, 20 Mayıs 2007)
Bu cümlelerde kullanılan “çıkarma” ve “dayanma” sözcüğü düşmana karşı asker gönderme anlamına gelmektedir. Buna göre içinde
bulunulan durumda İslamcılık bir düşman olarak ülkeyi ele geçirmek
üzereyken Kemalist aydınlar bir asker olarak konumlanarak ülke için
savaşmaktadırlar. İslami ideoloji ile Kemalizm arasındaki mücadele
böylece “savaş” metaforu etrafında kapanmaktadır. Hürriyet gazetesinde yer alan “Cumhuriyetin yorgun savaşçıları” (30 Nisan 2007)
haberi ise buna oldukça iyi bir örnektir.
Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde mitinglerde yapılan
konuşmaların, atılan sloganların ve taşınan pankartların haberlerde
yer alışına bakıldığında özellikle Star gazetesinde yer verilen miting
konuşmalarında darbe yanlısı ifadeler öne çıkmaktadır:
42 Hürriyet gazetesinde kullanılan bu başlık, askeri bir marşın sözlerine atıfla kullanılmıştır. Bu marş 1960’larda gençlik hareketinin bir bölümü tarafından değiştirilerek kullanılmıştır. Askeri versiyonu şöyledir: Gündoğdu hep uyandık siperlere
dayandık / İstiklalin uğruna da al kanlara boyadık / Ülkemiz Türk ülkesi aşık
eder herkesi / Üstümüzden eksilmesin al bayrağın gölgesi / Sandılar Türk uyudu,
Ata cenge buyurdu / Türk’ün asker olduğunu dünyalara duyurdu. Devrimci versiyonu: Gündoğdu hep uyandık siperlere dayandık / Bağımsızlık uğruna al kanlara boyandık / Yolumuz devrim yolu / Gelin kardeşler gelin / Yurdumuz faşist
dolmuş / Vurun kardeşler vurun / İşçi, köylü hep hazırız / Bozuk düzene karşı /
Halk savaşı vereceğiz / Emperyalizme karşı.
92 • iletiim : arat›rmalar›
“Darbe yapacak yeni ordu istedi
Darbe yapmadığı için TSK’ya kızan Tuncay Özkan, darbe yapmak için
yeni bir ordu kurulmasını istedi.” (Star, 15 Nisan 2007)
“Darbelere övgü
…cumhuriyet mitingi darbe çağrıları ve övgülerinin gölgesinde kaldı.”
(Star, 15 Nisan 2007)
Öncelikle mitinglerde yapılan konuşmalarda darbe çağrısı yapıldığı vurgulanarak mitinglerin “darbe yanlısı” olduğu üzerinde durulmuştur. Böylece mitingleri gerçekleştiren Kemalistlerin “antidemokratik”liğinin altı çizilmiştir. Dolayısıyla asıl tehlike, “şeriat tehdidi” olarak değil, demokrasiyi rafa kaldıracak olan “darbe tehdidi”
olarak kodlanmıştır. Ancak Yeni Şafak ve Star gazetelerinde darbe tehdidi teması gazetenin kullandığı sansasyonel başlıklarla vurgulanırken Zaman gazetesinde ise haber kaynağına dayandırılarak öne çıkmıştır ve darbecilik ima edilmiştir. Bu bakımdan Yeni Şafak ve Star
gazetelerinde kullanılan darbeci – demokrat karşıtlığı daha keskinken
Zaman gazetesinde daha imaya dayalı görünmektedir. Örneğin Zaman
gazetesi, Cumhuriyet Mitinglerinin organizatörlerini doğrudan darbe-
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 93
ci olarak sunmak yerine daha önceki haklarında çıkan iddialara başvurarak dolaylı bir sunuma gitmiştir. Yeni Şafak ve Star gazetelerinde
ise “Gazeteci içeride darbeci meydanda” (Yeni Şafak, 15 Nisan 2007),
“Darbelere Övgü”, “Neo Komitacılar” (Star, 15 Nisan 2007) şeklinde
doğrudan başlığa taşınmıştır.
İkinci olarak Zaman gazetesinde yine miting konuşmalarına43 atıf
yapılarak ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın “Kutlu Doğum”44 kutlamalarına yönelik olumsuz ifadelerine dayanılarak özelde Saylan’ın
genelde ise laikliği savunan Kemalistlerin dine saygı duymadıkları
vurgulanmıştır. Bu çerçevede dini yaşamın bir anlamda engellendiği
ima edilmiştir. Böylece de Kemalistlerin farklılıkları yok saydığı daha
doğru bir ifadeyle baskıladığının altı çizilmiştir45.
İncelenen gazeteler arasında öne çıkan diğer bir farklılık da
miting aktörlerinin siyasal kimliğiyle ilgili olumlu ve olumsuz imalardır. Buna göre Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde miting aktörleri
“çağdaş, laik, aydın”46 olarak nitelenmiş ve olumlu bir yaklaşım sergilenmiştir. Hürriyet gazetesinde ise miting aktörlerinin laik cumhuriye43 …ÇYDD Başkanı Türkan Saylan, AB sürecini eleştirdi. Yaradılış için ‘hurafe’ diyen
Saylan… Kutlu Doğum haftası kutlamalarına da ‘şov’ diyen Saylan…” (Zaman, 30
Nisan 2007)
44 Kutlu Doğum Haftası, Türkiye Diyanet Vakfı’nın 1989 yılından bu yana her yıl İslam
Peygamberi Muhammed bin Abdullah’ın doğum tarihi olarak genel kabul gören 20
Nisan tarihini içine alan Pazartesiden Pazara kadar olan sürenin çeşitli dini etkinliklerle kutlandığı gelenek olarak tanımlanır (http://www.diyanetvakfi.org.tr/hakkimizda/hizmetler/yurtici/kulhizm.htm).
45 Ancak burada belirtilmesi gereken Kemalist devlet tarafından baskı altına alınan
farklılıklar toplum içindeki etnik unsurlardan ya da genel olarak dinsel (Hıristiyan,
Musevi, Alevi vb.) farklılıklardan çok İslami unsurlardır. Yani İslamcı söylemin,
Kemalist söylemin homojen bir toplum tahayyülüne karşı getirdiği eleştiri İslam’ı
dışlaması bakımındandır. Dolayısıyla İslamcılığın da dışlayıcı bir karaktere sahip
olduğu görülmektedir.
46 Çağlayan Meydanı’ndan dün yükselen Türkiye’nin aydınlık sesinin içinde ‘kadınların sesi’ daha yüksek tınladı...” (Cumhuriyet, 30 Nisan 2007).; “Çağdaş Türk kadını
şeriata geçit vermeyeceğini, laik ve demokratik Cumhuriyetin koruyucusu olduğunu bir kez daha kanıtladı.” (Cumhuriyet, 30 Nisan 2007)
94 • iletiim : arat›rmalar›
te sahip çıkmaları haberlerde yer alarak ulusalcı kimlikleri dolaylı
olarak vurgulanmıştır. Ayrıca Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde
yer alan miting organizatörlerinin “darbe yanlısı” olduğu ifadelerine
karşılık, Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde halkın laik ve
demokratik cumhuriyete sahip çıktığı mesajının yer almasıyla, bir
yandan darbeci imajı silinmeye çalışılırken diğer yandan da böylelikle
mitinglerin meşruluğu halka dayandırılmıştır. Sonuç olarak mitinglerin demokratik karakteri vurgulanmıştır.
Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde ise miting aktörlerinin
darbe yanlısı ve PKK destekçisi olduğu47 öne çıkmıştır. Ancak burada
söz konusu aktörler mitinglere katılan vatandaşlar değil mitinglerin
organizatörleri ile mitinglerde etkinlik gösteren kişiler olarak değerlendirilmiştir.
Haberlerde yer alan temalar, haber başlık ve girişlerinde haber
kaynağı olarak kimlerin sözlerine yer verildiği birlikte değerlendirildiğinde, incelenen gazetelerin Cumhuriyet mitinglerini farklı haber
tekniklerini kullanarak farklı açılardan sunduğu görülmüştür. Zaman,
Yeni Şafak ve Star gazetelerinde Gitlin’in (2003) medyada 1960’lardaki
öğrenci hareketlerini incelediği araştırmasında bulguladığı haber tek47 “Darbeci miting yapıyor” (Yeni Şafak, 14 Nisan 2007)
“Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek’in günlüğünde darbe yapıldığında
muhtırayı okuması planlanan sanatçı Tolga Çandar, sahneye çıkarak türkü söyledi.”
(Zaman, 30 Nisan 2007)
“NEO KOMİTACILAR ” (Star, 15 Nisan 2007)
“PKK konserlerinden cumhuriyet mitinglerine”(Yeni Şafak, 16 Mayıs 2007)
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 95
niklerinden bazılarının kullanıldığı görülmüştür. Gitlin’in bu araştırmasında belirlediği haber tekniklerinden bazıları, haberlerde karşıt
gösterilere yer vererek kutuplaşma (polarization) yaratmak; yaşanan
içsel çatışmaları öne çıkarmak; öğrenci hareketlerindeki katılımcıları
temsil etmemek, temsil ettiğindeyse onları anormal, sapkın kişiler olarak göstererek marjinalleştirmek (marginalization); harekete katılan
öğrenci sayısını az göstererek etkililiğini azaltmak; bu hareketlere
katılan komünistlerin varlığını vurgulamak ile haberlerde kaynak olarak resmi yetkililer ve diğer otoritelerin ifadelerine dayanmaktır (2003:
27–28). Buna göre Zaman gazetesinde katılımcıların sol görüşlü olarak
temsil edilmesi, mitinglerin düzenlenmesinde solcu partilerin desteğinin olduğunun öne çıkması ve mitinglerin sol partilerin gövde göste-
96 • iletiim : arat›rmalar›
risi olarak tanımlanmasıyla mitinglerin herkesi temsil ettiği görüşüne
karşı çıkılmıştır. Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde mitinglere
büyük katılım olduğu, haber değeri taşımasından dolayı haberlerde
bir tema olarak yer alsa da katılımcıların mitingleri organize eden sivil
toplum örgütlerince katılımının sağlandığı ve mitingleri destekleyen
sol siyasi partilerin destekçileri olarak orada bulunduklarını öne çıkararak mitinglerin meşruiyeti sorgulanmıştır. Yine bu gazetelerde Cumhuriyet mitinglerine karşıt gösterilere de yer verilerek kutuplaşma
yaratılmıştır. Yeni Şafak ve Star gazetelerinde en çok üzerinde durulan
ise mitinglerin darbe yanlısı söylemleri olmuştur. Buna göre mitinglerin temsil ettiği, demokrasiyi içselleştiremeyen, darbeyi savunan bir
zihniyettir. Dolayısıyla burada asıl tehlikede olan demokrasidir. Ve
varolan çatışma demokrasiyi savunan muhafazakâr kesim ile darbe
yanlısı ve baskıcı Kemalist elitler arasındadır. Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde ise tam tersi bir
sunum söz konusudur. Bu gazetelerde mitinglere büyük katılım olduğu sansasyonel başlıklar kullanılarak gerekse mitinglerin meşrulaştırılmaya çalışıldığı söylenebilir. Mitinglere her kesimden ve her düşünceden insanın katılımı vurgusunun öne çıkmasıyla da mitinglerin
kapsayıcılığı genişletilmeye çalışılmıştır. Ayrıca farklı düşüncelere
sahip olsalar da insanların Kemalizm’in en önemli ilkelerinden biri
olan “laiklik” ilkesini korumak adına bir araya gelebiliyor olmaları
Kemalist ideolojinin başarısını göstermektedir. Zaman, Yeni Şafak ve
Star gazetelerinde karşı gösterilere yer verilirken Hürriyet, Cumhuriyet
ve Akşam gazetelerinde de Cumhuriyet mitingleriyle aynı amacı
güden farklı gösterilerin haberlerine, Cumhuriyet mitingleri haberleriyle aynı sayfada yer verilerek mitingler desteklenmiştir. Cumhuriyet
mitinglerinin sunumunda bir diğer öne çıkan nokta da söz konusu
gazetelerde şeriat tehdidinin haberlerde yer almasıdır. Bu gazetelerde
çatışma İslam ideolojisini benimseyenler ile cumhuriyeti korumaya
çalışan Kemalist, laik, çağdaş aydınlar ve halk arasındadır. Böylelikle
çatışma şeriat tehdidi eksenine oturtulmuştur. Hürriyet, Cumhuriyet ve
Akşam gazetelerinde mitingler laik, ilerici, devrimci, aydınlık birer
halk hareketi olarak nitelendirilerek Kemalist elitlerin durum tanımları somutlaştırılmıştır.
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 97
Genel olarak söylendiğinde gazetelerde olayın çerçevelenmesinde
ağırlıklı temalar, Hürriyet gazetesinde mitinglere büyük katılım ile laik
cumhuriyete bağlılık; Cumhuriyet gazetesinde mitinglere katılımın
yoğunluğu, şeriatçı tehdit, halkın laik ve demokratik cumhuriyete
sahip çıkması; Akşam gazetesinde mitinglere büyük katılım gerçekleşmesi, mitinglerin her kesimden insanı bir araya getirebilmesi ve halkın
laik cumhuriyete sahip çıkması; Zaman gazetesinde mitinglerde yer
alan konuşmacıların ve yapılan konuşmaların katılımcı halkı temsil
etmediği ve mitinglerin sol görüşlü partilere yakın olduğu, dolayısıyla
her düşünceyi kapsamadığı; Yeni Şafak gazetesinde mitinglerin darbe
yanlısı olduğu, mitingleri sol partilerin desteklediği ve bu yüzden her
düşünceyi temsil edemeyeceği ve son olarak Star gazetesinde mitinglerin darbe yanlılığı olmuştur.
Belirtilmesi gereken son bir nokta ise Hürriyet ve özellikle Cumhuriyet gazeteleri ile Yeni Şafak ve Star gazetelerinde keskin karşıtlıklar
kurulmasının, İslamcılık ve Kemalizm arasındaki hegemonya mücadelesinin, iki kutbun sınırları içine hapsedilmesinde özellikle önemli
olmasıdır.
Sonuç
Bir ideolojinin egemen hale gelmesi toplumdaki tüm çıkarları
kendi ideolojisinde birleştirerek meşru gösterebilmesine bağlıdır. Bu
da kendi dışındakilerin rızasını kazanmasını gerektirir. Bir ideolojiyi
hegemonik hale getiren güç ve rızadır. Bu noktada medyayı, rızaya
dayalı ortak duyunun inşasına hizmet eden hegemonik bir araç olarak
ele almak, liberal çoğulcu yaklaşımda savunulduğu gibi olgu ve olayları, olduğu gibi aktaran bir medya anlayışından uzaklaşılarak toplumsal gerçeği kuran, tanımlayan, anlamı inşa eden bir medya anlayışını gerekli kılmaktadır. Medya gerçekliğin ve anlamın inşasında, dili
kullanır. Dolayısıyla dil, kendi dışındaki gerçekliği yansıtan bir araç
olarak ele alınmaktan ziyade o gerçekliğin inşasına katılan toplumsal
bir pratik olarak anlaşılır. Anlamın tek bir noktada sabitlenememesi ve
bağlamına göre farklılaşması, aynı olaylara farklı anlamlar yüklenme-
98 • iletiim : arat›rmalar›
si sonucunu doğurur. Anlamın oluşturulduğu ve değişime uğratıldığı
bir alan olarak anlamlandırma sürecinde etkin bir konuma sahip olan
medya, bazı anlamları düzenli olarak üreterek bir oydaşma sağlar.
Böylece egemen bir söylem inşa edilmiş olur. Bir ideolojinin hegemonik hale gelmesinde, olgu ve olayları tanımlama iktidarına da sahip
olması çok önemlidir. Ancak bir hegemonyanın kuruluşu onun sonsuza kadar süreceği anlamına gelmez. Hegemonya anlam üzerinde
sürekli bir mücadeleyi gerektirir. Bu bağlamda Kemalizm ve İslamcılık
arasındaki hegemonya mücadelesi anlam üzerinde verilen bir ideolojik mücadeledir.
Türkiye’nin bağımsızlık savaşı sonrası, devletin ve toplumun
Kemalist ilkeler doğrultusunda yeniden yapılandırılması döneminden
itibaren Kemalizm ve İslamcılık arasında zaman zaman azalıp artsa da
sürekli bir hegemonya mücadelesi baş göstermiştir. 2000 sonrasında
AKP’nin üç kez üst üste iktidar olması çerçevesinde İslamcılığın siyasal edilgenlikten etkinliğe geçmesi ve Kemalist ilkelerle şekillenen
toplumsal yapıda bir değişiklik oluşturan talepleri, Türkiye’nin kurucu ideolojisi olan Kemalizm’in ulusal çıkarları temsil edemediği noktasında bir hegemonya bunalımına neden olmuştur. Hem devleti bir
aygıt olarak bütünleştiren hem de toplumsal farklılıkları sabitleyip
düzenleyen Kemalist hegemonyanın krize girmesiyle kutuplaşmalar
ortaya çıkmıştır. Kemalizm ve İslamcılık da yaşanan krizde iki kutbu
temsil etmektedir. Bu çalışmada da, Kemalist elitlerin Kemalizm’in
içinde bulunduğu hegemonya krizi karşısında gösterdikleri bir refleks
olarak gerçekleştirdikleri Cumhuriyet mitinglerinin medyada hangi
ideolojik çerçeve içinde sunulduğuna bakarak krizin medyaya nasıl
yansıdığını anlamak amaçlanmıştır.
Cumhuriyet mitingleri, altı ayrı gazetede farklı söylemsel stratejiler kullanılarak sunulmuştur. İncelenen gazetelerin bağlı oldukları
ideolojik yapı ile paralel bir biçimde, genellikle benzer söylemsel stratejileri kullanmışlardır. Bir başka deyişle gazeteler içinde konumlandıkları ideoloji içinde söylemlerini üretmişlerdir. Bu bakımdan Hürriyet, Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri söylemlerini, vurgu farklılıklarıyla
birlikte Kemalist ideoloji içinden oluştururken; Zaman, Yeni Şafak ve
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 99
Star gazeteleri ise söylemlerini, yine farklı vurgularla birlikte İslamcı
ideoloji içinden üretmişlerdir. Buna göre Kemalist bloku oluşturan
gazetelerde mitingler haberleştirilirken olumlayıcı bir dil kullanılmış,
Cumhuriyet mitinglerinde dile getirilen şeriat tehdidi, laik cumhuriyete sahip çıkılması gibi endişe ve mesajlar bu gazeteler tarafından da
paylaşılmıştır. Diğer taraftan “İslamcı” blok içinde yer alan gazeteler
ise –bağlı olunan ideolojik yapı diğer blokla tamamen farklı olduğundan– Cumhuriyet mitinglerinin sunumunda olumsuz bir dil kullanılmıştır. Ayrıca İslamcı ideoloji içinde konumlanan bu gazeteler, Cumhuriyet mitinglerinde dile getirilen Cumhuriyet rejimini ortadan kaldıracak “şeriat tehdidi” endişesine karşı, mitinglerde konuşulanların
ve atılan sloganların darbe yanlısı olduğu ile mitingi düzenleyenlerin
darbeye destek veren kişiler olduğu vurgusuyla asıl tehdidin demokrasiye karşı “darbe tehdidi” olduğu haber söylemlerinde üretilmiştir.
Mitingleri meşrulaştırmaya ve marjinalleştirmeye çalışma, medyada Cumhuriyet mitinglerinin haberleştirilmesinde kullanılan bir
diğer söylemsel stratejidir. Söylemini Kemalist ideoloji içinden kuran
gazetelerde, mitinglere büyük katılımın gerçekleştiği, gerek sansasyonel haber başlıkları gerek sayısal değerlerin çokça kullanılmasıyla
vurgulanmıştır. Ayrıca mitinglere her kesimden, her yaştan ve her
düşünceden insanın katıldığının altı çizilmiş böylece mitinglerin
çoğunluğu temsil ettiği noktasında mitingler meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Bir yandan da mitinglere katılanlar halk, yurttaş, vatandaş
olarak tanımlanarak ve mitinglerin her kesimi temsil ettiği vurgusu
çerçevesinde, mitinglerde savunulanları herkes için geçerli kılarak
mitinglerin belirleyici ideolojisi olan Kemalizm’e de bir meşruluk
zemini sağlamak hedeflenmiştir. Buna paralel olarak da mitinglerin
çoğunluğu temsil etmesi temelinde çoğunluğun, AKP’nin siyasetinden rahatsızlık duyduğu noktasında İslamcılığın meşruluğu sorgulanmaktadır. İslamcı ideoloji içinde konumlanan gazetelerde ise, sol partilerin mitinglere yoğunluklu katılımının, sol partilerin birleşmesi
mesajının öne çıkmasıyla Cumhuriyet mitinglerinin sadece sol görüşlü
kesime hitap ettiği vurgulanarak “mitinglerin herkesi, her kesimi, her
düşünceyi kapsadığı” savı reddedilmektedir.
100 • iletiim : arat›rmalar›
Cumhuriyet mitinglerinin anlamı da gazeteler için farklı olmuştur. Kemalist kutupta yer alan gazetelerde, mitingler şeriat tehdidine
karşı laik Cumhuriyeti korumak için halkın gerçekleştirdiği anlamlı
bir tepkiyi ifade etmektedir. Bu çerçevede miting aktörleri “çağdaş,
laik, aydın” yurttaşlar olarak olumlanmaktadır. Ayrıca mitinglerin
demokratik karakteri de haber söylemlerinde altı çizilen bir nokta
olmuştur. Bunun dışında araştırmada kimlerin çerçevelerinin sunulduğunun ortaya çıkarılması amacıyla haber kaynaklarına bakıldığında söz konusu bu gazetelerde mitinglere Kemalist elitler ile çatışmanın
“İslamcı” bir kutbunu oluşturan AKP’den kişilerin mitingleri olumlayan söylemlerinin haberde dolaşıma sokulduğu görülmüştür. Oysa
mitinglere katılan vatandaşların görüşleri pankart ve sloganlar dışında hiçbir gazetede yer almamıştır. İslamcı kutupta yer alan gazeteler
ise Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen ve mitinglerde konuşma
yapan kişileri darbe yanlılığının yanı sıra PKK destekçisi olarak da
tanımlayarak anti-demokratik bir hareket olarak nitelemişlerdir.
Kemalizm ve İslamcılığın hegemonya mücadelesinde kullanılan
bir diğer söylemsel strateji de, iki grup gazetenin de bazı kavramları,
içinde konumlandıkları ideolojiler çerçevesinde anlamlandırmalarıdır.
Buna göre, özellikle İslamcı ideoloji, “laiklik”, “demokrasi” ve “çağdaşlık” gibi Kemalizm’in ideolojik bir anlamsal kapanma sağladığı
kavramların anlamlarını değiştirmeye çalışmıştır. Kemalizm içinde
kurulan Laik–Anti laik karşıtlığının, söylemlerini Kemalist ideoloji
içinde oluşturan gazetelerde yeniden üretilerek İslamcıların anti laik
olarak olumsuzlanması karşısında, İslamcı söylem içinden konuşan
gazetelerde, Türkiye’de uygulanan laikliğin gerçek anlamıyla laiklik
olmadığı, bunun yerine dini ve gelenekleri inkâr eden dinsizlik olan
“Ortodoks” bir laiklik anlayışı olduğu vurgulanmıştır. Bu açıdan
Kemalistlerin laiklik kavramındaki anlam kapanması kırılmaya çalışılmıştır. Böylece laiklik kavramının kendisi olumsuzlanmaktan çok
Kemalizm’deki laiklik anlamı olumsuzlanmıştır.
İslamcılık ve Kemalizm arasındaki hegemonya mücadelesinin,
Cumhuriyet mitingleri haberleri çerçevesinde sürdürüldüğü kavramlardan biri de demokrasi olmuştur. İslamcılığın şeriat tehdidine karşı
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 101
laik Cumhuriyete sahip çıkmak amacıyla gerçekleştirilen Cumhuriyet
mitinglerini “demokratik” olarak niteleyen Kemalist ideoloji içinde
konumlanan gazetelerde “demokrasi” böylece Kemalist sözcük dağarcığı içine alınmıştır. İslamcılık ise, darbe yanlısı konuşmalar yapılması
ve miting aktörlerinin darbeci olarak tanımlanmasıyla mitinglerin
ideolojisi olan Kemalizm’in demokratik olmadığı gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca söz konusu gazetelerde Kemalizm’in farklılıklara izin
vermeyen, homojen bir kimlik dayatması bağlamında, toplumsal
yaşamda, kişilerin İslami kimliklerini baskılayan Kemalizm’in antidemokratik bir karakter sergilediği vurgulanmıştır. Burada dikkati çeken
bir nokta İslamcı söylemin Kemalizm’in farklılıklara izin vermeyen
yapısını aşma yönünde sadece İslami kimliğe vurgu yapıyor olmasıdır. Bu bakış açısından İslamcılığın, Hristiyan kimliğini, etnik kimlikleri ya da toplumsal cinsiyet temelinde tanımlanan kimlikleri mücadelesinde içermiyor olması, Kemalizm’e yönelttiği farklılıkları dışlama
eleştirisinin benzerini İslamcı ideolojiye de yöneltmeyi mümkün hale
getirmektedir.
Diğer taraftan kaynaklara dayanılarak Kemalist elit azınlığın
halktan kopuk bir biçimde halkın geleneksel ve dini değerlerine aykırı
söylemler geliştirerek demokrasi kavramıyla çelişkisinin altı çizilmektedir. Dolayısıyla mitinglerin talepleri azınlığın çoğunluğa dayatması
olarak bu gazetelerde vurgulanmaktadır. Buna karşı Kemalist söylem
içinden konuşan gazetelerin miting haberlerinde ise, Cumhuriyet
mitinglerinin halk hareketi olduğunun vurgulanmasıyla Kemalist ideolojinin devletten çıkıp sivil toplumun iradesine geçtiği belirtilmektedir. Buna göre Kemalist ilkelerin, devletten bağımsız sivil toplum alanında, mitingler aracılığıyla halk tarafından kendiliğinden savunulduğunun altının çizilmesiyle Kemalizm’in meşruluk talepleri de haklı bir
zemine oturtulmaya çalışılmaktadır.
Böylece söylemini Kemalist ideoloji içinden kuran gazetelerde
gerek resmi tarih anlatısı ve gerekse kurucu ilkelere gönderme yaparak Kemalist ideoloji yeniden üretilmiş ve şeriat tehdidi karşısında
tutulması gereken bir yol olarak işaretlenmiştir. İslamcı ideoloji içinde
konumlanan gazeteler ise, söylemlerinde İslamcılığın Kemalizm’e
102 • iletiim : arat›rmalar›
getirdiği eleştirileri miting haberleri bağlamında öne çıkararak İslamcı
ideolojiyi yeniden üretmişlerdir.
Cumhuriyet mitingleri haberlerinin sunumu çerçevesinde, hegemonya mücadelesinde Kemalizm ve İslamcılık medyada, –olumlama/
olumsuzlama, mitingleri meşrulaştırma/marjinalleştirme çabası, ikili
karşıtlıklar kurma/ötekileştirme, laiklik ve demokrasi kavramlarını
mücadele pratiklerine eklemleme olarak– farklı içeriğe sahip olsa da
vatandaşın görüşlerinin hiçbir gazetede yer almaması bakımından
benzer söylemsel stratejileri kullandıkları görülmüştür. Bu da haberin
yapısal yanlılığı üzerinden ele alınabilir. Bu çerçevede haberin günlük
pratikler içinde üretimi, haber söylemini güç/iktidarın ürettiği söylemleri dolaşıma sokmasını beraberinde getirmektedir. Böylece haber
medyası bu odakların söylemlerine meşruluk kazandırarak varolan
toplumsal yapıya yönelik rızanın oluşumunda rol oynamaktadır.
Medya bu anlamda, Cumhuriyet mitinglerinin sunumunda hegemonik işlev görmüş, Kemalizm ve İslamcılık arasındaki hegemonya
mücadelesi Cumhuriyet mitingleri haberleri bağlamında sadece iki
kutup çerçevesinde ele alınmıştır. Böylece Türkiye siyasetinin işleyişi
farklı görüşler yokmuşçasına iki kutba sıkıştırılmıştır. Bunun en önemli sonucu da çoğulcu bir siyasetin engellenmesi olmuştur.
Bu çalışma olanın eleştirisini sunmasıyla birlikte, gazetecilik pratikleri açısından iki kutbun dışında kalan alternatifliğin olma zorunluluğuna da işaret etme amacını taşımaktadır. Bu açıdan gazetecilik
pratikleri bağlamında kamusal alanda söylemsel kutuplaşma yerine
açılıma, farklılığa olanak tanıyan bir gazetecilik türünün medyanın,
bir güç odağı olarak işlemesinden ziyade halkın da medya söyleminde
iktidar mücadelesinin bir tarafı olarak var olmasına katkı sağlayacağı
düşünülmektedir.
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 103
Kaynakça
Ahmad, Feroz (2009). Modern Türkiye’nin Oluşumu. Çev., Yavuz Alogan. 8. Baskı.
İstanbul: Kaynak Yayınları.
Aykol, Hüseyin (2008). Haber Basınından İslamcı Medyaya. İstanbul: Agora Kitaplığı.
Berkowitz, Daniel A. (2011). “Introduction: From Sociological Roots to Cultural
Perspectives.” Cultural Meanings of News. (der.) Daniel A. Berkowitz. SAGE
Publications : xi-xxii.
Bird, Elizabeth (2010). “The Antropology of News and Journalism: Why Now?” The
Antropology of News and Journalism Global Perpectives. (der.) S. Elizabeth Bird.
Bloomington: Indiana University Press. 1-21.
Bora, Tanıl (1996). “İnşa Döneminde Türk Milli Kimliği.” Toplum ve Bilim 71(Kış): 168192.
Bora, Tanıl (2007). “Tandoğan, Çağlayan İzmir Mitingleri ve Sol, Çılgın Kalabalıktan
Uzakta…” Birikim 218 (Haziran): 38-45.
Çaha, Ömer (2004). “Ana Temalarıyla 1980 Sonrası İslami Uyanış.” Modern Türkiye’de
Siyasi Düşünce C.6. (der.) Tanıl Bora ve Murat Gültekingil. İstanbul: İletişim
Yayınları. 476–493.
Çakır, Ruşen (2004). “Milli Görüş Hareketi.” Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce C.6.
(der.) Tanıl Bora ve Murat Gültekingil. İstanbul: İletişim Yayınları. 544-576.
Çeçen, Anıl (2007). Kemalizm. 7.Baskı. Ankara: Fark Yayınları.
Çelik, Nur Betül (2006). “Kemalizm: Hegemonik Bir Söylem.” Modern Türkiye’de Siyasi
Düşünce C.2. 5. Baskı. (der.) Tanıl Bora ve Murat Gültekingil. İstanbul: İletişim
Yayınları.75–92.
Çetinsaya, Gökhan (1998). “Türkiye’de Laikleşme Süreci: Zarfa ya da Mazrufa
Bakmak.” Birikim. 105-106 (Ocak-Şubat): 107–111.
Çiğdem, Ahmet (2004). “İslamcılık ve Türkiye Üzerine Bazı Notlar.” Modern Türkiye’de
Siyasi Düşünce C.6. (der.) Tanıl Bora ve Murat Gültekingil. İstanbul: İletişim
Yayınları. 26–34.
Çölaşan, Emin (2009). Sakıncalı Gazeteci. 3.Baskı. Ankara: Bilgi Yayınevi.
Duran, Burhaneddin (2004). “Cumhuriyet Dönemi İslamcılığı”, Modern Türkiye’de
Siyasi Düşünce C.6. (der.) Tanıl Bora ve Murat Gültekingil. İstanbul: İletişim
Yayınları. 129-156.
Erdoğan, Necmi (2006). “Neo Kemalizm, Organik Bunalım ve Hegemonya”, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce C.6. (der.) Tanıl Bora ve Murat Gültekingil. İstanbul:
İletişim Yayınları. 584-592.
104 • iletiim : arat›rmalar›
Gitlin, Todd (2003). The Whole World is Watching. London: University of California
Press.
Glasgow Media Group (1976). Bad News. London: Routledge.
Hackett, Robert A. (1998). “Bir Paradigmanın Önemini Yitirişi: Haber Medyası
Çalışmalarında Yanlılık ve Nesnellik.” Çev., M. Ayşe İnal. İLEF Yıllık 1997–
1998. Ankara: İLEF. 31–72.
Hall, Stuart, Critcher, C., Jefferson, T., Clarke, J. ve Roberts, B. (1978). Policing The
Crisis: Mugging, the State, and Law and Order. New York: Palgrave Macmillan.
Hall, Stuart (2005). “İdeolojinin Yeniden Keşfi: Medya Çalışmalarında Baskı Altında
Tutulanın Geri Dönüşü.” Medya, İktidar, İdeoloji. 3. Baskı. (der.) Mehmet Küçük.
Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. 73–123.
Hallin, Daniel C. (2005). “Eleştirel Kuram Perspektifinden Amerikan Haber Medyası.”
Kitle İletişim Kuramları. (der). Erol Mutlu. Ankara: Ütopya Yayınevi. 291–320.
Halloran, J. Dermot; Elliott, Philip ve Murdock, Graham (1970). Demonstrations and
Communication: A Case Study. Harmondsworth: Penguin Books.
İnsel, Ahmet (2006) “Giriş”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce C.2. (der.) Tanıl Bora ve
Murat Gültekingil. İstanbul: İletişim Yayınları. 17–29.
Jorgensen, K.Wahl ve Hanitzsch, Thomas (2010). “Introduction: On Why and How We
Should do Journalism Studies.” The Handbook of Journalism Studies. (der.) K.
Wahl-Jorgensen, Thomas Hanitzch. New York: Routledge.3-17.
Kansu, Aykut (2009). 1908 Devrimi. 2.Baskı. İstanbul: İletişim Yayınları.
Karaman, Ozan (2004). “Kent: Başka Mekansallıkların Olasılığı Olarak Yer.”
Arredamento Mimarlık. 10: 57–60.
Keith, Micheal ve Pile, Steve (1993). “The Place Of Politics.” Place And The Politics Of
Identitiy. (der.) Steve Pile, Micheal Keith. London: Routledge. 22–41
Keyder, Çağlar (1998). “1990’larda Türkiye’de Modernleşmenin Doğrultusu.”
Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik. (der.) S.Bozdoğan ve R. Kasaba.
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Kılıçbay, Mehmet Ali (1994). “Laiklik ya da Bu Dünyayı Yaşayabilmek.” Cogito. 1:
13–21.
Kışlalı, Ahmet Taner (1999). Ben Demokrat Değilim. 4. Baskı. Ankara: İmge.
Köker, Levent (1996). “Kimlik krizinden meşruluk krizine: Kemalizm ve sonrası.”
Toplum ve Bilim 71 (Kış): 150–165.
Aygün • Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitingleri • 105
Köker, Levent (2006). “Kemalizm/Atatürkçülük: Modernleşme, Devlet ve Demokrasi.”
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce C2. (der.) T. Bora ve M. Gültekingil. İstanbul:
İletişim Yayınları. 97–119.
Laçiner, Ömer (1998). “Cumhuriyet Devrim mi?” Birikim 115: 14–19.
Lefebvre, Henri (1991). The Production Of Space. İngilizceye Çev. D. N. Smith.
Cambridge MA: Basil Blackwell.
Mert, Nuray (2006). “Cumhuriyet Türkiyesi’nde Laiklik ve Karşı Laikliğin Düşünsel
Boyutu”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce C.2. (der.) Tanıl Bora ve Murat
Gültekingil. İstanbul: İletişim Yayınları. 197–209.
Michel, Thomas S.J (1994). “Laisizme Katolik Bir Bakış.”, Cogito 1: 101–109.
Molotch, Harvey ve Lester, Marilyn (1981). “News as purposive behaviour: on the
strategic use of routine events, accidents and scandals.” The Manufacture of
News. Revised Edition London: Sage. 118–138.
Mouffe, Chantal (2010). Siyasetin Dönüşü. Çev., Fahri Bakırcı ve Ali Çolak. Ankara:
Epos Yayınları.
Oran, Baskın (1997). Atatürk Milliyetçiliği. 4.Baskı. Ankara: Bilgi Yayınevi.
Özyürek, Esra (2008). Modernlik Nostaljisi Kemalizm, Laiklik ve Gündelik Hayatta Siyaset.
İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.
Sargın, Arif Güven (2004). “Sapkın ve Sapkınlık: Kentsel Pratiklerin Sıradan Aktörleri
Eylemleri.” Arredamento Mimarlık 10: 53–55.
Şaylan, Gencay (1992). Türkiye’de İslamcı Siyaset. Ankara: Verso Yayınları.
Topuz, Hıfzı (2003). Türk Basın Tarihi: II. Mahmut’tan Holdinglere. 2.Basım. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Tuchman, Gaye (1978). Making News: A Study in the Construction of Reality. New York:
The Free Pres.
Tuğal, Cihan (2010). Pasif Devrim: İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi. Çev., Ferit B.
Aydar. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.
Tunaya, T.Zafer (2003). İslamcılık Akımı. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Tunçay, Mete (2005). Eleştirel Tarih Yazıları. Ankara: Liberte Yayınları.
Turan, Ömer (2006). “Son Dönemde Kemalizme Demokratik Meşruiyet Arayışları.”
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce C6. (der.) Tanıl Bora, Murat Gültekingil.
İstanbul: İletişim Yayınları. 592-601.
106 • iletiim : arat›rmalar›
Uzgel, İlhan (2009). “AKP: Neoliberal Dönüşümün Yeni Aktörü.” AKP Kitabı: Bir
Dönüşümün Bilançosu. (der.) İlhan Uzgel ve Bülent Duru. Ankara: Phoeniz
Yayınevi. 11–40.
Van Dijk, A.Teun (1988). News as Discourse. New Jersey: Lawrence Earlbaum Associates
Publication.
Van Dijk, A.Teun (2005). “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları.” Medya, İktidar,
İdeoloji. 3.Baskı. (der. ve çev.) Mehmet Küçük. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
315-377
Van Dijk, A.Teun (2007). “Bir Söylem Olarak Haberin Disiplinlerarası Çözümlenmesi.”
Medya Metinlerini Çözümlemek. (der.) Gülseren Ş. Atabek ve Ümit Atabek.
Çev.,Ümit Atabek. Ankara: Siyasal Kitabevi.
Yaşın, Yael Navaro (1998). “Bir İktidar Söylemi Olarak Sivil Toplum.” Birikim 105–106:
57-62.
Yavuz, Hakan (2005). Modernleşen Müslümanlar. Çev., Ahmet Yıldız. İstanbul:
KitapYayınevi.
Yılmaz, Nuh (2004). “İslamcılık, AKP, Siyaset.” Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce C.6.
(der.) Tanıl Bora ve Murat Gültekingil. İstanbul: İletişim Yayınları. 604–620.
Zürcher, Eriz Jan (2009). Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. Çev.,Yasemin Saner Gönen.
İstanbul: İletişim Yayınları.
http://www.diyanetvakfi.org.tr/hakkimizda/hizmetler/yurtici/kulhizm.htm. Erişim
tarihi: 04.06.2012.
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/405722.asp. Erişim tarihi: 21.08.2009.
107
Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt:
Alternatif Gazetecilik
Ahmet Taylan
Özet
Bu çalışmada, yerleşik ve kurumsallaşmış siyaseti reddeden veya ona meydan okuyan kitle iletişim biçimi
olarak “alternatif medya” kavramı incelenmiştir. Çalışma, ana akım medyanın ayrımcı, dışlayıcı ve eşitsiz
yayın politikasına karşı alternatif medya arayışlarını ve bu arayışın Türkiye ölçeğinde bir alternatif medya
örneği ile somutlaştırılmasını konu etmektedir. Çalışma, ana akım medyanın ekonomik ve siyasi iktidar
odaklarıyla kurduğu çıkar ilişkisi bağlamında neden olduğu hak ihlalleri nedeniyle, “hak odaklı haberciliğin
söz konusu ihlallere bir yanıt olabileceği” varsayımı üzerine temellenmiştir. Bu doğrultuda, çalışmada
Türkiye’deki en etkin alternatif medya örneği olduğu varsayılan Bianet’in özgün yapı ve işleyişine dair bir
inceleme yapılarak, nasıl bir alternatif gazetecilik pratiği oluşturulabilir sorusuna yanıt aramak
amaçlanmıştır. Bu amaca ulaşmak üzere, Bianet haber merkezi üzerine bir uygulamalı araştırma
gerçekleştirilmiştir. Analiz sonucunda Bianet’in etkin ve özgün bir alternatif medya örneği olduğu ortaya
konmuş ve alternatif gazeteciliğe dair öngörülere ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Alternatif medya, Bianet, katılımcı gazetecilik, hak haberciliği, radikal medya
A Grassroots Response to Mainstream Media: Alternative Journalism
Abstract
This research focuses on “alternative media” concept as a form of mass communication to be utilised for
challenging corporate and institutionalised politics. It elaborates possibilities for establishing alternative
media against the discriminatory, exclusionary, monotonic broadcasting policy in mainstream media and
looks into how alternative media can be institutionalised in the Turkish context by focusing on a specific
case. This research brings attention to mainstream media’s violations of rights as a result of the interest
based ties they establish with different economic and power elites. It is argued in this research that these
violations can be challenged by establishing rights based journalism practices. In this light, by analysing
the organisational structure and the workings of the most effective alternative media organisation in
Turkey -Bianet- this research aims at finding an answer to the question on what kind of an alternative
journalism practice can be established. In order to do so, a field research about Bianet news center was
conducted. The research concludes that Bianet offers an important model of an effective and a genuine
alternative media and suggests further insights on the topic in the alternative journalism context.
Keywords: Alternative media, Bianet, participatory journalism, right based journalism, radical media
iletiim : arat›rmalar› • © 2008 • 6(2): 107-144
108 • iletiim : arat›rmalar›
Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt:
Alternatif Gazetecilik1
Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik1
Mevcut iletişim ortamının temel bileşeni olan ana akım yaygın
medya, başat siyasal ve ekonomik güçlerin bir eklentisi halini almış
durumda. Bu bakımdan ana akım medya, toplumdaki tahakküm ilişkileri içinde inşa edilen, yeniden üretilerek pazara sunulan temsil
pratikleri aracılığıyla hâkim iktidar ilişkilerini meşrulaştırıyor. Ignacio
Ramonet’nin deyimiyle bu süreçte “dördüncü güç, kapitalist küreselleşme çağında artık kendisini toplumsal hedefler ve insan hakları
ihlallerini teşhire adamış dördüncü güç olmaktan çıkıp toplumdaki
öteki güçlerle iç içe geçti” (2003: parag. 4).
Ana akım medya, bir yandan siyasi iktidar ve pazar/piyasa güçleriyle çıkara dayalı bir etkileşim içinde olurken bir yandan da kendisi
bir pazara dönüştü; medya, bu yapısıyla yurttaşlara demokratik süreçler doğrultusunda güç kazandırmaktan giderek uzaklaşıyor. Kellner,
büyük medya holdinglerinin ve devlet tarafından kontrol edilen
kurumların egemenliği altındaki görsel-işitsel medya çağında, birçok
kişinin demokratik tartışma ortamının dışında tutulduğunu ve görselişitsel teknolojiler tarafından dev bir enformasyon gösterisinin pasif
tüketicileri konumuna düşürüldüğünü belirtiyor; böylece medyaya
erişim olanağı büyük holdingler ya da devlet tarafından yönlendirilen
kurumlar tarafından kontrol edilmekte (Kellner, 1990: 444) ve azınlıkta
kalan seslerin ve fikirlerin duyurulması güçleşmekte. Toplumda seslerini duyuramayan, dışlanan, ihmal edilen kesimlerin hakları ihlal
1
Bu makalede kullanılan veriler Şubat 2012’de Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı’nda savunulan “Alternatif Medya ve Bianet Örneği: Türkiye’de Alternatif Medyaya Dair Etnografik Çalışma” başlıklı doktora tez
çalışmasına dayanmaktadır.
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 109
edilmekte ve bu kesimler medyada genellikle haberin öznesi değil
nesnesi durumunda yansıtılmaktalar.
Ana akım medyadaki söz konusu hak ihlallerine ve eşitsiz iletişim
ortamına karşı ne yapılabileceği sorusuna çeşitli yanıtlar vermek mümkün. Bu yanıtlardan birisi de hak odaklı habercilik üzerine temellenen
ve geleneksel ana akım habercilik kodlarına dayanmayan alternatif
gazetecilik. Alternatif gazetecilik günümüzde dikkate değer bir kuramsal ve pratik mesleki alan oluşturuyor. Çünkü artık başka bir iletişim
düzeninin mümkün olduğuna dair fikirler ve bu fikirlerin hayata geçirildiği alternatif gazetecilik örgütlenmeleri giderek yaygınlaşıyor ve
güç kazanıyor.
Eleştirel iletişim çalışmaları, genellikle ana akım medya eleştirisi
üzerine yoğunlaşıyor ve mevcut iletişim düzeninin eşitsizliklerini ortaya koyuyor. Ancak sorunu tespit etmenin ötesine geçip, çözüm yolları
öneren çalışmaların görece daha az olduğunu söylemek mümkün.
Buna karşılık ana akım medyaya karşı yeni bir kamusal iletişim uzamı
olarak alternatif arama çabası, tekelleşmelerin yoğunlaşmasıyla birlikte artmaya başladı ve “alternatif medya kavramı medya araştırmacıları tarafından bir tartışma alanı olarak” ortaya koyuldu (Waltz, 2005: 2).
Alternatif medya çalışmaları özellikle neoliberalizmin ve küreselleşmenin ağırlığını iyice hissettirdiği 1990’lı yıllardan sonra akademik
gündemdeki yerini daha ön sıralara taşıdı. Böylece alternatif medya
alanı hâlihazırda güncelliğini koruyan ve kuramsal gelişimini çeşitli
örnek olay ve uygulamalı araştırmalarla bağıntılı olarak hızla sürdüren
çok yönlü bir araştırma sahası oluşturuyor.
110 • iletiim : arat›rmalar›
Bu çalışma da, söz konusu araştırma sahası kapsamında yürütülen tartışmalara Türkiye örneğinde yapılan bir araştırmayla katkı
sunmayı amaçlıyor. Zira Türkiye’de alternatif medya örneklerinin de,
bunlar üzerine yapılan çalışmaların da hala az olduğunu söylemek
mümkün. Bu bakımdan bu çalışma, alternatif gazetecilik arayışlarını
ve bu arayışın bir alternatif medya örneği olan Bianet ile Türkiye ölçeğinde somutlaştırılmasını konu ediyor. Çalışmada, ana akım medya
gerek haber değerleri ve habercilik dili açısından, gerekse de organizasyon yapısı ve istihdam politikası açısından sorunlu bir işleyiş sergilediği için, -başka türlü bir iletişim ortamının mümkün olduğu
inancı üzerine bina edilen- alternatif medyanın ve bu medya dolayımıyla yapılan hak odaklı gazeteciliğin bir direniş odağı ve değişim
kaynağı olarak konumlandırılabileceği savunuluyor.
Çalışmada eleştirel bir perspektifle alternatif gazetecilik kavramına dair kuramsal/tanımsal bir çerçeve çiziliyor. Ardından Türkiye’den
bir alternatif/muhalif medya örneği olarak Bağımsız İletişim Ağı’nın
(BİA) ve bu ağın haber vitrini olan Bianet’in kurumsal yapısı, gazeteci
profili ve üretim perspektifine dair bir çözümleme yapılarak, Bianet’in
alternatifliği ve muhalif kamusal tartışma oluşturma potansiyeli
özgün bir şekilde ortaya koyuluyor.
Başka bir medya düzeninin mümkün olduğu inancıyla giderek
hızlanan alternatif gazetecilik arayışları paralelinde, son yıllarda
Türkiye’de alternatif bir kamusal tartışma oluşturma bağlamında
etkinlik ve etki alanı açısından ciddiye alınması gereken bağımsız/
muhalif girişimler daha fazla dikkat çekiyor. Bunların başında ise yerel
ve bağımsız medya kuruluşlarından oluşan bir ağ kurmayı hedefleyen
BİA ve bu ağın haber vitrini işlevini gören bianet.org web sitesi geliyor. Köse de, “Türkiye medya ortamına ilişkin taşıdığı toplumsal
sorumlulukla, sunduğu alternatif ve sivil önerilerle, üstlendiği önemli
rollerden dolayı bu geniş ve kuşatıcı proje” üzerinde durulması gerektiğini vurguluyor (2007: 354). Türkiye ölçeğinde, doğrudan ya da
dolaylı şekilde medyayı ve toplumsal yapıyı yeniden organize etmek,
devlet elindeki ve/veya ticarileşmiş medyaya alternatif olmak amacıyla hayata geçirilen gazetecilik projelerinin günümüzde de varlığını
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 111
sürdüren en kapsamlı ve en etkin örneklerinden biri olarak Bianet’i
göstermek mümkün. Yaklaşık 10 yıldır bu proje içinde yeşertilen yerel
medya ortamı da Türkiye ölçeğinde Bianet’i diğer örneklerden farklı
bir konuma oturtuyor. Sonuçta, “Bianet, sadece medyatik alanda sözü
edilen dezenformasyon ortamına karşı radikal bir tavır sergilemekle
kalmamakta; aynı zamanda toplumsal alanda sesini duyuramayanlardan, mağdur ve ezilmişlerden yana ve sermayenin karşısında da açık
bir tavır almakta, bir başka deyişle haklı olarak ‘taraf tutmakta’dır”
(Köse, 2007: 355). Bu bakımdan Bianet, Türkiye’de çok fazla benzeri
olmayan özgün yapısıyla Türkiye sosyo-ekonomik, siyasal, kültürel
coğrafyasında ana akım medyaya alternatifliğin aldığı özgül biçimi
somutlaştırmak açısından elverişli bir örnek oluşturuyor.
Alternatif gazetecilik: Ana akıma karşı mı,
ana akımın yanı sıra mı?
Alternatif gazetecilikten bahsedildiğinde öncelikle iki temel soru
akla geliyor; alternatif gazetecilik nedir ve alternatif gazetecilik neye
alternatif oluşturuyor? Alternatif gazetecilik nedir sorusuna yanıt olarak, ana akım medya tarafından gerçekleştirilen içerik üretim ve
sunum faaliyetlerinden çeşitli şekillerde farklılaşan habercilik uygulamalarını açıklamak için yurttaş medyası, sivil toplum medyası, halk
gazeteciliği, açık yayıncılık, katılımcı gazetecilik, etkileşimli gazetecilik, bağımsız medya, muhalif medya, radikal medya, alternatif medya
gibi çeşitli kavramlar kullanılıyor. Bu kavramlar sıklıkla birbiri yerine
kullanılsa da aslında aralarında girift bir farklılaşma ve benzeşme ilişkisinden söz edilebilir. Bu kavramlar genellikle “sessizlerin sesi”,
“üçüncü dünyanın sesi”, “tekel dışı habercilik” gibi tekelci ve endüstriyel ana akım medyadan farklılıkları vurgulayan tanımlara atıf yapmakta ve genel olarak “alternatif medya deneyimleri” olarak ele alınmaktalar. Nitekim pek çok araştırmacının ana akım gazetecilik dışındaki seçeneklere dikkat çekmek ve gazeteciliği yeniden tanımlama
anlayışına kuramsal bir temel oluşturmak üzere alternatif/radikal
veya yurttaş medyası için kavramsal ve uygulamaya dönük tanımlar
112 • iletiim : arat›rmalar›
geliştirmek yolunda çaba harcadıkları görülüyor (Atton, 2001, 2002,
2003; Bennett, 2003; Couldry, 2003; Downing, 2001, 2003; Kidd, 2003,
2005; Rodriguez, 2001; Jankowski ve Prehn, 2002).
Bu çabalar ekseninde yürüyen tartışmalar incelendiğinde, nasıl
adlandırılırsa adlandırılsın alternatif gazeteciliğe dair tanımlayıcı girişimlerin ortak vurgu noktasının okuyucuyla etkileşim, katılımcılık ve
ticarileşme karşıtlığı olduğu söylenebilir. Bu bakımdan medyanın
alternatif olmasının temel göstergeleri; yayın yapmaya yönelik temel
motivasyon kaynağının kesinlikle kâr olmaması, medya kuruluşu
içinde örgütsel olarak katı dikey hiyerarşiden uzak, yatay, eşitlikçi ve
katılımcı bir yapılanmaya sahip olmak, sosyal sorumluluk anlayışı
gütmek ve kamusal alandan dışlanmış olan ve/veya azınlıkta kalan
kesimlerin kendilerini ifade etmelerine olanak sağlamak olarak sayılabilir. “Alternatif olmak” demek, sadece nihai ürünün farklı ya da radikal olması değil, üretime dair diğer yapılanma ve süreçlerin de farklı
olması ve böylece hegemonik haber üretim biçimine ve ana akım
medyanın hâkimiyetine karşı tehdit/savunma oluşturmak ve bu doğrultuda bağımsız bir şekilde mücadele edebilmek anlamına geliyor.
“Alternatif gazetecilik nedir” ya da “alternatif medyayı alternatif
yapan nedir” sorularına, yıllardır ZMag adlı alternatif internet sitesini
yayınlayan gazeteci Michael Albert de, alternatif medyayı nihai olarak
toplumu ve toplumsal hayatı değiştirme amacıyla bağlantılandıran bir
yanıt veriyor:
Kartel medyası kurumları çoğunlukla yüksek kârlılık ve reklamcılara
kolaylıkla pazarlanabilecek seçkin bir okur/izleyici kitlesi üzerine kurulmuştur. Toplumdaki mevcut hiyerarşik toplumsal ilişkilerin devamından
yanadır ve bu devamlılıktan çıkarları olan bir sahiplik mekanizması
vardır. Oysa alternatif medya kurumları, kârlılık için çalışmaz; okurları/
izleyicileri reklamcılara pazarlanacak müşteriler olarak görmez. Toplumu tanımlayan hiyerarşik yapıyı bozmaya çalışır ve bunu yaparken
kamu yararını gözetir. Alternatif medya, toplumsal hayatı ve yaygın
medya anlayışını yeniden organize etmek isteyen bir düşüncenin parçasıdır (1997: parag. 7-8).
Alankuş da (2008), alternatif medyanın tanımlanmasına dair dünyanın farklı coğrafyalarındaki örneklerden yola çıkılarak geliştirilen
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 113
kavramları Türkiye’deki “melez alternatif medya” örnekleri için kullanabilme zorluklarından bahisle geliştirdiği tartışma sonucunda Clemencia Rodriquez (2001; 2003) tarafından getirilen “yurttaş medyası”2
kavramının kullanılmaya elverişli olduğunu belirtiyor:
(…) Türkiye’deki öteki medyayı nitelemek ve ortamını anlamak konusunda, sözcük seçimleri konusunda karşılaşılan zorluğun, sadece Türkiye’ye
özgü tarihsel, siyasal, kültürel nedenlerden kaynaklanmadığını eklemeliyim. Bu durum özellikle de Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde daha
çok melez formlarla karşılaşılmasıyla, ilgili akademik çalışmaların genellikle Batı’da yapılması ve oradaki örneklerden hareket ederek geliştirilmiş
olmasıyla, üstelik oralarda da yaklaşım ve tanımlarda tam bir uzlaşma
bulunmamasıyla ilgili. Dolayısıyla, yaygın medya ile bu tanımın içine
girmeyen medya arasındaki farkları büsbütün gözden kaçırmamak; “ötekilerin” verdikleri karşı-hegemonik mücadelenin önemli bir mecrası haline gelen medyayla kavuşmuş oldukları, direnişe ve kendilerini ifade
etmelerinin önemine vurgu yapmak üzere, bir kavramsal arayışı sürdürmek gerektiğini düşünüyorum. (…) Böyle bir yaklaşımı ise, Clemencia
Rodriguez’in, Chantal Mouffe’ün “yurttaşlık” tanımına dayanarak geliştirdiği “yurttaş (citizens) medyası” kavramının sağladığı açılımda bulmak
mümkün. Rodriguez, kavramı bütün alternatif medya pratiklerinin farklı
ve zengin deneyimlerini içine alacak şekilde kullanıyor. Böylelikle onları
özcü tanımlar içine sıkıştırmak yerine, her birinin özgüllüklerini hesaba
katarak, medya ortamının demokratikleşmesini sağlayacak bütün “yurttaş” girişimlerini önemli sayan bir anlama çerçevesi öneriyor (2008: 220).
2
Clemencia Rodriguez, alternatif medyanın üretim sürecine katılan insanların aktif
yurttaşlara dönüşümünü açıklamak için “yurttaş medyası” kavramını kullanmaktadır: “Yurttaş medyası, erkek, kadın ve çocukların kendi medyasına erişim ve geliştirme hakkını elde etmelerinin sonucu olan yetkilendirme, vicdanileştirme ve
iktidarı çoğullaştırma süreçlerini açıklayan bir kavramdır” (Rodriguez, 2003: 190).
Rodriguez’e göre yerleşik toplumsal kodlara, meşru kimliklere, kurumsallaşmış toplumsal ilişkilere karşı çıkan yurttaş medyasının temel görevi halkın özgür iradeleriyle yaşayacakları bir hayat kurmalarına yardım etmektir. Yurttaş medyası kavramı,
yurttaşlık inşasının toplumsal pratiği olarak tanımlanır ve çeşitli tarzlarda, formlarda
ve yerlerde muhalif medya aktivitelerinden hareketle, sembolik tartışma ve direnişin
merkezliliği için bir iddia olarak ortaya koyulur. Rodriguez, bir yandan her biri yurttaş medyası pratiğinin “yenilik ve coşkunluğunu” detaylı olarak örnekleyen olaylara
atıf yaparak, bir yandan da medyayı siyaset ve kültür konularıyla bağlantılandırarak, dar bir medya odaklı bakışın aşırı katılığını delmeyi amaçlayan bir kuramsal
argüman sunmaktadır.
114 • iletiim : arat›rmalar›
Görüleceği üzere alternatif medyaya dair getirilen tanımlar,
kurumsal yapılanmanın/hedefin ya da üretim pratiğinin çeşitli ve
birbirinden farklı yönlerine odaklanıyor. Bu bakımdan aslında “alternatif medya” tanımının kendi içinde sorunlu olduğu görülüyor. Hatta
Abel, “alandaki terimlerin tanımlanmasına dair bariz düzensizliğin,
alternatif medya terimini tanımlamak için anlamlı bir yol olmadığına
dair bazı eleştirilere yol açtığına” dikkat çekiyor (1997: 79). Alternatif
medya kavramı, ana akımın dışında olanı ve muhalif bir alanı vurgulamak için oldukça işlevsel; bununla birlikte kendi içinde farklılıklar
ve çelişkiler barındırıyor ve geniş bir yelpaze oluşturuyor. Hatta farklı
coğrafyalarda bile alternatif medya tanımları ve yapılarının farklılık
gösterdiği görülüyor. Bu bakımdan sonuçta alternatifliğin sıradan
insanların iletişim sürecine dâhil olup olmamasına ve onların gündelik yaşam pratiğine dair bir ölçüt olarak düşünülmesi gerekiyor.
Bu doğrultuda, alternatif medyaya dair getirilen tanımların -determinist bir bakışla- sadece ana akıma karşı bir tepkisellik ve karşıtlık
ifadesini vurgulamakla yetinmemesi gerektiği söylenebilir. Nitekim
Albert de genellikle alternatif gazetecilik derken “alternatif” sözcüğünün sadece ana akımdan farklı bir içeriğe gönderme yapmak için kullanılmasını eleştiriyor (2008: parag. 3, 35). Alternatif medyaya determinist yaklaşımları eleştiren Bailey, Cammaerts ve Carpentier de “alternatif” kavramının değişken yapısını ortaya koyuyor ve alternatif
medyanın çok farklı şekillerde -yalnızca ana akım medyayla ilişkisi
dolayımıyla değil fakat aynı zamanda topluluk medyası, sivil toplum
medyası ve rizomatik medya olarak- tanımlandığını gösteriyorlar (Bailey vd., 2007: xi). Bu bağlamda alternatif medyaya dair kuramsal ya da
tanımlayıcı çabaların, alternatif medyanın “değişken” ve “tesadüfi”
doğası ve tanımsal olarak sınırlarının muğlaklığı ekseninde “determinist” olmayan yaklaşımlar üzerine temellendirilmesi gerekiyor.
Alternatifliğin sınırlarına ilişkin yukarıda değinilen muğlâklık,
alternatif medyaya dair bir tanım geliştirmek amacıyla oluşturulan
çeşitli sınıflandırma ve tipolojik model oluşturma girişimleriyle aşılmaya çalışılıyor. Bu girişimlerin en bilinen örneklerinden birini ortaya
koyan Bailey ve diğerleri (2007) alternatif medyayı çeşitlilik ve ilişki-
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 115
sellik kavramları ekseninde açıklamakta ve alternatif medyayı tanımlamaya yönelik dört faklı model olduğunu belirtmekteler. Bu sınıflandırma farklı türdeki alternatif medya arasındaki sınırların belirsizliğini
bir ölçüde ortadan kaldırmaya ve mevcut çeşitliliği net bir biçimde
tanımlamaya yönelik ve temelinde özcü (essentialist) ve ilişkiselci (relationalist) yaklaşımlar ile bunların kesişimleri yer alıyor.
Bu modellerden ilkini oluşturan alternatif medya türü “topluluğa
hizmet medyası” (Bailey vd., 2007: 7). Topluluğa hizmet etmesi ekseninde tanımlanan alternatif medya uygulamalarında yayıncı ve topluluk arasındaki ilişki ön plana çıkıyor; sınırları tam olarak kesişmese de
bu türe ülkemizden en yakın örnek olarak Agos gazetesini göstermek
mümkün. “Ana akım medyaya alternatif olarak alternatif medya” ikinci modeli oluşturuyor (Bailey vd., 2007: 15). Bu model, “alternatif”
kavramı üzerine odaklanıyor. Bu kavramsallaştırma, ana akım ve alternatif arasında alternatifin ana akım medya için bir tamamlayıcı veya
ana akım için bir karşı hegemonik eleştiri olarak görüldüğü bir ayrım
ortaya koymakta. Ülkemizden bir örnek olarak Birgün gazetesinin bu
modele daha yakın durduğunu söylemek mümkün. Üçüncü yaklaşım
alternatif medyayı “sivil toplumla” bağlantılandırmaya odaklanıyor
(Bailey vd., 2007: 20). Alternatif medyayı sivil toplumun bir parçası
olarak gören model, bu medyanın ticari medya ve devlet medyası arasında bir “üçüncü alan” olacağı düşüncesinden hareket ediyor. Bu
modele yakın bir örnek olarak uçansüpürge.org web sitesi verilebilir.
Diğerlerinden daha kapsayıcı olan dördüncü yaklaşım alternatif
medyayı bir “köksap” (rizom)3 olarak tanımlıyor (Bailey vd., 2007: 25).
3
Rizom (rhizome), aslen botanik terimi olup, Türkçe’de sarmaşık, ayrıksı ot, köksap,
kökdal gibi karşılıkları vardır ve bir metafor olarak şematik bir toplum açıklamasına imkân vermektedir. Gilles Deleuze ve Felix Guattari’nin, “A Thousand Plateaus”
(1987) adlı çalışmalarında ortaya koydukları köksap metaforu, dallarının birbirinden beslenerek çoğaldığı, bir düzen içinde alt kategorilerine ayrıldığı ağaç ya da kök
benzeri bir oluşuma benzetilebilir. Rizomatik yapılar, ayrıksı olmasına karşın aslında
eylemsel olarak bütünlük gösteren, fakat yapı itibarıyla birlik ve bütünlüğü olmayan
çoklukları anlatır. Rizomatik yapılar tek bir kökten kaynaklanmaz, sürekli yeni yeni
yerlerden köklenir. Sabit bir düzenleri söz konusu değildir ancak köksapın belli bir
noktası başka bir nokta ile tesadüfi ve anlık olarak ilişkili olabilir.
116 • iletiim : arat›rmalar›
Rizomatik yapılar, ayrıksı olmasına karşın aslında eylemsel olarak
aynılık gösteren, fakat birlik ve bütünlüğü olmayan çoklukları anlatmakta. “Rizomatik” yaklaşımın alternatif medyaya uyarlanmasında üç
ana boyut öne çıkar (Bailey vd., 2007: 25): a) alternatif medyanın sivil
toplum kavşaklarındaki rolü, b) bu medyanın değişken ve önceden
nitelendirilemez oluşu ve c) pazar ve devletle olan karşılıklı bağlantısı.
Bu metaforla esas olarak alternatif medyanın farklı karakterdeki hareket ve mücadelelerden gelen insanların karşılaştıkları ve işbirliği yaptıkları bir kavşak noktası olarak görülmesine vurgu yapılır. Pazar ve
devletle olan karşılıklı bağlantısı ise alternatif medyanın, kamusal ve
ticari medya organizasyonlarının kesinliği ve katılığını sorgulama olanağına sahip olduğu anlamına gelir. Bu yaklaşım, diyalektik bir bakışla aynı zamanda alternatif medyanın zorunlu olarak ana akım medyanın tam olarak karşısında konumlanacağı düşüncesini de belli ölçülerde ortadan kaldırır.
Bailey, Cammaerts ve Carpentier tarafından yapılan sınıflandırmanın yanı sıra “alternatif medya nedir” sorusuna yanıt vermek üzere
ortaya koyulan tanımlayıcı çabaların somutlaştırılabileceği ayrıntılı bir
başka tipoloji Fuchs ve Sandoval (2009; 2010) tarafından ortaya koyulmakta. Nesnel ve öznel toplumsal teoriler açısından bir alternatif
medya tanımı yapan bu tipolojide “alternatif medyanın asıl amacı,
eleştirel içeriklerin geniş kitlelere ulaştırılmasının sağlaması mı olmalı
(nesnel yaklaşım), yoksa medya ürünlerine erişimin yaygınlaştırılması
ve üretim aşamasına katılan aktörlerin desteklenmesi mi olmalı (öznel
yaklaşım) sorusu” irdelenir. Bu tipolojide “yapısal yönlere” odaklanan
tanımlayıcı yaklaşım nesnel, “aktörlere” daha fazla yönelen öznel olarak adlandırılabilir.
Öznel yaklaşım medya aktörlerine4 ve bunların alternatif medyayı
yaratma yollarına odaklanıyor ve özgürleşimci bir medyanın kurulması için belirleyici faktörün medya üreticileri ile tüketiciler arasındaki
ayrımın ortadan kaldırılması olduğunu vurguluyor. Öznel yaklaşım,
4
“Medya aktörleri” medya kuruluşunun haber üretim sürecinde rol alan bireyleri anlatmaktadır. Öznel yaklaşımın medya aktörleri tanımını sadece profesyonel gazetecileri değil gönüllüleri ve okuyucuları da kapsayacak şekilde genişlettiği söylenebilir.
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 117
alternatif medyanın “katılımcı medya” olarak kavranmasına dair bir
iddiaya sahip. Alternatif medyayı tanımlayan yaklaşımların çoğunluğu öznel ve “katılım yoluyla özgürleştirme” (emancipation through participation) ile “medya üretiminin demokratikleştirilmesine” odaklanıyor. Medya sisteminin alternatif yapılanmasına dair öznel yaklaşımlar
Hans Magnus Enzensberger (1976), Nick Couldry (2003), Alfonso
Gumucio Dagron (2004), Clemencia Rodriguez (2003), Chris Atton
(2002; 2004; 2008), Kate Coyer (2007) ve Nicholas Jankowski (2003) gibi
araştırmacıların çalışmalarında belirginleşiyor.
Nesnel yaklaşım ise içeriğe odaklanması dolayımıyla daha çok
alternatif medya yapılarına yönelik ve alternatif medyayı “eleştirel
medya” olarak kavrıyor.5 Nesnel yaklaşımın en önemli temsilcileri
arasında John Downing (2001), Tim O’Sullivan (1994) ve Michael
Traber’ı (1985) saymak mümkün. Bu yaklaşım alternatif medyanın
radikal/eleştirel medya içeriği üretmek yoluyla kapitalist ana akım
medyanın ideolojik karakterini reddederek özgürleşimci potansiyelini
fark edebileceğini ortaya koyuyor. Buna göre alternatif medyanın yapısal tanımı, radikal/eleştirel içeriğin var olup olmamasıyla, hatta daha
da sıklıkla toplumsal değişimin bu medyada sunumuna da bağlı olarak yapılabilir.
Bu iki farklı sınıflandırma girişimi genel olarak değerlendirildiğinde, öncelikle Bailey ve diğerleri (2007) tarafından geliştirilen dörtlü
tipoloji içinde, alternatif medyanın tanımlanmasında “rizom/köksap
yaklaşımının” kullanılmasının belirgin avantajları olduğunu söylemek
mümkün. Bu yaklaşım sivil topluma olan vurguyu derinleştirir, aynı
zamanda bu yaklaşım alternatif medyaya ana akım medya karşısında
atfedilen “düşmanca” konum tarafından yaratılan katı ayrımı daraltır,
böylece alternatif medyanın ana akım medyayı kendi varlık nedenleri
doğrultusunda dönüştürme imkânını göz ardı etmez. Rizom metaforu
bilginin sunulmasında ve yorumlanmasında insanların aracılı ve/veya
aracısız iletişimlerinde çokluğu ve çeşitliliği öngören, hiyerarşiyi ve
doğrusallığı reddeden bir düşünme ve eylem biçimini önerir. Ayrıca
5
Bu yaklaşıma göre medya içeriği de bir medya yapısı olarak anlaşılabilir, çünkü içerik, medya üretim sürecinin süreklilik gösteren bir sonucudur.
118 • iletiim : arat›rmalar›
kurumsal ve yerleşik katı bir hiyerarşiden ve durağan ve sabit bir
yapıdan çok “değişkenlik ve tesadüfiliğin” alternatif medyanın ana
tanımlayıcı özellikleri olduğunu vurgulaması ve alternatif medyanın
piyasa ve devletle kaçınılmaz olarak kurduğu karşılıklı bağlantıyı yadsımayıp, bunu hegemonya ötesi olarak tanımlanan yeni ilişki biçimleri ekseninde dikkate alması gibi özellikleri bakımından rizom/köksap
yaklaşımının diğer yaklaşımlara göre daha fazla açılım sunduğunu
söylemek mümkün.
Diğer yandan bu çalışmada yürütülen inceleme rizomatik medya
kavrayışı üzerine temellenmekle birlikte, özellikle Bianet örneği açısından düşünüldüğünde, Fuchs ve Sandoval (2010) tarafından geliştirilen tipoloji içinde yer alan “öznel yaklaşıma” dayanıyor. Yukarıda
değinildiği gibi öznel yaklaşım medya aktörlerine ve bunların alternatif medyayı yaratma yollarına, yani ana akıma tabandan gelen kolektif
yanıta odaklanır ve özgürleşimci bir medyanın kurulması için belirleyici faktörün medya üreticileri ile tüketiciler arasındaki ayrımın ortadan kaldırılması olduğunu vurgular. Medya aktörlerinin kolektif üretim süreci içinde medya üretimine dâhil olmasına yapılan vurgu,
özellikle internet üzerinden yayın yapan ve bu bakımdan teknolojik/
finansal kısıtlılıkları aşmak konusunda görece daha esnek olduğu
düşünülen Bianet gibi bir örneği incelemek için belirgin bir avantaj
sağlıyor. Ayrıca öznel yaklaşımın eleştirel içeriğe öncelik vermez gibi
görünmesine karşın, gazetecilik pratiklerine profesyonel gazeteciler
dışında kalan kesimlerin katılımı ve medyanın sıradan insanların
yaşam deneyimlerini doğrudan yansıtmasıyla içeriğin de ister istemez
kendiliğinden eleştirel bir yapıda olacağı söylenebilir. Bununla birlikte
nesnel yaklaşımların öngördüğü şekilde, alternatiflik ölçütü olarak
önceliği içeriğe vermek zaman zaman eleştirel içerik üreten ancak bu
eleştirelliği süreklilik göstermeyen medya kuruluşlarının alternatif
olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı konusundaki belirsizliği de gözden kaçırma riski yaratıyor. Bu bakımdan, içerik düzleminde radikal
eleştirelliği sürdüren ancak üretim süreçleri ve ekonomik ürün biçimi
bakımından mutlaka alternatif olmayan bir model önerisinden daha
çok, okuyucu ve üreticiyi bütünleştiren katılımcı üretim süreçleri
yoluyla hem yapıyı, hem içeriği, hem de toplumsal değişimin medya-
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 119
da sunumunu belirleyen öznel yaklaşımın belirgin avantajları olduğu
düşünülmelidir. Nitekim Albert de benzer bir noktaya işaret ediyor:
Alternatif medyayı alternatif yapan şey, sözcüğün basit anlamında, ortaya koyduğu ürün olamaz. Çünkü toplumsal meseleler üzerinde duran ya
da analitik incelemenin siyasi veya siyasi olmayan bir alanıyla uğraşan
veya sanatla ilgili alternatif gazeteler, radyo veya filmler hiç kuşkusuz
olabilir. Her türlü makul tanıma göre, nasıl ana akım bir Scientific Ame-
rican dergisi olabiliyorsa, aynı alanı ele alan alternatif bir dergi de olabilir. Yine nasıl ana akım bir PC World, Time, Mother Jones veya Z dergisi
olabilirse, her birinin aynı alanı ele alan alternatif bir versiyonu da olabilir. Alternatif olmak için, sadece söz konusu kuruluşun editöryal odak
noktasının şu veya bu konu olması yeterli değildir. Ve bir kuruluş olarak
alternatif olmak, kuşkusuz sadece editöryal içerik açısından solcu, sağcı
veya farklı olmak demek değildir. Alternatif bir kurum olmanın, kuru-
mun örgütlenme ve işleyişiyle de ilgisinin olması gerekir (1997: parag.
5-6).
Sonuçta, yukarıda değinilen kuramsal yaklaşımlar ışığında, bu
çalışmada Bianet gerek kurumsal örgütlenme ve işleyişi ile katılımcı
haber üretim süreçlerine elverme düzeyi, gerekse de sivil toplum kavşaklarındaki rolü, değişkenlik ve esnekliği, pazar ve devletle olan
karşılıklı bağlantısı bağlamında inceleniyor. Bu doğrultuda çalışmada
toplanan verilerin değerlendirilmesi, Bailey ve diğerleri tarafından
geliştirilen “rizom/köksap yaklaşımının” yanı sıra, okuyucu ve üreticiyi bütünleştiren katılımcı üretim süreçlerine odaklanan “öznel
yaklaşım”ın sağladığı bakış açısı doğrultusunda yapılmıştır. Bunun
için çalışma kapsamında, BİA ve onun haber vitrini olarak Bianet örneğinde bir uygulamalı araştırma yürütülmüştür. Söz konusu araştırma
kapsamında öncelikle Bianet haber merkezinde 12-18 Temmuz 2009 ve
17-22 Ocak 2011 tarihlerinde katılımcı gözlem, derinlemesine mülakatlar ve alanda tutulan notlar yoluyla yürütülen etnografik vurgulu bir
alan araştırması gerçekleştirilmiştir. Uygulamalı araştırmanın diğer
ayağını araştırmanın yapıldığı dönemde Bianet haber merkezinde
görev yapmakta olan gazetecilerle yapılan derinlemesine görüşmeler
oluşturmuştur.
120 • iletiim : arat›rmalar›
BİA ve hak haberciliği: Özgün bir gazetecilik deneyimi
Türkiye’nin en özgün iletişim kuruluşlarından birisi ve alternatif
gazetecilik alanındaki boşluğu doldurmak konusunda en önemli girişimi sayılabilecek olan Bianet, BİA (Bağımsız İletişim Ağı) projesi
kapsamında doğdu. BİA projesinin temelini, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarının ana akım medyada seslerini duyurmak
konusunda yaşadıkları sıkıntı ve kaygı sonucunda farklı bir iletişim
ortamı arayışları oluşturdu. BİA, toplumsal muhalefetin çok yönlü
haber kaynaklarına duyduğu ihtiyacın oldukça arttığı 1990’larda
endüstriyel yapıya geçiş aşamasındaki Türkiye ana akım medyasının
içine düştüğü profesyonel çöküntüye bir yanıt arayışının ürünü olarak
görülebilir. Bu arayış üzerine kurulan BİA projesi, bu temeli, basın
özgürlüğü ve bağımsız gazeteciliği takip etmek ve korumak için ülke
çapında bir ağ kurmak hedefiyle birleştirerek, dünya alternatif medya
haritasında6 ve uluslararası alternatif medya literatüründe7 Türkiye’yi
temsil edebilecek yeterlikte bir gazetecilik girişimi haline geldi.
BİA ve onun haber vitrini olarak Bianet’in kuruluşuna giden
süreç, bazı meslek odaları ve sivil toplum örgütlerinin ana akım medyadan duydukları rahatsızlık ve kendi söz ve düşüncelerini ulusal
gündeme yansıtabilmek için ana akım medya dışında bir seçenek
yaratma ihtiyacı sonucunda başladı. Bu kurumlardan Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ile Türk Tabipler Birliği (TTB),
toplumsal muhalefetin söylemlerini ülke gündemine taşımak için
-gazeteciler ve insan hakları savunucuları tarafından kurulmuş bir
vakıf olan- IPS İletişim Vakfı (Inter Press Service) ile iletişim kurdu ve
işbirliği yollarını araştırdı. Bu araştırmalar üzerine yerel gazetecilerle
6
ABD ve Fransa’dan üç akademisyenin 2007’de başlattığı ve dünyanın farklı yerlerindeki yurttaş gazeteciliği yapan, bağımsız, militan medya girişimlerini derleyen
Alternatif Medya Küresel Projesi’nin (Alternative Media Global Project - AMGP) hazırladığı haritada Türkiye’den Bianet yer almıştır. Ayrıntılı bilgi için bakınız http://
amgp.skamp.eu.org/
7
John Downing’in editörlüğünü yaptığı ve dünyada alternatif gazetecilik konusundaki en kapsamlı ve güncel başvuru kaynaklarından birisini oluşturan “Encyclopedia of Social Movement Media” adlı çalışmada Türkiye’den bir alternatif medya
örneği olarak Bianet yer almıştır (Downing, 2011: 75-77).
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 121
ve meslek kuruluşlarıyla yürütülen çalışmaların ardından, 2001’de
düzenlenen ve yerel medya temsilcileri, iletişim eğitimcileri ve sivil
toplum temsilcilerinin katıldığı “Kuruluş Konferansı” sonunda
“Bağımsız İletişim Ağı” resmen kuruldu.
BİA, aradan geçen yaklaşık 10 yıllık sürede oldukça etkin şekilde
faaliyet gösterdi. Gelinen noktada, kuruluşundan günümüze kadar
birbiri ardına uygulamaya koyulan proje temelli bir faaliyetler bütünü
olan BİA çalışmaları, bugün üç temel ayak üzerinde yürüyor: 1) “BİA
Editöryal Masası”, yerel radyo, gazete ve televizyonlar, bağımsız
haberciler ve yurttaşlardan oluşan bir ağ üzerinde İstanbul’daki haber
merkezinin ve diğer BİA birimlerinin çalışmalarını bir araya getiriyor,
bianet.org web sitesinin yayını sürdürüyor. 2) “BİA Hukuksal Destek
Birimi” ulusal ve yerel basındaki hak ihlallerini izliyor, haberleştiriyor,
düzenli raporlar üretiyor; gazetecilerin hukuksal yardım istemlerine
yanıt veriyor. 3) “BİA Eğitim Programları” kapsamında yerel medya
muhabir ve editörleriyle, iletişim öğrencileri ve hak kuruluşlarının
iletişim birimlerinde çalışanların eğitimine yönelik programlar uygulanıyor ve bu programların ürünü olan veriler kitap dizileri olarak
yayımlanıyor.
BİA’nın başlangıçta yerel medya kuruluşlarının dâhil olacakları
bir haber havuzu yaratarak tüm yerel medya kuruluşlarını bir ağ içinde buluşturmak hedefiyle yola çıktığı görülüyor. Ancak haber havuzu
projesinin çeşitli nedenlerle istenen sonucu henüz vermediği söylenebilir; buna karşılık bu yapı planlandığından başka bir şekilde gelişme
göstererek Bianet’in kendisi başlı başına bir küresel haber portalı halini almış durumda. Nitekim BİA Proje Koordinatörü Ertuğrul Kürkçü
de Bianet’in başka bir şekilde başlı başına bir haber ortamı yaratabildiğini belirtiyor:
Esas büyük iddia, yani küçük haber ortamlarının bir araya gelerek yaygın ve büyük bir etkili mecra oluşturması iddiasının henüz gerçekleşmediğini söyleyebilirim. Bu açıdan baktığımızda bu başlangıç hedeflerinin
kısmen gerisinde olduğumuzu, hatta en önemli iddia bakımından gerisinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Fakat beri yandan da bu iddianın bir
bakıma gerçekleştiğini de söyleyebilirim. Bu paradoksal gibi görünen
122 • iletiim : arat›rmalar›
şey, o zaman bu ilk başlangıçta, yani kökende bu haber mecralarının birleştirilmesi amacıyla bir ara yüz olarak düşündüğümüz Bianet, kendisi
bir haber ortamı haline geldi. Böylece başlangıçta öngörülen ufku aşarak
sadece yerel medya ve yerel habercilerin bir araya geldikleri bir zemin
değil, internet üzerinden haber alışverişi yapan, haber tüketicisi olan ya
da internet üzerinde olmayıp fikirlerin ve haberlerin üreticisi olan çok
değişik yerlerde, mekânlarda, değişik kökenlerde, değişik fikirlerde
insanların bilgi, haber, siyaset paylaştıkları bir yeni ortam oluştu. Bu açıdan baktığımızda bir yeni mecranın oluşturulmasına katkıda bulunduğumuzu söyleyebiliriz (Kürkçü, Yüzyüze görüşme, 20 Ocak 2011).
Kürkçü’nün işaret ettiği gibi Bianet, yerel medyanın haberlerini
birbirleriyle paylaştığı çevrimiçi bir haber havuzu işlevi görmekten
daha çok, yerel kaynaklı haberlerin bireysel haber okuyucularıyla
buluştuğu küresel bir haber portalı haline dönüştü. Bu noktada katılımcı haber üretim sürecinin yerel ve bireysel ölçekte sürdürülebilmesi
Bianet’in alternatifliğini korumasına da önemli ölçüde imkân tanıyor.
Çünkü Bianet web sitesinde yer alan haberlerin kayda değer bir bölümü Bianet haber merkezinin çekirdek yazı işleri kadrosu kadar bizzat
Bianet okuyucuları ve Bianet ağına dahil olan yerel gazeteciler tarafından üretilen/katkı verilen ya da kaynak olarak okuyucuların/yerel
gazetecilerin kullanıldığı içeriklerden oluşuyor. Bu bakımdan Bianet’in
demokratik bir medya yapılanmasına destek verdiğini söylemek
mümkün. Bununla birlikte öncelikle Bianet’in bizzat kendi kurumsal
örgütlenmesiyle demokratik bir gazetecilik pratiğine ne ölçüde imkan
verdiğini de değerlendirmek gerekiyor.
Bianet haber merkezi: Yatay hiyerarşi ve
kolektivite olanakları
Alternatif medya kurumlarında örgütsel olarak hiyerarşiden
uzak, yatay, eşitlikçi ve katılımcı bir yapılanmanın mevcudiyeti ile
haber pratikleri bakımından sosyal sorumluluk anlayışı gütmeye ve
kamusal alandan dışlanmış olan ve/veya azınlıkta kalan kesimlerin
kendilerini ifade etmelerine olanak sağlamaya elverecek bir habercilik
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 123
tarzı zorunlu. Böyle bir habercilik tarzının varlığı, üretime dair yapılanma ve süreçlerin de ana akım medyadan farklı olmasını gerektiriyor ve böylece hegemonik üretim biçimine ve ana akım medyanın
hâkimiyetine karşı seçenek oluşturmayı mümkün kılıyor. Böylesi bir
yapılanma aynı zamanda “haber faaliyeti” ile “siyasal eylemcilik”
faaliyetinin de paralel olarak yürütülmesini gerektiriyor; zira gazetecinin azınlıkta kalan, dışlanmış ve ötekileştirilmiş kesimlerin ekonomik,
toplumsal ve siyasal koşullarını kavrayacak bir habercilik -ve hatta
yaşam- tarzını benimsemesini beraberinde getiriyor. Bu noktada alternatif medya ve gazeteciler için “saf” bir “medyada tarafsızlık” söyleminin -alternatif medyanın doğası gereği- mümkün ve gerekli olmadığını hatırlamak gerekiyor. Nitekim Rodriguez de “alternatif medyada
tarafsızlık ilkesinin, katılımcıların görgü şahitliğine dayanan açık bir
taraf tutma ve muhalefet pratiğiyle yer değiştirdiğini” belirtiyor (2001:
6).
Bu bakımdan gerek yaşam tarzı, gerek habercilik alışkanlıkları ve
gerekse de üretim pratikleri bakımından çalışma mekanı ve grup ilişkileri bağlamında ortak bir alternatif kamusallığın kurulması önem
kazanıyor. Profesyonelleşmiş çalışma pratiklerinin olmaması ve dikey
hiyerarşiden uzaklık gibi kıstaslar alternatif medyanın kuramsal
tanımlarında da önemli yer tutuyor. Bu kıstasların Bianet haber merkezi örneğinde somutlaştırılması için ve hiyerarşik bir mekansal ve
grupsal ayrışmanın yokluğu ve alternatif habercilik pratiklerini ortaya
koymak amacıyla Bianet haber merkezini mekan betimlemesi, grup
dinamiği ve yazı işleri pratikleri bakımından incelemek önem taşıyor.
Bu inceleme bağlamında Bianet haber merkezi içinde dikkat
çeken ilk unsur siyasal eylem ve gazetecilik faaliyetinin bir arada
yürütüldüğü, fikirlerin hem tartışıldığı hem dolaşıma sokulduğu
alternatif bir kamusallığın kurulmuş olması. Bianet haber merkezini
oluşturan ofiste bütün oda kapılarının açık durumda olması dikkat
çekiyor. Haber toplantılarının yapıldığı odadaki toplantı masası dikdörtgen değil yuvarlak formda ve hiyerarşik bir yerleşim görülmüyor.
Toplantı odasından başka IPS İletişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Nadire Mater’in ayrı bir odasının olduğu, ancak bu durumun katı bir
124 • iletiim : arat›rmalar›
mekansal bölünme yaratmadığı dikkat çekiyor, stajyerler dâhil bütün
ekip üyeleri bu odaya rahatça girip çıkıyorlar. Haber mutfağını oluşturan yazı işleri bürosu ise giriş holünden herhangi bir kapıyla ayrılmamış ortak bir çalışma salonundan oluşuyor. Genel yayın yönetmeni,
editör ve muhabirler, hatta stajyerler çalışmalarını aynı masada yürütmekteler. Haber yazan çalışanlar birbirleriyle sürekli yüz yüze etkileşim halinde olup, kişilere özel masaların olmadığı ve bireyselleşmiş
çalışma pratiklerinden uzak durulduğu dikkat çekiyor. Ayrıca duvarlarda ve masalarda çeşitli toplumsal hareketler ve eylemlerle ilgili çok
sayıda afiş, poster ve çıkartmaların bulunduğu gözleniyor. Söz konusu
afiş ve çıkartmalar ekip üyelerinin sol siyasal kimliklerini ve toplumsal hareketler ekseninde çeşitli eylemlere sadece gazeteci olarak değil
aynı zamanda aktivist olarak katıldıklarını göstermesi bakımından
dikkat çekici. Sonuç olarak, Bianet haber merkezi, gerek bulunduğu
konum8, gerek yerleşimi ve gerekse de çalışma mekanı olarak düzenlenmesi bakımından aşırı profesyonelleşmiş ve hiyerarşik bir düzeni
yansıtmamakta olup, kurumsal örgütlenmenin hiyerarşik/dikey bir
yapılanma yerine yatay ve demokratik olarak kurulmasına imkân
verecek bir düzende.
Bianet gazetecileri arasındaki grup dinamiği incelendiğinde ise
dikkat çeken ilk unsur çeşitlilik ve eşit temsil. Tüm çalışanların sıklıkla vurguladıkları “iletişimin demokratikleştirilmesi” anlayışı, habercilik pratikleri kadar kurum içi istihdam politikalarında da göze çarpıyor, zira çalışanların çok farklı etnik ve dini kimliklere mensup oldukları, kendilerini ağırlıklı olarak siyasal yelpazenin solunda konumlandırmakla birlikte sol siyasal düşünce içerisinde birbirinden farklı ideolojilere sahip oldukları, farklı cinsel tercihleri saygıyla karşıladıkları
gözleniyor. Öte yandan kadın ve erkek çalışanların sayısı açısından da
kadınlar lehine pozitif bir ayrımcılık gözetildiği görülüyor. Bir başka
8
Bianet haber merkezi, İstanbul Beyoğlu Faikpaşa Caddesi’nde yer alıyor. Haber merkezinin konumu özellikle ana akım medya kuruluşlarının endüstriyel bir tarzda örgütlenip konumlandığı “plazaları” barındıran İkitelli gibi şehir merkezi dışındaki
uydu semtlerden bu anlamda büyük farklılık gösteriyor. Bu bakımdan gerek toplumsal eylemlerin izlenmesi, gerekse de gündelik hayata katılım bakımından Bianet
haber merkezinin son derece elverişli bir noktada konumlandığı görülüyor.
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 125
dikkat çekici unsur Bianet’te çalışan grup üyelerinin birbirlerinden
farklı unvanlar taşısalar da aralarında katı bir hiyerarşi bulunmaması.
Bu noktada, genel yayın yönetmenliği görevinin bütün çalışanlar arasında dönüşümlü olarak yapılması ve editörlerin sorumlu oldukları
alanların rotasyonla değişmesi oldukça dikkat çekici ve özgün bir
uygulama. Ayrıca her çalışan hem haber yazımı (news writing) hem de
düzeltme (editing) faaliyetini aynı anda yapıyor. Ekip ruhu anlayışı
doğrultusunda haber merkezine yeni katılan çalışanlara ve stajyerlere
kolektif gündeme katkı yapma şansı veriliyor; nitekim tüm muhabirler
haber toplantılarında istedikleri konuyu gündeme özgürce taşıyabildiklerini vurguluyorlar. Haber toplantılarının, sadece yöneticiler tarafından gündemin okunduğu ve görev dağıtımının yapıldığı bir ortamdan çok, hiyerarşik bir sıralama olmadan herkesin tartışmaya dâhil
olup, öneriler sunabildikleri demokratik bir ortamda yapıldığı gözleniyor. Örneğin muhabir Elif Gençkal sürekli yeni fikirlerle haber toplantılarına katılmak konusunda özellikle teşvik edildiğini belirtiyor:
Bence bu Bianet’te teşvik edilen bir şey. Mesleğe gazeteciliğin dışından
gelen biri olarak, en azından tecrübesi çok az olan biri olarak bu takım
fikirlerle gelmem için teşvik ediyorlar beni. Ne kadar değişik fikirler olursa olur ama kesinlikle bunları tartışıyoruz. Yani “hayır bu olmaz” gibi bir
tepkiyle hiç karşılaşmadım. Böyle bir şey de olacağını düşünmüyorum
(Gençkal, Yüzyüze görüşme, 21 Ocak 2011).
Sonuç olarak Bianet’te herkesin, eşit biçimde üretim sürecine katılımını mümkün kılacak bir grup dinamiği gözlenmekte olup; çalışanlar
“genel yayın yönetmeni, muhabir, şef, editör” gibi ast-üst şeklindeki
hiyerarşik örgütlenmenin katılığının ortadan kalkması için çabaladıklarını sık sık belirtiyorlar. Katılımcı olarak yapılan gözlem sonucunda
da hem mekansal ve grupsal yapının hem de yazı işleri pratiklerinin
bu çabayı doğrular yönde şekillendiği görülüyor.
Bianet’te yazı işleri pratikleri bakımından da ana akımdan farklılaşan alternatif bir işleyiş göze çarpıyor. Haber gündeminin ana akıma
dâhil bir medya kuruluşundan oldukça farklı şekillendiği dikkat çekiyor. Bianet’in haber toplantıları ve haber üretim sürecinin geneli incelendiğinde, yaygın medyanın görmediğini, göstermek istemediğini
126 • iletiim : arat›rmalar›
haberleştirmeyi amaçladığı görülüyor; bu doğrultuda, ağırlıklı olarak
yerel medyaya, ihmal edilenlere yer veriliyor ve Bianet’in haberleriyle
farklı bir bakış yaratıp gündemin tek yanlı sunumunu tersyüz ettiği
dikkat çekiyor.
Bianet çalışanları gazetecilik anlayışlarını, hakları çiğnenenlerin
haklarını kazanması sürecini esas haber faaliyetinin merkezi kılmak;
mağdurları özne kılarak haber yapmak ve bu hakların gerçekleşmesi
için çaba göstermek ve çaba gösterenleri takip etmek olarak tanımlıyorlar. Örneğin editör Erhan Üstündağ Bianet’in yayın çizgisinden
bahsederken bu çizgiyi “hak haberciliği” ekseninde tanımlıyor:
Çok genel olarak bizim hak haberciliği diye tabir ettiğimiz yayın çizgisi
etrafında dönüyor aslında habercilik faaliyeti. Bunu da belki kısaca gündemdeki meselelere haklar ve özgürlükler açısından bakmak diye kurabiliriz. Onun dışında gazeteciliğin etik ve mesleki zorunlulukları ve o
çerçevedeki ilkeler bizi bağlıyor tabii ki (Üstündağ, Yüzyüze görüşme, 19
Ocak 2011).
Nadire Mater de hak haberciliği konusunda Bianet’in ana akım
medyayı etkileyecek bir gazetecilik yaptığı iddiasında:
Hak haberciliği açısından bakıldığında terminolojik olarak bir kere akademinin bize söylediğine göre bunu biz yerleştirdik, bu hak haberciliği
terimi sonuç olarak bizimle birlikte ortaya çıktı. İşte kadın odaklı, çocuk
odaklı gibi laflar şimdi yayıldı mesela. Bunların ölçümü çok mümkün
olmamakla birlikte basının bütününü de bir miktar etkilediğimizi düşünüyoruz (Mater, Yüzyüze görüşme, 18 Ocak 2011).
Bianet’in gazeteciliği bu bakımdan “hak haberciliği” olarak
tanımlanabilir. Hak haberciliğinin anlamını ise Alankuş’un getirdiği
tanımda bulmak mümkün:
Hak odaklı haberciliğin şöyle üçlü bir anlamı var: hak ihlallerini haber
yapıp, takip eden bir haberciliği, bütün haberleri ötekiler lehine odaklı
kılmayı, son olarak haber yaparken hak ihlali yapmamayı, haklar konusunda bilgilendirici, kullanımları konusunda cesaretlendirici olmayı
anlatıyor. Dolayısıyla, öncelikle hak ihlallerinin hala daha “haber değeri”
taşıdığını bize hatırlatan bir gazetecilikten söz ediyoruz. (…) O halde,
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 127
arttığı oranda sıradanlaşan ya da meşrulaş(tırıl)an hak ihlallerinin haber
konusu yapmaktan vazgeçmeyen bir haberciliğe ihtiyaç var. İkinci olarak
bütün haberlerin hak odaklı kılınması demek, haberin tanımının, çerçevelenme biçiminin değişmesi, elit odaklı olmaktan çıkarak, farklılıklarından
ötürü hak ihlallerine ve ayrımcılıklara daha çok uğrayan “ötekiler” lehinde kılınması demek. Üçüncü olarak haber yaparken hak ihlali yapmamak
demek, aslında haberin tanımından, kaynakların seçimine, yazımına
kadar genelgeçer gazeteciliğin hak ihlali yapılmasına izin veren standartlarının yerinden edilmesi demek. Son olarak bütün bunları yapabilmek,
hak ihlaline uğrayanlardan yana “taraflı” ve okuyucu, dinleyici, izler
kitleyi haklarının bilincine varma ve kullanma, koruma anlamında yurttaşlar olarak harekete geçiren pro-aktif bir gazetecilik gerektiriyor. Haberin “ciddiyetini” onu eril bir tür olmaktan çıkarıp, başka bir yerde kurmak
gerekiyor (2009: 109-110).
Alankuş, bu tanıma dördüncü bir unsuru daha ekliyor ve hak
haberciliğinin, diğerleri yanında “hak kullanımlarını da haber yapan”
bir haberciliği de içerecek şekilde tanımlandığı ve kullanıldığına dikkat
çekiyor. Hak haberciliği Bianet pratiği bakımından incelendiğinde ise
en dikkat çekici unsur, gazetecinin taraf olması. Bianet gazetecileri de
bu doğrultuda kendilerini “tarafsız” olarak konumlandırmak yerine
“haklardan yana” olduklarını ve “haberin tarafsızlığı üzerine yürütülen tartışmaların tüketildiğini” akıllarında tuttuklarını sıklıkla vurguluyorlar. Bianet’te bunun yerine haberde dengeyi gözeten ve tüm
tarafların görüşlerini dillendirmek için çaba gösterilen bir habercilik
yapıldığı savunuluyor. Bu bakımdan, Bianet haberciliğinde “tarafsızlığın” yerini “dengeliliğin” aldığını tespit etmek mümkün. Nitekim
Kürkçü de tarafsızlık iddiasında olmadıklarını vurguluyor:
Bianet zaten hiçbir zaman tarafsızlık iddiasında değil. Biz taraflı bir mecrayız. Dediğim gibi biz sesi çıkmayanların, hakkı yenenlerin, hakkı teslim
edilmeyenlerin tarafını tutuyoruz. Bu açıdan acımasız olduğumuzu söyleyebiliriz. Öte yandan bizim kaynaklarımıza, edindiğimiz yardımların
kaynağı olan kurumlara, kişilere ya da uluslar üstü yapılara karşı onları
eleştiriden bağışık tutacağımıza dair hiçbir sözleşmemiz yok. Zaten öyle
bir sözleşmede biz yapamayız prensip olarak. O yüzden Bianet’i açıp
baktığınızda eleştiriden bağışık kılınmış kimsenin, hiçbir kuruluşun
olmadığını görürsünüz (Kürkçü, Yüzyüze görüşme, 20 Ocak 2011).
128 • iletiim : arat›rmalar›
Bununla birlikte, özellikle Bianet ekibinde yer alan bazı gazetecilerin “tarafsızlık” konusunda farklılaşan görüşleri de bu anlamda dikkat
çekici. Zira özellikle önceden ana akım medyada çalışmış olan ya da
mesleğe yeni başlamış olan bazı gazetecilerin ezilenler lehine taraflı bir
yayıncılık yapma iddiasındaki Bianet’i konumlandırırken “objektiflik”
“tarafsızlık” gibi kriterlerden hareket etmeleri hala ana akımın haber
dilinden kurtulamadıklarını gösteriyor. Bu duruma örnek olarak editör
Ayça Söylemez’in Bianet’teki yayın politikası ve haber dilini “tarafsızlık” ekseninde tarif etmesi gösterilebilir:
Tabii ki bir yayın politikası var. Öncelikle tarafsızlık konusunda çok dikkatliler. Onun dışında cinsiyetçi ya da ırkçı kelimeler kullanılmaması
konusunda özenliler. Bundan başka tabii ki Türkçe konusunda, haber
yazımı konusunda ilkeler var. Haberin içiyle alakalı ilkeler var. Habere
bakış konusunda da, haberi seçme konusunda da kendine özgü ilkeleri
var (Söylemez, Yüzyüze görüşme, 19 Ocak 2011).
Bu noktada hâkim meslek ilkelerinin özellikle genç kuşak gazetecilerin kafasında çok kolay değişmediğini söylemek mümkün. Bununla birlikte, yalnızca Bianet’in habercilik dilini genel olarak kurabilen
gazetecilerin Bianet ile uyumlu şekilde çalışabildiklerini gözden kaçırmamak gerekiyor.
Bianet’te yazı işleri pratiklerinin bir diğer önemli parçası haber
kaynakları. Temel haber kaynaklarının haberin ilgili olduğu alanlarda
çalışan hak örgütleri, sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri, o alanda çalışan akademisyenler, uzmanlar, uluslararası insan
hakları hukuku merkezleri olduğu gözleniyor. Bununla birlikte, dikkat
çeken bir başka haber kaynağı BİA’nın doğası gereği, yerel haberciler
ve yerel yayınlar olmakta. Ayrıca muhabirlerin haber toplama faaliyetlerine dair yapılan gözlem sonucunda, haber kaynakları bakımından,
haberin elverdiği ölçüde kadın-erkek dengesinin gözetilmeye çalışıldığı, haberleri ilgili uzman görüşlerinde mümkün olduğunca kadınlardan fikir alındığı ve muhabirlerin mümkün olan her durumda haber
kaynağının doğrudan kendisine yöneldikleri görülüyor.
Haber dili de Bianet’in alternatifliğini incelemek anlamında önemli bir başka dinamik. Ana akım medyada sıkça görülen ırkçı genelleme-
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 129
ler ve nefret söyleminin Bianet habercilik dilinin dışında bırakılması,
bütün Bianet ekibinin sıklıkla vurguladığı bir yaklaşım. Bu bakımdan
Bianet’in yazı işleri pratiklerinin en dikkat çekici özelliklerinden birisi
haber dilinde ırkçı yaklaşımlardan ve nefret söyleminden uzak durulması. Ertuğrul Kürkçü, Bianet’te yer alabilecek yazıların dilini tarif
ederken bu sınırları oldukça net olarak çiziyor:
Irkçılığa, milliyetçiliğe, insan hakları ihlallerine, seksizme, ulusal aşağılamaya tekabül edebilecek, önyargıları kışkırtacak, çatışmacı bir dile tolerans göstermiyoruz. O yüzden bunların dışında makalelerle çok fazla
itişmiyoruz ama haberlerin mutlaka bizim öngördüğümüz hem evrensel
olarak benimsenmiş hem burada şekillenmiş kriterlere uyması gerekiyor
(Kürkçü, Yüzyüze görüşme, 20 Ocak 2011).
Bianet’in habercilik pratiklerinde kadınların toplumdaki eşitsiz
konumunu pekiştirecek ifadeler ve uygulamalardan da kaçındığı gözleniyor. Bianet ekibi bunun yerine haber yazımında eril olmayan bir dil
kullanımına özen göstererek, belli bir sözcüğün belli bir insan grubu
için neden olumsuz ya da uygunsuz bir anlam kazandığını açıklayarak, toplumda belli kişilere ilişkin algının değişmesinde aktif bir rol
üstlenmeyi tercih ediyor. Muhabir Elvan Kısmet, haber dilinde bu
yaklaşımı özetliyor:
Aslında şekilsel özelliklerin yanı sıra bir el kitapçığımız var onu bastırıp
bize dağıttılar. Bunun dışında kullandığımız dil önemli oluyor, mesela
haber dilimizin provokatif olmaması gerektiği, bayan yerine kadın kelimesini kullanmamız gerektiği söyleniyor, şiddeti, ayrımcılığı, bölücülüğü
kışkırtan söylemleri kaldıran bir dil kullanmamızı öneriyorlar ve biz de
öyle yapıyoruz (Kısmet, Yüzyüze görüşme, 20 Ocak 2011).
Sonuç olarak Bianet’in kurumsal yapılanması, grup dinamiği ve
yazı işleri pratikleri bakımından yapılan değerlendirmede demokratik
ve yatay hiyerarşik bir örgütlenme sergilemesi, kolektif bir haber üretim süreci oluşturmuş olması, kâr amaçlı çalışan bir kurum olmaması,
ayrımcı ve ötekileştirici olmayan ve ana akımdan farklılaşan bir habercilik dilini kurabilmesi bakımından temel alternatif medya ölçütlerini
karşıladığını söylemek mümkün. Bununla birlikte bir diğer alternatiflik ölçütü olarak katılımcı haber üretim sürecinin işlerliği bakımından
da Bianet’in yapısını değerlendirmek gerekiyor.
130 • iletiim : arat›rmalar›
Katılımcı habercilik: Habere tersten bakmak
Alternatif gazetecilik yapmak, sadece ürünün farklı ya da radikal
olmasını değil, üretime dair diğer yapılanma ve süreçlerin de farklı
olmasını ve böylece ana akım medyanın hegemonik üretim biçimine
karşı koyulmasını gerektiriyor. Üretime dair yapılanma ve süreçlerin
ana akımdan farklılığı ise alternatif medyanın dikey ve katı bir hiyerarşiden uzak ve eşitlikçi bir örgütlenmeye sahip olması kadar, üretim
sürecinde yer alan “medya aktörleri” tanımlamasının daha geniş bir
kesimi kapsamasıyla mümkün olabilir. Bu bakımdan medya aktörleri,
sadece meslek profesyonelleri olarak gazetecileri değil, aynı zamanda
medyanın sıradan okuyucu/izleyicilerini de içine alacak bir tanım
aralığına sahip olmalı. Bu tanım doğrultusunda, okuyucu/izleyiciyi
edilgen medya tüketicileri olarak gören ve geribesleme kanallarını
sadece göstermelik olarak kullanan ana akım medyanın aksine, alternatif medya, okuyucusuna haber üretim sürecinde bizzat etkin bir rol
veriyor.
Alternatif bir medya olarak Bianet’in de okuyucuları ile olan etkileşimini ve okuyucuların haber üretim sürecine katılımcılığını ortaya
koymak bu bakımdan önemli. Bu doğrultuda Bianet’in habercilik pratikleri açısından en dikkat çeken unsur “hak haberciliği ilkelerine”
uymak koşuluyla bütün yerel gazetecilerin yanı sıra profesyonel gazeteci olmayanların da Bianet’te yazı ve haberleriyle yer alabilmeleri. Bu
konuda katılımcı bir habercilik anlayışı izlendiği tespit edilmiş olup,
bu anlayış doğrultusunda her gün sabahtan başlayarak Bianet haber
merkezine yoğun bir haber ve veri akışı olduğu gözleniyor. Nitekim
Nadire Mater, gazeteci ile okuyucu arasındaki makasın daralmasına
dair yorumunda, gündemde olan belirli bir haber konusunda okuyucuların “Bianet mutlaka tersten bir şey söylemiştir” düşüncesiyle
Bianet’e baktığını söylüyor ve bu farklı bakış açısını yansıtan metinlerin Bianet okuyucularının katkılarıyla oluşturulduğunu vurguluyor:
Katılımcı bir gazetecilik yapıyoruz. Sonuçta biz [her yere] muhabir gönderemiyoruz, ayrıca göndermemiz şart da değil. Dolayısıyla gönüllü
muhabir sistemiyle biz haberi yazmış oluyoruz. (…) Bunlar çok besledi
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 131
bizi tabii. Bunu böyle hayal etmemiştik, bu kadar gelişeceğini hayal
etmemiştik. (…) Dolayısıyla yeni gazeteciler ortaya çıktı. Onlar aslında
aktivistler sözgelimi. Böyle bir gazetecilik yapısı bizi çok besledi, çok
memnunuz yani bundan. Daha önce hiç gazetecilik yapmamış biri, yazabileceğini düşünmüş ve pekala yazıyor bizde. Böyle örnekler çok oluyor
(Mater, Yüzyüze görüşme, 18 Ocak 2011).
Editör Burçin Belge ise Bianet’te okuyucu etkileşiminin işlerliğini
ifade ediyor. Belge, sabah haber toplantısında gündemde olmayan pek
çok konuyla ilgili gün sonunda çeşitli haberler geldiğini belirtiyor ve
bunu bir tür gönüllü muhabirlik olarak adlandırıyor:
Sabah haber toplantısında gündem belirlenirken akşam gündemde olmayan dünyanın hemen hemen her yerindeki kullanıcılardan, okuyuculardan da gelen haberler, bilgiler, belgeler elimizde derlenebiliyor. Bu
anlamda bir tür gönüllü muhabirlik gibi bir şeyden belki bahsedebiliriz
kesinlikle... (Belge, Yüzyüze görüşme, 20 Ocak 2011).
Ertuğrul Kürkçü de Bianet’in katılımcı gazeteciliğinin geldiği
noktayı özetliyor:
Hakikaten gönüllü ve karşılıksız süren faaliyetler sırasında temasa geçtiğimiz bir bölüm yerel gazeteci, haberci, kamuoyu oluşturucusu, çeşitli
yerlerdeki insan hakları, kadın hakları savunucuları bunlardan oluşan
başka bir network’ümüz doğdu. Şimdi ne zaman nerede bir şey olsa
Türkiye’nin herhangi bir yerinde doğrudan doğruya bilgisine ve istihbaratına, yani haber alma kabiliyetine başvurabileceğimiz bağlantılar edindik ve bunlar aslında yerel birimlerin birleştirilmesinden de öte hepsi
aşağı yukarı aynı yere bakan bir gönüllü faaliyet olarak sürüyor (Kürkçü,
Yüzyüze görüşme, 20 Ocak 2011).
Görüleceği üzere, Bianet’te görev yapan tüm gazeteciler okuyucularla sıkı bir bağ ve aidiyet duygusu kurulabildiğini ve bu bağ ekseninde Bianet’in haber üretim sürecinde dışarıdan yoğun bir katkı geldiğini belirtiyorlar. Bianet gazetecileri, haber üretim süreci içerisindeki
en önemli kazanımlarını, kim olduklarını hiçbir zaman bilmedikleri,
bazılarıyla hiç karşılaşmadıkları, Türkiye’den ve dünyanın her yerinden yaygın bir katkıda bulunan bir muhabirler ve yazarlar ağına sahip
olmaları şeklinde vurguluyorlar. Gün başladığında haber merkezinde
132 • iletiim : arat›rmalar›
az miktarda haber ve veri olsa da, gündemi takip eden ve burada
“denilmesi gereken şeyi söylemek için mecra arayan” insanlar mutlaka belirli haber malzemeleri gönderiyorlar. Ayrıca Türkiye’nin her
yerinden Bianet ile etkileşim içinde olan yerel gazetecilerden de yoğun
bir günlük bilgi ve haber akışı olduğu gözleniyor. Bu bakımdan medyaya dair en önemli öznel alternatiflik ölçütlü olan “haber üretim
sürecine okuyucuların etkin bir şekilde katılımcılığının” Bianet açısından geçerli olduğunu söylemek mümkün.
Sivil toplum için kavşak noktası
Alternatif medya kuruluşlarının varlık nedenleri, toplumsal hareketlerin -toplumda mevcut değerler ve kimlik yapılarında değişim
taleplerini içeren- kültürel boyutuyla paralel olarak değerlendirilebilir.
Bu boyut alternatif medya için hem içerik üretiminde ana akım medyanın geleneksel kodlarını sarsmayı, hem de -Bailey ve diğerlerinin
(2007) alternatif medyaya kuramsal yaklaşımlarında ortaya koyduğu
gibi- farklı karakterdeki hareket ve mücadelelerden gelen insanların
karşılaştıkları ve işbirliği yaptıkları bir kavşak noktası oluşturmayı
getiriyor. Toplumsal muhalefetin unsurları olarak okuyucu/izleyicileri etkileşime ve harekete geçmeye teşvik etmek konusunda alternatif
medyanın rolünü Alankuş da vurguluyor:
Egemen medya kuruluşlarının izleyici algılayışları, çevresinde olup
bitenlere karsı pasif olan güçsüz ve etkisiz izleyici modeline göre oluştu-
rulmuştur. Buna karşın alternatif medya kuruluşları yalnızca haber vermekle yetinmeyip herhangi bir sorun ya da konu hakkında okuyucusu-
nu/izleyicisini bilgilendirip, bilinçlendirerek onları kendilerini ilgilendiren sorunlarda harekete geçirici bir örgütlenmeye teşvik etmektedir.
Egemen medya kuruluşları izleyiciyi pasif görmekte ve onların ezilmiş
hallerini bu yüzden meşrulaştırmaktayken, alternatif medya kuruluşları
izleyicisini bilgilendirip, bilinçlendirerek onların aktif olarak harekete
geçmesini sağlar (2001: 4).
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 133
Bu bakımdan, alternatif medyanın habercilik algılayışı, egemen
medya bakış açısına karşılık, olaylara sıradan yurttaşın, halkın gözünden bakmayı gerektiren ve yurttaşı bilinçlendirip, harekete geçiren
sivil bir inisiyatifi temel alıyor. Bianet’e de bu süreçte, gerek toplumsal
hareketler ve azınlık gruplarıyla ilişkisi bakımından haber içeriklerinde bu bilinçlendirme kanallarını işletmesi, gerekse de doğrudan doğruya medya ve habercilik alanında eğitim çalışmaları yürütmesi bakımından sivil toplum misyonu atfediliyor. Genel yayın yönetmeni Erol
Önderoğlu da, Bianet’in ister istemez sivil toplum örgütü misyonu
olduğunu belirtiyor ve sivil toplumla ilgili gelişmeleri izlemekten öte
onlara tanıklık ettiklerini söylüyor:
İster istemez bu oluyor. Çünkü sadece Bianet’in haberlere sivil toplumu
katmasıyla değil, bugün Bianet’in tanımladığı değerler dışarıda tartışıldığı zaman Bianet çalışanları da orada varlar. Her zaman izlemek için varlar ama kimi zaman da artık bu toplumsal etkileriyle ilgili yaptıkları
gözlemlere de tanıklık etmede Bianet çalışanları var. Yani bir interaktif
durumu gerçekten STK’larla yakalıyoruz. Nefret söylemi toplantıları,
ifade özgürlüğü, hukuki boyutların tartışılması, otosansür, çocuk hakları
seminerleri olduğu zaman bunlara katılıyoruz. (…) Bundan dolayı da
şimdi birçok hak kuruluşundan, hak mücadeleleri kapsamında ortaklık
önerileri alıyoruz ya da fiilen yan yana geliyoruz. O nedenle biz sadece
habercilik değil, öte yandan hak arayışı yönünde de bir başka camianın
bir parçasıyız (Önderoğlu, Yüzyüze görüşme, 19 Ocak 2011).
Bianet’in toplumsal hareketlerle ve azınlık gruplarıyla ilişkisi bağlamında yapılan analizde de Bianet gazetecilerinin birbirleriyle örtüşecek şekilde genel olarak Bianet’in toplumsal hareketler, hak örgütleri
ve her türden azınlık grupları ile ilişkisini organik bir bağa dayandırdıkları görülüyor. Örneğin Elvan Kısmet’e göre Bianet ile toplumsal
hareketler ve azınlık grupları arasında organik bir bağ var ve bu zaten
Bianet’in misyonu:
Çok doğal olarak organik bir bağ var bence. Çünkü zaten misyon bu,
böyle bir misyon tanımlaması yok belki yazılı olarak fakat misyon bu…
Çünkü azınlıklardan bahsediyoruz, çevreden bahsediyoruz ve geride
kalmış insanlardan, itelenmiş, örtülmüş insanlardan, örtülmüş mevzulardan ve farklı seslerden bahsediyoruz. Önemli olan bu zaten... Bir alterna-
134 • iletiim : arat›rmalar›
tif oluşturmaksa mevzu, zaten önemli olan organik bağlar kurabilmek.
Tepeden bağları herkes kurabiliyor ve tepeden dili herkes oluşturabiliyor
zaten (Kısmet, Yüzyüze görüşme, 20 Ocak 2011).
Burçin Belge, Bianet’in kimi zaman kadın örgütleri gibi oluşumları harekete geçirebildiğine ve aralarında bir bağ kurulmasına katkı
verdiğine dikkat çekiyor:
Şöyle şeyler de oluyor mesela; kadın örgütleriyle ilişkilerimizde bakıyoruz ki bizim söylediğimiz şeyler kimi zaman kadın örgütlerini de harekete geçirebiliyor. Yani birbirleriyle çok iletişimde olmayan farklı yerlerdeki
gruplar ya da kadınlar burada okudukları şeyler üzerinden belli bir fikir
ve perspektif edinebiliyorlar ve bu onlar için de motivasyon sağlayan bir
şey oluyor. Böyle bir bağ olduğunu düşünüyorum ve dolayısıyla hani bir
sahiplenme oluyor onlar açısından. Yani çok fazla mesela yazı geliyor işte
hani en ufak bir şeyde sorumluluk hissediyorlar, doğru olmadığını
düşündükleri bir şey olduğunda çok eleştiri de geliyor, hani bu anlamda
haklı ya da haksız, ama geliyor (Belge, Yüzyüze görüşme, 20 Ocak 2011).
Bununla birlikte, bu noktada önemli bir bulgu, bu kesimlerle
“gazeteci” mesafesinde durmak ile gerektiğinde aktivist kimliğiyle iç
içe geçmek noktasında Bianet ekibinin çelişkili düşüncelere sahip
olması. Örneğin editör Erhan Üstündağ toplumsal hareketler ve azınlık gruplarına “gazeteci” mesafesinde durmaya özen gösterdiklerini
belirtiyor ve zaman zaman bu mesafenin daraldığını söylüyor:
Onlarla gazeteci mesafesindeyiz esas olarak. Onları haber kaynağı olarak
kullanıyoruz ama zaman içerisinde tabii ki bu mesafenin kaybolmaya
yaklaştığı durumlar oluyor. Ancak o tür durumlarda her zaman silkinip
mesafeyi tekrar kurmakta fayda var (Üstündağ, Yüzyüze görüşme, 19
Ocak 2011).
Yine de toplumsal hareketler ve azınlık gruplarıyla organik bir
bağ kurduklarına inanan Bianet çalışanlarının çoğunlukta oldukları
görülüyor. Bazı Bianet gazetecileri de, sivil toplum kavramına kişisel
olarak olumsuz bir anlam yüklemeleri ya da sivil toplum örgütlerinin
çalışma şekillerini farklı değerlendirdikleri için Bianet’e bir sivil toplum misyonu yüklemiyorlar. Ancak çoğunlukla Bianet gazetecilerinin
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 135
“Bianet’i sivil toplum kuruluşu gibi çalışan bir medya kuruluşu olarak” konumlandırdıkları söylenebilir. Bu bakımdan Bailey ve diğerlerinin “rizomatik medya” kavramsallaştırmasına (2007: 5) uygun olarak, Bianet’in sivil toplumla bağlantılı kuruluş ve hareketlerin kavşak
noktasında yer alan alternatif medya örneklerinden biri olduğunu
söylemek mümkün. Hatırlanacağı gibi, rizom metaforuyla, alternatif
medyanın farklı karakterdeki hareket ve mücadelelerden gelen insanların karşılaştıkları ve işbirliği yaptıkları bir kavşak noktası olarak
görülmesine vurgu yapılıyor. Bianet de, BİA’nın kuruluşundan itibaren sivil toplum örgütleriyle etkileşim içinde evrilmekte. Gelinen noktada feministler, eşcinseller, gençlik örgütlenmeleri, azınlık grupları,
meslek birlikleri, sendikalar, hak savunucuları, sanatçılar, akademisyenler gibi farklı hareket ve mücadelelerden gelen insanlar bir yandan
Bianet aracılığıyla kendi fikir ve sorunlarını dillendirirken bir yandan
da Bianet’in yarattığı çoğul alternatif kamusal alanlar çerçevesinde
birbirleriyle iletişim ve etkileşim olanaklarını güçlendiriyorlar. Bu
bakımdan Bianet rizomatik bir alternatif medya olarak bir etkileşim ve
iletişim uzamı yaratılmasını kolaylaştırıyor ve bu hareketlerin sonuç
ve ürünlerini, -verdikleri mücadeleler arasındaki bağlantıları kurmalarına da izin vererek- hem daha geniş halk kesimlerine ve hem de diğer
muhalif hareketlere aktarıyor.
Diğer yandan kuruluşundan itibaren BİA tarafından düzenli olarak yürütülen mesleki eğitim çalışmaları da BİA’ya haberciliğin yanı
sıra sivil toplum misyonu atfedilmesini haklı çıkarıyor. BİA, yerel
medya eğitim programları kapsamında düzenlediği seminer ve atölye
çalışmalarıyla yerel medyanın gazetecilik standartlarını yükseltmesine
katkı sağladığı kadar, yerel gazeteciler arasındaki bilinirliğini de arttırıyor, böylelikle giderek daha fazla sayıda gazeteci ve yerel medya
kuruluşunu haber ağına katarak katılımcı gazetecilik sınırlarını genişlettiği görülüyor. Bugüne kadar eğitim çalışmaları kapsamında çeşitli
meslek örgütleriyle ve UNESCO Türkiye temsilciliği gibi kuruluşlarla
işbirliği içinde Türkiye’nin farklı bölgelerinden yaklaşık 1500 yerel
gazeteciye eğitim verildiği düşünüldüğünde bu sınırlar daha da
anlam kazanıyor. Ayrıca BİA eğitim çalışmalarının kapsamı iletişim
öğrencilerini de içine alacak şekilde genişletilmiş durumda ve “Okul-
136 • iletiim : arat›rmalar›
dan Haber Odasına” (OHO) adı verilen eğitim programlarıyla her
iletişim fakültesinden öğrencileri mezuniyet sonrası ana akım medya
ortamındaki çalışma koşullarına ve sektörün işleyişine dair eğiten bir
program uygulanmaya başlandı. Tüm bu eğitim programları sonucunda elde edilen veriler de düzenli kitap serileri olarak yayımlanıyor.
Gazetecilik yanında BİA’nın faaliyet alanlarında önemli bir ayağı oluşturan söz konusu eğitim çalışmaları da BİA’nın rizomatik bir yapılanma gösterdiği iddiasını destekleyecek nitelikte.
Piyasa ve devlet: Diyalektik etkileşim
Alternatif medya, doğası gereği hem devlet hem de pazar/piyasadan bağımsızdır. Ancak alternatif medyaya dair özcü kuramsal
yaklaşımlarda bu bağımsızlık çoğunlukla bir yalıtılmışlık ekseninde
değerlendirilir. Bu yaklaşımlarda alternatif medya çoğunlukla ana
akım medyayla ve devlet kontrolündeki yayıncılık alanıyla düşmanca
bir karşıtlık ve kutuplaşma ekseninde tanımlanır. Buna karşılık Bailey
ve diğerleri sabit bir bakış açısı yerine alternatif medyanın kimliğine
“ilişkisel” bir şekilde yaklaşılmasını ve akışkanlık ve belirsizlik olgularını ön plana çıkararak kimliklerin karşılıklı bir bağımlılık içinde
olduklarının dikkate alınmasını öneriyorlar (2007: 5). Bu doğrultuda
medyanın özerk kimliğine ağırlık veren özcü yaklaşımlar yerine, alternatif medyayı diğer kimliklerle ilişkili olarak konumlandıran ilişkiselci bir yaklaşım olan rizomatik medya modeli daha net bir açılım sağlıyor. Alternatif medya, bu model bakımdan devlet ve piyasa arasında
bir üçüncü sektör olarak değerlendirilebilir, devlet ve piyasadan tamamen yalıtılmış bir adacık olarak düşünülemez. Bu bakımdan alternatif
medyanın piyasa ve devletle ilişkisi hegemonya karşıtı bir zıtlık ilişkisi yerine hegemonya ötesi olarak tanımlanacak yeni ilişki biçimleri
olarak kendisini gösteriyor. Hegemonya ötesi olmak ise “alternatif
medyanın yalnızca karşı bir enformasyon gücü olarak değil aynı
zamanda sıradan insanların kendi kültürlerinin sembollerini ve dillerini de kullanmalarına olanak sağlayan” (Rodriguez, 2001: 4) esnek bir
yapıya sahip olması anlamına geliyor.
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 137
Bianet de alternatif bir medya kuruluşu olarak, toplumsal örgütlenmenin yeni biçimlerinin ve yaşam tarzlarının keşfedilebileceği,
egemen çıkarlarca inşa edilen kuşatmanın dışında kalan hegemonya
ötesi özerk alanlar yaratmak amacıyla çalışıyor. Bu alanlar gerek devlet gerekse de piyasadan bağımsız olmakla birlikte, onlarla diyalektik
bir ilişki içinde. Nitekim Erhan Üstündağ, Bianet’i hem devletten hem
de piyasadan bağımsız olarak görmekle birlikte, bu bağımsızlık ilişkisinin bir karşıtlık olmadığını belirtiyor:
Organik olarak hem devletten hem piyasadan tamamen bağımsız olması
gerektiğini düşünüyorum, öyle zaten. Ama dediğim gibi bunu bir karşıtlık olarak ben görmüyorum, yani tabii ki ana akım medya içinde de çok
farklı yönelimler var ve kurumdan kuruma, kişiden kişiye, gazeteciden
gazeteciye değişen oranlarda farklı bakışlar var gazeteciliğe. Dolayısıyla,
bunu tamamen dışlayan bir yerde durmuyoruz, bence salt ana akım da
değil, yerel medya bizim önemli odaklarımızdan biri. Dolayısıyla biz
hem yaptığımız işle bir çeşit eleştirel katkı sunmak, bir yandan var olanı
dönüştürmek için destek sunmak, bir yandan da hem kendimizi sorgulayarak hem de var olan durumu sorgulayarak yeni çözümler üretmeliyiz
devamlı, onu yapmaya çalışıyoruz (Üstündağ, Yüzyüze görüşme, 19
Ocak 2011).
Üstündağ’a göre, bu yapı içinde Bianet ana akımın yanında ya da
karşısında konumlanmıyor, çünkü tüm muhalefet olanaklarını kullanarak ana akım medyayı dönüştürmeyi hedefliyor:
[Bianet’in] bunun karşısında ya da yanında olmak gibi bir derdi yok, esas
olarak buranın içinden çıkarabilecek tüm muhalefet olanaklarına da kullanarak kendisi ile birlikte ana akım medyayı da dönüştürmek gibi ulvi
ve sonsuz bir hedefi var diyebiliriz (Üstündağ, Yüzyüze görüşme, 19
Ocak 2011).
Bianet’i bir karşıtlık ilişkisi içinde konumlandırmayan bir diğer
gazeteci de Elif Gençkal:
Bianet’in bu alanların karşısında ya da yanında olmak gibi bir derdi yok
bence. İyi tarafı da o diye düşünüyorum. Çünkü sadece yani haber yapmaya çalışıyor ve bu haberleri de Türkiye’deki dengeyi gözeterek yapmaya çalışıyor. Yani çok fazla bir haber yapıldıysa Bianet onun üzerine
138 • iletiim : arat›rmalar›
çok fazla gitmiyor belki, daha duyulmayan şey üzerine gidiyor vb. ama
yani Bianet’in ana akımın karşısında haber yapmak gibi bir derdi yok
diye düşünüyorum (Gençkal, Yüzyüze görüşme, 21 Ocak 2011).
Görüleceği üzere Bianet gazetecileri Bianet’i öncelikle bağımsızlık
ve eleştirellik kimlikleriyle tanımlıyorlar. Bu kimlikler dolayımıyla
Bianet’i piyasa ve devletten ayırdıkları görülüyor, bununla birlikte
Bianet’in bağımsızlık ilişkisinin ticari ve kamu medyasından tamamen
dışlama ve karşılıklı bir düşmanlık, kutuplaşma olarak görülemeyeceği kanaatindeler. Bianet gazetecilerine göre, Bianet ana akım medyanın karşısında değil ana akım medyayı değiştirmek üzere onun yanı
başında var olmakta. Bu açıdan Bianet’in ana akım medyanın yerini
almak gibi bir hedefinin olmadığı görülüyor. Diğer yandan, Bianet’in
alternatif medya olarak kendi doğasından kaynaklanan ve medya alanını ve toplumu etkileyip dönüştürmeyi amaçlayan makro bir hedefinin olduğundan bahsedilebilir. Nitekim Bianet gazetecileri de Bianet’in
ana akımın tam karşısında konumlanmadığını ve ana akımın içinden
çıkarabilecek tüm muhalefet olanaklarını da kullanarak kendisiyle
birlikte ana akım medyayı da dönüştürmek gibi “ulvi ve sonsuz bir
hedefi” olduğunu belirtiyorlar. Sonuç olarak da bu hedef doğrultusunda Bianet’in gerek piyasayla gerekse de devletle bir dışlama yerine
kaçınılmaz diyalektik bir etkileme ilişkisi içinde bulunduğunu söylemek mümkün. Bu bakımdan da Bianet rizomatik bir alternatif medya
örneği olarak değerlendirilebilir.
Sonuç
Bu çalışmada, “yerleşik ve kurumsallaşmış siyaseti açıkça reddeden veya ona meydan okuyan kitle iletişim biçimi” (Mutlu, 1995: 35)
olarak alternatif medya kavramı tartışıldı. Bu tartışma ekseninde alternatif gazetecilik, hegemonik medya ve iktidar yapılarına karşı direniş
odağı olarak Bianet ile Türkiye ölçeğinde somutlaştırılan bir örnek
üzerinden değerlendirildi. Bu değerlendirme sonucunda, alternatif
medyaya dair kuramsal temel ışığında ve Bianet örneğinde yürütülen
uygulamalı araştırma sonucunda, BİA ve onun haber vitrini olarak
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 139
Bianet’in;
• Kâr amacı gütmeyen, özgün bir alternatif medya projesi olduğu,
• Sadece habercilik faaliyetleri değil aynı zamanda eğitim, hukuksal
danışmanlık ve sosyal sorumluluk faaliyetleri yürüttüğü,
• Toplumsal hareketler ve sivil toplumu oluşturan unsurlarla; etnik,
dini ve cinsel kimlikler bakımından toplumun genelinden farklılaşan, azınlıkta kalan kesimlerle organik bağlar kurduğu ve toplumsal muhalefete destek verdiği; böylelikle bu grup ve hareketlerin
kitle iletişim sürecine daha etkin düzeyde katılımına imkân tanıyarak, yerellik ve komşuluk ilişkilerine dair siyasal gündem konularına, azınlık gruplarına ve yerel kültürel görünümlere ifade alanı
sağlayabildiği,
• Haber merkezinin mekansal düzeni, organizasyon yapısı ve habercilik pratikleri bakımından katı dikey hiyerarşi yerine yatay hiyerarşik bir yapıda kurulduğu, böylelikle kurumsal yapılanmanın
daha dengeli ve demokratik yollarını sergilediği; aşırı profesyonellikten uzak ve kolektif bir örgütlenmeyle ana akımdan radikal
biçimde farklı ve eleştirel bir tarzda içerik ürettiği,
• Alternatif medyanın doğasında olduğu gibi, tarafsızlık iddiası taşımadığı ve ana akım medya tarafından dışlanan ve sesi duyulamayan kesimler lehine taraf olduğu,
• Devlet ve piyasa temelli ana akım medyayla zorunlu etkileşimi
yadsımayıp, ana akım medyayı değiştirme kapasitesine sahip
olduğu iddiasıyla çalıştığı,
• Haber merkezinde çalışan gazetecilerin alternatif medyaya yönelik
ölçütler ve “tarafsızlık”, “dengelilik” gibi kavramlara yaklaşımları
bakımından çelişkili bir yapı gösterdikleri, bununla birlikte alternatifliklerini direniş ve bağımsızlık ekseninde kurdukları,
• Habercilik pratikleri bakımından ırkçılığa, ayrımcılığa, ötekileştirmeye ve cinsiyetçiliğe mesafeli duran eşitlikçi bir söylem ve dili
kurabildiği,
140 • iletiim : arat›rmalar›
• Haberlerde ana akımın görmezden geldiği konu ve kesimlere sıklıkla ve sürekli yer verdiği, gündeme ve olaylara tersine bir bakış
geliştirmeye odaklandığı,
• Haber üretim sürecinde okuyucularından ve yerel gazetecilerden
sürekli ve yoğun bir şekilde katkı alarak katılımcı haber üretim
sürecini etkin bir şekilde işler tuttuğu ortaya kondu.
Alan araştırmasıyla desteklenen bu bulgular sonucunda; Bianet’in
yerel ve azınlıktaki kimlikleri/kültürleri marjinalleştiren, ötekileştiren, evcilleştiren ya da metalaştıran ana akım medyanın hegemonik
söylemi karşısında alternatif bir söylem geliştirdiğini söylemek mümkün. Bu doğrultuda Bianet’in, rizomatik ve katılımcı bir medya örneği
olarak, Türkiye örneğinde etkin ve özgün bir alternatif medya girişimi
olduğu sonucuna ulaşıldı.
Bu sonuç bağlamında, çalışmada değinilen ve Bianet örneğinde
somutlaştırılan tartışmaların alternatif medyayı ana akım gazetecilik
kültürüne karşı direnen bir güç olarak işlev gören muhalif kültürün
bir parçası ve karşı hegemonya için bir araç olarak konumlandırdıklarını söylemek mümkün. Bu konum, alternatif medyanın ulusal ve
uluslararası toplumsal hareketlerle bağlantısı dolayımıyla feministlerin, eşcinsellerin, çevrecilerin, küreselleşme karşıtlarının, insan hakları
savunucularının ve savaş karşıtı kuruluşların sesi olarak işlediğini
ortaya koyuyor. Alternatif medya, toplumsal hareketlere dâhil olan
insanların diğerleriyle iletişim kurmalarını mümkün kılıyor, hâkim
iktidar yapılarınca üretilen politikalara karşı destek, dayanışma ve
birlik oluşturuyor. Bu bakımdan alternatif medyaya giderek toplumsal
yapının ve üretim ilişkilerinin yeniden tasarlanmasında daha önemli
roller yüklenebileceği görülüyor. Alternatif medyanın bu rolleri aracılığıyla Murdock’un dikkat çektiği, “geleneksel kamu hizmeti kurumlarının ve ticari medya endüstrilerinin ulusal veya uluslararası düzeyde yeni yurttaşlık ve kültür oluşumlarının meydan okumasını karşılayamamaları” nedeniyle “farklılığı tanıyan ve ihtilafları hoşgören yeni
bir kamusal iletişim uzamı” (Murdock, 1992: 40) arayışına yanıt olabileceğini söylemek mümkün. Bu nedenle, “başka bir iletişim düzeninin
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 141
mümkün olduğu” inancıyla bir yandan mümkün olan her durumda
alternatif medyanın güçlenmesi için çaba göstermek kadar, diğer yandan da ana akım medya içinde de eşitlikçi bir dil kurmak, editöryal
bağımsızlığı sağlamak için mücadele etmek, emek süreçlerinin yeniden düzenlenmesi için örgütlenmek ve nihayet medyaya kârın değil
toplumsal yararın egemen olmasının doğru olduğunu durmaksızın
dillendirmek ve bu bakımdan bir eğilim yaratmak gerekiyor.
Kaynakça
Abel, Richard (1997). “An Alternative Press. Why?” Publishing Research Quarterly. 12
(4-Winter): 78-84.
Alankuş, Sevda (2001). “Alternatif Olarak Yerel Medya ve BİA.” http://www.bianet.org/
bianet/medya/908-alternatif-olarak-yerel-medya-ve-bia Erişim tarihi: 11 Mayıs 2010.
Alankuş, Sevda (2009). “Gazetecilikte Yeni Arayışlar: Hak Odaklı Habercilik, Yurttaş
Gazeteciliği, Barış Gazeteciliği.” Gazeteciliğe Başlarken: Okuldan Haber Odasına.
(der.) S. Alankuş. İstanbul: IPS İletişim Vakfı
Alankuş, Sevda (2008). “Demokrasi ve ‘Başka-Medya’ İlişkisi: Türkiye’deki YaygınDışı Medya Ortamını Anlamak Üzere Teorik Bir Çerçeve.” Başka Bir İletişim
Mümkün: İstanbul Uluslararası Bağımsız Medya Forumu Bildiriler. (der.) S. Çelenk.
İstanbul: IPS İletişim Vakfı.
Albert, Michael (2008). “Alternative Publishing and Its Problems.” ZNet. http://www.
zcommunications.org/znet/viewArticle/16562. Erişim tarihi: 1 Nisan 2009.
Albert, Michael (1997). “What Makes Alternative Media Alternative? Toward a
Federation of Alternative Media Activists and Supporters – FAMAS.” Z
Magazine. http://www.zcommunications.org/what-makes-alternative-mediaalternative-by-michael-albert. Erişim tarihi:1 Nisan 2009.
Atton, Chris (2008). “Alternative Media and Journalism Practice.” Digital Media and
Democracy: Tactics in Hard Times. (der.) M. Boler. Cambridge: MIT Press. 213227.
Atton, Chris (2004). An Alternative Internet: Radical Media, Politics and Creativity.
Edinburgh: Edinburgh University Press.
142 • iletiim : arat›rmalar›
Atton, Chris (2003). “What is ‘Alternative’ Journalism?” Journalism. 4(3): 267-272.
Atton, Chris (2002). Alternative Media. Londra. Thousand Oaks: Sage.
Atton, Chris (2001). “Approaching Alternative Media: Theory and Methodology.”
International Communication Association (ICA) OurMedia Conference.
Washington DC. ABD. http://www.ourmedianet.org/papers/om2001/Atton.om2001.
pdf. Erişim tarihi: 28 Ocak 2009.
Bailey, Olga Guedes; Cammaerts, Bart; Carpentier, Nico (2007). Understanding
Alternative Media. Berkshire: Open University Press.
Bennett, W. Lance (2003). “Communicating Global Activism: Strengths and
Vulnerabilities of Networked Politics.” Information. Communication & Society.
6(2): 143-168.
Couldry, Nick (2003). “Beyond the hall of mirrors? Some Theoretical Reflections on the
Global Contestation of Media Power”. Contesting Media Power: Alternative
Media in a Networked World. (der.) N. Couldry; J. Curran. Londra: Rowman &
Littlefield. 39-54.
Coyer, Kate (2007). “If it Leads it Bleads: The Participatory News Making of the
Independent Media Center.” Global Activism. Global Media. (der.) W. De Jong;
M. Shaw; N. Stammers. Londra: Pluto. 165-178.
Dagron, Alfonso Gumucio (2004). “The Long and Winding Road of Alternative
Media.” The SAGE Handbook of Media Studies. (der.) J. Downing; D. McQuail; P.
Schlesinger; E. Wartella. Thousand Oaks: Sage. 41-63.
Deleuze, Gilles; Guattari, Felix (1987). A Thousand Plateaus. Capitalism and Schizophrenia.
Londra: Athlone.
Downing, John D.H. (der.) (2011). Encyclopedia of Social Movement Media. Thousand
Oaks, California: Sage Publications.
Downing, John D.H. (2003). “Audiences and Readers of Alternative Media: The Absent
Lure of the Virtually Unknown.” Media, Culture & Society 25: 625-645.
Downing, John D.H. vd. (2001). Radical Media: Rebellious Communication and Social
Movements. Londra. Thousand Oaks: Sage.
Enzensberger, Hans Magnus (1976). “Constituents of a Theory of the Media.” Raids and
Reconstructions: Essays on Politics, Crime and Culture. (der.) H.M. Enzensberger,
vd. Londra: Pluto Press. 20-53.
Fuchs, Christian; Sandoval, Marisol (2010). “Towards a Theory of Critical Media.”
Telematics and Informatics 27: 141-150.
Taylan • Ana Akıma Tabandan Bir Yanıt: Alternatif Gazetecilik • 143
Fuchs, Christian; Sandoval, Marisol (2009). Civil Media: For, Within or Against
Capitalism?: Towards a Theory of Critical Media. Salzburg: ICT&S Center.
Jankowski, Nicholas (2003). “Community Media Research: A Quest for Theoretically
Grounded Models.” Javnost – The Public 10 (1): 5-14.
Jankowski, Nicholas; Prehn, Ole (der.) (2002). Community Media in the Information Age.
Cresskill. NJ: Hampton Press.
Kellner, Douglas (1990). Television and the Crisis of Democracy. Boulder: Westview Press.
Kidd, Dorothy; Barker-Plummer, Bernadette; Rodriguez, Clemencia (2005). “Media
Democracy from the Ground Up: Mapping Communication Practices in the
Counter Public Sphere.” Social Science Research Council. Program Background
Papers. New York. http://programs.ssrc.org/media/publications/rodrig-plummerkidd.8.final.doc. Erişim tarihi: 22 Ağustos 2008.
Kidd, Dorothy (2003). “Become the Media: The Global IMC Network.” Representing
Resistance: Media, Civil Disobedience and the Global Justice Movement. (der.) A.
Opel; D. Pompper. Westport. CT: Praeger. 224-258.
Köse, Hüseyin (2007). Küresel Akıntıya Karşı Sivil Arayışlar: Alternatif Medya. İstanbul:
Yirmidört Yayınevi.
Murdock, Graham (1992). “Citizens, Consumers and Public Culture: Media Cultures.”
Media Cultures: Reappraising Transnational Media. (der.) M. Skovmand; K.C.
Schroder. Londra: Routledge. 17-41.
Mutlu, Erol (1995). İletişim Sözlüğü. Ankara: Ark Yayınevi.
O’Sullivan, Tim (1994). “Alternative Media.” Key Concepts in Communication and
Cultural Studies. (der.) T. O`Sullivan; J. Hartley; D. Sounders; M. Montgomery;
J. Fiske. Londra: Routledge.
Ramonet, Ignacio (2003). “Le Cinquième Pouvoir”. (Set the Media Free). (İng. Çev.) E.
Emery. Le Monde Diplomatique. Ekim 2003. http://mondediplo.com/2003/
10/01media. Erişim tarihi: 10 Ocak 2010.
Rodriguez, Clemencia (2001). Fissures in the Mediascape: An International Study of
Citizens Media. New Jersey: Hampton Press Communication Series.
Rodriguez, Clemencia (2003). “The Bishop and His Star: Citizens’ Communication in
Southern Chile.” Contesting Media Power: Alternative Media in a Networked
World. (der.) N. Couldry; J. Curran. London: Rowman & Littlefield. 177-194.
Sandoval, Marisol (2009). “A Critical Contribution to the Foundations of Alternative
Media Studies.” Kurgu: Online International Journal of Communication Studies.
Vol. 1.
144 • iletiim : arat›rmalar›
Traber, Michael (1985). “Alternative Journalism, Alternative Media.” Communication
Resource. No. 7. Londra: World Association for Christian Communication.
Waltz, Mitzi (2005). Alternative and Activist Media. Edinburgh: Edinburgh University
Press.
145
Haber Medyasında Savunuculuk:
Planlama ve Stratejiler
Deniz Sezgin
Özet
Savunuculuk bir konuyu, politikayı veya yasa değişikliğini destekleyecek güçleri ve kaynakları harekete
geçirmek için toplumun ilgili konu hakkında kanaatinde bir değişim yaratmak üzere kullanılan bir dizi aracı
ifade eden geniş kapsamlı bir kavramdır. Savunulacak konuda medyanın stratejik bir şekilde kullanılması ise
medya savunuculuğu olarak ifade edilmektedir. Konuyla ilgili karar vericilere ve politika yapıcılara ulaşmayı
ve onları etkilemeyi amaçlayan medya savunuculuğu çok farklı konularda uygulanabilmekte; konu ne olursa
olsun temelde aynı yöntemler kullanılmaktadır. Geniş kapsamlı bir kampanyanın ya da savunuculuk
çalışmasının bir unsuru olarak ele alınması gereken medya savunuculuğunun stratejik bir planla ve uygun
yöntemlerle uygulanması daha etkili ve kalıcı sonuçlar alınmasını sağlayacaktır.
Anahtar kelimeler: Savunuculuk, haber medyası savunuculuğu, planlama ve stratejiler
News Media Advocacy: Planning and Strategies
Abstract
Advocacy is a catch-all word that expresses a set of tools which are utilized to create a change in public
opinion about a topic in order to mobilize powers and resources which will support an issue, a policy or
legislation. Strategic use of the media in the process of advocating an issue is defined as media advocacy.
Media advocacy, which aims at reaching and influencing the decision makers and policy builders about the
issue at hand, can be applied in various different subjects with more or less the same methods. Considering
the media advocacy as an element of a comprehensive campaign or advocacy effort and implementing it
with a strategic plan and an appropriate method will yield to longer lasting effective results.
Key words: Advocacy, news media advocacy, planning and strategies
iletiim : arat›rmalar› • © 2008 • 6(2): 145-163
146 • iletiim : arat›rmalar›
Haber Medyasında Savunuculuk:
Planlama ve Stratejiler
Toplumun sesini yükselterek iktidarı tekrar topluma devretmek
aracı olarak medya savunuculuğu, günümüzde bireye yüklenen
sorumluluklar yoluyla toplumsal sorunlara çözüm yolları üretilmesini
sağlama yaklaşımına alternatif bir yol olarak kabul edilebilir. Toplumsal
bir sorunu kamu politikasına çevirme çabalarının gerçekleştirilmesini
amaçlayan medya savunuculuğu, politika yaratma sürecinde halkı
işin içine katmayı hedeflemektedir. Toplum gruplarına görünürlük,
haklılık ve inanırlılık kazandırmak olanağına sahiptir.
Bu çalışmada, öncelikle savunuculuk, kamu savunuculuğu ve
medya savunuculuğu kavramları açıklanacak, ardından medya savunuculuğunun ögeleri, planlama süreci, medyadan yararlanma yolları,
medyanın haberi çerçevelendirme yolları ve savunuculuk sürecine
yönelik stratejiler aktarılacak, son olarak da medya savunuculuğunun
olanak ve sınırlılıklarına yer verilecektir.
Savunuculuk bir konuyu, politikayı veya yasa değişikliğini destekleyecek güçleri ve kaynakları harekete geçirmek için toplumun
ilgili konu hakkında kanaatinde bir değişim yaratmak üzere kullanılan bir dizi aracı ifade eden geniş kapsamlı bir kavramdır (Wallack,
1993: 27; www.wikipedia.org/wiki/Savunuculuk; www.en.wikipedia.
org/wiki/Advocacy).
Bir başka ifadeyle savunuculuk bir bireyin kendisi, diğer bir birey
ya da bir grup adına konuşma, temsilde bulunma, eylemde bulunma,
belirli bir hedefi gerçekleştirme ya da koruma amaçlarından birinin ya
da birden çoğunun gerçekleştirilebilmesi için yürütülen çalışmaların
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 147
tamamını kapsar. Siyasi bir süreç olmayıp, manevi ya da ahlaki prensiplerden ivme kazanarak, birey ya da grup, siyasi, ekonomik ve sosyal
sistemler içinde, kamu politikası ve kaynak tahsisi kararlarını etkilemeyi amaçlar. Bu bağlamda sivil toplumu güçlendirerek demokrasinin
daha sağlıklı bir şekilde var olmasına katkı sağlayabilme olanağı olduğu söylenebilir.
Kamunun sözcülüğünü yapmak ve kamu politikaları geliştirilmesi çabaları nedeniyle kamu savunuculuğu (public advocacy) olarak da
ifade edilmektedir. Örneğin Amerikan Kalp Derneği (American Heart
Association) (2006) savunuculuğu, “karar vericileri etkileme ya da belirli bir organizasyon ya da grubun misyonunu geliştirmek için kanunlar
ya da diğer devlet politikalarında değişimleri teşvik etme hareketi”
olarak tanımlamaktadır. Benzer şekilde, diğer birçok kuruluş, gündemlerini geliştirmek ya da hedef kitleleri ya da seçmenlerinin çıkarlarını korumak için kamu savunuculuğu stratejilerini kullanmaktadır.
Kamu savunuculuğu stratejileri aynı zamanda ticari kuruluşlara yönelik, politikalarını ya da üretim uygulamalarını etkilemek için de kullanılmaktadır.
Kamu savunuculuğu, politika yapıcı, karar verici ve bireylerle
yapılan birebir görüşmeler dâhil, birden fazla araç ve aktiviteye dayanmaktadır. Bununla birlikte, kamu savunuculuğu çabalarının temel bir
bileşeni medyanın kullanımıdır. Medyanın stratejik bir şekilde kullanılmasına dayanan kamu savunuculuğu medya savunuculuğu (media
advocacy) olarak ifade edilmektedir (Schiavo, 2007: 143).
148 • iletiim : arat›rmalar›
Michael Pertschuk (1988), medya savunuculuğu yaklaşımının
mimarlarındandır. Pertschuk medya savunuculuğunu “medyanın, bir
sosyal ya da kamu politikası girişimini ilerletmek için kullanılması”
olarak tanımlar (Wallack, 1993: 158). Medya savunuculuğu, kamu sağlığı politikaları ve bu politikaları geliştirmeye desteği arttırmak için,
kamu tartışmasını yeniden çerçevelendirmek ve şekillendirmek amacıyla bir sağlık veya sosyal sorunun, geniş çaplı kapsamının belirlenmesini veya harekete geçirilmesini sağlamak amaçlı medya ve savunma stratejilerini kullanmaktadır (Atkin ve Arkin, 1990: 25; Wallack,
1993: 73; Sezgin, 2011: 135).
Medya savunuculuğu, medya aracılığı ile halkın görüşlerini
değiştirme, politika değişikliği için bilgi aktarma ve bilgi yayma sürecidir. Medya savunuculuğu bireysel risk faktörlerini dolayısıyla bireysel davranışları değiştirmeyi değil; dikkati kamu sorunlarına çekmeyi
amaçlayan; kamuya ilişkin amaçları agresif bir şekilde teşvik eden bir
yaklaşımdır. Medya savunuculuğu sorun odaklı bir yaklaşım olarak,
problemlerin bireysel odaklı ve basite indirgenmiş açıklama ve uygulamaları yerine, problemin sosyal ve/veya politik, aynı zamanda karmaşık olduğu gerçeğine dikkat çekmeye çalışmaktadır (Wallack,
1990b: 159; Sezgin, 2011: 135; www.who.int/policy/08/10/09).
Medya Savunuculuğunun Ögeleri
Medya savunuculuğunun üç temel ögesi bulunmaktadır. Bu üç
öge, gündem belirleme (erişim için çerçevelendirme), tartışmayı şekillendirme (tüm içerik için çerçevelendirme) ve politikayı ilerletmek
olarak ifade edilebilir.
Gündem belirleme/erişim için çerçevelendirme, haberi medyaya erişim amacıyla ilgi çekmek için şekillendirmek anlamında kullanılmaktadır. Bu sık sık haber olarak yorumlanacak olan bir olay yaratabilmek
anlamına da gelmektedir. Erişim kazanmak iki nedenden dolayı
önemlidir: Birincisi kamu gündemi oluşturma süreci medya kapsamı
seviyesi ile bağlıdır ve dolayısıyla bir sorunun geniş ölçüde görülebilirliği de bununla bağlantılıdır. İkincisi, medya belirli görüş liderlerine
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 149
erişim kazanmak için bir araç görevi görür. Başarılı bir medya savunuculuğu için her iki amaca da ulaşılması gereklidir.
Medya savunucuları sorunlarını haber niteliği taşıma açısından
yorumlayarak erişim kazanırlar. Çeşitli yollarla medya savunucuları
haberlerin nasıl oluşturulduğu ve hedeflerinin ne olduğu hakkında
bilinen şeylerin avantajını kullanırlar. Bir sorun yalnızca zamanlı, ilgili, halkın ilgisini çekecek ve/veya diğer bir takım haber kriterlerini
yerine getiren bir sorun olduğu zaman haber kapsamına alınacaktır.
Haberleri seçmek için gerekli kriterler arasında hassaslık, çakışma,
gizem, ünlü kullanımı, sapkınlık, trajedi ve yakınlık bulunmaktadır.
Medya savunuculuğunda haber yaratmanın çeşitli yolları bulunmaktadır. Son dakika haberleri, yerel ya da ulusal ilgi alanlarına hitap eden
küçük araştırmaların sunulması, basılı ve elektronik gazeteler ile ilişkiler, yerel bakış açıları ile takip eden hikâyelere erişim kazanmak
diğer yollar olarak ifade edilebilir (Wallack, 1990b: 161). Yeni bir şeyler
yapan, zor şartların üstesinden gelen ya da diğerlerine yardım eden
insanların, alışılmadık insan ilgisi hikâyeleri de aynı zamanda haber
niteliği taşımaktadır.
Şekillendirme/içerik için çerçevelendirme, gerçek nedenlerle kaynağa yakın koşulları vurgulayarak hikâyenin anlatılması, geliştirilmesi istenen şekilde verilmesi anlamına gelmektedir. Medyaya erişim
kazanmak önemli bir ilk adımdır fakat kamu ve politik gündemi etkilemede yalnızca birinci bir basamaktır. Erişimden sonra medya savunucusunun aşması gereken bir diğer engel, sorunların medyada birincil olarak bireysel problemler olarak tanımlanmasıdır. Burada karşılaşılan yönelim, problemi yönetmesi daha kolay olan temel öğelere
indirgeyerek basitleştirmektir.
Erişim için çerçevelendirmek ile içerik için çerçevelendirme arasında ufak bir denge bulunmaktadır. Bazen, hikâyenin medyanın
ilgisini çekecek yönü vurgulanmak istenen şey olmayabilir. Yine de
hem gündemi belirlemek için erişime ulaşmak hem de tartışmayı
şekillendirmek, politikayı ilerletme nihai amacına ulaşmak için gereklidir (Wallack vd., 1993: 79-83; Wallack, 1990b: 161; Sezgin, 2011: 139).
150 • iletiim : arat›rmalar›
Medya Savunuculuğunda Planlama
Medya savunuculuğu konuyla ilgili karar vericilere ve politika
yapıcılara ulaşmayı ve onları etkilemeyi amaçlayan medya savunuculuğu çok farklı konularda uygulanabilmekte; konu ne olursa olsun
temelde aynı yöntemler kullanılmaktadır.
Savunucuların temel amacı bir sorunu ortadan kaldıracak toplumsal dönüşümü yaratmaktır. Bu amaçla siyasi, hukuki, ekonomik ve
kültürel alanlarda; yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde hedeflenen
konunun savunuculuğu yapılmaya çalışılır (Atkin ve Arkin, 1990: 25).
Karar vericileri etkilemek üzere, kamuoyunun ve medyanın seferber
edilmesi başta olmak üzere, her tür çaba ve eylemi içerir; bu nedenle
savunuculuk proaktif bir süreçtir. Medya savunuculuğu ile bazen gözden kaçırılmış bir konuyu tartışılır hale getirmek mümkün olabilirken,
bazen de çok tartışılan bir konuyu farklı açıdan tartışılır hale getirme
olanağı bulunabilir.
Savunucular ortak değerlerle biraraya gelmekte, değişime gidilmesine inandıkları toplumsal bir konuda ortak hareket ederek çözüm
üretmeye çalışmaktadır. Burada savunucuların temel amaçları bireysel
çıkarlar değil, mevcut sorunu ortadan kaldıracak toplumsal dönüşümü yaratmaktır. Genel olarak gönüllü örgütlenmeler ya da sivil toplum kuruluşları aracılığıyla hareket etmektedirler (Atkin ve Arkin,
1990: 25; Baran vd., 2006: 2). Savunucular bir yandan seslerinin duyurulmasını isteyen grupların sesleri olurken, diğer yandan topluma
sorunlarını tanımlama, talepte bulunma ve strateji geliştirmelerinde
öncülük ederler. Savunucuların savundukları konuda diğer bireylerde
farkındalık yaratıp, onları da bu yol etrafında birleştirmeleri gerekmektedir. Bunun gerçekleştirilebilmesi doğru analiz, planlama ve
strateji izlemeye bağlıdır ve bu çerçeveden bakıldığında, savunucuların ellerindeki araçları, kaynakları ve bilgiyi yönlendirmek için bazı
adımları tanımlamaları gerekir (Atkin ve Arkin, 1990: 36; www.mecasa.org; Schiavo, 2007: 144; Parvanta vd., 2011: 92; www.healthpolicy.
ucla.edu/healthdata/tw_media2.pdf; Barker, 2002: 55; www.advocacyinstitute.org; www.issuu.com/pagf4/docs/mediatoolkitpngoc):
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 151
Savunuculuk çalışmalarına başlamadan önce savunucuların
kendi konum ve koşullarını analiz etmeleri yerinde olacaktır.
Başlangıçta düşünmeleri ve cevaplamaları gereken bir dizi soru, çalışmalarının temelini atmalarını sağlayacaktır: Biz kimiz? Bu işi niçin
yapıyoruz? Değerlerimiz neler? Yaptığımız işe hangi perspektiften
bakıyoruz? Nasıl bir perspektif kazandıracağımızı düşünüyoruz?
Kendimiz dışında başka kişileri de temsil ediyor muyuz? Temsil ettiğimiz kişilere karşı sorumluluğumuz ne? Temsil ettiğimiz kişiler bize
güveniyor mu? Kanun yapıcılarla iyi ilişkiler içinde miyiz?
Ulaşabileceğimiz kişiler kimler? Kimlerden destek alabiliriz? Ne tür
risklerle karşı karşıyayız? Nelerden korkuyoruz? Sahip olduğumuz
kaynaklar nelerdir? Güçlü yönlerimiz neler? Zayıf yönlerimiz neler?
Neyi geliştirmeye ihtiyacımız var? Muhalefet edebilecek olanların
güçlü ve zayıf yönleri neler? Tüm bu ve benzeri soruların cevaplarından hareket edilmeli, eksiklikler saptanmalı ve giderilmelidir.
Savunucular çalışma programlarının içinde belirledikleri zaman
dilimlerinde kendilerine “Şu an neredeyiz?” ve “Nereye doğru ilerliyoruz?” sorularını da sormalıdır. Savunuculuk çalışmalarında amaca
yönelik aşama kaydetmek, sonuç almak kısa sürede gerçekleşememektedir. Küçük adımlarla da olsa hedeflere ulaşmak üzere çalışmalara devam etmek yerinde olacaktır. Bununla beraber, gerekli durumlarda geri adımlar atılması gerekebileceği unutulmamalıdır.
Savunuculuk yapacak grubun kendilerine sormaları gereken
soruların ardından, savunuculuk yapılacak konuda, amacın ne olduğu
belirlenmeli, ne elde etmek, neyin değiştirilmek veya muhafaza edilmek istendiği açık ve net olarak ortaya konmalıdır. Tam olarak ne elde
edilmek istendiği belirlenmemişse, sonuca ulaşmak zorlaşacaktır.
Gerekli durumlarda amaca küçük bir ekleme veya amaçta değişiklik
yapılabilse de önceden belirlenmiş bir amaç için hareket etmek, sonuç
elde etmek açısından önemlidir. Amaca ulaşma yolunda ara hedefler
koymak, motivasyonu artırmak ve değerlendirme yapabilmek açısından yararlıdır. Büyük, ulaşılmaz hedefler belirlenmemeli, hedef belirlerken sahip olunan güçlü ve zayıf yönler ortaya konmalıdır.
152 • iletiim : arat›rmalar›
Burada üzerinde durulması gereken bir başka konu, amaca ulaşmak için hangi stratejinin kullanılacağıdır. Savunuculuk yapılacak
konu her yönü ile değerlendirilmeli, bütüncül bir değerlendirme ile
değerlendirilmeli ve elde edilecek sonuca strateji geliştirilmelidir. Plan
geliştirme, hedefleri doğrultusunda ilgili hedef kitle, zaman planlaması, hedef kitleye ulaşmayı sağlayacak haber oluşturma planlama yapılabilmesi için gereklidir.
Haber medyasının güçlü etkisi göz önünde bulundurularak, iyi
planlanmış ve stratejik biçimde haber oluşturma sürecine dahil olmak
üzere hazırlıklı olmak, haber oluşturma süresi konusunda bilgi sahibi
olmak kısaca, bu alanda becerilerin geliştirilmesi gereklidir. Aynı zamanda, savunulan görüşleri paylaşma eğiliminde olan kişiler, örgütler,
kamu görevlileri veya kuruluşlar olarak sayılabilecek çözüm ortaklarının belirlenmesi önemlidir. Çözüm ortaklarının kimler olabileceği ve
kimlerin etkili olabileceği düşünülmeli ve belirlenen kişilerle iletişime
geçilmelidir. Medya savunuculuğuna ilişkin çözüm ortaklığında,
bireyler ortak bir amaç doğrultusunda birbirine benzemeyen durumlarla karşılaşmaktan heyecan duyabilmekte ve bu etkiyle harekete
geçebilmektedir. Örneğin, bireyler bir gangster ve bir polisin aynı
amaç için çalışmasını ya da bir doktor ve bir uyuşturucu bağımlısının
toplumsal bir sorun için birlikte çalışmasını heyecan verici bulabilmektedir (www.alcoholpolicymd.com). Savunulan sorun kimleri ilgilendiriyor ise oradan hareket ederek, çarpıcı bağlantılar kurulması
fayda sağlayacaktır. Savunulan konu ile ilgili etkili bir haber yapımı
için veriler, olaylar, gerçek bilgilere özetle, bilgi toplanmasına ihtiyaç
vardır. Ancak bu bilgilerin uzun ve karmaşık analizlerden değil, kısa
açık bilgilerden ve rakamlardan oluşması yerinde olacaktır. Konuya
ilişkin istatistiklerden yararlanmak, konunun daha somut ve ikna
edici olmasını sağlayacaktır.
Haber yapılacak konunun ne olduğuna bağlı olarak nasıl çerçevelendirileceği önemlidir. Çerçevelendirme medya savunuculuğunun en
temel noktasıdır ve aynı olayın farklı biçimlerde tarif edilmesidir.
Çerçevelendirme medyada verilecek herhangi bir haberde, nelerin
habere dahil edileceği, nelerin dışarıda bırakılacağı ile ilgili seçim
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 153
sürecidir. Iyengar, çerçevelendirmenin kamu sorunlarını ele almak için
çok önemli olduğunu, aynı zamanda sorunu çözmek için halkın kimi
sorumlu gördüğünün haberi nasıl çerçevelendirdiğine bağlı olduğunu
söylemektedir (1991: 13; Parvanta vd., 2011: 104; Wallack, 1990b: 163;
http://www.who.int). Çerçevelendirme sürecinin görülebileceği bir
çok geleneksel gazetecilik uygulaması bulunmaktadır; bunlara imgeler
ve sembollerin sunumu, seçilmiş konuşmacıların kullanımı, seçilmiş
kelimelerin kullanımı ve problem tanımının bireysel seviyedeki vurgulanması da dahildir. Savunucuların, konuyu güçlü bir şekilde ortaya
koymaları, vurgulamak istedikleri yönleri ön plana çıkarmaları gerekmektedir. Bununla beraber, medyanın kısa ve öz mesaj talebi göz önünde bulundurularak, bu çerçevenin içine nasıl semboller ve söylemler
yerleştirileceği planlanmalıdır. Savunucuların haber dünyasının mantığını kavramaları, herkes tarafından ilgi çekecek mesajlar kullanması
etkili olabilmek için gereklidir. Haberlere çıkan kişiler toplum tarafından yetenek ya da şöhret olarak algılandığı için ve seyircilerin inanırlık, güvenirlik ve hoşa giderlik ile değerlendirme yapmalarından ötürü
televizyona çıkacak savunucunun konuyu nasıl ifade edeceği, neler
söyleyeceği, nelere vurgu yapacağı, başka bir deyişle hangi rolü oynayacağı düşünülmelidir. Bu süreçte, en az bir tane, slogan niteliğinde
vurgu yapmak istenilen bölüm belirlenmeli ve konuşmanın içine yerleştirilmelidir.
Haberlerin sorunları ne şekilde çerçevelendirdiği, bu konuda halkın çözüm için kimi sorumlu bulduğu konusundaki algılarını etkilemesi nedeniyle büyük önem taşımaktadır. Haberlerin yoksulluk, suç
ve işsizlik gibi sorunları nasıl çerçevelendirdiğini ve bu çerçevelendirmenin problemlerden sorumlu tutulan kitleler üzerindeki etkisini
araştıran Iyengar’a göre, haber hikâyeleri episodik veya tematik şekilde çerçevelendirilmektedir. Standart bir episodik/parçalı çerçevelendirme, örneğin kanseri yenen veya ilaç bağımlılığından kurtulmaya
çalışan bir kişiyi, sorunu dramatikleştirme ve hikâyeyi anlatmak için
kullanmaktadır. Episodik çerçevelendirme sosyal problemleri gündeme getirmesine rağmen bireysel seviyede gösterimde bulunur. Tematik
çerçevelendirme ise sorun odaklı, genel ve soyuttur. Veriler, raporlarla
daha uzun ve daha karmaşık bir sosyal hikâye şekline dönüştürülmeye
154 • iletiim : arat›rmalar›
çalışılır. Tematik çerçevelendirme bireysel ya da kişisel olan yerine, bir
sorunun kolektif kısımlarını sunmaktadır. Birçok televizyon haber
hikâyesi her iki türdeki çerçevelendirmenin öğelerini de içermektedir;
buna rağmen hikâyelerde ve haberlerin genelinde episodik çerçevelendirme, %80’nin üzerindeki bir oranla baskın gelmektedir. Genellikle
episodik çerçevelendirme, sağlık, yoksulluk gibi sosyal problemler
konusunda bireysel sorumluluk üzerine yapılan bir vurgu ile sonuçlanmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da politikacılar ve kamu kurumları sorunu ele alma konusundaki sorumluluktan muaf tutulmaktadır.
Diğer taraftan tematik çerçevelendirmede sağlık, yoksulluk gibi problemlerin sosyal sorumluluğunun niteliklerine odaklanılmakta; problemi ele alma konusunda politikacılar ve kamu kurumları sorumlu
bulunmaktadır. Fakat tematik çerçevelendirme yerine episodik çerçevelendirmenin medyayı egemenliği altına almasından ötürü haber
hikâyelerinin genel etkisi, sosyal problemler için beklentisi, bireysel bir
çerçeveyi güçlendirmek olmaktadır (Iyengar, 1991, akt., Wallack vd.,
1993: 72-73, www.who.int/tobacco/policy/advocacy/en/ 08/10/09;
Sezgin, 2011: 138;).
Sonuçların değerlendirilmesi, bir medya takip ajansı aracılığı ile
gerçekleştirilebileceği gibi, savunucular arasından seçilen kişilerin
haberleri takip etmeleri de sağlanabilir. Bu sayede medya aracılığıyla
gerçekleştirilmeye çalışılan hedeflere ulaşmak üzere yapılan yayınların
miktar ve nitelikleri takip edilmiş olacaktır. Sonuçlardan ders çıkarmak, değerlendirme yapmak, her bir büyük haber etkisi sağladığında
grup olarak bir araya gelmek ve tartışmak bir sonraki adımı doğru
atmak konusunda yardımcı olacaktır (Wallack vd., 1993: 150; www.
alcoholpolicymd.com).
Medya Savunuculuğu Stratejileri
Medya savunuculuğu planlamasında izlenmesi gereken süreç
kadar, karar vericilerle olan ilişkiler ve bu ilişki sürecinin yönetimine
ilişkin stratejiler de büyük önem taşımaktadır.
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 155
Öncelikle karar vericilerle olan ilişkilere yönelik strateji geliştirilmesi yerinde bir yaklaşım olacaktır (Parvanta vd., 2011: 104).
Savunucular ve karar vericiler arasında asimetrik bir ilişki vardır. Bu
koşullar altında savunucuların zayıf taraf olarak “biz kimiz ki!”, “onlar
karşısında istediklerimizi elde etmemiz imkansız!” gibi düşüncelerden
kendilerini uzak tutmaları gerekmektedir. Böylesi bir düşünce baştan
pes etmek, vazgeçmek anlamına gelecektir. Güç dengelerinin dinamik
olduğu ve her an değişebildiği unutulmamalıdır. Bu noktada, karar
vericileri etkilemek ve desteklerini almak yönündeki çalışmalarda
karar vericilerle birlikte iki tarafın da kazanabileceği “kazan-kazan”
sonucuna ulaşmanın hedeflenmesi önemlidir. Genellikle, politikacılar
ve anahtar konumda olan kişiler lehine güç dengeleri olduğundan, bu
konumdaki kişiler kendilerine karar vermek, politika geliştirmek
konusunda baskı yapılmasından hoşlanmamaktadır. Tam aksine, vermiş oldukları kararların başka kişilerin baskısı sonucu verilmiş kararlar olarak değil, kendi iradeleriyle verilmiş kararlar olarak algılanılmasını istemektedirler. Bu nedenle savunucuların hükümet ve ilgili yetkililerle birlikte çalışarak ortak menfaatler elde etmek üzere hareket
etmeleri gerekmektedir. Chapman’ın bir tür “menfaat evliliği” olarak
adlandırdığı bu süreç ile sağlanan desteğin kapsamı genişletilebilecektir (2004: 362).
Karar vericilere ulaşmak ve politika geliştirilmesini sağlamak
üzere gerçekleştirilen faaliyetlere yönelik medyanın stratejik olarak
kullanım yolları savunulan konuya göre değişmektedir. Savunulan
konuya göre hangi yol veya yolların kullanılacağı, savunucuların tercihine bağlıdır (www.unnaturalcauses.org; Wallack, 1990a: 149, Parvanta
vd., 2011: 107; Wallack vd., 1993: 79; Atkin ve Arkin, 1990: 36):
Haber Değeri Olan Etkinlikler; Toplumsal gruplar, gündeme gelmek,
bahsedilmek, yayınlanmak, aynı zamanda savunulan konunun yayılmasına olanak vermek amacıyla, medya için etkinlikler yaratarak
habercilerin ilgisini çekilebilir. Burada önemli olan, bu etkinliklerin
kısa, basit, yeni bir bilgi veya eyleme odaklı, stratejik olarak zamanlanmış, görsel ya da işitsel çekicilik gibi niteliklere sahip olmasıdır.
156 • iletiim : arat›rmalar›
Basın Bülteni; Editörlerin, haber masalarının dikkatini çekmeye
çalışmak üzere bilgi notlarından oluşan basın bültenleri önem taşımaktadır. Basın bülteninin, açık, net, düzgün ifade ile yazılmış olması,
dikkat çekici olması gerekmektedir. Ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin,
kiminle (5N1K) gibi temel bilgilerin tümünü içermeli; ilgi çekici bir
başlığa, ilgi çeken bir metne ve iletişim bilgilerine sahip olması gerektiği unutulmamalıdır.
Bilgi Notu; Savunucular tarafından gazetecilere verilmek üzere
mesaj, etkinlik veya haber hikayesinin daha detaylı olarak yazılması
bir başka yol olarak sıralanabilir. Bilgi notları olgular-sayılar, isimleralıntılar ve eyleme çağrıyı içermelidir. Özellikle yerel medya için bilgi
notları, muhabir ağlarının geniş olmamasından ötürü önem taşır.
Röportaj; Savunuculuğun yapıldığı konuda yol kat edebilmek için
çok etkili olabilmekte ancak çok dikkatli planlama ve hazırlık gerektirmektedir. Konuşma başlıkları ile ilgili sunulacak veriler, söylenecek
karşı iddialar için hazırlıklı olunması gerektiği unutulmamalıdır.
Röportaj için üç-dört anahtar nokta belirlenerek bu noktalar üzerinde
durulmalı; açık ve basit cümleler kurulmalı; jargonlardan kaçınmalı;
tam cümleler, olumlu ve aktif ifadeler kullanılmalı; olumsuz sorulara
olumlu cevaplar verilmeli; istatistiklere ve anekdotlara yeri geldiğinde
yer verilmeli; tüm konuşmalar kayda geçtiği için anlatılmak istenmeyen konulardan hiç söz edilmemelidir. Röportaj sırasında tartışmaya
girmemeye, tansiyonu yükseltmeden konuşmayı bitirmeye çalışılmalıdır, unutulmamalıdır ki, kazanılmaya çalışılan tartışma değil toplumsal çıkarlardır.
Editöre mektup; Editöre bir kamu forumu yaratan, okunma oranları yüksek ve mevcut konu hakkında kamunun duygu ve düşüncelerini
tanımaya yardımcı olan metinlerdir (Parvanta vd., 2011: 106). Bu mektuplar kısa ve öz olmalı, aynı zamanda tek bir noktaya iyi bir şekilde
odaklanmış olmalıdır. Birçok gazete, bu tür mektuplar için belirli bir
format belirlemekte ve gönderilen yazıları bu formata göre değerlendirmelerini gerçekleştirmektedir.
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 157
Karşıt görüş sayfası (Op-Ed1); Gazetelerde konuk yazarların yazdığı
köşeler aracılığı ile karşıt görüşlere yer vermek etkilidir (www.unnaturalcauses.org; Wallack, 1990a: 149). Yazarlar, akademisyen, sivil
toplum kuruluşu yöneticisi, politikacı veya ilgili konuda faaliyet gösteren önemli bir kuruluşun yöneticisi olabilir. Karşıt görüş sayfasında
bir kişinin adı yer almasına rağmen, bu metinler bir ekip tarafından
yazılmakta ve düzeltilmektedir. Karşıt görüşler, 500-750 kelime arasında olmalı; kısa, açık ve güçlü ifadelerle yazılmalı; jargonlardan kaçınmalı ve editör incelemesinden geçmiş olmalıdır. Karşıt görüş sayfası
için, gazetenin konuk yazarlar konusundaki politikasını öğrenmek
faydalı olacaktır. Bu tür yazılara editörler kendi yazılarından daha çok
yer verebilmekte, böylece mevcut problemi kamuya sunmak için bu
sayfayı fırsat olarak kullanılabilmektedir.
Kamu spotları; Kamu spotları daha geniş planlanmış medya savunuculuğu parçalarıdır. Bununla birlikte prodüksiyon masrafları, kamu
spotlarının kontrolünün tümüyle savunucuların elinde olmayışı, verilen mesaja karşı politik hassasiyetler, kamu spotlarının medya savunuculuğunda kullanılacak en pratik ve etkili yol olmadığını göstermektedir.
İnternet/Sosyal medya: Son yıllarda medya savunuculuğu çalışmalarında yaşanan önemli bir değişim, bu alanda da internetin öne
çıkmaya başlamasıdır. Eskiden savunuculuğun sonuçları sadece televizyonda ve yazılı basında ne kadar yer bulduğu ile ölçülürken, son
yıllarda internette yer bulma ölçümlerinin2 gerçekleştirilmesi önemli
bir strateji haline gelmiştir (Parvanta vd., 2011: 107). İnternet ve bu
alandaki uygulamalar savunuculuk çalışmaları için giderek vazgeçilmez bir hale gelmiştir. İnternette savunulan konuyu bir arama motorunun bulabilmesi için bir web sitesi, blog ya da başka bir online
kaynağın olması gerektiği eklenmelidir. Böylece savunuculuk yapılan
konuyu arayan kişi arama terimini yazdığı zaman savunuculuk yapılan konudaki çalışmalara ulaşabilecektir.
1
Op-Ed: Opposite Editor
2
Arama Motorları Optimizasyonu/ Search Engine Optimization (SEO): Arama motorlarının web sayfalarını kolay bulmalarını sağlayan teknik düzenlemeler.
158 • iletiim : arat›rmalar›
Aynı zamanda sosyal medya veya e-mail grupları aracılığı ile
yazılan mesajlar kamunun tepkisini, endişesini açık bir şekilde gösterme fırsatı vermektedir. Karar vericiler, savunulan konuda bireylerden
gelen tepki ya da tepkisizliğe dayanarak konuşmalarını biçimlendirmektedir. Burada haber grupları, mail grupları ya da sosyal medya
gibi internet araçları, eylem yapılan konunun hızla yayılmasını sağlamaktadır. Şablon haline getirilmiş e-mailler konuyla ilgili önemli bilgileri sunmakta ve tavsiye edilen eylem yollarını tarif etmektedir. Sosyal
medyada, örneğin facebook’ta kurulacak bir grup, yapılacak etkinliklere davet ve/veya twitter’da tekrarlanan “tweetler” ya da “trending
topic”ler ve benzerleriyle konunun gündemde kalması sağlanabilmektedir.
Medya Savunuculuğunun Olanakları
Medya savunuculuğunun yaratıcı ve aktif kullanımının toplumsal farkındalık yaratmak açısından çok sayıda faydası olduğu söylenebilir. Öncelikle karar vericiler dahil, geniş bir kitleye ulaşma imkanı
vardır. Haber bültenlerinde sunulan bilgiler, parası ödenerek gerçekleştirilen etkinliklerden daha inandırıcı bulunmaktadır. Maliyeti
düşüktür, en büyük maliyeti katılımcılarının bu faaliyetlere zaman
ayırmasıdır (www.answers.com/topic/media-advocacy). Beraberinde
herhangi bir konuda yürütülen medya savunuculuğu çalışmalarıyla
gazetecilerle yakın ilişkiler geliştirilmesini sağlamaktadır, kurulan bu
ilişkilerin daha sonra başka konuların savunulmasına kolaylık sağlayacağı söylenebilir.
Medya savunuculuğunun en önemli katkısı, bireylerin ve grupların gücünü artırmaya ve kurumların birey ihtiyaçlarına daha duyarlı
olmasını sağlamaya çalışmasıdır. Bireylerin bir sorunu tanımlama ve
çözüm üretme gücünü artırarak, sosyal ve politik alana daha fazla
katılmalarını sağlayarak, bireylerin tercih yapma alanlarını genişletmektedir. Bunlara ek olarak, Wallack ve diğerleri, Amidei’in (1991)
medya savunuculuğunun sağlayabileceklerini dört ana başlıkta ele
aldığını belirtir (Amidei, 1991, akt: 1993: 28):
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 159
İlk olarak savunuculuk ile, bireylerin çeşitli haklara sahip olduğu
ve bunların uğraşılarak elde edildiğini ifade eder. Yeterli sağlık hizmeti almak, temiz bir çevrede yaşamak isteği veya işsizlik ve yoksulluk
gibi konular çeşitli toplum kesimleri tarafından yaşanmakta olup ve
gündeme getirilmektedir. Savunuculuk çalışmaları, hakların herkese
tanındığından hareket eder ve bu nedenle verilen haklardan herkesin
yararlanmasını sağlamayı hedefler.
İkinci olarak, savunuculuğun spesifik bir konu, durum üzerine
odaklanmasının önemini vurgular. Burada çok farklı grupların bir
araya gelmesinde açık bir hedefin olmasının gerekliliğini, bu sayede
farklı grupları tek bir zeminde toplama olanağını sağlayacağından söz
eder. Vurguladığı bir diğer konu, savunuculuğun bazı kişi veya grupların daha önceden elde etmiş oldukları hakların, bu haklara sahip
olmayan grupların elde etmesi için aracı olduğudur.
Son vurgusu ise, kurum, kuruluşların gerektiği şekilde çalışıp
çalışmadığı ile ilgilidir. Savunuculuk ile gündeme gelen konular aracılığı ile bazı düzenlemelerin yapılmasının hız kazandığına dikkat çekmektedir.
Medya Savunuculuğunun Sınırlılıkları
Kamuyu harekete geçirme becerisine sahip medya savunuculuğu
yaklaşımının aynı zamanda birçok sınırlılığı bulunmaktadır. Öncelikle
bu yaklaşım, doğru ve yeterli bir şekilde tanımlanmadığı için, açık ve
net bir prensip dizisi geliştirilmemiştir. İkincisi, medya savunuculuğu
için yapılması gereken çabalar, süreci yönetmeye ve medyaya aşina
olmayanlar için karmaşıktır. Medya savunucularının, neyin haber
olduğu, medya ilgisini ve toplum desteğini kazanmak için konunun
nasıl çerçevelendirilebileceği, bunun yanı sıra medya kültürünü anlaması gereklidir. Bir başka sınırlılık, medya savunuculuğu yaklaşımları
güçlü ve kazanılmış çıkarları doğrudan karşısına aldığı için, tartışma
yaratma potansiyeline sahiptir (Wallack, 1990b: 162; Wallack,1990a:
48).
160 • iletiim : arat›rmalar›
Yaygın ve etkin bir medya savunuculuğunun gelişmesini etkileyen çok sayıda faktör ve karşılaşılan sorun vardır. Medya savunuculuğunun hedefinin genel olarak hükümet politikasını etkilemek olduğu
düşünülürse, savunuculuk çalışmaları farklı görüşe sahip bireyler
tarafından zaman zaman aşırı bulunabilmekte ve hükümete karşı
çabalar olduğuna dair algı oluşabilmektedir (www.answers.com/
topic/media-advocacy). Ayrıca, medya savunuculuğu çabalarının
sonunda bazı ticari düzenlemeler yapılması olasılığı nedeniyle, politikacıların desteğini almak güç olabilir. Bununla beraber hükümet dışında, yardım kuruluşlarından destek alma çabaları, yardım kuruluşlarının “tartışmacı izlenim verme kaygısı” ile geri çevrilebilir.
Medya savunuculuğunda seslerini yükseltemeyenlerin sesi olmak
çabası çeşitli sıkıntıları da beraberinde getirebilir. Örneğin gazeteciler,
savunulan konunun doyma noktasına geldiğini düşünebilir ve daha
fazla ilgi göstermeyip, bu haberlere medyada yer vermeyebilirler. Ek
olarak, medyada tek bir olayın ya da bir kişinin çok fazla öne çıkması
gibi bir durum, asıl hikayenin medyada görünür olmasını engelleyebilir. Asıl hikayenin medyada yer verilmesinin sınırlandırılması veya
engellenmesi bazen de medyanın savunuculuk yapılan konuyu magazinleştirmesine bağlı olarak gelişebilir.
Savunuculuğun sınırlılıklarına ilişkin farklı bir değerlendirme
Chapman’dan gelmektedir. Chapman kamu sağlığı uygulamaları içinde medya savunuculuğunun, “Cinderalla Şubesi” olduğunu iddia
etmektedir (2004: 361). Chapman’ın “Cinderalla” benzetmesi, savunuculuğun “çok kısa süre sahnede kalması ve gece yarısını geçtikten
sonra kabağa dönüşmesinden” kaynaklanmaktadır. Özetle Chapman,
savunuculuk yapılan konunun medyada çok kısa yer alabildiğini ve
kısa süre sonra unutulduğunu; savunuculuğun kabul edilmiş disiplinlere kıyasla daha acemi bulunduğunu, çoğu zaman ciddiye alınmadığını ve alayla karşılandığını ifade eder. Bu saptamasını, savunuculuk
konusunda yapılmış araştırma ve yayınların azlığı ile açıklamaktadır.
Sonuç olarak, medya savunuculuğu engelleri azaltmak için, sosyal koşulları değiştirmenin önemini vurgulamaya yardımcı olmasına
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 161
rağmen, bir bütünün parçası olmak yerine tek başına uygulandığında
genellikle çok az değişim sağlayabilmektedir.
Sonuç
Savunuculuk bir konuyu, politikayı veya yasa değişikliğini destekleyecek güçleri ve kaynakları harekete geçirmek için toplumun
ilgili konu hakkında kanaatinde bir değişim yaratmak üzere kullanılan bir dizi aracı ifade eden geniş kapsamlı bir kavramdır (Wallack,
1993: 27). Medya savunuculuğu, toplumsal konularda sosyal değişimi
gerçekleştirmek üzere, ilgili konuda haber hikayeleri yaratarak ve
biçimlendirerek, kamu politikalarına destek oluşturmak ve kanunları
değiştirmek gücünde olanlara ulaşmayı etkilemeyi hedefler. Burada
amaç medyayı kullanarak yönetimleri eleştirmek, şikayet etmek değil;
gereksinim duyulan konularda politika geliştirilmesi için farkındalık
yaratmak ve harekete geçmektir.
Toplumu ilgilendiren her konuda gerçekleştirilebilecek medya
savunuculuğunun üç temel ögesi bulunmaktadır. Bu üç öge, gündem
belirleme (erişim için çerçevelendirme), tartışmayı şekillendirme (tüm
içerik için çerçevelendirme) ve politikayı ilerletmek olarak ifade edilebilir.
Medya savunuculuğu çabalarının öncelikle karar vericiler dahil,
geniş bir kitleye ulaşma imkanı olması, inandırıcı bulunması, düşük
maliyetli olması, gazetecilerle iyi ilişkiler geliştirilmesine imkan vermesi gibi avantajları bulunmaktadır. En önemli katkısı, bireylerin ve
grupların gücünü artırmaya ve kurumların birey ihtiyaçlarına daha
duyarlı olmasını sağlamaya çalışmasıdır. Bu sayede, bireylerin sosyal
ve politik alana daha fazla katılmaları sağlanarak, kendilerini ilgilendiren konularda çözüm üretme yolları geliştirmeleri için yönlendirmek amaçlanmaktadır.
Sağladığı olanaklar kadar, savunuculuk yapılan konularda hükümetlerden, endüstriden, dini gruplardan, alandaki otoritelerden hatta
toplumdan muhalefetle veya olumsuzluklarla karşılaşma olasılığı
162 • iletiim : arat›rmalar›
bulunmaktadır. Gerçekleştirilen çabalara karşı ilgisizliğin olması, karşılaşılabilecek en önemli engel olarak ifade edilebilir.
Savunuculuk yapılan konularda karar vericilere ulaşmak, etkilemek zor bir süreç olmasına karşın konunun açık, net ve sade bir biçimde sunulması, sonucu olumlu yönde etkilemektedir. Bu noktada, karar
vericilere ulaşmanın, medyanın desteğini alma yoluyla gerçekleşebileceği unutulmamalıdır. Savunulan konuya bağlı olarak, yerel basının
gücü ve önemi göz ardı edilmemelidir.
Doğru bir planlama ve doğru bir strateji ile toplumun sesi yükseltilerek toplumsal sorunlara çözüm yolları geliştirilmek üzere harekete
geçilecektir. Ancak medya savunuculuğu toplumsal konulardaki değişim için, büyük bir resmin içindeki küçük bir parçadır, bir araçtır. Bu
nedenle tek başına değil, bir bütünün parçası olarak kullanılması etkili sonuçlar elde etmek açısından önem taşımaktadır.
Kaynakça
American Heart Association. (2006). “Public Advocacy: What Is Public Advocacy?”
http://www.americanheart.org/presenter.jhtml?identifier=4758. Erişim Tarihi:
19/03/2010.
APHA Media Advocacy Manual, Connecting With The Media. American Public Health
Association. http://www.apha.org/NR/rdonlyres/A5A9C4ED-1C0C-4D0CA56C-C33DEC7F5A49/0/Media_Advocacy_Manual.pdf. Erişim tarihi:
26/04/2012.
Atkin, C. ve Arkin, E. B. (1990). “Issues and Initiatives in Communicating Health
Information to the Public.” Mass Communication and Public Health Complexities
and Conflicts. USA: Sage Publications: 13-51.
Baran, E. vd. (2006). “Tütün Karşıtı Savunuculuk Nedir ve Nasıl Yapılır?” Tütünsüz
Yaşam Dergisi. http://www.tapdk.gov.tr/tutunalkolkontrol. Erişim tarihi:
23/04/2012.
Barker, J. vd. (2002). Media Advocacy Toolkit. MISA-Media Instititute of Southern Africa:
Namibia.
Champan, S. (2006). “Advocacy for public health: A Primer.” J. Epidemiol Community
Health 2004. 58: 361-365.
Sezgin • Haber Medyasında Savunuculuk: Planlama ve Stratejiler • 163
Doing Media Advocacy, International Women’s Health Coalition http://www.mecasa.
org/joomla/images/pdfs/management/media_advocacy.pdf. Erişim Tarihi:
15/02/2012.
Iyengar, S. (1991). Is Anyone Responsible? How Television Frames Political Issues. London:
Univesity of Chicago Press Ltd.
Parvanta, C. vd. (2011). Essentials of Public Health Communication. Canada: Jones &
Barlett Learning.
Planing for Media Advocacy. The Praxis Project, www.thepraxisproject.org, http://
www.unnaturalcauses.org/assets/uploads/file/UC_MediaAdvocacy.pdf.
Erişim Tarihi: 15/02/2012.
Schiavo, R. (2007). Health Communication: From Theory to Practice. USA: Jossey Bass.
Sezgin, D. (2011). Tıbbileştirilen Yaşam Bireyselleştirilen Sağlık. İstanbul: Ayrıntı.
Wallack, L. vd. (der.) (1993). Media Advocacy and Public Health Power for Prevention. USA:
Sage Publications.
Wallack, L. (1990a). “Mass Media and Health Promotion: Promise, Problem and
Challenge.” Mass Communication and Public Health Complexities and Conflicts.
(der.) Charles Atkin ve Lawrence Wallack). London: Sage Publications. 41-51.
Wallack, L. (1990b). “Improving Health Promotion: Media Advocacy and Social
Marketing.” Mass Communication and Public Health Complexities and Conflicts.
(der.) Charles Atkin ve Lawrence Wallack. London: Sage Publications. 147-163.
---, (2011). Media Advocacy Toolkit. Philippine NGO Council on Population, Health and
Welfare Inc. (http://issuu.com/pagf4/docs/mediatoolkitpngoc. Erişim tarihi:
05/04/2012.
---, (2002). Media Advocacy To Advance Public Health Policy Workshop Workbook. UCLA
Center for Health Policy Research Health Data Program. http://www.
healthpolicy.ucla.edu/healthdata/tw_media2.pdf. Erişim tarihi: 26/04/2012.
http://www.advocacyinstitute.org/ Erişim tarihi: 27/04/2012.
http://www.alcoholpolicymd.com/ Erişim tarihi: 25/04/2012.
http://www.answers.com/topic/media-advocacy. Erişim tarihi: 25/04/2012.
http://en.wikipedia.org/wiki/Advocacy. Erişim tarihi: 25/04/2012.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Savunuculuk. Erişim tarihi: 25/04/2012.
http://www.who.int/policy/ Erişim tarihi: 08/10/09.
164 • iletiim : arat›rmalar›
165
Kitap Eleştirisi
A. Sarp Yılmaz
Blogdan Al Haberi
Haber Blogları, Demokrasi ve Gazeteciliğin Geleceği Üzerine
Zeynep Atikkan, Aslı Tunç (2011)
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
234 sayfa
Son yıllarda iletişim ve enformasyon teknolojilerindeki hızlı gelişim internetin toplumsal iletişimde yeni bir ortam olarak öne çıkmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle internet ortamının zamandan ve
mekândan görece bağımsız olması önemli bir enformasyon akışına
olanak sağlamış, bu ortamdaki bloglar ve forumlar 2000’li yılların
başında habercilik ve toplumsal paylaşım açısından önemli değişimlerin karşımıza çıktığı alanlar olmuştur. Geçen on yıl içerisinde Twitter,
Facebook gibi sosyal mecraların enformasyon akışını en üst seviyeye
taşıması, geleneksel medyanın akıbetiyle ilgi tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Ancak sadece geleneksel medya açısından tartıştığımızda, dijital mecraların içinde barındırdığı problemleri gözden kaçırmış oluruz. Bu problemlerin öne çıkanları dijital haberciliğin güvenilirliği, çok fazla kaynağın neden olduğu enformasyon bombardımanı
şeklinde sıralanabilir.
Blogdan Al Haberi, bu bağlamda haber bloglarını, blogların ekonomi-politik bağlamını, sosyal medya gazeteciliğinin geleceğini ve
iletiim : arat›rmalar› • © 2008 • 6(2): 165-168
166 • iletiim : arat›rmalar›
demokrasi ile olan ilişkisini inceleyen öncü bir çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu eser, dünyadaki blog yazarlarıyla, dijital medya ve
kültür uzmanlarıyla yapılan söyleşilere yer vermekte, dijital ortamı
etkinlik, kamusallık, eylemlilik çerçevelerinde değerlendirerek
“‘net’leşen medyanın” ekosistemini çözümlemeye yönelmektedir.
Kitap birbirine bağlı 6 bölümden oluşmaktadır. Bu 6 bölümün ana
çerçevesi, dijital çağın başlaması, dünyada gelişme evreleri, siyasal ve
ekonomik sistemlerle ilişkisi ve geleneksel medya ile karşılaştırılmasıyla oluşturulmuştur. Birinci bölüm, okuyucuların fikir sahibi olmaları için kitabın ana inceleme konusu olan bloglara ayrılmıştır. Bu
bölümde blogların ortaya çıkması, yazar ya da okuyucu olarak kimlerin bloglarla ilgilendikleri ve blogların ne amaçla kullanıldıkları üzerinde durulmaktadır. İlk blog türleri olan siyasal bloglar ve Türkiye’de
siyasal blogların durumu üzerine değerlendirmeler yapılmıştır.
Yukarıdaki soruların cevaplarından hareketle bu bölümün ana tartışma konusunu blogcuların gazeteci sayılıp sayılamayacağı sorusu oluşturmaktadır. Bu tartışma yurttaş gazeteciliği kavramıyla birlikte
değerlendirilmektedir. Böylece kitabın ana izleklerinden biri olan
dijital medya-geleneksel medya karşılaştırılmasına da başlanmış olunmaktadır.
İkinci bölüm, dijitalleşmenin dünyadaki gelişimini sunmakta,
blogların ekonomik ve sosyo-kültürel yapı içerisinde konumlanması
mercek altına alınmaktadır. Avrupa ülkelerinden Fransa, Almanya,
Yunanistan ve İsveç, Amerika Kıtasında A.B.D ve Brezilya;
Uzakdoğu’dan Japonya, Çin, Endonezya ve Güney Kore; Ortadoğu’dan
B.A.E, Mısır ve Irak örnekleri üzerinde durulmakta, bu ülkelerdeki
blog ve dijital medya kullanımı incelenmektedir. Örneğin Fransa’da
blogculuğun Fransız entelektüel tartışmalarına yeni bir zemin oluşturduğu, Japon halkının ise daha geleneksel davranarak bloglara mesafeli yaklaştığı saptamaları yapılmaktadır. Mısır örneğinde sosyal medya,
aktivistlerin ve muhaliflerin örgütlenme aracı olarak kullanılırken,
İran örneğinde kaynağı belirsiz belge veya görüntüler muhalefeti kızdırmak için internete servis edilmekte böylece sosyal medya muhaliflerin siyasal yapı tarafından deşifre edilmesinde kullanılmaktadır.
Yılmaz • Blogdan Al Haberi • 167
Üçüncü bölüm, demokratik süreçlere dijital ortamlar üzerinden
katılımın incelendiği bölümdür. Bu bölümde bloglarla beraber
Facebook, Twitter, Flickr gibi ortamlar da incelenmektedir. Kitabın bu
bölümünde dile getirilen görüşlerden en göze çarpanı, “Dijital ortam
kamusal alan yaratır mı?” sorusu bağlamında tartışılan, sanal âlemin;
genişlemesi ve dönüşüm geçirmesi sonucunda yurttaşların görüşlerini
özgürce paylaştığı, karşıt görüşlerin tartışıldığı bir ortam halini aldığı
görüşüdür. Bu soru çerçevesinde iktidarların, muhalefetlerin, aktivistlerin sosyal medya mecraları üzerinden demokratik süreçlere katılımı
incelenmekte, seçim kampanyalarında ve siyasal hayatta internet kullanımı örneklendirilmektedir.
Dördüncü bölümde medya ve yayıncılık sektörünün yaşadığı
mecra kayması, yazarların deyişiyle “‘net’leşen medya” üzerinde
durulmaktadır. Blogların ve sosyal medyanın önemli bir özelliği, yeni
kişilerin katılımına olanak sağlayarak paylaşım zeminlerini arttırması
olarak vurgulanmaktadır. Medyada şeffaflık ve araştırmacı gazetecilik, çok çarpıcı bir örnek olan WikiLeaks üzerinden detaylı ve ilgi çekici
bir şekilde anlatılmaktadır. WikiLeaks ve benzerlerinin geleneksel
medya ile işbirliğinin araştırmacı gazeteciliğe yapacakları katkı tartışılmakta ve bu tartışma birçok araştırmacı gazeteci ile yapılan söyleşiyle desteklenmektedir.
Beşinci ve altıncı bölümde, ekonomik yapılar ve yazılı basının
geleceği üzerinde durulmaktadır. Beşinci bölümde geleneksel medyanın, dijital medyanın ekonomik sistemine ayak uydurma çabaları
anlatılmaktadır. Farklılaşan bu ortam içerisinde iki taraf için ayrı ayrı
beliren tehlikelerden bahsedilmektedir. Geleneksel medyayı bekleyen
tehlike, farklı sanayi kollarının finanse ettiği medya patronluğu sisteminin sekteye uğramasıdır. Çalışan kadrosu, kâğıt, baskı giderleri gibi
ekonomik kalemler dijital ortama göre maliyetleri fazla olan kalemlerdi. Ayrıca dijital medyanın içerik güncelleme ve anında kitlelere ulaşma hızı geleneksel medyadan kopuşların önünü açtı. İçeriğe para
veren geleneksel medya okuyucusu bedava ve çeşitlilik içindeki dijital
ortama kayarken beraberinde reklam piyasasını da götürmüş oldu.
Buna ilk tepki, köklü medya kuruluşlarının gazete sayfalarını internet
168 • iletiim : arat›rmalar›
ortamına taşımaları oldu. Geleneksel medya için bu ekonomik durumu düzeltme çabalarına baktığımızda 3 yöntem karşımıza çıkmaktadır. Birinci yöntem devlet desteği, ikinci yöntem Murdoch yöntemi
diğer yöntem ise reklam gelirlerine dayanan bedava gazete dağıtılmasıdır. Bu yöntemlerin hepsinin uygulanma alanları ve sonuçları bölüm
içerisinde tartışılmıştır.
Yeni medyayı bekleyen tehlike ise, dijital dünya içerisinde diğerlerinden farklı olma zorunluluğudur. Bu âlemde sıradan olan her şey
yok olmaya mahkûmdur. Sürekli hareket halindeki okuyucuya veya
takipçiye kendinizi kabul ettirmeniz gerekmektedir.
Altıncı bölümde ise, geleneksel medyadaki siyasal ve yapısal
çözülmelerin nedenleri ve geleneksel medyanın geleceği üzerinde
durulmaktadır. Okurların ve reklam verenlerin geleneksel medyadan
uzaklaşmasıyla beraber başlayan ekonomik sıkıntılar ile iş dünyası ve
siyaset arasındaki karmaşık ilişkilerin durumu, Amerika ve Avrupa
üzerinden incelenmekte, bu durum ‘Murdoch Patenti’yle örneklendirilmektedir. Ayrıca televizyonun durumu da değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, Blogdan Al Haberi, geleneksel medya–sosyal medya
karşılaştırmasına, siyasal ve ekonomik dönüşümlere haber blogları
üzerinden ve farklı bir perspektiften bakması açısından önemli bir
çalışmadır. Ayrıca farklı coğrafyalardaki birçok blogcu, akademisyen,
dijital medya uzmanı ve araştırmacı gazeteciyle yapılan söyleşilerin,
içeriğin zenginleşmesine önemli katkıları olmuştur. Teknolojik ve toplumsal gelişmelere bağlı olarak karşımıza çıkacak olan dijital dünyadaki dönüşümün; medyanın yapısını, toplumsal hayata katılımı ve
siyasal temsillerin değişmesini etkileyeceği açıkça görülmektedir.
169
Bu Sayıdaki Yazarlar
Ahmet Sarp Yılmaz
1981 yılında Ankara’da doğdu. Alparslan Süper Lisesi’ni bitirdikten sonra 20022006 yılları arasında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. 2011 yılında
İstanbul Doğuş Üniversitesi İletişim Bilimleri Bölümü’nde yüksek lisans eğitimine
başladı ve halen eğitimine devam etmektedir. Lisans eğitimi yıllarında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Kısa Film ve Belgesel Atölyesi’nde görev aldı. Burada sinematografi ve kurgu eğitimini geliştirdi. Mezun olduktan sonra hem bağımsız hem de
CNNTURK ve HABERTUK kanallarında haber ve canlı yayın kameramanlığı yaptı.
2010 yılında sektörden ayrılarak İstanbul Doğuş Üniversitesi İletişim Bilimleri
Bölümü’nde teknik asistan olarak çalışmaya başladı. Bölüm bünyesinde bulunan televizyon stüdyosundan ve burada yürütülen derslerin teknik içeriğinden sorumludur.
Ahmet Taylan 1975 yılında Ankara’da doğdu. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi İletişim
Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde 1997 yılında tamamladı. 1999-2004 yılları arasında
Mersin Üniversitesi Rektörlüğü’nde iletişim uzmanı olarak görev aldı ve Basın ve
Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü görevini yürüttü. 2004 yılında Mersin Üniversitesi
İletişim Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak atandı ve 2005 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı’nda görevlendirildi. Aynı
anabilim dalında 2005 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı ve 2012 yılında
“Alternatif Medya ve Bianet Örneği: Türkiye’de Alternatif Medyaya Dair Etnografik
Çalışma” başlıklı teziyle doktora derecesini aldı.
iletiim : arat›rmalar› • © 2008 • 6(2): 169-171
170 • iletiim : arat›rmalar›
Deniz Sezgin
Dr. Deniz Sezgin, 1992 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla
İlişkiler ve Tanıtım bölümünü bitirdi. Yüksek lisans derecesini “Türkiye’de ve Avrupa
Birliği’nde İlaç Reklamcılığında Düzenlemeler”, doktora derecesini “Sağlık İletişimi
Paradigmaları ve Türkiye: Medyada Sağlık Haberlerinin Analizi” başlıklı tezleriyle
aldı. Sezgin’in “Tıbbileştirilen Yaşam Bireyselleştirilen Sağlık” adlı kitabı 2011 yılında Ayrıntı Yayınevi tarafından yayınlandı. Halen Ankara Üniversitesi İletişim
Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Erdal Dağtaş
1995 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu.
Yüksek lisansını Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basın ve Yayın
Anabilim Dalı’nda 1998 yılında tamamladı. Doktorasını ise, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı’ndan 2005 yılında alan yazarın
ilgi alanlarını medyada eleştirel kuramlar, siyasal iletişim, popüler kültür ve gazetecilik çalışmaları oluşturmaktadır. Dağtaş, halen Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri
Fakültesinde öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir. Dağtaş’ın farklı dergiler ve derleme kitaplardaki makalelerinin yanı sıra; yayımlanan kitapları arasında ise
şunlar bulunmaktadır: Kamuoyu ve İletişim (ortak yazarlı, Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Yayınları, 1998); Türkiye’de Magazin Basını-Magazin Eklerinin Sektör
ve Metin Analizi (Ankara: Ütopya Yayınları, 2006); Türkiye’de Sivil İtaatsizlik,
Toplumsal Hareketler ve Basın (kitabın derleyeni olarak, Ankara: Ütopya Yayınevi,
2008); Türkiye’de Medya, Tüketim Kültürü ve Yaşam Tarzları (kitabın ortak derleyeni
olarak, Ankara: Ütopya Yayınları, 2009) ve Popüler Kültürün Hâkimiyeti-Bir Türkiye
Hikâyesi (ortak yazarlı, Konya: Literatürk Yayınevi, 2011).
Bu Sayıdaki Yazarlar • 171
Esin Aygün
1980 yılında Bandırma’da doğdu. Lisans Eğitimini Ankara Üniversitesi İletişim
Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde 2005 yılında tamamladı. 2006 yılında Karadeniz
Teknik Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı
ve 2008 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim
Dalı’nda görevlendirildi. Yüksek Lisans eğitimini “Haber Söylemlerinde Cumhuriyet
Mitingleri” başlıklı teziyle aynı bölümde tamamladı. Halen Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine devam
etmektedir.
M. Selahattin Okuroğlu
2003 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İngilizce İktisat Bölümünden
mezun oldu. 2004 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basın ve
Yayın Anabilim Dalı’nda tümleşik doktora eğitimine başladı. Halen doktor adayı olarak eğitimini sürdürmekte ve medya okuryazarlığı alanındaki tezini yazmaktadır.
Yazarın ilgi alanlarını, medyada eleştirel kuramlar, eleştirel pedagoji, dilbilimsel sosyoloji, ekonomi gazeteciliği, bilgisayar tabanlı istatistiksel uygulamalar, ekonomipolitik ve kültür alanındaki yaklaşımlar oluşturmaktadır. Okuroğlu, halen Eskişehir’de
yerel yönetim bünyesinde görevlidir. Kitle iletişimi alanında yayınlanmış bildiri ve
makaleleri bulunmaktadır.
172 • iletiim : arat›rmalar›
173
Yazı Teslim Kuralları
1. Dergiye gönderilecek yazılar MS Word programında yazılmış olmalıdır.
2. Times New Roman karakteriyle 12 punto olarak, iki aralık yazılan ve A4
sayfanın tek yüzüne basılan yazılar 2 adet kopya olarak ve bir adet disket
kaydıyla birlikte teslim tarihine kadar yayın kuruluna ulaştırılmalıdır.
3. Yazılar 100-150 kelimelik bir İngilizce ve Türkçe özetle birlikte gönderilmelidir. Yazıların ve özetlerin üzerinde yalnızca yazının başlığı bulunmalıdır. Ayrı bir
kapak sayfasında yazarın ismi, açık adresleri, telefon ve faks numaraları ile
varsa elektronik-posta adresleri yer almalıdır.
4. Yazıda başlık ve alt başlıklar açık, anlaşılır ve kısa olmalıdır. Yazıda paragraflar
girintili olmalıdır.
5. Yazıların başka bir yerde yayınlanmamış olması ya da yayın için değerlendirme
aşamasında bulunmaması gerekir.
6. Dergiye ulaşan yazılar en kısa sürede hakemlere gönderilecektir. Hakeme gönderilen yazı yazarın kimlik bilgilerini içermeyecektir. Hakem değerlendirmesi
sonucunda yazılar yayınlanabilecektir. Hakem değerlendirmesi sonucu yazarlardan yazılarını geliştirmeleri ya da gözden geçirmeleri istenebilir. Yayın
konusundaki son karar Yayın Kurulu'na aittir. Yayın Kurulu’nun yazı
hakkındaki değerlendirmesi, hakem raporu ile birlikte yazarlara gönderilir.
Yaz›lar›n Gönderilece¤i Adres
Ankara Üniversitesi
İletişim Fakültesi
İLAUM
(İletişim Araştırmaları Dergisi)
Cebeci 06590 Ankara
[email protected]
Tel: (+90.312) 319 77 14 ‘ 254 / 249 / 248
iletiim : arat›rmalar› • © 2008 • 6(2): 173-175
174 • iletiim : arat›rmalar›
Kaynakçaların Düzenlenmesi
Metin içinde kaynak gösterme
1. Metin içindeki tüm referanslar metin içinde uygun yerlerde ve parantez
içinde belirtilir. Aynı kaynaklara metinde tekrar gönderme yapılırsa yine aynı
yöntem uygulanır. Örnek: (Morley, 1997: 1-5).
2. “vs.”, “vb.”, “a.g.e”, “bkz.” gibi kısaltmalar metin içerisinde ve dipnotlarda
kullanılmaz.
3. Alıntılanan yazarın adı metinde geçiyorsa ve yazarın kaynakçada sadece bir
eseri varsa parantez içinde yazarının adını ve eser yılını tekrar etmeye gerek
yoktur. Yalnızca sayfa numarası yeterlidir. Örnek: Randall, kendi
hikayelerimizi anlatarak… (12-19).
Ancak metinde adı geçen yazarın kaynakçada birden fazla eserine atıfta
bulunuluyorsa yıl ve sayfa numarası yer almalıdır. Örnek: (1980: 29). 4. Alıntılanan kaynak iki yazarlı ise, her iki yazarın da soyadları kullanılmalıdır.
Örnek: (Morin ve Kern, 2001).
5. Yazarlar ikiden fazlaysa ilk yazarın soyadından sonra “vd.” ibaresi
kullanılmalıdır. Örnek: (Bennet vd., 1986).
6. Gönderme yapılan kaynaklar birden fazlaysa, göndermeler noktalı virgülle
ayrılmalıdır. Örnek: (Morin, 1998: 12; Williams, 1987: 25).
7. Notlar ve referanslar ayrılmalıdır. Notlar metin içinde numalarandırılmalı ve
metnin sonunda numara sırasına göre ve referanslardan önce
yerleştirilmelidir.
8. Kaynakçada yalnızca yazıda gönderme yapılan kaynaklara yer verilmeli ve
yazar soyadına göre alfabetik sıra izlemelidir.
9. Bir yazarın birden çok çalışması aynı kaynakçada yer alacaksa yayın tarihine
göre yeniden eskiye göre sıralanmalı, aynı yılda yapılan çalışmalar için
“a,b,c…” ibareleri kullanılmalıdır.
10. Metin içindeki alıntılar için çift tırnak, alıntının içindeki alıntılar için tek
tırnak işareti kullanılmalıdır. 40 kelime ya da 5 satırdan uzun alıntılar, tırnak
kullanılmadan, bir küçük punto ile (“10”) girintili paragrafla verilmelidir.
Yazı Teslim Kuralları • 175
Kitap
Mutlu, Erol (1995). İletişim Sözlüğü. Ankara: Ark Yayınları.
Çeviri Kitap
Fiske, John (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş. Çev., Süleyman İrvan. Ankara: Ark
Yayınları.
Derleme Kitap
Holmes, David (der.) (1997). Virtual Politics. London: Sage.
Derleme Kitapta Makale
Hutchby, Ian (1991). “The Organization of Talk on Talk Radio.” Broadcast Talk.
(der.) Paddy Schannel. London: Sage. 154-178.
Dergide Makale
Çaplı, Bülent (2001). “Media Policies in Turkey Since 1990.” Kültür ve İletişim 4(2):
45-55.
Bildiri
Kejanlıoğlu, D. Beybin (2000). “Kitle İletişim Tarihyazımları Üzerine.” I. Ulusal
İletişim Sempozyumu 3-5 Mayıs 2000. Ankara.
‹nternette Yaz›
Kellner, Douglas (2003). “Critical Theory and the Crisis of Social Theory.” http://
www.uta.edu/huma/illuminations/kell5.htm. Erişim tarihi: 01.04.2003.
176 • iletiim : arat›rmalar›

Benzer belgeler