REZIDANSKAPAKMAYIS:Layout 1

Transkript

REZIDANSKAPAKMAYIS:Layout 1
Yeni Yaşam Eviniz
Sayı: 4 Mayıs 2010
Başkan’dan
Değerli Okuyucularımız,
Yazın sıcaklığını hafif hafif hissetmeye başladığımız şu günlerde, baharla
beraber başladığımız sınav maratonunun da sonuna geldik. Bir yandan
okulumuza yeni katılacak öğrencilerimize kucak açmaya hazırlanırken diğer
yandan bu sıcacık yuvamızın içinde büyük başarılara imza atan çocuklarımıza
147 yıldır olduğu gibi her alanda destek vermeye devam ediyoruz.
Ailemizin büyük bir parçası olarak gördüğümüz Rezidanslarımızda yaşayan
bağışçılarımıza ise evlerinin rahatı ve huzurunu otel konforunda sunmaya aynı
içtenlikle özen gösteriyoruz.
Eğitimde fırsat eşitliği misyonumuzu Anadolu’nun her köşesine ayrım
yapmaksızın ulaştırmayı ve babası hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz
tüm ilköğretim üçüncü sınıf öğrencilerinin 20 ilde düzenlediğimiz Darüşşafaka
giriş sınavına katılmalarını sağlamayı amaç edindik. Kilometrelerce yol
katederek 33 ilde okulumuzu tanıttık.
Çünkü ulaşmaya çalıştığımız bugünün ufacık yüreklerinin yarınların ufku geniş
aydın liderleri olacağına, bizlere ve geleceğe yön vereceğine inanıyoruz.
Darüşşafaka bir aile, hızla çoğalan büyük bir aile…
Bu ailenin bir parçası olarak Urla’da inşa edilen Darüşşafaka Urla Rezidansımız
çam ormanlarını, asırlık zeytin ağaçlarının yeşilliğini, Ege’nin masmavi sularını
ve bol oksijenli havasını tercih eden bağışçılarımıza şehir hayatından uzakta
huzurlu bir yaşam olanağını sunarken, bu güzel ilçeyi Türkiye’ye tanıtma
çabalarına katkıda bulunuyor.
Tarihi dokusu, doğa güzelliği ile de büyüleyici ve eşsiz atmosfere sahip
Urla’yı ve Urla’nın öne çıkan kuruluşlarını anlattığımız Rezidans
Dergimizi okurken, kendinizi İzmir’in şirin köşesinde hissedecek,
ziyaret etmediyseniz görmeyi arzulayacaksınız…
Bu vesileyle 147 yıllık eğitim yürüyüşümüze katkılarıyla yeni
halkalar ekleyen Rezidans ve Rezidans dışı tüm bağışçılarımıza
şükranlarımı sunuyorum.
Saygı ve sevgilerimle.
Zekeriya Yıldırım
Darüşşafaka Cemiyeti
Yönetim Kurulu Başkanı
Y›l: 3, Say›: 4, Mayıs 2010
Mayıs 2010
8
14
HABERLER
HABER
Urla, atçılık, yatçılık ve şarapçılık merkezi
olma yolunda…
16
‹mtiyaz sahibi:
Darüşşafaka Cemiyeti ad›na
Yönetim Kurulu Başkan›
Zekeriya Y›ld›r›m
Alternatif yaşam merkezi: URLA
“Yufka sulu liman”: Çeşmealtı
22
Yay›n Kurulu:
M.Talha Çamaş
Ahmet Çakaloz
Arzu Yağmur
Seçil Baykara Şendağ
‹smet Ar›kantürk
Mine Yiş
Yönetim Yeri:
Darüşşafaka Cemiyeti
Darüşşafaka Cad. No:14 34457
Maslak-Sar›yer/‹stanbul
Tel: 0212 276 50 20
Faks: 0212 275 51 02
www.darussafaka.org
Darüşşafaka Rezidans Dergisi'nde yer alan yazılar,
Darüşşafaka Cemiyeti'nin resmi görüşünü yansıtmaz.
‹fade edilen görüşler, görüş sahiplerine aittir.
Yay›na haz›rl›k
Genel Yönetmen: Metin Gülbay
Görsel Yönetmen: Murat Kara
Editör: Demet Eyi
Grafik Tasar›m: Ertuğrul Mürtezaoğlu
Düzeltmen Editör: Ersel ERGÜZ
Fotoğraf Editörü: Murat GÜNEY
Fotoğraf: Damla SALOR,
P›nar YANIKG‹L
Tel: 0216 681 18 22
YAŞAM
Hayallerin gerçekleştiği yer: Urla
Gurbetçilikten butik şarapçılığa
Deniz, balık ve Urla…
Kosta’nın evinden artık notalar yükseliyor
Darüşşafaka Cemiyeti,
Darüşşafaka Cad. No:14 34457
Maslak-‹stanbul
Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü:
M.Talha Çamaş
Darüşşafaka Cemiyeti
Darüşşafaka Cad. No:14 34457
Maslak-Sar›yer/‹stanbul
GEZİ
28
URLA REZİDANS
40
PORTRE
Urla Rezidans’ta ikinci bahar
Her işin başı sağlık
Daha zinde ve sağlıklı bir
yaşam mümkün
Mualla Aruz: “Kitaba ve çiçeğe
fukaralık olmadı hayatımda…”
43
Ahmet Sükan: “Türkiye’de tek kurumsal
huzur ve rehabilitasyon evi”
44
Gönül Akdağ: “Biliyorum ki başıma ne
gelirse gelsin çok iyi bakılacağım^
48
Prof. Elie Hillway: “Darüşşafaka’da bir aile
gibi yaşıyoruz”
50
SAĞLIK
54
PORTRE
58
Malike Bayülken: “147 yıllık bir müesseseden
destek görmek insanı rahatlatıyor”
60
URLA MUTFAĞI
50 SAĞLIK
Türkiye’nin en prestijli
Rehabilitasyon Merkezi
Ninesinin yemeklerini özleyenlerin adresi
62
63
Urla’dan İhsan Usta’nın katmerini yemeden
dönmeyin
TANITIM
Urla’nın kültür, sanat durağı…
Bask›: Dünya Yay›nc›l›k A.Ş.
Globus Dünya Bas›nevi
100.Y›l Mahallesi 34440
Bağc›lar ‹STANBUL
Tel: 0212 629 08 08
28 URLA REZİDANS
64
BULMACA
54 PORTRE
Mübeccel Çadırcıoğlu:
“Hep, yaşlanınca ne
olacağım korkusu
içindeydim”
147 yıldır sönmeyen ışık:
Darüşşafaka Cemiyeti
Türkiye tarihinin ilk sivil örgütlenmelerinden biri olan
Darüşşafaka Cemiyeti, 147 yıldır babası hayatta olmayan ve
maddi olanakları yetersiz çocukların, çağdaş ve kaliteli, bir
eğitimle; düşünen, kendine güvenen ve aydınlık bireyler olarak
yetişmesini sağlamak için çalışıyor. Yusuf Ziya Paşa, Gazi
Ahmed Muhtar Paşa, Vidinli Tevfik Paşa, Sakızlı Ahmet Paşa ve
Ali Naki Efendi tarafından 30 Mart 1863 günlü padişah
fermanıyla “Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye” adıyla kuruldu. 29
Haziran 1873’te Darüşşafakat’ül İslamiye (bugünkü adıyla
Darüşşafaka Eğitim Kurumları), parasız yatılı, özel statülü bir
okul olarak 54 öğrencisiyle öğretime başladı ve o günden
bugüne Türkiye’nin aydınlık geleceğine sevdalı hayırseverlerin
desteğiyle binlerce çocuğun hayatını eğitimle değiştirmeyi
başardı.
Darüşşafaka’da tüm öğrencilerin ihtiyaçları bağışlarla
karşılanıyor
İlköğretim üçüncü sınıfı bitiren ve babası hayatta olmayan
öğrencileri, Türkiye genelinde düzenlenen yetenek sınavıyla
kabul eden Darüşşafaka; Cemiyet’e yapılan bağışlarla eğitimde
fırsat eşitliği sağlayarak yaşam boyu öğrenen, çağdaş,
özgüvene sahip ve topluma karşı sorumlu liderler yetiştirmeyi
hedefliyor. İlköğretim 4. sınıftan liseyi bitirinceye kadar yatılı
düzeyde eğitim veren
Darüşşafaka’da
öğrencilerin giyim,
barınma, yemek,
kitap, sağlık gibi tüm
ihtiyaçları
Darüşşafaka Cemiyeti
tarafından
karşılanıyor.
Üniversite sınavında
başarılı olan
öğrencilere
üniversiteyi bitirinceye
kadar burs sağlanıyor.
Uluslararası eğitim
standartlarında
Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlı
olarak
Darüşşafaka’da
okuyan 848 öğrenci
Türkiye genelinden 70 ilden geliyor. Okulun yüzde 38’i kız,
yüzde 62’si erkek öğrencilerden oluşuyor. Bu öğrencilerin tüm
giderlerini ise Darüşşafaka’ya destek veren kurum ve kişiler
sağlıyor. 2009 yılında altı bini aşkın destekçisi olan
Darüşşafaka, her yeni bağışla daha çok çocuğa ”eğitimde fırsat
eşitliği” sağlamayı hedefliyor.
Darüşşafaka’da kolej seviyesinde eğitim
Sınıflar 24 öğrenciden oluşuyor. Her altı öğrenciye bir
bilgisayar düşüyor. Dersliklerde projektör, perde ve ses
sistemleri var. Öğrenciler, İngilizce dil eğitimlerinin yanı sıra 6.
sınıftan itibaren Fransızca veya Almanca dillerinden tercih
ettikleri birini öğreniyor. Her öğrenci bir enstrüman çalıyor ve
bir spor dalıyla ilgileniyor. Öğretmen başına düşen ortalama
öğrenci sayısı 6,4 olan Darüşşafaka’da, öğrencilerin bireysel
çalışmalarına da olanak tanınıyor. Öğrenciler, deney
yapabilecekleri laboratuvarları, bilgisayar laboratuvarlarındaki
internet ağı ve bilgisayar destekli eğitim programlarını
istedikleri zaman kullanabiliyor. Darüşşafaka’da, öğrencilere
iyi bir öğrenim vermenin yanı sıra onları hayata hazırlamak ve
kültürel yönden zengin kılmak amacıyla sosyal etkinliklere de
önem veriliyor.
Darüşşafaka, Türkiye’nin önemli gündemlerinden biri olan
ileri yaş bakımında da öncülük yaptı
Hayırseverlerin bağışlarıyla eğitimde fırsat eşitliği sağlayan
Darüşşafaka Cemiyeti, 1997 yılında ileri yaş bakımının
Türkiye’nin önemli
konularından biri
olduğu görüşüyle,
Darüşşafaka
Rezidansları’nı
kurmaya başladı.
İstanbul’da üç
(Yakacık, Maltepe ve
Şenesenevler)
rezidans ile İzmir
Urla’daki rezidansa
bağış yaparak üye olan
hayırseverler, aynı
zamanda Darüşşafaka
Cemiyeti’nin eğitim
misyonuna da destek
veriyor. Rezidansların
en önemli özelliği ise
bağışçılara yaşamları
boyunca 24 saat sağlık
ve güvenlik hizmetinin
beş yıldızlı otel konforunda sunulması. Bağışçılar ilerleyen
dönemde ihtiyaç duymaları durumunda Darüşşafaka Ümran ve
Yahya Hamuluoğlu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi ve
Maltepe Özel Bakım Ünitesi’nden de ücretsiz yararlanabiliyor.
HABERLER
Darüşşafaka’da
Halk çocuklarının eğitim ve öğretimi
amacıyla 30 Mart 1863’te kurulan
Darüşşafaka Cemiyeti’nin 147. yılı
coşkulu törenlerle kutlandı. İlk tören
Darüşşafaka kurucularından Yusuf Ziya
Paşa’nın Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki,
Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Fatih
Camii haziresindeki kabirlerinin eş
zamanlı olarak ziyaret edilmesiyle
başladı. Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim
Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Genel
Sekreter Ahmet Buldam ile
Darüşşafakalı öğrencilerin hazır
bulunduğu Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki
tören, Yusuf Ziya Paşa (1825-1882) ile
Darüşşafaka’nın kolej sistemine
geçişinin ve karma eğitimin mimarı,
Darüşşafaka mezunu Fettah Aytaç’ın
(1907-2003) kabri başında yapıldı. Fatih
Camii haziresindeki tören ise,
Darüşşafaka Cemiyeti Başkanvekili
Beşir Özmen ile Yönetim Kurulu Üyesi
Oğuz Uslu’nun katılımıyla Darüşşafaka
kurucusu Gazi Ahmet Muhtar Paşa
6 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
düzenlenen tören, Darüşşafaka Yönetim
Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım,
Yönetim Kurulu Üyeleri, Genel Sekreter
Ahmet Buldam, Darüşşafaka Eğitim
Kurumları Genel Müdürü Nilgün Akalın,
öğretmen ve yöneticiler, Darüşşafaka
bağışçıları, öğrenciler ve
Darüşşafaka’ya gönül verenlerin geniş
katılımıyla gerçekleşti.
(1938-1919), Darüşşafaka mezunu ve
öğretmeni, matematik bilgini Salih Zeki
Bey (1864-1921) ve Darüşşafaka’da
öğretmenlik yapmış ünlü yazar Ahmet
Mithat Efendi’nin (1844-1912)
kabirlerinin başında düzenlendi.
Tüm Darüşşafakalılar bir aradaydı
Darüşşafaka’nın 147. yılı kutlamaları,
Darüşşafaka Eğitim Kurumları
öğrencilerinin ve öğretmenlerinin
hazırladığı görkemli törenle devam etti.
Darüşşafaka TİM Show Center’da
Yıldırım: “Kurucularımız aydın
olmanın sorumluluğu içinde ülkeye ve
halka hizmet etme anlayışıyla yola
çıktı”
Darüşşafakalılar Derneği tarafından
hazırlanan “Darüşşafaka Kuruluş
Belgeseli”nin gösterimiyle başlayan
törende konuşan Zekeriya Yıldırım,
“Kurucularımız aydın olmanın
sorumluluğu içinde ülkeye ve halka
hizmet etme anlayışıyla yola çıktı. Halk
çocuklarına yine halkın destekleriyle
çağdaş düzeyde eğitim vermeyi
amaçladılar. Toplumların yücelmesinin
HABERLER
147. yıl coşkusu
anahtarı olan ‘eğitimde fırsat eşitliği’ni
o günün koşullarında sağlamanın
önemini gördükleri için güçlerini
birleştirdiler ve gurur kaynağımız
Darüşşafaka’yı yarattılar.
Kurucularımızın ideallerini yaşatmak
için Osmanlı döneminin ve
Cumhuriyetimizin kamuoyu önderleri
Darüşşafaka’ya hizmeti görev bildi.
Atatürk’ümüzün en yakınları Zübeyde
Hanım ve Makbule Atadan başta olmak
üzere hayırsever vatandaşlarımız
Darüşşafaka’ya bağışlarıyla destek
oldu” dedi. Yıldırım öğrencilere
“Kurucularımızın ideallerini yarınlara
taşıyacak ufkunuz da var, yeteneğiniz
de var. Ama hayatın bir başka gerçeği
de var. Yeteneklerin başarıya
dönüşmesi çalışmadan olmuyor. Bugün
saygıyla andığımız kurucularımıza layık
olmak, Atatürk’ün sizlere bıraktığı
emaneti ileri taşımak, iyi bir
Darüşşafakalı olmak için sizden
yalnızca ve yalnızca çalışmanızı
istiyoruz” diye seslendi.
Darüşşafakalı öğrencilere bu konuda
söz verdirten Zekeriya Yıldırım’dan
sonra Darüşşafaka Eğitim Kurumları
Sosyal Bilimler Bölüm Başkanı Nimet
Renkliyıldız, Darüşşafaka’nın
kuruluşundan bugüne uzanan
öyküsünde önemli kilometre taşlarını
konuklarla paylaştı. Renkliyıldız,
“Darüşşafaka kurulduğu günden
itibaren halk okulu olma yolunda çaba
harcamış, elitlerin eğitimi amacıyla
açılan Galatasaray Sultanisi ile yine aynı
dönemde kurulan Alman ekolü
temsilcisi İstanbul Lisesi’ne alternatif
oluşturmuş ilk Türk özel okuludur”
dedi.
Son söz öğrencilerin
Törende son sözü Darüşşafaka Eğitim
Kurumları’nda eğitim gören öğrenciler
aldı. Darüşşafaka’nın yaşamlarında
yarattığı değişimi kimi cümleleriyle kimi
Darüşşafaka’da öğrendiği müzik aletini
çalarak kimi de İngilizce şarkı
söyleyerek anlatan öğrenciler,
katılımcılara duygusal anlar yaşattı.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
7
HABERLER
Müjdat Gezen’den
Yakacık Rezidans’a ziyaret
Tiyatro ve sinema oyuncusu Müjdat
Gezen, huzurevinde kalan beş kişinin
yaşantısını anlatacak yeni oyununa ön
araştırma yapmak için Darüşşafaka
Yakacık Rezidans’ı ziyaret etti.
Darüşşafaka Rezidansları Sorumlusu
İlknur Kuzgun’un eşliğinde 27 Ocak
2010’da Yakacık Rezidans’a gelen
Gezen, huzurevi yaşantısı hakkında bilgi
aldı. Yakacık Rezidans’ın bağışçısı ve
Türk tiyatrosunun duayen isimlerinden
Deniz Uyguner’i de ziyaret eden Gezen,
“Yakacık Rezidans’a bu üçüncü gelişim.
Bundan önce bir kere söyleşi yapmak,
bir kere de öğrencilerimin burada
sahneledikleri oyun için gelmiştim. Bu
defa ise huzurevinde geçen bir oyun
yazıyorum. Onunla ilgili yöneticilerle
görüşüp fikir alışverişinde bulunmak
istedim. Bir de Deniz ağabey (Uyguner)
benim tam elli yıllık arkadaşım. Şehir
Tiyatrosu’nda birlikte çok çalıştık. Onu
da görmeyi çok istedim” dedi. Gezen,
kaleme aldığı yeni oyunu hakkında ise
şu bilgiyi verdi: “Oyunun asıl adı
Muzurevi… Beş yaşlı
kahramanımız var, hepsi
birbirinden komik tipler.
Tabii gelişi güzel
yazmak istemiyorum.
İşin doğrusunu, aslını
öğrenmek için de bu işi
gerçekten çok iyi
yaptığına inandığım Darüşşafaka’yı
tercih ettim. Burada görevli
hemşirelerle, doktorlarla ve diğer
hizmetli personelle konuşarak işin
aslını öğreniyorum. Örneğin, ne zaman
tansiyon ölçülür, açlık şekeri ya da
tokluk şekerine bakılır gibi…”
Darüşşafaka’nın rezidansları
hakkında değerlendirme
yapan Gezen, “Ben,
buradaki ciddiyeti
daima çok
beğenirim. Çünkü
burada, hasta-bakıcı,
yaşlı-genç
muamelesinden ziyade kendi evinde
hissi var. Bir bakıma herkes kendi
evinde… Örneğin, odalarını istedikleri
gibi dekore edebiliyorlar. Ayrıca bir ev
sıcaklığı ve havası var. Bu açıdan
Darüşşafaka’nın rezidanslarındaki
yaklaşım diğer huzurevlerine
benzemiyor” diye konuştu.
Rezidanslarda Anneler Günü kutlandı
Darüşşafaka Cemiyeti yönetimi,
Rezidans bağışçılarını Anneler
Günü’nde de yalnız bırakmadı. Tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de
mayısın ikinci pazarına denk gelen
tarihte kutlanan Anneler Günü,
Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu
Başkanı Zekeriya Yıldırım, Yönetim
Kurulu Sayman Üyesi Adnan Dovan,
Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel
8 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Müdürü Nilgün Akalın, Darüşşafaka
Eğitim Kurumları öğretmenleri ve
öğrencilerinin katılımıyla
Darüşşafaka’nın tüm rezidanslarında
kutlandı. Öğrencilerin el emekleriyle
hazırladıkları
kartpostalları
rezidans
annelerine
armağan ettikleri
etkinlikte duygulu anlar yaşandı.
Bağışçılarla uzun sohbetlerin edildiği
ziyaretin ilk durağı Şenesenevler
Rezidans oldu. Sonrasında Maltepe
Rezidans sakinleri ile bir araya gelen
Cemiyet yönetimi ve öğrencilerin
ziyaretinin son durağı ise Yakacık
Rezidans’tı. Urla Rezidans yönetimi de
kadın bağışçılarının Anneler Günü’nü
unutmayarak, bir etkinlikle kutladı.
HABERLER
Darüşşafaka’nın rezidanslarında
bayram coşkusu
Ramazan ve Kurban Bayramı’nın ikinci
günü Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim
Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Başkan
Vekilleri Davut Ökütçü ve Beşir Özmen,
Yönetim Kurulu Üyesi Oğuz Uslu, Genel
Sekreter Ahmet Buldam, Kaynak
Geliştirme ve İletişim Koordinatörü Ahmet
Çakaloz ve Rezidanslar Sorumlusu İlknur
Kuzgun, Darüşşafaka Eğitim Kurumları
öğretmen ve öğrencileri İstanbul’daki
rezidansları ziyaret etti.
Darüşşafakalıların, bağışçılarıyla
bayramlaşmasında ilk durak Şenesenevler
Rezidans, ikinci durak Maltepe Rezidans,
üçüncü durak ise Yakacık Rezidans oldu.
Darüşşafaka Özel Bakım Ünitesi ve Ara
Bakım Ünitesi’nde yaşayan bağışçıların da
odalarında ziyaret edildiği bayramlaşma
etkinliğine Darüşşafakalı öğrencilerin
varlığı ayrı bir anlam kattı.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
9
HABERLER
Kenan Doğulu’dan,
Daçkalılara 23 Nisan armağanı…
Darüşşafaka Cemiyeti yararına 21 Nisan’da sahne alan Türk pop müziğinin ünlü ismi Kenan Doğulu,
hem Darüşşafaka’nın “eğitimle değişen yaşam” misyonuna önemli bir katkı sağladı hem de
Darüşşafakalı öğrencilere, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hediyesi verdi.
Darüşşafaka Maslak TİM Show
Center’da 21 Nisan 2010 tarihinde Kerki
Organizasyon’un katkılarıyla
düzenlenen konserde Kenan Doğulu
gerek şarkıları gerekse sahne
performansıyla dinleyenlere unutulmaz
bir gece yaşattı. Kenan Doğulu’nun
hiçbir ücret talep etmeden sahne aldığı
konserden elde edilen tüm gelir ise
Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışlandı.
Konseriyle; Darüşşafaka’nın “eğitimle
değişen yaşam” misyonuna önemli bir
katkı sağlayan Doğulu, aynı zamanda
Darüşşafakalı öğrencilere, 23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
hediyesi de verdi.
Söz, minik bir Daçkalıdaydı
Konserin açılış konuşmasını yapmak
üzere sahneye çıkan Darüşşafaka
Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı
Zekeriya Yıldırım, konuklara teşekkür
ettikten sonra 23 Nisan nedeniyle sözü
minik bir Darüşşafakalıya devretti. Sözü
devralan Darüşşafaka Eğitim Kurumları
6. sınıf öğrencisi Ahmet Cüce,
“Darüşşafaka 147 yıldır Kenan ağabey
ve sizler gibi eğitime gönül verenler
sayesinde bizleri büyütüyor, okutuyor
ve ülkesine faydalı bireyler yapıyor.
Öğretmenlerimiz bizim için Türkiye’nin
aydınlık yarınları diyor. Biz de onların
bu sözüne layık olabilmek için
çalışıyoruz. Kenan ağabeye bize en
10
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
güzel 23 Nisan hediyesini verdiği
için çok teşekkür ederiz” dedi.
“Eğitim Hakkımı İstiyorum”
Darüşşafaka hip-hop
dans kulübü
öğrencilerinin
dansları eşliğinde
sahneye çıkan
Kenan Doğulu,
üç saat
boyunca
konuklara
müzik ve dans
ziyafeti sundu.
Konser
hazırlıkları
çerçevesinde
Darüşşafakalı
öğrenciler
eğitimin
yaşamlarındaki
anlamını ifade eden kelimeleri
kullanarak sözler yazmış ve bu
sözleri rap parçalarına
dönüştürmüşlerdi. Bu çalışmalar
arasından en iyisini seçen sanat ve
medya camiasının
ünlü isimlerinden
Behzat Gerçeker,
Ceza, Ferhat Göçer,
Mehmet Yılmaz, Ozan
Doğulu, Ömür Gedik jüri
üyeliğini üstlendi.
Yarışmanın birincilik
ödülünü kazanan 7. sınıf
öğrencilerinden Aleyna
İnanç, Zeynep Kara ve Selin
Körpe konserin ikinci
yarısında sahneye çıkarak
“Eğitim Hakkımı İstiyorum”
adlı rap şarkılarını
seslendirdi. Konserin
sonunda, Darüşşafaka 10.
sınıf öğrencisi Recep
Matur kendisi ve arkadaşları
adına teşekkürlerini, Kenan
Doğulu’nun çocukluktan gelen
müzik geçmişini resmeden
yağlıboya tablosuyla sundu.
HABERLER
Bol müzik, bol eğlence
Bağışçılarının hoş vakit geçirmeleri için
farklı etkinliklerin düzenlediği
Darüşşafaka Urla Rezidans’ta
eğlencesiz gün geçmiyor. Bu
etkinliklerin başında ise her seferinde
farklı bir ülkenin müzik ve yiyeceklerini
bağışçılar ile buluşturan ülke geceleri
geliyor. Arjantin, İtalyan, Latin geceleri
geçtiğimiz süreçte Urla Rezidans’ın ev
sahipliği yaptığı ve renkli görüntülerin
yaşandığı eğlenceler oldu. Bu gecelere
konuk müzisyenler, o ülkenin şarkılarını
seslendirirken, ülkenin özgün
yemekleri de bağışçılarla buluşuyor.
Bağışçıların canlı müzikle dans ettiği
geceler, Urla Rezidans’ta unutulmaz
saatler yaşatıyor. Geçtiğimiz aylarda
Urla Rezidans’ın ev sahipliği yaptığı bir
başka sıra dışı eğlence ise Türk sanat
müziği gecesi oldu. Türk musikisinin en
güzel eserlerinin canlı olarak
seslendirildiği gece, bağışçıları geçmiş
günlere götürdü. Nostaljik gecede
yoğrulan çiğ köfte ise eğlenceye ayrı bir
renk kattı. Urla Rezidans’ın ev sahipliği
yaptığı bir başka gece de 14 Nisan
2010’da Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim
Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım ve
seçkin davetlilerin katılımıyla yaşandı.
Canlı müzik çalan orkestranın sahne
aldığı gecenin yemek menüsünde ise
Ege yemekleri vardı. Rezidans
bağışçılarıyla ve personelinin birlikte
Darüşşafaka
velisini
ödüllendirdi
eğlendiği gecenin en renkli sahnesi ise
Urla Rezidans bağışçılarından Hüsnü
Hüner’in orkestra eşliğinde birbirinden
güzel Türk sanat müziği şarkılarını
yorumlaması oldu.
"Darüşşafaka Velilerini Arıyor”
programı kapsamında, bir
öğrencimizin bir yıllık eğitim
giderini karşılayarak “Veli”
payesine hak kazanan
bağışçımız İffet Gürbüzer’e
“Veli Belgesi”, 1 Nisan 2010
tarihinden Urla Rezidans’ta
düzenlen törenle Urla Rezidans
Kurum Müdürü Ahmet Çakaloz
tarafından takdim edildi.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
11
HABERLER
Urla Rezidans’ta piknik keyfi
Darüşşafaka Urla Rezidans, baharın
gelişini piknikle karşıladı. Urla
Rezidans’ın bahçesinde düzenlenen
pikniğe bağışçılar yoğun ilgi gösterdi.
Rezidans aşçılarının yaptığı mangal
eşliğinde güneşli güzel bir günün tadını
çıkaran bağışçılar, neşeli saatler geçirdi.
Baharın müjdecisi Hıdrellez unutulmadı
Darüşşafaka Urla Rezidans yönetimi
bağışçılarının hoşça vakit geçirmesi
amacıyla değişik etkinlikler yapmayı
aralıksız sürdürüyor. Sağlık,
bereket, bolluk, şans, kısmet gibi
dileklerin gerçekleşeceği,
uğursuzlukların sona ereceği gün
olduğuna inanılan Hıdrellez’i de
unutmayan Rezidans yönetimi,
bağışçıları ve personeli ile 6 Mayıs’ta
Urla Yörük Evi’ne giderek baharın
gelişini leziz yemekler eşliğinde
kutladı.
12
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
HABERLER
Darüşşafaka, yeni Daçkalılarla büyüyor
Darüşşafaka, 30 Mayıs 2010 tarihinde 20 il merkezinde düzenlediği Darüşşafaka Giriş Sınavı için bu yıl yoğun bir
tanıtım kampanyası yürüttü. 848 öğrencinin eğitim gördüğü Darüşşafaka, “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesi
doğrultusunda Türkiye genelinde sınava girme koşullarına sahip 13 bin 200 öğrencinin adına tek tek sınav
davetiyelerini gönderdi. Bunun yanı sıra Darüşşafaka, 5-6-7 Nisan 2010 tarihlerinde öğretmen, öğrenci, veli
ve Cemiyet yöneticilerinden oluşan ekiplerin katılımıyla 33 ilde sınav tanıtım toplantısı yaptı.
147 yıldır iyi bir eğitimle değişen
hayatların hikâyesini yazan
Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na giriş
sınavı, 30 Mayıs’ta 20 ilde yapıldı.
Darüşşafaka’nın 2010-2011 ders yılında
bünyesine katacağı yeni Daçkalıları
belirleyen sınav, 120 çocuğun hayatını
değiştirecek. Yeni Daçkalılarla bir
buçuk asırlık köklü ve büyük ailesini
genişletmeye hazırlanan Darüşşafaka,
eğitimde fırsat eşitliği ilkesi
doğrultusunda Milli Eğitim
Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye
genelinde koşullarına uyan 13 bin 200
çocuğun hepsine ulaşarak, sınava
girmelerini sağlamak için yoğun bir
çalışma yürüttü. Darüşşafaka, bu yıl bir
ilke imza atarak, koşullarına uyan 13
bin 200 çocuğa tek tek sınav davetiyesi
gönderdi. Ayrıca Kurum, 5-6-7 Nisan
2010 tarihlerinde 33 ilde sınav tanıtım
toplantısı yaptı. Babası hayatta
olmayan, maddi koşulları iyi bir eğitim
almasına olanak tanımayan, yetenekli
ilköğretim üçüncü sınıf öğrencilerinin
katılabildiği sınava ücretsiz olarak
başvuru yapılıyor. Talep edilmesi
halinde öğrencinin ve velisinin sınav
merkezine ulaşımlarını da Darüşşafaka
Cemiyeti üstleniyor.
Türkçe ve İngilizceyi iyi kullanabilen,
ikinci yabancı dilde iletişim kurabilen,
çağdaş, özgüvene sahip, öğrenerek
kendini geliştiren, değişime ve
küreselleşmeye uyum sağlayabilen,
yaşamının her alanında fark yaratan
gençler yetiştirmeyi hedefleyen
Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na Giriş
Sınavı, 30 Mayıs’ta Adana, Ağrı, Ankara,
Antalya, Bursa, Denizli, Diyarbakır,
Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir,
Kayseri, Konya, Mersin, Samsun, Sivas,
Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Van
olmak üzere 20 ilde yapıldı.
147 yıllık Darüşşafaka Ailesi’ne yeni
katılacak 120 öğrenciyi belirleyen sınav
iki aşamadan oluşuyor ve öğrencilerin
zihinsel ve yaratıcı düşünme yeteneğini
değerlendiriyor. Öğrenciler bir bütün
olarak değerlendirilerek kendilerine
sunulan eğitimle eleştirel ve yaratıcı
düşünme becerilerinin, duygusal ve
sosyal becerilerinin geliştirilmesi ve
böylece sadece okulda değil aynı
zamanda yaşamda da başarılı bireyler
olarak yetiştirilmeleri amaçlanıyor.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
13
HABER
Urla, atçılık, yatçılık ve şarapçılık
merkezi olma yolunda…
Urla’nın çehresini değiştirmeye aday
Meydan projesindeki son durumu ve
yakın dönemde Urla’da yapılması
planlanan projeleri öğrenmek için
Darüşşafaka Urla Rezidans Kurum
Müdürü Ahmet Çakaloz ile birlikte
ziyaret ettiğimiz Urla Belediye Başkanı
M. Selçuk Karaosmanoğlu, ilçelerinde
Darüşşafaka’nın bir rezidansının
bulunmasından ve her geçen gün ismini
duyurarak, ileri yaştaki insanlar için
çekim merkezi haline gelmesinden
duyduğu mutluluğu ifade ederek söze
başladı. 1999’dan beri Urla Belediye
Başkanlığı görevini yürüten
Karaosmanoğlu, bu yıl içinde sayısız
projeyi hayata geçirecekleri bilgisini
verirken, ilçe merkezinde değişimin çok
önemli bir noktası olan Meydan
projesinde de sona yaklaştıklarını
kaydetti. Son yedi ayda Meydan
projesinde önemli aşama katedildiğini
söyleyen Karaosmanoğlu, “Meydan
projesinin betonarme çalışmalarının
mayıs ayının sonuna kadar teslim
edilmesi planlanıyor. Bu da projenin
kapsamında yer alan otoparkı kullanma
imkânına haziran ayı içinde
kavuşacağımız anlamına geliyor” dedi.
İlçe merkezinin çehresi değişiyor
350 araç kapasiteli otoparkın hizmete
girmesiyle ilçe merkezinde yaşanan
trafik sorunu ve park sıkıntısının haziran
ayı itibarıyla çözüme kavuşacağını ifade
eden Karaosmanoğlu, “Böylelikle hem
Meydan projesinin bir kısmı bitmiş
olacak hem de ilçedeki trafik akışının ve
yolların yeniden düzenlenmesi, ilçe
merkezindeki bir kısım yolun belli
saatlerde araç trafiğine kapatılarak
sadece yayaların kullanımına açılması
hayata geçecek. Böylece Urla, adım
adım yeni bir görünüme ve düzene
kavuşacak. Bunu, Bülent Baratalı
Caddesi’nden başlayarak kaldırım ve
pergule düzenlenmesi, arkasından da
14
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Urla Belediye Başkanlığı görevini
1999’dan beri yürüten M. Selçuk
Karaosmanoğlu, Urla’nın gelecekte
dünya çapında bilinen atçılık,
yatçılık ve şarapçılık merkezi
olması için çalıştıklarını söyledi.
ilçenin tamamında belirli standarttaki
tabela düzenlenmesi takip edecek” diye
konuştu.
Tarihi mekânlar yeniden hayat buluyor
Malgaca Pazarı’nın bulunduğu alanı
turistik ve otantik bir bölge olarak
değerlendirmeyi planladıklarını
kaydeden Karaosmanoğlu şöyle devam
etti:
“Oradaki dükkânları buna uygun restore
etmek istiyoruz. Bunun yanı sıra Arasta
çarşımızın üstünün şeffaf örtüyle
kapatılmasını gündemimize aldık.
HABER
Ayrıca yeni açılan pazar yerimizin
eksiklerini tamamlayarak, arzu ettiğimiz
neticeye ulaştıracağız.”
2011’in ortalarında tamamlanması
planlanan Meydan projesinin içinde yer
alan çarşıyı da bu yılın sonunda
açacaklarını ifade eden Karaosmanoğlu,
“Burada 5-6 metre karelik reyon
şeklindeki dükkânları, Urlalı ev
hanımlarına tahsis edeceğiz ve onlara
ürettikleri gerek el işlerini gerek yemeiçme tarzındaki ürünlerini satmalarını
sağlayacağız” dedi. Urla’ya yeni bir
kültür merkezi kazandırdıklarını da
anlatan Karaosmanoğlu şöyle konuştu:
“Restorasyon çalışmalarının
neticelendiği bir kültür merkezi
inşaatımız var. Yanmış olan eski itfaiye
binamızın inşaatı bitti, birkaç ay içinde
oranın da açılışını gerçekleştireceğiz.
Ayrıca ilçemizdeki hamam ve
külliyelerin restorasyon çalışmasına
başladık.”
Urla’nın tarihi ve kültürel potansiyelinin
çok fazla olduğunu fakat küçük bir
kısmının gösterime açılabildiğini
belirten Karaosmanoğlu, “Bir tarafta
arkeolojik kazı çalışmaları devam
ederken biz de yakın tarihe ait yapıların
restorasyonunu merhale merhale
gerçekleştiriyoruz. Belediyenin
mülkiyetindeki tarihi ve kültürel
yapıların hemen hemen tamamının
restorasyonunu tamamladık. Özel
mülkiyetteki yapıların da restore
edilmesi için biz gerekli maddi ve
manevi desteği veriyoruz” dedi.
görüntü oluşturdu. Bu sezon orayı da
güzel bir görüntüye kavuşturmak
istiyoruz. Maalesef yat limanını şu an
hayata geçiremiyoruz ama kıyı
düzenlemesini yaparak, hiç olmazsa
orayı özel teknelerin bağlanabileceği
hale getirmeyi planlıyoruz.”
Yeni plajlar yolda…
Yaz sezonun yaklaşmasıyla birlikte
sahillerde hızlı bir çalışmaya
başladıklarını anlatan Karaosmanoğlu,
projelerini anlatmayı şöyle sürdürdü:
“İçmeler’de Karayolları’na ait yol içeriye
taşındı. Sahildeki yolun tarafımıza
teslimi gerçekleştirilecek. Oranın kıyı
düzenlemesini yaparak, içinde sosyal
tesislerin de bulunduğu halka açık plaj
şeklinde düzenleyeceğiz. Bir
de Çeşmealtı’nda daha
önce yat limanı olarak
düşünerek yaptığımız
dolgu çalışması son
derece çirkin bir
Atçılık, yatçılık, şarapçılık
Belediye olarak “Atçılık, yatçılık ve
şarapçılık” diye üçlü bir sloganları
olduğunu vurgulayan Karaosmanoğlu
sözlerini şöyle tamamladı: “Biz
hedeflerimizi belirlemiş
durumdayız ve adım adım bu
hedefler doğrultusunda
çalışıyoruz. Maalesef hem
yaşanılan ekonomik krizden
hem de alkollü içkilere
yönelik getirilen
birtakım yeni
düzenlemelerden
dolayı şarapçılık
sektörü sezona
Urla Rezidans Kurum Müdürü Ahmet Çakaloz ile
Urla Belediye Başkanı M. Selçuk Karaosmanoğlu.
biraz sıkıntılı başladı. Yine de Urla’nın
gelecekte dünya çapında kaliteli
şaraplarıyla ünlü bir merkez haline
geleceğine inanıyorum. Çünkü
bağlardan çok kaliteli şaraplık üzümler
elde ediliyor ve butik şarap üretim
tesisleri de birer birer hayata geçiyor.
Bunun yanı sıra yatçılıkta henüz bir
aşama kaydedemedik ama bu
mücadelemizden de vazgeçmiş değiliz.
Çünkü biz, kıyıdaki yerleşim
birimlerinin hepsinde küçük veya
büyük bir yat limanının olması
gerektiğine inanıyoruz. Atçılık
konusunda da yine bazı özel kişiler
tarafından kurulmuş son derece
modern ve güzel çiftlikler var. Biz
onlarla beraber çalışmalarımızı
yürütüyoruz. Turizme yönelik birtakım
gezinti parkurları oluşturmayı
planlıyoruz. Bu parkurlarla; şaraplık
üzüm üreten bağlara, şarap tadım
merkezlerine ve butik şarapçılığın
yapıldığı yerlere ulaşılabilecek.”
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
15
GEZ
Alternatif yaşam merkezi: URLA
Yorgo Seferis’in, Necati Cumalı’nın, Neyzen Tevfik’in, Tanju Okan’ın Urlası, küçük meydanları, asma altı
kahveleri, köyleri, balık mezatları, on altı köyden gelen üreticinin kurduğu ünlü pazarı, çağdaş insanları,
köklü geçmişinin izlerini yansıtan sokakları ve yemekleriyle hâlâ Ege’nin ruhunu yaşatıyor.
Diyelim oturmuş yazıyorum
Birden duruyor kalem
Bir görüntü ak kâğıtlarda
Ev ev sokak sokak
Yine Urla oluyor konum
Bir ağız mızıkam var
Üflüyorum
Re mi fa sol la
Bir es mi giriyor araya
-Ya Urla?
Türk edebiyatının usta ismi Necati
Cumalı, “Urla’da Zaman” adlı şiirinde
böyle anlatıyor çok sevdiği Urlasını…
Türkiye ile Yunanistan arasında 1923’te
yapılan nüfus mübadelesiyle ailesi
Urla’ya yerleştirildiğinde Cumalı, henüz
iki yaşındadır. Çocukluğu, gençliği
Urla’da geçen yazarın ilk şiiri de 1939’da
Urla Halkevi Dergisi’nde yayımlanır.
16
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Bugün Cumalı’nın Urla’da yaşadığı ev,
pazartesi hariç haftanın her günü
sevenlerini ağırlıyor.
Necati Cumalı henüz Urla’nın
sokaklarında oyun oynamazken,
gelecekte dünya edebiyatında önemli bir
yer edinecek başka bir isim, o
sokaklarda koşturmaktadır: Yorgo
Seferis… Nobel Edebiyat Ödülü sahibi
Seferis, ailesiyle birlikte Urla’dan
Yunanistan’a göç ettiğinde on dört
yaşındadır. Ege’nin karşı yakasından
Urla’yı izleyen Seferis, otuz yıl sonra
yeniden Urla’ya gelir ve Urla’ya dair şu
dizeleri kaleme alır:
“Nasıl ki
kalkar, doğup büyüdüğün şehre
gidersin bir gece
ve bakarsın temelinde yıkılıp yeniden
kurulmuş o şehir
ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları
onları yeniden bulmanın umudu içinde…”
Cumalı’nın, Seferis’in Urlası…
Yorgo Seferis’in Urla İskele’de, adını
taşıyan sokakta bulunan doğup
büyüdüğü ev bugün butik otel olarak
hizmet veriyor. Seferis’in, Cumalı’nın,
Neyzen Tevfik’in, Tanju Okan’ın Urlası,
küçük meydanları, asma altı kahveleri,
köyleri, balık mezatları, on altı köyden
gelen üreticinin kurduğu ünlü pazarı,
çağdaş insanları, köklü geçmişinin
izlerini yansıtan sokakları ve
yemekleriyle hâlâ Ege’nin ruhunu
yaşatıyor.
Deniz ile ormanın iç içe geçtiği, havası
temiz, toprağı kirlenmemiş, insani
değerlerini yitirmemiş bir yer Urla... Bir
GEZ
zamanlar Türklerin, Yahudilerin ve
Rumların iç içe yaşadığı Ege’nin bu şirin
ilçesi, bugün ağırlıklı olarak Romanya,
Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve
Arnavutluk göçmenlerini ağırlamakla
birlikte son yıllarda huzurlu, dingin ve
güvenli atmosferinin çekimine kapılan
metropol insanlarına da ev sahipliği
yapıyor.
Yeni başlangıçların adresi
Yeni bir başlangıç yapmak,
hayallerindeki hayatı yaşamak için
Urla’nın yolunu tutanların sayısı
azımsanmayacak kadar çok… Büyük
şehirlerin kargaşasından, stresinden
yorulup, daha doğal bir hayat yaşamak
ya da her geçen gün yiten insani
değerleri yeniden bulmak isteyenlerin
buluşma noktalarından biri konumunda
artık Urla… İstanbul’dan, İzmir’den,
Ankara’dan hatta yurt dışından alternatif
bir hayat yaşamak için Urla’yı tercih
edenlere her gün yeni bir isim ekleniyor.
Ünlü ressam Cuma Ocaklı da bu
isimlerden biri… Emekli olduktan sonra
Urla’ya yerleşen sanatçı, resim
çalışmalarına burada devam ediyor.
Zafer Caddesi
Deniz ile ormanın iç içe geçtiği, havası temiz, toprağı kirlenmemiş, insani
değerlerini yitirmemiş bir yer Urla... Bir zamanlar Türklerin, Yahudilerin ve
Rumların iç içe yaşadığı Ege’nin bu şirin ilçesi, bugün ağırlıklı olarak
Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Arnavutluk göçmenlerini
ağırlamakla birlikte son yıllarda huzurlu, dingin ve güvenli atmosferinin
çekimine kapılan metropol insanlarına da ev sahipliği yapıyor.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
17
GEZ
Çeşmealtı Denizli Köyü’nde
1700'lü yıllarda
yapıldığı sanılan cami,
2005’te restore edildi.
Her hayaliyle Urla’da yaşamaya gelen, bu
sıcacık Ege ilçesine ayrı bir güzellik
katıyor aslında… Kimi 1900’lü yılların
başına kadar Avrupa’nın en ünlü
üzümlerini yetiştiren bağlara yeniden can
vermek kimi Rumlardan ya da
Yahudilerden kalan tarihi yapıları
geleceğe taşımak kimi kirlenmemiş
toprağında organik tarım yapmak kimi
de zengin mutfağını yeni nesillerle
buluşturmak için uğraşıyor. Bunları
yaparken de gözleri gibi koruyorlar
Urla’nın doğasını, yeşilini, temiz havasını,
denizini, henüz betonlaşmaya teslim
olmamış dokusunu… Yani
doğaya, çevreye, tarihe,
kültüre saygılı, bilinçli bir
gelişim yaşanıyor
Urla’da…
Urla’nın yöresel
yemeklerini
yaşatmak isteyenler
Slow Food çatısı altında
bir araya gelmiş bile…
Slow Food
gönüllüleri,
geçen
aylarda
iki
Prof. Dr. Hayat Erkanal
Urla İskele
ilginç etkinliğe imza atmış. İlk önce
Urla’nın geleneksel yemeklerinden
ıspanak balığını pişirerek Urlalılara
ikram eden gönüllüler, isteyenlere bu
yemeği nasıl yapabileceklerini de
anlatmış. Daha sonra da Urla’nın otlarını
gençlere öğretmek için ormana bir gezi
düzenleyen gönüllüler, katılımcılara
hangi otun ne amaçla kullanıldığını,
hangi ottan yemek yapılabileceğinin
bilgisini vermiş. Urla’nın sualtı tarih
zenginliğini meraklılarıyla buluşturmak
isteyen Çeşmealtı Güzelleştirme,
Kalkındırma ve Koruma Derneği ise
İzmir Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle
“Sualtında Tarih Yolculuğu” adında ilginç
bir projeye imza atmış. Bu yaz hayata
geçmesi amaçlanan projeyle başta
engelli dalgıçlar olmak üzere isteyen
herkes Limantepe sualtı kazı bölgesinde
yürütülen çalışmaları daha yakından
görebilecek.
Urla’nın geçmişi aydınlatılıyor
İzmir’e yarım saat uzaklıktaki bu deniz,
tarih, zeytin cennetinin köklü geçmişinin
izlerini sürmek amacıyla 1992’de
Ankara Üniversitesi tarafından
Prof. Dr. Hayat Erkanal’ın
başkanlığında başlatılan
Limantepe kazıları ise
sürdürülüyor. Geçen sene ABD’de
yayımlanan bir arkeoloji dergisi
tarafından dünyanın en iyi on kazısından
biri seçilen Limantepe sualtı kazıları,
Urla’nın tarih öncesi geçmişine dair her
geçen yıl yeni bilgiler veriyor.
Başlangıç tahminlerinin çok ötesinde
sonuçlar elde ettiklerini belirten Prof. Dr.
Erkanal, “Burada MÖ 3 bine ait büyük bir
kentleşme saptadık. Özellikle 2000
yılından itibaren kazı çalışmalarımız çok
önemli bir sürece girdi. Şöyle ki hava
fotoğraflarını incelerken, kazdığımız
kentin ön kısmında, denizin altında
birtakım lekeler olduğunu gördük.
Bunları incelemeye başladığımızda da
denizin altında bir şehirle karşılaştık.
Böylece Limantepe’yi hem karadan hem
de denizden araştırmaya başladık ve bu
çalışmalarımız çok olumlu sonuçlar
vererek devam ediyor” diye konuşuyor.
Antik tekneler Urla’da hayat buluyor
Bir yandan Limantepe kazılarını yürüten
bir yandan sualtı arkeolojik kazılarını
Kültür Bakanlığı bünyesinde bir bilim dalı
haline getirmeye çalışan Prof. Dr.
Erkanal, antik çağlara ait teknelerin
yeniden inşa edilmesi için de çaba
harcıyor. Üç yıl önce Bodrum Arkeoloji
Müzesi’nde kalıntıları bulunan 3 bin 500
GEZ
yıllık Uluburun teknesini, ardından MÖ
600’lü yıllara ait Kybele teknesini inşa
ettiklerini vurgulayan Prof. Dr. Erkanal,
bu sene de Ege’nin bilinen en eski
teknesinden üç tane yapacaklarını
söylüyor. 4 bin 200 yıl öncesine
tarihlenen bu teknelerin, sadece kürekle
hareket edebildiğini belirten Prof. Dr.
Erkanal, eylülde de bu teknelerle
Urla’dan yola çıkarak Yunan adalarını
ziyaret edeceklerini kaydediyor.
Urla’da bir “Arkeopark” oluşturmayı da
planladıklarını ifade eden Prof. Dr.
Erkanal,“İnşa ettiğimiz antik tekneleri,
sualtından çıkardığımız eserleri
‘Arkeopark’ta sergileyeceğiz. Yine bu
parkta kazılarda bulduğumuz atölyeleri,
evleri bire bir inşa edecek, o çağlara ait
üretim şekillerini, örneğin 4 bin yıl önce
dokumanın nasıl yapıldığını, ekmeğin
nasıl pişirildiğini göstereceğiz. Bunların
yanı sıra antik bir tekne yaparak, halkı o
dönemin koşullarında seyahat ettirmeyi
planlıyoruz. Bunların hepsi Türkiye için
ilk olacak” diyor.
Türkiye’de ilk, dünyada ise sadece iki
yerde yapılan bir çalışmayı Limantepe’de
yaptıklarını belirten Erkanal şöyle
konuşuyor: “Biz burada suyun altını
kazıyoruz, bu çok zor bir iş. Eskiden
burada yapılan kazıların birkaç nesil
süreceğini söylerdim, şimdi yedi-sekiz
nesil sürer diyorum.”
Prof. Dr. Erkanal, Urla’da hayata dair ise
şu görüşleri dile getiriyor: “Urla’da
yaşayanlar daha çok doğaya âşık
insanlar. Çünkü Urla’nın en temel
özelliği doğal ve tarihi yapısını hâlâ
koruyor olması. Urla’nın içine
girdiğinizde de antik evleri görebilirsiniz.
Bir de çok güzel havası var. Deniz ve
hemen gerisinde çam ormanları
başlıyor. Doğayı sevenler için Urla en
ideal yaşam alanlarından biridir.”
Türkiye’nin en eski zeytinyağı fabrikası
Urla’ya beş kilometre mesafede, antik
bir liman olan Urla İskelesi var. Antik
çağın en önemli filozoflarından, akılcı
ve özgür düşüncenin babası ve
Sokrates’in hocası Anaksagoras’ın,
burada yani Klazomenai’de doğduğu,
daha sonra Atina’ya yerleşerek doğa
felsefesini öğreten ilk hoca olduğu
Altınköy plajı
biliniyor. Urla İskelesi yakınındaki bir
tarlada, Ege Üniversitesi’nden Arkeolog
Prof. Dr. Güven Bakır’ın başkanlığında
yapılan kazılarda ortaya çıkarılan, 2 bin
600 yıl öncesine ait zeytinyağı işliği
Anadolu’da ele geçen en eski ve tek
zeytinyağı fabrikası olma özelliğini
taşıyor. Yeryüzünün de bilinen en eski
zeytinyağı fabrikalarından biri olan ve
aslına uygun olarak yeniden inşa edilen
işlikte, 2 bin 600 yıl öncesinin tekniğiyle
zeytinyağı üretme çalışmaları ise
devam ediyor.
El değmemiş koylarda deniz keyfi
Kırk kilometrelik bir sahil şeridine, el
değmemiş koylara ve on iki küçük
adaya sahip olan Urla Yarımadası’nın
özellikle güneyinde, yedi kilometre
mesafedeki Demircili Köyü yakınındaki
koylar, Yağcılar, Zeytineli kıyıları ve
Altınköy, temiz denizi ve bakir
ormanlarıyla başta İzmirlileri olmak
üzere çok sayıda turisti ağırlıyor.
Geleceğin Napa Valley’i
1900’lü yılların başına kadar Almanya,
İngiltere ve Hollanda’ya deniz yoluyla
kuru üzüm ihracatı yapan ve bağlarında
yetişen üzümlerin kalitesiyle tanınan
Urla, bağlarına yeniden kavuşuyor.
Butik ve organik şarapçılık yapmak için
Urla’ya yerleşenlerin çabalarının
meyveleri toplanmaya başladı bile…
Urla’nın Kuşçular Köyü’nde üretim
yapan Urla Şarapçılık’ın “Masters of
Wine İstanbul 2010”da üç ayrı
kategoride aldığı birincilik ve
ikincilikler, Urlice şaraplarını aynı
başarıyı geçen sene yakalaması
Urla’nın Kaliforniya’daki ünlü Napa
Valley gibi geleceğin butik şarap
merkezi olması yönünde çaba sarf
edenleri umutlandırıyor.
Bunları yapmadan Urla’dan ayrılmayın
> Urla’nın meşhur katmerinden tadın.
> Malgaca içmelerinin suyundan için.
> Güvendik Tepesi’nden güneşin doğuşunu ve batışını izleyin.
> Karantina adasındaki antik Klazomenai kentinin kalıntılarını görmek için dalın.
> Özbek Köyü’nde bin yıllık zeytin ağaçlarını ziyaret edin.
> Bademler Köy Tiyatrosu’nda bir oyun izleyin ve Ali Usta’nın köftesinden tadın.
> 14 Ağustos Bağbozumu Şenliği’ne katılın.
> Klazomenai’deki, dünyanın en eski zeytinyağı işliğini gezin.
> 3 bin 500 yıllık Uluburun teknesinin bire bir modellendiği tekneyi görün.
> Çeşmealtı ya da Özbek Köyü’nde bir mezata katılın. Cumaları Urla’nın içinde
hafta sonları ise İskele’de kurulan pazardan alışveriş yapın.
> Urlice Şarapevi’nde bağların içinde bir kadeh şarap yudumlayın.
> Zafer Caddesi’nde eski yapılar arasında geçmişe uzanın.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
19
GEZİ
“Yufka sulu liman”: Çeşmealtı
Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyesi’nde "yufka sulu liman" diye geçen Çeşmealtı,
hem şirin bir balıkçı köyü hem de denizi, kumsalı ve yeşiliyle davetkâr bir tatil köyü aslında…
Çeşmealtı sahilinde her gün kurulan mezatta kapış kapış satılıyor, balıkçıların o gün oltasına takılan balıklar…
Türkiye'nin oksijeni en bol, nemi ise en
az olan sahillerinden Çeşmealtı,
konuklarını yaşının bin yıl olduğu sanılan
anıt zeytin ağacıyla karşılıyor. Piri Reis'in
Kitab-ı Bahriyesi’nde "yufka sulu liman"
diye geçen Çeşmealtı, hem şirin bir
balıkçı köyü hem de denizi, kumsalı ve
yeşiliyle davetkâr bir tatil köyü aslında.
Çeşmealtı sahilinde her gün kurulan
mezatta kapış kapış satılıyor, balıkçıların
o gün oltasına takılan balıklar…
“Kapanın elinde kalıyor” desek yeridir
hani… Yazları sahile kurulan “gece
pazarı”nda yörenin kadınları el emeği
ürünlerini ve bahçelerinde yetiştirdikleri
sebze, meyveleri akşam altından gece
ikilere kadar satıyor.
Urla’nın beş bin nüfuslu bu şirin, sıcak
mahallesinin panoramik manzarasını en
iyi görebileceğiniz nokta ise Güvendik…
Çeşmealtı hakkında bilgi almak için
Çeşmealtı Turizm, Güzelleştirme,
Kalkındırma ve Koruma Derneği Yönetim
Kurulu Başkanı Erden Can’ı ziyaret
ediyoruz. Doğma büyüme Urlalı Erden
20
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Çeşmealtı Güzelleştirme
ve Koruma Derneği Başkanı
Erden Can
Can… Hayatı hep Çeşmealtı’nda geçmiş.
Çeşmealtı’nın ilk ev pansiyonunu, ilk
diskosunu o açmış. Ardından
deniz kıyısında
kamp alanı kurmuş, şimdi ise
Çeşmealtı’nın tek “beach club”ını
işletiyor. Can’a göre Çeşmealtı’nda
yaşamak bir ayrıcalık: “İzmir’e 35-40
kilometre mesafedeyiz. Sahilimiz ile
ormanımız arasındaki mesafe bir-iki
kilometre. Hem çam havasını teneffüs
edebiliyorsunuz hem de deniz havasını…
Az gelişti, turizm fazla yok, konaklama
tesisleri çok fazla değil ama doğası da
bozulmadı. Denizimiz temiz, karşımızda
hemen adalar var ve en önemlisi bazı
değerlerimizi kaybetmedik.”
Eski komşularını ağırlayacaklar
Urla Belediyesi ile birlikte geçen sene
Çeşmealtı’nda bağbozumu şenliklerini
organize ettiklerini anlatan Can,
“Eskiden buralar bağ ağırlıklıymış. Bu
nedenle bağbozumu bir bayram
havasında geçermiş. Yerli halk,
14 Ağustos’ta
GEZİ
yöresel yemeklerini yapar, sahilde
toplanır, birlikte yemek yenirmiş. Biz de
geçen sene Dionysos Bağbozumu
Şenlikleri adıyla düzenledik. Ne yazık ki
yöremizin şaraplarını şenliklerde
konuklarımıza ikram edemedik ama bu
seneki şenliklerde yöremiz bağlarından
üretilen şarapları ikram edeceğiz” diyor.
Erden Can, bu yılki bağbozumu
şenliklerine yönelik
bir başka önemli projelerini ise şöyle
anlatıyor: “Urla’da mübadeleden önce
yaşayan ve mübadeleyle Yunanistan’a
göç eden Rumlara ulaşarak, 25-30 aileyi
buraya getirmeyi ve kendi evlerimizde
misafir etmeyi istiyoruz.”
Rüzgâr sörfünde Alaçatı’ya rakip
Turizmle yöre ekonomisini
kalkındırmaya çalıştıklarını kaydeden
Can, “Ancak bunu yaparken doğal ve
tarihi dokumuzu
korumaya özen gösteriyoruz. Butik
otellere ağırlık veriyoruz. Bu nedenle
turizmde geri kalmamız bizim için
avantaj” diyor. Çeşmealtı’nın devamlı
rüzgâr aldığını bu nedenle rüzgar sörfü
için de çok uygun bir yer olduğunun altını
çizen Can, şu görüşleri dile getiriyor: “Bu
sene Türkiye çapında iki sörf yarışması
Çeşmealtı’nda düzenlenecek. Bu konuda
gelecekte Alaçatı’nın rakibi olacağımıza
inanıyoruz.”
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
21
YAŞAM
Hayallerin gerçekleştiği yer: Urla
Hayallerini heybelerine koyup “belki
gerçekleştiririm” umuduyla yola çıktılar
birbirlerinden habersiz… Üç kişi, üç
umut... Hayatın farklı pencerelerden el
salladığı bu üç insan, Reha Öğünlü,
Oğuz Özer ve İnci Coşkuner birbirinden
habersiz soluğu Ege’nin çekim merkezi
Urla’da almış. Hayat hikâyeleri
birbirinden farklı olan bu insanların tek
ortak noktası ise hayallerini
gerçekleştirmek için bu yeryüzü
cennetini seçmeleri…
Gurbetçilikten, butik şarapçılığa
Bilge-Reha Öğünlü çifti, yıllarca
“fırsatlar ülkesi” ABD’de yaşadı. Ancak,
bir yanda memleket hasreti, bir yanda
ise gerçekleştirmeyi istedikleri
hayalleri vardı. Öğünlü çifti, 2002 yılında
belki de hayatlarının en önemli kararını
alarak ABD’den Urla’ya kesin dönüş
yaptı. İlk işleri bağ içinde eski bir Rum
evini satın almak oldu. Mimar olan
Bilge Hanım, harabe haldeki bu evi
tamamen orijinaline uygun restore
eder. Amaçları, bir zamanlar bağcılığın
ve şarapçılığın merkezi olan Urla’da
butik şarapçılık yapmaktır. Hemen
gerekli izinleri alan Öğünlü çifti, şarap
üretimi için mahzenlerini inşa eder,
yıllarca biber tarlası olarak kullanılan
bir araziyi satın alarak buraya
“cabernet sauvignon”, “merlot”,
“shiraz” ve “chardonnay” türü üzüm
ağaçları diker. Zoru seçip “organik
bağcılık” fikrini benimseyen Öğünlü
çifti, sekiz yıllık bir çabanın sonucunda,
dünyanın en iyi şarap gurmesi Jancis
Robinson'dan yüksek puan alan
“Urlice” markasını yaratır.
Hayalleri uğruna kariyerlerini
bıraktılar
Reha Bey, Ege Üniversitesi İşletme
Fakültesi’nden mezun olduktan sonra
Belçika’da turizm ve otelcilik üzerine
yüksek lisansını tamamlamış.
Profesyonel müzisyen ve rüzgâr sörfü
hocası da olan Reha Bey, ABD’de uzun
22
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
yıllar birçok ünlü restoran ve kafe
zincirinde yöneticilik yapmış. İsterseniz
bu muhteşem çiftin hayat hikâyesini
biraz da Reha Bey’den dinleyelim:
“ABD’de on dört yıl yaşadık. Önce İtalyan
restoranlarında yöneticilik yaptım.
Ardından birçok kafe zincirinin
kurulmasında görev aldım. Hayat
arkadaşım ise bu arada mimarlık yaptı ve
pek çok önemli mimari projede yer aldı.”
Çoğu kişinin yaşamak istediği bu hayat,
Öğünlü çiftini hayallerinin peşinden
gitmekten alıkoyamıyor. Sekiz yıl önce
Öğünlü çifti, ortak ilgi alanları olan
bağcılık ve şarapçılık yapmak üzere
Urla’nın yolunu tutuyor: “Şarapçılık
ikimizin de çok ilgisini çekiyordu. Bu
nedenle 1990’ların başından itibaren
bağcılık ve şarapçılık konularında
araştırma yapmaya ve eğitim almaya
başladık. 2002’de ise bu işi yapmaya
karar vererek ve iki ay içinde ABD’deki
her şeyimizi satarak Urla’ya yerleştik.”
“Bağcılık için en uygun yer Urla”
Reha Bey’e hayallerini gerçekleştirmek
için neden Urla’yı seçtiklerini
soruduğumuzda şu yanıtı alıyoruz:
“Anne tarafım Urlalı… 1970’li yıllarda
burada rüzgâr sörfü yapıyordum. Bu
yarımadayı çok seviyorum. Burada
olmam için bir diğer neden ise Urla’nın
bağcılık için çok uygun bir yer
olmasıydı. Urla ve Karaburun’un
üzümleri Avrupa tarafından yıllarca
tercih edilmiş. Urla, güneyi ve kuzeyi
denizle çevrili olduğu için denizden
gelen serinlik üzümlerin çabuk pişip
kavrulmasını önlüyor. Ayrıca kireçli
YAŞAM
toprak yapısı sayesinde de toprağının
nemli olması başka bir avantaj.”
Tamamen organik bağcılık
80 dönümlük bir alanda organik
bağcılık yaptıklarını belirten Öğünlü,
“Bu araziyi satın aldığımızda biber
tarlasıydı. İklim olarak Urla’nın hangi
yerli kırmızı üzüm türlerine uygun
olduğunu bilmediğimiz için ‘cabernet
sauvignon’, ‘merlot’, ‘shiraz’ ve
‘chardonnay’den oluşan Fransız üzüm
türlerini diktik. Tabii bunda yurt dışında
aldığımız eğitim ve çalışmaların da çok
etkisi oldu. İyi ki de bu türleri seçmişiz.
Çünkü iyi netice aldık. Bu işi yaparken
bizim için önemli olan üzüm türlerinin
milliyeti değil, iyi şarap yapmaktı” diyor.
Organik tarıma en uygun tarım türünün
bağcılık olduğunu belirten Öğünlü,
şöyle devam ediyor: “İlaç
kullanmıyoruz. Hatta organik ilaçları
bile kullanmamaya özen gösteriyoruz.
Tabii diğer üreticilere oranla daha az
verim alıyoruz ama ürünümüz daha
kaliteli…”
Dünyanın en iyi şarap gurmesinden
tam puan
Dünyanın en iyi şarap gurmesi olarak
bilinen Jancis Robinson’dan yüksek
puan alan “Urlice”nin bu başarısının
sırrını soruyoruz Reha Bey’e… Tabii
aldığımız yanıt oldukça ilginç: “Biz,
‘butik’ ya da Fransızların ‘şato
şarapçılığı’ da dediği tarzda çalışıyoruz.
Hasat sırasında üzümleri, ısıdan
etkilenmemesi için sabahın erken
saatlerinde toplayarak bekletmeksizin
fermantasyon tankına aktarıyoruz.
Sadece istenilen olgunluğa erişen
salkımları kesip henüz gelişimini
tamamlamamış olanları ise bırakıyoruz.
Gösterdiğimiz bu hassasiyet yüksek
kalitede ürün elde etmemizi sağlıyor.
Şarap yapımı sırasında sadece kendi
bağımızın üzümlerini kullanıyoruz.
Çünkü üzümün kişiliğinin şaraba tam
olarak yansımasını istiyoruz. Bu da
‘Urlice’ şaraplarına güçlü bir karakter
veriyor. Şarabımızı burada şişeleyip
satıyoruz. Modelimiz içinde
distribütörlüğe ise karşıyız. En önemlisi
de şarabımızın Urla’daki birkaç
restoran dışında başka bir yerde
satılmasına izin vermiyoruz.”
Şarabın adı Urla prensesinden…
Şaraplarına verdikleri “Urlice” ismini
yaptıkları uzun araştırmalar
neticesinde bulduklarını belirten Reha
Bey, “Şaraplarımıza isim ararken
‘Urlice’ adında bir prensesin hikâyesine
rastladık. Rivayete göre Urla'nın ilk adı
‘Urli’ de bu prensesin isminden geliyor”
bilgisini veriyor.
“Urla’nın şarapçılık için ideal bir yer
olduğunu ispatlamaya çalışıyoruz”
Urla’da şarapçılıkla ilgilenen herkese
yardım etmeye hazır olduklarını
belirten Reha Öğünlü, “Bu bölgede iyi
şarap yaparak bu bölgenin şarapçılık
için ideal bir yer olduğunu ispatlamaya
çalışıyoruz. Aslında amacımız bunun
üzerine kurulu. Yıllık üretimimiz 10 bin
ile 20 bin şişe arasında değişiyor. Eğer
bizim gibi yirmi üretici daha olsa burası
gerçek bir şarapçılık destinasyonu
haline gelir ve dünyada şarap yolu
üzerinde haritaya konulur” diyor.
Şaraphanelerinin hafta sonları da açık
olduğunu sözlerine ekleyen Reha Bey,
böylelikle isteyen herkesin şaraplarını
tadarak satın alabildiklerini söylüyor.
“Urla’da yaşam çok kolay ve güzel”
Avrupa ve ABD’den sonra Urla’da
yaşamanın nasıl olduğunu sorduğumuz
Reha Bey, “Burada yaşam benim için
her şeyden önce çok kolay ve güzel.
Türkiye’nin herhangi başka bir şehrinde
yaşamayı tercih etmezdim. Burada her
türlü bürokratik iş, beş dakikada
çözümleniyor. Diğer önemli bir nokta
ise Urla’nın ‘gastronomik’ açıdan bir
cennet olması. Etten sebzeye kadar
aldığımız ürünler mükemmel. Her şey
doğal ve köylerden alıyoruz. Bu,
bulunmaz bir nimet. Dünyada çok az
insan böyle yaşıyor” karşılığını veriyor.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
23
YAŞAM
Deniz, balık ve Urla…
Yıllarca “insanların kendilerini evlerinin mutfağında hissedeceği” bir balık restoranı açmayı hayal eden
Oğuz-Orietta Özer çifti, iki yıl önce Urla İskele’de denize nazır tarihi yapıda bu hayallerini gerçeğe dönüştürdü.
Urla İskele’de denize nazır, nezih,
sıcacık bir balık restoranı… Adı Yengeç…
Butik restoran anlayışıyla hizmet veriyor.
Yazın altmış, kışın ise kırk kişiyi
ağırlayabiliyor. Zengin balık ve meze
menüsünde Urla’nın otları da geniş yer
tutuyor. Tarihi bir binada iki yıl önce
kapılarını açan ve kısa sürede de balık
severlerin vazgeçilmez adresi olan
Yengeç, Oğuz-Orietta Özer çiftinin ortak
hayallerinin ürünü… Yıllarca “İnsanların
kendilerini evlerinin mutfağında
hissedeceği” bir balık restoranı açmayı
hayal eden çift, bunu gerçekleştirmenin
mutluluğunu yaşıyor. İkisinin de
herhangi bir restoran geçmişi yok, hatta
Oğuz Bey, hâlâ bir şirkette çalışmaya
devam ediyor: “Benim restoran
geçmişim yok. Hâlâ bir şirkette yönetici
olarak çalışıyorum. Eşimle birlikte ortak
hayalimizdi. İki sene önce bu hayalimizi
24
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
gerçekleştirme imkânı bulduk.”
Hayallerinin adresi hiç değişmedi
Oğuz Bey, Urlalı değil ama bir Urla âşığı,
Orietta Hanım’ın ise zaten çocukluğunun
ve gençliğinin geçtiği yer Urla… Bu
nedenle çiftin hayallerini
gerçekleştirmek istedikleri adres hiç
değişmemiş: “Eşim, İtalyan kökenli bir
Levanten… Çocukluğu ve gençliği Urla
ve Kalabak’ta geçmiş. Urlalı değilim
ama Urla’yı çok seviyorum. İnanılmaz
güzel bir yer. Dokusu, ortamı, doğası,
iklimi çok güzel... Daha temiz ve
köyvari… Kızımın okulu nedeniyle
İzmir’de yaşıyoruz ama okul biter bitmez
buraya taşınmayı planlıyoruz.”
Tarih kokan bir mekân
Urla İskele’de 1800’lü yıllardan kalma,
denize nazır, birinci derece sit alanı olan
Rum binasını görür görmez vurulan çift,
hemen harekete geçiyor ve binayı
kiralıyor: “Binamız, Rumlardan bir aileye
geçmiş ve bugüne kadar gelmiş.
Tamamen taş, duvar kalınlığı 80
santimetre. Her şeyi orijinal bıraktık,
hiçbir ekleme yapmadık, 1800’lerden
kalma tahtaları bile koruduk.”
Hedef, evinizin mutfağı olmak
Çiftin, yola çıkarken önlerine koydukları
temel hedef, insanların kendilerini bir
restoranda değil, evlerinin mutfağında
hissetmelerini sağlayabilmek. Bir de en
üst düzeyde kaliteyi en uygun fiyatla
sunabilmek: “Bizim için ne kadar para
kazandığımız değil, müşteri
memnuniyetini ne kadar kazandığımız
önemli. Biz en iyiyi sunmuşuzdur ama
müşteri beğenmemiştir. Olabilir, damak
zevki. Bu durumda onu hemen alır,
YAŞAM
hesaptan da sileriz. Çünkü
önemsediğimiz tek nokta müşterinin
servisiyle, yediğiyle, fiyatla, dinlediği
müzikle yani her şeyle buradan memnun
ayrılması. İşe başladığımızda bana ‘Sen,
balıkçılıktan ne anlarsın’ diyen çok oldu.
Fakat profesyonel yöneticiyim ve
yöneticiliğimi ortaya koydum.”
Orietta Hanım’ın mutfaktan ve hijyenden
sorumlu olduğunu söylüyor Oğuz Bey ve
ekliyor: “Gündüzleri her şeyle eşim
ilgileniyor, akşamları ise ben
devralıyorum. Bir ekip çalışması
yapıyoruz. Burada ‘ben’ yok, ‘biz’ varız.
Hepimiz ekibin bir parçasıyız. Sıradan bir
vatandaş da gelse cumhurbaşkanı da
gelse bizde aynı hizmeti alır. Burada, ‘Bu
balığı size vermeyelim’ cümlesini asla
duyamazsınız. Müşteriye verilmeyecek
balık, zaten tezgâha çıkmaz.”
Hijyen ve kalite konusunda son derece
iddialı olan Özerler, Gıda Güvenliği
Yönetim Sistemi Belgesi (HAPPC)
alabilmek için başvuru bile yapmış:
“Mutfağımız on beş günde bir ilaçlanır,
her akşam mutfak yıkanır, açıkta hiçbir
şey bırakılmaz. Mümkün olduğunca gıda
kodeksine uygun ürünler kullanıyoruz.
Bütün bunları yaparken sıra dışına
çıkmayı istiyoruz. Uygun fiyatla da
kaliteli hizmet verilebileceğini burada
kanıtlamış durumdayız.”
Balıklar tek tek seçiliyor
Urla Rezidans bağışçılarının da uğrak
noktası olan Yengeç Restaurant,
neredeyse tüm balık çeşitlerini
yiyebileceğiniz bir adres. Fener,
peygamber ve dülger balığı
kavurmasının lezzeti kulaktan kulağa
yayılırken, granyos balığı da Yengeç’in
spesiyali olmuş durumda. Restoranın
balıkları ise Urla ile civardaki balıkçı
köylerinden temin ediliyor: “Balıklarımızı
seçerek alıyoruz. Çalışma sistemimiz
böyle, balıkçılar da bunu çok iyi biliyor.
Örneğin, bugün 10 kilo barbunun içinden
tek tek seçerek 1 kilo barbun aldım.”
Ege’nin tüm otları menüde
Yengeç’in menüsünde mezeler ve otlar
da geniş yer tutuyor. Yöredeki tüm otları
Yengeç’te bulmak mümkün… Otlar
genelde haşlanarak, balığın yanında
servis ediliyor. Mezeler ise günlük
yapılıyor. Servise çıkarılmadan önce
tüm mezeler, lezzet kontrolünden
geçiriliyor, beğenilmeyenler servis
edilmiyor. Yengeç’te hemen hemen tüm
şarap markalarını bulabilirsiniz, hatta
Urlice’yi bile...
Fiyatlar iki senedir değişmiyor
İki senedir balık fiyatlarının dışında
bütün fiyatların sabit olduğunu anlatan
Oğuz Bey, “İki sene oldu fiyatlarımızda
bir değişiklik yapmadık. Rakıya zam
geldi, yansıtmadık, şarapta indirime
gidildiğinde ise indirime gittik” diyor.
Son olarak Oğuz Bey’e
“Hayalinizi
gerçekleştirdiğinize
inanıyor
musunuz?” diye
soruyoruz ve
şu yanıtı
alıyoruz: “İki
işte çalıştığım için
yoruluyorum belki
ama hiç reklam
yapmadan insanların
bizden saygıyla söz
ettiğini duyuyorum. İşte
o zaman anlıyorum
hayalimizin
gerçekleştiğini…”
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
25
YAŞAM
Kosta’nın evinden
artık notalar yükseliyor
Zengin Rum tüccarı Efendi Kosta’ya ait olduğu ve 1800’lü yılların sonlarına doğru konut olarak inşa edildiği
düşünülen tarihi yapıdan yükselen notalar, iki kız kardeşin, piyanist İnci Coşkuner ile
mimar Sedef Tunçağ’ın hayallerinin gerçekleştiğini müjdeliyor.
Zafer Caddesi boyunca uzanan birbirine
yaslanmış ve karşılıklı bakışan, çoğu boş
ve kaderine terk edilmiş Rum evlerinden
biri, Urla Müzik Akademisi’ne (UMA) ev
sahipliği yapıyor. Zengin Rum tüccar
Efendi Kosta’ya ait olduğu ve 1800’lü
yılların sonlarına doğru konut olarak
inşa edildiği düşünülen tarihi yapıda
yükselen her nota ise iki kız kardeşin,
piyanist İnci Coşkuner ile mimar Sedef
Tunçağ’ın hayallerinin gerçekleştiğini
müjdeliyor. Bir asrı geçkin tarihi
boyunca önce belediye, kızlar yurdu gibi
değişik amaçlarla kullanılan, ardından
da kaderiyle başbaşa bırakılan Kosta’nın
evi, şimdilerde İzmir’in ilk müzik
akademisi olarak genç sanatçılara
kucak açıyor.
Hep bir müzik akademisi açmayı
düşleyen İnci Coşkuner, bu hayalinin
temelini on yıl önce kardeşi Sedef
Tunçağ ile birlikte Kosta’nın evini satın
alarak atıyor. Konak Eski Belediye
Başkanı Muzaffer Tunçağ’ın eşi de olan
Sedef Hanım gerçek
bir Urla
sevdalısı… “Bir
Varmış Urla”
adlı
kitabıyla
21. yüzyıldan eski Urla’ya bakan Sedef
Hanım, kız kardeşine hayalini
gerçekleştirmede büyük destek veriyor.
Bir yapıya can verdiler
Kosta’nın evinin yeni sahipleri hemen
kolları sıvar ve restorasyon çalışmalarını
başlatır, zira uzun yıllar boş duran
binanın dış cephelerinde yıpranmalar,
sac kapaklarda, doğramalarda
bozulmalar, çatıda kaymalar vardır. Ön
cephedeki cumba tamamen yıkılmış,
yerine uydurma bir balkon yapılmış, iç
mekânda döşeme ahşapları yer yer
çürümüş, mutfak tavanı tamamen
çökmüş haldedir. Tüm bunlara rağmen
Zafer Caddesi’nde dimdik ayakta
durmaya devam eden Kosta’nın evi,
uzun soluklu bir restorasyon sürecinin
ardından piyanist Coşkuner’in hep
hayalini kurduğu müzik akademisine
dönüşür. Yapılan restorasyon
çalışmasına ilk ödül ise geçen yıl gelir.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 7.
Tarihe Saygı /Yerel Koruma Ödülleri
kapsamında “Özgün İşlevin Değiştirildiği
Esaslı Onarım Ödülü”nü UMA kazanır.
Tarihin koynunda yükselen notalar
Çok sesli müzik çalışmalarının
yaygınlaşması hedefiyle yola çıkan İnci
Coşkuner, UMA’da genç virtüözlerin
ancak yurt dışında katılabildikleri
“ustalık sınıfları”nı (master-class)
ülkemiz sınırları içine taşıyarak bu
alanda önder ustalarla buluşmalarını
sağlıyor. Kapılarını açar açmaz ustalık
sınıfı kurslarını başlatan Coşkuner, her
Urla Müzik
Akademisi’nin
hizmet verdiği
Kosta’nın evi
biri alanında isim yapmış usta
virtüözleri Urla’ya getiriyor ve genç
yeteneklerin onlardan birer hafta
yararlanmalarını sağlıyor. Flütte dünya
çapında tanınan Andras Adorjan, obua
sanatçısı Hansjörg Schellenberger,
viyolonsel sanatçısı Heidi Litschauer,
klarnet sanatçısı Guy Dangain, korno
sanatçısı Ozan Çakar, dünyanın en
seçkin orkestra ve şefleriyle
yorumladığı geniş repertuvarıyla ün
yapan Christian Blackshaw, UMA’nın
geçen sene ağırladığı isimlerden
birkaçı… Dünyaca ünlü usta müzik
elçileri ile genç yetenekler arasında
köprü oluşturan, yaz-kış Zafer
Caddesi’ni müziğin büyülü tınısıyla
dolduran UMA’da genç
müzisyenlere yönelik düzenlenen
kurslar, konservatuvardan mezun
olmuş, ancak kendisini geliştirmek
isteyenlere de fırsat yaratıyor.
URLA
At tutkunlarının adresi artık Urla
Urla’da sayıları her geçen gün artan at çiftlikleri, yediden yetmişe herkesi atlarla buluşturuyor.
Urla son yıllarda ardı ardına açılan at
çiftliklerine ev sahipliği yapıyor. At
tutkunlarının diledikleri gibi at
binebildikleri, binicilik dersi alabildikleri,
atlarla vakit geçirebildikleri çiftlikler,
Urla’yı Türkiye’nin atçılık merkezi olma
yolunda geleceğe taşıyor.
Bademler Köyü’nün içinden geçilip,
Turgut ve İhsaniye köylerine devam eden
yol üzerindeki Konvoy Country Club ise
bu konuda en iddialı olanlardan…
Türkiye’de binicilik sporunun gelişmesi
ve bu spora gönül verenlerin çoğalması
amacıyla yola çıkan ve üç yıl önce
kapılarını açan Konvoy, 280 dönümü açık,
10 dönümü kapalı olmak üzere toplam
290 dönümlük bir alanda “doğal yaşam
konsepti” referans alınarak
projelendirilmiş bir çiftlik. İzmir merkezli
Emirsoy Holding AŞ’nin Urla’ya
kazandırdığı kulüpte, her türlü hava
koşulunda binicilik faaliyetlerinin
yapılabileceği özel aydınlatma sistemli üç
manej, 49 adet beş yıldızlı at pansiyonu,
sekiz odalı bir butik otel, üç restoran, bir
bar, açık yüzme havuzu, binicilik
malzemeleri ile tekstil ürünleri
satışını yapan iki mağaza, market
gibi farklı üniteler var. Bu yıla
kadar binicilik kurslarının
verildiği, at pansiyonculuğunu yapıldığı,
isteyenin at binebildiği, ulusal ve
uluslararası yarışların düzenlendiği
Konvoy, bu hizmetlerini uluslararası
boyuta taşımak adına şu an yeniden bir
yapılanma içinde…
Konvoy, global hizmete hazırlanıyor
Konvoy’un Türkiye’nin en büyük ve geniş
imkânlarına sahip binicilik kulübü
olduğunu belirterek söze başlayan
Konvoy Halkla İlişkiler Uzmanı Hande
Macunluoğlu, “Avrupa’da bile altyapı
olarak buranın örneğini bulmak çok zor”
diyor. Kulübün başlangıçta halka açık
hizmet verdiği, daha sonra üyelik
sistemine geçtiği bilgisini veren
Macunluoğlu, “Bu yıl itibarıyla ise sadece
yerel at sahipleri ya da binicilerden
ziyade uluslararası boyutta çalışmalar
yapma kararı alındı. Şu anda buna
yönelik çalışmalar yapıyor ve bir geçiş
süreci yaşıyoruz. Örneğin yurt dışındaki
at sahiplerinin de pansiyonlarımızdan
yararlanmasını istiyoruz. Aynı şekilde
uluslararası at yarışları organize etmeyi
düşünüyoruz. Çünkü bu tür
organizasyonlar için son derece
uygun altyapımız var” diyor.
Uluslararası at yarışı
organizasyonlarının tüm yörenin
kaderini değiştireceğine dikkat çeken
Macunluoğlu şu görüşleri dile
getiriyor: “Burada 400 atlık bir yarış
yapma, üst gelir grubundan en az
1200 kişinin buraya gelmesi demektir.
Bu da kent ekonomisine müthiş bir katkı
anlamına geliyor.”
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
27
URLA REZDANS
Urla Rezidans’ta i
Bağışçılarına
hem ihtiyaç sahibi
çocukları okutmanın
huzurunu veren
hem de son derece
konforlu bir yaşam sürme
olanağı sunan
Urla Rezidans,
yeni bağışçılarının
katılımıyla
her geçen gün
daha büyük bir
aileye dönüşüyor.
28
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Darüşşafaka Rezidans dergisinin yeni
sayısını hazırlamak için fotoğrafçı
arkadaşımla günün ilk saatlerinde
İzmir Adnan Menderes Havalimanı’na
indiğimizde, uykusuz ve yorgunduk.
Oysa son derece yoğun bir program
bekliyordu bizi… Urla Belediye
Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu,
Hakan Çeken Kültür Merkezi Müdürü
Ercüment Tunca, Beğendik Abi
Lokantası’nın sahibi Handan
Kaygusuzer ve Urlice Şarap’ın sahibi
Reha Öğünlü ile randevumuz vardı. Bu
yorgunlukla nasıl röportaj
yapacağımızı kara kara düşünürken,
Urla Rezidans’ın şoförü bizi almaya
geldi. Birkaç saat uyumayı hayal
ederek Urla Rezidans’a doğru yola
koyulduk. İzmir, güneşli ve sıcaktı.
Urla’ya yaklaşırken önce ışıl ışıl Ege
Denizi bizi selamladı, ardından da
arabanın açık penceresinden giren
rüzgârın getirdiği doğanın müthiş
kokusu…
URLA REZDANS
ikinci bahar
Urla Rezidans’a giden yolun her iki
tarafı gelincikler, papatyalar, mayıs
çiçekleriyle bezenmiş, asırlık zeytin
ağaçları yeşil yapraklarıyla adeta
gençleşmişti. Yeşilin bin bir tonuyla
Urla, konuklarını adeta yaşamaya
çağırıyordu. Bahar gelmişti işte, baharın
geldiğini anlamak için Urla’ya gelmek
gerekiyormuş meğer. Rezidans’a
vardığımızda ne yorgunluktan ne
uykusuzluktan eser kalmıştı bizde…
İnsana tükenmeyen bir yaşam enerjisi
veriyordu sanki Urla… En son geçtiğimiz
ekim ayında gelmiştik Urla Rezidans’a…
Aradan geçen sekiz ayda Urla
Rezidans’ı, yeni bağışçılarının katılımıyla
daha büyük bir aileye dönüşmüş bulduk.
Dinlenme salonu, oyun salonu, hobi
odası, restoran daha bir kalabalık, daha
bir cıvıl cıvıldı.
Darüşşafaka’nın en büyük rezidansı
olan Urla, dört yıl önce kapılarını açtı.
Standart odaların yanı sıra 1+1, 2+1 ve
80 metre kare büyüklüğünde süitler
olmak üzere toplam 171 oda/süitten
oluşan Urla Rezidans, yakın tarihte ara
bakım ünitesi ile fizik tedavi ünitesini de
devreye soktu. Bugün Türkiye’nin her
köşesinden gelen yetmişe yakın
bağışçıya ev sahipliği yapan Rezidans’ta
bir başka yenilik ise yönetim
kademesinde yaşandı ve geçtiğimiz
mart ayında Darüşşafaka Cemiyeti
Kaynak Geliştirme ve İletişim
Koordinatörü Ahmet Çakaloz, Urla
Rezidans Kurum Müdürlüğü’ne atandı.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
29
URLA REZDANS
Urla Rezidans’ın başında artık bir
İzmirli var
Aslen İzmirli olan Ahmet Çakaloz,
liseden mezun olduktan sonra İzmir’den
uzak kaldığını ve ilk defa İzmir’de
çalıştığını anlatarak söze başladı ve
süreci şöyle anlattı: “2010’un
başından itibaren Urla
Rezidans’ın pazarlama
faaliyetlerine destek
vermek amacıyla Urla’ya
daha sık gidip gelmeye
başladım. Mart 2010’da ise
Darüşşafaka Cemiyeti
Yönetimi, Urla Rezidans’ta
yönetim değişikliği
yapmaya karar verdi
ve beni kurum
müdürü
olarak
tayin etti.”
“Türkiye’de
eşi benzeri
olmayan bir
hizmet
sunuyoruz”
Göreve
geldiğinden
beri bir yandan
kurumun
yönetimini
devam ettirirken
diğer yandan da
Rezidans’ın
30
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
pazarlama faaliyetlerine hız verdiğini
söyleyen Çakaloz, yeni dönemi şöyle
anlattı: “Gerek İstanbul’da gerekse
İzmir’de üye profilimize uygun
semtlerde kapıdan kapıya broşür
dağıtıyor, tanıtım faaliyetleri yapıyoruz.
İlgilenenlere, arayıp bilgi alanlara araç
gönderiyor, evlerinden aldırıyor,
Rezidans’a getiriyor ve diledikleri
gibi gezmelerini sağlıyoruz.
Odalarımızı, sağlık ünitemizi,
restoranımızı, mutfağımızı,
havuzumuzu, dinlenme salonu,
oyun odası, hobi odası, fitness
salonu, fizik tedavi ünitesi gibi ortak
kullanım alanlarımızı ve çevreyi
gösteriyoruz. İsterlerse birkaç gün
misafirimiz oluyor ve
buranın atmosferini
soluyorlar. Çünkü
burada verdiğimiz
hizmeti uzaktan
anlatmak çok zor.
Biz, Türkiye’de
eşi benzeri
olmayan,
‘sıra dışı’
diye
nitelenebilecek
bir hizmet sunuyoruz.
Bunu da ancak
göstererek, yaşatarak
anlatabiliyoruz. Ki
URLA REZDANS
buraya gelip gezen istisnasız herkes,
yerleşmeyecek bile olsa, çok beğeniyor.”
Tanıtım çalışmaları hız kazandı
Dört yıl önce kapılarını açan Urla
Rezidans’ın bağışçı sayısını çok daha
hızlı artırmayı hedeflediklerini belirten
Çakaloz, “Bunun için özellikle İzmir
içinde ve İstanbul’da tanıtım
faaliyetlerine ağırlık verdik. Yaz
dönemiyle birlikte Çeşme, Kuşadası,
Bodrum, Foça ve Urla’nın civarındaki
sayfiye yerleri ile Ege Bölgesi’nin diğer
illerinde daha fazla tanıtım faaliyetine
gireceğiz. Bunun yanı sıra İstanbul,
Ankara, Bursa’dan, Türkiye’nin her
yerinden, hatta dünyanın uzak
ülkelerinde yaşadıktan sonra gelip
buraya yerleşmiş üyelerimiz var. Son
dönemde İstanbul’dan gelen bağışçı
sayımızda artış var. Bunda İstanbul’daki
rezidanslarımızın dolmuş olması da
etkili” dedi.
Doğaya ve denize yakın olmak
isteyenlerin tercihi Urla Rezidans
Darüşşafaka’nın dört rezidansının da
farklı bir konuma sahip olduğunu
kaydeden Çakaloz, şöyle konuştu:
“İstanbul’daki üç rezidansın farklı
profilleri var. Yakacık Rezidans, on
seneden daha fazla süredir
bağışçılarının bir arada yaşadığı, bence
‘mahalle’ haline gelmiş, yaş ortalaması
diğerlerine kıyasla daha yüksek, temiz
havalı, şehirden biraz uzak, konforlu
bir ortamda birlikte yaşayan büyük aile
profili çiziyor. Yakınında bir özel bakım
ünitemiz, içinde bir ara bakım
ünitemiz, hemen yanında fizik tedavi ve
rehabilitasyon merkezimiz bulunan
Maltepe Rezidans, daha ziyade sağlık
ağırlıklı düşünen bağışçılarımızın
tercih ettiği bir rezidanstır.
Şenesenevler Rezidans; şehir içi
sayılabilecek bir konumda, daha aktif,
daha sosyal yaşayan, şehir hayatından
kopmayanlara daha fazla hitap eden ve
diğerlerine oranla daha küçük bir
rezidansımızdır. En büyük rezidansımız
olan Urla ise; İstanbul’un dışındaki tek
rezidansımız. Denize yakın, orman
içinde, temiz havalı, hastanelere ve
şehir merkezine yakın olmakla beraber
büyük şehirlerin gürültüsünden uzak.
Bu nedenle Urla, biraz daha doğa
içinde ve denize yakın olmak isteyen,
temiz havayı önemseyen, kafa
dinlemeyi tercih eden üyelerimiz için
idealdir.”
“Ara Bakım Ünitesi” devrede
Urla Rezidans’ta Ara Bakım Ünitesi’ni
hazırladıklarını kaydeden Çakaloz,
“Rezidans’ın bir bölümünü ara bakım
ünitesine tahsis ederek, gerekli tüm
düzenlemeleri yaptık. Doktorlarımız,
hemşirelerimiz ve altyapımız hazır. Bazı
rahatsızlıkları bulunan bağışçılarımızın
ağırlaştığı dönemleri oluyor. O dönemMayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
31
URLA REZDANS
lerinde ara bakıma alıyor, yakın
gözetime ihtiyaçları kalmayınca,
iyileştiklerinde odalarına gönderiyoruz”
bilgisini verdi.
Haftanın beş günü fizyoterapi
Urla Rezidans’ta çok geniş fizik tedavi
olanağının bulunduğuna da dikkat
çeken Ahmet Çakaloz, şöyle konuştu:
“Bağışçılarımız hafta içi her gün
sabahtan akşama kadar uzman
fizyoterapistimizle birlikte gerek grup
halinde gerekse bireysel olarak
çalışmalar yapıyor. Bağışçılarımızın
yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik
yapılan bu egzersizler ve terapiler
büyük ilgi görüyor.”
Bol aktivite, bol eğlence
Urla Rezidans’ta sosyal aktivite çeşidini
ve sayısını artırmaya yönelik çalışmalar
yaptıklarını belirten Ahmet Çakaloz,
konuya ilişkin şu bilgileri verdi: “Yaz
döneminde üyelerimize plaja gitme
imkânı sağlamaya çalışıyoruz. Zaten
baharla birlikte üyelerimizi civardaki
köylere, Urla’nın keyif duraklarına
kahvaltı ya da öğle yemeğine
götürmeye başladık. Civardaki son
derece dinlendirici ve hoş mekânlara
geziler düzenliyoruz. Aktivitelerimizin
daha da çeşitlenebilmesi için üye
sayımızın biraz daha artmasına ihtiyaç
var ama gene de buranın özelliklerine
uygun ve diğer rezidanslardan farklı
32
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
sosyal aktiviteler planlıyoruz. Ayrıca
haftanın üç günü Urla Halk Eğitim
Merkezi’nden gelen hobi öğretmenimiz
var. Bağışçılarımızın isteklerine göre
hobilerini yönlendiriyor. Yine bir
üyemizin gönüllü çabasıyla personele
ve üyelerimize İngilizce dersi veriliyor.
Müzik çalışmaları da var.”
Hedef, yüzde yüz doluluk seviyesine
ulaşmak
Urla Rezidans’ta 171 oda/süitin
bulunduğunu kaydeden Çakaloz, “Şu an
yetmişe yakın üyemiz var. Ancak hâlâ
boş oda sayımız fazla. Ben 2012
başlarında burayı tam kapasite çalışan
bir rezidans haline getirmeyi
hedefliyorum. Haftada ortalama bir yeni
bağışçı kazanırsak, bu hedef iki yılda
gerçekleşecektir. O zaman da burası
personeli, doktoru, teknisyeni ve
bağışçıları ile 250 kişilik bir ‘mahalle’
haline gelecektir. Bir de komşumuz var:
SEV Vakfı. Onların da hemen yanımızda,
inşaatı yeni biten bir yaşlılar evi var.
Orası da işlerlik kazandığında, burası
ikinci bahar semti olacaktır” dedi.
İleri yaştakiler için en ideal yer Urla
Urla’nın doğasıyla, iklimiyle ileri
yaştakilere yönelik bir rezidansın
kurulması için uygun bir yöre olduğuna
vurgu yapan Çakaloz, “Yönetici olarak
benim gözüme her zaman eksiklikler
çarpıyor. Ben böyle kritik bir gözle
bakarken, üyelerden çok mutlu
olduklarını, memnun ve huzurlu
olduklarını duymak ve etraflarındaki
insanlara burada yaşamanın ne kadar
hoş bir şey olduğunu söylediklerini
işitmek benim için gerçek bir mutluluk
kaynağı” görüşünü dile getirdi.
Son olarak Ahmet Çakaloz’a
İstanbul’u özleyip özlemediğini sorduk
ve şu yanıtı aldık: “Ben büyük şehir
insanıyım. Ama henüz İstanbul’un
gürültüsünü, trafiğini, kalabalığını
özlemedim. Yalnızca, ofisim
Darüşşafaka kampüsünün
içindeydi. Çocukların seslerini
özlüyorum,
onlarla beraber öğle yemeği
yemeyi, bir de eski mesai
arkadaşlarımı...”
Herkesin bir hobisi var
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu
Seher Karaltı, üç aydır Darüşşafaka
Urla Rezidans’ta bağışçılara farklı
hobiler kazandırmak ve var olan
yeteneklerini geliştirmek için
çalışmalar yapıyor. Haftanın üç günü
bağışçılarla bir araya gelen Karaltı,
ahşap boyamadan boyutlandırılmış
resim yapmaya kadar farklı
konularda ders veriyor. Yakın
zamanda bağışçılarla ahşap üzerine
alçı ve rölyef çalışması yapmayı
planladıklarını kaydeden Karaltı,
“Derslere üyelerimiz yoğun ilgi
gösteriyor. Burada bağışçıların
yapabilecekleri hobileri, onları
zorlamadan ve sıkmadan yaptırmaya
çalışıyorum” diye konuşuyor. Urla
Rezidans’ın çok güzel ve huzurlu bir
ortam olduğuna dikkat çeken
Karaltı, “Bağışçıların hepsi çok
sıcakkanlı ve çoğunun sanatla
alakası var. Bu beni çok mutlu
ediyor, çünkü insanların özünde
sanat olduğunu görüyorum. Onlarla
konuşmaktan, onları dinlemekten
çok büyük keyif alıyorum. Onlardan
hayata dair çok şey öğreniyorum.
Burada ders vermenin bana çok şey
kattığını ve çok olgunlaştırdığını
gönül rahatlığıyla söyleyebilirim”
diyor.
NASIL BA⁄IŞ YAPAB‹L‹RS‹N‹Z?
Darüşşafaka Cemiyeti’ne üye olsun olmasın herkes bağış yapabilir. Bağış modeli kişiye özgüdür. Bağışlar nakit olabileceği gibi tereke bağışı, gelir temliki,
gayrimenkul bağışı, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik burs bağışı olabilir. Darüşşafaka Cemiyeti’ne her türlü bağış kabul edilmektedir.
1. ONLINE BA⁄IŞ
Kredi Kart› ile www.darussafaka.org web sitesinden online bağ›ş sistemi.
2. ‹NTERNET BANKACILI⁄I Bankalar›n internet şubelerindeki “bağ›ş” menüleri arac›l›ğ› ile:
- Akbank
- Finansbank
- Fortisbank
- Denizbank
- Halk Bankas›
- HSBC
- Garanti
- Şekerbank
- TEB
- ING Bank
- Türkiye ‹ş Bankas›
- Vak›fbank
- Tekstilbank
- Yap› Kredi Bankas›
3. NAK‹T
Darüşşafaka Cemiyeti Merkezi’ne elden yapılacak bağışlar.
4.DARÜŞŞAFAKA CEMİYETİ TL HESAP NUMARALARI
Darüşşafaka Cemiyeti’ne yapılan bağışlardan banka havale ücreti alınmamaktadır.
BANKA ADI
Akbank / Üstbostancı
Denizbank / Kavacık
Finansbank / Bostancı E5
Fortis Bank / Şenesenevler
Garanti Bankası / Sahrayıcedit
HSBC Bank / Kozyatağı
ING Bank / Kazasker
Şekerbank / Kozyatağı
Tekstilbank / Kadıköy
Türkiye Ekonomi Bankası / Taksim
Türkiye Halk Bankası / Sahrayıcedit
Türkiye İş Bankası / Kozyatağı Ticari
Vakıfbank / Kozyatağı
Yapı Kredi Bankası / Bayarcaddesi
Ziraat Bankası / Osmanbey
ŞUBE KODU
695
2410
1037
163
277
757
198
242
0008
104
874
1386
338
682-5
850
SWIFT
AKBKTRIS
DENITRIS
FNNBTRIS
DISBTRIS072
TGBATRIS
HSBCTRIX
INGBTRIS
SEKETR2A
TEKBTRISKDK
TEBUTRIS104
TRHBTR2AAXXX
ISBKTRIS
TVBATR2A
YAPITRIS
TCZBTR2A
IBAN
TR700004600695888000001863
TR790013400000000186300001
TR810011100000000000001863
TR240007100163304401863TRL
TR590006200027700000001863
TR200012300757000186329300
TR870009900413231000100001
TR610005902420588024251529
TR910010900008003257150003
TR680003200010400000001863
TR840001200987400016000001
TR240006400000113860001863
TR510001500158007284865476
TR690006701000000000001863
TR660001000850000018635001
5. 7 GÜN 24 SAAT ATM’LERDEN BA⁄IŞ
Garanti Bankası ATM’lerinden “bağış” menüsü aracılığıyla “1863-Darüşşafaka’ya, Yapı Kredi Bankası ATM’lerinden “bağış” menüsü aracılığıyla
“Darüşşafaka 1863”e ve HSBC Bankası ATM’lerinden “bağış” menüsü aracılığıyla “1863-Darüşşafaka”ya 7 gün 24 saat bağış yapabilirsiniz.
6. 7 GÜN 24 SAAT TELEFON BANKACILI⁄I
Akbank, Garanti Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, HSBC, Finansbank, Fortis Bank, İş Bankası (Kozyatağı Ticari Şubesi’nin adını veya 1386 Kodunu
belirterek) telefon bankacılığı aracılığı ile Darüşşafaka Cemiyeti 1863’e 7 gün 24 saat bağış yapabilirsiniz.
7. SMS İLE BAĞIŞ
TURKCELL, VODAFONE ve AVEA faturalı hatlarından bağış yapmak için 1863'e SMS gönderebilirsiniz.
Her bir mesaj bedeli 5 TL dir. Turkcell, Vodafone ve Avea faturalı hat sahipleri 1863’e bir kısa mesaj göndererek bağışlarını yapabilirler.
Gönderilen mesaj aboneye, 2 SMS bedeli olarak ücretlendirilmektedir.
Tüm sorular›n›z için Darüşşafaka Cemiyeti Kaynak Geliştirme ve ‹letişim Koordinatörlüğü Zeliha Yaşar’› 0212 276 50 35 nolu hattan arayabilirsiniz.
URLA REZDANS
Her işin başı sağlık
İleri yaştaki insanların, özenli bakım sunulması halinde ne kadar sağlıklı, kaliteli ve uzun
bir ömür sürebileceklerini tüm Türkiye’ye kanıtlayan Darüşşafaka Rezidansları, örnek
sağlık hizmetiyle de alanında öncülük ediyor.
Darüşşafaka’nın tüm Rezidanslarında olduğu gibi
Urla Rezidans’ta da en çok özen gösterilen
konuların başında sağlık geliyor. Uzman sağlık
personeliyle yedi gün yirmi dört saat hizmet veren
Urla Rezidans Sağlık Ünitesi, bağışçıların sağlıkla
ilgili her türlü şikâyetinin sonuna kadar takipçisi.
Tüm bağışçıların tıbbi öykülerini ayrıntılarıyla kayıt
altına alan ve gerekli takipleri yapan merkez,
kapsamlı bir sağlık hizmeti sunuyor. “Temel
amacımız öncelikleri iyi belirleyerek, doğru ve
kaliteli hizmet verebilmek. Bunu yaparken de
üyelerimizin burada kendi ‘evlerinde’ olduğunu asla
unutmamak” diyen Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun Urla Rezidans Sorumlu
Hekimi Gülseli Üner ile Rezidans’ta sağlık alanında
verilen hizmeti konuştuk.
Urla Rezidans Sağlık Ünitesi’nde verdiğiniz sağlık
hizmetini en başından başlayarak özetler misiniz?
Öncelikle bağışçılarımızı fazla sıkmadan, yormadan
ayrıntılı tıbbi öykülerini alıyoruz. Kronik
hastalıklarını, şu anki sağlık şikâyetlerini, kronik
hastalıklarıyla ilgili kullanmakta oldukları ilaçları,
daha önce takip edildikleri merkez ya da hekimleri
öğreniyoruz. Böylelikle tüm bağışçılarımızın tıbbi
dosyasını oluşturuyoruz. Bu dosyalarda
kullandıkları ilaçlar, geçirdikleri hastalıklar,
ameliyatlar, mevcut hastalıkları ile ilgili kontroller,
yapılan tıbbi tahliller gibi sağlık bilgileri yer alıyor.
Ardından kronik hastalıklarınının üzerine gidiyoruz,
gerekiyorsa yeni merkezlere yönlendirip son tıbbi
gelişmelerden faydalanmalarını sağlıyoruz. Bunun
yanı sıra bağışçılarımızın düzenli olarak
kullandıkları ilaçların takibini yapıyoruz. Eğer
bağışçımız ilaçlarını düzenli şekilde alamayacak
durumdaysa tüm ilaçlarını biz veriyoruz.
Bağışçılarımızın her türlü sağlık şikâyetinde ilk
muayenelerinden sonra tedavileri düzenleniyor.
Ardından birinci basamakta çözülemeyecek bir
sağlık sorunu ise ileri takip ve tedavi planı için ilgili
uzmanlık alanında hizmet veren merkezlere sevk
ediyoruz ve bu merkezlerde yapılan değerlendirme
sonuçlarını tıbbi dosyalarına kaydediyor,
34
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Urla
Rezidans’ın
Sorumlu
Hekimi
Gülseli Üner
tedavilerinin eksiksiz olarak uygulanmasını
sağlıyoruz. Sağlık durumu iyi olmayan üyelerimizi
yakın takibe alıyoruz, tıpkı bir hastane hizmeti gibi
sık sık doktor ve hemşire viziti yapıyoruz. Haftada
iki gün hizmet veren dahiliye hekimimizin yanında
iki de nöbetçi hekimimiz var.
Ne tür tıbbi müdahaleler yapıyorsunuz?
Özel bir laboratuvarla anlaşmamız var, gerekli
gördüğümüz tüm tıbbi tahlilleri yapıp aynı günde
sonuç alabiliyoruz. Yılda iki kere de tüm üyelerimize
Amerika standartlarında check-up yaptırıyoruz.
Kadın üyelerimize yılda bir kere mamografi
çektiriyor ve kemik ölçümlerini yaptırıyoruz.
Bağışçılarımızın her türlü şikâyetini
değerlendiriyor, ilk muayenelerini yapıyor, gerek
görürsek doğrudan tam teşekküllü bir hastaneye
sevk edebiliyoruz. Bağışçılarımızı, dış merkezlere
daima hemşire veya hasta bakıcı nezaretinde
URLA REZDANS
gönderiyoruz. Acil durumlarda ilk
müdahaleyi gerçekleştirebilecek
donanım ve personelimiz mevcut.
Özellikle mevcut hastalıklarında
kötüleşme olan bağışçılarımızı gözlem
altına alıp, özel bakım verebiliyoruz. Bu
özel bakımın içinde yirmi dört saat
hemşire hasta bakıcı hizmeti ve doktor
nezaretinde tedavi yer alıyor. Bu bakım
özellikle nörolojik hastalığa sahip
bağışçılarımız için önemli. Gerekli olan
durumlarda bağışçılarımızın günlük kan
şekeri, kan basıncı takiplerini yapıyoruz.
Kısacası, akla gelebilecek her türlü tıbbi
bakımı aksatmadan yerine getirebilmek
için güçlü ve güler yüzlü bir ekiple gece
gündüz çalışıyoruz.
Kaç personel görev yapıyor?
Bir sorumlu hemşiremiz ve ona bağlı dört
hemşiremiz var. Gündüzleri iki hemşire
sorumlu hemşireyle birlikte görev
yapıyor, gece ve hafta sonları nöbetçi
doktorun yanında bir hemşire kalıyor.
Toplam dört doktor, bir fizyoterapist, beş
hemşire ve beş hasta bakıcımız var.
Rezidans’ta yaşayan bağışçı sayısı ile
mukayese edildiği zaman şu an personel
sayımızda sıkıntı yok.
Urla Rezidans’ta özel bakıma ihtiyaç
duyan bağışçı var mı?
Şu an sürekli ve özel bakıma ihtiyaç duyan
üç üyemiz var. Geçici kötüleşme
dönemlerinde bu üyelerimizi ara bakım
ünitemizde izliyoruz, durumlarında
iyileşme olduğunda bakımımızı odalarında
sürdürüyoruz. Amaç üyelerimizi rahat,
huzurlu bir biçimde yaşatmak.
Ara bakım ünitesi hakkında bilgi verir
misiniz?
Tabii… Rezidans’ın bir katını ara bakım
ünitesi olarak düzenledik. Mevcut
fiziksel veya mental hastalıkları
nedeniyle kendine bakamayacak
durumda olan, sürekli bakıma ihtiyaç
duyan bağışçılarımızın kalabileceği bir
yer. Yani yoğun tıbbi bakım ihtiyacı
olmayan ama desteksiz yaşayamayacak
kişiler için. Şu an sürekli ara bakım
ünitesinde kalan bağışçımız yok. Bu
ileriye yönelik yapılmış bir altyapı
hazırlığı.
Ağırlıklı olarak hangi sağlık sorunlarıyla
karşılaşıyorsunuz?
Daha çok hipertansiyon ve kalp
hastalıklarına bağlı sorunlar, gribal
enfeksiyonlar, idrar yolu şikâyetleri,
eklem ve kas ağrıları, mevsimsel
halsizlikler, endokrinolojik sorunlar
görüyoruz. Psikiyatrik ve nörolojik
problemler de ön sıralarda. Bir de
kullandıkları ilaçların yan etkilerine dair
şikâyetler olabiliyor.
İleri yaştaki insanların sağlıkları
açısından beslenme büyük önem
taşıyor, bu konuda nasıl bir çalışma
yapıyorsunuz? Rezidans’ın menüsünün
belirlenmesinde rolünüz var mı?
Menüler, İstanbul’da, tüm rezidanslar için
diyetisyen, doktor ve rezidans yöneticileri
tarafından aylık olarak belirleniyor. Fakat
bağışçılarımızın büyük çoğunluğu
hipertansif ve bir kısmı diyabetik olduğu
için aynı yemeğin tuzsuz diyabetik
formunun çıkarılmasını sağlamak ve
bunun kontrolünü yapmak bizim
görevimiz. Ekstra olarak sebze ve tavuk
haşlaması, makarna tarzında diyet
yemekler ve diyet tatlılar çıkartıyoruz.
Gıda kalitesi ve hijyeni konusunda sağlık
ekibinin de katıldığı rutin denetimlerimiz
var. Bir de özel sağlık sorunlarında
bağışçımızın yemesi gereken yiyecekleri
ya da alması gereken hizmeti yazılı olarak
mutfağa bildiriyor ve gerekli hizmeti
alıyoruz.
Geleceğe yönelik hedef ya da
projelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Yakın tarihte üyelerimiz için sağlıkla ilgili
konularda bilinçlendirme toplantıları
yapmayı planlıyoruz. Bunlar basit ama
onların hayatlarında çok şey
değiştirebilecek konular olacak. Örneğin,
“Hipertansiyon nedir, hipertansiyonla
nasıl yaşanır?” gibi. Sağlık ekibimiz için
sürekli ve kapsamlı bir hizmet içi eğitim
programı oluşturmak hedeflerimiz
arasında.
Ara bakım hizmetleriyle Türkiye’de bu
konuda mevcut olan ihtiyaca cevap
verebilmek ve bu konuda iyi bir örnek
teşkil etmeyi hedefliyoruz. Kısacası, yirmi
dört saat görev yapan sağlık ekibinin
birbiriyle tam koordineli çalışmasını
sağlayarak, bağışçılarımızın hiçbir sağlık
sorununu atlamadan eksiksiz hizmet
verme anlayışımızı sürdürmeyi
planlıyoruz. Tüm bunlar bağışçılarımızın
huzur ve güven duydukları bir ortamda
yaşamalarını sağlamak için.
Bizim temel amacımız öncelikleri iyi
belirleyerek, doğru ve kaliteli hizmet
verebilmek. Bunu yaparken de
üyelerimizin kendi evlerinde olduğunu
asla unutmamak. Burada hastane
havasında çalışamayacağımızın
farkındayız. Onların konforlarının bir
parçasıyız. Bu konfor arka planda
sistemli, düzenli ve güçlü bir altyapıya
dayanıyor. Tıp sürekli gelişiyor, geriatri
alanında yapılan çalışmaları, son
gelişmeleri ve güncel yayınları takip
etmek çok önemli. Bu bilgiler bana ve
ekibime daha kaliteli hizmet konusunda
yol gösterecektir. Çünkü Darüşşafaka
bağışçıları en iyiyi hak ediyor.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
35
URLA REZDANS
Daha zinde ve sağlıklı bir yaşam mümkün
Urla Rezidans Fizik Tedavi Ünitesi Sorumlusu Fizyoterapist Aydan Evci, “İleri yaş grubuna hareket alışkanlığı
kazandırmak, onları hareketsiz yaşamdan uzaklaştırmak, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları,
kolesterol gibi hayatı tehdit edecek ciddi risklere karşı korumak, daha kaliteli ve uzun bir yaşam sürmelerini
sağlamak için fizyoterapi çok önemlidir” dedi.
Urla Rezidans Fizik Tedavi Ünitesi,
uzman fizyoterapist Aydan Evci’nin
yönetiminde bağışçılarının yaşam
kalitesini yükseltmek için çalışmalarını
aralıksız sürdürüyor. Hacettepe
Üniversitesi Fizyoterapi Bölümü’nden
mezun olduktan sonra Dokuz Eylül
Üniversitesi’nde uzmanlığını yapan ve
on beş yıldır fizyoterapist olarak
çalışmalarını sürdüren Evci, sekiz aydır
da Urla Rezidans’ın fizik tedavi
ünitesinde görev yapıyor. Rezidans’ın
dört odasının fizik tedavi ünitesine
ayrıldığını ve burada hem fizik tedavi
hem hidroterapi (su tedavisi) hem de
rehabilitasyon uygulamaları yaptıklarını
söyleyen Evci, teknik altyapı olarak
ünitenin son teknolojiye sahip
olduğunun altını çizdi.
Amaç, ileri yaştakilerin hayat kalitesini
yükseltmek
Fizyoterapinin ileri yaştakilerin hayat
kalitelerini yükseltmek, daha zinde ve
sağlıklı bir yaşam sürdürmeleri için
doğru hareket alışkanlığını
kazandırdığını vurgulayan Evci şu
görüşleri dile getirdi: “İnsan
metabolizmasının iyi işlemesi ve tüm
organizmanın hastalıklardan
korunabilmesi için hareket çok büyük
önem taşıyor. Özellikle ileri yaştakilerin
yaşam kalitelerini yükseltmek daha
zinde ve sağlıklı bir ömür yaşamalarını
sağlamak için doğru hareket alışkanlığı
kazandırmak gerekiyor. Yaşlarına ve
sağlıklarına uygun hareket
alışkanlığının kazandırılması da
fizyoterapiyle mümkün. Fizyoterapi
daha ziyade ileri yaş grubuna doğru
hareket alışkanlığı kazandırmak, onları
hareketsiz yaşamdan uzaklaştırmak,
hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları,
kolesterol gibi hayatı tehdit edecek
ciddi risklere karşı korumak ve daha
36
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
kaliteli bir yaşam sürmelerini sağlayıp,
daha uzun bir ömür yaşamalarını
sağlamak için çok önemlidir.”
Her gün grup egzersizi
Sabah saat sekiz buçuktan akşam beş
buçuğa kadar Rezidans’ta görev yapan
Evci, her gün iki grup halinde “grup
egzersizleri” yaptıklarını kaydederek,
“İlk grupta vücut kondisyonunu ve efor
kapasitesini geliştirici, düzgün bir
postür edinilmesine yönelik esnekliği ve
hareket kabiliyetini artırıcı egzersizleri
müzik eşliğinde yapıyoruz. İkinci grupta
ise, daha ileri yaş, ve hareket
kabiliyetini yavaşlatan birtakım
hastalıkları olan üyelerimize yönelik,
vücudun denge, koordinasyon ve algı
fonksiyonlarını geliştirici, aynı zamanda
düşme riskinden koruyucu egzersizler
yapıyoruz” dedi.
Fizyoterapi uygulamaları
Grup egzersizlerinin, düzenli katılan
üyelerin genel sağlık kapasiteleri
URLA REZDANS
Urla Rezidans Fizik Tedavi
Ünitesi’nde bağışçılarla hem fizik
tedavi hem egzersiz tedavisi hem
hidroterapi (su tedavisi) hem de
rehabilitasyon uygulamaları
yaptıklarını kaydeden uzman
fizyoterapist Evci, her gün
bağışçılarla grup egzersizinden
doğa yürüyüşlerine kadar faklı
aktiviteler yaptıklarını söyledi.
hakkında hem fikir edinilmesi hem de
sağlık seyirlerinin takip edilmesi
açısından önem taşıdığını ifade eden
Evci, “Fizyoterapi uygulamaları, uzman
hekim tarafından tanı konmuş ve fizik
tedavi yapılması uygun görülen
üyelerimize uygulanan tedavi
yaklaşımıdır. Genel anlamda lokal ya da
yaygın artroz durumlarında, alçı sonrası
eklem hareket kısıtlılıklarını açmada,
omurgaya yönelik sinir basısı
durumlarında, daha ziyade omuz, kalça,
bel gibi vücut bölgelerini ilgilendiren
yumuşak doku deformasyonlarında
uyguluyoruz. Tedavisi yapılan bölgeye
yönelik bireysel fiziksel egzersizler de
önem taşıyor” diye konuştu.
Rehabilitasyon Uygulamaları
Ayrıca ihtiyacı olan üyelere, yatağa
bağımlı hale gelmemeleri için günlük
yaşam aktivitelerinde bağımsız
olmalarını sağlayan egzersiz ve çeşitli
aktiviteleri içeren “rehabilitasyon
uygulamalarını” gerçekleştirdiklerini
anlatan Evci, “Kas gücünü artırıcı
egzersizler, yürüyüş eğitimi, merdiven
inip-çıkma, denge çalışmaları bu
uygulamayı içeriyor” bilgisini verdi.
Yaşlılık komplikasyonlarını barındıran
bazı üyelerin rehabilitasyon çalışmaları
neticesinde yapamadıkları kimi günlük
aktiviteleri yeniden yapar hale geldiğine
dikkat çeken Evci, “Bunlar bireysel
çalışmalardır, kişiye yöneliktir. Kişi
günlük yaşamda hangi aktiviteden
yoksunsa onu tek başına yapabilmesi
için özel çalışma yapıyoruz” dedi.
Suyla gelen sağlık
Özellikle tüm vücudu ilgilendiren ağrılı
durumlarda, dolaşım bozukluklarında,
romatizmal durumlarda, eklem
sertliklerini gidermek, kas tonusunu
artırmak, metabolizmayı hızlandırmak
maksadıyla “hidroterapi” yöntemini
kullandıklarını belirten Evci,
“hidroterapi ajanlarıyla uygulanan
hidroterapi yöntemiyle yaygın
ağrılardan kurtulmak, stres ve
yorgunluktan uzaklaşmak hem de
genel bir rahatlama sağlanabiliyor” diye
ekledi.
Doğanın koynuna yürümek
Uzman fizyoterapist Evci, trafikten
tamamen uzak, bol oksijenli ortamda
yapılan açık hava yürüyüşlerinin
önemini ise şöyle anlattı:
“Her gün üyelerimizle yarım saat doğa
yürüyüşü yapıyoruz. Bu yürüyüşler,
üyelerimize yürüyüş alışkanlığı
kazandırarak, yüksek tansiyon, kalp ve
damar hastalığı gibi problemleri en aza
indirirken hem de formlarını
korumalarını sağlıyor.”
“Yirmi dört saat görev başındayız”
Urla Halk Eğitim Merkezi’nde hasta bakıcılık kursunu bitirdikten sonra Urla
Rezidans’ta çalışmaya başlayan Aslı Islı, her zaman gülümseyen yüzüyle tüm
bağışçıların sevgisini kazanmış. Rezidans’ta çalışmaktan mutluluk duyduğunu ifade
eden Islı, “Burada çalışmaya başlayana kadar, Türkiye’de ileri yaştaki insanlar için bu
şekilde hizmet veren bir kurum olduğunu bilmiyordum. Burada gerçekten inanılmaz
bir hizmet ve insana değer verme anlayışı var” dedi. Rezidans bağışçılarının yaşam
deneyimleriyle kendisine ışık tuttuğunu kaydeden Islı, “Bağışçılarla sohbet
etmeyi çok seviyorum, onların anılarını dinlemek benim için hayat tecrübesi
oluyor. Hepsinden çok şey öğreniyorum” diye konuştu. İşini sevgiyle yaptığını
anlatan Islı sözlerini şöyle tamamladı: “Yaptığım işi seviyorum, çünkü
burada insanlara yardım ediyorum. Bize ihtiyaç duyan insanların her an
yanındayız ve onların hayatlarını kolaylaştırmak için buradayız. Tüm
sağlık personeli özveriyle çalışıyoruz. Her an göreve hazırız. Yirmi
dört saat üyelerimizin isteklerini yerine getiriyoruz. Bağışçılarımızın
bu alanda bir kaygılarının olmaması için tüm gayretimizle
çalışıyoruz.”
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
37
Yeni yaşam eviniz
sizi bekliyor
Yakacık Rezidans
Darüşşafaka Yakacık Rezidans her biri
farklı temalarla döşenmiş 79 süit daireden
oluşuyor. Beslenme uzmanları
kontrolünde hazırlanan zengin menülerin
sunulduğu lüks restoranı, cafeleri,
yemyeşil bahçesi, kapalı havuzu, spor, hobi
ve sinema salonlarıyla Türkiye’yi yepyeni
bir hizmet anlayışıyla tanıştıran Yakacık
Rezidans, kapılarını 1997’de konuklarına
açtı. Yakacık tepesinden Marmara ve
Adalar’a bakan Rezidans, konuklarına
doyumsuz bir İstanbul manzarası eşliğinde
evlerinin sıcaklığını sunuyor.
Maltepe Rezidans
Darüşşafaka’nın ileri yaştaki bağışçıları
için ev sıcaklığında ve beş yıldızlı otel
konforunda sunduğu hizmetin ikinci adresi
ise 2004’te açtığı Maltepe Rezidans oldu.
Üyelerine özel, seçkin mobilyalarla dekore
edilmiş 108 süit daire ve odadan oluşan
Maltepe Rezidans’ı diğerlerinden farklı
kılan en önemli özellik ise sağlık alanında
yaptığı büyük yatırımlar... Hemen yanı
başında yer alan Darüşşafaka Fizik Tedavi
ve Rehabilitasyon Merkezi ile Darüşşafaka
Özel Bakım Ünitesi hem bağışçılarına hem
de yararlanmak isteyen herkese hizmet
veriyor.
Evim evim
güzel evim
İnsanoğlu sahip
olduklarıyla özellikle de
yaşadığı mekanla, toprakla
duygusal bir bağ kuruyor.
Bu nedenle de her yere
“evim” diyemiyor ve her
gittiği yerde rahat
edemiyor.
Hayata sımsıkı sarılacağınız yeni yuvanız
Darüşşafaka Rezidanslar üyelerinin kişisel alanlarını koruyarak,
yaşanabilecek sıcak, büyük bir ev olarak tasarlandı. Yapay değil, zevkli;
modern ama sıcak, büyük ama güvenli bir yaşam alanı yaklaşımıyla yola
çıkıldı. Şimdi Rezidanslar, burada yaşamayı seçen sakinleri için bir yandan
sıcak bir ev ortamı olurken, diğer yandan da tüm gereksinimlerini
karşıladıkları güvenli bir yaşam alanı… Üyelerinin sağlıklarını ömür boyu
güvence altına alan Darüşşafaka Rezidanslar, hem bünyesindeki uzman
hekim ve sağlık ekibiyle bağışçılarına sağlık hizmeti veriyor hem de
Türkiye’nin önde gelen sağlık kuruluşlarında tedavi olanağı sunuyor.
Şenesenevler
Rezidans
Darüşşafaka’nın kent yaşamından kopmak
istemeyen bağışçıları için 2005’te hizmete
açtığı Şenesenevler Rezidans, İstanbul’un en
merkezi noktasında, Bağdat Caddesi’ne beş
dakika, Kadıköy’e on beş dakikalık mesafede
konumlanmış durumda… Tek veya süit daire
seçenekleriyle 62 adet yaşam alanından
oluşan Şenesenevler Rezidans, tüm
Rezidanslarda olduğu gibi fitness salonu, hobi
odaları, yüzme havuzu gibi ortak kullanım
alanlarında sunduğu sınırsız aktivitenin yanı
sıra konumuyla da bağışçılarına daha aktif bir
sosyal hayat sunuyor.
Sizin ikinci baharınız,
çocuklarımızın
hayatını değiştiriyor.
Bağışlarınızla,
hem yepyeni bir
yaşam anlayışıyla
tanışacaksınız,
hem de çocuklarımızın
aydınlık yarınlara sahip
olmalarına katkıda
bulunacaksınız.
Ayrıntılı bilgi almak
ve Rezidanslarımızı
ziyaret etmek için
lütfen bizi arayın.
Sizi evinizden aldırıp,
Rezidanslarımızda
konuk edelim.
Urla Rezidans
“Büyük şehrin karmaşasından uzak denizi,
doğası, bol oksijenli havasıyla Türkiye’nin
cennet köşelerinden İzmir Urla’da çam
ormanları arasında konumlanan Urla
Rezidans, bağışçılarına dingin, huzurlu,
güvenli bir yaşam sunuyor. Standart
odaların yanı sıra 1+1, 2+1 ve 80
metrekareye kadar değişen farklı
büyüklüklerde tasarlanmış süit
dairelerden oluşan toplam 171 odasıyla
Urla Rezidans, bağışçılarına şehir
merkezine yakın ama bir o kadar kent
yaşamının olumsuzluklarına karşı
korunaklı bir ortam vadediyor.
Çağrı Merkezi
(0212) 444 1863
Kurumsal İlişkiler Direktörü
Rezidanslar Sorumlusu
İlknur Kuzgun
GSM: 0532 264 86 58
[email protected]
Urla Rezidans Tanıtım ve
İletişim Yönetmeni
İsmet Arıkantürk
Tel: 0232 754 73 80
GSM: 0532 321 96 46
[email protected]
www.darussafaka.org
[email protected]
PORTRE
“Kitaba ve çiçeğe
fukaralık olmadı hayatımda…”
Urla Rezidans’ın bağışçısı
emekli öğretmen Mualla Aruz,
“Ben, 98 lira maaşla
öğretmenliğe başladım,
15 lira da mahrukat (yakacak)
parası alırdım. Bu para bana çok
iyi gelirdi. O zaman cumhuriyet
altını 8 liraydı, her ay iki tane
cumhuriyet altını ve Varlık
Yayınları’ndan 1 liraya
on kitap alırdım. Kitaba ve
çiçeğe fukaralık olmadı
benim hayatımda” diyor.
Mualla Aruz, gencecik bir öğretmen
olarak ilk görev yeri Bitlis’e gitmek için
yola çıktığında takvimler 1943’ü
gösteriyordu. Elinde, İkinci Dünya
Savaşı’nın gölgesinde Çapa Öğretmen
Okulu’ndaki eğitiminin ardından burslu
girdiği Gazi Üniversitesi Eğitim
Fakültesi’nden aldığı beden eğitimi ile
Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği
diploması… Cumhuriyet yirmi, Aruz ise
yirmi bir yaşındaydı, mecburi görevini
yerine getirmek için Bitlis’e yola
çıktığında. Genç cumhuriyetin yetiştirdiği
ilk öğretmenlerden Aruz, tam kırk sene
eğitime hizmet ettikten sonra bugün de
“her zaman gıpta ile takip ettiğini”
söylediği Darüşşafaka’nın Urla
Rezidans’ında yaşamayı seçerek, bu
hizmeti sürdürüyor. Aynı zamanda eski
40
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
bir milli atlet olan emekli öğretmen
Mualla Aruz, Urla Rezidans’taki odasında
bizi ağırladı, bir öğretici edasıyla
sorularımızı yanıtladı, çünkü o hiç emekli
olmayan öğretmenlerdendi.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Düzce’de 1922 yılında doğdum. İlk ve
ortaokulu Düzce’de okudum. Ardından
imtihana girdim ve Çapa Öğretmen
Okulu’nu kazandım. Oradan 1941 yılında
mezun oldum. Hiç unutmam, İkinci
Dünya Savaşı yılları, Almanlar hududa
dayanmıştı. Bunun üzerine nisan ayında,
sömestirin bitmesini beklemeden bizi
tatile soktular. Düzce’ye geri döndüm, o
sene Gazi Üniversitesi’nin imtihanlarına
girdim. Beden Eğitimi ve Türk Dili ve
Edebiyatı bölümlerini kazandım ve üç
sene parasız yatılı olarak okudum. Yatılı
okuduğum için mecburi hizmetim vardı.
1943 yılında kurada Bitlis çıktı.
1943’lerin Bitlis’i nasıldı?
Bitlis, hiç bilmediğim bir yerdi. Yıl 1943,
elimde yatağımı ve öteberimi
doldurduğum bir hurç, yanımda da
benim gibi mecburi hizmetini yapmak
için Van’a tayini çıkan Zülfiye Boytorun ile
Bitlis’e vardım. O kadar kötü bir yerdi ki
anlatamam… Dışarıdan evler taştan
örülmüş gibi görülüyor. Şehre gittim, otel
araştırdım, bir otel buldum. Otelin
kapısından girer girmez yere serili bir
paspasın iki tarafında yatan adamlarla
karşılaştım. Otelin sahibine tek kişilik bir
oda istediğimi söyledim. “Peki” dedi,
ardından da beni bir odaya götürdü. İki
PORTRE
Milli atlet Mualla Aruz’un 1943’te çekilmiş bir fotoğrafı.
yataklı bir oda, yatağın birinde bir adam
yatıyor, diğer yatağı da bana gösterdi.
Bunun üzerine dedim ki “Senin eşin
burada yatar mı?” Adam “Haşa” deyince,
“Ben de haşa diyorum” diyerek çıktım
otelden. Görev yapacağım okulu sordum.
Okul müdürü beni çok iyi karşıladı, boş
bir laboratuvar odasını benim için
hazırlatabileceğini söyledi. Mecburen
kabul ettim, güzel bir odaydı, rahat ettim.
Fakat kısa bir süre sonra okul müdürünü
görevden aldılar, onun yerine atanan
müdür, daha gelmeden haber gönderdi,
“Hoca hanım odadan çıksın ailemle ben
orada kalacağız” diye…
Sonra neler yaşadınız?
Kendime ev aramaya başladım. Ev
bulmak ne mümkün... En nihayetinde bir
ev buldum, evin tavanı da zemini de
toprak, tuvaleti yok, suyu yok. Bu
şartlarda o eve geçtim. Yatak çarşaflarını
toprak dökülmesin diye tavana
gerdirdim. Yeri de hasırla döşettim. Ama
su ve tuvalete çare bulamadım. Tabii o
koşullarda yemek yapmak mümkün
değildi. Çok güç vaziyetteyim. Bir gün
öğretmenlere, çocuk oyunlarına ilişkin
bir kurs verdim. O kursta Vasfiye Hanım
adlı bir ilkokul öğretmeni benden
hoşlandı. Vasfiye Hanım aynı zamanda
oradaki topçu alay komutanının eşiymiş.
Onlar bana kol kanat gerdi, muntazam
olarak tabildot yolladılar, ben de parasını
ödedim. Yemek sorununu da bu şekilde
çözdüm. Bir de Ago diye bir kebapçı
vardı, çok güzel kebap yapıyordu,
öğlenleri mektepte de Ago’nun kebabını
yerdim. Bitlis’in Deliklitaş diye bir yeri
vardı, kış gelince o Deliklitaş kapanırdı,
altı ay boyunca ne gazete ne mektup
gelirdi. Mektuplarım ve gazeteler bahar
gelip karlar eriyince elime ulaşırdı. Bir
sene bu koşullarda orada görev yaptım.
Hem beden eğitimi hem de
Türk dili ve edebiyatı derslerine
giriyordunuz değil mi?
Evet, beden eğitimi ve Türk dili ve
edebiyatı öğretmeniydim. Bizim
dönemimizde eğitim fakültesinde
yardımcı bir ders almak gerekiyordu, ben
de Türk dili ve edebiyatını aldım. Mustafa
Nihat Özön, Ali Ulvi Elöve gibi gramer ve
Türk dili edebiyatının üstatları hocamdı.
Bitlis’te biyoloji hocalığı da yaptım, çünkü
biz beden eğitimi bölümünde anatomi
dersi de alırdık. Kemik, adale ve sinir
sistemlerinin hepsini okuduk. Bizim
kuşak başarılı ve iyi hocaların elinde
donanımlı bir şekilde yetişti. Kırk sene
hamal maaşıyla hocalık yaptım. Bizim
aklımıza para gelmezdi, zaten para lafı
etmek ayıptı. Ben, 98 lira maaşla
öğretmenliğe başladım, 15 lira da
mahrukat (yakacak) parası alırdım. Bu
para bana çok iyi gelirdi. O zaman
cumhuriyet altını 8 liraydı, her ay iki tane
Ankara’daki ok
ulun bahçesinde
eşi ve
arkadaşıyla birl
ikte…
cumhuriyet altını ve Varlık Yayınları’ndan
1 liraya on tane kitap alırdım. Kitaba ve
çiçeğe fukaralık olmadı benim
hayatımda...
Bitlis’ten sonra nerede görev yaptınız?
Memleketim olan Bolu Öğretmen
Okulu’na tayinim çıktı, üç-dört sene
orada görev yaptım, evlendim. Eşim de
öğretmendi. Ardından kendi isteğimizle
tayinimizi Edirne’ye aldırdık. On dört
sene Edirne’de görev yaptık. Çok sevildik
orada, hatta Edirne Belediyesi yetkilileri
bize arsa teklif etti, “Bütün malzemeyi de
vereceğiz, kendinize bir ev yapın ve
buradan gitmeyin. Bunun parasını da
taksit taksit ödersiniz” dedi. Fakat ben
kabul etmedim. Çünkü, bir oğlum vardı
ve Edirne’de özel eğitim kurumlarında
bile lisan eğitimi yetersizdi. Ben, lisan
bilmediğim için hep kendimi eksik
hissettim, çocuğum benim gibi
yetişmesin istedim. Çok başarılı bir
öğretmendim, Milli Eğitim Bakanlığı’nın
(MEB) kadrosunda çok beğenirlerdi beni.
Bir gün genel müdürüm, “Hocam, lisan
bilenleri dışarıya kültür ataşesi olarak
gönderiyoruz. Siz, çok iyi temsil kabiliyeti
olan birisiniz. Neden lisan
bilmiyorsunuz?” diye sordu. Ben de
“Öğretmen okullarında lisan derslerini
siz kaldırdınız. Biz o zaman çocuktuk,
lisan dersi kalkınca bir dersten kurtulduk
diye sevindik ancak hayata atılınca bize
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
41
PORTRE
ne kadar büyük kötülük yaptığınızı
anladık” dedim.
Geçenlerde ziyaretime geldiler.
Hayatımın en lüks devrini burada
yaşıyorum. Çamaşırlarım yıkanıyor,
ütüleniyor, düşünebiliyor musunuz
herkesin çamaşırı ayrı ayrı yıkanıyor,
yemeklerimiz hem sağlıklı hem lezzetli,
odam her gün temizleniyor. Burası çok
kısa süre içinde evim ve ailem oldu.
Aynı zamanda atlettiniz…
Evet, milli atlettim. On sene spor yaptım.
Çok iyi 100 metre koşardım, çok iyi
yüksek atlardım, çok iyi 1000 metre
koşardım, çok iyi mânialı koşular
yapardım, çok güzel ipe tırmanırdım.
Öğrencileriniz hâlâ sizi bırakmadığına
Erkek arkadaşlarımdan daha iyi
göre oldukça sevilen bir
kasalardan atlar ve her hareketi
öğretmendiniz…
yapardım. Çok iyi bir atlet, çok iyi bir
Evet, çünkü hiçbir çocuğu bir başkasıyla
öğretmendim. Başarılarımdan ötürü
mukayese etmedim, hiçbir çocuğumu
Kıbrıs’a gönderildim. Yaklaşık dört sene
rencide etmedim. Bu nedenle hâlâ
Kıbrıs’ta Öğretmen Koleji’nde beden
ziyaretime geliyorlar. Çeşme’de ilkokul
eğitimi ve Türk dili ve edebiyatı
öğretmeni bir arkadaşım, “Ben
öğretmeni olarak görev yaptım. Kıbrıs
öğretmenlik değil de yöneticilik
radyolarında sağlık konusunda
yaptım” dedi. “Ne yöneticiliği?”
programlar hazırladım. Ancak
diye sordum. “İlkokulda baş
Türkler ile Rumlar arasında
Darüşşafaka’nın örnek bir kurum olduğunu
hocaydım” dedi. “Ben, düpedüz
çatışmalar başlayınca ayrılmak
vurgulayan Aruz, “Böyle bir müesseseye verilen para öğretmendim” dedim. Aradan
durumunda kaldım. Ankara’da
helal. Rezidans’ta hayatımın en iyi, en güvenli
bir zaman geçti, bu arkadaşım
Yüksek Öğretmen Okulu’na
benim eski öğrencilerimden
atandım. Orada görevliyken,
günlerini yaşıyorum, yatağımda rahat uyuyorum,
birine tesadüf etmiş, “Mualla
öğretmenler için görgü, bilgi
kendimi emniyette ve mutlu hissediyorum. Tüm
Aruz’u tanıyor musun?” diye
artırma fonuyla İngiltere’ye
personel çok nazik, hepsi çok iyi, herkes
sormuş. Öğrencim, “Tanımaz
gönderildim. Oğlum ve eşimle
hanımefendi, beyefendi ve hep sevgiyle muamele
olur muyum, ne öğrendimse
birlikte Londra’ya gittik.
ediyor” diye konuşuyor.
ondan öğrendim” demiş,
Londra’daki bütün okulları
adresimi almış ve ziyaretime
dolaştık. Hepsinin eğitim
geldi. Arkadaşım bunu duyunca
sistemlerini gördük, tabii ki
tane daha evim olsa da Darüşşafaka’ya
bana iltifat etti, “Bana iltifat etmene
bizimki ile onlarınki arasında karlı dağlar
bağışlasam. Çünkü bu müessese
gerek yok, ben çocuklarımı hep sevdim”
vardı. Bir yıl kaldık orada ve bu sayede
Türkiye’de ilk defa modern eğitim veren,
dedim. Sevmese bir insan kırk sene,
oğlum da Cambridge’de yüksek lisans
başarılı ve babası hayatta olmayan
altmış kişilik sınıflara öğretmenlik
yaptı.
çocuklara kucak açan, bu çocukları asrın
yapabilir mi? Öğretmenlik çok zordur,
şartlarına uygun yetiştiren örnek bir
seven insanlar yapabilir. Bir kere
Darüşşafaka Urla Rezidans’ın bağışçısı
müessese. Böyle bir müesseseye verilen
talebeye zarar vermeyeceksin. Sevdiğini,
olmaya nasıl karar verdiniz?
para helal. Rezidans’ta hayatımın en iyi,
itimat ettiğini ona göstereceksin.
Çeşme’de deniz kenarında çok güzel bir
en güvenli günlerini yaşıyorum,
evim vardı, otuz sekiz sene orada
yatağımda rahat uyuyorum, kendimi
Öğretmenlik yıllarınıza ait
yaşadım. Geçen sene düştüm ve kalça
emniyette ve mutlu hissediyorum. Tüm
unutamadığınız bir anınızı bizimle
kemiğimi kırdım. Ardından çok zor
personel çok nazik, hepsi çok iyi, herkes
paylaşır mısınız?
günler yaşamaya başladım, evim üçüncü
hanımefendi, beyefendi ve hep sevgiyle
Bana her zaman çok gurur veren bir
kattaydı ve asansör yoktu. Merdivenleri
muamele ediyor.
hatıram var. Bizim, Edirne Yatılı
inip-çıkmak, yemek yapmak, iş yapmak,
Öğretmen Okulu’nda 19 Mayıs’ın
iş yaptırmak, o evi çekip çevirmek artık
Öğretmenlik yaptığınız dönemde de
haricinde de bir spor günümüz olurdu.
mümkün değildi.–Bir insana yapacağınız
Darüşşafaka’yı biliyor muydunuz?
Bu spor gününde öyle güzel gösteriler
en güzel dua nedir biliyor musunuz?
Bilmez olur muyum? Gıptayla takip
yapardık ki Edirne’nin bütün kazaları ve
Allah iyilerle karşılaştırsın. Ben hep
ederdim Darüşşafaka’yı. Darüşşafaka
vali de izlemeye gelirdi. Türkan adlı çok
iyilerle karşılaştım.– Yakın bir dostum
uğurlu bir müessesedir. Atatürk’ün
tatlı bir kızım vardı. Keşan’a öğretmen
Yıldız Hanım, Urla Rezidans’ın
annesi bile buraya teberruda (bağış)
olarak gitmişti. Acemi bir müfettiş
Yöneticilerinden İsmet Hanım’a
bulunmuş. Bu müessese Türkiye’de iyi,
gelmiş, müfettiş ile Türkan arasında bir
(Arıkantürk) durumumu anlatıyor, “Artık
donanımlı çocuklar yetiştirdi.
münakaşa yaşanmış. Bunun üzerine
kendine bakacak durumda değil, ona
müfettiş Türkan’a zayıf rapor vermiş.
yardımcı olunuz” diyor. İsmet Hanım
Rezidans’ta günleriniz nasıl geçiyor?
Rapor valinin önüne gitmiş. Raporu
geldi, “İsmet, bana yardımcı olun, beni
Çeşme’deki evimde misafirim hiç eksik
inceleyen vali demiş ki: “Bu, Mualla
alın” dedim. Bunun üzerine işlemlere
olmazdı. Burada da misafirim hiç eksik
Hanım’ın talebesidir. Bu raporu kabul
başladık, evimi Darüşşafaka’ya
olmuyor. İzmir’de öğretmenlik yapan ve
etmiyorum, tetkikat yapın.”
bağışladım, helal olsun. Keşke birkaç
1956’da mezun ettiğim on beş kızım var.
42
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
PORTRE
“Türkiye’de tek kurumsal
huzur ve rehabilitasyon evi”
Emekli Albay Ahmet Sükan, eşi biyolog Emel Sükan ile birlikte Urla Rezidans’ın bağışçıları arasında
olmalarında Darüşşafaka’nın tarihi ve kurumsal misyonunun önemli bir etken olduğunu belirterek,
“Darüşşafaka’da 800’ü aşkın babası vefat etmiş, yetenekli çocuk eğitim görüyor.
Bir bakıma yüzlerce ailenin istihdamına katkı sağlanıyor. Biz de hem bu misyona katkı sağlamak hem de
geleceğimizi kimseye yük olmadan güvence altına almak istedik” diyor.
Emekli Albay Ahmet Sükan, ile biyolog
eşi Fatma Emel Sükan, Darüşşafaka
Urla Rezidans’ın en yeni bağışçıları
arasında yer alıyor. Sükan çiftinin yolu
Darüşşafaka ile ilk olarak üç yıl önce
doğuştan özürlü çocukları için bakımevi
araştırması yaparken Maltepe Özel
Bakım Ünitesi’ni bulmalarıyla kesişmiş.
Maltepe’den aldıkları hizmetten çok
memnun kalan çift, gelecek
planlamalarını yaparken de
Darüşşafaka’yı tercih etmiş. Bunda
Sükan çiftinin yıllarca eğitim hayatının
içinde görev alması ve Darüşşafaka’nın
misyonuna duydukları saygı da etken
olmuş. 1926’da Karaman’da doğan ve
ortaöğrenimini orada tamamladıktan
sonra askeri liseye devam eden Ahmet
Sükan şöyle konuşuyor: “Bizim
soyumuz hep askerdir, soyadımız da
zaten buradan gelir; ‘sükan’, ‘asker
kanı’ demektir.”
Uzun araştırmalarla verilen karar
Türk siyasi tarihine damga vurmuş bir
ismin, 1961-1980 arasında beş dönem
Konya milletvekilli seçilen, Sağlık ve
Sosyal Yardım, İçişleri, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcılığı görevlerinde
bulunan Dr. Faruk Sükan’ın kardeşi de
olan Ahmet Sükan, Darüşşafaka ile
yolunun nasıl kesiştiğini ise şöyle
anlatıyor: “Doğuştan özürlü bir oğlum
var. Çocuğum on iki yaşına kadar
yürüyordu ama sonra yürüyemedi.
İngiltere’de, Almanya’da özel bakım
ünitelerine yatırdım fakat olmadı.
Türkiye’de araştırdım, bulduğum birkaç
özel bakımevine yatırdım ancak çok
yetersiz kaldılar. En son
Darüşşafaka’nın Maltepe’deki Özel
sinema, masa tenisi, bilardo, masa
oyunları ünitelerini gezdim. Resmi ve
özel kliniklerle yapılmış anlaşmalarını,
çevre düzenlemelerini gözlemledim.
Ben, gerek kişisel gerek görev
nedeniyle uzun yıllar Almanya, İngiltere
ve ABD’de bulundum. Oradaki benzer
kurumlarla kıyasladığımda Urla
Rezidans’ın pek çok üstünlüğü
olduğunu mutlulukla gördüm. Böylece
gönül huzurluyla eşimle bağışçı olmaya
karar verdik.”
Bakım Ünitesi’ni buldum. Üç sene önce
oğlumu oraya yatırdık. Hakikaten çok
memnun kaldık, çok iyi bakılıyor.
Maltepe Özel Bakım Ünitesi’ndeki
dostlarımızın mutlaka Urla Rezidans’ı
görmemiz yönündeki tavsiyelerine
uyarak 2009 yılında Urla Rezidans’ı
gelip, gezdim. Rezidans’ın konumunu,
verilen hizmetleri inceledim. Buradaki
günlük yaşam uygulamalarının
içeriğini, verilen yaşamsal hizmetleri
gözlemledim ve ciddi sağlık
hizmetlerinin yapıldığını gördüm.
Uzman fizyoterapist nezaretinde
yaptırılan jimnastik hareketlerine
katıldım, ardından aletli jimnastik
ünitesini, aletli fizyoterapi ünitesini, fizik
tedavi ünitesini, fizyoterapist
kontrolünde girilen kapalı yüzme
havuzunu, özel bakım ünitesini, resim,
“Yaşlılarla bu kadar ilgili bir başka
müessesenin olduğunu sanmıyorum”
Darüşşafaka’nın rezidanslarının çok
özel müesseseler olduğunu vurgulayan
Sükan, “Bu müesseselerin yaşaması
Türkiye için büyük önem taşıyor. Çünkü
Türkiye’de yaşlı insanların başka şansı
yok. Ne kadar serveti olursa olsun yaşlı
bir insan, yatağa düştüğünde ne yazık ki
bakım şansı çok fazla mümkün
olmuyor. Oysa Darüşşafaka’da bu
bakımın mümkün olduğunu gördüm.
Yaşlılarla bu kadar ilgili bir başka
müessesenin olduğunu sanmıyorum.
Burası, Türkiye’de tek kurumsal huzur
ve rehabilitasyon evi…” diye konuşuyor.
Darüşşafaka’nın tarihi ve kurumsal
misyonunun da rezidans bağışçısı
olmalarında önemli bir etken olduğunu
belirten Sükan, “Darüşşafaka’da 800’ü
aşkın babası vefat etmiş, yetenekli
çocuk, çok iyi koşullarda eğitim
görüyor. Bir bakıma yüzlerce ailenin
istihdamına katkı sağlanıyor. Biz de
hem bu misyona katkı sağlamak hem
de geleceğimizi kimseye yük olmadan
güvence altına almak istedik” diyor.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
43
PORTRE
“Biliyorum ki başıma ne gelirse
gelsin çok iyi bakılacağım”
İzmirlilerin aşina olduğu bir isim Gönül
Akdağ… Ailesinin mübadele ile
yerleştirildiği ilk yer olan Menemen’de ve
uzun yıllar yaşamını sürdürdüğü
Karşıyaka’da üç okul yaptıran Akdağ,
eğitim alanında kendisine iletilen
şikâyetlere hiçbir zaman duyarsız
kalmamış, eksikliği gidermek için elinden
geleni yapmış. Darüşşafaka Urla
Rezidans’ın da ilk bağışçılarından olan
Gönül Akdağ, bir buçuk yıldır düzenli
olarak Rezidans’ta yaşıyor. 1957
seçimlerinde Demokrat Parti’den Manisa
milletvekili seçilen Sezai Akdağ’ın kardeşi
olan Gönül Hanım ile Urla Rezidans’ın
dinlenme ve çay salonunda bir araya
geldik. Bir yandan çaylarımızı
yudumlarken bir yandan da geçmişten
bugüne uzanan bir yolculuğa çıktık.
Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir
miyiz?
Esas doğum tarihim 1935 ama nüfusta
1933 yazılı. Anne tarafından Rumeliliyiz.
Mübadele ile Türkiye’ye gelmişiz, en son
çıkanlardanmışız. İlk ve ortaokulu
Karşıyaka’da okudum. Hatta ortaokulda
matematik öğretmenim olan Halim Erker
de Rezidans’ta yaşıyor. Ardından
Cumhuriyet Kız Enstitüsü’ne gittim,
buradan mezun olduktan sonra öğretmen
olmayı çok istiyordum ama Ankara’da iki
sene yüksekokula gitmem gerekiyordu. O
şansım olmadı. Çocukluğum ve gençliğim
çok güzel geçti. Hayatımın o mutlu
dönemi, 1960 İhtilali ile sona erdi.
Mutlu günleriniz DP’li ağabeyiniz Sezai
Akdağ’ın tutuklanmasıyla mı sona erdi?
Evet, abim 1957 yılında Demokrat
Parti’den Manisa milletvekili seçildi. Aynı
zamanda gazeteciydi. Daha doğrusu çok
mesleği vardı. Bir süre genel müdürlük
ardından Tekel müfettişliği yaptı ama
memuriyet istemediği için ayrıldı. Uzun
44
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
İzmir’de eğitim ve sağlık
alanında işlediği
hayırlarla tanınan ve
Darüşşafaka Urla
Rezidans’ın ilk bağışçıları
arasından yer alan Gönül
Akdağ, “Burada insan
gelecek kaygısına
kapılmadan yaşabiliyor.
Biliyorum ki başıma ne
gelirse gelsin çok iyi
bakılacağım” diyor.
PORTRE
yıllar serbest mali müşavir olarak çalıştı,
o esnada Demokrat Ege adında bir
gazete kurdu. Ardından da siyasete atıldı.
Esasında 1954 seçimlerinde kazanmıştı
fakat yaşını büyüttüğü için veto edildi.
Çok kuvvetli bir hatipti. Deneyimliydi,
devlet politikasının içinden gelmişti.
Sevilen bir kişiydi, bilhassa köylüler
tarafından çok sevilirdi. O zamanlar
ocak-bucak başkanlıkları vardı, şimdiki
gibi milletvekili adayları parti genel
başkanın ağzından çıkmıyordu, halk
tarafından seçiliyor, listelere öyle
konuluyordu. Ağabeyim de bu şekilde
seçildi. Aynı zamanda en genç
milletvekili idi. Seçimlerden sonra yemin
töreni için toplanan TBMM’yi en yaşlı ya
da en genç milletvekili yönetirmiş. 1957
seçimlerinden sonra milletvekillerinin
yemin törenini en genç milletvekili
sıfatıyla o yönetti. Onunla çok iyi
anlaşırdık. Aramızda sekiz dokuz yaş fark
vardı. O bakımdan benim için aynı
zamanda baba gibiydi. Çünkü annemle
babam ben iki yaşındayken ayrılmış,
bizlere annem bakmış, okutmuş.
İhtilal döneminde neler yaşadınız?
İhtilal döneminde çok eziyet çektik.
Ağabeyim Yassıada’da yargılandı, iki
sene milletvekilliği yapmasına karşın on
yıllık icraatları da yüklediler. İdamı
istendi, müebbet hapse mahkum oldu.
Bu arada bizim de hayatımıza pek çok
kısıtlama geldi. Annemin mal varlığı
dahil tüm gelirlerimize bloke konuldu.
Kira gelirlerimiz Ziraat Bankası’nda
bloke ediliyordu. Askeriyenin izniyle aylık
geçim parası alabiliyorduk ama o da
yetmiyordu, annem enfarktüs geçirdi.
Zaten evin direği yıkılmış…
Sezai Bey kaç yıl hapiste kaldı?
Beş yıl yattı. En son çıkan oydu. Düşünün
rahmetli Celal Bayar bile tahliye
olmuştu. Tabii onların hastalık sebepleri
vardı, gençlere de dilekçe vermeleri
tembihlendi ama ağabeyim, “Ben vatanı
satmadım, dilekçe verdiğim anda suçlu
olduğumu kabul etmiş olurum. Hiçbir
zaman bunu kabul etmiyorum,
vermeyeceğim. Ne kadar yatıracaklarsa
yatırsınlar” dedi. Kayseri’de cezaevinde
kaldı. Kayseri halkı o kadar güzel onlara
sahip çıktı ki anlatamam size… Kayseri
Cezaevi kapandı, hiç kimse kalmadı,
ağabeyimi de orada tek başına
tutamadılar, İstanbul’a Topbaşı
Cezaevi’ne gönderildi. Afla oradan tahliye
oldu.
Sezai Bey hapishane günlerine dair
neler anlatıyordu?
Hapishanedeyken küçük küçük notlar
tutmuştu. Bize hiçbir zaman neler
yaşadığını anlatmadı.
Peki, o notlar ne oldu?
O notlar saklı. Ben toparlayamam, çünkü
çok küçük kâğıtlara yazılmış. Celal
Bayar’ın torunu istemişti, kitap yapacaktı
ama veremedim. Çünkü biz, anılara
düşkünüz ve onlarla yaşıyoruz. Ağabeyim
anılarını yazmayı çok istedi, çok başına
oturdu, çok girişimde bulundu ama
kısmet olmadı. Bana da böyle bir vasiyeti
olmadı. Mesela okul vasiyet etti. 2001
yılında on beş günlüğüne vapurla
İspanya’ya tatile gitmiştik. Dönüşte kalp
spazmı geçirdi ve Roma’da hayata veda
etti. O yolculuk boyunca sürekli “Gönül,
bu seyahatten dönüşte okul yaptıralım,
adımızı yaşatalım” dedi. Bu vasiyetini
süratle gerçekleştirdim ve 2001’de ilk
anaokulunu Karşıyaka Örnek Köyü’nde
yaptırdım: Sezai-Gönül Akdağ
Anaokulu... Ardından mübadele ile
annemlerin ilk yerleştiği yer olan
Menemen’e de bir anaokulu yaptırdım.
Yine Menemen’de Tevfik Fikret
İlkokulu’nun ek bina ihtiyacı vardı.
Çocuklar orada beşinci sınıfa kadar
eğitim görebiliyordu, oradan mezun olan
çocuklar diğer okullara dağıtılıyordu. Bu
konuda çok şikâyet duyunca ben talip
oldum. Okulun pencereleri, kapıları
berbat haldeydi. Hepsini yaptırdım.
Velhasıl böyle hayır işlerim oldu.
Ayvalık Devlet Hastanesi’ne de yoğun
bakım ünitesi yaptırdığınızı biliyoruz.
Evet, bana acı veren bir hikâyesi var onun
da… Ayvalık’ta yazlığım var. Geçen sene
hafta sonu oraya gitmiştim, bir kaza
geçirdim ve kolumu kırdım. Hemen beni
devlet hastanesine kaldırdılar, çok iyi bir
ortopedist de vardı. Beni muayene etti, o
sırada yirmi yaşlarında genç bir çocuğu
getirdiler, motosiklet kazası geçirmiş.
Perişan bir haldeydi, Edremit Devlet
Gönül Akdağ’ın
gençlik yıllarına ait bir fotoğrafı...
Hastanesi’ne sevk ettiler, çünkü Ayvalık
Devlet Hastanesi’nde yoğun bakım
ünitesi yoktu. Hastane yapamamış,
hayırseverler de Ayvalık’a sahip
çıkmamış. Velhasıl o çocukcağız
Edremit’e ulaşamadan, yolda vefat etti.
Bu bana çok dokundu, çocuğun ailesinin
o perişan hali içime işledi. “Başhekimi
bana çağırır mısınız?” dedim. Başhekim
geldi, “Buraya bir yoğun bakım ünitesi
yapılması için ne gerekiyorsa yapmaya
talibim” dedim. Çok sevindiler. Böylelikle
Ayvalık Devlet Hastanesi’ne yoğun bakım
ünitesi kurdum, annemin adını verdim:
Seher Akdağ Yoğun Bakım Ünitesi…
Bunların yanı sıra Karşıyaka’da iki
ilköğretim okuluna laboratuvar ve bir de
bilgisayar sınıfı yaptırdım. Aynı şekilde
Menemen’de yaptırdığım ek binaya da
bilgisayar sınıfı kurdum.
Eğitime bu duyarlılığınızın özel bir
nedeni var mı?
Biz çocukluğumuzdan beri eğitime gönül
verdik. Ağabeyim de eğitime çok önem
verirdi. Bana her zaman “Gönül, her şey
cehaletten gelir. Okullarımız yetersiz,
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
45
PORTRE
“Darüşşafakalı öğrencilerle
çok gururlanıyorum.
Özellikle 29 Ekim’de burada
yaptıkları gösterilerle
tüylerimizi diken diken
ettiler. Pırıl pırıldı gençler.
Hakikaten çok iyi
imkanlarda eğitim
aldıklarını gördük.
Keşke hariçten de böyle
talebe alıp yetiştirseler,
ilk başta torunlarımı
verirdim.”
Gönül Akdağ’ın ağabeyi ve DP Manisa
Milletvekili Sezai Akdağ...
gidiyor. Burada insan gelecek kaygısına
kapılmadan yaşabiliyor. Biliyorum ki
başıma ne gelirse gelsin çok iyi
bakılacağım.
okul yapmamız lazım. Fırsat
bulduğumuzda ilk iş okul yapalım” derdi.
Çıktığımız son yolculukta da hep “Gönül,
döndüğümüzde Karşıyaka’ya bir okul
yaptıralım” demişti.
Urla Rezidans ile yolunuz nasıl kesişti?
Televizyonda reklamını gördüm, çok
İran Şahı Pehlevi, eşi Prenses Süreyya,
Celal Bayar ve Sezai Akdağ, Savarona yatını
gezerken çekilmiş bir fotoğraf.
46
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
beğendim, araştırdım. Urla zaten bana
yabancı bir yer değil, ilk yazlığımız
buradaydı. Otuz sene boyunca yazlığa
buraya geldik. Hatta ağabeyim Urla’nın
fahri hemşehrisi seçilmişti, çok hizmeti
vardır buraya… Rezidans’a geldim,
gezdim, çok beğendim. Burası yeni
açılmıştı, ilk bağışçılarındanım ve bir
buçuk senedir düzenli olarak Rezidans’ta
yaşıyorum. Ben, Urla’yı severim, çünkü
havası, iklimi çok güzel. Rezidans’ın da
böyle çamların arasında olması ayrı bir
güzellik.
Urla Rezidans’ta hayat nasıl?
Çok güzel, çok memnunum. Çok güzel
dostluklarımız oluştu burada. Sabah
birlikte kahvaltımızı yapıyoruz,
kahvaltıdan sonra ya odamda
dinleniyorum ya da saat on buçukta
servisle Urla’ya iniyorum. Orada alışveriş
yapıyor, geziyoruz. Burada hayat çok
kolay ve rahat. Çalışan personelden
hakikaten memnunuz. Her şey güzel
Eğitime gönül vermiş biri olarak
Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na ilişkin
görüşlerinizi alabilir miyiz?
İmkanı olan herkesin Darüşşafaka’ya
gönül rahatlığıyla destek vermeli bence.
Darüşşafakalı öğrencilerle çok
gururlanıyorum. Özellikle 29 Ekim’de
burada yaptıkları gösterilerle tüylerimizi
diken diken ettiler. Pırıl pırıldı gençler.
Hakikaten çok iyi imkânlarda eğitim
aldıklarını gördük. Keşke hariçten de
böyle talebe alıp yetiştirseler, ilk başta
torunlarımı verirdim.
Çocukluğunuzun ve gençliğinizin İzmir’i
nasıldı?
O kadar güzeldi ki… Evler bahçe içinde
tek katlıydı, şimdi beton yığını haline
döndü. Plajlar vardı, her yerden denize
girebiliyorduk. Eskiden İzmir’e inerdik,
İzmir’den dönüşte vapurdan Karşıyaka’ya
indiğimizde sanki evimizin bahçesine
inmiş gibi olurduk. Sanki tek ev varmış,
hepimiz orada oturuyormuşuz gibiydi
Karşıyaka… Çünkü herkes biribirini
tanırdı. İlişkiler çok güzeldi. Delikanlılar
Karşıyaka kızlarına sahip çıkar, İzmir
erkeklerini sokmazlardı. Kır kahvelerine
giderdik, akşamları sahilde gezerdik. Atlı
tramvaylarımız vardı. Onlarla yolculuk ne
büyük keyifti.
Darüşşafaka’ya bağış yapmanın
bir değil birçok yolu var
Bağışçıların değerli katkılarıyla yaşamını sürdüren Darüşşafaka, bağışçılarına bağış yapmalarını
kolaylaştıracak ve onlara yeni seçenekler sunacak çalışmalar yapıyor. Babası olmayan ve eğitim
olanakları yetersiz öğrencilere ilkokul dördüncü sınıftan, liseyi bitirene kadar parasız yatılı eğitim
sunan Darüşşafaka için “bir kuruşun” bile değeri var.
Velimiz olabilirsiniz
Kurum olarak aynî bağış yapabilirsiniz
Arzu eden çalışanlarınız, her ay maaşlarından belli bir oranda
bize destek verebilir.
Darüşşafaka Eğitim Kurumları, 800’ü aşkın öğrencinin ve
öğretmenin okulu, işyeri, evi, yatakhanesi… Yirmi dört saat
yaşayan bir kurum. Dolayısıyla pek çok ihtiyacı var.
Nasıl yapabilirsiniz?
- Maaşlarınızdan Darüşşafaka Cemiyeti’ne her ay yapacağınız
küçük bağışlar bir araya geldiğinde pek çok öğrencimizin
eğitimine destek sağlayacaktır.
- “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programına vereceğiniz
bireysel destek ile “Velimiz” olabilirsiniz. Veli olmak için farklı
dönemlerde yapılan bağışların toplamının, bir öğrencinin bir
yıllık eğitim masrafı olan 10 bin TL’ye ulaşması gerekiyor.
Nasıl yapabilirsiniz?
Kurumumuza yapabileceğiniz aynî bağışlar hakkında bizi
bilgilendirebilir, bu alımlar için ayıracağımız kaynakları eğitim
içeriğine yöneletmemizi sağlayarak, bize destek olabilirsiniz.
Öğrencilerimiz ve öğretmenlerimizin eğitim koşullarını
iyileştirmek için kendi ürün ve hizmetlerinizden
faydalanmamıza olanak sağlayabilirsiniz.
Kurum olarak “Darüşşafaka Velisi” olabilirsiniz
Proje ortağımız olabilirsiniz
“Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programına kurum olarak
destek verebilirsiniz. Darüşşafaka’da bir öğrencinin bir yıllık
sadece eğitim gideri yaklaşık 10 bin TL’dir. Bu tutarda bağış
yapanlar, “Veli”, bir öğrencinin eğitim giderini mezun
oluncaya kadar karşılayarak 100 bin TL bağış yapanlar
“Mezun Bağışçı”, 200 bin TL bağış yaparak iki öğrenci mezun
edenler “Çifte Diplomalı Bağışçı”, 500 bin TL bağış yaparak
beş öğrenci mezun edenler “Temel Taşlarımız”, bir milyon TL
bağış yaparak on öğrenci mezun edenler ise “Kurucu
Bağışçılarımız” olarak tanımlanıyor.
“Daha kaliteli eğitime” destek vermek amacıyla, hayal
ettiğimiz projelere destek verebilir, kamuoyunu
bilgilendirmemize yardımcı olabilirsiniz. Proje deyince
yaratıcılığın sınırı yok, ancak beraber düşünmeye başlamak
için önerilerimizi sizinle paylaşmak isteriz.
Bu velilerden biri de sizin kurumunuz olabilir
Veli programına dahil olarak kurumların çalışanlarıyla da
ortak gönüllülük projeleri yürütülüyor.
Nasıl yapabilirsiniz?
- Kurum olarak yapacağınız dönemsel veya toplu
bağışlarınızla Darüşşafaka Velisi olabilirsiniz.
- Birlikte geliştireceğimiz projelerle müşterilerinizi ve sosyal
paydaşlarınızı Darüşşafaka Velisi yapabilirsiniz.
Darüşşafaka destekçileri yaratabilirsiniz
Mutlu gün kutlamaları veya taziyelerinizde çiçek göndermek
yerine, Darüşşafaka’ya bağış yaparak çevrenize ve
dostlarınıza “Eğitime Destek” sertifikaları gönderebilirsiniz.
Ayrıca, ajanda, takvim, kartpostal gibi basılı
malzemelerinizde ve bayram gibi özel dönemlerde
müşterilerinize yönelik projeler geliştirebilirsiniz.
Nasıl yapabilirsiniz?
- Darüşşafaka Cemiyeti’ne yapılacak bağışın ardından ilgili
kişi/kuruma sizin adınıza bir bilgilendirme sertifikası
gönderilir.
- Yılbaşı ve bayram gibi özel günlerde Darüşşafaka ile ortak
hazırlanacak projelerle çalışanlarınızı ve tebrik göndermek
istediğiniz kişileri “Eğitim Destekçisi” yapabilirsiniz.
Darüşşafaka Ailesi desteklerinizle büyüyecek
Darüşşafaka Cemiyeti’nin kaynaklarını ilk kurulduğu gün olduğu gibi bugün de kişi ve kurumlardan alınan bağışlar oluşturuyor. Kaynaklar ve destek programlarıyla ilgili ayrıntılı bilgiye www.darussafaka.org adresinden ulaşabilirsiniz. Eğitime destek projeleriyle ilgili bizlere ulaşmak için 0212 276 50 20/ 485
numaralı hattan Duygu Yalamanoğlu ile iletişim kurabilir ya da [email protected] adresinden e-mail yoluyla bizlerle iletişime geçebilirsiniz.
PORTRE
Darüşşafaka Urla Rezidans’ta yaşamayı seçen Profesör Elie Hillway
“Darüşşafaka’da bir aile gibi yaşıyoruz”
İki kez dünyayı dolaşan
ve Darüşşafaka Urla
Rezidans’ta yaşamayı
seçen Profesör Elie
Hillway, Türkiye’nin
çok farklı bir ülke
olduğunu
vurgulayarak,
“İnsanlar duygusal,
birbirlerine karşı sevgi
dolu. Burada,
Darüşşafaka’da bir aile
gibi yaşıyoruz ve
birbirimize önem
veriyoruz. Türk
olmamama ve çok az
Türkçe konuşmama
karşın kendimi yabancı
gibi hissetmiyorum,
çünkü insanların
benimle ilişkileri çok
çok iyi…” diyor.
Darüşşafaka Urla Rezidans’ın
bağışçıları arasında yer alan Profesör
Elie Hillway için kullanılacak en doğru
tabir herhalde “dünya vatandaşı” olsa
gerek. 1922’de Filistin topraklarında
doğan Profesör Hillway, İsrail, İngiltere
ve Avustralya vatandaşı… Uzun yıllar
Avustralya’daki Western Australia
Üniversitesi’nde Akdeniz ve Orta Doğu
konularında ders vermiş, Orta Doğu
üzerine kitaplar kaleme almış. İngilizce,
İbranice ve Arapça bilen Profesör
48
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Hillway, iki kez dünyayı dolaşmış.
İsrail’den İngiltere’ye, Avustralya’dan
Kıbrıs’a, Girit’e uzanan yaşamında son
durak ise Türkiye olmuş. Yirmi dört yıl
önce eşiyle birlikte tatil için geldiği
Türkiye’yi ve insanlarını o kadar çok
sevmiş ki bir daha ayrılmamış. “Benim
ülkem burası. Burada yaşayıp,
öleceğim” diyen Profesör Elie Hillway’ı
Urla Rezidans’ta ziyaret ettik. Önce
İngilizce, İbranice, Arapça kitapların yer
aldığı zengin kütüphanesini, sonra “en
sevdiğim sanatçı” dediği İbrahim
Tatlıses’in kasetlerini gösterdi bize...
Ardında da neden Türkiye’de ve
Darüşşafaka’nın bir rezidansında
yaşamayı seçtiğini anlattı.
Öncelikle sizi daha yakından
tanıyabilir miyiz?
İngiltere’nin egemenliği altında olduğu
dönemde Filistin’de 1922 yılında
doğdum. İsrail’de eğitim aldım. İngiliz
bir diplomat olan eşimle evlendikten
PORTRE
sonra İngiltere’ye gittik ve altı yıl
Londra’da yaşadık, İngiliz pasaportum
da var. Ardından Avustralya’ya göç ettik.
Avustralya’da Western Australia
Üniversitesi’nde siyasi bilimler dersleri
verdim. Uzmanlık alanım Akdeniz ve
Orta Doğu. On yıl orada çalıştım. Oradan
Kıbrıs Rum Kesimi’ne gittim ve Kıbrıs’ta
Cumhurbaşkanı (Spiros) Kipriyanu’ya
Arap Ülkeleri ile ilişkiler alanında
danışmanlık yaptım. Orada yayınlanan,
Arap dünyası üzerine bir derginin yazı
işleri müdürlüğünü yaptım. O nedenle
uluslararası beyaz basın kartına sahip
oldum. Sonra eşimle Girit adasına
geçtik ve yedi yıl adada yaşadık. Yirmi
dört yıl önce tatil için Türkiye’ye geldik,
ülkeyi ve halkını o kadar çok sevdik ki
bir daha ayrılmadık. Tam yirmi dört
yıldır Türkiye’de yaşıyorum. Doğruyu
söylemek gerekirse en uzun kaldığımız
ülke Türkiye oldu. Yakın zamanda eşim
vefat etti. Yaşadığım her ülkede çok iyi
ilişkiler kurdum ve çok iyi arkadaşlarım
oldu. Ama Türkiye’de çok daha fazla
arkadaşım var. Bu ülke, bana göre diğer
ülkelerden daha farklı. Özellikle
Avrupa’dan farklı. İnsanlar duygusal,
birbirlerine karşı sevgi dolu. Burada
Darüşşafaka’da bir aile gibi yaşıyoruz ve
birbirimize önem veriyoruz. Türk
olmamama ve çok az Türkçe
konuşmama karşın kendimi
yabancı gibi hissetmiyorum,
çünkü insanların benimle
ilişkileri çok çok iyi…
Darüşşafaka ile nasıl
tanıştınız?
Çok sayıda iyi arkadaşım
olduğu için oldukça
şanslıyım. Hepsi iyi
eğitimli, akıllı
insanlar. İş
Bankası’nda çalışan
ve aynı zamanda
yakın arkadaşım
Coşkun Günhan, beni
Darüşşafaka Urla
Rezidans’a yönlendirdi.
Beni ziyarete gelen
arkadaşlarıma Rezidans’ı
gezdirdiğimde hayran kalıyorlar
ve yaşlı insanlara verilen
hizmetten dolayı burasıyla
gerçekten gurur duyuyorlar. Bu hizmet,
yaşlı insanlar için yapabileceğiniz en
hayırseverce iş.
Urla Rezidans’ta günleriniz
nasıl geçiyor?
Daha çok üç konuyla ilgileniyorum.
Birincisi siyaset, çünkü ben özellikle Orta
Doğu konusu üzerine siyasi bilimler
dersleri verdim. Her ay en az iki kitap
okuyorum; televizyon seyrediyorum.
İktisat ve finansla da ilgileniyorum çünkü
yatırım yapıyorum. Ayrıca Türkçe
şarkıları çok seviyorum, birçok kasetim
var. En sevdiğim şarkıcı ise İbrahim
Tatlıses. Emel Sayın, Seçil Heper ve
Coşkun Sabah’ı da çok severim, bunların
hepsi birinci sınıf sanatçılardır. Türk
müziğini ve şarkılarını çok seviyor ve
sürekli dinliyorum. Ayrıca Yunan
şarkılarını da çok iyi buluyorum.
Yunanistan’ın en iyi şarkıcılarını
dinliyorum. Onların da çok sayıda kaseti
var bende.
Ülkenize hiç gidiyor musunuz?
Benim ülkem burası. Burada yaşayıp,
burada öleceğim. Bütün dünyayı iki kez
dolaştım. Avustralya’da profesör olarak
çalışırken, rotasyonla bir yıllığına
Avustralya dışındaki üniversitelere
çalışmak için gidebiliyordum. Pek çok
ülkede ziyaretçi öğretim görevlisi olarak
çalıştım. Avustralya’ya deniz yoluyla
gitmiştim. Yolculuk bir ay, bir hafta
sürmüştü. Bereket versin ki orada çok
yakın arkadaşım Profesör (Mervyn
Neville) Austin’i tanıdım. Kendisi Yunan
ve Latin Edebiyatı, İlkçağ Tarihi
Departmanı’nın başındaydı. Avustralya’ya
ayak bastıktan bir hafta sonra beni
üniversiteye aldı. Bir ayda birbirimizi
tanıdık ve sevdik. Yaşamını yitireli çok
uzun zaman olmadı. Orta Doğu üzerine
İngilizce kaleme aldığım Palestine My
Homeland – The Forgotten Facts of
the Middle East Crisis (Anavatanım
Filistin – Orta Doğu Krizi
Hakkında Unutulan Gerçekler)
adlı kitabımın önsözünü
yazmıştı. Bu kitabı eşime ithaf
ettim.
Yeni bir kitap çalışmanız
var mı?
Kitap yazmaya artık
zamanım yok ama çok
kitap okuyorum. Bir
İngilizce, bir tane de
İbranice kitap yazdım.
Kitaplarımdan biri
Osmanlı
İmparatorluğu
üzerine…
Rezidans’ta
arkadaşlarınız
var mı?
Hepsi arkadaşım. Zaman zaman
benden öğüt istemeye gelirler.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
49
SAĞLIK
Türkiye’nin en prestijli
Rehabilitasyon Merkezi
Darüşşafaka Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi’nin yeni
işletmecisi Romatem’in ilk icraatı,
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile
anlaşma yapmak oldu. Artık
Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK
güvencesi olanlar da merkezin
hizmetlerinden yararlanabiliyor.
Türkiye’nin en kapsamlı fizik tedavi ve
rehabilitasyon merkezlerinden biri olan
Maltepe Darüşşafaka Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi, 2010’a yeni
işletmeciyle girdi. Yıllardır verdiği örnek
rehabilitasyon hizmetiyle sayısız hastayı
hayata döndüren merkezin yeni
işletmecisi ise Türkiye’de fizik tedavi ve
rehabilitasyon alanında zincir sağlık
kuruluşları yaratmayı amaçlayan
Romatem… Karadeniz Teknik
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun
olduktan sonra Samsun 19 Mayıs
Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi
ve Rehabilitasyon Ünitesi’nde
uzmanlığını tamamlayan Romatem
Genel Müdürü Dr. Köksal Holoğlu ile
yeni süreci, Darüşşafaka Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi’nde verilen
hizmetleri, rehabilitasyonun önemini ve
hedeflerini konuştuk.
Öncelikle Romatem hakkında bilgi
verir misiniz?
Romatem, Türkiye’de fizik tedavi ve
rehabilitasyon konusunda zincir sağlık
kuruluşları yaratmak amacıyla
çalışıyor. Bugün Romatem, Türkiye’de
fizik tedavi ve rehabilitasyon konusunda
kendi branşıyla ilgili bir marka
konumuna geldi. Samsun, Ankara,
İstanbul ve İzmit’te kliniklerimiz var.
Bunun dışında Bursa ve Nevşehir’i de
kapsayan Türkiye’nin çeşitli yerlerinde
fizik tedavi ve rehabilitasyon konusunda
50
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
kurumsal işletmeler kurmayı
planlıyoruz. 1 Ocak 2010 itibarıyla
Darüşşafaka Cemiyeti’ne ait olan fizik
tedavi ve rehabilitasyon merkezini
Romatem
Genel Müdürü
Dr. Köksal
Holoğlu
SAĞLIK
Darüşşafaka Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi
bünyesinde hizmet veren “hayata
dönüş” kliniği, rehabilitasyon
tedavisi biten hastaların tek
başına yaşayabilir hale
gelmelerine yardımcı oluyor.
yönetimsel olarak devraldık ve
Romatem markasının bilgi birikimini
yansıtarak, burayı yeni bir yönetim
anlayışıyla işletmeye başladık.
Ocak ayından beri Darüşşafaka Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’ni
işletiyorsunuz. Bu süreci sizden
dinleyebilir miyiz?
Darüşşafaka Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi, Türkiye’de
branşımızdaki hekimler tarafından çok
iyi bilinen bir yer, çünkü buradaki
donanım Türkiye’de hiçbir yerde yok.
Burası son derece prestijli bir
rehabilitasyon merkezi… Romatem
olarak biz de burada yapılan çalışmaları
takip ediyorduk. Aslında buranın
işletmesini alma sürecimiz ilginçtir.
Birtakım cihaz, makine ve ekipmanı
incelemek amacıyla Darüşşafaka Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’ni
ziyaret etmeye karar vermiştik. Tam o
esnada Darüşşafaka Cemiyeti’nden bizi
aradılar ve işletmeci değişikliği
düşündüklerini, bu nedenle ihale
açacakları bilgisini verdiler.
Çalışmalarımızı, branşımızı, mesleki
donanımımızı, kurumlarımızı tanıtıcı
broşür ve materyal isteyerek bizi de
ihaleye davet ettiler. İhalede gerek
teklifimizle gerekse yetenek açısından
en uygun biz, görüldük ve 1 Ocak 2010
tarihi itibarıyla Darüşşafaka Fizik Tedavi
ve Rehabilitasyon Merkezi’ni işletmeye
başladık.
Darüşşafaka Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi’nin işletmecisi
olmanın Romatem için anlamı nedir?
Burası, Türkiye’de fizik tedavi ve
rehabilitasyon hekimleri tarafından çok
iyi bilinen, örnek gösterilen ve
Türkiye’de hiçbir yerde olmayan cihaz
donanımına sahip bir merkez… Bu
noktada Türkiye’nin, Darüşşafaka
Cemiyeti’ne ülkemize böyle bir merkez
kazandırdığı için teşekkür etmesi
gerekiyor. Kendi branşı olmamasına
rağmen çok profesyonel bir yer burası.
Buranın işletmeciliğini ve yöneticiliğini
yapmak bizim meslekte herkesin
hayaliydi ama bize nasip oldu.
Merkezin işletmeciliğini üstlendiğiniz
beş aylık süreci anlatabilir misiniz?
Beş aylık sürecin ilk ayını tanıtıma
ayırdık ve burada neler yapıldığını,
kimlerin görev yaptığını kamuoyu ile
paylaştık. Hasta profilinin büyük bir
kısmı Darüşşafaka Cemiyeti’nin
bağışçılarından oluşuyor. Onların ve
diğer hasta profilinin buradan
beklentisinin ne olduğunu gözlemledik.
Bu gözlemler doğrultusunda eksik ne
varsa onun üzerine odaklandık ve üç
aylık süre içinde son beş yıldaki hasta
ortalamasının iki katını geçen bir oran
yakaladık. Önceden Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) anlaşması yoktu, hemen
bu anlaşmanın yapılmasını sağladık.
Artık Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK
güvencesi olan herkes
hizmetlerimizden yararlanabiliyor. SGK
anlaşması dışında, Türkiye’de hiçbir
yerde olmayan cihazların tanıtımı için
ulusal çapta bir çalışma yaptık.
Örneğin, lokomat adlı cihaz Türkiye’de
sadece iki klinikte var: Darüşşafaka ve
Darülaceze…
Lokomat özelinde buradaki teknoloji
hakkında bilgi verir misiniz?
Lokomat; felçli, yürüme problemli
hastalar ile denge ve koordinasyon
problemi olan hastaların, bir robot
yardımıyla yürütülebildiği, yürümenin
tekrar öğretilebildiği bir cihaz. Birçok
hastalık grubunda yürümeyi yeniden
öğreten, yürüme dengesini yeniden
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
51
SAĞLIK
sağlayan cihaz olarak tanımlanabilir.
Rahatlıkla rehabilitasyonun en ileri
cihazı diyebiliriz. Çünkü
rehabilitasyonda en önemli sorun
yürümektir. Bu nedenle lokomat
dünyada rehabilitasyonun temel
cihazlarındandır. Bir sürü hasta
yeniden yürümeyi öğrenek veya hiç
yürümeyecek hastalar destekle
yürüyerek, mutlu bir şekilde buradan
ayrılıyor. Bu, Türkiye için büyük bir
şans. Bunun yanı sıra “hidroterapi”
tedavisi açısından Türkiye’nin
en zengin merkeziyiz.
hastalıkları, kardiyak gibi aklınıza
gelebilecek bütün rehabilitasyonlarda
uzman terapistlerimiz var. Burası
sadece cihaz donanımına değil, bu
cihazları insan sağlığı açısından doğru
kullanabilecek insan kaynağına da sahip.
Merkezimizin yönetimini hem fizik tedavi
profesörü hem de spor hekimi Prof. Dr.
Tunç Alp Kalyon yürütüyor. Tunç Hoca
mesleğinin en iyilerinden, hatta
Türkiye’nin ilk spor hekimlerinden… Bu
anlamda da İstanbul’daki bütün spor
kulüplerine hizmet verebilecek,
donanımlı insan kaynağına ve
cihaza sahibiz. Burada ciddi
Merkezin gerek teknolojik altyapısı gerekse uzman
Hidroterapi konusunu biraz
sporcu sakatlıkları
kadrosuyla Türkiye’de alanında tek olduğunu belirten rehabilitasyonu yapıyoruz.
daha açar mısınız?
Romatem Genel Müdürü Holoğlu “Burası, Türkiye’de Örneğin, su içi treadmill
Tabii… Hidroterapi artık
fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimleri tarafından çok dediğimiz su içi koşu bandı,
rehabilitasyonun temel
tedavilerinden biri
Türkiye’de sadece bu klinikte
iyi bilinen, örnek gösterilen ve hiçbir yerde olmayan
konumunda… Yürüme ve denge
var. Su içi koşu bandı
cihaz donanımına sahip bir merkez…” diyor
problemi olan hastaların hem
sporculardaki çapraz bağ
denge kurmasına yardımcı
yaralanmalarında,
haricinde diğer bütün fizyoterapi
oluyor hem de su içerisinde yapılan
zedelenmelerinde inanılmaz derecede
cihazları, dünyanın en kaliteli
egzersizler, su direncine karşı
etkinliği olan bir yöntem. Üzücü bir trafik
cihazlarından seçilmiş. Dünyada fizik
yapıldığından kasların güçlenmesini çok
kazası geçiren basketbolcu Seda
tedavi
branşında
en
iyi
hangi
marka
cihaz
daha hızlandırabiliyor. Hidroterapinin
Tekindağ’ın tedavisini biz yapıyoruz.
varsa, hepsi Darüşşafaka’da mevcut.
bütün tedavi yöntemleri bu klinikte var.
Daha doğrusu hidroterapi konusunda
Hasta profili hakkında bilgi verir
İnsan kaynağı açısından neler
kitaplarda okutulan tedavi yöntemlerinin
misiniz?
söylemek istersiniz?
hepsinin bir arada olduğu Türkiye’deki
Hasta profilimiz ağırlıklı olarak;
Merkezimizde nörolojik, ortopedik,
tek klinik. Örneğin, arjo havuzumuzda
nörolojik problemi olan, felç geçiren,
sporcu sakatlıkları, çocuk, göğüs
inanılmaz şeyler başarılıyor. Bunun
beyin kanaması, damar tıkanıklığı olan,
52
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
SAĞLIK
Parkinson ve beyin tümörü gibi
nörolojik rehabilitasyon hastaları.
Bunun yanı sıra kırıklar, çıkıklar,
protezler sonrası gelen ortopedik
rehabilitasyon hastalarımız var.
Hastaların buradan beklentilerine dair
neler söyleyebilirsiniz?
“Parapleji” dediğimiz belden aşağısı veya
“kuadripleji” dediğimiz omurga
zedelenmesi sonucu boyundan aşağı felç
olmuş, nörolojik problemler sonucu
yürüme ve denge problemi olan
hastalarımız büyük beklentilerle
merkezimize geliyor. Çünkü bu
hastaların Türkiye’de tedavi
olabilecekleri yerler çok az ve oralarda
da inanılmaz bir doluluk var. Bir iki sene
sonraya randevu verilebiliyor. Ayrıca
beklentilerine cevap alabilecekleri
Türkiye’deki tek klinik burası. Burada
verdiğimiz hizmetin boyutunu
anlatabilmek için küçük bir örnek
vermek istiyorum: Bizim bir de “hayata
dönüş” kliniğimiz var. Hastaların
rehabilitasyon tedavisi bittikten sonra tek
başına yaşayabilir hale gelmeleri için
tasarlanmış bir klinik orası. Büfe,
market, kafeterya gibi mekanların
modellerinin yanı sıra İstanbul’un
kaldırımları bire bir tasarlanmış
durumda. Böylelikle hasta, dışarı
çıkmadan önce tekerlekli sandalyesini o
kaldırımlarda kullanmayı, büfeden
alışveriş yapmayı, kafeteryada oturmayı,
markette alışveriş yapmayı öğreniyor.
Aynı şekilde “hayata dönüş” kliniğinde
tamamen rehabilitasyon hastaları için
tasarlanmış bir ev var. Orada da tek
başlarına evlerinde yaşamayı
öğreniyorlar.
Tıpta, rehabilitasyon nasıl bir önem arz
ediyor?
Türkiye önemini yeni yeni kavrasa da
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) artık tıbbı;
dahili, cerrahi ve rehabilitasyon olmak
üzere üçe ayırıyor. Artık her şeyin
rehabilitasyonu var; psikiyatrik
rehabilitasyon, göğüs hastalıkları
rehabilitasyonu, kalp kardiyak cerrahi
sonrası rehabilitasyon… Hatta obeziteye,
kolesterol yüksekliğine bağlı
rehabilitasyon programları var.
Rehabilitasyon artık tıbbın en önemli
kollarından biri haline geldi ve biz
bunların tamamını yapabiliyoruz. Bu
açıdan da Türkiye’de tekiz.
Bu hizmetten yararlanmak isteyenlerin
ne yapması gerekiyor?
Günlük ayakta tedavi hasta kapasitemiz
şu an 100 kişi, yakın zamanda bu rakamı
150 kişiye çıkartacağız. Randevulu
sistemle çalışıyoruz. SGK’nin yanı sıra
bütün özel sağlık sigortalarıyla da
anlaşmamız var.
Randevu için: 0216 457 92 92
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
53
PORTRE
“Hep, yaşlanınca ne olacağım
korkusu içindeydim”
Darüşşafaka’nın bağışçılarından
Mübeccel Çadırcıoğlu, “Bir şarkı
vardır bilir misiniz? ‘Titrerim
mücrim (suçlu) gibi baktıkça
istikbalime…’ Ben de hep,
yaşlanınca ne olacağım korkusu
içindeydim. ‘İhtiyarlayınca ne
yaparım?’ diye düşünürdüm.
Çünkü çok paranız olsa bile o
parayı kullanacak insanınız yoksa
para işe yaramıyor. İşte
Darüşşafaka Yakacık Rezidans’ı
gördüğümde bu korkum sona erdi”
diyor.
Darüşşafaka’ya vasiyet
bağışında bulunan
hayırseverlerin sayısı son
dönemde önemli bir ivme kazanmış
durumda. Kişinin vefatı durumda
geçerlilik kazanan bir bağış türü olan
vasiyet bağışında, vasiyetçi yaşadığı
sürece mallarını dilediği şekilde
değerlendirebiliyor, satabiliyor veya
vasiyetinden vazgeçebiliyor. Hayırsever
Mübeccel Çadırcıoğlu da
Darüşşafaka’nın vasiyet bağışçıları
arasında yer alıyor. Önce rezidans
bağışçısı olan Çadırcıoğlu,
Darüşşafaka’nın rezidanslarda verdiği
hizmeti o kadar takdir ediyor ki ardından
vasiyet bağışında da bulunuyor.
Şenesenevler Rezidans’ta dairesi olan
Çadırcıoğlu, istediği zaman orada kalsa
da evinde yaşamayı sürdürüyor.
Darüşşafaka’ya bağışta bulunma
nedenleri öğrenmek için kapısını
çaldığımız Mübeccel Hanım, sımsıcak
bir tebessüm ve içtenlikle bizi karşıladı.
Darüşşafaka adına orada bulunuyor
olmamız evinin kapısını sonuna kadar
açması için yeterli bir nedendi. Önce
bizim için elleriyle yaptığı nefis meyveli
54
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
PORTRE
Şenesenevler Rezidans’ın bağışçısı olmasına karşın
evinde yaşamaya devam eden Mübeccel Çadırcıoğlu, “Orası, benim için çok büyük bir güvence…
Örneğin, birkaç gün önce rahatsızlandım, hemen Darüşşafaka’ya gittim.
Hemen bütün sağlık taramamın yapılmasını sağladılar. En küçük sorunumda onlara gidiyorum ve
mükemmel hizmet alıyorum. İleride temelli yaşamayı düşünüyorum” diyor.
kurabiyeleri ikram etti, ardından da
sıcak sohbetini…
Sohbetimizin başında Rumeli’den göç
etmiş bir ailenin çocuğu olarak 1937’de
İzmir’de dünyaya gelen Mübeccel
Hanım’ın adını, 1930 yılında Türkiye
güzeli seçilen Mübeccel Namık’tan
aldığını öğreniyoruz: “O yıllarda
Mübeccel isminde biri Türkiye güzeli
seçilmiş. Babam da kızım olursa adını
Mübeccel koyacağım demiş.” Babasını
üç yaşındayken yitiren Mübeccel Hanım,
“O nedenle Darüşşafaka’nın yetim
çocuklara verdiği hizmet benim için ayrı
bir anlam taşıyor” diyor. İlk ve
ortaöğrenimini İzmir’de tamamladıktan
sonra Ankara Üniversitesi Dil Tarih
Coğrafya Fakültesi’ne devam eden
Mübeccel Hanım, “Fakat o alanda hiç
çalışmadım. Eşim inşaat yüksek
mühendisi idi. 1960’lı yıllarda birlikte
Ereğli Demir-Çelik Fabrikası’nda
çalıştık. Ardından da İstanbul’a yerleştik”
diye özetliyor yaşam öyküsünü…
“İhtiyarlayınca ne yapacağım?”
Uzun yıllar yönetim kurulu üyesi olduğu
Darülaceze Vakfı’nın mütevelli
heyetindeki görevini hâlâ sürdüren
Mübeccel Hanım’ın yolu, vakıf için
huzurevlerine yönelik incelemeler
yaparken Darüşşafaka ile kesişiyor:
“1990’lı yıllardan 2000’li yılların başına
kadar Darülaceze Vakfı’nın yönetim
kurulundaydım. Vakıf olarak bir huzurevi
yapmaya karar verdik. Ardından da ben,
Türkiye’deki mevcut huzurevlerini etüt
etmekle görevlendirildim. Darüşşafaka
ile o zaman tanıştım. Yakacık Rezidans,
yeni hizmete açılmıştı, etüt için oraya
gittim, çok beğendim. Bizim neslimiz
büyüklerine çok saygılıydı. Aslında iki
arada kalmış bir nesiliz biz... Hem
çocuklarımız hem de annelerimiz için
çok fedakârlık yaptık. Vefat edene kadar
annem benimle yaşadı. Benim çocuğum
yok. Bir şarkı vardır bilir misiniz?
‘Titrerim mücrim (suçlu) gibi baktıkça
istikbalime…’ Ben de hep, yaşlanınca ne
olacağım korkusu içindeydim.
‘İhtiyarlayınca ne yapacağım?’ diye
düşünürdüm. Çünkü çok paranız olsa
bile o parayı kullanacak insanınız yoksa
para işe yaramıyor. İşte Darüşşafaka
Yakacık Rezidans’ı gördüğümde bu
korkum sona erdi. Harika bir yerdi,
orada rahat rahat yaşabilirdim.
Darüşşafaka’nın babasız, az gelirli
çocukların hayatında eğitimle yaptığı
değişimi de biliyordum. Eşimle beraber
düşündük ve her şeyimizi
Darüşşafaka’ya bırakmaya karar verdik.
Böylelikle hem yaşlandığımızda ne
olacağımız korkusundan kurtulduk hem
de çocuklarımıza, dolayısıyla da
memleketimize bir hayrımız olsun
istedik.”
“En zor zamanımda Darüşşafaka
yanımdaydı”
Eşiyle birlikte gelecek planlamasını
Yakacık Rezidans üzerine kuran ve
oradan bir daire alan Çadırcıoğlu, eşinin
ani vefatıyla büyük bir sarsıntı yaşamış:
“Bodrum’da arkadaşlarımızla birlikte
yemekteyken, eşim aniden
rahatsızlandı. Doktorlar, yapılacak hiçbir
şeyin olmadığını söyledi. Yine de
İstanbul’a getirmek istedim. Fakat nasıl
getireceğimi bilmiyorum. Düşünürken
aklıma Darüşşafaka geldi, aradım.
Hemen helikopter ayarladılar. Çok
ihtimamla hazırlanmış bir
organizasyonun içine geldik. Gebze’de
John Hopkins Hastanesi’nde kalp
cerrahı, damar cerrahı ve Prof. Dr.
Münci Kalayoğlu’ndan oluşan bir ekip
bizi bekliyordu, fakat ömrü vefa etmedi.
Darüşşafaka’nın o zor zamanda verdiği
bu desteği asla unutamam.”
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
55
PORTRE
“İnsanların bu müesseselere
çok sıcak bakıp, çocuklarını
seviyorlarsa onlara para değil,
hayatlarını bağışlamaları
gerektiğine inanıyorum.”
“Benim için çok büyük bir güvence”
Eşini yitirdikten sonra Yakacık Rezidans’ta
kalmak istemeyince Şenesenevler
Rezidans’a geçen Mübeccel Hanım,
evinde yaşamaya devam ediyor: “Fakat
Şenesenevler, benim için çok büyük bir
güvence… Örneğin, birkaç gün önce
rahatsızlandım. Hemen Darüşşafaka’ya
gittim, bütün sağlık taramamı yapılmasını
sağladılar ve ben hiçbir şeyle
uğraşmadım. En küçük sorunumda
onlara gidiyorum ve mükemmel hizmet
alıyorum. İleride temelli yaşamayı
düşünüyorum. Şu an tüm ihtiyaçlarımı
kendim karşılayabiliyorum fakat daha
ileriki yaşları da düşünmek zorundayız.”
“Türkiye’de daha iyisi yok”
Darülaceze Vakfı’ndaki görevi nedeniyle
pek çok huzurevini inceleme fırsatı bulan
Mübeccel Hanım, Darüşşafaka’dan daha
iyi hizmet verenini görmediği vurguluyor:
“Darüşşafaka’ya bir kere bağış
yapıyorsunuz ve bu yaptığınız bağış
karşılığında bir daha ne su ne elektrik ne
ısınma için para ödüyorsunuz.
Çamaşırınız yıkanıyor, ütüleniyor,
yemeğiniz önünüze geliyor.
Yemeklerinden çok memnun olduğumu
özellikle söylemeliyim. Düşünün her
öğün diyet tatlı çıkıyor, evimde bile
yemiyorum. Zaten orada kaldığım zaman
kilo alıp geliyorum. Sağlık konusunda
ömür boyu güvence altına alınıyorsunuz.
Kısacası, dört dörtlük bir yer, Türkiye’de
daha iyisi yok.”
“Çocuğa para değil,
hayatını bırakın”
Mübeccel Çadırcıoğlu’na göre insanlar
çocuklarına para değil, hayatlarını
miras bırakmalı: “İnsan hayata bir kere
gelir. Bazı arkadaşlarım ‘paramız
çocuğumuza kalsın’ diyor. Ben de onlara,
‘çocuğa para bırakacağınıza hayatını
bırakın’ derim. Çünkü insan
yaşlandığında başına her şey gelebilir,
bunayabilirsiniz, felç olabilirsiniz. Sağlıklı
bile olsanız çok yaşadığınızda yine çocuğa
yük oluyorsunuz ve onun hayatını
çalıyorsunuz. Mesela ben, annemle
yaşarken, bir yere gittiğimde annem
gelmezse içim ezilirdi, evde yalnız kaldı
diye. Hâlbuki böyle bir yer olsaydı ve
annem isteseydi, ben de o da daha mutlu
olurduk. İnsanların bu müesseselere çok
sıcak bakıp, çocuklarını seviyorlarsa
onlara para değil, hayatlarını
bağışlamaları gerektiğine inanıyorum.”
“Neyim var neyim yok hepsi Darüşşafaka’ya helal olsun”
Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nı da gezen ve çok etkilenen Mübeccel Hanım,
“Mükemmel çocuk yetiştiriyorlar. Her çocukla bire bir ilgili bir okul. Sanki orada
her çocuk tek kişilik eğitim alıyor. Örneğin, çocuk hangi enstrümana ilgi
duyuyorsa onun dersini alıyor, lisan öğreniyor, belli hobiler kazanıyor.
Öğrencilerin bir vals gösterisini izledim, hüngür hüngür ağladım ve dedim ki: ‘Çok
rahat öleceğim, çünkü çok güzel bir şey yaptım, dünyaya boşu boşuna gelmemiş
olacağım. Hiç değilse çalışıp kazandıklarım iyi bir yerde, iyi bir şekilde
kullanılacak.’ Orada okuyan çocukları her gördüğümde helal olsun diyorum,
neyim var neyim yok hepsi Darüşşafaka’ya helal olsun” diyor.
56
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Türkiye’nin aydınlık yarınlarına
yatırımın yolları…
Darüşşafaka, ülkemizin önde gelen kurumları ile Türk halkının değerli katkılarıyla sağladığı gelirin tümünü eğitim
amacıyla kullanıyor. Bu nedenle, her bağış Türkiye'nin aydınlık yarınlarına yapılan bir önemli bir yatırımdır.
24 saatini Darüşşafaka'da geçiren bir öğrencinin gereksinimleri düşünüldüğünde Darüşşafaka Cemiyeti’ne yapılan
her bağış, kuruluşundan bugüne yedi bine yakın öğrencinin geleceği oldu ve olmaya devam edecek.
Bağış yöntemleri:
Tümü eğitime destek sağlamak amacıyla yapılan bu gelir
aktarımlarının hukuki ve maddi olarak farklı yöntemleri
bulunmaktadır.
bağışlayabilir. Bağışçı, intifa hakkını saklı tutması halinde
vefatına kadar gayrimenkulde oturabilir veya onu kiraya
verebilir. Bağışçının vefatı halinde, intifa hakkı
kendiliğinden sona erer.
1. Bağış:
Bağış yapmak isteyen kişi yaşarken, sahip olduğu taşınmaz
mallarını (bina, daire, dükkan, arsa gibi gayrimenkuller)
veya taşınır mallarını (nakit para, banka mevzuatı, hisse
senedi, yatırım fonu gibi menkul kıymetler ile tablo, antika
eşya, ziynet, mücevher gibi kıymetli mallarını) veya
ekonomik değeri olan bir hakkı (kira, telif hakkı gibi gelir
getiren haklar) Cemiyet’e bağışlayabilir. Bağış belirli
şartların ve yükümlülüklerin Cemiyet tarafından yerine
getirilmesi koşulu ile de yapılabilir. Şartlı bağışa bir örnek,
Sait Faik’in Burgazada’daki evini müze olarak kullanılmak
üzere bağışlamasıdır.
Bağışlama sözleşmesi, hayatta olan kimseler arasında
yapılan ve bir kimsenin malının tamamını veya bir kısmını
karşılıksız olarak diğer bir gerçek veya tüzel kişiye temlik
ettiği bir tasarruf şeklidir. Medeni hakları kullanma
ehliyetine sahip ve sağ olan herkes bağışlama
tasarrufunda bulunabilir. Bağışlayan, gayrimenkulün
mülkiyet hakkı Cemiyetimize intikal ederken,
intifa(kullanım) hakkını saklı tutabilir veya bir başkasına
2. Vasiyet Bağışı:
Vasiyet bağışı kişinin vefatı durumunda geçerlilik
kazanacak olan bir bağış türüdür. Vasiyetçi yaşadığı sürece
mallarını dilediği şekilde değerlendirebilir, satabilir veya
vasiyetinden vazgeçebilir. Vasiyet bağışı yapabilmek için
kişinin ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş
olması gerekir. Vasiyetname noter huzurunda resmi olarak
veya miras bırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak
yapılabilir. Bağışçı, vasiyetnamesine Cemiyet tarafından
uygulanacak özel talepler de ekleyebilir. Örneğin,
cenazesinin Cemiyet tarafından kaldırılmasını, mezarının
bakımını veya her yıl dua okutulmasını vasiyetnamesine
şartlar olarak ekleyebilir. Darüşşafaka Cemiyeti tarafından
bağışçılara hukuki danışmanlık hizmeti de sunulmaktadır.
Sorularınız için:
Darüşşafaka Cemiyeti Kaynak Geliştirme ve İletişim
Koordinatörlüğü Nuray Apaydın 0212 276 50 20
[email protected]
PORTRE
“147 yıllık bir müesseseden destek
görmek insanı rahatlatıyor”
Eski İstanbullu, hukukçu ve noter
emeklisi bir isim Malike Bayülken…
1917’de İstanbul’da doğan
Bayülken,“Annem de babam da
İstanbul doğumludur. Onun için
kendimizi eski bir İstanbullu olarak
sayıyoruz” diye başlıyor yaşam
öyküsünü anlatmaya… Çocukluğu
Çengelköy’de geçmiş Bayülken’in:
“Çok güzeldi oralar… Evlerimiz hep
bahçe içindeydi. Meyve ağaçlarımız
vardı. Yaramaz bir çocuktum, ağaçlara
tırmanmayı severdim. Çengelköy’de
herkes birbirini tanırdı, kışları
İstanbul’a inildiğinde anahtar bekçiye
bırakılırdı, o bakardı evlere. Bu kadar
emniyetli idi. İstanbul artık, eski
İstanbul değil ve şimdiki İstanbul’u
tanıyamıyorum.”
Eski İstanbullu,
hukukçu ve noter
emeklisi Malike
Bayülken, kırk yıllık
hayat arkadaşı
Selçuk Bayülken ile
birlikte faaliyetlerini
hep takdirle izledikleri
Darüşşafaka’nın
vasiyet bağışçısı oldu.
58
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
Türk Hukukçu Kadınlar Derneği’nin
kurucusu
İlkokulu Çengelköy’de okuyan
Bayülken, ardından bir Fransız
mektebine gitmiş, ortaokulun son
sınıfındayken de Kandilli Kız Lisesi’ne
geçmiş. Doktor olmak isteyen Bayülken
tıp fakültesine de müracaat etmiş:
“Fakat kadavralarla çalışma fikri bana
fena geldi. O nedenle hiç başlamadım
ve hukuk fakültesine gitmeye karar
verdim.” Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’nden 1942 yılında mezun olan
Bayülken, genç bir avukat olarak
çalışma hayatına atılıyor: “Ceza ve
boşanma davalarını hiçbir zaman
sevmedim, bu nedenle hep hukuk
davalarına baktım ve bazı
müesseselerin avukatlığını yaptım.”
1967'de Varşova’da toplanan
Uluslararası Hukukçu Kadınlar
Federasyonu’nun yönetim kurulunun
bir sonraki toplantısını İstanbul’da
yapmak istemesi üzerine harekete
geçerek, Türk Hukukçu Kadınlar
Derneği’nin kurulmasında görev alan
PORTRE
Bayülken, “Hukukçu kadınlar her
zaman bir araya geliyor, çeşitli
etkinlikler yapıyorduk. Federasyondan
böyle bir teklif gelince yedi arkadaş, bir
ay içinde derneği kurduk ve onları
davet ettik. Çok muvaffak bir toplantı
oldu. Derneğimiz başlangıçta çok
zayıftı, evlerimizde toplanıyorduk.
Şimdi bir lokalimiz var, orada
toplanıyoruz. Atatürk’ün ölüm
yıldönümü, kadın haklarının kabulü gibi
muayyen günlerde bir araya geliyoruz”
diyor.
Eyüp 1. Noteri
On beş sene serbest avukatlık
yaptıktan sonra mesleki kariyerine
noter olarak devam eden Bayülken,
“Eyüp 1. Noteri olarak görev yaptım.
Severek yaptığım bir işti noterlik…
İnsanlara bilgi vermek, yapacağı işte
yardım etmek huzur vericiydi. Yalnız
çok mesuliyetli ve dikkat gerektiren bir
işti. En ufak yanlışta ceza
alabiliyorsunuz ya da tazminat
ödeyebiliyorsunuz” diye konuşuyor.
İki kez evlenmiş Malike Bayülken… İlk
eşi, “Amcabey”, "Efruz Bey",
"Dalkavuk", "Akla Kara", "Yeni Zengin"
gibi tiplerin yaratıcısı ünlü karikatürist
Cemal Nadir Güler ile iki buçuk yıl evli
kalan Malike Hanım, “Avukatlık stajımı
yaparken Cemal Nadir ile tanıştım.
Aramızda çok yaş farkı vardı,
neredeyse yirmi yaş büyüktü benden.
İnanılmaz entelektüel biriydi, çok
etkilenmiştim. 1944’te evlendik. Ne
yazık ki bu evlilik iki buçuk sene sürdü
ve 1947’de onu kaybettim” diye
anlatıyor. Salonun duvarında asılı
duran Cemal Nadir’in 1945’te yaptığı
portresini gösteren Bayülken, o günü
şöyle anlatıyor: “Hasta, yatıyorum.
Yanıma geldi, ‘Hadi, karşıma otur da
senin bir resmini yapayım’ dedi ve kırk
beş dakikalık bir seansla o resmi
çizdi.”
Darüşşafaka vasiyet bağışçısı
Cemal Nadir’in vefatından sonra yirmi
dört sene evlenmeyen Malike Hanım,
“Fakat yaşım ilerledikçe hayatı
paylaşacak birine ihtiyacım olduğunu
anladım. 1971’de şimdi ki eşim Selçuk
Darüşşafaka’da okuyan bir öğrencinin yıllık eğitim masrafını
üstlenerek veli bağışçısı da olan Malike Bayülken, “Her zaman
‘Bir tasarrufum kalırsa Darüşşafaka’ya bırakayım’ diye düşündüm.
Şimdi bunu gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyorum” diyor.
Bayülken ile evlendim. Çok müşterek
taraflarımız olduğu için iyi anlaştık.
Kırk senedir evliliğimizi devam
ettiriyoruz” diyor. Kırk yıldır hayatı
paylaşan Bayülkenler faaliyetlerini hep
takdirle izledikleri Darüşşafaka’nın
vasiyet bağışçısı olmaya da birlikte
karar veriyor: “Ailemde Darüşşafaka
ile irtibatı olanlar vardı,
Darüşşafaka’dan yetişmiş hukukçu
arkadaşlarım oldu. Mesela Fettah
Aytaç’ı tanıdım. Erkek kardeşim
Seyfettin Öcal, bir ara Darüşşafaka’da
fahri öğretmenlik yaptı. Makine yüksek
mühendisiydi, Amerika’da okumuştu,
geri döndüğünde Darüşşafaka’da
öğretmen eksiği varmış, o dönemki
okul müdiresi ağabeyime teklif
getirmiş. Ağabeyim memnuniyetle
kabul etti ve bir yıl Darüşşafaka’da
fizik, kimya derslerine girdi. Eşim de
Darüşşafaka’ya gönül vermiş bir insan.
Her zaman Darüşşafaka’ya destek
olmamız gerektiğini söyler. Müessese
ile yakınlaştıktan ve başta nazik, zarif
ve mütevazı bir beyefendi olan Yönetim
Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım
olmak üzere bütün emeği olanları
tanıdıktan sonra Darüşşafaka’nın
değeri daha iyi anlaşılıyor. 147 yıllık bir
müesseseden destek görmek insanı
rahatlatıyor.” Cemal Nadir’in orijinal
karikatür çalışmalarını, çizimlerini
içeren arşivini Darüşşafaka’ya
bağışlayan ve Darüşşafaka Velilerini
Arıyor projesine de destek veren
Malike Hanım, “Her zaman ‘Bir
tasarrufum kalırsa Darüşşafaka’ya
bıkayım’ diye düşündüm. Şimdi bunu
gerçekleştirmenin mutluluğunu
yaşıyorum. Darüşşafaka çok
güvendiğim bir müessese… Çünkü
verdiğiniz şeyin karşılığını
görüyorsunuz. Bu nedenle araştırma
gereği bile duymadan bağışçı oldum”
diye sonlandırıyor sözlerini…
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
59
URLA MUTFAĞI
Ninesinin yemeklerini
özleyenlerin adresi
Ev hanımıyken on bir yıl önce
eşinin açtığı lokantada
büyüklerinden gördüğü yemekleri
yapmaya başlayan Handan
Kaygusuzer, Urla’nın unutulmaya
yüz tutmuş pek çok lezzetini genç
nesillerle buluşturuyor.
Beğendik Abi Lokantası, Urla’ya özgü
yemekleri tatmak isteyenlerin uğrak
noktası. On bir yıl önce dört masalık bir
mekânda kapılarını açan lokanta,
gördüğü ilgi karşısında kısa sürede çok
daha büyük bir yere taşınmış.
Handan ve Abdurrahman Kaygusuzer
çiftinin sahibi olduğu lokantanın kuruluş
öyküsünü Handan Kaygusuzer’den
dinleyelim: “Esasında ev hanımıydım.
Eşimin mandıra marketi vardı. 1999’da
eşim lokanta açmaya karar verdi. Bunun
üzerine marketi köfteci dükkânına
dönüştürdük. Usta tuttuk ama iş ustayla
yürümedi. Bir ayda kendimi işin içinde
buluverdim. Çocuklarımı büyütmüştüm
ve yemek yapmaya çok meraklıydım.
Urla’nın yemeklerini de çok iyi
biliyordum. İlk başta birkaç çeşit yemek
yaptım, herkes çok beğendi. Bunun
üzerine yemek çeşitlerimizi artırmaya
başladım.”
Neden Beğendik Abi?
Kaygusuzer çifti, yemeklerini yiyen
herkesin “beğendik abi” demesini o
kadar çok istiyor ki lokantalarına bu ismi
koyuyor. Handan Hanım’ın mutfakta
harikalar yaratması üzerine lokantanın
adı “Beğendik Abi-Handan Hanım’ın
Mutfağı” oluyor.
“Evimin kocaman mutfağı”
Mevsim yemekleriyle otlara ağırlık veren
Handan Hanım’ın mutfağında, Urla’ya
özgü et yemekleri ve tatlılar da geniş yer
tutuyor. Müşterilerinin yediği yemekten
haz almasını her şeyin önünde
tuttuklarını kaydeden Handan Hanım
60
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
URLA MUTFAĞI
amacını şöyle açıklıyor: “Buraya gelen
herkesi misafir gibi ağırlayabilmeyi
amaçlıyorum. Burasını evimin kocaman
bir mutfağı olarak görüyorum, gelenler
de müşteriden ziyade misafirim.”
Unutulmaya yüz tutmuş yemeklere
hayat verdi
Mutfağında Urla’ya özgü tüm yemeklerin
olduğunu belirten Handan Hanım,
“Aslında biraz şaka gibi ama benim
‘öylesine’ yaptığım yemekler bile çok
kıymetli oldu. Çünkü onlar
büyüklerimizin yaptığı, unutulmaya yüz
tutmuş yemeklerdi. Müşterilerimizin
çoğu yemeklerimizi yedikten sonra şu
cümleyi kuruyor: Anneanneminki gibi…”
Anneannesinden, babaannesinden
gördüğü yemekleri genç kuşakla
buluşturan Kaygusuzer, “Urla’nın yerlisi
olan ve kalabalık misafir ağırlayan bir
aileden geliyorum. Bugün yaptığım
yemekleri, büyüklerimiz yaparken ben de
hep şahit oldum. Bu kadar öğrendiğimi
zannetmiyordum ama yapınca gördüm ki
çok iyi öğrenmişim” diyor.
Otuz meyhaneli, kasaplı ve fırınlı Urla ve
güveci
Urla mutfağının sebze ve ot ağırlıklı
olduğunu fakat özgün et yemeklerinin de
bulunduğunu anlatan Handan Hanım, bu
noktada Urla güvecini örnek veriyor:
“Hikâyesi olan nefis bir yemektir Urla
güveci. Urla güvecinin geçmişi Rumlar ile
birlikte yaşadığımız döneme dayanıyor. O
zamanlar Urla’da otuz civarında
meyhane, bir o kadar kasap, bir o kadar
da kara fırının olduğu söylenir. İzmir’in
Levantenleri faytonlarla Urla’ya gelir,
güveçlerini kasaplarda hazırlatır,
fırınlarda da pişirtirmiş. Ardından
meyhanelere geçilir, sabahlara kadar
eğlenilirmiş. Güvecimiz o zamandan
beri aynı tarzda yapılıyor.”
Yemeklerin lezzeti organik
üründen geliyor
İzmir’den, İstanbul’dan sadece
yemeklerini tatmak için
Urla’ya gelen
müdavimlerinin sayısı
azımsanmayacak
kadar çok Handan
Hanım’ın. İşin sırrı
yemekleri yeni nesillere tanıtmayı ve
yaşatmayı hedefleyen Slow Food
hareketinin de üyesi aynı zamanda: “On
yıldır zaten bilmeden yapıyordum. Şimdi
daha faal yapmak için çalışıyoruz. Şu an
Urla’da 25-30 kişiyiz. Geçtiğimiz günlerde
ıspanak balığı adlı bir yemeğimizi yaptık
ve Urlalılara ikram ettik. O da bir
anneanne, babaanne yemeğidir. Herkes
çok beğendi. Fakat asıl amacımız Türkiye
genelinde bu tatları duyurmak. Bu sene
kendi çapımızda yaptık ama her yıl aynı
döneme gelecek şekilde
festivalleştirmeyi hedefliyoruz.”
ise Urla’nın doğal ürünlerinde saklı: “İşin
püf noktası aslında kullandığımız
malzemelerde. Alışverişimizi bire bir
oğlum, eşim ve ben yapıyoruz. Hafta
sonları köy pazarlarına gidiyoruz.
Bademler Köyü, İskele pazarı uğrak
noktalarımız. Bu yıl bir de Sığırcık
Köyü’ne dadandık. Buralar daha organik.
Otlarımızı köylünün elinden alıyoruz.
Etimiz kötü olursa kesinlikle yerimizi
değiştiriyoruz. Her şeyi günlük alıyoruz.”
Bir Slow Food üyesi
Handan Kaygusuzer, geleneksel
Yemek kitabı yolda…
Mutfaktaki en büyük yardımcısı olan oğlu
Hikmet Kaygusuzer’e bayrağı teslim
etmeye hazırlanan Handan Hanım’ın yeni
projesi ise bir yemek kitabı çıkarmak:
“Keyifli bir yemek kitabı olmasını
istiyorum. Hafızamdakileri gençlere
yansıtabilmekten ziyade içlerine
işletebileceğim bir kitap...”
Urla Rezidans’ın bağışçılarının
uğrak noktası
Handan Hanım’ın müdavimlerinin
arasında Urla Rezidans’ın bağışçıları da
yer alıyor. Rezidans bağışçılarının en
fazla beğendiği yemeğin enginar dolması
olduğunu belirten Handan Hanım,
çorbasından pilavına 20-25 çeşit enginar
yemeği yaptığını anlatıyor.
Handan Hanım’dan Urla usulü kabak çiçeği
Malzeme: 10 adet kabak çiçeği, 2 çorba kaşığı zeytinyağı, yarım çorba kaşığı
domates salçası, bir buçuk çay bardağı pirinç, 2 adet orta boy soğan, 1 tatlı
kaşığı kuru nane, tuz, karabiber, kırmızıbiber, kimyon, yeterince su.
Hazırlanışı: Kabak çiçeğinin içindeki tohum şeklinde olan kısmını çıkaralım.
Bir kaba yağı alıp üzerine, domates salçası, biber salçası, pirinç, küp
doğranmış soğanlar, kuru nane, tuz ve baharatları katalım. Üzerine bir çay
bardağı suyu ekleyerek malzememizi yoğuralım. Kabak çiçeklerinin içine
dolduralım. Kabak çiçeklerinin uç kısmını hafifçe büzdürerek kapatalım.
Sos için ayrı bir kapta biber salçasını, dövülmüş sarımsakları, limon
suyunu ve suyu karıştıralım. Hazırladığımız sosu
dolmaların üzerine gezdirelim. Ilık servis yapalım.
Püf noktası: Rahat doldurmak için kabak çiçeğinin
sabah erkenden toplanmasını öneren
Handan Hanım, dolmaların tek sıra halinde
pişirilmesi halinde gerçek lezzetin
yakalanacağını söylüyor.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
61
URLA MUTFAĞI
Urla’dan İhsan Usta’nın
katmerini yemeden dönmeyin
Urla iskelesine gelip de denizin tam kıyısındaki Ünal Kardeşler’e uğramadan dönmek büyük hata olur.
Bir yanda muhteşem bir manzara, diğer yanda muhteşem bir lezzet sunan mekânda yapmanız gereken peynirli,
kıymalı, patatesli, kaşarlı ya da karışık katmer çeşitlerinden birini sipariş etmek, ardından Urla’nın
yoğurdundan hazırlanmış buz gibi ayran eşliğinde hem Urla’nın hem de katmerin tadını çıkarmak.
Tadı dillere destan Urla katmerinin
lezzetini ve sırrını mı merak
ediyorsunuz? Sizler için, Urla’nın en
tanınmış katmercisi Ünal Kardeşler
Katmer Salonu’nun sahiplerinden İhsan
Ünal ile kısa bir söyleşi yaptık.
Katmerciliğin baba mesleği olduğunu
ve dört kardeşiyle birlikte mesleği
çekirdekten öğrendiklerini söyleyen
İhsan Ünal, Urla’da katmer denilince
akla gelen ilk adres olduklarını
belirtiyor. Ünal Kardeşler’in hikâyesini
ve Urla katmerinin ününü ve lezzetini
İhsan Ünal’dan dinliyoruz:
“Babamızın Urla’nın merkezinde küçük
bir dükkânı vardı. İşi burada
öğrendikten sonra Büyük kardeşimle
birlikte 1978’de kendimiz yapmaya
başladık. Burası ilk başlarda küçük bir
mekândı. Katmeri kendimiz yapıp
satmaya başladık. Yıllar geçtikçe,
müşteri potansiyelimiz arttı. Bunun
üzerine lokantamızı büyüttük.”
“Şehir dışından sipariş alıyoruz”
Müşterilerinin büyük bir kısmının İzmir
ve İzmir dışından geldiğini belirten
İhsan Usta, “Yazın buraya tatile
gelenler katmerimizi yedikten sonra
müdavimimiz haline geliyor. Öyle ki
kargo ile İstanbul, Ankara ve Antalya’ya
katmer gönderiyoruz. Tabii kıymalı
hariç” diyor.
“Tatlıses, bize uğramadan gitmez”
Şarkıcı İbrahim Tatlıses’in Çeşme’ye
geldiği zaman kendilerine uğramadan
gitmediğini söyleyen İhsan Ünal, “Bu işi
İzmir’de yapmamız için çok teklif aldık.
Ancak katmer, Urla’ya özgü bir lezzet
olduğu için bu işi sadece burada
62
Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10
yapmak istiyoruz. Zaten İzmir’e yakın
bir mesafedeyiz. İsteyen buraya gelerek
katmerimizi yiyebiliyor. Ayrıca
Darüşşafaka’nın personel ve üyeleri de
müdavimlerimiz arasında” diye
konuşuyor.
“İşin sırrı Urla malzemesinde saklı”
Urla iskelesine gelip de denizin tam
kıyısındaki Ünal Kardeşler’e
uğramadan dönmek büyük bir hata
olur. Burada, bugüne kadar
yiyebileceğiniz en lezzetli katmer
yapılıyor. Bir yanda muhteşem bir
manzara, diğer yanda muhteşem bir
lezzet… Yapılışı bile insanın ağzını
sulandıran dillere destan bu katmerin
tarifini ve lezzet sırrını İhsan Ünal şöyle
özetliyor: "Malzemeyi, Urla’dan temin
ediyoruz. Örneğin, tulum lorunu tercih
ediyoruz. Kıymayı, yine Urla’da kesilen
ve taze olan etten yaptırıyoruz. Un
olarak da Söke unu kullanırız. Unu
hamur leğenine koyduktan sonra içine
tuz ve bir miktar limon suyu ekleriz.
Limon suyu, hamuru setleştirip
açılmasını kolaylaştırıyor. Bu
malzemelerle birlikte yavaş, yavaş
suyunu koyup el ile yoğuruyoruz.
Özelliği, suyu ve hamuru birbiriyle
özleştirmektir. Hamurun sertliği kulak
memesi kıvamında olmalı. Daha sonra
hamuru 45 dakika kadar
dinlendiriyoruz. Ardından topak haline
getirip tekrar 30-40 dakika kadar daha
dinlenmeye bırakıyoruz. Hamuru elle
havada döndüre döndüre açıyoruz.
Bizde oklava kullanılmaz. Daha sonra
krom nikelden sacımızın üzerine serip,
bir yumurta kırıyoruz. Katmerin
peynirli, kıymalı, patatesli, kaşarlı ya da
karışık çeşitleri var. Hangisini
yapacaksak yufkamızın içine
malzemesini koyup bir zarf gibi kapatıp,
nar gibi kızartıyoruz. Günün her
saatinde yenebiliyor. Urla'nın meşhur
zeytinyağından yaptığımız için sağlığa
zararlı da değil.”
TANITIM
Urla’nın kültür, sanat durağı…
Urlalıların sosyal, kültürel ve sanatsal aktivitelerde buluşma duraklarından Hakan Çeken Kültür Merkezi,
düzenlediği sayısız kurs ve aktiviteyle adından sıkça söz ettiriyor.
İzmirli iş adamı Hakan Çeken tarafından
yaptırılan ve 2007 yılında kapılarını açan
Hakan Çeken Kültür Merkezi, Urla’nın
sosyal, kültürel ve sanatsal hayatında
önemli bir işlev üstleniyor. Tiyatro,
sinema ve konferans salonun yanı sıra
kütüphanesi ve ücretsiz hizmet veren
“internet evi” olan merkez, sergilerden
konferanslara, film gösteriminden
eğitsel kurslara kadar sayısız etkinliğe ev
sahipliği yapıyor.
Sayısız aktivite ve eğitsel kurs
Merkezin Urla’da çok önemli bir eksiği
tamamladığına vurgu yapan Hakan
Çeken Kültür Merkezi Müdürü Ercüment
Tunca, “Çünkü Urla’da kültürel, sanatsal
ve sosyal aktiviteler içeren böyle bir
merkez yoktu. Bugün merkezimiz bu
türdeki faaliyetlerin çekim noktası oldu.
Nebil Özgentürk, Hıncal Uluç, Süheyl
Batum gibi pek çok değerli insan burada
konferans verdi. Gerek profesyonel
gerekse amatör tiyatro grupları
oyunlarını sergiledi, vizyondaki pek çok
filmin gösterimi yapıldı. Yine çok sayıda
resim ve fotoğraf sanatçısının sergisine
ev sahipliği yaptık. Bunların yanı sıra
folklor, Türk musikisi, keman, klarnet,
seramik, çocuk gelişimi gibi konularda
ücretsiz kurslar düzenliyoruz.
Kurslarımızı başarıyla tamamlayan usta
öğretici olarak çalışma hakkını
kazanıyor” dedi.
Sigortalı, maaşlı eğitim
Merkezde yoğun katılımın olduğu
kursların başında ise Çocuk Gelişimi
geliyor. İŞKUR’un denetiminde ve Halk
Eğitim Merkezi’nin iş birliğiyle
düzenlenen ve altı ay süren kurs
hakkında Tunca şu bilgiyi verdi:
“Katılımcılara maaş veriliyor, sigortaları
yapılıyor. Altı ayın sonunda kursumuzda
başarılı olanlar sertifika alıyor ve ana
okullarda çocuk gelişim konusunda
çalışma hakkını elde ediyor.”
Keman ve klarnet eğitimi
Merkezdeki kurslardan biri de Roman
vatandaşlara yönelik düzenlenen keman
ve klarnet kursu. Bu kursu, Urla
Kaymakamı Şahin Bayhan’ın desteğiyle
açtıklarını anlatan Tunca, “Kursların
amacı zaten bu enstrümanları çok güzel
çalan Roman vatandaşlarımızı nota
bilgisiyle donatarak, ezbere değil de
bilinçli bir şekilde müzik yapmalarını
sağlamak. Ayrıca bu kursları
bitirdiklerini sertifika alıyorlar. Bu da
onlara isterlerse usta öğretici olarak
yollarına devam etme olanağı tanıyor”
diye konuştu.
Merkezde düzenledikleri kursların ve
etkinliklerin her geçen gün daha fazla
ilgiyle karşılandığı ifade eden Tunca şu
görüşleri dile getirdi: “Urla çok güzel bir
yer ama daha çok doğaya dönük. Bu tarz
etkinliklerde ilk başlarda zorluk çektik
ama zaman içinde etkinliklerimize ilgi
artmaya başladı. Burada düzenlenen
aktiviteleri hiç kaçırmayan
müdavimlerimiz oluştu. Zaten iyi olan
her şeye halk rağbet ediyor.”
Sosyal, kültürel ve sanatsal aktiviteleri
daha çok sayıda insana ulaştırmayı
hedeflediklerini belirten Tunca,
Darüşşafaka Urla Rezidans’ın
bağışçılarının da müdavimleri arasında
olduğunu söyledi.
Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans
63
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
SOLDAN SAĞA 1- 1900'de Urla'da doğan, 1963'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Yunan edebiyatının önemli ismi - Kesilmiş hayvanın iç organlarıyla baş ve ayakları. 2- Bir renk - Oldukça çok, hayli – Avrupa’da bir başkent – Meydan, alan. 3- Urla'ya özgü bir lezzet - İlk ve ortaöğrenimini
Urla'da tamamlayan ve eserlerinde Urla'nın belirleyici rol üstlendiği Türk edebiyatının ünlü ismi. 4- Valide - Güzel, pek iyi – Sıradan, bayağı – Emirber. 5- İskambilde bir kâğıt – Eski bir uygarlık - Öğe, unsur - Burun için basık, yassı. 6- Asya’da bir ülke - Porselen yapımında kullanılan, ak ve gevrek
kil - İçsel olarak, kişinin iç dünyası yönünden – Eski dilde su. 7- Okçu – Bir element - Ressamların kullandığı gerdirilmiş keten, kenevir veya pamuklu kaba kumaş. 8- İlkel bir deniz taşıtı – Kalayın simgesi – İlaç, merhem - Lübnan’ın plaka işareti - Japon lirik dramı. 9- Bir nota – İsim Başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zarar – Berilyumun simgesi - İzmir’in şirin bir ilçesi. 10- Tanrıtanımaz - İskambilde bir
kâğıt – Özellikle Ege’de yazın, gündüz denizden karaya doğru esen mevsim rüzgârı, deniz yeli. 11- İstanbul’da bir semt - Soğurma, emme - Erkek
eşin karısına yanaşmaması için yemin etmesi. 12- Çok kalabalık - Kendi başına, kendiliğinden - Yaprakları üst üste sarılı topak marul. 13- Devlet
hazinesi - Baharat satan dükkân – Bir soru sözü. 14- Avrupa’da bir başkent – Nikelin simgesi - Şu anda, şimdi. 15- Büyükbaş hayvan - Urla Rezidans Fizik Tedavi Ünitesi'nde su ile yapılan bir tedavi. (Fotoğraftaki)
YUKARIDAN AŞAĞIYA 1- Darüşşafaka'nın ileri yaştaki bağışçılarının konforlu, huzurlu, güvenli bir ömür sürmeleri için açtığı ilk rezidans - Kırılmış
taşları döşeyip üzerinden silindir geçirilerek yapılan yol. 2- “Tanju …” (1996’da yitirdiğimiz, hayatının son günlerini Urla’da geçiren şarkıcı) - Tek
bir sanatçının tek bir çalgıyla verdiği konser – Tantalın simgesi. 3- Balık yumurtası ile yapılan bir tür meze - Eski dilde dul kadınlar. 4- Atı yönlendirmek için ağzına takılan demir araç - Bilgiçlik taslayan kimse - Mevlevi tekkelerinde okunan ağır bestelerin biçimi. 5- Sözlerinin bütünü veya
çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eser - Eğik olmayan - Eski dilde yol. 6- Limonluk – Dingil – Kökü Hindistan’a dayanan bir tür baharat.
7- Bir seslenme sözü – Turunçgiller - Neodimin simgesi. 8- Genellikle kumaş üzerine renkli iplikler veya sırma ve sim kullanarak elle, makineyle
yapılan işleme - İskambil oyunlarında kâğıt atma sırası - Başka, öteki. 9- Eskrimde kullanılan bir tür kılıç – Bir renk - Çok zayıflamak. 10- Mihrace
- Felç – Başlık. 11- İstençli - Güzel kokulu bir madde - Bir tür İngiliz birası. 12- Büyük bakraç, su kovası - Tene yumuşaklık vermek veya güneş,
yağmur gibi dış etkilerden korunmak için sürülen güzel kokulu merhem - Dağ servisi, dikenli ardıç. 13- Bir nota - Gerçekleşmesi zamana bağlı
istek – Kehle – Sodyumun simgesi. 14- Yüz güzelliği - Karnı küre biçiminde, boynu kısa ve ağzı dar cam kap. 15- Eski dilde gökyüzü – Tekin olmayan. 16- Küçük ispirto ocağı. 17- Hattatların kâğıt cilalamak için kullandıkları nişasta ve yumurta akından yapılmış özel bileşim - Numaranın
kısa yazılışlarından biri. 18- İstem, dileme - Evrende ya da düşüncede yer alan. 19- Uzaklaşma. 20- Türkiye’nin plaka işareti - Avrupa’da bir ülke.

Benzer belgeler