Chris Game`in konuşma metni için tıklayınız - ipc

Transkript

Chris Game`in konuşma metni için tıklayınız - ipc
“DÜġÜNCE KURULUġLARININ POLĠTĠKA OLUġTURMADAKĠ ROLLERĠ”
Uluslararası Konferansı
Ġstanbul, Kasım 2011
BirleĢik Krallık’taki DüĢünce KuruluĢları: Hem Bağımsız, Hem YandaĢ
Chris Game
Yerel Yönetim AraĢtırmaları Enstitüsü (INLOGOV) Öğretim Görevlisi
Birmingham Üniversitesi, ĠNGĠLTERE
[email protected]
1
BirleĢik Krallık’taki DüĢünce KuruluĢları: Hem Bağımsız, Hem YandaĢ
BirleĢik Krallık’taki DüĢünce KuruluĢları – Uluslararası ve Ulusal Perspektifler
Düşünce kuruluşlarının küresel düzeydeki en kapsayıcı sıralaması, Pennsylvania
Üniversitesi‟nde Dr. James G. McGann‟ın yönetimindeki Düşünce Kuruluşları Sivil Toplum
Örgütleri Programı tarafından yapılmış olanıdır. Düşünce kuruluşları için kullanılan
tanımlama bilerek geniş tutulmuştur, ama tanımlanan şeyi apaçık ortaya koyma açısından
faydalıdır:
“Düşünce kuruluşları – ya da kamu politikalarını araştıran, analiz eden ve bu alanda
etkinlikte bulunan kurumlar – karar vericilerin ve kamuoyunun kamusal politika
meseleleri hakkında bilinçli kararlar almalarını mümkün kılma çabası içerisinde,
politika-yönelimli araştırmalar ve analizler, ulusal ve uluslararası meseleler hakkında
tavsiyeler üreten daimi örgütlenmelerdir. Düşünce kuruluşlarının siyasi partilerle,
hükümetlerle, çıkar gruplarıyla ya da özel şirketlerle bağlantıları olabileceği gibi,
bağımsız sivil toplum kuruluşları (STK‟lar) olarak da teşkil edilebilirler.” (McGann,
2012, s. 22).
The Global Go-To Think Tanks Report‟un [Küresel Düzeyde Önde Gelen Düşünce
Kuruluşları Raporu] 2011 yılı baskısı 182 ülkeden 6.545 düşünce kuruluşunu sıralamaya tâbi
tutmuştur; bunların 1.815‟i (% 28) ABD‟den, 286‟sı (% 4,4) Birleşik Krallık‟tandır (McGann,
2012, s. 30-32). Birleşik Krallık‟taki düşünce kuruluşu sayısı Avrupa ülkeleri içinde en
yüksek olanıdır ve 27 kuruluşun listelendiği Türkiye‟nin on katıdır. Halihazırda sadece BRIC
ülkelerinde değil, G7‟nin dışındaki çoğu G20 devletinde de düşünce kuruluşu faaliyetlerinde
kaydedilmekte olan fevkalade artış göz önünde tutulduğunda, Rapor‟da Türkiye‟deki sayının
muhtemelen beklenmedik bir biçimde düşük olduğu belirtilmiştir (McGann, 2012, s. 18).
Diğer taraftan, Birleşik Krallık‟ın 286‟sının, diğer önde gelen Batı Avrupa ülkeleriyle
kıyaslandığında – Almanya‟nın 194, Fransa‟nın 176, İtalya‟nın 90 – şaşırtıcı bir şekilde
yüksek olduğu söylenebilir. Bu konu elbette son derece geniş bir alan oluşturmaktadır ve bu
yazının amacı açısından bazı sert ayıklamaların yapılması zaruridir; böyle bir ayıklama iki
geniş durum değerlendirmesi rehberliğinde yapılmıştır.
Birincisi, yaptıkları işler ve bazılarının son 40 yıl boyunca Britanya‟nın ana-akım
siyasetindeki önemli ideolojik değişimlere yaptıkları katkılar açısından ilginç olan bir grup
düşünce kuruluşuna dikkat çekme – bu yazının dayandığı konferans tebliğinde de olduğu gibi
– arzusuydu. Bu ilginçlik aynı zamanda, sözü edilen düşünce kuruluşlarının çoğunun, bazen
Britanya‟nın kendine özgü uzlaşma karakteri olarak düşünülen şeyi cisimleştirmelerinden de
ileri gelmektedir. Bu yazının başlığının da ifade ettiği gibi, bunlar aynı anda hem bağımsız
hem de yandaş olmayı becerebilmektedirler. Bu düşünce kuruluşları grubuna, ayrıca,
toplumda isimleri en çok bilinen bazı örnekler de dahildir; bunlar, “düşünce kuruluşu” tabiri
zikedildiğinde, Birleşik Krallık‟taki milletvekillerinin ve siyasi gazetecilerin,
akademisyenlerin ve onların iş arayan doktora öğrencilerinin ve siyasetle ilgilenen
kamuoyunun aklına büyük ihtimalle ilk gelen isimlerdir. Kendilerini düşünce kuruluşu olarak
tanımlayan bu örgütlenmelerin sayısı 15-20 civarındadır ve toplam sayı içerisinde % 7‟lik bir
altküme oluşturmaktadırlar. Varoluş nedenleri, işbaşındaki ya da gelecekte işbaşına gelmesi

Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin‟in İngilizce karşılıklarının (Brazil, Russia, India, China) baş harflerinden
oluşan kısaltma. (ç.n.).
2
muhtemel hükümetin esasen iç politikayla ilgili tercihlerini etkilemektir; bunu yapmaya
yönelik çabaları, daha küçük ya da işlev açısından daha az etkili olan ve büyük ölçüde benzer
amaçlı yapılarla kıyaslandığında onların medyada daha sürekli bir biçimde yer almalarını ve
kamuoyunun onlara daha sürekli bir ilgi göstermesini sağlamaktadır.
Bu düşünce kuruluşları, kamu politikaları sürecini etkilemeye çalışmaları açısından, açıkça
“siyasi” yapılardır. Ancak, belli siyasi partilere bağlı olma ya da örneğin bazı Alman büyük
araştırma vakıflarının olduğu gibi partilerle resmen bağlaşık olma anlamında,“parti
siyasetçisi” değildirler (Fabian Derneği bu bağlamda önemli bir istisnadır). Belli bir siyasi
partiyle net bir şekilde özdeşleşmek Britanya Vakıflar İdaresi‟nin (Charity Commission)
kurallarını ihlal etmek anlamına gelebilir ve dolayısıyla onların hayır kurumu statüsünün
getirdiği kaydadeğer faydalara erişimini engelleyebilir. Diğer taraftan, bu kuruluşların
kendileri tanıtım amaçlı sunumlarda kendilerini sürekli “tarafsız” olarak tanımlıyor olsalar da,
onları böyle tarif etmek de tam doğru olmayacaktır. “Partiler dışı” ya da “tarafsız”
tanımlamalarını, en çok destekledikleri düşünülebilen partiyle aralarında resmi ve kurumsal
bir ilişkinin olmaması durumunu vurgulamak için kullanabilmektedirler. “Bağımsız”
tanımlaması da aynı amaç için kullanılabilmekte ve araştırma yürütürken ve bulgularından
sonuçlar çıkarırken tarafsız olduklarını vurgulamaya yardımcı olabilmektedir.
Bu bağımsız-yandaş arası gidip gelme durumu muhtemelen Britanya‟ya özgü bir olgu
değildir; örneğin, vergi muafiyetlerinden yararlanma amacıyla ABD Vergi İdaresi‟ne “sivil
toplum örgütleri ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar” şeklinde kayıt yaptıran ABD‟deki
düşünce kuruluşlarının durumuna esas itibarıyla benzemektedir. Böyle olsa da, Vakıflar
İdaresi‟nin düzenleyici rejimi ve, daha önemlisi, Birleşik Krallık‟taki siyasi partiler
kontrolündeki parlamenter sistem, bu durumun idare edilme şekline en azından kendine has
bir meyil de veriyor görünmektedir. Birleşik Krallık‟ta iç siyasetle ilgili düşünce
kuruluşlarının, parlamenter sistemi iki-partili bir sisteme dayanan ve o sistemin lehine hareket
eden bir ülkede işlev gördükleri unutulmamalıdır; bu sitemde, Mayıs 2010‟da işbaşına gelen
halihazırdaki Muhafazakâr – Liberal-Demokrat Koalisyonu‟na kadar, 1945-sonrası her bir
hükümet ya tek başına Muhafazakâr Parti ya da İşçi Partisi yönetimiydi. Bir düşünce
kuruluşunun tek-partili bir hükümetle yakınlaşma ve onun politikalarını ciddi bir biçimde
etkileme şansını bulabilmesi için, o partinin ideolojisini en azından geniş anlamda destekliyor
ve soldan sağa uzanan siyasi yelpazede o partiyle aynı uca yerleşiyor görünmesinin fayda
sağlayacağı apaçık ortadadır. Dolayısıyla, bu düşünce kuruluşlarının çoğu gerçekten de, ister
hükümette ister hükümete gelmeye hazırlık aşamasında olsun, öncelikle tek bir önemli
partinin politika geliştirmesine katkı yapmak amacıyla kurulmuştu (muhalefetteyken tüm
partilerin finansman sıkıntısı yaşadığı göz önüne alındığında, bir düşünce kuruluşunun
hükümet olmaya hazırlanan partiye katkısı genellikle bilhassa sıcak karşılanıyordu). Bu
yüzden, bu geniş anlamda ele alındığında, “yandaş” tabiri makul bir tarif olarak görülebilir ve
ele alınan düşünce derneklerinin çoğu, bu yazının ikinci kısmında değinilecek olan, “merkezin
sağı”/”merkezin solu” bölünmesinde çok da sert bir rekabete büyük olasılıkla girmezler.
Ağırlıklı olarak iç politikayla ilgilenen bu düşünce kuruluşları – ve elbette bunların içinde
daha yüksek profilli olanları – Birleşik Krallık ulusal medyası tarafından düzenli aralıklarla
yayınlanan listelerde “en üst düzey” ya da “en etkili” düşünce kuruluşları şeklinde boy
göstermektedirler (bakınız örneğin, The Guardian, 2007; The Telegraph, 2008; The
Independent, 2011). Bununla birlikte, Pennsylvania Üniversitesi‟nin yayınladığı sıralamalarda
ABD dışında dünya çapındaki “İlk 50” düşünce kuruluşundan en az 14‟ünün merkezinin
Birleşik Krallık‟ta kaydedilmesine rağmen (McGann, 2012, s. 35), medyanın derlediği bu
listelerle Pennsylvania Üniversitesi‟nin sıralamaları arasında çok az bir örtüşme mevcuttur.
3
Bu uyumsuzluğun en açık nedeni, Pennsylvania Üniversitesi‟nin sıralamalarının uluslararası
konu-alan uzmanlarının panelleriyle belirlenmesidir; bu uzmanlar doğal olarak, ulusaldan
ziyade uluslararası politikalara odaklanan – ve de muhtemelen, tanınmalarını sağlayan
itibarlarını inşa etmek için daha uzun bir geçmişe sahip olan – düşünce kuruluşlarını daha
fazla tanımaktadırlar. Nedenler ne olursa olsun, yaptıkları işler Türk okurların ilgisini
muhtemelen daha doğrudan çekecek ve genelde daha uluslararası-odaklı bu yapılardan
bahsetmemek ihmalkârlık olacaktır. Dolayısıyla, onları konuya dahil etmek, yukarıda sözünü
ettiğimiz, bu yazının içeriğini belirlerken yapılan ayıklamaya rehberlik eden ikinci durum
tespitidir ve yazı ilk olarak bu düşünce kuruluşları grubunu mercek altına almaktadır.
Uluslararası DüĢünce KuruluĢları Dünyasında BirleĢik Krallık’tan 10 Büyük Ġsim
ABD‟li düşünce kuruluşları ve özellikle de Brookings Enstitüsü, Pennsylvania
Üniversitesi‟nin sıralama tablolarının çoğunda şaşmaz bir biçimde baskın durumdadırlar – tek
önemli istisna onların açık bir şekilde hariç tutulduğu şu sıralamadır: “Dünya Genelinde
(ABD dışında) – İlk 50 Düşünce Kuruluşu” (s. 35-36). Yukarıda da değinmiş olduğumuz
gibi, bu tablo merkezi Birleşik Krallık‟ta bulunan 14 düşünce kuruluşuna yer vermektedir
(Tablo 1‟e bakınız). Bunların bir kısmı gerçekten de oldukça itibarlı kuruluşlardır:
Uluslararası düşünce kuruluşları dünyasının ciddi anlamda “ün yapmış” üyeleridir. 1. sırada,
Birinci Dünya Savaşı sonrasında toplanan Paris Barış Konferansı‟nın ardından 1920‟de,
ABD‟deki denk kuruluş Dış İlişkiler Konseyi‟yle (Council of Foreign Relations) birlikte,
İngiliz-Amerikan ortak perspektifi temelinde barışın desteklenmesi amacıyla tesis edilen
Chatham House ya da Kraliyet Uluslararası ĠliĢkiler Enstitüsü (Royal Institute of
International Affairs - RIIA) yer almaktadır. 1927 yılına gelindiğinde kuruluşun Londra‟daki
merkezinin adresi şimdi artık dünyaca ünlü olan “Chatham House Kuralı”na adını vermişti
(buna göre, bir toplantının katılımcıları, eğer toplantının bu kurala göre yapılacağı
tasarlanmışsa, toplantıda sunulan bilgileri o bilgileri veren konuşmacının ya da diğer
katılımcıların kimliğini ya da kurumsal bağlantısını vermeden kullanabilirler). Chatham
House (RIIA) yıllar geçtikçe uluslararası ilişkilerin araştırılması ve tartışılması alanında son
derece itibarlı bir üyelik-temelli yapı haline gelmiştir. Bir Kraliyet kuruluşu olduğu için
hâmisi Majesteleri Kraliçe‟dir ve iftiharla ilan edilmiş olan mevcut hükümetlerden “bağımsız”
olma ilkesi, kuruluşun Başkanlarının – hepsi de Lordlar Kamarası‟nın üyesidir – ülkenin üç
büyük partisinin her birinden – Mühafazakârlar, İşçi Partililer ve Liberal Demokratlar –
geliyor olması durumuyla kurumsallaştırılmıştır.
Tablo 1: “Dünya Genelinde (ABD dıĢında) – Ġlk 50 DüĢünce KuruluĢu” içindeki BirleĢik Krallık
DüĢünce KuruluĢları, 2011
Sıra
Ġsim
KuruluĢ
Yılı
Hayır
kurumu
kaydı
1
Chatham House (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü – RIIA)
1920

3
Uluslararası Af Örgütü (AI)
1961

7
Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü (IISS)
1958

8
Adam Smith Enstitüsü
1977
X
10
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR)
2007

17
Avrupa Reformu Merkezi (CER)
1996
X
18
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW)
1978

20
Ekonomik Politika Araştırmaları Merkezi (CEPR)
1983

4
24
Civitas: Sivil Toplum Araştırmaları Enstitüsü
2000

31
Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü (ODI)
1960

41
Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü (IDS)
1966

44
Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü (RUSI)
1831

45
RAND Europe
1993

46
Demos
1993

Chatham House‟un faaliyet yelpazesi, 100‟den fazla araştırmacı ve uzmandan oluşan bir
personeli ve 8 milyon sterlin‟lik yıllık bütçesi olan dünyaca ünlü bir kuruluştan
beklenebileceği gibi, oldukça geniştir.1 Kuruluş çok çeşitli uluslararası ilişkiler konuları
hakkında raporlar, bilgilendirme broşürleri, kitaplar, transkripsiyonlar vs. yayınlamaktadır
(bakınız örneğin, Turkey and the Middle East: Internal Confidence, External Assertiveness
[Türkiye ve Ortadoğu: İçeride Güven, Dışarıda Kararlılık], Kasım 2011; Turkey After the
2011 Election: Challenges for the AK Government [2011 Seçimlerinden Sonra Türkiye: AKP
Hükümetini Bekleyen Zorluklar], Temmuz 2011). Kuruluş aynı zamanda aylık bir dergi (The
World Today [Bugünün Dünyası]) ve alanında önde gelen bir akademik süreli yayın
(International Affairs [Uluslararası İlişkiler]) yayınlamaktadır. Güncel haber öyküleri
hakkında medyaya uzman yorumları sağlamakta ve gerek Birleşik Krallık‟ta gerekse de
uluslararası düzeyde düzenlenen etkinlik ve konferanslardan oluşan eksiksiz bir program
organize etmektedir. Bu programın niteliğini yansıtan iki girişim yakın tarihlerde Türkiye‟de
gerçekleştirilmiştir: 2010 yılında düzenlenen, Türkiye‟nin modern dünyadaki yerine bakan bir
İstanbul Yuvarlak Masa Toplantısı ve 2011 yılında, İstanbul Politikalar Merkezi (Sabancı
Üniversitesi) ve Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) işbirliğiyle
gerçekleştirilen ve Türkiye ile Afrika arasındaki gelişen siyasi, ekonomik ve kültürel bağları
keşfetmeye çalışan bir çalıştay.
2011 yılının İlk 50 kuruluşu içinde 7. sırada bulunan Uluslararası Stratejik ÇalıĢmalar
Enstitüsü (International Institute for Strategic Studies - IISS) Chatham House‟dan çok daha
sonra, Soğuk Savaş esnasında 1958 yılında kurulmuş, ama Chatham House‟un ululararası
üyelik-temelli yapı modelini takip etmiştir: Kuruluşun 100 ülkeden 2.500 bireysel, 450 tüzel
ve kurumsal üyesi bulunmaktadır. 12 milyon sterlin‟lik bir bütçeye ve yaklaşık 65 kişilik bir
personele sahiptir. Bastığı monografiler (Adelphi Papers) ve güncel uluslararası meseleler
hakkında internet üzerinden yayınladığı analizlerin yanı sıra, ulusların askeri kapasitelerinin
yıllık bir değerlendirmesini yapan The Military Balance [Askeri Denge], Askeri Çatışmalar
Veritabanı ve dünya meselelerinin yıllık bir eleştirisini yapan Stratejik Survey [Stratejik
Araştırma] kuruluşun diğer önemli yayınlarıdır.
Yine güvenlik ve uluslararası ilişkiler alanında çalışan ve aynı şekilde üyelik-temelli bir
yapısı olan, ayrıca dünyanın ilk düşünce kuruluşu olma iddiasında bulunan Kraliyet BirleĢik
Hizmetler Enstitüsü (Royal United Services Institution - RUSI) 44. sırada yer almaktadır.
1831 yılında, Britanya Ordusu Başkumandanı ve eski Başbakan Wellington Dükü‟nün
teşvikiyle, donanma ve askerlik bilimi, ya da Carl von Clausewitz‟in deyimiyle “harp sanatı”
araştırmaları yapma misyonuyla tesis edilmiştir. Hâlâ öncelikli olarak askeri doktrin ve
savunma yönetimi alanlarındaki gelişmelere dair çalışma ve tartışmalarla ilgilenmesine
1
Aralık 2011‟de 1İngiliz sterlini = yaklaşık 1,2 avro, 1,6 Amerikan doları ve 2,9 Türk lirasıdır. Sıkça alıntı
yapılan bütçe rakamları, kuruluşun Vakıflar İdaresi‟ne en son sunmuş olduğu değerlerden alınmaktadır.
5
rağmen, bugünkü görev tanımı terörizmin ortaya koyduğu sorunlar, insan-kaynaklı diğer
tehditler ve doğal felaketler de dahil olmak üzere savunma ve güvenlikle ilgili tüm meseleleri
kapsamaktadır. Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü 3 milyon sterlin‟lik bütçesi ve 45 kişilik
personeliyle Chatham House ve Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü‟ne kıyasla daha
küçük bir kuruluştur. Halihazırda her yıl 40‟ın üzerinde araştırma siparişi üstlenmektedir;
müşteri listesinde Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı, Dışişleri ve Commonwealth [Milletler
Topluluğu] Bakanlığı, ABD Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği ve
uluslararası düzeyde çeşitli savunma ve güvenlik şirketleri yer almaktadır.
Hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, uluslararası uzmanlar tarafından gerçekleştirilen itibar
sıralaması sistemi göz önüne alındığında, ABD‟nin hariç tutulduğu İlk 50 listesindeki diğer
Birleşik Krallık düşünce kuruluşlarının birkaçı daha küresel ya da Avrupa düzeyindeki
meselelere odaklanmaktadır. 31. sırayı DenizaĢırı Kalkınma Enstitüsü (Overseas
Development Institute - ODI) işgal etmektedir; bu kuruluş kendisini, uluslararası kalkınma ve
insani yardım meseleleri konusunda Birleşik Krallık‟ın önde gelen düşünce kuruluşu olarak
tanımlamaktadır. Başlangıçta Ford Vakfı‟nın sağladığı fonla 1960 yılında tesis edilen
kuruluşun bugün 18 milyon sterlin‟lik bir bütçesi ve 130‟dan fazla personeli bulunmaktadır;
ulusal hükümetler, Birleşmiş Milletler, OECD, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği, İngiliz
Commonwealth [Milletler Topluluğu] Sekreterliği ve diğer uluslararası ajanslar için
araştırmalar gerçekleştirmekte, politika tavsiyeleri sunmakta ve eğitim programları
sağlamaktadır. Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟nün çalışmalarının çoğu, bugünlerde, her biri
çok geniş bir mesele yelpazesini kapsayan ve her birinin geniş bir araştırma projeleri portföyü
bulunan 12 “şemsiye” araştırma programı – İklim Değişikliği, Çevre ve Ormanlar; Büyüme,
Yoksulluk ve Eşitsizlik; Uluslararası Ekonomik Kalkınma; İnsani Yardım Politikaları vs. –
vasıtasıyla organize edilmektedir. Bilhassa tanınan ve kuruluşun ikinci önemli gelir kaynağını
teşkil eden ise Araştırma Bursu Programı‟dır (Fellowship Scheme); bu program 1963 yılından
bu yana 900‟ün üzerinde doktora-sonrası derecesindeki ekonomiste, yaklaşık 40 gelişmekte
olan ülkenin kamu sektörlerinde, bu ülkelerin hükümetleriyle yapılan iki yıllık sözleşmeler
temelinde, çalışma fırsatı sunmuştur.
Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟nün çok sayıda yayını arasında, Development Policy Review
[Kalkınma Politikaları İncelemeleri] ve Disasters [Felaketler] adlı iki uluslararası akademik
derginin yanı sıra, Bill ve Melinda Gates Vakfı‟nın finanse ettiği, Birleşmiş Milletler‟in 193
üye devletinin hepsinin 2015 yılına kadar gerçekleştirmekte anlaştığı sekiz kalkınma hedefi –
aşırı yoksulluk ve açlığın yok edilmesi, herkesi kapsayan zorunlu ilöğretim vs. – hakkında
ilerleme olup olmadığını değerlendiren Binyıl Kalkınma Hedefleri Karnesi ve Güney Asya
(Aralık 2011), Sahra-altı Afrika (Aralık 2011), Doğu ve Güneydoğu Asya‟daki (Aralık 2010)
düşünce kuruluşları hakkında bir dizi araştırma raporu bulunmaktadır.
Sıralamada Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟nün sadece birkaç sıra arkasından Kalkınma
AraĢtırmaları Enstitüsü (Institute of Development Studies - IDS) gelmektedir. Kalkınma
Araştırmaları Enstitüsü biraz daha yüksek bir bütçeye ve yaklaşık 220 kişinin oluşturduğu çok
daha kalabalık bir personele sahip olmasına rağmen, uluslararası kalkınma alanında ülkenin
önde gelen düşünce kuruluşu olma iddiasını Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟ne bırakmış
olmaktan memnun görünmektedir. Bunun ana nedeni büyük bir ihtimalle şudur: Merkez ofisi
Sussex Üniversitesi‟nde bulunan kuruluş, çok geniş araştırma programının yanı sıra, sekiz
Master derecesinden oluşan geniş bir lisansüstü öğretim portföyü idare etmektedir; ayrıca,
yenilikçi ve son derece itibar gören çeşitli “bilgi hizmetleri”ne de ev sahipliği yapmaktadır –
bunların en kayda değer olanı, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve toplumsal değişim
6
alanında Avrupa‟nın en büyük araştırma koleksiyonunu içeren Britanya Ulusal Kütüphanesi
(British Library) Kalkınma Çalışmaları bölümüdür.
İlk 50‟de 3. sırada, Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü‟yle hemen hemen aynı zamanda ortaya
çıkmış olan Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International - AI) yer almaktadır. Bu kuruluş
Türkiye‟de muhtemelen iyi tanınmaktadır; bunun nedeni kısmen Uluslararası Af Örgütü‟nün
küresel ölçekte insan hakları mücadelelerinin getirdiği kendine özgü itibarı, kısmen de
Türkiye‟nin, kuruluşun “en çok ele alınan ülke” grubu listelerinde sık sık öne çıkan bir konum
işgal etmesidir. Hâlâ Birleşik Krallık merkezli olarak kaydediliyor olsa da, bugün Uluslararası
Af Örgütü artık tam anlamıyla uluslararası bir yapı haline dönüşmüş durumdadır; 150‟nin
üzerinde ülkede 3 milyon üye ve destekçisi bulunmaktadır ve son yıllarda biraz da tartışmalı
bir biçimde iyice genişletilerek ekonomik, toplumsal ve kültürel hakları da kapsayan çok
geniş yepazeli bir insan hakları gündemine sahiptir. Bununla birlikte, kuruluşun başlangıcı,
siyasi ya da dini inançlarından dolayı hapsedilen erkekler ve kadınlar için bir-yıllık bir “Af
Başvurusu” mücadelesi şeklindeydi; 1961 yılında Peter Benenson tarafından Londra‟da
kurulmuştu. Bir avukat olan Benenson İşçi Partisi destekçisiydi ve aynı zamanda dört yıl önce
ADALET (JUSTICE) adlı kuruluşu kurmuş Londralı avukatlar grubunun bir üyesiydi.
Uluslararası Af Örgütü gibi ADALET de hem insan hakları ve hukuk reformu için mücadele
veren, hem de araştırmalar yürüten bir örgüttür; ancak, net bir açıklamasının yapılması çok
kolay olmayan ama bu alanda tanımlamayla ilgili görmezden gelinemeyecek sorunları
örnekleyen nedenlerden ötürü, Pennsylvania Üniversitesi‟nin düşünce kuruluşu listelerinde
yer almak için gerekli koşulları yerine getirmiyor gözükmektedir.
Çok daha mücadele-merkezli bir kuruluş olan Uluslararası Af Örgütü, birçok kişi tarafından
daha ziyade bir baskı ve protesto grubu olarak görülmesine ve kendi kendini bir düşünce
kuruluşu olarak ancak nadiren tanımlamasına rağmen, bu listelere girmeye şüphe götürmez
bir biçimde hak kazanmıştır. Kendilerinin ifadesiyle, daha ziyade “biz bir mücadele
örgütüyüz; yaptığımız şey tam da budur... Vahim insan hakları istismarlarını engelemek ve
sona erdirmek, hakları ihlal edilmiş olanlar için adalet talep etmek için eylem üretiyoruz.”
Kuruluşun hedefleri arasında şunlar yer almaktadır: Kadınların, çocukların, azınlıkların, yerli
halkların, mültecilerin ve siyasi tutukluların haklarının iyileştirilmesi, işkencenin sona
erdirilmesi, ölüm cezasının kaldırılması ve insan onurunun muhafaza edilmesi için
hükümetlere baskı yapmak.
Uluslararası Af Örgütü‟nün Birleşik Krallık şubesinin yaklaşık 225.000 üye, destekçi ve
bağışçısı bulunmaktadır; kuruluş Londra, Edinburgh, Cardiff ve Belfast‟taki ofislerinde 165
personel istihdam etmektedir ve % 87‟si biryesel aidat, bağışlar ve teberruattan gelen yaklaşık
24 milyon sterlin‟lik bir bütçeye sahiptir. Bu bütçenin dörtte biri gelir üretme ve “hedefleri
sağlamaya yönelik harcamalara” ayrılırken, kabaca % 60‟ı kampanyalara ve % 40‟ı da
araştırmalara gitmektedir; bu finansal profil yukarıda daha önce ele alınan kuruluşlardan
belirgin bir biçimde farklılık arz etmektedir.
İlk 50 listesine 2010 yılında giren ve doğrudan 18. sıraya tırmanan Ġnsan Hakları Ġzleme
Örgütü (Human Rights Watch - HWR) amaçları bakımından Uluslararası Af Örgütü‟ne
benzemektedir, ama kullandığı yöntemler açısından kitlesel üyelik-temelli bir örgütlenmeden
oldukça farklıdır. Kurulmasının hemen ardından 18. sıraya çıkması, uluslararası itibar
temelinde gerçekleştirilen bir sıralama uygulamasında istisnai bir biçimde çarpıcı bir
yükselişti; bunun başlıca nedeni hiç şüphe yok ki, milyarder hayırsever ve sermayedar George
Soros‟un 2010 yılında 100 milyon Amerikan doları değerinde 10 yıllık bir “şartlı bağış”
yapacağını – “dünya çapında insan haklarını daha etkin bir biçimde korumak ve iyileştirmek
7
için İnsan Hakları İzleme Örgütü‟nün küresel mevcudiyetini genişletmek ve derinleştirmek
amacıyla” – ifade etmesi olmalıdır. İnsan Hakları Örgütü için ileri sürülen resmi şart, bu
hediyeyi karşılayacak ek bir 100 milyon Amerikan dolarını bağış olarak toplaması ve küresel
bütçesini beş yıl içerisinde 48 milyon Amerikan dolarından 80 milyon Amerikan dolarına
çıkarmasıdır. Gayri resmi olarak ise kuşkusuz, kuruluşun tartışmalı İsrail-karşıtı duruşunun ve
birçok kişinin lekeli olarak gördüğü Soros fonunu kabul etmesinin bir sonucu olan son
zamanlardaki kan kaybını durdurmaya çalışacaktır.
İnsan Hakları Örgütü, faaliyetlerine 1978 yılında Helsinki İzleme Komitesi olarak başladı;
kuruluş amacı, Sovyet bloğunda, hükümetlerin 1975 Helsinki Nihai Senedi‟ne uyup
uymadıklarını izlemek amacıyla kurulmuş yurttaş gruplarını desteklemekti. Helsinki İzleme
Komitesi, istismarcı hükümetleri medya yoluyla alenen “afişe etme ve ayıplama” ve karar
vericilerle doğrudan bilgi alışverişi yapma yöntemini benimsedi; kuruluşun, Sovyetler Birliği
ve Doğu Avrupa‟daki insan hakları ihlallerini uluslararası planda gündeme taşıması bazı Orta
ve Doğu Avrupa ülkelerinde 1980‟li yılların sonlarında yaşanan demokratik dönüşümlerde
önemli bir rol oynayacaktı. Yine 1980‟li yıllara gelindiğinde, Asya İzleme Komitesi (1985) ve
Ortadoğu İzleme Komitesi‟nin (1989) kurulmasıyla birlikte kuruluş gerçek anlamda küresel
bir örgüt haline geldi ve 1988 yılında, çok daha kapsayıcı bir isim olan İnsan Hakları İzleme
Örgütü adını resmi olarak benimsedi.
İnsan Hakları Örgütü‟nün yönetim merkezi – ki muhtemelen Soros bağışının idaresinden
sorumludur – New York‟ta bulunmaktadır; ayrıca dünya çapındaki büyük şehirlerde en az 14
ofisi daha vardır. Dolayısıyla, Kuresel Düşünce Kuruluşları listelerinde neden Birleşik Krallık
merkezli bir kuruluş olarak tanımlandığı çok açık değildir; Birleşik Krallık‟taki şubesinin
yıllık 0,5 milyon sterlin‟lik bütçesi kuruluşun toplam bütçesinin gerçekten de çok az bir
kısmını oluşturmaktadır.
Yazının bu kısmında tanıtılacak olan son üç düşünce kuruluşunun hepsinin Avrupa‟yla ilgili
perspektifleri vardır, ama bu perspektifler arasında farklılıklar bulunmaktadır. İlk olarak, İlk
50 listesinde 17. sırada bulunan Avrupa Reformu Merkezi (Centre for European Reform –
CER), şu ana değin ele aldıklarımız içerisinde en genç ve en küçük kuruluştur. 1996 yılında,
kuruluşun başlangıçtaki ve halihazırdaki yöneticisi olan Charles Grant tarafından kuruldu.
Grant o tarihlerde, iş ve siyaset alanlarına yoğunlaşan uluslararası haftalık dergi The
Economist‟in savunma konuları editörüydü. Avrupa Reformu Merkezi‟nin bugün 12 kişilik
bir personeli ve yaklaşık 1,2 milyon sterlin‟lik bir yıllık bütçesi vardır. Yıllık aidat ödeyen
bireysel üyelere dayalı bir temeli olmadığından, gelirinin en az % 80‟ini, 40‟tan fazla tüzel
kişi sponsorundan gelen bağışlar teşkil etmektedir.
Avrupa Reformu Merkezi kendisini “bağımsız, özel ve kâr amacı gütmeyen kuruluş” şeklinde
tarif etmektedir; burada kullanılan “bağımsız” ifadesi, “hiçbir siyasi parti, hükümet ya da
Avrupa kuruluşuna bağlı değiliz” anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, yukarıda da
değinmiş olduğumuz gibi, düşünce kuruluşlarının bağımsızlığına dair çeşitli tanımlar ve
derecelendirmeler mevcuttur; bu anlamda, örneğin, Avrupa‟daki katı şüpheciler Avrupa
Reformu Merkezi‟nin kendisini tanımlama biçimine rahatlıkla itiraz edebilirler. Mesela
diyebilirler ki, Avrupa Reformu Merkezi‟nin “Avrupa”dan anladığı şey, kendisinin de açıkça
desteklediği Avrupa Birliği‟nin (AB) halihazırdaki üyesi olan 27 ülkeden ibarettir. Eleştiriye
kapalı değildir, ama kuruluşun “reform” gündemi Avrupa Birliği‟nin daha büyük, daha iyi ve
daha fazla küresel sorumluluk yüklenen bir yapı olma yönünde ilerlemesi doğrultusundadır.
Bu amaçların ilerletilmesinde Avrupa Reformu Merkezi‟nin İstanbul-merkezli düşünce
kuruluşu Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) ile yakın bağları vardır.
8
Türkiye ayrıca, çoğunlukla Merkez‟in başkan vekili Katinka Barysch tarafından kaleme
alınan yayınlarında ve politika brifinglerinde belirgin bir konum işgal etmektedir (Bakınız
örneğin, Is Turkey Our Partner Now? [Türkiye Şimdi Bizim Ortağımız mı?], Kasım 2011;
Turkey, the EU and the Meditterranean Uprisings [Türkiye, AB, ve Akdeniz Başkaldırıları],
Mart 2011).
Avrupa Reformu Merkezi‟nin birkaç basamak üstünde, 10. sırada Avrupa DıĢ ĠliĢkiler
Konseyi (European Council on Foreign Relations – ECFR) yer almaktadır. Kuruluş daha
2007 yılı sonunda kurulmasına rağmen, çok hızlı bir yükselişe geçmiş ve Pennsylvania
Üniversitesi‟nin hem 2009 hem de 2010 yılındaki “Dünyadaki En İyi Düşünce Kuruluşu”
ödülünü almaya yetecek bir itibar kazanmıştır. Dolayısıyla, sahip olduğu etki tartışma
götürmez bir durumdur; ancak, gerçek anlamda “ilk pan-Avrupa düşünce kuruluşu” – ki
kuruluş kendini tanıtmak istemektedir – olup olmadığı muhtemelen biraz kuşkuludur. Çok
daha farklı bir düşünce kuruluşu olmasına rağmen, Ekonomik Politika Araştırma Merkezi‟nin
(aşağıda ele alınıyor) daha kapsayıcı bir biçimde pan-Avrupa karakteri olduğu ve bu düzeye
neredeyse bir çeyrek yüzyıl daha önce ulaştığı söylenebilir; oysa, araştırma ilgileri ve
yayınları daha geniş bir alana yayılıyor olsa da, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin “Avrupası”,
Avrupa Reformu Merkezi‟nin durumunda olduğu gibi, Avrupa Birliği‟ne dayanmaktadır.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin, Avrupa Birliği‟nin anayasal temelini değiştiren Lizbon
Anlaşması‟nın imzalanmasından kısa süre önce kurulması, zamanı iyi ayarlanmış bir adımdı,
çünkü Konsey‟in temel hedefi “Avrupa‟nın ortak çıkarları ve ortak değerlerini destekleyen
daha tutarlı ve daha zinde bir Avrupa dış politikası geliştirmek”tir. Daha spesifik amaçlar
arasında ise şunlar yer almaktadır: Kollektif gücünü arttırmak amacıyla, AB‟yi çok-taraflı
kuruluşlarla daha etkin bir işbirliği içerisine sokmak; süregiden siyasi, ekonomik ve toplumsal
gelişmelerini teşvik etmek amacıyla, Türkiye ve Batı Balkan ülkelerinin nihai üyeliklerinin
taahhüdünün arkasında durmak.
Bir pan-Avrupa yapısı olarak, kuruluşun merkezinin Birleşik Krallık‟ta olduğu nitelemesi
potansiyel olarak yanıltıcıdır, çünkü daha en baştan itibaren Avrupa Birliği‟nin bütün önemli
başkentlerinde faaliyet göstermiştir ve Londra‟nın yanı sıra Berlin, Paris, Roma, Madrid,
Varşova ve Sofya‟da ofisleri bulunmaktadır. Bununla birlikte, kuruluşun en çarpıcı özelliği
kuşkusuz Konsey‟in bizzat kendisidir. Yaptığı işlerin çoğu çeşitli coğrafi ve tematik çalışma
grupları tarafından yürütülmektedir; bütün kurum olarak yılda sadece bir defa toplanmaktadır
ama halihazırdaki 160 üyesi arasında Avrupa ülkelerinden 4 eski cumhurbaşkanı, 12 eski
başbakan, 24 eski ya da hâlâ görevde olan dışişleri bakanı, 5 eski AB komisyon üyesi, 3 eski
NATO genel sekreteri, Dünya Ticaret Örgütü genel direktörü, çeşitli üst düzey Birleşmiş
Milletler yetkilisi, sivil toplum kuruluşları yöneticileri ve emekli ya da hâlâ görevde olan
profesörler bulunmaktadır.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin ortakları ve fon sağlayıcıları da güçlü bir liste
oluşturmaktadır: Tüzel kişiler/ticari şirketler ve hükümetlerin yanı sıra, sadece aday
gösterilme ve davet yoluyla belirlenen bireyler. Birçok düşünce kuruluşu hükümetlerden fon
almadığını samimi bir biçimde vurguyor iken, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi bunun tam tersini
yapmaktadır: “Çeşitli Avrupa ülkelerinin bakanlıklarının sağladığı hem finsansal hem de ayni
destekten faydalanmaktayız. Bu ayrıcalıktan dolayı çok müteşekkiriz ve [Belçıka,
Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, İtalya, Polonya ve İspanya dışişleri
bakanlıklarına] teşekkürlerimizi sunarız.”
9
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin yaklaşık 30 kişilik bir “dış politika uzman” kadrosu vardır
ve kuruluşun araştırma faaliyetlerinin büyük kısmı üç ana program etrafında organize
edilmektedir: Geniş Avrupa, Çin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika. Türkiye doğal olarak Geniş
Avrupa programının önemli parçalarından biridir ve yakın zamanlarda yayınlanan dokuz
makalelik bir derleme kitabın konusu olmuştur; What Does Turkey Think? [Türkiye Ne
Düşünüyor?] başlıklı bu kitap kimlik ve demokratikleşme sorunlarının ve Ankara‟nın evrim
geçiren dış politikasının “yeni Türkiye” içinde nasıl görüldüğünü incelemektedir. “Avrupa
Birliği Türkiye hakkında ne düşünüyor?” sorusuyla ise Avrupa Dış İlişkiler Konseyi‟nin bir
diğer yenilikçi projesi olan Dış Politika Not Cetveli [Foreign Policy Scorecard]
ilgilenmektedir; bu program, 27 AB üye ülkesinin ve kurumlarının, altı kilit tema temelinde
düzenlenen 80 politika alanındaki performansını değerlendirmektedir. Sözü edilen politika
alanlarından biri de Geniş Avrupa içindedir: “Birliğin genişlemesine yönelik destek düştükçe,
AB‟nin etki dücü de azalmıştır. Performans Batı Balkan ülkelerinde iyi (B notu), doğudaki
komşu ülkelerde orta (C+ notu) ve Türkiye‟de zayıf (C- notu) düzeyde olmuştur.”
(http://ecfr.eu/scorecard/2010/).
İlk 50 listesinde 20. sırada bulunan Ekonomik Politika AraĢtırma Merkezi (The Centre for
Economic Policy Research – CEFR), yazının bu kısmında ele alınacak son düşünce
kuruluşudur; sona bırakılması muhtemelen uygun bir tercih olmuştur, zira yapısal olarak
yukarıda değinilen düşünce kuruluşlarının hepsinden ciddi anlamda farklıdır. Onlar gibi bu
kuruluşun da yönetim merkezi Londra‟da bulunmaktadır; araştırma fonları almaktadır
(Avrupa‟daki bağış dağıtan kurumlardan, özel vakıflardan, tüzel kişi ve kamu sektörü
üyelerinden); yine onlar gibi, yaptığı araştırmaların sonuçlarını yayınlayarak karar alıcılara,
kamusal ve özel sektörlere iletmektedir (her yıl yayınladığı yaklaşık 700 Tartışma Makalesi
ve şimdilerde internet üzerinden yayın yapan organı Policy Insights [Politika İçgörüleri]
aracılığıyla). Ancak, çoğu düşünce kuruluşundan farklı olarak, araştırmacılarını doğrudan
istihdam etmemektedir; ayrıca, net ve sürekli biçimde teşhis edilebilecek bir ideolojik
konumu yoktur. Onun daha ziyade bir ağ (network) olduğu söylenebilir; hatta şimdilerde son
derece geniş bir ağdır. Bu ağın içerisinde, Avrupa ve başka yerlerde bulunan 200‟den fazla
üniversitede çalışan 725 ekonomist yer almaktadır. Ekonomik Politika Araştırma Merkezi
tarafından, kuruluşla ortak çalışan Araştırmacı Üye olarak atanan bu akademisyenler kendi
kurumlarında araştırmalar yürütmektedir.
Ekonomik Politika Araştırma Merkezi‟nin misyonu Avrupa ekonomisinde araştırma
mükemmeliyetini ve politikayla ilgili olma durumunu ilerletmek, en iyi ekonomistleri politika
tartışmalarına katılmaya teşvik etmek, bu tartışmaların en üst seviye nitelikteki araştırmalara
yaslanmasını temin etmek ve böylece Avrupa‟daki karar alma süreçlerinin kalitesini
arttırmaktır. Kuruluşun araştırma gündemi son derece çeşitlidir ve çoğunlukla “yukarıdan
aşağıya doğru” değil de “aşağıdan yukarıya doğru” bir süreçle gelişmektedir; ancak, küresel
ekonomi ve bilhassa Avrupa bütünleşmesi – tek pazar, para birliği, AB genişlemesi,
ekonomik geçiş süreçleri – gibi bazı temalar gündemin çekirdek maddelerini oluşturmaya
devam etmektedir.
Ulusal Düzeyde Önde Gelen “YandaĢ” DüĢünce KuruluĢları
Şimdi, bu yazıda ele alınan düşünce kuruluşlarının diğer ana grubuna dönüyoruz. Bunlar
yukarıda sadece kollektif ve anonim olarak tanıtılmış ve aynı anda hem bağımsız hem de
yandaş olmayı becerebilen kuruluşlar olarak tarif edilmişti. Tablo 2 ve Tablo 3‟te sunulan
seçme bunların tümünü kapsayıcı olmaktan çok uzaktır, ama bu liste en etkin, en öne çıkan ve
en önemli düşünce kuruluşlarının çoğunu içermektedir ve örnekleme amacı açısından
10
kesinlikle yeterlidir. Bu düşünce kuruluşlarını “açıkça ya da belli bir biçimde” “Merkezin
Sağında” olanlar ve “Merkezin Solunda” olanlar şeklinde ayırıyoruz; bu tanımlamaların hepsi
elbette kısa bir açıklama gerektirmektedir.
Sol-sağ siyasi ekseninin kullanılması bir tasdik olarak algılanmamalıdır. Bu eksen çokça
eleştirilmiş ve çeşitli alternatifler önerilmiştir: radikal-muhafazakâr, ilerici-gerici, cemaatçibireyci. Sol-sağ ekseninin çağdaş Britanya siyasetinde kullanımı bilhassa sorunlu görülebilir,
zira, örneğin, son zamanlardaki Liberal Demokratların genel seçim bildirilerinden bazıları
somut bir biçimde İşçi Partisi‟nden daha solda bir görünüm arz etmiştir. Ama bu yazının
meselesi böylesi soruları ele almak değildir. Burada sol-sağ yelpazesi kullanılıyor ve hatta en
geleneksel biçimi içerisinde kullanıldığını da söylemek mümkündür. Politika yorumcuları ve
hatta siyasi partilerin hayal kırıklığına uğramış bazı destekçileri ne hissederse hissetsinler, İşçi
Partisi merkezin soluna, Muhafazakâr Parti merkezin soluna ve Liberal Demokratlar da
ikisinin arasında bir yere yerleştirilmektedir. “Açıkça ya da belli bir biçimde” ifadesinden
kastedilen, bir yandan bir düşünce kuruluşunun kendini “tarafsız” ya da “bağımsız” olarak
sunmak için çok çaba harcarken, diğer yandan o kuruluşun kurucuları, önde gelen üyeleri,
misyon bildirisi, politika hedefleri, araştırma makaleleri, en sık açıklama yapan konuşmacıları
ve başka kanıtların pratikte o kuruluşun sürekli bir biçimde sola ya da sağa meylettiğini
gösterdiği durumlardır.
Vakıflar İdaresi‟nde resmi olarak “kamusal eğitime hizmet eden hayır kuruluşu” şeklinde
kaydedilmenin sağladığı vergi muafiyeti ve diğer faydaları kazanma arzusundaki bir düşünce
kuruluşu için “sola ya da sağa meyletmek” kendi içinde tamamen makul bir durumdur; ancak
bu, Vakıflar İdaresi‟nin “kamu yararı koşulu”nu yerine getirdiği ve kamusal eğitimin
iyileştirilmesi, yurttaş ya da toplulum gelişiminin ilerletilmesi vb. kamusal menfaate yönelik
hayırsever amaçlar güttüğü sürece böyledir. Makul olmayan durum ise, “meyletmenin” belli
bir siyasi partiyle “yakın bağlar kurmaya” dönüşmesidir. Bunun bir örneği, Muhafazakâr
Parti‟den Savunma Bakanı Paul Fox‟un Ekim 2011‟deki istifasında rol oynayan Atlantik
Köprüsü (Atlantic Bridge) adlı düşünce kuruluşudur. Vakıflar İdaresi‟nin görüşüne göre,
Atlantik Köprüsü kendini ağırlıklı olarak, Thatcher-Reagan yıllarında yükselişte olan türden
bir ABD-Birleşik Krallık “özel ilişkisi” anlayışının ilerletilmesine adamış bir düşünce
kuruluşuydu. Ama Vakıflar İdaresi‟nin onay vermemesine yol açan şey kampanyanın kendisi
değildi, zira hayırsever olarak kayıtlı olduğu için buna izin vardı; sorun, sadece özel ilişkinin
oluşturduğu tek bir meseleye aşırı bir şekilde odaklanılması ve bu meselenin Muhafazakâr
Parti ile yakın bir biçimde özdeşleşmesiydi.
Hayır kurumu statüsünün bir düşünce kuruluşuna sağladığı faydalar dikkate değerdir. Hayır
amaçlı kuruluşlar normalde kurumlar vergisi, sermaye vergisi ya da damga vergisi gibi
vergileri ödemek zorunda değildirler ve onlara yapılan bağışlar verâset ve intikal vergisinden
muaftır. Aynı zamanda, yerleştikleri binalar için oldukça düşük emlâk vergisi oranlarına
tâbidirler. Bu haklardan faydalanabilmek için düşünce kuruluşunun başlıca amaçlarını
hayırseverlikle ilgili bir bağlamda ifade etmesi (örneğin, “toplumsal, ekonomik ve siyasi
meselelerin araştırma, tartışma ve yayın yoluyla kamusal düzeyde daha doğru anlaşılmasına
katkıda bulunmak” – Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü) ve bu durumda kamunun bu
amaçlardan nasıl fayda sağlayacağını açıklaması gerekmektedir (“iyi araştırmalara ve açık
argümanlara dayanan politika analizlerimiz, yayınlarımız, medya faaliyetlerimiz ve
hükümette, üniversitelerde, özel ve gönüllü sektörlerdeki güçlü ağlarımız yoluyla, ilerici
düşüncenin ivmesini muhafaza etmesinde hayati bir rol oynamaktayız”). Daha sonra başka
şeyler de gerekmektedir; örneğin, bazı yayınların ve bilgilendirme yazılarının dijital
11
dosyalarının düşünce kuruluşun internet sitesinden indirilebilmesi, bazı faaliyetlerin halka
açık olması ve konuşmacıların siyasi yelpazenin tamamından seçilmesi lazımdır.
Hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, hayır kurumu statüsünün getirdiği faydalarının, en
azından kısmi olarak belli siyasi hedefler doğrultusunda kampanyalar düzenleyen kuruluşlara
da sunuluyor olması sorgulanmayan bir durum değildir; böylesi ulusal düşünce kuruluşları
gerçekten de sürekli bir saldırıya maruz kalmaktadır ve bu saldırılar zaman zaman oldukça
sert olabilmektedir. Bu tür düşünce kuruluşlarıyla, “akıl hocalarının hazırlık okulları” şeklinde
yaftalarla dalga geçilmektedir (Bentham, 2006, s. 166); yöneticilerinin başlıca meşgalesi
kendi siyasi kariyerlerini geliştirmek ve hükümette ve iş dünyasındaki önde gelen
şahsiyetlerle ilişki ağları tesis etmek olan böylesi kuruluşlara yapıştırılan bir başka yafta ise,
milletvekili olmayı hedefleyenlerin antrenman sahaları şeklindedir. Bunlar, “deneyime karşı
siyasi ergenliğin zaferini temsil ederler; personelleri genellikle son derece genç, tamamıyla
deneyimsiz, sadece hayatın öğretebileceği bilgelikten yoksun ve hep moda eğilimler peşinde
koşan insanlardan oluşur” (Jacques, 2004). Kendi etkilerini ölçerken, sözümona, yaptıkları
çalışmaların niteliğine değil de onlardan bahseden gazete sütunlarının ne genişlikte olduğuna
bakarlar; çalışmalarının çoğu da ya “büyük resmin zararına bir biçimde sundukları politik
reçetedeki önemsiz ayrıntılara gömülmüştür” (Bentham, s. 167) ya da söz konusu düşünce
kuruluşunun, politikalarını etkilemeye çalıştığı siyasi partiyle ilişkisinin kısıtlaması altındadır.
12
Tablo 2: Açıkça ya da belli bir biçimde Merkezin Sağı’nda yer alan bazı düĢünce kuruluĢları
KuruluĢ tarihi –
kuranlar
EKONOMĠK ĠġLER ENSTĠTÜSÜ
(INSTITUTE OF ECONOMIC
AFFAIRS)
1955 – siyasetçi
olmayan bir grup
serbest piyasacı.
POLĠTĠKA ÇALIġMALARI
MERKEZĠ (CENTRE FOR POLICY
STUDIES)
1974 – serbest piyasacı
Muhafazakârlar ve
aralarında Thatcher‟ın
da olduğu eski
bakanlar.
ADAM SMITH ENSTĠTÜSÜ (ADAM
SMITH INSTITUTE)
1977 – ABD merkezli,
İskoç serbest piyasacı
Muhafazakârlar.
CIVITAS – Sivil Toplum AraĢtırmaları
Enstitüsü (Institute for the Study of
Civil Society)
2000 – “klasik liberal”,
David Green.
POLĠTĠKA DEĞĠġĠMĠ (POLICY
EXCHANGE)
2002 – modernleştirici
“genç” Muhafazakârlar.
SOSYAL ADALET MERKEZĠ
(CENTRE FOR SOCIAL JUSTICE)
Misyon, amaçlar, hedefler
Statü, personel, baĢlıca
fon kaynağı
BaĢarılar, politika “etkileri”
Birleşik Krallık‟taki ilk serbest piyasacı düşünce
kuruluşu. Serbest bir ekonomi, düşük vergiler,
eğitimde sağlıkta ve refahta özgürlük, daha düşük
düzenleme seviyeleri hedefinin entelektüel
dayanağını geliştirmek.
Hayırsever. 10 kişilik
personel. 1 milyon sterlin
üzerinde bütçe;
bireylerden, şirketlerden
ve vakıflardan gelen
bağışlar.
İlk dönemlerdeki tartışmaları fikirlerinden bazıları
neredeyse klasikleşmiş düşünceler haline gelmesi:
Enflasyonun kontrol altında tutulması, sendika
reformu, yaygın özelleştirme. Dünya çapında
benzer fikirlere sahip 100‟ün üzerinde kurumla bir
ağ oluşturulması.
Başlangıçta, Muhafazakâr Parti‟yi ekonomik
liberalizmi benimsemeye itmek. Bir dizi politika
alanına serbest piyasacı ekonomi çözümlerini
savunmak: sosyal politika ve aile, enerji politikası,
kamusal hizmet tedariki, ceza politikası.
Özel şirket. Az sayıda
personel, ama kuruluşla
ortak çalışan araştırmacı
üyeler. Bireylerden ve
şirketlerden gelen
bağışlar.
Margaret Thatcher‟ın Muhafazakâr Parti lideri ve
3 kez başbakan seçilmesi. Demiryollarının,
elektrik hizmetlerinin, madenlerin ve Kraliyet
Posta Servisi‟nin özelleştirilmesi; hisse senedi
sahibi bir toplum, eğitimde ebeveyn seçimi.
Birleşik Krallık‟taki önde gelen liberter, serbest
piyasacı düşünce kuruluşu; “akademik bir kurum
olmaktan ziyade pratik hedefleri olan bir düşünce
kuruluşu; gerçek değişimleri hayata geçirmek için
siyaset yapıcılarla birlikte çalışmak ve serbest
piyasa fikirlerini gerçek hayata uygulamak.
Özgür ve demokratik bir toplumu mümkün kılan
hukuki, kurumsal ve ahlaki çerçevenin halk
tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak.
Araştırmalar yürütmek; ama aynı zamanda,
çocuklara ve okullara sınırlı eğitim hizmetleri
sağlamak.
“Bağımsız”, araştırmahedefli ve eğitimle ilgili bir
hayırsever kuruluşu; kamusal politika sorunlarına
“ilerici” serbest piyasacı ve yerelci çözümler arama
hedefi doğrultusunda akademisyenlerle ve siyaset
yapıcılarla birlikte çalışmak.
Sosyal adaleti Britanya toplumunun kalbine
yerleştirmek; yoksulluğun nedenlerini aşmaya ve sosyal
adaleti geliştirmeye yardımcı olacak bilgiler ve
çözümler üretmek amacıyla bir Yoksullukla Mücadele
Edenler İttifakı tesis etmek.
Kâr amacı gütmeyen
kuruluş. Az sayıda
personel, araştırmalar
çoğunlukla
görevlendirme yoluyla
yapılıyor. ye aidatları.
Hayırseve. 20 kişinin
üzerinde personel. 1
milyon sterlin üzerinde
bütçe. Özel bağışlar.
Hayırsever. 30 kişiden fazla
personel. 2 milyon sterlin
bütçe. Bireylerden ve
şirketlerden gelen bağışlar,
araştırmalar için
sponsorluklar.
Kâr amacı gütmeyen kurulu.
20 kişiden fazla personel. 1
milyon sterlin üzerinde
bütçe. Bireylerden ve
şirketlerden gelen bağışlar,
proje sponsorlukları.
Hükümet müdahalesinden vazgeçilmesi ve
özelleştirmede uluslararası planda öncülük.
Thatchercı politikalar: merkezi planlamanın
azaltılması, vergilerin düşürülmesi, sosyal
konutların satışı, kamu hizmetlerinin taşerona
verilmesi, ebeveynlere, kiracılara ve tüketicilere
daha fazla seçenek sunulması.
Alışılmıştan farklı olarak, düşünce kuruluşunun
yayınlarının yanı sıra, eğitim ve öğretim
materyalleri sunumu. Hedefler: daha yüksek
eğitim standartları, daha iyi suç istatistikleri,
kitlesel göç maliyetlerinin azaltılması, kamu
sağlığı alanında Ulusal Sağlık Hizmeti‟nin tekeli.
Kurucu üyelerden bazıları şimdi bakan. Akademi
okulları, dar gelirli ailelerden gelen öğrencilere sağlanan
yardımlar (pupil premium), üniversite harçları, polis
komiserlerinin seçilmesi. 120‟den fazla piyasa
öncülüğünü benimsemiş Avrupa düşünce kuruluşunun
oluşturduğu Stokcholm Ağı‟nın üyesi.
Prospect dergisinin 2009 yılında Yılın Düşünce
Kuruluşu ödülünün kazanılması ve bunun aile, refah
reformu, suçlulara yönelik adalet, çete kültürü ve sosyal
refah üzerine yaptığı araştırmaların niteliğini yanıstması.
Duncan Smith‟in şimdi Çalışma ve Sosyal Yardım
Bakanı olması.
13
Tablo 3: Açıkça ya da belli bir biçimde Merkezin Solu’nda yer alan bazı düĢünce kuruluĢları
KuruluĢ tarihi – kuranlar
FABIAN DERNEĞĠ (FABIAN
SOCIETY)
1884 – İşçi Partisi
öncesi dönemin
sosyalist reformcuları.
Misyon, amaçlar, hedefler
Britanya siyasetindeki en eski düşünce kuruluşu.
Başlangıçta: demokratik sosyalizm ilkelerini
devrim değil de reform yoluyla ilerletmek. Daha
yakın zamanlarda: “bir sonraki İşçi Partisi
hükümeti” için amaca uygun ve “mantıklı”
politikalar ileri sürmek.
Statü, personel, baĢlıca
fon kaynağı
İşçi Partisi ile bağlantılı
Sosyalist dernek
(7000‟in üzerinde üye).
16 kişi personel. 0,7
milyon sterlin bütçe.
YENĠ YEREL YÖNETĠM AĞI
(NEW LOCAL GOVERNMENT
NETWORK)
1996 – İşçi Partisi‟ni
destekleyen
politikacılar ve
akademisyenler.
Yeni Yerelciliğin önde gelen savunucusu. Kamu
hizmetlerinin dönüştürülmesine, yerel siyasi
liderliğin yeniden canlandırılmasına ve yerel
toplulukların yetkilendirilerek güçlendirilmesine
radikal bir yaklaşım; Birleşik Krallık‟ta yetkilerin
yerel birimlere daha fazla devredildiği bir
anayasal uzlaşma.
Hayır kurumu. 40 kişinin
üzerinde personel. 2,5
milyon sterlin bütçe; AB
Komisyonu‟ndan, tröst
ve vakıflardan,
şirketlerden gelen
bağışlar.
Hayır kurumu. 12 kişilik
personel. 1,8 milyon
sterlin bütçe; şirketlerden
ve bireylerden gelen
bağışlar.
Kâr amacı gütmeyen
kuruluş. 9 kişilik
personel. Hesap bilgileri
mevcut değil. Özel ve
kamusal sektörlerdeki
ortaklardan gelen
bağışlar.
MERKEZ FORUMU (CENTRE
FORUM)
Siyasi yelpazenin her tarafında yer alan liberal
politika fikirlerinin araştırılması ve tartışılması
için ilerici forum. Araştırma konuları: Özlemi
duyulan gelişmeler, yetkilendirerek güçlendirme,
liberalizm, küreselleşme.
Hayır kurumu. 9 kişilik
personel. 0,5 milyon
sterlin bütçe. Tüzel kişi
ortaklardan gelen
bağışlar.
KAMU POLĠTĠKALARI
ARAġTIRMA ENSTĠTÜSÜ
(INSTITUTE FOR PUBLIC
POLICY RESEARCH)
1988 – İşçi Partili
işadamı, Lord Hollick.
DEMOS
1993 – Martin Jacques
ve Geoff Mulgan.
Birleşik Krallık‟taki önde gelen ilerici düşünce
kuruluşu olmak. Hedefler: Eşitsizlikle savaşmak,
yurttaşları güçlendirmek, sosyal sorumluluğu
desteklemek, âdil ve sürdürülebilir bir ekonomi
yaratmak, demokrasiyi yeniden canlandırmak.
Sosyal sorumluluk sahibi ve içerici araştırmalar
yürütmek; özgür, muktedir, güvenli ve güçlü
yurttaşların oluşturduğu bir toplum hedefine
hizmet etmek.
BaĢarılar, politika “etkileri”
İşçi Partisi‟nin ilk kurucularından (1900) ve parti
tüzüğünü kaleme alanlardan (1918) biri. Meşhur
“broşürler” yoluyla etki: asgari ücret, İngiltere
Bankası‟nın (Bank of England) bağımsızlığı,
Çocuk Yardım Fonu.
Sosyal Adalet Komisyonu (1992-1994) yoluyla
merkez-sol düşüncenin ve Yeni İşçi Partisi
politikalarının yeniden canlandırılması; şehir
merkezi trafiği vergisi için erken dönemlerde
destek; Enstitü‟nün Kuzey İngiltere‟de
örgütlenmesi; Küresel İklim Ağı‟nın kurulması.
Yeni İşçi Partisi‟nin programının geliştirilmesinde
aktif rol alma – Mulgan, Blair‟in Politika
Direktörü oldu. Şimdiki ilgi alanları: Sol‟un
geleceği, Destekli Ölüm Komisyonu.
Üst düzey meclis üyeleri ve politikacıların en iyi
uygulamaları paylaşmaları için oluşturulan
Yenilik Getirme Ağı; doğrudan seçilen belediye
başkanları ve polis komiserleri, fon toplama
yetkilerinin alt birimlere devredilmesi,
güçlendirilmiş yerel topluluklar, yurttaş-inisiyatifli
hizmetler.
Liberal Demokratları İkinci Dünya Savaşı‟ndan
beri ilk kez hükümete taşıyan 2010 bildirisindeki
politikalar: dar gelirli ailelerden gelen öğrencilere
sağlanan yardımlar (pupil premium); akademiler
ve “ücretsiz” okullar; topluluğa ait arazilerin açık
arttırmayla satışı.
14
İçinden seçim yapılabilecek neredeyse 300 düşünce kuruluşu arasında bu suçlamaların hepsini
doğrulayacak birkaç örnek bulmanın zor olmadığı açıktır. Aynı derecede açık olan bir başka
nokta da şudur ki, bu yazının işlevi böyle bir şey yapmak değildir. Bu yazı, mümkün olduğu
kadar özet bir biçimde, düşünce kuruluşlarının lehine bir açıklama yapmaya çalışacaktır; bu
doğrultuda, bunların bazılarının yakın zamanlarda Birleşik Krallık‟taki büyük ideolojik
değişimlere yapmış oldukları katkılar gösterilecek ve şimdiki ilgi alanları ve kampanyalarına
dair birkaç örnek verilecektir. Düşünce kuruluşlarının durumunu genel olarak destekleyen iyi
bir argüman, kendisi de hem Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ve Demos‟un bir üyesi ve
aynı zamanda Başbakanlık Strateji Birimi‟nde çalışmış olan Ben Rogers‟tan gelmiştir:
“Hükümet, üniversiteler, üçüncü sektör ve basın arasında bir alan sağlarlar; bu alanda,
farklı arkaplanlardan ve disiplinlerden gelen uzmanlar ve liderler değerler, fikirler ve
stratejiler geliştirebilir, bunları tartışabilir ve test edebilirler. Siyasi partilerin kendileri
böylesi alanlar kesinlikle sunmazlar; birkaç istisna dışında siyasi kurumlar ya da
üniversiteler de bunu yapmaz.” (Rogers, 2010).
Siyasi partilerin, muhtemelen Rogers‟ın düşündüğü türden bir politika geliştirme “alanı”
sağlamayı becerememesinin – ki bu alandan en doğrudan fayda sağlayabilecek olan bizzat
siyasi partilerin kendileridir – başlıca nedeni tek kelimeyle finansaldır. Birleşik Krallık‟taki
bütün siyasi partiler başıca gelir kaynakları olarak ağırlıklı bir biçimde bağışlara
dayanmaktadırlar: Muhafazakâr Parti‟ye büyük şirket bağışları, İşçi Partisi‟ne sendika üyelik
ödentilerinden gelen bağışlar ve Liberal Demokrat Parti‟ye bireysel üyelerin yaptığı bağışlar
söz konusudur. Sıkça varsayılanın aksine, politika geliştirme için bir miktar kamu finansmanı
mevcuttur, ama bu, her bir büyük parti için yıllık 0,5 milyon sterlin‟den daha azdır; bu fon çok
fazla bir delik tıkamamaktadır, zira Genel Seçimler olduğunda her bir parti, içinde dikkate
şayan bir biçimde yüzden fazla politika vaadi bulunan yaklaşık yüz sayfalık bir seçim bildirisi
hazırlamaktadır. Böylesi durumlarda, düşünce kuruluşlarının ürünlerinin sınırlarını vugulamak
adına “politik reçetedeki önemsiz ayrıntılar” şeklinde dalga geçilen şeyler son derece sıcak
karşılanabilmektedir.
Öte yandan, o suçlamanın diğer kısmı da – yani düşünce kuruluşlarının “büyük resim
analizine” çok az katkı yaptıkları – her zaman doğru değildir. Aslında, bunun tam tersi de
savunulabilir ve denilebilir ki, Birleşik Krallık siyasetinin büyük resmi son 40 yılda gerçekten
büyük iki dönüşüm geçirmiştir ve bu dönüşümlerin ikisi de düşünce kuruluşlarının
çalışmalarından önemli ölçüde etkilenmiş ve bir dereceye kadar da o çalışmalar tarafından
şekillendirilmiştir. Doğası itibarıyla bu dönüşümler istisnai gelişmelerdi; dolayısıyla düşünce
kuruluşlarının katkıları da istisnai idi. Ancak, bu yayının amaçları açısından, tipik düşünce
kuruluşlarına özgü kaçınılmaz olarak birbirine benzeyen lobicilik, büroşür yayınlama,
bilgilendirme toplantıları, medyada yer alma faaliyetleri ve benzeri çalışmaların
açıklamalarından daha ziyade, spesifik olarak Britanya‟ya özgü bu anlatıların okurların daha
fazla ilgisini çekeceği umulmaktadır.
Mufazakârların 1970’lerde SavaĢ-sonrası Konsensüsü’nden KopuĢu
“Savaş-sonrası Konsensüsü” tabiri, siyasi tarihçilerin Britanya tarihinin 1945‟te İkinci Dünya
Savaşı‟nın bitiminden Margaret Thatcher liderliğindeki Muhafazakâr Parti‟nin kazandığı 1979
seçimleri arasındaki dönemi tanımlamak için kullandığı bir deyimdir. Bu konsensüsün
temelini, 1945-1951 arasındaki İşçi Partisi hükümetlerinin uyguladığı ve sonra da 1951-1964
ve 1970-1974 yıllarındaki Muhafazakâr Parti hükümetlerinin büyük ölçüde değiştirmeden
kabul ettiği politikalar dizisi oluşturmuştu: Keynesci ekonomi yönetim teknikleriyle tam
15
istihdamın muhafaza edilmesi; sendikaların rolünün kabul edilmesi; devlet mülkiyetindeki
önemli sanayi kuruluşlarına ve merkezi planlamaya önemli bir rol veren karma ekonomi;
Ulusal Sağlık Hizmeti‟nin tesis edilmesi; ve genel vergilendirme ya da ulusal sigortayla
finanse edilen modern refah devletinin oluşturulması.
1979 ile 1990 yılları arasındaki üç Thatcher hükümeti esnasında, konsensüsü meydana getiren
bu unsurların her biri ya itiraza maruz kaldı ya da alaşağı edildi. Hükümetin tam istihdama
bağlılığından vazgeçildi ve öncelik düşük enflasyona verildi; sendikalara artık danışılmadı ve
çok daha kısıtlayıcı bir hukuki çerçeve getirildi; kamu hizmetlerinin – gaz, elektrik, su, telefon
– ve diğer sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesi karma ekonominin dengesini değiştirdi; sosyal
konutlar kiracılara satıldı; refah devleti kapsamında sunulan haklar kişinin gelirini inceleyip
karar veren yöntemlere (means-test) giderek daha fazla tâbi tutuldu; ve giderek daha fazla
hizmet piyasaya, gönüllü sektöre ya da kendi kendine yardım yöntemine bırakıldı.
Thatcher döneminin 1980‟li yılları düşünce kuruluşu hareketi için yüksek su izi çizgisi olarak
tarif edilmiştir; burada ele alınan Yeni Sağ‟ın düşünce kuruluşları, “entelektüel bir çaba
göstererek, bir „fikir oluşturucular‟ ve politikacılar kuşağına, tıpkı Fabiancıların yüzyıl başında
daha önceki bir kuşakta yaptığı gibi, yeni bir fikirler dizisini benimsetmeyi becerebilmiştir”
(Cockett, 1995, s. 5). Tek bir düşünce kuruluşunun tek bir politika üzerinde yaptığı etkinin
derecesini ölçmek yeterince zordur ve baskın fikir iklimlerinin değişmesine dair kapsamlı
iddiaları ıspatlamaya yönelik sayısal bir değerlendirme yapılmaya girişilmemiştir. Öte yandan,
bunların ikna edici bir biçimde sorgulandıkları da söylenemez. Bu durum, onların burada altını
çizmemizin nedenlerinden biridir; bir diğer neden ise konumuz açısından belli bir uygunluk
sunmalarıdır. Zira, bizzat Thatcher‟in kendisi düşünce kuruluşu hareketinden başlıca faydayı
sağlayan kişi olarak kalmamış, bu hareketin içinde kişisel olarak da yer almıştı. Thatcher ve
Sir Keith Joseph, Edward Heath‟in 1970-1974 yılları arasındaki Muhafazakâr Parti
Kabinesi‟nde hükümetin hâlâ, yüksek kamu harcamalarını ve işsizlik seviyesini düşürmek
adına hükümetin ekonomiye müdahalesini öngören Keynesci politikaları uygulamasına en
şiddetli karşı çıkan iki bakandı. İşçi Partisi‟nin 1974 Genel Seçimleri‟nden zaferle çıkmasının
ardından, gazeteci ve siyaset analizcisi Alfred Sherman tarafından harekete geçirilen Thatcher
parti liderliği yarışında Heath‟i yenilgiye uğrattı ve Sherman ve Joseph ile birlikte Politika
ÇalıĢmaları Merkezi‟ni kurdu (Centre for Policy Studies – CPS). Bu, partinin kendisine ait ve
hâlâ Heath yanlısı olan Muhafazakâr Araştırmalar Dairesi‟ne (Conservative Research
Department) kıyasla, Muhafazakâr Parti‟nin politika vurgusunu köklü bir biçimde değiştirmek
için çok daha umut verici bir araçtı (Harris, 1996, s. 51-52).
Muhafazakâr Parti‟nin 1979 yılında hükümet olmadan önceki muhalefet yıllarında Thatcher‟in
Politika Çalışmaları Merkezi‟ne aktif katılımı her iki taraf için de fayda sağladı. Bir yandan
Thatcher entelektüel bir inanılırlık kazanırken, diğer yandan da Politika Çalışmaları Merkezi,
haklı olarak, değişen Muhafazakâr rejimin politikalarının şekillendirilmesinde anahtar rol
oynayan bir güç olarak görüldü. Bu tam da kuruluşun kurulma hedefiydi; ayrıca, daha
başlangıçtan itibaren bir limited şirket olduğunu da söylemek önemlidir. Joseph ve Thatcher bu
şirketin ilk yöneticileri arasındaydı ve bu durum, kuruluşun, ideolojisini değiştirmeyi
arzuladığı siyasi partiye yakınlığının bir kabulüydü; bu onun hayır kurumu statüsü edinmesini
engelleyibilecek bir durumdu. Sonuç şu oldu: Kuruluşun partiyle olan bağlantıları “savunduğu
tezleri siyasi arenaya doğrudan taşımasına olanak sağladı”; gölge bakanlar (ve daha sonra
bakanlar) “sadece yeni fikirler ortaya atmak ve bunları yayınlayarak savunmak – çoğu düşünce
kuruluşunun yaptığı şey – ile yetinmeyerek, yeni fikirlerin ve politikaların tartışılması
sürecine” de etkin bir biçimde katıldılar (Harris, 1996, s. 52). Politika Çalışmaları Merkezi‟nin
bu şekilde üretilen ve tanıtımı iyi yapılan ardarda raporları, partinin, enflasyonu ve para arzını
kontrol etmeye yönelik “yeni parasalcılık” hedeflerini benimsemesinin temelini oluşturdu. Bu
16
hedefler 1979-1983 Hükümeti‟nin belirleyici ve tartışmalı politikalarını teşkil edecekti. Sözü
edilen raporlara örnekler: Sir Keith Joseph, Stranded on the Middle Ground? [Orta Yerde
Sıkışıp Kalmak mı?] (1974); Sir Keith Joseph, Monetarism is not Enough [Parasalcılık Yeterli
değil] (1976); Tim Congden, Monetarism: An Essay in Definition [Parasalcılık: Tanımlamaya
dair bir Deneme] (1978); Samuel Brittan, Second Thoughts on Full Employment Policy [Tam
İstihdam Politikası hakkında Yeniden Düşünmek] (1978).
Politika Çalışmaları Merkezi avantajlı bir konumda bulunuyordu, ama Tablo 2‟de de
görülebileceği gibi, muhafazakâr – ve Muhafazakâr – düşünceyi yeniden yönlendirmeyi
hedefleyen tek düşünce kuruluşu o değildi. Tartışmasız bir biçimde “Birleşik Krallık‟taki ilk
serbest piyasacı düşünce kuruluşu” olma iddiasında bulunan Ekonomik ĠĢler Enstitüsü
(Institute of Economic Affairs – IEA), Politika Çalışmaları Merkezi tasarlandığında neredeyse
yirmi yaşındaydı. 1955 yılında, bataryalı kafes tavukçuluğundan zengin olmuş (Sir) Antony
Fisher ve siyasetçi olmayan birkaç ortak tarafından kurulmuştu. Bu kişiler, Savaş-sonrası
Konsensüsü politikalarını içeren politikaların kaçınılmaz olarak bir komünist sapma
getireceğini düşünüyordu. Bu sapmanın ortaya çıkmasını engellemenin yolunun araştırma
yapacak ve ülkedeki entelektüellere makul tezlerle ulaşacak bir kuruluşun tesis edilmesi
olduğuna inanıyorlardı. Eğer entelektüeller serbest piyasa ve bireysel eylemin faydaları
konusunda ikna edilebilirse, siyasetçiler de onları izleyebilirdi.
Bu “ikna ediciler”, Ekonomik İşler Enstitüsü‟nün birlikte çalışmak için toplayacağı en iyi
serbest piyasa ekonomistleri olacaktı; bu ekonomistler araştırma yazıları ve monografileri
(Hobart Papers) kaleme alacak ve kuruluşun dergisi Economic Affairs‟te [Ekonomik İşler]
yayınlanmak üzere makaleler hazırlayacaktı. Söz konusu yayınlar sadece piyasanın erdemlerini
ve hükümet müdahalesinin kötülüklerini ortaya atmakla yetinmediler; aynı zamanda bunu
akademik bir kesinlikle yaptılar: “Ekonomi analizlerini insafsızca uyguladılar” ve “yönetim
açısından uygulanabilir olup olmamaya ” ya da gecikme ya da eylemsizliğin mazereti
olabilecek olan “siyasi imkânsızlık” durumlarına hiç aldırış etmediler (Seldon, 2005, s. x).
Alanında ilk kurulan, müesses bir itibara sahip olan ve – Birleşik Krallık‟taki birçok düşünce
kuruluşu gibi – yönetim merkezi Parlamento binalarına yürüme mesafesinde bulunan
Ekonomik İşler Enstitüsü, hem muhafazakâr fikir ikliminin değişiminde hem de, başta
Thatcher‟ın kendisi olmak üzere birçok Muhafazakâr Parti siyasetçisinin düşüncesinin
değiştirilmesinde yadsınamaz önemde bir rol oynamıştır. Ancak, kuruluş başlangıçta
hedeflediği şekilde hareket etmiştir ve hâlâ da öyle hareket etmektedir: İlk planda diğer
entelektüellerle iletişim kurmaya çalışan ve dolayısıyla da önceliği “politik reçetenin önemsiz
ayrıntılarıyla” ve günlük parlamenter siyasetin ödünler vermeye dayanan dünyasıyla
ilgilenmek olmayan, entelektüel bir kurum. Seldon askeri bir metafor kullanarak Ekonomik
İşler Enstitüsü‟nü, piyade kuvvetlerinin işini yapması için yol üzerindeki engelleri temizleyen
gülleler (fikirler) fırlatan topçu birliği şeklinde tarif edecekti. Enstitü, düşmanla kısa vadeli,
göğüs göğüse cebelleşmeye giren piyade birliği hiçbir zaman olmayacaktı. Bu rol için başkaları
daha uygundu; 1980‟li yıllardaki Thatcher Hükümetleri boyunca Muhafazakâr politikaların
geliştirilmesinde en kapsamlı etkiye sahip olan düşünce kuruluşunun, Tablo 2‟de tanımlanan
Adam Smith Enstitüsü olduğuna pek şüphe yoktur.
Adam Smith Enstitüsü (ASI), zaman zaman sanılanın aksine, bu etkili serbest piyasa ya da
“Yeni Sağ” düşünce kuruluşları üçlüsünün en son kurulanıydı. 1977 yılında Dr. Madsden Pirie
ve İskoçya St. Andrews Üniversitesi‟nin iki eski öğrencisi tarafından kuruldu; politik

Bu kuruluşun Türkçe yayınlardaki adı zaman zaman “İktisadi İşler Enstitüsü” olarak da tercüme edilmektedir.
(ç.n.)
17
ekonominin onsekizinci yüzyıldaki öncüsü ve bilhassa da, genellikle modern ekonominin ilk
önemli çalışması sayılan The Wealth of Nations‟ın [Ulusların Refahı] (1776) yazarı Adam
Smith‟in doğum yerinden 80 kilometre mesafedeydi. Amerika Birleşik Devletleri‟ndeki serbest
piyasacı Heritage Vakfı‟nı model alarak kurulan yeni düşünce kuruluşu, Smith‟in tarihe damga
vuran kitabını anmak üzere Adam Smith adını aldı. Kuruluşun hedefinin daha baştan itibaren
kendine özgü yanları vardı: Politika Çalışmaları Merkezi‟ne kıyasla Muhafazakâr Parti‟yle
resmi bağları daha azdı ve daha az akademikti; öte yandan, Ekonomik İşler Enstitüsü‟ne
kıyasla uygulmaya daha fazla dönüktü ve medyayı daha becerikli kullanabiliyordu (Denham ve
Garnett, 2006, s. 160):
“[Adam Smith Enstitüsü]... insanların özel ve ekonomik hayatlarında özgürlük için çok
kapsamlı bir gündemin gerçekleştirilmesini savunur. İnsanların alkol alma ve
uyuşturucu kullanma hakkını destekleme konusunda ne kadar arzuluysak, onların
ekonomik işlerini hükümet müdahalesi olmadan yürütme hakkını savunmada da o denli
arzuluyuz.”
Kısmen ilgi alanının bu denli geniş olmasından ve kendini çok etkin bir biçimde tanıtmasından
dolayı, Adam Smith Enstitüsü, Tablo 1‟de de görüldüğü gibi, burada sözü edilen üç kuruluşun
uluslararası sıralamada en üst sırada yer alanıdır. Bununla birlikte, bu itibar ve tanınırlık, ayrı
ama ideolojik olarak bağlantılı Uluslararası Adam Smith Kuruluşu‟nın (Adam Smith
International, 1991) çalışmalarını da yansıtıyor olabilir; son yıllarda İşçi Partisi hükümeti
tarafından finanse edilen bu kuruluş, Doğu Avrupa ülkelerindeki hükümetlere ekonomide
özelleştirme hakkında tavsiyeler vermektedir.
Adam Smith Enstitüsü‟nün profili ve ayrıntılı politika etkisi muhtemelen ikinci Thatcher
Hükümeti döneminde (1983-1987) zirveye ulaşmıştır. Bu dönemde, ilk Thatcher
Hükümeti‟nde hâkim olmuş olan parasalclığın yerini, vergi indirimleri ve özellikle de ülkedeki
sanayi kuruluşlarının (British Ports, British Telecom, Britoil, Cable and Wireless, British Gas,
British Airways, British Airports Authority, British Steel, Roll Royce ve Orman İşletmeleri
Komisyonu gibi) özelleştirilmesini içeren popülist politikalar almıştı. Adam Smith Enstitüsü
1985 yılında, neredeyse bir telefon rehberi kalınlığında olan ve 600‟den fazla sağ görüşlü
politika inisiyatifini içeren Omega File‟ı [Omega Dosyası] (1985) yayınladı; bu yayının amacı,
hükümete, “bireysel refah, özgürlük ve sorumlulukta önemli artışlar sağlamanın yanı sıra,
rekabetçi, devlet müdahelesinin kaldırıldığı, yüksek büyümeye odaklanmış ve vergileri
indirmiş bir Britanya‟ya” doğru gitmek için radikal bir yol haritası sunmaktı.
Omega File, Muhafazakâr Parti seçim bildirisinde vaadedilenin aksine, toplam kamu
harcamalarının % 5 oranında indirilmesi yerine aslında arttığı birinci Thatcher Hükümeti
döneminde (1979-1983) bu hedeflere yönelik ilerlemenin yetersiz olmasını eleştiriyordu.
Uygulamada gecikmiş olan özelleştirme ve devlet müdahalesinin azaltılması programı devam
etmeli ve bunun neticesinde kamu harcamalarında ortaya çıkacak azalma, varlık vergilerinin
(capital taxes) ve daha yüksek oranlı gelir vergisinin (% 60) lağvedilmesine, temel oranın %
30‟dan % 10‟a indirilmesine, birçok küçük işletmenin VAT‟tan (Katma Değer Vergisi)
çıkarılmasına ve kurumlar vergisi oranının % 35‟ten % 25‟e indirilmesine yer açmalıydı.
Omega File‟ın genel gündemi tek bir parlamento dönemi programı olmaktan çok daha geniş
kapsamlıydı ve ayrıca, halktan oy toplamaya çalışan bir siyasi partinin sınırsız bir biçimde
kabul edebileceği düzeyin çok üzerinde bir sağcı görüşle tasarlanmıştı. Dolayısıyla, sunduğu
aşırı uç önerilerin birçoğu – örneğin, refah devletinin yerini özel sigortanın alması, yerel
yönetim hizmetlerinin çoğunun zorunlu olarak taşeron firmalara devri – tahmin edilebileceği
gibi neredeyse ölü doğmuştu. Bununla birlikte, ölü doğmayan birçok öneri de mevcuttu.
18
Bir düşünce kuruluşunun uygulanan bir politika üzerindeki kesin etkisini ölçmek son derece
zordur ve böyle bir etkiye sahip olduğunu ileri süren iddialar genellikle büyük bir şüphecilikle
karşılanmaktadır. Adam Smith Enstitüsü‟nün karakteristiği şuydu ki, Omega File ile ilişki
içerisinde, en azından bazı alanlarda sayısal olarak ölçülebilecek iftihar kaynakları yaratmaya
hazırlanmıştı. Kendi özel çevresinde, Omega File‟ın içerdiği 624 öneriden 200‟den fazlasının
hükümet tarafından uygulandığını” iddia edebiliyordu (Kandiah ve Seldon, 1996, s. 84).
Kamusal düzeyde ise daha temkinli davranıyordu; ama bununla birlikte, Margaret Thatcher‟ın
istifa ettiği tarihte bir kitapçık yayınladı – The First Hundred [İlk Yüz] (1990) – ve bu
kitapçıkta, üç Thatcher hükümeti tarafından uygulamaya koyulan ve Adam Smith
Enstitüsü‟nün ya “kritik etki”de bulunduğu ya da bakanlar üzerindeki etki korosu içinde yer
aldığı 100 politika listelendi. Bunlar arasında yer alan bazı politikalar aşağıdadır:













Londra Büyükşehir Meclisi‟nin (Greater London Council) lağvedilmesi;
Ülke içi vergilerin (emlâk vergisi) yerine düz oranlı bireysel verginin getirilmesi;
Bazı yerel yönetim hizmetleri için mecburi rekabetçi ihale sisteminin getirilmesi;
Britanya Demiryolları‟nın (British Rail) ve diğer işletmelerin özelleştirilmesi;
Otobüs hizmetlerindeki kısıtlayıcı şartların kaldırılması (deregulation);
Britanya‟daki havalimanlarının satılması;
Ulusal Sağlık Hizmeti içerisinde müşteri-yüklenici piyasasının tesis edilmesi;
Yeni otoyollarda özel yatırımın teşvik edilmesi;
Hapishane hizmetlerinin özelleştirilmesi;
Vergi oranlarının indirilmesi;
Öğrenci burslarının kademeli olarak kaldırılıp yerine borçlanma sisteminin
getirilmesi;
İş ve İşçi Bulma Merkezleri‟nin kapatılması;
Yaşlı vatandaşlar için özel sağlık sigortasına vergi indirimi sağlanması.
19
Tablo 4: Merkez-Sağ düĢünce kuruluĢlarının 2011/2012’de yaptıkları
CPS
Hükümet Harcamalarını Nasıl Azaltmalı?: Kanada’dan Alınan Dersler (How to Cut Government
Spending: Lessons from Canada) (2012) – Politika Çalışmaları Merkezi yöneticisi ve Kanada‟daki
düşünce kuruluşu başkanından, Kanada‟da 1990‟ların ortalarında yürürlüğe konan ve başarılı olan
masraf kesintileri programı hakkında rapor. Rapora göre, eğer Birleşik Krallık‟ta bugünkü Koalisyon
kamu harcamalarında azalmalar yapma konusunda biraz daha cesur olsaydı, daha yüksek bir büyüme
oranı ve daha düşük seviyede bir ulusal borç ile karşı karşıya olabileceği gibi, siyasi bir kazanım da elde
edebilirdi.
Deli Gömleğinden Kurtulmak: İstihdam Yaratmak için On Düzenleyici Reform (Escaping the Strait
Jacket: Ten Regulatory Reforms to Create Jobs) (2011) – Muhafazakâr Parti milletvekili tarafından
hazırlanan kitapçık ve buna eşlik eden bir YouTube videosu. Birleşik Krallık‟taki iş sektörü, istihdam
yasalarının idari gerekliliklerine uyarak her yıl 112 milyar sterlin (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla‟nın % 8‟i)
harcamaktadır. Bilhassa daha küçük şirketler için gererli olmak üzere, bu harcamalar düşürülmelidir.
Feminist Mitler ve Büyülü Tıp: Daha Fazla Eşitlik Yasası Taleplerinin Arkasındaki Hatalı Düşünce
(Feminist Myths and Magic Medicine: The flawed thinking behind calls for further equality legislation)
(2011) – Tartışmalara yol açan bir üniversite öğretim üyesi tarafından yazılan rapor; eşit fırsat
politikalarının kadınların emek piyasasına erişimini arttırdığını ve dolayısıyla, şirket yönetim
kurullarında kota ayrılması gibi daha fazla yasal düzenlemeye gerek olmadığını savunuyor.
IEA
Yüksek Hız 2: Hükümetin bir sonraki projesi felaket mi? (High Speed 2: The next government project
disaster?) (2011) – Ekonomik İşler Enstitüsü‟nde üst düzey bir yetkili ve kuruluş dışından bir danışman
tarafından kaleme alınan ve websitesinde yayınlanan tartışma yazısı; Hükümet‟in Londra-Kuzey
İngiltere ve sonraki aşamada da İskoçya arasında inşa etmeyi planladığı yüksek hızlı demiryolu projesi
için savunduğu ekonomik ve finansal tezleri eleştiriyor.
Göçün Yarattığı Zorluklar – Köklü Bir Çözüm (The Challenge of Immigration – A Radical Solution)
(2011) – Chicago Üniversitesi profesörlerinden ve Nobel Ödülü sahibi Gary Becker‟ın bir etkinlik
vesilesiyle yazdığı makale. Çalışma vizelerinin satılması yoluyla ekonomik göçü kontrol altına almaya
yönelik piyasa-temelli radikal bir öneri; böylece bir yandan sadece “en uygun” olanlara yurda girme
izni verilebilecek, bir yandan da ülkenin tahminen 600.000 sterlin kazanması mümkün hale gelebilecek.
Dünyanın Ekonomik Özgürlüğü – 2011 Yıllık Raporu (Economic Freedom of the World – 2011
Annual Report) (2011) – IEA ile ortak yayınlanan yıllık endeks; ülkelerin politikalarının ve
kurumlarının – örneğin hükümetin hacmi, kredi, emek ve iş sektörü düzenlemeleri, mülkiyet haklarının
güvenlikli olup olmadığı – ekonomik özgürlüğü ne derecede desteklediğini ölçmektedir. Hong Kong
(10 üzerinden 9, 01) birinci sırada; Birleşik Krallık (10 üzerinden 7,71) Şili‟nin hemen altında ve
ABD‟nin üzerinde sekizinci sırada; Türkiye (10 üzerinden 6,74) Meksika ile birlikte yetmişbeşinci
sırada yer alıyor.
ASI
Yenilenebilir Enerji: İleriyi Görme mi yoksa Serap mı? (Renewable Energy: Vision or Mirage )
(2011) – küresel ısınma meselesinde insan sorumluluğuna açıkça şüpheci yaklaşan bir endüstri-dostu
kuruluş olan Bilimsel İttifak (Scientific Alliance) ile ortak olarak hazırlanan rapor. Hükümet‟in,
yenilenebilir enerji geliştirmeyi sübvanse etmeye yönelik ekonomi ve enerji güvenliği tezlerini
değerlendiriyor; yenilenebilir enerjinin Britanya‟nın enerji ihtiyaçlarının dikkate değer bir kısmını
karşılayabilmesi olanağının olmadığını ileri sürüyor.
Ulusal Sağlık Hizmeti’nin Reformu (Reforming the National Health Service) (2011) – emekli bir
sanayi kuruluşu yöneticisinin bir böbrek diyaliz hastası olarak Ulusal Sağlık Hizmeti‟nin sunduğu
tedaviyle 40 tecrübesini anlattığı ve onun bakış açısından bu hizmetin nasıl aksadığına dair kişisel bir
değerlendirme. Kendisinin önerdiği köklü çözüm, Ulusal Sağlık Hizmeti elindeki bütün malvarlığının
rekabetçi, özel gruplara satılması yönünde; buradan gelecek kazanç ulusal bir sigorta fonunun
kurulmasında kullanılacak, bir yandan da hastaların yıllık bir limite kadar hastane faturalarının %
20‟sini ödediği bir ortak ödeme sistemi eşlik edecekti.
‘Daha Fazla Cinsel İlişki Daha Güvenli Cinsel İlişkidir – ve Ekonomik Teorinin Sunduğu Başka
Süprizler’ (‘More Sex is Safer Sex – and Other Surprises from Economic Theory’) – ekonominin basit
ilkelerinin nasıl şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkarabileceği hakkında halka açık konuşma; şu soru bilhassa
vurgulanıyor: “Dünyada bir meselenin (örneğin, hava kirliliği, nüfus artışı, rastgele cinsel ilişki vb.)
gereğinden fazla ya da gereğinden az olduğunu nasıl bilebilirsiniz?
20
ĠĢçi Partisi’nin 1990’lı Yıllarda Tony Blair Liderliğinde Yeni ĠĢçi Partisi’ne DönüĢümü
Margaret Thatcher‟ı 1990 yılında istifaya zorlayan etmen Muhafazakâr Parti‟nin seçimlerde
yenilgiye uğraması değildi; asıl neden, Muhafazakâr Parti milletvekilleri ve bakanlarının, eğer
Thatcher‟ın yerine daha az baskıcı ve bölücü bir lider – yukarıda değinilen, halkın giderek
daha az desteklediği yerel vergi reformu politikasına partinin bağlılığına son verecek biri –
gelmezse, bir sonraki seçimde de yenilgiye uğrayabileceklerinden giderek daha fazla
korkmaya başlamasıydı. Thatcher‟ın yerini John Major aldı ve 1992 yılındaki seçimlerde
Muhafazakâr Parti‟yi beklenmedik bir biçimde arka arkaya dördüncü kesin seçim başarısına
ulaştırdı. Böylece İşçi Partisi ardarda dördüncü seçim yenilgisini aldı ve bu durum parti
liderlerini – özellikle de 1994 yılından itibaren Tony Blair‟i – harekete geçirdi: Bir daha
seçilebilmek için partinin hem görüntüsünü hem de politikalarını radikal bir biçimde
modernleştirmeye ihtiyacı olduğuna eskiden olduğundan çok daha fazla ikna oldular. Bir
yandan serbest piyasacıların neden olduğu ya da görmezlikten geldiği sorunları çözmek için
yeni politikalara ihtiyaç vardı; bir yandan da, İşçi Partisi‟nin seçmenleri açıkça
yabancılaştırmış olan geleneksel sosyalist politikaları – geniş kamu mülkiyeti, yüksek
vergiler, refahın aşırı ölçüde yeniden dağıtımı – gözden geçirilmeli ya da terk edilmeliydi.
Yüksek vergilerin orta-sınıf ve “tutkulu” seçmenler tarafından desteklenmeyeceği ve
Thatchercı ekonomiye (yani vergi indirimleri, düşük enflasyon, piyasa ekonomisi ve ayrıca
girişimcilik faaliyetlerine teşvik ve bazı özelleştirmeler) artık gerçekçi herhangi bir
alternatifin bulunmadığı savunuluyordu. Dolayısıyla, İşçi Partisi – 1900‟lerin başlarında,
Fabian Derneği‟nin de aralarında olduğu bazı sosyalist grupların ve sendikaların bir araya
gelmesiyle kurulmuştu ve demokratik sosyalist bir parti olduğunu beyan ediyordu – etiketini
değiştirdi ve artık, kampanya amaçları doğrultusunda, “Yeni İşçi Partisi” haline geldi. 1995
yılında partinin tüzüğü yeniden kaleme alınarak kapsamlı kamulaştırmaya yönelik sosyalist
bağlılığı içeren IV. Madde – “üretim ve değişim araçlarının ortak mülkiyeti” – çıkarıldı; 1997
seçim bildirgesi ise partinin geleneksel, ağırlıklı olarak işçi sınıfı seçmen kitlesi dışında kalan
seçmenleri de doğrudan hedefledi. Kamu harcamaları ve doğrudan vergiler sıkı bir şekilde
kontrol edilecek, sendikaların etkisi kısıtlanacak ve hükümetin piyasa güçlerine müdahalesi
azaltılacaktı. Bu yeni etiket, Thatcherizmin en temel ilkelerinin bazılarının kabul edilmesi
anlamına geliyordu; ayrıca bunun bir anlamı da, yeni etiket işe yaradığı ve Blair‟in Yeni İşçi
Partisi 1997 seçimlerini rekor düzeyde bir parlamento çoğunluğuyla kazandığı için,
Thatcher/Major Muhafazakâr Parti hükümetlerinin kilit politikalarından bazıları devam
edecekti.
İşçi Partisi‟ni bu ideolojik yeni konumlanışa iten ve ona bu süreçte yardımcı olan aktörler,
yandaş düşünce kuruluşlarıydı. Bu durum, Yeni Sağ düşünce kuruluşlarının Muhafazakâr
Parti‟nin daha önceki dönemlerde yaşadığı dönüşümde oynadıkları role benziyordu; zaten
sözü edilen yandaş kuruluşlar da gevşek de olsa o modeli esas almışlardı. Ancak,
unutulmamalıdır ki, bu iki siyasi partı hem örgütlenme biçimi hem de siyasi nitelik açısından
birbirinden çok farklıdır. İşçi Partisi demokratik sosyalist bir parti olarak kurulmuştu:
“Demokratlık” hem bir politika hedefini, hem de aynı zamanda içsel siyasi süreci tanımlamak
için kullanılıyordu. Yerel seçmen kitleleri olan partileri, bağlı sendikaları ve sosyalist
dernekleri içeren, üyelik temelli bir örgüttü; bu üyeler politika geliştirme sürecinde kurumsal
bir role sahiptiler ve şimdi de sahiptirler. Bu nedenle İşçi Partisi, daha hiyerarşik Muhafazakâr
Parti‟ye kıyasla, politik etki için rekabet eden daha fazla ve daha kuvvetli seslere sahip olma
eğilimindedir; bu rekabet “dışarıdan” etkide bulunmaya çalışan her türlü düşünce kuruluşuna
karşı da verilir. Dolayısıyla, İşçi Partisi‟ne özgü, ağırlıklı olarak düşünce kuruluşlarının etki
ettiği politikalar tanımlamak daha zordur. İddiaları daha ihtiyatlı bir dil kullanarak ifade etme
21
eğilimi mevcuttur: “Spesifik politika önerilerinden ziyade, özel politika sorunlarının
anlaşılmasına yardımcı edecek bir biçimde paradigma değişimine katkıda bulunan söylemler”
sunarak (Bentham, 2006, s. 171), “İşçi Partisi‟ndeki değişim ve düşünce sürecini
modernleşme tarafında” hızlandırdılar (Denham ve Garnett, 2006, s. 161). Bununla birlikte,
yaptıkları etki ister politika değişikliği isterse paradigma değişimi şeklinde tarif edilsin, Tablo
3‟teki üç düşünce kuruluşundan ikisi, 1997 seçim zaferine giden yolda İşçi Partisi‟nin
düşünce biçiminin yeniden yönlendirilmesine katkı yapma anlamında özel bir iddiada
bulunmaktadır. Bunlar, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ve Demos‟tur; bunların ilki
hem daha önce kurulmuş, hem de daha doğrudan ve geniş bir girdi sağlamıştır.
Kamu Politikaları AraĢtırma Enstitüsü (The Institute of Public Policy Research – IPPR)
1988 yılında, İşçi Partisi destekçisi uluslararası işadamı Lord (Clive) Hollick tarafından
sunulan ve partinin sağcı düşünce kuruluşlarının muadili birkaç düşünce kuruluşuna sahip
olması gerektiğini ifade eden bir önerinin sonucunda kurulmuştur. O tarihlerde İşçi Partisi‟nin
lideri olan Neil Kinnock bu öneriyle hemfikirdi ve böylece Kamu Politikaları Araştırma
Enstitüsü kurulmuş oldu. Başlangıçta mütevazı bir fonla idare edilen, ufak bir düşünce
kuruluşuydu; Edinburgh Üniversitesi profesörlerinden James Cornford müdür ve Neil
Kinnock‟un politika koordinatörü Patricia Hewitt de müdür vekiliydı. İlk zamanlarda, Kamu
Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nün araştırmalarının çoğu “taşerona veriliyordu”; bu, oransal
olarak bugün gerekli olan miktardan daha fazlaydı, zira bugün enstitünün personel sayısı çok
daha artmıştır. Öte yandan, enstitünün ilk topladığı elemanlardan olan, eğitim uzmanı David
Miliband (ki daha sonra Tony Blair‟in Politika Birimi‟nin başına geçecek, Bakanlar
Kurulu‟nda yer alacak ve ardından da Dışişleri Bakanı olacak, ama 2010 yılındaki İşçi Partisi
liderliği seçimini çok az farkla kardeşi Ed‟e kaybedecekti) bu yandaş düşünce kuruluşlarıyla
onların öncelikli olarak etkilemeye çalıştığı siyasi partiler arasındaki kişisel ve kariyerle ilgili
bağların sadece bir örneğiydi, ama çok önemli bir örnekti.
Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ilk dönemlerinde düşük bir profil sergiliyordu, ama
kuruluşun sonraki çalışmalarına damga vuracak ve İşçi Partisi liderliğinin ilgisini çekecek
olan, kendine özgü “demokrat liberal” yaklaşımı da en başından itibaren geliştirmeye
başlamıştı. Batı düşüncesinde 1980‟li yıllarda hâkim olan iki ideolojik perspektif arasında bir
“üçüncü yol” tanımlama arayışı içerisindeydi: Bu iki baskın ideolojiden biri, “âdil bir toplum
ve verimli ekonomiye giden emin yolun sadece serbest piyasadan geçtiğini savunan neoliberal sağ”, diğer ise “kamusal mülkiyet ve yeniden-dağıtımcı vergilendirmeyi destekleyen
geleneksel sosyalizm” idi (Franklin, 1998, s. 1). Bununla birlikte, Kamu Politikaları
Araştırma Enstitüsü ancak partinin 1992 yılındaki seçim yenilgisinden, bunun beraberinde
gelen Kinnock‟un istifasından ve John Smith‟in İşçi Partisi liderliğine seçilmesinden sonra
isminden ciddi bir biçimde söz ettirmeye başladı.
Sonradan Blair başkanlığındaki kabinede bakanlık da yapan Patricia Hewitt, İşçi Partisi‟nin
pek çok politikasının artık seçmen nezdinde savunalamaz hale geldiği ve partinin, ona
Muhafazakârların devleti tesirsiz hale getiren, piyasaları genişleten ve toplumun aleyhine
bireye vurgu yapan bölücü reçetesine kafa tutmasına olanak sağlayacak bir ekonomik ve
sosyal reform programına ihtiyacı olduğu konusunda Smith‟i ikna etti. Bir Sosyal Adalet
Komisyonu‟nun kurulması gerektiğine karar verildi; bunun başkanlığını İşçi Partisi destekçisi
bir avukat olan Sir Gordon Borrie yapacak, ama komisyon hem İşçi Partisi‟nden hem de
Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nden bağımsız olacaktı. Ancak, şu nokta çok
önemliydi ki, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü bu komisyona, David Miliband
başkanlığında sekreterlik hizmeti sağlayacaktı. Aynı derecede önemli olan bir başka nokta ise,
Sosyal Adalet Komisyonu‟nun, Beveridge Raporu‟nun (1942 yılında yayınlanan ve Savaş-
22
sonrası Ulusal Sağlık Hizmeti bünyesindeki refah devleti reformlarının ve ulusal bir sosyal
sigorta sisteminin başlatıcısı olan tarihi belge) 50. yıldönümünde faaliyete başlayacak
olmasıydı. Sosyal Adalet Komisyonu‟nun vazifesi, Beveridge‟in 50 yıl sonrasında sosyal
politikaları gözden geçirmek ve sosyal ve ekonomik bir yenilenme için yeni bir gündem
oluşturmaktı.
Komisyon‟un adından da anlaşılabileceği gibi, bu gözden geçirme faaliyetinin kavramsal
çerçevesini “sosyal adalet” oluşturuyordu. Biraz karmaşık olmakla birlikte çoğu insan için
anlamlı bir çerçeveydi bu; ancak, “adalet” kavramından suç, ceza, yargılama ve cezalandırma
sistemleri gibi olguları anlayan (örneğin servetin ve mülkiyetin toplum içindeki dağıtımında
“âdil olma”yı anlamayan, bunun basitçe serbest piyasa faaliyetinin bir sonucu olduğunu
düşünen) bilhassa liberter sağ için özünde anlamdan yoksundu (Franklin, 1998, s. 37).
Komisyon‟un, Beveridge‟in güncelleştirilmesi hedefi doğrultusunda yaptığı sosyal adalet
yorumu dört ilkeyi içeriyordu (s. 17-18):
1. Özgür bir toplumun temeli bütün yurttaşlara eşit değer vermektir.
2. Yurttaş olmaktan kaynaklanan bir hak olarak, bütün yurttaşlar gelir, gıda, barınma,
eğitim ve sağlık alanlarındaki temel ihtiyaçlarını karşılayabilme hakkına sahip
olmalıdır.
3. Onur ve kişisel özerklik, eşit değerde olma fikrinin ayrılmaz parçalarıdır, ama
bunların gerçekleştirilmesi yaşam fırsatlarına en geniş erişim imkânına sahip
olmaya bağlıdır.
4. Eşitsizlikler muhakkak adaletsiz değildirler; ama azaltılmaları ve mümkün olan
yerlerde bertaraf edilmeleri gerekir.
Üretilebilecek en derin tanım bu değildi ve özellikle de, “âdil eşitsizlikler” olabileceğini
zımnen kabul eden dördüncü ilke ciddi bir eleştiri getirmiştir. Ama bu, “üçüncü yol” için
kavramsal çerçeve sağlama hedefine hizmet etmekteydi; bu çerçevenin oluşturacağı temel
üzerinde, son derece geniş bir yelpazeye yayılan ve bilhassa sosyal sigorta hakkında olanları
oldukça radikal bir niteliğe sahip olan politika önerileri sunulabilecekti. Yeni bir yaşam boyu
sigorta sistemi önerildi; bu sistem, çalışma ve refah sistemlerini bir araya getiriyor ve sadece
işsizlik, doğum izni, hastalık ve emeklilik risklerini kapsamakla kalmıyor, aynı zamanda
hayat boyu öğrenim yardımı ve ebeveyn izni de sunuyordu. Beveridge Raporu‟nun ilk halinin
kapsamının çok ötesine geçen öneriler de vardı: Ulusal Topluluk Yeniden Canlandırma
Ajansı, merkezin elindeki yetkilerin yetkilerin yerel topluluklara ve İskoçya ve Galler‟e
dağıtılması, ulusal düzeyde bir gönüllü topluluk hizmeti planı, önemli sermaye yatırımı
projelerini finanse etmek için ipotek edilmiş Ulusal Yenileme Fonu ve tütün mamulleri
reklâmlarının yasaklanması.
Açıkça görülebileceği gibi, burada Adam Smith Enstitüsü‟nün Omega File‟ı ile benzerlikler
söz konusudur ve o kesinlikle Yeni İşçi Partisi‟nin en yakın muadiliydi; ancak, politika
geliştirme alanındaki bu iki hareket birbirinin aynısı olmaktan hayli uzaktı. Sosyal Adalet
Komisyonu‟nun ilgi alanı oldukça geniş olmakla birlikte, Omega‟nın 624 politika önerisine
benzer tasarılara atlamadı. Komisyon‟un 1994 yılında hazırladığı rapor – ayrıca buna eşlik
eden 13 tarışma belgesi – çok daha üst seviye bir entelektüel ağırlığa sahipti ve işleme tarzı –
ki Kraliyet Komisyonu‟nun tam ölçekli işleme modelini esas almıştı – tamamen farklıydı.
Kollektif olarak 16 kez toplanan ve bunların yanı sıra çeşitli “politika geliştirme panellerinde”
biraraya gelen 16 Komisyon Üyesi bulunmaktaydı; bu üyeler ülke çapında “sosyal yardım
amaçlı” ziyaretler gerçekleştirdiler ve yaklaşık 500 yazılı öneri aldılar. Komisyon‟un yaklaşık
iki yıllık çalışma programı, Tony Blair İşçi Partisi liderliğine seçildiğinde ve “Yeni İşçi
23
Partisi” henüz daha ortada yokken, fiili olarak tamamlanmıştı. Ama Komisyon, ileride ortaya
çıkacak manifestonun altyapısını teşkil eden görüşü ve pratikte de ilk taslağı sağlamış oldu.
Ayrıca, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nün bu sürece entegre olarak aktif rol alması,
ona, Yeni İşçi Partisi‟nin tercih ettiği düşünce kuruluşu itibarını kazandırmıştı.
Öte yandan, 1994 yılına gelindiğinde, bu itibara aday olan bir başka düşünce kuruluşu daha
ortaya çıkmıştı; bu kuruluş Demos‟tu. Bu iki düşünce kuruluşu birbiriyle bağlantılıydı ve bu
bağlantı bugün de devam etmektedir. Üstelik, bu durum sadece kamunun zihninde böyle
değildir – bakınız, örneğin, Bentham (2006); dolayısıyla, bunların birbirini nasıl tamamladığı
kadar, birbirlerinden nasıl farklılaştığını vurgulamak da faydalı olacaktır. Böylesi yandaş
düşünce kuruluşlarının birçoğu için geçerli olan bir durum şudur ki, zamanlamalarını ve
kendilerini nasıl konumlandırdıklarını inceleyerek onlar hakkında birçok şey öğrenileblir.
Merkezin Sağı‟nda, Politika Çalışmaları Merkezi‟nin şekillenme süreci, Muhafazakârların
1974 seçimlerindeki yenilgisinin hemen ardından kurulmasıyla birlikte başladı ve Ekonomik
İşler Enstitüsü‟nün o tarihlerde zaten mevcut olması gerçeği de bu şekillenmede etkili oldu;
Adam Smith Enstitüsü ise bilinçli olarak, bu düşünce kuruluşlarından kendini açık bir
biçimde farklılaştırmaya çalıştı. Benzer bir biçimde, Demos‟un kurucuları da, öncelikle,
Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nü taklit etme ya da onunla yarışma gibi
suçlamalardan, ikinci olarak ise, onlar gibi İşçi Partisi tarafından “ele geçirilmiş olma” –
sonradan ortaya çıktığı gibi, ikisi de bunda tam başarılı olmamıştı – suçlamasından kaçınmak
istiyordu.
Demos‟u kurma fikri, saygın ama finansal açılardan sorun yaşayan Maxism Today
[Günümüzde Marksizm] dergisinin yayın yönetmeni gazeteci Martin Jacques ile, önde gelen
İşçi Partisi siyasetçisi ve geleceğin başbakanı Gordon Brown‟ın siyasi danışmanlığını da
yapan akademisyen Geoff Mulgan arasındaki tartışmalardan doğdu. Güttükleri amaç, serbest
piyasacı düşünce kuruluşları sağı nasıl dinamikleştirmişse, aynı şekilde solu
dinamikleştirmekti; ama bunu, ne İşçi Partisi‟yle, ne de bir bütün olarak sadece solla
özdeşleşerek yapmak istiyorlardı. (Bale, 1996, s. 22-23). Ancak, aşama aşama şu açık bir hale
geldi ki, en azından ilgi alanları ve ürettikleri açısından, Demos‟un en çok benzemeye
çalıştığı sağcı düşünce kuruluşu Ekonomik İşler Enstitüsü‟ydu. Tıpkı Ekonomik İşler
Enstitüsü gibi Demos‟un yayınları da, genellikle dikkate değer bir medya yeteneğiyle ortaya
sürülmelerine rağmen, “fikirlere ve geniş ilkelere bolca yer verirken, yasa teklifleri şöyle
dursun spesifik önerilere bile yeteri kadar değinmeme” eğilimindeydi (Cockett, 1997). Bu
durum bir kez daha akla Arthur Seldon‟un askeri metaforunu getirmektedir: Demos bu zaman
zarfında topçu birliği işlevi görüp yeni fikirler atışı yaparken, diğerleri – örneğin Kamu
Politikaları Araştırma Enstitüsü – piyade birliği gibi hareket ederek, politika ayrıntılarıyla
göğüs göğüse çarpışabiliyordu.
Bununla birlikte, Ekonomik İşler Enstitüsü‟nden farklı olarak Demos, ideolojik ekonomi
tartışmalarından ve belli bir siyasi görüşü savunmaktan uzak durma eğilimindeydi; geleceğin
siyasetinin daha geniş olacağını ve daha ziyade “yaşam kalitesi” ve kültürel meselelerle
ilgileneceğini savunuyordu. Demos‟un faaliyetlerinde özel ilgi çeken ilk örnekler arasında
gençlerle yaptığı çalışmalar vardı; bunlar erkek ve kadın rollerine dair, tutumlar arasındaki
çizgide dikkate değer bir belirsizleşme olduğunu; “geleneksel” siyasi sistemden bir
uzaklaşmanın yaşandığını, bunun yerine tek tek meselelere odaklanmaya ve yeni protesto
biçimlerine yönelik “post-modern” bir tercihin olduğunu göstermekteydi. Ayrıca, vergiler
hakkında da benzer bir eğilim söz konusuydu ve bu, seçmenlerin vergilendirmenin kendisine
değil, net bir biçimde tanımlanmamış olan varsayılan faydalar elle tutulu ve görünür değilken,
kişisel gelirden fedakârlık etmeye itiraz ettiklerine işaret ediyordu (Bale, 2006, s. 27-31).
24
2000‟lerin ortasından geriye bakarak konuşan bir yazar, bu iki düşünce kuruluşunun
katkılarını ve başarılarını aşağıdaki şekilde özetlemeye çalışmıştır:
“Sonuç olarak, Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü ve Demos... Britanya siyasetinin
halihazırdaki döneminin baskın siyasi sağduyusu olan yeni sosyal demokrasinin kilit
mimarları olmuşlardır... Hem Yeni Sağ ile özdeşleştirilen serbest piyasa liberalizmine,
hem de sosyal demokrasinin Savaş-sonrası döneminin emekçiliğine (labourism) net
bir itiraz ortaya koydular... Hem hükümet ve devletle, hem de İşçi Partisi gibi kilit
önemdeki sosyal demokrat kurumlarla çok-taraflı, karşılıklı ve yakın ilişkiler kurdular.
Hayır kuruluşları, çıkar grupları, medya, kamusal entelektüeller ve akademik kurumlar
gibi, İşçi Partisi‟ni çevreleyen ve yeni sosyal demokrasi koalisyonunu teşkil eden
başka aktörlerle de bağlantı kurdular.” (Bentham, 2006, s. 173).
Bu özet, özel olarak bu iki düşünce kuruluşunun, muhtemelen genel olarak da düşünce
kuruluşlarının rolünü kuvvetli bir biçimde alkışlıyor görünmektedir. Öte yandan, bu yazarın
değerlendirmesinde hem yanlış yönlendirici bir kısım var, hem de, büyük olasılıkla fazla
dikkat etmeden zikrettiği iki noktanın altının çok daha kalın çizgilerle çizilmesi gerekiyor.
Yanlış yönlendirici kısım, sanki neredeyse birbiriyle aynıymışlar gibi yaklaşarak sözü edilen
iki kuruluşu birleştirmektedir. Yukarıda da değinildiği gibi, bu kuruluşlar geçmişte de aynı
değildiler, bugün de aynı değildirler. Farklı zamanlarda ve farklı koşullarda kuruldular;
amaçları ve yaklaşımları birbirinden oldukça farklıydı; ayrıca, yeni sosyal demokrasiye
yaptıkları katkılar ne olursa olsun, onlar, ima edildiği gibi özünde birbirinin yedeği olmaktan
ziyade, olsa olsa birbirinin tamamlayıcısıydılar. İkinci olarak, her iki düşünce kuruluşunun da
Britanya siyasetinin Merkezin Solu‟nda faaliyet göstermesine dair – Demos‟un böylesi
ideolojik etiketlerden kaçınacağına dair başlangıçta belirttiği hedefe rağmen – Bentham‟ın
kafasında hiç soru olmaması dikkat çekici bir durumdur. Üçüncü olarak, yine her iki düşünce
kuruluşunun İşçi Partisi‟nin kendisiyle kurmuş oldukları ilişkilerin yakınlık derecesine dair de
aynı şekilde hiçbir soru yoktur. Kilit roldeki kişilerin düşünce kuruluşu ve parti arasında iki
yönde de gidip geldiğine dair çeşitli örnekler mevcuttur ve bunların bazıları zaten yukarıda
zikredilmişti. Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü örneğinde, David Miliband 1994 yılında
Tony Blair‟in Politika Başdanışmanı olmuş, İşçi Partisi‟nin 1997 Genel Seçimleri bildirisinin
taslağını hazırlamış ve 2002 yılından İşçi Partisi‟nin hükümeti devrettiği 2010 yılına kadar
sürekli bakanlık görevlerinde bulunmuştur. Patricia Hewitt 1997 yılında İşçi Partisi‟nden
milletvekili seçilmiş ve 2007 yılına kadar Blair Hükümetleri‟nde bakanlık görevi üstlenmiştir.
Daha yakın zamanlarda ise Nick Pearce, üç yıl Başbakan Gordon Brown‟un Politika
Başdanışmanı olarak hizmet ettikten sonra Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nün
yöneticisi olmuştur; hem Blair hem de Brown hükümetlerinde bakan olan James Purnell bu
enstitünün mütevelli heyeti başkanı olmuştur. Demos örneğinde ise, ortak kuruculardan Geoff
Mulgan 1997 yılında kuruluştan ayrılarak Başbakan Blair‟in Politika Başdanışmanı olmuştur;
İşçi Partisi‟nden milletvekili ve bakan olan Kitty Usher ise 2010 yılında parlamentodan
ayrılarak Demos‟un baş-ekonomisti olmuştur. Başka pek çok örneğin daha olduğunu
söylemeye bile gerek olmayabilir; öte yandan, bütün bu örnekler bu yazının başlığında verilen
mesajı güçlendirmeye yarayabilirler: Yani, Birleşik Krallık siyasetinde aynı anda hem
bağımsız hem de yandaş olmak tamamen mümkündür.
25
Tablo 5: Merkez-Sol düĢünce kuruluĢlarının 2011/2012’de yaptıkları
IPPR
Yanlış Hatta Yol Almak: Ulaşım Altyapısı üzerine Güz Beyannamesi Duyurularının Bir Analizi
(On the Wrong Track: An analysis of the Autumn Statement announcements on Transport
Infrastructure) (2011) – Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü‟nün Kuzey İngiltere bürosunun
Hükümet‟in, bütün İngiltere bölgelerinin artan altyapı harcamalarından fayda sağlayacağı iddiası
hakkında hazırladığı rapor. IPPR Kuzey‟in analizine göre, Londra ve Güney Doğu bölgesi planlanan
harcamanın % 84‟ünü teşkil ederken, Kuzey İngiltere % 6‟sını ve Kuzeydoğu İngiltere sadece %
0,04‟ünü oluşturmaktadır.
Herkese Çocuk Bakımı Hizmeti Sunulmasını Savunmak (Making the Case for Universal
Childcare) (2011) – IPPR‟in bir araştırmacısı ile Gündüz Bakım Vakfı‟nın (Daycare Turst) ortak
olarak hazırladığı rapor; raporun iddiasına göre, halihazırdaki kısmi hizmet yerine herkese makul
maliyetli çocuk bakımı hizmeti sunulması annelerin istihdamını arttıracak, aile gelirini yükseltecek,
ulusal vergi matrahını genişletecek ve ulusal hazineye pozitif maliyet-fayda dönüşü üretecektir.
Nihayet Havlayan Köpek: Yeni Gelişmekte Olan Bir Siyasi Topluluk Olarak İngiltere (The Dog
That Finally Barked: England as an Emerging Political Community) (2012) – Cardiff ve Edinburgh
üniversiteleriyle birlikte yürütülen ve Joseph Rowntree Vakfı‟nın fon sağladığı ortak araştırma
projesi hakkında rapor. Raporda sunulan araştırma bulgularına göre, İngilizler giderek artan bir
biçimde kendilerini, “Britanyalı” değil de öncelikle “İngiliz” olarak tanımlıyorlar; ayrıca, İskoçya ve
Galler‟de de olduğu gibi İngiltere‟nin yönetim yapısındaki özgül İngiliz boyutunu desteklemeye
daha eğilimli oluyorlar.
Demos
Avrupa’da Popülizm: Macaristan (Populism in Europe: Hungary) (2012) – Demos personelinin ve
Avrupalı meslektaşlarının hazırladığı ve Açık Toplum Enstitüsü (Open Society Enstitute) tarafından
finanse edilen, 13 Avrupa ülkesindeki milliyetçi, popülist ve aşırı sağcı partilerin internet üzerinden
nasıl desteklendiği meselesi üzerine hazırlanan bilgilendirme makaleleri serisinin ilki. Bu makalede,
Jobbik Partisi‟nin (Daha İyi Bir Macaristan Hareketi) 2.263 Facebook destekçisi hakkındaki
bulgular rapor edilmektedir: % 71‟i erkek; % 64‟ü 30 yaşın altında; Macaristan‟ın geleceği hakkında
son derece karamsar ve Avrupa Birliği‟ne olumsuz yaklaşan bir topluluk.
Destekli Ölüm hakkında (Bağımsız) Komisyon’un Raporu (Report of the –IndependentCommission on Assisted Dying) (2011) – Komisyon – ki kişisel olarak yazar Sir Terry Pratchett ve
işadamı Bernard Lewis tarafından finanse edilmiştir, sekreterlik hizmetini ise Demos sağlamıştır –
mevcut yasayı tutarsız bulmuş ve yardımlı intiharın yasal hale getirilmesi gerektiğini tavsiye
etmiştir; ama bu sadece bir yıldan az ömrü kaldığı teşhis edilmiş insanlara ve bu insanların da bu
seçenek için getirilen katı kriterlere uygun olduğunun kanıtlanması koşuluyla geçerli olacaktır.
Bilinmeyen Varış Noktası: Güz 2011 (Destination Unknown: Autumn 2011) – Kısmi finansmanını
bir engelliler hayırsever kuruluşu olan Scope‟un sağladığı, hâlâ sürmekte olan derinlemesine bir
çalışmanın ikinci raporu; refah devleti harcamalarındaki kesintilerin Britanya‟nın farklı
bölgelerindeki engelli insanların hayatlarını nasıl etkilediğini araştırıyor. Bu rapor, bir önceki
rapordan beri hizmetlerde ve refah devleti kazanımlarındaki kesintilerden dolayı haftada 33 sterlin
kadar bir gelir kaybı yaşayan – ya da toplam gelirlerinin % 7‟sini kaybeden –altı engelli ailenin
yaşamını araştıran çalışmanın bir devamı niteliğindedir.
26
Kaynaklar
Bale, T. (1996). “Demos: Populism, Eclecticism and Equidistance in the Post-Modern
World”, Kandiah, M. ve Seldon, A (yay. haz.), Ideas and Think Tanks in Contemporary
Britain, 2. Cilt içinde (Londra: Frank Cass), s. 22-34
Bentham, J. (2006). “The IPPR and Demos: Think Tanks of the New Social Democracy”, The
Political Quarterly, 77:2, s.166-74.
Cockett, R. (1995). Thinking the Unthinkable: Think tanks and the Economic CounterRevolution, 1931-1983, gözden geçirilmiş baskı (Londra: HarperCollins).
Cockett, R. (1997). “Demos‟s brave new words”, Times Higher Education, 11 Temmuz.
Commission on Social Justice [Sosyal Adalet Komisyonu] (1994). Social Justice: Strategies
for National Renewal – Report of the Commission on Social Justice (Londra: Vintage).
Denham, A. ve Garnett, M. (2006). “ „What works?‟ British Think Tanks and the „End of
Ideology‟”, The Political Quarterly, 77:2, s.156-65.
Franklin, J. (yay. haz.) (1998) Social Policy and Social Justice (Cambridge: Polity Press).
(The) Guardian (2007). “Thinktanks” - http://www.guardian.co.uk/politics/page/2007/dec/20/1.
Harris, M. (1996). “The Centre for Policy Studies: The Paradoxes of Power”, Kandiah, M. ve
Seldon, A (yay. haz.), Ideas and Think Tanks in Contemporary Britain, 2. Cilt içinde
(Londra: Frank Cass), s. 51-64.
(The) Independent (2011). “Politics? Nothing that a bit of thinking can‟t cure” (31 Ocak) http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/politics-nothing-that-a-bit-of-thinking-cant-cure2198459.html.
Jacques, M. (2004). “We‟re all teenagers now”, The Guardian, 4 Aralık.
Kandiah, M. ve Seldon, A. (yay. haz.) (1996) Ideas and Think Tanks in Contemporary
Britain, 1. Cilt (Londra: Frank Cass).
McGann, J. (2012). The Global Go-To Think Tanks Report 2011 (Philadelphia, PA:
University of Pennsylvania) - http://www.gotothinktank.com/wpcontent/uploads/2012/01/2011_Global_Go_To_Think_Tanks_Report__January_20_Edition_WITH_LETTEr-1.pdf. Ayrıca bkz. Global Think Tank Directory http://www.gotothinktank.com/directory/.
Rogers, B. (2010). “Rethinking the role of thinktanks”, The Guardian, 5 Temmuz.
Ruben, P. (1996). “The Institute for Public Policy Research: Policy and Politics”, Kandiah,
M. ve Seldon, A (yay. haz.), Ideas and Think Tanks in Contemporary Britain, 2. Cilt içinde
(Londra: Frank Cass), s. 65-79.
27
Seldon, A. (yay. haz.) (2005). The IEA, the LSE, and the Influence of Ideas (Indianapolis,
Indiana: Liberty Fund Inc.).
(The) Telegraph (2008). “The top twelve think tanks in Britain” (24 Ocak) http://www.telegraph.co.uk/news/politics/1576447/The-top-twelve-think-tanks-in-Britain.html.
28

Benzer belgeler