babam cahit külebi

Transkript

babam cahit külebi
ISSN: 1307-3966
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði
Eðitim, Kültür, Sanat, Edebiyat Dergisi
Yýl: 4 Sayý: 14 Nisan-Mayýs-Haziran 2009 - 3 Aylýk Dergi
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Adýna
Sahibi: Muhsin DEMÝRCÝ
Genel Yayýn Yönetmeni: Hasan AKAR
Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: M. Emin ULU
YAYIN KURULU
Mahir ADIBEÞ
Ali BAL
Selahattin CANSIZ
Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU
Sýrrý ER
A.Turan ERDOÐAN
M. Necati GÜNEÞ
Mahmut HASGÜL
Hayrettin ÝVGÝN
Hami KARSLI
Ýsa KAYACAN
Ýlhan KOÇGÖZ
Semra MERAL
Ebubekir TAHÝROÐLU
Özcan ÜNLÜ
Mehmet Nuri YARDIM
Remzi ZENGÝN
(Soyadý sýrasýna göre dizilmiþtir)
YAYIN DANIÞMANLARI
Prof. Dr. Saim SAKAOÐLU
Prof. Dr. Kazým YETÝÞ
Doç. Dr. Ali AKAR
Doç. Dr. Tamilla ABBASHANLI
Yahya AKENGÝN
Yavuz Bülent BÂKÝLER
TEMSÝLCÝLÝKLER
Azerbaycan:Prof. Dr. Elçin ÝSKENDERZADE
Bulgaristan: Naim BAKOÐLU
Ýran: Ali Rýza HÝYABANÎ
Gagauziye: Livbov TANASOÐLU
Kazakistan: Prof. Dr. Þakir ÝBRAYEV
Kerkük: Þemseddin KUZECÝ
Kýrgýzistan: Prof. Dr. Abdýldacan
AKMATALÝYEV
Yönetim Yeri
GOP Bulvarý Taþhan 2. Kat No: 71 Tokat P.K.: 6
Tel-Fax: (0356) 214 79 89
web: www.tosayad.com
e-posta: [email protected]
Posta Çeki: 5334897
Hasan AKAR: 0533 557 16 54 M. Emin ULU: 0536 612 63 73
Muhsin DEMÝRCÝ: 0536 563 49 89
Mahmut HASGÜL: 0505 689 44 51
Ali BAL: 0505 389 00 33
Kýrým: Dr. Ýsmet ZAATOV
K.K.T.C.: Harid FEDAÝ
Kosova: Osman BAYMAK
Türkmenistan: Prof. Dr. Gurbandurdu
GELDÝYEV
Makedonya: Prof. Dr. Hamdi HASAN
Nahçývan: Prof. Dr. Ebulfez AMANOÐLU
Romanya: Prof. Mustafa Ali MEHMET
Sanat Danýþmaný:
Mimar Rýza TUNAY
Tasarým:
Kültür Ajans Tanýtým ve Organizasyon Ltd. Þti.
Konur Sokak No: 66/9 Kýzýlay/ANKARA
Tel: 0.312 425 93 53
Baský:
BRC Basým
Tel: 0.312.384 44 54
1
YAZILAR:
İÇİNDEKİLER
Editörden-Vatan Topraklarına Geri Dön/Mehmet Emin Ulu ...................................................................3
Külebiye Vefa/Uğur TURAN…………………………………………………………………………………………………………………………4
Türkiye Bayrağımız Gibi Dalga Dalgadır/Duran YADİGÂR……………………………………………………………………..6
Babam Cahit Külebi/Ali Külebi………………………………………………………………………………………………………………………8
Külebi’nin Şiirlerinde “Ben ve Sen”den “Biz”e doğru/Prof Dr. M. Mehdi ERGÜZEL………………………10
Cahit Külebi’nin Şiirine Genel Bir Bakış/Prof. Dr. Nurullah ÇETİN ……………………………………………………14
Cahit Külebi’de Türkçe Tutkusu/Doç. Dr. Ertuğrul YAMAN………………………………………………………………18
Külebi Baba’yı Yaşamak/Rıza ZELYUT……………………………………………………………………………………………………….21
Ölümünün 12. Yılında Cahit Külebi Niksar Anma Etkinlikleri Üzerine/Şükrü Çakır………………………. .23
Cahit Külebi’den Niksar Anıları/Yüksel ALTUNER………………………………………………………………………………….25
Cahit Külebi Üzerine/Hâmi KARSLI…………………………………………………………………………………………………………..27
Kesitler ve Çizgiler:Gönlümdeki Cahit Külebi/Muhsin DEMİRCİ…………………………………………………………32
Cahit Külebi’nin Almanya Söyleşisi/Zehra BİLTEKİN……………………………………………………………………………34
Bir Sevdadır Yeşil Niksar/Zürbiye İVDİK……………………………………………………………………………………………….36
Bir Rüzgârın Peşinde/Mahmut HASGÜL……………………………………………………………………………………………………39
Cahit Külebi Anmasının İzdüşümleri/Ulvi GELBAL………………………………………………………………………………….41
Niksar’ın Fidanları/Fatma UÇARLAR…………………………………………………………………………………………………………43
Danişmend Gazi’nin İstanbul’u Fetih Ülküsü/Necati YÜZGEÇ……………………………………………………………..45
Niksar ve Deprem/M. Necati GÜNEŞ……………………………………………………………………………………………………..48
Niksar’a Gönül Verenler/A. Turan ERDOĞAN………………………………………………………………………………………..58
Geleneksel Niksar Düğünleri/Kutluhan SAYGILI……………………………………………………………………………………60
Ihlamur ağacının Kalemkâr Nazlı Yüzü/Remzi ZENGİN………………………………………………………………………..64
Kaşgarlı Mahmut Ve Divan-ı Lügat-it Türk/Burhan KURDDAN……………………………………………………………68
İlk TBMM Milletvekillerinden Tokat belediye Reisi Şükrü Keskin-II/Hasan AKAR…………………......70
İstiklâl Marşımızın Şiirle Açıklaması-I/Hüseyin YAPICI……………………………………………………..................75
Niksar Akıncı Kalesi Efsanesi/Hüsamettin TURAK………………………………………………………………………………..78
İletişim Teknolojileri Haberleşme Ve Dinleme Sistemleri-I/Dursun TAŞDELEN …………………………81
Babalar Ve Çocuklar/Dilek ELHAN…………………………………………………………………………………………………………….86
Fotoğraflarla Etkinliklerimiz ……………………………………………………………………………………………………………………….89
ŞİİRLER:
Var/Nurcan TAŞ………………………………………………………………………………………………………………………………………………5
Üşüyen Adama(Asırlık Yükünü Yüklendim)/M. Yaşar GENÇ…………………………………………………………………..8
Sen Ol/Selahattin CANSIZ…………………………………………………………………………………………………………………………13
Kapatmayın Açık Gitsin/Hasan KOÇAK………………………………………………………………………………………………………31
Türkün Gücü/İlhan KOÇGÖZ……………………………………………………………………………………………………………………….36
Unuttun Gülüm/Mahir GÜRBÜZ………………………………………………………………………………………………………………….44
Götürür/Duran TURHAN……………………………………………………………………………………………………………………………..57
19 Mayıs/Ebubekir TAHİROĞLU……………………………………………………………………………………………………………….57
Kuzum, Uykusuzum/Ahmet DİVRİKLİOĞLU……………………………………………………………………………………………57
Güvercinler/Halim Alperen ÇITAK……………………………………………………………………………………………………………63
Türk Olmak/Nihat AYMAK………………………………………………………………………………………………………………………….74
Tokat Kalesi/Mehmet DEMİR……………………………………………………………………………………………………………………..77
Pato Bibime Mektup/Rüştü BOZKURT………………………………………………………………………………………………………80
Ben Demirci Çırağıyım/Bekir YEĞNİDEMİR……………………………………………………………………………………………80
Bir Satır Şiir Kaldı/Çulpan ZARİPOVA ÇETİN.......................................................................................87
Günahsız Gömülenler/Ruhi TÜRKYILMAZ…………………………….…………………………………………………..…………….88
Bu dergideki yazılarda ifade edilen görüş ve fikirler yazarlarına aittir.Yazıların bilimsel,dil ve
imlâ sorumlulukları yine yazarların kendilerini bağlar. Bunlar TOŞAYAD Kümbet
dergisinin düşünce vepolitikasını yansıtan metinler olarak mütalaa edilmemelidir.
2
EDÝTÖRDEN
Mehmet Emin ULU
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Baþkaný
"Vatan Topraklarýna Geri Dön!"
"Kamyonlar kavun taþýr ve ben/Boyuna onu düþünürüm,/Kamyonlar kavun taþýr ve ben/
Niksar'da evimizdeyken/Küçük bir serçe kadar hürdüm"
Bir þair, ruhunun engin denizlerinde açtýðý
düþünce yelkeniyle çýktýðý yolculuðun her anýnda varmak istediði sakinliðin huzura gark olduðu çocukluk iskelesine dönmek istiyorsa; Vatan
coðrafyasý ne kadar geniþ olursa olsun, çocukluk hayallerinin geçtiði coðrafya, o kadar kutsaldýr. Cahit Kulebi'nin hem þiirlerinde hem de
hayatýnda doðduðu yerlerin derin izleri vardýr.
O'nu Anadolu'da doðup büyük þehirlere göç
eden ve geçmiþini unutarak ikincil ve sahte bir
hayat yaþayan hiç þairle kýyaslayamayýz. Þehirli þairlerin çoðu Anadolu'yu ve Anadolu insanýný
dýþarýdan ve dýþ görünüþleriyle görmüþlerdir.
Onlar Anadolu çocuklarýn hayata bakýþ tarzýný,
yaþayýþlarýndaki derinlikleri göremedikleri için,
Anadolu'nun sefalet ve fakirlik temlerini bazen
ideolojik olarak iþlemekten çekinmemiþler;
Anadolu insaný adýna düþünmüþ, Anadolu insaný adýna yaþamýþ gibi, onlarý süistimal etmiþlerdir. Fildiþi kulelerinde fakirlik edebiyatý yaparak
kendi içlerindeki çýkmazlarý, yazýlarýna ve þiirlerine yansýtmýþlardýr. Çoðu iki ruhlu bu insanlar,
Sadece Cahit Kulebi'yi tanýmýþ olsalardý, Anadolu'da yüzyýllardýr devam eden Anadolu insanýnýn
bir kaderi gibi ondan asla ayrýlmayan, fakirlik,
yoksulluk ve sefalet manzaralarýnýn yaný baþýnda Yunus Emre anlayýþýnýn olduðunu da görürlerdi. Bu anlayýþýn içindeki bitmek tükenmek
bilmeyen sevgi, merhamet, iyilik, kahramanlýk,
doðruluk, adalet, acýma, yardýmseverlik, hoþgörü, düðün ve bayram bayramlarýnda güm güm
öten, halk oyunlarýnda, türkülerinde ortaoyunlarýnda, fýkralarýnda, masallarýnda, destanlarýnda kalpleri çýlgýna döndürecek ve bütün insanlýða yetecek kadar büyük bir haz, yaþama zevki
ve neþe olduðunun farkýna varýrlardý. Bu yüzden
Anadolu'yu, Anadolu'da asýrlardýr süregelen bu
gizemli ve sonsuzluða uzanan ruh dünyasýný
gönlünde taþýyanlar anlar ve anlatýrlar.
Cahit Kulebi, Anadolu coðrafyasýnda özellikle Tokat, Sivas, Zile ve Niksar çevresinde geçirdiði çocukluk yýllarýnda gördüðü güzel insanla-
rýn gönlüne býraktýðý erdemli bir evrenin içinde
huzuru ve mutluluðu bulmuþ; yaþý ilerledikçe
hep çocukluðuna dönmek istemiþtir. Ankara'da
kalabalýðýn ve resmiyetin meydana getirdiði
dalkavuk hayatýn içindeki yalnýzlýðýný, ancak çocukluk hatýralarýna geri dönerek mutluluðu bulmuþtur.
Ruh dindirici bu güzellikleri, Tokat'a ve özellikle Niksar'a özlemini þiirlerinin her dokusunda
görmekteyiz. Bu açýdan büyük þehirlerde saflýðýn ve temizliðin ruhunun acý içinde olduðunu;
ancak Anadolu'ya, Tokat'a, Niksar'a döndüðünde acýlardan kurtulduðunu, hayatýna bir mana
geldiðini ifade etmekten kaçýnmamýþ, hatta
kimsenin uðramadýðý, dalkavukluðun, riyalýðýn
olmadý Anadolu'nun bir köþesinde huzurla ebedi uyumak istediðini dostlarýna söylemekten de
çekinmemiþtir.
"Çamlýbel'den Tokada Doðru" þiirindeki: "Orda, derenin içinde/ Ýki üç çýrýlçýplak
Alçacýk damý düþündükçe/Gözlerim yaþarýyor, dön geri bak." Ýfadesi, aslýnda soylu topraklarýn insanlarýna yakýþan bir duyguyla, yaþadýðý
topraklarý "Mutlak Vatan" olarak görmenin bir
tezahürü deðil de nedir? Böylesine soylu ve yaþadýðý topraklara sahip çýkan sanatkârý anmak,
onun adýna Þiir þölenleri yapmak, sanat ve edebiyat ödülleri düzenlemek de büyük bir ayrýcalýktýr. Elinizdeki derginin her sayfasýnda ve tekrarlayarak ifade ediyorum, özellikle Niksar'da
Cahit Kulebi'nin ruhaniyetine "Vatan Topraklarýna Geri Dön!" çaðrýsý vardýr. Onun kýymetini bu
topraklarýn insanlarý bilir. O'nun ruhu, bu topraklar sayesinde huzur bulacaðý gibi; Niksar
topraklarý da onun ruhaniyetini baðrýnda taþýmaktan büyük bir haz duyacaktýr.
Böylesine güzel duygularý yaþamamýza vesile olan sebep olan baþta Niksar Kaymakamý
Uður Turan'a, Niksar Belediye Baþkaný Duran
Yadigâr'a, Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði
Mensuplarýna, Aziz dostlarýma, Saygýdeðer Nikdevamý 88. sayfada
3
KÜLEBÝ'YE VEFA
Uður TURAN*
Milletler, kültürel deðerlerine sahip çýkýp,
birlik ve beraberliklerini koruduklarý sürece
ayakta durabilirler.Bunun korunmasý da, geçmiþe saygý göstermekle, ortak dile, dine ve
bayraða sahip çýkmakla, örf, adet ve geleneklere baðlý kalmakla ve bunlarý yaþatmakla
mümkündür.
Unutulmamalýdýr ki bir milletin kimliðini
yansýtan kültürel unsurlar, yaþandýðý ve yaþatýldýðý müddetçe vardýr.
Ýþte Niksar'da bu konuda üzerine düþeni
yapmaya gayret sarf etmekte geçmiþle gelecek arasýndaki köprülerin yýkýlmamasýna, korunarak yaþatýlmasýna özen göstermektedir.
Geçmiþ yýllarda yapýlan pek çok kültürel etkinlikler ve yayýnlar bunlarýn bariz birer göstergesidir.
Bugün de yapýlan Niksar'ý kendine yurt olarak seçen Erzurumlu Emrah'ýn söylediði:
Emrah bizim elin gonca gülleri
Açýlmýþtýr öter dost baðýnýn bülbülleri
Ben sefil sergerden gurbet elleri
Gezeyim bir zaman yâr garip garip
Mýsralarýndaki dostlarý, garipleri dile getiren duygularý yine
Bakmazsýn Bedri'nin telaþlarýna
Asla rahmeylemem gözyaþlarýma
Cefa defterinin ders baþlarýna
Ya bir mum yapýþtýr ya tebeþir.
Sözleriyle cefadan yana dertlerini ortaya
koyan Niksarlý Bedri'yi unutmamak, onlarýn
topraklarýnda þiiriyle de doymaya çalýþan Cahit KÜLEBÝLERÝ hatýrlamak ve unutmamaktýr.Bir
kültür, tabiat ve sevda kenti olan Niksar'a yakýþan budur, Cahit KÜLEBÝ'ye de vefa budur.
* Niksar Kaymakamý
4
Çamlýbel'den Tokat'a doðru
Tozlu yollarýn aktýðý ýrmak!
Ben seni çoktan unuttum;
Sen de unuttun mu, dön geri bak.
Biz seni unutmadýk, þiirlerin hâlâ dilimizde
ulu þair Cahit KÜLEBÝ. Cumhuriyet þairlerimizden Cahit KÜLEBÝ þiirinde "Ben seni çoktan
unuttum." diyor; ama yaþadýðý þehri -Niksar'ýhiç de unutmadý. Biliyoruz ki Niksar aþýðý olan
Külebi 20 Aralýk 1917 tarihinde Tokat'ýn Zile ilçesinin Çeltek köyünde doðmuþ, 20 Haziran
1997 tarihinde Ankara'da hakkýn rahmetine
kavuþmuþtur ve aslýnda kabrinin hep Niksar'da olmasýný istemiþ, oðlu Ali KÜLEBÝ'ye de
bunu vasiyet etmiþtir.
Niksar'da yaðmurlu bir Haziran akþamý andýk seni hayata bakýþ açýnla, þiirlerinle. Aramýzda olmayýþýna üzüldük. Sanki gökyüzü de
hüzünlenmiþ onun için aðlýyordu. 05 Haziran
2009 Cuma günü Niksar Halk Eðitim Merkezi
Salonunda
Prof. Dr. Mehdi ERGÜZEL, Doç. Dr. Ertuðrul
YAMAN, Prof. Dr. Nurullah ÇETÝN, Gazeteci Yazar Rýza ZELYUT, Emekli Öðretim Görevlisi
Mehmet Emin ULU tarafýndan "Niksar'dan
Cahit KÜLEBÝ'ye Bakýþ "adýyla verilen panel
ölümünün 12. yýlýnda seni bir kez daha iyi anlamamýza yardýmcý oldu.
Yurdum þiirinde;
"Aðladýðým senin içindir
Güldüðüm senin için
Öpüp baþýma koyduðum
Ekmek gibisin."
diyen Cahit Külebi'nin ne kadar
yurt sevdalýsý olduðunu anlýyoruz. Ayrýca Anadolu'da doðup
büyüyen bir þair olarak þiirlerinde
geçmiþten günümüze köprü kurmuþ ve Türk toplumunun gelenek
göreneklerini ince ince iþlemiþtir
þiirlerine. Bir insanda var olmasý
gereken kavramlar þiirlerine konu olmuþtur: hasret, dostluk, yalnýzlýk, sevda, umut… Birçok þairden farklý olarak özünden kopmamýþ, çocukluðunun geçtiði
yerlerden hasretle bahsetmiþ ve
gurbette iken her zaman sýla özlemiyle yoðrulmuþ bir þairdir. Þu
dizelerde bunu en güzel bir biçimde hissettirmiyor mu bizlere?
Kamyonlar kavun taþýr ve ben
Boyuna onu düþünürdüm,
Kamyonlar kavun taþýr ve ben
Boyuna onu düþünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.
Ankara, Isparta, Erzurum ve
Bulgaristan'dan gelen deðerli þairlerimiz hem Külebi þiirleriyle
hem kendi þiirleriyle"Cahit KÜLE-
BÝ'ye Hasret "konulu þiir þöleninde bizlere
muhteþem bir gece yaþattýlar. Abdullah SATOGLU, Ýsmet Bora BÝNATLI, M. Nuri PARMAKSIZ, Ýlter YEÞÝLAY, Pakize ALTAN, Fatma UÇARLAR, Melahat ECEVÝT, Galip SERTEL, M. Yaþar
GENÇ ve Onur konuðu Zürbiye ÝVDÝK.
Ýnsanýmýzý dizelerinde dillendiren büyük
usta Cahit Külebi'ye bir anma programý tertip
etmemiz gerektiðine yürekten inandýk.
Bu vesileyle Kaymakamlýðýmýz, Niksar Belediyesi ve Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði iþbirliði ile Ölümünün 12. Yýldönümünde Niksar'dan Cahit Külebi'ye Bakýþ adlý panel ve þiir
gecesine destek veren tüm panelist ve þairlerimiz baþta olmak üzere bu güzel programda
emeði geçen herkese "Sevgi ve Sevda Þehri
Niksar" halký adýna sevgi ve saygýlarýmla þükranlarýmý sunarým.
VAR
-Ustama sevgilerleBir bakmayla hal bilinmez, duyurmayla duymazý var.
Akýl fikir þaþar döner, her halle hal uymazý var.
Dilinde süz her sözünü, söze baþý eðmezi var.
Gönle alýp viran etme, eðilmeye deðmezi var.
Dal ile tel ayrý yerden, her cisime sýðmazý var.
Ezber ile yolu bulma, sel basýp da boðmazý var.
Uçuranýn kanat deðil, seni yere aðmazý var.
Damla sudan medet umma, yaðdýrsan da yaðmazý var.
Viran etsen beni bende, bana içten kýymazý var.
Ýkrar verdim yüzüm döndüm, evvelimi saymazý var.
Kendini unutup sana dönüp senden doymazý var.
Ne dersen de özden bilip gönle sitem koymazý var.
Özünde güzellik desen yine teni oymazý var.
Arýn daðýl desen de bir gömleðini soymazý var.
Anlayana anlat beni, ayýltsan da aymazý var.
Sen serdikçe toplar atar, gönle hali yaymazý var.
Nurcan TAÞ
5
TÜRKÝYE BAYRAÐIMIZ GÝBÝ
DALGA DALGADIR
Duran YADÝGAR*
Medeniyetler beþiði Anadolu'da kimi yerler
vardýr ki konumu ve üzerinde yer verdiði kültür varlýklarýyla yüzyýllarla deðil, bin yýllarla
ifade edebilecek köklü bir tarihin ve coðrafyanýn tanýklýðýný yapmaktadýr.
Engin Türk tarihi ,kültürü ve coðrafi geliþimi içinde Niksar'daki mevcut dokunun varlýðý
tartýþýlamayacak kadar zengindir. XI. yüzyýlda
Türk-Oðuz soyundan gelen Daniþmend ve
Selçuklular, siyasi üstünleri ile birlikte Türkistan'dan getirdikleri Türk-Ýslam kaynaklý kültür
ve sanatlarýný diðer þehirlerde olduðu gibi
Niksar'da da ebediyete kadar damgalamýþlardýr.
Niksar'ý fetheden Daniþmendlilerin kurucusu Melik Ahmet Daniþmend Gazi'nin, pek çok
Selçuklularýn bazý kumandanlarýnýn mezarý
burada bulunmaktadýr. Bir çaðý kapatýp bir çaðý açan Ýstanbul Fatihi Fatih Sultan Mehmet,
halifelik makamýný bizlere kazandýran Yavuz
Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman çýktýklarý seferlerde burada konaklayýp yollarýna
devam etmiþlerdir. Dünyaca meþhur seyyahýmýz Evliya Çelebi Niksar'ý iki kez ziyaret etmek
lüzumunu hissetmiþtir. Fransýz ve Ýngiliz seyyahlar çýktýklarý Avrupa ve Asya seyahatlerinin
bir bölümünde bu gizemli þehre uðramýþlardýr.
Halk aþýðý Erzurumlu Emrah doðduðu topraklarý terk ederek ömrünün büyük bir bölümünü
burada geçirerek tamamlamýþtýr.
Niksar, birer tapu niteliðindeki kültür varlýklarý ile bir zamanlar astronomiden týbba kadar eðitim verildiði medreselerin, Türk büyüklerinin yattýðý türbelerin, ticaret yollarýnýn üzerinde bulunan, zengin kervanlarýn konakladýðý
kervansaraylarý, aþýklarý baðrýnda yaþatanlarýn
* Niksar Belediye Baþkaný
6
havasýný hâlâ teneffüs ettikleri tabiatla tarihin
bütünleþtiði "Açýk Hava Müzesi" olarak kabul
edebileceðimiz Tarihi Kentler Birliði'nin üyesi
de olan bir kenttir.
Böyle bir þehre her yönden(ekonomik, sosyal) sahip çýkarak, tanýtmak "Dünya Kültür Mirasý Listesine" dâhil olmasýna çalýþmak baþlýca
görevlerimiz arasýnda olacaktýr.
Uzaklardan küçük gibi görülen bu güzel,
þirin kent; iyi niyetli, çalýþkan her insanýn gözbebeklerinden yarýný görebilecek kadar büyüktür. Kýtalar ve yýldýzlar deðerlendirilmesi
için insanlara býrakýlmýþtýr. Gidenlerin bize bir
borcu yoktur. Onlar üzerlerine düþeni -eksiklikleri de olsa- yaparak bu mirasý bizlere býrakmýþlardýr. Ama geleceklere karþý bizim sorumluluklarýmýz vardýr.
Bu sorumluklarýmýzýn bir parçasý olan kültür deðerleri içinde bu yörede yaþamýþ þahsi-
yetlere de sahip çýkmak ayný zamanda bir vefa borcudur.
Ýþte bunlardan biri de þairliðine ilk adýmlarýný Niksar'da attýðýna inandýðýmýz Cahit KÜLEBÝ'dir.Doðum yeri Zile olmasýna raðmen çoðu
insanlar onun Niksarlý olduðunu zannetmektedirler.Zira o pek çok þiirinde Niksar'dan bahsetmektedir.
"1917 senesinde/
Topraklarýnda doðmuþum
Anamdan emdiðim süt/
Çeþmenden tarlandan gelmiþ.
Emmilerim hudutlarýnda/
Senin için dövüþürken ölmüþler
Kalelerinin burcunda/
Uçurtma uçurmuþum
Çimmiþim derelerinde
Bir andýz fidaný gibi büyümüþüm/
Topraklarýnýn üstünde"
Diye seslendiði mýsralardaki yerler KÜLEBÝ'nin uçurtma uçurduðu kaleler Niksar Kalesi,çimdiði dereler,Kelkit Irmaðýndan baþkasý
deðildir.Zira çocukluðu ve gençliðinin önemli
bir bölümü Niksar'da geçmiþtir.
Ýþte Anadolu ve yaþayaný bundan daha
yapmacýksýz,katkýsýz nasýl anlatýlabilirdi?
Üstelik KÜLEBÝ, bunlarý yaþamýþtý ve tüm
çýplaklýðý ile yalýn bir þekilde pek çok þiirinde
gözler önüne sermiþti.
Onun yeri de,þiiri de hepimizde apayrý ve
tertemizdir.O bütün þiirlerinde "Biz buyuz"
der.Gerçekçi ve abartýsýz
"Kaybolup gider sanýrdýn
Tarla çapalarken Güneþ altýnda
Karanlýk odalarda tütün dizerken
Yanýp sönerdi ýslak ýslak
Yeþil tütün renginde gözleri."
Mýsralarýnda geçen Anadolu kadýnýnýn,
Niksarlý çapaya giden,tütün dizen köylü kadýnlarýn çocukluðumdaki görüntüleri durumlarý,
bende de yýllar sonra þu þekilde yansýyarak
dillenmiþti
"Her sabah taze bir baþlangýçtý kurulan
dünyaya
Ezanla sokaklarý þenlenirdi Bengiler
Mahallesi'nin
Sabahçý kahvelerinde demlenen çaylarýn
ilk tadý
Yanýnda bir de gevrek susamlý sýcak bir simit
Sabah kahvaltýsý yerine geçerdi çapa
iþçilerinin."
KÜLEBÝ, Anadolu'yu taþý,topraðý,köyleri insanlarýyla þiirimize yerleþen þairlerimizden birisidir.Hikâye þiiri kadar insanýmýzý,yokluklarý,varlýklarý,duygularý anlatan þairlerin sayýsý
az mýdýr,bilemiyorum.
"Sen Türkiye gibi aydýnlýk ve güzelsin!
Benim doðduðum köylerde güzeldi.
Sen de anlat doðduðun yerleri
Anlat biraz!"
derken Ankara'dan unutamadýðý Anadolu'nun
köylerinde hasretini dindirmeye çalýþýyordu.
Bizler de yýllar sonra da olsa Onun hasretini dindirmek için elimizden gelen gayreti göstermeye devam edeceðiz.Adý Niksar'da bir
cadde de yaþatýlan Külebi için ilk kez Kaymakamlýðýmýz,Belediyemiz ,Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði iþbirliði ile 5 Haziran 2009 tarihinde onun adýna yaraþýr bir þekilde deðerli
akademisyenlerin ve þairlerin katýlýmýyla "Cahit KÜLEBÝ'ye Niksar'dan Bakýþ" konulu panel
ve "Cahit KÜLEBÝ'ye Hasret Þiir Þöleni" tertip
ettik.Dileðimiz önümüzdeki yýldan itibaren
"Cahit KÜLEBÝ Þiir Ödülü" adýyla ülke genelinde büyük bir yarýþma açýlarak adýnýn geniþ kitlelere ulaþtýrýlarak yaþatýlmasýdýr.
Niksar'da beþ yýldýr adeta nadasa býrakýlan
þiirimiz, kültür ve sanat etkinliklerimiz Erzurumlu Emrah ,Niksarlý Bedri'nin hayatýný ve sanatýný konu edinen sempozyum,panel ,konferans baþta olmak üzere diðer çalýþmalar ve
araþtýrmalarýmýzla,bu gayretler içinde olanlara desteklerimizle devam edecektir.
Niksar Belediye Baþkaný olarak tüm bu etkinliklerimize yoðun destek veren Niksar Kaymakamý Uður TURAN Bey baþta olmak üzere
,desteklerini esirgemeyen daima yanýmýzda
yer alan kamu kurum ve kuruluþlarýnýn yönetici ve çalýþanlarýna,Belediye çalýþanlarýmýza
sivil toplum örgütlerinin fedakar mensuplarýna, deðerli halkýmýza ,isimlerini Niksar'a nakþetmiþ Niksar sevdalýsý kültür ekibine,Tokat
Þairler ve Yazarlar Derneði'ne sonsuz teþekkürlerimi sunarým.
Cumhuriyetimizin 100.Yaþ Yýl Dönümüne
kadar "Küçük Türkiyemiz Niksar"ý hep birlikte
geleceðe el ele, gönül gönüle taþýmak dileðiyle.
7
BABAM CAHÝT KÜLEBÝ
Ali KÜLEBÝ*
Babam Cahit Külebi'yi seksen yýllýk yaþantýsý boyunca sanatý ve mesleði arasýndaki iliþki
ve dengeyi korumuþ, her ikisine de saygý ve
özen göstermiþ bir kiþi olarak tanýdým. Ayný
özeni ailesine olan baðlýlýðýnda ve sorumluluklarýný yerine getirmede de gösterdiði inancýndayým.
Çocuklarý olarak rahmetli kardeþim Ahmet
ve ben onun özen gösterdiði ve aile iliþkilerinde çok önem verdiði, iyi bir eðitim almamýz yönündeki hassasiyeti ve çabalarýna layýk olmaya
çalýþtýk. Kendisinin beklentilerinde hiç þüphesiz
eðitimci olmasýnýn ve iyi bir eðitimin çocuklar
için en önemli hazine ve miras olduðuna inanmasýnýn rolü çoktur. Kýrýlgan, hassas, duygusal
ve zaman zaman hýrçýn yönleri hemen her büyük sanatçýda olduðu gibi onda da var olduðundan onun beklentilerini karþýlamak konusunda zorlandýðýmýz oldu. Ama umuyorum
beklentilerini çok fazla boþa çýkarmadýk.
Sanýrým yakýn dostlarý da onun bu özelliklerini hep dikkate aldýlar. Babamla ilgili bunun
dýþýnda belki de onu öteki sanatçýlardan ayýrýyordu diyebileceðimiz þu hususlara da deðinmekte yarar var. Babam sanatý ve þiiri konusunda evde ve iþ çevresinde konuþmayý sevmeyen bir utangaçlýk içindeydi. Çevresindekilerin
hele iþ yerindekilerin onu þair olarak bilmelerinden çok da hoþlanmazdý. Bu nedenle de
özellikle Antalya Lisesi'nde öðretmen iken ilk
þiirlerini soyadýmýz olan Erencan ile yazmamýþ
Nazmi Cahit ve Cahit Külebi müstear adlarýný
kullanmýþtý. Ne var ki þair olup tanýnýnca da
Erencan soyadýmýzý Külebi olarak deðiþtirmiþti.
Benim önem verdiðim ve hayran olduðum
özelliklerinden biri de elinden bir çok iþ gelecek becerilere sahip olmasýydý. Marangozluk
becerisi çoktu. Kýldestere ile güzel þekiller keserdi. Çocukluðunda kendine tahtadan oyuncaklar yaptýðýný söylerdi. Yemek yapmaktan,
lezzet yaratmaktan da zevk alýrdý. Herhalde bu
* Avrasya TV-Dýþ Politika Direktörü
8
yöndeki ustalýklarý sanatçýlarýn üretmek ve yaratmaktan zevk alma ve Allah vergisi yetenekleri ile ilgiliydi. Hayvan sevgisi de yine doða
sevgisi ve insancýl yönleri ile ilgiliydi. Þiir yazma
yöntemi ise her halde öteki þairlerin çoðundan
farklýydý. Az yazardý. Bir ressam gibi uzun emek
verip ürününü iþlerdi. Þiirlerinin malzemesinin
çoðunu özellikle ilk zamanlarýnda yazdýklarýnda doðadan ve büyüdüðü topraklardan almýþtý. Kullandýðý kaynaklar da her halde baþka þairlerden etkilenmek yerine yaþadýðý, yaþamýþ
olduðu çevrenin anonim anýlarý, ürünleriydi.
ÜÞÜYEN ADAMA
(ASIRLIK YÜKÜNÜ YÜKLENDÝM)
Bir çehre düþünün Hakk'ý anlatan
Eski iklimlerin ruhunu taþýr
Asýrlýk dertlerin yükünde yatan
Bin bir düzen içre yalnýz savaþýr
Yýllardýr gezmedik yol býrakmadýn
Sahte kalemlere,söze bakmadýn
Özünü yýkacak ize akmadýn
Gittin,þehâdet mi sana yakýþýr?
Hayalini perde perde açarken
Gönlünde ülkene ýþýk saçarken
Daðlar yuttu seni,gökte uçarken
Sevdaný milletim duydu,aðlaþýr
Serdengeçti bir er gibi yürüdün
Vefa dergâhýndan aþký büründün
Sonsuza giderken son kez göründün
Melekler ruhuna candan bakýþýr
Var git aðam,karlý daðlar önünde
Üzülme sen,kirlilik yok dününde
Baharý getirdin þu kýþ gününde
Kýrgýnlýklar,dargýnlýklar yatýþýr
Hasret katar katar yolun beklenir
Gözyaþlarýn nehirlere eklenir
Sensiz dünya gam yüküne yüklenir
Muhsin'im davana binler kalkýþýr
M.Yaþar GENÇ
Bu noktada çocukluðunun ve gençliðinin
önemli ilk dönemini geçirdiði Niksar, Zile ve
Artova'nýn etkisi çoktur. Bu yörelerin insanlarýnýn dili, folkloru onun þiir diliydi. Bu nedenle
onu çaðdaþ halk þairi olarak nitelendirenler,
Karacaoðlan ile akraba gibi düþünenler çoktur.
Ama unutmayalým onun þiirleri özellikle geç
dönemlerde büyük þehirlerin, memurlarýn, öðretmenlerin dünyasýný da ele alýyordu. Ülkemizin Kurtuluþ Savaþý da onu haliyle çok etkilemiþ
ve Mustafa Kemal'in yiðitçe savaþýný konu alan
"Atatürk Kurtuluþ Savaþýn'da" yý yazmýþtý. Milliyetçi bir aþkla yazdýðý bu eserin akýcýlýðý, müzikalitesi ve heyecaný onun bu muhteþem savaþ
ile ilgili içtenliðini ortaya koyuyordu. Esasen bu
yönü yaþantýsýnda, Ulusu'nun baðýmsýzlýðý ve
emperyalizme karþý mücadelesinde hep aðýr
basmýþtýr. Toplumsal bir yaklaþýmla ve siyasi
olarak taraf olarak ezilenlerin, sömürülenlerin
ve sömürücü dýþ güçlerin arasýndaki iliþkiyi,
mücadeleyi de özellikle son dönemlerinde dile
getirmiþtir.
Milli yaklaþýmýný, heyecanýný ve olaylarý deðerlendirmesini ben ilk çocukluk anýlarýmda
özellikle Milli Takýmlarýmýzýn futbol ve güreþ
müsabakalarýnda, beraberce gittiðimizde her
seferinde yoðun bir þekilde yaþamýþtým. Sonra
yine ileride, çalýþma hayatýndaki süreçte milli
meselelere olan duyarlýlýðýný, taviz vermezliðini
memuriyet yýllarýnda da çok sýklýkla gördüm.
Haliyle babamýn doðduðu , büyüdüðü toprak ve ortam olan Tokat'tan baþlayarak üzerinde etkisi olan dünyasýný dile getirerek duygularýný ortaya koymasýnýn ana kaynaðý önce doða,
sonra insandý. Ýþte bu noktada baþta Niksar,
Tokat'ýn ilçelerini, köylerini, Sivas'taki gençlik
yýllarýný ele almýþ ve televizyonun olmadýðý o
geçmiþ günlerde, hele uzun kýþ gecelerinde
anýlarýný bizlere renkli benzetmeler ve hikayemsi bir akýcýlýkla anlatmýþtý. Bu nedenle ben
Tokat'ý, Niksar'ý adeta gitmeden görmüþ, yaþamýþtým. Doða sevgisinin bir dýþa vurumu olan
hayvan sevgisini yaþamýþ, atlarýný, köpeklerini
ve kedilerini de bu vesileyle bir anlamda tanýmýþtým. Babamýn, Anadolu insanýnýn mücadeleci, yenilmez, sabýrlý ve eðilmez özelliklerini
her anlamýyla taþýmasý ve düþündüklerini zaman zaman açýklýkla, art niyet olmadan ve
ama belki de acýmasýzca dile getirmesi onunun
açýsýndan yaþantýsýnda belki de çeþitli zamanlarda dezavantajlar yaratmýþ idi. Ancak sanatçýlarýn görevinin halkýna ve kiþilere karþý dürüst
olmasý gereði onun dobra dobra, bildiðini,
gördüðünü ortaya koymasýný gerektiriyordu.
Bu açýk sözlülük, samimilik, dürüstlük ise sanatçýlarýn daha iyi bir dünya arama, mutlu insanlarýn dünyasýna eriþme çabalarýnýn onda da
bir tezahürü diye deðerlendirmek gerekir.
9
"Daha karýþacak bütün sular,
Türk mavisi bulunana kadar"
Cahit KÜLEBÝ
KÜLEBÝ'NÝN ÞÝÝRLERÝNDE
"BEN VE SEN"DEN "BÝZ"E DOÐRU…
Prof. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL*
GÝRÝÞ
Milletler, kendi yetiþtirdikleri deðerleri yarýna hazýrlanan gençlere örnek gösterdikçe millî
kültürde devamlýlýk saðlanabilir ve bu sayede
nesiller arasý kopukluklar önlenebilir.Asýrlar
boyunca nereden nereye gelindiðini anlayabilmenin bir yolu da geçen zaman içinde ortaya konulan eserleri okumak ve bunlarý yazan
þahsiyetleri tanýmaktýr.
Bir yazar "Milletler büyük evlatlarý ile nefes
alýr." diyor. Tarihen sabittir ki, her kültür camiasý ve onu temsil eden devlet, kendi kaynaklarýný, ait olduðu toplumun fertlerine tanýttýkça
kuvvet kazanýr, zenginleþir; zamanla hem millî
kalmayý baþarýr hem de evrensele yükselir.
Cumhuriyetimizin 85-90 yýlda yetiþen nesilleri, yüz yýl önceki Türkiye'nin hangi þartlardan günümüze doðru geldiðini belli seviyelerdeki eðitimlerden geçerek öðrendiler. Fakat,
Malazgirt'ten Ýstanbul'a ve Cumhuriyet Türkiyesi'ne uzanan yollarda nelerle karþýlaþýldýðýný, hangi zorluklarýn çekildiðini,hangi gurur
tablolarýnýn yaþandýðýný; "cömert Nil ve yeþil
Tuna" boylarýnca "ardýna çil çil kubbeler serpen ordu"larý hangi ideallerin sevkettiðini, Süleymaniye kubbesi altýnda "ezelî rahmete doðru uçan ruh ordularý"ný nasýl anlamamýz gerektiðini, Anadolu yaylalarýnda "taþ ile toprak
arasýnda gönüller de inþa eden manevî mi* Sakarya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý
Öðretim Üyesi
10
marlar"ýn neler yaptýðýný, onlarýn emanetini
zamanýmýz için devralan ilim ve irfan erbabýnýn hangi hedeflere yöneldiklerini de bilmemiz
ve tanýtmamýz lazýmdýr.
"Köklerden Dallara" doðru uzanan bu millî
akýþ macerasý öðrenilirse, ayaklar yere saðlam
basar, yeni köprüler kurulur, küçük sarsýntýlar
yýpratýcý olmaz.
Biz; 1900 ile 2000 yýllarý arasýnda yetiþen
Türk ilim, fikir, edebiyat ve sanat adamlarýnýn
eserlerini okuyup anlamanýn, dünü anlamak
ve yarýna hazýrlanmak bakýmýndan büyük
önem arzettiðini düþünenlerdeniz. Akif'ten
Tanpýnar'a, Arif Nihat'tan Cemil Meriç'e, Yahya
Kemal'den Necip Fazýl'a, Kemal Tahir'den Attila Ýlhan'a, Faruk Nafiz'den Cahit Külebi' ye,
Sadettin Kaynak'tan Münir Nurettin'e uzanan,
onlarca þair ve yazarýn, besteci ve sanatçýnýn
yürüyüp sonsuza doðru yöneldiði bu ýþýklý ve
zengin millî kültür köprüsüne çocuklarýmýz da
mutlaka uðramalý, dimaðlarýný onlarýn tarihten emanet olan sayfalarýna açmalý, ruhlarýný
"bize benzer kâinat"ýn seslerinde ferahlatmalýdýr.
ÞÝÝR DÝLÝ TÜRKÇEDEN NASÝPLENMEK
HERKESÝN HARCI MI ?
Güzel bir dil, þiire yakýþýr. Türkçe þiiriyeti
olan bir dildir.Her dilin þiire uygun olduðu ve
yakýþtýðý söylenemez."Güzel, ne giyse yakýþýr."
diyenler hiç de haksýz deðil.Mademki dünyanýn en þiirli dili Türkçedir, öyleyse þiir, güzelliðin Türkçeyle nefes alýþý demektir.
Baykal kýyýlarýndan Bingöl Yaylalarýna kadar kopuzdan saza doðru coþan þiirin sesi,milletimizin söz güzelliðine olan merakýnýn ve ince zevkinin eseridir. Türkler,sözün güzelini sever ve güzel söze "hikmet" adýný verir ona manevî deðer yükler.Eskiden bilgece söylenen
sözler vardý sonra mýsra-ý bercesteler arandý.
Koca Yunus sözün güzelini ararken der ki: "Bir
söz söylemek gerek, melekler de bilmez ola…"
Ýnceliðe bakýnýz; meleklerin bile bilmediði söz
aranýyor.Böyle bir söz ilahî kaynaða dayanýr.Semavî ilhamlý vahye yakýn söz istiyor Yunusumuz. Hangi þair mýsralarýnda yaratýlan
her þeyi ve hayatýmýzý çevreleyen güzellerle
güzellikleri aslýndan daha cazibeli hangi dille
anlatabilir ki? Orada dil
susar aþk konuþur…
Buna raðmen þiir, kültür ve medeniyet tarihinin
en uzun ömürlü sanatýdýr.
Þiir,sözün
saltanatýdýr.
"Aðulu aþý bal ile yað
eden" sanattýr. Yeter ki
"Sözü piþirip diyen" Yunuslarýn dilinde "iþleri sað
eden söz" olsun…
Þiir, dua güzelliðindedir.Adeta ikinci bir lisandýr. Söz ile ses arasýnda
naðmeleniþtir,
âhenge
bürünmüþ özel bir bestedir þiir. O yüzden þiir dilin
süsüdür. Sözünü bilen insanýn da süsüdür.
Evrenin her noktasý,Büyük Sanatkâr'ýn sonsuz ilmiyle donattýðý
güzelliklerin þiiridir. Bu yüzdendir ki kâinat,
serâpâ þiirden ibarettir. Gözleri, gönülleri ve
ruhlarý kamaþtýran güzelliklerin her biri ayrý þiirdir. Þiire yönelmek, büyük ilmi ve sanatý anlamak için "Sani-i Kudret"i idrak etmek için birer vesiledir. Bir zamanlar "Þiir devri geçti,þuur
devridir." diyen Gökalp'in fikrine katýlmak zordur.Þiir devri geçmez.Þiirle þuur elele kâinat ve
ibret sofrasýnda sunulan renk,þekil,koku ne
varsa gönül dili Türkçenin aynalarýna yansýtmaya devam edecektir.Yeter ki " üstte mavi
gök çökmeye ve altta kara yer delinmeye.."
"SEN TÜRKÝYE GÝBÝ AYDINLIK VE
GÜZELSÝN!"
Cahit Külebi, dün ile yarýn arasýnda þiirden
köprüler kuran, üzerinden altýn nesiller gelip
de geçsin diye gönlünün bütün heyecanlarýný
mýsra mýsra nakýþlayan bir söz ustasý, "þair milletin çocuðu" vasfýný kendi þahsýnda hakkýyla
temsil eden bir has adam…Kökleri, ErzurumPasinler'e, belki de asýrlar ötesi Pamirler'e dayanan, Orta Anadolu'nun baðrýnda Tokat'ýn
Zile'sinde doðup yeþil Niksar'da büyüyen, Sivas ve Ýstanbul'da þahsiyet kazanýp palazlanan, Edirne'de askerliðin, Antalya ve Ankara'da edebiyat muallimliðinin inceliklerini öðrenen, Avrupa ve Amerika gören, fakat her
seferinde bin aþkla yuvaya
dönen bir hasretin çocuðu,
kumaþý þiirle dokunmuþ,
ince ruhlu, gururlu bir
memleket sevdalýsý.
Yukarýdaki tek mýsra bile onu ebedileþtirmeye yeter.1917'den 1997'ye 80
yýllýk,dört nesillik hayýrlý,
sade, mütevazý bir hayat
onunki.. "Bize mirasý kaldý"
Türkçenin gül bahçelerine
yakýþýr þiirleri…
Okuyup adam olmasýnda iki kiþi unutulamaz.Kendi hatýralarýnda " çok saðlam yapýlý,pratik zekâlý, þahin gibi bir kadýn…" diye
tanýttýðý anasý ve "haþarý,haylaz küçük Cahit'i yola
getiren uzun, ak sakallý,nur
yüzlü sevimli Pamuk Hoca ki onu, ikide bir
kaçtýðý okula baðlayan ve ona okumayý sevdiren "Maarif, rûh-ý millettir." düsturuna inanmýþ
tatlý dilli bir adam..
Yýllar akar gider.Sivas Lisesindeki öðretmenlerinden biri de A.Kutsi Tecer'dir.Âþýk Veysel'i ve
bazý saz þairlerini Hak âþýðý halk çocuklarýný sazýný "bebe gibi kollarýnda yaylatan" gönül gözü
açýk adamlarý da orada tanýyacaktýr. Benlik ve
senlik nedir anlamaya çalýþacaktýr. Veysel'in "Bizi yakar bizim ataþ; deðil miyiz hep kardaþ" mýsralarýyla Gökalp'in " Ben sen yoðuz,biz varýz."
düsturunu uzlaþtýracak duygu ve fikir tohumlarý
belki de o yýllarýn mahsulüdür.
11
BEN'DEN SANA, SEN'DEN BÝZ'E
DOÐRU…
Þair ve yazarlarýn kullandýklarý bazý kelime
kavramlardan hareket edilerek onlarýn fikir ve
duygu dünyalarýnýn kapýlarýný aralamak mümkündür. Hangi duygular hangi kelimelerle anlatýlmýþ, nasýl anlatýlmýþ, hangi konular etrafýnda dönülüyor? Bu ve benzeri sorulara dayanarak tespiti yapýlan, tasnife tabi tutulan metinleri deðerlendirmek, þair ve yazarýn hayata
bakýþ tarzýný biraz da bunlara dayandýrmayý
doðru buluyoruz.
Ben, ferdiyetin aslýdýr, kendimizi idrakin
hareket noktasý varlýðýmýzýn ömür boyu etrafýnda sema ettiði cazibe noktasý ve çekirdeðidir. Ta ki "bir tel kopar âhenk ebediyen kesilir."
Ben anlatýlmakla biter mi, o bazen her þeydir,
bazen hiçbir þey. Ben, âþýktýr. Önce kendine.
Sonra yolunu þaþýrýr. Senlerin derdiyle yollara
koyulur.Kendinden baþkalarýný sevmeye baþlar.Ayrýlýklara düþer, acý çeker. Hep haklýdýr.
Zaman zaman haksýz ve piþmandýr. Kendini
unuturcasýna sevdikleri sevgilidir, evlattýr, ana,
baba kardaþtýr; vatan, bayrak ezandýr. Özle12
mek, ben'in öteki adýdýr. Çünkü her ben, sen'siz yarýmdýr. Ancak aþk gelince yarýmlar tamamlanýr.
"Ben Niksar' da evimizdeyken küçük bir serçe kadar hürdüm…"
Henüz sen kaygýsý baþlamamýþ serçe mizaçlý çocukta. Her þey kendi etrafýnda dönüyor. Uzak þehirlere gittikçe sen üstüne bin bir
türlü sen'ler tanýyor,siz kalabalýðý içinde sen
seçimleri yapýyor. Kendi benine teselli olacak
sen belki de bir hayaldir. Hayal nedense gerçekten daha etkileyici, oyalayýcý ve ömürlüdür.
Yine de kendi hâlini arz edecek sen ihtiyacý
ona en güzel þiirini yazdýracaktýr . Bu þiir bir "
Sen ve Ben Destaný" dýr:
"Senin dudaklarýn penbe, ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek tut, biraz…"
Yalnýzlýk ve bencillik senfonisi biter. Belki de
baþka türlü yeniden baþlar. Sen, "ayný ufka beraber bakýlan içimizdeki benin arkadaþýdýr."
Teselli pýnarý mýdýr ? Yoksa öteki ben midir ?
Hasretler baki kalýr. Sen ve ben hepimiz biz
olurlar. Hangi biz ? Ýkimiz mi, hepimiz mi ?
Külebi, bu noktada saðlam bir tercih yapar.
Ýkimizden âileye uzanan biz'i Anadolu kadar
büyütür ve herkesi kucaklar :
"Edirne'den Ardahan'a bir toprak uzanýr,
Boz kanatlý üveyikler üstünden uçar…"
Bu toprak bizim yurdumuzdur…"
Bu toprak için yaþýyoruz
Yol verin bize !"
"Biz biliriz bizim iþlerimizi,
Ýþimiz kimseden sorulmamýþtýr !"
Siz, aslýnda biz'in öteki yüzü gibidir :
"Saðdýçlarým !
Sizin gibi yiðitler oldukça bu millet yaþar."
Çünkü ona göre ;
"Büyük bir ulusuz biz, büyük.."
"Karlý daðlarýn ötesinde, uzak..
Ne kadar uzaklýk varsa
Benim yurdum"
kucaklamasýyla sahiplendiði memleketin güzellikleri konusundaki merakýný Nedimane bir
üslüpla senli benli sözlerle Tanrý'ya sorar:
"Yurdumuzun göklerinde mi yerin,
Hey Tanrý, bilmek isterim !"
Külebi'ye göre tek þiir vardýr. O da insanýn
kendi duygu ve düþüncelerini kendine has bir
üslupla anlatmasýdýr." Türk Mavisi þairi C.Külebi üzerine deðerli bir çalýþma yapan Ýsmail Çetiþli
"Ben ile sen arasýnda Külebi ölçüsünde yakýnlýk kurabilmiþ þair azdýr." diyor.
"Biz" sevgililerin adý kadar, ayný deðerleri
paylaþan kaderde, tasada,kývançta ortak olanlarýn da adýdýr. Biz, millettir. Duygulu mýsralar
sevgili millete de ayrýlmýþtýr. " Son" þiirinde :
"Çalýþýn yurttaþlarým,çalýþýn kardaþlarým,
Derdim ki güzel yurdum, muammer olasýn!"
Aþaðýdaki mýsralar insanlýða doðru büyür :
"Ýstiyorum ki kadýnlar her zaman
Vefalý,iyi,sýcak
Erkekler saðlam yapýlý,çalýþkan
Çocuklar tosun gibi
Ýstiyorum ki pýrýl pýrýl olsun
Dünyamýzýn günleri..
Þu mýsralar Cahit Külebi'nin Anadolu için
hayallediði "Kýzýlelma" mýydý?
"Daha karýþacak bütün sular,
Türk mavisi bulunana kadar !"
Ben ve seni aþarak biz ve size oradan,millî
kalarak insanlýða uzanan þairimiz, Yunus ve
Karacoðlan'ýn mayasý ile þiir âlemine girdiðini
gösteriyor. Onun romantizmi bize hastýr,millîdir.
"Aðladýðým senin içindir
Güldüðüm senin için
Öpüp baþýma koyduðum
Ekmek gibisin .."
Mýsralarý baþka türlü nasýl söylenir. Ve sonra ferdiyetin zirvelerinde dolanmalara bakýn:
"Senin saçlarýn öyle gür ki
Rüzgâr esse kýyamet kopar !"
Cahit Külebi'nin hemþehrisi olmak bana
gurur veriyor. Onunla ayný okuldan mezun olmak da ayrý bir güzellik. Faruk Nafiz'in bir
memleket þiirinde :
"El gibi dolaþma Anadolu'nda
Arkadaþ yurdunu içinden taný !"
diye baþlayan mýsralarýný düþünüyorum.Ýçinde
büyüdüðüm, düzlüklerinde uçurtma uçurduðum,ýrmaklarýnda çimdiðim Tokat ve Amasya'nýn kasabalarýný hatýrlýyorum."Aradan kýrk,
elli yýl geçmiþ ama hatýralarý fýrýndan yeni çýkmýþ somun gibi sýcak bir üslupla anlatan Külebi'nin þiirleri olmasaydý çocukluk yýllarýmýz bize bu kadar güzel ve sevimli görünür müydü
?" diye sormadan edemiyorum.
Ruhun þad olsun Cahit Külebi, "Davullar
zurnalar döðende" "Biz" , seni de hatýrlarýz
Atatürk ve silah arkadaþlarýný da…
SEN OL
Bir musikidir,
Bir uðultudur belki…
Gün be gün kulaklarýmýzdaki,
Yüreðimizdeki sabýr coþkudur.
Söylenmeyen…
Söylenemeyen kelimelerin,
Yaþanamayan yýllarýn
Acýsýdýr…
Çaða neden?
Neden zamana sövgü?
"suyu arayan adam" deðil,
Suyun aradýðý adam ol sende.
Selahattin CANSIZ
13
CAHÝT KÜLEBÝ'NÝN
ÞÝÝRÝNE
GENEL BÝR
BAKIÞ*
** Prof. Dr. Nurullah ÇETÝN**
Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatýnýn önde
gelen þairlerinden Cahit Külebi, þiirinde açýk,
anlaþýlýr, sade bir üslubu tercih etmiþtir. Kapalý,
müphem, anlaþýlmaz bir üsluba hiç tevessül etmemiþtir. Bu durum, kuþkusuz onun þiirinin basit ya da sýradan olmasýný gerektirmemektedir.
Tam tersine sehl-i mümteni sanatýyla en derin,
en önemli, en çarpýcý duygu, düþünce ve heyecan dünyasýnýn herkesin anlayabileceði bir seviyede kolayca ifadeye dönüþtürebilme becerisini göstermiþtir. Gerçekte Cumhuriyet dönemi
þairlerinin çoðu bu anlayýþtaydý.
Sade, açýk, anlaþýlýr bir dille yazmanýn en
önemli gerekçelerinden biri, Cumhuriyetle birlikte konuþma dilimiz olan Türkçemizin iþlenerek, yüksek seviyede bir edebiyat dili haline
getirilmesi projesinin öne alýnmasýdýr. Büyük
Türk Atatürk'ün millî bir Türk devleti ve milliyetçi bir Türk milleti kurup oluþturma projesinin en
önemli unsuru iþlek, derinlikli, zengin, ifade
* Bu yazýda kullanýlan Cahit Külebi'ye ait þiir
metinleri þu kaynaktan alýnmýþtýr: Cahit Külebi,
Bütün Þiirleri, Adam Yayýnlarý, 16. Baský, Ýstanbul
2002
** Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coðrafya Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi,
14
gücü yüksek, yalýn bir Türkçe idi. Türk milletinin kendi arasýnda konuþtuðu Türkçenin yazý
dili ile birleþtirilmesi, konuþtuðumuz gibi yazmak ya da yazý dilimizle konuþma dilimizin birleþtirilmesi düþüncesi, bizi bilinçli bir millet
yapma amacý bakýmýndan son derece önemli
idi. Ýþte Cahit Külebi, bu millî amaca hizmet etmiþ þairlerimizden birisidir.
Cahit Külebi þiirinin bir baþka teknik ve estetik unsuru tahkiye ve tasvirdir. Cahit Külebi,
olay anlatýmýna dayalý tahkiyeli metinlerde temel unsur olan hikâye etmeyi þiirinde baþarýlý
bir þekilde uygulamýþtýr. Bunu yaparken þiirin
þiirsel deðerine zarar vermemiþtir. Tahkiyeli
metin ile þiir arasýndaki o ince perdeyi korumayý bilmiþtir. Bize hikaye tadýnda þiirler vermiþtir.
Tasvir konusunda ise Cahit Külebi gerçekçidir. Varlýklarýn, nesnelerin, dýþ dünyanýn somut
özelliklerini ve görüntülerini olabildiðince açýk
ve nesnel bir yapý içinde sunmaya çalýþmýþtýr.
Tasvir ettiði görüntüleri abartmamýþ, olduðundan fazla göstermemiþ, özelliklerini deðiþtirmemiþ ve farklý bir yapýya dönüþtürmemiþtir.
Özellikle Anadolu manzaralarýný, Anadolu
Türk'ünün yaþantýsýný, özelliklerini, deðiþik görünümlerini sade bir yalýnlýk ve gerçeklik içinde
sergileme yoluna gitmiþtir. Bu bakýmdan gerçekçi bir tasvir anlayýþýna sahiptir.
Cahit Külebi, Cumhuriyet dönemi Türk þiirinde memleket edebiyatý anlayýþýnýn önemli
temsilcilerinden biridir. O, Ziya Gökalp'in "halka doðru" ilkesinin bir boyutunu özellikle þiiriyle gerçekleþtirme konusunda önemli hizmetler
görmüþtür. Türk halkýnýn köylerde, kasabalarda ürettiði bilgelik ürünü olan türkülerini, manilerini, masallarýný, atasözlerini, deyimlerini,
daha baþka türlü bütün kültür birikimlerini kent
merkezli, yazýlý, seçkin edebiyat katýna çýkarabilmeyi baþarmýþtýr. Bu baðlamda onun þiirlerinde Türk halk türkülerinin, Türk halk þiirinin
etkilerini, deðiþik yansýmalarýný görmek mümkündür. Bir bakýma onun þiiri, Türk halk þiiri
anlayýþýnýn modern, kentli bir þair tarafýndan
yeniden ifade edilerek üretilmiþ bir hali gibidir.
O, elbette kentli, eðitimli bir þair duyarlýðýyla
ürün verdi. Ama Türk halk edebiyatý birikiminden dolaylý da olsa beslendi.
Ayrýca þair, memleket edebiyatýný sadece
romantik bir duyuþla yansýtmadý. Bazý memleket edebiyatçýlarý Anadolu'ya gitmedikleri halde, soyut planda kalan Anadolu Romantizmi
yapmalarýna karþýn Cahit Külebi, Anadolu'dan
çýkmýþ, Anadolu'da yaþamýþ, Anadolu Türklüðünün yaþantýsýný, acýlarýný, sevinçlerini, sorunlarýný bilen duyarlý bir Türk þairidir. Bu baðlamda Anadolu Türklüðünün hem ekonomik, kültürel, siyasi, sýhhî vb sorunlarýný, hem de Anadolu coðrafyasýnýn güzelliklerini ve çoraklýðýný
bir bütün olarak yansýtmýþtýr. Dolayýsýyla onu
Romantik Realist bir memleket edebiyatçýsý olarak deðerlendirmek mümkündür.
Cahit Külebi, hem bireysel hem de toplumsal konulara yer vermiþ bir þairdir. Özellikle günümüz Türk milletinin önemli bir sorunu olan
tam baðýmsýz ve baðlantýsýz millî bir Türk devleti anlayýþýna deðinen þiirleri, güncelliðini hâlâ
korumaktadýr. Ben de bu konuya özellikle temas etmek istiyorum.
Emperyalizme Teslim Olmayan Tam
Baðýmsýzlýkçý Millî Bir Türk Devleti Ýdeali
Cahit Külebi, þiirlerinde Türk milletinin tam
baðýmsýzlýkçý siyasi bir yapýya sahip olmasýnýn
önemine sýklýkla vurgu yapar. Ona göre biz
Türk milleti olarak kendi iþimizi kendimiz görmeliyiz, idarî, siyasi yapýmýza yabancýlarý, emperyalist devlet ve oluþumlarý karýþtýrmamalýyýz. Ayrýca biz hür bir Türk devleti olarak yaþa-
ma iradesine sahip bir milletiz. Millî Kuvvetler
Reisi Baþbuð Atatürk'ün baþlattýðý tam baðýmsýz
ve baðlantýsýz, hür bir Türk devleti anlayýþýný þiirlerinde kuvvetle perçinler. Nitekim bir þiirinde
þöyle der:
"Biz biliriz bizim iþlerimizi
Ýþimiz kimseden sorulmamýþtýr.
Kýlýçla, mýzrakla, topla, tüfekle
Baþýmýz bir kere eðilmemiþtir.
Kuzumuz var, yaylalarda meleþir,
Çeþmemiz var, gece gündüz söyleþir,
Yazýmýz var, pehlivanlar güreþir,
Bu topraða kimse girememiþtir.
Davraný da deli gönül davraný!
Kemal Paþa dinlemiyor fermaný!
Anasý, bacýsý, kýzý kýzaný
Bizim gibi millet görülmemiþtir." (s.173)
Burada görüldüðü gibi þair, daha ilk mýsrada bizim iþlerimizi yani bizim nasýl idare edileceðimizi, nasýl bir devlet kuracaðýmýzý, vatanýmýzý, topraklarýmýzý, ekonomimizi, tarýmýmýzý,
kültürümüzü, siyasetimizi, eðitimimizi nasýl
idare edeceðimizi biz biliriz. Biz yüzyýllar öncesine dayanan uzun ve geniþ bir idare ve devlet
geleneðine sahip bir milletiz. Türk milleti iþlerine yabancýlarý karýþtýrmaz. Siyasetini, ekonomisini, eðitimini, kültürünü, topraðýný, her þeyini emperyalist devletlere, yabancýlara, Avrupa'ya, Amerika'ya teslim etmek, onlarýn yönetim ve güdümüne terk etmek, Türk milletinin
hiç yapmamasý gereken bir þeydir. Cahit Külebi, bu konuda uyanýk bir Türk vicdaný olarak
uyarý görevini yapmaktadýr. Þair, burada güdümlü, sömürgeci yönetim biçimine, mandacýlýða tepkisini ortaya koymaktadýr.
Batý, Türk milletini boyunduruðu altýna almak, hatta yok etmek için çok eski zamanlardan beri Haçlý seferleri düzenlemiþtir. Eski zamanlarda Haçlý seferleri sýrasýnda kýlýçla, mýzrakla saldýrmýþtýr. Yeni zamanlarda ise yani
Millî Mücadelemiz sýrasýnda topla tüfekle saldýrmýþtýr. Dolayýsýyla þair, Batýnýn bize tarih boyunca deðiþik zamanlarda ortaya koyduðu saldýrýlarý bir bütün olarak ele alýyor. Bu saldýrýlarýn temel amacý da baþýmýzý eðdirmek yani bizi
sömürgeleþtirmek, hatta yok etmektir. Türk
milleti olarak biz de bu emperyalist baskýlara
boyun eðmemiþizdir. Þerefimizle direnmiþ, bu
15
topraklarda, bu coðrafyada var olma ve var
kalma irademizi ortaya koymuþuzdur. Hiçbir
emperyalist güç bize boyun eðdirememiþtir.
Þair, þiirin 2. dörtlüðünde Türk milletinin bir
baþka hürriyetçi eðilimine vurgu yapýyor. O da
vatanýn özgürlüðüdür. Vatanýn özgürlüðü demek, bir milletin kendi vatanýnda özgürce yaþamasýdýr. Kendi kültürünü, kendi hayat tarzýný
kendi belirlediði þekilde yaþamasýdýr. Nitekim
þairin Türk vatanýnýn yaylalarýnda kendi kuzularýmýzýn melemesi, çeþmelerimizin gece gündüz söyleþmesi, ovalarýmýzda pehlivanlarýmýzýn
güreþmesini zikrederek bunlarý birer simge
olarak almasý önemlidir. Bütün bunlar Türk vatanýnýn Türk anlayýþýna ve Türk kültürüne göre
þekillenmesi ve kullanýlmasý anlamýný taþýmaktadýr. Ve bu dörtlüðün sonunda "Bu topraða
kimse girememiþtir" derken de Türk vatanýnýn
yabancýlara peþkeþ çekilemeyeceði üzerinde
16
yoðunlaþýyor. Emperyalistler Türk vatanýný parselleyemez, Türk vatanýnda kendi
hâkimiyetlerini kuramazlar, iradesini ortaya koyuyor.
Türk vataný ve devleti her zaman tehlikelerle karþý karþýyadýr. Emperyalistlerin
gözü üzerimizden eksik olmamýþtýr. Ama
buna karþý Türk milletinin, vatanýný ve
deðerlerini savunmak üzere de Türk milleti kendi baðrýndan yiðit evlatlar çýkarmaktan geri durmamýþtýr. Son Haçlý saldýrýsý olan Birinci Dünya Savaþý sonrasý
Mütarekeyle gelen iþgale karþý Türk milleti kendi baðrýndan Mustafa Kemal Paþa gibi bir yiðit çýkarmýþtýr.
Cahit Külebi, þiirinde "Kemal Paþa
dinlemiyor fermaný" derken aslýnda Kemal Paþayý simge bir isim olarak alýyor.
O bir timsaldir ve Türk milletinin tamamýný temsil eder. Mustafa Kemal Paþa
demek Türk milleti demektir. Türk'ün
millî iradesinin temsilcisidir. Onun fermaný dinlememesi de Türk milletinin sömürgeleþtirilmesi ve yok edilmesi demek
olan fermanlara, buyruklara, Sevr anlaþmasýna, teslimiyetçi yaklaþýmlara boyun
eðmemesi, onlara karþý millî direniþi ortaya koymasý demektir.
Cahit Külebi, þiirinin son iki mýsraýnda Türk milletinin bir bütün olarak yani
kadýnýyla erkeðiyle, çoluðuyla çocuðuyla
baðýmsýzlýðýmýzý yok edecek, bizi sömürgeleþtirip ezecek bütün saldýrýlara karþý topyekün mücadele eden ordu-millet karakterinde
bir yapýya sahip olduðumuzu vurguluyor. Ayný
duyarlýlýðý daha önce Yahya Kemal ifade etmiþti.
Ýradeli Bir Türk lideri: Mustafa Kemal
Atatürk
Türk edebiyatçýlarý ve fikir adamlarý büyük
Türk Atatürk için çok deðiþik deðerlendirmeler
ortaya koydular. Bunlardan biri de Cahit Külebi'dir. O, Atatürk'ü bir þiirinde þöyle resmediyor:
"Sana borçluyuz ta derinden!
Çünkü yurdumuzu sen kurtardýn,
Hasta, yorgun düþmüþtük,
Yaralarýmýzý iyice sardýn.
Yiðittin, inanç doluydun, yapýcýydýn,
Sanatkardýn, denizler kadar engin;
Kimsenin görmediðini görürdü
Sevgiyle bakan gözlerin.
Dedin ki: Bu millet, bu büyük millet
Yüzyýllar boyunca geri kalmýþ;
Bu yurt, bu güzel yurt, bizim yurdumuz
Her yanýndan yaralar almýþ.
Dedin ki: Bir güzel savaþmalý
Kurmak için yeniden;
Bilgiyle, inançla, coþkunlukla
"Övün, çalýþ, güven!" (s.177)
Þimdi bu þiire baktýðýmýzda Cahit Külebi,
Atatürk'ün bazý önemli niteliklerini, ve özelliklerini öne çýkarýyor. Onlarý irdelemeye çalýþalým:
Her þeyden önce yurdumuzu Atatürk kurtarmýþtýr. Bunu bazý kötü niyetli ya da cahiller þöyle yorumluyorlar: Efendim Atatürk, vataný tek
baþýna savaþarak mý kurtardý? Millet savaþmadý da sadece Atatürk mü savaþtý? Milletin bütün baþarýsýný bir kiþiye yüklemek doðru mu?"
gibi eleþtiriler var. Bu doðru deðil.
Þunu bilelim ki biz Türk milleti olarak iradeli önder merkezli bir milletiz. Ya da þeyh merkezli toplum yapýsýna sahibiz. Baþýmýzda iradeli bir önder olursa onun arkasýndan gider ve o
zaman büyük iþler baþarýrýz. Yoksa kendi halimize bir þey yaptýðýmýz yoktur. Türk tarihi bunun örnekleriyle dolu. Büyük liderler de her zaman çýkmaz. Nadir bulunan cevherlerdir onlar.
Atatürk de büyük Türk liderlerinden biridir ve
Millî Mücadelemiz de onun önderliðiyle kazanýlmýþ ve yurdumuz kurtulmuþtur. Ýþgale uðramýþ birçok millet vardýr; ama Atatürk gibi bir liderleri olmadýðý için kurtulamamýþlardýr.
Atatürk'ün öne çýkan bir baþka yönü þaire
göre yiðit, inanç dolu, yapýcý, sanatkar, ileri görüþlü, sevecen olmasýdýr. Ayrýca "Bilgiyle,
inançla, coþkunlukla" mýsraýnda da bunu pekiþtiriyor. Atatürk hem yiðit yani iyi bir asker, iyi
bir yönetici hem de kendi millî ve manevi deðerlerine baðlý inançlý biri, hem milletini ve vatanýný kalkýndýran yapýcý biri, hem ufku geniþ
hem de ahlakî ve estetik derinliði olan biridir.
Cahit Külebi'nin bunlara vurgu yapmasý önem-
lidir. Zira bazýlarý Atatürk'ü inançsýz biri olarak
sunma eðilimindeler ve bu durum, Atatürk'ü
bilerek çarpýtma demektir.
Dil: Türkçe
Cahit Külebi, Türk milletinin millet yapan
temel kültür deðerlerine þiirlerinde önemli ölçüde yer verir. Türk milletinin en temel millî deðeri Türkçedir. Türkçe olmadan biz millet olamayýz. Ya da Türkçe gitti mi Türk millet yapýmýz
da yok olur gider. O yüzden diðer bütün millî
kültür deðerlerinin kaynaðý da Türkçedir. Bu
baðlamda Cahit Külebi, þiirlerinde bu konunun
hassasiyetine ve önemine parmak basmaktadýr.
Atatürk için yazdýðý bir þiirinde þöyle der:
"Dilimizi, ulusallýðýmýzý öðrettin bize,
Çünkü
(s.178)
Cumhuriyetimizi
sen
kurdun."
Atatürk'ün kurduðu Türkiye Cumhuriyeti
Devleti projesinin en önemli unsurlarýndan birisi Türkçenin korunmasý ve zenginleþtirilerek,
iþlenerek, güzelleþtirilerek devam ettirilmesidir.
Nitekim Atatürk de bu baðlamda önemli bir
söz söylemiþtir. Þöyle der:
"Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay anlaþýlabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok
sever ve onu yükseltmek için çalýþýr. Bir de Türk
dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü
Türk milleti geçirdiði nihayetsiz felâketler içinde ahlâkýnýn, an'anelerinin (geleneklerinin),
hatýralarýnýn, menfaatlerinin, kýsacasý bugün
kendi milliyetini yapan her þeyin dili sayesinde
muhafaza olunduðunu görüyor. Türk dili Türk
milletinin kalbidir, zihnidir."
"Türk demek dil demektir. Milliyetin çok bariz (belirgin) vasýflarýndan (özelliklerinden) birisi dildir. Türk milletindenim diyen insanlar her
þeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuþmalýdýr.
Türkçe konuþmayan bir insan Türk harsýna
(kültürüne), camiasýna(toplumuna) mensubiyetini(baðlýlýðýný) iddia ederse buna inanmak
doðru olmaz."
Yazýmý þairin þu iki mýsraýyla tamamlýyorum:
"Saðdýçlarým! Sizin gibi yiðitleri oldukça
Bu millet yaþar." (s.175)
17
CAHÝT KÜLEBÝ'DE
TÜRKÇE TUTKUSU
Doç. Dr. Ertuðrul YAMAN*
Cahit Külebi, Osmanlýdan Cumhuriyete
geçisin izlerini taþýyan bir Anadolu þairidir.
O'nu bir þair olarak doðru anlayabilmek için,
ailesinin ve kendisinin yaþadýðý muhiti, feyz aldýðý kültür ortamýný doðru deðerlendirebilmek
gerekir. Þair, 1917 yýlýnda Tokat'ýn Zile ilçesinin Çeltek köyünde dünyaya gelmiþtir. Ailesi,
Soyadý Kanunu ile Erencan'ý soyismi olarak kabul ederken, Mahmut Cahit; sülalesinin lakabý olan Gullebiler'den hareketle þiirlerinde
kullandýðý Külebi'yi tercih etmiþ, 1946'da da
resmen tescil ettirmiþtir.
Babasý Necati Bey ilkokul çýkýþlý fakat çok
okuyan aydýn bir memurdur. Gullebiler devlete asker ve memur veren bir sülaledir. Külebi'nin annesi Feride Haným ise Erzincan'ýn Tayhoca köyünde geniþ topraklarý bulunan 'aða'
kýzýdýr. Þair annesini; zeki, saðlam yapýlý, pratik zekâlý, inatçý kelimeleri ile tanýmlarken; babasýný; hovarda ve meþrep kelimeleri ile tanýmlamaktadýr. Þair'in ailesi önce Zile'ye, oradan Artova ve Niksar taþýnýr. Mahmut Cahit
hayatý boyunca yürekten baðlý kalacaðý Mustafa Kemal ve Latife Haným'ý ilk kez Artova'da
görmüþtür. Mahmut Cahit Tokat'ta lise olmadýðýndan Sivas'a Sivas Erkek Lisesi'ne yatýlý olarak kaydettirilmiþtir. Lise yýllarýný "karanlýk ve
soðuk duvarlar arasýnda kaldým' þeklinde tanýmlar. Gurbet Acýsý, Masaldaki Yalnýzlýk, Masaldaki Çocuk bu yýllarýn duygu birikiminden
yoðun izler taþýmaktadýr.
Ruhum tutuþtu sandým
Gurbetin acýsýyla,
Geçmiþ günleri andým
Gurbetin Acýsýyla
(Gurbet Acýsý)
* Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü
Öðretim Üyesi
18
Þair Sivas Lisesi'nde okurken Ahmet Kutsi
Tecer, Ziya Karamuk, Fazýl Yinay Muzaffer Sarýsözen gibi öðretmenlerden ders alýr. Külebi
yedi yýllýk lise döneminde kendini iyice okumaya verir. Sivas'ýn Külebi'nin hayatýndaki bir
baþka önemli yaný, halk kültürü, musikisi ve
halk þairlerini yakýndan tanýmasýdýr. Külebi'nin
burada yakýndan tanýdýðý kiþiler; Aþýk Veysel,
Talibi, Ali Ýzzet, Aða Dayý gibi aþýk ve halk hikayecileridir.
Külebi, yükseköðretimini sürdürürken Behçet Nacatigil'le arkadaþlýk yapar. Hocalarý; Reþit Rahmeti Arat, Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi
Tanpýnar, Ali Nihat Tarlan gibi alanlarýnda otorite olan isimlerdir. Külebi 32 yýl boyunca Milli
Eðitim'in çeþitli birimlerinde severek öðretmenlik, müfettiþlik ve idarecilik yapmýþtýr. Müfettiþliði sýrasýnda önceden önemli ölçüde tanýdýðý Anadolu insanýný daha iyi tanýma fýrsatý
bulmuþtur.
l946'da Ankara Devlet Konservatuvarý diksiyon öðretmenliðine ve dramaturgluðuna
sonra da ayný okulun edebiyat öðretmenliðine
atanýr. Bir süre de müdür yardýmcýlýðý yapar.
l954'te de Ankara Gazi Lisesi edebiyat öðretmenliðine atanýr, uzun bir süre bu okulda çalýþýr. Sonra da Müfettiþlik, Ýsviçre bölgesi Kültür
Ateþeliði ve Öðrenci Müfettiþliði, Kültür Müsteþar Yardýmcýlýðý görevlerinde bulunur. Emekli
olduktan sonra ise Türk Dil Kurumu'ndaki yapýsal deðiþikliðe kadar Türk Dil Kurumu Genel
Sekreterliði'ni yürütür. Þair bu dönemde
emeklilik öncesinde de çalýþtýðý Türk Dil Kurumu'nun yayým kolu baþkanlýðýna 1973'te seçilir ve buradaki çeþitli görevlerini 1983'e kadar
sürdürür.
Þiir yazmaya 13-14 yaþlarýnda baþlayan
Külebi ilk þiirini babasýnýn ölümü üzerine yaz-
mýþtýr. Cahit Külebi'nin Yeþeren Otlar adlý kitabý l955 yýlýnda Türk Dil Kurumu Edebiyat
Ödülünü kazanmýþ, Nüvit Kodallý da Atatürk Kurtuluþ Savaþýnda adlý eserinden bir Atatürk Oratoryosu meydana getirip bestelemiþtir.
Görüldüðü üzere Külebi, halk kültürünün
tam ortasýnda doðmuþ, büyümüþ ve hizmet etmiþtir. Þairin bu sýkýntýlý ve deðiþken hayatý
onun dil ve üslubunun biçimlenmesinde
önemli katkýlar da saðlamýþtýr.
Türkçe Tutkusu
Cahit Külebi, Türkçeye ve þiire tutkun bir
þairdir. Þair bu yönünü kendi diliyle þöyle ifade eder: "Þiir dili vardýr, vardýr ya þiirin içinde.
Bütün sözcükler þiirin emrindedir. Þair de bunlardan istediðini kullanabilir. Yeter ki gönlü
hükmetsin, hükmedince de gücü yeterse her
kelime þiir diline girebilir. Sözün kýsasý þiir dili
ile düpedüz dil arasýnda ayrýlýk gayrýlýk yoktur."
Cahit Külebi'ye göre dil, düþüncenin temelidir. Ýnsan dille düþünür.Bu açýdan dil ve kelimeler, düþüncenin ifade kalýplarýdýr. Þiir ve dil
baðlantýsýný hem teoride çok güzel ifade etmiþhem de þiirlerine yansýtmýþtýr. Külebi, bu
konuyla ilgili düþüncelerini þöyle özetletler:
"Þiir, dil çalgýsýnda yorumlanan bir musikidir. Þiir yalnýzca anadiliyle týnlayan bir musikidir."
Türkçe'nin dünyada yaþamýþ ve halen yaþamakta olan dillerin en büyüklerinden biri olduðuna inanan Külebi, dilimizin kendine has
nitelikleri hakkýnda þunlarý söylemektedir:
'Türkçe, yeryüzünde varolmuþ dillerin en büyüklerinden biridir.Bu büyüklük nedeniyle de
öbür dillerden ses bilim,biçimbilim ve tümce
düzeni yönlerinden çok büyük ayrýlýk göstermektedir. Hele dilimizin sözcüklerini oluþturan
heceler öbür dillerden o denli ayrý bir ses ahengi ve öyle ayrý bir mûsukî yaratmaktadýr ki ne
Farsça, ne Almanca vb. dillerin büyük hece dalgalanmalarý;ne de örneðin, Ýngilizce'nin heceyi
aðzýnda yuvarlayýp ovalayan sesleþmesi bize
özgü olan mûsukîsi hiçbir dilin mûsukîsine benzememektedir. Abartmasýz dað çeþmelerinden
akan sular gibi aydýnlýk,duru ve sýzan balýn yumuþaklýðýný veren bir mûsukî vardýr bizim dilimizde.Bu sebeple birtakým insanlarýn Türkçe'yi
yetersiz görmeleri anlamsýzdýr. Eðer bir yetersizlik varsa ve yetersizliðin kaynaðýný aramaya
kalkýþacaksak,bunu Türkçe'de deðil, kendimiz-
de aramamýz gerekir.Ancak bu, dilin zenginleþtirilmesi, geliþtirilmesi, saflaþtýrýlmasýna lüzum
yoktur anlamýna da gelmez."
Cahit Külebi, Türkçe'nin 'arýnýp özleþmesi'nden yanadýr. Bunun gerekçesi, diðer dillerden gelen kelimelerin Türkçe'nin kendine has
ses yapýsý ve musikisinin bozulmasýna sebep
olmasýdýr. "Ýster doðu, ister batý dillerinden olsun dilimizin sesine, musikisine uymayan sözcüklerin Türkçemize dolmasý, dilimizin ses özelliðini bozmaktadýr. Bize özgü olmayan baþka
bir musiki oluþturmaktadýr. Bu durum karþýsýnda, dilimizin kendine özgü musikisini yaþamaktan ve yozlaþtýrýcý yabancý sözcükleri atmaktan
daha doðal ne olabilir? Ýster sanatçý olalým, ister olmayalým, dilimizin güzel sesini duymak bir
büyük ulusun çocuklarý olarak bizim doðal
hakkýmýz deðil mi?"
1950'li yýllarda baþlayýp 1983'e kadar devam eden otuz yýlý aþkýn bir süre Türk Dil Kurumunda aktif bir çalýþma içinde olmasý, söz
konusu inancýn tabii bir sonucudur. Çünkü,
kendi anadiline gereken ilgiyi göstermeyen,bu
konuda herhangi bir endiþesi ve gayreti olmayan bir insanýn ve hele bir aydýnýn, sanatkarýn
dilden þikayete hakký yoktur. 'Ülkümüz, dilimizdeki yabancý sözcükleri atarak Türkçemizi
kendine vergi özelliðe kavuþturmak, anlatýmý
en güç düþünce ve kavramlarý, en yeni nesneleri öz Türkçe sözcük ve deðimlerle karþýlamaktýr. Þaire göre, dilin özleþmesinde sanatkarla ilim adamý birlikte çalýþmalýdýr. Ancak,
bu görev sadece onlarýn sýrtýna yüklenemez.
Hepimiz, dil konusunda hassas olmalýyýz.
Kendini, 'öz Türkçemizin, güzel Türkçemizin
kölesi' olarak gören Cahit Külebi'nin þiir dilindeki kelime servetinin kaynaðý, çok büyük ölçüde yaþayan Türkçe'dir. Günlük hayatýn her
anýnda; sokakta, evde, çarþýda, yolda, iþ yerinde, dairede, sohbet meclislerinde konuþulan
Türkçe. Hepimizin kendimizi zorlamadan, yapmacýklýðýn sahte örtüsünü bürünmeden konuþup anladýðý ana dili. Çünkü ona göre 'þiir,insanýn kendi ana dilinin çalgýsýnda söylenen bir
türkü'dür.
Cahit Külebi'nin dilinde;dolayýsýyla üslubunda dikkati çeken özelliklerin baþýnda,
halk/konuþma dili ve söyleþisinden geniþ ölçüde faydalanmýþ olmasý gelir. Hiç þüphesiz þair
bu hususta bilinçlidir.
19
'Gücüm ölçüsünde Anadolu aðzý ile yazdým.
Sanýrsam ilk kez teker diyen benim. Ta
1940'larda,'kamyon, kavun, karpuz, þoför, sövmek, benzin' sözcüklerini bol bol kullandým.
'Ben halkýmýzýn dili ile konuþuyorum.(…)'Teker,
benzin, kaðný, kavun, sövmek, ayýptýr söylemesi' diyorum. Bakýn bunlarý ben kaç senesinde
söylemiþim.Orhan Veliler hayatý þiire sokmaya
çal çalýþtýlar. Ancak dikkat ederseniz onlar þiirde kargalardan, haminnelerden, Robinson'dan
bahsettiler. Ben Türkiye'den bahsediyorum. O
yýllarda Orhan Veliler,bunun tam farkýna varamadýlar. Durum bu.'
'Köylü dilinde türküler çaðýrdým.'veya 'Gücüm ölçüsünde Anadolu aðzý ile yazdým' diyen
Külebi, bu kaynaðýn sunduðu kelime, deyim,
ibare hazinesi ve söyleyiþ tarzlarýndan bol bol
faydalanarak dilini kurar ve kendine has üslubunu yaratýr.
HÝKÂYE
Senin dudaklarýn pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doðduðum köylerde
Ceviz aðaçlarý yoktu,
Ben bu yüzden serinliðe hasretim
Okþa biraz!
Benim doðduðum köylerde
Buðday tarlalarý yoktu,
Daðýt saçlarýný bebek
Savur biraz!
…
Sen Türkiye gibi aydýnlýk ve güzelsin!
Benim doðduðum köyler de güzeldi
Sen de anlat doðduðun yerleri,
Anlat biraz!
Kaynakça
Sonuç ve Deðerlendirme
Cahit Külebi, bir Anadolu insanýdýr. Kullandýðý dil de onu yansýtýr. O Anadolu insanýný
gözünden ve dilinden hareketle þiirler yazmýþtýr. Dilinde ve üslubunda dikkati çeken özelliklerin baþýnda, halk konuþmasý ve halk dili baskýndýr. Külebi, gerçekte Türk Edebiyatýnda kökü eskilere dayalý olan "Memleket Edebiyatý"
geleneðinin yeni uzantýlarýndan birisidir. Milli
Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatý dönemlerinde daha somut olarak görülen
bu akýmýn yeni ve özgün takipçilerinden birisi
de Külebi'dir.
O, ayný zamanda Türkçeye tutkun bir sanatçýdýr. Bu yönünü hem þiirlerinde ortaya
koymuþ hem TDK'deki dil ve yeni söz türetme
çalýþmalarýna bizzat katýlarak ispatlamýþtýr. Külebi'nin bu yönü üzerinde çok söz söylenebilir:
Ancak; þairi özetlemek bakýmýndan o; "Ömrünü Türkeçeye ve þiiri adamýþ bir halk aydýnýdýr"
ifadesi birçok düþünceyi özetler niteliktedir. Þiirlerinde yalýn ama güçlü bir þiir dili ve bir o
kadar da Anadolu'nun yansýmasý görülür. Bu
durumu en güzel ifade eden þiiri ise, en meþhur þiirlerinden birisidir:
Akyol, Gizem, Cahit Külebi'de Anadolu'nun Kelime Anlamý,Türk Dili, XCIII (663, Mart, 2007) 255258 s.
Çetiþli, Ýsmail, Cahit Külebi ve Þiiri, Akçað yay.
Ankara.
Emre, Gültekin, Cahit Külebi: "Türk Mavisi"yle
Almanca'da Anadolu Deyiþ Geleneðinden Özgün
Söyleyiþe / Cumhuriyet Kitap, (215, Nisan 1994) 23
s.
Oðan, Münevver, "Ýçi sevda dolu yolculuk" ya da
Cahit Külebi Ana Dili, (26, Temmuz-Aðustos-Eylül
2002) 100-103 s.
Oðan, Münevver, Altýntaþ, Nuray, Cahit Külebi:
Yazýnýmýzýn Kuvayi Milliyeci Þairi /. Cumhuriyet Kitap, (351, Kasým 1996) 1, 4-5 s.
Onaran, Mustafa Þerif, 10Yýl Dönümünde Cahit
Külebi Þiirinin Biçim Özelliði / Varlýk, 2007-1
(1197, 1 Haziran 2007) 38-39 s.
Onaran, Mustafa Þerif, Cahit Külebi'nin Þiirinde
Anadolu Gerçeði / Hürriyet Gösteri, 2007-2 (291
Eylül-Ekim-Kasým 2007) 12-14 s.
Salihoðlu, Mehmet, Cahit Külebi özel bölümü /
Antoloji, 1981-1 (2, 1981) 45-62 s.
Uyguner, Muzaffer, Külebi'nin Þiirlerinde Deðiniþ / Türk Dili Dergisi, 14 (79, Temmuz-Aðustos
2000) 28-29 s.
Yardýmcý, Mehmet, Cahit Külebi ve Þiir Dünyasý
/ Folklor/Edebiyat, 4 (15, Sonbahar 1998) 37-62 s.
20
KÜLEBÝ BABA'YI YAÞATMAK
Rýza ZELYUT*
Lafýn iyisi kýsa olanýdýr, derler. O da kýsa ve
duru yazar. Konuþur gibi; türkü söyler gibi…
Bu yüzden diyorum ki Cahit Külebi;
Karacaoðlanýmýzdýr.
Külebi; Tokat ikliminde yetiþmiþse de
Niksar damgasýný taþýr.
Ýnsanýn kimliði yedi yaþýna kadar oluþur.
Cahit Külebi'nin oluþum dönemi Niksar'da
geçmiþtir. Zaten þiirlerinde sýk sýk bu yaratýlýþ
dönemine gönderme yapar ve örneðin þöyle
der:
"Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm"
Niksar; Cahit Külebi'nin "doðup büyüdüðü
yer"dir ve bu yüzden de onun için ayrý bir
önemi vardýr. Ýþte kanýtý:
"Sade bunlar mý Cahit Külebi
Doðup büyüdüðün Niksar'da
Kadýnlar görmedin mi?
Kaybolur gider sanýrdýn
Tarla çapalarken güneþ altýnda
Karanlýk odalarda tütün dizerken
Yanýp sönerdi ýslak ýslak
Yeþil tütün renginde gözleri"
Aþaðýdaki þiirinde de asýl yurdunu anlatmaktadýr:
"Siz baksanýz bir þey göremezsiniz
Benim yurdumdur orasý
Ardýçlar, gürgenler, tozlu yollar
Tokat'la Niksar arasý"
Emekli olduktan sonra Ankara'ya yerleþen
Cahit Külebi; burada ruhen sýkýntý içindeydi.
Þiiri bunun tanýðýdýr. Bakýn ne diyor:
"Dostlarým bilir ki burada
Bir fakir Cahit Külebi
Garaja çekilmiþ hurda
Paslanmýþ kamyonlar gibi
Bekler durur Ankara'da"
* Gazeteci-Yazar
Sadece bu þiir deðil baþkalarý da var onun
Ankara'da mutsuz olduðunu gösteren:
"Þu Ankara kentinin sokaklarýnda
Mutsuz kediler, köpekler var
Sen de mutsuz deðil misin ey ozan
Bezgin deðil misin onlar kadar"
NÝKSAR'DA YAÞAYACAK
Cahit Dedenin oðlu Ali Külebi'ye vasiyeti de
bu yönde imiþ. Bir çeþme yanýnda; kendi yurdunda yatmak istiyormuþ. Þiiri de bunu dile
getiriyor.
"Dað baþýna gömsünler beni
Bir yanýmda bir küçük pýnar
Bir yanýmda sen
Öyle özledim ki yalnýzlýðý bilsen
Yöremiz kalabalýk olmasýn
Ara sýra bir yaya ya da atlý
Ya da bir kaðný geçerse önümüzden
Yorgun köylüler otursun taþýmýzda
Kim bu yatýrlar diye kimse sormasýn"
Yýllardýr; Cahit Külebi'nin kabrinin
Ankara'daki o çöl ikliminden Niksar yeþiline
taþýnmasý için çaðrýda bulundum; yazdým. En
sonunda bu gerçekleþecek. Niksar Belediye
Baþkaný Duran Yadigâr bu konuda her türlü
hizmete hazýr olduðunu ortaya koydu ve
geleneksel Cahit Külebi etkinliklerini baþlattý.
Tokat Valimiz Dr. Recai Akyel de bu önemli
kültürel olaya sahip çýktý.
Niksar halký; gelecekte Niksar için bir
kültür hazinesi olacak Cahit Külebi'yi sahip
çýkacaktýr.
ATATÜRKÇÜ VE ÝLERÝCÝ
Cahit Külebi'nin þiirlerini okurken karþýnýza
neler çýkmaz ký:
Yeþil vadiler, küçük beyaz evler, çördükler,
cevizler, iðdeler, bir bardak þarap kadar sýcak
kadýnlar,
kavaklar,
söðütler,
elmalar,
zemheride çiçek açan zerdali aðaçlarý, ekinler,
mýsýr tarlalarý, dereler, ýrmaklar, tozlu yollar,
yavaþça dalgalanan tarlalar, kaðnýlar, atlar,
21
küçücük kuþlar, soyulmuþ
yumurta gibi beyaz kýzlar;
bin bir biçimli bulutlar, deli
rüzgarlar, çimenler, raký
kadehleri, trenler, incecikten
yaðan yaðmurlar; Mustafa
Kemal Paþa, uçurtmalar;
kamyonlar, uçaklar; küçük
çeþmeler, eþkýyalar, küçük
vadilerde küskün kimsesiz
köyler, Kuva-i Milliye askerleri; basma etekli kadýnlar,
sudan yeni çýkmýþ balýða
benzeyen diri pýrýl pýrýl
kýzlar, insaný zilzurna sarhoþ
eden kadýnlar, mavi denizler, ak köpükler, baþý bulutlu daðlar, kara çalýlara benzeyen bacaklarýyla çocuklar,
haþhaþ tarlalarý, kýraçlar, mavi dikenler, beyaz
güller, tomurcuklardan pembe kalpler; haþhaþ
çiçeðine benzeyen kýzlar; kaðný arabalarý, el
ayak donduran ayaz, kiraz aðaçlarý, yalnýzlýkhasret-yoksulluk, türküler (Bacanak senin
sevdiðin/Kýzlarýn gelinlerin/ Kemikleri sürme
oldu ama/Yaþadý türkülerin)
Lakin o sadece Tokat'ý anlatan bir ozan
olarak görülmemeli. Aydýnlýk Türkiye özlemi;
geleceðe umutla bakýþ; halkýn yanýnda yer
almak; Atatürk'e yürekten baðlýlýk, emperyalizme karþý çýkmak gibi duyarlýlýklar Cahit
Baba'nýn þiirinin diðer ilginç boyutlarýdýr.
Bakýn, Atatürk'ü nasýl bir içtenlikle övüyor:
"Devrimlerle yüceltti çok yüceltti
Bu milleti temiz ellerin
Sana borçluyuz ta derinden
En büyüðü Mustafa Kemallerin"
Kurtuluþ Savaþý'na en güzel destanlardan
birisini yazan Cahit Külebi; insanýmýzýn o günlerdeki yoksulluk ve yorgunluðunu da çok
basit ama seçkin gözlemlerle ortaya koymuþtur:
“Çifte koþtuðun öküzler
Senin kadar yorgun deðil kardaþ
Sen ki kýþ ve yaz düþünceli
Sen ki kýþ ve yaz yalnayak"
Ya þu dizeler neyi anlatýyor?
"Çocuðumun elindeki ekmek
Ben laf söyledikçe azaldý
Bu yüzden þiirler ceplerimde
Hep yarým kaldý"
22
Cahit Külebi; dünya sorunlarý ile de
derinden ilgilenmiþti. Bir ozan zaten duyarsýz
kalmasý düþünülebilir miydi ki…
"Yirminci yüzyýl insanlarý
Asýp kestiler
Kesip biçtiler
Tepeler gibi ölü yýðýp
Deryalar gibi kan içtiler
Çocuklarý aðlattýlar
Kadýnlarýn ýrzýna geçtiler."
Peki dünyayý bu kadar yaþanmaz hale
sokan güç neydi? Elbette ki batý emperyalizmi… Özellikle de bu emperyalizmin küresel
gücü Amerika. Ýþte onun ABD'ye bakýþý:
"Önce Kristof Kolomb buldu Amerika'yý
Sonra biz
Umutlar azaldý günden güne, mutluluklar
Ve ekmeðimiz
Bir çocuk aðlasa dað baþýnda
Gözyaþýnda Amerika akar
Vurdularsa birini, kaný þorladýysa
Bilin ki o kurþunlarda Amerika var
Kiþi kiþiye köle tutulduysa, asýldýysa
Daraðaçlarýnda Amerika var
Ama biz yine de direneceðiz
Sonuncumuza kadar"
Bize düþen ise Cahit Külebi'nin öðüdünü
kulaklarýmýza küpe yapmaktýr.
Bunun için de onu Niksar'a getirerek ilk
adýmý atacaðýz…
ÖLÜMÜNÜN 12.YILINDA
CAHÝT KÜLEBÝ
NÝKSAR ANMA ETKÝNLÝKLERÝ
ÜZERÝNE
Þükrü ÇAKIR*
Cumhuriyet dönemimizin önemli eðitimcisi;
Cumhuriyet ülküsünü en iyi paylaþan Atatürkçü,
aydýn, þair ve yazar Cahit KÜLEBÝ Tokat'ýn yetiþtirdiði mümtaz þahsiyetlerdendir. 1917 yýlýnda
Zile ilçesi Çeltek Köyü'nde doðmuþtur.
Ancak ünlü þairi Niksar'a baðlayan sebepler
de vardýr. Bu neden ve baðlarý þiirlerine dökerek:
Siz baksanýz göremezsiniz,
Benim yurdumdur orasý!
Ardýçlar, gürgenler tozlu yollar
Tokat'la Niksar arasý.
Niksar'a benim yurdumdur dedirten bir vefa:Bu defa þairin aramýzdan ayrýlýþýnýn 12. yýlýnda Niksarlýlarý ve sevenlerini harekete geçirdi.
Niksar Kaymakamlýðý, Niksar Belediyesi ve
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði 5 Haziran
2009 tarihinde etkin bir proðram hazýrladý. Tam
bir gün Cahit KÜLEBÝ’nin hayatý, edebi kiþiliði,
çalýþmalarý ve eserleri tüm yönleriyle anlatýlan
"Niksar'dan Cahit KÜLEBÝ'ye Bakýþ" adýyla bir panel düzenlendi.
Panelde konuþmacý olarak, Prof. Dr. Mehdi
ERGÜZEL, Sakarya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi, Doç. Dr. Ertuðrul
YAMAN -Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý
Bölümü Öðretim Üyesi, Prof. Dr. Nurullah ÇETÝN-Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coðrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Öðretim
Üyesi, Gazeteci Yazar, þairin hemþerisi Tokatlý Rýza ZELYUT ve bir baþka hemþerisi Tokat Þairler
ve Yazarlar Derneði Baþkaný -Emekli Öðretim
Görevlisi- Mehmet Emin ULU Beyler yer aldýlar.
Elbette oldukça verimli geçen bu panelde þairimizin hayatý, sanatçý-eðitimci kiþiliði, okuyan* Tokat Vali Yardýmcýsý
larýn ve dinleyenlerin ruhunda derin duygular
uyandýran þiirlerinin özellikleri sevenlerine, dostlarýna, Niksarlý hemþerilerine bir daha detaylý
bir þekilde anlatýldý.
Ayný gün akþamý ikinci proðram Cahit KÜLEBÝ'ye Hasret adý verilen , þiir gecesi gerçekleþtirildi. Geceye yurt dýþýndan kilometrelerce yol kat
ederek onur konuðu olarak gelen Zürbiye ÝVDÝK
Hanýmefendi hasret dolu, insanýna ve coðrafyasýna sevdalý bir konuþma yaptý.
Ankara'dan Abdullah SATOÐLU, Ýsmet Bora
BÝNATLI, M. Nuri PARMAKSIZ, Ýlter YEÞÝLAY ve
Pakize ALTAN katýldýlar. KÜLEBÝ ile ilgili konuþmalar, þiirlerle birlikte kendi þiirlerini de sundular.
Diðer iki bayan þair Melahat ECEVÝT ve Fatma UÇARLAR Isparta Göller Yöresi Þairler ve Yazarlar Derneði'ni temsilen etkinliklere katýlmýþlardý. Onlar da coþku dolu þiirlerini tüm içtenlikleriyle okuyarak salondaki þiir severleri doyurdular.
Bulgaristan'dan Niksar'a gelerek proðrama
katýlan Þair Galip SERTEL'in yüreði þiirleri hasret
ve yangýnlar doluydu. Gurbetten ne gelirse kalbi sýzlatan, çantada, bavulda, kamyonda deðil
de þairin yüreðinde gelirmiþ dedirten Galip SERTEL þiirleriyle ve yorumlarýyla Bulgaristan gurbetindeki Türklerin acýlarýný dile getirdi. Erzurum
Yazarlar Birliði'ni temsilen katýlan Þair, M. Yaþar
GENÇ Erzurumun Palandöken Daðlarýndan karlý duygularla gelmiþti.
Cahit KÜLEBÝ bu anýþlarla Tokat kültür ve Sanatý adýna, Niksar özeliyle bir þiir okulu gibi sevenleri, günümüz yaþayan Türk yazar ve þairleri
tarafýndan paylaþýlarak geniþleyip güçleniyordu.
CAHÝT KÜLEBÝ SEVGÝSÝNÝN ÞÝÝR VE
SANATININ YENÝDEN CANLANMASININ
SEBEBÝ NEDÝR?
Cahit Külebi sevgisinin, þiir ve sanatýnýn yeniden canlanmasý ve kuvvetlenmesinin sebebi hiç
þüphesiz vefadýr. Cahit Külebi, doðduðu ve yaþadýðý yerleri, insanlara vefayý þiirlerinde konu
edinmiþtir. Þimdi de o insanlar þaire vefa duyarak, O'nu anmaya ve anlamaya baþlamalýdýr.
Vefa denilen bu duygu meðer hayatýmýzda ne
kadar önemliymiþ.
Öyle güzellikler öldürmüþtü vefasýzlýk bir daha gelmez geri. Bir vefadýr bülbülün güle þarkýsý
cevap veremeyen gül goncasýnýn üstünde mahcubiyetten dökülür damla damla teri.
Þair ilk ve orta öðrenimini Zile ve Niksar'da
okumuþtur. Sivas Lisesi'ni 1936 yýlýnda bitirmiþ,
Ýstanbul Yüksek Öðretmen Okulu'na girmiþ ve
23
bu okulun Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünü 1940 yýlýnda bitirerek edebiyat
öðretmeni olmuþtur. 1942-1945 yýllarý arasýnda Antalya Lisesi'nde öðretmenlik yapmýþtýr.
Ýlk þiirlerini Nazmi CAHÝT, imzasý
ile 1938'de Gençlik Dergisi'nde yayýnlamýþtýr. Daha sonra Varlýk Dergisi'nde þiirlerine devam ederek ayný
imzayý kullanmýþtýr. O'nun þiirlerine
ve edebi kiþiliðine kýsaca deðinirsek;
1940-1954 arasý Sokak, Ýnsan,
Türk Dili, Yaratýlýþ, Kültür Dünyasý gibi dergilerde çýkan þiirleri ile de giderek ün kazanan Cahit KÜLEBÝ, Türk
þiirinin özgün þairleri arasýna girmiþtir.
1946'da müzik ve lirizmin iç içe geçtiði þiirlerinden oluþan ilk kitabý; ADAMIN BÝRÝ'ni yayýmlamýþtýr. Bu eserini 1949 yýlýnda çýkardýðý RÜZGAR 'da ki þiirlerinde ise Orhan VELÝ'ye yaklaþtýðý görülür. 1952 'deki Atatürk Kurtuluþ Savaþý'nda adlý destaný Nevit KODALLI'nýn ortaya
koyduðu Atatürk Oratoryosunun temelini oluþturmuþtur.
Yeþeren Otlar'la 1955 yýlýnda Türk Dil Kurumu Sanat Ödülünü alan Cahit KÜLEBÝ, Yangýn
adlý eseriyle de 1981'de Yedi Tepe Þiir Armaðaný'ný kazanmýþtýr. 1982'de Bütün Þiirleri ve
1986'da da Ýçi Sevda Dolu Yolculuk adýyla bazý
hatýralarýný içeren eserleri yayýnlanmýþtýr.
1940 sonrasýnda Türk þiirindeki deðiþim sürecinde KÜLEBÝ'nin de kendine has bir yeri olmuþtur. Rahat anlatýmý, içtenlikli , derin, duyarlý
ifadeleri ile titiz bir þiir ustalýðý göstermiþtir.
Çocukluðunun, gençliðinin geçtiði yerlerde
gördüðü halkýn acýlarýný, sosyal hayattaki çarpýklýklarý þiirlerinde yansýtarak bir anlamda lirizmle toplumsallýðý kaynaþtýrmýþtýr. Halk kültüründeki ve þiirindeki duygusal temalar ve tasvir
motiflerini duru Türkçesi ile çaðdaþ Türk þiirine
taþýyarak kendine özgü toplumsal lirizmi geliþtirmiþtir.
Buradan yeniden hayatýnýn kalan kýsmýna
dönerek özetlersek; 1945'ten sonra Ankara yýllarý baþlamýþ, 1945-54 arasý Ankara Devlet
Konservatuarýnda öðretmenlik yine 1954-56 yýllarý arasýnda da Ankara Gazi Lisesi'nde Edebiyat
Öðretmenliði'ne devam etmiþtir. 1956 yýlýndan
sonra müfettiþlik yýllarý baþlamýþ, yurtdýþýnda Ýsviçre'de Kültür Ataþeliði de yapan yazar, Milli
Eðitim Bakanlýðý Baþ Müfettiþliði (1964-1969),
Kültür Bakanlýðý Müsteþar Yardýmcýlýðýndan
(1969-1972) sonra emekliye ayrýlmýþtýr.
24
1983'e kadar Türk Dil Kurumunda çalýþmýþ,
bir ara siyasete girerek Sosyal Demokrasi Partisi
(SODEP), Sosyal Halkçý Parti (SHP) kurucularý
arasýnda yer almýþtýr.
Cahit Külebi 20 Haziran 1997 tarihinde Ankara'da vefat etmiþtir. Kabri Ankara'da Cebeci
Mezarlýðýnda olup, yakýnlarý vasiyeti doðrultusunda Niksar'a getirmeyi istemektedirler.
Yazýmý, görev yaptýðým Tokat için Cahit KÜLEBÝ'nin Sivas'ta yatýlý okuduðu yýllarda gidiþ ve geliþi sýrasýnda etkilenerek yazdýðý çok sevdiðim
"Tokat'a Doðru" þiiriyle tamamlamak istiyorum.
TOKAT'A DOÐRU
Çamlýbel'den Tokat'a doðru
Tozlu yollarýn aktýðý ýrmak;
Ben seni çoktan unuttum;
Sen de unuttun mu dön geri bak.
Atlarýn kuyruðu düðümlü
Bir yandan yaðmur yaðar, ýslak;
Bir yandan hamutlar þak þak eder.
Bir yandan tekerlekler döner, dön geri bak.
Orda derenin içinde;
Ýki üç akça kavak,
Tekerlekler döner, baþým döner.
Kavaklar yeþeriyor, dön geri bak.
Orda derenin içinde;
Ýki üç çýrýlçýplak,
Alçacýk damý düþündükçe,
Gözlerim yaþarýyor, dön geri bak.
Irmaklar gibi uzaklaþýr,
Bir Türkü kadar uzak
Tekerlekler iki çizgi býrakýr
Hamutlar þak þak eder dön geri bak.
CAHÝT KÜLEBÝ'DEN
NÝKSAR ANILARI
Yüksel ALTUNER*
Büyük ozan Cahit Külebi adý, Niksar'la özdeþ olmuþtur artýk. Çocukluðunu Niksar'da
geçiren bu ozaný herkes Niksarlý bilir. Yazdýðý
þiirleri ile O, bunu hak etmiþtir.
Ozan Cahit Külebi Niksar üzerine çocukluk
anýlarýný da yazmýþtýr. Bunu birçok Niksarlý bilmez. Bu anýlar 16 Þubat 1986 günlü Cumhuriyet gazetesinde yayýnlanmýþtýr. Bugün bu
anýlardan bir kýsmýný sizlere aktaracaðým. Ýlk
aktaracaðým aný Fatlýlý Ali Çavuþ'la ilgilidir.
Fatlýlý Ali Çavuþ'u ben de tanýrým. Özelliklerini bilmem. Ama benim çocukluk anýlarýmda
unutulmaz bir yeri vardýr Ali Çavuþ'un. Onun
çetelik yaptýðýný bilirdik. Büyüklerimiz de anlatýrdý. Sonradan anýlarý "Yeþil Niksar" gazetesinde yayýnlandý.
Fatlýlý Ali Çavuþ'un özelliklerini bilmem
ama tanýrým. Çocukluðumuzda onu görünce
biraz merakla, birazda korku ile bakardýk. Ne
de olsa çetelik yapmýþ, yaman bir adam.Arada, Hükümet caddesinde yürüyüþe çýkardý. O
yürürken dükkanýmýzýn önüne çýkar merakla
bakardým. Þaþtýðým husus; beþ altý adým gerisinden de karýsý yürürdü. Karýsý da onun gibi
giyinirdi. Kýsa boylu ve ufacýk bir þeydi ama dik
ve heybetli yürürdü. Niye peþ peþe yürürler,
niye karýsý Ali Çavuþ'un önüne geçmez anlamamýþýmdýr. Acaba karýsý ayný zamanda onun
korumasý mý idi bilmiyorum. Ne de olsa, Ali
Çavuþ'un iniþli çýkýþlý bir yaþamý olmuþtu. Dostu düþmaný çoktu. Koruma ile dolaþmasý normaldi. Bu koruma karýsý mý idi. Öyle ya o yürürken karýsý onu beþ adým geriden niye izlerdi?
Cahit Külebi, Niksar anýlarýný anlatýrken
Ali Çavuþ'la ilgili olarak þunlarý yazýyor;
* Yazar-Mali Müþavir
"Eniþtemle Ali Çavuþ bir köyde alabildiðine
içtikten sonra Ali Çavuþ'un köyü olan Fatlý'ya
gitmeye karar vermiþler. Ali Çavuþ Gürcü kýrmasý diliyle, Hadi ziraatçi seninle yarýþak mý?
Demiþ. Atlarý sürmüþler. Bir kilometre kadar
uzaklýktaki varýþ yerine eniþtem daha önce gitmiþ. Ardýndan gelen Ali Çavuþ karanlýkta attan
atlamýþ, eniþtem bakmýþ ki belinden bir þey çýkarýyor. Ali Çavuþ'un yanýna koþmuþ. "Aman
Ali Çavuþ ne yapýyorsun?" diye engel olmaya
çalýþmýþ. Çavuþ bu arada namluya mermiyi
sürmüþ, "vuracaðým vallahil azim, bu namussuz at beni rezil etti" diye direnmiþ. Eniþtem,
"çavuþ senin at benimkinden çok daha iyi, istersen þimdi deðiþelim." Diye yatýþtýrmýþ.
Ali Çavuþ, çavuþluk sanýný herhalde askerlikte kazanmýþtý. Ama kurtuluþ savaþý sýrasýnda
Niksar, Reþadiye, Almus dolaylarýnda eþkýyalýk
etmiþti. Tokat, Çorum, Amasya, Yozgat yörelerinde eþkýyaya "çete" derler. Eþkýya sözcüðünü
halkýmýzýn yadsýmasý anlamlýdýr.
Bizde özellikle 20.yüzyýlda, Orta Anadolu
eþkýyasý da, zeybekler de bu iþi bir meslek olarak yapmýþlardýr. Eþkýyalýk temelde ekonomik
bir kurumdur. Balkan ve Birinci Dünya Savaþlarýndan sonra, çetelerin baþlýca üç amaç ve
iþlevi vardý. Askere gitmemek, ailesini ve köylüsünü korumak, geçimini saðlamak. Öbür
nedenler hep geri planda oluþan koþullardan
doðmuþtur.
Ali Çavuþ bu çemberden geçtiði halde,
1930'larda genç ve yakýþýklýydý. Ýnce uzun, sýrým gibi. Sert bir yüz. Burma kara býyýklar. Temiz giyinirdi. Her zaman kurvaze lacivert ceket, haki kilot pantolon, pýrýl pýrýl çizmeler. Çoðunlukla Niksar'da oturur, köydeki iþleri oradan yürütürdü.
Daha sonra Niksar'dan göçtük. Her gelenden Ali Çavuþ ne yapýyor diye sorardým. Bir
25
soruþumda beþ katlý bir apartman yaptýrdýðýný,
Demokrat Parti'nin Niksar Ýl baþkanlýðýna seçildiðini öðrendim. Aradan yýllar geçti, Adalet
Partisi döneminde muska yazýp büyü yapmaya
baþladýðýný söylediler. En son sorduðumda "öldü" dediler. Merak edip duruyorum. Sað olsaydý þimdilerde tekke açar, herhalde izdeþler yetiþtirirdi. Zamana uymasýný bilen, canlý bir
adamdý."
Bir de "Adalet" olayý var. Adalet, Bir kumpanya ile Niksar'a gelen oyuncu bir kýz. Cahit
Külebi uzun uzun söz eder Adalet'ten. Ben Ali
Çavuþ'la ilgili olan bölümünü alýyorum buraya;
"Adalet'in Niksar'ý ayaða kaldýrdýðý sýrada,
bir gece tiyatronun perdesi henüz açýlmamýþtý.
O gece küçük kardeþim de benimle gelmiþti.
26
Biz bekleyip dururken, Ýrfan adlý adlý çelimsiz
külhanbeyi birden sahneden önümüze atladý.
Bacaksýz, zayýf, ama külhanbeyi geçinen garibin biriydi. Elindeki saldýrma hemen hemen
boyunun yarýsý kadar vardý. Birkaç saniye sonra arkasýndan Ali Çavuþ sahneden atladý. Ceketinin düðmelerini bile çözmemiþti. Elindeki
Browning tabancayý Ýrfan'a doðrultmuþtu.
Ama ateþ etmiyordu. Ýrfan, topuklarý arkasýna
deðerek hanýn bahçesine çýktý, herhalde kaçamadý ki, bir iki dakika sonra, önce o, sonra Ali
Çavuþ sahneden atladýlar, bu kovalamaca belki on kez yinelendi. Sonra durdu. Baba avluya
çýkmýþtý. Baktýk, Ýrfan'ý çocuk taþýr gibi kucaðýna almýþ, Ýrfan'ýn elinde pala hala duruyor. Yerine oturdu. Ýrfan kucaðýnda sýzmýþtý. Gösteri
bitinceye kadar da uyanmadý. Baba'nýn kucaðýnda uyudu."
CAHÝT KÜLEBÝ ÜZERÝNE ...
Hâmi KARSLI*
hallesi'ndeki evlerini, komþularýný, Gazi Lisesi'ndeki çalýþtýðý yýllara ait anýlarýný anlattý.
Yaþamým üç noktada Cahit Külebi ile kesiþmiþ.
Birincisi, farklý tarihlerle de olsa ayný ilkokulda okumuþuz. Cahit Aðabey Niksar Gazi
Ahmet Daniþmend Ýlkokulu'nu ben doðmadan
yýllar önce bitirmiþ.
Ýkincisi, ikimizin de çocukluðu yine farklý tarihlerde de olsa Niksar'da ayný mahallede
geçmiþ.
Üçüncüsü, yine farklý tarihlerde de olsa ikimiz de Ankara'nýn en eski lisesi olan Gazi Lisesi'nde öðretmenlik yapmýþýz.
... . . . .
1980'li yýllarýn baþýnda Ankara'ya atanmýþtým. Bir gün, ayný kentli olmakla övündüðüm
Yekta Güngör Özden'le Anayasa Mahkemesi'ndeki odasýnda konuþurken, o günlerde
Türk Dil Kurumu Yazmaný olan Cahit Külebi
söz konusu olmuþtu.
1982 yýlý mart ayýnda TDK binasýnýn alt katýndaki salonda Aþýk Veysel'i anma toplantýsý
yapýlmýþtý. Ben de o günlerde Cumhuriyet Gazetesi'nde Veysel'le ilgili bir yazý yayýmlamýþtým. Cahit Külebi, konuþmasýnýn bir yerinde bu
yazýya da bir gönderme yapýnca çok heyecanlanmýþtým. Konuþmayý, salonun arkalarýnda,
ayakta izliyordum. O kalabalýkta Külebi'nin
yanýna gidememiþ, yüz yüze tanýþamamýþtým.
Yekta Aðabey, "Bugün öðle yemeðinde Cahit Bey'le beraberdik" deyince ben "Cahit Külebi ile tanýþmayý çok istiyorum" dedim. Yekta
Aðabey hemen telefonla Cahit Külebi'ye: "Burada seninle tanýþmak isteyen genç bir edebiyat
öðretmeni hemþerim var. Eðer zamanýn uygun
ise sana gönderiyorum" dedi.
O gün öðleden sonra Türk Dil Kurumu'ndaki odasýnda Cahit Aðabey ile uzun uzun konuþtuk. Niksar'daki çocukluk günlerini, Gazi
Ahmet Ýlkokulu'ndaki öðretmenlerini, Kuz Ma-
Cahit Aðabey ile o gün baþlayan dostluðumuz, O'nu kaybettiðimiz 1997 yýlýna kadar devam etti.
* Emekli Yazýn Öðretmeni
1985 yýlý haziran ayýnda Ankara'da bir trafik kazasý geçirmiþtim. Yanýmda, þimdi Ekin
Sanat'ýn Genel Yayýn Yönetmeni olan Adnan
Caymaz da vardý. Arabam, ters yönden gelen
bir TIR'ýn altýnda kalmýþ, ben gözlerimi Ýbni Sina Hastanesi'nin yoðun bakýmýnda açmýþtým.
Tüm vücudum kýrýklar içerisindeydi. Baþucumdaki hemþire doktora "Cahit Külebi'nin hastasý
kendine geldi" dedi. Cahit Aðabey'le dostluðumu bilen birisinin kaza haberini ona verdiðini,
onun da hastaneye gelerek benimle ilgilendiðini sonradan -doktorumdan- öðrenmiþtim.
O yýllarda -öðretmenliðin yaný sýra- Ankara ilkokullarýna yönelik yayýnlar daðýtan bir
bürom vardý. Cahit Aðabey arada sýrada büroma gelir, ayrýca Ankara'da Niksarlýlarla ilgili
düzenlediðimiz toplantýlara da katýlýrdý. Bu
toplantýlarýn birinde "Niksar'ýn Fidanlarý" adlý
türküyü, Ankara Devlet Konservatuvarý'nda
öðretmen iken kendisinin derlediðini anlatmýþtý.
Külebi, son derece alçak gönüllü ve dost
canlýsý idi. Katýldýðý toplantýlarda veya günlük
yaþamda -eðer kendisini tanýyanlar çýkmamýþsa- o kendini sýradan bir insanmýþ gibi tanýtýr,Türk yazýnýnýn usta þairi kimliðini ortaya
koymazdý.Külebi'yi ve þiirini en doðru ve en iyi
þekilde anlatanlarýn baþýnda -bence- kendisinden 10 yaþ küçük olan Sayýn Vecihi Timuroðlu gelir.
Külebi hakkýnda söz söyleyen veya yazý yazanlar genellikle Behçet Necatigil'in deðerlendirmesine katýlýrlar. Cahit Külebi'nin yakýn
dostu olan Necatigil, Külebi'yi þöyle deðerlendirir: "1940-1950 yýllarýný kapsayan Yeni Þiir
Akýmý'nda kendine özel bir yer ayýrdý. Aydýn bir
saz þairi içtenliði, bir Karacaoðlan rahatlýðý ve
temiz bir dil ile, zaman zaman kötümser, gü27
Amerikan emperyalizminin Türkiye'yi iyice
kýskaca almaða baþladýðý dönemde Külebi
"Amerika" þiirinde þunlarý söylüyor:
Önce Kristof Kolomb buldu Amerika'yý,
Sonra biz.
Umutlar azaldý, günden güne, mutluluklar
Ve ekmeðimiz.
Bir çocuk aðlarsa dað baþýnda
Gözyaþýnda Amerika akar.
Vurdularsa birini, kaný þorladýysa
Bilin ki o kurþunlarda Amerika var.
vensiz, kendi türküsünü söyledi. Yarým kafiyeler, iç sesler, duygu ve düþüncelerine eklediði
zarif benzetmeler ve söyleyiþindeki titizlikle en
sevilen þairler arasýna girdi.Yurt köþelerinin
manzara ve insan gerçeklerini modern bir biçim ve yeni bir romantizmle yaþatýþ, anýlarla
güçlü içten bir duyarlýk; baþlýca özellikleridir."
Vecihi Timuroðlu, edebiyatta gelenek kavramýna, dýþ yapý öðeleriyle yaklaþmanýn aldatýcý olduðunu, þiirde dil ve yansýtma biçiminin
önemli olduðunu söyleyerek, Külebi'nin "aydýn
bir saz þairi" olduðunu söylemenin onu küçümsemek anlamýna geldiðini ifade ediyor. Ben Timuroðlu'nun bu tespitinin doðru olduðunu düþünüyorum. Sanatçý, -sanatýn hangi dalýnda
boy gösterirse göstersin- kendini yurdunun
hatta tüm dünyanýn sorunlarýndan sorumlu tutar. Sanatýný yaparken bu sorunlarý iþler. Külebi, "Yirminci Yüzyýlýn Ýkinci Yarýsý" adýný verdiði
þiirde þöyle diyor:
Özlem özlem özlem
Yokluk yokluk yokluk
Açlýk açlýk açlýk
Yalan yalan yalan
Korku korku korku
Ölüm ölüm ölüm
1
Duman duman duman
28
Kiþi kiþiye köle tutulduysa, asýldýysa
Daraðaçlarýnda Amerika var.
Ama biz yine de direneceðiz
2
Sonuncumuza kadar.
Bundan 34 yýl önce yazýlan bu þiir bugün
de güncelliðini korumuyor mu?
Cahit Külebi, tam baðýmsýz laik cumhuriyeti, Atatürk devrimlerini savunan gerçek ulusalcý bir þairimizdir.
Nevit Kodallý tarafýndan bestelenerek bir
"Atatürk Oratoryosu" haline getirilen "Atatürk
Kurtuluþ Savaþýnda" adlý uzun þiirini; Atatürk'e,
onunla birlikte savaþanlara ve onun çocuklarýna sunmuþtur. Bu önemli yapýt, Cahit Külebi'nin cumhuriyete, devrimlere, ulusa nereden
ve nasýl baktýðýný açýkça gösterir.Tam baðýmsýzlýktan yanadýr.
"Biz biliriz bizim iþlerimizi
Ýþimiz kimseden sorulmamýþtýr.
Kýlýçla, mýzrakla, topla, tüfekle
3
Baþýmýz bir kere eðilmemiþtir."
Türk Ulusu'nun bir bireyi olmaktan hep
onur duyar. Ulusunun gücüne inanýr, ama þoven bir tavýr da sergilemez. Gerçekçidir.
"Biz yoksul bir milletiz.
Gözlerimizde solgun ýþýklar yanar.
Nasýlsa yenilmiþiz bir kere
4
Ama uzun sürmez o kadar!"
Vecihi Timuroðlu, Cahit Külebi'yi Cumhuriyet döneminin gerçek ulusal þairi olarak nitelerken þu deðerlendirmeyi yapýyor: "Hececiler,
hiçbir felsefeye dayanmadan 'milliyetçi' idiler.
Atatürk'ün yaratmaya çalýþtýðý ulusalcý politikanýn yanlýþ yanýný kavradýlar. Onlar, Orta Asya
Türkçülüðünü, Atatürkçü ulusalcýlýðýn köklü yaný sayýyorlardý. Faruk Nafiz ulusalcýlýðý, 'Akýn'
da biçimleniyordu. Behçet Kemal Çaðlar'ýn ulusalcýlýk anlayýþý, 'Bozkurt' la vurgulanýr. Necip
Fazýl, saptadýðý basamaklarý çýkamayýnca, Tanrý Daðý'ndan Hýra Daðý'na atladý. Nazým Hikmet, ulusalcýlýðý, anti emperyalist bir savaþýmýn
sonunda kurulacak sýnýfsýz bir toplumla eþ tutar. O, bütün insanlýðýn kardeþliði üzerine kurulmuþ bir dünyayý özler."
Bu deðerlendirmeye katýlmamak mümkün
mü?
Külebi bir Atatürk hayranýdýr. O'nu hem bir
savaþ kahramaný olarak :
"Bu ne inançtý ki,Gazi Paþa!
Atýnýn teri kurumadan
5
Sürüp gittin yeni yeni savaþlarýn peþinde."
dizeleriyle anlatýrken, devrimci Atatürk'e de
þöyle seslenir:
"Devrimlerle yüceltti, çok yüceltti,
Bu milleti temiz ellerin.
Sana borçluyuz ta derinden
6
En büyüðü Mustafa Kemallerin!
***
“Erzurum'un Kasýmpaþa Mahallesi'nden
"Gullabiler"den Necati Bey'in, Pasinler'in (Hasankale) Aþaðý Tayhoca (Tahirhoca) köyü'nden
Feride (Zekiye) Haným'dan doðma oðlu Mahmut Cahit, Zile'nin Çeltek köyü' nde dünyaya
geldi. Ýki kýzdan sonra doðan oðlan çocuðunun
Erzurumlu bir aile için önemini anlamak çok
kolaydýr. Cahit Külebi'nin doðduðu gece, babasý, Çeltek'te, Þeyh Mahmut'un türbesinde raký
içiyormuþ. Muþtuyu götürmüþler, Necati Bey
(Necati Erencan) çok keyiflenmiþ, büyük sevinç
duymuþ. Necati Bey, o dönemin ünlü yazarý
Hüseyin Cahit Yalçýn'a büyük bir hayranlýk duyduðu için, kendi kendine, 'oðlum olursa adýný
Cahit koyacaðým' dermiþ. Muþtuyu Þeyh Mahmut'un türbesinde alýnca, bunda bir keramet
görmüþ olmalý ki, þeyh efendinin adýný da ekleyerek oðlunun adýný Mahmut Cahit koymuþ.
Soyadý yasasý çýkýnca, aile 'Erencan' soyadýný almýþ. Ýlk þiirlerinde Nazmi Cahit takma adýný
kullanan Mahmut Cahit, daha sonra þiirlerini,
Cahit Külebi adýyla yayýmlamýþtýr. 'Külebi' adý,
onun gerçek aile adý olan 'Gullabi' den alýnmýþtýr. Cahit Külebi adýyla ünlenince, yargý yoluyla
soyadýný deðiþtirmiþ , Külebi soyadýný yasallaþ7
týrmýþtýr."
Evdeki Kuran'ýn arka sayfalarýna, doðan
çocuklarýn doðum tarihlerini yazma eski bir
gelenektir. Cahit Külebi'nin nüfus memuru
olan babasýnýn, oðlu için Kuran'a yazdýðý doðum tarihi 28 Kânun-i evvel 1332'dir. Ancak
nüfus cüzdanýnda doðum tarihi 9 Ocak 1917
yazýlýdýr.
Þükran Kurdakul, Külebi için þunlarý yazýyor: "Anadolu insanýnýn yaþamýný, doða ve toplum iliþkilerini, acýlarýný yansýtýrken gerçekleri
soyutlamadan kendine özgü bir dil kývraklýðý ve
yalýnlýðýyla verdi.Yararlandýðý halk þiir kaynaklarýný, özellikle Karacaoðlan'ý ustaca olanaklarla geliþtirerek, yeni bir ses ve benzeti dünyasý
yaratmayý baþardý. Genellikle dörtlüklere eðilim duydu; dize tekrarlarýndan, yarým ve tam
uyak kullanmadan çekinmeyerek bir denge þairi kimliði gösterdi. Uzun süre özelliklerini yitirmeden ayný sevecen, sýcak, ince hava içinde
8
yeni þiirlere açýldý."
Vecihi Timuroðlu,Kurdakul'un kullandýðý
"denge þairi" tanýmlamasýný "yeni þiirle eski þiir
arasýnda" mý, yoksa "çaðdaþ dünya görüþü ile
eski dünya görüþü arasýnda" mý kullandýðýný
anlayamadýðýný, ancak Kurdakul bunu hangi
anlamda kullanýrsa kullansýn, kabul etmenin
mümkün olamýyacaðýný ifade ederek, Külebi
için "O bizim yazýnýmýzda, ilk Avrupalý þiiri yazanlardan birisidir" diyor.
Cahit Külebi'nin çaðdaþ bir düþünceye sahip olduðu tartýþma götürmeyecek kadar açýktýr. Çaðdaþ olmayan bir þair þu dizeleri yazabilir mi?
"... . . .
Ve karmaþa bir kara bulut olmuþ
Ne güneþ açar, ne yaðmur yaðar,
Kurt sürüleri...öldüren öldürene
Ýnsanýn deðeri yok sinek kadar.
Ýnsanýn deðeri yok sinek kadar,
Yalan, kandýrmaca, vurgun,
Halkýmýzýn bir ucu savurmacada,
Bir ucuysa dibinde yoksulluðun.
9
... . . ."
Edebiyatý seven dostlarýma: "Cahit Külebi'nin en çok hangi þiirini seviyorsun?" sorusunu yönelttiðimde hep ayný cevabý alýrým.
Hikâye!.. Gerçekten benim de öðrencilik yýllarýmda ezberlediðim ilk þiirlerden biri "Hikâye"
olmuþtu.
29
"Senin dudaklarýn pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doðduðum köylerde
Ceviz aðaçlarý yoktu,
Ben bu yüzden serinliðe hasretim
Okþa biraz!
Benim doðduðum köylerde
Buðday tarlalarý yoktu,
Daðýt saçlarýný bebek
Savur biraz!
Benim doðduðum köyleri
Akþamlarý eþkiyalar basardý,
Ben bu yüzden yalnýzlýðý hiç sevmem
Konuþ biraz!
Benim doðduðum köylerde
Ýnsanlar gülmesini bilmezdi,
Ben bu yüzden böyle naçar kalmýþým
Gül biraz!
Benim doðduðum köylerde
Kuzey rüzgârlarý eserdi,
Hep bu yüzden dudaklarým çatlaktýr
Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydýnlýk ve güzelsin!
Benim doðduðum köyler de güzeldi
Sen de anlat doðduðun yerleri
10
Anlat biraz!
Külebi bu þiirini 1944 yýlýnda yazmýþtýr. Bilindiði gibi o yýllar henüz ülkemizde Atatürk
karþýtlarý bugünkü gibi örgütlenmemiþler, bugünkü gibi devrim karþýtý saldýrýya geçmemiþlerdi. Yani, henüz 1946 yýlýnda baþlayan sürece girilmemiþti. Dikkat edilirse 1944'te , "Türkiye'yi aydýnlýk ve güzel" gören Külebi, 1979'da
yazdýðý "Acý Dönem" þiirinde: "Halkýmýzýn bir
ucu savurmaca da,/ Bir ucuysa dibinde yoksulluðun" dizeleriyle kötümserliðini ifade etmektedir.
Orhan Veli, "Hikâye"nin son dört kýtasýnýn
gereksiz bir yineleme olduðunu söylüyor. Ancak Vecihi Timur oðlu -çok haklý olarak - bu
yargýya katýlmayarak: "Hikâye, Cumhuriyet öncesi Anadolu köylülüðünün tarihidir" diyor. Yakup Kadri Karaosmanoðlu'nun ilkin 1932'de
basýlan "Yaban" romaný da öyle deðil midir?
Külebi ölünceye kadar hep Atatürk ilke ve
devrimlerini savundu. Karþý devrimci politika30
larý ve politikacýlarý hep kýnadý. Onlarýn verdikleri ödülleri reddetti. Söz ve yazýyla hep onlara karþý durdu. Bu nedenledir ki "aðýr akciðer
enfeksiyonundan kaynaklanan kalp, akciðer ve
böbrek yetmezliði" tanýsýyla "metabolizmasý pamuk ipliðine baðlý" olarak yattýðý hastane odasýnda onu sadece gerçek sanatçý ve devrimci
dostlarý ziyaret ettiler. Bunlarýn arasýnda hiçbir
çirkin politikacý yoktu.
Iþýklar içinde yat Sevgili Cahit Aðabey.
Dipnotlar
(1) "Yangýn" adlý yapýttaki "Yirminci Yüzyýl'ýn
Ýkinci Yarýsý" adlý þiir (1979)
(2)
(3)
" " " "Amerika" adlý þiir(1971)
"Atatürk Kurtuluþ Savaþý'nda,S.37
(4)
" " " S.17
(5)
" " " S.53
(6)
" " " S.57
(7) "Cahit Külebi-Hýrçýn ve Lirik"(Vecihi Timuroðlu) (S.46-47)
(8) "Þair Ve Yazarlar Sözlüðü"(Þükran Yurdakul) (S.251-252)
(9) "Yangýn" adlý yapýttaki "Acý Dönem 11" adlý þiir (1979)
(10) "Adamýn Biri" (S.12-13)
KAPATMAYIN AÇIK GÝTSÝN
Herkeslerden çok özlerim,
Dinleyin benim sözlerim.
Ben ölünce de gözlerim,
Kapatmayýn açýk gitsin.
Ömür kýsa yol uzun,
Ýçerim dolu hüzün,
Kan aðlýyor iki gözüm,
Kapatmayýn açýk gitsin.
Çok aldandým dünya sana,
Çok günah iþlettin bana,
Yüzüm kara Yaratana,
Býrak gözüm açýk gitsin.
Ýnsanoðlu günah iþler,
Melekler de bizi fiþler,
Hayra deðil bu gidiþler,
Býrak gözüm açýk gitsin.
Göremedim ben o yari,
Arttý yüreðim efkarý,
Bu dünyada yoðu varý,
Yaratana açýk gitsin.
Mahveyledi beni aþkýn,
Dönüyorum þaþkýn þaþkýn,
Kalbimdeki bu ateþin,
Sönmez býrak yakýp gitsin.
Zamanýmýz geçti boþa,
Baþýmý çalarým taþa,
Elbet ölüm gelir baþa,
Kapatmayýn açýk gitsin.
Derdim çoktur kimse bilmez,
Gözyaþlarým akar dinmez,
Kimde ne var hiç bilinmez,
Bilen bilir býrak gitsin.
Ben murada eremedim,
Çok istedim göremedim,
Ýstediðin veremedim,
Býrak gözüm açýk gitsin.
Ben aðlarým yana yana,
Yüzüm yoktur gelem sana,
Gel kulum der isen bana,
Sevinirim açýk gitsin.
Hasan derki yanar özüm,
Söylenecek çoktur sözüm,
Kapatmayýn iki gözüm,
Yaradana açýk gitsin.
Hasan KOÇAK
31
KESÝTLER VE ÇÝZGÝLER
GÖNLÜMDEKÝ CAHÝT KULEBÝ
Muhsin DEMÝRCÝ*
Adamýn Biri (1946); Rüzgar (1949); Atatürk
Kurtuluþ Savaþýnda (1952); Yeþeren Otlar
(1954); Bu eser 1955'te TDK Edebiyat Ödülünü almýþtýr.); Süt (1965)
Þairin bu eserleri tamamen þiirle ilgilidir.
Görüldüðü gibi 1965'ten sonra yazý yazmayý
býrakmýþtý. Onun kýsa özgeçmiþine göz atarsak;
1917 yýlýnda Tokat Ýli Zile Ýlçesi Çeltek köyünde doðmuþtur. Sivas Lisesi, müteakiben Ýstanbul Yüksek Öðretmen Okulu Edebiyat bölümünü 1940 yýlýnda bitirdi.
Antalya ve Ankara illerinde öðretmenliðin
ardýndan Milli Eðitim. Bakanlýðý müfettiþliðinde bulundu. Türk Dil Kurumu üyesi olarak çalýþtý. 1965 Temmuz ayýnda ilk defa þairle Türk
Dil Kurumunda tanýþtým. Dostluðumuz ölümüne kadar devam etti.
Þair, çaðdaþlarýndan farklý bir þiir görüþüne
sahipti. Özellikle "serbest nazýmýn" iþlerlik kazandýðý 1. Yeniciler'den apayrý düþünen þair,
az konuþtu az yazdý. Onun þiir anlayýþýný; "YENÝ ROMANTÝZM" olarak eleþtirmenler deðerlendirir.
Temel aldýðý kaynak; "MÝLLÝ SANATTAN" gelir. Hakikaten gerçekleri ele almasý, bir bakýma
onun "REALÝZMÝNÝ" gösterir.
Bazý eleþtirmenler de ona; "GERÇEKÇÝ ROMANTÝZM" sýfatýný yakýþtýrýrlar.
Özellikle, Ýstiklal Savaþý sonrasý; Türk köylüsünün acýklý halini, , sefaletini, zorluklarýný
son derece etkili olarak þiire aktaran ender þairlerdendir.
Anadolu'nun ruhunu ve içini iyi tanýyan bir
þairdir. Çünkü yaþadýðý ve yetiþtiði yer Anadolu'nun içi ve halkýdýr. Ayný acýlarý yaþamýþ ve
* Araþtýrmacý
32
yaþantýsýný þiire aktarmayý bilmiþtir. Bunu yaparken de asla yabancýlaþmamýþ; Türk köylüsüne tepeden bakmamýþtýr.
Sevginin þu derecesi ne kadar emsalsiz;
"Büyük bir ulusuz biz, büyük
Mutlu günler düþünmek aðlatýr insaný,
Çemiþkezek'te, Patnos'ta, Malazgirt'te doðanlar
Öksüz kor musunuz vataný…"
Yaþadýðý yöre olan; Zile-Tokat-Artova- Niksar ve Sivas'ýn o günkü yaþamýný en realist þekilde þiire aktarmayý bilmiþtir. Bakýnýz, onun
ölümsüz dizelerine göz atalým;
"Sivas yollarýnda geceleri,
Katar katar kaðnýlar gider.
Tekerlekleri meþinden;
Aðýz dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mý götürürler?
Aðýr aðýr kaðnýlar gider
Sivas yollarýnda geceleri..."
Þairin þiirleri incelendiðinde þöyle bir gruplama yapmak mümkündür;
1. Memleket Þiirleri; 2. Destanlar; 3. Aþk
Þiirleri
Þeklinde olabilir. "Memleket þiir türüne" bir
örnek vermek gerekirse "KÜÇÜK ÇEÞME' adlý
þiirini örnek aldým.
"Küçük bir çeþmeyim yurdumun
Unutulmuþ bir daðýnda.
Hiç kesilmeyecek suyum;
Yýldýzlarýn aydýnlýðýnda
Boyuna akar dururum”
dizeleri, lirik-pastoral bir duygu içerirken; sanki; Faruk Nafiz'in "ÇOBAN ÇEÞMESÝ" hatýrlatýr
bize.
Türkçe'nin en güzelliðiyle, "KÝÞÝLEÞTÝRME"
yapan þair, duygularýnda bireysel olsa bile ;sonucunu "TOPLUMSALLIÐA" býrakýr. Söyleyiþinde, konuþma diline yatkýn, halk deyimleri ile
bütünleþen söylemi ile okuyucusuna; "TÜRK-
ÇE'NÝN LEZZETÝNÝ" tattýran bir þairdir de ayný
zamanda.
Bir alýntý ile örneklendirelim;
"Köprüde kadýnlar bir hoþ
Gözlerinde balýklar sarhoþ..."
"Açýlýr etekleri suyun yüzünde,
Seyrederdi söðüt aðaçlarý..."
Gösteriþsiz ama sevimli dili, tabiat tablolarýnda gördüðümüz sözcük manzaralarý onun
þiirini süsleyen, sevdiren, bir o kadar da anlam
içeren sýrlarla doludur.
Nitekim; "Kayýp Sevda" þiirinde; Mazi-ati
iliþkisi son derece ustalýkla iþlenmiþtir. "Sevdamýz kayboldu zamanlarda, Diþi ceylanla, erkek
ceylan ayrý yönlere koþar gider. Bir seviþmek
kaldý romanlarda..."
Hani deriz ya; "Þimdi raðbet güzel ile zengine!" þair bu sözün geleceðini yukarýdaki dizelerde açýklayýp; "Sevgi"yi parada görenlerin
halini analiz ediyor.
Þairin temel kaynaðý eski "Halk Þiirdir." Ona
göre Halk Þiirleri "ÝYÝMSER ve YALINDIR". Madem ki halkýmýz duygusal ve þairanedir. O halde bu milli kaynaktan istifade þarttýr. O þiire,
yeni, yeni üslup ve konu getirilirse temele
baðlý bir edebiyat oluþur. Bana göre þair Külebi; bu rota ile deðiþik varyasyonlarý deneyerek
okuyucuyu kendine ve mazisine baðlamýþtýr.
Biz, ona "HÝKAYE" þiirini Türk Dil Kurumundaki bir toplantýda okutmuþtuk. Fevkalade bir
okuyuþu vardý. Serbest nazmýn özelliklerini taþýyan bu þiiri yazýma almayý uygun gördüm.
Senin dudaklarýn pembe,
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz.
Cahit Külebi, Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine baðlý bir þair olarak da anýlýr. "Atatürk Kurtuluþ Savaþýnda" adlý destaný Oratoryo olarak
bestelenmiþ bir müzikli destandýr.
Bu destandan bir bölüm aktarýyorum.
Edirne'den Ardahan'a kadar
Bir toprak uzanýr,
Boz kanatlý üveyikler üstünden uçar
Ardahan'dan Edirne' ye
Edirne'den Ardahan'a kadar
… Samsun' un evleri denize bakar
Sokaklarý yosun içinde
Çaparlar, takalar, mavnalar
Bilyalar gibi suyun yüzünde
Bir iner bir kalkar.
Ýstanbul'da bir yar sevdim
Adamý günaha sokar
Savaþtepe köprüsünden geçen trenler
Sel olur denize akar.
Ýzmir'in denizi kýz, kýzý deniz
Sokaklarý hem kýz, hem deniz kokar
Cahit Külebi'nin "AÞK TEMALI ÞÝÝRLERÝ"ne
gelince; çaðdaþlarýndan farklý bir tutum görülür. Karacaoðlan vari gerçekçidir. Kadýnlarý
özellikle kýzlarý "LEYLALAÞTIRMA"yý çok sever.
Külebi'nin þu dizeleri aþk þiirlerinin orijinalidir;
Pembe gül hülyandýr açýlmýþ
Beyaz gül yanaklarýn
Sarý gül daðýnýk saçlarýndýr
Ve mahzun kalbin ateþ gibi
Yanan dudaklarýndýr.
Mesleði olan öðretmenliðe ve öðretmenlere övgüler yaðdýrýr. O þiiri okurken hep aklýma; Reþat Nuri'nin Çalýkuþu romaný gelir. Nesir-nazým iliþkisi gözlerimi yaþartýr.
KÖY ÖÐRETMENLERÝ
Ve onlar, saçlarý uzamýþ
Çatlak ellerinde çýkýntýlarý
Üç saat, dört saat öteden
Yorgundur, sessizdir akýnlarý
Ve onlar yýldýzlar gibi
Gözleri ýþýl, ýþýl yananlar
Oyuncak için deðil, kaðýt kalem için
Gizlice aðlayanlar
Ve onlar, aþýktan bilya
Sopadan at yaparlar
Kurt yavrularý gibi, kuzular gibi
Dað baþýný çýnlatanlar
Cahit KÜLEBÝ'nin memleket severliði tartýþýlmaz. Sanki Yunus EMRE'nin "Gurbet" acýsý
20. yy. da KÜLEBÝ ile bütünleþmiþtir. Trenlerde,
kamyonlarda, kaðnýlarda rastladýðýmýz çileli
Anadolu insanýnýn emsalsiz duygularý Onun
dizelerinde þýrýl þýrýl akar. O dönemleri yaþadýðýmýz için de; bizden ve hayat kesitimizden bir
þeyler buluruz. Adeta; Bekir Sýtký ERDOÐAN'ýn
'Binbir Gecesi' ile gözlerimiz dolar. Þairi 12.
ölüm yýlýnda bir kere daha anarken, Türk Edebiyatýna býraktýðý ölmez dizelerle gönüllerimizde daima "bir þiir meþalesi" olarak yaþayacaktýr. Ayrýca Türk Milli Eðitimine katkýsý, gelecek
kuþak öðretmenlerince bir abide þahsiyet olarak anýlacaktýr.
33
CAHÝT KÜLEBÝ'NÝN
Almanya Söyleþisi
Zehra BÝLTEKÝN*
Almanya'da yaþayan halkýmýz, çoðu zaman
vücudu zorunlu burada olsa da baþý Türkiye'mizdedir. Bu bakýmdan, ülkemizden sýk sýk
yazar,ressam, bilim adamý, politikacýlar getirir,
uzun söyleþiler düzenleriz.Böylece ülkemize
yurtdýþýndan baþka açýdan da bakar, iletimizi
canlý tutar, soru- yanýtlarla, pozitif-negatif irdelemelerle rahatlar, sosyal gereksinimimizi,
özlemlerimizi insanca , bir nebze de olsa gidermeye çalýþýrýz
Ýþte bunlardan birini de 07-06-1988 günü
Almanya'nýn (benim de öðretmenlik yaptýðým)Herten þehrinde gerçekleþtirdik Sivil Toplum Örgütleri ve çeþitli Alman ve Türk Kuruluþlarý, Ýþ adamlarýnýn katkýlarýyla.
Gelme tarihini önceden bildiðimden, bir
gün evvel geceden büyük bir sevinç ve heyecanla, tatilden gelirken memleketimden getirdiðim asma yapraðýný ve kara baklayý ýlýk suya
koydum.Sabah erkenden dolma içini hazýrlayýp sarýp hemencecik piþiriverdim.Ýçim içime
sýðmýyordu.Oturma salonu büyük olan arkadaþýn evinde buluþacaktýk Toplantý saatinden
önce,hýzlýca koltuðumda tenceremle o eve
ulaþtým.Masaya tencereyi býrakýp, kendisine
doðru ilerledim,elini öpmek üzere eðilirken,elini vermedi,sarýldýk.Babacan, o yaþta olmasýna raðmen dimdik duran,iri kemikli ,deðerli bir þairimizdi.Biraz þehrimin Niksar'ýn
hasreti,biraz da þair sýcaklýðý hissetmiþtim.Ayrýlýrken hemen, kiþisel özelliðimden olsa gerek,
- Ülkemizde kadýnlarýmýzýn çoðu içlerinden
geldiði gibi, geldiði þekilde sarýlamýyorlar deðil mi? Bizler burada bu rahatlýðý bulduk dedim. Hafifçe gülümsedik.
* Eðitimci-Herten-Amany
34
- Ben Niksar þehrinden,sizinde bir zamanlar oturduðunuz Kale içi mahallesi 24 numarada oturan, öðretmen Zehra Biltekin'im.Ben
çocukken o evde alt katta Esmaným Teyze, (Esme Haným) onlar kýrk elli yaþlarýnda filanlardý.
Aþaðýda Kazalapa'lý Þükrü Efendiler vardý.
Þimdi de Geyran'lý öðretmen Sabri Bey aldý.Artýk tahta panjurlu deðil,beton dedim.Yanýna
oturduðumda sýrtýmý sývazladý. Hemen tencerenin içindekini överek anlatmaya baþladým.
- Sizi yýllar önceki aðýz tadýnýza götürmek
için pastýrmalý, kýzýlcýk kurulu Niksar'ýn meþhur
Bakla Dolmasýný piþirip getirdim.Yaprak tanýnmýþ Buðama Köyünden,bakla ve kýzýlcýk kurusu da Niksar pazarýndan, size özel Nostaljik,
memnun edersem ,ne mutlu bana diye düþündüm. Ýþte bu ülkede koþullar böyle izinden gelirken bunlarý yükleniyoruz dedim. Gülüþtük
- Çok sað olun kýzým, zahmet etmiþsiniz dedi.
- Zahmet söz mü efendim! Ýsteyerek, zevkle yaptým, ben de ayrý mutluluklar yaþadým diye hem sürdürüyor hem de, yemek masasýnýn
tanzimine arada yardýmda bulunuyordum.Kaç
yýldýr burada olduðumu sordu yirmi beþ dedim.Hem yemeklerden atýþtýrýyoruz, hem Niksar'a gidip geliyorduk.Bu deðeri, Niksar dýþýna, hatta ülke dýþýna taþan þairimizle ayný mahalleden olmanýn gururunu, onurunu,mutluluðunu ve sevincini taþýyor, ayný masada yemekte olacaðýmýza inanamýyordum...
Sizi Niksar halký unutamadý! dedim.
- Ben de sizin oralarda çok güzel günler yaþadým (yaþattýlar da) dedi. Halkýn samimi, sevecen ve neþeli, esprili, oluþundan bahsetti.
Sanki nutkumuz tutuldu(yüksek heyecanlý
oluvermek. Bu Niksar yöresi sözcükleri öyle
özlemiþim ki fýrsat buldukca tam yerine oturtasým geliyor, büyük kývanç duyuyorum da) ko-
nuþmalar yememize göre daha fazlaydý sanýyorum.Ara ara söyleþiyi sürdürüyor, yýllar sonra da olsa deðer verdiðim,senelerdir þiirlerini
beðenip ezbere okuduðum bu þairimizle sohbetin tadýna varýyor, keyfini çýkarýyordum.
Sonra,
- Muammer Kaynar vardý,dedi
- Tanýyorum, vefat etti ben Almanya'ya gelmeden dedim.Niksar'ýn tanýnmýþ zengin Belediye Reisi Hacý Ahmet Kaynar'ýn oðlu diye söylendim.Ve,
- Kamalý Halis (Kamaloðun Halis) vardý diye lakabýyla yineledi.
- Hocam belleðiniz çok iyi dedim.Sonra.
ondan fýkra anlatýp, düðününden sonra da senelerce bunun söylendiðinden bahsetti gülümsüyordu, ben de eþlik ettim.
- Tanýrým, Arasta çarþýsýnda deri ayakkabý
ve çanta diktiðini, hatta ablama koyu kahve
rengi beyaz iple diktiði çantayý senelerdir kullandýðýný, sonra da benim kullandýðýmý, çok
ince ve muntazam dikiþleri olduðunu, dayanýklýlýðýndan bahsedip, þimdiki eþyalarýn toplumda nasýl tüketildiðine deðindik.Ben,
- Bizler, kardeþler hep birbirimizin eþyasýný,
uyduðu müddetçe kullanýrdýk! Þimdikiler marka meraklýsý! Dedim, tastik edercesine bir bakýþý vardý ki, savaþ yýllarýnýn çocuðu olduðu yýllara hýzlýca gidip geldi sanýyorum.Yüzlerindeki
her çizginin derinliklerinde yaþamýn izleri bütün açýklýðýyla kendini gösteriyordu.Kendisine
ezbere þiirler okudum, bana sevecenlikle bakarken, ben heyecanýmýn son sýnýrýndaydým.
Kolay mý büyük ustanýn karþýsýnda!
- Beni mutlu kýldýn sað ol dedi.
Daha sonra toplantý salonuna gittik. Halkýn
sevgi ve saygýsýyla karþýlandý. Her zaman ki gibi mütevazi tavýrlarla davranýyordu. Sorularý
tarafsýz, esprili yanýtladý,þiirlerini kendi sesinden dinleme fýrsatýný bulduðumuz bu toplantýsýný hiç sýkmadan saatlerce sürdürdü. O yaþta
kendine güvenirliði ses tonundan,gerçek ve
sadeliði, yüz ifadesinden seziliyordu.
O günden geriye imzalý kitaplarý, birlikte
fotoðraflarý kaldý. Hala sesi kulaklarýmda, hayali gözlerimdedir. Bizler onu yaþatacaðýz.
Anýsýna saygýyla eðiliyorum.
35
BÝR SEVDADIR
YEÞÝL
NÝKSAR
Zürbiye ÝVDÝK*
Yazmak bir mutsuzluk eylemidir! Nasýl ki
her bitki kendi kökünde yeþerirse: Her yazarda yaþadýðý coðrafyaya göre þekillenir. Geçmiþten bugüne, dünyanýn her yerinde, her dönem kendi sanatýný ve sanatçýsýný yaratmýþtýr.
Cahit KÜLEBÝ de; bizim coðrafyamýzda sancýlý
bir dönemin yarattýðý iz býrakmýþ bir deðerdir.
Sanat naiftir, ayný zamanda onarýcýdýr.
Sanatçý, kýrýlgandýr hassastýr. Mutsuz olduðu þeyleri; kimi dizelerine, kimi tuvale, kimi de
notalara dökerek dile getirir. Cahit KÜLEBÝ de
dizelerinde bir dönemin milli mücadelesini, direniþini, yoksulluðunu, aþkýný, sevdasýný anlatýrken, dizelerinde güçlü bir yurt sevgisi, aidiyet duygusu hissettirir okuyucusuna. Kýsacasý o
kendi doðduðu topraklara aþýk bir þairdir. Böyle bir deðeri 12. yýlýnda yaþadýðý topraklarda
anmak, memleketimin dört bir yanýndan gelen, birçok þair, yazar arkadaþla ayný havayý
solumak benim için gerçekten unutamayacaðým iki gün olarak kalacak belleðimde…
Ýkinci gün, doðup büyüdüðüm bu topraklarýn tarihi yerlerini gezme þansýna sahip olmak
ve daha yakýndan tanýmak, beni bir taraftan
çok mutlu ederken, bir taraftan da içimde garip bir suçluluk duygusu yarattý! AraþtýrmacýGazeteci yazar Rýza ZELYUT, Melik Gaziyi anlatýrken, Melik Gaziye gecikmiþ bir ziyaret borcum olduðunu hatýrladým. Ben adýmýn Zürbiye
olduðunu; ilkokula baþladýðým gün öðrendim.
Aslýnda benim gerçek adým (Melik)tir. Bir de
hikâyesi var. Annem bana hamileyken "Melik
* Tuday Basýn sözcüsü
36
Gazi rüyasýna girer ve annemin dilinin üzerine
mercimek büyüklüðünde bir hap koyar, sonra
bu hapý yut, karnýndaki kýz olursa adýný, Melik,
oðlan olursa, Gazi ver" der. Annem bu rüyanýn
çok etkisinde kalýr ve adýmý Melik koyar ama
nüfusa ölen ablamýn adýný (Zürbiye) yazdýrýrlar. Sanýrým haksýzlýk karþýsýndaki asiliðim belki de tekke çocuðu olmamdan kaynaklý…
Niksar, tüm farklýlýklarýyla ilginç bir coðrafyadýr, en belirgin özelliði de; burada doðan,
büyüyen insanlarýn dünyanýn neresine giderse
gitsinler, Niksar’a olan özlemlerini, Niksar
'dan baþka hiçbir þey dindiremez.
Yerel sanatçýlarýn seslerinde Niksar' a özgü
bir týný vardýr. Türkülerde her ne kadar beddua
gibi cümleler kurulsa da, aslýnda sevgiliye tatlý bir sitemdir… Bu türküleri, Bolat Baba festivalinde tekrar dinleme þansýna sahip oldum.
Kadýnlar ellik adlý oyunu oynarken, belli bir
yaþ gurubu üzerindeki kadýnlarýn yüzlerindeki
ifade ve yoðunluk insanda sanki ibadet ediyorlarmýþ hissi uyandýrýyordu.
Otuz üç yýldýr bedenim burada olmasa da
yüreðim hep bu coðrafyada attý, öncelikle
böyle bir etkinliðe destek veren baþta Niksar
Kaymakamý Uður TURAN ve Belediye Baþkaný
Duran YADÝGAR olmak üzere tüm kamu yöneticilerine Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði
mensuplarýna ve bu organizasyonda emeði
geçen tüm edebiyatçýlara ve edebiyatseverlere
sonsuz teþekkür ediyorum. On beþ yýldýr yurt
dýþýnda onlarca etkinlik düzenledim ve onlarca etkinliklerde bulundum, Ama ben; 5 Haziranda Niksar da yeþerdim… Hepinizi çok seviyorum.
TÜRK'ÜN GÜCÜ
Sýkarýz demiri
Çýkartýrýz suyunu
Korkutur düþmanlar
Bizimle çocuklarýný
Ýstersek beþ dakikada
Varýrýz Fizan'a
Haritadan sileriz
Yan bakana
Korku bilmez soyumuz
Atlarýz balýklama
Yakarýz gemileri
Yuh deriz sað kalana
Ýlhan KOÇGÖZ
BÝR MEMLEKET AÞIÐI
CAHÝT KÜLEBÝ
Nuray ÇEVÝK*
Þiirini halk þiiri geleneðinin zengin ve tükenmez hazinesinden besleyen, halk dilinin en
güzel söyleyiþlerini mükemmel bir doðallýkla
þiirlerinde kullanan Külebi neden bu kadar sevildi? Bu soruya tek bir cevap bulmak fazlaca
sýð düþünmek olur. Gerek muhteva gerek þekil
bakýmýndan onun þiirinden bu soruya sayýsýz
cevap bulunabilir. Benim amacým onun bu kadar sevilmesinin temelinde yatan bir " halk
adamý" bir " memleket aþýðý" olma niteliðini irdelemek.
Bir sanatçýnýn köklerine baðlýlýðý, halkýnýn
bir parçasý oluþu onu besler. Daha ilk yayýmlanan þiiri "Gurbet Acýsý" nda bu açýkça görülür.
Ýleriki yýllarda da bu anlayýþ geliþerek devam
eder. Bu geliþimin baþka bir yansýmasý da resmi aile soyadý olan "Erencan"ý kullanmayýp, aile lakabý olan "Güllebi" yi Külebi þeklinde kendine soyadý edinmesi, böylece yaygýn halk geleneklerinden aile lakabý geleneðini yaþatmasýdýr. Zaten o hiçbir zaman doðduðu, büyüdüðü topraklardan kopmamýþ, tam tersi Ýstanbul'da, Berlin'de bulunduðu sýralarda, ülkemizin farklý coðrafyalarýnda çalýþmalarýný sürdürürken, aklý , gönlü hep ekmek kadar kutsal
bildiði yerlerde olmuþtur.
Cahit Külebi'nin çocukluðunu Tokat, Zile,
Niksar, Çamlýbel çevresinde geçirdiðini biliyoruz. Zile'nin o dönemdeki büyülü havasýndan,
yaþayýþýndan etkilenen þairimiz sanat tutkusunun baþlayýþýný þöyle dile getirir :"Zile'de bir
akþam babam bana üç kitap getirdi. Ýhtimal o
yaþýmdan hatýrladýðým tek gün olan o aydýnlýk
gecede edebiyatý sevmiþimdir.Belki de her akþam, kalesinden tellallar çaðýran , sokaklarýnda yaz boyunca yük yük üzüm taþýnan … ve
geceleri uzaktan ' þu Zile'den gece de geçtim
görmedim aman ' diye türküler duyulan Zile
bana sanatý sevdirdi."
* Eðitimci-Yazar
Külebi' de memleket sevgisini iþlerken verilecek örneklerin çokluðu insaný hangisini seçsem kararsýzlýðýna itiyor. Bende özel bir yeri
olan Tokat'ý ilk tanýdýðým þiir, "Ýstanbul" da ise
bakýn Niksar nasýl çýkar karþýmýza:
Kamyonlar kavun taþýr ve ben
Boyuna onu düþünürdüm.
Kamyonlar kavun taþýr ve ben
Boyuna onu düþünürdüm.
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.
Onun þiirinde görülen Anadolu havasý,
Anadolu kültürü, vatanýmýzýn tüm renkleri yurduna duyduðu derin baðlýlýkla izah edilebilir
ancak. Yazar ve eleþtirmen Selim Ýleri taþraya
ilgisinin Külebi'nin þiirleriyle arttýðýný,"Yaþarken
ve Ölürken" romanýný ondan aldýðý ilhamla
yazdýðýný söyler. Mehmet Kaplan ise Külebi
için: "Ben ona inanýyorum ki Anadolu'yu, çocuklarý bu topraklarla karýþmýþ, þehre geldikten sonra yüksek kültür edinmekle beraber ilk
yaþantýlarýný kaybetmemiþ sanatkârlar anlatabilirler. Külebi bunu baþaran nadir þairlerden
biridir." diyerek onun yurt sevgisinin gerçekçi
bir sevgi, insan sevgisiyle baþa baþ giden bir
yurt sevgisi olduðuna dikkatimizi çekmiþtir. Zira Külebi kendisi de bunu : "Köylerin ve insanlarýn yazgýlarýnýn deðiþmesi yollara, okullara,
tarýma ve sanayiye baðlýdýr." sözleriyle kanýtlar. Köy Öðretmenleri þiiriyle bu yazgý deðiþiminde bir görevi de öðretmenlere yükler:
Siz kara göklerin yýldýzlarý
Iþýtýn yurdumuzu sabaha kadar!
Ama düþe kalka, ama yiðit, ama umutlu…
Alýn benim gönlümden de o kadar.
Bugün orijinalite dedikleri kendine özgülük, þiirlerindeki samimi anlatým,halk þiirlerini
çaðrýþtýran coþkulu, duygu tüten söylemle çocukluk ve ilk gençlik yýllarýnýn geçtiði topraklardan izler yansýtarak çaðdaþ bir þiir oluþturmuþtur Cahit Külebi." Halk þiirinin kendi özelliklerimle karýþan bir yansýmasý sezilir þiirle37
rimde." derken halk þairi ustalýðýyla yazdýðý þiirlerindeki tutumunun bilinçli olduðunu gösterir:
Ýlk ustam oldu benim halk
Belleðimde akýp giden ýrmak…
Köylü dilinde türkü çaðýrdým
Onlarla gülüp aðlayarak.
dörtlüðüyle eserlerindeki dil-kaynak konusuna
yine kendisi açýklýk getirmiþtir.
Þiirlerindeki memleketine olan yakýnlýðýný
Mehmet Kaplan'ýn þu sözleriyle açýklamak
mümkün:Aðaç nasýl kökü ile beslenerek büyürse , sanatkârlarýn çoðu da kendi köklerini
teþkil eden çocukluk yýllarýnýn hayat tecrübelerinden ilham almak suretiyle bir þahsiyet haline gelirler."Doðduðu yerlere özlemini ,çocukluðunun o ilk ýþýklý anýlarýný dizelerinde sýk sýk
hatýrlatan Külebi, þehir yaþamýndan býkkýnlýðýný,,duyduðu yalnýzlýðý, Anadolu'yu sonradan
anlamýþ þairlerin hafta sonu pikniðine çýkmýþ
edasýyla deðil; elinde çapa,sýrtýnda bebe bir
köy kadýný; toprak yollarda sopadan atýyla
koþturan bir çocuðun gözüyle anlatmýþtýr.Ýþte
bu þiirlerden bazý bölümler:
Bu yerlerin havasý aðacýðým
Bize yaramadý.
Günden güne zayýflýyoruz
Ne üst ne baþ kaldý
Sen her gün akþama kadar aðacýðým
Anaya hasret, babaya hasret
Ekmeðe, insan yüzüne, sokaklara hasret.
…
Ararat daðý anamýn piþirdiði
Çocukluðumda yediðim niþastadýr.
…
Bir memleketin en büyük sorunlarýndan biri kabuðundan çýkmýþ kaplumbaðalar misali
vatandaþlarýnýn olmasýdýr. Öyle ki bu kiþiler býrakýn doðup büyüdüðü yerlere hizmet etmeyi
oralara bir daha uðramazlar bile. Cahit Külebi ise medeniyeti doðduðumuz topraklara hizmette bulur ve þöyle der:
Çemiþkezek'te, Patnos'ta, Malazgirt'te
doðanlar!
Malazgirt'e, Çemiþkezek'e, Patnos'a
gitmezseniz
Çocuklarýmýz öksüz kalýr, yetim kalýr
Köylere ýþýk iletmezseniz.
…
38
Ve ben bu topraklarýn büyüttüðü çocuðum,
onu nasýl unuturum dediði þiir:
1917 senesinde
Topraklarýnda doðmuþum.
Anamdan emdiðim süt
Çeþmenden, tarlandan gelmiþ.
Emmilerim hudutlarýnda
Senin için dövüþürken ölmüþler.
Kalelerin burcunda
Uçurtmalar uçurmuþum.
Çimmiþim derelerinde
Bir andýz fidaný gibi büyümüþüm
Topraklarýnýn üstünde.
Aþký, hüznü, ayrýlýðý doðayla harmanlamýþ
bir þairdir o.Sevgisini,sevgilisini bile memleketiyle özdeþleþtirir. Sevgilisinden beklediði yalnýzlýðýný giderme isteðini:
Benim doðduðum köyleri
Akþamlarý eþkýyalar basardý,
Ben bu yüzden yalnýzlýðý hiç sevmem
Konuþ biraz!
diyerek dile getirir. Sevdiðini vatanýna benzeterek yüceltir kimi zaman:
Sen Türkiye gibi aydýnlýk ve güzelsin
Benim doðduðum köyler de aydýnlýk ve güzeldi,
Sen de anlat doðduðun yerleri, anlat biraz!
dizeleriyle hem aþkýný hem insanýn köküyle var
olduðunu üstüne basa basa vurgulayan bir
halk ozaný var karþýmýzda. O her sevgiyi yerli
yerine koyar. Ýnancý da tamdýr, insanlýðý da.
Önceliklerini çok iyi bilir her zaman.
Ben senin hasretinle
Yanar dururum ömrüm boyunca
Tanrýdan sonra yurdum,
Yurdumdan sonra sen varsýn
dizeleri þahsi sevgi-yurt sevgisi kýyasýný da
gözler önüne serer.
Memleket aþýðý dedik ya dileðimiz sanatýn
toplum üzerindeki gücünün bilinciyle ,imanla,
azimle,idealizmle insanýmýza sarýlan sanatçýlarýn her zaman varolmasý.Sanata gönül verenlerin onun kadar yurt sevdalýsý olmalarý ,
kitâbi lakýrdýlarla deðil; memleketini,topraklarýný kutsal bilip bir dost, bir sevgili gibi kucaklayan sanatçýlarýn yetiþmesi.Bunu yine onun
vatan için söylediði þu dizeleri örnekler:
Aðladýðým senin içindir!
Güldüðüm senin için.
Öpüp baþýma koyduðum
Ekmek gibisin.
BÝR RÜZGÂRIN PEÞÝNDE
Mahmut HASGÜL*
Rüzgâr, Türk þiirinin önemli mazmunlarýndan biridir. Divan edebiyatýnda bad-ý saba,
halk edebiyatýnda ýlgýt ýlgýt esen yel, biraz daha yýkýcý olup "rûzigâr" diye adlandýrýlmýþtýr.
Her þiirde bir rüzgâr esintisi vardýr mutlaka.
Dünyada yalnýzlýðý en güzel anlatan beyiti
ile Fuzulî der ki:
"Ne yanar kimse bana ateþ-i dîlden özge, ne
açar kimse kapým bad-ý sabadan gayrý"
Kimsesizlerin açýlmayan kapýlarýný bad-ý
saba açar. Ilýk ýlýk okþar yalnýzlarýn kavruk tenini. Sonra yanaklardan düþmeyen gözyaþlarýný kurutur öylece. Hal hatýr sorar hafif uðultusuyla.
"Öyle zaif kýl tenimi firkatinden kim
Vaslýna mümkün ola yetirmek saba beni"
diyerek dile gelince rint, rüzgârdan medet
umar. Sevgiliye erdirsin beni diye.
"Bad-ý saba selam selam söyle o yare."
diye türküler tutturur Anadolu'nun bir dertli
aþýðý.
Sevgilinin kokusunu getirecek diye ümitlenir bir diðeri.
Seher yeline baðlar kimi hayallerini.
Þiiriyle baki kalan bir fani "…. Belli ki bir þikayeti var rüzgârdan" diyerek rüzgârýn sert ve
yýkýcý etkisinin yanýnda daha sert ve yýkýcý olan
zamana tevriye eyler.
Tabiata can vermek için Ýsa'nýn nefesidir
bad-ý saba. Ýlkbaharýn tezhibini o yapar. Kasidelerin nesip bölümlerini renk renk, desen desen , çiçek çiçek o yapar.
"..Bir rüzgar aklýmý alýrdý…" der platonik
dertlere düþen üçüncü þahýslar.
* Eðitimci-Yazar
Bir baþka Tokatlý aþýðý "…bir gül vurur; bir
kul vurur; bir el vurur; bir yel vurur…"
Ariflerin dilinde "...kýz kardeþimin gelinliði,
þehidimin son örtüsü…" olan bayrak,
"..rüzgârlarla dalgalý/ Barýþýn güvercini, savaþýn
kartalý.." olur. Bir Bayrak Rüzgar Bekler. Rüzgâr
aþktýr, rüzgâr vatan sevgisidir, rüzgâr millî duyarlýlýktýr, rüzgâr fýrtýnalý günleri unutturmamak
için habercidir.
Ve rüzgâr Külebi'de yankýlanýr. Dikkatli dinlerseniz Külebi'yi, Fuzulî'nin mistik ve ahenkli
sesini duyarsýnýz. Karacoðlan'ýn yanýk türküleri
söylenir fonda. Yunus sað elini koymuþtur Külebi'nin tam kalbinin üstüne. Her kalp atýþýnda
bir sýrra daha erer. Veysel sohbete dalmýþtýr
topraðýn oðluyla. Külebi Anadolu'nun bütün
güzel sözlerini yumuþ, yýkamýþ, bir daha söylemiþtir.
Rüzgâr onun þiirlerinde daha bir arý, daha
bir durudur.
"Þimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koþtum ama yetiþemedim.
Nerelerde gezmiþ, tozmuþ
Öðrenemedim…"
Rüzgârýn peþinden koþmak irfan sahiplerini
þair, diðerlerini deli eder. Külebi rüzgârý yakalasa konuþacak onunla. Belki de yakaladý bize
söylemiyor.
"Eþyayý tanýrken hepimiz sade dýþýndan/Esrarýna yol bulduk onun anlatýþýndan." (F. N.
Çamlýbel) Rüzgârý herkes bilir de esrarýný kavramak Külebi'ye nasip olur.
"Besbelli denizden çýkýp
Kýyýlar boyunca gitmiþtir
Toz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreðini allak bullak etmiþtir."
Rüzgâr dediðin denizden gelmeli ki yaðmur
getirsin. Bereket bereket gezsin sýlayý. Ter kokarmýþ, katran kokarmýþ, toz kokarmýþ býrak
koksun. Ter dediðin helal kazançtýr; katran dediðin dað havasýdýr, tabiattýr; toz dediðin 'tozlu
yollarýn aktýðý ýrmak'týr; Tokat'týr, Sýladýr.
"Sonra baþlamýþ týrmanmaya daðlara doðru
Bulutlarý koyun gibi gütmüþtür
Okþayýp otlarý yaylalarda
Büyütmüþtür"
Ayrýmcýlýk yapmaz rüzgâr. Denizin yüzüne
dokunur da, daðlara uðramaz mý? Küçümser
mi küçük, yoksul, çelimsiz otlarý. Onlara da
can üflemiþtir.
"Köylere de uðramýþsa eðer
Islak karanlýk odalarda beþik sallamýþtýr
Güneþ altýnda çalýþanlara
Ýmdat eylemiþtir"
Bebekler vardýr köylerde. On sekizlik anneleri kaynana korkusuyla býrakýr da beþiðinde
bebeciðini iþe giriþir. Bebecik yalnýzdýr, uyanýr,
aðlar.
Aðzýndan yalancýsý düþmüþtür.
Zaten ona her þeyin yalancýsý düþer… Beþiðine biri dokunsa susacak yavrucak. Yalnýzdýr,
korkar, habire aðlar.
Külebi!
Sende ne büyük bir gönül var ki o 'bebe'yi
düþünürsün.
Rüzgârýna emredersin de Süleyman gibi,
beþiði oynatýrsýn.
…
Helal lokma peþinde çalýþanlara, bir ferahlýk verir rüzgâr.
Haine, hýrsýza, uðursuza, yolsuza, haramzadeye, zalime imdat etmesen de olur rüzgâr!
"Alýn teri kurumadan rýzkýný veriniz." Hadisinin ikazýný önce rüzgâr duyar da herkesten
önce o yetiþir namuslu adamlarýn imdadýna.
40
"Sonra baþlayýp alçalmaya ovalara doðru
Haþhaþ tarlalarýnda eflatun, pembe, beyaz
Kýraçlarda mavi dikenler
Toz toprak gözlerine gitmiþtir"
Haþhaþ millî onurdu bir zamanlar. Güzelim
haþhaþ bahçelerinde gezen bahtiyarlardan biri de benim. Dik duruþun, meydan okuyuþun,,
tam baðýmsýzlýðýn o inat çiçekleri çoook güzel
olurdu. Külebi'nin rüzgârý böyle güzel bahçelerde gezmelidir. Yine ihmal edilmiþ; ama avaz
avaz baðýrmayan kýraçlarýn çileli dikenlerine,
çiçeklerine uðrar.
"Þehirlere de uðramýþ ki yanýmdan geçti
Haþhaþ çiçeðine benzer kýzlar görmüþtür
Bir gülüþ, bir tel saç, allýk, pudra
Alýp gitmiþtir"
Garibanýn þehirde kimsesi yoktur, parasý
yoktur, yuvasý yoktur; ama mutlaka hayalleri
ve bir de platonik aþký vardýr. Eðer bu rüzgâr
Külebi'ninse güzel kýzlarýn halini hatýrýný sormadan gitmez.
"Þimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koþtum ama yetiþemedim
Soraydým söylerdi herhalde
Soramadým"
Þimdi bir rüzgâr gibi geçti dünyadan.
Geleneði bozmadýk, ölünceye kadar kýymetini bilmedik. Anlatacak o kadar çok þeyi
vardý ki bize.
Þimdi ne demek istemiþ diye, þiir þiir onu
tahlil ediyoruz.
Uyaklar, redifler, aliterasyonlar, asonanslar,
edebî sanatlar, serbest nazýmlar bir tarafa, biz
toprak olmuþ bir yüreðin býraktýðý izleri
izliyoruz.
CAHÝT KÜLEBÝ ANMASININ
ÝZDÜÞÜMLERÝ…
Ulvi GELBAL*
5 Haziran 2009 Cuma Günü Niksar Kaymakamlýðý, Niksar Belediye Baþkanlýðý ve Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði olarak "Ölümünün 12. Yýlýnda, Niksar'dan Cahit Külebi'ye
Bakýþ adlý panel ve Cahit KÜLEBÝ'ye Hasret"
adlý þiir etkinliði düzenlendi ve güzel bir etkinliði, unutulmayacak bir aný olarak geride býraktýk.
Ayný gün saat 14.00'de Halk Eðitim Merkezi Salonunda Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Baþkaný M.Emin ULU'nun baþkanlýðýnda
önemli bir panel düzenlendi.Panele Sakarya
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý Öðretim
Üyesi Prof. Dr. Mehdi Ergüzel, Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi Doç. Dr. Ertuðrul Yaman, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coðrafya Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi Prof. Dr. Nurullah Çetin, Araþtýrmacý-Gazeteci-Yazar Rýza
Zelyüt katýldýlar.
Zile doðumlu olup, çocukluðu Niksar'da
geçen büyük þair Cahit Külebi'nin þiirlerindeki
" Anadolu insaný,kadýný,Kurtuluþ Savaþý'ndaki
ülke ,kendi hayatýnýn yansýmalarý vb " konularý, güzel yüreklerin tatlý dillerinden ne de güzel ifade edildi. Hemþerimiz, Araþtýrmacý-Gazeteci- Yazar Rýza Zelyüt, Þiirleriyle destan
olan Þair, Cahit Külebi'nin vasiyetini, O'nun öldüðü zaman Niksar'a defnedilmesi ile ilgili dileðini ifade etti ve bunun için uygun bir yer belirlendiðini duymak bizi mutlu etti.
Akþam 20.00 sularýnda þehrin en güzel salonunda düzenlenen þiir gecesine Ankara, Isparta, Bulgaristan ve Erzurum'dan gelen þairler Abdullah SATOÐLU, Ýsmet Bora BÝNATLI,
M. Nuri PARMAKSIZ, Ýlter YEÞÝLAY, Pakize ALTAN, Fatma UÇARLAR, Melahat ECEVÝT, Galip
* Eðitimci
SERTEL ve M. Yaþar GENÇ katýldýlar. Almanya'dan katýlan Zürbiye ÝVDÝK gecenin onur konuðu olarak geceye ayrý bir renk kattý. Þiirleriyle büyülendik, etkilendik. Ýçimizi þiir sevdasý
sardý. Eminim; hiç þiir okumayan ve yazmayan
bir insanýn bile o geceden sonra þiire ilgisi artmýþtýr. Þiirlerini okudular, yüreklerinde ki, o güzel duyguyu o kadar güzel ifade ettiler ki; yaþamadan anlatmak zor, anlamakta…
Siz Niksar'a gelmeseydiniz, Prof. Dr. Mehdi
Ergüzel hocamla Niktaþ'a gidip Niksar'ýn meþhur salçasýndan, kuþburnu pekmezinden ve cevizinden alabilir miydik? Gazi Üniv. Türk Dili ve
Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi Doç. Dr. Ertuðrul Yaman ve Ankara Üniv. Dil Tarih ve Coðrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü
41
Öðretim Üyesi Prof. Dr. Nurullah Çetin, iki güzel ve bilgili insan. Sizinle tanýþabilir miydik?
Cahit Külebi' nin mezarýnýn Niksar'a getirileceðini ve getirilmesi için bir an önce çalýþmaya
baþlanacaðýný tahmin edebilir miydiniz? Burada tahmin edebilir miydiniz derken hemen sýkça karþýlaþtýðýmýz bir güzel bir konuya deðinmek istiyorum.
Niksar'da düzenlenen sosyal, sporsal, kültürel vs. etkinliklerde protokol'ün sürekli bulunmalarý, katýlan konuklarýn çektikleri bir özlem-bir beklentiymiþ ki, bundan duyduklarý
memnuniyeti en güzel þekilde her ortamda
ifade ettiler ve bizde Niksarlý olarak Kaymakamýmýzla, Belediye Baþkanýmýz la, Emniyet Müdürümüzle, Garnizon
Komutanýmýzla, Baþhekimimizle, Milli Eðitim Müdürümüzle, Halk Eðitim Müdürümüzle,
Özel Ýdare Müdürümüz ve diðer protokol üyeleri sizlerle gururlandýk. Bizleri Niksarlý olarak
konuklarýmýzýn karþýsýnda onu re ettiniz.
42
Erzurumlu Emrah'ýn türbesini ziyaret ettik,
Abdullah Baba'ya buluþma sözü verdiði Adalýnýn kahvesinde çay içtik, bir süre sohbet ettik.
Kahvenin önünde bulunan köprüye, omuzlar
üzerinde taþýnan tabutun içinde de olsa, gelerek sözünü tuttuðunu öðrendik.
Ben kendi kuþaðýmýn genç bir temsilcisi
olarak; bizi biz yapan deðerlerin, temel unsurlarýndan biri de gençlere kültür ve sanatýn empoze edilmesine inananlardaným. Bizler kendi
sanatýmýzý, kendi kültürümüzü saðlýklý öðrendiðimiz ölçüde, ancak saðlýklý þeyler üretebilir
ve geleceðe güvenle bakabiliriz. Temennim bu
tür etkinliklerin gelenekselleþmesi ve daha sýk
yapýlmasý. Sanrým burada büyüklerimize büyük iþ düþüyor. M. Emin ULU, M. Necati Güneþ
ve özellikle Hasan AKAR hocam gençlerin bu
etkinlikleri ve faaliyetleri devam ettirmesi için
ellerinden gelenin fazlasýný yapmaya çalýþýyorlar. Böyle bir etkinliðin organizesinde bulunduðum için kendimi çok þanslý sayýyorum ve
bu güzel uðraþýnýn devamýný diliyorum.
NÝKSAR'IN FÝDANLARI
Fatma UÇARLAR*
Haziran ayýnýn ilk haftasý, Niksar Kaymakamlýðý, Niksar Belediye Baþkanlýðý ve Tokat
Þairler ve Yazarlar Derneðinin düzenlemiþ olduklarý "Ölümünün 12. Yýlýnda Cahit KÜLEBÝ"
adlý þiir etkinliðine, Isparta Göller Bölgesi Yazarlar ve Þairler Derneði Baþkanýmýz Melahat
ECEVÝT ile birlikte davetliydik.
Yaklaþýk 15 saatlik bir yolculuktan sonra,
günün aydýnlanmasýyla birlikte, ülkemin ayrý
bir cennet köþesi ve kuzey-güney, doðu-batý
bölgelerinin birleþim yeri olan Kelkit Vadisinde
kendimi buldum. Zeytin ve ceviz aðaçlarý arasýnda, baðlýk bahçelik yemyeþil bir alanda yol
alýrken, Selçuklu ve Daniþmendli döneminin
þehzadeler þehri olan Niksar'ýn kollarý kucakladý bizi. Sabahýn ilk saatlerinde, þehir terminalinde M. Necati Güneþ Bey'in adý gibi sýcak
ve aydýnlýk yüzünü görünce, bir dost meclisine
geldiðimizi anladým. Kýsa bir dinlenmenin ardýndan Niksar Halk Eðitim Merkezi Salonu'nda
yapýlan Niksardan Cahit KÜLEBÝ'ye Bakýþ konulu panele katýldýk. Dahil olduðumuz birçok
etkinlikte alýþýk olmadýðýmýz tabloyu burada
gördük. Program boyunca, protokol hep yanýmýzdaydý. Gýpta ile þöyle bir iç çekmedim desem yalan olur.
Yapýlan seremoni sonrasý, günün anlam ve
önemini belirten konuþmasýný yapan Niksar
Kaymakamý Sayýn Uður Turan ve Belediye Baþkaný Sayýn Duran Yadigar'ýn, katýlýmcýlara hoþ
geldiniz konuþmalarýndan sonra, Tokat Þairler
ve Yazarlar Derneði Baþkaný Mehmet Emin
Ulu, Külebi'nin oðlu Ali Külebi'nin yazmýþ olduðu duygulu ve anlamlý mektubu okumasýnýn
ardýndan panele baþlanýldý.
* Þair
Sakarya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý
Öðretim Üyesi ve daha önce Isparta'da da görev yapmýþ olan Prof. Dr. Mehdi Ergüzel, Gazi
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi Doç. Dr. Ertuðrul Yaman, Ankara
Üniversitesi Dil Tarih ve Coðrafya Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi
Prof. Dr. Nurullah Çetin, Gazeteci-Yazar Rýza
Zelyut, Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Baþkaný M.Emin Ulu'nun katýlýmlarýyla yapýlan panelde, Zile doðumlu olup, Niksar'da çocukluðu
geçen büyük þair Cahit Külebi'nin þiirlerindeki
" ben, biz, sen - þiirlerinde kullandýðý TürkçeÞiirinin Rengi," konularý iþlendi.
Bu arada Gazeteci- Yazar Rýza Zelyut, Þair,
Cahit Külebi'nin vasiyetini, O'nun öldüðü zaman Niksar'a defnedilmesi ile ilgili dileðini dile getirdi. Niksarlýlar olarak bir an önce bu vasiyetin yerine getirilmesinin görevleri olduðunu
vurguladý. Akþam yapýlan þiir gecesinde de
Niksar kaymakamý, bugün itibariyle Külebi'nin
mezarýnýn Ankara'dan getirilmesi ile ilgili çalýþmalara baþladýklarýnýn müjdesini verdiler.
Akþam Þöhretoðlu Dinlenme Tesisleri Salonunda, bir Külebi'den, bir bizden þeklinde sunulan þiir sunumunun ardýndan, katýlýmcýlara
yapýlan plâket töreninde; üzeri Niksar dokumasý kök boya ile boyanmýþ kilim ile dekore
edilmiþ ceviz aðacý kaplamalý ve kapaðýnýn
içinde de Cahit Külebi'nin fotoðrafýnýn yer aldýðý küçük sanduka, Niksar'ýn tanýtýmlarýnýn yapýldýðý kitaplar, kuþburnu reçeli, Niksar domateslerinden yapýlmýþ salça, ceviz, yine Niksar
dokumasý (Tokat bezi) olan masa örtüsü ile þiir
programýnda bizlerle olan Tokat Vali Yardýmcýsý Sayýn Þükrü Çakýr'ýn "Kendini Anlatabilmek"
isimli þiir kitabý, Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Baþkaný Mehmet Emin Ulu'nun derlemiþ
olduðu Alperenler Cenneti ile Niksar'ýn Fidanlarý (Onbeþliler Gidiyor) romaný armaðan edildi.
43
Bu arada plâketimi Ýlçe Emniyet Müdürü
Sayýn Ayhan Bodur'un elinden almaktan ayrýca onur duydum.
Katýldýðýmýz etkinliklerde; valilerimizin,
kaymakamlarýmýzýn emniyet müdürlerimizin
de bizzat edebiyatýn veya güzel sanatlarýn
içinde olmalarý, bizleri bir kat daha yüreklendiriyor. Bu etkinlikten Niksarlýlar þiire doymuþ
oldular. Biz þairler de ( Fakir bir þairim ama yüreðim zengin a caným) þarkýsýnda olduðu gibi,
þaka bir yana, kýþlýk erzakýmýzý düzmenin mutluluðunu yaþadýk.
Çok yaþayan mý, çok gezen mi bilir? Atasözümüz doðrultusunda; ben Niksar'a gitmeseydim, Erzurumlu Emrah'ýn türbesinin Niksar'da
olduðunu, Adalý'nýn kahvesinde buluþma sö-
UNUTTUN GÜLÜM
Ardýna bakmadýn elveda derken
Yaktýðýn ateþi unuttun gülüm
Yeni ufuklara yelken açarken
Yýðýnla saçýmý aðarttýn gülüm.
Neredeysen ara, duyur da sesin
Hasreti dindirsin ýlýk nefesin
Muhabbet baðýmdý gönül kafesin
Yeþeren dallarý sararttýn gülüm.
Düþüyor yapraklar, mevsim sonbahar
Ömür yetecek mi vuslata kadar ?
Yaþlý gözlerimin sende ahý var
Güneþe set çekip, kararttýn gülüm.
Beklerim yolunu hep yana yana
Sükûtum yetmiyor geçen zamana,
Ömrünü harcadý bu can canana
Ne diye dargýnlýk yarattýn gülüm.
Þimdi çok uzaksýn, eriþmez elim
Sorana varmýyor söylesin dilim
Ne olur, yeniden baþa dönelim
Sen beni boþ yere aðlattýn gülüm.
Eðdirme baþýmý artýk önüme
Tahammül kalmadý bunca zûlüme
Nasýl baðladýn ki o kör düðüme
Giderken çözmeyi, unuttun gülüm.
Mahir GÜRBÜZ
44
zünü verdiði Abdullah Baba'ya verdiði sözü,
kahvenin önünde bulunan köprüye, omuzlar
üzerinde taþýnan tabutun içinde de olsa gelerek tuttuðunu bilir miydim? Niksar'a gitmeseydim, Ýzmir'in iþgalinin protestosunun o yörede
ilk kez Niksar halký tarafýndan yapýldýðýný bilebilir miydim? Ýlhanlýlar döneminde yapýlan taþýnda Firdevsi'nin beytinin iþlendiði ve daha
önce zaviye iken þimdi cami olarak kullanýlan
Çöreði Büyük Cami'yi görebilir miydim?
Niksar'a gitmeseydim, Anadolu'nun ilk büyük camisi olan ve Daniþmentliler zamanýnda
yapýlan Ulu Cami'yi, Niksar'ýn fatihi Melik Ahmet Daniþment Gazi Türbesini (Oðlu Nizamettin Yaðýbasan tarafýndan yapýlmýþ), türbe etrafýnda bulunan Türk-Ýslam Medeniyetleri Taþ
Eserleri Açýk Hava Müzesi'ni görebilir miydim?
Niksar Kalelerinden uçsuz bucaksýz güzellikte
gözüken Kelkit Vadisi'ni görebilir miydim? Ardýçlý Köyü'nün bulunduðu Çamiçi Yaylasý'ný, bu
yaylada bulunan Dr.Þehsuvar ve Nevber SAVURAN çiftinin kendi elleriyle yaptýklarý ve bize kapýlarýný açtýklarý o muhteþem ahþap dað
evini görebilir miydim? Ýlginç piþirme þekli
olan Tokat Kebabýný soðuk sularýn çaðýldadýðý
bu yaylada yiyebilir miydim?
"Ben kendimi Öz Türkçemin kölesi kabul
ediyorum" diyen, þairliðiyle tanýdýðýmýz ancak,
" Atatürk Kurtuluþ Savaþýnda" isimli kitabý da
bulunan Cahit Külebi'yi rahmetle anýyorum.
Bizleri bu etkinliðe davet eden Niksar Kaymakamý Sayýn Uður Turan'a, Niksar Belediye Baþkaný Sayýn Duran Yadigar'a, Tokat Þairler ve
Yazarlar Derneði Baþkaný Sayýn Mehmet Emin
Ulu'ya, Dernek yönetiminden Hasan Akar'a,
M. Necati Güneþ'e,Niksar Belediyesi'nden
Ömer Bostancý'ya ve her an yanýmýzda olup
her isteðimize anýnda çözümler üreten genç
arkadaþýmýz Ulvi Gelbal'a, teþekkürlerimle birlikte saygý ve sevgilerimi iletirken, çoðumuzun
bildiði Niksar Türküsünün ritmine katýlmanýz
için sizleri bu türkünün dizeleri ile baþ baþa býrakýyorum. …
Kalenin bedenleri/yar yar yar yandým
Koy verin gidenleri/þinanay yavrum þinanay
nay
Ýpek bürük bürünmüþ/yar yar yar yandým
Niksar'ýn fidanlarý/þinanay, yavrum þinanay
nay
DANÝÞMEND
GAZÝ'NÝN
ÝSTANBUL'U
FETÝH ÜLKÜSÜ
Necati YÜZGEÇ*
Ýstanbul, bulunduðu yer ve güzelliðinden
dolayý tarih boyunca alýnmak istenilen bir yer
olmuþtur. Hz. Peygamber'in Hadis-i Þeriflerinde
“Ýstanbul muhakkak fethedilecektir, onu fetheden kumandan ve askerleri ne güzel askerlerdir" buyurmasýyla Müslümanlarýn ideali haline
gelmiþtir. Türk Milleti fethetmek istediði yere
Kýzýl Alma diyorlardý. Avarlardan itibaren Ýstanbul Türklüðün Kýzýl Almasý olmuþtur. Ýslam ile
þereflendikten sonra Hz. Peygamber'in müjdelediði asker ve kumandan olma düþüncesi
Türklüðün bu Kýzýl almasýna dini bir hüviyet kazandýrmýþtýr. Türkler Anadolu'yu Malazgirt Zaferinden (1071) 1073 yýlýna kadar Ýstanbul önlerine kadar gelerek kýsa bir sürede fethetmiþlerdir. 1075 Yýlýnda Ýznik alýnarak Türkiye Selçuklu Devleti'ni kurmuþlardýr. Bu kýsa sürede
fetih olayýnda Selçuklularýn Türk savaþ stratejisi olan keþif, yýpratma ve nihayet fethi 1015 yýlýndan itibaren aþama aþama gerçekleþtirmelerinin payý büyüktür.
Bu yazýmda bizde Daniþmendname'de anlatýlan, yabancý kaynaklarda da bahsedilen
Daniþmend Gazi'nin Ýstanbul'u fetih ülküsünden bahsedeceðim.
Anadolu fatihlerinden ve Daniþmendli Devletinin kurucusu Daniþmend Gazi bu dini ve
* Tarih Öðretmeni
milli gayesini bir savaþ meclisinde þöyle ifade
ediyor:
1
- "Evvela Kostantiniyye fethine gidelim"
Kendisi Sývas, Tokat, Niksar, Amasya çevresini fethe koyulurken bazý kaynaklarda amcazadesi olarak gösterilen Kayseri Beyi Sultan Turasan Gazi'yi görevlendirmiþtir. Ancak Daniþmendlilerin destansý anlatýmý olan Daniþmendname'de bu fikri Turasan Gazi söylemiþtir. Prof.
Dr. Necati DEMÝR, Sultan Turasan Daniþmendname'de Ýstanbul'un fethi konusunu ilk ortaya
atan ve ordunun Ýstanbul'a giden koluna ko2
mutan olan þahsiyettir. diyor.
Osman Turan, Turasan'ýn Süleyman Þah'ýn
Antakya seferine çýkarken yerine naib olarak
býraktýðý Ebu'l Kasým'ýn kardeþi, Kapadokya valisi Hasan Bey ( Tur-Hasan) ayný kiþi olabileceðini söylüyor. Ayný eserde Osman Turan , "Turasan ve Hasan Bey'e ait rivayetler ve Kayseri'den
Ýstanbul istikametinde fetihlerde bulunmasý Birinci Haçlý Seferindeki tarihi þahsiyete uygundur
ve Kayseri'den Ýstanbul'a kadar namýna mevcut
3
türbeler de destaný teyid eder."
Turasan'ýn Ýstanbul'u fetih fikrini ortaya atmasý ve devamýndaki olaylar Daniþmendname'de þöyle anlatýlmaktadýr:"O gece orada konakladýlar. Sabah olunca gaziler Melik Daniþmend'in huzuruna çýktýlar, oturdular. Görüþ alýþveriþinde bulundular. Sordu "önce hangi tarafa
gidelim?"
Sultan Turasan söyledi "Önce Kostantaniyye'den tarafa gidelim. Atamýn mescidi oradadýr.
Oraya varýnca imparatoru öldürüp tahtýna oturalým. Ýmparator ölünce cümle Rum vilayeti bi4
zim olur." Dedi.
Daniþmend Gazi , Bizans üzerine gidecek
ordunun ikiye ayrýlmasýný, kendisinin Tokat,
Gümenek, Niksar, Canik ve Amasya üzerine gideceðini "yirmi bin askerle Sultan Turasan'ýn Ýstanbul tarafýna gitmesini söyler.
Sultan Turasan yirmi bin er ile Ýstanbul tarafýna yola çýktý. Kara Togan ve Çaka'yý beraberinde
5
götürdü"
"Kayseri'den Ýstanbul'a… Aradan yýllar geçer.
Rumlar, bu iki kahramana "cazu" derler. Onlara
göre ise "Koyun sürüsü ne kadar çok olursa olsun / On'a bir kasap yeter." Sultan Turasan Rumlarýn diliyle- Bizans Ýmparatoruna çok cefa6
lar eder.
45
Daniþmendlilerin bir hamlede Üsküdar ve
çevresini fethetmesi bu milli ve dini gayenin sonucudur. Turasan Gazi önce Alemdaðý'nda bir
kale yaptýrýp orayý askeri bir üs haline getirir.
Bazý mahalli araþtýrmalarda sözü edilen kaleye
ait hiçbir ize rastlanmadýðýndan, bu bilgi doð7
rulanamadýðý belirtiliyor. Prof. Dr. Necati DEMÝR, Daniþmendname ile tarihi bilgilerin uyuþtuðunu belirtiyor. Ýsmail Hami DANÝÞMEND'in
naklettiðine göre Bizans tarihçilerinden Attalies'in "Historie" adlý eserinde" 7. Mihael devrinde Üsküdar Türkler için bir üs haline gelmiþtir"
denmektedir. Turasan Gazi'nin elinde donanma olmadýðýndan dolayý askerlerini týpký Peçenek askerleri gibi at üzerinde Rumeli yakasýna
geçirmiþ ve þiddetli akýnlar yapmýþtýr.
Bu olayý tekrar yaþatmak için sultan Hamid
devrinin son Paris elçisi Münir Paþa'nýn kardeþi
(Cemil Bey) Harbiye Mektebi süvari öðretmenliðinde bulunduðu sýrada bütün talebesini yanýna alýp bu eski Türk hareketini aynen taklit
etmiþ, 1910 tarihinde bir gün Rumeli Hisarýndan karþý yakaya at üzerinde geçmiþ ve Paris'te
çýkan Ýllustration mecmuasýnýn 27 aðustos
1910 sayýsýnda buna ait bir makale ve resimler
yayýnlanmýþtýr. Osmanlý tarihleri de bu olay
üzerinde durmuþlardýr. Yine Ýsmail Hami Daniþmend'in naklettiðine göre, Hezarfen Hüseyin Efendi'nin Tenkýhüt Tevarih ve Mustafa Cenubi'nin Elilm Ezzahir adlý eserlerinde bu olay
þöyle anlatýlýyor.
"Sultan Tursan Anadolu içerisine hücum ederek istanbul'a yöneldi. Bir çok yer fethederek Ýstanbul kapýlarýna kadar ilerledi ve halkýyla mücadele etti. Ve orada Karadenize bakan ve
Alemdaðý olarak isimlendirilen yüksek bir tepe
üzerinde bir kale yaparak oraya yerleþti ve oradan Ýstanbul'a hücum ve yaðmalamalara baþladý. Bu da þimdi ziyaret edilmekte olup orada
dualar okunmaktadýr. Cidden mübarek bir mevkidir." Osmanlý tarihçilerinden Hüseyin Hüsameddin Efendi, Amasya Tarihinde Emir Çavlý
Beyin Turasan gazi ile Üsküdar'ýn fethine katýldýðýný ve Boðaz'dan geçen gemilerden vergi aldýðýndan bahseder, eserinin baþka bir yerinde
"Bu Daniþmendli Hükümeti,kuruluþunun baþlangýcýnda Rumlarýn nüfuzunu Anadolu'dan tamamýyla ortadan kaldýracak derecede askeri kudret gösterdikleri inkar edilemez. Batý sýnýrýný Üs46
küdar'a kadar geniþleterek Boðazlardan geçen
gemilerden vergi ve gümrük alan bu hükümetin
nüfuzu sayesinde Türklerin Anadolu'yu ebediyyen vatan yapmalarý mümkün olabilmiþ, hatta
Selçuklularýn Anadolu'da hakim olabilmeleri
bunlarýn maddi yardýmlarý ile olmuþtur."
Ýlk Haçlý ordusunun kurulmasýnýn en önemli sebebi Türklerin Üsküdar'daki durumu ve buradan Ýstanbul üzerine hücumlarýnýn etkili ol8
duðu belirtilmektedir.
Daniþmendname'de Haçlý Ordusu komutaný ile Bizans valisi arasýnda þöyle bir konuþma
geçmektedir:"Biz buraya þunun için geldik. Bu
taraftaki iþleri yoluna koyup Ýmparatora gidelim. Ýmparator üzerinde bir düþman vardýr. Komutanlarýna Sultan Turasan derler. Ýmparatora
çok cefalar yaparmýþ. Niyetimiz ona da yardým
etmektir, derler.
Ankara Valisi Kaytal þöyle der: "Kayseriyye'den Ýstanbul kapýsýna ne kadar þehir varsa
hepsini harap etmiþler. ............Denizi de geçmiþler Ýstanbul'a varýp imparatorun askerlerini
kýrmýþlar. ..........Ýstanbul'a varýp onlara yardým
9
edelim dediler."
"Papa Yedinci Gregoire 1074 yýlýnýn 1 mart,
10 eylül ve 16 kanunuevvel (aralýk) tarihli mektuplarýnda Türklerin Ýstanbul üzerine yaptýklarý
akýnlarla tahribattan çok acý bir lisanla bahsetmiþ ve ayný yýlýn 2 þubat tarihli mektubunda da
Müslüman-Türklere karþý Bizanslýlara yardým
meselesini ileri sürmüþtür. Nihayet Yedinci
Gregoire'in ikinci halefi olan ikinci Urbain
onun bu fikrini meþhur "Clarmont Konsili"nde
kabul ettirmeye muvaffak olduðu için, ilk Haçlýlar 1096 tarihinde teþekkül etmiþtir. Bu vaziyete göre, Üsküdar merkez olmak üzere Boðaziçi'nin Anadolu yakasý ilk defa olarak 1073'ten
1096 tarihine kadar yaklaþýk 23 yýl Türk hakimiyetinde kalmýþ demektir. Osmanlý devrinde
Üsküdar'ýn Ýstanbul'un fethinden 101 yýl önce
1352 tarihinde ikinci defa olarak fethi de bu ilk
10
Türk hakimiyetinin ihyasý mahiyetindedir.
Daniþmedname'de Sultan Turasan'ýn ordusunun durumu Daniþmend Gazi'nin Rumlara
ve Frengistan (Haçlý) komutanlarýna yazdýðý
mektuba verilen cevapta belirtilmiþtir: "....Adýna sultan Turasan derler. Ýmparator onlarý peri11
þan etmiþtir."
Sultan Turasan Alemdað önlerinde þehid
olur. Alemdaðý'nda yaptýrdýðý kalede türbesi
12
vardýr ve burasý halkýn ziyaretgahý olmuþtur.
Alemdaðý , Ýstanbul'un Anadolu yakasýnda,
Ümraniye sýnýrlarý içinde bulununan tepe.Deniz seviyesinden 442 m'lik yüksekliðiyle Ýstanbul'un en yüksek 2. noktasýdýr.
Anadolu'yu Müslüman yapan ve Türkleþtiren ilk devlet Daniþmentliler Devletidir. Daniþment oðullarý Bizans topraklarýna kadar sýzmýþlar. Alemdað' nýn üstünde bir kale yapmýþlardýr.
Daniþment Gazi' nin arkadaþý Sultan Turasan
Bizanslýlar'a karþý bu kalede çok defa savaþmýþ
ve Anadolu'dan beklenen yardýmý alamayýnca
burada öldürülmüþtür. Selçuklular Ýznik' e kadar gelmiþ, bu þehir alýnmýþ ve bu þehri ilk baþ13
kent yapmýþlardýr.
Alemdaðýnda birkaç türbe bulunmaktadýr.
Bu türbeler ile ilgili bilgiler þöyledir. Garip Dede Türbesi, Sultançiftliði Köyü'ndedir. DudulluAlemdað Yolu'ndan ayrýlan bir yol, bir km. sonra bizi köyün meydanýndaki açýk türbenin önüne getirir. Yokuþ olan bu yolun sol tarafýnda ve
köþede Alemdað Orman Bölge Þefliði binasý
bulunmaktadýr. Köy yolunda mevcut olan ve
vaktiyle Sultan çiftliði Þeker Suyu'nun aktýðý
dört çeþme de bugün kurudur. Ulu bir aðacýn
gölgesinde bulunan açýk türbenin etrafý alçak
bir duvar ve demir parmaklýk ile çevrilmiþtir.
Þâhidesi yoktur. Toprak makberesinin üzerine
dört mýsralý mermer kitâbe vardýr. Ýleri gelenlerinin beyanýna göre Garip Dede, çok eski bir
mücahittir. Bunlar yedi kardeþ olup yedisi de bu
civarda medfundur. Bunlardan biri Alemdaðý'nda bir kale inþa edip sonradan þehid olan
Alemdar Baba'dýr. Diðer biri de Samandra Köyü'nde medfundur. Diðer ikisinin kabri ise bugün de mevcut olup Said Halim Paþa Çiftliði
hudutlarý içinde, Sultan Murat veya Sultan Aziz
Kasrý civarýndadýr. Diðer üçünün kabirleri meçhuldür. Bu ifade doðru ise Garip Dede, Tur-Hasan Bey'in kardeþidir ve burada þehit olmuþtur
. Türbenin karþýsýnda kuru bir çeþme ve köyün
camii bulunmaktadýr. Çeþmenin ayna taþýndan
daha evvelki bir tarihte yapýldýðý anlaþýlmaktadýr. Þimdiki çeþme 1955 tarihlerinde yapýlmýþtýr. Cami ise yýðma taþtan inþa edilmiþ olup ahþap çatýlýdýr. Hiç bir yerinde kitâbesi yoktur.
Mihrabý duvar içine gömülüdür. Minberi ahþaptýr. Abdest musluklarýndan Þeker Suyu akmaktadýr. Saðdaki minaresi taþtandýr. Alemdar
Baba Türbesi ise , Hakimiyet-i Milliye Caddesi
üzerindeki Kara Davut Paþa Camii'nin bu caddeye açýlan avlu kapýsý içinde ve ulu bir çitlenbik aðacýnýn altýndadýr. …Etrafý, beton duvar
üzerine demir parmaklýkla çevrilmiþ olan, örfî
sikkeli þâhidesi üzerindeki kitâbesi þudur: La
ilâhe illallah Muhammedun resulullah Alemdar Ahmed Baba sene 1091 gurre-i Ramazan
(Eylül 1680) Alemdar Ahmet Baba'nýn, Sultan
IV. Murat'ýn alemdarý olduðu ve 1047 (1638)
tarihinde açýlan Baðdat Seferi'nde Sancað-ý Þe14
rifi taþýdýðý rivayet edilmektedir.
Bölge kaynaklarý farklý bilgiler veriyor. Bizce
önemli olan Ýstanbul "KIZILALMA"sýný Tokat ve
Niksar çevresi tarihi için önemli olan Daniþmendlilerin gündeme getirmesidir.
Yazýma Malazgirt Zaferinin 900. Yýldönümünde Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü
tarafýndan Malazgirt Marþý olarak kabul edilen
Niyazi Yýldýrým GENCOSMANOÐLU'nun mýsralarý ile son vermek istiyorum:
…………….
Yiðitler kan döker, bayrak solmaya,
Anadolu baþlar, vatan olmaya….
Kýzýlelmaya hey…. Kýzýlelmaya !!!
En güzel marþýný vurmada mehter:
Ya Allah…. Bismillah… Allahuekber
Dipnotlar:
1
DANÝÞMEND,Ýsmail Hami; Tarihi Hakikatler,C:2,Sah.127
2
DEMÝR;Necati; Daniþmend Gazi Destaný,
sah. 26)
3
TURAN, Osman; Selçuklular Zamanýnda
Türkiye, sah.66-67 -130
4
DEMÝR;age s.50
5
DEMÝR;age s.51
6
kayserigundem.com
7
seyriistanbul.com
8
DANÝÞMEND ,age, sh 128-129
9
DEMÝR;age Sh. 248
10
DANÝÞMEND, age sh 129
11
DEMÝR;age sh.251
12
TURAN, age.sh.130
13
Uskudar-bld.gov.tr
14
Uskudar-beld.gov.tr
47
NÝKSAR VE DEPREM
M. Necati GÜNEÞ*
Doðal ve tarihi zenginliðin kaynaþtýðý, Hitit,
Frig, Pers, Ýskender, Pontus, Roma, Bizans, Daniþmendli, Anadolu Selçuklu, Ýlhanlý, Beylikler
ve Osmanlý dönemlerini yaþayan Niksar; tarih
ve kültürle iç içe olan bir merkez olmuþtur.
Daniþmendlilere uzun süre baþkentlik yapmýþ olan Niksar’da, Roma, Bizans, Daniþmend, Selçuklu, Ýlhanlý ve Osmanlý döneminden kalma pek çok eser bulunmaktadýr. Bunlardan bir kýsmý, þehrin tarih boyunca geçirdiði depremlerden önemli ölçüde etkilenirken,
bir kýsmý günümüzde de amacýna hizmet etmektedir. Günümüze kadar gelebilen bu eserlerin çoðu hayranlýk uyandýrmakta ve kendilerine özgü ihtiþamlarýný korumaktadýr.
Niksar, Canik daðlarýnýn güney eteklerinde, Kelkit ýrmaðýna karýþan Çanakçý çayý ve
yan kollarýnýn aktýðý vadilerin taban ve yamaçlarýnda kurulmuþtur. Çanakçý çayý ile Maduru
deresi arasýndaki ovaya hakim tepelerin üzerine de Niksar kalesi kurulmuþtur.
Niksar tarihine baktýðýmýzda iki önemli konuyu iç içe görmekteyiz.
Niksar, tarihi boyunca Akdeniz’i Karadeniz’e, Ýran’ý Ýstanbul’a baðlayan önemli ticari
ve askeri yollarýn kesiþtiði noktada bulunmasýndan dolayý birçok medeniyete ev sahipliði
yapýp, önemini muhafaza ederken ayný süreçte Kuzey Anadolu Fay Hattý’nýn Niksar’dan
geçmesi nedeniyle bir çok kez deprem felâketine maruz kalmýþ, harap olmuþ; halkýnýn acý
ve ýzdýrap dolu günler, yýllar yaþamasýna, yasa
ve mateme boðulmasýna da tanýklýk etmiþtir.
Niksarlý, deprem zulmünden çektiðini, düþman zulmünden çekmemiþtir.
NÝKSAR’IN DEPREM TEHLÝKESÝ
Türkiye deprem haritasý incelendiðinde,
topraklarýmýzýn %92’sinin deðiþik deprem tehlikesi ile karþý karþýya olduðu, nüfusumuzun
da % 95’inin bu bölgelerde yaþadýðý belirlenmiþtir.
Kelkit vadisi boyunca, dünyanýn en önemli
depremli kýrýk hatlarýndan birisi olan Kuzey
Anadolu Fay Kuþaðý geçmektedir. Bu, birbirine
* Eðitimci-Yazar
48
paralel ve verev pek çok fayýn bulunduðu,
uzunluðu Biga yarýmadasýndan baþlayýp,
Van’a kadar 1600 km.ye ulaþan, geniþliði bazen 12 km den fazla olan bir kuþaktýr. Bu
önemli hat, Niksar’ýn depremselliðinde en
önemli faktördür. Depremlerden, Niksar ile
beraber Kelkit vadisindeki Erbaa ve Reþadiye’de en çok tahrip olan kazalardýr. Bu kuþak
üzerinde de Niksar, tarih çaðlarý boyunca çok
önemli depremlerin odak merkezi olmuþtur.
Bu kuþakta en önemli alt kuþaklar “Ladik-Niksar-Bereketli Fay Kuþaðý”, “Hanyeri-Gökçebel
Fay Kuþaðý”, ve “Kelkit Vadisi Fay Kuþaðý”dýr.
Depreme sebep olan bu kýrýk hattýnda, kýrýðýn iki tarafýndaki arazi parçalarý (bloklar), birbirine ters yönde hareket etmektedirler. Kelkit
vadisinin kuzeyindeki arazi bloðu doðuya doðru hareket ederken, güneyindeki kýsýmlar
oransal olarak batýya doðru hareket etmektedirler. Yani, 1600 km’lik kýrýk hattý boyunca
hareket doðrultu atýmlý sað yönlüdür. Kuzey
Anadolu Fayý’nýn tarihi devirlerden beri, içinde
biriktirdiði gizli enerjisinin zaman zaman serbest hale geçmesiyle sayýsýz depremler meydana gelmektedir. Bunlardan bir kýsmý afet
halinde olup, yüz binlerce insanýn ölümüne ve
yaralanmasýna, yerleþim yerleri ile tarihi ve
doðal eserlerin tahribine veya yok olmasýna
sebep olmuþtur.
Niksar tamamen 1. derece deprem bölgesinde bulunmaktadýr. Niksar dolayýnda sýk deðil fakat magnitüdü büyük depremler oluþmaktadýr. Bunlar sýð odak derinlikli oluþlarý ve
yapýlarýn depreme dayanýklýlýðýnýn yetersizliði
nedeni ile de fazla hasar yapmaktadýrlar. Niksar’da bilhassa Ilýcak dere ile Tokat-Reþadiye
yol kavþaðý arasýndaki alan, Reþadiye yolundan Ayvaz’ýn önüne doðru yolun her iki tarafýndaki yerleþim yerleri ve alüvyon üzerindeki
yapýlaþmýþ alanlar, depremden en çok etkilenecek alanlardýr.
NÝKSAR’IN TARÝHTE GEÇÝRDÝÐÝ
DEPREMLER
Niksar’ýn tarihte geçirdiði önemli depremlerden, son 2300 yýlda olanlar kitabelerden,
yerli ve yabancý katalog ve kitaplardan, son
100 yýldakiler ise yerli ve yabancý gazete, bi-
limsel yayýnlar, yaþlý kimselerle Bayýndýrlýk ve
Ýskân Bakanlýðýnýn ilgili birimlerdeki dosyalarýndan alýnan bilgilerle derlenmiþtir.
Ana Britannica’nýn verdiði bilgilere göre
Anadolu’da gerçekleþtiði belirlenen ilk ve en
önemli deprem MÖ. 330 yýlýndaki Niksar depremidir. Yine 344 ve 449 yýllarýndaki iki büyük
depremde de Pontus ve Roma döneminden
ayakta kalabilen birçok tarihi yapý da yýkýlýp
yok oldu. Özellikle Pontus krallarýnýn yemin
ederek taç giydikleri Anadolu’nun en büyük
tapýnaklarýndan biri olan Men Pharnaku Tapýnaðý da 344’deki depremde yýkýlmýþtý.
Niksar’da gerçekleþen depremlerden
1045, 1268, 1458, 1482 ve 1498 yýllarýndakiler çok büyük can ve mal kaybýna sebep olmuþ, hatta 1498 yýlýndaki deprem “Küçük Kýyamet” olarak tanýmlanmýþtýr.1668deki deprem se 8.0 büyüklüðünde olup tam bir afettir.
26 Aralýk 1939 Niksar-Erzincan
Depremi
Son yüzyýlda ülkemizde gerçekleþen depremlerin en þiddetlisi olan 26 Aralýk 1939
depreminin þiddeti XI, büyüklüðü 7.9 dur. Niksar’da depremin ivmesi 950 mm/sec²’i bulmuþtur. Bu afet Türkiye’nin her tarafýndan duyulmuþ, bütün Anadolu’yu sarsmýþtýr. Kýþýn en
þiddetli günlerinde bölge halkýný vuran ve 32
962 kiþinin öldüðü bu felakettin ardýndan yurt
çapýnda yas ilan edilmiþti. Bu depremde yaklaþýk 100 bin kiþi yaralanmýþ ve 116.720 bina
yýkýlmýþtý. Yardým konvoylarý, soðukla da mücadele eden depremzedelere ancak iki gün
sonra ulaþabildi.
Bu depremin diðerlerinden iki önemli farký
vardýr. Birisi etki alanýnýn geniþliði, diðeri þiddet derecesinin XI’e ulaþmasýdýr. Bu depreme
sismik bakýmdan Kelkit Havzasý Depremi demek daha doðrudur. Bu deprem için
merkez deðil bir hat mevzu bahistir.
Uzunluðu 400 Km’ye varan bu hat
NÝKSAR'DA SON 2300 YILDA MEYDANA GELEN
Kelkit vadisini takip ederek batýya
ÖNEMLÝ DEPREMLER
doðru ilerlemiþtir. Kelkit Vadisi üzeTARÝH
ÞÝDDETÝ
ETKÝLENEN BÖLGE
rinde büyük küçük birçok yer çatlaklarý ortaya çýkmýþtýr. Bazý yerlerde bu
MÖ. 330
?
Niksar
çatlaklar kilometrelerce uzadýðý gibi
MS. 127
VI
Niksar-Suþehri
geniþliði de bir metreyi geçmiþtir.
335
VIII
Niksar-Suþehri
1939 depremi müthiþ bir afet olmuþ344
?
Niksar
tur.
345
VII
Niksar
366
VI
Niksar
Deðerli araþtýrmacý ve Emekli Yazýn
449
?
Niksar
Öðretmeni Sayýn Hami Karslý’dan aldý499
VIII
Niksar-Suþehri
ðýmýz Rahmetli babasý Kadir Karslý’nýn
506
VI
Niksar
arþivinden çýkan dönemin Ulus gazete1045
IX
Niksar-Erzincan-Erzurum
sindeki haberde 26 Aralýk 1939 depre1268
IX
Niksar-Erzincan-Erzurum
minin bilançosu veriliyor.
1458
X
Niksar-Erzincan-Erzurum
Niksar(Hususi) – Büyük zelzelede
1482
X
Niksar-Erzincan-Erzurum
maddi birçok zarar uðrayan kasaba1498
X
Niksar-Tokat (Küçük Kýyamet)
mýz koyu yeþillikler arasýndaki büyük
1598
VIII
Niksar-Erzincan
konaklarýný kaybetmekle kalmamýþ,
1668
XII(8.0)
Niksar-Erzincan (Afet)
Daniþmentliler zamanýndan kalma
1756
?
Niksar-Erzincan
sekiz asýrlýk Camiikebir minaresi ile
1826
VII
Niksar-Tokat-Erbaa
üç asýrlýk bir ömrü olan Keþfi minare1873
VII
Niksar-Þebinkarahisar
si de bu uðurdaki fedailer arasýna ka1875
VII
Niksar-Þebinkarahisar
rýþmýþtýr.
1887
VI
Niksar-Tokat-Erzincan
Kasabamýzda yapýlan kat’i felâket
1890
VII
Niksar
bilançosu
aþaðýda gösterilmiþtir:
1899
VI
Niksar-Erbaa
Kasaba ve köyler dahil: 1648 ölü,
1906
VI
Niksar-Reþadiye
972 yaralý, 18409 hayvan ölüsü,
1913
VI
Niksar
3065 yýkýlan ev, 1908 raporla yýkýla29.04.1923
VI(5.9)
Niksar-Reþadiye
cak ev. Bin beþ yüz hanelik Niksar’da
27.12.1939
XI(7.9)
Niksar-Erzincan (Afet)
yalnýz 88 eve saðlam raporu verilmiþ20.12.1942
X(7.0)
Niksar-Erbaa (Aðýr ve Yýkýcý)
49
tir. Fotoðraf zelzelede zarar gören üç
asýrlýk Keþfi minaresini göstermektedir.
1939’da meydana gelen bu büyük
depremde Erbaa’da üç önemli yangýn
hadisesi olmuþ, bu yangýnlarda dokuz
kiþi hayatýný kaybetmiþtir.
1939 yýlýnýn son günlerinde yaþanan
büyük Erzincan depremi, o günlerde
pek çok þiire, türküye ve aðýta da konu
oldu. O müthiþ zelzeleden bir gün evvel
Erzincan’dan ayrýlan Zara’lý Aþýk Halil,
bu elim hadiseden duyduðu derin teessürü bir türküsünde þöyle nidâ edip
söylüyor:
Bize ne olduysa Mevlâ’dan oldu,
Gül yüzlü yavrular sarardý, soldu.
Bize ne olduysa Mevlâ’dan oldu,
Þikâyetim kimden, kime ne deyim.
Men Pharnaku Tapýnaðý'nýn depremde yýkýlýþýný gösteren
temsili resim (Ersal YAVÝ)
Niksar’da kalmadý dikili bir taþ,
Erbaa’yý sormayýn, döker kanlý yaþ.
Tokat’ta geçirdi çetin bir savaþ,
Þikâyetim kimden, kime ne deyim.
20 Aralýk 1942 Niksar-Erbaa Depremi
20 Aralýk 1942 depreminin kýrýk hattý ise,
Niksar Ovasý’nýn kuzeyinde ve 1939 deprem
hattýnýn 12 km kuzeyinde, kuzey 75° batý doðrultusunda Niksar’dan Erbaa’ya doðru devam
etmiþtir. Bu deprem Niksar ilçe merkezinden
baþka en çok Niksar’ýn batýsýndaki Buzköy, Efkerit, Delieminler köyleri ile daha batýda Erbaa ve Taþova’da da büyük hasar yapmýþtýr.
Büyüklüðü 7,0 olan bu depremde 3000’e yakýn insan ölmüþ, yaklaþýk 6300 kiþi de yaralanmýþtý.
Tarihi Eserlerin Korunmasý
Tarihte meydana gelen bu depremlerle,
Niksar kale surlarý, medreseler, cami ve hamamlarda önemli hasarlar meydana gelmiþtir.
Kimisi tamamen, bir bölümü de kýsmen tahrip
olmuþtur. 1939 depreminde Yaðýbasan Medresesi, Yaðýbasan Türbesi, Ulu Cami, Kolag
Tekkesi, Çöreðibüyük Tekkesi, Kýrkkýzlar Türbesi, Kale surlarý, bazý tolaslar, vb. önemli hasarlar görmüþtür. 1942 depreminde de Niksar’da tarihi yapý ve binalar büyük tahrip görmüþ, çok sayýda can ve mal kaybý olmuþtur.
Depremlerden önemli ölçüde hasar gören ata
yadigarý bu eserlerin bir kýsmýnýn restorasyonu, onarýmý ve gelecek nesillere aktarýlmasý
baþta Vakýflar Genel Müdürlüðü olmak üzere
50
Niksar Belediyesi, Kültür Bakanlýðý ve hayýrsever Niksarlýlar tarafýndan gerçekleþtirilmiþ ve
bir kýsmýnýn restorasyonu da yine Vakýflar Genel Müdürlüðü ve Niksar Belediyesi tarafýndan
devam ettirilmektedir.
Depreme Karþý Önlemler
Ülkemizde depreme karþý önlemler ilk kez
1939 depreminden sonra tartýþýldý; gazetelerde depremle nasýl yaþanmasý gerektiði yazýldý.
Niksar Belediyesi de 1999 Gölcük ve Düzce
depremlerinden çok önce 1991 yýlýnda dönemin Belediye Baþkaný Selahattin Hançer’in önderliðinde ilk deprem seminer çalýþmasýný
yapmýþtý. Niksarlýlarý deprem ve afetlere karþý
bilinçlendirmek üzere Niksar Belediyesi, A.Ü.
Fen Fakültesi ve Deprem Araþtýrma Dairesi iþbirliði ve Prof Dr. Baki Canik, Oktay Ergunay,
Rüçhan Yýlmaz ve Nejat Bayülke’nin katýlýmý
ile 4 Mayýs 1991 tarihinde Niksar Deprem Semineri düzenlenmiþ ve Prof. Dr. Baki Canik’in
editörlüðünde “Niksar Deprem Semineri” kitabý yayýnlanmýþtý.
Ancak aradan geçen 15 yýldan sonra 29
Mart 2006 tarihindeki Güneþ tutulmasý olayý
Niksar’da kargaþaya ve korkuya sebep olmuþ,
bu güzel doða olayýný deprem söylentileri nedeniyle ne yazýk ki korkuyla yaþamýþtýr. Bir savdan öteye geçmeyen bu Güneþ tutulmasýnýn
depremleri tetiklediðine iliþkin bilimsellikten
uzak iddialar üzerine halkýmýz Güneþ tutulmasýný çadýrlarda bekledi. Bu korkunun yersiz olduðunu anlatmak için, Niksar Belediye Baþkanlýðýnýn daveti üzerine Prof. Dr. Naci Görür,
Prof. Dr. Haluk Eyidoðan, Prof. Dr. Okan Tüysüz, Prof. Dr. Orhan Tatar ile Niksarlý Jeoloji
Profesörü Baki Canik’ten oluþan bir ekibin katýlýmýyla 28 Mart 2006 akþamý Niksar Kapalý
Spor Salonu’nda konuþmalar yapýldý. Özetle
Niksar’ýn zaten aktif bir deprem bölgesi olduðunu, böyle bir bölgede bir depremin her an
olabileceðini, güneþ tutulmasý sýrasýnda büyük
depremlerin oluþtuðu varsayýmýnýn bilimsel
verilerle açýklanmaktan henüz çok uzak olduðunu ifade edildi.
ÇOCUK GÖZÜYLE DEPREMDEN ANILAR
Türkiye’nin bu yüzyýlda yaþadýðý en þiddetli
deprem olan 1939 Niksar-Erzincan depremi
ile 1942 Niksar-Erbaa depremi hâlâ hafýzalarda. Çocukluklarýnýn en güzel günlerinde yaþadýklarý depremi anlatýrken sanki o aný tekrar
yaþýyorlar.
Ayvazönü Mahallesi’nden Adalý Faik Elmalý (1923-1984), Ada’da yaþadýðý depremi ve
sarsýntýlarý, 1984 yýlýnda teyp kasetine kaydettiði hatýralarýnda þöyle anlatýyor:
“Ada’da çalýþýyoh. Çiftçilik bir yandan, malcýlýk bir yandan. Otuz dokuz senesi kýþý idi.
Gece yarýsý bi zelzele oldu. Goca bina, on beþe on beþ goca bina. O zaman yere indik be,
goca binayýnan yere indik, dümdüz etti bizi.
Allah esirgedi, hiç bi tane ölenimiz olmadý,
sað salim çýhtýh. Yalýðýz, büyük evin altýnda
kýrk baþ malýmýz öldü. Ula, tebdilimiz þaþtý.
Valla zerre kadar korku yoh, yiðit zamanýmýz.
Zelzeleden melzeleden gorhmuyoh. Emme
daðlar, böyle arý gibi sýzýlýyo, Dönekse daðlarý.
Havalar bi çeþit, göv gürler gibi bi gürültü geliyi boyuna, heç durmadan, zelzelenin zorundan hani ya. Boyuna sallýyý. Yay gibi gidip geliyi her taraf... Bu arada sabah oldu. Iþýdý emme boyna sallýyý gavat, ayahta durulacaðý yoh.
Yere vuruyu adamý, hýrsý geçmedi zelzelenin bi
türlü...”
Karþýbað Mahallesi’nden Ömer Üstün(1925), 1939 depreminde 14 yaþýnda olduðunu söyleyerek, deprem gecesini anlatýyor:
Depremde ben 14 yaþýndaydým. Depremi
ben hiç duymadým. Biz ikinci kattaydýk. Babaannem ve bacým bir odada yatýyorduk. Babaannemin salâvat getirmesiyle uyandým. Birde
baktým ki yýldýzlar görünüyor. Bizim ev yýkýlmýþ,
gökyüzü görünüyordu. Ev tamamen çökmüþtü.
Ýki oda arasýndaki çamdu direk vazifesi görmüþ, biz o boþlukta kurtulmuþtuk. Tabi hemen
evin yanýndaki tolasýn üstüne çýktým. Baktým ki
kimsecikler yok, ortalýk toz duman, karanlýk
korktum. Tekrar eve gelerek örtünün altýna,
yataða girdim. O þekilde beklerken yolda sesler peydah oldu. Kaymakam Pertev Bey, Karslýoðlu Ali Efendi’nin evinde kirada duruyordu.
Onlar dýþarý çýkmýþtý. Sesleri duyunca bende
dýþarý çýktým.
O sýrada babam enkazýn altýnda kalmýþ:
“Bizi kurtarýn” diye sesleniyordu. Annem ve üç
kardeþim beraberlerdi. Balta aradým, bulamadým. Merteðin birine asýldým, çektim, kýrdým.
Ýki tane de tahta söktüm oradan, babamlarýn
çýkacaðý kadar boþluk oluþtu. Babam, iki kardeþimi o aralýktan verdi. Annemde çýktý. Ancak
en küçük kardeþimin yattýðý beþiðin üzerine tavan bindiði için bir türlü bebeði beþikten alamadý. Benden býçak istedi. Ben de Kaymakam
Pertev beyin oðlundan çakýsýný aldým ve babama verdim. Beþiðin altýndaki ipleri kesti ve çocuðu beþiðin altýndan çýkararak kurtardý ve
bana verdi. Ondan sonra babam da çýktý. Daha sonra alt kattaki Hacý Sürekli’nin babasý
Mustafa Sürekli’yi çýkardý. Yine alt kattaki diðer odada iki kocarý vardý, onlarý da kuþluk
vakti çýkarttýlar. Bizim komþu Suiçmezoðlu
Hayri Gürbüzer’in anne ve babasý ölmüþlerdi.
Onlarda dört kardeþ ve Baba Duran evleri
uçunca bizim bahçeye düþmüþlerdi ve kurtuldular. Bizim yakýn komþu Kamaloðullarý’ndan
da iki kiþi öldü. Karþýbað’daki evlerin yarýsý yýkýlmýþtý.
Çilhane Mahallesi’nden Sýdýka Erdem
(1928) ise depremde evlerinin yýkýlmadýðýný
ama çok korktuðunu þöyle anlatýyor:
“1939’un yýlbaþýna hazýrlanýlýyordu. Halkevi’nde balolar yapýlacaðýný duyuyor, büyük bir
heyecanla yýlbaþýný bekliyorduk. Gece sabaha
karþý müthiþ bir sallantýyla uyandýk. Bir feryat
ile ayaða kalktýk. Annem, babam, iki ablam ve
küçük kýz kardeþim. Bacamýz gürül gürül yýkýldý. Bir feryat ile merdivenlerden el ele tutuþup
aþaðýya indik. Yola çýktýk. Evimizin önünden
Çanakçý Çayý akýyordu. Taþ köprü (Çilhane
Köprüsü) yýkýlacak diye korkudan karþýya geçemiyor, orada bekliyorduk.
Zeytindibi’nde oturan Orhan Bayrakçýoðlu
(1927), depremin hemen ardýndan evlerinin
karþýsýnda bulunan artýk kullanýlmayan mezarlýða geçtiklerini söyledikten sonra o gece
her taraftan gelen seslerden çok etkilendiðini
söylüyor:
51
“Aðlaþanlarýn, çýðrýþanlarýn haddi hesabý
du. Daha sonra Pazaryeri’ndeki cenazeler arayoktu. Özellikle Hanegâh’ta ve Bengiler’de
balarla götürüldü. Þakþak Mezarlýðý’na ve diferyatlar figâna karýþýyordu. Ayný zamanda her
ðer mezarlýklara gömülmüþler.
yönden ama özellikle Tepe Mahalle’den sabaTurgut Özeke, anýlarýnda enkaz altýnda kaha kadar sürekli ezanlar okundu.”
lanlarý kurtarmak için gelen askerleri ve yaraMaduru Mahallesi’nde oturan Sabri Yülýlarýn durumlarýný anlatýyor:
cer(1927):
“Yardým için askerler bile birkaç gün sonra
“Depremle birlikte biz dýþarý çýkmaya zorlagelebildiler. Gelen askerler, yýkýlan evlerin alyýnca annem; “Kýmraman kýmraman, birbirinitýndan yaralý ve cesetleri çýkarýyorlardý. Yaralýze sarýlýn. Depremin yeline uðrarsýnýz” dedi.
larý Tokat Devlet Hastanesine sevk ediyorlardý.
Bizi dýþarý çýkartmadý. Bu sýrada depremin
Niksar da hastane yoktu sadece bir dispanser
uðultusu ile dýþarýdakilerin sesi birbirine karývardý. Ancak o günlerin þartlarýna göre yapýlan
þýyordu. Ortalýk biraz sakinleþince biz de aþatedaviler yetersizdi. Fazla yarar gören olmadý
ðýya inerek, bahçedeki dut aðacýnýn dibinde
ve çoðu insanlar öldüler.”
toplandýk.
Çocukluðu Taþra Mahallesi’nde
geçen Nimet Buhan(1930)’da deprem aný ile ilgili ayný ifadeleri kullanýyor:
“Bir gürültüyle uyandýk ki ev silkeleniyor. Korktuk, ayaða kalktýk. O
anda babam ellerini kapýnýn iki yanýna koyarak, bizim çýkmamýza engel
oldu ve: “Kalkman kalkman, sakin
olun, zelzele oluyor, yeline uðrarsýnýz. Böyle sarsýldýkça düþersiniz, oturun” dedi. Biz de oturduk ve sabaha
kadar da evden çýkmadýk.
Gökçeli(Lâdik) 'de 1939 Depreminde Yýkýlan Bir Ev
Deprem telâþý ile o anda sadece
dýþarý çýkmayý düþününler ise çocukDereçay Mahallesi’nden Mehmet Cevahirlarýný evde unutabiliyor. Dereçay Mahallecioðlu(1927) ise Pazaryeri’nden ve diðer yersi’nden Durmuþ Ýpekçi(1926) anlatýyor:
lerden alýnan cenazelerin götürülüp yýkanmaGece babamýn sesiyle uyandým; “Mine,
larýný ve gömülmelerini anlatýyor:
kalk deprem oluyor” diye anneme baðýrýyorEnkaz altýndan çýkarýlan yaralýlar Pazaryeridu. Salâvat getirerek kalktýlar. Annem bizi de
ne getiriliyordu. Köprüden Müftülüðe kadar
kaldýrdý. Hemen bahçeye indik. Altý kardeþtik.
yaralý doluydu. Yaralýlar Pazaryeri’nde toplaEn büyükleri bendim ve 13 yaþýnda idim. En
nýrken, cenazeler Çöreðibüyük’ün üstündeki
küçüðümüz Aliye(Sami Tüzemen’in eþi) ise beboþlukta(þimdiki Pancar Kooperatifinin olduðu
þikte idi. Annem birden feryada baþladý; “Kýyer) toplanýyor ve gasilhanede yýkanýyordu.
zým, Aliyem evde, beþikte kaldý, ne olur kurtaCenazeler orada toplandýðýndan Zeytindirýn” diye baðýrýyordu. Babam hemen eve girebi’nden itibaren aðýr bir koku vardý ve oraya
rek kardeþimi de getirdi. Babam daha sonra
yaklaþmak imkânsýzdý. Ancak cenazeleri yýkaevden yataklarý ve yorganlarý getirdi, serdi ve
yanlar ve gömenler mecburen çalýþýyorlardý.
biz yattýk.
Orada yýkandýktan sonra Þakþak Mezarlýðý’na
Sýdýka Erdem, deprem gecesinin sabahý,
götürülerek tek tek deðil, topluca kireçlenerek
Pazaryeri’nin o karmaþýk halini anlatýyor:
gömülüyorlardý. En çok zayiat Karþýbað, Ha“Nihayet acý zulüm sabahý ettik. Sabah
negâh, Ýsmetpaþa, Cedit ve Bengiler’de oldu.
olunca artýk yaralýlar ve cenazeler arabalarla
Kaleiçi’nde, Ulucan’da, Melikgazi’de ve DerePazaryeri’ne getirilmeye baþlandý. Her tarafta
bað’da pek zayiat yoktu.
aðlaþanlar, feryat edenler, çaresizlikten dövüCedit Mahallesi’nden Selâhattin Kalelioðnenler vardý. Ortalýk yaralý ve cenazelerle dollu(1926)’da bu anlatýlanlarý onaylýyor ve Þak52
þak Mezarlýðý’nýn yerinin önceden kendilerinin olduðunu söylüyor:
“Pancar dairesinden Ziraat
dairesine kadar teneþirler sýralandý, cenazeler orada yýkandý.
Þakþak Mezarlýðý’nda da gömüldü. Þakþak’ýn yeri bizim yani Kalelioðullarýnýn arazisi idi. Belediye depremden dört beþ sene önce orayý istimlâk ederek mezarlýk yapmýþtý.”
Hanegâh'ta Bir Deprem Çadýrý ve Aile Efradý
Sabri Yücer, Þakþak arazisinin
(Düldül - Þimdiki Daniþment Gazi Lisesi'nin Olduðu Yer
önceden Kalelioðullarýnýn oldu939 depremi sonrasý)
ðunu doðruluyor:
“Þak Þak arazisi daha önceladý. Yardým olarak Sarý-kýrmýzý renkli toz þeden Kalelilerin arazisi idi. Belediye, 1935 veya
ker, bir kaç kangal sucuk ve giyecek daðýttýk1936’da 25-30 dönümlük bu araziyi 60 Liraya
larýný hatýrlýyorum.
istimlâk etti, sonra da mezarlýk haline getirdi.
Karþýbað Mahallesi’nden Sadâkat ÖzdeDepremde birkaç yýllýk, yeni bir mezarlýktý.”
mir(1928), deprem de Ayvaz’a niçin ve nasýl
Deprem günü sabah olunca Belediye Baþtaþýndýklarýný anlatýyor:
kaný Hakký Taþdelen(Tahmiscioðlu), halkýn en
“O büyük depremde babam Nuri Sakarya,
önemli ihtiyaç maddelerinden olan ekmeðin
Geyran(Yazýcýk)’da öðretmendi. Orada enkaz
üretimi için faaliyete geçer. Emekli Yazýn Öðaltýnda kalmýþ, köylüler zorlukla kurtarmýþlar.
retmeni, deðerli Araþtýrmacý Hami Karslý, aile
Biz Karþýbað’daki evimizde oturuyorduk. Evibüyüklerinden dinlediði bu olayý naklediyor:
miz yýkýldý. Evlerde su yok, ne yapalým. Ev oca“O dönemde Niksar Belediye Baþkaný olan
ðý, sandýðý sepeti býraktýk, su var diye Ayvaz’a
Hakký Taþdelen, deprem sabahý Niksar’ýn eþtaþýndýk. Ayvaz’da panayýr dükkânlarý vardý.
raflarýndan Ali Rýza Karslý’nýn Karþýbað’daki
Bu dükkânlarýn her birine bir komþu oturduk.
evine gider. Ali Rýza Karslý ve aile efradý da
Bayaðý aile vardý, aileler genellikle Karþýbahçede çadýr kurmuþlardýr ve neler yapabilebað’dandý. Ortalýk sakinleþince mahallemize
ceklerini tartýþmaktadýrlar. Reis Bey, Ali Efendöndük ve evimizin bahçesine çadýr kurduk.”
di’ye: “Tokat’taki un fabrikasýnýn sahibi senin
diyor ve devam ediyor:
yakýn arkadaþýn. Nasýl yaparsan yap, un teda“Karþýbað’da yardýmlar geldikçe fakirlere,
riki iþi sana düþüyor. Sen unu getirene kadar
yoksullara
pastýrmalar, sucuklar, beyaz çarþý
ben de iki fýrýný tamir ettireceðim” der.
ekmekleri vs. her þey veriyorlar ama bizim baAli Rýza Karslý derhal iki at arabasýný Tobamýz öðretmen diye bize vermiyorlardý. Bizim
kat’a doðru yola çýkartýr ve Tokat’tan un getirgözümüz kalýyor, canýmýz gidiyordu o beyaz
tir. Unlar gelene kadar fýrýnlarda tamir olmuþçarþý ekmeklerini görünce. Onlar pastýrmalarý
tur ve o günün gecesi halka sýcak ekmek verilközlüyorlar, piþiriyorlar, mis gibi kokuyor, bemeye baþlanmýþtýr.”
yaz çarþý ekmeðiyle yiyorlar, biz de ev ekmeðiTurgut Özeke, halkýn gýda sýkýntýsý çektiðini
ne talim ediyorduk.” diyerek, çocuk gözüyle
ifade ediyor:
bu eþitsizliðe isyan ediyor.
Þehirde yiyecek sýkýntýsý baþlamýþtý. Çünkü
Sabri Yücer, depremden sonra günlük habütün yiyecekler enkaz altýnda kalmýþtý. Günyatý anlatýrken önce çadýrlarýn yapýldýðýný söydüzleri erkekler enkaz altýndan bir þeyler çýlüyor ve devam ediyor:
karmaya uðraþýyorlardý. Her bulunan yiyecek
“Deprem gecesini dýþarýda geçirdikten sonve giyecek aile arasýnda bayram havasý yarara büyüklerimiz tütün cereklerinden iskelet
týyordu. Komþular ise kim ne çýkarabildi diye
oluþturmuþ, cecim ve kilimleri de onlarýn üstübirbirlerine soruyorlardý. Bu arada Kýzýlay’dan
ne örterek çadýr yapmýþlardý. O günden sonra
o günün þartlarýna göre yardým gelmeye baþailecek o çadýrlarda kalmaya baþladýk. Büyük
53
Ýsmet Ýnönü Niksar'da
çadýrlarda önce toplu olarak yatýlýrken, zamanla çadýr içinde perdeler gerilerek odalar
oluþturulmuþtu. 1942 depreminden sonra ise
hemen barakalar kurulmuþtu. “Zelzele Ustalarý” dediðimiz ustalar bu barakalarý kýsa sürede
kuruyorlardý.
Evlere girmeye korkuyorduk. Çünkü günde
10-15 belki de daha fazla deprem oluyordu.
Akþamlarý bir araya gelinir, sohbetler edilir,
topluca namazlar kýlýnýrdý. Taþlarla oluþturulan
ocaklarda ateþler yakýlýr, kazanlarda çorbalar,
yemekler piþer, saclarda ekmek yapýlýrdý. Topluca kalabalýk bir þekilde yemekler yenilirdi.
Cedit Mahallesi’nden Muazzez Lüleci
(1933) ise çadýrý þöyle anlatýyor:
“Depremden sonra Kalelilerin Þavký Efendi’nin bahçesine çadýrlar kuruldu. Tabii adý çadýr, herkes evinden yeni eski kilim çul ne bulduysa getirdi, uzun bir çadýr kuruldu. Ýçine üç
tane soba kuruldu. Çadýrda on sekiz yirmi kiþi
vardýk. Çünkü iki yatak uc uca seriliyor, ortasýnda uzun yastýklardan oluyordu. Ýki yatakta
ikiþer üçer kiþi, toplam beþ altý kiþi ayný yastýða baþ koyuyordu.”
Tabii çadýrlardan sonra barakalar yapýlýyor
ama barakalarda da karýþýklýklar oluyordu. Yine Cedit Mahallesi’nden Arife Lüleci, 1942
depremindeki bir baraka hatýrasýný anlatýyor:
“Bir de yukarý evde fasýlalý iþ var. Þimdi herkes oraya toplanmýþ. O barakaya. Bi de bi ýþýklar sönmüþ. Namazý kýlmýþ bu Feriha Haným,
her zamanki yerine yatmýþ þöyle. Yattým ama
diyi, kim olduðunu bilmiyom, hep iç içe yatýyolar. Bi de bahtým ki diyi birinin yüzünde sakal
var, benim ki deðil, yabancý. Anaa… Daha dururmusun, kaçtým oradan diyi.”
54
Kýlýçarslan Mahallesi’nden Ali
Agat(1930), evlerinin iþlevini ve
çadýrlarý anlatýyor:
“Depremden sonra bizim ev
mahallenin aþ evi oldu. Bizim ev
müsait olduðu ve alt katta ocaktan fýrýna tüm teþkilât olduðu için
mahallenin yemekleri hep bizim
evde piþti. Bizim ekmek fýrýný hiç
sönmüyor, sürekli ekmek yapýlýp,
piþiriliyordu.
Evimizin önü ve özellikle yan
tarafý müsait olduðu için Eski Cezaevi’nin yerine büyük çadýrlar
kuruldu. Erkeklerin çadýrý Halkevi’nden tarafta, kadýnlarýn çadýrý
bizim evin tarafýndaydý. O zaman Müftü Sait
Hoca, Hükümet Erkâný’ný orada toplamýþtý.
Mülkî amirler hep oradaki çadýrlarda kalýyorlardý. Halkevi’nden Radyoyu getirmiþlerdi. O
radyo sürekli çalýyordu. Bizim orasý çadýr kent
gibiydi.”
1942 depreminde Çilhane Mahallesi’nde
oturan Mustafa Alkan, çadýrlardaki gece sohbetlerini þöyle anlatýyor: “Mahalle büyükleri ve
din bilginleri geceleri sohbetler yaparak halkýn
maneviyatýný taze tutarlardý. Bu sohbetlere biz
çocuklar da katýlýrdýk. 1942 yýlý deprem gecelerinde hoþ sohbetler sonucunda büyükler biz
küçüklere çeþitli sorular sorarak bizleri sýnavdan geçirirlerdi. Okuduklarý kitaplarýn çoðu
kahramanlýk destanlarýydý. Melik Gazi’nin kitabýný(Daniþmendname) Çilhane Camisinin
imamý olan Zinnuri Hoca, Battal Gazi’nin kitabýný(Battalname) mahallemizin bir büyüðü
okur, halka anlatýrdý. Peygamberimizin hayatýný(Siyer-i Nebi) yine bir baþka din adamý anlatýrdý. Ayrýca Eba Müslim’in hayatýný konu alan
kitabý da yine bir baþka kimse okurdu.”
Yine 1942 depreminde Ayvazönü Mahallesi’nde oturan Hatice Küpeli(1926) akþamlarý
barakalardaki yaþantýyla ilgili þunlarý söylüyor:
“Ýkinci zelzele birinciye göre daha hafifti.
Akþamlarý kadýnlar bir barakada, erkekler bir
barakada toplanýyor, millet iç içine, þaka þamata eksik olmuyordu. Kadýnlar kabak mabak
piþiriyorlar tepsiylen, erkeklerde onu çalýyor,
götürüp saklýyor, þaka ediyorlardý. Ýnsanoðlu
arsýz oðlum. Ne kadar deprem de olsa insanoðlunun neþesi eksik olmuyor.”
Taþra (Melikgazi) Mahallesi’nden Ayþe Demirel(1913) zelzele ustalarýný anlatýyor:
“Saðdan soldan eli keser tutan, bi mýh çakan usta oldu, geldi, Niksar’a daðýldý. Bunlara
“Zelzele Ustasý” diyorlardý. Bizim Mustafa
Efendi, onlara Otuz liraya mý ne -o zaman fazla para yoktu ki- bizim yýkýlan evin yerini kabala verdi. Ustalar eyi kötü mýh çaktý, çatýyý
çattý, bi kapý taktý, al sana ev. Bizi soktu içine
gitti herif. Ýster üþü, ister don. Ýþte, bize bi ev
yaptý.”
1939 depreminde Hanegâh Mahallesi’nde
oturan Salih Özden(1926), o dönemde çok iyi
ustalarýnda olduðunu söylüyor ve baþlýyor anlatmaya:
“O zaman Hanegâh’ta, eski evde duruyoruz. Evimiz üç katlý. Depremde üst katlar otuz
santim kaymýþ. Bina eðri duruyor. Depremden
sonra ustalar getirildi ama hiç biri düzeltmeye
yanaþmadý. En son Þýhlar Köyü’nden Geritli
Mustafa Usta geldi. Çok büyük ustaydý. Bizim
binanýn altýný boþalttý, eðretiye aldý. 24 amele,
6 balyoz, 6’da araba urganý istedi. Evin duvarlarý kerpiç, çatýda kiremitler duruyor. Alt katta
iki yöne þakülü taktý. Bana da düdük verdi. Bu
þakül duvara deðince düdüðü çalarsýn dedi.
Ve evi çektirmeye, balyozlatmaya baþladý ve
kýsa sürede eve hiç zarar vermeden evi düzeltti. O tarihlerde ve sonrasýnda da Belediye teknik iþlerde hep bilirkiþi niyetine ona danýþýrdý.”
1939 depreminde Cezaevindeki mahkûmlar serbest býrakýlmýþlardý. Hatice Küpeli evlerine giden bu mahkûmlarla ilgili hatýrasýný
þöyle naklediyor:
“Ýlk depremde ben enkaz altýnda kalmýþtým. Üzerime hatýl düþmüþ, üst kat, kiremitlik
hep üstümde, ben hareket edemiyorum, sanki
dilim boðazýma akmýþ konuþamýyorum. Neyse
kardeþcuðazým geldi kurtardý beni. Annem:
“Bizim ev yýkýldý, komþular Beðlerin Evace Haným’ýn evinin büyük avlusunda toplanmýþlar,
biz de oraya gidelim” dedi. Beni zorla yukarýya çýkarttý. Ben sýcaðý sýcaðýna bir þey hissetmiyorum. O sýrada bahtýk ki köylüler bahçeden
bahçeye geçerek gidiyorlar. Annem dedi ki:
“Oðlum, siz nesiniz, kimsiniz?” Onlarda: “Nene nene, biz cezaevindeydik. Mapisane üzerimize yýkýlýr diye mapisaneyi boþalttýlar, bizleri
de köylerimize gönderdiler. Köyümüze gidiyoruz” dediler. Annem de: “Þu kýzýmý sýrtýna alabilirmisin, yürüyemiyor” dedi. Neyse bir tanesi beni sýrtlandý, Beðlerin avlusuna býraktý ve
köyüne gitti.”
Depremde okul binalarý da hasar görmüþtü ve geçici olarak deðiþik yerlerde eðitim verilmiþti. Mehmet Cevahircioðlu anlatýyor:
“Okullar bir aydan fazla kapalý kaldý. Daha
sonra saðlam emanet barakalarda eðitim öðretim tekrar baþladý. Biz 1,2,3 ve 4. sýnýflarý
Ulucan’da okumuþtuk. Beþinci sýnýfý Gaziahmet’te okurken deprem olunca Zekeriya Kefeli’lerin evine taþýndýk ve beþinci sýnýfý orada
okuduk. Deðiþik yerlerde uygun ev ve binalarda okullar devam etti.”
Kale surlarýnýn yýkýlýþýný Maduru Mahallesi’nden Durmuþ Kara(1917) anlatýyor:
“Maduru’da derenin üzerinde, Kale’nin
karþý yamaçlarýnda eski bir evimiz vardý. Bizde
orman askerleri vardý. O gece onlarý biz davet
etmiþtik. Yedik, içtik, yattýk. Alttan bir gürültü
oldu, önce alttan yukarý, sonra saða sola sallandý. Kale gümbür gümbür geliyordu. Surlar
üzerimize doðru yýkýldý.”
Cedit Mahallesi’nden Prof. Dr. Baki Canik’te kale surlarýnýn yýkýlýþý ile ilgili olarak:
“Kale surlarýnýn Maduru’ya doðru yýkýlýrken
bir evi önüne katýp, sürüklediðini çok iyi hatýrlýyorum” diyor.
1939 depreminde Ulucan’daki söylentiyi ve
Ulu Cami’nin büyük hasar gördüðünü Nimet
Buhan anlatýyor:
“Biz Ulucan’da okurken talebeler arasýnda
bir söylenti çýkmýþtý. Þube, surlar ve kale yýkýlacak, Maduru’ya uçacak, deprem olacak diye.
Hakikaten on beþ gün sürmedi, surlar yýkýldý,
Maduru’ya uçtu. Ben okulda bunlarý duyunca
evde anneme söylemiþtim, annem de: Allah’ýn
iþine karýþýlmaz, inanma onlara demiþti. Sonra
Ulu Cami’nin minaresi o gece yýkýldý”
Hanegâh Mahallesi’nden Zeki Ahýska(1926)’da Ulu Camii ile ilgili olarak anlatýyor:
“Depremde Ulu Cami’de zarar görmüþ ve
ibadete kapatýlmýþtý. Daha sonra seferberlikte
depo olarak kullanýlmaya baþlandý. Harman
zamaný hasattan alýnan % 5-10 ürün burada
depolandý ve buradan ihtiyacý olan halka daðýtýldý.”
Dönemin Cumhurbaþkaný Ýsmet Ýnönü’de
1939 ve 1942 depremlerinden sonra iki defa
Niksar’a gelmiþti. Sabri Yücer, Ýsmet Ýnönü’nün geliþiyle ilgili þunlarý söylüyor:
55
“Ýsmet Ýnönü Niksar’a iki defa geldi. Birincisi ’39 depreminden yaklaþýk bir ay sonra,
ikincisinde ise ’42 depreminden hemen sonra
idi. Ýkinci geliþinde, Çöreðibüyük’ün altýnda
Ziraat Dairesi’nin olduðu yerde yeni yapýlan at
tavlasý gezdirilmiþti.
O yýllarda Kuz Santral Caddesinde oturan
Yüksel Altuner(1936), Ýsmet Ýnönü ile ilgili sonradan öðrendiði bir anýyý naklediyor: “Devrin
Cumhurbaþkaný Ýsmet Ýnönü, depremden sonra hasar gören deprem bölgelerini ziyaret etti.
Bu arada Niksar’a da geldi. Niksar ileri gelenleri karþýladýlar. Dayým Karslýoðlu Mustafa Özdemir, o zaman sanýrým Halk Partisi ilçe baþkaný.. Kasaba adýna dert ve dilekleri Cumhurbaþkanýna anlatmak üzere seçiliyor. Bu arada tembih de ediliyor; “Zor duyar. Yüksek sesle anlat”
diye. Dayýmýn sesi gürdü. Birde yüksek sesle
konuþ deyince iyice baðýrýyor… Þu yok, bu yok
diye baþlýyor anlatmaya… Bir süre dinledikten
sonra Ýsmet Ýnönü; “Çok konuþuyorsun sen” diyor. Dayýmý dýþarýya çýkarýyor. Dayým bu olaydan sonra siyaseti falan býraktý. Bir anlamda
küstü. Bir süre sonra Demokrat Partiden Milletvekili olunca, “Þu Allah’ýn iþine bak. O beni
odadan çýkardý ama sonradan ikimizi ayný
odada birleþtirdi.” derdi”
Orhan Bayrakçýoðlu, Ýsmet Ýnönü’nün Niksar’a geliþini çok iyi hatýrladýðýný söylüyor:
“Ýsmet Ýnönü depremden sonra bir hafta
bile olmadan, sýcaðý sýcaðýna Niksar’a geldi.
Ýkindiden itibaren halk Çöreðibüyük’te toplanmaya baþlamýþtý. Ýnönü geldiðinde akþamýn
alacakaranlýðý olmuþtu ve muazzam bir kalabalýk O’nu karþýladý. Bizim mahalle olduðu
için bizde gitmiþtik. At tavlasýnýn önüne geldi,
halký selamladý ve at tavlasýna girdi. Biz dýþarýdan seyrediyoruz. Ýçeride Niksarlýnýn dileklerini arz eden Karsloðun Hacý Mustafa Efendi
kýsa bir sürede dýþarý çýktý. Sonra Ramiz Hoca
(Demir Aybak’ýn dedesi) içeri girerek Niksarlýnýn dileklerini arz etti. Ben bir ara tavlanýn arkasýna dolaþtým. O sýra Ýnönü’de o tarafa geldi. Bir de ne göreyim, ufak tefek bir adam. Ben
O’nu heybetli birisi olarak hayal ediyordum.”
Yüksel Altuner deprem tedirginliðinin yýllarca devam ettiðini þöye anlatýyor:
“Yýllar sonra, Ýstanbul’da Sofular’da bir Tokat Yurdu açýlmýþtý. Bir gün Ýstanbul’da deprem oldu. Yurttaki bütün öðrenciler kendilerini
sokaða dar attý. Etraftan pencereden sakin sakin bakanlar vardý. Tokatlý öðrencilerin bu ta56
bansýzlýðýna þaþýp kalmýþlardý. Tabii onlar bu
çocuklarýn çektiði acýyý çekmediler ki.
Çocukluðumda, sýk sýk olan bu depremlerden sonra “Kelime-i Þahadet” getirmek sanki
depremin simgesi olmuþtur. Otururken, çalýþýrken ya da yemek yerken bir deprem olsa, Niksar insaný derhal “Kelime-i Þehadet” getirir…
Bir yandan; “Eþhedü en la ilahe illallah ve
eþhedü enne Muhammeden Resulalllah !” der,
bir yandan da kendimizi kapalý alanlarýn dýþýna atardýk…
Allah bir daha o günleri göstermesin.”
KAYNAKLAR ve KAYNAK KÝÞÝLER
Baki CANÝK; Niksar’ýn Jeolojisi, Deprem Tehlikesi ve Tarihte Geçirdiði Depremler, Niksar Deprem
Semineri, Bildiriler, s.11-24, Ankara 1992
Selahattin HANÇER; Niksar Deprem Semineri,
Bildiriler, s.5, Ankara 1992
Yüksel ALTUNER; Kasabamda 1942 Depremi,
Yeþil Niksar Gazetesi, 4 Þubat 2009
Hami KARSLI; Niksar Tarihi Kronolojisi (1919 Yýlýna Kadar), www.hamikarsli.com
Ersal YAVÝ; Tokat, s.135, Ýstanbul 1986
Kemal ERKMAN; Sismoloji(Sèismologie), Meteoroloji, Sismoloji ve Mýknatýs Rasatlarý (1939 Ekim,
Kasým, Aralýk), Ýstanbul Kandilli Rasathanesi, M. E.
Basýmevi, Ýstanbul 1945
Ramazan DEMÝRTAÞ-Rüçhan YILMAZ; Türkiye’nin Sismotektoniði
Orhan TATAR; Niksar ve Çevresinin Depremselliði
AnaBritannica, Deprem, cilt:7, sayfa:156, 1987
Ýstanbul
www.erbaasivilsavunma.gov.tr
Turgut ÖZEKE (Hanegâh Mah.-1935); Baki CANÝK (Cedit-1936); Faik ELMALI (Ayvazönü- 1923);
Ömer ÜSTÜN (Karþýbað- 1925); Sýdýka ERDEM (Çilhane-1928); Orhan BAYRAKÇIOÐLU (Zeytindibi1927); Sabri YÜCER (Maduru-1927); Nimet BUHAN (Taþra-1930); Durmuþ ÝPEKÇÝ (Dereçay-1926);
Mustafa ALKAN (Çilhane-1928); Hatice KÜPELÝ
(Ayvazönü-1926); Mehmet CEVAHÝRCÝOÐLU (Dereçay-1927); Selahattin KALELÝOÐLU (Cedit-1926);
Sadakat ÖZDEMÝR (Karþýbað-1928); Muazzez LÜLECÝ (Cedit-1933); Arife LÜLECÝ(Cedit-1936); Ali
AGAT (Kýlýçarslan-1930); Ayþe DEMÝREL (Taþra1913); Salih ÖZDEN (Hanegâh-1926); Durmuþ KARA (Maduru- 1917); Zeki AHISKA (Hanegâh-1926);
Hami KARSLI (Karþýbað-1941)
GÖTÜRÜR
19 MAYIS
Duramam burada koþarým san,
Beni benden alýp bir el götürür.
Hayâl etmek bile vuslattýr bana ,
Ruhumu bedenden bir "gel"götürür.
Bir güneþ doðdu Samsun'a,
Batmayacak bir güneþti.
Ýstiklali Türk yurduna,
Atatürk armaðan etti.
Baharda bahçeler çiçek bezenir,
Bütün sitemleri bir gül götürür.
Yazdan sonra hazan mevsimi gelir,
Kuru yapraklarý bir yel götürür.
On dokuz Mayýs'tý gülen
Türk'ün tarihi kaderine.
Anadolu'da þahlanan at,
Kanatlanýr gökyüzüne.
Savrulmuþ göklere çil çil yýldýzlar,
Beni o diyara bir çöl götürür.
Külümü savurur deli rüzgârlar,
Beni Ummanlara bir sel götürür.
Topyekün millet uyandý,
Boyun eðmedi esarete.
Anadolu ebedi vatandý,
Bu kutlu asil millete.
Okyanus içinde ýssýz bir ada,
Beni isyanlara bir dîl götürür.
Koridorun sonunda sessiz bir oda,
Bütün hülyalarým bir dil götürür.
Her on dokuz Mayýs'ta,
Yürekler çarpar milletçe.
Gençler yeni bir umuda,
Koþacaklar hep birlikte.
Duran TURHAN
Ebubekir TAHIROÐLU
KAPATMAYIN AÇIK GÝTSÝN
Cýrcýr böcekleri ötmeye baþlayýnca
Çekirgeler zýplayýnca
Tarlalar sararýnca
Yani anýz basýnca
Bir göçmen kuþ misali
Kanatlanýrsýn be Kuzum
Her Aðustos baþýnda
Her yýl bu vakitler
Hüzünler derdirirsin bize
Bana gam keder döktürürsün
göz pýnarlarýmdan
Gitmen gerekiyor bilirimde
Gün evvelinden hazýr beklerimde
Yine de kabullenemem bir türlü
Bir yýkým yapýyor bu vakitler bende
Son dakikaya kadar
Ne sen bahsedersin gideceðinden
Ne ben açarým lafý bu yönden
Biliriz ki yýkýlýyoruz, üzülüyoruz,
çöküyoruz
Kýrýlýyor kollarýmýz yedi yerinden
Hýrçýn oluyorsun gitmeye yakýn
Sinirli oluyorsun
Bir þeyler bahane ediyor aðlýyorsun
Ýþte o son gün, o son dakika
Gel de sen gibi aðlama
Yinede ýsýrýp dudaklarýmý
Hissettirmemek için sana kederimi gamýmý
Derler ya içerime dökerek göz pýnarlarýmý
Açarak bir þeyler düðümlenen boðazýmý
Diyorum ki: Hani o en parlak yýldýz var ya
Hani senin olaný
Her akþam gün battý mý?
Hava birazcýk karardý mý?
Yýldýzlar gökyüzüne serpilip parladý mý?
O en parlak yýldýza bak
O senin yýldýzýna
Bende bakacaðým her akþam Kuzum
Yani sende, bende ikimiz
O yýldýzda buluþacaðýz
Hasret zor be Kuzum
Bize göre deðil
Hep yýldýzýmýza baktým bu gece
Hasret bitecek diye
Gözüm kan çanaðý, uykusuzum
Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU
(TUFAN)
57
NÝKSARA GÖNÜL VERENLER*
A. Turan ERDOÐAN**
BURAM BURAM ANADOLU KOKAN NÝKSARIMIZIN,
VEFA DUYGUSUNU GÖNÜL DÜNYALARINDA YAÞAYAN ÖZEL ÝNSANLARI,
HEPÝNÝZE EN ÝÇTEN SAYGI VE ÞÜKRANLARIMI ARZEDÝYORUM.
Niksar'ýmýz çok þanslý bir þehir. Vefa duygusuyla sýrýlsýklam olmuþ güzel insanlara sahip.
Büyük devletimizin vakarýný en güzel þekilde
temsil eden, halký ile bütünleþmesini bilen,
donanýmlý, sevecen ,Yunus gönüllü idarecilerimiz tarafýndan yönetiliyor. Bizler bunun farkýndayýz. Ýþte bunlar; Kaymakamýmýz Sayýn Uður
TURAN , Garnizon Komutanýmýz Sayýn Yarbay
Duran YADÝGAR ve diðer güzel insanlardýr.
Ýstiþare için kaymakamýmýz Sayýn Uður TURAN' ýn makamýna giderek; durumu arz ettik.Heyecanlandý, sevindi:
- Arkadaþlar bu programý Kaymakamlýðýmýz üstlensin. Vefalý, üreten, örnek insanlara
devletimiz adýna bizler sahip çýkmalýyýz;
diyerek en güzel kadirþinaslýðý gösterdiler.
Kendilerine þükranlarýmý arz ediyorum.
Þehirler de aynen insanlar gibi doðar, geliþir, serpilir, nefes alýr, nefes verirler. Onlarýn
da, güzel kimlik kazanmasýna, özel ve güzel
bir þekilde giydirilip donatýlmasýna ihtiyaçlarý
vardýr. Ýnsanlarýn mutlu ve müreffeh bir þekilde hayatlarýný devam ettirmesine katkýda bulunmaya dinimiz "Sadaka-i Cariye" ismini vermiþtir. Baþka bir ifade ile ölümsüzlük kapýsýný
aralamak ta diyebiliriz. Beden ayrýlýyor ama
hayat hâlâ ürettikleri ve yaptýklarý ile devam
ediyor. Ne mutlu ölümsüzlük iksirini içenlere.
Ne mutlu bu diyarda güzel izler býrakarak
sonsuzluk diyarýna göçenlere.
Bugün bu programla bir baþlangýç yapmak, nice sayýsýz hayýr ehlini, hem yaþarken
hem de bu dünyadan ayrýlýþýnýn ardýndan dua**Bu konuþma 29 Þubat 2008 tarihinde Niksar Halk
Eðitim Merkezi Salonunda yapýlan "Niksar'a
Gönül Verenler" anma programýnda yapýlmýþtýr.
** Eðitimci-Araþtýrmacý
58
larla, þükranlarla analým istedik. Yaþayanlara
ve sonraki nesillere "Vefa Borcu" kavramýný
dua ve teþekkür etme inceliðinin kapýlarýný
aralamayý düþündük.
Sayýsýz örneklerin içersinden iþte bir demet
gönül adamý. Cemal ÖZDEMÝRCÝ, Hacý Mustafa ÖZDEMÝR, Ahmet SOBACI, Osman YILDIZ,
Bedri ÜSTÜN. Hepsini ebedi âleme uðurladýk;
rahmetle anýyoruz. Dedeaða tarlasýna ilk kazmayý vuran, öncülük eden bu güzel insanlarýn
her biri ayrý bir dünya, ayrý bir program yapýlacak kadar hizmet eri. Hedefleri çok ilginç!
Ýnsan yetiþtirmek, eðitim yuvasý kurmak. Niksar'a þekil verecek sanat çiçeklerinin açmasýna
öncülük etmek. Maksatlarýna ulaþýyorlar, "Dede Aða Tarlasý" gün geliyor rengârenk çiçek
açýyor, ürün veriyor. Binlerce genç, eðitimli,
donanýmlý olarak ülkemizi güzel geleceklere
taþýmak için kanat çýrpýyor.
Her biri birer inanç abidesi olan bu kervana yenileri katýlýyor; farklý projeler üreterek.
Þahin ASYA, Þakir ARSLAN, Ahmet YILDIZ,
Mehmet IÞIK, Osman IÞIK, Yücel SEZGÝN, Kemal YETEROÐLU ve nice isimsiz hayýr ehli. Yine eðitim yuvasý kurmak, yaþadýðýmýz
mekânlarý imara çalýþtýðýmýz gibi, öbür âlemin
de gereklerini, bilincini, ilmini ve irfanýný verelim diye Ýmam-Hatip Lisesi yapmaya karar veriyorlar. Kurucu Müdürümüz rahmetli Þahin
ASYA bir orkestra þefi gibi, dernek yönetim kurulunu, öðretmenleri, öðrencileri, velileri ve
Niksar'ýn duyarlý insanlarýný hayra yönlendiriyor. Yaþadýðýmýz müddetçe kendilerini dua ve
rahmetle anacaðýmýz güzel eserler býrakýyorlar. Devlet millet iþbirliðinin en güzel örneðini
sergileyerek Okul, Yurt ve Tatbikat Camiini tamamlayarak Niksar'ýmýza teslim ediyorlar.
Hacý Mustafa ÖZDEMÝR bir
parlamenterdir. Siyasi kimliðinin
yanýnda sosyal boyutlu örnek bir
insandýr. Bugünkü Hamidiye köprüsü onun siyasi gayretleriyle yapýlmýþtýr. Niksar'ýn yazlýk mesiresi
olan, Çamiçi'ndeki Keten deresi
Yaylasý onun öncülüðünde kurulmuþtur. Çilhane Camiini satýn
alarak diyanete baðýþlayan örnek
insan yine o dur.
Cemal ÖZDEMÝRCÝ ve arkadaþlarý da, Mustafa ÖZDEMÝR gibi
her alanda Niksar'ýn sosyal, kültürel, dini ve eðitim alanýna katkýda bulunmuþlar, Niksar 'la sevinip, Niksar'la üzülmüþlerdir. Niksar Ýmam-Hatip Lisesinde çalýþtýðým yýllarda bu gönül dostlarýnýn
aþklarýna, gayret ve çalýþma
azimlerine, kendi aralarýndaki
nükteli sözlerine þahit olmakla
kendimi daima bahtiyar hissediyorum. Cemal ÖZDEMÝRCÝ ile nurani bir çehrenin sergilendiði aksakallý, vakur duruþlu, tebessümle
karýþýk bir yüzün etrafýnda onurlu,
çilekeþ bir Ahýska beyini, Ahmet
YILDIZ ve Binali ARSLAN' la birer
proje mühendisi ve mimarý edasýný, Ahmet SOBACI ile de adalet
terazisini tutan, hak çizgiden asla
þaþýlmamasý içen özel gayret sarf
eden örnek bir insaný hatýrlýyorum. Bir sohbet esnasýnda Bedri
ÜSTÜN 'ün muhasebe kayýtlarýný
çok saðlam tuttuðunu, onunda
unutulmamasý gerektiði þeklinde
uyarýldýðýmý hatýrlýyorum.
Cemal ÖZDEMÝRCÝ'nin hayýrCemal ÖZDEMÝR Ankara Ulus'ta köylüleriyle
sever kiþiliðinin yanýnda sosyal bir
insan olduðunu anlatmak için
Caminin açýlýþ programýndaki sunumu ben
onun bir fotoðrafýný sizlerle konuþturmak istiyapmýþtým. Cemal Amcanýn o günkü heyecayorum.1950'li yýllar. Cemal amca baþta, Niknýný, sevincini, misafirlerini memnun edebilsar'da o gün için sahipsiz hasta bir genç ve hemek için gösterdiði gayretleri hatýrlayarak bumen yanýnda onun yakýný. Bunlarý Niksar'dan
nu da sizlerle paylaþmak istedim.
alýyor ve o günün þartlarýnda Ankara'ya tedaSon söz olarak ebedi âleme göç edenlere
viye götürüyor.
Rabbimden geniþ Rahmetler; hayatta olanlara
Cemal ÖZDEMÝRCÝ köyünü de unutmadý.
saðlýk sýhhat ve afiyetler diliyor,saygýlar sunuOraya da öncülük ederek bir cami inþa ettirdi.
yorum.
59
GELENEKSEL
NÝKSAR
DÜÐÜNLERÝ
Kutluhan SAYGILI*
Niksar'da günlerce süren düðün geleneklerine günümüzde pek fazla rastlanýlmamaktadýr. Sosyal, ekonomik ve kültürel yapýda meydana gelen deðiþimler yaþamýn her alanýnda
olduðu gibi düðün geleneklerinde de önemli
deðiþikliklere neden olmuþtur. Gençlerin karþýlýklý görüþme, beðenme ve isteklerine dayanan evlilikleri giderek yaygýnlaþmýþ, bir hafta
kadar süren düðünler yerini bir kaç saatte tamamlanan törenlere býrakmýþtýr. Buna karþýn
geleneksel Niksar düðünleri tamamen yok olmuþ deðildir. Yöresel düðün gelenekleri kýrsal
kesimler baþta olmak üzere kýsmen de olsa
geçerliliðini korumaktadýr. Böylece benliðimizin, duygularýmýzýn ve hoþ görümüzü kaynaðý
olan gelenek ve göreneklerimiz kuþaktan kuþaða aktarýlarak yaþatýlmaya çalýþýlmaktadýr.
Anadolu'nun her köþesinde olduðu gibi
Niksar'da da yaþ ve akýl olgunluðuna eriþen
kýz ve erkekler Türk toplumunun temelini teþkil eden aileyi oluþturacak bir yuva kurmak;
ailesine, milletine ve devletine hizmet edecek
hayýrlý evlatlar yetiþtirmek, bu suretle soylarýný
da devam ettirmek üzere kendilerine uygun
bir eþ adayý ile evlenmek isterler. Evlenme çaðý kýzlarda 17 - 18 yaþýna basmalarý, erkeklerde askerliðini yapma, iþ güç sahibi olmalarý
durumunda gerçekleþir. Evlilik istekleri doðrudan ebeveynlere deðil yakýnlarýna iletilir ya da
konuþmama, eve geç gelme gibi sembolik tavýrlarla dile getirilir.
Düðünler genellikle iki aþamalý yapýlýr.
Bunlara, "Perþembe" ve "Pazar" düðünleri denir. Kýz isteme söz kesme, niþan, nikâh kýyma
* Eðitimci-Yazar
60
gibi törenlerin her biri baþlý baþýna bir olaydýr.
Bu nedenle düðün baþlamadan önce düðün
sahibi ile komþular ve akrabalar görev bölümü
yaparlar. Böylece büyük bir yardýmlaþma ve
dayanýþma örneði verilir. "Düðün yapana Allah yardým eder" sözü gerçeklik kazanýr.
Kýz Ýsteme
Evlenme çaðýna gelen ve askerliðini yapýp
iþ, güç sahibi olan erkek evlenme arzusunu kýz
kardeþi, annesi ya da bir arkadaþý vasýtasýyla
babasýna duyurur. Evlenecek erkeðin gönlünde biri yoksa hýsým, akrabaya haber edilerek
aileye uygun bir kýz aranmaya baþlanýr. Gelin
adayý olan kýz bulununca görücülüðe gidilir.
Görücülükte her iki taraf genellikle birbirlerinin çeþitli özelliklerini tetkik ederler. Kýz evinin
temizliði, giyim, yemek piþirme, kýzla yakýnen
bulunmak suretiyle ter ve aðýz kokusunun olup
olmadýðý, hatta aday kýzýn hamama gittiði haber alýnýrsa vücut tenasübünü de görmek için
kontrol yapýlýr. Kýz beðenilirse ailesinden istenilmeye gidilir.
Erkek tarafýndan anne, baba ve yakýn akrabalar kýzýn evine gider. Gelin adayý kahve yapýp misafirlere ikram ettikten sonra odadan çýkar ve bir daha içeri girmez. Biraz sohbetten
sonra "Allah'ýn emri, peygamberin kavli" ile kýz
istenir. Kýzýn ailesi "Allah yazdý ise olur" diyerek
zaman ister. Bu arada damat adayý olan genç
ve ailesi araþtýrýlýr. Uygun görüldüðünde erkek
tarafýna ikinci ziyaretin beklenildiði duyurulur.
Bu ziyarette kýz tarafý muvafakat cevaplarýný
verir. Daha sonra kýz babasýndan söz kesmek
için bir gece tayini istenir.
Söz Kesme
Tayin edilen gece anne, baba, yakýn akrabalar, komþular, muhitin ileri gelen büyükleri
ve bir imamla birlikte kýz evine gidilir. Kýz evinin ileri gelenleri misafirleri güler yüzle karþýlar. Biraz sohbetten sonra imam ya da bir büyük "bu gece yapýlan sebebi ziyaretimiz" diye
söze baþlar ve konuyu açar. Daha sonra dua
edilir, þerbet içilir ve karþýlýklý istekler ailelerin
varlýklarýna göre konuþulur. Gelin adayý olan
kýzýn parmaðýna damat evinin almýþ olduðu
yüzük takýlýr.
Niþan
Niþan gününün tespit edilmesiyle taraflar
niþan þerbetine davetiye çýkarýr. Erkek tarafý
þeker, þerbet v.s. hediyelerle birlikte kýz evine
gönderir. Þerbet içme töreninde damat adayý
bulunmaz. Törenden sonra erkek ve kýz evine
göz aydýn ziyareti baþlar.Gelin ve damat adayýnýn yüzükleri alýnýr. Kýz tarafý erkeðin, erkek
tarafý da kýzýn yüzüðünü alarak içerisine isim
ve tarih yazdýrýr. Önce niþan yüzüðü ve hediyelerle kýz evine gidilir. Burada kýz, niþan elbisesi ile validesinin elini öper ve erkeðin ismi
yazýlý olan yüzük kýzýn parmaðýna takýlýr. Diðer
takýlarda takýldýktan sonra kýz orada bulunan
büyüklerin ellerini öper.
Kýz evi tarafýndan gönderilen yüzük ise erkek
evinde, niþanlanan erkeðe takýlýr.
Niþandan sonra erkek tarafý kýz evine gelinlik görmeye gider. Yakýn
akrabalardan kýz evine
gitmek isteyenler de bu
ziyarette yer alýr. Çeþitli
hediyeler
götürülerek
geline verilir. Eðer niþanlýk devresi uzar ve araya
bayram girerse geline
bayramlýk gider. Kurban
bayramlarýnda kurbanlýk
koç götürülür. Kurbanlýk
koç bir gelin gibi süslenir,
boyanýr, alnýna ayna takýlýr, renkli kâðýtlar iliþtirilir.
Düðün
Cuma günü baþlayan
düðünler pazar gününe
kadar devam eder. Düðüne baþlamadan bir
hafta evvel kýz evine
aðýrlýk adý verilen eþya götürülür.( Aðýrlýk; geline giyecek eþyasý, anne - baba ve yakýn akrabaya hediyeler ile duruma göre yað, þeker,
aþlýk, bulgur v.s. gibi yiyecek maddelerinden
ibarettir.) Aðýrlýðýn gitmesiyle beraber düðün
hazýrlýklarý da baþlar. Düðün evi eþ dostun bir
araya geldiði, yakýn ve uzak akrabanýn yýllar
sonra hasret giderdiði, hal ve hatýrlarýn sorulduðu bir toplantý yerine dönüþür. Düðünün ilk
gününden itibaren kazanlar kaynatýlýp, yemekler piþirilir. Düðün merasimine gelen da-
vetlilerin yaný sýra kimsesiz ve gariplerde düðün yemeklerinden nasiplenir.
Çeyiz: Kýz evine aðýrlýk gelmesiyle beraber
kýz evinde de düðün telaþý baþlar. Gelinin arkadaþlarý birkaç gün önceden düðün evine gelerek oradan ayrýlmazlar. Bir taraftan eðlenceler düzenlenirken diðer taraftan düðün hazýrlýklarý yapýlýr. Bu hazýrlýklardan biride çeyiz
asýlmasýdýr. Öncelikle çeyizin asýlacaðý oda
tespit edilerek odanýn içerisine düzenli olarak
ipler gerilir. Gelinin bütün çeyizi bu iplerin
üzerine asýlýr. Böylece
hazýrlanan çeyiz odasý
düðün boyunca davetlilere sergilenir.
Cumartesi akþamý kýna gecesi bittikten sonra
çeyiz toplanýr. Kaynana
ve kaynataya elbisesinden iç çamaþýrýna kadar
bohça dizilir. Diðer akrabalar içinde çeyiz içerisinden hediye ayrýlýr.
Gelin Hamamý: Gelin
hamamýnda
kadýnlar
arasýnda eðlence yapýlýr.
Tef çalýnýr, türküler söylenir ve gelin eðlendirilir.
Gelini yýkayacak olan
tellaklarýn bir omzuna elbiselik bir omzuna havlu
örtülür. Hamamcýya da
bir havlu verilir. Tellaklar
önde, diðer kýzlar arkada
olmak üzere gelini aralarýna alýr ve hamamýn
içinde bulunan havuz etrafýnda dönerler. Bu sýrada ilahiler söylenir:
Al yeþil nalini hem ayaðýnda
Kýrmýzý gül açmýþ al yanaðýnda
Tazece açýlmýþ kuþluk çaðýnda
Allahümme salli âlâ Muhammed
Daha sonra gelinin saçý yýkanýr ve taranýr.
Tellahlar gelinin saçlarýný tarar iken kýzlarda
ilahiler söyleyerek gelinin baþýndan aþaðýya su
dökerler. Gelin hamamdan çýkarken arkadaþlarý havlusunu tutar, gelini kurular ve giydirir.
Hamamdan çýkanlara eve varýldýðýnda yemek
verilir.
61
Kýna Gecesi: Cumartesi günü erkek evinden kýz evine kýna sinisi gider. Kýna sinisi erkekler tarafýndan davul - zurna eþliðinde götürülür. Kýz evi sinileri taþýyan çocuklara bahþiþ
verir. Ayný günün akþamý kadýnlar geline kýna
yakmak için kýz evine gider. Gelin türküler söyleyerek odaya getirilir. Bu arada diðer kýzlarda
ellerinde mumlar ile kýna getirir.
Güyoðu da tepede bitlenir,
Çürük odunu da yüklenir,
Eve gelir yiðitlenir.
Þen ola da babanýn evi þen olsun.
Gidiyon da haberin olsun.
Kýna yakýlacaðý zaman gelin avucunu açmak için bahþiþ ister.Avucuna para konulduktan sonra kýna yakýlýr. Gelinin eli kýrmýzý duak
ile baðlanýr. Kýna orada bulunanlara daðýtýlýr.
Gelin bahþiþ olarak konulan parayý saklar ve
damadýn elbisesinin cebine koyar. Bu paranýn
bereket getireceðine inanýlýr.
Güvey Çimdirme: Düðünlerde yapýlan törenlerden biriside güvey çimdirmedir. Damat
yanýnda saðdýç ve arkadaþlarý olmak üzere
hamama gider. Saðdýç, genellikle damadýn en
yakýn arkadaþlarýndan birisi olur ve düðün boyunca damadýn yanýndan ayrýlmaz. Hamama
muhakkak çalgý ile gidilir. Evde hazýrlanmýþ
olan turþu, dolma v.s. gibi yiyeceklerde götürülür. Hamama girildiðinde bir taraftan damat
yýkanýrken diðer taraftan eðlenceler yapýlýr. Bu
eðlenceler sýrasýnda damadýn ayakkabý ve elbiseleri arkadaþlarý tarafýndan saklanarak geri vermek için bahþiþ alýnýr. Damadýn yýkanmasýndan sonra hamamdan çýkýlýr.
Eve dönüþ esnasýnda yol boyunca çalgý çalýnýp, oyunlar oynanýr.
Gelin Alma: Pazar günü sabahýn erken saatlerinden itibaren gelin alma hazýrlýklarý baþlar. Gelini taþýyacak olan at ve
yaylý büyük bir itina ile süslenerek günün coþkusu baþka bir
dille ifade edilir. Gelin alma saati geldiðinde davul ve zurna ile
kýz evine doðru yola çýkýlýr. Kýz
evi misafirleri güler yüzle karþýlar. Bu arada gelinin arkadaþlarý, sandýða oturmak ve gelinin
odasýnýn kapýsýný kilitleyerek
damat evinden bahþiþ ister. Ge-
62
linin akrabasý olan küçük bir çocukta gelini taþýyacak olan at ya da vasýtaya binerek bahþiþ
için bekler. Nihayet gelin anne ve babasýnýn
elini öperek dualar ile evden çýkar. Bu sýrada
gelinin baþkalarýna görünmemesi için her iki
tarafýna örtü gerilir. Gelin baba evinden çýkarken sandýðýn içine çivi ve evin çandusundan
(duvar) sökülen sýva konulur. Bunlarýn konulmasý gelin yeni evine "mýh gibi çakýlsýn, sýva
gibi sývansýn" düþüncesinden kaynaklanmaktadýr. Gelin alýndýktan sonra tekrar yola çýkýlýr.
Dönüþ yolunda iken düðün alayýnýn yolunu
kesen gençlere bahþiþ verilir.
Damat evine gelindiðinde gelin yine dualar
ile arabadan indirilir. Gelinin üzerine çerez ve
bozuk para serpilir. Bunlar saçýdýr ve yeni kurulan aileye bereket getirmesi içindir.
Gelin eve girerken kötü huyu varsa korksun
da çýksýn düþüncesi ile önünde küp kýrýlýr. Evde
ilk gireceði odanýn kapýsýna ip gerilir. Gelin
odaya girerken o ipi koparýr. El öpüp biraz
bekledikten sonra baþka bir odaya alýnýr. Kýzlar geline tepsi ile yemek götürür, gelinde onlara bahþiþ verir.
Gelinin kucaðýna bir erkek çocuðu verilerek doðacak çocuðun erkek olmasý dilenir. Yine ayný düþünce ile gelin ve damadýn yataðýna bir erkek çocuðu yatýrýlarak çocuk yatakta
yuvarlanýr. Gelin bu çocuða da bahþiþ verir.
Gerdek: Gelin gerdek odasýnda beklerken
damat arkadaþlarýyla beraber camiye gider.
Namazdan sonra tekbirler ve ilahiler ile damat eve getirilir.Hayýr dualarý okunur. Damat
babasýnýn ve büyüklerin ellerini öperek odasýna girer. Bu sýrada saðdýç ve arkadaþlarý damadýn sýrtýný yumruklar.
çocuðun saðýr olmayacaðýna inanýlýr. Sabah
olduðunda kýz evine göz aydýna gidilir. Kýz evi
de gelenlere bahþiþ ve hediyeler verir.
Gerdek odasýna girildiðinde gelin ve damat
birbirine para atar. Gelinin yüzündeki duvaðýn
açýlmasý için damat, geline yüz görümlüðü takar ve duvaðýný açar. Yatmadan önce abdest
alýnýp, namaz kýlýnýr. Gerdek gecesi gelinin
görümcesi ya da eltisi tarafýndan kapý beklenir. Kapýyý dinleyip gelin ve damadýn konuþtuklarýndan bir - iki cümle duyarlarsa doðacak
Düðünden sonra gelin kaynana ve kaynataya yaþmak tutar. Bu kaynana ve kaynataya
gösterilen saygýnýn bir ifadesidir. Yaþmaðýn
bozulmasý ise kaynananýn geline bahþiþ vermesi ve yaþmaðýný bozmasýný istemesi ile gerçekleþir. Düðünden bir hafta sonra gelinin anne ve babasýna el öpmeye gidilir. Daha sonra
yakýnlar ve büyükler ziyaret edilir.
GÜVERCÝNLER
Yapay þelale önü güvercinleri
Þadýrvanlardaki hemcinsleriniz
Anlatýrlar mý size müezzinleri?
Bir seher vakti kanatlanan
Göz görebildiðince uzanan
O týlsýmlý ezandan
Bahsederler mi hiç?
Yapay diyarýn sahici güvercinleri,
Sizi de mi donuklaþtýrdý
Kendini beðenmiþ sokak cinleri?
Aþksýz çýrpýnýþlarýn zehirli aðýnda
Siz de mi kaybettiniz rüyalarýnýzý
Zamanelik bataðýnda?
Ezansýz memleketin günahsýz kuþlarý,
Nerde kaldý kalplerinizin çocuksu vuruþlarý?
Ölüm kavþaðýnda paslý korkular
Ruhlarý geveler küçümseyerek.
Siz de mi güvercinler, sizi de mi vurdular?
Bir alaycý gecede, gülümseyerek!
Raylarýn iki dudaðý arasýndan
Akþamýn idam kararý çýktý.
Gözleriniz o akþam ufacýktý
Ürkmüþ gibi infaz manzarasýndan
Daha kaç saat naþý defnedeceksiniz?
Kör karanlýk istikballere
Kaç defa sünger çekeceksiniz?
Üstü açýlmadýk hayallere?
Güvercinler… Siz kurban,
Kurbiyet kurban,
Sâfî geçmiþlerden getirdiðiniz
Ýyi niyet kurban…
Bâkire ütopyalardan doðmuþtunuz
Yazýk ki ýþýltýlar söndü
Dünya dönmesine yine döndü
Lâkin ters tarafa!
Bütün iyiliklerin kalktýðý rafa
Nöbetçi ettiler sizi.
Yürekler donduran arafa…
Ezansýz memleketin günahsýz kuþlarý,
Nerde kaldý kalplerinizin çocuksu vuruþlarý?
Þehirler mi var girilmedik
Gözler mi var okunmadýk?
Suyun kadrini kýymetini bilmedik
Berrak oluþlarla yunmadýk
Henüz vaktiyken…
Güvercinler,
Son türküsü çalýyorken mazinin
Tüylerinizi serbest býrakýn
Unutulmuþlar körfezinin
Tam kýyýsýnda bir ateþ yakýn
Ve bu ateþin karanlýkta açtýðý yarýktan
Çok yakýn geleceklere bakýn
Güvercinler
Siz kurban,
Bu kahpe oyuna kurban olmadan
Kendinizi kurtarmaya bakýn…
Halim Alperen ÇITAK
63
IHLAMUR AÐACININ
KALEMKÂR NAZLI YÜZÜ
Remzi ZENGÝN*
Yazmacýlýk ülkemizde olduðu gibi Tokat'ýmýzda da bir halk sanatý olarak doðup geliþen ama bugün maalesef kaybolmaya yüz
tutmuþ deðerlerimizden birisidir. En güzel
ürünlerini 17. ve 19. yüzyýllar arasýnda Ýstanbul yazmalarý adýyla vermiþtir.
Daha önceki dönemlerde Anadolu'da kendine iyi bir yer edinen yazmacýlýk Tokat ilinde
valide sultanlara gelir olarak deðerlendirilen
"has" içinde kendine farklý bir konum kazanmýþtýr. 16.ve 17. yüzyýlda Tokat Yazmacýlýðý diðer þehirlerden ayrýlarak sanatýnda zirveye
oturmuþtur. Ayrýca yazmacýlýk; boyacýlýk, iplikçilik, bezcilik gibi yan kollarýný da geliþtiren,
ekonomik girdisini oluþturan bir sanat olmuþtur.
Seyahatname'sinde Tokat'a geniþ yer veren
Evliya Çelebi, Tokat yazmacýlýðý konusunda
þunlarý söylemektedir. "Beyaz pembe bezi, Diyar-ý Lahor'da yapýlmaz. Güya altýn gibi mücelladýr. Kalemkâr basma yüzü, münakkaþ
perdeler gayet memduh olur."
Yazma, kumaþ üzerine elle ya da kalýplarla
basýlarak desenlenen deðiþik ebat ve türdeki
kumaþlardýr. Yazma kalýplarý içi boþ ve içi dolu
olarak adlandýrýlan iki farklý teknikte ahþap
oymacýlar tarafýndan hazýrlanan modeller armut, ýhlamur ve dut aðacýna oyulurlar. Bu kalýplar içinde yöremize has Tokat beþlisi, Tokat
üzümü, Tokat elmalýsý, Tokat kirazlýsý, yarým elmalýsý, kaynana yumruðu, asma yapraðý gibi
isimlerle anýlan desenleri vardýr.
Çocukluðumuzda Horozlu Haný, Hacý Musaoðlu Haný, Beypazarý Haný, Gazioðlu Haný,
Askerler Haný gibi yerlerde iþlevini sürdüren
* Elk Müh-Þair-Yazar
64
yazmacýlýk son olarak Gazioðlu Hanýnýn da
kapatýlmasýyla Sanayi Bölgesindeki Yazmacýlar
Hanýnda birkaç ustanýn fedakârlýklarýyla yaþamaya çalýþmaktadýr.
Gaziosmanpaþa Üniversitesi'nin deðerli
öðretim üyelerinden Yard. Doç. Dr. Kemal
TÜRKER Hocamýz bu konuda ciddi bir araþtýrma yaparak alanýnda ilk kez Aðaç Baský ve Tokat Yazmalarý -Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý Ankara 1996 adlý yayýnla Tokat yazmacýlýðýný tanýtmaya ve yaþatmaya çalýþan bir gayretin
içinde olmuþtu. Ayrýca üniversitede bu konuda
yoðun bir çaba sarfettiðini yakinen biliyorum.
2 Kasým 2008 tarihinde Tokat 26 Haziran
Atatürk Kültür Sarayýnda düzenlenen "Geçmiþten Geleceðe Tokat Yazmacýlýðý Paneli" ve diðer etkinliklerin içinde yer aldýðý bir müzik
programý þahsýmý bir hayli etkileyince Gaziosmanpaþa Üniversitemizin öðretim üyelerinden
Yard. Doç. Dr. Köksal PAPUÇÇU Beyle; o gün
sahnede TRT sanatçýsý Emine GÜRSEL Hanýmefendi ile birlikte sunduklarý "Ihlamur Aðacýnýn Kalemkâr Nazlý Yüzü "adlý bestesi üzerine
bir röportaj yapmayý düþünmüþtüm.
- Hocam kýsaca kendinizi tanýtýr mýsýn?
- Erzincan'da doðdum. Ýlk ve orta tahsilimi
de kendi memleketimde tamamladým. Atatürk
Üniversitesi'nde Biyoloji eðitimi alarak daha
sonra mastýr ve doktora yaptým. Halen Gaziosmanpaþa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünde Yard.Doç.Dr. olarak görev yapýyorum.
- Sanatýmýzýn deðiþik dallarýna olan ilgilerinizi biliyoruz. Bu sanat aþký sizde ne zaman,
nasýl baþladý?
- Diyebilirim ki çocukluðumdan beri. Ýlkokul üçüncü sýnýfta resim alanýnda yapmýþ olduðum çalýþmalardan dolayý ilk ödülümü aldým.
Bu ödül beni bir hayli kamçýladý. Ortaokulda
resim sanatýna olan yakýnlýðým daha da arttý.
Lise yýllarýnda tiyatroya karþý yatkýnlýðým arttý.
Kendi gayretlerimle iyi bir tiyatro topluluðu
kurmayý baþardým. Bu arada müzik de ilgi alnýmýn dýþýnda kalmadý. Lisede resim öðretmenlerimle birlikte oldukça beðenilen bir resim sergisine bazý eserlerim yer aldý. Atatürk
Üniversitesi'nde de resim, müzik çalýþmalarýna
devam ettim. Ancak aðýrlýk bu yýllarda resme
kaydý.
- Ýlk kiþisel serginizi ne zaman açtýnýz?
- Erzurum'da üniversite yýllarýnda iken Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde.
- Üniversiteden sonra da çalýþmalarýnýz devam eti mi?
Sanata hiç ara vermedim zira o benim en
deðerli arkadaþýmdý. Hep onunla gezdim
onunla yatýp kalktým. Öðretmen olarak Muþ
iline atadýlar ama bir müddet sonra malumunuz o yürekler daðlayan Erzincan Depremi oldu. Bizi de Erzincan'a aldýlar. Burada da depremin acýlarýyla birlikte çalýþmalarýmý sürdürdüm. Erzincan'la ilgili hazýrlanan pek çok kültür yayýnýn hazýrlanmasýnda emeðim oldu.
- Erzincan deyince aklýmýza haliyle rahmetli Recep YAZICIOÐLU geliyor. O deðerli insanla Erzincan'da çalýþtýnýz. Onunla tanýþýklýðýnýz
üzerine neler söylemek istersiniz?
- Erzincan'da iken Kültür Bakanlýðý adýna
bir sergimiz açýldý. Tabi sergi ile yazýþmalar Vali Beyin makamýndan geçiyor. Kendisi zaten
sanatla hemhal olan bir bürokrat. Beni de yaþlý baþlý biri olarak hayal ederek sergiye gelmiþ
ama karþýsýnda adeta çocuk denebilecek bir
genç ressamla da karþýlaþýnca hayret etmiþ.
Tanýþtýk içinden geçirdiklerini bana da aktardý.
Ondan sonra da sosyal alanda münasebetlerimiz hiç kopmadý. Erzincan'da onun da desteðini alarak ilk kez altý yaþýndan altmýþ yaþýnda
insanlarýn katýldýðý resim okulu açtým. Vali Recep YAZICIOÐLU'nun çocuklarý da bu okula
devam ettiler. Tabiî olarak ta onunla dost olduk. Daha sonraki yýllarda Tokat'a geldiðinde
mutlaka beni arardý. Allah rahmet eylesin.
- Çok yönlü sanatlarýnýz arasýnda bir de mizahi yönünüz, karikatüristliðiniz de var. Bu
alandaki çalýþmalarýnýz hakkýnda neler söylemek istersiniz?
- Erzincan'da Doðu Gazetesi'nde günlük
karikatür çizmeðe baþladým.1994 yýlýnda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce yýlýn karikatüristi seçildim. Bundan sonra Kültür Bakanlýðý'nýn
özel koleksiyonlarý için de karikatür çizimlerim
oldu.
- Bu arada sorayým, Vali Recep YAZICIOÐLU'nun da karikatürlerini çizdiniz mi, nasýl karþýlýyordu?
- Tanýdýðým Vali Recep YAZICIOÐLU eleþtiriye açýk oldukça medeni bir insandý. Zaten
yaðcýlýktan hoþlanmaz, yalakalarý kolay kolay
etrafýna yaklaþtýrmazdý. Benim kendisine ait
çizimlerim karþýsýnda gülerdi. Bazen de "Ya öyle mi yapmýþým?"diye kendi kendine söylenirdi.
- Tokat'a ne zaman geldiniz?
- 1995 yýlýnda gelerek Gaziosmanpaþa
Üniversitesi'ndeki görevime baþladým. Bilimsel
çalýþmalarýma devam ederken diðer yanda sanat çalýþmalarýmý da ihmal etmedim. Zaten
sanat her yerde devam eder, sürekliliðini korur. Bana göre insan kolayca sanattan kopamaz zaten. Biz de öyle olduk iþte.
- Herhangi bir enstrüman çalýyor musunuz?
- Gitar ve armonika çalýyorum ama en kýsa
zamanda ud çalmayý öðrenmeye çalýþacaðým.
Zira Türk Sanat Müziðine karþý apayrý bir sevgim var. Tabi buna baðlý olarak beste çalýþmalarým da var. Kýrka yakýn beste sahibiyim. Bunlardan bir kýsmý enstrümantal diðeri sözlü
eserler. Pop türünden de bazý eserlerim var.
65
- Bu konu üzerinde biraz sonra tekrar sorularým olacak ama sizin ebru sanatý ile de ilgili
bazý çalýþmalarýnýz var.
- Evet 1999 yýlýnda Osmanlý'nýn Kuruluþunun 700.yýlý nedeniyle Ankara'da Cumhurbaþkaný Süleyman Demirel'inde onurlandýrdýðý
Türk Dünyasýndan da deðerli sanatçýlarýn katýldýðý uluslar arasý bir sergiye davet edildim.
Ebru ile naif resmi "Büyülü aðaç" tablosuyla ilk
defa bu sergide birleþtirildi. Ülkemizde 10 yýldýr bu akým Ankara'daki sergiden sonra baþladý ve devam ediyor. TRT'de bir belgeselde
2001 yýlýnda bu tarz tablolarýmý kullandý.
- Yani bu ekolün kurucusu sizsiniz diyebilir
miyiz?
- Evet. Marblism adýný veriyoruz bu ekole.
- Þimdi asýl konumuza, Tokat yazmacýlýðýnýn hüzünlü bir yansýmasý olan ýhlamur aðacýna gelelim. Nasýl doðdu bu beste, kýsaca anlatabilir misiniz?
- On iki yýldýr Tokat'tayým. Yakýn zamana
kadar bu þehri ülkemizde yazmacýlýðýn merkezi olarak görüyordum. Ta ki geçen yýl yapýlan
yazmacýlýkla ilgili panele deðin. Gittiðim her
yerde Tokat yazmacýlýðýndan iftiharla bahsedi66
yordum. Hediye olarak da el baskýsý yazma
ürünlerinden götürüyordum.
Tokat El Sanatlarý Yaþatma ve Koruma Derneði'nce organize edilen bu panel öncesi davet edildiðim yerdeki çalýþmalar sýrasýnda Tokat yazmacýlýðý açýsýndan durumun vahametini gördüm. Yazma ustalarýnýn serigrafiye kaydýðýný dolayýsýyla el yazmacýlýðýnýn bittiðini
gördüm. Elbette çok üzüldüm. Bunun için bir
þeyler yapabilme düþünceleri içinde kývrandým. Konu ile ilgili uzman hocalarýmýzla görüþüp ortaya verimli bir panel çýkmasý için katkýda bulundum. Panele baþta Valimiz Dr. Recai
AKYEL VE Belediye Baþkanýmýz Doç.Dr. Adnan
ÇÝÇEK olmak üzere diðer ilgililer katýlarak Tokat Yazmacýlýðýnýn yeniden canlandýrýlmasý ya
da korunmasý diyelim destek sözü verdiler.
Panelden birkaç gün önce Gazioðlu Hanýnýn yani eski yazmacýlarýn bulunduðu sokaða
gittim. O bir zamanlar cývýl cývýl olan hanýn öksüzlüðü beni o kadar duygulandýrdý ki dudaklarýmdan birkaç mýsra döküldü.
" Ihlamur aðacýnýn kalemkar nazlý yüzü
Sen gel dertlerimi sarmala, sar da bizi. "
Aðaç ölüyor ama sanki yamalarda diriliyordu. Ancak bu gidiþle
kalemler de çalýþmayacaktý artýk.
Tarif edemeyeceðim bir ýzdýrap
duydum. Oradan Belediye Parkýndaki ýhlamur aðaçlarýna doðru yöneldim. Akþam gurubuyla birlikte
kendimi apayrý bir dünyanýn içinde hissettim. Burada þarkýnýn sözleri yavaþ yavaþ oluþmaya baþlamýþtý bu duygular içinde eve döndüðümde kalan kýsmýný da tamamlayarak ortaya beni ve sanki
ýhlamur aðaçlarýný teselli eden bir
þarký çýktý. Nihavent makamýnda
bestelediðim bu þarkýyý da ilk kez
malumunuz o gün panel sýrasýnda
söylemeðe çalýþtýk. Eseri TRT 'ye
de gönderdim. Sanýrým TRT 4'de
birkaç kez söylenmiþ.
- Bu konuda baþka çalýþma ve
projeleriniz var mý?
- Tokat Yazmacýlýðý ile ilgili olarak Avrupa Birliði normlarýna göre
2 proje hazýrladým. 2010 Ýstanbul
için de hazýrladým ama henüz sonuçlanmadý. Amacým bu sanatý
zorluklar içinden kurtararak yeniden yaþatabilmektir. 600 yýl bu
çok kýymetli sanatý savaþ, yokluk,
kýtlýk içinde yürüten halkýmýz þimdi daha rahatlýðýn hakim olduðu
bu günde neden götüremiyor, sahip çýkamýyor anlayamýyorum. Þayet proje onaylanýrsa o ustalara
mekan, maaþ ve yetiþtirecekleri
çýraklara geniþ imkanlar saðlamayý hedefliyorum.
- Hocam son düþüncelerinizi
alayým.
- Tokat'ý çok sevdiðim için, Tokat yazmacýlýðýnýn dinmeyen acýsýna bir nebze olsun merhem olmak
için bu konuda üzerime düþeni
her zaman yapmaya hazýrým.
- Çok teþekkür ederim.
- Zahmet ettiniz ben de size
müteþekkirim.
67
KAÞGARLI MAHMUD VE
DÝVANÜ LÜGAT-ÝÝ T TÜRK
Burhan KURDDAN*
Ýncelemeye baþladýðým bu deðerli eser,
Türk Dil Kurumu tarafýndan 1. ve 2. cildi 1998
de 3. ve 4. cildi ise 1999 da 4. baský olarak
basýlmýþ. Çeviren Besim Atalay.
Eserin 1. Cildi 530 Sahifeden ibaret. Ýçinde
36 sahifelik ön sözde kitap hakkýnda Besim
Atalay geniþ bilgi vermiþ.
Anladýðým kadarý ile Kaþgarlý Mahmud esere ve her bölüme besmele ile baþlamýþ. Eseri
yazmak için Türk, Türkmen, Oðuz, Çiðil, Yaðma ve Kýrgýz boylarýnýn dillerini ve yaþama þekillerini görerek öðrenmiþ. Eskiden kullanýlmýþ
ama eserin yazýldýðý yýllarda kullanýlmayan
kelimeleri kullanmayarak aranýlan kelimelerin
kolay bulunmasýný saðlamýþ.
Kaþgarlý Mahmud eserini hikmet, Seci (nesir kafiyesi ), atalar sözü, þiir, recez (aruz bahislerinden biri ) ve nesir gibi þeylerle süslediðini, hece harflerini sýrasýnca tertip ettiðini
söylüyor. Türk alfabelerinde 18 harf olduðunu
belirtiyor. Ayrýca yazýlýþta yeri olmayan söyleniþte gerekli bulunan ( Kökten sayýlmayan ) 7
harfin seslerinin olduðunu ( p, c, z, þ, j, f, ð,
k,ng ) belirtiyor.
Ýsimlerin yapýlarýný tanýtýp kelimelerin kuruluþta 2 harften 7 harfe kadar çýkabileceðini
açýklýyor, mastarlar hakkýnda bilgi veriyor.
Kaþgarlý Mahmud Türklerin yirmi boy olduðunu Nuh Peygamberin oðlu Yafes'in Türk
isimli oðluna kadar uzandýðýný belirtip birde
þemalarýný ortaya koymuþ. Diyelek deðiþikliðini de örneklerle belirtmiþ.
Eser Kaþgarlý Mahmud'un ifadesine göre
sekiz bölüme ayrýlmýþ. 1. Hemze Kitabý 2. Salim Kitabý 3. Muzaaf Kitabý 4. Misal Kitabý 5.
Üçlüler Kitabý 6. Dörtlüler kitabý 7. Güne Kita* Eðitimci - Yazar
68
bý 8. Ýki Hareketsiz Harfin Birleþmesi Kitabý.
Her bölümde önce isimlere sonra fiillere yer
verilmiþ.
Tüm kelimelerin önce Osmanlýcasý sonra
Türkçesi ve peþinden açýklamasý yazýlmýþ.
1. HEMZE KÝTABI: Bu bölümde baþ tarafýnda hemze bulunan isimler, iki harfli isimler
ve genizlemesi ( Günnelisi ), üç harfliler ve
dört harflilerin ayrýmý belgelerle gösterilmiþ.
Kural dýþý kelimelerde yer verilmiþ. Mücerret
ve Ziyadeli ayrýmlar örneklendirilmiþ. Dip notlarla beslendirilmiþ.
2. SALÝM ÝSÝMLER KÝTABI: Bu kitap salim
fiillerden oluþmuþ.
Salim Ýsimler bölümünde salimden iki, üç,
dört, beþ, altý ve yedi harflilerin ayrýmlarý anlatýlarak örneklendirilmiþ.
Ýkinci cilt Salimden Fiiller
Kitabý ile baþlamýþtýr.
Bu bölümde iki harflilerin
ayrýmýndan sonra ''Kural ve
Çekmelerle Sýfatlarýn Beyaný
ve Kurallarýn Yürüyüþü'' bölümü yer almakta. Sýfatlarýn yapýsý üzerinde durulmuþ. Üç,
dört ve beþ harflilerin ayrýmlarý örneklendirilmiþ.
3. MUZAAF KÝTABI: Birimci
bölümde Önce muzaaf ( katmerlenmiþ ) isimler iki, üç,
dört ve beþ harflilerin ayrýmý
ve ayrýmýn gunnelisi ( genizden söyleneni ) üzerinde durulmuþ. Ýkinci bölüm ise muzaaf olan fiillere ait. Bu bölümde de iki, üç ve dört harfli
fiillerin üzerinde durulmuþ.
4. MÝSAL KÝTABI: Baþý illetli (vav lý veya ye li)
adlar kitabý Birinci bölümde iki, üç, dört, beþ
ve altý harflilerin ayrýmlarý örneklerle anlatýlmýþ. Ýkinci bölümde iþe baþýnda illet harfi bulunan fiillerden iki, üç, dört, beþ ve altý harflilerin ayrýmlarý üzerinde bulunulmuþtur.
5. ÜÇLÜLER KÝTABI: Bu bölümde isimden
iki harflilerin iki türlü yazýlabildiði böylece üç
harfli olabileceði örneklendirilmiþtir. Besim
Atalay tarafýndan dip notlarla belirtilmiþtir. Yalýn isim sözcüklerden sonra ilaveli sözcükler
anlatýlmýþ illetli sözcükler örneklendirilmiþtir.
Bu bölümdeki fiiller kýsmýnda ise iki, üç, dört,
beþ ve altýlýlarýn ayrýmlarý üzerinde durulmuþ.
6. DÖRTLÜLER KÝTABI: Ýki harfli isimlerden
yapýlmýþ Dörtlüler kitabýndan önce isimlerin
sonradan fiillerin ayrýmlarýna örneklerle yer
verilmiþtir.
7. GUNNE KÝTABI: Kendisinde Geniz Sesleri Bulunanlarý Kitabý.
Ýlk Önce iki, üç, dört, beþ ve altý isimlerin
ayrýmýna yer verilmiþ. Gunnenin c ve ng sesleri ile olacaðý belirtilmiþ ve örneklendirilmiþ.
Ýkinci bölümde ise Gunneli fiillerden bahsedilmiþ üç, dört ve beþ harflilerin ayrýmlarý üzerinde örneklerle durulmuþ.
8. ÝKÝ HAREKESÝZ (SAKÝN) HARFÝN BÝRLEÞTÝRÝLMESÝ KÝTABI: Bu bölümde önce isimlere
sonra fiillere yer verilmiþtir. Türkmenler hak-
kýnda da geniþ bilgi verilmiþ ve ayrýmlar örneklendirilip dip notlarla zenginleþtirilmiþtir.
Bu kitabýn bitiminde Kaþgarlý Mahmud'un
ifadelerini Besim Atalay söyle aktarýyor.
'' Hüseyin oðlu Mahmud der ki: Kitaba 464
senesinin Cemaziyel evvel baþlarýnda ( gurresinde) baþlandý ve 4 kere yazýldýktan ve düzenlendikten sonra 466 senesinin Cemaziyel
âhirinin 12 ncigünü bitmiþtir.
Güç, kudret Ulu ve Büyük tanrý iledir;O bize yeter;O ne güzel vekildir."
Elimdeki eserin dördüncü cildi Divanü Lügat-it Türk dizini ''endeks'' olarak hazýrlanmýþ
Bu ciltte önce sahife karþýlaþma çizelgesi Yazma- Basma- Çevirme olarak yer almýþ sonra
düzeltmelere yer verilmiþ daha sonra harf sýrasýna göre özel adlara yer verilmiþ. Kýsaltmalarda eserler, diller ve diyelekler açýklanmýþ.
Dizin düzeltme çizgisi ve içindekilerle birlikte
cilt tamamlanmýþ.
Eser 1.Cilt. 530 Sahife, 2 Cilt 366 Sahife,
3. Cilt 452 Sahife, 4. Cilt 885 Sahife olarak
toplam 2233 Sahifeden ibarettir.
Eserin bu þekilde ortaya çýkartýlmasýnda
çok büyük emekler harcayan Merhum Besim
Atalay'a teþekkür etmek, Türk dünyasýnýn ve
özellikle bu iþe gönül verenlerin bir vefa borcu
olsa gerek.
69
13. sayýdan devam
ÝLK TBMM MÝLLETVEKÝLLERÝNDEN TOKAT
BELEDÝYE REÝSÝ RUFAÝ ÞEYHÝ ÞÜKRÜ KESKÝN
VE AÝLESÝ ÜZERÝNE BAZI
DEÐERLENDÝRMELER
-II I "Kýzý Musavver Haným (EROÐUL), damadý Mehmet Necati EROÐUL ve
torunu Þenay ACAR"
Hasan AKAR*
Dergimizin geçen sayýsýnda Ýlk TMMM Milletvekili ve Tokat Eski Belediye Baþkanlarýndan
Þeyh Þükrü KESKÝN ve ailesinden bahsetmiþtik.
Aile ile ilgili yazýnýn devam edeceðini belirtmiþtik. Bu sayýmýzda da onun kýzlarýndan Musavver Hanýmla evlenen, uzun yýllar esaret altýnda
yaþayan Mehmet EROÐUL ve kýzý Þenay
ACAR'IN hayatlarýný konu edineceðiz.
Mehmet Necati EROÐUL resmi kayýtlara
göre 1897 yýlýnda Sivas'ta doðdu. Babasý Ömer
Bey,annesi Sýdýða Haným olup üçü kýz üçü erkek altý kardeþtirler.Ýlk öðrenimini Sivas'ta tamamlayan EROÐUL,ailesinin çok arzu ettiði bir
subay okulu olan Sivas Askeri Ýdadi'sini kazanmýþtýr.Ancak Türk Milletinin artýk vazgeçilmez
bir parçasý olan savaþ yýllarý yeniden baþlamýþtýr.Bir akþam eve gelmeyince ailesi merak ederek annesi okulun yolunu tutar.Lakin oðlunu
bir türlü göremez.Arkadaþlarýna sorar.Onlar
da bazý rütbeli subaylarýn derste sýnýflarý tek tek
dolaþarak biraz cüsseli görünen öðrencileri
alýp götürdüklerini, bunlarýn içinde Mehmet
Necati'nin de olduðunu söylerler.Ana yüreði
dayanamaz caný sýkýlýr bir yanda vatan bir
yanda býyýklarý henüz terlemiþ henüz on yedi
yaþýnda bir evlat.
* * Araþtýrmacý-Yazar
70
Ertesi günü anne Ayþe Sýdýka Haným çarþafýný giyer tuttuðu bir faytonla kýþlaya gelir. Oðlunu görmeden buradan bir yere ayrýlmayacaðýný belirtince nöbetçi subaylar Paþaya durumu
anlatmak zorunda kalýrlar. Rica minnet Mehmet Necati'sine ulaþmayý baþarýr.
-Oðlum henüz on yedisinde daha küçük
deðil mi? diye dil döker.
Ama vatandýr, en büyük anadýr. Bir þey söyleyemez, suskun kalýr. Paþa Sýdýka Haným'ý teskin edip nasihat ederken gözyaþlarýný saklamaya çalýþýr ama nafile. Yüreði yanýk annenin
elinden öper oðlunun diðer vatan evlatlarýyla
birlikte sað selim memlekete dönmesi için dualarýný esirgememesini rica eder.
M.Necati yedek subay olarak Kafkasya cephesine gönderilir. Her tarafta olduðu gibi ateþin içinde yokluk, soðuk ve bir türlü önlenemeyen tifüs salgýný vardýr. Ama iman ve akýl gücü
ile bunlarýn pek çoðunu yenmeyi baþarýrlar.
O günleri þöyle anlatýr Mehmet Necati:
Ayaklarýmýzda ayakkabý olmadýðý için köylülerin verdiði keçi derilerini ayaklarýmýza geçirdik. Fakat deriler tabaklanmadýðý için bir kaç
saat sonra parçalanýp gidiyordu. Açtýk... Ancak
karýn altýndan kazýp çýkardýðýmýz kök ve otlarý
yerdik. Geceleri kar fýrtýnasýndan korunmak
için kardan tüneller kazýp içine kaputumuzu
serip yatar, sabahý beklerdik. Gündüzleri so-
Mýsýr'da esaret günleri
ðuk, açlýk baþýmýzýn etrafýnda výzýldayan kurþun sesleri, top atýþlarý ve düþmanla göðüs
göðse boðuþurduk.
Bir gün yanýmda çok sevdiðim bir arkadaþým "Nihansýn dideden ey mest-i nazým,bana
sensiz cihanda ne lazým" þarkýsýný mýrýldanýrken
birden bire sesinin kesildiðini fark edip baktýðýmda bir hýrýltý ile baþýnýn düþtüðünü gördüm.Hemen koþarak baþýný kaldýrdým."Necati
su..Necati su..." diye inliyordu.Matarama sarýldým ama geç kalmýþtým baþý kucaðýma düþtü."
Ýþte savaþ, esaret sonrasý ülkesine döndükten sonrada bu þarký ne zaman çalýnsa Mehmet Necati bu arkadaþýný ve yüreðinin derinli-
ðinde saklanan o aný hatýrlayarak
göz yaþý döktü.
Türk'ün ne savaþý bitti ne cephesi.
Kaderiydi sanki bu milletin savaþtan
savaþa koþmasý, cepheden cepheyi
sormasý. Ýþte Mehmet Necati de bu
fýrtýnanýn içinde bir o cephe bir bu
cephe savruldu durdu. Sýra Suriye ve
Filistin cephesine gelmiþti. Ýslamiyet'in doðduðu topraklarý bir türlü
koruyamayan, Türk'ün asalet ile
ayakta durmaya çalýþan ancak efendilerine de sýrt çevirmekten geri kalmayarak Ýngilizlerle, Fransýzlara, Ýtalyanlarla iþbirliði yapmaktan kaçýnmayan Araplarýn durumu baþka bir
halde idi. Gelirlerinin bir kýsmýný buralara gönderen Osmanlý'ya bedeli zor ödenir
çok aðýr bir tutum içine girmiþlerdi. Türkülerde
yer alan "Giden gelmiyor acep nedendir" mýsralarý buralarda baþka bir anlam kazanýyordu.
Türk'ün, Müslüman kardeþim diye can attýðý,
baðrýna basacaðý zannettiði Araplarýn pek çoðu evinde zor bela aðýrlamaya çalýþtýðý askerin
bir çift potinine göz dikmiþti.
Oysa biz ne yapmýþtýk onlara Osmanlý Ýmparatorluðu'nun gelirlerinin bir kýsmýný buralara aktarmýþ, bayýndýr alanýnda Hicaz Demiryolu baþta olmak üzere pek çok yatýrým götürmüþtük. Peygamber Efendimizin doðduðu topraklarý savunmaktan aciz bu insanlar için asýr-
Mýsýr'da Ýngiliz esir kampý
71
larca oralarda ordu beslemiþ, Araplarýn da güvenliðini saðlamýþtýk. Ama Þerif Hüseyin
(1854-1916) ve onun gibiler öyle düþünmemiþti. Biz bir yanda Ýngilizlerle uðraþýrken diðer
yanda Þerif Hüseyin'in oðullarý komutasýndaki
isyan eden ordularla da mücadele etmek zorunda kalmýþtýk.
Tabi onlarýn ettikleri bununla da kalmadý.
Þerif Hüseyin'in oðlu Abdullah'tan olan torunu
Hüseyin, büyük bir ihanetlik içerisinde Filistin
topraklarýna Yahudilerin yerleþmesine imkan
tanýyarak bugünkü Ýsrail Devletinin kurulmasýna öncülük etti. Ýþte bu günde maalesef ettiklerini çekiyor, ektiklerini biçiyorlar ama anlayana. Olan Ýslam dünyasýna oluyor.
Artýk diðer arkadaþlarýyla birlikte tren vagonlarýna bir yük gibi istiflenerek kýzgýn Arabistan çöllerinin ucu bucaðý belirsiz cephelerine
gönderildiler. Bütün zor þartlara raðmen sýcak
ve çöl fýrtýnalarýnýn içinde Filistinlilerle iþbirliði
yapan Ýngilizlere kutsal topraklarý býrakmamak
için mücadele verdiler. Ama öyle bir an geldi ki
Mehmet Necati'nin diþleri Müslüman kardeþi
bir Filistinli tarafýndan iþkence ile söküldü. Hatta öldürülecekken imdadýna yetiþen bir Ýngiliz
tarafýndan zorla kurtarýldý. Filistinlinin nedense
kini bir türlü bitmemiþti.
-"Býrak þu Türko'yu öldüreyim, geberteyim!"
diye bas bas baðýrmýþtý.
Sonrasý daha hazin bir gurup arkadaþýyla
esir düþen Mehmet Necati Mýsýr'a esir kampýna
gönderildiler. Çölün ortasýnda dikenli tellerle
çevrili bir esaret kampý. Türk askerleri Ýngilizlere karþý Türk subayýnýn þanýný küçültmemek için
orada da tertemiz giyinmeye ölçülü hareket etmeye özen gösteriyor. Kampta Ýngilizcelerini
ilerletip onlara da ud çalmayý öðretiyorlar.
30 Ekim 1918 Mondros Ateþkes Antlaþmasý
imzalanýncaya kadar burada vatan hasreti ile
yaþayan subaylarýmýz antlaþmadan sonra diðer
esirlerle birlikte büyük bir gemiye bindirilerek
Ýstanbul'a getirilerek Sarayburnu'nda serbest
býrakýlmýþ.
Ýstanbul'da iþgal kuvvetlerinin her tarafta
rahatça gururla dolaþtýðýný gören Mehmet Necati bu manzara karþýsýnda tahammül edemez
kendi kendini sorgular.
"Benim için en acý günler düþman askerlerinin Ýstanbul'daki bu durumu oldu.Biz ne için
çarpýþtýk sonuç ne oldu.Yanlýþlýk mý yaptýk,ek72
sikliðimiz ne idi.Türk milleti olarak bu bizim kaderimiz mi idi.?"
Ýstanbul'da Gülhane Parký civarýnda arkadaþlarýyla birlikte dolaþýrken Ýþgal kuvvetlerinin
askerlerinin sözlü sataþmalarýna maruz kalýr.
Üzerinde esir kampýnda diktirdiði haki bir elbisede vardýr."Varak varak üstündeki elbiseye
bak, kurbaða renginde" deyince üzerlerine yürümeye kalkýþýr ama arkadaþlarý tutarlar. Sen
ne yapýyorsun onlarla asýl savaþýmýz sonra baþlayacak diyerek ikna ederler.
Artýk karar vermiþtir. Ankara'ya geçerek Ýstiklal Savaþýna katýlacaktýr. Sakarya Savaþýnda
Bursa'ya yak emrini götüren bir subayý yakalayarak Bursa'nýn kötü bir felakete düþmesini önler. Kendisine de Atatürk tarafýndan bir takdirname verilir. Ýstiklal Madalyasý ile de taltif edilir.
Ýstiklal Savaþý Batý Cephesinde devam ederken Rum ve yerli eþkýyalarýn, isyancýlarýn faaliyetlerini yok etmek için Tokat'a gönderilir. Top-
Eþi Musavver Haným ile
Torunu Þenay Acar ve Eþi Fevzi Acar
çam Daðlarýnda yaptýklarý mücadele ile bölgeyi bu tehlikeden temizlerler.
Tokat'ta onun kaderi farlý bir þekle dönüþür.
Annesinin beðendiði Þeyh Þükrü Efendi'nin kýzý
Musavver Hanýmla görücü usulüyle evlenir.
(Tokat-01.07.1907- 23.10.1981)Bu kez görev
yolu Doðu'da Ýngilizlerin kýþkýrtmasýyla çýkan
Dersim Ýsyanýnýn bastýrmak üzere Tunceli'ye çýkar. Çocuklarýndan Mustafa Nevzat (1927 ) ve
Ahmet Doðan(1929-1994) burada dünyaya
gelir. Diðer çocuklarý Ömer ARSLAN(1932),Þenay(1942),Murat (1944-2007)
Ýsyanýn bastýrýlmasýndan sonra Mehmet Necati Kýrklareli'ne tayin edilir.17-20 Aðustos
1937 tarihleri arasýnda yapýlan Trakya Manevralarýnda gösterdiði üstün baþarýlardan dolayý
Trakya Manevralarý Madalyasý ile ödüllendirilir.
Özellikle Türk ordusunun elbiselerinin yabancý
askerler in karþýsýnda düzenli ve temiz gözükmesi için ceviz kabuðunun kaynatýldýðý kazanlarda kaynatýlan elbiseler pýrýl pýrýl olunca herkesin dikkatini çeker.
Bu arada Birinci Dünya Savaþýna katýlmasýndan dolayý eksik kalan öðrenimini Ýstanbul'da 1935-1936 yýllarý arasýnda Harp Okuluna çaðrýlarak tamamlar.
1952 yýlýnda çok sevdiði askerlikten emekli
olarak Tokat'a yerleþir. Hayatýnýn büyük bir bölümünü kayýnpederinden kalma Malkayasý
Baðlarýndaki bað evinde geçirir. Kýzý Þenay Haným o günler ait hatýralarý arasýna bize þunu
nakletti.
Babam çok dürüst ve vatansever bir insandý. Üç ayda bir Ziraat Bankasýna emekli aylýðý-
ný almaya gitmek için fayton çaðýrýrdý. Biz de
yanýnda bazen giderdik. Gelince hepimiz yanýna çaðýrýr.
Çocuklar bu parayý bu fakir milletten hiçbir
þey yapmadan almak benim çok zoruma gidiyor.Bu devlet,bu millet büyük bir savaþtan çýktý.Hala kendisini toparlayamadý.Onun için sizler de bu paralarý düþünerek harcayýn.,ülkenizi,insanlarýmýzý sevin,dürüst olun."der ve aðlardý
Bu deðerli, hayatý vataný için esir kamplarýnda, cephelerde geçmiþ insan 26.10.1965 yýlýnda hayata gözlerini kapatýr. Cenazesi kalabalýk bir toplulukla Þeyh-i Þirvani Kabristanlýðýna defnedilir.
Þeyh Þükrü KESKÝN'in torunu ve Mehmet
Necati EROÐUL' UN kýzý Þenay Hanýma gelince:1942 yýlýnda Adana'da doðdu. Ýlkokula Tokat Gazi Osman Paþa Ýlkokulu'nda baþladý.
Öðretmeni Saime Hanýmdýr. Ortaokula GOP
Lisesinde baþladý ayný okulda lise 2.sýnýfta iken
babasýnýn tayini sebebiyle Ýstanbul'a geldi. Fatih Lisesi'ne devam etti. Dýþarýdan Öðretmen
Okulunun fark derslerini vererek öðretmen oldu. En son görev yaptýðý Erenköy Mehmet Akif
Ýlköðretim Okulu'ndan 1995 yýlýnda emekli oldu. Makine Mühendisi olan Bolulu Fehmi
ACAR'la olan evliliðinden Ayþen (1966)ve Zeynep(1978) adlý iki kýzý oldu. Çok sevdiði eþini
2000 yýlýnda kaybetti. Þimdi Ýstanbul'da sosyal,
kültürel faaliyetlerin içinde mütevazý bir hayat
sürdürüyor.
73
TÜRK OLMAK
Öncesinde,
Adam gibi adam olmak,
Osmanlý'nýn kanýný,
Osmanlý'nýn ruhunu
Onurluca taþýmak
Türk olmak.
Zalime karþý mazlumun yanýnda durup,
Karýncayý dahi ezemeyecek kadar
Merhametle yoðrulmuþken;
Soykýrýmla suçlanmaktýr Türk olmak.
Kopardýðý üzüm salkýmý yerine parasýný takýp da
Viyana'yý kuþatmak
Ama Napolyon gibi yakmamak.
Üç kýtadan dönse de onuruyla
Bir küçük yarýmadada misafir kalmaktýr
Türk olmak.
Sayýsýz imparatorluk kurmak,
Ayný zamanda
Sayýsýz imparatorluk yýkmaktýr
Türk olmak.
Mostar'da köprü, Kerkük'te kale, Ýstanbul'da
kýz kulesi.
Anadolu'da buðday, Çukurova'da pamuk, Ege'de
tütün,
Karadeniz'de kemençe, Erzurum'da uzun hava ile
baðlamadýr
Türk olmak.
Çanakkale'de ölmek, ölmeden önce de düþmana
su vermek
Düþmanýn ardýndan bile rahmet,
Kanlýsýndan helallik dilemektir
Türk olmak.
Kar yaðdýðýnda kayak yapmayý deðil,
yakacaðý olmayanlarý düþünmek
Balkon köþesine kuþlar için kýþýn ekmek kýrýntýsý,
yazýn su koymaktýr
Türk olmak.
Yaðmura rahmet, kara bereket
Felaketlere bile; vardýr bir hikmet
Anlayýþýyla bakabilmektir Türk olmak.
Doðduðunda asker olacak diye sarýldýðý oðlunu
Yirmisinde kýnalayýp davul zurnayla uðurlamak,
Ýçinde þehiti yatan al bayraklý taputu
Vatan saðolsun diyerek omuzlayabilmek
Türk olmak.
74
Ekmeði nimet bilip, israftan hep kaçýnmak
Sofrada zerre kadar kýrýntý býrakmamak
Göz hakký, komþu hakký, hele de kul hakkýndan
Ateþten kaçar gibi kaçabilmek Türk olmak.
Görkemli bir odayý misafir için tutmak
En leziz yemekleri hep ister ona sunmak
Kendi yerde, misafiri döþeklerde yatýrmak
Hasletiyle hemhal olmak Türk olmak.
Milli maçý izlerken duygulanýp aðlamak,
Sevdanýn en hasýna adam gibi baðlanmak
Kara sevdaya düþüp kor gibi aþka yanmak
Yüreðinin içine aþký koymak Türk olmak.
Yunus'u, Mevlana'yý, Hac-ý Bektaþ'ý bilmek,
Hoca Ahmet Yesevi, Aþýk Veysel'i sevmek.
Okumadan yazmadan, belki mektep görmeden
Yaydýklarý ýþýðý yüreklerde hissetmek
Türk olmak.
Eledim eledim höllük eledim,
Yemen'e de ela gözlüm Yemen'e
Sarýkamýþ daðlarýnda dondu Mehmet'im
Türküleriyle, yüreðinin derinliklerinde bir sýzý
hissetmek
Türk olmak.
Hayatýn verdiklerine nasip,
Vermediklerine kýsmet demek.
Her þeyin hayýrlýsýna inanýp
Aðlamamak için gülmekten hicap etmek
Türk olmak.
Alýn teri kutsaldýr, emeðe saygýsý var
Yapacaðý her iþe besmele ile baþlar
Helal rýzýk peþinde, dönüp bakmaz harama
Hiçbir servet haz vermez, ekmek parasý kadar
Yetim, muhtaç mazlumu gözetmektir
Türk olmak.
Yaratýlaný sevmek yaratandan ötürü
En acý günde bile býrakmaz tevekkülü
Düþen her bir damlacýk Mevla'ya yaklaþtýrýr
Çýkan her bir baþakta artar hamd ile þükrü
Türk olmak kolay deðil,
Zor bir sýnav Türk olmak.
Türk olmak ezber bozmak,
Türk olmak diklenmeden dik durmak.
Velhasýl kolay deðil,
Kolay deðil Türk olmak..!
Nihat AYMAK
ÝSTÝKLAL MARÞIMIZIN
ÞÝÝRLERLE AÇIKLAMASI - 1
Hüseyin YAPICI*
Milli marþýmýz olan istiklal marþýmýzý þiirlerle açýklamaya çalýþmaktayým. Milli marþýmýzý
yukarýdan aþaðýya doðru akrostiþ olarak yazýp,
her satýrýna bir þiir ve her harfine bir satýr olacak þekilde þiirlerle açýklanmaktadýr. Her satýrýnda ne anlatýlmak isteniyorsa o satýr ile ilgili
þiirde de ondan bahsedilmektedir.
Ýstiklal Marþýmýz 10 kýta ve 41 satýrdýr. Yani
10 kýta toplam 1457 harften oluþmaktadýr.
Baþlýk "Ýstiklal Marþý" "Ýstiklal Marþýmýz Milli
Marþýmýzdýr" olarak düzenlendi ve 32 harf, yazar ismi de "Mehmet Akif Ersoy'un Hayatý ve
Eserleri" olarak düzenlendi ve 33 harf olup
toplam 1522 satýr, 364 kýta ve 43 þiirden oluþmaktadýr.
MARÞIMIZ
Ýstiklal Marþý yazýmý için yarýþma yapýldý
Samimiyetle yedi yüz yirmi dört eser katýldý
Teklif olarak hem de beþ yüz lira ödül atýldý
Ýstiklal için, ödülsüz yazýldý bizim marþýmýz
Karar on iki mart, yýl, bin dokuz yüz yirmi birinden
Lâfz-ý muteberdir, çýktý Mehmet Akif'in kalbinden
Âlî mecliste, Hamdullah Ahmet Suphi'nin dilinden
Layýký ile, dört defa süzüldü bizim marþýmýz
Malum yýllarýn heyecanlý havasýndan iþaret
Alenen Cumhuriyet'i müjdeler, yoktur esaret
Rûþen etti ülkemizi, millete geldi cesaret
Þanlý milletin, kalbine çizildi bizim marþýmýz
Iþýk tuttu orduya, hediye olarak verildi
Moral oldu, yirmi ikide taarruza girildi
Iþk'a geldi millet sonunda kurtuluþa erildi
Zîhayat oldu, tarihe dizildi bizim marþýmýz
* * Araþtýrmacý-Yazar
Milli marþ olarak taht kurmuþtur, kalplerden silinmez
Ýhlasla gücü imandan alanýn eli bükülmez
Lâþek, yürekten gelir vatan aþký, asla sökülmez
Liyakatla daða taþa kazýldý bizim marþýmýz
Ýhsan Servet Künçer bando düzenlemesi getirir
Merhum, Osman Zeki Üngör'de bestesini yetirir
Armoni notalarýný da Edgar Manas bitirir
Rehber oldu millete, tez çözüldü bizim marþýmýz
Þanlý maziye yer vardýr, hem ebedî istikbâle
Irz ve namus için yaþarýz, ülkeyi istikmâle
Millet, vatan ve dinim için erildi istiklâle
Istýraptan kurtuluþa bir zildi bizim marþýmýz
Zaferi müjdeler milletime, elbette aþk ile
Dinlerken esas duruþ mecburi, saygýdýr vesile
Izhar eyler, duygu ve inancýmý getirir dile
Râm eyledi düþman, artýk sezildi bizim marþýmýz
1. kýta 1. satýr
AL SANCAK
Kahraman ordumuza armaðan oldu marþýmýz
Onlara boyun eðmem, dik duracaktýr baþýmýz
Rotamýz ak denizdir, düþmanla dolu karþýmýz
Kaçýnma, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
Maðlup deðilsin, aklýný toparla kendine gel
Allah'a inancýmdýr elbette, düþmana engel
Sakin ol, zafer bizimdir kimse atamaz çengel
Önlenme, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
Namusumdur vataným, onu hiç kimse alamaz
Maðrur olma yeter ki sen, düþman asla kalamaz
Eðme baþýný dimdik dur, onlar bize vuramaz
Zorlanma, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
Bu milletin son ferdi ölmeden al bayrak inmez
Ufukta zafer var, sonuç almadan asla dönmez
Þehit olur uðruna, bayraksýz kabre de girmez
Aldýrma, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
75
Fitne çýkartmak için düþmanlar, milleti gerdi
Akif, milletime cesaret ve tahammül verdi
Konuþ artýk ey milletim hilal murada erdi
Lal olma, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
Nadide yurdumda tüten ocaklar huzur bulacak
Dalgalanýr þanlý bayraðým, hep semada kalacak
Ebedi olarak pak Anadolu, bizim olacak
Tükenmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
Al sancak milletimin sembolü oldu her daim
Ramak kaldý zafere, varlýðým onunla kaim
Devlet ezelden bizimdir, olamaz devridaim
Ayrýlma, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
Ülkemizin parçasýdýr, bayraðý ve Türk milleti
Topraðýmdan çýkacaktýr elbette düþman illeti
Egemen olacak daima Anadolu devleti
Naksolmadan yurdumun üstünde tüten en son ocak
Yürü Türk milleti yürü, yolun daim açýktýr.
Üzülme sen düþman haksýz, hem de yarý buçuktur
Zürriyeti kesik, ödü kopuk, aklý kaçýktýr
Eðilme, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
Ebediyyen gökteki yýldýza hiçbir güç eremez
Nazik ay yýldýzlý bayraðýma kimse el süremez
Sahiden bizim topraklarýmýza düþman giremez
Oklanmadan yurdumun üstünde tüten en son ocak
Nadide hilal solarsa, istikbal olmayacak
Alev alev parlayan rengi, asla solmayacak
Lidersin sen, gözü pek, hem de yeri dolmayacak
Sakýnma, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
Namusa dokunamaz asla batýdan gelen þýllýk
Olgun ol sen, güneþ batýþýnda görünsün kýzýllýk
Cihan durdukça, ülkemde olacak daim ýþýklýk
Ayrýlmadan yurdumun üstünde tüten en son ocak
Kaybolacak tüm düþmanlar, millet muradýn alacak
Asildir milletim, kesinlikle korkmaz aðyardan
Nitekim hiç kimse geçemez, bu kutsal diyardan
Caniler ayýramaz bizi, vatan gibi yârdan
Aðlama, sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak
Korkmayýn, düþman giremez, ülke bizimdir ancak
1. kýta 2. satýr
EN SON OCAK
Soylu milletim masumdur, Rabbimden esenlik diler
Özü Hakk'a dönüktür elbet, bir gün göz yaþýn siler
Naçiz olmayýn, aydýnlýk yarýnlar bize de güler
Mahvolmadan yurdumun üstünde tüten en son ocak
1. kýta 3. satýr
PARLAYACAK
O batan güneþten sonra karanlýk içinde
Benim milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
Ecdat mirasý vatanda, seyranlýk içinde
Necip milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
Ýskan bizim, olamam vatanýna aðlayan
Maktul veren ülkede yürekleri daðlayan
Milletin kaderini, bayraðýna baðlayan
Ýffet, milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
En son Türk bireyi de ölmeden tükenmez umutlar
Düþman çekilecek yurdumdan, daðýlacak bulutlar
En kýsa zamanda millet, kurtuluþ zaferi kutlar
Nehyolmadan yurdumun üstünde tüten en son ocak
Legal yoldan ülkemi düþman elinden alan
Linç olmadan, düþmaný ezip benliðin bulan
Ezelden ebede, dünyada egemen olan
Tutkun milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
Yurdumun üstüne uzanan pis elleri kýrarým
Uzak yakýn demem asla, ülke sathýnda ararým
Rahat býrakmam hiç onlarý, daða taþa yorarým
Daðýlmadan yurdumun üstünde tüten en son ocak
Ýstiklalimdir, düþmaný kahrýndan öldüren
Millet yýldýzý, Türkün kaderini bildiren
Ýlelebet payidardýr, yüzümü güldüren
Nazik milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
Umum Türk ailesinin evlerinde yanar ocak
Maâzallah, tüm fertlerimiz ölürse söner ancak
Ufkumuz açýktýr bizim, bütün ocaklar yanacak
Nakzolmadan yurdumun üstünde tüten en son ocak
Yýldýzýn gökte parladýðý gibi parlayan
Istýrap çeken biçare nefsi toparlayan
Lakayt düþmanlarýmýn iþgalini zorlayan
Daim milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
Üsteleme, al bayraðýmýzý kimse söndüremez
Sabit yoldayýz elbette, düþman asla döndüremez
Takdir Allah'ýndýr þüphesiz, baþkasý öldüremez
Üflenmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
Israrýmdýr elbet, dünyada yeri dolmayan
Zinhar, baþka millette hiç benzeri olmayan
Itýrlýdýr bayraðým, asla rengi solmayan
Dindar milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
76
Istýbârla kurtulur Allah yolunda eren
Ricat ettirir düþmaný vatanýnda gören
Pirüpaktýr ay yýldýzým, halka huzur veren
Aziz milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
Rabbin emri üzere hak davasýný güden
Layýký ile her daim doðru yoldan giden
Anadolu'yu milletime armaðan eden
Yalnýz milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
Akýncý gibi, enginlere sýðmayýp taþan
Caný hep diþinde gece gündüz daðlar aþan
Avamý için caný pahasýna savaþan
Kamil milletimin yýldýzýdýr, parlayacak
1. kýta 4. satýr
MÝLLETÝMÝNDÝR
Ordumun hiçbir erine dokunamaz düþman
Buyruk benimdir, benim milletimindir ancak
Er geç, ülkeme göz dikenler olacak piþman
Nüfuz benimdir, benim milletimindir ancak
Ýfrit düþman yurdumda hiç rahat olmayacak
Mümtaz ülkemde düþman izi de kalmayacak
Davamda haklýyým, bunu herkes anlayacak
Ýrfan benimdir, benim milletimindir ancak
Ruhsat verilmez düþmana, gülsün artýk didar
Onurum Anadolu, olacak düþmana dar
Bayrak hep semada kalacak, sonsuza kadar
Ebed benimdir, benim milletimindir ancak
Nefesim tükenmeden bu ülkeye girilmez
Ýdrak eylemeden hakk'ý, huzura erilmez
Milli iman vardýr, düþmana geçit verilmez
Makam benimdir, benim milletimindir ancak
Ýkamet ederken iþgal haberi alanlar
Lütfedip evladý yurt için harbe salanlar
Lütfen kusura bakmayýn, ecdattan kalanlar
Elbet benimdir, benim milletimindir ancak
Türk milletinin kalede esen sancaðýnda
Ýçinde þehitler yatan köþe bucaðýnda
Mümtaz insanlar yurdu âlimler ocaðýnda
Ýlim benimdir, benim milletimindir ancak
Nakþederiz imaný hem de tüfek kolunda
Daima melek vardýr, saðýnda ve solunda
Ýstikamet, ölmez þehitlik Allah yolunda
Rota benimdir, benim milletimindir ancak
Allah için savaþýp altta kefensiz yatan
Nur-ý aynýmdýr vataným, canýma can katan
Canilerin ne iþi var, benimdir bu vatan
Aynen benimdir, benim milletimindir ancak
Karar benimdir, bayrak hep semada kalacak
devam edecek
TOKAT KALESÝ
Tokat kalesinin burcu
Gökyüzüne deðer ucu
Doruklarýn keskin tacý
Ufuklara yaslanýyor
Pek yalçýndýr senin baþýn
Bulunmaz dünyada eþin
Ne yiðittir þu duruþun
Bahadýrlar kýskanýyor
Ýlk burcun olmuþ bayraktar
Diðerleri arkadalar
Geçit vermeyen kayalar
Þafaklarda puslanýyor
Gökyüzüne sevdalanmýþ
Bulutlara dek dayanmýþ
Þeref namusla bezenmiþ
Dim dik baþýn sisleniyor
Ilgýt ýlgýt eser yelin
Senin hiç bükülmez belin
Üstünde bulutlar gelin
Duvak duvak süsleniyor
Sarptýr önün geçit vermez
Öyle her yerden girilmez
Maðara yolun sýr bilinmez
Akýl yoran uslanýyor
Bir yüzün gýj gýj' a bakar
Heybetin yürekler yakar
Ne yiðitler burada yatar
Kýlýç kýnda paslanýyor
Ramazanda topu atar
Orucuma lezzet katar
Burçlarýnda bayrak tutar
Ýftar vakti sesleniyor
************
Sanki kartal yuvasýdýr
Bayrak burada kalasýdýr
Tokatlýnýn kalesidir
Umutlara yükseliyor
Mehmet DEMÝR
77
NÝKSAR AKINCI KALESÝ
EFSANESÝ
Hüsamettin TURAK*
Efsanelere konu olan Akýncý Köyü Tokat
Ýli'nin Niksar Ýlçesi'ne baðlý þirin bir Anadolu köyüdür. Niksar'a 32 km. mesafededir. Yeþilin bütün tonlarýný orada bulmak mümkündür. Ýnsanlarý sýcak kanlý ve gönül dünyasý zengindir. Yaratýlýþ harikasý mesire yerleri, bakmaya kýyamadýðýnýz sedir çamlarý, vahþi orman örtüsü, büyüleyici kýr çiçekleri güzelliklerinden sadece bir
kaçýdýr.
Akýncý Köyü ticaret yollarýnýn kesiþim noktasýndadýr. Bilinen Ýpek Yolu'nun Kuzey, Güney,
Doðu ve Batý yollarýyla kesiþimi buraya denk
gelir. Köyün ismi etrafýnda bir çok efsane anlatýlýr. Bunlardan ilki bir þairin dizelerinde kendini
gösterir. Bu kiþi þair Nadi olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Þair Nadi mýsralarýnda köyüne incim
diye hitab eder. Ve köyün adýný alan þu mýsralarý yazar:
Senin ellerinde mi öleceðim vah inci vah
Seni ellere mi vereceðim ah inci ah
Topraðýnda gül olup
Gürgeninde dal olup
Güzlerinde solup
Sana mý küseceðim
Senin ellerinde mi öleceðim vah inci vah
Seni ellere mi vereceðim ah inci ah
Daha sonra halk arasýnda ahinciah, ahiniciakinci ve akýncý olmuþtur; tezi ileri sürülmektedir.
Bir diðer efsane ise Akýncý Kalesi'nin ismi etrafýnda þekillenmektedir. Akýncý kalesi efsanesi
daðlarýn doruklarýndan ovalara doðru yankýlanan nice kale efsanelerinden yalnýzca birisidir.Kalenin bir tarafý Akar çay Yaylasý, diðer yaný ise Akýnca Köyü yaylasý ile çevrilmiþtir. Akýncý
kalesi, tarihin sessiz çýðlýklarýnýn kayalara çar* Tokat Milli Eðitim Müdür Yardýmcýsý
78
parak yankýlandýðý, gizemli dünyasýný açmamakta direnen muhteþem bir tarihi mirastýr.
Kalelerin yapýlýþ amaçlarýnýn ilk þartý savunma amaçlý oluþlarýdýr. Akýncý kalesi de 2000 rakýmlý tepeye kurulmuþ; Kelkit vadisine efsunkar
bir bakýþla göz daðý vermektedir.
Tepenin etrafýnda kale duvarlarý, birkaç ta
mezar bulunmakta iken bugün itibari ile bilinçsiz kitleler tarafýndan ortadan kaldýrýlmýþ ve yazýk edilmiþtir. Bu yazýyý kaleme alýþ sebeplerimden biri de yok edilen Anadolu mirasýmýzý hiç
deðilse bizden sonraki nesiller sahifelerin arasýndan hikayelerini bularak okusunlar.
Kaleye ait þöyle bir efsane anlatýlýr:
Melik Ahmet Gümüþtekin Gazi'nin askerlerinden üç tane Akýncý kardeþ bölgeyi tanýmak
maksadý ile gelerek kalenin bulunduðu tepenin
etrafýndaki maðaralara yerleþirler.
Bu üç kardeþin isimleri Ahmet, Mehmet ve
Alp Gazi imiþ… Üçü de birbirinden yiðit, birbirinden cengavermiþ. Uzun zaman bölgenin Ýslamla tanýþmasý için mücadele vermiþler. Sonunda bu üç kardeþ bir araya gelerek kendi
aralarýnda þöyle konuþmuþlar. Bölgenin üç kiþiye müsait olmadýðýný, birinin kalýp diðerlerinin
daha ilerilere gitmesi gerektiðini kabul etmiþler.
Ancak bir tarafta Tozanlý vadisine, diðer tarafta Kelkit vadisine hâkim olan bu eþsiz
mekânda üç kardeþin üçü de kalmak istemektedir. Kimin kalacaðýný belirlemek için üç burçlu
bir kale yapmaya karar verilir. Üç hisardan hangisi erken biterse o kardeþ, kalede kalacaktýr.
Üçkardeþ hemen iþe koyulmuþlar.
Burçlarýn bitimine yakýn Ahmet'in ayaðý burkulmuþ. Alp Gazi son taþý Mehmet'ten önce
koymasýna koymuþ ya, bir kartal gagasýyla son
taþý vadiye düþürmüþ. Kalede Mehmet kalmýþ.
Alp Gazi ile Ahmet, güzel bir bahar gününde kýr çiçeklerinin eþsiz güzelliklerini geride býrakarak kaleden ayrýlýrken Mehmet: "Sýk sýk ha-
berleþelim. Baþýnýz darda kalýrsa bana haber
salýn. Ýki elim kanda da olsa mutlaka gelirim.
Ben de sizi çaðýrýrým " demiþ. Ahmet kardeþine
sarýlýrken yüksek sesle:
"Allahaýsmarladýk kardeþim.
Biz senin için hiç endiþeli deðiliz.
Sana kartal yuvasý gibi bir kale yaptýk.
Kuzgunlar sana ulaþamaz.
Düþmanlar sana bulaþamaz.
Eþkýya seninle yarýþamaz.
Yüzün gibi gönlün de þen olsun!..
Allah yardýmcýn olsun!..
Düþmana karþý akýnlarýný buradan yapar,
gelip kalene sýðýnýrsýn.
Bu kale de akýnýn bol, akýncýn bol olsun!..
Allah yardýmcýn olsun!… diye hitap etmiþ.
Bu konuþmadan heyecanlanan Alp Gazi: Öyleyse bu kalenin adý, bundan böyle "AKINCI KALESÝ"
olsun !... diye baðýrmýþ…
Üçkardeþ hep bir aðýzdan
derin vadilere doðru "
AKINCI KALESÝ" diye defalarca baðýrmýþlar.
O gün, bu gün bu kalenin adý, Akýncý Kalesi olarak
kalmýþ. Akýncý kalesi olarak
söylene gelmiþ. Kaleden ayrýlan iki kardeþten biri olan
Ahmet'ten uzun zaman haber alýnamamýþ. Mehmet,
Akýncý Kalesinden yöreye
akýn üstüne akýn yapmýþ.
Zalimlerden aldýðýný yoksullara daðýtýyormuþ.
Mehmet, nice zaman sonra Alp Gazi'nin Gümenek önlerinde þehit düþtüðünün haberini almýþ. Ahmet in'de Niksar
ovasýnda kalýp yurt yuva kurduðunu öðrenmiþ. Mehmet, kardeþi Ahmet'e çam kabuðundan yaptýðý küçük bir kutucuðun
içersine biraz altýn, bir de mektup koyarak
Kelkit çayýna doðru akan bir derenin baþýna gelmiþ:
"Dere dere güzel dere
Kutumu götür sere serpe
Kaptýrma yabancý ele
Kaptýrma coþkun sele" diyerek kutuyu
býrakmýþ. Efsane bu ya, kutu derelerden
çaylardan geçip Kelkit ýrmaðýna varmýþ.
Ahmet' in eline ulaþmýþ.
Ahmet kutuyu açmýþ. Ýçindeki mektubu okumuþ, sevinmiþ. Sapsarý altýnlarý çevresinde yýðýlan insanlarýn gözü önünde ata vermiþ, at yememiþ; ite vermiþ, it yememiþ. Ateþe koymuþ,
piþmemiþ. Bir iþe yaramayan altýnlarý kaldýrmýþ
Kelkit ýrmaðýnýn coþkun sularýna atmýþ.
Ahmet, Niksar ovasýnda gökçe gökçe buðday yetiþtirirmiþ. Sarý sarý buðdaylardan un yapar halka daðýtýrmýþ; yal yapar iti doyururmuþ;
yem yapar atý doyururmuþ… Aðabeyinden gelen çam kutusunun içine biraz buðday koymuþ
bir de mektup yazmýþ…" Kardeþim gönderdiðin
altýnlara teþekkür ederim. Benim iþime yaramadý. Kaldýrdým ýrmaða attým.
Sana geldiði yoldan, gönderdiðin kutu ile
sarý sarý buðday gönderiyorum. Bunlara sahip
79
çýk. Atýna da, itine de; erlerine ve erenlerine yarasýn… Topraðýný ekesin , halký aç býrakmayasýn" diye. Nice zaman sonra mektup da, buðday
da yerine ulaþmýþ.
Uzun bir ömür süren Akýncý Mehmet, vefatýndan sonra kaleye defnedilmiþ. Akýncý kalesindeki mezarlardan birisinin bu Alperene ait olduðu söylenmektedir.
Akýncý kalesindeki Mehmet, bir avuç buðdayý ekip hasat ederek hem erini, erenlerini; hem
de hayvanlarýný doyurduðu gibi Akýnca topraklarýnda gökçe gökçe buðdaylarýn yetiþmesine
öncülük etmiþ…
Bugün gerek Akýncý köylüleri, gerekse Akarçaylýlar bu kaleye zaman zaman çýkmaktadýrlar.
Ne yazýk ki mezar, kötü amaçlý kiþilerce talan
edildiði gibi ; kalenin duvarlarý da neredeyse
kaybolmak üzeredir.*
Faydalanýlan Kaynak:
PATO BÝBÝME MEKTUP
Pato bibim haber salmýþ
Özlediyse köye gelsin
Dünya kimseye kalmamýþ
Gelsin gönlünce yaþasýn
Ne desem ki bibime ben
Onu severim ezelden
Bir kere koptum o yerden
Býrakýn özlemim kalsýn
Süt saðardýk bizim evde
Yemek yasaktý nedense
Otuz hayvanýn peþinde
Neden vardýk soramazsýn
Bahçemizdeki meyveyi
Sarý-kýzýl renk elmayý
Kireçlik'teki tarlayý
Zihinlerden silemezsin
Topraklara garazým yok
Tam tersine özlemim çok
Yoksulluk yüreðimde ok
Unutup ta gidemezsin
Baharda öten kuþlarý
Yeþiltepe'de taþlarý
Çocukluðumda kýþlarý
Özlemeden edemezsin
Bakmayýn günlük sözüme
Kulak verin ki özüme
Yalan söylemez sözüme
Bakmadýkça bilemezsin
Rüþtü de ki bibim haklý
Özlemi yüreðimde saklý
Hayat çok ayrý duraklý
Özlesen de varamazsýn
Rüþtü BOZKURT
80
Emin ULU,
156,157,158
Alperenler
Cenneti
sayfa
BEN DEMÝRCÝ ÇIRAÐIYIM
Ben demirci çýraðýyým
Kýzgýn demirle
Yüreði daðlanmýþ
Yitikler kabristanýyým ben
Dört bir yanda hasretim.
Ben Recep Emmiyim
Hasan Dayýyým iki büklüm
Þerha þerha avuçlarým
Ekinimi dolu vurmuþ
Ömer'im ben
Kuzularýmý kurtlar kapmýþ.
Koç yiðit suyuna
Uzanamamýþ Fýrat!
Dicle!Ýki gözüm sessiz kan aðlamýþ
Hüseyin'im
Kýrmýzý,mavi,siyah mürekkepli divitim
alev alev.
Demir daðýyým Ergenekon'un
Kýrk körük kurun eritmeye
Kerem'in nefesiyle tutuþturun
kömürümü
Ferhat taþýsýn zemzem suyumu
Bir yüreðim ki ben
Kýrk þu kadar parça didik
Kýrk þu kadar bayrak
Kýrk mýzraðý göðsümde saplý
Kýrk örste dövülmüþ saf çeliðim
Ben Alperenim,ben Mevlana
Ben Taptuk'um, Yunus'um ben
Ben Alparslan'ým,Selçukiyem
Osmanlý'yým,ay yýldýzlý bayraðým
göklerde
Dimdik ayakta
Ben Anadolu'yum
Anadolu'yum ben…
Bekir YEÐNÝDEMÝR
ÝLETÝÞÝM
TEKNOLOJÝLERÝ
HABERLEÞME VE
DÝNLEME
SÝSTEMLERÝ-22
"Gizli dinleme yapacak teknik
kapasiteleri olan üye devletlerin
bunu hiç duraksamadan yapmalarý
bir gelenektir"
Butros Gali BM eski Genel Sekreteri
Dursun TAÞDELEN*
Bir önceki 13. sayýsýmýzda Dünyayý saran bu
komplike küresel dinleme ve izleme takip sisteminin varlýðýndan bahsetmiþtim. Bu sayýda da
dünyada bulunan bir küresel dinleme sistemi;
1- Elektronik istihbarat (elint)
2- Dinleme Ýstihbaratý (commint, sigint)
3- Echelon sistemi (devkulak)
ve buna benzer sistemler hakkýnda yaptýðým
araþtýrma bilgilerini sizlerin bilgisine sunacaðým..
Bugün teknolojiye göbek baðý ile baðlanmýþ
durumdayýz. Kimler gizli dinleyebiliyor? Ve
bunlarý nasýl yapýyor. Hatta girme deyimi (terimi) bile eski moda bir istisnaya dönüþtü artýk.
Son yüzyýlda haberleþmelerin dinlenmesi iþinin
büyük bölümü hatta girerek veya deðiþik elektronik sinyalleri havadan toplayarak yapýlýyor.
* TRT Ýstanbul Radyosu Baþteknisyeni
Küresel dinleme ve elektronik sinyal istihbaratý araþtýrmacý/gazetecilerin yaptýðý çalýþmalar
sonucunda uzun bir süre varlýðý inkar edilse de
sonunda ortaya çýkartýlmýþ, direk olmasa bile
yetkili kurumlarýn baþýndakiler varlýðýný ifade
eder açýklamalar yapmýþlardýr. AP komisyon
üyelerinin ABD Kongresinin ilgili üyeleri ile görüþmesinde Porter Goss'a echelon ile ilgili sorular sorunca " bana Echelon var mý diye soruyorsanýz size cevap vermeyeceðim","ama küresel haberleþmeyi önemli oranda ele geçirme
kapasiteniz var mý diye soruyorsanýz yanýtým
evet" diyerek küresel haberleþme üzerinde çalýþýldýðýný ifade etmiþtir.
Dinleme iþi Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda
yalnýzca Almanlarla Japonlarýn askeri haberleþmelerinin izlenmesini içermez, ülkeye giren
ve ülkeden çýkan sivil posta üstünde de yoðunlaþýrdý. Japon enterne kampý gibi olaylar
1940'larýn baþlarýnda Amerika'da yaþanan "içimizdeki hain" paranoyasýnýn düzeyini gösteriyor olsa gerek; bu tür geliþmeleri saptamak
amacýyla bir sansür servisi kuruldu ve büyüyerek on dört binden fazla çalýþaný bulunan ve
tüm ülkede doksan bin binayý kaplayan bir kuruma dönüþtü. Sansürcüler her gün bir milyon
mektubu açýyor ve inanýlmaz sayýda telefon konuþmasýný dinliyordu. Ayrýca filimleri, dergileri,
ve radyo senaryolarýný tarýyorlardý. Sansürcüler
þifreli yazýlardan korkuyorlardý. Zararsýzda olsa
bu tür yazýlarý yasaklamýþlardý.
Avrupa'nýn echelon konusundaki kaygýsý
1998 yýlý ilk günlerinde parlementonun Bilimsel ve Teknik Seçenekler Deðerlendirme
(STOK) Komitesi için "Siyasi Kontrol Teknolojileri Hakkýnda Bir Deðerlendirmesi" baþlýklý raporu hazýrlanmasý ile gündeme gelmiþtir. Raporun yazarý Omega Vakfý için çalýþan Steve
Wring adlý Machester'da yerleþik bir araþtýrmacýdýr. Raporda "Avrupa içinde tüm e-postalar
telefon, fax haberleþmeleri ABD Ulusal Güvenlik Örgütü tarafýndan rutin olarak ele geçirilmektedir… Avrupa Ana Karasý'ndan gelen tüm
hedef bilgiler Londra'daki stratejik göbek ve
sonra da uydu aracýlýðýyla Ýngiltere'nin North
Fork kýrlarýnda bulunan Menwith Hill'deki kritik
göbek üstünden Marylan, Ford Meade'e arkarýyor. AP Komisyonun nihai raporuna muhalif
görüþ belirten Ýtalyan Parlementer Mourizo
Turco'ya göre dinleme faaliyetlerinde bulunan
ülke sadece ABD ve Ýngiltere deðildi. Aksine
Almanya ve Hollanda büyük olasýlýkla Fransa'da bu kapasiteye sahip olduðunu yazmýþtýr.
81
Sigint örgütü olan ülke sayýsý 30 olabileceðini
belirtmiþtir.
1974 yýlýnda baþkanlýðýný Idaho eyaleti senatörü Frank Churc'un yaptýðý Churc Komitesi'nin nihai raporuna göre; Çok fazla insan çok
fazla devlet örgütü tarafýndan izlenmiþ ve çok
fazla bilgi toplanmýþtýr. Devlet sýk sýk vatandaþlarýný siyasi inançlarý nedeniyle, bu inançlarýn
yabancý bir güç yararýna þiddet ya da yasadýþý
eylem tehdidi doðurmadýðý durumlarda bile
gizlice izlemiþtir. Devlet temelde gizli muhbirler
aracýlýðýyla, ama ayný zamanda telefon dinleme, mikrofon "böcek"leri, gizlice postalarý açma ve haneye tecavüz gibi özellikli ihlalci teknikleri de kullanarak Amerikan vatandaþlarýnýn
kiþisel yaþamlarý, görüþleri ve iliþkileriyle ilgili
çok miktarda bilgi toplamýþtýr.
Avrupa parlamentosu; 1988'de Echelon kod
adýný ortaya çýkarmýþ olan Duncan Campell'a
bir rapor ýsmarlar. Campell'in 1999'da yayýnlanan "Dinleme Kapasitesi 2000" baþlýkla raporuna göre "comint örgütleri seksen yýlý aþkýn bir
süre boyunca dünyanýn elektronik haberleþmesinin büyük bölümüne ulaþabilmek için yaptýklarý düzenlemeler anlatýlýr" diye baþlamýþ bu
raporda. "birkaç istisna dýþýnda günümüzün
tüm önemli haberleþme yollarýna eriþmek, onlarý ele geçirmek ve iþlemek için kapsamlý sistemler var" Campell'in raporda söylediðine göre; UKUSA ülkeleri bu amaçla en azýndan 20
uydu temelli toplama sistemi iþletmekteydi.
Sinyal istihbaratý ya da siyasetçilerin ve istihbaratçýlarýn kullandýklarý kýsaltmayla SIGINT; kulak misafirlerinin günümüzün telekulaklarýnýn gizlice dinleme eylemi için kullandýðý
ama pek bilinmeyen bir ad. Bu eylem uydulardan ve mikrodalga kulelerinden seken konuþmalarý içine çeken dinleme istasyonlarýyla, kilometrelerce yukardan yerüstündeki radyo frekanslarýna giren casus uydularýyla enformasyon anayolunun düðüm ve kavþaklarýna bir
parazit gibi asýlýveren sessiz ve görünmez internet böcekleriyle son derece ileri teknolojili bir
oyuna dönüþtü. Elektronik dinleme üzerine istihbarat yapan Sýgýnt örgütleri dünyada sivillerin sýrlarýn öðreniyorlar, ama çoðunlukla kendi
varlýklarý da dahil olmak üzere kendi sýrlarýný
saklamakta kararlýlar. Bu amaçla örgütler çalýþanlarýný mahremiyetlerini ihlal etmekle kalmayýp ortadan kaldýran bir sýnava tabii tutuyorlar. Bunlardan dünyada en büyük ve büyüklüðü oranýnda da varlýðýný saklayabilenlerin82
den olan NSA; çalýþanlarýný yalan makinesi
testine tabi tutuyor, psikolojilerin araþtýrýyor ve
özel yaþamlarýný soruþturuyor. Kimse birbirinin
adýný bile bilmez... Bütün bu yapý, yýlda altý milyar dolar, altmýþ bin çalýþan, hektarlarca bilgiiþlem gücü, bunlarýn hepsi gizlilik perdesi ile
örtülmüþtür. Kendini saklama ve gizlemede de
deðiþik uygulamalarda bulunabiliyorlar. Yine ;
NSA bu anlamda gizlilik güvenliði için bir dinleme yer isitasyonunun yakýnlarýndaki bir yerleþim biriminde 11. kattan bu adeta yasak bir
þehir halinde olan istasyonlarý görünüyor diye
NSA binaný tamamýný kiralamýþtýr. Oluþumun
tek amacý vardý. Ýnatçý Rus þifre sistemini kýrmak ve bu ülkenin en gizli haberleþmelerini
dinlemektir
Gizli dinleme çoðunlukla uzaktan yapýlan
bir eylemdir. Bu nedenden dolayý deyim yerinde ise bir iz býrakmaz, ispatý biraz mümkün deðildir. BM eski Genel Sekreteri Butros Gali
BBC'ye "Gizli dinleme yapacak teknik kapasiteleri olan üye devletlerin bunu hiç duraksamadan yapmalarý bir gelenektir" diye açýklama
yapmýþtýr. Ayrýca Ýngiliz The Observer gazetesi
GCHQ'nun BM'de muhaberatý izleyen özel bir
birimi olduðunu yazmýþtýr.
Hayatta her þeyin bir artýsý ve eksisi var. Bir
yandan hýzlý teknolojik geliþmeler, bilgisayarlar, uydular, cep telefonlarý, internet, e-mail
hayatýmýmzý kolaylaþtýrýrken, bir yandan da bu
sistemler yüzünden büyük bir gözetim aðýnýn
denetimi içine giriyoruz. Kiþiler veya sistem,
teknolojiyi kullandýðý sürece kurtulmak mümkün deðil. Üstelik teknoloji sürekli ilerlediði ve
yeni nesiller de teknolojiye daha baðýmlý yaþadýklarý için bu büyük gözaltý çok daha artacak.
Telgrafýn doðuþundan itibaren, haberleþmelerin ele geçirilmesi uygulamasýnýn kabul edilmiþ
gerçeði; haberleþmeyi kolaylaþtýran teknolojilerin haberleþmelerin ele geçirilmesini de kolaylaþtýracaðý gerçeði olmuþtur.
Ýnternet haberleþmesinin ne oranda güvenli olduðunu düþündüðümüzde, sitemin taslaðýnýn casuslar tarafýndan tasarlanmýþ oluduðunu
hatýrlamak aydýnlatýcý olacaktýr. ... Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Echelon hakkýnda hazýrlanmýþ olan 2000 tarihli bir raporunda þöyle
denmektedir. "Ýnternet için genel olarak kullanýlan en yüksek kapasiteli sitemler...
155Mbps'lik (milyon bit/saniye) bir hýzla çalýþmaktadýr. 155 Mbps düzeyinde bir hýz saniyede üç milyon sözcük, yaný dakikada yaklaþýk
olarak bin kitap metni yollamak anlamýna gelir. Bu beþ yýl önceydi. Sonuçta bilgi ve haberleþme alanýnda ele geçirilebilecek çok fazla þey
var artýk.... sonuçta elektronik haberleþmeyi
ele geçirme kapasitesi sýnýrsýz görünüyor. Mutlaka yakalanabiliyor....
Her haberleþmemiz anýnda kayýtlara geçiyor! Kiþisel bilgisayarýnýz internete baðlý olmasa da bilgisayar programlarýnýn içine yerleþtirilen veya býrakýlan arka kapý denilen yazýlýmlar
yoluyla bilgisayarýnýz bir kez internete girmesi
ile sistem bilgisayarýnýzý tanýmlýyor ve bu arka
kapýlar sayesinde yaptýðýnýz bütün iþlemleri,
hareketleri ve bilgileri bilgisayarýnýzdan alýyor.
Adeta bilgisayarýnýz bu sistem tarafýndan ele
geçiriliyor.
Bundan korunmanýn tek yolu internete girmeyen özel kullanýmýnýzda olan ikinci bir bilgisayara sahip olmanýzdýr. Ýnternete girdiðiniz
anda bilgileriniz sistemin elindedir. Rusya, Çin,
Fransa, Almanya Microsoft'u devlet dairelerinde ve orduda yasakladý. Örneðin artýk Almanya'da Windows iþletim sistemleri yerine Linux
iþletim sistemleri kullanýlýyor.
1990 lý yýllarda 4 milyon bilgisayar var idi
bu gün 1 milyar'ý geçgin bilgisayar kullanýcýsý
var. Bunlarýn çoðu internet aðýna baðlý. 14 milyon fax cihazý, Telekominikasyon Birliði (International Telecommunications Union-ITU)'nýn
2008 sonu verilerine göre 4 milyar'ý aþkýn cep
telefonu var. NSA'nýn bu sistemi kurduðu tarihte 5 bin baðýmsýz bilgisayar vardý, fax ise henüz
yok idi. O tarihlere de teleks ve telgraf var idi.
Bu gün ise milyarlarca telefon ve milyarlarca
internet kullanýcýsý varlýðý söz konusudur. Bu
duruma göre NSA; üç milyarý aþkýn telefon trafiðinin takip edildiði ve kaydedildiði devasa bir
bilgi merkezidir!
Bu günün en büyük istihbarat kuruluþu olan
NSA'dan öncesi öncelikli kriptolojik þifreli haberleri elde edip bu þifreleri kýrmak üzere kurulan bir örgüt vardý. ABD'nin ilk sivil kod kýrma
teþkilatý olan "Karanlýk Oda"; New York City'deki bir taþ evde uzun bir süre gizlilik içerisinde
çalýþtý. Ýçlerinde çok zor Japon diplomatik þifrelerin de olduðu, onlarca ülkeye ait 10.000'ten
fazla mesajýn kodlarý baþarýyla çözmüþtür. Birinci Dünya Savaþý sonrasýndaki silahsýzlanma
görüþmeleri sýrasýnda temsilcileri gelen ve
temsilcilerden giden mesajlarýn kripto analitik
faaliyetler ile þifrelerin çözülmesinde anahtar
rol oynamýþtýr karanlýk oda örgütü (teþkilatý).
Böylece Amerikan delegasyonuna içeriden yol
göstererek ülkelerine diplomatik üstünlük saðlamýþlardýr. ABD Dýþiþleri Bakaný Henry Stimson, düþmanlarla birlikte dostlarýnda dinlendiðini duyunca öfkelenmiþ ve acilen örgütün kapatýlmasý emrini vermiþtir sonuç daha da ileri…
1930 Haziran'ýnýn sonlarýnda, sinyal istihbaratý ortamýna baktýðýmýzda; personeli, donanýmý
ve kayýtlarýyla birlikte tüm kriptoloji sýrlarý
2,32metrekarelik kasanýn içine rahatça sýðýyordu.
Uydu ve ilere elektronik haberleþme sistemlerinin olmadýðý dönemlerde dinlemeler deðiþik usuller ile yapýlýrdý. Sinyal istihbarat kuruluþu olan NSA kuruluþundan sonra 1960 yýlýnda
örgütsel yapýlanmaya gidip örgütsel yapýsýný
deðiþtirmiþtir. 12 Kasým 1959'da Baþkan Eisenhower NSA'ya büyük katký sunacak olan Ýstihbarat Gemisini denizlere indirerek 15 Aralýk
1959 da sinyal istihbarat gemisinden Ay yüzeyinden yansýyan bir mesajý kaydetmiþtir.
NSA'nýn haberleþme uydularý uzaya gönderilmezden önce kullandýklarý Ay yansýtmalý anten
sistemi gündüz Ay'ýn görünmemesi nedeni ile
sadece günün gecesinde en fazla 12 saat çalýþýyor. Yazýlý kaynaklara göre 1963'lü yýllarda
Washington'daki elciliklere gelen ve giden bir
çok mesaj NSA'nýn Western Union gibi ABD'deki baþlýca telekomünikasyon þirketleriyle yaptýðý gizli bir anlaþma sayesinde dinleniyor olaný
idi. Bu dinleme sisteminde Shamrock kod adlý
bir NSA programýna göre þirketler ABD'ne gelen giden veya ABD üzerinden yapýlan tüm haberleþme kopyalarýnýn yasadýþý yoldan her gün
NSA kuryelerin teslim edilmesi konusunda anlaþmýþlardý. Ayný yýllarda bu dev istihbarat kuruluþu günlük 1000 mesajý dinler durumdaydý.
NSA'nýn Vint Hill Farms istasyonu haberleþme
için kendi yüksek frekanslý cihazlarýný kullanan
diplomatik konuþmalarý dinliyordu. Bu yöntemler ABD dinleme istihbarat kuruluþu NSA'nýn
deðiþik dinleme usullerinden bir kaçýdýr. NSA,
baþlangýcýnda Yabancý diplomatlarý ve askeri
ataþeleri dinlemek için kurulmuþtu, lakin; bugün yeryüzünde telefon, faks, bilgisayar, internet dâhil her türlü yazýþmayý ve konuþmayý
hem takip ediyor hem de kaydediyor. NSA'da
her gün 40 ton evrak atýlýyor.
E-maillerin kaydedildiðini ve ABD'de en az
bir yýl saklandýðýný önceki sayýda yazmýþtým.
Bunun daha da vahim ve düþündürücü olaný
Dünya'da internet üzerinden yapýlan tüm yazýþmalar, e-mailler Amerika'da "root server"
83
dan geçmektedir. Bu serverda 13 kök bilgisayar bulunuyor. Tüm internet sistemini ABD'deki
bu 13 kök bilgisayar yönetiyor. Hatta ABD daha da ileri gitti ve internetten geçen e-maillerin, istendiði zaman emniyet ve istihbarat örgütlerine verilmesini yasal zorunluluk haline
getirdi. Türkiye'de ki duruma gelince; bu düzenleme 5.11.2008 Tarihli ve 5809 Sayýlý
ELEKTRONÝK HABERLEÞME KANUNU ile þekillenmiþtir.
Ýnsanlara ait bilgiler elektronik ortamda
farklý yerlerde olur. Sözgelimi sizin nüfus, vergi
ve doðalgaz idarelerinde, iþyerinizde kayýtlarýnýz var. Promis, bu farklý ortamlara ve kiþilere
ait bölük pörçük bilgileri bir araya getiriyor, depoluyor ve bunlardan insansý yargýlar çýkarýyor.
Mesela hangi evlerde su kullanýmý arttý, hangilerinde azaldý saptýyor ve bundan þu evdeki insan, bu eve geçti gibi sonuçlar çýkarýyor. Ýsrail,
Promis'i Filistin'de çok kullandý. Filistinli teröristler eylem için bazý evlerde bir araya geliyorlardý. Ýsrail su kullanýmý artan hanelerde yoðun
gözetime gitti. Yani Promis, bir istihbarat servisinin veya devletin sizinle ilgili hangi bilgilere
ihtiyacý varsa hepsini saðlýyor. Bilgisayarýnýzda
sakladýðýnýz dosyalardan yazýþmalarýnýza, internette gezindiðiniz sitelerden kredi kartýyla
alýþveriþlerinize, saðlýk durumunuza, psikolojinize kadar insanýn günlük yaþamýnda akla gelebilecek her þeyi kontrol ediyor. Zaten gözetim
toplumu dediðimiz de insanýn gündelik yaþamýndaki rutinlerin bile belli güçlerin eline geçmesidir.
En geliþmiþ izleme sistemi olan Echelon'un
Türkiye dâhil, dünyada birçok ülkede uydu trafiðini izleyen yer istasyonu antenleri var. Bu
programýn sahipleri; Amerika, Ýsrail ve Ýngiltere. Uydu-bilgisayar korelâsyonu sayesinde bu
programda var. Uydularla yerini belirlediðiniz
kiþinin koordinatlarýyla görüntü alýyorsunuz.
Amerikalý kuramcýlar, gece saatinde siyah tenis
topunun yerinin bile uydularla saptandýðýný
söylüyorlar. Sistem adeta gözetim toplumu haline getirmiþtir. Bu üslerde en ileri teknoloji ve
uzmanlarýn çalýþmalarýna raðmen zaman zaman ciddi düzeyde aksaklýk ve arýzalar da
meydana gelmektedir. Böyle durumlarda bir
baþka ülke/ülkelerdeki ayný amaca uygun istasyonlar bu vazifeyi! yereni getirirler. Bunlardan en önemlisi ve merkezi durumda bulunan
Fort Meade'deki merkezi aða 24 Ocak 2000'de
akþam saat yedi civarýnda birdenbire, bilinmeyen bir nedenden ötürü kapandý. Sonraki yet84
miþ iki saat boyunca, teknisyenler bu devasa
sistemi yeniden çalýþtýrmak içen çabalarken, istihbarat toplama sisteminde tam bir karartma
yaþandý. UKUSA iliþkisi nedeniyle, Ýngiltere'nin
GCHQ'su ve öbür ortak örgütler tökezleyen
sistemin yerin almak üzere hemen harekete
geçti. Sonunda NSA operasyonlarýný eski durumuna getirmeyi baþarabildi, ama ancak sorunun çözümüne binlerce çalýþma saati ve
1,5milyon dolar harcandýktan sonra.
Günümüzde teknoloji baþ döndürücü bir
hýzla geliþmekte ve buna paralel olarak teknik
imkânlardan da yaþamýn her alanýnda en üst
düzeyde yararlanýlmaktadýr. Teknoloji dünyayý
adeta küçültmüþ, denizlerin binlerce metre altýndan geçen kablolarla gökyüzünde çeþitli yörüngelere oturtulmuþ, uydularla elektronik bir
kafes içine alýnmýþtýr. Elektroniðin ve teknolojinin yaþamýmýzda her geçen gün daha fazla yer
sahibi olduðu gerçeði, tüm ülkelerde istihbarat
kuruluþlarýný bu imkânlarý deðerlendirmeye
yönelmiþ, geliþen teknolojinin ve elektroniðin
ürünleri haber toplama alanýnda kullanýlmaya
baþlanýlmýþtýr.
Teknolojinin geliþimi ile insan yaþamý daha
kolay hale gelmektedir. Bu þüphesiz ki teknolojinin geliþmesi insanýn deðiþimi, geliþimi demektir. Bu deðiþim ve geliþim zaman zaman
kendiliðinden, baþta özel hayatýn gizliliði olmak üzere bir takým önüne geçilmez sýkýntýlar
da doðurmaktadýr. Bu genelde istihbari amaçla yapýlan izleme ve dinlemelerin ortaya çýkmasý ile olmaktadýr. Adeta insanlýðýn doðuþuna
kadar gitmektedir gözetim, takip ve dinlemeler. Teknolojinin veya araçlarýn geliþmesi ve deðiþmesine baðlý olarak her dönemin þartlarýna
göre deðiþiklik göstermektedir. Teknolojinin
özellikle biliþim sektörünün hýzlý geliþmesi ile
de bilginin, baþta gerek sosyal hayatta, gerekse ekonomik hayatta önemlilik kazanmasý ile
de teknik takip ve izleme tamamen teknoloji
kökenli olmaya doðru yönelmiþtir. Ýnsanlar
arasý iliþkinin de iletiþimle olduðunu düþündüðümüzde izleme ve takibin iletiþim kanallarý
üzerinde olmasý gereklidir. Bu iletiþim kanallarýmýz aðýrlýklý olarak telefon, faks, internet,
radyo-tv yayýnlarý ve telsiz haberleþmeleridir.
Artýk yazýlý yaptýðýmýz mektuplar sanal ortamda
internet üzerinden (e-mail) elektronik mektup
olarak yapýldýðýna göre mektup gibi özel iletiþim araçlarýmýzýn da izleme ve takip altýnda olduðu gerçeði ortaya çýkmaktadýr. Ýzleme ve
teknik takip teknolojinin de kullanýmý ile za-
man zaman yasal yollarla yapýldýðý gibi yasa
dýþý yollardan da yapýldýðýna þahit oluyoruz.
Bilgi bir güç olduðuna göre elde edilen bilgide
birilerine devamlý olarak güç kazandýrmaktadýr, bu güç genelde egemenlerin, iktidar olanlarýn elde etmeye çalýþtýðý bir güç olmaktadýr.
Bu kimi zaman yasadýþý örgütlerin elde ettiði
bir güç, kimi zaman ise yasalar çerçevesinde
devletlerin ve devlet kuruluþlarýnýn elde ettiði
bir güçtür. Teknolojiye sahip olan bu gücü elini
geçirmiþ oluyor. Güç artýk bilgi, bilgi artýk teknolojidir. Birbirinden ayrýlmaz ikili oluþtururlar.
Ýnternetin de büyük bir bilgi kaynaðý olduðunu
düþünecek olursak bu izleme ve takibin teknoloji ile bu alanda da olduðu da hiç þüphe götürmemektedir.
Pisgah Gökbilim Araþtýrmalarý Enstütüsü
(PARI) Baþkaný Charles Osborne "Echelon ya da
bu tür þeyler hakkýnda bilgi edinmek istiyorsan
bulunduðun her þey çað dýþý kalmýþ olacak. Ýnternette Google'dan bulabileceðin her þey on
yýl geride kalmýþtýr" demiþtir. Kurulan sistem ile
ilgili aranan bilgiler daima Echelon sisteminin
en az on yýl gerisinde olabileceðini ima etmiþtir.
Türkiye'de 1949 yýlýnda baþlatýlan elektronik istihbarat çalýþmalarý günümüzde MÝT'in
önemli birimlerinden Operasyon (Teknik Ýstihbarat)'dan sorumlu Müsteþar Yardýmcýsýna
baðlý, Elektronik ve Teknik istihbarat Baþkanlýðý'nýn oluþturduðu çaðdaþ ve güçlü bir yapý ile
tüm ülke sathýnda sürdürülmektedir. Þifreli haberleþmelerin saðlanmasý þifrelerin çözülmesi
gibi çalýþmalarda bu baþkanlýðýn görevleri arasýndadýr
Ülkelerin elektronik gözetime ve takibine
tepkileri
Bilgisayarlar üzerinde yapýlan iþlemlerin
baþka kiþilerce toplanmasý ve kaydedilmesine
iliþkin iddialardan bir baþkasý da Microsoft ve
Intel ürünlerine iliþkindir. Bu iddiaya göre; bilgisayarlarýn beyni olan iþlemcilerde, cep telefonlarýnýn IMEI numaralarý gibi cihazý tanýmlayan rakamsal kodlu bir kimlik numarasý da verilmiþtir. Ýþlemcinin içinde bulunan bir çip, her
kullanýcýya baðýmsýz bir kimlik numarasý veriyor ve bu numara sayesinde, kullanýcýnýn internet üzerindeki her adýmý takip edilebildiði belirtilmektedir. Bu takibe ilk tepki Çin Hükümetinden gelmiþtir. Çin bu seri numarasýnýn, ulusal güvenliðini tehdit ettiðini söyleyerek, ülke
sýnýrlarý içerisinde Pentium III iþlemcili bilgisa-
yarlarýn satýþýný ve devlet kurumlarýnda bu bilgisayarlarla internete baðlanmayý yasaklamýþtýr Bu ve benzeri geliþmelerden sonra Intel tarafýndan Pentium IV'lerde bu kodun kaldýrýlacaðý açýklanmýþtýr.
Milliyet Gazetesinin haberinden alýntý yaparak www.ensonhaber.com isimli web haber sitesinin 11 Ocak 2007 tarihli haberine göre Almanya'da yayýmlanan Berliner Morgenpost gazetesinde yer alan haberde, Microsoft'un Almanya basýn sözcüsü Thomas Baumgaertner'in, Vista'nýn geliþtirilmesinde NSA ile birlikte çalýþtýklarýný doðruladýðý belirtildiðini haber
yapmýþtýr
Almanya gibi bir ülkenin Microsoft ürünlerini devlet kurumlarýnda kullanmaktan kesin
olarak vazgeçtiðini bildirmiþtir (www.zaman.com.tr 18.08.2001). Almanya'nýn yanýsýra
Fransa, Rusya, Finlandiya gibi ülkeler de, özellikle devlet kurumlarýnda açýk kaynak kodlu Linux iþletim sistemlerine geçmekte ve Linux'un
yaygýnlaþmasý için çaba harcamaktadýrlar.
"Bir taraftan özgürlük, diðer taraftan
da gözetim", iþte internet denilen keþmekeþin
kýsa tarifi budur. Ancak kullanýcýlarýn ulaþabildikleri bilgi ile, gözetebilenlerin ulaþabildikleri
bilgi oraný eþit olmadýkça, bu sorun daha çok
gündeme gelecek ve tartýþýlacaktýr.
ÜLKEMÝZDE ALINAN TEDBÝRLER
Akþam gazetesinden Hülya KARABAÐLI' nýn
Ocak 2003 tarihli haberine göre Hýzla geliþen
haberleþme teknolojileri sayesinde haberleþme
aðýný geniþleten ve geliþtiren ülkemizde gizli
yapýlacak görüþmeler için Guyana'dan fýrlatýlan Türksat2-A uydusunda X bandýndaki kullanýma açýlan frekans banlarýndan yapýlan haberleþmeler þifreli hatlarýn devreye sokulmasý
ile konuþma esnasýnda þifreli olmasýndan dolayý dinlenmesi ve kriptolarýn çözülmesi oldukça
zor olan, ABD'nin casus uydularýnýn bile dinleyemeyeceði 'Özel þifreli kýrmýzý hat'lý olarak adlandýrýlan telefonlar kullanýlarak bir hattý devreye sokacaðýný belirterek özel þifreli hat sayesinde; ABD ve Avrupa ile gizlilik dereceli konularda, 'dinlenme endiþesi olmadan' görüþ alýþveriþinde bulunulabileceði açýklanmýþtý.
devam edecek
85
BABALAR VE ÇOCUKLAR
Dilek ELHAN*
Toplumumuzda çocuðun geliþiminde her
zaman ön planda olan anne gibi görünür..
Oysa babanýn, çocuðun hayatýnýn her noktasýnda, anne kadar etkin ve iletiþim içinde olmasý çocuða verebileceði en önemli katkýdýr.
Babalarýn da çocuk için ayrý bir yeri vardýr. Ýyi
bir model olan baba ile özdeþim kuran çocuk;
özgüveni yüksek, sorumluluk sahibi, baþarýlý,
kendisi ve baþkalarý ile barýþýk olma özelliklerini kazanýr.
Bizim ülkemizdeki araþtýrmalar sonucunda
babalarýn çocuklarý ile çok az iletiþim kurduklarý, daha çok çocukla ileriye yönelik kararlarýn alýnmasýnda sorumluluk taþýdýklarý, en çok
önemsedikleri rolün maddi bakýmdan çocuða
bakabilmek, en az önemsedikleri rollerin ise
çocukla oynamak ve çocuðun günlük ihtiyaçlarýný karþýlamak olduðu saptanmýþtýr. Baba
çocuðun hayatýnda sadece korkulan ve akþam
gelince gün içinde yaptýklarýndan dolayý azar
iþiteceði bir figürdür. Oysa eleþtiren veya cezalandýran, korkulan bir baba figürü, çocuðun,
babadan onay ve kabul görmeden büyümesine ve babayý ulaþýlamayacak kadar mükemmel ve uzak olarak görmesine, genel anlamda kendinde yetersizlik ve becerisizlik duygusu
geliþtirerek yetiþkin hayatýna da yansýmasýna
neden olur.
Baba çocuk arasýndaki paylaþýmýn artmasý
araþtýrmalara göre çocuðun geliþimini olumlu
etkiler. Ayný zamanda babanýn da çocuklarýna
karþý daha gerçekçi ve doðal tutumlar benimsemelerini ve daha sevecen olmalarýný saðlar.
Bir baba þüphesiz çocuðun çevresindeki en
önemli kiþidir. Çocuðu destekleyen, yol gösteren bir baba ayný zamanda zekâ geliþimini de
doðrudan olumlu yönde etkilemiþ olur. Babanýn çocuða zaman ayýrmasý, onunla kaliteli
* GOP Lisesi Rehber Öðretmeni
86
zaman geçirmesi, onunla konuþmasý, dokunmasý, sarýlmasý ve sevdiðini söylemesi bu
olumlu etkiler arasýndadýr. Çocuða dokunulmalý, sýk sýk sevgi içeren sözcükler kullanýlmalýdýr. Sevildiðini anlamasý için hareketlerinizi
yorumlamak durumunda kalmamalýdýr.
Çocuðun disiplin anlayýþýnýn geliþiminde de
babanýn rolü tartýþmasýzdýr. Fakat bu; canýný
acýtmak, baðýrmak, cezalandýrmak, tehdit etmek, kendinden korkutmakla saðlanamaz.
Doðrusu; açýklýk, esneklik ve en önemlisi de
tutarlýlýktýr.
Babanýn çocuðun yaþamýný doðrudan paylaþýmý çocuðun düþünce yapýsýný, zekâsýný, sözel becerisini ve akademik baþarýsýný olumlu
etkiler. Bunun yanýnda çocuk daha çok içsel
odaklý geliþir, daha olgun ve baðýmsýz davranýþlar gösterir. Özellikle erkek çocuklar için
cinsel kimlik modeli, yani erkek olurken örnek
alacaðý kiþi ile paylaþým içinde olmak çocuðun
kendini dýþ dünya ile iliþkilerinde, örneðin; diðer erkek arkadaþlarýnýn yanýnda da daha korunaklý ve güvende hissetmesine yardýmcý
olur. Kýz çocuklarýnda ise durum biraz farklý olmakla birlikte, baba modeli karþý cinsi tanýmasý ve karþý cinse tavýrlarý konusunda ipucu verir. Kendine ve karþý cinse olan güveni artar.
Buraya kadar yazýlanlardan yola çýkarak
saðlýklý bir baba - çocuk iliþkisi kurmak için yapýlmasý gerekenleri þu þekilde sýralayabiliriz:
Günün belirli saatlerini çocuðunuza ayýrýn.
Gün içinde, çocuðunuzla, mümkün olduðu
takdirde kýsa telefon görüþmeleri yapýn. Böylece sizi, sadece akþam ortaya çýkan bir baba
olarak deðil, kendisini özleyen bir baba olarak
görür.
Veli toplantýlarýna gidin. Sýk sýk okuluna gidip çocuðunuz hakkýnda bilgi alýn.
Saðlýklý bir iletiþim için mutlaka göz kontaðý kurun. Onunla konuþurken baþka bir iþle
Tutarlý olun.(Kural koyduðunuzda
dik durun)
Dürüst olun.
Gurur duyduðunuzu ifade edin.
Sakin olun. Büyük öfkelerle, büyük cezalar vermeyin.
Son olarak;
meþgul olmayýn, sadece onu dinleyin ve dinlediðini, zaman zaman onaylayarak veya kýsa
sorular sorarak belli edin.
Eðer mümkünse arada bir iþyerinize götürün.
Akþam yemeklerini mutlaka tüm
aile birlikte yiyin. Yemek aileyi bir
araya getiren en önemli zamandýr.
Yemek sýrasýnda yapýlan sohbetler
paylaþýmý artýrýr. Kalabalýk sofralar
neþeyi de artýrýr.
Örnek olmak adýna kitap okuyun.
Unutmayýn çocuklarýn ilk örnek aldýklarý kiþiler anne ve babalardýr.
Babalýk öðrenilebilir bir kavramdýr. Sanýrým iyi baba olmak isteyen
tüm babalarýn bilmesi gereken en
önemli mesaj da budur. Çünkü hiç
kimse iyi baba olarak doðmaz. Sevgi, sabýr, araþtýrma ve öðrenme baba olmanýn temel koþullarýndandýr.
Ýyi bir baba; konuþan ve duygularýný
ifade eden babadýr. Genellikle erkekler babalýklarýný kendi içlerinde
yaþamayý tercih ederler. Artýk "Erkekler aðlamaz", "Çocuk severken içli
dýþlý olunmaz" "Çocuk uzaktan sevilir, yoksa þýmarýr" sözlerini bir tarafa
býrakmak gerekiyor. Öyle ki "Aðlarsa
anam aðlar, gerisi yalan aðlar" sözünü "Babalar da yürekten aðlar" sözüyle bütünleþtirmek için… Böylece hem çocuklar daha
saðlýklý büyüyecek, hem de babalar yalnýzlaþmayacaktýr.
BÝR SATIR ÞÝÝR KALDI...
Güz günaha ortak olup yine elma uzatýr
Yapraklar yerde þiire benzerler satýr satýr
Gözlerime tek tek yansýr asmandaki yýldýzlar
Saçlarýmý yazma gibi örter Gök - Mavi Çadýr
Ýþyerinde yaþadýðýnýz sorunlarýn
bir kýsmýný ona anlatýn.(Çocuðun geliþimine uygun olarak) Böylelikle empati kurmanýn temellerini atabilirsiniz.
Aðacýn çýplak çaresiz dallarýna düþer çiy
Çiy gibi senin avuca düþmeyi düþler sadýr
Hafta sonlarý birlikte zaman geçirin.
Sessizlik… Sana uzatan kalbimi avucuna
Gökten uzanýp önüme diz çöken mehtap aldý
Ýnatlaþmaktan kaçýnýn.
Sabýrlý olun.
Her zaman yanýnda olun.(Hem
yanlýþ hem doðrularýnda)
Ben geldim! Güzün hüznü mü yakýyor yüreðimi
Elmanýn mý damaðýmda kaldý günahkâr tadý?
Yapraklar uçtu, yýldýzlar kaydý, parçalandý çiy.
Mavi Çadýr Gök altýnda bir satýr þiir kaldý…
Çulpan ZARÝPOVA ÇETÝN
87
EDÝTÖRDEN
3. sayfadan devam
sar Halkýna; "Niksar'dan Kulebi'ye Bakýþ Panelin
bizleri yalnýz býrakmayan 'de bizleri yalnýz býrakmayan Saygýdeðer Hocalarým Prof. Dr. Mehdi
Ergüzel'e, Prof. Dr. Nurullah Çetin'e, Doç. Dr. Ertuðrul Yaman'a ve Gazeteci Yazar Rýza Zelyut'a;
yine Cahit Kulebi Þiiri Gecesini þereflendiren
Abdullah Satoðlu, Ýsmet Bora Binatlý, M. Nuri
Parmaksýz, Ýlter Yeþilay, Pakize Altan, Fatma
Uçarlar, Melahat Ecevit, Galip Sertel, M. Yaþar
Genç ve gecenin onur konuðu ise Zürbiye Ývdik'e teþekkürü bir borç bilirim.
Yine daha sonra baba topraklarýna özlemini
gidermek ve vefanýn asla unutulmayacaðý inceliðinin bir niþanesi olarak Niksar'a gelip dolaþan; babasýnýn yaþadýðý güzelliklerin, ýlgýt ýlgýt
esen yelin, Emrah'ýn Türbesindeki derinliðin,
Çanakçý Deresinin, Kalenin, Çamiçi'deki gece-
nin öte yüzünde Þehsüvar Aðabeyle yaþanýlan;
sanatýn, Niksar'ýn ve insanlýðýn uhrevi yüzünün
sýcaklýðýný yüreðinde hisseden; her bakýþýnda insani deðerlerin zirvesini yansýtan Cahit Kulebi'nin oðlu Saygýdeðer Ali Kulebi'yi de Niksarlýlar ve Tokat þairler ve Yazarlar derneði adýna
þükranlarýmý sunarým.
Dergininin ve programlarýn hazýrlanmasýnda
büyük bir fedakârca çalýþan derneðimizin bütün
üyelerine, yönetim kuruluna, özellikle Niksar
programlarýnýn sorumlusu Hasan Akar Hocama
ve ona destek veren kültür dostlarýna teþekkür
ediyorum
Daha nicel programlar ve nice çalýþmalarý
Kümbet Ailesiyle yaþamak arzusuyla; sizi derginizle baþ baþa býrakýyor, saðlýk ve mutluluklar
diliyorum.
GÜNAHSIZ GÖMÜLENLER
Benim doðduðum yýllarda
Canlýlar taþýrdý yükleri
Atlar katýrlar taþýrdý
Ýnsanlar taþýrdý yükleri
Hastalýk günlük olaydý
Doktorlar komþulardý
Yurdumun köylüleri
Çýban yaralarýna
Sülükleri takardý
Sen de hatýrlar mýsýn
Çocukluk yýllarýný
Benim doðduðum yýllarda
Ebeler gezmezdi köyleri
Benim doðduðum yýllarda
Törensiz gömülürdü
Doðan çocuk ölüleri
Aðlarsa ana aðlardý
Baþkalarý duymazdý
Yerin altýndaki nüfuz
Üstünde yaþayandan
Belki çok
Bekli de
Biraz azdý
Senin anan aðlarken
Sesini duydular mý
88
Yaklaþýr doðum kervaný
Bekler canýndan kopaný
Yerin kucaðý açýlmýþ
Tek baþýna topraklardý
Varlýðýný yavrusunu
Canýndan ayrýlan caný
Aðlarsa ana aðlardý
Baþkalarý duymazdý
Yeren akan gözyaþlarý
Kalbe akanlardan
Azdý
Senin ananýn yaþlarý
Söyle söyle
Nereye akardý
Analar yük taþýrdý
Omuzlarda sýrtlarda
Yük taþýrdý analar
Kollarda karýnlarda
Analar yüklerine
Aþýktý
Doðmatýk yazgýlarýda
Aðlarsa ana aðlardý
Baþkalarý duymazdý
Günahsýz gönüllere
Dua da
Okumazdý
Bazen ölü doðardý
Bazen bir ismi vardý
Kefen bulamayan ana
Baþörtüsüne sarar da
Topraðý renkli koyardý
Aðlarsa ana aðlardý
Baþkalarý duymazdý
Uyan yavrum derdi amma
Ölüler uyanmazdý
Söyle
Senin anan yavrusu
Ne türlü
Ne türlü örtü sarardý
Ana ka rnýnýn terk edip
Yerin karnýna girenler
Mahþerde
Anneyi kurtarýrmýþ
Günahsýz gömülerden
Senin annen de
Kurtulacak mý ..
Ruhi TÜRKYILMAZ
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði
FOTOÐRAFLARLA ETKÝNLÝKLER
Yeþilýrmak Þiir Þölenine katýlan þairlerin
Tokat Valisi Dr. Recai AKYEL'i ziyaretleri
Yahya Kemal BEYATLI'nýn 50. Ölüm yýldönümü programýna katýlan þairlerin Artova Kaymakamý
Mustafa ÞAHÝN'i ziyaretleri
Yahya Kemal BEYATLI'nýn 50. ölüm yýldönümü programýna katýlan þairler Tokat Atatürk Lisesi'nde.
Mehmet Akif ERSOY ve Ýstiklal Marþý programý
Niksar Daniþment Gazi Lisesi - Yahya AKENGÝN
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin Niksar
Belediye Baþkaný Duran YADÝGAR'ý ziyaretleri
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin Kütüphaneler
ve Yayýmlar Genel Müdürü Doç. Dr.
Aytekin YILMAZ ve Genel Müdür Yardýmcýsý
Semra Atýnç'ý Ankara’da ziyaretleri
89
Bir Deðiþimin Öyküsü Kültür ve Turizm Bakanlýðý Yayýnlarý - 2008" adlý sergi ve panelde
TBMM Baþkaný Köksal TOPTAN ve Kültür ve Turizm Bakaný Ertuðrul GÜNAY'la
Almanya Köln Þehri'nde TÜDAY'da Cahit KÜLEBÝ ve
Türk Þiiri konulu etkinlikte Hasan AKAR,
Zehra BÝLTEKÝN ve Ruhi TÜRKYILMAZ
Niksar Belediye Baþkaný Duran YADÝGAR'ýn
þair Mehmet Nuri PARMAKSIZ'a
Cahit KÜLEBÝ etkinliklerinde plaket takdimi
Almanya Cahit KÜLEBÝ ve Türk Þiiri Etkinlikleri
Þairlerin Niksar Daniþment Gazetesini Ziyaretleri
90
Þairlerin Niksar'da
Erzurumlu Emrah Türbesini ziyaretleri
Niksar'dan Cahit KÜLEBÝ'ye Bakýþ Paneli
Niksar'dan Cahit KÜLEBÝ'ye Bakýþ Paneli
Tokat Taþhan Kültür ve Sanat Etkinliklerine katýlan
þairlerin plaket töreni
Taþhan Kültür ve Sanat Etkinlikleri
91
Kümbet Dergisi Vali Recep YAZICIOÐLU
Özel sayýsýna Recep YAZICIOÐLU-Adnan KAHVECÝ
Platformu tarafýndan gönderilen Onur Belgesi
Kümbet Dergisi Vali Recep YAZICIOÐLU
Özel Sayýsýna Erciyes Dergisi tarafýndan gönderilen
onur belgesi
Niksar Cahit KÜLEBÝ'ye Hasret Þiir Þöleni
Erzurum 2. Uluslararasý Türk Þöleni'nde Timsal
KARABEKÝR'e Kümbet Dergisinin takdimi
92
Yahya Kemal BEYATLI'nýn 50.Ölüm Yýldönümü
Etkinliði'nde Þair Abdullah SATOÐLU,
Yahya AKENGÝN, Reþadiye Belediye Baþkaný
Rafet ERDEM Dernek üyeleri ile birlikte
Erzurum 2. Uluslararasý Türk Þöleni'nde
Hasan AKAR'ýn konuþmasý
Patnos Süphan Daðý Þiir Þölenine katýlým
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin
Tokat Basýnýný ziyaretleri
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin
Tokat Basýnýný ziyaretleri
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Gazi Osman
Paþa'yý Anma törenlerinde Vali Yardýmcýlarý
Þükrü ÇAKIR ve Bayram GALE ile birlikte
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin Sulusaray
Belediye Baþkaný Þahin HASGÜL'ü ziyaretleri
93
94
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin
Artova Belediye Baþkaný
Abdullah Öztürk'ü ziyaretleri
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin
Yeþilyurt Belediyesini ziyaretleri
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin
Sulusaray Kaymakamý
Ýbrahim Civelek'i ziyaretleri
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin
Reþadiye Belediye Baþkaný Rafet ERDEM'i ziyaretleri
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin
Erbaa Belediye Baþkaný Ahmet YENÝHAN'ý
ziyaretleri
Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin
Avlunlar Belediye Baþkaný Müslüm Polat'ý ziyaretleri
Cahit Külebi'nin oðlu Ali Külebi'nin
Niksar Kaymakamý Uður Turan’ý ziyareti
Niksar Belediye Baþkaný Duran Yadigar'ýn
Ali Külebi'ye plaket takdimi
Ali Külebi, Niksar'da babasý Cahit Külebi'nin
adýnýn verildiði caddeye ait levhanýn önünde
Niksar Kaymakamý Uður Turan'ýn
Ali Külebi’ye ziyaret anýsýna plaket takdimi
95
Niksar evinde sohbet
Hasan Akar'ýn Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði
adýna; Türkmen Cephesi Türkiye Temsilciliðine yeni
seçilen Sadun Köprülüyü ziyareti
17. Hazar Þiir Akþamlarý" Programýna katýlan
Selahattin Cansýz ve Ali Bal, Azerbeycan’dan
Prof. Dr. Elçin Ýsgenderzade ile birlikte
Selahattin Cansýz ve Ali Bal
Hazar Þiir Akþamlarýnda
Elazýð'da, Türk Þiir ve Dergiciliði Panelinde
Ali Bal konuþmasýný yaparken
96

Benzer belgeler

kümbet16 yedek.qxp

kümbet16 yedek.qxp • Ölüme Koþan Ömür/Doç. Dr. Tamilla ABBASHANLI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4 • Ýlk Seri Ateþli Türk Sahra Topu ve Mucidi Ahmet Süreyya Emin Bey/Erkan GÖ...

Detaylı