intepe değerleri sempozyumu 30-31 ağustos 2008
Transkript
intepe değerleri sempozyumu 30-31 ağustos 2008
İNTEPE DEĞERLERİ SEMPOZYUMU 30-31 AĞUSTOS 2008 İntepe Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yayınları No: 89 ISBN: 978-975-8100-95-8 © 2008 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Editörler Prof. Dr. Ali AKDEMIR Prof. Dr. Osman DEMİRCAN Doç. Dr. Selehattin YILMAZ Doç. Dr. Turan TAKAOĞLU Kapak Tasarım Gülhan APAK Yayınevi Olay Matbaası Çanakkale 0(286) 212 91 91 BİLİM KURULU Prof. Dr. Ali AKDEMİR Prof. Dr. Osman DEMİRCAN Prof. Dr. Ali ÖZPINAR Prof. Dr. Ülkü ALTINOLUK Doç. Dr. Turan TAKAOĞLU Doç. Dr. Murat GÜMÜŞ Yrd. Doç. Dr. Çiğdem ÖZBEK Yrd. Doç. Dr. Derya ALTUNBAŞ Yrd. Doç. Dr. Nilsun SARIYER Yrd. Doç. Dr. Rüstem ASLAN Yrd. Doç. Dr. Tülay CENGİZ Dr. Çiğdem KAPTAN AYHAN Dr. Veysel TOLUN DÜZENLEME KURULU Alaattin ÖZKURNAZ (İntepe Belediye Başkanı) Engin KANDEMİR (Halileli Köyü Muhtarı) Rıfkı GÜRER (Akçapınar Köyü Muhtarı) Doç. Dr. Turan TAKAOĞLU Yrd. Doç. Dr. Çiğdem ÖZBEK Yrd. Doç. Dr. Derya ALTUNBAŞ Öğr. Gör. Meral ÖZÇINAR Arş. Gör. Hüseyin YAMAN Yusuf AY İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI SAYIN ERTUĞRUL GÜNAY’IN ÖNSÖZ’Ü Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin her alana yön verdiği 21. yüzyılda kültürel değerleri akademik platformlarda hatırlamaya, araştırmaya, değerlendirmeye ve akademik bir bakış açısı ile yeniden yorumlamaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Bilimsel ve akademik düşünce sistemi, geçmişimize ve günümüze yönelik nitelikli değerlendirme ve analizler aracılığıyla kültür ve medeniyet dinamiklerimizi hareketlendirmektedir. Toplumu bir arada tutarak farklı görüş ve fikirler arasında uzlaşmayı ve birliktelik bilincini ortaya koyan kültürel değerler, “kültürel gelişme” sayesinde uluslararası çalışmalara kendine özgü yönleriyle katkıda bulunmaktadır. Yerel ve uluslararası düzlemde kültürel gelişmenin sürekliliğini ve etkinliliğini sağlamak için ise bilimsel düşünce ve akademik zihniyet en önemli kaynağımızdır. O halde yapılması gereken bu zihniyetten yola çıkarak kültürel zenginliğimizi yaşatmak ve evrensel kültüre katkı sağlamaktır. Kültürel miras yoluyla geçmişi akılda tutmak geleceğe yön vermenin en sağlıklı yoludur. Ancak, hatırlamanın ve korumanın bir adım ötesine geçerek ulusal kültür mirasımızı, günün gereksinimlerini karşılayacak bütüncül bir yaklaşımla yeniden ele almak bir zorunluluktur. Böyle bir bakış açısı ülkemizi, demokratik ve çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırma hedefine bir adım daha yaklaştıracaktır. Türkiye’nin, sahip olduğu kültürün ve tarihin farkında olan, düşüncelerini özgürce ifade eden, çağdaş ve katılımcı insanların yaşadığı daha özgür ve demokratik bir ülke olması kültür politikamızın hedeflerindendir. Üniversitelerimiz yaptıkları akademik çalışmalar, sempozyum ve konferanslar ile bu politikamızın bilimsel çerçevesinin uluslararası standartlara taşınmasına yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda Onsekiz Mart Üniversitesi’nin Çanakkale’nin kültürel ve tarihi özelliklerini ortaya çıkarmak adına büyük bir özveri ile gerçekleştirdiği, akademisyen, uzman ve araştırmacıların özenli çalışmalarının sunulduğu sempozyumun önemi ortadadır. Sempozyum tebliğlerinden oluşan bu kitap, akademisyenlerin yanı sıra kültür ve medeniyet konularına ilgi duyan tüm okurların yararlanacağı temel bir kaynak niteliğindedir. Genç nesiller, kendi kültür ve kendi kimliklerini doğru bir şekilde öğrendikleri takdirde başka kültürlere de hoşgörülü yaklaşabilecektir. Bu sebeple, Çanakkale’nin kültürel, tarihi ve sosyal değerlerinin korunmasını ve tanıtılmasını hedefleyen bu sempozyumda ve sunulan tebliğlerin kitap haline getirilmesinde emeği geçenleri kutluyorum. Ertuğrul GÜNAY T.C. Kültür ve Turizm Bakanı i İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ii İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ÇANAKKALE VALİSİ SAYIN ORHAN KIRLI’NIN ÖNSÖZ’Ü Çanakkale ili, sahip olduğu tarihi, doğal, mitolojik değerleriyle ülkemizin en müstesna kentlerinden birisidir. Aynı zamanda Çanakkale, eğitim düzeyi yüksek halkı, tarıma elverişli toprağı, Çanakkale ve ülke sorunlarına duyarlı STK’ları, koordineli çalışan yönetim dinamikleri, 25000 öğrencisi olan üniversitesi ile ülkemizin en stratejik illerinden birisidir. Çanakkale’nin Assos, Kaz Dağı, Troia, Milli Parkı, Çanakkale Boğazı, Çanakkale Savaşları, Abide gibi yaygınlıkla bilinen değerlerinin yanı sıra, uzmanlarca bilinen, yöre insanlarınca bilinen ve fakat yaygınlıkla bilinmeyen çok sayıda değeri vardır. Bilinen değerlerle, bilinmeyen ve fakat ekonomik, kültürel, mitolojik açıdan anlam ifade eden değerleri kaydedip, değerlerine değer katmak, her kesimden insanların yaygınlıkla ortak yargısıdır. Bu yargıdan hareketle Valilik, Belediye, Üniversite, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası, ÇASİAD işbirliğiyle “Çanakkale İli Değerleri Sempozyumları” organizasyonuna karar verilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı sempozyumlarımızı desteklemiştir. Başlangıcından itibaren organizasyona katkı veren tüm kurum ve kuruluşların titiz çalışması sonucunda başarılı tanıtım gerçekleştirilmiştir. Ülke sathında yaklaşık 400 bildiri sempozyumlara sunum için gönderilmiştir. Bildiriler kitap olarak yayınlanmıştır. Amaç tüm ilçe ve beldeler düzeyinde Çanakkale’nin tarihi, kültürel, mitolojik, ekonomik, ekolojik değerlerini ortaya çıkarmak, envanterini yapmak, koruma ve geliştirme yönelimli stratejiler geliştirmektir. 14 ilçe ve beldede gerçekleştirilecek sempozyumlardan sonra yeni bir kitap daha yayınlanacaktır. Bu kitapta; bildirilerden yararlanılarak değer adı, değer kategorisi, değer öyküsü, değeri koruyacak ve değere değer katacak stratejiler ile stratejilerin gereğini yapacak kurumlara ilişkin bilgiler yer alacaktır. Yaklaşık bir yıllık planlama, çalışma sonucunda ortaya çıkan bu etkinlik; Çanakkale’nin tanıtımına, Çanakkale hakkında bilgilenmeye, sorunlarının çözümüne aracılık edecek niteliktedir. Bu etkinliğin başarıyla ortaya çıkmasında emek verenlere içtenlikle teşekkür etmeliyiz. Etkinliğimize destek veren Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul GÜNAY’a ve Müsteşar Sayın İsmet YILMAZ’a teşekkür ediyorum. Bu etkinlikte doğal olarak Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi aktif rol almıştır. Çalışmaya katkı veren başta Rektör Prof. Dr. Ali AKDEMİR olmak üzere, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman DEMİRCAN’a, Doç. Dr. Turan TAKAOĞLU’na, Doç. Dr. Selehattin YILMAZ’a içtenlikle teşekkür ediyorum. Bilim ve Organizasyon Kurulu ile işbirliği içinde çalışan Yrd. Doç. Dr. Evren ERGİNAL, Dr. Cengiz AKBULAK, Öğr. Gör. Murat İLDİRİR, Öğr. Gör. Gülhan APAK ve Ahmet ZEYBEK’i de içtenlikle kutluyorum. Sempozyumlara sponsorluk desteği sağlayan GESTAŞ’a ayrıca teşekkür ediyorum. iii İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Üniversitemiz ile koordineli çalışmayı Valilik adına gerçekleştiren Vali Yardımcısı Ali PARTAL’a teşekkür ediyorum. Çalışma işbirliği içerisinde gerçekleştiren Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür GÖKHAN’a, Belediye Meclis Üyesi İsmet GÜNEŞHAN’a, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İlhami TEZCAN’a, Başkan Yardımcısı Hayrettin DERELİ’ye, Oda Genel Sekreteri Abdurrahim TEMİZ’e, ÇASİAD Başkanı Hüseyin YALMAN’a ve değerli yardımcılarına teşekkür ediyorum. İlçelerde organizasyonları planlayıp gerçekleştiren Kaymakamlara ve Belediye Başkanlarına teşekkür ediyorum. Son olarak bildirileri titizlikle değerlendiren Bilim Kurulu üyelerine teşekkür ederim. Orhan KIRLI (Çanakkale Valisi) iv İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ÇANAKKALE BELEDİYE BAŞKANI SAYIN ÜLGÜR GÖKHAN’IN ÖNSÖZ’Ü Çanakkale, eşsiz güzelliklere sahip coğrafyasında sakladığı dünya tarihinin ve kültürünün önemli miraslarıyla değerleri yüksek bir kenttir. Coğrafik olarak ülkemizin en batısında yer alan kentimiz, çağdaş ve demokrat insanlarıyla da yüzünü batının aydınlığına çevirmiş bir kenttir. Çanakkale, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan boğazı, adaları, rüzgarı, Kazdağları gibi doğal güzelliklerinin yanında, 5 bin yıllık bir geçmişe sahip Troia’ sı, antik kalıntılarla dolu, tarihin ilk felsefe okulunun kurulduğu Asos’ u ile attığınız her adımda kendinizi tarih, kültür ve doğanın eşsiz ahengi içinde bulacağınız ender rastlanan yerlerdendir. Çanakkale Savaşları, emperyalizme karşı topyekun verilen milli mücadele ve ümmet olmaktan ulus olma yolunda bir milletin attığı büyük adım olarak araştırmacılar için güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyecektir. Çanakkale kentinin vizyonunda kentsel değerler sürdürülebilir gelişme anlayışı ile bütünleştirilmiştir. Bu kentsel değerlerin başında Çanakkale Boğazı, Sarıçay Havzası gibi doğal değerler; kale, sivil tarihi yapılar gibi somut tarihsel değerler; maniler halk oyunları gibi somut olmayan tarihi miras; uzlaşı, hoşgörü, çok kültürlülük çoğulculuk gibi kültürel değerler ve tarih te iki büyük savaşı yaşayan bölgede barışın asıl görev olarak savunulması yer almaktadır. Kentlileşme sürecinde entelektüel bakış açısı, paylaşım ve katılımcılığın yüksek olduğu kentimizde, “Barışın kenti uygar Çanakkale’yi yaşayan ve yaşatan belediye” vizyonumuzla kentin tüm değerlerine sahip çıkmak, korumak, geliştirmek, çağdaş ve mutlu bir kent yaratmak başlıca amacımızdır. Çanakkale’nin doğasını, tarihi ve kültürel değerlerini korurken ve gelecek nesillere aktarırken, tüm değerlerimizi insanlığın hizmetine sunarak Çanakkale’yi geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu hedefi gerçekleştirmek için Çanakkale Belediyesi olarak yalnız kent merkezinde değil, il çapında öncü ve yönlendirici rol oynamaya hazırız. Sahip olduğumuz sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel değerlerinin saptanması, bu değerlerin korunması, adına, üniversitemiz öncülüğünde yapılan bu çok yönlü çalışmanın, değerlerimize değer katacak bir rol oynayacağına inanıyor ve emeği geçen tüm kişi ve kuruluşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Ülgür GÖKHAN (Çanakkale İli Belediye Başkanı) v İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) vi İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. ALİ AKDEMİR’İN ÖNSÖZ’Ü Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi 9 Fakültesi, 3 Yüksekokulu, 11 Meslek Yüksekokulu, 15 Araştırma Merkezi, 25 000 civarında öğrencisi, 1150 öğretim elemanı ile ülkemizin çağdaş üniversitelerinden biridir. ÇOMÜ’nün ülkemiz ve üniversite topluluğu içindeki yeri ve önemi yanında Çanakkale için de özel önemi vardır. ÇOMÜ bir yandan bilimin evrensel konularına duyarlı etkinlikler, araştırmalar gerçekleştirirken, eğitim-öğretim yaparken; diğer yandan içerisinde bulunduğu ilin sorunlarına, değerlerine duyarlı etkinlikler ve araştırmalar da yapmaktadır. Bu bakış açısının bir sonucu olarak ‘Çanakkale İli Değerleri Sempozyumları’ konseptine ulaşılmıştır. Yörenin sorunlarına duyarlı olan ve kalıcı çözüm arayışlarını ivedilikle sürdüren Çanakkale Valisi Sayın Orhan KIRLI’ya önerilen bu çalışma, onay alındıktan sonra Valilik aracılığıyla Belediye Başkanlığına, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’na, ÇASİAD’a, İlçe Kaymakamlıkları ve Belediye Başkanlıklarına işbirliği için önerilmiştir. Tüm kurum ve kuruluşların onayıyla çok paydaşlı bu etkinlik ortaya çıkmıştır. ‘Çanakkale İli Değerleri Sempozyumları’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı, Valilik, Belediye Başkanlığı, ÇOMÜ, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası, ÇASİAD, Kaymakamlıklar, İlçe ve Belde Belediye Başkanlıklarıyla çok paydaşlı işbirliğiyle yapılması oldukça anlamlıdır. Sempozyumların çok yoğun bildiri sunum talebiyle karşılanması da sempozyumlara ayrıca anlam katmıştır. Bildiriler aracılığıyla Çanakkale’nin bilinen, bilinmeyen değerlerinin geniş bilgi içeriğiyle envanteri çıkarılmış olacaktır. Değerleriyle kimlik, kişilik bulan Çanakkale’nin ulusal düzeyde, uluslar arası düzeyde bilinen bu kimliğinin korunması ve de geliştirilmesi mümkün olacaktır. ‘Çanakkale İli Değerleri Sempozyumları’yla sempozyum konseptine yeni bir boyut da kazandırılmış olacaktır. Zira Çanakkale Merkezi, Bozcaada, Gökçeada, Eceabat, Gelibolu, Lapseki, Biga, Çan, Yenice, Bayramiç, Ezine, Ayvacık, Küçükkuyu ve İntepe’de gerçekleştirilecek sempozyumlardaki bildiriler aracılığıyla adı geçen yörelerin değerler envanterine ulaşılacaktır. Sempozyumlardan sonra geniş bir uzmanlar ekibince sempozyum bildirilerinden yararlanılarak içerisinde değer adı, değer kategorisi, değer tanıtımı, değer geliştirme stratejisi, değer geliştirme stratejisini uygulayacak kurum bilgilerinin yer alacağı ‘Çanakkale İli Değerleri Envanteri’ adlı çalışma hazırlanacaktır. Böylelikle sempozyumlardan yararlanılarak yeni bir araştırma ve proje metodolojisi geliştirilip uygulanmış olacaktır. vii İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ‘Çanakkale İli Değerleri Sempozyumları’nın çok paydaşlı gerçekleştirilmesi fikrine destek sağlayan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul GÜNAY’a ve Müsteşar Sayın İsmet YILMAZ’a teşekkürlerimi arz ediyorum. Sempozyumların çok paydaşlı düzenlenmesi fikrine içtenlikle sahip çıkan, Çanakkale’nin gelişimine kalıcı çözümler üreten, üniversiteye verdikleri stratejik önem bağlamında desteklerini esirgemeyen, sempozyumların hazırlık sürecinin başarılı geçmesi için her türlü izni ve her türlü desteği sağlayan Valimiz Sayın Orhan KIRLI’ya içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum. Valilik adına organizasyon kurullarıyla anlamlı işbirliğini gerçekleştiren Vali Yardımcısı Sayın Ali PARTAL’a teşekkür ediyorum. Ortak çalışmanın ortak yükümlülüklerini içtenlikle yerine getiren Belediye Başkanı Sayın Ülgür GÖKHAN’a ve değerli Belediye Meclis Üyesi Sayın İsmet GÜNEŞHAN’a teşekkürlerimi sunuyorum. Projenin planlanması ve gerçekleştirilmesi fikrine duyarlılıkla sahip çıkan, kaynak sağlayan Ticaret ve Sanayi Odası’nın değerli Başkanı Sayın İlhami TEZCAN’a içtenlikle teşekkür ediyorum. Ortak çalışmaların başarılı yürütülmesine katkı veren Başkan Yardımcısı Sayın Hayretdin DERELİ’ye ve Oda Genel Sekreteri Abdurrahim TEMİZ’e teşekkür ederim. Üniversitemizin doğal paydaşı haline gelen ÇASİAD’ın değerli başkanı Sayın Hüseyin YALMAN bu ortak çalışmaya anlamlı katkı vermişlerdir. İşbirliğimizin devamı dileğiyle teşekkürlerimi iletiyorum. Doğal olarak bu projede Üniversite, konunun akademik boyutuyla dominant rol almıştır. Bu baskın rolün gerektirdiği ağır çalışma koşullarına içtenlikle katlanan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman DEMİRCAN’a, Doç. Dr. Turan TAKAOĞLU’na, Doç. Dr. Selehattin YILMAZ’a içtenlikle teşekkür ediyorum. Bu yetkin ekibe katkı sağlayan Yrd. Doç. Dr. Evren ERGİNAL, Dr. Cengiz AKBULAK, Öğr. Gör Murat İLDİRİR, Öğr. Gör. Gülhan APAK, Ahmet ZEYBEK ve ÇOMÜ Basın ve Halkla İlişkiler Yetkilisi Oya TERZİOĞLU TOKGÖZ’e teşekkür ediyorum. Çanakkale’nin çok yönlü gelişimine anlamlı katkılar sağlayan ve sempozyumların bildiri kitaplarının yayımlanması sponsorluğunu üstlenen GESTAŞ Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyorum. Kent Merkezi, 13 ilçe ve beldede gerçekleştirilecek sempozyumlarda bildiri sunarak katkı veren araştırmacıları ve bilim insanlarını kutluyor sempozyumların başarılı geçmesini diliyorum. 30.07.2008 Prof. Dr. Ali AKDEMİR (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü) viii İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) İNTEPE (ERENKÖY) BELEDİYE BAŞKANI ALAATTİN ÖZKURNAZ’IN ÖNSÖZ’Ü Çanakkale’nin il Merekzine ve ilçelerine göre oldukça mütevazi olanaklara sahip olan beldemizde bu yol üçüncü kez bilimsel bir toplantıya ev sahipliği yapmanın heyecanını yaşıyoruz. 2005 yılında Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu’nun ilkini düzenlemeye karar verdiğimizde, bu proje için inanç ve özveri ile çalışmaya hazır bir avuç arkadaşımızdan başka hiçbir dayanağımız yoktu. Gerek ülkemizde, gerekse yurt dışında benzeri nitelik ve ölçekte yapılan bilimsel toplantıların hangi bütçelerle, nasıl geniş ekiplerle ve hangi seçkin mekanlarda yapıldığını düşündükçe; amaçladıklarımızı başarmanın güçlüğü ortadaydı. Ancak bütün bu zor koşullara ve ümit kırıcı yaklaşımlara rağmenbölgnin unutulmuş, ihmale uğramış, kaybolmay ayüz tutmuş, ancak birer insanlık mirası olma niteliğini asla yitirmeyen değerleriniözveri ve sabırla yeniden güzn yüzüne çıkartmak için meşale yakmaya karar verdik. İntepe/Erenköy’de yaktığımız bu bilim meşalesi bugün parıltısını kaybetmek bir yana, gün geçtikçe daha da güçlenerek yanmay adevam ediyor. Öyle ki üniversite ve yerel yönetim işbirliği ile başlayan bu çalışma, daha üçüncü yılında bütün Çanakkale coğrafyası tarafından benimsenen bir modele dönüştü. Eğer Çanakakle İl Merkezi ve ilçeleri bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı, Valilik, Üniversite, iş dünyası ve yerel yönetişmler tarafından ortaklaşa düzenlenen büyük bir bilimsel organizasyona ev sahipliği yapıyorsa; bu iki yıl önce İntepe/Erenköy’den yükselen ışığın etrafı aydınlatmasından başk abir şey değildir. Erenköy Taş Mekteb’in tozlu, bakımsız ve kendi kaderin eterkedilmiş bir sınıfını düzenleyerek yaptığımzı mütevai ancak anlamlı il sempozyum bugün Çanakkale’nin haklı olarak övünç duyduğu ve Türkiye’nin diğer illerin eörnek olacağı muhakkak olan bir araştırma ve bilim seferberliğine dönüştüyse; bu bölgenin değerlerine sahip çıkma amacıyla atılan ilk adımın ne kadar isabetli olduğunu, yakılan meşalenin ne kadar gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Peki bize bu meşaleyi yakma ve bu adımı atma cesaretini veren neydi? Her şeyden önce üzerinde yaşadığımız topraklara karşı olan borcumuzu ödeme, bizden önce bu topraklarda yaşayan insanalrın bize bıraktığı mirası bir sonraki kuşağa aktarma sorumluluğuydu. Bu sorumluluk duygusuyla tarih boyunca insanlığı besleyen ama uygarlık damarlardan biri olmuş coğrafyamızın; değerlerini, meydana getirdiği özgün kültürü, yetiştitdiği kahramanları ve sahip olduğu doğal zenginlikleri bilimsel bir kaygıyla saptamak ve onları insanlığın dikkatine sunmak istedik. Ancak bu amacımızın sadece bir yanını oluşturuyordu. Ülkesi uğruna ölümle yüzleşmekten kaçınmayan bir kahraman olan; dürüstlüğü, sorumluluğu, mertliği ve yurt sevgisiyle Troas toprağının yetiştirdiği anıt bir kişik olan Troyalı kahraman Hektor’un misyon ve mirasına da sahip çıkmak istedik ayrıca. Kuşkusuz bu bağlamda bu yıl üçüncü kez gerçekleştireceğimiz “Hektor Ayini” ile Priamos’un bu kahraman evladını geniş kitlelere bir kez daha hatırlatma olanağı bulduk. Ancak bu sembolik ritüel ile andığımzı bu kahramanın misyonunu yaşatabilmek, Hektor’dan Mustafa Kemal’e uzanan yurt sevgisini özümseyebilmek için insan akıl ix İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ve erdemlerinin bu topraklarda meydana getirdiği kültürel mirasa sahip çıkmak gerekiyor. Bu yaklaşımla üçüncüsünü düzenlediğimiz bu yılki sempozyum sayesinde bir yandan bölgenin ekonomik, kültürel, tarihi, arkeolojik, ve toplumsal değerlerini saptamaya devam ederken; öbür yandan bu değerlere dayalı projeleri hayata geçirmeye çalışıyoruz. Örneğin Belediyemiz uhdesinde bulunan her türlü arkeolojik bulgunun, tarihsel ve kültürel mirasın korunacağı ve kamuoyuna takdim edileceği bir müzenin temelini önümüzdeki günlerde atacağız. Kuşkusuzu böylesi sevindirici bir gelişmenin yaşanmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Çanakkale Valiliği ve Onsekiz Mart Üniversitesi’nin İntepe Belediyesinin projelerine verdiği destek büyük role sahiptir. Bu bağlamda Kültür ve Turizm bakanı Sayın Ertuğrul GÜNAY’ın Çanakkale Valisi sayın Orhan KIRLI’nın ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sayın Ali AKDEMİR’in şahsına sempozyum çalışmalarında emeği geçen bütün Erenköy dostlarına yürekten teşekkürlerimizi sunmak istiyor, Erennköy’de yakılan bilim meşalesinin ilelebet yanmasını temenni ediyoruz. Alaattin ÖZKURNAZ İntepe (Erenköy) Belediye Başkanı x İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ÇANAKKALE TİCARET VE SANAYİ ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI İLHAMİ TEZCAN’IN ÖNSÖZ’Ü Çanakkale; tarihte hep ilklere ve önemli dönemlere sahne olmuş, doğa harikası bir yerdir. Geriye dönüp baktığımızda, Bizans tarihinin de buradan başladığını görüyoruz. Truva.. Bir medeniyettir. İstanbul’dan önce medeniyetin beşiği Çanakkale coğrafyasında şekillenmiş, buradan gelişmiştir. Türk tarihinde de durum bundan farklı değildir. Atalarımız Anadoluya Gelibolu yarımadasında ayak basmışlar, devamında da İstanbul’un fethiyle tarihimizde yeni bir sayfa açılmıştır. Osmanlı’nın imparatorluk haline gelmesinin ilk adımı da bu topraklarda başlamıştır. Yakın tarihimizde ise Çanakkale yine Dünya’ya ismini bir kez daha hatırlatmış; tarihin en büyük savaşlarından birisi bu topraklarda yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Yüce Atatürk’ün de yer aldığı bu başlangıçtan misak-ı milli sınırları ortaya çıkmıştır. Çanakkale Boğazı’yla, Troia’sıyla, Çanakkale Deniz Zaferi’yle başka bir yerde olmayan doğasıyla, Asos’uyla, Kaz Dağları’yla, yöreye özgü bitki örtüsüyle, sağlık turizmine imkan tanıyan potansiyel kaynaklarıyla, öncü girişimcileri ile yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada marka olmayı hak eden bir potansiyele sahiptir. Son yıllarda Hükümetimizin büyük mali desteği ile Gelibolu Yarımadası’nda önemli yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Bu sebeple, yılda 580.000 kişi ile 300.000 öğrenci şehitlerimizi ve savaş alanlarımızı ziyaret etmektedir. Ancak, tüm bu antik ve yakın tarih özellikleri, kültür birikimi, tarıma elverişli toprakları, su ürünleri doğal güzellikleriyle Türkiye ortalamasının üstünde bir gelişmişliğe sahip olmasına rağmen yeterli gelişimi sağlayamamış bir ilimizdir. Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası olarak bu potansiyeli kazanca dönüştürmenin girişimcilikten geçtiği bilinci ile öncelikli gündemimizde; sahip olduğumuz değerleri girişimcilik aracılığıyla ekonomiye, tanıtıma ve markalaşmaya dönüştürmek bulunmaktadır. İstanbul, İzmir ve Bursa illerine eşit mesafede uzaklığı olan ilimiz bu üç büyük kent arasında sıkışıp kalmış ve yatırım tercihlerinde önemli bir unsur olan ulaşım alt yapı eksikliği nedeniyle Marmara Bölgesi içinde gelişmişlik sırasında alt sıralarda yer almıştır. İlçelerimiz ile de gerek karayolu gerekse deniz yolu ulaşımının yetersiz olması yeterli ekonomik ve sosyal ilişkilerin kurulmasını da zorlaştırmaktaydı. Yine ulaşım alt yapı yetersizliği nedeniyle tarihi ve coğrafi özelliklerine rağmen turizm hareketlerinden de yeterince pay alınamamıştı. Fakat 2006 yılı sonlarında gerek Çanakkale deniz limanında, gerekse hava limanında açılan sınır kapıları Çanakkale’nin başta İstanbul Ankara olmak üzere Türkiyenin her bölgesine ve başta İtalya olmak üzere Avrupa’ya yakınlaşmasını sağlamıştır. xi İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Halen haftada 4 gün Çanakkale – İstanbul bağlantılı Ankara uçuşları yapılmaktadır. Ayrıca Çanakkale – Bursa duble yol çalışmaları devam etmekte olup muhtemelen 2008’de tamamlanacaktır. Bu amaca ulaşmak sürekli olarak öncelikli gündemimiz olmuştur. Bu çalışmalarımız ile kaliteli duble yol bağlantılarının tamamlanması, Kaz Dağı’nı Sağlık Turizmi ve ekolojik turizm açısından oldukça cazip bir noktaya taşıyacak ; Çanakkale’deki meyve,sebze, hayvancılık su ürünleri gibi potansiyellerin kurulacak yeni fabrikalarla katma değer kazanmasını sağlayacaktır. Çanakkale’ye, Bozcaada’ya, Gökçeada’ya kuvvetli rüzgara duyarlı modern feribot seferlerinin düzenlenmesi Çanakkale’ye ziyaret trafiğini yaygınlaştıracaktır. Bu amaçla başta Sayın Valimiz olmak üzere Sivil Toplum Örgütlerinin ve milletvekillerimizin girişimleri ile, Çanakkale’den Bozcaada ve Gökçeada’ya ulaşımı kolaylaştıracak ferbot alımına, Sayın Hükümetimiz özel katkı sağlamıştır. Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın takip ettiği bu konuya çözüm getirmek için çalışmalar devam etmektedir. Kepez Limanı’nın faaliyete geçmesinden sonra Organize Sanayi Bölgesi’ne yatırım yapmak isteyen sanayiciler artmıştır. Deniz taşımacılığında kazandığımız bu liman Yunanistan ve İtalya başta olmak üzere Avrupa Birliği ve Kuzey Afrika ülkeleri ile olan ticari ilişkilerimize son derece olumlu etki yapmıştır. Odamızca düzenlenen 24-27 Eylül 2007 tarihleri arasında Yunanistan ’ın Kavala ve Bulgaristan Plovdiv şehrine yapılan ziyaretler ile ekonomik ve ticari ilişkilerimizin gelişimine katkı sağlayacak önemli adımlar atılmıştır. Kavala Ticaret ve Sanayi Odası yönetimi, Kavala liman yetkilileri, Kavala Belediye Başkanı ve Kavala Bölge Valisi ile görüşmeler yapılarak Kavala ile Kepez Limanı arasında deniz hattının açılması ile ilgili fikir alışverişi yapılmıştır. Yunanistan tarafı bu deniz yolunun açılması, bu yola bağlanan karayollarının inşa edilmesi konusunda çok olumlu görüş bildirmiştir. Sonuçta varılan mutabakatla komisyon kurulmuş, bir İyi Niyet Mektubu hazırlanmış ve bu mektup çerçevesinde komisyonun çalışmalar yapmasına karar verilmiştir. Bulgaristan’ın Plovdiv Şehri ziyaretinde ise Plovdiv Sanayi Fuarı ziyaret edilerek Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileri ile Avrupa Birliği projelerinde işbirliği konuları görüşülmüştür. Bu görüşmelerimizde Plovdiv Başkonsolosumuz Sayın Ümit Yalçın da bulunmuşlardır. Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileriyle Plovdiv Fuarı, Plovdiv Serbest Bölgesi, Türk şirketlerinin yatırımları, Bulgaristan-Türkiye ticaret hacmi, ulaşım sorunları, vize sorunları gibi konularda görüş alışverişinde bulunulmuştur. Yine Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası Yönetimi Plovdiv’in de Kavala ile kara yolu bağlantısının inşa edildiğini ve Kavala-Çanakkale arasındaki deniz yolu projesinde de ortak olmak istediklerini ve ayrıca bugüne kadar 18 adet AB projesi yaptıklarını bu konularda bizimle işbirliği yapmaktan çok memnun olacaklarını xii İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ifade etmişlerdir. Bu konularda Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası Avrupa Birliği Bilgi Merkezi ile Odamızın hemen temas kurması kararı verilerek Plovdiv Ticaret ve Sanayi Odası Yönetimi de Odamıza davet edilmiştir. Akabinde Plovdiv Valisi ziyaret edilerek ziyaret amacımız anlatılmıştır. 13-17 Ekim 2007 tarihlerinde ise Almanya’da düzenlenen Anuga Gıda Fuarı’nda ise 24 m² stand açılarak “Çanakkale” adı altında Ticaret Borsası ile müşterek katılınmıştır.16 Ekim 2007 tarihinde fuarda Köln Başkonsolosumuzun, Köln Belediye Başkan Yardımcısının ve basın mensuplarının katılımlarıyla bir basın toplantısı düzenlenmiş ve ilimiz en iyi şekilde tanıtılmaya çalışılmıştır. Odamızın bugüne kadar yurt dışında yapmış olduğu en geniş çaplı organizasyon olan Anuga Gıda Fuarına katılım ile üyelerimiz ürünlerini tanıtmak, Almanyadaki Türk ve yabancı firmalarla tanışmak fırsatı bulmuş ve işbirliği imkanları doğmuştur. Çanakkale Organize Sanayi Bölgesi ise son 2,5 yılda çok önemli ve gözle görülür gelişmeler kaydetmiş ve ivme kazanmıştır. Ulaşım sorunlarının çözülmesiyle yatırımcı için daha da cazip hale gelecek olan OSB’de şu anda 18 firma inşaat aşamasındadır. Son olarak 60 dönüm yer satın alarak inşaatına başlayan İSKO Plastik ve Kalıp Sanayi A.Ş. Plastik boru imalatı ve ülke tarımında verimliliği arttıracak olan damla sulama sistemleri ile ilgili her türlü ürün ve hizmetin içinde olmayı hedeflemektedir. Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Onsekiz Mart Üniversitesi ile işbirliğine de büyük önem vermektedir. Birlikte ÇTSO üyeleri çeşitli konularda eğitilmekte ve yeni projeler üretilmeye çalışılmaktadır. Üniversitemiz için çok önem taşıyan Tıp Fakültesi’nin açılışını hızlandırak için önemli bir işbirliği gerçekleştirmiştir. Ayrıca 25 Ağustos gününden itibaren Çanakkale’nin il ve ilçelerde değerlerini tespit için yapılacak toplantıların en büyük destekçisi Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası olacaktır. Tabii ki başlamış ve başlayacak olan bu güzel hizmetlerin sürekli olması gayesiyle biz Çanakkalelilere büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı olarak, ilimizin en önemli sorunu olan ulaşımda Oda olarak üzerimize düşeni yapmaya, yetkililer ile işbirliği içinde olmaya hazır olduğumuzu ve bu konudaki hassasiyetimizi belirtir, emeği geçen herkese şükranlarımızı sunarız. İlhami TEZCAN (Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı) xiii İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) xiv İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ÇASİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HÜSEYİN YALMAN’IN ÖNSÖZ’Ü Çanakkale İli Değerleri Sempozyumu fikrini yaratıp, organize etmenizden duyduğumuz memnuniyetle birlikte, Çanakkale Sanayici ve İşadamları Derneğinin düşünce ve değerlendirmesini, yayınınızda paylaşmaktan mutluluk duymaktayız. Bu çalışmayı değerlendirmek bizim açımızdan çok önemli olduğu kadar da kolay olmaktadır. Çünkü: 1-Çanakkale kentini oluşturan tüm aktörlerinin katılımıyla kent vizyonu; Sürdürülebilir gelişme içinde, altyapı ve ulaşım sorunlarını çözmüş, tarımı ve tarıma dayalı sanayisi gelişmiş, dünya mirası varlıklarını, doğasını, tarihini ve kültürel değerlerini koruyan ve geliştiren, yaşam kalitesi yüksek, turizm, üniversite ve barış merkezi Çanakkale olarak belirlenmiştir. 2-Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ise; eğitim ve öğretim veren, bilimsel araştırma yapan bir kurum olma özelliğinin yanı sıra, küresel, ulusal ve yerel sorunlara yönelik çözüm önerileri de üreten bir kurum konumunda olmayı misyon edinmiştir. Bu iki başlıktan da anlaşılacağı gibi belirlenen vizyon ve bu vizyonu gerçekleştirmeyi amaç edinen bir kurum var. Bu kurum da sizin ve çok değerli çalışma arkadaşlarınızın yönettiği Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’dir. Gerçekleştireceğiniz bu çalışma ilimizin kültürel,coğrafi ve ekonomik envanterini ortaya çıkararak kayıt altına alınmasını sağlayacaktır.. Çanakkale’yi daha iyi yarınlara hazırlamayı ve yörenin ekonomik, sosyal ve kültürel hareketliliğine önemli katkılar sağlamayı amaçlayan bu akademik etkinliklerin çok yararlı olacağına yürekten inanıyor ve destekliyoruz. Derneğimizin amaç ve varoluş sebeplerinden birisi de kentimizin gelişimine katkıda bulunmaktır. Dolayısı ile düzenleme kurulunda sizlerle birlikte bulunmak, ilimizin sahip olduğu değerlerin ortaya konulması, bunların geliştirilerek daha iyi tanıtılması ve eksikliklerinin giderilmesi konusunda yapılacak her türlü çalışmanın bir parçası olmak bizim asli görevlerimizdendir. Çanakkale tarihi, kültürü, tarımı, coğrafi konumu ve üniversitesiyle Türkiye’nin gözde illerinden biri konumuna gelmektedir. Bunu hızlandırmak ve daha ileriye götürmenin birlikte çalışmaktan geçtiğinin bilincinde olan ÇASİAD , sonuçlardan Çanakkale’ye sağlanacak kazanım çalışmalarında da sizlerin her zaman yanında olacaktır. Çanakkale Değerleri Sempozyumu için ilimize gelecek olan bilim adamları, basın mensupları ve katılımcılara hoş geldiniz diyor ve başta siz rektörümüz olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür ederek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Hüseyin YALMAN (ÇASİAD Yönetim Kurulu Başkanı) xv İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) xvi İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ – Ertuğrul GÜNAY (T.C. Kültür ve Turizm Bakanı)……………………..... i ÖNSÖZ – Orhan KIRLI (Çanakkale Valisi)…………………………………………. iii ÖNSÖZ – Ülgür GÖKHAN (Çanakkale Belediye Başkanı)………………………….. v ÖNSÖZ - Prof. Dr. Ali AKDEMİR (ÇOMÜ Rektörü) …………………………...... vii ÖNSÖZ - Alaattin ÖZKURNAZ (İntepe Belediye Başkanı)………………………… ix ÖNSÖZ – İlhami TEZCAN (Çanakkale San. ve Tic. Od. Yön. Kur. Başkanı)……….. xi ÖNSÖZ – Hüseyin YALMAN (ÇASİAD Başkanı)………………………………….. xv İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………… xvii Turan TAKAOĞLU Erenköy Bağbozumu Festivali ve Hektor Töreni……………………………………... 1 Rüstem ASLAN İntepe/Erenköy ve Troya Kazıları……………………………………………………. 5 Veysel TOLUN Antik Yunan Vazo Sanatında Hektor Tasvirleri……………………………………...... 19 Hüseyin YAMAN Roma Dönemi Troya Sikkelerinde Hektor Betimleri……………………………........... 27 İbrahim AKSU Kumkale as an Export Outlet for the Produce of the Troad……………………............ 39 Ülkü ALTINOLUK Mimarlık Alanını İçeren Disiplinler Arası Analitik Bir Yaklaşim: İntepe Örneği……… 63 Can ERÖZDEN, Murat GÜMÜŞ Çanakkale’de Şarap Turizmi Potansiyelinin Değerlendirilmesi………………………… 73 Nilsun SARIYER Yabancı Turistlerin İntepe Şarabından Bekledikleri Niteliklerin Belirlenmesi……........... 87 Tülay CENGİZ, Çiğdem KAPTAN AYHAN Korunan Alanlarda Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesi: Troya Tarihi Milli Parkı Örneği…………………………………………………………………….. 95 Remzi Y. KINCAL, Mustafa Aydın BAŞAR Tarihi Troya Milli Parkı Bölgesinde Yaşayanlarin Eğitim Durumları ve Milli Parka İlişkin Görüşleri………………………………………………………... 107 Latife C. İRKİN, Hüseyin ERDUĞAN, A. Adem TEKİNAY, O. SEMİZLER Çanakkale İli İntepe Beldesi Kıyılarında Bulunan Bazı Makroalglerin Kimyasal Kompozisyonu………………………………………………………............. 125 xvii İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Burak POLAT, Ali ÖZPINAR, Mürşide TURANLI İntepe’de Bağ Zararlısı Salkım Güvesiyle Mücadelede Şaşırtma Tekniğinin Kullanım Olanakları…………………………………………………………….......... 131 Burak POLAT, Ali ÖZPINAR, Ali Kürşat ŞAHİN Çanakkale İlinde Zeytin Sineğiyle Mücadele ve Zeytin Güvesinin Popülasyon Gelişmesinin Belirlenmesi…………………………………………………………...... 141 Çiğdem UYSAL PALA, Selma GÜVEN, Cemal ASİLTÜRK Antik Çağda Özellikle Troia’da Gıda ve Beslenme…………………………………… 153 xviii ERENKÖY BAĞBOZUMU FESTİVALİ VE HEKTOR TÖRENİ Turan TAKAOĞLU Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ÖZET Son yıllarda İntepe/Erenköy’de düzenlenen Bağbozumu festivali ve bununla bağlantılı olarak Troya’lı karhaman Hektor adına yapılan temsili cenaze töreni yöre halkının kültürel mirasına ve geleneksel değerlerine verdiği önemi yansıtan ilgi çekici faaliyetlerdir. İntepe/Erenköy’ün bulunduğu alanda yer alan antik Ophryneion kenti arkeolojik veriler ele alındığında genellikle bağcılık ve Troya’lı kahraman Hektor ile ön plana çıkmıştır. Bu iki değerin yerli halk arasında yaşatılması ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin bu festival etkinliklerine akademik bir boyut katması da benzer etkinliklere model olabilecek niteliktedir. Anahtar Kelimeler: Erenköy, bağbozumu festivali, Hektor töreni, Ophryneion antik kenti ABSTRACT The grape harvest festivals annually organized at the town of Erenköy along with the funerary rites held in honor of the legendary Trojan hero Hector represent important cultural activities. These activities show that the locals of the region are closely related to their traditional past. The ancient city of Ophryneion, which was once located on the lands where the modern town of Erenköy exists at presents, is often associated with the sacred space/burial of Hector and grape production. The cultural and socio-economic values of the region was also appreciated by Onsekiz Mart University at Çanakkale, which organized academic conferences related to the cultural, social, and economic values of the region. This cooperation of academia and the locals is represents a good example that could be a model for further similar activities. Key Words: Erenköy, festival of grape harvest, the Hector rite, ancient Ophryneion Son beş yıldır İntepe’de düzenlenen Erenköy Bağbozumu Festivali, yöre halkının değerlerine sahip çıkması adına düzenlenen dikkat çekici bir etkinlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Festival kapsamında düzenlenen Bağbozumu Şenlikleri ile mezarının İntepe’de bulunan Ophryneion antik kentinde bulunduğu kabül edilen Troya’lı karhaman Hektor adına yapılan temsili cenaze töreni, yöre halkının değerlerine verdiği önemi göstermektedir. 2006 yılından itibaren Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nin katkılarıyla İntepe/Erenköy'ün geçmiş ve gelecekle bağlarını güçlendirmesine katkı sağlayan Bağbozumu Festivali akademik bir boyut İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) da kazanmıştır. Erenköy Bağbozumu Festivali ile bağlantılı olarak gerçekleştirilen “İntepe/Erenköy Değerleri Sempozyumu” ile, İntepe ve çevresinin sosyal, kültürel ve ekonomik değerlerini saptamak, bu değerleri korumak ve daha fazla değer katmak için neler yapılabileceği konularında fikir üretmek amaçlanmıştır. Bu tür akademik etkinliklerin izleyen yıllarda da devam ettirilecek olması, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin bölge değerlerine gösterdiği duyarlılığı ve önemi açıkça ortaya koymaktadır. Üniversiteler, eğitim ve öğretim veren, bilimsel araştırma yapılan kurumlar olma özelliklerinin yanı sıra, bulundukları bölgelerin yerel sorunlarına çözüm önerileri de geliştiren kurumlar olma konumundadır. Bu bilinçle, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi akademisyenleri tarafından Taş Mektep’te düzenlenen sempozyumlarda ilgi çekici bildiriler sunulmuş ve bu bildiriler iki kitap halinde yayınlanmıştır. Sempozyum kapsamında İntepe/Erenköy ve çevresi halkı için önem taşıyan bağcılık ve şarapçılığın yeninden canlandırılmasını sağlamak adına bu yıl düzenlenecek sempozyumun ana konusu ağırlıklı olarak arkeolojik değerlerin ortaya konulması, geleneksel mimarinin yaşatılması, Çanakkale savaşları ve sonrası İntepe çevresiyle ilgili bilgi eksikliğimizin giderilmesi, geçmişten günümüze yörede üzüm ve şarap üretiminin ortaya konulması, bağcılığının geliştirilmesi ve ürünlerin pazarlanması gibi Erenköy ve çevresini yakından ilgilendiren çeşitli konular akademisyenlerce değerlendiriliştir. Bu akademik çalışmalarla özellikle İntepe/Erenköy ve çevresi ile özdeş olmuş değerler ayrı oturumlarda detaylı olarak ele alınmış; bunun sonucunda bağcılık ve şarapçılığın yeninden canlandırılmasını sağlamak, bölgenin tarihî ve arkeolojik değerlerinden yola çıkarak İntepe/Erenköy ve çevresini turizm açısından daha çekici hale getirmek üzere yeni önerilerde bulunulmuştur. Bütün bu çalışmalar Erenköy ekonomisi ve geleneksel yaşantısı içinde bağcılılığın çok önemli bir rol oynadığını tanıklık etmesine rağmen üzüm üreticilerinin ürünlerini artık satmada yaşadıkları problemlerden dolayı binlerce yıllık bu geleneğini bırakma noktasına geldiği göstermektedir. Erenköy Bağbozumu Festivali ve Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu bünyesinde ön plana çıkan önerilerden birisi de, Troya’lı kahraman Hektor’un mezarının bulunduğu Ophryneion antik kentinin yer aldığı İntepe/Erenköy’de onun adına anıtsal bir heykel yapılması düşüncesidir. Troya’lı kahraman Hektor, batı dünyasının ilk ozanı olarak kabul edilen ve M.Ö. 8. yüzyılın sonlarına doğru yaşamış olduğu kabül edilen Homeros’un Troya savaşlarını anlattığı İlyada destanında cesareti ile ön plana çıkmış en önemli kahramanlardan biridir. Bu bölgede Hektor Anıtı yapılması plânlanmaktadır. Hektor’un mezarının gerçekten de Ophryneion antik kentinde (bugünkü İntepe/Erenköy) bulunup bulunmadığı konusu arkeoloji dünyasında çokça tartışılmaktadır (Takaoğlu ve Özhan 2007). Antik Yunan ve Roma yazılı kaynaklarından anladığımız kadarıyla Troya’lı veya Anadolu’lu kahraman Hektor, ölümü sonrasında Ophryneion kentinde inşa edilen bir mezara gömülmüştür. Birçok antik yazarın eserinde Hektor’un kemiklerinin ve dolayısıyla mezarının burada olduğu; kahraman için burada kutsal bir koruluğun bulunduğu belirtilmektedir. Bu görüşü destekleyen önemli ve daha net bir veri de, 2 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Roma imparatoru Augustus’un M.S. 18 yılında Troya’ya gelişi sırasında Hektor’un mezarına ziyareti ve yaptırdığı yazıttır. Bilindiği gibi Roma İmparatorluğu köklerini Troya’ya bağlayarak kimlik yaratma yolunu seçmiştir. Roma’nın ilk imparatoru olan Augustus’un isteği ile M.Ö. 1. yüzyıl sonlarında yaşamış Latin şair Vergilius, kaleme aldığı Aeneas destanında Roma ile Troya arasında bağlantılar kurmuştur. Bu efsaneye göre Toya’nın tahrip olması aşamasında prens Aeneas babası ve oğlunu yanına alarak Roma’yı kurmak için Anadolu’dan ayrılmıştır. Buda bize Roma medeniyeti ile Troya arasında bir bağlantı oluşturmaktadır. Efsaneye göre Troya savaşları sırasında kahraman Aeneas’ın askerlerini Ophryneion ve Dardanos kentlerinde seçmesi ise bu ilişkiler zincirine Ophryneion’un bulunduğu Erneköy’ü de eklemektedir. İlk Roma İmparatoru Augustus’un Troya’ya gelerek yeni kamusal yapıların inşası ve bazı yapıların da onarımları için maddî yardımlarda bulunması; ardından da Hektor’un mezarını ziyaret etmesi, “Roma” için bu bölgenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir (Takaoğlu ve Özhan 2007). Bu bakımdan Troya’lı kahraman Hektor kadar Troya’lı kahraman Aeneas’ın da Roma medeniyeti için çok önemli olduğu görülmektedir. Bu anlamda Erenköy ve çok yakınında bulunan Troya önemli bir yer tutması yöreyi daha da ilgi çekici hale getirmektedir. Gerçekten de, bugün Ophryneion kentinde antik Yunan ve Romalı yazarların tanımladığı “Hektor’un Mezarı” tanımlarına uygun düşen bir alan ve tümülüs kalıntıları mevcuttur. Çanakkale bölgesinde 19. yüzyılın ikinci yarısı boyunca büyükelçi olarak görev yapan amatör arkeolog Frank Calvert tarafından kazılan bu tümülüsün Hektor’un mezarı olabileceği yönünde görüşler vardır. Akha ve Troya orduları arasında geçen ve on yıl süren bu savaş sonunda Troya kralı Priamos’un oğlu Hektor yaşamını kaybetmiş ve büyük olasılıkla Troya yakınlarında yer alan Ophryneion’da gömülmüştür. Söz konusu Troya savaşları ve Hektor’un bu savaş sırasında sergilediği cesaret, izleyen çağlarda sıklıkla Anadolu/Asya ve Avrupa dünyaları arasındaki farklılığın da bir sembolü olarak algılanmıştır. Başka bir deyişle, Anadolulu Hektor Asyalılık bilincinin bir sembolüdür. Örneğin, Fatih Sultan Mehmet’in 1462 yılında Midilli seferi öncesi Troya harabelerini ziyaret ettiğini, yanında gezdirdiği Rum tarihçi ve Sultan’ın “vakanüvisi” Kritovoulos’un tuttuğu kayıtlardan öğreniyoruz. Söz konusu kayıtlarda Kritovoulos, Fatih Sultan Mehmet’in Troya harabelerini gezerken Troya’lı kahramanlara övgüler dizdiğini ve Asyalıların Avrupalılardan öcünü aldığını vurguladığını aktarmaktadır. Benzer bir şekilde, kesin tarihî belgelere dayanmamakla beraber, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de Çanakkale Savaşları sonrasında, Troya’lı kahraman Hektor’un öcünün alındığı yönünde bir ifade de bulunduğu yaygın bir görüştür. Fatih Sultan Mehmet gibi ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de böyle bir ifade de bulunmuşsa burada Anadoluluk/Asyalılık ruhu ve bilincine önem verdiği sonucuna ulaşılabilir. Bu açıdan bakıldığında Troya’lı kahraman Hektor’un Anadoluluk/Asyalılık bilincini vurgulayan önemli bir sembol olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren, topraklarında barındırdığı kültür varlıklarını tüm insanlığın ortak kültürel mirası olarak görme yönünde bir 3 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) devlet politikası izlenmiştir. Bu açıdan Hektor Anıtı gibi projelerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel mirasa yönelik tarafsız bakış açısı ve takdirinin bir göstergesi olarak da kabul edilmesinde fayda vardır. Başka bir deyişle, bu tür girişimleri sadece bölgenin turizm potansiyelini artırmaya yönelik yapılan yatırım ya da girişimler olarak görmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Hektor Anıtı projesini bağlantılı bir takım çalışmalardan ayrı düşünmek ise yanıltıcı bir tutum olur. İntepe’de “Hektor Tümülüsü ve Koruluğu” olarak bilinen alanda Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bünyesinde görev yapan Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izniyle yeni çevre düzenlemeleri ve hatta kurtarma kazı çalışmaları yapılması önemli sonuçlar doğurabilir. Antik yazılı kaynakların tanıklık ettiği Hektor ve Ophryneion ilişkisini ortay akoyabilmenin en önemli yollarından biri de burada arkeolojik kazı çalışmaları yapmaktan geçmektedir. İntepe/Erenköy yerleşimi çok özgün ve çeşitlilik gösteren, dikkat çekici geleneksel taş konut mimarisine de sahiptir. Öncelikle mevcut yapılara yönelik tescil çalışmaları başlatılıp, bunların özüne uygun restorasyonları gerçekleştirilmesi bu geleneksel yapıları gelecek kuşaklar aktarmak adına yapılacak en anlamlı yol gibi görülmektedir. Böylece bu yönde yapılacak çalışmalar sayesinde İntepe/Erenköy’de yaşayan halk geçmişini ve kültürel mirasını daha sağlıklı bir biçimde özümseyebilecektir. İlke olarak yalnızca bölgeye turist getirmek için yatırım yapmak fikri bir kenara bırakılıp, yaşadığımız toprakların kültürel değerlerine sahip çıkma bilincini yerleştirmeye yönelmek benimsenmelidir. Bu kültürel bilinç yerleştiğinde, turizme dayalı ekonomi de ister istemez kendiliğinden ivme kazanacaktır. İntepe’de her yıl düzenlenen Erenköy Bağbozumu Festivali ve bu kapsamda yapılan temsili Troya’lı kahraman Hektor cenaze töreni ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nce düzenlenen sempozyum bölge değerlerini saptamak, tanıtarak gelecek kuşaklar aktarmak ve bu değerlere hak ettikleri önemi kazandırmak için neler yapılabileceği yönünde fikir üreten girişimler olarak görülmelidir. Yukarıda sözü edilen Erneköy bağbozumu festivali gibi kültürel etkinlikler ve buna katılan akademik boyuttaki sempozyumlar bunu diğer bilim çevrelerinde de gerçekleşmesine ön ayak olmaktadır. İntepe/Erenköy yerel yönetiminin bşlattığı ve zaman zaman akademik boyut da kazandırılan Bağ bozumu ve Hektor töreni gibi kültürel etkinliklerin yöre halkı tarafından algılanış biçimleri ise çok sistemli çalışılması gereken önemli bir konudur. KAYNAKÇA Takaoğlu, T. ve T. Özhan 2007 “Antik Yazılı Kaynaklarda Ophryneion Kenti.” II. Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu, 2 Eylül 2007, İntepe. 4 İNTEPE (ERENKÖY) VE TROİA KAZILARI Rüstem ASLAN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ÖZET Troia kazı tarihçesinde İntepe büyük rol oynar. Calvert ailesinin Erenköy’deki konağı, 19. yüzyıldan itibaren Troia ve Troas bölgesi araştırmacılarının merkezi gibidir. Erenköy’ün bu rölü, hem Heinrich Schliemann’nın 1870’deki ilk deneme kazıları ve daha sonrasında, hem de Troia’da İngiliz bir subayın 1856’de ilk kez yaptığı kazı öncesi için geçerlidir. Schliemann’nın 1871’de başlattığı büyük çaptaki kazıları sonrasında, 1873 yılında bulduğu „Priamos Hazinesi“nde de Erenköylüler büyük rol oynar. Çünkü Schliemann’nın en güvendiği kişi ile kazısında çalıştırdığı işçilerin coğunluğu Erenköy’den gelmektedir.. Anahtar Kelimeler: İntepe, Erenköy Hastanesi, Frank Calvert, Troia Kazıları ABSTRACT Intepe is important in the history of archaeological studies in Troia. The house of Calvert Family in Intepe was used from the middle of the nineteenth century onward as a research center for the archaeological studies in the region. Moreover, Intepe was an important source of workers for several researchers working in the region: the British engineer Brunton who first conducted excavations at Troia in 1856, Schliemann and others depended on Intepe for workers. In fact almost all workers in Schliemann’s excavations in Troia came from Intepe. In short, Intepe played a pivotal role in that archaeological studies in the region since it supplied workforce for the excavations from the 19th century until now. Keywords: İntepe, Renkioi Hospital, Frank Calvert, Troia Excavitons İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmpartorluğu’nun 1854/1856 yılları arasında Rusya’ya karşı verdiği savaş, büyük oranda Kırım Yarımadası’nda geçmesi nedeniyli Kırım Savaşı olarak adlandırılmıştır (Baumgart, 2001: 1 vd.). Bu yazıda, söz konusu savaşın nedeni ve sonuçları, konunun dışında kaldığı için ele alınmayacaktır; ancak Kırım Savaşı’nın Türkiye’deki izleri İstanbul, İzmir ve özellikle Çanakkale’ye kadar uzanmaktadır (Attewell 2006: 3). Bu yazıda Kırım Savaşı’nın Çanakkale, daha doğrusu Ereköy’deki izleri sunulmaya çalışılacaktır: İngiltere ordusu, Kırım Savaşı öncesi bir kuşaktır savaştan uzak kalmıştır. Bu nedenle de savaşa hazırlıksız yakalanmıştır. Bunun yanısıra savaşılan bölgenin İngiltere’ye olan uzaklığı çok önemli lojisitk sorunları birlikte getirmiştir. İngiliz basınındaki ordunun lojistiği ile ilgili olumsuz yazıların çoğalması üzerine, İngiliz İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) hükümeti Florence Nigthingale’i Üsküdar (İstanbul)’daki hastanenin başına getirmiştir. Kırım’dan Ege Denizinin en uç noktalarına kadar hastahaneler kurmuştur; ancak Renkioi’deki askeri hastene bunlar arasıda en az bilinenidir (Res. 1). İsambard Kingdom Brunel’in planladığı prefabrik hastahane, 1855 yılında mühendis John Brunton (Res. 2) tarafından gerçekleştirilir (Attewell 2005: 612). Söz konusu bu proje dünyanın ilk prefabrik olması nedeniyle mimarlık tarihinde büyük önem taşır (Thompson ve Godin: 1975). Hastanenin bugünkü yeri saptabilinmiş olmakla beraber, hastahenden geriye neredeyse hiçbir şey kalmamıştır (Resim 3-5) Bu önemli projeden günümüze kadar ulaşan sadece bu önemli hastahanin çeşme taşıdır (Resim 6-7), ( Silver: 2004, 150, Fig. 3). Mimarlık tarihi için bir ilk olan Renkio Hospital projesi aynı zamanda İntepe Troia ilişkisini gösteren en eski belgedir de. Çünkü söz konusu bu çeşme taşının üstündeki yazıtta, şunlar kazınmıştır: RENIKIO BRITIS CIVIL HOSPITAL – 1856- JOHN BRUNTON –ENGINEER. İşte bu yazıt aynı zamanda Erenköy Troia ilişkisindeki en eski buluntu olma özelliğini taşımaktadır: Yaygın olarak bilinmese de Frank Calvert (1863-65) ve Heinrich Schliemann (1870-1890) kazıları öncesinde, Hisarlık Tepe (Illium Novum)’deki ilk kazı Renköy Hastanesi’nin mühendisi John Brunton tarafından yapılmıştır (Clapham: 1939). 1855 yılında Erenköy’de sivil bir hastahane yapma kararı verildikten sonra, Brunton Çanakkale’ye gelir ve Çanakkale’de İngiliz konsolosluğu yapan Calvert ailesi ile tanışır (Heuck Allen, 1996, 76). Ancak Brunton – Calvert ailesi ilişkisine geçmeden önce Calvert ailesinin Çanakkale’deki yaşamları üzerine biraz bilgi vermek, konumuzla ilgili daha sonraki olayları anlamak için faydalı olacaktır. Çanakkale Boğazı’nın daha etkin kontrolü için 1462 yılında yapılan Çimenlik kalesinin etrafında gelişmeye başlayan bir tür garnizon karakterli Çanakkale 15. yüzyıldan itibaren, göç, ticaret gibi farklı nedenlerle azınlıkların da yaşadığı, kültürel anlamda zengin bir kent olma özelliğini kazanır. 1816 yılında iki bin olan evlerden, 80 tanesi Musevilere, 150 tanesi Ermenilere, 300 tanesi Rumlara ve geri kalanı ise Türklere aittir (Heuck Allen: 1999, 16, dipnot. 39). 1842 yılındaki bir rapora göre nüfusu yaklaşık 11 000dir. Kırım Savaşı sonrasında ise nüfusun 1856 yılında 12 000 olduğu tahmin edilmekte (Heuck Allen: 1999, 16). Çanakkale’de yaşayan herkes Türkçe konuşmakla birlikte, azınlıklar kendi dillerini de kullanmaktadırlar. Yüzyılı yakın bir süre Çanakkale Musevileri British Levant Company’nin temsilciliğini yürütmüşleridir. Tarragano ve Gormezano ailesi bunlar arasında en çok tanınanıdırlar. Bu iki kişi aynı zamanda farklı pekçok Avrupa ülkesinin konsolosluğunu da yürütmektedirler. Bir ailenin birden fazla ülkenin konsolosluğunu yürütmesi o dönemde oldukça normal bir durumdur. Çanakkale’deki bu model Calvert ailesi tarafından da gerçekleştirilir. Anne tarafından Calvertlerin amcası olan Chrles Alexander Lander (1786-1846) 1829 yılında Malta’dan gelerek Çanakkale’deki İngiliz konsolosluğu görevini üstlenir. Daha sonraki yıllarda Lander’in Çanakkale’ye gelen yeğenleri konsolosluk işlerini devam ettirirler. Çanakkale’deki meşhur Calvert konağını da 1852 yılında yaptırtırlar. Amcaları Lander’in ölümü sonrasında, Frederick William Calvert (1819-1876) 1847 yılında İngiliz konsolosu 6 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) olur; ama aynı zamanda Prusya’nın da fahri konsolosluğuna da yürütür. Kardeşi James (1827-1896) Birleşik Amerika Devletlerinin konsoluk görevini üstlenmiştir. En küçük kardeşleri Frank Calvet ise, anadili İngilizce dışında, Rumca, Türkçe, İtalyanca ve Fransızcayı çok iyi bilmektedir; ayrıca arkeoloji ve tarihe meraklıdır. yaptığı Troas araştırmalarının yanısıra ailenin ticaret işlerine de yardımcı olur (Heuck Allen: 1999: 16-17. Fig. 2, 3, 4). Calvert ailesi mensuplarının gömüldüğü aile mezarlığı Çanakkale’de bulunmaktadır (Res. 8). Calvert ailesinin Çanakkale’deki konağı dışında, farklı yerlerde çiftlik evleri de vardır. Bunlardan biri amca Lander’in Çanakkale Boğazı’na bakan Erenköy’deki çiftlik evidir (Resim 9, 10) (Heuck Allen 1999: 20 vd.). Klasik bir koloniyalist olan Frederick Calvert, Avrupa’daki yeni tarım tekniklerini uygulamak için Troas’ın daha iç taraflarında genişce bir arazi daha alır. Hisarlık (ya da Asarlık/ Troia)’ın yaklaşık 3 km. güneydoğusundaki Batak Çiflik (ya da Thymbra Farm) olarak adlandırlan bölgede 1839 yılında bir çiftlik evi yaptırlır (Resim 11), (Robinson: 2006, 52 vd.). Arkeoliji literatüründe daha sonraki yıllarda Hanay Tepe olarak tanınacak bu önemli tarihöncesi höyük de bu arazinin içinde yer almaktadır. Frederik Calvert’in bu koloniyalsit yaklaşımını Frank Calvert kendi ilgi alanı için, yani arkeolojik araştırmaları için kullanır. Çünkü Erenköy’de antik yerleşme Ophyrneion, Batak Çıftliği’nde Thymbra vardır. Ayrıca yaklaşık yirmi yıl sonra kazısı yapılabileek olan olası Troia / İlion (Asarlık Tepe) de buraya çok fazla uzak değildir. Zaten bir sure sonra Asarlık Tepe’nin bir bölümü de Frank Calvert tarafından satın alınır (Robinson 2006: 463 vd.). John Brunton 1856 yılında Çanakkale’ye geldiğinde karşısında 25 yıldır Çanakkale’de yaşamakta olan Calvert ailesini bulur. Calvert’lerin hem bölgedeki ilişileri çok iyidir, hem de dil ve çevreyi tanıma gibi sorunları aşmışlardır. Brunton uzun araştırmaları sonucunda Calvert ailesinin çitlik evinin olduğu Erenköy’ün 1, 5 km kuzeydoğusunda (bu günkü Tusan Hotel ve Güzelyalı’ya doğru olan arazi) hastaneyi yapmaya karar verir ve hemen çalışmalara başlar. John Brunton’un hastane için seçtiği yer, aynı zamanda 1834 yılında Osmanlı İmpartorluğu’ndaki ilk karintinanın da yapıldığı yer olma özelliğini de taşımaktadır (Sarıyıldız 1996: 6; Aslan 2002: 927). Brunton, birlikte çalıştığı Frederick Calvert ve Calvert ailesi ile çok iyi ilişkiler geliştirir; hatta 25 Ağustos 1856 tarihinde İngiliz subayı William J.Chad ile evlenen Lander’in kızı Louisa Lander’in düğününde Frank Calvert’le birlikte şahitlik yapar (Heuck Allen 1999: 77, dipnot 32). 1856 yılında Renköy Hastenesi ile Calvert evine saldıran “Başı Bozuklar” Brunton’nın da yardımı ile İngiliz askerleri tarafından Erenköy’de öldürülür (Silver 2004: 151). 1856 yılının kışında, o güne kadar yapılmış hastahanelere örnek olacak Erenköy hastanesi bitirilir, ancak tam bu sıralarda İngiliz hükümeti Rusya ile barış imzalar. Bunun üzerine Londra’daki Savaş Merkezi Brunton’a bütün çalışmaları hemen durdurmasını emreder. Bunun üzerine Brunton, emrindeki eğitimli 150 askerle Troia ovasında, bölgedeki bazı arkeolojik yerlerde kazı yapmak için kamp kurar. Bronton, bölge ile tüm arkeolojik bilgileri Frank Calvert’ten alır. Brunton bir arkeolog değildir ve tek amacı hazine bulmaktır. Bu nedenle oldukça hızlı ve tahrip 7 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) edici bir şekilde kazlar yapar, tuttuğu kısa günlükten başka kazı yaptığı yerler ve buluntuları ile ilgili pek fazla bilgi vermez. Yazdıklarından, askerlerin eski eserleri buldukça daha fazla motive olduklarını ve daha hızlı kazdıklarını öğrenmekteyiz. Özellikle “Illium Novum” yani Ilion/Troia’da yaptığı kazının biraz daha ayrıntıları değinir. Depremle yıkılmış bir tapığı kazmaktadır, çok sayıda mozaikli yapı açığa çıkartır. Kesin olarak belirlenemese de kazı yaptığı yerin Troia’nın doğusu olduğunu tahmin edebilmekteyiz. Londra Savaş Merkezi’nin geri çağırması nedeniyle çalışmalarını kesmek zorunda kalır; böylece kesmeyi planladığı movaikli yapı da bu sayede tahrip olmaktan kurtulur. Savaş bittiği için hastanenin bir işlevi kalmamıştır; bu nedenle binalar sökülerek satılmıştır (Heuck Allen 1999: 78). Calvert ailesinin yardımıyla Brunton Troia Ovası ve çevresinde yedi farklı yerde kazılar yapmış ve çıkartığı eserleri British Museum’a vermiştir (Heuck Allen 1999: 78; Cook: 1973: 58). Calvert ailesinin Erenköy’deki evi 19. yüzyılın başından beri, neredeyse bölgeyi gelen eden herkes tarafından ziyaret edilmiştir. Gerçi Calvert ailesinin Erenköy’deki ilk evleri 1838 yılında içindeki kütüphanesi ile birlikte tümüyle yanmıştır, ancak Frederick Calvert aynı yere yeni bir ev daha yaptırır (Robinson: 2006, 61). 1853 yılında Erenköy’ü ziyaret eden George Frederick Howard evin anlatırken “mütiş manzarası olan villa” diye bahseder (Robinson: 2006, 62). Frank Calvert’in 1860 yılında Colonae ve Ophryneion üzerine yayınladığı makalede Renköy’ün bir de planında “Calvertlerin evi” olarak işaretlenmiştir (Calvert 1860: 291-296). Çizimden Calvertlerin evinin Erenköy’ün en büyük evi olduğu anlaşılmaktadır (Res. 9). 1876 yılına kadar Calvertler burayı çiftlik evi olarak kullanırlar. Yazılanlardan bu tarihten itibaren, artık Calvert’lerin burada oturmadığını görüyoruz. 1870 yılında Calvert, Schliemann’a evi kazı çalışmalarında kullanması için önerirse de, bu gerçekleşmez. 1878 yılında Frank Calvert, Erenköy için ilgisiz bir şekilde “ küçük bir köy” olarak bahseder, ancak ev o tarihe kadar halen Calvert ailesinin malıdır. Birkaç yıl sonra Schliemann’nın Troia kazılarına katılmak için Erenköy’ü ziyaret eden Calvert’in dostu Rudolf Virchow, Erenköy’ün güzelliğinden bahseder, ancak evle ilgili hiçbir not yoktur (Robinson 2006: 62). 1880’li yılların başından itibaren söz konusu bu evin Calvertlerin malı olmaktan çıktığı kesin gibidir. 1960’lı yıllarda Erenköyü ziyaret eden Cook, evden hiçbir izin geriye kalmadığını belrtmiştir (Cook 1973: 63). Söz konusu bu evin günümüzdeki yeri saptanabilmiş değildir. 1922 sonrasında Erenköylü Rumların göçmesi sonrasında büyük bir hızla yıkıldığı tahmin edilen eve ait hiçbir görsel malzeme yoktur (Res. 11). Erenköy’ün Troia kazılarında oynadığı rol Brunton ve Calvert’in yaptığı kazılarla sınırlı kalmaz. 1871’den itibaren Hisarlık Tepe’de büyük kapsamlı Schliemann kazıları sırasında da Erenköy’ün önemi devam eder. Yunan hayranlığı nedeniyle kendisine Athenalı bir eş seçen Heinrich Schliemann’nın Rumlara karşı duyduğu yakın ilgi, Troia kazılarında da devam eder. İlk resmi kazılarının başladığı 1871 yılında yazdığı mektupta şu bilgiler yer almaktaır: 8 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) “İşçilerimin hepsi Rum ve komşu Renköy’den geliyorlar. Sadece Rumların çalışmadığı Pazar günü Türk işçi getiriyorum. Her gün 30 kuruş ödediğim Renköyl’lü uşağım Nikolas Zaphyros yevmiyelerin ödenmesinde bana çok yardımcı; çünkü her işçiyi tanıyor ve namuslu. Yönetme kabiliyeti ve iş hakkında bilgisi olmadığı için maalesef işlerimde yardım edemiyor” (Esin: 1991: 24). Schliemann kimi zanam 130 işçiyle kazılarını her geçen gün biraz daha hızlandırmaktadır. Amacı biran önce Priamos’un hazinelerini bulmaktır. Schliemann nihayet 1873 yılındaki kazılarda aradığı hazineleri bulur ve tüm hazine buluntularını yurt dışına kaçırır. Burada da Erenköy önemli bir rol oynamkatadır; ancak hazinen bulunus ve kaçırılış öyküsüne geçmeden, Erenköy’ün Troia buluntularıyla olan diğer bir ilişkisine değinelim: Hazinen bulunduğu işçiler arasında duyulunca yine 1873 yılında Kumkaleli iki işçi üç farklı yerde altın takılar bulmuşlardır. Bu buluntuların büyük bir kısmını Erenköy’deki kuyumcuda eritirken Kumkale zaptiyesi tarafından ele geçirilmiş ve İstanbul’daki müzeye gönderilmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenen Troia altın buluntularının bir bölümü elkonolan sözkonusu bu buluntulardır (Esin 1993: 186). Schliemann’nın Troia’da bulduğu “Priamos Hazinesi” ve kaçırılışına geri dönersek: 31 Mayıs 1873. Osmanlı İmparatorluğu’ni temsilen Hisarlık kazılarına katılan kazı komiseri Amin Efendi’ye işçiler o sabah önemli bir eser bulunduğu haberini verirler. Bunun üzerine Amin Efendi buluntuları görmek ister. Schliemann bu isteği geri çevirir. Bu duruma çok sinirlenen Amin Efendi, otoritesini sağlayacak yardımı almak için Çanakkale’ye gider. Daha sonraki araştırmalardan bilindiği üzere, hazine çıkartılırken Schliemann’nın en çok güvendiği işcisi Erenköylü Yannakis vardır; ancak Schliemann’nın karsı Sophie Hisarlık’ta değildir. Schliemann buluntuları kulubesinde saklar ve çalışmaya devam eder. Akşam saati Almanya’dan konukları gelmiştir. Oldukça kızgın Amin Efendi ise ortalıkta dolaşmaktadır. Schliemann’nın buluntuları kontrol edecek zamanı yoktur. Tüm buluntuları sarıp sarmalar ve bir notla Frederock Calvert’in Thymra Çıftliği’ne yollar. Frederick Calvert’e yollanan notta şunlar yazılıdır (Easton 1994: 221vd.) “Size bu notu yazdığım için üzgünüm, ancak oldukça sıkı bir şekilde gözlemlenmekteyim; bana çok kızan Türk kazı komseri, bilmediğim bir nedenle yarın kulubemi aramak istiyor. Bu nedenle sizden, bedelini ödemek şartıyla, 6 küfe ve bir paketi saklamanızı ve hiçbir şekilde Türklerin eline geçmemesini sağlamanızı rica ediyorum“ (Easton 1994: 224). Yannakis hava karardığında emanetleri gizlice Calvertlerin çiftliğine götürür. Altı gün sonra, Yannakis ve yine Erenköylü olan Spiridon Demetriou geceyarısı eserleri almak için Thymbra Çıftliği’ne giderler. Calvertler onlara üç at verir ve Schliemann’nın iki sadık işçisi Troia Ovası’nı geçerek kuzeydeki, Erenköy’ün hemen altındaki Karanlık Liman’a doğru yola koyulurlar. Burada Yunanistan konsolosunun organize ettiği şekilde Yunan gemisi Taxiarches gemisi beklemektedir. Spiridon Demetriou malları gemiye yükler ve gemi önce Syros adasına 9 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) oradan da Schliemannnın evinin olduğu Athena’ya doğru yola koyulur (Easton 1994: 225 vd.). 1945 yılında, II. Dünya Savaşı sonrasında Puşkin Müzesi’ne kadar devam eden „Priamos Hazinesi’nin (Res. 12) yolculuğu böyle Erenköy’den başlar. Yukarıdan yazılanlardan da anlaşılacağı gibi İntepe/Erenköy Troia araştırmalarında Calvert öncesi, Calvert ve Schliemann dönemindeki kazılarda büyük bir rol oynamıştır. 19. yüzyılda başlayıp 21. yüzyıla kadar devam eden bu modern „Primaos Hazinesi“ mitolojisinin en önemli istasyonlarından her anlamıyla İntepe/Erenköy’dür. 10 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) KAYNAKÇA Aslan. R. 2002 “Die Beziehung zwischen Mensch und Umwelt in der Troas in osmanischer Zeit.“ Mauer Schauer. Festschrift für Manfred Korfmann. R.Aslan, S. Blum, G. Kastl vd (derl). Remshalden-Grunbach. Greiner. Band 3. . 923-934. Attewell. A. (Edit) 2006 Lessons From Renkio. London. Florence Nightingale Museum. Baumgart. W. 2001 The Crimean War, 1853 – 1856. London . A Hodder Arnold Publication. Calvert. F. 1860 “Contributions to the Ancient Geography of the Troad: On the Site and Remains of Ophrynium.” Archaeological Journal 17, 286-296. Clapmann. J. H.(ed.) 1939 John Brunton’s Book. Cambridge Cook. J.M. 1973 The Troad. An archeological, and topographical study. New York. Oxford Univertsy Press. Easton. D. F. 1994 “Priam’s Gold: The Full Story.” Anatolian Studies 44. 221-243. Esin. U. (derl). 1991 Heinrich Schliemann. Kazı Raporları ve Mektuplardan Seçme Parçalarla. İstanbul. Sandoz Kültür Yayınları. Esin U. 1993 “19. Yüzyıl Sonlarında Heinrich Schliemann’nın Troya Kazıları ve Osmanlılar’la İlişkileri“ Osman Hamdi Bey ve Dönemi. Z. Rona (derl). İstanbul. Tarih Vakfı Yurt Yayınlar. 1993, 179-191 Heuck Allen. S. 1999 Finding the walls of Troy. Frank Calvert and Heinrich Schliemann at Hisarlık. Berkeley-Los Angeles-London. University of California Press Robinson. M. 2006 Schliemann’s silent partner: Frank Calvert (1828-1908). Pieoneer, Scholar and Survivor. New York. Xlibris Corporation. Sarıyıldız. G 1996 Hicaz Karintina Teşkilatı (1865-1914). Ankara. Türk Tarih Kurumu. Schliemann. H. 1874 Atlas trojanische Alterthümer. Leipzig. Brockhaus. Silver. C. 2004 “Renkioi Hospital (1855-1856) and the ancient world.” Studia Troica 14: 147-156. Thompson. J. ve Goldin. G. 1975 The Hospital. A Social and Architectural History. New Hawen. Yale Universty. 11 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 1. Kırım Savaşı sırasında, İngiltere’nin kurduğu hastaneler (Attewel 2005: 3) Resim 2. Erenköy İngiliz Sivil Hastahensi’nin mühendisi John Brunton (1812-1899) (Attewell 2005, 12) 12 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 3. Erenköy Hastahensi’nin yerinde Tusan Hotel ve Gençlik Kampı yeralmakta (Google Earth / 07.07.2008) Resim 4. Erenköy Hastanesinin 1856’daki planı (Attewell 2005: 4) 13 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 5. Erenköy Hastanesi’den bir görüntüler (Attewell 2005: 5) 14 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 6. Erenköy Hastanesi’nin tek kalıntısı (R. Aslan arşivi) Resim 7. Erenköy Hastahanesi’nin yazılı çeşme taşı (British Civil Hospital-1856John Brunton- Engineer) 15 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 8. Çanakkale’deki Calvert aile mezarlığı (R. Aslan arşivi). Resim 9. Erenköy ve çevresinin planı (Calvert 1860) 16 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 10. Calvert ailesinin Batak Çifliği. Günümüzdeki Tigem Çiftliği (Heuck Allen 1996: Fig. 7). Resim 11. 1914 yılında Erenköy (R. Aslan arşivi) 17 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 12. Priamos Hazinesi (Schliemann 1874: Abb. 204) 18 ANTİK YUNAN VAZO SANATINDA HEKTOR TASVİRLERİ Veysel TOLUN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ÖZET Troya’lı kahraman Hektor, antik Yunan vazo tasvir sanatının en popüler konular arasında yer alır. Özellikle Siyah ve Kırmızı figür seramik sanatına kahraman Hektor ile ilgili sahneler genellikle Troya savaşları ile mitolojik olaylar ile bağlantılıdır. Bu bakımdan bu çalışma Hektor’ın betimlendiği bu sahneler üzerinde kısa bir genel değerlendirme yapmayı amaçlar Anahtar Kelimeler: Hektor, antik Yunan vazo sanatı, siyah figür, kırmız figür ABSTRACT The Trojan Hero Hector was among the most popular figures of the ancient Greek vase painting. The myths related to the Trojan Wars are particularly chosen by the black and red figure vase painters. In this sense, this brief essay aims to evaluate how Hector was mainly depicted on the Grek vases. Key Words: Hector, ancient Greek vases, black figure, red figüre vase painting. M.Ö. 8. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Homeros’un ünlü destanı İlyada, Troya Savaşının son 51 gününü anlatır. Ancak destan savaştan çok Akhalı Akhilleus ile Troyalı Hektor’un mücadelesi gibidir. Troya savaşı’nın en etkileyici karakterlerinden biri olan Hektor, Troya kralı Priamos ile Kraliçe Hekabe’nin büyük oğullarıdır. Hektor’un Yunan sanatında pek çok tasviri yapılmıştır. Konusunu Homeros destanlarındaki anlatımlardan alan bu tasvirler genellikle vazo resimlerinin üzerinde günümüze kadar gelmiştir. Hektor’la ilk kez Destanın ikinci kitabında kalabalık Aka ordusuna karşı Troya ordusunu düzene sokuşunu anlattığı bölümde karşılaşırız. Hektor savaş alanından Troya’ya gelmiştir. Orada karısı Andromakhe’yi aramaktadır. Karısı Andromakhe’yi Batı Kapısında bulur. Aralarında duygusal bir konuşma geçer.. Sonra oğlu Astyanaks’ı sevmek için kucağına alır ve tanrılara oğlunun babası gibi güçlü ve mert olması için dua eder. (İlyada, VI: 485-495) Bu veda sahnesi tasvirlerde çok rağbet görmüştür. Andromakhe bu sahnelerde saygın bir kadın olarak tasvir edilir. Bazen oğulları Astyanaksta sahnede yer alır (Res 1). İlyada’nın yedinci bölümünde Hektor Akalara seslenerek savaşı bitirmek için içlerinden biriyle teketek döğüşmeyi teklif eder. Kazanan her şeyi alacaktır. İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Hektorla mücadele etmek için Akhalı 9 yiğit öne çıkar. Hektorla savaşacak olanı kurayla seçerler. Kuradan Aias çıkar. Aias baştan aşağı tunç zırhını kuşanır. Bir elinde kalkanı, diğerinde kargısı Hektor’un önüne giderek meydan okur. Hektor’un fırlattığı kargı Aias’ın kalkanında kalır. Bu kez Aias fırlatır. Onunki de boşa gider. Böylece boğuşa boğuşa birbirlerine üstünlük sağlayamadan akşamı ederler. İki ordudan çıkan iki yaşlı savaşı durdurur. Böylece çarpışmayı sona erdirirler(Blome 2001:125). Duris’e ait bir vazoda bu sahne tasvir edilmiştir. İsimleride yazılmış kahramanların arkasında Apollon ve Athena’da durmaktadır (Res. 2). M.Ö.480 yılına tarihlenen kırmızı figürlü bir Attika vazosunda Phoniks’le Priamos savaş alanından savaşçıları uzaklaştırırken gösterir (Res. 3). Bu arada Patraklos Akaların bu zor durumu karşısında Akhilleus’a yalvarmış ondan savaş kıyafetini ve silahlarını almayı başarmıştır. Patraklos bu kıyafetleri giyerek savaşa katılır. Onu gören herkes Akhilleus’un savaşa girdiğini sanır. Patraklos karşısına çıkan Likyalı kahraman Sarpedon’u öldürür. Hektor yardım için yetiştiğinde Patraklos kahramanın silahlarını soymaktadır. Sonunda Hektor ve Patraklos karşı karşıya gelirler. Hektor’un kargısı olanca hızıyla Patraklos’a saplanır. Cansız yere devrilen Patraklos’un silahlarını Hektor alır ama ölü bedenini son anda Akalılar kendi taraflarına çekmeyi başarmışlardır. Patraklos’un ölümü Hektor’u Akhilleus’la karşı karşıya getirir. Akhilleus, anası deniz tanrıçası Thetis’in temin ettiği yeni silahları kuşanıp ertesi gün savaşa katıldı. Önüne geleni biçerek Troyaya doğru ilerliyordu. Bu sırada bütün Troyalılar Troya surlarının içine sığınmış Hektor Akhilleus ile karşı karşıya kalmıştır. Sur içindeki annesi babası canını kurtarması için Hektor’a yalvarırlarsa da o artık onları duymaz (İlyada, XXII: 99-130). Hektor önde Akhilleus arkada üç kez Troya şehrinin surlarını dolaşırlar. Bu arada savaşı Olympos’tan izleyen tanrılarda iki kahramanın yazgısını tartmışlar ve Hektor’un ölmesine karar vermişlerdir. Sonunda Hektor ve Akhilleus karşı karşıya gelirler. Önce Akhilleus kargısını fırlatır. Kargı çömelen Hektor’un üzerinden geçip toprağa saplanır. Arkasından Hektor kargısını fırlatır. Oda Akhilleus’un kalkanına çarpıp uzağa fırlar. Bu kez Hektor kılıcını çekip Akhilleus’a saldırır. Ama nasılsa Akhilleus’un elinde yine kargısı vardır ve fırlattığı kargı Hektor’un köprücük kemiğinin bulunduğu bölgeye isabet eder Akhilleus ve Hektor mücadelesinin çok değişik tasvirleri vardır. Bir Attika vazosunda bu karşılıklı mücadele görülür (Res. 4). Ve koca Hektor toz toprak içinde yere yuvarlanır. Hektor sonunun geldiğini anlamıştır. Bitkin bir sesle, ölürse Akhilleus’a cesedini babasına vermesini isterse de Akhilleus buna olumlu yanıt vermez. Hektor son sözlerini söyler (İlyada, XXII: 355-360): “Senin ne olduğun yüzünden belli, demirden bir yüreğin var göğsünde. Ama uyanık ol, uğramayasın tanrı lanetine, yiğit de olsan Paris’le Apollon bir gün seni öldürecekler Batı kapılarının önünde.” Bu sözlerle Hektor ölüme giderken Akhilleus’un yazgısını da ona hatırlatır. Akhilleus, Hektor’un ölüsünü soyduktan sonra ayaklarından arabaya bağladığı 20 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) cesedi arabasının arkasında dolaştırarak ona saygısızlık eder. Böylece Hektor’un cesedi Akhilleus’un çadırına getirilir. Ertesi gün yapılan Patraklos’un cenaze töreninde Akhilleus Hektor’un cesedini bu kez Patraklos’un mezarının etrafında üç defa dolaştırır. Bu iş tanrıların bile hoşuna gitmemiştir. Akhilleus’un Hektor’un Vansız bedenini arabasının arkasında sürüklediğitasvirlerde vardır. Bu tasvirlerde Hektor sırtı yere gelecek şekilde sürüklenmektedir. (Carpenter 2002: 212)(Res. 56). Tanrıların yardımıyla Priamos 9 gece sonra gece karanlığında Akhilleus’un çadırına giderek ona ölüye karşılık kurtulmalık olarak pek çok hediyeler götürür ve Akhilleus’a oğlunun cesedini vermesi için yalvarır ve elini öper. Akhilleus’un önündeyalvaran Priamosçok sayıda vazoda tasvir edilir. Sahnelerde altta Hektor’un cesedinin üzerinde bir klineye uzanmış Akhilleus solda da yaklaşan Priamos görülür Carpenter 2002: 212)(Res. 7-8). Bu yaşlı babanın yalvarmaları sonunda Akhilleus’u da etkiler ve sonunda gereken saygıyı göstererek yıkayıp hazırladığı Hektor’un ölüsünü Kral Priamos’a geri verir. Priamos’a oğlunu gömmek için kaç gün lazımsa o güne kadar Akhaları saldırtmam sende ona layık tören yaparsın, der. Priamos’da on bir gün lazım ona layık bir tören yapmak için, dokuz gün ağlarız sarayda onun için, sonrada mezarını yaparız, on ikinci gün ise gerekirse yeniden dövüşürüz diye cevap verir. Priamos Şafak sökerken kutsal yüküyle birlikte Troya’ya döner. Herkes Hektor’un ölüsünü şehir kapısında karşılar. Sonra onu Priamos’un sarayına götürüp bir yatağa yatırırlar. Tanrısal cesedi hiç bozulmamıştır. Babası, annesi, karısı ve Helen başında Onun kahramanlığını ve insanlığını öven ağıtlar yakarlar. İlyada’nın son dizeleri Hektor’un cenaze töreninin anlatılmasıyla sona erer. (İlyada, XXIV: 784-800). KAYNAKÇA Akşit, İ. 1979 Batı Mitolojisi ve Troya Efsanesi. İstanbul Çanakkale Seramik Fabrikaları. Blome, P. 2001 “Yunan Sanatında Destan.” Düş ve Gerçek Troia. (Çev. Selma Bulgurlu Gün), İstanbul: Homer Kitapevi. Erhat, Azra, 1979 Mitoloji Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitapevi. 21 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 1. Hektor ve kucağında oğlu Astyanaks’la oturan Andromache, veda sahnesi Kırmızı figür Apulya vazosu (M.Ö.4. yüzyıl) Resim 2. Aias ile Hektor’un mücadelesi Duris’in boyadığı kırmızı figür Attika kasesi, M.Ö.480 22 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 3. Aias ile Hektor arasındaki ikili mücadelenin kesilmesi, Kleophrades ressamıamphorası Kırmızı figür tekniği, M.Ö. 480 Resim 4. Hektor ve Akhilleus mücadelesi Kırmızı figür M.480 23 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 5. Akhilleus Hektor‘u sürüklerken Apulya vazosu M.Ö. 4.yüzyıl Resim 6. Siyah figürlü bir attika vazosunda Hektor’un sürüklenişi M.Ö520 24 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 7. Akhilleus’un çadırında oğlunun ölü bedenini isteyen Priamos Brygos ressamının boyadığı kırmızı figür Attika vazosu M.Ö.490 Resim 8. Akhilleus ve Hektorún ölü bedeni Kırmızı figür, M.Ö.480 25 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 26 TROYA SİKKELERİNDE HEKTOR BETİMLERİ Hüseyin YAMAN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ÖZET Roma Dönemi Troya sikkelerinde M.S. 2. yüzyıl ve sonrası kahraman Hektor betimleri önemli yer almaya başlar. Troya Savaşları sırasında Troya ordusu komutanı olan Hektor, sikkeler üzerinde karşımıza silahlarını kuşanmış ya kenti savunmaktadır ya da gemilere doğru atak yapıyormuş gibi betimlenmektedir. Üçüncü olarak Hektor savaş arabasının üzerindedir ancak oldukça sakin, zafer kazanmış bir komutan edasında resmedilmiştir. Anahtar Kelimeler: Roma Dönemi, Troya sikkeleri, Hektor, İkonografi ABSTRACT One of the most important features of the Roman coinage at Troy is probably the Hector depictions observed on them. The Trojan Hero Hector became a popular motif in the Trojan coins following the second century A.D. Three different depictions of hector have been attested on these coins: Hector is ither depicted in attacking position againts the ships or in position defending the city of Troy. Thirdly, Hector is also depicted on a chariot in a victorious position on the coins from the Roman Troy.. Key Words: Roma Dönemi, Troya sikkeleri, Hektor, İkonografi Roma yönetimi altındaki bazı şehirler uzun geçmişlerinde yer alan sikke basımına devam etmişlerdir. Ancak bu dönemdeki sikkeler farklı tiplerde ve boyutlarda olmuştur. Sikkeler bronzdan, sınırlı ve belirli dönemlerde basılmıştır. Yeni sikkelerin basımı imparatorluğun onayı alınarak gerçekleştiriliyordu. Şehirlerin sikke basmasının iki ana nedeni olmalıydı: birincisi şehrin övünç kaynağı olması ikincisi ise devlet gelirlerinin yükselmesidir. Sikkeler üzerindeki isimler genellikle etnik yazıtlar ve resimler taşımaktaydı. Önyüzlerde nadiren geleneksel figürler yer alsa da büyük çoğunlukla imparator portresi ve imparator ailesine ilişkin figürler bulunmaktaydı. Bu şekilde kendi sikkelerini basan, zengin ve köklü bir geçmişe sahip, kentlerden biri de Ilion (Troya)’dır. Ophryneion kentinden daha erken örnekler olmakla birlikte Roma İmparatorluk dönemine ait Troas Bölgesi’ndeki şehirlerin sikkeleri üzerinde Hektor betimleri ikinci yüzyılın başlarından itibaren Ilion’da görülmeye başlanır. Aurelius reformlarından sonra şehir sikkelerinin basımı sona ermiş, imparatorluğa bağlı darphanelerde Latince lejantlara sahip sikke basımına başlanmıştır. Buna bağlı olarak Ilion’da da şehir sikkelerinin basımı M.S. 260’larda sona ermiş İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) olmalıdır. Ancak Roma sikkeleri üzerinde Hektor betimi 4. yüzyılın ortalarına kadar devam edecektir. Ilion) sikkelerinin arka yüzlerinde Hektor üç farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisinde Hektor ayakta durur vaziyette, bir elinde mızrak diğer elinde kalkanıyla düşmana hamle eder şekildedir ve hemen arkasında bir yada iki yelkenlinin ön kısımları görülmektedir. İkinci tipte Hektor, quadriga (dört atlı savaş arabası) üzerinde ayakta durmaktadır; yine mızrak ve kalkanı ile atak eder biçimde gösterilmiş olmasına rağmen farklı bir versiyonu daha mevcuttur. Bunda Hektor savaş arabasının üzerindedir ancak oldukça sakin, zafer kazanmış bir komutan edasında resmedilmiştir. Kalkanını sırtına asmıştır ancak mızrak görülmemektedir aynı zamanda ileriye doğru uzattığı sol eli üzerinde bir Nike tutmaktadır (Wroth, 1964: xxviii, 57; Bellinger 1961). Sikkelerin ön yüzlerinde çoğunlukla portrelere yer verilmiştir. Ancak farklı bir örnekte ön yüzde Romus ve Romulus’u emziren dişi kurt sikke üzerinde kentine yer bulmuştur. Bir başka örnekte de Athena portresine yer verilmiştir (Bellinger 1961: T204/T207). Arka yüzde (kimi zaman ön yüzde) kentin ismi “ΙΛΙ” yada “ΙΛΙΕΩΝ” şeklinde gözükmekte ayrıca “EKTOP” (Hektor) lejantı yer almaktadır. Tarihi olaylara bakacak olursak; Vergilius’un Aeneas destanına göre, Troya’nın yağmalanması sırasında kentten kaçan Aeneas’ın Roma kentini kurması, Roma ile bu bölge arasında duygusal ve siyasal bir bağ oluşturmuştur. Bu bağlamda Romalılar Troia savaşına katılan Yunanlara olumsuz bir gözle bakarken Troialı kahramanlar Romalıların gözünde özel bir yer edinmiştir. Hem Roma tarihinin başlangıcı hem de Roma halkının köklerinin dayandığı yer olan Troia kentine Roma İmparatoru Augustus’un da çok önem verdiği ve burada yeni yapıların inşası için maddi destek sağlamasından açıkça anlaşılmaktadır. Roma imparatoru Augustus’un M.S. 18 yılında bölgeyi ziyareti sırasında Ophryneion kentindeki Hektor’un mezarına yazdırdığı şu vecize Roma ile Troya arasındaki bağı somutlaştırmıştır (Hertel 2003; Reise 1894: 701). “Savaşçı bir soydan gelen Hektor, toprağın altında yeniden soluk al, eğer sözlerimi dinlemene izin varsa, zira öcünü alacak kişi, ülkenin şanını her zaman zikredecek bir varis olarak yanında bulunuyor. Bak Ilion (Troya) yeniden yükseliyor. Savaşta senden daha aşağı, ancak yine de Mars’ın dostu bir soy oraya yerleşiyor. Akhilleus’a söyle; Myrmidonların hepsi öldü, Thessalia Aeneas soyundan gelen büyük insanların hâkimiyeti altında.” Antik Yunan yazarlarının yanında Ovidius, Pausanias ve Vergilius gibi Romalı yazarlar da eserlerinde Hektor’a yer vermişlerdir. Homerik geleneğe göre, Roma yazarları, Augustus döneminde dahi çoğunlukla Ilion!un en büyük kahramanının Hektor olduğunu saymaktaydı (Gossage 1955: 23). Roma’nın kendi köklerini Ilion’da araması kenti Romalılar için önemli hale getirmiştir. Bu sebeple şair Vergilius, İmparator Augustus’un emriyle Aeneas destanını yazmıştır. Romalılar, Yunanlara olumsuz gözle bakarken Troyalı kahramanlar, hem Roma 28 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) tarihinin başlangıcı hem de kökenleri olması nedeniyle, onların gözünde önemli bir yer edinmiştir. Vergilius’un Ilionlulardan (Troyalılar) “Hectoraea” şeklinde bahsetmesi (Aeneas I. 488), Hektor’un Roma dünyasındaki önemini vurgulamak açısından önemlidir. Bununla birlikte Aeneas’ın rüyasında Hektor’un ruhunu görmesi, onun tarafından Roma’yı kurması için görevlendirildiği şeklinde düşünülebilir. Ilion, Ovidius (Tristia, I.10.17) tarafından “Hectoris urbs/urbe”; Propertius (iv. 6.38) tarafından “Hectoreus” olarak adlandırılmıştır. Ancak Roma ve Troia ilişkisi, antik yazarların bu eserlerinden daha önceye M.Ö. 4. yüzyıla kadar dayanmaktaydı (Yavuz 2007: 41). Roma ve Ilion (Troya) arasındaki akrabalık bağını Livius’tan öğrenmekteyiz (Livius 37.37.1.3). Asya geçişini güvenlik altına almak için Boğazlara gelen donanmanın komutanı L. Scipio, Ilion’a uğramış burada akrabalıklarını ilan etmiştir. Ayrıca Apamea Anlaşması’ndan sonra (M.Ö. 188) Ilion vergiden muaf tutularak, Gergis ve Rhoteion’un yönetimini vermiştir. Bu olayla karşılıklı ilişkilerin pekiştirildiğini anlamaktayız. Hektor, İliada’da Troya ordusunun lideri konumundadır. Anlatımlarda Hektor karşımıza silahlarını kuşanmış ya kenti savunmaktadır ya da gemilere doğru atak eder halde çıkmaktadır. Bu tasvirler olduğu gibi sikkelere yansımıştır ki örnek olarak Patroklos’un ölümünden sonra Akhilleus ile karşı karşıya gelişinin resmedildiği sikkeyi verebiliriz. İkinci yüzyılın ilk yarısından, üçüncü yüzyılın ortalarına kadar geçen sürede darp edilen bu sikkelerde Hektor motifinin seçilmesi yalnızca Ilion’un geçmişi ile alakalı olmamalıdır. Hektor’un resmedilişinin birkaç nedenin olması muhtemeldir. Roma İmparatorluk döneminde sikke betimlerinde yalnızca Hektor tercih edilmemiş diğer Troyalı kahramanlara (Franke 1968: 36) özellikle Aeneas’ın figürlerine de çeşitli şekillerde sıklıkla yer verilmiştir (Duncan 1948: 16). Edebi eserlerin yanında sikkeler üzerinde Troyalı kahramanların yer alması Romalıların ataları saydıkları bu kişilere olan bağlılıklarını ortaya koyduklarını göstermektedir. Böylelikle imparator Roma’yı ve kendisini geçmişine sadık kalmış biçimde halka tanıtma fırsatı bularak çıkarlarının zarar görmesini engellemiş oluyordu ki ön yüzünde dişi kurdu emen ikizlerin yer aldığı sikkeyi yada imparatorun Athena personifikasyonu ile karşımıza çıkışını örnek olarak verebiliriz. Hem Roma’nın bağlılığı hem de kentin görkemli geçmişi bir araya geldiğinde İlion sikkeleri üzerinde Hektor betiminin bulunması oldukça doğaldır. Kentin geçmişine bağlanma çabalarının kültürel, politik ve ekonomik öneminin gerilemesinden kaynaklandığı; sikkeler üzerinde kullanılan kahramanlar vasıtasıyla kendi geçmişini hem şehir halkına hem de çevresindeki şehirler ve onların halklarına hatırlatarak öne çıkma isteğiyle alakalı olabileceğini söylemek mümkündür. KATALOG 1. Ön yüz: Caracalla portresi, sağa; AV KAI MAV PHΛ ANTΩNIN Arka Yüz: Solda Hektor, ortada Teukris, sağda Ajax; solda E KTΩP; üstte ΙΛΙΕΩ Ν; sağda AIAC, aşağıda TVKPOC; Hektor’un Teukros’u kaya ile yaralaması konu edilmiş. 29 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Bronz, M.S. 198-217, Caracalla (Res. 1). Referans: SNG Vol.VI no. 1333. 2. Ön yüz: Caracalla portresi, sağa; AV KAI M AVP ANTΩNINOC. Arka yüz: Hektor, başlıklı, kalkanını kaldırmış vaziyette ve sol elindeki mızrağını Grek gemilerine doğru fırlatır şekildedir. Solunda EKTΩP, sağında ΙΛΙΕΩΝ. Bronz, M.S. 198-217, Caracalla (Res. 2). Referans: Bellinger, T257. 3. Ön yüz: Gallienus portresi, sağa; AY K GAL - LIHNOC CEB. Arka yüz: Sola doğru giden biga üzerinde Hektor, elinde kalkan ve mızrağı; yukarıda [E]KTΩP; aşağıda ΙΛΙΕΩΝ. Bronz, M.S. 253-268, Gallienus (Res. 3). Referans: Bellinger, T293 4. Ön yüz: Gordian portresi, sağa; AU KAI M ANT GORDIANOS CEB. Arka yüz: Sağa doğru ilerleyen savaş arabası üzerinde kalkanı ve mızrağı ile birlikte Hektor; aşağıda ΙΛΙΕΩΝ. Bronz, M.S. 238-244, Gordian III (Res. 4). Referans: Bellinger, T285. 5. Ön yüz: Sağa doğru kurt ve onu emen ikizler (Romus ve Remulus); aşağıda ΙΛΙ. Arka yüz: Sola doğru ayakta duran, elinde kalkan ve mızrağı ile Hektor hamle yapar halde; soldan sağa EK TΩP. Bronz, M.S. 117-138, Hadrian (Res. 5). Referans: BMC 23. 6. Ön yüz: Semptimus Severus portresi sağa; AV K AIΛ CEΠTI-CEOVHPOC ΠEP. Arka yüz: Sağa doğru ilerleyen savaş arabası üzerinde kalkanı ile Hektor, sol elinde Nike taşımaktadır; yukarıda EKTΩP; aşağıda ΙΛΙΕΩΝ. Bronz, M.S. 193-211, Septimius Severus (Res. 6). Referans: Bellinger, T126. 7. Ön yüz: Julia Domna portresi, sağa; IOV DOMN A CEBACTH; sağında oval konturmark Athena portresi. Arka yüz: Hektor, kalkanı ve mızrağı ile birlikte sağa doğru; soldan sağa EK[TΩP ΙΛΙΕΩΝ]. Bronz, M.S. 193-211, Septimius Severus (Res. 7). Referans: BMC 83. 8. Ön yüz: Commodus portresi, sağa; AVKΛAIΔAV KOMOΔOC. 30 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Arka yüz: Sağa doğru biga üzerinde Hektor, kalkan ve mızrağını tutmakta; soldan sağa E KTΩP, aşağıda ΙΛΙΕΩΝ. Bronz, M.S. 177-192, Commodus (Res. 8). Referans: Bellinger T179/92, BMC 60-64. 9. Ön yüz: Commodus portresi, sağa; ΑV ΚΑΙ Μ ΑVΡΗ ΚΟΜΜΟΔΟ[C]. Arka yüz: Sağa doğru quadriga üzerinde Hektor, kalkan ve mızrağını kaldırmakta; yukarıda EKTΩP, aşağıda ΙΛΙΕΩΝ. Bronz, M.S. 180-182, Commodus (Res. 9). Referans: Bellinger T184, BMC 60-64. 10. Ön yüz: Aegis giymiş Athena portresi, soldan sağa ΙΛΙ Ε ΩΝ. Arka yüz: Hektor cepheden, çıplak, başı sola doğru, mızrak ve kalkanını tutmakta; soldan sağa EK TΩP. Bronz, M.S. 138-192 (Res. 10). Referans: Bellinger T 206-7, BMC 20. 11. Ön yüz: Marcus Aurelius portresi, sağa; ΑVΤ ΚΑΙ Μ ΑVΡΗΛ ΑΝΤΩΝΕΙΝΟC ΑΡ. Arka yüz: Sola doğru quadriga üzerinde Hektor, kalkanını tutmakta ve mızrağını fırlatır vaziyette; yukarıda EKTΩP, aşağıda ΙΛΙΕΩΝ. Bronz, M.S. 161-180, Marcus Aurelius (Res. 11). Referans: Bellinger 147. 12. Ön yüz: Athena portresi, sağa; soldan sağa ΙΛΙ Ε ΩΝ. Arka yüz: Hektor, çıplak ayakta durur halde sağa bakmakta; sağ elinde mızrak tutmakta; soldan sağa EKT ΩP. Bronz, M.Ö. 138-180 (Res. 12). Referans: Bellinger, T62/T207. KAYNAKÇA Bellinger, A.R. 1961 Troy, The Coins,. Supplementary Monograph 2. Princeton. Duncan, T.S. 1948 “The Aeneas Legend on Coins”, The Classical Journal, vol. 44, no.1: 15-29. Franke, P.R. 1968 Roma Döneminde Küçükasya: Sikkelerin Yansımasında Yunan Yaşamı. Çev. N. Baydur, İstanbul 2007. Gossage, A.J. 1955 “Two Implications of the Trojan Legend.” Greece&Rome, vol. 2, no. 1: 2329. Hertel, D. 2003 Die Mauern von Troja. Mythos und Geschichte im antiken Ilion. Munchen: Beck. 31 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Reise, A. 1894 Anthologia Latina, Sive, Poesis Latinae Supplementum. Lipsiae. SNG 1992 Sylloge Nummorum Graecorum: Lewis Collection in Corpus Christi College, Vol. 6, Cambridge. Wroth, W. 1964 BMC of Greek Coins. Troas, Aeolis, and Lesbos. Bologna. Yavuz, M. F. 2007 “Troyalılar ve Roma: Aeneas Efsanesinin Kökleri.” II. Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu, ed. O. Demircan, ve diğ., Çanakkale: 41-46. 32 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 1. No.1 (Caracalla) Resim 2. No. 2 (Caracalla) 33 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 3. No. 3 (Gallienus) Resim 4. No. 4 (Gordian III) 34 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 5. No. 5 (Hadrian) Resim 6. No. 6 (Septimius Severus) 35 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 7. No. 7 (Septimius Severus) Resim 8. No. 8 (Commodus) 36 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 9. No. 9 (Commodus) Resim 10. No. 10 (M.S. 138-192) 37 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 11. No. 11 (Marcus Aurelius) Resim 12. No. 12 38 KUMKALE AS AN EXPORT OUTLET FOR THE PRODUCE OF THE TROAD İbrahim AKSU ABSTRACT This article examines the town of Kumkale at the mouth of the Dardanelles from its establishment up to modern times and asks whether it was able to fulfil its potential as an export outlet for the products of the Troad. It is concluded that Kumkale’s status as primarily a defensive installation, coupled with the damaging effects of wind and frequent flooding, were not conducive to Kumkale developing as an active trading port. Parallels with other Dardanelles ports and harbours may be drawn. The importance of valonia oak to the region and the commercial activities of Frederick Calvert, elder brother of Frank Calvert, are also examined. Key words: Kumkale, Ottoman period, outlet, local products, the valonia oak ÖZET Bu çalışma, geçmişte önemli ibr ticari potansiyele sahip olduğu düşünülen Kumkale (kale ve kasaba) yerleşim tarihini kuruluşundan yakın dönemler kadar incelemeyi amaçlar. Özellikle Kumkale’nin bölgenin yerel ürünleri için önemli bir ticari ihraç noktası olup olmadığı sorununu mevcut veriler ışığında değerlendirilmektedir. Yapılan araştırmalar Kumkale’de askeri tesisler mevcut olduğundan, burasının sert Çanakkale Boğaz rüzgarlarına açık olmasından ve Kumkale-Troas ovasında çok sık doğa felaketleri yaşandığından dolayı pek de önemli bir liman veya ticaret merkezi olamayacağını göstermektedir. Çanakkale Boğazında mevcut diğer limanlarla bir takım kıysalamalar da yapılabilir. Bu kapsamda meşe palamudu ticareti ve Frank Calvert’in ağabeyi Frederick Clavert’in yöredeki faaliyetlerinin önemi de ön plana çıkarılabilir. Anahtar Kelimeler: Kumkale, Osmanlı Dönemi, yerel ürünler, meşe palamudu, çıkış noktası In his “Notes on the Troad”, the distinguished scholar Walter Leaf (1912) comments that the Troad is greatly lacking in natural harbours, a disadvantage which he says “has been a great drawback to it in all ages.” For the Dardanelles coastline in its entirety, he cites only Assos and Abydos (Nagara) as being sheltered enough to offer refuge to ships in a strong gale, while the Roman port of Alexandria Troas is named as an example of what could be achieved by building an artificial harbour. “Everywhere else,” Leaf says, “all shipments have to be made from wooden jetties” that can only be used in fine weather. İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) As we know, there are many bays, inlets and harbours along the Dardanelles from which local produce could be shipped. Gelibolu (and Hamzaköy) thrived in early Ottoman times, Sestos was important in Byzantine times. Kilia was used extensively for landing troops and supplies during the Gallipoli Campaign of 1915. Maidos (Eceabat) has an enclosed, constructed harbour, as does Kilitbahir and Seddülbahir. On the Asian side even more opportunities present themselves, at Karabiga, Çardak and Lapseki-Dalyan; at Çanakkale, Kepez, Dardanos, Güzelyalı, and Karanlık Liman; and beyond the point of Kumkale at Sigeum-Yenişehir, Yeniköy, Cape Lecton (Babakale), Odunluk İskelesi and several other places. There are various reasons why these natural or man-made harbours were not exploited to their full potential, especially during the era of sailing ships, that is, for most of their history. The wind is one factor, preventing ships and boats from setting out to sea up the Dardanelles, or across it, even today. Another is changes in the sea level, leaving harbours high and dry, distant from the shore (as at ancient Troy) or submerged below water like Çardak or Assos. Harbours silted up from accumulations of sand and soil or disuse (i.e. Alexandria Troas). Equally important is whether the harbours were reserved for military use and, except for local fishing boats, were not open to trade. It must also be taken into account whether strategic considerations, shipping regulations, or political developments favoured some ports over others. Çanakkale rose in importance as Abydos fell. Strong currents along parts of the Dardanelles deterred ships from mooring at some locations; Kilitbahir is one such example. We will therefore look at the town of Kumkale from this perspective, since its position on the headland makes it the ideal outlet for the agricultural produce of the Troad. Why Kumkale did or did not perform this function is the primary subject of this paper. The conclusions may also reflect on the situation of other Dardanelles ports and harbours. BRIEF HISTORY OF KUMKALE FORTRESS AND TOWN The fortress at Kumkale was constructed in 1658-59 under the patronage of Turhan Sultan, the Valide Sultan (mother of Mehmet IV), concurrently with Seddülbahir fortress on the opposite shore. Its main purpose was to defend the Dardanelles and thereby Istanbul from attacks and incursions by the Venetians, the main enemy of the Ottomans with whom they were at war on and off between 1463 and 1699. Particularly influential in the decision to build these defences were Ottoman defeats in naval battles against the Venetians near the Dardanelles in 1656 and 1657. Regarding the castle, we have information about the construction materials, shape, buildings inside (barracks, hamams, mosque, etc.) and commanders. The fortress underwent structural changes and repairs as a result of earthquakes and erosion from wind, waves and flooding. It appears to have been of greater importance during the 17th and 18th centuries, when there were only four 40 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Dardanelles castles, then gradually lost its importance during the 19 th century as more modern defences were constructed elsewhere. In the war of 1914-15 both fortress and town were bombarded and there was large-scale fighting in the area. Not much later, the fortress and town, which had been evacuated during wartime, were abandoned. In 1928, local families returning after the war founded the village of “New Kumkale” in the middle of the Trojan plain several kilometres from the old one. The village was first called “Masırlık”. This was probably intended to be “Mısırlık”, meaning the place where “maize”, “Indian corn” (or in American English, simply “corn”) was grown, which is quite appropriate to the location, as we shall see. The name of this village was later changed to “Kumkale” and the population increased in 1935 and 1938 with the arrival of immigrants from Bulgaria and Romania. In fact, this village previously existed, with possible ancient origins, and was known as “Kumköy”. It is marked as such on 19th century maps. Meanwhile, the ruined castle and town of “Old Kumkale” was left open to the elements and unpopulated until 1967 when the Turkish military took over the site and constructed new facilities for monitoring Dardanelles maritime traffic. Its current status is an off-limits military zone. A CASTLE BUILT ON SAND Travellers from the late 18th century onwards provide vivid descriptions of the state of the castle and features of the location. Chevalier (1791) talks about “a paltry fortress, called by the Turks Koum-Kale, the castle of the sand, doubtless because it is built upon the sands which are accumulated at the mouth of the torrent.” Olivier (1801) describes a “town, situated behind the castle... on a sandy soil perfectly level.” Clarke (1817) also says, “The castle stands, as its name implies, upon a foundation of sand.” Hobhouse (1817) writes of “a sandy triangular flat, about a mile long and a quarter of a mile broad, at the extremity of which is the town of Koum-Kale.” Secondly, the river drew attention. “The castle is built at the mouth of the river that flows hard by it,” (Chevalier 1791). This river is the “Scamander” or “Kara Menderes”, which flows down from Mount Ida and is sometimes mistakenly identified as the “Simois”. The marshes are equally, if not more prominent. According to Chevalier (1791), “An extensive marsh occupies the ground at the place of its discharge, both on the right and left, and reaches almost to the foot of (the fortress).” Hobhouse (1817) here depicts Kumkale’s watery surroundings: “The eastern bank of the neck of land on which Koum-Kale is built is a bay or marsh, bounded on the other side by another flat sandy projection. It is about half a mile in breadth, and being exceedingly 41 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) shallow, is covered in part with high reeds. It may be called the mouth of the Menderes, for into it that river discharges itself... On the east of the Menderes is an extensive plain, well cultivated in some parts, but in others a black swamp, and, near the shore, a sandy marsh.” The sensitive Gallic nose of the French botanist Olivier (1801) was particularly offended by the odours in the vicinity. “Neither is the air there wholesome, on account of the marshes which are on the opposite side of the river, and whole putrid exhalations in summer are carried over the town by the north northwest wind which blows uninterruptedly during the season. Those which are seen in the plain to the south of the town also contribute to occasion intermittent fevers, and remitting putrid ones, towards the end of the summer, when the wind returns to the south.” Both Clarke (1817) and Hobhouse (1817) comment on the colour of the river water, the latter thus: “A yellow tinge, similar to that observable at the mouth of all streams which deposit sandbanks, spreads in a circular line beyond the point, into the waters of the strait.” As well as frequent references to the gardens, vineyards and pleasing variety of trees growing on the banks of the river and nearby plain, and an earthen pipe bringing water down from the Sigeum-Yenişehir ridge to the reservoirs and fountains in the town and castle, observed by Hobhouse (1817), there are two further notable features: the long bridge and Ottoman cemetery. The bridge may be seen in several engravings of the period. Hobhouse (1817) describes “a wooden bridge 300 feet long, a mile above the town.” Willis (1853) says, “We walked to the Scamander. A rickety bridge gave us a passage, toll free, to the other side.” The cemetery has been documented by the Seddülbahir and Kumkale Ottoman Fortresses Documentation and Restoration Project, carried out by “kaletakımı” of Koç University in Istanbul (see, www.seddulbahir-kumkale.org) and Öden (2006). It is noted by Hobhouse (1817) as being a little above the bridge, and was photographed by Öztürk (1996). Willis (1853) describes it thus: “A few minute’s walk brought us outside of the town. An extensive Turkish graveyard lay on the left. Between fig-trees and blackberry bushes it was a green spot, and the low tombstones of the men, crowned each with a turban carved in marble of the shape befitting the sleeper’s rank… Female graves ... were marked with a slab like ours, and here and there the tombstone of a Greek, carved, after the antique, in the shape of a beautiful shell.” 42 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Without access to the cemetery surveys we cannot be certain, but the graves would seem to date from centuries earlier than the 19th. (It is assumed there was only one cemetery and all writers are referring to the same one.) Also, the minimal mention of Greeks, Armenians and Jews in travellers’ accounts tells us that Kumkale was by and large inhabited only by Turks. Only Bilici (2004, quoted in Öden 2006) is in disagreement with this conclusion. The harbour, or more likely the jetty, was not a notable feature in any travellers’ accounts. Thys-Şenocak (2006) tells us that “The northwest section of Kumkale... preserves the foundations of a small landing where boats such as the sultan’s galley, described by Ottoman chroniclers... could have embarked... The landing at Kumkale is often under water due to the increased elevation of sea level over the past three centuries, making it a rather perilous place to dock and unload passengers or cargo if weather conditions are not ideal.” Such a situation would not encourage the development of commerce at Kumkale. On Ottoman era engravings it is difficult to see any structure resembling a jetty and maps do not show one. At about the time of WW1, however, a short jetty is clearly shown on French maps and on a British one, marked “pier”. TRAVELLERS’ WANTS AND NEEDS Travellers came to Kumkale for several reasons. One was simply because there was accommodation available in the town and voyagers needed somewhere to lay their weary head for the night. Chevalier (1791) stayed several days in a caravanserai in the village. Turner (1829) was “glad to find very comfortable lodgings in a good khan kept by a Jew from Abydos.” Curzon (1849), however, found “no inn or hotel in the place.” Wilson (1861) turned down the “miserable” houses he found at nearby Yenişehir and preferred to take up lodgings at Koum Kaleh, also tempted by the opportunity of having a Turkish bath. The caravanserai did not turn out to be so luxurious however, for he returned after dinner on his ship to find his travelling companion “lying on the floor in a wretched room with a train of black slaves on march from Constantinople as his neighbours.” Wilson himself “passed the night upon a plank resting upon two stones.” An enforced stay in the lower Dardanelles waiting for the wind to change was only too frequent. Sailing down the Straits presented no difficulty; the problem was getting up. This is apparent from the account of Willis (1853) who, stuck at Kumkale and getting rather bored, writes “We have lain in the mouth of the Dardanelles sixteen mortal days, waiting for a wind.” Kumkale did, however, offer the chance to purchase provisions and take on water, especially the latter. Wittman (1803) mentions this as the reason they landed at Kumkale. Frankland (1829) procured cattle there and Wilson (1861) found water for his ship. Willis (1853) found a bazaar behind the castle and similarly the 43 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) hungry Curzon (1849) says, “I sent my man into the bazaar and we got some cabobs and yaourt and salad and various flaps of bread.” Finally, the likelihood of obtaining horses for a trip around the Troad visiting the sites of antiquity lured several travellers to Kumkale. Pococke (1743) “hired two janizaries” for his tour of classical remains. The “governor of the four fortresses, Adam Oglu” supplied Wittman (1803) with horses but Clarke (1817) hired them himself. Even much later, Murray’s Handbook for Travellers (1900) mentions that “horses can be obtained sometimes at... Kumkale.” Not much can be deduced from the high-ranking officials whom the travellers referred to or paid courtesy calls on while in Kumkale. The accounts available are greatly at variance. · · · · · “The Bey, Adam Oglu, governor of the four fortresses, and of the district of the Dardanelles. He gave us a very civil reception.” (Wittman 1803) “Pasha Sygern resides at Koom Kale.” (Frankland 1829) “We visited the governor. The governor! We found him wrapped in old furs... squatting by the chimney of an unsoafed, unglazed room. He was too poor to offer chibouques to his visitors. “(Slade 1837) “Called today on the Bey Effendi, commander of the two castles... (We were ushered) into a chamber on the second storey. It was a luxurious little room, lined completely with cushions.” Willis 1853) “The Aga of Koum Kaleh.” (Wilson 1861) DESCRIPTIONS OF THE TOWN Evliya Çelebi (1659) provides a colourful account of the ceremonies accompanying the castle’s inauguration. Focusing on the township rather the fortress and its armaments, we find that the first traveller to comment on new fortresses apparently was Grelot (1683), “The way to this castle is from the north (and joins at the end of a street to a very fair mosque which stands at the south side not far from the shore).” He is followed by Pococke (1743): “Under the hill is the new castle of Asia, on the south side of the mouth of the Scamander, with a small village about it, and a little town in it, being about a quarter of a mile in compass; in time of peace it is open and neglected, and any one may enter... but in time of war with the Venetians a pasha resides in each of the four castles, there are a hundred and 130 men belonging to this, who follow their trades and employs.” 44 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) From the following accounts running from the beginning to the end of the 19th century, one can discern Kumkale becoming of less and less significance, as evidenced by use of the word “old” in two of the passages. Figures for the population, collected in Cook (1973), are erratic and unreliable due to the redrawing of administrative boundaries, inclusion of males only, and religious categorisations. “Coombcally is a miserable town inhabited by Turks, which owes the little importance it possesses to its commanding situation at the entrance of the Straits.” (Wittman 1803) “On arriving at Koum-kale, a town and fortress situated on a promontory advancing into the sea from the northern extremity of the plain... the town was found to be crowded with Turkish officers, couriers, and sailors, returning from Egypt to Constantinople.” (Aikin 1805, quoted from Gell’s “Topography of Troy”, 1804) “The town of Koum-kale is exceedingly clean and well-built, with one wide street containing several neat shops and coffee-houses. It has two mosques, whose white minarets are seen at some distance from the inland villages and from the sea. The number of inhabitants may be about 600, chiefly the families of the Turks who garrison the fortress.” (Hobhouse 1817) “The town of Koum Kale, supposed to contain about 2000 inhabitants, all Turks.” (Walpole 1818) “Koom Kale is an old castle situated near the entrance of the Hellespont. It has lately been repaired.” (Frankland 1829) According to Cook (1973), both Michaud (1834) and Napier (1840) give the impression of a flourishing little town in the 1830s. This situations does not seem to have lasted long. “We landed at the strong Turkish castle (and) entered the small Turkish town in the rear... The Turks, who were sitting cross-legged on the broad benches extending like a tailor’s board, in front of the cafes, stopped smoking as we passed.” (Willis 1853) “A little beyond is the fort of Koum Kaleh, built on the beach at the mouth of the Simois (sic). Behind it is the little Turkish town of the same name, the two minarets of which are visible above the battlements of the castle. Though the fortress walls are high and 45 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) massive, they can now be easily scaled, the wind having accumulated masses of sand on the east side.” (Garnett, 1890) “Kum Kaleh, an old stone fort, with a few houses around it.” (Murray’s Handbook for Travellers 1893) Travellers’ accounts have their limitations. Apart from the presence of British ships during the Crimean War in the 1850s and Schliemann’s excavations in the 1870s, we learn little of the broader changes taking place in the country throughout the 19th century. Over this period, the fortress lost its fitness for battle and was outmoded for modern warfare in much the same way as other castles along the Dardanelles (Çimenlik, Kilitbahir, etc.). The batteries installed near Kumkale at Orhaniye took over the task of defending the Dardanelles. Unlike Çanakkale, which thrived towards the end of the 19th century - partly due to the requirement to obtain papers there before progressing up the Dardanelles - there is little evidence of prosperity at Kumkale. PRODUCE OF THE TROAD The Troad was famous for its fertility in ancient times. Likewise, in the 19th century, it was said to be “rich in verdure” (Norie), “well-cultivated” (MacGill and Walpole), and “an extended flat of a rich fertile loamy soil” (Walpole). There are passing references to wheat, barley, lentils, pumpkins and sesamum; several mentions of vineyards (“few or “many”) though hardly any of olives; and identifications of the abundant species of trees on the plain. It is clear, however, from the descriptions of numerous visitors, that the two principal crops were corn and cotton. The word “corn” was used at that time by English travellers to mean any cereal plants or “grains”, which in this area usually meant “wheat”. (In North America, “corn” is only used for “corn on the cob”, which the British called “Indian corn” or “maize”.) Gertrude Bell (1899) writes about descending from Erenköy onto the “corn covered plain”. After crossing the Simois (Dubrek) she “got out into the great open plain, grass with shepherd’ tents, feeding herds. Corn, no trees.” Cotton wool and yarn are mentioned as export items from the Dardanelles (Çanakkale) by MacGill (1808), grains are not. There are two reasons in particular why the corn grown on the Troad may have been sufficient only for local needs without producing a surplus for export. The first reason is flooding: “In winter, when the torrents descend from the neighbouring mountains, the whole country is nearly under water. These torrents descend about the latter end of November, and, until the August following, the ground is not dry enough to be sown with anything but Indian Corn and Cotton.” (Norie, 1841) 46 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) The flooding was regular rather than intermittent. Even in Republican times, a villager from New Kumkale who used to go with her grandmother to visit Old Kumkale says that the annual flood waters hampered travel between the two villages (Thys-Şenocak 2006). The second reason is locusts. “We had here a pretty good specimen afforded us of that terrible plague the locust, the ground being for many leagues covered with them, and the air swarming with them as they came flying over the mountains to the eastward before the wind. These animals desolate every thing as they pass: they cut down the corn as with a knife, alighting in pairs upon the ear, and eating gradually down the stalk; their track is marked as by fire, turning the bright green of the herbage and foliage into a deep brown.” (Frankland 1829) The struggle of local farmers, including the Calverts, to save their crops from being eaten by the annual invasion of locusts in the 1880s is well documented by Robinson (2006) from the correspondence of Frank Calvert. He says in one letter, “The locusts I am sorry to say are devouring the crops at the (Thymbra) farm... There will be a famine, I fear, in the country.” In a different letter, again in the spring of 1880, he writes, “The torrents have come down from the hills like the sea. In parts the ground is not visible... I am afraid little of the crops will escape destruction.” The dual calamities of locusts and floods for several consecutive years left the region close to famine. There is also anecdotal evidence of locusts being a pestilence in the Troad in the 1920s-1940s. Perhaps it is not surprising to find that Kumkale never established itself as an export outlet for the produce of the Troad. In times of war, the crops may also have been requisitioned by the army, and it is known there was depopulation of the area mid-nineteenth century and some fields lay uncultivated (Senior 1859). But there was one item prized overseas that grew plentifully and was not affected by rain or locusts, one that was not edible and grew quite happily on its own: the Valonia Oak (Quercus Aegilops). THE VALONIA OAK The valonia oak is not a glamorous tree, yet its importance in the dyeing of leather meant that it was big business in the Troad for centuries. Cook (1973) tells us that the production of valonia (palamut/balamud) was already widespread in the early 16th century. Surveys of 1516 and 1522 list valonia as a product in about two dozen villages belonging to the towns of Ezine and Behram. It was exported to Italy (Ancona and Venice) and England. In 1548 Belon noted that in the neighbourhood of Alexandria Troas considerable revenue was obtained from the 47 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) sale of acorns. Here then, was a commodity that offered profitability and export potential. The following extracts stress a) the extent of valonia production in the area, b) world wide demand for the galls, c) the fact that it is the gall nut produced by an insect and the acorn cup which are of value, not the acorns themselves, and d) a continuation in production right through the 19th century. “All the country about this city (Alexandria Troas) and the space within the walls also are under wood, being chiefly a particular sort of oak, with large acorns, which are gathered by the country people, in order to be exported to Italy for tanning.” (Pococke, 1743) “The inhabitants of Troas... content themselves with gathering for their wants, wheat, barley, cotton, and sesamum; with rearing a few flocks, and with going on the neighbouring mountains to gather the galnut and the velanida used in trade... The oak which furnishes this galnut is... more in the form of a shrub than a little tree. The galnut is produced by an insect... The Orientals take care to gather the galls at the precise time that experience has proved to be the most favourable to them for if they waited for the larva of the insect to metamorphose, the gall-nut would dry up and lose part of the qualities which render it fit for dyeing... The agas take care that, towards the middle of Messidor, the cultivators visit the hills and mountains that are covered with oaks. It is their interest that the galls should be of a good quality, because they levy a duty on them. The first galls picked are laid apart: they are known in the East under the name of yerli, and distinguished in trade by the terms of black galls and green galls. Those which have escaped the first searches, and which are gathered a little later, called white galls, are of a very inferior quality... The inhabitants almost everywhere neglect to pick up the acorns; they serve as food for the wild boars and goats... The modern Greeks name velani, and botanists quercus Aegilops, the oak which furnishes the velanida... It is this cup which the Orientals, the Italians, and the English employ as well as the gall-nut, in dyeing. The French merchants have them sent sometimes to Marseilles, only for the purpose of forwarding them to Genoa and Leghorn. Our (French) dyers have hitherto neglected to make use of this substance.” (Olivier 1801) “Our route lay near the margin of the sea, through a well wooded country, where yearly some ship loads of valonea or acorns, are collected from a species of dwarf oak which abound... I will endeavour to give you some idea of the exports from the 48 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Dardanelles (Çanakkale). The principal is cotton wool, of which 80,000 quintals of nearly an English cwt. each, are annually sold here; of cotton yarn 1000 quintals; galls 300 quintals; valonea 50,000...” (MacGill 1808) “The land of Troas is covered with Velani oaks, which grow without culture; and the acorns, being used in dying, constitute one great source of the riches of the inhabitants. (Laurent 1822) “(We) proceeded through groves of oak trees called, in the language of the country Valonia (Quercus calce echinato glanda majore). The acorns of this plant are much used in Europe for tanning, and frequent shipments of it are made here.” (Frankland 1829) “The Asiatic or Trojan coast (was) covered with wood, chiefly the oak (Quercus aegilops), which furnished the valonia. Numerous English vessels were anchored along the shore, waiting for cargoes of this article, which has of late years been extensively introduced into England for the purposes of tanning leather. The principle of tannin is found most abundant in the cup, although the whole acorn is used for this purpose.” (De Lay 1833) “The shore is clothed with extensive forest of evergreen oaks, an immense quantity of whose acorn-cups, under the name of vallonea (Quercus Aegilops) are exported to different parts of the world, to be employed in tanneries.” (Temple 1836) “The vallonia oak (Quercus Aegilops) covers a very large district in the Troad, and is cultivated for the sake of the cup of the acorn , which is much used in preparing and dyeing leather in England. The acorns themselves are given to the pigs; but there are such quantities that they are even burnt as fuel.” (Newton 1865) “Chanak Kalesi (is) visited almost daily by vessels of one nationality or another, which are compelled to show their papers. Consequently, it has opportunities of carrying on a considerable trade in valonia, grain, wine and pottery, the chief products of the place.” (Murray’s Handbook for Travellers 1893) “The main product of the district (of the Troad is) the acorn cups of the Valonea oak, which require no cultivation, and demand labour only during the short period when they are collected and packed; and that they should be carried to the seashore on trains of camels... 49 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) North of (Satnois Valley past Ayvacık), the whole of the coastal plain and hill slopes are covered by a very extensive forest of valonea oaks, the acorn cups of which form an important article of export, and which are the chief wealth of the country. A mile or so further south, as soon as we cross the stream which flows past the village of Kosse Deressi, the oaks disappear.” (Leaf 1912) THE ENTERPRISING MR CALVERT (FREDERICK) Frederick Calvert was born in Malta in 1819. From 1834 he acted as secretary to his uncle Charles Lander, the British Consul at the Dardanelles, and succeeded him in that position on Lander’s death in 1846. Thus, at the age of 27, Frederick was the head of the family in the Dardanelles, trustee of Lander’s will, and a businessman with a wide range of interests, including valonia. All was going well until in 1862 he was investigated for involvement in a fraudulent shipping scheme. He went into hiding for 5 years, returned in 1867, was convicted in 1868, and spent two years in a Maltese prison. He was released in 1871 and died in 1876. Frederick Calvert was well-liked and respected, but above all he was an opportunist, looking to achieve greater things. Most new land acquired in the family name, and new enterprises ventured upon in the early-mid 19th century, can be credited to Frederick. Robinson (2006) reports that Lander owned a sizeable factory at Erenköy where villagers were employed in processing valonia. By 1842 Frederick was running the factory single-handedly. This is supported by an account published in 1854. “We rode on to the village of Ranqui (Erenköy), where Mr Calvert has a country house and a large storehouse for vallonia... Mr Calvert’s house at Ranqui is situated... on a hill that overlooks the Dardanelles from the entrance up to the inner castles. The vallonia warehouse there established is a large building, used not only as a storehouse, but as a sort of factory, for there they separate the acorn from the cup; a process which provides employment for some fifty women and children. About three thousand tons are shipped annually from this warehouse. The price per ton varies between twelve and eighteen pounds, and the freight to England costs about two pounds per ton. It is principally shipped to Liverpool by schooners and small brigs, carrying from one hundred to one hundred and fifty tons.” (Dickens 1854) The question is, was Frederick planning to use Kumkale rather than Çanakkale to export his valonia. It appears so, based on the only evidence we have, the visit of Curzon (1849), when he arrives in Coom Calesi and... 50 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) “It appeared that the British consul, who lived on the top of the hill two miles off, had built a new house in the town for the purposes of business, and upon paying of a perquisite to the Jew who acted as his factotum, I was presently installed in the new house, which as houses go in this country, was clean and good, but not a scrap of furniture was there in it.” Whatever the “business” was we will never know for sure. Although Newton (1865) says that “The Calverts carry on a considerable trade in vallonia”, once Frederick’s criminal scheme was exposed in 1862, his enterprises collapsed and he was financially ruined. The local trade in valonia carried on but without Frederick’s involvement, nor, apparently, that of his brothers Frank or James Calvert. THE END OF THE VALONIA TRADE The export of valonia from the Çanakkale region was still viable well into the modern era. The information in the following publication, though published in 1947, refers to 1938. “Palamut, “birinci”, “ikinci”, rufus”, kamantina” çeşitlerine ayrılır. Yılda ortalama 50-60 bin ton kadar elde edilir. Çanakkale ve İstanbul tabakhanelerinde işleniri yılda 20-25 tonu geçmez. Geri kalanı Avrupa ve Amerika’ya gönderilir. Palamutlar, 50-60 kiloluk sağlam çuvallara konur. Eylül ortalarına kadar ilk toplanan palamutlarda tanen miktarı daha çoktur. Sonra ikinci, rufuz ve kapçık malları toplanır. Ürün olgunlaşmadan kuraklık yüzünden ağaçtan dökülürse “kamantina” adını alır. Palamutun tırnak kısmında fazla tanen vardır. Palamutların ağaçlardan silkilip toplanması, taşınması ve ihraç işleriyle 25-30 bin kişi geçinir.” (Ünen 1947) However, competition from synthetic leather in the 1950s and 1960s sounded the death knell for this trade in the Troad. According to Cook (1973) the villagers began to cut down the oak trees for charcoal instead (which is why there are less of them to be seen nowadays) and some valonia villages suffered a serious blow to their economy. In the 1973 Çanakkale İl Yıllığı (Yearbook for the province of Çanakkale), valonia oak is not mentioned at all. Locals in Çanakkale remember gypsies carrying sacks of valonia down to the port at Çanakkale later than that date but the scale of activity was far less than previous years. CONCLUSIONS Despite, or partly due to, the strategic position of Kumkale, it never became an important port throughout its history. There are several reasons for this. 51 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 1. A proper harbour was never constructed, nor a breakwater, though Ottoman officials requested one (Thys-Şenocak 2006). In modern times, a breakwater desperately needed to shelter fishermen’s boats in stormy weather was first built by the municipality of Yeni Kumkale in 1986. 2. A harbour would have required dredging and maintaining to keep it viable. The jetty, or whatever structure once existed at Kumkale, eventually sank and has virtually disappeared. Within the past 20 years, the outer wall of the old harbour at Kilitbahir collapsed after a storm and thereafter ferryboats used two newly-constructed piers a short distance up the coast. Only small fishing boats now use the old harbour. In the same time frame, the seafront promenade in Çanakkale has cracked on several occasions necessitating immediate repair to prevent it falling into the sea. 3. The position of Kumkale on the headland exposes it even more to the strong and constant Dardanelles wind. Ironically, whereas sailing ships in the past struggled with the currents and wind to advance up to Dardanelles, nowadays, Çanakkale-Eceabat ferry crossings are cancelled when the up-stream “lodos” is blowing, not the down-stream “poyraz”. Several times a year the Dardanelles experiences gale-force winds sometimes approaching hurricane proportions that are capable of knocking over exposed or lightly-built structures. Winds of this ferocity demolished piers at Anzac Cove during the Gallipoli Campaign and blew away the wooden bathing huts (deniz hamam) along the seafront in Çanakkale during the 1950s. 4. Unlike other ports (Abydos in Byzantine times, for example), there was no requirement that ships stop at Kumkale to obtain official papers before proceeding. Nowadays ships entering the Dardanelles are required only to identify themselves by radio to the Kumkale station. 5. In view of the strategic location of the fortress, the authorities did not seem keen on developing trade, only supporting a measure of local production that helped supply and provision the fortress. In the Dardanelles, military considerations took precedence over other matters. 6. Annual flooding of the plain required that the mouth of the river be dredged and deepened regularly. Even in Republican times, at many Dardanelles harbours, most goods or passengers had to be transferred to or from larger boats by small caiques operating from the shore. The first time ever that cruise liners were able to disembark passengers directly onto the quayside occurred at Kepez in 2007. 52 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 7. The only two commodities in the area to export were valonia and cotton. 8. Kumkale was eclipsed by competition from other ports, especially Assos and Çanakkale, where Jews and Greeks played an important role in commerce. According to Jebb (1883), “Assos... was the chief outlet for such exports as the South Troad could (unreadable)... Beihram (Assos) is the place to which trains of camels from all parts of the country bring their loads of valonia - the acorn-cups of the quercus aegilops, used in tanning.” Name variations Other names by which “Kumkale” was known: · · · · · · · Kum Kaleh. Koum-Kale, Koum Kaleh., Koum-Kalesi, Koum Kalehsi, Koum Kalessi, Koum Kali. Koom Kale, Koom Kaleh, Koom Kalessy, Koom Kalehsi, Koom Kalay. Coombcally, Coom Calesi. Chateau d’Asie. New Castle of Asia. Kale-i Hakaniye, Kale-i Sultaniye, Sultan His(s)ar. 53 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) REFERENCES Aikin, Arthur (ed.) 1805. Annual Review and History of Literature for 1804. London. Bell, Gertrude 1899. The Diaries of Gertrude Bell. (online) Bilici, Faruk 2004. 14. Louis ve İstanbul'u Fetih Tasarısı (Louis XIV. Et Son Projet De Conquete D'Istanbul). French and Turkish. Türk Tarih Kurumu Yayınları. İstanbul. Chevalier, Jean Baptiste Le 1791. Description of the Plain of Troy. Edinburgh. Clarke, E. D 1817. Travels in Various Countries of Europe Asia and Africa. Part II, Vol. 3. London. Cook, J. M 1973. The Troad - An Archaeological and Topographical Study. Oxford. Curzon, Robert 1849. Visits to Monasteries in the Levant. New York. De Lay, James Ellsworth 1833. Sketches of Turkey in 1831 and 1832 by an American. New York. Dickens, Charles 1854. In the Dardanelles. Included in “Household Words: a Weekly Journal”. London. Frankland, Charles Colville 1829. Travels to and from Constantinople in the years 1827 and 1828. London. Garnett, Lucy M. J 1890. The Picturesque Mediterranean. London. Grelot, William Joseph 1683. A late Voyage to Constantinople. London. Hatip, S. Murat 2005. Çanakkale Boğaz Komutanlığındaki Tarihi eserler. Istanbul. Hobhouse, J. C 1817. A Journey through Albania and other provinces of Turkey in Europe and Asia to Constantinople during the years 1809 and 1810. Vol. II. Philadelphia. Jebb, Richard C 1883. A Tour of the Troad. In “Fortnightly Review”. USA. Laurent, Peter Edmund 1822. Recollections of a Classical Tour through various parts of Greece, Turkey, and Italy. London. Leaf, Walter 1912. Notes on the Troad. Royal Geographical Society. London. MacGill, Thomas 1808. Travels in Turkey, Italy, and Russia. Vol. II. London. Newton, C. T 1865. Travels and Discoveries in the Levant. London. 54 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Norie, J. W 1841. New Sailing Directions for Mediterranean ... Sea of Marmara. London. Olivier, G. A 1801. Travels in Ottoman Empire, Egypt, and Persia. London. Öden, Zerrin Günal 2006. Unpublished presentation at 1st Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu. Çanakkale. Öztürk, Erkan 1996. Kale-i Hakaniye. Derleme. Methal ve Liman Grup Komutanlığı. Çanakkale. Pococke, Richard 1743. A Description of the East. Vol. I. London. Robinson, Marcelle 2006. Schliemann’s Silent Partner: Frank Calvert (1828-1908). USA Senior, Nassau W 1859. Journal kept in Turkey and Greece in ... 1857... 1858. London. Slade, Adolphus 1837. Turkey, Greece and Malta. Vol. II. London. Temple, Major Sir Grenville 1836. Travels in Greece and Turkey. Vol. I. London. Thys-Şenocak, Lucienne. 2006 Ottoman Women Builders. The Architectural Heritage of Hadice Turhan Sultan. England. Turner, W 1820. Journal of a Tour in the Levant. London. Ünen, Nurettin 1947. Dünkü ve Bugünkü Çanakkale. Ankara. Walpole, Robert 1818. Memoirs Relating to European and Asiatic Turkey. London. Willis, N. Parker 1853. Summer Cruise in the Mediterranean. New York. Wilson, Robert 1861. Private Diary of Travels, Personal Services, and Public Events during Mission and Employment with European Armies. London Wittman, William 1803. Travels in Turkey, Asia-Minor, Syria ... Egypt during ... 1799, 1800, 1801. London. 55 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Figure 1. Aerial photo of vacated Kumkale after WW1 bombardments. National Geographic magazine, 1922. (Thys-Şenocak 2006) Figure 2. Sectional site plan from Survey Project. Courtesy of Kaletakımı. (Thys-Şenocak 2006) 56 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Figure 3. Map of lower Dardanelles showing the four fortresses. The plan of the castle is inaccurate but the sand bank indicated in front of the castle is accurate. The symbol of an anchor, indicating bays or inlets where ships can shelter, can be seen at 5 locations on the European side and 4 on the Asian side, but not Kumkale. (Joseph Roux, Marseilles, 1764) Figure 4. Early 19th century English print of entrance to the Dardanelles. The street layout of the fortress-towns is figurative, not accurate. Again, note that Kumkale is not shown as being suitable as an anchorage, although Seddülbahir is. 57 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Figure 5. A romanticised view of the castle from the sea approximately 120 years after it was built. Note the appearance of prosperity and well-being, wooden houses, and 4 windmills, but hardly any indication of a jetty or harbour. An earlier engraving by de Bruyn (1698) resembles this picture in most features. (“Vue du Chateau de Koom Kalessi”, Choiseul-Gouffier, 1782-1822) Figure 6. Print from the Ottoman-Russian War period. There is an air of neglect about the fortress. (“The Castle of Asia, Dardanelles”. Illustrated London News, 27 January 1877) 58 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Figure 7. Engraving of Kumkale plain from the hillside behind. The River Scamander and wooden bridge are clearly visible north of the town and marshy ground is seen to the south. (“Dardanelles, Kum Kaleh, Castle of Asia. Tomb of Patroclus.” Illustrated London News. 1878) Figure 8. The fortress appears large in extent but not particularly in readiness for a state of war. Drawn by the artist William Simpson, possibly in 1877-78. (“The Picturesque Mediterranean”. Garnett. 1890) 59 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Figure 9. Early 19th century map of the Trojan Plain with numbered references. Extensive marshes (51) are shown to the north of the town, as well as the village of “Koum Keui” (48), now “Yeni Kumkale”, in which there were apparently “considerable remains”.(Walpole 1818) Figure 10. Map of defensive plans prior to the French landings in 1915 in a book published by the Turkish General Staff in Ankara (Gnkur). Note the new batteries at Orhaniye along the ridge, the village of Yenişehir (also evacuated, bombarded, and left in ruins after the war, which is its current state), and the strategic importance of the bridge over the Scamander. 60 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Figure 11. Drawing of Valonia Oak (Quercus Aegilops).with acorn and cup (Olivier 1801) Figure 12. Drawing of gall nut produced by insects on the valonia oak (Olivier 1801) 61 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Figure 13. Map of dispositions of French ships during landings of 25-26 April 1915. Note indication of harbour jutting from castle. (online at: pagespersoorange.fr/.../dardanelles/c6) Figure 14. Sketch of bombardment of Kumkale area just prior to French landings of April 1915. (online at: pagesperso-orange.fr/.../dardanelles/c9) 62 MİMARLIK ALANINI İÇEREN DİSİPLİNLER ARASI ANALİTİK BİR YAKLAŞIM: İNTEPE ÖRNEĞİ Ülkü ALTINOLUK Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ÖZET İntepe/Erenköy geleneksel taş konu mimarisi ile ön plana çıkan önemli yerleşim yerlerinden biridir. Burada gerçekleştirilen geleneksel mimariye yönelik çalışmalar farklı plan tiplerinde konutların varlığına tanıklık etmiştir. Bu dikkat çekici mimari yapılar modern yapılaşmanın olumsuz sonucu olarak hızla kaybolmaya yüz tutmuştur. Bu bakımdan bu yapılar yörenin mimari çehresinden kaybolmadan bir an önce kayıt altına alınmay açalışılmıştır. Anahtar kelimeler: İntepe/Erenköy, taş konut mimarisi, plan tipleri, ABSTRACT İntepe/Erenköy is one of the few remaining settlements where traditional stone-built houses can still be observed. Recent architectural investigations undertaken there revealed evidence for the presence of various plan types of houses. These traditional stone-built houses represented in various forms are rapidly going out of the architectural records of İntepe/Erenköy due to the modern rebuilding activities. Thus, this research aims to record the stone-built structures of the settlement with an interdisciplinary approach. Anahtar kelimeler: İntepe/Erenköy, stone-built houses, plan-types, İntepe’de taş malzeme kullanılarak üretilmiş farklı tipolojide özgün yapılar bulunmaktadır. Buna karşın yerleşim günümüzde gittikçe özelliklerini yitirmekte ve betonlaşmaktadır. Bu bildirinin iki amacı bulunmaktadır: İlki, ilgili alan öğrencilerinin uygulamanın içinde bulunmalarını, uygulamayla iç içe gerçek sorunlarla karşılaşmalarını sağlamak. İkincisi, disiplinler arası bir çalışmayla günümüze kalan karakteristik yapıları saptamak ve bunların nasıl değerlendirilebileceğine ait bir zemin oluşturmaktır. Yukarıda anılan amaçlar doğrultusunda; buradaki taş mimarinin tespiti için yerleşimin analizi: · Ulaşım ağı · Taş yapılar · Yapılar (Harap yapılar, Duvarlar, Yapı + yeni ek) · Odak noktaları başlıklarında yapıldı. İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Özellik taşıyan yapılar yerleşimin odak noktaları olarak belirlendi. Bunlar: · Önemli konutlar · Dini binalar · Çeşmeler · Yağhane ve değirmenler olarak saptandı. Bu tarama sonucunda, seçilen binaların rölövesi alınarak karakteristiklerin belirlenmesine çalışıldı. Üzerinde çalışılan bu binalar haritaya işlendi. ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü birinci sınıf öğrencileri, analitik çalışmalar ile rölöve alımlarını gerçekleştirdiler. Bu çalışmalarla aynı zamanda kentsel tasarıma ve binaların yeniden işlevlendirilmesine zemin hazırlanmış oldu. Güzel Sanatlar Fakültesi Resim ve Grafik Bölümü öğrencileri görsellik, duyu, duygu, algı, algıda seçicilik anahtar kelimelerinden hareketle İntepe’yi tanımlayan ve burasının farkına varılmasını sağlayan çalışmalar yaptılar. Bu kapsamda Resim Bölümü öğrencileri karakalem, akrilik, yağlıboya, guaj, baskı resim, gravür teknikleriyle İntepe’nin günümüze kalan birikimini yorumladılar. Grafik Bölümü öğrencileri yerleşimin özelliklerini vurgulayan ve “kaybedilmeyi” duyuran afişler hazırladılar. Çanakkale Meslek Yüksek Okulu Mobilya Dekorasyon Programı öğrencileri ise İçmimarlık Dersi kapsamında bu binaları Sanat galerisi, ihtisas kitaplıkları, kent müzesi, café, iletişim merkezi olarak işlevlendirdiler. Görerek, duyarak, dokunarak, ölçerek yapılan bu çalışmalarda, öğrencilerin uygulama alanında deneyim kazanmaları amaçlandı. Disiplinler arası çalışmayla yanlışları yaşamadan doğru çözümler bulunmaya çalışıldı. Buradan hareketle hem belgeleme hem de mimari dokunun değerlendirilmesi, bu verilerin yeniden düzenlemeye kaynak oluşturması sağlanmış oldu. İntepe’nin önemli bir geçmişinin olduğuna dair izler günümüze gelmiştir. Ophrynion’dan Erenköy’e eski kent, değişerek ve gelişerek canlılığını sürdürmüştür. Ophrynion çökmüş, onun izlerinden ve taşlarından Erenköy doğmuştur. Atina’da bulunan Küçük Asya Araştırma Merkezi’nde toplanan veriler Erenköy’ün ölçeğine ve konumuna göre gelişmiş ve düzenli yapısına ait bilgileri vermektedir: · “Çepeçevre deniz, yavaş yavaş dağları çıkıyorsun ortada Renköy. Yağmurluda görsen, güneşlide görsen Tanrı sevinci vardı. · Her yer bağ bahçe ve çınar ağaçlarıyla doluydu. · Tarlalarda küçük, damlı bağ evleri vardı. · Her ev bir bağa sahipti, herkes kendi rakısını ve şarabını yapardı. · Yerleşimin dışında su ve rüzgar değirmenleri çalışırdı. · Merkezde, meydanda Agios Georgios, agora ve hanlar, girişte konaklar bulunuyor, burada şenlikler düzenleniyordu. Yemyeşil bir alandı. · Her mahallenin bir meydanı ve kendi fırını vardı. 64 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) · · · Evler aşağılardan başlayıp tepelere kadar devam ediyordu. Yollarda ve meydanlarda pek çok ağaç bulunuyordu. Bütün evlerin bahçeleri ve pencereleri çiçek ve saksılarla doluydu. Renköy’ün yolları beyaz taşlarla döşeliydi (Giannokopoulos 2002) O düzenli ve bakımlı eski kentin yerini, bugün yoksulluk, bakımsızlık, bıkkınlık almıştır. Kentin ve çevresinin bütün olanakları değerlendirilememiş, uyumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Kent ve çevresi eski canlılığını kaybetmiştir. 1914 ve 1922 yıllarında savaş koşullarından kaynaklanan harabiyetin dışında sonraki yıllarda da binalar, sokak fırınları, değirmenler, çeşmeler, anıtlar yıkılmıştır. Karadut, incir ve zeytin ağaçları kesilmiş, bağlar bakımsız kalmıştır. Binyılların birikimi yok olmaktadır. Kentin düzenli ve bakımlı formları hızla bozulmaktadır. Yapılarla insanlar arasında karşılıklı uyumsuzluk ve bunun sonucunda da değişim sürmektedir. SONUÇ Günümüze kalan birikimlerimizi öğrencilerimiz aracılığıyla bugüne ve geleceğe aktarmak amacıyla yapılan bu çalışmalar, kent için vizyon oluşturmada önemli veriler sağlamıştır. Belirlenen vizyonun İntepe’ye getirdiği misyonların (görevlerin) çalışılması ve bunların uygulamaya konulması, Çanakkale’nin dolayısıyla Ulusumuz değerlerinin dünya mirası listesindeki yerlerini almalarını sağlayacaktır kanısındayız. 65 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) KAYNAKÇA Altınoluk, Ü. 2007 Geleneksel Kent Dokusu Birgi. İstanbul. 1988 Binaların Yeniden Kullanımı. İstanbul. Aslan, R., Erten, İ., Blum, S.W.E. 2005 Troia’dan Günümüze Çanakkale’de Konut Housing in Çanakkale from Troia to Today. Çanakkale. Commission Europeenne Meda-Euromed Heritage-Corpus 2002 Architecture Traditinnelle Mediterraneenne, Barcelona. ÇEYAP Tarihi Kent komisyonu 1997 Çanakkale Yapıları Tasarım Rehberi, Çanakkale. 1997 Çanakkale Evleri Yaşatma Projesi, Çanakkale. Giannokopoulos, G. A. 2002 O Teleutaios Ellenismos Tou Renkioi (Ofruniou), Asprobalta. Sey, Y. (ed.) 1999 Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme Housing and Settlement in Anatolia a Historical Perspective, İstanbul. Silver, C. 2005 “Renkioi Hospital (1855-1856) and the Ancient World.” Studia Troica 14: 147-156. Yürekli, H. ve Yürekli, F. 2005 Türk Evi Gözlemler-Yorumlar. The Turkish House a Concise Re-Evaluation, İstanbul. 66 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 1. Hazırlanan duyuru afişlerine bir örnek 67 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 1. İntepe/Erenköy Kentsel Doku 68 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 2 Şekil 3 69 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 4 Şekil 5 70 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 6 Şekil 7 Şekil 8 71 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 72 ÇANAKKALE’DE ŞARAP TURİZMİ POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Murat GÜMÜŞ, Can ERÖZDEN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ÖZET Çalışmanın amacı, Çanakkale’de şarap turizmi potansiyelinin değerlendirilmesidir. Bir özel ilgi turizm türü olarak şarap turizmi, bağlar, şarap üretimi, şaraphaneler, şarap festivalleri ve şarap tadımı konusunda bir deneyim yaşanmak istenen şarap bölgelerine yapılan ziyaretlerden doğan ilişkiler bütünü olarak tanımlanabilir. Şarap turizmi, bölgelerin sosyal ve ekonomik temellerinin sürdürülebilirliğine olan katkılarından dolayı, ülkelerin ulusal ve bölgesel sürdürülebilir turizm gelişimi planlarında önemli bir rol oynama kapasitesine sahiptir. Bu sebeple şarap turizmi pazarı, gelişmekte olan ülkelerdeki şarap bölgelerinde ve Avrupa’da geleneksel olarak şarap üretilen alanlarda büyümekte ve gittikçe daha önemli hale gelmektedir. Şarap turizmi, turizmin olumsuz mevsimsel etkisinden kurtulamamış bölgeler için, turizm sezonunu uzatıcı bir aktivitedir. Şarap turizminin gelişmesi Çanakkale’nin turizm sezonunun uzamasına ve bölgenin kültürel anlamda gelişmesine katkı sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Şarap Turizmi, Şarap Bölgeleri, Şarap Üretimi ABSTRACT The aim of this study is evaluating the wine tourism potential in Çanakkale. As a form of special interest tourism, wine tourism can be defined as visits to vineyards, wineries, wine festivals, wine shows in a wine region for purposes such as wine tasting, winw purchasing and experiencing the attributes of a grape-wine region. Based on a special interest in wine motivated by the destination, wine tourism has the capacity to play a significant role in national and regional sustainable tourism development plans through its contribution to sustaining the economic and social bases of regions, as well as environmental dimensions. That is why, the area of wine tourism market is growing and becoming increasingly important in many wine regions in developing countries, and in traditional wine-growing areas in Europe. Wine tourism is an season extender activity for the regions which are not get rid of the negative seasonal effects of the tourism. Development of the wine tourism supplements to extend the tourism season in Çanakkale and to develop the region in cultural sense. Key Words: Wine Tourism, Wine Regions, Wine Production İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) GİRİŞ Türkiye, dünyada bağ arazisi yönünden 4’üncü, yaş üzüm üretimi yönünden İtalya, Fransa, ABD ve İspanya’nın ardından yıllık 3 milyon 700 bin tonla 5’inci sırada yer almaktadır. Türkiye’deki başlıca bağ alanları Ege’de Denizli, Manisa ve İzmir, Trakya’da Tekirdağ, Edirne ve Çanakkale, Orta Anadolu’da Nevşehir, Güneydoğu’da Diyarbakır, Doğu Anadolu’da Elazığ’dır. Bunları Bozcaada, Bursa, Ankara, Malatya, Antalya, Konya, Adapazarı ve Tokat takip etmektedir. Türkiye yerkürenin bağcılık için en elverişli iklim kuşağında yer almaktadır. Bunun en somut kanıtı olarak, Anadolu’daki bağcılık kültürünün MÖ 3500’lere dayanması olarak gösterilebilir. Yüzyıllardır Karadeniz sahilleri ve Doğu Anadolu’nun kuzey bölümleri hariç birçok yörede üzüm yetişmektedir. Türkiye’de üretilen yaş üzümün yalnız yüzde 2’si şarap üretiminde değerlendirilmekteyken, Fransa’da üretilen üzümün yüzde 97’si, İspanya’da yüzde 90’ı, İtalya’da yüzde 92’si şarap haline getirilmektedir. Fransa’da şarap tüketimi kişi başına yılda 50-60 litreyken Türkiye’de sadece 0.78 litredir. Marmara Bölgesi Türkiye’nin “Şarap Başkenti” olarak nitelendirilmektedir. Türkiye’deki şarapların yüzde 40’ı bu bölgede üretilmektedir. Bunun başlıca nedeni ise iklimsel çeşitliliktir. Bölgenin kuzeyinde önemli bir şarap ülkesi olan Bulgaristan’a yakın bir Karadeniz iklimi hüküm sürerken merkezde Orta Anadolu’ya yakın bir karasal iklim hâkimdir. Çanakkale gerek şaraplık bağ alanları ve gerekse şaraplık üzüm çeşitleri açısından, en önemli illerden biridir. Çanakkale’de yaş üzüm üretiminin yaklaşık %50’si şaraplık çeşitlerdir. 1995 yılında Türkiye’nin toplam üzüm üretiminin %1,47’si Çanakkale ilinde iken bu oran 2001 yılında %1,13’e kadar gerilemiş ve 2004 yılında %1,31 olmuştur (www.canakkale-tarim.gov.tr). Bu yıllar arasında Türkiye’de üzüm üretimi yalnızca %1 azalırken Çanakkale’de bu oran %13 olmuştur. 2001 yılında Türkiye genelinde bağ ekim alanlarında 1995 yılına göre %8’lik bir düşüş gözlenmektedir (www.tuik.gov.tr). 1960 yılında Çanakkale Tekel Şarap ve Kanyak Fabrikası'nın kurulmasıyla birlikte Çanakkale’de kanyak yapımına uygun olan Karasakız üzüm çeşidi üretimi artmaya başlamıştır. Kanyak fabrikası kurulduğu ilk yıllarda 4.000 ton/yıl Karasakız üzümü satın alırken, 2003 yılında 16.000 ton/yıla kadar çıkmıştır. Çanakkale Tekel Şarap ve Kanyak Fabrikası bölgede yaş üzümün son yıllarda %30'undan fazlasını işlemiş, diğer şarap üreten (Bozcaada 4 ve Geyikli'de 1 ve diğer) fabrikalarla birlikte, şaraba işlenen üzüm miktarı %50'ye kadar çıkmıştır. Diğer yandan fabrikada yaklaşık olarak 100 kişi çalışmaktaydı. 27.2.2004 tarihinde yapılan özelleştirmeyle MEY İçki San. ve Tic. A.Ş.'ye devredilmiştir. 2006 yılında Mey İçki hisselerinin çoğunluğu Texas Pacific Group'a devredilip, fabrikanın kapatılmasıyla birlikte kanyaklık üzüm veren 1.200.000 Karasakız asması atıl duruma gelmiş ve üreticiler ürünlerini değerlendirme konusunda zor durumda kalmıştır. Ancak şarap birçok ülkede turizmin en önemli 74 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) itici gücü olarak karsımıza çıkmaktadır. Sadece şarabı iyi diye turistler tarafından tercih edilen bölgeler, şehirler, ülkeler bulunmaktadır. 2002 yılında Avustralya’ya gelen toplam yabancı turistlerin %11 ini oluşturan 481.000 kişi şaraphaneleri ziyaret etmiştir (ATC). Güney Avustralya’da yabancı turistlerin %40’ının (Getz, 2000), Kanada, British Kolombiya’da %9,7 sinin şaraphaneleri ziyaret ettiği bulunmuştur (Wiliam and Dossa 2003). Avustralya ulusal şarap turizmi stratejisi geliştirmiş, hem Tazmanya hem de Batı Avustralya bu sektörü geliştirmek için stratejik girişimlerde bulunmaktadır (Getz and Brown 2006). Güney Avustralya’da 1999 yılında, ulusal ve uluslararası ziyaretçilerin %15 i şarap tatmak ve satın almak için şaraphaneleri ziyaret etmişlerdir. Avustralya’da 1998 yılında uluslararası ziyaretçiler arasında yapılan bir araştırmada yiyecek ve şarap, ülkenin turistik destinasyon olarak seçilmesinde en önemli beş faktörden biri olarak bulunmuş ve deneklerin yarıdan çoğu pişirme ve tatma da dâhil olmak üzere yiyecek ve içeceği tatilde önemli bir faaliyet olarak, %19 u ise tatillerinin odağı olarak tanımlamışlardır (Santich 2004: 15). İtalya’da 1996 yılında 2,5 milyon turist şaraphaneleri ziyaret etmiş (3000 milyar İtalyan lireti gelir), aynı yıl Mayıs ayında bir hafta sonu Cantina Aparte (Açık Mahzen) festivalinde 500.000 turist 700 şaraphaneyi ziyaret etmiştir. Şaraphane kapısında turistlere yapılan satışlar toplam satışların İtalya’da %20, Yeni Zelanda da %48 ini karşılamaktadır. Küçük ölçekli şaraphaneler üretimlerinin tamamını turistlere tesislerde satmaktadır. Niyegara bölgesinde şaraphaneleri yılda 300.000 den fazla kişi ziyaret etmekte ve ziyaretçilerin 450.000 e çıkması beklenmektedir. Ontorio şarap Konseyi, turistlerin şaraba 50 ile 500 dolar arasında harcadıklarını, şarap turizminde istihdamın üçe katlandığını belirtmektedir (Hall and Mitchell 2000: 445). Şarap turizmi, bölgelerin sosyal ve ekonomik temellerinin sürdürülebilirliğine olan katkılarından dolayı, ülkelerin ulusal ve bölgesel sürdürülebilir turizm gelişimi planlarında önemli bir rol oynama kapasitesine sahiptir. Bu sebeple şarap turizmi pazarı, gelişmekte olan ülkelerdeki şarap bölgelerinde ve Avrupa’da geleneksel olarak şarap üretilen alanlarda büyümekte ve gittikçe daha önemli hale gelmektedir. Şarap turizmi, turizmin olumsuz mevsimsel etkisinden kurtulamamış bölgeler için, turizm sezonunu uzatıcı bir aktivitedir. Çanakkale, ziyaretçiler tarafından daha çok transit geçiş için kullanıldığından, konaklama süresi çok kısadır. Alternatif bir turistik ürün olan şarap turizminin yaygınlaşmasıyla bölgedeki konaklama süresi uzatılabilir. Dünyada yapılan şarap turları, şarap festivalleri, ortalama 3 gün sürmektedir. Ayrıca şarap turizminin gelişimi, bölgenin kültürel anlamda da gelişmesine katkıda bulunabilir. ŞARAP TURİZMİ Şarap Turizmi, 90’lı yıllarda gelişmeye başlayınca ilk araştırmalar da yapılmaya başlanmıştır. İlk kez 1998 yılında Avustralya’da Şarap Turizmi Konferansı yapılarak, turizmin bu yeni alt alanında keşfedilen ölçüler ile tanımlamaya yardımcı olacak çalışmalar yapılmış ve bu doğrultuda tanımlamalar yapılmıştır. Şarap turizminin artan değeri Avustralya ve Birleşik Krallık dâhil birçok ülkede kabul 75 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) görmüştür. Ayrıca şarap turizmi üzerine destinasyonların geliştirilmesi açısından çalışmalar yapılmıştır (Getz ve Brown 2003: 2). Şarap turizmi, ziyaretçiler için öncelikli motivasyon faktörlerini bağların, şaraphanelerin, şarap festivallerinin, şarap tadımı için şarap gösterilerinin ve özellikleri konusunda bir deneyim yaşanmak istenen şarap bölgelerinin ziyaretlerinin oluşturduğu bir turizmdir (Hall 1996 içinde Hall and Mitchell 2000). Şarap turizmi, ziyaretçiler için şaraba duydukları özel ilgiye dayanan bir davranış biçimi; ziyaretçi kabul eden bölge için şarapla ilgili çekiciliklerle belirlenen imajdan oluşan bir pazarlama stratejisi; şaraphaneler için ise ürünlerini doğrudan tanıtacakları ve satacakları bir pazarlama fırsatıdır (Getz 2000 içinde Getz and Brown 2006: 146). DÜNYADA ŞARAP TURİZMİ Bağbozumu sırasında yapılan senlikler, festivaller, şovlar günümüzde turistik gezilerle birleştirilerek üzümün bağlardan başlayıp sofralara uzanan yolculuğunu görmeye olanak sağlamaktadır. Örneğin ABD’nin New York şehrinde Bacchus Şarapları ve Riedel Crystal’ın ortaklasa düzenlediği tadım gecesi Broadway 70 ve 71’inci sokaklar arasında bulunan Bacchus’ta Kasım ayında yapılmaktadır. Dünyanın çeşitli yörelerinde yetişen üzümlerden üretilen şarapların tadıldığı bu gece de ayrıca gelenlere kristal şarap hediye edilmektedir (www.bacchusnyc.com). New York’ta düzenlenen başka bir organizasyonda Shiraz Festivali yapılmaktadır ve ziyaretçiler Shiraz üzümünden yapılmış 6 farklı şarabı tatma imkânı bulmaktadır (www.morrellwine.com). San Francisco’da Klasik şarap Festivali ise Amerika’nın her yerinden şarap severleri kendine çekmektedir. Şarap üreticilerinin konuşmacı olarak yer aldıkları programda çeşitli şarapların tadımı da yapılmaktadır (www.cultwineclassic.com). İtalya’da 31 Ekim- 6 Kasım tarihleri arasında Klasik Chianti şarap Eğitim Semineri ve Toskana Turu yapılmaktadır. Bu altı günlük şarap turu, şarap severlerin olduğu kadar gurmelerin de ilgisini çekmektedir. Bölgeye yapılan bu gezi ile ziyaretçiler Toskana mutfağını ve şarap yapımı dünyasını yakından tanıma fırsatı bulmaktadır. İtalya’nın önde gelen uzmanlarının verdiği seminerler ile 50 farklı şarap tadabilme imkânı da sunulmaktadır (www.localwineevents.com). Fransa’da Provence’e 25 Eylül ve 2 Ekim tarihleri arasında düzenlenen şarap ve yemek turu ziyaretçileri gastronomik bir gün geçirmeye çağırmaktadır. Ziyaretçiler 18. yüzyıldan kalma Chateau Talaud’da konaklayabilmekte, Southern Rhone Valley yöresinin şaraplarını tadabilme olanağına sahip olmaktadır. Provence’in en iyi şeflerinden yemek dersleri alınabildiği gibi yemek-şarap esleşmeleri konusunda da bilgi alınabilmektedir (www.wine-tours-france.com). ŞARAP BÖLGESİNİN ÇEKİCİLİK UNSURLARI Şarap bölgelerinin çekiciliğinde yerlerin farklılıkları olmalıdır ve bu farklar zamanla marka olacaktır (Bruwer 2003: 423). Şarap turistleri için bir destinasyonun çekiciliğini diğerlerinden ayıran bir bölgenin sahip olduğu fiziksel, kültürel ve doğal 76 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) çevrenin karışımıdır (Hall ve Mitchel 2002: 69). Hem doğal hem de kültürel çekicilikler önemlidir ancak çekicilik, bölgenin pazara uzaklığı ile de ilgilidir. Bu yüzden özellikle şarap festivalleri, şarap bölgelerine ve şarapçılara yeni pazar olanağı sunmaktadır. Bağlara gelen ziyaretçilere mahzenden satış, bir bağ hayatının önemli bir parçası olarak görülmektedir. Bağın olduğu bu yer, ziyaretçilerin içeriye girmesini, piknik alanlarını kullanmasını, şarap üretim yerini ve şarabın nasıl yapıldığının gösterildiği yerdir. Zengin düşünülmüş ve düzenlenmiş bir bağ yeri, ziyaretçilerin yerel hediyeler almasını, dünyanın diğer bölgelerinden şaraplar görülebilmesini, satın almadan önce birçok şarabın test edilebilmesini sağlamaktadır. Bu metot, müşteriye şarabı test ederken, şarap üreticisine de sorular sorabilmesine olanak sağlar (Sharples 2000: 30). Şarap ile ilgili düzenlenen gün ve olaylar, marka değerini arttırmakta ve bölgenin şarap üreticilerinin prestijini arttırmaktadır. O bölgenin farklı yönlerini koruyan, arttıran ve kutlayan bir bölgesel olay, ziyaretçilere daha otantik ve zevkli gün yaşatmaktadır. Aynı zamanda düzenlenen bu tür olayların, diğerlerinden ayırt edilebilmesi için şarap yarışmaları, bölgesel yemek, kültür, kültürel miras gibi diğer bazı faydalar yaratılmalı ve sadece şarap, yemek, müzik, ulaşım sağlayan diğer olaylara göre rekabet avantajı sağlanmalıdır. Buna karşı, kötü planlanmış ve yönetilmiş bir olay, bölgenin kötü tanınmasına veya iyi imajının zedelenmesine neden olur (Hoffman, Beverland ve Resmussen 2001: 54). Şarap sektöründe bu tür plansız olaylar yarardan çok zararda getirebilmektedir. Bu yüzden bu isin profesyonel kişilerce yapılması doğru olur. ŞARAP TURİSTİ Şarap turisti, bir şarap bölgesinin niteliklerini tecrübe etmek ya da üzüm, şarap tadımı için bağlara, şarapçılara, şarap festivallerine ve şarap şovlarına katılmak amacıyla seyahate çıkan kişiler olarak tanımlanmaktadır (Hall 2000: 2). Şarap turisti, genellikle gittiği bölgede şarap tatmak, satış mağazalarını gezmek, şarapçılar ile tanışmak ve onlardan bilgi edinmek, sosyal bir etkinliğe katılmış olmak, piknik yapmak ve hafta sonunu değerlendirmek amacıyla seyahate çıkarlar (Bruwer 2003: 429). Diğer taraftan festivallere katılmak, müzeleri gezmek, tarihi ve doğal yapıyı görmek de ikinci amaç olarak göze çarpmaktadır (Bruwer 2003: 429). Şarap turisti için asıl motivasyon unsuru, şarap bölgesinin kültürünü tanımak, şarap tatmak ve yapım aşamaların görerek bilgi sahibi olmaktır (Tefler 2001: 21). ÇANAKKALE’NİN COĞRAFİ YAPISI Çanakkale, Türkiye'nin kuzeybatı ve Trakya'nın güneybatı kısmında Gelibolu yarımadası ile Anadolu'nun uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde 9,737km'lik bir alanda kurulmuş olup, doğu ve güneydoğu yönünde Balıkesir, batıda Ege denizi, kuzeybatıda Edirne ili, kuzeyde Tekirdağ ili ile Marmara denizi tarafından çevrelenmiştir. 25° 35' ve 27° 45' doğu boylamları ile 39° 40' ve 40° 45' kuzey enlemleri arasındadır. İl topraklarının % 40’ını dağlar, % 41,2’sini alçak ve yüksek 77 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) platolar ve % 14,8’ini de ovalar teşkil eder. Çanakkale İli sınırları içinde ovalar akarsu ağızlarında ve geniş tabanlı vadilerde görülür ve az yer kaplamaktadır. Bu ovalardan Anadolu yakasında yer alanlar Ezine Ovası, Bayramiç Ovası, Karabiga ve Biga Ovaları, Ayvacık (Tuzla) Ovası, Yenice (Agonya) Ovası ve Umurbey Ovası iken, Gelibolu Yarımadası’nda yer alanlar Kavak, Cumali, Yalova ve Kilye ovalarıdır. Bu ovalar; Tuzla Çayı, Kara Menderes Çayı, Sarıçay, Bayramiç Deresi, Burgaz Çayı, Gönen Çayı ve Kavak Çayı tarafından sulanmaktadır. 973.700 hektar toplam arazinin %53,75'i orman ve fundalıklarla, %1,76’si yerleşim bölgeleri ve tarıma elverişsiz araziyle, %2,24’sı çayır mera arazisi ile kaplıdır. İşlenebilir toplam arazinin %81’i tarla arazisi, %9,2’si zeytin arazisi, %5,6’sı sebze arazisi, %2,7’si meyve arazisi, %33,25 oranındaki işlenebilir arazinin 4.850 hektarına karşılık gelen %1,5’i bağ arazisidir. Çanakkale ili, ülkemizdeki toplam bağ varlığının %1,18'ine sahiptir. Çanakkale’yi temsil eden bir survey çalışmasında, yöre topraklarının %63’ünün asit ve hafif asit karakterde, organik maddece fakir ve tektürünün kumlu-tınlı ağırlıkta olduğu, toprakların %53’ ünde fosforun az ve orta düzeyde, potasyumun yeterli, Fe, Zn ve Cu, toprakların tamamında, Mn ise %64’ ünde yeterli olduğu tespit edilmiştir (Dardeniz ve diğ. 1998: 25). ÇANAKKALE’NİN ÇEKİLİCİK FAKTÖRLERİ İnsanları turizme yönlendiren ya da iten faktörler genellikle bireysel ve içsel isteklerden kaynaklanan faktörlerdir. Bu faktörlerin yanı sıra, insanda bu istekleri yaratan bir takım “arz yönlü faktörler” de vardır. Genellikle turistik alanlarda ve bölgelerde bulunan bu faktörler “Turistik Çekicilikler” ve çekicilikleri destekleyici alt ve üst yapı olanakları olarak kabul edilir. Bu çekicilikler çoğunlukla bir bölgenin coğrafi varlıklarıdır (İçöz ve Kozak 1998: 37). Çanakkale, yaklaşık 5000 yıllık geçmişi ile eğitim, kültür, tarih kenti olmanın yanı sıra Homeros'un İlyada'sındaki gibi antik kültür hazinelerinin destanlarla beslenip gerçekliğe ulaştığı büyülü tarihi mekânları bünyesinde barındıran önemli bir turizm kentidir. Eski çağlarda "Helles Pontus" ve "Dardanel" olarak anılan Çanakkale Ege ve Marmara bölgesinde topraklan bulunan 671 km kıyı şeridine sahip tarih ve coğrafyanın buluştuğu bir kentimizdir. Tarihimizde ve dünya harp tarihinde özel ve önemli bir yer tutan Çanakkale Savaşları'nın geçtiği Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, antik dünyanın batı Anadolu'daki önemli merkezleri Troia ve Assos kentimizin vazgeçilmez tarih ve turizm değerlerindendir. Troia savaşlarından Çanakkale Savaşlarına uzanan tarihi süreç sonunda geriye kalan antik kentler ve kutsal alanlar kent kimliğine "Barış" temasını eklemiştir. İnsanının misafirperverliği, bozulmamış doğası, özgün yapıları, antik kentleri, tarihi surları, şehitlikleri, sivil mimarlık örnekleri ile mavi bayraklı temiz sahil ve plajları, büyüleyici adaları, kaplıcaları, ılıman iklimi, çeşitli tarımsal ürünleri, 78 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) yöresel yemekleri, taze ve çok çeşitli balıkları, el sanatları, folkloru ve sanatçıları ile ülkemizin kültür ve turizm merkezlerinden biridir. Çanakkale ili sahip olduğu doğal ve kültürel değerler yönünden gerek yerli ve gerekse yabancılara hitap edecek zenginlikte kaynaklara sahiptir. Doğal değerleri içersinde öncelikle, henüz yoğun yapılaşma ve kirlilik faktörleri ile bozulmamış deniz kıyıları, ormanları, termal kaynakları ve temiz hava iklim özellikleri; kültürel değerleri içersinde, Milli Tarihimizde ve Dünya Harp Tarihinde önemli ve özel bir yer işgal eden Çanakkale Savaşlarının anıları, Çok eski uygarlık dönemlerinden günümüze kalan arkeolojik yeraltı ve yerüstü varlıkları, sahip olduğu turizm potansiyelinin temelini oluşturmaktadır. İlimizin sahip olduğu doğal ve tarihi çevrenin turizm sektörü içerisinde yeterince değerlendirildiğini söylemek mümkün değildir (www.canakkale.gov.tr). ÇANAKKALE’DE ÜRETİLEN ŞARAPLIK ÜZÜMLER Çanakkale, Tekirdağ’dan sonra en çok şarabın üretildiği ilimizdir. Çanakkale'de 1962 yılında kurulan Şarap ve Kanyak Fabrikası ilde bağcılığın ve şarapçılığın gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Türkiye'nin kanyak üretimine en elverişli üzümlerinin bu bölgede yetişmesi sebebiyle bugün fabrikada sadece kanyak üretimi yapılmaktadır. Çanakkale’ye bağlı olan Bozcaada’da şarap ve şaraplık üzüm üretiminin önemli merkezlerdendir. Bozcaada’nın toplam yüzölçümünün yarıya yakınında bağcılık yapılan istisnai bir bölgedir. Adadaki şarap üretimi Türkiye'nin toplam şarap üretiminin onda birini aşmaktadır. Karasakız, Vasilaki ve Karalâhana yörenin şaraplık üzüm çeşitleridir. Ayrıca Cabernet Sauvignon, Chardonnay, Merlot, Gamay gibi yabancı türler de yetiştirilmektedir. Vasilaki: "Anadolu Yapıncağı" ve "Altıntaş" isimleriyle de anılır. Özellikle Çanakkale ve Bozcaada'da yetiştirilmektedir. Orta kalitede sek ve dömi-sek şaraplar veren asiditesi düşük beyaz bir üzüm çeşididir. Karasakız: Bozcaada’nın yerli siyah üzüm türüdür. Asidite ve taneni yüksek, orta kalitede, sek şaraplar yaratmaktadır. Karasakız ayni zamanda kanyak yapımına en uygun yerli üzüm türüdür. Karalâhana: Siyah renkli yoğun tanenli yerli üzüm türüdür. Tat özelliklerinden çok rengi sebebiyle şarap üretiminde kullanılır. Başka üzümlerle kupaj yapılır. Cabernet Sauvignon: Fransa’nın Bordeaux bölgesi basta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde yetişen, kırmızı şaraplık üzüm çeşitlerinden biridir. Cabernet Sauvignon'un kırmızı üzümlerin kralı olduğu söylenir. Chardonnay: Beyaz şaraplık üzümlerin en ünlülerinden biridir. Kökeni ve en iyi üretildiği bölge Fransa'da Bourgogne'dur. Şampanya yapımında kullanılan üç üzüm çeşidinden biridir. Şaraplarında elma ve yeşil elma aromaları görülmektedir. Bazı Amerika ve Avustralya Chardonnay şaraplarında ananas aromasına da rastlanır. Merlot: Pürüzsüz, eriksi, olgun, tatlı, sulu siyah üzüm çeşididir. Özellikle Bordeaux'da yetiştirilir. Cabernet grubunda sınıflandırılmaktadır. Kırmızı şarap yapımında kullanılır. 79 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Gamay: En çok Fransa'da, Beaujolais'de çok yetiştirilen Fransız siyah üzüm türüdür. Meyve aromalı, hafif, orta gövdeli, genç şaraplar yaratmaktadır. Türkiye'de en çok Trakya'da yetiştirilmektedir. Sauvignon Blanc: Asil olarak Fransa’nın Bordeaux bölgesindeki Loire'de yetişen soylu bir beyaz üzüm türüdür. Dünyanın birçok yerinde de yetiştirilir. Genellikle Semillon üzümleriyle harmanlanır ve türlere göre farklılık gösterir. Yumuşak, iddialı şarapları olur. ÇANAKKALE’NİN ÖNEMLİ BAĞCILIK MERKEZLERİ VE POTANSİYELLERİ Bayramiç ilçesi, Çanakkale'ye 70 km mesafede, 70 metre rakımı olan, doğal vejetasyonu ibreli ve geniş yapraklı orman ağaçlarından oluşan küçük bir ilçedir. Bağcılığın yoğun olarak yapıldığı köyler, Çavuşlu, Gedik, Mollahasanlar, Köseler, Akçakıl, Üzümlü, Sarıot, Daloba, Serhat, Evciler, Yassıbağ ve Külcüler köyleridir (www.canakkale.gov.tr). Bu köyler yayılış itibariyle, Bayramiç ilçesinin güney ve güneydoğu istikametinde ve genellikle Kaz Dağı’nın eteklerine toplanmış durumda olup Bayramiç merkez ilçe ile birlikte Bayramiç ilçesinin toplam bağ alanının %90,54'ünü oluşturmaktadırlar (Tarım İl Müdürlüğü Verileri: 2007). Bozcaada, Çanakkale Boğazı Ege ağzının 18 deniz mili güneyinde, 30° 48' kuzey paraleli ile 26° 02' doğu meridyeni arasında yer alan 42 km2'lik yüz ölçümüne sahip olan bir adadır (www.canakkale.gov.tr). Bitki örtüsü genel olarak makilik olmakla birlikte, güneybatı bölümünde koruluklar yer almaktadır. Ülkemizde köyü olmayan tek ilçe durumunda olan Bozcaada da, adanın yaklaşık 1/4'ünü oluşturan bağlar, adanın kuzey, kuzeybatı kesimlerini kaplamaktadır. İntepe beldesi, Çanakkale'nin 18 km güneybatısında, denizden 200 m yükseklikte, 40° 01' kuzey enlemi ve 26° 20' doğu boylamında bulunmaktadır (www.canakkale.gov.tr). Çanakkale merkez ilçenin bağ alanlarının %45,9'unu teşkil etmektedir (Tarım İl Müdürlüğü Verileri: 2007). Yoğun olarak, beldenin hemen yanında uzanan iki tepenin arasında kalan meyilli ve az meyilli araziler üzerinde bağcılık faaliyeti devam ettirilmektedir. Bununla birlikte, Çanakkale merkez ilçeye dâhil, Sarıcaeli, Yağcılar, Kalabaklı, Kurşunlu, Halileli ve Çınarlı köylerinde de bağcılık sürdürülmektedir. Lâpseki ilçesine bağlı olan Umurbey beldesi, Çanakkale'ye 25 km mesafede bulunan, boğazdan yaklaşık 6 km uzaklıktaki Somutlar Tepesi'ne kurulmuş, üst sınırları çam ormanları, zeytin ağaçları ve bağlarla kaplı olan bir beldemizdir (www.lapseki.gov.tr). Yörede, Umurbey beldesine yakın olan Çardak, Çavusköy, Kangırlı, Sındal, Yeniceköy, Subaşı, Beybaş ve Gökköy'de bağcılık faaliyeti geçerliliğini korumaktadır. SONUÇ VE ÖNERİLER Çanakkale’nin gerek çekicilik faktörleri, gerekse şaraplık üzüm ve şarap üretimi verileri incelendiğinde bölgenin şarap turizmi açısından yüksek bir potansiyele 80 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) sahip olduğu görülmektedir. Ancak bölgede üretilen şaraplık üzümün ağırlıklı olarak Karasakız oluşu ve bu türün kaliteli kanyak vermesine karşılık kaliteli şarap vermede yeterli olmayışı, bögenin alt ve üst yapı konusundaki sıkıntıları ve tanıtım faaliyetlerindeki eksiklikleri gibi konularda gerekli araştırmaların yapılarak çözüm üretilmesi gerekmektedir. Şarap kültürü ve şarap üretimi konusunda yerel halk ve üreticilere konusunda uzman kişiler tarafından eğitim ve seminerler verilerek şarap konusundaki bilgi, kültür düzeyi ve şaraba olan ilgileri arttırılmalıdır. Bu sayede, kaliteli üzüm ve şarap üretiminde artış sağlanabilir ve gelecek olan ziyaretçilerin şarap konusunda bilgi alma açısından tatmin düzeyi yükseltilebilir. Özel sektör, kamu kurumları, STK’lar ve yerel halkın ortak girişimleriyle organize edilecek festival, gösteri, şarap tadım günleri gibi etkinliklerle ve bölgeye özel şarap üretimiyle bölgenin çekiciliği ve gelen ziyaretçi sayısı arttırılabilir. İtalya, Fransa, Amerika gibi ülkelerde bu konuda başarılı örnekler mevcuttur. Diğer yandan mevcut bağ alanları koruma altına alınarak sürdürülebilirlik sağlanmalıdır. Karasakız üzümünden istenilen gelir elde edilememesi sebebiyle bağlar yok olma tehdidi altındadır. Devlet tarafından yapılacak desteklemeler ve teşviklerle bağların devamlılığı korunurken çeşitlilik ve kalitenin arttırılması sağlanmalıdır. Çünkü şarap turisti farklı ve kaliteli şarapları deneyimlemek istemektedir. Yapılacak doğru planlamalar ve uygulamalarla bölgenin şarap turizmi açısından mevcut potansiyeli doğru olarak değerlendirildiğinde, dünyanın önde gelen şarap turizmi destinasyonları arasına girmesi sağlanacaktır. KAYNAKÇA Bruwer, J. 2003 “South African Wine Routes: Some Perspectives On The Wine Tourism Industry’s Structural Dimensions And Wine Tourism Product” Tourism Management 24, 423– 435. Çanakkale Tarım İl Müdürlüğü 2007 Verileri Dardeniz A., K. Kaynaş Ve F. Ateş 2001 “Çanakkale İli Bağcılığının Mevcut Durumu, Sorunları Ve Çözüm Önerileri”, Bahçe No:30, 25 - 35 Getz, D. 2000 Explore Wine Tourism: Management, Development, Destinations. New York: Cognizant. Getz, D. Ve G. Brown 2004 “Critical Success Factors For Wine Tourism Regions: A Demand Analysis”, Tourism Management, No :16, 146 – 158. Getz, D. And G. Brown 2006 ”Critical Success Factors For Wine Tourism Regions: A Demand Analysis” Tourism Management 27, 146–158. Hall,C. M. Ve Digerleri. 2000 “Wine Tourism Around The World”, Oxford: Butterworth- Heinemann, 1- 23. 81 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Hall C., M. ve R. Mitchell, 2000 ”Wine Tourism in The Mediterranean: A Tool For Restructuring And Development” Thunderbird International Business Review, Vol. 42, 445–465. Hall, C.Michael (1996). “Wine Tourism in New Zealand” In Proceedings Of Tourism Down Under II: A Tourism Research Conference Dunedin: University Of Otago, 109–119 Hall, C. M. ve M., Richard. (2002). “The Touristic Terroir Of New Zealand Wine: The Importance Of Region in The Wine Tourism Experience”, In Montanari, A. (Ed.), Food And Environment: Geographies Of Taste Rome: Societa Geografica Italiana, 69–91. Hoffman, D., M. Beverland ve M. Resmussen 2001 “The Evalution Of Wine Events İn Australia And New Zealand: A Proposed Model”, International Journal Of Wine Marketing, Vol 13, Issue 1, 54 – 71 İçöz, O. Ve M. Kozak 1998 Turizm Ekonomisi, Turhan Kitapevi Yayınları, Ankara. Sharples, L. 2000 “Organic Wines The Uk Market: A Shift From Niche Market To Mainstream Position?”, International Journal Of Wine Marketing, Vol 12, Issue 1, 30-42. Santich, B. 2004, “The Study Of Gastronomy And Its Relevance To Hospitality Education And Training” Hospitality Management 23,15–24. Telfer, D. 2001 “Starategic Alliances Along The Niagara Wine Route”, Tourism Management, Vol : 22, 21-30. İnternet Kaynakları http://www.dtftwid.qld.gov.au/wine/wine+tourism/facts (10.07.2008) www.bacchusnyc.com www.canakkale.gov.tr www.cultwineclassic.com www.lapseki.gov.tr www.localwineevents.com www.morrellwine.com www.muratvural.com.tr www.wine-tours-france.com 82 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Resim 1: Türkiye Üzüm Haritası (Kaynak: www.muratvural.com.tr) Tablo 1: Çanakkale İli’nin Toprak Dağılımı Kaynak: Çanakkale Tarım İl Müdürlüğü 83 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Tablo 2. Çanakkale İli’nin İşlenebilir Toprak Dağılımı (Kaynak: Çanakkale Tarım İl Müdürlüğü) 84 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Tablo 3: 2007 Yılı Çanakkale İli Bağ Alanları Kaynak: Çanakkale Tarım İl Müdürlüğü Üzüm Şaraplık Toplu Meyvelikler İLÇELER Dağınık Ağaç Sayısı Dekar Kapladığı Alan (Dekar) Meyve Veren Yaşta Meyve Veren Yaşta Meyve Vermeyen Yaşta Meyve Vermeyen Yaşta MERKEZ 3.220 3.200 20 0 0 AYVACIK 100 100 0 0 0 BAYRAMİÇ 18.800 15.000 3.800 0 0 BİGA 100 100 0 0 0 B.ADA 6.700 6.500 200 0 0 ÇAN 140 120 20 0 0 ECEABAT 2.167 2.067 100 0 0 EZİNE 1.800 1.800 0 0 0 GELİBOLU 1.480 480 1.000 0 0 G.ADA 445 270 175 0 0 LÂPSEKİ 50 40 10 0 0 YENİCE İL TOPLAMI 15 0 15 0 0 35.017 29.677 5.340 0 0 85 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 86 YABANCI TURİSTLERİN İNTEPE (ERENKÖY) ŞARABINDAN BEKLEDİKLERİ NİTELİKLERİN BELİRLENMESİ Nilsun SARIYER Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü ÖZET Bu araştırmanın amacı, tüketicilerin İntepe (Erenköy) şarabından bekledikleri niteliklerin belirlenmesidir. Bu amaçla, Çanakkale'ye gelen ve bu şarabı tadan 143 yabancı turistten anket yöntemi ile veriler toplanmıştır. Yapılan çok boyutlu ölçekleme analizi sonucunda, İntepe (Erenköy) şarabından beklenen nitelikler, duyusal (direkt, dolaylı) ve künyesel (tadımdan önce, tadımdan sonra) nitelikler olarak adlandırılmıştır. Anahtar kelimeler: Şarap Pazarlaması, Şarap, İntepe (Erenköy) Şarabı, Şarap Nitelikleri, Çok Boyutlu Ölçekleme ABSTRACT The purpose of this study is to determine the qualifications of İntepe (Erenkoy) wine, which are expected by the customers. To do this, a total number of 143 foreign tourists who visited Çanakkale and tasted this wine were surveyed by a questionnaire. Multidimensional scaling analysis pointed out two main qualifications namely sensitive (direct and indirect) characteristic and identification (tasting stage and post tasting stage) characteristic. Keywords: Wine Marketing, Wine, Wine Qualifications, Multidimensional Scaling Analysis. GİRİŞ Şarap oldukça karmaşık bir üründür. Çünkü aynı şartlar altında üretim yapılsa bile her yeni parti ürün, diğerinden farklıdır. Bundan dolayı her şişe şarabın ayrı bir üretim ve pazarlama yolculuğu vardır. Bu çalışmada sadece şarabın pazarlaması ele alınmıştır. ŞARAP PAZARLAMASI Şarabın pazarlanmasında şarabın sunulacağı pazar, pazarlama karması elemanlarına yol gösterir. Bu açıdan bakıldığında şarap pazarlarında iki temel sektör bulunmaktadır: kalite şaraplar ve sofralık şaraplar. Genel olarak sofralık şaraplarda uygulanan stratejiler daha çok alkolsüz içeceklerle benzerlik göstermektedir. Kalite şaraplarda ise daha kendine has özellikler önem kazanmaktadır (Akyol ve diğ. İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 2004: 16-17). Bu tür şarabın elde edilebilmesi için üretimde kaliteli üzüm kullanılması gerekmektedir. Ayrıca üzümün türüne göre seçilen bölge ve toprak yapısının uygunluğu, iklim ve hava şartlarının elverişliliği kalite şarabın ön şartlarıdır (Tosun 2005: 5). Bu iki sektörün her birisinde kullanılan pazarlama stratejileri ve taktikleri birbirinden oldukça farklıdır (Tablo 1). Tablodan görüleceği gibi, farklı türdeki şaraplar farklı tüketicilere hitap etmektedir. Mesela, A.B.D.'de yapılan bir araştırmada, tüketicilerin farklı şarapları tercih etmelerinde şarap tüketim miktarı ile tüketici gelirinin etkili olduğunu göstermiştir (Şekil 1). Araştırmaya göre, şarap tüketimi yüksek olan düşük gelirliler, sofralık şişe şarabını tercih etmektedirler. Şarap tüketimi düşük yüksek gelirliler ise 750 ml. lik çeşitlendirilmiş şarapları tüketmektedirler. Kalite şarapları ise geliri ve tüketimi yüksek tüketiciler içmektedirler. 1,5 lt.lik cabarnet ya da chardonnay şaraplarını geliri ve tüketimi orta düzeyde olan tüketiciler; beyaz zindetdal şaraplarını geliri ve tüketimi düşük olanlar yeğlemektedirler (Charters 2006:15). ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMI Bu araştırmanın amacı, şarap tüketicilerin şaraptan bekledikleri niteliklerin belirlenmesidir. Bu amaç çerçevesinde ürün olarak özellikle İtalyan ve Yunanlıların Çanakkale bölgesine geldiklerinde ismi ile aradıkları İntepe (Erenköy) şarabı seçilmiştir. Daha fabrikasyon şarap üretime geçmemiş bir bölgede geçmişten gelen tanınırlıkla ev şarabına olan bu talep incelenmeye değer görülmüştür. Bu araştırma sonuçlarının bağlarını yenileyerek şarapçılığa yönelen yöre açısından da faydalı olacağı umulmaktadır. ARAŞTIRMANIN METODOLOJISI Tanımlayıcı nitelik taşıyan bu araştırmada, birincil veriler kullanılmıştır. Araştırmanın amacı göz önüne alınarak, örnek kitle olarak yabancı turistler seçilmiştir. Kullanılan örnekleme yöntemi, ihtimalsiz örnekleme yöntemlerinden kolayda örnekleme yöntemidir. Veri toplama aracı olarak anket yöntemi kullanılmıştır. Bu amaçla öncelikle anket formu hazırlanmıştır. Formda ilk önce turistlerin bu şarabı tadıp tatmadıklarını tespit edecek bir soru geliştirilmiştir. Araştırmanın özel bir bölgenin şarabı ile ilgili olduğu göz önüne alınarak deneyimi olanların yani bu soruya olumlu cevap verenlerin ankete devam etmesine aksine olumsuz cevap verenlerin ise anketi bırakmasına karar verilmiştir. Ankette yer alan ikinci soru, şarabın niteliklerinin belirlenmesidir. Bu amaçla soruya olumlu cevap veren turistlerden metrik olmayan (kategorik) ölçme düzeylerinden biri olan, sıralı ölçme tekniğini kullanarak verilen nitelikleri değerlendirmeleri istenmiştir. Nitelikler belirlenirken literatür taranmıştır. Belirlenen nitelikler şunlardır: şişe şekli, fiyat aralığı, kalite düzeyi, şarabın üretildiği üzüm çeşidi ve sayısı (tek bir üzüm cinsi ise mono sepaj, birden fazla üzüm cinsi ise kupaj şaraplar olarak adlandırılır), bağ bozumu, bölge, fiyat, marka, fiyat, paketleme, etiket, ambalaj, berraklık, tortu, mantarın özelliği ve yılı (Lockshin ve diğ. 2001:224; Spawton 1990: 48-50; Thode ve Maskulka 1998:381-384; Charters 88 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 2006:15; Akyol ve diğ. 2004: 18-20). Araştırmada çok boyutlu ölçekleme analizinin uygulanacağı göz önüne alınarak analiz sonuçlarının sağlıklı olması açısından nitelik sayısı düşürülmüştür. Çünkü Tokol, çok boyutlu ölçeklemede uyarıcının genellikle 12 ve 12’den küçük olmasını önermektedir (Tokol 1998: 58). Bu amaçla İntepe bölgesinde şarap üretimi yapanlarla görüşülmüştür. Hâlihazırda üretilen şarabın ev şarabı olduğu da göz önüne alınarak aşağıdaki nitelikler belirlenmiştir. · Bölge · Renk · Berraklık · Tat · Koku · Çeşit · Fiyat · Karışım Anket uygulaması, Şubat-Haziran 2008 tarihleri arasında turizm acenteleri vasıtasıyla yapılmıştır. Geri toplanabilen anket formu sayısı, 143 adettir. Bu anketlerin % 31'ini (44) Yunanlılar, % 27'sini (38) İtalyanlar, % 26'sını (37) Japonlar, % 14'ünü (21) Avustralyalılar ve % 2'sini (3) diğer (Bulgar ve Norveçler) cevaplamışlardır. Araştırma ile toplanan verilerin analizinde, SPSS 15.0 for Windows istatistik paket programı kullanılmıştır. ARAŞTIRMANIN BULGULARI Bu araştırmada yapılan analiz, çok boyutlu ölçekleme analizidir. Bu analiz, tüketici tercihleri, tutumları, eğilimleri, inançları ve bekleyişleri gibi davranışsal verilerin kullanıldığı çok değişkenli bir istatistiksel analiz türüdür (Malhotra 2004: 608). Genel olarak, noktalar arasındaki ilişkiyi ve noktaların yerlerini geometrik olarak gösterir. Bu analizle tüketicilerin çeşitli mal ve hizmetleri algılamakta ve değerlendirmekte kullandıkları nitelik boyutları ve bu boyutların oluşturduğu uzayda mal ve hizmetlerin yerlerinin belirlenmesine çalışılır (Tokol 1998:59). Çok boyutlu ölçekleme analizin sonuçlarının güvenirliliği ve geçerliliğini test etmek amacıyla R2 olarak bilinen uygunluk endeksi ve gerginlik değerlerine bakılır. Dört tekrarlanma sayısı sonucunda R2 0.89270 ve gerginlik değeri 0.02786 çıkmıştır. R2 korelasyon endeksinin karesi olup bu değerin yüksek olması arzulanır. % 60 ve üstü, arzulanan bir orandır (Nakip 2003:516). R2’nin yüksek çıkması (0,89270), modelin girdi verilerini mükemmel bir şekilde temsil ettiğini göstermektedir. Gerginlik değeri ise çok boyutlu ölçeklemenin kalitesini gösterir. Yapılan analizde bu değer, % 2.7 olarak çıkmıştır. Gerginlik oranının 5'in altında olması çok boyutlu ölçeklemenin iyi düzeyde olduğunu ifade etmektedir (Nakip 2003:518). Çok boyutlu analiz sonucunda uzaysal haritayı çizmek için elde edilen gösterim sonuçları, Tablo 3’dedir. Bu sonuçlara göre SPSS programının çizdiği uzaysal harita ise Şekil 2’dedir. 89 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Bu harita, yabancı turistlerin İntepe (Erenköy) şarabından bekledikleri niteliklerin görüntüsünü vermektedir. Eksenlere bakıldığında şarabın duyusal ve künyesel niteliklerinin ayrı ayrı sınıflandırıldığı görülebilir. Sıfır (0) noktasının altındaki nitelikler, şarabın direkt duyu organlarıyla ulaşılabilen duyusal niteliklerini (tat, koku, berraklık ve renk) ifade etmektedir. Sıfır (0) noktasının üstündeki nitelikler ise dolaylı olarak duyu organlarıyla ulaşılabilen duyusal nitelikler (karışım, bölge, çeşit ve fiyat) olarak adlandırılmıştır. Diğer boyut, şarabın künyesel nitelikleri olarak değerlendirilmiştir. Bu boyutta şarap tadılmadan önceki künyesel nitelikler ve tadıldıktan sonraki künyesel nitelikler olarak belirlenmiştir. Sıfır (0) noktasının sağındaki nitelikler, tadılmadan önceki künyesel nitelikler (fiyat, berraklık ve renk); solundakiler tadıldıktan sonraki künyesel nitelikler (tat, koku bölge, karışım ve çeşit) olarak isimlendirilmiştir. Sonuç olarak yabancı turistlerin İntepe (Erenköy) şarabından bekledikleri nitelikler iki boyutta adlandırmaktadırlar: duyusal ve künyesel nitelikler. Buna göre boyutlar şöyle ifade edilebilir. 1. Direkt duyusal nitelikler, tadımdan önceki künyesel nitelikler 2. Dolaylı duyusal nitelikler, tadımdan önceki künyesel nitelikler 3. Direkt duyusal nitelikler, tadımdan sonraki künyesel nitelikler 4. Dolaylı duyusal nitelikler, tadımdan sonraki künyesel nitelikler Tat ve koku, direkt duyusal ve tadımdan sonraki künyesel nitelikler iken berraklık ve renk dolaylı duyusal ve tadımdan sonraki künyesel niteliklerdir. Bununla birlikte karışım, bölge ve çeşit direkt duyusal ve tadımdan önceki künyesel niteliklerdir. Fiyat ise dolaylı duyusal ve tadımdan önceki künyesel niteliklerdir. ARAŞTIRMANIN SONUÇLARI VE ÖNERILER Şarap sektörü gibi kültür, alışkanlıklar ve sadakatin önemli olduğu sektörlerde uzun süreli ilişkiler yaratmak çok önemlidir (Akyol ve diğ. 2004: 16). Bu nedenle tüketicinin şaraptan beklentilerini doğru tespit etmek gerekir. Bu çalışmada bu konu üzerinde durularak ampirik bir çalışma yapılmıştır. Tüketicilerin şaraptan bekledikleri nitelikler iki başlık altında toplanmıştır. Duyusal nitelikler, tüketicilerin duyu organlarını kullanarak şarabı değerlendirmeleridir. Künyesel nitelikler ise tüketicilerin şarapla ilgili elde edebilecekleri bilgileri içermektedir. Her iki boyut kendi içinde de sınıflandırılabilir. Direkt duyusal ve tadımdan sonraki künyesel nitelikler, dolaylı duyusal ve tadımdan sonraki künyesel nitelikler, direkt duyusal ve tadımdan önceki künyesel nitelikler ve dolaylı duyusal ve tadımdan önceki künyesel nitelikler. Şekil 2 incelendiğinde, İntepe (Erenköy) şarabının dolaylı duyusal nitelikler ve tadımdan önceki künyesel niteliklerinin eksik olduğu ortaya çıkmıştır. Bu niteliklere yapılan eklemelerin (şişe, ambalaj vb.) bu şarabın gelişmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 90 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ARAŞTIRMANIN SINIRLARI Bu araştırma yapılırken iki sınırlama yapılmıştır. Birinci sınırlama, analizden kaynaklanmaktadır. Çok boyutlu ölçeklemede ikiden fazla boyutun yorumlanmasında sıkıntı yaşandığı için araştırma iki boyutla değerlendirilebilmiştir. Ayrıca araştırmanın sağlıklı yürütülmesi amacıyla sadece sekiz nitelik seçilmiştir. İkinci sınırlama ise örnek kitlenin seçimi ile ilgilidir. Bu çalışmanın sonuçları Şubat ila Haziran arasında Çanakkale'ye gelen turistlerin fikirlerini yansıtmaktadır. Bu nedenle farklı gruplarla yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu sınırlamalar göz önüne alındığında araştırma sonuçları genelleştirmek doğru olmaz fakat bu yörenin şaraplarını geliştirmek isteyenler açısından bu sonuçlar ön bir çalışma olarak kabul edilebilir. KAYNAKÇA Akyol, Ayşe, M. Ö. Azabağaoğlu ve A. Özay 2004 “Şarap Sektörünün Pazarlama Karması Elemanları Açısından İncelenmesi.” Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 4/1:15-29. Charters, S. 2006 Wine and Society: The Social and Cultural Context of a Drink, ButterworthHeinemann. Lockshin L., Quester P., Spawton T. 2001 “Segmentation by Involvement or Nationality for Global Retailing: A Cross-national Comparative Study of Wine Shopping Behaviours” . Journal of Wine Research. 12 (3/1):223236 Malhotra, Naresh K. 2004 Marketing Research an Applied Orientation. New Jersey: Prentice Hall. Nakip, Mahir 2003 Pazarlama Araştırmaları Teknikler ve (SPSS Destekli) Uygulamaları. Ankara: Seçkin Yayıncılık. Spawton T. 1990 “Development in the Global Alcoholic Drinks Industry and Implications for the Future Marketing of Wine.” European Journal of Marketing. 24 (4): 47-54. Thode, S. F. ve J. M. Maskulka 1998 “Place-based Marketing Strategies, Brand Equity and Wineyard Valuation.” Journal of Product and Brand Management, 7(5). 379-399. Tokol, Tuncer 1998 Pazarlama Araştırması. 9. baskı. Bursa. Vipaş A.Ş. Tosun, Mustafa 2005 Şarap Sektör Araştırması. Türkiye Kalkınma Bankası Araştırma Müdürlüğü. Ankara. 91 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Tablo 1. Şarap Türlerine Göre Şarap Pazarlama Karması Elemanları (Kaynak: Spantown 1990:49) ŞARAP PAZARLAMA KARMASI ELEMANLARI Ürün Fiyat Dağıtım Konumlandırma Tutundurma Satış Stok KALİTE ŞARAP SOFRALIK ŞARAP Apelasyon, sınırlı miktar, bağbozumu ve bölgesel özellikler Farklı varyasyon veya karışım, tutarlılık, yüksek kalite kontrol, bağbozumu ve bölgesel faktörler az önemli Rekabetçi fiyat, hassas fiyat, fiyat kullanarak tutundurma yaygın Yüksek fiyat, pazarın kaymağını alma/prestij fiyatlama, fiyat kullanarak tutundurma yok Özel veya uzmanlaşmış mağazalar Özel markalı ürünler Tavsiye ya da tanınma yoluyla tutundurma yapılır, yaygın ün ile desteklenir Kıtlık, kota, yüksek kalite Yıllandırma ve olgunlaşma Süpermarlet ya da likör mağazaları Markalı ürünler Kitlesel medya ile tutundurulur, sergiler düzenlenir Sürekli, büyük miktarlarda Stok dönüşümü önemli 92 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Tablo 2. Gerginlik Katsayıları Tekrarlanma Gerginlik 1 ,40077 2 ,34218 3 ,33976 4 ,33944 Gerginlik = ,02786 R2 = ,89270 Düzelme ,05859 ,00241 ,00033 Tablo 3. İki Boyutlu Gösterimin Sonuçları Nesne No 1 2 3 4 5 6 7 8 Nesne Adı Fiyat Tat Çeşit Berraklık Bölge Renk Karışım Koku Boyut (Koordinatlar) 1 2 1,9528 ,5894 -1,2164 -,9200 -,0418 -,0774 ,0606 -1,3475 -,3057 1,6162 1,2201 -,6068 -1,1945 1,0735 -,5586 -,4823 93 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şarap Tüketimi Yükse k Sofralı k Şişe Şarabı Kalite Şarap 1,5 lt. Cabarnet ya da Chardonnay Beyaz Zindetd 750 ml. Çeşitlendirilmi ş Şarap Düşü kYüks Düşü kYüks Yükse k Tüketici Geliri Şekil 1. Tüketicilerin Tercih Ettikleri Şarap Çeşitleri (Kaynak: Charters 2006: 15) Şekil 2. İntepe (Erenköy) Şarabının Uzaysal Haritası 94 KORUNAN ALANLARDA TAŞIMA KAPASİTESİNİN BELİRLENMESİ: TROYA TARİHİ MİLLİ PARKI ÖRNEĞİ Tülay CENGİZ, Çiğdem KAPTAN AYHAN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi - Peyzaj Mimarlığı Bölümü ÖZET Taşıma kapasitesi, bir ekosistem tarafından kabul edilebilen en yüksek popülasyon düzeyi şeklinde tanımlanabilir. Alandaki kullanıcı sayısının yanı sıra kullanımları etkileyen farklı ölçütlerle de doğrudan ilişkilidir. Korunan alanlarda kullanıcıların etkilerine yönelik taşıma kapasitesinin belirlenmesi, kaynak değerlerine zarar vermeden koruma-kullanma dengesi gözetilerek ve turizm etkinliklerinin yapılabilmesi için önemli bir araçtır. Araştırmada; korunan alanlardan biri olan Troya Tarihi Milli Parkı’nın taşıma kapasitesi belirlenmiştir. Yöntemde, kullanıcı sayısının yanı sıra iklim özellikleri ve araştırma alanına yönelik, kullanımlardan kaynaklanan olumsuz etkiler de birer ölçüt olarak kullanılmış ve sayısal değer olarak sürece dahil edilmiştir. Uygulanan yöntem sonucunda; Troya Tarihi Milli Parkı’nın Fiziksel Taşıma Kapasitesi; 1750 gün/ziyaretçi, Gerçek Taşıma Kapasitesi; 204 gün/ziyaretçi, Etkin Taşıma Kapasitesi; 177 gün/ziyaretçi ve Sosyal Taşıma Kapasitesi 120 gün/ziyaretçi olarak saptanmıştır. Bu sonuçlar temelinde çeşitli değerlendirmeler yapılmış ve alana yönelik mevcut ve olası sorunlar belirlenerek çözüm önerileri geliştirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Taşıma Kapasitesi, Troya Tarihi Milli Parkı, Korunan Alanlar ABSTRACT Carrying capacity can be defined as the highest population level that an ecosystem can accommodate. It is directly related to number of users and the different criteria affecting the uses in the area. Determination of the carrying capacity, related to the effects of the users, is an important tool to carry tourism activities keeping the conservation use balance and not harming resources values. In this research; the carrying capacity of Troy Historical National Park one of the areas under conservation, were defined. During the process, number of users, climatic data and negative effects of uses were accepted as criteria and included into the process. As a result of the applied method we determined the following capacities on Troy Historical National Park: physical carrying capacity: 1750 visitor/day, real carrying capacity: 204 visitor/day, affect carrying capacity: 177 visitor/day and social carrying capacity: 120 visitor/day were determined. Based upon these results, further evaluations and trouble-shooting suggestions were made for various probable future problems of the study area. Key Words: Carrying Capacity, Troy Historical National Park, Protected Areas İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) GİRİŞ Uluslar arası Doğa Koruma ve Doğal Hayatı Koruma Birliği (International Union for the Conservation of Nature and Natural Resources, IUCN) tarafından 1972 yılında geliştirilen koruma kategorileri içinde yer alan milli parklar bugün tüm dünyada oldukça geniş alan kaplamaktadır. Türkiye’de 1983 tarihinde kabul edilen Milli Parklar Kanunu’nda; bilimsel ve estetik bakımdan milli ve milletler arası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçaları (Anonim 2008a) olarak tanımlanan milli parklar, bulundukları yörelerin dışında başka bölgelerden hatta farklı ülkelerden çok sayıda ziyaretçi için bir çekim merkezi halini almışlardır. Bu ziyaretler nedeniyle milli park alanında bulunan doğal bitki ve hayvan varlığı, ekolojik anlamda tahrip olmaya başlamıştır. Aynı şekilde kültürel zenginliğin de ziyaretçilerin yoğun ve bilinçsiz kullanımı sonucunda bozulmaya başlaması ülke zenginliği açısından önemli bir problemdir. Milli parkların gelecek nesillere aktarılabilmesi başka bir deyişle sürdürülebilir kullanılabilmesi için farklı bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Bu alanların, doğal, kültürel ve rekreasyonel kaynak değerlerinin korunmasını, geliştirilmesini ve devamlılığını sağlayacak uzun devreli gelişme planı veya master planı çalışmaları yapılmalıdır (Gülez 2003; İkiz, 2007). Ayrıca ziyaretçi taşıma kapasitesinin hesaplanması da yapılan çalışmalar arasında önemli bir yer tutmaktadır. Ziyaretçi yoğunluğundan kaynaklanan sorunları büyük ölçüde engellemek için söz konusu alanın hem doğal hem de kültürel değerleri açısından hizmet verebilecekleri birey sayısının hesaplanması ve kullanımın bu yönde sınırlandırılması çalışmaları uzun yıllardır süregelmektedir. Dünya Turizm Örgütü taşıma kapasitesini “Bir alanın tahammül gösterebildiği kullanıcı miktarı ya da seviyesi” olarak tanımlamaktadır (Buckley, 1999). Mathienson ve Wall (1982) ise taşıma kapasitesini bir alanı, fiziksel çevrede kabul edilemez tahrifatlar ve rekreasyonel bilinçte kabul edilemez bir düşüş olmadan kullanabilen maksimum insan sayısı olarak tanımlar. Yine Buckley (1999)’in tanımına göre taşıma kapasitesi, bir alandaki ekosistemde algılanabilir ya da en azından geri dönülemez ekolojik değişiklik yaratmayan ziyaretçi sayısı ya da bir alan ya da ekosistemin ekolojik değerlerde kabul edilemez sorunlar olmadan önce sayı ve aktivite açısından kabul edebildiği maksimum rekreasyonel kullanım seviyesidir (Papageorgiou ve Brothertan, 1999; Simon ve diğ. 2004). Taşıma kapasitesinin biyofiziksel, sosyokültürel, psikolojik ve yönetimsel olmak üzere dört farklı bileşeni bulunmaktadır (Ceballos Lascurain 1996; Ozaner 2008): Biyofiziksel bileşen; doğal kaynakla ilgili olup, hiçbir biyofiziksel sistemin sınırsız kullanım altında bozulmadan kalamayacağı gerçeğine dayanmaktadır. Bu nedenle turist etkinliklerinde bir eşik olmalı ve bu eşiğin seviyesini ekosistemlerin hassasiyeti belirlemelidir (Ozaner 2008). Sosyo-kültürel bileşen; yöre insanıyla ilişkili olup, turizm etkinliklerinin belirli bir seviyeyi aşması halinde yöre halkı üzerinde zararlı bir sosyo-kültürel etki oluşturacağı gerçeğine dayanmaktadır. Aynı topluluk içerisinde, geçimini tamamen 96 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) turizm sektöründen sağlayanlarla, turizm hizmetlerinde yer almayanların turizme farklı tavır göstermeleri nedeniyle sosyo-kültürel taşıma kapasitesinin doğru bir şekilde belirlenmesi kolay olmamakta ve bu konuda çoğu kez bir antropolog ya da sosyal bilimcinin yardımı istenmektedir (Ozaner 2008). Psikolojik bileşen; her zaman diliminde kaliteli bir deneyim sunulabilen en yüksek ziyaretçi sayısını işaret etmektedir. Turisti psikolojik olarak sıkmayan alan bir gözlem noktasında 20 m, çadırlı bir kamping alanında 10 m2 iken, doğada yalnız kalmak isteyen bir kampçı için bir dönüm veya hektar olabilmektedir (Ozaner 2008). Yönetimsel bileşen; başarılı bir yönetimle kaliteyi düşürmeden en yüksek ziyaretçi seviyesine ulaşılmasıdır. Bu bileşende, alandaki görevlilerin sayısı, uygun araç parkı gibi etmenler taşıma kapasitesini artırmaktadır (Ozaner 2008). Bu araştırmada Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) ve Shelby ile Heberlein tarafından geliştirilen “Sosyal Taşıma Kapasitesi” değerlendirme modeli Troya Tarihi Milli Parkı’nın ana kaynak değerini oluşturan Troya antik kentinin bulunduğu alanda uygulanmıştır. Bu çalışma ile alanın maruz kaldığı ziyaretçi yoğunluğu hesaplanmıştır. Analizler sonucunda çeşitli değerlendirmeler yapılmış ve alana yönelik mevcut ve olası sorunlar belirlenerek çözüm önerileri geliştirilmiştir. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırmanın ana materyalini Troya Tarihi Milli Parkı’nın ana kaynak değerini oluşturan Troya antik kentinin bulunduğu alan oluşturmaktadır. Buna ek olarak araştırma konusu ile ilgili çeşitli yayınlar ve milli parka ilişkin daha önce yapılmış çalışmalar, haritalar, tezler ve yerinde yapılan gözlem, inceleme sonucu elde edilen veriler ve çekilen fotoğraflar araştırmanın materyali içerisinde yer almaktadır. Troia Antik Kenti ve çevresi 07.11.1996 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı ile Milli Park olarak ilan edilmiştir. Toplam alanı 13.350 hektar olan park, Çanakkale ili Ezine ilçe sınırları içerisinde Çanakkale Boğazının girişinde yer almaktadır (Şekil 1). Troya Çanakkale-İzmir Devlet karayolunun 28 km. sinin 5 km içerisindedir (Anonim 2008 b). Milli Park alanı, Kumkale, Halileli, Tevfikiye, Çıplak, Kalafatlı ve Yeniköy yerleşmelerinin tamamı, İntepe, Gökçalı, Mahmudiye, Üvecik, Pınarbaşı, ve Taştepe yerleşmelerinin bir kısmını içine almaktadır (Anonim 2002). Milli Parkın ana kaynak değerini, Troya kenti oluşturmaktadır. Öncelikli olarak görülmesi gereken yerlerin başında Troya antik şehri (ören yeri) gelmektedir. Ayrıca Çanakkale Boğazı, kıyılarında sunduğu görsel peyzaj değerleri ile ziyaretçilerin rekreatif ihtiyaçlarını karşılayacak düzeydedir (Anonim 2008 b). Yöntem olarak Sayan ve Ortaçeşme, (2005) tarafından kullanılan ve Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) ve Shelby ile Heberlein tarafından geliştirilen “Sosyal Taşıma Kapasitesi” değerlendirme modeli inceleme alanında uygulanmıştır. IUCN tarafından geliştirilen yönteme göre üç rekreasyonel taşıma 97 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) kapasitesi düzeyi tanımlanmaktadır. Bunlar, "Fiziksel Taşıma Kapasitesi", "Gerçek Taşıma Kapasitesi” ve "Etkin Taşıma Kapasitesi” dir. Fiziksel Taşıma Kapasitesi (FTK), tanımlanmış bir mekân içine, belirli bir zamanda fiziksel olarak sığabilen maksimum insan sayısıdır ve şu formülle hesaplanmaktadır: FTK= AxZ/a x Rf FTK : Fiziksel Taşıma Kapasitesi A: Alan (Ziyaretçilerin kullanımı için mevcut alan veya patika) Z/a : Ziyaretçi / alan (Ziyaretçi başına düşen alan veya patika uzunluğu) (alanda: 1 ziyaretçi/m2 ; patikada: 1 ziyaretçi/m) Rf : Rotasyon faktörü (Günlük ziyaret sayısı)’dür. "Rotasyon Faktörü", bir alanda çalışma saatleri yönünden izin verilebilen günlük ziyaret sayısıdır ve aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır: Rf = alanın günlük açık olduğu süre / bir ziyaretin ortalama süresi Formüle göre FTK, ziyaretçi başına düşen 1 m2' lik alan veya 1 m uzunluğunda patikanın, ziyaretçilerin kullanımına açık olan toplam alan ve bir günde parkın çalışma saatleri içinde fiziksel olarak yapılabilecek ziyaret sayısı ile çarpımıdır. Gerçek Taşıma Kapasitesi (GTK), bir alanda izin verilen maksimum ziyaret sayısı olup, alanın belirli negatif özelliklerinden elde edilen düzeltme faktörlerinin FTK’den matematiksel olarak çıkarılmasıyla elde edilir. Bu düzeltme faktörleri biyofiziksel, çevresel, ekolojik, sosyal ve yönetimsel değişkenlerden elde edilir. GTK şu formülle ifade edilir: GTK = FTK - Dfı - Df 2 -........ - Df n Df = Ds / Dt X 100 Df1 , Df2, Df n : Her bir değişken için hesaplanan düzeltme faktörleri Df : Düzeltme Faktörü (%) Ds : Değişkenin Sınırlayıcı Değeri Dt : Değişkenin Toplam Değeri'dir Formüle göre, GTK'nin bulunabilmesi için öncelikle düzeltme faktörlerinin hesaplanması gerekmektedir. Düzeltme faktörleri, ziyareti engelleyen veya kısıtlayan faktörlerin sınırlayıcı değeri ile toplam değeri arasındaki ilişkinin enterpolasyon yöntemiyle hesaplanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Alan için 98 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) geçerli olan tüm düzeltme faktörleri hesaplandıktan sonra bunlar daha önce hesaplanmış olan FTK'den matematiksel olarak çıkarılır. Yüzde değer olarak ifade edilen düzeltme faktörleri formülde aşağıdaki şekilde yerine konulur: = FTK x (100 – Df 1 /100) x (100 - Df 2 /100) x …………. x (100 Df n /100) Etkin Taşıma Kapasitesi (ETK) bir alanın, mevcut yönetim kapasitesine göre kaldırabileceği maksimum ziyaretçi sayısıdır. ETK = GTK x YK ETK = Etkin Taşıma Kapasitesi GTK = Gerçek Taşıma Kapasitesi YK = Yönetim Kapasitesi'dir Formüle göre ETK, daha önce hesaplanmış olan GTK'nin yönetim kapasitesiyle (YK) çarpımıdır. YK koruma alanı yönetiminin görev ve hedeflerini yürütebilmesi için gereken koşulların toplamıdır. Mevzuat, altyapı, üstyapı ve ekipmanlar, sayı ve nitelik bakımından personel, fonlar, motivasyon vb. gibi fazla sayıda değişkenin olması nedeniyle YK'nin ölçülmesi çok kolay değildir. ETK hiçbir zaman GTK'den büyük çıkmamaktadır. Sosyal Taşıma Kapasitesi (STK) ziyaretçilerin bir alanda karşılaşmayı istedikleri en fazla kişi ya da grup sayısı olup, her alanın ziyaretle ilgili belirli özelliklerine göre değişiklik gösterebilecek bir değeri ifade eder. STK şu formülle elde edilebilir; STK = Gb x GKs x Rf Gb: Ortalama Grup Büyüklüğü GKs : Karşılaşılması İstenen En Fazla Grup veya Kişi Sayısı (ortalama) Rf : Rotasyon Faktörü'dür. Formül, alanın gruplar halinde ziyaret edilmesini öngörmektedir. Eğer alana ziyaretçilerin birey halinde gerçekleşmesi eğilimi varsa formüldeki Gb (Ortalama Grup Büyüklüğü) çıkarılabilir. Troya Tarihi Milli Parkı'nın Taşıma Kapasitesinin Hesaplanması Taşıma Kapasitesi Tahmin Yöntemi kullanılarak Troya Tarihi Milli Parkı’nın fiziksel, gerçek ve etkin taşıma kapasitesi ve sosyal taşıma kapasitesi hesaplanmıştır. Fiziksel Taşıma Kapasitesi (FTK) Troya Tarihi Milli Parkı’nda tarihi alanları görebilmek için ziyarete açık patikalar boyunca yürünmesi gerekmektedir. Milli Parkın FTK ile ilgili özellikleri şunlardır: Patikalarda ziyaretçi akışı: çift yönlü Patikalarda 1 kişinin kapladığı doğrusal uzunluk: 1 m Patikaların toplam uzunluğu: 670 m 99 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Ziyaret süresi (ortalama): 2 saat Milli parkın ziyarete açık olduğu süre (ortalama): 10 saat Maksimum ziyaretçi grubu büyüklüğü: 50 kişi Gruplar arasındaki minimum ara uzaklık: 50 m Gruplar arasında tavsiye edilen uzaklık 50 m olduğundan 670 m uzunluğundaki patikalara 7 grup sığacaktır. [(7 grup x 50 m) + (6 ara x 50 m) = 650 m]. Bu 7 grup milli parkı aynı anda ziyaret durumunda iseler, toplam 350 m patika uzunluğuna gereksinim olacaktır. FTK' nin hesaplanması için öncelikle rotasyon faktörünün hesaplanması gerekir. Rf = alanın günlük açık olduğu süre / bir ziyaretin ortalama süresi Rf =10 saat / 2 saat Rf = 5 ziyaret/gün olarak hesaplanabilir. Rakamsal değerler Fiziksel Taşıma Kapasitesi formülünde yerine konursa; FTK = A x Z/a x Rf FTK= 350 m patika x 1 ziyaretçi/m x 5 ziyaret/gün Fiziksel Taşıma Kapasitesi = 1750 ziyaret/gün olarak hesaplanabilir. Gerçek Taşıma Kapasitesi (GTK) GTK’nin bulunması için gereken düzeltme faktörlerinin hesaplanmasında Çanakkale’ye ait 32 yıllık (1975 - 2006) tarihleri arasındaki yıllık meteorolojik veriler kullanılmıştır (Anonim 2007). GTK ile ilgili alana ait özellikler şunlardır: Ziyaretçilerin güneş veya yağmurdan korunmaları için üstyapı yok. Sıcaklığın /25°C olduğu gün sayısı (yıllık ortalama): 117.1 gün Bu dönemde günlük güneşli süre: 7 saat Bu dönemde güneşin gün içinde yoğun olduğu süre: 4 saat (11-15:00) Yağışın /0. l mm olduğu gün sayısı (yıllık ortalama): 82.2 gün Ortalama yağış süresi: 3 saat Ortalama fırtınalı gün sayısı (rüzgar hızı /17.2 m/s): 45.9 gün Rüzgarın etkili olduğu süre: 9 saat GTK’nin hesaplanması için ziyareti kısıtlayan bazı düzeltme faktörlerinin hesaplanması gerekmektedir. Düzeltme faktörleri Troya Tarihi Milli Parkında, rahatsız eden sıcaklık, yağış, fırtına, olarak belirlenmiştir. Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörü (Dfs) Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörünün hesaplanmasında sıcaklığın /25°C olduğu gün sayısı kullanılmıştır. Rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörü formülü: Dfs = Ds / D t x 100 Ds = 117.1 rahatsız eden sıcak gün x 4 rahatsız eden sıcak saat = 468.4 saat/yıl'dır. D t = 117.1 rahatsız eden sıcak gün x 7 güneşli saat = 819.7 saat/yıl'dır. Dfs = 468.4 / 819.7 x100 Dfs = 57.1 ( % 57.1 sınırlama) olarak hesaplanır. 100 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Yağış Düzeltme Faktörü (Dfy) Troya Tarihi Milli Parkında Rekreasyonel kullanım açısından yağış genel olarak etkinlikleri etkilemektedir. Alanda yollarının toprak yol olması ve genel olarak yağışın aktiviteleri engellemesi nedeniyle yağmurun Troya Tarihi Milli Parkında rekreasyonu etkileyen bir faktör olduğu öngörülmüştür. Dfy = Ds / D t x 100 Ds = 82.2 yağışlı gün x 3 yağışlı saat = 246.6 saat/yıl'dır. D t = 2 ziyaret saati x 365 gün = 730 saat/yıl'dır. Dfy = 246.6 / 730 x100 Dfy = 33.7 ( % 33.7 sınırlama) olarak hesaplanır. Fırtına Düzeltme Faktörü (Dff) Fırtına düzeltme faktörünün hesaplanmasında rüzgar hızının /17.2 m/s olduğu ortalama gün sayısı kullanılmıştır. Milli parkta rüzgarın /17.2 m/s olduğu günlerde ziyaretlerin olumsuz etkileneceği öngörülmüştür. Fırtına düzeltme faktörü formülü: Dff = Ds / Dt x 100 Ds = 45.9 fırtınalı gün x 9 fırtınalı saat = 413.1 saat/yıl'dır. D t = 2 ziyaret saati x 365 gün = 730 saat/yıl Df f = 413.1 / 730 x 100 Df f = 56.6 (% 56.6 sınırlama) olarak hesaplanır. Troya Tarihi Milli Parkında Gerçek Taşıma Kapasitesi (GTK)' nin hesaplanabilmesi için bulunan düzeltme faktörleri aşağıdaki gibi özetlenebilir: Df s (rahatsız eden sıcaklık düzeltme faktörü ) = % 57.1 sınırlama Df y (yağış düzeltme faktörü) = % 33.7 sınırlama Df f (fırtına düzeltme faktörü) = % 56.6 sınırlama GTK = FTK – Df 1- Df 2 – Df 3 - ………. Df n Yüzde değer olarak ifade edilen düzeltme faktörlerinin formülde yerine konulduğunda: GTK = FTK x (100 – Df1 / 100) x (100 – Df 2/ 100) x………x (100 – Df n / 100) GTK = FTK x (100 – Df s / 100) x (100 – Df y / 100) x (100 – Df f / 100) FTK = 1750 ziyaret/gün olduğuna göre; GTK = 1750 x (100 - 57.1 /100) x (100 - 33.7 /100) x (100 - 56.6 /100) GTK = 1750 x (0.429) x (0.625) x (0.434) GTK = 204 ziyaret/gün olarak hesaplanabilir Etkin Taşıma Kapasitesi (ETK) 101 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Ana kaynak değerini oluşturan arkeolojik alanların bulunduğu bölgede mevcut personel sayısı 13 tür. Burada çalışan personelden alınan bilgiye göre mevcut personel sayının yeterli olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle olması gereken personel sayısı 15 olarak alınmıştır. Bu bilgilere göre Yönetim Kapasitesi (YK) şöyle hesaplanabilir: YK = Mevcut Personel Sayısı / Olması Gereken Asgari Personel Sayısı x 100 YK= 13 / 15 x 100 = 87 (% 87) ETK = GTK x YK ETK = 204 ziyaret / gün x 0.87 Etkin Taşıma Kapasitesi = 177 ziyaret/gün olarak hesaplanabilir. Sosyal Taşıma Kapasitesi (STK) Milli parkın STK’ne yönelik bilgiler mini anket yapılarak belirlenmiştir. Ziyaretçilerin kalabalıklaşma ve karşılaşma ile ilgili düşünceleri alınmıştır. Bu bilgilere göre: Grup Büyüklüğü (ortalama) : 12 kişi Karşılaşılması istenen ortalama grup sayısı: 2 Ziyaret süresi (ortalama): 2 saat Milli Parkın ziyarete açık olduğu süre: 10 saat R f = alanın günlük açık olduğu süre / bir ziyaretin ortalama süresi R f = 10 saat / 2 saat = 5 ziyaret/gün STK = Gb x GKs x Rf STK = 12 x 2x 5 STK= 120 ziyaretçi/gün olarak hesaplanmıştır. Bu değer günlük sosyal taşıma kapasitesidir. Aynı ziyaret sırasındaki sosyal taşıma kapasitesi ise bu değerin 1/5’i olup 24 ziyaretçidir. SONUÇ VE ÖNERİLER Yöntem olarak Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) ve Shelby ile Heberlein tarafından geliştirilen “Sosyal Taşıma Kapasitesi” değerlendirme modeli milli parkın ana kaynak değeri olan Troya Antik Kenti alanında uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda inceleme alanında taşıma kapasiteleri aşağıdaki gibi bulunmuştur. Fiziksel Taşıma Kapasitesi =1750 ziyaretçi/gün Gerçek Taşıma Kapasitesi = 204 ziyaretçi/gün Etkin Taşıma Kapasitesi = 177 ziyaretçi/gün Sosyal Taşıma Kapasitesi = 120 ziyaretçi/gün 102 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Analiz sonuçlarına göre milli parkın incelenen bölümüne fiziksel olarak sığabilecek ziyaretçi sayısı 1750 kişidir. Ancak ziyareti kısıtlayan veya engelleyen faktörlerin etkisi göz önüne alındığında gerçek taşıma kapasitesi 204 ziyaretçiye düşmektedir. GTK'nin rekreasyonel taşıma kapasitesi değeri olduğu söylenebilir. Ayrıca alanda personel sayısının kısmen de olsa ihtiyacı karşılamasına rağmen verilen hizmetlerde yetersizlik olduğu için ETK hesaplanarak 177 bulunmuştur. Bu değerlerden yola çıkarak milli parka bir yıl içinde kabul edilebilecek ziyaretçi sayısı 64 500 kişi olarak (177 ziyaretçi/gün x 365 = 64 500 ziyaretçi/yıl) hesaplanmıştır. Milli parkın 2007 yılı ortalama ziyaretçi sayısı Çanakkale Müzesi’nden alınan verilere göre 407 459 olarak gerçekleşmiştir. Bu değer taşıma kapasitesi değeri olan 64 500 ziyaretçi sayısının yaklaşık altı katı kadar fazladır. Araştırma alanının bu kadar fazla kullanım yoğunluğunu kaldıramayacağı ve yakın zamanda geri dönülmez bozunumlara uğrama olasılığı oldukça fazladır. Yapılan alan sörveylerinde ziyaretçilerin milli park genelinde diğer rekreasyon ve turizm alanlarını kullanmadıkları görülmüştür. Bu konuda öncelikli yapılması gereken farklı rekreasyonel aktivitelere olanak sağlayabilecek alanların kullanımı için halkın özendirilmesidir. Bu kapsamda milli parkın içinde bulunan plajlar, şehitlikler vb. turizm olanakları değerlendirilmeye alınmalı, koruma-kullanım dengesi gözetilerek gerekli yatırımlar yapılmalıdır. Böylece Troya Antik Kenti üzerindeki kullanım baskısı bir ölçüde azaltılmış olur. Araştırma sonucu, milli parka rekreasyonel talebin oldukça fazla olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum alanda ve yakın çevresinde bazı tasarım gerekliliklerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Alanda yapılan incelemelerde, otopark alanının düzenlenmemiş olduğu görülmüştür. Milli parkı ziyarete gelenler araçlarını hiçbir gölgeleme elemanının bulunmadığı boş bir sahaya gelişigüzel park etmektedir. Yurt içi ve yurt dışından sürekli ziyaretçi alan milli parkın acil olarak doğru ve etkin şekilde tasarlanmış bir otopark alanına ihtiyacı bulunmaktadır. Alan içerisinde engellilerinin gezinebilmesi için uygun düzenlemeler bulunmamaktadır. Buna ek olarak özellikle yaşlı insanlar ve iklim koşulları düşünüldüğünde, gezi yollarının üzerinde belirli aralıklarla oturma ve gölgeleme elemanlarının bulunması gerekmektedir. Aynı şekilde gezi yollarının üzerine yeterli sayıda çöp kutusu konulmalıdır. Ziyaretçilerin hem kendi güvenlikleri hem de buluntulara zarar vermemeleri açısından kazı alanlarına belirli bir mesafede olmaları zorunluluğu vardır. Bu amaçla kullanılan sınırlayıcı elemanlar daha işlevsel ve estetik olmalıdır. Alanın farklı bölümlerinde o bölümlere ilişkin bilgi panoları mevcuttur. Ancak bunlara ek olarak alan girişinde genel bilgi veren ve alanının tamamına ait bir maket ve benzeri görsel unsurların tasarlanması ziyaretçilerin bilgilendirilmesi açısından çok yerinde olacaktır. Girişte yer alan ve genelde köylülerin işlettiği hediyelik eşya stantları belirli bir düzen içerisinde değildir. Ek gelir elde etmek isteyen köylülerin bu çabası hoş görülmekle beraber stantların belli bir tasarım yapılarak görsel değeri ve fonksiyonu düşünülerek tasarlanmalıdır. 103 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Sonuç olarak; 2002 yılında Troya Tarihi Milli Parkı için yapılan Uzun Devreli Gelişme Planı’nda taşıma kapasitesinin hesaplanmadığı görülmektedir. İnceleme alanında örneklendiği gibi diğer korunan alanlarda taşıma kapasitesinin belirlenmesi alanın korunması ve planlanmasında büyük önem taşımaktadır. Taşıma kapasitesinin araştırmada uygulanan yöntem ya da benzeri yöntemlerle hesaplanması korunan alanların ziyaretçi baskılarından dolayı tahrip edilmesini büyük ölçüde önleyeceğinden bu süreç yasal olarak desteklenmeli ve uygulamada zorunlu hale getirilmelidir. KAYNAKÇA Anonim 2002 Troya Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı. Ankara: Milli Parklar Dairesi Başkanlığı Anonim 2007 Çanakkale İklim Verileri (1975-2006). Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü. Anonim 2008a Milli Parklar Kanunu, www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/632.html (Erişim Tarihi 04.07.2008) Anonim 2008b Troya Tarihi Milli Parkı, http://www.milliparklar.gov.tr/mpd/mp/milliparklar.asp (Erişim Tarihi 11.07.2008). İkiz, E. 2007 Kastamonu - Bartın Küre Dağları Milli Parkı Bartın Bölümünün Doğal ve Kültürel Peyzaj Özeliklerinin Saptanması Üzerine Bir Araştırma Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Sayan S. ve V.Ortaçeşme 2005 “Rekreasyonel Taşıma Kapasitesi Kavramı ve Korunan Alanlarda Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesi.” Korunan Doğal Alanlar Sempozyumu Sözlü Bildiriler Kitabı, 8-10 Eylül 2005, Isparta, Atilla Gül (Editör), Süleyman Demirel Üniversitesi, 495-503. Simon, F.J.G., Y. Narangajavana, D.P. Marques 2004 “Carrying Capacity in the Tourism Industry: A Case Study of Hengistbury Head”, Tourism Management 25: 275-283. Ozaner, F.S. 2008 “Korunan Alanlarda Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesine Bir Örnek: Yanartaş Patikası (Çıralı-Antalya).” III. Balıkesir Ulusal Turizm Kongresi (Bildiriler Kitabı), 17-19 Nisan 2008, Balıkesir. N. Hacıoğlu, C. Avcıkurt, S. Karaman, A. Köroğlu (Editörler) Balıkesir Üniversitesi 331-336. 104 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 1. Coğrafi konum 105 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 106 TARİHİ TROYA MİLLİ PARKI” BÖLGESİNDE YAŞAYANLARIN MİLLİ PARKA İLİŞKIN GÖRÜŞLERI Remzi Y. KINCAL, Mustafa Aydın BAŞAR Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi ÖZET Tarihsel açıdan ulusal ve uluslararası öneme sahip Tarihi Troya Milli Parkı’nın tarihi ve doğal çevre bakımından korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar Troya ve bölgenin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak bölgenin tarihi yapısı ve doğal yapısının korunmasında, bu coğrafyada yaşayan insanların çalışmalara yaklaşımları, bakış açıları, algılamaları ve katkıları da önemlidir. Projelerin başarıya ulaşılmasında bölgede yaşayan insan faktörü de dikkate alınmalıdır. Tarama modelinde ele alınan bu çalışmada, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların eğitim durumları ve Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin görüşlerini ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için; 1. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların sosyal ve kültürel bakımdan durumu nedir? 2. Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkında bilgilenme kaynakları ve müzeyi ziyaret etme düzeyleri nedir? 3. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin bilgi ve yaklaşımları, cinsiyete, yaşa, eğitim düzeyine göre farklı mıdır? sorularına yanıt aranmıştır. Anahtar Sözcükler: Tarihi Troya Milli Parkı, Eğitim ABSTRACT There are some studies that are related to development, natural and environmental protection of Troia National Park which has national and international importance in history. These studies have great importance for the future of Troia and the region. However, for the protection of region’s historical and natural structure, approaches, point of views, perceptions and contributions of people living in this region towards the studies are also important. In order to be successful, people who live in the region should be taken into consideration. In this study which is descriptive, our aim is to determine the educational background of the people who live in the surrounding area of Troia National Park and to explain their point of views about Troia National Park. To achieve this purpose; 1. What are social and cultural conditions of the people who live in the surrounding area of Troia National Park? 2. What is the district community’s knowledge source about Troia National Park and what is their level of visiting museum? 3. Are the people who live in the surrounding area of Troia National Park’s knowledge and attitudes relating to Troia National Park different according to gender, age, education answers have been searched for these questions? Key Words: Troia, Troia (Troy) National Park, Education Troia İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) GİRİŞ Eski çağlarda Hellespontos ve Dardanel olarak anılan Çanakkale M.Ö. 3000 yılından beri yerleşim alanı niteliğini korumuştur. Erken Bronz Dönemi’nden bu yana önemli bir yerleşim merkezi olan Çanakkale; Çanakkale Boğazı sayesinde Anadolu ile Avrupa ve Akdeniz ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlayan iki geçit bölgesinden biridir. Bu özelliği nedeniyle oldukça zengin bir tarihi vardır. Yörede yaşayan topluluklara ekonomik ve askeri üstünlük sağlamış, onlar da uygarlık alanında çağdaşlarını geçmişlerdir. Ancak bu durum, yöreyi çeşitli göç ve istila hareketlerinin hedefi yapmıştır. Değişik tarihlerde yerleşmek ya da yağmalamak amacıyla bölgeye gelenler olmuş, her iki durumda belirli kültür alışverişini yoğunlaştırmıştır (http://www.canakkaletravel.com/ canakkale/canakkale/index.htm). Çanakkale yöresinin en eski halkı Beşiktepe ve Kumtepe yerleşmelerinden bilinen Kalkolitik Dönemin yerli halkıdır. Bunları İ.Ö. 3000’lerden 1200’lere kadar herhangi bir dış etki altında kalmadan yaşamlarını sürdüren Troya halkı izler (http://www.canakkale.gov.tr/ckale_tarih.htm?mn=1&sm=1-0). İzmirli ünlü ozan Homeros'un İlyada ve Odysseia destanlarının anayurdu, binlerce yıllık geçmişi olan Troas ve Troya kenti, Çanakkale İli, Tevfikiye Köyü yakınlarındadır. Burası, günümüzde Hisarlık adıyla bilinmektedir. İki kıta arasında ticaret yolu üzerinde yer alan bu yerleşme, tarihte birçok doğal afet ve savaşla karşılaşmıştır. Kent tarih boyunca 9 kez yıkılıp yeniden kurulmuştur. Günümüzden yaklaşık beşbin yıl önce kurulduğu düşünülen kent, yaklaşık 3500 yıl boyunca önemli bir yerleşim merkezi olmuştur (http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?). İlyada destanında anlatılanlardan yola çıkarak Homeros'un Troya'sını bulma girişimi, ilk kez 1868'de Heinrich Schliemann tarafından başlatılmıştır. Schliemann, Troya Kralı Priamos'un hazinesini bulmak amacıyla Hisarlık Höyüğü'nün ortasında 40 m. genişliğinde 17 m. derinliğinde bir yarma açıp, ana kayaya kadar inmiştir; ancak bu çalışma sırasında birçok tabakanın tahribine neden olmuştur. Bugün buraya "Schliemann Yarması" denmektedir. Aralıklı olarak yapılan kazılar 7 uzun kampanya halinde 1890 yılına kadar devam etmiş, 1893–94 yıllarındaki kazıları Wilhelm Dörpfeld yönetmiştir. 1932–38 yılları arasındaki çalışmaları ise Cintinati Üniversitesinden Carl Blegen başkanlığındaki ekip yürütmüştür (http://www.kultur.gov.tr/TR/ BelgeGoster. aspx?). Elli yıllık bir aradan sonra kazı çalışmaları 1988 yılından itibaren Tübingen Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Manfred Korfmann başkanlığında, çok sayıda arkeologtan oluşan uluslararası bir ekip tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Korfmann’ın 2005 yılında vefatından sonra da, jeofizik ve topografik çalışmaların yanı sıra yenileme çalışmaları devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, 1996 yılında 13.648 hektar alanı “Tarihi Troya Milli Parkı” ilan etmesinden sonra; Troya, UNESCO Dünya Kültür Mirası Komitesi’nin Aralık 1998’de Japonya’da yaptığı toplantısında aldığı kararla, dünya 108 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) kültür mirası listesine koyulmuştur. Yapılacak düzenlemelerle, burası savaşlarıyla anılan tarihi kalıntıların bulunduğu bir yer olmanın ötesinde; doğaya zarar vermeyecek turizm faaliyetleri, etkili bir tarım ve geniş bir çevre bilincinin oluşturulmasıyla, ekolojik açıdan da önemli merkez konumuna gelecektir. Bu amaçla çok sayıda bilim adamı, çevre koruma uzmanı, resmi ve özel kuruluş Troya ve çevresinde çalışmalarını yürütmektedir (Arslan, 2001: 462; Hutter ve Schwaderer, 2001). Kazandırılacak bu özellikleriyle Troya, gelecek kuşaklara bozulmadan aktarılabilecek hem bir barış, hem de doğa parkı olacaktır. Tarihsel açıdan ulusal ve uluslararası öneme sahip Tarihi Troya Milli Parkı (TTMP)’nın tarihi ve doğal çevre bakımından korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar Troya ve bölgenin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Söz konusu çalışmaların başarıya ulaşmasında, tarihi kalıntılar ve doğal çevre yanında, halen mevcut coğrafyada bulunan yerleşim birimleri ve buralarda yaşayan insanlar da önemlidir. Bölge halkının milli parkı benimsemesi ve olumlu tutumlar geliştirmesinde, bölgeyi nasıl algıladığı da önemlidir. Eğer milli parkı bir değer olarak algılar ve değerlendirirse, onu benimseme ve sahiplenme düzeyi de yüksek olacaktır. Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı’nı algılama biçimleri, parkın amaçlarına göre yaşatılması ve görevlerin başarıyla yerine getirilmesine katkı sağlayacaktır. İnsanlar çevresindeki bütün soyut ve somut şeyleri aynı şekilde ve oranda algılamazlar. Bunda uyarıcıların organizmayı etkilemesi ve organizmanın ilgi alanına girmesinin etkisi fazladır (Güney, 2000:164). Çoğu zaman, algılar objelere, seslere, alana ve duyuların algıladığı diğer uyaranlara bağlıdır. Her sistemin sınırları vardır, bununla birlikte, algılarımızda da yanlışlıklar olabilmektedir (Bernstein, Newman and others,1994: 175). Algılama, bir farkına varma, farkına varılma, bilgi setimiz içinde bir yer bularak yakıştırma ve söz konusu olguyu nitel ve nicel olarak yargılama süreci olarak değerlendirilmektedir (Kaynak, 1990: 63). Algılama bu şekilde tanımlandığında, bu kavramın bireyselliği ortaya çıkmaktadır. Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı’nı algılamaları, bu düzenlemenin kendilerince yargılayıp değerlendirilmesi anlamına gelir. Bir başka ifadeyle, Tarihi Troya Milli Parkı hangi biçimde yapılanırsa yapılansın sisteme biçim veren ve başarısını belirleyen, onun üyeleri ve çevresince nasıl algılandığıdır. Özellikle, sosyal sistemlerin algılanması, sistemin başarısının bireylerce rasyonel ve zihinsel olarak nasıl görüldüğüne bağlı olduğu kadar, duygusal olarak nasıl görüldüğüne de bağlıdır. Bu anlamda bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı’nı değerlendirmelerinde onların duyu ve algılarına da güvenmek gerekmektedir. Ancak böyle bir güven sistemlerin işlemesini kolaylaştırır. Troya’yı tarihsel ve ekolojik açılardan amaçlanan noktalara taşıyabilmek için, bu coğrafyada yaşayan insanların projeler ve bu konuda kendilerinden beklenenler hakkındaki bilgisi, algılamaları, yeterlikleri ve tutumları da önem arz etmektedir. Bunun sağlanabilmesinin yolu da, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların durumlarının ortaya konulmasıdır. 109 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) AMAÇ Bu çalışmanın amacı, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların eğitim durumları ve Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Amacın gerçekleştirilebilmesi için şu sorulara yanıt aranacaktır: 1. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların cinsiyet, yaş ve eğitim düzeyi bakımdan durumu nedir? 2. Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkında bilgilenme kaynakları ve müzeyi ziyaret etme düzeyleri nedir? 3. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin bilgi ve yaklaşımları, a) cinsiyete, b) yaşa, c) eğitim durumuna göre farklı mıdır? SAYILTILAR 1. Anket ve görüşmelere katılanlar Tarihi Troya Milli Parkı ile ilgili kendi görüş ve algılamalarını doğru ve samimi olarak ortaya koymuşlardır. 2. Anket ve görüşmelere katkıları bulunanlar, bölge halkının görüşlerini yansıtmaktadırlar. SINIRLILIKLAR 1. Çalışma, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içindeki yerleşim birimlerinde yaşayan ve örnekleme alınan kişilerin görüşleri ile sınırlıdır. 2. Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin görüş ve algılamalar, veri toplama aracı olarak kullanılan anket formu ile sınırlıdır. YÖNTEM Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimlerinde yaşayanların eğitim durumları ve bölge hakkındaki görüşlerini irdelemeyi amaçlayan çalışma, tarama modelinde planlanmıştır. Belirlenen alt problemlere yanıt bulabilmek amacıyla, verilerin toplanmasında; a) Yerleşim birimlerinin, yerleşim ve tarım alan büyüklüğü ve özellikleri ve eğitim kurumlarının belirlenmesinde belge tarama, b) Yerleşim birimlerinde yaşayanların bölgenin tarihi ve ekolojik açılardan taşıdığı öneme ilişkin görüş, ilgi ve tutumlarının saptanmasında anket ve görüşme tekniklerinden yararlanılmıştır. Çalışmada, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde yer alan kasaba ve köylere ulaşılmış, örneklem alma yoluna gidilmemiştir. Çalışma bölgesinde yerleşim birimi olarak, beş köy (Tevfikiye, Çıplak, Kalafat, Halileli, Yeniköy) ve bir kasaba (Kumkale) bulunmaktadır. Bu yerleşim birimlerinde yaşayanlardan, yerel yönetim kayıtlarında yer alan aile hane bilgileri esas alınarak, tesadüfü örnekleme yoluyla, örnekleme girecek hane ve bireyler belirlenmiştir. 110 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Verilerin toplanması amacıyla iki bölümden oluşan anket formu geliştirilmiştir. Birinci bölümde kimlik bilgileri ve Troya hakkındaki bilgi durumları; ikinci bölümde ise “Tarihi Troya Milli Parkı” hakkındaki düşünce ve yaklaşımlarını ortaya çıkaracak, beşli dereceleme ölçeğinin kullanıldığı 15 soru maddesi hazırlanmıştır. Hazırlanan anket formu bir ön gruba uygulanmış, uzman görüşleri alınmış ve öneriler doğrultusunda ankete son şekli verilmiştir. Anketlerin doldurulmasında dokuz yüksek lisans öğrencisinden yardım alınmıştır. Anketör olarak görev yapan öğrenciler, belirlenen yerlerde, ilgililerle görüşmüşler, anketlerin doldurulmasını sağlamışlar ve bu sırada anket uygulananların konuya ilişkin açıklama ve anket dışı görüşlerini not almışlardır. Toplanan anket formları tasnif edilmiş ve değerlendirilmeye uygunluğuna bakılmıştır. Sonuçta, ulaşılmış olan 437 kişiden anket formlarını uygun şekilde doldurulmayanların (22 kişi) formları iptal edilmiş ve geriye kalan 415 anket formu değerlendirmeye alınmıştır. VERİLERİN ÇÖZÜMLENMESİ VE YORUMU Elde edilen veriler, aritmetik ortalama, frekans, yüzde, –t.05 testi ve varyans analizi istatistik işlemlerle analiz edilmiş; kıdem değişkeni açısından farkların hangi gruplar arasında olduğunu belirlemek amacıyla da Scheffe testi kullanılmıştır. İstatistiksel verilere dayalı olarak da bulgular ortaya koyularak yorumlamalara gidilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde SPSS istatistik programından yararlanılmıştır. Ulaşılan bulgular ve yorumlara dayalı olarak, Tarihi Troya Milli Parkı’nın tanıtımına ve bölgenin eğitiminin iyileştirilip geliştirilmesine yönelik eğitim programları önerilmiştir. BULGULAR Araştırmanın bulguları, çalışmanın amaç ve alt amaçları doğrultusunda, üç başlık altında ele alınmıştır. Öncelikle bölge halkının kimliğine ilişkin bulgular ortaya konulmaya çalışılmış; daha sonra da Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki bilgi ve ilgi düzeyleriyle düşünceleri irdelenmiştir. Örneklem grubuna alınan Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde yaşayan bölge halkının cinsiyet, yaş, eğitim durumu ile ilgili bulgular şöyledir: Veri toplama aracı olarak kullanılan ankete cevap veren toplam 347 kişiden 111 (% 32)’i bayan, 236 (% 68)’sı da erkektir. Çizelge 1’de görüleceği gibi, bayanların (% 35,1) ve erkeklerin (% 48,3) büyük bölümü 46 ve yukarısı yaş grubundan oluşmaktadır. Bölge halkının eğitim düzeyleri bakımından durumuna bakıldığında, yarısından fazlasının (% 52,9) ilköğretim birinci kademe mezunu olduğu görülecektir. Bu gruptaki kadın (% 53,2) ve erkeklerin (% 48,9) yüzdelikleri yakın değerlerdedir. Bölge halkının üst yaş grubundakilerin eğitim düzeyleri düşük iken, gençlere doğru gidildikçe eğitim düzeyi yükselmektedir. Nitekim yerleşim alanlarında yaşayanların yüzde 17,2’si fakülte ve yüzde 4,6’sı da yüksekokul mezunudur. Çizelgede dikkat çeken bir başka nokta da fakülte mezunu kız 111 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) öğrencilerin (% 19,9) erkek öğrencilerden (% 12,1) fazla olmasıdır. Okuma yazma oranının yüksek olduğunun söylenebileceği bu bölgede, okuma yazma bilmeyen yüzde 3,8’lik bir grup bulunmaktadır. Bunların 5 (% 3,5) kadın ve 11 (% 4,0)’i erkeklerden oluşmaktadır. Bölge halkının büyük bölümü (% 80,1) Troya örenini en az bir kez ziyaret etmiştir. Ziyaret etme bakımından erkeklerle kadınlar arasında fazla bir fark bulunmamaktadır. Diğer taraftan, halkın yüzde 45,1’i de ören yerini dört ve daha fazla kez ziyaret etmiştir. Erkeklerin yüzde 49,8’i ve kadınların da yüzde 36,4’ü Troya’yı dört ve daha fazla kez ziyaret etmişlerdir. Ören yerini ziyaret etmeyenler yüzde 19,9’luk bir gruptur ve yaklaşık değerlerle bunların yüzde 20,3’ü bayan, yüzde 19,7’si erkektir. Tarihi Troya Milli Parkı hakkında en önemli bilgi kaynağının okul ortamları ve öğretmenler olduğu Çizelge 7’deki verilerden anlaşılmaktadır. Grubun yüzde 52,2’si için bilgilenme kaynağı okul ve öğretmenlerdir. Kadınlara göre (% 20,5), erkeklerin daha fazlası (% 31,8) Troya hakkında okul ve öğretmenlerden bilgi almıştır. Bölge insanları için bilgilenmede önemli bir bilgi kaynağı da, köy/kasaba halkıdır. Anketi cevaplandıranların yaklaşık üçte biri (% 32,8) yerleşim birimlerindeki diğer insanlarla etkileşerek müze ve milli park hakkında bilgilenmektedir. Halkın yüzde 20,2’si ise yazılı kaynaklardan yararlanarak bölgenin önemi üzerinde bilgilenmiştir. Bilgilenme kaynakları ise ansiklopediler ve kitaplar olmaktadır. Yazılı kaynaklardan bayanların bilgilenme yüzdeleri (% 3,9) erkeklere göre (% 16,4) daha düşüktür. Yaklaşık yüzdelerle, bir başka bilgilenme kaynağı da aile büyükleridir. 51 erkek (% 12,3) ve 29 bayan (% 7,0) katılımcı, aile üyeleri tarafından bilgilendirildiğini ifade etmiştir. Grubun yüzde 10,4’ü de farklı kaynaklardan bilgilendiğini söylemiştir. Genel olarak bakıldığında, bayanların bilgilenme kaynaklarını kullanma yüzdeleri daha düşükken; erkeklerin bilgi kaynakları dana fazladır. Ancak Tarihi Troya Milli Parkı hakkında hiçbir bilgisi bulunmayanların büyük bölümünü (% 6,3) erkekler oluşturmaktadır. Bayanlardan sadece yedi kişi (% 1,6) hiçbir bilgiye sahip olmadığını belirtmiştir. Anket uygulamaları sırasında, Tarihi Troya Milli Parkı hakkında öğrencilik yaşamlarında kendilerine bilgilendirme ve tanıtma yapıp yapılmadığı da sorulmuştur. Bu soruya 368 kişi cevap vermiştir. Cevap verenlerin yüzde 14,9’u okul yaşamında böyle bir bilgilendirme ve tanıtım yapılıp yapılmadığını anımsamadığını ifade etmiştir. Hatırlamama durumu erkeklere göre (% 3,8) bayanlarda (%11,1) daha yüksek bulunmuştur. 368 kişiden 26 (% 7,1) bir kez söz edildiğini 47 kişi (% 12,8) ise sık sık bilgilendirme ve vurgulamaların yapıldığını belirtmiştir. Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki bilgilenme durumlarına yönelik veriler Çizelge 8’de verilmiştir. Öğrenim hayatına katılan grubun yaklaşık üçte biri (% 32,1) derslerde ilgili konular işlenirken bahsedildiğini ifade ederlerken; yüzde 12,8’lik bir grup da sık sık bilgilendirme ve vurgulamalar yapıldığını 112 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) söylemiştir. Okul ortamında, bölge bilgilendirmelerinin “gerektiği kadar ve yeter sıklıkta ele alındığını” belirten grubun yüzdeleri (% 11,1) ile “gerektiği kadar anlatılıp ele alınmadığını” ifade edenlerin yüzdeleri (% 11,7) yakın değerler olarak bulunmuştur. Öğrenim yaşamına katılanların yüzde 14,9’u Troya ile ilgili bilgilerin okul ortamından anlatılıp anlatılmadığını hatırlamamaktadırlar. Cinsiyetler bakımından irdelendiğinde ise, bayanların 41 (11,1)’i, erkeklerin de 14 (3,8)’i öğrenimleri sırasında bilgilendirme yapılıp yapılmadığını “hatırlamadıklarını” ifade etmişlerdir. Ayrıca, erkeklerin yüzde 8,7’si “gerektiği kadar anlatılıp ele alındığını sanmadığını” belirtirken; bayanların sadece yüzde 2,9’u böyle bir düşünce içindedirler. BÖLGE HALKININ “TARIHI TROYA MILLI PARKI” HAKKINDAKI BILGI DÜZEYLERI VE YAKLAŞIMLARINA İLIŞKIN BULGULAR Troya bölgesinde yaşayanların Tarihi Troya Milli Parkı’na yönelik bilgi düzeyleri ve tutumları ortaya koyulmaya çalışılmış; bölge halkının bilgi ve tutumlarında cinsiyet, eğitim durumu, yaş, meslekler ve gelir durumlarına göre anlamlı fark olup olmadığı saptanmaya çalışılmıştır. Tarihi Troya Milli Parkı’na ilişkin bilgi ve tutumların cinsiyetler bakımından nasıl bir görünüm sergilediği aşağıda yer alan Çizelge 9’da verilmiştir. Milli park sınırları içindeki yerleşim birimlerinde yaşayanların “Milli parkın köy/kasaba sınırlarını da içine aldığı hakkında bilgi sahibi” olmaları bakımında erkek ve bayan görüşleri arasında anlamlı bir fark gözlenmiştir. Bayanlar “orta” derecede ( X = 3,34) bilgi sahibi olduklarını belirtirlerken; erkekler “oldukça” ( X = 3,88) bilgi sahibi olduklarını ifade etmişlerdir. Her iki grubun ortalamaları arasındaki farkın anlamlı bir fark olup olmadığına bakıldığında ise, ortalamalar arasındaki farkın anlamlı [t(342)= -3,70, p<.05] olduğu bulunmuştur. Diğer taraftan, gruba, “Troya hakkında daha fazla bilgilenme ihtiyacı hissetme” ile ilgili görüşleri sorulmuş; bayan ve erkek, her iki grup en yüksek ortalamayla daha fazla bir bilgilenme ihtiyacı içinde olduğunu ifade etmiştir. Bayanlar 4,02 ve erkekler de 3,94 ortalama değer ile “Troya hakkında bilgilenme ihtiyacını” “oldukça” hissetmektedirler. Milli parkın, bölgenin sosyal gelişimine ve genel olarak gelişimi ile ilgili görüşler cinsiyetler bakımından anlamlı fark ortaya çıkarmaktadır. Her iki değişkenle ilgili olarak, erkekler kadınlara göre daha olumlu bir bakışa ve daha fazla bir beklentiye sahiptirler ve bu katkının “çok az” olacağını belirtmektedirler. Milli parkın bölgenin sosyal gelişimine katkıda bulunacağına ilişkin olarak erkekler ( X = 2,30) kadınlara ( X = 2,03) göre daha iyimser olmakla birlikte, söz konusu katkının “çok az” olacağı görüşündedirler; ancak görüşeler arasındaki fark anlamlıdır [t(412)= -2,95, p<.05]. Milli parkın bölgenin gelişim için genel katkıda bulunması bakımından da beklentiler düşük derecededir ve kadınlarla ( X = 2,15) erkeklerin ( X = 2,42) görüşleri arasında da anlamlı fark bulunmuştur [t(412)= -2,67, p<.05]. Milli parkın, bölgenin ekonomik yönden kalkınması hakkında da bölge halkının düşünceleri pek olumlu görülmemektedir. Bölge halkı, parkın bölgenin 113 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ekonomik yönden gelişiminde etkisinin “az” olacağını düşünmektedir. Kadınların ( X = 2,02) ve erkeklerin ( X = 2,10) konuya ilişkin görüşleri arasında anlamlı fark bulunmamaktadır. Bölge halkının TTMP’na yönelik düşünceleri arasındaki farklılaşma yaş grupları açısından da irdelenmiştir. Çizelge 10’da yer alan veriler, verilen 15 değişkenden sekizinde, grup üyelerinin yaş gruplarına göre anlamlı bir farkın olduğunu ortaya koymaktadır. “Milli parkın yerleşim birimi sınırlarını da içine aldığı hakkında bilgi sahibi olma” bakımından grup üyelerinin yaşlarına göre bir farklılaşma görülmektedir [F(4-404)= 6,17, p<.05]. Oraya çıkan bu farkın da, 16–25 yaş grubunda olduğu bulunmuştur. Bu yaş grubu, diğer gruplara göre, TTMP hakkında daha yüksek bir bilgilenme içindedir. Tarihi Troya Milli Parkı’nın bölgenin sosyal gelişimine katkıda bulunacağı konusunda ise 15 ve altındaki çocukların görüşü daha üst yaşlardakilere göre daha yüksek bir ortalamaya sahiptir. 15 ve altındaki yaş grubunun ortalaması ( X = 2,61) TTMP’nın bölgenin sosyal gelişimine “orta” derecede bir etkide bulunacağını; diğer yaş gruplarında bu ortalamanın “az” bir etkide bulunacağını ortaya koymaktadır. Yaş gruplarının ortalamalarına göre, 15 ve altındaki yaş grubu çocukların görüşleri ile 16–25 yaş gruplarının görüşleri arasında bir farklılaşma ortaya çıkmazken; 26 ve yukarısı yaş gruplarıyla 15 ve altında yaştakilerin görüşleri arasında anlamlı farklılaşma ortaya çıkmaktadır. Bu durum, üst yaş gruplarına doğru gidildikçe TTMP’nın çevrenin sosyal gelişimine katkı sağlayacağına yönelik düşüncelerin zayıfladığını ortaya çıkarmaktadır [F(4-408)= 4,80, p<.05]. Yaş gruplarına göre, Tarihi Troya Milli Parkı’nın, bölgenin ekonomik gelişmesine katkıda bulunma derecesi bakımından gruplar arasında bir farklılaşma ortaya çıkmamıştır [F(4-407)= 0,87, p>.05]. Tüm yaş gruplarının ortalamaları, “az” derecesindeki puan aralığına düşerken, grubun genel ortalaması da 2,07’dir. Buna karşılık, Tarihi Troya Milli Parkı’nın bölge dışında kalan yerleşim birimlerine göre, bölgenin gelişmesine katkısının olacağı konusundaki grup görüşleri, ekonomik gelişmeye ilişkin görüşlere daha yüksek bir ortalama değer ( X = 2,33) almıştır. 15 ve altındaki yaş grubu, Tarihi Troya Milli Parkı’nın bölgenin gelişimine katkı derecesinin “orta” ( X = 2,72) derecede bir etkisinin olacağını ifade ederlerken; diğer gruplar etkinin “az“ olacağı ifade etmişlerdir. Bu değişken bakımından 15 ve altında yaş grubunun görüşleri ile daha düşük ortalamalarda kalan 36 ve üzerindeki yaş gruplarının görüşleri arasında bir farklılaşma saptanmıştır [F(4-408)= 4,45, p<.05]. TTMP’nın bölgeye ekonomik yatırımları arttıracağı konusunda da bölge insanları yüksek bir beklenti içinde değildirler. Gruplar arasında farklılaşmanın görülmediği [F(4-407)= 0,87, p>.05]. Bölge halkı, Troya’nın dünya ve ülkemizin tarihi açısından önemli bir yere sahip olduğu konusunda yüksek bir ortalamayla ( X = 4,30), “pekçok” önemli olduğu görüşündedirler. Ancak, ilköğretim çağındaki öğrenciler, Tarihi Troya Milli Parkı hakkında bilgili olmakla birlikte, bölgenin dünya ve ülke tarihi açısından önemi konusunda daha düşük bir derecededir ve diğer yaş grupları ile görüşleri farklılaşmaktadır [F(4-399)= 14,71, p<.05]. Grup içinde en yüksek ortalama ise, ( X = 114 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 4,51), daha üst yaş gruplarıyla anlamlı fark bulunmamakla birlikte, 16–25 yaş grubundakilere aittir. Bölge halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki görüşleri, burada yaşayanların eğitim düzeyleri açısından ele alındığında (Çizelge 11), grupların görüşleri arasındaki farklılaşmanın daha üst eğitime sahip olanlarla, eğitim düzeyi düşük olanlarda ortaya çıktığı görülecektir. Eğitim düzeylerine göre oluşturulan grupların görüşleri; milli parkın ekonomik, kültürel yönden bölgeye katkıda bulunup bulunamayacağına ilişkin görüşler yanında, bölgenin altyapısının Troya’yı temsile uygunluğu konusundaki görüşler dışında farklılıklar göstermektedir. Eğitim düzeylerine göre, grup üyelerinin görüşleri arasında en fazla farklılaşmanın görüldüğü önerme, “Troya yerleşim birimini gezme ve kalıntılar hakkında bilgilenme”dir. En düşük ortalama değere sahip ( X = 2,53) okumaz yazmazlar grubunun görüşleri, genel lise ( X = 4,14) ve yüksekokul mezunlarının görüşleri ( X = 4,44) ile anlamlı bir farkı ortaya çıkarmaktadır [F(8–404)= 6,00, p<.05]. Genel lise ve yüksekokul mezunlarının görüşleri ile düşük ortalamalı ( X = 2,96) bir grup olan ortaokul mezunlarının görüşleri arasında da anlamlı fark vardır. Aynı önerme ile ilgili olarak, yüksekokul mezunlarının görüşleri de ilkokul, ortaokul, meslek lisesi mezunları, okuryazar ve okumaz yazmazların görüşlerine göre farklılık göstermektedir. Grup üyelerinin görüşleri arasında farklılaşmaların gözlenmediği üç önerme vardır. Bunlar; düşük ortalamalarla “az” olarak ifade edilen, milli parkın bölgenin ekonomik [F(8-408)= 0,79, p>.05] ve sosyal gelişmesine [F(8-409)= 1,58, p>.05] katkıda bulunacağı görüşleri ve “orta” derecede yeterli görülen bölgenin fiziki altyapısının Troya’yı temsil edecek gelişimde olduğu [F(8-411)= 0,59, p>.05] önermeleridir. YORUMLAR Tarihi Troya Milli Parkı ile ilgili olarak, bölge halkının görüşlerini almak için bölgeye gidildiğinde; bölge halkı genel rahatsızlık ya da huzursuzluğunu ortaya koymuştur. Görüşmelerin başında, özellikle kahvehane görüşmelerinde, çalışmanın hangi amaçla yapıldığını anlamaya ve sorgulamaya çalışmıştır. Ardından da yakınmalarını dile getirmiştir. Görüşmeler sırasında, bölge halkının özellikle parkın kendilerini ve geleceklerini nasıl etkileyeceğini bilmemenin tedirginlik ve belirsizliği içinde oldukları gözlenmiştir. Bölge halkı, parkla ilgili düzenlemelerin yaşamlarını olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesindedirler. Görüşmeler sırasında, özellikle ileri yaştakiler daha fazla bir olumsuz yaklaşım sergilemişlerdir. Parkla ilgili düzenlemelerin tarlalarının ekim biçim ve türlerini etkileyeceği, arazilerinin kontrolünün ellerinden çıkacağını ve hatta işlerini kaybedeceklerini düşünmektedirler. Bunun yanda, bugüne kadar getirdikleri avlanma, ilaçlama ve ekim yöntemleri v.b. alışkanlıklarının da engelleneceğini bir rahatsızlık olarak ortaya koymaktadırlar. Bir köylünün “Bundan sonra bir bıldırcın avlamak 100 dolar” ifadesi bu kaygılarını açıklayıcı niteliktedir. Çünkü park düzenlemeleriyle birlikte bölgede avlanmanın sınırlandığı, hatta yasaklandığı görüşündedirler. Bu avlanmanın sadece hobilerinin engellenmesi anlamına 115 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) gelmeyeceği, bazı zararlı hayvanların da önüne geçilemeyeceği gibi endişeler taşmaktadırlar. Bazı vatandaşlar bu duygu ve düşüncelerini soğukkanlı biçimde ifade etmeye çalışırlarken, bir bölümü de sert ve katı bir tepkisel yaklaşımla ifade etmişlerdir. Görüşmelerde ortaya koyulan görüşlerin önemli bir bölümünün, bilgi temelli olmadığı kanısı görüşme yapanların ortak kanısıdır. Bölge insanının büyük bölümü kulaktan dolma bilgilerle ve zaman içinde abartıya dayalı biçimde düşüncelerini ifade etmişlerdir. Bölge halkının konuya ilişkin bilgilendirilmesi sürecinin yeterli olmadığı ve katılımlarının sağlanmadığı saptanan diğer bir durumdur. Bilgili olmaları daha çok Troya Müzesi ile sınırlı kalmaktadır. Anket formuna cevap verenlerin bir bölümü, anket uygulayıcıları park sorumluları gibi görerek, bilgi verilmesi talebinde bulunmuşlardır. Bölgede yaşayanların özellikle Troya müzesine ilgileri bulunmaktadır. Çevre halkının yüzde 80’den fazlasının müzeyi gezmiş olması bunu göstergesi olarak alınabilir. Küçük yaştakilerin ve gençlerin müzeyi ziyaretle ilgili istekleri ve yönelimleri daha yüksektir. Aynı şekilde, ortaöğretim çağında bulunanlar ile yüksek öğrenimlilerin bilgi düzeyleri de eğitim düzeyleri düşük olanlara göre daha fazladır. Bölge halkı yaklaşık yarısı, milli parkla ilgili bilgilerini daha çok okul ortamında almaktadır. Böylesi bir bilgilenme, bilgilerin sağlıklı olması açısından önemlidir; ancak yeterli olduğu söylenemez. Diğer bir grup da bilgilerini aile büyükleri ve köy/kasabadaki diğer bireylerden almaktadır. İnformal nitelikteki bu bilgilerin sağlıklı olması zordur. Nitekim görüşmelerde ortaya konulan bazı bilgiler, bu sağlıksız bilgilenme sürecini ortaya koymaktadır. Gözlenen bu durum, bilgilenme ve bilgilendirme sürecinin formal eğitim ortamlarına taşınmasının önemini ortaya çıkarmaktadır. Tarihi Troya Milli Parkı ile ilgili görüşlere cinsiyetler açısından bakıldığında, erkeklerin genel olarak daha fazla bir bilgi ve olumlu bakışa sahip oldukları görülmektedir. Bilgili olma, parkın bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel gelişime sahip olma bakımlarından cinsiyetler arasında anlamlı fark ortaya çıkarken, diğer değişkenler bakımından farklılaşma görülmemiştir. Ancak genel olarak erkeklerin ortalamasının daha yüksek olması, toplumsal yapının ortaya çıkardığı bir durum olarak görülebilir. Yaş grupları bakımından irdelendiğinde, küçük yaşlara doğru parka ilişkin olumlu düşüncelerin daha kuvvetli olduğu söylenebilir. Bunun önemli bir nedeni olarak, eğitim sürecindeki genç ve çocukların, okul eğitimlerinden sağlanan katkılar olarak görülebilir. İleri yaştakilerin bilgilenme süreci daha çok informal kanallarla olurken; öğrenim çağındaki genç nüfusun formal kanallardan etkilenmeleri öne çıkmaktadır. Bu anlamda, bölge insanlarının ileriki yıllarda giderek daha bilgili ve parka olumlu tutum sergileyen nüfusa dönüşeceğini ortaya koyuyor, denilebilir. Ancak, yerleşim birimlerindeki ileri gelenlerin ifadelerine göre, buralarda yaşayan genç nüfusun eğitim ve çalışma amaçlı olarak göçe yöneldiğini ve yakın gelecekte genç nüfusun daha da azalacağını belirtmişlerdir. Ayrıca milli parkla birlikte 116 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) sınırlanacağını düşündükleri çalışma olanaklarının da bu süreci hızlandırıp arttıracağını ifade etmişlerdir. Eğitim düzeyleri, beklendiği üzere, bölge halkının parka ilişkin görüşlerinde önemli farklılaşmalar yaratmaktadır. İlköğretim çağındaki çocuklarda bölgeye ilişkin bilgi birikimi ve görüşlerde kısmen bir düşük ortalama gözlenirken; ortaöğretim kademesi öğrencilerinden itibaren olumlu bir bakış açısı gözlenmektedir. Bölgedeki genç ve eğitimli nüfusun milli parkla ilgili görüşleri ve yeterlikleri, verilecek eğitim çalışmalarıyla daha ileri noktalara taşınabilecek, parkı sahiplenme duygusu zamanla daha da güçlenebilecektir. SONUÇLAR 1. Görüşmelerde anket uygulanan kişiler yüzde 40,5’i, 46 ve yukarısında yaşa sahip bireylerden oluşmaktadır. Bu durum, bölgede yaşayan genç nüfusun önemli bölümünün eğitim ya da iş olanakları nedeniyle kentte yaşadığını ortaya koymaktadır. Yerleşim birimlerindeki ileri gelenlerin ifadelerine göre, genç nüfusun buralarda kalmak istemediğini ve iş olanakları nedeniyle Çanakkale ve diğer büyük kentlere göçlerin olduğunu ifade etmişlerdir. Milli park projesinin göçü daha da artıracağı görüşü de vurgulanan diğer bir husustur. 2. Bölge halkı, eğitim düzeyi bakımından olumlu bir görünüm ortaya koymaya çalışmaktadır. Özellikle orta yaş ve genç nüfusta eğitim olanaklarından yararlanma sorunu bulunmamaktadır. Gençlerin büyük bölümü ilköğretim sonrasında çevredeki ortaöğretim kurumlarından da yararlanmaktadır. Sadece yüzde 3,8’lik grubu oluşturan okumaz yazmazlar biri dışında, elli yaşın üzerindedir. 3. Bölge insanlarının büyük bölümü (% 80,1) Troya müzesini gezmişlerdir. Bu sonuç, bölge insanının genel olarak Troya müzesi ve bu kültürel mirasına ilgisinin olumlu olduğunu ortaya koymaktadır. 4. Bölge halkının milli parkla ilgili önde gelen bilgi kaynağı okullardır. Halkın yarısından fazlası Troya hakkında bilgiyi okul ortamlarında almıştır. Diğer önemli bir bilgi kaynağı da yerleşim biriminde yaşayanlar ve aile üyeleridir. 5. Okullarda Troya’ya ilişkin bilgilendirmeler genellikle konuların işlenmesiyle sınırlı kalmakta (% 32,1), çok az oranda ise (% 12,8) özel olarak ve sık sık ele alınmaktadır. Okulların bu konuda daha aktif bir rol oynaması büyük önem arz etmektedir. Çünkü formal olmayan bir kısım kanalların devreye girmesi, bölge halkının milli parkla ilgili görüşlerini olumsuz etkileyebilecektir. 6. Troya ile ilgili bilgi düzeyi ve parka olan ilgi ile projenin bölgeye sağlayacağı katkılar konusunda erkeklerde daha yüksektir. Ancak daha az bilgiye sahip olan kadınlar grubu, bölge hakkında daha fazla bilgilenme isteğindedirler. 7. Orta ve üstü yaş gruplarına doğru gidildikçe, milli parka ilişkin bilgi düzeyleri ve parkın bölgeye sağlayacağı sosyal, kültürel ve ekonomik katkılar konusunda olumsuz bir durum gözlenmektedir. Genç nüfusun bölge hakkındaki bilgi düzeyi ve sağlayacağı katkı konusundaki değerlendirme ortalamaları daha yüksektir. 8. Bölgedeki insanların, yaş gruplarında olduğu gibi eğitim düzeyleri yükseldikçe bölge hakkındaki bilgi düzeyleri yükselmekte, milli parkla ilgili düşünceleri 117 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) olumluya kaymaktadır. Grupların, parkın bölgeye ekonomik ve kültürel yönden katkılar sağlayacağına ilişkin görüşleriyle, bölgenin fiziki altyapısının Troya’yı temsil edecek gelişime sahip olup olmadığına yönelik görüşleri dışında tüm önermelerle ilgili görüşleri anlamlı bir farklılaşma ortaya çıkarmaktadır. ÖNERILER Ulaşılan bulgular ve çıkarılan sonuçlara bağlı olarak şu öneriler geliştirilmiştir: 1. Bölge halkının genellikle Tarihi Troya Milli Parkı hakkında, kulaktan dolma ve eksik, hatta yanlış bilgilerinin giderilmesi, parka sahiplenme ve uygulamaları kabullenmeleri ve katılımları daha yüksek olacaktır. Bu amaçla, bölge halkının bilgilendirilmesi ve Tarihi Troya Milli Parkı’na yönelik olumlu tutum geliştirmesi amacıyla eğitim programları düzenlenmelidir. 2. Tarihi Troya Milli Parkı amaç ve uygulamalarını tanıtan broşürler hazırlanmalı ve halka dağıtılmalıdır. 3. Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan tarım arazilerinin etkili kullanımına yönelik yeni üretim konuları halka tanıtılmalı ve bu konuda teşviki sağlayacak projeler geliştirilmeli, kredi olanakları sağlanmalıdır. 4. Bu çalışma, Tarihi Troya Milli Parkı sınırları içinde kalan yerleşim birimindeki halkın Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki görüşlerini ortaya koymakla sınırlıdır. Çalışmanın; a) Çanakkale ili genelinde ve Çanakkale halkının Tarihi Troya Milli Parkı hakkındaki görüşlerini ortaya koyacak, b) Bölge ve Çanakkale halkının projeye olumlu yönde ve etkin katılımını sağlayacak düzenlemelerin neler olabileceğini belirlemeye yönelik çalışmalarla desteklenmesi ve geliştirilmesi uygun düşecektir. 118 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) KAYNAKÇA Aslan, R. 2001 “Son Troia Savaşı Tarihi Milli Park.” Troia: Düş ve Gerçek. İstanbul: Homer Kitabevi. Halis, M. 2000 “İş yaşamı kalitesi açısından çalışma ortamında insan – renk etkileşimi”. Verimlilik Dergisi. Sayı 2, Ankara: MPM Yayınları s.s. 64–84. Hesapçıoğlu, M. ve B. Meriç. 1994 “Okul binalarının tasarımı, Türkiye ve İstanbul ilinde eğitim tesisleri-nüfus ilişkisi-eğitim planlaması ve ekonomisi açısından bir ön çözümleme.” Eğitim Bilimleri Dergisi. Sayı: 6, İstanbul: M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Yayını. Hunter, C. P. ve Schwaderer, G. 2001 “Göçmen kuşların göç sistemi içinde Troas” Troia: Düş ve Gerçek. İstanbul: Homer Kitabevi. Şafak, Ş. 1998 “Kurumlarda fiziksel çevre düzenlemesinin önemi”. I. Ulusal Kurum Ev İdaresi Kongresi. Ankara. Şimşek, N. 1994 “Ortaöğretimde okul binalarının kullanım etkililiği”. I. Eğitim Bilimleri Kongresi. Cilt: 1. Adana: Ç.Ü. Eğitim Fakültesi. 28–30 Nisan. Türksoy, Ömür. (1991). “Çocuk ve çevre duyarlılığı eğitimi”. Yaşadıkça Eğitim. İstanbul: http://www.canakkale.gov.tr/ckale_tarih.htm?mn=1&sm=1-0 http://www.canakkaletravel.com/ canakkale/canakkale/index.htm http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx? 119 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 1. Bölge Halkının Cinsiyet ve Yaşlara Göre Dağılımı Yaşlar 15 yaş ve altı 16–25 yaş 26–35 yaş 36–45 yaş 46 ve yukarısı TOPLAM Cinsiyet Bayan Erkek % f % f 24 16,8 30 11,0 20 14,0 28 10,3 27 18,8 42 15,4 29 20,3 47 17,3 43 30,1 125 46,0 143 34,5 272 65,0 GENEL f 54 48 69 76 168 415 % 13,0 11,6 16,6 18,3 40,5 100,0 Çizelge 2. Bölge Halkının Cinsiyet Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı Eğitim Durumu İlkokul mezunu Ortaokul İlköğretim Okulu Genel Lise Meslek Lisesi Yüksekokul Fakülte Sadece okuryazar Okumaz yazmaz TOPLAM Cinsiyet Bayan Erkek f % f % 75 53,2 133 48,9 5 3,5 22 8,1 10 7,1 11 4,0 7 5,0 7 2,6 2 1,4 32 11,8 2 1,4 14 5,1 28 19,9 33 12,1 7 5,0 9 3,3 5 3,5 11 4,0 141 34,1 272 65,9 GENEL f 208 27 21 14 34 16 61 16 16 413 % 52,9 7,8 5,8 4,0 9,5 4,6 17,2 4,3 3,8 100,0 Çizelge 3. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı” Gezme Durumlarına Göre Dağılımı Gezme Durumu Hiç gitmeyen ya da hatırlamayan 1 kez gidenler 2 kez gidenler 3 kez gidenler 4 ve daha fazla gidenler TOPLAM Cinsiyet Bayan Erkek f % f % GENEL f % 29 20,3 53 19,7 82 19,9 15 35 12 52 143 10,5 24,5 8,4 36,4 34,7 22 41 19 134 269 8,2 15,2 7,1 49,8 65,3 37 76 31 186 412 9,0 18,4 7,5 45,1 100,0 120 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 4. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı” Hakkında Bilgi Sahibi Olma Durumlarına Göre Dağılımı Bilgi Sahibi Olma Durumu Okulda, öğretmenlerce Aile büyükleri tarafından Köy/kasaba halkından insanlar Kitap, ansiklopedi vb. Hiçbir bilgiye sahip değilim Başka f 85 29 44 16 7 10 Cinsiyet Bayan Erkek % f % 20,5 132 31,8 7,0 51 12,3 10,6 92 22,2 3,9 68 16,4 1,6 26 6,3 2,4 33 7,9 GENEL f 217 80 136 84 33 43 % 52,2 19,3 32,8 20,2 7,9 10,4 Çizelge 5. Bölge Halkının Okul Yaşamında “Tarihi Troya Milli Parkı” Hakkında Bilgilenme Durumlarına Göre Dağılımı Hatırlamıyorum. Bir kere söz edilmişti. Sık sık bilgilendirme ve vurgulamalar yapılmaktadır. İlgili konular işlenirken anlatılmıştı. Gerektiği kadar ve yeter sıklıkta ele alınmaktadır. Gerektiği kadar anlatılıp ele alındığını sanmıyorum. Başka TOPLAM Cinsiyet Bayan Erkek f % f % 41 11,1 14 3,8 7 1,9 19 5,2 f 55 26 % 14,9 7,1 17 4,62 30 4,4 47 12,8 57 15,5 61 16,6 118 32,1 20 5,4 21 5,7 41 11,1 11 2,9 32 8,7 43 11,7 13 166 3,3 45,1 25 202 6,8 54,9 38 368 10,3 100,0 GENEL 121 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 6. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı”na İlişkin Bilgi ve Yaklaşımlarının Cinsiyetler Bakımından Dağılımı Cin siye t Troya Hakkında Düşünce ve Yaklaşımlar X s.s. K E K E K E K E K E K 3,31 3,81 2,03 2,30 2,02 2,10 2,15 2,42 2,50 2,32 2,59 1,20 1,23 0,91 0,84 0,85 0,84 0,96 0,99 1,03 0,92 1,17 E 2,51 104 K E K E K E K 4,26 4,33 2,65 2,99 3,27 3,40 3,41 1,07 1,04 0,89 1,06 0,97 1,11 1,14 E 3,32 1,14 K 2,54 0,97 E 2,59 1,15 K 4,02 0,93 E 3,94 1,30 K E K 3,81 3,67 2,71 1,13 1,12 0,99 E 2,93 1,23 K 2,80 0,89 E 2,96 1,08 1. Milli parkın bölgemiz sınırlarını da içine aldığı hakkında bilgi sahibiyim. 2. Milli park, bölgemizin sosyal gelişimine katkıda bulunacaktır. 3. Milli park, bölgemizin ekonomik gelişimine katkıda bulunacaktır. 4. Milli park, bölgemizin kültürel gelişimine katkıda bulunacaktır. 5. Milli park, bölgemizin gelişmesi için önemli bir katkı sağlayacaktır. 6. Milli park sayesinde bölgemize yatırımlar ve ilginin artacağını düşünüyorum. 7. Troya, dünya ve ülkemizin tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. 8. Troya’nın tarihi hakkında açıklamalar yapabilecek bilgiye sahibim. 9. Tarihi Troya yerleşim birimini gezdim ve kalıntılar hakkında bilgilendim. 10. Troya’nın konumu ve önemi, bu bölgede yaşayan biri olarak beni etkilemektedir. 11. TTMP’nın konumu, iş ve öğrenim yaşa-mımı etkilemekte ve motive etmektedir. 12. Zengin bir kültürü içinde barındıran bir yerde yaşamaktan mutlu ve gururluyum. 13. Troya hakkında daha fazla bilgilenme ihtiyacı hissediyorum. 14. Yaşadığımız yerin fiziki altyapısı TTMP temsil edecek gelişime sahiptir. 15. Bölge insanı, Troya’yı temsil edecek eğitim ve kültürel birikime sahiptir. Sd t p 408 3,94* 0,00 412 2,95* 0,03 411 -0,90 0,37 412 2,67* 0,01 411 1,73 0,08 410 0,71 0,47 403 -0,64 0,52 400 3,28* 0,00 407 -1,20 0,23 411 0,76 0,45 411 -0,39 0,70 407 0,62 0,53 412 1,23 0,22 414 -1,88 0,61 414 -1,50 0,13 122 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 7. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı”na İlişkin Bilgi ve Yaklaşımlarının Yaş Bakımından Dağılımı Troya Hakkında Düşünce ve Yaklaşımlar Sd 1. Milli parkın bölgemiz sınırlarını da içine aldığı hakkında bilgi sahibiyim. 2. Milli park, bölgemizin sosyal gelişimine katkıda bulunacaktır. 3. Milli park, bölgemizin ekonomik gelişimine katkıda bulunacaktır. 4. Milli park, bölgemizin kültürel yönden gelişmesi için önemli bir katkı sağlayacaktır. 5. Milli park, bölgemizin çevresine göre, gelişmesi için önemli bir katkı sağlayacaktır. 6. Milli park sayesinde bölgemize yatırımlar ve ilginin artacağını düşünüyorum. 4 404 4 408 4 407 7. Troya, dünya ve ülkemizin tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. 8. Troya’nın tarihi hakkında açıklamalar yapabilecek bilgiye sahibim. 9. Tarihi Troya yerleşim birimini gezdim ve kalıntılar hakkında bilgilendim. 10. Troya’nın konumu ve önemi, bu bölgede yaşayan biri olarak beni etkilemektedir. 11. Troya’nın konumu, iş ve öğrenim yaşamım açısından etkilemekte ve motive etmektedir. 12. Zengin bir kültürü içinde barındıran bir yerde yaşamaktan mutlu ve gururluyum. 13. Troya hakkında daha fazla bilgilenme ihtiyacı hissediyorum. 14. Bölgenin fiziki altyapısı, Troya’yı temsil edecek gelişime sahiptir. 15. Bölge insanı, Troya’yı temsil edecek eğitim ve kültürel birikime sahiptir. X F p Fark 3,64 6,17* 0,00 A,C,D,EB 2,21 4,8* 0,00 C,D,E-A 2,07 0,87 0,48 - 4 408 2,33 4,45* 0,00 D,E-A 4 407 2,39 2,44 0,06 - 4 406 2,54 6,08* 0,00 C,D,E-A 4,30 14,71* 0,00 B,C,D,EA 2,88 2,88* 0,02 A-E 3,36 1,44 0,22 - 3,36 1,02 0,39 - 2,58 2,05 0,09 - 3,97 11,52* 0,00 B,C,D,EA 3,71 2,13 0,08 - 2,86 2,40 0,06 - 2,91 4,12* 0,00 D,E-B 4 399 4 406 4 403 4 407 4 407 4 403 4 408 4 410 4 410 123 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 8. Bölge Halkının “Tarihi Troya Milli Parkı”na İlişkin Bilgi ve Yaklaşımlarının Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımı Troya Hakkında Düşünce ve Yaklaşımlar 1. Milli parkın bölgemiz sınırlarını da içine aldığı hakkında bilgi sahibiyim. 2. Milli park, bölgemizin sosyal gelişimine katkıda bulunacaktır. 3. Milli park, bölgemizin ekonomik gelişimine katkıda bulunacaktır. 4. Milli park, bölgemizin kültürel yönden gelişmesi için önemli bir katkı sağlayacaktır. 5. Milli park, bölgemizin çevresine göre gelişmesi için önemli bir katkı sağlayacaktır. 6. Milli park sayesinde bölgemize yatırımlar ve ilginin artacağını düşünüyorum. 7. Troya, dünya ve ülkemizin tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. sd X F P Fark 8 3,64 4,44* 0,00 A,B,G,H,I-F 8 2,21 2,69* 0,00 A-G 8 2,07 0,79 0,61 - 8 2,33 1,58 0,13 - 8 2,39 2,51* 0,01 F-I 8 2,54 5,01* 0,00 A,D,E,I-F A,E,I-G 8 4,30 8,12* 0,00 8. Troya’nın tarihi hakkında açıklamalar yapabilecek bilgiye sahibim. 8 2,88 5,06* 0,00 9. Tarihi Troya yerleşim birimini gezdim ve kalıntılar hakkında bilgilendim. 8 3,36 6,00* 0,00 8 3,36 2,42* 0,02 D-I 8 2,58 3,91* 0,00 G,I-B G,I-F 8 3,97 7,12* 0,00 A,B,D,F-G 8 3,71 3,99* 0,00 A,I-F C,F-G 8 2,86 0,59 0,79 - 8 2,91 2,26* 0,02 B-E 10. Troya’nın konumu ve önemi, bu bölgede yaşayan biri olarak beni etkilemektedir. 11. Troya’nın konumu, iş ve öğrenim yaşamım açısından etkilemekte ve motive etmektedir. 12. Zengin bir kültürü içinde barındıran bir yerde yaşamaktan mutlu ve gururluyum. 13. Troya hakkında daha fazla bilgilenme ihtiyacı hissediyorum. 14. Bölgenin fiziki altyapısı, Troya’yı temsil edecek gelişime sahiptir. 15. Bölge insanı, Troya’yı temsil edecek eğitim ve kültürel birikime sahiptir. A,B,C,D, E,F,I-G A,I-F C,D,E, F,GI D,F-B A,B,E,H,I-F D,F-I * p> 0,05 124 ÇANAKKALE İLİ İNTEPE BELDESİ KIYILARINDA BULUNAN BAZI MAKROALGLERİN KİMYASAL KOMPOZİSYONU Latife Ceyda İRKİN,a Hüseyin ERDUĞAN,a Ahmet Adem TEKİNAY b Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen/Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü b Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü a ÖZET Bu çalışmada, Çanakkale ili İntepe beldesi sahilinde yayılış gösteren farklı 3 makro alg türünün kimyasal kompozisyonlarının mevsimsel değişimi ve kullanılabilirliği çalışılmıştır. Kahverengi alglerden Scytosiphon simplicissimus (Clemente) Cremades, yeşil alglerden Codium fragile (Suringar) Hariot ve kırmızı alglerden Ceramium ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau sonbahar, kış ve ilkbahar mevsimlerinde toplanarak incelenmiştir. Örnekler 105° C de sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutularak, kuru maddede kül, yağ ve protein analizleri gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre taksonların kimyasal içerikleri mevsimsel ve çevresel faktörlere bağlı olarak önemli ölçüde değişimler göstermiştir. Anahtar sözcükler: Kimyasal kompozisyon, makro alg, İntepe, Çanakkale. ABSTRACT In this study, seasonal variation of proximate composition of three three seaweeds were investigated. As a sample, green seaweed Codium fragile (Suringar) Hariot, brown seaweed Scytosiphon simplicissimus (Clemente) Cremades and red seaweed Ceramium ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau were collected along the coasts of Intepe (Çanakkale).All analyses were executed in twofold for ash, lipid and protein contents. The trial revealed that proximate composition of these seaweeds were different as seasonal. Key words: Proximate composition, macroalgae, Intepe, Dardanelles. GİRİŞ Deniz ortamının bitkisel canlı türleri olarak alglerin ekosistemdeki biyolojik ve ekolojik rollerinin yanı sıra sağlıklı beslenme açısından da gerekli maddeleri istenilen düzeyde bulundurması sebebiyle alglerle ilgili çalışmalar ve bunların kullanım alanları ile ilgili araştırmalar uzun yıllarda beri devam etmektedir. Gıda yetersizliği ve hammadde gereksinimi sorununun çözümünde karasal İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) organizmalardan elde edilen kaynakların yanı sıra sucul kaynaklar da oldukça önemlidir. Ülkemiz coğrafik ve ekolojik konumu gereği su ürünleri potansiyeli bakımından zengin kaynaklara sahiptir. Alglerden yararlanmanın sadece besin maddesi olarak değil, gübre, hayvan yemi ve tıbbi amaçla değerlendirilme olanaklarının da dikkate alınması gerektiği çeşitli araştırıcılarca ifade edilmiştir (Güner 1977; Kiran ve ark. 1980; Güven ve Kızıl 1986). Dünyadaki alg üretimi, alglerin çeşitli endüstrilerde ve son yıllarda da gıda sektöründe kullanımının yaygınlaşmasına paralel olarak her geçen gün artmaktadır. Gıda sektöründe ve endüstriyel alanda değerlendirilecek olan alglerin bileşenlerinin en yüksek ve kullanışlı olduğu dönemlerin bilinmesi gerekmektedir. Çünkü mevsimsel olarak alglerin besin değerlerinde değişimler olduğundan, mevsimsel değişimlere bağlı olarak kullanılabilirlik açısından en uygun tür ve mevsimin tespit edilmesi gerekir. Bu çalışmada ekonomik öneme sahip kırmızı, yeşil ve kahverengi alglerin bazı türlerinde besin kompozisyonu (protein, yağ, kül) içeriklerinin mevsimsel değişiminin belirlenmesi amaçlanmıştır. MATERYAL VE YÖNTEM Çalışma materyali olarak seçilen taksonlar Eylül 2007, Mayıs 2008 tarihleri arasında sonbahar, kış ve ilkbahar mevsiminde belirlenen aylarda Çanakkale İntepe sahili boyunca toplanmıştır. Örnekler toplandıktan sonra çeşme suyu ile yıkanmıştır. Doğal ortamda kurumaya bırakılan türler daha sonra un haline getirilip 105 0C de sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutulmuştur. Kurutulan örneklerde besin kompozisyonu (protein, yağ ve kül) analizleri gerçekleştirilmiştir. Protein miktarı Kjeldahl metoduyla, nem ve kül değerleri AOAC(2000)’ e göre ve yağ miktarları ise Folch ve diğ.(1957)’ e göre yapılmıştır. BULGULAR Çalışmada Codium fragile (Suringar) Hariot, Scytosiphon simplicissimus (Clemente) Cremades ve Ceramium ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau taksonlarında mevsimsel olarak besin kompozisyonu incelenmiştir. Elde edilen analiz bulguları (protein, yağ, kül) Tablo 1.’de verilmiştir. Analiz sonuçlarına göre kış mevsiminde Codium fragile ve Scytosiphon simplicissimus taksonlarının yağ miktarında düşüşler gözlenmiştir. Ceramium ciliatum için en düşük değere ilkbahar mevsiminde rastlanmıştır. Sonbahar mevsiminde Codium fragile için yağ değerlerinde yükseliş gözlenmiştir. Ceramium ciliatum taksonunun en yüksek yağ miktarı kış mevsiminde bulunmuştur. Protein miktarlarına bakıldığında ise Codium fragile için en yüksek değer sonbahar mevsiminde, Scytosiphon simplicissimus ve Ceramium ciliatum için ise ilkbahar mevsiminde bulunmuştur. Bütün taksonlar için en düşük değerlere kış mevsiminde rastlanmıştır. Kül değerlerinde mevsimsel olarak belirgin farklılıklar görülmüştür. Bütün taksonların kül değerleri ilkbahar mevsiminde düşüş göstermiştir. Kış mevsiminde bu değerler her takson için daha yüksektir. 126 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) TARTIŞMA VE SONUÇ Bu çalışmada Çanakkale-İntepe sahilinden mevsimsel olarak toplanan taksonlarda kimyasal kompozisyona bakılmış ve belirgin mevsimsel değişimlere rastlanmıştır. Bu çalışmada elde edilen sonuçların mevsimsel olarak değişmesi, türün bulunduğu ortamın çevresel faktörlerine (sıcaklık, besin, ışık, tuzluluk vs.) bağlı olarak değişebileceğinin bir göstergesi olabilir (Fleurence 1999). Kahverengi alglerden Scytosiphon simplicissimus taksonunun kül içerikleri kış mevsiminde maksimum, ilkbahar mevsiminde minimum seviyede bulunmuştur. Yeşil alglerden Codium fragile taksonunun kül içerikleri ilkbahar mevsiminde düşmüş, sonbahar ve kış mevsimlerinde artış göstermiştir. Zavodnik (1987) kül içeriğinin genellikle algin büyümesi süresince arttığını, üreme sırasında maksimuma eriştiğini, minimum değerlerin ise büyümenin başlangıcında ve alg yapısının yıkım zamanında meydana geldiğini belirtmektedir (Çetingül 1993). Çalışmada Codium fragile taksonunun protein içeriğinde kış mevsiminde düşüş gözlenmiş, değerler sonbahar ve kış mevsiminde ise artış göstermiştir. Bu çalışmadaki sonuçlara göre C.fragile taksonunun toplam protein içeriği % 9-12 arasında saptanmıştır. Alglerdeki maksimum protein içeriğinin türlerin büyüme periyodunda, minimum protein içeriğinin ise alg yapısının bozulmaya başladığı zaman meydana geldiği belirtilmiştir (Zavodnik ve Juranic 1982). Scytosiphon simplicissimus taksonunun protein içeriği kış mevsiminde düşük oranda, ilkbahar mevsiminde daha yüksek oranda bulunmuştur. Protein içeriğindeki maksimum değerler alg büyümesinin hızlı olduğu zamanlarda gözlenmiştir (Munda 1962). Ceramium ciliatum’ da ise kış mevsimde düşük ilkbahar mevsiminde daha yüksek oranda bulunmuştur. Farklı alg türlerinin yağ miktarlarının mevsimsel değişimi incelendiğinde Codium fragile (% 3,45) ve Scytosiphon simplicissimus (% 1,88) en düşük yağ içerikleri kış mevsiminde saptanmıştır. En düşük değer Ceramium ciliatum için ilkbahar mevsiminde bulunmuştur (% 0,83). En yüksek değerlere Codium fragile için sonbahar mevsiminde (% 6,17), Scytosiphon simplicissimus için ilkbahar mevsiminde (% 1,93) ve Ceramium ciliatum için (% 1,05) kış mevsiminde rastlanmıştır. Analizler sonucu elde edilen bileşenlerin yüzde diliminden çıkarılması ile Nitrojensiz Öz Madde miktarı elde edilmiştir. Bu değerler Codium fragile için (% 32,02 ile 49,30), Scytosiphon siplicisimus için (% 44,19 ile 62,01) ve Ceramium ciliatum için (%30,83 ile % 54,36) aralığında bulunmuştur. Çalışmada kullanılan alglerin gıda sektörü ve endüstriyel alanda değerlendirilmesinde öncelikle kimyasal bileşimlerinin mevsimlere bağlı değişiminin bilinmesi gerekmektedir. Çalışma sonunda elde edilen veriler alglerin kullanım alanlarının ve tüketilebilirliğinin artmasında yararlı olacaktır. 127 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) KAYNAKÇA AOAC 2000 Official Methods of Analysis. Vol II. Assoc. Off. Anal. Chem. Wash. D. C, USA. Çetingül, V. 1993 Ekonomik Değerdeki Bazı Deniz Alglerinin Kimyasal İçeriklerinin Saptanması. Doktora tezi. E. Ü. Fen Bilimleri Enst. Biyoloji Anabilim Dalı, Bornova, İzmir., 141, 152. Fleurence, J. 1999) “Seaweed proteins: Biochemical, nutritional aspects and potential uses.” Trends in Food Science and TechnologY 10: 25-28. Folch, J., M. Lees and G. H. S. Sloane-Stanley 1957 “A simple method for the isolation and purification of total lipids from animal tissues.” J. Biol. Chem. Güner, H. ve V. Aysel 1977 Alglerin canlı yaşamındaki önemleri ve günümüze kadar bu konuda yapılan çalışmalar. E. Ü. Fen Fakültesi Bitki Dergisi, IV: 520-529. Güven, K. C., ve Z., Kızıl 1986 “Halopitys incurvis (Huds.) Batters (Rhodophyceae) üzerinde kimyasal çalışmalar.” Acta Pharmaceutica Turcica 28: 11-15. Kiran, E., I. Teksoy, K. C. Güven, E. Güler, H. Güner 1980 “Studies on Seaweeds for paper production.” Botanica Marina 23: 205-208. Munda, I. 1962 “Geographical and seasonal variations in the chemical composition of some Adriatic brown algae.” Nova Hedwigia IV. Weinheim Cramer II, 263-274 Zavodnik, N. and Lj. Juranic 1982 “Contents of phosphorus and protein in seaweeds from the area of Fazana (North Adriatic Sea).” Acta Adriat. 23: 271-279 128 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Tablo 1. Codium fragile (Suringar) Hariot, Scytosiphon simplicissimus (Clemente) Cremades ve Ceramium ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau besin kompozisyonu içeriklerinin mevsimsel değişimi (%). MEVSİMLER SONBAHAR KIŞ İLKBAHAR SONBAHAR KIŞ İLKBAHAR SONBAHAR KIŞ İLKBAHAR Codium fragile (Suringar) Hariot Protein (%) Kül (%) Yağ (%) Nöm 49,74 6,17 12,23 31,86 67,32 3,45 4,11 32,02 35,76 5,73 9,21 49,3 Scytosiphon simplicissimus (Clemente) Cremades Protein (%) Kül (%) Yağ (%) Nöm 48,17 1,88 5,76 44,19 24,15 1,93 11,91 62,01 Ceramium ciliatum (J. Ellis) Ducluzeau Protein (%) Kül (%) Yağ (%) Nöm 65,09 1,05 3,03 30,83 34,88 0,83 9,93 54,36 129 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 130 İNTEPE’DE BAĞ ZARARLISI SALKIM GÜVESİYLE MÜCADELEDE ŞAŞIRTMA TEKNİĞİNİN KULLANIM OLANAKLARI Burak POLAT,a Ali ÖZPINAR,a Mürşide TURANLI b Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü b Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü a ÖZET Bağın ana zararlısı olan Salkım güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff.) (Lep.: Tortricidae)’nin larvaları bağda; tomurcuk, çiçek, koruk ve olgun taneleri yiyerek zarar verir. Zarar gören olgun danelerden akan şekerli suyun üzerinde saprofit fungusların çoğalmasıyla salkımın çürümesine neden olur. Bu nedenle Salkım güvesi’nin verdiği zarar ve onunla mücadele bağcılıkta önem taşımaktadır. Bu zararlıya karşı uygulanan kimyasal bileşiklerin yeterli sonucu vermemesi yanında aşırı kullanımı sonucu üründe yarattığı kalıntı sorunu yeni alternatif arayışları gündeme getirmiştir. Entegre mücadele kavramı içinde önemli bir yer tutan biyoteknik yöntemlerden feromon tuzaklarının kullanımı ve Çiftleşmeyi Engelleme Tekniğinin uygulanması Salkım güvesi ile mücadelede önemli kolaylıklar sağlamıştır. Bu çalışmada 2007-2008 yıllarında İntepe bağlarında Salkım güvesi ile mücadelede şaşırtma tekniğinin etkinliği üretici bağlarında ele alınmıştır. Uygulama parseli ile kontrol parsellerindeki sonuçlar feromon tuzakları ile karşılaştırılmıştır. Anahtar kelimeler: Bağ, İntepe, Salkım güvesi, Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği ABSTRACT The main pest of vine is grape vine moth, Lobesia botrana Den.-Schiff.) (Lep.: Tortricidae) and this pest’s larvae is harmful by feeding on bud, flower, unripe grape and grape. The fruit juice that is flowing from the wounds on the grape causes the grape to rot because of the saprophytic fungi multiplying on the fruit. Because of this, it is important to control the pest and its injury for viniculture. Usage of chemical pesticides against this pest, which negatively affects the product by quality and quantity of product, creates pollution and residual issues. Therefore alternative control methods are being studied. Usage of biotechnical methods; pheromone traps and obstruction of mating by pheromones made it easier to control this pest. In this study, the effectiveness of confusion method in years of 2007 and 2008 are investigated on vine fields in Intepe. The results in control area and application area are compared to the results of pheromone traps Key Words: Vine, Intepe, Grape Vine Moth, Mating Obstruction Technique * Bu çalışma DPT- 2002K 120170-9 nolu projenin kapsamında yer almaktadır. İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) GİRİŞ Çanakkale ili, ekolojik özellikleri nedeniyle bağcılık ve şarapçılık bakımından önemli bir potansiyele sahiptir. Özellikle yarattığı ekonomik değer nedeniyle Bozcaada, Bayramiç ve İntepe gibi bazı yörelerde bağcılık tarımı yaygın hale gelmiştir. Bağcılık tarımında yetiştirme teknikleri yanında bitki koruma önlemlerinin de gerektiği şekilde alınması sürdürülebilirlik açısında önem taşımaktadır. Özellikle bağın ana zararlısı olan Salkım güvesi (Lobesia botrana Den& Schiff., Lep.: Tortricidae) ve bağ hastalıklarından Külleme (Uncinula necator Schw. Burr.) her yıl mücadeleyi gerektiren önemli etmenlerdendir. Salkım güvesi ile mücadele yapılmadığı takdirde %45-92 arasında bir ürün kaybının söz konusu olduğu bildirilmiştir (Önçağ, 1975). Salkım güvesi ile mücadelede entegre mücadele kavramı çerçevesinde tahmin ve uyarı yöntemi sisteminde yararlanılmakta olup, mümkün olduğunca çevreye olumsuz etkisi düşük kimyasallar kullanılmaktadır. Ancak, uygulanan kimyasallardan kaynaklanan kalıntı sorunu ise her zaman gündemde düşmemektedir. Bu nedenle biyolojik ve biyoteknik mücadele yöntemlerinin uygulanması yönünde gerekli araştırmaların yapılması zorunlu hale gelmiştir. Uzun zamandan beri zararlı lepidopterlere karşı biyolojik mücadele etmeni olarak başarılı bir şekilde kullanılan Bacillus thuringiensis preparatlarının kullanımında görülen bazı zorluklarda (Tuncer ve Ecevit, 1994) Salkım güvesi ile mücadeledeki yeni arayışları güçlendirmiştir. Biyoteknik yöntemlerden cinsel çekici feromon tuzakları yanında Çiftleşmeyi Engelleme (ÇET) tekniğinin uygulamaya aktarılması konusundaki araştırmalar güç kazanmıştır (Altındişli ve ark, 2002). Bozcaada bağ alanlarında Salkım güvesine karşı 2006 yılından itibaren uygulanan ÇET yönteminin sağladığı başarı göz önüne alınarak Salkım güvesi popülasyon yoğunluğu Bozcaada’ya göre daha yüksek olan (Özpınar ve ark., 2004; Polat ve Özpınar, 2007) İntepe bağlarında ki etkinliğini belirlemek amacıyla bu çalışma ele alınmıştır. MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalışma, Merkez İlçe İntepe beldesinde 2007 ve 2008 yıllarında yürütülmüştür. Araştırma için, yaklaşık 2 000 dekar bağ alanına sahip İntepe beldesindeki 10’ar dekarlık iki üretici bağı seçilmiştir. Araştırmanın materyalini, Şekil 1.’de görüldüğü üzere Salkım güvesi ve bu zararlıyla mücadelede Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği (ÇET) olan feromon yayıcı Isonet L telleri oluşturmuştur. İntepe Beldesi’ndeki örnekleme bağlarından biri 30 diğeri ise 35 yaşında olup, Karasakız (Kuntra) üzüm çeşidiyle tesis edilmiştir. Salkım güvesi’nin popülasyon gelişmesi ve yoğunluğu deneme bağlarında yetiştirme periyodu boyunca eşeysel çekici Pherecon tipi feromon tuzaklar kullanılarak incelenmiştir. Altınçağ ve ark. (1994)’na göre, 2007 yılında kontrol bağında 4, ÇET bağında 2 adet olmak üzere 6 tuzak 30.04.2007 tarihinde 2008 132 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) yılında ise her uygulama için 2’şer adet tuzak 07.04.2008 tarihlerinde asılmıştır (Şekil 2). Salkım güvesinin Feromon tuzakları, periyodik olarak haftada bir kontrol edilmiş ve feromon kapsülleri ile yapışkan tablalar, 4 hafta arayla yenileri ile değiştirilmiştir. Tuzaklara düşen erginler bir pens yardımıyla alınmış ve yapışkan tabla bir sonraki sayım için temiz şekilde bırakılmıştır. Salkım güvesi ile mücadelede kullanılan Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği (Ç.E.T.); dişiler tarafından salgılanan eşeysel feromonun, yapay olarak sentezlenip yayıcı araçlar kullanılarak hedef alanda yapay yoğun koku oluşturarak erkek bireylerin çiftleşmek üzere dişilere ulaşmasının engellemektir. Isonet L feromon yayıcı teller ilk erginin feromon tuzaklarına düşmesiyle 2007 yılında 05.05.2007 ve 2008 yılında ise 22.04.2008 tarihlerinde dekara 60-65 adet gelecek şekilde bağ kenar sıralarında 2 omca arayla iç taraflarda ise 3 omca arayla 1 yayıcı omcalara bağlanmıştır (Şekil 2 b). ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA Deneme bağlarına 05.05.2007 tarihinde asılan 6 feromon tuzağında toplam 78 ergin yakalanmıştır. Uygulamadan sonra Ç.E.T bağlarındaki tuzaklara ergin düşmezken, kontrol bağlarındaki tuzaklarında erginler 17.05.2008 tarihine kadar elde edilmiştir (Çizelge 1). Mevsim boyunca 2007 yılında, Ç.E.T bağına 30.04.2007 tarihinde asılan iki Pherocon tipi tuzakta 05.05.2007 tarihinde toplam 19 L. botrana ergini yakalanmış ve erginlerin yakalandığı bu tarihte Isonet L yayıcıları asılmıştır. Ç.E.T bağına Isonet L yayıcılarının asılmasıyla yakalanan L. botrana ergin sayısı sıfır’a düşmüş ve ilk kez 28.06.2007 tarihinde tuzaklarda bir adet ergin elde edilmiştir. Mevsim boyunca ÇET bağındaki iki tuzakta 26 adet ergin yakalanırken, kontrol bağında 4 tuzakta toplam 185 adet ergin yakalanmıştır. ÇET bağındaki tuzaklarda elde edilen erginler kontrol bağındaki erginlerle grafikle karşılaştırıldığında kontrol bağında elde edilen birey sayısı yüksek olmasına rağmen, popülasyon eğrisinin benzer olduğu görülmüştür (Şekil 3). Haziran ayı sonunda ve Ağustos ayı ortalarında kontrol bağlarında sayısal olarak ÇET bağlarına göre biraz daha yüksek sayıda ergin tuzaklara düşmüştür. Araştırmanın ikinci yılında ilk erginler 11.04.2008 tarihinde 4 adet feromon tuzağında toplam 14 adet ergin yakalanmıştır. Isonet L yayıcıları bağlandıktan sonra Ç.E.T bağlarındaki tuzaklarda 17.04.2008 tarihinde kontrol bağlarındaki tuzaklara ise 22.04.2008 tarihinden sora ergin yakalanması azalmıştır (Çizelge 2). Ç.E.T bağına 07.04.2008 tarihinde asılan 2 adet Pherocon tipi tuzakta Ç.E.T. yayıcıları asılana kadar toplam 22 L. botrana ergini yakalanmış 22.04.2008 tarihinde yayıcılar asılmıştır. Ç.E.T bağına Isonet L yayıcılarının asılmasıyla yakalanan L. botrana ergin sayısı sıfır'a düşmüştür. İlk kez 08.05.2008 tarihinde Pherocon tipi tuzaklarda bir adet ergin yakalanmıştır. Sezon boyunca çiftleşmeyi engelleme bağında yayıcıların bağlanmasından 17.07.2008 tarihide dahil olmak üzere 6 adet ergin yakalanırken, kontrol bağ alanında 20 adet ergin yakalanmıştır. Mevsim boyunca kontrol bağlarında toplam tuzak başına 14’er adet ergin düşmüştür. Tuzaklara düşen 133 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) erginler her iki uygulamada benzer olup, 2007 yılına göre bu sayı oldukça düşük kalmıştır. Ancak bu değerlendirme yapılırken henüz mevsimin devam etmesi de göz önüne alınmalıdır. ÇET bağındaki tuzaklarda elde edilen erginlerle kontrol bağlarında elde edilen erginlere ait değerler grafikle karşılaştırılmıştır (Şekil 4). Şekil 5 incelendiğinde mevsim başında kontrol ve ÇET bağlarındaki sonuçların benzer olduğu mevsim sonuna doğru kontrol bağlarında ergin sayısında bir artış olduğu görülmüştür. Ancak Salkım güvesi ergin popülasyon gelişmesi 2007 ile paralellik göstermektedir. Daha önce yapılan araştırmalarda İntepe’de Salkım güvesinin yılda üç döl verdiği (Albayrak,2004; Polat ve Özpınar, 2007) tuzaklarda yüksek sayıda erginlerin elde edildiği bildirilmiştir. Salkım güvesinin döl sayısı ve popülasyon yoğunluğu ile ilgili olarak İzmir, Denizli ve Manisa illerinde Önçağ (1975); Diyarbakır, Şanlıurfa ve Elazığ illerinde ise Kaplan ve Çınar (1998) tarafından elde edilen sonuçlar benzerdir. L. botrana ile mücadelede çiftleşmeyi engelleme yönteminin tek başına başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğu, ve mücadeleye gerek duyulmadığı görülmüştür. Tek başına sağladığı etki yanında Salkım güvesi ile mücadelede kullanılan kimyasalların yarattığı olumsuz etkinin azaltılması ile doğal dengenin korunması sonucu da bu tür uygulamaların önemli katkı sağlaması beklenmektedir. Ancak ÇET uygulama alanın sınırlı parsellerde yapılması ve çevredeki bağlardan gelen bulaşmalarında olabileceği göz ardı edilmemelidir. Diğer taraftan Altındişli ve ark., (2002)’ larının da ifade ettiği gibi uygulamanın pahalı oluşu dışı bağımlılık dezavantajlar nedeniyle de başlangıçtaki tercihi azaltacak unsurlardır. Tüm bunlara rağmen organik bağcılıkta bu yöntemin önemli üstünlükler sağlayacağı göz önüne alınmalıdır. Özellikle uygulama alanlarında feromonun etkisinin yaygın hale getirilmesiyle başarı aratacaktır. 134 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) KAYNAKÇA Albayrak, A., 2004 Çanakkale İli Bağ Alanlarında Zararlı Salkım Güvesi (Lobesia Botrana Den.-Schiff)’nin Populasyon Gelişmesi ve Döl Sayısının Belirlenmesi (Yüksek Lisans Tezi) Altınçağ, R. , S. Uzun, F. Ö. Layık, T. Koçlu 1994 Ege Bölgesi’nde Salkım Güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff.)’nin Biyoteknik ve Biyolojik Mücadele Olanaklarının Araştırılması Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü, Proje Kod No: BKA / 03 – E -073 , s. 43 Altindisli, F. O., M. A. Goven and A. Altindisli 2002 “An evaluation of the European grapevine moth (Lobesia botrana Den.Schiff.) and its parasitoids in organic and conventional vineyards in the Aegean Region of Turkey.” VIIth European Congress of Entomology, October 7-13 2002, Thessaloniki, Greece, 53. Kaplan, C. ve M. Çınar 1998 Güneydoğu Anadolu Bölgesi Bağlarında Ana ve Ekonomik Öneme Sahip Zararlılar ile Yararlıların Yıllık Popülasyon Değişimleri ve Zararlıların Mücadeleye Esas Kritik Biyolojik Dönemlerinin Saptanması. Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Önçağ, G. 1975 “Ege Bölgesi’nde Salkım güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff.)’ nin tanınması, yayılışı, biyolojisi, zararı, doğal düşmanları ve kimyasal savaş imkanları üzerine araştırmalar.” T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Zirai Mücadele ve Zir. Karantina Genel Müd. Araştırma Serisi, Teknik Bülten No: 26, İzmir, 68 s. Özpınar, A., Albayrak, A., Görür, S. E. 2004 “Çanakkale İli Bağ Alanlarında Salkım güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff (Lep.: Tortricidae))’nin Popülasyon Gelişmesi ve Döl Sayısının Belirlenmesi.” Türkiye I. Bitki Koruma Kongresi. 8-10 Eylül 2004. Samsun Polat, B. ve A. Özpınar 2007 “Çanakkale İli Bağlarında Salkım güvesi (Lobesia botrana Den.-Schiff)’nin Mücadelesinde Bacillus thuringiensis var. kurstaki Berliner Preparatı ile Trichogramma evanescens Westwood’un Kullanım Olanakları.” Türkiye II. Bitki Koruma Kongresi. 2729 Ağustos 2007. Isparta Tuncer, C. ve O. Ecevit 1994 “Bacillus thuringiensis ürünleri ve böceklerde dayanıklılığın önemi.” Türkiye Entomoloji Dergisi 18 (2): 119-128 135 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 1. Salkım güvesi (Lobesia botrana) ergini ve Isonet L Şekil 2. Lobesia botrana’ya ait feromon tuzağı (a) ve Isonet L telinin bağlandığı omca (b) 136 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Ergin / Tuzak 20 Kontrol Bağı 16 Ç.E.T. Bağı 12 8 4 23.09.07 12.09.07 27.08.07 13.08.07 01.08.07 19.07.07 11.07.07 04.07.07 28.06.07 19.06.07 12.06.07 02.06.07 28.05.07 21.05.07 14.05.07 05.05.07 0 Örnekleme Tarihi Şekil 3. 2007 yılı feromon tuzaklarına düşen Lobesia. botrana erginlerinin popülasyon gelişmesi Kontrol Bağı 12 Ç.E.T. Bağı 8 4 17.07.08 14.07.08 07.07.08 30.06.08 23.06.08 17.06.08 14.06.08 09.06.08 05.06.08 02.05.08 26.05.08 19.05.08 15.05.08 12.05.08 08.05.08 05.05.08 28.04.08 24.04.08 22.04.08 17.04.08 14.04.08 0 11.04.08 Ergin / Tuzak 16 Örnekleme Tarihi Şekil 4. 2008 yılı feromon tuzaklarına düşen Lobesia. botrana erginlerinin popülasyon gelişmesi 137 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 1. 2007 Yılı Feromon Tuzaklarından Elde Edilen Salkım Güvesi Erginlerine Ait Sayısal Değerler (Ergin/ Tuzak) Örnekleme Tarihi 05.05.2007 Feromon Tuzaklar Kontrol Bağı Ç.E.T. Bağı 1. 2. 3. 4. Ort. 1. 2. Ort. 23 10 16 10 14.75 7 12 9.5 10.05.2007 4 3 2 1 2.5 0 0 0 14.05.2007 4 1 1 0 1.5 0 0 0 17.05.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 21.05.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 28.05.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 31.05.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 07.06.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 12.06.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 19.06.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 25.06.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 28.06.2007 7 1 4 0 3 1 0 0.5 02.07.2007 0 0 4 6 2.5 0 2 1 04.07.2007 1 0 0 0 0.25 0 0 0 09.07.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 11.07.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 17.07.2007 2 0 1 0 0.75 0 0 0 19.07.2007 0 0 0 0 0 0 0 0 24.07.2007 2 0 0 1 0.75 0 0 0 01.08.2007 1 0 0 3 1 0 0 0 08.08.2007 6 0 5 7 4.5 0 0 0 13.08.2007 7 0 6 7 5 0 1 0.5 22.08.2007 2 4 3 5 3.5 1 1 1 27.08.2007 2 3 0 3 2 0 0 0 04.09.2007 0 7 0 0 1.75 1 0 0.5 12.09.2007 0 5 0 0 1.25 0 0 0 19.09.2007 0 3 0 0 0.75 0 0 0 23.09.2007 0 1 0 1 0.5 0 0 0 Toplam 61 38 42 44 46.25 10 16 13 138 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 2. 2008 Yılı Feromon Tuzaklarından Elde Edilen Salkım Güvesi Erginlerine Ait Sayısal Değerler (Ergin/ Tuzak) Örnekleme Tarihi Feromon Tuzaklar Ç.E.T. Bağı 1. 3 0 3 3 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 0 0 0 0 10 2. 5 0 4 4 0 0 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 1 1 0 0 2 0 18 11.04.2008 14.04.2008 17.04.2008 22.04.2008 24.04.2008 28.04.2008 05.05.2008 08.05.2008 12.05.2008 15.05.2008 19.05.2008 26.05.2008 02.05.2008 05.06.2008 09.06.2008 14.06.2008 17.06.2008 23.06.2008 30.06.2008 07.07.2008 14.07.2008 17.07.2008 Toplam * Halen veri alımı devam etmektedir. Ort. 4 0 3.5 3.5 0 0 0 0.5 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0.5 0 0 1 0 14 Kontrol Bağı 1. 2 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 7 0 2 0 0 1 13 2. 4 0 4 0 0 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 5 0 1 2 0 0 17 Ort. 3 0 2 0 0 0 0.5 0 0 0 0 0 0 0 0 0.5 6 0 1.5 1 0 0.5 15 139 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 140 ÇANAKKALE İLİNDE ZEYTİN SİNEĞİYLE MÜCADELE VE ZEYTİN GÜVESİNİN POPÜLASYON GELİŞMESİNİN BELİRLENMESİ Burak POLAT, Ali ÖZPINAR, Ali Kürşat ŞAHİN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü ÖZET Yetiştiriciliği M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayanan zeytin, 30-40. enlemler arasında yer alan iklim kuşağında yetiştirilmektedir. Ülkemizin de içinde yer aldığı bu kuşakta özellikle eğimli arazilerde de zeytinin kolayca yetiştiriliyor olması geniş alanlara yayılmasını sağlamıştır. Bir taraftan araziyi erozyona karşı koruması diğer taraftan da sağladığı ekonomik değer nedeniyle zeytin ağacı üretim yapılan ülkelerin sembolü haline gelmiştir. Ancak, diğer ürünlerde olduğu gibi zeytin üretiminde de bitki koruma sorunlarının giderilmesi için zirai mücadele masrafları önemli bir girdi kaynağıdır. Çanakkale ili zeytin alanlarında başta Zeytin sineği (Bactrocera oleae Gmel., Diptera: Tephritidae) olmak üzere Zeytin güvesi (Prays oleae Bern., Lepidoptera: Hyponomeutidae) ile mücadele üretimin devamı için önem taşımaktadır. Bu çalışmada zeytin sineği ile mücadelede uygulanan yöntemler ile zaman zaman önemli zararlara neden olan Zeytin güvesinin mücadelesine esas olabilecek bazı parametreleri sağlamak amacıyla Çanakkale ilindeki popülasyon gelişmesi ve yıllık döl sayısı ele alınmıştır. Anahtar kelimeler: Zeytin, İntepe, Zeytin güvesi, Zeytin sineği, Biyoteknik mücadele ABSTRACT Olive, which is cultivated from B.C. 3000, is produced in the climatic zone between latitudes of 30-40. In this zone, which our country resides, cultivating olive on inclined fields makes this plant producible on a broad area. Olive is a symbol of many countries because of its economical value and its ability to prevent soil from erosion. However like the production of all other culture plants, in the production of olive costs of plant protection is an important input. In the province of Çanakkale olive fly (Bactrocera oleae Gmel., Diptera: Tephritidae) and olive moth (Prays oleae Bern., Lepidoptera: Hyponomeutidae) are the most important pests of olive and it is crucial to control these pests for production. In this study, the methods to control olive fly and olive moth, which makes harm occasionally, and their population development and annual generation numbers, are investigated. Key words: Olive, İntepe, Olive moth, Olive fruit fly, Biotechnic control İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) GİRİŞ Subtropik bir meyve olan ve anavatanı Anadolu olduğu kabul edilen zeytin, ülkemizde Ege, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yetiştirilmektedir. Zeytin ağacının uyum yeteneğinin yüksek, eğimi fazla ve verimsiz topraklarda yetişebilmesi nedeniyle diğer meyve ağaçlarına göre geniş bir alanı kaplamıştır. Türkiye, İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus gibi diğer Akdeniz ülkeleriyle birlikte dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreten ülkelerinden birisidir. Sırasıyla, üretiminin %26'sı İspanya, %23'ü İtalya, %15'i Yunanistan, %9'u Türkiye, %8'i Tunus ve %5'i Fas tarafından sağlanmaktadır (Göksu 2003). Zeytinin daha çok Akdeniz'e kıyı olan ülkelerde yetişmesi nedeniyle bu bölgelerde yaşayan insanların önemli gıda maddeleri arasında yer almakta ve aynı zamanda gelir sağlamasıyla da günümüze kadar önemini korumuştur. (Mendilcioğlu 1997). Zeytin yetiştiriciliğinde karşılaşılan sorunlarının başında, zeytinde ürün kaybına neden olan hastalık ve zararlılar gelmektedir. Bu zararlıların başında Zeytin sineği (Bactrocera oleae Gmel. Diptera: Tephritidae) ve potansiyel zararlı olarak da Zeytin güvesi (Prays oleae Bern. Lepidoptera: Hyponomeutidae) yer almaktadır. Zeytin sineği, zeytinde önemli zararlara sebep olmakta, verim ve kaliteyi olumsuz yönde etkilemektedir. Zeytin sineği sofralık zeytinde doğrudan, yağlık zeytinde ise yağın kalitesini düşürmesi ile ekonomik kayba yol açmaktadır. Ege Bölgesi'nde yapılan bir çalışmada mücadele yapılmadığı durumlarda zarar oranının %25-100 kadar olduğu bildirilmiştir (Aysu, 1961). Bu nedenle mücadele zorunlu haline gelmiştir. Ağrılıklı olarak kimyasal mücadele ilaçları kullanılarak yapılan uygulamalarda doğal dengenin bozulması nedeniyle Zeytin güvesi (Prays oleae)’nin sorun olmaya başladığı ve mücadeleye gerek duyulduğu bilinmektedir. Ülkemizde, Çakıllar (1959) Marmara Bölgesi'nde Zeytin güvesinin biyolojisinin, Güçlü ve ark., (1995) Artvin yöresinde bulaşıklık oranını; Yayla ve ark. (1995) Antalya ilinde yaprak, çiçek ve meyvede ilk yumurta bırakma dönemi, bulaşıklık oranı ve doğal düşmanlarını, Çetin ve Alaoğlu (2005) Mersin ili mut ilçesinde popülasyon değişimi ve zararı üzerinde araştırmalar yapmışlardır. Bu çalışmada, 301.321 dekar zeytin üretilen alana sahip olan Çanakkale ilinde ana zararlı Zeytin sineği ile mücadele hakkında genel bilgi verilecek ve Zeytin güvesinin mücadelesine esas olabilecek bazı parametreler ile popülasyon gelişmesi incelenecektir. ZEYTİN SİNEĞİ (BACTROCERA OLEAE GMEL.) İLE MÜCADELEDE BAZI ÖNEMLİ KAVRAMLAR Zeytin yetiştiriciliğinde ürün kaybına neden olan zararlıların başında Zeytin sineği (Bactrocera oleae Gmel. Diptera: Tephritidae) gelmektedir. Kışı çoğunlukla toprakta pupa şeklinde zeytinlik ve fundalıklarda geçiren Zeytin sineği ile mücadelede başarı, döl sayısı ve zeytin meyvesine yumurta bırakma zamanındaki sıcaklık değerlerine bağlıdır. Bu nedenle Zeytin sineğinin zarar şiddeti yıllara göre 142 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) değişmektedir. Yıllık döl sayısı ise yıllara göre değişmekle birlikte 3-4 nesildir. Çiftleşme ve yumurta bırakmak için gerekli en düşük sıcaklık ise 14°C 'dir. Zeytin sineği sofralık zeytinde doğrudan, yağlık zeytinde ise taneler sıkma işlemine tabi olması nedeniyle dolaylı zararlara yol açmaktadır. Bu yüzden, bu çeşitler arasında belirgin bir ayrım yapılmalıdır. Sofralık olarak ayrılan zeytinlerde kalite kriterlerine uyulduğu takdirde hiçbir şekilde bulaşıklılık olmamalıdır. Sofralık zeytin çeşitleri, bölgelere göre değişmekle birlikte, haziran-temmuz aylarında yumurta bırakılacak olgunluğa eriştikleri için yağlık çeşitlerden önce saldırıya uğramaktadır. Pupaların yok edilmesi için, kış aylarında toprak işlemesi ve zarar periyodu boyunca 3-4 günde bir, kurtlu zeytinlerin toplanarak zeytinlikten uzaklaştırılması popülasyonu baskı altına almada önem taşımaktadır. Ayrıca zeytin sineğinin, sonbahardaki yoğun zararını önlemek için, erken hasat yapılmalıdır. Zeytin sineğinin pek çok parazitoiti ve avcısı saptanmıştır. Bu nedenle özellikle yağlık çeşitlerde yapılacak ilaçlamalarda, doğal dengeye daha az zararlı ilaçlar seçilmelidir. Zeytin sineğinin biyolojik mücadelesinde kullanılan Psyttalia concolor (Hymenoptera: Braconidae) isimli parazitoitin kitle üretimi ve salımı yapılmaktadır. Kitlesel tuzaklama metodu kullanılarak sineğin yüksek sayıda bulunmadığı alanlarda (en az 5 ha.) zararlıyla etkin şekilde mücadele etmek mümkün olmaktadır. Ülkemizde zararlıya karşı kitlesel mücadelede kullanılan tuzaklarda da Deltametrin + Amonyum Bikarbonat+Feromon kapsül içeren tuzaklar orta büyüklükteki ve yeknesak bahçelerde 1 tuzak/2 ağaç, diğerlerinde ise 1 tuzak/ 1 ağaç parametresinde kullanılmaktadır. Entegre çalışmalarında ergin çıkış zamanları, iklim, toprak karakterleri, çeşit vb. gibi etkenlere bağlı olarak değişmeler göstermektedir. Ergin çıkışları McPhail besi tuzağı ve basit bir pet şişesinden ibaret içinde gübreli su bulunan tuzaklarla belirlenmektedir (Şekil 1). Bu tuzakların sayısı arttırılarak aynı zamanda Zeytin sineği ile mücadelede etkin olarak kullanılabilmektedir. Ayrıca Kombine tuzaklardan olan Feromonlu, üzerine kimyasal ilave edilmiş sarı yapışkan tuzaklarla da Zeytin sineğinin popülasyon gelişmesi izlenilmekte ve sayıları arttırılarak da mücadelede zararlıyı baskı altında tutmada katkı sağlamaktadırlar (Şekil 2). Diğer taraftan bitkinin fenolojik gelişmesi dikkate alınarak meyvelerin yumurta koyma olgunluğuna geldiği dönemlerde vuruk sayımları yapılarak, salamuralık çeşitlerde %1, yağlık çeşitlerde ise %6-8 vuruk saptandığında ve tuzaklarda yakalanan ergin sayılarındaki artmalar da göz önüne alınarak ilaçlama yapılmalıdır. ZEYTİN GÜVESİNİN POPÜLASYON GELİŞMESİNİN BELİRLENMESİ Materyal ve Yöntem Bu çalışma, 2007-2008 yıllarında Çanakkale Merkez ilçede yürütülmüştür. 2007 yılında Ç.O.M.Ü Ziraat Fakültesi Dardanos Uygulama Arazisi 5 dekarlık zeytin bahçesinde, 2008 yılında ise Ç.O.M.Ü Ziraat Fakültesi Dardanos Uygulama Arazisi zeytin bahçesinde ve buraya yaklaşık ile 1 km uzaklıktaki üretici bahçesi ile Intepe 143 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) ile Halileli köyündeki üretici bahçesinde yürütülmüştür. Araştırmanın materyalini, Zeytin güvesi (Prays oleae Bern., Lepidoptera: Hyponomeutidae) feromon tuzakları oluşturmuştur. Feromon tuzakları haftada bir kez periyodik olarak kontrol edilmiş ve tuzaklardaki güveler sayılarak kaydedilmiştir. Tuzakların yapışkan tablaları ve ve feromon kapsülleri 4 hafta arayla yenileri ile değiştirilmiş ve tuzaklar sayımdan sonra temiz bırakılmıştır (Şekil 3). 2007 yılında feromon tuzağı 10.04.2007 tarihinde asılırken 2008 yılında ise Dardanos da bulunan parsellere 05.04.2008 tarihinde birer adet, İntepe beldesi ve Halileli köyündeki zeytin bahçelerine ise 07.04.2008 tarihinde 1’er adet olmak üzere toplam 4 adet feromon tuzağında veri alınmıştır. ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA Dardanos Uygulama Arazisine 10.04.2007 tarihinde asılan feromon tuzağına ilk olarak 27.04.2007 tarihinde 18 adet Zeytin güvesi ergini düşmüştür (Çizelge 1). Haziran ayının sonundan itibaren tuzaklarda ergin elde edilmemiştir. Örnekleme Eylül ayı sonuna kadar devam etmiş ancak veri alınmadığı için Çizelge 1’de yer verilmemiştir. Örnekleme süresince söz konusu tuzağa toplam 326 ergin düşmüştür. Ergin çıkışı 27.04.2006 tarihinde başlamış olan ve 23.06.2007 tarihine kadar sürmüştür. Tuzağa düşen erginlerin mevsim içindeki gelişmeleri Şekil 4’de verilmiş olup bu süre içinde iki tepe noktası oluştuğu görülmüştür. İlk tepe noktası kışlayan veya yaprak dölünün erginleri ve ikinci tepe noktası ise çiçek dölüne ait olduğu kanısındayız. Araştırmanın ikinci yılı olan 2008 yılında ilk erginler Dardanos’da bulunan iki adet feromon tuzağına 19.04.2008 tarihinde (44 Ergin)/ 2 Tuzak) İntepe ve Halileli köyünde ise 22.04.2008 tarihinde (18 adet/Tuzak ve 20 adet/Tuzak) ilk erginler yakalanmıştır (Çizelge 2). Mayısın ilk haftasında yakalanan ergin sayısında bir artış görülmüş olup, Dardanosta 11.05.2008 tarihinde 128 ve 187 adetle ilk tepe noktası ikinci tepe noktası ise Haziran ayının ilk haftasında gerçekleşmiştir. Temmuz ayının ilk haftasında ise tuzaklara ergin düşmemiştir. İntepe ve Haileli köyünde ise Dardanostaki kadar belirgin olmazsa da Mayısın ilk haftasında ve Haziran ayı başında birer tepe noktası oluşmuştur. Erginlerin tuzaklara düşmediği tarihler paralellik göstermektedir. Dardanostaki tuzaklarda toplam 1640 adet (Ergin/2 Tuzak) ergin yakalanmış olup, bu sayı İntepe ve Halileli köyündeki zeytin bahçesinde toplam 766 adet (Ergin/2 Tuzak) olarak gerçekleşmiştir. Görldüğü üzere Dardanos’taki tuzaklardaki Zeytin güvesi yoğunluğu diğer yerlere göre yüksek çıkmıştır. Bu durum Dardanostaki bahçenin henüz fidan olması ve çaok sayıda yeni sürgünlerin varlığı şeklinde yorumlanabilir. 2007 ve 2008 yıllarında Dadanos’taki tuzaklara düşen ergin sayısı da oldukça farklı çıkmıştır. Ancak 2008 yılında tuzaklardan erginlerin kesilmesi benzerlik göstermiştir. Bu durum halen verilerin alındığı 2008 yılının sonuna doğru açıklık kazanacaktır Ayrıca Dardanosta ve diğer iki yerdeki tuzaklara düşen erginlerin popülasyon gelişmesi grafikle değerlendirildiğinde belirgin olarak Mayıs ayının ilk 144 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) haftasında ve Haziran ayının ortalarında olmak üzere birer tepe noktası oluştuğu ve verilerin alınması devam ettiği için daha sonraki gelişmede ortaya çıkarılarak Zeytin güvesinin yıllık döl sayısı ortaya çıkarılacaktır (Şekil 5-6). Her iki yılda da yaprak dölü ilk ergin çıkışının nisan ayında başlayıp mayıs ayı sonlarına kadar süren yaklaşık 4-5 haftalık uçuş periyoduna sahip olduğu; çiçek dölünün ilk ergin çıkışı mayıs ayının son on gününde başlayıp temmuz sonu ile ağustos ayının ilk haftasına kadar yaklaşık 8-10 hafta süreyle devam etmiştir. Marmara Bölgesi'nde yapılan çalışmalarda yaprak dölüne ait kelebeklerinin nisan ayında başlayıp mayıs ayında son bulduğu belirtilmiştir (Kaya ve diğ. 1987; Kumral ve Kovancı 2004). Çiçek dölüne ait erginlerin çıkışı; 2007 ve 2008 yıllarında mayıs ayının son haftası ile temmuz ayının başlarına kadar gözlemlenmiştir. Seçkin (1994) ise Marmara Bölgesi'nde mayısın ikinci yarısında başlayıp temmuz ayının ikinci yansına kadar devam ettiğini bildirmiştir. Bu çalışma, Zeytin güvesinin Çanakkale ilinde popülasyon yoğunluğunu belirlemek için yapılmış olup, ileride yapılması planlanan zararlının populasyon gelişimi ile zeytin fenolojisi arasındaki ilişki, zeytin çeşitleri arasındaki seçiciliği ve zararlının mücadelesine esas olabilecek diğer kriterleri belirlemede önayak olacaktır. 145 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) KAYNAKÇA Aysu, R. 1961 Batı Anadolu'da Prays Oleeellus Hb. (Fabr.) Zeytin GüvesininBiyolojisi ve Mücadelesi Üzerinde İncelemeler. T.C. Tarım Bakanlığı Zirai Müc. Enst. Yayınlarından Teknik Bülteni 3 Çakıllar, M. 1959 Marmara Bölgesinde Zeytin Güvesinin Biyolojisi üzerinde Araştirmalar. T. C. Ziraat Vekaleti, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Umum Müdürlüğü Neşriyatı. İstanbul Çetin Ö. ve H. Aloğlu 2005 “Mut (Mersin) İlçesinde Zeytin güvesi (Prays oleae Bern.) (Lepidoptera: Yponomeutidae)'nin popülasyon değişimi ve zararı üzerinde araştırmalar.” Türk. entomol. derg., 29 (2): 125-134 Göksu, Ç. 2003 “Türkiye'de ve Avrupa Birliği'nde Zeytinyağı Sektörü.” ÎGEME. Ankara, 59-67. Güçlü, Ş., R. Hayat & H. Özbek 1995 “Artvin ve yöresinde zeytin (Olea europaea L.)'de bulunan fitofag ve predatör böcek türleri.” Türk. Entomol. Derg.isi 19 (3): 231-240 Kaya, M., E. Yalçın, M. Soydanbay 1987 “Ege Bölgesi Zeytinlerinde Zarar Yapan Zeytin Güvesi (Prays oleae Bern.)'nın Nesillere Göre Popülasyon Değişimi, Ekonomik Savaşım Eşiği ve Savaş Yöntemlerinin Geliştirilmesi Üzerinde Araştırmalar.” DOĞA-Tarım ve Ormancılık. 11:1, 67-85 Kumral, N.A., Kovancı, B. 2004 “The Effective Natural Enemies on Pests in Olive Groves of Bursa (Turkey) and The Population Fluctuations of Important Species.” 5 th Int. Synposium on Olive Growing. Izmir-Türkiye. 27. Sept-2 Oct, 2004. Mendilcioğlu, K., 1997 Türkiye Zeytin Yetiştiriciliği. Adnan Menderes Üniversitesi Bülteni. Özel Sayı, İzmir. 5 Seçkin, E. 1994 Marmara Bölgesinde Zeytin Güvesi (Prays oleae Bern.) Mücadelesine Esas Olmak Üzere Biyoteknik Yöntemlerin Araştırılması, Geliştirilmesi ve Uygulanması. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Yalova. 1994 Yayla, A., M. Kelten, T. Davarcı & A. Salman 1995 “Antalya İli zeytinliklerindeki zararlılara karşı biyolojik mücadele olanaklarının araştırılması.” Bitki Koruma Bülteni 35 (1-2): 6 146 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 1. Bactrocera oleae’ya Ait Feromonlu Sarı Yapışkan Tuzak ve Besi Tuzakları 147 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 2. Bactrocera oleae’ya ait feromonlu sarı renk yapışkan tuzak Şekil 3. Prays oleae’ya ait Feromon Tuzağı 148 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 24.09.07 17.09.07 06.09.07 22.08.07 13.08.07 02.08.07 23.07.07 16.07.07 09.07.07 02.07.07 23.06.07 10.06.07 30.05.07 22.05.07 14.05.07 28.04.07 27.04.07 13.04.07 Ergin / Tuzak Dardanos 140 120 100 80 60 40 20 0 Örnekleme Tarihi Şekil 4. 2007 yılı feromon tuzağına düşen Prays oleae ergin popülasyon gelişmesi Ergin / Tuzak 250 Tuzak 1 200 Tuzak 2 150 100 50 16.07.08 12.07.08 06.07.08 29.06.08 22.06.08 14.06.08 07.06.08 31.05.08 25.05.08 18.05.08 11.05.08 05.05.08 01.05.08 26.04.08 19.04.08 0 Örnekleme tarihi Şekil 5. Dardanosta 2008 yılında feromon tuzaklarına düşen Prays oleae erginlerinin popülasyon gelişmesi 100 İntepe Halileli 60 40 20 17.07.08 14.07.08 07.07.08 03.07.08 30.06.08 23.06.08 17.06.08 Örnekleme Tarihi 09.06.08 05.06.08 02.06.08 26.05.08 19.05.08 15.05.08 12.05.08 08.05.08 05.05.08 28.04.08 24.04.08 22.04.08 17.04.08 14.04.08 0 11.04.08 Ergin / Tuzak 80 Şekil 6. 2008 yılında İntepe ve Haileli köyünde feromon tuzaklarına düşen Prays oleae erginlerinin popülasyon gelişmesi 149 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 1. 2007 Yılı Uygulama Arazisi Feromon Tuzaklarından Elde Edilen Prays oleae Ergin Sayısı (Ergin/ Tuzak) Örnekleme Tarihi Feromon Tuzağı 13.04.2007 0 20.04.2007 0 27.04.2007 18 01.05.2007 25 28.04.2007 46 08.05.2007 128 14.05.2007 8 17.05.2007 2 22.05.2007 1 25.05.2007 1 30.05.2007 2 05.06.2007 4 10.06.2007 51 16.06.2007 36 23.06.2007 4 30.06.2007 0 07.07.2007 0 12.07.2007 0 20.07.2007 0 29.07.2007 0 07.08.2007 0 13.08.2007 0 22.08.2007 0 31.08.2007 0 Toplam 326 . 150 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 2. 2008 Yılı Dardanos da Bulunan Feromon Tuzaklarından Elde Edilen Prays oleae ergin sayısı (Ergin/ Tuzak) Dardanos Tuzak 1 Dardanos Tuzak 2 32 12 Örnekleme Tarihi 22.04.2008 26.04.2008 34 18 01.05.2008 17 Örnekleme Tarihi 19.04.2008 İntepe Halileli 18 20 24.04.2008 37 22 16 28.04.2008 28 10 05.05.2008 48 115 05.05.2008 65 40 11.05.2008 128 187 08.05.2008 11 47 18.05.2008 23 70 12.05.2008 27 28 25.05.2008 25 26 19.05.2008 50 4 31.05.2008 8 9 26.05.2008 5 3 07.06.2008 210 101 05.06.2008 40 30 14.06.2008 135 145 09.06.2008 87 79 22.06.2008 186 72 17.06.2008 22 48 29.06.2008 13 10 23.06.2008 22 14 06.07.2008 0 0 30.06.2008 0 2 12.07.2008 0 0 07.07.2008 5 2 16.07.2008 0 0 14.07.2008 0 0 Toplam 859 781 417 349 * Veri alımı devam etmektedir. 151 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) 152 ANTİK ÇAĞDA ÖZELLİKLE TROYA’DA GIDA VE BESLENME Çiğdem UYSAL PALA, Selma GÜVEN, Cemal ASİLTÜRK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü ÖZET İnsanlık tarihinin başlangıcından, Erken Orta Çağa kadar geçen dönem olarak tanımlanan antik çağda yer alan medeniyetlere yönelik önemli konulardan birisi de gıda ve beslenme konusudur. Homeros’un İlyada ve Odysseia destanları başta olmak üzere hem dönemin yazarlarından kalan eserler hem de arkeolojik çalışmalardan elde edilen gıda kalıntıları ve gıda hazırlama, taşıma ve depolama araç gereçlerine ilişkin buluntular bize o dönemdeki insanların tükettiği et ve ürünleri, tahıllar ve ürünleri, baklagiller, meyve-sebze, şarap gibi gıda maddeleri, gıda hazırlama ve muhafaza teknikleri ve beslenme alışkanlıkları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Homeros’un askerlerinin zamanın lüks gıdalarından sığır eti ve benzerlerini, Troya kalesinin işgaline tercih ettikleri bildirilmektedir. Bu bildiride, Antik çağ insanının ve özelikle Çanakkale İli tarihi ve hatta dünya tarihinin kültürel mirasının önemli bir bölümünü oluşturan Troya antik kentinin gıda kültürü ve beslenme alışkanlıkları incelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Antik çağ, Troya, gıda, beslenme ABSTRACT Food and nutrition are important issues in Ancient age from the beginning of human history to the Early Middle Ages. Written texts remaining from the ancient period, which is mainly Homer’s İlliada and Odyssey, and food remains and food preparationstorage utensils from archaeological excavations indicate that people in that era consumed foods such as meat, cereals and pulses, fruits and vegetables and wine. The texts and excavations also give an idea on food preparation and conservation techniques and nutritional behavior. Homer’s warriors preferred beef to the conquest of Troy they besieged. In this paper, food culture and nutrition behavior of humans lived in Ancient age and especially Troy which is important for Çanakkale and also for the World heritage was investigated. Keywords: Antiquity, Troy, food, nutrition GİRİŞ Antik çağ tarihi, insanlık tarihinin başlangıcından Avrupa’da “Erken Dönem Orta Çağ’a (İ.S. 500-1000)”, Çin’de “Qin Hanedanına”, Hindistan’da “Chola İmparatorluğuna” ve dünyanın geri kalanında daha az tanımlanmış bir döneme İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) kadar geçen süreci kapsayan yazılmış çalışmadır. Çizelge 1’de antik çağ tarihine ilişkin önemli dönemlerin bulunduğu zaman tablosu görülmektedir (Wilkins ve Hills, 2006). “Klasik Antikite” veya “Klasik Çağ” (classical antiquity, classical era veya classical period ) terimi çoğunlukla “Antik tarih” olarak ifade edilmekle birlikte Antik Yunan ve Antik Roma medeniyetlerinden oluşan Akdeniz üzerinde merkezlenen uzun bir kültürel tarih dönemini içermektedir. Geleneksel olarak bu dönemin Homeros’un destanları (İ.Ö. 7-8. yy) ile başladığı ve İ.S. 300-600 yıllarını kapsayan Geç Antikite (Late Antiquity) dönemi ile son bulduğu kabul edilmektedir (Anonim 2008(a); Anonim 2008(b)). Ülkemiz hatta Çanakkale ilimiz sınırları içerisinde yer alan Troya Antik kentinin tarihi ise İ.Ö. 3000 yılına kadar inmektedir. Arkeoloji bilimi, antik dönemdeki gıda ve beslenme ile ilişkili gelişmeleri anlamamızda çok büyük bir katkıya sahiptir. Günümüze ulaşan bitki, hayvan ve balık kalıntılarının analizi, daha çok bu maddelerin bölgelere göre dağılımları ve çeşitleri hakkında ve ayrıca bitkilerin ve tahılların, balık ve ekipmanlarının ticareti üzerine bilgiler vermektedir. Çoğu bilgi de çok çeşitli gıda ürünlerinin hazırlanması ve depolanması anlamında gıda teknolojisi ile ortaya çıkarılmaktadır. Yemek odalarının mimarisi, gıda hazırlama ve yemek için kullanılan araçlar da o dönem hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bununla birlikte arkeolojik kanıtlar döneme ait ve günümüze ulaşan yazılı belgelerle de desteklenmektedir. Yazılı belgeler Yunan ve Roma kültürünün bir özelliğidir. Bu özellik modern periyoda kadar diğer pek çok gıda kültüründe bulunmamaktadır. Gıda, antik çağ ozanı Homeros (yaklaşık İ.Ö.850) ve Yunan tarihçi Heredotus (İ.Ö. 484-425)’tan süregelen çok farklı çeşitteki yazılı belgeler de önemli bir rol oynamaktadır. Yunanlılar İ.Ö. 4. yüzyılda Avrupa’da yemek kitabı yazmışlardır. Yunanlılar ve Romalılardan kalan yazılı belgeler özellikle yeme ve içme konularına odaklanmaktadır (Erhat ve Kadir, 2002; Wilkins ve Hills, 2006). Antik çağa ilişkin arkeolojik buluntular arasında diğer önemli bir kaynak da sanat ürünleridir. Yunan vazo resimleri gıda maddelerinin hazırlanışı ve şölenler hakkında bilgiler vermektedir. Çoğu Archaik Dönemde tarihlenen pişmiş toprak kapların üzerindeki figürler, gıdaların hazırlanmasına ilişkin ayrıntılar içermektedir. Helenistik dönemden Roma imparatorluğu dönemi sonlarına kadar da duvar resimleri ve mozaiklerde betimlenen günlük yaşamdan sahnelerde gıda maddelerinin çeşitliliği görülebilmektedir (Karakaş 2005). ANTİK ÇAĞDA GIDA VE BESLENME Antik çağa ait yazılı belgelerin çoğu günlük diyeti sitos (tahıl bazlı) ve opsa (bitki ve hayvan proteinleri) olmak üzere 2’ye ayırmaktadır. Sitos ve opsa arasında bir denge kurulmasının önemi, edebi ve filozofik yazılı belgelerde bulunmaktadır. Tahıllarla (buğday, arpa, yulaf, darı gibi) birlikte bazı baklagiller (bakla, fasulye, nohut, mercimek ve bezelye) antik diyetin temelini oluşturmakta, bunlara et, balık, sebze ve meyve de eklenerek diyet tamamlanmaktadır. Dönemin başlıca tahılları arpa ve buğdaydır. Bu tahıllardan kek, lapa, ekmek ve diğer tahıl ürünleri de yapılmaktadır. 154 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Dönemin sebzeleri ve aromatik bitkileri ise sarmısak, soğan, pırasa, lahana, yabani ıspanak, kereviz, semizotu, turp, tere, kuzu kulağı, kekik, mercanköşk, nane, anason şeklinde listelenebilir (Wilkins ve Hills 2006). Antik çağda et ve balık üst düzeyde önem verilen bir gıda maddesidir. Hayvan beslemek, tahıl ve bitki yetiştirmekten daha pahalıdır. Antik dönemde balık bol bulunan bir gıda kaynağı olsa da, balık sürüleri ile beklenen zamanda karşılaşılamamakta ve orkinos gibi büyük balıkların yakalanması zor ve pahalı bir iş olmaktadır. Çiftlik hayvanları çoğunlukla kasaplık amacından çok sütü, yünü ve iş gücü için kullanılmaktadır. Pahalıya malolan etin geniş çaplı tüketimi zenginliği işaret etmektedir. Antik çağda tüketilen etin büyük bir çoğunluğunu kurban edilme törenleri sırasında kesilen hayvanlar oluşturmaktadır (Wilkins ve Hills 2006). Antik Yunan ve Roma yazılı belgelerinde etin muhafaza edilerek saklandığı bildirilmektedir. Balıklar, açık havada kurutulmakta, tütsülenmekte veya tuzlanmaktadır. Etler ise tuzlanarak kurutulmaktadır. Yine “Garum” olarak bilinen bir sos, tuzlanmış balığın güneş altında birkaç hafta fermente ettirilmesi sonrasında hazırlanmıştır. Bu muhafaza işlemleri sadece gıdaların raf ömrünü uzatmak amacıyla yapılmamakta aynı zamanda gıda maddelerinin tadının değiştirilmesi bir lezzet katılması amacını da gütmektedir. Garum olarak adlandırılan bu sosun fermentasyon işleminden sonra balık tadını kaybettiği bildirilmekte ve “umami” tadında olup içinde bol miktarda monosodyum glutamat bulunan doğal bir kaynaktır (Wilkins ve Hills 2006; Dalby 2003). Ayrıca, bu işlenmiş ürünlerin de ticareti yapılmaktadır. Çok erken dönemlerdeki antik şehirlerde Yunanlılarda “Agora” ve Latin’de “Forum” denilen Pazaryeri hem politik görüşmelere hem de gıdaları içeren malların değişimi veya satılmasına odaklanmıştır (Wilkins ve Hills 2006). Antik çağda et gücün de bir sembolü olarak kabul edilmiştir. Homeros’un kahramanları Troya’nın işgali sırasında 10 yıl boyunca kızarmış sığır eti yiyerek beslenmeleriyle ünlüdürler. Böyle yüksek proteinli ve çok pahalı bir diyetle güçlenmişlerdir. Bu savaşçılar Troya surları dışında akınlar yapmışlar veya et için avlanmışlardır. Hellenik dünya kahramanı Heracles, etin bir adam için Troya’yı işgal etmekten daha önemli olduğunu ve sağlığı destekleyen ve fiziksel dayanıklılığı arttıran gerçek bir gıda olduğunu belirterek sebzeleri küçümsemektedir (Dalby and Grainger 2001; Wilkins ve Hills 2006; Anonim 2008c). Antik çağda, hayvansal ürünlerden bal, tatlı olarak kullanılan başlıca gıda maddesidir. Bala özellikle kek yapımında yer verilmiştir. Antik çağda keklerin dini törenlerde önemli bir yeri bulunmaktadır (Wilkins ve Hills 2006). Yunanlılar “içmek için süt” yani “galaktoprotein” terimini kullanmışlardır. Bu terimle sütün kendine özgü bir aktiviteye sahip olduğunu, şarap ve su içmekten farklı bir durumu belirtmektedirler. Bazı yazılı metinlerden Yunanlılar ve Romalıların süt içmedikleri anlaşılmaktadır. Onlara göre süt içmek, şehirli insandan çok köyde yaşayan insanlara özgü bir durumdur. Buna karşın peynir, Akdeniz’deki Yunan-Roma’da en önemli süt ürünü olmuştur. Yaygın bir şekilde üretilmiş ve bölgelere göre değişiklik göstermiştir. Peynir, keklerde ve diğer yemekleri 155 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) lezzetlendirmek için de kullanılmıştır (Dalby and Grainger 2001; Wilkins ve Hills 2006). Antik çağda yetiştirilen meyveler armut (yabani ve kültüre alınmış olarak), elma, ayva, dut, kızılcık, nar, üzüm, incir, zeytin, badem ve fındık şeklinde sıralanabilir (Wilkins ve Hills 2006). Homeros’un Odysseia destanında Odysseus’un yurda dönüşünü anlatan bölümde dönemin meyvelerine dair betimlemeler yer almaktadır (Erhat ve Kadir 2001): Bir büyük bahçe vardı avlu dışında, kapılara yakın, dört dönümlük çitlerle çevrili çepeçevre: Ağaçlar dal budak salmıştı burada kocaman kocaman, armut ve nar ağaçları, pırıl pırıl yemyeşil elma ağaçları, bal gibi incirler, yemyeşil fışkıran zeytinler, ne yok olur ne eksilir yemişleri bu ağaçların, yaz, kış ara vermeden bütün yıl yeşerirler (Odysseia 7. bölüm, 112-118). Antik çağ ozanlarından Homeros, Hesiodos ve diğer birçok yazar şarap konusuna değinmişlerdir. Şarap Antik çağ insanın yaşamında önceleri tıbbi bir ilaç ve kutsal bir içecek olarak algılansa da daha sonraları ziyafet sofralarının vazgeçilmez içeceği olarak yer almıştır (Arslan 2007). Bir bağ var ötede, salkım salkım üzümlü, Arada bir güneşlik çardaklar kurulu, İşte kızarmış salkımlar, koparılıp ezilmeye hazır (Odysseia 7. bölüm, 123-125) Bu bal gibi tatlı kırmızı şarabı içeceğin vakit Karıştır bir sağrak dolusu yirmi ölçü suyla (Odysseia 9. bölüm, 208-209) Homeros çağı şarabının kara, ateş gibi, dumanlı, tatlı veya ballı olduğunu ve servis edilmeden önce ev sahibi tarafından 20 ölçek su ile karıştırıldığı bilinmektedir. Şaraplar toprak kaplarda saklandıklarından dolayı kara renkli görünmektedir (Dalby ve Grainger 2001). Antik çağda, çoğu Yunan ve Roma evlerinde mutfak bulunmamaktadır. Evde yemek yapılmak istendiğinde küçük taşınabilir bir ocak ve tavalardan faydalanılmaktadır (Şekil 1) (Wilkins ve Hills 2006). Homeros’un Odysseia destanında betimlenen evlerin en büyük odası olan ve “Megaron” denilen yerlerde ocak ve tavanda duman çıkışı için açılmış bir delik bulunmaktadır. Megaron’un ortasında bulunan ocak hem yemek pişirmek hem de ısınmak ve aydınlanmak amacıyla kullanılmıştır. Ayrıca ev sahibi misafirlerini de burada kabul etmektedir. Büyük bir oda etrafına kurulmuş Megaron tipi evlere Troya kazılarında ve Yunanistan’da da çok rastlanılmıştır. Bu evlerde çok sayıda kiler ve sandık odaları bulunmaktadır. Troya’da da örnekleri görülen bu kilerlerde yer alan çok büyük 156 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) toprak küpler içinde zeytinyağı, buğday veya şarap saklanmaktadır (Şekil 2) (Erhat ve Kadir 2002). TROYA KENTİ VE GIDA MADDELERİNE İLİŞKİN BULUNTULAR Çanakkale ilinin sınırları içerisinde Hisarlık mevkiinde kültürel mirasımız olan Troya Antik kentinin kalıntılarından dokuz yerleşim evresi geçirdiği ortaya çıkarılmıştır. Troya’da ilk yerleşim birimi İ..Ö. 3000 yılına kadar inmektedir (Erhat ve Kadir, 2002). Bu yerleşim birimleri: Troya I, (İ.Ö. 2900-2450, Erken Bronz Çağı II), Troya II (İ.Ö. 2450-2200, Erken Bronz Çağı II), Troya III-V (İ.Ö. 22001700, Erken Bronz Çağı III-Orta Bronz Çağı), Troya VI (İ.Ö. 1700-1250, Orta Bronz Çağı-Geç Bronz Çağı), Troya VII (İ.Ö. 1250-1050, Geç Bronz Çağı-Erken Demir Çağı), Troya VIII ( İ.Ö. 700-85, Archaic-Helenistik Dönem) ve Troya IX (İ.Ö. 48-İ.S. 550, Roma Dönemi) olarak sıralanır (Fields ve diğ. 2004). Troy II Mykene çağından önceki bronz kültürüne ait önemli bir merkezdir. Troya III, IV ve V, Troya II’nin devamı niteliğindedir. Başlangıçta Troya VI’nın Homeros’un Troya’sı olduğu kanısına varılmışsa da yer sarsıntıları sonucu 1300 sularında yıkılan Troya VI’nın hemen üzerine kurulan Troya VIIa’nın Homeros’un Troya’sı olduğu düşünülmektedir. Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarının özünü Troya ve Troya savaşı etrafında dönen efsaneler oluşturmaktadır. Troya VI ve Troya VIIa kültür bakımından aynı olup Troya VIIa 1200 yıllarında insan eliyle yıkılmıştır. Helenistik çağda Troya “Yeni İlyon” adıyla bir daha kurulmuş ve Roma dönemine kadar yaşamıştır (Erhat ve Kadir, 2002). Troya’da gıda olarak emmer buğdayı yetiştirilmesine karşın kullanılan başlıca ürün arpadır. Bununla birlikte üzüm bağları, zeytin ağaçları, yabani incir ve nar ağacı da önemli birer gıda kaynağıdır ((Fields ve diğ. 2004). Riehl ve Marinova, (2008) tarafından arkeolojik kalıntıların (odun kömürü ve tohum) değerlendirildiği bir çalışmaya göre, erken bronz çağı Troya’sında (Troya I ve II) einkorn (Triticum monococcum) ve emmer (Triticum dicoccum) buğdayları baskındır ve bunları incir, üzüm ve baklagiller izlemektedir. Bu bölgede zeytin çekirdekleri ilk olarak Troya IIa’da görülmüştür. Emmer buğdayı, İ.Ö. 4000 dolaylarında insanların göçleri sonucu Orta Doğu’dan Mısır’a ve Akdeniz etrafında geniş bir bölgeye yayılmıştır (Belderok, 2000). Bugün Troya’nın önünde uzanan geniş koy, bronz çağı gemicileri tarafından önemsenmiştir. Bu koy özellikle kabuklu deniz canlıları, istridye ve deniz kestanesi bakımından zengindir. Troya kentinin hem ticaret amacıyla hem de uzun süreli baskınlar ve korsanlardan korumak üzere gemileri bulunmaktadır. Ayrıca yerel balıkçı tekneleri de özellikle uskumru ve orkinos balıklarının mevsimsel göçleri zamanında avlanmak üzere bu gemilere dahil edilmektedir (Fields ve diğ. 2004). Yine Troya’da çeşitli çiftlik hayvanlarının otlanabilecekleri alanların bulunması Troya’lılara sığır, koyun, keçi, domuz ve Troya IV’de bulunan evcilleştirilmiş at yetiştirme olanağını vermiştir (Fields ve diğ. 2004). Troya’da yapılan kazılarda bulunan hayvan kemikleri çeşitliliği göstermektedir. Troya I, Troya II ve Troya III’de bu kemiklerden tespit edilen türler arasında sığır, koyun, 157 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) keçi, domuz, geyik ve yabani hayvanlar sıralanabilir. Troya VI ve Troya VIIa’da bu hayvanların erken dönemlere göre sayıca daha fazla olduğu belirlenmiştir. Avlanma Troya VI/VIIa’nın önemli sosyal aktivitelerindendir (Uerpman 2003). Homeros’un her iki destanında da yiğitlerin sürüleriyle ve toprakları ile uğraşmadıkları zamanlarda ava gittiklerinden bahsedilmektedir (Erhat ve Kadir 2002). Troya kazılarında bulunan gıda saklama, yeme ve içme amaçlı çok çeşitli keramik kaplar şekil 2-5’te görülmektedir. Troya’da elle yapılan çeşitli keramik kaplar İ.Ö. 3000 yılının ortalarından başlamak üzere çömlekçi çarkı üzerinde de üretilmeye başlanmıştır. Ancak, el yapımı siyah-kahverengi keramiğin kullanımının daha sonra da devam ettiği bilinmektedir Troya’lılar gıda maddelerini çok büyük toprak küplerde saklamışlardır (Şekil 2). Bu küpler taş levhalarla kapatılarak ağızlarına kadar yere gömülmüşlerdir (Brandau ve diğ. 2004). Buradan gıda maddelerinin serin ortamlarda muhafaza edildikleri anlaşılmaktadır. Yine yapılan kazılarda Troya VI’da bir evin avlusunda kubbeli fırın bulunduğu tespit edilmiştir. Anadolu ve Balkanlar’da yaygın olarak kullanılan bu fırın tipi Troya’da M.Ö. 2200 tarihinden itibaren kullanılarak beslenme yelpazesini genişletmiştir (Brandau ve diğ. 2004). SONUÇ Antik çağda yaşayan insanların gıda ve beslenme kültürlerine ilişkin bilgiler, arkeoloji bilimi ve günümüze ulaşan yazılı belgeler ışığında aydınlanmaktadır. Yapılan incelemelerde genel olarak Antik Yunan ve Roma medeniyetlerinde ve Troya’da gıda maddelerindeki çeşitliliğin tarım, hayvancılık, su ürünleri ve yabani hayvan avcılığı ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Bununla birlikte bu kaynaklardan ele edilen gıda maddelerini daha uzun süre saklama çabaları da farklı tatta yeni gıda ürünlerinin ortaya çıkmasına da ön ayak olmuştur. Ayrıca insanların başka yerlere göç etmeleri ve insanlar arasındaki ticaret ilişkileri de gıda maddelerindeki çeşitliliği arttıran önemli unsurlar arasındadır. 158 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) KAYNAKÇA Anonim, 2008(a) Ancient History. http://en.wikipedia.org/wiki/Ancient_history Anonim 2008(b) Classical antiquity. http://en.wikipedia.org/wiki/Classical_antiquity Anonim 2008(c) Heracles. http://en.wikipedia.org/wiki/Heracles Arslan, N. 2007 Antik Çağda Şarap Üretimi ve Kullanımı. 2. Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu, 31 Ağustos-2 Eylül 2007, İntepe/Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 143-155. Belderok, B. 2000 Developments in bread-making processes. Plant Foods for Human Nutrition 55: 1–14. Brandau, B., Hartmut, S., Jablonka, P. 2004 Resimlerle Troya. Çeviren: Akın Kanat, Arkadaş Yayınevi, Ankara. Dalby, A. 2003 Food in the ancient world from A to Z. Routledge: Taylor and Francis Boks, New York, sf. 156 Dalby, A., Grainger, S. 2001. Antik Çağ Yemekleri ve Yemek Kültürü. Çeviren: Betül Avunç, Homer Kitabevi, İstanbul. Erhat, A., Kadir, A. 2002 Homeros:İlyada (destan). Can Yayınları, İstanbul. Erhat, A., A.Kadir 2001. Homeros:Odysseia (destan). Can Yayınları, İstanbul. Fields, N., Spedaliere, D., Sulemsohn-Spedaliere, S. 2004 Troy c. 1700-1250 BC. Osprey Publishing, United Kingdom, sf.13-29. Karakaş, Ş. 2005 Antik Çağda Gıda. ÇOMÜ, Müh. Mim. Fak., Gıda Müh. Böl., Bitirme ödevi, Danışman: Prof. Dr. Selma Güven. Riehl, S., Marinova, E. 2008 Mid-Holocene vegetation change in the Troad (W Anatolia): man-made or natural? Veget Hist Archaeobot, 17:297–312. Uerpman, H.P. 2003 “Environmental aspects of Economic Changes in Troia.” Troia and the Troad: scientific approaches, G.A. Wagner, E. Pernicka ve H.-P. Uerpmann, Berlin: Springer, 251-256. Wilkins, J.M., Hills, S. 2006 Food in ancient world. Blackwell Publishing, USA. 159 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Çizelge 1. Zaman Tablosu (Wilkins ve Hills 2006). Dönemler Bronz çağı Archaic Dönem Klasik Dönem Helenistik Dönem Roma İmparatorluğu İ.Ö. 3500-1100 İ.Ö. 600-480 İ.Ö. 480-323 İ.Ö. 323-31 İ.Ö. 27-İ.S. 330 Şekil 1. Antik çağa ait taşınabilir ocaklar (Wilkins ve Hills 2006) Şekil 2. Troya’lıların gıda maddelerini sakladıkları toprak küp (pithos) 160 İntepe Değerleri Sempozyumu (30-31 Ağustos 2008) Şekil 3. Çeşitli tabaklar (Troya II) Şekil 4. Troya II’ye ait içki kapları (tankard ve depas) 161