ÖZET: Prof. Gökay Yıldız (Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Kurucu

Transkript

ÖZET: Prof. Gökay Yıldız (Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Kurucu
ÖZET: Prof. Gökay Yıldız (Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesi Kurucu Rektörü):
“Mehmet Akif Ersoy (1873-1936) ve Abdullah
Tukay (1886-1913) da 19. yüzyılın sonu ile 20.
yüzyılın başlarında dünyanın çalkantılı dönemine tanıklık etmiş, kendi toplumları ile özdeşleşmiş, Türk ve Tatar toplumlarının “milli
kimliği” olmuşlardır.
Tüm eserlerinde özellikle vatan, millet
ve hürriyet temalarını ele almış ve onu en güzel duygu ve düşüncelerle süsleyerek etkili bir
anlatıma dönüştürmüş olan Mehmet Akif, bu
nedenledir ki “Vatan Şairi” unvanını elde etmiştir. Bütün eserleri bir yana tek başına bile
“İstiklal Marşı” bu unvanı almaya yeterli olmuştur.” dedi.
ABSTRACT: Prof. Gökay Yıldız, the
founding Rector of Mehmet Akif Ersoy University, reports ‘Mehmet Akif Ersoy (18731936) and Abdullah Tukay (1886-1913) witnessed the turbulent era of the world at the end
of the 19th century and the beginning of the
20th century, they identified with their own
community, they were ‘National Identity’ of
Turkish and Tatar communities.
Mehmet Akif, who addressed especially
homeland, nation and the liberty themes at all
of his works and turned them into an effective
literature by gracing it with the finest emotions
and the opinions, hence he received the title of
‘Homeland Poet’. Apart from all his works, the
Turkish National Anthem was enough to receive this title.’ (Translated by BURDİL)
Her milletin tarihinde müstesna şahsiyetler vardır ki, onlar o milletin tarihinde sadece bir sanat adamı,
milli kahraman değil, aynı zamanda
bir “milli kimlik” olmuşlardır. Artık
öyle bir şahsiyet, dünyanın neresinde ve kim tarafından hatırlanırsa, o
müstesna insanın şahsında derhal
mensubu olduğu millet akla gelmiştir. Mensubu olduğu milletin kimliğine dönüşen şahsiyetler sadece kendi
ülkelerinde yaşayan insanları değil,
aynı kökten beslenen, aynı dini, milli
ve medeni değerlere sahip olan başka
toplulukları, hatta tamamıyla ecnebi
olan milletleri de etkilemişlerdir (İnaltekin, 2009).
Mehmet Akif Ersoy (18731936) ve Abdullah Tukay (1886-1913)
da 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın
başlarında dünyanın çalkantılı dönemine tanıklık etmiş, kendi toplumları
ile özdeşleşmiş, Türk ve Tatar toplumlarının “milli kimliği” olmuşlardır. Aynı
dönemlerde yaşamış olan Ersoy ve
Tukay’ın etkileri sadece kendi ülkelerinde yaşayan insanlarla sınırlı kalmamış, aynı kökten beslenen tüm Türk
ve İslam dünyasında yankı bulmuştur.
Türk Kurtuluş Savaşı’nın ön
sözü niteliğinde olan Çanakkale Zaferini “Çanakkale Şehitlerine” adlı
ölümsüz eseriyle ortaya koyan Akif,
şiirler yazarak, konuşmalar yaparak ve
cephe cephe gezerek Kurtuluş Savaşı
içinde etkin olarak yer almıştır. Eserlerinde ve söylevlerinde halka umut,
cesaret, inanç ve milli bilinç aşılamaya
çalışmıştır.
Akif’in şiirini besleyen en
önemli kaynaklardan birisi hürriyet ve
buna bağlı olarak da bağımsızlık düşüncesi olmuştur. Ona göre bir millet
ancak “marifet” ve “fazilet” temellerine
dayanarak yükselebilir. Şair “marifet”
ile ilimi, tekniği ve sanatı; “fazilet” ile
de maddi ve manevi kültürümüzü işaret etmiştir.
Akif, İstiklal Marşımızdaki “Ben
ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” dizesinde olduğu gibi başka
birçok eserinde de hürriyet düşüncesine ayrı bir önem vermiştir. Milli şairimizin, eserlerinde hürriyet motifini bu
derece öne çıkarmasının en önemli
sebebi kuşkusuz ülkenin o dönemde
içinde bulunduğu siyasi ve toplumsal
durumudur. Akif, eserlerinde adeta
toplumun hürriyet bağlamında bilinçlenmesi için çırpınmıştır (Cuma,
2009).
Bu bildiri Kazan’da yapılan Uluslar arası Sempozyumda sunulmuştur.
Akif eserlerini verdiği dönemde yaşanan iç ve dış siyasetteki çalkantılar, savaşlar ve ekonomik bunalımlar
sebebiyle inanç, ümit ve hürriyet gibi
düşünceleri eserlerinde merkeze koymuştur. Akif’in şiirlerini besleyen en
önemli kaynaklardan birisi hürriyet ve
buna bağlı olarak da bağımsızlık düşüncesi olmuştur.
Akif’in yapıtlarını, sanat anlayışını ve üslubunu besleyen ve belirleyen en önemli unsur kuşkusuz ülkenin
o dönemde içinde bulunduğu durum
olmuştur. 1908’de Meşrutiyet’in ilan
edilmesiyle ülkenin zorluklardan kurtulacağını ümit eden Osmanlı aydınları, birbiri peşine patlak veren savaşlar
ve felaketlerle derin bir hayal kırıklığına uğramışlardır. Ülkenin bağımsızlığının tehlikeye düşmesi, milli değerlere bağlı Mehmet Akif’i halkı birlik ve
beraberliğe çağıran, toplumsal dertleri ele alan ıstırap şairi yapmıştır. Akif
böyle bir ortamda ülkeyi hürriyetine
kavuşturmak için çırpınmıştır. Yurdun
değişik şehirlerini dolaşarak insanlara
hürriyet ve bağımsızlık düşüncesini
yaymaya çalışmıştır (Cuma, 2009).
Akif eserlerinde doğrudan ya
da dolaylı olarak sürekli vatanın birliğinden söz etmiş ve hürriyet ve bağımsızlık motiflerini işlemiştir. Eserlerinde ümitsizliğe hiç yer vermemiştir.
Akif, Sırat-ı Müstakim’de kaleme aldığı “Halk-ı Hürriyet” şiirinde;
Madem ki gördün bu güzel günleri
artık
Ey rahmetli millet hayatın ebedidir
Yükselişini pekiştirecek Allah’ın yardımı
Ümit güçlü, çünkü vaatler güçlüdür
Her yerde apaçık, şevk ile biz de
Kalkın edelim hürriyeti Yaratan’a secde.
diyerek hürriyete olan tutkusunu, onu
yaratana secde edecek derecede vurgulamıştır.
Yine Akif, “İstibdat” şiirinin dördüncü mısrasında;
Göklerde yüzerken bayraklarımız tuttun alçalttın
Övgüler bekleyen atalardan evladı
utandırdın
Ne yüce bir kavim idik, yazık ki sen
geldin sefil ettin
Bütün istikbal ümitlerimizi artık imkânsıza çevirdin
Rezil olduk… sen, ey kanlı kâbus, sen
rezil ettin!
diyerek topluma ağır bir eleştiride bulunmuştur. Ancak aynı şiirin
altıncı mısrasının ilk iki dizesinde ise
ümit aşılamış ve hürriyet için canların
feda olabileceğine vurgu yapmıştır;
Kâbusun değil artık, devletin uyanış
devridir
Gel ey nazlı hürriyet ki canlar yoluna
serilmiştir
Mehmet Akif, “istibdat” şiirinden sonra “Hürriyet” şiirini kaleme almıştır. Hürriyet şiirine ise “iki gün sonra” açıklamasıyla başlamıştır. Böylece
“Hürriyet” şiirinde II. Meşrutiyet’ten
bahsettiği kolayca anlaşılmıştır.
“Hürriyet” şiirinde, baskı döneminin sona ermesi sonucu toplumda
oluşan sevinç dile getirilmiştir. Bu şiirde çocuk imgeleri kullanılmış ve iki
kardeş üzerinden şiir kaleme alınmıştır.
Beyaz entarisiyle kar gibi kız
Cennet’ten inme bir huri sanki
Ya da uçan bir seher parçası
Nazlı omuzunda bir nur bulutu
Kuşanıp hürriyet kemerini
Geziyor baştan başa yeryüzünü
Hâleleyince dolunayı şafak
Bu kadar hoş görünür gönle ancak
Bu mısralarda kız çocuğunu
cennetten inme bir huriye benzetmiş
ve onun özellikle hürriyet kemerini
kuşanarak yeryüzünü dolaşmasını
tasvir etmiştir. Yine ikinci mısrada ise
oğlan çocuğunun kendisinden büyük
bayrağı nasıl sevinçle taşıdığını vurgulamıştır.
Ya şu oğlan şu tostopaç afacan
Ki gökler sevincine dar gelir
Taşıyor sanki sığmıyor kabına
Kendisinden de büyük bayrağı var
Baştan sona hürriyet özleminin coşkuyla dile getirildiği şiirde,
özellikle;
Derken alkış geliyor, sonra da nöbet
nöbet
Ya vatan şarkısı yahut ona benzer bir
şey
Okunup her köşe çın çın ötüyor… hey
gidi hey!
dizeleriyle milleti ve vatanı kapsayan
hürriyet aşkı “vatan şarkısı” olarak betimlenmiştir.
Kısacası tüm eserlerinde özellikle vatan, millet ve hürriyet temalarını ele
almış ve onu en güzel duygu ve düşüncelerle süsleyerek etkili bir anlatıma dönüştürmüş olan Mehmet Akif,
bu nedenledir ki “Vatan Şairi” unvanını elde etmiştir. Bütün eserleri bir
yana tek başına bile “İstiklal Marşı” bu
unvanı almaya yeterli olmuştur.
Tatar edebiyatının kurucularından bir olan Abdullah Tukay da,
ortaya koyduğu eserleriyle ve düşünceleriyle kendi toplumuyla özdeşleşmiş bir şahsiyettir. Kendi toplumunun
gerçeklerini görmüş, yaşanan tüm
olumsuzlukları eserlerinde işlemiştir.
27 yıl gibi çok kısa ömrüne sayısız eser
sıkıştıran Tukay, Tatarların sesi ve kulağı olmuştur.
Cayık’ta yazdığı şiirlerle Kazan’daki
edebiyat çevrelerinin dikkatini çekmeye başlayan Tukay, Kazan’a geldikten sonra da Kazan Türkleri arasındaki
batıl inançları, köhnemiş zihniyet ve
kurumları, softa din adamlarını eleştiren yazılar ve şiirler kaleme almıştır.
Fikrî ve edebî yazılarının ve şiirlerinin
yanı sıra tenkit maksadı ile yazdıkları
da onun Kazan’daki şöhretini arttırmıştır (Özkan, 1994).
Çok kısa bir ömür süren Tukay, ardında zengin bir edebî miras bırakmıştır.
İki cilt tutarındaki şiirlerinin yanı sıra
siyasî makale ve fıkralar da kaleme
almış, değişik gazete ve dergilerde
müstear isimlerle yazılar yazmıştır.
Tukay’ın ortaya koyduğu eserlerinin
merkezinde şiirleri yer almaktadır. Şiirlerinde genellikle vatan, millet, hürriyet ve aşk gibi konular yer almaktadır.
Muhafazakârlara, mutaassıp
ve cahil din adamlarına ve zenginlere karşı olan Tukay, siyasî görüş ve
düşüncelerini şiirlerine yansıtmaktan
kaçınmamıştır. Şiir tekniğinde, özellikle vezin ve şekilde, geleneğe bağlı
kalan Tukay, taklitçi olma durumuna
düşmemiştir. Halk şiirinden, mitolojisinden ve atasözlerinden yararlanan
Tukay, şiirlerini millî kaynaklarla beslemekle yetinmemiş; insan ruhunu
derinlemesine ele alabilmek için Puşkin, Lermontov, Tolstoy, Shakespeare,
Goethe ve Schiller gibi dünya çapında
isimlerin eserlerinden kuvvet alıp onların ustalıklarından da yararlanmıştır
(Özkan, 1996:1047).
1552’den beri işgal altında olan ülkesinin ve milletinin çektiği acıları, maruz kaldığı baskıları bilen ve yaşayan
Tukay, milletini seven bir aydın olarak
kalem oynatmaya başlamış, kalemini
ve sanatını idealinin emrine vermiştir.
“Üz-Üzéme” (Kendi Kendime) başlıklı
şiirinde;
Gönülden severim bahtını Tatar’ın
Görmek için canlılık vaktini Tatar’ın.
Tatar bahtı için ben can atarım:
Tatar’ım ben, özüm de saf Tatar’ım
diyerek Tatarlar ile ilgili dünya görüşünü en açık şekliyle ortaya koymuştur
“Mujik Yukısı” (Köylü Uykusu) başlıklı
şiirinde ise;
Neden uyuklarsın köylü
Bahar erişti ve yetişti
Çimenler senin evinde;
Kalk, uyan, doğrul!
Kendi kendine bak:
Kim idin, kim oldun?
Ne kadar malın var?
diyerek halkı bilinçlenmeye ve çalışmaya çağırmıştır. Şiirin tümünde halkından çalışmayı, üretmeyi istemiş ve
ancak bu sayede kendi kaderlerine
sahip çıkabileceklerini öngörmüştür.
Tukay “Hürriyet Hakkında” şiirinde ise
hürriyet uğrunda canlarını yitirip gidenlere övgülerde bulunmuş ve nihayetinde onların hürriyeti getirdiklerini
tespit etmiştir. Şiirin son iki dörtlüğü;
Bitti hasret, elemler,
Hür oldu kalemler;
Olsun pek çok selamlar,
Ruhlarına değdi ya
Şad olsun ruhları,
Kutlu olsun ruhları;
Onların ah vahları,
Hürriyeti verdi ya
1905 yılında Tukay tarafından kaleme
alınan “Şigır” (“Şimal”) adlı şiire bakacak olursak;
Millete pek çok zenginlik, baht, aydınlık gelecek,
Çünkü bu yıl güz vakti güneş kuzeyden doğdu.
Eğer bütün Müslümanlar yekvücut
olabilselerdi
Bu “Nur”a bakıp tebessüm ederlerdi.
Tukay, sözlü edebiyatın millet hayatındaki yerini ve etkisini gören şairlerden
biridir. Hayatının ilk yıllarında yaşadığı
sıkıntılar sebebiyle evlatlık olarak verilip gittiği ve zaruretler içindeki yaşantılarını gördüğü Tatar köyleri ve köylüleri, halkını ve halkının hayat tarzını
yakından tanımasında ona yardımcı
olmuştur. Bu tecrübeler de ileride
onun hem dünyaya bakışına hem de
sanatına etki etmiştir. Tukay, yaşadığı
tüm zorluklara ve çok erken yaşta vefat etmiş olmasına rağmen çağdaş Tatar edebiyatının meydana gelmesine
katkıda bulunan çok önemli eserler
vermiş ve Modern Tatar Edebiyatının
en önemli temsilcisi olmuştur (Özkan
1992:30-31).
Sonuç olarak, Mehmet Akif Ersoy ve
Abdullah Tukay aynı dönemlerde yaşamış, sayısız eserler vermiş ve eserleriyle derin izler bırakmış iki değerli
Türk ve İslam düşünürüdür. Eserleri ve
düşünceleri kendi toplumlarıyla sınırlı
kalmamış ve tüm Türk-İslam coğrafyasını etkilemiştir. Bu eser ve düşünceler
kendi çağlarıyla da sınırlı kalmamış,
etkileri günümüze kadar ulaşmıştır.
Ersoy ve Tukay’ın eserleri, farklı coğrafyalarda yaşamış olmalarına rağmen büyük bir benzerlik göstermiş
ve adeta aynı pınardan beslenen coşkulu bir çağlayanı oluşturmuştur. Her
iki şairimiz de kendi toplumlarıyla ve
tüm İslam toplumlarıyla bütünleşmiş,
bu kapsamda güncel sorunları ele
almış, işlemiş ve bunun sonucunda
çıkış noktalarını, çözüm önerilerini
eserlerinde işaret etmişlerdir.
Günümüz sorunlarına da ışık tutacak
nitelikte eserler vermiş olan Ersoy ve
Tukay’ın gerek günümüzde ve gerekse gelecekte toplumlara anlatılması,
benimsetilmesi ve özellikle de eserlerinin öğretilmesi önem taşımaktadır.
KAYNAKÇA
Cuma, Ahmet. (2009). “Mehmet Akif
Ersoy ve Johann Christoph Friedrich
von Schıller’in
Şiirlerinde Hürriyet Motifi”, Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu,
s.29, Burdur.
İnaltekin, Abdulkadir. (2009). “Mehmet Akif Ersoy’un, Muhammed Hüseyin
ŞehriyarÜzerindeki Etkileri”, Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu,
s.23, Burdur.
Özkan, Fatma. (1992). “Abdullah Tukay’ın Halk Edebiyatı ile İlgili Görüş ve
Düşünceleri, Milli Folklor, s.16, Ankara.
Özkan, Fatma. (1994). Abdullah Tu-
kay’ın Şiirleri (İnceleme-Metin-Aktarma), TKAE Yayınları,
Ankara.
Özkan, Fatma. (1996). “Yirminci Yüzyılda Tatar Şiiri”, Türk Dili Dergisi (Türk
Şiiri Özel
Sayısı V - Türkiye Dışı Çağdaş Türk Şiiri), sayı:531, s.1044-1056, Ankara.
Uzun, Murat. (2013). “Abdullah Tu-
kay’ın Tatarca Üzerindeki Etkileri”,
Turkish Studies –
International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/4 Spring, s.
1423-1440.

Benzer belgeler

Mehmet Akif Ersoy`un Eğitim Anlayışı

Mehmet Akif Ersoy`un Eğitim Anlayışı gerçek inanca, doğru bilgiye ve erdemli yaşayışa ulaştırmayı gaye edinir; her yaştaki farklı tecrübelerle zenginleşerek hayat boyu devam eder (Kazıcı ve Ayhan, 2010). Buna göre iyi eğitimci sadece ...

Detaylı