Şimdi, Klasik PVC Anlayışının Dışına Çıkmak Lazım
Transkript
Şimdi, Klasik PVC Anlayışının Dışına Çıkmak Lazım
Röportaj egepen-tamer özen_Layout 1 07.05.2012 10:35 Page 1 Şimdi, Klasik PVC Anlayışının Dışına Çıkmak Lazım 1-4 Mart tarihlerinde düzenlenen İstanbul Pencere Fuarı’nda Egepen Deceuninck’in Satış ve Pazarlama Müdürü Tamer ÖZEN’le yaptığımız söyleşide; kalitesiz malzeme üretiminin halen devam ettiği, doğru ve kaliteli malzeme üretiminin şart olduğu, bunu yaparken fiyatlandırmada da hassas olunması gerektiği öne çıkan konulardandı. Fuar izlenimlerinizle başlayalım dilerseniz… Ben Çarşamba günü buraya geldim. Bu kötü hava koşulları bizi ilk başta korkuttu. Perşembenin nasıl başlayacağı, ziyaretçi taleplerinin nasıl olacağı konusunda biraz ürktük. Ama Perşembe günü kötü bir hava olmasına rağmen, gelenler ve gördüğümüz katılım, hiç de fena değildi. Bugün gerçekten çok yoğunuz. Bunu takip eden Cuma çok güzeldi. Bugün artık patlama yaptık. Hiçbir şeye yetişemiyoruz; ne bir boş yer bulmak mümkün ne de başka bir şey. Tabii buna sevinmek mi lazım, yoksa üzülmek mi? İnsanlar “iş yok, fuara gidelim orada vakit geçirelim” mi dediler; yoksa hakikaten ileriye dönük, ne oluyor ne bitiyor; sektör ne durumda, yenilikler nedir; bunları merak ettikleri için mi geldiler… Ama tabii biz imajımızla ilgili olarak, prestijimiz açısından Pencere Fuarı’na mutlaka katılıyoruz. Bu bizim olmazsa olmazımız. Kötü hava koşullarının sizi korkuttuğunu ifade ettiniz az önce. Endişeniz neden kaynaklandı? Kötü hava nedeniyle insanların gelemeyeceğinden, buraya ulaşamayacağından korktuk. Biz İstanbul’da insanların işe gelip gidemediğini görüyoruz. Çocukların durumunu bölgeden takip ediyoruz. Herkes biletini aldı ve geldi ama havaalanından fuara gelemeyeceklerinden endişelendik. Fuara katılmak bizim için çok önemli; bayilerimizin arkasında olmak, her zaman hazır, her zaman yenilikleri takip eden bir firma olduğumuzu göstermek, büyüklüğümüzü her zaman kanıtlamak için buradayız. Asıl katılım amacınız bayilerinizin arkasında olduğunu göstermek için mi? Tabii sonuçta bu bir sektör fuarı. Son kullanıcının ziyaret ettiği bir fuar değil. Yapı Fuarı’nda daha çok oluyor bu tür ziyaretler. Bu fuar genellikle, bu işi yapan üretici, alt bayii, kendi makine parkurunu genişletmek isteyen, yenilikleri görmek isteyen kişilere yönelik. Her fuara katılmayı bir gereklilik olarak mı görüyorsunuz? Aslında bunun her yıl olması fazla gibi mi diye bazen kendi kendimize soruyoruz. Bu fuar iki yılda bir olsa belki daha mı fazla beklenti yaratır. İnsanlar daha mı fazla heyecanlanır… Bazı şeylerin çok rutine binmesi de, heyecanını kaybettirebiliyor insana. Ama yine de bir vesile oluyor. Bir bayi toplantısında nasıl bayilerinizi topluyorsanız, burada da bir nevi öyle oluyor, birçoğunu görmüş oluyorsunuz. Bu nedenle Zendow bizim için çok önemli bir grup. Onun bittiği yerde de Inoutic Alman profillerimiz başlıyor. Genelde de biz fuarda zor, hakikaten kimsede olmayan şeyleri sergiliyoruz. Yoksa normal, klasik bir pencere koymak kolay. Dikkat ederseniz burada Hebeschiebe sürme var. Kenarlarda yine normal paralel sürme sistemlerimiz var. Onun yanında klasik sürme serimiz var. Yani dediğim gibi, biraz farklı olmak konusunda çalışıyoruz. Bütün fuarlarla ilgili düşünceniz bu mu? Örneğin Yapı Fuarı var… Yapı Fuarı aslında bizi düşündürüyor. Orada da bir şekilde bulunuyoruz her zaman. Ama bulunmanın da bir çapı var. Burada gövde gösteriyorsunuz; işte birinci salonda ilk giriştesiniz. Bu sektörün hakikaten liderlerinden olduğunuzu gösteriyorsunuz ama Yapı Fuarı’nda bu daha doğal; normal bir katılımcısınız. Ürünlerimizle var oluyoruz. Kimi zaman tartıyoruz tabii, kendi kendimize düşünmüyor değiliz ama sonuçta her zaman bir standımız olacaktır. Yurt dışı fuarlar için de mi aynı şey geçerli? Yurt dışı fuarları daha çok bizim yurt dışındaki büyük bayilerimizin kanalıyla ve onlara verdiğimiz destekle oluyor. Onlar giriyorlar. Onlar tabii kendi bölgelerini kendi pazarlarını daha iyi bildikleri için organizasyonu onlar yapıyor biz de onlara maddi ve manevi desteklerde bulunuyoruz. Sektörle ilgili bir mesaj vermenizi istesek... Şimdi klasik PVC anlayışının dışına çıkmak lazım. Artık biz de alüminyumda olduğu gibi PVC’de de bir takım detay çözümlerle çok güzel ürünler, çok güzel tasarımlar çıkartabiliyoruz. Bunları gördüğünüz gibi renklendirebiliyoruz. Kül siyahı gibi normalde alüminyumda olur dediğimiz renkleri biz artık PVC’de yakalıyoruz. Gördüğünüz gibi 6 metrelik alanlarda, çok büyük alanlarda bu sistemleri yapabiliyoruz. Bu sistemleri uygulayarak kendimizi rakipsiz addediyoruz. Bizim ürün gamımızda detay çözmeye yönelik, her türlü mekanı canlandırabileceğimiz ürün var. Bizde normal 60’lık seriden başlayıp 70’lik Süper Everest’e kadar çeşitlilik arz eden ürünler hatta Everest Max serimiz var. Sonra Zendow serimiz var 70’lik grupta. Bu sene Zendow’u biraz daha geliştirip bir takım klas seviyelerine ayırdık. Bunlara 2.5; 2.8 olmak üzere Zendow, Zendow Plus ve Zendow Deluxe dedik. Bu ürünlerin ilanları da çok güzeldi. Basında yer alma biçimi açısından çok başarılıydı. Evet şimdi artık ekonomikten A plus’a kadar her türlü gruba tüm beklentileri karşılayacak Zendow Serisi altındaki ürünlerimizi bu sene sunduk. Zendow markası çok önemli… Neden diyeceksiniz, uluslar arası şirket Deceuninck’in tüm dünyada kullandığı ortak marka. Avrupa’da da, Amerika’da da… Çevreyle ilgili sormak istiyorum. Zen’in uyandırdığı etki bu… Enerji, yalıtım … Bu gibi kavramlar önem kazanıyor ve gittikçe de daha önemli olacak. Plastikse genel anlamda kuşku uyandıran bir malzeme. Geri dönüşüm konusunda, çevresinde negatif bir algı var. Bununla ilgili neler söylersiniz? Dikkat ederseniz bazı pencerelerimizin altında yeşil yaprak var. O yeşil yaprak bizim zaten çevreci olduğumuzu simgeliyor. Biz zaten tamamıyla kurşunsuz malzeme kullanıyoruz. Formülümüzde kurşun malzemesi hiç yok. Bunu takip olarak da artık operasyonel çalışma formülümüze belli yüzdede mutlak kendi kırığımızı da kullanıyoruz. Atık, deşe ya da takoz dediğimiz bir takım hatalı çıkmış ürünlerimiz kırıcıda kırılıp tekrar granülize ediliyor. Bunun tabii belli oranları var. Bunu kabul edilebilen oranlarda kullandığınız zaman mutlaka bir geri dönüşüm sağlıyorsunuz. Zannedersem yakın zamanda bu yasal olarak da zorunlu olacak. Avrupa’da zaten böyle bir zorunluluk var. Avrupa’daki PVC profil üreticileri belli yüzdede bu atıkları kullanmak zorunda. Bizde de yakın zamanda yasalaşacak. Biz de bu konuyla ilgili önlemlerimizi aldık. Makine parkımızı düzenledik ve bu işlemleri nasıl yapacağımızı şimdiden planlıyoruz. O konuda çevreye en hassas firmalardan biriyiz. Enerji tasarrufu, ısı tasarrufu ve yalıtım konusunda ne gibi çalışmalarınız var? Binalarda mantolama zorunluluğu geldi. Bunun karşılığında, mantolama yapmanıza rağmen eski tip pencere ya da tek camlı bir sistem varsa, mantolamanın hiçbir anlamı yok. Zaten insanların ilk PVC pencere sevgisi de böyle başladı. O çift camın verdiği güven, pencereyi kapattığınız zaman gürültünün kesilmesi, insanlarda PVC’ye olan ilgiyi artırdı. Sektörde ilk çıkan reklamlara da bakacak olursanız hep bunun üzerinedir. Yani rüzgarı kesme, yağmur suyu içeri almaması, gürültü kirliliğine son vermesi gibi temalar reklamlarda çok işlendi. Çevre ve enerji tasarrufu konusunda özel bir misyonunuz olduğunu düşünüyor musunuz, sektörün büyüklerinden ve lokomotiflerinden biri olarak? Biz daha ileri gidip, profili sattığımız bölge şartlarında formül üretiyoruz. Yani sizin kuzey ülkelerine satacağınız bir profilin hamur formülüyle, Afrika’ya satacağınız bir profilin hamurunun formülleri farklı. Buradan koyalım, aynısı gitsin her yere diye davranmıyoruz. Röportaj egepen-tamer özen_Layout 1 07.05.2012 10:35 Page 2 Röportaj egepen-tamer özen_Layout 1 07.05.2012 10:35 Page 3 Çünkü bu perakendede daha kolay ama özellikle büyük, binlerce dairelik projelerde, projenin nerede olduğu mutlaka soruluyor. Gündüz ve gece, bölgesel bir takım farklılıklar araştırılıyor. Çünkü projedeki bir yanlışlığınız, otomatikman sizi çok negatif yönde etkiliyor. Çünkü bu ferdi bir şey olmadığı için, bu tip şeylere fazlasıyla dikkat etmek zorunda kalıyorsunuz. Biraz da yeni reklam filminizden bahsedersek... Herhalde seyretmişsinizdir. Orada da bunu vurguluyoruz. Filmde de yaz, kış, ilkbahar ve sonbahar teması var. Yani biz kışın ve karın dondurucu soğuğuna, baharın yağmuruna rüzgarına, yazın sıcağına her şeye karşı en doğru pencereyi yaptığımızı söylüyoruz. O yüzden artık “Evimin Penceresi” olan sloganımızı, “Türkiye’nin Penceresi” olarak değiştirdik. Biz Türkiye’nin Penceresiyiz. Peki haksız rekabet dersek? Türkiye pazarına baktığınızda hakikaten ele gelen dişe dokunur firmalar sayılı. Zaten bunların çoğunu bu salonda görüyorsunuz. Bu markalar kendini kanıtlamış markalar. Ben her zaman şunu söylüyorum bütün firmalar için; doğru, kaliteli malzemeyi üretelim; doğru yöntemlerle satalım. Belden aşağı oynamayalım; özellikle bir takım vergisiz KDV’siz satışlar olsun; bu tip satışlar bizi otomatik olarak bir takım mukayeselerde zorluyor. Zannediliyor ki biz çok fahiş fiyata ürün satıyoruz. Bir de bu kullanılıyor. ‘bakmayın bunlar çok fazla fiyata ürün satıyorlar’, ‘aslında bunun fiyatı budur’ deniyor. Aslında bu iş böyle olmuyor. Bu işin formül maliyeti belli. PVC’nin piyasa fiyatları belli. Piyasadaki herkes de bu işi doğru yaptığı zaman, doğru formüle ettiği zaman herkesin maliyeti birbirine çok yaklaşıyor. Aradaki fark bölgesel farklılıklardan olabilir ama, bu o kadar büyük fark yaratacak ölçülerde değil. Büyük farklar bu tip, kuralsız çalışan yerlerden kaynaklanıyor. Bu da otomatikman sizin mukayese edilmenize yol açıyor. Biz hala bu konuda çok rahatsısız. Standardizasyon çok önemli bir konu. Bu konuda eskiye oranla daha çok çalışma yapılıyor. Evet CE belgelendirme çalışmaları ağırlık kazanıyor . Aslında çok önemli ama burada kimin nasıl denetleyeceği de ayrı bir soru. Bu konuda standart bir denetleme henüz yok ama en azından denetlemeler başladı. Bayilerimize gelen denetlemeler aracılığıyla öğreniyoruz. Bir panik değil de bir hazırlık safhası başlıyor diyebilirim. O yüzden herkes en azından bir CE almanın gerekli olduğunu anladı. Bunu da tabii dejenere etmeden, doğru şekilde yapmak lazım. İşi öğrenmek lazım. Yoksa üç lira beş lira neyse vereyim, sertifikamı buraya da asayım; gelen de bana dokunmasın anlamında değil, orada yazılan proseslerin aynen uygulanması anlamında bir süreç olmalı. Bunu yaptığınız zaman, doğru, kaliteli pencereyi yapmış oluyorsunuz. Müşterinizi de memnun etmiş oluyorsunuz. Böylelikle minimum sorun yaşıyorsunuz. Bu size zaten bir şey öğretiyor. Yoksa durduğunuz yerde ben bu malı çok kaliteli yaptım, CE’si de var benim malım kaliteli anlamına gelmiyor. Doğru proseslerden geçmiş olması gerekiyor. Doğru şekilde sizin evinizin duvarına takıldığı anlamına geliyor. Belli değerleri var. Sizin pencereniz şu ısıya dayanıklıdır. Biz size böyle bir pencere sattık anlamına geliyor. Amaç bu. Ama zannedersem, büyük firma altındaki bayilerin hepsi anladılar. Önümüzdeki seneler bu daha da iyiye gidecek. Kalitede herhalde bir düzey yakalanır diye düşünüyorum. Hala kalitesiz malzeme var. Kalitesiz malzeme üretimi var. Dediğim gibi, doğru ve kaliteli malzeme üretelim, fiyatlandırmada hassas olalım.