6 - Ankara Yelken Kulübü

Transkript

6 - Ankara Yelken Kulübü
BOZKIR YELKENCİLERİ
EKİM 2013, YIL: 3, SAYI: 12
AYK
BOZKIR YELKENCİLERİ
Ankara Yelken Kulübü
Üyeleri için haberleşme forumudur.
üç ayda bir elektronik ortamda
yayınlanır. Para ile satılmaz.
Sahibi
Ankara Yelken Kulübü adına
Adnan Özaslan
Tanıtım, Reklam, Sponsorluk Kurulu
Sermurat KÜÇÜKGÜL (Başkan)
Tanju AKTUĞ
Hadi ATALAY
Miray BAKIR
Himmet BİROL
Cenk CENKÇİ
Mehmet ÖZÇETİN
Murat ÖZDEN
Seçgün ÖZTÜRK
Yeşim TURAN GÜREL
Zafer TÜRKYILMAZ
Ali YETKİN
Bülten Komisyonu
Editör:
Tanju AKtuğ
Üyeler:
Miray Bakır
Nesrin Özaslan
Ercan Çelik
Veysel Mete Elçi
“Yazılar yazarların görüşlerini yansıtır. Yazılardaki görüşler Ankara Yelken Kulübünü bağlamaz”
İçindekiler
Ankara Yelken’den
Sporcularımızdan haberler.
Tanju Aktuğ, M.Sırrı Gürkan
“BİR DENİZ RESTORANI DENİZCİLERLE GÜZEL…”
AYK LOUNGE & RESTAURANT
Lokalimiz yeni yüzü ve anlayışı ile yeniden açıldı…
Tanju Aktuğ, Mete Elçi
AYK Lounge & Restaurant’ın Şefi Köksal Demir ile söyleştik
Lokalimizin başarılı şefi Köksal Demir ile lokalin işleyişi ve neler sunduğu
konusunda bir söyleşi yaptık. Sizler için şefimizin özel bir balık yemeği
tarifini sayfalarımıza taşıdık.
Mete Elçi
2/3
4/5
6/7/8
AYK İLE YUNAN ADALARI
Ankara Yelken Kulübü’nün gelenekselleşen Yunan adaları filotillası bu
yıl 24.08.2013 - 31.08.2013 tarihleri arasında gerçekleşti.
Mete Elçi
9/10/11
Her Kişiye Her Keseye Göre Tekne
Değişik tekneler, aynı deniz. Fark ne acaba?
Nesrin Özaslan
12/13
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SEYİR ALETLERİ
VİKİNG GÜNEŞ PUSULASI (Viking Sun Compass)
Vikingler tarafından 10. yüzyıldan itibaren açık deniz seyrinde
kullanıldığı belirtilen Güneş Pusulası uzun yıllar tartışmalı bir konu
olarak kalmış ve 1948 yılında ilk kez bir parçası bulunmuştur.
Şems Aktuğ
14/15
GPS nedir, nasıl çalışır?
Yalnızca denizde değil, yerde, gökte yerimizi, yönümüzü, hızımızı,
zamanı, yüksekliğimizi duyarlı olarak gösteren “Global Positioning
System”, Türkçe söylersek “Küresel Konumlama Sistemi” bu işleri nasıl
başarıyor?
Tanju Aktuğ
16/17/18
Yelken Yarışçılığının Temelleri
Orsa Seyri sürüyor
Çeviren: Ercan Çelik
Deniz Filmleri
La Grande Bellezza - The Great Beauty (2013)
Muhteşem Güzellik
Suat Tülek
Bulmaca
Kim nerede neyle yarışıyor?
Tanju Aktuğ
Yaza Güzelleme
Mavi denize yalnızca bakmakla yetinmek yerine, doya doya sarılacağımız,
kucağında yelkenimiz ile sallanmaktan öte, kulaçlayacağımız yaz
mevsimine dair.
Tanju Aktuğ
19/20
21
22
23
Editörden
Sivil toplum örgütlerinin ortak sorunlarından birisini, biz
de son derece yoğun olarak yaşadık. Ne yazık ki başta
ben olmak üzere, tüm yazı kadromuz yaz mevsimini
tatil ve birincil “resmi” işlerimiz ile yoğun olarak geçirdik.
Bu yoğunluk sizlere seslenme güdümüzü bastıramasa
da, ne yazık ki biraz fazla geri plana itmemize yol açtı.
Kendimizi affettirmek için olabildiğince dolu bir
“gecikmiş” sayı ile karşınıza çıkıyoruz. Biliyoruz, bu da
affetmenize yetmeyecek, o nedenle geciken diğer
sayıyı da çok kısa sürede sizlere sunmak üzere yoğun
çalıştığımızı söyleyelim.
Bu sayımızda lokalimizin yeni yüz ve anlayış ile ikinci
açılışı yanı sıra, yaz gezilerinden anılar geniş yer tutuyor.
Seyir araçları konusunda ise bir uçtan, diğerine gidiyoruz.
En modern araç yanı sıra, antik seyir araçları konusunda
geniş çalışmaları olan bir “amiralimizi” konuk etmeye
başlıyoruz. Bu sayımızda Viking’lerin uzun süre efsane
olarak düşünülen, ancak kazılarda parçaları bulununca
gerçekliği kanıtlanan “Güneş Pusulası”, şimdilerde Piri
Reis Üniversitesi’nde ders veren emekli amiral Şems
Aktuğ tarafından okuyucularımıza tanıtılıyor. Heyecanla
bekleyeceğinizi umduğumuz “geçmişten günümüze
seyir araçları” serisi sürecek.
Diğer bilinen köşelerimiz ile karşınıza çıkarken, iki
noktayı özellikle belirtmek istiyorum. Öncelikle bu
kez bulmacamız değişik. Bakalım hoşunuza gidecek
mi? Ne yazık ki etkileşimli çözüm için web sayfası
olmayacak. Yalnızca basılacak kopya ve meraklıları
için çözümüne web sayfasından ulaşacaksınız. Son
sayımızın yayınından sonra Bodrum Kış Trofesi ile ilgili
aldığımız eleştiriler sonucu bir kez daha yarış sonuçlarını
yayınlıyoruz. Bir önceki sayıdaki sonuçlar BAYK
sitesinden alınarak yayınlanmıştı. Ancak BAYK “atmalı”
sonuçları yayınlayınca, yayınladığımız sonuçlardan
farklılıklar oluştu ve bazı üyelerimizin haklı eleştirileri ile
karşılaştık. Bu sayımızda “son” “resmi” “atmalı” sonuçları
yayınlayarak, yanlış anlaşılmaları engellemek istedik.
“Deniz hata kaldırmaz” dense de, gezi için yelken
yaparken, yarışlardaki gibi hassas yelken ve rota ayarları
yapmayıp, bir dizi küçük hatayı sürdürürüz. Bu sonuç
farklarını da gezi – yarış farkı gibi görmeniz ve denizde
sorun oluşturmayan anlatımlar arasına almanızı umarız.
İyi okumalar, bol yelkenli günler dileriz.
Tanju Aktuğ
1
Ankara Yelken’den
Centerboard Yarışları
Kulübümüz 23-28 Eylül 2013 tarihinde Bodrum Turgutreis’te gerçekleştirilen Türkiye Şampiyonası’na
sekiz sporcu ile katılmıştır. Optimist sınıfında beş, Laser 4,7 sınıfında 2 ve Laser Radial sınıfında bir
sporcumuz rakipleri ile mücadele ettiler.
Yapılan yarışların sonucunda en iyi derecemizi Optimist sınıfı Bakır grubunda 9. olan Ahmet Cahit
Özakıncı elde etmiştir. Aynı grupta yarışan diğer sporcularımız 29, 34, 44, 53. sıralarda yer almışlardır.
Laser 4,7 sınıfında 97 yarışmacı arasında sporcularımız 59. ve 81. olmuşlardır.
Laser Radial sınıfında mücadele eden sporcumuz 33 katılımcı arasında 30. sırayı almıştır.
Yat yarışları
Bodrum Açık Deniz Yelken Kulübü’nce düzenlenen 2013 Kış Trofesi genel sonuçlarını geçen sayımızda
yayınlamıştık. Yarışların resmi kesin sonucu belirlenirken en kötü iki derece atılarak puanlar yeniden
hesaplanmaktadır. Bu kez “iki atmalı” sistem ile hesaplanan puanlara göre sonuçları son biçimi ile
yayınlıyoruz.
Tüm sporcularımıza başarılar dileklerimizle.
Tanju Aktuğ, M.Sırrı Gürkan
2
3
“BİR DENİZ RESTORANI DENİZCİLERLE GÜZEL…”
AYK LOUNGE & RESTAURANT
Ankara Yelken Kulübü, 2011 yılı Aralık ayında Sancak Mahallesi 525. Sokak No: 1 Çankaya adresine
taşındığında, eğitim, toplantı ve sunumların yapılabileceği bir mekana kavuşmanın yanında güzel
bir de lokale sahip oldu. 2013 yılı yazında lokalimizin işletmecisi değişti. AYK Yönetim Kurulu üyesi
Sermurat Küçükgül lokal işletmesini üstlenince lokalde hummalı bir çalışma başladı. Tüm dekorasyon
yenilendi, içeriden ve dışarıdan yepyeni güzellikler sunan bir lokal üyelerimiz için hazırlandı.
Dekorasyon yanı sıra lokalimizin ismi de değişmişti. Artık üyelerimiz “AYK Lounge & Restaurant”
levhasından geçerek “Deniz olmaya” hazırlanacaklardı.
2 Kasım 2013 tarihinde yeni yüzü ve yeni işletmecilik anlayışı ile lokalimiz üyelerimize “ALESTA” diyerek
kapılarını açtı. Üyelerimiz, kalabalık bir davetli topluluğu kurdele kesilmesini izleyerek, dekorasyon
mu, yoksa ikramlar mı daha güzel diye düşünmeye başladılar.
Nefesli sazlardan oluşan orkestranın güzel tınıları, solistin buğulu sesi ile çınlamaya başlayınca “yoksa
müzik mi daha güzel” sorusu da akılları kurcalamaya başladı.
4
Sohbet için yaratılan köşe boş gözükse de, başta balkonlar olmak üzere, salonlar davetliler ile doluydu.
Kapıda üyelerimizi karşılayan tayfalar, o günü ölümsüzleştirmek isteyenler ile hoş pozlar verdiler.
Açılış coşkusu geç saatlere dek sürdü. Açılıştan sonra da lokal üyelerimize aydınlık yüzü ile yeni
coşkular yaşatmayı sürdürmekte.
Tanju Aktuğ, Mete Elçi
5
AYK Lounge & Restaurant’ın Şefi
Köksal Demir ile söyleştik
Lokalimizin ilk açılışından itibaren şefliğini başarıyla yürüten ve bizlere birbirinden leziz yemekler
sunan AYK Lounge & Restaurant’ın Şefi Köksal Demir ile lokalin işleyişi ve neler sunduğu konusunda
bir söyleşi yaptık.
-
Köksal Usta, AYK Lounge & Restaurant hakkında bize biraz bilgi verebilir misin?
Burası tamamen deniz ürünleri konsepti ile çalışan ve insanların evindeki rahatlığı bulabileceği
nezih bir restoran. Her yerde bulunmayan mezeler ve meyveli / kuruyemişli balık yemekleri sunulan özel bir mekan. Izgara ve tava balık klasiğini aşmış bir restoran. Her akşam sürpriz ara
sıcaklar, sürpriz yemekler ve mezeler, güler yüz ve kaliteli bir servisin çok uygun hesaplarla
sunulduğu bir deniz ve denizci mekanı. Üstelik eşsiz de bir dağ manzaramız var!
-
Kalitenin ne olduğunu bilen, rahatı seven, kendini evinde / teknesinde hissetmeyi isteyen,
sakinliği, huzuru, bazen de eğlenceyi tercih eden keyifli bir müşteri grubumuz var. Maalesef
hala hiç gelmeyen üyelerimiz var. Denizciler dostlarını yalnız bırakmamalı. Bir deniz restoranı
denizcilerle güzel ve tüm denizci dostlarımızı aramızda görmek istiyoruz.
-
Pazıya sarılmış kapari çiçeği eşliğinde yengeç sarma, narlı levrek (kaptan mezesi), deniz ürünleri
ile pırasa dolma, kendi yapımımız lakerda, somon pastırma, ev yapımı turşu ve mevsiminde taze Ege otları başlangıçta sunduğumuz bazı özgün soğuk mezeler. Şefin özel sosları eşliğinde
kalamar ızgara, tava, dolma; karides ızgara, tava ve güveç başlıca ara sıcaklarımız. Ana yemekler
arasında ise, ananas ve kuru yemiş eşliğinde levrek flambe, Sicilya usulü lagos, fıstıklı somon
sarma mevsim balıkları yanı sıra öne çıkan özel lezzetlerimiz. Ayrıca, güne özel balık pişimleri,
levrek kavurma, lagos sarma, kılıç/lagos şiş, özel fener kavurma, çöp şişte özel soslu hamsi
ızgara, buğulamalar sunuluyor. Tatlı menüsünde öne çıkanlar ise, kurufasulye tatlısı, ayva
tatlısı, kabak tatlısı, dondurmalı incir, ceviz tatlısı, çok özel krem karamel… Yelkenli şeklinde
sunulan taze meyvelerle final…
Nasıl bir müşteri profili var?
Menüde neler sunuyorsunuz?
6
Bize Köksal Demir’i ve meslek öyküsünü anlatır mısın?
1979 Yozgat doğumluyum. Ortaokul’dan sonra 1992’de Yakamoz Balık Restoranında soğuk mezeci
çırağı olarak meslek hayatına başladım. 1997 yılında Bodrum Prenses Hotel’de 2. Şef olarak görev
aldım. 2000 yılında askere gittim, orada da orduevinde şefliğe devam. Askerlik sonrası 2001 yılında
Ankara’da Amasra Balıkçısı’nda şef olarak çalıştım. 2005’ten 2009’a kadar Avrupa mutfağından çeşitlerin
sunulduğu Bodrum Milano Restaurant’ta şeflik yaptım. Yelkenci tayfasıyla tanışıklık Bodrum’da başladı.
2009 – 2011 arası ÖSYM Ana Yemekhanesi sorumluluğunu yürüttükten sonra, 2011’de AYK’ın yeni
lokalinde Şef olarak çalışmaya başladım.
Köksal Ustam, okuyucularımıza evde yapabilecekleri özel bir deniz ürünü tarifi verebilir misin?
Köksal Usta’nın Özel Levrek Kavurma tarifi
Malzemeler (4 kişilik):
800 gr levrek filetosu
80 gr tereyağı
100 gr yeşil biber
6 diş sarımsak
3 adet yeşil soğan
1 yemek kaşığı kırmızı pul biber
2 yemek kaşığı soya sosu
2 adet soyulmuş domates
7
Teflon tavaya yağı koyalım. Eridikten sonra sarımsak ve biberimizi atalım. 1 dakika kavuralım. Kuşbaşı
doğranmış levrek filetomuzu tavaya koyalım. 5 dakika kavurduktan sonra domates ve yeşil soğanı
ilave edelim. 30 saniye sonra soya sosunu ilave edip servise hazır hale getirelim. Sunumda taze kekik
kullanabiliriz.
Mete Elçi
8
AYK İLE YUNAN ADALARI
Ankara Yelken Kulübünün gelenekselleşen Yunan
adaları filotillası bu yıl 24.08.2013 - 31.08.2013 tarihleri arasında
gerçekleşti. Servet Toraman ve Tanju Aktuğ kaptanlarımızın
skipper olarak yer aldığı filotillaya 2 teknede toplam 20 kişi
katıldı. Filotillaya katılanların bir kısmı daha önce Yunan
Adaları filotillasına katılmış, bir kısmı ilk defa bir yelkenli
tekneye binmiş, bir kısmı ise yelken deneyimi olanlardan
oluşuyordu.
Güneşli ve sıcak 24 Ağustos sabahı filotilla katılımcıları Bodrum Turgut Reis Marina’da bir
araya geldiler. Herkesin neşesi ve keyfi yerinde, çıkılacak yolculuğun heyecanı içindeydiler. Hemen
bir toplantı yapılarak, filotilla programı konuşuldu ve görev paylaşımı yapıldı. Her bir tekne için küçük
birer alış veriş grubu oluşturulurken, kalanlar teknelere eşyaları yerleştiriyor, kaptanlarımız ise tekne
evrakları, transit log ve pasaportları alarak çıkış işlemlerini başlatıyorlardı. Öğle üzeri tüm işlemler
tamamlanmış, alış verişler yapılmış, herkes gümrük kapısının önündeydi. Gümrük görevlilerinin her
birimizin giyimine, yürüyüşüne, haline bakarak verdiği notlar eşliğinde çıkış damgaları vurulmuş
pasaportlarımızı aldığımızda herkesin neşesi yerindeydi ve artık yola revan olma zamanıydı. Arşipel
göz alıcı maviliği ile bizleri bekliyordu…
Bodrum çıkışlarında genellikle Yunan Adalarına giriş işlemleri için ilk uğranılan ve içki takviyesi
yapılan ada Kos’tur. Biz de öyle yaptık. Önce eski limana girmeyi denedik ama yüksek sezonda eski
limanda yer bulmak neredeyse olanaksız. Bunun üzerine marinayı denemeye karar verdik. Kos
Marina’nın da dolu olduğu ancak beklersek bir olasılık yer açılabileceği söylendi. Bunun üzerine ticari
liman taraflarında alargada beklemeye başladık. Eh hava sıcak, ne kadar bekleyeceğimiz de belirsiz,
durulur mu teknede hiç, atladık denize. Bu arada marinanın botla palamar hizmeti veren görevlileri
ile sürekli temas halindeyiz, arayı iyi tutup marina da ilk açılacak yere yanaşma umudundayız. Neyse ki
görevliler anlayışlı ve bize de yardımcı olmaya çalışıyorlar. Akşam üzeri yer boşaldı bilgisini alır almaz
girdik Kos Marina’ya. Hemen giriş işlemlerimizi yaptırmak için koşturduk zira 18.00’den sonra görevli
yok, ertesi sabah ise erken çıkmayı planlıyoruz. Geceyi burada geçireceğiz. Kimimiz adayı keşfe çıktı,
kimimiz Marina içindeki kafe ve restoranlarda.
25 Ağustos sabahı rotamız Nissiros Adası. Hava güzel, hafif bir rüzgar da olsa yelken motor
rahat bir seyirle Nissiros’a varıyoruz. Yelkenliye ilk kez binen dostlarımız yavaş yavaş tekneye ve yelken
seyrine alışıyorlar. Planlama yapılırken ilk seyirlerimizin kısa olmasına ve filotillaya katılanların daha
kolay yelken seyrine adapte olmasına özden gösterildi. Nissiros volkanik bir ada. Hala dumanları tüten
aktif kraterleri var. Ada Kos’a göre oldukça küçük ve çok şirin. Akşam Mandraki’de yemek yenecek.
Ertesi gün ise volkanları görmeye gidilecek. Dolayısıyla arabaya ihtiyaç var. Michael’in yerinden
arabaları kiralayıp gidiyoruz Mandraki’ye. Tertemiz ve küçücük ara sokakların, tavernaların, dükkanların
arasından geçerek, içerlerde, daha çok Yunanlıların gittiği bir tavernada oturuyoruz. Gelsin mezeler,
uzolar, sirtakiler eşliğinde bol kahkahalı sohbetler… Sabah kahvaltısından sonra adanın tepesine
9
kraterleri gezmeye gidiyoruz. İlk kez gelenler için oldukça heyecan verici bir manzara. Hala tüten
bacalar, sıcak volkanik taşlar, kocaman kraterler… Öğlen yemeğini adanın tepesinde muhteşem bir
manzaraya sahip bir restoranda buz gibi biralar eşliğinde yiyip teknelere dönüyoruz.
Sonraki durağımız Tilos Adası’na 26 Ağustos akşamı vardık. Kıyafetler değişildi, ada biraz
gezildi, akşam yemeği için keşifler yapıldı. Akşam bir balık restoranının terasında, deniz manzarasında
balık, salata, uzo… Ertesi sabah rotamız Halki Adası. 450 kişinin yaşadığı bu küçük ada sakinliği ve
muhteşem denizi ile cennet gibi. Burada da şansımız yerinde, adanın tek iskelesinde iki teknemiz
için de yer var. Yanaşır yanaşmaz ilk işimiz denize atlamak! Halki’de iskelede gecelemek için tekne
başına 10 Euro ödüyoruz. Bu ücrete su dahil! Burada iki gün kalacağız. Akşamüzeri nefis tatlılar yapan
adanın tek cafe’sinde tavla partilerinin ardından limana dizilmiş restoranlara dağılıp bol mezeli, uzolu
sohbetlere daldık. Adalarda her zaman Türkçe bilen birilerine rastlamak mümkün. Sohbetleri çok tatlı
ve neşeli. Ertesi gün adada geleneksel bir şenlik olduğunu öğreniyoruz.
28 Ağustos, Halki’deki ikinci günümüzün sürprizi AYK Başkanımız Adnan Özaslan, eşi Nesrin
Özaslan ve bir grup arkadaşları ile karşılaşmamız oldu. Geçen kıştan ayarladıkları 70 feetlik bir yelkenli
ile onlar da Yunan adalarını geziyorlar! Halki merkezinin arka tarafında çok güzel bir koy ve kumsal var.
Bütün gün enfes bir deniz ve güneş sefası, hemen koy içinde bulunan restoranda buz gibi biralar ve
ziyafet. Akşam her ne kadar yorgun olunsa da kafilenin büyük kısmı adanın yukarısındaki şenlikte. Ayrı
bir din ve kültürü daha yakından tanıma ve arkasından komşu müziği ile eğlence olanağını kaçırmak
olmaz.
Bir sonraki rotamız Simi’ye gece seyri yaparak gitmeyi kararlaştırıyoruz. Böylece hem katılanlar
gece seyrini tecrübe edecekler, hem de Simi’de günü daha iyi değerlendirme şansımız olacak. Gece
seyrinde zaman zaman pupadan gelen iri dalgalarla yol almak, ekiptekilerin bir kısmında deniz
tutmasına yol açsa da genel olarak bir aksilik yaşamadan sabaha karşı Simi liman girişine geliyoruz.
29 Ağustos sabahı limana giriyoruz. Simi’de yüksek sezonda yer bulmak her zaman zor olur, ama
çok fazla beklemeden iki teknemizi de yerleştiriyoruz. Yüzlerce basamakla tırmanılan eski kiliseleri,
rüzgar değirmenleri, İtalyan tarzı evleri, tavernaları, barları ile Simi hoş ve eğlenceli bir ada. Gün
boyunca adanın keşfi, biraz deniz, güneş sefasından sonra adanın bize göre en güzel yemeklerini
sunan restoranı Mythos’tayız akşam yemeğinde. Menüden Stavroz Usta’nın tavsiyesi olan non-stop
mezeyi seçtik. Doyduk diyene kadar her biri sanat harikası olan, inanılmaz lezzette onlarca çeşit meze
ve yemek, son derece güzel bir atmosfer ve deniz manzarası eşliğinde, ev yapımı şarapla birlikte
sunuluyor. Tek kelimeyle doyumsuz bir ziyafet.
Simi, Yunan Adalarından çıkış işlemlerimizi yaptığımız son ada. Duty Free’deki alış verişleri
de tamamladıktan sonra, gezinin en uzun seyrine başlıyoruz. Yol üzerinde Kinidos’ta kısa bir mola
vereceğiz. Geçtiğimiz kış Marmaris’ten tekne transferi sırasında fırtınadan kaçarak sığındığımız
Kinidos Burnundaki müzeye ait iskelede, her yer kapalıyken Rasim’in bulup tanıştığı ve bizimle
suyunu, ekmeğini paylaşan Kinidos Müzesi bekçisinden yeni mahsul Datça bademi alacağız. Bu mola
10
aynı zamanda bizim için de güzel bir deniz eğlencesine dönüşüyor. Dalgıç arkadaşlarımızın denizaltı
kameralarına birbirinden güzel ve komik pozlar veriyoruz. Bademlerimizi de alınca seyre devam.
Artık Türkiye karasularındayız ve tarih 30 Ağustos. Zafer Bayramını göndere çekilen Türkiye Bayrağı ve
İstiklal Marşı ile kutluyoruz. Turgut Reis Marina’ya akşamüzeri vardığımızda, herkesin anlatacağı güzel
bir hikayeyle döndüğü, yelkene ve denize doyduğumuz, sıcak dostluklar kurduğumuz Yunan Adaları
filotillasını Servet Kaptanımızın açtığı şampanyalarla tamamlıyoruz.
Mete Elçi
11
Her Kişiye Her Keseye Göre Tekne
Denizi doya doya yaşamak için, denize en sıfır yazlık olan teknede tatil yapmak gibisi yok, üstelik
sürekli değişen manzara ve değişik yerler görmek de cabası. Tabi herkesin beklentisine göre tercih
ettiği tekne türü değişir. Geçtiğimiz yaz, tekne tatili açısından hayatımdaki en şanslı dönemdi. Haziran
ayından ekim sonuna kadar çok sayıda tekne ile denize açılma fırsatı bulabildim. En güzel tarafı da her
seferinde farklı kulvarlardan tekneler olmasıydı. Örneğin yaz başında bir arkadaşımızın motoryatıyla
yaptığımız geziyi kendi olanaklarımızla yapmamızın imkanı yok. Sadece Gökova’da dolaşacak
olmamıza ve teknede yeterli yakıt olmasına rağmen, ne olur ne olmaz diye yola çıkmadan önce 2
000 liralık daha mazot aldık. Çünkü motoryatların bizim yelkenlilerimiz gibi yelken alternatifleri yok.
Her ne kadar lüks otel konforunda da olsa, yakıt biterse bittiği yerde kalırsınız. Neyse ki biz misafirdik
ve öyle bir teknede yalnızca misafir olabiliriz. Tüm lükse karşın içimden hiç de böyle bir tekne sahibi
olmak gelmedi. Canımız çok çekerse arkadaşımızın var işte. Zaten ne demişler, en iyi motoryat,
arkadaşın motoryatı… Ayrıca bir yelkenci olarak motoryatta olma fikri çok utanç vericiydi. 1-2 hafta
sonra kendi yelkenli teknemizle tatil yapıp, özümüze döndükten sonra ancak rahatlayabildik.
Yaz ortalarında çok şık bir katamaranla, 2012 Lagoon 4400’le bir hafta dolaştık. Nerdeyse motor
yat konforundaydı ve en güzel tarafı onu kaptanlar değil biz kullanıyorduk. Turgutreis’den çıkıp
Bozburun’a kadar uzanan ve arada birkaç Yunan adasına da uğradığımız güzel bir rotada seyrettik.
Mümkün olduğunca yelken yapmaya çalıştık. Apaz ve geniş apaz seyirlerinde müthiş hızlı gidiyorduk
ama gelgelelim rüzgara karşı gitmeye çalışırken izlediğimiz rotadaki açılar mehter takımı gibi iki ileri
bir geri şeklindeydi ve fazla zorlamanın bir anlamı yoktu, motorla devam ettik. Bence katamaran,
“aman tekne yatmasın, düz gidelim, ortam ferah olsun” diyen ve öyle aksiyonla falan işi olmayan
insanlar için ideal, üstelik “rüzgar uygun ise” yelken de yapabiliyorsunuz.
Yazın ikinci yarısında ablamın Zonguldak’tan arkadaşlarıyla yine bir haftalık tekne tatili için Marmaris’e
gittik. Grubumuz avukatlardan oluşuyor ve yelkenli deneyimleri yok. Benim hiç yapmadığım bir
şeyi, guletle tatili onlar daha önce defalarca yapmışlar. Yine o rahatlıkta bir şey istiyorlar. Marmaris’te
kaptanımız tarafından karşılandık. Birlikte biraz alışverişten sonra teknenin bağlı olduğu yere gittik.
12
Aman Allahım ben bu tekneyi Mühye’de yapılırken de görmüştüm ama böyle dehşet bir gemicik
olmasını beklemiyordum. Evet, aynen dediğim gibi bu 72 feetlik şahane tekne Ankara’da kulüp
üyelerimizden Mustafa Özgüven tarafından yapıldı ve kaptanlığını da kendisi yapıyor. Teknede güler
yüzlü aşçımız, hostesimiz ve miçomuz bizi bekliyordu. Boydan boya iki uzun masa ve arkalarında
oturma yerleri bulunan havuzlukta bir şeyler içip dinlenirken, çantalarımız ekip tarafından aşağıya
indirildi. O sırada biz de kamara kurası çektik. Toplamda 7 kamarası olmakla birlikte, ikisi personel
kamarası olarak kullanıldığından 5’i misafirlere ayrılmış. Başta ve kıçta olmak üzere iki master kamara
var, ki bunlarda ortada geniş bir yatak, bir tarafta iki koltuk ve aralarında bir sehpa, diğer tarafta ise
çalışma masası var. Her kamarada LCD, banyo tuvalet vs. Sanıyorum 7 civarında buzdolabı vardı ve
bunların misafirler açısından en kullanışlıları havuzluktaki masaların içiydi. Soğuk bir şeyler içmek
isteyenin oturduğu yerden kapağı açması yeterli oluyordu. Aşçımızın yemekleri çok lezzetliydi ve
biz ne istersek onu pişiriyordu. Güzel koylarda biz yüzerken masa hazırlanıyordu ve güneşlenirken
de toplanıyordu. Teknede yemek yapmak, bulaşık yıkamak yıllardır severek yaptığım şeylerdi, ama
insan rahata da çok çabuk alışabiliyor. Üstelik ben Mustafa arkadaşımız ona yardım ederim diye
yelken eldivenlerimi de getirmiştim. Yola çıktıktan sonra yelken açalım diye konuştuğumuzda hemen
kamaraya inip eldivenlerimi takıp geldim ve hadi ben sana yardım edeyim dedim. Mustafa halimi
görünce bıyık altından gülüp “tamam çok yorulacaksın ama şimdi sen şuradaki düğmeye bas” dedi
ve basmamla ana yelken açılmaya başladı. Ardından cenoa da başka bir düğmeyle açıldı. Sadece
bununla da kalmıyor tramolayı da otomatik atıyor. Teknede jakuzi de vardı ama kullanmadık. Bir de
işte ne bileyim jetski, hamburger, su kayağı gibi gereksiz şeyler de vardı. Off hamburgerle çekilirken
devrilmek de çok zevkliydi. Yüzen tatil köyü gibi bir şey, keyif almadık mı aldık, çok keyifli idi.
Sonuç çiçek dalında güzeldir, biz yelkenciyiz ara sıra kaçamak yapsak da tilkinin dönüp dolaşıp
geleceği yer kürkçü dükkanıdır. Kürkçü dükkanımızı ne kadar çok sevdiğimizi, bizim yaşam şeklimizin
yelkencilik olduğunu anlayarak tek gövdeli, salmalı, üstelik yatan, kalkan, yelkenlerimizi elle açtığımız
teknelerimize mutlu bir şekilde geri döndük.
Nesrin Özaslan
13
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE
SEYİR ALETLERİ
VİKİNG GÜNEŞ PUSULASI (Viking Sun Compass)
Vikingler tarafından 10. yüzyıldan itibaren açık deniz seyrinde kullanıldığı belirtilen Güneş Pusulası
uzun yıllar tartışmalı bir konu olarak kalmış ve 1948 yılında ilk kez bir parçası bulunmuştur.
Güneş pusulası, 8 ila 10 santim çapında ahşap bir disk ve merkezine çakılmış olan yaklaşık 1,5 cm
uzunluğunda bir çubuktan oluşmaktadır. Disk ufka paralel olarak tutularak kullanılmakta ve ortadaki
çubuğun gölgesinin disk üzerine düşmesine göre yön bulunmaktadır.
Güneş pusulasını denizde kullanmak için seyre çıkmadan hazırlamak gerekir. Disk denizde
kullanılacağı gibi ufka paralel tutularak her yarım saatte bir çubuk gölgesinin ucunun düştüğü nokta
disk üzerine işaretlenir. Bu noktalar birleştirilerek bir yay elde edilir. Elde edilen yay, güneşin ufuktan
olan yüksekliğinin gün boyunca değişimini göstermektedir. Elde edilen yayın çubuğa en yakın olduğu
yerden çubuğa doğru çizilen bir çizgi, kuzeyi gösterir (Kuzey yarım kürede). Kuzey belirlendikten
sonra disk çevresine ana ve ara yönler işaretlenir. Böylelikle güneş pusulasının hazırlanması veya
kalibrasyonu tamamlanır. Ancak yayın şeklinin, güneşin ekvator düzleminden olan yüksekliğine
(Meyil, declination) ve gözlemcinin enlemi için olduğu unutulmamalıdır.
Seyirde kullanılırken disk ufuk düzlemine paralel tutulur (tekne çok sallanıyorsa su dolu bir kap içine
yüzecek şekilde konabilir) ve çubuğun gölgesinin ucu, daha önce çizilmiş yaya değecek şekilde
ekseni etrafında döndürülür. Bu gölge sadece tek bir noktada yaya değebilir. Böylece pusula üzerinde
daha önce işaretlenmiş olan yönlerden o andaki rota veya istenen yön belirlenebilir.
Güneş pusulasının prensibi, gök cisimlerinin gözlemcinin bulunduğu meridyenden geçerken
ufuk düzleminden en yüksek konumda olmalarına, yani güneşin gölgesinin en kısa olmasına
dayanmaktadır. Gölge, en kısa olduğu anda kuzey veya güney yönlerine doğrudur. 23.5 derece kuzey
enleminin kuzeyinde yılın her günü güneş pusulası hatasız olarak kuzeyi işaret edecektir. Daha güney
enlemlerde ise güneşin meyil (declination) değerine göre gölgenin en kısa olduğu andaki yön kuzey
veya güneyi gösterecektir. 23.5 derece güney enleminin altında ise yılın her günü gölge güneye
doğru olacaktır.
Güneş pusulası aynı zamanda güneş saati olarak kullanılabilinir. Gölgenin en kısa olduğu an, gerçek
güneşin görünen öğle vaktidir. Gerçek güneş zamanı ile ortalama güneş zamanı arasında fark ancak
Notik almanaktan bulunarak gerçek öğle vakti tespit edilebilir.
Günümüzde eğer güneş pusulası imal etmek isterseniz iki adet plastik gönyeyi birleştirilerek pusula
gülü kısmını kolayca yapabilirsiniz. Diskin merkezindeki çubuk için ise ahşap kebap çubukları idealdir.
Çubuğun boyunu ayarlamak zor olabileceğinden başlangıçta uzun tutulması ve eğer üst kenar
ucunun gölgesi disk içinde kalmıyorsa kesilerek kısaltılması uygun olacaktır. Renkli kalemlerle değişik
aylar ve değişik enlemlere göre yaylar çizilebilir veya asetat kesilerek değişik şablonlar üretilebilirsiniz.
Şems Aktuğ
Piri Reis Üniversitesi
14
Şekil 1: Pusulanın hazırlanması için gölge üst ucu yarım saatte bir işaretlenir ve yay çizilir. Yayın çubuğa
en yakın olduğu yer kuzeydir. Buna göre diğer yönler işaretlenir.
Şekil 2: Denizde pusulayı kullanmak için gölgenin en üst ucu yaya değecek şekilde disk döndürülerek
ayarlanır. Bu anda pusula doğru yönleri göstermektedir.
15
GPS Nedir, nasıl çalışır?
Yalnızca denizde değil, yerde, gökte tüm seyirlerde
yerimizi bilmemizi, yönümüze gitmemizi sağlayan,
bize hızımızı, saati duyarlı olarak veren bir araç GPS. Adı
“Global Positioning System”, Türkçe söylersek “Küresel
Konumlama Sistemi” sözcüklerinin kısaltmasından geliyor.
Sistem yerimizi üç boyutlu olarak vererek, yalnızca nerede
olduğumuzu değil, ne kadar yüksekte de olduğumuzu
söylüyor. Peki bu işleri nasıl başarıyor?
Nasıl çalıştığını tam anlamak için önce tarihine bakmamız
uygun olacaktır. 1957 yılında Ruslar ilk uzay aracı olan
Sputnik’i fırlattılar. . İki Amerikan fizikçi, William Guier
ve George Weiffenbach, Johns Hopkins Üniversitesi
Uygulamalı Fizik Laboratuvarı’nda uzay aracının telsiz
sinyallerini izleyerek ne kadar yüksekte döndüğünü bulabileceklerini düşündüler. Doppler etkisi olarak
bilinen, en kolay açıklaması size yaklaşan ambulans ile, sizden uzaklaşan ambulansın seslerinin farklı
olması ile açıklayabileceğimiz fenomenden yararlandılar. O zamanın en gelişmiş bilgisayarlarından
birisinden yararlandılar. Çalışmaları sırasında gönderilen sinyalin gönderilme zamanını bilirler ise,
ulaşma zamanı ile karşılaştırarak hızXzaman hesabı ile mesafeyi daha kolay bilebileceklerini fark
ettiler. Bu yöntemim nasıl pratik olabileceği konusunda çalışmalar sürdürüldü.
Sistem önce karadaki istasyonlar ile çalışmaya başladı. 1940’larda Amerikan donanmasının isteği
ile yer istasyonları kurularak LORAN sistemi olarak anılan sistem hayata geçirildi. İkinci dünya
savaşında sınırlı kullanılan sistem daha sonra daha yaygın kullanılmaya başlandı. Bu sistemin işleyişi
navigasyonun esaslarını bilen denizciler için çok basit gelecektir. Yer istasyonlarından gelen sinyal ile
alıcı istasyondan ne kadar uzakta olduğunuzu bulabilmektedir. Aynı şu fenerden bu kadar uzaktayız,
o zaman haritaya fenet merkezli bir daire çizelim. Yola çıkalı 1 saat oldu, ancak 7 mil geldik, o zaman
çıktığımız liman merkezli 7 mil yarı çapında başka bir daire çizelim. İki dairenin kesiştiği iki noktadan
birindeyiz demek ki. Eğer bir nokta karada, diğeri denizde ise yerimizi bulduk bile. Her iki noktada
denizde ise, bir üçüncü noktaya uzaklığımızı bulup, bir üçüncü daire daha çizmemiz gerekir. Her
üçünün kesiştiği nokta yerimizi verir. LORAN sistemi de üç vericiden alınan sinyaller ile geminin
yerinin saptanması esasına dayanıyordu.
1960’larda Amerikan deniz kuvvetleri silah sistemlerinin daha doğru çalışması için yere ek olarak
uydulardan da sinyal yayınlayan sisteme geçti. Ordunun diğer kuvvetlerinin de çalışmaları eklenince
1967’de günümüzdeki anlamı ile GPS kavramı gündeme geldi. Artık sistem daireler ile değil, küreler
ile çalışmaya başlamıştı. Her sinyal kaynağının uzaklığı saptanınca, bu kaynakların merkezinde yer
aldığı bir küre çiziliyor, kesişme noktaları ile üç boyutlu bir konumlandırma sağlanabiliyordu. Ancak
kürelerin kesişme biçimleri bir daire oluşturuyor, üç küre kesişmesinde oluşan iki dairenin kesiştiği
iki noktadan birinde olduğunuzu ancak bilebiliyordunuz. Eğer dünya üzerinde iseniz, iki noktadan
dünya üzerinde olan noktayı yeriniz olarak kabul edebilirdiniz. Bu sorunu aşmanın yolu olarak da
dünyanın her yerinde en az dört uydu görecek bir sistem planlandı. Böylelikle yerinizi tek bir nokta
duyarlılığı ile bulabiliyordunuz.
16
Geliştirilen sistem NAVSTAR olarak anıldı ve sistemi çalıştıracak ilk uydu 1974’de fırlatıldı. Hızla uydu
sayısı arttırıldı ve günümüzde yedekleri ile birlikte sayı 24’e ulaştı. Bu uydular 20 000 km üzerinde
yörüngelerde, 12 saatte dünyayı bir kez dönecek biçimde konuşlandırıldılar. Soğuk savaşın bir gereği
olarak görülen sistem önceleri tümü ile askeri amaçlı idi ve son derece gizli tutuluyordu. 1983’de
rotasından şaşan bir Güney Kore yolcu uçağı Sovyet jetleri tarafından vuruldu ve 300’e yakın can
kaybı oldu. Bu üzücü olay sistemin sivil kullanıma açılmasını sağlayan önemli “damla” oldu. İki hafta
sonra, ABD Başkanı Reagan navigasyon hatalarının benzer felaketlere yol açmaması için sistemin sivil
kullanıma açılması talimatını verdi. Böylelikle sistem sivil kullanımda yaygınlaşmaya başladı.
Ancak sistemin siviller yanı sıra, “karşı askeri birliklerce”, Amerika’ya karşı kullanılmasını engellemek
için amacı ile sinyaller bir miktar hata payı oluşturacak biçimde gönderiliyordu. Sivil amaçlar için L1 olarak
anılan bir frekans, askeri amaçlar için ise L2 olarak tanımlanan şifreli başka bir sinyal yayınlanmaktaydı.
Sivil frekanstaki sistemli bozukluk SA (Selective Availability) olarak anılıyordu. Körfez savaşında
askeri GPS alıcıları Amerikan birliklerinin gereksinimi için yetersiz kalınca, sivil cihazlar da yaygın
olarak kullanıldı ve SA bozukluğu zorunlu olarak kapatıldı. 2000 yılında ise Bill Clinton’un emri ile
sistemli bozuk yayından tümü ile vazgeçildi. Ancak aynı belgede ABD’nin gerektiğinde SA’yı yeniden
çalıştırma, hatta sistemi tümü ile kullanılmaz duruma getirme hakkını saklı tuttuğu anılmaktadır.
Sistemin işleyişinde uydular ve son kullanıcılardaki alıcılar dışında uydu kontrol merkezleri de önemli
yer tutmaktadır. Uydu verilerinin izlenmesi, hataların hızla düzeltilmesi bu yer istasyonlarının önemli
işlevidir. Özellikle üst enlemlerde artan hata payını azaltmak, sistemin hatalarının otomatik düzelmesini
sağlamak için Amerika ve Avrupa için yardımcı olan iki uydu sistemi daha devreye alınmıştır. WAAS
ve EGNOS adları ile anılan bu sistemler özellikle yüksek enlemlerde ve GPS sisteminin hatalarının
düzeltilmesinde yararlı olmaktadırlar.
Amerika’nın tekel olması savaş durumlarında diğer ülkeleri ciddi etkileyebilecek hale gelince başta
Sovyetler olmak üzere diğer ülkeler de kendi sistemlerini kurmaya başladılar. Ruslar GLONASS olarak
adlandırdıkları sistemi Sovyetler Birliği zamanında kurmaya başladılar, ancak hem tamamlanamadı,
hem de arızalanan uyduların yerine yenileri gönderilemedi. Son dönemde yeniden konuya eğilen
Rusya sistemi tamamlamakta. Avrupa Birliği de GALILEO adını verdiği kendi sistemini kurdu. Çin,
Hindistan gibi bazı başka ülkeler de AB’nin sistemine katkı yaparak ortak oldular. Orijinal GPS’in hata
payını azaltmak kullanılan WAAS ve EGNOS uydu sistemlerine GALILEO ve Amerika’nın yeni sistemi
GPS III sistemlerinde otomatik düzeltme işlevinin eklenmesi ile gerek kalmayacaktır. Sistemlerin sivil
kullanımları olanaklar ölçüsünde eski cihazlar ile uyum korunarak geliştirildiği için, eski cihazlar da
yeni sistemler ile kullanılabilmektedir.
Gelişen bilgisayar teknolojisi ile sayısal haritalar ve GPS alıcıları birleştirilerek özel amaçlar ile üretilmiş
sistemler yaygınlaştı. Denizde derinliği, akıntıları gösteren sayısal haritalar ekranlara yansıtılarak,
güvenli seyir planlaması, rotanın gerçekleşen bölümünü harita üzerinde görme, planlanan rotanın
ve teknenin gideceği yönün gösterilmesi gibi gelişmiş olanaklar kullanıcının hizmetine sunuldu.
Karayollarının da sayısal haritaları GPS cihazları ile birleşerek, sürücüye yol tarif eder hale geldiler.
GPS cihazından araçların yerinin SMS veya daha gelişmiş yöntemler ile yayınlanması ile “filo izleme”
sistemleri veya çalınan teknelerin bulunması gibi uygulamalar gelişti.
17
GPS alıcıları da gelişerek giderek küçüldüler. Günümüzde birçok cep telefonu GPS alıcısı olarak
çalışabilmekte ve çeşitli programların yardımı ile deniz veya karayollarında navigasyon için
kullanılabilmektedirler.
Denizlerde ise eski telsiz teknolojisi ile GPS içeren sayısal teknoloji birleşerek harita ekranında
çevredeki tekneleri görünür hale getiren AIS olarak anılan Otomatik Tanımlama Sistemi kullanıma
girdi. Bu sistem ile çevredeki teknelerin seyir yönleri ve hızları bilinir oldu ve özellikle çatışmayı önleme
yönünden ciddi yararlar sağladı. Radara göre daha iyi sonuç veren bir sistem olarak yaygınlaştı. Hatta
kıyı istasyonlarında alınan AIS verilerinin internet aracılığı ile paylaşılması ile daha geniş alanlardaki
gemi trafiği web üzerinden de yayınlanır oldu. Gerçi kötü amaçlı kişilerin bu bilgilere ulaşmasının
yanlış olduğunu öne süren Uluslararası Deniz Güvenliği Kurulu bu uygulamaları kınamaktadır.
Savaş düşünülerek “kötü amaçlar” ile geliştirilen GPS sistemi, giderek “daha iyi amaçlar” ile kullanılmaya
başlamış, sayısal haritalar ile başta denizciler olmak üzere hemen herkesin yaşamına büyük kolaylıklar
getirmiştir. Doğal olarak bu gelişmeleri “kötü amaçlar” için kullanacak insanların varlığı ile döngü
tamamlanmış ve insanoğlu bu büyük keşfini de her türlü amaç için kullanmaya başlamıştır.
Tanju Aktuğ
18
Yelken Yarışçılığının Temelleri
Orsa Seyri sürüyor
Sağnaklar geldiğinde, LAÇKA-TRAPEZ-TRİM, teknenin hızlı gitmesi için mükemmel bir kuraldır.
Nasıl yapıldığı aşağıda:
1--Sağnak geldiğinde yelkeni, tekneyi düz tutacak kadar, gevşet.
2--Hemen sonra biraz trapeze çık ve aynı zamanda,
3--Yelkeni geri bas
Trapez ve yelkeni basma birbirini dengeleyecek şekilde, aynı zamanda olmalıdır.
Tüm sağnak süresince, konsantrasyonunuz tekneyi tamamen düz tutmakta olmalıdır (ve sağnak çok
büyük ise yelkeni fazla boşlamaktan korkmayın). İlk yapılan boşlama tekneyi düz tutar ve yelkeni
yeni rüzgar yönüne hazırlar. Hedef sağanağı tam olarak kullanabilmektir. Bu nedenle Laçka-Trapez ile
yapabildiğiniz kadar hızla bu gücü dizginleyin. Tüm manevra yaklaşık 3 saniye sürmelidir.
Orsa seyrinde, ana yelken iskota makara kilidinin sesini (içeri-dışarı-içeri-dışarı…) sürekli duyuyor
olmalısınız. Bu yelken triminin doğru tutulduğunun göstergesidir.
Bunu doğal ve akıcı olana kadar sağnaklarda çalışın. Kullandıkça pürüzsüs olacaktır ve kısa zamanda
bir dikkat gerektirmeden yapılır hale gelecektir.
Teknik: Doğru Trapez
Trapez tekniğine ilişkin bir not: Laser ve FJ gibi küçük teknelerde, en iyi trapez şekli bacaklarınızın
tamamen düz ve vücudunuzun hafifçe arkaya eğik olduğu durumdur. Bu pozisyon en az gayretle
ağırlığınızı en uzağa taşır. Ağırlığınızı dışarı taşımak için bacaklarınızı kullanmanın bel kaslarını
kullanmaktan daha kolay olduğunu siz de kabul edersiniz.
Ağırlığınızı dışarı aldıktan sonra sırtınızı eğerek çok daha kolayca yerini değiştirebilirsiniz. Bacaklarınızı
kırıp düzleştirerek ağırlığınızı içeri dışarı taşımaya çalışmak daha çok zaman alır, çünkü bütün vücudu
hareket ettirmeniz gerekmektedir. Eğer ayarlamayı yalnızca vücudunuzun üst kısmıyla yaparsanız
daha hızlı ve akıcı olacaktır.
Laserde su sürtünme direncini suda aşağıda tutmak önemlidir Bu direnç en kötü direnç türüdür.
Bacaklarınızı düz tutmak, orsa ve dar apaz seyirlerinde vücudunuzu sudan yukarıda tutacaktır, böylece
siz daha kuru kalacaksınız ve tekneniz daha hızlı gidecektir. Eğer laserde dar apaz seyrediyorsanız,
poponuz suda direnç oluşturuyorsa, bilesiniz “böyle dost varken düşmana ne hacet”.
Görünen Rüzgar
Bu, hangi rotada giderseniz gidin aklınızda tutmanız gereken bir olgunun açıklamasıdır. Teknede
hissettiğiniz esinti, biri gerçek rüzgar, diğeri teknenin gidişi ile oluşan iki rüzgarın karışımıdır. Ortaya
çıkan görünen rüzgardır.
Solunuzdan saatte 5 km hızla rüzgar eserken bisiklete bindiğinizi düşünün. Hareket etmediğinizde
sol kolunuzda rüzgar kuvvetini hissedersiniz. Şimdi bisikleti önünüze doğru saatte 5 km hızla sürün.
Rüzgarı solda 45º açıdan geliyormuş gibi hissedeceksiniz. İşte bu görünen rüzgardır.
Bisiklet hızlandıkça rüzgar da daha karşıdan geliyormuş gibi hissedilecektir. Eğer bir tepeden aşağı
saatte 45 km ile giderseniz sol taraftaki rüzgarı artık hissetmemeye başlayacaksınız. Seyrinizin ürettiği
rüzgar diğerini baskılayacaktır.
Tersine, bisiklet saatte 5 km hızla giderken soldan gelen rüzgar saatte 30 km'ye çıkarsa ürettiğiniz
rüzgarı hissetmemeye başlayacaksınız.Sadece gerçek rüzgarı hissedeceksiniz, çünkü o çok daha
kuvvetli.
19
Şimdi aynı durumu teknede düşünün. Tekne saatte 5 km hızla gidiyor ve 5 km/sa rüzgar 90º den
geliyor. 45ºden gelen görünen rüzgarda dar apaz seyir hissedilecektir. Sağnak geldiğinde görünen
rüzgar yana kayarak bir itme kuvveti oluşturur - Ruzgar kaldığında ve yavaşladığında esinti pruvaya
döner baş ruzgarı olur. Sağnaklarda ve ruzgar azalmalarında yelken yaparak bunları deneyin ve rüzgar
göstergelerini izleyin.
"Sınırı Hissetmek"
Hangi su üzerinde yelken yapıyor olursanız olun rüzgarda yön değişimleri olacaktır. Genellikle bu
değişimler bir uyarı olmadan veya küçük uyarılarla gelecektir. Bunları fark eden ve hızla adapte olan
yarışçılar öne geçeceklerdir.
Bir süre yelken yaptıktan sonra rüzgar değişimlerini anlamak ve reaksiyon vermek basitleşecektir.
Başka şeyler düşünürken bunu yapmak doğal hale gelecektir. Özellikle iyi yelkenciler için bir çeşit
kendiliğinden olan olaydır. Nasıl yaptıklarını sorsanız onlar da anlatamayacaklardır, çünkü uzun
yıllardır yapmaktalardır.
Teknik: İplikçikleri izlemek
Orsalama gelişmenizin son hedefi rüzgara doğru sadece tekneyi hissederek yelken yapabilmektir.
Buna rağmen, başlangıçta veya çok az rüzgar gibi bazı durumlarda flok (veya laser gibi tek yelkenli bir
teknede iseniz ana yelken) iplikçiklerini gözleme ihtiyacı duyacaksınız.
Floğun mümkün olduğunca basılmasını sağlayın. Teknenin orta çizgisine en yakın noktaya kadar
demek istiyorum, üzerindeki bütün rüzgar gücünü yok edecek kadar değil. Yelkeni düm düz yapmayın.
Bu noktanın nerede olduğunu belirlemek için, rüzgara doğru değişik ayarlar deneyerek seyir yapın.
Tekne tembelleştiğinde floğu bir miktar boşlayın. Floğun fazla çekildiğinde ana yelkenle arasındaki
boşluğun azaldığını hatırlayın.
Çeviren: Ercan Çelik
Flok doğru olarak ayarlandığında, iplikçiklere bakarak tekneyi hızlandırın. Eğer dış iplikçikler aşağı
düşüyorsa, teknedeki rüzgar yönüne göre yelken fazla basılmış demektir. Yelkeni boşlamak
istemiyorsunuz, bu nedenle tekneyi rüzgara yönlendirin. Gerçekte bu yelkeni ayar yapmaktır, ancak
yelkeni değiştireceğinize tekneyi döndürüyorsunuz.
Eğer iç iplikçikler sürekli düşüyorsa, veya yelken yapraklanıyorsa veya ön yakada pıpırlama varsa
flok az ayar yapılmış demektir. Yelkeni daha çok basmak istemiyorsanız, bu kez tekneyi açarak ayar
yapmalısınız.
Amacınız dış iplikçiğin düz olarak arkaya bakması, bazan biraz havanın içeri girdiği anlamına gelen iç
iplikçiklerin zaman zaman (sürekli değil) yukarı çıkmasıdır. İç iplikçiklerin hangi sıklıkla yukarı kalkması
gerektiğini bilmiyorsanız hatayı çok kalkması yönünde yapın. İçerden fazla hava akımı geçmesi
yetersiz geçmesinden iyidir.
Bunlar olurken, mümkün olan en fazla orsalamayı yapıyor olmalısınız. Eğer bot tam hızında değilse
iyi orsalama yapamayacağınızı unutmayın, bu yüzden gidebileceğiniz en yüksek süratle gittiğinizden
emin olun. Ayrıca gücün hem floktan, hem de ana yelkenden geldiğini hissedebiliyor olmalısınız.
Aşağıdaki kısımlar bu hissi nasıl geliştireceğinize ilişkin fikir vereceklerdir.
20
La Grande Bellezza (2013)
The Great Beauty – Muhteşem Güzellik
Tür: Dram-Komedi Süre: 2 saat 22 dakika
Aralık-2013’de Avrupa Film Akademisi tarafından düzenlenen “26. Film Ödülleri” Berlin’de düzenlenen
törende sahiplerine verildi.
“La Grande Bellezza” toplamda 4 ödül aldı.
1.
2.
3.
4.
En iyi film
En iyi yönetmen - Paolo Sorrentino (Yandaki fotoğraf )
En iyi erkek oyuncu - Toni Servillo (Alttaki fotoğraf )
En iyi kurgu
Ayrıca, 2014 Oscarları için “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında yarışması için İtalya adına “La Grande
Bellezza“nın aday gösterileceği açıklanmıştır.
Filmimizin baş karakteri Jep Gamberdella, 65 yaşındadır. Yıllar önce „Human Camera“ diye bir kitap
yazmış ve çok kazanmış ve de çok popüler olmuştur. Artık Roma’da yaşamaktadır. Günleri/Geceleri
Roma yüksek sosyetesi içinde geçmektedir.. Daha doğrusu entelektüel Yüksek Sosyete içerisinde..
Filme bu açıdan bakarsak; sanki 50 yıl sonra tekrar çekilen, yeni versiyon bir „Dolce Vita“. Sanki bir
Fellini filmi seyrediyoruz.
Kahramanımız Jep Gamberdella mutsuzdur. Bu ihtişamlı görünen hayatın çirkin yanlarıyla her gün
yüzleşmekte, arkadaşlarıyla sohbetlerinde de bu durumu onların yüzüne acımasızca vurmaktadır..
İşte bu noktalarda film, „Woody Allen“ tarzında entelektüel drajeleri de bizlere sunmaktadır.
Jep Gamberdella melankolik yaşamaktadır. Roma sokaklarında, tarihi eserleri arasında herhangi bir yere
varmayı hedeflemeden gezinmekte, Roma’nın muhteşem güzelliğinin girdabında kaybolmaktadır.
Bu açıdan, filmimizi Roma Güzellemesi olarak da nitelendirebiliriz.
Jep Gamberdella, hayallerinde sevgisini hala koruyan gençlik
aşkını düşleyerek mutlu olabilmekte ve yatağına yattığında
odasının yüksek geniş tavanında sürekli Akdeniz’i hayal ederek,
denizi yaşayarak uyuyabilmektedir.
Çok kısa bir kısmında Costa Concordia görüntüleri de yer
almakta. Hani şu 13 Ocak 2012 tarihinde İtalya’nın Livorno
kıyılarındaki Isola del Giglio adasındaki bir resife çarparak yan
yatan “cruise” gezi gemisi. Film, bu olaya da bir selam çaktı.
Deniz’e, Aşk’a bir saygı göstergesi mi bilemedim ama ben öyle
algıladım.
Evet, “Roma’yı görmeden ölme” demişler veya “Roma’yı gör ve öl - See Rome and die.” İşte filmimiz zaten
böyle başlıyor. ”La Grande Bellezza”yı sizlere de öneririm. Seyredin bakalım nasıl yorumlayacaksınız.
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama yönetmen İtalyan sinemasına ayrı bir soluk, farklı bir stil, değişik bir
renk getirmiş. O nedenle muhakkak seyredin derim.
Suat Tülek
21
Bulmaca
Ankara Yelken Kulübü sporcuları Türkiye Şampiyonası için tekneleri ile çeşitli şehirlere gittiler. Kendileri
teknelerine bir de özel isim vermişler. Yarışçı ruhlarını gösteren bu isimleri teknelerine yazamasalar da
aralarında hep bu isimleri kullanıyorlar.
Ancak sekreterimiz kimin hangi tekne ile hangi kente gittiğini, hatta sporcuların yaşlarını bile
karıştırmış. Anne babaları, idareci ve antrenörleri arayıp, düştüğü sıkıntılı durumu bildirmeden, bazı
ipuçları toplamış. Aşağıdaki ipuçlarından yararlanarak kendisine tabloyu tamamlaması için yardımcı
olur musunuz?
1.
Kerem teknesini Bora olarak adlandırmış.
2.
Kuşadası’nda yarışan Erdem ve Mutlu adlı teknede yarışan sporcular 11 ve 12 yaşında
değiller.
3.
Fırtına adlı teknede yarışan sporcu 10 yaşında değil.
4.
8 yaşındaki sporcumuz Çeşme’de yarışıyor.
5.
Alanya’da yarışan Rüzgar’da Merve yarışmıyor.
6.
Sami 14 yaşında. Teknesinin adındaki harf sayısı Bodrum’da yarışan teknenin adındaki
harflerden daha fazla.
7.
Naci 12 yaşında değil.
22
Yaza Güzelleme
Tezgahlarda çağla ve eriğin görülmesi ile
içimiz kıpırdamaya başlar. Hava ısınmakta,
sırtımızı geçip, gönlümüzü de ısıtmaya
başlamaktadır. Deniz, yelken dostlarının can
mevsimi gelmektedir artık. Havuzluklarda
rahat oturulacak, titremeden sabahlanacak,
keyfi gecenin soğuğunun bölemeyeceği
günler önümüzdedir. O mavi denize yalnızca
bakmakla yetinmek yerine, doya doya
sarılacağımız, kucağında sallanmaktan öte,
kulaçlayacağımız anlar bizi beklemektedir.
Çilek, şeftali, vişne, kiraz gözleri şenlendirirken çalışanların izin mevsimi de gelmektedir. Planlar çoktan
yapılmış, artık ayrıntılar çalışılmaktadır. Çoktan saptanmış rotalardaki koylar, limanlar çalışılmakta,
sorunlu durumlar için yol üzerindeki sığınma noktaları saptanmaktadır. Hatta bazı erkenciler koylarda
mevsimin turfandaları olarak yerlerini almaya başlamışlardır bile.
Hele o karpuz kabuğunun denize düştüğü günler, kayısılar, üzümler… Milli meze kavunun havuzlukta
yerini aldığı, beyaz peyniri mahsun bırakmadığı günler. Koylarda, iskelelerde yer bulma sorunu olsa
da, denizin bağrında birkaç kulaç ile tüm sorunların geride bırakılabildiği zamanlar yaşanmaya
başlamıştır. Yandaki motor yatın çalıştırdığı jeneratörün gürültüsü, hızla limana giren bir teknenin
yarattığı deprem, gezi motorundan yayılan yüksek perdeden müzik o an için biraz yakınmaya yol açsa
da, yelkenleri doldurup, rüzgar ve denizin sesini dinleyerek yapılan sakin bir seyir ile unutulur giderler.
Kimi kez Poseidon fazla mesai yaparak denizi coşturur, bizi salladıkça sallar, yelkenler hızla küçülür,
sıkıntılı anlar yaşanır, ancak çevresi yemyeşil çamlar ile kaplı bir koya çekilip, turkuazın koynuna
sığındığımızda tümünü unutur gideriz.
Komşunu uzosu, sandalcının bazlaması, iskeledeki kadıncağızın zor kırılan bademleri o günlerde
daha bir tatlı gelir insana. Mürdüm eriği en güzel koktuğu günlerdedir, iyice güzelleşen üzümler ile
dut da yarışmaya başlar yavaş, yavaş. Deniz iyice ısınmış, gece, gündüz sarılacak bir yar olmuştur.
İzinler suyunu çekmeye başlayıp, iş yerlerinde tatlı tatil anıları konuşulmaya başlasa da, hala koyların
kalabalığı, iskelelerde yer bulamama sorunları yaşamaya devam ederiz. Sorunları aydınlatma yerine,
şal gibi örten ve unutturan dolunay karanlığı delen ışığı ile gönlüleri şenlendirir, demir taramayı bile
unutturur denizciye. Ay ışıldamıyor ise yakamozlar ne güne duruyor? Karanlıkta kulaç atan sevgiliyi
aydınlatan, teknenin ardında köpük değil ışıltı bırakan o minik canlılar.
O ne, sandal ile tekneye yanaşan kadıncağız peştamal,
bazlama yanında taze incir de getirmiş. Eyvah incirler
olgunlaşmaya mı başladı? Karadenizli dostumuz taze
fındık mı getirdi hediye olarak? Olsun havalar biraz
soğusa da, deniz daha sımsıcak. Hem koyda demir yerleri
iyice boş, ille de kıçtankara olma ile uğraşmaya gerek yok,
rahat, rahat demir atıp, salınabiliriz. Akşam sırtımıza bir
şeyler almak sorun değil, zaten orsa çekerken de bir şeyler
giymek gerekmiyor muydu? Ne oldu o sımsıcak günlere,
gecelere? Geceleri günler de izleyerek soğuyacaklar mı
ne? Neyse çok da üzülmeye gerek yok, o güzel yazın bir
de pastırması olacak. Biraz koksa da, kuru, kara olsa da
adında yaz var. O günlerde kapanmaya hazırlanan küçük lokantalar iskelelerinde daha bir şevkle bizi
karşılayacak, en güzel mezeler, yaklaşan kışın habercisi balıklar bizi ağırlayacak. Üzerine yenen son
taze incirler ile bu yılın da en güzel mevsimini uğurlayacağız.
Nice yelkenli, denizli yazlara…
Tanju Aktuğ
23
milyonlarca insana ulaşmış,
kalite
belgesi ile
standartlarını
onaylatmış olmanın haklı gururunu yaşayan bir firmayız.
ISO 9001
Te k n i k v e A l t y a p ı
Ses ve ışık sistemi
Görüntü Sistemleri
Konstrüksiyon Sistemleri
Özel Show ve Gösteri Ekipmanları
R e k l a m v e Ta s a r ı m
Grafik Tasarım
Kurumsal Kimlik Uygulamaları
Web Tasarımı
Organizasyon
Resmi Törenler
Açılış / Kapanış Organizasyonları
Konserler, Festivaller
Spor / Fuar Organizasyonları
Prodüksiyon
Medya İlişkileri
Film ve Müzik Prodüksiyonları
Stüdyo Kayıt
K o n g r e v e To p l a n t ı
Uluslararası Kongre Organizasyonları
Eğitim Toplantıları
Bayii Toplantıları
Teşvik Gezileri
Lansman Toplantıları
Merkez: Erciyes İşyerleri Sitesi 2. Cad. No:19 Macunköy / Ankara / Turkey
t: +90 (312) 397 56 66
f: +90 (312) 397 58 88
Şube: Barbaros Mah. Uphill Court Residence A Blok D: 106 Ataşehir / İstanbul / Turkey
t: +90 (216) 688 46 41 (pbx)
f: +90 (216) 688 46 42
Ankara Yelken Kulübü
Sancak Mah. 555 cadde No: 1/8 Çankaya / ANKARA
39° 52.010' N - 32° 52.144' E T: 312 495 36 56 F: 312 438 28 83
w w w. o r g a n i z e r. c o m . t r
Biz, yaptığı organizasyonlarla

Benzer belgeler

3 - Ankara Yelken Kulübü

3 - Ankara Yelken Kulübü BOZKIR YELKENCİLERİ Ankara Yelken Kulübü Üyeleri için haberleşme forumudur. üç ayda bir elektronik ortamda yayınlanır. Para ile satılmaz. Sahibi

Detaylı

deniz fenerleri - Ankara Yelken Kulübü

deniz fenerleri - Ankara Yelken Kulübü BOZKIR YELKENCİLERİ Ankara Yelken Kulübü Üyeleri için haberleşme forumudur. üç ayda bir elektronik ortamda yayınlanır. Para ile satılmaz. Sahibi

Detaylı

bozkır yelkencileri - Ankara Yelken Kulübü

bozkır yelkencileri - Ankara Yelken Kulübü BOZKIR YELKENCİLERİ Ankara Yelken Kulübü Üyeleri için haberleşme forumudur. üç ayda bir elektronik ortamda yayınlanır. Para ile satılmaz. Sahibi

Detaylı

İçindekile BOZKIR YELKENCİLERİ

İçindekile BOZKIR YELKENCİLERİ BOZKIR YELKENCİLERİ Ankara Yelken Kulübü Üyeleri için haberleşme forumudur. üç ayda bir elektronik ortamda yayınlanır. Para ile satılmaz. Sahibi

Detaylı

bozkır yelkencileri - Ankara Yelken Kulübü

bozkır yelkencileri - Ankara Yelken Kulübü BOZKIR YELKENCİLERİ Ankara Yelken Kulübü Üyeleri için haberleşme forumudur. üç ayda bir elektronik ortamda yayınlanır. Para ile satılmaz. Sahibi

Detaylı