11.sınıf dil ve anlatım ders notları

Transkript

11.sınıf dil ve anlatım ders notları
11.SINIF
DİL VE ANLATIM
DERS NOTLARI
1
UNITE I:
METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
Metinler yazılış tarzları, gerçeklikle ilişkileri, anlatım biçimleri, işlevleri ve yazılış amaçlarına göre gruplara ayrılır.
A-SÖZLÜ METİNLER
*Konferans
*Açık Oturum
*Sempozyum (Bilgi Şöleni)
*Panel
*Forum
*Münazara
*Söylev (Hitabet, Nutuk)
*Röportaj(Derin Haber)
*Mülakat(Görüşme)
B-YAZILI METİNLER
I. Edebi(Sanatsal-Kurmaca) Metinler
1- Coşku Ve Heyecanı Dile Getiren Metinler
*Şiir
2-Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinler
A. Anlatma Esasına Bağlı Metinler
*Roman,
*Hikaye (Öykü)
*Manzum Hikaye
*Halk Hikayesi
*Masal
*Destan
*Efsane
*Mesnevi
*Fabl
*Fıkra(Gülmece)
II. Öğretici Metinler
1- Felsefi metinler
2- Tarihi Metinler
3- Bilimsel Metinler
4- Gazete Çevresinde Gelişen Metin Türleri
*Makale
*Deneme
*Sohbet
*Fıkra
*Eleştiri
*Haber Yazısı
5- Kişisel Hayatı Konu Alan Metin Türleri
*Hatıra(Anı)
*Gezi
*Biyografi (Yaşam Öyküsü)
*Otobiyografi(Özyaşam Öyküsü)
*Monografi
*Günlük(Günce)
*Mektup
a-Özel Mektuplar
b-Edebi Mektuplar
c-Açık Mektuplar
d-İş Mektupları
e-Resmi Mektuplar
B .Göstermeye Bağlı Edebî Metinler
a. Geleneksel Türk Halk Tiyatrosu
*Karagöz ve Hacivat
*Orta Oyunu
*Meddah
*Köy Seyirlik Oyunları
b. Modern Türk Tiyatrosu
*Trajedi:
*Komedi:
*Dram:
2
I- SANATSAL (EDEBİ(-KURMACA) METİNLER
 Sanat metinleri, gerçeklerin sanatçının hayal, duygu ve düşünce dünyasında yeniden yorumlanması ve şekillenmesiyle
meydana gelir.
 Sanat metinlerine edebî metinler de denir.
 Bu metinlerde estetik ön plandadır.
 Sezdirmek ve hissettirmek esastır.
 Her okunduğunda yeniden yorumlanmaya açıktır.
 Edebiyat biliminin içerisinde yer alır.
Sanat metinleri kendi içerisinde iki gruba ayrılır:
1- Şiir (Coşku Ve Heyecanı Dile Getiren Metinler): Duyguları, izlenimleri, coşkuları dilsel bir anlatım içinde ve özellikle
dizeler hâlindeki ritimlerle, uyumlarla ve imgelerle açıklayan metinlerdir.
2.Anlatmaya Bağlı Sanat Metinleri (Edebî Metinler)
Yoruma dayanır.
Kurmacanın (hayal ürünü) İmkânlarından Yararlanır
Bir olay örgüsü vardır.
Olay örgüsü hayalî olarak düzenlenir.
Kişi, zaman, mekân gibi ögeler yer alır.
İnsana özgü soyut durumlar somutlaştırılır.
Olay çevresinde oluşan edebî metinler olarak iki gruba ayrılır.
1. Anlatmaya bağlı edebî metinler
*Roman,
*Hikaye (Öykü)
*Manzum Hikaye
*Halk Hikayesi
*Masal
*Destan
*Efsane
*Mesnevi
*Fabl
*Fıkra(Gülmece)
2. Göstermeye Bağlı Edebî Metinler;
a) Geleneksel Türk tiyatrosu (Orta oyunu, Meddah, Karagöz, Köy Seyirlik Oyunları)
b) Modern Tiyatro (trajedi, komedi, dram)
Anlatmaya bağlı edebî metinler ve göstermeye bağlı edebî metinler arasındaki en büyük fark; birisinin anlatmaya ve
okumaya diğerinin ise göstermeye ve seyretmeye bağlı olmasıdır.
II. ÖĞRETİCİ METİNLER
Öğretici metinlerde amaç gerçeğin yeniden yorumlanması değil olduğu gibi anlatılmasıdır. Önemli olan okuyucuya bilgi
vermek ya da bilgiyi paylaşmaktır. Bu nedenle öğretici metinlerde ifadeler açık ve nettir. Her okunduğunda farklı
yorumlanmaz.
Öğretici metinler;
 Tarihî metinler (tarihî konuları anlatan ve belgelere dayanan metinler)
 Felsefî metinler ( felsefî konuları anlatan metinler)
 Bilimsel metinler (bilimsel gelişmeleri anlatan metinler)
 Gazete çevresinde gelişen metinler (makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, haber yazısı, röportaj vb.)
 Kişisel hayatı konu alan metinler (anı, mektup, günlük, gezi yazısı, biyografi, oto biyografi vb.) olarak gruplandırılır.
Öğretici metinler içerisinde edebiyatın ilgilendiği edebî metin türleri "gazete çevresinde gelişen metinler" ve "kişisel
hayatı konu alan metinler" içerisinde yer almaktadır.
ÖĞRETİCİ METİNLERİN ÖZELLİKLERİ
Öğretici metinlerde amaç; gerçeğin yeniden yorumlanması değil, olduğu gibi anlatılmasıdır. Önemli olan okuyucuya bilgi
vermek ya da bilgiyi paylaşmaktır. Bu nedenle öğretici metinlerde ifadeler açık ve nettir. Her okunduğunda farklı
yorumlanmaz.
Öğretici metinlerde dil, göndergesel işlevdedir.
Bu tür metinlerde gerçeklik söz konusudur.
Sözcükler genellikle gerçek ve somut anlamda kullanılır.
Gerçek yaşamda karşılığını bulan nesnel bir anlatım vardır.
Üslup kaygısı yoktur.
Cümleler açık, net ve kısadır.
Yazar, olanı yansıtır.
3
ÖĞRETİCİ METİNLER AŞAĞIDAKİ GİBİ GRUPLANDIRILIR
1-Felsefi Metinler (felsefî konuları anlatan metinler):
Felsefe konularını ele alan, felsefi problemler üzerinde duran metinlere felsefî metin denir. Yunanca “seviyorum, peşinden
koşuyorum, arıyorum” anlamına gelen phileo ile “bilgi, bilgelik” anlamına gelen sophia sözcüklerinin birleşmesinden
oluşan felsefe kavramı üzerinde herkesin uzlaştığı net bir tanım yoktur.
İnsan yaşamının anlamıyla, varlık, bilgi ve değerle ilgili sorulara cevap bulmaya, bu konularda ortaya çıkan problemleri
çözümlemeye çalışır.
Felsefi düşünce, araştırmaya ve eleştirel bir tavra dayanan bir düşüncedir.
Felsefi düşünce, kendisine veri olarak aldığı her türlü malzemeyi aklın eleştirici süzgecinden geçirir.
Felsefe insanın yaşamını, değerlerini ve amaçlarını sorgulayan, bu alanda insan yaşamının ve eylemlerinin kendilerine
dayanacağı genel ilkelerin bilgisidir.
2-Tarihi Metinler (tarihî konuları anlatan ve belgelere dayanan metinler):
Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar
arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu
medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim dalına tarih, tarih incelemeleri sonucunda yazılan metinlere de tarihi
metin denir.
3-Bilimsel Metinler (bilimsel gelişmeleri anlatan metinler): Bilimsel bilgiyi iletmeyi sağlayan metinlere bilimsel metin
denir.
Bu yazılarda açıklık ve kesinlik önemlidir.
Alanında gerekli donanıma sahip kişilerce kısa, öz ve hemen anlaşılabilir tarzda yazılır.
Bu yazıların en önemli amacı bilimsel iletişimi gerçekleştirmektir.
Bilimsel metinler; bilimsel makale, tarama, değerlendirme yazıları, konferans raporları, toplantı özetleri olarak
gruplandırılabilir.
Bu metinler; başlık, özet, giriş, asıl metin, sonuç ve tartıma bölümlerinden oluşur.
4-Kişisel Hayatı Konu Alan Metinler: (Mektup, Dilekçe, Günlük/Günce, Anı/Hatıra, Biyografi/Hayat Hikâyesi,
Otobiyografi, Gezi Yazısı/Seyahatname)
5-Gazete ve Çevresinde Gelişen Metinler: (Sohbet/Söyleşi, Haber Yazıları, Fıkra, Deneme, Makale, Eleştiri/Tenkit)
Röportaj ve mülakat gazete çevresinde gelişen sözlü metinlerdir.
SANATSAL METİNLERİN VE ÖĞRETİCİ METİNLERİN ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
SANATSAL METİNLER
ÖĞRETİCİ METİNLER
Estetik zevk uyandırmak, çağrışımda bulunmak üzere yazılır.
Bilgi vermek amacıyla yazılır.
Kesinlik yoktur.
Kesinlik vardır.
Üslup kaygısı vardır. Nasıl anlattığı önemlidir.
Üslup kaygısı yoktur. Ne anlattığı önemlidir.
Öyküleyici ve betimleyici anlatım kullanılır.
Açıklayıcı, tanımlayıcı, örnekleyici anlatım kullanılır.
Söz sanatları çok fazla kullanılır.
Söz sanatı kullanılmaz.
Gerçekli kurmaca gerçeklik olarak aktarılır.
Anlatılanlar gerçeğin ta kendisidir.
Dil sanatsal işlevde kullanılır.
Göndergesel ve dil ötesi işlevde kullanılır.
Özneldir.
Nesneldir.
Sanatsal metinler, öğretici metinlerden faydalanıp kendine kaynak alırken öğretici metinler, sanatsal metinleri kendine kaynak olarak
alamaz.
Yan anlamlar ve mecazlar bakımında zengindir
Gerçek, temel ve terim anlamlı kelimeler çok kullanılır.
Sanatsal metinlerin anlamı okuyucusunun bilgisine, kültürüne göre değişir.
Öğretici metinlerin anlamı herkes tarafından aynı
algılanır.
Kelimeler karışık ve farklı anlamlara gelecek şekilde olabilir.
Kelimeler sade ve net bir şekilde aktarılır.
Dolaylı bir anlatım vardır.
Doğrudan bir anlatım vardır.
4
ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI
Metinlerde ortak temalar kullanılabilirken ortaya konulan metinler birbirinden farklılıklar gösterebilirler. Sanatçının
bakış açısı ve ifade tarzı farklılık oluşumunda ana etkendir. Ayrıca, metnin meydana getirildiği zaman ve mekânda metni farklı
yorumlamada etkendir.
Anlatım yapılırken cümleler anlatıcının ifade ediş tarzını öznel ifade ve nesnel ifade olarak iki şekilde ele alabiliriz.
a-Öznellik: Anlatıcının, söyleyenin, kişisel duygusunun yorumunun bulunduğu ifadelerdir. Kişiden kişiye değişen yargılara
denir. Bu ifadelerin kanıtlanması zordur. Bu ifade şeklinin bulunduğu metinler genellikle sanatsal kaygıyla yazılır ve dolayısı
ile de metinlerde anlatıcı üslûbu buna göre şekillendirir. Betimlemelerde yoğun bir şekilde öznel ifadelerden yararlanılır.
“Konya, Türkiye’nin en güzel şehridir.” İfadesi öznel bir ifadedir çünkü içerisinde geçen güzel kavramı kişiseldir ve bir
başkası güzel bulmayabilir.
b-Nesnellik: Anlatıcının, söyleyenin, kişisel duygusunun, görüşünün, yorumunun yer almadığı ifadelerdir. Bu ifadeler kişiden
kişiye değişmez. Doğruluğu yada yanlışlığı kolayca kanıtlanır. Bilgi verme amaçlı metinlerde yoğun bir şekilde bu anlatım
kullanılır ve anlatıcı da üslûbunu buna göre belirler.
“Konya Türkiye’nin yüzölçümü en büyük şehridir.” ifadesi doğruluğu tartışılmaz bir ifadedir.
Objektif
Herkese
Bilimsel
Duygulara
Kanıtlanabilir
Tarafsız
göre aynı
olan
yer yok
NESNEL
Ahmet Haşim "Sonbahar" şiirinde kişileştirmeye başvurmuştur.
YARGI
İstanbul, Türkiye'nin bir şehridir.
Cahit Sıtkı, şiirlerinde hece ölçüsü kullanmıştır.
Sübjektif
Kişiye göre
Bilimsel
Duygular ön
Kanıtlanamaz
Göreceli
değişen
olmayan
planda
ÖZNEL
Ahmet Haşim'in "Sonbahar" şiirindeki kişileştirmeler çok ilgi çekicidir.
YARGI
İstanbul, Türkiye'nin en güzel şehridir.
Cahit Sıtkı, şiirlerinde büyüleyici bir dil kullanmıştır.
Anlatımda birde anlatıcı doğrudan anlatım ve dolaylı anlatım olarak iki farklı anlatım kullanır.
c-Doğrudan Anlatım: Bir kişinin sözünü herhangi bir değişiklik yapmadan aktarmaya doğrudan anlatım denir. İfade bu tip bir
anlatımda söyleyen kişinin ağzından çıktığı gibi aynen aktarılır, yorum katılmaz. Genellikle tırnak içine alınarak cümlede
verilir. Doğrudan anlatım olsun dolaylı anlatım olsun aktarılan ifadenin anlamında bir değişiklik olmaz.
ÖRNEK:1
Babam ‘Bayram sabahı namaz sonrası mezarlık ziyareti yapacağız.’ dedi.
ÖRNEK:2
BİR DELİNİN GÜNCESİ (N.GOGOL)
… Artık acılara dayanacak durumda değilim. Tanrım, neler yapıyorlar bu adamlar bana? Kimse sözümü dinlemiyor! Ne
yaptım ben bu adamlara? Ne diye eziyet ediyorlar bana? Benim gibi bir zavallıdan ne isterler? Elimde avucumda bir şey yok
ki; istediklerini vereyim. Bittim artık, dayanamayacağım. Beni kurtaracak adam yok mu? Alın beni bu adamların elinden! Üç
katlı bir araba verin bana troykama yıldırım gibi atlar koşulsun! Hey yiğit arabacım, sür troykayı! Arabamın çıngırakları
şıngır mıngır ötsün! Yiğit atlarım, şahlanın götürün beni bu cehennem dünyasından! Uçurun, çok uzaklara uçurun! Hiçbir şey
görüp işitmeyeceğim yerlere götürün beni. İşte gökte bulutlar yığılıp birikmeye başladı, uzakta bir yıldız parladı. Ormanın
koyu ağaçları, soluk renkli ay ayaklarımın altından geçip gidiyor...
d-Dolaylı Anlatım: Anlatıcının başkasından öğrendiklerini, duyduklarını ifade etmek amacıyla gerçekleştirdiği anlatımdır.
Anlatıcı aktaracağı ifadede kendine göre bir takım söyleyiş değişiklikleri yapar. Bir başkasının sözünü kendi ifademizle
aktarmaktır.
ÖRNEK
Jack LONDON’dan…
… Yayıncılar ona kendi koşullarını bildirmesini söylemek için yazıyorlardı. Martin yeni bir şey için söz vermekten azimle
kaçınıyordu. Tekrar kâğıdı kalemi eline almak düşüncesi onu çıldırtıyordu. Yayıncılardan aşağıdaki mektuplar alıyordu:
“Yaklaşık bir yıl kadar önce sizin aşk şiirleri koleksiyonunuzu geri çevirecek kadar şanssız olduk. O zaman onlardan büyük
ölçüde etkilenmiştik ama önceden girişilmiş belirli anlaşmalar bizim onları kabul etmemizi engelledi...”
e-Somut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile algılayabildiğimiz kavramlar somut kavramlardır. Anlatıcının
gördüklerini duyduklarını duyuları ile algılayabildiklerini aktardığı kavramlardır. Duyularımıza bağlı olarak verilen konular
somut ifadeler ile ele alınır. Örneğin mevsimler konusu duyulara hitap eden kavramlara yer verdiği için konuda somut bir
şekilde ele alınır. Daha çok bilimsel içerikli ifadelerin olduğu metinlerde kullanılır.
Anlatıcının; gördüklerini, duyduklarını, duyularıyla algıladıklarını ve deneyimlerini dile getirdiği her düzeydeki anlatıma
somut anlatım denir. Duyu organlarımızla algılayamadığımız, göremediğimiz, duyamadığımız varlık ve kavramaları somut
varlıklara benzeterek onları görünür, duyulur duruma getiririz. Bu işleme somutlaştırma denir
ÖRNEK: “Özgün şiir daha önce hiç yemediğiniz bir meyveyi yemek gibi bir şeydir.” (SOMUTLAŞTIRMA)
f-Soyut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile algılayamadığımız ama varlığına inandığımız kavramlara soyut
kavramlar denir. Daha çok yazarın anlatıcının kişisel kanaatlerinin yoğun olarak kullanıldığı anlatımlarda soyut kavramlara
daha çok yer verilir. Sanatsal gayenin ön plana tutulması görülür bu anlatımlarda daha çok. Felsefi , kişisel görüşlerin yer
aldığı metinlerde sıkça karşılaşırız. Anlatıcının başkalarından işittiği anlatımda soyut anlatım özelliği gösterir.
5
Anlatıcının; sadece varlığını bildiği, ancak duyu organlarıyla algılayamadığı olguların anlatımına ise soyut anlatım denir..
Soyutlama ise; okurda bir konuyla, bir kavramla ilgili uzak çağrışımlar yapmak amacıyla kullanılır. Bu durum, anlatımı akıl
dışına çıkarma yoluyla sağlanır. Soyutlama daha çok şiirsel ifadelerde kullanılır.
ÖRNEK: “Bulutlar, yarının güzelliklerini taşıyor göğün en derin yerinde ve sevinç yumağına dönüşüyor yavaş yavaş.”
(SOYUTLAŞTIRMA)
g-Kişiye Göre Anlatım
Kişiye göre anlatımın birinci ve üçüncü kişili anlatım olmak üzere iki çeşidi vardır.Birinci kişili anlatımda, çoğunlukla
olayların kendi çevresinde döndüğü ya da kendisine bağlandığı asıl kişi vardır. Bu anlatımda "ben ve biz" sözcükleri kullanılır.
Kişi başından geçenleri, gözlem ve izlenimlerini yazar olarak aktarır.
"Sabah erkenden kahvaltımı yaptım ve deniz kenarına balık tutmaya indim.” cümlesinde birinci kişili anlatım vardır.
Üçüncü kişili anlatımda, çoğunlukla "sen, siz, o ve onlar" sözcükleri kullanılır. Bu anlatımda yazar, başkalarından,
onların yapıp ettiklerinden bahseder.
"Sabah erkenden kalkıp kahvaltısını yaptı, araç ve gereçlerini alarak deniz kenarına balık tutmaya indi." cümlesinde
ise üçüncü kişili anlatım vardır.
ANLATIMIN ÖZELLİKLERİ
Anlatım İlkeleri: İyi bir anlatım birçok unsurun bir araya gelmesiyle oluşur. İyi bir anlatımda seçilen konunun, konunun
sınırlandırmasının, yazarın amacının, bakış açısının payı kadar anlatımın dil ve biçim özelliklerinin de rolü vardır. Anlatıcı,
sözcükleri yerinde kullanmalı, yanlış anlaşılmalara yer vermemelidir. Konuşma dilinde yerel sözcükler kullanıldığından
yazılarında yazı (kültür) dilinin sözcüklerini tercih etmelidir. Dili güzelleştirme ve zenginleştirme adına deyim ve
atasözlerinden yaralanmalı, argo ve kaba sözlerden kaçınmalıdır. Duygu ve düşüncelerini kısa ve öz bir şekilde vermeli,
gereksiz sözcüklerden kaçınmalıdır.
Bunun yanında iyi bir anlatımda bulunması gereken açıklık, duruluk, tutarlılık, akıcılık gibi niteliklere önem
vermelidir. Şimdi iyi bir anlatımın bu temel niteliklerini kısaca görelim:
1. Açıklık: Anlatımın farklı anlamlara gelmeyecek şekilde ifade edilmesidir. Bir konudaki ifadeden herkesin aynı şeyi
anlamasıdır. Değişik anlamlara gelebilecek cümleler bu konunun aksine kapalı ifade olur. Anlatımda açıklığı sağlamak
istiyorsak öğeleri yerli yerinde kullanırken noktalama işaretlerini de yanlışsız kullanmalıyız.
“Eğitim konusunda anne ve babalar yönlendirilmelidir.” cümlesinde öğeler yerinde kullanılmadığı için açık bir anlatım olmaz.
Anne ve babalar eğitim konusunda yönlendirilmelidir. İfadenin daha açık şeklidir.
“O okulu arkadaşından çok severdi.” cCümlesi de açık olmayan bir ifadedir. Cümlede ‘o kişi mi Yoksa o okul mu açık değil o
dan sonra virgül kullanımı ifadeyi açık hale getirebilir.
2. Akıcılık: Anlatımda okunuşu ve söylenişi zor olan sözcüklerden kaçınarak kolay söyleyişi olan sözcüklerin kullanıldığı
gereksiz sözcük tekrarlarından kaçınılan ifadenin hiçbir engele takılmadan sürdüğü ifadelerdir. Anlatımda söylenişi zor
seslerin kullanılması akıcılığı ses düzeyinde bozar. Arka arkaya söylenişi sert yada yumuşak hecelerden meydana gelen
sözcüklerin kullanımı sözcük düzeyinde akıcılığı bozar. Sözcük tekrarları ve aynı anlama gelen sözcüklerin yoğun kullanımı
da cümle düzeyinde akıcılığı bozar.
3. Duruluk: Duruluk, anlatımda gereksiz sözcüklere yer vermemedir. Duru anlatımda cümleler gereksiz olarak uzatılmaz,
cümlede herhangi bir işlevi olmayan sözcüklere yer verilmez. Duygu, düşünce, olay veya durumlar gerektiği kadar sözcükle,
eksiksiz bir şekilde anlatılır. Duru anlatımda yazının doğallığını bozan aşırı süslü ifadelere yer verilmez.
4. Tutarlılık: Tutarlılık, duygu ve düşüncelerin aralarında herhangi bir çelişkiye yer vermeyecek şekilde, birbiriyle uyumlu bir
şekilde verilmesidir. Bu açıdan iyi bir metinde cümleler birbirini destekler, daha anlaşılır hâle getirir. Tutarlılık, yazarla okur
arasındaki iletişimde temel öğelerdendir. Çünkü metnin okur tarafından kabul edilmesi, düşüncelerin tutarlılığıyla doğru
orantılıdır.
5.Yalınlık (Sadelik): Sanatlı söyleyişlerden, süsten uzak durmaktır. Gereksiz ayrıntılara, sanatsal söylemlere girilmemesidir.
Anlatımda kullanılan ifadelerin sade gösterişsiz ve kısa kesin ifadelerle dile getirilmesidir.
6.Doğallık: Yapmacıklıktan, zorlama ifadelerden, yapay dil ve anlatımdan uzak durmaktır.
7.İçtenlik (Samimiyet): Düşünceleri bilimsel soğuklukla değil samimi ve sıcak bir dille anlatmaktır.
8.Özgünlük: Hiç kimseye benzememek, farklı olmak; taklit ve kopyadan uzak durmak, basmakalıp ifadelerden vazgeçerek
kendine has bir anlatım oluşturmaktır.
9.Özlülük (Derinlik, Yoğunluk): Az sözle kapsamlı anlam ifade edilmesidir; atasözleri ve deyimler gibi.
10.Sağlamlık/Doğruluk: Anlatımın dilbilgisi ve sözdizimi kurallarına uygun olarak yapılmasıdır.
ANLATIMDA DİLİN İŞLEVLERİ
İnsanoğlu her türlü duygu, düşünce ve ihtiyacını anlatırken dili çeşitli şekillerde kullanmıştır. Bu kullanımlar dilin
işlevlerini oluşturur.
1-Göndericilik (Göndergesel) İşlevi
Dilin bilgi vermek amacıyla kullanılmasıdır. Öğreticilik kaygısı taşıyan her türlü metin (kitap, makale, dergi, gazete…) dilin
gönderici işlevi ile yazılır. İnsanları bilgilendirmek için yaptığımız her türlü konuşmada yine dilin bu işlevini kullanırız.
Gönderici işlevde ileti, doğrudan alıcıya sunulur.
6
2-Heyecan Bildirme İşlevi
Bu işlevde dili; duygularımızı, heyecanlarımızı bildirmek için kullanırız. Öznel yargılarımızı, beğenilerimizi, tercihlerimizi
iletmenin en uygun yolu heyecan bildirme işlevidir. Dolayısıyla öznel yargıların anlatıldığı deneme, mektup, hikaye ve roman
gibi edebi türler bu işlevin alanına girer.
ÖRNEK:
“Yeni aldığın kazağa bayıldım.”
“A, herif deli midir nedir, gülüyor!”
“Yakınlarından ayrılmak küçük Hasan’ı üzmüştü.”
“Mektubuma yazdığınız cevap beni mesut etti.”
3-Kanalı Kontrol İşlevi
Bazı durumlarda ileteceğimiz asıl mesajı vermeden önce alıcının bu mesajı anlamaya, almaya hazır olup olmadığını kontrol
ederiz. Bu işlevde amaç iletişim öncesinde kısa bir hazırlık yapma ve alıcının dikkatini çekip onu iletişime hazır hale
getirmektir. İletişim sürdüğü esnada da bu işleve dönüp mesajın anlaşılıp anlaşılmadığı, verimli bir şekilde iletilip iletilmediği
kontrol edilebilir.
ÖRNEK:
“Beni duyuyorsun değil mi?”
“Dediklerimi not alıyor musunuz çocuklar?”
Kanalı kontrol işlevi kişisel konuşma ve sohbetlerde, ayrıca topluma hitap edilen konuşmalarda sıkça başvurulan bir
yöntemdir. Esasında bu yöntemde amaç iletişimde bulunmaktan çok, iletişimi sağlıklı bir biçimde başlatıp devam ettirmektir.
4-Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi
Alıcının davranışlarının yönlendirilmesini amaçlayan dil işlevidir. Harekete geçirme işlevinde bir amaca dönük olarak alıcıya
ileti sunulur ve tepki olarak alıcının bu davete, çağrıya cevap vermesi ve ardından istenileni yapması beklenir.
Tanıtım ve reklam faaliyetlerinde, seçim çalışmalarında kullanılan söylemlerde, davet içeren ifadeler ve davetiyelerde, öneri,
emir ve komutlarda bu işlevin kullanılması esastır.
ÖRNEK:
“Arkaya doğru ilerleyelim.”
“Ürünümüzü denemek ister misiniz?”
“İki köpüklü kahve alalım delikanlı!”
“Temiz bir mahalle için, muhtarlığa beni seçin!”
5-Dil Ötesi İşlev
Bir dilin kuralları ve özellikleri hakkında bilgi vermek amacıyla oluşturulan iletiler dil ötesi işlevin alanına girer.
ÖRNEK:
“Edilgen cümlelerin öznesi sözde özne olur.”
“Edatlar ancak bir kelimeyle birleşirse anlam ifade eder.”
“-ıcı, -ici eki fiilden isim yapma ekidir.”
“Çok sıcak bir eviniz var, ifadesini mecaz anlamda kullanmış ve ailenizi kastetmiştim.”
6-Şiirsel (Sanatsal,poetik) İşlev
Şairin duygularını ve düşüncelerini bir his yoğunluğu içinde anlattığı dil işlevidir. Diğer işlevlerden farkı iletilecek olan
mesajın şiirin (metnin) içinde olmasıdır.
Şairler; edebi sanatlardan, söz oyunlarından, kurmaca ve imgelerden yararlanarak sözcükleri kendi anlamlarından soyutlayıp
mecaz ve yan anlamlarında kullanarak bir şiir dili oluşturur. Böylelikle günlük dilin sınırlarını aşar. Amaç şiirin (iletinin)
kendisi olur.
ANLATIMIN OLUŞUMU
Metni eğer bir duvara benzetirsek duvardaki taşların yerini paragraflar tutar. Harç yerine ise tema ve işlenen konuyu
düşünebiliriz. Eğer anlatımın oluşumunda olaya paragraf olarak bakarsak sözcük, sözcük grupları ve işlenen konu bir
bütündür. Kelimeler tek başına kullanıldıklarında bir anlam ifade etmezler. Kelimelere dil bilgisi kurallarına uygun olarak
çeşitli ekler getirilir ve böylece anlamlı bir cümle oluşur. Cümlelerde bir araya geldiklerinde anlamlı bir bütünlük sağlayarak
paragrafı oluşturur.
“Ya biz yolumuz un sonuna varmadan gece olursa.”
Yukarıdaki cümleye bakıldığında cümle oluşturulurken sadece dil bilgisi kurallarına değil aynı zamanda anlam
bağlantılarına da dikkat edilmiştir. Bu anlam bağlantılarına da “bağdaşıklık” denir.
Paragraf oluştururken cümleler arasında bir anlam bütünlüğü oluşmalıdır. Anlam bakımından bütünlük
sağlanmadığında paragraf oluşmaz. Cümleler arasında da anlam bakımından bir bütünlük olmalıdır. Cümle oluşurken de
kelimeler arasında anlam bakımından bağdaşıklık olması gerekir. Nitekim paragrafta namla sorularına bakıldığında anlatımın
akışını bozan ifade hangisidir şeklinde sık sık sorularla karşılaşabilmekteyiz. Konu ve tema bütünlüğüne dikkat edilmelidir.
7
BAĞDAŞIKLIK VE BAĞLAŞIKLIK
Bir metnin oluşabilmesi için iki özelliğin bulunması şarttır. Bunlar; bağdaşıklık ve bağlaşıklıktır.
•
Bağdaşıklık (Anlam tutarlılığı): Bir metni oluşturan söz ve söz öbekleri arasındaki anlam ve mantık bağıntısına
bağdaşıklık adı verilir. Sözcüklerin doğru seçilmesi, cümlelerin gereği gibi kurulması ve birbirine mantıksal bir ilgi ile
bağlanması, konuda birliğin sağlanıp sürdürülmesi, bilgilerin doğruluğu bağdaşıklığın en önemli gereğidir.
•
Bağlaşıklık (Dil bilgisi bağlantısı): Metinde bulunması gereken ikinci unsur ise bağlaşıklıktır. Metni oluşturan söz
öbekleri arasındaki dil bilgisiyle ilgili unsurlar göze ve kulağa seslenir. Buna göre; adıllar, belirteçler, ön adlar, bağlaçlar,
durum ekleri, fiil çatısı, cümle öğeleri ve vurgusu vb. bağlaşıklık unsurlarıdır.
BAĞDAŞTIRMA
Bağdaştırma, sözcüklerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana getirilmesidir. Bağdaştırmalar dilde yaygın olarak
kullanılan ifadelerle oluşturulursa buna alışılmış bağdaştırma; birbiriyle uyuşmayan kelimelerle yapılırsa buna da
alışılmamış bağdaştırma denir. Yaygın olarak kullanılan "sıcak havalar, kara gözler, dilsiz insanlar" gibi günlük dilde
kullanılan sözler alışılmış bağdaştırmadır. Günlük dilde kullanılmayan "yitik düşler, hayal demeti, dilsiz taşlar, korkunun sıcak
nefesi" gibi sözler alışılmamış bağdaştırmadır.
Bağlam: Kelimelerin veya kelime gruplarının veya cümlelerin metinlerde bulunduğu yere bağlı olarak farklı anlamlar
kazanmasına bağlam denir.
ÖRNEK:
Bu elimdeki çanta çok ağır.
Onun hocadan duyduğu laflar çok ağır laflardı.
Hâlin gereği, bir cümle veya metinde sözün bağlama uygun bir şekilde kullanılmasıdır.
Güzel bir ev alana "Güle güle oturun." demek hâlin gereğidir.
İyi bir anlatımda bağlaşıklık ve bağdaşıklık ilkelerine uyulmalıdır. Yoksa metinde anlatım bozuklukları oluşur.
Cümlede anlam ilişkilerine dikkat edilmemesi anlamsal, dilbilgisi kurallarına uyulmaması ise yapısal anlatım bozukluklarına
neden olur.
Anlamsal Anlatım Bozuklukları
Anlamsal bozukluklar, bağdaşıklık ilkesine uymamaktan kaynaklanan bozukluklardır.
"Kitapları raflara gelişigüzel, özensizce sıralamışlar." cümlesinde de gereksiz sözcük kullanılması, anlatım bozukluğuna
yol açmıştır.
"Annemin dokuduğu patiği çok beğendim." Cümlesinde sözcüğün yanlış anlamda kullanılmasından kaynaklanan bir
anlatım bozukluğu vardır. Çünkü "dokuduğu" sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Bu sözcük "halı, kilim" gibi sözcüklerle
birlikte kullanılır. Söz konusu "patik" olduğuna göre bu cümlede "örmek" sözcüğünün kullanılması gerekirdi.
"Bir haftalık turistik yerlere gezi düzenleyeceklermiş." cümlesinde sözcüğün yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan
bir anlatım bozukluğu vardır. "Bir haftalık" sözü yanlış yerde kullanıldığından cümlede "turistik yerlerin bir haftalık olduğu"
anlamı vardır. Oysa kastedilen anlam, bu değil, "gezinin bir haftalık olduğu"dur. Bu yüzden "Bir haftalık" sözü, "gezi"
sözcüğünden önce kullanılmalıdır.
"Bu akşam eve kesinlikle geç gelebiliriz." Cümlesinde anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanılmasından
kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede "kesinlikle" sözcüğü ile "gelebiliriz" yüklemi anlamca çelişmektedir.
Çünkü bu sözcüklerden "kesinlikle" sözcüğü kesinlik bildirirken "gelebiliriz" yüklemi ihtimal anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla
bu iki sözcüğün aynı cümlede kullanılması anlatım bozukluğuna neden olmuştur.
"Dikkat et yoksa ayağınız kırılabilir hatta burkulabilir." cümlesinde mantık hatasından kaynaklanan bir anlatım
bozukluğu vardır. Cümlede "hatta" sözcüğü derecelendirme bildiren durumları aktarırken kullanılır. Bu cümleden "kırılmanın"
daha ileri durumunun "burkulma" olduğu anlaşılmaktadır. Oysaki "kırılma", "burkulmadan daha önemli,daha tehlikeli bir
durumdur. O hâlde bu iki sözün yerini değiştirmek gerekir. Buna göre cümleyi, “Dikkat et yoksa ayağın burkulabilir hatta
kırılabilir." şeklinde söylemeliyiz.
"Defterini kimse görmemiş." cümlesinde anlam belirsizliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede
"Defterini" sözcüğünün aldığı ekler, ona hem II. tekil, hem III. tekil kişiye ait olma anlamı katmaktadır. Yani sözcükte hem
"senin defterini" hem "onun defterini" anlamı vardır. Kişi yönünden bu belirsizliği ortadan kaldırmak için cümlenin başına
"senin" veya "onun" zamirini getirmek gerekir.
Yapısal Anlatım Bozuklukları
Yapısal bozukluklar, bağlaşıklık ilkesine uymamaktan kaynaklanan bozukluklardır.
"Ressam, doğaya farklı bir gözle bakıp tablosuna aktarır." cümlesinde nesne eksikliğinden kaynaklanan anlatım
bozukluğu vardır. Bu cümlede "doğaya" dolaylı tümleci, "bakmak" ve 'aktarmak" fiilleri için ortak düşünülmüş. Bu yüzden
cümlede "doğaya ... bakıp, doğaya tablosuna aktarır" anlamı vardır, "doğaya tablosuna aktarır" bölümünde "doğaya" dolaylı
tümleciyle "aktarır" yüklemi uyuşmamaktadır, "aktarır" fiili nesne istemektedir. O hâlde "tablosuna" sözcüğünden önce
"doğayı" veya "onu" nesnesini getirmek gerekir.
"Bu insanları küçümseyeceğinize yardım edin." Cümlesinde dolaylı tümleç eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım
bozukluğu vardır. Cümlede "küçümsemek" ve "yardım etmek" fiilleri vardır. "Bu insanları" nesnesi iki fiil için de ortak
kullanılmıştır. Ancak "Bu insanları... yardım edin" denmez, "yardım etmek" fiili dolaylı tümleç istemektedir. Dolayısıyla
"yardım edin" yükleminden önce "onlara" dolaylı tümleci getirilmelidir.
8
"Sararan yapraklar, dallardan usulca düşüyorlar." "Koyunlar, gölden su içiyorlar." cümlelerinde de özne-yüklem
uyuşmazlığı vardır. Çünkü insan dışındaki varlıkların çoğulları özne olduğunda yüklem tekil olmalıdır.
"O gün sınıfta bir ben bir de arkadaşım Ali vardı." Cümlesinde özne-yüklem uyumsuzluğundan doğan anlatım bozukluğu
vardır. Cümlenin öznesi "ben ve arkadaşım Ali" kişileridir. Yüklem ise üçüncü tekil kişiye göre çekimlenmiştir. Bu durumda
"arkadaşım Ali vardı" doğru ama "ben vardı" yanlıştır. Yüklem "bir ben bir de arkadaşım Ali" kişilerini kapsayacak biçimde,
yani birinci çoğul kişiye göre (vardık) çekimlenmelidir.
"Bu tabloları kimse beğenmedi, kıyasıya eleştirdi." cümlesinde özne-yüklem uyumsuzluğu vardır, "kimse" öznesi,
olumsuz cümlelerde kullanılır ki cümlenin ilk yüklemi olumsuzdur. Yani "Kimse ... beğenmedi" ifadesi doğrudur. Ancak özne,
ikinci cümlenin yüklemi ile uyumlu değildir, "kimse... eleştiriyor" ifadesinde bozukluk vardır. İkinci cümlenin yüklemi olumlu
olduğuna göre öznenin de buna uygun olması gerekir. Bu durumda ikinci cümleye "herkes" öznesini getirmek gerekir.
"Sağlık ve ekonomik alanda çalışmalar yapılıyor." cümlesinde tamlama yanlışlığı vardır. Çünkü cümlede "sağlık"
sözcüğü isim. "ekonomik" sözcüğü sıfattır, "ekonomik alanda" denebilir ancak "sağlık alanda" denemez. Bunun yerine "sağlık
alanında" denebilir.
"Bu ilaç, gribin kısa sürede iyileşeceğini sağlıyor." cümlesinde ek yanlışlığından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu
vardır. Cümlede "iyileşeceğini" sözcüğünde "- ecek" sıfat-fiil eki yerine, "-me" isim-fiil eki kullanılmalıdır. Yani sözcük
"iyileşmesini" olmalıdır.
"Yazılarını sanat dergilerini göndermeyi ne geçmişte ne günümüzde düşünüyorum.' cümlesinde yüklem eksikliğinden
kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır, "günümüzde düşünüyorum" ifadesinde bir bozukluk yoktur ancak "geçmişte
düşünüyorum" denmez. Demek ki "geçmişte" gerekir.
"Düşünceleri mantıklı ama uygulanabilir değildi." Cümlesinde ek fiil eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu
vardır. Cümlede "düşüncelerin mantıklı olduğu" anlatılmak istenmiştir. Buna göre cümledeki anlatım bozukluğunu gidermek
için "mantıklı" sözcüğüne ek eylem getirmek gerekir.
"Ne kadar dilekçe yazıldıysa da, her nereye başvurulduysa da bir sonuca ulaşamadı." cümlesinde çat uyuşmazlığından
kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede "yazıldıysa, başvurulduysa" fiilleri edilgen çatılıdır, "ulaşamadı" fiili ise
etken çatılıdır. İki edilgen, bir etken fiil olduğuna göre, azı çoğa dönüştürmek gerekir. Yani etken fiil, edilgen yapılmalıdır.
ANLATIM TÜRLERİNİN SINIFLANDIRILMASI
İletişime katılan öğeler, anlatımın gerçekleştirilme amacı, alıcıda uyandırılmak istenen etki ve anlatıcının tavrı anlatım
türünü belirler.
*Öyküleyici Anlatım
a-Sanatsal Öyküleme
b-Açıklayıcı Öyküleme
*Betimleyici Anlatım
a-Sanatsal(İzlenimsel) Betimleme
b-Açıklayıcı Betimleme
*Öğretici Anlatım
*Açıklayıcı Anlatım
*Tartışmacı Anlatım
*Kanıtlayıcı Anlatım
*Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Anlatım
*Destansı (Epik) Anlatım
*Emredici Anlatım
*Düşsel (Fantastik) Anlatım
*Gelecekten Söz Eden Anlatım
*Söyleşmeye Bağlı Anlatım (Diyalog)
*Mizahi Anlatım
Amaç
Bilgilendirme
Olayın içine dâhil etmek
İzlenim uyandırmak
Heyecanlandırmak
Harekete Geçirme
Anlatım Türü
Öyküleyici Anlatım
Açıklayıcı Anlatım
Tartışmacı Anlatım
Kanıtlayıcı Anlatım
Öyküleyici anlatım
Betimleyici Anlatım
Düşsel (Fantastik) Anlatım
Coşku ve Heyecana Bağlı Anlatım
Gelecekten Söz Eden Anlatım
Emredici Anlatım
9
1-ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM
Amacı olayları anlatmak, okuyucuyu belli bir olayın ya da olaylar dizisinin içinde yaşatmak olan anlatımdır.
Sanat metinleri öyküleyici anlatımla yazılır. (Hikâye, roman, anı, söyleşi, tiyatro, mülakat, …)
Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır.
Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğelerdir ve olay örgüsünü oluşturmak için kullanılır. Olay kişiler arasında gelişir, bir
zamanda oluşur, bir mekân içerisinde gerçekleşir ve bir anlatıcı tarafından anlatılır. Kişiler insan olabileceği gibi, onun
yerine geçebilecek varlık ya da kavramlar da olabilir. Seçilen kişi ne olursa olsun kastedilen insandır.
Öyküleyici anlatım “sanat metinlerinde” kullanılabileceği gibi “öğretici metinlerde” de kullanılabilir.
Öğretici metinlerde anlatıcı gerçek kişidir. Sanat metinlerinde ise anlatıcı kurmaca bir kişidir.
Olaylar birinci şahsın ağzından anlatılabilir. Anlatıcı olay kahramanlarından biridir.
Olaylar üçüncü şahsın ağzından anlatılabilir. Olan biten her şey bir kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır.
Olaylar ilahi (tanrısal, hâkim) bakış açısıyla anlatılabilir. Yazar; tüm olay, zaman, kişi ve mekâna hâkimdir, anlatıcı her
şeyi bilir.
Anlatıcı Ve Bakış Açıları
“İlahi bakış açısı, kahraman anlatıcının bakış açısı, gözlemci anlatıcı bakış açısı” olmak üzere üç tip anlatıcı ve bakış
açısı vardır. Bakış açısını bulabilmek için “Olan biten kimin gözünden ve kime göre anlatılıyor?” sorusunu sormalıyız.
1.
İlahi (Tanrısal, Hâkim)Bakış Açısı
Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz.
Her şeyi bilen bir anlatıcının bakış açısıdır.
Anlatıcı kişilerin zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını bütün ayrıntısı ile bilir.
Anlatıcı, olayları anlatır, istediği yerleri özetler.
Anlatıcı, kahramanlardan daha fazlasını bilir.
Üçüncü ağızdan anlatım vardır.
2.
Gözlemci Bakış Açısı (Üçüncü Ağız Anlatımı)
Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz.
Olayları bir kamera tarafsızlığı ile anlatır.
Anlatıcı, olayları sadece dışarıdan gözlemleyen bir şahit konumundadır.
Görünüşte tarafsız olan bir şahit gibi olup biteni anlatır.
Bu durumda anlatıcı, kahramandan daha az şey bilir.
Üçüncü ağızdan bir anlatım vardır.
3.
Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı(Birinci Ağız Anlatımı)
Anlatıcı, hikâyenin bir kahramanıdır.
Hikâyeyi bize kendi bakış açısından anlatır.
Anlatıcı gördüğünü, duyduğunu, bildiğini anlatır.
Bu durumda anlatıcı ve kahraman eşit bilgiye sahiptir.
Birinci ağızdan anlatım vardır.
Bakış Açılarında Anlatıcının Farklılıkları
Bu bakış açıları, anlatıcının kahramanları karşısında farklı tavırlar almasını sağlar.
İlahi bakış açısında, anlatıcı her şeyin bilgisine ve görüşüne sahiptir.
Gözlemcide ise sadece bir gözlemcidir. Birinci hal, ikinci hale göre anlatıcıya kahramanlarını daha çok yargılama imkânı
verir.
Bakış açıları, okuyucunun olay karşısındaki tavrını da etkiler.
Bakış açısı değiştikçe okuyucunun olaya katılım tarzı değişir.
ÖRNEK METİN 1: (ilahi bakış açısıyla anlatım)
BEYAZ GEMİ’den… (Cengiz AYTMATOV)
Bak, çok koşacağız ha, dedi. Baltek hafif bir ses çıkararak kuyruğunu salladı. Yine şeker istiyordu. Ama çocuk bir tane daha
vermeye cesaret edemedi. Satıcı gücenebilirdi. Adam; köpeğe yedirsin diye vermemişti ona bir avuç şekeri. İşte tam bu sırada
dedesi çıkageldi. İhtiyar, kovanların olduğu yere gitmişti. Oradan, evlerin ardında olup bitenler görülmezdi. Maşin-mağaza
gitmeden gelmesi ne kadar iyi bir rastlantıydı! Yoksa o güzel çanta alınmayacaktı. Doğrusu o gün çok şanslı bir gündü çocuk
için.
ÖRNEK METİN 2: (üçüncü şahıs ağzıyla anlatım)
TOM SAWYER’den… (Mark TWAIN)
Tom biraz utanmıştı. Gözleri kapalı olduğu halde; mutfağa girerek havluyu aldı. Bütün yüzünün ıslaklığı gerçekten yıkandığını
gösteriyordu. Oysa havluyla kurulanınca sonuç hiç de sevindirici olmadı. Çünkü temizlenen yerler çenesinin hemen yarısında
bitiyor, gerisi maske gibi duruyordu. Boynu, ensesi kapkaraydı, bu kez Mary temizledi onu.
10
Yunup yıkanma işi bitince, Tom'un diğer çocuklardan farkı kalmamıştı, aklanmış paklanmış, tertemiz olmuştu. Islak saçlarını
eliyle bir güzel yapıştırdı. Bukleli, kabarık saçların kızlara yaraştığını düşünür, saçlarının kıvırcık olmasına bu yüzden,
üzülürdü. Tom, son iki yıldır pazarları için ayırdığı elbiseleri gidip giyindi. Benekli hasır şapkasını da Mary giydirdi. Kılığı,
üstü başı düzelmişti. Tom bu durumdan rahatsızdı, çünkü istediği gibi hareket edemiyordu. Mary de hazırlanmıştı; üç çocuk
pazar okuluna gitmek üzere evden ayrıldılar.
ÖRNEK METİN 3: (birinci şahıs ağzıyla anlatım)
YABAN’dan… (Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU)
Bütün kaybettiğim şeyleri burada bulmaya geliyorum. Araba, bir taşa çarpmış gibi sarsılarak durdu. Mehmet Ali bana hiçbir
söz söylemeden, aşağıya atladı. Karanlık içinde kaybolup gitti. Ben, bu dakikadan itibaren iradesi başkalarının iradesine tabi
bir adamdım. Arabanın içinde büzülmüş oturuyordum. Bavullarımın, çantalarımın arasında, ben de bir bavul, bir çanta
gibiydim. Arabacıya: Geldik mi, diye sormaya cesaret edemiyordum. Lakin o bana sordu:
-Nereye gideceğiz?
-Bilmem… Arkadaşımı bekleyelim.
Nihayet, Mehmet Ali geldi. Yanında, bir metre yirmi santim boyunda bir gölge ile. Mehmet Ali ve bu gölge arabanın içine
doğru uzanıyorlar. Sessizce, eşyaları birer birer indirmeğe koyuluyorlar. Ben de bunlarla beraber, aynı sessizlik içinde yere
iniyorum.
Öyküleme, amaca göre iki alt türe ayrılır:
a) Açıklayıcı Öyküleme: Bilgilendirme amaçlıdır. Anlatım açık ve yalındır. Tarih kitabındaki bir savaş sahnesi anlatımı; bir
raporda bir kazanın, cinayetin anlatılması açıklayıcı öykü­leme örneği sayılır.
ÖRNEK METİN :
AZİZ İSTANBUL’dan… (Yahya Kemal BEYATLI)
İstanbul onun zamanında fethedildi. 1452 de bu genç hükümdar, bütün devlet erkânıyla ve donanma ile Gelibolu'dan
Anadolu Hisarı'na geldi. Anadolu Hisarı'nın karşısında büyük bir kale inşa etmek için lâzım gelen bütün taş, kireç ve harç,
usta, kalfa, amele, mühendis, herkes gemilerdeydi. Fatih, hepsini birden bir Mart sabahı karşıya geçirdi. Oradaki Bizans
müfrezeleriyle bir muharebe başladı. Bu muharebede şehit düşen Türklerin Mezarlığı, Hisar'ın üstündedir. Hâlâ Şehitlik ismiyle
yâd olunur. Fatih başta olmak üzere, Sadrazam Halil Paşa ve diğer vezir ve serdarlar, o sırta, 1452 senesinin Martından
Ağustosuna kadar, beş ay zarfında el'an (şimdi) gözümüz önünde duran ve İstanbul Fethi'ni bir levha gibi hatırlatan Rumeli
Hisarı'nı inşa ettiler.
b) Sanatlı (İzlenimsel) Öyküleme:Duygu, düşünce ve izlenimleri, olaylardan yararlanarak anlatmayı amaçlayan öykülemedir.
Yazar, sanatlı bir anlatımla izlenimlerini, düş ürünü buluşlarını da kullanarak okuru olayın içinde yaşatmak ister. Edebiyat
türlerindeki öyküleme, çoğunlukla bu türdedir. Her iki öyküleme türünde belli bir olay kişi, zaman ve mekâna bağlı olarak
anlatılır.
ÖRNEK METİN :
Doru atla beyaz at, bin bir güçlükle yokuşu çıkınca son bir kez durup soluklandılar. Rahata erdiklerini anlamış,
sevinmiş gibiydiler. Gözleri parlıyordu. Arabacı sabırsız­lanıyordu. Geciktiğini düşünüyor olmalıydı. Kamçısını havada
şaklattı, "Dehhaaa!" dedi. Doru at hafifçe kişneyip bir hamle yaptı, ak at da ona uydu. Yolun bu bölümü asfalttı. Atlar asfaltta
ilk adımlarını attıklarında korkar, titrer, ağır hareket ederler. Ak atla doru da öyle yaptılar. Arabacı kamçısını bir daha şaklatıp
"Dehhaaa!" yi daha kuvvetle tekrarlayınca hızlandılar, tırısa kalktılar. Ne var ki ak at doruya ayak uydurmakta zorlanıyor, geri
kalıyor gibiydi. Bu arada arkadan korna çalan bir otomobile yol açmak için arabacı, biraz da telaşla, dizginleri sağa çekince,
doru, birden sağa kaçtı; ak atın yürüyüş düzeni, bozuldu, ayakları kaydı, nalları asfaltın kenarında kıvılcımlar çıkardı, devrildi
düştü.
** Öyküleme paragraflarında, yazar tarafından düşünülüp, tasarlanmış bir olay işlenebileceği gibi, hayatın herhangi
bir yerinden rastgele alınmış bir kesit de aktarılabilir. Her iki durumda da, genellikle sanatlı öyküleme kullanılır. Öykülemede
hareket anlamı taşıyan eylemler çokça kullanılır; betimleme görülse bile amaç, olay anlatımıdır.
Öyküleyici Anlatım Örnek:
Gece uykumun en derin yerinde, keskin bir ısırılışla fırladım. Elektrik düğmesini çe­virdim. Karnı, patlayacak kadar
taze kanla dolu bir tahtakurusu, odayı bir anda dolduran göz kamaştırıcı ışık içinde, ne yapacağını, nereye gideceğini, nasıl
saklana­cağını bilmeyerek, sırtında koca yükle yakalanmış bir hırsız telaşıyla, beyaz örtüle­rin kıvrımları arasında aptal aptal
kaçıyordu. Küçük böceğe dokunmadım ve çetin talihi, müthiş cesareti hakkında hayretle düşünceye daldım: Hiç şüphe yok ki
aslan bile, bu bir kahve damlası kadar küçük hayvandan daha fazla cesur değildir.
2-BETİMLEYİCİ ANLATIM
Betimlemede amaç okuyucuya kişilerin dış (fiziksel) ve iç (tinsel) özellikleri ile ilgili gözlemleri, izlenimleri
aktarmak; canlı-cansız diğer varlıkları, yerleri tanıtmaktır. Betimlemede bütünden (genelden) parçaya (özele), özelden genele
doğru bir anlatım sırası uygulanır.
Kişi betimlemelerine portre adı verilir. Yaş, boy pos, kaş göz, beden, zayıflık, güçlülük gibi dışarıdan gözlenebilen
özellikler fiziksel portreyi; karakter, kişilik, huy, davranış özellikleri ruhsal (tinsel) porteyi oluşturur.
"... nasıldır?" sorusuna yanıt veren anlatımda betimleme özelliği vardır. Betimlemede sıfatlardan, özellikle niteleme
sıfatlarından, zarflardan, duyulardan, benzetme ve karşılaştırmalardan yararlanılır.
11
Yazarın amacına göre, betimleme iki alt türe ayrılır:
a) Açıklayıcı (Yansıtmacı-Bilgilendirici) Betimleme
Bilgi vermek, tanıtmak amacıyla yapılan betimlemedir. Anlatım yalındır. Mecazlara, söz sanatlarına fazla yer verilmez. Duyu
organları ile algılananlar yoruma kaçmadan aktarılır. Kişisel görüşler, izlenimler pek yer almaz. Genellikle coğrafî bir yerin
(ırmak, şehir, kasaba...) anlatımında veya varlıkların tanıtımında kullanılır. Edebi bir anlatım görülmez.
Örnek Soru: (2002 - ÖSS)
Soğuk bir İstanbul sabahı... Gökyüzünde bulut kaynıyor; yağmur yağdı yağacak ... biz yola koyuluyoruz. Yarım saat
sürecek yolculuğumuzu, Maltepe'nin bildik sokaklarından geçerek bir an önce bitirme telaşındayız. Sokaklar, işe yetişmek için
koşuşanlarla dolu. İnsanlar, rayların üzerinden, sağa sola bakarak, hızlı adımlarla geçiyor. Bir banliyö treni Gebze yönüne
doğru gürültüyle yol alıyor.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Öyküleme - Betimleme
B) Açıklama - Betimleme
C) Karşılaştırma - Öyküleme
D) Tanımlama - Açıklama
E) Karşılaştırma - Tanımlama Cevap: A
Örnek :
Kuzey Adana'daki yerleşim bölgelerini geçerseniz - ki bu bölgede çok katlı (10-18 kat) yerleşim planı
uygulanmıştır.Önünüze büyük bir göl çıkar. Tam ortasında gölü ikiye bölen, uzun mu uzun, yarı ahşap bir köprü görürsünüz.
Bu köprü sizi Sevgi Adası'na götürür. Sevgi Adası, aslında küçücük bir dinlenme yeridir; gençler özellikle âşıklar buraya çok
sık gelir.
Yukarıdaki paragrafın anlatım biçimi nedir? Bu anlatım biçiminin sanatlı olup olmadığını belirtiniz.
b) İzlenimsel Betimleme:
Anlatıcının izlenimlerine, kişisel görüş ve duygularına ağırlık verilen bir anlatım yoludur. Duyu organlarıyla algılama elbette
vardır; ama görülenlere duygusal yaklaşım ön plandadır. Öykü, roman, anı, gezi yazısı... gibi edebi türlerde çokça kullanılır.
Açıklayıcı betimlemeye göre yoğun ve sanatlıdır.
Örnek :
"Her tepeden ayrı bir Safranbolu görünüyor. Dört mevsim, dört ayrı Safranbolu yaşıyor burada. Karların altındaki
Safranbolu'da hiç üşünmez diye düşünüyorum. Çünkü ahşabın sıcaklığı var. Başka yerlerde bazen tabut, bazen beşikse ahşap;
burada süslü bir tavan göbeği ya da etrafa sabun ve meyve kokuları yayan bir raftır; her biri bir sanat eseri, rengârenk
yatakların konduğu yüklüktür; kadınların genç kızlık, gelinlik ürünleri el işlerinin saklandığı çeyiz sandığıdır... Bunun için
Safranbolu evlerinde ahşap, insanın içinde sıcak duygular uyandırıyor."
Yukarıdaki paragrafta: Yazar, Safranbolu'yu betimlerken, her cümlesinde gözlemlerinden çok onların uyandırdığı
izlenimleri anlatmaktadır. Safranbolu'nun, her tepeden ayrı bir güzellikte görünmesi, kışın bile Safranbolu'da üşünmeyeceğini
düşünmesi, ahşabın (ağaç işçiliği eşyanın) insanda sıcak duygular uyandırması, birer yorum, izlenimdir.
Bu tip anlatım yöntemine betimleme (izlenimsel betimleme) diyoruz.
Örnek Soru: (1994 - ÖYS)
Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir genç, çadırın önünde yan yatırılmış el arabasının üstüne oturmuş saz çalıyordu.
Fenerin aydınlattığı alnı ter damlalarıyla kaplıydı. Sazının sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında bir
canlı gibi titriyordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyordu. Gencin eli, sazın gövdesine
yaklaştıkça insan, saz ile el arasında gizli fakat çok anlamlı bir konuşma olduğunu sanıyor.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme B) Tartışma
C) Açıklama
D) Öyküleme
E) Karşılaştırma
Cevap: A
Betimleyici Anlatım Örnek:
Kenar mahalleler, birbirine geçmiş, yaşlanmış tahta evler. Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin balkonu biraz
daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları seviyorum; çünkü onlarda
kendimi buluyorum.
Bu parçada hangi anlatım biçiminden faydalanılmıştır, nedeniyle birlikte açıklayınız.
** YGS'de öyküleme ve betimlemenin alt bölümlerine pek yer verilmemiştir.
Özellikle öykü, roman, anı, gezi yazısı... gibi sanatlı türlerde öyküleme, betimleme iç içedir. Birbirinden pek ayrılmaz. ÖSYM
bunu düşünerek seçeneklere ikişer anlatım biçimi koyabilir.
3-COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM
Okuyucuyu coşturan, heyecanlandıran, hüzünlendiren, sevindiren ya da okuyucuya acı veren anlatım biçimidir.
"Ben" ve "biz" zamirleri çok kullanılır. Heyecan, mutluluk ve mutsuzluk ifade eden, derin düşünce, yüceltme gibi duyguları
dile getiren söz öbeklerine yer verilir. Lirik anlatımda duygular ön plandadır. Sözcükler daha çok mecaz ve yan anlatımları ile
kullanılır. Dil heyecana bağlı işlevi ile kullanılır. Bu anlatım biçimi daha çok şiir, roman, hikâye ve tiyatro türlerinde kullanılır.
12
YATTIĞIM KAYA
Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor
İçimde maziden kalma duygular
Ağla geri gelmez günler diyor.
Ey gönül giden ümidini kes
Kaçan bir hayale benziyor herkes
Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.
Necip Fazıl KISAKÜREK
Örnek Soru:
Mektubunuz rüyada duyulan dost sesler gibi: Fırtınalar diniyor, yaralar kapanıyor ve insan yaşadığını anlıyor. Sizi
kaybettiğim zaman yani sizde rüyamı, sizde ideali bulamadığım zaman dünyam kör bir kuyuya benziyor. Yılanların ıslık
çaldığı, lağım kokan kör bir kuyu. Güzel yazıyorsunuz çünkü kaleminize ilham veren Eros'un ta kendisi. Bütün ruhunuz
konuşuyor, hayatın dile gelişi gibi bir şey.
Bu parçanın anlatımında aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi kullanılmıştır?
A) Kanıtlayıcı anlatım
B) Öyküleyici anlatım
C) Söyleşmeye bağlı anlatım
D) Açıklayıcı anlatım
E) Coşku ve heyecana bağlı anlatım
Cevap: E
4-DESTANSI (EPİK) ANLATIM
Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır. Tarihi konular ve kahramanlıklar yiğitçe bir eda ile işlenir. Etkileyicidir. Sürekli
hareket vardır. Daha çok fiiller kullanılır. Anlatımda abartıya yer verilir. Sanatlı bir anlatımı vardır. Sözcükler genellikle mecaz
anlamlarıyla kullanılır.
Örnek Soru:
Bağdat'ın kapısın Genç Osman açtı
Düşmanın cümlesin önünden kaçtı
Kelle koltuğunda üç gün savaştı
Allah Allah deyip geçer Genç Osman
Bu dörtlük aşağıdaki anlatım türlerinden hangisiyle yazılmıştır?
A) Tartışmacı anlatım
B) Öğretici anlatım
C) Düşsel (Fantastik) anlatım
D) Destansı (Epik) anlatım
E) Betimleyici anlatım
Cevap: D
Destansı Anlatım Örnek:
Günlerden bir gün Ay Kağan'ın gözü parladı. Erkek oğul doğurdu. Bu oğul anasının göğsünden ilk sütü içip bundan
sonra içmedi, kırk günden sonra büyüdü, yürüdü ve oynadı. Ayakları sığır ayağı, göğsü ayı göğsü, beli kurt beli gibi idi.
Vücudunun her yeri tüylüydü. Ata binerdi. Av, avlardı. Bu çağda bu yerde bir ulu orman vardı. Bu ormanın içinde çok büyük
bir canavar vardı. At sürülerini ve halkı yerdi. Oğuz Kağan bu canavarı avlamak diledi...
5-EMREDİCİ ANLATIM
Bu anlatım türünde dil, alıcıyı hareket geçirme işlevi ile kullanılır. Emir, öneri anlamı taşıyan ifadelere yer verilir.
Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır. Daha çok fiililer kullanılır.
Örnek Soru:
Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak uçlu bir kalemle işaretleyiniz. İşaretlerinizi cevap yerlerinin dışına taşınmayınız.
Tükenmez kalem veya dolma kalem kullanmayınız. Sınav sonunda cevap kâğıdınızla birlikte soru kitapçığını da teslim ediniz.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden yararlanılmıştır?
A) Emredici anlatım
B) Açıklayıcı anlatım
C) Öğretici anlatım
D) Gelecekten söz eden anlatım
E) Kanıtlayıcı anlatım
Cevap: A
6-ÖĞRETİCİ ANLATIM
Dil daha çok göndergesel işlevinde kullanılır. Nesnel anlatımlıdır. Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
Açıklama, aydınlatma ve bilgi verme amaçlıdır. Dil ve ifade yalındır. Gereksiz sözcüklere yer verilmez. Bu anlatım türü daha
çok ders kitaplarında ve ansiklopedilerde kullanılır.
13
Öğretici Anlatım Örnek:
Harita yapımında kuşbakışı görünüşün sağlanması esastır. Bunun için hava ve uydu fotoğraflarından yararlanılır.
Ancak hava ve uydu fotoğraflarının kendileri harita özelliği taşımaz. Çünkü hava ve uydu fotoğraflarının her noktasındaki
küçültme oranları aynı değildir. Yani ölçek düzensizdir.
7-AÇIKLAYICI ANLATIM
Okuyucuyu bilgilendirme amacıyla kaleme alınan yazılarda (makale, fıkra, röportaj, ders kitapları ...) kullanılan
anlatım biçimidir.Yalın, duru, açık bir anlatım uygulanır.
Örnekleme, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma ... gibi tekniklerden yararlanılır.
Açıklayıcı Anlatım Örnek:
Bizde, yazılı ilk öyküler Dede Korkut Hikâyeleri olarak kabul edilir. Ne zaman ve kim tarafından yazıldığı tam olarak
bilinmemekle birlikte elimizde bazı ipuçları vardır. Kitabın asıl adı Kitab-ı Dedem Korkud Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzhan'dır.
Oğuz boyları arasında oluşan olayların destansı öykülerini anlatır. Nazım, nesir (şiir, düzyazı) karışıktır. Adı geçen Dede
Korkut, Oğuzların Bayat boyundandır, her öykünün sonunda ortaya çıkar, dualar okur, şiirler söyler (kopuz eşliğinde). İki
yazılı nüsha bulunmuştur. Biri Dresden kütüphanesinde diğeri Vatikan kütüphanesindedir. Dresden nüshasında on iki ayrı
öykü bir de önsöz vardır. Bu öykülerde yabancı sözcüklere hemen hemen hiç yer verilmemiştir.
8-TARTIŞMACI ANLATIM
Bir karşıt düşünce öne süren varmış da ona cevap veriliyormuş gibi düzenlenen anlatımdır. Yazar karşıt düşünceyi
çürütmek, kendi görüşünün doğruluğunu kanıtlamak amacındadır.
Özellikleri:
Cümleler konuşma (sohbet) havası içindedir.
Sorularla, paragraf, ilginç hâle getirilmeye çalışılır; sorulara yazarın kendisi cevap verir.
Kanıtlayıcı örneğe, (sayısal veriler, bazı kişilerden alıntılar...) başvurulur.
Örnek Soru:
"N. Ataç'ın yaptığı gibi, kökeni Türkçe olmayan her sözcüğü atalım mı? "ve"yi hiç mi kullanmayalım? Siz, Türk halkı
ve yazarlar, sanatçılar bunu mu istiyorsunuz? Sanmam, o zaman kuş diline döner güzel Türkçemiz. Yedi bin civarındaki
"deyim" kaynağımızı kuruturuz. O güzel söyleyişler olmadan bir öykü, bir roman, bir şiir yaratmak mümkün değil." diyen bir
eleştirmen, aşağıdaki anlatım yöntemlerinden hangisini seçmiştir?
A) Tartışmacı anlatımı
B) Açıklayıcı anlatımı
C) Kanıtlayıcı anlatımı
D) Örnekleyici anlatımı
E) Öyküleyici anlatımı
Cevap: A
Örnek Soru:
Opera deyince İtalya'da İtalyan operaları, Almanya'da Alman operaları, Rusya'da Rusların kendi operaları esastır.
Önceliği kendi uluslarının eserlerine verirler. Kendi dilleri, kendi hikâyeleri, kendi olayları... Neden Türkiye'nin Türk
masallarından, müziklerinden, danslarından oluşan bir opera repertuvarı olmasın? Ben bir Türk sanatçısı olarak İtalya'da,
Almanya'da onların operasını söyler ve çalarsam, onların bizden daha üstün olduğunu kabul etmiş olmaz mıyım? Türk dilinin,
Türk kültürünün opera konusunda yetersiz olduğu görüşünü kabul etmiyorum. Balımız da, çiçeğimiz de var, arımız da. Yeter
ki kendimize güvenelim.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme B) Karşılaştırma
C) Tartışma
D) Öyküleme
E) Örnekleme Cevap: C
9-KANITLAYICI ANLATIM
Bu anlatım biçiminde amaç; inandırma, bilgilendirme, kendi görüşünü kabul ettirmektir. Kavramları tanımlama ve
açıklama önemlidir. Yazar ya da konuşmacı, dinleyen veya okuyanları ikna etmek, düşündürmek, konudan uzaklaşmamak için
aynı sözcük ya da sözcük gruplarını tekrar edebilir. Düşünceleri kanıtlamak için örnekler verilir. Sözcükler gerçek anlamlarıyla
kullanılır. Dil daha çok göndergesel işlevi ile kullanılır.
Tanımlama, örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden faydalanma gibi düşünceyi geliştirme
yollarından faydalanılır.
Örnek Soru:
Yakup Kadri Karaosmanoğlu bir kitabında Doğu Anadolu Bölgesi ile ilgili izlenimlerini şöyle aktarıyor: "Bu bölgenin
egemen bitki örtüsü bozkırdır. Yüksek kesimlerde Erzurum - Kars bölümünde yaz yağışlarının etkisiyle dağ çayırları geniş yer
tutar. Orman yönünden fakirdir." Gerçekten de orman yönünden çok fakir bir bölgedir. Ormanlara ulaşmak için şehir dışında
epey uzun bir yol kat etmeniz gerekir. Ulaştığınız zaman da boş yere Karadeniz ormanlarının görkemini aramayın,
bulamazsınız.
Yukarıdaki parçayla ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Kanıtlayıcı anlatım biçimiyle yazılmıştır.
B) Yazılanlar kanıtlanabilir niteliktedir.
C) Sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılmıştır.
D) Tartışmacı anlatım biçimiyle yazılmıştır.
E) Yazar, düşüncesini kabul ettirmek için örneklerden faydalanmıştır.
Cevap: D
14
10-DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM
Konu olağanüstü ve fantastik özelliklere sahiptir. Hayal ürünüdür. Zaman belli ya da belirsizdir. Kişiler genellikle
gerçeklikten uzaktır. Olağanüstü özelliklere sahiptir. Hayal, varsayım; abartma ve kişileştirmelere çok yer verilir. Daha çok
"di'li" ve "miş'li" anlatım vardır.
Örnek Soru:
Mr. Weasley çalı gibi kahverengi sakallı, kırmızı suratlı bir büyücüyle el sıkışıyordu. Adamın öbür elinde küflü
görünüşlü, eski bir çizme vardı. Soğuk bir esinti tepenin üstünü yalarken, ikisi yetişkin dokuz kişi, yarı karanlıkta, eski bir
çizmenin ucunda tutmuş bekliyor. Üç, iki, bir... Birden başladı. Harry sanki göbeğinin gerisindeki bir kanca onu aniden hızla
öne çekmiş gibi hissetti. Ayakları yerden kesildi. Bir rüzgâr uğultusu ve helezonlar çizen renklerin içinde ileri doğru
sürükleniyorlardı. İşaret parmağı çizmeye yapışmıştı. Sanki çizme manyetik bir güçle ileri çekiyormuş gibiydi.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine yer verilmemiştir?
A) Betimlemeler yapılmış
B) Kişileştirme yapılmış
C) Öyküleyici anlatımdan faydalanılmış
D) Düşsel anlatıma başvurulmuş
E) Gelecekten söz eden anlatım kullanılmış
Cevap: E
Düşsel (fantastik) Anlatım Örnek:
Uyuduğum koltuğu görünmez bir elin sarsmasıyla uyandım. Gözlerimi açtım. Burası benim odam değil. Sanki
gökyüzüde uçan bir balonun içindeyim. Dokunduğum her şey yumuşacık. Kalkmak istiyorum. Aman Allah'ım! O da ne?
Ayaklarım "pıt pıt" diye damlayan birer su damlası olmuş. Eyvah! Ayakkabımın teki su oldu bile. Artık ayağım çıplak,
Panikleyip hareket ettikçe su damlaları hızlanıyor. Yerde bir gölcük oluştu. Artık sağ bacağım dizime kadar yok. Sol bacağım
çoktan göl olmuş durumda. Öylece sessiz, duygusuz yerde biriken suya, kendime bakıyorum. Hareket etmediğim zaman
damlama işi de duruyor. Öyleyse hareketsiz kalmalıyım. Nefes bile almaya korkuyorum." Burada bana yardım edecek kimse
yok mu?" oh! İşte annem elinde paspasla içeri girdi. Beni görmüyor. Su birikintisini yani ayaklarımı, bacaklarımı siliyor.
Bağırıyorum, duymuyor... Bu sırada Pati içeri girdi. Tamam, o beni kurtaracak; ama üstüme oturuyor. Eriyorum. Su olup yere
dökülüyorum. Annem beni kovaya topluyor.
11-GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM
Bu anlatımlı metinlerde olandan çok olması istenen anlatılır. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahminler yapılır.
Gelecekten söz eder. Bu metinler varsayım ile oluşmuştur. Gelecek zaman kipi kullanılır. Gerçekleşmesi mümkün olmayan
tasarı ve düşünceler anlatılır. Bu anlatım türü; roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi edebi metinlerde kullanılır.
** Gelecekten söz eden anlatım ile düşsel anlatımda kişinin hayal dünyasındakiler dile getirilir. Buna göre bir anlatım
yolu seçilir. Aralarındaki fark şudur: Düşsel anlatım tamamen hayal ürünüdür. Gelecekten söz eden anlatımsa gerçeklerden
yola çıkarak tahmine dayalı bir anlatım yolu izler. Gerçeğe daha yakındır.
Örnek Soru:
Küçük Margaret'in şu çorbayı içebilmesi için burada olmasını çok isterdim. Ona kaşıkla çorbamdan verirdim. O da
babam onunla oynarken yaptığı gibi sesler çıkartırdı. Ama artık ağlamayacak. Annem de sürekli yatakta yatmayacak. Babam
bana tekrar Luchulain'in hikâyelerini anlatacak. Artık Mrs. Leibowitz'in çocuğu olmak istemiyorum. İyi bir kadın; ama ben
yine de babamın bana Cuchulain'i anlatmasını, Margaret'in nasıl da dans ediyor diyerek kahkahalar atmasını tercih ederim.
Bu parça aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisiyle yapılmıştır?
A) Düşsel (fantastik)anlatım
B) Gelecekten söz eden anlatım
C) Söyleşmeye bağlı anlatım
D) Mizahi anlatım
E) Betimleyici anlatım
Gelecekten söz eden anlatım örnek:
Parmaklarımın arasında küçük beyaz bir çiçek tutuyordum. Bu, yakında büyük bir portakal ağacı olacak. Portakallar
vermeye başlayacak. Beyaz çiçeği okşadım. Her ne için olursa olsun ağlamayacaktım bir daha. Minguinho bu çiçekle bana
veda etmeye çalışsa, gerçeklerin ve acımın dünyasına geçmek üzere hayallerimin dünyasından ayrılsa bile ağlamayacaktım.
Hayvanat bahçesine gitmek istiyordum. Daha sonra da Amazon ormanlarına gidip oynamak; oradan Avrupa'ya geçmek istiyordum. Hayatı yaşamalıydım.
12-SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM
Sohbet, röportaj, monolog, hikâye, roman ve tiyatro gibi edebi türlerde kullanılan bir anlatım türüdür. Konuşmalar
sırasında vurgu ve tonlamalar önemlidir.
Söyleşmeye Bağlı Anlatım Örnek:
Hayriye Hanım:
15
- Birkaç türlü söylenti var. Bir söylentiye göre Frengistan'a çarpacakmış, burada bize bir şey olmayacakmış.
Emeti Hanım:
- Oh! Yarabbi şükür! Hayriye Hanım:
- Bir söylentiye göre çarpmayacakmış, yalnız kuyruğu dokunacakmış. Mebrure:
- Biz, kuyuğunu okşar, severiz de bize bir şey yapmaz. Hayriye Hanım:
- Nasıl yapmaz kuyruğu zehirliymiş. Bedriye Hanım:
- Yılan mı bu ayol? Hayriye Hanım:
- Zehirliymiş. Dokunduğu kimseleri Sam rüzgârı gibi yakacakmış. Kibarlar demir kapaklı mahzenlere girmeye
hazırlanıyorlarmış.
H.Rahmi GÜRPINAR
13-MİZAHİ ANLATIM
Bu anlatımlı metinlerde amaç, okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir. Dil sanatsal işlevinde kullanılır. Tiyatro,
roman, hikâye, deneme şiir... gibi türlerde kullanılır. Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir.
Örnek Soru:
Hanımlar! Mademki bu dünyaya geldik, büyüdük, aklımızı şuna buna erdirmeye başladık, bizim için öğrenilmesi
gereken bazı şeyler vardır. Bunlarla ilgili az çok bilgi edinmeliyiz ki, oldukça medeni bir adam halini almaya az çok layık
olalım. Mesela yaşamak için her gün yemek yeriz. Lokmalar yutulunca karnımızda nereye gider? İnceli kalınlı bağırsaklarımızı
nasıl dolaşır? Bunu bilmeliyiz, bilmek için de düşünmek eminim şimdiye kadar kimsenin aklına gelmemiştir. Kadınlardan biri
yanındakinin kulağına eğilerek:
- Kuyruklu Yıldızdan söz edilecekti. Bey mideden başladı. Acaba yıldız karnımıza mı girecek?
H. Rahmi GÜRPINAR
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden söz edilemez?
A) Sorularla merak unsuru artırılmıştır.
B) Mizahi anlatım türü kullanılmıştır.
C) Hitap edilen topluluğa uygun bir dil kullanılmıştır.
D) Dinleyiciler düşünmeye yönlendirilmiştir.
E) Öyküleyici ve betimleyici bir anlatım benimsenmiştir.
Cevap: E
Mizahi Anlatım Örnek:
- Şu koskoca devleri görüyor musun, sevgili Sanço Panza? En azından otuz tane var. Onlarla savaşmak istiyorum. Elde
edeceğim ganimetle zenginleşmeye başlarız.
- Hangi devlerden söz ediyorsunuz?
- Şurada gördüğün kimisi iki fersah uzunluğunda koskocaman devlerden.
- Senyor, bunlar yel değirmeni, kol sandıklarınız rüzgârla dönen ve değirmen taşını çeviren kanatlar.
- Maceradan hiçbir şey anlamadığın belli oluyor. Dev bunlar, korkuyorsan ayak altından çekil.
Bunları söyledikten sonra hızla değirmenlere doğru at koşturdu. Bu sırada rüzgâr esti. Kanatlar dönmeye başladı. Don Kişot
kendisiyle savaşa hazırlandıklarını sandı, daha büyük bir öfkeyle değirmenlere doğru gitti.
ANLATIMDA YARDIMCI YÖNTEMLER(DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YÖNTEMLERİ)
Anlatım biçimlerinin yanında anlatımın başka bazı yöntemleri vardır. Bunlara düşünceyi geliştirme yöntemleri adı da
verilir. Bu yöntemler açıklama, tartışma, betimleme, öyküleme ... anlatım biçimleriyle iç içe, onların yardımcısı olarak
kullanılır. Bazen birkaçına birden bir paragrafta yer verilebilir. Sınav soruları, bu konuda karı­şıklık yaratmayacak biçimde,
çoğu kez terim kullanılmadan düzenlenir.
*Tanımlama
*Karşılaştırma
-Benzerliklerden Yararlanma
-Karşıtlıklardan Yararlanma
-İlişki Kurma
*Örnekleme
*Tanık Gösterme(Alıntılama)
*Kişileştirme
*Sayısal Verilerden Yararlanma
*Soyutlama
*Somutlama
*Duyulardan yararlanma
Tanımlama: Özellikle, açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimlerinde yer verilen "tanımlama", işlenen konuya açıklık getirir.
(Bazı öyküleme ve betimlemelerde okuyucunun bilemeyeceği düşünülerek bazı varlıklar, kavramlar tanımlanabilir.)
Tanımlama, bir kavram veya varlığın ana özellikleri söylenerek anlatılmasıdır. Bir cümlenin, "tanım" cümlesi olduğunu
anlamının en kısa yolu, söz konusu cümlenin şu soruya tam bir cevap vermesidir: Ne, nedir?
"ne" sözcüğü tanımlanan kavram veya varlıktır; "nedir" sorusu ise, o kavram veya varlığın temel özelliklerini verir.
Tanımı yapılan kavram, cümlenin öznesi olabilir:
16
"Açıklayıcı anlatım; okuyucuyu bilgilendirme amaçlı, nesnel bilgilerin verildiği anlatım biçimidir." (“Ne, nedir?” sorusunu
cümleye uygulayınız.)
** Tanımlanacak kavram cümlenin yüklemi olabilir:
"Okuyucuyu bilgilendirirle amaçlı, nesnel bilgilerin verildiği anlatım biçimi, açıklayıcı anlatımdır."
** Tanım cümleleri "demektir, denir..." gibi yüklemlerle bitebilir:
"Belirli bir süre içinde geçen olayları veren anlatım biçimine "öyküleme" denir."
"Duyan, düşünen, düşündüğünü çeşitli yollarla anlatmayı bilen, uygulayan varlık insan demektir."
** Tanımlar, yazarın istek ve düşüncesine göre "öznel" ya da " nesnel" olabilir.
Öznel tanım: Herkesin katılmak, kabul etmek zorunda olmadığı duygu ve dü­şüncelerle yapılan tanımdır.
"Şiir, duyguların hiç değiştirilmeden, sözcüklere dökülerek kâğıda aktarılma­sıdır." (Böyle bir tanıma katılmak zorunda değiliz
- öznel tanınım)
Nesnel tanım: Herkesin kabul edebileceği ortak düşüncelerle, bilimsel olarak yapılan tanımdır.
"Nazım; olayların ve duyguların, belirli biçimlerde, ölçülü, uyaklı ve dizeler halinde yazıya aktarılmasıdır." (Bu tanımda
"nazım"ın temel özellikleri verilmiştir-nesnel tanım)
Örnek:
Matematiğin bir kuralına göre, herhangi bir sayı sonsuza bölündüğünde, çıkan so­nuç "sıfır" olur. Bu, mantığa da
uygundur. Çünkü her "sonlu sayı", ne denli büyük olursa olsun, sonsuzluğun karşısında sıfırdan başka ne ifade edebilir ki? İşte
bu yüzden, sadece kendi yaşam sınırlarını bilen, onu gören ve algılayabilen tek bir birey değil, aynı zamanda, bir canlı türü
olarak insanın, evrendeki tüm serüveni bile sonuçta sıfırdır. Sıfır, insanın ve insanlığın zamanın sonsuzluğu karşısındaki
durumudur.
Çözüm:
"Açıklama" anlatım biçiminin ağırlıklı olarak kullanıldığı bu paragrafta "sıfır" ve "sonsuzluk" kavramları üzerinde
durulmuş, "Sıfır nedir?" sorusunun yanıtı araştırılmış; sonuç cümlesinde, bu kavramın tanımı kesin bir ifadeyle ortaya
konmuştur.
Örneklendirme (örnekleme):Bir genel yargının ardından, o yargıyı desteklemek, somutlaştırmak için kişi, eser, varlık
isimlerinin yer alması ya da aynı amaçla bir olgudan-olaydan söz edilmesidir. Çoğu kez örneklere, "örneğin, sözgelimi,
meselâ..." gibi bağlantı sözcükleriyle geçilir. Örneklendirme (veya örnekleme) bulunup bulunmadığını araştırmak için,
cümlenin başına bu sözcüklerin birinin anlamca yakışıp yakışmadığını deneyebiliriz.
Örnek:
Çalışacağız, geleceğe en iyi biçimde hazırlanacağız. Ama bunu yaparken, yaşamayı da unutmayacağız. Peki, nedir
yaşamak? En kısa ifadesiyle; yaşamak, hayattan zevk almaktır. Bu kimi zaman, bir müzik parçasının ruhumuzu okşayan
melodisi, bazen de sevdiğimiz bir insanın gülümseyişi gibi doğanın ve insanın güzelliklerine katılmak, ya da en azından onlara
tanık olmaktır. Yüzmek, dans etmek, film seyret­mek, okumak, uyumak, yemek... Bize zevk veren bütün davranışları
yapmaktır. Çalışırken yaşamayı ertelemeyenler, ikisini dengelemeyi becerenler, daha başarılıdırlar.
Çözüm:
"Peki, nedir yaşamak?" sorusuna, önce tanım yapılarak genel bir cevap verilmiş, sonra hayattan somut örnekler sayılmıştır:
"Bir müzik parçasının ruhumuzu okşayan melodisi", "sevdiğimiz bir insanın gülümseyişi", "doğanın ve insanın güzelliklerine
katılmak..."
Tanık gösterme:Öne sürülen düşünceyi güçlendirmek, benimsetmek, kanıtlamak amacıyla o konuda söz sahibi kişilerin
görüşlerinden yararlanılmasıdır. Genellikle o kişilerin sözlerinden alıntı yapma biçiminde uygulanır. Ancak bu şart değildir.
Kişilerin düşüncelerinden, dolaylı anlatım biçiminde söz edilerek, eserleri kaynak gösterilerek de gerçekleştirilebilir.
Şair, söylenmişleri tekrar edip durmamalı. Ne diyor Tanpınar: "Şiir bir bekâret dünyasıdır." (Aynen alıntı yapılarak doğrudan
anlatım biçiminde)
Behçet Necatigil de bir yazısında, bazı şiirlerin bazı yaşları bekleyeceğini söyleyerek iyi şiirin olgunluk dönemlerinin ürünü
olduğunu belirtir. (Dolaylı anlatım yoluyla görüş aktarılarak)
Suut Kemal Yetkin'in "Denemeler"ini okursanız bana hak vereceksiniz. (Kişi ve eser adı verilerek)
Örnek:
Amasra, antik dönemlerde önemli bir liman kentiymiş. Yarımadanın tam ucundaki Bizans dönemine ait kalede,
Kraliçe Amastris'in sarayı ve kilise kalıntıları var. Bugünkü Amasra, antik kent Amastris'in üzerinde yükseliyor. Tarih, yeşil
doğa ve deniz büyüleyici bir ortam oluşturuyor burada. Fatih Sultan Mehmet de buraya gelip büyülenenler arasında. Yüksek
bir tepeden ilk kez gördüğü Amasra için, ağzından şu sözler dökülmüş: "Lala, çeşm-i cihan (cihanın gözbebeği) dedikleri bu
mu ola?"
17
Parçanın anlatımında, aşağıda verilen anlatım biçimlerinin hangilerinden yararlanılmıştır?
A) Öyküleme - betimleme - karşılaştırma
B) Açıklama - betimleme - karşılaştırma
C) Tartışma - tanımlama - betimleme
D) Açıklama- betimleme - tanık gösterme
E) Öyküleme - karşılaştırma - örnekleme
Cevap: D
Örnek Soru: (2004 - ÖSS)
Dil, insanların düşündüklerini, duyduklarını bildirmek için kullanıldıkları, sözcükler ve işaretlerden oluşan bir
anlaşma aracıdır. Ancak herhangi bir araç değildir. Bir ulusun kimliğini belirleyen, duygu ve düşünce dünyasını besleyen en
önemli etkendir. Aynı zamanda ulusun kimliğini yansıtan bir ayna gibidir. Bu ayna kirlenirse toplumsal varlığımız da kirlenir.
İşte bu gerçeklerden yola çıkarak bütün ülkede anadil bilincini ve duyarlılığını besleyip geliştirme çabası içinde olmalıyız.
Çünkü bir dili yozlaşmaktan, bozulmaktan kurtaracak güç, yasalar ve yasaklamalar değil; o dili konuşan toplumun dil bilinci
ve duyarlılığıdır.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak, aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Örneklerden yararlanılmıştır.
B) Dilin önemi ve işlevi vurgulanmıştır.
C) Okuyanı yönlendiren bir hava taşımaktadır.
D) Tanımlamaya yer verilmiştir.
E) Yargılardan biri benzetmeyle somutlaştırılmıştır.
Cevap: A
Karşılaştırma (karşılaştırmacı) anlatım:İki (veya daha çok) nesne, kavram, durum, olgu veya olayı aralarındaki benzerlikler
ya da karşıtlıklar açısından birbiriyle kıyaslamaktır. Karşılaştırmada, benzetmeden farklı olarak, karşıt özelliklere, üstün
yönlere dikkat çekilir.
Karşılaştırmada "-e göre, -e kıyasla, -e bakarak, -den ...., daha, en,... ise" gibi sözler, araç olarak kullanılabilir.
Örnek Soru:
Bir film, yönetmenin adıyla anılır; ama yönetmen yardımcıları, senarist, set işçileri, ışıkçıları, stüdyo elemanları
derken, yüz yüz elli kişilik bir ekip tarafından kotarılır, ortaya çıkarılır. Bu yüzden sinema kolektif bir sanattır. Edebiyat
eserinin yaratıcısı ise bir kişidir. Yazar ya da şair, eserini günlerce, aylarca ya da yıllarca kalemiyle kâğıdıyla baş başa kalarak
ortaya çıkarır.
Parçanın anlatımında, aşağıdakilerden hangisi ağırlıklı olarak kullanılmıştır?
A) Tanımlama B) Betimleme C) Öyküleme
D) Karşılaştırma
E) Örnekleme Cevap: D
İlişki kurma:Karşılaşılan, yaşanan bir durum veya olay ile daha önce yaşanmış ya da toplumun zaten haberdar olduğu bir
başka durum arasında bağlantı kurmaktır. Bu bağlantı aradaki paralellik-benzerlik yönünden olabildiği gibi bazen karşıtlıkfarklılık açısından da olabilir.
Örnek Soru:
Bir sanat ya da edebiyat yapıtının esas etkisi, onu izleyenin bilincinde oluşan etkidir. Bu etki de, sanat yapıtının
yaratıcısına bağlı olduğu kadar, onu izleyenin gözlerinde, kulaklarındadır. İşte insanlara bakarken ve onları değerlendirirken de
aynı mekanizma işler ve bakılan kişinin nesnel nitelikleri kadar, ona bakan insanın de­neyimleri, değer yargıları yani kendine
özgü algılamaları da etkili olur. Bu genel yargı, anne-babaların çocuklarına bakışları için de doğrudur.
Paragrafın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ön plandadır?
A) Betimleme B) Tanımlama C) Karşılaştırma D) İlişki kurma E) Örnekleme
Cevap: D
Sayısal verilenlerden yararlanma:Düşünceyi araştırmalara, istatistiklere dayalı sayısal verilerle destekleyerek açıklamaktır.
Bu teknikte, tesadüfen kullanılmış bir iki sayıya değil, amaçlı olarak paragraf boyunca istatistiksel verilere yer verilir.
Açıklama, tartışma gibi anlatım biçimlerinde bu teknikten özellikle yararlanılır.
Örnek:
Avustralyalı astronomlar, görünen evrendeki yıldızların sayısının dünyanın tüm sahillerindeki ve çöllerindeki kum
taneciklerinden 10 kat fazla olduğunu hesapladılar. Dünyanın en karanlık yerinde çıplak gözle görülebilen yıldız sayısı 5.000
iken, şehir ışıkları altında, bu sayı 100'e kadar düşüyor. Avustralya'nın Sydney kentinde yapılan Uluslararası Astronomi Birliği
Konferansı'nda, modern teleskoplarla yapılan ölçüm sonuçları açıklandı. Bu hesaplara göre 71021 gibi bir rakam ortaya
çıkıyor.
Bu parçada evrendeki yıldız sayısı konusunda açıklama yapılırken, bilimsel araştırmalar, ölçümler sonucu elde edilen
tahminî rakamlar verilmekte; böylece düşünceyi geliştirme yöntemi olarak "sayısal verilerden yararlanma" yoluna
gidilmektedir.
Somutlama:Somut anlamlı bir sözcüğe, soyut anlam yüklemektir. (Bu cümlede "yüklemek" sözcüğü temel anlamıyla
somuttur, verilen cümlede soyut anlam kazanmıştır.) (Buna, sözcüklerde yapılan "somutlama" diyoruz.)
Paragrafta "somutlaşma" ya başvurma, sözcüklerdeki "somutlama" sanatından farklıdır.
Somutlamaya başvurma; anlatmak istediğimiz düşüncenin, durumun daha iyi anlaşılmasını sağlamak için herkesin
bildiği, gözleme dayalı olaylara ya da varlıklara, araçlara başvurma yöntemidir.
18
Örnek:
Denemeci, bir konuyla ilgili duygu ve düşüncelerini kendince doğru bildiği şekilde anlatır. Başkalarının ne düşündüğü
onun için pek fazla önemli değildir; ama asıl olan denemecinin açık seçik söyledikleri değil, söylemek isteyip de
söylemedikleridir. Çünkü o, okuyucuyu düşündürmek, şaşkınlığa uğratmak, duygu ve düşüncele­rinin değişmesini sağlamak
ister. Gözlerinizin önünde bir buz dağı canlandırın; bu dağ ne kadar heybetli... Bazen güzel, bazen ürkütücü - Titanik'i
hatırlayın ama asıl önemlisi buz dağının görünmeyen kısmıdır. İşte, deneme böyle bir şey.
Karşıtlıktan yararlanma:Bir duyguyu, bir düşünceyi daha güzel anlatmak için karşıt sözcük veya durumlardan yararlanma
yoludur:
* Güleriz ağlanacak halimize.
* Sevgiye o kadar açım ki bulsam onu doymak bilmeyeceğim.
* Çirkinlikler olmasaydı güzelliği nereden bilecektik?
Örnek
İlk önce kıyılarından
Denizi seyretmişim
Issız çorak ovalarından
Kalabalık şehirlerine günlerce yolculuk etmişim
Ağladığım senin içindir
Güldüğün senin için
Bu dizelerde şair vatan sevgisini nasıl anlatmış? Nelerden faydalanmış?
Duyulardan yararlanma:
Görme, işitme, koklama, tatma, dokunma duyularını ilgilendiren söyleyişlere yer verme yoludur.
* Gecenin sessizliğini yırtan çığlık ...
* Ne tatlı konuşuyor.
* Çok soğuk davranıyor.
* Bazen çok sert, bazen çok yumuşak konuşuyor.
Kullanılan Dilin İşlevi
Kullanıldığı Edebi Türler
Dilin heyecana bağlı işlevini kullanır.
Başta roman, hikâye ve
tiyatroda kullanılır. Bu türlerin
dışında öğretici metinlerden
olan gezi yazısı, anı, günlük,
biyografi, denemelerde de
kullanılabilir.
Daha çok anlatmaya bağlı
metinlerde kullanılan
betimleyici anlatım, birçok
öğretici metinde bilgi vermek
amaçlı kullanılabilir.
Emredici Anlatım
Destansı (Epik)
Anlatım
Coşku ve
Heyecana
Bağlı (Lirik)
Anlatım
Betimleyici
Anlatım
Öyküleyici
Anlatım
Anlatım Anlatım Türünün Amacı
Türü
Bir olayı olay, mekân, zaman, kişi ve
anlatıcı kavramları çevresinde
okuyuculara anlatmayı amaçlar.
Betimleyici anlatım, okuyucunun gözünde
bir durumu, mekânı veya kişiyi
canlandırmak için kullanılır.
Bu anlatım türü, sanatçıya duygu ve
heyecanlarını okuyucuya duyurmasında
yardımcı olur.
Bir milletin başından geçen önemli
olayların anlatıldığı
metinlerde kullanılan destansı anlatım,
içerdiği olağanüstülüklerden dolayı
öyküleyici anlatımdan ayrılır.
Bu anlatım türü okuyucusunu bir iş
yapmaya, bir eylemde bulunmaya, bir
davranış gerçekleştirmeye zorlar.
Kullanıldığı metne göre dilin işlevi de
değişir. Sanatsal metinlerde kullanılan
betimleyici anlatımda dilin heyecana bağlı
işlevi kullanılırken bilgi vermeyi amaçlayan
metinlerde dilin göndergesel işlevi
kullanılır.
Bu anlatım türünde daima dilin heyecana
bağlı işlevi kullanılır.
Daha çok şiirde kullanılan bu
anlatım türüne roman ve
hikâyede de sıkça başvurulur.
Bu anlatım türünde daima dilin heyecana
bağlı işlevi kullanılır.
Daha çok şiirde kullanılan bu
anlatım türünün roman ve
hikâyede de kullanıldığı olur.
Bu anlatım türünde dilin alıcıyı harekete
geçirme işlevi kullanılır.
Kanun, kural ve yönetmeliklerin
açıklandığı metinlerde; araçların
kullanma kılavuzlarında, kullanma ve montaj
kılavuzlarındaki metinlerde,
siyasi amaçla hazırlanan ve
propaganda yapılan metinlerde,
siyasetname ve vasiyetlerde,
ilan ve reklam metinlerinde
emredici anlatım kullanır.
19
Öğretici Anlatım
Açıklayıcı Anlatım
Tartışmacı
Anlatım
Kanıtlayıcı
Anlatım
Düşsel
(Fantastik)
Anlatım
Gelecekten Söz Eden Anlatım
Söyleşmeye
Bağlı
Anlatım
(Diyalog)
Mizahi
Anlatım
Öğretici anlatım, öğrenme amacının
gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla
oluşturulan metinlerde kullanılan anlatım
türüdür. Öğretici anlatımda, yapılan
açıklamalar ve verilen bil­gilerle kişide
herhangi bir davranış ya da yeteneği n
geliştirilmesi, değiştirilmesi, silinmesi ya
da düzenleme­si amaçlanır. Yani metin,
açıklayıcı anlatıma göre daha somut
beklentilerle kaleme alınır.
Açıklayıcı anlatım, okuyucunun eksik ya
da yanlış bildiği ya da hiç bilmediği bir
konuda, ona doğru ve yeni bilgiler
sağlamayı ve onu bilgilendirmeyi
amaçlayan metinlerde kullanılan anlatım
türüdür. Açıklayıcı anlatımda yazar,
okuyucuyu bir konu/sorun hakkında
aydınlatmayı ve bilgilendirmeyi temel
öncelik olarak belirler. Yazdığı metinle
bir belirsizliği ortadan kaldırmayı, bir
karşıtlığa çözüm getirmeyi, ya da bir
sorunu çeşitli açılardan irdelemeyi
amaçlar. Bu tür metinlerde genellikle bir
konu/sorunla ilgili niçin ve nasıl
sorularının cevapları vardır.
Yazarın düşüncelerini okuyucuya kabul
ettirmeyi amaçladığı metinlerde kullanılan
anlatım türüdür.
Bu anlatım türünde dilin göndergesel işlevi
kullanılır.
Daha çok ders kitaplarında ve
ansiklopedik bilgi veren
metinlerde kullanılır.
Bu anlatım türünde dilin göndergesel işlevi
kullanılır.
Bu anlatım türü daha çok
öğretici metinlerde kullanılsa da
romandan hikâyeye ondan da
deneme, anı ve gezi yazısına
kadar değişik türlerde kullanılabilir.
Bu anlatım türünde dilin göndergesel işlevi
kullanılır.
Bu anlatım türü makale, fıkra,
denemelerde sıkça kullanılır.
Yazar tarafından belirlenen bir önerinin
okuyucuya ispatlandığı metinlerde
kullanılan anlatım türüdür.
Bu anlatım türünde dilin göndergesel işlevi
kullanılır.
Bu anlatım türü makale, fıkra,
denemelerde sıkça kullanılır.
Gerçeğe dayalı olmayan ve olay, mekan
ve kahramanların olağanüstü özellikler
gösterdiği metinlerde kullanılan anlatım
türüdür.
Bu anlatımda dilin heyecana bağlı işlevi
kullanılır.
Daha çok roman ve hikâyede
kullanılan bu anlatıma
günümüzde pek çok sinema
metninde de başvurulur.
Geleceğe ait tahminlerde bulunarak
gelecekten haber vermeyi amaçlayan
metinlerde kullanılır.
Kullanıldığı metne göre dilin işlevi de
değişir. Sanatsal metinlerde kullanılan
gelecekten söz eden anlatımda dilin
heyecana bağlı işlevi kullanılırken bilimsel
verilere dayanılarak yapılan tahminlerde
dilin göndergesel işlevi kullanılır.
Bazı bilim kurgu romanları, fal
ve burç yorumları, meteoroloji
tahminleri, ütopyalar bu
anlatımla oluşmuş metinlere
sahiptir.
Karşılıklı konuşmayla oluşmuş metinlerde
kullanılan anlatım türüdür.
Bu anlatım türünde dilin heyecana bağlı
işlevi kullanılır.
Tiyatro metinlerinde,
söyleşilerde, röportajlarda,
roman ve hikâyede bu anlatım
türü kullanılabilir.
Okuyucuyu düşündürmeyi ve güldürmeyi
amaçlayan metinlerde kullanılan anlatım
türüdür.
Dilin heyecana bağlı işlevini kullanır.
Fıkra ve nüktelerde, tiyatroda,
roman ve hikâyede, reklam ve
sinema metinlerinde bu anlatım
türü sıkça kullanılır.
20
BİR METNİN DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ NASIL İNCELENİR?
1. Öncelikle parçanın anlatım biçimini belirlemek
2. Varsa kullanılan düşünceyi geliştirme yollarını tespit etmek
3. Anlatımın niteliklerine göre incelemek: Kolay okunuyorsa akıcıdır, gereksiz sözcük yoksa durudur, yabancı sözcük çok
kullanılmamışsa ve süslü/sanatlı, değilse yalındır, kolay anlaşılıyorsa açıktır vb.
4. Son olarak da parçanın kendine özgü niteliklerine bakmak: Sıfatların bol kullanılması, soru cümlelerinin, devrik cümlelerin
çok kullanılması, benzetmelerden, kişileştirmelerden yararlanılması vb.
ÖRNEK DİL VE ANLATIM İNCELEMESİ:
BAHAR GETİRDİM SANA (Can DÜNDAR)
“Neyi arıyorsan sen, o’sundur.” der Mevlana. Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan âşık... Elinden tuttuğumuz
her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır. Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır
aslında, her sevda ruhumuzun bir başka yüzü... Her aşkta kendimizi ararız, o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine, onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size...
Aşk denilen kaleydoskopun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda, bin bir cam rengârenk ışıklar saçarak döndüğünde, her
seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz. Her camda, farklı bir renginiz vardır; her şekilde sizden bir parça...
Aşklarınız hülasanızdır. Sevdiğiniz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir; arada bir çevirdiniz mi
kaleydoskopu, cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır; hepsi siz... Sevgilinizin gözlerindeki dolunay, sizdeki ışığın
yansımasıdır aslında; dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.
Yoksa hâlâ bir sevdiğiniz, o henüz kendinizi bulamadığınızdandır. Aşk, narsizmdir. Sevda, çevrildikçe içinizin farklı
ışıklarını yakan eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor.
Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz. Narcissusu’u bilirsiniz;
öyle heybetli ve güzelmiş ki, bakmaya dayanamazmış kendine. Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini, incecik
burnunu, dar kalçalarını, kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran. Bir gün ırmak kenarında gezinirken, sudaki
yansımasına ilişmiş gözü. Uzanıp, iyice bakmak istemiş. Tam gördüğünde kendisini, dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa,
kapılıp gitmiş suya. Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O’nu her bahar açan güzel
kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş; Narcissus, nergis olmuş.
Kıssadan hisse, benden size tavsiye, taze bir nergis verin bugün sevgilinize. Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını
oraya çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi “Bahar getirdim sana.” deyin.
Baharın elinizde olduğunu unutmadan... Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz; dikkat edin de hayran
olup düşmeyin. Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin.
Yukarıdaki örnek metnin dil ve anlatım özellikleri:
1. Tartışmacı anlatım biçimi kullanılmıştır. Çünkü yazar kendi görüşlerini öznel bir biçimde aktarmış, kanıtlamaya
çalışmıştır.
2. Coşku ve heyecana bağlı, yani lirik anlatım ön plandadır. Çünkü aşk duygusundan söz edilmektedir.
3. Pek çok cümlede emredici anlatım kullanılmıştır: "Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın
yüzlerine, onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size... "
4. Tanımlamadan yararlanılmıştır: "Sevgilinizin gözlerindeki dolunay, sizdeki ışığın yansımasıdır aslında; dilindeki sizin
ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır."
5. Mevlana tanık gösterilmiştir: “ ‘Neyi arıyorsan sen, o’sundur.’ der Mevlana.”
6. Narcissus örnek verilmiştir.
7. Doğa unsurlarından yararlanılmıştır: bahar, ırmak...
8. Şiirsel bir anlatımı vardır.
9. Devrik cümlelerle anlatım zenginleştirilmiştir: "Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında, her sevda ruhumuzun bir
başka yüzü... "
10. Yalın, duru, açık, akıcı bir anlatımı vardır.
Öğretici metin inceleme örneği:
VATAN
Giriş Bölümü:
Bebekler beşiğini, çocuklar eğlendiği yeri, gençler yaşadıkları yöreyi, yaşlılar dinlenme köşesini, evlât anasını, baba
ailesini ne türlü duygularla severse, insan da vatanını o türlü duygularla sever.
Gelişme Bölümü:
Bu duygular ise sebebi olmayan tabiî temayülden ibaret değildir. İnsan vatanını sever. Çünkü Tanrı’nın insana verdiği
hediyelerin en değerlisi olan hayat, vatanın havasını teneffüs etmekle başlar, insan vatanını sever. Çünkü tabiatın, insana en
güzel bağışı göz, açılır açılmaz, vatan toprağını görür. İnsan vatanını sever. Çünkü vücudunun maddesi vatanın bir parçasıdır,
insan vatanını sever. Çünkü etrafına baktıkça her köşesinde geçen ömrünün hazin hatırasını taş hâline gelmiş gibi görür. İnsan
vatanını sever. Çünkü hürriyeti, rahatı, hatta menfaati vatanına bağlıdır, insan vatanını sever… Çünkü var oluşunun sebebi olan
atalarının dinlenme yeri olan mezar ve hayatını devam ettirecek olan çocuklarının doğum yeri vatanıdır, insan vatanını sever.
Çünkü vatan çocukları arasında dil ortaklığı, menfaat birliği ve sık sık görüşme dolayısıyla bir gönül yakınlığı, bir fikir
arkadaşlığı meydana getirir. O sayede bir insana, dünyaya nisbet vatan, oturduğu şehre nisbet kendi evi gibi görünür, insan
vatınım sever. Çünkü vatan öyle bir galibin kılıcı veya kâtibin kalemi ile çizilmiş hayalî çizgilerden ibaret değil, millet,
21
hürriyet, menfaat, dostluk, bağlılık, hâkimiyete katılma, ecdada saygı, aileye sevgi, gençlik hâtıraları gibi bir çok yüce
duygulardan oluşan kutsal bir fikirdir.
Sonuç Bölümü:
Bundan dolayıdır ki, insanlık tarihinin hangi sahifesine bakılsa, her zamanda her millette görülen yüksek fikir ve
fazilet ahlâkına sahip kimselerin hepsi, vatan sevgisini dünya işlerinin hepsine tercih etmiş ve pek çoğu vatan yolunda canını
feda etmiştir.
Namık KEMAL
Tür: Deneme
Plân tipi: Düşünceye dayalı plân.
Konu: Vatan.
Tema: Vatan sevgisi.
Ana fikir: Vatan sevgisi, dünya işlerinin hepsine üstün tutulan bir duygu ve vatan, uğrunda ölünebilecek bir değerdir.
Yardımcı fikirler:
a. Hayat, vatanın havasını teneffüs etmekle başlar.
b.Göz, açılır açılmaz vatan toprağını görür.
c. Vücudun maddesi vatanın bir parçasıdır.
d.Vatan hatıraları yaşatır.
e. Hürriyet, rahat, menfaat vatana bağlıdır.
f. Vatan, çocuklar arasında gönül yakınlığı ve fikir arkadaşlığı meydana getirir.
g. İnsan vatanında mevcut hâkimiyetin bir parçasına sahiptir.
i. Vatan, yüce duygulardan oluşan yüce bir fikirdir.
Plân:
Giriş bölümü: Vatan sevgisi duygusunun ortaya konulması.
Gelişme bölümü: Vatanın sevilme sebeplerinin açıklanması, (Burada yardımcı fikirler işlenmiştir).
Sonuç bölümü: Vatanın her şeyin üstünde tutacak ve gerektiğinde uğrunda ölünecek bir değer olduğunun belirtilmesi.
UNİTE II: ÖGRETICI METİNLER
1.Mektup
2.Günlük (Günce)
3.Anı (Hatıra)
4.Biyografi (Hayat Hikâyesi),
5.Otobiyografi
6.Monografi
7.Gezi Yazısı (Seyahatname)
8.Sohbet (Söyleşi)
9.Haber Yazıları
10.Fıkra
11.Deneme
12.Makale
13.Eleştiri (Tenkit)
1.MEKTUP:
Tanımı: Bir haberi, dileği veya duyguyu bir başkasına iletmek için yazılmış yazıya mektup denir.
Mektup en eski haberleşme araçlarından biridir. Günümüzde uygarlığın gelişmesi ile haberleşme araçları oldukça
çeşitlenmiştir: gazete, dergi, televizyon, bilgisayar, belgegeçer, internet...
Mektup, yazının bulunduğu tarihe kadar çıkabilen en eski edebiyat türlerinden biridir. Eldeki en eski örnekler, Mısır
firavunlarının (M Ö 14-15. yüzyıllar) ve Hititlerin mektuplarıdır.
Özellikleri:
Bir edebiyat türü olarak mektup günümüzde, iletişimdeki hızlı teknik gelişmelere karşın kişinin iç dünyasını yansıtması ve
düşüncelerin paylaşımı nedeniyle yerini korumaktadır. Mektup türü dört ana gruba ayrılır:
o Özel mektuplar
o Edebî mektuplar
o İş mektupları
o Resmî mektuplar
Özel Mektuplar:
Birbirlerini tanıyan kişilerin duygu ve düşüncelerini paylaşmak için birbirlerine gönderdikleri mektuplardır. Mektuplaşan
kişiler arasındaki samimiyet, özel mektupların değerini artırır. Özel mektuplar her konuda yazılabilir, o nedenle konuları çok
çeşitlidir. Ancak konularda güncellik ağır basar.
Anlatımında içtenlik ve rahatlık vardır. Hitaplarda da içten ifadelere yer verilir. Bahsedilen konuya göre, mektup yazan
kişinin üslubu değişir. Sanatçıların, devlet adamlarının, düşünürlerin özel mektupları yayınlandığında bizler için önemli
belgeler olabilir.
22
-
Özel mektupları, konularına göre alt başlıklar hâlinde adlandırmak da mümkündür:
Aile mektupları veya sağlık mektupları (eşe, dosta, yakın akrabaya yazılanlar),
Tebrik mektupları (herhangi bir başarı, nikâh, nişan, düğün, bayram, yılbaşı gibi sebeplerle yazılanlar),
Teşekkür mektupları (iyilik veya yardım görme gibi sebeplerle yazılanlar),
Davet mektupları (davetiyeler, nişan, düğün, gezi vs. sebeplerle yazılanlar),
Taziye mektupları,
Özür mektupları vs.
Bu türdeki mektupların gizliliği vardır ve bu gizlilik kanunla korunmuştur.
Edebî Mektuplar:
- Edebiyatçıların birbirlerine ya da dostlarına yazdıkları sanatsal değer taşıyan mektuplardır.
- Edebî mektuplar, dil ve anlatım açısından sanat değeri taşır.
- Örnek bir dil ve anlatım kullanılır.
- Edebî mektuplar belge niteliği taşıdıklarından önemlidirler.
- Bu tarz mektuplardan yazıldıkları döneme ait sanat, edebiyat ve fikir olayları hakkında bilgi edinmek de mümkündür.
- Tanınmış yazarlar birbirlerine yazdıkları mektuplarla fikir ve sanat olaylarını ve eserleri tartışırlar.
İş Mektupları:
- Endüstri, iş ve ticaret alanlarında ya da iş yerleriyle kişiler arasında yazılan mektuplardır.
- Bu mektuplarda içtenlik aranmaz. İstenilen, açıkça ve anlaşılır bir dille belirtilir.
- Açıklayıcı anlatım türü tercih edilir.
- Mektup kâğıdı temiz ve çizgisiz olmalıdır.
- Mektupların mürekkepli kalemle ya da bilgisayarla yazılmasına özen gösterilmelidir.
- Mektup kâğıdının sağ üst kısmına yazıldığı yer ve tarih konulmalıdır.
- Mektup, yazıldığı kişiye uygun bir seslenişle başlamalı ve seslenişten sonra virgül işareti konulmalıdır.
- Mektupta karalamalar yapılmamalı ve yazım kurallarına uyulmalıdır.
- Selam ve saygı sözleri sonuç bölümünde yer almalı, selâm, saygı ve teşekkürlerde aşırılığa kaçılmamalıdır.
- Mektup bitince sağ alt köşesi imzalanmalıdır.
- Anlatılacak konu kesin ve açık bir dille ifade dilmeli; cümleler kısa olmalıdır.
- Sözcüklerin kısaltmaları kullanılmamalı; yanlış anlama gelecek sözlere yer verilmemelidir.
Resmî Mektuplar:
- Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devlet daireleri arasında yazılan mektuplardır.
- Bu tür mektuplarda, konunun uzunluğuna göre tam veya yarım sayfa boyutunda çizgisiz, beyaz kâğıtlar kullanılır.
- Konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmez.
- Konu en açık ve yalın biçimde ele alınır.
- Resmî mektuplar, biçim yönüyle iş mektuplarına benzer.
- Resmî mektuplar; başlık, metin ve son kısım diye üç bölüme ayrılır.
- Başlıkta gönderen makam, dosya numarası, tarih, konu, adres ve ilgiler bulunur.
- Metin kısmında, doğrudan doğruya işle ilgili konudan söz edilir.
- Son kısımda ise üst makam yetkilisi alt makamdakine yazıyorsa yazıyı "rica ederim", alt makamdaki üst makamdakine
yazıyorsa "arz ederim" şeklinde ifadeler yazar.
- Hiçbir saygı kelimesi kullanılmaz.
- Sağ tarafa imza atılır.
- İmzanın altına yazıyı imzalayanın adı ve soyadı yazılır (soyadı büyük harflerle).
- Bunun altına makam adı, küçük harflerle yazılır, gerekirse kısaltma kullanılabilir.
Dilekçe:
 Dilekçe, bir isteği bildirmek, bir şikâyeti duyurmak veya herhangi bir konuda bilgi vermek amacıyla resmî veya özel
kurumlara/kuruluşlara yazılan resmî yazıdır.
 Dilekçe, herkesin zaman zaman yazmak zorunda kalabileceği bir mektup türüdür.
 Dilekçe yazarken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir:
- Dilekçe metni genellikle kısa olur. Ancak bazı özel durumlarda kâğıdın ön yüzü yeterli olmazsa kâğıdın arka yüzüne
yazılmaz ikinci bir kâğıt kullanılır.
- Konular kısa ve öz olarak belirtilir. Gereksiz ayrıntılara yer verilmez.
- Dilekçe bilgisayarla, daktiloyla veya mavi ya da siyah mürekkepli dolma kalemle yazılır.
- Tükenmez kalemle veya kurşun kalemle dilekçe yazılmaz.
- Dilekçe metni, sayfaya güzel bir kompozisyonla yerleştirilir (Yukarıda kâğıdın dörtte biri kadar, sol tarafta en az 3 cm
ve sağ tarafta 1 cm boşluk bırakılmalıdır.).
- Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir.
- Dilekçe, hangi kuruma veriliyorsa bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı
yazılır.
- Dilekçeye sorunla ilgilenecek kuruma veya makama hitapla başlanır.
- Hitaplar kurumun idari yapısına uygun olmalı ve eksiksiz yazılmalıdır: Ankara Valiliğine, Açıköğretim Lisesi
Müdürlüğüne, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğüne gibi.
23
- Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir. Bu bir şikâyet dilekçesiyse, şikâyet sağlam kanıtlara
dayandırılır. Eğer iş isteme dilekçesiyse, öğrenim durumu, yaş, kısa bir öz geçmiş, kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik
belirtilir.
- Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye adı ve soyadı yazılır, imzalanır.
- Tarih, isim ve imzanın bir satır üstünde yer alır.
- Dilekçe imzalandıktan sonra sol tarafa açık adres bildirilir.
- Dilekçeyle birlikte varsa verilen ekler, adresi yazdıktan sonra ekler başlığı altında numara verilerek sıralanır. Evrakın
kaybolmaması için (varsa) ekler mutlaka belirtilir.
- Bir dilekçede sadece bir kişinin imzası bulunur ve imzasız dilekçeler geçersiz sayılır.
Açık Mektup: Her hangi bir düşünceyi, görüşü açıklamak, bir tezi savunmak için bir devlet yetkilisine ya da halka hitaben,
bir kişi ya da kurum tarafından yazılan, gazete, dergi aracılığı ile yayımlanan mektuplardır. Açık mektuplarda sadece yazanı
değil, geniş kitleleri ilgilendiren önemli konular ele alınır. Açık mektubun türü; makale, fıkra, inceleme yazılarından birine
uygun olabilir. Açık mektup örneklerine zaman zaman gazete ve sanat dergilerinde rastlanmaktadır.
Eserler:
Ziya’ya Mektuplar : C.Sıtkı Tarancı
Piraye’ye Mektuplar : Nazım Hikmet
İclal : Samipaşazade Sezai
Handan : H.E.Adıvar
Şehir Mektupları : A.Rasim
Magosa Mektupları - Hususi Mektuplar : N.Kemal
Malta Mektupları - Limmi Mektupları : Z.Gökalp
Muhaberat ve Muhaverat : M.Naci
Bir Kadın Düşmanı : R.N.Güntekin
Şikayetname : Fuzuli ( İlk mektup Örneği )
Mutallaka : H.R.Gürpınar ( Mektup tarzında yazılmış ilk roman )
Kadınlık ve Kadınlarımız : Y.K.Karaosmanoğlu
Bir Serancam : Y.K.Karaosmanoğlu
Sönmüş Yıldızlar - Bir Damla Gözyaşı : R.N.Güntekin
Mektuplar : A.H.Tanpınar
Bahar ve Kelebekler : Ö.Seyfettin
Okuruma Mektuplar : N.Ataç
Milli Edebiyat Meselesi Cenapla
Münakaşalarım : A.Canip Yöntem
Evrak-ı Eyyam : C.Şahabettin
İntikat : M.Naci
Mes Prisons Muahazenâmesi : R.M.Ekrem
Sait Beyefendi Hazretlerine Cevap : A.M.Efendi
İstida : Z.Gökalp
Dost Mektupları : Yaşar Nabi Nayır
Münşeât-ı Elhac Akif Efendi : Akif Paşa ( Tanzimat dön. İlk mektup )
Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektupları :N.Hikmet
İzmir Yollarında Son Mektubu : Kemalettin Kamu
İki Bayram :Aka Gündüz
Yakacık Mektupları : Mahmut Yesari
Romanya Mektupları : Ahmet Rasim
Londra Konferansı Mektupları : F.R.Atay
Danimarka Mektupları : F.R.Atay
Vadideki Zambak : Balzac
Nou velle Heloise : J.J.Rousseau
*Günlüklerde yaşanan ve görülenlerle, yazıda anlatılanlar
arasında zaman farkı söz konusu değildir.
*Yazıldığı günün tarihini taşır.
2.GÜNLÜK (GÜNCE/RUZNAME/JURNAL):
Tanımı: Yaşanan olayların, izlenimlerin, tarih atılarak,
*Yazılanlar inandırıcı olur.
günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük denir.
*Günlükler okuyucu düşünülerek değil, yazan kişinin
yazmak istedikleriyle meydana gelir.
Özellikleri:
*Divan edebiyatında ‘’ruzname’’, Batı edebiyatında ise ‘’
Edebiyatımızdaki ilk günlük Direktör Ali Bey’in
jurnal’’ denir.
‘’Seyahat Jurnali’’ adlı eseridir.
*Kısa yazılardır.
Edebiyatımızda ‘’günlük’’ sözcüğünü kullanan ilk kişi
*Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır.
‘’Falih Rıfkı Atay’’dır.
*Yazarın hayatından izler taşır.
Edebiyatımızda ‘’Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal
*İçten ve sevecendir. Anlatımda ‘’iç konuşma’’ yöntemi
Karaoğlu ve Oktay Akbal’’ günlüklerini kitap halinde
kullanılır.
yayımlamışlardır.
*Kişisel ve özeldir.
İki çeşit günlük vardır:
24
a)İçe Dönük Günlük (Özel Günlük): Yazar her şeyi tüm
içtenliğiyle anlatır.
b)Dışa Dönük Günlük: Yayımlanmak amacıyla yazıldığı
için yazar kendini değil çevresini anlatır.
Anı, edeb¡yatımızda oldukça eski bir geçmişe
sahiptir. Bu türün ilk örnekleri ilk yazılı metinlere kadar
uzanır. Bu bağlamda, Göktürk Yazıtları’nı edebiyatımızın
ilk anı örnekleri saymak mümkündür. Ebulgazi Bahadır
Han’ın 17. yüzyılda yazdığı “Şecere-i Türk’ adlı eseri anı
türündedir.
Osmanlı İmparatorluğunda devletin resmî
tarihçileri olan vak’anüvislerin eserlerinde (vak’aname)
anı niteliği taşıyan metinlere rastlanır. Ayrıca
sefaretnameler, özellikle Fransa ve Avusturya
sefaretnameleri başta olmak üzere, anı özelliği taşır. Anı
türü, edebiyatımızda Tanzimat’la birlikte canlılık kazanır.
İlk anı Akif Paşa’nın “Tabsıra” adlı eseridir. Ziya
Paşa’nın “Defter-i Amal”, Namık Kemal’in “Magosa
Hatıraları”, Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa”, Muallim
Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” adlı eserleri Tanzimat
Döneminde yazılan anı türünde eserlerdir.
Eserler:
Seyahat Jurnali : Direktör Ali Bey ( İlk Günlük )
Günce : N.Ataç
Günler : Cemal Süreyya
Oğuz Atay’ın Günlüğü
Günlük : Salah Birsel
Geçmişin Kuşları : Oktay Akbal
Günlük Terimimi ilk Kez F.R.Atay kullanmıştır.
Günlükler : Andre Gide
3.ANI (HATIRA):
Tanımı: Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede
şahidi olduğu ya da duyduğu olayları edebî değer taşıyan
bir dille anlattığı yazılara anı (hatırat) denir.
Bir başka deyişle, özümüzde bir iz bıraktığı için
unutulmayan ve anılmaya değer bulduğumuz olayları
anlatan yazı türüdür. Edebiyat sahasının en yaygın
türlerinden biridir. Bu türde verilen eserlerin çok değişik
sahalarda oluşu, ona belli bir sınır çizme imkânını
zorlaştırır.
Anıların önde gelen özelliği, yazarının hayatının belli bir
kesitini alması ve çok sonra yazıya dökülmesidir.
İçlerinde anı türünün özelliği bulunabilecek seyahatname,
sefaretname, muhtıra, tezkire, menkıbe, günlük,
otobiyografi ve tarih türleri ile anı türünü karıştırmamak
gerekir. Bu türlerin her birinin yazılış gayeleri ayrıdır.
Ortak özellikleri ise yaşanmış olaylar üzerine kurulmuş
olmalarıdır. Ancak bu özellik, onları birbirinin yerine
koyma sebebi olamaz.
Anıların, tarihî gerçeklerin açıklanması sırasında,
önemli yardımları dokunur. Anı; tarih değilse de, tarihe
yardımcıdır. Devirlerin özelliklerini anlatan anılar, o
devrin tarihini yazacaklar için önemli birer belge
niteliğindedir.
Bundan ötürü, anı yazarı, anılarını yansıtırken tarihî
gerçeklerin bozulmamasına çok dikkat etmelidir.
Anı (Hatırat) ile günlük, en çok karıştırılan iki türdür. Bu
iki türün en önemli ayrılığı günlüklerin yaşanırken,
anıların ise hayatta ya da ömrün sonunda kaleme
alınmalarıdır.
Her ne sebeple kaleme alınırsa alınsın anı türünde
dürüstlük, samimiyet ve sorumluluk duygusu ön plânda
tutulmalıdır.
Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya
günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan
olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir.
Anı yazılırken süslü sanatlı bir anlatımdan
kaçınmalı; açık, sade ve akıcı bir üslûp kullanılmalıdır.
Duygu ve düşünceler, içtenlikle gerçeği yansıtmalıdır.
Anılar, genellikle aşağıdaki nedenlerden dolayı yazılır:
*Geçmişi bir kez daha yaşamak ve yazma alışkanlığı
kazanmak.
*Anıları unutulmaktan kurtarmak.
*Yok olup gitmesini göze alamadığımız bir gerçeğe
kalıcılık kazandırmak.
*Anıyı oluşturan olayı, durumu, yerleri, kişileri söz
konusu edip, başkalarının bilgisine, yararına sunmak.
*Kamuoyu önünde aklanmaya çalışmak, pişmanlığı dile
getirip içini boşaltmak, günah çıkarmak.
*Gelecek kuşaklara geçmişten sonuçlar çıkarıp sunmak.
*Gerektiği zaman bir eleştiride bulunmak.
*İnsanoğlunun; yaşantılarını, deneyimlerini başkalarıyla
paylaşmak gereğini duymak.
Anı Türünün Tarihsel Gelişimi
Özellikleri:
*Yaşanmış olayları konu alır. Tarihsel gerçeklerin
öğrenilmesine katkı yapan anılar, tarihçilere yol gösterir.
*Anı yazıları öğretici ve bilgi vericidir.
*Anı yazarı, anlattıklarını kanıtlama, belgelerle ifade
etmek zorunda değildir.
*Anı yazarı, gördüklerini ve duyduklarını aradan uzun
yıllar geçtikten sonra yazdığı için bellek yanılmalarını
önlemek amacıyla mektuplardan, o dönemle ilgili
yazılardan ve görgü tanıklarından yararlanabilir.
*Tanınmış sanat, düşünce, bilim, spor ve siyaset
adamlarının anıları onların yaşamlarını ve dönemlerini
aydınlatması yönünden oldukça önemli belgelerdir.
*Anılar siyasi, edebî, askerî ve sosyal içerik taşıyabilir.
*Anının kesiştiği başka yazı türleri de vardır. Bunlar
günlük, otobiyografi, gezi yazısı gibi yazılardır.
*Günlük günü gününe yazılır. Anı ise geçmişe yöneliktir,
olaylar yaşandıktan sonra kaleme alınır. Günlüklerde
öznellik ağır basar.
*Anılar genellikle onları yazan kişinin de rol aldığı gerçek
olaylara dayalı yazılardır. Bu yüzden anlatımı birinci
kişinin ağzından yapılır.
Eserler:
Tabsıra : Akif Bey
Rumuzul Edeb : S.P.Sezai
Ömer’in Çocukluğu : M.Naci
Kırk Yıl - Saray ve Ötesi : H.Ziya
Menfa : A.M.Efendi
Bir Acı Hikaye : H.Z.Uşaklıgil
Meşrutiyet Hatıraları : H.C.Yalçın
Edebi Hatıralar : H.C.Yalçın
Malta Adasında : H.C.Yalçın
Siyasal Anılar : H.C.Yalçın
Şehir Mektupları : A.Rasim
Gecelerim – Falaka : A.Rasim
Magosa Mektupları : N.Kemal
Portreler – Bizim Yokuş : Y.Ziya Ortaç
Defter-i Amal : Z.Paşa
25
Acılı Kuşak : Mehmet Kemal
Perde Aralığından – Olur Şey Değil : Nadir Nadi
Babamın Arkadaşları : Samet Ağaoğlu
Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu : Salah Birsel
Atatürk’ü Özleyiş : R.Eşref Ünaydın
Yıllar Böyle Geçti : Vedat Nedim Tör
Geçmiş Zaman Köşkleri : A.Şinasi Hisar
Boğaziçi Yalıları – Boğaziçi Mehtapları :A.Ş.Hisar
İstanbul ve Pierre Loti : A.Ş.Hisar
Edebiyatçılar Geçiyor : H.F.Ozansoy
Siyasi ve Edebi Hatıralar : Y.K.Beyatlı
Çocukluğum-Gençliğim : Y.K.Beyatlı
Hep O Şarkı - Zoraki Diplomat : Y.Kadri
Vatan Yolunda - Gençlik ve Edebiyat : Y.Kadri
Mavi Sürgün : Halikarnas Balıkçısı
Eşkal-i Zaman : A.Rasim
Ateş ve Güneş - Zeytindağı : F.R.Atay
Çankaya - Babamız Atatürk - Pazar Konuşmaları :
F.R.Atay
Hangi Batı-Hangi Sol- Hangi Sağ :A.İlhan
Sevda Dolu Yolculuk : Cahit Külebi
Gülerek : Refik Erturan
Hapisliğim : Recep Bilginer
Türk’ün Ateşle İmtihanı :H.E.Adıvar
Mor Salkımlı Ev : H.E.Adıvar
Muharrir Şair - Edip : A.Rasim
Kerkük Anıları : A.H.Tanpınar
Şair Dostlarım : Oktay Akbal
Minelbab İlelmihrab : R.H.Karay
Matbuat Hatıraları : Ali İhsan Tokgöz
Nümûne-i Edebiyyat-ı Osmâniyye :Ebüzziya Tevfik
Anamın Kitabı : Y.Kadri
Babürname : Babürşah ( İlk anı )
Şecere-i Türk : Ebulgazi Bahardır Han
Sergüzeşt-i Esirî-i Malta :Kadı Macuncuzade Mustafa
Efendi
Sergüzeşt-i Zaifî : Zaifî
Cihannümâ , Keşfü'z- Zünûn : Kâtip Çelebi
4.BİYOGRAFİ (YAŞAM ÖYKÜSÜ/TEZKİRE):
Tanımı: Çeşitli bilim dalları ile güzel sanatlar ve spor alanlarında ün yapmış bir kişinin hayatının derlenip toparlanması ve
sonunda yazıya geçirilmesidir.
Edebiyatımızda biyografilere eskiden ‘’tercüme-i hâl’’ denirdi. Klâsik (Divan) edebiyattaki şairlerin yaşamlarını
anlatan ‘’tezkireler’’ de biyografi örnekleri arasında sayılır. Türk edebiyatındaki ilk tezkire Ali Şir Nevai’nin yazdığı
Mecalisü’n Nefais adlı eserdir.
Özellikleri:
*Biyografi yazma, çok ayrıntılı bir ön çalışmayı gerektirir. Hayat hikâyesi yazılacak kişinin mektuplarından, günlüklerinden,
anılarından, yakınlarındaki insanların izlenimlerinden yararlanılır. Biyografi yazan, anlatacağı kişiyi bütün yönleriyle
tanıtmalıdır.
*Biyografilerin yazılmasındaki amaç; tanınmış, yararlı olmuş kişilerin çektikleri sıkıntıları, karşılaştıkları güçlükleri nasıl
yendikleri, başarıya nasıl ulaştıklarını anlatmaktır.
*Bu şekilde, okuyucuların "kıssadan hisse çıkarmaları" sağlanır; sabırlı, düzenli ve plânlı çalışmanın başarıya olan katkısı
verilmek istenir.
*Biyografisi yazılan kişinin; doğum tarihi ve yeri, çocukluğu, öğrenimi, ailesi ve yetişmesi, meslek yaşamı, yetişmesinde etkili
olan kişi ve olaylar, kişiliği ve karakteri, çevresinde bıraktığı izlenimler, hizmetleri, eserleri, kendinden sonraki kişilere etkileri
vb. üzerinde ayrıntılı durulması gerekir.
*Biyografi yazıları, öyküleyici anlatımla yazılır.
*Biyografiler; sanata, edebiyata, tarihe ışık tutarlar. Anma ve kutlama günlerinde, sanat gecelerinde bu tür yazılardan
yararlanılır.
*Ayrıca, biyografiler; belli bir dönemin olaylarını, toplumun yapısını ve sanatını da belgeler niteliktedir.
*Biyografiye, eski edebiyatımızda "Tercüme-i Hâl" (Hâl Tercümesi) denirdi.
*Divan edebiyatındaki "Şuara Tezkireleri", sadece şairlerin özelliklerini veren biyografi niteliğindeki eserlerdir.
*Biyografiler açık, sade bir dille, tarafsız bir görüşle yazılmalıdır.
*Biyografi yazılırken aşağıdaki kaynaklardan yararlanılır:
Biyografisi yazılacak kişinin eserleri, röportajları, söyleşileri vb.
Hakkındaki yazılar, hatıralar, kitaplar vb.
Ansiklopediler, internetin ilgili siteleri, diğer biyografiler
Kişinin yaşayan yakınları, arkadaşları ve meslektaşları
Belgeler ve fotoğraflar…
Dünya Edebiyatında Biyografi
Tarihte ölen kişinin yaşamını ve yapıtlarını öven mezar yazıtları ve cenaze törenlerindeki konuşmalar yaşam
öykülerinin ilk örnekleri sayılabilir. Daha sonra eldeki verilerin keyfi ya da eleştirellikten uzak bir yorumuna dayanan, söz
konusu kişiyi övmek ve okura örnek oluşturmak için yazılan yaşam öyküleri başlamıştır. Bunun hemen ardından kişilerin
gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı amaçlayan eleştirel yaşam öyküleri de kaleme alınmıştır.
Biyografi türünün ilk büyük yazarı, eski Yunan edebiyatından Plutarkos’tur. Bu türün Batı edebiyatındaki kökleri
Plutarkos’un Romalıları anlattığı “Hayatlar” adlı eserine dayanmaktadır. Ancak Batı da bu türün yaygınlaşması 16. yüzyıldan
sonradır. 20. yüzyılda ise Batı da bir aileyi veya çevreyi ele alan geniş kapsamlı biyografik eserler yazılmaya başlanmıştır.
Türk Edebiyatında Biyografi
Divan edebiyatında şairleri anlatan eserlere ‘tezkire” denirdi. Çağatay yazarlarından Ali Şir Nevai 16. yüzyılda “Mecâlis’ünNefâis” adlı eseriyle Türk edebiyatında ilk biyografi örneğini vermiştir.
26
Ünlü kişilerin hayatlarını konu alan, bunları roman tarzında işleyen edebî yazılara “biyografik roman” denir.
Biyografik romanlar da Türk edebiyatında önemli bir yer tutmaktadır. Bazı sanatçılar romanlarını biyografi tarzında
yazmışlardır. Mehmet Emin Erişilgil’in “Bir Fikir Adamının Romanı: Ziya Gökalp”, “Bir İslâm Şairinin Romanı: Mehmet
Akif”; Tahir Alangu’nun “Ülkücü Bir Yazarın Romanı: Ömer Seyfettin”; Oğuz Atay’ın “Bir Bilim Adamının Romanı:
Mustafa İnan’ adlı eserleri biyografik romana örnek gösterilebilir.
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü : B.Necatigil
19.Asır Türk Edebiyatı :A.H.Tanpınar
Eserler:
N.Kemal – M.A.Ersoy : M.C.Kuntay
Dünya edebiyatında ilk büyük biyografi
Tezkiretüş Şuara : Latifi ( güvenilir ilk tezkire )
yazarı Yunanlı Plutarkhos : Hayatlar
Bir Bilim Adamının Romanı : Oğuz Atay ( Biyografik
Mecalisün Nefais : A.Şir Nevai ( ilk tezkire )
roman )
Ahmet Haşim ve Şiiri : A.Ş.Hisar
Ömer Seyfettin : Tahir Alangu ( Biyografik roman )
Tek Adam ,İkinci Adam , Menderesin Dramı : Ş.Süreyye
Selçuklu Şeyhnamesi : Hoca Dehhani
Aydemir
Adı Aylin : Ayşe Kulin ( Biyografik roman )
Yahya Kemal : A.H.Tanpınar
Bir Tatlı Huzur : Ayşe Kulin
Tevfik Fikret : M.Kaplan
Heşt Bihişt : Sehi Bey ( Anadoludaki ilk tezkire )
BİYOGRAFİ YAZMA:
Eserlerini okuduğumuz kişilerin hayatlarını, nasıl başarılı olduklarını, eserleri ile hayatları arasındaki bağlantıları hep
merak ederiz. İşte biyografiler, bu kişilerin eserlerini daha iyi anlayabilme ve değerendirebilmemiz açısından son derece
önemlidir.
Biyografi, ya ele alınan kişinin hayatını bütün yönleriyle, ayrıntılarıyla aydınlatır ya da özet olarak yazılır.
Biyografi nasıl yazılır ?
Biyografi yazmak için ele aldığımız kişi hakkında sağlam bilgiler, belgeler, çeşitli dokümanlar toplamamız gerekir. O
kişiyle ilgili anılardan, mektuplardan, gazete ve dergilerden çıkan yazılardan, kitaplardan faydalanabiliriz.
Biyografi yazarken şu plânı uygulamalıyız:
Kişinin doğum yeri, tarihi, çocukluk dönemi, yaşadığı yer, eğitim dönemi, iş hayatı, kişiliği, eğilimleri, yetenekleri,
çevresiyle ilişkileri, hizmetleri, eserleri, etkisi. Bütün bunları araştırıp gerekli bilgileri topladıktan sonra gerçekleri
çarpıtmadan, tarafsız bir anlayışla ve açık, sade, akıcı bir dille biyografimizi kaleme alabiliriz.
GİRİŞ
1.
Arkadaşımın doğum yeri ve tarihi
a)
Ailesi hakkında kısa bilgi
Ailenin kaçıncı çocuğu olarak dünyaya geldiği.
b)
GELİŞME
2.
1.
Ailenin çocuklarıyla ilgili beklentileri, hayalleri.
Çocukluk dönemi
a)
Okul öncesi (ilgileri, oyunları, oyuncakları, korkulan,
sevinçleri vb.)
b)
İlkokul hayatı (Kayıt, okulda ilk gün, başarıları, başarı-
sızlıkları, arkadaşlarıyla geçimi vb.)
Ailesinin ve kendisinin geleceğe yönelik düşünceleri.
c)
2.
İlkokuldan sonraki öğrenim dönemi
a)
—
SONUÇ
Ortaokula başlaması ve devamı.
Derslerdeki başarı durumu, sevdiği ve sevmediği dersler.
—
Ders dışı faaliyetleri, zevkleri.
—
Okumaya ve yazmaya karşı olan ilgisi veya ilgisizliği.
—
Biyolojik, psikolojik, sosyolojik gelişmeler vb.
b)
Liseye başlaması ve devamı
—
Ders durumu
—
Üniversiteye hazırlık
—
Netleşen idealleri.
—
Kişiliği, çevresiyle ilişkileri, eğilimleri, yetenekleri vb.
1.
Ailesinin ve çevresinin arkadaşımla ilgili devam eden
veya değişen beklentileri.
2.
Arkadaşımın idealleri doğrultusunda gösterdiği kararlılık.
27
5.OTOBİYOGRAFİ (ÖZ YAŞAM ÖYKÜSÜ):
Tanımı: Kişinin kendi yaşamını doğrudan kendisinin anlattığı yazı türüdür.
Dünya edebiyatında J.J. Rousseau’nun ‘’İtiraflar’’ , Türk edebiyatında ise Muallim Naci’nin (Ömer’in Çocukluğu),
Ahmet Rasim’in (Falaka) otobiyografi , Aziz Nesin’in ‘’Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’’ adlı eserleri önemlidir.
Otobiyografilerde çoğu zaman sanatçı kendiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlarından da söz eder.
Otobiyografiler üslup yönüyle anıya benzer; ancak anı otobiyografi içinde bir bölüm sayılabilir. Yani otobiyografi daha
uzun bir dönemi içine alır.
Eserler:
Kırk Yıl : H.Z.Uşaklıgil
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez : Aziz Nesin
Hayatım : Hasan Ali Yücel
Babama : Ayşe Kulin
6.MONOGRAFİ (TEK YAZI):
Ele alınan konunun belli yönleri üzerinde özel bir görüşle derinlemesine yapılan incelemeleri yansıtan yazılara denir.
Eleştiri ve biyografiden farkı tek bir konu üzerinde derinlemesine durulmasıdır.
7.GEZİ YAZISI (SEYAHATNAME):
Tanımı: Bir kişinin gezip gördüğü yerlerden edindiği izlenimleri, bilgileri aktardığı yazılara gezi yazısı denir.
Özellikleri:
*Gezi yazıları, insanoğlunun yaşadığı yerlerin dışındaki yerleri görme merakından doğmuştur.
*Eskiden geziye çıkmayı uğraş edinmiş kimselere gezgin (seyyah), gezi yazılarına da seyahatname adı verilirdi.
*Gezi yazılarında amaç; yurt içinde ya da yurt dışında gezilip görülen yerlere ilişkin bilgi vermek, o yerlerin güzelliklerini,
görülmeye değer yanlarını, insanların yaşayış biçimlerini tanıtmaktır. Gezi yazılarını okuyan kimseler anlatılan yerler hakkında
bilgi sahibi olur.
*Gezi yazıları; tarih, coğrafya, toplum bilimi, hukuk, folklor için de bilgi kaynağıdır.
*Gezi yazılarında anlatılanlar hayal ürünü değil, gerçektir. Gezilip görülen yerler gerçekte olduğu gibi anlatılır.
*Yabancı terimler ve kavramlar açıklanarak akıcı, anlaşılır bir dil kullanılmalıdır.
*Okuyucunun kolay bilgi edinmesi için karşılaştırmalar yapılır.
*Gezi yazısında, okuyucu için sıradan olanların ilgi çekici olanlara yer verilmelidir.
*Gezi yazısı kaleme alacak olan kişinin halkın yaşayışını, gelenek ve göreneklerini, doğa güzelliklerini, anlatabilmesi için çok
iyi gözlem yapması gerekir.
*Yazarın seçiciliği önemlidir.
*Görülen yerin kültür, tabiat zenginlikleri, tarihî özellikleri ve yaşama biçimi hakkında okuyucuya bilgi verilir.
*Gezi yazılarında tanımlama, betimleme ve açıklamadan yararlanılır.
Dünya Edebiyatında Gezi Yazısı
Dünya edebiyatında gezi yazısının ilk örnekleri sayılabilecek eserleri verenlerin başında Heredotos, Marco Polo, İbni
Batuda gelir.
Türk Edebiyatında Gezi Yazısı
Eski çağlarda özellikle keşif, ticaret, savaş amacıyla değişik geziler yapılmıştır. Eski Türk edebiyatında gezi yazısına
‘seyahatname” denirdi. Türk edebiyatında en eski seyahatnameler. Timur’un oğlu Şahruh’un yanında bulunan Gıyasüddin
Nakkaş ın yazdığı “Acâib’ül-Letâif” ve Ali Ekber Hatâî adlı bir tüccarın kaleme aldığı “Hıtâînâme’dir.
16. yüzyılda yazılan “Baburnâme” ve Kâtibî mahlasıyla tanınan Seydi Ali Reis in “Mirat-ül Memalik” (Memleket
Aynası) adlı eser, ilk gezi örneği kabul edilir. Eser, Portekizlilere karşı savaşırken Hint denizinde fırtınaya yakalanıp
Gücerat’ta karaya çıkan Seydi Ali Reis’in Hindistan, Afganistan, Buhara ve Maveraünnehir yoluyla Edirne’ye dönüşü
sırasında başından geçen serüvenleri kapsar. Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda yazdığı “Seyahatname” ise dünya edebiyatındaki
en iyi örneklerle boy ölçüşebilecek niteliktedir. Bu eserin birinci bölümü her yönü ile İstanbul’u anlatmaktadır. Kanunî Sultan
Süleyman’ın hizmetinde bulunmuş olan Pirî Reis’in yazdığı Bahriye adlı eseri verdiği coğrafya ve oşinografya bilgileri dışında
mükemmel bir Akdeniz seyahatnamesi sayılabilir. Ancak Türk edebiyatında Batılı anlamda gezi yazısı örnekleri Tanzimat
döneminde yazarların Avrupa’ya gitmesiyle verilmeye başlanmıştır. Avrupa’ya giden sanatçılar gördükleri şehirlerle ilgili
yazılar yazmışlardır. Özellikle Namık Kemal ve Ziya Paşa bunların başında gelir.
Önemli gezi yazıları şunlardır:
Tanzimat döneminden öncekiler
Seydi Ali Reis: Mir’atül Memalik
Nabi: Tuhfetü’l Harameyn
Piri Reis: Kitab-ı Bahriye
Evliya Çelebi: Seyahatname
Yirmisekiz Çelebi Mehmet: Paris Sefaretnamesi
28
Tanzimat ve sonrasındakiler
Ahmet Mithat Efendi: Avrupa’da Bir Cevelan
Direktör Ali Bey: Seyahat Jurnali
Cenap Şahabettin: Hac Yolunda, Afak-ı Irak, Avrupa Mektupları
Ahmet Haşim: Frankfurt Seyahatnamesi
Falih Rıfkı Atay: Denizaşırı, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları,
Taymis Kıyıları, Yolcu Defteri, Zeytindağı
Reşat Nuri Güntekin: Anadolu Notları
Attila İlhan: Abbas Yolcu
Sadri Ertem: Ankara-Bükreş
İsmail Habip Sevük: Tuna’dan Batıya
Azra Erhat: Mavi Akdeniz, Mavi Anadolu
8.SÖYLEŞİ (SOHBET):
Tanımı: Makalelerin bir konuşma havası içinde daha senli benli olarak yazılan tarzına söyleşi (sohbet) denir.
Söyleşi anlamındaki Arapçadan dilimize geçmiş olan sohbet kelimesi, iki anlam içerir:
1. Arkadaşlık, yârenlik;
2. Konuşma, görüşme, birlikte oturup söyleşme.
Gazete ve dergi yazılarındandır. Bu tür yazılarda, samimiyet esastır. Yazar, düşüncelerini muhakkak kabul ettirmek
için okuyucularını zorlamaz. O, daha çok kendi kişisel düşüncelerini ileri sürer. Söyleşilerde, küçük fıkralar ve anılar da
malzeme olarak kullanılır. Herkesi ilgilendiren konular işlenir. Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir. İçtenlik,
samimilik, doğallık sohbetin özelliklerindendir. Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir.
Sohbetle İlgili Kavramlar
Sohbet: Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl.
Söyleşi: Arkadaşça, dostça karşılıklı konuşma, hasbihâl, sohbet anlamına gelirken bu kavramın edebiyattaki anlamı: Bir bilim
veya sanat konusunu, konuşmayı andıran biçimde inceleyerek anlatan edebiyat türüdür.
Musahabe: Konuşma, görüşme, söyleşi.
Hoşsohbet: Güzel ve tatlı konuşan kimse.
Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri.
Nüktedan: Nükteli ve ince anlamlı konuşarak karşısındakini düşündüren kimse.
Özellikleri:
*Kompozisyon türü olarak söyleşi; makale plânıyla, fakat bir karşılıklı konuşma havası içinde yazılan yazılardır.
*Söyleşiler, genellikle günlük sanat olaylarını konu olarak ele alır.
*Gazete ve dergi yazılarındandır.
*Yazarın, okuyucu ile bir sohbet havası içinde senli benli konuştuğu yazı türüdür.
*Yazar, düşüncelerinin doğruluğunda ısrar edici olmaz.
*Söyleşide, daha çok yazarın kişisel düşünceleri ağırlık kazanır.
*Söyleşilerin en önemli özelliği, yazarın samimi, içten bir ifade tarzını ortaya koymasıdır.
*Ayrıca, bu tür yazılarda anılar, fıkralar ve çeşitli güncel olaylar verilerek yazarın duygu ve düşünceleri desteklenebilir.
Türk Edebiyatında Sohbet
Sohbet türünün samimi havası ve bu türün okuyucuyla kurduğu sıcak iletişimden dolayı pek çok yazarımız bu yazı
türünde örnekler vermiştir. Bu yazarlarımızdan bir kısmı ise bu yazılarını bir kitapta toplayarak yayınlamıştır. Türk
edebiyatının önemli gazetecilerinden biri olan Ahmet Rasim bu yazarlarımızdan biridir. Sanatçının “Ramazan Sohbetleri” adlı
eseri sohbet türündeki yazılarını topladığı bir eseridir. Bu türe ait eserler diğer düzyazı türleriyle birlikte Cumhuriyet
döneminde gelişmiştir. Suut Kemal Yetkin’in “Edebiyat Söyleşileri”, Şevket Rado’nun “Eşref Saati”, Melih Cevdet Anday’ın
Dilimiz Üzerine Söyleşiler, Nurullah Ataç’ın “Karalama Defteri” bu türde yazılmış yazıları içeren eserlerdir. Ayrıca Cenap
Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Attila İlhan gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.
Eserler:
Takdir Duygusu : Şevket Rado
Sözden Söze : N.Ataç
Ahmet Rasim : Ramazan Sohbetleri,
Suut Kemal Yetkin : Edebiyat Söyleşileri,
Şevket Rado : Eşref Saati,
Melih Cevdet Anday : Dilimiz Üzerine Söyleşiler,
Nurullah Ataç : Karalama Defteri.
Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Attila İlhan gibi yazarlarımız da bu türde eserler
vermişlerdir.
29
9.HABER YAZILARI:
Tanımı: Toplumda veya tabiatta meydana gelen çeşitli olay, durum ve görünümle ilgili bilgi ve duyurulara haber denir. Bu
haberlerin halka duyurulması amacıyla hazırlanan yazılara da haber yazıları denir.
Haber kaynakları üçe ayrılır:
Resmî haberler : En etkili kişilerden öğrenilir.
Özel haberler : Halk arasındaki olayların halk tarafından muhabirlere bildirilmesiyle elde edilir.
Ajans haberleri : Dünya olaylarını toplayıp her yana bildiren kurumların verdikleri haberlerdir.
Haber yazıları konularına göre;
Siyasal haber yazıları,
Sanatla ilgili haberler yazıları,
Ekonomiyle ilgili haber yazıları,
Bilimsel ve teknik haber yazıları,
Sosyal haber yazıları,
Spor haber yazıları olmak üzere gruplandırılabilir.
Özellikleri
Haber yazılarının günlük ve önemli olması gerekir.
Haberler doğru olmalıdır.
Kolay anlaşılır; akıcı, açık ve duru olmalıdır.
Haber yazıları toplumun büyük bir kısmını ilgilendirmelidir.
Yazan kişi anlattıkları karşısında tarafsız kalmalı, yorumdan kaçınmalıdır.
Yanlış anlaşılmalara yer verecek cümlelerden kaçınılmalıdır.
Anlatılanlar ilgi çekici olmalıdır.
5N 1K Özellikleri
Bir haber yazısında “Ne?/Kim?; Neyi?/Kimi?; Nasıl?; Niçin?; Nerede?; Ne zaman?’ sorulannın cevapları yer alır.
Haber yazılarında bulunan bu özellikler 5N 1K formülüyle karşılanır. Haber yazıları, 5N 1K’da yer alan sorulara verilen
cevaplarla genişler. Bu soruların cevabının yer almadığı haber yazılan eksiktir. Okuyucunun merakını gidermez, olayı tam
olarak yansıtmaz. Olay hakkında yeterli bilgiyi içermez.
Bir haber yazısında açıklığa çıkarılmamış bir yön olmamalıdır. İlgi çekici ve duyulmamış olmalıdır. Habercilikte
“Köpek insanı ısırırsa haber olmaz, ama insan köpeği ısırırsa bu haber olur.” şeklinde bir kural vardır. Aynı zamanda haberin
başlığı da ilginç olmalıdır. Haber doğru olmalı, belgelere dayandırılmalı ve yorum yapılmadan açık, anlaşılır bir üslupla
aktarılmalıdır.
10.FIKRA (KÖŞE YAZISI):
Tanımı: Gazetelerde; güncel, önemli, özelliği olan konuları belgelendirme gereği duymadan kişisel bir görüş olarak açıklayan
kısa yazılardır.
Özellikleri:
*Hayatın içinden herhangi bir konunun daha çok sosyal, siyasal ve kültürel olayların kişinin penceresinden görüldüğü şekliyle
yazılan ve kanıt esasına dayanmayan, kısa, günübirlik yazılara fıkra denir. (Bu tür yazılar; olay çevresinde oluşan, anlatmaya
bağlı nükteli hikâyecikler biçimindeki Nasrettin Hoca fıkralarıyla karıştırılmamalıdır.)
*Gazetenin belli bir köşesinde genel bir başlıkla yazılan fıkralarda mesele kısaca incelenir ve mutlaka bir sonuca varılır.
*Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri bazen sohbet tarzında yazılır. Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava hâkimdir
yazılarda.
*Fıkralar yazanın bakış aşısı ve dünya görüşü doğrultusunda şekillenir.
*Bir kamuoyu oluşturmayı hedefleyen bu yazılar, okuyanlarda etki yaratırlar. Kanıt esası taşımamasından dolayı kısadırlar.
*Yazarın ilgisini çeken hemen her konu fıkranın konusu olmakla beraber daha çok toplumu yakından ilgilendiren günlük
olaylar fıkra konusu edilir.
*Konu derinlemesine ele alınmaz, ancak konunun can alıcı noktasına parmak basılır. Konu kısa ve topluca yani yüzeysel ama
ustalıkla ele alınıp okuyucuların düşünmeleri sağlanır.
*Fıkrada ele alınan konu hakkında bilgi vermek değil, o konu ile ilgili düşündürmek önemlidir. Bu nedenle fıkra okuyucuların
belli konularda düşünmelerini sağlayan, tetikleyen bir ateşleyici rolündedir. Konunun böyle ele alınması fıkra yazısının kültür
birikimi ile yakından ilgilidir.
*Fıkralarda kesinlikten çok; güzel, hoş, dokunaklı bir sonuca varmak gayesi güdülür.
*Fıkralarda körü körüne taraf tutmak hoş karşılanmaz. Fıkracı gerçeği olduğu gibi yansıtır. Fıkra yazarının taraf tutup
tutmaması fıkranın en can alıcı noktasıdır.
*Dil olarak sade bir şekilde yazılmasına rağmen iddialı bir yapısı vardır.
*Fıkranın dili herkesin rahatça anlayabileceği şekilde yalındır; fıkralarda gereksiz sözlerden uzak durulmaktadır. İnandırıcı,
etkileyici bir anlatımı vardır. Fıkraların üslûbundaki bu rahatlık onu makalenin ciddi ve ağırbaşlı üslûbundan ayırır.
*Fıkra da klasik yazı planına göre yazılır. Giriş, gelişme ve sonuç. Ancak fıkralar kısa olduğu için bu bölümler makaleye göre
daha az yer tutar. Gelişme bölümünde konu makaledeki gibi geniş işlenmez ve ispatlama yoluna başvurulmaz. Sonuç
bölümünde ise bir sonuca bağlamaktan ya da kesin yargıya ulaşmaktan çok dokunaklı bir sonla bitirmek esastır.
30
Türk Edebiyatında Fıkra
Fıkra türü yazılar Türk edebiyatına Tanzimat döneminde Batı dan geçmiştir. 1908’den sonra bu yazı türü Türk
edebiyatında görülmeye başlanmıştır. Özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınmıştır. Daha sonra Ahmet Haşim, Hüseyin
Cahit Yalçın, Falih Rıfkı Atay, Refik Halit Karay, Bedii Faik, Orhan Seyfi Orhon, Refii Cevat Ulunay, Metin Toker, Peyami
Safa, Burhan Felek, Ahmet Kabaklı, Aziz Nesin, Çetin Altan, Ahmet Kabaklı, İlhan Selçuk, Sabri Esat Siyavuşgil de
fıkralarıyla öne çıkmıştır.
Eserler:
Cidd-ü Mizah - Muharrir Bu Ya – Şehir Mektupları – Eşkal-i Zaman – Gülüp Ağladıklarım : A.Rasim
Kulaktan Kulağa : O.S.Orhon
Beşik – Sarı Çizmeli Mehmet Ağa – Ocak : Y.Ziya Ortaç
Eski Saat – Akşam – Kurtuluş – Bayrak : F.R.Atay
Gençlik Türküsü : T.Buğra
Sözün Gelişi : Şevket Rado
Dostluk Derken : Oktay Akbal
Pazar K onuşmaları : F.R.Atay
FIKRA YAZMA :
Fıkra, bir yazarın herhangi bir konu veya günlük olaylar hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılara inmeden
anlattığı kısa fikir yazılarıdır. Bu tür yazılara «köşe yazısı» da denir. Fıkralar, gazete ve dergilerin belli sütun veya köşelerinde
yayımlanır.
Fıkra yazarken nelere dikkat etmelisiniz?
Günlük olaylar veya düşüncelerle ilgili konular seçiniz.
Yazınıza uygun bir başlık bulunuz.
Düşünceyi ön plânda tutunuz.
Konularınızı çok değişik açılardan ele almadan, ayrıntılara inmeden işleyiniz.
Düşüncelerinizi kısa ve öz olarak anlatınız; Gereksiz sözlerden kaçınınız.
Okuyucunun ilgisini çekmeye çalışınız.
Nükteli fıkralar, kıssalar, vecize ve atasözlerinden faydalanınız.
Açık, anlaşılır ve akıcı bir dil kullanınız.
Fıkraların amacı, siyasî, kültürel, ekonomik, toplumsal vb. konuları çok defa eleştirel bir bakış açısıyla anlatarak kamu
oyunu yönlendirmektir.
Yazacağınız fıkralarda kesin olmaktan ziyade güzel, hoş sonuçlara varmaya; canlı, ilgi çekici olmaya özen gösteriniz.
Yazılarınızda kendi duygu ve düşüncelerinizi yansıtmaya çalışınız.
Bu tür fıkraları, kısa hikâye niteliğindeki, nükteli, mizah öğesi taşıyan fıkralarla karıştırmayınız.
11.DENEME:
Tanımı: Bir yazarın özgürce seçtiği herhangi bir konu üzerinde kesin yargılara varmadan, kişisel görüş ve düşüncelerini
serbestçe anlattığı yazılara deneme denir.
Kendisinden önce benzeri yazılar yazılmış olmakla birlikte 16. Yüzyılda deneme kavramını ilk kez kullanan Fransız
yazarı Montaigne ‘dir. Denemeler adını verdiği yazıları, bir edebiyat türünün adı olmakla kalmamış, benzerlerinin de
yazılmasına yol açmıştır.
Denemenin Özellikleri
1.Denemede konu özgürce seçilir.
2.İnsanı ve toplumu ilgilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, felsefe, din, ahlâk, töre, bilim, siyaset vb.) denemenin
konusu olabilir.
3.Deneme yazarı kendisiyle konuşur gibi yazar.
4.Dili doğru ve güzel kullanır.
5.Düşünce ufku geniş ve kendine özgü bilgi birikimine sahiptir.
6.Kendi duygularının dışında başkalarının düşüncelerine de saygı duyar.
7.Denemeci ele aldığı konuyu içtenlikle anlatır.
8.Denemeci, bayağı bir anlatıma inmeden terim ve felsefi kavramların ağırlığından uzak bir üslubu tercih eder.
9.Denemeci, denemenin sonunda kesin bir yargıya, bir sonuca varmak amacında değildir.
10.Deneme, herhangi bir konuda düşündürücü, öğretici, inandırıcı ve ufuk açıcıdır.
11.Deneme rahat okunan bir düşünce yazısıdır.
12.Denemecinin öne sürülen her düşünce ya da savı doğrulama, kanıtlama gibi bir kaygısı yoktur. Deneme, makale ve
eleştiriden bu yönüyle ayrılır.
13.Deneme yazarı birçok kaynaktan beslenir: Felsefî, sosyolojik, tarihî tema ve olayların yanında bilimsel veriler ve ünlü
kişilerin özdeyişleri olabilir. Yine de denemeci seçtiği konuyu farklı bir yaklaşımla işler.
31
Denemenin Amacı;
1.Okuyucuyu düşünmeye yöneltmek,
2.Hayatın gerçeklerini ortaya koymak,
3.Kültür alanındaki değişme ve gelişmeleri fark ettirmek,
4.Birey-toplum ilişkisini dile getirmek vb.
Yazılış Amaçları Bakımından Denemelerin Sınıflandırılması
Klasik deneme,
Edebî deneme,
Felsefî deneme,
Eleştirel deneme olmak üzere gruplandırılır.
Deneme ile makale arasında ne fark vardır?
Denemelerde kişisel düşünce yer alır. Söylenenlerin kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmaz. Denemelerde ele alınan
konular, kesin sonuçlara bağlanmaz. Makalelerde ise bilgi vermek, bir fikri açıklamak ön plandadır. Düşünce yönü ağır basar;
kanıtlamaya ve açıklamaya dayanır. Kesin bir sonuca ulaşmak hedeflenir.
Dünya Edebiyatında Deneme
Deneme türünün ilk örnekleri, daha “deneme” teriminin bile ortaya çıkmadığı eski Yunan ve Latin edebiyatlarında
görülmektedir. Bunlar Epiktetos’un “Sohbetler”, Eflatun un “Diyaloglar”, Cicero’nun ‘Kimi Eserleredir. Seneca’nın bazı
eserlerinde de denemelere rastlanmaktadır.
Bugünkü anlamdaki denemenin kurucusu 16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne’dir (1533-1592). Denemenin
ilk örneklerini veren Montaigne yazdığı metinlerin kişisel düşünce ve deneyimlerinin iletilmesine yönelik edebî parçalar
olduğunu vurgulamak için “deneme (essai)’ adını seçmiştir. Daha sonra yine çok tanınan İngiliz yazar Francis Bacon (15611626) ve Charles Lamb da bu türde eserler kaleme almış ve bu türü geliştirmiştir. Fransız edebiyatında Andre Gide (18691951) ve Alain İspanyol edebiyatında ise Miguel Dunamuno, Alman edebiyatında R. Maria Rilke gibi sanatçılar da bu türdeki
eserleriyle tanınmıştır.
Türk Edebiyatında Deneme
Deneme türü, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Batı’nın etkisiyle girmiştir. Deneme önceleri “Musahabe”,
“Tecrübe-i Kalemiyye (kalem tecrübesi)” gibi isimler ile anılmıştır. İlk özel gazete Tercümân-ı Ahvâl (1860)’in yayın hayatına
başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım
bakımından zemin oluşturmuştur.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Deneme
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade halk çoğunluğunun ortak
günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik
bulunmaz. Düşünce; şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca
ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir.
Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Nurullah Ataç bu konuda şöyle der: "Yazı dilinin konuşma dilinden başka olmasını isteyen dar görüşlüler
dilediklerince tef insinler, devrik tümce giriyor, girdi yazı diline. Ben iste­diğim için değil, çağımız istediği için. Genci de ona
gidiyor, yaşlısı da. Yaşsızlar vardır, yaş­sız, çağsız, tatsız tuzsuz, olu gibi yaşayanlar, bir onlar gitmiyor, gidemiyor konuşma
diline. Konuşma dili, devrik tümce, yarının canlı, güzel ışıklı Türkçesi. Onun geldiğini göremeyen­ler, sezemeyenler
kendilerine ağlasınlar!" (Nurullah Ataç, Günce, TDK Yayınları, Ankara 1972, s. 306). Tanzimat’ta bir süre gazete ve
dergilerde "musahabe" üst başlığı altında deneme benzeri yazılar yazılmıştır.
Ahmet Haşim Bize Göre (1928), Gurebahane-i Laklakan (1928);
Refik Halit Karay Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), ilk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın
(1943), Tanrıya Şikâyet (1944);
Falih Rıfkı Atay Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş
(1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.
Konuları Bakımından Denemelerin Sınıflandırılması
Türk edebiyatında deneme türünde verilmiş ürünler genel konuları itibariyle sınıflandırılabilir.
1.Sanat ve Edebiyat Konulu Denemeler
Sanat ve edebiyat konulu denemelerin çoğu sistematik olmayan öznel birer eleştiri yazısı niteliğindedir. Onun için
Türk edebiyatında deneme ile eleştiri birbirinden ayrılmayacak ölçüde iç içe geçmiş gibidir. Bizim burada deneme olarak
aldığımız pek çok örnek, aynı zamanda birer eleştiri yazısı olarak da görülebilir.
Bu bölümde yer alan denemeler, bütünüyle olmasa da ağırlıklı olarak şiir türüyle ilgili olan ürünlerdir; birkaç örnek:
Mehmet Salihoğlu “Gün Işığına Çıktıkça”(1975);
Cemal Süreya Şapkam Dolu Çiçekle (1976);
Oktay Akbal Önce Şiir Vardı;
İsmet Özel Şiir Okuma Kılavuzu (1980);
Enis Batur Şiir ve Cinayet (1979)...
Manzum-Mensur Karışık Edebî Türlerle ilgili Denemeler
32
Sanat ve edebiyat konulu deneme eserlerinin çoğu, şiir, hikâye, roman gibi değişik türleri içeren çalışmalardan oluşmaktadır.
Vedat Günyol Dile Gelseler (1966); Denemeler Eleştiriler (1964);
Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Üzerine Makaleler (1969);
Peyami Safa Sanat Edebiyat Tenkit (1970);
Bedri Rahmi Delifişek (1975);
Mehmet Kaplan Büyük Türkiye Rüyası (1969); Oktay Akbal Konumuz Edebiyat (1968), Yazmak Yaşamak (1972), İstinye
Suları (1973), Vatan Mahzun Ben Mahzun (1983)... Yedi Meş'aleciler arasında yer almış olan Cevdet Kudret Bir Bakıma
(1977);
Mehmet Fuat Düşünceye Saygı (1968), Çağını Görebilmek (1982), Unutulmuş Yazılar (1986), Konuşan Toplum (1996),
Dağlarda Yüreğim (1996), Özgünlük Avı (1996)... Şiiriyle tanınmış olan
Sezai Karakoç Edebiyat Yazıları I, II, III, (1982), (1986), (1996);
Hilmi Yavuz Denemeler Karşı Denemeler (1988), Yazın Üzerine (1987);
Suut Kemal Yetkin Edebiyat Konuşmaları (1944), Edebiyat Üzerine (1952), Günlerin Götürdüğü (1958);
Nihad Sami Banarlı Şiir ve Edebiyat Sohbetleri (1982); Fethi Naci insan Tükenmez (1956), Ede­biyat Yazıları (1976);
Nermi Uygur İnsan Açısından Edebiyat (1969);
Adalet Ağaoğlu Başka Karşılaşmalar (1997);
Mehmet Kemal Denemeler Elemeler (1997);
Melih Cevdet Anday Yiten Söz (1992).
2.Dil Konulu Denemeler
Bu konuda yazılmış denemeler; dil felsefesi, dilin güncel sorunları, eski dil, yeni dil, uydurmacılık, öz Türkçecilik,
yaşayan dil, halkın konuşma dili, kültür dili gibi tartışmaları ele alınır. Dilin sadeliği; günlük hayatta, sosyal ilişkilerde ve sanat
eserlerin­deki önemini ele almaktadırlar.
Öz Türkçecilik Akımını Savunanlar: Bu düşünceyi savunan başlıca yazarlar ve eserleri şunlardır:
Suat Yakup Baydur Dil ve Kültür (1952),
Sebati Ataman'ın, Dil Çıkmazı (1981);
Emin Özdemir Öz Türkçe Üzerine (1969);
Berke Vardar Dil Devrimi Üstüne (1977) ve
Tahsin Yücel'in Tartışmalar (1994)...
Milletin Canlı Konuşma Dilini Savunanlar :
Mehmet Kaplan Kültür ve Dil (1982);
Nihad Sami Banarlı Türkçenin Sırları (1972);
Peyami Safa “Osmanlıca -Türkçe – Uydurmaca” (1970);
Necmettin Hacıeminoğlu Türkçenin Karanlık Günleri (1972);
Ahmet Bican Ercilasun Dilde Birlik (1984)...
Dili Felsefî ve Kültürel Boyutuyla İrdeleyenler :
Nermi Uygur Dilin Gücü (1962);
Aydın Köksal Dil ile Ekin (1980);
Mehmet Bedri Gültekin Türkçenin Dunu ve Yarını (1983)...
3.Felsefe Konulu Denemeler
Bu gruba giren denemeler, genellikle felsefe eğitimi görmüş ve bu alanda çalışan bi­lim adamları tarafından
yazılmaktadır.
Nurettin Topçu Kültür ve Medeniyet (1970), İradenin Davası (1968);
Nusret Hızır Felsefe Yazılan (1976, Türk Dil Kurumu 1977 De­neme Ödülü), Geride Kalanlar (1987);
İsmail Tunalı Denemeler (1980)...
4.Şehir Konulu Denemeler
Günümüzde Türk edebiyatında ilk örnekleri şehrengizlerdir. İlk şehrengiz XVI. yüzyılda Mesihî tarafından
yazılmıştır. Kimi denemeciler, gezip gördükleri, yaşadıkları şehirlerin tarihi, kültürü, gelenekleri, mimarîsi... üzerindeki
görüşlerini kaleme almışlardır:
Yahya Kemal Beyatlı Aziz İstanbul (1964);
Nihad Sami Banarlı İstanbul’a Dair (1986);
Samiha Ayverdi İstanbul Geceleri (1971);
Mitat Enç Uzun Çarşının Uluları (1997 Antep'i anlatır);
Hilmi Yavuz Şehirlerin iskeleti (1988),
Beşir Ayvazoğlu Şehir Fotoğrafları (1997);
Cengiz Bektaş Mimarlıkta Eleştiri (1967)...
5.Sosyal ve Siyasî Konulu Denemeler
Siyasetçiler, gazeteciler, siyaset üzerine gözlemci ve izleyici olarak düşünce üretenler hem güncel hem de evrensel
nitelikli siyasal ve sosyal konularla ilgili düşüncelerini, kimi zaman, deneme türünde yazmışlardır:
Oktay Akbal Atatürk Yaşadı mı (1975);
Vedat Nedim Tör Kemalizm’in Dramı (1979);
Nadir Nadi Atatürk İlkeleri Işığında Uyarmalar (1961), Olur Şey Değil (1981), Ben Atatürkçü Değilim (1982);
33
Seyfettin Bulut Gençliğin Arayışları (1996);
Hülya Yakut Üstündağ Sezgiler (1996)...
6.Psikoloji Konulu Denemeler
Psikoloji biliminin verileri ışığında insanların gündelik ruhsal sorunlarıyla ilgili düşünceler işlenir. Bu tür çalışmalar
Doğan Cüceloğlu İnsan İnsana,
Sefa Saygılı Strese Son (1996);
Suna Tanaltay Sevdikçe, Çocuklar Ağlamasın, Gençlik Sevgidir, Ben Sev­giyim, Yaşam Nehri.
7.Kadın Konulu Denemeler
Özellikle kadın yazarlar, feminizm akımının da etkisiyle kadınların sorunlarını, sosyal ve siyasî haklarını dile getiren
denemeler yazmaktadırlar.
Duygu Asena Kadının Adı Yok (1987);
Esra Nuray Sezer Bir Genç Kız Yetişiyor (1997);
Gülay Atasoy Aile Huzuru (1994)...
8.Karışık Konulu Denemeler
Tarih, kültür, gündelik hayat, sanat, uygarlık gibi alanlara ait değişik pek çok konuda deneme yazılabilir:
Ahmet Haşim Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan;
Ahmet Hamdi Tanpınar Yaşadığım Gibi;
Cemil Meriç Bu Ülke (1974), Mağaradakiler (1978), Kırk Ambar (1980); Selahattin Batu (1905-1973) İnsan ve Sanat (1945);
Ali Nihad Tarlan Kuğular (1970);
Salah Birsel Kendimle Konuşmalar (1969), Salah Bey Tarihi, 1001 Gece Denemeleri;
Enis Batur Alternatif Aydınlar (1985), Saatsiz Maarif Takvimi (1995)...
Sabahattin Eyüboğlu Mavi ve Kara (1961), Sanat Üstüne Denemeler (1974);
Ruşen Eşref Ünaydın Ayrılıklar (1923), Boğaziçi Yakından (1938);
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Erenlerin Bağından (1922), Okun Ucundan (1940), Ergenekon (1929), Alp Dağlarından (1942);
Cevdet Kudret Benim Oğlum Bina Okur (1983);
Azra Erhat Sevgi Yönetimi (1978);
Nermi Uygur Güneşle (1969) Yaşama Felsefesi (1981), Kültür Kuramı (1984)...
Ferit Edgü Ders Notları (1978. 1979 Türk Dil Kurumu deneme ödülü), Yazmak Eylemi (1980);
Yusuf Çotuksöken Denemenin Kıyılarında (1992);
Doğan Hızlan Güncelin Çağrısı (1997);
Ahmet Altan Geceyarısı Şarkıları (1996);
Ahmet Turan Alkan, Yatağına Kırgın Irmaklar (1998)...
DENEME YAZMA :
Bir yazarın, serbestçe seçtiği herhangi bir konu üzerinde kesin sonuçlara gitmeden, kişisel görüş ve düşüncelerini
anlattığı yazılara deneme diyoruz.
Denemenin kesin sınırlarını çizmek zordur. Bazı yönlerden sohbet, fıkra ve eleştiriye benzer. Denemenin belli bir
konusu yoktur. Yazar, konu seçmekte serbesttir. Deneme, felsefî ve ilmî konuları ele almasıyla makaleye yaklaşır. Ancak
makalede olduğu gibi ortaya konan fikirlerin ispatlanması mecburiyeti yoktur. Çünkü deneme, felsefî, ilmî kuralların denetimi
dışındadır. Ön plânda olan yazarın kişisel düşünceleridir. Bir görüşü ispat etmek, kesin sonuçlara varmak, belgelerden
faydalanmak gibi mecburiyetler yoktur. Yazar kendi kendisi ile konuşuyormuş gibidir. Deneme, bu yönüyle sohbete
benzemesine rağmen, düşünceleri açıklayışı, çözümlemelere girişiyle sohbetten ayrılır.
Deneme yazarı sağlam bir bilgi birikimine, geniş bir düşünce ufkuna, samimî, kıvrak bir üslûba sahip olmalıdır.
Deneme yazarken nelere dikkat etmelisiniz?
• Konu seçmekte serbest olduğunuzu unutmayınız.
• Yazınıza uygun bir başlık koyunuz.
• Ele aldığınız konuda kendi düşünce, duygu ve dünya görüşünüzü ortaya koyunuz.
• Doğrudan doğruya öğretmek amacı gütmeyiniz. Eğitici ve öğretici olma niteliğini yazının bütününe yediriniz.
• Söylemek istediklerinizi konuşma havası içinde veriniz.
• Düşüncelerinizin inandırıcılık kazanması için samimî olmaya gayret ediniz.
• Düşüncelerinizi ispat etme yoluna gitmeyiniz.
• Kesin sonuçlara ve yargılara varmayınız.
• Açık, anlaşılır, canlı, içten ve akıcı bir dil kullanınız.
12.MAKALE:
Tanımı: Bir konuda bilgi verirken veya bir gerçeği savunurken, türlü kanıtlardan faydalanan, bunları bilimsel biçimde
inceleyen gazete ve dergi yazılarına makale denir.
Gazetenin ilk sayfasının ilk sütununda çıkan makaleye başmakale; yazarına da başyazar adı verilir.Başmakalede,
gazetenin tutumuna uygun fikirlerle günlük genel olaylar yer alır.
34
Özellikleri
*Klasik makale planı; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş bölümünde bilgi verilecek, açıklanacak konu veya
savunulacak fikir açıklanır. Makalenin en kısa bölümüdür. Gelişme bölümünde ortaya konulan konu veya savunulacak
düşüncenin ayrıntılarına girilir. Konu gerekli görülen yönlerden işlenir, açıklanır. İleri sürülen görüşlerle ilgili belgeler,
istatistikler, tarihi gerçekler, özdeyişler, atasözleri, sosyal olaylar ve bilim-teknik alanındaki çalışmalar, buluşlar vb. ortaya
konulur. Makalenin en uzun bölümüdür. Sonuç bölümünde, gelişme bölümünde açıklığa kavuşturulan görüşler doğrultusunda
bir sonuca ulaşılır. Bu bölümde giriş gibi kısadır.
*Makalenin amacı, toplumu ilgilendiren bir düşünceyi geniş halk kitlelerine yaymaktır.
*Makaleler, bilgi vermeye ve fikirleri açıklayıp kanıtlamaya çalışan yazılardır.
*Temel ögesi düşüncedir.
*Bir fikri açıklayıp kanıtlayarak zihinlere aşılamak için yazılır.
*Makaleler her konuda yazılabilir (edebiyat ve sanat, sosyal, siyasal, askerlik, din ve ahlâk, tıp ve sağlık, spor, kültür, tarih
vb.).
*Makale türü, edebiyatımıza Tanzimat Döneminde gazete ile birlikte Batı'dan giren bir türdür. Düşünce yazıları içinde en
ağırbaşlı ve en zor olan tür makaledir.
*Makalenin amacı bilgi vermektir ama bu bilgi ansiklopedik bilgilerden çok farklıdır. Ansiklopedik bilgide, tanıtma, açıklama,
sıralama ve kendiliğinden kesinleşmiş olma özellikleri vardır. Oysa makalede kişilik sezinleten bir anlatım, bir yorum ve
inandırma eğilimi, bir amaç vardır.
*Bilim ve kültür alanında yazılan makaleler, sınırlı bir kültür kesimine ulaşmayı amaçladığından bu makalelerde daha bilimsel
bir dil kullanılır.
*Gazete ve dergilerdeki makalelerse, geniş halk kitlelerine ulaşmayı amaçladığından yazar, dilini daha açık, daha popüler ve
daha anlaşılır bir düzeyde tutar, özel terimler kullanmaktan kaçınır.
Makale yazarı;
Kendi alanında geniş ve köklü bilgiye sahip olmalı,
Sorunlara tarafsız bir gözle bakmalı,
Dili iyi kullanmalı,
Genel kültürü geniş olmalıdır.
Makale Türleri
Makaleler seçilen konuya göre uzun ya da kısa olabilir. Makale her konuda yazılabilir. Makalenin yazılacağı konu
güncel olabileceği gibi, felsefi, bilimsel, sanatsal da olabilir. Ancak edebî makale sanatla ilgili konuları işler. Makaleler
niteliklerine göre temelde “edebî makale” ve “mesleki makale” olmak üzere iki grupta toplanabilir.
a. Edebî makale: Dil, edebiyat ve sanatla ilgili konuları işleyen makale türüdür.
b. Meslekî makale: Tıp, ekonomi, sosyoloji gibi bilimin ve bilime dayalı mesleklerin değişik dalları ile ilgili konulan işleyen
makale türüdür.
Türk Edebiyatında Makale
Türk edebiyatında makale türünün ilk örnekleri Tanzimat döneminde görülür. İlk makale, Şinasi tarafından çıkarılan
ve ilk özel gazete kabul edilen Tercüman-ı Ahval de (1860) yayımlanmıştır. Türk edebiyatındaki bu ilk makale Tercüman-ı
Ahval Mukaddimesi‘dir. Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami, Muallim Naci, Beşir Fuad gibi sanatçılar bu türün
gelişmesini sağlamıştır. Servet-i Fünun döneminde ise bu tür yayılmış, gelişmiş, olgunlaşmıştır. Türk edebiyatında makale
türünde Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin, Fuat Köprülü, Nurettin Topçu gibi sanatçılar eser vermiştir.
Eserler:
Edebiyat ve Hukuk :H.C.Yalçın
Şiir ve İnşa : Z.Paşa
Mukaddime : Şinasi ( İlk makale )
Nesr-i Harp – Nesr-i Sulh – Evrak-ı Eyyam : C.Şahabettin
Çal Çoban Çal : S.Nazif
Dün-Bugün-Yarın : Orhun Seyfi Orhun
M.Edebiyat Meselesi ve Cenap’la Münakaşalarım : A.C.Yöntem
Edebiyat Üzerine Makaleler : A.H.Tanpınar
Niçin Kurtulmamak – Batış Yılları :F.R.Atay
Çile – Roma : F.R.Atay
Atatürk ve Kurtuluş Savaşı :C.Atuf Kansu
Yeni Lisan : Ömer Seyfettin
Mukaddime-i Celal : N.Kemal
MAKALE YAZMA:
Makale, bir gerçeği ortaya koymak, herhangi bir konuda bilgi vermek, bir fikri, bir görüşü savunmak amacıyla yazılan
gazete ve dergi yazılarıdır. Gazatelerin birinci sayfalarında yayınlanan makalelere «baş makale» yazarına da «başyazan> denir.
Makalenin temeli fikirdir. Hemen her konuda makale yazılabilir.
35
Makale yazarken nelere dikkat etmelisiniz?
• Giriş, gelişme ve sonuç plânını uygulayınız.
• Ana fikrinizi belirleyiniz.
• İddia ettiğiniz, savunduğunuz fikri yazının girişinde ortaya koyunuz.
• Yazınıza uygun bir başlık koymayı unutmayınız.
• Görüş ve düşüncelerinizin doğruluğunu ispatlamaya çalışınız.
• Ana fikri geliştirme yollarından faydalanınız.• Kelime oyunlarına, dolaylı anlatımlara yer vermeyiniz.
• Görüşlerinizi ispatlamak için atasözü, deyim, özdeyiş, istatistik, araştırma sonuçları, belge gibi malzemelerden faydalanınız.
• Yazınızda konuyla ilgili terimlere yer veriniz.
• Görüşlerinizi yazının sonunda bir iki cümleyle tekrar vurgulayarak sonuca bağlayınız.
• Ağır başlı, ciddî, yapmacıksız, açık ve akıcı bir dil kullanınız.
13.ELEŞTİRİ(TENKİT):
Tanımı: Bir sanat eserinin olumlu ya da olumsuz yanlarını somut verilere dayanarak yargılayıp eserin gerçek değerini ortaya
koymak amacıyla yazılan yazı türüdür.
Eleştiri türleri şunladır:
1. Tarihsel Eleştiri: Eserin, yazıldığı zaman dilimine özgü özellikler taşıdığı görüşünden hareket eder.
2. Toplumbilimsel Eleştiri: Bu bakış açısı eseri, toplumsal yapının bir yansıması olarak görerek irdeler.
3. Sanatçıya Dönük Eleştiri: Eleştirmen bu bakış açısında eseri, sanatçının yaşamının bir aynası olarak görür.
4. Eleştirmene Dönük Eleştiri: Eleştirmenin kişisel beğenisini ölçüt aldığı eleştiri türüdür.
5. Yapıta Dönük Eleştiri: Bu bakış açısında yapıt dışı hiçbir ögeye yönelinmez.
6.
Uyarı: Eleştiri inceleme yöntemi olarak ikiye ayrılır. Bunlar:
1.Öznel (İzlenimsel/Subjektif/Empresyonist) Eleştiri: Anatole France’nin ilkelerini belirlediği ve eleştirmenin bir eseri
kendi zevk ölçülerini göz önüne alarak incelediği eleştiri türüdür. Bu tür eleştirilerde öznel yargılar çok olacağından
günümüzde pek rağbet görmez.
2.Nesnel ( Bilimsel/Objektif) Eleştiri: Edebi eserin içerik, yapı ve üslubu üzerinde tarafsız olarak yapılan eleştiridir. Kişisel
yargılara varmaktan kaçınılır. Eser tarafsız bir şekilde eleştirilir. Günümüzde daha çok kullanılan eleştiri yöntemidir.
Özellikleri
*Eleştirinin planı da makale gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş: Eser tanıtılır ve eserle ilgili kişisel veya
ortak görüşler belirtilir. Eserin bağlı bulunduğu alana getirdiği yenilikler, orijinaliteler incelenir, zamana göre açıklaması
yapılır. Ayrıntıları göz önüne serilir. Gelişme: Eserin ortak zevklerine, bağlı bulunduğu ortam ve alana uygun olup olmadığı
araştırılır. Bu araştırma yapılırken yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gidilir. Bu değerlendirmenin ilmî ve tarafsız olması
için eserin diğer eserlerle karşılaştırması yapılır, ekoller ve akımlarla ilgisi üzerinde durulur. Bu alanda eserin konusuna uygun
belgesel açıklamalara başvurulur. Sonuç: Eser üzerinde kesin bir yargıya varılır.
*Bir kimsenin kendi eleştirisini yazarken ortaya koyduğu esere "otokritik" ya da "öz eleştiri" denir.
*Kelime Fransızca "ciritique" kelimesinin karşılığı olarak kullanılır. Tanzimat yazarları kritik kavramı
için "muhakeme" terimlerini kullanmışlardır.
*Eleştiri denince, akla eserin olumsuz yanlarının belirlenip okuyucuya aktarılması gelir. Bu yanlış bir düşüncedir. Gerçek bir
eleştiride eleştirilen eserin hem olumlu hem de olumsuz yanları bir arada verilir.
*Eleştirinin amacı, okuyucuya ve yazara kılavuzluk yapmaktır.
*Her eser ya da sanatçı eleştirinin konusu olabilir. Eleştiride daha çok açıklama, tanık gösterme, örnekleme, tartışma gibi
anlatım tekniklerinden faydalanılır.
*Eleştiri, yaratıcı sanatların arasında değildir. Eleştiri, edebi esere veya başka sanatlara bağlı bir türdür. Eleştirinin varlığı,
kendisi dışında bir sanatı gerektirir.
Dünya Edebiyatında Eleştiri
Eleştiri uzun zaman, “kusur bulmak” gibi algılanmıştır. Eleştiriyi kişiden kişiye değişen bir zevkin sonucu olmaktan
kurtarmak, onu belli prensiplere göre değerlendirmek gerektiği fikri 19. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmaya başlamıştır.
Özellikle edebiyat akımları döneminde eleştiri, bir tür olarak karekteristik niteliklerini kazanmıştır. Eleştiri türü Avrupa’da
Boielau, Sainte Beuve, Hippolyte Taine, Brunetiere, Jules Lamaitre, Anatole France, Remy de Gourmont, Gustave Lanson,
Lessing, Hazlitt, Cariyle, Ruskun ve Belinski gibi sanatçılarla temsil edilmiştir.
Türk Edebiyatında Eleştiri
Eleştiri türü Türk edebiyatına makale, fıkra, deneme ve sohbet gibi Batıdan Tanzimat Döneminde geçmiştir. İlk
başlarda dil ile ilgili eleştiriler yazılmıştır. Sonra özellikle Namık Kemal ve Recaizâde Mahmut Ekrem, eleştiri türünün
sınırlarını genişletmiştir. Türk edebiyatında ilk eleştiri yazısı Namık Kemal’in “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı
Mülahazâtı Şâmildir” adlı yazısıdır. İlk eleştiri eseri ise yine Namık Kemal’e ait olan ve Ziya Paşa’nın “Harabat” şiir
antolojisini eleştirdiği eseri “Tahrib-i Harabat”tır. Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ise Bat tarzında eleştiriler kaleme
alınmıştır. Türk edebiyatında ise eleştiri türünde eserleriyle Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin, Ali Canip, Yakup Kadri,
Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Mehmet Murat, Vedat Günyol, Tahir Alangu. Asım
Bezirci, Rauf Mutluay, Metin And, Özdemir Nutku öne çıkan isimlerdir.
36
İlk eleştirmenimiz ‘’Namık Kemal’’dir.
İlk eleştiri eserimiz Namık Kemal’in ‘’Tahrib-i Harabat’’ adlı eseridir.
İlk eleştiri yazımız Namık Kemal’in ‘’Edebiyatımız Hakkında Bazı Mülahazatı Şamil’dir’’ adlı eseridir.
Edebiyatımızda objektif (nesnel) eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan ‘’Recaizade Mahmut Ekrem’’dir.
Eleştiri türünde Avrupa’da ‘’Boielau, Saint Beuve, Taine, Anatole France, Belinski’’ ; edebiyatımızda ise ‘’ Namık Kemal,
Recaizade Mahmut Ekrem, Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şahabettin, Ali Canip Yöntem, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan ve Cemil Meriç’’ önemli isimlerdir.
ÜNITE III : SÖZLÜ ANLATIM
1.Röportaj
2.Mülakat (Görüşme)
3.Söylev (Hitabet, Nutuk)
1.RÖPORTAJ:
Tanım: Herhangi bir konu ya da sorunun değişik boyutlarıyla ele alınıp işlendiği gazete ve dergi yazılarına röportaj denir.
Röportaj, gazete haberlerinin daha genişletilmiş ve yazarın kişisel görüşleriyle zenginleştirilmiş yazılardır.
Özellikleri
Röportaj yapan kişi, röportajında elde ettiği bilgilerle kendi görüş ve düşüncelerine de yer verir.
Genellikle bu yazılar çeşitli ses kayıtları, belge ve fotoğraflarla tamamlanır. Röportaj yazarı, gördüklerinin fotoğraflarını da
çekerek yazısına ekler.
Röportajda önemli olan, birçok kişinin gördüğü ve bildiği şeyleri ustaca dile getirmektir.
Röportajcı, yalnızca gördükleriyle, izlenimleriyle yetinmez. Konuyla ilgili derinlemesine araştırma ve inceleme yapar,
ilgililerin bilgisine başvurur.
Röportajcının amacı, konuyu çarpıtmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak, okuyucuyu konunun içinde yaşatmak,
kamuoyunu aydınlatmaktır.
Röportajlar, okuyucunun dikkatini çekecek ve onları bazı konularda düşündürecek biçimde düzenlenir.
Röportaj, tek bir yazı olabileceği gibi, aynı konuda dizi yazı da olabilir.
Röportajlarda öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı, betimleyici vb. anlatım türlerinden yararlanılır.
Röportaj Sunuş Biçimine Göre İki’ye Ayrılır
1- Amerikan Röportajı: Bu tür röportajlarda giriş bölümünde okuyucu beklenmedik bir giriş karşılaşması yapılır. En son
söylenmesi gereken sözcükler en önce söylenir. Okuyucu adeta bir şok yaşar, böylece bir dikkat çekilir.
2- Alman Röportajı: Yazar, konuyu anlatırken yazıya kendini katar. Konuyu kendi eksininde anlatır.
Konularına göre röportajlar
Bir yeri konu alan röportajlar (Röportajı yapılan yerin bütün özellikleri bilinmeli. Bu nedenle ilginç yönlerin film, ses kayıt
ve fotoğraflarla belgelenmesi gerekir.
İnsanı konu alan röportajlar (Belli bir alanda üne kavuşmuş kişilerin özellikleri belirtilir.)
Eşyayı konu alan röportajlar (Haber konusu olan eşya, her yönüyle bilinmeli; dikkat çekecek ve okuyanları düşündürecek
yönleriyle anlatılmalıdır.)
Röportaj Türünün Tarihsel Gelişimi
Röportaj 20. yüzyılda, gazetenin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir. Dünyada Jack London. Hemingway, Sartre
gibi pek çok ünlü edebiyatçı, aynı zamanda röportaj türünde yazılar da kaleme almıştır. Türk basınında röportaj türü,
başlangıçta mülakat niteliğinde gelişmiş, özellikle 1960’tan sonra, Türk toplumunun çeşitli sorunları kamuoyuna duyurulurken,
edebiyatçılarımızın röportaj türünden oldukça başarılı bir biçimde yararlanmaları, aynı zamanda da röportaj tekniğinin
gelişmesini, röportajın gazetelerin vazgeçilmez bir birimi hâline gelmesini sağlamıştır. Basınımızda Ruşen Eşref Ünaydın,
Falih Rıfkı Atay, Yaşar Kemal röportaj türünde yapıt veren sanatçılar arasında sayılabilir.
Eserler:
Kaya Çukuru : M.C.Anday
Peri Bacaları – Bir Bulut Kaynıyor – Çocuklar İnsandır : Y.Kemal
Dünya edebiyatında; Jack London, Heming Way, Selohow Sortre, röportaj örneği vermiş sanatçılardır.
Türk edebiyatında: Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay, Abdi İpekçi, Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Mete Akyol, Mustafa
Ekmekçi, Halit Çapın, Dursun Akşam röportaj örneği vermiştir.
2.MÜLAKAT:
Tanım: Mülakat buluşma, görüşme, konuşma anlamına da gelmektedir. Zamanın ünlü kişilerini herhangi bir gazetecinin
ziyaret etmesi ve ona alanıyla ilgili sorular sorarak sorularına cevap almasıdır.
Özellikleri
Mülakat metinleri öğretici ve ufuk açıcıdır.
Alanında tanınmış kişilerle mülakat yapılır.
Alınan cevaplar, aynen ve yorumlanmadan yayımlanır.
37
Mülakat yazılarında; görüşülen kimsenin adı, ne işle uğraştığı, hangi amaç için kendisiyle konuşulduğu, buluşma yeri; sorular
ve cevaplar; mülakat yapılan kimsenin o konu üzerindeki temel görüşü belirtilmelidir.
Cümleler açık, yalın olmalı; diyalog çizgisinden ve tırnak işaretinden faydalanılmalıdır.
Genelde söyleşmeye bağlı anlatım türü kullanılır.
Mülakatın Aşamaları
Kendini tanıtma
İsteğini en kısa yoldan açıklama
Görüşme için randevu talebinde bulunma
Hem görüşme öncesinde hem görüşme sırasında nezaketli olma
Görüşülecek kişinin konuya ilgisini çekme
Görüşülecek kişi ve konuyla ilgili iyi bir hazırlık süreci geçirme
Görüşmeyi bitirme ve izin isteme
Mülakatta ilk etki, ilk izlenim her zaman çok önemli olmuştur. Bu yüzden mülakat yapacak kişinin konuşmasına,
hareketlerine, giyimine kuşamına vb. dikkat etmesi gerekir. Tüm bunların mülakat verecek olan kişilerin üzerinde büyük etkisi
vardır.
Sonuç olarak mülakat yapacak kişinin dikkat etmesi gereken kimi konular vardır. Mülakatlarda, düşünce ve görüşler
açık, anlaşılır bir dille anlatılmalıdır. Düşünceler, istekler vb. gereksiz ayrıntılara girilmeden, kısaca aktarılmalıdır.
Konuşmacının sözleri iyi bir şekilde dinlenilmeli; muhatabın sözü asla kesilmemelidir.
Mülakat Yapacak Kişinin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar
İlk önce konuyu ve görüşülecek kişiyi belirlemek gerekir.
Mülakat yapılacak kişiyle görüşmek ve ondan randevu talep etmek gerekir.
Görüşülecek kişi ve konu hakkında iyi bir araştırma ve hazırlık yapmalıdır.
Randevu saatine mutlaka uymalıdır.
Görüştüğü kişinin ilgisini ve dikkatini çekmelidir.
Bilgi, birikim ve kültürüyle muhatabını konuşmaya ikna edebilecek yeteneğe sahip olmalıdır.
Görüşme sırasında konuşmasına dikkat etmeli; ölçülü, nazik ve saygılı bir üslup kullanmalıdır.
Görüşme esnasında konuşmacının sözünü gereksiz yere kesmemelidir.
Soruları önceden yansız bir tutumla hazırlamalıdır.
Mülakat yaptığı kişinin görüşlerini hiçbir değişiklik yapmadan, olduğu gibi yazıya aktarmalıdır.
Diyaloglardan oluşan mülakat bir konuşma ve konuşturma sanatıdır. Mülakatın temelinde, bir kişinin başka bir kişiyi
konuşmaya ikna edebilmesi vardır Mülakat yapan kişi, yumuşak bir ses tonuyla konuya giriş yapar. Mülakatçı, konuşmacıya
sabırlı, dikkatli, kibar davranır; konuşma istenmeyen bir yöne kayarsa hoşnutsuzluğunu belli etmez. Konuşma, konu dışına
kayarsa nazik biçimde gerekli sorulan sorarak tekrar konuya dönmeye çabalar. Ayrıca mülakat yapan kişi, kendisi
konuşmaktan ziyade, muhatabını konuşturmaya, ondan çarpıcı bilgiler elde etmeye odaklanmalıdır.
Mülakat yapmanın çeşitli faydaları vardır. Mülakat yapmak, bireylerin kişisel gelişimine büyük katkılar sağlar. Her
şeyden önce mülakat yapan kişi. önemli insanlarla karşılıklı konuşmayı, soru sormayı, konuşma güçlüklerini yenmeyi,
çekingenlikten ve heyecandan kurtulmayı öğrenir. Toplum tarafından tanınmış önemli insanlarla görüştüğü için kültür düzeyi
yükselir, bilgi birikimi artar, insani ilişkilerini geliştirir.
Mülakata Hazırlık
Mülakatın etkisi verimliliği yapılan hazırlıkla doğru orantılıdır. Mülakatlara ön hazırlık yapmak gerekir. Bu hazırlık sürecini
şöyle açıklayabiliriz:
Mülakat konusuna yönelik bilgi edinmek
Mülakat yapılacak kişi hakkında bilgi sahibi olmak
Konu hakkında önceden sorular hazırlamak
Belirlenen görüşme zamanına uymak
Görüşme sırasında nazik ve ölçülü olmak
Mülakat verecek kişinin ilgisini ve dikkatini çekmek
Karşısındakini konuşmaya ikna edebilecek kültürel birikime ve yeteneğe sahip olmak
Mülakat Yapılacak Kişiler
Alanında uzman veya tanınmış kişilerle, devlet adamlarıyla vs. mülakat yapılabilir. Toplumda önemli bir yer edinmiş,
ün kazanmış insanlarla mülakat yapılır. Toplumda bir ağırlığı olmayan, tanınmamış kişilerle mülakat yapmanın bir anlamı
yoktur. Bunun yanında mülakat yapılan kişinin söylediklerinin haber değeri taşıması gerektiğini de unutmamak gerekir.
Mülakat Yapılan Kişinin Tanıtılması
Mülakat yapılan kişinin doğru ve eksiksiz şekilde tanıtılmasına özen gösterilmelidir.
Kişinin hayat hikâyesi, önemli noktalarıyla belirtilmeli, uzmanlık alanı açıklanmalı, ne gibi çalışmalar yaptığına, eserlerine
kısa da olsa değinilmelidir.
Mülakat yapılan kişinin hayat felsefesi, bilgisi, donanımı, zevkleri, korkuları, yaşamını etkileyen olaylar vb. yansıtılmalıdır.
38
Mülakat Yöntemleri ve Türleri
Yüz yüze yapılan mülakatlar
Telefon, televizyon gibi anında ses ve resim ileticileri ile yapılan mülakatlar
Sağır ve dilsizlerle gerçekleştirilen hareketle (simgesel) iletişim mülakatları
Bunların dışında mülakat, görüşme amacına göre, görüşmeye katılanların sayısına, görüşülmek istenen kişiye,
görüşme biçimine, görüşmenin yapısına, sorulara ve ölçülmek istenen özelliklere, görüşmedeki kuralların niteliğine göre de
sınıflandırılabilir.
Mülakat yazısında;
Görüşülen kişinin adı
Mesleği veya ne işle uğraştığı
Hangi amaçla konuşulduğu
Buluşma mekânı
Sorular ve cevaplar
Mülakat yapılan kimsenin o konu üzerindeki temel görüşü yer alır.
Sonuç olarak mülakat; bağımsız haber alma yollarından biridir. Mülakat; mülakat veren insanların kişilikleri gibi
çeşitlidir. Mülakat genellikle sorular ve cevaplardan oluşur. Soru soran kişi konuyu genişletir, anlatımı düzenler. Mülakatın
başarısı, mülakat yapan kimsenin yeteneğine bağlıdır. Mülakat yapılan kişilerin sorulara verdiği cevapların değiştirilmeden
aynen yayımlanması mülakat türünün en başta gelen özelliğidir. Mülakatı yapan kişi kendi yorum ve görüşlerini mülakata
eklemez.
Mülakatta dil genel olarak göndergesel işlevde kullanılır. Çünkü mülakatta bilgi vermek, bir konuda okuru
aydınlatmak söz konusudur. Mülakatta cümleler açık, yalın olmalı; diyalog çizgisinden, tırnak işaretinden yararlanılmalı;
konuşmanın ayrıntılarına girmeyip ana fikirler üzerinde durulmalıdır.
Eserler:
Rüya : Z.Paşa ( Mülakat şeklindeki ilk ropörtaj )
Diyorlar ki – Mülakat : R.Eşref Ünaydın
3.SÖYLEV(NUTUK):
Tanım: Bir topluluk önünde belirli bir konuda yapılan etkili ve inandırıcı konuşmalara söylev (nutuk) denir. Söylev kavramı
eskiden nutuk terimiyle karşılanır; topluluk önünde konuşma sanatına hitabet, söylevciye de hatip denirdi. Söylev söz ve sesle
birleşen bir sanattır. Söylevde amaç, dinleyenleri kendi düşüncesinden yana çekmektir. Bu nedenle söylenen sözler ve söyleyiş
biçimi inandırıcı, etkileyici, coşturucu nitelikler taşımalıdır .İnsanları heyecanlandırmak, bir fikri, bir kanaati insanlara
aşılamak ve benimsetmek önemlidir.
Özellikleri
Söylevci söylevin çeşidine ve konuya bağlı olarak anlaşılır sözcükler seçmeli; cümleler kısa, yalın, akıcı, içten ve etkili
olmalıdır.
Söylevcinin, konuştuğu konuyu çeşitli yönleriyle iyice bilmesi ve söyleyeceklerine inanması gerekir.
Söylev veren kişi konuşmasını duruş, jest ve hareketleriyle desteklemelidir.
Söylevcilerin en önemli yeteneği toplulukları inandırmadaki güçleridir. Ayrıca iddiaları kanıtlaması ve dinleyicide oluşacak
kuşkuları ortadan kaldırması gerekir.
Söylev tiyatro ile birlikte gelişmiştir.
Hemen her yazı türü yeri gelince söylevden yararlanır.
Sesi topluluğun sesine dönüştürme, coşturma, toplulukta duygusal doruklar ve insanda tartışma atmosferi yaratmak söylevin
önemli özelliklerindendir.
Söyleyişte yersiz ve gereksiz vurgular, anlaşılmaz ve abartılı sözler, aşırı ses yükseltmelerinden kaçınılır.
Dilin alıcıyı harekete geçirme işlevi ile heyecana bağlı işlevi birlikte kullanılır.
Dinleyicilerin zevk, kültür düzeyleri ve gereksinimleri konuşmacı tarafından dikkate alınır.
Etkili, heyecanlı ve açık cümlelerle söylev bitirilir.
Konularına göre söylevler
a. Siyasi söylev : Genellikle parlamentolarda, diplomatik toplantılarda, mitinglerde
söylenen siyasî amaçlı söylevlerdir.
b. Dinsel söylev : Tapınaklarda bireysel ve toplumsal sorunları dinsel açıdan yorumlayan söylevdir. İslâmî toplumlarda bu tür söylevlere hutbe denir.
c. Hukuksal söylev : Mahkemelerde, yargılama sırasında suçlamak ya da savunmak
amacıyla söylenen söylevdir.
d. Akademik söylev: Akademilerde, bilim toplantılarında söylenen söylevdir.
Akademik kabullerde, açılış, kapanış ve ödül törenlerinde yapılan bilimsel içerikli
söylevler de vardır.
e. Askerî söylev : Ordunun moral gücünü yükseltmek ve güven duygusunu artırmak için askerlere yönelik verilen söylevdir.
39
Söylev türünün ilk örneklerini Eski Yunan ve Roma dönemlerinde görüyoruz. Eski Yunan edebiyatında Demosthenes
(Demostenes), Lâtin edebiyatında Cicero (Çiçero), Fransız edebiyatında Bossuet (Bosse), Mirabeau (Mirabu) ve Robespiere
(Robespiyer) ilk akla gelen tanınmış söylevcilerdendir.
Ülkemizde toplanma ve söz özgürlüğünün sağlandığı II. Meşrutiyette yetişen en tanınmış söylevciler Ömer Naci ile Hamdullah
Suphi Tanrıöver’dir.
Cumhuriyet Döneminin en büyük konuşmacısı ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. Mustafa Kemal Atatürk “Söylev”de bir
tarih belgesi örneği vererek Türk ulusu ile yaşadığı tarih dilimini bu belgede ayrıntılarıyla yorumlar.
ÖĞRETİCİ METİN TÜRLERİ
ARASINDAKİ FARKLAR
Anı- günlük farkı: Anı ile günlük çoğu zaman karıştırılmaktadır. Günlük adından anlaşılacağı üzere yaşanırken, günü gününe yazılır. Anı ise aradan zaman
geçtikten sonra yazılır. Örneğin kişi günlüklerinden yararlanarak ileride bir anı kitabı kaleme alabilir.
Günlük yazarı sadece kendisini ya da kendisini merkeze alarak çevresindekileri anlattığı halde; anı yazarları başkalarını anlatabilir.
Anı- gezi yazısı farkı: Anılar, üslup yönüyle gezi yazısına benzese de yazarın dış dünyadan çok kendisinden söz etmesiyle gezi yazısından ayrılır. Gezi
yazılarında özne dış dünyadır. Anılarda ise özne kişinin kendisidir. Anılarda çevreye ait bilgiler gezi yazısı kadar ayrıntılı değildir.
Anı – otobiyografi farkı: Anılar üslup yönüyle otobiyografilere de benzer; ancak anı otobiyografi içinde sadece bir bölüm sayılabilir. Yani otobiyografiler
anıya göre daha geniş ve daha uzun bir dönemi içine alır.
Anı - biyografi farkı: Her iki yazı türünün de kaynağı kişilerin yaşamı, başından geçenlerdir. Ancak anı, söz konusu kişinin hayatının belli bir kısmını,
biyografi ise kişinin hayatının tamamını konu alır.
Anıda anlatıcı, "ben"dir, yani olaylar birinci kişinin ağzından aktarılır. Biyografide anlatıcı, "o"dur, yani olaylar üçüncü kişinin ağzından verilir.
Anıda anlatan ve yaşayan aynı kişi olduğundan samimi bir üslup vardır. Dolayısıyla anıda öznellik hâkimdir. Biyografide yaşayan ve yazan farklı kişilerdir, bu
yüzden nesnel ve resmî bir üslup kullanılır.
Monografi- eleştiri ve biyografiden farkı: Monografi, eleştiri ve biyografiden farkı tek bir konu üzerinde derinlemesine durulmasıdır.
Otobiyografi ile monografi arasında fark: Bir kimsenin yaşam öyküsünü kendisinin yazmasıyla oluşan eserlere otobiyografi denir. Bilimsel bir konuyu veya
bir kimsenin yaşamını, kişiliğini, eserlerini ayrıntılı olarak inceleyen eserlere monografi denir.
Röportaj-haber yazısı farkı: Haber yazılarında olaylar olduğu gibi aktarılırken röportajda yazarın duygu ve düşünceleri katılır. Dolayısıyla röportaj, haberin
genişletilmiş hâlidir. Röportajda birinci kişili anlatım, haber yazısında ise üçüncü kişili anlatım kullanılır.
Röportaj- gezi yazısı farkı: Gezi yazısında amaç, gezip görülen yerlerle ilgili duygu ve düşünceleri aktarmak ve okuyucuda gezme isteği uyandırmakken;
röportajda amaç, bir olayı, bir durumu, bir sorunu gezip görerek insanlarla konuşarak araştırmaktır.
Röportaj ile Biyografi’nin Farkı: Röportajlarda konuşmalara yer verilirken biyografide yoktur. Röportajlarda kişisel yorum varken biyografilerde yoktur.
Röportajlar yaşayan sanatçılarla yapılır. Biyografiler belgelere dayandırılarak yapılır.
Biyografi- otobiyografi farkı: Biyografi ve otobiyografi, kişilerin yaşamı üzerine kurulu yazı türleridir. Ancak biyografi, bir kişinin yaşamının başkası
tarafından kaleme alınmasıyla oluşur. Otobiyografide ise yazar, kendi yaşamını kendisi anlatır. Biyografide nesnel bir anlatım benimsenir. Otobiyografide
yazar, kendi yaşamını kendisi anlattığından bazı olayları kendi bakış açısıyla verebilir. Bu yönüyle otobiyografide öznel bir anlatım vardır. Her iki yazı
türünde de genellikle açıklayıcı, örnekleyici, öğretici anlatım türleri kullanılır
Fıkra – sohbet farkı: Sohbette, fıkradan farklı olarak, karşılıklı konuşma üslûbu vardır. Yazar karşısında biri varmış gibi sorular sorar, cevaplar verir.
Fıkralarda yazar serbest bir anlatımla düşüncelerini okuyucuya benimsetmeye çalışır. Sohbetlerin dışa dönük bir yapısının olması da onun fıkradan ayrılan
yönlerinden bir diğeridir.
Fıkra-makale farkı: İkisi de gazete yazısıdır. Makalede ispat vardır, ciddi bilimsel bir dil kullanılır; fıkra ise daha serbest ve mizahi ögeler içerir ve ispat
yoktur. Makalede yazar doğruyu, fıkrada ise kendi doğrusunu anlatır.
Deneme- eleştiri farkı: Her ikisi de düşünce yazısı olup gazete ve dergilerde yayımlanır. Her iki yazı türü de düşünsel bir plana göre yazılır. Eleştirinin
konusu incelenen eserle sınırlanmıştır. Denemede, herhangi bir konu sınırlaması yoktur. Hayat, ölüm, güzellik, sanat, kıskançlık, dostluk, özgürlük, tutsaklık,
öfke, sevinç, korku vs. her şey denemede işlenebilir. Eleştirilerde ele alınan eserle ilgili değerlendirmeler yapılırken esere bağlı kalınır. Söz konusu eserin
değerli ya da değersiz yönleri örneklerle ve nesnel biçimde ortaya konur. Denemede ise yazarın böyle bir sorumluluğu yoktur. O seçtiği konuyu istediği gibi
işleyebilir. Eleştiri yazılarında öğreticilik, yol göstericilik, yargılama esastır. Bu nedenle eleştiri yazılarında düşünceler, izlenen eleştiri türünün gerektirdiği
terimlere ve eserdeki örneklere bağlı kalınarak anlatılır. Denemede ise özgürce seçilen bir konu, bir söyleşme havası içinde işlenir. Denemede de okura bazı
gerçekler öğretilir; fakat okur bunun ayırdında değildir. Denemecinin bir iddiası ve söylediklerini kanıtlama, belgeleme kaygısı yoktur. O, düşüncelerini kesin
yargılara varmadan anlatır. Montaigne bu konuya şöyle açıklık getirmektedir: "Bir şey öğretmem, sadece anlatırım." Deneme yazarı ele aldığı konuyu ustalıklı
bir üslupla ve dilin inceliklerinden yararlanarak anlatır. Bu yönüyle de deneme, eleştiri, makale ve fıkra gibi yazı türlerinden ayrılır.
Deneme -makale farkı: Makalede ele alınan konuların kanıtlanması gayesi varken deneme türünde anlatılan konuların kanıtlanma amacı yoktur. Makalede
anlatılan düşünce ve konular kesin bir dille sonuçlanırken deneme türünde böyle bir zorunluluk yoktur. Makalenin üslubu denemeye göre daha ciddi ve
kurallıdır. Denemenin dili daha süslü ve sanatlı olabilirken makalenin dili daha açık ve anlaşılırdır.
Deneme-sohbet farkı:
Sohbette kısa ve yüzeysel bir anlatım vardır. Amaç, yazarın okuyucuyu kendi düşüncesine çekmesi veya kendi düşüncesi doğrultusunda düşünmesini
sağlamasıdır. Denemede ise derinlemesine bir anlatım vardır ve okuyucuyu etkilemek, yönlendirmek gibi bir amaç güdülmez. Sohbette yazarın okuyucuyla
konuşuyormuş gibi bir anlatımı vardır. Denemede ise yazarın kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi bir anlatımı vardır. Sohbette nüktelerden, halk
söyleyişlerinden, fıkralardan yararlanılır. Sohbetin dili ve anlatımı yalındır. Denemede ise daha ciddî bir dil kullanılır.
40

Benzer belgeler