Gezi 56 g - Sağlik Ve insan Dergisi

Transkript

Gezi 56 g - Sağlik Ve insan Dergisi
gezelimgörelim
içinde eve dönüş çabasını izleyerek
saatlerce bekledik.
22 Şehirde geçirdiğimiz ikinci gün
aslında Six Flags Eğlence Parkı’na gitmekten ibaret oldu. Six Flags çoğunluğu ABD’de bulunan devasa parklarıyla, özellikle “yetişkinlere” yönelik
eğlence sunuyorlar. Daha önce Los
Angeles’takine gitmiştim, bazı atraksiyonların gerçekten şakası yok. Özellikle Goliath diye bir rollercoaster var
ki, tarihinde birkaç ölüme sebep olmuş, geçici körlük ve sağırlık yaratan
bir canavar. Tabi ki adrenalin meraklısı ben gitmeden edemezdim, peşimden Alexandra’yı da sürükledim.
MEKSİKA’YA VARIŞ
Dr. Bekran SARSILMAZ
20 milyon nüfusuyla dünyanın en
kalabalık şehirlerinden biri olan Mexico City’i nereden gezmeye başlayacaktık? Bir harita alıp otelimizin
bulunduğu bölgeden merkeze doğru yürümeye başlamaya karar verdik.
Şehirde çok iyi bir metro ağı var, tek
yön bilet ücreti sadece 3 peso. Ancak
bir şehri gezmenin en güzel yolu yürümektir. Alameda Central Parkı’nın
ardında şehir merkezi uzanıyor; onlarca saraya, müzeye, kiliseye ve akademik binaya ev sahipliği yapan merkez eski Aztek şehri Tenochtitlan’ın
yerine kurulmuş. Dünyanın en fazla
müzeye sahip şehrindeyiz, büyük
çoğunluğunun girişi de ücretsiz olması takdire şayan. Ara sokaklarda
Meksika’nın ulusal kahramanlarını
tasvir eden harika t-shirt’ler satan
yerler var, ben de bir ara gidip alırım
diye düşündüm ancak bir türlü fırsatım olmadı. Biraz yürüdükten sonra
yakınlarda bir kafeye geçip Meksikalılarla birlikte Avrupa Şampiyonası’nın
yarı final maçını izledik. Burada halkın diğer Latin Amerika ülkeleri gibi
futbol aşığı olduğunu biliyorsunuzdur, hele İspanya’nın oynadığı maçta
tüm şehir öğle saatinde televizyon
başına kilitlenmişti. Maçın ardından
76
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2016
şehrin İstiklal Caddesi diyebileceğim
Francisco Madero Sokağı’ndan ilerleyerek dünyanın en büyük meydanlarından biri olan Zócalo (Plaza de
la Constitución)’ya vardık. Meydanı
Metropolitan Katedrali, Ulusal Saray,
Belediye binaları ve Templo Mayor
Tapınağı’nın kalıntıları çevreliyor, ortasında ise dev bir Meksika bayrağı
var. Şansımıza meydana varır varmaz
çok şiddetli sağanak yağmur bastırdı,
hemen katedralin içine saklandık, ardından birkaç resim çekip kendimizi
meydanın ortasındaki metro istasyonuna attık. Şehir 2420 metre yükseklikte bulunuyor ve tüm yıl 25-30
derece arası seyreden, kuru ve yağ-
murlu olmak üzere iki mevsimli bir
iklime sahip. Planımız buradan Plaza
Garibaldi’ye geçmekti. Garibaldi’nin
güzelliği Meksika’nın yerel kültürünü
yansıtan yerlerden biri olmasından
geliyor. Gece gündüz günün her saatinde en romantik aşk şarkılarını
dillendiren mariachi’ler, yerel yiyecek ve içecek çeşitlerini satan neşeli
tezgahtarlar ve meydanı çevreleyen
vahşi batı filmlerini aratmayacak
“salon”larıyla meydan her zaman hareketli. Dönüş yolu yorucu oldu, durmayan yağmurdan adeta donumuza
kadar ıslandık ve kendimizi küçük
bir esnaf lokantasına atıp dışarıdaki
insanların taşmış kanalizasyon suları
Gitmek için Ciudad Universitaria
metro istasyonunda inip Six Flags
yazan dolmuşlara binmek gerekiyor. İstasyonun ismine dikkat ettiyseniz burası “Üniversite şehri”, Latin
Amerika’nın en büyük ve tüm Amerika kıtasının en eski üniversitesi olan
Universidad Nacional Autónoma de
México (UNAM) burada yer alıyor.
Tam 324000 öğrenciye sahip bu bilgi
yuvasının ana kampüsü ise UNESCO
dünya mirası listesinde. Six Flags’te
heyecana fazlasıyla doyduktan sonra
aynı durağa dönüp rotamızı, gittiğim her şehirde var mı diye mutlaka
baktığım Hard Rock Cafe’nin burada
olduğunu öğrendikten sonra o adrese, Polanco semtine doğru çevirdik.
Chapultepec Parkı’nın kuzeyinde yer
alan Polanco, şehrin en pahalı ve en
lüks bölgesi. Meksikalılar da gösteriş
konusunda Türklerden geri kalmamışlar belli ki, kulakları sağır edici gürültüleriyle caddeleri turlayan spor
arabalardan ve kısacık tek parça elbiseleri, miktarı bir elin parmaklarıyla
ifade edilen makyajlarıyla spor arabaları turlayan latin kızların oluşturduğu grotesk manzaranın arasında
ilerleyerek kendimizi rock müziğin
yeme-içme kültürüne armağan ettiği
en büyük mirası olan mekana attık.
Gecenin sonu geldiğinde içki menüsünün yarısını sipariş etmiştik bile
Başkentteki son günümüz 40km kadar kuzeyde yer alan Teotihuacan
tapınaklarını görmeye ayrılacaktı.
Efsaneye göre tanrılar insanların yaradılışını burada tasarladığı için “Tanrıların Şehri” diye adı geçen bu antik
Aztek kentine ulaşmak için önce
Terminal Autobuses del Norte yani
kuzey otobüs terminaline ulaşmak
gerekli. Buradan her 20 dakikada bir
otobüsler kalkıyor. Tek yön 38 peso (6
lira) verdiğimiz otobüste onar dakika
aralıklarla binen ve en can yakıcı sesleriyle adeta uykusuz yolculukların
teminatı olan Mariachi’lerin bahşiş
toplama yarışına tanık olduk ve bir
saat kadar sonra kültür mirasının girişine vardık. 57 pesoluk giriş ücreti var,
içeri girdikten sonra saatlerce durmadan yürünse bitmeyecek büyüklükte
bir alanla karşı karşıya kaldık. Alanda
sayısız yer var görecek, Ölüler Bulvarı denilen geniş yürüyüş yolundan
geçildiğinde Ay Tapınağı ve Güneş
Tapınağı’na varıyorsunuz. Özellikle
Güneş Tapınağı’na çıkmanızı tavsiye
ederim, tarihi merdivenleri tek tek
adımlayarak tepeye vardığınızda eski
uygarlığın ihtişamını hayal etmek
o kadar zor olmuyor. Zamanında
toprakları Orta Amerika’nın büyük
çoğunluğunu içine alan bir uygarlığın 150000 nüfuslu baş şehrine ev
sahipliği yapmış, dünyanın o tarihte
bilinen en kalabalık şehirlerinden
biri. Şehrin yapımı milattan önce 200
yılında başlamış, tapınaklar da MÖ
100’lü yıllarda inşa edilmiş. Kazılarda
çıkartılan bir çok eser şu anda Ulusal
Antropoloji Müzesi’nde sergileniyor.
Uygarlıkta hayvanlara derin anlamlar
yüklenmiş, Aztekler atalarının ruhla-
rının bu hayvanlarda saklı olduğuna
inanmışlar. Ay Tapınağı’nın önünde
yer alan Jaguar Sarayı’daki heykeller
ve Quetzalcoatl Tapınağı’ndaki yılan
figürleri bu düşüncenin yansımalarını sunuyor. Bugünkü turistik bölgede
de en çok satan ürünlerden biri bu
hayvanların seslerini çıkaran küçük
üflemeli aletler. Mel Gibson’un yönettiği Apocalypto filmini izleyenler
o dönemin yaşam tarzı hakkında izlenim edinmişlerdir, tanrılara insan
kurban etme gibi geleneklerin hiç de
abartılmadığı, hatta daha vahşi şekilde gerçekleştiği söyleniyor. Aklımda
merdivenlerden aşağı yuvarlanan
insan kafalarını gösteren film sahneleri, el işlerinin ve maya sembollerinin doldurduğu tezgahlardan başını
kaldırmayan kalabalığın arasından
turumuzu tamamladık ve dönüş yolu
için aynı otobüsü kullanarak akşam
saatlerinde başkente ulaştık.
Bu yoğun metropolde yeterince zaman geçirmiştik, artık biraz denizi,
biraz güneşi hakkettiğimizi düşünmekten geri alamıyorduk kendimizi. Dört gün bence Mexico City için
yeterli. Meksika yolculuğumuzun bir
sonraki noktası olan Cancun, Amerikalı öğrencilerin büyük çoğunluğunu
oluşturduğu bir parti şehri. Biraz eğlence zamanı!
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2016
77