CİHANNÜMA
Transkript
CİHANNÜMA
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 MART 2015 Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ Yıl:2 Sayı:3 Üç ayda bir elektronik olarak yayınlanmaktadır: http://www.cihannuma.org/ Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği Adına Sahibi: Mustafa ŞEN Yayın Koordinatörü Bilal EREN Editör Hakan AYDIN Editör Yardımcısı Osman UTKAN Yayın Komisyonu Ömer Faruk YÜCE Adnan ÇELİK Muhammed Selman DÖNMEZ Grafik Tasarım Mustafa BOSTANCI Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni ülkemizde ve dünyada ağırlıklı olarak dış politikaya ilişkin gelişmeleri yorumlamak, tartışma konuları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, güncel gelişmeleri Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği üyelerine aktarmak ve diğer araştırma ve uygulama birimleriyle paylaşmak amacıyla yayınlanmaktadır. Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’nde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği’nin resmi görüşünü yansıtmamaktadır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. İLETİŞİM Mustafa Kemal Mah. 2133 Sk. No:11/10 Çankaya / Ankara Tel: 0312 219 81 93 Faks: 0312 219 81 94 www.cihannuma.org www.twitter.com/cihannumader www.facebook.com/cihannumader E-posta: [email protected] CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 İÇİNDEKİLER ÖZETLER...........................................................................................................................................................................4 ABSTRACTS......................................................................................................................................................................6 MEDYATİK ORYANTALİZM: KÜLTÜREL SÖMÜRGECİLİK.............................................................................8 Yusuf KAPLAN BOSNA’DA YÜZYILLIK DRAM..................................................................................................................................14 Hüseyin YORULMAZ MISIR’DA DARBENİN SÜRDÜRÜLEMEZ EKO-POLİTİĞİ..............................................................................22 Can ACUN DİJİTAL AKTİVİZM.......................................................................................................................................................32 Bilal EREN, Öğr. Gör. YAZIM KURALLARI......................................................................................................................................................34 DUYURU / TEŞEKKÜR İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 ÖZETLER KÜLTÜREL hümanizm gibi kavramların yüceltildiği bir zamanda başlarına gelen musibetlere inanamadılar. Bu çağda bu olur mu diye düşündüler önce. Üstelik Avrupa’nın arka Yusuf KAPLAN bahçesi olarak adlandırılan Balkanlar’ın orta Çağımız, medya çağı. Medya çağı’nı, yerinde vuku buldu bütün bunlar. Dünyanın “pornografi” çağı olarak da adlandırabiliriz. gözü önünde gerçekleşti. Batı’nın bazen Burada “pornografi”den kastettiğim şey, algı sessiz kalarak bazen de yardımcı olarak Sırp kapılarının kapanmasıdır. Algı kapılarının ve Hırvatlarla elbirlik yok etmek istedikleri, kapanmasına yol açan şey, bizatihî medyalar tahammül edemedikleri bu kimlik, aksine o ve bu medyaların dili, izleyiciyle kurdukları toprakların yeşil çuha örtüsünde farklı bir tona ilişki biçimleridir: Medya çağı, iletişim bürünerek daha bir sahibini buldu. Boşnaklar araçları olarak doğan medyaların, Stuart başlarına gelenlerin sırf bu kimliklerinden Hall’ün yerinde tanımlamasıyla, “mücadele ötürü olduğunun farkına vardılar. Çetnikler mahalli”ne (site of struggle) dönüşmesiyle ve Ustaşalar onların diline ve soyuna birlikte, medyaları, iletişim araçları olmaktan bakmaksızın “Siz Türk ve Müslümansınız!” diye uzaklaştırdı. Kitleleri, estetik yöntemlerle saldırıyorlardı. Çünkü haklı olarak yüzyılların ayartan “pornografi” araçlarına dönüştürdü. uygulaması ile Boşnaklığı, Türklükle ve Medyalar, artık Habermas’ın deyişiyle, küresel Müslümanlıkla eşitliyorlardı. güç odaklarıyla, ekonomik-siyasî-kültürel çıkar çevrelerinin, karmaşık/dolayımlı yöntemlerle MISIR’DA DARBENİN SÜRDÜRÜLEMEZ güçlerini ve çıkarlarını, hem meşrûlaştırdıkları EKO-POLİTİĞİ hem de pekiştirdikleri “iktidar-kurma araçları”na dönüştü. Ve geldiğimiz noktada Can ACUN yeni-sömürgeciliğin akademik oryantalizme rahmet okutacak keşif kollarına dönüştü. O Mısır’da halkın büyük bir kısmını Mübarek’e yüzden medya çağında iletişimsizlik en büyük karşı ayaklandıran ve 25 Ocak 2011 Devrimine sorun. götüren sebeplerin başında siyasi unsurların yanı sıra, sosyo-ekonomik problemler ve gelir BOSNA’DA YÜZYILLIK DRAM dağılımı adaletsizliği gelmekteydi. Tahrir Meydanını dolduran milyondan fazla gösterici Hüseyin YORULMAZ “ekmek, özgürlük, sosyal adalet, insanlık onuru” sloganları atarak devrimi başlatmışlardı. 20. yüzyılın sonunda yaşanan kanlı savaş, Fakat zamanla bu büyük beklentiler daha Boşnaklar için tarihlerindeki en ağır bir da büyük bir öfkeye dönüşmekte gecikmedi. hesaplaşma oldu. Demokrasi, insan hakları, Karşılanamaz beklentiler, medyanın büyük MEDYATİK ORYANTALİZM: SÖMÜRGECİLİK 4 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 bir kısmını kontrol eden seküler-liberal muhalefet ile fülul tarafından Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı kanalize edilerek halk desteğini kaybetmesine neden olurken, darbenin asgari şartlarını da olgunlaştırmış oldu. Ancak, darbe aktörleri ateşledikleri bu öfke ile şimdi kendileri yüzleşmek durumunda kaldılar. Bir devrim olarak lanse edilen 3 Temmuz Darbesi, beklemediği ölçüde bir direniş ile karşı karşıya kalınca Mısır kaos ve şiddet sarmalına sürüklendi. Körfez ülkelerinden gelen astronomik rakamdaki yardımlara rağmen, günü kurtarmaktan öte bir ekonomik planları olmadığı anlaşılan darbe aktörleri, Mursi döneminden çok daha büyük bir kriz ile karşı karşıya kaldılar. İÇİNDEKİLER arasındaki yazışmaları, yıkılmaz ABD imajını, gizli ilişkileri görebiliyoruz. Diğer yandan farklı görüşlerde olanlar da var; Stanford Üniversitesi’nden Evgeny Morozov’a göre “sosyal ağların rolü abartılıyor ve bahsedildiği kadar etkisi yok. Devrim falan yok. 2009’da İran’daki seçimlerde de bir twitter devrimi gerçekleşmişti ancak başarısız oldu. Neden? Twitter o dönemde yeterince popüler değil miydi?” DİJİTAL AKTİVİZM Bilal EREN İnternet henüz “internet” olmadan önce Pentagon ile birkaç üniversite arasında bir proje iken “ARPANET” Projesinde çalışan akademisyen ve öğrenciler BBS’lerde bir yandan bilim kurgu ve siber-punk muhabbeti yapıyor diğer yandan kriptolu bilginin özgür dolaşımını savunuyor ve “hacktivist” faaliyetler yürütüyorlardı. Yani bir anlamda “dijital aktivizm” yapıyorlardı. “Dijital aktivizm”, yani siyasal pratiklerin enformasyon ağlarında uygulanışı son dönemin önemli fenomenlerinden biri. İnsanlar kendilerini sanal olarak Tahrir, Gezi, Frankfurt meydanlarında gösteriyor, Facebook’ta politik gruplara katılıyor, Youtube’da videolar paylaşıyor ve Twitter’da anlık gelişmeleri aktarıyor. Veya Dijital Aktivizm sayesinde Wikileaks’in yayınladığı belgeleri, hükümetler 5 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 ABSTRACTS MEDIATIC ORIENTALISM: EXPLOITATION CULTURAL that they were having these calamities in the very middle of an era in which such concepts as democracy human rights and humanism were Yusuf KAPLAN glorified. Firs,t they asked themselves how that could happen in that age. Furthermore, We are living in an age of media. We can define all these happened at the very center of the media age as the “age of pornography”, Balkans known as the backyard of Europe. as well. The term “pornography” implies the And it happened just in front of the world. closing of perception channels. What closes This identity, which the West couldn’t stand our perception are the media themselves and tried to demolish not only by remaining and the language they use and the types of indifferent, but also by allying with Serbians relationships they build with the viewers: and Croatians, once again found its owner in as the media which once emerged as a different tone under its green broadcloth communication tools turned out to become as the things got worse for the attackers. The “the sites of struggle”, in Stuart Hall’s accurate Bosnians realized that these were happening conceptualization, the media age alienated to them just because of this identity of theirs. media from being communication tools. It Chetniks and Ustashas were attacking them transformed them into tools of “pornography” saying that “they were Muslims” regardless enticing masses by aesthetical means. The of their language and kinship. Because they media, in Habermas’ saying, have turned into were rightfully associating being Bosnian with “hegemonic tools” whereby global power elites being Turkish and Muslim. and economical-political-cultural interest groups both legitimize and corroborate their THE UNSUSTANTAINABLE SOCIO-POLITICS powers and interests through complicated OF QOUPD’ETAT IN EGYPT and vicarious means and methods. And at the current state, they have become means Can ACUN of patrol for new-exploitation far worse than academic orientalism. Therefore the lack of Among the most forthcoming reasons behind communication in the age of media is the the public rebellion against Mubarak and 25th biggest problem. Jan. 2011 Revolution are political factors along with socio-economical problems and income A DRAMA of CENTURY IN BOSNIA inequalities. More than a million demonstrators gathering at the Tahrir square started the riot Hüseyin YORULMAZ shouting slogans like “bread, freedom, social justice, human pride”. However, it didn’t take The bloody war which took place through the long for these expectations to turn into an end of 20th century was the most grievous even larger hatred. Unattainable expectations revenge for the Bosnians. They couldn’t believe were used as a matter of opposition against 6 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 the President Muhammed Mursi by the secular-liberal opposition circles controlling most of the media along with fülul (remnants of the old regime) thereby cultivating the minimum conditions for coupd’etat. However, the actors of the coup were then faced with the challenge to stand up to the hatred they once provoked. Introduced as an evolution, the 3rd July Coup faced with an unexpected resistance thus dragging Egypt into a chaotic and violent turmoil. In spite of astronomic amount of aids coming from Gulf countries, the actors of coup proved themselves unable to devise a wellestablished financial plan rather than saving the day and faced with a lot worse crisis when compared to the Mursi era. İÇİNDEKİLER indestructable image of the U.S. and hidden connections. On the other hand, there are some others with different views; according to Evgeny Morozov from Stanford University “the role of social networks are exaggerated and they don’t have such an impact. There is no such thing as revolution. There was once a Twitter revolution during the 2009 election in Iran, but it failed. Why? Wasn’t Twitter popular enough then?” DIGITAL ACTIVISM Bilal EREN Once when Internet was not the Internet it is now, when it was just a network among Pentagon and a few universities, academicians and students working under the “ARPANET” Project were talking about science-fiction and cyber-punks over the BBS and also defending the free flow of cyrpted information as well as sustaining their “hacktivist” activities. In a way they were doing “digital activism”. “Digital activizm”, the practice of making policy on information networks, is a significant phonemenon of recent times. People can virtually demonstrate themselves as if they were in Tahrir, Gezi or Frankfurt squares, join in political groups in Facebook, share videos on Youtube and post instant messages on Twitter. Thanks to Digital Activism, it’s now possible to monitor the documents posted by Wikileaks, correspondences between governments, 7 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 MEDYATİK ORYANTALİZM: KÜLTÜREL SÖMÜRGECİLİK Yusuf KAPLAN Araştırmacı-Yazar Çağımız, medya çağı. Medya çağı’nı, “pornografi” çağı olarak da adlandırabiliriz. Burada “pornografi”den kastettiğim şey, algı kapılarının kapanmasıdır. Algı kapılarının kapanmasına yol açan şey, bizatihî medyalar ve bu medyaların dili, izleyiciyle kurdukları ilişki biçimleridir: Medya çağı, iletişim araçları olarak doğan medyaların, Stuart Hall’ün yerinde tanımlamasıyla, “mücadele mahalli”ne (site of struggle) dönüşmesiyle birlikte, medyaları, iletişim araçları olmaktan uzaklaştırdı. Kitleleri, estetik yöntemlerle ayartan “pornografi” araçlarına dönüştürdü. O yüzden Jean Baudrillard, Irak işgali sırasında, “Irak’ta savaş olmadı. Tanık olduğumuz şey, ayartıcı bir medyatik gösteri”ydi, demişti. Modernliğin bütün dünyaya çeki düzen vermeye başladığı üç yüzyıldan bu yana başka bir dünyanın eşiğine fırlatıldık, bütün insanlık olarak. Batı uygarlığının modernlikle birlikte geliştirdiği meydan okuma, medeniyetlerin, dinlerin, toplumların, hatta bir toplum içindeki etnik azınlıkların birbirleriyle ilişkilerini alt üst etti. Sadece birbirleriyle değil, birbirlerinin zihinleriyle, kültürleriyle, hatta kendileriyle, kendi kültürleriyle ilişkilerini de tepe taklak etti. Yaşayan en büyük tarihçi, William McNeill medeniyetlerin tarih boyunca birbirleriyle karşılaşma-buluşma biçimlerini incelerken, ilk kez Batı tecrübesiyle birlikte medeniyetler arasındaki ilişkilerin mahiyet değiştirdiğine dikkat çeker. Batı tecrübesi’nin ilk “küresel” örneği olarak Grek tecrübesini görür. Ve yaptığı tespit bu yazıda söyleyeceğimiz her şeyin şimdiden neden tartışılması gerektiğini de gösteren, gözler önüne seren bir tespittir. Şöyle der McNeill: Greklerin dünya sahnesine çıkmaları, dünyanın dengesini değiştirmiştir. İşte her türlü oryantalizm biçimlerinin kökenlerini, pagan uygarlığın biricik örneğini oluşturan Grek ve Roma tecrübelerinin başka kültürlerle, dinlerle ve medeniyetlerle kurdukları ilişki biçimlerinde bulabiliriz. Medyalar, artık Habermas’ın deyişiyle, küresel güç odaklarıyla, ekonomik-siyasî-kültürel çıkar çevrelerinin, karmaşık/dolayımlı yöntemlerle güçlerini ve çıkarlarını, hem meşrûlaştırdıkları hem de pekiştirdikleri “iktidar-kurma araçları”na dönüştü. Ve geldiğimiz noktada yeni-sömürgeciliğin akademik oryantalizme rahmet okutacak keşif kollarına dönüştü. O yüzden medya çağında iletişimsizlik en büyük sorun. Bu yazıda, medyatik oryantalizmin nasıl yeni/kültürel sömürgeciliğin keşif koluna dönüştüğünü çeşitli açılardan ve Kısa Bir Medeniyetler Tipolojisi medeniyetler tarihine açılarak, derin nefes Geliştirdiğim üçlü medeniyetler tipolojisinin alarak tartışacağım. üçüncüsünü oluşturan pagan uygarlığın tarih 8 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 sahnesine çıkış biçimi ve diğer medeniyetlerle karşılaşma biçimleri, hem genelde Batı uygarlığının diğer medeniyetlerle neden yıkıcı ilişkiler kurduğu meselesinin hem de özelde oryantalizm sorununun anlaşılmasında önemli ipuçları sunabilir bize. 1-Vahiy Medeniyeti Çok özlü bir şekilde özetlemek gerekirse, birinci tip medeniyetler, vahiy medeniyetleridir: Hz. Adem’den Hz. Peygamber’e (sav) kadar süregelen vahiy medeniyetinin yolculuğu, iki temel sütun üzerinde/n yükselir: Birincisi asıl / yaratıcı ruh; ikincisi de usûl / kurucu iradedir. Medeniyetimizin bu iki kurucu ilkesini tevhid akidemizin iki temel sütununda görebiliriz: Ulûhiyet Sütunu ve Nübüvvet Sütunu. Bu iki sütun, Fussilet sûresinin 53. âyetinde zikredilen enfüs ve âfâk yolculuklarında nefis bir şekilde karşılığını bulur. Asıl / yaratıcı ruh, vahiy tarafından oluşturulur ve dikey eksene denk gelir. Dikey eksen, hakikatin özünü sunar bize. Dikey eksen eşittir enfüs’tür. Usûl / kurucu irade ise, peygamberler tarafından oluşturulur ve yatay eksene denk gelir. Yatay eksen eşittir âfâk’tır. Ancak usûl’ün kaynağı, asıl’dır. Asıl yani vahiy, hakikatin özüne nasıl ulaşabileceğimizin ilkelerini sunarken; usûl yani bizatihî Hz. Peygamber (sav), hakikatin özünün nasıl söze ve hayata dökülebileceğinin yöntemini sunar bize. İÇİNDEKİLER idraki, kısaca çağrı’yı inşa eder; Medine süreci’nde yer’ini bulur, çağ’ını kurar. İkisinin toplamı bize medeniyeti verir. Medeniyet, Sünnet-i Seniyye’de tezahür eder, ete kemiğe bürünür. Hayatiyetini yani üstdilini, usulünü, yer’ini, Medine’sini yitiren bir din, hayat’ını, dil’ini, idrakini, çağrı’sını, Mekke’sini de yitirmekten kurtulamaz. 2-Kadîm Medeniyet/ler İkinci tür medeniyet tipi, “hikmet” geleneklerine dayalı kadîm medeniyet tipidir: Dünyanın doğu coğrafyasında Hinduizm, Budizm, Taoizm, Şintoizm ve Konfüçyanizm; Batı coğrafyasında ise kadim Afrika ve Amerika medeniyetleri bu ikinci tür medeniyetlerin başlıca örnekleridir. Bu medeniyetler, yalnızca kozmos’u, fizikötesi dünyayı / dikey ekseni eksene alırlar ve fizik dünyayı / yatay ekseni ihmal ederler. Yani hikmet geleneklerine dayalı medeniyetler tek boyutludur. 3-Pagan Uygarlık/lar Üçüncü tip “medeniyet”ler pagan uygarlıklardır. Bunlar da, fizik dünyayı / yatay ekseni eksene alırlar ve fizikötesi dünyayı, insanın iç dünyasını, ruhunu imha ederler. Bu uygarlıklar da tek boyutludur. Pagan tecrübeler, ifrat / abartı (bu dünyanın abartılması); hikmet tecrübeleri ise tefrit / göz ardı (bu dünyanın göz ardı edilmesi) ekseninde var olmaya Vahiy / asıl, hakikatin dil’ini; usul / Hz. çalışırlar. Peygamber de hakikatin hayat hâline gelmesini mümkün kılacak üstdili oluşturur. Dil, din’in Oysa vahiy medeniyetleri, hem fizik, hem de hayat sunması; üstdil ise dinin hayat olması ve fizikötesi dünyayı mezceden, çok boyutlu herkese hayat sunmasıdır. Başka bir ifadeyle, medeniyetlerdir. O yüzden vahiy medeniyetleri din’in dayandığı “dil”, hayat’ın hakikatinin ve kozmos fikrine dayanır ve denge esastır. Bu hakikatin hayatının hayat kaynağıdır. Üstdil / dünya ile öte dünya arasında, fizik dünya Hz. Peygamber (dolayısıyla Sünnet-i Seniyye) ile fizikötesi dünya arasında, ruh ile beden ise, dinin hayatiyet kaynağıdır. Özetle, Vahiy, arasında, öz ile söz arasında, dil ile üstdil, Mekke sürecinde Müslüman “dil”i, şahsiyeti, enfüs ile âfâk arasında, dikey eksen’le yatay 9 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 eksen arasında, çağrı ile çağ arasında “Mekke süreci” ile “Medine süreci” arasında dengeli ilişkiler kurulur. Biri ötekini yok etmez. Aksine, birinin varlığı ötekinin de teminatıdır. Nasıl ruh olmadan beden olmazsa, aynı şekilde fizik olmadan da metafizik olmaz, var olamaz. eliminasyon’a / yok etme’ye başvurma. Greklerde, Romalılarda, Avrupalılarda ve en son Amerikan tecrübesinde gördüğümüz başkalarıyla ilişki kurma biçimi sırasıyla bu iki strateji üzerinden gerçekleşegelmiştir. Oryantalizmin Görünümleri Oryantalizmin Kökenleri İşte pagan uygarlıkların bu temel yapılarından ötürü, diğer medeniyetlerle kurduğu ilişkiler, aslında oryantalizmin de kaynağını oluşturmuştur. Pagan uygarlıkların yapıları, salt epistemolojiye yani kuru bilgi’ye ve bilgilenmeye; dolayısıyla çatışmaya; hikmet geleneklerinin yapıları salt fenomenolojiye / şahsî tecrübeye; yani “hiçliğe”; vahiy medeniyetinin yapıları ise “varoluş”a (hakkal-yakîn’e / ontolojiye) dayalıdır. Pagan uygarlıklar, salt fizik gerçekliği eksene aldıkları için, pagan toplumların oluşum süreci oryantalizmin tarihî ve kültürel kökenlerini anlamak bakımından oldukça önemlidir. Burada üstad Bediüzzaman’ın imajinatif terminolojisini kullanarak tartışmayı sürdürecek olursak... Pagan toplumlar, mülk âlemi üzerinde verilen mücadelenin sonucudur. Önce ekonomik mülk ele geçirilir; sonra bu ekonomik mülk, askerî mülk’e dönüştürülür. Antik Yunan’da kolonilerin, antik Roma’da ise garnizonların kurulması bu şekilde gerçekleşmiştir. Askerî mülkü ele geçiren koloniler, diğer kolonilerle çatışırlar ve onlar üzeriden egemenlik / melik’lik kurarlar. Girit’te Mikenler ve Minoslarla başlayan, Greklerde kıvamını bulan pagan uygarlığın diğer medeniyetlerle ilişki biçimi iki temel strateji üzerinden işleyegelmiştir: Önce asimilasyon / eritme; sonra da eğer asimilasyon başarısızlıkla sonuçlanırsa 10 Buradan oryantalizme giriş yapabiliriz yavaş yavaş. Oryantalizm, bir öteki icat ederek, kendi varlığını meşrûlatırma, böylelikle kendi kimliğini öteki üzerinden icat etme çabasıdır. Oryantalizmin zihninin dili, Avrupamerkezciliktir: Her şeye, Avrupa-dışındaki bir olguya ya da dünyalara, dinlere, kültürlere ve medeniyetlere de yalnızca Avrupalı gözlüklerle, perspektiflerle bakma çabasıdır bu. Daha masumane görünen oryantalizm tanımı şöyledir: Başka kültürleri inceleyerek, o kültürlerin bilgisine ve birikimlerine ulaşmak; o kültürleri Avrupa-merkezci zihin kalıplarıyla silbaştan kodlamak, formatlamak; böylelikle tanınamaz hâle getirmektir oryantalizm. Başka bir deyişle, bir öteki icat etmek ve bu öteki’ni, neyse o olarak değil, Avrupalıların işine nasıl geliyorsa öyle resmetmek, tasvir ve tarif etmek, dolayısıyla büsbütün tahrif edilmiş, tamamıyla hayal mahsulü bir öteki olarak icat etmektir. Burada oryantalizmin mantığı ikili karşıtlıklar üzerinden işler / işletilir: Merkez-çevre; uygarbarbar; Batı-diğerleri; efendi-köle; gelişmişgelişmemiş; ileri-gerikalmış vesaire. Önce sözümona akademide başlayan oryantalizm, daha sonra başta resim sanatı olmak üzere bütün sanatlara ve bu arada sinema, gazete ve televizyona da aynen sirayet CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 İÇİNDEKİLER etmiştir. Oryantalizm, Cemil Meriç’in deyişiyle, sömürgeciliğin keşif kolu değildir sadece; aynı zamanda, keşfedilmemiş kıtaların, dünyaların, hakikatlerin üzerinin de ayartıcı yöntemlerle sonsuza dek örtülmesi çabasıdır. yeni bir oryantalizmle karşı karşıyayız. Oryantalizm, günümüzde klasik / akademik evresini çoktan tamamladı: Şu an medyatik oryantalizm olarak adlandırdığım, birincisinden daha tehlikeli, birincisine rahmet okutacak ürpertici bir dil kullanan Sonuç: Medyatik Oryantalizmle Nasıl Mücadele Edilmeli? Klasik oryantalizm, açık sömürgecilik ve açık-emperyalizm döneminin çocuğuydu. Şu an açık-sömürgecilik de, açık-emperyalizm de fiilen bitti. Yeni-sömürgecilik ve yeniBatı’daki oryantalizm projesi, yalnızca diğer emperyalizm olarak adlandırabileceğimiz yeni kültürlerin ve medeniyetlerin kontrol ve bir oryantalizm biçiminin tam ortasındayız. kolonize edilmesinde önemli bir öncükolu işlevi görmekle kalmamış; daha önemlisi Yeni-oryantalizm, kültürel sömürgecilik veya de, bütün diğer dinlerin ve medeniyetlerin kültürel emperyalizm biçiminin motorudur. Ve hakikatlerinin neyse o olarak görülebilme, başlıca araçları da gazete, televizyon ve sinema neyse o olarak keşfedilebilme ve neyse o gibi kitlesel ve küresel “iletişim” araçlarıdır. Bu olarak yeni koridorlar açabilme imkânlarını araçlar, gerçekte iletişim araçları değil, iletişimi da iptal etmiştir. imkânsızlaştıran, buharlaştıran, insanlık tarihinde en büyük iletişimsizlik sorununun Bu açıdan, sömürgeciliğin keşif kolu olma yaşanmasına yol açan güç ve hâkimiyet kurma; çabası, aslında masumane bir çaba olarak kurulan hâkimiyeti pekiştirme ve yayma bile görülebilir. Oryantalizm projesinin asıl araçlarıdır. tehlikeli yanını, başka kültürleri Avrupamerkezci, dolayısıyla seküler perspektiflerle İşte yeni-oryantalizm, bu noktada, bu araçlar tahrif etme, tarümar etme, tanınamaz hâle / medyalar vasıtasıyla, eski sömürgeciliğin getirme yanını göremiyoruz maalesef. ve eski emperyalizmin gördüğü işlevleri, daha örtük, daha görünmez, daha ayartıcı ve Oryantalist proje, başka dinlere, medeniyetlere bütün bu nedenlerden ötürü de daha tehlikeli ve kültürlere sahici, sahih şekillerde nüfûz şekillerde Batı uygarlığının, Batılı seküler edebilme imkânlarını berhava etmiş, yok duyma, düşünme, yaşama biçimlerinin etmiştir. Eğer oryantalizm iyi tanınamaz ve kodlarını küreselleştirmekte ve derinlemesine tuzakları iyi görülemezse, başka dinlerin ve yaymakta tam anlamıyla “gizli silahlar” olarak medeniyetlerin insanlığa kendi aslî dinamikleri kullanılıyor. ve kendi özgün usûlleri açısından esaslı şeyler sunabilme imkânları hiçbir zaman mümkün Bu gerçeği cins bilim felsefecisi Paul Feyerabend, olmaz, olamaz. özlü bir dille çok güzel özetlemiştir: “Batı uygarlığı, dünya üzerinde kurduğu hâkimiyeti Medyatik Oryantalizm: Yeni-Sömürgecilik iki şeye borçludur: Reklâm / medya ve silah.” Medyatik oryantalizm olarak tarif ettiğim yeni-oryantalizmle mücadele edebilmek 11 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 klasik oryantalizmle mücadele etmekten daha da zorlaşmıştır. Ama yeni-oryantalizmle başa çıkabilmek için iki temel öneride bulunmak istiyorum. Birincisi, mevcut bütün medyalarda toplumun bütün kesimlerine ve bütün dünyaya hitap edebilecek ölçekte varlık gösterebilmek. Özellikle sinema ve televizyonda bu anlamda çok büyük boşluk var; hem Türkiye’de, hem de İslâm dünyasında. Medyada varlık gösteremediğimiz, ardından bu medyaları dönüştüremediğimiz sürece bu dünyada varlık gösteremeyeceğimizi, varlığımızı sürdürmekte bile zorlanacağımızı henüz tam anlamıyla idrak edebildiğimizi söyleyemeyiz. İşin ilginç tarafı şu: Medyada varlık göstermek ve medyayı kendi aslî dinamiklerimiz / dilimiz ve usullerimiz / üstdilimiz doğrultusunda dönüştürmek arızî bir çabadır. Sadece medyada yapılacak işlere bel bağlayamayız: Çünkü medyanın diline, seküler Batı uygarlığının çatışmacı, nesneleştirici, hiçleştirici, narkoz etkisi yapıcı, uyuşturucu dili hükümfermâdır. Asıl yapılması gereken iş, ikinci “iş”tir: Dünyaya vahyin ekseninde işleyen kendi medeniyet fikrimizi sunabilmektir. Din, hayat kaynağıysa; medeniyet, dinin hayatiyet kaynağıdır. Hayatiyetini yitirmiş bir dinin, hayat’ını idame ettirebildiğinden sözedilemez. Dolayısıyla, medya bir medeniyet meselesidir. Her medeniyet kendi medyasını kendi dünya ve hayat tasavvuru çerçevesinde geliştirir. Bizim de yeni-sömürgecilik olarak tanımladığım medyatik oryantalizmle mücadele edebilmemizin ve kendi medeniyet dünyamızın inşasına doğru sahici bir şekilde 12 yol alabilmemizin yolu, kendi asıl’larımız doğrultusunda kendi medyalarımızı, medyalarımızın dilini kurmaktan geçer. Mevcut çatışmacı, seküler medyalarla bir yere gidemeyiz. Kendi ayağımıza kurşun sıkmış oluruz sadece. CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 13 İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 BOSNA’DA YÜZYILLIK DRAM Hüseyin YORULMAZ Sakarya İl Kültür ve Turizm Müdürü “Biz dünyanın en karmaşık insanlarıyız. Tarih, bize yaptığı şakayı hiç kimseye yapmamıştır. Düne kadar olduğumuzu bugün unutmak istiyoruz. Benimsenmemiş, kopmuş, şaşkın bir halde yarı yolda kalakalmışız. Gidecek yerimiz de kalmadı artık. Tıpkı göl olmak için çok küçük, toprağın içmesi içinse çok büyük olan, bir taşma sonucu ana nehirden kopan bir dere gibiyiz. Ceddimiz ve gözden düşme suçluluğu yüzünden duyduğumuz belirsiz bir utancın etkisi altında geriye bakmak istemediğimiz, ileride de bir şey göremediğimizden, herhangi bir karar almak korkusu içinde zamanı durduruyoruz. Kardeşlerimiz gibi, göçmenler de bizimle alay ediyorlar. Bizse, gurur ve nefretimizle övünüyoruz. Muhafazakâr olmaya çalışırken, kendimizi öyle bir yitirdik ki, artık ne olduğumuzu kendimiz bile bilmiyoruz. Bu ölü halimizi sevmiş olmamız ve bu durumdan kurtulmak istemeyişimizden ötürüdür mutsuzluğumuz. Oysa her şeyin olduğu gibi, bu sevginin de ödenmesi gereken bir bedeli vardır.”1 “kaynayan kazan” olarak tanımladığı bölgenin olaylardan etkilenen en mazlum halkı Boşnaklardır. Osmanlı’nın bölgeden zoraki olarak çekilmesiyle birlikte en çok onlar yerlerinden edilmiş, Yugoslavya döneminde ikinci sınıf vatandaş yerine konularak en çok onlar sarsılmıştır. Balkan mozayiğinin rengi diğerlerinden daha ön plana çıkan bu milleti, uzun yıllar kimliklerinden bile mahrum olarak yaşamış, gelişmelerden ister istemez en çok onlar zarar görmüşlerdir. Selimoviç’in kişisel hayatından Boşnakların yazgısını okumaya devam edelim. Ünlü romancının kaleme aldığı “Derviş ve Ölüm’ü Neden Yazdım, Nasıl Yazdım?” yazısında şöyle anlatılır başından geçen trajik hadise: “1944 yılı sonlarında Partizan ve Tuzla Askerî Bölge Komutanlığı’nda subay olan en büyük ağabeyim, üçüncü Kolordu Askerî Mahkemesi kararıyla kurşuna dizildi. Şehirdeki afişlerde, Şevki Selimoviç’in, Halk Malları Genel Müdürlüğü’nün deposundan bir yatak, bir dolap, sandalye ve buna benzer ufak tefek Bosna’nın yetiştirdiği ünlü romancı Mehmed şeyler çaldığı için idama mahkûm olduğu Selimoviç, Osmanlı’nın Bosna topraklarından ilân edilmişti. Sanık, meşhur bir Partizan ayrıldıktan sonra Boşnakların yaşadığı ailesinden olduğu için karar da bu denli sert coğrafyanın ve tarihin doğal bir sonucu olmuştu. Böylece devrime karşı ailemizin olarak içine düştüğü atmosferi özetleyen bu derin bağlılığı ve hayranlığı aleyhimize döndü veciz sözleri, bir Mevlevî şeyhi olan Ahmed ve biz uğrunda mücâdele verdiğimiz devrimin Nureddin’le konuşan Hasan’a söyletir. Sanki kurbanları olduk. İdama mahkûm olan yüzyıllık tarihin bir özeti gibidir. Gerçekten ağabeyim, bütün eşyaları Hırvat militanlar de Balkanlar hakkında kalem oynatan tarafından talan edilmiş boş bir evde, bir şans bazı tarihçilerin “barut fıçısı”, bazılarının eseri olarak esir kampında hayatta kalabilmiş 14 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 İÇİNDEKİLER olan hanımının Tuzla’ya dönüşünü bekliyordu. Şevki’nin idam edildiğini duyduğum zaman şok oldum. Hiçbir şey yapmadan elim kolum bağlı günlerce yattım ve sadece durmaksızın ağladım. Birkaç gün sonra ağabeyimi idama götüren Gizli Polis Örgütü’nün şoförü bana ondan bir haber getirdi. Şevki idamdan önce son derece sakinmiş. ‘Benim suçsuz olduğumu Meşa’ya (Mehmed) söyle’ demiş. Onun suçsuz olduğunu biliyordum, hatta hâkimler de başka türlü düşünmüyorlardı. Şoför onun nereye gömüldüğünü bana söyleyemedi. Halen de onun mezarının nerede olduğunu bilmiyorum. Bu inanılmayacak derecede kör ve aptalca düzenlenmiş olay, ailemin bütün fertlerinin hayatında bir dönüm noktası oldu: Hepimiz hiç beklenmeyen şeylerle karşı karşıya olduğumuzu fark ettik.” (Derviş ve Ölüm, s. 5–6) Bir Uyanışın Tarihi Selimoviç’in romanındaki veya kişisel hayatındaki bu önemli anekdot, aynı zamanda Boşnakların hayatıyla ve kaderiyle de doğru orantılıdır demek mümkün. Kitabın satır aralarından bu milletin bir dönem çektiği acıları ve sıkıntıları okuyabiliriz. Müslüman Boşnakların yüzyıllardır heterojen bir yapı içerisinde yaşadıkları coğrafyada hasımları ile zaman zaman kanlı bir şekilde hesaplaştıkları bilinmektedir. 20. yüzyılın sonunda yaşanan kanlı savaş, Boşnaklar için tarihlerindeki en ağır bir hesaplaşma oldu. Yukarıya bir paragrafını aldığımız Derviş ve Ölüm romanında anlatılan olayın, yazarının hayatıyla da doğrudan doğruya bir ilgisi vardır. Zaten Selimoviç bu romanını da etkisinden kurtulamadığı bu olay üzerine yazmaya başlar ve 1966 yılında yayımlar. Romandaki Mevlevî şeyhi kendi doğruları üzerinde kurulu mesut dünyasında yaşarken ve olaylar karşısında hep seyirci kalırken, hiç beklenmedik bir anda kardeşinin öldürülmesiyle karşı karşıya kalır. Ve birden dünyası kararır, umduğunu bulamayarak onun için her şey alt-üst olur. Bir anda çekilmez hale gelen hayat onu kaçtığı şeylerle adeta hesaplaşmaya zorlar. Bu kez öfkeye kapılıp isyan duygularının kabarmaya başladığı görülür. Mehmed Selimoviç’in kişisel olarak yaşadığı bu olay kendisi ve ailesi için bir “dönüm noktası” olurken, son yüzyıl boyunca yaşadıkları ve başlarına gelenler dolayısıyla da Müslüman Boşnaklar için bir uyanışın, silkinişin başlangıcı olmuştur. Partizan’ın Selimoviç ailesine yaptığı ile Avrupa dünyasını arkasına alan Sırp ve Hırvatların Boşnaklara yaptığı arasında pek çok noktada paralellik vardır. Osmanlı’dan sonra Bosna’nın uzun yıllar baskıcı rejimler tarafından yönetildikten sonraki uyanışını ve Boşnakların dirilişini, Selimoviç’in yazdıklarının satır aralarında buluyoruz. Sırplar ve Hırvatlar, Boşnaklar’ın Müslüman oluşunu tarih boyunca hiçbir zaman içlerine sindirememiştir. Laik Boşnaklar, Mareşal Tito zamanında Partizan üyesi olsalar bile, Osmanlı’nın mayaladığı onların kimliğini aileleri ve isimleri ele veriyordu. Zaman zaman isimlerini “nötr” hale getirseler dahi, anne ve babalarının kimlikleri bu sefer karşılarına çıkıyordu. Olmadı, vicdanları rahatsız ediyordu onları. Şunu da belirtmek gerek ki, Müslümanlığını yüksünen bazı Boşnaklar’ın Türklere tariz olarak, “Bizim Müslümanlığımıza sebep sizsiniz, keşke sebep olmasaydınız!” diyenleri için de durum değişmedi. Sırf Hırvat ve Sırp kanı taşımadığı için her zaman potansiyel suçlu olarak görüldüler. Yaşanan son savaşta, Boşnak-Sırp veya Boşnak-Hırvat evliliklerinin bitmesini ve çoğunun cinâyetle sonuçlanmasını başka neyle izah edebiliriz. 15 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 Demokrasi, insan hakları, hümanizm gibi kavramların yüceltildiği bir zamanda başlarına gelen musibetlere inanamadılar. Bu çağda bu olur mu diye düşündüler önce. Üstelik Avrupa’nın arka bahçesi olarak adlandırılan Balkanlar’ın orta yerinde vuku buldu bütün bunlar. Dünyanın gözü önünde gerçekleşti. Evet, herkesin gözü önünde meydana gelen bu savaşta Boşnaklar “Müslüman” kimliklerinin bilincine erdiler. Batı’nın bazen sessiz kalarak bazen de yardımcı olarak Sırp ve Hırvatlarla elbirlik yok etmek istedikleri, tahammül edemedikleri bu kimlik, aksine o toprakların yeşil çuha örtüsünde farklı bir tona bürünerek daha bir sahibini buldu. Boşnaklar başlarına gelenlerin sırf bu kimliklerinden ötürü olduğunun farkına vardılar. Çetnikler ve Ustaşalar onların diline ve soyuna bakmaksızın “Siz Türk ve Müslümansınız!” diye saldırıyorlardı. Çünkü haklı olarak yüzyılların uygulaması ile Boşnaklığı, Türklükle ve Müslümanlıkla eşitliyorlardı. Bosnalı Müslümanlara karşı yapılan bu zulüm ve işkence sadece son savaşta yapılanla sınırlı değil kuşkusuz. Yugoslavya döneminde de, hatta Osmanlı çekildikten sonra bölgeyi işgal eden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devrinde de aynı zulüm ve işkencelere defalarca maruz kaldıkları görülmüştür. Bunu, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı tarafından yayımlanmış2 son dönem Osmanlı belgelerinden de periyodik olarak gün gün takip edebiliriz. Bosnalı Müslümanların yetiştirdiği, siyasi sıfatından daha çok düşünür yönüyle de öne çıkan Rusmir Mahmudçehajiç’in bu konudaki düşünceleri, Boşnakların yaşadıkları bölgede nasıl çetin bir sınavla karşı karşıya olduklarını gösteriyor bize: “Bosna, asırlar süren trajedisi içinde -insanoğlunun kökleşmiş iyimserliği sayesinde gelecekte yok olacağını 16 ümit ettiğimiz- şer kuvvetlerinin kurbanı olmuştur. Dünyanın geleceği, Bosna’nın emsâli bulunmayan çok yönlü ruhanî kimliğini oluşturan etkenlerin ve ilkelerin gücüne bağlıdır. Bu ilkelerin farkında olmak, birçok insan için şu anda çok dar ve çok uzak görünen ‘dar kapı’yla özdeştir. Bu kapı, o kadar uzaktadır ki yolu bulmamızı sağlayan izler çok belirsizdir. Diğer seçenek, yokuş aşağı inen ‘geniş yol’dur. Fakat yücelere tırmanan dar yolun farkında olan ve varlıklarını her bir zerresi ile ona adamış bulunan küçük bir grup, Bosna’nın geleceğinin teminatıdır.”3 1991–92 yıllarında Bosna-Hersek Hükûmetinde başbakan yardımcısı olarak görev yapan ve daha sonra Saraybosna Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan Mahmudçehajiç soğukkanlı düşünen, olayların sıcaklığına kapılıp fevrî hareket etmeyen bir düşünür. 20. yüzyılın sonunda ülkesinde yaşanan savaşın nasıl çıktığını ve çıkartıldığını satır aralarına kadar bütün ayrıntısıyla bilmesine rağmen, o yine de -çoğu sağduyulu Müslüman Boşnak aydını gibi- “paradoks” olarak tanımladığı Bosna’daki farklı unsurların birlikte yaşamasına taraftardır: Bosna ve Boşnak siyasetinin yaşaması için gerekli şartın, Sırplar ve Hırvatlarla kurulacak diyalog olması büyük bir paradokstur. Bosna’daki Sırpların ve Hırvatların, Bosna ve Boşnak karşıtı planlar doğrultusunda kullanılıyor olmaları, onların dışlanmasını gerektirmez. Eğer onları dışlarsak, Boşnak siyasetini ‘kan ve toprak’ siyasetine indirgemiş oluruz. Boşnakların kimliklerine, İslâm’dan kaynak bulmaları gerektiği sonucuna varabiliriz; bu kaynak, İslâm’ın farklılık içindeki birliğe güç vermesini sağlayan bir stratejidir. Birlik içinde farklılığı kabul etmek, Boşnakların İslâm’la ve Bosna’yla olan bağlarını zayıflatmaz. Aksine gelenekler arasındaki ilişkinin farkında olmak, Boşnak maneviyatının temelini teşkil eder. CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 İslâm karşıtı, Bosna ve Boşnak karşıtı güçlere karşı koymak için en iyi yoldur. Boşnak kimliği -kendine ihanet etmeden- Sırp ve Hırvat millî ideolojilerinin yansıması olamaz. Tamamen tepkisel bir Boşnak anlayışı, birbirinden farksız üç ideoloji arasındaki çatışmada en güçsüz kahramanı yaratarak bütünüyle tarihe karışacaktır.4 İÇİNDEKİLER tamamen çökeceğini söylerken, nasıl oldu da Boşnaklar direnebildiler? Hâlbuki o arada hem düşmanımız hem de dünya gözlemcileri, kendi adını tesbit etmeye hiç ara vermemiş şerefli bir milletin yaşadığı Bosna’ya en kritik anlarda dahi yardımını esirgemeyecek Allah’ın var olduğu temel gerçeğini unutmuşlardı. Tüm bunlara istinaden Müslüman Boşnak milletinin olup bitenlerden ebedî bir ders alması Bosna’da savaştan sonra, Aliya İzzetbegoviç’in gerekir. Bütün ümitlerimizi, kurtuluşumuzu başını çektiği ve Mahmudçehajiç’in de dile ve geleceğimizi Allah’ın birliğine inanmakla getirdiği heterojen yapı içerisinde birlikte ve insan soyunun ancak bununla var yaşama düşüncesi oldukça geniş taraftar olabileceğini, en yüce ahlâkî değerleri bulmuştur denebilir. Savaş yıllarıyla ilgili yaşamakla kazanabileceğini bilmemiz notlarını kitaplaştıran Doktor Kerim Luçareviç lâzımdır. Boşnaklar bağımsız, hür, demokrat, de, Saraybosna’nın dört yıl boyunca dünya federal, çok dinli, çok uluslu modern Bosnagüçleri tarafından tecrit edildiği ve buna Hersek Cumhuriyet devleti arzulamaktadırlar. rağmen yüzyıllardır birlikte yaşadıkları Sırp Bu ideal ve şartlardan başka seçenek yoktur.6 ve Hırvatlarla aynı toprakları paylaşarak yaşamaya devam edeceklerini söyler ve Bakir Tanoviç yazdığı kitaplarla, yönettiği Bosna’da “herkesin kendine göre bir şarkı” filmlerle ve politikacı yönü ile tanınan bulabileceğini ifade eder: Saraybosna çok Boşnakların yetiştirdiği önemli bir figür. Savaş pencereli, her penceresinde Bosna ile ilgili yıllarında Aliya ile düşmana karşı omuz omuza bir şarkı söyleyen genç kızların bulunduğu mücâdele eden yaşayan önde gelen aydınlardan ve dünyadaki herkesin kendine göre bir biri. Kendisi ile yapılmış bir konuşmada şarkı bulabileceği geniş uzun bir evdir. Bosna’da gerçekleşmesini istediği bir hayâli Alifakoviç’ten küçük Aliya’yı anlatan, hatta anlatıyor: Boşnaklar, 20. yüzyıl boyunca İspanyol Musevileri hakkında şarkılar da var. farklı şekillerde dinlerinden vazgeçmeye, Doğu ve Batı Saraybosna’da buluşmaktadır. Bu kimliklerini değiştirmeye zorlandılar. Sırp, uzun evin pencerelerinde şarkı söyleyen ne Hırvat, Hıristiyan olmaya ya da yok olmaya. kadar kız varsa, Saraybosna’yı anlatan kalın Bunu, Avusturya İmparatorluğu’ndan 5 tarih kitaplarında da o kadar sayfa vardır. Yugoslavya’ya kadar tüm rejimler farklı metodlarla yaptılar. Bugün buna teslimiyet Genç Müslümanlar Teşkilatı üyesi ve Aliya’nın gösteren pek çok insan var. Belki başka bir mücâdele arkadaşı Münir Gavrankapetanoviç neslin gerçekleştireceği şey benim isteğim, ise, yaşanan son savaşı Boşnaklar için var bazı Boşnaklarda kendi Boşnak milliyetine olmak veya yok olmak savaşı olarak görür. ve İslâm kimliğine inancın geri dönmesidir. Muazzam bir askerî gücü durdurarak bir Hıristiyan Batı ve onların İslâm fobilerinin mucize gerçekleştiğini söyleyen yazar “Savaş baskılarına inat Bosna’da var olabilmemizdir.7 Günlüğü”nde şunları kaydeder: Boşnakların Kim bilir, Tanoviç ve savaşı en acımasızca direnişi düşmanlarında şaşkınlık ve korku yaşamış daha nice Müslüman Boşnak aydının oluşturdu. Dünya ise hayretler içinde kaldı. hayâli gün gelir gerçekleşir! Bütün teşhis ve tesbitler Bosna’nın çok yakında 17 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 Son savaşta yaşanan trajik olayları, üç yıldan fazla bir zaman Avrupa’nın kendi bahçesinde akla hayâle gelmedik ölüm makinelerinin işletilmesini, Bosnalı Müslümanların önde gelenleri bir “ibret” olarak değerlendiriyor. Bilhassa yetmiş yıllık Yugoslavya döneminde dejenere olmuş kendi kimliklerine dönme ve değerlerine sahip çıkma bakımından “hayırlı” olarak da görüyorlar. bulunanlar aylarca dışarı çıkamayarak günışığına hasret yaşamışlardır. Üç kış boyunca gök gürültüsü ve şimşeklere karışan bomba ve kurşun seslerini birlikte duymuş ve birbirinden ayırmakta zorlandıkları zamanlar olmuştur. Bu millet sonunda üç buçuk yıl süren kâbus gibi bir hayatın karanlığından mucizevî bir şekilde çıkmayı başarmıştır. Savaş başladığında Boşnakların Sırplara Direniş Mucizesi ancak birkaç ay dayanabileceği, ondan sonra bir varlık gösteremeyerek teslim olacakları Aliya 1992–95 savaşını anlatırken, hafızalarda hesap ediliyordu. Ancak bu millet teslim hep diri kalacak olan şeyin, özet olarak halkın bayrağını çekmedi ve tüm dünya bir milletin gösterdiği “direniş mucizesi” olduğunu söyler. dirilişine tanıklık etti. Aliya savaş esnasında Ayrıca Avrupa’nın en donanımlı dördüncü gördüğü tahribatı anlatırken, Bosna-Hersek’in büyük ordusunu durdurmayı başardıklarını, başına şimdiye kadar başka toplumların aynı zamanda özgür toprakların azami bir başına gelmeyen, belki de bin yılda sadece bölümünü, büyük şehirlerin ekseriyetini bir kere gelen birçok şey geldi, der. Geçmiş savunduklarını, 65 askerî fabrikada silah zaman hafızasını yoklamaya çalışır. Ülkede imâl ettiklerini, kendilerine uygulanan silah her şeyin alt üst olduğunu, adeta taş üstünde ambargosunu delerek bunların büyük bir taş kalmadığını anlatır. Öyle ki artık Bosna’nın kısmını İslâm ülkelerinden olmak üzere önceki durumunda olmadığını, eski haline dışarıdan temin ettiklerini ifade eder. “Biz geleceğini de zannetmediğini söyleyerek bunu savaşta kuşatma altında ateşle imtihanı zaferle “güzel bir kadın” istiaresiyle tasvir ettiğini bitiren bir halk olduğumuzu gösterdik” diyen görürüz: “Ben çok güzel bir kadın tanıdım. Aliya, Boşnakların yazdığı direniş destanına Gerçekten çok güzel olan bu kadın bir araba bütün dünyanın hayran kaldığını anlatır. kazası geçirdi. Bugün artık o kadının o güzel Kendi milletinin bu çağda büyük bir özgüvenle yüzü yok. Bosna’nın güzel yüzü de artık karşılaştığı zorluğun üstesinden geldiğini, olmayacak. Sadece izler, yara bere içinde tarihî sınavı başararak güneşin altında hak deforme olmuş bir yüz. Ancak bin senede ettiği yeri aldığını söyler. Boşnaklara biçilen bir defa gerçekleşen bir şey bizim başımıza “steril, renksiz, kokusuz ve tatsız” bir kimliği geldi. Dünya bunu bilmek zorundadır. Bunlar boşa çıkardıklarını belirterek “Müslüman burada, Bosna’da oldu, hem de Avrupa’nın tam Boşnak” kimliğinin içini doldurduklarını da ortasında.” ilâve eder. Bosna’nın “güzel yüzü”, ülkesine âşık Aliya’nın Büyük savaşçı bu arada zamanın hafızasına gözleri önünde adeta bir mum gibi erir. İçi işlenen çileleri, verilen zahmetleri de sızlar, üzülür ama elinden bir şey gelmez. unutmaz; bunları her platformda yüksek sesle Başına gelenleri “takdir-i ilâhî” olarak görür. dile getirmeye çalışır: Sadece Saraybosna’da Kadere inanan bir insan olduğu için elinden 10 binden fazla insan ölmüş ve bunların 1300 geleni yapar, gerisini Allah’a havale eder. Buna kadarı çocuktur. Savaş esnasında şehirde rağmen hiçbir zaman yılgınlık gösterip pes 18 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 etmez. Bütün bunları ülke ve millet olarak ayağa kalkışın ve uzun yürüyüşün şartları olarak kabul eder. Topraklarının düşman işgalinden kurtarılması için açılacak tüm kapıları zorlamaktan çekinmez. Savaşın ilk aylarında bir gün Aliya, Bosanski Brod’un düştüğü haberini alır. O gün Hırvatistan’ın başkenti Zagrep’tedir ve devlet başkanı Tujman’la görüşmektedir. Duyduğu haberi doğrulamak için gece yarısı arabasının kör ışığında dolambaçlı ve tehlikeli yollardan giderek Brod’da bulur kendini. Hemen yanındaki Slavonski Brod’da kasvetli bir ortamda iki şehrin başkanı ile âcil bir görüşme gerçekleştirir. Aynı gecenin sabah sekizinde tekrar Zagreb’e dönerek Tujman’ın kapısına dikilir. Gece boyunca hiç uyumamıştır ve Hırvat lider Bosnalı mevkidaşını karşısında traşsız ve pejmürde halde görünce önce bir şaşırır. Sonra bir kere daha şaşırır: Durumun ciddiyetini anlayan Hırvat lider, Brod’un düşmeyeceğini ve o anda derhal bin kişilik bir kuvvet göndereceği sözünü vermek zorunda kalır. İÇİNDEKİLER süreç başlıyordu. Müslümanlar söz konusu olunca, Katoliklerle Ortodokslar arasındaki tarihî düşmanlık bir tarafa itildi ve oklar arkası arkasına Boşnaklar üzerine çevrildi. Aliya, savaşın ayak seslerinin yeni yeni duyulmaya başladığı sıralarda Tujman’a yazdığı bir mektupta sanki olacakları önceden hissediyordu: “Bosna-Hersek’in dostları arasında en önde geleni Hırvatistan ve Hırvat halkıdır. Benim ülkem her şeye rağmen bu dostluğa inanmaya ve onun gereklerini yerine getirmeye devam edecektir. Lütfen yolumuz üzerindeki engelleri kaldırmak için nüfûzunuzu kullanın; kullanın ki ilişkilerimiz ülkelerimiz arasındaki dostane ilişkiler ve işbirliği mutabakatıyla uyumlu olarak gelişebilsin.” Bu iyi niyet temennilerine rağmen Hırvat lider tabii ki sessiz kalır ve hiç cevap vermez; uzatılan dostluk elini havada bırakır. Bu da Hırvatların Müslümanlara karşı ne kadar içten pazarlıklı ve önyargılı olduğunu gösterir. Aliya bütün bu olup bitenler karşısında Savaşın ilk adımlarında Hırvatların, Bosna- toplantılarda ve özel sohbetlerinde yaptığı Hersek’le ilgili olarak deklare edilmemiş konuşmalarda, Bosna-Hersek’in, hiç kimsenin gizli bir planı vardı ve bunu sinsi bir şekilde dininden, ulusundan ya da politik görüşünden uygulama alanına koymak istiyorlardı: ötürü zulme uğramayacağı bir ülke olacaktır Bosna-Hersek’i Boşnak Müslümanlarla teminatını verir. beraber Sırplara karşı savunup sonuçta Hırvatistan’a bağlama düşüncesi. Daha İslâm: Uğrunda Yaşamaya Değer Olan Şey doğrusu bu toprakları, Hırvatistan’ın kendi içinde özerk bir eyaleti olarak görüyorlardı. Üç buçuk yıl süren savaş esnasında yaşananlar Boşnakların bağımsız bir devlet olmasını konusunda Aliya hatıralarında yer yer onlara yakıştıramıyorlardı. Sonuçta istedikleri hayretini dile getirmekten çekinmez ve her gibi bir durum ortaya çıkmayınca, yani ne kadar muhtemel bir savaşa karşı halkımı Boşnaklar özgürlük ve bağımsızlık türküsünü uyarsam da, Sırpların Müslümanlara karşı bir söylemekten asla taviz vermeyince, Müslüman katliama başvuracaklarını hiç beklemiyordum, halk bu sefer karşılarında Sırplarla beraber der. İçinde yaşadığı zaman ve mekândan Hırvatları da buldu. Bu durum, Boşnaklar için dolayı bunu beklemiyordu. Çünkü üzerinde iki cepheli savaş anlamına geliyor ve zor bir bulunduğu coğrafya Avrupa, yaşadığı zaman 19 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 ise 20. yüzyılın sonuydu. İnsan hakları, demokrasi, hümanizm, barış, hoşgörü en fazla tedavülde olan kavramlardı ve sakız gibi çiğnenip atılamaz diye düşünülüyordu. Nahif yapılı, duygu ve düşüncesini her ne pahasına olursa olsun hasbî bir şekilde ilân etmekten çekinmeyen Aliya İzzetbegoviç, aslında olacakları tahmin ediyordu. Kurmaylarıyla konuşmasında içten içe savaş için uzun soluklu bir hazırlık yapıyordu. Cephedeki askerlerinin moralini bozmamak için bunu zaman zaman konuşmalarının satır aralarında da dile getirir. Düşmanın elini güçlendirmek için de onlara koz vermek istemez. Çünkü karşısında, Çetniklerin ve Ustaşaların arkasında bir dağ gibi duran yekpâre bir Batı dünyası vardır. 20. asrın son yıllarında meydana gelen Bosna Savaşı’nda olup bitenleri Avrupa ve Amerika sadece seyretmekle yetindi. Aliya İzzetbegoviç’e göre bu savaşta “Batı dünyası kendi ilkelerine ihanet etmiştir.” BosnaHersek’te tüm dünyanın gözleri önünde tam anlamıyla bir soykırım gerçekleştirilmiştir. Başta Avrupa olmak üzere sağır dünya bu soykırımı üç yıl boyunca görmezden gelip, Avrupa’nın kalbinde yaşanan katliama duyarsız kalarak sadece seyretmiştir. Aliya aslında bütün bunları tahmin ediyordu. Ediyordu ve “bizim için hazırlanan şey, bundan çok daha zor ve çok daha korkunçtu” görüşünü dile getiriyordu. Müslümanların destanî mücâdelesi ve direnişi sayesinde hesaplar boşa çıkarıldı. Avrupa’nın bu duyarsızlığı ve vurdumduymazlığı Boşnak Müslümanları atalete sevk etmez, aksine yaşama azmini kamçılayarak her türlü güç şartlar altında hayata tutunmaya çalıştıkları görülür. Bütün bu gelişmelere rağmen Aliya halkının direnişini bir “mucize” olarak adlandırır ve 20 savaşın en yoğun zamanlarında, “tünelin sonunda uzakta bir ışığın” göründüğünü söyler. En ufak bir barış görüşmesine bile umut bağlamaya çalışır. Zira düşmanın devasa gücü karşısında kendi maddî güçsüzlüğünün farkındadır. Tevekkül ve imanından başka bir dayanağı yoktur. Avrupa’da, Amerika’da ve İslâm ülkelerinde yapılan toplantılara katılarak bu umudu uluslararası semalarda aradığı görülür. Şehirlerin bombalandığı, yüz binlerce insanın mülteci olarak başka ülkelere sığındığı bir zamanda, Aliya, olup bitenleri uçan kuşa bile şikâyette bulunur. NATO Genel Sekreteri Manfred Werner’e savaşın ortalarında yazdığı bir mektupta, Saraybosna’daki cehennemin 700 günden fazla bir zaman sürdüğünü söyler ve insanları öldüren ve ibadethaneleri, okul ve hastaneleri yıkan Sırp ölüm makinesinin durdurulmasının zamanı gelmiş de geçiyor bile, der. Bu kurtarıcı nefesi Batı dünyasında görmediği gibi, adı “İslâm” olan ülkelerde de bulamaz. Sırp ve Hırvat saldırıları devam ederken umutların tükendiği ve dünyanın büründüğü ölüm sessizliği karşısında İzzetbegoviç’e, BH Ajansı’nda çalışan Kemal Müftiç şu soruyu yöneltir: - “Bosna için adalet aramak üzere yurt dışına seyahat ediyorsunuz. Beklentileriniz nelerdir?” Çaresizliğin her taraftan kuşattığı Bilge Adam ne cevap versin bu soruya! Oysa o anda umutlu konuşmayı, karşısındaki muhabiri memnun edecek cevap vermeyi ne kadar çok isterdi! Verdiği cevap, çaresiz bir liderin uluslararası sularda boşuna kulaç attığını gösteriyor: - “Kendimi, çölde su aramak üzere yola çıkmış susuz bir adam gibi hissediyorum.” Bu cevap, sağır dünyanın hakikate soğuk duvarlarını zorlayan ve uluslararası görüşmelerden umudunu kesmiş bir liderin serzenişidir. CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 Aliya’nın tarih sahnesindeki misyonu umutların tükendiği, her şeyin bitmiş gibi göründüğü bir noktada başlamış oluyordu aslında: “Ben bir Müslümanım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslâm davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslâm benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı; dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır.”8 İÇİNDEKİLER (3) Rusmir Mahmudçehajiç, Benim Güzel Bonsam (Çev. Zeynep Özbek), s. 54, İstanbul 2004. (4) Benim Güzel Bosnam, s. 140–141 (5) Kerim Luçareviç, Saraybosna Savaşı (Çev. Enver-Sezin İbrahimkadiç), s. 279, İstanbul 2001. (6) Münir Gavrankapetanoviç, Direnen Saraybosna (Çev. Ataullah Sadak), s. 104–105, İstanbul 1998. Görüldüğü gibi ondaki direnişin temeli (7) Tezkire, Sayı 42, Şubat-Mart-Nisan 2006 muhkem bir inanca dayanmaktadır. Bir Ankara. röportajında, zorluklar karşısında dayanma gücünü anlatırken, “Kur’an, imtihan ve (8) Tarihe Tanıklığım, s. 49–50. sıkıntıların insanı güçlü kıldığını bize öğretiyor” der. Yine Kutsal Kitabımız, keza sıkıntıların sonrasında da ferahlığın geldiğini anlatır ve buna samimiyetle inandığını söyler. Aliya cephede askerlerine moral verirken, “Canlarınızı karşılık vererek koruyun” anlamındaki âyet-i kerimeyi örnek vererek duygu ve düşüncelerini dile getirir. Ardından da, bu dünyanın hâlâ içinde güçlülerin yasalarının hüküm sürdüğü bir bataklıktan ibaret olduğunu belirtir. Rahat yaşamak üzere sizi serbest bırakmaları için güçlü olmak zorundasınız, diye ilâve eder. SONNOTLAR (1) Mehmed Selimoviç, Derviş ve Ölüm, (Çev. Mahmut Kıratlı), s. 428–29, İstanbul 2001. (2) Bosna-Hersek ile İlgili Arşiv Belgeleri (1516-1919), Ankara 1992, 692 s. 21 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 MISIR’DA DARBENİN SÜRDÜRÜLEMEZ EKO-POLİTİĞİ Can ACUN Araştırmacı, SETA Dış Politika Direktörlüğü Giriş Mısır’da halkın büyük bir kısmını Mübarek’e karşı ayaklandıran ve 25 Ocak 2011 Devrimine götüren sebeplerin başında siyasi unsurların yanı sıra, sosyo-ekonomik problemler ve gelir dağılımı adaletsizliği gelmektedir. 85 milyonluk ülkede kişi başı gelir cari fiyatlarla ancak 2,700 doları bulurken1, küreselleşmenin sağladığı mobilizasyon ve konvensiyonel/sosyal medyadaki gelişimin getirdiği olanaklarla diğer ülke vatandaşlarının refah içindeki yaşam tarzları Mısırlıları iyi yönetilmedikleri bilincine götürmüştür. Ülkedeki düşük gelir, bunun adil olmayan dağılımının yanı sıra her tarafı saran rüşvet ve yolsuzluklar Mısır standartları ile değerlendirildiğinde dahi kabul edilemez seviyeye gelmiştir.2 Ulaşım, enerji, hastane ve eğitim altyapısı ise çok kötüdür. Tüm bunların yanı sıra Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in oğlu aracılığı ile oluşturduğu bir ekonomik imparatorluk ve Kahire burjuvazisinin gösterişli yaşam tarzı halkı patlama noktasına getirirken, küresel gıda emtialarının artışıyla %50’ye3 varan yoksulluk oranı ile birlikte milyonlarca insan sokaklara dökülmüştür. Tahrir meydanını dolduran milyondan fazla gösterici “ekmek, özgürlük, sosyal adalet, insanlık onuru” sloganları atarak bir devrim başlatmıştır. Nihayetinde Kahire’de mezar evlerde kalmak zorunda kalan yüz binlerce insan, günlük bir dolar gelirin altına var olmaya 22 çalışan milyonlarca işçi sınıfı, ürettikleri ile geçinme zorluğu yaşayan çiftçiler ve büyük çoğunluğu işsiz olan gençler 25 Ocak Devrimi ile umut tazelediler ve büyük beklentiler oluşturdular. Diğer sosyo-kültürel siyasi beklentilerinin yanı sıra ekonomik açından da hayatlarına devrim ile birlikle sihirli bir değneğin dokunacağını ve kısa sürede refah içinde bir hayata sahip olabileceklerini düşündüler. Ancak bu büyük beklentiler daha da büyük bir öfkeye dönüşmekte gecikmedi ve özellikle de medyanın büyük bir kısmını kontrol eden seküler-liberal muhalefet ile fülul tarafından Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve İhvana karşı kanalize edildi. Aslında 25 Ocak 2011 sonrası ülkenin idaresi Yüksek Askeri Konsey’in eline geçmiş ve Cumhurbaşkanlığına Mursi’nin oturduğu tarihe kadar da bu bir buçuk yıllık dönemde popülist bir şekilde yönetilmişti. Ülkede oluşan güvenlik sıkıntıları ile turizm ve yabancı yatırımlarda ciddi gerilemeler oluşurken, Mareşal Tantavi liderliğinde askerler devlet sübvansiyonlarına bağımlı ekonomide herhangi bir yapısal reformdan kaçınarak popülist uygulamalara girmiş, maaşlar artırılmış, rüşvet ve yolsuzluklara dair en ufak bir hamle dahi gerçekleştirilmemiştir. Merkez Bankası döviz rezervleri Mübarek’in devrilmesinden sonraki bir buçuk yıllık Yüksek Askeri Yönetim döneminde 32 milyar dolar seviyesinden, 13 milyar dolara kadar düşerken, GSYH büyüme rakamı da yüzde CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 2 bandına inmiştir. Turizmde bu dönemde dibe çakılmaktan kurtulamamıştır. Asker bu politikaları ile hem ülke ekonomisinin ciddi bir kısmını kontrol eden kendi iktisadi krallığını muhafaza etmek isterken aynı zamanda Mısır kamuoyundaki saygınlığını koruyarak, kendinden sonraki sivil yönetime de bilinçli bir şekilde adeta bir enkaz devretmiştir. İÇİNDEKİLER Nahda İktisadi Kalkınma Projesi5 hayata geçirilemezken, bürokrasiden gelen direnç ve yargı marifetiyle vaad edilen reformlar da engellenmiştir. Mursi’nin seçildiği günden itibaren sokak eylemselliği ile icra edilen büyük gösteriler ve grevler ekonomik verileri iyice kötüleştirmiştir. Reformların gerçekleşmemesi yüzünden IMF ile görüşülen standby anlaşması bir türlü hayata geçirilememiş ve Mısır’ın “1952 Hür Subaylar Devrimi ile aslında tüm hayati derecede ihtiyaç duyduğu uluslararası Mısır’ın sahibi haline gelen generaller, zaman piyasalardan kredi temini için duyulan IMF içerisinde yarı liberal kapitalist yapının yeni çıpasından 4.7 milyar dolarlık yardımdan şartlarına adapte olarak farklı bir ekonomik mahrum kalınmıştır. ABD ve AB de devrim imtiyaz alanı oluşturdular. Görece düşük sonrası demokratik sistemini oturtmaya vergi ve ücretsiz istihdam kabiliyeti ile sahip çabalayan Mısır’a sırtını dönmüş ve daha önce oldukları şirketlere avantaj üretip, kapitalist vaat edilen yardımlarda bulunmamışlardır. sistem içerisinde yer aldılar. Emlak alım Mursi döneminde Mısır ekonomisi Katar ve satımları başta olmak üzere enerji, elektronik, Türkiye’nin finansal yardımları ile ancak bir temizlik, eğlence, gıda ve ağır sanayi sektöründe nebze olsun ayakta durabilmiştir.6 faaliyet gösteriyorlar. Bu anlamda, Mısır’da alelade bir alışveriş merkezinde askeri kıyafetli Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanlığı ve çalışanların temizlik malzemesi sattığını ya Hişam Kandil’in Başbakanlığı döneminde da bir bilardo salonunda fiş kestiğini görmek bütçe açıkları %13’ü geçmiş, işsizlik ve mümkün. Türkiye’deki karşılığı ile söyleyecek enflasyon artmaya devam etmiştir. Bu olursak, onlarca ‘OYAK’ ve ‘Ordu Pazarı’ Mısır’ı dönemde özellikle turizmde bir iyileşme sarmış durumda. Mısır Ordusu’nun yönettiği olmuşsa da artan gösteriler ve kaos sebebiyle ekonominin büyüklüğünü tam olarak turizm de tekrardan olumsuz etkilenmeye bilmek mümkün değil. Uluslararası basın ve başlamıştır. Mübarek döneminde ellerinde Mısır’daki yaygın söylemle, ordunun GSYH’nın bulundurdukları imtiyazlarla kartelleşen ve %25-40’ını kontrol ettiği düşüncesi bir efsane Kahire Burjuvazisini oluşturan Sawiris gibi görüntüsü veriyor ancak GSYH’nın anlamlı bir aileler de Mursi’yi yıpratmak adına yatırımlarını kısmının ordu tarafından kontrol edildiği de durdurmuş, servetlerinin bir kısmını 4 yurtdışına çıkartarak ülkede döviz sıkıntısının bir gerçek” oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.7 Muhalif Mursi Dönemi Mısır Ekonomisi unsurlar Mursi’yi ayrıca devleti ve iktisadi alanı İhvanlaştırmakla suçlamışlar, ülke Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi seçim kaynaklarının her geçen gün İhvan tarafından atmosferinde ekonomiye dair büyük sözler domine edildiği ve devlet bürokrasisinin vermiş olsa da devraldığı enkazın içinden İhvan mensupları tarafından işgal edildiği çıkamamış ve devrimden sonra her geçen gün propagandasını yaparak oluşan öfkeyi kötüleşen ekonomide tam olarak bir iyileşme iyice artırmışlardır. Mısır’da Mursi’ye karşı sağlayamamıştır. İhvan’ın uzun bir dönem yapılacak darbenin şartlarının olgunlaşması boyunca Mısır için bir reçete olarak sunduğu adına harekete geçen muhalif pozisyonlar 23 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 3 Temmuz8 darbe gününe yaklaşıldığı bir dönemde ise sabotajlar gerçekleştirerek ülkede sık sık elektrik kesintilerine, tüp gaz ve benzin kuyruklarının oluşmasına sebebiyet vermeye başlamıştır. Nihayetinde Mısırda sıradan halkın en temel beklentisi olan ekonomik iyileşme ve refah düzeyindeki artışın sağlanamamış olması Mursi’ye yönelik oluşan öfkenin en büyük sebeplerinden birisini oluşturmuştur. Darbe dizaynını yapanlar ekonomik sıkıntıların sebebini Cumhurbaşkanı Mursi’nin kötü yönetimi ve devletin İhvanlaşması gibi göstermiş ve medya aracılığı ile oluşan öfkeyi Mursi’yi yıpratmak için kullanmışlardır. Ancak Mursi’ye karşı dizayn edilen bu ekonomik araçsallaştırma ile şimdi darbe aktörleri kendileri yüzleşmek durumunda kalmaktadırlar. Darbenin ardından Körfez’den gelen yardımlara rağmen ülke ekonomisi her geçen gün daha kötüye gitmekte ve şimdi sorumlu tutulacak bir Mursi ve İhvan yönetimi de mevcut olmadığından öfke ile bizzat yüzleşmiş durumdadırlar. Darbe Sonrası Krize Sürüklenen Mısır Ekonomisi Darbe koalisyonunu teşkil eden pozisyonlar devrim diye sundukları bu yeni döneme karşı ciddi bir direnişin oluşamayacağını hesaplamışlar ve siyasi-iktisadi yol haritalarını da buna göre belirlemişlerdi. Askerin müdahalesi, Mursi’nin devrilmesi sürecinde Körfez ülkelerinin büyük ekonomik yardımları, Muhammed Baraday gibi liberal liderlerin katkıları ve Batı ülkelerinin desteğiyle alınacak krediler ile kısa süre içerisinde “devrim” hem kurumsallaşacak hem de iktisadi açından görece bir başarı elde edilerek siyasi ve iktisadi normalleşme sağlanacaktı. Hatta yeni oluşturulan Biblavi Hükümetinde Ziad 24 Bahaddin gibi isimlerin tercih edilmesiyle ABD Hükümetinin yönlendirmesi ile de talepleri yumuşatılmış bir biçimde bir IMF standby anlaşması yapılması hedefleniyor gözüküyordu.9 Ancak darbeye karşı geniş bir koalisyonla birlikte beklenmeyen bir ölçekte mukavemet oluşunca tüm bu hesaplar geçersiz kaldı. Gösteriler sürdükçe asker ve polis marifetiyle şiddet kullanılması ve katliamlar yaşanması darbe koalisyonunu dağıtıp uluslararası desteği de zedelerken, zaten kötü durumda olan Mısır ekonomisini tam bir krize sürükledi. Sabotajların bitmesi ve Körfez ülkelerinin 12 milyar dolarlık yardım açıklaması ile ilk günlerde pozitif bir dalga oluşmuş olsa da gösteri ve şiddet dalgasının her geçen gün ülke sathına yayılması ile bu algı tamamen dağıldı. General Sisi’nin darbeyi ilan etmesinin hemen ardından Katar dışındaki Körfez ülkeleri desteklerini açıklarken, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt toplam 12 milyar dolarlık yardım yapacakları vaadinde bulundular. Suudi Arabistan bir kısmı kredi, deposit ve petrol yardımından oluşan 5 milyar dolarlık bir paket açıklarken, BAE 3 milyar dolarlık Kuveyt ise 4 milyar dolarlık bir paket açıkladı. Bu yardımlarla birlikte 14 milyar dolar civarında seyreden Merkez Bankası döviz rezervleri 18.8 milyar dolara çıkarken10, Mursi iktidarının son dönemlerinde yükselişe geçmiş olan dolar da göreceli olarak düşmeye başlamıştı. Ancak ilerleyen aylarla birlikte büyük bir dış açık veren Mısır ekonomisi, Katar’dan alınan yardımların iade edilmeye başlanması ile birlikte turizm gelirleri ve doğrudan yabancı yatırımları da kaybedince tekrardan hızlı bir şekilde döviz kaybı yaşayarak rezervlerini eritmeye başladı ve Cüneyh11 yabancı para birimlerine karşı değer kaybetti.12 Rezervler 2013 Ekim ayında 18.5 milyar dolara düşerken, 2013 Kasım ayında CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 ise 824.4 milyon dolar daha gerileyerek 17.7 milyar dolara düşmüş durumda. Piyasa beklentileri rezervlerin daha da düşeceğini öngörüyor.13 Körfez ülkelerinden gelen yardımların tükenmeye başlaması ile darbe hükümetinin Geçici Başbakanı Biblavi yanındaki Ekonomiden sorumlu Bakanlardan oluşan bir heyet ile yaptığı Birleşik Arap Emirlikleri ziyaretinde Mısır’ın yeni yardım talebini gündeme getirdi. BAE Mısır’a daha önce açıkladığı 3 Milyar dolarlık yardımın yanı sıra 1.9 milyar dolarlık yeni bir yardım vaadinde bulundu. Kredi şeklindeki yardımın bir kısmı petrol olarak sağlanacakken diğer kısmının ise nakit olarak verilmesi kararlaştırıldı.14 Ancak bu yeni yardım ilanına rağmen BAE Başbakan Yardımcısı Mansur bin Zayid el Nahyan’ın“Arap ülkeleri sonsuza kadar Mısır’a yardım yapmaya devam edemez, Mısır ekonomisini düzeltmek için inovatif ve yaratıcı çözümler bulmalıdır” açıklaması darbe ekonomisinin Körfez’den gelen dış desteğinin daha ne kadar sürdürülebileceği hususunda önemli soru işaretleri yaratmış durumda. İÇİNDEKİLER için bir program hazırlanmış ancak darbe ile birlikte bu paket uygulanmayarak rafa kaldırılmıştır. Biblavi Hükümeti yaptığı açıklamada 2013–2014 yılında %3.8’lik büyüme rakamları ile birlikte bütçe açığını %10 olarak ön gördüklerini açıklarlarken, bu rakamların nasıl tutturulacağına yönelik bir açıklamada bulunulmamıştır. Bütçe açığı 2013/14 yılı finansal dönemi ilk 4 ay için 75.5 milyar Cüneyhe (10.8 milyar dolar) yükselmiş durumdadır. Bu bir yıl önceki aynı döneme göre %5’lik bir artışı göstermektedir. Hükümetin bu yılki beklentisi ise toplamda GSYH’nın %9’luk kısmına tekabül gelen 27 milyar dolarlık bir açıktır ancak hedeflenen bu rakamların tutturulması hiç bir şekilde mümkün gözükmemektedir. Kötü yönetim, yolsuzluklar, yapısal sorunlar, kayıt dışı ekonomi ve sübvanseye sistemi devlet bütçesini yönetilemez bir noktaya getirmiştir. Ülkede oransal olarak vergi gelirleri düşmeye devam ederken16 20 milyar doları geçen bir rakamla Mısır bütçesinin yaklaşık %20’si doğrudan enerji ve gıda sübvansiyonlarına Mısır ekonomisinin döviz rezervi açığından harcanmakta, sübvansiyonlarla çok düşük çok daha büyük bir sorunu ise bir türlü fiyatlara satılan benzin, mazot, elektrik gibi kapatılamayan bütçe açıklarıdır. Mübarek ürünler verimsiz bir şekilde tüketilerek dönemi de dâhil olmak üzere Mısır çok israf edilmektedir. Mursi-Kandil döneminde uzun bir dönemdir ciddi bir bütçe açığı ile sübvansiyon sisteminin rasyonelleştirilmesi karşı karşıyadır. 25 Ocak devrimi ile birlikte adına adımlar atılmış ancak darbe Askeri yönetim döneminde GSYH’nın %10’u atmosferinden ötürü hayata geçirilememiştir. mertebesine ulaşan açık, Mursi döneminde Cemal Abdul Nasır dönemine kadar uzanan daha da artmış ve nihayetinde 2012–2013 ucuz enerji ve gıda ürünlerine karşı çoğunluğu mali yılında 239.9 milyar Cüneyhe ulaşarak fakirlik sınırı altında yaşayan Mısır halkının GSYH’nın %13.8’ine kadar yükselmiştir.15 büyük bir hassasiyeti vardır. 1977 yılında o Yaklaşık 35 milyar dolara tekabül eden bu dönemin İsrail’e karşı zafer kazanan Başkanı rakam Mısır adına sürdürülebilir olmaktan imajına rağmen Enver Sedat tarafından çok uzaktır. Mursi ve Hişam Kandil hükümeti sübvanseye sistemini kaldırmaya yönelik bir döneminde sübvansiyon sisteminin akıllı kart reform girişimi, geniş çaplı ekmek isyanına ile rasyonelleştirilmesi ve vergi reformu ile dönüşmüş, bu isyan karşısında reform kararı bütçe açığının %9 bandına düşürülebilmesi hemen geri çekilmiştir. Bu anlamda halk 25 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 nezdindeki popülaritesini muhafaza etmek statüsüne doğru gitmeye devam etmektedir. isteyen darbe yönetimi sübvansiyon sisteminde köklü bir reforma gitmek istememekte, günü Kamu Borcu ve Enflasyon kurtaracak çerçevede borçlanarak yoluna devam etmek istemektedir. 25 Ocak Devrimi sonrası süreçte Mısır iç ve dış kamu borç stokları hızlı bir şekilde Yine devlette aşırı istihdam, verimsizlik ve artmaya devam etmiştir. Mısır Merkez Bankası yolsuzlukların önlenmesine dair darbe sonrası verilerine göre 2013 Mart ayı itibariyle Kamu göreve getirilen Biblavi Hükümetinin her hangi İç Borç stoku 1.5 trilyon Cüneyh’e ulaşmış bir adım atması şimdiye kadar söz konusu durumdayken bunun Gayri Safi Milli Hasıla’ya olmamıştır. Mısır Worldwide Governance ve oranı ise %82 bandına tekabül gelmektedir. İç Transeperancy International göstergelerinde ve Dış toplam borçluluk ise GSYH’nın %96.7 son sıralarda yer almaktadır.17 Sübvansiyon seviyesine ulaşmıştır. sistemi de yolsuzlukların artmasına sebebiyet vermektedir. Devletin sübvanse ettiği Mısır devlet bütçe açığının artarak devam petrol, doğal gaz, un gibi temel ürünler kara etmesi yıllık 35 milyar bandını aşarak borsaya nakledilmekte ve satılmaktadır.18 GSYH’nın %14’ünü geçmesi, her yıl devlet Devlet kademesinde verimsiz bir şekilde 6 borçluluk oranın hızlı bir şekilde artmaya milyondan fazla memurun istihdam edilmesi devam edeceğini göstermektedir. Büyüme bütçe açıklarına hizmet etmeye devam rakamları ise 25 Ocak Devriminden beri ederken, Biblavi Hükümeti döneminde memur %2’ler seviyesinin üstüne çıkamamaktadır. alımları hız kazanarak bütçede büyük bir yük Uzun süredir çoğu yerel bankanın %30’luk limiti aşmış olduğundan yeterli miktarda oluşturmaya devam etmiştir. borçlanamayan Mısır hazinesi, bütçe açığını Mısır GSYH’sının anlamlı bir kısmını finanse edebilmek adına yoğun bir şekilde elinde tutan, bütçesi bizzat Yüksek Askeri para basımını artırmış durumdayken, Konsey tarafından belirlenen Ordu’nun ekonomik büyüme olmamasına rağmen ciddi harcamaları denetlenememekte iken yeni bir enflasyon artışına neden olmaktadır. Mısır hazırlanan Anayasa’da da Ordu’nun bütçesi bir stagflasyon sarmalına sürüklenmektedir. ve harcamalarına dair geniş bir özerk alan Maliye Bakanlığı verilerine göre sadece Ağustos yaratılarak her hangi sivil bir denetim ayında 10 milyar Cüneyh ($1.45 milyar) para mekanizması oluşturulmamaktadır.19 Bütçe basılmıştır. Mısır’ın kredi derecelendirme açığına dair yapılan projeksiyonlarda siyasi kuruluşları nezdinde çöp statüsünde olan uzlaşı ile demokrasinin tekrardan rayına notları da uluslararası bankacılık ve fonlama oturtulmadığı ve kapsamlı bir reform hayata sisteminden borçlanmasını engellemekte geçirilmediği takdirde bütçe açığının gelecek ve ülkelerden doğrudan kredi ya da mali yılda %15.3’e ulaşacağı ve hükümetin yardım talebinde bulunmasını beraberinde para basımını artırıp ya içerinden borçlanarak getirmektedir. büyük oranda enflasyona neden olacağı ya da yine ciddi miktarda Körfez yardımına ihtiyacı Enflasyon rakamları resmi rakamlarda olacağı hesaplanmaktadır. Her halükarda da hızla artmaya başlamıştır. Mısır resmi devletin borçluluk oranı hızlı bir şekilde istatistik kurumu CAPMAS verilerine göre artmaya devam ederek adım adım iflas Ekim’de %10.44 olan oran Kasım ayı itibariyle 26 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 %12.97’ye ulaşmış durumdadır.20 Yapılan alternatif hesaplamalarda ise gerçek oranın en az %20 civarında olduğu düşünülmektedir.21 Temel gıdaların fiyatları da hızlı bir şekilde artmaktadır. Olağan üstü hal ve sokağa çıkma yasağı alışkanlıkları ekonomiyi olumsuz yönde etkilerken, Hükümet meyve-sebze ve tahıl fiyatlarını sabit tutmaya çalışsa da başarılı olunabilmiş değildir. İÇİNDEKİLER bir çöküşe doğru sürüklüyor. Darbe sonrası Biblavi Başbakanlığında oluşturulan geçici Mısır Hükümeti 2013–14 dönemi büyüme rakamını %3.5 civarında ön görmüş olsa da bunun mevcut konjonktürde sağlanabilmesi pek mümkün gözükmüyor ve hatta mevcut %2’lik bandın dahi korunabilmesi sürpriz olacaktır. Turizm Büyüme ve İşsizlik Mısır GSYH’sı 2012–13 arasında %2.3’lük bir büyüme performansı yakalamıştı. Ancak CAPMAS’ın yine aynı tarih aralığındaki nüfus artış hızını %2.6 olarak açıklaması, Mısır’da kişi başı gelirin düşmeye devam ettiğini göstermiş oldu. Çok genç bir nüfus yoğunluğuna sahip Mısır, yüksek doğurganlık hızı ile birlikte büyük bir nüfus artış hızına sahip. Mısır’ın her yıl 2 milyondan fazla nüfusu artarken, çalışacak yaşa bundan daha fazlası dâhil oluyor. CAPMAS’ın16 Kasım’da yayınlanan verilerine göre Mısır sathında ulusal işsizlik oranı %13.4’e ulaşmış durumda. İşsizlik bir önceki çeyrekte %11.3 iken 2010 yılında ise sadece %8.9’du. CAPMAS’a göre toplam iş gücü 27.2 milyon iken, 2010’dan bugüne %4.2’lik bir artış söz konusu. Toplam işsizliğin %70.8’ini gençler oluşturuyor. İş gücüne katılım oranı ise sadece %48. Bir önceki çeyrekte bu rakam %49.5 idi.22 Mısır’da bir çok uzman tarafından gerçek işsizliğin resmi rakamların çok üstünde olduğu da değerlendiriliyor. Özellikle genç işsizliğin ulaştığı rakamlar Mısır adına yeni bir gençlik isyanının patlak vermesinin muhtemel olduğunu gösteriyor. Ülke mevcut sosyoekonomik durumu dahi muhafaza edebilmek adına büyüme rakamlarını nüfus artış hızının üzerinde tutmak zorunda. Ancak darbe sonrası oluşan siyasi kriz ülkeyi iktisadi açıdan da her geçen gün daha fazla içinden çıkılmaz 3 Temmuz’da yaşanan darbe ardından 14 Ağustos’ta Rabia ve Nahda Meydanları katliamı ve çatışma ortamı sonrasında Mısır’da Turizm sektörüne de çok ağır darbe vurdu.23 Darbe aktörleri Mısır GSYH’sında %10’na tekabül gelen bir ölçeğe sahip olan ve milyonlarca Mısırlıya istihdam sağlayan sektörün ayakta kalabilmesi için büyük gayret sarf etseler de açıklanan resmi rakamlar sektörün içine düştüğü krizden kolay kolay çıkamayacağını gösterir niteliktedir. Turizm Bakanı Hişam Zuzu yaptığı açıklamada 14 Ağustos sonrası dönemde Mısır’da yabancı turist sayısının %80 oranında düştüğünü söylemesi bunu bir nevi teyit etmiştir.24 14 Ağustos’ta Rabia ve Nahda Meydanlarında yaşanan katliamlar ve ardından tezahür eden çatışma ortamı ile Mısır’a turist gönderen birçok ülke vatandaşlarının Mısır’ı ziyaret etmemesi içi seyahat uyarıları yayınlamışlardır. Mısır’ın çatışma atmosferinden görece uzak Şarm-el Şeyh ve Hurgada gibi güvenli alanlarında dahi turizm durma noktasına gelirken, otellerin büyük bir kısmı kapalı durumdadır. Turizm Bakanlığı Mursi döneminde İran ile daha önce yapılan turizm anlaşmasının güvenlik kaygıları ile iptal edildiği açıklanmıştır.25 2010 yılında 14 milyon kişi ve 12.5 milyar dolar getiri rakamına ulaşarak zirve noktasına ulaşan turizmde, 2011 devrimi ile birlikte ülkenin 27 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 içine düştüğü kaos durumu ciddi gerilemelere neden olmuştu. 2012 döneminde tekrar toparlanma içerisine giren sektör, darbeden sonra 2013 yılını da büyük bir kayıpla geçirecekken, siyasi bir uzlaşı sağlanamadığı takdirde 2014 senesi de benzer şekilde gerçekleşme eğilimindedir. Mısır’ın yurtdışı döviz gelirlerinde çok önemli bir yere sahip sektörünün çöküşü ülke döviz rezervlerini de doğrudan etkilemektedir. Ayrıca milyonlarca Mısırlının istihdam edildiği sektörün çöküşü büyük krizlere neden olabilecektir. Sektörün toparlanması ise Mısır’da siyasi istikrarın sağlanıp çatışma ve kaos ortamının tamamen bitirilmesine bağlı gözükürken, bu şartların sağlanması dahilinde bile uzun bir dönem daha Mısır’ın uluslararası imajının düzelmesi zor gözükmektedir. Turizm sektöründe çalışan ve dolaylı yönden bu sektörden faydalanan kesimlerde mevcut darbe aktörlerine yönelik tepki oluşmaya başlamıştır. Reel Sektör ve Kamu Şirketleri Yaşanan çatışma ve kaos ortamı ile olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı26 reel piyasayı da ciddi anlamda etkilerken; birçok küçük, orta ve büyük işletme de ciddi iktisadi zorluk içerisine girmiş durumda. Endüstri ve Ticaret Bakanı Münir Fekhri Abdul Nur 790 adet büyük fabrikanın faaliyetlerini devam ettirebilmek adına devlet yardımı başvurusunda bulunduğunu açıklarken, fabrikaların %84’ünün finansal yardıma ihtiyacı olduğunu vurgulayan Bakan bazı teknik sebeplerin ve güvenlik koşullarının fabrikalar üzerinde negatif etkiye sebep olduğunu ifade etmektedir. Eylül ayında devletten yardım isteyen fabrika adedi 613 iken Ekim ile birlikte sayı 790’a yükselmiş durumda.27 İnsan Kaynakları Bakanı Kemal Ebu Eisa ise geçici süreyle 4,500 fabrikanın kapatıldığını açıkladı. Biblavi Hükümeti zor 28 durumda olan fabrikaların üretime devam edebilmesi adına 71 milyon dolarlık acil yardım yapılması kararı aldı, ancak bu rakam yeterli olmaktan çok uzak gözükmektedir. Fabrikaların kapanmaya başlaması ve çok sayıda fabrikanın üretim yapamayacak hale gelip devlet yardımına başvuruyor olması işsizliği hızlı bir şekilde artırırken, Mısır’ın ekonomik açıdan artan bir şekilde krizin içine sürüklendiğini göstermektedir. Mısır’da yaşanan siyasi ve iktisadi krize paralel işçi grevleri de her geçen gün yoğunlaşmaktadır. Mısır Demir ve Çelik Şirketi’nin on binden fazla çalışanı greve giderken, Asfur Kristial ve Mahalla Tekstil Şirketi gibi devasa şirketlerde on binlerce işçi düşük maaş ve kötü çalışma ortamları ve ödenmeyen bonuslar için grev yapmaktadır. 28 Ülke ekonomisi grevler ile sarsılırken, özellikle kamu şirketleri genel bütçe açıklarına dâhil olmayan ama nihayetinde Hazine tarafından üstlenilmesi gerekecek olan çok büyük zararlar açıklamaktadırlar. Sivil Havacılık Bakanı Abdul Aziz Fadıl yaptığı açıklamada ülkenin bayrak taşıyıcısı Mısır Havayollarının mevcut koşullarda çok zor şartlar altında faaliyetlerini sürdürdüğünü ve büyük finansal bir krizin içinde olduğunu söylemiştir. 6.5 milyar Cüneyh (940 milyon dolar) zararda olduğunu açıkladığı şirketin, uluslararası kreditörlere 1.5 milyar dolar civarında borcu olduğunu da ifade etmiştir.29 Mısır Hava Yolları gibi birçok kamu şirketinin de yine büyük zararlar içinde olduğu bilinmektedir. Sonuç “Ekmek, özgürlük, sosyal adalet, insanlık onuru” sloganı ile başlayan Tahrir Devrimi’nin üzerinden üç yıl geçti, ancak Mısırlılar bugün devrim öncesinden de çok daha ağır ekonomik ve sosyal şartlar altında yaşamlarını CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 sürdürmeye çalışmaktalar. Yolsuzluklar, verimsizlik, kötü yönetim ve sübvansiyonlar sebebi ile GSYH’nın %14’üne kadar ulaşan bütçe açığı, azalan vergi gelirleri, sıfıra yaklaşan büyüme oranları ve artan enflasyon Mısırı her geçen gün geriye dönülemez şekilde ekonomik açından iflas noktasına sürüklemektedir. Ülkede yeterli grip aşısı bulunmadığından çocuklar ölmekteyken, doktorlar bu duruma isyan edip greve gitmektedirler. Elektrik kesintileri olağan bir hali yansıtmaktadır. Tüp gaz kuyruklarında saatler tüketilirken, okullar bakımsızlıktan harabe durumundadır. Yüz binlerce insan Kahire’de mezarlıklarda yaşamaya çalışmaktadır. Kaos ve şiddet görüntüsü turistleri uzaklaştırırken, ülkenin en temel gelir kaynaklarından olan turizm bitme noktasına gelmiş durumdadır. Sermaye fakiri olan Mısır’a Körfez dışında anlamlı miktarda uluslararası yatırım gelmemektedir. Reel sektör can çekişirken, milyonlarca genç işsizin öfkesi ise her geçen gün daha fazla artmaktadır. Onlarca yılın getirdiği yapısal sorunlara, darbe sonrası kaos ve çatışma hali eklenmiş durumdadır. 85 milyonu geçen nüfusu ile Mısır adım adım iktisadi açıdan iflas noktasına doğru sürüklenmektedir. 3 Temmuz’dan beri gerçekleşen kitlesel gösteriler, siyasi ve iktisadi normalleşmeyi engellemektedir. Darbeye karşı silahlı direniş ise her geçen gün daha fazla etkinlik kazanarak ülke sathına yayılmaktadır. Ensar, Beytil Makdis gibi örgütlenmeler Sina yarım-adasında doğal gaz boru hatlarına sabotajlar düzenleyerek ülkenin doğal gaz ihraç etmesini engellerlerken aynı zamanda bölgedeki fabrikaların üretim yapmasının da önüne geçmekteler. Darbeye karşı oluşturulan silahlı direniş turizmin yanı sıra ülkenin en önemli gelir kaynaklarından olan Süveyş Kanalını da tehdit eder duruma gelmiştir. İÇİNDEKİLER Darbe yönetimi Körfez ülkelerinden gelen cömert yardımlarla ayakta kalmaya çalışsa da sosyo-ekonomik göstergeler mevcut durumun orta vadede sürdürülemeyeceğini açık bir şekilde göstermektedir. Ortalama Mısırlı’nın karşı karşıya kaldığı ekonomik sıkıntılar darbenin ilk günlerindeki halk desteğini her geçen gün aşındırmaktadır. Nihayetinde çatışma ve kaos ortamını bitirecek normalleşme adımları, Mısırın içinde bulunduğu sürdürülemez iktisadi krizden çıkmasının ön şartı olarak önümüzde durmaktadır. Krizden çıkmanın reçetesi, siyasi bir normalleşme ile ulusal mutabakat hükümeti kurularak istikrarlı, öngörülebilir bir atmosferde ülkenin yapısal sorunlarına dair reformlar yapmaktan geçmektedir. Siyasi normalleşmenin sağlanması ise darbe yönetiminin karşıtları ile siyasi bir uzlaşı sağlayarak yeni bir yol haritası oluşturmasına bağlıdır. Mısır’da toplumsal karşılığı olan hiç bir siyasi unsurun sistem dışına itilmediği bir normalleşme sonrası ancak istikrarın sağlanabileceği ve Mısır’ın ihtiyacı olan yapısal ekonomik reformların yapılabileceği görülmektedir. SONNOTLAR (1) Dünya Bankası Mısır Verileri: http://data. worldbank.org/indicator/NY.GNP.PCAP.CD/ countries/EG-XQ-XN?display=graph (2) Stephan Roll, Egypt’s Business Elite after Mubarek, SWP, Eylül 2013. (3) Overview on the modern history of Egyptian economy, Egypt State Information Service, 2013. (4) Mısır Ordusunun İktisadi Krallığı, Can 29 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 Acun | 26 Nisan 2013. (5) Nahda Kalkınma Projesi İhvan-ı Müslimin tarafından Mısır’ın iktisadi kalkınması için geliştirilmiş ve Muhammed Mursi tarafından Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında da kullanılmıştır. Detaylı bilgi için bkz: http://www.ikhwanweb.com/article.php?id=29932 (6) Mursi iktidarı boyunca Türkiye ve Katar toplamda Mısır’a 8 milyar doların üstünde iktisadi yardımda bulunmuşlardır. (7) Muhammed Mursi 30 Haziran Muhtırasından sonra yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında 38 aileden bahsederek Mısır’ın tüm iktisadi kaynaklarını sömüren bu aileler ile mücadele edeceğini ifade etmiştir. (8) “Büyük Halk Toplulukları Mursi’ye Karşı Sokakları Doldurdu” ), Masravi, 01 Temmuz 2013. ( (9) “Biblavi Hükümeti Belli Oldu. 6 Bakan Şeref ve Genzuri Hükümeti’nde Görev Yaptı, 4 Bakan Kandil İle” El Yevm Sabi, 16 Temmuz 2013. (10) “Egypt’s Foreign Reserves Rise to $18.8billion,” Aswat Masriya, 6 Ağustos 2013. (11) Mısır para birimi. (12) Körfez ülkelerinden gelen yardımlarla kara borsada 7,5 Cüneyh’e kadar çıkan ABD doları 7 dolar seviyesine inmişti ancak kısa bir süre sonra Merkez Bankası rezervlerinin erimesi ile 7,5 seviyelerine gelmiş durumda. (13) Ekonomist ve eski IMF danışmanlarından Fahri el-Fiki Yum el-Seba Gazetesine verdiği bir demeçte Mısır Merkez bankası döviz rezervlerinin düşmeye devam edeceğini öngördüğünü söylüyor. (14) UAE says increasing aid to Egypt to total of $4.9 billion, Reuters, 26 Ekim 2013. (15) Finans Bakanlığı açıklaması http://www.egyptindependent.com/news/ministry-financetotal-budget-deficit-le2399bn (16) Mısır Hazine Bakanlığı’nın Genel Ekonomik Görünüm Raporuna göre 2013–2014 mali yılı Temmuz-Aralık dönemi vergi gelirleri %6.6 azalmıştır. (17) Worldwide Governance Indicators Mısır’ı yolsuzlukla mücadelede ve hesap verilebilirlikte en düşük kategori içinde değerlendirmiştir. Corruption Perceptions Index 2013’de ise 114. sırada yer almaktadır. 30 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 İÇİNDEKİLER (18) Eski Petrol Bakanı Osama Kemal’e göre enerji piyasasının %20’si karaborsada işlem görüyor ve kaçak durumda. (19) Karşılaştırmalı 2012 ve 2014 Mısır Anayasaları, Abdullah Aydoğan Kalabalık, SETA, 16 Ocak 2014. (20) Mısır Merkez Bankası verisi: http://www.cbe.org.eg/NR/rdonlyres/FC987D68-4925448E-A768-56338AC7A6D1/2139/CPI_pressreleaseNov2013_E.pdf (21) Cato Enstitüsü ve Johns Hopkins Üniversitesi, TheTroubledCurrencies Project, Mısır’da gerçek enflasoyunu %21 olarak hesaplıyor. http://www.cato.org/research/troubledcurrencies-project (22) CAPMAS. http://www.capmas.gov.eg/Pepo/labour_e.pdf (23) “Mısır’da Olağanüstü Hal ve Yüzlerce Ölü ve Yaralı” El Hurra, 14 Ağustos 2013. , (24) CBC kanalına mülakat veren Zuzu Temmuz ve Ağustos 14’e kadar düşüşün % 45 olduğunu açıklarken 14 Ağustos’tan sonra düşüşlerin çok daha yüksek bir noktaya ulaştığını söyledi. Zuzu yine şimdiye kadar Turizm gelirlerinde milyar dolardan daha fazla bir kayıp olduğunu açıkladı. Tourism slumps 80% since August: Tourism Minister, Daily News Egypt / September 30, 2013. (25) Cumhurbaşkanı Mursi döneminde İran ile siyasi normalleşme çabalarının bir ayağı olarak karşılıklı turizmin başlatılması kararı alınmış ve İran’dan bir turist kafilesi Mısır’ı ziyaret etmişti. Ancak özellikle Selefi pozisyonlar buna çok sert tepki göstermişlerdi. (26) “İhvan Yöneticilerinin Kendi Aralarındaki Konuşmalarının Dinlenmesinin Ardından Olağanüstü Hal İlan Edildi” El Arabiya, 14 Ağustos 2013. (27) 790 factories seeking state help to resume operations in Egypt: Minister, Ahram Online, Tuesday 1 Oct 2013. (28) Workers at Egyptian Iron&Steel Company go on strike, el-Ahram, 3 Aralık 2013. http://english.ahram.org.eg/NewsContent/3/12/88098/Business/Economy/Workers-atEgyptian-Iron--Steel-company-go-on-stri.aspx (29) Min. of Aviation: Egypt Air losses hit 6.5 billion EGP, Youm el-Seba, 18 Kasım 2013. 31 İÇİNDEKİLER CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 DİJİTAL AKTİVİZM Bilal EREN, Öğr. Gör. M.Sc. Bilgisayar Mühendisi, Marmara Üniversitesi twitter.com/erenbilal “İlk ciddi enformasyon savaşı başladı. Savaş alanı Wikileaks, sizler de ordularsınız.” / J.P.Barlow Genel anlamda “eylemcilik” veya “aktivizm”, toplumsal değişme ya da politik değişiklik meydana getirmek için kasıtlı bir biçimde yapılan eylem olarak tanımlanabilir. Bu eylem, tartışmalarda taraflardan birini desteklemek ya da muhalefet etmektir. Aktivizm kelimesi sıklıkla protesto veya muhaliflik ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır, ancak aktivizm sayısız politik yönlendirmede yer bulabilir ve geniş bir biçim yelpazesi içinde oluşabilir. Örnekleri, bir gazeteye ya da politikacıya bir mektup yazmaktan, politik kampanyadan, ekonomik aktivizmden (tercih edilen şirketleri desteklemek veya boykot etmek gibi), toplantılardan, blog yazmaktan, sokak yürüyüşlerinden, grevlere ve hatta gerilla taktiklerine kadar çeşitli şekillerde olabilir. Daha keskin çelişkili durumlarda, yorumlayanın aktivistin yaptıklarını destekleyip desteklememesine bağlı olarak bir kesim tarafından özgürlük savaşçısı diye adlandırılanlar, karşı kesim tarafından terörist olarak tanımlanabilmektedir. hareketi, kooperatif ilkelerine uygun yeni kurumlar oluşturmaya çalışır ve genellikle ne lobi ne de siyasi protesto yapar. Wikipedia’ya göre aktivizm tanımını aldıktan sonra bu eylemciliğin “dijital” hali nasıl oluyor? Burada ilk önce internetin ortaya çıkış serüvenini ve çıktığı atmosferi iyi anlamak lazım… İnternet henüz “internet” olmadan önce Pentagon ile birkaç üniversite arasında bir proje iken “ARPANET” Projesinde çalışan akademisyen ve öğrenciler BBS’lerde (Bulletin Board System) bir yandan bilim kurgu ve siber-punk muhabbeti yapıyor diğer yandan kriptolu bilginin özgür dolaşımını savunuyor ve “hacktivist” faaliyetler yürütüyorlardı. Yani bir anlamda “dijital aktivizm” yapıyorlardı. İnternetin başından beri işin içinde olan ve bu ortamın ilk sivil inisiyatiflerinden Elektronik Ufuklar Vakfı’nın (EFF) kurucusu John Perry Barlow, daha 1996’da “Siber mekânın bağımsızlık bildirgesi”ni yayınlamış ve devletlere “burada istenmiyorsunuz” diye seslenmişti. Şimdi ise bu çağrıları Anonymous yapıyor. Bazı durumlarda aktivizmin protesto ya da karşı koymayla hiçbir ilişkisi yoktur: Örneğin, kimi dinî, feminist ya da etyemez aktivistler hükümetin yasaları değiştirmesini sağlamak Bu örneklerden yola çıkarak internet doğası yerine doğrudan insanları davranışlarını gereği, global, gayri merkezi, dağıtık, sınır değiştirmeye ikna etmeye çalışırlar. Kooperatif aşan, gerçek zamanlı, kesintisiz, etkileşimli 32 CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ ARAŞTIRMA BÜLTENİ SAYI 3 - MART 2015 bir iletişim ortamı olduğu, herhangi bir devletin yönetimine tabi olmadığı için, örgütlenme bakımından geçmişteki baskın iletişim biçimlerine kıyasla aktivizm için çok daha fazla imkan sunuyor. Bu nedenle “dijital aktivizm”, yani siyasal pratiklerin enformasyon ağlarında uygulanışı son dönemin önemli fenomenlerinden biri. İnsanlar kendilerini sanal olarak Tahrir, Gezi, Frankfurt meydanlarında gösteriyor, Facebook’ta politik gruplara katılıyor, Youtube’da videolar paylaşıyor ve Twitter’da anlık gelişmeleri aktarıyor. Veya Dijital Aktivizm sayesinde Wikileaks’in yayınladığı belgeleri, hükümetler arasındaki yazışmaları, yıkılmaz ABD imajını, gizli ilişkileri görebiliyoruz. İÇİNDEKİLER oldu. Neden? Twitter o dönemde yeterince popüler değil miydi?” Sosyal ağların etkisi Morozov’un dediği gibi çok güçlü olmayabilir, toplumun örgütlenmesinde başka faktörler ön planda olabilir. Ancak bir gerçek var ki, o da sosyal ağların gücü üzerine toplumlarda kolektif bir bilinç yaratıldığı. Artık herkes internetin siyasi hareketlerde önemli bir aktör olduğunu düşünüyor. Buradan hareketle dünya tıklayarak daha iyi bir yer olur mu? Buna inananların sayısı hiç de az değil… Bu gizli ilişkilere örnek olarak; 2008 yılında CNN, CNBC gibi dev medya kuruluşlarının katılımıyla New York’ta dijital aktivizm paneli düzenlenmişti. Tony Cartalucci’nin belirttiği üzere bu panele 6 Nisan Hareketi ve Genç Hareketler İttifakı da katılmıştı. Genç Hareketler İttifakı’nın en büyük sponsoru ise Google. Google, ayrıca Mısır’daki devrimin de temsilcisi oldu. Vael Gonim, Google’ın Ortadoğu temsilcisi ve Mısır halkına topluluk içinde seslenen isim. Medyaya Mısır hakkında gerekli bütün demeçleri veren de yine o. Wikileaks ile Google arasında da bir bağlantı var: Ben Laurie, Google’ın veri güvenlik uzmanı ve Wikileaks’in danışma kurulu direktörü. Yani siyasi hükümetlerin politik stratejilerini kamuoyuyla paylaşan kurumun bir üyesi, aynı zamanda dünyanın en büyük kapital şirketlerinden birine hizmet veriyor. Diğer yandan farklı görüşlerde olanlar da var; Stanford Üniversitesi’nden Evgeny Morozov’a göre “sosyal ağların rolü abartılıyor ve bahsedildiği kadar etkisi yok. Devrim falan yok. 2009’da İran’daki seçimlerde de bir twitter devrimi gerçekleşmişti ancak başarısız 33 YAZIM KURALLARI Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’ne gönderilecek yayınların yazım ve yayınlanma kuralları aşağıda belirtilmiştir. 1. Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni ülkemizde ve dünyada ağırlıklı olarak dış politikaya ilişkin gelişmeler ve tartışma konularıyla ilgili araştırma-inceleme, kısa bilimsel çalışma ve derleme tarzında hazırlanmış özgün yazıları yayınlar. 2. Bülten, yılda 4 kez yayınlanır. 3. Bir yazının bültende yayınlanabilmesi için daha önce başka bir dergide yayınlanmamış veya başka bir dergiye yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Bu şartları taşımayan yazıların yayınlanması Bülten yönetimi tarafından yayına uygun görülmesiyle mümkün olabilmektedir. 4. Bültenin dili Türkçedir. 5. Yayınlanmak üzere gönderilen çalışmalar kaynaklar dâhil 5000 kelimeyi geçmemelidir. 6. Yazılar, MS Word, “Times New Roman” yazı tarzında, 12 pt kullanılarak, 1.5 satır aralıklı yazılmalıdır. 7. Yazılarda giriş, materyal ve metot, bulgular, tartışma ve sonuç bölümlemesi aranmaz ancak yazılar uygun bölümlere ayrılmalı başlıklar büyük harflerle yazılmalıdır. 8. Her bir yazıya 200 kelimeyi aşmayacak ve metni yansıtacak şekilde özet bir paragraf eklenmelidir. 9. Yazarlar kaynak gösterimi konusunda kendi çalışmalarında kullandıkları gösterim metodunu kullanabilirler. 10. Yazarların unvanı ve görev yeri dipnotta gösterilmelidir. 11. Yazılar e-posta ile cihannumadisiliskilerebulten@gmail. com adresine e-posta mesajına eklenerek gönderilmelidir. 34 DUYURU / TEŞEKKÜR Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’nin bu sayısına katkı sunan tüm araştırmacılarımıza teşekkür ederiz. Araştırma Bültenimizin muhtemel katkılarla zenginleşmesi ve yayın hayatına güçlenerek devam etmesi platform üyelerimizin özellikle de akademisyenlerimizin makale ve yazılarını göndermelerine, güncel araştırmalarından edindikleri bilgileri paylaşmalarına bağlıdır. Lütfen tüm yorumlarınızı ve katkılarınızı aşağıdaki e-posta adresine gönderiniz: [email protected]