İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür sanat yaflam›nda
• 2008/06
•
say› 74
•
2.25 YTL(KDV’li)
haziran 2008
›ssn 1303-9113
tavır
a y l › k
Sahibi
Tav›r Yay›nlar› Org.
Reklamc›l›k ad›na
Öznur Turan
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Mimaro¤lu
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Cihan Keflkek
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
Mahmut fievket Pafla Mah.
Mektep Sk. Çoban Apt. No:4
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81
Faks: 235 44 11
e-posta: [email protected]
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
Hesap no (YTL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Fiyat› (DÖV‹Z)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin
Ofset haz›rl›k
TAVIR YAYINLARI
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Kendisinden demokrasi, insan haklar› vesaire bekleyenlere nazire yaparcas›na, ya da
daha uygun deyimle onlar› hayal k›r›kl›¤›na u¤rat›rcas›na, mevcut iktidar, gerçek
yüzünü her geçen gün yapt›klar›yla, icraatlar›yla aç›kça gösteriyor. Bu yüz, faflizmin
yüzüdür en yal›n tan›m›yla.
“bursada havlucu recebe / karabük fabrikas›nda tesviyeci / hasana düflman / fakir
köylü / hatçe kad›na / ›rgat süleymana düflman /sana düflman, bana düflman /
düflünen insana düflman / vatan ki bu insanlar›n evidir / sevgilim onlar vatana
düflman”
Naz›m, on y›llar öncesinden yazd›klar›yla bugünü anlat›yor, bugünün resmini çiziyor
sanki... Evet onlar umudun, kurtuluflun yol göstericilerinin, iflsizlerin, emekçilerin,
al›nteriyle gününü kurtarmak için tan at›m›ndan gün bat›m›na köle gibi çal›flanlar›n,
kamyonlardan da¤›t›lan bedava bayat ekmekleri kapmak için birbirini ezen açlar›n,
yoksullar›n, çöplüklerden doyanlar›n düflman›d›r. Gelmifl geçmifl bütün iktidarlardan
daha pervas›z, daha aç›ktan hem de...
Sol’a düflmand›rlar. ‹nsanl›¤›n gelece¤inin mimarlar›na... Düflünen, üreten, soransorgulayan, haks›zl›¤a/adaletsizli¤e karfl› ç›kanlara... Bir dilim ekme¤i bölüp de
paylaflan, insana dair ne kadar güzel fley varsa yaflatmak için, ölüm dahil her türden
bedeli gözlerini k›rpmadan ödeyenlere... düflmand›rlar!
‹çinden ç›k›p geldikleri, ad›na “milli” dedikleri ama emperyalizmin, Siyonizmin
önünde el pençe divan duranlar›n “görüfl”üdür bu... Siyonizme, emperyalizme
düflmanl›klar› yaland›r. Onlar ad›na, onlar›n sömürü düzenleri ad›na katlediyorlar
insanlar›m›z›. Onlar için gönderiliyor bu vatan›n yoksul çocuklar› Afganistan’a,
Kosova’ya, Somali’ye, fluraya buraya... Neden? Onlar›n kasalar› daha fazla dolsun
diye. Dünyadaki hakimiyetleri daim olsun diye.
Sivas’ta ö¤renciler, sadece ama sadece bir karikatür sergisi açt› diye gözalt›na
al›n›yor, iflkencelerden geçiriliyor, tutuklan›yor (Arka kapa¤›m›zda, o gençlere
deste¤imizi sunmak ad›na, onlar›n flu an hücrelerde yatmas›na sebep olan karikatürleri göreceksiniz)... Bir cenazeye, bir anmaya kat›ld›lar; hatta yaln›zca 8 Mart Dünya
Emekçi Kad›nlar Günü’nü kutlad›lar diye, bu ülkede insanlar geceyar›lar›
uykular›ndan polis operasyonlar›yla uyand›r›l›p iflkencehanelere götürülüyor; aylard›r
F Tipi hücre hapishanelerde tutuluyor... Faflizmin bundan daha aç›k tan›m›, anlat›m›
yoktur belki de...
Her fleye ra¤men umut, tüm düflmanlar›na ra¤men yaflamaya devam edecek! Biz var
oldukça umut hep yemyeflil kalacak! Dosta de¤il elbet, düflmana inat...
Temmuz say›m›zda görüflmek dile¤iyle...
Dostlukla...
Bask›
Bar›fl Matbaac›l›k
Yerel süreli yay›n
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
06/2008
26
onuncu köyün fidanlar› 3
17
5
8
12
15
16
17
18
21
22
23
26
30
33
35
38
41
42
44
46
MAKALE
‘68 dedikleri
‹NCELEME
‘68’in sahnede parlayan ›fl›¤›
‹NCELEME
‘68’in ve sosyal hareketlerin etkisinde sinema
RÖPORTAJ
ali öz
fi‹‹R
metin elo¤lu
DENEME
yaz›n üç sütun üstüne!
fi‹‹R
naz›m hikmet
DENEME
biz ki ustas›y›z vatan sevmenin
AYIN FOTO⁄RAFI
ali öz
T‹YATRO
istanbul tiyatro festivali’nin ard›ndan
T‹YATRO
leonce ile lena
OYUN
onuncu köyün fidanlar›- bilgesu erenus
DENEME
bitmedi daha sürüyor o “macera”
ARAfiTIRMA
anadolu’da afl›kl›k gelene¤i - Vl
B‹YOGRAF‹
william shakespeare
‹ZLEN‹M
dizgicilik, zamana direniyor
fi‹‹R
bertolt brecht
S‹NEMA
annemler tatilde
S‹NEMA
bereketli topraklar üzerinde
HABERLER
3 otobiyografi
35
william shakespeare 3
30
3
3
8
’68’in ve sosyal hareketlerin 3
etkisinde sinema
kapak 3
kolaj: özcan yaman
bitmedi daha sürüyor o “macera”
makale
’68 dedikleri...
tav›r
tif hareketler”in bafl›n› çekenler de esas olarak ö¤renci gençlik olmufltur… (Fransa da iflçi direniflleri ve grevleri de ayn› dönem ivme
kazanm›fl ancak bunlar da devrimci bir önderlikten yoksun oldu¤u için burjuvazinin
krizini atlatmas›n›n önüne geçecek düzeye
ulaflamam›flt›r.) Bir yandan anti-kapitalist
bir tav›r sergileyen bu hareketler, öte yandan ise sosyalizmden ve o dönem yükselen
Vietnam’daki devrim hareketinden, Küba’dan ve Che’den etkilenmifllerdir… Ancak
bu etkilenme, yine de bu hareketlerin iktidar hedefli hareketler olmas›n› getirmemifltir… Kendili¤inden ve flekilsiz bir tarzda geliflen hareketler, reformist talepler öne sürmenin ötesine geçememifltir…
Bu y›l 1968’in 40. y›l› olmas› dolay›s›yla birçok etkinlikler yap›lmakta, o y›llara dair nostaljik konuflmalar, yaz›lar birbiri pefli s›ra
dökülmektedir… "Ah neydi o günler!" edebiyat›yla o günleri yâd etme modas› ortal›¤›
kaplam›fl durumda…
rimci önderleri için söyledikleri örne¤in...
Yaflasayd› bugün kesin olarak ya bir holdingde çal›fl›yor ya da bir gazete köflesinde
bizim gibi döneklik yap›yor olurdu veya en
iyi ihtimalle reformist düflüncelerle hareket
eden biri olurdu vs…
Gerçekten neydi o günler!.. Nas›l geliflmiflti
o y›llar? Kim, bu y›llardan nas›l etkilenmifl,
bu y›llar hangi yollara aç›lm›fl, hangi yollarda t›kanm›fl?.. Yorulan›, döküleni, döne¤i,
dene¤i neymifl, ne de¤ilmifl? Asl›nda 40 y›l
sonra ilginç olan en önemli yanlardan biri
de sa¤c›s›ndan solcusuna herkesin ayn› kulvarda buluflup, o günleri ayn› "içtenlikle"
anmas›d›r… Herkes kendince bir ’68 profili
çiziyor ve ona göre "Ah neydi o günler!" edebiyat›n› yap›yor… Kuflkusuz hepsinin birlefltikleri ortak noktalar da var. O günlerin dev-
Asl›nda 1960’l› y›llar›n ikinci yar›s›nda bafllayan kapitalist metropollerdeki kriz dalgas›
buralarda kendili¤inden geliflen bir muhalefet hareketinin de tetikleyicisi oldu. Bu toplumsal hareketlerin doru¤u denilebilecek
olan May›s 1968’de Fransa’da yaflanan ö¤renci gençlik hareketi nedeniyle, 1968 simgesel bir isimlendirme olarak da tarihe geçer…
‹ktidar hedefi tafl›mayan, tamamiyle anarflizan ve protest temelde geliflen bu “alterna-
Bu y›llar›n ülkemizdeki geliflim seyri ise Avrupa'dakinden çok farkl› olmufltur... Avrupa'da flekilsizli¤i nedeniyle daha sonras›nda
sivil toplumculu¤a, yeflilci harekete, çevrecili¤e vb. evrilirken bizde tam tersine 1968 y›l›, devrimci mücadelenin geliflti¤i y›l olmufltur. Ve ’68 diye tabir edilen o dönem bir bütün olarak da reformist çizgi ile devrimci
çizginin kesin olarak ayr›flt›¤› ve devrimci
mücadelenin önünün aç›l›p geliflti¤i y›llar
olmufltur... Bu yan›yla da bugün 40. y›l› yad
edilen, kimilerince kutlanan ’68'in bizim ülkemizle hiçbir alakas› yoktur... Avrupa'da
geliflen hareketle ayn› ad›n kullan›l›yor olmas›, tamamen bir özentiden ve esas olarak
da düzen içinde kendine bir yer bulma aray›fl›ndan kaynaklanmaktad›r...
Bunun tarihsel kökleri de yine ülkemizin
içindedir… 1974 aff›yla birlikte hapishaneden ç›kan ve 1968 döneminde Mahirlerle,
Denizlerle birlikte mücadelenin fluras›nda
veya buras›nda yer alm›fl ama hapishanede
iyice y›lg›nlaflm›fl, dönekleflmifl mücadele
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 3
makale
kaçk›nlar›, kendilerine düzen içinde bir yer
edinme aray›fl› içine girmifllerdir… Ve art›k
tek yapmalar› gereken bir daha asla içeri girmemektir… B›rakt›klar› okullar›n› bitirecek,
askerliklerini yapacak ve bir aile kurup düzene yerlefleceklerdir… Ama bu arada devrimci
söylemlerden vazgeçmiyor, bir yandan geçmifl an›lar›n› anlat›rlarken öte yandan ise
düzen içinde yaflamak istiyorlard›… Ancak
devrimci mücadele onlar›n istek ve beklentilerine göre flekillenmiyordu tabi ki…
Ayn› y›llarda mücadele dev bir dalga gibi geliflmeye bafllar… Ve devrimci mücadele onlar› ezip geçerken hem düzende yaflay›p, hem
de devrimcilik yapmak isteyenler de ister istemez devrimin peflinden sürüklendiler… Bir
yandan yaflanan geliflmelerin peflinden sürüklenirken öte yandan ise devrimi geri çekme, hatta yok etmek istediler. Ancak baflaramad›lar… Baflaramad›klar› gibi düzen herkese yapt›klar›n›n bedelini de ödetiyordu…
böyle do¤mufltur… Ancak o dönemin 1970’li y›llar›n- koflullar› içinde kendine çok
da fazla yer bulamam›flt›r… Zira devrimci
mücadele onlara ra¤men bir 盤 gibi büyümüfl ve onlar›n tüm geri çekme çabalar›n›,
örgüt karfl›t› düflüncelerini de yerle bir ederek ilerlemifltir… Onlar da ister istemez bu
sürecin bir flekilde peflinden sürüklenmek
zorunda kalm›fllard›r…
Ve ayn› dönem içerisinde Avrupa’ya özenti
içinde geliflen, gelifltirilmeye çal›fl›lan edebiyattan, müzi¤e kadar tüm sanat dallar›ndaki
geliflim de, devrimci geliflimin karfl›s›nda çok
fazla bir varl›k gösterememifltir. Daha do¤rusu kitlelerde çok fazla yank› bulmam›flt›r…
Avrupa’dan etkilenen müzik ve di¤er sanat
dallar›, bir flekilde kendilerini devrimci mücadelenin geliflim seyrine göre yeninde biçimlendirmek zorunda kalm›fllard›r… Avrupa’n›n ’68’i, “alternatif hareket” olma ad›na
yola ç›k›p anarflizme, yeflillere, çevrecili¤e ve
sivil toplumculu¤a kap› açarken ve sanata
da buna göre yön verirken, ülkemizde geliflim ayn› biçimde olmam›flt›r… Oralarda protest olman›n, anarflizan bir tav›r sergilemenin ötesine geçmeyen mücadele ve bunun
flekillendirdi¤i sanat, ülkemizde devrimci bir
rotada ilerlemifltir… Çünkü hiçbir hareket
kendi içinde bulundu¤u koflullardan ba¤›ms›z geliflemez…
Bu nedenledir ki, bedel ödenmesi gereken
her fleyden uzak durmalar› gerekiyordu.
Çünkü onlar›n bir tek amaçlar› vard›; bir daha asla hapishaneye geri dönmemek… Bu
nedenle örgüt düflmanl›¤›n› ve depolitizasyonu her türlü araçla kitlelere yaymaya çal›flt›lar… “Geçmiflten ders ç›karmak”, “yenilenmek” ad›na devrimci mücadeleye ait ne
kadar de¤er varsa hepsini reddettiler. Reddetmekle de kalmay›p de¤erlere karfl› sald›- Bu yan›yla 1970’li y›llar içinde ’68’lilik diye
ortaya at›lan ve kuflaklar edebiyat› üzerine
r›ya geçtiler…
flekillenen tart›flmalar çok da varl›k göstereDüzenle çat›flmayan, devrimcili¤i reformla- memifltir diyebiliriz… Ancak daha sonraki y›lra indirgeyen teoriler flekillendirdiler… Y›l- lar, özellikle 12 Eylül cuntas›n› izleyen y›llarm›fl, düzene yerleflmifllerdi ve yeni yaflamla- da ayn› kuflaklar edebiyat› tekrar ortaya at›lr›na uygun “devrim” teorileri üretiyorlard›. maya ve devrimcileri, devrimci mücadeleyi
Ve bir yandan da devrime, devrimcili¤e kü- karalayan, örgüt düflmanl›¤›n› yaymaya çal›für ederek oligarfliye rüfltlerini ispatlama ça- flan ayn› anlay›fl yeniden ortaya ç›kmaya
bafllam›flt›r… Bu kez biraz daha pervas›zca
bas› içine giriyorlard›…
sald›r›lar gerçeklefltirmifltir… Devrimci müDevrimci olarak tan›n›yorlard› ve o flekilde cadeleyi karalayan öyküler, romanlardan,
sayg› görüyorlard›. Bu nedenle de devrimci karikatürlere kadar her türlü araçla, devrimsöylemi hiç elden b›rakmad›lar… “Geçmifl- ci mücadeleye adeta bir savafl aç›lm›flt›r. Ve
ten ders ç›karmak” ad›na devrimci düflünce- kuflkusuz bunlar› yapanlar›n bafl›n› çekenler
lere, örgütlenmeye sald›r›p, “Bir daha asla de yine “eski kuflak” solcular olmufllard›r…
geçmifli tekrar etmeyin” ö¤ütlerinde bulun- Özellikle kendilerini ’68’li olarak adland›ran
dular… Ve bu yapt›klar›yla da düzen taraf›n- genifl bir kesim bu sald›r›lar›n bafl›n› çekmifldan alk›flland›lar, destek gördüler, teflvik tir…
edildiler…
Bugün 40. y›l›nda yad edilen ’68’e iliflkin ya‹flte ’68’liler, ’68’lilik denilen fley esas olarak z›lan çeflitli yaz›larda, özellikle sanat ve ede-
4 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
biyata iliflkin yaz›larda, Avrupa’da yaflanan
’68 ile bizim ülkemizde yaflanan ’68’in aras›ndaki farkl›l›k adeta bir hay›flanma konusu olmaktad›r… ’68’in Avrupa’s› özgürlükçülü¤e ya da o günlerin Çekoslovakya’s›nda
yaflanan karfl›-devrimci hareketten etkilenmeyle “güler yüzlü sosyalizme” kap› açan,
cinsel özgürlü¤ü, her türlü tabuyu(!) y›kan
eserleri ortaya koyan, protest, reformcu bir
geliflimi ortaya koyarken bizim ülkemizde
bunun tersi olmufltur… Ah neden bizim ülkemizde de öyle olmad›?.. Bizde neden devrimci -kimilerine göre Stalinci- mücadele
daha ön plana ç›kt› ve geliflme bu yönde oldu?.. Ah iflte bu nedenle her konuda geri
kald›k, sanatta ve edebiyatta Avrupa’dakiler
gibi eserler veremedik… Elbette onlar Marksizm-Leninizmi çoktan aflm›fl, çok daha ileri
bir mecraya do¤ru ilerlemekteydiler… Biz
geri ülkenin, geri insanlar› olarak onlar›n
geldi¤i yolu yeni yeni kat etmeye bafllad›¤›m›z için hep geriden seyrediyoruz!..
Oysa gerçekler hiç de öyle de¤ildir… Devrimci mücadelenin, s›n›f mücadelesinin geriledi¤i her dönemde oldu¤u gibi burjuvazinin
a¤z›ndan politika ve dahi sanat üretenler
her zaman var olmufllard›r. Ve bunlar›n tek
varl›k gerekçeleri de her zaman devrime,
devrimci mücadeleye sald›rmak olmufltur…
Sanatta da, edebiyatta da, politikada da bu
böyledir… Ve kuflkusuz ki politika ve sanattaki devrimci geliflme de, her zaman bunlara ra¤men olmufltur… Bugünden sonra da
böyle olacakt›r…
1970’li y›llarda nas›l ki bu tür kuflaklar edebiyat› ve devrime yönelik sald›r›lar hiçbir ifle
yaramam›flsa; 1980’li y›llarda yap›lan ayn›
içerikte ve daha boyutlu gelen sald›r›lar da
bir sonuç alamam›flt›r. Bugün yaflanan, dizi
filmlerinden gazete köflelerine ve manfletlerine kadar devam eden ayn› içerikteki kuflaklar edebiyat› ve ayn› flekilde sanat ve
edebiyat alan›ndan gelen sald›r›lar da devrime karfl› bir sonuç alamayacakt›r. Devrim;
kuflaklarlardan kuflaklara de¤iflen de¤il, kuflaktan kufla¤a aktar›lan ve kuflaklar› ayn›
hedef do¤rultusunda birlefltiren bir maya
olmaya devam etmektedir… Egemenlere
karfl› ezilenlerin hak ve özgürlük mücadelesi sürdü¤ü müddetçe de bu böyle olacakt›r…J
inceleme
’68’in sahnede parlayan ›fl›¤›
mehmet esato¤lu
¤i olanaklar sonucunda, demokratik mücadele geliflmifl; örgütlenme
bilinci yükselmifl ve bunun kültür-sanat alan›nda da yans›malar› olmufltur. Yani sanat alan›nda, özelde de tiyatroda; halktan, do¤rudan,
iyiden, güzelden yana eserlerin verilmesi tek bafl›na ’68’in etkisinin
sonucu de¤il, aksine geliflen mücadelenin sonucudur. Bu gerçe¤in alt›n› en baflta çizmek gerekiyor.
Bat›da faflizmin sald›r›lar›, bask›lar›, emperyalist paylafl›m savafl› yüzünden 1930’larda yeni bir ivme kazan›rken; engellenen sanattaki
yeni at›l›m, 1940’lar›n son y›llar›nda yeniden hareketlendi. Ayn› geliflmeler ülkemizde Bayar-Menderes diktatörlü¤ünün son günleri olan
50’lerin ikinci yar›s›nda görüldü.
Tanzimat’tan 50’li y›llara kadar yolunu “bat›” tiyatrosuna çevirmeye
çal›flan ülke tiyatromuz, cumhuriyet öncesi bat›l› oyun metinlerini
do¤rudan ya da uyarlama yaparak oynamaya çal›flt›. fiinasi ve benzeri kimi yazarlar›n tiyatro oyunlar› kaleme almalar› da bu yönelifli de¤ifltirmedi.
Hem metin hem de sahne esteti¤i aç›s›ndan bat›y› taklitle “modernleflme” çabalar›na giren tiyatromuz, cumhuriyet sonras› resmi çat›lar
alt›nda bir sanatsal alan var etmeye çal›flt›.
ayak bacak fabrikas›
’68 dönemi, ülkemizde tüm sanat alanlar›n› etkiledi¤i gibi tiyatro
alan›m›zda da izler b›rakm›fl bir dönemdir. Plastik sanatlardan edebiyata, sinemadan tiyatroya sanatç›lar›m›z bu süreçte daha öncekilerden çok farkl› muhalif yap›tlar ortaya koymufl, yeni bir dünya görüflü
ve perspektif alt›nda yeni bir esteti¤in sorgulamas›na ve inflas›na giriflmifllerdir.
Asl›nda, 1960’tan itibaren ülkedeki k›smi demokratik ortam›n verdi-
1930’larda resmi çat›lar›n alt›nda Kemalist yönetimin gittikçe sertleflen bask›lar› yüzünden yazarlar ancak Osmanl› döneminin elefltirisini yapabildiler.
Cumhuriyetle kurulan ülkedeki sistemin ç›kmazlar›n› ortaya koymak
isteyenler ise Naz›m Hikmet’ten R›fat Ilgaz’a, Sabahattin Ali, Hasan
‹zzettin Dinamo’ya hapislere t›k›ld›lar.
Bunlar›n bir k›sm› tiyatro yap›tlar› kaleme almasa da bunlara yap›lan
sald›r›lar, örne¤in Naz›m Hikmet gibi bir yazara “orduyu isyana teflvik” gibi uyduruktan bir suçtan toplam 36 y›l hapis cezas› verilmesi,
en s›radan yazar› bile susturmaya yetti. 1950’lerin ortas›na kadar
sahnelerde, ülkede yaflanan gerçekli¤i yans›tmayan oyunlar perde
aç›p durdu.
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 5
inceleme
Bu süreçte; Kürt isyanlar›, kentlerde 1929 kapitalist sistem krizi, ‹kinci Paylafl›m Savafl›
günleri ekonomisinin yaratt›¤› açl›k ve yoksulluk, emekçilerin “vahfli kapitalist”lerden
hak alma savafl›m›, ülke çap›nda genifl kitlelerin salg›n hastal›klardan k›r›lmas› yaflan›rken
sahnelerde bunlara iliflkin hiçbir oyun sergilenmedi.
Naz›m Hikmet’in “Memleketimden ‹nsan
Manzaralar›”nda anlat›lanlar›n onda biri bile
sahneye bir oyun konusu olarak gelemedi.
Yaz›lan birkaç metni ise sahneleyecek sanatç›
ç›kmad›.
50’lerin ortas›nda bafllayan ve giderek yo¤unlaflan toplumsal muhalefetin ilk izlerini
üniversitelerde yap›lan oyun gösterilerinde
görüyoruz.
1960 ihtilali ve onun ard›ndan ülkede estirilen “özgürlük” havas›, önce tiyatro üreten
amatörleri, ard›ndan ülkenin yazarlar›n› ve
oyuncular›n› harekete geçirdi.
Taban› üniversite gençli¤inden oluflan amatör topluluklar pefl pefle kurulmaya bafllad›.
Bunlar gençlik merkezlerinde, halkevlerinde
ve de¤iflik sahnelerde oyunlar›n› sahnelemeye bafllad›lar.
O y›llarda yeni dilimize kazand›r›lm›fl Alman
yazar, kuramc› Bertolt Brecht’in ‹spanya iç sa-
vafl›n› konu alan “Carrar Ana’n›n Tüfekleri”
adl› oyunu büyük bir coflkuyla sergilendi.
Oyun, faflistlere karfl› savaflta önce kocas›n›,
sonra o¤lunu yitiren bir anan›n öyküsünü anlat›yordu.
layan: Y›lmaz Onay) döneme damgas›n› vuran yap›tlar oldu. Yine dönem içinde kaleme
al›nm›fl Güngör Dilmen’in “Midas›n Kulaklar›”, bu alandaki yerli metin var etmenin ilk k›p›rdan›fllar› say›labilir.
Bunun d›fl›nda ortada “saçma tiyatro” (absürd) örne¤i çeviri metinler vard›. Bir süre
bunlar› oynayan topluluklar bu karamsar
dünya görüflü ile yaz›lm›fl yap›tlardan ve sahnedeki sonuçlar›ndan çok hoflnut kalmad›lar.
Dönemin bafl›nda henüz Marksizm ile yo¤un
bir buluflma olmad›¤›ndan yerli metinlerde
görülen yaklafl›mlar; genel bir adalet kavram›, haks›zl›¤a tepki ve Kemalist bir yaklafl›mla Anadolu yüceltmesi düzeyindeydi.
Topluluklar yerli oyunlar da sahnelemek istiyorlard›. Ancak muhalif yap›t bulmak zordu,
olsa bile metni ortada yoktu. Kimi eski oyuncular nerede oldu¤unu çok iyi bilemedikleri
kimi oyun metinlerinin ancak konular›n› anlatabiliyorlard›.
’68’lere do¤ru “emperyalizm”, “kapitalist sömürü”, “feodaliteden kapitalizme geçifl” gibi
konular yo¤un bir biçimde tart›fl›lmaya, bu
kavramlar üzerinden Türkiye’nin nas›l sömürge bir ülke konumuna itildi¤i, bu durumdan kurtulmak için emperyalizme karfl› savafl
açman›n gereklili¤i konuflulmaya baflland›.
Süreç içinde Genç Oyuncular, Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti (Daha sonra ad› Ankara
Deneme Sahnesi oldu.) ve Gençlik Tiyatrosu
bu alanda kimi metinler üretmeye bafllad›lar.
Genç Oyuncular’›n “Tavtati Kütüpati”, “Vatandafl Oyunu”; Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti’nin Yaflar Kemal’den uyarlama “Uzun
Dere” (Oyunlaflt›ran: Nihat Asyal›), Güngör
Dilmen’in bir öyküsünden oyunlaflt›rma
“Ayak Parmaklar›” (Oyunlaflt›ran: Münip
fienyücel), Sermet Ça¤an’›n radyo oyunundan uyarlama “Savafl Oyunu” (Sahneye uyar-
Bu dönemde kimi dergilerde yay›nlanm›fl
“Bu Köy Emperyaliste Bu¤day Vermez!” türünden, yap› olarak s›radan ama içerik olarak
politik oyunlara rastl›yoruz.
O günlerde kurulmufl Genç Oyuncular toplulu¤u bir yandan kendi metinlerini var ediyor,
öte yandan da yeni özgün sahneleme biçimleri araflt›r›yordu.
Erdek’te genifl kitlelere yönelik tiyatro flenlikleri de düzenleyen topluluk, tiyatro ile ba¤›
olmayan kesimlere sanat›n› ulaflt›rmak için
çaba harc›yordu.
Dönem içinde profesyonel alanda da politik
oyunlara yönelme gözlemleniyor. Haldun Taner’in “Keflanl› Ali Destan›” oyunu, gerek biçim gerekse içerik olarak büyük be¤eni kazan›yordu. ’60’lardan ’70’lere do¤ru yürünürken, dönem, kendi içinde sanatç›lar›n› yaratmaya bafllad›.
Sermet Ça¤an, emperyalizmin boyunduru¤unda bir ülkede yaflananlar› anlatt›¤› “Ayak
Bacak Fabrikas›”n› kaleme ald›. Elindeki do¤al “nimet”leri kullanmas› “günah” ilan edilen bir ülkede yapay g›dalarla kötürüm olanlara ayak-bacak satan emperyalist güçleri
anlatan oyun döneme damgas›n› vuran bir
çal›flma oldu.
almanya defteri
6 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
Dönem içinde bir baflka ses getiren çal›flma,
Osmanl›’ya baflkald›ran bir ayaklanmay› ko-
inceleme
nu alan, Halk Oyuncular›’n›n sergiledi¤i Erol
Toy’un “Pir Sultan Abdal” oyunu oldu. Oyun,
yap›s› çok baflar›l› olmasa da, dönem içinde
büyük yank›lar uyand›rd›. Oyunun Dersim’de
sergilenifli s›ras›nda olaylar ç›kt› ve bir kifli yaflam›n› yitirdi.
Oyun bir yan›yla genifl halk y›¤›nlar›n› cofltururken; oynand›¤› her yerde yasaklama ve
engellemelere u¤rarken, öte yandan topluluk da bir yol ayr›m›na sürükleniyordu.
Vas›f Öngören, oyunu kitlelerin coflku ile izledi¤ini ama ezen s›n›fa ait kiflilerin de oyunu
ayn› coflkuyla alk›fllad›¤›n› ve be¤endi¤ini
söyleyerek bu iflte bir yanl›fll›k oldu¤unu söylüyordu.
Kimdi Vas›f Öngören? Dönem içinde yetiflen,
Marksizmi incelemifl, “Ülkede nas›l bir tiyatro olmal›?” üzerine kafa yoran bir sanat adam›. ‹stanbul’da arad›¤› kimi sorulara yan›t
bulmak üzere Berlin’e gitmifl. Orada bir yandan tiyatronun ilerledi¤i yollar› araflt›rm›fl
ama gördüklerine kimi sanatç›lar gibi hayran
kal›p tap›nmak yerine, onlar›n bilimsel ve estetik kaynaklar›n› araflt›r›p bunlar› ülke koflullar›na uygulamak üzere kollar› s›vam›fl bir
sanatç›...
Dönemin ülke tiyatrosuna belki de en önemli katk›s› Vas›f Öngören gibi bir yazar, yönetmen ve kuramc›y› yetifltirmek olmufltur.
Öngören ’60’lar›n sonlar›nda “Almanya Defteri” oyununu yazarak emek sorunlar›n› ve
emekçinin durumunu bilimsel bir yaklafl›mla
sahne üzerine tafl›m›flt›r.
Bu oyunun ard›ndan yazd›¤› “Asiye Nas›l
Kurtulur?” ise hem ülke tiyatrosu için önemli bir dönemeç olmufl hem de döneme damgas›n› vurmufltur. Oyun hem öz ve biçimi
hem de sergilenifliyle ülke tiyatrosuna bir yol
göstermifltir. Seyirci ve sahne aras›nda oluflan yan›lsaman›n özdeflleflmeye yol açt›¤›n›
ileri süren Brecht’in bunun yerine izleyicinin
zihinsel faaliyetini harekete geçiren yabanc›laflt›rmaya dayal› epik tiyatro önerisini ülke koflullar›na uyarlayan Öngören, buradan
yola ç›karak “Asiye Nas›l Kurtulur?”u yazd›
ve sahneledi.
Sahnede “artistik numara” gelifltirme yerine
Sanat›n s›n›fsal olarak kendi yönünü tayini,
ezen s›n›flar›n esteti¤inden farkl› bir esteti¤in
var edilmesinin gereklili¤i yine bu dönemde genifl kitlelerin önünde ortaya konmufltur.
tiyatroda sistem üzerinde duran Öngören,
burjuvalar›n esteti¤ine karfl› iflçi s›n›f›n›n
kendi esteti¤ini var etmesini önerdi.
Egemen s›n›flar bu “tehlikeli” öneriler karfl›s›nda harekete geçmekte gecikmediler. “Sosyal geliflmenin ekonomik geliflmeyi aflt›¤›”
tespiti ile bafllayan sald›r›lar önce üniversitede kan dökmeyle devam etti, ard›ndan da 12
Mart darbesiyle noktaland›.
Dönemin devrimci etkisiyle sanatta devrimci
bir at›l›m› bafllatan sanatç›lar uyduruk gerekçeler yarat›larak 6 y›ldan bafllayan hapis cezalar›yla zindanlara t›k›ld›lar. 60’larda bafllayan at›l›m darbe günlerinde yerini durgunlu¤a b›rakt›. Yeniden toparlanma 1974 aff›
sonras› gerçekleflebildi.
Yine bu dönemin sahnemize katt›¤› iki baflka
zenginlikten biri sözsüz tiyatro (pandomim),
bir di¤eri de politik sokak tiyatrolar›d›r.
Sözsüz tiyatro, bat›da dönem içinde büyük
ç›k›fl›n› gerçeklefltirirken ülkemizde de O¤uz
Aral, Erdinç Dinçer, Ergin Kolbek, Taner Barlas ve Oktay An›lanmert, bu alanda çeflitli
topluluklar var ederek gösteriler sergilediler.
O¤uz Aral ve toplulu¤u, muhalif bir çizgide
ve yerel tatlar katarak haz›rlad›klar› gösterileriyle çeflitli flenliklerde yer al›rken, Erdinç
Dinçer bat› çizgisinde yap›tlar ortaya koydu.
Ergin Kolbek’in yaratt›¤› “Biko” tiplemesi,
özellikle gençlik y›¤›nlar› içinde ilgi görürken
sanatç›, çok verimli günlerinde yaflam›na
son verdi.
Taner Barlas ise özellikle 70’li y›llarda özgün
ve derin politik içeri¤i olan yap›tlar ortaya
koymaya bafllad›. Oktay An›lanmert üretimin
yan› s›ra bu alanda e¤itim çal›flmalar› yaparak ö¤renciler yetifltirdi. “Her Yer Sahnedir!”
slogan›yla ortaya ç›kan sokak tiyatrolar› ise
dönemin bir baflka zenginli¤ini oluflturdular.
“Devrim ‹çin Hareket Tiyatrosu” ve “‹flçinin
Tiyatrosu” ‹stanbul’da, “Tarsus Meydan
Oyuncular›” Güney Anadolu’da oyunlar sergilediler.
Genel olarak o günlerin politik sorunlar›n›
ajit-prop bir dille iflleyen topluluklar, kuru bir
anlat›m yerine zengin yarat›lar ortaya koydular.
Tiyatrodan uzak kalan izleyiciye ulaflma hedefiyle o günlerin yeni geliflmekte olan gecekondu semtlerine giden topluluklar Çeliktepe, Gültepe vb. semtlerde izleyiciyle yak›n
bir diyalog gelifltirmeyi baflard›lar. Bir süre
sonra kahvelerde de gösterilerini sergileyen
topluluklar, ‹stanbul’a yap›lmak istenen ve
ayd›n çevrelerin karfl› ç›kt›¤› “Bo¤aziçi Köprüsü”nden emek sorunlar›na, yerleflim ve insan iliflkileri üzerine yaz›lm›fl metinleri yer
yer abart›l› bir oyunculuk biçimiyle izleyiciye
sundular.
Sonuç olarak bu dönem, genelde sanat alan›m›z›, özelde tiyatromuzu yo¤un bir biçimde
etkilemifl, Cumhuriyet’in kuruluflundan
’60’lara görülmemifl bir canl›l›k, bu dönemde
yaflanm›flt›r. Sahnede gerek metin, gerekse
oyun biçemi olarak de¤iflik tarzlar denenmifltir. Sanat›n s›n›fsal olarak kendi yönünü tayini, ezen s›n›flar›n esteti¤inden farkl› bir esteti¤in var edilmesinin gereklili¤i yine bu dönemde genifl kitlelerin önünde ortaya konmufltur.
Dönem içinde yurtd›fl›nda festivallerde de
oyunlar sergileyen çeflitli topluluklar›m›z,
oralardaki sanatç›lar›n pek fark›nda olmad›klar› konular› onlarla paylaflm›fl, ülkemize özgü sahne biçimlerini onlara tan›tm›fllard›r.
Ayn› dönemde, oyuncular tiyatro alan›n›n da
bir ifl kolu oldu¤unu, toplumda ezilen emekçilerin hak mücadelesi gibi kendilerinin de bu
yönde bir mücadele vermesi gerekti¤ini anlayarak sendikalaflma yoluna gitmifllerdir.
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 7
inceleme
’68’in ve sosyal hareketlerin etkisinde sinema
mustafa do¤ru
1960’la birlikte Avrupa ve Amerika’da büyük
eylemler grevler bafllar. Vietnam iflgali, ›rkç›l›k, ekonomik kriz gibi farkl› temellere dayanan eylemler giderek büyür. ’70’lerin bafl›na
kadar süren bu eylemlere ismini veren ise Paris’te ö¤rencilerin Sorbonne Üniversitesi’ni
’68’ y›l›nda iflgal etmesiyle bafllayan hareketlerdir. “68 hareketleri”, ’60’larla birlikte bafllayan sosyal hareketlerin hepsini kapsayan dönemi ifade eder. Di¤er sanat dallar› gibi sinema da bu hareketlerden nasiplenir.
Politik sinema, ilk olarak Ekim Devrimi sonras›nda, Sovyetler Birli¤i’nde yap›l›r. Dziga Vertov, devrimde meydana gelen olaylar› belgesel biçimde ele alarak, sinema-göz kuram›n›
gelifltirir. ‹kinci Paylafl›m Savafl› bafllay›nca, sineman›n güçlü etkisini farkeden emperyalist
devletler de, sinemay› bir propaganda arac›
olarak kullanmaya bafllarlar. H›zla geliflen fa-
flizm, belgesel sinema gücünü kullanarak büyük kitleleri etkilemeye çal›fl›r. Sinema savafl
döneminde özel olarak gelifltirilir ve büyük
kitlelere devlet eliyle ulaflt›r›l›r.
Savafl›n sona ermesiyle birlikte yaflanan ekonomik buhrandan sinema da etkilenir. Yap›mlar azal›r ve izleyici kitlesi düfler. Ancak sinemaya olan ilgiyi esas olarak azaltan etmen,
1950’lerde televizyonun yayg›nlaflmas›d›r. ‹zleyici say›s›n›n azalmas›yla, sinema salonlar›
topluca kapanmaya bafllar. Bunlara ek olarak
film giderlerinin dört kat artmas› yeni film
çekmeyi büyük bir risk haline getirir. Sinema
yap›mc›lar› krizi atlatmak için yeni aray›fllara
girerler. Çocuk ve genç izleyicileri çekmek için,
korku, fliddet, cinsel içerikli filmler yaparlar.
’60’l› y›llarla birlikte geliflmeye bafllayan sendikal hareket ve ö¤renci hareketi, tüm sanat
alanlar›nda oldu¤u gibi sinemay› da etkiler.
Öncelikle çekilen film ve izleyici say›s›nda
önemli bir art›fl olmufltur. Bu dönemden önce
s›n›fsal içerikli film say›s› oldukça azd›r.
’60’larda bafllayan politik hareketler sinemay›
en çok Fransa’da etkiler. ’68 May›s›’ndan sonra Fransa’da politik film yapan yönetmenlerin
oluflturdu¤u çeflitli gruplar ortaya ç›kar. Bunlar›n bir k›sm› parti propagandas› yaparken,
birço¤u kendi kiflisel politik düflüncelerini sinemaya aktar›r. Sinemay› propaganda silah›
olarak gördükleri için yapt›klar› ifle “Militan
Sinema” derler. Sanata bak›fl aç›lar› özetle
flöyledir: “Günümüzün dünyas›nda her kültür, her edebiyat, her sanat belli bir s›n›fa aittir ve belli bir politik çizgisi vard›r. Gerçekte,
ne sanat için sanat, ne s›n›flarüstü sanat, ne
de politikan›n d›fl›nda geliflen ya da ondan ba¤›ms›z olan sanat vard›r.”
“Militan Sinemac›lar” içinde en fazla öne ç›-
la Chinoise
8 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
inceleme
kan, Jean-Luc Godard ile Jean Pierre Gorin’in,
Sovyet yönetmen Dziga Vertov’un ismiyle and›klar› gruptur. “Dziga Vertov” grubu sadece
geleneksel sinema anlay›fl›na de¤il, kapitalist
üretim-da¤›t›m sistemine de karfl› ç›kar. Godard’a göre sanatç›n›n devrime katk›s›, “‹nsanlar›n sanata ve sanat ile yaflam aras›ndaki iliflkiye bak›fl aç›s›n› devrimcilefltirmesidir.” Bunun için öncelikle yönetmen sinemada sanatsal bir devrim bafllatmal›d›r. Bu konuda devrimci sanatç›ya düflen görevi; “Akl›n› ve estetik
yeteneklerini burjuva kapitalist toplumdan
kültürel olarak kopmufl, ama henüz bu toplumu y›kmak için gerekli politik mücadeleye aktif olarak kat›lmaya bafllamam›fl insanlar› acilen politiklefltirme” olarak tan›mlar. Bu düflüncesini pratikte uygulayarak insanlar›n sanata
bak›fl›n› de¤ifltirmek için deneysel çal›flmalar
yapar. Brecht'in göstermeci tiyatrosunu sinemaya uyarlar. Sinema oyuncusu, oyun oynad›¤›n› çok aç›k bir flekilde izleyiciye gösterir; kamera çekime bafllad›ktan sonra yönetmen komutunu verir ve oyuncu yürümeye bafllar.
Dünyaya farkl› gözlerle bakmas› sonucu ’68
olaylar›ndan en çok etkilenen yönetmen odur.
Ard›ndan tart›flma yaratan ilk politik filmi “la
Chinoise” (Çinli K›z)'› çeker.
“Çinli K›z -1967”, Godard’›n politik tart›flma
içeren ilk filmidir. Filmde Godard, hayata ve sanata bak›fl›n›, yüklendi¤i misyonlar›n›, samimi
fakat k›flk›rt›c› bir dille anlat›r. Bir grup Frans›z
ö¤rencinin politik tart›flma ve eylemlilikleri anlat›l›r. Filmin kahraman›, devrimci bir tiyatro
sanatç›s›d›r ve oyunculuk da yaparak sanat yoluyla devrime katk›da bulunmay› amaçlar.
Devrimci oyuncu, Marksist-Leninist örgütlenmedeki varl›¤›n› ikincil bir etkinlik olarak görmez. Bu oyuncunun, hem sanatta hem de siyasal mücadelede en önde yer alarak elinde silah›yla “çift cephede savafl›n›” görebiliriz. Ayn›
dönemde çekti¤i Weekend filminde de burjuvazinin hastal›k boyutuna ulaflan tüketim tutkusu kesin bir dille elefltirilir. Tüketim ç›lg›nl›¤›
ve ilkel yaflam arzusuyla dolu burjuvazinin
“yamyaml›¤›” göz önüne serilir.
Godard'›n farkl› yaflam› ve sanat anlay›fl›n›
ortaya koymas› aç›s›ndan ilginç bir örnek ise,
“Sympaty For The Devil” filmidir. Türkçesiyle
“fieytana Sempati” filmi, Rolling Stones grubunu anlat›r. Godard, filminin sinema salonlar›nda, piyasa için gösterilmesine karfl› ç›kar.
O ise sadece isyankar düflünceleri k›flk›rtmak
istemifltir. Üflenmeden Londra'da yap›lan galaya giderek yap›mc›n›n burnuna yumruk indirir. Ard›ndan seyircilere seslenerek paralar›n› geri istemelerini, “burjuva faflistlerine”
kapt›rmak yerine de¤erli bir davaya ba¤›flta
bulunmalar›n› söyler. Her ne kadar komünist
oldu¤unu söylese de, sinemadaki bu tavr› çok
uzun sürmez. K›sa süre sonra içe döner ve bir
daha s›n›fsal içerikli film yapmaz.
Fransa’da ’68 olaylar›ndan etkilenerek kurulan di¤er grup ise SLON’dur. SLON’a göre iflçi
filmlerini bizzat iflçiler çekmelidir. Bundan dolay› sinema yapmak isteyen iflçilere, köylülere
ve militan gruplara teknik donan›mdan da¤›t›ma kadar her konuda destek vermifltir.
SLON grubuna baflvurmak için; emperyalizm,
kapitalizm ve iletiflim tekeline karfl› olmak temel flart olarak öne sürülür. Ancak elle tutulur
bir yap›t ortaya ç›karamazlar.
’60’larla birlikte Fransa’daki politik filmler üç
ana temay› ifllerler: Fabrikalardaki iflçi direniflleri ve grevleri, ö¤renci hareketleri ve sömürgecilik (Cezayir Ba¤›ms›zl›k Savafl› ve Vietnam iflgali)...
Bu önemli konular›n yan› s›ra ’68’in bireysel
özgürlükçü, hippi hareketlerinin uyuflturucu
kullan›m› ve cinsel sapk›nl›¤› yaflam tarz› haline getirmesi, Avrupa sinemas›na farkl› alanlarda da “özgürlük” getirir. Bat› Avrupa’da,
sanat sinemalar›nda cinsellik ve ç›plakl›k daha önce de kullan›lmas›na ra¤men halk taraf›ndan kabul görmezken, bu dönemden sonra ç›plakl›k daha rahat bir flekilde kullan›l›r ve
daha az tepki görür.
Godard ise cinsel sapk›nl›¤› elefltirir; “Kad›n
vücudunun üzerindeki örtüyü kald›rmak, özgürleflme mücadelesinin yaln›zca küçük bir
parças›d›r. Bu, kad›n ç›plakl›¤›n› sömüren ideolojiyi gözler önüne sermeye yard›m ediyorsa
özgürlefltiricidir.” Bu sözlerini kan›tlarcas›na,
cinsel sapk›nl›¤› elefltirmek için kad›n bedenini en ç›plak ve en rahats›z edici biçimde ilk defa kullanan da Godard’d›r. Bu dönemle birlikte cinsellik, çikolatadan dondurmaya; temizlik ürünlerinden otomobile; parfümden ayakkab›ya yani her türlü tüketim ürünlerinin pazarlanmas›nda reklam arac› olarak kullan›lmaya bafllan›r.
1968 ‹ngiltere yap›m› olan “‹f”, geçen ay ‹s-
tanbul Film Festivali'nde gösterildi. Elefltirmenlerin övgüyle söz etti¤i film düzene baflkald›r› olarak de¤erlendirilmiflti. Bu de¤erlendirmelere kat›lm›yoruz, filmde tek baflkald›r›
okula yönelik olur. Genel e¤itim sistemi de¤il,
sadece okuldaki birkaç uygulama elefltirilir.
Filmin bütününde bir amaç yoktur ve b›rakt›¤› tek etki, amaçs›z fliddet ve savafl sempatisidir. Bugün Amerika okullar›nda silahl› çocuklar›n, arkadafllar›n› ve ö¤retmenlerini öldürmesi ne kadar bir baflkald›r› ve ilericilik ise, bu
film de o kadar “ilericidir”. Ö¤renciler, savafl
konusunda aralar›nda konuflurken “Savafl›n
neye veya kime karfl› oldu¤u de¤il, sadece savafl olmas› önemli.” derler ve film bu düflüncenin üzerine kurulmufltur. “Sol” ad›na okulun bir duvar›nda as›lan Che portresi ise hiçbir
anlam tafl›maz. Sonuç olarak bu filmde öne
ç›kan sadece anarflizm övgüsüdür.
Sosyal hareketler ve hippilik, ABD’de de etkisini göstermifltir. Dennis Hooper’in filmi
“Easy Reader” Cannes Film Festivali’nde en iyi
film ödülünü al›r. Ancak filmde, ›rkç› sald›r›lar›n, Vietnam iflgalinin etkisindeki Amerika’da
muhalefet ve iktidar elefltirisi yoktur, motosikletleriyle “özgürlük aray›fl›nda” olan iki kifli
anlat›l›r sadece. Artan kitlesel eylemlere karfl›n sinemada bunun güçlü bir yans›mas›n›
göremeyiz burada da. Yine de kendi çap›nda
muhalefet yapan yönetmenler yok de¤ildir.
Bu noktada öne ç›kan isim ise Emile de Anto-
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 9
inceleme
nio'dur. Yönetti¤i, yap›mc›l›¤›n› veya da¤›t›mc›l›¤›n› üstlendi¤i filmler McCarthy dönemini,
Vietnam Savafl›'n›, polis ve politikac›lar›n bask›s›n› anlat›r.
“Vietnam sendromu”nu atlatamayan Amerika’da, bu dönemden on y›l sonra da filmler
yap›lmaya devam eder. 1979 yap›m› “Apocalipso Now”(K›yamet!), Vietnam savafl›nda
Amerikan askerlerinin içinde bulunduklar›
ruhsal durumu gözler önüne serer. Amerikan askerleri Vietnaml›lar› ilkel insanlar olarak de¤erlendirirler fakat film boyunca Amerikal›lar›n ilkellikleri gösterilir. Bir insan› öldürürken, bilgisayar bafl›nda oyun oynar gibi
e¤lence duygusuna kap›l›rlar. Savafl›, bir askeri baflar›n›n ötesinde kiflisel zevklerinin bir
arac› olarak kullan›rlar. Bir albay, sörf yapabilmek için, bir köyü bombalar ve tepelere
napalm bombas› atar. Bu durumu kabullenmeyen bir baflka albay, “General olmaktansa kendim olmay› tercih ediyorum.” diyerek,
kendi birli¤ini savafltan çeker ve Vietnaml›larla birlikte yaflamaya bafllar. Sonuç olarak
filmde verilen mesaj fludur: Vietnaml›lar özgürlükleri için savafl›rlar ama Amerikal›lar ne
için savaflt›klar›n› bile bilmezler.
Avrupa ve Amerika’da “68 ruhu”; grevler,
boykotlar, sokak direniflleri ve barikatlar olarak beyazperdeye yans›m›yor. Ekonomik bunal›m›, haks›z savafllar› göstermeye çal›flan iyi
niyetli çabalar bu genel durumu de¤ifltirmiyor. Öne ç›kan fley, burjuvazinin önünü açt›¤›
cinsel sömürü ve bireysel özgürlük hareketidir. Özetle söyleyecek olursak; bat› sinemas›
“68 dönemi”ni, cinsellik ve hippilik ve bireysel
özgürlük olarak göstermeyi tercih etmifltir.
Türkiye’de sinema
Avrupa’daki grevler ve ö¤renci hareketleriyle,
Türkiye’deki hareket birbirinden tamamen
ba¤›ms›z ve farkl› geliflmifltir. Avrupa’da reformist hareketlerin etkisinde “çiçek çocuklar”, “bireysel özgürlü¤ün” tad›na var›rken,
Türkiye’de devrimci gençlik, iktidara yönelerek silahl› mücadeleyi bafllat›r.
Amerika’yla ba¤›ml›l›k iliflkilerinin gelifltirildi¤i 1950-60’l› y›llar sinema dilinin geliflti¤i
ama yüzeysel konular›n kullan›ld›¤› y›llard›r.
Emperyalizme karfl› duyulan rahats›zl›k da giderek artmaktad›r. ABD’ye duyulan tepkiyi de
arkas›na alarak iktidar› yeniden ele geçirmek
isteyen küçük burjuva hareketi 60’ta ihtilal
yapar. Yeni iktidar›n haz›rlad›¤›, 1961 Anayasas›’yla daha rahat bir döneme girilece¤ini
hesaplayan sinemac›lar hayal k›r›kl›¤›na u¤rarlar. 1939 y›l›ndan itibaren uygulanan “Denetleme Tüzü¤ü” aynen korunarak uygulanmaya devam eder.
Yine de s›n›fsal hareketlerin geliflmesinin de
etkisiyle, yasalar›n elverdi¤i ölçüde 60-65 aras›nda “Ulusal Sinema” görüflünü savunan yönetmenler ilk kez halk›n sorunlar›n› sinemaya
aktarmaya çal›fl›rlar. Köyden kente göç, a¤al›k
sistemi filmlere konu olur. Halit Refi¤, Metin
Erksan, At›f Y›lmaz eserlerinde bekleneni veremezler. Ortaya ç›kan filmler bir “Sosyalist Gerçekçi” ak›m oluflturabilecek nitelikten yoksundur. Olsa olsa toplumsal konulara de¤inen, k›y›s›ndan köflesinden geçen filmler yap›l›r. Ço¤unlukla da geleneksel Yeflilçam filmlerinin
fluras›na buras›na birkaç figür ekleyerek dönemin politik havas›na de¤inmifl olur.
Gündeme pek yans›mayan anti-emperyalist
içeri¤e sahip k›sa filmler de yap›l›r bu dönem.
Arrtun Yeres, Mutlu Parkan, ‹zzet Yaflar gibi
genç yönetmenler bu hareketin bafl›n› çekerler. Bu yap›mlar büyük sinemalarda gösterilmez ve örgütlü çevreler d›fl›nda pek tan›nmazlar.
Metin Erksan as›l önemli filmlerini; “Y›lanla-
10 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
r›n Öcü -1962” ve “Susuz Yaz-1963”› bu k›smi
özgürlük döneminde çeker. ‹ki filmi de “Denetleme Kurulu”na tak›l›r. Fakir Baykurt’un
roman›ndan uyarlanan “Y›lanlar›n Öcü”,
cumhurbaflkan› Cemal Gürsel’in müdahalesi
sonucu gösterim izni alabilmifltir. “Susuz Yaz”
ise gizlice gönderildi¤i Berlin Film Festivali’nden büyük ödül Alt›n Ay›’y› al›r, ancak izinsiz gönderildi¤i için Metin Erksan yöneticilerin bask›lar›n› üzerine çeker.
Lütfü Akad bu dönemde suskunluk içindedir.
At›f Y›lmaz ise, dönemin özelli¤ine uyarak
toplumsal sorunlara gülmece ya da yergi havas› içinde de¤inir. Belediye baflkanl›¤› seçimlerini, dalavereleri ufak bir kasaba çevresine
ele alan “Yar›n Bizimdir-1963” ve köy çevresini ve tiplerini çizen “Murat’›n Türküsü-1965”
bu çizgide yer al›r.
Ayd›nlar›n elefltirmenlerin itelemesiyle k›p›rdanan birkaç sinemac›n›n, 27 May›s ihtilalinden iki hafta sonra “Denetleme Tüzü¤ünün”
kald›r›lmas› için yay›mlad›klar› bildirinin arkas› gelmez. Anayasaya ayk›r› denetleme tüzü¤ü giderek Anayasa Mahkemesi’nce anayasaya ayk›r› olmad›¤›n›n karara ba¤lanmas›yla
sonuçlan›r ve denetleme eski s›k›l›¤›na geri
döner.
’60’larla birlikte çarp›k da olsa geliflen kapitalizm genifl y›¤›nlar›n e¤lencesi olarak bir sine-
inceleme
ma “patlamas›”na yol açar. Çekilen film say›s›n›n önemli oranda artmas›na karfl›n, kayda
de¤er bir ürün ortaya ç›kmaz. Çünkü yap›lan
filmler piyasa filmleridir. Öyle bir hale gelir ki,
50 filmi ifllemek için yeterli olmayan sanayide
çal›flanlar, 200 filme yetiflmek için insanüstü
bir çaba sarfetmek zorunda kal›rlar. Sinema
salonlar› yetersiz kalmaya bafllar. Ayn› sette,
ayn› oyuncularla birkaç film birden ç›kar›l›r.
Ve birbirinden kötü bafltan savma filmler birbiri peflis›ra piyasaya sürülür. Sineman›n ekonomik s›k›nt›lar›na, iktidar›n bask› ve sansürü
de eklenince yönetmenlerin büyük ço¤unlu¤u kolay yolu seçerek piyasa filmleri çekmeye
devam ederler. Yeflilçam›n sinema yazarlar›
bir kimlik oluflturup, kitlelerin derdini anlatmak yerine Avrupa ve Amerika sinemalar›ndan konular›, senaryolar› aynen kopyalayarak
sinemam›za “kazand›r›rlar!”
Geliflen s›n›fsal hareket kendi sinemas›n› yeterince yaratamaz ama “Ulusal Sinemac›lar”, sineman›n yozlaflmas›na çok fazla karfl› duramad›klar› gibi kendilerini de bu ak›nt›ya kapt›r›rlar. Politik mücadelenin alabildi¤ine yükseldi¤i, her evde siyasetin tart›fl›ld›¤›, yüzbinlerce
insan›n sokaklara döküldü¤ü o y›llarda, sinema baflka alemlerde gezmektedir. Bu kötü gidiflata karfl› durmaya çal›flanlar da vard›r, Ertem Göreç ’65 yap›m› “Karanl›kta Uyananlar”
ile ilk defa sendikalaflma ve grev konular›na
de¤inir, Engin Ayça ve Kuzgun Acar belgesel
tarz›nda Kanl› Pazar’› filme al›rlar. Politik sinema tümden yok edilemez. 68’le birlikte Türkiye devrim tarihinde yeni bir dönem bafllar; reformizmin elli y›ll›k etkisine son veren devrimci gençlik mücadeleyi h›zla yükseltir. Bu dönemle birlikte Türkiye’de devrimci bir sinema
tarihinden bahsederken yüzümüzü a¤artan
Y›lmaz Güney’dir. Her türlü bask›ya, sansüre
ra¤men halk›n mücadelesini, sosyalizme olan
inanc›n› filmlerine yans›tm›flt›r.
‹nsan onuruna ayk›r›, kopkoyu bir yoksullu¤un içine itilmifl insanlar›n gerçekleflemeyecek bir umuda, bundan da umutsuzlu¤a ve
giderek do¤aüstü güçlere yönelmelerini ve
bir k›s›rdöngüye kap›lmalar›n› anlatan 1970
yap›m› “Umut”, Adana Alt›n Koza Film Festivali’nde en iyi film seçilir, ancak sansür kuruluna tak›l›r. O güne kadar çekilmifl en gerçekçi film olan “Umut”la birlikte sosyalist Y›lmaz
Güney, sinema dünyas›nda yeni bir yol açacakt›r. Feodal yap› ve a¤al›k düzeni üzerine
yap›lan ve k›y›s›na köflesine de¤inilen gerçe¤i
oradan ç›kar›p, s›n›f›n mücadelesinde ayaklar› üzerine oturtmufltur.
Hemen ard›ndan 1971 y›l›nda “Baba” çekilir.
“Baba”, ailesini geçindirmek için yurtd›fl›na
ç›kmak ister ancak sa¤l›k kurulundan geri
çevrilir. Bu sefer ailesinin geçimini sa¤layaca¤› vaadiyle patronun iflledi¤i cinayeti üstlenir.
“Baba” yaflamak için alternatif yollara baflvuran insanlar›n durumunu baflar›yla anlat›r. Bu
filmiyle de Alt›n Koza’y› kazanacakken, seçici
kurula yap›lan bask› sonucu de¤erlendirme
de¤ifltirilerek birincili¤i alamaz. 12 Mart darbesiyle birlikte önceki anayasan›n sa¤lad›¤›
k›smi rahatl›k dönemi art›k sona ermifltir.
1974 y›l›yla birlikte s›n›fsal mücadele aç›s›ndan yeni bir döneme girilirken Y›lmaz Güney’in çekti¤i “Arkadafl”, politik mesaj›n çok
net verildi¤i bir film olarak sinema tarihindeki
yerini al›r. Ezen ve ezilen s›n›flar› kesin bir çizgiyle ay›r›r. Lüks ve savurgan bir yaflam›n içinde, her türlü ahlaki çöküntüyü yaflayan burjuva s›n›f›yla, yoksul ama namuslu yaflayan halk
aras›ndaki fark kesin bir biçimde gösterilir. Tatil kentinde gün boyu lümpen, zengin çocuklar›na hizmet eden emekçi buna tahammül
edemez ve onlara zarar vermenin yollar›n›
arar. Arabalar›n›n lastiklerini patlat›r örne¤in.
Ancak Y›lmaz Güney, bireysel bir tepkinin bir
faydas›n›n olmayaca¤›n›, çözümün örgütlü
mücadelede oldu¤unu anlatmay› hedefler.
Bitti denilen devrimci mücadelenin öncekine
göre çok daha büyük bir h›zla geliflmesi karfl›s›nda sineman›n ilgisiz kalmas› düflünülemez. Bu sinemac›larn önünü kesmek için
1977’de yeni bir Denetleme Tüzü¤ü yürürlü¤e konur. “Genel ahlak› korumak” gerekçesiyle ilan edilen tüzük, en ufak s›n›fsal içerikli
filmleri ya tümüyle yasaklar ya da alabildi¤ine budayarak yay›nlanmas›na izin verir. Ancak gittikçe artan yerli ve yabanc› cinsel sömürü filmlerinin en baya¤›, en i¤renç örnekleri ise denetleme kurullar›n›n burunlar›n›n dibinde gösterilmeye devam eder.
1980 cuntas›yla birlikte sinemam›z da yeni
bir döneme girer. Bu bafll› bafl›na incelenmesi
gereken ayr› bir yaz› konusu olarak karfl›m›zda duruyor.
Sonuç olarak, bu dönemin sinemas› s›n›fsal
mücadelenin çok gerisinde kalmas›na karfl›n,
Y›lmaz Güney’in sosyalist gerçekçi yöntemle
sinemam›za kazand›rd›¤› filmler, yeni yönetmenlerin ufkunu açmaya devam ediyor.
Kaynak:
Sinema ve Devrim / James MacBean
Çöpteki Çiçekler / James Miller
Sinema / Nijat Özön
Frans›z Sinemas›na Angaje Olmufl Gruplar /
(Makele) Dr. Battal Odabafl.
-sürecek-
susuz yaz
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 11
röportaj
ali öz’le foto¤raf üzerine...
tav›r
Ali Öz kimdir? Öncelikle tan›mak isteriz…
Belirli bir s›n›fsal konumdan gelen, hayat›n› çal›flarak kazanm›fl bilinçlenmifl ve mücadele etmifl bir insan›m.
Lisede tarlada çal›fl›yordum. Büyük kentten köye dönmüfltüm. Tarla hayat›na al›flmam›flt›m. Yaz›n o dönemin turistlik oteli
olan Lades’te çal›fl›yordum. Silifke Taflucu’nda. Yaklafl›k 30 y›l öncesiydi. ‹lk s›n›f
çeliflkisini o zaman anlad›m. Sonra al›fl›k
olmad›¤›m halde tarlada çal›flmay› seçtim.
30 derece s›cakta, güneflin alt›nda… Bu
arada köyde tefeci-tüccar sömürüsünü yaflad›m. Bu çeliflkiler içinde hem çal›flt›m,
hem liseyi okudum. Topluma ve insana bak›fl aç›m bu dönemde geliflti, olgunlaflt›.
“Foto¤rafın en önemli ifllevi, tarihsel geçmifli
anlamamıza yardımcı olmaktır. Ben çekti¤im
foto¤raflarla, gelece¤e bugünkü toplumsal geliflmeyi, mücadeleyi taflımaya çalıflıyorum.”
12 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
Bu y›llarda lisede iyi bir e¤itim al›yorduk,
çok iyi hocalar›m›z vard›. Bu bilinç içerisinde ben gazetecili¤i çok önemsedim ve önüme bir hedef koydum. Ben gazeteci olacakt›m, insanlar›n ve toplumun sorunlar›n› aktaracakt›m, gösterecektim. fiansl›yd›m.
Ankara Üniversitesi Bas›n Yay›n Yüksek
Okulu’nu birinci tercihle kazand›m. Okula
girdi¤im anda fark ettim ki, bas›n benim
kafamdaki ideallerle örtüflmüyor. Magazin
ve boyal› bas›n gerçe¤ini gördüm...
Ailede gazeteci var m›yd›?
Hay›r yoktu. Tamamen benim kendi deneyimlerim ve tercihlerim. Tamamen sezgisel. Anne-baba ayr›... fiartlar›n da uygun olmad›¤› bir ortamda gazeteci oldum. Çünkü
gazetecilik biraz da zengin mesle¤i... Çünkü Ankara Bas›n Yay›n’a bakt›¤›m›z vakit,
ço¤u kolejden gelen zengin çocuklard›.
röportaj
Bu boyal› bas›n gerçe¤i bende bir hayal k›r›kl›¤› yaratt›. Tabi biz ’78 kufla¤›y›z. Olaylar›n içinde yer ald›k. Ama yine de benim di¤er insanlardan farkl› olarak, bir yerlerde
hatalar yap›l›yor diye kuflkular›m vard›.
Sezgilerim vard› daha do¤rusu. Belki s›n›fsal bak›fl aç›s›ndan dolay›, sezgisel olarak
fluursuz fliddet olaylar›na hep karfl› ç›kt›m.
Faflist sald›r› vard›, gerçekten meflru müdafaa durumunda b›rak›l›yorduk.
bafllad›m. Sonra Milliyet’e ça¤›rd›lar. Sonra
tekrar Günefl’e ça¤›rd›lar. Günefl ’90 y›l›nda
çok güzel bir gazete olmufltu. ’90 y›l›ndaki
Günefl Gazetesi’ni hat›rl›yor musunuz bilmiyorum. Güneydo¤u foto¤raflar› vard›r.
Kürt halk›n›n isyan›n› anlatan foto¤raflard›. Ve o dönemde büyük risk alt›nda baflar›l› bir gazetecilik yapt›m. Slayt çekip yolluyorduk. Zor flartlarda gönderdi¤im foto¤raflar sayfa sayfa kullan›l›yordu.
Bu süreç içerisinde ben daha yararl› olaca¤›na inand›¤›m bir alana yöneldim, sosyal
politika alan›nda, s›n›f örgütlenmeleri içersinde çal›flmaya bafllad›m. Köy-Koop örgütlenmesi ve çeflitli sendikal örgütlenmeler
içersinde... Orada sar› sendikalar›, iflçi s›n›f›na ihanet etmifl sendikac›lar› tan›d›m, iflçi
s›n›f› ad›na sendikac›lar›n iflçi s›n›f›n› nas›l
satt›¤›n› gördüm. O çeliflkileri gördüm.
Çeflitli toplumsal etkinliklerde sizi sürekli
görüyoruz... Politik, bireysel tercihiz mi?
Ben düz gazetecilik yapm›yorum; kendime
bir yol çizdim, tamamen toplumsal olaylar› çekmek üzerine, kendimi koflullad›m.
Mesela hiçbir zaman polis muhabirli¤i
yapmad›m, hiçbir zaman adliye muhabirli¤i yapmad›m, hiçbir zaman sa¤l›k muhabirli¤i yapmad›m. Foto¤rafta hep toplumsal olaylar› kendime öncelik ald›m.
Ayn› zamanda bir yandan da çal›flmam gerekiyordu. Bu arada foto¤rafla tan›flt›m.
‹nan›lmaz bir tan›flma… Benim kendimi en
iyi ifade edebildi¤im bir alan olarak karfl›ma ç›kt› foto¤raf. Yalans›z dolans›z bir anlat›m dili, somut bir dil olarak foto¤raf› çok
sevdim... O dönemin koflullar› içerisinde,
Vietnam Savafl›’ndaki foto¤raflar, Sabra fiatila kamp›ndaki foto¤raflar, napalm
bombas›ndan kaçan k›z çocu¤u foto¤raf›
ve Japonya’da bir havaalan› direniflindeki
kad›nlar›n siyah beyaz foto¤raflar› beni o
kadar etkiledi ki. Sonuçta foto¤raf›n gücü
konusunda bir bak›fl aç›s› olufltu bende. Ve
foto¤raf çal›flmalar›na bafllad›m.
Daha sonraki süreçte nerelerde çal›flt›n›z?
Nokta dergisinde çal›flmaya bafllad›m. Tabi
ben hep muhalif bir adamd›m. Hep karfl› ç›kan bir adamd›m. Foto¤rafç› sadece iktidara karfl› ç›kmak de¤il, hayat›n her alan›nda
her yanl›fla, her kötülü¤e, her haks›zl›¤a
karfl› ç›kmal› diye düflünüyordum... Nokta’da bir tak›m haks›zl›klar vard› ve tek itiraz eden adam ben oluyordum.
Sonuç olarak iflten at›ld›m. Gerekçe de: Sanat foto¤raf› çekiyormuflum, haber foto¤rafç›l›¤› yapam›yormuflum. Türkiye’nin en
iyi haber foto¤rafç›lar›ndan biri olarak,
böyle bir gerekçeyle iflten at›ld›m.
O dönemden sonra Günefl Gazetesi’nde ifle
’74’ten beri ayn› bak›fl aç›s›yla devam ediyorsunuz. S›n›fsal bir bak›fl aç›s› diyebiliriz
miyiz?
Bir bilinçten geldim. Hiçbir zaman k›v›rtmad›m, hiçbir zaman dönmedim. Ama
kendi do¤rular› olan ve bu bak›fl aç›s›yla
yaflayan bir insan›m. ‹nsanl›¤a inand›m. ‹nsan›n günümüzdeki ideolojisine flöyle bak›yorum, çevreyle ilgili duyarl›l›k çok
önemli. As›l anlatmak istedi¤im flu: ‹nsan›n insan olmas›ndaki, içindeki duygu, ben
buna biraz vicdan diyorum, biraz ideoloji
diyorum, biraz bak›fl aç›s› diyorum.
Tabi ki örgütlülü¤e mücadeleye inanan bir
insan›m ama ben kal›ba girebilecek bir insan de¤ilim. fiuna inan›r›m: Bireyin kendini
ifade etmesi, kendi do¤rular›n› oluflturmas› gerekir. Bu tamamen ideolojinden ba¤›ms›z bir fley de¤il, kendini gelifltirerek demokratik bir bak›fl aç›s› oluflturursun.
Ben geldi¤im noktada fluna inand›m, kendi
konumumu, s›n›fsal konumumu biliyorum.
Annem 78 yafl›nda, hala tarlada çal›fl›yor.
Bir insan olarak ben onunla çok iyi empati
kurabiliyorum.
Dolay›s›yla içimdeki o insani duyguyu, vicdan duygusunu çok önemsiyorum. ‹nsanlaflma, insan olma ve insanl›k ad›na bir fley
yapma duygusu, tutkusu benim içimdeki
vicdan. Bu da benim arac›m olan foto¤raf,
yani ben foto¤raf›mla bunu anlatmaya çal›fl›yorum.
Belgesel foto¤rafç›l›k ile, politik-belgesel foto¤rafç›l›k aras›nda ne gibi bir ayr›m var?
Belgesel foto¤rafç›l›k biraz sosyolojik yaklafl›yor olaylara. Politik-belgesel foto¤rafç›l›k
ise tamamen toplum savafl›n›n (bask›lar, iflkenceler, çat›flmalar) belgelenip gelece¤e tafl›nmas›d›r diyebiliriz. Bir toplumun nas›l
mücadele verdi¤ini gelece¤e tafl›yorsun.
Sabah alt›da kalk›yorum, internet, televizyon, gazete ve aç›k radyodan haberleri takip ediyorum. Gündemim saat 9-10’a kadar dinledi¤im haberlerden dolay› haz›r
oluyor. Bir keresinde o kadar koflullanm›fl›m ki 6 Kas›m’› çekece¤im diye, 6 Ekim’de
Beyaz›t’a gittim. Bilinçalt›na o kadar kaz›nm›fl ki, 25 y›ld›r YÖK’ü çekiyorum. ‹stanbul
Üniversitesi ’87 rektörlük iflgalinde içeride
olan tek gazeteciydim. ’91 ‹letiflim Fakültesi iflgali, ’96 iflgali, ’92 Bo¤aziçi Üniversitesi rektörlük iflgali vs…
Politik-belgesel olay›n› açarsak; belgelemek bir hayat› gelece¤e aktarmak ve gelecek toplumun gözü kula¤› olmak... Geldi¤im noktada fluna inand›m; insanl›k, binlerce y›ll›k mücadeleden geliyor ve devam
ediyor. ‹nsanlar ma¤ara resimleriyle geçmifl yaflam› anlatm›fllard›... Daha sonra
gerçekçi resimlerle, geçmiflteki insanlar›n
nas›l yaflad›¤›n› anlatt›lar. Foto¤raf›n ortaya ç›kmas›yla birlikte, insanl›k foto¤raflarla insanl›¤›n yaflam›n› anlatmaya devam
ediyor. Sonuçta foto¤raf›n en önemli ifllevi,
tarihsel geçmifli anlamam›za, yard›mc› olmakt›r. Ben çekti¤im foto¤raflarla, gelece¤e bugünkü toplumsal geliflmeyi, mücadeleyi tafl›maya çal›fl›yorum.
Sonuçta ben kendi yapt›¤›m çal›flmaya politik-belgesel diyorum. ‹nsanl›¤a en faydal›
oldu¤una inand›¤›m bir ifl. Kimisi para kazan›r, çocuk okutur. Kimisi zengin olur paray› etraf›na saçar. Bense foto¤raf›n gücüne inand›¤›m için tüm gücümle ona hizmet
ederim. Neden foto¤raf diye sorarsan›z:
Foto¤raf›n dili yalans›z dolans›z bir dildir
çünkü. Yaflad›¤›m›z bu hayatta herkes kelimelerle oynuyor, kolayca yalan söylüyorlar. Ama foto¤raf gerçe¤in aktar›m› ve an-
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 13
röportaj
lat›m›d›r. Toplumsal olaylarda herkes; göstericisinden polisine kadar foto¤raftan çok
korkarlar. Dikdörtgenin içerisindeki kare, o
kadar önemli ki, televizyondan bile o kadar
korkmazlar. Çünkü televizyon görüntüsü
ak›lda kalm›yor. Ama foto¤raf donup kalan
bir kare... ‹nan›lmaz bir belge. Ve bu inan›flla, bu duyguyla bir çal›flma tarz›.
1 May›s’ta ne yapt›n›z?
Bu 1 May›s’› ben biraz dikkatli çal›flt›m. Niye mi dikkatli çal›flt›m? Ertesi gün Ankara’da belgesel foto¤rafç›lar buluflmas›nda
bir sunumum vard›. Ve gaz o kadar lanet
bir fley ki, maske de kullanm›yorum.
D‹SK’in önündeki sald›r›y› bir dakika arayla
kaç›rd›m. fians m›, flans›zl›k m› bilemiyorum ama polisin arkas›nda kald›m. Belki
orada müthifl bir gaz yiyecektim ve ciddi
sa¤l›k sorunlar› yaflayacakt›m. Oradan tekrar Osmanbey, fiiflli, Pangalt› ve Harbiye’deki çat›flmalar› çektim. Beyo¤lu’ndaki
çat›flmalar› çektim.
Sanat içerisinde örgütlülü¤e bak›fl aç›n›z
nedir?
Örgütlülü¤e çok inanan bir insan›m. Ankara’da AFSAD üyesiydim, sonra ‹stanbul’da
‹FSAK üyesi oldum. Foto Muhabirleri Derne¤i’nin merkez yönetimindeydim. Orada
da itiraz eden adam oldum. Benim elefltirdi¤im iktidar ve popüler olmak ve itiraz
ediyorum. Ben bir fley yapacaksam, orada
kiflisel flovdan ziyade, bir fley yapmadan
yanay›m.
Hiçbir zaman büyük laflar etmiyorum, etti¤im vakit de o laflar›n arkas›nda durmaya
çal›fl›yorum. ‹nsanlar kand›r›lmaya çok yatk›nlar. Kand›rmak da çok kolay... Önemli
olan insana do¤ruyu yal›n ve net bir dille
anlatabilmek...
Elimden geldi¤ince her fleye destek olmaya çal›fl›yorum. Örne¤in bu anlamda, Foto
Muhabirleri Derne¤i’nin haline bak›yorsun, devlete yalakal›k yap›yor. Örgütlerdeki bu iktidar iliflkisini çok elefltiriyorum. ‹nsanlar oysa eflittir. ‹nsanlar aras›ndaki eflit,
adaletli yaklafl›m› çok önemsiyorum. fiimdi
bir fleyin bafl› olunca insanlar kendilerini
çok önemsiyorlar. ‹nsan olmak daha önemli... ‹ktidar› sevmiyorum. Tabi ki örgütlülük
gerekli... Baflka türlü mücadele olmaz. Ama
14 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
“Kendime bir yol çizdim, tamamen toplumsal
olaylar› çekmek üzerine, kendimi koflullad›m.
Mesela hiçbir zaman polis muhabirli¤i yapmad›m, hiçbir zaman adliye muhabirli¤i yapmad›m, hiçbir zaman sa¤l›k muhabirli¤i yapmad›m. Foto¤rafta hep toplumsal olaylar›
kendime öncelik ald›m.”
Türkiye’de böyle bir geliflmeyi eksik görüyorum.
Dijital foto¤raf hakk›ndaki düflünceleriniz
nedir?
Bugün biz de dijital foto¤raf çekiyoruz.
Renk düzenlemesi yaparken korkuyorum.
Foto¤raf› ne kadar bozuyorum, bozmuyorum diye düflünüyorum. Oysa ben tam belgeselci bir insan›m. Tam dokümanterci bir
insan›m. Manipülasyonu sevmiyorum.
Yapmamaya çal›fl›yorum. Günümüzde foto¤raf tehlikeli bir sürece girdi. Bir örgüt
üyesinin elinde silah olmad›¤› halde, silah
oturtabiliyorlar. Photoshop kullanarak. O
zaman da foto¤raf›n doküman olma özelli¤i kalm›yor. Bundan sonraki sürecin ne olaca¤›n› bilemiyorum. Dijital foto¤rafç›l›kla
birlikte bir görüntü kirlili¤i oldu. Eskiden
üç befl foto¤raf beynimize kaz›n›rd›. Roman tad›nda olurdu. Sonuçta insanlar haf›za kayb›na u¤rayacak. Düflünsenize Irak
Savafl›’n› yaflad›k. On binlerce yüz binlerce
foto¤raf çekildi. Kaç tanesi akl›m›za yaz›l›
kald›. Böyle bir risk alt›na girdik. Bu beni
korkutuyor tabi ki.
‹yi foto¤raf nedir? An› nas›l yakal›yorsunuz, yönteminiz nedir?
‹lk önce çok iyi bir e¤itim ald›k. Ankara Bas›n Yay›n, Türkiye’nin en iyi gazetecilik
okulu. Ayn› zamanda mücadeleci bir kuflaktan geliyoruz. ‹fllerde de çok çal›flkan›m.
Asla sabit bir noktaya dikilip kalan bir insan de¤ilim. Sürekli arayan bir insan›m.
As›l olan Nokta gibi güzel bir dergide yetifltik. Bu da çok büyük bir fley... Ama as›l e¤itimi de Günefl Gazetesi’nde ald›m... “Bir foto muhabiri herkesin çekti¤ini çekmemeli,
herkesin görmedi¤ini görmeli.”
Herkesin gördü¤ünü de¤il detaylar› görebilmek önemli. Bir foto muhabiri olaya ilk
önce gitmeli ve en son dönmeli. Çünkü
kimsenin görmedi¤ini göstermek bizim en
temel önceli¤imiz bu olmal›. Farkl›l›k yaratmak böyle bir fley... Bu yüzden on befl
y›ld›r meslektafllar›m› çekiyorum.. Hep
çaprazda dururum. Olayla birlikte gazetecilerde girer kareye. Mesela Cumartesi Anneleri’nde bu böyledir. Sennur Sezer’in bir
sözü vard›r benimle ilgili, “Ali Öz’ü hangi
a¤ac›n tepesine, hangi köfleye, hangi duvara, hangi yükseltiye baksan görürsün, Ali
Öz orada bir aç› bulmaya çal›fl›r.” ‹yi foto¤raf, iyi aç› yaratmakla ilgilidir.
fiu anda gazeteciler çekmek bile istemiyorlar, nas›l olsa kullanmayacaklar diye. Ben,
inand›¤›m için foto¤raf çekiyorum. O yüzden dibine kadar giriyorum. Olaya as›l›yorum. Daha geçen ay ‹ngiltere’deki göçmenler üzerine 6 bin tane foto¤raf çektim. Dedim ki bu güzel bir proje olacak. Daha önceki y›llarda çektiklerimi de ilave ettim.
Sonra bir sponsorum olsa dedim, ben bu
kadar iyi foto¤raf çekemem. Sponsor devreye girdi¤i zaman flartlan›yorsunuz. Kendinizi, iflinizi ona be¤endirmek istiyorsunuz…
Diyebilirim ki bugüne kadar hayat›mda hiç
ödün vermedim. ‹nsan›n sonuçta bir tek
can borcu var. Önemli olan erdemli ölmek... Bunlar› çok önemsiyorum. Hiçbir zaman sivrilik yapmam. Ama inand›¤›m vakit
dibine kadar giderim. E¤er kavga edilmesi
gerekiyorsa onu da yapar›m.J
fliir
odun
metin elo¤lu
‹stanbul'un ortas›nda bir bahçe
Silme güvercin tavan›
Yefleren ekinlerin mufltusunca
Eylül bitiminin ayd›nl›k günü
Hayat› bölüflürken güleçtik dobradobrayd›k
Sana ekli yaflamak elbet içime sindi
Hani yüzümüzü a¤artacak günlere teflne
Yoksun ça¤lar dost ça¤anlar içiydi
S›cac›kt›n aflkl›yd›n bence
Sensizlikte bir yoksuldum yavand›n
fiuramda sakl› o s›cac›k ekme¤i
Senin doyumluk afl›na band›m
Sen vard›n son yaz vard› bitifli¤imde
Bambaflka gördüm ülkeyi halk› acunu
Gerçekli¤in bacas›nda kopkoyu tüttün
Gürül gürül yanas› oca¤›m›n odunu
Bakmakla doyulmaz çeflniden
Özlemlerle ›fl›m›fl bir yüzün vard›
Gayr› çil çil düzen yoklu¤unda kül kesilir
Bunca ömrüm varl›¤›nla uzard›
Salt sana vergi umudu afl›lamak
K›vanc›m sensin ergem sensin bilgim sen
Kufland›kça beni ben eden k›l›k
Bar›flta hürlükle sevdayla gelen
O cay›lmas› ay›p mutluluk.
Dipdiri akl›n fikrin yüre¤ince uluydu
‹çin d›fl›n boz ela gümrah gözlerin
Güzeli yeniydi ‹stanbulluydu
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 15
deneme
yaz›n üç sütun üstüne!
canan temiz
2008 bahar›nda, Ceylanp›nar’da, Adana’da,
‹zmir’de, Aksaray’da, Ankara’da, Myanmar’da, Uganda’da…
‹nsanlar›m var, benim güzel insanlar›m; aç
kalm›fl ama haram lokma yutmam›fl, elde
avuçta kalmasa dahi yok dememifl kap›s›na
gelene. Yok dememifl ölüme bile. Her kap›s›n› çald›¤›nda buyur etmifl, can dedi¤in misafirdir bedende. Vermifl tren kazalar›nda, makas elde kumafl keserken atölyede, kazma
elde toprak kazarken tarlada, paras› olmad›¤› için hastane kap›lar›nda, mülteci oldu¤u
için yanm›fl Almanya’n›n orta yerinde, sömürgecileri buyur etmemifl diye ölmüfl selden, kas›rgadan, depremden... Ölmüfl, hep
ölmüfl, çok ölmüfl ama bilmifl ki can gider
ama kan gitmez onu ak›tan elden.
2008’in bahar›nda, yoksulluk girmifl bir koluna Çinli kardeflimin, sel al›p götürmüfl bu
dünyada yaflad›¤› ne varsa. “Norovirüs” tutmufl bir kolundan Aksaray’da Hatun çocu¤un. Hatun bilmez ki “Noro”yu, “Virüs”ü.
Yaln›z “fieker” hastal›¤›n› bilir, annesi çok fleker yedi¤i zamanlarda tembihlemifl onu.
“1998 y›l›ndan beri uyuyor”mufl “Noro”, ilk
salg›nm›fl ülkemizde yaflanan. Öyle diyor
kelli felli Bakan. Uyuyor besbelli, bu ülkeyi
soyan, satan...
"...hoflgeldin bebek
yaflama s›ras› sende
senin yolunu gözlüyor
16 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
kuflpalaz›, bo¤maca
kara çiçek, s›tma
yürek enfakt›, kanser falan
iflsizlik açl›k falan
hoflgeldin bebek
yaflama s›ras› sende
senin yolunu gözlüyor
tren kazas›, uçak kazas›
ifl kazas›, yer depremi
kurakl›k falan
kara sevda, ayyafll›k falan
hoflgeldin bebek
yaflama s›ras› sende
senin yolunu gözlüyor
hapisane kap›s›
polis copu falan
senin yolunu gözlüyor
sosyalizm falan
hoflgeldin bebek
yaflama s›ras› sende..."
2008 bahar›nda, pirinç kuyru¤una girmifl insanlar›m. Tam 500 metre. Kurakl›k elde
avuçta ne varsa çekip alm›fl sofralar›ndan.
“Küresel ›s›nma” diyorlar ad›na. Soruyorum:
“Günde kaç milyon insan ölür yeryüzünde,
do¤ar kaç milyon, kaç› yaflad›m diyebilirdi,
kaç› yaflad›m diyebilecek, kaç› günde üç
ö¤ün yemek yiyebilirdi, kaç› yiyecek...”
2008 bahar›nda, ben upuzun yat›yorum. Kat
kat sular, kat kat toprak var bedenimin üstünde, ben yat›yorum dibinde vatan›m›n.
Etimi topra¤a, bilincimi ve düfllerimi çocuk-
lara, gözlerimi y›ld›zlara verdim. Seyreyliyorum her flafak vakti, her günefl bat›fl›nda en
yüksek semalar›nda ‹stanbul’u, sonra Bursa’y›, sonra Almanya’y›, Rusya’y›, Çin’i...
Dünyay›...
Hasret de¤ilim hiçbir fleye, ben hiçbir zaman
ayr› kalmad›m ki vatan›mdan, evimden, köylülerimden... Hiroflimal› çocu¤u hiç unutmad›m ki. Serez çarfl›s›nda Bedreddin’i, Kartall›
Kaz›m’›, Karay›lan’›... Karadeniz’in köpü¤ünü, Ad›yaman’›n tütününü... Memleketimi...
Ben Naz›m Hikmet, y›l 2008, “Amerikan emperyalizminin yar› sömürgesiyiz” hala, /
“Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz,
siz yurtseverseniz, / ben yurt hainiyim, ben
vatan hainiyim. / Vatan çiftliklerinizse, / kasalar›n›z›n ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, / vatan, flose boylar›nda gebermekse açl›ktan, / vatan, so¤ukta it gibi titremek ve s›tmadan k›vranmaksa yaz›n, / fabrikalar›n›zda al kan›m›z› içmekse vatan, / vatan t›rnaklar›ysa a¤alar›n›z›n, / vatan, m›zrakl› ilmühalse, vatan, polis copuysa, / ödeneklerinizse, maafllar›n›zsa vatan, / vatan,
Amerikan üsleri, Amerikan bombas›, Amerikan donanmas› topuysa, / vatan, kurtulmamaksa kokmufl karanl›¤›m›zdan, / ben vatan
hainiyim.
Yaz›n üç sütun üstüne kapkara hayk›ran
puntolarla: Nâz›m Hikmet vatan hainli¤ine
devam ediyor hâlâ.”J
fliir
otobiyografi
1902'de do¤dum
do¤du¤um flehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yafl›nda Halep'te pafla torunlu¤u ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite ö¤rencili¤i
k›rk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konuklu¤u
ve on dördümden beri flairlik ederim
kimi insanlar otlar›n kimi insan bal›klar›n çeflidini bilir
ben ayr›l›klar›n
kimi insan ezbere sayar y›ld›zlar›n ad›n›
ben hasretlerin
hapislerde de yatt›m büyük otellerde de
açl›k çektim açl›k grevi de içinde ve tatmad›¤›m yemek yok gibidir
otuzumda as›lmam› istediler
k›rk sekizimde Bar›fl madalyas›n›n bana verilmesini
verdiler de
otuz alt›mda yar›m y›lda geçtim dört metrekare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun bafl›nda 924'te
961'de ziyaret etti¤im an›t kabri kitaplar›d›r
partimden koparma¤a yeltendiler beni
sökmedi
y›k›lan putlar›n alt›nda da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaflla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay s›rtüstü bekledim ölümü
sevdi¤im kad›nlar› deli gibi k›skand›m
flu kadarc›k haset etmedim fiarlo'ya bile
aldatt›m kad›nlar›m›
konuflmad›m arkas›ndan dostlar›m›n
içtim ama akflamc› olmad›m
hep aln›m›n teriyle ç›kard›m ekmek param› ne mutlu bana
baflkas›n›n hesab›na utand›m yalan söyledim
yalan söyledim baflkas›n› üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uça¤a otomobile
ço¤unluk binemiyor
operaya gittim
ço¤unluk gidemiyor ad›n› bile duymam›fl
operan›n
ço¤unlu¤un gitti¤i kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tap›na¤a havraya büyücüye
ama kahve fal›na bakt›rd›¤›m oldu
yaz›lar›m otuz k›rk dilde bas›l›r
Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmad›m daha
yakalanmam da flart de¤il
baflbakan falan olaca¤›m da yok
merakl›s› da de¤ilim bu iflin
bir de harbe girmedim
s›¤›naklara da inmedim gece yar›lar›
yollara da düflmedim pike yapan uçaklar›n alt›nda
ama sevdaland›m altm›fl›ma yak›n
sözün k›sas› yoldafllar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaflad›m diyebilirim
ve daha ne kadar yaflar›m
bafl›mdan neler geçer daha
kim bilir
(11.09.1961 - Do¤u Berlin)
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 17
deneme
“biz ki ustas›y›z vatan sevmenin”
ümit zafer
“ Biz ki , ustas›y›z
Vatan sevmenin
Umut, sakl›m›zda ölümsüz bayrak
K›rm›z› k›rm›z›
Dalga dalgad›r…”
Ahmed Arif
Tarsus’a ba¤l› Gülek kasabas›, Toros Da¤- ¤›n›n an›tlaflan özeti olarak yükselir da¤lalar›’n›n zirvelerinde bulunan bir geçit yeri- r›n sinesinde.
dir. Karbo¤az› ise, kasaban›n 15 km. uza‹flte bu an›t, Çukurova bölgesinin emper¤›ndad›r.
yalist iflgalden kurtuluflunun ilk k›v›lc›m›
‹flte o Karbo¤az›’nda, çam a¤açlar›n›n için- say›lan bir çarp›flman›n hat›ras›na yap›lde bir an›t vard›r. Da¤lar›n yücesinde bu- m›flt›r. “Karbo¤az› Savafl›” denilen bu çarlunan bu an›t›n ana figürü, elleri silahl› bir p›flma, emperyalist iflgalcilere karfl› halk›n
direnifl abidesi olarak yaz›lm›flt›r bu topraerkek ve bir kad›n heykelinden oluflur.
¤›n ve Toros Da¤lar›’n›n haf›zas›na…
“Karbo¤az› Kuvay› Milliye An›t›”(*)d›r bu;
ki emperyalizme karfl›, silahl› mücadele * * *
yürüten halk›m›z› sembolize eder. Emper- Alman emperyalizminin “stratejik mütteyalizmi kovman›n, kad›n-erkek bütün hal- fiki” olarak, 1. Emperyalist Paylafl›m Savak›n silahl› mücadelesiyle mümkün olaca- fl›’na giren Osmanl›, savafl›n sonunda yeni-
lenler aras›ndayd›. Ve emperyalistler aras›
yap›lan paylafl›m sonucu, Frans›z iflgal birlikleri taraf›ndan 17 Aral›k’ta Tarsus, 20
Aral›k’ta da Adana iflgal edildi. Yöre halk›
bu oldu bitti karfl›s›nda flaflk›nd›. Yenilen
Osmanl›’n›n iflbirlikçi politikalar›yd› ama,
hep oldu¤u gibi halk›n üstüne yürüdü iflgalci çizmeleri.
Bu durum karfl›s›nda ne yap›lacakt›? Belli
ki, sarayda zevk-ü sefa süren taht sahiplerinden halka bir fayda yoktu. Dahas›, kendilerinden medet umanlara “Direnmeyin,
iflgal birliklerine yard›m edin” içeri¤inde
talimatlar gönderiyorlard›.
Bu arada, Frans›z iflgal güçleri yöre halk›na
de¤iflik biçimlerde zulmetmeye bafllam›flt›. Öyle ki, iflgalcilerin zulüm ve hakaretlerine karfl› yöre halk›, çareyi Toroslar’a do¤ru göç etmekte buluyordu. Bu büyük göç
dalgas›na yörede “Kaç kaç” deniyordu.
‹flte bu koflullarda, bölgenin vatansever insanlar› “Ya ‹stiklal Ya Ölüm!” fliar› çerçevesinde bir araya gelip örgütlenmeye bafllad›lar. Frans›z iflgal ordusu, bu halk güçlerini afla¤›lamak için “Bald›r› ç›plak çetesi”
ad›n› koymufltu. Onlar›n ayaklar› yal›n,
bald›rlar› ç›plakt› ama çaresiz de¤ildiler.
Çünkü art›k yegane çarenin emperyalistleri yenme umudu ve arzusu oldu¤unu anlam›flt› bu direniflçiler. Ve silahlan›p da¤lar›
mesken eylediler…
***
Çukurova ve sahil fleridini elinde tutan
18 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
deneme
Frans›z ordusu, Toros da¤ yollar›n›n güvenli¤i için Pozant› kasabas›n› da bir taburla iflgal etti. Çünkü, Anadolu içlerine ilerlemek
için Gülek Bo¤az›’na hakim olmalar› gerekirdi. Pozant›’y› güçlü
bir kuvvetle iflgal etmelerinin amac› buydu. Böylece, daha da ileriye gitmenin giriflimlerine bafllad›lar.
Ancak, çevrede bulunan köy ve Yörük obalar›n yi¤it insanlar› tren
yollar›n› imha ediyor, köprüleri y›k›yordu. Ve böylece k›p›rdayamaz hale geliyordu iflgalciler. Dadalo¤lu’nun torunlar› flimdi emperyalizme karfl› “Da¤lar bizimdir” diyorlard›. ‹flte onlardan biriydi Alpu köyünden Usta Mehmet:
“(… )Sessiz bir sabah gelmek üzere, flafak söküyor. Her taraf koyu
bir sessizlik içinde. Bu sessizli¤i Alpu köyünden ç›k›p Belmece kayal›klar›na do¤ru ilerleyen iki gölgenin ayak sesleri bozuyor. Bu
gölgeler, Frans›zlar’›n Pozant›’da yapt›¤› pisli¤e katlanamayan
iki bacana¤›n gölgesi... Bunlar, Sunullah’›n O¤lu lakapl› Usta
Mehmet, öteki de bacana¤› Ömer’dir. On dakika sonra, düflman
karargah› olan tünele yüz metre kadar yükseklikten ve 500 metreden uzakl›kta Belmece kayal›klar›na ulaflt›lar…
O s›rada düflman karargah› olan tünelin a¤z›nda bir par›lt› beliriyor. Bu par›lt›, parlay›p kayboluyor. Sunullah’›n o¤lu Usta Mehmet, bacana¤› Ömer’e ‘Birisi maniple yap›yor aynayla. fiuna bir
kurflun sallayaca¤›m bacanak’ deyip silah›n› par›lt›ya do¤rultuyor, niflan alarak teti¤e dokunuyor…” (1)
“Bald›r› ç›plak” diye afla¤›lananlardan olan Usta Mehmet’in s›kt›¤› kurflun hedefini bulur ve düflman komutan› vurulur. Halk›n
flahlanarak gazab›n›n iflaret fifle¤idir s›k›lan bu kurflun. Ve ard›
gelecektir.
“ (…) Bu kurflun, Pozant›’da s›k›lan ilk kurflundu. Marafl’›n Sütçü
‹mam’›n›n ilk kurflunu gibi, ‹zmir’in gazeteci Tahsin’inin ilk kurflunu gibi ilk kurflundu.
Bu ilk darbeyi yiyen düflman, geri çekilerek Pozant›’daki tabura iltihak etti. Bu olay üzerine düflman kudurmuflças›na sald›r›ya
geçti. Çevre köylerin çeteleri de düflman› s›k›flt›rarak aman vermemeye bafllam›flt›…” (2)
Ve sonras›nda, Frans›z güçleri Pozant›’dan ç›kamaz oldular. Yard›m amac›yla Adana ve Karaisal›’dan gönderilen Frans›z kuvvetleri de, Pozant›’ya ulaflamad›lar. Çünkü, o “bald›r› ç›plak” çeteler
yollar›n› kestiler. Pozant›daki taburuna yedek kuvvet ulaflt›ramayan iflgal komutanl›¤›, bunun üzerine geri çekilme talimat› yollad›. Planlar›na göre, Namrun-Gözne üzerinden Mersin’e çekileceklerdi. Elbette, o “bald›r› ç›plak çeteler” izin verirse…
gülekli hatice
lar. Do¤ru ve kestirme yolu gösterirlerse, yüklü miktarda para
vermeyi vaat ederler. Ama o “bald›r› ç›plak ” köylü, Frans›z paras› için Anadolu topra¤›na ihanet edemez. Onun niyeti baflkad›r.
‹lk f›rsatta kar›s›n› köye gönderip, “Çetelere haber ver, düflman›
Karbo¤az›’na sokaca¤›m.” der.
Bu çoban›n ad›, Gülekli Kumcu Veli’dir. Vaat edilen paray› elinin
tersiyle itti¤i gibi, kendi hayat›n› da riske ederek düflman taburunu pusu at›lacak yere do¤ru götürür.
Bu arada, Kumcu Veli’nin kar›s› Gülekli Hatice, da¤lar›, tepeleri
afl›p haberi yöredeki milis güçlerine ulaflt›r›r. Gerisini Karbo¤az›
çarp›flmas›n›n gazilerinden Gülekli Kemal’in anlat›m›ndan ö¤reniriz:
***
“(…) Bu haberi al›r almaz bu Ayd›nl› afliretinden de bize geçen on
iki kifli ile akflam karanl›¤› bafllarken Germeçbeli’ne ç›kt›¤›m›zda,
düflman›n Karbo¤az› mevkiinde karargah kurmufl, atefllerini yakm›fl olduklar›n› gördük. Burada yapaca¤›m›z ifli arkadafllar›m›zla
tart›flmam›z, konuflmam›z, istiflare etmemiz gerekiyordu…” (3)
‹flgal ordusu, 25 May›s 1920 günü yola ç›kar. Yolda rastlad›klar›
bir çoban ve kar›s›n› da rehberlik etmeleri için yanlar›nda tutar-
Çünkü karfl›lar›nda donan›mla bir tabur, yani say› ve silah durumu kendilerinden epeyce üstün bir kuvvet vard›. Peki, bu durum
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 19
deneme
flaflk›nl›k içinde karfl›l›k verir. Bir o yana,
bir bu yana çekilmeye çal›flsalar da fayda
etmez. Milislerin kurflunlar› hiç bofla gitmez. Ve sabah bafllayan çat›flma, bu flekilde akflama kadar sürer.
“(…) Biz düflman› çevirdi¤imizde akflam olmufl ve ortal›k kararmaya bafllam›flt›. Art›k
düflman kuvveti bir tarafa gidemeyece¤ini, kendilerini de koruyamayacaklar›n› anlad›klar› bir s›rada, düflman taraf›ndan
Türkçe bir ses duyduk. Dikkatle kulak vererek dinledi¤imiz ses, ‘Komutan›m›z teslim
olacak. Komutan›n›zla görüflmek istiyor.’
diye tekrar tekrar ba¤›r›yordu…” (5)
Say›lar› az olsa da, öfkeleri çok olan o “Bald›r› ç›plaklar”, Frans›z taburunu 28 May›s
1920’de teslim ald›lar. Çok say›da ölüsü
olan Frans›z taburundan bir binbafl›, 27
subay ve 650 asker esir al›nd›. Bunlara ait
olan 2 top, 830 tüfek, 13 makineli tüfek ve
di¤er silahlara da el koydu milisler.
***
Dün, Frans›z emperyalizmini yenenler
Kumcu Veli, Gülekli Hatice, Usta Mehmet,
Gülekli Kemal gibi kahramanlardan oluflan halk güçleriydi ki bugün ABD, AB, IMF
vb. emperyalist güçlerin tahakkümüne
son verecek olan yine bu topra¤›n “bald›r›
ç›plak” insanlar›d›r.
karfl›s›nda ne yapacaklard›? Ya düflman taburuna dokunmayacaklar ya da sald›racaklard› ki savafl›n bu gerçekli¤inin bir kez
daha a盤a ç›kma vakti gelmiflti.
“ (…) Arkadafllarla yapt›¤›m›z istiflare sonucunda düflman için bir pusu kurmak ve
düflman› önleyip o pusuya düflürebilmek
için daha ileri gitmemiz gerekti¤ine karar
verdik.
Hayvanlar›m›z› Germeçbeli’ne b›rakarak
harekete haz›rland›k. Harekete haz›rland›¤›m›z zaman mevcudumuzun hepsi 44 kifliden ibaretti. Yaln›z bu 44 kiflinin öyle bir
20 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
azim ve iman› vard› ki, her biri bir düflman
bölü¤üne karfl› koyabilecek güçte olduklar› inanc› davran›fllar›ndan anlafl›l›yordu…
Sabahleyin düflman öncüleri gözükmeye
ve bize do¤ru yaklaflmaya bafllad›¤› s›rada,
biz de düflman›n geçece¤i yol üzerine siperimizi yaparak yerleflmifltik. Düflman›n öncüleri tam önümüze gelinceye kadar hiç
ses ç›karmadan tayin etti¤imiz noktaya
geldi¤i zaman hepimiz birden aral›ks›z
atefllerle düflman öncülerini tamamen imha ettik…” (4)
“Vurun çetelerim namus günüdür” diyor
ya türkü, iflte o gündür yaflanan. Düflman
Ve onlar, flimdi bir öfkeyi büyütüyor , “Ortak düflman Amerika’d›r!” diyorlar ki, Toroslar’›n yücesinde Karbo¤az› abidesini
yaratan kudret, bir gün Çukurova’n›n ba¤r›na saplanm›fl bir hançer olan ‹ncirlik’i de
ç›kar›p atacakt›r…
Kaynakça:
Kurtulufl Savafl›’nda Kahraman Çukuroval›lar/ ‹smail Ferahim fialvuz /Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›. ‹lk bas›m 1938 – Günümüz Türkçesine çeviren: Halil At›lgan.
(1) Age-syf 185
(2) Age-syf 185
(3) Age-syf 6
(4) Age-syf 6–8
(5) Age-syf 9
(*) Karbo¤az› An›t›, heykelt›rafl Necmettin
Ya¤c›’n›n eseridir. Ve 2001’de aç›lm›flt›r. J
ay›n foto¤raf›
foto: ali öz
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 21
tiyatro
istanbul tiyatro festivali’nin ard›ndan
gülnaz b›çakç›
gün bize neler söyledi¤ini anlatarak ça¤dafl
yorumlar yapman›n önemini gösteriyor. Ça¤dafl yorumlar, klasiklerin hem uçsuz bucaks›z
anlat›m olanaklar›n› bizlere sunuyor, hem de
onlar› canland›rarak günümüzde hala bize yol
göstermelerini sa¤l›yor.
1992’den beri düzenli bir festival izleyicisiyim. Uluslararas› ‹stanbul Tiyatro Festivali’nin, tiyatro izleyicisi olarak ufkumu çok geniflletti¤ini söyleyebilirim. Televizyona ve “tiyatro art›k bitti” söylemlerine karfl›, tiyatro yine de mücadelesini sürdürerek yafl›yor. O da
ça¤›na göre yenilikleri deniyor.
Beni, ikinci kez kat›ld›¤›m yani 1993’te izleyici olarak kat›ld›¤›m tiyatro festivalinde en çok
etkileyen fley, klasiklerin ça¤dafl yorumuydu.
Bir Rus tiyatro toplulu¤u, Racine’in “Phèdre”
isimli trajedisini de¤iflik bir yorumla sunmufltu. Bu y›lki festivalde de, benim ne yaz›k ki bilet bulamad›¤›m, Kerem Kurdo¤lu’nun, Kafka’n›n “Dava” isimli roman›ndan hem zaman›m›za, hem de kentimize uyarlad›¤› “‹stanbul’da Bir Dava”, böyle de¤erli bir yorumlama
olmal› mutlaka. Bu de¤erli denemeler art›k
metnin içine hapsolmamay› ama metnin bu-
22 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
Yabanc› tiyatro gruplar›n›n oyunlar›n› görmek;
oyunculuk, sahneleme ve sahneleme teknikleri aç›s›ndan da izleyicilerin ufkunu geniflletiyor. Oyuncular›n bedenlerini kullanarak beden
diliyle anlatman›n sonsuz olanaklar›n› izleyicilere sunmas› görsel dünyam›z› geniflletiyor.
Sahne tekniklerinin sahnelemeye katt›¤› büyük olanaklar› gösteriyor. Yaln›z bunun flöyle
bir tehlikesi de var. Bazen içerik, afl›r› görselli¤e
feda ediliyor. Oyunculuk ve sahne teknikleri sizi büyülüyor. “Ne kadar güzel bir oyun, büyülendim!” diyorsunuz ama bir iki gün sonra büyünün etkisi geçince, “Bu oyun bana ne verdi?
Nas›l bir mesaj› var?” sorular›n› sordu¤unuz
zaman ne yaz›k ki, doyurucu bir yan›t alam›yorsunuz. Bu flekilde devam ettikçe görselli¤in
giderek artt›¤›, içeri¤in boflald›¤› bolca oyun
daha ç›kacakt›r. Çünkü tiyatrolar› daha iyi yapmalar› konusunda zorlayacak olan izleyici gelemiyor salonlara. Toplumsal içerikli, kaliteli
oyun izlemek de art›k bir tekel haline gelmifl
festival organizasyonunun merhametine kalacak gibi. Çünkü tekellerin böylesi oyunlara bak›fl aç›s› ortada. Ayr›ca da festival organizasyonundan icazetli oyunlar›n da ne derece halktan yana olaca¤› tart›fl›l›r bana göre…
Yine de yabanc› tiyatro gruplar›n›n bizim ülkemizin tiyatro gruplar›yla karfl›laflmalar›, karfl›l›kl› deneyim al›fl veriflinde bulunmalar› hatta
bazen de birlikte bir oyun sahnelemeleri güzel
bir olanak. Fakat bunun da Avrupal› gruplara
özenerek onlar› taklit etme yoluna gitmek gibi bir tehlikesi var. Örne¤in benim 21 May›s’ta Haldun Taner Sahnesi’nde izledi¤im
Türkiyeli dans tiyatrosu olan Subvoid Dans Tiyatrosu’nda, ekrana yans›yan yaz›lar›n hepsi
‹ngilizceydi. “‹ngilizce bilmeyenin tiyatroda
ne ifli var ki!”… San›yorum böyle düflünüyor
festival komitesi. Bu aksakl›¤›n da düzeltilmesi, altyaz›lar›n Türkçe verilmesi gerekiyor.
Bu y›l festivalde yerli oyunlar›n say›s› çok fazla. Bu güzel! Ülkemizdeki yeni deneyimleri
görmek aç›s›ndan da iyi bir f›rsat... Çeflitli
dans tiyatrolar›n› tan›mak, yeni gruplarla tan›flmak ve tan›nm›fl gruplar›n yeni deneylerini görmek gerçekten ola¤anüstü bir fley. Geçen y›la oranla yerli oyunlar›n bilet fiyatlar›
düflürülerek, 10 YTL ile sabitlenmifl. Ancak yine de oyunlara bilet bulmak neredeyse imkans›z. Biletler ç›kt›¤› gün “tükendi” deniyor.
Düzenli tiyatro izleyicisinin bile bilet takip etmekte zorland›¤› festivali, elit bir kitle d›fl›nda
halk izleyemiyor. Hem bilet fiyatlar›n›n pahal›l›¤›, hem de seanslar›n s›n›rl› olmas› bu olana¤› tümden yok ediyor. Festivaller, sanat›
büyük kitlelerle buluflturursa baflar›l› say›l›r
ve izleyicinin tepkisiyle birlikte o sanat geliflir.
Ne yaz›k ki tiyatro festivali dahil, bir çok festival giderek halktan kopuyor. Farkl› salonlara
tafl›n›r, bilet fiyatlar› daha makul seviyeye çekilir ve daha çok seans yap›l›rsa tiyatro gerçek
izleyicisine kavuflacakt›r.
Ayr›ca, bir tiyatro izleyicisi olarak, Uluslararas› ‹stanbul Tiyatro Festivali’ni çok de¤erli buluyorum ve bu festivalisn art›k iki y›lda bir yap›lmas›na çok üzülüyorum.J
tiyatro
leonce ile lena
gülnaz b›çakç›
min insanlar› belli kal›plara sokarak, nas›l
robotlaflt›rd›¤›n› ve kuklalaflt›rd›¤›n› anlat›yor. Oyunda robotlaflmayan ve özgür
olan, ayr›ca Leonce’u harekete geçiren ve
iktidar›n bütün kurumlar›n›n gerçek tan›mlar›n› veren fleytani bir soytar› vard›r.
Bu Valerio’dur. Valerio’lar yaflam›n umududurlar.
16. Uluslararas› ‹stanbul Tiyatro Festivali’nin ilk oyunu olan “Leonce ile Lena”, 16
ve 17 May›s tarihlerinde, Tiyatro Oyunevi
taraf›ndan AKM Aziz Nesin Sahnesi’nde
oynand›.
“Leonce ‹le Lena”, Georg Büchner taraf›ndan yaz›lm›fl bir iktidar komedisi. Daha
do¤rusu traji-komik bir eser.
Oyunun konusu k›saca flöyle: Leonce ile Lena, ayr› ayr› iktidara haz›rlanmaktad›rlar.
Onlar›n evlendirilmelerindeki amaç iki ülkenin, iki krall›¤›n birlefltirilerek iktidar›n
güçlendirilmesidir.
‹ki genç kendi iradeleri d›fl›nda verilen bu
karara karfl› ç›karlar. Kendilerine yard›m
eden soytar›lar›n›n yard›m›yla kaçarlar.
Ama birbirleriyle karfl›lafl›rlar. Kim olduklar›n› bilmeden birbirlerinden hofllan›p birlikte Leonce’un krall›¤›na gelirler. Geldiklerinde, bütün mutluluklar›n› yitirirler çünkü
onlar için haz›rlanan rollerin ve yaflam›n
tutsaklar› olacaklard›r. Yani tüm çabalar›
bofla ç›km›flt›r.
Oyun, iktidar›n kad›n ve erkek bedenlerini
kullanarak, gücünü artt›rmak için özellikle
gençleri nas›l kulland›¤›n› anlat›yor. ‹ktidar, gençlere iradeleri d›fl›nda toplumsal
roller biçiyor. Bu rollere giren gençler melankoli, ac› ve hüzün içinde yafl›yorlar. Ama
en önemlisi de oyun, iktidar›n ya da siste-
Robot olmak, kiflinin kendisi d›fl›nda görünmek için iradesi d›fl›nda davran›fllarda
bulunmak zorunda olmas›d›r. Robotlaflma
insan›n içinin boflalmas› ve boflalan yerin
iktidar›n istedi¤i biçimde doldurulmas›d›r.
Beden ve ruhun, yani beden ile duygu ve
düflünce dünyas›n›n birbirinden ayr›lmas›d›r. Kiflinin kendi duygular›na göre de¤il iktidar›n biçti¤i role göre hareket etmesidir.
Kuklalaflmakt›r. ‹ktidar›n elinde oyuncak
olmak, kendi benli¤ini ve kiflili¤ini tamamen kaybetmektir.
Peki iktidar neden gençleri kuklalaflt›rmak
ve onlardan kendisine kukla yöneticiler yetifltirmek ister? Çünkü halka düflman iktidar,
kuklalaflt›rd›¤› yöneticileri arac›l›¤›yla halk›
da kuklalaflt›rmak ve halk› istedi¤i gibi sömürmek ister. Oyunda da prensi kuklalaflt›rarak iktidar›n› sa¤lamlaflt›rmak istiyor.
‹ktidar, gençleri kuklalaflt›rmak ve onlar›
istedi¤i kal›ba sokmak için, e¤itimi de kendi ç›kar› do¤rultusunda kullan›r. E¤itim, iktidar›n ve devletin önemli bir parças›d›r.
Bunu en iyi belirten “Duvar” (The Wall) filmidir. Filmin e¤itimle ilgili bir sahnesinde,
bir gazoz fabrikas›nda, gazoz fliflelerinin bir
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 23
tiyatro
fabrika band›nda, ayn› kal›pta ve ayn› biçimde üretilmesi gösterilir. Sonuçta, birbirinin ayn›s› gazoz flifleleri üretilir. Yani e¤itimin amac› olarak iktidar›n istedi¤i biçime
giren, tek tip insan üretimi gösterilir.
Oyunda da, e¤itim, kendisi iktidar taraf›ndan kurulmufl bir kukla olarak gösterilir.
Kendisi iktidar taraf›ndan kurulmufl bir
kukla, yani ö¤retmen flimdi de baflkas›n› iktidar için kurmaya çal›flmaktad›r.
Oyunda, robotlaflt›r›lan gençlerin ac›lar›,
umutsuzluklar› ve s›k›flm›fll›klar›, Leonce ile
Lena üzerinden gösterilmektedir. Leonce
ile Lena’n›n duygular›, sevgileri boflalm›fl,
onlar adeta ruhen ölmüfllerdir.
Onlar sistemin rollerini benimsedikleri zaman kendi duygu ve düflüncelerinden tamamen soyunurlar ve onlar›n yerine iktidar›n tan›mlad›¤› tutkular ve duygular konur.
Art›k, onlar iktidar›n kal›b›na girerler. Kendi kifliliklerini ve benliklerini yitirirler. Ölü
gibi olurlar. Lena kurbanl›k koyun gibidir
art›k. Leonce yine kendisiyle hesaplafl›r:
“Hayat›m öyle s›k›c› ki; doldurmam gereken, ama tek bir harf dahi koyamad›¤›m
kocaman beyaz bir ka¤›t. Bafl›m bombofl bir
dans salonu, yerde birkaç solmufl gül, burufl burufl kurdelalar ve köflelerde çatlak kemanlar. Son kalan birkaç dansç› da maskelerini ç›karm›fllar ve bitkin gözlerle birbirlerine bak›yorlar. Günde yirmi dört defa tersyüz ediyorum kendimi, bir eldiven gibi”.
Leonce’u kendisiyle hesaplaflmaya iten de
fleytani soytar› Valerio’dur. Zaten, Valerio’nun esas görevi Leonce’u bilinçlendirmek, sorgulatmak, rahats›z etmek ve harekete geçirmektir.
Valerio, Leonce’a kendisini robotlaflt›rmak
ve kuklalaflt›rmak isteyen iktidar›n çeflitli
kurumlar›n›n maskelerinin alt›ndaki gerçek
yüzlerini gösterir. Onlar›n esas görevlerinin
halk› ezmek oldu¤unu aç›klar. Örne¤in iktidardaki halk düflman› s›n›flar›n halk› nas›l
ezdiklerini flu sözlerle belirtir:
“S›rtlar›ndaki giysiler köylülerin derisinden
yap›lma, evleri yoksullardan çal›nanlarla
24 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
dolu; dullarla öksüzlerin gözyafllar›, onlar›n besili yanaklar›ndaki ya¤; bafllar›na
buyruk egemenlik sürüyor, halk› ufla¤› gibi
kullan›yorlar.”
Yine hepimizin vatan›m›z›n savunmas› için
kuruldu¤unu sand›¤›m›z sömürücü s›n›flara hizmet eden ordunun gerçek görevini de
flöyle aç›kl›yor:
“(...)Ordu için 914.820 ödeniyor. Buna karfl›l›k o¤ullar›n›za verilen, s›rtlar›na renkli
birer ceket, boyunlar›na birer tüfek ya da
trampet. Bu para için o¤ullar›n›z, zalimlere
ba¤l›l›k yemini etmek, saraylar›nda nöbet
tutmak zorundalar. Tutup da özgür insanlar oldu¤unuzu düflünmeye kalk›fl›rsan›z,
trampetlerinin gürültüsüyle iniltilerinizi
bast›r›p, tüfeklerinin kabzalar›yla kafalar›n›z› k›r›yorlar. Yasal haydutlar› koruyan yasal katiller onlar.”
Ve yine sömürücü s›n›flar›n adaletinin de
halka düflman yüzünü flu sözlerle sorgulat›r:
“Sizden tek bir patates çalan komflunuzu
flikayet edebilirsiniz ama bir y›¤›n ifle yaramaz memur sizin al›nterinizden semirsin
diye, devlet ad›na harç ve vergi olarak her
gün mal›n›zdan çal›nanlar› flikayet edin
bakal›m; birkaç sülü¤ün keyfine kald›¤›n›z›, bu keyfin ad›n›n da yasa oldu¤unu flikayet edin bakal›m; devletin çift öküzü haline geldi¤inizi flikayet edin, insanl›k haklar›n›z›n yok edildi¤ini flikayet edin... Hani flikayetinizi dinleyecek mahkemeler, hani
adaleti sa¤layacak yarg›çlar?”
insana düflman sistemden kurtulaca¤›n›n
umudu da yaflayacakt›r. ‹nsanl›¤›n düflman› olan sistemin robotlaflt›rarak s›k›flt›rd›¤›,
parçalad›¤›, mutsuzlaflt›rd›¤› ve melankoliklefltirdi¤i insanlar›n Valerio gibi özgür
insanlar taraf›ndan harekete geçirilip kurtar›lacaklar›n›n ve özgürlefltirileceklerinin
umududur Valerio.
Oyunun sonu faflizmin insanlar› ne hale
getirdi¤ini gösterir. Egemen sistemin kendilerine biçti¤i rolden kurtulamayan ve iktidar›n önceden kendilerine belirledi¤i evlenmeye ve kar› koca rolüne raz› olan Leonce ile Lena son derece mutsuz görünürler.
Birbirlerine korkuyla bakarlar.
Acaba sistemin kendilerine biçti¤i rolü oynayabilecekler midir? Bunu bilmemektedirler. Hem kendilerinden hem de birbirlerinden korkmaktad›rlar.
Zaten, insanl›k düflman› faflizm için insanlar›n mutluluklar› hiçbir anlam tafl›maz.
Onun için halk düflman› iktidar›n› güçlendirmek ve sa¤lamlaflt›rmak önemlidir.
Oyunda da önemli olan Leonce ile Lena’n›n
mutlulu¤u de¤il, iki ülkenin birleflerek iktidar›n güçlenmesidir.
Oyunun sahnelenmesi de çok baflar›l›.
Oyuncular›n performans›, dekor, sahne tasar›m›, ›fl›k, makyaj ve kostümler de çok
özenle yerine getirilmifl.
Valerio’nun simetri¤i de Lena’n›n yan›ndaki
bayan soytar›d›r. O da umutsuzlu¤a düflen
ve eline b›ça¤› alan Lena’n›n elindeki b›ça¤›
atarak onu harekete geçirir. Leonce ile Valerio gibi Lena ve soytar›s› da kaçarlar. Ama Lena’n›n soytar›s›n›n oyundaki rolü Valerio kadar önemli ve belirleyici de¤ildir.
Oyun güzel bir biçimde sahnelenmifl.
Oyuncular›n hepsinin performans› çok iyi.
Özellikle Valerio’yu oynayan oyuncu çok
baflar›l›. O kadar umutsuzluk atmosferinde
nefle ve coflku kayna¤› olmay› ve oyuna
umut vermeyi çok iyi baflar›yor. Valerio robotlaflm›fl ve kuklalaflm›fl kiflileri canland›ran robot gibi oyuncular›n karfl›s›nda son
derece özgür hareketleriyle onlar›n tam
karfl›t› bir rolü baflar›yla oynuyor.
Valerio, Leonce’un tam karfl›t›d›r. Oyunun
nefle ve umududur. Robotlaflt›¤› için tüm
duygular›n›, düflüncelerini, ruhlar›n› kaybeden ve bu yüzden mutsuz ve melankolik
olan kiflilerin karfl›s›nda Valerio, yaflam sevinci, coflkusu ve umududur.
Ayr›ca, Valerio’yu oynayan oyuncu, oyunun bafl›ndan sonuna kadar hiç düflmeyen
hareketli bir performans gösteriyor. Oyunun kasvetli atmosferini neflesi, hareketi
ve coflkusu sayesinde baflar›yla k›r›yor ve
umut veriyor.
Valerio’lar var oldukça dünyan›n halka ve
Lena’n›n kaç›fl›na da yard›m eden bayan soy-
tiyatro
Ayr›ca, ö¤retmen rolündeki kuklay› nerdeyse insan olmad›¤›na inanaca¤›m›z kadar do¤al bir kukla olarak oynayan k›rm›z›
elbiseli oyuncuyu da kutlamak gerekir.
Oyuncular›n yan›nda robotlu¤un ve kuklalaflman›n alt›n› çizen insan fleklinde kuklalar da kral›n k›rm›z› iç çamafl›r›yla yatt›¤›
masan›n etraf›nda maskeleriyle oturmaktad›rlar.
Oyunun dekoru da güzel. Çok ifllevli bir dekor kullan›lm›fl. Oyunun bafl›nda Leonce’un yan›nda bulunan, Leonce’un oynad›¤›, sar›ld›¤› ve ceketini giydirdi¤i iskeletin
nerdeyse bir oyuncu gibi önemli bir rolü
var. ‹skelet, Leonce’un melankolisini temsil
etti¤i gibi, faflist ve insanl›k düflman› iktidarlar›n da ölümcül olduklar›n›, yani sonlar›n›n olmad›¤›n› belirtir.
Lena’n›n oyunun bafl›ndan kaç›fl›na kadar
içinde bulundu¤u ve bir kukla gibi oturdu¤u beyaz tül perdeden yap›lm›fl, tavandan
yere kadar inen tül kafes Lena’n›n kafese
s›k›flm›fll›¤›n› ve özgürlükten yoksunlu¤unu belirtir.
Masa ve masa bafl›ndaki kuklalar da, iktidar›n yöneticilerini çok iyi temsil etmektedir.
Makyaj da çok ifllevli. Oyuncular›n yüzleri
maske fleklinde boyanm›fl. Özellikle Leonce
ve Lena’n›n makyajlar› onlar›n ac›lar›n›,
hüzünlerini ve umutsuzluklar›n› büyük bir
baflar›yla yans›t›yor.
tar› da Valerio gibi çok hareketli ve nefleli. Bu
oyuncu da rolünün hakk›n› veriyor.
Leonce’u oynayan oyuncu da, kendi kendisiyle hesaplaflmay›, melankolisini, hüznünü
ve umutsuzlu¤unu baflar›yla yans›t›yor. Ayn›
zamanda, ruhuyla bedeni aras›ndaki kopuklu¤u ve bu yüzden de Lena’yla onun kim oldu¤unu bilmeden karfl›laflt›¤›nda, ondan
hofllanmas›na karfl›n duygular›n› yaflayamamay› da baflar›yla sahnede canland›r›yor. Lena ise oyun boyunca çekti¤i ac›y› ve özellikle
oyunun sonundaki kurtulufl umudu kalmad›¤›n› görünce yaflad›¤› mutsuzlu¤u ve
umutsuzlu¤u izleyiciye baflar›yla gösterir.
Küçük bir rolü de olsa kral rolündeki Mahir
Günfliray’›n performans›n› da es geçmemek gerekir.
Mahir Günfliray, kral ya da yönetici konumundaki insanlar›n ne kadar düflünme s›k›nt›s› çektiklerini, ne kadar yüzeysel olduklar›n› baflar›yla gösterir.
Kostümler de ola¤anüstü baflar›l›. Yöneticileri temsil eden kuklalar›n ve Leonce’un
ve oyunun sonunda kral›n belli bir disiplini
ve tek tiplili¤i yans›tan siyah ciddi kostümlerinin karfl›s›nda, Valerio’nun son derece
rahat giysileri çok güzel görünüyor ve aradaki z›tl›¤› baflar›yla vurguluyor.
Kral›n masada uyurken ask›lar›n› ç›kard›¤›
k›rm›z› iç çamafl›rlar› da, onun gösteriflten
baflka bir fley düflünmeyen yüzeyselli¤ini
belirtiyor.
16. Uluslararas› ‹stanbul Tiyatro Festivali’nin
ilk oyunu olan, modern ve politik tiyatronun
önemli yazarlar›ndan Georg Büchner’in “Leonce ‹le Lena” isimli oyunu gerçekten izlenmeye de¤er bir tiyatro eseri.J
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 25
oyun
onuncu köyün fidanlar›
bilgesu erenus
fliirler: ümit ilter
k›v›lc›m ç›karma çabas›na giriflir.)
‹ki kad›n oyuncu birbirlerinin ad›mlar›na basarak oyun alan›na girmifllerdir. Sokakta nefleyle oynayan iki k›z çocu¤udurlar sanki…
Ad›mlar›ndan her birine bir cümle düflecektir. Deviniflleri ayn› zamanda da heykelleflmeye dair ilk ad›mlard›r sanki.
nim, hapishanelerde, F tiplerinde tutsak ama
dizelerim, sizlerle bulufltu¤u sürece bilemezsiniz, ne çok, ne çok, ölçüsüz bir özgürlük benim yaflam›m! Bilgesu Erenus’un düzenlemesiyle - ah ona teflekkür etmem yetmiyor,
yüre¤imle alk›fll›yorum; ö¤rencilik dönemimde de, 1980 sonras› YÖK’e karfl› ilk ö¤(‹kinci erkek oyuncu, antik döneme ait oldu- renci eyleminde, partiler, dernekler, sendika¤u izlenimi veren, heykel kaidesi görünü- lar bize sahip ç›kmazken yaln›zca o evini açmünde büyücek bir tafl›, güçlükle tafl›d›¤›n› m›flt› biz ö¤rencilere… (Kenara çekilirken, sebelirtir bir edayla oyun alan›n›n bir köflesine sini alçaltarak) Sa¤›r bir dünyada bir baba ve
iki k›z… Yüre¤imin alk›fl›n› sundu¤um bir
yerlefltirir.)
ikinci isim, (yönetmenin ad›n› söyler) yöneti‹kinci erkek oyuncu: (Tafl› b›rakt›ktan sonra miyle izleyeceksiniz Kulaks›zlar›n k›sa ama
solu¤unu denetlerken) Merhaba! Onuncu destans› öyküsü…
Köyün Fidanlar›’nda, hapishanede bir ozan,
Ümit ‹lter’i oynuyorum. (Gözlük takarak) ‹yi (Birinci erkek oyuncu, antik tafl›n üzerine
ki, iyi ki ozan›m, evet. (Mutludur çok) Bede- oturduktan sonra, iki dal› birbirine sürterek,
Birinci kad›n oyuncu: Anlat›c›, Canan Kulaks›z
‹kinci kad›n oyuncu: Anlat›c›, Zehra Kulaks›z
Birinci erkek oyuncu: Anlat›c›, Ahmet Kulaks›z
‹kinci erkek oyuncu: Anlat›c›, Ümit ‹lter
26 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
Birinci kad›n oyuncu: Zehra ile Canan
‹kinci kad›n oyuncu: Canan ile Zehra
Birinci kad›n oyuncu: ‹ki k›z kardefl
‹kinci kad›n oyuncu: Masal san›lmas›n yaflad›lar Kulaks›zlar.
Birinci kad›n oyuncu: Birbirlerinin bast›¤› yere basarlard›.
‹kinci kad›n oyuncu: Birbirlerinin bast›¤› yer
Birinci kad›n oyuncu: Tam da
‹kinci kad›n oyuncu: Güzel günleriydi
Birinci kad›n oyuncu: Ülkemin
‹kinci kad›n oyuncu: Ve Dünyan›n
Birinci kad›n oyuncu: Ayd›nl›k
‹kinci kad›n oyuncu: Onurlu günleri
Birinci kad›n oyuncu: Güven içinde.
Oyuncular birbirlerine mutlulukla s›ms›k›
sar›l›p k›p›rt›s›z kal›rlar.
Heykel 1: K›zkardefller-a
Birinci erkek çubuklar› sürtmeyi h›zland›rarak bakakalm›flt›r onlara.
‹kinci erkek oyuncu: (Birinci erkek oyuncuya
yönelirken) Gülemiyorsun ya,
gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi...
oyun
birbirlerinden kopmaya bafllarlar.
Birinci erkek oyuncu: (Bir an gülümser) Edip
Cansever! Ahmet Kulaks›z’› oynuyorum. (Çubuklara bakarak) ‹çten içe Rize’den bu yana
göçümüzü hiç mi kald›rmasayd›k keflke diyorum… Çakallar›n elindeki tutsak bu kente
neden geldik ki? Onlara yoksulu, yoksullu¤u
tan›tt›m, hata m› ettim acaba?
(Birinci erkek oyuncu kalkar,
kad›n oyunculardan uzaklaflarak seslenir.)
Birinci erkek oyuncu: Yakacak gazetemiz de
kalmad› k›zlar›m… Yoksullar erken uyur! Sen
Canan, ablana sokul k›z›m, sokul iyice üflümezsin!
‹kinci kad›n oyuncu antik tafl›n üzerine ç›km›flt›r,
Heykel 2: Zehra (Tekli)
Birinci kad›n› da yukar›ya yan›na çeker.
Heykel 3: K›zkardefller- b
Birinci kad›n oyuncu: (ürpererek) Çocuklar›n
üflümesine kim neden izin veriyor baba?
Birinci erkek oyuncu çaresizdir çok, elinden
çubuklar› atar.
‹kinci erkek oyuncu: De bana Ahmet abi,
Zehra ve Canan insanl›¤›n nesidir?
Yoksa o büyük insanl›k
Savunmak için gelece¤ini
Feda m› ediyor o güzelim çiçeklerini?
De bana Ahmet abi bir bir
Ki ne dersen hakikatli dersin
Sen bu memleketin hakikat yüzüsün
Ve onur yüzüdür Zehra
Ve Canan umudun gülüflüdür...
Birinci erkek oyuncu: (Çubuklar› yerden alarak) Canan’›n sorusuna yan›t vereyim önce…
Çocuklar›n üflümesine,
Çocuklar›n açl›¤›na
Çocuklar›n mutsuzlu¤una
Çocuklar›n ölümüne
Çocuklar›n bilgisizli¤ine izin verenler
‹nsan de¤il, bireydirler
Halk de¤il, bireydirler
Adam de¤il, bireydirler
Bitmeyen bir düflme halindeler
Ki dipsizlik daimi düflkünlüktür
Ve yüzlerinde muhteris bir ihanetle
El pençe divand›rlar hükümranlar›n ete¤inde...
Heykel 4: K›zkardefller- c
Birinci kad›n oyuncu: Dünyan›n öteki yüzü?
‹kinci kad›n oyuncu: Dünyan›n öteki yüzü?
Birlikte: Büyük insanl›kt›r, dünyan›n öteki
yüzü!
Birinci kad›n oyuncu: O halde, dünyan›n öteki yüzüne gitmemiz gerekiyor bizim!
‹kinci kad›n oyuncu: Beni ara mutlaka!
Birinci kad›n oyuncu: Sen de!
Kad›nlar indikten sonra, ikinci erkek oyuncu
eldesiz bir tav›rla antik tafla tekme savurma
iste¤ini güçlükle bast›r›r.
‹kinci erkek oyuncu: Ah öldü, büyük insanl›k,
belki de ölü art›k, sayenizde, ah sayenizde
insanl›¤›n gelece¤iyle borsada oynayanlar!
Kad›n oyuncular uzaklaflt›klar› noktada birden duraksarlar.
Heykel 5: Zehra (Tekli)
Heykel 6: Canan (Tekli)
Birinci erkek oyuncu flimdi yeniden ve daha
istekli sürter sopalar› birbirine.
‹kinci kad›n oyuncu: Yan›l›yorlar can›m,
Canan'›m
Çok fena yan›l›yorlar yine
Kulaks›z kardefller yumuflac›k devinifllerle
Birinci kad›n oyuncu: Büyük insanl›k ölmedi
Birinci erkek oyuncu: (‹ç sesmiflçesine) Bir k›v›lc›m, bir k›v›lc›m neden kendini gizler böyle
bu denli hep? Çocuklar›m›z›n sorular›n› yan›tlamak neden her zaman böyle zor?
‹kinci kad›n oyuncu: (Birinciye sar›larak) Çocuklar›n üflümesine izin verenler, esen yelden flüphe edenlerdir mutlaka. Vuuuuuu!
K›rd›klar› körpe fidanlardan geliyor çünkü bu
ses.
Birinci ve ikinci kad›n rüzgar u¤ultusu ç›kararak birbirlerinden kopmadan sal›n›rlar bir süre.
Birlikte: Vuuuuuu
Kad›nlar yine k›p›rt›s›z kald›¤›nda ikinci erkek oyuncu, kad›n oyunculara yönelip, sanki
bir müzede bir heykeli izlermiflçesine bakarken s›rt› birinci erkek oyuncuya dönük, konuflur.
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 27
oyun
biliyorum! Ölmez.
Birinci erkek oyuncu: ‹yi mi kötü mü ettim,
Yoksullu¤u anlatt›m onlara
Yaflad›klar›ndan ö¤rensinler istemedim.
Yoksullu¤un geçici oldu¤unu gördüler.
Kader de¤ildi
Yoksullu¤u baflkalar› için de istemediler
Bafllar›na gelen budur
Onurludur
Birinci erkek konuflurken, kad›n oyuncular
uzak mesafeden de olsa birbirlerinin aynalar›ym›flças›na k›rm›z› bant tak›n›rlar.
Birinci kad›n oyuncu: Ard›mdan flöyle densin
isterim..
Büyük insanl›k savafl›yor hala candan geçen
cananlarla
‹kinci kad›n oyuncu: ‹nsanl›¤a kastetmifl zorbal›¤a karfl›
büyük insanl›k savafl›yor, evet!
‹kinci erkek oyuncu kad›nlar›n devinifl ve konuflmalar›n› hayranl›kla izlemifltir.
Heykel 7: K›zkardefller- d
Birinci erkek oyuncu bir süre iki kad›n oyuncu (k›zlar›) aras›nda telaflla gidip gelmeye
bafllar. ‹stese de dokunamaz onlara. K›zlar›
gülümser ona.
Birinci erkek oyuncu: ‹ki yüzü var ya flu güzelim dünyan›n
Bir yüzünü görmüflüm Zehra'n›n gülüflünde
Halklar›n direnç gülistan› gözlerinde
O k›rm›z› gelece¤i görmüflüm
can›mda Canan›mda
Ah, bakmaya doyamazs›n
Bakmaya k›yamazs›n...
(Birinci erkek oyuncu elinden de¤nekleri att›ktan sonra bir duvar dibine çökmüflçesine
oturup mendiliyle yüzünü siler.)
‹kinci erkek oyuncu: (Onun baflucunda avuturcas›na) ‹ki yüzü var Ahmet Abi
Da¤›n›, tafl›n›, havas›n›, suyunu
Hamsi ve m›s›r ekme¤ini de elbette
Ama en çok insan›n›n umudunu sevdi¤im
bu dünyan›n iki yüzü var...
K›zlar›n da
Sen de
Hakl›s›n!
Bir yüzüne o mendili de¤dirsen
Kan›yor Ahmet Abi gözlerin
Sen hangi yüzüsün Karadeniz'in?
Zehra hangi yüzüdür dünyan›n
Canan hangi gülüflü...
(Birinci kad›n oyuncu ikincinin kollar› aras›nda birden dizleri üstüne düfler.
Yüzündeki gülüfl sürmekte.)
Heykel 8: Canan (Tekli)
(‹kinci kad›n oyuncu umulmaz bir güçle ona
do¤ru koflarken ba¤›r›r.)
‹kinci kad›n oyuncu: Canaaaaaaaannnn!
Birinci erkek oyuncu yüzünü elleri aras›na
al›p, bedenine bir sal›nt› vererek konuflur.
Birinci erkek oyuncu: Canan'›m›n yüzünde
güller açan ayd›nl›k
Ey insanl›¤›n goncas› Canan
Sen candan geçtin amma
Biz senden vazgeçmeyiz
Bunu böyle bil k›z›m
Vazgeçmeyiz
Vazgeçmez….
(‹kinci erkek oyuncu çaresizlik içinde, onlar›n çevresinde dönüp durmufltur.)
Heykel 9: K›zkardefller- e
(‹kinci kad›n oyuncu da dizlerinin üstüne çöker bir süre sonra. Yine de kardeflini tafl›ma
çabas›ndad›r.)
Birinci erkek oyuncu: (yerinden f›rlad›ktan
sonra ama fazla yaklaflmadan) Bari sen gitme Zehram!
‹kinci kad›n oyuncu: (Sevecenli¤ini yitirmeden, ma¤rur) Komik olma baba!
(‹kinci kad›n oyuncu büyük bir inatla kendini ve kardeflini olabildi¤ince yukar› tafl›m›flt›r flimdi.)
Heykel 10: K›zkardefller-f
(Birinci erkek oyuncu sars›lm›flt›r çok, yerden de¤nekleri al›r.
Onlardan medet umarcas›na birbirine sürmeye bafllar yeniden.)
Birinci erkek oyuncu: Sendikalar, partiler, sivil toplum örgütleri, dernekler, nerdesiniz,
büyük insanl›k hani, nerde?
28 | TAVIR | HAZIRAN 2008
oyun
‹kinci erkek oyuncu: (Omzuna dokunarak)
Bilsen, seni ne çok anl›yorum… Ve senin kap›
önünde sigara içiflin…
Birinci erkek oyuncu: O Aral›k'tan sonra tüttürülen
Her sigaran›n tad› öyledir
Duman› bir küheylan, al›p götürür
Efkar de¤il, baflka bir fley bu
Sen anlars›n bunu, bir de bizimkiler...
‹kinci erkek oyuncu: (Yan›na çökerken) ‹ki
yüzü var flu can›m dünyan›n
K›zlar›n da
Sen de hakl›s›n
Bir yüzü boydan boya kan revan
Birinci erkek oyuncu: (K›zlar›n›n direncini
korkulu bir övünçle izler) Ey umudun çiçe¤i
Zehra ve Canan
‹kinci erkek oyuncu: (De¤nekleri bu kez o alm›flt›r eline, sürter) Bir yüzü bafltan aya¤a
yüzsüzlük
fiu can›m dünyan›n…
Olmazsa olmaz demokrasi maskesi
Ve asl›nda biliyor musun
kral hala ç›plak diyor
Senin o bir çift karanfil k›zlar›n
(Kad›n oyuncular gürültüyle yere düflmüfllerdir.)
Gayri duramazlar önümüzde
Yüre¤imizin ad› Canan
Bilincimiz Zehra
Çektik mi ikisini
Susar yine malum namlular
Ve bas›p gideriz onuncu köye ...
(Birinci erkek oyuncu gözyafllar›n› güçlükle zaptetmekte.)
Oyuncu kad›nlar yeniden
ayaktad›r flimdi.
‹kinci kad›n oyuncu: (Uzaktan, baban›n arkas› dönük
oldu¤u halde) Yine gözüne
bir fley kaçt› öyle mi baba?
(sevecen) Asl›nda biz flimdiden kazand›k!
Birinci kad›n oyuncu: (olduklar› yerden) Bafllad›¤›n›z ifli
yar›m b›rakmay›n diyen sen
de¤il miydin? Kazand›k iflte!
Birinci erkek oyuncu: (Çarçabuk gözlerini silerken, güçlü) Biliyorum k›z›m… Fidel Castro’nun yitirdi¤i yoldafllar›na bak›p söyledi¤idir, siz flimdiden kazand›n›z evet! Siz siz
hepiniz, onuncu köyün çocuklar›s›n›z.
Heykel 11: K›zkardefller -g
Birinci erkek oyuncu: (K›zlar›na bakmadan
kalkar, flimdi çok daha sakin) Ki gerçe¤in bir
bedeli vard›r
Onurla ödenir, onurlu ödenir
Ve ödenmifltir, ve ödenmektedir...
(‹kinci erkek oyuncu öne yürüyerek izleyiciyle konuflur.)
‹kinci erkek oyuncu: Dar zamanlar olur ya
hani
Duyulmaz olur ya baflka ses
Çakal ulumas›ndan baflka… Uuuuu uuuu
An kuflat›lm›flken
Anlars›n flahlan›r ya hani
Ve belki birazdan
Dönülmeze gitmek kaç›n›lmaz
Olur ya hani
Tetik durur gönül
Ve tutamaz kimse
(Kad›n oyuncular çocuksu bir nefleyle birbirlerinin ad›mlar›na basarak birinci oyuncuya
yaklafl›rlar. ‹ki yandan sar›l›p, sonra ellerinden tutarlar onun.)
‹kinci erkek oyuncu kenara çekilip alk›fllar
onlar›.
‹kinci erkek oyuncu: Canan, Zehra, Ahmet
Kulaks›z
(Üçü de gülümseyerek bakar izleyiciye.)
‹kinci erkek oyuncu izleyicinin de kat›laca¤›
alk›fl› kesip izleyiciyle konuflurken di¤erleri
mutlu bir aile görüntüsünde k›p›rt›s›zd›rlar.
kardefller, kendilerinin ard›ndan saatleri
durdurak bilmeden, ayd›nl›k, erdemli bir ülkenin gelece¤ine do¤ru arkadafllar›n›n kollar›nda ilerlesin istemifllerdi… Zehra ve Canan’› daha iyi hissedebilmek için siz de öyle
yapabilirsiniz, hiç de¤ilse bir gün için saatlerinizi birbirinizle de¤ifl tokufl edin.
T›pk› Zehra ve Canan gibi, birbirinizin ad›mlar›na basma oyunu da yarafl›r size; her
ad›mda ülkenin ve dünyan›n en güzel günlerine yaklaflmacas›na elbet… A, bir de...
Vuuu vuuu rüzgar›n›z› duyurun ama nerde
hangi koflulda olursan›z olun, sak›n k›rd›rmay›n kendinizi… (De¤nekleri al›p, kenara
çekildikten sonra birkaç kez sürter) Onuncu
köyün k›tl›¤›na k›ran girmedi ya! Gecikti¤ine bakmay›n, Kulaks›zlar›n k›v›lc›m› er geç
tutuflacak!...
Birinci erkek oyuncu, üçlü heykelden çözülerek, kad›n oyuncular› selam için öne yöneltip kendi geride kal›r.
Heykel 12: Baba ve iki k›z (Üçlü)
‹kinci erkek oyuncu: (izleyiciye) Asl›nda sizler de onuncu köyün fidanlar›s›n›z… Kulaks›z
Kad›n oyuncular Canan ve Zehra olarak özel
alk›fllar›n› ald›ktan sonra, izleyiciyi dördü
birlikte selamlarlar.J
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 29
deneme
bitmedi daha, sürüyor o “macera”...
ümit zafer
“Büyük aflklar yolculuklarla bafllar
Ve serüvenciler
düfler bu yollara ancak...”
Ahmet Telli
Evvel zaman içinde, zorbal›¤›n tanr›laflm›fl
biçimiydi Zeus. Haks›zl›¤›, zulmü ve riyakârl›¤›yla sürdürüyordu tanr›lar tanr›s› olman›n konforunu. Çünkü karanl›klar içindeyken insanlar, özel mülkiyeti yapm›flt›
atefli. Ne haks›zl›k ama! ‹stiyordu ki, karanl›¤a mahkûm kals›n insanl›k. Tanr›sal
saltanat›n› sürdürmenin temeliydi çünkü
bu. Ama “Yeter art›k!” dedi Prometheus.
Konuflan, insanl›¤›n vicdan›yd›. Ve vicdans›zlar, Prometheus’un “atefli çalal›m” önerisine karfl› ç›kt›lar. Ona “macerac›” dediler. Ve eklediler; “vazgeç bu sevdadan...”
Onlar› böyle konuflturan, korkunun bekçi-
paris komünü
30 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
lik etti¤i statükolard›. Bir solucan gibi al›flm›fllard› karanl›¤›n cehaletine. Korkunun
afl›ld›¤› yerde cesaret ve hakikat ateflinin
yand›¤›n›n fark›nda bile de¤ildiler. Çünkü
hiç denememifllerdi. Ama Prometheus denedi ve bafllad›, insanl›¤›n o büyük maceras›...
Önce dinlediler ve sonra sordular “Neyle,
nas›l?” diye. Eli hemen k›l›c›na gitti Spartaküs’ün. Cevab› net ve gayet anlafl›l›rd›.
‹flte tam o an, zincirlerine âfl›k olanlar›n
u¤ultusu yükseldi. “Ama…” diye söze bafllayan kimi köleler, sözlerine flöyle devam
ettiler: “Bu bir macera…”
Ellerinden çok bilinçlerine, ayaklar›ndan
çok ruhlar›na ba¤lanan esaret zincirinin k›r›labilir oldu¤undan söz etti Spartaküs. Köle olman›n tanr›lar›n yazd›¤› bir kader olmad›¤›ndan bahsetti. Ve özgürlü¤ün kazan›labilir oldu¤unu anlatt› kalbinin diliyle.
“Diretmek faydas›z” dediler Pir Sultan’a.
Ve hatta, H›z›r Pafla’n›n ulemas› olup ulufeden beslenmesini önerdiler. Tebessümü
bir gül gibi açt› duda¤›nda Pir Sultan’›n. Ve
aya¤a kalk›p, tahtlar› sarsan bir yürüyüfl
eyledi. Bu sars›nt›yla aç›ld› dönek a¤›zlar.
Bir y›lan gibi so¤uktu dilleri ve kustular
y›lg›nl›¤›n zehrini. Maceraya gerek yoktu
onlara göre. Hem zaten Pir Sultan da bu
kadar aleni karfl› ç›kmamal›yd› H›z›r Pafla’ya. K›l›çlar›n gölge etti¤i bu devirde, diller yutulmal›yd› belki de… Dediler ama konufltu Pir Sultan. Hem de öyle bir konufltu
ki, zaman› eskiten sesi, bugüne ulaflt›: “…
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan…” Ki maceram›z devam ediyor.
Gözlerine mil çekilen babas›n›, getirip att›lar Ruflen Ali’nin önüne. Maceram›z›n yeni bir merhalesiydi bafllayan. ‹kilem malum ve de¤iflik biçimlerde herkesi kapsar:
Ya sineye çekecekti bu durumu Ruflen Ali,
ya da isyan› hak belleyip “Köro¤lu” olacakt›. Lakin, bey zulmüne boyun e¤mek, ezilmeyi kader bilenlerin görevi de¤il miydi?
K›l›ç kuflan›p hesap sormaya kalkmak, macerac›l›k de¤ilse neydi? Dinledi tüm bunlar› Ruflen Ali. Ve anlad› ki, eli flimdi k›l›c›na
gitmezse, baki kalacakt›r zorbal›k. Çünkü
haks›zl›¤a isyan etmeye “macera” diyen-
deneme
ler, e¤ilmifl boyunlar›n›n üstünde zalimlerini tafl›yanlard›r. Ve o günden sonra, daima dik tuttu boynunu Köro¤lu. K›l›c›, naras› ve selam›, maceram›zda büyüyor flimdi…
Bilimin önündeki buz da¤›yd› gericilik.
Tam da bu nedenle, hakikatin atefli olup
yürüdü Bruno. Dervifli oldu¤u bilimsel ayd›nl›¤› tafl›d› geçti¤i yerlere. Bu yolda karfl›s›na ç›kan kanl› tehditler kadar, kirli teklifleri de ezip geçti. Ki parlak zekâs›n›, krallar›n sofras›nda beyin salatas› yapmas›
önerildi hep. Saraylarda makam ve rahat
yaflamd› edilen teklif. Bunlar›n karfl›l›¤›nda, b›rakmas› istendi bu maceray›. Bundan
böyle durup oturmal›, bildiklerini unutmal› ve hatta yalan kusmal›yd›. De¤ilse; bafl›na neler gelirdi, kim bilir. Macerac›l›¤a hiç
gerek yoktu. Durmas›n› ve susmas›n› bilmeliydi insan, de¤il mi? De¤il iflte! Hiç de¤il. Ve bunlara “hay›r” demenin haysiyetini seçti Bruno. Maceram›z atefller içinden
geçerek devam etti.
Kimin haddineydi, burjuvaziyi kovup iktidara el koymak? Cevab› verilmifl bir sorudur bu. Ki burjuvaziyi alafla¤› etmek, isyan
eden emekçilerin ortak ifli olmufltur hep.
‹flte o ortakl›¤›n, emek kardeflli¤i ve paylafl›m›n ad›d›r: Komün! Ve buras›, Paris Komünü’dür flimdi. Eflitlik, adalet ve özgürlü¤ün o k›rm›z› arzusuyla boydan boya rengârenktir Paris. Sömüren, ezen ve hayat›,
halka zindan eden burjuvaziye yer yoktur
Komün’de. Hayat› yaratan emekçilerin,
ürünlerini kardeflçe paylaflma arzular›n›n
fliddeti hâkimdir zamana. 72 günlük müthifl bir macerad›r yaflanan. Ve Mösyö Burjuvazi, Paris’i kan gölüne çevirerek katleder direnen emekçileri. Sonra katil Thiers
konuflur: “Art›k sosyalizmden söz edilmiyor, çok da iyi ediliyor. Sosyalizmden kurtulmufl bulunuyoruz…” Ve fakat, bu yalan›
ezip geçti yedi cihana yay›lan Enternasyonal avaz›m›z: “Cellatlar›n döktükleri kan,
kendilerini bo¤acak / Bu kan denizinin ufkundan, k›z›l bir günefl do¤acak…” Çünkü
maceras›na devam ediyordu tarih…
Öldürdükçe “kurtulduk” deseler de, maceram›z kesintisizdi. Ve “Bizi y›kamayan her
darbe, bize güç verir” ilkesince, her darbeyi gelece¤in basama¤› yaparak yürüdük.
Gerisini, Lenin’den dinleyelim: “… Önü-
prometheus
müzde, bütün kuvvetleriyle düflman kalesi
yükselmektedir. Bu kaleden üzerimize,
aram›zdan savaflanlar›n en iyilerini al›p
götüren gülle ve kurflun ya¤d›r›lmaktad›r.
Bu kaleyi ele geçirmeliyiz…” (1)
Halklar hapishanesi olan çarl›k kalesini
düflürmek için yola ç›kmak, elbette ziyadesiyle “macerac›” olmay› gerektiriyordu.
Öyle ya, çarl›¤a karfl› henüz bir avuçtular
ama inançlar› s›n›rs›zd›: “Çok az olmam›z
felaket de¤il, milyonlar bizimle olacak.”
diyordu Lenin. Ve gelece¤i kazanman›n
müjdesini tafl›yordu “Ne Yapmal›?” sorusuna cevap verirken: “… Rusya’da canl› ve
dürüst ne varsa hepsini kendisine do¤ru
ak›n edece¤i bir partide, uyanmakta olan
proletaryan›n güçleriyle bütün Rus devrimcilerinin güçlerini birlefltirirsek, bu kaleyi ele geçirebiliriz…” (2) Öyle de oldu ve
yeni bir ça¤ bafllad›.
Çin gibi büyük, kalabal›k ve halk› afyonla
uyuflturulup “Buraya Çinliler ve köpekler
giremez!” hakaretinin kan›ksat›ld›¤› bir ülkede, devrim için yola ç›kmak, elbette bir
büyük macerayd›. ‹flte bu büyük maceraya
önderlik eden Mao, der ki: “… E¤er kitlelerin sizi anlamas›n› istiyorsan›z, e¤er kitlelerle bütünleflmek istiyorsan›z, uzun ve
hatta ac›l› bir çelikleflme sürecinden geçmeye karar vermek zorundas›n›z.”
O büyük maceran›n meçhul neferi olmak,
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 31
deneme
ru bildi¤ini savunmak için can›n› veren türden…”(5)
Sonra maceram›z sürer ve Che, flöyle der: “Bir kez daha topuklar›m›n alt›nda Rosinante’nin sa¤r›lar›n› hissediyorum; kalkan›m›
koluma geçirip yollara düflece¤im…” Dedi¤ini de yapar. Önce Bolivya’da k›rklara kar›fl›p sonra K›z›ldere’de meydana ç›kar. Ve Ernesto’nun b›rakt›¤› yerden, maceram›z›n cümlesine Mahir devam eder: “Bu yolda çeflitli suçlamalara, haks›z kötülemelere, iftiralara, küfürlere, hatta provokasyonlara hedef olaca¤›z…”(6)
Bunlar›n hepsi oldu. Ama böylesi karalama ve sald›r›lar, hayat
denilen kavgan›n Mahir’ini yolundan döndüremez. Ki maceram›z›n nereye, nas›l ulaflaca¤›ndan ad› ve eylemi gibi emindir Mahir:
“… dünyan›n her yerinde, her zaman Marksist hareket oportunizmin suçlamalar›na, iftiralar›na hatta provokasyonlar›na ra¤men,
emperyalizmin ve hakim s›n›flar›n insanl›k d›fl› bütün cebir ve
bask›lar›na ra¤men, giderek güçlenmifl, çelikleflmifl ve zafer kazanm›flt›r.”(7)
bruno
ancak o karar›n gere¤ini yerine getirmekle mümkündür. Ve gö¤üslenen ac›lar, bu mukaddes maceran›n öznesini çeliklefltirir. O
özne, elbette halkt›r ve en sonunda muzaffer olacakt›r. Bu zaferin s›rr›n› da söyler Mao: “… Çin halk› savaflt›, yenilgiye u¤rad›,
yeniden savaflt›, yeniden yenilgiye u¤rad›, yeniden savaflt›… ancak irili ufakl›, askeri ve siyasi, iktisadi ve kültürel, kanl› ve kans›z
yüzlerce mücadele içinde deneyim kazand›ktan sonra bugünkü
zaferine ulaflt›…”(3) ‹flte bu zaferi hayal edip dogmatizmin rehavetine kap›lmadan halk savafl›na giriflmek, elbette maceraya at›lmakt›r. Ki serüvenin kesintisizli¤ine dair, Mao’nun diliyle konuflur insanl›k: “… daha yapacak pek çok iflimiz var; bir yolculu¤a
benzetirsek, geçmiflteki çal›flmalar›m›z binlerce kilometrelik
uzun bir yolun sadece ilk ad›m›d›r…”(4)
“Bir k›v›lc›m, bütün bozk›r› tutuflturabilir” diyordu Mao. Ve flimdi, k›v›lc›m vaktiydi yine. Castro ve yoldafllar›, diktatörlü¤ün
Moncada K›fllas›’na yöneldi¤inde o k›v›lc›m da düfltü Küba’ya.
Sonra yüreklerindeki atefli, Granma ile tafl›d›lar Sierra Maestra’ya. fiom a¤›zl›, kem gözlü statükocular korosu, “macerac›” dediler hemen onlara. Ne de olsa rahatlar›n› kaç›r›yordu bu “sakall›” isyanc›lar. Oysa, halka güç ve güven veriyordu isyan›n patlayan naras›. Ve Castro, “Biz bafllang›çta iyi birer düflçüydük” diyerek, ilan etmiflti macerac›l›¤›n en temel kural›n›. O da fluydu ki,
hayata dair umutlu düfller kurmadan bafllamaz böylesi muhteflem maceralar. Dahas›, o düfller u¤runa dövüflmeyi göze almak,
olmazsa olmazd›r. Ve Che, konuflur flimdi: “… Birçoklar› bana macerac› der, evet öyleyim. Ama farkl› tipten bir macerac›y›m: Do¤-
32 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
K›z›ldere “son” olmaz elbette, macera sürer. Sonra 500 bin emekçi olup Taksim’e ç›kar. “Erim erim eriyesin” denilen zalimlere,
halk›n da bir yumru¤u oldu¤u gösterilir. Ve karart›lmak istenen
yar›nlar›n gö¤süne, dört karanfil olup düflülür Metris’te. Temmuz’da “Bize ölüm yok” diyen o serüvenciler, sözlerine Nisan’da
devam ederler. Ki emperyal haramilerin kurflun askerlerine tarihin en delikanl› cevab›n› verirler: “Cesaretiniz varsa gelin…” Ve
büyük insanl›¤›n ebedi maceras› damla damla, dalga dalga ilerler
tarihsel rotas›nda. fiair hakl›d›r elbette: “Vurulup düflseler de her
kuflatmada / Serüvencidir onlar hiç ölmezler” Çünkü, Denizler’e
ulaflan Ab-› Kevser’dir onlar›n ad› ve asl›. Akarlar hayat›n içinden
gelece¤e do¤ru…
Ad›na “tarih” denilen insanl›k serüvenidir bu. U¤rad›klar› haks›zl›¤a, sömürü ve zulme halklar›n isyan etmesinden oluflur. Ki bu
büyük maceran›n içinde yer alamayacak denli küçük olanlar,
“macera” derler yumrukla yazd›¤›m›z destana. Haysiyetten azade meflrepleri öyle hafiftir ki, savrulur zorba rüzgârlar›n ard› s›ra.
Ve o savruluflun sarhofllu¤uyla, halk›n yaratt›¤› destanlara “macera” demeyi ifl edinirler. Giderek ifllerinde öyle uzmanlafl›rlar ki,
Pinokyo’nun burnu gibi uzar çirkef dilleri. Ve fakat beyhudedir
hepsi. Çünkü maceram›z sürüyor ve Mahir konufluyor: “Vars›n
bütün oklar üstümüze ya¤s›n. Biz do¤ru gördü¤ümüz bu yolda
sonuna kadar yürüyece¤iz…”(8)
-----0----(1) Bolflevik Parti Tarihi - Syf: 55 (Bilim ve Sosyalizm Yay›nlar›)
(2) Age - Syf: 55/56
(3) Mao - Seçme Eserler / 4 - Syf: 404 (Kaynak Yay›nlar›)
(4) Age - Syf: 400
(5) E. Che Guavara - Yaflam öyküsü - Syf: 179 (Yar Yay›nlar›)
(6) Bütün Yaz›lar - Mahir Çayan (Boran Yay›nlar›)
(7) Age.
(8) Age. J
araflt›rma
anadolu’da afl›kl›k gelene¤i - Vl
seren özden
20. Yüzy›lda Afl›kl›k
Bugüne gelmeden önce afl›kl›¤›n hangi dönemlerden geçti¤ini k›saca hat›rlayal›m. ‹slamiyet öncesinde flaman ayinlerini ozanlar
yaparlar. Sayg›n kifliler olan bu ozanlar tarihsel hikayeleri destanlaflt›rarak, efsaneler anlat›rlar. Hayata dair deneyimlerini aktar›rlar.
12. yüzy›lda ‹slamiyet Anadolu’ya gelince
geleneksel yaflam bask› alt›na al›n›r. ‹slamiyetin kat› kurallar›na karfl› de¤iflik yollar arayan toplumun önderleri, tarikatlarda örgütlenir, eski flaman gelenekleri ile ‹slamiyetin
kurallar› harmanlan›r. Tanr›ya ulaflma yolunun çeflitli anlay›fllarca de¤iflik yorumlanmas› nedeniyle, Arapça “yol” anlam›na gelen “tarikat”lar ortaya ç›kar; Bektaflilik, Mevlevilik, Nakflibendilik, Yesevilik, Babailik,
Bedreddinilik, Hallac›l›k, Nesimilik, Melamilik gibi... Ve geçmiflin ozanlar› art›k yerini
afl›klara b›rak›r. Tarikatlar›n felsefesini benimseyen afl›klar hak yolunda yürümeye
bafllarlar ve bugüne kadar hemen hemen
bütün afl›klar›n ortak noktas› olan öznel idealizmi gelifltirerek, Tanr›y› insanda gören, insan› yücelten “Ene-l Hak” felsefesini, de¤iflik
yorumlar›yla günümüze kadar tafl›rlar.
17. yüzy›la geldi¤imizde afl›kl›k gelene¤i geliflerek belli kurallar› benimser. Afl›klar, kahvelerde buluflarak deneyimlerini birbirine aktar›rlar, düflünce paylafl›mlar›nda bulunurlar.
Bu kahveler onlar için bir okul ifllevi görür. Usta afl›klar›n yan›nda ç›raklar yetiflmeye bafllar.
Ç›raklar geliflip art›k kendi fliirlerini yazar hale
gelince, ustalar›ndan icazet alarak felsefelerini yaymak için yollara düflerler. Bu dönemde
“kul”, “öksüz”, “afl›k” gibi s›fatlar kullan›l›r.
Dadalo¤lu, Afl›k Dertli, Afl›k Bayburtlu Zihni,
Afl›k Seyrani, Afl›k Fedai, Afl›k Serdari, Afl›k Erzurumlu Emrah ve daha onlarca ozan 19.
yüzy›l ozanlar›d›r. Özellikle Dadalo¤lu, direnifl fliirleriyle göçebe Avflar afliretinin kavgas›n› anlat›r ve bu fliirleri tüm Anadolu benimser. Afl›klar›n halk üzerindeki etkisini gören
ll. Mahmut, afl›klar› saraya al›r. Sarayda yaflayan baz› ozanlar padiflahlara kasideler yazar ve bundan dolay› belirli kademelerde
memur olurlar. Bayburtlu Zihni buna örnektir; öyle ki birçok yerde katip olarak görev
yapm›flt›r. Ancak padiflahlar› hicvetti¤i için
bulundu¤u bölgeyi terk etmek zorunda kalan ozanlar da vard›r. Afl›k Seyrani ‹stanbul’dayken fleyhülislam›, sadrazam› hatta
sultan› bile hicvetti¤inden memleketine
dönmek zorunda kal›r.
Cumhuriyet döneminde afl›k fliirinde yeni bir
dönem bafllar. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda
Türk kültürünü ve dilini gelifltirmek amac›yla
iktidar taraf›ndan afl›klar desteklenir, bu dönemde aç›lan Halkevlerinde e¤itim vermeleri
için afl›klar ça¤r›l›r. Baz› afl›klar buralarda halk
türküleri üzerine e¤itim verir, Anadolu’nun
en ücra yerlerine kadar gider ve buralardaki
köy enstitülerinde görev al›rlar. Yine bu dönemde düzenlenen halk flairleri bayramlar›na
birçok afl›k kat›l›r ve burada kendilerini tan›tma imkan› bulurlar. Ayn› zamanda bir yandan TRT radyosuna afl›klar ça¤r›l›p kendi fliirleri okutulur, öbür yandan da onlar›n bu fliirleri derlenir. Afl›k fliirlerinin bu flekilde derlenmesinin kuflkusuz olumlu etkileri olmufltur
çünkü fliirler kal›c› hale getirilmifl ve daha büyük bir kitleye ulaflabilmifltir. Ancak öbür ta-
raftan iktidar afl›klar› kendi yan›nda tutmaya
çal›fl›r. Halk üzerindeki etkilerini kullanarak
onlar› bu rejimin destekleyicisi haline getirmeye çal›fl›r. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda ilerici
olarak görülen hareketleri baz› afl›klar desteklemifltir. 1950’li y›llarla birlikte biraz ortada
duran afl›klar art›k saflar›n› da belirlemeye
bafllarlar.
Ülkede geliflen güçlü anti-emeryalist dalgadan afl›klar da etkilenir. Önceleri TRT radyosunda duyulan afl›klar, art›k sokaklardad›r.
Afl›klar›n eserleri daha fazla dinlenmeye, dilden dile dolanmaya bafllar. Sazlar› ve sözleri
giderek keskinleflir, iktidar› hedef alan tafllamalar›nda adalet isterler, sömürünün son
bulmas›n› isterler. Yüzlerce y›ll›k afl›kl›k, tarihsel misyonunu yine yerine getirmektedir.
Pir Sultan Abdal, Dadalo¤lu, Köro¤lu... yeni
afl›klar›n saz›nda hayat bulur, günümüzün
afl›klar›, halk›n kavgas›n›n içinde yer al›rlar.
Bu afl›klar aras›nda ilk an›lmaya de¤er isim,
Ali ‹zzet Özkan’d›r. Halkevleriyle yo¤un iliflkiye girer. Köy enstitülerinde dönemsel olarak
ö¤retmenlik yapar. Yoksul Alevi halk›n›n sorunlar›yla doludur yazd›klar›. Di¤er ço¤u Alevi
afl›k gibi “tanr›n›n birli¤ine” inan›r Ama bunun yan›nda a¤›rl›kl› olarak tafllamalar yazmakta, politik düflüncelerini çok aç›k bir flekilde ifade etmektedir. Özellikle 60’l› y›llarla birlikte T‹P bünyesinde düzenlenen konserlerde,
gecelerde en çok heyecanland›ran afl›klardan
biridir. Sözünü sak›nmadan söyler;
“Demokrat partiyi taze k›z sand›k
Çirkin ç›kt› kahpe ç›kt› dul ç›kt›
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 33
araflt›rma
dünyada da duyulur, yabanc›
bas›n taraf›ndan, dünyan›n en
önemli politik, protestocu afl›klar›, flark›c›lar› aras›nda an›l›r.
Tasavvuf inanc›yla dolu Afl›k
Veysel, halk›n dilinden, ba¤r›ndan kopup gelen sözleri nak›fl
gibi dizer. Saz›yla sözü ahenk
içindedir, büyük bir ustal›kla
yüre¤ine ifller dinleyenin. Buna
karfl›n kaderine boyun e¤mifltir
Veysel;
“Zaman bir saniye y›l yetmiflyedi / Kahpe felek hiç yüzüme
gülmedi / Geldin bu dünyaya
gülmezsin dedi / Beni kabdan
kaba koydu bu kader”
Aln›m aç›k yüzüm a¤ dedi kand›k
Yüzü kara ç›kt› bafl› kel ç›kt›”
Döneme damgas›n› vuran, tart›flmalara yol
açan isimlerden biri Afl›k ‹hsani’dir. Politik
yaflam›yla öne ç›kar. Sosyalist mücadeleyi
savunur, y›llar boyu ülkenin dört yan›n› gezer, say›s›z gözalt›, tutuklama yaflar. 1963
T‹P örgütlemesi içinde aktif rol al›r. Afl›k gelene¤inin belirgin özelli¤i olan mistik atmosferden h›zla uzaklafl›r, içinde yaflad›¤› sömürü düzenine karfl› her anlamda mücadele
eder, deyifllerden dolay›, dönemin “ayd›nlar›n›n” bile yad›rgad›¤› bir afl›kt›r. T‹P’in her türden organizasyonuna kat›l›r, sosyalizmi yaymak ad›na Anadolu’nun dört bir yan›n› dolafl›r. Yurtd›fl›nda politik gecelere kat›l›r.
“Tek amac›m Türkiye’miz
Tam ba¤›ms›z olmal›d›r
Halk›m›z›n s›rt›ndaki
Sömürü son bulmal›d›r”
Bu sözlerden de anlafl›laca¤› gibi anti-emperyalist mücadeleyi destekleyen Afl›k ‹hsani, “Sömürgeni topra¤›mdan / sürene dek
yazaca¤›m” diyerek birçok sanatç›ya örnek
olmufltur. Afl›k ‹hsani’nin ad› bu dönemlerde
34 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
demifltir
ama
çekti¤i
s›k›nt›lar›n, ac›lar›n esas
sorumlusu olan iktidar›n yan›nda olmufltur hep. TRT’de
türküleri yay›nlan›r, birçok afl›k
mahkeme kap›lar›nda sürünürken, tutuklan›rken, TBMM taraf›ndan
kendisine maafl ba¤lan›r. Bütün dünyada oldu¤u gibi ülkemizde de mücadelenin yükseldi¤i dönemlerde sessiz kalmas›ndan dolay›
afl›klar taraf›ndan elefltirilmifltir.
“Der Zamani Veysel büyük ozand›
Halk›n de¤il kendi derdin yazand›
Sözü hançer iken kaç›p sakland›
Zal›m›n bafl›na vurmad› Veysel”
Dersimli Afl›k Zamani’nin söyledi¤i gibi kendi iç dünyas›nda yaflay›p, hançer gibi sözlerini halktan yana kullanmam›flt›r Afl›k Veysel.
Bu dönemde halk konserleri daha coflkulu,
daha kalabal›k olmaya bafllar ve giderek politikleflir. Her bir konser art›k bir politik eylem
gibidir. Siyasi konuflmalar yap›l›r, ba¤›ms›zl›k,
sosyalizm inanc› dile getirilir, halk mücadeleye ça¤r›l›r. Ve böyle bir dönemde sadece sol
kesime de¤il, yoksulluktan tükenmifl, adalete
susam›fl bütün halka türkülerini ezberleten
en önemli afl›k ise Mahzuni fierif’tir.
Mahzuni fierif, k›sa sürede tüm ülkede en
çok tan›nan afl›k haline gelir. Alevi inanc›na
sahiptir ve Alevi deyiflleri de söyler. Ancak o
tüm yoksul ve emekçi kesimlerin sorunlar›n›
deyifl ve türkülerinde anlat›r. ‹nsan› sömüren, aç b›rakan sisteme karfl›d›r bu yüzden;
“Fakir kimden als›n murat / karn› açt›r as›k
surat / senin karn›n toktur k›r at / öldürecek
zam fakiri” diyerek, sade bir dille en güçlü
politik mesajlar›n› verir. Birçok afl›k gibi
Mahzuni de T‹P bünyesinde çal›flmaya bafllar. Bunun bedelini ödeyerek say›s›z tutuklama yaflar. Ancak laf›n› esirgemez hiçbir zaman emperyalizmin en sömürücüsü, en alça¤› olan Amerika’y› lanetler, zam üstüne
zam yapan iktidar› hedef al›r.
“Bütün insanl›k ad›na
Amerika katil katil
Kanun yapar kendi teper
Amerika katil katil”
Amerika tüm insanl›¤a karfl› bir suç ifllemifltir. Ne kadar yasalara ba¤l› eflitlikçi, adaletli
görünse de asl›nda bu sadece görüntüden
ibarettir.
Afl›k Nesimi Çimen saz yerine üç telli cura çalar. Dönemin tüm politik yo¤unlu¤una ra¤men daha bilgece bir tür “dede” tavr›yla yaz›lan ürünler okur. Bu çizgisinden vazgeçmez ancak T‹P ad›na da gezmedi¤i kent, k›r
kalmam›flt›r.
“Nesimi der ki ey füze yapanlar
Ac›mas›z zalim cana k›yanlar
B›rak ey yaflas›n bütün insanlar
Bar›fl güvercini uçsun dünyada
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savafllar kimse ölmesin”
Büyük kitleleri etkileyen afl›klar, k›sa süre
sonra art›k yerlerini ça¤dafl ozanlara b›rakacaklard›r. Kentleflme ve iletiflimin h›zla artmas› halk›n al›flkanl›klar›n› de¤ifltirmeye
bafllam›flt›r art›k. Mum ›fl›¤›nda söylenen
türküler, yerini televizyon bafl›nda izlenen
programlara b›rakm›flt›r.
Art›k çok sesli müzik kendini dayatmaktad›r.
Yüzlerce y›ll›k afl›kl›k gelene¤ini sahiplenen
Ruhi Su ile yeni bir döneme girilir, çok sesli
müzik geliflir. Kitleleri sürükleyecek olanlar,
bu çok köklü afl›k gelene¤ini sürdüren, bat›
müzi¤iyle harmanlayan devrimci sanatç›lar
olacakt›r art›k.
(B‹TT‹) J
biyografi
tiyatronun ve sonelerin büyük ustas›:
william shakespeare
filiz tafllݍay
‹ngiltere’de Elizabeth dönemi tiyatrosunun
en iyi oyun yazarlar›ndan olan William Shakespeare, ayn› zamanda bir oyuncu ve flairdir. Yaflad›¤› dönemi bütün eserlerine tüm
ç›plakl›¤›yla tafl›mas›yla ça¤dafllar›ndan ayr›l›r. Yaratt›¤› karakterlerde insan do¤as›n›n en de¤iflmez özelliklerini, benzersiz bir
fliir diliyle yans›tt›¤› için, yaflad›¤› yüzy›ldan
bu yana her ça¤da ve her ülkede eserleri en
fazla sahnelenen oyun yazar›d›r. Nitekim
“Bütün dünya bir sahnedir” derken, bütün
bir yeryüzünü sahne olarak görür ve kendi
yaratt›¤› sahneye de o yeryüzünü sokmaya
çal›fl›r.
Ama hem oyun yazar›, hem de bir flair olan
Shakespeare’in bütün dünyas› sahne de¤ildir. Dolay›s›yla dönemin yaflant›lar›n› sadece oyunlar›ndaki karakterlerin sözleriyle
de¤il, fliirleriyle de verir. Onu ça¤dafllar›ndan farkl› k›lan en önemli di¤er bir yan› ise,
hem büyük bir tragedya yazar›, hem de komedya yazar› olmas› ve bu iki ayr› türü ustal›kla kaynaflt›rmas›d›r. Bu anlamda sadece ‹ngiliz Edebiyat›’nda de¤il, Dünya Edebiyat›’nda da hem tragedyalar›, hem de komedyalar› olan tek yazard›r. Komedyalar›,
ça¤dafllar›ndan Mollier gibi komedya yazarlar›yla k›yaslanabilir belki ama tragedyada onun düzeyinde eserler veren hiçbir
oyun yazar› yoktur.
Shakespeare, gerçek dehas›n› tragedyalar›nda ortaya koyar. Elbette bafllang›çta kendi ça¤›n›n yazarlar›ndan etkilenir ama k›sa
sürede kendi dehas›n› ve kiflili¤ini ortaya
koyarak sadece o güne kadar olanlar› de¤il
kendisinden sonra gelecekleri de geride b›rakt›racak eserler sunar.
Büyük usta Shakespeare üzerine, neredeyse iki yüzy›ldan beri say›lamayacak kadar
çok kitap yaz›lm›flt›r. Ama yaflam›na iliflkin
bilgiler çok azd›r. Warwickshire’da Stratford-upon-Avon’da do¤an yazar, 15641616 y›llar› aras›nda yaflar. Babas› ticaretle
u¤raflan bir ifladam›d›r. Büyük bir olas›l›kla
Stratford’daki ortaokul’da ö¤renim görür.
18 yafl›ndayken, kendisinden yaklafl›k sekiz
yafl büyük olan Hathaway ile evlenir ve bu
evlilikten önce bir k›z›, sonra biri erkek öbürü k›z ikizleri dünyaya gelir.
Bu s›ralarda Stratford’u terk eden Shakespeare’in bundan sonra 1592’ye kadarki yaflam›na iliflkin bilgi yoktur. Yaln›z bu tarihte
bir oyun yazar›n›n kitab›nda geçti¤i kadar›yla, bu s›rada bir tiyatro toplulu¤unda yazar ve oyuncu olarak çal›flt›¤› bilinir. Y›lda
ortalama iki oyun yazan Shakespeare, kendi oyunlar›nda da küçük roller al›r. Yaflam›ndaki sadelik, eserlerinin fazlal›l›¤› ve
ustal›¤› ile karfl›laflt›r›larak varl›¤› inkar edilen Spakespeare için, ça¤dafllar›n›n eserlerine kendi imzas›n› att›¤› bile ileri sürülür.
1594’e gelindi¤inde Chamberlain Toplulu¤u’nun önde gelen bir oyuncusudur.
Ayn› y›l oyunlar› yay›nlanmaya bafllar. Yazd›¤› oyunlar›n baflar›s› üzerine kazanc› gittikçe artan Shakespeare’in, Kraliçe I. Elizabeth döneminin sonlar›nda varl›kl› bir yaflam sürdü¤ü, kendi oyuncu toplulu¤u için
1599’da Londra’da yapt›r›lan Globe Tiyat-
rosu’nun hisselerinin bir bölümünü sat›n
ald›¤› bilinir. Londra’da birkaç y›l daha kalan Shakespeare, daha sonra do¤du¤u kent
olan Stratford’a dönerek orada yaflamaya
bafllar ve büyük olas›l›kla son oyunlar›n› da
burada yazar.
Shakespeare’in yaflad›¤› y›llar ‹ngiltere’de I.
Elizabeth dönemidir. 1600’lü y›llar, ayn› zamanda ‹ngiltere’de feodalizmin çözülüp
kapitalizmin geliflti¤i geçifl y›llar› oldu¤u
için, iktidar kavgalar›nda, cinayetlerde, suikastlerde, düellolarda ve y›llarca süren savafllarda oluk oluk kan›n akt›¤› y›llard›r.
“Tarihsel olarak Brecht, Shakespeare ve Elizabethyenlerin, çözülmüfl feodalizm ve do¤ufl aflamas›ndaki kapitalizmden oluflan iki
dünya aras›nda yaflad›klar›n› ve dönemin
mücadelelerini, de¤er çat›flmalar›n› somutlaflt›rd›klar›n› görür. Shakespeare, ‘büyük
yönetici s›n›flar›n’ çözülüflünü trajik olarak
gösterir.” (Brecht, Messingkauf Dialogues/Messingkauf Diyaloglar›-Çeviren John
Willet-Syf. 59)
Yine ayn› dönemde bireyci ahlak anlay›fllar›yla yükselen yeni s›n›flar- aflkta, h›rsta,
düflünce yap›s›nda, aile iliflkilerinde- feodalizme meydan okuyan yeni taleplerde bulunurlar. Brecht de bunu Shakespeare’in kahramanlar› üzerinden flöyle anlat›r: “Feodal
bak›fl aç›s›ndan yeni aflk (Romeo, Antonius),
yeni düflünüfl (Hamlet), yeni özgürlük talebi (Brutus), yeni h›rs (Macbeth), yeni özsayg› (III. Richard) ölümcül fleylerdir. Burjuva
bak›fl aç›s›ndan ise, feodal tarzdaki k›s›tla-
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 35
biyografi
malar ölümcüldür ve yeni davran›fl tarz› bu
ölüme gösterdi¤i kay›ts›zl›kla –ve bu ölümün getirece¤i tatmini göz önüne alarakzafere ulafl›r.” (Brecht, Arbeitsjournal, ed.
W. Hecht-syf. 507)
Dönemin eskilerinin do¤rudan yenilerle
çarp›flt›¤› bu “de¤erli k›r›lma noktalar›”n›
Brecht ayd›nlat›c› bulur. Bu çat›flmalar›n sadece karakterler aras›nda de¤il ayn› zamanda karakterlerin içinde oldu¤unu söyler. Elizabeth ça¤› tiyatrosunda masa, sandalye…
gibi aksesuarlar gerekti¤inde sahneye konur ama oyunun geçti¤i yeri göstermek için
kurulan bir dekor yoktur.
Dolay›s›yla Shakespeare’in ‹ngiliz tarihiyle
ilgili bütün oyunlar› yaln›zca aksesuarlar
de¤ifltirilerek ayn› dekor içinde oynan›r.
Ama Shakespeare, gözle görülmeyen dekoru sözlerinin gücüyle yarat›r. Oyunlar›na öyle dizelerle fliirsel bir incelik katar ki, seyircinin hayal gücünü en ustaca kurulmufl dekorlardan ve ›fl›klardan daha çok etkiler.
Tiyatroya bütünlüklü bir metin getiren de
Shakespeare’dir. Öncesinde hiç bütünlüklü
metinler yoktur. Dolay›s›yla her oyun farkl›
bir biçimde biter. Bu dönemde di¤er tiyatro
topluluklar›nda oldu¤u gibi Shakespeare’in
oyunlar›nda da kad›n rollerini erkekler oynar.
1600’e kadar hiçbir kad›n halka aç›k bir tiyatroda sahneye ç›kmaz. Ve ö¤leden sonra,
gündüz oynamaya bafllayan oyunlar iki saat
sürer. “Gün ›fl›¤›nda sergilenen oyunlar, k›z
rollerini oynayan erkekler ve benzeri fleyler
sayesinde yan›lsaman›n hiçbir flekilde mümkün olmamas› nedeniyle, do¤rudan seyirciye
hitap etmeyi, anlat›y› ve yorumu gösteriye
dahil etmek kolayd›; aksiyon s›n›rland›r›lmam›fl sahne üstünde bir yerden veya ülkeden
öbürüne serbestçe hareket edebiliyordu,
böylece hem uzak, hem de yak›n unsurlar
temsil edilebiliyor ve birbirinden uzak karfl›t
uçlar karfl› karfl›ya getirilebiliyordu.” ( Brecht,
Messingkauf Dialogues, Syf: 32)
Sonuç olarak Elizabeth Tiyatrosu zenginli¤i
ve çeflitlili¤i içinde birkaç temel çizgi gelifltirir; dekor üsluplaflt›r›l›r, trajik ve gülünç
ö¤eler iç içe kullan›l›r, fliddet ve intikam temalar›na oyunlarda büyük yer verilir. Oyunlarda kaba saba sözlerle birlikte fliirsel bir
incelik vard›r. Shakespeare de anlatt›¤› kifli-
36 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
lerin yaflant›lar›n›n birço¤unu tragedyalar›nda ve komedyalar›ndaki kiflilerin sözlerinin yan›s›ra fliirleriyle de aç›klar. Ve bu dönemde sözcükleri Shakespeare gibi ustaca
kullanan hiçbir yazar yoktur. Bu anlamda
Shakespeare kendi dilini kendi yarat›r. Nitekim yazarl›ktaki ustal›¤›n›n ç›k›fl noktas›
da sözcük kullan›m›ndaki baflar›s›d›r. Sürekli yazarak dil haznesine yeni katk›larda
bulunur. Elizabeth döneminin insanlar› da
dile isabetli bir biçimde yerlefltirilmifl sözcüklerden çok hofllan›r. Bunun için seyircilerin bir k›sm› yanlar›nda not defterleri ile
oyun izlemeye gelirler. Shakespeare’in son
derece duyarl› ve zengin bir dille kaleme ald›¤›, bir bölümü soylu bir genci öven, bir
bölümü de bir kad›na duydu¤u sevgiyi dile
getiren soneleri de buna örnektir...
Elizabeth döneminin bütün o karmafl›kl›¤›n›
ve çat›flmalar›n› özetler gibi, oyunlar›na tafl›may› baflar›r. “Shakespeare’in bu karmafl›k
hareketlerin pekço¤unu temsil edebilecek
gücü vard›r. Bir kere bu, avam ve e¤itimli,
‘birahaneler ve üniversitelerin’ her ikisine de
yak›n ve her ikisinin de dilini kullanan oldukça karmafl›k bir kitlesi olan gayriresmi bir tiyatroydu.” (Brecht, Messingkauf Dialogues,
syf.32) Ve Shakespeare belirli bir kesimi de¤il, ça¤›n›n kalabal›klar› için koflullar› göz
önünde tutarak yazd›¤› ustaca oyunlar›yla
izleyicilerin beklentilerini karfl›lar.
Dolay›s›yla tiyatroya Shakespeare’i izlemeye gelen kalabal›klar, bir gün önce de ay›larla köpeklerin dövüflmesini seyretmeye
gidenlerle ayn› kalabal›kt›r. Tabi ki Shakespeare sadece “‹zleyici ne isterse onu veririm” diyen pasif bir tiyatro yönetmeni de¤ildir. ‹zleyicinin henüz istedi¤ini bilmedi¤i
fleyleri de verir. Olay›n kendisi ile birlikte,
olay› yaflayanlar›n nas›l etkilendikleri üzerinden mesaj›n› izleyiciye tafl›r. Örne¤in; ölmüfl Kral Hamlet’in ruhunun, o¤lunun karfl›s›na ç›kmas› beraberinde birçok olay›n
peflpefle gelmesine neden olur.
Ancak Hamlet’i dünyan›n en ilgi çeken
oyunlar›ndan bir tanesi haline getiren,
Hamlet’in karars›zl›¤›d›r. Veya bir baflka
oyunu Macbeth’de, Macbeth iyi kalpli yafll›
bir kral› öldürür. Bu cinayet olay›n özünü
oluflturmaz. Oyunda as›l ilgi çeken bu olaya
kar›flanlar›n yaflad›klar› iç çekiflme ve olay›n
ortaya ç›kard›¤› sonuçlar›d›r.
Tragedya oyunlar›yla kendi dehas›n› ortaya
koyan Shakespeare’in en önemli yan›, iktidar çat›flmalar›n› oyunlar›nda sahneye getirmesidir. ‹ktidar›n içindeki bu kanl› savafllar›, çat›flmalar›, (Büyük feodal beyler daha
fazla toprak ele geçirmek için birbirlerini,
hatta birbirlerinin çocuklar›n›, ailelerini yok
ederler. Kardefller birbirini öldürür, birbirlerinin kar›lar›n› al›rlar ve iktidar› ele geçirmeye çal›fl›rlar.) yani Ortaça¤ ahlak felsefesiyle gelifltirdi¤i tragedyalar› yazmas›d›r.
Ortaça¤ ahlak felsefesi, baflar›lar› doru¤a
ç›km›fl prenslerin ve yöneticilerin büyük bir
felaketin içine düflmelerinde tragedya kavram›n› bulur. O güne dek iktidar kat›nda ne
olup bitti¤ini göremeyen, somut olarak bilmeyen kitleler, ilk kez onlar›n aras›ndaki
taht kavgas›n› ç›plak bir gözle izlerler. O yere gö¤e s›¤d›r›lamayan komutanlar›n h›rslar›n› görürler.
Zaten olup biteni saklaman›n imkans›z oldu¤u yeni bir topluma geçifl dönemi ve her
tarafta savafllar, çat›flmalarla, oluk oluk kan›n akt›¤› bir dönemdir. Hamlet, Macbeth,
Coriolanus, 3. Richard hep bu kanl› çat›flmalar› anlatan oyunlar›d›r. Kral Lear, Macbeth, Anthony ile Cleopatra ve Atinal› Timon gibi tragedyalar› Ortaça¤ ahlak felsefesini anlat›r. Yaln›z Shakespeare, tüm bu
yaflananlar› kiflilere ba¤lar. Bunu içinde bulundu¤u dönem (Ortaça¤) itibar›yla zorunluluk olarak görür. Kraldan para ald›¤› için
kimi oyunlarda onlara gerekli gereksiz övgüler de dizer... Örne¤in Macbeth tragedyas›nda bütün bozukluklar› yapan krallar› yerer, çözüm için gerekli kifli kim diye sorar ve
oyuncu elinde ayna ile önde oturan kral›n
yan›na koflar.
Macbeth tragedyas›, Shakespeare’in konusunu ‹skoçya söylencelerinden ald›¤› ve
1605-1606 y›llar› aras›nda yazd›¤›, ilk kez
sarayda oynan›lan bir oyunudur. Burada da
Kral Dunkan vard›r. Macbeth, kral›n çok iyi
bir komutan›d›r ve kar›s› ile birlikte evlerine
davet ederek kral› öldürürler. Burada Lady
Macbeth’in h›rs› kocas›n› koltu¤a oturtmak
içindir. Macbeth koltu¤a oturur ama tragedyan›n ilerleyen bölümlerinde iflledikleri
cinayetten ve ak›tt›klar› kandan öylesine
vicdan azab› çekerler ki bunal›ma girerler.
biyografi
tifle sanat anlay›fl› olarak Shakespeare’den
ayr›l›r ama Shakespeare’in kendi ça¤›nda
yapt›klar›n›n da hakk›n› verir.
Shakespeare her biri birbirinden de¤iflik komedyalar, tarihsel oyunlar ve tragedyalar
kaleme al›r. Bu ola¤anüstü çeflitlili¤in yan›s›ra, izleyicilerin ve okuyucular›n Shakespeare’in oyunlar›nda en çok hayranl›k duyduklar› fleylerden biri, yap›tlar›ndaki karakterlerin “kitap karakterleri” gibi gözükmemesidir. Tersine bu karakterler bir oyunda
de¤il de, yaflamda karfl›lafl›ld›¤›nda görünür görünmez tan›nacak kadar gerçek kiflilerdir. Asl›nda Shakespeare’in kahramanlar›ndan baz›lar›, o kahraman›n yer ald›¤›
oyunu görmeyen kiflilerce bile bilinir. ‹riyar›, hoflsohbet, cana yak›n bir adam olan, e¤lenceyi ve flarab› seven Sir John Falstaff
bunlardan biridir. Falstaff, yazar›n Henry IV
adl› tarihsel oyununun birinci ve ikinci bölümlerinde geçen Prens Hal’in arkadafl›d›r.
Shakespeare, Henry V’te, Falstaff’›n nas›l
öldü¤ünü anlatan bir sahneye yer verir
ama Kraliçe I. Elizabeth’in bu karakteri yine
baflka bir oyunda görmek istemesi üzerine
de Windsor’un fien Kad›nlar› adl› komedisinde Falstaff yeniden ortaya ç›kar.
Macbeth daha sonra kuflkusundan ve korkusundan kaynakl› iki cinayet daha ifller. Bu
vicdan azab›ndan Lady Macbeth intihar
eder. Macbeth’in kendisi ise korkudan iflledi¤i cinayetin karfl›l›¤›nda öldürülür. Bütün
bir halk Macbeth’e karfl› ayaklan›r. Yerine
baflka bir kral geçer. Sonuçta; Macbeth’in
tüm istedikleri olmufltur ama cinayetleri
sayesinde hiçbir fley elde edememifltir. Tam
bir umutsuzluk ve bezginlik içinde ölür. Nitekim buradaki cinayet Macbeth oyununun
özünü anlatmaz. Oyunda as›l ilgi çeken bu
cinayete kar›flanlar›n yaflad›klar› vicdan
azab›, iç çekiflmeleri, bunal›mlar› ve olay›n
sonuçlar›d›r. Ve Shakespeare’in baflka hiçbir oyununda “kan” sözcü¤ü Macbeth’de
oldu¤u kadar s›k de¤ildir.
Shakespeare’in Hamlet, Kral Lear ve Macbeth gibi tragedyalar›nda kahramanlar›n
as›l sorunu kendi kusurlar› ya da zay›fl›klar›d›r. Bunlar ço¤unlukla ac›mas›zl›k, h›rs,
k›skançl›k, bencillik gibi hofl olmayan özelliklerdir. Öte yandan Shakespeare yine de
öyle canl› karakterler yarat›r, onlar›n iç
dünyas›n› ve ac›lar›n› öylesine sevecenlikle
sergiler ki, izleyiciler onlara yak›nl›k duyar,
bafllar›na gelenlere üzülür. Shakespear’in
böyle canl› karakterler yaratmas›, oyunun
öyküsü gerçek d›fl› bile olsa, kiflilerin inand›r›c› oldu¤u anlam›na gelir. Karakterlerin
fliir diliyle konuflmalar› bile onlar›n inand›r›c›l›¤›n› zedelemez. Yani Shakespeare, bir
yan›yla onlar› teflhir ederken di¤er yan›yla
sanat üretebilmek için onlar› pohpohlar.
Brecht, Shakespeare’e iliflkin yapt›¤› genel
de¤erlendirmede; “Bildi¤imiz flekliyle tiyatro, (sahne üzerinde yeniden temsil edilen)
toplum yap›s›n› (tiyatro salonundaki) toplum taraf›ndan etkilenemeyecekmifl gibi
gösterir. Shakespeare’in, gö¤sünde talihin
y›ld›z›n› tafl›yan büyük yaln›z karakterleri
karfl› konulmaz bir güçle beyhude ve ölümcül feveranlarla kendi y›k›mlar›n› haz›rlarlar; onlar y›k›ma u¤rad›kça, ölüm de¤il yaflam, i¤renç bir hal al›r; felaket elefltiri d›fl›d›r. Her yerde insan kurban etmeler! Barbarca zevkler! Barbarlar›n kendilerine ait
bir sanatlar› olmad›¤›n› biliyoruz. Biz baflka
bir sanat yaratal›m.” der. Yani bu perspek-
Shakespeare’in karakterleri aras›nda özellikle tan›nanlardan biri de, t›pk› gerçek yaflamda oldu¤u gibi, hiçbir zaman tam olarak anlafl›lamayan, her ça¤da yoruma aç›k
bir kiflili¤i olan Danimarka Prensi Hamlet’tir. Ac› çekmek ya da kendini öldürerek
bu ac›y› dindirmek aras›nda bocalayan
Hamlet’in ikilemini Shakespeare, “Olmak
ya da olmamak! ‹flte bütün sorun bu!” dizesiyle dile getirir. Hamlet, en çok okunan, en
çok tart›fl›lan ve en çok sahneye konulan temel tragedyalar›ndan biridir. Ve Shakespeare’in di¤er büyük tragedyalar›ndan hiçbiri Hamlet’te oldu¤u kadar seyircinin ilgisini uyand›rmaz. Çünkü Kral Lear’da, Othello’da ve Macbeth’de duygular, tutkular a¤›r
basar. Hamlet’te a¤›r basan yan ise düflüncedir. Bunun için Hamlet’e “düflünce tragedyas›”diyenler de vard›r. Yani Hamlet’in
kendisi çok yo¤un duygular, tutkular da yaflar ama her fleyden önce düflünen bir
adamd›r. Dolay›s›yla onun d›fl yaflant›s›ndan çok, iç yaflant›s› ve akl›ndan geçenler
seyirciyi ilgilendirir.
-sürecek-
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 37
izlenim
dizgicilik, zamana direniyor...
tav›r
ancak 1729 y›l›nda ‹brahim Müteferrika
taraf›ndan kurulmufltur.)
‹flte yaflam›n, insan›n, düflüncelerin, hayallerin sözcüklere dökülmesi, o sözcüklerin
bir kitab›n sayfalar›na dizilerek elimize
ulaflma maceras›; yine bir kitab›n onlarca
sayfas›n› dolduracak kadar teferruatl›,
uzundur. Bir taraf›nda yazar›n, di¤er taraf›nda matbaadan s›cak s›cak ç›kan kitab›n
bulundu¤u koskoca bir mutfak... Bu mutfa¤a girdi¤imizde de¤iflik de¤iflik ifllerle, de¤iflik de¤iflik aletlerle karfl›lafl›r›z. Yazar›n
elinden ç›km›fl, karalanm›fl k⤛tlar matbaaya geldi¤inde bafl›na o kadar ifl gelir ki
bu aletlerle...
‹nsan›n birbiriyle iletiflim kurma ihtiyac› o
denli köklüdür ki... Matbaan›n keflfinden
as›rlar öncesinde, insanlar›n ma¤aralarda
yaflad›¤› dönemde bile bu ihtiyac›n var oldu¤unu ve bir flekilde karfl›land›¤›n› görmek mümkündür. Bunu görmek için karanl›k ma¤aralar›n duvarlar›na bir ›fl›k tutmak
yeterli. Ma¤ara duvarlar›na çizilmifl ilk resimler de, insanlar›n birbirlerine bir fleyler
anlatma, aktarma iste¤inden do¤ar kuflkusuz. En ilkel “matbaa”n›n ilk çal›flanlar›
olan bu insanlar›n çizdi¤i resimlerden sonra, tarih sayfalar›na art›k resimlerden meydana gelmifl hiyeroglif yaz›lar› ile not düflülür. O sayfalar ki, kimi zaman toprak ka-
38 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
l›plardan, kimi zaman ise bir papirüs yapra¤›ndan oluflur.
Yaz›n›n bulunmas›ndan sonra nihayet, insanl›¤›n geliflmesi ve ilerlemesinde büyük
bir etkisi olan matbaa, 1440 y›l›nda Johannes Gutenberg taraf›ndan icat edilir. Gutenberg'in, ayr› harf flekillerini yan yana
getirmesiyle, sayfalar üzerine bask› yapmay› ve kitap metinlerinin kolayl›kla ço¤alt›lmas›n› sa¤layan bu buluflu, günden
güne geliflir, matbaalar›n say›s› ço¤al›r. Kitap, gazete, dergi bas›mlar›n› çok büyük bir
h›z içinde binlerce say›ya yükseltmek
mümkün olur art›k. (Türkiye’de ilk matbaa,
Dizgi, tertip, bask›, ciltleme... bu ifllerden bir
bölümü. Ciltlemeyi geçti¤imiz say›da yazm›flt›k. Bu say›m›zda da dizgi ifline açt›k sayfalar›m›z›. Teknolojinin geliflmesiyle, bilgisayarlar›n elimizin alt›ndan hiç düflmedi¤i bu
günlerde yok olmaya yüz tutmufl bir mesle¤i, dizgicili¤i anlatal›m istedik.
Bilgisayar›n hayat›m›za girmesiyle birlikte,
yay›nevlerinde dizgicilik yapan kalmad›.
Daha do¤rusu eski flekliyle dizgicilik yapan... Yani flimdiki karfl›l›¤› ile yaz›l› metni
bilgisayar ortam›na aktaran de¤il, kurfluna
flekil verenler, kurflundan sat›rlar haz›rlayanlar...
Fakat kurflun kal›plarla birlikte dizgicilik gibi de¤erli bir meslek de ortadan kaybolmufl durumda. Hâlbuki pek çok yenili¤e
ra¤men hala kurflun harflerin entertip makinelerden ç›kt›¤› dönemin standartlar›,
izlenim
kalitesi yakalanam›yor.
Dizgicilik... Yüzy›llard›r matbaalara damgas›n› vurmufl bir zanaat...
Dizgiciler, yaz›m kurallar›, noktalama iflaretleri ve dilbilgisi konusunda hiçbir editörün olamayaca¤› kadar ustayd›lar. Dizgi
yaparken, bir yandan gördükleri yanl›fllar›
da düzeltirdi. Cümleler entertip makinesinden kurflun bir sat›r olarak ç›kmadan,
mürettip taraf›ndan sayfa biçimine sokulmadan evvel bu dizgicilerin bilgi ve birikim
süzgecinden geçer, yanl›fll›klar düzeltilirdi.
Bunun için de okul düzeyleri ne olursa olsun kendilerini bu alanda yetifltirmifl insanlard›r.
Dizgi makinesi... ‹lk görünüflte karmakar›fl›k
gelen bir makine... Yaz› yaz›lmaya bafllad›¤›ndan itibaren h›z›n› takip bile edemiyoruz.
Ne nereden geliyor, nereye gidiyor, nas›l geliyor, nas›l gidiyor, bu kurflun nereden ç›k›yor, nas›l flekil al›yor... Bunun gibi birçok sorunun cevab› yok kafan›zda. Elinizde makineden ç›km›fl, biraz s›cak ve parlak bir kurflun; kurflunun üzerinde kabart›lm›fl bir cümle. Bundan sonra flaflk›n ve soru dolu bak›fllarla dizgi ustas›na dönüyorsunuz. O ise kendinden emin, gülümseyerek size bak›yor.
Çok basit, cevab›n bende, der gibi.
‹flte bu soru dolu bak›fllar›m›z› Mehmet Usta’ya yönelttik. Mehmet Y›ld›r›m. 44 y›ll›k
bir dizgi ustas›... Aradan geçen onca y›la
ra¤men iflini büyük bir heyecanla sürdüren
ve anlat›m›yla bu heyecan›n› karfl›s›ndakine de yaflatan birisi Mehmet Usta. 58 yafl›nda, Kad›köy Alt›yol Çilek Sokak Eren Pasaj›’nda küçücük bir dükkânda dizgi maki-
nesinin karfl›s›na geçerek, elinden bir bardak çay›n› eksik etmeden çal›fl›yor ustam›z.
“14 yafl›nda bu iflin içine girdim. Yafl 58. 44
y›ld›r bu iflin içindeyim. Mesle¤imi seviyorum.” Keflke bu mesle¤i yapmasayd›m dedi¤i zamanlar olmam›fl Mehmet Usta’n›n.
“Yok asla. Ben seviyorum bu ifli. 44 y›ll›k bir
ömrüm daha olsa yine bu ifli yapar›m, götürmek isterim. Tek bafl›ma da olsa…”
O anlatt› biz dinledik. Adeta bir a¤›r çekimle makinenin çal›flma safhalar›n› gösterdi
bize. Üflenmeden, her bir hareketinde makineyi durdurarak anlatt›. Bu bitince de daha eski tip bir dizgi iflini, yani elle dizme iflini gösterdi. Bizim de dizgi ile tan›fl›kl›¤›m›z
böylece bafllam›fl oldu.
Elle dizgi ifllemi metal harflerin elle dizilmesi ile mümkün. Gutenberg’in buldu¤u
sistemin gelifltirilmifl biçimi. Yaz› kasas›ndan seçilen harfler, iflaretler, çizgiler (mesleki adlar›yla hurufatlar); “kumpas” ad› verilen bir alet üzerine ters yönde dizilerek s›k›flt›r›l›yor. Her kelimenin aras›na “espas”
denilen k›sa, kabartmas› olmayan metal
parçalar yerlefltiriliyor. Bunlarla kelimeler
aras›nda boflluklar yap›l›yor. Öyle alt› üstü
boflluk, diyerek geçmeyin. Espaslar her yaz›
için farkl› punto de¤eri al›rlar. Örne¤in harfimiz 20 punto ise kelimeler aras›ndaki espas 10 punto olacakt›r.
Sat›r aralar› ise “anterlin” denilen metal
fleritlerle ayarlan›yor. Dizilen metin “gale”
ad› verilen metal bir tabla içerisine yerlefltiriliyor ve ba¤lan›yor. Herhangi bir kayma
olmamas› için de özel s›k›flt›r›c›larla sabitleniyor. Böylece metnimiz bask›ya haz›r
hale geliyor. Tabi bask›dan sonra kal›plar›n
yüzeyindeki mürekkebin temizlenmesi
flart... Bir de bütün harflerin kasadaki bölmelerine elle da¤›t›lmas› da...
Harf kasas›nda bulunan harfler, belirli bir
düzen içinde ve kullan›m s›kl›¤›na göre s›ralanm›flt›r. S›k kullan›lan harfler (a gibi)
dizgiciye yak›n olan ön tarafta yer al›rken,
(¤ gibi) seyrek kullan›lan harfler daha arkada bulunur. Dizgi ustas› hangi harfin hangi
gözde bulundu¤unu ezberlemek zorundad›r. Gözden ald›¤› harfteki iflaret kerti¤ini
baflparma¤›yla kontrol eder ve dizgi ifllemini sürdürür. Ustal›¤› bu ifli h›zl› ve do¤ru
yapmas›ndad›r.
‹flte yap›lan bütün bu ifllere elle dizgi deniyor. Elle dizgi yapan kiflilere de mürettip ismi
verilmifl. Çok yorucu ve zaman al›c› bir ifl…
Elle dizgi için kullan›lan harfler harf döküm
fabrikalar›nda kurflun, antimuan ve kalay
kar›fl›m›ndan imal ediliyor. (Kurflun:%6570 / Antimuan:%20-25 / Kalay:%5-10) Antimuan harfe sertlik ve dolay›s›yla dayanma gücü, kalay ise metale dökümde kolayl›k ve ak›c›l›k sa¤l›yor.
Elle hurufatlar› dizme ile gerçekleflen bu
tip dizgi ifllemi art›k zamanla yerini dizgi
makinelerine b›rakm›fl. Art›k dizgi ifllemi
daha kolaylaflm›fl. Demin bahsetti¤imiz o
koskoca ve e¤ri bü¤rü alet; insan hayat›nda sa¤lad›¤› kolayl›¤› ve Mehmet Usta’n›n
geçen 44 y›la ra¤men gözünden eksik olmayan hayran bak›fllar›n› görünce art›k daha sevimli ve anlaml› geliyor bize. “Makinemin tamirini yapar›m. Her fleyini bilirim.
Ha, tek s›k›nt›m var. O da harf s›k›nt›s›.
Müzelik oldu bu aletler. Makineme 44 se-
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 39
izlenim
nedir iyi bakt›m. Bir alet de¤ifltirmedim.
Bak›m›n› hep yapt›m. Yapar›m da. Makinemi seviyorum.”
Gazete, dergi ya da kitapta ç›kacak olan yaz›lar› dizen dizgi ustas›, dizgi makinesindeki klavyede daktilo tufllar›na benzer tufllara
basar. Yaz›n›n makine içindeki yolculu¤unun bafllad›¤› yerdir buras›. Hangi harfe
bas›lm›flsa karfl›l›¤›nda dizgi makinesinin
kasas›nda bulunan ve özel flifreleri olan
matris denen madeni kal›plar dizgi makinesinde özel bir hazneye (kumpasa) düfler,
harfler yanyana dizilir. Böylece sat›rlar
meydana gelir. Döküme haz›r olan sat›r,
potan›n önüne gönderilerek, makinenin
içinde bulunan ve yüksek derecede erimifl
olan alafl›mla buluflmas› sa¤lan›r.
Harf kal›plar›n›n içine erimifl harf alafl›m›n›n bas›nçla otomatik olarak dolmas› tek
kolla sa¤lan›r. Kabartmal› yaz›lar›n üzerinde bulundu¤u sat›r, s›cak bir flekilde makineden ç›kar. Yaz›lar burada, görüntü bask›
sisteminden dolay› terstir, aynadaki görüntüsü biçimindedir. Bir sat›r›n dizilip ç›kart›lmas› 10–15 sn içinde gerçekleflir. Art›k bu sat›r bask›ya haz›rd›r. Kullan›lan harf
kal›plar› yine bu iflinin ustas› makine ile
otomatik olarak her döküm iflleminden
sonra yeniden kullan›lmak üzere bulunduklar› kanala geri gönderilir.
Harflerin üzerinde bulunan ve girinti-ç›k›nt› fleklinde görülen çentikler (flifreler) harflerin yerinin kar›flmas›n› engeller. Bu flifreler makinedeki flifrelerle efllendi¤inde harf
do¤ru kanal›na girer.
fiu an s›cak dizgi kurflun makinesi 2 tane
vard›r. Bunlar›n bir tanesi Topkap› Matbaac›lar Sitesi’nde, di¤eri ise Kad›köy Alt›yol’da Çilek Sokak’ta bulunan Mehmet Usta’da... Topkap›’dakini bilmiyoruz ama
Mehmet Usta’n›nki eski yo¤unlu¤unda olmasa da çal›fl›r durumda. Anadolu’nun ve
Trakya’n›n baz› il ve ilçelerinde tipo sistemle yay›nlanan yerel bas›nda kullan›l›yor.
Anlatt›¤›m›z tüm bunlar›n arkas›nda usta
eller var elbette ki... Dizgici olmak o kadar
kolay de¤il. fiekle, dikkate dayal› bu meslekte ayr›ca imla kurallar›n› da iyi bilmek
40 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
gerekiyor. fiekillerin, boyutlar›n birbiri ile
iliflkisini hemen kavrayabilen, ayr›nt›lara
ve küçük de¤iflikliklere karfl› hassas olan
biri olmal›s›n›z. Gözlerinizi ve ellerinizi ayn› h›zda kullanman›z gerekiyor. Bir de bu
arac›na-gerecine, ifline sayg› ve sevgi…
Bir iflin ustas› olmak kolay de¤ildir elbet.
Bu en baflta iflini sevmekten geçer. Dülgeri
sevmeyen dülgerciden, i¤neyi ipli¤i sevmeyen terziden, çiçe¤i sevmeyen bahç›vandan, hastas›n› sevmeyen doktordan… iyi
bir ifl beklemek ne mümkün. Mehmet Usta
da öyle seviyor ki makinesini, konuflmas›
bile onun vefas›n›, ustal›¤›n› ortaya koyuyor… Eski makinesinden ayr›l›k da bir evlat
ac›s› gibi gelirmifl ona.
“Makine üzerinde bir vida göster ben sana
nereye ait oldu¤unu söyleyim. Tan›r›m her
parças›n›. Biz onunla abi-kardefl gibi olduk.
Evlat gibi yani... Her derdini, s›k›nt›s›n› bilirim. Benim burada makinem vard›. Bunu
ald›¤›mda o, on befl gün koridorda durdu.
Onbefl gün ona devaml› bakt›m. En sonunda bir hurdac› arad›m. Hemflerim, dedim.
Öyle bir gel ki buraya, dedim. Ben kafam›
döndü¤ümde burada kalmas›n, görmeyim
dedim. Tamam, abi, sen merak etme abi,
dedi. Geldi. Bizim makineler bir ton iki yüz
kilodur. Ben ondan ileride kullanaca¤›m
parçalar› alm›flt›m. ‹flte en fazla 850 kilo
vard›. ‹flte o hurdac› geldi. Yan›nda dört kifliyle... Hakikaten de iki dakika sürmedi ç›karmalar›. Yani apar topar götürdüler maalesef. Sonra bana geldiler tekrar. ‘Hadi
Usta gidiyoruz.’ dedi. ‘Nereye gidiyorsunuz?’ dedim. ‘Tartmaya gidiyoruz.’ dedi.
‘Ya git ifline kardeflim.’ dedim, ‘Ne tartmas›?’ ‘Ya sen nas›l adams›n, hurdan› tartaca¤›z. Paras›n› almayacak m›s›n?’ dedi. Git
dedim. Tart›yor musun, tartm›yor musun;
haber verir misin vermez misin? En sonunda can›n ne istiyorsa yap, dedim. ‘Sen ne
biçim adams›n?’ dedi. Gitti yine arad›. ‘Abi
tartt›k. 870 kilo var.’ ‘Boflver yetmiflini. Ne
kadar tuttu.’ ‘680 lira.’ ‘Boflver seksenini.’
‘Abi ne zaman getireyim?’ ‘Ne zaman getirirsen getir...’ Böyle yani. Benim yerim, imkân›m olsa hiç vermem. Dursun bir kenarda. Süs olarak bile durabilir benim için.
Mesle¤imin bana verdi¤i flevkten bu.”
Mesle¤in sizde oluflturabilece¤i sorunlara
karfl› dikkat etmeniz de flart. ‹leri derecede
miyop, akci¤er hastal›klar› bu iflin cefas›...
Çok s›cak ve gürültülü ortamda çal›flmak
da var iflin ucunda.
Ama flu da bir gerçek ki, mesle¤in neredeyse yok olmas›na sebep olan bu sayd›¤›m›z
cefalar de¤il. Çünkü binlerce insan bu ifli
yaparken, boynumuzun borcudur diyerek
bu cefaya katlanm›fllar, bugünden sonra
katlan›rlard› da... Yok olmaya sebep en
baflta söyledi¤imiz gibi teknolojinin geliflmesiyle birlikte bilgisayarlar›n ifllevinin
artmas›. Günümüzde de art›k dizgi ifli kartvizit, davetiye ve baz› özel çal›flmalar›n d›fl›nda kullan›lm›yor. Mehmet Usta, bu ifle
ra¤bet göstermeyen gençlere de hak veriyor. “Bu ortam› yaflayacak baflka bir yeri
yok ki. Bir oto tamircisi olsa, bilgisayarc› olsa, berber olsa buradan ç›kt›ktan sonra da
ifl bulabilir. Ama buradan bu ifli ö¤renerek
ç›kt›¤›nda baflka bir yerde ifl bulamaz. Bu
ifli yapmak zorunda… Bu ifl de yok olup gidiyor art›k. Ne yaps›n ki? Burada çal›flmak
için baflvuran pek kimse de yok yani. Yok
kati suretle. Zaten art›k eskisi gibi ç›rakl›k
da kalmad›. Gelen de mesle¤i ö¤renmek
için de¤il, sen kaç para maafl vereceksin, sigortan var m›, yol paran var m›, onu sorar.
Mesle¤e iliflkin soru soran yok hiç. Ben de
burada günümü kurtaray›m yeter, diyorum. Ç›rak da aram›yorum. Onlara para verecek kadar kazanm›yorum da zaten. Kahveye gitmem, bir yere gezmeye gitmem.
Buras› bana yetiyor. Günde ne kadar elektrik yakm›fl›m. 3 milyon. 3 milyon kazanm›fl m›y›m, kurtarm›fl m›? Ona bakar›m yeter. 5 milyon mu kazand›m, Allah bereket
versin. Bunun üzerinden para kazanmak
gibi bir derdim kalmad› benim. Seviyorum
ondan buraday›m.”
Evet, her fleye ra¤men Mehmet Usta iflinin
bafl›nda... Bir yandan çay›n› yudumlarken,
parmaklar› klavyenin tufllar›nda gidip gelirken, s›cak kurflunun kokusunu çekerken
içine, bir yandan da bu mesle¤in son nefesi olmaya devam ediyor. Gözü gördü¤ü,
gücü yetti¤i yere kadar... Gönlü bu mesle¤in yitip gitmesine el vermiyor elbette…
Ama... Onun da dile¤i: “Cenab› Allahtan bir
dile¤im var. Bana yatak göstermesin. Ben
akflam olunca buradan ç›kay›m. Sabah desinler ki ‘Mehmet Usta sizlere ömür’. Son
günüm de burada geçsin.” J
fliir
devrimciye övgü
bertolt brecht
Bir tak›m insanlar vard›r
Hani, hiç olmasalar daha iyi.
Onunsa, hemen duyulur
eksikli¤i.
Zulüm gücünü artt›rd›¤›nda
gitgide
Yitirir çok kifli cesaretini.
Dimdik durur o daha bir
cesaretle.
Yöneltir y›¤›nlar› kavgaya.
Bir dilim ekmek, bir bardak
çay
Ve halk egemenli¤i ad›na.
Sorar mülkiyete:
Nereden ç›kt›n?
Sorar her düflünceye:
Kimin yarar›nas›n?
Suskunlu¤un egemen oldu¤u
yerde
Ǜnlayan onun sesidir.
Zulüm kol geziyorsa ve yazg›y›
suçlamaktaysa insanlar
Ad›yla söyler o, suçlu kimdir.
Oturdu mu bir yerde bir
masaya,
Hoflnutsuzluk da oturur
onunla.
Yiyecekler yenilmez olur
Oda, dar gelir insana.
Onu sürgün ettikleri yere
Gider isyan.
Ve sürülüp
ç›kar›ld›¤› yerde
Kal›r öfke.
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 41
sinema
futbolun örtemedi¤i gerçeklerin öyküsü:
annemler tatilde
ender selo¤lu
Futbol öylesine etkili ki halk›n üzerinde Brezilya’da, devrimcilerin, sosyalistlerin bile hayat›n› baz› durumlarda belirler hale gelebiliyor. Filmde bunu çok aç›k bir flekilde görebiliyoruz.
Futbol, bugün tam bir endüstriye dönüflmüfl
durumda... Üzerinden kazan›lan paralara
bak›ld›¤›nda hem ticari, hem de sosyo-kültürel aç›dan halklar› depolitize etmede çok
yayg›n bir flekilde kullan›lmas›ndan dolay›
da, egemenler için çok önemli bir araç konumunda. Hele de Latin Amerika’da...
‹flte Annemler Tatilde (Ano em Que Meus
Pais Saíram de Férias/The Year My Parents
Went On Vacation), futbola afl›k (Hangi Brezilyal› afl›k de¤ildir ki?) bir Brezilyal› çocu¤un
gözünden, 1970 y›l›n›n, faflist cuntan›n bask›s› alt›nda inim inim inleyen Brezilyas›n›
anlatan bir film.
42 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
Y›l 1970. Dünya Kupas› oynan›yor. Ve tüm
Brezilya, futbola kilitlenmifl durumda. Brezilya’n›n maç›n›n TV’lerden verildi¤i saatlerde, kelimenin gerçek anlam›yla hayat
duruyor, kepenkler, hatta kiliseler, havralar bile kapat›l›yor, bütün Brezilya ekranlar›n karfl›s›na geçiyor. Sosyalistler, devrimciler dahil... Onlar›n futbolla ve elbette Brezilya milli tak›m› ile ilgilerini veren çok güzel bir sahne de var filmde. Brezilya’n›n Çekoslovakya ile yapt›¤› maçtan önce, filmde
sosyalist bir ö¤renci olan ‹talo, “Çekoslovakya’n›n bu maç› almas›, sosyalizm için
büyük kazanç olacak.” saptamas›n› yap›yor. Ve maçta ilk golü Çekoslovakya at›yor.
‹talo ve di¤er devrimci arkadafllar› abart›s›z
bir sevinç gösteriyorlar gole. Ama biraz
sonra Brezilya beraberlik golünü att›¤›nda
ortal›k cümbüfl yerine dönüyor; ‹talo ve arkadafllar› birden Brezilyal› olduklar›n› hat›rlay›veriyorlar! Brezilya için futbol gerçekten psikolojik, sosyolojik ve kültürel
olarak incelenmesi/araflt›r›lmas› gereken
bir olgu. fiimdi bu durumu, egemenlerin
önceden futbolu kitlelerin uyuflturulmas›
için çok yo¤un bir flekilde kullanmalar›na
m› ba¤lamal›, yoksa Latin halklar›n›n bu
sporu can-› gönülden sevmelerine mi bilemiyoruz. Her durumda genel do¤ruyu en
baflta koymal› ama.
‹spanya’n›n faflist diktatörü Franko, “Ben bu
ülkeyi ‘Üç F’ ile idare ettim y›llarca: Fado, Fiesta ve Futbol...” demiflti. Faflizmin, böyle
uzun y›llar sürebilmesinin temel dayanaklar›ndan biri görüldü¤ü gibi futbol. Bunu Latin
Amerika için de çok rahat bir flekilde ifade
edebiliriz. Brezilya, fiili, Uruguay, Arjantin,
Peru, Ekvador baflta olmak üzere, “al›nyaz›lar›nda” darbeler, cuntalar, oligarfliler ve faflist diktatörlükler bulunan tüm Latin Amerika ülkelerinin en belirgin ortak özelli¤i, futbolun bu ülkelerde çok önemli bir olgu oldu¤u ve halk taraf›ndan tap›l›rcas›na sevildi¤idir. Öyle ki, yaflad›¤› tüm s›k›nt›lar› futbol
için unutabilecek kadar hem de. Bunu çok iyi
bilen egemenler, geçmiflte oldu¤u gibi, bugün de futboldan fazlas›yla yararlan›yorlar;
bask› ve sömürü düzenlerinin bekas› için...
Annemler Tatilde, bütün bunlar› Mauro’nun
1970 Dünya Kupas›’n›n oynand›¤› süreçte
yaflad›klar› üzerinden vermekte çok baflar›l›
bir film. ‹talyan yeni-gerçekçi ak›m›n›n izlerini tafl›yan, güçlü senaryosu ve baflta küçük
oyuncular Mauro ile annesinin terzi dükkan›nda giysi deneyen kad›nlar› parayla çocuklara izlettirecek kadar z›p›r bir k›z olan Hanna olmak üzere, tüm oyuncular, bu naif ve
dokunakl› filmi baflar›yla sürüklüyorlar.
Ancak filmin görsel yap›s›n› özellikle vurgulamak gerekiyor. Görüntülerdeki derinlik ve
kameran›n kullan›m›, ›fl›kland›rma ve masals› atmosfer öyküyü tamamlayan en önemli
faktörler. Filmin görüntü çal›flmas› neredeyse tek bir diyalog kullanmadan öyküyü anla-
sinema
tacak kadar güçlü ve etkili. Senaryonun baz›
noktalarda derinlefltiremedi¤i temalar, görüntü yönetimindeki ustal›k sayesinde bu
derinli¤i yakalayabiliyor. Görüntü yönetmeni, bu y›llara ait dönem filmi çekecek olanlara adeta ders konusu olabilecek kadar güzel
yönetmifl filmi.
Mauro’nun annesi ve babas›, cuntan›n gazab›ndan kurtulmak için kald›klar› kentten
ayr›lmak, deyim yerindeyse zorunlu bir
“sürgün”e ç›kmak durumunda kal›rlar.
Mauro’yu da, kendilerinin tatile ç›kmalar›
gerekti¤ini, çok geçmeden geri geleceklerini, Dünya Kupas›’nda Brezilya’n›n ilk maç›n› oynayaca¤› 3 Haziran’da mutlaka yan›nda olacaklar›n› söyleyerek kand›r›rlar ve
onu dedesinin kap›s›na b›rak›rlar. O derece
acele ederler ki, dedenin bir gün önce öldü¤ünü bile ö¤renmeden uzaklafl›rlar. Mauro
dedesinin kap›s›nda öylece kalakal›r. ‹mdad›na dedesinin kap› komflusu, inançl› bir
Yahudi olan Shlomo yetiflir. Gerçi inançl›
Shlomo, inançs›z ve sayg›s›z Mauro’dan
pek hofllanmaz ama süreçle birlikte Mauro’yu sanki kendi torunuymuflcas›na sahiplenecek, ona ve annesine, babas›na zarar
gelmemesi için gerekti¤inde cuntan›n iflkencecilerine karfl› direnecektir. “Moishele”
(Yiddish dilinde “Küçük Musa” demekmifl)
ad›n› takt›¤› Mauro da süreç içerisinde ona
al›flacak ve sevmeye bafllayacakt›r.
Mauro, komflu k›z› Hanna, onun arkadafllar›
ve mahalledeki Yahudi cemaatiyle s›cak iliflkiler gelifltiredursun, cuntan›n bask›lar› da
bir yandan artmakta, halk›n tüm kesimleri
de bu bask›dan pay›na düfleni almaktad›r.
D›fl ses olarak sürekli silah sesleri duyulurken, dernek binalar› bas›lmakta, Mauro’nun
babas›n›n sosyalist arkadafllar› polisler taraf›ndan, hiç dönmeyecekleri bir “tatile” ç›kar›lmaktad›r. Filmde, bütün bu hengame içerisinde bile yine de tüm dikkatlerin Dünya
Kupas›’nda olmas›, her fleyin ama her fleyin
Brezilya’n›n üçüncü kez dünya flampiyonu
olmas›na endekslendi¤ini görmek, herhalde
futbolun Latin Amerika’daki etkisinden baflka bir fley de¤il...
Futbol, cuntalar, darbeler, iflkenceler, kay›plar, “tatile” ç›k›p bir daha geri gelmeyen anneler-babalar, az›nl›klar›n yaflad›¤› sorunlar,
bütün bunlara ra¤men yaflayan, yaflat›lma-
ya çal›fl›lan insani de¤erler, dostluk, paylafl›m, vefa... ‹flte Annemler Tatilde’nin Brezilyas›...
Duygu sömürüsüne düflmeden Mauro’nun
dram›n› aktar›rken, dönemin Brezilya’s›n›n
politik koflullar›n› da baflar›l› göndermeler
ve görsellikle anlatan Annemler Tatilde, yönetmen Cao Hamburger’in filmografisinde,
ayr›cal›kl› bir yere sahip olacak kuflkusuz.
Annemler Tatilde, son derece baflar›l› bir
politik-drama ve Brezilya sinemas›n›n yüzak› olabilecek bir yap›m olarak karfl›m›zda
duruyor.
Künye:
Yönetmen: Cao Hamburger
Senaryo: Adriana Falcão, Claudio Galperin,
Cao Hamburger
Oyuncular: Michel Joelsas, Germano Haiut,
Paulo Autran, Simone Spoladore, Eduardo
Moreira, Caio Blat
Görüntü Yönetmeni:Adriano Goldman
Müzik: Beto Villares
Yap›m: 2006, Brezilya
Tür: Drama.J
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 43
sinema
“bereketli topraklar”daki yoksulluk
sevgi duman
oluflu, ço¤unlukla inan›lmaz gelir okuyana. “Yok hay›r böyle bir fley
olamaz.” dedirtir yaz›lanlar. ‹flte böylesine etkileyicidir Orhan Kemal.
Böylesine gerçek ve çarp›c›d›r yazd›klar›.
Bereketli Topraklar Üzerinde, Orhan Kemal’in Çukurova’y› ve Çukurova’n›n o dönemdeki yoklu¤unu, yoksullu¤unu, açl›¤›n› ve iflsizli¤ini
en çarp›c› biçimde anlatt›¤› romanlardan biridir. Erden K›ral da bu roman› güzel bir flekilde beyazperdeye aktarmas›n› bilmifl.
Tuncel Kurtiz, filmde etkili bir rolde oynamakla kalmam›fl, ayn› zamanda filmin senaryosunu da yazm›fl. 1 May›s Marfl›’n›n bestecisi
Sarper Özsan’›n müziklerinin de filmin etkileyicili¤ine katk›s› büyük.
Filmde yer alan türküleri Yavuz Top seslendirmifl.
Filmin 30 y›l sonra ülkede yeniden gösterime girmesi ve filmin bafl›na gelenler bafll›bafl›na film olabilir neredeyse... 1978–1979 y›llar›nda çekilen film, zaman›n s›k›yönetim komutanl›¤›nca yasaklan›yor ve
iki haftal›k bir gösterimden sonra gösterimden kald›r›l›yor. Sonras›nda 12 Eylül askeri-faflist cuntas›, Alt›n Portakal Film Yar›flmas›’n›n
1980’de yap›lmas›n› yasaklad›¤› için, 1981’deki yar›flmaya kat›labiliyor ve En ‹yi Film, En ‹yi Yönetmen (Erden K›ral) ve En ‹yi Erkek Oyuncu (Yaman Okay) ödüllerini al›yor. En ‹yi Film ödülü, filmin “muz›r” oldu¤u gerekçesiyle geri al›nd›¤› için Erden K›ral, bu durumu protesto
ediyor ve En ‹yi Yönetmen ödülünü almaktan vazgeçiyor.
Orhan Kemal’in öykülerinin her sat›r›ndan, hatta her kelimesinden
yoksulluk okunur. Surat›n›za tokat gibi çarpar bu yoksulluk. Utan›rs›n›z o anki halinizden. Yediklerinizden, içtiklerinizden, üzerinizdeki
giysiden, yatt›¤›n›z yün yataklardan, örtündü¤ünüz yumuflac›k battaniyelerden... Her fleyinizden utan›r, k›pk›rm›z› kesilirsiniz... ‹nanamaz, “Sahi var m›ym›fl böyle yoksulluk?” diye düflüncelere dalars›n›z.
Her kelimesi, her harfi do¤rudur, yaflanm›flt›r o öykülerdeki, romanlardaki hayatlar oysa. Fazlas› vard›r, eksi¤i yoktur. Hele de o y›llar›n
Çukurova’s›nda, ›rgatlar›n, ovan›n kar›n doyuruculu¤una kan›p köylerinden kalk›p ovaya gelen köylülerin yaflad›klar›... Orhan Kemal’in
romanlar›nda, öykülerinde yoklu¤un, yoksullu¤un bu derece korkunç
44 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
Filmin orijinal negatifleri, ad› flimdi dahi bilinmeyen biri taraf›ndan
al›n›p götürülüyor ve bu seneye kadar da izine rastlan›lm›yor. Erden
K›ral’›n, k›z›na ve yak›n arkadafllar›na , “Benden sonra bu filmi bulun
ve gösterin.” türünden vasiyet bile b›rakt›¤› Bereketli Topraklar Üzerinde, 1981 y›l›nda Fransa’da yap›lan yar›flmada Avrupa’n›n En ‹yi Filmi ödülünü de al›yor. Ancak Erden K›ral, yurtd›fl›na ç›k›fl›na izin verilmedi¤i için ödülünü almaya gidemiyor. Ödül Komitesi ödülü vermek
için Türkiye’ye geliyor ve otelde Erden K›ral’la buluflup ödülü kendisine vermek istiyorlar. Erden K›ral otele geldi¤inde birileri onu tehdit
ediyor ve otelden uzaklaflmas›n› istiyor. Böylece K›ral, ödülünü yine
alamam›fl oluyor. Tam befl y›l sonra Fransa’ya gidebilen K›ral, ödülünü yar›flman›n yap›ld›¤› merkezden alabiliyor.
Böylesine macera yüklü bir süreç yaflayan film, özverili bir çabayla 30
y›l sonra bulundu¤u ‹sviçre’den al›narak -bunu bizzat Erden K›ral yap›yor ve kendi filminin negatiflerini cebinden para vererek alabiliyor-
getiriliyor.
Zorlu koflullarda gerçeklefltirilen filmin çekimleri s›ras›nda, ekibin paras› bitince seti
terk eden iflçilerin yerine filmin oyuncular›
set iflçisi olarak çal›flm›fl. Paras›zl›k nedeniyle
haftal›klar› dahi ödenemeyen oyuncular, filmi sahiplenmifl ve eflleri dahi, kollar›ndaki bilezikleri satarak filme destek olmufllar.
K›ral, filmin kendisi aç›s›ndan önemini flöyle
anlat›yor bir röportaj›nda:“Filmin ilginç taraf›, param›z bitti¤i için sette çal›flanlar bizi
terk etti, ›fl›klar› ve seti bütün oyuncular tafl›d›. Filmi sular içinde pirinç tarlalar›nda çektik.
Dolay›s›yla aya¤›m›z› tuhaf böcekler ›s›rd›,
sonra bunlar yaraya dönüfltü ve 5–6 y›l geçmedi. Emekle, sevgiyle, imece usulüyle yap›lm›fl bir filmdir. Benim için filmin kendisinden
çok yap›l›fl› önemlidir. 28 y›l sonra çocu¤umun yüzünü yeniden görmüfl oldum. Sevineyim mi bilemiyorum, flaflk›nl›k içindeyim. Bir
yandan da seviniyorum. Çocu¤uma ve yak›nlar›ma ‘Benden sonra bu filmi mutlaka bulun
ve gösterin.’ demifltim. fiimdi ele geçirdik.”
‹flte bir filmin bafl›na ancak Türkiye’de böyle
fleyler gelebilir. Bereketli Topraklar Üzerinde,
amac› olan, halka bir fleyler anlatma, gerçekleri anlatma derdi olan ve özünde halktan yana bir romand›. K›ral, roman›n özüne sad›k
kald›¤› için de, önce s›k›yönetimin gazab›na,
ard›ndan da 12 Eylül’ün bask›s›na u¤ruyor.
Filmin yap›mc› ortaklar›ndan birinin ihanetine u¤ray›p, filmini tam 28 y›l boyunca görememesi de tuzu-biberi oluyor yaflad›klar›n›n… Bu ülkenin faflizm gerçe¤ini, sadece Bereketli Topraklar Üzerinde filminin yaflad›klar› üzerinden çok aç›k bir flekilde görebiliyoruz.
Nedir ki bu roman›n (tabi filmin de) suçu?
Neden rahats›z etmifltir omzu kalabal›k cunta üyelerini? Bir film neden yasaklan›r, neden
izin verilmez insanlar›n izlemesine? ‹ktidardakilerin neden rahats›z olduklar› elbette ki
bir s›r de¤il. Gerçekler var çünkü o romanda/filmde. Bak›n asl›nda ne kadar basit bir
konusu var filmin.
‹flahs›z›n Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali,
ta Sivas’tan kalk›p, hemflehrilerinden birinin
fabrikas›nda belki ifl bulacaklar›n› düflünerek
Adana’ya gelirler. Fabrikan›n önü ana-baba
günüdür. Herkes ifl istemekte, adeta ifl dilenmektedir. Açl›k ve yoksulluk Adana’n›n o dönem var olan tafll› sokaklar›ndan, çal›flmak
için Çukurova’ya hücum etmifl ›rgatlar›n,
köylülerin, bilcümle emekçinin surat›na surat›na çarpmaktad›r. Tam umutsuzlu¤a kap›lacaklar› s›rada Köse Hasan’›n gayretkeflli¤i sayesinde fabrikada ifle girerler. Umutlanm›fllard›r ama bu umudun kurtulufllar›na
yetmeyece¤ini zaman gösterecektir. Yusuf’un açl›ktan, evet gerçekten açl›ktan ve
tedavi olana¤› bulamad›¤› için yakaland›¤›
hastal›ktan ölümünün anlat›ld›¤› sahneler,
baflta belirtti¤imiz, insan› kendinden utand›ran yoksulluk gerçe¤inin, bugüne kadar en
çarp›c› biçimde anlat›ld›¤› sahneler olarak
önümüze seriliyor. Bunda K›ral’›n rejideki
ustal›¤› kadar, Orhan Kemal’in anlat›m gücünün büyük önemi var. Sonras› insan› derinden yaralayan yaflamlar… Çukurova’n›n
yeni yeni kapitalizme evrildi¤i ancak yine de
sömürünün en katmerlisinin tar›mda, “Çukur”daki yans›mas› olan pamukta yafland›¤›
dönem, en do¤ru, en güçlü ve en etkileyici
flekliyle Orhan Kemal’in romanlar›nda, öykülerinde vard›r.
Yoklu¤u ve yoksullu¤u çok iyi biliyor Orhan
Kemal. En baflta kendisinin yaflam›n›n filmdeki yaflamdan farkl› olmamas› belirleyici bu
konuda... Sonras›nda da gözlem yetene¤i geliyor. Köylülü¤ün, dönemin Çukurova’s›n›n
sosyolojik, ekonomik ve kültürel özeliklerini;
insanlar›n jest ve mimiklerinden tutal›m, flivelerine kadar tüm yönlerini çok iyi anlatan
Kemal, sadece Çukurova’n›n de¤il tüm ülkenin en büyük, en de¤erli yazarlar›ndan biri oldu¤unu bir kez daha kan›tl›yor bu roman›yla.
Romanla filmin bu denli bütünleflmesi de, ender görülen güzelliklerden. Orhan Kemal’in
bu çok güzel eserinin, ayn› güzellikte beyazperdeye aktar›lmas›, daha sonra da çok güzel
filmlere imza atacak olan Erden K›ral sinemas›n›n önemli köfle tafllar›ndan birini oluflturuyor bizce. Bugün sinema ad›na yap›lan zevzeklikler, ad›na film denilemeyecek, sinema
ad›na hiçbir fley ifade etmeyen acuzeler düflünüldü¤ünde, Bereketli Topraklar Üzerinde gibi filmlerin de¤eri bir kat daha art›yor bize göre. O y›llar›n olanaks›zl›klar› yan›nda, sinema
ad›na, bu halk›n çekti¤i ac›lar› sanat›n diliyle
belgelemek ad›na, sosyalist gerçekçilik ad›na
bedel ödemeyi göze alarak yap›lan ifller, verilen emekler takdiri hak ediyor gerçekten. Tabi
filmin çekildi¤i dönemin politik koflullar›n› da
gözard› etmemek gerekiyor. Dönem, devrimci mücadelenin en yo¤un yafland›¤›, insanlar›n neredeyse yediden yetmifle politize oldu¤u bir dönem. Erden K›ral’› böyle bir film çekmeye iten sebepleri, bu dönemden ba¤›ms›z
flekilde düflünmek yanl›fl olacakt›r. Onu koflullayan etkenler aras›nda bu durumu da saymak gerekiyor kan›m›zca.
Bereketli Topraklar Üzerinde, bu ülkenin filmi, bu halk›n filmi. Dönemi anlayabilmek;
bask›y›-sömürüyü, toprak a¤alar›n›n zulmünü, insanlara verilen de¤eri; yoklu¤u-yoksullu¤u, en katmerlisinden açl›¤› görmek için bu
filmi izleyin.
Künye:
Gösterim Tarihi: 1979
Yeniden Gösterim Tarihi: 02 May›s 2008
Yönetmen: Erden K›ral
Senaryo: Tuncel Kurtiz, Mahmut Tali Öngören, Erden K›ral
Tür: Dram, Politik,
Yap›mc›: Tuncel Kurtiz, Erden K›ral
Müzik: Yavuz Top, Sarper Özsan
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikiflçi
Eser: Orhan Kemal
Oyuncular: Tuncel Kurtiz, Erkan Yücel, Nur
Sürer, Osman Alyanak, Yaman Okay, Özcan
Özgür, Bülent Kayabafl, Nuri Sezer, Selçuk
Uluergüven, Menderes Samanc›lar, Erol Demiröz, Funda Gürçen J
DÜZELTME VE ÖZÜR
73. say›m›z›n 18. sayfas›nda yer alan
“Büyük Hüner” isimli fliir Metin Elo¤lu’na
de¤il, Arif Damar’a aittir. Bu teknik
hatadan dolay› muhataplar›ndan özür
dileriz.
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 45
haberler
IV. Canan Kulaks›z
Ciwan Haco’nun
Ö¤renci fienli¤i yap›ld› K›br›s’taki konseri
yasakland›
Ciwan Haco’nun K›br›s’ta verece¤i
konser, Kuzey K›br›s Türk Cumhuriyeti yönetimi taraf›ndan yasakland›. K›br›s’ta okuyan Kürt ö¤renciler
taraf›ndan Lefkofla’da organize edilen Ciwan Haco konserine izin verilmemesine, konseri dinlemeye gelen ö¤renciler tepki gösterdi. Konseri düzenleyen organizatörler yapt›klar› aç›klamada, bugüne kadar hiçbir Türk veya ‹ngiliz müzisyenin
konserinin iptal edilmedi¤ine dik-
Ege Üniversitesi Canan Kulaks›z
Alternatif Ö¤renci fienli¤i’nin
dördüncüsü, 14-15 May›s'ta yap›ld›. Dört y›l önce üniversiteli
gençlerin sponsorlu-yoz flenliklere tepkisiyle oluflan flenlik, her
geçen y›l geliflerek üniversiteli
gençli¤in sahiplendi¤i bir etkinlik haline geldi. fienli¤e, ikinci
gün sahne alan Grup Yorum ve
‹dil Tiyatro Atölyesi de kat›ld›.
Canan Kulaks›z Alternatif Ö¤renci fienli¤i’nin aç›l›fl›n›, ‹zmir’li
Grup Gün›fl›¤› yapt›. ‹stanbul’dan gelen ‹stanbul Üniversitesi Ö¤renci Kültür Merkezi Halkbilim Kulübü Tiyatro Toplulu¤u
da ilk gün “Aldan›rsak Yokuz”
isimli oyunu oynad›. Tiyatro gösterisinin ard›ndan sahneye repertuvar›na Kaz›m Koyuncu’yu
selamlayarak bafllayan Erdal
Bayrako¤lu ç›kt›.
‹kinci günün etkinlikleri yine
Grup Gün›fl›¤›’n›n türküleriyle
bafllad›. Türkülerin ard›ndan
sahneyi alan ‹dil Tiyatro Atölyesi, flenlik için yazar Bilgesu Erenus taraf›ndan kaleme al›nan
“Onuncu Köyün Fidanlar›” adl›
oyunu sahneledi.
Mehmet Esato¤lu’nun sahneye
46 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008
koydu¤u oyun, Nisan 2000’de F
Tipi hapishanelerindeki tecrite
karfl› ölüm orucunda yaflam›n›
yitiren Canan ve Zehra Kulaks›z
kardefllerin direnifl günlerini anlat›yordu. 90’l› y›llardan bu yana
tutsak olan ve flu anda Bolu F Tipi Hapishanesi’nde yatan flair
Ümit ‹lter’in dizelerinden oluflan oyun, iki k›z kardeflin kararl›
tutumunu ve babalar› Ahmet
Kulaks›z’›n k›zlar›yla omuz omuza dayan›flmas›n› müzik ve
danslar eflli¤inde sergiledi.
Üç bine yak›n kiflinin izledi¤i
oyunun ard›ndan Canan ve Zehra Kulaks›z’›n babas› Ahmet Kulaks›z sahneye gelerek, k›z› Canan ad›na flenlik düzenleyen ö¤rencilere teflekkür etti ve bugün
de k›zlar›n›n eyleminin yan›nda
oldu¤unu vurgulayan bir konuflma yapt›.
fienli¤in bitiminde Grup Yorum
iki bölümden oluflan konser yapt›. ‹lk bölümün ard›ndan FOSEM’in haz›rlad›¤› Canan Kulaks›z video kurgusu ilgiyle izlendi.
Tekrar sahne alan Grup Yorum’un seslendirdi¤i kavga türkülerine ve Kürtçe ezgilerine efllik eden ö¤renciler seneye tekrar
buluflmak için sözlefltiler. J
kat çektiler ve konserin Kürtçe olmas› nedeniyle iptal edildi¤i belirterek, Kürtlere karfl› gerici-faflist zihniyetin K›br›s’ta da diflini gösterdi¤ini
ifade ettiler.
Gençlik ve Spor Bakanl›¤› taraf›ndan Atatürk Stadyumu'nda konsere
izin verilmesine ra¤men; konserin
Lefkofla Kaymakam› taraf›ndan iptal edilmesi ise Kürt ö¤renciler taraf›ndan düzenlenen gösteri ile protesto edildi.J
I. Uluslararas› ‹stanbul
fiiir Festivali sona erdi
Dünyadan ve Türkiye’den birçok flairi bir araya getiren “I.
Uluslararas› ‹stanbul fiiir Festivali” 13-17 May›s tarihleri aras›nda gerçekleflti.
13 May›s’ta Arkeoloji Müzesi’nde aç›l›fl› yap›lan festivalin
bu y›lki temas› Ça¤dafl Katalan
fiiiri olarak belirlendi.
Onursal baflkanl›¤›n› Do¤an
H›zlan’›n yapt›¤› festivalde
20’si yerli, 20’si yabanc› olmak
üzere 40 flair a¤›rland›.
Festivalin yabanc› kat›l›mc›lar›
aras›nda Alex Susanna (Katalonya), Arjen Duinker (Hollanda), Claudio Pozzani (‹talya),
Denise Boucher (Kanada), Dieter M. Graf (Almanya), Jean Pierre Balpe (Fransa), Joan Margarit (Katalonya), Jona Burghardt (Almanya), Kerry Shawn
Keys (ABD), Michel Deguy
(Fransa), Nikola Madzirov (Makedonya), Pedro Shimose (Bolivya), Pio Serrano (Küba), Ro-
dolfo Hasler (Katalonya), Saadi
Yousef (Irak), Sergey Gandlevski (Rusya), Sonata Paliulyte
(Fransa), Tobias Burghardt (Almanya), Tomaz Salamun (Slovenya) ve Yiorgos Chouliaras
(Yunanistan) yer ald›.
Enver Ercan, Gonca Özmen,
Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz,
Yusuf U¤ur U¤urel, Ahmet Oktay, Ahmet Telli, Baki Ayhan,
Cahit Koytak, Kemal Özer, Can
Bahad›r Yüce, Zeynep Köylü,
O¤uzhan Akay, Orhan Alkaya,
Leyla fiahin, Mehmet Ocaktan,
Ömer Erdem, Özdemir ‹nce,
Sennur Sezer ve Refik Durbafl
da festivalin yerli kat›l›mc›lar›
aras›nda bulunan flairlerdi.
Festival boyunca çeflitli mekanlarda fliir okumalar› yap›ld›,
müzik dinletileri verildi. Festival, tüm flairlerin kat›ld›¤› “fiiir
Hatlar› Vapuru” program› ile
sona erdi.J
haberler
Nuri Bilge Ceylan’a “En
‹yi Yönetmen” ödülü
verildi
t›¤› konuflmas›nda ödülünü,
"Benim yaln›z ve güzel, tutku
içinde sevdi¤im ülkeme" sözleriyle Türkiye'ye adad›.
61. Cannes Film Festivali’nde,
Sean Penn'in baflkanl›¤›n› yapt›¤› ana yar›flma dal›n›n seçici
kurulu "Üç Maymun" filminin
yönetmeni Nuri Bilge Ceylan'›
"En ‹yi Yönetmen" seçti.
Bu ödülle Ceylan üç kez kat›ld›¤› Cannes Film Festivali'nden
("Uzak", “‹klimler” ve Üç Maymun") üçüncü kez ödüllü dönüyor. Ceylan ödül töreninde yap-
Festivalde Alt›n Palmiye ödülünü, Frans›z yönetmen Laurent
Cantet'in “Entre les murs" isimli filmi al›rken, en iyi senaryo
ödülünü Jean Pierre Luc Dardenne'nin "Le Silence de Lorna"
isimli filmi kazand›. Yar›flmada
jüri, En ‹yi Erkek Oyuncu ödülünü, yönetmen Steven Soderbergh'in “'Che” filmindeki rolüyle Benicio del Toro'ya verdi.
En ‹yi Kad›n Oyuncu ödülünü
ise, Walter Salles'in yönetti¤i,
“Linha de Passe” isimli filmdeki
rolüyle Sandra Corbeloni kazand›.J
GRUP YORUM g ü n c e
39 May›s 2008: Her y›l gele-
neksel olarak ‹TÜ Maslak
Kampüsü’nde yap›lan ö¤renci
flenli¤ine kat›larak, yaklafl›k
500 kifliye flark›lar söyledi.
313 May›s 2008: “Ortak Düflman Amerikad›r” kampanyas›
çerçevesinde Edirne’de bulunan Meltem Dü¤ün Salonu’nda düzenlenen konserde yaklafl›k 500 kifliye seslendi.
315 May›s 2008: Ege Üniversitesi ö¤rencileri taraf›ndan
düzenlenen “4. Geleneksel
Canan Kulaks›z Alternatif Ö¤renci fienli¤i”ne kat›larak yaklafl›k 3000 kifliye konser verdi.
317 May›s 2008: “Ortak Düfl
man Amerikad›r” konserlerin-
den bir di¤eri olan Çanakkale
konserinde Amfi Tiyatro’da
bulunan 1200 kifliye seslendi.
318 May›s 2008: 5 y›l aradan
sonra Manisa Salihli’ye giden
Yorum, “Ege’den Akdeniz’e
Topra¤›n Sesi” gazetesinin
düzenledi¤i konserde 600 kifliye konser verdi.
329 May›s 2008: Almanya’n›n
Dortmund kendinde, Anadolu
Halk Kültür Merkezi’nde düzenlenen söylefli ve dinletiye
kat›ld›.
331 May›s 2008: Almanya’n›n
Nürnberg kentinde düzenlenen “Irkç›l›¤a Hay›r”etkinli¤ine kat›larak yaklafl›k 300 kifliye seslendi.J
Amerika’ya karfl› karikatür Halk için ölmek sonsuza
dek yaflamakt›r!
sergisi düzenleyen
ö¤renciler tutukland›!
Kolombiya Devrimci Silahl› Güç- sat›c› olarak bafllam›flt›. 18 yaSivas Gençlik Derne¤i Giriflimi
ö¤rencileri 15 Mart’ta Sivas E¤itim-Sen binas›nda bir karikatür
sergisi düzenledi.
Bu karikatür sergisini haz›rlayan
‹dil Kültür Merkezi, “Ortak Düfl-
man Amerika’d›r!” konserleri
çevresinde ayn› sergiyi Diyarbak›r’dan, Edirne’ye kadar birçok ilde binlerce insana ulaflt›rm›flt›.
Ancak Sivas polisi karikatürleri
çok tehlikeli bulmufl olacak ki sergiyi engellemek istedi.
E¤itim-Sen’liler üzerinde bask›
kurdu ancak sergi bu koflullara
ra¤men devam etti. Sergi gerekçe
gösterilerek 23 May›s sabah› 28
ö¤renci sabah 05.00’da evleri ba
s›larak gözalt›na al›nd› ve dördü
tutukland›! Biz de Tav›r olarak,
arka kapa¤›m›z› Sivas’ ta tutuklanan ö¤rencilerle dayan›flma amac›yla söz konusu karikatürlere
ay›r›yoruz. J
leri – Halk Ordusu (FARC-EP), 25
May›s 2008’de liderlerinin öldü¤ünü aç›klad›.
FARC’›n kurucusu ve lideri olan
Manuel Marulanda’n›n öldü¤ü
haberleri www.telesurtv.net sitesinde yay›nlanan videoda,
FARC komutanlar›ndan Timoleon Jimenez’in yapt›¤› aç›klamayla duyuruldu. Aç›klamada: "… Liderimiz Manuel Marulanda
Vélez 26 Mart’ta kalp krizi nedeniyle, yoldafllar›n›n kollar›nda ölmüfltür.” denildi. Manuel Marulanda, 13 May›s 1930'da, bir köylü ailesinin çocu¤u olarak dünyaya gelmifl, aktif yaflama, ö¤renimini tamamlamadan seyyar
fl›nda, on dört kuzeniyle birlikte
da¤lara ç›karak, Liberal Parti’ye
destek olan bir gerilla birimi kurdu. 1948’den 1958’e kadar, "La
Violencia" (fliddet) denilen on
y›ll›k iç savafl boyunca Muhafazakar Parti’ye ba¤l› unsurlarla
mücadele etti. 1950’lerde Bogota’da polis taraf›ndan öldürülen
Manuel Marulanda Vélez adl›
komünist militan›n an›s›na flimdiki ad›n› ald›. Sonra Komünist
Parti’nin saflar›na geçti. 60 y›l
boyunca kesintisiz bir flekilde silahl› mücadeleyi sürdüren "Tirofijo", yaflam›yla, yapt›klar›yla ve
inançlar›yla tüm Latin Amerikal›
devrimcilere yol göstermeye devam ediyor.J
HAZ‹RAN 2008 | TAVIR | 47
haberler
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3‹dil Kültür Merkezi'nde Bulunmaz Tiyatro bir
oyun sergiledi. 24 May›s tarihinde ‹dil Kültür
Merkezi Tiyatro Salonu’nda Bulunmaz Tiyatro,
Aziz Nesin'in yazd›¤› "Sen Gara De¤ilsin" isimli
oyunu sergiledi. Kara mizah›n güzel bir örne¤i
olan oyunun yönetmeni Hilmi Bulunmaz, oyun
öncesi izleyenlerle k›sa bir sohbet etti.
3‹dil Kültür Merkezi geleneksel olarak düzenledi¤i aç›k hava etkinliklerine Haziran ay›nda
bafllayacak. Yaz etkinliklerini Sibel Yalç›n Park›’na tafl›yan ‹dil Kültür Merkezi, alternatif sinema ve etkinliklerini bu sene de binlerce kifliye ulaflt›rmay› hedefliyor.
3Orhan Kemal Roman Arma¤an›, Ayflegül Devecio¤lu’na verilecek. Her y›l verilen Orhan Kemal
Roman Arma¤an›, bu y›l Ayflegül Devecio¤lu’nun “A¤layan Da¤ Susan Nehir” adl› roman›’na verilecek. Yazar, ödülünü 2 Haziran’da Beyaz›t Orhan Kemal Kütüphanesi-Konferans Salonu’nda yap›lacak olan törenle alacak.
3Yönetmen Sydney Pollack hayat›n› kaybetti.
Yönetmen, yap›mc› ve ayn› zamanda oyunculuk
da yapan Sydney Pollack, kanser hastas›yd›. Pollack, Los Angeles kentinin banliyösü Pacific Palisades’teki evinde 73 yafl›nda yaflam›n› yitirdi. Pollack, 1985 yap›m› “Out of Africa” (Benim Afrikam)
ile 11 dalda Oscar’a aday olmufl ve En ‹yi Yönetmen ve En ‹yi Film dallar›n›n da aralar›nda bulundu¤u 7 dalda Oscar kazanm›flt›. Pollack’›n di¤er
önemli filmleri aras›nda Dustin Hoffman’›n baflrolünü oynad›¤› komedi “Tootsie” ile Amerikan
buhran›ndan bir kesit sunan Jane Fonda’n›n oynad›¤› “They Shoot Horses, Don’t They?” (Atlar›
da Vururlar) da yer al›yor.
3GENEL-‹fi ve D‹SK eski Genel Baflkan› Abdullah
Bafltürk an›s›na, befl y›ld›r iflçi öyküleri dal›nda verilen “Abdullah Bafltürk Ödülü”, bu y›ldan itibaren iflçi edebiyat› kapsam›nda, kitaplara verilecek. D‹SK, yar›flma koflullar›n› da aç›klad›: Ödüle
aday kitaplar, iflçiler ya da eme¤iyle geçinenler
hakk›nda olacak. Bu kitaplar; fliir, öykü, roman,
an›, günce, röportaj türünde olabilece¤i gibi, edebi yap›tlarla ilgili inceleme, elefltiri, makale, deneme, antoloji, y›ll›k ve benzeri türlerde de olabilir.
fiiir, öykü, deneme gibi türlerde, kitab›n en az yar›s›n›n iflçiler ya da eme¤iyle geçinenler hakk›nda
olmas› yeterli say›labilecek. Kitaplar 1 Eylül 200631 A¤ustos 2008 tarihleri aras›nda (bu ilk y›la özgü olarak son iki y›l içinde) bas›lm›fl olacak. Ödüle son baflvuru tarihi 11 Eylül 2008 olarak aç›kland›.. (Bilgi için: www.genel-is.org)
3Adana’da 2-8 Haziran tarihleri aras›nda düzenlenecek, “15. Alt›n Koza Film Festivali”nde Festival Kurulu taraf›ndan belirlenen 12 film, Alt›n
Koza Heykelci¤ine sahip olabilmek için yar›flacak. Ara (Ümit Ünal), Gitmek (Hüseyin Karabey),
Gölge (Mehmet Güreli), Hazan Mevsimi:Bir Panay›r Hikayesi (Mehmet Y›lmaz), Mülteci (Reis
Çelik), Nokta (Dervifl Zaim), Sakl› Yüzler (Handan
‹pekçi), Sonbahar (Özcan Alpeller), Tatil Kitab›
(Seyfi Teoman), Ulak (Ça¤an Irmak), Beyaz Melek (Mahsun K›rm›z›gül), Made in Europe (‹nan
Temelkuran) adl› filmler aras›ndan seçim yap›lacak. Festivalin “Usta Oyuncu Ödülü” bu y›l tiyatro ve sinema sanatç›s› Tuncel Kurtiz’in oldu. Kurtiz’e ödülü 5 Haziran akflam› düzenlenecek özel
törenle verilecek. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
3deg/dövme
3wele be wefliye
3Rabbit Proof Fence / Ç‹T
3A Map Of The World
rojin
F&A
murat atefl
Devsan Müzik
Yön: Phillip Noyce
Kanal D Home Video
Yön: Scott Eliot
48 | TAVIR | HAZ‹RAN 2008

Benzer belgeler