paragrafta anlam ders notu ve uygulaması

Transkript

paragrafta anlam ders notu ve uygulaması
YAVUZ SULTAN SELİM ANADOLU LİSESİ ANLATIM BİÇİMLERİ VE DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
UYGULAMA ÇALIŞMASI-VB/DB
ANLATIM BİÇİMLERİ VE ÖZELLİKLERİ
ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM ÖZELLİKLERİ:
1.Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğeleridir.
2.Olaylar birinci şahsın ağzından anlatılabilir.(Anlatıcı
olay kahramanlarından biridir)
3.Sanat metinleri öyküleyici anlatımla yazılır.
4.Olaylar ilahi bakış açısıyla anlatılabilir.
5.Olaylar 3.şahsın ağzından anlatılabilir.(Olan biten bir
kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır)
6. Kişi, mekân ve zaman olay ve olay örgüsünü
oluşturmak için kullanılan ögelerdir.
7.Öyküleyici anlatım hikâye, roman, anı, söyleşi,
görüşme(mülakat) gibi metin türlerinde kullanılır.
8.Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır.
9.Yaşanmış olaylarda olay zincir, kurgulanmış
olaylarda olay zinciri vardır.
10. 3.Şahıs anlatımda anlatıcı her şeyi bilir.
11.Kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda
kullanılır.
BETİMLEYİCİ ANLATIM ÖZELLİKLERİ:
1.Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak
üzere ikiye ayrılır.
2.Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere
tahlil(ruhsal portre) denir.
3.Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere fiziksel
betimleme denir.
4.Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, şiir gibi türlerde
kullanılır.
5.Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.
Sanatsal Betimleme:
1.İzlenim kazandırmak amacıyla yazılır.
2.Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde
durulur.
3.Ayrıntılar sübjektif olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmaktır.
Açıklayıcı Betimleme:
1.Bilgi vermek amacıyla yazılır.
2.Genel ayrıntılar üzerinde durulur.
3. Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında
bilgi vermektir.
5. Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde
durulmaz.
6.Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler
katılmaz.
COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK)
ANLATIM
Özellikleri:
1.Lirik anlatımda dil “heyecana bağlı işlev”de
kullanılır.
2.Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok şiir,
roman, hikâye, tiyatro türlerinde kullanılır.
3.Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun
anlatılması; betimleyici anlatımda kişi, durum ve
varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise duyguların
ifade edilmesi esastır.
4. Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda kelimeler daha
çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
5.Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar anlatılırken
duygusal düşünceler katılmaz. Coşku ve heyecana bağlı
anlatımda duygular ve içinde bulunulan ruh hali
yansıtılır.
DESTANSI(EPİK)ANLATIM
Özellikleri:
1.Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır.
2.Destan türünün yiğitçe havası vardır.
3.Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.
4.Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.
5.Etkileyici bir özellik taşır.
6.Sürekli hareket vardır.
7.Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.
8 Şiir, destan roman, hikâye, tiyatro, destansı anlatımın
kullanıldığı türlerdir.
9.Anlatımda abartıya yer verilebilir.
10.Sanatlı bir dil kullanılır.
EMREDİCİ ANLATIM
Özellikleri:
1.Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır.
2.Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadeler yer verilir.
3.Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır.
4.Cümlelerde fiiller hâkimdir.
5.Uyulması beklenen bir üslubu vardır.(Zorlama anlamı
vardır)
6.Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım
kullanılır.
7.Trafik kuralları, bazı eşyaların kullanma kılavuzları,
ilaçların kullanma kılavuzları emredici anlatıma örnek
verilebilir.
ÖĞRETİCİ ANLATIM
1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2.Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamı yer
verilmez.
3.Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
4.Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
5.Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla
yazılır.
6.Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için
okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime
sahip olması gerekir.
7.İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
8.Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
9.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler
yoktur.
10.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
11.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile
getirilir.
12.Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders
kitaplarında kullanılır.
13.Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler
gibi bölümleri vardır.
6.Daha çok di’ li veya miş’li geçmiş zaman kipi
kullanılır.
Örnekler: Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Gora,
E.T,Yıldız Savaşları
TARTIŞMACI ANLATIM
1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile
getirilir.
3.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
4.Gereksiz ifadelere yer verilmez.
5.Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler kullanılmaz.
6.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler
yoktur.
7.Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
8.İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde
işlenmeye daha elverişlidir.
9.Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi türlerde
kullanılır.
10.Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem belirlenir.
11.Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım tarzı
sohbete varabilir.
12.İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler
kullanılır.
GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM
Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin
türleri: roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme
Gelecekten söz eden metinlerin ortak özellikleri:
1. Gelecekten söz eden metinler varsayım ile
oluşmuştur.
2. Gelecekten söz eder.
3. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin
yapılabilir.
4. Olandan çok olması istenilen anlatılır.
5. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve
düşünceler(ÜTOPYA) anlatılır.
6. Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.
KANITLAYICI ANLATIM
1.İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme
amaç edinilir.
2.Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.
3.Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve
üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için bazı
kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar edilir.
4. Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu
aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için
örneklere başvurur.
5.Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla
farklı kişilerin düşüncelerine müracaat eder.
6.Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında
kullanılır.
7.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
8. ”Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma
örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal
verilerden yararlanma “ gibi düşünceyi geliştirme
yollarından faydalanılır.
9.Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür
düzeyi ve beklentileri önemlidir.
DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM
1.D.A.da konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere
sahip, hayal ürünüdür.
2.Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü özelliklere
sahip olabilir.
3.Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş olabilir.
Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız
niteliktedir.
4.Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir.
Olağanüstü nitelikte olabilirler.
5.Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma,
kişileştirme gibi unsurlar çok kullanılır.
SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIMLA
OLUŞTURULMUŞ METİNLERİN
ÖZELLİKLERİ
1.Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır.
2.Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri
söyleşmeye bağlıdır.
3.Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuşulan kişiye
göre değişebilir.
4.Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir.
5.Vurgu ve tonlama önemlidir.
6.Hikâye Roman Tiyatro, Mülakat, Röportaj, Monolog
söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin türleridir.
7.Roman, hikâye ve tiyatrolardaki karşılıklı
konuşmalara diyalog, iç konuşmalara ise monolog
denir.
8.Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi
kuvvetlendirir.
9.Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi
sınırlandırılmalıdır.
MİZAHİ ANLATIM
Özellikleri:
1.Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre
düzenlenir.
2.Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir.
3.Mizahi unsurlarda gerçekten sapma vardır.
4.Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar,
durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından
yararlanılabilir.
5.Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir.
6. Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde
kullanılır.
7.Mizahi anlatımlarda dil bir olayı anlatmak için
kullanılır.(sanatsal, edebi işlevlerde kull.)
8.Gereksiz
söz
tekrarı
yapılmaz.
9.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler
yoktur.
10.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
11.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile
getirilir.
12.Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders
kitaplarında
kullanılır.
13.Tarihi metinler, felsefi metinler, bilimsel metinler
gibi bölümleri vardır.
Aşağıdaki
belirleyiniz.
metinlerin
anlatım
biçimlerini
Kelebek pulkanatlılar takımından kanatlı bir böcektir.
Vücutları kiremit dizilişi şeklinde renkli pullarla
örtülüdür. Pullar, uçları yassılaşarak genişlemiş kıllardır,
iki çift olan kanatlarının büyüklüğü türlerine göre
değişmektedir. Gıdaları çiçek özüdür. Tat alma
cisimcikleri ayaklarına yerleştirildiğinden kelebekler
ayaklarıyla tat alır.
…………………………………………………………..
Henüz Kaçkar'ın eteklerine varmıştık ki havada artan
oksijen miktarını hissediyoruz. Dağın kuzeyinde nemli
ılıman iklim, bitki örtüsünü de etkilemiş, yeşilin her
tonunu görme imkânı veriyor. Uzun köknar ağaçlarının
tepişini görmek imkânsız adeta. Yapraklardaki çise
damlalarına vuran güneş ışıkları birbirine karışıyor.
Uzaktan gürül gürül akan derenin sesi bize kadar
geliyor.
…………………………………………………………..
Minibüsle sabahleyin yola çıktık. Yeşilin açığından
koyusuna değin bütün tonlarıyla bezenmiş ağaçların
süslediği yamaçlardan tepelerden geçtik. Şırıl şırıl akan
derecikleri aşa aşa sonunda yeryüzü cennetine vardık.
Çevresini irili ufaklı ağaçların kuşattığı mavi, duru,
büyük bir göle bakan bir yamaçta durduk, kameramızı
çıkarıp bu manzarayı görüntüledik.
…………………………………………………………..
Hakan Bey, 40 yaşlarında, şakakları hafifçe ağarmış
yakışıklı biriydi. Beni görünce koltuğundan kalktı, nazik
bir biçimde elimi sıktı. "Buyurun, oturun lütfen!" dedi.
Şaşırmışa benzemiyordu. Eski, sarı koltuğa oturdum.
…………………………………………………………..
Sinemanın olanaklarını edebiyattan daha üstün
olduğunu söyleyenler var. Hâlbuki ne kadar başarılı da
olsa sinemanın olanakları sınırlıdır. Etkileme gücü,
inebileceği gerçekleri görülenden öteyi pek aşamaz. Bir
Hugo'yu, bir Proust'u, bir Hemingway'i okumak
başkadır, ne kadar mükemmel olsa da onların
eserlerinden yola çıkılarak yapılan bir filmi seyretmek
başka. Zaten, edebiyat dünyasının büyük, ölmez
eserlerine beyaz perdedeki canlandırmalarının hiçbir
zaman erişemediğini çeşitli örneklerden biliyoruz.
…………………………………………………………..
Şiirin gerçekliği hep kendine dönüktür. Dış dünyanın
gerçekliğiyle ilintisi, nesnel gerçeklikle şiirsel gerçeklik
arasındaki ilişkinin doğrulanması düzeyindedir sadece.
Oysa düz yazı, doğrudan gerçeklere bağlıdır. Dış
dünyanın gerçekliği, düz yazıda bire bir karşılık bulabilir. Bu bağlamda şiir, şiirsel gerçekliği; düz yazı ise
hayatın gerçekliğini aktarır. Şiirin sözcükleri bile şiire
aitken, düz yazı kimi zaman bütünüyle hayatın
gerçekliğine bağlı kalır.
…………………………………………………………..
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
a)Tanımlama : Bir kavramın kendine has özelliklerini
anlatmaya yarayan, ".......... nedir? ………….. kimdir?"
sorusuna cevap veren anlatımdır.
b)Karşılaştırma: İki farklı düşünce, kavram ya da
durumun mukayese edilmesiyle ortaya çıkan bir
yöntemdir. Karşılaştırmada, karşılaştırılan olgular
arasında bir derecelendirme söz konusudur. Bir kavram
diğerinden üstün, aşağı ya da diğeriyle aynı seviyede
olması yönünden başka bir kavramla karşılaştırılır.
Üslup olarak “Bu böyledir; şu ise şöyledir. “ ifadesi
hâkimdir.
c. Örneklendirme: Anlatılan konuyla ilgili örneklerin
verilmesiyle ortaya çıkar. Konuyu daha anlaşılır ve
zihinde daha iyi kalıcı bir niteliğe kavuşturur. Verilen
örneğin okur tarafından bilinen, çağrışım yaptırıcı bir
nitelik taşıması gerekir. Bazen bir fıkra, bir öykücük
bile örnek olarak verilebilir.
d.Tanık Gösterme: Yazarın, düşüncesini inandırıcı
kılmak için, o konuda sözüne güvenilir birinin sözünü
parçasına alıntı yaparak almasıyla oluşur. Genellikle bu
söz tırnak içinde verilir. Sözün olmadığı yerde tanık
gösterme de olmaz.
e.Benzetme: Bir elemanı anlatırken başka bir elemanla
benzerlik kurma şeklinde oluşur. İki eleman arasında
sağlam bir benzerlik olmalıdır.
Aşağıdaki
metinlerde başvurulan
geliştirme yollarını tespit ediniz.
düşünceyi
İstanbul'da yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan
birçok tarihi yapının durumu bugün içler acısıdır. En
başta, kentin önemli bir simgesi olan surlar can
çekişmektedir. Sultan Ahmet Çeşmesi, Üsküdar
Meydanı'ndaki Valide Sultan Çeşmesi gibi birçok
çeşme bakımsızdır. Dahası en güzel yapılardan biri olan
Dolmabahçe Sarayı bile yeterince korunamamakta,
sarayın duvarları ve temeli su almaktadır.
…………………………………………………………..
Şiirde fikirler değil, duygular ön plandadır. Yahya
Kemal ve Ahmet Haşim, fikre çok önem
vermemişlerdir. Tanpınar'ın eserlerinde de fikir, arka
planda esrarlı bir kâinat gibi derinleşir. Valery de aynı
düşünceyi savunur: "Sanat eserlerinde fikir,
meyvenin içindeki besleyici gıda gibi erimiş
olmalıdır." der. Tanpınar'ın şiirleri, hikâyeleri,
romanları bu prensibe tamamıyla uygundur. Okuyucu,
onları okurken bir masal âlemine girmiş gibi büyülenir.
…………………………………………………………..
"İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal araca dil
denmektedir. Başka deyişle yüzyıllar boyunca
oluşturulan anlamlı sesler ve bu seslerin yazılı olarak
ifade edildiği semboller bütünüdür. Düşünce, duygu ve
isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak
olan öğeler ve kurallardan yararlanarak aktarılmasını
sağlayan uzlaşımsal semboller topluluğudur dil. Öte
yandan dil, bir ulusu, ulus yapan en önemli birleştirici
unsurlardan biridir."
…………………………………………………………..
Yapısı gereği öykü romana göre kısadır. Bu onun kolay
yazılacağı anlamına gelmez. Hatta birçok roman yazarı
öykünün daha zor yazıldığını söyleyerek bu türün
hakkını teslim etmişlerdir. Elbette roman öyküye göre
uzundur, kişileri, olayları çoktur ama bu onu öykü
karşısında üstün bir tür yapmaz.
…………………………………………………………..
Deneme, bir seyahat gibidir. Yazarı bu seyahatin ne
zaman başlayıp biteceğini bilemez. Deneme bir yönüyle
de sanki şiirin sıcaklığına sahiptir. Deneme bir ağacın
tohumunun çatlayıp fidan ve ağaca dönüşmesi gibi
yazarının duygu parçalarının ağaçlarıdır.
…………………………………………………………..
Sonbahar, kendisinden sonra gelecek kış mevsiminin
gizli telaşını yaşatıyor doğaya. Amasra'da bir Roma
yapıtı olan Kuşkayası Yol Anıtı sarı bir örtüyle
kaplanıyor. Hasankeyf’teki Artukoğulları zamanından
kalma cami, minaresindeki son leyleği yolcu ediyor.
Kaçkarlar’da yağmur fazla mesai yapmaya başlıyor.
Bolu Dağları'nda, Istrancalar'da gezinirken yerlerde
ağaç gövdelerinin hüzünlü yüzlerini, acılı bakışlarını
görüyoruz.
…………………………………………………………..
Aşağıdaki metinleri anlatım biçimleri ve başvurulan
düşünceyi
geliştirme
yolları
açısından
değerlendiriniz.
1. Rabia'nın gözleri babasını buldu. Baba Tevfik,
kendisine yer arayan bir kadının çocuğunu
oyalıyordu. Rabia'yı görünce çocukla koştu.
Aralarındaki çocuğu adeta ezerek kucaklaştılar.
2. İki katlı ahşap bir evin arka bahçesindeyiz. Kuş
cıvıltıları ile kuşatılmış bir ortam... Yemyeşil,
yumuşacık çimenlerde baharın tadına varıyoruz.
Güneş, tatlı tatlı ısıtıyor bizi.
3. Geri döndü. Pazar yerini tekrar dolaştı, bu sefer
gördü. Abdi Hoca, halkın selâmlarına yarı buçuk
karşılıklar vererek ağır ağır gidiyordu. Koştu, bir
şeyler söylemek ister gibi önünde durdu. Elleri
göğsünde, gözleri yerde bekledi.
4. Bu uzun boylu, iri yapılı, esmer tenli marangozun sert
bir yüz ifadesi vardı. Tanımayanlar, onun çok aksi,
barut gibi bir adam olduğunu sanırlardı. Oysa sevgi
dolu, yumuşak bir kalbi, engin sabrı ve hoşgörüsü
vardı.
delisi" denmiyor. Kitap yüzünden sefalete düşen
görülmemiş. At uğruna insanlar perişan oluyor.
7. Zengin kültür mirasımızı yüklenmesi gereken
çocuklarımız, ne gariptir ki çeşitli yarışmalarda Batılı
masal kahramanlarının ismini bilmekle puan alıyor.
Bizim masal kahramanlarımızın ne adı var ortada ne
kendileri... Unutturmuşlar adeta. Yabancılaşma işte
böyle başlıyor.
8. Bazıları bir edebiyat dergisinde birkaç şiiri
yayımlanınca hemen şair olduklarını düşünmeye
başlıyorlar. Oysa şairlik, "şiir yazarlığı" değildir,
insan önce şiiri içinde duymalı, yaşamalıdır. Yıllarca
pişmeden, kavrulmadan, şiirin çilesini çekmeden şair
olunamaz.
9. Günlerdir bir şey yazmıyorum günlüğüme. Oysa o
günlerde de yaşadım ben. Bir şeyler yaptım; gezdim,
dolaştım, konuştum, okudum, düşündüm. Ama
yazmamışım. Yazmayınca, yaşanmamış gibi oluyor
her şey.
10.Romanın kurgusu ve dili üzerinde büyük bir sabırla
çalışan,
toplumsal
değerlendirmelerinde
ve
eleştirilerinde yaygın yargılara kapılmayıp doğru
olanı araştıran; roman kişilerini psikolojik
gerçeklikle yaşatan, romancıdır. Romanlarında ele
aldığı kişiler hem yaşayan kişiler hem toplumsal
anlamı, toplumsal temsil niteliği olan kişilerdir.
11.Siyah simokini, bağlı olduğu baştan bağımsız ayrı
bir canlı gibi kıvır kıvır uçuşan saçları ve kalın
gözlükleriyle piyanonun başına gelip parçayı
çalmadan önce gözlüğünü çıkartarak keskin bir bıçak
gibi simsiyah parıldayan piyanonun üstüne koyan o
genç çocuğun, dokunduğu her notayla geleceğinden
ve hayatından bir parçayı tuşlara bıraktığı o
konserde, olağanüstü bir duyarlılıkla çaldığı parçayı
dinlemeliydiniz.
12.Sadece mesaj vermek amacıyla yazılan kitaba roman
denir mi? Bir yazar yalnızca propaganda amacıyla
ortaya çıkarsa yazdıkları kuru ve yavan olur. Çehov,
orta tabaka insanlarının bunaltısını, yaşamlarının
anlamsız yanlarını belirtmek amacıyla öykülerini
yazmaya başlasaydı bunaltıyı, o anlamsızlıkları bu
kadar güzel, güçlü anlatabilir miydi?
5. Divan şiirinde, Arap edebiyatından alınmış olan "aruz
ölçüsü" kullanılmış. Bu ölçü, bir dizede belli bir
düzenle sıralanan açık-kapalı hecelere göre oluşur.
Arapça ve Farsça'dan dilimize pek çok sözcük
girmesinde bu ölçünün etkisi vardır.
13.Kendi güçsüzlüklerini 'Ben toplumcu sanat
yapıyorum, toplumsal kaygı çekiyorum.' diye
gizlemeye kalkışanlar var. Böyle yazarlar, bir öykü
anlatmıyor, bir kanıyı anlatmaya çalışıyor; onlar için
önemli olan öyküleri değil, yaymaya çalıştıkları
düşünceleri.
6. Okumayan bir toplum, yaşayamaz. Düşünceyi
küçümsediğimiz
için
okumuyoruz.
Kitaba
harcadığımız parayı, at yarışları için harcadığımızla
kıyaslarsak, yerin dibine geçmemiz gerekmez mi?
Kitap sevene "kitap delisi" diyoruz ama kimseye "at
14.Bazı aydınlarımızın belli bir konu üzerinde
düşünme, bu konuyla ilgili eski sözlere kendi
düşüncelerini katma çabalarını pek görmüyoruz. Güç
geldiğinden olmasa gerek. Daha çok 'yanılırsak
halimiz nice olur, bize ne derler?' kaygısı. Bunlar
kendilerine tehlikesiz bir iş bulmuşlar, başkalarının
yazıları hakkında yazılar yazmak. Bunu, yeni bir
sorunu dile getirmek, eksikleri tamamlamak için
yapsalar, neyse...
15.Bizden öncekilere kızıp duruyoruz ya, bizim de
kendi gerçeklerimizi pek incelediğimiz yok. Biz de
işin kolayına kaçıyoruz. Ondan sonra gelsin kesin
konuşmalar, kestirip atmalar. Ama öbür yanda kendi
gerçeklerimiz başlarını alıp gitmişlerdir. Kimsenin
umurunda değil!
16.Anadolu, pek az topraklarda görülebilecek kadar
değişik, karmaşık medeniyet, dil, inanç, kısacası,
insan örneklerini bir araya toplamış; tarih öncesinden
bu yana bilinen bütün kültürlerle yakından
kucaklaşmış; Doğu ile Batı arasında son yıllara
kadar bir çeşit kültür köprüsü, uğrak ya da buluşma
yeri olmuştur.
17.Büyük başlı, iri ve atletik yapılı, dalgın bakışlı bir
delikanlıydı. Evde kimin nesini bulursa sırtına
geçirir, hatta sokağa onunla çıktığı olurdu. Yüzü gözü
sivilce içindeydi ve en aşağı üç günlük sakalı vardı.
Ağır ağır, varılacak yere kesin varmayı kafasına
koymuş gibi konuşurdu.
18.Sabahtan beri yürüyorduk. Düşe kalka geçtiğimiz
sarp keçiyolları, bazen sık fundalıklardan ayrılarak,
dibinde sivri sivri çam tepeleri görünen karanlık
çukurlara sapıyordu.
19.Rutubet kokan bu sofada şimdi her tarafından
yumuşacık pamukları fırlamış iki eski koltuk ile bir
ayağı kırık, ceviz bir orta masadan başka eşya
namına bir şey kalmamıştı. Bucevizden masanın
üstünde uzun zamandan beri çalışmayan, pirinçten
bir antika saat duruyordu.
20.Mağaranın ağzı büyük değildi o kadar. Üç insan
gövdesi girecek büyüklükteydi. Mağara derindi.
Uzundu. Tabanı un gibi yumuşak, kömür tozu gibi
kara bir topraktı. Toprağın üstü kuş gübreleriyle
doluydu. Duvarlar damar damar beyaz çizgilerle
örtülüydü.
21.Bir balıkçı motoru geçiyor. Kumsalda bir adam
yürüyor. Çocuklar parkta uçurtma uçuruyor. Bir
kadın çocuklara sesleniyor, bir şey soruyor.
22.Kent, ardımdaydı artık. Veriştiriyor, onu
batırıyordum. İki yanımızdan beyaz köpüklü
ırmaklar akıyordu. Gökyüzünde tek karartı, fabrika
dumanı, baca isi yoktu. Otobüs penceresinden giren
duru havayı içime dolduruyordum.
23.Fantastik edebiyat; bilimkurgu ya da polisiye gibi
bir iki asırlık bir tür değildir. Kökü ta Odysseia'ya,
mitolojilere dayanır. Tüm fantastik yolculuk
öykülerinin ve bilinmeyen bir dünyayı araştırdıktan
sonra eve dönüp yazılan öykülerin toplamıdır
fantastik edebiyat. Bilinmeyenden, tekinsiz olandan
kaçmaz; tersine, onların üstüne üstüne gider. Hep
yeni, keşfedilmemiş topraklarda dolaşır; yeni
haritalar çizer, akıl dışına ve doğa ötesine kolaylıkla
yelken açar.
24.Eski saatler zemberekliydi. Çalışması için
kurulmaları
gerekliydi. Genellikle
ihtiyarlar
tarafından kullanılırdı. Bu saatler, denize daldırılmış
tekne çabası gibi yelek cebine zincirle sallandırılırdı.
Günün bir vaktinde saatin kaç olduğunu öğrenmek
için, zincirinden tutularak cepten çıkarılır, varsa
kapağı açılır, göz ucuyla bakıldıktan sonra yerine
konurdu. Bir günü yirmi dörde bölen bu saatlerden
bir tane edinmek, zamanı saptamak bakımından
kaçınılmazdı.
25.Bodrum'un bozulmamış doğasıyla insanı etkileyen
Çiftlik bölgesinde ağaçlar içinde bir taş ev... Bölge
sakinlerini buraya çeken en önemli şey yörenin
doğası ve bu taş ev olmuş. 2000 yılında tamamlanan
evin mimarı, eski Bodrum göçmenlerindenmiş. Dış
mekânlar yazlık, iç mekânlarsa kışlık yaşama
biçimine uygun olarak düzenlenmiş. Evin etrafını
çevreleyen çiçekle bezeli bahçenin gerisinde zeytin
ve meyve ağaçları uzayıp gidiyor. Kısaca, yöre
sakinleri bu bölgede yalnızlığın tadını çıkarıyorlar.
26.Her yerde kuş cıvıltıları, şırıl şırıl akan dere ve biz
yürüyoruz. Yosunların kendine özgü acımsı kokusu
kaplamış etrafı. Dere boyunca sıralanan çeşit çeşit
meyve ağaçlarının dallarındaki meyveler tam
olgunlaşma döneminde. Kızılcıklarsa yeni yeni
kızarıyor. Tatları henüz ekşimsi. Anlaşılan,
olgunlaşmaları için on ile on beş günlük bir süreye
ihtiyaçları var.
27.Gölün sığlıklarındaki nilüferlerin altın sarısı çiçekleri
arasından yükselen kurbağa seslerine karıştı kazların
coşkulu vakvakları. Köyün delikanlıları sırtlandıkları
serpme ağlarıyla nehir kıyısına ulaştı. Nehrin kuytu
köşeleri gözlendi dikkatle. Ağ ustalıkla saçıldı, öğle
yemeğine yetecek kadar balık evlandı. Ormandan
toplanan
odunla
ateş
yakıldı,
közde
nar gibi kızaran balıklar, kaymaklı tandır ekmeğine
yeşil soğan eşliğinde sarıldı. Yemyeşil çimenler
üzerine halılar serilip masmavi göğün altında kuş
cıvıltıları eşliğinde öğle yemekleri yendi
28.Eleştiri, yazınsal yapıtın gerçek yaşamdaki
karşılığını yine dil içinde bulmaya çalışır. Roland
Barthes'in yaklaşımıyla, eleştiri bir yapıtın
gerçekliğini açığa çıkarmak değil, dil ve konu
bütünlüğünün sağlanıp sağlanmadığını kontrol
etmektir. Yapıtın kendi türündeki söyleşiye uygun
olup olmadığını araştırmaktır. Yoksa eleştiri yapıtın
gerçeklere bağlılığı derecesini ölçen bir termometre
değildir.
YAVUZ SULTAN SELİM ANADOLU LİSESİ PARAGRAFTA YAPI
UYGULAMA ÇALIŞMASI-VB/DB
Aşağıdaki paragraflarda anlamın akışını bozan
cümleyi belirleyiniz.
1. (I) Bir bahçe düşü kurmadığım zaman olmuyor
neredeyse. (II) Bir bahçe evet, şöyle korunaklı,
küçücük... (III) Kıyısı boyunca renk renk ortancalar
köpürecek, duvarın üstünden mor salkımlar
sarkacak baharda. (IV) İlla ki çelimsiz de olsa bir erik
olacak, bir ayva, bir çam... (V) Erik ağacı, diğer
meyvelere göre erken çiçek açar ve bol suya ihtiyaç
duyar. (VI) Sonra nisan geldi mi ayva: "Bak işte, yaz
geliyor." diyecek ve çam, dağların kokusunu
anımsatacak durduğu yerden.
2. (I) Duyulan, okunan, sözü edilen, ama
anlaşılamayan belirsiz bir duyguya dönüşüyor
giderek dostluk. (II) Çağımızda kişiler, soyut
olgulardan çok elle tutulur nesnelere önem veriyor.
(III) Dost dediğimiz kişiler, bu sözcüğün anlamını
bilmiyor. (IV) "Biz seninle dostuz." diyenler de
derhal birtakım isteklerde bulunuyor. (V) Dostluklar
bir yana itilip gündelik yaşamın çıkarları öne
geçiyor.
3. (I) Her zaman şık ve temiz giyinen, nazik,
insanları olduğu gibi kabul etme olgunluğuna sahip
bir yazardır. (II) Beyoğlu civarındaki evi, küçük bir
müze görünümündedir. (III) Sanat dünyasına adım
atmaya çabalayan gençlere kapısını ve yüreğini
açmaktan kaçınmamıştır. (IV) Alçakgönüllü ve
herkese değer veren bir beyefendidir. (V) Bu
nitelikleri, tükenmekte olan bir neslin başlıca
özelliklerini kişiliğinde bir araya getirmiştir.
4. (I) Tarlaların dikenli güzelleri, asırlardır bu
topraklarda ve birçok Akdeniz ülkesinde sofraların
efendisidir. (II) Yabani enginar, deli kenker, akkız,
sarıcakız, akdiken bunlardan en tanınmış
olanlardır. (III) Bu diken türlerinden yenebilir
olanlar, bölgesine göre ekim ayından nisana dek
pazarlarda boy gösterir. (IV) Bunların bazıları, aynı
bitkinin yörelere göre farklı adlar almış halleriyken;
bazıları benzer olmakla birlikte tamamen farklı
bitkilerdir. (V) Türkiye dikenli bitkiler bakımından
Akdeniz ülkeleri içinde özel bir yere sahiptir. (VI)
Bunların ortak noktalarıysa, dikenli görünüşlerine
rağmen lezzeti ve şifası için toplanır ve yenilir
olmalarıdır.
Aşağıdaki parçalar iki paragrafta bölünmek
istense ikinci paragrafın hangi cümleyle
başlayabileceğini belirleyiniz.
1. (I) Yazının başlangıcı konusundaki bilgiler kesin
olmamakla beraber ilk kez Sümerler tarafından
kullanıldığı düşünülmektedir. (II) işin bu yönü daha
çok yazı bilimcileri ilgilendirmektedir. (III) Zaman
içinde yeni bilgiler ortaya çıktıkça, yazının
başlangıcına dair düşünceler de yeni boyutlar
kazanacaktır. (IV) Bir ihtiyaca bağlı olarak
kullanılmaya başlanan yazının, insan aklının gücünü
ya da harikâlığını gösterircesine, insanlığın
hayatında rol alması, yazı ve yazı kültürünün dışında
kalan insanlar için akıl ötesi bir olaydır. (V) Hatta ilahi
boyutlu
bir
anlayış
çerçevesinde
de
düşünülmektedir. (VI) Bu yönüyle yazı, insana çok
büyük değerler yüklemiştir.
2. (I) Dergilerde, gazete ve televizyonlarda en çok
dinlenen ve istenen şarkıların listesi yapılır, en çok
satan albümlerin sıralaması verilir. (II) Ama
herkesin yüreğinin listesindeki şarkılar farklıdır. (III)
Bazen de öyle olur ki bir şarkı, hep en ön sıradaki
yerini korur. (IV) Eskimeyen, devam eden ve
bugünden yarma yönelen şarkılar, bizi geleceğe
taşır. (V) Geçmiş nasıl şarkılarda kendini ifade
ediyorsa, gelecekle ilgili kaygı, umut ve
beklentilerimiz de şarkılarda dile gelir. (VI) Şarkılar
ayrıca toplumun ve kişilerin kendi yaşamlarına,
geçmişe ve geleceğe nasıl baktıklarını da ortaya
koyar.
3. (I) insan her şeyi adlandırır, etiketler, kategorize
eder, sınıflandırır. (II) Bütün bu girişimler, bir
adlandırmanın yanı sıra tanımlama, anlama ve
egemen olma isteğinin de ifadesidir. (III) Bu
yüzden adlandırma eylemi kadar, verilen adların,
onların anlamlarının ve adlandırılanların da önemli
olduğunu unutmamak gerekir. (IV) Adlandırmak
kolay bir şey değildir. (V) Ad verirken zorlanır
insan. (VI) Adlandırmak durumunda olduğumuz
anlarda, sıkıntılı olmamız bundan olsa gerek.
Aşağıdaki parçalarda numaralı cümlelerle
anlamlı bir bütün oluşturmak için hangi
cümlelerin
yer
değiştirmesi
gerektiğini
inceleyiniz.
1. (I) Deneme ve eleştiri, edebiyatın en az
değerlendirilen, buna karşın en gerekli
alanlarındandır. (II) Hele hele bir eleştiri
yazarının cesaretli olması gerekir. (III) Sanıldığı
kadar kolay olmayan, engin bir bilgi birikiminin
yanı sıra; sentez yeteneği, sağduyu ve sezgi
gerektiren alanlardır. (IV) Çevresindekilerin ne
diyeceklerinden korkmayacak, neye inanıyorsa
onu çekinmeden söyleyecek... (V) Bu cesareti
kendinde bulamayanlar ise, ne kadar eleştiri
yaptığını sanırsa sansın, başkalarına övgüler
dizmekten öteye gidemeyeceklerdir.
2. (I) Bir ülkede edebiyatın gelişmesi, yalnız eser
üretmekle mümkün değildir. (II) Bana kalırsa
Türk edebiyatı bugün nicelik yönünden olmasa
da nitelik olarak yerinde sayıyor. (III) Kabul
etmek gerekir ki bunun da yolu, aydınlık bir
tartışma ortamı yaratmaktan geçer. (IV)
Yaratılan eserlerin iyi ve kötü, doğru ve yanlış
yönlerinin ortaya konması da gerekir. (V) Çok
üretken bir edebiyatımız var belki ama tekrar
ediyorum, edebiyatımız nitelik olarak yeterince
gelişmiyor ve böyle giderse gelişmeyecek de.
3. (I) Sanatçıları, ifade araçlarına bakarak
ayırıyoruz. (II) Bir sanatçı yalnızca bir şair, bir
müzikçi veya bir ressam değildir. (III) Ama bu,
sadece dış görünüşe bakılarak yapılan bir
ayırımdır. (IV) Kendini seslerle anlatana
"müzikçi".
renkleri
kullanana
"ressam",
sözcüklerle iş görene "şair" diyoruz. (V) Onun
ruhunda çeşitli sanatçılar toplanmıştır; eser,
bütün bunların işbirliğinden doğar.
I. Han Fook, söz üstadının yanında kaldıkça
şiirlerine küçümsemeyle bakmaya başlar.
II. Onların hepsini belleğinden siler.
III. Onu, büyük ırmağın kıyısında, bambu
kamışlarından yapılmış kulübesinde bulur.
IV. Hatta ülkesinin şairlerinden öğrendiği şiirleri
de...
V. Han Fook; ailesini, nişanlısını ve ülkesini terk
edip söz üstadını aramaya koyulur.
Yukarıda numaralanmış cümlelerden anlamlı
bir bütünlük sağlanması için doğru sıralama
nasıl olmalıdır?
Bizim köyde sulanabilen arazi çok azdır. (I)
Düzenli sulamayı gerektiren domates, salatalık,
marul, ıspanak gibi sebze üretimi hemen hemen
hiç yapılmaz.(ll) Bilindiği gibi üzüm, düzenli sulama
yapılmadan da yetiştirilebilen bir tarım ürünüdür.
(III) Bu yüzden ailelerin çoğu, ağırlığı üzüm
yetiştirmeye vermiştir. (IV) Köyün erkekleri de
kadınları daüzüm yetiştiriciliği konusunda âdeta
uzmanlaşmışlardır. (V)
Bu parçadaki numaralanmış yerlerin hangisine
Köydeki hemen her ailenin mutlaka bir ya da
birkaç üzüm bağı vardır." cümlesi getirilebilir?
Aşağıdaki cümlelerden hangisi bir paragrafın
giriş cümlesi olabilir?
• İnsan yaşamının bu üç önemli dönemine ait
kültür unsurları toplanırsa, sözlü kültürümüzü bir
bütün olarak kavramak mümkün olur.
• Hangi işin niye yapıldığını çok iyi anlayarak
yapmak gerekir.
• Bu film ile bunu gündeme getirmeyi ve günlük
yaşama olabildiği kadar sokmayı düşünüyoruz.
• Orada kullanılan motiflerin hangi anlama
geldikleri unutulmuş; ama onların tümünü
derliyoruz.
• Halbuki bizde metafizik, bir varoluşu da
beraberinde getiriyor.
Aşağıdaki paragraflara uygun giriş cümleleri
bulunuz.
………………………………………………………….
………………………………………………………….
………………………………………………………….
………………………………………………………….
Yazarın kimliği, duruşu ve düşünceleri elbette
yapıtlarına şu ya da bu biçimde yansır. Ancak
edebi bir yapıtta, romanda, bu yansıma dolaylı
yoldan, yapıtın bütünü içinde gerçekleşir. Başka
bir deyişle, roman kahramanlarının ağzından çıkan
her sözü birebir yazarın düşüncesi olarak
değerlendiren, roman kahramanına atfettiği kişilik
kusurlarını yazarın kişiliğine mal eden, buradan
hareketle de yazarı itham eden bir eleştiriyi ciddiye
almak olanaksızdır. Zaten bu mantık geçerli
olsaydı, psikopat bir katilin iç dünyasını anlatan bir
romanın yazarı hakkında derhal suç duyurusunda
bulunmak ya da onu cinayetten tutuklamak
gerekirdi.
………………………………………………………….
………………………………………………………….
………………………………………………………….
………………………………………………………….
Ben de şimdi bu soyut tarifler silsilesine yeni bir
tanım daha ekleyecek değilim; ama şiirin ne
olmadığı konusunda da daha somut örnekler
verilebileceği kanaatini taşıyanlardanım. Edebiyatı
başlı başına bir yansıma olarak gören Platoncu
geleneksel anlayışın ya da diyalektik materyalizmin savunduğu yahut da din merkezli bakış
açılarıyla ortaya konan şiir anlayışlarının çok da
ötesindedir benim şiir hakkında savunduklarım.
………………………………………………………….
………………………………………………………….
………………………………………………………….
………………………………………………………….
Çünkü bir öyküyü, bir romanı değerli kılan, yazarın
anlatımıdır. Başka bir deyişle, sözcükleri seçme ve
kullanma biçimidir, işlenen olay, ne denli özgün ve
ilginç olursa olsun, başarısız ve kötü bir yazarın
elinde ziyan olur gider. Buna karşılık sıradan bir
konu, usta bir yazarın elinde tam bir şahesere
dönüşebilir.
Aşağıdaki paragraflara uygun sonuç cümleleri
bulunuz.
Dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi iyi
anlatamaz. Düşünce iyi anlattlamazsa, yapılması
gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği
gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre kültür
bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan
çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını,
işin nereye varacağını bilmez………………………..
Ülkemizde sayısı zaten çok fazla olmayan
edebiyat okuru, edebilikten yoksun yazarların ve
edebilikten yoksun kitapların kuşatması altında. Bu
kirliliği dağıtmak ve okuru gerçek edebiyat
ürünlerine götürmek için, nitelikten ödün vermeyen
yayınevlerine, edebiyat dergilerine, eleştirmenlere
edebi yönü olan yazar ve şairlere çok iş düşüyor;
…………………………………..
Çağdaş eğitim, bireyi bilgi ile donatmaktan çok,
ona kendi kendine bilgi edinme yollarını öğretmeyi
amaçlar. Bireyde; sağlıklı düşünme, doğru
anlama, toplum içinde türlü durumlara olumlu
uyum sağlayabilme yeteneklerinin geliştirilmesini
ister. Sağlıklı düşünme ve iyi bir eğitim öncelikle
ana dilin işleyiş düzeninin kavranmasına bağlıdır.
Bu sebeple…………………………………..
Tanzimat şiiri divan şiirinin en çok biçim
özelliklerine bağlı kalmıştır. Aruz ve beyit birimi eski
egemenliğini sürdürmüştür. Divan söz sanatları ve
mazmunları da bütünüyle terk edilmemiştir. Bu
yüzden Tanzimat şiirinde bütünüyle bir yenilikten
söz edemeyiz. Ancak Tanzimat şiirinde konu
genişlemiş……………………………………………