intepe değerleri sempozyumu 30-31 ağustos 2008

Transkript

intepe değerleri sempozyumu 30-31 ağustos 2008
İNTEPE DEĞERLERİ SEMPOZYUMU
30-31 AĞUSTOS 2008
İntepe
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yayınları
No: 89
ISBN: 978-975-8100-95-8
© 2008 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Editörler
Prof. Dr. Ali AKDEMIR
Prof. Dr. Osman DEMİRCAN
Doç. Dr. Selehattin YILMAZ
Doç. Dr. Turan TAKAOĞLU
Kapak Tasarım
Gülhan APAK
Yayınevi
Olay Matbaası
Çanakkale
0(286) 212 91 91
BİLİM KURULU
Prof. Dr. Ali AKDEMİR
Prof. Dr. Osman DEMİRCAN
Prof. Dr. Ali ÖZPINAR
Prof. Dr. Ülkü ALTINOLUK
Doç. Dr. Turan TAKAOĞLU
Doç. Dr. Murat GÜMÜŞ
Yrd. Doç. Dr. Çiğdem ÖZBEK
Yrd. Doç. Dr. Derya ALTUNBAŞ
Yrd. Doç. Dr. Nilsun SARIYER
Yrd. Doç. Dr. Rüstem ASLAN
Yrd. Doç. Dr. Tülay CENGİZ
Dr. Çiğdem KAPTAN AYHAN
Dr. Veysel TOLUN
DÜZENLEME KURULU
Alaattin ÖZKURNAZ (İntepe Belediye Başkanı)
Engin KANDEMİR (Halileli Köyü Muhtarı)
Rıfkı GÜRER (Akçapınar Köyü Muhtarı)
Doç. Dr. Turan TAKAOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Çiğdem ÖZBEK
Yrd. Doç. Dr. Derya ALTUNBAŞ
Öğr. Gör. Meral ÖZÇINAR
Arş. Gör. Hüseyin YAMAN
Yusuf AY
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI SAYIN ERTUĞRUL
GÜNAY’IN ÖNSÖZ’Ü
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin her alana yön verdiği 21. yüzyılda kültürel
değerleri akademik platformlarda hatırlamaya, araştırmaya, değerlendirmeye ve
akademik bir bakış açısı ile yeniden yorumlamaya her zamankinden daha çok
ihtiyaç duyulmaktadır. Bilimsel ve akademik düşünce sistemi, geçmişimize ve
günümüze yönelik nitelikli değerlendirme ve analizler aracılığıyla kültür ve
medeniyet dinamiklerimizi hareketlendirmektedir.
Toplumu bir arada tutarak farklı görüş ve fikirler arasında uzlaşmayı ve
birliktelik bilincini ortaya koyan kültürel değerler, “kültürel gelişme” sayesinde
uluslararası çalışmalara kendine özgü yönleriyle katkıda bulunmaktadır. Yerel ve
uluslararası düzlemde kültürel gelişmenin sürekliliğini ve etkinliliğini sağlamak için
ise bilimsel düşünce ve akademik zihniyet en önemli kaynağımızdır. O halde
yapılması gereken bu zihniyetten yola çıkarak kültürel zenginliğimizi yaşatmak ve
evrensel kültüre katkı sağlamaktır.
Kültürel miras yoluyla geçmişi akılda tutmak geleceğe yön vermenin en
sağlıklı yoludur. Ancak, hatırlamanın ve korumanın bir adım ötesine geçerek ulusal
kültür mirasımızı, günün gereksinimlerini karşılayacak bütüncül bir yaklaşımla
yeniden ele almak bir zorunluluktur. Böyle bir bakış açısı ülkemizi, demokratik ve
çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırma hedefine bir adım daha yaklaştıracaktır.
Türkiye’nin, sahip olduğu kültürün ve tarihin farkında olan, düşüncelerini
özgürce ifade eden, çağdaş ve katılımcı insanların yaşadığı daha özgür ve
demokratik bir ülke olması kültür politikamızın hedeflerindendir. Üniversitelerimiz
yaptıkları akademik çalışmalar, sempozyum ve konferanslar ile bu politikamızın
bilimsel çerçevesinin uluslararası standartlara taşınmasına yardımcı olmaktadır. Bu
bağlamda Onsekiz Mart Üniversitesi’nin Çanakkale’nin kültürel ve tarihi
özelliklerini ortaya çıkarmak adına büyük bir özveri ile gerçekleştirdiği,
akademisyen, uzman ve araştırmacıların özenli çalışmalarının sunulduğu
sempozyumun önemi ortadadır. Sempozyum tebliğlerinden oluşan bu kitap,
akademisyenlerin yanı sıra kültür ve medeniyet konularına ilgi duyan tüm okurların
yararlanacağı temel bir kaynak niteliğindedir.
Genç nesiller, kendi kültür ve kendi kimliklerini doğru bir şekilde
öğrendikleri takdirde başka kültürlere de hoşgörülü yaklaşabilecektir. Bu sebeple,
Çanakkale’nin kültürel, tarihi ve sosyal değerlerinin korunmasını ve tanıtılmasını
hedefleyen bu sempozyumda ve sunulan tebliğlerin kitap haline getirilmesinde
emeği geçenleri kutluyorum.
Ertuğrul GÜNAY
T.C. Kültür ve Turizm Bakanı
i
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ii
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ÇANAKKALE VALİSİ SAYIN ORHAN KIRLI’NIN ÖNSÖZ’Ü
Çanakkale ili, sahip olduğu tarihi, doğal, mitolojik değerleriyle ülkemizin en
müstesna kentlerinden birisidir. Aynı zamanda Çanakkale, eğitim düzeyi yüksek
halkı, tarıma elverişli toprağı, Çanakkale ve ülke sorunlarına duyarlı STK’ları,
koordineli çalışan yönetim dinamikleri, 25000 öğrencisi olan üniversitesi ile
ülkemizin en stratejik illerinden birisidir.
Çanakkale’nin Assos, Kaz Dağı, Troia, Milli Parkı, Çanakkale Boğazı,
Çanakkale Savaşları, Abide gibi yaygınlıkla bilinen değerlerinin yanı sıra,
uzmanlarca bilinen, yöre insanlarınca bilinen ve fakat yaygınlıkla bilinmeyen çok
sayıda değeri vardır.
Bilinen değerlerle, bilinmeyen ve fakat ekonomik, kültürel, mitolojik açıdan
anlam ifade eden değerleri kaydedip, değerlerine değer katmak, her kesimden
insanların yaygınlıkla ortak yargısıdır.
Bu yargıdan hareketle Valilik, Belediye, Üniversite, Çanakkale Ticaret
ve Sanayi Odası, ÇASİAD işbirliğiyle “Çanakkale İli Değerleri
Sempozyumları” organizasyonuna karar verilmiştir. Kültür ve Turizm
Bakanlığı sempozyumlarımızı desteklemiştir.
Başlangıcından itibaren organizasyona katkı veren tüm kurum ve
kuruluşların titiz çalışması sonucunda başarılı tanıtım gerçekleştirilmiştir. Ülke
sathında yaklaşık 400 bildiri sempozyumlara sunum için gönderilmiştir.
Bildiriler kitap olarak yayınlanmıştır. Amaç tüm ilçe ve beldeler düzeyinde
Çanakkale’nin tarihi, kültürel, mitolojik, ekonomik, ekolojik değerlerini ortaya
çıkarmak, envanterini yapmak, koruma ve geliştirme yönelimli stratejiler
geliştirmektir.
14 ilçe ve beldede gerçekleştirilecek sempozyumlardan sonra yeni bir kitap
daha yayınlanacaktır. Bu kitapta; bildirilerden yararlanılarak değer adı, değer
kategorisi, değer öyküsü, değeri koruyacak ve değere değer katacak stratejiler ile
stratejilerin gereğini yapacak kurumlara ilişkin bilgiler yer alacaktır.
Yaklaşık bir yıllık planlama, çalışma sonucunda ortaya çıkan bu etkinlik;
Çanakkale’nin tanıtımına, Çanakkale hakkında bilgilenmeye,
sorunlarının
çözümüne aracılık edecek niteliktedir.
Bu etkinliğin başarıyla ortaya çıkmasında emek verenlere içtenlikle teşekkür
etmeliyiz. Etkinliğimize destek veren Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul
GÜNAY’a ve Müsteşar Sayın İsmet YILMAZ’a teşekkür ediyorum.
Bu etkinlikte doğal olarak Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi aktif rol
almıştır. Çalışmaya katkı veren başta Rektör Prof. Dr. Ali AKDEMİR olmak
üzere, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman DEMİRCAN’a, Doç. Dr. Turan
TAKAOĞLU’na, Doç. Dr. Selehattin YILMAZ’a içtenlikle teşekkür ediyorum.
Bilim ve Organizasyon Kurulu ile işbirliği içinde çalışan Yrd. Doç. Dr. Evren
ERGİNAL, Dr. Cengiz AKBULAK, Öğr. Gör. Murat İLDİRİR, Öğr. Gör.
Gülhan APAK ve Ahmet ZEYBEK’i de içtenlikle kutluyorum. Sempozyumlara
sponsorluk desteği sağlayan GESTAŞ’a ayrıca teşekkür ediyorum.
iii
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Üniversitemiz ile koordineli çalışmayı Valilik adına gerçekleştiren Vali
Yardımcısı Ali PARTAL’a teşekkür ediyorum.
Çalışma işbirliği içerisinde gerçekleştiren Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür
GÖKHAN’a, Belediye Meclis Üyesi İsmet GÜNEŞHAN’a, Ticaret ve Sanayi
Odası Başkanı İlhami TEZCAN’a, Başkan Yardımcısı Hayrettin DERELİ’ye,
Oda Genel Sekreteri Abdurrahim TEMİZ’e, ÇASİAD Başkanı Hüseyin
YALMAN’a ve değerli yardımcılarına teşekkür ediyorum.
İlçelerde organizasyonları planlayıp gerçekleştiren Kaymakamlara ve
Belediye Başkanlarına teşekkür ediyorum. Son olarak bildirileri titizlikle
değerlendiren Bilim Kurulu üyelerine teşekkür ederim.
Orhan KIRLI
(Çanakkale Valisi)
iv
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ÇANAKKALE BELEDİYE BAŞKANI SAYIN ÜLGÜR
GÖKHAN’IN ÖNSÖZ’Ü
Çanakkale, eşsiz güzelliklere sahip coğrafyasında sakladığı dünya tarihinin ve
kültürünün önemli miraslarıyla değerleri yüksek bir kenttir. Coğrafik olarak
ülkemizin en batısında yer alan kentimiz, çağdaş ve demokrat insanlarıyla da
yüzünü batının aydınlığına çevirmiş bir kenttir.
Çanakkale, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan boğazı, adaları, rüzgarı,
Kazdağları gibi doğal güzelliklerinin yanında, 5 bin yıllık bir geçmişe sahip Troia’
sı, antik kalıntılarla dolu, tarihin ilk felsefe okulunun kurulduğu Asos’ u ile
attığınız her adımda kendinizi tarih, kültür ve doğanın eşsiz ahengi içinde
bulacağınız ender rastlanan yerlerdendir.
Çanakkale Savaşları, emperyalizme karşı topyekun verilen milli mücadele ve
ümmet olmaktan ulus olma yolunda bir milletin attığı büyük adım olarak
araştırmacılar için güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyecektir.
Çanakkale kentinin vizyonunda kentsel değerler sürdürülebilir gelişme
anlayışı ile bütünleştirilmiştir. Bu kentsel değerlerin başında Çanakkale Boğazı,
Sarıçay Havzası gibi doğal değerler; kale, sivil tarihi yapılar gibi somut tarihsel
değerler; maniler halk oyunları gibi somut olmayan tarihi miras; uzlaşı, hoşgörü,
çok kültürlülük çoğulculuk gibi kültürel değerler ve tarih te iki büyük savaşı
yaşayan bölgede barışın asıl görev olarak savunulması yer almaktadır.
Kentlileşme sürecinde entelektüel bakış açısı, paylaşım ve katılımcılığın
yüksek olduğu kentimizde, “Barışın kenti uygar Çanakkale’yi yaşayan ve yaşatan
belediye” vizyonumuzla kentin tüm değerlerine sahip çıkmak, korumak,
geliştirmek, çağdaş ve mutlu bir kent yaratmak başlıca amacımızdır.
Çanakkale’nin doğasını, tarihi ve kültürel değerlerini korurken ve gelecek
nesillere aktarırken, tüm değerlerimizi insanlığın hizmetine sunarak Çanakkale’yi
geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu hedefi gerçekleştirmek için Çanakkale Belediyesi
olarak yalnız kent merkezinde değil, il çapında öncü ve yönlendirici rol oynamaya
hazırız.
Sahip olduğumuz sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel değerlerinin
saptanması, bu değerlerin korunması, adına, üniversitemiz öncülüğünde yapılan bu
çok yönlü çalışmanın, değerlerimize değer katacak bir rol oynayacağına inanıyor
ve emeği geçen tüm kişi ve kuruluşlara teşekkürlerimi sunuyorum.
Ülgür GÖKHAN
(Çanakkale İli Belediye Başkanı)
v
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
vi
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ
PROF. DR. ALİ AKDEMİR’İN ÖNSÖZ’Ü
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi 9 Fakültesi, 3 Yüksekokulu, 11 Meslek
Yüksekokulu, 15 Araştırma Merkezi, 25 000 civarında öğrencisi, 1150 öğretim
elemanı ile ülkemizin çağdaş üniversitelerinden biridir.
ÇOMÜ’nün ülkemiz ve üniversite topluluğu içindeki yeri ve önemi yanında
Çanakkale için de özel önemi vardır.
ÇOMÜ bir yandan bilimin evrensel konularına duyarlı etkinlikler,
araştırmalar gerçekleştirirken, eğitim-öğretim yaparken; diğer yandan içerisinde
bulunduğu ilin sorunlarına, değerlerine duyarlı etkinlikler ve araştırmalar da
yapmaktadır.
Bu bakış açısının bir sonucu olarak ‘Çanakkale İli Değerleri
Sempozyumları’ konseptine ulaşılmıştır.
Yörenin sorunlarına duyarlı olan ve kalıcı çözüm arayışlarını ivedilikle
sürdüren Çanakkale Valisi Sayın Orhan KIRLI’ya önerilen bu çalışma, onay
alındıktan sonra Valilik aracılığıyla Belediye Başkanlığına, Çanakkale Ticaret
ve Sanayi Odası’na, ÇASİAD’a, İlçe Kaymakamlıkları ve Belediye
Başkanlıklarına işbirliği için önerilmiştir. Tüm kurum ve kuruluşların onayıyla
çok paydaşlı bu etkinlik ortaya çıkmıştır.
‘Çanakkale İli Değerleri Sempozyumları’nın Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Valilik, Belediye Başkanlığı, ÇOMÜ, Çanakkale Ticaret ve
Sanayi Odası, ÇASİAD, Kaymakamlıklar, İlçe ve Belde Belediye
Başkanlıklarıyla çok paydaşlı işbirliğiyle yapılması oldukça anlamlıdır.
Sempozyumların çok yoğun bildiri sunum talebiyle karşılanması da
sempozyumlara ayrıca anlam katmıştır.
Bildiriler aracılığıyla Çanakkale’nin bilinen, bilinmeyen değerlerinin geniş
bilgi içeriğiyle envanteri çıkarılmış olacaktır.
Değerleriyle kimlik, kişilik bulan Çanakkale’nin ulusal düzeyde, uluslar arası
düzeyde bilinen bu kimliğinin korunması ve de geliştirilmesi mümkün olacaktır.
‘Çanakkale İli Değerleri Sempozyumları’yla sempozyum konseptine yeni
bir boyut da kazandırılmış olacaktır. Zira Çanakkale Merkezi, Bozcaada,
Gökçeada, Eceabat, Gelibolu, Lapseki, Biga, Çan, Yenice, Bayramiç,
Ezine, Ayvacık, Küçükkuyu ve İntepe’de gerçekleştirilecek sempozyumlardaki
bildiriler aracılığıyla adı geçen yörelerin değerler envanterine ulaşılacaktır.
Sempozyumlardan sonra geniş bir uzmanlar ekibince sempozyum bildirilerinden
yararlanılarak içerisinde değer adı, değer kategorisi, değer tanıtımı, değer geliştirme
stratejisi, değer geliştirme stratejisini uygulayacak kurum bilgilerinin yer alacağı
‘Çanakkale İli Değerleri Envanteri’ adlı çalışma hazırlanacaktır. Böylelikle
sempozyumlardan yararlanılarak yeni bir araştırma ve proje metodolojisi geliştirilip
uygulanmış olacaktır.
vii
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
‘Çanakkale İli Değerleri Sempozyumları’nın çok paydaşlı gerçekleştirilmesi
fikrine destek sağlayan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul GÜNAY’a ve
Müsteşar Sayın İsmet YILMAZ’a teşekkürlerimi arz ediyorum.
Sempozyumların çok paydaşlı düzenlenmesi fikrine içtenlikle sahip çıkan,
Çanakkale’nin gelişimine kalıcı çözümler üreten, üniversiteye verdikleri stratejik
önem bağlamında desteklerini esirgemeyen, sempozyumların hazırlık sürecinin
başarılı geçmesi için her türlü izni ve her türlü desteği sağlayan Valimiz Sayın
Orhan KIRLI’ya içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum.
Valilik adına organizasyon kurullarıyla anlamlı işbirliğini gerçekleştiren Vali
Yardımcısı Sayın Ali PARTAL’a teşekkür ediyorum.
Ortak çalışmanın ortak yükümlülüklerini içtenlikle yerine getiren Belediye
Başkanı Sayın Ülgür GÖKHAN’a ve değerli Belediye Meclis Üyesi Sayın
İsmet GÜNEŞHAN’a teşekkürlerimi sunuyorum.
Projenin planlanması ve gerçekleştirilmesi fikrine duyarlılıkla sahip çıkan,
kaynak sağlayan Ticaret ve Sanayi Odası’nın değerli Başkanı Sayın İlhami
TEZCAN’a içtenlikle teşekkür ediyorum. Ortak çalışmaların başarılı
yürütülmesine katkı veren Başkan Yardımcısı Sayın Hayretdin DERELİ’ye ve
Oda Genel Sekreteri Abdurrahim TEMİZ’e teşekkür ederim.
Üniversitemizin doğal paydaşı haline gelen ÇASİAD’ın değerli başkanı
Sayın Hüseyin YALMAN bu ortak çalışmaya anlamlı katkı vermişlerdir.
İşbirliğimizin devamı dileğiyle teşekkürlerimi iletiyorum.
Doğal olarak bu projede Üniversite, konunun akademik boyutuyla dominant
rol almıştır. Bu baskın rolün gerektirdiği ağır çalışma koşullarına içtenlikle katlanan
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman DEMİRCAN’a, Doç. Dr. Turan
TAKAOĞLU’na, Doç. Dr. Selehattin YILMAZ’a içtenlikle teşekkür ediyorum.
Bu yetkin ekibe katkı sağlayan Yrd. Doç. Dr. Evren ERGİNAL, Dr. Cengiz
AKBULAK, Öğr. Gör Murat İLDİRİR, Öğr. Gör. Gülhan APAK, Ahmet
ZEYBEK ve ÇOMÜ Basın ve Halkla İlişkiler Yetkilisi Oya TERZİOĞLU
TOKGÖZ’e teşekkür ediyorum.
Çanakkale’nin çok yönlü gelişimine anlamlı katkılar sağlayan ve
sempozyumların bildiri kitaplarının yayımlanması sponsorluğunu üstlenen
GESTAŞ Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyorum.
Kent Merkezi, 13 ilçe ve beldede gerçekleştirilecek sempozyumlarda bildiri
sunarak katkı veren araştırmacıları ve bilim insanlarını kutluyor sempozyumların
başarılı geçmesini diliyorum. 30.07.2008
Prof. Dr. Ali AKDEMİR
(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü)
viii
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
İNTEPE (ERENKÖY) BELEDİYE BAŞKANI ALAATTİN
ÖZKURNAZ’IN ÖNSÖZ’Ü
Çanakkale’nin il Merekzine ve ilçelerine göre oldukça mütevazi olanaklara sahip
olan beldemizde bu yol üçüncü kez bilimsel bir toplantıya ev sahipliği yapmanın
heyecanını yaşıyoruz. 2005 yılında Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu’nun ilkini
düzenlemeye karar verdiğimizde, bu proje için inanç ve özveri ile çalışmaya hazır
bir avuç arkadaşımızdan başka hiçbir dayanağımız yoktu. Gerek ülkemizde,
gerekse yurt dışında benzeri nitelik ve ölçekte yapılan bilimsel toplantıların hangi
bütçelerle, nasıl geniş ekiplerle ve hangi seçkin mekanlarda yapıldığını düşündükçe;
amaçladıklarımızı başarmanın güçlüğü ortadaydı. Ancak bütün bu zor koşullara ve
ümit kırıcı yaklaşımlara rağmenbölgnin unutulmuş, ihmale uğramış, kaybolmay
ayüz tutmuş, ancak birer insanlık mirası olma niteliğini asla yitirmeyen
değerleriniözveri ve sabırla yeniden güzn yüzüne çıkartmak için meşale yakmaya
karar verdik. İntepe/Erenköy’de yaktığımız bu bilim meşalesi bugün parıltısını
kaybetmek bir yana, gün geçtikçe daha da güçlenerek yanmay adevam ediyor. Öyle
ki üniversite ve yerel yönetim işbirliği ile başlayan bu çalışma, daha üçüncü yılında
bütün Çanakkale coğrafyası tarafından benimsenen bir modele dönüştü. Eğer
Çanakakle İl Merkezi ve ilçeleri bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı, Valilik,
Üniversite, iş dünyası ve yerel yönetişmler tarafından ortaklaşa düzenlenen büyük
bir bilimsel organizasyona ev sahipliği yapıyorsa; bu iki yıl önce
İntepe/Erenköy’den yükselen ışığın etrafı aydınlatmasından başk abir şey değildir.
Erenköy Taş Mekteb’in tozlu, bakımsız ve kendi kaderin eterkedilmiş bir sınıfını
düzenleyerek yaptığımzı mütevai ancak anlamlı il sempozyum bugün
Çanakkale’nin haklı olarak övünç duyduğu ve Türkiye’nin diğer illerin eörnek
olacağı muhakkak olan bir araştırma ve bilim seferberliğine dönüştüyse; bu
bölgenin değerlerine sahip çıkma amacıyla atılan ilk adımın ne kadar isabetli
olduğunu, yakılan meşalenin ne kadar gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Peki
bize bu meşaleyi yakma ve bu adımı atma cesaretini veren neydi?
Her şeyden önce üzerinde yaşadığımız topraklara karşı olan borcumuzu
ödeme, bizden önce bu topraklarda yaşayan insanalrın bize bıraktığı mirası bir
sonraki kuşağa aktarma sorumluluğuydu. Bu sorumluluk duygusuyla tarih boyunca
insanlığı besleyen ama uygarlık damarlardan biri olmuş coğrafyamızın; değerlerini,
meydana getirdiği özgün kültürü, yetiştitdiği kahramanları ve sahip olduğu doğal
zenginlikleri bilimsel bir kaygıyla saptamak ve onları insanlığın dikkatine sunmak
istedik. Ancak bu amacımızın sadece bir yanını oluşturuyordu. Ülkesi uğruna
ölümle yüzleşmekten kaçınmayan bir kahraman olan; dürüstlüğü, sorumluluğu,
mertliği ve yurt sevgisiyle Troas toprağının yetiştirdiği anıt bir kişik olan Troyalı
kahraman Hektor’un misyon ve mirasına da sahip çıkmak istedik ayrıca. Kuşkusuz
bu bağlamda bu yıl üçüncü kez gerçekleştireceğimiz “Hektor Ayini” ile Priamos’un
bu kahraman evladını geniş kitlelere bir kez daha hatırlatma olanağı bulduk. Ancak
bu sembolik ritüel ile andığımzı bu kahramanın misyonunu yaşatabilmek,
Hektor’dan Mustafa Kemal’e uzanan yurt sevgisini özümseyebilmek için insan akıl
ix
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ve erdemlerinin bu topraklarda meydana getirdiği kültürel mirasa sahip çıkmak
gerekiyor. Bu yaklaşımla üçüncüsünü düzenlediğimiz bu yılki sempozyum
sayesinde bir yandan bölgenin ekonomik, kültürel, tarihi, arkeolojik, ve toplumsal
değerlerini saptamaya devam ederken; öbür yandan bu değerlere dayalı projeleri
hayata geçirmeye çalışıyoruz. Örneğin Belediyemiz uhdesinde bulunan her türlü
arkeolojik bulgunun, tarihsel ve kültürel mirasın korunacağı ve kamuoyuna takdim
edileceği bir müzenin temelini önümüzdeki günlerde atacağız. Kuşkusuzu böylesi
sevindirici bir gelişmenin yaşanmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Çanakkale
Valiliği ve Onsekiz Mart Üniversitesi’nin İntepe Belediyesinin projelerine verdiği
destek büyük role sahiptir. Bu bağlamda Kültür ve Turizm bakanı Sayın Ertuğrul
GÜNAY’ın Çanakkale Valisi sayın Orhan KIRLI’nın ve Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi Rektörü Sayın Ali AKDEMİR’in şahsına sempozyum çalışmalarında
emeği geçen bütün Erenköy dostlarına yürekten teşekkürlerimizi sunmak istiyor,
Erennköy’de yakılan bilim meşalesinin ilelebet yanmasını temenni ediyoruz.
Alaattin ÖZKURNAZ
İntepe (Erenköy) Belediye Başkanı
x
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ÇANAKKALE TİCARET VE SANAYİ ODASI YÖNETİM
KURULU BAŞKANI İLHAMİ TEZCAN’IN ÖNSÖZ’Ü
Çanakkale; tarihte hep ilklere ve önemli dönemlere sahne olmuş, doğa harikası bir
yerdir. Geriye dönüp baktığımızda, Bizans tarihinin de buradan başladığını
görüyoruz. Truva.. Bir medeniyettir. İstanbul’dan önce medeniyetin beşiği
Çanakkale coğrafyasında şekillenmiş, buradan gelişmiştir.
Türk tarihinde de durum bundan farklı değildir. Atalarımız Anadoluya
Gelibolu yarımadasında ayak basmışlar, devamında da İstanbul’un fethiyle
tarihimizde yeni bir sayfa açılmıştır. Osmanlı’nın imparatorluk haline gelmesinin
ilk adımı da bu topraklarda başlamıştır.
Yakın tarihimizde ise Çanakkale yine Dünya’ya ismini bir kez daha
hatırlatmış; tarihin en büyük savaşlarından birisi bu topraklarda yaşanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Yüce Atatürk’ün de yer aldığı bu başlangıçtan
misak-ı milli sınırları ortaya çıkmıştır.
Çanakkale Boğazı’yla, Troia’sıyla, Çanakkale Deniz Zaferi’yle başka bir
yerde olmayan doğasıyla, Asos’uyla, Kaz Dağları’yla, yöreye özgü bitki örtüsüyle,
sağlık turizmine imkan tanıyan potansiyel kaynaklarıyla, öncü girişimcileri ile
yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada marka olmayı hak eden bir potansiyele
sahiptir.
Son yıllarda Hükümetimizin büyük mali desteği ile Gelibolu Yarımadası’nda
önemli yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Bu sebeple, yılda 580.000 kişi ile 300.000
öğrenci şehitlerimizi ve savaş alanlarımızı ziyaret etmektedir.
Ancak, tüm bu antik ve yakın tarih özellikleri, kültür birikimi, tarıma elverişli
toprakları, su ürünleri doğal güzellikleriyle Türkiye ortalamasının üstünde bir
gelişmişliğe sahip olmasına rağmen yeterli gelişimi sağlayamamış bir ilimizdir.
Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası olarak bu potansiyeli kazanca dönüştürmenin
girişimcilikten geçtiği bilinci ile öncelikli gündemimizde; sahip olduğumuz
değerleri girişimcilik aracılığıyla ekonomiye, tanıtıma ve markalaşmaya
dönüştürmek bulunmaktadır.
İstanbul, İzmir ve Bursa illerine eşit mesafede uzaklığı olan ilimiz bu üç
büyük kent arasında sıkışıp kalmış ve yatırım tercihlerinde önemli bir unsur olan
ulaşım alt yapı eksikliği nedeniyle Marmara Bölgesi içinde gelişmişlik sırasında alt
sıralarda yer almıştır. İlçelerimiz ile de gerek karayolu gerekse deniz yolu ulaşımının
yetersiz olması yeterli ekonomik ve sosyal ilişkilerin kurulmasını da
zorlaştırmaktaydı.
Yine ulaşım alt yapı yetersizliği nedeniyle tarihi ve coğrafi özelliklerine
rağmen turizm hareketlerinden de yeterince pay alınamamıştı. Fakat 2006 yılı
sonlarında gerek Çanakkale deniz limanında, gerekse hava limanında
açılan sınır kapıları Çanakkale’nin başta İstanbul Ankara olmak üzere
Türkiyenin her bölgesine ve başta İtalya olmak üzere Avrupa’ya
yakınlaşmasını sağlamıştır.
xi
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Halen haftada 4 gün Çanakkale – İstanbul bağlantılı Ankara uçuşları
yapılmaktadır.
Ayrıca Çanakkale – Bursa duble yol çalışmaları devam etmekte olup
muhtemelen 2008’de tamamlanacaktır.
Bu amaca ulaşmak sürekli olarak öncelikli gündemimiz olmuştur. Bu
çalışmalarımız ile kaliteli duble yol bağlantılarının tamamlanması, Kaz Dağı’nı
Sağlık Turizmi ve ekolojik turizm açısından oldukça cazip bir noktaya taşıyacak ;
Çanakkale’deki meyve,sebze, hayvancılık su ürünleri gibi potansiyellerin kurulacak
yeni fabrikalarla katma değer kazanmasını sağlayacaktır.
Çanakkale’ye, Bozcaada’ya, Gökçeada’ya kuvvetli rüzgara duyarlı modern
feribot seferlerinin düzenlenmesi Çanakkale’ye ziyaret trafiğini yaygınlaştıracaktır.
Bu amaçla başta Sayın Valimiz olmak üzere Sivil Toplum Örgütlerinin ve
milletvekillerimizin girişimleri ile, Çanakkale’den Bozcaada ve Gökçeada’ya
ulaşımı kolaylaştıracak ferbot alımına, Sayın Hükümetimiz özel katkı sağlamıştır.
Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın takip ettiği bu konuya çözüm
getirmek için çalışmalar devam etmektedir.
Kepez Limanı’nın faaliyete geçmesinden sonra Organize Sanayi Bölgesi’ne yatırım
yapmak isteyen sanayiciler artmıştır.
Deniz taşımacılığında kazandığımız bu liman Yunanistan ve İtalya başta
olmak üzere Avrupa Birliği ve Kuzey Afrika ülkeleri ile olan ticari ilişkilerimize
son derece olumlu etki yapmıştır.
Odamızca düzenlenen 24-27 Eylül 2007 tarihleri arasında Yunanistan ’ın Kavala ve
Bulgaristan Plovdiv şehrine yapılan ziyaretler ile ekonomik ve ticari ilişkilerimizin
gelişimine katkı sağlayacak önemli adımlar atılmıştır.
Kavala Ticaret ve Sanayi Odası yönetimi, Kavala liman yetkilileri, Kavala
Belediye Başkanı ve Kavala Bölge Valisi ile görüşmeler yapılarak Kavala ile Kepez
Limanı arasında deniz hattının açılması ile ilgili fikir alışverişi yapılmıştır.
Yunanistan tarafı bu deniz yolunun açılması, bu yola bağlanan karayollarının inşa
edilmesi konusunda çok olumlu görüş bildirmiştir. Sonuçta varılan mutabakatla
komisyon kurulmuş, bir İyi Niyet Mektubu hazırlanmış ve bu mektup
çerçevesinde komisyonun çalışmalar yapmasına karar verilmiştir.
Bulgaristan’ın Plovdiv Şehri ziyaretinde ise Plovdiv Sanayi Fuarı ziyaret
edilerek Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileri ile Avrupa Birliği projelerinde
işbirliği konuları görüşülmüştür. Bu görüşmelerimizde Plovdiv Başkonsolosumuz
Sayın Ümit Yalçın da bulunmuşlardır.
Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileriyle Plovdiv Fuarı, Plovdiv Serbest
Bölgesi, Türk şirketlerinin yatırımları, Bulgaristan-Türkiye ticaret hacmi, ulaşım
sorunları, vize sorunları gibi konularda görüş alışverişinde bulunulmuştur.
Yine Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası Yönetimi Plovdiv’in de Kavala ile kara
yolu bağlantısının inşa edildiğini ve Kavala-Çanakkale arasındaki deniz yolu
projesinde de ortak olmak istediklerini ve ayrıca bugüne kadar 18 adet AB projesi
yaptıklarını bu konularda bizimle işbirliği yapmaktan çok memnun olacaklarını
xii
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ifade etmişlerdir. Bu konularda Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası Avrupa Birliği
Bilgi Merkezi ile Odamızın hemen temas kurması kararı verilerek Plovdiv Ticaret
ve Sanayi Odası Yönetimi de Odamıza davet edilmiştir. Akabinde Plovdiv Valisi
ziyaret edilerek ziyaret amacımız anlatılmıştır.
13-17 Ekim 2007 tarihlerinde ise Almanya’da düzenlenen Anuga Gıda
Fuarı’nda ise 24 m² stand açılarak “Çanakkale” adı altında Ticaret Borsası ile
müşterek katılınmıştır.16 Ekim 2007 tarihinde fuarda Köln Başkonsolosumuzun,
Köln Belediye Başkan Yardımcısının ve basın mensuplarının katılımlarıyla bir
basın toplantısı düzenlenmiş ve ilimiz en iyi şekilde tanıtılmaya çalışılmıştır.
Odamızın bugüne kadar yurt dışında yapmış olduğu en geniş çaplı organizasyon
olan Anuga Gıda Fuarına katılım ile üyelerimiz ürünlerini tanıtmak, Almanyadaki
Türk ve yabancı firmalarla tanışmak fırsatı bulmuş ve işbirliği imkanları
doğmuştur.
Çanakkale Organize Sanayi Bölgesi ise son 2,5 yılda çok önemli ve gözle
görülür gelişmeler kaydetmiş ve ivme kazanmıştır. Ulaşım sorunlarının
çözülmesiyle yatırımcı için daha da cazip hale gelecek olan OSB’de şu anda 18
firma inşaat aşamasındadır. Son olarak 60 dönüm yer satın alarak inşaatına
başlayan İSKO Plastik ve Kalıp Sanayi A.Ş. Plastik boru imalatı ve ülke tarımında
verimliliği arttıracak olan damla sulama sistemleri ile ilgili her türlü ürün ve
hizmetin içinde olmayı hedeflemektedir.
Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Onsekiz Mart
Üniversitesi ile işbirliğine de büyük önem vermektedir. Birlikte ÇTSO üyeleri
çeşitli konularda eğitilmekte ve yeni projeler üretilmeye çalışılmaktadır.
Üniversitemiz için çok önem taşıyan Tıp Fakültesi’nin açılışını hızlandırak için
önemli bir işbirliği gerçekleştirmiştir. Ayrıca 25 Ağustos gününden itibaren
Çanakkale’nin il ve ilçelerde değerlerini tespit için yapılacak toplantıların en büyük
destekçisi Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası olacaktır.
Tabii ki başlamış ve başlayacak olan bu güzel hizmetlerin sürekli olması
gayesiyle biz Çanakkalelilere büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Çanakkale
Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı olarak, ilimizin en önemli sorunu
olan ulaşımda Oda olarak üzerimize düşeni yapmaya, yetkililer ile işbirliği içinde
olmaya hazır olduğumuzu ve bu konudaki hassasiyetimizi belirtir, emeği geçen
herkese şükranlarımızı sunarız.
İlhami TEZCAN
(Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası
Yönetim Kurulu Başkanı)
xiii
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
xiv
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ÇASİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI
HÜSEYİN YALMAN’IN ÖNSÖZ’Ü
Çanakkale İli Değerleri Sempozyumu fikrini yaratıp, organize etmenizden
duyduğumuz memnuniyetle birlikte, Çanakkale Sanayici ve İşadamları Derneğinin
düşünce ve değerlendirmesini, yayınınızda paylaşmaktan mutluluk duymaktayız.
Bu çalışmayı değerlendirmek bizim açımızdan çok önemli olduğu kadar da kolay
olmaktadır.
Çünkü:
1-Çanakkale kentini oluşturan tüm aktörlerinin katılımıyla
kent vizyonu;
Sürdürülebilir gelişme içinde, altyapı ve ulaşım sorunlarını çözmüş, tarımı ve
tarıma dayalı sanayisi gelişmiş, dünya mirası varlıklarını, doğasını, tarihini ve
kültürel değerlerini koruyan ve geliştiren, yaşam kalitesi yüksek, turizm, üniversite
ve barış merkezi Çanakkale olarak belirlenmiştir.
2-Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ise; eğitim ve öğretim veren, bilimsel
araştırma yapan bir kurum olma özelliğinin yanı sıra, küresel, ulusal ve yerel
sorunlara yönelik çözüm önerileri de üreten bir kurum konumunda olmayı misyon
edinmiştir.
Bu iki başlıktan da anlaşılacağı gibi belirlenen vizyon ve bu vizyonu
gerçekleştirmeyi amaç edinen bir kurum var. Bu kurum da sizin ve çok değerli
çalışma arkadaşlarınızın yönettiği Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’dir.
Gerçekleştireceğiniz bu çalışma ilimizin kültürel,coğrafi ve ekonomik envanterini
ortaya çıkararak kayıt altına alınmasını sağlayacaktır.. Çanakkale’yi daha iyi yarınlara
hazırlamayı ve yörenin ekonomik, sosyal ve kültürel hareketliliğine önemli katkılar
sağlamayı amaçlayan bu akademik etkinliklerin çok yararlı olacağına yürekten
inanıyor ve destekliyoruz. Derneğimizin amaç ve varoluş sebeplerinden birisi de
kentimizin gelişimine katkıda bulunmaktır. Dolayısı ile düzenleme kurulunda
sizlerle birlikte bulunmak, ilimizin sahip olduğu değerlerin ortaya konulması,
bunların geliştirilerek daha iyi tanıtılması ve eksikliklerinin giderilmesi konusunda
yapılacak her türlü çalışmanın bir parçası olmak bizim asli görevlerimizdendir.
Çanakkale tarihi, kültürü, tarımı, coğrafi konumu ve üniversitesiyle
Türkiye’nin gözde illerinden biri konumuna gelmektedir. Bunu hızlandırmak ve
daha ileriye götürmenin birlikte çalışmaktan geçtiğinin bilincinde olan ÇASİAD ,
sonuçlardan Çanakkale’ye sağlanacak kazanım çalışmalarında da sizlerin her zaman
yanında olacaktır. Çanakkale Değerleri Sempozyumu için ilimize gelecek olan bilim
adamları, basın mensupları ve katılımcılara hoş geldiniz diyor ve başta siz
rektörümüz olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür ederek çalışmalarınızda
başarılar diliyoruz.
Hüseyin YALMAN
(ÇASİAD Yönetim Kurulu Başkanı)
xv
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
xvi
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ – Ertuğrul GÜNAY (T.C. Kültür ve Turizm Bakanı)…………………….....
i
ÖNSÖZ – Orhan KIRLI (Çanakkale Valisi)………………………………………….
iii
ÖNSÖZ – Ülgür GÖKHAN (Çanakkale Belediye Başkanı)…………………………..
v
ÖNSÖZ - Prof. Dr. Ali AKDEMİR (ÇOMÜ Rektörü) …………………………......
vii
ÖNSÖZ - Alaattin ÖZKURNAZ (İntepe Belediye Başkanı)…………………………
ix
ÖNSÖZ – İlhami TEZCAN (Çanakkale San. ve Tic. Od. Yön. Kur. Başkanı)………..
xi
ÖNSÖZ – Hüseyin YALMAN (ÇASİAD Başkanı)…………………………………..
xv
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………
xvii
Turan TAKAOĞLU
Erenköy Bağbozumu Festivali ve Hektor Töreni……………………………………...
1
Rüstem ASLAN
İntepe/Erenköy ve Troya Kazıları…………………………………………………….
5
Veysel TOLUN
Antik Yunan Vazo Sanatında Hektor Tasvirleri……………………………………......
19
Hüseyin YAMAN
Roma Dönemi Troya Sikkelerinde Hektor Betimleri……………………………...........
27
İbrahim AKSU
Kumkale as an Export Outlet for the Produce of the Troad……………………............
39
Ülkü ALTINOLUK
Mimarlık Alanını İçeren Disiplinler Arası Analitik Bir Yaklaşim: İntepe Örneği………
63
Can ERÖZDEN, Murat GÜMÜŞ
Çanakkale’de Şarap Turizmi Potansiyelinin Değerlendirilmesi…………………………
73
Nilsun SARIYER
Yabancı Turistlerin İntepe Şarabından Bekledikleri Niteliklerin Belirlenmesi……...........
87
Tülay CENGİZ, Çiğdem KAPTAN AYHAN
Korunan Alanlarda Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesi: Troya Tarihi
Milli Parkı Örneği……………………………………………………………………..
95
Remzi Y. KINCAL, Mustafa Aydın BAŞAR
Tarihi Troya Milli Parkı Bölgesinde Yaşayanlarin Eğitim Durumları
ve Milli Parka İlişkin Görüşleri………………………………………………………...
107
Latife C. İRKİN, Hüseyin ERDUĞAN, A. Adem TEKİNAY, O. SEMİZLER
Çanakkale İli İntepe Beldesi Kıyılarında Bulunan Bazı Makroalglerin
Kimyasal Kompozisyonu……………………………………………………….............
125
xvii
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Burak POLAT, Ali ÖZPINAR, Mürşide TURANLI
İntepe’de Bağ Zararlısı Salkım Güvesiyle Mücadelede Şaşırtma Tekniğinin
Kullanım Olanakları……………………………………………………………..........
131
Burak POLAT, Ali ÖZPINAR, Ali Kürşat ŞAHİN
Çanakkale İlinde Zeytin Sineğiyle Mücadele ve Zeytin Güvesinin Popülasyon
Gelişmesinin Belirlenmesi…………………………………………………………......
141
Çiğdem UYSAL PALA, Selma GÜVEN, Cemal ASİLTÜRK
Antik Çağda Özellikle Troia’da Gıda ve Beslenme……………………………………
153
xviii
ERENKÖY BAĞBOZUMU FESTİVALİ
VE HEKTOR TÖRENİ
Turan TAKAOĞLU
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Arkeoloji Bölümü
ÖZET
Son yıllarda İntepe/Erenköy’de düzenlenen Bağbozumu festivali ve bununla bağlantılı
olarak Troya’lı karhaman Hektor adına yapılan temsili cenaze töreni yöre halkının
kültürel mirasına ve geleneksel değerlerine verdiği önemi yansıtan ilgi çekici faaliyetlerdir.
İntepe/Erenköy’ün bulunduğu alanda yer alan antik Ophryneion kenti arkeolojik veriler
ele alındığında genellikle bağcılık ve Troya’lı kahraman Hektor ile ön plana çıkmıştır.
Bu iki değerin yerli halk arasında yaşatılması ve Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesinin bu festival etkinliklerine akademik bir boyut katması da benzer
etkinliklere model olabilecek niteliktedir.
Anahtar Kelimeler: Erenköy, bağbozumu festivali, Hektor töreni, Ophryneion antik
kenti
ABSTRACT
The grape harvest festivals annually organized at the town of Erenköy along with the
funerary rites held in honor of the legendary Trojan hero Hector represent important
cultural activities. These activities show that the locals of the region are closely related to
their traditional past. The ancient city of Ophryneion, which was once located on the lands
where the modern town of Erenköy exists at presents, is often associated with the sacred
space/burial of Hector and grape production. The cultural and socio-economic values of the
region was also appreciated by Onsekiz Mart University at Çanakkale, which organized
academic conferences related to the cultural, social, and economic values of the region. This
cooperation of academia and the locals is represents a good example that could be a model
for further similar activities.
Key Words: Erenköy, festival of grape harvest, the Hector rite, ancient Ophryneion
Son beş yıldır İntepe’de düzenlenen Erenköy Bağbozumu Festivali, yöre halkının
değerlerine sahip çıkması adına düzenlenen dikkat çekici bir etkinlik olarak
karşımıza çıkmaktadır. Festival kapsamında düzenlenen Bağbozumu Şenlikleri ile
mezarının İntepe’de bulunan Ophryneion antik kentinde bulunduğu kabül edilen
Troya’lı karhaman Hektor adına yapılan temsili cenaze töreni, yöre halkının
değerlerine verdiği önemi göstermektedir. 2006 yılından itibaren Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi'nin katkılarıyla İntepe/Erenköy'ün geçmiş ve gelecekle
bağlarını güçlendirmesine katkı sağlayan Bağbozumu Festivali akademik bir boyut
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
da kazanmıştır. Erenköy Bağbozumu Festivali ile bağlantılı olarak gerçekleştirilen
“İntepe/Erenköy Değerleri Sempozyumu” ile, İntepe ve çevresinin sosyal, kültürel
ve ekonomik değerlerini saptamak, bu değerleri korumak ve daha fazla değer
katmak için neler yapılabileceği konularında fikir üretmek amaçlanmıştır. Bu tür
akademik etkinliklerin izleyen yıllarda da devam ettirilecek olması, Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi’nin bölge değerlerine gösterdiği duyarlılığı ve önemi
açıkça ortaya koymaktadır. Üniversiteler, eğitim ve öğretim veren, bilimsel
araştırma yapılan kurumlar olma özelliklerinin yanı sıra, bulundukları bölgelerin
yerel sorunlarına çözüm önerileri de geliştiren kurumlar olma konumundadır. Bu
bilinçle, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi akademisyenleri tarafından Taş
Mektep’te düzenlenen sempozyumlarda ilgi çekici bildiriler sunulmuş ve bu
bildiriler iki kitap halinde yayınlanmıştır. Sempozyum kapsamında İntepe/Erenköy
ve çevresi halkı için önem taşıyan bağcılık ve şarapçılığın yeninden
canlandırılmasını sağlamak adına bu yıl düzenlenecek sempozyumun ana konusu
ağırlıklı olarak arkeolojik değerlerin ortaya konulması, geleneksel mimarinin
yaşatılması,
Çanakkale savaşları ve sonrası İntepe çevresiyle ilgili bilgi
eksikliğimizin giderilmesi, geçmişten günümüze yörede üzüm ve şarap üretiminin
ortaya konulması, bağcılığının geliştirilmesi ve ürünlerin pazarlanması gibi Erenköy
ve çevresini yakından ilgilendiren çeşitli konular akademisyenlerce
değerlendiriliştir. Bu akademik çalışmalarla özellikle İntepe/Erenköy ve çevresi ile
özdeş olmuş değerler ayrı oturumlarda detaylı olarak ele alınmış; bunun sonucunda
bağcılık ve şarapçılığın yeninden canlandırılmasını sağlamak, bölgenin tarihî ve
arkeolojik değerlerinden yola çıkarak İntepe/Erenköy ve çevresini turizm
açısından daha çekici hale getirmek üzere yeni önerilerde bulunulmuştur. Bütün bu
çalışmalar Erenköy ekonomisi ve geleneksel yaşantısı içinde bağcılılığın çok önemli
bir rol oynadığını tanıklık etmesine rağmen üzüm üreticilerinin ürünlerini artık
satmada yaşadıkları problemlerden dolayı binlerce yıllık bu geleneğini bırakma
noktasına geldiği göstermektedir.
Erenköy Bağbozumu Festivali ve Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu
bünyesinde ön plana çıkan önerilerden birisi de, Troya’lı kahraman Hektor’un
mezarının bulunduğu Ophryneion antik kentinin yer aldığı İntepe/Erenköy’de
onun adına anıtsal bir heykel yapılması düşüncesidir. Troya’lı kahraman Hektor,
batı dünyasının ilk ozanı olarak kabul edilen ve M.Ö. 8. yüzyılın sonlarına doğru
yaşamış olduğu kabül edilen Homeros’un Troya savaşlarını anlattığı İlyada
destanında cesareti ile ön plana çıkmış en önemli kahramanlardan biridir. Bu
bölgede Hektor Anıtı yapılması plânlanmaktadır. Hektor’un mezarının gerçekten
de Ophryneion antik kentinde (bugünkü İntepe/Erenköy) bulunup bulunmadığı
konusu arkeoloji dünyasında çokça tartışılmaktadır (Takaoğlu ve Özhan 2007).
Antik Yunan ve Roma yazılı kaynaklarından anladığımız kadarıyla Troya’lı veya
Anadolu’lu kahraman Hektor, ölümü sonrasında Ophryneion kentinde inşa edilen
bir mezara gömülmüştür. Birçok antik yazarın eserinde Hektor’un kemiklerinin ve
dolayısıyla mezarının burada olduğu; kahraman için burada kutsal bir koruluğun
bulunduğu belirtilmektedir. Bu görüşü destekleyen önemli ve daha net bir veri de,
2
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Roma imparatoru Augustus’un M.S. 18 yılında Troya’ya gelişi sırasında Hektor’un
mezarına ziyareti ve yaptırdığı yazıttır. Bilindiği gibi Roma İmparatorluğu köklerini
Troya’ya bağlayarak kimlik yaratma yolunu seçmiştir. Roma’nın ilk imparatoru olan
Augustus’un isteği ile M.Ö. 1. yüzyıl sonlarında yaşamış Latin şair Vergilius,
kaleme aldığı Aeneas destanında Roma ile Troya arasında bağlantılar kurmuştur.
Bu efsaneye göre Toya’nın tahrip olması aşamasında prens Aeneas babası ve
oğlunu yanına alarak Roma’yı kurmak için Anadolu’dan ayrılmıştır. Buda bize
Roma medeniyeti ile Troya arasında bir bağlantı oluşturmaktadır. Efsaneye göre
Troya savaşları sırasında kahraman Aeneas’ın askerlerini Ophryneion ve Dardanos
kentlerinde seçmesi ise bu ilişkiler zincirine Ophryneion’un bulunduğu Erneköy’ü
de eklemektedir. İlk Roma İmparatoru Augustus’un Troya’ya gelerek yeni kamusal
yapıların inşası ve bazı yapıların da onarımları için maddî yardımlarda bulunması;
ardından da Hektor’un mezarını ziyaret etmesi, “Roma” için bu bölgenin ne kadar
önemli olduğunu göstermektedir (Takaoğlu ve Özhan 2007). Bu bakımdan
Troya’lı kahraman Hektor kadar Troya’lı kahraman Aeneas’ın da Roma medeniyeti
için çok önemli olduğu görülmektedir. Bu anlamda Erenköy ve çok yakınında
bulunan Troya önemli bir yer tutması yöreyi daha da ilgi çekici hale getirmektedir.
Gerçekten de, bugün Ophryneion kentinde antik Yunan ve Romalı
yazarların tanımladığı “Hektor’un Mezarı” tanımlarına uygun düşen bir alan ve
tümülüs kalıntıları mevcuttur. Çanakkale bölgesinde 19. yüzyılın ikinci yarısı
boyunca büyükelçi olarak görev yapan amatör arkeolog Frank Calvert tarafından
kazılan bu tümülüsün Hektor’un mezarı olabileceği yönünde görüşler vardır. Akha
ve Troya orduları arasında geçen ve on yıl süren bu savaş sonunda Troya kralı
Priamos’un oğlu Hektor yaşamını kaybetmiş ve büyük olasılıkla Troya yakınlarında
yer alan Ophryneion’da gömülmüştür. Söz konusu Troya savaşları ve Hektor’un
bu savaş sırasında sergilediği cesaret, izleyen çağlarda sıklıkla Anadolu/Asya ve
Avrupa dünyaları arasındaki farklılığın da bir sembolü olarak algılanmıştır. Başka
bir deyişle, Anadolulu Hektor Asyalılık bilincinin bir sembolüdür. Örneğin, Fatih
Sultan Mehmet’in 1462 yılında Midilli seferi öncesi Troya harabelerini ziyaret
ettiğini, yanında gezdirdiği Rum tarihçi ve Sultan’ın “vakanüvisi” Kritovoulos’un
tuttuğu kayıtlardan öğreniyoruz. Söz konusu kayıtlarda Kritovoulos, Fatih Sultan
Mehmet’in Troya harabelerini gezerken Troya’lı kahramanlara övgüler dizdiğini ve
Asyalıların Avrupalılardan öcünü aldığını vurguladığını aktarmaktadır. Benzer bir
şekilde, kesin tarihî belgelere dayanmamakla beraber, ulu önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün de Çanakkale Savaşları sonrasında, Troya’lı kahraman Hektor’un
öcünün alındığı yönünde bir ifade de bulunduğu yaygın bir görüştür. Fatih Sultan
Mehmet gibi ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de böyle bir ifade de
bulunmuşsa burada Anadoluluk/Asyalılık ruhu ve bilincine önem verdiği
sonucuna ulaşılabilir. Bu açıdan bakıldığında Troya’lı kahraman Hektor’un
Anadoluluk/Asyalılık bilincini vurgulayan önemli bir sembol olduğu
anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren, topraklarında barındırdığı
kültür varlıklarını tüm insanlığın ortak kültürel mirası olarak görme yönünde bir
3
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
devlet politikası izlenmiştir. Bu açıdan Hektor Anıtı gibi projelerin, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kültürel mirasa yönelik tarafsız bakış açısı ve takdirinin bir
göstergesi olarak da kabul edilmesinde fayda vardır. Başka bir deyişle, bu tür
girişimleri sadece bölgenin turizm potansiyelini artırmaya yönelik yapılan yatırım ya
da girişimler olarak görmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Hektor Anıtı
projesini bağlantılı bir takım çalışmalardan ayrı düşünmek ise yanıltıcı bir tutum
olur.
İntepe’de “Hektor Tümülüsü ve Koruluğu” olarak bilinen alanda Kültür ve
Turizm Bakanlığı’na bünyesinde görev yapan Anıtlar ve Müzeler Genel
Müdürlüğü’nün izniyle yeni çevre düzenlemeleri ve hatta kurtarma kazı çalışmaları
yapılması önemli sonuçlar doğurabilir. Antik yazılı kaynakların tanıklık ettiği
Hektor ve Ophryneion ilişkisini ortay akoyabilmenin en önemli yollarından biri de
burada arkeolojik kazı çalışmaları yapmaktan geçmektedir.
İntepe/Erenköy yerleşimi çok özgün ve çeşitlilik gösteren, dikkat çekici
geleneksel taş konut mimarisine de sahiptir. Öncelikle mevcut yapılara yönelik
tescil çalışmaları başlatılıp, bunların özüne uygun restorasyonları gerçekleştirilmesi
bu geleneksel yapıları gelecek kuşaklar aktarmak adına yapılacak en anlamlı yol gibi
görülmektedir. Böylece bu yönde yapılacak çalışmalar sayesinde
İntepe/Erenköy’de yaşayan halk geçmişini ve kültürel mirasını daha sağlıklı bir
biçimde özümseyebilecektir.
İlke olarak yalnızca bölgeye turist getirmek için yatırım yapmak fikri bir
kenara bırakılıp, yaşadığımız toprakların kültürel değerlerine sahip çıkma bilincini
yerleştirmeye yönelmek benimsenmelidir. Bu kültürel bilinç yerleştiğinde, turizme
dayalı ekonomi de ister istemez kendiliğinden ivme kazanacaktır. İntepe’de her yıl
düzenlenen Erenköy Bağbozumu Festivali ve bu kapsamda yapılan temsili Troya’lı
kahraman Hektor cenaze töreni ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nce
düzenlenen sempozyum bölge değerlerini saptamak, tanıtarak gelecek kuşaklar
aktarmak ve bu değerlere hak ettikleri önemi kazandırmak için neler yapılabileceği
yönünde fikir üreten girişimler olarak görülmelidir. Yukarıda sözü edilen Erneköy
bağbozumu festivali gibi kültürel etkinlikler ve buna katılan akademik boyuttaki
sempozyumlar bunu diğer bilim çevrelerinde de gerçekleşmesine ön ayak
olmaktadır. İntepe/Erenköy yerel yönetiminin bşlattığı ve zaman zaman akademik
boyut da kazandırılan Bağ bozumu ve Hektor töreni gibi kültürel etkinliklerin yöre
halkı tarafından algılanış biçimleri ise çok sistemli çalışılması gereken önemli bir
konudur.
KAYNAKÇA
Takaoğlu, T. ve T. Özhan
2007
“Antik Yazılı Kaynaklarda Ophryneion Kenti.” II. Troas Bölgesi Değerleri
Sempozyumu, 2 Eylül 2007, İntepe.
4
İNTEPE (ERENKÖY) VE TROİA KAZILARI
Rüstem ASLAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Arkeoloji Bölümü
ÖZET
Troia kazı tarihçesinde İntepe büyük rol oynar. Calvert ailesinin Erenköy’deki konağı,
19. yüzyıldan itibaren Troia ve Troas bölgesi araştırmacılarının merkezi gibidir.
Erenköy’ün bu rölü, hem Heinrich Schliemann’nın 1870’deki ilk deneme kazıları ve
daha sonrasında, hem de Troia’da İngiliz bir subayın 1856’de ilk kez yaptığı kazı
öncesi için geçerlidir. Schliemann’nın 1871’de başlattığı büyük çaptaki kazıları
sonrasında, 1873 yılında bulduğu „Priamos Hazinesi“nde de Erenköylüler büyük rol
oynar. Çünkü Schliemann’nın en güvendiği kişi ile kazısında çalıştırdığı işçilerin
coğunluğu Erenköy’den gelmektedir..
Anahtar Kelimeler: İntepe, Erenköy Hastanesi, Frank Calvert, Troia Kazıları
ABSTRACT
Intepe is important in the history of archaeological studies in Troia. The house of
Calvert Family in Intepe was used from the middle of the nineteenth century onward as a
research center for the archaeological studies in the region. Moreover, Intepe was an
important source of workers for several researchers working in the region: the British
engineer Brunton who first conducted excavations at Troia in 1856, Schliemann and
others depended on Intepe for workers. In fact almost all workers in Schliemann’s
excavations in Troia came from Intepe. In short, Intepe played a pivotal role in that
archaeological studies in the region since it supplied workforce for the excavations from
the 19th century until now.
Keywords: İntepe, Renkioi Hospital, Frank Calvert, Troia Excavitons
İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmpartorluğu’nun 1854/1856 yılları arasında Rusya’ya
karşı verdiği savaş, büyük oranda Kırım Yarımadası’nda geçmesi nedeniyli Kırım
Savaşı olarak adlandırılmıştır (Baumgart, 2001: 1 vd.). Bu yazıda, söz konusu
savaşın nedeni ve sonuçları, konunun dışında kaldığı için ele alınmayacaktır; ancak
Kırım Savaşı’nın Türkiye’deki izleri İstanbul, İzmir ve özellikle Çanakkale’ye kadar
uzanmaktadır (Attewell 2006: 3). Bu yazıda Kırım Savaşı’nın Çanakkale, daha
doğrusu Ereköy’deki izleri sunulmaya çalışılacaktır:
İngiltere ordusu, Kırım Savaşı öncesi bir kuşaktır savaştan uzak kalmıştır. Bu
nedenle de savaşa hazırlıksız yakalanmıştır. Bunun yanısıra savaşılan bölgenin
İngiltere’ye olan uzaklığı çok önemli lojisitk sorunları birlikte getirmiştir. İngiliz
basınındaki ordunun lojistiği ile ilgili olumsuz yazıların çoğalması üzerine, İngiliz
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
hükümeti Florence Nigthingale’i Üsküdar (İstanbul)’daki hastanenin başına
getirmiştir. Kırım’dan Ege Denizinin en uç noktalarına kadar hastahaneler
kurmuştur; ancak Renkioi’deki askeri hastene bunlar arasıda en az bilinenidir (Res.
1). İsambard Kingdom Brunel’in planladığı prefabrik hastahane, 1855 yılında
mühendis John Brunton (Res. 2) tarafından gerçekleştirilir (Attewell 2005: 612). Söz
konusu bu proje dünyanın ilk prefabrik olması nedeniyle mimarlık tarihinde büyük
önem taşır (Thompson ve Godin: 1975). Hastanenin bugünkü yeri saptabilinmiş
olmakla beraber, hastahenden geriye neredeyse hiçbir şey kalmamıştır (Resim 3-5)
Bu önemli projeden günümüze kadar ulaşan sadece bu önemli hastahanin çeşme
taşıdır (Resim 6-7), ( Silver: 2004, 150, Fig. 3). Mimarlık tarihi için bir ilk olan
Renkio Hospital projesi aynı zamanda İntepe Troia ilişkisini gösteren en eski
belgedir de. Çünkü söz konusu bu çeşme taşının üstündeki yazıtta, şunlar
kazınmıştır: RENIKIO BRITIS CIVIL HOSPITAL – 1856- JOHN BRUNTON
–ENGINEER. İşte bu yazıt aynı zamanda Erenköy Troia ilişkisindeki en eski
buluntu olma özelliğini taşımaktadır: Yaygın olarak bilinmese de Frank Calvert
(1863-65) ve Heinrich Schliemann (1870-1890) kazıları öncesinde, Hisarlık Tepe
(Illium Novum)’deki ilk kazı Renköy Hastanesi’nin mühendisi John Brunton
tarafından yapılmıştır (Clapham: 1939). 1855 yılında Erenköy’de sivil bir hastahane
yapma kararı verildikten sonra, Brunton Çanakkale’ye gelir ve Çanakkale’de İngiliz
konsolosluğu yapan Calvert ailesi ile tanışır (Heuck Allen, 1996, 76). Ancak
Brunton – Calvert ailesi ilişkisine geçmeden önce Calvert ailesinin Çanakkale’deki
yaşamları üzerine biraz bilgi vermek, konumuzla ilgili daha sonraki olayları
anlamak için faydalı olacaktır.
Çanakkale Boğazı’nın daha etkin kontrolü için 1462 yılında yapılan Çimenlik
kalesinin etrafında gelişmeye başlayan bir tür garnizon karakterli Çanakkale 15.
yüzyıldan itibaren, göç, ticaret gibi farklı nedenlerle azınlıkların da yaşadığı, kültürel
anlamda zengin bir kent olma özelliğini kazanır. 1816 yılında iki bin olan evlerden,
80 tanesi Musevilere, 150 tanesi Ermenilere, 300 tanesi Rumlara ve geri kalanı ise
Türklere aittir (Heuck Allen: 1999, 16, dipnot. 39). 1842 yılındaki bir rapora göre
nüfusu yaklaşık 11 000dir. Kırım Savaşı sonrasında ise nüfusun 1856 yılında 12 000
olduğu tahmin edilmekte (Heuck Allen: 1999, 16). Çanakkale’de yaşayan herkes
Türkçe konuşmakla birlikte, azınlıklar kendi dillerini de kullanmaktadırlar. Yüzyılı
yakın bir süre Çanakkale Musevileri British Levant Company’nin temsilciliğini
yürütmüşleridir. Tarragano ve Gormezano ailesi bunlar arasında en çok tanınanıdırlar.
Bu iki kişi aynı zamanda farklı pekçok Avrupa ülkesinin konsolosluğunu da
yürütmektedirler. Bir ailenin birden fazla ülkenin konsolosluğunu yürütmesi o
dönemde oldukça normal bir durumdur. Çanakkale’deki bu model Calvert ailesi
tarafından da gerçekleştirilir. Anne tarafından Calvertlerin amcası olan Chrles
Alexander Lander (1786-1846) 1829 yılında Malta’dan gelerek Çanakkale’deki
İngiliz konsolosluğu görevini üstlenir. Daha sonraki yıllarda Lander’in
Çanakkale’ye gelen yeğenleri konsolosluk işlerini devam ettirirler. Çanakkale’deki
meşhur Calvert konağını da 1852 yılında yaptırtırlar. Amcaları Lander’in ölümü
sonrasında, Frederick William Calvert (1819-1876) 1847 yılında İngiliz konsolosu
6
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
olur; ama aynı zamanda Prusya’nın da fahri konsolosluğuna da yürütür. Kardeşi
James (1827-1896) Birleşik Amerika Devletlerinin konsoluk görevini üstlenmiştir.
En küçük kardeşleri Frank Calvet ise, anadili İngilizce dışında, Rumca, Türkçe,
İtalyanca ve Fransızcayı çok iyi bilmektedir; ayrıca arkeoloji ve tarihe meraklıdır.
yaptığı Troas araştırmalarının yanısıra ailenin ticaret işlerine de yardımcı olur
(Heuck Allen: 1999: 16-17. Fig. 2, 3, 4). Calvert ailesi mensuplarının gömüldüğü
aile mezarlığı Çanakkale’de bulunmaktadır (Res. 8).
Calvert ailesinin Çanakkale’deki konağı dışında, farklı yerlerde çiftlik evleri
de vardır. Bunlardan biri amca Lander’in Çanakkale Boğazı’na bakan Erenköy’deki
çiftlik evidir (Resim 9, 10) (Heuck Allen 1999: 20 vd.). Klasik bir koloniyalist olan
Frederick Calvert, Avrupa’daki yeni tarım tekniklerini uygulamak için Troas’ın
daha iç taraflarında genişce bir arazi daha alır. Hisarlık (ya da Asarlık/ Troia)’ın
yaklaşık 3 km. güneydoğusundaki Batak Çiflik (ya da Thymbra Farm) olarak
adlandırlan bölgede 1839 yılında bir çiftlik evi yaptırlır (Resim 11), (Robinson:
2006, 52 vd.). Arkeoliji literatüründe daha sonraki yıllarda Hanay Tepe olarak
tanınacak bu önemli tarihöncesi höyük de bu arazinin içinde yer almaktadır.
Frederik Calvert’in bu koloniyalsit yaklaşımını Frank Calvert kendi ilgi alanı için,
yani arkeolojik araştırmaları için kullanır. Çünkü Erenköy’de antik yerleşme
Ophyrneion, Batak Çıftliği’nde Thymbra vardır. Ayrıca yaklaşık yirmi yıl sonra kazısı
yapılabileek olan olası Troia / İlion (Asarlık Tepe) de buraya çok fazla uzak
değildir. Zaten bir sure sonra Asarlık Tepe’nin bir bölümü de Frank Calvert
tarafından satın alınır (Robinson 2006: 463 vd.).
John Brunton 1856 yılında Çanakkale’ye geldiğinde karşısında 25 yıldır
Çanakkale’de yaşamakta olan Calvert ailesini bulur. Calvert’lerin hem bölgedeki
ilişileri çok iyidir, hem de dil ve çevreyi tanıma gibi sorunları aşmışlardır. Brunton
uzun araştırmaları sonucunda Calvert ailesinin çitlik evinin olduğu Erenköy’ün 1, 5
km kuzeydoğusunda (bu günkü Tusan Hotel ve Güzelyalı’ya doğru olan arazi)
hastaneyi yapmaya karar verir ve hemen çalışmalara başlar. John Brunton’un
hastane için seçtiği yer, aynı zamanda 1834 yılında Osmanlı İmpartorluğu’ndaki ilk
karintinanın da yapıldığı yer olma özelliğini de taşımaktadır (Sarıyıldız 1996: 6;
Aslan 2002: 927). Brunton, birlikte çalıştığı Frederick Calvert ve Calvert ailesi ile
çok iyi ilişkiler geliştirir; hatta 25 Ağustos 1856 tarihinde İngiliz subayı William
J.Chad ile evlenen Lander’in kızı Louisa Lander’in düğününde Frank Calvert’le
birlikte şahitlik yapar (Heuck Allen 1999: 77, dipnot 32). 1856 yılında Renköy
Hastenesi ile Calvert evine saldıran “Başı Bozuklar” Brunton’nın da yardımı ile
İngiliz askerleri tarafından Erenköy’de öldürülür (Silver 2004: 151). 1856 yılının
kışında, o güne kadar yapılmış hastahanelere örnek olacak Erenköy hastanesi
bitirilir, ancak tam bu sıralarda İngiliz hükümeti Rusya ile barış imzalar. Bunun
üzerine Londra’daki Savaş Merkezi Brunton’a bütün çalışmaları hemen
durdurmasını emreder. Bunun üzerine Brunton, emrindeki eğitimli 150 askerle
Troia ovasında, bölgedeki bazı arkeolojik yerlerde kazı yapmak için kamp kurar.
Bronton, bölge ile tüm arkeolojik bilgileri Frank Calvert’ten alır. Brunton bir
arkeolog değildir ve tek amacı hazine bulmaktır. Bu nedenle oldukça hızlı ve tahrip
7
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
edici bir şekilde kazlar yapar, tuttuğu kısa günlükten başka kazı yaptığı yerler ve
buluntuları ile ilgili pek fazla bilgi vermez. Yazdıklarından, askerlerin eski eserleri
buldukça daha fazla motive olduklarını ve daha hızlı kazdıklarını öğrenmekteyiz.
Özellikle “Illium Novum” yani Ilion/Troia’da yaptığı kazının biraz daha ayrıntıları
değinir. Depremle yıkılmış bir tapığı kazmaktadır, çok sayıda mozaikli yapı açığa
çıkartır. Kesin olarak belirlenemese de kazı yaptığı yerin Troia’nın doğusu
olduğunu tahmin edebilmekteyiz. Londra Savaş Merkezi’nin geri çağırması
nedeniyle çalışmalarını kesmek zorunda kalır; böylece kesmeyi planladığı movaikli
yapı da bu sayede tahrip olmaktan kurtulur. Savaş bittiği için hastanenin bir işlevi
kalmamıştır; bu nedenle binalar sökülerek satılmıştır (Heuck Allen 1999: 78).
Calvert ailesinin yardımıyla Brunton Troia Ovası ve çevresinde yedi farklı
yerde kazılar yapmış ve çıkartığı eserleri British Museum’a vermiştir (Heuck Allen
1999: 78; Cook: 1973: 58).
Calvert ailesinin Erenköy’deki evi 19. yüzyılın başından beri, neredeyse
bölgeyi gelen eden herkes tarafından ziyaret edilmiştir. Gerçi Calvert ailesinin
Erenköy’deki ilk evleri 1838 yılında içindeki kütüphanesi ile birlikte tümüyle
yanmıştır, ancak Frederick Calvert aynı yere yeni bir ev daha yaptırır (Robinson:
2006, 61). 1853 yılında Erenköy’ü ziyaret eden George Frederick Howard evin
anlatırken “mütiş manzarası olan villa” diye bahseder (Robinson: 2006, 62). Frank
Calvert’in 1860 yılında Colonae ve Ophryneion üzerine yayınladığı makalede
Renköy’ün bir de planında “Calvertlerin evi” olarak işaretlenmiştir (Calvert 1860:
291-296). Çizimden Calvertlerin evinin Erenköy’ün en büyük evi olduğu
anlaşılmaktadır (Res. 9). 1876 yılına kadar Calvertler burayı çiftlik evi olarak
kullanırlar. Yazılanlardan bu tarihten itibaren,
artık Calvert’lerin burada
oturmadığını görüyoruz. 1870 yılında Calvert, Schliemann’a evi kazı çalışmalarında
kullanması için önerirse de, bu gerçekleşmez. 1878 yılında Frank Calvert, Erenköy
için ilgisiz bir şekilde “ küçük bir köy” olarak bahseder, ancak ev o tarihe kadar
halen Calvert ailesinin malıdır. Birkaç yıl sonra Schliemann’nın Troia kazılarına
katılmak için Erenköy’ü ziyaret eden Calvert’in dostu Rudolf Virchow, Erenköy’ün
güzelliğinden bahseder, ancak evle ilgili hiçbir not yoktur (Robinson 2006: 62).
1880’li yılların başından itibaren söz konusu bu evin Calvertlerin malı olmaktan
çıktığı kesin gibidir. 1960’lı yıllarda Erenköyü ziyaret eden Cook, evden hiçbir izin
geriye kalmadığını belrtmiştir (Cook 1973: 63). Söz konusu bu evin günümüzdeki
yeri saptanabilmiş değildir. 1922 sonrasında Erenköylü Rumların göçmesi
sonrasında büyük bir hızla yıkıldığı tahmin edilen eve ait hiçbir görsel malzeme
yoktur (Res. 11).
Erenköy’ün Troia kazılarında oynadığı rol Brunton ve Calvert’in yaptığı
kazılarla sınırlı kalmaz. 1871’den itibaren Hisarlık Tepe’de büyük kapsamlı
Schliemann kazıları sırasında da Erenköy’ün önemi devam eder. Yunan hayranlığı
nedeniyle kendisine Athenalı bir eş seçen Heinrich Schliemann’nın Rumlara karşı
duyduğu yakın ilgi, Troia kazılarında da devam eder. İlk resmi kazılarının başladığı
1871 yılında yazdığı mektupta şu bilgiler yer almaktaır:
8
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
“İşçilerimin hepsi Rum ve komşu Renköy’den geliyorlar. Sadece Rumların çalışmadığı
Pazar günü Türk işçi getiriyorum. Her gün 30 kuruş ödediğim Renköyl’lü uşağım Nikolas
Zaphyros yevmiyelerin ödenmesinde bana çok yardımcı; çünkü her işçiyi tanıyor ve namuslu.
Yönetme kabiliyeti ve iş hakkında bilgisi olmadığı için maalesef işlerimde yardım edemiyor”
(Esin: 1991: 24).
Schliemann kimi zanam 130 işçiyle kazılarını her geçen gün biraz daha
hızlandırmaktadır. Amacı biran önce Priamos’un hazinelerini bulmaktır.
Schliemann nihayet 1873 yılındaki kazılarda aradığı hazineleri bulur ve tüm hazine
buluntularını yurt dışına kaçırır. Burada da Erenköy önemli bir rol oynamkatadır;
ancak hazinen bulunus ve kaçırılış öyküsüne geçmeden, Erenköy’ün Troia
buluntularıyla olan diğer bir ilişkisine değinelim:
Hazinen bulunduğu işçiler arasında duyulunca yine 1873 yılında Kumkaleli
iki işçi üç farklı yerde altın takılar bulmuşlardır. Bu buluntuların büyük bir kısmını
Erenköy’deki kuyumcuda eritirken Kumkale zaptiyesi tarafından ele geçirilmiş ve
İstanbul’daki müzeye gönderilmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenen
Troia altın buluntularının bir bölümü elkonolan sözkonusu bu buluntulardır (Esin
1993: 186).
Schliemann’nın Troia’da bulduğu “Priamos Hazinesi” ve kaçırılışına geri
dönersek:
31 Mayıs 1873. Osmanlı İmparatorluğu’ni temsilen Hisarlık kazılarına
katılan kazı komiseri Amin Efendi’ye işçiler o sabah önemli bir eser bulunduğu
haberini verirler. Bunun üzerine Amin Efendi buluntuları görmek ister.
Schliemann bu isteği geri çevirir. Bu duruma çok sinirlenen Amin Efendi,
otoritesini sağlayacak yardımı almak için Çanakkale’ye gider. Daha sonraki
araştırmalardan bilindiği üzere, hazine çıkartılırken Schliemann’nın en çok
güvendiği işcisi Erenköylü Yannakis vardır; ancak Schliemann’nın karsı Sophie
Hisarlık’ta değildir. Schliemann buluntuları kulubesinde saklar ve çalışmaya devam
eder. Akşam saati Almanya’dan konukları gelmiştir. Oldukça kızgın Amin Efendi
ise ortalıkta dolaşmaktadır. Schliemann’nın buluntuları kontrol edecek zamanı
yoktur. Tüm buluntuları sarıp sarmalar ve bir notla Frederock Calvert’in Thymra
Çıftliği’ne yollar. Frederick Calvert’e yollanan notta şunlar yazılıdır (Easton 1994:
221vd.)
“Size bu notu yazdığım için üzgünüm, ancak oldukça sıkı bir şekilde
gözlemlenmekteyim; bana çok kızan Türk kazı komseri, bilmediğim bir nedenle yarın
kulubemi aramak istiyor. Bu nedenle sizden, bedelini ödemek şartıyla, 6 küfe ve bir paketi
saklamanızı ve hiçbir şekilde Türklerin eline geçmemesini sağlamanızı rica ediyorum“ (Easton
1994: 224). Yannakis hava karardığında emanetleri gizlice Calvertlerin çiftliğine
götürür. Altı gün sonra, Yannakis ve yine Erenköylü olan Spiridon Demetriou
geceyarısı eserleri almak için Thymbra Çıftliği’ne giderler. Calvertler onlara üç at verir
ve Schliemann’nın iki sadık işçisi Troia Ovası’nı geçerek kuzeydeki, Erenköy’ün
hemen altındaki Karanlık Liman’a doğru yola koyulurlar. Burada Yunanistan
konsolosunun organize ettiği şekilde Yunan gemisi Taxiarches gemisi
beklemektedir. Spiridon Demetriou malları gemiye yükler ve gemi önce Syros adasına
9
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
oradan da Schliemannnın evinin olduğu Athena’ya doğru yola koyulur (Easton
1994: 225 vd.). 1945 yılında, II. Dünya Savaşı sonrasında Puşkin Müzesi’ne kadar
devam eden „Priamos Hazinesi’nin (Res. 12) yolculuğu böyle Erenköy’den başlar.
Yukarıdan yazılanlardan da anlaşılacağı gibi İntepe/Erenköy Troia
araştırmalarında Calvert öncesi, Calvert ve Schliemann dönemindeki kazılarda
büyük bir rol oynamıştır. 19. yüzyılda başlayıp 21. yüzyıla kadar devam eden bu
modern „Primaos Hazinesi“ mitolojisinin en önemli istasyonlarından her
anlamıyla İntepe/Erenköy’dür.
10
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
KAYNAKÇA
Aslan. R.
2002
“Die Beziehung zwischen Mensch und Umwelt in der Troas in osmanischer
Zeit.“ Mauer Schauer. Festschrift für Manfred Korfmann. R.Aslan, S. Blum, G. Kastl vd (derl).
Remshalden-Grunbach. Greiner. Band 3. . 923-934.
Attewell. A. (Edit)
2006
Lessons From Renkio. London. Florence Nightingale Museum.
Baumgart. W.
2001
The Crimean War, 1853 – 1856. London . A Hodder Arnold Publication.
Calvert. F.
1860
“Contributions to the Ancient Geography of the Troad: On the Site and Remains
of Ophrynium.” Archaeological Journal 17, 286-296.
Clapmann. J. H.(ed.)
1939
John Brunton’s Book. Cambridge
Cook. J.M.
1973
The Troad. An archeological, and topographical study. New York. Oxford Univertsy
Press.
Easton. D. F.
1994
“Priam’s Gold: The Full Story.” Anatolian Studies 44. 221-243.
Esin. U. (derl).
1991
Heinrich Schliemann. Kazı Raporları ve Mektuplardan Seçme Parçalarla. İstanbul. Sandoz
Kültür Yayınları.
Esin U.
1993
“19. Yüzyıl Sonlarında Heinrich Schliemann’nın Troya Kazıları ve Osmanlılar’la
İlişkileri“ Osman Hamdi Bey ve Dönemi. Z. Rona (derl). İstanbul. Tarih Vakfı Yurt Yayınlar.
1993, 179-191
Heuck Allen. S.
1999
Finding the walls of Troy. Frank Calvert and Heinrich Schliemann at Hisarlık.
Berkeley-Los Angeles-London. University of California Press
Robinson. M.
2006
Schliemann’s silent partner: Frank Calvert (1828-1908). Pieoneer, Scholar and Survivor.
New York. Xlibris Corporation.
Sarıyıldız. G
1996
Hicaz Karintina Teşkilatı (1865-1914). Ankara. Türk Tarih Kurumu.
Schliemann. H.
1874
Atlas trojanische Alterthümer. Leipzig. Brockhaus.
Silver. C.
2004
“Renkioi Hospital (1855-1856) and the ancient world.” Studia Troica 14: 147-156.
Thompson. J. ve Goldin. G.
1975
The Hospital. A Social and Architectural History. New Hawen. Yale Universty.
11
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 1. Kırım Savaşı sırasında, İngiltere’nin kurduğu hastaneler
(Attewel 2005: 3)
Resim 2. Erenköy İngiliz Sivil Hastahensi’nin mühendisi
John Brunton (1812-1899) (Attewell 2005, 12)
12
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 3. Erenköy Hastahensi’nin yerinde Tusan Hotel ve Gençlik Kampı
yeralmakta (Google Earth / 07.07.2008)
Resim 4. Erenköy Hastanesinin 1856’daki planı (Attewell 2005: 4)
13
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 5. Erenköy Hastanesi’den bir görüntüler (Attewell 2005: 5)
14
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 6. Erenköy Hastanesi’nin tek kalıntısı (R. Aslan arşivi)
Resim 7. Erenköy Hastahanesi’nin yazılı çeşme taşı (British Civil Hospital-1856John Brunton- Engineer)
15
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 8. Çanakkale’deki Calvert aile mezarlığı (R. Aslan arşivi).
Resim 9. Erenköy ve çevresinin planı (Calvert 1860)
16
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 10. Calvert ailesinin Batak Çifliği. Günümüzdeki Tigem Çiftliği
(Heuck Allen 1996: Fig. 7).
Resim 11. 1914 yılında Erenköy (R. Aslan arşivi)
17
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 12. Priamos Hazinesi (Schliemann 1874: Abb. 204)
18
ANTİK YUNAN VAZO SANATINDA
HEKTOR TASVİRLERİ
Veysel TOLUN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Arkeoloji Bölümü
ÖZET
Troya’lı kahraman Hektor, antik Yunan vazo tasvir sanatının en popüler konular
arasında yer alır. Özellikle Siyah ve Kırmızı figür seramik sanatına kahraman Hektor
ile ilgili sahneler genellikle Troya savaşları ile mitolojik olaylar ile bağlantılıdır. Bu
bakımdan bu çalışma Hektor’ın betimlendiği bu sahneler üzerinde kısa bir genel
değerlendirme yapmayı amaçlar
Anahtar Kelimeler: Hektor, antik Yunan vazo sanatı, siyah figür, kırmız figür
ABSTRACT
The Trojan Hero Hector was among the most popular figures of the ancient Greek vase
painting. The myths related to the Trojan Wars are particularly chosen by the black and
red figure vase painters. In this sense, this brief essay aims to evaluate how Hector was
mainly depicted on the Grek vases.
Key Words: Hector, ancient Greek vases, black figure, red figüre vase painting.
M.Ö. 8. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Homeros’un ünlü destanı İlyada, Troya
Savaşının son 51 gününü anlatır. Ancak destan savaştan çok Akhalı Akhilleus ile
Troyalı Hektor’un mücadelesi gibidir. Troya savaşı’nın en etkileyici
karakterlerinden biri olan Hektor, Troya kralı Priamos ile Kraliçe Hekabe’nin
büyük oğullarıdır. Hektor’un Yunan sanatında pek çok tasviri yapılmıştır.
Konusunu Homeros destanlarındaki anlatımlardan alan bu tasvirler genellikle vazo
resimlerinin üzerinde günümüze kadar gelmiştir.
Hektor’la ilk kez Destanın ikinci kitabında kalabalık Aka ordusuna karşı
Troya ordusunu düzene sokuşunu anlattığı bölümde karşılaşırız. Hektor savaş
alanından Troya’ya gelmiştir. Orada karısı Andromakhe’yi aramaktadır. Karısı
Andromakhe’yi Batı Kapısında bulur. Aralarında duygusal bir konuşma geçer..
Sonra oğlu Astyanaks’ı sevmek için kucağına alır ve tanrılara oğlunun babası gibi
güçlü ve mert olması için dua eder. (İlyada, VI: 485-495) Bu veda sahnesi
tasvirlerde çok rağbet görmüştür. Andromakhe bu sahnelerde saygın bir kadın
olarak tasvir edilir. Bazen oğulları Astyanaksta sahnede yer alır (Res 1).
İlyada’nın yedinci bölümünde Hektor Akalara seslenerek savaşı bitirmek için
içlerinden biriyle teketek döğüşmeyi teklif eder. Kazanan her şeyi alacaktır.
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Hektorla mücadele etmek için Akhalı 9 yiğit öne çıkar. Hektorla savaşacak olanı
kurayla seçerler. Kuradan Aias çıkar. Aias baştan aşağı tunç zırhını kuşanır. Bir
elinde kalkanı, diğerinde kargısı Hektor’un önüne giderek meydan okur. Hektor’un
fırlattığı kargı Aias’ın kalkanında kalır. Bu kez Aias fırlatır. Onunki de boşa gider.
Böylece boğuşa boğuşa birbirlerine üstünlük sağlayamadan akşamı ederler. İki
ordudan çıkan iki yaşlı savaşı durdurur. Böylece çarpışmayı sona erdirirler(Blome
2001:125). Duris’e ait bir vazoda bu sahne tasvir edilmiştir. İsimleride yazılmış
kahramanların arkasında Apollon ve Athena’da durmaktadır (Res. 2). M.Ö.480
yılına tarihlenen kırmızı figürlü bir Attika vazosunda Phoniks’le Priamos savaş
alanından savaşçıları uzaklaştırırken gösterir (Res. 3).
Bu arada Patraklos Akaların bu zor durumu karşısında Akhilleus’a yalvarmış
ondan savaş kıyafetini ve silahlarını almayı başarmıştır. Patraklos bu kıyafetleri
giyerek savaşa katılır. Onu gören herkes Akhilleus’un savaşa girdiğini sanır.
Patraklos karşısına çıkan Likyalı kahraman Sarpedon’u öldürür. Hektor yardım için
yetiştiğinde Patraklos kahramanın silahlarını soymaktadır. Sonunda Hektor ve
Patraklos karşı karşıya gelirler. Hektor’un kargısı olanca hızıyla Patraklos’a saplanır.
Cansız yere devrilen Patraklos’un silahlarını Hektor alır ama ölü bedenini son anda
Akalılar kendi taraflarına çekmeyi başarmışlardır.
Patraklos’un ölümü Hektor’u Akhilleus’la karşı karşıya getirir. Akhilleus,
anası deniz tanrıçası Thetis’in temin ettiği yeni silahları kuşanıp ertesi gün savaşa
katıldı. Önüne geleni biçerek Troyaya doğru ilerliyordu. Bu sırada bütün Troyalılar
Troya surlarının içine sığınmış Hektor Akhilleus ile karşı karşıya kalmıştır. Sur
içindeki annesi babası canını kurtarması için Hektor’a yalvarırlarsa da o artık onları
duymaz (İlyada, XXII: 99-130). Hektor önde Akhilleus arkada üç kez Troya
şehrinin surlarını dolaşırlar. Bu arada savaşı Olympos’tan izleyen tanrılarda iki
kahramanın yazgısını tartmışlar ve Hektor’un ölmesine karar vermişlerdir.
Sonunda Hektor ve Akhilleus karşı karşıya gelirler. Önce Akhilleus kargısını
fırlatır. Kargı çömelen Hektor’un üzerinden geçip toprağa saplanır. Arkasından
Hektor kargısını fırlatır. Oda Akhilleus’un kalkanına çarpıp uzağa fırlar. Bu kez
Hektor kılıcını çekip Akhilleus’a saldırır. Ama nasılsa Akhilleus’un elinde yine
kargısı vardır ve fırlattığı kargı Hektor’un köprücük kemiğinin bulunduğu bölgeye
isabet eder Akhilleus ve Hektor mücadelesinin çok değişik tasvirleri vardır. Bir
Attika vazosunda bu karşılıklı mücadele görülür (Res. 4). Ve koca Hektor toz
toprak içinde yere yuvarlanır. Hektor sonunun geldiğini anlamıştır. Bitkin bir sesle,
ölürse Akhilleus’a cesedini babasına vermesini isterse de Akhilleus buna olumlu
yanıt vermez. Hektor son sözlerini söyler (İlyada, XXII: 355-360):
“Senin ne olduğun yüzünden belli, demirden bir yüreğin var göğsünde. Ama
uyanık ol, uğramayasın tanrı lanetine, yiğit de olsan Paris’le Apollon bir gün
seni öldürecekler Batı kapılarının önünde.”
Bu sözlerle Hektor ölüme giderken Akhilleus’un yazgısını da ona hatırlatır.
Akhilleus, Hektor’un ölüsünü soyduktan sonra ayaklarından arabaya bağladığı
20
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
cesedi arabasının arkasında dolaştırarak ona saygısızlık eder. Böylece Hektor’un
cesedi Akhilleus’un çadırına getirilir. Ertesi gün yapılan Patraklos’un cenaze
töreninde Akhilleus Hektor’un cesedini bu kez Patraklos’un mezarının etrafında üç
defa dolaştırır. Bu iş tanrıların bile hoşuna gitmemiştir. Akhilleus’un Hektor’un
Vansız bedenini arabasının arkasında sürüklediğitasvirlerde vardır. Bu tasvirlerde
Hektor sırtı yere gelecek şekilde sürüklenmektedir. (Carpenter 2002: 212)(Res. 56). Tanrıların yardımıyla Priamos 9 gece sonra gece karanlığında Akhilleus’un
çadırına giderek ona ölüye karşılık kurtulmalık olarak pek çok hediyeler götürür ve
Akhilleus’a oğlunun cesedini vermesi için yalvarır ve elini öper. Akhilleus’un
önündeyalvaran Priamosçok sayıda vazoda tasvir edilir. Sahnelerde altta Hektor’un
cesedinin üzerinde bir klineye uzanmış Akhilleus solda da yaklaşan Priamos
görülür Carpenter 2002: 212)(Res. 7-8). Bu yaşlı babanın yalvarmaları sonunda
Akhilleus’u da etkiler ve sonunda gereken saygıyı göstererek yıkayıp hazırladığı
Hektor’un ölüsünü Kral Priamos’a geri verir. Priamos’a oğlunu gömmek için kaç
gün lazımsa o güne kadar Akhaları saldırtmam sende ona layık tören yaparsın, der.
Priamos’da on bir gün lazım ona layık bir tören yapmak için, dokuz gün
ağlarız sarayda onun için, sonrada mezarını yaparız, on ikinci gün ise gerekirse
yeniden dövüşürüz diye cevap verir. Priamos Şafak sökerken kutsal yüküyle
birlikte Troya’ya döner. Herkes Hektor’un ölüsünü şehir kapısında karşılar. Sonra
onu Priamos’un sarayına götürüp bir yatağa yatırırlar. Tanrısal cesedi hiç
bozulmamıştır. Babası, annesi, karısı ve Helen başında Onun kahramanlığını ve
insanlığını öven ağıtlar yakarlar. İlyada’nın son dizeleri Hektor’un cenaze töreninin
anlatılmasıyla sona erer. (İlyada, XXIV: 784-800).
KAYNAKÇA
Akşit, İ.
1979 Batı Mitolojisi ve Troya Efsanesi. İstanbul Çanakkale Seramik Fabrikaları.
Blome, P.
2001
“Yunan Sanatında Destan.” Düş ve Gerçek Troia. (Çev. Selma Bulgurlu
Gün),
İstanbul: Homer Kitapevi.
Erhat, Azra,
1979 Mitoloji Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitapevi.
21
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 1. Hektor ve kucağında oğlu Astyanaks’la oturan Andromache, veda
sahnesi Kırmızı figür Apulya vazosu (M.Ö.4. yüzyıl)
Resim 2. Aias ile Hektor’un mücadelesi Duris’in boyadığı kırmızı
figür Attika kasesi, M.Ö.480
22
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 3. Aias ile Hektor arasındaki ikili mücadelenin kesilmesi, Kleophrades
ressamıamphorası Kırmızı figür tekniği, M.Ö. 480
Resim 4. Hektor ve Akhilleus mücadelesi Kırmızı figür M.480
23
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 5. Akhilleus Hektor‘u sürüklerken Apulya vazosu M.Ö. 4.yüzyıl
Resim 6. Siyah figürlü bir attika vazosunda Hektor’un sürüklenişi M.Ö520
24
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 7. Akhilleus’un çadırında oğlunun ölü bedenini isteyen Priamos
Brygos ressamının boyadığı kırmızı figür Attika vazosu M.Ö.490
Resim 8. Akhilleus ve Hektorún ölü bedeni Kırmızı figür, M.Ö.480
25
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
26
TROYA SİKKELERİNDE HEKTOR BETİMLERİ
Hüseyin YAMAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Arkeoloji Bölümü
ÖZET
Roma Dönemi Troya sikkelerinde M.S. 2. yüzyıl ve sonrası kahraman Hektor betimleri
önemli yer almaya başlar. Troya Savaşları sırasında Troya ordusu komutanı olan
Hektor, sikkeler üzerinde karşımıza silahlarını kuşanmış ya kenti savunmaktadır ya
da gemilere doğru atak yapıyormuş gibi betimlenmektedir. Üçüncü olarak Hektor savaş
arabasının üzerindedir ancak oldukça sakin, zafer kazanmış bir komutan edasında
resmedilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Roma Dönemi, Troya sikkeleri, Hektor, İkonografi
ABSTRACT
One of the most important features of the Roman coinage at Troy is probably the Hector
depictions observed on them. The Trojan Hero Hector became a popular motif in the
Trojan coins following the second century A.D. Three different depictions of hector have
been attested on these coins: Hector is ither depicted in attacking position againts the ships
or in position defending the city of Troy. Thirdly, Hector is also depicted on a chariot in a
victorious position on the coins from the Roman Troy..
Key Words: Roma Dönemi, Troya sikkeleri, Hektor, İkonografi
Roma yönetimi altındaki bazı şehirler uzun geçmişlerinde yer alan sikke basımına
devam etmişlerdir. Ancak bu dönemdeki sikkeler farklı tiplerde ve boyutlarda
olmuştur. Sikkeler bronzdan, sınırlı ve belirli dönemlerde basılmıştır. Yeni
sikkelerin basımı imparatorluğun onayı alınarak gerçekleştiriliyordu. Şehirlerin
sikke basmasının iki ana nedeni olmalıydı: birincisi şehrin övünç kaynağı olması
ikincisi ise devlet gelirlerinin yükselmesidir. Sikkeler üzerindeki isimler genellikle
etnik yazıtlar ve resimler taşımaktaydı. Önyüzlerde nadiren geleneksel figürler yer
alsa da büyük çoğunlukla imparator portresi ve imparator ailesine ilişkin figürler
bulunmaktaydı. Bu şekilde kendi sikkelerini basan, zengin ve köklü bir geçmişe
sahip, kentlerden biri de Ilion (Troya)’dır.
Ophryneion kentinden daha erken örnekler olmakla birlikte Roma
İmparatorluk dönemine ait Troas Bölgesi’ndeki şehirlerin sikkeleri üzerinde
Hektor betimleri ikinci yüzyılın başlarından itibaren Ilion’da görülmeye başlanır.
Aurelius reformlarından sonra şehir sikkelerinin basımı sona ermiş, imparatorluğa
bağlı darphanelerde Latince lejantlara sahip sikke basımına başlanmıştır. Buna
bağlı olarak Ilion’da da şehir sikkelerinin basımı M.S. 260’larda sona ermiş
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
olmalıdır. Ancak Roma sikkeleri üzerinde Hektor betimi 4. yüzyılın ortalarına
kadar devam edecektir.
Ilion) sikkelerinin arka yüzlerinde Hektor üç farklı şekilde karşımıza
çıkmaktadır. Bunlardan birincisinde Hektor ayakta durur vaziyette, bir elinde
mızrak diğer elinde kalkanıyla düşmana hamle eder şekildedir ve hemen arkasında
bir yada iki yelkenlinin ön kısımları görülmektedir. İkinci tipte Hektor, quadriga
(dört atlı savaş arabası) üzerinde ayakta durmaktadır; yine mızrak ve kalkanı ile
atak eder biçimde gösterilmiş olmasına rağmen farklı bir versiyonu daha
mevcuttur. Bunda Hektor savaş arabasının üzerindedir ancak oldukça sakin, zafer
kazanmış bir komutan edasında resmedilmiştir. Kalkanını sırtına asmıştır ancak
mızrak görülmemektedir aynı zamanda ileriye doğru uzattığı sol eli üzerinde bir
Nike tutmaktadır (Wroth, 1964: xxviii, 57; Bellinger 1961). Sikkelerin ön
yüzlerinde çoğunlukla portrelere yer verilmiştir. Ancak farklı bir örnekte ön yüzde
Romus ve Romulus’u emziren dişi kurt sikke üzerinde kentine yer bulmuştur. Bir
başka örnekte de Athena portresine yer verilmiştir (Bellinger 1961: T204/T207).
Arka yüzde (kimi zaman ön yüzde) kentin ismi “ΙΛΙ” yada “ΙΛΙΕΩΝ” şeklinde
gözükmekte ayrıca “EKTOP” (Hektor) lejantı yer almaktadır.
Tarihi olaylara bakacak olursak; Vergilius’un Aeneas destanına göre,
Troya’nın yağmalanması sırasında kentten kaçan Aeneas’ın Roma kentini kurması,
Roma ile bu bölge arasında duygusal ve siyasal bir bağ oluşturmuştur. Bu
bağlamda Romalılar Troia savaşına katılan Yunanlara olumsuz bir gözle bakarken
Troialı kahramanlar Romalıların gözünde özel bir yer edinmiştir. Hem Roma
tarihinin başlangıcı hem de Roma halkının köklerinin dayandığı yer olan Troia
kentine Roma İmparatoru Augustus’un da çok önem verdiği ve burada yeni
yapıların inşası için maddi destek sağlamasından açıkça anlaşılmaktadır. Roma
imparatoru Augustus’un M.S. 18 yılında bölgeyi ziyareti sırasında Ophryneion
kentindeki Hektor’un mezarına yazdırdığı şu vecize Roma ile Troya arasındaki bağı
somutlaştırmıştır (Hertel 2003; Reise 1894: 701).
“Savaşçı bir soydan gelen Hektor, toprağın altında yeniden soluk al, eğer
sözlerimi dinlemene izin varsa, zira öcünü alacak kişi, ülkenin şanını her
zaman zikredecek bir varis olarak yanında bulunuyor. Bak Ilion (Troya)
yeniden yükseliyor. Savaşta senden daha aşağı, ancak yine de Mars’ın dostu bir
soy oraya yerleşiyor. Akhilleus’a söyle; Myrmidonların hepsi öldü, Thessalia
Aeneas soyundan gelen büyük insanların hâkimiyeti altında.”
Antik Yunan yazarlarının yanında Ovidius, Pausanias ve Vergilius gibi
Romalı yazarlar da eserlerinde Hektor’a yer vermişlerdir. Homerik geleneğe göre,
Roma yazarları, Augustus döneminde dahi çoğunlukla Ilion!un en büyük
kahramanının Hektor olduğunu saymaktaydı (Gossage 1955: 23). Roma’nın kendi
köklerini Ilion’da araması kenti Romalılar için önemli hale getirmiştir. Bu sebeple
şair Vergilius, İmparator Augustus’un emriyle Aeneas destanını yazmıştır.
Romalılar, Yunanlara olumsuz gözle bakarken Troyalı kahramanlar, hem Roma
28
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
tarihinin başlangıcı hem de kökenleri olması nedeniyle, onların gözünde önemli bir
yer edinmiştir. Vergilius’un Ilionlulardan (Troyalılar) “Hectoraea” şeklinde
bahsetmesi (Aeneas I. 488), Hektor’un Roma dünyasındaki önemini vurgulamak
açısından önemlidir. Bununla birlikte Aeneas’ın rüyasında Hektor’un ruhunu
görmesi, onun tarafından Roma’yı kurması için görevlendirildiği şeklinde
düşünülebilir. Ilion, Ovidius (Tristia, I.10.17) tarafından “Hectoris urbs/urbe”;
Propertius (iv. 6.38) tarafından “Hectoreus” olarak adlandırılmıştır. Ancak Roma ve
Troia ilişkisi, antik yazarların bu eserlerinden daha önceye M.Ö. 4. yüzyıla kadar
dayanmaktaydı (Yavuz 2007: 41). Roma ve Ilion (Troya) arasındaki akrabalık
bağını Livius’tan öğrenmekteyiz (Livius 37.37.1.3). Asya geçişini güvenlik altına
almak için Boğazlara gelen donanmanın komutanı L. Scipio, Ilion’a uğramış
burada akrabalıklarını ilan etmiştir. Ayrıca Apamea Anlaşması’ndan sonra (M.Ö.
188) Ilion vergiden muaf tutularak, Gergis ve Rhoteion’un yönetimini vermiştir.
Bu olayla karşılıklı ilişkilerin pekiştirildiğini anlamaktayız.
Hektor, İliada’da Troya ordusunun lideri konumundadır. Anlatımlarda
Hektor karşımıza silahlarını kuşanmış ya kenti savunmaktadır ya da gemilere doğru
atak eder halde çıkmaktadır. Bu tasvirler olduğu gibi sikkelere yansımıştır ki örnek
olarak Patroklos’un ölümünden sonra Akhilleus ile karşı karşıya gelişinin
resmedildiği sikkeyi verebiliriz.
İkinci yüzyılın ilk yarısından, üçüncü yüzyılın ortalarına kadar geçen sürede
darp edilen bu sikkelerde Hektor motifinin seçilmesi yalnızca Ilion’un geçmişi ile
alakalı olmamalıdır. Hektor’un resmedilişinin birkaç nedenin olması muhtemeldir.
Roma İmparatorluk döneminde sikke betimlerinde yalnızca Hektor tercih
edilmemiş diğer Troyalı kahramanlara (Franke 1968: 36) özellikle Aeneas’ın
figürlerine de çeşitli şekillerde sıklıkla yer verilmiştir (Duncan 1948: 16). Edebi
eserlerin yanında sikkeler üzerinde Troyalı kahramanların yer alması Romalıların
ataları saydıkları bu kişilere olan bağlılıklarını ortaya koyduklarını göstermektedir.
Böylelikle imparator Roma’yı ve kendisini geçmişine sadık kalmış biçimde halka
tanıtma fırsatı bularak çıkarlarının zarar görmesini engellemiş oluyordu ki ön
yüzünde dişi kurdu emen ikizlerin yer aldığı sikkeyi yada imparatorun Athena
personifikasyonu ile karşımıza çıkışını örnek olarak verebiliriz. Hem Roma’nın
bağlılığı hem de kentin görkemli geçmişi bir araya geldiğinde İlion sikkeleri
üzerinde Hektor betiminin bulunması oldukça doğaldır. Kentin geçmişine
bağlanma çabalarının kültürel, politik ve ekonomik öneminin gerilemesinden
kaynaklandığı; sikkeler üzerinde kullanılan kahramanlar vasıtasıyla kendi geçmişini
hem şehir halkına hem de çevresindeki şehirler ve onların halklarına hatırlatarak
öne çıkma isteğiyle alakalı olabileceğini söylemek mümkündür.
KATALOG
1. Ön yüz: Caracalla portresi, sağa; AV KAI MAV PHΛ ANTΩNIN
Arka Yüz: Solda Hektor, ortada Teukris, sağda Ajax; solda E KTΩP; üstte ΙΛΙΕΩ
Ν; sağda AIAC, aşağıda TVKPOC; Hektor’un Teukros’u kaya ile yaralaması konu
edilmiş.
29
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Bronz, M.S. 198-217, Caracalla (Res. 1).
Referans: SNG Vol.VI no. 1333.
2. Ön yüz: Caracalla portresi, sağa; AV KAI M AVP ANTΩNINOC.
Arka yüz: Hektor, başlıklı, kalkanını kaldırmış vaziyette ve sol elindeki mızrağını
Grek gemilerine doğru fırlatır şekildedir. Solunda EKTΩP, sağında ΙΛΙΕΩΝ.
Bronz, M.S. 198-217, Caracalla (Res. 2).
Referans: Bellinger, T257.
3. Ön yüz: Gallienus portresi, sağa; AY K GAL - LIHNOC CEB.
Arka yüz: Sola doğru giden biga üzerinde Hektor, elinde kalkan ve mızrağı;
yukarıda [E]KTΩP; aşağıda ΙΛΙΕΩΝ.
Bronz, M.S. 253-268, Gallienus (Res. 3).
Referans: Bellinger, T293
4. Ön yüz: Gordian portresi, sağa; AU KAI M ANT GORDIANOS CEB.
Arka yüz: Sağa doğru ilerleyen savaş arabası üzerinde kalkanı ve mızrağı ile birlikte
Hektor; aşağıda ΙΛΙΕΩΝ.
Bronz, M.S. 238-244, Gordian III (Res. 4).
Referans: Bellinger, T285.
5. Ön yüz: Sağa doğru kurt ve onu emen ikizler (Romus ve Remulus); aşağıda ΙΛΙ.
Arka yüz: Sola doğru ayakta duran, elinde kalkan ve mızrağı ile Hektor hamle
yapar halde; soldan sağa EK TΩP.
Bronz, M.S. 117-138, Hadrian (Res. 5).
Referans: BMC 23.
6. Ön yüz: Semptimus Severus portresi sağa; AV K AIΛ CEΠTI-CEOVHPOC
ΠEP.
Arka yüz: Sağa doğru ilerleyen savaş arabası üzerinde kalkanı ile Hektor, sol elinde
Nike taşımaktadır; yukarıda EKTΩP; aşağıda ΙΛΙΕΩΝ.
Bronz, M.S. 193-211, Septimius Severus (Res. 6).
Referans: Bellinger, T126.
7. Ön yüz: Julia Domna portresi, sağa; IOV DOMN A CEBACTH; sağında oval
konturmark Athena portresi.
Arka yüz: Hektor, kalkanı ve mızrağı ile birlikte sağa doğru; soldan sağa EK[TΩP
ΙΛΙΕΩΝ].
Bronz, M.S. 193-211, Septimius Severus (Res. 7).
Referans: BMC 83.
8. Ön yüz: Commodus portresi, sağa; AVKΛAIΔAV KOMOΔOC.
30
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Arka yüz: Sağa doğru biga üzerinde Hektor, kalkan ve mızrağını tutmakta; soldan
sağa E KTΩP, aşağıda ΙΛΙΕΩΝ.
Bronz, M.S. 177-192, Commodus (Res. 8).
Referans: Bellinger T179/92, BMC 60-64.
9. Ön yüz: Commodus portresi, sağa; ΑV ΚΑΙ Μ ΑVΡΗ ΚΟΜΜΟΔΟ[C].
Arka yüz: Sağa doğru quadriga üzerinde Hektor, kalkan ve mızrağını kaldırmakta;
yukarıda EKTΩP, aşağıda ΙΛΙΕΩΝ.
Bronz, M.S. 180-182, Commodus (Res. 9).
Referans: Bellinger T184, BMC 60-64.
10. Ön yüz: Aegis giymiş Athena portresi, soldan sağa ΙΛΙ Ε ΩΝ.
Arka yüz: Hektor cepheden, çıplak, başı sola doğru, mızrak ve kalkanını tutmakta;
soldan sağa EK TΩP.
Bronz, M.S. 138-192 (Res. 10).
Referans: Bellinger T 206-7, BMC 20.
11. Ön yüz: Marcus Aurelius portresi, sağa; ΑVΤ ΚΑΙ Μ ΑVΡΗΛ
ΑΝΤΩΝΕΙΝΟC ΑΡ.
Arka yüz: Sola doğru quadriga üzerinde Hektor, kalkanını tutmakta ve mızrağını
fırlatır vaziyette; yukarıda EKTΩP, aşağıda ΙΛΙΕΩΝ.
Bronz, M.S. 161-180, Marcus Aurelius (Res. 11).
Referans: Bellinger 147.
12. Ön yüz: Athena portresi, sağa; soldan sağa ΙΛΙ Ε ΩΝ.
Arka yüz: Hektor, çıplak ayakta durur halde sağa bakmakta; sağ elinde mızrak
tutmakta; soldan sağa EKT ΩP.
Bronz, M.Ö. 138-180 (Res. 12).
Referans: Bellinger, T62/T207.
KAYNAKÇA
Bellinger, A.R.
1961 Troy, The Coins,. Supplementary Monograph 2. Princeton.
Duncan, T.S.
1948 “The Aeneas Legend on Coins”, The Classical Journal, vol. 44, no.1: 15-29.
Franke, P.R.
1968 Roma Döneminde Küçükasya: Sikkelerin Yansımasında Yunan Yaşamı. Çev. N.
Baydur, İstanbul 2007.
Gossage, A.J.
1955 “Two Implications of the Trojan Legend.” Greece&Rome, vol. 2, no. 1: 2329.
Hertel, D.
2003 Die Mauern von Troja. Mythos und Geschichte im antiken Ilion. Munchen: Beck.
31
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Reise, A.
1894 Anthologia Latina, Sive, Poesis Latinae Supplementum. Lipsiae.
SNG
1992 Sylloge Nummorum Graecorum: Lewis Collection in Corpus Christi College, Vol. 6,
Cambridge.
Wroth, W.
1964 BMC of Greek Coins. Troas, Aeolis, and Lesbos. Bologna.
Yavuz, M. F.
2007 “Troyalılar ve Roma: Aeneas Efsanesinin Kökleri.” II. Troas Bölgesi
Değerleri Sempozyumu, ed. O. Demircan, ve diğ., Çanakkale: 41-46.
32
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 1. No.1 (Caracalla)
Resim 2. No. 2 (Caracalla)
33
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 3. No. 3 (Gallienus)
Resim 4. No. 4 (Gordian III)
34
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 5. No. 5 (Hadrian)
Resim 6. No. 6 (Septimius Severus)
35
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 7. No. 7 (Septimius Severus)
Resim 8. No. 8 (Commodus)
36
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 9. No. 9 (Commodus)
Resim 10. No. 10 (M.S. 138-192)
37
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 11. No. 11 (Marcus Aurelius)
Resim 12. No. 12
38
KUMKALE AS AN EXPORT OUTLET FOR THE
PRODUCE OF THE TROAD
İbrahim AKSU
ABSTRACT
This article examines the town of Kumkale at the mouth of the Dardanelles from its
establishment up to modern times and asks whether it was able to fulfil its potential as an
export outlet for the products of the Troad. It is concluded that Kumkale’s status as
primarily a defensive installation, coupled with the damaging effects of wind and frequent
flooding, were not conducive to Kumkale developing as an active trading port. Parallels
with other Dardanelles ports and harbours may be drawn. The importance of valonia oak
to the region and the commercial activities of Frederick Calvert, elder brother of Frank
Calvert, are also examined.
Key words: Kumkale, Ottoman period, outlet, local products, the valonia oak
ÖZET
Bu çalışma, geçmişte önemli ibr ticari potansiyele sahip olduğu düşünülen Kumkale (kale
ve kasaba) yerleşim tarihini kuruluşundan yakın dönemler kadar incelemeyi amaçlar.
Özellikle Kumkale’nin bölgenin yerel ürünleri için önemli bir ticari ihraç noktası olup
olmadığı sorununu mevcut veriler ışığında değerlendirilmektedir. Yapılan araştırmalar
Kumkale’de askeri tesisler mevcut olduğundan, burasının sert Çanakkale Boğaz
rüzgarlarına açık olmasından ve Kumkale-Troas ovasında çok sık doğa felaketleri
yaşandığından dolayı pek de önemli bir liman veya ticaret merkezi olamayacağını
göstermektedir. Çanakkale Boğazında mevcut diğer limanlarla bir takım kıysalamalar
da yapılabilir. Bu kapsamda meşe palamudu ticareti ve Frank Calvert’in ağabeyi
Frederick Clavert’in yöredeki faaliyetlerinin önemi de ön plana çıkarılabilir.
Anahtar Kelimeler: Kumkale, Osmanlı Dönemi, yerel ürünler, meşe palamudu,
çıkış noktası
In his “Notes on the Troad”, the distinguished scholar Walter Leaf (1912)
comments that the Troad is greatly lacking in natural harbours, a disadvantage
which he says “has been a great drawback to it in all ages.” For the Dardanelles
coastline in its entirety, he cites only Assos and Abydos (Nagara) as being
sheltered enough to offer refuge to ships in a strong gale, while the Roman port of
Alexandria Troas is named as an example of what could be achieved by building
an artificial harbour. “Everywhere else,” Leaf says, “all shipments have to be made
from wooden jetties” that can only be used in fine weather.
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
As we know, there are many bays, inlets and harbours along the Dardanelles
from which local produce could be shipped. Gelibolu (and Hamzaköy) thrived in
early Ottoman times, Sestos was important in Byzantine times. Kilia was used
extensively for landing troops and supplies during the Gallipoli Campaign of 1915.
Maidos (Eceabat) has an enclosed, constructed harbour, as does Kilitbahir and
Seddülbahir. On the Asian side even more opportunities present themselves, at
Karabiga, Çardak and Lapseki-Dalyan; at Çanakkale, Kepez, Dardanos, Güzelyalı,
and Karanlık Liman; and beyond the point of Kumkale at Sigeum-Yenişehir,
Yeniköy, Cape Lecton (Babakale), Odunluk İskelesi and several other places.
There are various reasons why these natural or man-made harbours were
not exploited to their full potential, especially during the era of sailing ships, that
is, for most of their history. The wind is one factor, preventing ships and boats
from setting out to sea up the Dardanelles, or across it, even today. Another is
changes in the sea level, leaving harbours high and dry, distant from the shore (as
at ancient Troy) or submerged below water like Çardak or Assos. Harbours silted
up from accumulations of sand and soil or disuse (i.e. Alexandria Troas). Equally
important is whether the harbours were reserved for military use and, except for
local fishing boats, were not open to trade. It must also be taken into account
whether strategic considerations, shipping regulations, or political developments
favoured some ports over others. Çanakkale rose in importance as Abydos fell.
Strong currents along parts of the Dardanelles deterred ships from mooring at
some locations; Kilitbahir is one such example.
We will therefore look at the town of Kumkale from this perspective, since
its position on the headland makes it the ideal outlet for the agricultural produce
of the Troad. Why Kumkale did or did not perform this function is the primary
subject of this paper. The conclusions may also reflect on the situation of other
Dardanelles ports and harbours.
BRIEF HISTORY OF KUMKALE FORTRESS AND TOWN
The fortress at Kumkale was constructed in 1658-59 under the patronage of
Turhan Sultan, the Valide Sultan (mother of Mehmet IV), concurrently with
Seddülbahir fortress on the opposite shore. Its main purpose was to defend the
Dardanelles and thereby Istanbul from attacks and incursions by the Venetians,
the main enemy of the Ottomans with whom they were at war on and off between
1463 and 1699. Particularly influential in the decision to build these defences were
Ottoman defeats in naval battles against the Venetians near the Dardanelles in
1656 and 1657.
Regarding the castle, we have information about the construction materials,
shape, buildings inside (barracks, hamams, mosque, etc.) and commanders. The
fortress underwent structural changes and repairs as a result of earthquakes and
erosion from wind, waves and flooding. It appears to have been of greater
importance during the 17th and 18th centuries, when there were only four
40
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Dardanelles castles, then gradually lost its importance during the 19 th century as
more modern defences were constructed elsewhere.
In the war of 1914-15 both fortress and town were bombarded and there
was large-scale fighting in the area. Not much later, the fortress and town, which
had been evacuated during wartime, were abandoned. In 1928, local families
returning after the war founded the village of “New Kumkale” in the middle of
the Trojan plain several kilometres from the old one.
The village was first called “Masırlık”. This was probably intended to be
“Mısırlık”, meaning the place where “maize”, “Indian corn” (or in American
English, simply “corn”) was grown, which is quite appropriate to the location, as
we shall see. The name of this village was later changed to “Kumkale” and the
population increased in 1935 and 1938 with the arrival of immigrants from
Bulgaria and Romania. In fact, this village previously existed, with possible ancient
origins, and was known as “Kumköy”. It is marked as such on 19th century maps.
Meanwhile, the ruined castle and town of “Old Kumkale” was left open to
the elements and unpopulated until 1967 when the Turkish military took over the
site and constructed new facilities for monitoring Dardanelles maritime traffic. Its
current status is an off-limits military zone.
A CASTLE BUILT ON SAND
Travellers from the late 18th century onwards provide vivid descriptions of the
state of the castle and features of the location. Chevalier (1791) talks about “a
paltry fortress, called by the Turks Koum-Kale, the castle of the sand, doubtless
because it is built upon the sands which are accumulated at the mouth of the
torrent.”
Olivier (1801) describes a “town, situated behind the castle... on a sandy soil
perfectly level.” Clarke (1817) also says, “The castle stands, as its name implies,
upon a foundation of sand.” Hobhouse (1817) writes of “a sandy triangular flat,
about a mile long and a quarter of a mile broad, at the extremity of which is the
town of Koum-Kale.”
Secondly, the river drew attention. “The castle is built at the mouth of the
river that flows hard by it,” (Chevalier 1791). This river is the “Scamander” or
“Kara Menderes”, which flows down from Mount Ida and is sometimes
mistakenly identified as the “Simois”.
The marshes are equally, if not more prominent. According to Chevalier
(1791), “An extensive marsh occupies the ground at the place of its discharge,
both on the right and left, and reaches almost to the foot of (the fortress).”
Hobhouse (1817) here depicts Kumkale’s watery surroundings:
“The eastern bank of the neck of land on which Koum-Kale is built
is a bay or marsh, bounded on the other side by another flat sandy
projection. It is about half a mile in breadth, and being exceedingly
41
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
shallow, is covered in part with high reeds. It may be called the
mouth of the Menderes, for into it that river discharges itself... On
the east of the Menderes is an extensive plain, well cultivated in
some parts, but in others a black swamp, and, near the shore, a
sandy marsh.”
The sensitive Gallic nose of the French botanist Olivier (1801) was
particularly offended by the odours in the vicinity.
“Neither is the air there wholesome, on account of the marshes
which are on the opposite side of the river, and whole putrid
exhalations in summer are carried over the town by the north northwest wind which blows uninterruptedly during the season. Those
which are seen in the plain to the south of the town also contribute
to occasion intermittent fevers, and remitting putrid ones, towards
the end of the summer, when the wind returns to the south.”
Both Clarke (1817) and Hobhouse (1817) comment on the colour of the
river water, the latter thus: “A yellow tinge, similar to that observable at the mouth
of all streams which deposit sandbanks, spreads in a circular line beyond the point,
into the waters of the strait.”
As well as frequent references to the gardens, vineyards and pleasing variety
of trees growing on the banks of the river and nearby plain, and an earthen pipe
bringing water down from the Sigeum-Yenişehir ridge to the reservoirs and
fountains in the town and castle, observed by Hobhouse (1817), there are two
further notable features: the long bridge and Ottoman cemetery.
The bridge may be seen in several engravings of the period. Hobhouse
(1817) describes “a wooden bridge 300 feet long, a mile above the town.” Willis
(1853) says, “We walked to the Scamander. A rickety bridge gave us a passage, toll
free, to the other side.”
The cemetery has been documented by the Seddülbahir and Kumkale
Ottoman Fortresses Documentation and Restoration Project, carried out by
“kaletakımı” of Koç University in Istanbul (see, www.seddulbahir-kumkale.org)
and Öden (2006). It is noted by Hobhouse (1817) as being a little above the
bridge, and was photographed by Öztürk (1996). Willis (1853) describes it thus:
“A few minute’s walk brought us outside of the town. An extensive
Turkish graveyard lay on the left. Between fig-trees and blackberry
bushes it was a green spot, and the low tombstones of the men,
crowned each with a turban carved in marble of the shape befitting
the sleeper’s rank… Female graves ... were marked with a slab like
ours, and here and there the tombstone of a Greek, carved, after the
antique, in the shape of a beautiful shell.”
42
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Without access to the cemetery surveys we cannot be certain, but the
graves would seem to date from centuries earlier than the 19th. (It is assumed there
was only one cemetery and all writers are referring to the same one.) Also, the
minimal mention of Greeks, Armenians and Jews in travellers’ accounts tells us
that Kumkale was by and large inhabited only by Turks. Only Bilici (2004, quoted
in Öden 2006) is in disagreement with this conclusion.
The harbour, or more likely the jetty, was not a notable feature in any
travellers’ accounts. Thys-Şenocak (2006) tells us that “The northwest section of
Kumkale... preserves the foundations of a small landing where boats such as the
sultan’s galley, described by Ottoman chroniclers... could have embarked... The
landing at Kumkale is often under water due to the increased elevation of sea level
over the past three centuries, making it a rather perilous place to dock and unload
passengers or cargo if weather conditions are not ideal.” Such a situation would
not encourage the development of commerce at Kumkale. On Ottoman era
engravings it is difficult to see any structure resembling a jetty and maps do not
show one. At about the time of WW1, however, a short jetty is clearly shown on
French maps and on a British one, marked “pier”.
TRAVELLERS’ WANTS AND NEEDS
Travellers came to Kumkale for several reasons. One was simply because there
was accommodation available in the town and voyagers needed somewhere to lay
their weary head for the night. Chevalier (1791) stayed several days in a
caravanserai in the village. Turner (1829) was “glad to find very comfortable
lodgings in a good khan kept by a Jew from Abydos.” Curzon (1849), however,
found “no inn or hotel in the place.” Wilson (1861) turned down the “miserable”
houses he found at nearby Yenişehir and preferred to take up lodgings at Koum
Kaleh, also tempted by the opportunity of having a Turkish bath. The
caravanserai did not turn out to be so luxurious however, for he returned after
dinner on his ship to find his travelling companion “lying on the floor in a
wretched room with a train of black slaves on march from Constantinople as his
neighbours.” Wilson himself “passed the night upon a plank resting upon two
stones.”
An enforced stay in the lower Dardanelles waiting for the wind to change
was only too frequent. Sailing down the Straits presented no difficulty; the
problem was getting up. This is apparent from the account of Willis (1853) who,
stuck at Kumkale and getting rather bored, writes “We have lain in the mouth of
the Dardanelles sixteen mortal days, waiting for a wind.”
Kumkale did, however, offer the chance to purchase provisions and take on
water, especially the latter. Wittman (1803) mentions this as the reason they landed
at Kumkale. Frankland (1829) procured cattle there and Wilson (1861) found
water for his ship. Willis (1853) found a bazaar behind the castle and similarly the
43
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
hungry Curzon (1849) says, “I sent my man into the bazaar and we got some
cabobs and yaourt and salad and various flaps of bread.”
Finally, the likelihood of obtaining horses for a trip around the Troad
visiting the sites of antiquity lured several travellers to Kumkale. Pococke (1743)
“hired two janizaries” for his tour of classical remains. The “governor of the four
fortresses, Adam Oglu” supplied Wittman (1803) with horses but Clarke (1817)
hired them himself. Even much later, Murray’s Handbook for Travellers (1900)
mentions that “horses can be obtained sometimes at... Kumkale.”
Not much can be deduced from the high-ranking officials whom the travellers
referred to or paid courtesy calls on while in Kumkale. The accounts available are
greatly at variance.
·
·
·
·
·
“The Bey, Adam Oglu, governor of the four fortresses, and of the
district of the Dardanelles. He gave us a very civil reception.”
(Wittman 1803)
“Pasha Sygern resides at Koom Kale.” (Frankland 1829)
“We visited the governor. The governor! We found him wrapped
in old furs... squatting by the chimney of an unsoafed, unglazed
room. He was too poor to offer chibouques to his visitors. “(Slade
1837)
“Called today on the Bey Effendi, commander of the two castles...
(We were ushered) into a chamber on the second storey. It was a
luxurious little room, lined completely with cushions.” Willis 1853)
“The Aga of Koum Kaleh.” (Wilson 1861)
DESCRIPTIONS OF THE TOWN
Evliya Çelebi (1659) provides a colourful account of the ceremonies
accompanying the castle’s inauguration. Focusing on the township rather the
fortress and its armaments, we find that the first traveller to comment on new
fortresses apparently was Grelot (1683), “The way to this castle is from the north
(and joins at the end of a street to a very fair mosque which stands at the south
side not far from the shore).” He is followed by Pococke (1743):
“Under the hill is the new castle of Asia, on the south side of the
mouth of the Scamander, with a small village about it, and a little
town in it, being about a quarter of a mile in compass; in time of
peace it is open and neglected, and any one may enter... but in time
of war with the Venetians a pasha resides in each of the four castles,
there are a hundred and 130 men belonging to this, who follow their
trades and employs.”
44
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
From the following accounts running from the beginning to the end of the
19th century, one can discern Kumkale becoming of less and less significance, as
evidenced by use of the word “old” in two of the passages. Figures for the
population, collected in Cook (1973), are erratic and unreliable due to the
redrawing of administrative boundaries, inclusion of males only, and religious
categorisations.
“Coombcally is a miserable town inhabited by Turks, which owes
the little importance it possesses to its commanding situation at the
entrance of the Straits.” (Wittman 1803)
“On arriving at Koum-kale, a town and fortress situated on a
promontory advancing into the sea from the northern extremity of
the plain... the town was found to be crowded with Turkish officers,
couriers, and sailors, returning from Egypt to Constantinople.”
(Aikin 1805, quoted from Gell’s “Topography of Troy”, 1804)
“The town of Koum-kale is exceedingly clean and well-built, with
one wide street containing several neat shops and coffee-houses. It
has two mosques, whose white minarets are seen at some distance
from the inland villages and from the sea. The number of
inhabitants may be about 600, chiefly the families of the Turks who
garrison the fortress.” (Hobhouse 1817)
“The town of Koum Kale, supposed to contain about 2000
inhabitants, all Turks.” (Walpole 1818)
“Koom Kale is an old castle situated near the entrance of the
Hellespont. It has lately been repaired.” (Frankland 1829)
According to Cook (1973), both Michaud (1834) and Napier (1840) give
the impression of a flourishing little town in the 1830s. This situations does not
seem to have lasted long.
“We landed at the strong Turkish castle (and) entered the small
Turkish town in the rear... The Turks, who were sitting cross-legged
on the broad benches extending like a tailor’s board, in front of the
cafes, stopped smoking as we passed.” (Willis 1853)
“A little beyond is the fort of Koum Kaleh, built on the beach at the
mouth of the Simois (sic). Behind it is the little Turkish town of the
same name, the two minarets of which are visible above the
battlements of the castle. Though the fortress walls are high and
45
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
massive, they can now be easily scaled, the wind having accumulated
masses of sand on the east side.” (Garnett, 1890)
“Kum Kaleh, an old stone fort, with a few houses around it.”
(Murray’s Handbook for Travellers 1893)
Travellers’ accounts have their limitations. Apart from the presence of British
ships during the Crimean War in the 1850s and Schliemann’s excavations in the
1870s, we learn little of the broader changes taking place in the country
throughout the 19th century. Over this period, the fortress lost its fitness for battle
and was outmoded for modern warfare in much the same way as other castles
along the Dardanelles (Çimenlik, Kilitbahir, etc.). The batteries installed near
Kumkale at Orhaniye took over the task of defending the Dardanelles. Unlike
Çanakkale, which thrived towards the end of the 19th century - partly due to the
requirement to obtain papers there before progressing up the Dardanelles - there
is little evidence of prosperity at Kumkale.
PRODUCE OF THE TROAD
The Troad was famous for its fertility in ancient times. Likewise, in the 19th
century, it was said to be “rich in verdure” (Norie), “well-cultivated” (MacGill and
Walpole), and “an extended flat of a rich fertile loamy soil” (Walpole). There are
passing references to wheat, barley, lentils, pumpkins and sesamum; several
mentions of vineyards (“few or “many”) though hardly any of olives; and
identifications of the abundant species of trees on the plain. It is clear, however,
from the descriptions of numerous visitors, that the two principal crops were corn
and cotton.
The word “corn” was used at that time by English travellers to mean any
cereal plants or “grains”, which in this area usually meant “wheat”. (In North
America, “corn” is only used for “corn on the cob”, which the British called
“Indian corn” or “maize”.) Gertrude Bell (1899) writes about descending from
Erenköy onto the “corn covered plain”. After crossing the Simois (Dubrek) she
“got out into the great open plain, grass with shepherd’ tents, feeding herds. Corn,
no trees.” Cotton wool and yarn are mentioned as export items from the
Dardanelles (Çanakkale) by MacGill (1808), grains are not. There are two reasons
in particular why the corn grown on the Troad may have been sufficient only for
local needs without producing a surplus for export. The first reason is flooding:
“In winter, when the torrents descend from the neighbouring
mountains, the whole country is nearly under water. These torrents
descend about the latter end of November, and, until the August
following, the ground is not dry enough to be sown with anything
but Indian Corn and Cotton.” (Norie, 1841)
46
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
The flooding was regular rather than intermittent. Even in Republican
times, a villager from New Kumkale who used to go with her grandmother to visit
Old Kumkale says that the annual flood waters hampered travel between the two
villages (Thys-Şenocak 2006).
The second reason is locusts.
“We had here a pretty good specimen afforded us of that terrible
plague the locust, the ground being for many leagues covered with
them, and the air swarming with them as they came flying over the
mountains to the eastward before the wind. These animals desolate
every thing as they pass: they cut down the corn as with a knife,
alighting in pairs upon the ear, and eating gradually down the stalk;
their track is marked as by fire, turning the bright green of the
herbage and foliage into a deep brown.” (Frankland 1829)
The struggle of local farmers, including the Calverts, to save their crops
from being eaten by the annual invasion of locusts in the 1880s is well
documented by Robinson (2006) from the correspondence of Frank Calvert. He
says in one letter, “The locusts I am sorry to say are devouring the crops at the
(Thymbra) farm... There will be a famine, I fear, in the country.” In a different
letter, again in the spring of 1880, he writes, “The torrents have come down from
the hills like the sea. In parts the ground is not visible... I am afraid little of the
crops will escape destruction.” The dual calamities of locusts and floods for
several consecutive years left the region close to famine. There is also anecdotal
evidence of locusts being a pestilence in the Troad in the 1920s-1940s.
Perhaps it is not surprising to find that Kumkale never established itself as
an export outlet for the produce of the Troad. In times of war, the crops may also
have been requisitioned by the army, and it is known there was depopulation of
the area mid-nineteenth century and some fields lay uncultivated (Senior 1859).
But there was one item prized overseas that grew plentifully and was not affected
by rain or locusts, one that was not edible and grew quite happily on its own: the
Valonia Oak (Quercus Aegilops).
THE VALONIA OAK
The valonia oak is not a glamorous tree, yet its importance in the dyeing of leather
meant that it was big business in the Troad for centuries. Cook (1973) tells us that
the production of valonia (palamut/balamud) was already widespread in the early
16th century. Surveys of 1516 and 1522 list valonia as a product in about two
dozen villages belonging to the towns of Ezine and Behram. It was exported to
Italy (Ancona and Venice) and England. In 1548 Belon noted that in the
neighbourhood of Alexandria Troas considerable revenue was obtained from the
47
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
sale of acorns. Here then, was a commodity that offered profitability and export
potential.
The following extracts stress a) the extent of valonia production in the
area, b) world wide demand for the galls, c) the fact that it is the gall nut produced
by an insect and the acorn cup which are of value, not the acorns themselves, and
d) a continuation in production right through the 19th century.
“All the country about this city (Alexandria Troas) and the space
within the walls also are under wood, being chiefly a particular sort
of oak, with large acorns, which are gathered by the country people,
in order to be exported to Italy for tanning.” (Pococke, 1743)
“The inhabitants of Troas... content themselves with gathering for
their wants, wheat, barley, cotton, and sesamum; with rearing a few
flocks, and with going on the neighbouring mountains to gather the
galnut and the velanida used in trade... The oak which furnishes this
galnut is... more in the form of a shrub than a little tree. The galnut
is produced by an insect... The Orientals take care to gather the galls
at the precise time that experience has proved to be the most
favourable to them for if they waited for the larva of the insect to
metamorphose, the gall-nut would dry up and lose part of the
qualities which render it fit for dyeing... The agas take care that,
towards the middle of Messidor, the cultivators visit the hills and
mountains that are covered with oaks. It is their interest that the
galls should be of a good quality, because they levy a duty on them.
The first galls picked are laid apart: they are known in the East under
the name of yerli, and distinguished in trade by the terms of black galls
and green galls. Those which have escaped the first searches, and
which are gathered a little later, called white galls, are of a very inferior
quality... The inhabitants almost everywhere neglect to pick up the
acorns; they serve as food for the wild boars and goats... The
modern Greeks name velani, and botanists quercus Aegilops, the oak
which furnishes the velanida... It is this cup which the Orientals, the
Italians, and the English employ as well as the gall-nut, in dyeing.
The French merchants have them sent sometimes to Marseilles, only
for the purpose of forwarding them to Genoa and Leghorn. Our
(French) dyers have hitherto neglected to make use of this
substance.” (Olivier 1801)
“Our route lay near the margin of the sea, through a well wooded
country, where yearly some ship loads of valonea or acorns, are
collected from a species of dwarf oak which abound... I will
endeavour to give you some idea of the exports from the
48
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Dardanelles (Çanakkale). The principal is cotton wool, of which
80,000 quintals of nearly an English cwt. each, are annually sold
here; of cotton yarn 1000 quintals; galls 300 quintals; valonea
50,000...” (MacGill 1808)
“The land of Troas is covered with Velani oaks, which grow without
culture; and the acorns, being used in dying, constitute one great
source of the riches of the inhabitants. (Laurent 1822)
“(We) proceeded through groves of oak trees called, in the language
of the country Valonia (Quercus calce echinato glanda majore). The acorns
of this plant are much used in Europe for tanning, and frequent
shipments of it are made here.” (Frankland 1829)
“The Asiatic or Trojan coast (was) covered with wood, chiefly the
oak (Quercus aegilops), which furnished the valonia. Numerous English
vessels were anchored along the shore, waiting for cargoes of this
article, which has of late years been extensively introduced into
England for the purposes of tanning leather. The principle of tannin
is found most abundant in the cup, although the whole acorn is used
for this purpose.” (De Lay 1833)
“The shore is clothed with extensive forest of evergreen oaks, an
immense quantity of whose acorn-cups, under the name of vallonea
(Quercus Aegilops) are exported to different parts of the world, to be
employed in tanneries.” (Temple 1836)
“The vallonia oak (Quercus Aegilops) covers a very large district in the
Troad, and is cultivated for the sake of the cup of the acorn , which
is much used in preparing and dyeing leather in England. The acorns
themselves are given to the pigs; but there are such quantities that
they are even burnt as fuel.” (Newton 1865)
“Chanak Kalesi (is) visited almost daily by vessels of one nationality
or another, which are compelled to show their papers. Consequently,
it has opportunities of carrying on a considerable trade in valonia,
grain, wine and pottery, the chief products of the place.” (Murray’s
Handbook for Travellers 1893)
“The main product of the district (of the Troad is) the acorn cups of
the Valonea oak, which require no cultivation, and demand labour
only during the short period when they are collected and packed;
and that they should be carried to the seashore on trains of camels...
49
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
North of (Satnois Valley past Ayvacık), the whole of the coastal
plain and hill slopes are covered by a very extensive forest of valonea
oaks, the acorn cups of which form an important article of export,
and which are the chief wealth of the country. A mile or so further
south, as soon as we cross the stream which flows past the village of
Kosse Deressi, the oaks disappear.” (Leaf 1912)
THE ENTERPRISING MR CALVERT (FREDERICK)
Frederick Calvert was born in Malta in 1819. From 1834 he acted as secretary to
his uncle Charles Lander, the British Consul at the Dardanelles, and succeeded
him in that position on Lander’s death in 1846. Thus, at the age of 27, Frederick
was the head of the family in the Dardanelles, trustee of Lander’s will, and a
businessman with a wide range of interests, including valonia. All was going well
until in 1862 he was investigated for involvement in a fraudulent shipping scheme.
He went into hiding for 5 years, returned in 1867, was convicted in 1868, and
spent two years in a Maltese prison. He was released in 1871 and died in 1876.
Frederick Calvert was well-liked and respected, but above all he was an
opportunist, looking to achieve greater things. Most new land acquired in the
family name, and new enterprises ventured upon in the early-mid 19th century, can
be credited to Frederick. Robinson (2006) reports that Lander owned a sizeable
factory at Erenköy where villagers were employed in processing valonia. By 1842
Frederick was running the factory single-handedly. This is supported by an
account published in 1854.
“We rode on to the village of Ranqui (Erenköy), where Mr Calvert
has a country house and a large storehouse for vallonia... Mr
Calvert’s house at Ranqui is situated... on a hill that overlooks the
Dardanelles from the entrance up to the inner castles. The vallonia
warehouse there established is a large building, used not only as a
storehouse, but as a sort of factory, for there they separate the
acorn from the cup; a process which provides employment for
some fifty women and children. About three thousand tons are
shipped annually from this warehouse. The price per ton varies
between twelve and eighteen pounds, and the freight to England
costs about two pounds per ton. It is principally shipped to
Liverpool by schooners and small brigs, carrying from one hundred
to one hundred and fifty tons.” (Dickens 1854)
The question is, was Frederick planning to use Kumkale rather than
Çanakkale to export his valonia. It appears so, based on the only evidence we
have, the visit of Curzon (1849), when he arrives in Coom Calesi and...
50
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
“It appeared that the British consul, who lived on the top of the hill
two miles off, had built a new house in the town for the purposes
of business, and upon paying of a perquisite to the Jew who acted
as his factotum, I was presently installed in the new house, which as
houses go in this country, was clean and good, but not a scrap of
furniture was there in it.”
Whatever the “business” was we will never know for sure. Although
Newton (1865) says that “The Calverts carry on a considerable trade in vallonia”,
once Frederick’s criminal scheme was exposed in 1862, his enterprises collapsed
and he was financially ruined. The local trade in valonia carried on but without
Frederick’s involvement, nor, apparently, that of his brothers Frank or James
Calvert.
THE END OF THE VALONIA TRADE
The export of valonia from the Çanakkale region was still viable well into the
modern era. The information in the following publication, though published in
1947, refers to 1938.
“Palamut, “birinci”, “ikinci”, rufus”, kamantina” çeşitlerine ayrılır.
Yılda ortalama 50-60 bin ton kadar elde edilir. Çanakkale ve
İstanbul tabakhanelerinde işleniri yılda 20-25 tonu geçmez. Geri
kalanı Avrupa ve Amerika’ya gönderilir. Palamutlar, 50-60 kiloluk
sağlam çuvallara konur. Eylül ortalarına kadar ilk toplanan
palamutlarda tanen miktarı daha çoktur. Sonra ikinci, rufuz ve
kapçık malları toplanır. Ürün olgunlaşmadan kuraklık yüzünden
ağaçtan dökülürse “kamantina” adını alır. Palamutun tırnak
kısmında fazla tanen vardır. Palamutların ağaçlardan silkilip
toplanması, taşınması ve ihraç işleriyle 25-30 bin kişi geçinir.” (Ünen
1947)
However, competition from synthetic leather in the 1950s and 1960s
sounded the death knell for this trade in the Troad. According to Cook (1973) the
villagers began to cut down the oak trees for charcoal instead (which is why there
are less of them to be seen nowadays) and some valonia villages suffered a serious
blow to their economy. In the 1973 Çanakkale İl Yıllığı (Yearbook for the
province of Çanakkale), valonia oak is not mentioned at all. Locals in Çanakkale
remember gypsies carrying sacks of valonia down to the port at Çanakkale later
than that date but the scale of activity was far less than previous years.
CONCLUSIONS
Despite, or partly due to, the strategic position of Kumkale, it never became an
important port throughout its history. There are several reasons for this.
51
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
1. A proper harbour was never constructed, nor a breakwater, though
Ottoman officials requested one (Thys-Şenocak 2006). In modern times,
a breakwater desperately needed to shelter fishermen’s boats in stormy
weather was first built by the municipality of Yeni Kumkale in 1986.
2. A harbour would have required dredging and maintaining to keep it
viable. The jetty, or whatever structure once existed at Kumkale,
eventually sank and has virtually disappeared. Within the past 20 years,
the outer wall of the old harbour at Kilitbahir collapsed after a storm and
thereafter ferryboats used two newly-constructed piers a short distance up
the coast. Only small fishing boats now use the old harbour. In the same
time frame, the seafront promenade in Çanakkale has cracked on several
occasions necessitating immediate repair to prevent it falling into the sea.
3. The position of Kumkale on the headland exposes it even more to the
strong and constant Dardanelles wind. Ironically, whereas sailing ships in
the past struggled with the currents and wind to advance up to
Dardanelles, nowadays, Çanakkale-Eceabat ferry crossings are cancelled
when the up-stream “lodos” is blowing, not the down-stream “poyraz”.
Several times a year the Dardanelles experiences gale-force winds
sometimes approaching hurricane proportions that are capable of
knocking over exposed or lightly-built structures. Winds of this ferocity
demolished piers at Anzac Cove during the Gallipoli Campaign and blew
away the wooden bathing huts (deniz hamam) along the seafront in
Çanakkale during the 1950s.
4. Unlike other ports (Abydos in Byzantine times, for example), there was
no requirement that ships stop at Kumkale to obtain official papers
before proceeding. Nowadays ships entering the Dardanelles are required
only to identify themselves by radio to the Kumkale station.
5. In view of the strategic location of the fortress, the authorities did not
seem keen on developing trade, only supporting a measure of local
production that helped supply and provision the fortress. In the
Dardanelles, military considerations took precedence over other matters.
6. Annual flooding of the plain required that the mouth of the river be
dredged and deepened regularly. Even in Republican times, at many
Dardanelles harbours, most goods or passengers had to be transferred to
or from larger boats by small caiques operating from the shore. The first
time ever that cruise liners were able to disembark passengers directly
onto the quayside occurred at Kepez in 2007.
52
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
7. The only two commodities in the area to export were valonia and cotton.
8. Kumkale was eclipsed by competition from other ports, especially Assos
and Çanakkale, where Jews and Greeks played an important role in
commerce. According to Jebb (1883), “Assos... was the chief outlet for
such exports as the South Troad could (unreadable)... Beihram (Assos) is
the place to which trains of camels from all parts of the country bring
their loads of valonia - the acorn-cups of the quercus aegilops, used in
tanning.”
Name variations
Other names by which “Kumkale” was known:
·
·
·
·
·
·
·
Kum Kaleh.
Koum-Kale, Koum Kaleh., Koum-Kalesi, Koum Kalehsi, Koum Kalessi,
Koum Kali.
Koom Kale, Koom Kaleh, Koom Kalessy, Koom Kalehsi, Koom Kalay.
Coombcally, Coom Calesi.
Chateau d’Asie.
New Castle of Asia.
Kale-i Hakaniye, Kale-i Sultaniye, Sultan His(s)ar.
53
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
REFERENCES
Aikin, Arthur (ed.)
1805. Annual Review and History of Literature for 1804. London.
Bell, Gertrude
1899. The Diaries of Gertrude Bell. (online)
Bilici, Faruk
2004. 14. Louis ve İstanbul'u Fetih Tasarısı (Louis XIV. Et Son Projet De Conquete
D'Istanbul). French and Turkish. Türk Tarih Kurumu Yayınları. İstanbul.
Chevalier, Jean Baptiste Le
1791. Description of the Plain of Troy. Edinburgh.
Clarke, E. D
1817. Travels in Various Countries of Europe Asia and Africa. Part II, Vol. 3. London.
Cook, J. M
1973. The Troad - An Archaeological and Topographical Study. Oxford.
Curzon, Robert
1849. Visits to Monasteries in the Levant. New York.
De Lay, James Ellsworth
1833. Sketches of Turkey in 1831 and 1832 by an American. New York.
Dickens, Charles
1854. In the Dardanelles. Included in “Household Words: a Weekly Journal”.
London.
Frankland, Charles Colville
1829. Travels to and from Constantinople in the years 1827 and 1828. London.
Garnett, Lucy M. J
1890. The Picturesque Mediterranean. London.
Grelot, William Joseph
1683. A late Voyage to Constantinople. London.
Hatip, S. Murat
2005. Çanakkale Boğaz Komutanlığındaki Tarihi eserler. Istanbul.
Hobhouse, J. C
1817. A Journey through Albania and other provinces of Turkey in Europe and Asia to
Constantinople during the years 1809 and 1810. Vol. II. Philadelphia.
Jebb, Richard C
1883. A Tour of the Troad. In “Fortnightly Review”. USA.
Laurent, Peter Edmund
1822. Recollections of a Classical Tour through various parts of Greece, Turkey, and Italy.
London.
Leaf, Walter
1912. Notes on the Troad. Royal Geographical Society. London.
MacGill, Thomas
1808. Travels in Turkey, Italy, and Russia. Vol. II. London.
Newton, C. T
1865. Travels and Discoveries in the Levant. London.
54
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Norie, J. W
1841. New Sailing Directions for Mediterranean ... Sea of Marmara. London.
Olivier, G. A
1801. Travels in Ottoman Empire, Egypt, and Persia. London.
Öden, Zerrin Günal
2006. Unpublished presentation at 1st Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu.
Çanakkale.
Öztürk, Erkan
1996. Kale-i Hakaniye. Derleme. Methal ve Liman Grup Komutanlığı. Çanakkale.
Pococke, Richard
1743. A Description of the East. Vol. I. London.
Robinson, Marcelle
2006. Schliemann’s Silent Partner: Frank Calvert (1828-1908). USA
Senior, Nassau W
1859. Journal kept in Turkey and Greece in ... 1857... 1858. London.
Slade, Adolphus
1837. Turkey, Greece and Malta. Vol. II. London.
Temple, Major Sir Grenville
1836. Travels in Greece and Turkey. Vol. I. London.
Thys-Şenocak, Lucienne. 2006
Ottoman Women Builders. The Architectural Heritage of Hadice Turhan Sultan. England.
Turner, W
1820. Journal of a Tour in the Levant. London.
Ünen, Nurettin
1947. Dünkü ve Bugünkü Çanakkale. Ankara.
Walpole, Robert
1818. Memoirs Relating to European and Asiatic Turkey. London.
Willis, N. Parker
1853. Summer Cruise in the Mediterranean. New York.
Wilson, Robert
1861. Private Diary of Travels, Personal Services, and Public Events during Mission and
Employment with European Armies. London
Wittman, William
1803. Travels in Turkey, Asia-Minor, Syria ... Egypt during ... 1799, 1800, 1801.
London.
55
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Figure 1. Aerial photo of vacated Kumkale after WW1 bombardments.
National Geographic magazine, 1922. (Thys-Şenocak 2006)
Figure 2. Sectional site plan from Survey Project. Courtesy of Kaletakımı.
(Thys-Şenocak 2006)
56
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Figure 3. Map of lower Dardanelles showing the four fortresses. The plan of the
castle is inaccurate but the sand bank indicated in front of the castle is accurate.
The symbol of an anchor, indicating bays or inlets where ships can shelter, can be
seen at 5 locations on the European side and 4 on the Asian side, but not
Kumkale. (Joseph Roux, Marseilles, 1764)
Figure 4. Early 19th century English print of entrance to the Dardanelles. The
street layout of the fortress-towns is figurative, not accurate. Again, note that
Kumkale is not shown as being suitable as an anchorage, although Seddülbahir is.
57
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Figure 5. A romanticised view of the castle from the sea approximately 120 years
after it was built. Note the appearance of prosperity and well-being, wooden
houses, and 4 windmills, but hardly any indication of a jetty or harbour. An earlier
engraving by de Bruyn (1698) resembles this picture in most features. (“Vue du
Chateau de Koom Kalessi”, Choiseul-Gouffier, 1782-1822)
Figure 6. Print from the Ottoman-Russian War period. There is an air of neglect
about the fortress. (“The Castle of Asia, Dardanelles”. Illustrated London News,
27 January 1877)
58
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Figure 7. Engraving of Kumkale plain from the hillside behind. The River
Scamander and wooden bridge are clearly visible north of the town and marshy
ground is seen to the south. (“Dardanelles, Kum Kaleh, Castle of Asia. Tomb of
Patroclus.” Illustrated London News. 1878)
Figure 8. The fortress appears large in extent but not particularly in readiness for
a state of war. Drawn by the artist William Simpson, possibly in 1877-78. (“The
Picturesque Mediterranean”. Garnett. 1890)
59
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Figure 9. Early 19th century map of the Trojan Plain with numbered references.
Extensive marshes (51) are shown to the north of the town, as well as the village
of “Koum Keui” (48), now “Yeni Kumkale”, in which there were apparently
“considerable remains”.(Walpole 1818)
Figure 10. Map of defensive plans prior to the French landings in 1915 in a book
published by the Turkish General Staff in Ankara (Gnkur). Note the new batteries
at Orhaniye along the ridge, the village of Yenişehir (also evacuated, bombarded,
and left in ruins after the war, which is its current state), and the strategic
importance of the bridge over the Scamander.
60
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Figure 11. Drawing of Valonia Oak (Quercus Aegilops).with acorn and cup
(Olivier 1801)
Figure 12. Drawing of gall nut produced by insects on the valonia oak
(Olivier 1801)
61
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Figure 13. Map of dispositions of French ships during landings of 25-26 April
1915. Note indication of harbour jutting from castle. (online at: pagespersoorange.fr/.../dardanelles/c6)
Figure 14. Sketch of bombardment of Kumkale area just prior to French landings
of April 1915. (online at: pagesperso-orange.fr/.../dardanelles/c9)
62
MİMARLIK ALANINI İÇEREN DİSİPLİNLER ARASI
ANALİTİK BİR YAKLAŞIM: İNTEPE ÖRNEĞİ
Ülkü ALTINOLUK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi
ÖZET
İntepe/Erenköy geleneksel taş konu mimarisi ile ön plana çıkan önemli
yerleşim yerlerinden biridir. Burada gerçekleştirilen geleneksel mimariye
yönelik çalışmalar farklı plan tiplerinde konutların varlığına tanıklık etmiştir.
Bu dikkat çekici mimari yapılar modern yapılaşmanın olumsuz sonucu olarak
hızla kaybolmaya yüz tutmuştur. Bu bakımdan bu yapılar yörenin mimari
çehresinden kaybolmadan bir an önce kayıt altına alınmay açalışılmıştır.
Anahtar kelimeler: İntepe/Erenköy, taş konut mimarisi, plan tipleri,
ABSTRACT
İntepe/Erenköy is one of the few remaining settlements where traditional
stone-built houses can still be observed. Recent architectural investigations
undertaken there revealed evidence for the presence of various plan types of
houses. These traditional stone-built houses represented in various forms
are rapidly going out of the architectural records of İntepe/Erenköy due to
the modern rebuilding activities. Thus, this research aims to record the
stone-built structures of the settlement with an interdisciplinary approach.
Anahtar kelimeler: İntepe/Erenköy, stone-built houses, plan-types,
İntepe’de taş malzeme kullanılarak üretilmiş farklı tipolojide özgün yapılar
bulunmaktadır. Buna karşın yerleşim günümüzde gittikçe özelliklerini yitirmekte ve
betonlaşmaktadır. Bu bildirinin iki amacı bulunmaktadır: İlki, ilgili alan
öğrencilerinin uygulamanın içinde bulunmalarını, uygulamayla iç içe gerçek
sorunlarla karşılaşmalarını sağlamak. İkincisi, disiplinler arası bir çalışmayla
günümüze kalan karakteristik yapıları saptamak ve bunların nasıl
değerlendirilebileceğine ait bir zemin oluşturmaktır. Yukarıda anılan amaçlar
doğrultusunda; buradaki taş mimarinin tespiti için yerleşimin analizi:
· Ulaşım ağı
· Taş yapılar
· Yapılar (Harap yapılar, Duvarlar, Yapı + yeni ek)
· Odak noktaları başlıklarında yapıldı.
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Özellik taşıyan yapılar yerleşimin odak noktaları olarak belirlendi. Bunlar:
· Önemli konutlar
· Dini binalar
· Çeşmeler
· Yağhane ve değirmenler olarak saptandı.
Bu tarama sonucunda, seçilen binaların rölövesi alınarak karakteristiklerin
belirlenmesine çalışıldı. Üzerinde çalışılan bu binalar haritaya işlendi. ÇOMÜ
Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü birinci sınıf öğrencileri, analitik
çalışmalar ile rölöve alımlarını gerçekleştirdiler. Bu çalışmalarla aynı zamanda
kentsel tasarıma ve binaların yeniden işlevlendirilmesine zemin hazırlanmış oldu.
Güzel Sanatlar Fakültesi Resim ve Grafik Bölümü öğrencileri görsellik, duyu,
duygu, algı, algıda seçicilik anahtar kelimelerinden hareketle İntepe’yi tanımlayan
ve burasının farkına varılmasını sağlayan çalışmalar yaptılar.
Bu kapsamda Resim Bölümü öğrencileri karakalem, akrilik, yağlıboya, guaj,
baskı resim, gravür teknikleriyle İntepe’nin günümüze kalan birikimini
yorumladılar. Grafik Bölümü öğrencileri yerleşimin özelliklerini vurgulayan ve
“kaybedilmeyi” duyuran afişler hazırladılar. Çanakkale Meslek Yüksek Okulu
Mobilya Dekorasyon Programı öğrencileri ise İçmimarlık Dersi kapsamında bu
binaları Sanat galerisi, ihtisas kitaplıkları, kent müzesi, café, iletişim merkezi olarak
işlevlendirdiler. Görerek, duyarak, dokunarak, ölçerek yapılan bu çalışmalarda,
öğrencilerin uygulama alanında deneyim kazanmaları amaçlandı.
Disiplinler arası çalışmayla yanlışları yaşamadan doğru çözümler bulunmaya
çalışıldı. Buradan hareketle hem belgeleme hem de mimari dokunun
değerlendirilmesi, bu verilerin yeniden düzenlemeye kaynak oluşturması sağlanmış
oldu. İntepe’nin önemli bir geçmişinin olduğuna dair izler günümüze gelmiştir.
Ophrynion’dan Erenköy’e eski kent, değişerek ve gelişerek canlılığını
sürdürmüştür. Ophrynion çökmüş, onun izlerinden ve taşlarından Erenköy
doğmuştur.
Atina’da bulunan Küçük Asya Araştırma Merkezi’nde toplanan veriler
Erenköy’ün ölçeğine ve konumuna göre gelişmiş ve düzenli yapısına ait bilgileri
vermektedir:
· “Çepeçevre deniz, yavaş yavaş dağları çıkıyorsun ortada Renköy.
Yağmurluda görsen, güneşlide görsen Tanrı sevinci vardı.
· Her yer bağ bahçe ve çınar ağaçlarıyla doluydu.
· Tarlalarda küçük, damlı bağ evleri vardı.
· Her ev bir bağa sahipti, herkes kendi rakısını ve şarabını yapardı.
· Yerleşimin dışında su ve rüzgar değirmenleri çalışırdı.
· Merkezde, meydanda Agios Georgios, agora ve hanlar, girişte konaklar
bulunuyor, burada şenlikler düzenleniyordu. Yemyeşil bir alandı.
· Her mahallenin bir meydanı ve kendi fırını vardı.
64
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
·
·
·
Evler aşağılardan başlayıp tepelere kadar devam ediyordu.
Yollarda ve meydanlarda pek çok ağaç bulunuyordu. Bütün evlerin
bahçeleri ve pencereleri çiçek ve saksılarla doluydu.
Renköy’ün yolları beyaz taşlarla döşeliydi (Giannokopoulos 2002)
O düzenli ve bakımlı eski kentin yerini, bugün yoksulluk, bakımsızlık, bıkkınlık
almıştır. Kentin ve çevresinin bütün olanakları değerlendirilememiş, uyumsuzluklar
ortaya çıkmıştır. Kent ve çevresi eski canlılığını kaybetmiştir. 1914 ve 1922
yıllarında savaş koşullarından kaynaklanan harabiyetin dışında sonraki yıllarda da
binalar, sokak fırınları, değirmenler, çeşmeler, anıtlar yıkılmıştır. Karadut, incir ve
zeytin ağaçları kesilmiş, bağlar bakımsız kalmıştır. Binyılların birikimi yok
olmaktadır. Kentin düzenli ve bakımlı formları hızla bozulmaktadır. Yapılarla
insanlar arasında karşılıklı uyumsuzluk ve bunun sonucunda da değişim
sürmektedir.
SONUÇ
Günümüze kalan birikimlerimizi öğrencilerimiz aracılığıyla bugüne ve geleceğe
aktarmak amacıyla yapılan bu çalışmalar, kent için vizyon oluşturmada önemli
veriler sağlamıştır. Belirlenen vizyonun İntepe’ye getirdiği misyonların
(görevlerin) çalışılması ve bunların uygulamaya konulması, Çanakkale’nin
dolayısıyla Ulusumuz değerlerinin dünya mirası listesindeki yerlerini almalarını
sağlayacaktır kanısındayız.
65
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
KAYNAKÇA
Altınoluk, Ü.
2007 Geleneksel Kent Dokusu Birgi. İstanbul.
1988 Binaların Yeniden Kullanımı. İstanbul.
Aslan, R., Erten, İ., Blum, S.W.E.
2005 Troia’dan Günümüze Çanakkale’de Konut Housing in Çanakkale from Troia to
Today. Çanakkale.
Commission Europeenne Meda-Euromed Heritage-Corpus
2002 Architecture Traditinnelle Mediterraneenne, Barcelona.
ÇEYAP Tarihi Kent komisyonu
1997 Çanakkale Yapıları Tasarım Rehberi, Çanakkale.
1997 Çanakkale Evleri Yaşatma Projesi, Çanakkale.
Giannokopoulos, G. A.
2002 O Teleutaios Ellenismos Tou Renkioi (Ofruniou), Asprobalta.
Sey, Y. (ed.)
1999 Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme Housing and Settlement in
Anatolia a Historical Perspective, İstanbul.
Silver, C.
2005 “Renkioi Hospital (1855-1856) and the Ancient World.” Studia Troica 14:
147-156.
Yürekli, H. ve Yürekli, F.
2005 Türk Evi Gözlemler-Yorumlar. The Turkish House a Concise Re-Evaluation,
İstanbul.
66
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 1. Hazırlanan duyuru afişlerine bir örnek
67
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 1. İntepe/Erenköy Kentsel Doku
68
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 2
Şekil 3
69
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 4
Şekil 5
70
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 6
Şekil 7
Şekil 8
71
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
72
ÇANAKKALE’DE ŞARAP TURİZMİ
POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Murat GÜMÜŞ, Can ERÖZDEN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu
ÖZET
Çalışmanın amacı, Çanakkale’de şarap turizmi potansiyelinin değerlendirilmesidir. Bir
özel ilgi turizm türü olarak şarap turizmi, bağlar, şarap üretimi, şaraphaneler, şarap
festivalleri ve şarap tadımı konusunda bir deneyim yaşanmak istenen şarap bölgelerine
yapılan ziyaretlerden doğan ilişkiler bütünü olarak tanımlanabilir. Şarap turizmi,
bölgelerin sosyal ve ekonomik temellerinin sürdürülebilirliğine olan katkılarından dolayı,
ülkelerin ulusal ve bölgesel sürdürülebilir turizm gelişimi planlarında önemli bir rol
oynama kapasitesine sahiptir. Bu sebeple şarap turizmi pazarı, gelişmekte olan
ülkelerdeki şarap bölgelerinde ve Avrupa’da geleneksel olarak şarap üretilen alanlarda
büyümekte ve gittikçe daha önemli hale gelmektedir. Şarap turizmi, turizmin olumsuz
mevsimsel etkisinden kurtulamamış bölgeler için, turizm sezonunu uzatıcı bir aktivitedir.
Şarap turizminin gelişmesi Çanakkale’nin turizm sezonunun uzamasına ve bölgenin
kültürel anlamda gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Şarap Turizmi, Şarap Bölgeleri, Şarap Üretimi
ABSTRACT
The aim of this study is evaluating the wine tourism potential in Çanakkale. As a form
of special interest tourism, wine tourism can be defined as visits to vineyards, wineries, wine
festivals, wine shows in a wine region for purposes such as wine tasting, winw purchasing
and experiencing the attributes of a grape-wine region. Based on a special interest in wine
motivated by the destination, wine tourism has the capacity to play a significant role in
national and regional sustainable tourism development plans through its contribution to
sustaining the economic and social bases of regions, as well as environmental dimensions.
That is why, the area of wine tourism market is growing and becoming increasingly
important in many wine regions in developing countries, and in traditional wine-growing
areas in Europe. Wine tourism is an season extender activity for the regions which are not
get rid of the negative seasonal effects of the tourism. Development of the wine tourism
supplements to extend the tourism season in Çanakkale and to develop the region in
cultural sense.
Key Words: Wine Tourism, Wine Regions, Wine Production
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
GİRİŞ
Türkiye, dünyada bağ arazisi yönünden 4’üncü, yaş üzüm üretimi yönünden İtalya,
Fransa, ABD ve İspanya’nın ardından yıllık 3 milyon 700 bin tonla 5’inci sırada yer
almaktadır. Türkiye’deki başlıca bağ alanları Ege’de Denizli, Manisa ve İzmir,
Trakya’da Tekirdağ, Edirne ve Çanakkale, Orta Anadolu’da Nevşehir,
Güneydoğu’da Diyarbakır, Doğu Anadolu’da Elazığ’dır. Bunları Bozcaada, Bursa,
Ankara, Malatya, Antalya, Konya, Adapazarı ve Tokat takip etmektedir. Türkiye
yerkürenin bağcılık için en elverişli iklim kuşağında yer almaktadır. Bunun en
somut kanıtı olarak, Anadolu’daki bağcılık kültürünün MÖ 3500’lere dayanması
olarak gösterilebilir. Yüzyıllardır Karadeniz sahilleri ve Doğu Anadolu’nun kuzey
bölümleri hariç birçok yörede üzüm yetişmektedir. Türkiye’de üretilen yaş üzümün
yalnız yüzde 2’si şarap üretiminde değerlendirilmekteyken, Fransa’da üretilen
üzümün yüzde 97’si, İspanya’da yüzde 90’ı, İtalya’da yüzde 92’si şarap haline
getirilmektedir. Fransa’da şarap tüketimi kişi başına yılda 50-60 litreyken
Türkiye’de sadece 0.78 litredir.
Marmara Bölgesi Türkiye’nin “Şarap Başkenti” olarak nitelendirilmektedir.
Türkiye’deki şarapların yüzde 40’ı bu bölgede üretilmektedir. Bunun başlıca nedeni
ise iklimsel çeşitliliktir. Bölgenin kuzeyinde önemli bir şarap ülkesi olan
Bulgaristan’a yakın bir Karadeniz iklimi hüküm sürerken merkezde Orta
Anadolu’ya yakın bir karasal iklim hâkimdir.
Çanakkale gerek şaraplık bağ alanları ve gerekse şaraplık üzüm çeşitleri
açısından, en önemli illerden biridir. Çanakkale’de yaş üzüm üretiminin yaklaşık
%50’si şaraplık çeşitlerdir. 1995 yılında Türkiye’nin toplam üzüm üretiminin
%1,47’si Çanakkale ilinde iken bu oran 2001 yılında %1,13’e kadar gerilemiş ve
2004 yılında %1,31 olmuştur (www.canakkale-tarim.gov.tr).
Bu yıllar arasında Türkiye’de üzüm üretimi yalnızca %1 azalırken
Çanakkale’de bu oran %13 olmuştur. 2001 yılında Türkiye genelinde bağ ekim
alanlarında 1995 yılına göre %8’lik bir düşüş gözlenmektedir (www.tuik.gov.tr).
1960 yılında Çanakkale Tekel Şarap ve Kanyak Fabrikası'nın kurulmasıyla
birlikte Çanakkale’de kanyak yapımına uygun olan Karasakız üzüm çeşidi üretimi
artmaya başlamıştır. Kanyak fabrikası kurulduğu ilk yıllarda 4.000 ton/yıl
Karasakız üzümü satın alırken, 2003 yılında 16.000 ton/yıla kadar çıkmıştır.
Çanakkale Tekel Şarap ve Kanyak Fabrikası bölgede yaş üzümün son yıllarda
%30'undan fazlasını işlemiş, diğer şarap üreten (Bozcaada 4 ve Geyikli'de 1 ve
diğer) fabrikalarla birlikte, şaraba işlenen üzüm miktarı %50'ye kadar çıkmıştır.
Diğer yandan fabrikada yaklaşık olarak 100 kişi çalışmaktaydı.
27.2.2004 tarihinde yapılan özelleştirmeyle MEY İçki San. ve Tic. A.Ş.'ye
devredilmiştir. 2006 yılında Mey İçki hisselerinin çoğunluğu Texas Pacific Group'a
devredilip, fabrikanın kapatılmasıyla birlikte kanyaklık üzüm veren 1.200.000
Karasakız asması atıl duruma gelmiş ve üreticiler ürünlerini değerlendirme
konusunda zor durumda kalmıştır. Ancak şarap birçok ülkede turizmin en önemli
74
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
itici gücü olarak karsımıza çıkmaktadır. Sadece şarabı iyi diye turistler tarafından
tercih edilen bölgeler, şehirler, ülkeler bulunmaktadır.
2002 yılında Avustralya’ya gelen toplam yabancı turistlerin %11 ini oluşturan
481.000 kişi şaraphaneleri ziyaret etmiştir (ATC). Güney Avustralya’da yabancı
turistlerin %40’ının (Getz, 2000), Kanada, British Kolombiya’da %9,7 sinin
şaraphaneleri ziyaret ettiği bulunmuştur (Wiliam and Dossa 2003). Avustralya
ulusal şarap turizmi stratejisi geliştirmiş, hem Tazmanya hem de Batı Avustralya bu
sektörü geliştirmek için stratejik girişimlerde bulunmaktadır (Getz and Brown
2006). Güney Avustralya’da 1999 yılında, ulusal ve uluslararası ziyaretçilerin %15 i
şarap tatmak ve satın almak için şaraphaneleri ziyaret etmişlerdir. Avustralya’da
1998 yılında uluslararası ziyaretçiler arasında yapılan bir araştırmada yiyecek ve
şarap, ülkenin turistik destinasyon olarak seçilmesinde en önemli beş faktörden
biri olarak bulunmuş ve deneklerin yarıdan çoğu pişirme ve tatma da dâhil olmak
üzere yiyecek ve içeceği tatilde önemli bir faaliyet olarak, %19 u ise tatillerinin
odağı olarak tanımlamışlardır (Santich 2004: 15). İtalya’da 1996 yılında 2,5 milyon
turist şaraphaneleri ziyaret etmiş (3000 milyar İtalyan lireti gelir), aynı yıl Mayıs
ayında bir hafta sonu Cantina Aparte (Açık Mahzen) festivalinde 500.000 turist
700 şaraphaneyi ziyaret etmiştir. Şaraphane kapısında turistlere yapılan satışlar
toplam satışların İtalya’da %20, Yeni Zelanda da %48 ini karşılamaktadır. Küçük
ölçekli şaraphaneler üretimlerinin tamamını turistlere tesislerde satmaktadır.
Niyegara bölgesinde şaraphaneleri yılda 300.000 den fazla kişi ziyaret etmekte ve
ziyaretçilerin 450.000 e çıkması beklenmektedir. Ontorio şarap Konseyi, turistlerin
şaraba 50 ile 500 dolar arasında harcadıklarını, şarap turizminde istihdamın üçe
katlandığını belirtmektedir (Hall and Mitchell 2000: 445).
Şarap turizmi, bölgelerin sosyal ve ekonomik temellerinin
sürdürülebilirliğine olan katkılarından dolayı, ülkelerin ulusal ve bölgesel
sürdürülebilir turizm gelişimi planlarında önemli bir rol oynama kapasitesine
sahiptir. Bu sebeple şarap turizmi pazarı, gelişmekte olan ülkelerdeki şarap
bölgelerinde ve Avrupa’da geleneksel olarak şarap üretilen alanlarda büyümekte ve
gittikçe daha önemli hale gelmektedir. Şarap turizmi, turizmin olumsuz mevsimsel
etkisinden kurtulamamış bölgeler için, turizm sezonunu uzatıcı bir aktivitedir.
Çanakkale, ziyaretçiler tarafından daha çok transit geçiş için kullanıldığından,
konaklama süresi çok kısadır. Alternatif bir turistik ürün olan şarap turizminin
yaygınlaşmasıyla bölgedeki konaklama süresi uzatılabilir. Dünyada yapılan şarap
turları, şarap festivalleri, ortalama 3 gün sürmektedir. Ayrıca şarap turizminin
gelişimi, bölgenin kültürel anlamda da gelişmesine katkıda bulunabilir.
ŞARAP TURİZMİ
Şarap Turizmi, 90’lı yıllarda gelişmeye başlayınca ilk araştırmalar da yapılmaya
başlanmıştır. İlk kez 1998 yılında Avustralya’da Şarap Turizmi Konferansı
yapılarak, turizmin bu yeni alt alanında keşfedilen ölçüler ile tanımlamaya yardımcı
olacak çalışmalar yapılmış ve bu doğrultuda tanımlamalar yapılmıştır. Şarap
turizminin artan değeri Avustralya ve Birleşik Krallık dâhil birçok ülkede kabul
75
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
görmüştür. Ayrıca şarap turizmi üzerine destinasyonların geliştirilmesi açısından
çalışmalar yapılmıştır (Getz ve Brown 2003: 2).
Şarap turizmi, ziyaretçiler için öncelikli motivasyon faktörlerini bağların,
şaraphanelerin, şarap festivallerinin, şarap tadımı için şarap gösterilerinin ve
özellikleri konusunda bir deneyim yaşanmak istenen şarap bölgelerinin
ziyaretlerinin oluşturduğu bir turizmdir (Hall 1996 içinde Hall and Mitchell 2000).
Şarap turizmi, ziyaretçiler için şaraba duydukları özel ilgiye dayanan bir
davranış biçimi; ziyaretçi kabul eden bölge için şarapla ilgili çekiciliklerle belirlenen
imajdan oluşan bir pazarlama stratejisi; şaraphaneler için ise ürünlerini doğrudan
tanıtacakları ve satacakları bir pazarlama fırsatıdır (Getz 2000 içinde Getz and
Brown 2006: 146).
DÜNYADA ŞARAP TURİZMİ
Bağbozumu sırasında yapılan senlikler, festivaller, şovlar günümüzde turistik
gezilerle birleştirilerek üzümün bağlardan başlayıp sofralara uzanan yolculuğunu
görmeye olanak sağlamaktadır. Örneğin ABD’nin New York şehrinde Bacchus
Şarapları ve Riedel Crystal’ın ortaklasa düzenlediği tadım gecesi Broadway 70 ve
71’inci sokaklar arasında bulunan Bacchus’ta Kasım ayında yapılmaktadır.
Dünyanın çeşitli yörelerinde yetişen üzümlerden üretilen şarapların tadıldığı bu
gece de ayrıca gelenlere kristal şarap hediye edilmektedir (www.bacchusnyc.com).
New York’ta düzenlenen başka bir organizasyonda Shiraz Festivali yapılmaktadır
ve ziyaretçiler Shiraz üzümünden yapılmış 6 farklı şarabı tatma imkânı bulmaktadır
(www.morrellwine.com). San Francisco’da Klasik şarap Festivali ise Amerika’nın
her yerinden şarap severleri kendine çekmektedir. Şarap üreticilerinin konuşmacı
olarak yer aldıkları programda çeşitli şarapların tadımı da yapılmaktadır
(www.cultwineclassic.com).
İtalya’da 31 Ekim- 6 Kasım tarihleri arasında Klasik Chianti şarap Eğitim
Semineri ve Toskana Turu yapılmaktadır. Bu altı günlük şarap turu, şarap
severlerin olduğu kadar gurmelerin de ilgisini çekmektedir. Bölgeye yapılan bu gezi
ile ziyaretçiler Toskana mutfağını ve şarap yapımı dünyasını yakından tanıma fırsatı
bulmaktadır. İtalya’nın önde gelen uzmanlarının verdiği seminerler ile 50 farklı
şarap tadabilme imkânı da sunulmaktadır (www.localwineevents.com).
Fransa’da Provence’e 25 Eylül ve 2 Ekim tarihleri arasında düzenlenen şarap
ve yemek turu ziyaretçileri gastronomik bir gün geçirmeye çağırmaktadır.
Ziyaretçiler 18. yüzyıldan kalma Chateau Talaud’da konaklayabilmekte, Southern
Rhone Valley yöresinin şaraplarını tadabilme olanağına sahip olmaktadır.
Provence’in en iyi şeflerinden yemek dersleri alınabildiği gibi yemek-şarap
esleşmeleri konusunda da bilgi alınabilmektedir (www.wine-tours-france.com).
ŞARAP BÖLGESİNİN ÇEKİCİLİK UNSURLARI
Şarap bölgelerinin çekiciliğinde yerlerin farklılıkları olmalıdır ve bu farklar zamanla
marka olacaktır (Bruwer 2003: 423). Şarap turistleri için bir destinasyonun
çekiciliğini diğerlerinden ayıran bir bölgenin sahip olduğu fiziksel, kültürel ve doğal
76
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
çevrenin karışımıdır (Hall ve Mitchel 2002: 69). Hem doğal hem de kültürel
çekicilikler önemlidir ancak çekicilik, bölgenin pazara uzaklığı ile de ilgilidir. Bu
yüzden özellikle şarap festivalleri, şarap bölgelerine ve şarapçılara yeni pazar
olanağı sunmaktadır. Bağlara gelen ziyaretçilere mahzenden satış, bir bağ hayatının
önemli bir parçası olarak görülmektedir. Bağın olduğu bu yer, ziyaretçilerin içeriye
girmesini, piknik alanlarını kullanmasını, şarap üretim yerini ve şarabın nasıl
yapıldığının gösterildiği yerdir. Zengin düşünülmüş ve düzenlenmiş bir bağ yeri,
ziyaretçilerin yerel hediyeler almasını, dünyanın diğer bölgelerinden şaraplar
görülebilmesini, satın almadan önce birçok şarabın test edilebilmesini
sağlamaktadır. Bu metot, müşteriye şarabı test ederken, şarap üreticisine de sorular
sorabilmesine olanak sağlar (Sharples 2000: 30).
Şarap ile ilgili düzenlenen gün ve olaylar, marka değerini arttırmakta ve
bölgenin şarap üreticilerinin prestijini arttırmaktadır. O bölgenin farklı yönlerini
koruyan, arttıran ve kutlayan bir bölgesel olay, ziyaretçilere daha otantik ve zevkli
gün yaşatmaktadır. Aynı zamanda düzenlenen bu tür olayların, diğerlerinden ayırt
edilebilmesi için şarap yarışmaları, bölgesel yemek, kültür, kültürel miras gibi diğer
bazı faydalar yaratılmalı ve sadece şarap, yemek, müzik, ulaşım sağlayan diğer
olaylara göre rekabet avantajı sağlanmalıdır. Buna karşı, kötü planlanmış ve
yönetilmiş bir olay, bölgenin kötü tanınmasına veya iyi imajının zedelenmesine
neden olur (Hoffman, Beverland ve Resmussen 2001: 54). Şarap sektöründe bu
tür plansız olaylar yarardan çok zararda getirebilmektedir. Bu yüzden bu isin
profesyonel kişilerce yapılması doğru olur.
ŞARAP TURİSTİ
Şarap turisti, bir şarap bölgesinin niteliklerini tecrübe etmek ya da üzüm, şarap
tadımı için bağlara, şarapçılara, şarap festivallerine ve şarap şovlarına katılmak
amacıyla seyahate çıkan kişiler olarak tanımlanmaktadır (Hall 2000: 2).
Şarap turisti, genellikle gittiği bölgede şarap tatmak, satış mağazalarını
gezmek, şarapçılar ile tanışmak ve onlardan bilgi edinmek, sosyal bir etkinliğe
katılmış olmak, piknik yapmak ve hafta sonunu değerlendirmek amacıyla seyahate
çıkarlar (Bruwer 2003: 429).
Diğer taraftan festivallere katılmak, müzeleri gezmek, tarihi ve doğal yapıyı
görmek de ikinci amaç olarak göze çarpmaktadır (Bruwer 2003: 429). Şarap turisti
için asıl motivasyon unsuru, şarap bölgesinin kültürünü tanımak, şarap tatmak ve
yapım aşamaların görerek bilgi sahibi olmaktır (Tefler 2001: 21).
ÇANAKKALE’NİN COĞRAFİ YAPISI
Çanakkale, Türkiye'nin kuzeybatı ve Trakya'nın güneybatı kısmında Gelibolu
yarımadası ile Anadolu'nun uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde 9,737km'lik bir
alanda kurulmuş olup, doğu ve güneydoğu yönünde Balıkesir, batıda Ege denizi,
kuzeybatıda Edirne ili, kuzeyde Tekirdağ ili ile Marmara denizi tarafından
çevrelenmiştir. 25° 35' ve 27° 45' doğu boylamları ile 39° 40' ve 40° 45' kuzey
enlemleri arasındadır. İl topraklarının % 40’ını dağlar, % 41,2’sini alçak ve yüksek
77
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
platolar ve % 14,8’ini de ovalar teşkil eder. Çanakkale İli sınırları içinde ovalar
akarsu ağızlarında ve geniş tabanlı vadilerde görülür ve az yer kaplamaktadır. Bu
ovalardan Anadolu yakasında yer alanlar Ezine Ovası, Bayramiç Ovası, Karabiga
ve Biga Ovaları, Ayvacık (Tuzla) Ovası, Yenice (Agonya) Ovası ve Umurbey Ovası
iken, Gelibolu Yarımadası’nda yer alanlar Kavak, Cumali, Yalova ve Kilye
ovalarıdır. Bu ovalar; Tuzla Çayı, Kara Menderes Çayı, Sarıçay, Bayramiç Deresi,
Burgaz Çayı, Gönen Çayı ve Kavak Çayı tarafından sulanmaktadır. 973.700 hektar
toplam arazinin %53,75'i orman ve fundalıklarla, %1,76’si yerleşim bölgeleri ve
tarıma elverişsiz araziyle, %2,24’sı çayır mera arazisi ile kaplıdır. İşlenebilir toplam
arazinin %81’i tarla arazisi, %9,2’si zeytin arazisi, %5,6’sı sebze arazisi, %2,7’si
meyve arazisi, %33,25 oranındaki işlenebilir arazinin 4.850 hektarına karşılık gelen
%1,5’i bağ arazisidir. Çanakkale ili, ülkemizdeki toplam bağ varlığının %1,18'ine
sahiptir. Çanakkale’yi temsil eden bir survey çalışmasında, yöre topraklarının
%63’ünün asit ve hafif asit karakterde, organik maddece fakir ve tektürünün
kumlu-tınlı ağırlıkta olduğu, toprakların %53’ ünde fosforun az ve orta düzeyde,
potasyumun yeterli, Fe, Zn ve Cu, toprakların tamamında, Mn ise %64’ ünde
yeterli olduğu tespit edilmiştir (Dardeniz ve diğ. 1998: 25).
ÇANAKKALE’NİN ÇEKİLİCİK FAKTÖRLERİ
İnsanları turizme yönlendiren ya da iten faktörler genellikle bireysel ve içsel
isteklerden kaynaklanan faktörlerdir. Bu faktörlerin yanı sıra, insanda bu istekleri
yaratan bir takım “arz yönlü faktörler” de vardır. Genellikle turistik alanlarda ve
bölgelerde bulunan bu faktörler “Turistik Çekicilikler” ve çekicilikleri destekleyici
alt ve üst yapı olanakları olarak kabul edilir. Bu çekicilikler çoğunlukla bir bölgenin
coğrafi varlıklarıdır (İçöz ve Kozak 1998: 37).
Çanakkale, yaklaşık 5000 yıllık geçmişi ile eğitim, kültür, tarih kenti olmanın
yanı sıra Homeros'un İlyada'sındaki gibi antik kültür hazinelerinin destanlarla
beslenip gerçekliğe ulaştığı büyülü tarihi mekânları bünyesinde barındıran önemli
bir turizm kentidir.
Eski çağlarda "Helles Pontus" ve "Dardanel" olarak anılan Çanakkale Ege
ve Marmara bölgesinde topraklan bulunan 671 km kıyı şeridine sahip tarih ve
coğrafyanın buluştuğu bir kentimizdir.
Tarihimizde ve dünya harp tarihinde özel ve önemli bir yer tutan Çanakkale
Savaşları'nın geçtiği Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, antik dünyanın batı
Anadolu'daki önemli merkezleri Troia ve Assos kentimizin vazgeçilmez tarih ve
turizm değerlerindendir.
Troia savaşlarından Çanakkale Savaşlarına uzanan tarihi süreç sonunda
geriye kalan antik kentler ve kutsal alanlar kent kimliğine "Barış" temasını
eklemiştir.
İnsanının misafirperverliği, bozulmamış doğası, özgün yapıları, antik
kentleri, tarihi surları, şehitlikleri, sivil mimarlık örnekleri ile mavi bayraklı temiz
sahil ve plajları, büyüleyici adaları, kaplıcaları, ılıman iklimi, çeşitli tarımsal ürünleri,
78
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
yöresel yemekleri, taze ve çok çeşitli balıkları, el sanatları, folkloru ve sanatçıları ile
ülkemizin kültür ve turizm merkezlerinden biridir.
Çanakkale ili sahip olduğu doğal ve kültürel değerler yönünden gerek yerli
ve gerekse yabancılara hitap edecek zenginlikte kaynaklara sahiptir. Doğal değerleri
içersinde öncelikle, henüz yoğun yapılaşma ve kirlilik faktörleri ile bozulmamış
deniz kıyıları, ormanları, termal kaynakları ve temiz hava iklim özellikleri; kültürel
değerleri içersinde, Milli Tarihimizde ve Dünya Harp Tarihinde önemli ve özel bir
yer işgal eden Çanakkale Savaşlarının anıları, Çok eski uygarlık dönemlerinden
günümüze kalan arkeolojik yeraltı ve yerüstü varlıkları, sahip olduğu turizm
potansiyelinin temelini oluşturmaktadır. İlimizin sahip olduğu doğal ve tarihi
çevrenin turizm sektörü içerisinde yeterince değerlendirildiğini söylemek mümkün
değildir (www.canakkale.gov.tr).
ÇANAKKALE’DE ÜRETİLEN ŞARAPLIK ÜZÜMLER
Çanakkale, Tekirdağ’dan sonra en çok şarabın üretildiği ilimizdir. Çanakkale'de
1962 yılında kurulan Şarap ve Kanyak Fabrikası ilde bağcılığın ve şarapçılığın
gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Türkiye'nin kanyak üretimine en elverişli
üzümlerinin bu bölgede yetişmesi sebebiyle bugün fabrikada sadece kanyak üretimi
yapılmaktadır. Çanakkale’ye bağlı olan Bozcaada’da şarap ve şaraplık üzüm
üretiminin önemli merkezlerdendir. Bozcaada’nın toplam yüzölçümünün yarıya
yakınında bağcılık yapılan istisnai bir bölgedir. Adadaki şarap üretimi Türkiye'nin
toplam şarap üretiminin onda birini aşmaktadır. Karasakız, Vasilaki ve Karalâhana
yörenin şaraplık üzüm çeşitleridir. Ayrıca Cabernet Sauvignon, Chardonnay,
Merlot, Gamay gibi yabancı türler de yetiştirilmektedir.
Vasilaki: "Anadolu Yapıncağı" ve "Altıntaş" isimleriyle de anılır. Özellikle
Çanakkale ve Bozcaada'da yetiştirilmektedir. Orta kalitede sek ve dömi-sek
şaraplar veren asiditesi düşük beyaz bir üzüm çeşididir.
Karasakız: Bozcaada’nın yerli siyah üzüm türüdür. Asidite ve taneni yüksek, orta
kalitede, sek şaraplar yaratmaktadır. Karasakız ayni zamanda kanyak yapımına en
uygun yerli üzüm türüdür.
Karalâhana: Siyah renkli yoğun tanenli yerli üzüm türüdür. Tat özelliklerinden
çok rengi sebebiyle şarap üretiminde kullanılır. Başka üzümlerle kupaj yapılır.
Cabernet Sauvignon: Fransa’nın Bordeaux bölgesi basta olmak üzere dünyanın
birçok bölgesinde yetişen, kırmızı şaraplık üzüm çeşitlerinden biridir. Cabernet
Sauvignon'un kırmızı üzümlerin kralı olduğu söylenir.
Chardonnay: Beyaz şaraplık üzümlerin en ünlülerinden biridir. Kökeni ve en iyi
üretildiği bölge Fransa'da Bourgogne'dur. Şampanya yapımında kullanılan üç üzüm
çeşidinden biridir. Şaraplarında elma ve yeşil elma aromaları görülmektedir. Bazı
Amerika ve Avustralya Chardonnay şaraplarında ananas aromasına da rastlanır.
Merlot: Pürüzsüz, eriksi, olgun, tatlı, sulu siyah üzüm çeşididir. Özellikle
Bordeaux'da yetiştirilir. Cabernet grubunda sınıflandırılmaktadır. Kırmızı şarap
yapımında kullanılır.
79
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Gamay: En çok Fransa'da, Beaujolais'de çok yetiştirilen Fransız siyah üzüm
türüdür. Meyve aromalı, hafif, orta gövdeli, genç şaraplar yaratmaktadır. Türkiye'de
en çok Trakya'da yetiştirilmektedir.
Sauvignon Blanc: Asil olarak Fransa’nın Bordeaux bölgesindeki Loire'de yetişen
soylu bir beyaz üzüm türüdür. Dünyanın birçok yerinde de yetiştirilir. Genellikle
Semillon üzümleriyle harmanlanır ve türlere göre farklılık gösterir. Yumuşak,
iddialı şarapları olur.
ÇANAKKALE’NİN ÖNEMLİ BAĞCILIK MERKEZLERİ
VE POTANSİYELLERİ
Bayramiç ilçesi, Çanakkale'ye 70 km mesafede, 70 metre rakımı olan, doğal
vejetasyonu ibreli ve geniş yapraklı orman ağaçlarından oluşan küçük bir ilçedir.
Bağcılığın yoğun olarak yapıldığı köyler, Çavuşlu, Gedik, Mollahasanlar, Köseler,
Akçakıl, Üzümlü, Sarıot, Daloba, Serhat, Evciler, Yassıbağ ve Külcüler köyleridir
(www.canakkale.gov.tr). Bu köyler yayılış itibariyle, Bayramiç ilçesinin güney ve
güneydoğu istikametinde ve genellikle Kaz Dağı’nın eteklerine toplanmış durumda
olup Bayramiç merkez ilçe ile birlikte Bayramiç ilçesinin toplam bağ alanının
%90,54'ünü oluşturmaktadırlar (Tarım İl Müdürlüğü Verileri: 2007).
Bozcaada, Çanakkale Boğazı Ege ağzının 18 deniz mili güneyinde, 30° 48'
kuzey paraleli ile 26° 02' doğu meridyeni arasında yer alan 42 km2'lik yüz
ölçümüne sahip olan bir adadır (www.canakkale.gov.tr). Bitki örtüsü genel olarak
makilik olmakla birlikte, güneybatı bölümünde koruluklar yer almaktadır.
Ülkemizde köyü olmayan tek ilçe durumunda olan Bozcaada da, adanın yaklaşık
1/4'ünü oluşturan bağlar, adanın kuzey, kuzeybatı kesimlerini kaplamaktadır.
İntepe beldesi, Çanakkale'nin 18 km güneybatısında, denizden 200 m
yükseklikte, 40° 01' kuzey enlemi ve 26° 20' doğu boylamında bulunmaktadır
(www.canakkale.gov.tr). Çanakkale merkez ilçenin bağ alanlarının %45,9'unu teşkil
etmektedir (Tarım İl Müdürlüğü Verileri: 2007). Yoğun olarak, beldenin hemen
yanında uzanan iki tepenin arasında kalan meyilli ve az meyilli araziler üzerinde
bağcılık faaliyeti devam ettirilmektedir. Bununla birlikte, Çanakkale merkez ilçeye
dâhil, Sarıcaeli, Yağcılar, Kalabaklı, Kurşunlu, Halileli ve Çınarlı köylerinde de
bağcılık sürdürülmektedir.
Lâpseki ilçesine bağlı olan Umurbey beldesi, Çanakkale'ye 25 km mesafede
bulunan, boğazdan yaklaşık 6 km uzaklıktaki Somutlar Tepesi'ne kurulmuş, üst
sınırları çam ormanları, zeytin ağaçları ve bağlarla kaplı olan bir beldemizdir
(www.lapseki.gov.tr). Yörede, Umurbey beldesine yakın olan Çardak, Çavusköy,
Kangırlı, Sındal, Yeniceköy, Subaşı, Beybaş ve Gökköy'de bağcılık faaliyeti
geçerliliğini korumaktadır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Çanakkale’nin gerek çekicilik faktörleri, gerekse şaraplık üzüm ve şarap üretimi
verileri incelendiğinde bölgenin şarap turizmi açısından yüksek bir potansiyele
80
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
sahip olduğu görülmektedir. Ancak bölgede üretilen şaraplık üzümün ağırlıklı
olarak Karasakız oluşu ve bu türün kaliteli kanyak vermesine karşılık kaliteli şarap
vermede yeterli olmayışı, bögenin alt ve üst yapı konusundaki sıkıntıları ve tanıtım
faaliyetlerindeki eksiklikleri gibi konularda gerekli araştırmaların yapılarak çözüm
üretilmesi gerekmektedir. Şarap kültürü ve şarap üretimi konusunda yerel halk ve
üreticilere konusunda uzman kişiler tarafından eğitim ve seminerler verilerek şarap
konusundaki bilgi, kültür düzeyi ve şaraba olan ilgileri arttırılmalıdır. Bu sayede,
kaliteli üzüm ve şarap üretiminde artış sağlanabilir ve gelecek olan ziyaretçilerin
şarap konusunda bilgi alma açısından tatmin düzeyi yükseltilebilir.
Özel sektör, kamu kurumları, STK’lar ve yerel halkın ortak girişimleriyle
organize edilecek festival, gösteri, şarap tadım günleri gibi etkinliklerle ve bölgeye
özel şarap üretimiyle bölgenin çekiciliği ve gelen ziyaretçi sayısı arttırılabilir. İtalya,
Fransa, Amerika gibi ülkelerde bu konuda başarılı örnekler mevcuttur.
Diğer yandan mevcut bağ alanları koruma altına alınarak sürdürülebilirlik
sağlanmalıdır. Karasakız üzümünden istenilen gelir elde edilememesi sebebiyle
bağlar yok olma tehdidi altındadır. Devlet tarafından yapılacak desteklemeler ve
teşviklerle bağların devamlılığı korunurken çeşitlilik ve kalitenin arttırılması
sağlanmalıdır. Çünkü şarap turisti farklı ve kaliteli şarapları deneyimlemek
istemektedir. Yapılacak doğru planlamalar ve uygulamalarla bölgenin şarap turizmi
açısından mevcut potansiyeli doğru olarak değerlendirildiğinde, dünyanın önde
gelen şarap turizmi destinasyonları arasına girmesi sağlanacaktır.
KAYNAKÇA
Bruwer, J.
2003 “South African Wine Routes: Some Perspectives On The Wine Tourism Industry’s
Structural Dimensions And Wine Tourism Product” Tourism Management 24, 423–
435.
Çanakkale Tarım İl Müdürlüğü 2007 Verileri
Dardeniz A., K. Kaynaş Ve F. Ateş
2001 “Çanakkale İli Bağcılığının Mevcut Durumu, Sorunları Ve Çözüm Önerileri”, Bahçe
No:30, 25 - 35
Getz, D.
2000 Explore Wine Tourism: Management, Development, Destinations. New
York: Cognizant.
Getz, D. Ve G. Brown
2004 “Critical Success Factors For Wine Tourism Regions: A Demand Analysis”, Tourism
Management, No :16, 146 – 158.
Getz, D. And G. Brown
2006 ”Critical Success Factors For Wine Tourism Regions: A Demand Analysis”
Tourism Management 27, 146–158.
Hall,C. M. Ve Digerleri.
2000 “Wine Tourism Around The World”, Oxford: Butterworth- Heinemann, 1- 23.
81
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Hall C., M. ve R. Mitchell,
2000 ”Wine Tourism in The Mediterranean: A Tool For Restructuring And Development”
Thunderbird International Business Review, Vol. 42, 445–465.
Hall, C.Michael
(1996). “Wine Tourism in New Zealand” In Proceedings Of Tourism Down Under
II: A Tourism Research Conference Dunedin: University Of Otago, 109–119
Hall, C. M. ve M., Richard.
(2002). “The Touristic Terroir Of New Zealand Wine: The Importance Of Region in The
Wine Tourism Experience”, In Montanari, A. (Ed.), Food And Environment:
Geographies Of Taste Rome: Societa Geografica Italiana, 69–91.
Hoffman, D., M. Beverland ve M. Resmussen
2001 “The Evalution Of Wine Events İn Australia And New Zealand: A Proposed Model”,
International Journal Of Wine Marketing, Vol 13, Issue 1, 54 – 71
İçöz, O. Ve M. Kozak
1998 Turizm Ekonomisi, Turhan Kitapevi Yayınları, Ankara.
Sharples, L.
2000 “Organic Wines The Uk Market: A Shift From Niche Market To Mainstream
Position?”, International Journal Of Wine Marketing, Vol 12, Issue 1, 30-42.
Santich, B.
2004, “The Study Of Gastronomy And Its Relevance To Hospitality Education And
Training” Hospitality Management 23,15–24.
Telfer, D.
2001 “Starategic Alliances Along The Niagara Wine Route”, Tourism Management, Vol
: 22, 21-30.
İnternet Kaynakları
http://www.dtftwid.qld.gov.au/wine/wine+tourism/facts (10.07.2008)
www.bacchusnyc.com
www.canakkale.gov.tr
www.cultwineclassic.com
www.lapseki.gov.tr
www.localwineevents.com
www.morrellwine.com
www.muratvural.com.tr
www.wine-tours-france.com
82
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Resim 1: Türkiye Üzüm Haritası (Kaynak: www.muratvural.com.tr)
Tablo 1: Çanakkale İli’nin Toprak Dağılımı Kaynak: Çanakkale Tarım İl
Müdürlüğü
83
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Tablo 2. Çanakkale İli’nin İşlenebilir Toprak Dağılımı (Kaynak: Çanakkale Tarım
İl Müdürlüğü)
84
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Tablo 3: 2007 Yılı Çanakkale İli Bağ Alanları Kaynak: Çanakkale Tarım İl
Müdürlüğü
Üzüm Şaraplık
Toplu Meyvelikler
İLÇELER
Dağınık Ağaç Sayısı
Dekar
Kapladığı
Alan
(Dekar)
Meyve
Veren
Yaşta
Meyve
Veren
Yaşta
Meyve
Vermeyen
Yaşta
Meyve
Vermeyen
Yaşta
MERKEZ
3.220
3.200
20
0
0
AYVACIK
100
100
0
0
0
BAYRAMİÇ
18.800
15.000
3.800
0
0
BİGA
100
100
0
0
0
B.ADA
6.700
6.500
200
0
0
ÇAN
140
120
20
0
0
ECEABAT
2.167
2.067
100
0
0
EZİNE
1.800
1.800
0
0
0
GELİBOLU
1.480
480
1.000
0
0
G.ADA
445
270
175
0
0
LÂPSEKİ
50
40
10
0
0
YENİCE
İL
TOPLAMI
15
0
15
0
0
35.017
29.677
5.340
0
0
85
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
86
YABANCI TURİSTLERİN İNTEPE (ERENKÖY)
ŞARABINDAN BEKLEDİKLERİ NİTELİKLERİN
BELİRLENMESİ
Nilsun SARIYER
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
İşletme Bölümü
ÖZET
Bu araştırmanın amacı, tüketicilerin İntepe (Erenköy) şarabından bekledikleri
niteliklerin belirlenmesidir. Bu amaçla, Çanakkale'ye gelen ve bu şarabı tadan 143
yabancı turistten anket yöntemi ile veriler toplanmıştır. Yapılan çok boyutlu ölçekleme
analizi sonucunda, İntepe (Erenköy) şarabından beklenen nitelikler, duyusal (direkt,
dolaylı) ve künyesel (tadımdan önce, tadımdan sonra) nitelikler olarak adlandırılmıştır.
Anahtar kelimeler: Şarap Pazarlaması, Şarap, İntepe (Erenköy) Şarabı, Şarap
Nitelikleri, Çok Boyutlu Ölçekleme
ABSTRACT
The purpose of this study is to determine the qualifications of İntepe (Erenkoy) wine,
which are expected by the customers. To do this, a total number of 143 foreign tourists
who visited Çanakkale and tasted this wine were surveyed by a questionnaire.
Multidimensional scaling analysis pointed out two main qualifications namely sensitive
(direct and indirect) characteristic and identification (tasting stage and post tasting stage)
characteristic.
Keywords: Wine Marketing, Wine, Wine Qualifications, Multidimensional Scaling
Analysis.
GİRİŞ
Şarap oldukça karmaşık bir üründür. Çünkü aynı şartlar altında üretim yapılsa bile
her yeni parti ürün, diğerinden farklıdır. Bundan dolayı her şişe şarabın ayrı bir
üretim ve pazarlama yolculuğu vardır. Bu çalışmada sadece şarabın pazarlaması ele
alınmıştır.
ŞARAP PAZARLAMASI
Şarabın pazarlanmasında şarabın sunulacağı pazar, pazarlama karması elemanlarına
yol gösterir. Bu açıdan bakıldığında şarap pazarlarında iki temel sektör
bulunmaktadır: kalite şaraplar ve sofralık şaraplar. Genel olarak sofralık şaraplarda
uygulanan stratejiler daha çok alkolsüz içeceklerle benzerlik göstermektedir. Kalite
şaraplarda ise daha kendine has özellikler önem kazanmaktadır (Akyol ve diğ.
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
2004: 16-17). Bu tür şarabın elde edilebilmesi için üretimde kaliteli üzüm
kullanılması gerekmektedir. Ayrıca üzümün türüne göre seçilen bölge ve toprak
yapısının uygunluğu, iklim ve hava şartlarının elverişliliği kalite şarabın ön
şartlarıdır (Tosun 2005: 5). Bu iki sektörün her birisinde kullanılan pazarlama
stratejileri ve taktikleri birbirinden oldukça farklıdır (Tablo 1). Tablodan görüleceği
gibi, farklı türdeki şaraplar farklı tüketicilere hitap etmektedir. Mesela, A.B.D.'de
yapılan bir araştırmada, tüketicilerin farklı şarapları tercih etmelerinde şarap
tüketim miktarı ile tüketici gelirinin etkili olduğunu göstermiştir (Şekil 1).
Araştırmaya göre, şarap tüketimi yüksek olan düşük gelirliler, sofralık şişe şarabını
tercih etmektedirler. Şarap tüketimi düşük yüksek gelirliler ise 750 ml. lik
çeşitlendirilmiş şarapları tüketmektedirler. Kalite şarapları ise geliri ve tüketimi
yüksek tüketiciler içmektedirler. 1,5 lt.lik cabarnet ya da chardonnay şaraplarını
geliri ve tüketimi orta düzeyde olan tüketiciler; beyaz zindetdal şaraplarını geliri ve
tüketimi düşük olanlar yeğlemektedirler (Charters 2006:15).
ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMI
Bu araştırmanın amacı, şarap tüketicilerin şaraptan bekledikleri niteliklerin
belirlenmesidir. Bu amaç çerçevesinde ürün olarak özellikle İtalyan ve Yunanlıların
Çanakkale bölgesine geldiklerinde ismi ile aradıkları İntepe (Erenköy) şarabı
seçilmiştir. Daha fabrikasyon şarap üretime geçmemiş bir bölgede geçmişten gelen
tanınırlıkla ev şarabına olan bu talep incelenmeye değer görülmüştür. Bu araştırma
sonuçlarının bağlarını yenileyerek şarapçılığa yönelen yöre açısından da faydalı
olacağı umulmaktadır.
ARAŞTIRMANIN METODOLOJISI
Tanımlayıcı nitelik taşıyan bu araştırmada, birincil veriler kullanılmıştır.
Araştırmanın amacı göz önüne alınarak, örnek kitle olarak yabancı turistler
seçilmiştir. Kullanılan örnekleme yöntemi, ihtimalsiz örnekleme yöntemlerinden
kolayda örnekleme yöntemidir. Veri toplama aracı olarak anket yöntemi
kullanılmıştır. Bu amaçla öncelikle anket formu hazırlanmıştır. Formda ilk önce
turistlerin bu şarabı tadıp tatmadıklarını tespit edecek bir soru geliştirilmiştir.
Araştırmanın özel bir bölgenin şarabı ile ilgili olduğu göz önüne alınarak deneyimi
olanların yani bu soruya olumlu cevap verenlerin ankete devam etmesine aksine
olumsuz cevap verenlerin ise anketi bırakmasına karar verilmiştir.
Ankette yer alan ikinci soru, şarabın niteliklerinin belirlenmesidir. Bu amaçla
soruya olumlu cevap veren turistlerden metrik olmayan (kategorik) ölçme
düzeylerinden biri olan, sıralı ölçme tekniğini kullanarak verilen nitelikleri
değerlendirmeleri istenmiştir. Nitelikler belirlenirken literatür taranmıştır.
Belirlenen nitelikler şunlardır: şişe şekli, fiyat aralığı, kalite düzeyi, şarabın üretildiği
üzüm çeşidi ve sayısı (tek bir üzüm cinsi ise mono sepaj, birden fazla üzüm cinsi
ise kupaj şaraplar olarak adlandırılır), bağ bozumu, bölge, fiyat, marka, fiyat,
paketleme, etiket, ambalaj, berraklık, tortu, mantarın özelliği ve yılı (Lockshin ve
diğ. 2001:224; Spawton 1990: 48-50; Thode ve Maskulka 1998:381-384; Charters
88
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
2006:15; Akyol ve diğ. 2004: 18-20). Araştırmada çok boyutlu ölçekleme analizinin
uygulanacağı göz önüne alınarak analiz sonuçlarının sağlıklı olması açısından
nitelik sayısı düşürülmüştür. Çünkü Tokol, çok boyutlu ölçeklemede uyarıcının
genellikle 12 ve 12’den küçük olmasını önermektedir (Tokol 1998: 58). Bu amaçla
İntepe bölgesinde şarap üretimi yapanlarla görüşülmüştür. Hâlihazırda üretilen
şarabın ev şarabı olduğu da göz önüne alınarak aşağıdaki nitelikler belirlenmiştir.
· Bölge
· Renk
· Berraklık
· Tat
· Koku
· Çeşit
· Fiyat
· Karışım
Anket uygulaması, Şubat-Haziran 2008 tarihleri arasında turizm acenteleri
vasıtasıyla yapılmıştır. Geri toplanabilen anket formu sayısı, 143 adettir. Bu
anketlerin % 31'ini (44) Yunanlılar, % 27'sini (38) İtalyanlar, % 26'sını (37)
Japonlar, % 14'ünü (21) Avustralyalılar ve % 2'sini (3) diğer (Bulgar ve Norveçler)
cevaplamışlardır. Araştırma ile toplanan verilerin analizinde, SPSS 15.0 for
Windows istatistik paket programı kullanılmıştır.
ARAŞTIRMANIN BULGULARI
Bu araştırmada yapılan analiz, çok boyutlu ölçekleme analizidir. Bu analiz, tüketici
tercihleri, tutumları, eğilimleri, inançları ve bekleyişleri gibi davranışsal verilerin
kullanıldığı çok değişkenli bir istatistiksel analiz türüdür (Malhotra 2004: 608).
Genel olarak, noktalar arasındaki ilişkiyi ve noktaların yerlerini geometrik olarak
gösterir. Bu analizle tüketicilerin çeşitli mal ve hizmetleri algılamakta ve
değerlendirmekte kullandıkları nitelik boyutları ve bu boyutların oluşturduğu
uzayda mal ve hizmetlerin yerlerinin belirlenmesine çalışılır (Tokol 1998:59).
Çok boyutlu ölçekleme analizin sonuçlarının güvenirliliği ve geçerliliğini test
etmek amacıyla R2 olarak bilinen uygunluk endeksi ve gerginlik değerlerine bakılır.
Dört tekrarlanma sayısı sonucunda R2 0.89270 ve gerginlik değeri 0.02786
çıkmıştır.
R2 korelasyon endeksinin karesi olup bu değerin yüksek olması arzulanır.
% 60 ve üstü, arzulanan bir orandır (Nakip 2003:516). R2’nin yüksek çıkması
(0,89270), modelin girdi verilerini mükemmel bir şekilde temsil ettiğini
göstermektedir. Gerginlik değeri ise çok boyutlu ölçeklemenin kalitesini gösterir.
Yapılan analizde bu değer, % 2.7 olarak çıkmıştır. Gerginlik oranının 5'in altında
olması çok boyutlu ölçeklemenin iyi düzeyde olduğunu ifade etmektedir (Nakip
2003:518). Çok boyutlu analiz sonucunda uzaysal haritayı çizmek için elde edilen
gösterim sonuçları, Tablo 3’dedir. Bu sonuçlara göre SPSS programının çizdiği
uzaysal harita ise Şekil 2’dedir.
89
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Bu harita, yabancı turistlerin İntepe (Erenköy) şarabından bekledikleri
niteliklerin görüntüsünü vermektedir. Eksenlere bakıldığında şarabın duyusal ve
künyesel niteliklerinin ayrı ayrı sınıflandırıldığı görülebilir.
Sıfır (0) noktasının altındaki nitelikler, şarabın direkt duyu organlarıyla
ulaşılabilen duyusal niteliklerini (tat, koku, berraklık ve renk) ifade etmektedir. Sıfır
(0) noktasının üstündeki nitelikler ise dolaylı olarak duyu organlarıyla ulaşılabilen
duyusal nitelikler (karışım, bölge, çeşit ve fiyat) olarak adlandırılmıştır.
Diğer boyut, şarabın künyesel nitelikleri olarak değerlendirilmiştir. Bu
boyutta şarap tadılmadan önceki künyesel nitelikler ve tadıldıktan sonraki künyesel
nitelikler olarak belirlenmiştir. Sıfır (0) noktasının sağındaki nitelikler, tadılmadan
önceki künyesel nitelikler (fiyat, berraklık ve renk); solundakiler tadıldıktan sonraki
künyesel nitelikler (tat, koku bölge, karışım ve çeşit) olarak isimlendirilmiştir.
Sonuç olarak yabancı turistlerin İntepe (Erenköy) şarabından bekledikleri
nitelikler iki boyutta adlandırmaktadırlar: duyusal ve künyesel nitelikler. Buna göre
boyutlar şöyle ifade edilebilir.
1. Direkt duyusal nitelikler, tadımdan önceki künyesel nitelikler
2. Dolaylı duyusal nitelikler, tadımdan önceki künyesel nitelikler
3. Direkt duyusal nitelikler, tadımdan sonraki künyesel nitelikler
4. Dolaylı duyusal nitelikler, tadımdan sonraki künyesel nitelikler
Tat ve koku, direkt duyusal ve tadımdan sonraki künyesel nitelikler iken
berraklık ve renk dolaylı duyusal ve tadımdan sonraki künyesel niteliklerdir.
Bununla birlikte karışım, bölge ve çeşit direkt duyusal ve tadımdan önceki künyesel
niteliklerdir. Fiyat ise dolaylı duyusal ve tadımdan önceki künyesel niteliklerdir.
ARAŞTIRMANIN SONUÇLARI VE ÖNERILER
Şarap sektörü gibi kültür, alışkanlıklar ve sadakatin önemli olduğu sektörlerde uzun
süreli ilişkiler yaratmak çok önemlidir (Akyol ve diğ. 2004: 16). Bu nedenle
tüketicinin şaraptan beklentilerini doğru tespit etmek gerekir. Bu çalışmada bu
konu üzerinde durularak ampirik bir çalışma yapılmıştır.
Tüketicilerin şaraptan bekledikleri nitelikler iki başlık altında toplanmıştır.
Duyusal nitelikler, tüketicilerin duyu organlarını kullanarak şarabı
değerlendirmeleridir. Künyesel nitelikler ise tüketicilerin şarapla ilgili elde
edebilecekleri bilgileri içermektedir. Her iki boyut kendi içinde de sınıflandırılabilir.
Direkt duyusal ve tadımdan sonraki künyesel nitelikler, dolaylı duyusal ve
tadımdan sonraki künyesel nitelikler, direkt duyusal ve tadımdan önceki künyesel
nitelikler ve dolaylı duyusal ve tadımdan önceki künyesel nitelikler. Şekil 2
incelendiğinde, İntepe (Erenköy) şarabının dolaylı duyusal nitelikler ve tadımdan
önceki künyesel niteliklerinin eksik olduğu ortaya çıkmıştır. Bu niteliklere yapılan
eklemelerin (şişe, ambalaj vb.) bu şarabın gelişmesine katkı sağlayacağı
düşünülmektedir.
90
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ARAŞTIRMANIN SINIRLARI
Bu araştırma yapılırken iki sınırlama yapılmıştır. Birinci sınırlama, analizden
kaynaklanmaktadır. Çok boyutlu ölçeklemede ikiden fazla boyutun
yorumlanmasında sıkıntı yaşandığı için araştırma iki boyutla değerlendirilebilmiştir.
Ayrıca araştırmanın sağlıklı yürütülmesi amacıyla sadece sekiz nitelik seçilmiştir.
İkinci sınırlama ise örnek kitlenin seçimi ile ilgilidir. Bu çalışmanın sonuçları Şubat
ila Haziran arasında Çanakkale'ye gelen turistlerin fikirlerini yansıtmaktadır. Bu
nedenle farklı gruplarla yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu
sınırlamalar göz önüne alındığında araştırma sonuçları genelleştirmek doğru olmaz
fakat bu yörenin şaraplarını geliştirmek isteyenler açısından bu sonuçlar ön bir
çalışma olarak kabul edilebilir.
KAYNAKÇA
Akyol, Ayşe, M. Ö. Azabağaoğlu ve A. Özay
2004 “Şarap Sektörünün Pazarlama Karması Elemanları Açısından
İncelenmesi.”
Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 4/1:15-29.
Charters, S.
2006 Wine and Society: The Social and Cultural Context of a Drink, ButterworthHeinemann.
Lockshin L., Quester P., Spawton T.
2001 “Segmentation by Involvement or Nationality for Global Retailing: A Cross-national
Comparative Study of Wine Shopping Behaviours” . Journal of Wine Research. 12 (3/1):223236
Malhotra, Naresh K.
2004 Marketing Research an Applied Orientation. New Jersey: Prentice Hall.
Nakip, Mahir
2003 Pazarlama Araştırmaları Teknikler ve (SPSS Destekli) Uygulamaları. Ankara:
Seçkin Yayıncılık.
Spawton T.
1990
“Development in the Global Alcoholic Drinks Industry and Implications
for the Future Marketing of Wine.” European Journal of Marketing. 24 (4): 47-54.
Thode, S. F. ve J. M. Maskulka
1998 “Place-based Marketing Strategies, Brand Equity and Wineyard
Valuation.” Journal of Product and Brand Management, 7(5). 379-399.
Tokol, Tuncer
1998 Pazarlama Araştırması. 9. baskı. Bursa. Vipaş A.Ş.
Tosun, Mustafa
2005 Şarap Sektör Araştırması. Türkiye Kalkınma Bankası Araştırma Müdürlüğü.
Ankara.
91
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Tablo 1. Şarap Türlerine Göre Şarap Pazarlama Karması Elemanları
(Kaynak: Spantown 1990:49)
ŞARAP
PAZARLAMA
KARMASI
ELEMANLARI
Ürün
Fiyat
Dağıtım
Konumlandırma
Tutundurma
Satış
Stok
KALİTE ŞARAP
SOFRALIK ŞARAP
Apelasyon, sınırlı miktar,
bağbozumu ve bölgesel
özellikler
Farklı varyasyon veya
karışım, tutarlılık, yüksek
kalite kontrol, bağbozumu
ve bölgesel faktörler az
önemli
Rekabetçi fiyat, hassas fiyat,
fiyat kullanarak tutundurma
yaygın
Yüksek fiyat, pazarın
kaymağını alma/prestij
fiyatlama, fiyat kullanarak
tutundurma yok
Özel veya uzmanlaşmış
mağazalar
Özel markalı ürünler
Tavsiye ya da tanınma
yoluyla tutundurma
yapılır, yaygın ün ile
desteklenir
Kıtlık, kota, yüksek kalite
Yıllandırma ve
olgunlaşma
Süpermarlet ya da likör
mağazaları
Markalı ürünler
Kitlesel medya ile
tutundurulur, sergiler
düzenlenir
Sürekli, büyük miktarlarda
Stok dönüşümü önemli
92
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Tablo 2. Gerginlik Katsayıları
Tekrarlanma
Gerginlik
1
,40077
2
,34218
3
,33976
4
,33944
Gerginlik = ,02786 R2 = ,89270
Düzelme
,05859
,00241
,00033
Tablo 3. İki Boyutlu Gösterimin Sonuçları
Nesne
No
1
2
3
4
5
6
7
8
Nesne Adı
Fiyat
Tat
Çeşit
Berraklık
Bölge
Renk
Karışım
Koku
Boyut
(Koordinatlar)
1
2
1,9528
,5894
-1,2164
-,9200
-,0418
-,0774
,0606
-1,3475
-,3057
1,6162
1,2201
-,6068
-1,1945
1,0735
-,5586
-,4823
93
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şarap Tüketimi
Yükse
k
Sofralı
k
Şişe
Şarabı
Kalite
Şarap
1,5 lt. Cabarnet
ya da
Chardonnay
Beyaz
Zindetd
750 ml.
Çeşitlendirilmi
ş Şarap
Düşü
kYüks
Düşü
kYüks
Yükse
k
Tüketici
Geliri
Şekil 1. Tüketicilerin Tercih Ettikleri Şarap Çeşitleri (Kaynak: Charters 2006: 15)
Şekil 2. İntepe (Erenköy) Şarabının Uzaysal Haritası
94
KORUNAN ALANLARDA TAŞIMA KAPASİTESİNİN
BELİRLENMESİ: TROYA TARİHİ
MİLLİ PARKI ÖRNEĞİ
Tülay CENGİZ, Çiğdem KAPTAN AYHAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi - Peyzaj Mimarlığı Bölümü
ÖZET
Taşıma kapasitesi, bir ekosistem tarafından kabul edilebilen en yüksek popülasyon
düzeyi şeklinde tanımlanabilir. Alandaki kullanıcı sayısının yanı sıra kullanımları
etkileyen farklı ölçütlerle de doğrudan ilişkilidir. Korunan alanlarda kullanıcıların
etkilerine yönelik taşıma kapasitesinin belirlenmesi, kaynak değerlerine zarar vermeden
koruma-kullanma dengesi gözetilerek ve turizm etkinliklerinin yapılabilmesi için önemli
bir araçtır. Araştırmada; korunan alanlardan biri olan Troya Tarihi Milli Parkı’nın
taşıma kapasitesi belirlenmiştir. Yöntemde, kullanıcı sayısının yanı sıra iklim özellikleri
ve araştırma alanına yönelik, kullanımlardan kaynaklanan olumsuz etkiler de birer
ölçüt olarak kullanılmış ve sayısal değer olarak sürece dahil edilmiştir. Uygulanan
yöntem sonucunda; Troya Tarihi Milli Parkı’nın Fiziksel Taşıma Kapasitesi; 1750
gün/ziyaretçi, Gerçek Taşıma Kapasitesi; 204 gün/ziyaretçi, Etkin Taşıma Kapasitesi;
177 gün/ziyaretçi ve Sosyal Taşıma Kapasitesi 120 gün/ziyaretçi olarak saptanmıştır.
Bu sonuçlar temelinde çeşitli değerlendirmeler yapılmış ve alana yönelik mevcut ve olası
sorunlar belirlenerek çözüm önerileri geliştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Taşıma Kapasitesi, Troya Tarihi Milli Parkı, Korunan
Alanlar
ABSTRACT
Carrying capacity can be defined as the highest population level that an ecosystem can
accommodate. It is directly related to number of users and the different criteria affecting the
uses in the area. Determination of the carrying capacity, related to the effects of the users,
is an important tool to carry tourism activities keeping the conservation use balance and
not harming resources values. In this research; the carrying capacity of Troy Historical
National Park one of the areas under conservation, were defined. During the process,
number of users, climatic data and negative effects of uses were accepted as criteria and
included into the process. As a result of the applied method we determined the following
capacities on Troy Historical National Park: physical carrying capacity: 1750
visitor/day, real carrying capacity: 204 visitor/day, affect carrying capacity: 177
visitor/day and social carrying capacity: 120 visitor/day were determined. Based upon
these results, further evaluations and trouble-shooting suggestions were made for various
probable future problems of the study area.
Key Words: Carrying Capacity, Troy Historical National Park, Protected Areas
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
GİRİŞ
Uluslar arası Doğa Koruma ve Doğal Hayatı Koruma Birliği (International Union
for the Conservation of Nature and Natural Resources, IUCN) tarafından 1972
yılında geliştirilen koruma kategorileri içinde yer alan milli parklar bugün tüm
dünyada oldukça geniş alan kaplamaktadır. Türkiye’de 1983 tarihinde kabul edilen
Milli Parklar Kanunu’nda; bilimsel ve estetik bakımdan milli ve milletler arası
ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm
alanlarına sahip tabiat parçaları (Anonim 2008a) olarak tanımlanan milli parklar,
bulundukları yörelerin dışında başka bölgelerden hatta farklı ülkelerden çok sayıda
ziyaretçi için bir çekim merkezi halini almışlardır. Bu ziyaretler nedeniyle milli park
alanında bulunan doğal bitki ve hayvan varlığı, ekolojik anlamda tahrip olmaya
başlamıştır. Aynı şekilde kültürel zenginliğin de ziyaretçilerin yoğun ve bilinçsiz
kullanımı sonucunda bozulmaya başlaması ülke zenginliği açısından önemli bir
problemdir.
Milli parkların gelecek nesillere aktarılabilmesi başka bir deyişle
sürdürülebilir kullanılabilmesi için farklı bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Bu
alanların, doğal, kültürel ve rekreasyonel kaynak değerlerinin korunmasını,
geliştirilmesini ve devamlılığını sağlayacak uzun devreli gelişme planı veya master
planı çalışmaları yapılmalıdır (Gülez 2003; İkiz, 2007). Ayrıca ziyaretçi taşıma
kapasitesinin hesaplanması da yapılan çalışmalar arasında önemli bir yer
tutmaktadır. Ziyaretçi yoğunluğundan kaynaklanan sorunları büyük ölçüde
engellemek için söz konusu alanın hem doğal hem de kültürel değerleri açısından
hizmet verebilecekleri birey sayısının hesaplanması ve kullanımın bu yönde
sınırlandırılması çalışmaları uzun yıllardır süregelmektedir.
Dünya Turizm Örgütü taşıma kapasitesini “Bir alanın tahammül
gösterebildiği kullanıcı miktarı ya da seviyesi” olarak tanımlamaktadır (Buckley,
1999). Mathienson ve Wall (1982) ise taşıma kapasitesini bir alanı, fiziksel çevrede
kabul edilemez tahrifatlar ve rekreasyonel bilinçte kabul edilemez bir düşüş
olmadan kullanabilen maksimum insan sayısı olarak tanımlar. Yine Buckley
(1999)’in tanımına göre taşıma kapasitesi, bir alandaki ekosistemde algılanabilir ya
da en azından geri dönülemez ekolojik değişiklik yaratmayan ziyaretçi sayısı ya da
bir alan ya da ekosistemin ekolojik değerlerde kabul edilemez sorunlar olmadan
önce sayı ve aktivite açısından kabul edebildiği maksimum rekreasyonel kullanım
seviyesidir (Papageorgiou ve Brothertan, 1999; Simon ve diğ. 2004). Taşıma
kapasitesinin biyofiziksel, sosyokültürel, psikolojik ve yönetimsel olmak üzere dört
farklı bileşeni bulunmaktadır (Ceballos Lascurain 1996; Ozaner 2008):
Biyofiziksel bileşen; doğal kaynakla ilgili olup, hiçbir biyofiziksel sistemin
sınırsız kullanım altında bozulmadan kalamayacağı gerçeğine dayanmaktadır. Bu
nedenle turist etkinliklerinde bir eşik olmalı ve bu eşiğin seviyesini ekosistemlerin
hassasiyeti belirlemelidir (Ozaner 2008).
Sosyo-kültürel bileşen; yöre insanıyla ilişkili olup, turizm etkinliklerinin belirli
bir seviyeyi aşması halinde yöre halkı üzerinde zararlı bir sosyo-kültürel etki
oluşturacağı gerçeğine dayanmaktadır. Aynı topluluk içerisinde, geçimini tamamen
96
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
turizm sektöründen sağlayanlarla, turizm hizmetlerinde yer almayanların turizme
farklı tavır göstermeleri nedeniyle sosyo-kültürel taşıma kapasitesinin doğru bir
şekilde belirlenmesi kolay olmamakta ve bu konuda çoğu kez bir antropolog ya da
sosyal bilimcinin yardımı istenmektedir (Ozaner 2008).
Psikolojik bileşen; her zaman diliminde kaliteli bir deneyim sunulabilen en
yüksek ziyaretçi sayısını işaret etmektedir. Turisti psikolojik olarak sıkmayan alan
bir gözlem noktasında 20 m, çadırlı bir kamping alanında 10 m2 iken, doğada
yalnız kalmak isteyen bir kampçı için bir dönüm veya hektar olabilmektedir
(Ozaner 2008).
Yönetimsel bileşen; başarılı bir yönetimle kaliteyi düşürmeden en yüksek
ziyaretçi seviyesine ulaşılmasıdır. Bu bileşende, alandaki görevlilerin sayısı, uygun
araç parkı gibi etmenler taşıma kapasitesini artırmaktadır (Ozaner 2008).
Bu araştırmada Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) ve Shelby ile
Heberlein tarafından geliştirilen “Sosyal Taşıma Kapasitesi” değerlendirme
modeli Troya Tarihi Milli Parkı’nın ana kaynak değerini oluşturan Troya antik
kentinin bulunduğu alanda uygulanmıştır. Bu çalışma ile alanın maruz kaldığı
ziyaretçi yoğunluğu hesaplanmıştır. Analizler sonucunda çeşitli değerlendirmeler
yapılmış ve alana yönelik mevcut ve olası sorunlar belirlenerek çözüm önerileri
geliştirilmiştir.
MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırmanın ana materyalini Troya Tarihi Milli Parkı’nın ana kaynak değerini
oluşturan Troya antik kentinin bulunduğu alan oluşturmaktadır. Buna ek olarak
araştırma konusu ile ilgili çeşitli yayınlar ve milli parka ilişkin daha önce yapılmış
çalışmalar, haritalar, tezler ve yerinde yapılan gözlem, inceleme sonucu elde edilen
veriler ve çekilen fotoğraflar araştırmanın materyali içerisinde yer almaktadır.
Troia Antik Kenti ve çevresi 07.11.1996 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile Milli Park olarak ilan edilmiştir. Toplam alanı 13.350 hektar olan park,
Çanakkale ili Ezine ilçe sınırları içerisinde Çanakkale Boğazının girişinde yer
almaktadır (Şekil 1). Troya Çanakkale-İzmir Devlet karayolunun 28 km. sinin 5 km
içerisindedir (Anonim 2008 b). Milli Park alanı, Kumkale, Halileli, Tevfikiye,
Çıplak, Kalafatlı ve Yeniköy yerleşmelerinin tamamı, İntepe, Gökçalı, Mahmudiye,
Üvecik, Pınarbaşı, ve Taştepe yerleşmelerinin bir kısmını içine almaktadır (Anonim
2002).
Milli Parkın ana kaynak değerini, Troya kenti oluşturmaktadır. Öncelikli
olarak görülmesi gereken yerlerin başında Troya antik şehri (ören yeri)
gelmektedir. Ayrıca Çanakkale Boğazı, kıyılarında sunduğu görsel peyzaj değerleri
ile ziyaretçilerin rekreatif ihtiyaçlarını karşılayacak düzeydedir (Anonim 2008 b).
Yöntem olarak Sayan ve Ortaçeşme, (2005) tarafından kullanılan ve Dünya
Doğayı Koruma Birliği (IUCN) ve Shelby ile Heberlein tarafından geliştirilen
“Sosyal Taşıma Kapasitesi” değerlendirme modeli inceleme alanında
uygulanmıştır. IUCN tarafından geliştirilen yönteme göre üç rekreasyonel taşıma
97
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
kapasitesi düzeyi tanımlanmaktadır. Bunlar, "Fiziksel Taşıma Kapasitesi",
"Gerçek Taşıma Kapasitesi” ve "Etkin Taşıma Kapasitesi” dir.
Fiziksel Taşıma Kapasitesi (FTK), tanımlanmış bir mekân içine, belirli bir
zamanda fiziksel olarak sığabilen maksimum insan sayısıdır ve şu formülle
hesaplanmaktadır:
FTK= AxZ/a x Rf
FTK : Fiziksel Taşıma Kapasitesi
A: Alan (Ziyaretçilerin kullanımı için mevcut alan veya patika)
Z/a : Ziyaretçi / alan (Ziyaretçi başına düşen alan veya patika uzunluğu)
(alanda: 1 ziyaretçi/m2 ; patikada: 1 ziyaretçi/m)
Rf
: Rotasyon faktörü (Günlük ziyaret sayısı)’dür.
"Rotasyon Faktörü", bir alanda çalışma saatleri yönünden izin verilebilen günlük
ziyaret sayısıdır ve aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır:
Rf = alanın günlük açık olduğu süre / bir ziyaretin ortalama süresi
Formüle göre FTK, ziyaretçi başına düşen 1 m2' lik alan veya 1 m uzunluğunda
patikanın, ziyaretçilerin kullanımına açık olan toplam alan ve bir günde parkın
çalışma saatleri içinde fiziksel olarak yapılabilecek ziyaret sayısı ile çarpımıdır.
Gerçek Taşıma Kapasitesi (GTK), bir alanda izin verilen maksimum
ziyaret sayısı olup, alanın belirli negatif özelliklerinden elde edilen düzeltme
faktörlerinin FTK’den matematiksel olarak çıkarılmasıyla
elde edilir. Bu
düzeltme faktörleri biyofiziksel, çevresel, ekolojik, sosyal ve yönetimsel
değişkenlerden elde edilir. GTK şu formülle ifade edilir:
GTK = FTK - Dfı - Df 2 -........ - Df n
Df = Ds / Dt X 100
Df1 , Df2, Df n : Her bir değişken için hesaplanan düzeltme faktörleri
Df
: Düzeltme Faktörü (%)
Ds
: Değişkenin Sınırlayıcı Değeri
Dt
: Değişkenin Toplam Değeri'dir
Formüle göre, GTK'nin bulunabilmesi için öncelikle düzeltme faktörlerinin
hesaplanması gerekmektedir. Düzeltme faktörleri, ziyareti engelleyen veya
kısıtlayan faktörlerin sınırlayıcı değeri ile toplam değeri arasındaki ilişkinin
enterpolasyon yöntemiyle hesaplanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Alan için
98
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
geçerli olan tüm düzeltme faktörleri hesaplandıktan sonra bunlar daha önce
hesaplanmış olan FTK'den matematiksel olarak çıkarılır. Yüzde değer olarak ifade
edilen düzeltme faktörleri formülde aşağıdaki şekilde yerine konulur:
= FTK x (100 – Df 1 /100) x (100 - Df 2 /100) x …………. x (100 Df n /100)
Etkin Taşıma Kapasitesi (ETK) bir alanın, mevcut yönetim kapasitesine göre
kaldırabileceği maksimum ziyaretçi sayısıdır.
ETK = GTK x YK
ETK = Etkin Taşıma Kapasitesi
GTK = Gerçek Taşıma Kapasitesi
YK = Yönetim Kapasitesi'dir
Formüle göre ETK, daha önce hesaplanmış olan GTK'nin yönetim kapasitesiyle
(YK) çarpımıdır. YK koruma alanı yönetiminin görev ve hedeflerini yürütebilmesi
için gereken koşulların toplamıdır. Mevzuat, altyapı, üstyapı ve ekipmanlar, sayı ve
nitelik bakımından personel, fonlar, motivasyon vb. gibi fazla sayıda değişkenin
olması nedeniyle YK'nin ölçülmesi çok kolay değildir. ETK hiçbir zaman
GTK'den büyük çıkmamaktadır.
Sosyal Taşıma Kapasitesi (STK) ziyaretçilerin bir alanda karşılaşmayı
istedikleri en fazla kişi ya da grup sayısı olup, her alanın ziyaretle ilgili belirli
özelliklerine göre değişiklik gösterebilecek bir değeri ifade eder. STK şu
formülle elde edilebilir;
STK = Gb x GKs x Rf
Gb: Ortalama Grup Büyüklüğü
GKs : Karşılaşılması İstenen En Fazla Grup veya Kişi Sayısı (ortalama)
Rf : Rotasyon Faktörü'dür.
Formül, alanın gruplar halinde ziyaret edilmesini öngörmektedir. Eğer alana
ziyaretçilerin birey halinde gerçekleşmesi eğilimi varsa formüldeki Gb
(Ortalama Grup Büyüklüğü) çıkarılabilir.
Troya Tarihi Milli Parkı'nın Taşıma Kapasitesinin Hesaplanması
Taşıma Kapasitesi Tahmin Yöntemi kullanılarak Troya Tarihi Milli Parkı’nın
fiziksel, gerçek ve etkin taşıma kapasitesi ve sosyal taşıma kapasitesi
hesaplanmıştır.
Fiziksel Taşıma Kapasitesi (FTK)
Troya Tarihi Milli Parkı’nda tarihi alanları görebilmek için ziyarete açık patikalar
boyunca yürünmesi gerekmektedir. Milli Parkın FTK ile ilgili özellikleri şunlardır:
Patikalarda ziyaretçi akışı: çift yönlü
Patikalarda 1 kişinin kapladığı doğrusal uzunluk: 1 m
Patikaların toplam uzunluğu: 670 m
99
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Ziyaret süresi (ortalama): 2 saat
Milli parkın ziyarete açık olduğu süre (ortalama): 10 saat
Maksimum ziyaretçi grubu büyüklüğü: 50 kişi
Gruplar arasındaki minimum ara uzaklık: 50 m
Gruplar arasında tavsiye edilen uzaklık 50 m olduğundan 670 m uzunluğundaki
patikalara 7 grup sığacaktır. [(7 grup x 50 m) + (6 ara x 50 m) = 650 m]. Bu 7 grup
milli parkı aynı anda ziyaret durumunda iseler, toplam 350 m patika uzunluğuna
gereksinim olacaktır. FTK' nin hesaplanması için öncelikle rotasyon faktörünün
hesaplanması gerekir.
Rf = alanın günlük açık olduğu süre / bir ziyaretin ortalama süresi
Rf =10 saat / 2 saat
Rf = 5 ziyaret/gün olarak hesaplanabilir.
Rakamsal değerler Fiziksel Taşıma Kapasitesi formülünde yerine konursa;
FTK = A x Z/a x Rf
FTK= 350 m patika x 1 ziyaretçi/m x 5 ziyaret/gün
Fiziksel Taşıma Kapasitesi = 1750 ziyaret/gün olarak hesaplanabilir.
Gerçek Taşıma Kapasitesi (GTK)
GTK’nin bulunması için gereken düzeltme faktörlerinin hesaplanmasında
Çanakkale’ye ait 32 yıllık (1975 - 2006) tarihleri arasındaki yıllık meteorolojik
veriler kullanılmıştır (Anonim 2007). GTK ile ilgili alana ait özellikler şunlardır:
Ziyaretçilerin güneş veya yağmurdan korunmaları için üstyapı yok.
Sıcaklığın /25°C olduğu gün sayısı (yıllık ortalama): 117.1 gün
Bu dönemde günlük güneşli süre: 7 saat
Bu dönemde güneşin gün içinde yoğun olduğu süre: 4 saat (11-15:00)
Yağışın /0. l mm olduğu gün sayısı (yıllık ortalama): 82.2 gün
Ortalama yağış süresi: 3 saat
Ortalama fırtınalı gün sayısı (rüzgar hızı /17.2 m/s): 45.9 gün
Rüzgarın etkili olduğu süre: 9 saat
GTK’nin hesaplanması için ziyareti kısıtlayan bazı düzeltme faktörlerinin
hesaplanması gerekmektedir. Düzeltme faktörleri Troya Tarihi Milli Parkında,
rahatsız eden sıcaklık, yağış, fırtına, olarak belirlenmiştir.
Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörü (Dfs)
Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörünün hesaplanmasında sıcaklığın /25°C
olduğu gün sayısı kullanılmıştır. Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörü formülü:
Dfs = Ds / D t x 100
Ds = 117.1 rahatsız eden sıcak gün x 4 rahatsız eden sıcak saat = 468.4
saat/yıl'dır.
D t = 117.1 rahatsız eden sıcak gün x 7 güneşli saat = 819.7 saat/yıl'dır.
Dfs = 468.4 / 819.7 x100
Dfs = 57.1 ( % 57.1 sınırlama) olarak hesaplanır.
100
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Yağış Düzeltme Faktörü (Dfy)
Troya Tarihi Milli Parkında Rekreasyonel kullanım açısından yağış genel olarak
etkinlikleri etkilemektedir. Alanda yollarının toprak yol olması ve genel olarak
yağışın aktiviteleri engellemesi nedeniyle yağmurun Troya Tarihi Milli Parkında
rekreasyonu etkileyen bir faktör olduğu öngörülmüştür.
Dfy = Ds / D t x 100
Ds = 82.2 yağışlı gün x 3 yağışlı saat = 246.6 saat/yıl'dır.
D t = 2 ziyaret saati x 365 gün = 730 saat/yıl'dır.
Dfy = 246.6 / 730 x100
Dfy = 33.7 ( % 33.7 sınırlama) olarak hesaplanır.
Fırtına Düzeltme Faktörü (Dff)
Fırtına düzeltme faktörünün hesaplanmasında rüzgar hızının /17.2 m/s olduğu
ortalama gün sayısı kullanılmıştır. Milli parkta rüzgarın /17.2 m/s olduğu günlerde
ziyaretlerin olumsuz etkileneceği öngörülmüştür. Fırtına düzeltme faktörü
formülü:
Dff = Ds / Dt x 100
Ds = 45.9 fırtınalı gün x 9 fırtınalı saat = 413.1 saat/yıl'dır.
D t = 2 ziyaret saati x 365 gün = 730 saat/yıl
Df f = 413.1 / 730 x 100
Df f = 56.6 (% 56.6 sınırlama) olarak hesaplanır.
Troya Tarihi Milli Parkında Gerçek Taşıma Kapasitesi (GTK)' nin
hesaplanabilmesi için bulunan düzeltme faktörleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Df s (rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörü ) = % 57.1 sınırlama
Df y (yağış düzeltme faktörü) = % 33.7 sınırlama
Df f (fırtına düzeltme faktörü) = % 56.6 sınırlama
GTK = FTK – Df 1- Df 2 – Df 3 - ………. Df n
Yüzde değer olarak ifade edilen düzeltme faktörlerinin formülde yerine
konulduğunda:
GTK = FTK x (100 – Df1 / 100) x (100 – Df 2/ 100) x………x (100 – Df n /
100)
GTK = FTK x (100 – Df s / 100) x (100 – Df y / 100) x (100 – Df f / 100)
FTK = 1750 ziyaret/gün olduğuna göre;
GTK = 1750 x (100 - 57.1 /100) x (100 - 33.7 /100) x (100 - 56.6 /100)
GTK = 1750 x (0.429) x (0.625) x (0.434)
GTK = 204 ziyaret/gün olarak hesaplanabilir
Etkin Taşıma Kapasitesi (ETK)
101
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Ana kaynak değerini oluşturan arkeolojik alanların bulunduğu bölgede mevcut
personel sayısı 13 tür. Burada çalışan personelden alınan bilgiye göre mevcut
personel sayının yeterli olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle olması gereken personel
sayısı 15 olarak alınmıştır. Bu bilgilere göre Yönetim Kapasitesi (YK) şöyle
hesaplanabilir:
YK = Mevcut Personel Sayısı / Olması Gereken Asgari Personel Sayısı x 100
YK= 13 / 15 x 100 = 87 (% 87)
ETK = GTK x YK
ETK = 204 ziyaret / gün x 0.87
Etkin Taşıma Kapasitesi = 177 ziyaret/gün olarak hesaplanabilir.
Sosyal Taşıma Kapasitesi (STK)
Milli parkın STK’ne yönelik bilgiler mini anket yapılarak belirlenmiştir.
Ziyaretçilerin kalabalıklaşma ve karşılaşma ile ilgili düşünceleri alınmıştır. Bu
bilgilere göre:
Grup Büyüklüğü (ortalama) : 12 kişi
Karşılaşılması istenen ortalama grup sayısı: 2
Ziyaret süresi (ortalama): 2 saat
Milli Parkın ziyarete açık olduğu süre: 10 saat
R f = alanın günlük açık olduğu süre / bir ziyaretin ortalama süresi
R f = 10 saat / 2 saat = 5 ziyaret/gün
STK = Gb x GKs x Rf
STK = 12 x 2x 5
STK= 120 ziyaretçi/gün olarak hesaplanmıştır.
Bu değer günlük sosyal taşıma kapasitesidir. Aynı ziyaret sırasındaki sosyal taşıma
kapasitesi ise bu değerin 1/5’i olup 24 ziyaretçidir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Yöntem olarak Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) ve Shelby ile Heberlein
tarafından geliştirilen “Sosyal Taşıma Kapasitesi” değerlendirme modeli milli
parkın ana kaynak değeri olan Troya Antik Kenti alanında uygulanmıştır. Yapılan
analizler sonucunda inceleme alanında taşıma kapasiteleri aşağıdaki gibi
bulunmuştur.
Fiziksel Taşıma Kapasitesi
=1750 ziyaretçi/gün
Gerçek Taşıma Kapasitesi
= 204 ziyaretçi/gün
Etkin Taşıma Kapasitesi = 177 ziyaretçi/gün
Sosyal Taşıma Kapasitesi
= 120 ziyaretçi/gün
102
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Analiz sonuçlarına göre milli parkın incelenen bölümüne fiziksel olarak sığabilecek
ziyaretçi sayısı 1750 kişidir. Ancak ziyareti kısıtlayan veya engelleyen faktörlerin
etkisi göz önüne alındığında gerçek taşıma kapasitesi 204 ziyaretçiye düşmektedir.
GTK'nin rekreasyonel taşıma kapasitesi değeri olduğu söylenebilir. Ayrıca alanda
personel sayısının kısmen de olsa ihtiyacı karşılamasına rağmen verilen hizmetlerde
yetersizlik olduğu için ETK hesaplanarak 177 bulunmuştur. Bu değerlerden yola
çıkarak milli parka bir yıl içinde kabul edilebilecek ziyaretçi sayısı 64 500 kişi olarak
(177 ziyaretçi/gün x 365 = 64 500 ziyaretçi/yıl) hesaplanmıştır.
Milli parkın 2007 yılı ortalama ziyaretçi sayısı Çanakkale Müzesi’nden alınan
verilere göre 407 459 olarak gerçekleşmiştir. Bu değer taşıma kapasitesi değeri olan
64 500 ziyaretçi sayısının yaklaşık altı katı kadar fazladır.
Araştırma alanının bu kadar fazla kullanım yoğunluğunu kaldıramayacağı ve
yakın zamanda geri dönülmez bozunumlara uğrama olasılığı oldukça fazladır.
Yapılan alan sörveylerinde ziyaretçilerin milli park genelinde diğer rekreasyon ve
turizm alanlarını kullanmadıkları görülmüştür. Bu konuda öncelikli yapılması
gereken farklı rekreasyonel aktivitelere olanak sağlayabilecek alanların kullanımı
için halkın özendirilmesidir. Bu kapsamda milli parkın içinde bulunan plajlar,
şehitlikler vb. turizm olanakları değerlendirilmeye alınmalı, koruma-kullanım
dengesi gözetilerek gerekli yatırımlar yapılmalıdır. Böylece Troya Antik Kenti
üzerindeki kullanım baskısı bir ölçüde azaltılmış olur.
Araştırma sonucu, milli parka rekreasyonel talebin oldukça fazla olduğunu
ortaya koymuştur. Bu durum alanda ve yakın çevresinde bazı tasarım
gerekliliklerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Alanda yapılan incelemelerde,
otopark alanının düzenlenmemiş olduğu görülmüştür. Milli parkı ziyarete gelenler
araçlarını hiçbir gölgeleme elemanının bulunmadığı boş bir sahaya gelişigüzel park
etmektedir. Yurt içi ve yurt dışından sürekli ziyaretçi alan milli parkın acil olarak
doğru ve etkin şekilde tasarlanmış bir otopark alanına ihtiyacı bulunmaktadır.
Alan içerisinde engellilerinin gezinebilmesi için uygun düzenlemeler
bulunmamaktadır. Buna ek olarak özellikle yaşlı insanlar ve iklim koşulları
düşünüldüğünde, gezi yollarının üzerinde belirli aralıklarla oturma ve gölgeleme
elemanlarının bulunması gerekmektedir. Aynı şekilde gezi yollarının üzerine yeterli
sayıda çöp kutusu konulmalıdır.
Ziyaretçilerin hem kendi güvenlikleri hem de buluntulara zarar vermemeleri
açısından kazı alanlarına belirli bir mesafede olmaları zorunluluğu vardır. Bu
amaçla kullanılan sınırlayıcı elemanlar daha işlevsel ve estetik olmalıdır.
Alanın farklı bölümlerinde o bölümlere ilişkin bilgi panoları mevcuttur.
Ancak bunlara ek olarak alan girişinde genel bilgi veren ve alanının tamamına ait
bir maket ve benzeri görsel unsurların tasarlanması ziyaretçilerin bilgilendirilmesi
açısından çok yerinde olacaktır.
Girişte yer alan ve genelde köylülerin işlettiği hediyelik eşya stantları belirli
bir düzen içerisinde değildir. Ek gelir elde etmek isteyen köylülerin bu çabası hoş
görülmekle beraber stantların belli bir tasarım yapılarak görsel değeri ve
fonksiyonu düşünülerek tasarlanmalıdır.
103
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Sonuç olarak; 2002 yılında Troya Tarihi Milli Parkı için yapılan Uzun
Devreli Gelişme Planı’nda taşıma kapasitesinin hesaplanmadığı görülmektedir.
İnceleme alanında örneklendiği gibi diğer korunan alanlarda taşıma kapasitesinin
belirlenmesi alanın korunması ve planlanmasında büyük önem taşımaktadır.
Taşıma kapasitesinin araştırmada uygulanan yöntem ya da benzeri yöntemlerle
hesaplanması korunan alanların ziyaretçi baskılarından dolayı tahrip edilmesini
büyük ölçüde önleyeceğinden bu süreç yasal olarak desteklenmeli ve uygulamada
zorunlu hale getirilmelidir.
KAYNAKÇA
Anonim
2002 Troya Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı. Ankara: Milli Parklar
Dairesi Başkanlığı
Anonim
2007 Çanakkale İklim Verileri (1975-2006). Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü.
Anonim
2008a Milli Parklar Kanunu, www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/632.html (Erişim
Tarihi 04.07.2008)
Anonim
2008b Troya Tarihi Milli Parkı,
http://www.milliparklar.gov.tr/mpd/mp/milliparklar.asp (Erişim Tarihi
11.07.2008).
İkiz, E.
2007 Kastamonu - Bartın Küre Dağları Milli Parkı Bartın Bölümünün Doğal ve Kültürel
Peyzaj Özeliklerinin Saptanması Üzerine Bir Araştırma Zonguldak Karaelmas
Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Sayan S. ve V.Ortaçeşme
2005 “Rekreasyonel Taşıma Kapasitesi Kavramı ve Korunan Alanlarda Taşıma
Kapasitesinin Belirlenmesi.” Korunan Doğal Alanlar Sempozyumu Sözlü Bildiriler
Kitabı, 8-10 Eylül 2005, Isparta, Atilla Gül (Editör), Süleyman Demirel Üniversitesi,
495-503.
Simon, F.J.G., Y. Narangajavana, D.P. Marques
2004 “Carrying Capacity in the Tourism Industry: A Case Study of Hengistbury
Head”, Tourism Management 25: 275-283.
Ozaner, F.S.
2008 “Korunan Alanlarda Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesine Bir Örnek:
Yanartaş Patikası (Çıralı-Antalya).” III. Balıkesir Ulusal Turizm Kongresi (Bildiriler
Kitabı), 17-19 Nisan 2008, Balıkesir. N. Hacıoğlu, C. Avcıkurt, S. Karaman, A.
Köroğlu (Editörler) Balıkesir Üniversitesi 331-336.
104
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 1. Coğrafi konum
105
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
106
TARİHİ TROYA MİLLİ PARKI” BÖLGESİNDE
YAŞAYANLARIN MİLLİ PARKA
İLİŞKIN GÖRÜŞLERI
Remzi Y. KINCAL, Mustafa Aydın BAŞAR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
ÖZET
Tarihsel açıdan ulusal ve uluslararası öneme sahip Tarihi Troya Milli Parkı’nın tarihi
ve doğal çevre bakımından korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar
bulunmaktadır. Bu çalışmalar Troya ve bölgenin geleceği açısından büyük önem
taşımaktadır. Ancak bölgenin tarihi yapısı ve doğal yapısının korunmasında, bu
coğrafyada yaşayan insanların çalışmalara yaklaşımları, bakış açıları, algılamaları ve
katkıları da önemlidir. Projelerin başarıya ulaşılmasında bölgede yaşayan insan faktörü
de dikkate alınmalıdır. Tarama modelinde ele alınan bu çalışmada, Tarihi Troya Milli
Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların eğitim durumları ve
Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin görüşlerini ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu
amacın gerçekleştirilebilmesi için; 1. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan
yerleşim birimlerinde yaşayanların sosyal ve kültürel bakımdan durumu nedir? 2. Bölge
halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkında bilgilenme kaynakları ve müzeyi ziyaret
etme düzeyleri nedir? 3. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim
birimlerinde yaşayanların Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin bilgi ve yaklaşımları,
cinsiyete, yaşa, eğitim düzeyine göre farklı mıdır? sorularına yanıt aranmıştır.
Anahtar Sözcükler: Tarihi Troya Milli Parkı, Eğitim
ABSTRACT
There are some studies that are related to development, natural and environmental
protection of Troia National Park which has national and international importance in
history. These studies have great importance for the future of Troia and the region.
However, for the protection of region’s historical and natural structure, approaches, point
of views, perceptions and contributions of people living in this region towards the studies
are also important. In order to be successful, people who live in the region should be taken
into consideration. In this study which is descriptive, our aim is to determine the
educational background of the people who live in the surrounding area of Troia National
Park and to explain their point of views about Troia National Park. To achieve this
purpose; 1. What are social and cultural conditions of the people who live in the
surrounding area of Troia National Park? 2. What is the district community’s
knowledge source about Troia National Park and what is their level of visiting museum?
3. Are the people who live in the surrounding area of Troia National Park’s knowledge
and attitudes relating to Troia National Park different according to gender, age,
education answers have been searched for these questions?
Key Words: Troia, Troia (Troy) National Park, Education Troia
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
GİRİŞ
Eski çağlarda Hellespontos ve Dardanel olarak anılan Çanakkale M.Ö. 3000
yılından beri yerleşim alanı niteliğini korumuştur. Erken Bronz Dönemi’nden bu
yana önemli bir yerleşim merkezi olan Çanakkale; Çanakkale Boğazı sayesinde
Anadolu ile Avrupa ve Akdeniz ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlayan iki
geçit bölgesinden biridir. Bu özelliği nedeniyle oldukça zengin bir tarihi vardır.
Yörede yaşayan topluluklara ekonomik ve askeri üstünlük sağlamış, onlar da
uygarlık alanında çağdaşlarını geçmişlerdir. Ancak bu durum, yöreyi çeşitli göç ve
istila hareketlerinin hedefi yapmıştır. Değişik tarihlerde yerleşmek ya da
yağmalamak amacıyla bölgeye gelenler olmuş, her iki durumda belirli kültür
alışverişini
yoğunlaştırmıştır
(http://www.canakkaletravel.com/
canakkale/canakkale/index.htm).
Çanakkale yöresinin en eski halkı Beşiktepe ve Kumtepe yerleşmelerinden
bilinen Kalkolitik Dönemin yerli halkıdır. Bunları İ.Ö. 3000’lerden 1200’lere kadar
herhangi bir dış etki altında kalmadan yaşamlarını sürdüren Troya halkı izler
(http://www.canakkale.gov.tr/ckale_tarih.htm?mn=1&sm=1-0).
İzmirli ünlü ozan Homeros'un İlyada ve Odysseia destanlarının anayurdu,
binlerce yıllık geçmişi olan Troas ve Troya kenti, Çanakkale İli, Tevfikiye Köyü
yakınlarındadır. Burası, günümüzde Hisarlık adıyla bilinmektedir. İki kıta arasında
ticaret yolu üzerinde yer alan bu yerleşme, tarihte birçok doğal afet ve savaşla
karşılaşmıştır. Kent tarih boyunca 9 kez yıkılıp yeniden kurulmuştur. Günümüzden
yaklaşık beşbin yıl önce kurulduğu düşünülen kent, yaklaşık 3500 yıl boyunca
önemli
bir
yerleşim
merkezi
olmuştur
(http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?).
İlyada destanında anlatılanlardan yola çıkarak Homeros'un Troya'sını bulma
girişimi, ilk kez 1868'de Heinrich Schliemann tarafından başlatılmıştır. Schliemann,
Troya Kralı Priamos'un hazinesini bulmak amacıyla Hisarlık Höyüğü'nün ortasında
40 m. genişliğinde 17 m. derinliğinde bir yarma açıp, ana kayaya kadar inmiştir;
ancak bu çalışma sırasında birçok tabakanın tahribine neden olmuştur. Bugün
buraya "Schliemann Yarması" denmektedir. Aralıklı olarak yapılan kazılar 7 uzun
kampanya halinde 1890 yılına kadar devam etmiş, 1893–94 yıllarındaki kazıları
Wilhelm Dörpfeld yönetmiştir. 1932–38 yılları arasındaki çalışmaları ise Cintinati
Üniversitesinden
Carl
Blegen
başkanlığındaki
ekip
yürütmüştür
(http://www.kultur.gov.tr/TR/ BelgeGoster. aspx?).
Elli yıllık bir aradan sonra kazı çalışmaları 1988 yılından itibaren Tübingen
Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Manfred Korfmann başkanlığında, çok sayıda
arkeologtan oluşan uluslararası bir ekip tarafından yürütülmeye başlanmıştır.
Korfmann’ın 2005 yılında vefatından sonra da, jeofizik ve topografik çalışmaların
yanı sıra yenileme çalışmaları devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, 1996 yılında 13.648 hektar alanı “Tarihi
Troya Milli Parkı” ilan etmesinden sonra; Troya, UNESCO Dünya Kültür Mirası
Komitesi’nin Aralık 1998’de Japonya’da yaptığı toplantısında aldığı kararla, dünya
108
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
kültür mirası listesine koyulmuştur. Yapılacak düzenlemelerle, burası savaşlarıyla
anılan tarihi kalıntıların bulunduğu bir yer olmanın ötesinde; doğaya zarar
vermeyecek turizm faaliyetleri, etkili bir tarım ve geniş bir çevre bilincinin
oluşturulmasıyla, ekolojik açıdan da önemli merkez konumuna gelecektir. Bu
amaçla çok sayıda bilim adamı, çevre koruma uzmanı, resmi ve özel kuruluş Troya
ve çevresinde çalışmalarını yürütmektedir (Arslan, 2001: 462; Hutter ve
Schwaderer, 2001). Kazandırılacak bu özellikleriyle Troya, gelecek kuşaklara
bozulmadan aktarılabilecek hem bir barış, hem de doğa parkı olacaktır.
Tarihsel açıdan ulusal ve uluslararası öneme sahip Tarihi Troya Milli Parkı
(TTMP)’nın tarihi ve doğal çevre bakımından korunması ve geliştirilmesine yönelik
çalışmalar Troya ve bölgenin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Söz
konusu çalışmaların başarıya ulaşmasında, tarihi kalıntılar ve doğal çevre yanında,
halen mevcut coğrafyada bulunan yerleşim birimleri ve buralarda yaşayan insanlar
da önemlidir.
Bölge halkının milli parkı benimsemesi ve olumlu tutumlar
geliştirmesinde, bölgeyi nasıl algıladığı da önemlidir. Eğer milli parkı bir değer
olarak algılar ve değerlendirirse, onu benimseme ve sahiplenme düzeyi de yüksek
olacaktır. Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı’nı algılama biçimleri, parkın
amaçlarına göre yaşatılması ve görevlerin başarıyla yerine getirilmesine katkı
sağlayacaktır.
İnsanlar çevresindeki bütün soyut ve somut şeyleri aynı şekilde ve oranda
algılamazlar. Bunda uyarıcıların organizmayı etkilemesi ve organizmanın ilgi
alanına girmesinin etkisi fazladır (Güney, 2000:164). Çoğu zaman, algılar objelere,
seslere, alana ve duyuların algıladığı diğer uyaranlara bağlıdır. Her sistemin sınırları
vardır, bununla birlikte, algılarımızda da yanlışlıklar olabilmektedir (Bernstein,
Newman and others,1994: 175). Algılama, bir farkına varma, farkına varılma, bilgi
setimiz içinde bir yer bularak yakıştırma ve söz konusu olguyu nitel ve nicel olarak
yargılama süreci olarak değerlendirilmektedir (Kaynak, 1990: 63). Algılama bu
şekilde tanımlandığında, bu kavramın bireyselliği ortaya çıkmaktadır. Bölge
halkının Tarihi Troya Milli Parkı’nı algılamaları, bu düzenlemenin kendilerince
yargılayıp değerlendirilmesi anlamına gelir. Bir başka ifadeyle, Tarihi Troya Milli
Parkı hangi biçimde yapılanırsa yapılansın sisteme biçim veren ve başarısını
belirleyen, onun üyeleri ve çevresince nasıl algılandığıdır. Özellikle, sosyal
sistemlerin algılanması, sistemin başarısının bireylerce rasyonel ve zihinsel olarak
nasıl görüldüğüne bağlı olduğu kadar, duygusal olarak nasıl görüldüğüne de
bağlıdır. Bu anlamda bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı’nı değerlendirmelerinde
onların duyu ve algılarına da güvenmek gerekmektedir. Ancak böyle bir güven
sistemlerin işlemesini kolaylaştırır.
Troya’yı tarihsel ve ekolojik açılardan amaçlanan noktalara taşıyabilmek
için, bu coğrafyada yaşayan insanların projeler ve bu konuda kendilerinden
beklenenler hakkındaki bilgisi, algılamaları, yeterlikleri ve tutumları da önem arz
etmektedir. Bunun sağlanabilmesinin yolu da, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları
içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların durumlarının ortaya konulmasıdır.
109
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
AMAÇ
Bu çalışmanın amacı, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim
birimlerinde yaşayanların eğitim durumları ve Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin
görüşlerini ortaya koymaktır. Amacın gerçekleştirilebilmesi için şu sorulara yanıt
aranacaktır:
1. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların
cinsiyet, yaş ve eğitim düzeyi bakımdan durumu nedir?
2. Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkında bilgilenme kaynakları ve müzeyi
ziyaret etme düzeyleri nedir?
3. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların
Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin bilgi ve yaklaşımları, a) cinsiyete, b) yaşa, c) eğitim
durumuna göre farklı mıdır?
SAYILTILAR
1. Anket ve görüşmelere katılanlar Tarihi Troya Milli Parkı ile ilgili kendi görüş ve
algılamalarını doğru ve samimi olarak ortaya koymuşlardır.
2. Anket ve görüşmelere katkıları bulunanlar, bölge halkının görüşlerini
yansıtmaktadırlar.
SINIRLILIKLAR
1. Çalışma, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içindeki yerleşim birimlerinde yaşayan
ve örnekleme alınan kişilerin görüşleri ile sınırlıdır.
2. Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin görüş ve algılamalar, veri toplama aracı olarak
kullanılan anket formu ile sınırlıdır.
YÖNTEM
Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların
eğitim durumları ve bölge hakkındaki görüşlerini irdelemeyi amaçlayan çalışma,
tarama modelinde planlanmıştır. Belirlenen alt problemlere yanıt bulabilmek
amacıyla, verilerin toplanmasında;
a) Yerleşim birimlerinin, yerleşim ve tarım alan büyüklüğü ve özellikleri ve
eğitim kurumlarının belirlenmesinde belge tarama,
b) Yerleşim birimlerinde yaşayanların bölgenin tarihi ve ekolojik açılardan
taşıdığı öneme ilişkin görüş, ilgi ve tutumlarının saptanmasında anket ve görüşme
tekniklerinden yararlanılmıştır.
Çalışmada, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde yer alan kasaba ve köylere
ulaşılmış, örneklem alma yoluna gidilmemiştir. Çalışma bölgesinde yerleşim birimi
olarak, beş köy (Tevfikiye, Çıplak, Kalafat, Halileli, Yeniköy) ve bir kasaba
(Kumkale) bulunmaktadır. Bu yerleşim birimlerinde yaşayanlardan, yerel yönetim
kayıtlarında yer alan aile hane bilgileri esas alınarak, tesadüfü örnekleme yoluyla,
örnekleme girecek hane ve bireyler belirlenmiştir.
110
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Verilerin toplanması amacıyla iki bölümden oluşan anket formu
geliştirilmiştir. Birinci bölümde kimlik bilgileri ve Troya hakkındaki bilgi durumları;
ikinci bölümde ise “Tarihi Troya Milli Parkı” hakkındaki düşünce ve yaklaşımlarını
ortaya çıkaracak, beşli dereceleme ölçeğinin kullanıldığı 15 soru maddesi
hazırlanmıştır. Hazırlanan anket formu bir ön gruba uygulanmış, uzman görüşleri
alınmış ve öneriler doğrultusunda ankete son şekli verilmiştir. Anketlerin
doldurulmasında dokuz yüksek lisans öğrencisinden yardım alınmıştır. Anketör
olarak görev yapan öğrenciler, belirlenen yerlerde, ilgililerle görüşmüşler, anketlerin
doldurulmasını sağlamışlar ve bu sırada anket uygulananların konuya ilişkin
açıklama ve anket dışı görüşlerini not almışlardır.
Toplanan anket formları tasnif edilmiş ve değerlendirilmeye uygunluğuna
bakılmıştır. Sonuçta, ulaşılmış olan 437 kişiden anket formlarını uygun şekilde
doldurulmayanların (22 kişi) formları iptal edilmiş ve geriye kalan 415 anket formu
değerlendirmeye alınmıştır.
VERİLERİN ÇÖZÜMLENMESİ VE YORUMU
Elde edilen veriler, aritmetik ortalama, frekans, yüzde, –t.05 testi ve varyans analizi
istatistik işlemlerle analiz edilmiş; kıdem değişkeni açısından farkların hangi gruplar
arasında olduğunu belirlemek amacıyla da Scheffe testi kullanılmıştır. İstatistiksel
verilere dayalı olarak da bulgular ortaya koyularak yorumlamalara gidilmiştir.
Verilerin çözümlenmesinde SPSS istatistik programından yararlanılmıştır. Ulaşılan
bulgular ve yorumlara dayalı olarak, Tarihi Troya Milli Parkı’nın tanıtımına ve
bölgenin eğitiminin iyileştirilip geliştirilmesine yönelik eğitim programları
önerilmiştir.
BULGULAR
Araştırmanın bulguları, çalışmanın amaç ve alt amaçları doğrultusunda, üç başlık
altında ele alınmıştır. Öncelikle bölge halkının kimliğine ilişkin bulgular ortaya
konulmaya çalışılmış; daha sonra da Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki bilgi ve ilgi
düzeyleriyle düşünceleri irdelenmiştir. Örneklem grubuna alınan Tarihi Troya Milli
Parkı sınırları içinde yaşayan bölge halkının cinsiyet, yaş, eğitim durumu ile ilgili
bulgular şöyledir:
Veri toplama aracı olarak kullanılan ankete cevap veren toplam 347 kişiden
111 (% 32)’i bayan, 236 (% 68)’sı da erkektir. Çizelge 1’de görüleceği gibi,
bayanların (% 35,1) ve erkeklerin (% 48,3) büyük bölümü 46 ve yukarısı yaş
grubundan oluşmaktadır.
Bölge halkının eğitim düzeyleri bakımından durumuna bakıldığında,
yarısından fazlasının (% 52,9) ilköğretim birinci kademe mezunu olduğu
görülecektir. Bu gruptaki kadın (% 53,2) ve erkeklerin (% 48,9) yüzdelikleri yakın
değerlerdedir. Bölge halkının üst yaş grubundakilerin eğitim düzeyleri düşük iken,
gençlere doğru gidildikçe eğitim düzeyi yükselmektedir. Nitekim yerleşim
alanlarında yaşayanların yüzde 17,2’si fakülte ve yüzde 4,6’sı da yüksekokul
mezunudur. Çizelgede dikkat çeken bir başka nokta da fakülte mezunu kız
111
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
öğrencilerin (% 19,9) erkek öğrencilerden (% 12,1) fazla olmasıdır. Okuma yazma
oranının yüksek olduğunun söylenebileceği bu bölgede, okuma yazma bilmeyen
yüzde 3,8’lik bir grup bulunmaktadır. Bunların 5 (% 3,5) kadın ve 11 (% 4,0)’i
erkeklerden oluşmaktadır.
Bölge halkının büyük bölümü (% 80,1) Troya örenini en az bir kez ziyaret
etmiştir. Ziyaret etme bakımından erkeklerle kadınlar arasında fazla bir fark
bulunmamaktadır. Diğer taraftan, halkın yüzde 45,1’i de ören yerini dört ve daha
fazla kez ziyaret etmiştir. Erkeklerin yüzde 49,8’i ve kadınların da yüzde 36,4’ü
Troya’yı dört ve daha fazla kez ziyaret etmişlerdir. Ören yerini ziyaret etmeyenler
yüzde 19,9’luk bir gruptur ve yaklaşık değerlerle bunların yüzde 20,3’ü bayan,
yüzde 19,7’si erkektir.
Tarihi Troya Milli Parkı hakkında en önemli bilgi kaynağının okul ortamları
ve öğretmenler olduğu Çizelge 7’deki verilerden anlaşılmaktadır. Grubun yüzde
52,2’si için bilgilenme kaynağı okul ve öğretmenlerdir. Kadınlara göre (% 20,5),
erkeklerin daha fazlası (% 31,8) Troya hakkında okul ve öğretmenlerden bilgi
almıştır. Bölge insanları için bilgilenmede önemli bir bilgi kaynağı da, köy/kasaba
halkıdır. Anketi cevaplandıranların yaklaşık üçte biri (% 32,8) yerleşim
birimlerindeki diğer insanlarla etkileşerek müze ve milli park hakkında
bilgilenmektedir.
Halkın yüzde 20,2’si ise yazılı kaynaklardan yararlanarak bölgenin önemi
üzerinde bilgilenmiştir. Bilgilenme kaynakları ise ansiklopediler ve kitaplar
olmaktadır. Yazılı kaynaklardan bayanların bilgilenme yüzdeleri (% 3,9) erkeklere
göre (% 16,4) daha düşüktür. Yaklaşık yüzdelerle, bir başka bilgilenme kaynağı da
aile büyükleridir. 51 erkek (% 12,3) ve 29 bayan (% 7,0) katılımcı, aile üyeleri
tarafından bilgilendirildiğini ifade etmiştir. Grubun yüzde 10,4’ü de farklı
kaynaklardan bilgilendiğini söylemiştir.
Genel olarak bakıldığında, bayanların bilgilenme kaynaklarını kullanma
yüzdeleri daha düşükken; erkeklerin bilgi kaynakları dana fazladır. Ancak Tarihi
Troya Milli Parkı hakkında hiçbir bilgisi bulunmayanların büyük bölümünü (% 6,3)
erkekler oluşturmaktadır. Bayanlardan sadece yedi kişi (% 1,6) hiçbir bilgiye sahip
olmadığını belirtmiştir.
Anket uygulamaları sırasında, Tarihi Troya Milli Parkı hakkında öğrencilik
yaşamlarında kendilerine bilgilendirme ve tanıtma yapıp yapılmadığı da
sorulmuştur. Bu soruya 368 kişi cevap vermiştir. Cevap verenlerin yüzde 14,9’u
okul yaşamında böyle bir bilgilendirme ve tanıtım yapılıp yapılmadığını
anımsamadığını ifade etmiştir. Hatırlamama durumu erkeklere göre (% 3,8)
bayanlarda (%11,1) daha yüksek bulunmuştur. 368 kişiden 26 (% 7,1) bir kez söz
edildiğini 47 kişi (% 12,8) ise sık sık bilgilendirme ve vurgulamaların yapıldığını
belirtmiştir.
Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki bilgilenme durumlarına
yönelik veriler Çizelge 8’de verilmiştir. Öğrenim hayatına katılan grubun yaklaşık
üçte biri (% 32,1) derslerde ilgili konular işlenirken bahsedildiğini ifade ederlerken;
yüzde 12,8’lik bir grup da sık sık bilgilendirme ve vurgulamalar yapıldığını
112
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
söylemiştir. Okul ortamında, bölge bilgilendirmelerinin “gerektiği kadar ve yeter
sıklıkta ele alındığını” belirten grubun yüzdeleri (% 11,1) ile “gerektiği kadar
anlatılıp ele alınmadığını” ifade edenlerin yüzdeleri (% 11,7) yakın değerler olarak
bulunmuştur. Öğrenim yaşamına katılanların yüzde 14,9’u Troya ile ilgili bilgilerin
okul ortamından anlatılıp anlatılmadığını hatırlamamaktadırlar.
Cinsiyetler bakımından irdelendiğinde ise, bayanların 41 (11,1)’i, erkeklerin
de 14 (3,8)’i öğrenimleri sırasında bilgilendirme yapılıp yapılmadığını
“hatırlamadıklarını” ifade etmişlerdir. Ayrıca, erkeklerin yüzde 8,7’si “gerektiği
kadar anlatılıp ele alındığını sanmadığını” belirtirken; bayanların sadece yüzde 2,9’u
böyle bir düşünce içindedirler.
BÖLGE HALKININ “TARIHI TROYA MILLI PARKI” HAKKINDAKI
BILGI DÜZEYLERI VE YAKLAŞIMLARINA İLIŞKIN BULGULAR
Troya bölgesinde yaşayanların Tarihi Troya Milli Parkı’na yönelik bilgi düzeyleri ve
tutumları ortaya koyulmaya çalışılmış; bölge halkının bilgi ve tutumlarında cinsiyet,
eğitim durumu, yaş, meslekler ve gelir durumlarına göre anlamlı fark olup olmadığı
saptanmaya çalışılmıştır. Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin bilgi ve tutumların
cinsiyetler bakımından nasıl bir görünüm sergilediği aşağıda yer alan Çizelge 9’da
verilmiştir.
Milli park sınırları içindeki yerleşim birimlerinde yaşayanların “Milli parkın
köy/kasaba sınırlarını da içine aldığı hakkında bilgi sahibi” olmaları bakımında erkek ve
bayan görüşleri arasında anlamlı bir fark gözlenmiştir. Bayanlar “orta” derecede
( X = 3,34) bilgi sahibi olduklarını belirtirlerken; erkekler “oldukça” ( X = 3,88)
bilgi sahibi olduklarını ifade etmişlerdir. Her iki grubun ortalamaları arasındaki
farkın anlamlı bir fark olup olmadığına bakıldığında ise, ortalamalar arasındaki
farkın anlamlı [t(342)= -3,70, p<.05] olduğu bulunmuştur.
Diğer taraftan, gruba, “Troya hakkında daha fazla bilgilenme ihtiyacı hissetme”
ile ilgili görüşleri sorulmuş; bayan ve erkek, her iki grup en yüksek ortalamayla
daha fazla bir bilgilenme ihtiyacı içinde olduğunu ifade etmiştir. Bayanlar 4,02 ve
erkekler de 3,94 ortalama değer ile “Troya hakkında bilgilenme ihtiyacını”
“oldukça” hissetmektedirler.
Milli parkın, bölgenin sosyal gelişimine ve genel olarak gelişimi ile ilgili
görüşler cinsiyetler bakımından anlamlı fark ortaya çıkarmaktadır. Her iki
değişkenle ilgili olarak, erkekler kadınlara göre daha olumlu bir bakışa ve daha fazla
bir beklentiye sahiptirler ve bu katkının “çok az” olacağını belirtmektedirler. Milli
parkın bölgenin sosyal gelişimine katkıda bulunacağına ilişkin olarak erkekler ( X =
2,30) kadınlara ( X = 2,03) göre daha iyimser olmakla birlikte, söz konusu katkının
“çok az” olacağı görüşündedirler; ancak görüşeler arasındaki fark anlamlıdır [t(412)=
-2,95, p<.05]. Milli parkın bölgenin gelişim için genel katkıda bulunması
bakımından da beklentiler düşük derecededir ve kadınlarla ( X = 2,15) erkeklerin
( X = 2,42) görüşleri arasında da anlamlı fark bulunmuştur [t(412)= -2,67, p<.05].
Milli parkın, bölgenin ekonomik yönden kalkınması hakkında da bölge
halkının düşünceleri pek olumlu görülmemektedir. Bölge halkı, parkın bölgenin
113
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ekonomik yönden gelişiminde etkisinin “az” olacağını düşünmektedir. Kadınların
( X = 2,02) ve erkeklerin ( X = 2,10) konuya ilişkin görüşleri arasında anlamlı fark
bulunmamaktadır.
Bölge halkının TTMP’na yönelik düşünceleri arasındaki farklılaşma yaş
grupları açısından da irdelenmiştir. Çizelge 10’da yer alan veriler, verilen 15
değişkenden sekizinde, grup üyelerinin yaş gruplarına göre anlamlı bir farkın
olduğunu ortaya koymaktadır. “Milli parkın yerleşim birimi sınırlarını da içine
aldığı hakkında bilgi sahibi olma” bakımından grup üyelerinin yaşlarına göre bir
farklılaşma görülmektedir [F(4-404)= 6,17, p<.05]. Oraya çıkan bu farkın da, 16–25
yaş grubunda olduğu bulunmuştur. Bu yaş grubu, diğer gruplara göre, TTMP
hakkında daha yüksek bir bilgilenme içindedir.
Tarihi Troya Milli Parkı’nın bölgenin sosyal gelişimine katkıda bulunacağı
konusunda ise 15 ve altındaki çocukların görüşü daha üst yaşlardakilere göre daha
yüksek bir ortalamaya sahiptir. 15 ve altındaki yaş grubunun ortalaması ( X = 2,61)
TTMP’nın bölgenin sosyal gelişimine “orta” derecede bir etkide bulunacağını;
diğer yaş gruplarında bu ortalamanın “az” bir etkide bulunacağını ortaya
koymaktadır. Yaş gruplarının ortalamalarına göre, 15 ve altındaki yaş grubu
çocukların görüşleri ile 16–25 yaş gruplarının görüşleri arasında bir farklılaşma
ortaya çıkmazken; 26 ve yukarısı yaş gruplarıyla 15 ve altında yaştakilerin görüşleri
arasında anlamlı farklılaşma ortaya çıkmaktadır. Bu durum, üst yaş gruplarına
doğru gidildikçe TTMP’nın çevrenin sosyal gelişimine katkı sağlayacağına yönelik
düşüncelerin zayıfladığını ortaya çıkarmaktadır [F(4-408)= 4,80, p<.05].
Yaş gruplarına göre, Tarihi Troya Milli Parkı’nın, bölgenin ekonomik
gelişmesine katkıda bulunma derecesi bakımından gruplar arasında bir farklılaşma
ortaya çıkmamıştır [F(4-407)= 0,87, p>.05]. Tüm yaş gruplarının ortalamaları, “az”
derecesindeki puan aralığına düşerken, grubun genel ortalaması da 2,07’dir. Buna
karşılık, Tarihi Troya Milli Parkı’nın bölge dışında kalan yerleşim birimlerine göre,
bölgenin gelişmesine katkısının olacağı konusundaki grup görüşleri, ekonomik
gelişmeye ilişkin görüşlere daha yüksek bir ortalama değer ( X = 2,33) almıştır. 15
ve altındaki yaş grubu, Tarihi Troya Milli Parkı’nın bölgenin gelişimine katkı
derecesinin “orta” ( X = 2,72) derecede bir etkisinin olacağını ifade ederlerken;
diğer gruplar etkinin “az“ olacağı ifade etmişlerdir. Bu değişken bakımından 15 ve
altında yaş grubunun görüşleri ile daha düşük ortalamalarda kalan 36 ve üzerindeki
yaş gruplarının görüşleri arasında bir farklılaşma saptanmıştır [F(4-408)= 4,45,
p<.05]. TTMP’nın bölgeye ekonomik yatırımları arttıracağı konusunda da bölge
insanları yüksek bir beklenti içinde değildirler. Gruplar arasında farklılaşmanın
görülmediği [F(4-407)= 0,87, p>.05].
Bölge halkı, Troya’nın dünya ve ülkemizin tarihi açısından önemli bir yere
sahip olduğu konusunda yüksek bir ortalamayla ( X = 4,30), “pekçok” önemli
olduğu görüşündedirler. Ancak, ilköğretim çağındaki öğrenciler, Tarihi Troya Milli
Parkı hakkında bilgili olmakla birlikte, bölgenin dünya ve ülke tarihi açısından
önemi konusunda daha düşük bir derecededir ve diğer yaş grupları ile görüşleri
farklılaşmaktadır [F(4-399)= 14,71, p<.05]. Grup içinde en yüksek ortalama ise, ( X =
114
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
4,51), daha üst yaş gruplarıyla anlamlı fark bulunmamakla birlikte, 16–25 yaş
grubundakilere aittir.
Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki görüşleri, burada
yaşayanların eğitim düzeyleri açısından ele alındığında (Çizelge 11), grupların
görüşleri arasındaki farklılaşmanın daha üst eğitime sahip olanlarla, eğitim düzeyi
düşük olanlarda ortaya çıktığı görülecektir. Eğitim düzeylerine göre oluşturulan
grupların görüşleri; milli parkın ekonomik, kültürel yönden bölgeye katkıda
bulunup bulunamayacağına ilişkin görüşler yanında, bölgenin altyapısının Troya’yı
temsile uygunluğu konusundaki görüşler dışında farklılıklar göstermektedir.
Eğitim düzeylerine göre, grup üyelerinin görüşleri arasında en fazla
farklılaşmanın görüldüğü önerme, “Troya yerleşim birimini gezme ve kalıntılar hakkında
bilgilenme”dir. En düşük ortalama değere sahip ( X = 2,53) okumaz yazmazlar
grubunun görüşleri, genel lise ( X = 4,14) ve yüksekokul mezunlarının görüşleri
( X = 4,44) ile anlamlı bir farkı ortaya çıkarmaktadır [F(8–404)= 6,00, p<.05]. Genel
lise ve yüksekokul mezunlarının görüşleri ile düşük ortalamalı ( X = 2,96) bir grup
olan ortaokul mezunlarının görüşleri arasında da anlamlı fark vardır. Aynı önerme
ile ilgili olarak, yüksekokul mezunlarının görüşleri de ilkokul, ortaokul, meslek
lisesi mezunları, okuryazar ve okumaz yazmazların görüşlerine göre farklılık
göstermektedir.
Grup üyelerinin görüşleri arasında farklılaşmaların gözlenmediği üç önerme
vardır. Bunlar; düşük ortalamalarla “az” olarak ifade edilen, milli parkın bölgenin
ekonomik [F(8-408)= 0,79, p>.05] ve sosyal gelişmesine [F(8-409)= 1,58, p>.05] katkıda
bulunacağı görüşleri ve “orta” derecede yeterli görülen bölgenin fiziki altyapısının
Troya’yı temsil edecek gelişimde olduğu [F(8-411)= 0,59, p>.05] önermeleridir.
YORUMLAR
Tarihi Troya Milli Parkı ile ilgili olarak, bölge halkının görüşlerini almak için bölgeye
gidildiğinde; bölge halkı genel rahatsızlık ya da huzursuzluğunu ortaya koymuştur.
Görüşmelerin başında, özellikle kahvehane görüşmelerinde, çalışmanın hangi
amaçla yapıldığını anlamaya ve sorgulamaya çalışmıştır. Ardından da yakınmalarını
dile getirmiştir. Görüşmeler sırasında, bölge halkının özellikle parkın kendilerini ve
geleceklerini nasıl etkileyeceğini bilmemenin tedirginlik ve belirsizliği içinde
oldukları gözlenmiştir. Bölge halkı, parkla ilgili düzenlemelerin yaşamlarını
olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesindedirler.
Görüşmeler sırasında, özellikle ileri yaştakiler daha fazla bir olumsuz
yaklaşım sergilemişlerdir. Parkla ilgili düzenlemelerin tarlalarının ekim biçim ve
türlerini etkileyeceği, arazilerinin kontrolünün ellerinden çıkacağını ve hatta işlerini
kaybedeceklerini düşünmektedirler. Bunun yanda, bugüne kadar getirdikleri
avlanma, ilaçlama ve ekim yöntemleri v.b. alışkanlıklarının da engelleneceğini bir
rahatsızlık olarak ortaya koymaktadırlar. Bir köylünün “Bundan sonra bir bıldırcın
avlamak 100 dolar” ifadesi bu kaygılarını açıklayıcı niteliktedir. Çünkü park
düzenlemeleriyle birlikte bölgede avlanmanın sınırlandığı, hatta yasaklandığı
görüşündedirler. Bu avlanmanın sadece hobilerinin engellenmesi anlamına
115
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
gelmeyeceği, bazı zararlı hayvanların da önüne geçilemeyeceği gibi endişeler
taşmaktadırlar. Bazı vatandaşlar bu duygu ve düşüncelerini soğukkanlı biçimde
ifade etmeye çalışırlarken, bir bölümü de sert ve katı bir tepkisel yaklaşımla ifade
etmişlerdir.
Görüşmelerde ortaya koyulan görüşlerin önemli bir bölümünün, bilgi
temelli olmadığı kanısı görüşme yapanların ortak kanısıdır. Bölge insanının büyük
bölümü kulaktan dolma bilgilerle ve zaman içinde abartıya dayalı biçimde
düşüncelerini ifade etmişlerdir. Bölge halkının konuya ilişkin bilgilendirilmesi
sürecinin yeterli olmadığı ve katılımlarının sağlanmadığı saptanan diğer bir
durumdur. Bilgili olmaları daha çok Troya Müzesi ile sınırlı kalmaktadır. Anket
formuna cevap verenlerin bir bölümü, anket uygulayıcıları park sorumluları gibi
görerek, bilgi verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
Bölgede yaşayanların özellikle Troya müzesine ilgileri bulunmaktadır. Çevre
halkının yüzde 80’den fazlasının müzeyi gezmiş olması bunu göstergesi olarak
alınabilir. Küçük yaştakilerin ve gençlerin müzeyi ziyaretle ilgili istekleri ve
yönelimleri daha yüksektir. Aynı şekilde, ortaöğretim çağında bulunanlar ile yüksek
öğrenimlilerin bilgi düzeyleri de eğitim düzeyleri düşük olanlara göre daha fazladır.
Bölge halkı yaklaşık yarısı, milli parkla ilgili bilgilerini daha çok okul ortamında
almaktadır. Böylesi bir bilgilenme, bilgilerin sağlıklı olması açısından önemlidir;
ancak yeterli olduğu söylenemez. Diğer bir grup da bilgilerini aile büyükleri ve
köy/kasabadaki diğer bireylerden almaktadır. İnformal nitelikteki bu bilgilerin
sağlıklı olması zordur. Nitekim görüşmelerde ortaya konulan bazı bilgiler, bu
sağlıksız bilgilenme sürecini ortaya koymaktadır. Gözlenen bu durum, bilgilenme
ve bilgilendirme sürecinin formal eğitim ortamlarına taşınmasının önemini ortaya
çıkarmaktadır.
Tarihi Troya Milli Parkı ile ilgili görüşlere cinsiyetler açısından bakıldığında,
erkeklerin genel olarak daha fazla bir bilgi ve olumlu bakışa sahip oldukları
görülmektedir. Bilgili olma, parkın bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel gelişime
sahip olma bakımlarından cinsiyetler arasında anlamlı fark ortaya çıkarken, diğer
değişkenler bakımından farklılaşma görülmemiştir. Ancak genel olarak erkeklerin
ortalamasının daha yüksek olması, toplumsal yapının ortaya çıkardığı bir durum
olarak görülebilir.
Yaş grupları bakımından irdelendiğinde, küçük yaşlara doğru parka ilişkin
olumlu düşüncelerin daha kuvvetli olduğu söylenebilir. Bunun önemli bir nedeni
olarak, eğitim sürecindeki genç ve çocukların, okul eğitimlerinden sağlanan katkılar
olarak görülebilir. İleri yaştakilerin bilgilenme süreci daha çok informal kanallarla
olurken; öğrenim çağındaki genç nüfusun formal kanallardan etkilenmeleri öne
çıkmaktadır. Bu anlamda, bölge insanlarının ileriki yıllarda giderek daha bilgili ve
parka olumlu tutum sergileyen nüfusa dönüşeceğini ortaya koyuyor, denilebilir.
Ancak, yerleşim birimlerindeki ileri gelenlerin ifadelerine göre, buralarda yaşayan
genç nüfusun eğitim ve çalışma amaçlı olarak göçe yöneldiğini ve yakın gelecekte
genç nüfusun daha da azalacağını belirtmişlerdir. Ayrıca milli parkla birlikte
116
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
sınırlanacağını düşündükleri çalışma olanaklarının da bu süreci hızlandırıp
arttıracağını ifade etmişlerdir.
Eğitim düzeyleri, beklendiği üzere, bölge halkının parka ilişkin görüşlerinde
önemli farklılaşmalar yaratmaktadır. İlköğretim çağındaki çocuklarda bölgeye
ilişkin bilgi birikimi ve görüşlerde kısmen bir düşük ortalama gözlenirken;
ortaöğretim kademesi öğrencilerinden itibaren olumlu bir bakış açısı
gözlenmektedir. Bölgedeki genç ve eğitimli nüfusun milli parkla ilgili görüşleri ve
yeterlikleri, verilecek eğitim çalışmalarıyla daha ileri noktalara taşınabilecek, parkı
sahiplenme duygusu zamanla daha da güçlenebilecektir.
SONUÇLAR
1. Görüşmelerde anket uygulanan kişiler yüzde 40,5’i, 46 ve yukarısında yaşa sahip
bireylerden oluşmaktadır. Bu durum, bölgede yaşayan genç nüfusun önemli
bölümünün eğitim ya da iş olanakları nedeniyle kentte yaşadığını ortaya
koymaktadır. Yerleşim birimlerindeki ileri gelenlerin ifadelerine göre, genç nüfusun
buralarda kalmak istemediğini ve iş olanakları nedeniyle Çanakkale ve diğer büyük
kentlere göçlerin olduğunu ifade etmişlerdir. Milli park projesinin göçü daha da
artıracağı görüşü de vurgulanan diğer bir husustur.
2. Bölge halkı, eğitim düzeyi bakımından olumlu bir görünüm ortaya koymaya
çalışmaktadır. Özellikle orta yaş ve genç nüfusta eğitim olanaklarından yararlanma
sorunu bulunmamaktadır. Gençlerin büyük bölümü ilköğretim sonrasında
çevredeki ortaöğretim kurumlarından da yararlanmaktadır. Sadece yüzde 3,8’lik
grubu oluşturan okumaz yazmazlar biri dışında, elli yaşın üzerindedir.
3. Bölge insanlarının büyük bölümü (% 80,1) Troya müzesini gezmişlerdir. Bu
sonuç, bölge insanının genel olarak Troya müzesi ve bu kültürel mirasına ilgisinin
olumlu olduğunu ortaya koymaktadır.
4. Bölge halkının milli parkla ilgili önde gelen bilgi kaynağı okullardır. Halkın
yarısından fazlası Troya hakkında bilgiyi okul ortamlarında almıştır. Diğer önemli
bir bilgi kaynağı da yerleşim biriminde yaşayanlar ve aile üyeleridir.
5. Okullarda Troya’ya ilişkin bilgilendirmeler genellikle konuların işlenmesiyle
sınırlı kalmakta (% 32,1), çok az oranda ise (% 12,8) özel olarak ve sık sık ele
alınmaktadır. Okulların bu konuda daha aktif bir rol oynaması büyük önem arz
etmektedir. Çünkü formal olmayan bir kısım kanalların devreye girmesi, bölge
halkının milli parkla ilgili görüşlerini olumsuz etkileyebilecektir.
6. Troya ile ilgili bilgi düzeyi ve parka olan ilgi ile projenin bölgeye sağlayacağı
katkılar konusunda erkeklerde daha yüksektir. Ancak daha az bilgiye sahip olan
kadınlar grubu, bölge hakkında daha fazla bilgilenme isteğindedirler.
7. Orta ve üstü yaş gruplarına doğru gidildikçe, milli parka ilişkin bilgi düzeyleri ve
parkın bölgeye sağlayacağı sosyal, kültürel ve ekonomik katkılar konusunda
olumsuz bir durum gözlenmektedir. Genç nüfusun bölge hakkındaki bilgi düzeyi
ve sağlayacağı katkı konusundaki değerlendirme ortalamaları daha yüksektir.
8. Bölgedeki insanların, yaş gruplarında olduğu gibi eğitim düzeyleri yükseldikçe
bölge hakkındaki bilgi düzeyleri yükselmekte, milli parkla ilgili düşünceleri
117
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
olumluya kaymaktadır. Grupların, parkın bölgeye ekonomik ve kültürel yönden katkılar
sağlayacağına ilişkin görüşleriyle, bölgenin fiziki altyapısının Troya’yı temsil edecek gelişime
sahip olup olmadığına yönelik görüşleri dışında tüm önermelerle ilgili görüşleri
anlamlı bir farklılaşma ortaya çıkarmaktadır.
ÖNERILER
Ulaşılan bulgular ve çıkarılan sonuçlara bağlı olarak şu öneriler geliştirilmiştir:
1. Bölge halkının genellikle Tarihi Troya Milli Parkı hakkında, kulaktan dolma ve
eksik, hatta yanlış bilgilerinin giderilmesi, parka sahiplenme ve uygulamaları
kabullenmeleri ve katılımları daha yüksek olacaktır. Bu amaçla, bölge halkının
bilgilendirilmesi ve Tarihi Troya Milli Parkı’na yönelik olumlu tutum geliştirmesi
amacıyla eğitim programları düzenlenmelidir.
2. Tarihi Troya Milli Parkı amaç ve uygulamalarını tanıtan broşürler hazırlanmalı ve
halka dağıtılmalıdır.
3. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan tarım arazilerinin etkili kullanımına
yönelik yeni üretim konuları halka tanıtılmalı ve bu konuda teşviki sağlayacak
projeler geliştirilmeli, kredi olanakları sağlanmalıdır.
4. Bu çalışma, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimindeki
halkın Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki görüşlerini ortaya koymakla sınırlıdır.
Çalışmanın;
a) Çanakkale ili genelinde ve Çanakkale halkının Tarihi Troya Milli Parkı
hakkındaki görüşlerini ortaya koyacak,
b) Bölge ve Çanakkale halkının projeye olumlu yönde ve etkin katılımını
sağlayacak düzenlemelerin neler olabileceğini belirlemeye yönelik çalışmalarla
desteklenmesi ve geliştirilmesi uygun düşecektir.
118
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
KAYNAKÇA
Aslan, R.
2001 “Son Troia Savaşı Tarihi Milli Park.” Troia: Düş ve Gerçek. İstanbul: Homer
Kitabevi.
Halis, M.
2000 “İş yaşamı kalitesi açısından çalışma ortamında insan – renk etkileşimi”.
Verimlilik Dergisi. Sayı 2, Ankara: MPM Yayınları s.s. 64–84.
Hesapçıoğlu, M. ve B. Meriç.
1994 “Okul binalarının tasarımı, Türkiye ve İstanbul ilinde eğitim tesisleri-nüfus
ilişkisi-eğitim planlaması ve ekonomisi açısından bir ön çözümleme.” Eğitim
Bilimleri Dergisi. Sayı: 6, İstanbul: M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Yayını.
Hunter, C. P. ve Schwaderer, G.
2001 “Göçmen kuşların göç sistemi içinde Troas” Troia: Düş ve Gerçek. İstanbul:
Homer Kitabevi.
Şafak, Ş.
1998 “Kurumlarda fiziksel çevre düzenlemesinin önemi”. I. Ulusal Kurum Ev
İdaresi Kongresi. Ankara.
Şimşek, N.
1994 “Ortaöğretimde okul binalarının kullanım etkililiği”. I. Eğitim Bilimleri
Kongresi. Cilt: 1. Adana: Ç.Ü. Eğitim Fakültesi. 28–30 Nisan.
Türksoy, Ömür. (1991). “Çocuk ve çevre duyarlılığı eğitimi”. Yaşadıkça Eğitim.
İstanbul:
http://www.canakkale.gov.tr/ckale_tarih.htm?mn=1&sm=1-0
http://www.canakkaletravel.com/ canakkale/canakkale/index.htm
http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?
119
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 1. Bölge Halkının Cinsiyet ve Yaşlara Göre Dağılımı
Yaşlar
15 yaş ve altı
16–25 yaş
26–35 yaş
36–45 yaş
46 ve yukarısı
TOPLAM
Cinsiyet
Bayan
Erkek
%
f
%
f
24
16,8
30
11,0
20
14,0
28
10,3
27
18,8
42
15,4
29
20,3
47
17,3
43
30,1
125
46,0
143
34,5
272
65,0
GENEL
f
54
48
69
76
168
415
%
13,0
11,6
16,6
18,3
40,5
100,0
Çizelge 2. Bölge Halkının Cinsiyet Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı
Eğitim Durumu
İlkokul mezunu
Ortaokul
İlköğretim Okulu
Genel Lise
Meslek Lisesi
Yüksekokul
Fakülte
Sadece okuryazar
Okumaz yazmaz
TOPLAM
Cinsiyet
Bayan
Erkek
f
%
f
%
75
53,2
133
48,9
5
3,5
22
8,1
10
7,1
11
4,0
7
5,0
7
2,6
2
1,4
32
11,8
2
1,4
14
5,1
28
19,9
33
12,1
7
5,0
9
3,3
5
3,5
11
4,0
141
34,1
272
65,9
GENEL
f
208
27
21
14
34
16
61
16
16
413
%
52,9
7,8
5,8
4,0
9,5
4,6
17,2
4,3
3,8
100,0
Çizelge 3. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı” Gezme
Durumlarına Göre Dağılımı
Gezme Durumu
Hiç gitmeyen ya da
hatırlamayan
1 kez gidenler
2 kez gidenler
3 kez gidenler
4 ve daha fazla gidenler
TOPLAM
Cinsiyet
Bayan
Erkek
f
%
f
%
GENEL
f
%
29
20,3
53
19,7
82
19,9
15
35
12
52
143
10,5
24,5
8,4
36,4
34,7
22
41
19
134
269
8,2
15,2
7,1
49,8
65,3
37
76
31
186
412
9,0
18,4
7,5
45,1
100,0
120
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 4. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı”
Hakkında Bilgi Sahibi Olma Durumlarına Göre Dağılımı
Bilgi Sahibi Olma Durumu
Okulda, öğretmenlerce
Aile büyükleri tarafından
Köy/kasaba halkından insanlar
Kitap, ansiklopedi vb.
Hiçbir bilgiye sahip değilim
Başka
f
85
29
44
16
7
10
Cinsiyet
Bayan
Erkek
%
f
%
20,5
132
31,8
7,0
51
12,3
10,6
92
22,2
3,9
68
16,4
1,6
26
6,3
2,4
33
7,9
GENEL
f
217
80
136
84
33
43
%
52,2
19,3
32,8
20,2
7,9
10,4
Çizelge 5. Bölge Halkının Okul Yaşamında “Tarihi Troya Milli Parkı”
Hakkında Bilgilenme Durumlarına Göre Dağılımı
Hatırlamıyorum.
Bir kere söz edilmişti.
Sık sık bilgilendirme ve vurgulamalar
yapılmaktadır.
İlgili konular işlenirken anlatılmıştı.
Gerektiği kadar ve yeter sıklıkta ele
alınmaktadır.
Gerektiği kadar anlatılıp
ele alındığını sanmıyorum.
Başka
TOPLAM
Cinsiyet
Bayan
Erkek
f
%
f
%
41
11,1
14
3,8
7
1,9
19
5,2
f
55
26
%
14,9
7,1
17
4,62
30
4,4
47
12,8
57
15,5
61
16,6
118
32,1
20
5,4
21
5,7
41
11,1
11
2,9
32
8,7
43
11,7
13
166
3,3
45,1
25
202
6,8
54,9
38
368
10,3
100,0
GENEL
121
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 6. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı”na İlişkin Bilgi ve
Yaklaşımlarının Cinsiyetler Bakımından Dağılımı
Cin
siye
t
Troya Hakkında Düşünce ve
Yaklaşımlar
X
s.s.
K
E
K
E
K
E
K
E
K
E
K
3,31
3,81
2,03
2,30
2,02
2,10
2,15
2,42
2,50
2,32
2,59
1,20
1,23
0,91
0,84
0,85
0,84
0,96
0,99
1,03
0,92
1,17
E
2,51
104
K
E
K
E
K
E
K
4,26
4,33
2,65
2,99
3,27
3,40
3,41
1,07
1,04
0,89
1,06
0,97
1,11
1,14
E
3,32
1,14
K
2,54
0,97
E
2,59
1,15
K
4,02
0,93
E
3,94
1,30
K
E
K
3,81
3,67
2,71
1,13
1,12
0,99
E
2,93
1,23
K
2,80
0,89
E
2,96
1,08
1. Milli parkın bölgemiz sınırlarını da
içine aldığı hakkında bilgi sahibiyim.
2.
Milli park, bölgemizin sosyal
gelişimine katkıda bulunacaktır.
3. Milli park, bölgemizin ekonomik
gelişimine katkıda bulunacaktır.
4.
Milli park, bölgemizin kültürel
gelişimine katkıda bulunacaktır.
5. Milli park, bölgemizin gelişmesi için
önemli bir katkı sağlayacaktır.
6. Milli park sayesinde bölgemize
yatırımlar ve ilginin artacağını
düşünüyorum.
7. Troya, dünya ve ülkemizin tarihi
açısından önemli bir yere sahiptir.
8. Troya’nın tarihi hakkında açıklamalar
yapabilecek bilgiye sahibim.
9. Tarihi Troya yerleşim birimini gezdim
ve kalıntılar hakkında bilgilendim.
10. Troya’nın konumu ve önemi, bu
bölgede yaşayan biri olarak beni
etkilemektedir.
11. TTMP’nın konumu, iş ve öğrenim
yaşa-mımı etkilemekte ve motive
etmektedir.
12. Zengin bir kültürü içinde barındıran
bir yerde yaşamaktan mutlu ve
gururluyum.
13. Troya hakkında daha fazla
bilgilenme ihtiyacı hissediyorum.
14. Yaşadığımız yerin fiziki altyapısı
TTMP temsil edecek gelişime
sahiptir.
15. Bölge insanı, Troya’yı temsil edecek
eğitim ve kültürel birikime sahiptir.
Sd
t
p
408
3,94*
0,00
412
2,95*
0,03
411
-0,90
0,37
412
2,67*
0,01
411
1,73
0,08
410
0,71
0,47
403
-0,64
0,52
400
3,28*
0,00
407
-1,20
0,23
411
0,76
0,45
411
-0,39
0,70
407
0,62
0,53
412
1,23
0,22
414
-1,88
0,61
414
-1,50
0,13
122
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 7. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı”na İlişkin Bilgi ve
Yaklaşımlarının Yaş Bakımından Dağılımı
Troya Hakkında Düşünce ve Yaklaşımlar
Sd
1. Milli parkın bölgemiz sınırlarını da içine
aldığı hakkında bilgi sahibiyim.
2. Milli park, bölgemizin sosyal gelişimine
katkıda bulunacaktır.
3. Milli park, bölgemizin ekonomik gelişimine
katkıda bulunacaktır.
4. Milli park, bölgemizin kültürel yönden
gelişmesi için önemli bir katkı
sağlayacaktır.
5. Milli park, bölgemizin çevresine göre,
gelişmesi için önemli bir katkı
sağlayacaktır.
6. Milli park sayesinde bölgemize yatırımlar
ve ilginin artacağını düşünüyorum.
4
404
4
408
4
407
7. Troya, dünya ve ülkemizin tarihi açısından
önemli bir yere sahiptir.
8. Troya’nın tarihi hakkında açıklamalar
yapabilecek bilgiye sahibim.
9. Tarihi Troya yerleşim birimini gezdim ve
kalıntılar hakkında bilgilendim.
10. Troya’nın konumu ve önemi, bu bölgede
yaşayan biri olarak beni etkilemektedir.
11. Troya’nın konumu, iş ve öğrenim
yaşamım açısından etkilemekte ve motive
etmektedir.
12. Zengin bir kültürü içinde barındıran bir
yerde yaşamaktan mutlu ve gururluyum.
13. Troya hakkında daha fazla bilgilenme
ihtiyacı hissediyorum.
14. Bölgenin fiziki altyapısı, Troya’yı temsil
edecek gelişime sahiptir.
15. Bölge insanı, Troya’yı temsil edecek
eğitim ve kültürel birikime sahiptir.
X
F
p
Fark
3,64
6,17*
0,00
A,C,D,EB
2,21
4,8*
0,00
C,D,E-A
2,07
0,87
0,48
-
4
408
2,33
4,45*
0,00
D,E-A
4
407
2,39
2,44
0,06
-
4
406
2,54
6,08*
0,00
C,D,E-A
4,30
14,71*
0,00
B,C,D,EA
2,88
2,88*
0,02
A-E
3,36
1,44
0,22
-
3,36
1,02
0,39
-
2,58
2,05
0,09
-
3,97
11,52*
0,00
B,C,D,EA
3,71
2,13
0,08
-
2,86
2,40
0,06
-
2,91
4,12*
0,00
D,E-B
4
399
4
406
4
403
4
407
4
407
4
403
4
408
4
410
4
410
123
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 8. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı”na İlişkin Bilgi ve
Yaklaşımlarının Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımı
Troya Hakkında Düşünce ve
Yaklaşımlar
1. Milli parkın bölgemiz sınırlarını da içine
aldığı hakkında bilgi sahibiyim.
2. Milli park, bölgemizin sosyal gelişimine
katkıda bulunacaktır.
3. Milli park, bölgemizin ekonomik
gelişimine katkıda bulunacaktır.
4. Milli park, bölgemizin kültürel yönden
gelişmesi için önemli bir katkı
sağlayacaktır.
5. Milli park, bölgemizin çevresine göre
gelişmesi için önemli bir katkı
sağlayacaktır.
6. Milli park sayesinde bölgemize
yatırımlar ve ilginin artacağını
düşünüyorum.
7. Troya, dünya ve ülkemizin tarihi
açısından önemli bir yere sahiptir.
sd
X
F
P
Fark
8
3,64
4,44*
0,00
A,B,G,H,I-F
8
2,21
2,69*
0,00
A-G
8
2,07
0,79
0,61
-
8
2,33
1,58
0,13
-
8
2,39
2,51*
0,01
F-I
8
2,54
5,01*
0,00
A,D,E,I-F
A,E,I-G
8
4,30
8,12*
0,00
8. Troya’nın tarihi hakkında açıklamalar
yapabilecek bilgiye sahibim.
8
2,88
5,06*
0,00
9. Tarihi Troya yerleşim birimini gezdim
ve kalıntılar hakkında bilgilendim.
8
3,36
6,00*
0,00
8
3,36
2,42*
0,02
D-I
8
2,58
3,91*
0,00
G,I-B
G,I-F
8
3,97
7,12*
0,00
A,B,D,F-G
8
3,71
3,99*
0,00
A,I-F
C,F-G
8
2,86
0,59
0,79
-
8
2,91
2,26*
0,02
B-E
10. Troya’nın konumu ve önemi, bu
bölgede yaşayan biri olarak beni
etkilemektedir.
11. Troya’nın konumu, iş ve öğrenim
yaşamım açısından etkilemekte ve
motive etmektedir.
12. Zengin bir kültürü içinde barındıran
bir yerde yaşamaktan mutlu ve
gururluyum.
13. Troya hakkında daha fazla bilgilenme
ihtiyacı hissediyorum.
14. Bölgenin fiziki altyapısı, Troya’yı temsil
edecek gelişime sahiptir.
15. Bölge insanı, Troya’yı temsil edecek
eğitim ve kültürel birikime sahiptir.
A,B,C,D,
E,F,I-G
A,I-F
C,D,E, F,GI
D,F-B
A,B,E,H,I-F
D,F-I
* p> 0,05
124
ÇANAKKALE İLİ İNTEPE BELDESİ KIYILARINDA
BULUNAN BAZI MAKROALGLERİN
KİMYASAL KOMPOZİSYONU
Latife Ceyda İRKİN,a Hüseyin ERDUĞAN,a Ahmet Adem TEKİNAY b
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Fen/Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü
b Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü
a
ÖZET
Bu çalışmada, Çanakkale ili İntepe beldesi sahilinde yayılış gösteren farklı 3 makro alg
türünün kimyasal kompozisyonlarının mevsimsel değişimi ve kullanılabilirliği
çalışılmıştır. Kahverengi alglerden Scytosiphon simplicissimus (Clemente) Cremades, yeşil
alglerden Codium fragile (Suringar) Hariot ve kırmızı alglerden Ceramium ciliatum (J.
Ellis) Ducluzeau sonbahar, kış ve ilkbahar mevsimlerinde toplanarak incelenmiştir.
Örnekler 105° C de sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutularak, kuru maddede kül, yağ
ve protein analizleri gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre taksonların kimyasal
içerikleri mevsimsel ve çevresel faktörlere bağlı olarak önemli ölçüde değişimler
göstermiştir.
Anahtar sözcükler: Kimyasal kompozisyon, makro alg, İntepe, Çanakkale.
ABSTRACT
In this study, seasonal variation of proximate composition of three three seaweeds were
investigated. As a sample, green seaweed Codium fragile (Suringar) Hariot, brown
seaweed Scytosiphon simplicissimus (Clemente) Cremades and red seaweed Ceramium
ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau were collected along the coasts of Intepe (Çanakkale).All
analyses were executed in twofold for ash, lipid and protein contents. The trial revealed
that proximate composition of these seaweeds were different as seasonal.
Key words: Proximate composition, macroalgae, Intepe, Dardanelles.
GİRİŞ
Deniz ortamının bitkisel canlı türleri olarak alglerin ekosistemdeki biyolojik ve
ekolojik rollerinin yanı sıra sağlıklı beslenme açısından da gerekli maddeleri
istenilen düzeyde bulundurması sebebiyle alglerle ilgili çalışmalar ve bunların
kullanım alanları ile ilgili araştırmalar uzun yıllarda beri devam etmektedir. Gıda
yetersizliği ve hammadde gereksinimi sorununun çözümünde karasal
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
organizmalardan elde edilen kaynakların yanı sıra sucul kaynaklar da oldukça
önemlidir. Ülkemiz coğrafik ve ekolojik konumu gereği su ürünleri potansiyeli
bakımından zengin kaynaklara sahiptir. Alglerden yararlanmanın sadece besin
maddesi olarak değil, gübre, hayvan yemi ve tıbbi amaçla değerlendirilme
olanaklarının da dikkate alınması gerektiği çeşitli araştırıcılarca ifade edilmiştir
(Güner 1977; Kiran ve ark. 1980; Güven ve Kızıl 1986).
Dünyadaki alg üretimi, alglerin çeşitli endüstrilerde ve son yıllarda da gıda
sektöründe kullanımının yaygınlaşmasına paralel olarak her geçen gün artmaktadır.
Gıda sektöründe ve endüstriyel alanda değerlendirilecek olan alglerin bileşenlerinin
en yüksek ve kullanışlı olduğu dönemlerin bilinmesi gerekmektedir. Çünkü
mevsimsel olarak alglerin besin değerlerinde değişimler olduğundan, mevsimsel
değişimlere bağlı olarak kullanılabilirlik açısından en uygun tür ve mevsimin tespit
edilmesi gerekir.
Bu çalışmada ekonomik öneme sahip kırmızı, yeşil ve kahverengi alglerin
bazı türlerinde besin kompozisyonu (protein, yağ, kül) içeriklerinin mevsimsel
değişiminin belirlenmesi amaçlanmıştır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışma materyali olarak seçilen taksonlar Eylül 2007, Mayıs 2008 tarihleri arasında
sonbahar, kış ve ilkbahar mevsiminde belirlenen aylarda Çanakkale İntepe sahili
boyunca toplanmıştır. Örnekler toplandıktan sonra çeşme suyu ile yıkanmıştır.
Doğal ortamda kurumaya bırakılan türler daha sonra un haline getirilip 105 0C de
sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutulmuştur. Kurutulan örneklerde besin
kompozisyonu (protein, yağ ve kül) analizleri gerçekleştirilmiştir. Protein miktarı
Kjeldahl metoduyla, nem ve kül değerleri AOAC(2000)’ e göre ve yağ miktarları
ise Folch ve diğ.(1957)’ e göre yapılmıştır.
BULGULAR
Çalışmada Codium fragile (Suringar) Hariot, Scytosiphon simplicissimus (Clemente)
Cremades ve Ceramium ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau taksonlarında mevsimsel olarak
besin kompozisyonu incelenmiştir. Elde edilen analiz bulguları (protein, yağ, kül)
Tablo 1.’de verilmiştir. Analiz sonuçlarına göre kış mevsiminde Codium fragile ve
Scytosiphon simplicissimus taksonlarının yağ miktarında düşüşler gözlenmiştir.
Ceramium ciliatum için en düşük değere ilkbahar mevsiminde rastlanmıştır.
Sonbahar mevsiminde Codium fragile için yağ değerlerinde yükseliş gözlenmiştir.
Ceramium ciliatum taksonunun en yüksek yağ miktarı kış mevsiminde bulunmuştur.
Protein miktarlarına bakıldığında ise Codium fragile için en yüksek değer sonbahar
mevsiminde, Scytosiphon simplicissimus ve Ceramium ciliatum için ise ilkbahar
mevsiminde bulunmuştur. Bütün taksonlar için en düşük değerlere kış mevsiminde
rastlanmıştır. Kül değerlerinde mevsimsel olarak belirgin farklılıklar görülmüştür.
Bütün taksonların kül değerleri ilkbahar mevsiminde düşüş göstermiştir. Kış
mevsiminde bu değerler her takson için daha yüksektir.
126
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
TARTIŞMA VE SONUÇ
Bu çalışmada Çanakkale-İntepe sahilinden mevsimsel olarak toplanan taksonlarda
kimyasal kompozisyona bakılmış ve belirgin mevsimsel değişimlere rastlanmıştır.
Bu çalışmada elde edilen sonuçların mevsimsel olarak değişmesi, türün bulunduğu
ortamın çevresel faktörlerine (sıcaklık, besin, ışık, tuzluluk vs.) bağlı olarak
değişebileceğinin bir göstergesi olabilir (Fleurence 1999).
Kahverengi alglerden Scytosiphon simplicissimus taksonunun kül içerikleri kış
mevsiminde maksimum, ilkbahar mevsiminde minimum seviyede bulunmuştur.
Yeşil alglerden Codium fragile taksonunun kül içerikleri ilkbahar mevsiminde
düşmüş, sonbahar ve kış mevsimlerinde artış göstermiştir. Zavodnik (1987) kül
içeriğinin genellikle algin büyümesi süresince arttığını, üreme sırasında maksimuma
eriştiğini, minimum değerlerin ise büyümenin başlangıcında ve alg yapısının yıkım
zamanında meydana geldiğini belirtmektedir (Çetingül 1993).
Çalışmada Codium fragile taksonunun protein içeriğinde kış mevsiminde
düşüş gözlenmiş, değerler sonbahar ve kış mevsiminde ise artış göstermiştir. Bu
çalışmadaki sonuçlara göre C.fragile taksonunun toplam protein içeriği % 9-12
arasında saptanmıştır. Alglerdeki maksimum protein içeriğinin türlerin büyüme
periyodunda, minimum protein içeriğinin ise alg yapısının bozulmaya başladığı
zaman meydana geldiği belirtilmiştir (Zavodnik ve Juranic 1982).
Scytosiphon simplicissimus taksonunun protein içeriği kış mevsiminde düşük
oranda, ilkbahar mevsiminde daha yüksek oranda bulunmuştur. Protein
içeriğindeki maksimum değerler alg büyümesinin hızlı olduğu zamanlarda
gözlenmiştir (Munda 1962).
Ceramium ciliatum’ da ise kış mevsimde düşük ilkbahar mevsiminde daha
yüksek oranda bulunmuştur.
Farklı alg türlerinin yağ miktarlarının mevsimsel değişimi incelendiğinde
Codium fragile (% 3,45) ve Scytosiphon simplicissimus (% 1,88) en düşük yağ içerikleri
kış mevsiminde saptanmıştır. En düşük değer Ceramium ciliatum için ilkbahar
mevsiminde bulunmuştur (% 0,83). En yüksek değerlere Codium fragile için
sonbahar mevsiminde (% 6,17), Scytosiphon simplicissimus için ilkbahar mevsiminde
(% 1,93) ve Ceramium ciliatum için (% 1,05) kış mevsiminde rastlanmıştır.
Analizler sonucu elde edilen bileşenlerin yüzde diliminden çıkarılması ile
Nitrojensiz Öz Madde miktarı elde edilmiştir. Bu değerler Codium fragile için (%
32,02 ile 49,30), Scytosiphon siplicisimus için (% 44,19 ile 62,01) ve Ceramium ciliatum
için (%30,83 ile % 54,36) aralığında bulunmuştur.
Çalışmada kullanılan alglerin gıda sektörü ve endüstriyel alanda
değerlendirilmesinde öncelikle kimyasal bileşimlerinin mevsimlere bağlı
değişiminin bilinmesi gerekmektedir. Çalışma sonunda elde edilen veriler alglerin
kullanım alanlarının ve tüketilebilirliğinin artmasında yararlı olacaktır.
127
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
KAYNAKÇA
AOAC
2000 Official Methods of Analysis. Vol II. Assoc. Off. Anal. Chem. Wash. D. C,
USA.
Çetingül, V.
1993 Ekonomik Değerdeki Bazı Deniz Alglerinin Kimyasal İçeriklerinin Saptanması.
Doktora tezi. E. Ü. Fen Bilimleri Enst. Biyoloji Anabilim Dalı, Bornova, İzmir.,
141, 152.
Fleurence, J.
1999) “Seaweed proteins: Biochemical, nutritional aspects and potential uses.”
Trends in Food Science and TechnologY 10: 25-28.
Folch, J., M. Lees and G. H. S. Sloane-Stanley
1957 “A simple method for the isolation and purification of total lipids from
animal tissues.” J. Biol. Chem.
Güner, H. ve V. Aysel
1977 Alglerin canlı yaşamındaki önemleri ve günümüze kadar bu konuda
yapılan çalışmalar. E. Ü. Fen Fakültesi Bitki Dergisi, IV: 520-529.
Güven, K. C., ve Z., Kızıl
1986 “Halopitys incurvis (Huds.) Batters (Rhodophyceae) üzerinde kimyasal
çalışmalar.” Acta Pharmaceutica Turcica 28: 11-15.
Kiran, E., I. Teksoy, K. C. Güven, E. Güler, H. Güner
1980 “Studies on Seaweeds for paper production.” Botanica Marina 23: 205-208.
Munda, I.
1962 “Geographical and seasonal variations in the chemical composition of
some Adriatic brown algae.” Nova Hedwigia IV. Weinheim Cramer II, 263-274
Zavodnik, N. and Lj. Juranic
1982 “Contents of phosphorus and protein in seaweeds from the area of
Fazana (North Adriatic Sea).” Acta Adriat. 23: 271-279
128
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Tablo 1. Codium fragile (Suringar) Hariot, Scytosiphon simplicissimus (Clemente)
Cremades ve Ceramium ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau besin kompozisyonu
içeriklerinin mevsimsel değişimi (%).
MEVSİMLER
SONBAHAR
KIŞ
İLKBAHAR
SONBAHAR
KIŞ
İLKBAHAR
SONBAHAR
KIŞ
İLKBAHAR
Codium fragile (Suringar) Hariot
Protein
(%)
Kül (%) Yağ (%)
Nöm
49,74
6,17
12,23
31,86
67,32
3,45
4,11
32,02
35,76
5,73
9,21
49,3
Scytosiphon simplicissimus (Clemente) Cremades
Protein
(%)
Kül (%) Yağ (%)
Nöm
48,17
1,88
5,76
44,19
24,15
1,93
11,91
62,01
Ceramium ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau
Protein
(%)
Kül (%) Yağ (%)
Nöm
65,09
1,05
3,03
30,83
34,88
0,83
9,93
54,36
129
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
130
İNTEPE’DE BAĞ ZARARLISI SALKIM GÜVESİYLE
MÜCADELEDE ŞAŞIRTMA TEKNİĞİNİN
KULLANIM OLANAKLARI
Burak POLAT,a Ali ÖZPINAR,a Mürşide TURANLI b
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü
b Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
a
ÖZET
Bağın ana zararlısı olan Salkım güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff.) (Lep.:
Tortricidae)’nin larvaları bağda; tomurcuk, çiçek, koruk ve olgun taneleri yiyerek
zarar verir. Zarar gören olgun danelerden akan şekerli suyun üzerinde saprofit
fungusların çoğalmasıyla salkımın çürümesine neden olur. Bu nedenle Salkım
güvesi’nin verdiği zarar ve onunla mücadele bağcılıkta önem taşımaktadır. Bu
zararlıya karşı uygulanan kimyasal bileşiklerin yeterli sonucu vermemesi yanında aşırı
kullanımı sonucu üründe yarattığı kalıntı sorunu yeni alternatif arayışları gündeme
getirmiştir. Entegre mücadele kavramı içinde önemli bir yer tutan biyoteknik
yöntemlerden feromon tuzaklarının kullanımı ve Çiftleşmeyi Engelleme Tekniğinin
uygulanması Salkım güvesi ile mücadelede önemli kolaylıklar sağlamıştır. Bu
çalışmada 2007-2008 yıllarında İntepe bağlarında Salkım güvesi ile mücadelede
şaşırtma tekniğinin etkinliği üretici bağlarında ele alınmıştır. Uygulama parseli ile
kontrol parsellerindeki sonuçlar feromon tuzakları ile karşılaştırılmıştır.
Anahtar kelimeler: Bağ, İntepe, Salkım güvesi, Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği
ABSTRACT
The main pest of vine is grape vine moth, Lobesia botrana Den.-Schiff.) (Lep.:
Tortricidae) and this pest’s larvae is harmful by feeding on bud, flower, unripe grape
and grape. The fruit juice that is flowing from the wounds on the grape causes the grape
to rot because of the saprophytic fungi multiplying on the fruit. Because of this, it is
important to control the pest and its injury for viniculture. Usage of chemical pesticides
against this pest, which negatively affects the product by quality and quantity of product,
creates pollution and residual issues. Therefore alternative control methods are being
studied. Usage of biotechnical methods; pheromone traps and obstruction of mating by
pheromones made it easier to control this pest. In this study, the effectiveness of confusion
method in years of 2007 and 2008 are investigated on vine fields in Intepe. The results
in control area and application area are compared to the results of pheromone traps
Key Words: Vine, Intepe, Grape Vine Moth, Mating Obstruction Technique
* Bu çalışma DPT- 2002K 120170-9 nolu projenin kapsamında yer almaktadır.
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
GİRİŞ
Çanakkale ili, ekolojik özellikleri nedeniyle bağcılık ve şarapçılık bakımından
önemli bir potansiyele sahiptir. Özellikle yarattığı ekonomik değer nedeniyle
Bozcaada, Bayramiç ve İntepe gibi bazı yörelerde bağcılık tarımı yaygın hale
gelmiştir. Bağcılık tarımında yetiştirme teknikleri yanında bitki koruma
önlemlerinin de gerektiği şekilde alınması sürdürülebilirlik açısında önem
taşımaktadır.
Özellikle bağın ana zararlısı olan Salkım güvesi (Lobesia botrana Den&
Schiff., Lep.: Tortricidae) ve bağ hastalıklarından Külleme (Uncinula necator Schw.
Burr.) her yıl mücadeleyi gerektiren önemli etmenlerdendir. Salkım güvesi ile
mücadele yapılmadığı takdirde %45-92 arasında bir ürün kaybının söz konusu
olduğu bildirilmiştir (Önçağ, 1975). Salkım güvesi ile mücadelede entegre
mücadele kavramı çerçevesinde tahmin ve uyarı yöntemi sisteminde
yararlanılmakta olup, mümkün olduğunca çevreye olumsuz etkisi düşük
kimyasallar kullanılmaktadır. Ancak, uygulanan kimyasallardan kaynaklanan kalıntı
sorunu ise her zaman gündemde düşmemektedir. Bu nedenle biyolojik ve
biyoteknik mücadele yöntemlerinin uygulanması yönünde gerekli araştırmaların
yapılması zorunlu hale gelmiştir. Uzun zamandan beri zararlı lepidopterlere karşı
biyolojik mücadele etmeni olarak başarılı bir şekilde kullanılan Bacillus thuringiensis
preparatlarının kullanımında görülen bazı zorluklarda (Tuncer ve Ecevit, 1994)
Salkım güvesi ile mücadeledeki yeni arayışları güçlendirmiştir. Biyoteknik
yöntemlerden cinsel çekici feromon tuzakları yanında Çiftleşmeyi Engelleme
(ÇET) tekniğinin uygulamaya aktarılması konusundaki araştırmalar güç kazanmıştır
(Altındişli ve ark, 2002).
Bozcaada bağ alanlarında Salkım güvesine karşı 2006 yılından itibaren
uygulanan ÇET yönteminin sağladığı başarı göz önüne alınarak Salkım güvesi
popülasyon yoğunluğu Bozcaada’ya göre daha yüksek olan (Özpınar ve ark., 2004;
Polat ve Özpınar, 2007) İntepe bağlarında ki etkinliğini belirlemek amacıyla bu
çalışma ele alınmıştır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Bu çalışma, Merkez İlçe İntepe beldesinde 2007 ve 2008 yıllarında yürütülmüştür.
Araştırma için, yaklaşık 2 000 dekar bağ alanına sahip İntepe beldesindeki 10’ar
dekarlık iki üretici bağı seçilmiştir. Araştırmanın materyalini, Şekil 1.’de görüldüğü
üzere Salkım güvesi ve bu zararlıyla mücadelede Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği
(ÇET) olan feromon yayıcı Isonet L telleri oluşturmuştur. İntepe Beldesi’ndeki
örnekleme bağlarından biri 30 diğeri ise 35 yaşında olup, Karasakız (Kuntra)
üzüm çeşidiyle tesis edilmiştir.
Salkım güvesi’nin popülasyon gelişmesi ve yoğunluğu deneme bağlarında
yetiştirme periyodu boyunca eşeysel çekici Pherecon tipi feromon tuzaklar
kullanılarak incelenmiştir. Altınçağ ve ark. (1994)’na göre, 2007 yılında kontrol
bağında 4, ÇET bağında 2 adet olmak üzere 6 tuzak 30.04.2007 tarihinde 2008
132
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
yılında ise her uygulama için 2’şer adet tuzak 07.04.2008 tarihlerinde asılmıştır
(Şekil 2). Salkım güvesinin Feromon tuzakları, periyodik olarak haftada bir kontrol
edilmiş ve feromon kapsülleri ile yapışkan tablalar, 4 hafta arayla yenileri ile
değiştirilmiştir. Tuzaklara düşen erginler bir pens yardımıyla alınmış ve yapışkan
tabla bir sonraki sayım için temiz şekilde bırakılmıştır.
Salkım güvesi ile mücadelede kullanılan Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği
(Ç.E.T.); dişiler tarafından salgılanan eşeysel feromonun, yapay olarak sentezlenip
yayıcı araçlar kullanılarak hedef alanda yapay yoğun koku oluşturarak erkek
bireylerin çiftleşmek üzere dişilere ulaşmasının engellemektir. Isonet L feromon
yayıcı teller ilk erginin feromon tuzaklarına düşmesiyle 2007 yılında 05.05.2007 ve
2008 yılında ise 22.04.2008 tarihlerinde dekara 60-65 adet gelecek şekilde bağ
kenar sıralarında 2 omca arayla iç taraflarda ise 3 omca arayla 1 yayıcı omcalara
bağlanmıştır (Şekil 2 b).
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Deneme bağlarına 05.05.2007 tarihinde asılan 6 feromon tuzağında toplam 78
ergin yakalanmıştır. Uygulamadan sonra Ç.E.T bağlarındaki tuzaklara ergin
düşmezken, kontrol bağlarındaki tuzaklarında erginler 17.05.2008 tarihine kadar
elde edilmiştir (Çizelge 1).
Mevsim boyunca 2007 yılında, Ç.E.T bağına 30.04.2007 tarihinde asılan iki
Pherocon tipi tuzakta 05.05.2007 tarihinde toplam 19 L. botrana ergini yakalanmış
ve erginlerin yakalandığı bu tarihte Isonet L yayıcıları asılmıştır. Ç.E.T bağına Isonet
L yayıcılarının asılmasıyla yakalanan L. botrana ergin sayısı sıfır’a düşmüş ve ilk kez
28.06.2007 tarihinde tuzaklarda bir adet ergin elde edilmiştir. Mevsim boyunca ÇET
bağındaki iki tuzakta 26 adet ergin yakalanırken, kontrol bağında 4 tuzakta toplam
185 adet ergin yakalanmıştır.
ÇET bağındaki tuzaklarda elde edilen erginler kontrol bağındaki erginlerle
grafikle karşılaştırıldığında kontrol bağında elde edilen birey sayısı yüksek
olmasına rağmen, popülasyon eğrisinin benzer olduğu görülmüştür (Şekil 3).
Haziran ayı sonunda ve Ağustos ayı ortalarında kontrol bağlarında sayısal olarak ÇET
bağlarına göre biraz daha yüksek sayıda ergin tuzaklara düşmüştür.
Araştırmanın ikinci yılında ilk erginler 11.04.2008 tarihinde 4 adet feromon
tuzağında toplam 14 adet ergin yakalanmıştır. Isonet L yayıcıları bağlandıktan
sonra Ç.E.T bağlarındaki tuzaklarda 17.04.2008 tarihinde kontrol bağlarındaki
tuzaklara ise 22.04.2008 tarihinden sora ergin yakalanması azalmıştır (Çizelge 2).
Ç.E.T bağına 07.04.2008 tarihinde asılan 2 adet Pherocon tipi tuzakta Ç.E.T.
yayıcıları asılana kadar toplam 22 L. botrana ergini yakalanmış 22.04.2008 tarihinde
yayıcılar asılmıştır. Ç.E.T bağına Isonet L yayıcılarının asılmasıyla yakalanan L. botrana
ergin sayısı sıfır'a düşmüştür. İlk kez 08.05.2008 tarihinde Pherocon tipi tuzaklarda bir
adet ergin yakalanmıştır. Sezon boyunca çiftleşmeyi engelleme bağında yayıcıların
bağlanmasından 17.07.2008 tarihide dahil olmak üzere 6 adet ergin yakalanırken,
kontrol bağ alanında 20 adet ergin yakalanmıştır. Mevsim boyunca kontrol
bağlarında toplam tuzak başına 14’er adet ergin düşmüştür. Tuzaklara düşen
133
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
erginler her iki uygulamada benzer olup, 2007 yılına göre bu sayı oldukça düşük
kalmıştır. Ancak bu değerlendirme yapılırken henüz mevsimin devam etmesi de
göz önüne alınmalıdır.
ÇET bağındaki tuzaklarda elde edilen erginlerle kontrol bağlarında elde
edilen erginlere ait değerler grafikle karşılaştırılmıştır (Şekil 4). Şekil 5
incelendiğinde mevsim başında kontrol ve ÇET bağlarındaki sonuçların benzer
olduğu mevsim sonuna doğru kontrol bağlarında ergin sayısında bir artış olduğu
görülmüştür. Ancak Salkım güvesi ergin popülasyon gelişmesi 2007 ile paralellik
göstermektedir.
Daha önce yapılan araştırmalarda İntepe’de Salkım güvesinin yılda üç döl
verdiği (Albayrak,2004; Polat ve Özpınar, 2007) tuzaklarda yüksek sayıda
erginlerin elde edildiği bildirilmiştir. Salkım güvesinin döl sayısı ve popülasyon
yoğunluğu ile ilgili olarak İzmir, Denizli ve Manisa illerinde Önçağ (1975);
Diyarbakır, Şanlıurfa ve Elazığ illerinde ise Kaplan ve Çınar (1998) tarafından elde
edilen sonuçlar benzerdir.
L. botrana ile mücadelede çiftleşmeyi engelleme yönteminin tek başına başarılı
olma ihtimalinin yüksek olduğu, ve mücadeleye gerek duyulmadığı görülmüştür. Tek
başına sağladığı etki yanında Salkım güvesi ile mücadelede kullanılan kimyasalların
yarattığı olumsuz etkinin azaltılması ile doğal dengenin korunması sonucu da bu tür
uygulamaların önemli katkı sağlaması beklenmektedir. Ancak ÇET uygulama alanın
sınırlı parsellerde yapılması ve çevredeki bağlardan gelen bulaşmalarında olabileceği
göz ardı edilmemelidir. Diğer taraftan Altındişli ve ark., (2002)’ larının da ifade ettiği
gibi uygulamanın pahalı oluşu dışı bağımlılık dezavantajlar nedeniyle de başlangıçtaki
tercihi azaltacak unsurlardır. Tüm bunlara rağmen organik bağcılıkta bu yöntemin
önemli üstünlükler sağlayacağı göz önüne alınmalıdır. Özellikle uygulama alanlarında
feromonun etkisinin yaygın hale getirilmesiyle başarı aratacaktır.
134
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
KAYNAKÇA
Albayrak, A.,
2004
Çanakkale İli Bağ Alanlarında Zararlı Salkım Güvesi (Lobesia Botrana
Den.-Schiff)’nin Populasyon Gelişmesi ve Döl Sayısının Belirlenmesi (Yüksek
Lisans Tezi)
Altınçağ, R. , S. Uzun, F. Ö. Layık, T. Koçlu
1994 Ege Bölgesi’nde Salkım Güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff.)’nin
Biyoteknik ve Biyolojik Mücadele Olanaklarının Araştırılması Bornova Zirai
Mücadele Araştırma Enstitüsü, Proje Kod No: BKA / 03 – E -073 , s. 43
Altindisli, F. O., M. A. Goven and A. Altindisli
2002 “An evaluation of the European grapevine moth (Lobesia botrana Den.Schiff.) and its parasitoids in organic and conventional vineyards in the Aegean
Region of Turkey.” VIIth European Congress of Entomology, October 7-13 2002,
Thessaloniki, Greece, 53.
Kaplan, C. ve M. Çınar
1998 Güneydoğu Anadolu Bölgesi Bağlarında Ana ve Ekonomik Öneme Sahip Zararlılar
ile Yararlıların Yıllık Popülasyon Değişimleri ve Zararlıların Mücadeleye Esas Kritik
Biyolojik Dönemlerinin Saptanması. Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü
Önçağ, G.
1975 “Ege Bölgesi’nde Salkım güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff.)’ nin
tanınması, yayılışı, biyolojisi, zararı, doğal düşmanları ve kimyasal savaş imkanları
üzerine araştırmalar.” T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Zirai Mücadele ve Zir.
Karantina Genel Müd. Araştırma Serisi, Teknik Bülten No: 26, İzmir, 68 s.
Özpınar, A., Albayrak, A., Görür, S. E.
2004 “Çanakkale İli Bağ Alanlarında Salkım güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff
(Lep.: Tortricidae))’nin Popülasyon Gelişmesi ve Döl Sayısının Belirlenmesi.”
Türkiye I. Bitki Koruma Kongresi. 8-10 Eylül 2004. Samsun
Polat, B. ve A. Özpınar
2007 “Çanakkale İli Bağlarında Salkım güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff)’nin
Mücadelesinde Bacillus thuringiensis var. kurstaki Berliner Preparatı ile Trichogramma
evanescens Westwood’un Kullanım Olanakları.” Türkiye II. Bitki Koruma Kongresi. 2729 Ağustos 2007. Isparta
Tuncer, C. ve O. Ecevit
1994 “Bacillus thuringiensis ürünleri ve böceklerde dayanıklılığın önemi.” Türkiye
Entomoloji Dergisi 18 (2): 119-128
135
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 1. Salkım güvesi (Lobesia botrana) ergini ve Isonet L
Şekil 2. Lobesia botrana’ya ait feromon tuzağı (a) ve Isonet L
telinin bağlandığı omca (b)
136
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Ergin / Tuzak
20
Kontrol Bağı
16
Ç.E.T. Bağı
12
8
4
23.09.07
12.09.07
27.08.07
13.08.07
01.08.07
19.07.07
11.07.07
04.07.07
28.06.07
19.06.07
12.06.07
02.06.07
28.05.07
21.05.07
14.05.07
05.05.07
0
Örnekleme Tarihi
Şekil 3. 2007 yılı feromon tuzaklarına düşen Lobesia. botrana
erginlerinin popülasyon gelişmesi
Kontrol Bağı
12
Ç.E.T. Bağı
8
4
17.07.08
14.07.08
07.07.08
30.06.08
23.06.08
17.06.08
14.06.08
09.06.08
05.06.08
02.05.08
26.05.08
19.05.08
15.05.08
12.05.08
08.05.08
05.05.08
28.04.08
24.04.08
22.04.08
17.04.08
14.04.08
0
11.04.08
Ergin / Tuzak
16
Örnekleme Tarihi
Şekil 4. 2008 yılı feromon tuzaklarına düşen Lobesia. botrana erginlerinin
popülasyon gelişmesi
137
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 1. 2007 Yılı Feromon Tuzaklarından Elde Edilen Salkım Güvesi
Erginlerine Ait Sayısal Değerler (Ergin/ Tuzak)
Örnekleme
Tarihi
05.05.2007
Feromon Tuzaklar
Kontrol Bağı
Ç.E.T. Bağı
1.
2.
3.
4.
Ort.
1.
2.
Ort.
23
10
16
10
14.75
7
12
9.5
10.05.2007
4
3
2
1
2.5
0
0
0
14.05.2007
4
1
1
0
1.5
0
0
0
17.05.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
21.05.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
28.05.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
31.05.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
07.06.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
12.06.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
19.06.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
25.06.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
28.06.2007
7
1
4
0
3
1
0
0.5
02.07.2007
0
0
4
6
2.5
0
2
1
04.07.2007
1
0
0
0
0.25
0
0
0
09.07.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
11.07.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
17.07.2007
2
0
1
0
0.75
0
0
0
19.07.2007
0
0
0
0
0
0
0
0
24.07.2007
2
0
0
1
0.75
0
0
0
01.08.2007
1
0
0
3
1
0
0
0
08.08.2007
6
0
5
7
4.5
0
0
0
13.08.2007
7
0
6
7
5
0
1
0.5
22.08.2007
2
4
3
5
3.5
1
1
1
27.08.2007
2
3
0
3
2
0
0
0
04.09.2007
0
7
0
0
1.75
1
0
0.5
12.09.2007
0
5
0
0
1.25
0
0
0
19.09.2007
0
3
0
0
0.75
0
0
0
23.09.2007
0
1
0
1
0.5
0
0
0
Toplam
61
38
42
44
46.25
10
16
13
138
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 2. 2008 Yılı Feromon Tuzaklarından Elde Edilen Salkım
Güvesi Erginlerine Ait Sayısal Değerler (Ergin/ Tuzak)
Örnekleme
Tarihi
Feromon Tuzaklar
Ç.E.T. Bağı
1.
3
0
3
3
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
0
0
0
0
0
10
2.
5
0
4
4
0
0
0
1
0
0
0
0
0
0
0
0
1
1
0
0
2
0
18
11.04.2008
14.04.2008
17.04.2008
22.04.2008
24.04.2008
28.04.2008
05.05.2008
08.05.2008
12.05.2008
15.05.2008
19.05.2008
26.05.2008
02.05.2008
05.06.2008
09.06.2008
14.06.2008
17.06.2008
23.06.2008
30.06.2008
07.07.2008
14.07.2008
17.07.2008
Toplam
* Halen veri alımı devam etmektedir.
Ort.
4
0
3.5
3.5
0
0
0
0.5
0
0
0
0
0
0
0
0
1
0.5
0
0
1
0
14
Kontrol Bağı
1.
2
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
7
0
2
0
0
1
13
2.
4
0
4
0
0
0
1
0
0
0
0
0
0
0
0
0
5
0
1
2
0
0
17
Ort.
3
0
2
0
0
0
0.5
0
0
0
0
0
0
0
0
0.5
6
0
1.5
1
0
0.5
15
139
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
140
ÇANAKKALE İLİNDE ZEYTİN SİNEĞİYLE
MÜCADELE VE ZEYTİN GÜVESİNİN
POPÜLASYON GELİŞMESİNİN
BELİRLENMESİ
Burak POLAT, Ali ÖZPINAR, Ali Kürşat ŞAHİN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü
ÖZET
Yetiştiriciliği M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayanan zeytin, 30-40. enlemler arasında yer
alan iklim kuşağında yetiştirilmektedir. Ülkemizin de içinde yer aldığı bu kuşakta özellikle
eğimli arazilerde de zeytinin kolayca yetiştiriliyor olması geniş alanlara yayılmasını
sağlamıştır. Bir taraftan araziyi erozyona karşı koruması diğer taraftan da sağladığı
ekonomik değer nedeniyle zeytin ağacı üretim yapılan ülkelerin sembolü haline gelmiştir.
Ancak, diğer ürünlerde olduğu gibi zeytin üretiminde de bitki koruma sorunlarının
giderilmesi için zirai mücadele masrafları önemli bir girdi kaynağıdır. Çanakkale ili zeytin
alanlarında başta Zeytin sineği (Bactrocera oleae Gmel., Diptera: Tephritidae) olmak üzere
Zeytin güvesi (Prays oleae Bern., Lepidoptera: Hyponomeutidae) ile mücadele üretimin devamı için
önem taşımaktadır. Bu çalışmada zeytin sineği ile mücadelede uygulanan yöntemler ile zaman
zaman önemli zararlara neden olan Zeytin güvesinin mücadelesine esas olabilecek bazı
parametreleri sağlamak amacıyla Çanakkale ilindeki popülasyon gelişmesi ve yıllık döl sayısı ele
alınmıştır.
Anahtar kelimeler: Zeytin, İntepe, Zeytin güvesi, Zeytin sineği, Biyoteknik mücadele
ABSTRACT
Olive, which is cultivated from B.C. 3000, is produced in the climatic zone between
latitudes of 30-40. In this zone, which our country resides, cultivating olive on inclined
fields makes this plant producible on a broad area. Olive is a symbol of many countries
because of its economical value and its ability to prevent soil from erosion. However like the
production of all other culture plants, in the production of olive costs of plant protection is
an important input. In the province of Çanakkale olive fly (Bactrocera oleae Gmel.,
Diptera: Tephritidae) and olive moth (Prays oleae Bern., Lepidoptera: Hyponomeutidae) are the
most important pests of olive and it is crucial to control these pests for production. In this study, the
methods to control olive fly and olive moth, which makes harm occasionally, and their population
development and annual generation numbers, are investigated.
Key words: Olive, İntepe, Olive moth, Olive fruit fly, Biotechnic control
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
GİRİŞ
Subtropik bir meyve olan ve anavatanı Anadolu olduğu kabul edilen zeytin,
ülkemizde Ege, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yetiştirilmektedir. Zeytin ağacının uyum yeteneğinin yüksek, eğimi fazla ve
verimsiz topraklarda yetişebilmesi nedeniyle diğer meyve ağaçlarına göre geniş bir
alanı kaplamıştır.
Türkiye, İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus gibi diğer Akdeniz ülkeleriyle
birlikte dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreten ülkelerinden birisidir. Sırasıyla,
üretiminin %26'sı İspanya, %23'ü İtalya, %15'i Yunanistan, %9'u Türkiye, %8'i
Tunus ve %5'i Fas tarafından sağlanmaktadır (Göksu 2003).
Zeytinin daha çok Akdeniz'e kıyı olan ülkelerde yetişmesi nedeniyle bu
bölgelerde yaşayan insanların önemli gıda maddeleri arasında yer almakta ve aynı
zamanda gelir sağlamasıyla da günümüze kadar önemini korumuştur. (Mendilcioğlu
1997).
Zeytin yetiştiriciliğinde karşılaşılan sorunlarının başında, zeytinde ürün kaybına
neden olan hastalık ve zararlılar gelmektedir. Bu zararlıların başında Zeytin sineği
(Bactrocera oleae Gmel. Diptera: Tephritidae) ve potansiyel zararlı olarak da Zeytin
güvesi (Prays oleae Bern. Lepidoptera: Hyponomeutidae) yer almaktadır. Zeytin sineği,
zeytinde önemli zararlara sebep olmakta, verim ve kaliteyi olumsuz yönde
etkilemektedir. Zeytin sineği sofralık zeytinde doğrudan, yağlık zeytinde ise yağın
kalitesini düşürmesi ile ekonomik kayba yol açmaktadır. Ege Bölgesi'nde yapılan
bir çalışmada mücadele yapılmadığı durumlarda zarar oranının %25-100 kadar
olduğu bildirilmiştir (Aysu, 1961). Bu nedenle mücadele zorunlu haline
gelmiştir. Ağrılıklı olarak kimyasal mücadele ilaçları kullanılarak yapılan
uygulamalarda doğal dengenin bozulması nedeniyle Zeytin güvesi (Prays
oleae)’nin sorun olmaya başladığı ve mücadeleye gerek duyulduğu bilinmektedir.
Ülkemizde, Çakıllar (1959) Marmara Bölgesi'nde Zeytin güvesinin biyolojisinin,
Güçlü ve ark., (1995) Artvin yöresinde bulaşıklık oranını; Yayla ve ark. (1995) Antalya
ilinde yaprak, çiçek ve meyvede ilk yumurta bırakma dönemi, bulaşıklık oranı ve doğal
düşmanlarını, Çetin ve Alaoğlu (2005) Mersin ili mut ilçesinde popülasyon değişimi ve
zararı üzerinde araştırmalar yapmışlardır.
Bu çalışmada, 301.321 dekar zeytin üretilen alana sahip olan Çanakkale ilinde ana
zararlı Zeytin sineği ile mücadele hakkında genel bilgi verilecek ve Zeytin güvesinin
mücadelesine esas olabilecek bazı parametreler ile popülasyon gelişmesi incelenecektir.
ZEYTİN SİNEĞİ (BACTROCERA OLEAE GMEL.) İLE
MÜCADELEDE BAZI ÖNEMLİ KAVRAMLAR
Zeytin yetiştiriciliğinde ürün kaybına neden olan zararlıların başında Zeytin sineği
(Bactrocera oleae Gmel. Diptera: Tephritidae) gelmektedir. Kışı çoğunlukla toprakta
pupa şeklinde zeytinlik ve fundalıklarda geçiren Zeytin sineği ile mücadelede
başarı, döl sayısı ve zeytin meyvesine yumurta bırakma zamanındaki sıcaklık
değerlerine bağlıdır. Bu nedenle Zeytin sineğinin zarar şiddeti yıllara göre
142
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
değişmektedir. Yıllık döl sayısı ise yıllara göre değişmekle birlikte 3-4 nesildir.
Çiftleşme ve yumurta bırakmak için gerekli en düşük sıcaklık ise 14°C 'dir.
Zeytin sineği sofralık zeytinde doğrudan, yağlık zeytinde ise taneler sıkma
işlemine tabi olması nedeniyle dolaylı zararlara yol açmaktadır. Bu yüzden, bu
çeşitler arasında belirgin bir ayrım yapılmalıdır. Sofralık olarak ayrılan zeytinlerde
kalite kriterlerine uyulduğu takdirde hiçbir şekilde bulaşıklılık olmamalıdır. Sofralık
zeytin çeşitleri, bölgelere göre değişmekle birlikte, haziran-temmuz aylarında
yumurta bırakılacak olgunluğa eriştikleri için yağlık çeşitlerden önce saldırıya
uğramaktadır.
Pupaların yok edilmesi için, kış aylarında toprak işlemesi ve zarar periyodu
boyunca 3-4 günde bir, kurtlu zeytinlerin toplanarak zeytinlikten uzaklaştırılması
popülasyonu baskı altına almada önem taşımaktadır. Ayrıca zeytin sineğinin,
sonbahardaki yoğun zararını önlemek için, erken hasat yapılmalıdır. Zeytin
sineğinin pek çok parazitoiti ve avcısı saptanmıştır. Bu nedenle özellikle yağlık
çeşitlerde yapılacak ilaçlamalarda, doğal dengeye daha az zararlı ilaçlar seçilmelidir.
Zeytin sineğinin biyolojik mücadelesinde kullanılan Psyttalia concolor (Hymenoptera:
Braconidae) isimli parazitoitin kitle üretimi ve salımı yapılmaktadır. Kitlesel
tuzaklama metodu kullanılarak sineğin yüksek sayıda bulunmadığı alanlarda (en az
5 ha.) zararlıyla etkin şekilde mücadele etmek mümkün olmaktadır. Ülkemizde
zararlıya karşı kitlesel mücadelede kullanılan tuzaklarda da Deltametrin +
Amonyum Bikarbonat+Feromon kapsül içeren tuzaklar orta büyüklükteki ve
yeknesak bahçelerde 1 tuzak/2 ağaç, diğerlerinde ise 1 tuzak/ 1 ağaç
parametresinde kullanılmaktadır.
Entegre çalışmalarında ergin çıkış zamanları, iklim, toprak karakterleri, çeşit
vb. gibi etkenlere bağlı olarak değişmeler göstermektedir. Ergin çıkışları McPhail
besi tuzağı ve basit bir pet şişesinden ibaret içinde gübreli su bulunan tuzaklarla
belirlenmektedir (Şekil 1). Bu tuzakların sayısı arttırılarak aynı zamanda Zeytin
sineği ile mücadelede etkin olarak kullanılabilmektedir.
Ayrıca Kombine
tuzaklardan olan Feromonlu, üzerine kimyasal ilave edilmiş sarı yapışkan tuzaklarla
da Zeytin sineğinin popülasyon gelişmesi izlenilmekte ve sayıları arttırılarak da
mücadelede zararlıyı baskı altında tutmada katkı sağlamaktadırlar (Şekil 2). Diğer
taraftan bitkinin fenolojik gelişmesi dikkate alınarak meyvelerin yumurta koyma
olgunluğuna geldiği dönemlerde vuruk sayımları yapılarak, salamuralık çeşitlerde
%1, yağlık çeşitlerde ise %6-8 vuruk saptandığında ve tuzaklarda yakalanan ergin
sayılarındaki artmalar da göz önüne alınarak ilaçlama yapılmalıdır.
ZEYTİN GÜVESİNİN POPÜLASYON GELİŞMESİNİN
BELİRLENMESİ
Materyal ve Yöntem
Bu çalışma, 2007-2008 yıllarında Çanakkale Merkez ilçede yürütülmüştür. 2007
yılında Ç.O.M.Ü Ziraat Fakültesi Dardanos Uygulama Arazisi 5 dekarlık zeytin
bahçesinde, 2008 yılında ise Ç.O.M.Ü Ziraat Fakültesi Dardanos Uygulama Arazisi
zeytin bahçesinde ve buraya yaklaşık ile 1 km uzaklıktaki üretici bahçesi ile Intepe
143
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
ile Halileli köyündeki üretici bahçesinde yürütülmüştür. Araştırmanın materyalini,
Zeytin güvesi (Prays oleae Bern., Lepidoptera: Hyponomeutidae) feromon tuzakları
oluşturmuştur. Feromon tuzakları haftada bir kez periyodik olarak kontrol edilmiş
ve tuzaklardaki güveler sayılarak kaydedilmiştir. Tuzakların yapışkan tablaları ve ve
feromon kapsülleri 4 hafta arayla yenileri ile değiştirilmiş ve tuzaklar sayımdan
sonra temiz bırakılmıştır (Şekil 3).
2007 yılında feromon tuzağı 10.04.2007 tarihinde asılırken 2008 yılında ise
Dardanos da bulunan parsellere 05.04.2008 tarihinde birer adet, İntepe beldesi ve
Halileli köyündeki zeytin bahçelerine ise 07.04.2008 tarihinde 1’er adet olmak
üzere toplam 4 adet feromon tuzağında veri alınmıştır.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Dardanos Uygulama Arazisine 10.04.2007 tarihinde asılan feromon tuzağına ilk
olarak 27.04.2007 tarihinde 18 adet Zeytin güvesi ergini düşmüştür (Çizelge 1).
Haziran ayının sonundan itibaren tuzaklarda ergin elde edilmemiştir. Örnekleme
Eylül ayı sonuna kadar devam etmiş ancak veri alınmadığı için Çizelge 1’de yer
verilmemiştir.
Örnekleme süresince söz konusu tuzağa toplam 326 ergin düşmüştür. Ergin
çıkışı 27.04.2006 tarihinde başlamış olan ve 23.06.2007 tarihine kadar sürmüştür.
Tuzağa düşen erginlerin mevsim içindeki gelişmeleri Şekil 4’de verilmiş olup bu
süre içinde iki tepe noktası oluştuğu görülmüştür. İlk tepe noktası kışlayan veya
yaprak dölünün erginleri ve ikinci tepe noktası ise çiçek dölüne ait olduğu
kanısındayız.
Araştırmanın ikinci yılı olan 2008 yılında ilk erginler Dardanos’da bulunan
iki adet feromon tuzağına 19.04.2008 tarihinde (44 Ergin)/ 2 Tuzak) İntepe ve
Halileli köyünde ise 22.04.2008 tarihinde (18 adet/Tuzak ve 20 adet/Tuzak) ilk
erginler yakalanmıştır (Çizelge 2). Mayısın ilk haftasında yakalanan ergin sayısında
bir artış görülmüş olup, Dardanosta 11.05.2008 tarihinde 128 ve 187 adetle ilk
tepe noktası ikinci tepe noktası ise Haziran ayının ilk haftasında gerçekleşmiştir.
Temmuz ayının ilk haftasında ise tuzaklara ergin düşmemiştir. İntepe ve Haileli
köyünde ise Dardanostaki kadar belirgin olmazsa da Mayısın ilk haftasında ve
Haziran ayı başında birer tepe noktası oluşmuştur. Erginlerin tuzaklara düşmediği
tarihler paralellik göstermektedir. Dardanostaki tuzaklarda toplam 1640 adet
(Ergin/2 Tuzak) ergin yakalanmış olup, bu sayı İntepe ve Halileli köyündeki zeytin
bahçesinde toplam 766 adet (Ergin/2 Tuzak) olarak gerçekleşmiştir. Görldüğü
üzere Dardanos’taki tuzaklardaki Zeytin güvesi yoğunluğu diğer yerlere göre
yüksek çıkmıştır. Bu durum Dardanostaki bahçenin henüz fidan olması ve çaok
sayıda yeni sürgünlerin varlığı şeklinde yorumlanabilir. 2007 ve 2008 yıllarında
Dadanos’taki tuzaklara düşen ergin sayısı da oldukça farklı çıkmıştır. Ancak 2008
yılında tuzaklardan erginlerin kesilmesi benzerlik göstermiştir. Bu durum halen
verilerin alındığı 2008 yılının sonuna doğru açıklık kazanacaktır
Ayrıca Dardanosta ve diğer iki yerdeki tuzaklara düşen erginlerin
popülasyon gelişmesi grafikle değerlendirildiğinde belirgin olarak Mayıs ayının ilk
144
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
haftasında ve Haziran ayının ortalarında olmak üzere birer tepe noktası oluştuğu
ve verilerin alınması devam ettiği için daha sonraki gelişmede ortaya çıkarılarak
Zeytin güvesinin yıllık döl sayısı ortaya çıkarılacaktır (Şekil 5-6).
Her iki yılda da yaprak dölü ilk ergin çıkışının nisan ayında başlayıp mayıs ayı
sonlarına kadar süren yaklaşık 4-5 haftalık uçuş periyoduna sahip olduğu; çiçek dölünün
ilk ergin çıkışı mayıs ayının son on gününde başlayıp temmuz sonu ile ağustos ayının ilk
haftasına kadar yaklaşık 8-10 hafta süreyle devam etmiştir. Marmara Bölgesi'nde
yapılan çalışmalarda yaprak dölüne ait kelebeklerinin nisan ayında başlayıp mayıs
ayında son bulduğu belirtilmiştir (Kaya ve diğ. 1987; Kumral ve Kovancı 2004).
Çiçek dölüne ait erginlerin çıkışı; 2007 ve 2008 yıllarında mayıs ayının son
haftası ile temmuz ayının başlarına kadar gözlemlenmiştir. Seçkin (1994) ise
Marmara Bölgesi'nde mayısın ikinci yarısında başlayıp temmuz ayının ikinci
yansına kadar devam ettiğini bildirmiştir.
Bu çalışma, Zeytin güvesinin Çanakkale ilinde popülasyon yoğunluğunu
belirlemek için yapılmış olup, ileride yapılması planlanan zararlının populasyon
gelişimi ile zeytin fenolojisi arasındaki ilişki, zeytin çeşitleri arasındaki seçiciliği ve
zararlının mücadelesine esas olabilecek diğer kriterleri belirlemede önayak
olacaktır.
145
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
KAYNAKÇA
Aysu, R.
1961 Batı Anadolu'da Prays Oleeellus Hb. (Fabr.) Zeytin GüvesininBiyolojisi ve
Mücadelesi Üzerinde İncelemeler. T.C. Tarım Bakanlığı Zirai Müc. Enst. Yayınlarından
Teknik Bülteni 3
Çakıllar, M.
1959 Marmara Bölgesinde Zeytin Güvesinin Biyolojisi üzerinde Araştirmalar. T. C.
Ziraat Vekaleti, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Umum Müdürlüğü Neşriyatı.
İstanbul
Çetin Ö. ve H. Aloğlu
2005 “Mut (Mersin) İlçesinde Zeytin güvesi (Prays oleae Bern.) (Lepidoptera:
Yponomeutidae)'nin popülasyon değişimi ve zararı üzerinde araştırmalar.” Türk.
entomol. derg., 29 (2): 125-134
Göksu, Ç.
2003 “Türkiye'de ve Avrupa Birliği'nde Zeytinyağı Sektörü.” ÎGEME. Ankara,
59-67.
Güçlü, Ş., R. Hayat & H. Özbek
1995 “Artvin ve yöresinde zeytin (Olea europaea L.)'de bulunan fitofag ve
predatör böcek türleri.” Türk. Entomol. Derg.isi 19 (3): 231-240
Kaya, M., E. Yalçın, M. Soydanbay
1987 “Ege Bölgesi Zeytinlerinde Zarar Yapan Zeytin Güvesi (Prays oleae
Bern.)'nın Nesillere Göre Popülasyon Değişimi, Ekonomik Savaşım Eşiği ve Savaş
Yöntemlerinin Geliştirilmesi Üzerinde Araştırmalar.” DOĞA-Tarım ve Ormancılık.
11:1, 67-85
Kumral, N.A., Kovancı, B.
2004 “The Effective Natural Enemies on Pests in Olive Groves of Bursa
(Turkey) and The Population Fluctuations of Important Species.” 5 th Int.
Synposium on Olive Growing. Izmir-Türkiye. 27. Sept-2 Oct, 2004.
Mendilcioğlu, K.,
1997 Türkiye Zeytin Yetiştiriciliği. Adnan Menderes Üniversitesi Bülteni. Özel
Sayı, İzmir. 5
Seçkin, E.
1994 Marmara Bölgesinde Zeytin Güvesi (Prays oleae Bern.) Mücadelesine Esas Olmak
Üzere Biyoteknik Yöntemlerin Araştırılması, Geliştirilmesi ve Uygulanması. Atatürk Bahçe
Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Yalova. 1994
Yayla, A., M. Kelten, T. Davarcı & A. Salman
1995 “Antalya İli zeytinliklerindeki zararlılara karşı biyolojik mücadele
olanaklarının araştırılması.” Bitki Koruma Bülteni 35 (1-2): 6
146
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 1. Bactrocera oleae’ya Ait Feromonlu Sarı Yapışkan Tuzak ve Besi Tuzakları
147
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 2. Bactrocera oleae’ya ait feromonlu sarı renk yapışkan tuzak
Şekil 3. Prays oleae’ya ait Feromon Tuzağı
148
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
24.09.07
17.09.07
06.09.07
22.08.07
13.08.07
02.08.07
23.07.07
16.07.07
09.07.07
02.07.07
23.06.07
10.06.07
30.05.07
22.05.07
14.05.07
28.04.07
27.04.07
13.04.07
Ergin / Tuzak
Dardanos
140
120
100
80
60
40
20
0
Örnekleme Tarihi
Şekil 4. 2007 yılı feromon tuzağına düşen Prays oleae ergin popülasyon gelişmesi
Ergin / Tuzak
250
Tuzak 1
200
Tuzak 2
150
100
50
16.07.08
12.07.08
06.07.08
29.06.08
22.06.08
14.06.08
07.06.08
31.05.08
25.05.08
18.05.08
11.05.08
05.05.08
01.05.08
26.04.08
19.04.08
0
Örnekleme tarihi
Şekil 5. Dardanosta 2008 yılında feromon tuzaklarına düşen
Prays oleae erginlerinin popülasyon gelişmesi
100
İntepe
Halileli
60
40
20
17.07.08
14.07.08
07.07.08
03.07.08
30.06.08
23.06.08
17.06.08
Örnekleme Tarihi
09.06.08
05.06.08
02.06.08
26.05.08
19.05.08
15.05.08
12.05.08
08.05.08
05.05.08
28.04.08
24.04.08
22.04.08
17.04.08
14.04.08
0
11.04.08
Ergin / Tuzak
80
Şekil 6. 2008 yılında İntepe ve Haileli köyünde feromon tuzaklarına
düşen Prays oleae erginlerinin popülasyon gelişmesi
149
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 1. 2007 Yılı Uygulama Arazisi Feromon Tuzaklarından
Elde Edilen Prays oleae Ergin Sayısı (Ergin/ Tuzak)
Örnekleme Tarihi
Feromon Tuzağı
13.04.2007
0
20.04.2007
0
27.04.2007
18
01.05.2007
25
28.04.2007
46
08.05.2007
128
14.05.2007
8
17.05.2007
2
22.05.2007
1
25.05.2007
1
30.05.2007
2
05.06.2007
4
10.06.2007
51
16.06.2007
36
23.06.2007
4
30.06.2007
0
07.07.2007
0
12.07.2007
0
20.07.2007
0
29.07.2007
0
07.08.2007
0
13.08.2007
0
22.08.2007
0
31.08.2007
0
Toplam
326
.
150
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 2. 2008 Yılı Dardanos da Bulunan Feromon Tuzaklarından
Elde Edilen Prays oleae ergin sayısı (Ergin/ Tuzak)
Dardanos
Tuzak 1
Dardanos
Tuzak 2
32
12
Örnekleme
Tarihi
22.04.2008
26.04.2008
34
18
01.05.2008
17
Örnekleme
Tarihi
19.04.2008
İntepe
Halileli
18
20
24.04.2008
37
22
16
28.04.2008
28
10
05.05.2008
48
115
05.05.2008
65
40
11.05.2008
128
187
08.05.2008
11
47
18.05.2008
23
70
12.05.2008
27
28
25.05.2008
25
26
19.05.2008
50
4
31.05.2008
8
9
26.05.2008
5
3
07.06.2008
210
101
05.06.2008
40
30
14.06.2008
135
145
09.06.2008
87
79
22.06.2008
186
72
17.06.2008
22
48
29.06.2008
13
10
23.06.2008
22
14
06.07.2008
0
0
30.06.2008
0
2
12.07.2008
0
0
07.07.2008
5
2
16.07.2008
0
0
14.07.2008
0
0
Toplam
859
781
417
349
* Veri alımı devam etmektedir.
151
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
152
ANTİK ÇAĞDA ÖZELLİKLE TROYA’DA
GIDA VE BESLENME
Çiğdem UYSAL PALA, Selma GÜVEN, Cemal ASİLTÜRK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Mühendislik Mimarlık Fakültesi
Gıda Mühendisliği Bölümü
ÖZET
İnsanlık tarihinin başlangıcından, Erken Orta Çağa kadar geçen dönem olarak
tanımlanan antik çağda yer alan medeniyetlere yönelik önemli konulardan birisi de gıda
ve beslenme konusudur. Homeros’un İlyada ve Odysseia destanları başta olmak üzere
hem dönemin yazarlarından kalan eserler hem de arkeolojik çalışmalardan elde edilen
gıda kalıntıları ve gıda hazırlama, taşıma ve depolama araç gereçlerine ilişkin
buluntular bize o dönemdeki insanların tükettiği et ve ürünleri, tahıllar ve ürünleri,
baklagiller, meyve-sebze, şarap gibi gıda maddeleri, gıda hazırlama ve muhafaza
teknikleri ve beslenme alışkanlıkları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Homeros’un
askerlerinin zamanın lüks gıdalarından sığır eti ve benzerlerini, Troya kalesinin işgaline
tercih ettikleri bildirilmektedir. Bu bildiride, Antik çağ insanının ve özelikle
Çanakkale İli tarihi ve hatta dünya tarihinin kültürel mirasının önemli bir bölümünü
oluşturan Troya antik kentinin gıda kültürü ve beslenme alışkanlıkları incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Antik çağ, Troya, gıda, beslenme
ABSTRACT
Food and nutrition are important issues in Ancient age from the beginning of human
history to the Early Middle Ages. Written texts remaining from the ancient period,
which is mainly Homer’s İlliada and Odyssey, and food remains and food preparationstorage utensils from archaeological excavations indicate that people in that era consumed
foods such as meat, cereals and pulses, fruits and vegetables and wine. The texts and
excavations also give an idea on food preparation and conservation techniques and
nutritional behavior. Homer’s warriors preferred beef to the conquest of Troy they
besieged. In this paper, food culture and nutrition behavior of humans lived in Ancient
age and especially Troy which is important for Çanakkale and also for the World
heritage was investigated.
Keywords: Antiquity, Troy, food, nutrition
GİRİŞ
Antik çağ tarihi, insanlık tarihinin başlangıcından Avrupa’da “Erken Dönem Orta
Çağ’a (İ.S. 500-1000)”, Çin’de “Qin Hanedanına”, Hindistan’da “Chola
İmparatorluğuna” ve dünyanın geri kalanında daha az tanımlanmış bir döneme
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
kadar geçen süreci kapsayan yazılmış çalışmadır. Çizelge 1’de antik çağ tarihine
ilişkin önemli dönemlerin bulunduğu zaman tablosu görülmektedir (Wilkins ve
Hills, 2006). “Klasik Antikite” veya “Klasik Çağ” (classical antiquity, classical era
veya classical period ) terimi çoğunlukla “Antik tarih” olarak ifade edilmekle
birlikte Antik Yunan ve Antik Roma medeniyetlerinden oluşan Akdeniz üzerinde
merkezlenen uzun bir kültürel tarih dönemini içermektedir. Geleneksel olarak bu
dönemin Homeros’un destanları (İ.Ö. 7-8. yy) ile başladığı ve İ.S. 300-600 yıllarını
kapsayan Geç Antikite (Late Antiquity) dönemi ile son bulduğu kabul edilmektedir
(Anonim 2008(a); Anonim 2008(b)). Ülkemiz hatta Çanakkale ilimiz sınırları
içerisinde yer alan Troya Antik kentinin tarihi ise İ.Ö. 3000 yılına kadar
inmektedir.
Arkeoloji bilimi, antik dönemdeki gıda ve beslenme ile ilişkili gelişmeleri
anlamamızda çok büyük bir katkıya sahiptir. Günümüze ulaşan bitki, hayvan ve
balık kalıntılarının analizi, daha çok bu maddelerin bölgelere göre dağılımları ve
çeşitleri hakkında ve ayrıca bitkilerin ve tahılların, balık ve ekipmanlarının ticareti
üzerine bilgiler vermektedir. Çoğu bilgi de çok çeşitli gıda ürünlerinin hazırlanması
ve depolanması anlamında gıda teknolojisi ile ortaya çıkarılmaktadır. Yemek
odalarının mimarisi, gıda hazırlama ve yemek için kullanılan araçlar da o dönem
hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bununla birlikte arkeolojik kanıtlar döneme
ait ve günümüze ulaşan yazılı belgelerle de desteklenmektedir. Yazılı belgeler
Yunan ve Roma kültürünün bir özelliğidir. Bu özellik modern periyoda kadar diğer
pek çok gıda kültüründe bulunmamaktadır. Gıda, antik çağ ozanı Homeros
(yaklaşık İ.Ö.850) ve Yunan tarihçi Heredotus (İ.Ö. 484-425)’tan süregelen çok
farklı çeşitteki yazılı belgeler de önemli bir rol oynamaktadır. Yunanlılar İ.Ö. 4.
yüzyılda Avrupa’da yemek kitabı yazmışlardır. Yunanlılar ve Romalılardan kalan
yazılı belgeler özellikle yeme ve içme konularına odaklanmaktadır (Erhat ve Kadir,
2002; Wilkins ve Hills, 2006). Antik çağa ilişkin arkeolojik buluntular arasında
diğer önemli bir kaynak da sanat ürünleridir. Yunan vazo resimleri gıda
maddelerinin hazırlanışı ve şölenler hakkında bilgiler vermektedir. Çoğu Archaik
Dönemde tarihlenen pişmiş toprak kapların üzerindeki figürler, gıdaların
hazırlanmasına ilişkin ayrıntılar içermektedir. Helenistik dönemden Roma
imparatorluğu dönemi sonlarına kadar da duvar resimleri ve mozaiklerde
betimlenen günlük yaşamdan sahnelerde gıda maddelerinin çeşitliliği
görülebilmektedir (Karakaş 2005).
ANTİK ÇAĞDA GIDA VE BESLENME
Antik çağa ait yazılı belgelerin çoğu günlük diyeti sitos (tahıl bazlı) ve opsa (bitki ve
hayvan proteinleri) olmak üzere 2’ye ayırmaktadır. Sitos ve opsa arasında bir denge
kurulmasının önemi, edebi ve filozofik yazılı belgelerde bulunmaktadır. Tahıllarla
(buğday, arpa, yulaf, darı gibi) birlikte bazı baklagiller (bakla, fasulye, nohut,
mercimek ve bezelye) antik diyetin temelini oluşturmakta, bunlara et, balık, sebze
ve meyve de eklenerek diyet tamamlanmaktadır. Dönemin başlıca tahılları arpa ve
buğdaydır. Bu tahıllardan kek, lapa, ekmek ve diğer tahıl ürünleri de yapılmaktadır.
154
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Dönemin sebzeleri ve aromatik bitkileri ise sarmısak, soğan, pırasa, lahana, yabani
ıspanak, kereviz, semizotu, turp, tere, kuzu kulağı, kekik, mercanköşk, nane,
anason şeklinde listelenebilir (Wilkins ve Hills 2006).
Antik çağda et ve balık üst düzeyde önem verilen bir gıda maddesidir.
Hayvan beslemek, tahıl ve bitki yetiştirmekten daha pahalıdır. Antik dönemde
balık bol bulunan bir gıda kaynağı olsa da, balık sürüleri ile beklenen zamanda
karşılaşılamamakta ve orkinos gibi büyük balıkların yakalanması zor ve pahalı bir iş
olmaktadır. Çiftlik hayvanları çoğunlukla kasaplık amacından çok sütü, yünü ve iş
gücü için kullanılmaktadır. Pahalıya malolan etin geniş çaplı tüketimi zenginliği
işaret etmektedir. Antik çağda tüketilen etin büyük bir çoğunluğunu kurban edilme
törenleri sırasında kesilen hayvanlar oluşturmaktadır (Wilkins ve Hills 2006).
Antik Yunan ve Roma yazılı belgelerinde etin muhafaza edilerek saklandığı
bildirilmektedir. Balıklar, açık havada kurutulmakta, tütsülenmekte veya
tuzlanmaktadır. Etler ise tuzlanarak kurutulmaktadır. Yine “Garum” olarak bilinen
bir sos, tuzlanmış balığın güneş altında birkaç hafta fermente ettirilmesi sonrasında
hazırlanmıştır. Bu muhafaza işlemleri sadece gıdaların raf ömrünü uzatmak
amacıyla yapılmamakta aynı zamanda gıda maddelerinin tadının değiştirilmesi bir
lezzet katılması amacını da gütmektedir. Garum olarak adlandırılan bu sosun
fermentasyon işleminden sonra balık tadını kaybettiği bildirilmekte ve “umami”
tadında olup içinde bol miktarda monosodyum glutamat bulunan doğal bir
kaynaktır (Wilkins ve Hills 2006; Dalby 2003). Ayrıca, bu işlenmiş ürünlerin de
ticareti yapılmaktadır. Çok erken dönemlerdeki antik şehirlerde Yunanlılarda
“Agora” ve Latin’de “Forum” denilen Pazaryeri hem politik görüşmelere hem de
gıdaları içeren malların değişimi veya satılmasına odaklanmıştır (Wilkins ve Hills
2006).
Antik çağda et gücün de bir sembolü olarak kabul edilmiştir. Homeros’un
kahramanları Troya’nın işgali sırasında 10 yıl boyunca kızarmış sığır eti yiyerek
beslenmeleriyle ünlüdürler. Böyle yüksek proteinli ve çok pahalı bir diyetle
güçlenmişlerdir. Bu savaşçılar Troya surları dışında akınlar yapmışlar veya et için
avlanmışlardır. Hellenik dünya kahramanı Heracles, etin bir adam için Troya’yı
işgal etmekten daha önemli olduğunu ve sağlığı destekleyen ve fiziksel dayanıklılığı
arttıran gerçek bir gıda olduğunu belirterek sebzeleri küçümsemektedir (Dalby
and Grainger 2001; Wilkins ve Hills 2006; Anonim 2008c).
Antik çağda, hayvansal ürünlerden bal, tatlı olarak kullanılan başlıca gıda
maddesidir. Bala özellikle kek yapımında yer verilmiştir. Antik çağda keklerin dini
törenlerde önemli bir yeri bulunmaktadır (Wilkins ve Hills 2006).
Yunanlılar “içmek için süt” yani “galaktoprotein” terimini kullanmışlardır.
Bu terimle sütün kendine özgü bir aktiviteye sahip olduğunu, şarap ve su içmekten
farklı bir durumu belirtmektedirler. Bazı yazılı metinlerden Yunanlılar ve
Romalıların süt içmedikleri anlaşılmaktadır. Onlara göre süt içmek, şehirli insandan
çok köyde yaşayan insanlara özgü bir durumdur. Buna karşın peynir, Akdeniz’deki
Yunan-Roma’da en önemli süt ürünü olmuştur. Yaygın bir şekilde üretilmiş ve
bölgelere göre değişiklik göstermiştir. Peynir, keklerde ve diğer yemekleri
155
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
lezzetlendirmek için de kullanılmıştır (Dalby and Grainger 2001; Wilkins ve Hills
2006).
Antik çağda yetiştirilen meyveler armut (yabani ve kültüre alınmış olarak),
elma, ayva, dut, kızılcık, nar, üzüm, incir, zeytin, badem ve fındık şeklinde
sıralanabilir (Wilkins ve Hills 2006). Homeros’un Odysseia destanında
Odysseus’un yurda dönüşünü anlatan bölümde dönemin meyvelerine dair
betimlemeler yer almaktadır (Erhat ve Kadir 2001):
Bir büyük bahçe vardı avlu dışında, kapılara yakın,
dört dönümlük çitlerle çevrili çepeçevre:
Ağaçlar dal budak salmıştı burada kocaman kocaman,
armut ve nar ağaçları, pırıl pırıl yemyeşil elma ağaçları,
bal gibi incirler, yemyeşil fışkıran zeytinler,
ne yok olur ne eksilir yemişleri bu ağaçların,
yaz, kış ara vermeden bütün yıl yeşerirler (Odysseia 7. bölüm, 112-118).
Antik çağ ozanlarından Homeros, Hesiodos ve diğer birçok yazar şarap
konusuna değinmişlerdir. Şarap Antik çağ insanın yaşamında önceleri tıbbi bir ilaç
ve kutsal bir içecek olarak algılansa da daha sonraları ziyafet sofralarının
vazgeçilmez içeceği olarak yer almıştır (Arslan 2007).
Bir bağ var ötede, salkım salkım üzümlü,
Arada bir güneşlik çardaklar kurulu,
İşte kızarmış salkımlar, koparılıp ezilmeye hazır (Odysseia 7. bölüm, 123-125)
Bu bal gibi tatlı kırmızı şarabı içeceğin vakit
Karıştır bir sağrak dolusu yirmi ölçü suyla (Odysseia 9. bölüm, 208-209)
Homeros çağı şarabının kara, ateş gibi, dumanlı, tatlı veya ballı olduğunu ve
servis edilmeden önce ev sahibi tarafından 20 ölçek su ile karıştırıldığı
bilinmektedir. Şaraplar toprak kaplarda saklandıklarından dolayı kara renkli
görünmektedir (Dalby ve Grainger 2001).
Antik çağda, çoğu Yunan ve Roma evlerinde mutfak bulunmamaktadır.
Evde yemek yapılmak istendiğinde küçük taşınabilir bir ocak ve tavalardan
faydalanılmaktadır (Şekil 1) (Wilkins ve Hills 2006). Homeros’un Odysseia
destanında betimlenen evlerin en büyük odası olan ve “Megaron” denilen yerlerde
ocak ve tavanda duman çıkışı için açılmış bir delik bulunmaktadır. Megaron’un
ortasında bulunan ocak hem yemek pişirmek hem de ısınmak ve aydınlanmak
amacıyla kullanılmıştır. Ayrıca ev sahibi misafirlerini de burada kabul etmektedir.
Büyük bir oda etrafına kurulmuş Megaron tipi evlere Troya kazılarında ve
Yunanistan’da da çok rastlanılmıştır. Bu evlerde çok sayıda kiler ve sandık odaları
bulunmaktadır. Troya’da da örnekleri görülen bu kilerlerde yer alan çok büyük
156
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
toprak küpler içinde zeytinyağı, buğday veya şarap saklanmaktadır (Şekil 2) (Erhat
ve Kadir 2002).
TROYA KENTİ VE GIDA MADDELERİNE İLİŞKİN BULUNTULAR
Çanakkale ilinin sınırları içerisinde Hisarlık mevkiinde kültürel mirasımız olan
Troya Antik kentinin kalıntılarından dokuz yerleşim evresi geçirdiği ortaya
çıkarılmıştır. Troya’da ilk yerleşim birimi İ..Ö. 3000 yılına kadar inmektedir (Erhat
ve Kadir, 2002). Bu yerleşim birimleri: Troya I, (İ.Ö. 2900-2450, Erken Bronz
Çağı II), Troya II (İ.Ö. 2450-2200, Erken Bronz Çağı II), Troya III-V (İ.Ö. 22001700, Erken Bronz Çağı III-Orta Bronz Çağı), Troya VI (İ.Ö. 1700-1250, Orta
Bronz Çağı-Geç Bronz Çağı), Troya VII (İ.Ö. 1250-1050, Geç Bronz Çağı-Erken
Demir Çağı), Troya VIII ( İ.Ö. 700-85, Archaic-Helenistik Dönem) ve Troya IX
(İ.Ö. 48-İ.S. 550, Roma Dönemi) olarak sıralanır (Fields ve diğ. 2004). Troy II
Mykene çağından önceki bronz kültürüne ait önemli bir merkezdir. Troya III, IV
ve V, Troya II’nin devamı niteliğindedir. Başlangıçta Troya VI’nın Homeros’un
Troya’sı olduğu kanısına varılmışsa da yer sarsıntıları sonucu 1300 sularında yıkılan
Troya VI’nın hemen üzerine kurulan Troya VIIa’nın Homeros’un Troya’sı olduğu
düşünülmektedir. Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarının özünü Troya ve
Troya savaşı etrafında dönen efsaneler oluşturmaktadır. Troya VI ve Troya VIIa
kültür bakımından aynı olup Troya VIIa 1200 yıllarında insan eliyle yıkılmıştır.
Helenistik çağda Troya “Yeni İlyon” adıyla bir daha kurulmuş ve Roma dönemine
kadar yaşamıştır (Erhat ve Kadir, 2002).
Troya’da gıda olarak emmer buğdayı yetiştirilmesine karşın kullanılan başlıca
ürün arpadır. Bununla birlikte üzüm bağları, zeytin ağaçları, yabani incir ve nar
ağacı da önemli birer gıda kaynağıdır ((Fields ve diğ. 2004).
Riehl ve Marinova, (2008) tarafından arkeolojik kalıntıların (odun kömürü
ve tohum) değerlendirildiği bir çalışmaya göre, erken bronz çağı Troya’sında
(Troya I ve II) einkorn (Triticum monococcum) ve emmer (Triticum dicoccum) buğdayları
baskındır ve bunları incir, üzüm ve baklagiller izlemektedir. Bu bölgede zeytin
çekirdekleri ilk olarak Troya IIa’da görülmüştür. Emmer buğdayı, İ.Ö. 4000
dolaylarında insanların göçleri sonucu Orta Doğu’dan Mısır’a ve Akdeniz etrafında
geniş bir bölgeye yayılmıştır (Belderok, 2000).
Bugün Troya’nın önünde uzanan geniş koy, bronz çağı gemicileri tarafından
önemsenmiştir. Bu koy özellikle kabuklu deniz canlıları, istridye ve deniz kestanesi
bakımından zengindir. Troya kentinin hem ticaret amacıyla hem de uzun süreli
baskınlar ve korsanlardan korumak üzere gemileri bulunmaktadır. Ayrıca yerel
balıkçı tekneleri de özellikle uskumru ve orkinos balıklarının mevsimsel göçleri
zamanında avlanmak üzere bu gemilere dahil edilmektedir (Fields ve diğ. 2004).
Yine Troya’da çeşitli çiftlik hayvanlarının otlanabilecekleri alanların
bulunması Troya’lılara sığır, koyun, keçi, domuz ve Troya IV’de bulunan
evcilleştirilmiş at yetiştirme olanağını vermiştir (Fields ve diğ. 2004). Troya’da
yapılan kazılarda bulunan hayvan kemikleri çeşitliliği göstermektedir. Troya I,
Troya II ve Troya III’de bu kemiklerden tespit edilen türler arasında sığır, koyun,
157
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
keçi, domuz, geyik ve yabani hayvanlar sıralanabilir. Troya VI ve Troya VIIa’da bu
hayvanların erken dönemlere göre sayıca daha fazla olduğu belirlenmiştir. Avlanma
Troya VI/VIIa’nın
önemli sosyal aktivitelerindendir (Uerpman 2003).
Homeros’un her iki destanında da yiğitlerin sürüleriyle ve toprakları ile
uğraşmadıkları zamanlarda ava gittiklerinden bahsedilmektedir (Erhat ve Kadir
2002).
Troya kazılarında bulunan gıda saklama, yeme ve içme amaçlı çok çeşitli
keramik kaplar şekil 2-5’te görülmektedir. Troya’da elle yapılan çeşitli keramik
kaplar İ.Ö. 3000 yılının ortalarından başlamak üzere çömlekçi çarkı üzerinde de
üretilmeye başlanmıştır. Ancak, el yapımı siyah-kahverengi keramiğin kullanımının
daha sonra da devam ettiği bilinmektedir Troya’lılar gıda maddelerini çok büyük
toprak küplerde saklamışlardır (Şekil 2). Bu küpler taş levhalarla kapatılarak
ağızlarına kadar yere gömülmüşlerdir (Brandau ve diğ. 2004). Buradan gıda
maddelerinin serin ortamlarda muhafaza edildikleri anlaşılmaktadır. Yine yapılan
kazılarda Troya VI’da bir evin avlusunda kubbeli fırın bulunduğu tespit edilmiştir.
Anadolu ve Balkanlar’da yaygın olarak kullanılan bu fırın tipi Troya’da M.Ö. 2200
tarihinden itibaren kullanılarak beslenme yelpazesini genişletmiştir (Brandau ve
diğ. 2004).
SONUÇ
Antik çağda yaşayan insanların gıda ve beslenme kültürlerine ilişkin bilgiler,
arkeoloji bilimi ve günümüze ulaşan yazılı belgeler ışığında aydınlanmaktadır.
Yapılan incelemelerde genel olarak Antik Yunan ve Roma medeniyetlerinde ve
Troya’da gıda maddelerindeki çeşitliliğin tarım, hayvancılık, su ürünleri ve yabani
hayvan avcılığı ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Bununla birlikte bu
kaynaklardan ele edilen gıda maddelerini daha uzun süre saklama çabaları da farklı
tatta yeni gıda ürünlerinin ortaya çıkmasına da ön ayak olmuştur. Ayrıca insanların
başka yerlere göç etmeleri ve insanlar arasındaki ticaret ilişkileri de gıda
maddelerindeki çeşitliliği arttıran önemli unsurlar arasındadır.
158
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
KAYNAKÇA
Anonim,
2008(a) Ancient History. http://en.wikipedia.org/wiki/Ancient_history
Anonim
2008(b) Classical antiquity. http://en.wikipedia.org/wiki/Classical_antiquity
Anonim
2008(c) Heracles. http://en.wikipedia.org/wiki/Heracles
Arslan, N.
2007 Antik Çağda Şarap Üretimi ve Kullanımı. 2. Troas Bölgesi Değerleri
Sempozyumu, 31 Ağustos-2 Eylül 2007, İntepe/Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi, 143-155.
Belderok, B.
2000 Developments in bread-making processes. Plant Foods for Human Nutrition
55: 1–14.
Brandau, B., Hartmut, S., Jablonka, P.
2004 Resimlerle Troya. Çeviren: Akın Kanat, Arkadaş Yayınevi, Ankara.
Dalby, A.
2003 Food in the ancient world from A to Z. Routledge: Taylor and Francis Boks,
New York, sf. 156
Dalby, A., Grainger, S.
2001. Antik Çağ Yemekleri ve Yemek Kültürü. Çeviren: Betül Avunç, Homer
Kitabevi, İstanbul.
Erhat, A., Kadir, A.
2002 Homeros:İlyada (destan). Can Yayınları, İstanbul.
Erhat, A., A.Kadir
2001. Homeros:Odysseia (destan). Can Yayınları, İstanbul.
Fields, N., Spedaliere, D., Sulemsohn-Spedaliere, S.
2004 Troy c. 1700-1250 BC. Osprey Publishing, United Kingdom, sf.13-29.
Karakaş, Ş.
2005 Antik Çağda Gıda. ÇOMÜ, Müh. Mim. Fak., Gıda Müh. Böl., Bitirme
ödevi, Danışman: Prof. Dr. Selma Güven.
Riehl, S., Marinova, E.
2008 Mid-Holocene vegetation change in the Troad (W Anatolia): man-made
or natural? Veget Hist Archaeobot, 17:297–312.
Uerpman, H.P.
2003 “Environmental aspects of Economic Changes in Troia.” Troia and the
Troad: scientific approaches, G.A. Wagner, E. Pernicka ve H.-P. Uerpmann, Berlin:
Springer, 251-256.
Wilkins, J.M., Hills, S.
2006 Food in ancient world. Blackwell Publishing, USA.
159
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Çizelge 1. Zaman Tablosu (Wilkins ve Hills 2006).
Dönemler
Bronz çağı
Archaic Dönem
Klasik Dönem
Helenistik Dönem
Roma İmparatorluğu
İ.Ö. 3500-1100
İ.Ö. 600-480
İ.Ö. 480-323
İ.Ö. 323-31
İ.Ö. 27-İ.S. 330
Şekil 1. Antik çağa ait taşınabilir ocaklar (Wilkins ve Hills 2006)
Şekil 2. Troya’lıların gıda maddelerini sakladıkları toprak küp (pithos)
160
İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008)
Şekil 3. Çeşitli tabaklar (Troya II)
Şekil 4. Troya II’ye ait içki kapları (tankard ve depas)
161

Benzer belgeler