CİHANNÜMA

Transkript

CİHANNÜMA
CİHANNÜMA
DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3
MART 2015
Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği
CİHANNÜMA
DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
Yıl:2 Sayı:3
Üç ayda bir elektronik olarak yayınlanmaktadır: http://www.cihannuma.org/
Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği Adına Sahibi:
Mustafa ŞEN
Yayın Koordinatörü
Bilal EREN
Editör
Hakan AYDIN
Editör Yardımcısı
Osman UTKAN
Yayın Komisyonu
Ömer Faruk YÜCE
Adnan ÇELİK
Muhammed Selman DÖNMEZ
Grafik Tasarım
Mustafa BOSTANCI
Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni ülkemizde ve dünyada ağırlıklı
olarak dış politikaya ilişkin gelişmeleri yorumlamak, tartışma konuları hakkında kamuoyunu
bilgilendirmek, güncel gelişmeleri Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği üyelerine
aktarmak ve diğer araştırma ve uygulama birimleriyle paylaşmak amacıyla yayınlanmaktadır.
Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’nde yer alan yazılar ve görüşler
tamamen yazarlarına aittir. Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Platformu Derneği’nin resmi
görüşünü yansıtmamaktadır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
İLETİŞİM
Mustafa Kemal Mah. 2133 Sk. No:11/10 Çankaya / Ankara
Tel: 0312 219 81 93
Faks: 0312 219 81 94
www.cihannuma.org
www.twitter.com/cihannumader
www.facebook.com/cihannumader
E-posta: [email protected]
CİHANNÜMA
DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
İÇİNDEKİLER
ÖZETLER...........................................................................................................................................................................4
ABSTRACTS......................................................................................................................................................................6
MEDYATİK ORYANTALİZM: KÜLTÜREL SÖMÜRGECİLİK.............................................................................8
Yusuf KAPLAN
BOSNA’DA YÜZYILLIK DRAM..................................................................................................................................14
Hüseyin YORULMAZ
MISIR’DA DARBENİN SÜRDÜRÜLEMEZ EKO-POLİTİĞİ..............................................................................22
Can ACUN
DİJİTAL AKTİVİZM.......................................................................................................................................................32
Bilal EREN, Öğr. Gör.
YAZIM KURALLARI......................................................................................................................................................34
DUYURU / TEŞEKKÜR
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
ÖZETLER
KÜLTÜREL hümanizm gibi kavramların yüceltildiği
bir zamanda başlarına gelen musibetlere
inanamadılar. Bu çağda bu olur mu diye
düşündüler önce. Üstelik Avrupa’nın arka
Yusuf KAPLAN
bahçesi olarak adlandırılan Balkanlar’ın orta
Çağımız, medya çağı. Medya çağı’nı, yerinde vuku buldu bütün bunlar. Dünyanın
“pornografi” çağı olarak da adlandırabiliriz. gözü önünde gerçekleşti. Batı’nın bazen
Burada “pornografi”den kastettiğim şey, algı sessiz kalarak bazen de yardımcı olarak Sırp
kapılarının kapanmasıdır. Algı kapılarının ve Hırvatlarla elbirlik yok etmek istedikleri,
kapanmasına yol açan şey, bizatihî medyalar tahammül edemedikleri bu kimlik, aksine o
ve bu medyaların dili, izleyiciyle kurdukları toprakların yeşil çuha örtüsünde farklı bir tona
ilişki biçimleridir: Medya çağı, iletişim bürünerek daha bir sahibini buldu. Boşnaklar
araçları olarak doğan medyaların, Stuart başlarına gelenlerin sırf bu kimliklerinden
Hall’ün yerinde tanımlamasıyla, “mücadele ötürü olduğunun farkına vardılar. Çetnikler
mahalli”ne (site of struggle) dönüşmesiyle ve Ustaşalar onların diline ve soyuna
birlikte, medyaları, iletişim araçları olmaktan bakmaksızın “Siz Türk ve Müslümansınız!” diye
uzaklaştırdı. Kitleleri, estetik yöntemlerle saldırıyorlardı. Çünkü haklı olarak yüzyılların
ayartan “pornografi” araçlarına dönüştürdü. uygulaması ile Boşnaklığı, Türklükle ve
Medyalar, artık Habermas’ın deyişiyle, küresel Müslümanlıkla eşitliyorlardı.
güç odaklarıyla, ekonomik-siyasî-kültürel çıkar
çevrelerinin, karmaşık/dolayımlı yöntemlerle MISIR’DA DARBENİN SÜRDÜRÜLEMEZ
güçlerini ve çıkarlarını, hem meşrûlaştırdıkları EKO-POLİTİĞİ
hem de pekiştirdikleri “iktidar-kurma
araçları”na dönüştü. Ve geldiğimiz noktada Can ACUN
yeni-sömürgeciliğin akademik oryantalizme
rahmet okutacak keşif kollarına dönüştü. O Mısır’da halkın büyük bir kısmını Mübarek’e
yüzden medya çağında iletişimsizlik en büyük karşı ayaklandıran ve 25 Ocak 2011 Devrimine
sorun.
götüren sebeplerin başında siyasi unsurların
yanı sıra, sosyo-ekonomik problemler ve gelir
BOSNA’DA YÜZYILLIK DRAM
dağılımı adaletsizliği gelmekteydi. Tahrir
Meydanını dolduran milyondan fazla gösterici
Hüseyin YORULMAZ
“ekmek, özgürlük, sosyal adalet, insanlık onuru”
sloganları atarak devrimi başlatmışlardı.
20. yüzyılın sonunda yaşanan kanlı savaş, Fakat zamanla bu büyük beklentiler daha
Boşnaklar için tarihlerindeki en ağır bir da büyük bir öfkeye dönüşmekte gecikmedi.
hesaplaşma oldu. Demokrasi, insan hakları, Karşılanamaz beklentiler, medyanın büyük
MEDYATİK ORYANTALİZM:
SÖMÜRGECİLİK
4
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
bir kısmını kontrol eden seküler-liberal
muhalefet ile fülul tarafından Cumhurbaşkanı
Muhammed Mursi’ye karşı kanalize edilerek
halk desteğini kaybetmesine neden olurken,
darbenin asgari şartlarını da olgunlaştırmış
oldu. Ancak, darbe aktörleri ateşledikleri bu
öfke ile şimdi kendileri yüzleşmek durumunda
kaldılar. Bir devrim olarak lanse edilen 3
Temmuz Darbesi, beklemediği ölçüde bir
direniş ile karşı karşıya kalınca Mısır kaos
ve şiddet sarmalına sürüklendi. Körfez
ülkelerinden gelen astronomik rakamdaki
yardımlara rağmen, günü kurtarmaktan öte
bir ekonomik planları olmadığı anlaşılan
darbe aktörleri, Mursi döneminden çok daha
büyük bir kriz ile karşı karşıya kaldılar.
İÇİNDEKİLER
arasındaki yazışmaları, yıkılmaz ABD imajını,
gizli ilişkileri görebiliyoruz. Diğer yandan
farklı görüşlerde olanlar da var; Stanford
Üniversitesi’nden Evgeny Morozov’a göre
“sosyal ağların rolü abartılıyor ve bahsedildiği
kadar etkisi yok. Devrim falan yok. 2009’da
İran’daki seçimlerde de bir twitter devrimi
gerçekleşmişti ancak başarısız oldu. Neden?
Twitter o dönemde yeterince popüler değil
miydi?”
DİJİTAL AKTİVİZM
Bilal EREN
İnternet henüz “internet” olmadan önce
Pentagon ile birkaç üniversite arasında bir
proje iken “ARPANET” Projesinde çalışan
akademisyen ve öğrenciler BBS’lerde bir
yandan bilim kurgu ve siber-punk muhabbeti
yapıyor diğer yandan kriptolu bilginin
özgür dolaşımını savunuyor ve “hacktivist”
faaliyetler yürütüyorlardı. Yani bir anlamda
“dijital aktivizm” yapıyorlardı. “Dijital
aktivizm”, yani siyasal pratiklerin enformasyon
ağlarında uygulanışı son dönemin önemli
fenomenlerinden biri. İnsanlar kendilerini
sanal olarak Tahrir, Gezi, Frankfurt
meydanlarında
gösteriyor,
Facebook’ta
politik gruplara katılıyor, Youtube’da videolar
paylaşıyor ve Twitter’da anlık gelişmeleri
aktarıyor. Veya Dijital Aktivizm sayesinde
Wikileaks’in yayınladığı belgeleri, hükümetler
5
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
ABSTRACTS
MEDIATIC
ORIENTALISM:
EXPLOITATION
CULTURAL that they were having these calamities in the
very middle of an era in which such concepts as
democracy human rights and humanism were
Yusuf KAPLAN
glorified. Firs,t they asked themselves how
that could happen in that age. Furthermore,
We are living in an age of media. We can define all these happened at the very center of
the media age as the “age of pornography”, Balkans known as the backyard of Europe.
as well. The term “pornography” implies the And it happened just in front of the world.
closing of perception channels. What closes This identity, which the West couldn’t stand
our perception are the media themselves and tried to demolish not only by remaining
and the language they use and the types of indifferent, but also by allying with Serbians
relationships they build with the viewers: and Croatians, once again found its owner in
as the media which once emerged as a different tone under its green broadcloth
communication tools turned out to become as the things got worse for the attackers. The
“the sites of struggle”, in Stuart Hall’s accurate Bosnians realized that these were happening
conceptualization, the media age alienated to them just because of this identity of theirs.
media from being communication tools. It Chetniks and Ustashas were attacking them
transformed them into tools of “pornography” saying that “they were Muslims” regardless
enticing masses by aesthetical means. The of their language and kinship. Because they
media, in Habermas’ saying, have turned into were rightfully associating being Bosnian with
“hegemonic tools” whereby global power elites being Turkish and Muslim.
and economical-political-cultural interest
groups both legitimize and corroborate their THE UNSUSTANTAINABLE SOCIO-POLITICS
powers and interests through complicated OF QOUPD’ETAT IN EGYPT
and vicarious means and methods. And at
the current state, they have become means Can ACUN
of patrol for new-exploitation far worse than
academic orientalism. Therefore the lack of Among the most forthcoming reasons behind
communication in the age of media is the the public rebellion against Mubarak and 25th
biggest problem.
Jan. 2011 Revolution are political factors along
with socio-economical problems and income
A DRAMA of CENTURY IN BOSNIA
inequalities. More than a million demonstrators
gathering at the Tahrir square started the riot
Hüseyin YORULMAZ
shouting slogans like “bread, freedom, social
justice, human pride”. However, it didn’t take
The bloody war which took place through the long for these expectations to turn into an
end of 20th century was the most grievous even larger hatred. Unattainable expectations
revenge for the Bosnians. They couldn’t believe were used as a matter of opposition against
6
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
the President Muhammed Mursi by the
secular-liberal opposition circles controlling
most of the media along with fülul (remnants
of the old regime) thereby cultivating the
minimum conditions for coupd’etat. However,
the actors of the coup were then faced with the
challenge to stand up to the hatred they once
provoked. Introduced as an evolution, the 3rd
July Coup faced with an unexpected resistance
thus dragging Egypt into a chaotic and violent
turmoil. In spite of astronomic amount of aids
coming from Gulf countries, the actors of coup
proved themselves unable to devise a wellestablished financial plan rather than saving
the day and faced with a lot worse crisis when
compared to the Mursi era.
İÇİNDEKİLER
indestructable image of the U.S. and hidden
connections. On the other hand, there are
some others with different views; according
to Evgeny Morozov from Stanford University
“the role of social networks are exaggerated
and they don’t have such an impact. There is
no such thing as revolution. There was once a
Twitter revolution during the 2009 election in
Iran, but it failed. Why? Wasn’t Twitter popular
enough then?”
DIGITAL ACTIVISM
Bilal EREN
Once when Internet was not the Internet it
is now, when it was just a network among
Pentagon and a few universities, academicians
and students working under the “ARPANET”
Project were talking about science-fiction and
cyber-punks over the BBS and also defending
the free flow of cyrpted information as well
as sustaining their “hacktivist” activities. In a
way they were doing “digital activism”. “Digital
activizm”, the practice of making policy
on information networks, is a significant
phonemenon of recent times. People can
virtually demonstrate themselves as if they
were in Tahrir, Gezi or Frankfurt squares, join
in political groups in Facebook, share videos on
Youtube and post instant messages on Twitter.
Thanks to Digital Activism, it’s now possible to
monitor the documents posted by Wikileaks,
correspondences between governments,
7
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
MEDYATİK ORYANTALİZM: KÜLTÜREL SÖMÜRGECİLİK
Yusuf KAPLAN
Araştırmacı-Yazar
Çağımız, medya çağı. Medya çağı’nı,
“pornografi” çağı olarak da adlandırabiliriz.
Burada “pornografi”den kastettiğim şey, algı
kapılarının kapanmasıdır.
Algı kapılarının kapanmasına yol açan şey,
bizatihî medyalar ve bu medyaların dili,
izleyiciyle kurdukları ilişki biçimleridir: Medya
çağı, iletişim araçları olarak doğan medyaların,
Stuart Hall’ün yerinde tanımlamasıyla,
“mücadele mahalli”ne (site of struggle)
dönüşmesiyle birlikte, medyaları, iletişim
araçları olmaktan uzaklaştırdı. Kitleleri, estetik
yöntemlerle ayartan “pornografi” araçlarına
dönüştürdü. O yüzden Jean Baudrillard,
Irak işgali sırasında, “Irak’ta savaş olmadı.
Tanık olduğumuz şey, ayartıcı bir medyatik
gösteri”ydi, demişti.
Modernliğin bütün dünyaya çeki düzen
vermeye başladığı üç yüzyıldan bu yana başka
bir dünyanın eşiğine fırlatıldık, bütün insanlık
olarak. Batı uygarlığının modernlikle birlikte
geliştirdiği meydan okuma, medeniyetlerin,
dinlerin, toplumların, hatta bir toplum içindeki
etnik azınlıkların birbirleriyle ilişkilerini alt
üst etti. Sadece birbirleriyle değil, birbirlerinin
zihinleriyle, kültürleriyle, hatta kendileriyle,
kendi kültürleriyle ilişkilerini de tepe taklak
etti.
Yaşayan en büyük tarihçi, William McNeill
medeniyetlerin tarih boyunca birbirleriyle
karşılaşma-buluşma biçimlerini incelerken,
ilk kez Batı tecrübesiyle birlikte medeniyetler
arasındaki ilişkilerin mahiyet değiştirdiğine
dikkat çeker. Batı tecrübesi’nin ilk “küresel”
örneği olarak Grek tecrübesini görür. Ve
yaptığı tespit bu yazıda söyleyeceğimiz her
şeyin şimdiden neden tartışılması gerektiğini
de gösteren, gözler önüne seren bir tespittir.
Şöyle der McNeill: Greklerin dünya sahnesine
çıkmaları, dünyanın dengesini değiştirmiştir.
İşte her türlü oryantalizm biçimlerinin
kökenlerini, pagan uygarlığın biricik örneğini
oluşturan Grek ve Roma tecrübelerinin
başka kültürlerle, dinlerle ve medeniyetlerle
kurdukları ilişki biçimlerinde bulabiliriz.
Medyalar, artık Habermas’ın deyişiyle, küresel
güç odaklarıyla, ekonomik-siyasî-kültürel çıkar
çevrelerinin, karmaşık/dolayımlı yöntemlerle
güçlerini ve çıkarlarını, hem meşrûlaştırdıkları
hem de pekiştirdikleri “iktidar-kurma
araçları”na dönüştü. Ve geldiğimiz noktada
yeni-sömürgeciliğin akademik oryantalizme
rahmet okutacak keşif kollarına dönüştü. O
yüzden medya çağında iletişimsizlik en büyük
sorun. Bu yazıda, medyatik oryantalizmin
nasıl yeni/kültürel sömürgeciliğin keşif
koluna dönüştüğünü çeşitli açılardan ve Kısa Bir Medeniyetler Tipolojisi
medeniyetler tarihine açılarak, derin nefes
Geliştirdiğim üçlü medeniyetler tipolojisinin
alarak tartışacağım.
üçüncüsünü oluşturan pagan uygarlığın tarih
8
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
sahnesine çıkış biçimi ve diğer medeniyetlerle
karşılaşma biçimleri, hem genelde Batı
uygarlığının diğer medeniyetlerle neden
yıkıcı ilişkiler kurduğu meselesinin hem de
özelde oryantalizm sorununun anlaşılmasında
önemli ipuçları sunabilir bize.
1-Vahiy Medeniyeti
Çok özlü bir şekilde özetlemek gerekirse, birinci
tip medeniyetler, vahiy medeniyetleridir:
Hz. Adem’den Hz. Peygamber’e (sav) kadar
süregelen vahiy medeniyetinin yolculuğu, iki
temel sütun üzerinde/n yükselir: Birincisi asıl
/ yaratıcı ruh; ikincisi de usûl / kurucu iradedir.
Medeniyetimizin bu iki kurucu ilkesini tevhid
akidemizin iki temel sütununda görebiliriz:
Ulûhiyet Sütunu ve Nübüvvet Sütunu. Bu
iki sütun, Fussilet sûresinin 53. âyetinde
zikredilen enfüs ve âfâk yolculuklarında nefis
bir şekilde karşılığını bulur. Asıl / yaratıcı ruh,
vahiy tarafından oluşturulur ve dikey eksene
denk gelir. Dikey eksen, hakikatin özünü
sunar bize. Dikey eksen eşittir enfüs’tür. Usûl
/ kurucu irade ise, peygamberler tarafından
oluşturulur ve yatay eksene denk gelir. Yatay
eksen eşittir âfâk’tır. Ancak usûl’ün kaynağı,
asıl’dır. Asıl yani vahiy, hakikatin özüne nasıl
ulaşabileceğimizin ilkelerini sunarken; usûl
yani bizatihî Hz. Peygamber (sav), hakikatin
özünün nasıl söze ve hayata dökülebileceğinin
yöntemini sunar bize.
İÇİNDEKİLER
idraki, kısaca çağrı’yı inşa eder; Medine
süreci’nde yer’ini bulur, çağ’ını kurar. İkisinin
toplamı bize medeniyeti verir. Medeniyet,
Sünnet-i Seniyye’de tezahür eder, ete kemiğe
bürünür. Hayatiyetini yani üstdilini, usulünü,
yer’ini, Medine’sini yitiren bir din, hayat’ını,
dil’ini, idrakini, çağrı’sını, Mekke’sini de
yitirmekten kurtulamaz.
2-Kadîm Medeniyet/ler
İkinci tür medeniyet tipi, “hikmet”
geleneklerine dayalı kadîm medeniyet tipidir:
Dünyanın doğu coğrafyasında Hinduizm,
Budizm, Taoizm, Şintoizm ve Konfüçyanizm;
Batı coğrafyasında ise kadim Afrika ve Amerika
medeniyetleri bu ikinci tür medeniyetlerin
başlıca örnekleridir. Bu medeniyetler, yalnızca
kozmos’u, fizikötesi dünyayı / dikey ekseni
eksene alırlar ve fizik dünyayı / yatay ekseni
ihmal ederler. Yani hikmet geleneklerine
dayalı medeniyetler tek boyutludur.
3-Pagan Uygarlık/lar
Üçüncü tip “medeniyet”ler pagan uygarlıklardır.
Bunlar da, fizik dünyayı / yatay ekseni
eksene alırlar ve fizikötesi dünyayı, insanın iç
dünyasını, ruhunu imha ederler. Bu uygarlıklar
da tek boyutludur. Pagan tecrübeler, ifrat /
abartı (bu dünyanın abartılması); hikmet
tecrübeleri ise tefrit / göz ardı (bu dünyanın
göz ardı edilmesi) ekseninde var olmaya
Vahiy / asıl, hakikatin dil’ini; usul / Hz. çalışırlar.
Peygamber de hakikatin hayat hâline gelmesini
mümkün kılacak üstdili oluşturur. Dil, din’in Oysa vahiy medeniyetleri, hem fizik, hem de
hayat sunması; üstdil ise dinin hayat olması ve fizikötesi dünyayı mezceden, çok boyutlu
herkese hayat sunmasıdır. Başka bir ifadeyle, medeniyetlerdir. O yüzden vahiy medeniyetleri
din’in dayandığı “dil”, hayat’ın hakikatinin ve kozmos fikrine dayanır ve denge esastır. Bu
hakikatin hayatının hayat kaynağıdır. Üstdil / dünya ile öte dünya arasında, fizik dünya
Hz. Peygamber (dolayısıyla Sünnet-i Seniyye) ile fizikötesi dünya arasında, ruh ile beden
ise, dinin hayatiyet kaynağıdır. Özetle, Vahiy, arasında, öz ile söz arasında, dil ile üstdil,
Mekke sürecinde Müslüman “dil”i, şahsiyeti, enfüs ile âfâk arasında, dikey eksen’le yatay
9
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
eksen arasında, çağrı ile çağ arasında “Mekke
süreci” ile “Medine süreci” arasında dengeli
ilişkiler kurulur. Biri ötekini yok etmez. Aksine,
birinin varlığı ötekinin de teminatıdır. Nasıl
ruh olmadan beden olmazsa, aynı şekilde fizik
olmadan da metafizik olmaz, var olamaz.
eliminasyon’a / yok etme’ye başvurma.
Greklerde, Romalılarda, Avrupalılarda ve en
son Amerikan tecrübesinde gördüğümüz
başkalarıyla ilişki kurma biçimi sırasıyla bu iki
strateji üzerinden gerçekleşegelmiştir.
Oryantalizmin Görünümleri
Oryantalizmin Kökenleri
İşte pagan uygarlıkların bu temel yapılarından
ötürü,
diğer
medeniyetlerle
kurduğu
ilişkiler, aslında oryantalizmin de kaynağını
oluşturmuştur. Pagan uygarlıkların yapıları,
salt epistemolojiye yani kuru bilgi’ye ve
bilgilenmeye; dolayısıyla çatışmaya; hikmet
geleneklerinin yapıları salt fenomenolojiye
/ şahsî tecrübeye; yani “hiçliğe”; vahiy
medeniyetinin yapıları ise “varoluş”a (hakkal-yakîn’e / ontolojiye) dayalıdır.
Pagan uygarlıklar, salt fizik gerçekliği eksene
aldıkları için, pagan toplumların oluşum süreci
oryantalizmin tarihî ve kültürel kökenlerini
anlamak bakımından oldukça önemlidir.
Burada üstad Bediüzzaman’ın imajinatif
terminolojisini
kullanarak
tartışmayı
sürdürecek olursak... Pagan toplumlar,
mülk âlemi üzerinde verilen mücadelenin
sonucudur. Önce ekonomik mülk ele geçirilir;
sonra bu ekonomik mülk, askerî mülk’e
dönüştürülür. Antik Yunan’da kolonilerin,
antik Roma’da ise garnizonların kurulması
bu şekilde gerçekleşmiştir. Askerî mülkü ele
geçiren koloniler, diğer kolonilerle çatışırlar ve
onlar üzeriden egemenlik / melik’lik kurarlar.
Girit’te Mikenler ve Minoslarla başlayan,
Greklerde kıvamını bulan pagan uygarlığın
diğer medeniyetlerle ilişki biçimi iki
temel strateji üzerinden işleyegelmiştir:
Önce asimilasyon / eritme; sonra da eğer
asimilasyon
başarısızlıkla
sonuçlanırsa
10
Buradan oryantalizme giriş yapabiliriz yavaş
yavaş. Oryantalizm, bir öteki icat ederek,
kendi varlığını meşrûlatırma, böylelikle
kendi kimliğini öteki üzerinden icat etme
çabasıdır. Oryantalizmin zihninin dili, Avrupamerkezciliktir: Her şeye, Avrupa-dışındaki
bir olguya ya da dünyalara, dinlere, kültürlere
ve medeniyetlere de yalnızca Avrupalı
gözlüklerle, perspektiflerle bakma çabasıdır
bu.
Daha masumane görünen oryantalizm tanımı
şöyledir: Başka kültürleri inceleyerek, o
kültürlerin bilgisine ve birikimlerine ulaşmak;
o kültürleri Avrupa-merkezci zihin kalıplarıyla
silbaştan kodlamak, formatlamak; böylelikle
tanınamaz hâle getirmektir oryantalizm.
Başka bir deyişle, bir öteki icat etmek ve bu
öteki’ni, neyse o olarak değil, Avrupalıların
işine nasıl geliyorsa öyle resmetmek, tasvir
ve tarif etmek, dolayısıyla büsbütün tahrif
edilmiş, tamamıyla hayal mahsulü bir öteki
olarak icat etmektir.
Burada oryantalizmin mantığı ikili karşıtlıklar
üzerinden işler / işletilir: Merkez-çevre; uygarbarbar; Batı-diğerleri; efendi-köle; gelişmişgelişmemiş; ileri-gerikalmış vesaire.
Önce
sözümona
akademide
başlayan
oryantalizm, daha sonra başta resim sanatı
olmak üzere bütün sanatlara ve bu arada
sinema, gazete ve televizyona da aynen sirayet
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
İÇİNDEKİLER
etmiştir. Oryantalizm, Cemil Meriç’in deyişiyle,
sömürgeciliğin keşif kolu değildir sadece; aynı
zamanda, keşfedilmemiş kıtaların, dünyaların,
hakikatlerin üzerinin de ayartıcı yöntemlerle
sonsuza dek örtülmesi çabasıdır.
yeni bir oryantalizmle karşı karşıyayız.
Oryantalizm, günümüzde klasik / akademik
evresini çoktan tamamladı: Şu an medyatik
oryantalizm
olarak
adlandırdığım,
birincisinden daha tehlikeli, birincisine
rahmet okutacak ürpertici bir dil kullanan
Sonuç: Medyatik Oryantalizmle Nasıl
Mücadele Edilmeli?
Klasik oryantalizm, açık sömürgecilik ve
açık-emperyalizm döneminin çocuğuydu. Şu
an açık-sömürgecilik de, açık-emperyalizm
de fiilen bitti. Yeni-sömürgecilik ve yeniBatı’daki oryantalizm projesi, yalnızca diğer emperyalizm olarak adlandırabileceğimiz yeni
kültürlerin ve medeniyetlerin kontrol ve bir oryantalizm biçiminin tam ortasındayız.
kolonize edilmesinde önemli bir öncükolu
işlevi görmekle kalmamış; daha önemlisi Yeni-oryantalizm, kültürel sömürgecilik veya
de, bütün diğer dinlerin ve medeniyetlerin kültürel emperyalizm biçiminin motorudur. Ve
hakikatlerinin neyse o olarak görülebilme, başlıca araçları da gazete, televizyon ve sinema
neyse o olarak keşfedilebilme ve neyse o gibi kitlesel ve küresel “iletişim” araçlarıdır. Bu
olarak yeni koridorlar açabilme imkânlarını araçlar, gerçekte iletişim araçları değil, iletişimi
da iptal etmiştir.
imkânsızlaştıran, buharlaştıran, insanlık
tarihinde en büyük iletişimsizlik sorununun
Bu açıdan, sömürgeciliğin keşif kolu olma yaşanmasına yol açan güç ve hâkimiyet kurma;
çabası, aslında masumane bir çaba olarak kurulan hâkimiyeti pekiştirme ve yayma
bile görülebilir. Oryantalizm projesinin asıl araçlarıdır.
tehlikeli yanını, başka kültürleri Avrupamerkezci, dolayısıyla seküler perspektiflerle İşte yeni-oryantalizm, bu noktada, bu araçlar
tahrif etme, tarümar etme, tanınamaz hâle / medyalar vasıtasıyla, eski sömürgeciliğin
getirme yanını göremiyoruz maalesef.
ve eski emperyalizmin gördüğü işlevleri,
daha örtük, daha görünmez, daha ayartıcı ve
Oryantalist proje, başka dinlere, medeniyetlere bütün bu nedenlerden ötürü de daha tehlikeli
ve kültürlere sahici, sahih şekillerde nüfûz şekillerde Batı uygarlığının, Batılı seküler
edebilme imkânlarını berhava etmiş, yok duyma, düşünme, yaşama biçimlerinin
etmiştir. Eğer oryantalizm iyi tanınamaz ve kodlarını küreselleştirmekte ve derinlemesine
tuzakları iyi görülemezse, başka dinlerin ve yaymakta tam anlamıyla “gizli silahlar” olarak
medeniyetlerin insanlığa kendi aslî dinamikleri kullanılıyor.
ve kendi özgün usûlleri açısından esaslı şeyler
sunabilme imkânları hiçbir zaman mümkün Bu gerçeği cins bilim felsefecisi Paul Feyerabend,
olmaz, olamaz.
özlü bir dille çok güzel özetlemiştir: “Batı
uygarlığı, dünya üzerinde kurduğu hâkimiyeti
Medyatik Oryantalizm: Yeni-Sömürgecilik
iki şeye borçludur: Reklâm / medya ve silah.”
Medyatik oryantalizm olarak tarif ettiğim
yeni-oryantalizmle mücadele edebilmek
11
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
klasik oryantalizmle mücadele etmekten daha
da zorlaşmıştır. Ama yeni-oryantalizmle başa
çıkabilmek için iki temel öneride bulunmak
istiyorum.
Birincisi, mevcut bütün medyalarda toplumun
bütün kesimlerine ve bütün dünyaya hitap
edebilecek ölçekte varlık gösterebilmek.
Özellikle sinema ve televizyonda bu anlamda
çok büyük boşluk var; hem Türkiye’de, hem de
İslâm dünyasında.
Medyada varlık gösteremediğimiz, ardından
bu medyaları dönüştüremediğimiz sürece
bu dünyada varlık gösteremeyeceğimizi,
varlığımızı sürdürmekte bile zorlanacağımızı
henüz tam anlamıyla idrak edebildiğimizi
söyleyemeyiz.
İşin ilginç tarafı şu: Medyada varlık göstermek
ve medyayı kendi aslî dinamiklerimiz / dilimiz
ve usullerimiz / üstdilimiz doğrultusunda
dönüştürmek arızî bir çabadır. Sadece medyada
yapılacak işlere bel bağlayamayız: Çünkü
medyanın diline, seküler Batı uygarlığının
çatışmacı, nesneleştirici, hiçleştirici, narkoz
etkisi yapıcı, uyuşturucu dili hükümfermâdır.
Asıl yapılması gereken iş, ikinci “iş”tir: Dünyaya
vahyin ekseninde işleyen kendi medeniyet
fikrimizi sunabilmektir. Din, hayat kaynağıysa;
medeniyet, dinin hayatiyet kaynağıdır.
Hayatiyetini yitirmiş bir dinin, hayat’ını idame
ettirebildiğinden sözedilemez.
Dolayısıyla, medya bir medeniyet meselesidir.
Her medeniyet kendi medyasını kendi
dünya ve hayat tasavvuru çerçevesinde
geliştirir. Bizim de yeni-sömürgecilik olarak
tanımladığım
medyatik
oryantalizmle
mücadele edebilmemizin ve kendi medeniyet
dünyamızın inşasına doğru sahici bir şekilde
12
yol alabilmemizin yolu, kendi asıl’larımız
doğrultusunda
kendi
medyalarımızı,
medyalarımızın dilini kurmaktan geçer.
Mevcut çatışmacı, seküler medyalarla bir yere
gidemeyiz. Kendi ayağımıza kurşun sıkmış
oluruz sadece.
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
13
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
BOSNA’DA YÜZYILLIK DRAM
Hüseyin YORULMAZ
Sakarya İl Kültür ve Turizm Müdürü
“Biz dünyanın en karmaşık insanlarıyız. Tarih,
bize yaptığı şakayı hiç kimseye yapmamıştır.
Düne kadar olduğumuzu bugün unutmak
istiyoruz. Benimsenmemiş, kopmuş, şaşkın bir
halde yarı yolda kalakalmışız. Gidecek yerimiz
de kalmadı artık. Tıpkı göl olmak için çok
küçük, toprağın içmesi içinse çok büyük olan,
bir taşma sonucu ana nehirden kopan bir dere
gibiyiz. Ceddimiz ve gözden düşme suçluluğu
yüzünden duyduğumuz belirsiz bir utancın
etkisi altında geriye bakmak istemediğimiz,
ileride de bir şey göremediğimizden, herhangi
bir karar almak korkusu içinde zamanı
durduruyoruz. Kardeşlerimiz gibi, göçmenler
de bizimle alay ediyorlar. Bizse, gurur ve
nefretimizle övünüyoruz. Muhafazakâr olmaya
çalışırken, kendimizi öyle bir yitirdik ki, artık
ne olduğumuzu kendimiz bile bilmiyoruz. Bu
ölü halimizi sevmiş olmamız ve bu durumdan
kurtulmak
istemeyişimizden
ötürüdür
mutsuzluğumuz. Oysa her şeyin olduğu gibi,
bu sevginin de ödenmesi gereken bir bedeli
vardır.”1
“kaynayan kazan” olarak tanımladığı bölgenin
olaylardan etkilenen en mazlum halkı
Boşnaklardır. Osmanlı’nın bölgeden zoraki
olarak çekilmesiyle birlikte en çok onlar
yerlerinden edilmiş, Yugoslavya döneminde
ikinci sınıf vatandaş yerine konularak en çok
onlar sarsılmıştır. Balkan mozayiğinin rengi
diğerlerinden daha ön plana çıkan bu milleti,
uzun yıllar kimliklerinden bile mahrum olarak
yaşamış, gelişmelerden ister istemez en çok
onlar zarar görmüşlerdir.
Selimoviç’in kişisel hayatından Boşnakların
yazgısını okumaya devam edelim. Ünlü
romancının kaleme aldığı “Derviş ve Ölüm’ü
Neden Yazdım, Nasıl Yazdım?” yazısında
şöyle anlatılır başından geçen trajik hadise:
“1944 yılı sonlarında Partizan ve Tuzla Askerî
Bölge Komutanlığı’nda subay olan en büyük
ağabeyim, üçüncü Kolordu Askerî Mahkemesi
kararıyla kurşuna dizildi. Şehirdeki afişlerde,
Şevki Selimoviç’in, Halk Malları Genel
Müdürlüğü’nün deposundan bir yatak, bir
dolap, sandalye ve buna benzer ufak tefek
Bosna’nın yetiştirdiği ünlü romancı Mehmed şeyler çaldığı için idama mahkûm olduğu
Selimoviç, Osmanlı’nın Bosna topraklarından ilân edilmişti. Sanık, meşhur bir Partizan
ayrıldıktan sonra Boşnakların yaşadığı ailesinden olduğu için karar da bu denli sert
coğrafyanın ve tarihin doğal bir sonucu olmuştu. Böylece devrime karşı ailemizin
olarak içine düştüğü atmosferi özetleyen bu derin bağlılığı ve hayranlığı aleyhimize döndü
veciz sözleri, bir Mevlevî şeyhi olan Ahmed ve biz uğrunda mücâdele verdiğimiz devrimin
Nureddin’le konuşan Hasan’a söyletir. Sanki kurbanları olduk. İdama mahkûm olan
yüzyıllık tarihin bir özeti gibidir. Gerçekten ağabeyim, bütün eşyaları Hırvat militanlar
de Balkanlar hakkında kalem oynatan tarafından talan edilmiş boş bir evde, bir şans
bazı tarihçilerin “barut fıçısı”, bazılarının eseri olarak esir kampında hayatta kalabilmiş
14
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
İÇİNDEKİLER
olan hanımının Tuzla’ya dönüşünü bekliyordu.
Şevki’nin idam edildiğini duyduğum zaman
şok oldum. Hiçbir şey yapmadan elim kolum
bağlı günlerce yattım ve sadece durmaksızın
ağladım. Birkaç gün sonra ağabeyimi idama
götüren Gizli Polis Örgütü’nün şoförü bana
ondan bir haber getirdi. Şevki idamdan önce
son derece sakinmiş. ‘Benim suçsuz olduğumu
Meşa’ya (Mehmed) söyle’ demiş. Onun suçsuz
olduğunu biliyordum, hatta hâkimler de başka
türlü düşünmüyorlardı. Şoför onun nereye
gömüldüğünü bana söyleyemedi. Halen de
onun mezarının nerede olduğunu bilmiyorum.
Bu inanılmayacak derecede kör ve aptalca
düzenlenmiş olay, ailemin bütün fertlerinin
hayatında bir dönüm noktası oldu: Hepimiz
hiç beklenmeyen şeylerle karşı karşıya
olduğumuzu fark ettik.” (Derviş ve Ölüm, s.
5–6)
Bir Uyanışın Tarihi
Selimoviç’in romanındaki veya kişisel
hayatındaki bu önemli anekdot, aynı zamanda
Boşnakların hayatıyla ve kaderiyle de doğru
orantılıdır demek mümkün. Kitabın satır
aralarından bu milletin bir dönem çektiği
acıları ve sıkıntıları okuyabiliriz.
Müslüman Boşnakların yüzyıllardır heterojen
bir yapı içerisinde yaşadıkları coğrafyada
hasımları ile zaman zaman kanlı bir şekilde
hesaplaştıkları bilinmektedir. 20. yüzyılın
sonunda yaşanan kanlı savaş, Boşnaklar için
tarihlerindeki en ağır bir hesaplaşma oldu.
Yukarıya bir paragrafını aldığımız Derviş ve
Ölüm romanında anlatılan olayın, yazarının
hayatıyla da doğrudan doğruya bir ilgisi vardır.
Zaten Selimoviç bu romanını da etkisinden
kurtulamadığı bu olay üzerine yazmaya başlar
ve 1966 yılında yayımlar. Romandaki Mevlevî
şeyhi kendi doğruları üzerinde kurulu mesut
dünyasında yaşarken ve olaylar karşısında
hep seyirci kalırken, hiç beklenmedik bir
anda kardeşinin öldürülmesiyle karşı karşıya
kalır. Ve birden dünyası kararır, umduğunu
bulamayarak onun için her şey alt-üst olur.
Bir anda çekilmez hale gelen hayat onu kaçtığı
şeylerle adeta hesaplaşmaya zorlar. Bu kez
öfkeye kapılıp isyan duygularının kabarmaya
başladığı görülür.
Mehmed Selimoviç’in kişisel olarak yaşadığı bu
olay kendisi ve ailesi için bir “dönüm noktası”
olurken, son yüzyıl boyunca yaşadıkları ve
başlarına gelenler dolayısıyla da Müslüman
Boşnaklar için bir uyanışın, silkinişin
başlangıcı olmuştur. Partizan’ın Selimoviç
ailesine yaptığı ile Avrupa dünyasını arkasına
alan Sırp ve Hırvatların Boşnaklara yaptığı
arasında pek çok noktada paralellik vardır.
Osmanlı’dan sonra Bosna’nın uzun yıllar
baskıcı rejimler tarafından yönetildikten
sonraki uyanışını ve Boşnakların dirilişini,
Selimoviç’in yazdıklarının satır aralarında
buluyoruz. Sırplar ve Hırvatlar, Boşnaklar’ın
Müslüman oluşunu tarih boyunca hiçbir
zaman
içlerine
sindirememiştir.
Laik
Boşnaklar, Mareşal Tito zamanında Partizan
üyesi olsalar bile, Osmanlı’nın mayaladığı
onların kimliğini aileleri ve isimleri ele
veriyordu. Zaman zaman isimlerini “nötr” hale
getirseler dahi, anne ve babalarının kimlikleri
bu sefer karşılarına çıkıyordu. Olmadı,
vicdanları rahatsız ediyordu onları. Şunu da
belirtmek gerek ki, Müslümanlığını yüksünen
bazı Boşnaklar’ın Türklere tariz olarak, “Bizim
Müslümanlığımıza sebep sizsiniz, keşke
sebep olmasaydınız!” diyenleri için de durum
değişmedi. Sırf Hırvat ve Sırp kanı taşımadığı
için her zaman potansiyel suçlu olarak
görüldüler. Yaşanan son savaşta, Boşnak-Sırp
veya Boşnak-Hırvat evliliklerinin bitmesini
ve çoğunun cinâyetle sonuçlanmasını başka
neyle izah edebiliriz.
15
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
Demokrasi, insan hakları, hümanizm gibi
kavramların yüceltildiği bir zamanda başlarına
gelen musibetlere inanamadılar. Bu çağda
bu olur mu diye düşündüler önce. Üstelik
Avrupa’nın arka bahçesi olarak adlandırılan
Balkanlar’ın orta yerinde vuku buldu bütün
bunlar. Dünyanın gözü önünde gerçekleşti.
Evet, herkesin gözü önünde meydana
gelen bu savaşta Boşnaklar “Müslüman”
kimliklerinin bilincine erdiler. Batı’nın bazen
sessiz kalarak bazen de yardımcı olarak Sırp
ve Hırvatlarla elbirlik yok etmek istedikleri,
tahammül edemedikleri bu kimlik, aksine o
toprakların yeşil çuha örtüsünde farklı bir tona
bürünerek daha bir sahibini buldu. Boşnaklar
başlarına gelenlerin sırf bu kimliklerinden
ötürü olduğunun farkına vardılar. Çetnikler
ve Ustaşalar onların diline ve soyuna
bakmaksızın “Siz Türk ve Müslümansınız!”
diye saldırıyorlardı. Çünkü haklı olarak
yüzyılların uygulaması ile Boşnaklığı,
Türklükle ve Müslümanlıkla eşitliyorlardı.
Bosnalı Müslümanlara karşı yapılan bu zulüm
ve işkence sadece son savaşta yapılanla sınırlı
değil kuşkusuz. Yugoslavya döneminde de,
hatta Osmanlı çekildikten sonra bölgeyi işgal
eden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
devrinde de aynı zulüm ve işkencelere
defalarca maruz kaldıkları görülmüştür.
Bunu, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı
tarafından yayımlanmış2 son dönem Osmanlı
belgelerinden de periyodik olarak gün gün
takip edebiliriz.
Bosnalı Müslümanların yetiştirdiği, siyasi
sıfatından daha çok düşünür yönüyle de öne
çıkan Rusmir Mahmudçehajiç’in bu konudaki
düşünceleri, Boşnakların yaşadıkları bölgede
nasıl çetin bir sınavla karşı karşıya olduklarını
gösteriyor bize: “Bosna, asırlar süren
trajedisi içinde -insanoğlunun kökleşmiş
iyimserliği sayesinde gelecekte yok olacağını
16
ümit ettiğimiz- şer kuvvetlerinin kurbanı
olmuştur. Dünyanın geleceği, Bosna’nın
emsâli bulunmayan çok yönlü ruhanî
kimliğini oluşturan etkenlerin ve ilkelerin
gücüne bağlıdır. Bu ilkelerin farkında olmak,
birçok insan için şu anda çok dar ve çok uzak
görünen ‘dar kapı’yla özdeştir. Bu kapı, o kadar
uzaktadır ki yolu bulmamızı sağlayan izler
çok belirsizdir. Diğer seçenek, yokuş aşağı
inen ‘geniş yol’dur. Fakat yücelere tırmanan
dar yolun farkında olan ve varlıklarını her bir
zerresi ile ona adamış bulunan küçük bir grup,
Bosna’nın geleceğinin teminatıdır.”3
1991–92
yıllarında
Bosna-Hersek
Hükûmetinde başbakan yardımcısı olarak
görev yapan ve daha sonra Saraybosna
Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan
Mahmudçehajiç soğukkanlı düşünen, olayların
sıcaklığına kapılıp fevrî hareket etmeyen
bir düşünür. 20. yüzyılın sonunda ülkesinde
yaşanan savaşın nasıl çıktığını ve çıkartıldığını
satır aralarına kadar bütün ayrıntısıyla
bilmesine rağmen, o yine de -çoğu sağduyulu
Müslüman Boşnak aydını gibi- “paradoks”
olarak tanımladığı Bosna’daki farklı unsurların
birlikte yaşamasına taraftardır: Bosna ve
Boşnak siyasetinin yaşaması için gerekli
şartın, Sırplar ve Hırvatlarla kurulacak diyalog
olması büyük bir paradokstur. Bosna’daki
Sırpların ve Hırvatların, Bosna ve Boşnak
karşıtı planlar doğrultusunda kullanılıyor
olmaları, onların dışlanmasını gerektirmez.
Eğer onları dışlarsak, Boşnak siyasetini ‘kan
ve toprak’ siyasetine indirgemiş oluruz.
Boşnakların kimliklerine, İslâm’dan kaynak
bulmaları gerektiği sonucuna varabiliriz; bu
kaynak, İslâm’ın farklılık içindeki birliğe güç
vermesini sağlayan bir stratejidir. Birlik içinde
farklılığı kabul etmek, Boşnakların İslâm’la ve
Bosna’yla olan bağlarını zayıflatmaz. Aksine
gelenekler arasındaki ilişkinin farkında olmak,
Boşnak maneviyatının temelini teşkil eder.
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
İslâm karşıtı, Bosna ve Boşnak karşıtı güçlere
karşı koymak için en iyi yoldur. Boşnak kimliği
-kendine ihanet etmeden- Sırp ve Hırvat millî
ideolojilerinin yansıması olamaz. Tamamen
tepkisel bir Boşnak anlayışı, birbirinden
farksız üç ideoloji arasındaki çatışmada en
güçsüz kahramanı yaratarak bütünüyle tarihe
karışacaktır.4
İÇİNDEKİLER
tamamen çökeceğini söylerken, nasıl oldu da
Boşnaklar direnebildiler? Hâlbuki o arada
hem düşmanımız hem de dünya gözlemcileri,
kendi adını tesbit etmeye hiç ara vermemiş
şerefli bir milletin yaşadığı Bosna’ya en kritik
anlarda dahi yardımını esirgemeyecek Allah’ın
var olduğu temel gerçeğini unutmuşlardı. Tüm
bunlara istinaden Müslüman Boşnak milletinin
olup bitenlerden ebedî bir ders alması
Bosna’da savaştan sonra, Aliya İzzetbegoviç’in gerekir. Bütün ümitlerimizi, kurtuluşumuzu
başını çektiği ve Mahmudçehajiç’in de dile ve geleceğimizi Allah’ın birliğine inanmakla
getirdiği heterojen yapı içerisinde birlikte ve insan soyunun ancak bununla var
yaşama düşüncesi oldukça geniş taraftar olabileceğini, en yüce ahlâkî değerleri
bulmuştur denebilir. Savaş yıllarıyla ilgili yaşamakla
kazanabileceğini
bilmemiz
notlarını kitaplaştıran Doktor Kerim Luçareviç lâzımdır. Boşnaklar bağımsız, hür, demokrat,
de, Saraybosna’nın dört yıl boyunca dünya federal, çok dinli, çok uluslu modern Bosnagüçleri tarafından tecrit edildiği ve buna Hersek Cumhuriyet devleti arzulamaktadırlar.
rağmen yüzyıllardır birlikte yaşadıkları Sırp Bu ideal ve şartlardan başka seçenek yoktur.6
ve Hırvatlarla aynı toprakları paylaşarak
yaşamaya devam edeceklerini söyler ve Bakir Tanoviç yazdığı kitaplarla, yönettiği
Bosna’da “herkesin kendine göre bir şarkı” filmlerle ve politikacı yönü ile tanınan
bulabileceğini ifade eder: Saraybosna çok Boşnakların yetiştirdiği önemli bir figür. Savaş
pencereli, her penceresinde Bosna ile ilgili yıllarında Aliya ile düşmana karşı omuz omuza
bir şarkı söyleyen genç kızların bulunduğu mücâdele eden yaşayan önde gelen aydınlardan
ve dünyadaki herkesin kendine göre bir biri. Kendisi ile yapılmış bir konuşmada
şarkı bulabileceği geniş uzun bir evdir. Bosna’da gerçekleşmesini istediği bir hayâli
Alifakoviç’ten küçük Aliya’yı anlatan, hatta anlatıyor: Boşnaklar, 20. yüzyıl boyunca
İspanyol Musevileri hakkında şarkılar da var. farklı şekillerde dinlerinden vazgeçmeye,
Doğu ve Batı Saraybosna’da buluşmaktadır. Bu kimliklerini değiştirmeye zorlandılar. Sırp,
uzun evin pencerelerinde şarkı söyleyen ne Hırvat, Hıristiyan olmaya ya da yok olmaya.
kadar kız varsa, Saraybosna’yı anlatan kalın Bunu,
Avusturya
İmparatorluğu’ndan
5
tarih kitaplarında da o kadar sayfa vardır.
Yugoslavya’ya kadar tüm rejimler farklı
metodlarla yaptılar. Bugün buna teslimiyet
Genç Müslümanlar Teşkilatı üyesi ve Aliya’nın gösteren pek çok insan var. Belki başka bir
mücâdele arkadaşı Münir Gavrankapetanoviç neslin gerçekleştireceği şey benim isteğim,
ise, yaşanan son savaşı Boşnaklar için var bazı Boşnaklarda kendi Boşnak milliyetine
olmak veya yok olmak savaşı olarak görür. ve İslâm kimliğine inancın geri dönmesidir.
Muazzam bir askerî gücü durdurarak bir Hıristiyan Batı ve onların İslâm fobilerinin
mucize gerçekleştiğini söyleyen yazar “Savaş baskılarına inat Bosna’da var olabilmemizdir.7
Günlüğü”nde şunları kaydeder: Boşnakların Kim bilir, Tanoviç ve savaşı en acımasızca
direnişi düşmanlarında şaşkınlık ve korku yaşamış daha nice Müslüman Boşnak aydının
oluşturdu. Dünya ise hayretler içinde kaldı. hayâli gün gelir gerçekleşir!
Bütün teşhis ve tesbitler Bosna’nın çok yakında
17
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
Son savaşta yaşanan trajik olayları, üç yıldan
fazla bir zaman Avrupa’nın kendi bahçesinde
akla hayâle gelmedik ölüm makinelerinin
işletilmesini, Bosnalı Müslümanların önde
gelenleri bir “ibret” olarak değerlendiriyor.
Bilhassa yetmiş yıllık Yugoslavya döneminde
dejenere olmuş kendi kimliklerine dönme ve
değerlerine sahip çıkma bakımından “hayırlı”
olarak da görüyorlar.
bulunanlar aylarca dışarı çıkamayarak
günışığına hasret yaşamışlardır. Üç kış
boyunca gök gürültüsü ve şimşeklere karışan
bomba ve kurşun seslerini birlikte duymuş ve
birbirinden ayırmakta zorlandıkları zamanlar
olmuştur. Bu millet sonunda üç buçuk yıl süren
kâbus gibi bir hayatın karanlığından mucizevî
bir şekilde çıkmayı başarmıştır.
Savaş başladığında Boşnakların Sırplara
Direniş Mucizesi
ancak birkaç ay dayanabileceği, ondan sonra
bir varlık gösteremeyerek teslim olacakları
Aliya 1992–95 savaşını anlatırken, hafızalarda hesap ediliyordu. Ancak bu millet teslim
hep diri kalacak olan şeyin, özet olarak halkın bayrağını çekmedi ve tüm dünya bir milletin
gösterdiği “direniş mucizesi” olduğunu söyler. dirilişine tanıklık etti. Aliya savaş esnasında
Ayrıca Avrupa’nın en donanımlı dördüncü gördüğü tahribatı anlatırken, Bosna-Hersek’in
büyük ordusunu durdurmayı başardıklarını, başına şimdiye kadar başka toplumların
aynı zamanda özgür toprakların azami bir başına gelmeyen, belki de bin yılda sadece
bölümünü, büyük şehirlerin ekseriyetini bir kere gelen birçok şey geldi, der. Geçmiş
savunduklarını, 65 askerî fabrikada silah zaman hafızasını yoklamaya çalışır. Ülkede
imâl ettiklerini, kendilerine uygulanan silah her şeyin alt üst olduğunu, adeta taş üstünde
ambargosunu delerek bunların büyük bir taş kalmadığını anlatır. Öyle ki artık Bosna’nın
kısmını İslâm ülkelerinden olmak üzere önceki durumunda olmadığını, eski haline
dışarıdan temin ettiklerini ifade eder. “Biz geleceğini de zannetmediğini söyleyerek bunu
savaşta kuşatma altında ateşle imtihanı zaferle “güzel bir kadın” istiaresiyle tasvir ettiğini
bitiren bir halk olduğumuzu gösterdik” diyen görürüz: “Ben çok güzel bir kadın tanıdım.
Aliya, Boşnakların yazdığı direniş destanına Gerçekten çok güzel olan bu kadın bir araba
bütün dünyanın hayran kaldığını anlatır. kazası geçirdi. Bugün artık o kadının o güzel
Kendi milletinin bu çağda büyük bir özgüvenle yüzü yok. Bosna’nın güzel yüzü de artık
karşılaştığı zorluğun üstesinden geldiğini, olmayacak. Sadece izler, yara bere içinde
tarihî sınavı başararak güneşin altında hak deforme olmuş bir yüz. Ancak bin senede
ettiği yeri aldığını söyler. Boşnaklara biçilen bir defa gerçekleşen bir şey bizim başımıza
“steril, renksiz, kokusuz ve tatsız” bir kimliği geldi. Dünya bunu bilmek zorundadır. Bunlar
boşa çıkardıklarını belirterek “Müslüman burada, Bosna’da oldu, hem de Avrupa’nın tam
Boşnak” kimliğinin içini doldurduklarını da ortasında.”
ilâve eder.
Bosna’nın “güzel yüzü”, ülkesine âşık Aliya’nın
Büyük savaşçı bu arada zamanın hafızasına gözleri önünde adeta bir mum gibi erir. İçi
işlenen çileleri, verilen zahmetleri de sızlar, üzülür ama elinden bir şey gelmez.
unutmaz; bunları her platformda yüksek sesle Başına gelenleri “takdir-i ilâhî” olarak görür.
dile getirmeye çalışır: Sadece Saraybosna’da Kadere inanan bir insan olduğu için elinden
10 binden fazla insan ölmüş ve bunların 1300 geleni yapar, gerisini Allah’a havale eder. Buna
kadarı çocuktur. Savaş esnasında şehirde rağmen hiçbir zaman yılgınlık gösterip pes
18
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
etmez. Bütün bunları ülke ve millet olarak
ayağa kalkışın ve uzun yürüyüşün şartları
olarak kabul eder. Topraklarının düşman
işgalinden kurtarılması için açılacak tüm
kapıları zorlamaktan çekinmez. Savaşın ilk
aylarında bir gün Aliya, Bosanski Brod’un
düştüğü haberini alır. O gün Hırvatistan’ın
başkenti Zagrep’tedir ve devlet başkanı
Tujman’la görüşmektedir. Duyduğu haberi
doğrulamak için gece yarısı arabasının kör
ışığında dolambaçlı ve tehlikeli yollardan
giderek Brod’da bulur kendini. Hemen
yanındaki Slavonski Brod’da kasvetli bir
ortamda iki şehrin başkanı ile âcil bir görüşme
gerçekleştirir. Aynı gecenin sabah sekizinde
tekrar Zagreb’e dönerek Tujman’ın kapısına
dikilir. Gece boyunca hiç uyumamıştır ve
Hırvat lider Bosnalı mevkidaşını karşısında
traşsız ve pejmürde halde görünce önce bir
şaşırır. Sonra bir kere daha şaşırır: Durumun
ciddiyetini anlayan Hırvat lider, Brod’un
düşmeyeceğini ve o anda derhal bin kişilik bir
kuvvet göndereceği sözünü vermek zorunda
kalır.
İÇİNDEKİLER
süreç başlıyordu.
Müslümanlar söz konusu olunca, Katoliklerle
Ortodokslar arasındaki tarihî düşmanlık bir
tarafa itildi ve oklar arkası arkasına Boşnaklar
üzerine çevrildi. Aliya, savaşın ayak seslerinin
yeni yeni duyulmaya başladığı sıralarda
Tujman’a yazdığı bir mektupta sanki olacakları
önceden hissediyordu: “Bosna-Hersek’in
dostları arasında en önde geleni Hırvatistan ve
Hırvat halkıdır. Benim ülkem her şeye rağmen
bu dostluğa inanmaya ve onun gereklerini
yerine getirmeye devam edecektir. Lütfen
yolumuz üzerindeki engelleri kaldırmak için
nüfûzunuzu kullanın; kullanın ki ilişkilerimiz
ülkelerimiz arasındaki dostane ilişkiler
ve işbirliği mutabakatıyla uyumlu olarak
gelişebilsin.”
Bu iyi niyet temennilerine rağmen Hırvat
lider tabii ki sessiz kalır ve hiç cevap vermez;
uzatılan dostluk elini havada bırakır. Bu da
Hırvatların Müslümanlara karşı ne kadar
içten pazarlıklı ve önyargılı olduğunu gösterir.
Aliya bütün bu olup bitenler karşısında
Savaşın ilk adımlarında Hırvatların, Bosna- toplantılarda ve özel sohbetlerinde yaptığı
Hersek’le ilgili olarak deklare edilmemiş konuşmalarda, Bosna-Hersek’in, hiç kimsenin
gizli bir planı vardı ve bunu sinsi bir şekilde dininden, ulusundan ya da politik görüşünden
uygulama alanına koymak istiyorlardı: ötürü zulme uğramayacağı bir ülke olacaktır
Bosna-Hersek’i
Boşnak
Müslümanlarla teminatını verir.
beraber Sırplara karşı savunup sonuçta
Hırvatistan’a bağlama düşüncesi. Daha İslâm: Uğrunda Yaşamaya Değer Olan Şey
doğrusu bu toprakları, Hırvatistan’ın kendi
içinde özerk bir eyaleti olarak görüyorlardı. Üç buçuk yıl süren savaş esnasında yaşananlar
Boşnakların bağımsız bir devlet olmasını konusunda Aliya hatıralarında yer yer
onlara yakıştıramıyorlardı. Sonuçta istedikleri hayretini dile getirmekten çekinmez ve her
gibi bir durum ortaya çıkmayınca, yani ne kadar muhtemel bir savaşa karşı halkımı
Boşnaklar özgürlük ve bağımsızlık türküsünü uyarsam da, Sırpların Müslümanlara karşı bir
söylemekten asla taviz vermeyince, Müslüman katliama başvuracaklarını hiç beklemiyordum,
halk bu sefer karşılarında Sırplarla beraber der. İçinde yaşadığı zaman ve mekândan
Hırvatları da buldu. Bu durum, Boşnaklar için dolayı bunu beklemiyordu. Çünkü üzerinde
iki cepheli savaş anlamına geliyor ve zor bir bulunduğu coğrafya Avrupa, yaşadığı zaman
19
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
ise 20. yüzyılın sonuydu. İnsan hakları,
demokrasi, hümanizm, barış, hoşgörü en
fazla tedavülde olan kavramlardı ve sakız gibi
çiğnenip atılamaz diye düşünülüyordu.
Nahif yapılı, duygu ve düşüncesini her ne
pahasına olursa olsun hasbî bir şekilde ilân
etmekten çekinmeyen Aliya İzzetbegoviç,
aslında
olacakları
tahmin
ediyordu.
Kurmaylarıyla konuşmasında içten içe savaş
için uzun soluklu bir hazırlık yapıyordu.
Cephedeki askerlerinin moralini bozmamak
için bunu zaman zaman konuşmalarının
satır aralarında da dile getirir. Düşmanın
elini güçlendirmek için de onlara koz vermek
istemez. Çünkü karşısında, Çetniklerin ve
Ustaşaların arkasında bir dağ gibi duran
yekpâre bir Batı dünyası vardır.
20. asrın son yıllarında meydana gelen
Bosna Savaşı’nda olup bitenleri Avrupa ve
Amerika sadece seyretmekle yetindi. Aliya
İzzetbegoviç’e göre bu savaşta “Batı dünyası
kendi ilkelerine ihanet etmiştir.” BosnaHersek’te tüm dünyanın gözleri önünde tam
anlamıyla bir soykırım gerçekleştirilmiştir.
Başta Avrupa olmak üzere sağır dünya bu
soykırımı üç yıl boyunca görmezden gelip,
Avrupa’nın kalbinde yaşanan katliama
duyarsız kalarak sadece seyretmiştir. Aliya
aslında bütün bunları tahmin ediyordu.
Ediyordu ve “bizim için hazırlanan şey, bundan
çok daha zor ve çok daha korkunçtu” görüşünü
dile getiriyordu. Müslümanların destanî
mücâdelesi ve direnişi sayesinde hesaplar
boşa çıkarıldı. Avrupa’nın bu duyarsızlığı ve
vurdumduymazlığı Boşnak Müslümanları
atalete sevk etmez, aksine yaşama azmini
kamçılayarak her türlü güç şartlar altında
hayata tutunmaya çalıştıkları görülür.
Bütün bu gelişmelere rağmen Aliya halkının
direnişini bir “mucize” olarak adlandırır ve
20
savaşın en yoğun zamanlarında, “tünelin
sonunda uzakta bir ışığın” göründüğünü
söyler. En ufak bir barış görüşmesine bile
umut bağlamaya çalışır. Zira düşmanın devasa
gücü karşısında kendi maddî güçsüzlüğünün
farkındadır. Tevekkül ve imanından başka bir
dayanağı yoktur. Avrupa’da, Amerika’da ve
İslâm ülkelerinde yapılan toplantılara katılarak
bu umudu uluslararası semalarda aradığı
görülür. Şehirlerin bombalandığı, yüz binlerce
insanın mülteci olarak başka ülkelere sığındığı
bir zamanda, Aliya, olup bitenleri uçan kuşa
bile şikâyette bulunur. NATO Genel Sekreteri
Manfred Werner’e savaşın ortalarında yazdığı
bir mektupta, Saraybosna’daki cehennemin
700 günden fazla bir zaman sürdüğünü söyler
ve insanları öldüren ve ibadethaneleri, okul
ve hastaneleri yıkan Sırp ölüm makinesinin
durdurulmasının zamanı gelmiş de geçiyor
bile, der. Bu kurtarıcı nefesi Batı dünyasında
görmediği gibi, adı “İslâm” olan ülkelerde de
bulamaz.
Sırp ve Hırvat saldırıları devam ederken
umutların tükendiği ve dünyanın büründüğü
ölüm sessizliği karşısında İzzetbegoviç’e, BH
Ajansı’nda çalışan Kemal Müftiç şu soruyu
yöneltir:
- “Bosna için adalet aramak üzere yurt
dışına seyahat ediyorsunuz. Beklentileriniz
nelerdir?”
Çaresizliğin her taraftan kuşattığı Bilge Adam
ne cevap versin bu soruya! Oysa o anda umutlu
konuşmayı, karşısındaki muhabiri memnun
edecek cevap vermeyi ne kadar çok isterdi!
Verdiği cevap, çaresiz bir liderin uluslararası
sularda boşuna kulaç attığını gösteriyor:
- “Kendimi, çölde su aramak üzere yola çıkmış
susuz bir adam gibi hissediyorum.” Bu cevap,
sağır dünyanın hakikate soğuk duvarlarını
zorlayan ve uluslararası görüşmelerden
umudunu kesmiş bir liderin serzenişidir.
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
Aliya’nın tarih sahnesindeki misyonu umutların
tükendiği, her şeyin bitmiş gibi göründüğü
bir noktada başlamış oluyordu aslında: “Ben
bir Müslümanım ve öyle kalacağım. Kendimi
dünyadaki İslâm davasının bir neferi olarak
telakki ediyorum ve son günüme kadar da
böyle hissedeceğim. Çünkü İslâm benim
için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı;
dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir
gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için
onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim
inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan
her şeyin adıdır.”8
İÇİNDEKİLER
(3) Rusmir Mahmudçehajiç, Benim Güzel
Bonsam (Çev. Zeynep Özbek), s. 54, İstanbul
2004.
(4) Benim Güzel Bosnam, s. 140–141
(5) Kerim Luçareviç, Saraybosna Savaşı (Çev.
Enver-Sezin İbrahimkadiç), s. 279, İstanbul
2001.
(6) Münir Gavrankapetanoviç, Direnen
Saraybosna (Çev. Ataullah Sadak), s. 104–105,
İstanbul 1998.
Görüldüğü gibi ondaki direnişin temeli (7) Tezkire, Sayı 42, Şubat-Mart-Nisan 2006
muhkem bir inanca dayanmaktadır. Bir Ankara.
röportajında, zorluklar karşısında dayanma
gücünü anlatırken, “Kur’an, imtihan ve (8) Tarihe Tanıklığım, s. 49–50.
sıkıntıların insanı güçlü kıldığını bize
öğretiyor” der. Yine Kutsal Kitabımız, keza
sıkıntıların sonrasında da ferahlığın geldiğini
anlatır ve buna samimiyetle inandığını söyler.
Aliya cephede askerlerine moral verirken,
“Canlarınızı karşılık vererek koruyun”
anlamındaki âyet-i kerimeyi örnek vererek
duygu ve düşüncelerini dile getirir. Ardından
da, bu dünyanın hâlâ içinde güçlülerin
yasalarının hüküm sürdüğü bir bataklıktan
ibaret olduğunu belirtir. Rahat yaşamak üzere
sizi serbest bırakmaları için güçlü olmak
zorundasınız, diye ilâve eder.
SONNOTLAR
(1) Mehmed Selimoviç, Derviş ve Ölüm, (Çev.
Mahmut Kıratlı), s. 428–29, İstanbul 2001.
(2) Bosna-Hersek ile İlgili Arşiv Belgeleri
(1516-1919), Ankara 1992, 692 s.
21
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
MISIR’DA DARBENİN SÜRDÜRÜLEMEZ EKO-POLİTİĞİ
Can ACUN
Araştırmacı, SETA Dış Politika Direktörlüğü
Giriş
Mısır’da halkın büyük bir kısmını Mübarek’e
karşı ayaklandıran ve 25 Ocak 2011 Devrimine
götüren sebeplerin başında siyasi unsurların
yanı sıra, sosyo-ekonomik problemler ve gelir
dağılımı adaletsizliği gelmektedir. 85 milyonluk
ülkede kişi başı gelir cari fiyatlarla ancak 2,700
doları bulurken1, küreselleşmenin sağladığı
mobilizasyon
ve
konvensiyonel/sosyal
medyadaki gelişimin getirdiği olanaklarla
diğer ülke vatandaşlarının refah içindeki yaşam
tarzları Mısırlıları iyi yönetilmedikleri bilincine
götürmüştür. Ülkedeki düşük gelir, bunun adil
olmayan dağılımının yanı sıra her tarafı saran
rüşvet ve yolsuzluklar Mısır standartları ile
değerlendirildiğinde dahi kabul edilemez
seviyeye gelmiştir.2 Ulaşım, enerji, hastane ve
eğitim altyapısı ise çok kötüdür. Tüm bunların
yanı sıra Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in
oğlu aracılığı ile oluşturduğu bir ekonomik
imparatorluk ve Kahire burjuvazisinin
gösterişli yaşam tarzı halkı patlama noktasına
getirirken, küresel gıda emtialarının artışıyla
%50’ye3 varan yoksulluk oranı ile birlikte
milyonlarca insan sokaklara dökülmüştür.
Tahrir meydanını dolduran milyondan fazla
gösterici “ekmek, özgürlük, sosyal adalet,
insanlık onuru” sloganları atarak bir devrim
başlatmıştır. Nihayetinde Kahire’de mezar
evlerde kalmak zorunda kalan yüz binlerce
insan, günlük bir dolar gelirin altına var olmaya
22
çalışan milyonlarca işçi sınıfı, ürettikleri ile
geçinme zorluğu yaşayan çiftçiler ve büyük
çoğunluğu işsiz olan gençler 25 Ocak Devrimi
ile umut tazelediler ve büyük beklentiler
oluşturdular. Diğer sosyo-kültürel siyasi
beklentilerinin yanı sıra ekonomik açından
da hayatlarına devrim ile birlikle sihirli bir
değneğin dokunacağını ve kısa sürede refah
içinde bir hayata sahip olabileceklerini
düşündüler. Ancak bu büyük beklentiler
daha da büyük bir öfkeye dönüşmekte
gecikmedi ve özellikle de medyanın büyük
bir kısmını kontrol eden seküler-liberal
muhalefet ile fülul tarafından Cumhurbaşkanı
Muhammed Mursi ve İhvana karşı kanalize
edildi. Aslında 25 Ocak 2011 sonrası ülkenin
idaresi Yüksek Askeri Konsey’in eline
geçmiş ve Cumhurbaşkanlığına Mursi’nin
oturduğu tarihe kadar da bu bir buçuk yıllık
dönemde popülist bir şekilde yönetilmişti.
Ülkede oluşan güvenlik sıkıntıları ile turizm
ve yabancı yatırımlarda ciddi gerilemeler
oluşurken, Mareşal Tantavi liderliğinde
askerler devlet sübvansiyonlarına bağımlı
ekonomide herhangi bir yapısal reformdan
kaçınarak popülist uygulamalara girmiş,
maaşlar artırılmış, rüşvet ve yolsuzluklara dair
en ufak bir hamle dahi gerçekleştirilmemiştir.
Merkez Bankası döviz rezervleri Mübarek’in
devrilmesinden sonraki bir buçuk yıllık
Yüksek Askeri Yönetim döneminde 32 milyar
dolar seviyesinden, 13 milyar dolara kadar
düşerken, GSYH büyüme rakamı da yüzde
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
2 bandına inmiştir. Turizmde bu dönemde
dibe çakılmaktan kurtulamamıştır. Asker bu
politikaları ile hem ülke ekonomisinin ciddi bir
kısmını kontrol eden kendi iktisadi krallığını
muhafaza etmek isterken aynı zamanda
Mısır kamuoyundaki saygınlığını koruyarak,
kendinden sonraki sivil yönetime de bilinçli
bir şekilde adeta bir enkaz devretmiştir.
İÇİNDEKİLER
Nahda İktisadi Kalkınma Projesi5 hayata
geçirilemezken, bürokrasiden gelen direnç
ve yargı marifetiyle vaad edilen reformlar da
engellenmiştir. Mursi’nin seçildiği günden
itibaren sokak eylemselliği ile icra edilen büyük
gösteriler ve grevler ekonomik verileri iyice
kötüleştirmiştir. Reformların gerçekleşmemesi
yüzünden IMF ile görüşülen standby anlaşması
bir türlü hayata geçirilememiş ve Mısır’ın
“1952 Hür Subaylar Devrimi ile aslında tüm hayati derecede ihtiyaç duyduğu uluslararası
Mısır’ın sahibi haline gelen generaller, zaman piyasalardan kredi temini için duyulan IMF
içerisinde yarı liberal kapitalist yapının yeni çıpasından 4.7 milyar dolarlık yardımdan
şartlarına adapte olarak farklı bir ekonomik mahrum kalınmıştır. ABD ve AB de devrim
imtiyaz alanı oluşturdular. Görece düşük sonrası demokratik sistemini oturtmaya
vergi ve ücretsiz istihdam kabiliyeti ile sahip çabalayan Mısır’a sırtını dönmüş ve daha önce
oldukları şirketlere avantaj üretip, kapitalist vaat edilen yardımlarda bulunmamışlardır.
sistem içerisinde yer aldılar. Emlak alım Mursi döneminde Mısır ekonomisi Katar ve
satımları başta olmak üzere enerji, elektronik, Türkiye’nin finansal yardımları ile ancak bir
temizlik, eğlence, gıda ve ağır sanayi sektöründe nebze olsun ayakta durabilmiştir.6
faaliyet gösteriyorlar. Bu anlamda, Mısır’da
alelade bir alışveriş merkezinde askeri kıyafetli Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanlığı ve
çalışanların temizlik malzemesi sattığını ya Hişam Kandil’in Başbakanlığı döneminde
da bir bilardo salonunda fiş kestiğini görmek bütçe açıkları %13’ü geçmiş, işsizlik ve
mümkün. Türkiye’deki karşılığı ile söyleyecek enflasyon artmaya devam etmiştir. Bu
olursak, onlarca ‘OYAK’ ve ‘Ordu Pazarı’ Mısır’ı dönemde özellikle turizmde bir iyileşme
sarmış durumda. Mısır Ordusu’nun yönettiği olmuşsa da artan gösteriler ve kaos sebebiyle
ekonominin büyüklüğünü tam olarak turizm de tekrardan olumsuz etkilenmeye
bilmek mümkün değil. Uluslararası basın ve başlamıştır. Mübarek döneminde ellerinde
Mısır’daki yaygın söylemle, ordunun GSYH’nın bulundurdukları imtiyazlarla kartelleşen ve
%25-40’ını kontrol ettiği düşüncesi bir efsane Kahire Burjuvazisini oluşturan Sawiris gibi
görüntüsü veriyor ancak GSYH’nın anlamlı bir aileler de Mursi’yi yıpratmak adına yatırımlarını
kısmının ordu tarafından kontrol edildiği de durdurmuş,
servetlerinin
bir
kısmını
4
yurtdışına çıkartarak ülkede döviz sıkıntısının
bir gerçek”
oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.7 Muhalif
Mursi Dönemi Mısır Ekonomisi
unsurlar Mursi’yi ayrıca devleti ve iktisadi
alanı İhvanlaştırmakla suçlamışlar, ülke
Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi seçim kaynaklarının her geçen gün İhvan tarafından
atmosferinde ekonomiye dair büyük sözler domine edildiği ve devlet bürokrasisinin
vermiş olsa da devraldığı enkazın içinden İhvan mensupları tarafından işgal edildiği
çıkamamış ve devrimden sonra her geçen gün propagandasını yaparak oluşan öfkeyi
kötüleşen ekonomide tam olarak bir iyileşme iyice artırmışlardır. Mısır’da Mursi’ye karşı
sağlayamamıştır. İhvan’ın uzun bir dönem yapılacak darbenin şartlarının olgunlaşması
boyunca Mısır için bir reçete olarak sunduğu adına harekete geçen muhalif pozisyonlar
23
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
3 Temmuz8 darbe gününe yaklaşıldığı bir
dönemde ise sabotajlar gerçekleştirerek
ülkede sık sık elektrik kesintilerine, tüp gaz
ve benzin kuyruklarının oluşmasına sebebiyet
vermeye başlamıştır.
Nihayetinde Mısırda sıradan halkın en temel
beklentisi olan ekonomik iyileşme ve refah
düzeyindeki artışın sağlanamamış olması
Mursi’ye yönelik oluşan öfkenin en büyük
sebeplerinden birisini oluşturmuştur. Darbe
dizaynını yapanlar ekonomik sıkıntıların
sebebini Cumhurbaşkanı Mursi’nin kötü
yönetimi ve devletin İhvanlaşması gibi
göstermiş ve medya aracılığı ile oluşan öfkeyi
Mursi’yi yıpratmak için kullanmışlardır.
Ancak Mursi’ye karşı dizayn edilen bu
ekonomik araçsallaştırma ile şimdi darbe
aktörleri kendileri yüzleşmek durumunda
kalmaktadırlar. Darbenin ardından Körfez’den
gelen yardımlara rağmen ülke ekonomisi her
geçen gün daha kötüye gitmekte ve şimdi
sorumlu tutulacak bir Mursi ve İhvan yönetimi
de mevcut olmadığından öfke ile bizzat
yüzleşmiş durumdadırlar.
Darbe Sonrası Krize Sürüklenen Mısır
Ekonomisi
Darbe koalisyonunu teşkil eden pozisyonlar
devrim diye sundukları bu yeni döneme
karşı ciddi bir direnişin oluşamayacağını
hesaplamışlar ve siyasi-iktisadi yol haritalarını
da buna göre belirlemişlerdi. Askerin
müdahalesi, Mursi’nin devrilmesi sürecinde
Körfez ülkelerinin büyük ekonomik yardımları,
Muhammed Baraday gibi liberal liderlerin
katkıları ve Batı ülkelerinin desteğiyle alınacak
krediler ile kısa süre içerisinde “devrim” hem
kurumsallaşacak hem de iktisadi açından
görece bir başarı elde edilerek siyasi ve
iktisadi normalleşme sağlanacaktı. Hatta
yeni oluşturulan Biblavi Hükümetinde Ziad
24
Bahaddin gibi isimlerin tercih edilmesiyle
ABD Hükümetinin yönlendirmesi ile de
talepleri yumuşatılmış bir biçimde bir IMF
standby anlaşması yapılması hedefleniyor
gözüküyordu.9
Ancak darbeye karşı geniş bir koalisyonla
birlikte beklenmeyen bir ölçekte mukavemet
oluşunca tüm bu hesaplar geçersiz kaldı.
Gösteriler sürdükçe asker ve polis marifetiyle
şiddet kullanılması ve katliamlar yaşanması
darbe koalisyonunu dağıtıp uluslararası
desteği de zedelerken, zaten kötü durumda
olan Mısır ekonomisini tam bir krize sürükledi.
Sabotajların bitmesi ve Körfez ülkelerinin
12 milyar dolarlık yardım açıklaması ile ilk
günlerde pozitif bir dalga oluşmuş olsa da
gösteri ve şiddet dalgasının her geçen gün ülke
sathına yayılması ile bu algı tamamen dağıldı.
General Sisi’nin darbeyi ilan etmesinin hemen
ardından Katar dışındaki Körfez ülkeleri
desteklerini açıklarken, Suudi Arabistan,
Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt toplam 12
milyar dolarlık yardım yapacakları vaadinde
bulundular. Suudi Arabistan bir kısmı kredi,
deposit ve petrol yardımından oluşan 5 milyar
dolarlık bir paket açıklarken, BAE 3 milyar
dolarlık Kuveyt ise 4 milyar dolarlık bir paket
açıkladı. Bu yardımlarla birlikte 14 milyar
dolar civarında seyreden Merkez Bankası
döviz rezervleri 18.8 milyar dolara çıkarken10,
Mursi iktidarının son dönemlerinde yükselişe
geçmiş olan dolar da göreceli olarak düşmeye
başlamıştı. Ancak ilerleyen aylarla birlikte
büyük bir dış açık veren Mısır ekonomisi,
Katar’dan alınan yardımların iade edilmeye
başlanması ile birlikte turizm gelirleri ve
doğrudan yabancı yatırımları da kaybedince
tekrardan hızlı bir şekilde döviz kaybı
yaşayarak rezervlerini eritmeye başladı ve
Cüneyh11 yabancı para birimlerine karşı değer
kaybetti.12 Rezervler 2013 Ekim ayında 18.5
milyar dolara düşerken, 2013 Kasım ayında
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
ise 824.4 milyon dolar daha gerileyerek
17.7 milyar dolara düşmüş durumda. Piyasa
beklentileri rezervlerin daha da düşeceğini
öngörüyor.13 Körfez ülkelerinden gelen
yardımların tükenmeye başlaması ile darbe
hükümetinin Geçici Başbakanı Biblavi
yanındaki Ekonomiden sorumlu Bakanlardan
oluşan bir heyet ile yaptığı Birleşik Arap
Emirlikleri ziyaretinde Mısır’ın yeni yardım
talebini gündeme getirdi. BAE Mısır’a daha
önce açıkladığı 3 Milyar dolarlık yardımın
yanı sıra 1.9 milyar dolarlık yeni bir yardım
vaadinde bulundu. Kredi şeklindeki yardımın
bir kısmı petrol olarak sağlanacakken
diğer kısmının ise nakit olarak verilmesi
kararlaştırıldı.14 Ancak bu yeni yardım ilanına
rağmen BAE Başbakan Yardımcısı Mansur
bin Zayid el Nahyan’ın“Arap ülkeleri sonsuza
kadar Mısır’a yardım yapmaya devam edemez,
Mısır ekonomisini düzeltmek için inovatif ve
yaratıcı çözümler bulmalıdır” açıklaması darbe
ekonomisinin Körfez’den gelen dış desteğinin
daha ne kadar sürdürülebileceği hususunda
önemli soru işaretleri yaratmış durumda.
İÇİNDEKİLER
için bir program hazırlanmış ancak darbe
ile birlikte bu paket uygulanmayarak rafa
kaldırılmıştır.
Biblavi Hükümeti yaptığı
açıklamada 2013–2014 yılında %3.8’lik
büyüme rakamları ile birlikte bütçe açığını
%10 olarak ön gördüklerini açıklarlarken,
bu rakamların nasıl tutturulacağına yönelik
bir açıklamada bulunulmamıştır. Bütçe açığı
2013/14 yılı finansal dönemi ilk 4 ay için
75.5 milyar Cüneyhe (10.8 milyar dolar)
yükselmiş durumdadır. Bu bir yıl önceki aynı
döneme göre %5’lik bir artışı göstermektedir.
Hükümetin bu yılki beklentisi ise toplamda
GSYH’nın %9’luk kısmına tekabül gelen 27
milyar dolarlık bir açıktır ancak hedeflenen
bu rakamların tutturulması hiç bir şekilde
mümkün gözükmemektedir.
Kötü yönetim, yolsuzluklar, yapısal sorunlar,
kayıt dışı ekonomi ve sübvanseye sistemi devlet
bütçesini yönetilemez bir noktaya getirmiştir.
Ülkede oransal olarak vergi gelirleri düşmeye
devam ederken16 20 milyar doları geçen bir
rakamla Mısır bütçesinin yaklaşık %20’si
doğrudan enerji ve gıda sübvansiyonlarına
Mısır ekonomisinin döviz rezervi açığından harcanmakta, sübvansiyonlarla çok düşük
çok daha büyük bir sorunu ise bir türlü fiyatlara satılan benzin, mazot, elektrik gibi
kapatılamayan bütçe açıklarıdır. Mübarek ürünler verimsiz bir şekilde tüketilerek
dönemi de dâhil olmak üzere Mısır çok israf edilmektedir. Mursi-Kandil döneminde
uzun bir dönemdir ciddi bir bütçe açığı ile sübvansiyon sisteminin rasyonelleştirilmesi
karşı karşıyadır. 25 Ocak devrimi ile birlikte adına adımlar atılmış ancak darbe
Askeri yönetim döneminde GSYH’nın %10’u atmosferinden ötürü hayata geçirilememiştir.
mertebesine ulaşan açık, Mursi döneminde Cemal Abdul Nasır dönemine kadar uzanan
daha da artmış ve nihayetinde 2012–2013 ucuz enerji ve gıda ürünlerine karşı çoğunluğu
mali yılında 239.9 milyar Cüneyhe ulaşarak fakirlik sınırı altında yaşayan Mısır halkının
GSYH’nın %13.8’ine kadar yükselmiştir.15 büyük bir hassasiyeti vardır. 1977 yılında o
Yaklaşık 35 milyar dolara tekabül eden bu dönemin İsrail’e karşı zafer kazanan Başkanı
rakam Mısır adına sürdürülebilir olmaktan imajına rağmen Enver Sedat tarafından
çok uzaktır. Mursi ve Hişam Kandil hükümeti sübvanseye sistemini kaldırmaya yönelik bir
döneminde sübvansiyon sisteminin akıllı kart reform girişimi, geniş çaplı ekmek isyanına
ile rasyonelleştirilmesi ve vergi reformu ile dönüşmüş, bu isyan karşısında reform kararı
bütçe açığının %9 bandına düşürülebilmesi hemen geri çekilmiştir. Bu anlamda halk
25
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
nezdindeki popülaritesini muhafaza etmek statüsüne doğru gitmeye devam etmektedir.
isteyen darbe yönetimi sübvansiyon sisteminde
köklü bir reforma gitmek istememekte, günü Kamu Borcu ve Enflasyon
kurtaracak çerçevede borçlanarak yoluna
devam etmek istemektedir.
25 Ocak Devrimi sonrası süreçte Mısır iç
ve dış kamu borç stokları hızlı bir şekilde
Yine devlette aşırı istihdam, verimsizlik ve artmaya devam etmiştir. Mısır Merkez Bankası
yolsuzlukların önlenmesine dair darbe sonrası verilerine göre 2013 Mart ayı itibariyle Kamu
göreve getirilen Biblavi Hükümetinin her hangi İç Borç stoku 1.5 trilyon Cüneyh’e ulaşmış
bir adım atması şimdiye kadar söz konusu durumdayken bunun Gayri Safi Milli Hasıla’ya
olmamıştır. Mısır Worldwide Governance ve oranı ise %82 bandına tekabül gelmektedir. İç
Transeperancy International göstergelerinde ve Dış toplam borçluluk ise GSYH’nın %96.7
son sıralarda yer almaktadır.17 Sübvansiyon seviyesine ulaşmıştır.
sistemi de yolsuzlukların artmasına sebebiyet
vermektedir. Devletin sübvanse ettiği Mısır devlet bütçe açığının artarak devam
petrol, doğal gaz, un gibi temel ürünler kara etmesi yıllık 35 milyar bandını aşarak
borsaya nakledilmekte ve satılmaktadır.18 GSYH’nın %14’ünü geçmesi, her yıl devlet
Devlet kademesinde verimsiz bir şekilde 6 borçluluk oranın hızlı bir şekilde artmaya
milyondan fazla memurun istihdam edilmesi devam edeceğini göstermektedir. Büyüme
bütçe açıklarına hizmet etmeye devam rakamları ise 25 Ocak Devriminden beri
ederken, Biblavi Hükümeti döneminde memur %2’ler seviyesinin üstüne çıkamamaktadır.
alımları hız kazanarak bütçede büyük bir yük Uzun süredir çoğu yerel bankanın %30’luk
limiti aşmış olduğundan yeterli miktarda
oluşturmaya devam etmiştir.
borçlanamayan Mısır hazinesi, bütçe açığını
Mısır GSYH’sının anlamlı bir kısmını finanse edebilmek adına yoğun bir şekilde
elinde tutan, bütçesi bizzat Yüksek Askeri para basımını artırmış durumdayken,
Konsey tarafından belirlenen Ordu’nun ekonomik büyüme olmamasına rağmen ciddi
harcamaları denetlenememekte iken yeni bir enflasyon artışına neden olmaktadır. Mısır
hazırlanan Anayasa’da da Ordu’nun bütçesi bir stagflasyon sarmalına sürüklenmektedir.
ve harcamalarına dair geniş bir özerk alan Maliye Bakanlığı verilerine göre sadece Ağustos
yaratılarak her hangi sivil bir denetim ayında 10 milyar Cüneyh ($1.45 milyar) para
mekanizması oluşturulmamaktadır.19 Bütçe basılmıştır. Mısır’ın kredi derecelendirme
açığına dair yapılan projeksiyonlarda siyasi kuruluşları nezdinde çöp statüsünde olan
uzlaşı ile demokrasinin tekrardan rayına notları da uluslararası bankacılık ve fonlama
oturtulmadığı ve kapsamlı bir reform hayata sisteminden borçlanmasını engellemekte
geçirilmediği takdirde bütçe açığının gelecek ve ülkelerden doğrudan kredi ya da
mali yılda %15.3’e ulaşacağı ve hükümetin yardım talebinde bulunmasını beraberinde
para basımını artırıp ya içerinden borçlanarak getirmektedir.
büyük oranda enflasyona neden olacağı ya da
yine ciddi miktarda Körfez yardımına ihtiyacı Enflasyon rakamları resmi rakamlarda
olacağı hesaplanmaktadır. Her halükarda da hızla artmaya başlamıştır. Mısır resmi
devletin borçluluk oranı hızlı bir şekilde istatistik kurumu CAPMAS verilerine göre
artmaya devam ederek adım adım iflas Ekim’de %10.44 olan oran Kasım ayı itibariyle
26
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
%12.97’ye ulaşmış durumdadır.20 Yapılan
alternatif hesaplamalarda ise gerçek oranın en
az %20 civarında olduğu düşünülmektedir.21
Temel gıdaların fiyatları da hızlı bir şekilde
artmaktadır. Olağan üstü hal ve sokağa çıkma
yasağı alışkanlıkları ekonomiyi olumsuz yönde
etkilerken, Hükümet meyve-sebze ve tahıl
fiyatlarını sabit tutmaya çalışsa da başarılı
olunabilmiş değildir.
İÇİNDEKİLER
bir çöküşe doğru sürüklüyor. Darbe sonrası
Biblavi Başbakanlığında oluşturulan geçici
Mısır Hükümeti 2013–14 dönemi büyüme
rakamını %3.5 civarında ön görmüş olsa da
bunun mevcut konjonktürde sağlanabilmesi
pek mümkün gözükmüyor ve hatta mevcut
%2’lik bandın dahi korunabilmesi sürpriz
olacaktır.
Turizm
Büyüme ve İşsizlik
Mısır GSYH’sı 2012–13 arasında %2.3’lük
bir büyüme performansı yakalamıştı. Ancak
CAPMAS’ın yine aynı tarih aralığındaki nüfus
artış hızını %2.6 olarak açıklaması, Mısır’da kişi
başı gelirin düşmeye devam ettiğini göstermiş
oldu. Çok genç bir nüfus yoğunluğuna sahip
Mısır, yüksek doğurganlık hızı ile birlikte
büyük bir nüfus artış hızına sahip. Mısır’ın
her yıl 2 milyondan fazla nüfusu artarken,
çalışacak yaşa bundan daha fazlası dâhil oluyor.
CAPMAS’ın16 Kasım’da yayınlanan verilerine
göre Mısır sathında ulusal işsizlik oranı
%13.4’e ulaşmış durumda. İşsizlik bir önceki
çeyrekte %11.3 iken 2010 yılında ise sadece
%8.9’du. CAPMAS’a göre toplam iş gücü 27.2
milyon iken, 2010’dan bugüne %4.2’lik bir
artış söz konusu. Toplam işsizliğin %70.8’ini
gençler oluşturuyor. İş gücüne katılım oranı
ise sadece %48. Bir önceki çeyrekte bu rakam
%49.5 idi.22 Mısır’da bir çok uzman tarafından
gerçek işsizliğin resmi rakamların çok üstünde
olduğu da değerlendiriliyor. Özellikle genç
işsizliğin ulaştığı rakamlar Mısır adına yeni bir
gençlik isyanının patlak vermesinin muhtemel
olduğunu gösteriyor. Ülke mevcut sosyoekonomik durumu dahi muhafaza edebilmek
adına büyüme rakamlarını nüfus artış hızının
üzerinde tutmak zorunda. Ancak darbe
sonrası oluşan siyasi kriz ülkeyi iktisadi açıdan
da her geçen gün daha fazla içinden çıkılmaz
3 Temmuz’da yaşanan darbe ardından 14
Ağustos’ta Rabia ve Nahda Meydanları katliamı
ve çatışma ortamı sonrasında Mısır’da Turizm
sektörüne de çok ağır darbe vurdu.23 Darbe
aktörleri Mısır GSYH’sında %10’na tekabül
gelen bir ölçeğe sahip olan ve milyonlarca
Mısırlıya istihdam sağlayan sektörün ayakta
kalabilmesi için büyük gayret sarf etseler
de açıklanan resmi rakamlar sektörün içine
düştüğü krizden kolay kolay çıkamayacağını
gösterir niteliktedir. Turizm Bakanı Hişam
Zuzu yaptığı açıklamada 14 Ağustos sonrası
dönemde Mısır’da yabancı turist sayısının
%80 oranında düştüğünü söylemesi bunu bir
nevi teyit etmiştir.24
14 Ağustos’ta Rabia ve Nahda Meydanlarında
yaşanan katliamlar ve ardından tezahür eden
çatışma ortamı ile Mısır’a turist gönderen birçok
ülke vatandaşlarının Mısır’ı ziyaret etmemesi
içi seyahat uyarıları yayınlamışlardır. Mısır’ın
çatışma atmosferinden görece uzak Şarm-el
Şeyh ve Hurgada gibi güvenli alanlarında dahi
turizm durma noktasına gelirken, otellerin
büyük bir kısmı kapalı durumdadır. Turizm
Bakanlığı Mursi döneminde İran ile daha önce
yapılan turizm anlaşmasının güvenlik kaygıları
ile iptal edildiği açıklanmıştır.25 2010 yılında
14 milyon kişi ve 12.5 milyar dolar getiri
rakamına ulaşarak zirve noktasına ulaşan
turizmde, 2011 devrimi ile birlikte ülkenin
27
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
içine düştüğü kaos durumu ciddi gerilemelere
neden olmuştu. 2012 döneminde tekrar
toparlanma içerisine giren sektör, darbeden
sonra 2013 yılını da büyük bir kayıpla
geçirecekken, siyasi bir uzlaşı sağlanamadığı
takdirde 2014 senesi de benzer şekilde
gerçekleşme eğilimindedir. Mısır’ın yurtdışı
döviz gelirlerinde çok önemli bir yere sahip
sektörünün çöküşü ülke döviz rezervlerini de
doğrudan etkilemektedir. Ayrıca milyonlarca
Mısırlının istihdam edildiği sektörün çöküşü
büyük krizlere neden olabilecektir. Sektörün
toparlanması ise Mısır’da siyasi istikrarın
sağlanıp çatışma ve kaos ortamının tamamen
bitirilmesine bağlı gözükürken, bu şartların
sağlanması dahilinde bile uzun bir dönem
daha Mısır’ın uluslararası imajının düzelmesi
zor gözükmektedir. Turizm sektöründe çalışan
ve dolaylı yönden bu sektörden faydalanan
kesimlerde mevcut darbe aktörlerine yönelik
tepki oluşmaya başlamıştır.
Reel Sektör ve Kamu Şirketleri
Yaşanan çatışma ve kaos ortamı ile olağanüstü
hal ve sokağa çıkma yasağı26 reel piyasayı
da ciddi anlamda etkilerken; birçok küçük,
orta ve büyük işletme de ciddi iktisadi
zorluk içerisine girmiş durumda. Endüstri
ve Ticaret Bakanı Münir Fekhri Abdul Nur
790 adet büyük fabrikanın faaliyetlerini
devam ettirebilmek adına devlet yardımı
başvurusunda
bulunduğunu
açıklarken,
fabrikaların %84’ünün finansal yardıma
ihtiyacı olduğunu vurgulayan Bakan bazı
teknik sebeplerin ve güvenlik koşullarının
fabrikalar üzerinde negatif etkiye sebep
olduğunu ifade etmektedir. Eylül ayında
devletten yardım isteyen fabrika adedi 613
iken Ekim ile birlikte sayı 790’a yükselmiş
durumda.27 İnsan Kaynakları Bakanı Kemal
Ebu Eisa ise geçici süreyle 4,500 fabrikanın
kapatıldığını açıkladı. Biblavi Hükümeti zor
28
durumda olan fabrikaların üretime devam
edebilmesi adına 71 milyon dolarlık acil
yardım yapılması kararı aldı, ancak bu rakam
yeterli olmaktan çok uzak gözükmektedir.
Fabrikaların kapanmaya başlaması ve çok
sayıda fabrikanın üretim yapamayacak hale
gelip devlet yardımına başvuruyor olması
işsizliği hızlı bir şekilde artırırken, Mısır’ın
ekonomik açıdan artan bir şekilde krizin içine
sürüklendiğini göstermektedir.
Mısır’da yaşanan siyasi ve iktisadi krize
paralel işçi grevleri de her geçen gün
yoğunlaşmaktadır. Mısır Demir ve Çelik
Şirketi’nin on binden fazla çalışanı greve
giderken, Asfur Kristial ve Mahalla Tekstil
Şirketi gibi devasa şirketlerde on binlerce
işçi düşük maaş ve kötü çalışma ortamları ve
ödenmeyen bonuslar için grev yapmaktadır. 28
Ülke ekonomisi grevler ile sarsılırken, özellikle
kamu şirketleri genel bütçe açıklarına dâhil
olmayan ama nihayetinde Hazine tarafından
üstlenilmesi gerekecek olan çok büyük zararlar
açıklamaktadırlar. Sivil Havacılık Bakanı
Abdul Aziz Fadıl yaptığı açıklamada ülkenin
bayrak taşıyıcısı Mısır Havayollarının mevcut
koşullarda çok zor şartlar altında faaliyetlerini
sürdürdüğünü ve büyük finansal bir krizin
içinde olduğunu söylemiştir. 6.5 milyar
Cüneyh (940 milyon dolar) zararda olduğunu
açıkladığı şirketin, uluslararası kreditörlere
1.5 milyar dolar civarında borcu olduğunu da
ifade etmiştir.29 Mısır Hava Yolları gibi birçok
kamu şirketinin de yine büyük zararlar içinde
olduğu bilinmektedir.
Sonuç
“Ekmek, özgürlük, sosyal adalet, insanlık
onuru” sloganı ile başlayan Tahrir Devrimi’nin
üzerinden üç yıl geçti, ancak Mısırlılar
bugün devrim öncesinden de çok daha ağır
ekonomik ve sosyal şartlar altında yaşamlarını
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
sürdürmeye
çalışmaktalar.
Yolsuzluklar,
verimsizlik, kötü yönetim ve sübvansiyonlar
sebebi ile GSYH’nın %14’üne kadar ulaşan
bütçe açığı, azalan vergi gelirleri, sıfıra yaklaşan
büyüme oranları ve artan enflasyon Mısırı her
geçen gün geriye dönülemez şekilde ekonomik
açından iflas noktasına sürüklemektedir.
Ülkede yeterli grip aşısı bulunmadığından
çocuklar ölmekteyken, doktorlar bu duruma
isyan edip greve gitmektedirler. Elektrik
kesintileri olağan bir hali yansıtmaktadır.
Tüp gaz kuyruklarında saatler tüketilirken,
okullar bakımsızlıktan harabe durumundadır.
Yüz binlerce insan Kahire’de mezarlıklarda
yaşamaya çalışmaktadır. Kaos ve şiddet
görüntüsü turistleri uzaklaştırırken, ülkenin
en temel gelir kaynaklarından olan turizm
bitme noktasına gelmiş durumdadır. Sermaye
fakiri olan Mısır’a Körfez dışında anlamlı
miktarda uluslararası yatırım gelmemektedir.
Reel sektör can çekişirken, milyonlarca genç
işsizin öfkesi ise her geçen gün daha fazla
artmaktadır.
Onlarca yılın getirdiği yapısal sorunlara,
darbe sonrası kaos ve çatışma hali eklenmiş
durumdadır. 85 milyonu geçen nüfusu ile
Mısır adım adım iktisadi açıdan iflas noktasına
doğru sürüklenmektedir. 3 Temmuz’dan beri
gerçekleşen kitlesel gösteriler, siyasi ve iktisadi
normalleşmeyi engellemektedir. Darbeye karşı
silahlı direniş ise her geçen gün daha fazla
etkinlik kazanarak ülke sathına yayılmaktadır.
Ensar, Beytil Makdis gibi örgütlenmeler Sina
yarım-adasında doğal gaz boru hatlarına
sabotajlar düzenleyerek ülkenin doğal gaz
ihraç etmesini engellerlerken aynı zamanda
bölgedeki fabrikaların üretim yapmasının da
önüne geçmekteler. Darbeye karşı oluşturulan
silahlı direniş turizmin yanı sıra ülkenin en
önemli gelir kaynaklarından olan Süveyş
Kanalını da tehdit eder duruma gelmiştir.
İÇİNDEKİLER
Darbe yönetimi Körfez ülkelerinden gelen
cömert yardımlarla ayakta kalmaya çalışsa da
sosyo-ekonomik göstergeler mevcut durumun
orta vadede sürdürülemeyeceğini açık bir
şekilde göstermektedir. Ortalama Mısırlı’nın
karşı karşıya kaldığı ekonomik sıkıntılar
darbenin ilk günlerindeki halk desteğini her
geçen gün aşındırmaktadır.
Nihayetinde çatışma ve kaos ortamını
bitirecek normalleşme adımları, Mısırın
içinde bulunduğu sürdürülemez iktisadi
krizden çıkmasının ön şartı olarak önümüzde
durmaktadır. Krizden çıkmanın reçetesi,
siyasi bir normalleşme ile ulusal mutabakat
hükümeti kurularak istikrarlı, öngörülebilir
bir atmosferde ülkenin yapısal sorunlarına
dair reformlar yapmaktan geçmektedir.
Siyasi normalleşmenin sağlanması ise darbe
yönetiminin karşıtları ile siyasi bir uzlaşı
sağlayarak yeni bir yol haritası oluşturmasına
bağlıdır. Mısır’da toplumsal karşılığı olan hiç
bir siyasi unsurun sistem dışına itilmediği
bir normalleşme sonrası ancak istikrarın
sağlanabileceği ve Mısır’ın ihtiyacı olan
yapısal ekonomik reformların yapılabileceği
görülmektedir.
SONNOTLAR
(1) Dünya Bankası Mısır Verileri: http://data.
worldbank.org/indicator/NY.GNP.PCAP.CD/
countries/EG-XQ-XN?display=graph
(2) Stephan Roll, Egypt’s Business Elite after
Mubarek, SWP, Eylül 2013.
(3) Overview on the modern history of
Egyptian economy, Egypt State Information
Service, 2013.
(4) Mısır Ordusunun İktisadi Krallığı, Can
29
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
Acun | 26 Nisan 2013.
(5) Nahda Kalkınma Projesi İhvan-ı Müslimin tarafından Mısır’ın iktisadi kalkınması için geliştirilmiş
ve Muhammed Mursi tarafından Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında da kullanılmıştır. Detaylı
bilgi için bkz: http://www.ikhwanweb.com/article.php?id=29932
(6) Mursi iktidarı boyunca Türkiye ve Katar toplamda Mısır’a 8 milyar doların üstünde iktisadi
yardımda bulunmuşlardır.
(7) Muhammed Mursi 30 Haziran Muhtırasından sonra yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında 38
aileden bahsederek Mısır’ın tüm iktisadi kaynaklarını sömüren bu aileler ile mücadele edeceğini
ifade etmiştir.
(8) “Büyük Halk Toplulukları Mursi’ye Karşı Sokakları Doldurdu”
), Masravi, 01 Temmuz 2013.
(
(9) “Biblavi Hükümeti Belli Oldu. 6 Bakan Şeref ve Genzuri Hükümeti’nde Görev Yaptı, 4 Bakan
Kandil İle”
El Yevm Sabi, 16 Temmuz 2013.
(10) “Egypt’s Foreign Reserves Rise to $18.8billion,” Aswat Masriya, 6 Ağustos 2013.
(11) Mısır para birimi.
(12) Körfez ülkelerinden gelen yardımlarla kara borsada 7,5 Cüneyh’e kadar çıkan ABD doları 7
dolar seviyesine inmişti ancak kısa bir süre sonra Merkez Bankası rezervlerinin erimesi ile 7,5
seviyelerine gelmiş durumda.
(13) Ekonomist ve eski IMF danışmanlarından Fahri el-Fiki Yum el-Seba Gazetesine verdiği bir
demeçte Mısır Merkez bankası döviz rezervlerinin düşmeye devam edeceğini öngördüğünü söylüyor.
(14) UAE says increasing aid to Egypt to total of $4.9 billion, Reuters, 26 Ekim 2013.
(15) Finans Bakanlığı açıklaması http://www.egyptindependent.com/news/ministry-financetotal-budget-deficit-le2399bn
(16) Mısır Hazine Bakanlığı’nın Genel Ekonomik Görünüm Raporuna göre 2013–2014 mali yılı
Temmuz-Aralık dönemi vergi gelirleri %6.6 azalmıştır.
(17) Worldwide Governance Indicators Mısır’ı yolsuzlukla mücadelede ve hesap verilebilirlikte en
düşük kategori içinde değerlendirmiştir. Corruption Perceptions Index 2013’de ise 114. sırada yer
almaktadır.
30
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
İÇİNDEKİLER
(18) Eski Petrol Bakanı Osama Kemal’e göre enerji piyasasının %20’si karaborsada işlem
görüyor ve kaçak durumda.
(19) Karşılaştırmalı 2012 ve 2014 Mısır Anayasaları, Abdullah Aydoğan Kalabalık, SETA, 16
Ocak 2014.
(20) Mısır Merkez Bankası verisi: http://www.cbe.org.eg/NR/rdonlyres/FC987D68-4925448E-A768-56338AC7A6D1/2139/CPI_pressreleaseNov2013_E.pdf
(21) Cato Enstitüsü ve Johns Hopkins Üniversitesi, TheTroubledCurrencies Project, Mısır’da
gerçek enflasoyunu %21 olarak hesaplıyor. http://www.cato.org/research/troubledcurrencies-project
(22) CAPMAS. http://www.capmas.gov.eg/Pepo/labour_e.pdf
(23) “Mısır’da Olağanüstü Hal ve Yüzlerce Ölü ve Yaralı”
El Hurra, 14 Ağustos 2013.
,
(24) CBC kanalına mülakat veren Zuzu Temmuz ve Ağustos 14’e kadar düşüşün % 45 olduğunu
açıklarken 14 Ağustos’tan sonra düşüşlerin çok daha yüksek bir noktaya ulaştığını söyledi. Zuzu
yine şimdiye kadar Turizm gelirlerinde milyar dolardan daha fazla bir kayıp olduğunu açıkladı.
Tourism slumps 80% since August: Tourism Minister, Daily News Egypt / September 30, 2013.
(25) Cumhurbaşkanı Mursi döneminde İran ile siyasi normalleşme çabalarının bir ayağı olarak
karşılıklı turizmin başlatılması kararı alınmış ve İran’dan bir turist kafilesi Mısır’ı ziyaret etmişti.
Ancak özellikle Selefi pozisyonlar buna çok sert tepki göstermişlerdi.
(26) “İhvan Yöneticilerinin Kendi Aralarındaki Konuşmalarının Dinlenmesinin Ardından
Olağanüstü Hal İlan Edildi”
El Arabiya, 14 Ağustos 2013.
(27) 790 factories seeking state help to resume operations in Egypt: Minister, Ahram Online,
Tuesday 1 Oct 2013.
(28) Workers at Egyptian Iron&Steel Company go on strike, el-Ahram, 3 Aralık 2013.
http://english.ahram.org.eg/NewsContent/3/12/88098/Business/Economy/Workers-atEgyptian-Iron--Steel-company-go-on-stri.aspx
(29) Min. of Aviation: Egypt Air losses hit 6.5 billion EGP, Youm el-Seba, 18 Kasım 2013.
31
İÇİNDEKİLER
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
DİJİTAL AKTİVİZM
Bilal EREN, Öğr. Gör.
M.Sc. Bilgisayar Mühendisi, Marmara Üniversitesi
twitter.com/erenbilal
“İlk ciddi enformasyon savaşı başladı.
Savaş alanı Wikileaks, sizler de ordularsınız.” / J.P.Barlow
Genel anlamda “eylemcilik” veya “aktivizm”,
toplumsal değişme ya da politik değişiklik
meydana getirmek için kasıtlı bir biçimde
yapılan eylem olarak tanımlanabilir. Bu eylem,
tartışmalarda taraflardan birini desteklemek
ya da muhalefet etmektir.
Aktivizm kelimesi sıklıkla protesto veya
muhaliflik ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır,
ancak aktivizm sayısız politik yönlendirmede
yer bulabilir ve geniş bir biçim yelpazesi
içinde oluşabilir. Örnekleri, bir gazeteye ya
da politikacıya bir mektup yazmaktan, politik
kampanyadan, ekonomik aktivizmden (tercih
edilen şirketleri desteklemek veya boykot
etmek gibi), toplantılardan, blog yazmaktan,
sokak yürüyüşlerinden, grevlere ve hatta
gerilla taktiklerine kadar çeşitli şekillerde
olabilir. Daha keskin çelişkili durumlarda,
yorumlayanın
aktivistin
yaptıklarını
destekleyip desteklememesine bağlı olarak
bir kesim tarafından özgürlük savaşçısı diye
adlandırılanlar, karşı kesim tarafından terörist
olarak tanımlanabilmektedir.
hareketi, kooperatif ilkelerine uygun yeni
kurumlar oluşturmaya çalışır ve genellikle ne
lobi ne de siyasi protesto yapar.
Wikipedia’ya göre aktivizm tanımını aldıktan
sonra bu eylemciliğin “dijital” hali nasıl oluyor?
Burada ilk önce internetin ortaya çıkış
serüvenini ve çıktığı atmosferi iyi anlamak
lazım…
İnternet henüz “internet” olmadan önce
Pentagon ile birkaç üniversite arasında bir
proje iken “ARPANET” Projesinde çalışan
akademisyen ve öğrenciler BBS’lerde (Bulletin
Board System) bir yandan bilim kurgu ve
siber-punk muhabbeti yapıyor diğer yandan
kriptolu bilginin özgür dolaşımını savunuyor
ve “hacktivist” faaliyetler yürütüyorlardı. Yani
bir anlamda “dijital aktivizm” yapıyorlardı.
İnternetin başından beri işin içinde olan
ve bu ortamın ilk sivil inisiyatiflerinden
Elektronik Ufuklar Vakfı’nın (EFF) kurucusu
John Perry Barlow, daha 1996’da “Siber
mekânın bağımsızlık bildirgesi”ni yayınlamış
ve devletlere “burada istenmiyorsunuz” diye
seslenmişti. Şimdi ise bu çağrıları Anonymous
yapıyor.
Bazı durumlarda aktivizmin protesto ya da
karşı koymayla hiçbir ilişkisi yoktur: Örneğin,
kimi dinî, feminist ya da etyemez aktivistler
hükümetin yasaları değiştirmesini sağlamak Bu örneklerden yola çıkarak internet doğası
yerine doğrudan insanları davranışlarını gereği, global, gayri merkezi, dağıtık, sınır
değiştirmeye ikna etmeye çalışırlar. Kooperatif aşan, gerçek zamanlı, kesintisiz, etkileşimli
32
CİHANNÜMA DIŞ İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
ARAŞTIRMA BÜLTENİ
SAYI 3 - MART 2015
bir iletişim ortamı olduğu, herhangi bir
devletin yönetimine tabi olmadığı için,
örgütlenme bakımından geçmişteki baskın
iletişim biçimlerine kıyasla aktivizm için çok
daha fazla imkan sunuyor. Bu nedenle “dijital
aktivizm”, yani siyasal pratiklerin enformasyon
ağlarında uygulanışı son dönemin önemli
fenomenlerinden biri. İnsanlar kendilerini
sanal olarak Tahrir, Gezi, Frankfurt
meydanlarında
gösteriyor,
Facebook’ta
politik gruplara katılıyor, Youtube’da videolar
paylaşıyor ve Twitter’da anlık gelişmeleri
aktarıyor. Veya Dijital Aktivizm sayesinde
Wikileaks’in yayınladığı belgeleri, hükümetler
arasındaki yazışmaları, yıkılmaz ABD imajını,
gizli ilişkileri görebiliyoruz.
İÇİNDEKİLER
oldu. Neden? Twitter o dönemde yeterince
popüler değil miydi?”
Sosyal ağların etkisi Morozov’un dediği gibi çok
güçlü olmayabilir, toplumun örgütlenmesinde
başka faktörler ön planda olabilir. Ancak bir
gerçek var ki, o da sosyal ağların gücü üzerine
toplumlarda kolektif bir bilinç yaratıldığı.
Artık herkes internetin siyasi hareketlerde
önemli bir aktör olduğunu düşünüyor.
Buradan hareketle dünya tıklayarak daha iyi
bir yer olur mu? Buna inananların sayısı hiç de
az değil…
Bu gizli ilişkilere örnek olarak; 2008 yılında
CNN, CNBC gibi dev medya kuruluşlarının
katılımıyla New York’ta dijital aktivizm
paneli düzenlenmişti. Tony Cartalucci’nin
belirttiği üzere bu panele 6 Nisan Hareketi
ve Genç Hareketler İttifakı da katılmıştı. Genç
Hareketler İttifakı’nın en büyük sponsoru ise
Google. Google, ayrıca Mısır’daki devrimin
de temsilcisi oldu. Vael Gonim, Google’ın
Ortadoğu temsilcisi ve Mısır halkına topluluk
içinde seslenen isim. Medyaya Mısır hakkında
gerekli bütün demeçleri veren de yine o.
Wikileaks ile Google arasında da bir bağlantı
var: Ben Laurie, Google’ın veri güvenlik uzmanı
ve Wikileaks’in danışma kurulu direktörü.
Yani siyasi hükümetlerin politik stratejilerini
kamuoyuyla paylaşan kurumun bir üyesi,
aynı zamanda dünyanın en büyük kapital
şirketlerinden birine hizmet veriyor.
Diğer yandan farklı görüşlerde olanlar da var;
Stanford Üniversitesi’nden Evgeny Morozov’a
göre “sosyal ağların rolü abartılıyor ve
bahsedildiği kadar etkisi yok. Devrim falan
yok. 2009’da İran’daki seçimlerde de bir
twitter devrimi gerçekleşmişti ancak başarısız
33
YAZIM
KURALLARI
Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma
Bülteni’ne gönderilecek yayınların yazım ve yayınlanma
kuralları aşağıda belirtilmiştir.
1. Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni
ülkemizde ve dünyada ağırlıklı olarak dış politikaya ilişkin
gelişmeler ve tartışma konularıyla ilgili araştırma-inceleme,
kısa bilimsel çalışma ve derleme tarzında hazırlanmış özgün
yazıları yayınlar.
2. Bülten, yılda 4 kez yayınlanır.
3. Bir yazının bültende yayınlanabilmesi için daha önce başka
bir dergide yayınlanmamış veya başka bir dergiye yayınlanmak
üzere gönderilmemiş olması gerekir. Bu şartları taşımayan
yazıların yayınlanması Bülten yönetimi tarafından yayına uygun
görülmesiyle mümkün olabilmektedir.
4. Bültenin dili Türkçedir.
5. Yayınlanmak üzere gönderilen çalışmalar kaynaklar dâhil
5000 kelimeyi geçmemelidir.
6. Yazılar, MS Word, “Times New Roman” yazı tarzında, 12
pt kullanılarak, 1.5 satır aralıklı yazılmalıdır.
7. Yazılarda giriş, materyal ve metot, bulgular, tartışma ve sonuç
bölümlemesi aranmaz ancak yazılar uygun bölümlere ayrılmalı
başlıklar büyük harflerle yazılmalıdır.
8. Her bir yazıya 200 kelimeyi aşmayacak ve metni
yansıtacak şekilde özet bir paragraf eklenmelidir.
9. Yazarlar kaynak gösterimi konusunda kendi çalışmalarında
kullandıkları gösterim metodunu kullanabilirler.
10. Yazarların unvanı ve görev yeri dipnotta gösterilmelidir.
11. Yazılar e-posta ile cihannumadisiliskilerebulten@gmail.
com adresine e-posta mesajına eklenerek gönderilmelidir.
34
DUYURU / TEŞEKKÜR
Cihannüma Dış İlişkiler Koordinatörlüğü Araştırma Bülteni’nin
bu sayısına katkı sunan tüm araştırmacılarımıza teşekkür ederiz.
Araştırma Bültenimizin muhtemel katkılarla zenginleşmesi ve yayın
hayatına güçlenerek devam etmesi platform üyelerimizin özellikle de
akademisyenlerimizin makale ve yazılarını göndermelerine, güncel
araştırmalarından edindikleri bilgileri paylaşmalarına bağlıdır.
Lütfen tüm yorumlarınızı ve katkılarınızı aşağıdaki e-posta adresine
gönderiniz: [email protected]

Benzer belgeler