Kurtlar Vadisi Irak filminin bilişsel yapısı

Transkript

Kurtlar Vadisi Irak filminin bilişsel yapısı
İletişim kuram ve araştırma dergisi
Sayı 22 Kış-Bahar 2006, s. 157-181
Makale
Kurtlar Vadisi Irak filminin
bilişsel yapısı
Cem Yaşın1
Özet: Kültürel üretim süreçleri ideolojiktir. Bu süreç içerisinde özne konumları
oluşmaktadır. Özne ve kimlik inşası sembolsel, ikonsal ve indeksel anlatılardan
geçerek oluşturulur ve tutulur. Bu anlatılar içinde olumlu ve olumsuz kimlik
konumları yaratılır ve özneler bu konumlara yerleştirilir. Olumlu ve olumsuz kimlik
konumlarında yaratılan dahil etme ve dışarıda bırakma ile özneler tanımlanır ve
bilişsel yapının temel unsurları olarak işlenir.
Bilişsel yapının yeniden üretimi için kimlikleri anlatı içinde konumlandırmak
gerekmektedir. Anlatılar farklı araç ve formatta olabilir. Sinema da ideolojik bir araç
olarak, bu yapının yeniden üretildiği bir alandır. Bu çalışma “Kurtlar Vadisi Irak”
filminde bilişsel yapıları incelemektedir. Amaç bu yapıların neler olduğunu
belirlemek ve irdeleyerek var olan bilgiye katkıda bulunmaktır. Bu bağlamda, Kurtlar
Vadisi Irak filminin içeriği bilişsel yapı inşası çerçevesi içinde incelendi. Bulgular
kuramsal çerçeveyi destekledi.
Anahtar kelimeler: Cognitive structure, İdeoloji, Kimlik, Kurtlar Vadisi Irak.
Abstract: Cultural production processes are ideological. In this process, subject
locations are constituted. The constructuion of subject and identity are formed and
maintanined through sembolic, iconic and indexial narrations. Positive and negative
identity positions are created by these narrations and subjects are placed in these
positions. Identities should be positioned within the narrative in order to reproduce the
congnitive surtucture. Narratives can be in different media and format. Cinema as a
medium of ideological apparatus, is a representational field of activity that reproduces
this structure. This study researches the constructions of cognitive structures in the
“Kurtlar Vadisi Irak” (Valley of Wolves in Irak). To do so, selected content of the
Valey of Wolves Irak movie were examined. Findings of the study provided support
for the theoretical framework.
Keywords: Cognitive structure, Ideology, Identity, Valley of Wolves-Irak.
1
Yard. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
158
Cem Yaşin
ÇALIŞMANIN KONUSU VE AMACI
Bu makale, dünyayı anlamlandırdığımız bilişsel yapının, sinema filmi gibi
ürünlerle nasıl üretildiğini “Kurtlar Vadisi Irak” filmi üzerinden analiz etmek
amacıyla yazılmıştır. Dünyayı anlamlandırdığımız bilişsel haritalar ile mevcut
egemenlik ve iktidar ilişkilerinin nasıl kurulduğu veya sorgulandığı bu
çalışmanın alanını oluşturmaktadır. Kurtlar Vadisi Irak ile ilgili basında yer
alan tartışmalar, bu bağlamda Amerika karşıtı bir bilincin mümkün olup
olmaması ile sınıflandırılabilir. Tartışmalara konu veya taraf olan yazılardan
bir kısmı Amerikan karşıtı bir bilinç veya içeriğin üretilemeyeceğini, bu
içeriğin Amerikan karşıtı tepkileri ortadan kaldırmak için üretildiğini
savunmuştur. Bu yazılarda tepkinin ortadan kaldırılmasını ise “gazını almak”
olarak tanımladıkları süreç içinde tepki gösteremeyenlerin filmi izleyerek
gerilimlerini attıkları ima edilmektedir. Filme yüklenen işlev, Amerikan
karşıtı tepkinin giderilmesi veya hafifletilmesi ve psikolojik rahatlama
sağlanmasıdır. Ama bu analiz bilişsel yapılarda filmin bir değişiklik yapıp
yapmaması ile ilgili noktayı gözden kaçırmaktadır. Bilişsel yapının, Amerika
ve diğer kimliklerin olumlu ve olumsuz kimlik kategorilerinde konumlanışını
belirlediği göz önüne alınırsa anlatı içinde bilişin yeniden üretilip
üretilmediğine bakmak gerekmektedir. Bu çalışmada anlatının nasıl
kurgulandığı, nasıl bir biliş yapısı sunulduğu analiz edilmektedir.
Siyaset bilimi ve anayasa hukuku kitapları, bir iktidarın sadece güç
kullanarak varlığını sürdüremeyeceğini yönetilenlerin de yönetenlerin
yönetme hakkı olduğuna iktidarın meşru iktidar olduğuna, inanmaları
gerektiğini belirtir. Bu nedenle siyasal iktidarlar varlıklarını yönetilenlerin
rızasına dayandırırlar. Rıza çoğu zaman yönetenlerin veya temsili kurumların
kimlerden oluştuğu kadar, siyasal sistem ile ilgili bir kavramdır. Bu rızanın
nasıl üretildiği ise bilinç ve ideoloji kuramlarınca açıklanmaktadır. Burke’e
göre “hiçbir yönetim sadece güç kullanarak ayakta kalamaz. İletişim, iktidarı
meşrulaştıran imajı yaratan anlamı sağlar.”(Stacks-Hill-Hickson, 1991: 119)
Burke göre Retorik insanlığı biçimlendiren sembollerle biçimlenir ve bağlamı
oluşturur. Retorik, bu bağlamı üç şekilde oluşturur: “1-Kendimizi ve ait
olduğumuz topluluğu tanımlar. 2-Sembolin yorumlanması anlamın doğasını
oluşturur. 3-güdüleri ve eylemleri anlamlandırır.”(Herrick, 2004: 224)
Sembollerden oluşan süreç ise ideolojiktir.
İdeoloji, bireylerin varoluş koşullarıyla aralarındaki hayali ilişkilerini
temsil eder.” (Althusser, 1989: 43) Bu temsil, maddi dünyanın nasıl
filmin bilişsel yapısı
159
anlamlandırılacağının bir toplumsal üretim olduğunu gösterir. Bu nedenle
“ideolojinin varoluşu maddidir.” (Althusser, 1989: 46) Althusser’in
tanımında, varoluşu maddi, yarattığı biliş ise gerçekle örtüşmeyen ideolojinin
diğer gündelik pratikler gibi kültürel ürünler içinde nasıl işlediği bu çalışmada
anlatı içinde oluşan kimlik kategorileri üzerinden incelenecektir.
YÖNTEM
Araştırmanın kuramsal çerçevesi özne, bilinç ve ideoloji bağı üzerine
oluşmaktadır. Çalışmanın amacını oluşturan bilişsel yapının ideolojik bir
üretim olduğu ve bu üretimin de sinema filmi gibi kültürel ürünler içinde
üretildiği çalışmanın temel varsayımlarıdır. Eagleton’a göre (1996: 41)
“İdeoloji, insani varlıkları birer toplumsal özne olarak kuran ve bu özneleri bir
toplumdaki egemen üretim ilişkilerine bağlayan yaşanan (lived) ilişkileri
üreten anlamlandırma pratiklerini düzenlemenin belli bir yoludur.” Başka bir
deyişle ideoloji olumlu ve olumsuz kimlik kategorilerinin oluşumunun yanı
sıra bize kim olduğumuz veya olmadığımız, biz olmayanın veya diğerinin kim
olduğunun üretildiği süreçlerdir. Bu süreci belirleyen ilk unsur, maddi
gerçekliğin bilgisinin üretilirken maddi gerçeklikten uzaklaştığıdır. Bu yüzden
ideoloji kavramı çoğu kere yabancılaşma, “camera obscura”, yanlış bilinç
gibi kavramlarla birlikte anılır. Marks ve Engels’e göre “İnsanlar ve sahip
oldukları ilişkiler tüm ideolojilerinde sanki “camera obscura”daymış gibi
başaşağı çevrilmiş biçimde görülüyorsa, nesnelerin gözün ağtabakası üzerinde
ters durmalarının onların dolaysız fiziksel yaşam süreçlerinin yansıması
olması gibi, bu olguda da, insanların tarihsel yaşam süreçlerine aynı şeyin
olmasından ileri gelmektedir.”(Marks ve Engels, 1992: 42) Yabancılaşma ise
insanın kendi emeğinin doğasına yabancılaşması ile başlar. Bottigelli’nin
(1993: 65) belirttiği gibi:
İnsan ilkin, emeğinin tözünün ta kendisi olan doğaya yabancılaşır.
Ama bu yabancılaşma aracılığıyla doğa üzerindeki, onu örgensel
olmayan bedeni duruma getirecek egemenliğini hazırlar. İnsan, onda
artık cinsin temsilcisini değil bireyi, hasmı gördüğü öteki insana
yabancılaştırır.
Bu sürecin ikinci unsuru ise insanların bu sürecin içinde iken içinde
oldukları süreci algılayamamalarıdır. “İdeolojinin içinde yer alan kişiler
kendilerini tanım gereği ideolojinin dışında sanırlar: ideoloji aracılığıyla,
ideolojinin ideolojik karakterinin fiili yadsıması ideolojinin etkilerindendir.”
(Althusser, 1989: 54) “ideolojinin araçlarda (apparatuses), ritüellerde ve
160
Cem Yaşin
pratikte nesnel bir varlığı bulunmaktadır; bu manevi veya düşünsel değildir,
öznel değil, nesnel ve dışsaldır; o toplumun nesnel bir yüzüdür, toplumsal
bütünlüğün talebidir; hiçbir özne tarafından üretilmeyen, ama özneyi
şekillendirip, oluşturan kendini tekrar edecek tarzda yapılanmış bir
olgudur.”(Larrain, 1994: 91) Althusser ideolojiyi maddi gerçeklik olarak
tanımlarken, bu pratiğin oluşumunun devletin ideolojik aygıtları içinde
gerçekleştiğini belirtmiştir. Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA), Dini DİA
(değişik kiliseler sistemi), Öğretimsel DİA (değişik, özel ve devlet okulları
sistemi), Aile DİA’sı, Hukuki DİA, Siyasal DİA (değişik partileri de içeren
sistem), Sendikal DİA, Haberleşme DİA’sı (basın, radyo-televizyon v.b.),
Kültürel DİA (edebiyat, güzel sanatlar, spor v.b.) gibi muhtelif aygıtlardan
oluşabilir. Althusser’e göre, üretim ilişkilerini yeniden üretimi, “hukukisiyasal ve ideolojik üstyapı yoluyla sağlanır.” (Althusser, 1989: 32)
İdeolojinin maddi pratiği ekonomiden ayrılan ayrı bir düzeydir. Kerteler veya
düzeyler arasında ilişkiyi görece özerk olarak tanımlayan Althusser,
ekonominin son kertede belirleme ilişkisinde olduğunu söyler. Toplumsal
öznenin oluşumu ideolojinin alanıdır. “Althusser toplumsal bütünlüğü ve
tarihi öznesiz süreçler olarak algılamıştır.”(Larrain, 1994: 95) Althusser’de
özne toplumsal eylemin faili değil, toplumsalla belirlenme ilişkisi içinde
ideolojinin nesnesidir. “Özne kategorisinin işleyişiyle, her ideoloji somut
bireyleri somut özneler olarak çağırır ve adlandırır.” (Althusser, 1989: 53)
Althusser’in ideoloji kuramından İdeolojinin özne ve kimlik kategorilerini
oluşturduğunu; özne kategorilerini oluşturan ideolojik süreçlerin somut
pratikler olduğunu; öznenin oluşumun bilişsel bir süreç olduğunu
çıkarabiliriz.
Althuser’in özne kuramı, yapısal kuramlarla paralellik göstermektedir.
Althusser’in ideoloji kuramı ile yapısal kuram arasında temel fark, ideoloji
olarak tanımlanan şeyin yapısalcı kuram içinde kültür olarak tanımlanmasıdır.
Kültür ise göstergelerle çalışmaktadır. Yapısalcı kuramda maddi gerçeklik ile
maddi gerçekliğin bilgisi arasındaki ayrım doğa-kültür karşıtlığı ile
tanımlanmaktadır. Sembolik alana giren veya dili kullanan, toplumsal birey
olarak özne konumunu kabul etmiş olur. Bu, sadece öznenin kendi kimliğinin
değil, toplumsal ilişkiler içinde diğer insanların da kim olduklarının
kabulüdür. Bu süreçte özne, toplumsal olarak belirlenmiş kim olduğunun
bilgisini simgesel alanda elde eder. Bu öznenin toplumsal belirlenimidir.
Saussure’a göre anlamın üretildiği alan dildir. “Dil sosyal bir
kurumdur.”(Bayrav, 1998: 41) “Dil bireyin değil, toplumun ortak aracıdır.
filmin bilişsel yapısı
161
Belli kuralları vardır. O kurallara uymadığımız takdirde meramımızı
anlatamayız. Bu bakımdan dil bizim dışımızda olan, bize baskı yapan bir
kuvvettir.” (Bayrav, 1998:.42) “Dil bir sözleşme, bir uzlaşımdır ve üstünde
anlaşmaya varılan göstergenin öz niteliği önemsizdir.” (Saussure, 1998: 39)
Dil ise göstergelerden oluşur. Saussure’a göstergenin “zihinsel bir kavramdan
oluştuğunu ve bu kavramın, dış dünyanın bir kavranışı olduğunu söyler.
Gösterge gerçeklikle yalnızca onu kullanan insanların kavramları aracılığıyla
ilişkilenir.” (Fiske, 1990: 64) “Saussure, göstergenin sistemdeki diğer
göstergelerle ilişkisine değer adını verir. Saussure’a göre anlamı belirleyen
aslında değerdir.” (Fiske, 1990: 69).
Lévi-Strauss’a göre “...özne varlığının farkında bile olmadığı bir yapı
tarafından inşa edilir. ...Özne yapının ve yapının dönüşümlerinin
nesnesidir.”(Coward ve Ellis, 1985: 41) Lévi-Strauss’a göre dil gibi toplum da
göstergeler dizgesidir. “Claude Lévi-Strauss da dilbilimsel yöntemi olduğu
gibi budunbilime aktarmaya kalkmaz, ancak onun belirli ilkelerinden, belirli
yöntemlerinden yararlanır. Toplumsal yapıyla dilsel yapının belirli özellikleri
de böyle bir yararlanmayı geçerli kılar: her iki yapı da bu ortak yapının
işlevidir.”(Yücel 1999: 58) Özne konumları bu toplumsal yapı içinde üretilir.
Lévi-Strauss yapının çözümlemesi için üç ilke önerir:
A) her yapı, birbirlerine değişim yasalarıyla bağlı, belirli bir bağıntılar
bütünüdür. B) her yapı kendi oluşturucu birimleri olan özgül öğelerin
bir birleşimidir ve bu nedenle bir yapıyı öbürüne indirgemek ya da bir
yapıyı başka bir yapı aracılığıyla ortadan kaldırmak olanaksızdır. C)
aynı dizgenin içinde yer alan farklı yapılar arasında –yasaların
araştırması gereken- bir bağdaşım ilişkisi vardır, fakat bunun doğal
çevreye uyum sağlama sürecinin başarıya ulaşması için zorunlu bir
ayıklanma düzeneğinin sonucu olduğunu sanmak yanlıştır. (LéviStrauss, 1983: 129)
“Claude Lévi-Strauss’un çabası, antropolojinin inceleme alanına giren
toplumların gözleminden çıkardığı genel gerçeklik ile insanın doğal olandan
kültürel olana geçişini, doğal olmayanın durumunu doğallaştırmasını ve bu
süreç içinde öznenin konumlanışını deşifre etmek olmuştur.” (Yaşın, 2002:
60) Bu makalede, yapısal analiz tekniğinin öncelikle filmin başat
karakterlerinin bütün içindeki karşıt konumlanışları tespit edilecek. İkinci
aşamada ise filmin anlatısı içindeki Polat Alemdar, Sam William Marshall,
Şeyh Abdurrahman Kerkuki gibi başat karakterlerin anlatıları içinde
kimliklerin kuruluşu incelenecektir.
162
Cem Yaşin
Araştırma’da veri toplama birimi olarak başat karakterlerin ikili
diyalogları ele alınacaktır. Bu diyaloglar dörtlü bir katman olarak
değerlendirilecektir. Bunlar inanç kimliği (Müslümanlık), etnik kimlik, ulusal
kimlik (ulus devlet boyutu) ve dünya sistemidir. Senaryo içinde bu üç kavram
birbiriyle yer değiştirerek kullanılmaktadır. Bu yer değiştirme kimlikleri
tanımlayan bilişsel yapıların yeniden üretildiği alanı oluşturmaktadır. Seçilen
diyaloglar, Polat ve Sam’ın konuşmaları, Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin kızı
Leyla ve müritleri arasında geçenlerdir. Buna ek olarak Polat’ın Leyla ve
diğer arkadaşları arasındaki konuşmalardan ve Sam’ın Yahudi doktor ile
konuşması ve ibadet ederken söylediklerinden de faydalanılmıştır.
ANALİZ
Anlatı yapısının oluşumu ve kimlik eksenleri
Senaryo, bir intikam öyküsü üzerine kurulmuştur. İntikam öyküsünü
oluşturan Türk askerlerine ABD askerlerinin yaptığı haksızlık ve bir Türk
subayının intiharının intikamı ile kurgulanmıştır. İkinci intikam öyküsü ise
Leyla’nın kocasının ABD askerlerince düğünde öldürülmesiyle başlar. Bu iki
intikam öyküsü, izleyicinin ABD’nin Irak operasyonunda yaşanan Türk
askerlerinin başına çuval geçirilmesi ve Irak halkına karşı yürütülen
operasyonlarla ilişkilendirilerek mevcut bilişsel yapılarla ilişki kurulmaktadır.
İlk intikam öyküsü, 4 Temmuz 2003 tarihinde Kuzey Irak’taki Türk
birliklerine Amerikan askerlerince düzenlenen operasyon sonunda bir Türk
subayının vasiyeti ile başlatılıyor. Bu vasiyet, Türk subayının Amerikan
askerlerine teslim olması ve direnememesinin sonucunda intihar etmesi ve
Polat’ı intikam için görevlendirmesi ile tanımlanıyor. İki ordu arasında
yaşanan olay, kişiselleştirilerek Polat ve Sam arasında bir intikam
mücadelesine dönüştürülüyor. İki devlet arasında ilişki, Amerikan ve Türk
kimlikleri arasında bir savaşa dönüştürülüyor. Polat’ın kimliğinde devlet
politikaları dışında bireysel bir mücadeleye indirgeniyor; devlet boyutu milli
kimlik ile yer değiştiriyor. Devlet politikasında gerçekleştirilemeyen, bir Türk
kahramanın kimliğinde mümkün kılınıyor. İzleyicinin ezikliği bir kahramanın
kimliğinde zaferi imkanlı kılan bir yapıya dönüşüyor. Özellikle Türk
seyircisinin Türkiye Cımhuriyeti’nin Irak politikasında bulamadığı güçlü
Türkiye beklentisi, maddi gerçeklikle anlatı içinde irade içi bir sürece
dönüşerek güç ilişkileri yeniden tasarlanıyor. Devlet olarak olmasa da milli
filmin bilişsel yapısı
163
kimlik olarak güçlü Türk imajı ortaya çıkıyor. Bu da filmin, izleyenler gerçek
dünyadaki yenilgiyi bir zafere dönüştüren öğesidir.
İkinci intikam öyküsü ise bir Müslüman kadının uğradığı zulümle
somutlaşıyor. Türk kamuoyunun ABD ordusunun uygulamalarına duyduğu
tepkiyi yakalayan anlatı unsuru, Müslümanların değer yapısı, aile kavramı ve
yaşam tarzına yapılan saldırı ikinci intikamı meşrulaştırıyor. Müslüman Irak
halkı ile ABD askerleri arasında çatışma ekseni Sam Marshall ile Leyla
arasındaki intikam öyküsünde ete kemiğe bürünüyor.
İkinci intikam öyküsünde, değişik seçenekler arasında tercihleri meşru ve
meşru olmayanlar arasındaki tercihlerle Müslüman kimliğini yeniden üretiyor.
Bu öykü ile Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin söylemleri bilge Müslümanın
ağzından, olması gerekeni tanımlanıyor.
İkinci intikam öyküsünün birinci intikam öyküsü ile birleşmesi ise Türk
kimliği ile Müslüman kimliği bir potada eritiyor. Ama hikayenin yapısı
Müslümanların zafere ancak Türk kimliği ile ulaşabileceğini
kavramsallaştırıyor. İkinci intikam öyküsü Türklerin Müslümanların hamisi
olduğu, Ortadoğu için Türklerin ağırlığı gibi kabulleri de izleyiciye aktarıyor.
Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin diyalogları Müslümanların nasıl olması
gerektiğini tanımlarken, kimlikler arasında ilişkileri tanımlamıyor. Mücadele
Türk kimliğinin önderliğine ihtiyaç gösteriyor. Bu yolla yaşam tarzı olarak
Müslümanlık, mücadele için Türk kimliği ön plana çıkarılıyor. Bu da özel
alanda Müslümanlığı, siyasal alanda Türklüğü ön plana çıkaran bir bilişsel
yapı sunuyor.
Diyaloglarda bilişsel yapı ve kimlik
Kurtlar Vadisi Irak’ın aksiyon filmi olması iddiasına karşın bilişsel
yapısını oluşturan, filmin kahramanlarının kendilerini ve diğerlerini
tanımladıkları konuşma metinleridir. Bu metinlerin sunumunda Polat’ın
konuşmaları özel bir öneme sahip. Bu önem filmin kahramanı üzerinden
sunulan doğruların bilişsel yapı üzerindeki ağırlığından kaynaklanmaktadır.
Polat -Sam Diyalogu
Polat’ın en önemli diyalogu Sam ile oteldeki diyalogudur. Polat ve
adamları otele bomba yerleştirdikten sonra Sam William Marsahll’ı otele
çağırırlar. Marshall içeri girdiğinde konuşma karşılıklı kimlik tanımları ile
başlar. Polat otel müdürüne Sam Marshall’ı aratır. Marshall Polat’a kim
olduğunu sorar. Polat cevap olarak “eğer otele gelmezsen oteli havaya
164
Cem Yaşin
uçuracak olan adamım” der.
İletişim bir güç mücadelesi biçiminde
başlamıştır. Sam Marshall otele geldiğinde ilk cümlesi “Bak Türk nasıl bir
belaya bulaştığının farkında mısın?” olur. Polat’ın cevabı ise Marshall altına
bomba bağlanmış sandalyeye oturduğunda “asıl sen üzerine oturduğun
belanın farkında mısın?” olur. Bir pazarlık formunda başlayan konuşma şu
şekilde devam eder:
Sam: Benden alacağın bir şey yok. Oteli havaya uçurmak istiyorsan uçur.
Polat: Senden alabileceğim bir şey yok. Ama senin bana verebileceğin bir
şey var.
Polat’ın adamı çantasını açar. Çantanın içinde çuval vardır. Çantayı Sam’a
doğru çevirir.
Polat: Bu çuvalı kafana geçireceğim. Aynını adamlarına yapacağım. Hep
birlikte başınızda çuvallarla otelden çıkacaksınız. Ve gazeteciler resminizi
çekecekler. Bende bunun karşılığında sana Grand Hamilton’ı verecek, çekip
gideceğim.
Konuşma karşılıklı güç dayatması ile devam etmektedir. Sam pazarlık
konuşmasını kimlik mücadelesine çevirerek devam eder. “Türk” diye
başladığı milli kimlik bazlı konuşma bundan sonra devlet politikasına gelir.
Sam: Bu çuvallar senin askerlerinin kafasına geçirdiğim çuvallar mı?
Polat: Başın hala gövdenin üzerindeyse geçir şu çuvalı kafana. Yoksa sana
tam uyacak bir kefen bezim var.
Sam’ın konuşmaya müdahalesi konuşmayı ulusal bir meseleye getirmiştir;
kimliğin boyutunda bir geçiş yapılmıştır. Sam:
Tamam bak Türk. Türkleri iyi tanırım. Övünmeyi seversiniz. Sizin
kendi kurallarınız kırmızı çizgileriniz var. Değişmez Irak
Politikalarınız var. Biz istemezsek kimse bir şey yapamaz dersiniz.
Sana bir şey söyleyeyim, kırmızı çizgilerini çoktan sildik. Irak
politikalarınızın içine ettik buna aldırmadınız da başınıza geçen iki
çuvala mı alındınız? Niye alındığınızı söyleyeyim. Birleşik Devletler
son elli yıldır size para ödüyor. Donunuzun lastiğini bile biz
gönderiyoruz. Neden bir şey üretemiyorsunuz? Para istiyorsunuz
yolluyoruz. Daha fala istemek için mi birbirinizi dolandırıyorsunuz.
Silah istiyoruz dediniz. Kabul ettik; gönderdik. Ama askerlerinizi
göndermeden pazarlığa kalktınız. Ve sonra tekrar para istediniz. Nasıl
unutursunuz komünistlerden kurtarmamız için yalvardığınızı. Niye
alındığınızı söyleyeyim. Çünkü artık size ihtiyacımız yok.
Sam konuşmasını Türk kimliğinden hükümet politikasına getirir. Böylece
kimlik boyutunda geçiş yapmıştır. Ulusal politikaları ise Türkiye ile ABD
filmin bilişsel yapısı
165
ilişkilerine bağlamıştır. Bu durum dünya düzeni ve ABD’nin bu sistem içinde
yerini tanımlama imkanını getirmektedir. Söylem içinde Türkiye sürekli
talepte bulunan, güvenilmez bir ülke olarak tanımlanmaktadır. Konuşma
içinde Türkiye ve ABD ilişkileri yatay bir ilişki olarak değil dikey bir iktidar
ilişkisi biçiminde tanımlanmaktadır. Bu dikey ilişkinin, bir adamı olma ilişkisi
biçiminde olduğu “elli yıldır size para ödüyoruz” tümcesiyle ifade
edilmektedir. Zayıf bir ülkenin güçlü bir ülkeye sığınışı “komünistlerden
kurtulmak için yalvarmak” ifadesi ile belirtilmiştir. Anlatı içinde ABD’nin
süper güç oluşu, Türkiye’nin de bu süper güce biat ettiği tanımlanmaktadır.
Konuşma dünya düzeni içinde değişiklikler olduğunu, bu değişikliklerin de
ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacını ortadan kaldırdığını söylemektedir. Konuşma
sırasında Polat’ın adamlarının sinirlendiği görülmektedir. Bu tepki anlatılan
durumun kabul edilmediğini göstermektedir. Polat tepkisini şu ifade ile dile
getirmektedir: Ben siyasi parti lideri değilim; diplomat yada asker de değilim;
aynen senin de dediğin gibi ben bir Türk’üm. Ve bir Türk’ün kafasına çuval
geçirecek adamın dünyasını başına yıkarım. Şimdi kes sesini ve tak şunu.
Polat, çuvalı Sam’ın suratına fırlatır. Sam’ın değiştirdiği kimlik boyutunu
Polat geri çevirmiştir. Siyasetçi, parti lideri, diplomat ya da asker olamamakla
kendini devletin dışında tanımlamaktadır. “Ben Türk’üm” ifadesi ile
kimliğinin altını çizmektedir. Kendini devletin dışında tanımlamasına rağmen
gösterilen tepkiden Türklerin devletlerine söz söyletmediğini çıkarmak
mümkündür. Diyaloglar yalnızca toplumsal yaşam içinde kimlik konumlarını
ve ilişki eksenlerini belirlememektedir. Biliş haritasının en önemli
unsurlarından olan değer sistemlerini ve kimliklerle değerler arasındaki
ilişkiyi de tanımlamaktadır. Türklerin devlet algısı ve devlete atfettikleri
değer, Polat’ın ve adamlarının tepkisiyle tasarlanmaktadır.
Polat’ın çuvalı Sam’ın suratına fırlatması, güç mücadelesinde bir tür rest
çekişi simgelemektedir. Sam’ın önünde iki seçenek vardır. Ya resti görüp
Polat’ın bombayı patlatması, ya da güç oyununda havlu atıp çuvalı başına
geçirmek. Fakat her iki durumda da çatışma ortadan kalkmaktadır. Gerilimi
sürdürecek bir formül Sam’den gelir. Sam Polat’ın restini başka bir
alternatifle geçiştirir.
Sam: Peki tamam patlat umurumda mıymış görelim. Hadi yap. Sen benim
Kabemi patlat, bende seninkini. Dur, dur bir dakika. Neyse bak. Herkesin
hassas bir noktası vardır. Sen o çuvalı atarak hassas noktama dokundun ki, bu
hiç hoş değildi. Bende seninkini biliyorum.
166
Cem Yaşin
Sam geri döner ve içeri çocukların getirilmesini ister. Diyalogun bu kısmı
Sam in Kabe tanımı ile ikili bir karşıtlığa bürünmektedir. Burada örtülü olarak
Hıristiyanlık ve Müslümanlığa gönderme yapılmaktadır. Yüzüne çuval
fırlatılmasını Sam hassas noktası olarak tanımlarken bilişsel olarak iktidar
erkinin zedelenişine tepkisi ile mağrur Amerikalı’nın karşısındakinin
zaaflarından yararlanarak tepkisini göstermesini izlemekteyiz. Türklerin
çocuklara zarar vermeyeceğinden yola çıkılarak otele çocukların getirilmesi
Amerikalıların kazanmak için hiçbir ahlaki norm taşımazken, Türklerin
değerleri söz konusu olduğunda kaybetmeyi göze alabildikleri filmin sunduğu
bilişsel yapı içinde yer almaktadır. Hıristiyanlık ve Müslümanlık arasındaki
mücadele örtük ve kopuk olarak film boyunca verilse de filmin bütününe
yansıyan bir yapı olmamaktadır. Filmin içinde mücadeleler dünya sistemi,
ulusal çıkarlar gibi unsurlar yerine kimlikler arasında çıkar çatışması ve pratik
gereksinimler ile ilişkilendirilmektedir. Kimlikler arasındaki ilişkiler bu
nedenle somut ve soyut kavramsallaştırma düzeylerinden somut düzeye daha
yakın verilmektedir; din somut pratiklerle kavramsallaştırılmaktadır. Dini
yapının inşası ile ilgili iki diyalogdan çok monolog veya söylev filmin içine
yerleştirilmiştir. Bunlardan biri Sam’ın İbadeti, diğeri ise Şeyh Abdurrahman
Kerkuki’nin müritlerine konuşmasıdır.
Sam’ın İbadeti
Sam’ın ibadetinde ABD askerinin Irak’taki varlığı bir kimlik değişikliği
ile Hıristiyanlık misyonu ile tanımlanmaktadır Şeyhin konuşması ve Sam’ın
ibadeti Müslümanlık-Hıristiyanlık çatışmasını bilişsel yapı içinde inşa
etmektedir. Sam’ın ibadeti Çarmıha gerilmiş İsa heykelinin önündeki mumu
yakışı ile başlamaktadır. Sam:
Efendim bazen isyan ediyorum, niye beni yanında istemiyorsun diye.
Ama anlıyorum sana karşı vazifelerim bitmedi. Kışkırtmalara direnen
kişi kutsanır. Çünkü öldüğünde kutsanır. Ölen kahramanların ve
kahraman olacakların ruhlarını takdis et. Bize huzur ver. Bize hep yol
göster. Bu fedakarlıklar hep görev aşkıyla yapılıyor. İsa efendimizi ve
dünya barışını korumak için. Yüce efendim bütün gücümle
vazifelerimi yerine getirmeye çalışıyorum. Bu dünya sana sadakatimi
ispatlayacak işler yapmam için yaratıldı. Sen yeryüzüne dönmeden
önce kutsal kitapta vaat ettiğin Babil hesaplaşmasını tamamlamamı
sağla. Gelecek nesiller tanrının krallığını inşa edecek kahramanlara
minnettarlığını sunarken, dualarında beni anlamaları ne büyük bir
şereftir. Aziz Petros Roma’yı terk ettiğinde sen ona “Quo Vadis”
demiştin: Nereye gidiyorsun? Burası Babil benim vatanım. Bana
filmin bilişsel yapısı
167
nereye gidiyorsun demeyeceksin söz veriyorum. Ben bu topraklarda
öleceğim; kanım bu topraklarda akacak; kanım vaat edilmiş zamana
kadar, yani sen dönene kadar, yani vaat edilmiş topraklar bizim olana
kadar akacak. vaat etilmiş topraklar bizim olduğunda barış gelecek. Ve
barışı sağlayan tanrının çocuğu olacak.
Filmde Sam’ın duası, Kürt milislerin boşaltılacak evleri işaretleyişi, halka
erzak dağıtmaları; halka sağlık hizmeti götürülmesi gibi görüntülerle birlikte
verilmektedir. Bu görüntülerin dua ile birleşmesi, ABD ordusunun aslında
haçlı seferleri gibi Hıristiyanların çıkarları için Irak’ta olduğunu, bunu da
kutsal bir savaş olarak gördüklerini, Irak’ı Hıristiyanlara ait kutsal topraklar
olarak kabul ettiklerini bilişsel yapı içinde inşa etmektedir. ABD’nin Kürt
milislere evleri boşalttığı görüntüler ile “vaat edilmiş topraklar bizim
olduğunda barış gelecek” ifadesi ise ABD’nin bölgedeki planlarının
demografik bir dönüşüm olduğunu, bölgeye kalıcı olarak geldiğini bilişsel
yapı içine eklemektedir. Olumsuz kimliğin ağzından kurulan anlatı ile
düşmanın hedefleri tanımlanmaktadır. Filmin içinde olumlu kimlik
kategorisinde yer alan Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin ibadet sırasındaki
konuşması ise Müslümanları bu yapı içinde konumlamaktadır.
Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin Duası
Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin konuşması dua formatında
sunulmaktadır. Konuşmanın başlangıcında ise ibadet edilen mekan ve
müritleri arasında Şey Abdurrahman Kerkuki yer almaktadır.
Şeyh: Yarabbi işittik ve itaat ettik, Allah muhakkak işinde galiptir.
Görünen ne olursa olsun, kim yenerse yensin, kim yenilirse yenilsin, galip
olan, hakim olan, yapan ve yaptıran sensin. Sen ki Muhammet Mustafa’ya da
yenilgi sınavını yaşatansın.
Dua Müritlerin şeyhin çevresinde halka oluşturmasıyla başlarken, görüntü
genç bir Müslümanın sırtında, yaşlı Müslüman kadının evini terk edişine
geçmektedir. Ev çıkışında yaşlı kadın duvardan düşen taşı alıp yerine
yerleştirir. Görüntüde ellerinde silahla ABD askerleri görünmektedir. Şeyhin
konuşması, Müslümanların Irak’ta yaşanan olayları nasıl algılaması
gerektiğini tanımlamaktadır. Şeyh kimliği güvenilen, bilge ve dini bilgi olarak
danışma merci olarak kurulmaktadır. Bu yönüyle şeyhin azından çıkan sözler
Müslümanlar için doğru yargı ve davranış kalıplarını tanımlamaktadır.
Görüntüde mağdur Müslümanların durumu görünen olarak tanımlanmaktadır.
Aslında yenmek ve yenilmek gibi kavramların bu görüntü içinde olduğu, ama
168
Cem Yaşin
görüntünün arkasındaki gerçeğin Müslümanların bir sınavdan geçtiğidir. Bu
sınav oluşan koşullar içinde doğru tutum ve davranışın benimsenip
benimsenmemesi ile tanımlanmaktadır. Şeyh:
Sen zulmetmezsin Yarabbi! Yarabbi inandık ve tasdik ettik; zulmeden
biziz. Senin yolunda kenetlenmeyip, benlik hevesiyle bölündüğümüz
ve ayrı düştüğümüz için kendimize zulmettik. Biz bize zulmettiğimiz
için şimdi düşman da bize zulmediyor. Bütün zalimlerden sana
sığındık. Yarabbi, bizler gafil olduk, günahkar olduk, mahkum olduk
ve mağlup olduk. Kuran ve sünnetin hikmetleri ile uyanmadık. Sen
bizleri düşmanın saldırıları ile uyandırdın. Şimdi de lütfet Yarabbi bize
bu saldırıları defedecek güç ve enerji ver. Bilinçli sabır ve sebat ihsan
eyle. Yarabbi bize barış dini İslamı getiren kutlu peygamberin
hürmetine, onun mecbur kalıp savaştığı zaman, titizlikle sadık kaldığı
vuruşma hukuk ve ahlakından ayırma Yarabbi.
İlk bakışta Müslümanların bir öz eleştirisi olarak algılanabilecek
konuşma, görüntüler ile birleştiğinde içine düşülen olumsuz durumun
değerlendirmesi ve suçlunun yine Müslümanların hataları olduğu yargısını
üretmektedir. Görüntüde göç etmek zorunda kalan Müslümanların düştüğü
olumsuz durum gözlemlenmektedir. Konuşmanın ilk kısmında içine düşülen
durumun bir sınav olduğu belirtilmişti. Bu durumda zarar görenlerin yine
Müslümanlar olduğu tanımlanmaktadır. “Gafil olduk, günahkar olduk,
mahkum olduk ve mağlup olduk” ifadesi durumu sebepleri ile
ilişkilendirmektedir. İçine düşülen durumu Müslümanların davranışında
aranması gerektiğini göstermektedir. Konuşma içinde Şeyh bir İslamî kanaat
önderi konumuna gelmektedir. Kanaat önderinin durum tespitinde
Müslümanlar için iki yol gösterilmektedir. Birinci yolda Müslümanların
Kuran ve sünnetten ayrılması ile yapılan yanlışlık vardır. Bu yanlışlığa karşı
doğru yol olarak tanımlanan ise Kuran ve sünnetin yoludur. Konuşma içinde
ise kanaat önderi, çıkış yolunu sabır sebat olarak tanımlamakta, yapılmaması
gereken şeyi vuruşma hukuk ve ahlakından ayrılmak olarak tanımlamaktadır.
Böylece örtülü olarak ABD askerlerine karşı girişilen intihar eylemi gibi
saldırıların yanlış olduğu vurgulanmaktadır. Bu ayrımın iki ayrı İslam
yaklaşımını da tanımladığı söylenebilir. Amerikan politikası içinde ılımlı
İslam olarak tanımlanan ve İslami terörden ayrılan çizgiye gönderme
yapılmaktadır. Benzer ifadeler, Şeyhin Kızı Leyla ve teröristler ile kurduğu
diyaloglarda da gözlemlenmektedir.
filmin bilişsel yapısı
169
Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin kızı ile diyalogu
Leyla’nın düğünü ABD askerlerince basılmış kocası ve konuklardan bir
kısmı öldürülmüş, bir kısmı da yakalanarak göz altına alınmıştır. Leyla’nın
duyduğu kin onu intihar eylemcisi olma düşüncesine sevk etmiştir. Leyla
bunu kutsal bir görev olarak görmektedir. Şeyhinin huzuruna çıkmıştır. Leyla:
Kocam Allah yolunda şehit oldu. Eğer bir damla göz yaşı dökersem
Allah beni kahretsin. Ama Ali’yi neden, neden öldürdüler. Vallahi
öldürenleri öldürmek için üstüme bombaları bağlayıp üstlerine
yürüyeceğim. O zaman yemin ederim onlarda görecekler. Bir
Leyla’nın canı onların kaçının canına bedel. Görecekler. Baba izin ver
kendimi de onları da öldüreyim.
Şeyh kızının yaklaşımından irkilmiştir.
Şeyh: Benim böyle bir şeye izin verebileceğimi nasıl düşünürsün. Bu
kavgayı bilen biri bunu nasıl ister. İslamı anlayan böyle bir hırsa nasıl kapılır.
Leyla: bundan başka ne yapabilirim ki.
Şeyh: Leyla kızım, canlı bomba olmak demek Allah’a bir değil de iki
isyan demektir. Birincisi Allah’tan umudu keserek kendi canına
kıyman; ikincisi düşmanınla birlikte masum insanların canına kıymayı
göze alman demektir. Leyla canlı bomba olduğun zaman kaç masumun
öleceğini bilebilirmisin? Bilemezsin. Bunu bilemediğin içinde gerçekte
şu veya bu masumu değil bütün insanları öldürmüş gibi olursun.
Müslümanlardan intihar komandosu devşirenler Hassan Sabah fitnesini
hortlatanlardır. Bu bir kıyamet alametidir. Bil ki şeytan işidir. Acını
anlıyorum. Ama Müslümanları dünyaya korkunç insanlarmış gibi
gösteren canlı bombalara heves ettiğini görünce üzülüyorum. Allah aciz
değildir. Bizim bu günkü acizliğimiz Allah’ın kitabı ve Resulünün
yolundan sapmışlığımızdan, birlik olamayışımızdandır. Her intihar
eylemi bu acizliği ve zafiyeti artırır. Düşmanlarımız da böyle
eylemlerin artmasını istiyor. Hatta belki de kendileri düzenliyor.
Yegane kurtuluş ümidi Allah’ın ipine sarılmaktır. Dua edelim, gayret
edelim, bir olalım, hür olalım.
Şeyh konuşmasında, tavsiye edilen şiddet eylemlerinden uzak durarak
sabretmeyi önermektedir. Müslümanlara önerisi ile bir Pentagon fantezisi olan
“ılımlı İslam” kavramına yaklaşmaktadır. Müslümanların bir olamayışı ile
ilgili kavramsallaştırması ise kimliği ulus devlet düzeninde algılamadığını
göstermektedir.
Ama
Dünya
düzenini
inanç
kimlikleri
ile
kavramsallaştırmaktadır. Dünya düzeni Müslüman olan ve olmayan olarak
tanımlanmaktadır.
170
Cem Yaşin
Şeyhin Teröristler ile Diyalogu
Aynı duruş ve bilişsel yapı, Şeyhin kaçırılan Amerikalı gazeteciyi
kurtardığı sahnede de vardır. Duvarda siyah üzerine beyaz yazılar asılı olan
bir odada Amerikalı gazeteci diz çöktürülmüştür. Yüzü örtülü adamlardan biri
gazetecinin pasaportunu tutmaktadır. Diz çöken gazetecinin başında yüzü
örtülü teröristlerden biri elinde kılıç beklemektedir. Diğer terörist, fotoğraf ile
resim çekerken, bir diğeri görüntüleri ve mesajları kameraya almaktadır.
Elinde kılıç olan terörist, kılıcını kınından çıkarıp gazetecinin başının üzerinde
kaldırır.
Terörist: Herkes Irak’a gelen işgalcilerin sonunu görsün. Amerikalar,
İngilizler, Yahudiler Irak’tan defolup gitmedikçe herkesin kafasını
teker teker keseceğiz.
Gazeteci öleceğini anlamış ve dua etmeye başlamıştır. Tam o sırada
kamera kapıda beliren Şeyhe döner. Şeyh sakin adımlarla içeri doğru yürür.
Diğer adamların Şeyhin girmesiyle duraklaması ve Şeyhin toplumsal
konumunu, saygınlığını vurgulamaktadır. Bu konumda söyleyeceği her şey bir
İslam aliminin, bir kanaat önderinin azından çıkmış olacaktır. Şeyh, elinde
kılıç olan adamın yanına kadar gelir ve adamların yüzlerine bakar.
Şeyh: Ne yapıyorsunuz siz? Kime özeniyorsunuz? Kime? Zalimlere
çalışan kuklaları mı taklit edeceksiniz? Peygamberimizin yapmadığını
siz kimden öğrendiniz?
Şeyh teröristin elindeki kılıcı çekip alır.
Terörist: Bu adam katillerin uşağı gazeteci masum biri değil.
Şeyh: Ne dedin? Sen Allah mısın ki masum olmadığını bileceksin?
Şeyh kılıçla gazetecinin elini bağlayan ipi keser. Ses tonu yumuşamıştır.
Şeyh: Zalim biri olabilir, yalancı da olabilir, bu adam, biri sizin kellenizi
uçursa büyük bir keyifle fotoğrafınızı çekerek Müslümanlar birbirlerini
kesiyor da diyebilir. Siz kendinize bir zalimin yaptığı işi nasıl
yakıştırıyorsunuz? Nasıl?
Şeyh gazeteciye döner. Sırtına dokunur.
Şeyh: Kalk. Al bunu.
Şeyh kılıcı gazeteciye vermiştir.
Şeyh: Kes kafasını. İçinden geçeni yap. Hadi, hadi.
filmin bilişsel yapısı
171
Gazeteci kılıcı yere atar ve sadece gazeteci olduğunu söyler.
Müslümanların mücadele tarzının yanlış oluşumu, masum insanlara zarar
verebileceği somut bir olayla bilişsel yapı içine yerleştirilmiştir. Müslümanlar
tek bir özne konumu olarak inşa edilirken, Müslüman olmayan dünya, kendi
içinde farklılaşan bir yapı olarak sunulmaktadır. Aslında bu bakış, diğerinden
dikkatin kendine çevrildiği bir bilişsel yapıyı temsil etmektedir. Müslüman
olmayan dünya ile ilgilenilmemekte, Müslümanların kendi üzerine düşünümü
yapı içine yerleştirilmektedir. Müslüman kimliğinin yeniden üretiminde bu
işlevsel bir araç haline gelmektedir. Şeyhin diyaloglarında bilişsel yapı,
Müslümanlar ve diğerleri şeklinde oluşurken özellikle Sam Williams Marshall
ve Yahudi doktor arasındaki tartışmada inanç kimliği kendi içinde ayrışırken
diğer katmanlarla da kesişerek sunulmaktadır.
Sam’ın Yahudi doktorla diyalogu
Sam’ın doktorla iki diyalogu, iki olayın gerçekleşmesi ile ilgilidir. Yahudi
doktor, filmin yapısı içinde gözaltına alınanların organlarını çıkaran ve
ameliyat için hazır halde dondurucular içinde yollayan bir kişi olarak
sunulmaktadır. Doktor, düğünde gözaltına alınanların bir kısmının nedensiz
yere yaralanmaları üzerine askerlerin sorumlusu ile tartışmıştır. Çünkü
organları sağlam istemektedir.
Doktor: Sen aklını mı kaçırdın? Burada insanların hayatını kurtarmaya
çalışıyorum.
Sam: Sen zenginleri kurtarmaya çalışıyorsun.
Doktor: Beni seni yetkililere şikayet etmek zorunda bırakma. Çünkü
yaparım. Sen arkadaşımsın. Ama neden burada olduğumuzu unutma.
Sam: Ben buradayım. Sizin güvenliğiniz için kendimi tehlikeye atıyorum.
Kürtleri, Türkleri ve Arapları birbirlerine düşürdüm. Sen ise bir böbrek
için şikayet ediyorsun. Dalga mı geçiyorsun?
Doktor: Nasıl bu kadar bencil olabiliyorsun?
Sam: Beni sıkıştırmaktan vazgeçer misin? Beni rahat bırak. Ne kadar
zorlandığımı biliyor musun? Bir fikrin var mı? Böyle basit konularla
beni rahatsız etme.
Doktor: Bak senden tek istediğim mahkumlara iyi davranman. Bana
lazımlar. Kimi öldürdüğün umurumda değil. Niye öldürdüğün kaç
kişiyi öldürdüğün beni ilgilendirmez. Ama bana birini getireceksen
adamlarına onları sokakta vurmamalarını emretmeni istiyorum. Benim
organlara canlı ihtiyacım var.
Sam: Evet bunu yapacağım. Evet anlıyorum. Bunu yapacağım.
172
Cem Yaşin
Diyalog içinde ABD askerleri ile İsrailli doktor arasında kurulan ilişki
ABD askerlerinin Yahudilere hizmet için bölgede bulunduklarını bilişsel yapı
içinde inşa etmektedir. Sam’ın “sizin güvenliğiniz için buradayım” sözü ile de
bu yapı pekiştirilmektedir.
İkinci olay ise Pazar yerinde canlı bombanın patlaması sonucu Sam’ın
yaralanmasıdır. Sam tedavisi için doktorla buluşmuştur. Sam’ın sırtına
saplanan parçaları doktor temizlemektedir.
Doktor: Bu canını yakabilir. Canını yakarsa morfin yapabilirim.
Sam: Bu ne cüret, bu ne küstahlık.
Doktor: Buradaki yaşamlarını düşününce, cennete gitmek için ölen
insanlar var; diğer taraftaki mutlu yaşama kavuşmak için.
Sam: Anlamıyorum, İsa Mesih’e
düşünenleri anlamıyorum.
inanmayıp
cennete
gideceğini
Doktor: Yani sen gidiyorsun, ben gidemiyorum söylediğin şey bu mu?
Sam: İsa ölürken bu dünyayı size bıraktı. Biz onun tarafından seçildik.
Onun krallığını kurabilmek için.
Doktor: Buna bir itirazım yok ama benim halkım tanrıyla pazarlık
yapabilen tek halktır. Bu yüzden bildiğim soyum cenneti kimseye
bırakmaz. Sence?
Sam: Morfin.
Sam’ın konuşmaya girişi Hıristiyanlığı ve Hıristiyan dünyasını dünyanın
diğer halklarından üstün gördüğü yapı ile başlamaktadır. Sam yapılan eylemi
haddini bilmezlik olarak tanımlamaktadır. Filmin yapısı içinde olumsuz
kimliğin kuruluşu kibirli bir kişilik yapısıyla birleştirilmiştir. Olumsuz
kimliğin karşıtı olarak kendini gören izleyicide aşağılanma ve hor görülme
hissi yaratacaktır. Olumsuz kimlik Müslümanları aşağılayan kendini üstün
gören bir yapı ile sunulmuştur. Sam’ın konuşmasından oradaki insanlara
değer vermediği, yaşam koşulları ile ilgilenmediği ortaya çıkmaktadır. Yahudi
doktor insanların yaşam koşullarının kötü olduğunu bu nedenle bu tür
eylemler yaptıklarını söylemektedir. Doktorun konuşmasından bilişsel yapıya
iki unsur eklenmektedir: Yahudilerin maddi koşulları algılama biçiminin
Hıristiyanlardan farklı olduğu. Pratik düşünmeleri sonucu daha nesnel
oldukları. Diğer unsur ise yapılan eylemin çaresiz insanların umutsuzluğu ile
ilişkilendirerek bir tür nihilist bir yapı olarak sunulmasıdır.
Sam ve Doktorun konuşmasında Hıristiyanlık ve Musevilik
karşılaştırılmaktadır. Sam’ın konuşması Irak’ta olan biteni Hıristiyanlığın
filmin bilişsel yapısı
173
inançları ile ilişkilendirmektedir. Diğer faktörler dışarıda kalmaktadır.
Böylece konu bir tür inanç kimlikleri arasındaki mücadeleye
indirgenmektedir. Sam’ın Yahudi doktorla tartışmaya girmediği de yapı
içinde izlenmektedir. Sam’ın konuşmalarından çıkan en önemli yapı unsuru
ise İsa’nın Krallığı kavramıdır. Bu bir tür dünya düzeni düz değiştirmesidir.
Dünya düzeni olumsuz kimliğin ağzından İsa’nın olarak sunulmaktadır.
Doktorun girişimleri ise konunun içinde “ben de varım” anlamı taşımaktadır.
Doktorun “benim halkım tanrıyla pazarlık yapabilen tek halktır” ifadesi
kendisine ayrıcalıklı gördüğünü ve dünya düzeni içinde pazarlık yapılmadan
Hıristiyanlığın tek başına hakim olamayacağını ima etmektedir.
Filmin yapısı içinde ABD’nin İsrail ile olan ilişkileri üç sahnede
verilmektedir. Bunlardan ilki Polat’ın otele bomba yerleştirdiğini açıklaması
ile salonu terk edenler arasında bir hahamın olmasıdır. Küçük bir sahne
olmasına rağmen salondakilerin kıyafetleri süreç içindeki kimlikleri temsil
etmektedir. İkincisi ise düğünde gözaltına alınanların götürüldüğü mekanın
bir organ toplanan mekan olmasıdır. Organ nakli işi ise Yahudi Doktor kanalı
ile İsrail ile ilişkilendirilmektedir. Üçüncüsü ise yukarda sunulan konuşmadır.
Sam’ın etnik kimlik temsilcileri ile diyaloğu
Diyalogların büyük bir kısmı inanç kimlikleri ile ilgili oluşturulmuş ve
etnik kimlikler aynı oranda temsil edilmemiştir. Arap, Kürt ve Türkmen
kimliklerinin bir araya geldiği diyalog, Sam ile Pazar yerinde buluşmalarıdır.
Liderler Sam’den önce gelmiş ve kebapçıda oturmuşlardır. Sam içeri girer.
Sam: Siz yemeğe başlamadınız mı?
Kürt Lider: Siz gelmeden olur mu efendim.
Sam: Otel bombacılarını buldunuz mu?
Kürt Lider: Maalesef efendim. Olayı araştırıyoruz en ufak detaylarına
kadar.
Sam: Anladığınızı sanmıyorum. Benim tek bir gayem var: Irak’ı bir arada
tutmak. Ve sizlerin barış içinde yaşayabileceğinizi kanıtlamak için
kalıcı bir hükümet kurmak. Siz Türklerle ittifaka devam ettiğiniz
sürece, sizde Arap dünyasıyla buna devam ettiğiniz sürece, sizinde
bağımsız bir Kürt Devleti kurma çabalarınız sürerse bu bölgede asla
barış olmaz. Beyler benim tek itirazım bu kutuplaşma üzerine. Lütfen
soğuk bir portakal suyu alabilir miyim?
Arap Lider: Ama bize eşit davranmıyorsunuz. Biz suçluyuz. Çünkü,
Saddam’ı biz yarattık, hepimiz teröristiz. Niye bir düğündeki insanlar
terörist ilan edildiler?
174
Cem Yaşin
Sam: Çünkü terörist ve bombacı yetiştirmeye devam ediyorsunuz. Pekala,
sorunlarınızı anlatın çözüm bulmaya çalışacağım.
Türkmen Lider: Bakın söylendiği gibi köylerimiz sadece işgücü nedeniyle
boşaltılmıyor. Köylerdeki aileler uydurma bahanelerle sistemli biçimde
göç etmeye zorlanılıyor. Sadece bizimkiler değil Arap köyleri de aynı
bizim köyler gibi boşaltılıyor.
Sam: Söyledikleri doğru mu Ebu Tarık?
Arap Lider: Maalesef doğru?
Konuşma içinde üç etnik yapının Sam’ın kişiliğinde ABD ile yakınlığı
oluşturulmaktadır. Yakından uzağa Kürtler, Araplar ve Türkmenler
sıralanmaktadır. Kürtler işbirlikçi, Türkmenler mağdur, Araplar ise arada bir
kimlik olarak temsil edilmektedir. Sürecin Kürtlerin menfaatine, Türkmen ve
Arapların aleyhine çalıştığı anlatılmaktadır. Etnik Yapıların ABD ile konumu
farklı diyalog ve söylemlerde yapılaşmaktadır.
Polat’ın Türkmen liderle konuşması
Polat ve adamları Türkmen Lider Hasan’ın evine gelmişlerdir. Polat’ın
eve giriş görüntüsü, Sam’ın bir adamından Polat hakkında bilgi alması ile
kesilir. Polat’ın kimliği ve ilişkileri ile ilgili bağlantı kurulmuş olmaktadır.
Polat’ın hem devlet için görev yapması hem gizli olması Türkmen lider Hasan
ile olan ilişkisinin bağlamını kurmaktadır. Görüntü Sam’ın bürosundan
Türkmen Lider Hasan’ın odasına döner. Polat ve Hasan koltuklara oturmuş
kahve içmektedirler.
Türkmen Lider: Dağı Kürtlere, çölü Araplara, petrolü de kendilerine
ayırdılar. Bizimse gidecek yerimiz dahi yok.
Polat: Planı bugün yapmadılar.
Türkmen Lider: Bizi bağımsız olarak bir araya dahi getirmiyor.
Toplantıları kendi himayesinde yapıyor.
Bilişsel yapıda Türkmen lider’in söyleminden etnik kimlikler arası
ilişkilerin ABD tarafından düzenlendiği, bu düzenlemenin ise Amerikan
çıkarlarına göre oluştuğu söylenebilir. Filmin kurgusu içinde Kürtler ile ABD
arasındaki efendi uşak ilişkisi, Türkmen ve Araplar için karşı kimlik
biçiminde yapılaşmıştır. Türkmen kimliği ABD tarafından kontrol edilemeyen
bir unsur ve Türkiye’ye yakın konumlandırılmıştır. ABD’nin adamı olma
yapısı Kürt liderin halka hitabında da yer almaktadır.
filmin bilişsel yapısı
175
Kürt liderin halka hitabı
Amerikan yardımı dağıtılan meydanda Kürt Lider konuşmaya başlar.
Yanında Sam vardır.
Kürt Lider: Hepinizin huzurunda aslında söylememem gereken bir
sürprizi bu mutlu günde sizlerle paylaşmak istiyorum. Bay Marshall’ın
bu ülke için yaptıklarını unutamayız; ve bizim için. Iraklılar olarak
sayın Marshall’a olan minnetimizi Bağdat’a bildirdik. Sayın
başkanımız bu minnettarlığımızı cevapsız bırakmadı. Sayın Marshall.
Sam: Bana sadece Sam de.
Kürt Lider: Saddam’ın sarayından gelen ve şu anda trenle buraya
gelmekte olan bir piyanoyu sizden kabul etmenizi istiyorum. Iraklıların
minnettarlığı adına.
Sam: Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Onur duydum.
Sam Kürt Liderin kulağına eğilir; “Türkmenlerin işi bitti, sıra Araplarda”
der.
Bu diyalog üç etnik yapı içinde Kürtlerin işbirlikçi, Türkmenlerin ve
Arapların ise ABD çıkarlarıyla karşıt konumlanışını simgelemektedir. Yapı
içinde, ABD askerlerinin desteği ile etnik yapılar arasındaki güç dengelerinin
değişimi temsil edilmektedir.
Polat ile Leyla’nın diyalogları
Polat ile Şeyh kızı Leyla’nın diyalogları, tanımlanması en zor yapılardan
birini oluşturmaktadır. Bunun sebebi, ilişkinin ortak intikam hikayesi dışında
belirsiz yapısıdır. Filmin erkek ve kadın kahramanı arasındaki ilişkiyi bir aşk
ilişkisi olarak tanımlamak zordur. Kimlik katmanında ne aynı milletten ne de
aynı etnik yapıdan gelmektedirler. Ama ortak kimlik katmanı olan inanç
kimliği ile de ilişkiyi tanımlamak imkanlı değildir. Ortak düşman dışında,
ilişkinin temellendiği somut bir eylem de bulunmamaktadır. Bir işbirliği
formatında kurgulanan yapı Leyla’nın Polat ve adamlarını ABD askerlerinden
saklaması, istihbarat toplamada yardım etmesi gibi unsurlar somut pratiklerde
temsil edilmiştir.
Polat ve Leyla’nın ilk diyalogu, ABD askerlerinin aramalarından
Leyla’nın Polat ve adamlarını saklaması sonucu, ABD askerleri gittiğinde
gerçekleşmiştir. Polat ve adamlarının saklandığı sığınağın kapağını Leyla
açar.
176
Cem Yaşin
Leyla: Gittiler gelin
Polat: Adın ne?
Leyla Ne önemi var?
Polat: Çünkü borçlu olduğum kişinin ismini bilmek isterim.
Leyla: Borcunu ödeyeceğin zaman öğrenirsin.
İlk karşılaşmadan
görüntülenmektedir.
sonra
Leyla,
Polat
ve
adamları
bir
evde
Polat: Sen hayatımızı kurtardın. Buyur ettiniz ve büyük bir konukseverlik
gösterdiniz. Ama buradan gitmeliyiz.
Leyla: Amerikalılar her yerdeler. Biraz daha beklemeniz gerekiyor.
Polat: Amerikalıların gitmesini beklersek yaşlanırız Leyla. Dışardan bilgi
almamız ve ona göre davranmamız gerekiyor.
Leyla: Nasıl bir bilgiye ihtiyacınız var? Ben araştırıyım.
Polat: Hayır sen yapamazsın. Belki Abdülley. Ama onu tanırlar.
O sırada Erhan elinde tencere ile içeri girer.
Polat: Erhanla birlikte çıkarsanız rahatça dolaşabilir misiniz?
Leyla önce Polat ve adamlarını saklamış, sonra evinde ağırlamış ve
istihbarat toplamalarına yardımcı olmuştur. Evin damında Leyla ve
Polat oturmaktadır.
Leyla: Burada oturmamalısın. Eğer biri görürse yakalanabilirsin.
Polat: Sam yüzünden buraya tıkıldım. İnsanlara zulmediyor ve ben bir şey
yapamıyorum.
Leyla: Senin yaptığın yeni bir şey değil, onun zulmünde senin hiçbir rolün
yok. Onun ölmesini benden çok isteyen olamaz. Ama sabretmekten
başka yapacak bir şey yok.
Polat: Böyle sabırlı olmayı nereden öğrendin.
Leyla: Sabrın dayanamadığım kısmını yaşadığım hayattan, direnebildiğim
kısmını ise şeyhim sayesinde öğrendim.
Polat: Şeyh
Leyla: Abdurrahman Halis Kerkuki beni o büyüttü.
Polat: Annen, baban?
Leyla: Babamı hiç görmedim, Annem öldüğünde de onu
hatırlayamayacak kadar küçüktüm. Beni o büyüttü bütün evsizleri,
öksüzleri büyüttüğü gibi.
Polat: Bu hayatta en çok yapmak istediğin şey ne Leyla?
filmin bilişsel yapısı
177
Leyla: Eskiden bir hayalim vardı. Gözlerimi kapayıp, yıldızlara bakarken,
bu topraklarda son nefesimi vermek isterdim. Tek hayalim buydu
benim.
Polat: Şimdi?
Leyla: Şimdi tek bir isteğim var hayatta. Bu hançeri o aşağılık herifin
kalbine saplamak. Ancak o zaman anlayabilirim bir kalbi var m?, yok
mu? O zaman huzur içinde ölebilirim.
Uzun diyalog, olumsuz kimliğe duyulan tepki ile başlamaktadır. Bu tepki
içinde bulunan çaresizliği de tanımlamaktadır. Polat eli kolu bağlı
beklemektedir. Leyla’nın önerisi ise “sabır”dır. Sabır Leyla’nın kimliğini
önplana çıkarmakta. Olumlu vasıftan, olumlu vasfı yaratan kimlik çıkmakta
ve o da İslamiyet’e bağlanmaktadır.
Hayatta yapmak istenen şey ile olumlanan değerler ön tanımlanmaktadır.
Leyla’nın hayatta geçmiş beklentisinin “gözlerini kapayıp, yıldızlara
bakarken, bu topraklarda son nefesimi vermek” olması yaşadığı ortamı ve bu
yolla toprak kavramını başat değer olarak ön plana çıkarması vatan
kavramının eğritilmesi olarak değerlendirilebilir. Şu anda Leyla için en
önemli şeyin Sam’ı öldürmek olması, toprak ve vatan kavramları ile ilgili
hayatta en önemli beklentisini kaybetmiş olmasına bağlanabilir. Huzurlu bir
gelecek elinden alınmıştır. Artık geriye bu geleceği elinden alanlardan intikam
almak kalmıştır.
Leyla ve Polat’ın diyalogunda kişisel ilişki düzeyinde yapının oluşması
kimlik katmanlarında belirsizleştirmeyi getirmektedir. Leyla’nın etnik yapısı
hiçbir zaman ön plana çıkmamıştır. Şeyh tarafından büyütülmesi ve Şeyhin
kızı olması nedeni ile inanç kimliği katmanı kaçınılmaz olarak ön plana
çıkmaktadır. Kimlikler arası ilişkilerde ise Sam ve ABD karşısında
konumlanışı daha başat bir yapı oluşturmaktadır. Etnik kimliği arka plana
itilerek olumsuz kimlik karşısında konumundan kimlik yapısı oluşturulan
Leyla, aslında filmin yapısının içine Polat ile inanç kimliği ortak paydasında
bir araya gelmiş gösterilmektedir. Bu da ABD operasyonun belli etnik yapı ve
milletler, ulus devletlerle değil, Müslümanlara karşı bir girişim olarak yapı
içinde ifade edildiğini göstermektedir.
SONUÇ
Kurtlar Vadisi Irak filminin oluşturduğu bilişsel yapı, kimlikler arası
ilişkiler üzerinden kurulmuş bir yapıdır. İlişkiler, kimliğin farklı düzeyleri
arasında geçişle oluşmaktadır. Bu geçişlerin gerçekleştiği dört temel katman
178
Cem Yaşin
bulunmaktadır. En altta etnik kimlik katmanı, bunun üstünde inanç kimlik
katmanı, milli kimlik katmanı ve bu katmanların bağlandığı dünya düzeni
veya ulus devletlerin ilişki katmanı. Bu katmanlar arasındaki geçişler ise
maddi gerçeklik ve kurgusal ilişkisinin iki katman arasında kurulması ile
oluşmaktadır. Maddi gerçeklikle tanımlanan, haber gündemi içinde toplumsal
hafızada yer eden olaylardır. Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi bu tür
olaylara örnek verilebilir. Bu olay en son katman olan dünya düzeni ve ulus
devletlerin ilişkisinde bir olayken, bu olay milli kimlikler ile ilişkilendirilip
Polat’ın kişiliğinde ete kemiğe bürünerek anlatının yapısını oluşturmaktadır.
Somut toplumsal hafızanın ilişkilendiği katman ile tasarlanan yapının
oluştuğu katman arasında ilişki düz değiştirme ve metaforlarla sentezlenmekte
bilişsel yapı tekrar üretilmektedir. Türkiye’de günlerce Kerkük’te
Türkmenlere uygulanan asimilasyon politikası muhtelif haberler ile
verilmiştir. Kerkük’ün Kürtleştirilmesi ile ilgili görüntüler ve göçe zorlanan
Arap ve Türkmenlerin görüntüleri televizyonlarda yer almıştır. Bu
görüntülerin büyük bir kısmı somut toplumsal hafızanın oluşumunda önemli
bir faktör olmuştur. Bu toplumsal hafızanın yer aldığı kimlik katmanı etnik
kimlik katmanı, olarak tanımlanabilir. Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin
müritlerine duası göç ve bir kentin boşaltılma görüntüleri ile verilmiştir. Bu da
inanç kimliği katmanı ile etnik kimlik katmanını metaforlar değiştirilmesi ve
bilinç altında ideolojik kodların yerleştirilmesi anlamına gelmektedir.
Türkmenler ve Araplara uygulanan asimilasyon politikası Müslümanlara
uygulanan baskı olarak sunulmaktadır. Katmanlar arasında geçiş ise bu
yapının dünya düzeninin Müslümanlar ile ABD yandaşları arasında yeniden
üretimini mümkün kılmaktadır.
Filmin bilişsel yapısı, büyük oranda olumlu kimlik kategorileri üzerinden
kurulmaktadır. Bilişsel yapıyı oluşturan olumlu kimlikler Polat, Şeyh
Abdurrahman Kerkuki, Leyla, Türkmen lider gibi unsurlardır. Bu kişilerin
kimlikleri, diyalog ve söylemleri yukarda bahsettiğimiz kimlik katmanları
arasında geçişlerde gözlemlenmektedir. İkili ilişkiler bu kimlikleri farklı
boyutlara taşınmasını sağlamaktadır. Film içinde ön plana çıkarılan, inanç
kimliği olmaktadır. ABD’nin Irak operasyonu bir tür Hristiyan-Müslüman
mücadelesi biçiminde sunulmakta, arka planda bu çatışma yapı içine
yerleştirilmektedir.
Kurtlar Vadisi Irak ile ilgili ABD karşıtı bir bilişsel yapıyı taşıyıp
taşımadığı konusunda tartışmalara bu değerlendirmeler ışığında baktığımızda,
ABD’nin dünya düzeni içinde tasarladığı islami blok anlayışını desteklediği
filmin bilişsel yapısı
179
görülmektedir. ABD “İslami Terör” olarak tanımladığı şeye karşı kendi
müttefiklerinin kimliğinde tanımladığı “Ilımlı İslam” anlayışını yerleştirmeye
çalışmaktadır. Bu ayrım, filmin bilişsel yapısı içinde keskin çizgilerle
ayrılmaktadır. Bu da ABD’nin tasarladığı bilişsel yapılar ile Filmin bilişsel
yapısı içindeki paralelliği göstermektedir. Filmin ABD karşıtı olduğunun ileri
sürülmesi ise bu bilişsel yapının örtük olarak aktarılmasını imkanlı
kılabilmektedir.
Müslümanların nasıl olması gerektiği filmin yapısı içinde olumlu kimlik,
kanaat önderi olarak tasarlanan Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin söylemleri ile
yapı içine yerleştirilmiştir. Şeyhin yaklaşımı ile ılımlı olmayan veya şiddet
eylemlerine başvuran İslami çizgi, Kuran ve sünnetten kopuş olarak
tanımlanmaktadır. Leyla canlı bomba olmak istediğinde, Şeyh Abdurrahman
Kerkuki ona bu durumun Allaha iki büyük isyan olduğunu söylemiştir.
Bunlardan ilkinin Allah’dan umudu keserek canına kıymak; ikincisinin ise
masum insanların ölümüne sebebiyet vermek olduğunu söylemiştir. Filmin
yapısı içinde olumlu kimlik olarak yerleştirilen Polat ve Leyla ise benzer
şiddet eylemlerini meşru olarak uygulayabilmektedir. Eylemlerde farklılık
yokken filmin yapısı bu eylemleri meşrulaştırmaktadır. Aradaki ince çizgi
masum insanların hayatını kaybetme riski ile tanımlanmaktadır. Filmin
başından itibaren şiddeti meşrulaştıran veya gayri meşru kılan yapı burada
tanımlanmaktadır. Polat ve Sam arasındaki otelde yaşanan diyalogda olumlu
kimliği kuranın masum insanlara şiddet kullanmamak biçiminde olumsuz
kimliğin değili olarak yapılaştırılmıştı. Sam, Polat’ın oteli havaya uçurmasını
engelleme için çocukları otele getirmiş ve Türkler’in hassas noktasının
masum insanları öldürememek olduğunu söylemişti. Polat buna karşın “ Ben
onları öldürmem; ben onları kullanmam. Eğer bunu yapsam aramızda ne fark
kalır” der. Kimlikleri oluşturan en önemli kategori, filmlerin yapısı içinde
olumlu ve olumsuz kimlik kategorileridir. Bu ayrım filmin yapısı içinde
şiddetin kullanılma kuralları ile ayrıştırılmıştır. Filmde bu ayrışma Şey
Abdurrahman Kerkuki’nin kaçırılan gazeteci diyalogunda da yapıyı pekiştirici
bir unsur olarak kullanılır. Şeyh aynı yapıyı “kime özeniyorsunuz. zalimlere
çalışan kuklaları mı taklit edeceksiniz? Peygamberimizin yapmadığını siz
kimden öğrendiniz?” ifadesi ile tekrarlar. Şeyhin ayininde de şiddeti kullanma
biçimi ile ilgili ayrım belirten ifadeler yer almaktadır. Örneğin, Şeyh şu
ifadeyi kullanmıştır: “bize barış dini İslamı getiren kutlu peygamberin
hürmetine, onun mecbur kalıp savaştığı zaman, titizlikle sadık kaldığı
180
Cem Yaşin
vuruşma hukuk ve ahlakından ayırma yarabbi”. Burada da şiddetin meşru ve
gayri meşru biçimleri ile ilgili aynı ayrım vardır.
Filmin yapısı ABD askerlerinin kullandığı şiddeti meşru göstermez. Ama
buna karşı direnişi de meşrulaştırmamaktadır. Bu olumsuzluk karşısında
Müslümanlar için yapılması gerekenin “sabır” göstermek olduğu
vurgulanmaktadır. Şiddeti meşru kılan bireysel savunma veya nefsi müdafaa
olması gerektiği, filmin bilişsel yapısı içinde vardır. Filmin meşru şiddet
özneleri olan Leyla, Polat ve adamlarını meşrulaştıran şey, özel alana ait olan
değer ve koşullara verilen zarara karşılık vermektedir. Polat’ın kardeşinin
ölümü, Leyla’nın kocasının öldürülmesi mücadelelerini meşrulaştıran
unsurlardır. Polat yaptığı işi anlatırken Sam’a “Ben siyasi parti lideri değilim;
diplomat yada asker de değilim; aynen senin de dediğin gibi ben bir Türk’üm.
Ve bir Türk’ün kafasına çuval geçirecek adamın dünyasını başına yıkarım”
ifadesini kullanmıştır. Filmin bilişsel yapısı bu açıdan saldırıya veya
haksızlığa uğrayan bireylerin şiddet kullanmasını da meşrulaştıran bilişsel
yapılara sahiptir.
Filmin içinde etnik kimlikler inanç kimliğine göre daha arka planda
kalmıştır. Kürt kimliği Amerikan işbirlikçisi, Arap ve Türkmen kimliği
mağdur olarak sunulmuştur. Filmin içinde Arap kimliği sanki yokmuş gibi
gösterilmekte, Müslüman kimliğinin altında yer almaktadır. Kürt kimliği ise
daha belirgin ikinci olumsuz kimlik olarak yapı içinde konumlanmıştır. Etnik
kimliğin konumu filmin içinde bazen ortaya çıkarılmış bazen örtülmüştür.
Örneğin Şeyh Abdurrahman Kerkuki’nin etnik kimliği hiç ortaya
çıkarılmamıştır; Leyla’nın Arap olduğuna dair düğündeki konuklar dışında
hiçbir ipucu yoktur. Buradan yola çıkarak filmin yapısı içinde inanç
kimliğinin üst katman olarak kullanıldığını, üretilmek istenen bilişsel yapıda
Müslümanlığın üst kimlik olarak sunulduğu söylenebilir.
Filmin geneline baktığımızda ise baskın kimliğin Müslümanlık olduğunu
görmekteyiz. Ama bu kimlik özünde doğru fakat uygulamalarda hatalar
nedeniyle yanlış yola sapıp ayrılanların olduğu bir kimliktir. Kimliğin doğru
çizgisi şiddete karşı çıkan, sabır ve sebat gösteren bir yapıdır. Bu özelliği ile
“Ilımlı İslam” kavramına denk gelmektedir. Filmin genel yapısı içinde
Amerika olumsuz kimlik olarak kurgulanıyor olsa da, özünde kimliklerin
yapılandırmasında Müslüman temsilleri gibi unsurlar ABD’nin tasarladığı
dünya düzeni ile örtüşmektedir. Bu yapısı nedeniyle film, Amerikan karşıtı bir
yapıyı değil, ABD’nin tasarladığı dünya düzeninin bilişsel yapısını
filmin bilişsel yapısı
181
destekleyen, Müslümanları yeniden tanımlayan bilişsel yapı içinde yeniden
üreten bir özellik göstermektedir.
KAYNAKÇA
Althusser, Louis (1989). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları. İstanbul: İletişim
Yayınları
Bayrav, Süheylâ. (1998). Yapısal Dilbilim. İstanbul: Multilangual.
Bottigelli, E.(1993). 1844 Elyazmaları. Karl Marx. Ankara: Sol.
Coward, R., ve Ellis, J. (1985). Dil ve maddecilik-semiyolojideki gelişmeler ve özne
Teorisi (çev: Eser Tarım), İstanbul: İletişim.
Eagleton, T. (1996). İdeoloji (Çev: Muttalip Özcan). İstanbul: Ayrıntı.
Fiske, J. (1996). İletişim çalışmalarına giriş (Çev: Süleyman İrvan). Ankara: Bilim ve
Sanat Yayınları.
Herrick, J. A. (2004). The history and theory of rhetoric-an introduction. Boston:
Allyn & Bacon.
Larrain, J. (1994). İdeoloji ve kültürel kimlik – modernite ve üçüncü dünyanın varlığı
(Çev: Neşe Nur Domaniç). İstanbul: Sarmal.
Lévı-Strauss, C. (1983). Din ve büyü (Der & Çev: Ahmet Güngören). İstanbul: Yol.
Marks, K. (1993). Ekonomi politiğin eleştirisine katkı (Çev: Sevim Belli). Ankara:
Sol.
Marks, K. ve Engels F.(1992). Alman ideolojisi (Çev: Sevim Belli), 3. baskı, Ankara:
Sol.
Stacks, D., Hickson M.III., ve Hill S.R. (1991). Introduction to communication
Theory. Florida:Harcourt Brace Jovanovich Inc.
Yücel, T. (1984). Claude Levı-Strauss ve yaban düşünce (Çev: Tahsin yücel)
İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları.
Yaşın, C. (2002). Haber söyleminin internet içeriklerine etkisi. Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi.

Benzer belgeler