Untitled - Yargıtay Dergisi

Transkript

Untitled - Yargıtay Dergisi
Sahibi
Yayın Müdürü
Yargıtay Adına, Birinci Başkan Eraslan ÖZKAYA
Yargıtay Yayın İşleri Müdürü H.Bayram USLU
YAYIN KURULU
Başkan : Hakkı DİNÇ
Üyeler
: Dr. E. Işıl KOÇHİSARLIOĞLU
Nazım KAYNAK
Sedat BAKICI
Mustafa KICALIOĞLU
•
(2. Hukuk Dairesi Üyesi)
(6. Ceza Dairesi Üyesi)
(6. Hukuk Dairesi Üyesi)
(11. Ceza Dairesi Üyesi)
(4. Hukuk Dairesi Üyesi)
Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. Müdürlüğümüzü
bağlamaz.
•
Gönderilen yazının hiç bir yerde yayınlanmamış olması gerekir. Aksi durumda
•
Yayınlanan yazılar için yönetmelikte belirlenen ücret ödenir.
•
Yazıların yayınlanıp yayınlanmamasına Yayın Kurulu karar verir. Yayınlanmayan
yazar (telif) hakkı ödenmez.
yazılar istendiğinde geri verilir. Posta ile göndermelerde PTT, gideri yazı sahibine
aittir. Yayınlanmayan yazılar için gerekçe bildirme zorunluluğu yoktur.
•
Gerek görüldüğünde yazının özüne değinmeyen yazın ve tümce düzeltmeleri
yapılabilir.
•
Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü’nce üç ayda bir kez yayımlanır.
•
Yönetim ve yazışma adresi: Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü (Yargıtay Ek
Binası, Vekaletler Caddesi, No:3) 06658 Ankara.
•
Telefon: (0-312) 425 16 49; 425 16 32
•
Abone servisi: (0312) 417 44 60/3504, 3505, 3506
•
Faks: (0-312) 419 41 11
•
Santral: (Ek Bina): (0-312) 417 44 60 (20 hat); 417 51 50 (5 hat)
•
%1 oranındaki katma değer vergisi içinde, 2003 yılı Yargıtay Dergisi abone
bedeli 20.000.000.-liradır.
•
Dergi bedeli Ziraat Bankası Kızılay Şubesi’ndeki 216826 sayılı veya Posta
Çekleri M erkezi’ndeki 92932 numaralı hesaplarımızdan birine aktarılarak yada
Müdürlüğüm üz Veznesine yatırılarak abone olunur.
•
Abone işleri için Müdürlüğümüze başvurulmalıdır.
•
Yıllık abone olmaları koşuluyla, Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ile Hukuk
•
Ödemeli gönderilmez, tem silcimiz yoktur.
Fakültesi Öğrencilerine %30 indirim uygulanır.
ISSN 1300-0209
İÇİNDEKİLER
1- GENEL KONULAR
a) Eraslan ÖZKAYA
b) Özdemir ÖZOK
Savfa
2003-2004 Adli Yıl Açış
Konuşması ..........................389-414
2003-2004 Adli Yıl Açılışında
Yaptığı Konuşma................. 415-430
2- BORÇLAR HUKUKU
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
Bir Zarardan Birden Çok Kişinin
Sorumlu Olması (Müteselsil
Sorumluluk ve R ücu)...........431-449
3- MEDENİ HUKUK
Erol KARAASLAN
Olağanüstü Zamanaşımı Yoluyla
Taşınmaz Edinimi
(TMY.md.713)..................... 450-503
4- MALİ HUKUK
Dr. Çetin ARSLAN
Kamu (Amme) Alacaklarında
Gecikme Zammı ve Faiz . . .504-541
5- BİBLİYOGRAFYA
H.Bayram USLU
2003 Yılı Yargıtay Dergisi
Bibliyografyası..................... 542-545
6- YARGITAY’DAN HABERLER
H.Bayram USLU
Yeni Seçilenler, Emeklilik-Anayasa
Mahkemesi Üyeliğine Seçilme
Nedeniyle Yargıtay’dan,
Ölüm Nedeniyle Aramızdan
Ayrılanlar ............................546-605
• GENEL KONULAR
^
........
r
n
Yargıtay Birinci Başkanı
Sayın Erasian ÖZKAYA’nın
2003 - 2004 Adli Yıl Açış
Konuşması
L
J
Sayın Cumhurbaşkanım,
Sorunlarla ve sıkıntılarla dolu bir adli yılı geride bırakırken, yeni adli yılı
güzel umutlarla, hayırlı olması ve başarılı geçmesi dileklerimle açıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım, adli yargının bu önemli ve anlamlı gününe onur
vermeniz nedeniyle şükranlarımı sunarken? katılımlarıyla bizlere kıvanç ve­
ren seçkin konuklarımızı, sevgili meslektaşlarımı, yazılı ve görsel basınımızın
değerli temsilcilerini en içten sevgi ve saygılarımla selâmlıyorum.
Tüm olanaksızlıklara ve güç koşullara rağmen hukukun üstünlüğü ve de­
mokratik hukuk devleti ilkelerinin gerçekleştirilmesinde, başta laiklik olmak
üzere Cumhuriyetin temel ilkelerinin, devlenn bölünmez bütünlüğünün göze­
tilip kollanmasında, çok büyük hizmetler veren, adaletin doğru ve makul süre
içerisinde tecellisi için var güçleri ile çalışan, başta yargıç ve cumhuriyet sav­
cılarımız olmak üzere, tüm yargı mensuplarına, avukatlara takdir ve teşekkür­
lerimi bildirmeyi kaçınılmaz bir görev sayıyorum.
Geçen adli yıl içerisinde sonsuzluğa uğurladığımız değerli meslektaşla­
rımız ile diğer adalet mensuplarını ve avukatları saygı, şükran ve rahmet ile
anarken, yaş haddi veya istekleriyle emekli olan Yargıtay Cumhuriyet Baş­
savcısı, Daire Başkanları ve Üyelerine, Hakimler ve Cumhuriyet Savcıları ve
personelimize Türk yargısına yaptıkları çok yararlı ve özverili hizmetlerinden
dolayı teşekkür ediyor, sağlık, mutluluk dolu nice yıllar diliyorum.
390
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar,
İsterdim ki, bu konuşmam önceki adli yılların açılış konuşmalarından
farklı olsun.
İsterdim ki, bu adli yıla hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlükleri­
ni, en geniş boyutlarıyla gerçekleştirip güvenceye alan, demokratik parla­
menter rejimin, özellikle kuvvetler ayrılığı ve denkliği ilkesini gerçek anlamda
hayata geçiren, bu bağlamda sözde değil, özde yargı bağımsızlığı ile yargı
güvencesini sağlayan, kısaca, devlete değil bireye evrensel nitelikleriyle ön­
celik tanıyan, laik, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü demokrasinin tüm kurum ve
kuruluşlarını hayata geçiren, çağdaş yeni bir anayasa veya en azından böy­
le bir anayasanın hazırlık çalışmalarıyla başlayalım.
isterdim ki, öteki temel yasalarda gerekli tüm değişiklikler ve yenilemeler
yapılarak; yargısal, sosyal, siyasal, ekonomik alanlardaki sorunları aşacak
yasal ve yapısal reformların büyük ölçüde gerçekleştiğini görmenin hazzını
yaşayalım.
isterdim ki, sanki toplumun değişmez kaderi haline gelen vurgun ve yol­
suzluk bataklığının kurutulması, işsizliğin, yoksulluğun azaltılması için gerek­
li ve etkin önlemler alındığının, yargının önünün açıldığının kıvancına vara­
lım.
İsterdim ki, birey ve ulus olarak 80 yılı aşan bir zaman süreci içerisinde,
hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri, demokrasi, medeniyet ve çağdaşlaş­
ma yönündeki tüm birikim ve kazanımlarımızın, Yüce Atatürk’ün ilke ve devrimleri üzerine kurulu, demokratik laik hukuk rejiminin olduğu unutulup göz ar­
dı edilmeden, Cumhuriyetin sağlam temelleri ve vazgeçilmez ilkeleri ör­
selenip zedelenmeden, aksine onlara dayanılıp, onlardan hız alınarak
yeni bir ruh ve heyecanla kalkınma, çağdaşlaşma, ileri uygarlıklara ulaş­
ma yönünde el ve gönül birliğiyle çalışıp çaba gösterelim.
Kısaca, bireyleri hür ve güvenceli, toplumu çağdaş ve huzurlu, kal­
kınma yönünde hızla ilerleyen önü açık ve aydınlık bir Türkiye için top­
luca, içtenlikle ve özveriyle çaba sarf edelim. Demokratik hukuk devle­
tinin erdemine ulaşalım.
Özlemlerden değil, övünülecek gerçeklerden söz edelim.
Son dönemlerdeki meclislerin ve hükümetlerin insan hak ve özgürlükle­
rine daha geniş bir boyut ve anlam kazandıran ve güvence veren başarılı ça­
lışmalarını, özellikle Avrupa Birliği uyum yasaları yönünde gösterdikleri üstün
gayretlerini, Çek Yasası, İş Yasası, İcra İflas Yasasında Değişiklik Yapılma-
391
Eraslan ÖZKAYA
sına ilişkin Yasa, Adalet Akademisi Yasası gibi yasaların kabul edilmesini
takdirle karşılıyor ve alkışlıyoruz. Meclis Komisyonlarında görüşülmekte olan
yasa tasarılarını biliyoruz. Ne var ki, kimi yasaların değiştirilip yenilenmesine,
iyi niyetli çabaların sürdürülmesine rağmen ulusumuzun istediği ve hak ettiği
konumdan çok uzaktayız.
Reform sözcüğü, devamlı tekrarlanan ancak tam olarak gerçekleştirile­
meyen bir amaçtan öteye gitmediğinden; eskitilmiş, anlamını yitirir duruma
düşmüştür. Ancak toplumun köklü değişiklik gereksinimini açıklayacak başka
bir kavram da bulunmadığından reform sözcüğünü ısrarla kullanmak ve ge­
reğini yapmak zorundayız.
Bir kez daha söylüyor ve tekrarlıyorum ki, sözü edilen köklü reformla­
rın gerçekleştirilmesini ağırdan alma, yapılan küçük işleri reform gibi
göstererek oyalama, popülist politikalar uygulama lüksüne sahip deği­
liz. Çünkü genç, dinamik, haklarını bilen ve arayan Türk toplumunun artık
durmaya, oyalanmaya, hatta ağır ilerlemeye tahammülü kalmamıştır. Bu re­
formları dış dinamiklerin zorlaması ile değil, halkımızın gereksinmelerinin ve
isteklerinin bu doğrultuda olduğu bilinciyle yapmamız gerekmektedir. Öte
yandan, her alanda baş döndürücü bir hızla ilerleyen, gelişen, çağdaş ülke­
ler seviyesine çıkmamız, ileri devletler topluluğu içerisinde saygın yerimizi al­
mamız için bu bir zorunluluktur.
YASAL VE YAPISAL REFORM
Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar,
Çağdaş demokrasilerin en belirleyici özelliği olan hukukun üstünlüğünün
ve hukuk güvencesinin sağlanması için iki temel unsurun bir arada gerçek­
leşmesi gerekir;
Bunlardan birincisi, insan hak ve özgürlüklerini en geniş anlamda tanıyıp
güvence altına alan, evrensel ilkelere uygun, toplumun gereksinmelerine ce­
vap veren iyi yasaların çıkarılması,
İkincisi ise, bunların doğru, etkin bir biçimde ve zamanında uygulanma­
sıdır.
Bu iki temel unsurdan birinin veya her ikisinin bulunmadığı veya noksan
olduğu bir ülkede; hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin varlığından,
hak ve özgürlüklerin güvence altında bulunduğundan, bunların doğal sonu­
cu olarak da; sosyal barış ve huzurdan, teknik, ekonomik ve kültürel kalkın-
392
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
madan söz edilemez. Çünkü, barış ve huzurun, her alanda kalkınmanın
alt yapısını, etkin işleyen çağdaş bir hukuk sistemi oluşturur.
Türk hukukunda bu iki unsurun varlığını ve tam olduğunu ileri sürmek
olanaksızdır. Çağdaş batı ülkeleri, ekonomik, demokratik ve sosyal yapıda,
insan hak ve özgürlükleri yönünde, yeni açılım ve yaklaşımlara, bölgesel ör­
gütlenmelere ve küreselleşmeye, teknolojik ve iletişim alanında meydana ge­
len değişme ve gelişmelere uygun olarak yasalarında hızlı bir değiştirme ve
yenilemeyi gerçekleştirdikleri halde, Türk Hukukunda bu iyileştirme ve değiş­
me çok ağır işlemekte, uluslararası hukuka ayak uydurmakta ve uyum sağla­
makta geç kalınmaktadır.
Aldığımız yasaların birçoklarının asılları, batı ülkelerinde tamamen veya
kısmen değiştirilmiş bulunmaktadır.
Aksayan ve eskiyen yasalarımızı dış etkenlerin zorlamasını beklemeden
atılımcı, ilerici, çağdaş Türk toplumunun gereksinmelerine ve isteklerine uy­
gun olarak makul süre içerisinde değiştirmek ve bu değişiklik sürecini zama­
nın getirdiği ihtiyaca göre kesintisiz devam ettirmek gerekmektedir.
Düzeltilmesi, değiştirilmesi hatta yenilenmesi gereken yasalarımızın ba­
şında Anayasamız gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasaları içe­
risinde insan hak ve özgürlükleri, çoğulcu, güvenceli, özgürlükçü parlamenter
rejim yönünden en ileri ve gelişmişi 1961 Anayasası iken, 1982 Anayasası ne
yazık ki tam bir geriye dönüşün belgesi olmuştur.
1982 Anayasası bugüne dek birçok olumlu değişikliklere uğramış, baş­
langıç bölümü, 30’dan fazla maddesi değiştirilmiştir. Ancak çeşitli tarihlerde
yapılan bu değişiklikler yetersiz kalmış, hatta hazırlanış felsefeleri farklı oldu­
ğundan öteki maddelerle uyumsuzluklar doğurmuştur. Bu nedenle, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin anayasal sorunu halen devam etmektedir. Tep­
kisel felsefeyle ve otoriter devlet anlayışıyla hazırlanmış bu anayasada yer
yer yapılan değişikliklerle ancak sınırlı iyileştirmeler sağlanabileceği, değişim
istek ve çabalarının sona ermeyeceği göz önünde tutularak Türkiye’de pek
çok sorunun kaynağını oluşturan 1982 Anayasası tamamen değiştiril­
meli, sadece bugünün değil, yarınların da ihtiyacını ve toplumun bek­
lentilerini karşılayacak, çağın evrensel değerleriyle bütünleşecek yeni
bir anayasa kabul edilmelidir. Toplumsal uzlaşma sonucu özgürlüklerin
asıl, kısıtlamanın istisna olduğu anlayışı ile hazırlanacak böyle bir anayasa
rehberliğinde ancak gelişmiş batı standartlarına ulaşabiliriz.
Eraslan ÖZKAYA
393
Tek seçenek ve izlenmesi gereken en uygun yol bu olmasına karşın; öz­
gürlükçü, çoğulcu, çağdaş yeni bir anayasanın beklenen süre içerisinde çıkarılamaması halinde farklı zamanlarda yapılacak birbirleriyle çelişen değişiklik­
ler yerine, çağdaş normlara uymayan tüm maddelerin hep birlikte değiştiril­
mesi yoluna gidilmelidir.
1982 Anayasasında bunca değişiklik yapılmasına karşın; yasama, yürüt­
me ve yargı ile ilgili sorunlara dokunulmamış özgürlük ile otorite dengesizliği
tam olarak düzeltilememiştir. Halen yürütme organının öteki organlara özel­
likle yargı organına karşı üstünlüğü ve hakimiyeti devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamen­
ter sistemi kabul etmiştir. Kuvvetler ayrılığı ve denkliği, yargı bağımsızlığı il­
kesinin bir gereği olarak, ayrıca yüksek mahkeme üye ve kurullarının en uy­
gun seçimi yapma yeterliliklerinin bulunduğu da göz önünde tutularak, Ana­
yasanın 104/c, 154/4, 155/3, 156/2. maddeleri değiştirilmelidir.
Demokratik parlamenter rejimin ön koşulu olan kuvvetler ayrılığı ve
denkliği, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerini yok sayan evrensel
hukuk normları ile çatışan 140. maddenin 4. fıkrasının, 144, 159. maddeleri­
nin Yargıtay’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Başbakanlığa,
Adalet Bakanlığına sunduğu Anayasa değişikliği taslağı yönünde zaman yiti­
rilmeden değiştirilmesi zorunluluğu vardır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve çalışma usulü ile ilgili 146 ve 149.
maddeleri; yüksek mahkemenin, yürütme erkinin etkisi altında kalmaması ve
etkinliğinin artırılarak görevine devam edebilmesi için mutlaka değiştirilmeli­
dir.
Yargıtay’da ve Danıştay’da Birinci Başkan ve Daire Başkanlıkları seçim­
lerinin uzamasına ve görevlerin aksamasına neden olan ve Yargıtay ve Da­
nıştay Yasaları ile düzenlenmesi yerine, gerekmediği halde Anayasada yer
alan 154/3, 155/4. maddelerinin acilen değiştirilmesi yoluna gidilmelidir.
Hukuk devleti olmanın, yönetimi hukuka bağlı kılmanın başlıca koşulla­
rından birisi de bütün idari işlem ve kararların yargı denetimine bağlı olması­
dır. Başka bir anlatımla, bir kısım idari işlem ve kararların yargı denetimi dı­
şında tutulması hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağdaşamaz.
Bu ilkelere uymayan, bir kısım idari işlem ve kararları yargı denetimi dışında
tutan Anayasanın 105/2, 125/2, 129/3 ve 159/4. maddelerinin yürürlüğüne
son verilmelidir.
394
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
Hukuk Devleti kavramına uymayan, toplumun gereksinmelerini karşıla­
madığı anlaşılan 121,122,148 ve 153. maddeler yeniden düzenlenmeli, öte­
ki tüm maddeler toplumun beklentileri ve gereksinimleri, demokratik standart­
lar, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkesi doğrultusunda gözden geçiril­
melidir.
Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir. Gerek bu maddeler, gerekse
değiştirilmesi gereken öteki tüm maddeler, gözden geçirilip değiştirilirken her­
hangi bir partinin veya iktidarın isteği ve tercihi değil, tüm toplumun beklenti­
si, gereksinmeleri, demokratik standartlar, insan hakları ve hukukun üstünlü­
ğü esas alınmalıdır.
TEMEL YASALARDA
YAPILMASI GEREKEN DEĞİŞİKLİKLER
Anayasada yapılması gereken bu değişiklikleri ve iyileştirmeleri tamam­
lamak üzere bir kısım temel yasaların da değiştirilmeleri ve yenilenmeleri zo­
runludur.
Bunların başında yargıç bağımsızlığı ve güvencesi ilkeleri uyarınca 2802
sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile 2641 sayılı Hakimler ve Savcılar Yük­
sek Kurulu Kanununda yapılması gereken değişiklikler gelmektedir.
1961 Anayasasının 134, 1982 Anayasasının 140. maddesinin emredici
hükümlerine göre, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerine uygun bi­
çimde yasalaşması zorunlu olup da, kırk yılı aşkın süredir çıkarılmamasında
ısrar olunan özel yasa artık çıkarılmalı, yürütme ve yasama, kuvvetler ayrılı­
ğı ve denkliği ilkesine gerçekten inandığını göstermelidir.
Halen Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olan Türk Ceza Ka­
nunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu tasarıları hakkında toplumun, si­
vil toplum örgütlerinin, çeşitli kurum ve kuruluşların ceza adaleti, temel hak ve
özgürlükler gibi hususlarda çekinceleri ve duyarlılıkları bulunmaktadır. Bu
eleştiri ve öneriler göz önünde tutularak bu tasarılar yeni baştan değerlendi­
rilmeli, çağdaş toplumlarda artık suç olarak kabul edilmeyen eylemler suç ol­
maktan çıkarılmalı, idari para cezası verme yetki ve sınırları genişletilmelidir.
Kaldırılan sorgu yargıçlığının yerini doldurmak üzere cumhuriyet savcılarının
yetkileri arttırılmalı, inandırıcı kanıtı bulunmayan olaylarda, cumhuriyet savcı­
larına takipsizlik veya kamu davasını erteleme kararı verme yetkisi, kanıta
dayanmadan açılan davalarda ise ceza mahkemelerine iddianameyi ret et­
me yetkisi tanınmalıdır.
Eraslan ÖZKAYA
395
Doğal mahkeme kuralına aykırı bulunan Devlet Güvenlik Mahkemeleri
kaldırılmalı, görevleri ağır ceza mahkemelerine devredilerek ağır ceza mah­
kemeleri arasında iş bölümü esası getirilmelidir.
Yürürlük maddesi hariç Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen Böl­
ge Adliye Mahkemeleri Yasa Tasarısı bir an önce yürürlüğe konulmalı, bu ya­
saya paralel olarak ve halen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulu­
nan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu değişikliğine ilişkin yasa tasarısı gö­
rüşülürken, bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay arasındaki görev sorunu
Türkiye gerçeklerine göre çok iyi belirlenmelidir. Bölge adliye mahkemeleri ilk
derece mahkemelerinde yapılan işlemleri yeni baştan tekrar etmemeli, onla­
rın yanlış yaptığı, eksik bıraktığı hususları düzeltip tamamlayacak şekilde gö­
revlendirilmeli, böylece ilk derece mahkemesine benzer görevler yükletilerek
aşırı iş yoğunluğu karşısında bırakılıp çalışamaz duruma düşürülmemelidir.
Öte yandan, bölge adliye mahkemeleri kurulmasında, kaliteli adalet amaç;
Yargıtay’ın iş yükünün azaltılmasının bir sonuç olduğu gözetilerek bölge ad­
liye mahkemelerinin ikinci bir Yargıtay gibi çalışmaması için gerekli düzenle­
meler yapılmalıdır. Bölge adliye mahkemelerini aşıp Yargıtay’a gelecek da­
vaların bölge adliye mahkemelerinde çok fazla bekleyerek yargılamanın uza­
ması önlenmelidir. Aşırı içtihat aykırılığı ve bölgesel adalet:gibi çıkması olası
sorunların önlenmesi için gerekli duyarlılık gösterilmelidir. Bu yasa tasarısına,
hukuk mahkemelerinin kesin karar verme yetkilerini genişletecek hükümler
eklenilmeli, kesin karar verme sınırlarının enflasyona göre kendiliğinden art­
ması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Sulh ve asliye mahkemeleri ara­
sında verilen görevsizlik kararlarının davaların uzamasında büyük payı oldu­
ğu uygulamanın gözlemi ile sabittir. Bu nedenle Hukuk Usulü Mahkemeleri
Kanununda ve maddi hukuk alanında gerekli değişiklikler yapılarak asliye ve
sulh hukuk ayırımına son verilmeli, hukuk mahkemeleri arasında ihtisaslaş­
maya göre iş bölümü yapılmalıdır. Asliye hukuk mahkemelerine denk görev
yapan asliye ticaret mahkemelerinin çok hakimle çalışmasını makul göstere­
cek bir neden bulunmadığından tek hakim esası getirilmelidir.
Pek çok dava gereksiz yere açılıp yargının önü tıkandığından kişiler ve­
ya kişilerle kamu kurum ve kuruluşları arasındaki özel hukuk ilişkilerinden do­
ğan ve tarafların iradeleriyle çözümlenebilecek davaların, önce uzlaşma ku­
rullarında çözüme kavuşturulması, mümkün olmadığı taktirde hukuk mahke­
melerinde dava açılması için usul hukukunda ve maddi hukuk da gerekli de­
ğişiklikler yapılmalıdır.
396
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
Ceza davalarının makul süre içerisinde doğru ve yansız bir şekilde görü­
lüp sonuçlanması, ceza adaletinin yanılgısız gerçekleşmesi, işkence iddiala­
rının kesin olarak son bulması için şimdiye kadar idari mercilerin tekelci bir
zihniyetle çıkarılmasını önledikleri ve halen Meclis gündeminde bulunan Adli
Kolluk Yasası bir an önce kabul edilip yürürlüğe konulmalıdır.
Her yıl açılan binlerce kira tespit davaları mahkemeler ve Yargıtay’ın il­
gili daireleri için büyük bir yük teşkil etmektedir. 6570 sayılı Kira Yasası’nın
kira tespit komisyonlarının kurulması yönünde değiştirilmesinde zorunluluk
vardır. Böyle bir değişiklik pek çok davanın açılmasını önleyecek yargının iş
yükünü hafifletecektir.
Ekonomide ve teknolojide meydana gelen büyük gelişmeler, küreselleş­
me, Avrupa Birliğine uyum; Borçlar Yasası ve Türk Ticaret Yasasında toplu­
mun gereksinmelerine göre yeni değişiklikler gerektirmektedir. Bu yönde ya­
pılan çalışmalar bir an önce tamamlanıp değişiklikler gerçekleştirilmelidir.
Geniş katılımı, parti içi demokrasiyi, örgütlenme özgürlüğünü, başka bir
anlatımla çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü demokrasiyi gerçekleştirmek, parla­
mentoyu demokratikleştirmek üzere Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarında
mutlaka değişiklik yapılmalı, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası, Anayasanın
değişen 68 ve 69 maddelerine uyumlu hale getirilmelidir.
Tebligat işlemleri davaların uzamasına büyük ölçüde etken olmaktadır.
Ulaşım, iletişim ve haberleşmede büyük gelişmeler kaydedilmiş, hız çağına
ulaşılmıştır. Teknolojik olanaklardan yararlanılarak, hızlı ve güvenilir tebligat
yapılacak şekilde Tebligat Kanunu değiştirilmeli, bu yönde posta hizmetleri
ve kadrosu çağımızın koşullarına uygun olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Davaların uzamasına, yargıya duyulan güvenin azalmasına neden olan
bilirkişilik müessesesi, güven duyulacak, davaları uzatmayacak şekilde ayrı
bir yasa ile düzenlenmelidir.
Zamanında ve gereği gibi infaz edilmeyen hükümler, önemini ve etkisini
yitirmektedir. İnfaz, yargılamayı tamamlayan en son aşamadır. Hukuk alanın­
da birçok hükmün zamanında ve gereği gibi infaz edilmediği uygulamada gö­
rülmektedir. Ceza hükümlerinin infazında ise tüm hükümlülere otomatikman
uygulanan meşruten tahliye ve olur olmaz çıkarılan af yasaları hükümlerin
caydırıcılığını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle İcra ve İnfaz Hukuku yeni­
den gözden geçirilmeli ve değiştirilmeli, Ceza ve Tedbirlerin infazı Hakkındaki Yasa Taslağı biran önce yasalaşmalıdır.
397
Eraslan ÖZKAYA
Yurdumuzda ormanlar çoğalacağına azalmaktadır. Erozyon ürkütücü bo­
yutlara ulaşmıştır. Devlet ile orman köylüsü arasında kavga bir türlü bitmemekte, ormanlarımız alev alev yanmaktadır. Devlet ormanların tahribatını önleyememekte, önce ormanda işgale ve yapılaşmaya göz yummak sonra da
bu yerleri orman dışarısına çıkarmak suretiyle orman işgalini yasallaştırmak
gibi yanlış politikalarla ormanların azalmasına neden olmaktadır. Çaresizliğin
sonucu olarak yapılan orman dışına çıkarma işlemleri, artık gelenek halini al­
mış durumdadır. Orman Bakanlığı ormanların korunmasında yetersiz, azal­
masına seyirci kalmaktadır. Ormanların korunup çoğaltılması için yeni bir fel­
sefe ile bireyden devlete, köyden şehre, ceza evlerinden emniyet güçlerine ve
okullara kadar tüm kurum ve kuruluşları bu yönde örgütleyecek, aralarında el
ve işbirliğini sağlayacak bir Orman Kanunu çıkarılmasında zorunluluk vardır.
Cennet kadar güzel ülkemizin doğası, havası, suyu, süratle bozulup kir­
lenmektedir. Çevre bilincinin geliştirilmesi ve çevrenin korunmasında, toplu­
mun örgütlenip katılımının sağlanmasında yetersiz kalan Çevre Yasası, ulus­
lararası ölçütlere uygun olarak yeni baştan düzenlenmeli, bozulan doğanın
eski hale getirilmesinin zor hatta imkansız olduğu düşünülerek acele edilme­
lidir.
Uzun yıllar beklenen Adalet Akademisi Yasası nihayet kabul edilmiştir.
Adalet akademisinin başta yargıç, cumhuriyet savcıları ve avukatlar olmak
üzere tüm hukukçuların meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerine büyük katkı
sağlayacağı kuşkusuzdur. Yasa hükümleri, Adalet Akademisinin bağımsızlı­
ğı ve çalışması yönünde duraksamalar yaratmakta ise de zaman içerisinde
belirecek aksaklıkların giderileceğini ümit ediyoruz. Önemli olan Adalet Aka­
demisinin saygın, mutlak bağımsız görev yapması, verilecek meslek içi eği­
tim ve öğrenimin yüksek düzeyde olmasıdır.
YASALARIN DOĞRU ETKİN
VE
ZAMANINDA UYGULANMASI
Türk Hukukunda; hak ve özgürlüklerin güvenceye kavuşturulma­
sında, hukukun üstünlüğünün sağlanmasındaki ikinci unsurun da tam
olarak gerçekleştiğini, yargının doğru, etkin ve zamanında işlevini yeri­
ne getirdiğini, söylemek olanağı yoktur. İçinde bulunduğu sorunlar yar­
gının büyük ölçüde görevini tam, doğru ve zamanında yapmasını önle­
mektedir.
398
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
Yargının sorunlarının giderilmesi, olanaksızlıklarının ortadan kaldı­
rılması, iyi yasalar çıkarılmasından daha öncelikli, daha ivedi, bir durum
arz etmektedir.
Adalette kaliteyi yükseltmenin, yanılgıyı azaltmanın önde gelen ko­
şullarından biri, çok iyi eğitim ve öğrenim görmüş, yasaları ve hukuku
iyi bilen ve izleyen, sağlıklı yorum yapan ve doğru sonuca varan hukuk­
çuların yargıda görev almalarıdır. İnsan unsuru hiçbir kurum ve kuru­
luşta yargıda olduğu kadar ön plana çıkmamıştır. Çünkü adaleti ancak
insanlar gerçekleştirebilmektedir.
Böyle bir amaca ulaşmanın tek yolu ise sübjektif, siyasi ve ideolojik gö­
rüş ve düşüncelerden uzak durularak, yeterli mekan, değerli öğretim kadrosu
ve zengin bilgi kaynaklarına sahip; tek yanlı anlatıma ve ezberciliğe son ve­
ren, araştırma, özgür düşünme, fikir üretme, tartışma, karar verme yetenek­
lerini geliştiren, evrensel değerlere yönelik bir eğitim sistemi oluşturmak, gü­
cünü bilimden, Atatürk ilke ve devrimlerinden alan, çağdaş okullar ve özerk
üniversiteler açmak, mevcutları da aynı şekilde geliştirmektir.
Ne yazık ki, gün geçtikçe çoğalan tabela fakülteleri ile hukuk öğrenimi
süratle yozlaşmaktadır. Radikal önlemler alınmadığı takdirde bu yozlaşma
artarak devam edecektir. Yargıç etiği ve yargıcın kendisine karşı bağım­
sızlığı ancak nitelikli bir eğitim ve öğrenimle gerçekleştirilebilir.
Gerek yargıç ve cumhuriyet savcılarının, gerekse avukatların mesleğe
kabullerinde sağlıklı bir sınav yapılmamaktadır. Hakim ve savcıların sözlü sı­
navları yansızlıktan uzak olup, Adalet Bakanlığının tekeline ve takdirine terk
edilmiş bulunmaktadır. Meslek öncesi ve özellikle meslek içi eğitim çok yeter­
siz kalmakta, uygulayıcıda araştırma, öğrenme, sorgulama, sağlıklı yorum
yapma ve karar verme, bilinç ve yeteneğinin oluşup gelişmesine yardımcı
olacak düzeye ulaşamamaktadır.
Yargıda yapısal bozukluk artarak devam etmektedir. Bunların ba­
şında yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi gelmektedir.
YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE YARGIÇ GÜVENCESİ
hukuk devletinin vazgeçilmez koşullarından biri de yargı bağımsızlığı ve
yargıç güvencesidir. Yargı bağımsızlığı aynı zamanda kuvvetler ayrılığı ilke­
sinin bir gereğidir. Anayasanın 9. maddesinde yargı yetkisi Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır hükmü konulmuştur. Yine 138., 139. mad­
deleri ve 140. maddesi yargı bağımsızlığı, yargıç ve savcı güvencesine iliş­
Eraslan ÖZKAYA
399
kin detaylı hükümler içermektedir. Ancak 140. maddenin 4. fıkrası "hakim­
ler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdır."
şeklindeki çelişik hükmü ile bağımsızlıktan değil bağımlılıktan söz et­
mekte ve yargıç bağımsızlığını büyük ölçüde zedelemektedir.
Anayasamızda yargıç bağımsızlığını kısıtlayan, kaldıran bu hüküm ile de
yetinilmemiş 144. maddede, yargıç ve cumhuriyet savcılarını denetleme gö­
rev ve yetkisi adalet müfettişlerine verilmiştir. Müfettiş raporlarının, yargıç ve
cumhuriyet savcılarının meslekte ilerleme, yükselme ve tayin, hatta meslek­
ten çıkarma işlemlerinde birinci derecede etkisi bulunmaktadır. Adalet müfet­
tişleri ise 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa göre Adalet Bakanlığı
merkez kuruluşunda ve tamamen Adalet Bakanına bağlı bir memur olarak
çalışmaktadırlar.
Adalet Bakanının emrinde çalışan bir müfettişin hakimler ve savcıların
özlük işlerinde bu denli söz sahibi olması yargı bağımsızlığı ve yargıç güven­
cesi ile asla bağdaşamaz.
Anayasanın 159. maddesinin 2. fıkrasında ise Hakimler ve Savcılar Yük­
sek Kurulu Başkanının Adalet Bakanı, doğal üyesinin de Adalet Bakanlığı
Müsteşarı olduğu öngörülmüş, aynı maddenin 4. fıkrasında da Kurul kararla­
rına karşı yargı mercilerine başvurulamaz hükmü getirilmiştir.
Anayasanın değinilen bu hükümlerinden açıkça anlaşılacağı üzere Ha­
kimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı olan Adalet Bakanı, yanında ken­
disine bağlı, ayrı karar vermesi olanaksız müsteşarı, müfettişleri, sekreteryası ile başkanlık etmekte, karar vermekte ve kararına karşı yargı mercilerine
başvurulamamaktadır. Kısaca yine Anayasa hükümleri ile yargının yürüt­
me tarafından kuşatılması, denetlenmesi sağlanmıştır. Bunların yanında
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun müstakil bir bütçesi ve binası dahi
yoktur. Yargıçlar ve cumhuriyet savcılarının mesleki kaderleri üzerinde
mutlak yetkilere sahip bu kurul, bağımsız olmadıkça yargıç bağımsızlı­
ğından ve güvencesinden söz etmek elbette mümkün olamayacaktır.
Bu hükümler Anayasada durduğu sürece yargı bağımsızlığından ve
yargıç güvencesinden asla söz edilemez. Nitekim 1982 tarihinden itiba­
ren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararları tarafsız karar ola­
rak güven vermemiş, çıkarılan her kararname basında, kamu oyunda,
tüm adalet teşkilatında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir ka­
rarnamesi değil de Adalet Bakanlığının hatta iktidardaki partilerin veya
partinin bir tasarrufu ve kararnamesi olarak algılanıp değerlendirilmiştir.
400
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu dururken, Adalet Bakanlığı Müste­
şar Vekili tarafından tüm yargıç ve cumhuriyet savcılarına gönderilen
26.06.2003 tarih 11/86 yine aynı tarih 12/87 sayılı genelgeler dahi başlı ba­
şına Türkiye’de yargıç bağımsızlığı ve güvencesi bulunmadığını gösteren en
yeni ve en çarpıcı belge örnekleridir. Çok onurlu ve saygın yargıçlık ve cum­
huriyet savcılığı mesleğinin etik kurallarına uymayan münferit kişiler hakkın­
da yasal işlem yapmak yerine, yargıçlık ve cumhuriyet savcılığı görevlerini
onurla yerine getiren tüm meslek mensuplarına gönderilen bu genelgeler, on­
ların mesleki onurlarını yaralaması yanında, Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu ile yargıç ve cumhuriyet savcıları arasında bir iletişim zorluğu yaşan­
dığını, arada Adalet Bakanlığının bulunduğunu, yargıç ve cumhuriyet savcı­
larının mesleki kaderleri üzerinde halen siyasetçilerin ve birtakım güç odak­
larının etken olduğunu göstermektedir. Oysa siyaset bulaşan yargının,
yansızlığını, saygınlığını ve kendisine karşı duyulan güveni yitirmesi ka­
çınılmazdır.
Avrupa Birliği normlarına ulaşmak için büyük gayret sarf eden, bu yönde
Yedinci Uyum Yasasını çıkaran hükümet ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin-,
temel hak ve özgürlüklerin korunmasının, hukuk devleti olmanın ön koşulu
olan yargı bağımsızlığına ve yargıç güvencesine bu denli duyarsız hatta is­
teksiz kalması büyük bir talihsizliktir. Hem de Avrupa Birliğine uyum yönünde
büyük bir noksanlıktır.
Yargı bağımsızlığından ve yargıç güvencesinden kaçınıldığı, yasal yü­
kümlülük yerine getirilmediği sürece hak ve adaletin, hukukun üstünlüğünün,
gerçekleşmesini istemek, hayalden ibaret kalacaktır.
Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi yargıya tanınan bir ayrıcalık
değil, herkes için gerekli olan hak ve adalete ulaşmanın tek yoludur.
Bağımsız ve yansız, etkin işleyen, zamanında karar veren, sorunların­
dan arındırılmış bir adalet sistemi için öncelikle geçmişin deneyimlerinden ya­
rarlanılarak Yargıtay’ca hazırlanan ve hükümete sunulan Anayasa Değişiklik
Taslağı doğrultusunda ilgili maddelerin değiştirilmesi, buna paralel olarak pek
çok maddeleri değişikliğe uğrayacak 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanu­
nuyla, 2641 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun yeni baş­
tan düzenlenmesi gerekmektedir.
Yargı, devletin en yoksul ve en zayıf erki haline getirilmiştir. Çünkü
erkler arası eşitlik sözde kalmış, yargının tüm maddi kaynakları yasama
ve yürütme organının takdirine bırakılmıştır. Yasama ve yürütme organ­
ları da bu takdir haklarını yargıya karşı çok cimri kullanmışlar öyle ki,
401
Eraslan ÖZKAYA
yargının bütçedeki payını tarihinin en düşük seviyesine indirmişler,
yüzde birlerin altına düşürmüşlerdir.
Anayasanın, yargıç ve cumhuriyet savcılarının özlük haklarının yargı ba­
ğımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerine göre düzenlenmesini öngören 140.
maddesinin 3. fıkrası hükmü aradan bunca zaman geçtiği halde yerine geti­
rilmemiş, özel yasa çıkarılmamıştır. Anayasanın emredici hükmü ile çeli­
şen, bu ihmali aşan umursamazlığa karşı ne gibi etkin önlemlerin alın­
ması gerektiğini, yargı artık düşünür hale gelmiştir.
Yargının mekan, araç gereç, personel sorununun düzeltilmesi yönünde
henüz bir işaret görülmemektedir. Yargı, çağdışı bina, araç-gereç, yetersiz ve
eğitimsiz personel sorunlarıyla karşı karşıyadır. Cumhuriyet savcısı ve yargıç
kadrolarında noksanlık, personel açığı, yargıyı durma noktasına getirmiştir.
Israrlı isteklerimize rağmen Yargıtay’da dahi personel açığı azalacağına sü­
ratle çoğalmaktadır.
Altından kalkılamayacak iş miktarı, aşırı maddi ve fiziki imkansızlık, ya­
bancı dil bilen iyi yetişmiş hukukçuların ve personelin yargıda görev alması­
nı önlemekte, bu husus girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği değerlerini daha
yakından takip etmemizi zorlaştırmaktadır.
Zaman geçirilmeden gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bireyin hak ve
adalete ulaşma güvencesi kaybolacak, toplumun barış ve huzuru ile ekono­
mik kalkınma alanında görülen tahribat, çok daha büyük boyutlara ulaşacak,
devletin temelini ayakta tutmak mümkün olmayacaktır.
Adalet Bakanlığınca başlatılan ve Yargıtay’ın işbirliği ile gerçekleştirile­
cek olan Ulusal Yargı Ağı Projesi (U.Y.A.P) bilgiye ulaşılması, hataların azal­
tılması, davaların süratlenmesi yönünde yargıya ümit kaynağı olmakta, yargı
bu projenin tamamlanmasını sabırsızlıkla beklemektedir.
Yargının içinden gelen, yargı bağımsızlığının zorunluluğuna ve erdemi­
ne inandığını bildiğim sayın Adalet Bakanımızın, bu yönde çok önemli görev­
ler üstleneceğine inanıyorum.
ATATÜRK VE DEMOKRASİ
Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar,
Demokratik, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletinin; sağlam,
sarsılmaz temelleri, Atatürk'ün ilke ve devrimleri üzerine oturtulmuştur.
Türk Toplumunu demokrasiye, çağdaşlaşmaya hazırlayan yüce Ata­
türk’ün önderliğinde, sağlam temeller üzerine kurulan modern Türkiye Cum­
402
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
huriyeti, kuruluşundan bu güne dek bu ilke ve devrimlerin bir sonucu olarak
insan hak ve özgürlüklerinin geliştirilip güvenceye kavuşturulmasında çok
önemli aşamalar kaydetmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, in­
san haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik hukuk
devletleri arasındaki saygın yerini Atatürk’ün ilke ve devrimlerine borç­
lu olduğu, yadsınamaz gerçeklerdendir.
Ancak, Türkiye Cumhuriyetinin, ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğü­
nü, aydınlanma ve çağdaşlaşma yönünde ilerlemesini; kendi emellerine uy­
gun bulmayan gerici, bölücü, çıkarcı çevreler değişik görünüm ve söylemler­
le Atatürk ve Atatürkçülük karşısında açıktan veya gizli yıpratma ve yaralama
faaliyetlerine devam ede gelmişlerdir.
Bütün bunlara karşın, Türkiye Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğü, demok­
ratik hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri yönünde çok önemli atılımlar
gerçekleştirmiştir. Bu süreç son zamanlarda hızlanarak devam etmektedir.
Atatürk ilke ve devrimlerini halen anlayamayan veya içlerine sindireme­
yen, çağdaşlaşma girişimlerini geriye döndürmek isteyen kimi çevreler,
bu kez Atatürkçülüğü demokratikleşmeye, Avrupa Birliği kriterlerine
ulaşmaya, temel hak ve özgürlüklerin gelişmesine engel olan bir ideolo­
ji, resmi bir doktrin gibi göstermek suretiyle yıpratma eylemlerine hız
vermişlerdir. Ayrıca bu malum kimseler, dış ülkelerdeki bir kısım kuru­
luş ve kişileri de etkileyip, gerçeklere uymayan kendi görüş ve düşün­
celerini onlara tekrar ettirme yolunu seçmektedirler. Öyle ki, kimileri
hak ve özgürlükleri koruma adına Atatürk isminin anayasadan çıkarıl­
masını önerecek kadar ileri gitmektedirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, onun ölümünden sonra kimilerince Kema­
lizm olarak isimlendirilmiş olsa da Atatürkçülük ne bir ideoloji, ne bir teori,
nede bir katı dogmadır.
Atatürkçülük fert, toplum ve devlet yaşamını akla ve bilime göre dü­
zenlemektir.
Sürekli ilerlemeye, gelişmeye, çağdaşlaşmaya, temel hak ve özgür­
lüklere tamamen açık bir devrimin adıdır. Bir ileri uygarlık projesidir.
Atatürkçülük, geçmişin dar zaman kalıpları içerisine sığacak bir
ideoloji değil, gelecek zamanların evrensel değerleri ile bütünleşecek il­
keler topluluğudur.
Atatürk, Avrupa’nın birçok ülkesi ırkçı, totaliter, hak ve özgürlükleri yok
sayan rejimlerle yönetilirken; o buhranlı ve olumsuz koşullar içerisinde Kurtu­
Eraslan ÖZKAYA
403
luş Savaşını "milletin kayıtsız şartsız egemenliği" adına gerçekleştirmiş, bili­
min yol göstericiliğinde Cumhuriyetin yasal ve kurumsal temel yapısını oluş­
turmuştur. Örnek aldığı batı toplumlarını dahi geride bırakacak şekilde hukuk
ve insan hak ve özgürlükleri yönünde, büyük devrimler gerçekleştirmiştir.
Atatürk, devleti teokratik yapıdan kurtarmış, çok kısa bir süre içerisinde
demokratik yapıyı kurmuş, daha sonra gerçekleşecek gelişmelerin önünü
açık tutmuştur.
Atatürk devrimlerini; demokratik düzenin, yasal ve geçerli düzeyi ile bi­
limsel yönetimin kabul görmüş ilkelerinin sağlam zemini üzerine oturtmuştur.
Atatürk’ü evrensel kılan, onun çağdaşlaşma, aydınlanma ve demok­
ratik hukuk devletini kurma yönünde başlattığı ve yaşama geçirdiği bu
temel ilkelerdir.
Atatürk, "Ben, hiçbir değişmez düstur, öğreti bırakmıyorum. Bilim değişi­
yor, bilimi izleyenler beni izlemiş olur" sözleriyle aydınlanma ve çağdaşlaş­
ma felsefesini açıklamış, tüm icraatlarıyla toplumun ilerleme ve gelişme yö­
nündeki geleceğini hazırlamıştır.
Ne yazık ki, Atatürk ilke ve devrimleri 1950’lerden sonra bir yandan
popülist politikacılar ile devrim ve yenilenme karşıtlarının; öte yandan,
Atatürk ilke ve devrimlerinin önemini, içeriğini ve amacını, tam olarak
kavrayamayan, onlara biçimsel ve yüzeysel yaklaşan, ilerici, atılımcı fel­
sefesini yanlış yorumlayan, sözde Atatürkçülerin el ve işbirliği ile aşındırılmaya, yıpratılmaya, slogan haline getirilmeye başlatılmış; Türki­
ye’nin üretici bilgi dinamiği zayıflatılmış, yasal ve yapısal yenilenme,
çağdaş, demokratik toplum olma, evrensel ilkelerle buluşma yönündeki
hızı yavaşlatılmıştır. Atatürk’ün, yıllar sonrasını okuyan dehası ile yaptı­
ğı "Demokrasi, geleceğini akıl ve bilimden alır", "Yaşam, kuramları de­
ğil, kuramların yaşamı izlemesi gerekir" şeklindeki ikazları yeteri kadar
dikkate alınmamış; onun gösterdiği yoldan, düşünce ve amaçlarından,
sapma baş göstermiştir.
İşte, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mevcut sorunları yapılan bu
yanlışlıklardan ve sapmalardan kaynaklanmaktadır.
Bütün bunlara karşın, gücünü akıl ve ilimden alan Atatürkçülük, Wendel
VVilkie’nin söylediği gibi “Kollara işaret takılmadan, üniformalara bürünme­
den, kitleleri asabi heyecanlarla dalgalandırmadan gerçekleştirildiğinden" bü­
yük çoğunluğun tutkusu haline gelmiş, tabana yayılmış demokrasinin, hukuk
devletinin erdemine inanmış, genç, dinamik, aydınlık dolu geleceğe yönelmiş
bir Cumhuriyet nesli yetişmiştir.
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
404
Yapılması gereken iş, bilimsel ve toplumsal gerçeklere uymayan
yapmacık iddialarla geriye dönüş yolları veya yeni cumhuriyet macera­
ları aramak yerine, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki inanç ve dinamizm ile
toplumun önünü tıkayan engelleri kaldırmak, Atatürk ilke ve devrimlerinin yol göstericiliğinde yasal ve yapısal reformları zaman yitirmeden
■ gerçekleştirmektir.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN VE
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
KARARLARININ BAĞLAYICILIĞI
Bu bağlamda;
Çağdaş, demokratik hukuk sistemlerinde, bireylerin sırf insan olmaları
nedeniyle doğuştan sahip oldukları; dokunulamaz, bölünemez, devredile­
mez, vazgeçilemez hak ve özgürlükler artık devletlerin iç hukuk sorunu ol­
maktan çıkmış, uluslararası bir boyuta ve güvenceye kavuşturulmuştur. Gü­
nümüzde, insan haklarını en ileri boyutlarıyla tanıyıp, güvence altına almak,
saygın bir hukuk devletinin en sağlam göstergesi sayılmaktadır.
Türkiye 26 Haziran 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesini imzala­
makla, insan hakları ve temel özgürlüklerine saygı duyulması ilkesini kabul
etmiş, 1949 yılında Avrupa Konseyine üye olmuş, 04.11.1950 tarihinde Avru­
pa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini, hukukunun bir parçası sayan Türki­
ye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuru hakkı
ile Avrupa İnsan Hakları Divanının, daha sonra da Avrupa insan Hakları Mah­
kemesi kararlarının bağlayıcılığı'"'! kabul etmiştir. Ayrıca, iç hukukunda bu
yönde gerekli düzenlemeleri yapmış ve kurumlar oluşturmuştur. Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası, insan haklarına saygılı olmayı, Cumhuriyetin temel
ilkeleri arasında saymıştır. Son dönemlerde, insan hakları alanında, yasala­
rımıza yeni birçok hükümler eklenmiştir.
insan hakları kavramı, en geniş anlamıyla olanı değil, olması gereken
hakları anlatır. Bu itibarla insan hakları daima gelişip genişlemesi gereken
haklardandır. İnsan haklarının gelişmesi ve güvenceye kavuşturulması
yönünde yapılanlar, hiçbir zaman yeterli görülmemelidir. Bu yüce değer­
lere, bütün kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin sahip çık­
ması gerekmektedir. Ancak, bu yönde en büyük çaba hukukçulara, özellikle
yargıya düşmektedir, insan hakları ihlalleri, ilkel bir davranış biçiminden öte,
Eraslan ÖZKAYA
405
tüm ulusları ilgilendiren bir insanlık suçu olarak kabul edilmektedir. Bu ihlal­
lerin önlenilmesi ve insan haklarının daha da geliştirilip yerleştirilmesi, bu
kavramları ortaya koyanlardan çok, bu kavramları yaşama geçiren cumhuri­
yet savcıları, yargıç ve avukatların insan haklarına verdikleri öneme bağlıdır.
Yasaları, toplumun gereksinimlerine cevap veremeyen; soyut katı kural­
lar olmaktan çıkarıp, hayatın yaşanan bir parçası haline getiren, yasayı
hukuka dönüştüren, üstün kişilerin cumhuriyet savcıları ve yargıçlar ol­
duğu belleklerde yer etmelidir. Kötü yasanın, iyi uygulayıcılar elinde za­
rarlı etkisini yitireceği yargısal bir gerçektir. Yorum ve uygulamanın, ya­
sanın ve ilkenin yazım şeklinden önde gelmesi, uygulamaya ve yoruma
büyük önem kazandırmaktadır.
İyi yasanın, iyi uygulanması asildir. Bu iki koşuldan biri yoksa iyi
uygulanan kötü yasanın, kötü uygulanan iyi yasaya daima tercih edile­
ceği ilkesi uygulamaya yön vermelidir.
Bu nedenlerle yargıçlar, cumhuriyet savcıları ve avukatlar hukuk eğitim­
lerinin ilk yıllardan itibaren, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını koruma yö­
nünde çok iyi yetiştirilmeli, meslek öncesi ve meslek içi eğitimleri daha etkin
bir şekilde sürdürülmelidir.
Yasaları değiştirmek veya yenilemek zaman almaktadır. Bu itibarla; ya­
saların toplumun gereksinmelerine her zaman cevap verememe ve toplumun
gerisinde kalma olasılığı vardır. Cumhuriyet savcıları ve yargıçların, yasala­
rın el verdiği ölçüler içerisinde, yasaları daima insan hak ve özgürlüklerinin
daha geliştirilip yerleştirilmesi, hukukun üstünlüğünün gerçekleştirilmesi yö­
nünde daha ilerici, daha çağdaş, daha geniş ufuklu yoruma tabi tutarak uy­
gulamaları gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki, yasa koyucunun görevi zamanın koşullarına gö­
re yasa yapmak; yargıçların görevi ise, yasaları kalıcı, evrensel değerle­
re uygun olarak, özgür vicdanlarına göre yorumlayarak hukuku yarat­
maktır.
Şu hususu da açıklamak zorundayım, Avrupa insan Hakları Mahkeme­
sinde Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davalar çok büyük sayılara ulaş­
mıştır. Ne yazık ki, birçoğu aleyhte sonuçlanmaktadır. Bir davanın hazırlık,
soruşturma ve karar aşamasında, iç hukuk kadar evrensel ilkelerin, özellikle
Avrupa insan Hakları Sözleşmesi hükümleri ile Avrupa insan Hakları Mahke­
mesi kararlarının mutlaka dikkate alınması gerekmektedir. Esasen, bu husus
Anayasamızın 90.maddesinin son fıkrası hükmünün gereğidir. Karar gerek­
çelerinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve Avrupa İnsan Hakları
406
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
Mahkemesi Kararlarının göz önünde tutulup tartışılması, hükme derin­
lik, evrensellik ve güven kazandıracaktır.
Kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleş­
mesi ile iç hukuk kuralları arasında çatışma ve çelişki çıktığında, iç hukuk ku­
rallarının uygulanması şeklindeki kimi hukukçuların görüşlerine iştirak etme­
yi olanaksız görüyorum. Hemen belirtmek gerekir ki, uluslararası sözleşme
kabul edilmekle, kendisiyle çelişen iç hukuk hükmü açıktan olmasa da örtülü
olarak yürürlükten kaldırılmış sayılmalıdır. Uluslararası sözleşme yürürlükte
iken, sonradan onun hükümlerine aykırı bir yasanın kabul edilmesi de tek ta­
raflı olarak uluslararası sözleşme hükümlerini ortadan kaldırmak gibi bir du­
rum yaratır. Böylece, bir devlet uluslararası sözleşmenin bağlayıcı hükümle­
rinden kurtulmuş olur. Oysa evrensel hukuk kurallarına göre bir uluslararası
sözleşme başka bir uluslararası sözleşme ile ancak ortadan kaldırılabilir.
Esasen anayasaya aykırılığı ileri sürülememe, tek yanlı olarak yürürlükten
kaldırılamama gibi özellikleri bulunan uluslararası sözleşmelerin ve Avrupa
insan Hakları Sözleşmesi hükümlerinin ulusal yasalarımıza göre konumunu
tartışmanın pratikte hiçbir yararı ve gereği de yoktur. Bazı görüş ve bahane­
lerle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerinin göz ardı edilmesi sözleş­
me hükümlerine ve evrensel hukuk kurallarına ters düşer.
Yargıtay Birinci Başkanlığınca olası çelişkileri önlemek düşüncesi ile Av­
rupa insan Hakları Mahkemesi kararları artık bütün dairelere zaman geçiril­
meden duyurulmaktadır. Ayrıca Avrupa insan Hakları Mahkemesi kararları
Yargıtay’ın internet sayfasında yayımlanmaya başlanılmış, izleyen tüm hu­
kukçuların bilgilendirilmesi sağlanmıştır.
LAİKLİK VE DEMOKRASİ
Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar,
Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ana yapısı, vazgeçilmez belirleyi­
ci özelliğidir.
Gerek birey olarak, gerekse toplum olarak çağdaş tüm kazanımlarımız, laik düzen ile elde edilebilmiştir. Esasen, laiklik olmaksızın ege­
menliğin kayıtsız şartsız millet tarafından kullanılmasından, hukukun
üstünlüğüne dayalı demokratik hukuk devletinin mevcudiyetinden asla
söz edilemez.
ileri medeniyet seviyesine ulaşmış tüm ülkelerde, değişmez din kuralları
ile daima değişen toplum ve devlet yaşamının yönetilmesi hiç düşünülme­
mektedir. Bu nedenle, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk, akıl ve ilmi,
hayata rehber göstermiştir.
Eraslan ÖZKAYA
407
İslamiyet’te din ve devlet işinin sınırlarını belirleyen ve birbirinden ayıran
reform yapılmadığından, dinin devlet işine karışması ve devlet düzenine ha­
kimiyeti kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. Geçmişte ve zamanımızda şeriat hu­
kuku ile yönetilen devlet düzenleri bunun somut örnekleridir.
Dinin devlet ve siyaset işine karışması ise, bir yandan dinin istisma­
rına, tartışma konusu yapılıp yıpratılmasına yol açmış; öte yandan, toplumların demokratikleşmesine, ilerlemesine, insan hak ve özgürlükleri­
nin gelişmesine engel olmuştur. İşte laiklikte; dinin kutsal yerinde kal­
ması sağlanmış; devlet işleri ise aklın ve ilmin özgür ortamına terk edil­
miştir. Laiklikte din ve devlet kendileri için belirlenen sınırlar içerisinde
kalarak topluma barış, huzur ve güven getirmişlerdir.
Laik devlette, akıl, ilmin ve fennin özgür ortamında toplumu daha
ileri medeniyet seviyesine taşırken, her fert dinini seçmekte ibadetini
yapmakta inançlarını açığa vurmakta hür ve serbest kalmıştır.
Laiklikte, akıl ve din, toplum ve yönetim, arasında çatışma değil ba­
rış, huzur ve dostluk mevcuttur. Çünkü laiklikte, akıl, inancın baskısın­
dan kurtulmuş ve özgür duruma gelmiştir. Laiklik, inanç ve ibadet özgür­
lüğünün temeli ve en büyük güvencesi olmuştur. Yüce İslamiyet dini akla bü­
yük önem vermiştir. Ne var ki, değişmez, tartışılamaz, kutsal din kuralları ka­
mu hukuku alanına hakim olduğu sürece aklın ve ilimin ışığında gelişme ve
ilerleme azalmıştır.
Laiklikte, hiçbir zaman din dışlanmamakta, aksine din bulunması gere­
ken kutsal yerinde korunarak, din ve vicdan özgürlüğü en geniş anlamıyla ya­
şama geçirilmektedir.
Devlet düzeninde ve bürokrasideki yapısal bozukluğun doğurduğu olum­
suz sonuçlardan laiklik ilkesi sorumlu tutulamaz.
Laiklik kimilerinin söylediği gibi devlet otoritesini dışlayacak, başkalarının
din ve vicdan özgürlüğünü tehlikeye düşürecek kadar sınırsız özgürlük tanı­
yan bir ilke de değildir. Evrensel hukuk kuralları bir hakkı kullanarak baş­
ka bir hakkın yok edilmesine izin vermez. Din ve vicdan özgürlüğü, başka­
larının din ve vicdan özgürlüğüne saygıyı da içermektedir. Laik düzende, kişi
ile Tanrı arasındaki ilişkide, sınırsız bir özgürlük tanınması esastır. Din, ibadet
ve inanç kişinin özel hayatının kutsal bir parçasıdır. Devlet bu alana giremez,
etki altına alamaz. Ancak tanınan bu özgürlük kişi ile Tanrı arasındaki boyu­
tundan çıkarılarak, başkalarının ibadet ve inancına zarar verdiği, diğer bir an­
latımla, kamu alanına taşırıldığı anda, tüm hak ve özgürlüklerde olduğu gibi
devletin müdahalesi ve onu başkalarının din ve ibadet özgürlüğüne zarar ver­
408
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
meyecek sınırlar içerisine çekmesi gerekir. Laik düzende devlet tarafsız ve
herkese eşit uzaklıktadır. Ancak sınır ihlallerine dur demek vazifesinin
gereğidir. Özgürlük başkasının özgürlüğü ile sınırlandırılırsa haklılık ka­
zanır. Aksi halde, kuvvetli zayıfın, çoğunluk azınlığın din ve vicdan özgürlüğü­
nü gasp edecektir. Bu hazin sonucu, tarihin tekrarı hep göstermiştir. Devlet bu
anarşiye seyirci kalamaz. Sınırsız din ve vicdan özgürlüğü adına devleti
devre dışı bırakmak isteyenlerin uzak amacı önce anarşi, sonrada teok­
ratik devlet düzeninden başka bir şey olamaz. Devletin, dokunulamaz öz­
gürlük bahanesiyle; bir kesimin din ve vicdan özgürlüğünün yok sayıl­
masına, zedelenmesine seyirci kalması, varoluş nedenine ters düşer. Ne
pahasına olursa olsun, sınırsız din ve vicdan özgürlüğü isteyenlerle, İs­
lâmî devlet kurma heveslilerinin aynı amaçta birleştikleri kuşkusuzdur.
Kavram kargaşası yaratılarak veya insan hak ve özgürlüklerinden, de­
mokrasiden söz ederek, laik düzen hakkında zihinleri bulandırmak, din ve vic­
dan özgürlüğü ihlallerine zemin hazırlamaktır.
Laikliğin demokrasinin temeli, din ve vicdan özgürlüğünün en bü­
yük güvencesi olduğu hiç unutulmamalıdır.
YOLSUZLUK VE YOZLAŞMANIN ÖNLENMESİ
Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar,
En geniş anlamda, kamusal yetkinin yasa dışı kullanımını içeren her tür­
lü eylem ve işlem olarak tanımlanan yolsuzluk, önlenilmesi bir yana, boyutla­
rı ve tahribatı her geçen gün daha da büyüyüp artan, sosyal bir sorun olarak
devam etmektedir. Bugüne dek sadece yakınmakla yetinilmiş, yolsuzluğun
nedenleri tam olarak saptanıp yeterli ve etkili önlemler alınmadığından, yapı­
lan işlemler gösterişten öteye geçememiş, yolsuzluk, ekonomik ve sosyal
hayatımızın adeta doğal ve vazgeçilemez bir özelliği olmuştur.
İleri boyutlardaki yolsuzluk, kayıt dışı ekonomi, kara para ve akla­
nılması, birey etiğini yok etmekte, ekonomik ve sosyal çöküntüye neden
olma noktasına gelmiş bulunmaktadır.
Bu şekilde, kamusal yetkinin çıkar karşılığı yasadışı kullanılmasının yay­
gın biçimde devam etmesi sonucu, siyası otoriteye duyulan güven, hukuka
bağlılık ve saygı azalmakta hayat daha da zorlaşıp pahalı hale gelmektedir.
Kamu yönetimindeki yetersizlik, kalitesizlik, aşırı bürokrasi ve kırtasiye­
cilik, kişisellik, etkili denetim noksanlığı, hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme,
enflasyon, işsizlik, ücret ve geiir dağılımındaki dengesizlik, özellikle kamu ke­
Eraslan ÖZKAYA
409
siminde çalışanların ücretlerinin düşük olması, kısaca yasat ve yapısal nok­
sanlık ve bozukluk devam ettiği sürece bunların doğal sonucu olarak yolsuz­
luk ve yozlaşma da devam edecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin saygınlığı ile bağdaşmayan bu olumsuz
görüntüye biran önce son vermek; ulusumuzun, temiz toplum, dürüst yöne­
tim beklentisini karşılayabilmek için, başta Anayasamızın 83, 100 ve 129/son
maddelerinin değişikliği olmak üzere, yasal düzenlemeler ivedilikle gerçek­
leştirilmeli, yolsuzlukla mücadele hakkında çıkarılan ve yetersiz kalan tüm ya­
salar ve özellikle 4483 sayılı Yasa yeni baştan gözden geçirilmeli, yolsuzluk­
la mücadelenin yasal zemini hazırlanmalıdır.
Yolsuzlukla mücadelede, bağımsız ve yansız yargının önemi büyüktür.
Bağımsız ve yansız olmayan kimi kurulların yaptığı yolsuzluk araştırmaları,
hiçbir zaman güven ve sonuç vermemektedir. Kanıtı bulunan veya kanıta ula­
şılması mümkün olan tüm olaylarda, doğruya ulaşılması ve adaletin tecelli et­
mesi bağımsız ve yansız yargının kuruluş amacıdır. Bu nedenle yolsuzlukla
mücadelede yargının önü açılmalı, yargı, yolsuzlukları bulup, gerekli yaptı­
rımları uygulayabilmesi yönünde donatılmalı, yolsuzlukların araştırılıp soruş­
turulması konusunda yargı sistemimizdeki yetersizlik ortadan kaldırılmalıdır.
Kamu hizmetleri basitleştirilip hızlandırılmalı ve saydamlaştırılmalı, hal­
kın ve sivil toplum örgütlerinin bilgi alma, belgelendirme hakkı güvenceye ka­
vuşturmalı, özellikle yüksek yolsuzluk riski taşıyan işlerde bu hususa daha da
büyük önem verilmelidir.
Başta yargı olmak üzere, oluşturulacak yolsuzluk hususunda uzman ba­
ğımsız kurumların aracılığı ile sürekli ve düzeyli, etkin bir denetim sağlayacak
bir mekanizma oluşturulmalı, devlet yeniden yapılandırılmalı' böylece yol­
suzluğu, yapıldıktan sonra cezalandırmak yerine, yapılmadan önlenme­
si yolu seçilmelidir.
Devletin ana görevleri dışındaki alanlardan çekilmesi sağlanmalı, özel­
leştirilme işlemine hız verilmelidir.
Ürkütücü boyutlardaki kayıt dışı ekonomi kontrol altına alınmalı, kara pa­
ra kaynakları kurutulmalıdır.
Nüfus artışı yasal ve sosyal önlemlerle kontrol altına alınmalı, kısa, orta
ve uzun vadeli kentsel, bölgesel ve yurt çapında yapılacak planlarla, büyük
şehirlere hızlı nüfus akışı asgariye indirilmeli, çarpık kentleşme önlenmelidir.
Kamu kesiminde çalışanların ücretleri hakça bir sisteme bağlanıp
insanca yaşamaya yetecek derecede artırılmalı, ücret dengesizliği or­
tadan kaldırılmalıdır.
410
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
Birey ve toplum, etik değerler yönünden eğitilmeli ve bilinçlendirilmelidir.
Yolsuzluk ve yozlaşmanın önlenmesi irdelenirken medyanın katkılarını
da, göz ardı etmek olanaksızdır.
YARGI MEDYA İLİŞKİSİ
İletişim özgürlüğü ile kişilik hakları arasında, hassas bir denge mevcut­
tur. Hukukun üstünlüğüne dayanan, özgürlükçü demokratik ülkelerde gerek
iletişim özgürlüğü, gerekse kişilik hakları yasalarla güvence altına alınmıştır.
Ancak yasalar soyut ve genel düzenlemeler yapmak zorunda olduklarından,
iletişim özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki hassas dengeyi kurup koru­
mak, yargının görev alanına bırakılmıştır.
Yargı, bu görevinde, bir yandan özel hayatın gizliliği, şeref ve haysiyet
gibi kişinin kutsal sayılan haklarını korurken, öte yandan, kamu oyunu bil­
gilendirme, etkileme, oluşturma gibi görevleri içeren iletişim özgürlüğünü de
güvence altına almakla yükümlüdür.
Medyanın kişilik hakları ile ilgili bir hususu işlerken; ölçülü, dengeli, uy­
gun bir amaç araç ilişkisi içerisinde olmaya özen göstermesi gerekir. Medya,
bilgilendirme, etkileme, eleştirme gibi amaçlarına ulaşmak isterken kendisine
amacı ile dengeli bir yön çizmeli, amacına ulaşacağı, daha hafif, daha makul,
daha az sakıncalı ve daha az zarar verici bir yol izlemelidir.
Medya, kamu oyunu bilgilendirirken haberin objektif, tarafsız, gerçeğe
uygun verilmesi ve haber niteliği taşıması; haberle, yorumun karıştırılmaması
ilkelerine özen göstermesi, haber sunuluşunun ölçülü olmasına dikkat etmesi
gerekir.
Öte yandan, medya yargıya intikal etmiş konularda yargıyı etkileyecek,
kamu oyunu oluşturup, yönlendirecek biçimde yayın yapmaktan, en önemlisi
yargısız infazdan kaçınmalıdır.
Meydanın da aynen yargı gibi bağımsız ve yansız vazife görmesi, yasa
gereğidir.
Görünen odur ki, medyanın büyük çoğunluğu bu ilkelere uymakta azami
titizliği gösterirken; bir kısmı, sansasyonel, abartılı haber ve yayınlara itibar
etmekte veya kişilik haklarına saldırı teşkil edecek yayınlar yapabilmektedir.
Bu yönde oto kontrol sisteminin etkili çalıştığı söylenemez.
Medya, tüm bireyler, kurum ve kuruluşlar gibi demokratik ilkeleri, insan
hak ve özgürlüklerini özümseyip, görevine uyguladığı ölçüde medya özgür­
lüğü daha büyük bir anlam kazanacak ve hukuka daha uygun kullanılmış
olacaktır.
411
Eraslan ÖZKAYA
Medya; insan hak ve özgürlükleri, ulusal ve evrensel değerler, Cum­
huriyetin temel ilkeleri yönünde, toplumun aydınlatılıp bilinçlendirilmesi, etik
değerlerin yerleştirilip gerçekleştirilmesi gibi çok önemli bir görevle de yüküm­
lü olduğunun bilinciyle hareket etmeli, magazin yayınları yerine eğitici ve öğ­
retici yayınlara ağırlık vermelidir.
Batı ülkelerindeki medya kuruluşlarının uydukları yükselen değerlerin, iz­
lenmesinin yerinde olacağı düşünülmelidir.
AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE
Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar,
Türkiye Cumhuriyeti, hem coğrafi konumu, Avrupa ile bütünleşen tarihi,
hem de kabul edip yaşama geçirdiği Avrupa kültürü müktesebatı sayılan,
demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı gibi evrensel değerler
itibariyle AvrupalIdır.
Türk toplumu asırlardır Avrupai değerlerle tanışmakta, onlarla iç içe
yaşamaktadır.
Demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti, halkı tarafından benimsenip
özümsenen evrensel değerler üzerine kurulmuş, Avrupa Birliğinin oluşmasın­
dan çok daha önce, demokratik hukuk devletinin sağlam temellerini atmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, insan haklarına saygı ilkesini, değişmez
Anayasa hükmü haline getirmiştir.
Çağdaş uygarlık yolunu seçen ve bu yolda hızla ilerleyen Türkiye Cum­
huriyeti, Avrupa Konseyine kurulduğu tarihte üye olmuş, Avrupa insan Hak­
ları Sözleşmesini ilk önce imzalayan devletler arasında yer almış, Avrupa in­
san Hakları Sözleşmesini hukukunun ayrılmaz bir parçası saymış, daha son­
rada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bağlayıcı yetkisini kabul etmiştir.
Tarihin seyri içerisinde kimi iç ve dış nedenlerle demokratik sosyal ve
ekonomik yapılanma, insan hak ve özgürlükleri alanındaki ilerleme yavaş­
lamış, Türk Hukuku ile gelişip bütünleşen Avrupa Hukukunun temel değerleri
arasında uyum farkı doğmuş ise de, özellikle son dönemlerde, çağdaş norm
ve standartlara ulaşmada büyük atılımlar gerçekleştirilmiş, Batı Avrupa Dev­
letleri ile meydana gelen uyum farkı, büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye, Avrupa Birliği Devletlerini dahi şaşırtan bir süratle, Avrupa birliği
üyelik görüşmelerini başlatmaya, 16 Nisan 2003 tarihinde resmi üyelikleri
onaylanmış on ülkeden çok daha hazır hale gelmiştir. Türkiye’nin Gümrük
Birliğinden kaynaklanan birikimi, geçmişten gelen demokrasi deneyimi;
ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan da pek çok üstünlükleri bulunmaktadır.
412
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi evrensel değerlerde
fevkalade bilinçli ve duyarlı Türk Ulusu, Avrupa Birliği üyeliğine büyük destek
vermektedir. Esasen, son zamanlarda, evrensel değerler yönünde yapılan
atılımlar ve bunların hayata geçirilmesi Türk Ulusunun istekleri doğrultusun­
da yapılmaktadır.
Avrupa Birliğinin, üyelik müzakerelerini başlatmak için koşullar listesini
daha fazla uzatarak, çifte standart gafletine düşmemesi, Türkiye’yi gücendir­
memesi gerekir, ileri kültür ve uygarlık düzeyine ulaşmış demokratik devlet­
ler topluluğu olan Avrupa Birliği, tarihi geçmiş, kültür ve inanç saplantılarına
takılmadığını, ayrıcalıkları ret ettiğini göstermek zorundadır.
Türkiye, Avrupa Birliğine girmekle Avrupa’nın uygarlık profili daha
büyük boyut, daha sağlam bir anlam kazanacak, farklı kültürlerin uyum
içerisinde buluşması Avrupa’nın manevi dokusunu çok daha zenginleş­
tirecek, Avrupa’nın siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını güçlendire­
cek, böylece daha büyük bir güç olarak Dünya barış ve istikrarına hiz­
met etme yolu açılacaktır.
ULUSLARARASI HUKUK VE TÜRKİYE
Türkiye, istikrarsızlık, belirsizlik ve risklerle dolu bir bölgede bulunmak­
tadır. Türkiye kadar çok ve sorunlu komşuları olan başka bir ülke de yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti, aynı zamanda büyük bir imparatorluğun mirasçısı ol­
manın sorunlarını ve sıkıntılarını yüklenmiş durumdadır. Soğuk savaşın sona
ermesi, küreselleşme, yanı başında gördüğü yeni komşular, Türkiye’nin ulus­
lararası ilişkilerine yeni jeopolitik ve jeostratejik bir boyut kazandırmıştır.
Türkiye Mustafa Kemal Atatürk’ün "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini
uluslararası ilişkilerde, kendisine hukuki dayanak yapıp, tüm komşularıyla
dostluk ve işbirliğini geliştirmek istemesine karşın, bölgede kargaşa ve sıcak
çatışmalar eksik olmamaktadır. Tüm bunlar ülkemizi iç ve dış güvenlik sorun­
ları ile karşı karşıya bırakmakta, kimileri yakın tehlike teşkil etmektedir.
Ermenilerin soykırım iddiasında ve Kıbrıs sorununda, uluslararası söz­
leşmeler başta olmak üzere, tarihi, sosyal ve hukuki gerçekler göz ardı edil­
mekte, uluslararası siyasete malzeme yapılmaktadır. Türkiye’nin içerisinde
bulunduğu Orta Doğu Bölgesi, Dünyada çatışma ve savaşların en çok yaşan­
dığı coğrafyanın başında yer almaktadır. Irak’taki vahim durum Orta Doğuda
yeni bir dönem başlatmıştır. Kuzey Irak’taki etnik kökenli yapılanma, Türkiye
Cumhuriyetinin birlik ve bütünlüğü, ekonomik geleceği yönünden gittikçe ar­
Eraslan ÖZKAYA
413
tan bir önem arz etmektedir. Irak, Ortadoğu’nun geleceğinde ve yapılan­
masında "hem belirlenen, hem de belirleyici" bir konum kazanmıştır.
Ne yazık ki, devletler arası ilişkilerde, halen "kuvvet haktır" düşüncesi
sonucu belirlemekte, "bütün hak ve özgürlükler benim ulusumundur" şeklin­
deki bencil ve çağ dışı zihniyet uluslararası hukuku ve uluslararası örgütleri
zaman zaman etkisiz duruma düşürmekte; kimi devletler, kendi uluslarının
yararı için öteki ulusların insanlık değerlerini yok sayabilmektedir. Oysa,
temel hak ve özgürlüklere saygı ilkesi, sadece belirli ülke insanlarının
değil, tüm insanların hak ve özgürlüklerine saygıyı içerir.
Uluslararası ilişki, uluslararası hukuka dayalı meşruiyet zeminine
oturtulmadığı, karşılıklı hak ve çıkar dengesi gözetilmediği ve kaba kuv­
vet kullanıldığı sürece barış ve huzurun sağlanması asla mümkün olma­
yacaktır.
Demokrasi hak ve özgürlükler rejimidir. Demokrasi adına hak ve öz­
gürlükleri yok etmenin izahı olanaksızdır.
Türkiye, uluslararası ilişkilerde hukukun, mutlaka kuvvete hakim olması
gereğine inanmaktadır. Türkiye, güvenilir bir müttefik, sağlam bir dost olması
yanında, tüm ülkelerin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi­
ni, uluslararası hukuka uyulmasını, değişmez bir ilke olarak kabul etmektedir.
Çağdaş ülkelerin saygın ve çok onurlu bir üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, dostlarından ve ortaklarından başta kendi onur ve ulusal değerleri ol­
mak üzere tüm evrensel değerlere saygı gösterilmesini beklemekte, bunu or­
taklığın ve dostluğun bir gereği, aynı zamanda hukuki ve ahlaki bir görev say­
maktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, dış ilişkilerinde tarihten gelen büyük birikimi
ve deneyimi ile laik, demokratik, üniter devlet yapısını, bölünmez bü­
tünlüğünü, iç ve dış güvenliğini korumaya yönelik temel amaç ve görev­
leri ile evrensel değerlere uygun olarak insan hak ve özgürlüklerini da­
ha ileriye götürme, onları sağlam güvenceye bağlama işlevini bağdaş­
tırmak ve bir arada gerçekleştirmek becerisini göstermek zorundadır.
Etnik kökenli ve dış destekli terörizm kontrol altına alınmakla birlikte, he­
nüz kökü kurutulamamıştır. Dünyanın en tehlikeli ve acımasız terör örgütleri
arasında yer alan bu örgüt, ilk hedefi olan Türkiye üzerindeki karanlık emel­
lerinden vazgeçmiş değildir. Ulusal sınırları aşan boyutta olması tamamen
yok edilmesi sürecini uzatmaktadır. Bu yönde kabul edilen yasalar ve alınan
önlemler, devamlı takip edilmeli, günün koşullarına göre yeni uygulamalar yü­
2003-2004 ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
414
rürlüğe konulmalıdır. Özellikle doğu ve güneydoğuda işsizlik ve yoksulluğun
azaltılması, öteki bölgelerle arasındaki ekonomik dengesizliğin giderilmesi
için daha etkin, sonuç alıcı yasal ve ekonomik önlemler yürürlüğe konulmalı­
dır.
İrtica, demokratik, laik, çağdaş düzene karşı sürekli bir tehlike olma nite­
liğini korumaktadır. İrtica en ileri din olan yüce İslam dininin yozlaştırılmasıdır. irticanın beslenme kaynağının cehalet ve bilgisizlik olduğunda kuşku yok­
tur. İrtica, aydınlanmaya ve öğrenime gerekli önemin verilmesi, yasaların ka­
rarlılıkla uygulanması, zamanın koşullarına ve evrensel ilkelere göre gerekti­
ğinde yeni yasaların yürürlüğe konulmasıyla önlenebilecektir.
Yargı reformu ile birlikte gerçekleştirilecek yönetsel ve ekonomik reform­
lar, Türkiye’yi en kısa zamanda sorunlarından arındırıp içeride daha sağlam,
dışarıda bir Dünya devleti olarak daha kuvvetli ve daha saygın kılacaktır.
Çok yakın bir gelecekte, demokratik ve ekonomik yapısını geliştirmiş, te­
mel hak ve özgürlüklerde üstün standartları yakalamış, evrensel değerlerle
bütünleşmiş, önü aydınlık, güçlü Türkiye’yi hep birlikte görmek ve yaşamak
ümidiyle,
Sevgiler ve saygılar sunuyorum.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Sayın Özdemir ÖZOK’un
2003-2004 Adli Yıl Açılışında
Yaptığı Konuşma
L
J
Sayın Cumhurbaşkanım,
2003-2004 Yargı yılı açılış törenine onur veren sayın konuklar, sayın
meslektaşlarım, yazılı ve görsel basınımızın sayın temsilcileri sizlere saygıla­
rımı sunuyorum.
Bugün yasal dayanağının yanında, güzel ve anlamlı bir geleneğin sonu­
cu olarak törenle karşıladığımız yeni adli yıla, tüm iyimserliğimize karşın, yi­
ne buruk, yine moralsiz, yine sıkıntılı giriyoruz. Yıllardır, her adli yıl açılışın­
da yapılan konuşmalara, eleştirilere, önerilere ve yakınmalara karşın, yargı
erkini ayakta tutması gereken temel konularda hiçbir ciddi çözüm üretileme­
miştir. İlkesel ve kurumsal sorunlara çağa uygun, insan haklarının güvence­
si olan “adil yargılanma hakkı" alanında ciddi ve kapsamlı düzenlemeler dü­
şünülmediği, planlanmadığı ve yaşama geçirilemediği için Adalet Bakanları
bile kamu oyunun gözleri önüne serilen acı gerçekler karşısında çözümsüz­
lükleri itiraf etmek durumunda kalmışlardır.
Ben yargıyı ve yargılamayı bir bütün, ortak çaba sonunda ortaya çıkan
ürünü yani adaleti de ortak değerimiz olarak kabul ediyorum. Bu bütünün bir
parçası olarak yapacağım değerlendirmenin içtenliğine inanmanızı, bunun
özeleştiri olarak kabul edilmesini rica ediyorum.
Gelinen bu noktada, yurttaşların, yargıçların, savcıların, avukatların ve
sorunu çözmekle görevli olan tüm yetkililerin kaygı ve yakınmaları artarak
sürmektedir. Kuşkusuz, yargının sorunlarını toplumun genel sorunlarından
soyutlamaya olanak yoktur. Yargı, ya diğer kurumların yozlaşmasından etki­
lenerek, ya da kendine özgü özel nedenlerle iyi bir görüntü vermemektedir.
416
2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
Üstelik bunu yukarda da belirttiğim gibi tek başıma da söylemiyorum, biraz
önce dinlediğimiz Sayın Yargıtay başkanımız başta olmak üzere önceki Yar­
gıtay başkanları, emekli ve halen görev başında olan yargıçlar, savcılar ve
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden de aynı doğrultuda yakınmalar
gelmektedir.
İlk bakışta, yıllardır uygulanan yanlış ve çarpık politikaların, toplumsal
dokumuzu zedelemesi ve kişisel çıkarını, toplumsal çıkarın önünde tutan bir
sınıfın sosyal ve ekonomik ilişkilere egemen olması, bunca sıkıntının kayna­
ğı gibi gözükmektedir. Sosyal ve moral değerlerdeki bu çözülme, toplumun
hak, adalet, hukuk anlayışında ve yargıdan beklentilerinde de büyük değişik­
likler yapmıştır. Her alandaki, her sektördeki çözülme ve itibar kaybı b\r biçim­
de giderilebilir, ancak toplumun, hak, hukuk ve adalet anlayışında ciddi gü­
ven kaybı, kişisel ve toplumsal ağır travmalara neden olur ve olmaktadır.
Günümüzde yaşadığımız toplumsal yozlaşmanın 20-25 yıldan bu yana
başladığı ve hızlandığı gözden kaçmamalıdır. 1980 rejimi ile birlikte siyasal
sistemde değişik bir anlayış egemen olmaya başlamıştır. Yerleşik siyasal ku­
rumlan bir kenara iten, "başına buyruk lider'1tipi ortaya çıkmıştır. Bu bağlam­
da tatlı-sert, samimi, kamil devlet adamı görünüşünden "kurtarıcı baba" tipi­
ne dönüşüm yaşanmıştır. Ülke, siyasal kurumlar üstü, onları kaale almadan,
etrafındaki seçilmemiş, siyasal ve hukuki sorumluluğu bulunmayan kişilerle
hareket ederek kararlar alan ve uygulayan "Anayasa bir kez delinmekle ne
olur", "Hesabımı ben ancak Allah’a veririm", "Verdimse ben verdim" diyebilen
siyasal otoriteler tarafından idare edilmiştir.
Bu yönetim biçimi hukuk devletini yıpratırken, aynı zamanda, demokra­
tik sistemin güvencesi olan laik yönetim anlayışından da ödün vermiştir. 1982
Anayasasına din derslerini zorunlu hale getiren bir madde konulmasıyla baş­
layan ödünler, İmam Hatip Liselerinin ara meslek lisesi olmaktan çıkarılıp ku­
ruluş amaçlarına aykırı statüye getirilmesi, seçim kürsülerine Kur’an konul­
ması, meydan nutuklarında ayetler okunması, bütünlük ve istikrarın korun­
ması bahanesiyle Türk-islam sentezinin kullanılması, devlet radyo ve televiz­
yonundan tarikatların tanıtımı ve özendirilmesi, devlet büyüklerinin yakınları­
nın bir tarikat şeyhinin kabri yanında gömülmesi ile uzayıp giden eylem ve
davranışlar bu günlerin habercisi ve hazırlayıcısı olmuştur.
Böyle bir yapının örneğini' II. Abdülhamit yönetimi zamanında bu toplum
bütün boyutlarıyla yaşamıştır. Günümüzde de çağdaş bir yapısal görüntü
Özdemir ÖZOK
417
içerisinde aynı siyasal rejimin tekrarının 1980’lerden bu yana hayata geçiril­
diğini görüyoruz.
Bu gün bu sistem, 1920 ve 1930’ların "iyi toplum" imgesinin karşısına ye­
ni bir seçenek olarak çıkarılmakta ve bu sistemin savunucuları cumhuriyeti bi­
reycilik ve demokrasi adına kıyasıya eleştirme cesaretini gösterebilmektedir­
ler. Bu şekilde Türkiye Cumhuriyeti'ni "zaman" ve "mekan" dan arındırarak
test etmek haksızlık olduğu gibi "tarih dışı" bir çabadan da öteye gidemez. Bu
bağlamda, yapıtaşlarının yerlerine oturtulmadığı bir düzende "her özgürlük"
talebi aslında bir "imtiyaz" isteği haline dönüşmektedir.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti sürekli bir çağdaşlaşma projesidir. Yaşamın
her alanının bu doğrultuda dönüştürülmesini amaçlamış uzun bir süreci ifade
etmektedir. Bir geçiş değildir. Bu anlamda oluşum hala devam etmektedir.
Cumhuriyetin varsa noksanlıklarını aklın ve bilimin ışığında gidermeye çalı­
şacağız, yapamadıklarını birlikte yapacağız. Bu bağlamda cumhuriyetten ve
"olmazsa olmaz" koşulu demokrasiden yana sivil güçlerin el ve gönül birliği
içinde yapacakları pek çok şey vardır;, bizler bu görevden kaçma lüksüne sa­
hip değiliz, bizler bu günler için varız.
Cumhuriyetin kazanımlarının birer, birer yitirilmesi yanında, sosyal ve
moral değerlerdeki çözülme, toplumun hak, adalet ve hukuk anlayışını da et­
kilemiş, yargı ve onu oluşturan kurumlar ciddi bir "güven" kaybına uğramış­
tır.
Konuyla ilgili olarak araştırmalar yapan çeşitli kuruluşların elde ettikleri
sonuçlar incelendiğinde; kamuoyunun "Yargı sistemi ve yargılama işlemleri­
ne" güveninin bir çok kamu kurumundan sonra geldiği ve sıralamada geri­
lerde kaldığı gözlenmektedir.
Kurumlar da kişiler gibi, saygınlıklarını kendileri yaratır ve kendi davra­
nışları ile korurlar. Biz kendi kendimize ne kadar "saygınlık", “mahabet" atfe­
dersek edelim, kişisel zaaflarımızın sonucu yarattığımız olaylar, toplumun
önem verdiği, hassas konulardaki tepkisizliğimiz, ya da tepkimizi ortaya ko­
yarken yaptığımız basit davranışlar, toplumun kaderinde yadsınamaz yeri ve
önemi olan bu kurumu, yargıyı yaralamaktadır, zedelemektedir. Ceza ve usul
yasalarındaki normlar, ulaşılamaz kürsüler, saygınlığı geri getiremez ve sağ­
layamaz. Üzülerek söyleyeyim ki, yüce Yargıtay’da bir daire başkanlığı seçi­
minin anlaşılmaz inatlaşmaya dönüşmesi ve sonunda sorunun uzlaşı ile de­
ğil, yasa ile çözülmesi kadar, tepki olarak oy verilen isimler yargının üzerine
titrediğimiz, saygınlığına ve güvenine gölge düşürmüştür.
'
2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
418
Sorun, bu basit örnek olayla sınırlı kalmıyor. Yerel mahkemelerden Yar­
gıtay’a, Anayasa Mahkemesinden, Yüksek Seçim Kurulu'na kadar bir çok
yargı merciinde kamuoyu önünde sergilenen olaylar, yargıya güveni azalt­
maktadır. Özellikle 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce ve sonra seçime katılanlarla ilgili olarak, adli mahkemelerde, Anayasa Mahkemesinde ve Yüksek
Seçim Kurulu’nda verilen kararlar uzun yıllar tartışılacak niteliktedir. Bugün
Avrupa insan Hakları Mahkemesi’nde bireysel başvuru sonucunda devlet
olarak tazminat ödemeye mahkum olduğumuz davaların çoğunluğu, yargının
kusuru sonucu ortaya çıkan tablonun ürünüdür. Bu eksiklikleri, ceza yargıla­
masının uzunluğu, sanığı yargılamada bulundurmadan karar verilmesi, yakı­
nanın iddiaları için tam ve etkili bir araştırmanın yapılmaması, duruşmada sa­
nığın avukatı olmadan yargılanması biçiminde ve benzeri nedenler olarak sı­
ralayabiliriz. Tüm bu eksiklikler yargının ürünü olup, yargılamaya gereken
önemin verilmediğini göstermektedir. Daha acısı, uluslararası ortamda, Tür­
kiye’de yapılan yargılamalarda Avrupa standartlarına uygun kararlar çıkama­
yacağı ön yargısı ile "yasa yollarının tüketilmiş olması" koşulunun aranmamaya başlanmış olmasıdır. Yine bu anlamda son günlerde, "Türkiye’nin yatı­
rım ikliminde eksik olan en önemli unsur, şeffaflık ve hukukun üstünlüğüdür"
yakınmalarının batılı ülkelerce dillendirilmesi çok anlamlıdır. Böylece "Türk
Yargı Sistemine" güvensizlik, ulusal ölçekten çıkıp uluslararası boyuta ulaş­
mıştır.
Montesquieu’nun da belirttiği gibi "her şeyin sonunda adil bir mahkeme­
nin bulunabileceği inancı, toplumda en büyük güven duygusunu sağlar" bu
denli önemli olmasına karşın,gelmiş geçmiş tüm iktidarlar, konuya yeterli
özeni ve duyarlılığı göstermemişlerdir.
Cumhuriyetin ilk yılları dışında adalete ve yargıya hükümet programla­
rında gereken yer verilmemiş, bütçelerde "Adalet Bakanlığı’na" ayrılan pay
diğer bakanlıkların çok gerisinde kalmıştır. 18 Mart 2003 günü Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne sunulan 59. Hükümet programında hukuk, yargı ve adli sis­
temimiz için, bizim de katıldığımız doğru tespit ve çözümler bulunmasına kar­
şın, Adalet Bakanlığı bütçesi %o78 olarak bağlanmıştır. Programdaki açıkla­
malar, ortaya konulan çözüm önerileriyle, bunların gerçekleşmesi için ayrılan
bütçe, hukuk sistemimizde ve yargıda yaşanan sorunların giderilmesinin ya­
kın zamanda mümkün olamayacağını ortaya koymaktadır.
Özdemir ÖZOK
419
Yargının yapısal sorunlarına yüzeysel yaklaşmak yerine, bağımsız, yan­
sız, güçlü ve adil bir yargının ve de yargılanmanın gerçekleşmesi için düzen­
leme, düzeltme, iyileştirme değil köklü bir "Yargı Reformu"nun acilen gerçek­
leştirilmesi gereklidir. Bu konuda söylenenleri tekrar etmeden, önerilerimizi
satır başlarıyla şöyle sıralayabiliriz; eğitim başta olmak üzere, yargılamayı
hızlandırarak adaletin gecikmesinin önlenmesi, yargıç, savcı ve adliye çalı­
şanlarının yaptıkları işin önemi ve yoğunluğuna uygun konuma getirilmesi,
adliyelerin bina, araç gereç yönünden yeterli donanıma kavuşturulması, bilir­
kişilik kurumunun mutlaka disipline edilmesi, adli kolluk güçünün kurulması
ve her yönüyle Cumhuriyet savcılarına bağlanması, cezaevi ve infaz kurumlarının "insana yaraşır" hale getirilmesi ve hepsinden önemlisi yargı bağım­
sızlığının önündeki yasal ve anayasal engellerin kaldırılmasıdır.
Kanımızca "Yargı Reformu "nun ilk ayağını "Hukuk Öğretimi-Hukukçu
Eğitimi" oluşturmalıdır. Adalet mademki devletin-mülkün temelidir, o halde
devlet de temelini oluşturan hak ve adalet uygulayıcılarına özel özen göster­
melidir. Ülkemizde iki kurum Türk Ulusu adına görev yapmakta ve karar ver­
mektedir. Bunlardan birisi seçimle oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi diğeri
ise bağımsız yargıdır. Bu nedenlerle nitelikli hukukçu yetiştirmek büyük önem
taşımaktadır. Bir yargıcın söylediği gibi "Tanrıya dua edin; sizi yargıç kimliği
kazanmamış, ya da kaybetmiş memurlaşmış bir yargıç önüne çıkarmasın."
işte o zaman adil yargılanmanın ne olduğunu anlarsınız.
Yargı bağlamında "siyasallaşma11iddiası da çok büyük önem taşımakta­
dır. "Siyaset" kesinlikle kötü ve kaçınılması gerekli bir şey, değildir. “Siyaset"
ülke, devlet ve insan yönetimi olarak tanımlanmaktadır. "Toplum yönetiminde
karar alma sürecine katılma" ve "toplumda çatışan çıkarların uzlaştırılması"
da siyaset kapsamında düşünülmelidir. Siyasi partiler, anayasamıza göre,
demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler özgür, kendi
hakkında karar verme yetisine sahip bireylerin bir fikir etrafında toplanarak
meydana getirdikleri örgütlerdir. Onlar kendileri için değil, toplum için hak ara­
ma peşindedirler. Bir bilim adamı, pek çok unsura ek olarak "partiler toplum­
da tek, dar bir çıkardan daha fazlasını temsil etmeye yönelmiş kurumlardır"
diyor.
Kişilerin bir siyasi partiye üye olması ve sonra ayrılması, onun yansızlı­
ğını ve bağımsızlığını etkilemez, kamu görevi sırasındaki çalışmalarına olum­
suz etki yapmaz.
420
2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
Ancak, yaşamda bireyler çok disiplinli derneklere, cemaatlere ve tarikat­
lara bağımlı olabilmektedirler. Bir tarikata, bir cemaate girmek sıradan bir der­
neğe veya bir siyasi partiye üye olmakla aynı anlama gelmez. Burada bir ku­
ruluşa üyelikle, bir fikre kendini adama arasında ciddi bir ayrım yapmamız ge­
rekir. Bireyden önce var olan ve bireyi yok sayan tarikat ve cemaat mensup­
larının ölesiye bağlı oldukları inancın gücüyle oturdukları kürsüler, bulunduk­
ları makamlar ve koltuklarda nasıl demokrat olunur, nasıl tarafsız ve yansız
kalınır?
Toplumun her kesiminde dile getirilen önemli bir konu da; "rüşvet ve yol­
suzluk" iddialarıdır. Toplumu çürüten yozlaşma, çürüme, bozulma, kokuşma
sözcükleriyle anlam benzerliği taşır. Yargıda yozlaşma, hukuk idesinden
uzaklaşma ile doğru orantılıdır. Bu sapışın insanlara çok acı vereceği, toplu­
ma büyük yıkımlar getireceği yadsınamaz. Yolsuzluk yozlaşmanın bir görün­
tüsüdür. Bireysel ve toplumsal yozlaşmayı besleyen çok önemli bir davranış
biçimidir. Yargıda söylenen ölçüde olup olmadığını bilemem, ancak yolsuzluk
söylentileri de önemli bir boyuta ulaşmıştır. Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz’in "Ad­
li Yargıda Yolsuzluk Araştırması" raporunda oldukça karamsar bir tablo orta­
ya çıkmıştır. Yine aynı konuyla ilgili olarak TÜSİAD tarafından yaptırılan araş­
tırmada da rüşvetin yaygınlığına ilişkin algılama skalasında mahkemeler %
40.7 ile yer almaktadır. "Her kuruluşta, her toplulukta böyle şeyler olur" özrü
ve savunması yargı için asla geçerli olamaz. Çünkü, adalet, içinde hiçbir ya­
bancı unsura tahammülü olamayacak kadar narin ve hassastır. En ufak bir
yabancı unsur, adaleti kirletir; bozar, hiçe indirger. Bunun içindir ki, yargı ile
ilgili söylentiler, dedikodular toplumda önemle izlenmekte, belki de büyütül­
mektedir. Ancak öyle iddialar, kimlik ve kişilikleri belli kişiler tarafından ortaya
atılmaktadır ki, inanmamak da mümkün değil...
Devleti oluşturan yasama, yürütme ve yargı erki mensupları hakkında
böylesi iddia ve tespitlerin giderilmesi için acil önlem almanın zamanı gelmiş
ve hatta geçmektedir. Yolsuzluk, rüşvet ve yozlaşmanın giderilmesi yönünde
anayasa başta olmak üzere ceza ve idari mevzuatta gerekli düzenlemelerin
yapılması şarttır.
,
Yolsuzluk karne notunun düşüklüğünde mevcut teftiş sisteminin etkisi
büyüktür. Bir ülke düşününüz ki 57.000 müfettiş ve müfettiş yetkisine sahip
elamanı bulunsun, fakat yolsuzluklar sıralamasında dünya dördüncüsü ol­
sun.
Özdemir ÖZOK
421
Türkiye’de mevcut 1.675.000 kamu çalışanının 980.000’i hakkında ince­
leme ve soruşturma başlatılmış, bir bölümü hakkında dava açılmıştır. Kamu
kurum ve kuruluşlarındaki teftiş kurullarının da, siyasal iktidarların emir ve ta­
limatları doğrultusunda işe başlayan ancak, bağımsız inceleme yapabilen bir
konuma getirilmesi gereklidir.
Geçmiş kültürümüzden gelen "Devlet, Hak ve Adalet" birlikteliğiyle, çağ­
daş yaşamın kazanımı olan "Hukuk Devleti ve Hukukun Üstünlüğü" kavram­
ları Türk halkının ortak hafızasında yer etmiştir. Bunun doğal sonucu olarak,
her kesimden insanımız, ister aydın, ister işçi, ister esnaf, ister köylü olsun,
eğer yargı adil, hızlı ve düzenli işleyecek olursa, toplumu ve onun kurumlarını çürüten tüm engellerin ortadan kalkacağına inanmakta ve neredeyse tüm
sorunlarının çözümünü bağımsız ve adil yargıda görmektedir. Siyasal iktidar­
lar, artık toplumsal bir istek ve beklenti haline gelen bu haklı ve ortak inanca
duyarlılık göstermeli ve gerekli önlemleri almalıdır.
Bunun ilk adımı Cumhuriyet Savcılarının yasal yetkilerini, duraksamadan
bütün etkinliği ile kullanmalarıdır.
Kamu idaresi alanında da önemli reformların yapılması gereklidir. Kamu
reformundan amaç, kamu yönetiminin yurttaşa beklediği hizmetleri hızlı,
ucuz, etkin ve kaliteli; denetlenebilir ve hesap verilebilir bir biçimde sunabil­
mesinin sağlanması olmalıdır.
Kamu görevlilerinin, görev tanımları, sorumluluk, yükümlülük ve yetki
alanları net bir biçimde belirlenmelidir. Sorumsuz kişilerin devlet yönetiminde
söz sahibi olmalarının kesinlikle önüne geçilmelidir. Kamu görevi etiğinin güç­
lendirilmesi için "kamu etik ilkeleri" oluşturularak tüm kamu görevlilerinin bu
ilkelere uygun bir biçimde davranmasını sağlayıcı disiplin suç ve yaptırım sis­
temi oluşturulmalıdır. Demokratik idarenin ve saydam yönetimin sağlanması
amacıyla "Bilgi Edinme Hakkı", "İdari Usul" ve "Sır kavramının yeniden belir­
lenmesi" ile ilgili yasaların hızla çıkarılması gereklidir.
Türkiye Büyük Millet Mecl'si üyelerinin ceza kovuşturması bakımından
sahip oldukları bağışıklık sınırlandırılarak, "dokunulmazlık" konusu yeniden
ele alınmalıdır. Yolsuzluklarla mücadelede milletvekili dokunulmazlıklarının
kaldırılması tek çareymiş gibi gösterilmektedir. Oysa hemen belirtelim ki, par­
lamenter dokunulmazlık çok uzun mücadeleler sonucu elde edilmiş vazgeçil­
mez bir kazanımdır. Milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığı korunmalı, yasa­
ma dokunulmazlığı yasama çalışmalarını hiçbir şekilde engellemeyecek bi­
çimde düzenlenmelidir.
2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
422
Türk Ceza Kanunu’nun memur tanımını düzenleyen 279.maddesi değiş­
tirilerek, kamusal işler ve faaliyetlerde işlenen suçlar bakımından kamusal
fonksiyon, görev ve yetki üstlenmiş herkesi kapsayan bir kamu görevlisi ta­
nımına yer verilmelidir.
3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mü­
cadele Kanunu’nun içeriğine gerçek anlamda rüşvet ve yolsuzluklarla müca­
deleyi içeren hükümler ilave edilerek, mal bildirimi konusu ayrı bir yasayla dü­
zenlenmelidir. Nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma, devlet alımlarına ve
ihaleye fesat karıştırma, haksız rekabet gibi suçlar yeniden gözden geçirilme­
lidir.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Avukat, yargıda "Hak arama özgürlüğü"r\ü temsil etme yanında, yargı
sürecine "halk adına" katılarak yargı kararlarının aleniyetine ve demokratik­
leşmesine yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda “Yargı diyalektiği" sav ve sa­
vunma özgürlüğü ve dengesi ile bağımsız hükmün oluşması olarak tanımla­
nabilir. Bunu bozan en basit olgu Cumhuriyet Savcılarının yargılama sırasın­
daki konumlarıdır. Bu konum hem karar merciini hem de savunmayı olumsuz
etkilemektedir. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin "adil yargılan­
ma hakkı" kapsamında işaret ettiği "silahların eşitliği" ilkesine de aykırıdır
Yargı her türlü müdahaleden, her türlü etkiden kurtarılmış olsa bile sa­
vunmanın yargı sürecindeki katkısı görmezden gelinirse, verilen kararlar adil
de demokratik de olmaz.
Bu denli önemli görevi yanında, yargının kurucu unsuru olan "savunma
mesleğinin"anlamı hala kavranabilmiş değildir. 2001 yılında bütün eksiklikle­
rine karşın, çıkışını büyük bir heyecanla karşıladığımız Avukatlık Kanunu’nda
değişiklik yapan 4667 sayılı yasa ile elde edilen bir çok hak çeşitli girişimler­
le ya geri alınmış, ya da kullandırılmamaktadır.
Yasada açıkça belirtilmesine karşın barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin
protokoldeki yerine herkesçe gerekli özen ve duyarlılık gösterilmemektedir.
Yasa çıktığından bu yana bu özenin gösterilmediği hiçbir devlet protokolüne
katılmamaktayız.
Yine avukatlık kimliğinin “resmi kimlik" niteliğinde olduğu yasada yazılı
olmasına karşın, birçok kamu kurumu yasanın bu amir hükmünü görmezden
gelmektedir.
Özdemir ÖZOK
423
Resmi kurumlarda iş takibi sırasında gerekli bilgi ve belgelere ulaşılma­
sı konusunda büyük dirençlerle karşılaşılmaktadır.
Avukatlık Kanunu ile getirilen yeni düzenlemeleri gerileten, 25.6.2002
gün ve 4765 sayılı yasa ile henüz yayınlanmamış bulunan Anayasa Mahke­
mesi kararını mesleğimiz açısından olumlu karşılamamız mümkün değildir.
Çünkü 4765 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle, mesleğe giriş aşamasında,
staj sonrası konulmuş sınav ertelenmiş ve mesleği bir çok örneği ile birlikte
"serbest alan" haline getiren öğretmenlerin avukatlık yapma hakkının sürdü­
rülmesi sağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla da yargıç ve savcıla­
ra mesleğe girme konusunda yeni olanaklar getirilmiştir. Bu değişikliklerin
Avukatlık mesleğinin gelişmesine katkısı yoktur.
Meslektaşlarımızın en büyük sorunu sosyal güvenliktir.
Kamu kesiminde çalışan meslektaşlarımız ise yaptıkları işin önemine ve
konumuna uygun bir statüde değillerdir. Bu konuda devletin vekillerine sahip
çıkmadığını söylemekle yetineceğiz.
Savunmanın temsilcileri avukatların örgütleri olan barolar ve Türkiye Ba­
rolar Birliği olarak, mesleğin sorunlarının çözümü yanında, avukatlık mesleği
ve iş alanına yapılan saldırı ve tecavüzlerle de mücadele etmek durumunda
kalmaktayız. Yıllardır, hukuk eğitimi görmemiş muhasebeci ve yeminli mali
müşavirlerin avukatlık haklarını kullanma konusundaki ısrarları yanında, son
dönemlerde de noterlerin benzer talepleri karşımıza çıkmaktadır.
"Noterlik Kanunu" tasarısı ile avukatlara ait olması gereken pek çok işlev
noterler tarafından da yapılır hale getirilmek istenmektedir. Dünyanın her ye­
rinde ve tarihi gelişim süreci içinde noterlik mesleği, avukatlık mesleğinin bir
türevi niteliğinde olduğu halde, yeni düzenleme ile noterlerin çabaları sonu­
cunda Türkiye'de avukatlık, noterlik mesleğinin bir türevi şekline dönüştürül­
meye çalışılmaktadır. Yeni noterlik yasasında, noterlerin geleneksel yapı ve
kimlik içinde değerlendirilmesi ve avukatlara ait alanlara el atmalarının önlen­
mesi zorunludur.
Anayasa’nın hak arama özgürlüğü aşamasında, yargı ile vatandaş ara­
sına yapay aracılar koyma isteklerine bir örnek de "Hakem ve Bilirkişi Odala­
rı" yasa taslağı veya düşüncesidir. Yakından tanıma olanağını bulduğumuz
ve bu nedenle içtenliğine inandığımız Adalet Bakanı sayın Cemil Çiçek’in
Türkiye Barolar Birliği 27. Olağan Genel Kurulu’nda böyle bir çalışma olma­
424
2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
dığını vurgulamasına karşın, bu alandaki yayın ve haberler sürmektedir. Ha­
kemlik ve bilirkişilik meslek değildir. Bilirkişi usul yasalarına göre yargılama­
da lüzumlu ve önemli bir öğedir. Ancak arızi bir iş olma yanında esas mesle­
ğinin bir türevi olan bilirkişiliği bir hak haline dönüştürme hevesleri önlenme­
lidir.
Türkiye Barolar Birliği olarak çeşitli toplantı ve etkinliklerde tartışmaya
açtığımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu’ndaki görüşmeler
sırasında kaygı ve endişelerimizi bildirdiğimiz Bölge Adliye Mahkemeleri ve
Üst Mahkemeleri Kanunu şimdilik genel kurulda bekletilmektedir. Yargı siste­
mimizde daha önce uygulanan ancak, sakıncaları nedeniyle 1924 yılında kal­
dırılan kurum yeniden getirilmek istenmektedir.
Çeşitli nedenlerle adil yargılanmaya katkısı olacağı söylenen istinafın,
yargının sorunlarını çözmede büyük katkısı olacağı inancında değiliz. Bir sü­
re için Yargıtay’da işlerin rahatlamasına neden olduktan sonra yeni ve ciddi
sorunlar yaratacaktır. Adliyelerdeki mevcut sorunlar çözülmeden, istinaf uy­
gulamasına geçilmesi hiçbir yarar sağlamayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde ilerlemeler kaydedilmiş olmakla birlik­
te, bu konuda yöneticiler tutarlı bir politika izleyememişler, konuyu daha çok
yasal düzenlemelere indirgemişlerdir.
Yürürlüğe konan uyum yasaları; dağınık ve sistemsiz gerçekleştirilmiş
olsa da, hukuk standartları bakımından, Türkiye’yi Avrupa’ya yaklaştıran dü­
zenlemelerdir. Ne var ki, yapılış tarzı itibariyle söz konusu reformlar, büyük
ölçüde Avrupa Birliği gereklerine dayandırılmış; ulusal dinamikler ve anaya­
sal gereklilikler adeta unutulmuştur. Uyum paketleri, Avrupa Birliği tarafından
"ısmarlama" olarak hazırlanmış metinler görüntüsünü vermiştir.
İzlenen bu tarzın başlıca iki sakıncasına işaret edilebilir. Birincisi, etkili
bir biçimde uygulamaya konulmasına ilişkin güçlüklerdir. İkincisi ise; TürkiyeAvrupa Birliği ilişkisine söz konusu yaklaşım tarzı, Türkiye’yi taraf yapmaya
yetmemekte; ülkemiz hep, "ev ödevini yapan öğrenci örneğinde olduğu gibi,
notunu bekleyen taraf" konumunda kalmaktadır.
Oysa Avrupa Birliği süreci, yasal düzenlemeleri ve hükümet yetkililerinin
ilişkilerini çok aşan bir yapılanmayı ve yaklaşım biçimini gerekli kılmaktadır.
Bunların yanı sıra, Avrupa Birliği yeni üyelerin hiç birisinden istemediği bir
çok yeni koşulu ülkemize dayatmakta, ulusal ve uluslar arası konularda, üye-
Özdemir ÖZOK
425
likle doğrudan ilgisi olmayan "Güneydoğu sorununu çöz", “Kıbrıs sorununu
çöz", "Ermeni soykırımını tanı", "ordunu küçült" gibi istekler ileri sürmekte ve
işi ağırdan almaktadır. Son dönemlerde bazı Avrupa Birliği yetkilileri bunlar­
la da yetinmeyerek, İslam dünyasının tek demokratik, laik hukuk devleti olma
yolunda temel dayanağımızı hedef alarak, Atatürk ilke ve devrimlerinden vaz­
geçmemiz halinde birlik içine girebileceğimizi ifade etmek cüretini göstermiş­
lerdir. Sevr’in gündeme geldiği, Lozan’ın eleştirildiği ve bu yolla ulusal birliğin
tartışmaya açıldığı, insan hakları ve özgürlükler adına üniter yapının zorlan­
dığı, kutsal din duyguları adına laik yapının yıpratıldığı bir dönemde, Av­
rupa’dan yükselen bu sesler rastlantı değildir. Yalnız bu önerileri yapanlar,
bize emanet edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesinin Atatürk ilke ve
devrimleri olduğunu, her Türk aydınının bu değerlerden asla vazgeçmeyece­
ğini bilmemektedirler. Ama her şeye rağmen Türkiye’nin 1920’de başlattığı
Avrupa yürüyüşü sürecek ve Türk halkı, Türk toplumu çağdaş kimliği ve insa­
ni değerleriyle Avrupa Birliği’ndeki yerini alacaktır.
Avrupa Birliği ilişkileri yanında, bölgemizde yaşanan sıcak günler bizi her
yönden etkilemektedir. Özellikle kendisini dünyanın tek egemeni olarak gö­
ren ve bunu tüm dünyaya ilan eden ABD, hem 11 Eylül saldırısı sonrası kay­
bettiği prestijini yeniden kazanmak, hem de başta Irak olmak üzere Orta Do­
ğu ve Uzak Doğu Asya petrolleri ile dünya enerji kaynaklarını denetimi altına
almak için kendi vatandaşları da dahil, neredeyse dünyadaki barışseverlerin
karşı çıkışına rağmen saldırgan girişimlerini sürdürmektedir. Bu tutum ve
davranış Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, uluslararası kuruluşların et­
kinliklerini yitirmelerine neden olmuştur. Uygarlık ve gelişmişliğin gereği, ku­
ral ve hukuk tanımazlık olamaz. Demokrasi ve özgürlük, kendi iradeleri ile ya­
ratılır ve sürdürülür. Bu anlamda Irak halkının gerçek iradesi son derece
önemlidir. Halkın katılmadığı, halkın desteklemediği, hiçbir müdahale, hiçbir
düzenleme, hiçbir siyasi model uzun ömürlü ve kalıcı olamaz. Komşularımız­
la barış, daha ileri bir işbirliği ve dayanışma içinde yaşamalıyız. Bu bağlam­
da, Türkiye’nin petrol ve silah tüccarlarının çıkarına kurban edilecek tek bir
evladı da, harcanacak tek bir kuruşu da yoktur. Kaldı ki savaş karşılığı mali­
yet analizleri ve pazarlığı yapılması da soylu ve barış sever Türk halkı için
onur kırıcıdır. Meydan kesinlikle savaş lobisine ve savaş kışkırtıcılarına bıra­
kılmamalıdır. Günümüz dünyasında savaşa karşı çıkmak ve sorunları hukuk
içinde çözmek, insanlığın yurt severliğin ve hukukçuluğun temel koşuludur.
426
2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
Hiç bir meşru gerekçeye dayandırılmayan Irak saldırısı, Türkiye’nin, ge­
rek ABD ile gerekse Avrupa Birliği ile ilişkilerini "kişilikli" kılmasının ne denli
önemli olduğunu kanıtlamış bulunmaktadır.
Konuya insan hakları açısından yaklaşıldığında; haksız bir savaşın yok
ettiği tarihi, kültürel ve insani değerler ışığında, "barış hakkı“run önemi ve in­
san haklarının bölünmez bir bütün oluşturduğu gerçeğine, insanoğlu çok acı
bir biçimde bir kez daha tanıklık etmiştir. Bu arada, Cenevre Sözleşmesi’ne
ve Uluslararası İnsancıl Hukuk ilkelerine uyulmamıştır.
Irak’ta savaş bittiğine ve işgalci güçler, en azından görünürde bu ülkede
demokratik bir rejimi kurmayı hedeflediklerine göre, kamu düzeninin ve gü­
venliğin sağlanmasında bu amaç hiçbir biçimde gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu çerçevede, işgalci silahlı güçlerin, yakıp yıkarak veya öldürerek değil, "öl­
çülülük ilkesi" gerekleri doğrultusunda kullanılmaları önem taşımaktadır.
Türkiye, Irak saldırısı ve işgali karşısında; gerek Avrupa Birliği içerisinde
gerekse NATO örgütünde birçok yönden "tek" olma özelliğine sahiptir. Avru­
pa Birliği ve NATO üyeleri arasında Irak’la sınırı bulunan tek Müslüman ülke;
bölgede ise demokratik rejime sahip ülke olan Türkiye bu özelliklerini daha
iyi kullanabilirdi, kişilikli bir politika izlemek suretiyle, özgül konumundan da
yararlanarak kendi saygınlığını arttırabilirdi. Bu bakımdan Türkiye Büyük Mil­
let Meclisi’nin I Mart 2003 kararı, saldırgan güçler karşısında hükümet yetki­
lileri tarafından iyi değerlendirilme bir yana, bir tür "mahcubiyet" belgesi şek­
linde sunuldu.
Türkiye'nin Irak sorununu ulusal çıkarları doğrultusunda Birleşmiş Millet­
ler platformuna çekme yönünde çaba harcaması, hem Irak’ta kurulacak yö­
netimin hukuki bir zemine dayanmasına katkıda bulunur; hem ülkemiz Bir­
leşmiş Milletler nezdinde kendi saygınlığını arttırmış olur.
Kısa bir süre önce, Türk tarihinin en çarpıcı ve pek çok açıdan en acı ola­
yını yaşadık. Elbette ki Süleymaniye’de görevli bulunan subaylarımıza, dost
ve müttefik olduğumuzu bıktırırcasına tekrarladığımız ABD’nin oradaki güç
üstünlüğüne dayanarak yaptığı terörist muamelesinden, askerlerimizin başı­
na çuval geçirilerek "esir" edilişinden söz ediyorum. Böyle bir davranışa ma­
ruz kalacak ortamı yaratan ve buna tepki göstermeyen davranışlar kadar bu
muameleyi pişkinlikle karşılayan, utanç verici bu olaydan iç dengeler açısın­
dan yarar uman siyasal kadroların davranışları da son derece üzücüdür.
Bizler aç ve zorluklar içinde yaşamağa alışkın bir halkın çocuklarıyız. Ya­
Özdemir ÖZOK
427
şamsal her şeyden fedakarlık edebiliriz, ama onurumuzdan asla. Halkımızın,
cumhuriyetimizin kuruluşundaki fedakarlıklarının uçup gitmesine, hiç kimse­
nin izin vermeğe hakkı bulunmadığını, bunun hesabının er geç sorulacağını
inanç ve güvenle belirtmek isterim.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Son dönemlerde örgütlü bir biçimde saldırılan Cumhuriyetin bizim için
ifade ettiği anlamı ve önemi, onun vazgeçilmez değerlerini, Cumhuriyetimizin
dayandığı iki temelden biri olan yargının yeni yıl açılışında, kısaca arz etmek
isterim.
1923 yılında Anadolu tablosu içler açısıdır. Savaşın yükünü çekemediği
ekonomi ve sosyal yapı iflas etmiştir.
İki dünya savaşı arasındaki yirmi yılı kapsayan dönemi, ünlü bir tarihçi
"Felaket Çağı"olarak nitelemiştir. Dünya, bu dönemde liberal yörüngeden ko­
parak sola ya da sağa savrulmuştur. "Felaket çağının" hemen başlangıcında
1923 yılında savaşı yöneten ve zaferle bitiren kadrolar, tüm olumsuz koşulla­
ra rağmen "fikir vermeye ve kamu alanında görev almaya katılan yurttaş"a
dayalı "Cumhuriyet'1 kurdular.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, cumhuriyet fikrinin hedefinde demokra­
si olduğunun bilincindeydiler. Ancak, demokratik sisteme geçilebilmesi için
öncelikle laik, çoğulcu ve katılımcı bir toplumun varlığına ihtiyaç olduğunu da,
1876’lara uzanan deneyimlerden öğrenmişlerdi.
Cumhuriyet için birinci unsur toplumdur. Cumhuriyette toplum, hiçbir in­
sanın kimliğinin doğumdan belirlenmediği, kimliklerin kişisel tercihlere dayalı
olarak oluşabildiği örgütlenmedir. Bu örgütlenmeye doğru yola çıkılabilmesi
için bireyin ortaya çıkması gerekir. Cumhuriyet ilkesel ve öncelikli olarak, bi­
reysel düzlemdeki sonsuz farklılıkları uyumlulaştıran toplumun üzerine otu­
rur. Birey ile toplum arasında diyalektik bir ilişki bulunmaktadır. Kamusal ala­
nın ortaya çıkması için özel alan bulunmalıdır. Bunun için de, toplumu ön pla­
na alan Cumhuriyet, kamusal alanın karşısına özgür bireyi hazırlamak için
okuma yazmayı yaygınlaştırmaya, kültürel gelişmeye büyük önem vermiştir.
Bu konuda büyük emek sarf edilmiş, büyük atılımlar yapılmıştır. Bugün cum­
huriyeti küçümseyenler, onun kazanımlarını eleştirenler, onun üzerine bir ka­
rabasan gibi çökenler bu eğitim seferberliğinde yetişmiş olduklarını unutarak
karşımıza çıkmaktadırlar. Ümmetten, kulluktan çağdaş bireye geçişteki çetin
süreci görmezden gelenlere söylenecek çok şey yok.
428
2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
Sayın Cumhurbaşkanım,
Geçen yıl yaptığım açılış konuşmamda 3 Kasım 2002 günü yapılacak
milletvekili seçimleri için "4 Kasım 2002 sabahında Türkiye’ye istikrar ve
güven veren bir siyasal ortamın oluşmasını umut etmek istiyoruz" demek
suretiyle, siyasetteki alabildiğine bölünmüşlüğün ve istikrarsızlığın giderilmesi
dilek ve temennisinde bulunmuştum.
3 Kasım 2002 günü yapılan Milletvekili Genel Seçiminden sonra yeni bir
siyasi tablo oluşmuş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne iki parti girebilmiştir.
Demokrasiye özgürlük ve insan haklarına inançlı halkımız, yaşadığı bunca çi­
le ve düş kırıklığına karşın, bu değerlere olan inancını hiçbir zaman yitirme­
miş her zaman kendine düşen özveriyi ve duyarlılığı göstermiştir. Ancak hal­
kımızın bu özverisi ve özelliği siyasetçilerimiz tarafından, hiçbir zaman iyi algılanamamış ve iyi okunamamış, çoğu kez politikacılar, halkın değil, yandaş­
larının hizmetkarı olmuşlardır. Üzülerek ifade etmek isterim ki, demokrasi ta­
rihimizin en büyük olanağını elde etmiş olan mevcut iktidar da, aynı tarihi ha­
tayı yapma yolundadır.
Türkiye Barolar Birliği olarak gelişmeleri ve değişimi ülke demokrasisinin
bir ürünü olarak algıladığımızı, ülkenin kalkınması, halkımızın mutluluğu için
yapılacak her doğru işe destek vereceğimizi hem kamuoyuna hem de görüş­
tüğümüz hükümet yetkililerine duraksamadan aktardık. Bu görüşmelerimizde
özellikle laik cumhuriyete ve onun kazanımlarına olan bağlılığımızı ve duyar­
lılığımızı açık ve net bir biçimde vurguladık. Bu anlayışın bir sonucu olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına büyük katkı sunduk.
Bu çalışmalarla ilgili olarak yaptığımız tespitlerimizde ise şu gerçekleri
saptadık. İnsan haklarına ilişkin iyileştirmeler, izlenen usul bakımından kısmi
ve dağınık düzenleme özelliğini taşısa da, içerik olarak desteklenmesi gere­
ken olumlu açılımlar olmuştur. Ancak, uyum yasalarının Parlamento’da oy­
lanması kadar, hatta daha çok, bunların uygulamaya geçirilmesi önem taşı­
maktadır.
Reform yasalarının etkili bir biçimde uygulamaya konmasında, söz konu­
su metinlerin iç tutarlılığı yanında, ilgili örgüt ve kuruluşların hazırlık sürecine
katılmış olup olmadıkları da rol oynamaktadır. Bunun yapıldığını söylemek
olanaksızdır. Reform sürecine katkı sağlama olanağı bulunan çok sayıda ör­
güt ve kuruluş yanında; şimdiye kadar bu alanda birçok somut ve ciddi çalış­
mayı gerçekleştiren Türkiye Barolar Birliği, bu yöndeki çabalarını sürdürmek-
Özdemir ÖZOK
429
tedir. Bunlar arasında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi ve Dernekler
Yasa Taslağı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nu
taslakları örnek olarak belirtilebilir. Yine Türkiye Barolar Birliği, insan Hakları
Araştırma ve Uygulama Merkezi, ulusal ve ulusalüstü ölçekte gerçekleştirdi­
ği bilimsel nitelikte birçok etkinlikle (sempozyumlar, insan hakları eğitim ça­
lışmaları, yayınlar) insan haklarına ciddi katkılar sağlamaya çalışan bir kuru­
luştur. İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Bilim ve Danışma Ku­
rulu, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisini güncelleştirme çalış­
malarını sürdürmektedir.
Kurumsal düzenlemeler açısından; Anayasa değişikliklerinin, 1982 Ana­
yasasının devlet organlarının kurumsal yapılanması ile ilgili hükümlerine dokunulmaksızın, daha çok sivil/asker ilişkileri bağlamında yoğunlaşılmış olma­
sı, bir eksiklik, hatta bir talihsizlik olarak değerlendirilebilir. Oysa demokratik
rejimimizin, Hukuk Devleti bağlamında birçok sorunu ve açığı bulunmaktadır.
Yargı bağımsızlığı, yasama dokunulmazlığı ve yasama seçimlerinde %10’luk
baraj sorunların başında gelmektedir.
Öte yandan, Anayasa değişiklikleri ve yürürlüğe konan yasaların, de­
mokratik anlayış ve düzenleme alanları bakımından sakıncalı yönlerine dik­
kat çekmek gerekir.
İçerik olarak, paranın ölçü alınmış olması ve daha çok gelir getirici alan­
lara yönelme, ülkemizin doğal, çevresel, tarihi ve kültürel zenginliklerini tah­
rip edici sonuçların ortaya çıkmasını kaçınılmaz kılacaktır. Demokratik anla­
yış bakımından ise, parlamento çoğunluğunun yeterli olacağı şeklindeki eği­
lim, "çoğunlukçu demokrasi", hatta "çoğunluk diktatörlüğü" uygulamasını
çağrıştırmaktadır. Böyle bir yaklaşım, ne çağdaş egemenlik anlayışına, rie de
hukuk devletine uygun düşmektedir.
Geçen süre içinde, iktidarı elinde bulunduran siyasi parti temsilcileri, ik­
tidarın sonsuz ve sınırsız olanaklarını kendi dünya görüşleri ve yandaşları
için kullanma eğilimlerinin yanı sıra, 80 yıllık birikimi olan demokratik laik par­
lamenter sistemimizin, yazılı ve yazılı olmayan kurum ve kurallarını yok sa­
yan tutum ve davranışlar sergilemişlerdir. Yine cumhuriyetimizin özenle ko­
runan değerlerini, kazanımlarını görmezden gelen, onları hafife alan, farklı ve
değişik bir cumhuriyet anlayışlarının olduğunu ortaya koyan irade ve eylem­
ler sergilemektedirler. Bir anlamda cumhuriyetin köklü ve etkin kurumlarıyla
çatışmayı yenilik ve farklı bir politika olarak sunmaktadırlar. Bunların yanlış
430
2003 - 2004 ADLİ YIL AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA
olduğunu cumhuriyetin kuruluş felsefesine, çağdaşlık anlayışına aykırı tutum
ve davranışların karşısında olacağımızı daha önce çekince olarak belirttiği­
miz için iktidarın bu ve benzeri tutum ve davranışlarına karşı çıkacağımızı ve
geçit vermeyeceğimizi açıkça her yerde vurguluyoruz.
Bu konudaki duyarlılığımızı bu anlamlı günde ve tüm kamuoyu önünde
bir kez daha açıklamayı tarihsel bir sorumluluk olarak kabul ediyorum. Bizler
bu tutumları eleştirir ve cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkarken, daha ön­
ceki basiretsiz politikacıların, politik yaklaşımlarla içini boşalttıkları, tüm çağ­
daş kurum ve kavramlarını yok ettikleri, halkından ve insanından uzaklaştır­
dıkları, yolsuzluğun, hırsızlığın, rüşvetin, talanın, kol gezdiği, insan hakları ih­
lallerinin yaşandığı, hukuksuzluğun hukuk diye savunulduğu mevcut düzeni
değil, Atatürk ilke ve devrimleriyle taçlanmış, çağdaş değerlerle donanmış,
sevgi ve kardeşlikle bezenmiş, emeğin en yüce değer ve her ilişkide hukukun
egemen olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni özlüyor, hedefliyor ve kastediyoruz.
Yeni adli yılın sorunlardan uzak, başarılarla geçmesini diler, bu sonucun
alınmasına katkı sunacak ilgililere şimdiden teşekkür eder, saygılar sunarım."
• BORÇLAR HUKUKU
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
Dr.Mustafa KILIÇOĞLUf*)
ANLATIM DÜZENİ: A-Birdeıı Çok Tazminat Yükümlüsü İle Zarar Gören
Arasındaki Hukuki İlişki (Dış llişki)-Müteselsil Sorumlulukl-Temel Esaslar. 1-Ön
Bilgiler.2-Federal Mahkemenin Aynmı(Gerçek Olan-Gerçek Olmayan Müteselsil
Sorumluluk).11-Birden Çok Tazminat Yükümlüsünün Zarar Gören Karşısında Müte­
selsil (Dayanışma) Sorumluluğunun Oluş Şekilleri. 1-Oıtak Kusurla Bir Zarara Sebe­
biyet Verme.2-Farklı Hukuki Sebeplerden Dolayı Müteaddit (Birden Çok)Tazminat
Yükümlüsünün Sorumlu Olmasında Teselsül.3-Buden Çok Tazminat Yükümlüsü­
nün Birbirinden Bağımsız Fakat Aynı Hukuki Sebepten Kaynaklanan Sorumlu­
luk. 111-Müteselsil Soıvmlulardaıı Birinin Lehine Doğan Tazminattan İndirim Sebep­
lerinin Zarar Gören Karşısında İleri Sürülmesi. 1-Ön Bilgiler.2-Def i Sorunu.a)-Ortak D ef’iler.b)-Kişisel D e f iler. B-Birden Çok Tazminat Yükümlüsü Arasındaki Hu­
kuki llişki(lç llişki)-Rücu.l-Temel Esaslar.ll-Birden Çok Tazminat Yükümlüsü Ara­
sındaki Rücu İlişkisi. 1-Ortak Kusurla Zarara Sebebiyet Verme(BK m 50/1 c).2-Farklı Hukuki Sebeplerden Sorumlu 01ma(BK m51/ll).3-Birbirinden Bağımsız-Aynı Hu­
kuki Sebepten Dolayı Sorumlu 01ma(BK m 50/1 c 2).4-Rücuda Zamanaşımı.
A. BİRDEN ÇOK TAZMİNAT YÜKÜMLÜSÜ İLE ZARAR GÖREN
ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİ (DIŞ İLİŞKİ)-MÜÎESELSİL
SORUMLULUK
I. TEMEL ESASLAR
1. Ön Bilgiler
Zarar gören (mağdur) karşısında birden fazla tazminat yükümlüsünün
varlığında; zarar gören alacağını tam bir şekilde ifasındaki menfaati ancak
(*) Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Üyesi
432
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
tazminat yükümlülerini müteselsil kılmak suretiyle mümkün kılınabilir (Rey, s.
310). Sorumluluk hukukunun yazılı olmayan kurallarına göre birden fazla taz­
minat yükümlüsü mağdura karşı esasen teselsülen sorumludur. Söz konusu
pasif teselsüldür. Yani tazminat sorumlularının müteselsil sorumluluğudur
(Rey, s. 310). Birden çok tazminat yükümlüsünün zarar görenin menfaatine
göre sorumluluğu "taleplerin yarışmasr'(Arıspruchs konkurrenz) veya "müte­
selsil sorumluk" (Solidarhaftung) kavramları ve normatif dayanakları ile müm­
kündür. Amaç şudur: Tazmin yükümlülerinden her biri, zarar görene karşı
tazminatın tamamını tam ödeninceye kadar sorumludur (Eren, Genel, I, s.
804). Kanunkoyucu BK m 50 de yaptığı düzenleme ile zarar göreni koruma­
yı ilk planda tutmuştur.
Pasif müteselsiliğin fonksiyonu, mağdurun/alacaklının birden fazla borçlu/zararverenler \\e karşı karşıya kalması durumunda zayıflayan pozisyonunu
balans etmektir (Rey, s. 311).
Borçlar Kanunu m 143/1 (İBK m 144)’e göre, alacaklı müteselsil borçlu­
ların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ifasını iste­
mekte serbesttir.
İşte pasif müteselsilliğin normatif dayanağı BK m 143 dür (Rey, s. 311).
Burada mağdur tazminat yükümlüsü kadar alacak hakkına sahiptir. Bu ala­
caklar edim menfaatin aynılığı dolayısıyla tek bir ekonomik bir bütün teşkil
eder (Rey, s. 313).
Dış ilişkide müteselsil sorumlu sayısı kadar bağımsız talep söz konusu­
dur. Taleplerin yarışması ilkesine göre talep sahibi müteselsil borçlulardan
kendisine borçlanılan edimi bir kez tahsil edebilir (Rey, s. 311).
Mağdur usul hukuku açısından müteselsil sorumluları münferiden (ba­
ğımsız) dava edebileceği gibi müştereken dava açma hakkına sahiptir (Rey,
s. 311).
Uygulama öğretiye paraleldir.Yargıtay,müteselsil sorumluluğun bulundu­
ğu durumda sorumluların tamamından zararın giderilmesi istenebileceği gibi,
bir veya birkaçı hakkında da talepte bulunulabileceğini kabul etmektedir.(Y.
HGK.10.2.2002T. 2002/4-253 E,2002/238 K)
Yargıtay, teselsül için asgari düzeyde zarara katılanların fiillerinden ha­
berdar olmalarını aramıştır.(Y. HGK. 30.6.1999T. 1999/4-527 E ,1999/532 K
yineY. 4. HD.25.5.2000T. 2000/4821 E, 2000/5097K)
Federal Mahkemeye göre, bilinçli olarak birlikte işlenmiş haksız fiiller söz
konusu olması gerekir (m 50, 143) veya biri diğerinden bağımsız olarak işle­
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
433
miş olsun ya da farklı nedenlere dayanılarak sorumluluk oluşmalıdır (m 51).
Zarar görenin yarışan dava açma hakkı vardır. Zarar gören için birlikte so­
rumlulukların niteliği önem taşımaz. Zarar gören tek bir tazminat davası talep
eder, her bir sorumlu bağımsız olarak borcun tamamından sorumludur. Zarar
gören zararın tamamını tek bir sorumludan isteyebilir (ATF II 342;
Scyboz/Gilleron, C.ll).
Zarar görenin tek bir yükümlüyü araması, her bir yükümlü için sorumlu­
luk pay ve oranlarını bulma külfetinin yüklenmemesi hakkaniyet varsayımının
sonucudur (Deschaneaux/Tercier, Çev. Özdemir, s.236).
Uygulamada teselsüle ilişkin diğer bir kararda görüleceği gibi zararın bölünebilirliği konusu netleştirilmemiştir.Yargıtay bir kararında zararın birden
fazla kişinin eyleminden meydana gelmiş olması halinde,zarara neden olan­
ların dayanışmalı olarak sorumlu olduklarını kabul etmiş ancak, iç ilişkide
herkesin kendi eyleminden sorumlu olduğunu belirtmiştir.(Y. 4. HD.
3.4.2000T. 2000/925E, 2000/2997K.)
2.
Federal Mahkemenin Ayrımı (Gerçek Oian-Gerçek Olmayan Müte­
selsil Sorumluluk)
Federal Mahkeme gerçek olan ve olmayan müteselsil sorumluluk arasın­
da ayrım yapmaktadır. Borçlar Kanunu m 141/11 (İBK m 143) den hareketle
birden çok borçlunun uygun irade beyanı dışında yalnızca Kanunda belirtilen
olaylarda gerçek teselsül vardır (Rey, s. 313). Federal Mahkeme BK (141 ve
50 yi kanuni doğuş sebebi sayar. Ortak/müşterek kusuru arar (Rey, s. 313).
Ortak kusur yok ise birden çok kişi aynı zarardan bağımsız davranışlarla ve­
ya farklı hukuki nedenlerle sorumlu ise Federal Mahkemeye göre gerçek ol­
mayan müteselsil sorumluluk vardır (Deschenaux/Tercier, § 34 N. 18,19 Nak
Rey, s. 314).
Borçlar Kanunu m 51 bu tür bir sorumluluk türü öngörür (Rey, s. 314).
Bu ayrımın zamanaşımının kesilmesinin müşterek borçlar bakımından
etkilerinde önem arz eder. Federal Mahkemeye göre BK m 134/1 (İBK m
136/1) münhasıran gerçek teselsül durumunda (BK m 50) de uygulanır (BGE
115 47 E 1b, Rey, s. 314).
Gerçek olmayan teselsülde ise zamanaşımının kesilmesini önlemek için
her bir borçlu arasında BK m 133/11 (İBK m 136/11) de belirtilen sebeplerin
oluşması gerekir (Rey, s. 314).
Bu ayrımın rücuda önemi şudur: Gerçek olmayan teselsülde BK m 147/1
(İBK m 149/1) halefiyet uygulanmaz. Gerçek teselsülde geçerlidir (BGE 115 II
47 E 1b, Rey, s. 314).
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
434
Pasif müteselsil sorumluluğun normatif dayanağı BK m 141-148 madde­
leridir. Sözleşme dışı sorumlulukta BK m 141/11 önemlidir. Bu hükme göre ta­
raflar müteselsil sorumluluğu sözleşme ile kurmamışlar ise ancak kanunla bu
mümkündür (Rey, s. 315). Borçlar Kanunu m 50 açıkça bu tür bir sorumlulu­
ğu kabul etmiştir (Rey, s. 50).
II. BİRDEN ÇOK TAZMİNAT YÜKÜMLÜSÜNÜN ZARAR GÖREN
KARŞISINDA MÜTESELSİL (DAYANIŞMA) SORUMLULUĞUNUN
OLUŞ ŞEKİLLERİ
1. Ortak Kusurla Bir Zarara Sebebiyet Verme
Müşterek/ortak kusuru düzenleyen BK m 50/I de ki sorumluluğun doğ­
ması için hukuka aykırılık yanında ilgili kişilerin zarara sebep olması ve müş­
terek kusurlu olması gerekir (Rey, s. 316). Kanunun İtalyanca ve Fransız
metninde açıkça müştereken sebebiyet kavramı (causa cagionato) yer alır
(Rey, s. 316).
Borçlar Kanununa göre: "Birden ziyade (çok) kimseler bir zarar ika ettik­
leri taktirde müşevvik (teşvik eden) ile asıl fail ve fer’an methali (yardımcı ki­
şiler) olanlar, tefrik (ayrım) yapılmaksızın mesul olurlar. Hakim, bunların herbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şü­
mulünün (kapsamını) derecesini tâyin eder" (m 50/I).
Birden çok kişinin davranış şekli meydana gelen zararın uygun sebebi
olarak nitelendiriliyor ise müşterek/ortak sebebiyet söz konusudur. Hatta kıs­
mi sebepte dahi sonuç aynıdır (Rey, s. 316). Başka bir anlatım ile iştirak
edenlerin her biri (fail-teşfik eden-yardımcı) zararın meydana gelmesinde kat­
kıda bulunmalıdır (Rey, s. 316). Bu sebeple Kanun psikolojik müşterek sebe­
biyeti (dolaylı) dahi sebep kavramı içerisine sokmuştur. Bunun sonucu ola­
rak, zarara doğrudan sebep olan ile birlikte müştereken bir aksiyona iştirak
eden kimse müteselsil sorumludur (Rey, s. 316).
Federal Mahkemenin bir kararında olay şu şekilde çözülmüştür: Üç ar­
kadaş (A, B, C) kızılderili oyunu oynuyor. (A) tarafından atılan ok (C)’nin sağ
gözüne isabet ediyor. Federal Mahkeme (B)’yi de sorumlu tutmuştur. Çünkü
Federal Mahkemeye göre bu üç arkadaşın ortaklaşa ok atmalarını meydana
gelen cismani zararın uygun illiyet sebebi olarak kabul etmiştir (BGE 104 II
187, Rey, s. 316).
Federal Mahkeme müşterek/ortak kusuru tehlikeli/iği kabul edilmesini
gerekli kıldığı aktifiteye katılmada öngörmüştür (Rey, s. 316).
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
435
(B)
Her ne kadar zarara sebebiyet vermemiş ise de ortaklaşa ok atmak
suretiyle zarara psişik sebep verenlerden biri olmuştur (Rey, s. 316).
Bir kavgaya karışan kişilerin her biri zararlı sonucun sebebi olarak kabul
edilir. Bü yolla pencereye taş atıp ta kırmayan kişi kıran kişi gibi sorumlu olur
(Oftinger/Stark, 11/1, § 16 N 92). Yargıtaym yaklaşımı farklıdır.Yargıtay, kav­
gaya karışmakla birlikte öldürme eylemine katılmayan kişinin ölüm olayında
öldürenle birlikte sorumlu olamayacağına karar vermiştir.(Y. 4. HD.
2.3.1992T. 1990/13348E, 1991/2529K.)
Müştereken bir aksiyona ya da bir organizasyona iştirak eden kişiler han­
gisinin zarara doğrudan sebebiyet verdiği tespit edilemiyor ise bütün iştirak
eden kişiler zararın ortaklaşa sebebi kabul edilir (Rey, s. 316, 317). Burada
potansiyel sebeplerin alternatif yarışmanın özel hali söz konusudur (Rey, s.
317).
.
Bir zarara birden çok kişinin davranışının verdiği zarar "tek bir zarar" ol­
malıdır. Zarar her eylemci için bir "bütün" olması gerekir. Aksi halde zarar ve­
renin herbirinden BK m 41’e göre haksız fiil sorumluluk esaslarına göre taz­
minat istenir (Gürkanlar, 51-54). Zararın doğumunu etkileyen davranışlardan
her biri zararın bütünlüğü(sonuç) için önemlidir. Zorunlu koşuldur. Bir anlam­
da zararın bölünemezliğinde uygun nedensellik kuralının gözönünde tutulma­
sı gerekir. Önemli nedenlerin her biri zararlı sonuçta birleşmektedirler (Gür­
kanlar, s. 53, 54).
Yargıtay bir kararında,yapılan eğlencede silah atılmasını engellemeyen
düğün sahibinin,silah atanların eyleminden doğan zarardan sorumlu olmadı­
ğını, arada nedensellik bağının kurulamadığını kabul etmiştir.(Y.
HGK.9.2.2000T. 2000/4-58E, 2000/62K.)
Görüldüğü üzere bu kararla tehlikeli fiile izin veren ya da ihmalde bulu­
nan müeyyidesiz kalmaktadır.
Zarara sebebiyet veren her bir kişinin kusurlu olması durumunda ortak­
laşa kusurdan söz edilir (Rey, s. 317). Normatif dayanağı BK m 50/l’dir. Ku­
surun objektif ve sübjektif öğelerinin gerçekleşmesi gerekir (Rey, s. 317).
Borçlar Kanunu m 50/l’deki fail/zarar veren, azmettiren/teşvik eden, yar­
dımcı kişi kavramları ceza hukukundan farklıdır (Rey, s. 317).
Müteselsil sorumluluğun öğelerinden biri kusurdur. Bu konudaki ilk ku­
ram objektif katılma kuramıdır. Bir zarara neden olan birden çok kişinin kasıt
veya ihmalli davranışlarının biraya gelmesi ve bölünmez nitelikte bir oranın
oluşmasıdır, irade birliği aranmaz. Uygulama alanı genişletme özelliğiyle
eleştirilmiştir (Gürkanlar, s. 21-25; Tandoğan, Mesuliyet, s. 370).
400
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
Sübjektif katılma kuramı irade birliğine önem verir. Eylem katılanlar bilin­
ce ve istekli biraraya gelmeleri gerekir. Yalnız kasıtı ele alması ihmali dikka­
te almaması uygulama alanını daraltır (Gürkanlar, s 27-32; Tandoğan, Mesu­
liyet s. 369).
Türk-İsviçre öğretisinde baskın görüş bağdaştırıcı kuramdır. Buna göre,
bir zarara birden fazla kişi ihmali ya da kasıtlı bir davranışla sebep olabilirler.
Zarar verenler birbirinin davranışından en geç bu davranışların gerçekleşme­
si anında haberdar olmaları ya da dikkat etmeleri halinde haberdar olabilecek
durumda olmaları yeterlidir (Gürkanlar, 33-38, Tandoğan, Mesuliyet, s. 371;
Eren, Genel, I, s. 807). Federal Mahkemeye göre; ikinci fıkra saklı kalmak
üzere bir haksız fiile iştirak edenlerin hepside aynı derecede sorumludur. Or­
taklaşa oluşturulan tehlikenin bilincinde olsunlar veya her biri diğerinin zarar
verici fiile iştirakini katılımını bilmiş olsunlar veya da yeterli özeni gösterecek
olsalardı bilebilecek olsalar. Başka bir anlatımla birlikte hareket şart değildir
(ATF 104 II 225, Seyboz/Gilleron, C.ll).
Diğer bir anlatım ile söz konusu kişilerin açıkça anlaşması ve uzlaşması
şart değildir (BGE 115 II 45 E. 1b, Rey, s. 317).
Birden çok tazminat yükümlüsü birbirinden haberdar değil veya haberdar
olamamışlar ise ve herbirisi tek başına kasıtlı veya kusurlu davranmış ise
müştereken kusur/ortak kusurun varlığından söz edilemez (Rey, s. 318).
Yargıtay,aralarında anlaşma olmayan failler arasında taksim edilemeyen
toptan bir zararın söz konusu olmadığı hallerde birlikte sorumluluğun düşü­
nülemeyeceğini kabul etmiştir.(Y. 4. HD. 16.11.1984T. 1984/8588E,
1984/8482K) Yine Yargıtay’a göre,davalılar arasında dayanışmalı olarak ta­
lepte bulunulmayıp.her bir sorumlu için ayrı ayrı miktar belirtilerek istek halin­
de birlikte sorumluluğa karar veriiemeyecektir.(Y.4.HD.4.5.2000T. 2000/2072
E, 2000/4399 K.)
Zarar verenlerin haksız fiile katılmalarının biçimi önemi değildir. Fail, teş­
vik eden, yardımcı ilke olarak zarara maddi manevi katkıda bulundukları için
sorumludurlar. Çünkü fail haksız fiili işleyen kişidir. Teşvik den zararlı fikri or­
taya atan müşevvik; haksız fiilin işlenmesini kolaylaştıranda fer’an methalidir.
Zarar her birinin katkısı ile oluşmuştur (Eren, Genel, I, s. 808).
Teşvik eden kişi, başka bir kimseyi kasıtlı veya kusurlu olarak hukuka ay­
kırı bir davranışa özendiren ve kışkırtan kimsedir (Rey, s. 317). Örneğin aşı­
rı yorgun ve çakırkeyif olan bir sürücünün uzun bir yolculuğa ikna edilmesi (s.
317).
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
437
Yardımcı kişi, kasıtlı veya kusurlu olarak hukuka aykırı davranışa yardım
edendir (Rey, s. 317).
Zarara doğrudan doğruya sebebiyet veren fail temyiz kudretine sahip ol­
masa dahi azmettirme ve fer’i faillikten sözedilebilir. Ancak böyle bir durum­
da azmettiren fail tek başına sorumludur (Oftinger/Stark 11/1, § 16 N 328, Nak
Rey, s. 317). Örneğin ayırtım gücüne sahip olmayan (temyiz kudreti) akıl
hastası bir kişiyi üçüncü kişiyi öldürmesi için eline silah vermek suretiyle az­
mettiren sıfatıyla kişi zarardan tek başına sorumludur.
Borçlar Kanunu m 50/II yataklık edeni düzenlemiştir. Sorumluluğu için
kardan hisse alacak yahut iştirakiyle zarara neden olacaktır. Söz konusu ya­
taklık medeni hukuk açısından eşyaya yataklıktır, insana yataklık madde
kapsamında değildir (Bkz. Becker, Çev. Olcay ve ark., s. 309).
2.
Farklı Hukuki Sebeplerden Dolayı Müteaddit (Birden Çok) Tazmi­
nat Yükümlüsünün Sorumlu Olması Durumunda Teselsül (Farklı Tipte
Sorumluluk- Mehrtypische)Borçlar Kanununa göre; "Müteaddit (birden çok) kimseler muhtelif se­
beplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde hak­
larında, birlikte zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümle­
re göre muamele olunur" (m 51/1).
Birden çok hukuk süjesi bir zarara sebep olmuş ise bu zarardan söz ko­
nusu kişilerden biri kusur diğer sebep sorumluluğundan tazminat yükümlüsü
olur ise farklı hukuki sebeplerden sorumluluk söz konusu olabilir (Rey, s.
318).
Birden çok kişiler değişik sebeplerden ortak kusur olmadan bir zarara
neden olabilirler. Bu eksik teselsüldür (Deschaneaux/Tercier, Çev. Özdemir,
s.240). BK m 51/1 de müteselsil sorumluluktan açıkça söz edilmediğinden
Mahkeme yazarlarca eksik teselsülden söz edilmektedir. Öte yandan BK m
51/1 BK m 50/1’e gönderme yapmaktadır (Rey, s 318). Dolayısıyla BK m 51
de de BK 50/I, II uygulanabilir (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 709).
Borçlar Kanunu m 51/l’de açıkça teselsül ifaresine yer verilmemiştir. Ancak,
birden çok kişi arasında rücu ilişkisi esasen kişilerin müteselsil sorumluluğu^
nu zorunlu kıldığından, dolaylı olarak farklı tipte sorumluluk sebeplerinden
kaynaklanan müteselsil sorumluluktan (metrtypische) bahsettiği söylenebilir
(Rey, s. 318). Başka bir anlatımla birden çok kişinin farklı hukuki sebeplerden
mağdur açısından birden çok kişinin ortak kusurla sorumlu olma olayında ol­
duğu menfaatin korunması söz konusudur (Rey, s. 318).
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
4ciö
Federal Mahkemeye göre, 51. madde (ikinci fıkra dışında), birden çok ki­
şinin çeşitli nedenlerden ötürü sorumluluklarında uygulanır. Yargıç bu kişile­
rin birbirine karşı rücu hakları bulunup bulunmadığına (m 50/II) karar verir
(ATF 80 II 247; Seyboz/Gillerorı, C.ll).
Örneğin bir araç birine çarparak yaralıyor. Araç sahibi Karayolları Trafik
Kanunu m 85’e göre kanun gereği, şoförü BK m 41’e göre haksız fiil, sigorta­
cı da sözleşme gereği sorumlu olacaktır (Tandoğan, Mesuliyet, s. 379). Aynı
zarara aynı sebepten de sorumlu olunabilir. İki sebep sorumluluğu gibi, iki
aracın çarpışması vs gibi (Tandoğan, Mesuliyet, s. 579). Öte yandan Fede­
ral Mahkemeye göre; zarar gören ve ortak faillerden biri uzlaştılar diye failler­
den biri rücu hakkını kaybetmez (ATF 60 II 218; Seyboz/Gilleron, C.ll).
Borçlar Kanunu m 51/1 anlamında ki sorumluluk daha önce sözü edilen
gerçek olmayan müteselsillik vardır. Her sorumlu zararın tamamından so­
rumludur (Rey, s. 319).
Ortak kusur aranmayan sebepleri kapsar. Bu yolla zarar gören korunur.
Zarar verenin sorumluluktan kaçış olanağı önlenir (Becker, Çev. Olcay ve
ark., s. 311).
Borçlar Kanunun 51/11 de de değinildiği gibi zarara sebebiyet haksız fiil,
sözleşme ve yasal sebeplerden oluşabilir. Farklı şeylerin kombinasyonu şu
şekilde yapılabilir: Kusur-sebep sorumluluğu, kusur-tehlike sorumluluğu, se­
bep veya tehlike - sözleşme sorumluluğu (Rey, s. 319). Buna taleplerin yarış­
ması da denir. Örneğin, (B)’nin işçisi (A), kepçe ile kazı çalışması yaparken
(C) belediyeye ait su dağıtım şebekesini kırıyor. (B)’nin (C) belediyeye karşı
sorumluluğu BK 55’e göre sebep sorumluluğudur. (A)’nın sorumluluğu ise BK
41’e göre kusur sorumluluğudur. Burada talepler yarışır (Rey, s. 319). Fede­
ral Mahkeme, 51. maddenin ikinci fıkrasındaki kurala zarar gören uyması ge­
rektiğini ifade etmiştir: Sorumlulardan birine diğer sorumluya dava hakkı dev­
retmek suretiyle ki bu kişi sonuçta zararı üstlenmek zorunda kalacaktır (ATF
80 II 247; Seyboz/Gilleron, C.ll).
Yargıtay 2330 sayılı Yasa doğrultusunda haksız eylem sonucu ölen po­
lisin hak sahiplerine ödenen nakdi tazminatın zarar verene rücü konusunda
BK m. 50 ve 51’e ayrıntılı olarak yer vermiş, rücu ve halefiyat kurumlan ince­
lenmiştir. Özellikle BK. m. 51 de yer alan Kanunen sorumluluk öğesine yer
verilmiştir.(Y. HGK. 23.2.2000T. 2000/4-103E, 2000/124 K.)
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
439
3.
Birden Çok Tazminat Yükümlüsünün-Birbirinden Bağımsız Fakat
Aynı Hukuki Sebepten Kaynaklanan Sorumluluk
Burada birden çok kişi birbirinin davranışlarından haberi olmadan "ba­
ğımsız kusur" sebebiyle sorumluluk söz konusudur. Örneğin iki bisikletinin
çarpışması. Her iki sürücünün kusuru birbirinden bağımsızdır (Eren, Genel, I,
s. 810). Eren’e göre zarar verenlerden her biri kusur sorumluluğuna göre taz­
min yükümlüsüdürler. Aynı sebep kavramına girerler. Aynı tür sorumluluk
vardır. Zarar verenler için sorumluluk tipinin aynı olması (kusur ya da sebep)
yeterlidir. BK 50/I uygulanır (Eren, Genel, I, s. 810). Aksi düşüncede olan
Tandoğan BK 50/l’in uygulanmayıcağı BK 51 ’in konusunu oluşturacağı dü­
şüncesindedir (Tandoğan, Mesuliyet, s. 371)..
Örneğin, (A) köpeği ile caddenin bir tarafında (B)’de köpeği ile diğer ta­
rafında gezinti yapmaktadır. Bağlı olmayan köpekler birbirine koşarken yol­
dan geçen (C)’nin düşmesi ve bacağının kırılmasına neden oluyor. (A) ve (B)
müştereken bir aksiyon içinde bulunmadığından birbirinden bağımsız fakat
aynı hukuki sebepten başka bir anlatımla BK 56’daki hayvan sahibinin so­
rumluluğundan sorumludurlar. İki sebep sorumluluğu bulunur (Rey, s. 320).
Burada kanunda açık düzenleme olmamasına rağmen kıyasen BK m 51’in
uygulanış nedeni şudur: Mağdurun bu durumlardaki menfaati alacaklının
menfaatine oranla daha az korunmaya değer değildir (Rey, s. 320).
Birden çok kişi aynı veya farklı sebep sorumluluğu tiplerinden dolayı bir
zarardan sorumlu ise burada da birbirinden bağımsız aynı hukuki sebep kay­
naklı müteselsil sorumluluk vardır (Rey, s. 321). Örneğin, bir kişi aşırı cilalı ze­
mine düşer ve yaralanır ise yör sahibi BK m 58'e göre bina sahibinin sorum­
luluğu (sebep sorumluluğu), yerin cilalanması işini alan işletme sahibi adam
çalıştıranın mesuliyeti (sebep sorumluluğu) BK m 55'e göre sorumluluğu gün­
deme gelri. Sebep sorumluları arasındaki müteselsillik BK m 51 maddenin kıyasen uygulanması suretiyle çözü\ür(Brehm, OR 51 N 158 Nak Rey, s. 322).
Sorumluluk hukukunun birden çok sorumlunun müteselsil sorumlu olmasını
öngören temel ilkesine dayanır (Oftinger/Stark, 1/1, § 22 N 51, Rey, s. 322).
III. MÜTESELSİL SORUMLULARDAN BİRİNİN LEHİNE DOĞAN
TAZMİNATTAN İNDİRİM SEBEPLERİNİN ZARAR GÖREN
KARŞISINDA İLERİ SÜRÜLMESİ
1. Ön Bilgiler
ilke olarak tazmin yükümlülerinden her biri zarar görene tazminatın ta­
mamını ödemek zorundadır (BK m 142/11). Buna karşılık zarar verenlerden bi­
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
440
rinin tazminat borcunu ödeme veya takas yoluyla sona erdirdiği oranda diğer
zarar sorumluları o oranda borçtan kurtulur. Zarar verenlerden biri tazminatın
tamamını öder ise diğerleri borçtan (BK m 142/11, 145/1) kurtulur (Eren, Ge­
nel, I, s. 812).
2. Def’i sorunu
a)- Ortak Def’iler
Ortak defiler tüm sorumluların zarar görene karşı ileri sürdükleri defilerdir (Deschaneaux/Tercier, Çev. Özdemir, s.240). Kendisine başvurulan mü­
teselsil borçlu alacaklıya karşı kişisel hukuka ilişkiden (takas, ehliyetsizlik, sü­
re, şart anlaşmaları, irade sakatlıkları), müteselsil borcun konusundan ya da
ortak sebebinden doğan (BK m 50/l’deki kusurla zarara sebep olma, borcun
daha önce tamamen ödenmesi) def’iler sayılabilir (Rey, s. 328). Başka bir an­
latımla zarar görenin durum ve davranışı söz konusudur. Yüksek gelir, zara­
ra razı olma, zarara bedensel yatkınlık örnek sayılabilir. Zarar verenlerin ta­
mamı bundan yararlanır. Ortak defiyi sürmeyen kişi iç ilişkide (rücu) BK m
143’e göre sorumlu olur. (Eren, Genel, I, s. 812; Gürkanlar, 93, 94).
b)- Kişisel Defiler
Kural olarak, tazminattan indirim sebebinin varlığının mahkemece kabul
edilmesiyle meydana gelen zarara tekabül eden tazminat miktarı indirilerek
tazminat alacağının kesin miktarı belirlenir (Rey, s. 323).
Kişisel defilerin alt ayrımında iki görünümü vardır. İlki, zarar verenlerden
her birinin durum ve davranışıdır. Örneğin zarar verenlerden birinin kusuru­
nun hafifliği. İkinci tür defilerde zarar görenle zarar verenin durum ve davra­
nışı karşılaştırılır. Örneğin hatır işleri, iki tarafın ekonomik durumu (Eren, Ge­
nel, I, s. 812, 813).
Kendisine talepte bulunulan müteselsil borçlunun kişisel indirim sebeple­
rini ileri sürmesi durumunda öğretide üç farklı görüş bulunmaktadır. Bir görü­
şe göre münferit ve müteselsil borçlu, alacaklıya kişisel indirim isteminde bulunabilmelidir. Gerekçesi şudur: Pasif müteselsil sorumluluk kendisinden
borçlunun zarardan tek başına sorumlu olmasına kıyasla daha kötü duruma
sokulmasına yol açmamalıdır (Rey, s. 324). Dış ilişkide hem gerçek, hem
gerçek olmayan sorumlulukta zararın hesaplanmasında çeşitli indirim öğele­
ri dikkate alınmalıdır (Deschenaux/Tercier, § 35 N 20 ff; Gauch/Schluep/Rey,
Nr 3853; Guhl/Merz/Koller, s. 32; Honsell, § 11 N 20; Keller/Gab\, s. 139, Keller/Schöbi N 5; Oftinger/Stark, § 10 N 33 vd Nak Rey, s. 324). Bu görüş, so­
nuçta pasif sorumluluğun bünyesinde yer alan alacaklıyı koruma fonksiyonu
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
441
zayıflamış olmaktadır (Rey, s. 324). İkinci görüşte olanlar kişisel defilerin an­
cak iç ilişkiyi ilgilendirdiği t?u nedenle gerek gerçek müteselsil sorumluluk ge­
rek gerçek olmayan müteselsil sorumlulukta mümkün olmayacağı görüşün­
dedir (Brehm, OR 50 N 43, OR 51 N 29 f; Cuendet, N 275 ff; Gilliard, s. 264;
Merz, SPR VI/1, s 107 ff vd; Nak Rey, s. 325). Bu yolla teselsül ile sorumlu­
lukta amaçlanan alacaklının korunma fonksiyonu kuvvetlenir. Borçlar Kanu­
nu m 142 (İBK m 144) bu düşünceyi doğrulamaktadır (Rey, s. 325). Brehm,
bu düşünceyi ancak şu şekilde sınırlandırmaktadır: Kendisinden talepte bu­
lunulan borçlu kişisel indirim sebepleri ileri sürülmemesinin açıkça adalet ve
hakkaniyet duygularını zedeliyecek durumlarda bu defi ileri sürülebilir. Örne­
ğin, mağdur ile müteselsil sorumlular arasında özel ilişkinin olması durumun­
da kendisinden talepte bulunulan BK m 44/ll’de ki müzayaka define başvu­
rabilir (Brehm, OR 51 N 30; Nak Rey, s. 325).
Zarara katılanların birinin hafif ihmalle; davranışı ile zarara katılması di­
ğerlerinin kasıtlı olması durumunda tazminatın tamamını hafif ihmalli davra­
nışta bulunandan alınabilmesi öğretide ciddi eleştiriler almıştır. Karşı düşün­
cede olanlar ise rücu ilişkisinde dikkate alınacak bu olgunun dış ilişkide de
uygulanması olması gerektiğini öncelikle vurgulamaktadırlar. Esasa ilişkin
düşüncelerden bazıları felsefi açıdan yaklaşmaktadır. Örneğin; von Büren,
bir kimse tek başına zarara sebep olsaydı ve doğal olay onun davranışını etkileseydi BK m 43/I uygulanacak iken başkaları zarara katıldı diye bu olana­
ğın kaldırılmasının tazminat hukukunun ruhunave onun temelinde yatan hak­
kaniyet ve adalet duygusuna aykırı olduğunu ifade etmiştir (Gürkanlar, s. 100
aktarımı ile Von Büren).
Eren, öğretide ağırlık taşıyan tarafımızca da paylaşılan bu görüşü şöyle
özetlemiştir: "Kişisel def iler, öncelikle zarar verenlerden birinin hafif kusuru,
tazminat hesaplanırken dış ilişkide göz önünde tutulmalı ve böylece onun
tazminat borcu indirilerek zarar görene karşı müteselsil sorumluluğu diğer so­
rumlular ile birlikte bu indirimli tazminat miktarıyla sınırlı olmalıdır" (Eren, Ge­
nel, I, s. 813).
Üçüncü görüşte olanlar, tazminattan indirim sebeplerinin gerçek olma­
yan müteselsil sorumlulukta mümkün olabileceğini, çünkü burada borçlular
arasında hukuki bağm daha gevşek olduğunu ileri sürerler (Brunner, s. 135;
Engel AT, s 563 ff, Jansen, s. 105 f; Nak Rey, s. 325).
Federal Mahkeme ağırlıklı olarak kararlarında gerçek olan ve gerçek olma­
yan sorumlulukta teselsülün türüne bakılmaksızın alacaklının BK m 142 (İBK m
W
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
144) gereğince zararın tamamını istiyebileceğine hükmetmiştir (BGE 112 I1143
E 4a, 97 II 343 E. 3, Nak Rey, s. 326). Müteselsil borçlu, alacaklı karşısında bu
nedenle üçüncü kişinin kusuru, bizzat kendi hafif kusuru gibi indirim sebepleri
ileri süremez (Bkz. BGE 113 II 331 E 2b, 112 II 144 E. 4a, 98 II 104 E. f, 93 II
322 E. 2e; Rey, s. 326). Federal Mahkeme diğer müteselsil borçluların ödeme­
den aciz olma rizikosunu kabul etmiş, zarara müştereken sebebiyet veren şa­
hıs yerine alacaklı sırtına yüklemenin daha adaletsiz olacağını söylemiştir
(BGE 93 II 323 E 2b bb, 89 II 123 E. 5a, 66 II 121 E. 5; Rey, s. 326).
Zamanaşımı konusunda da aynı sorun yaşanmaktadır. Zarar verenler­
den birine karşı zamanaşımının kesilmesi tam teselsülde (BK m 50/I) diğer­
lerine karşı kesmesi BK m 134/l’in gereğidir KTK m 109 da durum aynıdır.
Eksik teselsülde ise diğer zarar verenleri etkilemez. Diğerlerinin sorumluluğu
devam eder.
Eren, Roma Hukukundan gelen teoriye dayanan bu kuralın terk edilme­
si BK m 50/I ve KTK m 109 dışında kalan sorumluluklarda uygulandığı gibi
haksız sonuçlar doğuran zamanaşımının kesilmesi kuralına veda edilmesi
gereğini haklı olarak vurgulamıştır (Eren, Genel, İ, s. 815).
B. BİRDEN ÇOK TAZMİNAT YÜKÜMLÜSÜ ARASINDAKİ HUKUKİ
İLİŞKİ (İÇ İLİŞKİ)-RÜCU
I. TEMEL ESASLAR
Hakların yarışmasında (teselsülde) zarar gören sorumlulardan herhangi
birisindeN zararının tamamının giderimini (tazminini) ister. Doğal ve mantıki
olanda zarara kaç kişi sebep olmuş ise o kadar kişinin zararı tazmin etmesi­
dir. Yasa, bir kişinin zararın tamamına katlanabileceğine olanak verdiğine gö­
re; kendi payından fazla zarar görene ödemede bulunan ya da zararın tama­
mını karşılayanın da payından fazla yapılan ödemeyi isteyebilme olanağı ta­
nımalıdır. Hukukta bu olanağı karşılayan kavram "iç ilişki" ya da "rücu" kav­
ramıdır (Deschaneaux/Tercier, Çev. Özdemir, s. 243).
Başka bir anlatım ile rücunun fonksiyonu bir denkleştirme veya düzelt­
medir (Rey, s. 330).
Rücunun normatif dayanakları BK m 50/I, 51, 146 dır. KTK m 88/II de
araç işletenleri açısından yapılan bir düzenlemedir. Borçlar Kanunu m 50 ve
51 sorumluluk hukuku yönünden, BK m 146 sözleşmeye dayalı müteselsil
borçlarda rücu ilişkisini düzenler (Eren, Genel, I, s. 816).
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
443
Özetle rücu ilişkisi, tazminatın müteselsil sorumlular arasındaki paylaşı­
mını nihai ve kesin şekilde düzenler (Eren, Genel, I, s. 816).
Sorumluluk hukukunda rücu hakkına sahip kişinin, bu hakkı, zarar göre­
ne dış ilişkide tazminatın tamamının ya da bir kısmının ödenmesi ile müm­
kündür (Tandoğan, Mesuliyet, s. 391). Bir başka anlatımla alacaklının tatmin
edildiği oranda iç ilişkide paylaşma konu olur. Doğaldı.rki rücu eden kendi pa­
yına düzen miktarı rücuya konu edemez. Rücu edilen miktar zararın tepe
noktasını aşamaz.
Federal Mahkeme, gerçek olan ve gerçek olmayan müteselsil sorumlu­
luktan kalkarak BK m 51/1 anlamda gerçek olmayan müteselsil sorumlulukta
rücu eden kişinin bir denkleştirme hakkına sahip olduğunu kabul etmiştir.
Gerçek müteselsil sorumlulukta olduğu gibi bir halefiyet söz konusu değildir
(BGE 115 II 48 E 2.a, Nak Rey, s. 331). Federal Mahkemeye göre, gerçek te­
selsül de rücu edene ait olan alacak hakkının temeli halefiyet oluşturur (Rey,
s. 331). Eğer BK m 147 (İBK m 149) anlamında halefiyet rücunun kanuni esa­
sı kabul edilir ise rücu eden kişi onun tarafından alacağı ödenen mağdurun
yerine geçer ve bu yolla mağdurun alacağı kendisine intikal eder (Rey, s.
331). Buna karşılık rücu alacağı rücu eden mağdurun alacağını ifa ettiği an­
da doğar bu bağlamda kendi hakkına dayanan bir rücu hakkına dayanır (Rey,
s. 331- 332).
Gerçek olan ve olmayan müteselsil sorumluluk ayrımı yapılmaz ise, mü­
teselsil borçlular arasında özel kanun hükümlerinin iç ilişkiye ilişkin düzenle­
meleri saklı kalmak kaydıyla BK m 146 (İBK m 148) ve BK m 147 (İBK m 149)
uygulanır (Rey, s. 332).
Rücu hakkının hukuki niteliğine ilişkin farklı düşünceler vardır. Bir kısım
görüşe göre BK 146/11 (İBK 148/ll)ye dayanan rücu alacağı diğer taraftan bu­
nunla yarışan BK m 147 (İBK m 14 a) dan kaynaklanan halefiyet alacağı hak­
kına sahiptir (Gauch/Schiuep/Rey, Nr 3874 m.vv.H; Oftinger/Stark 11/1, § 16 N
388 f; Schvvenzer, N 88. 40; Nak Rey, s. 332).
Diğer görüşe göre rücu hakkı sahibine karşı sadece BK 147’ye dayanan
alacak olup bunun koşulları BK 146’da düzenlenir (Rey, s. 332).
II. BİRDEN ÇOK TAZMİNAT YÜKÜMLÜSÜ ARASINDAKİ RÜCU
İLİŞKİSİ
1. Ortak Kusurla Zarara Sebebiyet Verme (BK m 50/I c. 2).
Borçlar Kanununa göre yargıç asıl fail (eylemi yapan), müşevvik (teşvik
444
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
eden), fer’an methali (yardımcı) kişilerin birbiri aleyhine rücu hakları olup ol­
madığını takdirve gerekirse rücuun kapsamını belirler (m 50/1 c. 1 ve c. 2).
Bu düzenlemede yargıca geniş bir takdir yetkisi verilmektedir. Yargıç
takdir yetkisini kullanırken hakkaniyet ve eşitlik esaslarını gözönünde tutma­
lıdır. Hak ve rücu oranlarını dolayısıyla rücunun kapsamını buna göre belirle­
melidir (Tandoğan, Mesuliyet, s. 386; Rey, s. 333).
En esaslı ölçüt hakkaniyettir. Yargıç MK. m 4 gereği takdir hakkını kul­
lanmalıdır. Özellikle asıl eyleminin yardımcı ya da kışkırtıcıya (teşvik edene)
rücu hakkının varlığına özenle yaklaşmalıdır (Gürkanlar, s. 111).
Yargıç takdir hakkını kullanırken her bir sorumlunun kusurunun ağırlığı­
nı dikkate almalıdır (Rey, s. 333).
Zararın oluşumunda yararlanma oranı diğer bir ölçüttür. Zarara katılanların biri veya birkaçının çıkarı diğerlerine göre baskın olduğu başka bir anla­
tımla eylem temelde o kişilerin ekonomik çıkarı için yapılmış ise diğerlerinin
rücu hakkının bulunduğu kabul edilir. Bu durum, olayın oluşum şekli bütünü
dikkate alındığında açıkça belirir (Gürkanlar, s. 111).
Başka bir anlatım ile zarar verici davranış hangi menfaate yönelik olarak
yapılmıştır. Bundan başka yargıç müteselsil sorumlunun kişisel indirim se­
beplerini de def’ilerini (hafif kusur/müzayaka) dikkate alır (Rey, s. 333). Bu
demektir ki rücu payının belirlenmesinde kişisel def’iler dikkate alınır (Rey, s.
333).
Mağdurun tazminat talebini payından fazla karşılayan müteselsil sorum­
luya karşı, diğer müteselsil sorumlular kısmı sorumludurlar (Rey, s. 338).
Zarara katılanların kusur dereceleri rücuda dikkate alınması gerekir. Bu­
nun belirlenmesinde sorumluluk sujelerinin birbirinden etkilenmesi önem ta­
şır (Tandoğan, Mesuliyet, s. 377). Güden ve güdülen ayrımı yapmak gerekir.
Güdenin daha fazla kusurlu olacağı ve diğerlerinin ona rücu edeceği doğal­
dır.
2. Farklı Hukuki Sebeplerden Sorumlu Olma (BK m 51/11).
Borçlar Kanununa göre; birden çok kimseler tazminat yükümlülüğünü
haksız fiil, sözleşme, kanun gibi farklı hukuki sebeplerden ise tazminat yü­
kümlülüğünde sıra: "Haksız fiil faili" "sözleşme gereği sorumlu" "kanun gere­
ği sorumlu" şeklinde olur (BK m 51/11). Hükümdeki "mükellef olur" sözcüğü
yargıca takip sırasında yol göstermektedir. Özetle, bir zarara birden çok kişi
katılacak; zarar bu kişilerin katılımı sonucu (uygun illiyet) oluşacak; zarara ka-
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
445
tılanlar farklı hukuki sebeplerle sorumlu olacak; yargıç rücuda önce haksız fi­
il faili, sonra sözleşme sebebiyle sorumluya en sonda da kanun gereği olan
sorumluya gidecektir (BK m 51/11). Ancak rücuya bu son şekli yine, yargıç ve­
rece ktir//a/(d/r edecektir (BK m 51/1).
Çok istisnai durumda bu sıralamadan sapılır (Oftinger, I, s! 352; Nak
Rey, s. 336).
Bir görüşe göre BK m 51/ll’deki bu sıra yargıç tarafından sorumluluk ola­
yının durum ve koşulları değerlendirildiğinde/rücunun kapsamı belirlediğinde
hükümdeki sıranın adil olup olmadığını irdelenmelidir (BGE 115 II 28 E. 3
(Rey, s. 336). Somut olayın özellikleri haklı gösteriyor ise hakkaniyet gereği
bu sıradan sapılabilir. Borçlar Kanunun m 51/11 sonucu tatmin etmiyor ise MK
m 2 uygulanır (Maurer, Privatversicherrungsrecht, 39 III 4b, s. 415; Nak Rey,
s. 336). Ayrıca Funk, Çev. Velidedioğlu/Selek, s. 89).
Sebep sorumlusu sözleşme sorumlusu ve haksız fiil sorumlusuna rücu
edebilir. Ancak eğer sebep sorumlusu kusurlu ise kusurun ağırlığı dikkate alı­
nır. Haksız fiil sorumlusu ile kusur sorumlusu arasındaki sorumluluk esasına
tabi olur (Rey, s. 336, 337). Sözleşme sorumlusuna rücu edilemez (Rey, s.
337). Bir görüşe göre tehlike sorumlusu zararın bir kısmını üstlenmelidir. İş­
letme tehlikesinin gerçekleşmesi sorumluluğa yol açan bir sebeptir (Oftinger/Stark, II/2, § 25 N 714; Schaff hauser/Zellweger, N 1467; BGE 85 II 246
f. E. 2; Nak Rey, 337).
Eğer bir sözleşme sorumlusu (akit) diğer sözleşme sorumlusunun (akitin) kullandığı yardımcı kişinin, sözleşmenin ifası sırasında BK m 41’e göre
kusurlu bir davranışıyla bir zarara uğrarsa; mağdur BK m 41’e göre yardımcı
kişiye ve BK m 100’e göre diğer sözleşme sorumlusuna karşı talepte buluna­
bilir. Diğer sözleşme sorumlusu da BK 51/ll’ye göre yardımcı kişiye rücu ede­
bilir (Rey, s. 337). Meğer ki rücu alacağı miktarında kendisi ile yardımcı kişi
arasında sözleşmenin ihlalinden dolayı alacak ileri sürsün (Rey, s. 338).
3.
Birbirinden Bağımsız-Aynı Hukuki Sebepten Dolayı Sorumlu Olma(BK m 50/i, c.2)
Burada taraflar arasında zarar için bir irade birliği ya da haberleşme yok­
tur sonuçta (zararda) birleşmişlerdir. Her bir sorumlulunun girdiği sorumluluk
tipolojisi aynıdır. Örneğin bir zarara (A), (B), (C) birbirinden habersiz olarak
sebep olmaktadırlar. Ancak her bir Sorumlu örneğin; haksız fiil sorumlusu, ya
da sebep sorumlusu olacaktır. (A) sebep sorumlusu, (B) haksız fiil sorumlu­
su olamaz.
44b
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
Başka bir anlatımla, birden çok kişi aynı türden bir hukuki sebepten do­
layı birbirinden bağımsız olması durumunda teselsül BK 51/l’e göre mümkün­
dür (Rey, s. 338).
Bazılarına göre bu mümkün bazılarına göre kıyasen uygulanır. Çünkü
BK m 51/l’e atıf yapan BK m 50/I rücunun temelidir (Rey, s. 338).
Bilindiği üzere BK 51 farklı hukuki sorumlulukları düzenlemiştir. Şu du­
rumda birden çok kimsenin aynı sorumluluk tipinden yükümlülüğünün norma­
tif dayanağı BK m 50/I c. 2 dir. Yargıç hakkaniyet ve durum ve koşullar
dairesinde bu kişilerin birbirine rücu ilişkisini düzenler (Tandoğan, Mesuliyet,
s. 389 ve özellikle Eren, Genel, I, s. 809, 810). Doğal olarak, dış ilişkide de
tazminatın tamamı zarar verenlerin, birinden alınır aksi halde rücu mües­
sesine gerek olmaz (Becker, Çev. Olcay ve ark., s. 314).
Zarar verenlerin her biri haksız fiil sorumlusu ise yargıç rücuyu kusur
derecesine göre yapması gerekir (Tandoğan, Mesuliyet, s. 390; Becker, Çev.
Olcay ve ark., s. 314).
Başka bir anlatım ile birçok kişi bağımsız kusurdan dolayı bir zarardan
BK m 41 ’e göre sorumlu olur ise iç ilişkide zarar kusurun ağırlığına göre belir­
lenir (Rey, s. 340). En ağır kusurlu olan zararı taşır. Eğer kusurları aynı ağır­
lıkta ise zarar eşit paylaşırlar (Rey, s. 340). Örneğin, kızak kulubü tarafından
düzenlenen yarışmada (N) adındaki bir bayan ağır şekilde yaralanır. Bayan
(N); BK 60 (İBK 60) maddi anlamda yarışı organize eden kulubü ve maddi an­
lamda kızak sürücüsü (X) ve (Y) maddi ve manevi tazminat davası açar.
Kızak kulubüne karşı yöneltilen istek BK m 355 (İBK m 363) ve istisna söz­
leşmesi sorumluluğuna, yapı sahibi sorumluluğu (BK m 58) ve BK m 41’e
dayandırılmıştır. (X) ve (Y)’ye BK m 41’e göre tazminat isteminde bulunul­
muştur (Rey, s. 340 aynen).
Yüksek Mahkeme kızak kulubü hakkında sözleşme dışı sorumluluğun­
dan ve sözleşme sorumluluğundan-, kızak sürücüsü (X)’i ve frenci (Y)’i BK m
41'den sorumlu tutmuştur. İç ilişkide BK m 50/ll’den hareket etmiştir (Rey, s.
340 aynen). Mahkeme kızak kulübünün yarışmaları ayıplı şekilde organizesi
ve icrasını sağlaması dolayısıyla; sadece haksız fiillini değil sözleşme sorum­
luluğunu da kabul etmiştir (Rey, s. 340 aynen). Bu sebeple derneğin sorum­
luluğu 7/12 kabul edilmiştir. (X) aynı zamanda kızak kulubünün başkanı olup
olayın niteliği (bariyerin kurulması ihmal edilmesi/aynı zamanda sürücü) dik­
kate alınarak 3/12 sorumludur. Frenci (Y) kötü hava koşullarından bilgili ol­
ması gerekçesiyle 2/10 sorumlu tutulmuştur (Zr 56, 1957, Nr 101, s. 2001 ft,
Rey, s. 340 aynen).
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
447
İki sözleşme sorumlusu bir araya gelirse, sigortacı veya kefil sözleşmeye
aykırı davranışıyla zarara sebep olana rücu edebilir. İki kusura dayanan söz­
leşme sorumlusu varsa kusur derecesi ölçüt alınabilir (Tandoğan, Mesuliyet,
s. 390). Can sigortasında sigortacının ödemiş olduğu zarar TK m 1338, 1264
gereği zarar failine rücu hakkı yoktur. Mal sigortalarında ise (İsviçre uy­
gulaması ve BK 51 uygulamasına aykırı) TK 1301 ve 1361 md gereği alacak­
ların haklarına halef olan sigortacı hem haksız fiil failine hem kanundan
sorumlu kişiye rücu edebilir (Karslı s. 125).
Aksi halde birden çok kişiden her biri bağımsız olarak sebep sorum­
luluğu gereği bir zarardan sorumlu ise yargıç somut olayın özelliğini dikkate
alarak rücuyu serbestçe belirler (Rey, s. 340). Takdir hakkı kullanılırken
doğaldır ki isnad edilen özensizliğin derecesi dikkate alınır (Rey, s. 340). Bu
yüzden özel hal ve durumlar mevcut değil ise zarar iç ilişkide eşit olarak pay­
laştırılır (Rey, s. 340).
İki sebep sorumlusu ya da tehlike sorumlusu bir araya gelir ise ilke
olarak sorumlular zararı eşit olarak paylaşırlar. Ancak, tehlikenin büyük­
lüğüne görede paylaşım mümkündür (Tandoğan, Mesuliyet, s. 390). Bunun
yanında tazminat yükümlüsünün sorumlu olduğu zararın sebebinin önemi
payın/oranın kapsamını belirlemede dikkate alınır (Rey, s. 340, 341 bknz.
Brehm, OR 51 N. 131). Zararın oluşumunda örneğin işletme tehlikesi dikkate
alınır (Becker, Çev. Olcay ve ark., s. 315).
Zarar verenlerden biri sebep diğeri tehlike sorumlusu ise hakim görüşe
göre tehlike sorumlusunun sebep sorumlusuna göre zarardan daha büyük
oranda sorumluluğu bulunmalıdır (Oftinger I, s. 364; von Thur/Peter, s. 469;
âhnlich auch Keller/Gabi, s. 148; Nak Rey, s. 341).
Örneğin, bir köpekten kaçan bir yayayı bir sürücü otomobili ile ezer.
Sürücü ve hayvan sahibinin kusuru yoktur. Hakim görüş kabul edilir ise
sebep sorumlusu (köpek tutucusu) 1/3 oranında; tehlike sorumlusu (otomo­
bil) sürücüsü 2/3 oranında sorumlu olmak zorundadır (Rey, s. 341). Eğer
sorumlulardan birinin olayda kusuru olsa idi kusur sorumlusu iç ilişkide
zararın tamamını karşılamak zorundaydı (BGE 85 II 246 E. 2; Rey, s. 341).
Brehm hakim görüşü bizimde katıldığımız şu gerekçelerle eleştirmek­
tedir. Tehlike sorumlusunun sebep sorumlusuna göre iç ilişkide daha fazla
oranda sorumluluğu ne haklıdır ne de BK m 51 ’in temel düşüncesi ile uyum­
ludur (Rey, s. 341). Tehlike sorumluluğunda olağan sebep sorumluluğundan
farklı olarak ne özen ihlaline de benzeri bir eksiklik yoktur. Kanun koyucunun
440
BİR ZARARDAN BİRDEN ÇOK KİŞİNİN SORUMLU OLMASI
(MÜTESELSİL SORUMLULUK VE RÜCU)
bu tür bir sorumluluk öngörmesinin nedeni mağdurun hakkını en iyi şekilde
güvence altına almaktır (Rey, s. 341). Tehlike sorumlusuna daha fazla kınan­
abilir bir davranış isnat edilemiyorsa sebep sorumlusunda daha fazla sorum­
lu olması anlaşılamaz bir düşüncedir (Rey, s. 341). Tehlike sorumluluğunu
doğuran işletmenin yüksek zarar verme potansiyeli ancak onun olağan sebep
sorumluluğu ile aynı derecede sorumlu tutulmasını haklı gösterebilir (Brehm,
OR 51 N 134, Nak Rey, s. 341).
Yaratacakları tehlike farklı olan iki nesnenin çarpışmasında iç ilişkide ön­
celikle özel bir yasanın var olup olmadığına bakılır. Nesnelerin yaratacakları
tehlikenin yoğunluğu ve yüksekliği dikkate alınır (Rey, s. 342). Örneğin Fede­
ral Mahkeme otomobil ile kamyonun çarpışmasında, kamyonun ağırlığı ne­
deniyle daha fazla tahrip edici güce sahip olacağı gerekçesiyle sorumluluk
oranını yüksek kabul etmiştir (BGE 105 II 214; Nak Rey, s. 342). Özel kanun­
da hüküm yok ise işletme tehlikesinin yoğunluk ve derecesi dikkate alınır
(Rey, s. 342). Başka bir anlatımla rücuya ilişkin kanun hükmü olmadığından
sorumlu kişilerin kusuru ölçüsünde değerlendirme yapılır (Rey, s. 342). Örne­
ğin otomobil ile yük treni çarpışmasında, otomobil içinde insan ölmüş otomo­
bil sürücüsü hızı dolayısıyla yaklaşan trenin uyarısını geç fark etmiş ise, onun
bu kusuru iç ilişkide zararın daha fazlasından sorumlu olmasını gerekir (bu
olay için bkz. JdT 132, 1984, s. 419; Nak Rey, s. 342).
Böyle bir kusur olmasaydı işletme tehlikesinin yoğunluğuna ve derecesi­
ne kararın oluşmasında yargıç tarafından büyük önem verilmelidir (Rey, s.
342).
Türk/İsviçre öğretisinde, zararın tamamını dış ilişkide ödeyen sorumlu­
nun, iç ilişkide sorumlulardan birinden yada bir kaçından talep edemiyeceğidir. Kesin paylaşım oranı doğrultusunda istekte bulunabilir (Karslı, s. 71 vd
Oftinger, V. Tuhı).
4. Rücuda Zamanaşımı
Rücu alacağı, rücu hakkı olanın payına düşenden fazlasını ödediği gün­
de muaccel(istenebilir)-olur. O günden başlayarak sorumluluk türüne göre bir
veya on yıllık zamanaşımına bağlı olur (Tandoğan, Mesuliyet, s. 392).
I
- oOo-V
Dr. Mustafa KILIÇOĞLU
449
KAYNAKÇA
Becker,Dr. H: İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, (Çev. Bülent Olcay/Kemal Reisoğlu/Osman Tolun), Ankara 1967
Deschenaux, H/Tercier, P: Sorumluluk Hukuku(Çev. Salim Özdemir), Ankara1983
Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C I B. 6, İstanbul 1998
Funk.Fritz: Borçlar Kanunu Şerhi (Çev. Hıfzı Veldet/Cemal Hakkı Selek) İs­
tanbul 1938
Gürkanlar, Metin: Bir Zarara Birlikte Neden Olan Birden Çok Kişinin Sorum­
luluğu, Ankara 1982
Karslı, Abdurrahman: Usul Hukuku Açısından Rücu Davaları, İstanbul 1984
Keller, Alfred: Haftplich im Privatrecht Bd I. 4 Auf,1979
Oftinger, Karl:Federal Mahkeme içtihatları (Çev.Kemal Dayınlarlı) Ankara
1985
Oftinger, Kari: Schvveizerisches Haftplichtrecht Bd I, Allgemeiner Teil Auf4
1975
Rey, Heinz: Ausservertragliches Haftpflichtrechht, 2.Auflage, Zürich 1998
Scyboz, Georges/ Gilleron, Robert:Code civil suissa et Code des obligations annotes sixieme edition mise a jour Introduction de Jean Gauthier Laussanne 1999
Tandoğan, Haluk: Türk Mes’uliyet Hukuku,Akit Dışı ve Akdi Mes’uliyet,An­
kara 1961
Tekinay/ Akman/Burcuoğiu /Altop: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B.7,
İstanbul 1993
Tuhr. Andreas Von: Borçlar Kanunun Umumi Kısmı (Çev. Cevat Edege), An­
kara 1983
•
MEDENİ HUKUK
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YO LUYLA
TAŞINMAZ EDİNİMİ (TMY. md.713)
Erol KARAASLANC)
ANLATIM DÜZENİ: I- Genel Olarak, II- Görevli ve Yetkili Mahkeme, IIIDava Ehliyeti, III.1) Davacı, a) Gerçek Kişi Davacılar, b) Tüzel Kişi, Davacı­
lar, IV- Kazanma Koşulları, IV. 1- Taşınmaz Kazanmaya Uygun Olmalıdır, a)
Kamu Malı Olmaları Nedeniyle Tescil Davasına Konu Olamayacak Taşın­
mazlar, b) Yasa Gereği Tescil Davasına Konu Olamayacak Taşınmazlar, c)
Zamanaşımı ile Kazanmaya Elverişli Olan Taşınmazlar, IV.2- Zilyedlikle İlgili
Koşul, a) Malik Sıfatıyla Zilyetlik, b) Çekişmesiz Zilyetlik, c) Zilyetlik Aralıksız
ve Yirmi Yıl Sürmüş Olmalıdır, IV.3- Yargılama Koşulu, a- Tapu Siciline Ka­
yıtlı Olmama veya Kayıtlı Olmakla Birlikte Malikinin Kim Olduğu Anlaşılmama
Koşulu, b- Miktar Koşulu, c- Kroki - İlan Koşulu, d- İtirazın Bulunmaması Ko­
şulu, V- Sonuç.
I) GENEL OLARAK
Olağanüstü zamanaşımı ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, esas
olarak TMY 713. maddesi ile düzenlenmiştir. Ancak 1950 tarihli ve 5602 sa­
yılı Tapulama Yasasının 13. maddesi, 1966 tarihli ve 766 sayılı Tapulama
Yasasının 32,33. maddeleri ve yürürlükte olan 3402 sayılı Kadastro Yasası­
nın 13 ve 14. maddeleri, kadastro sonrasında zamanaşımına dayanarak ya­
pılacak mülkiyet tescilleri bakımından farklı hükümler taşımaktadır. Diğer
yandan 1954 tarihli ve 6333 sayılı yasayla 743 sayılı MY 639. maddesinde
değişiklik yapılmış olması, 766 sayılı yasayla kaldırılan 6335 sayılı yasa ve
sonra 766 sayılı yasanın şimdi de 3402 sayılı yasanın isbat bakımından ka­
bul ettiği hükümlerin Medeni Yasaya göre zamanaşımı ile kazanmalarda da
uygulanması bu kurum için farklı rejimleri ortaya çıkarmıştır.1Özel mülkiyete
tabi taşınmazların tapu siciline kaydının zorunlu olmasına rağmen, ülkemiz­
(*) Gelendost Hakimi
1
OĞUZMAN,M.K-SELlÇİ,Ö.: Eşya Hukuku, İstanbul 1992, s.393
Erol KARAASLAN
451
de, bunun tam olarak gerçekleştirildiği söylenemez. Tapuda kayıtlı olmayan
taşınmazların zamanaşımına dayanılarak kazanılması kurumu, bu olumsuz­
luğu engellediği gibi, kullanılmayan taşınmazların ekonomiye kazandırılması
ihtiyacını da karşılamaya çalışmaktadır.
Kurumun amacı; sahibi tarafından uzun süre yararlanılmayan bir taşın­
maz üzerinde, onun eylemli olarak sahibiymiş gibi ilgilenen kimsenin mülkiyet
hakkını kurmaktır.2
Madde zilyedin iyiniyetini aramamış olduğundan adeta gasp edeni koru­
yor görünür. Ancak korunan gasp eden değil, korunan sahipsiz kalma tehli­
kesine karşı toprak ve sahibinin ilgisinden uzak kalmış olan toprağı malik gi­
bi benimsemiş olan zilyettir.3Ancak hiç kimse eskiden beri sahip olduğu ta­
şınmazının, günün birinde başkasının olduğunu görmek istemeyeceği de bir
gerçektir.
Bu çalışmamızda özellikle TMY. 713/1. maddesinde düzenlenmiş tapuya
kayıtlı olmayan taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanılmasını (tescil da­
vası) ve yeri geldikçe de TMY. md. 713/11 düzenlenmiş bulunan, tapuya ka­
yıtlı taşınmazların kazanılmasını (iptal ve tescil davası) irdelemeye çalışaca­
ğızII) GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
Belirli bir davaya aynı yargı kolundaki ilk derece mahkemelerinden han­
gisinin bakacağını düzenleyen kurallara görev ve yetki kuralları denir.4Görev
bir davaya hangi mahkemenin bakacağını (maddi bakımdan) belirler.
Mahkemelerin görevleri ve yetkileri, ANY. md. 128 gereğince, yasayla
düzenlenir.6 Genel mahkemelerin görev kuralları 1086 sayılı HYY 1-27 mad­
deleri arasında ve 469 sayılı yasanın 3. maddesinde düzenlenmiştir.
HYY. md.8’e göre, konusu para veya parayla ölçülebilen davalarda gö­
rev, dava konusu değere göre belirlenir. 4146 sayılı yasa ile yapılan değişik­
likle, 01.01.2000 tarihi itibariyle 400 milyon sınırı görevi belirlemektedir. 400
milyonu geçmeyen davalara sulh hukuk mahkemeleri ve bu sınırı aşan dava­
lara ise asliye hukuk mahkemeleri bakmakla görevlidir. Ancak bu ana kura­
lın istisnaları (HYY.md.8/ll) da bulunmaktadır.
2
3
4
5
BERTAN.S.: Ayni Haklar, Ankara 1976, s.552. Eylemli durumu hukukileştirmek ve zilyedin durumunu kuvvetlen­
dirmektir göriişü için Bknz. ÖZDEMlR OKTAY,S.: "Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı" Prof.Dr. M.Kemal
OĞUZMAN’ın Anısına Armağan, tstanbul 2000, s.654
KÜLEY,M.M.: Medeni Kanun ve Tatbikatında Müruruzaman ile tktisap, tstanbul 1957,s.50
KURU,B-ARSLANJR.-YILMAZ,E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000, s.129
Bknz. ANY. md.37, AÎHS. md.6
452
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup yargıç tarafından kendiliğin­
den (görev gereği-re’sen) gözönünde tutulur (HYY. md.7).6
Yargıç, dilekçede belirtilen değere, keşifte yerel bilirkişinin beyan ettiği
değere bağlı kalmaksızın yeniden bilirkişi veya bilirkişiler aracılığıyla uyuş­
mazlık konusu taşınmazın gerçek değerini belirleme yoluna gidebilir.7 Dava­
ya birden fazla taşınmaz konu olmuşsa, görev taşınmazların toplam değeri
gözönünde tutularak belirlenecektir.8 Ancak yargılamada, davalıların birleş­
mesi sözkonusu olduğundan, mahkemenin görevi birleşen dosyadaki toplam
değere göre değil, her dosyada dava olunan değere göre belirlenir.9
Yargılama sırasında dava konusu edilen taşınmazın bir bölümü hakkın­
da tescil talebinden feragat edilmiş ise, kalan bölümün değeri görevsizlik limi­
tine girse dahi görevsizlik kararı verilemez.10
Dava görülmekte iken taşınmaz, orman sınırlaması çalışmalarına tabi tu­
tulursa; dava, orman sınırlandırılmasına itiraz davası niteliği kazanır. 6831
sayılı Orman Yasasının 11 maddesine göre bu davalar kadastro mahkeme­
lerinde görüleceğinden, davanın görev nedeniyle reddiyle, karar kesinleşti­
ğinde dosyanın görevli kadastro mahkemesine gönderilmesi gerekir.11
Hemen şunu da belirtmek gerekir ki 3533 sayılı yasaya tabi kamu kurum
ve kuruluşların açmış olduğu tescil davaları genel mahkemelerde açılmış ise
aynı yasanın 1 ve 4 maddelerine göre öncelikle mülkiyetin tespiti yönünden
hakem sıfatıyla bakılan mahkemeden, mülkiyetin tespitine dair karar getir­
mek üzere, davacı kuruma mehil verilip, hakemin yapacağı yargılamayı bek­
letici mesele saymalı, dava ekonomisi yönünden görevsizlik kararı vermemek
gerekir.12 Hakem ancak 3533 sayılı yasada gösterilen kurumlar arasındaki
6
Davacı, dava dilekçesinde uyuşmazlık konusu taşınmazların 200.000.000 TL değerinde oluştuğunu açıklamış,
25.07.2001 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi her taşınmazın dava tarihindeki değerinin, ayrı ayn
200.000.000 TL olduğunu bildirmiştir. Toplam 74.682,57 m2 yüzölçüme sahip iki. parça taşınmazın, toplam
400.000.000 TL değerinde olduğu günün ekonomik koşullan karşısında kabul edilemez. Gerek dava dilekçesinde
bilindirilen ve gerekse yerel bilirkişi aracılığı ile belirlenen değer taşınmazlann gerçek değerini göstermekten uzak
tır. Hakim, tarafların dilekçede gösterdikleri veya bilirkişinin bildirmiş olduğu değerle bağlı değildir. Mahkemece
kamu düzeni ile ilgili olan görev hususu belirlenmek üzere bilirkişi veya biliıkişiler aracılığı ile uyuşmazlık konu­
su taşınmazların gerçek değerinin saptanması ve buna göre görev yönünün düşünülmesi gerekir (8 HD 26.11.2001
T. 8766/8441 ; yayınlanmamıştır).
7
8 HD 04.10.1994 T. 8613/10857 ve 8 HD 14.01.1997 T. 1996/4303, 1997/128 (ERDEN,O.: Kadastroda Tespit Dı­
şı Bırakılan Yer Hakkında Açılacak Tescil Davası, Ankara 2000, s.4).
8
8 HD 28.06.1982 T. 7169/7375 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: Zilyedlik Nedeniyle Gayrimenkul Hukuk Davaları,
Ankara 1997, s.33).
9
8 HD 09.08.1979 T. 7369/8038 (ERDEMİR,!.: Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara 1998, s.9).
10 8 HD 14.01.1997 T. 5678/120 (ERDEN,O.: age. s.4).
11 8 HD 27.02.1997 T. 1996/5743, 1997/1306 (ERDEN,O.: age. s.5)
12 8 HD 26.02.1998 T. 1997/5815, 1739 (ERDEN, O.: age. 5). 8 HD 19.06.2000 T. 4354/5247 (yayınlanmamıştır).
Görevsizlik kararı verilmesi yönünde aksi yönde Bknz. 20.HD 13.09.1993 T. 1992/11861, 6550 (ERDEMİR.İ.: age,
s. 174).
Erol KARAASLAN
453
mülkiyet uyuşmazlıklarını, çözümlemekle yükümlü olup, 5519 sayılı yasanın
1. maddesi gereğince, taşınmaz malın ilgili adına tapuya tesciline yetkili de­
ğildir. Bu durumda, hakemden getirtilerek kesin karara göre, tescil isteği ile il­
gili hüküm kurulması gerekir.13 Bu konuda son olarak belirtmek istediğim, tü­
zel kişiliği olan mazbut vakıflar ile çıkan uyuşmazlıkların tahkim yolu ile değil,
genel mahkemelerde açılacak dava yolu ile çözümlenmesi gerekeceğidir.14
Yetki, dava konusu veya değere bakılmaksızın, yer bakımından hangi
mahkemenin davaya bakacağını düzenleyen kurallardır. Yetki kuralları da
görev kuralları gibi yasa ile düzenlenir.
HYY. md.13’e göre taşınmazlara ilişkin davalar, taşınmazın bulunduğu
yer mahkemesinde dava açılır. Burada dikkat edilmesi gereken, bu maddede
düzenlenen kuralın, taşınmazın aynına ilişkin davalarda geçerli olduğudur.
Taşınmalara ilişkin bu düzenleme, kamu düzenine ilişkin olup, kesin yet­
ki kurallarındandır.16HYY md.13/lll, taşınmazın birden fazla yargı çevresinde
olması halinde, taşınmazlardan birinin olduğu yerde dava görülebilir. Mahke­
me, diğer yargı çevresindeki taşınmazlar bakımından, yetkisizlik kararı ver­
memelidir.
Bazen bir taşınmazın birden fazla yargı sınırı içinde kaldığı görülmekte­
dir. Böyle durumda, davanın davacı tarafından seçilen yetkili mahkemelerden
birinde açılabileceği kabul edilmektedir.16Dava açıldıktan sonra, yönetsel ve­
ya yargısal sınırlar değişirse, dosya yeni oluşan mahkemeye devredilir. Bu
halde "red" kararı değil, "gönderme" kararı verilmelidir. HYY. md.193’e göre
10 günlük süre sözkonusu olmayacaktır.17
III) DAVA EHLİYETİ
Tescil davasının tarafları, tescil isteminde bulunabilecek davacı ve yasal
hasım olan davalılardır.
Medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan her gerçek veya tü­
zelkişi tescil davasında taraf ehliyetine sahiptir.
13
14
15
16
17
HGK 05.02.1992 T. 1991/8-591, 40 (ERDEMİR,1.: age. s.173). Bkıız aynı yerde HGK İ3 05-1992 T. 1-239, 338 ;
HGK 15.03.1989 T. 8-49/176.
İBK 06.03.1978 T. 2/2 (ERDEMİR,!.: age. 3.175). Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde tüzel kişiliğe sahip vakıf­
lar bakımından hakem yoluna başvurulması gerekir.
KURU’JB- ARSLAN,R.-YILMAZ,E.: age. s.l 89
SINM AZ ,B.-KARAT AŞ ,1.: age, s.41 ; ERDEN,O.: age, s.6 ; ERDEMİR,!.: age, s. 314-315
8 HD 18.10.1965 T. 5130/4402 (SINMAZ3--KARATAŞ,İ.: age. s.41) ; ERDEMİR,!.: age. s. 314 ; 7 HD
18.09.1998 T. 3029/3782 (YKD. 1998/11 s.1634). 550 sayılı Yasa Hükmünde Kararname ile Altınova İlçesi kurul­
muş ve idari bakımdan Yalova îline bağlanmıştır. Dosyadaki belgelere ve Dairemize intikal eden dava dosyaların
daki bilgilere göre, Altınova İlçesinde henüz adli teşkilat kurulmamıştır. Adli teşkilat bu ilçede kurulmamış bulun­
duğuna göre, sayısı açıklanan kararnamenin geçici 1/3. maddesi gözönünde tutularak davaya bakılması gerekir. An­
cak, Altınova İlçesi adli teşkilat kurulduğu takdirde yetkisizlik kararı ile dava dosyasının gönderilmesine kaıar ve­
rilebilir (8 HD 02.04.2002 T. 1922/2551 ; yayınlanmamıştır).
454
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Hukuk düzeni, herkesin haklara ehil olacağını hükme bağlamıştı. Hakla­
ra ehil olma, hak sahibi olma ve yükümlülükler altına girmeyi kapsar. Hak eh­
liyeti,18 tüm kişilere tanınan bir ehliyettir.19
Taraf ehliyeti davada taraf olabilme ehliyeti olup medeni hukuktaki hak
ehliyetinin (TMY. md.8,48) usul hukukunda (HYY. md.38) büründüğü şekil­
dir.20 Dava ehliyeti ise, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci ara­
cılığı ile bir davayı (davalı veya davacı olarak) takip etme ve usul işlemlerini
yapabilme ehliyetidir.21 Medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetine (TMY. md. 9
vd.) sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler, dava ehliyetine (HYY. md.59) de
sahiptir.22
Tescil davalarında da mutlaka taraf teşkili sağlanmalıdır.23 Dava şartla­
rından olan taraf teşkili sağlanmadan yapılan işlemler katılmayan tarafı bağ­
lamayacağından usul ekonomisine de aykırılık oluşturur. Taraf oluşumu sağ­
lanmaması halinde davanın esasına da girilmemelidir. Çünkü eksik taraf ile
yapılan yargılamada yapılan işlemler yeni katılacak veya katılmamış olan bu
tarafı bağlamayacaktır.
III.1) Davacı
Tescil davasının davacısı, davaya konu olan taşınmazlarda, TMY. 713
maddesine göre koşulların oluştuğunu belirterek lehine tescil isteminde bulu­
nan gerçek veya tüzel kişilerdir.24 Konuyu gerçek ve tüzel kişiler diye ikiye
ayırarak incelemek daha uygun olacaktır.
a) Gerçek Kişi Davacılar
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her kişi, tescil davasının davacısı
olabilir. Türk uyruklu gerçek kişiler için taşınmazı mal kazanılmasıyla ilgili ola­
rak hiçbir sınırlayıcı hüküm bulunmamaktadır.
18
Hak sahibi olabilme ehliyetine kısaca hak ehliyeti diyebiliriz (TEKÎNAY,S.S.: Medeni Hukuka Giriş Dersleri, İs
tanbul 1987, s.2002).
19 ÖZTAN,B.: Medeni Hukukun Temel Kavramları, Ankara 1998, s.192. Hak ehliyeti, haklardan yararlanmayı değil;
hak ve borçlara sahip olabilme yeteneğidir (ZEVKLİLER,A.: Medeni Hukuk, Ankara 1992, s. 189).
20 KURÜ,B ARSLAN,R.-YILMAZ,E.: age. s.264
21 Bir kimsenin, doğumu, şuura ve iradeye ihtiyaç gösteren hakları ve borçlan, kendi fiiliyle meydana getirebilme hu­
susundaki ehliyetine fiil ehliyeti denir (TEKİNAY,S.S.: age. s.222).
22 KURU,B- ARSLAN,R.-YILMAZ,E.: age. s.273
23 TMY. 713/2 maddesi gereğince açılan davaların kayıt malık veya maliklerine, Onlar ölmüş ise usulen belirlenecek
mirasçılarına yöneltilmesi, hiç mirasçı bırakmadan ölmüş ise, TMY. 501 .maddesi hükmü gözönünde tutularak da­
vanın hâzineye yöneltilmesi, öncelikle taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra uyuşmazlığın esasına girilmesi ge­
rekmektedir. Her ne kadar kayıt maliklerine kayyım tayın edilmiş ise de bu tür davalarda kayıt maliklerinin kayyım
ile temsil edilme olanağı bulunmamaktadır (8 HD 12.03.2002 T. 2001/8584 - 2034 ; yayınlanmamıştır).
24 Davanın açıldığı tarihte davacı köy muhtarıdır. Aynı davada köyü temsil eden köy muhtarı, hem davacı ve hem de
davalı olarak köy hükmü şahsiyetini temsil edemez. 442 sayılı Köy Yasasının 336/b maddesi uyarınca, davalı köyü
temsil etmek üzere köy derneğince bir temsilci seçilmesi, seçilecek kişi adına tebligat çıkarılarak davadan haberdar
edildikten sonda davaya devam edilmesi gerekir (8 HD 07.02.2002 T. 926/1048 ; yayınlanmamıştır).
Erol KARAASLAN
455
Davacının Türk vatandaşlığı konusunda tereddüt oluşur ise konunun
içişleri Bakanlığından sorulması gerekir.26
Gerçek kişi Türk vatandaşının dava açma ehliyeti yoksa bunlar yasal
temsilcileri aracılığıyla temsil olacaklardır. Yasal temsilciler olan veli, vasi ve­
ya kayyım kendileri veya vekil aracılığıyla dava açabilir veya açılan davayı ta­
kip edebilirler.26
Davaya konu taşınmaz elbirliği mülkiyetinde (TMY. md. 701) ise murisin
veraset belgesi alınarak davacı dışında varsa diğer mirasçıların da davaya
katılımının sağlanması veya onaylarının alınması ya da TMY. md. 640 uya­
rınca terekeye atanacak bir temsilci aracılığıyla yargılamanın devam ettiril­
mesi gerekir.27
Muris Medeni Yasanın yürürlük tarihinden önce ölmüş ise, terekesi pay­
lı mülkiyete tabi olacaktır. Bu halde her mirasçı kendisine ait payla ilgili tescil
isteminde bulunabilir. Tek başına davanın tarafı olarak dava açabilir.28
Yabancı uyruklu gerçek kişiler bakımından birtakım sınırlandırmalar bu­
lunmaktadır. Bu konudaki esas düzenleme 2644 sayılı Tapu Yasasının 35.
maddesinde "karşılıklı" ve yasal kısıtlamalara uyulmak koşuluyla yabancı
gerçek kişilerin taşınmaz mal edinebilmeleri mümkündür.29
Karşılıklılığın eylemli olarak bulunması ve bu ülkelerde bulunan Türk va­
tandaşlarının aynı şekilde taşınmazları kazanmaları gerekmektedir. Karşılık­
lılığın bulunup bulunmadığı Dışişleri Bakanlığından sorularak uygulamanın
yapılması gerekir.
Karşılıklılık kuralı vatansızlar hakkında uygulanmamaktadır.30Karşılıklılık
kuralının uygulanmadığı diğer grup ise mültecilerdir.31
25
26
27
8 HD 18.09.1980 T. 820/803 (ERDEN, O.: age. s.7)
DÜZCEER.A.R.: Kazandırıcı Zamanaşımıyla Taşınmaz İktisabı, Ankara 1984, s.279 vd.
Dava konusu taşınmazm davacılara murislerinden kaldığı ileri sürüldüğüne, taksim hakkında bir açıklamada bulu­
nulmadığına göre, taşınmazın hangi muristen kaldığının belirlenmesi mirasçılık belgesinin istenilmesi, ölüm tarihi­
ne göre terekesi elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olup da davacılardan başka mirasçıların bulunduğu belirlendiği
takdirde, onların da davaya katılmalannın sağlanması veya yöntemine uygun bir biçimde onaylarının alınması ya da
TMY. 640. maddesi hükmü uyarınca miras ortaklığına temsilci tayini suretiyle Onun huzurunda davaya devam
olunması gerekmektedir (8 HD 01.04.2002 T. 2431/2695 ; yayınlanmamıştır); 8 HD 15.03.2002 T. 1393/2124 (ya­
yınlanmamıştır)
28 SINMAZ,B.-KARATAŞ,L: age. s.44
29 ÇELtKEL,A.: Yabancılar Hukuku, İstanbul 1993, s.198 vd.
30 OKTAY, S.: Türk Hukukunda Tapuda Kayıtlı Olmayan Taşınmazların Zamanaşımı İle Kazanılması, İstanbul 1990,
s.110 ve orada Dp.4. Buna göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 07.05.1954 gün ve 127-55/2834 sayılı ge­
nelgesinde vatansızların milletlerarası hukuka ve İnsan Hakları Bildirgesine uygun olarak taşınmazı mal intisabı
haklarının bulunduğu belirtilmiştir.
31 OKTAY, S.: age. s.110. 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmenin 7. maddesine göre "Bütün
mülteciler Âkit Devletlerin ülkesinde 3 sene ikametten sonra yasal karşılıklılık koşulundan muaf olurlar." (OKTAY,
S.: age. s.l 10)
456
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasasının 10. maddesine göre
yabancı teşebbüslerin de yerli teşebbüsler gibi karşılıklılık aranmadan taşın­
maz kazanmaları olağan hale gelmiştir. Aynı şekilde 2634 sayılı Turizmi Teş­
vik Yasasının 8/E maddesine göre Bakanlar Kurulu Kararı ile karşılıklılık ko­
şulu uygulanmayabilecektir.
442 sayılı Köy Yasasının 87. maddesi yabancı gerçek kişilerin köylerde­
ki taşınmaz malları alamayacakları düzenlemesini getirdiğinden bu kişiler ba­
kımından oluşmuş olan zilyetliklere, tescil davası bakımından değer verilme­
yecektir.
2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yasasında da
yabancılar bakımından birtakım kısıtlamalar getirilmiştir. Anılan yasanın 7.
maddesine göre birinci derece askeri yasak bölgeler kamulaştırtacağından,
bunların zilyetlik yoluyla kazanılmaları mümkün olmayacaktır. Yine 9. madde­
ye göre ise ikinci derece askeri yasak bölgelerin kamulaştırılmayan bu yerler­
de yabancı gerçek ve tüzel kişiler taşınmaz mal kazanamayacaklardır. Aynı
yasanın 28. maddesine göre Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine aske­
ri yasak bölgelere yakınlığı veya diğer stratejik nedenlerle tespit edilecek böl­
gelerde yabancıların taşınmaz mal edinemeyeceklerine Bakanlar Kurulu ka­
rar verebilecektir.32
403 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasasının 29. maddesine göre, Türk vatan­
daşlığını kaybeden kişiler, kayıp tarihinden başlayarak yabancı muamelesine
tabi tutulurlar. Bu kişiler yabancılar ölçüsünde taşınmaz mal edinme hakkına
sahip olabilirler. Aynı yasanın 33. maddesi gereğince vatandaşlığı iptal edilip
de, iptal kararında malların tasfiyesi ve sınırdışı edilmesi konusunda hüküm
bulunanlar Türkiye’de yeniden taşınmaz mal kazanamazlar.33 403 sayılı ya­
sanın 29. maddesine göre 33 ve 35. maddeler saklı kalmak kaydıyla; doğum
ile Türk vatandaşlığını kazanmış olup da sonradan Bakanlar Kurulundan çık­
ma izni almak suretiyle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanan kişiler ve
bunların yasal mirasçıları taşınmaz mal konusunda Türk vatandaşları gibi ay­
nen yararlanmaya devam edeceklerdir.
b) Tüzel Kişi Davacılar
Hem Türk uyruklu tüzel kişiler, hem de yabancı uyruklu tüzel kişilerin ta­
şınmaz mal edinme ehliyetleri birtakım özellikler gösterdiğinden bu konudaki
düzenlemelere de bakmak uygun olacaktır.
Türk uyruklu tüzel kişilerin özel hukuk tüzel kişileri ve kamu tüzel kişileri
olarak bir ayırıma tutmak gerekir.
32
33
OKTAY, S.: age. s.l 12. Bknz. aşağıda Dp.173 civarı
OKTAY, S.: age. s.l 13.
Erol KARAASLAN
457
Özel hukuk tüzel kişilerinin hak ehliyeti TMY 48. maddede düzenlenmiş­
tir. Buna göre yaratılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki
bütün hak ve borçlara tüzel kişiler ehildirler. Bu genel kuralın yanısıra tüzel
kişilerin ortaklık sözleşmelerinde açıklanan amaç ile de sınırlı olarak hak ka­
zanacaklardır.
Kooperatif, sözleşmesinde yazılı işletme konusu çerçevesinde tescil da­
vasıyla taşınmaz mal kazanabilir.34
Dernekler ikametgahları ile amaç ve faaliyetleri için gerekli olanlardan
başka taşınmaz mala sahip olamazlar (2908 S. Dernekler Yasası md. 64) dü­
zenlemesini getirmiştir. Zamanaşımı ile kazanma iddiası ile dernek adına tes­
cil istenilen taşınmazın tescili yapılmaz.35
Vakıflar Yasanın 6. maddesi, mülhak vakıfların ayrı tüzel kişiliğe sahip
olduğunu, Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ve temsil ettiği vakıfların da bir
bütün halinde tüzel kişiliklerinin var olduğunu belirtmiştir. Mülhak ve mazbut
vakıfların zamanaşımı ile taşınmaz mal kazanabileceklerini belirten Yargıtay
kararları vardır.36
Camii büyütme derneği tescil davası açamaz. Çünkü tüzüğünde caminin
mülkiyetini edinme şeklinde bir amaç yazılamaz.37
Mahalleyi temsilen mahalle muhtarı tescil davası açamayacaktır. Çünkü
mahalleler tüzel kişiliği olmayan kurumlu olup, dava açma ehliyetleri de yoktur.38
Kamu tüzel kişileri Anayasanın 123. maddesine göre; ancak yasa ile ve­
ya yasanın açıkça verdiği yetkiye dayanarak idari bir işlemle kurulurlar. Bunla­
rın zamanaşımına dayanarak taşınmaz kazanımında bulunup bulunamaya­
cakları konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Sadece köy kamu tüzel
kişisinin zamanaşımından yararlanarak taşınmaz mal kazanabileceği39, diğer
kamu tüzel kişilerinin taşınmaz edinemeyecekleri kural olarak belirtilmektedir.40
34
35
36
37
38
39
40
ERDEN, O.: age s.9
8 HD 06.12.1978 T. 8800/10173 (OKTAY, S.: age. s.114).
8 HD 26.12.1978 T. 10002/10912 ; 7 HD 27.03.1970 T. 7790/1834 (OKTAY, S.:age. s.l 15).
8 HD 05.03.1996 T. 1995/9313, 2012 (ERDEN, 0.:age s.9)
8 HD 22.02.1999 T. 1998/10105, 1379 (ERDEN, 0.:age s.9)
HGK 22.01.1964 T. 1-14/58 (ERDEN, O.: age s.8). 8 HD 11.02.2002 T. 1063/1189 (yayınlanmamıştır).
OKTAY, S.: age. s.l 16. Aksi yönde içtihat 8 HD 25.06.1980 T.6733/6691 sayılı kararında; belediyelerin kazandı
ncı zamanaşımıyla taşınmaz kazanabilecekleri belirtilmiştir ( OKTAY, S.: age. s.l 16 ; ERDEN, 0.:age s. 8 ). Bele­
diyelerin kazanıcı zamanaşımı hukuki nedenine dayanarak taşınmaz kazanmalarına yasal olanak yoktur. Ancak be
lediye köyün devamında kurulmuş ise, köyün ardılı (halefi) olarak onun zilyetliğine dayanarak tescil davası açabi­
lir. Bu halde belediye ile hazine arasında görülecek dava 3533 sayılı yasaya göre hakem eliyle çözümlenir (8 HD
20.05.1997 T. 1996/7857, 3110; ERDEN, O.tage s.9). 14 HD 13.11.1979 T. 4765/5306 içtihadına göre il özel ida­
relerinin ayrı bütçeleri olan kamu tüzel kişileri olmalan itibariyle kazanıcı zamanaşımı yoluyla taşınmaz kazanabi
lecekleri belirtilmiştir (OKTAY, S.: age. s. 116 ; ERDEN, O.rage s.9). Aksi görüş için Bknz. BERTAN.S.: age.
s.554. Yazar, kamu tüzel kişilerinin hangi mallara malik sıfatıyla zilyet bulunabileceğini yasa belirtmiştir. Yasanın
verdiği yetki dışında bir kamu tüzel kişiliğinin malik sıfatıyla zilyet bulunduğunun kabul edilemeyeceğini ve köy
tüzel kişiliğinin gerçek kişiyle ait taşınmazı köy adına tescilini isteyemeyeceği görüşündedir.
458
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Ticaret ortaklıkları ise işletmenin konusu taşınmaz kazanımına ilişkin de­
ğil ise bu kurumdan yararlanamayacaktır.
Yabancı uyruklu tüzel kişilerin mal kazanımlarını düzenleyen herhangi
bir yasal düzenleme yoktur. Hatta 1328 tarihli Eşhası Hükmiyenin Emvali
Gayri Menkuleye Tasarruflarına Mahsus Kanunu Muvakkatin 3. maddesinin
Türk tüzel kişilerinin taşınmaz mal edinebileceği kuralını getirmiş olmasından
hareketle genel düzenleme yokluğunu olumlu şekilde yorumlayarak, yabancı
tüzel kişilerin taşınmaz mal edinebileceği kabul edilemeyeceği gibi, ayrıca
Köy Yasasının yabancı tüzel kişilerin köylerde taşınmaz mal edinmelerini ya­
saklayan 87. maddesinin zıt anlamından yararlanarak köy dışında taşınmaz
edinme hakkının tanınmasının da düşünülemeyeceği belirtilmektedir. O hal­
de genel kural; yabancı tüzel kişilerin taşınmaz kazanamayacakları olmakla
birlikte, yasalardaki bazı hükümlerle istisnaen yabancı tüzel kişilerin taşın­
maz kazanabilecekleri söylenecektir.41Yabancı gerçek kişiler bakımından an­
latılan, Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasasının 10, Turizmi Teşvik Yasasının
8/E, Petrol Yasasının 12, Bankalar Yasasının 2 maddelerine göre yabancı
uyruklu özel hukuk tüzel kişileri taşınmaz mal kazanabileceklerdir.
Yabancı uyruklu kamu tüzel kişileri kural olarak Türkiye’de taşınmaz mal
kazanamayacaklardır. Ancak burada hemen elçilik ve konsolosluklara ait bi­
naların istisna olduğunu belirtmek gerekir.
III.2) Davalı
TMY. md. 713/1 maddesine göre tescil davasının davalısı daima Hazine­
dir. Ancak Hazine yanında ilgili kamu tüzel kişisi de yer almalıdır. Taşınma­
zın köy sınırları42 içinde olması halinde köy tüzel kişiliği; belediye sınırlarında
olması halinde belediye başkanlığı43; taşınmaz başka kamu tüzel kişilerine ait
ise o tüzel kişinin Hâzinenin yanında yasal davalı44 durumunda olmalıdır. Bu
tüzel kişiler davalı olarak gösterilmemişse dahili dava yoluyla yargılamaya
katılımı sağlanmalıdır.
Taşınmazın sınırında karayolu var ise TMY 713/3 maddesi hükmü gözö­
nünde tutularak ilgisi yönünden davanın Karayolları Genel Müdürlüğüne yö­
41
O K TA Y , S.: age. s.117
42
Dava konusu taşınmaz köy orta malı mera olarak sınırlandırılmıştır. Bu tür davalarda davanın hazine yanında, me­
ralardan istifade eden ilgili köy tüzel kişiliğinin de yeralması gerekir. Mahkemece davanın köy tüzel kişiliğine yö­
neltilmesi, gösterdiği takdirde delillerinin toplanması gerekir (8 HD 11.02.2002 T. 1097/1227 ; yayınlanmamıştır)
8 HD 12.02.2002 T. 1099/1254 (yayınlanmamıştır).
Yasal taraf oldukları için hazine ve köy yargılama giderleriyle yükümlü tutulamayacaktır (8 HD 28.10.1991
1990/19089, 14661; A YAN,M.: Eşya Hukuku II, Mülkiyet, Konya 2000, s. 187).
43
44
Erol KARAASLAN
459
neltilmesi gerekir.46 Köy yolları, bulunduğu köy tüzel kişiliğine ait olup husu­
metin ayrıca Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne yöneltilmesi gerek yoktur.46
Tescili istenilen taşınmazın sınırında ormanı ilgilendiren bir yer varsa,
tescil davasının Orman Genel Müdürlüğüne yönlendirilmesi gerekir.47
Taşınmazın durumuna göre, DSİ, TCDD, Vakıflar Genel Müdürlüğü, TEAŞ, TEDAŞ, boru hattının varlığı halinde BOTAŞ veya POAŞ gibi kuruluşlar
davalı olarak hâzinenin yanında yer alırlar.
Tapu iptal ve tescil davalarında davalılar ise tapuda kayıtlı malik veya mi­
rasçılarıdır. Kadastro Yasası uygulamasında, ölmüş veya gaipliğine karar ve­
rilmiş olup da adlarına kayıt yapılmamış mirasçılar aleyhine de dava açılabi­
lir (md.29/ll). Bu dava aynı zamanda mülkiyetin tespiti davasıdır.48Suriye uy­
ruklu malikler hakkında açılacak iptal ve tescil davalarında hâzinenin davalı
gösterilmesi gerekir.49
IV) KAZANMA KOŞULLARI
Genel olarak bakıldığında, zamanaşımı ile kazanma; 1) Taşınmazın za­
manaşımı ile mülkiyet kazanılmasına uygun bir taşınmaz olması. 2) Mülkiye­
ti kazanacak kişinin bu taşınmaza yasanın aradığı koşullarla belli bir süre zil­
yet olması. 3) Zilyedin mahkemeye başvurusu üzerine, yapılacak yargıla­
mayla karar verilmesi koşullarına bağlıdır.
IV.1) TAŞINMAZ KAZANMAYA UYGUN OLMALIDIR
Bir taşınmazın TMY 713/1 maddesi uyarınca; tapuya tesciline karar ve­
rilebilmesi için yasada belirtilen diğer kazanma koşulları yanında, taşınmazın
niteliği itibariyle kazanılmaya uygun yerlerden olması gerekir.
Tapusuz taşınmazların bu madde bakımından kazanılmasının olanaklı ol­
duğu birinci fıkrada belirtilmiştir. Tapulu taşınmazlara gelince, tapu kütüğünün
taşınmaz üzerindeki gerçek hak durumunu yansıttığı durumlarda, olağanüstü
zamanaşımı ne kadar sürerse sürsün mümkün değildir. Ancak tapu kütüğü­
nün gerçek hak durumunu yansıtmadığı durumlardadır ki tapulu bir taşınmaz
için olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile kazanma mümkün olabilecektir.50
45
46
47
48
49
50
8 HD 08.02.2002 632/130 (yayınlanmamıştır). 8 HD 19.03.2002 T. 1956/2225 (yayınlanmamıştır). Böyle bir duramda yolun bu kesimine ait mevcutsa kamulaştırma haritası ve dayanaklarının getirtilip dosya arasına konması ge­
rekmektedir.
8 HD 13.07.1998 T. 1404/8387 (ERDEN,O.: age, s.l 1).
8 IID 11.03.1985 T. 2629/2443 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: age. s. 108).
ESENER,T.-GÜVEN,K : Eşya Hukuku, Ankara 1996, s.150
Suriye uyruklu kişilere ait taşınmazların idaresi hâzineye bırakıldığına göre (1062 sayılı yasa ve 01.10.1966 T.
6/7104 yönetmelik m d.l) zilyetlik yoluyla kazanmaya ilişkin böyle bir davada hazînenin davalı olarak gösterilmesi
ve husumetin ona yöneltilmesi gerekir (8 HD 02.02.1998 T. 1997/5074- 408 ; http://www.adalet.gov.ti/ Higm/kanunyararinabozma.htm).
AYBAY,A-HATEMÎ.H.: Eşya Hukuku Dersleri, İstanbul 1981, s. 143 ; OĞUZMAN.M.K SELÎÇt.Ö.: age. s.396
460
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Medeni Yasanın olağanüstü zamanaşımı ile mülkiyet kazanılmasına el­
verişli saydığı taşınmazlar olan tapusuz taşınmazlarda mülkiyetin bu yolla ka­
zanılmasında 3402 sayılı Kadastro Yasasının 33/3 maddesi gereğince aynı
yasanın 14. maddesi uygulanacaktır.61 Tapuda kayıtlı olup da tapu kaydında
yazılı maliki hayatta bulunuyor veya kim olduğu biliniyorsa ya da gaipliğine
karar verilmemişse böyle bir taşınmaz olağanüstü zamanaşımı yolu ile kaza­
nılamaz.
3402 sayılı Kadastro Yasasının 33/3 ve 18/2 maddelerine bakıldığında
ve daha sonra değineceğimiz diğer yasalar ele alındığında zamanaşımı yolu
ile kazanılması yasaklanmış olan taşınmazların var oldukları görülecektir. Za­
manaşımı ile kazanılacak taşınmazların öncelikle özel hukuk mülkiyeti kur­
maya elverişli taşınmaz olması daha sonra da yasaklayıcı bir hükmün olma­
ması gerekir.52
TMY. 713. maddesine göre kazandırıcı zamanaşımına konu olabilecek
taşınmazlar; tapuda kaydı olmayan (TMY. md. 713/1) veya tapuda kaydı olup
da malikinin kim olduğunun belli olmayan (TMY. md.713/11) taşınmazlardır, ilk
fıkradaki taşınmazların konu olduğu davalara "tescil davaları" ikinci fıkradaki
taşınmazların konu oldukları taşınmaz davalarına da "iptal ve tescil davaları"
denilmektedir. Bu bakımdan; konumun açısından taşınmazları,
1.fıkra için taşınmazın tapuya kayıtlı olmaması gerekir.
2. fıkra için ise tapu siciline kayıtlı olması ile birlikte
Tapu sicilinden malikinin kim olduğu anlaşılamayan taşınmazlar
Tapu sicilinde kayıt maliki 20 yıl önce ölmüş bulunan taşınmazlar
Tapu malikinin 20 yıl önce gaipliğine karar verilmiş bulunan taşınmazlar
şeklinde ayırıma tutmak incelemek için daha kolay olacaktır.
a)
Kamu Malı Olmaları Nedeniyle Tescil Davasına Konu Olamayacak
Taşınmazlar
Kadastro Yasasının 33/3. maddesi-gereği, tüm yurtta uygulanan, Ka­
dastro Yasasının 18/11 maddesi, orta mallar, hizmet malları ve devletin hüküm
ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerlerin zama­
naşımı yolu ile kazanılamayacağını belirtmiştir. Aynı yasanın 16. maddesi ise
sınırlı olmayarak hizmet mallarını, orta malları ve devletin hüküm ve tasarru­
51
52
OĞUZMANAl.K-SELlÇİ.Ö.: age. s.396
OĞUZMAN.M.K SELtÇt.Ö.: age. s.396 ; AYAN.M.: age. s.174 ; BERTAN.S.: age. s.550 ; OKTAY.S.: age. s.25
Erol KARAASLAN
461
fu altındaki yerleri belirtmiştir.63 Dolayısıyla, nitelikleri bakımından tapu sicili­
ne kaydedilmeleri gerekmeyen (TMY. md. 999) devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki yerlerin (TMY. md.715) mülkiyeti, olağanüstü zamanaşımı yoluyla
kazanılamaz (3402 S. Kadastro Yasası md.18).
Kamu kuruluşları, kendilerine verilmiş olan görev ve hizmetleri yürütebil­
mek için, taşınır ve taşınmaz mallara araç ve gereçlere gereksinme duyarlar.
Bu mallar halkın kullanımına ayrılanlar (orta malları), belli kamu hizmetine ay­
rı lanlar (hizmet malları) ve sahipsiz mallar (devletin hüküm ve tasarrufu altın­
da bulunan mallar) olmak üzere üçe ayrılır.64
Bir taşınmazın kamu hizmetinde kullanılan taşınmazlardan olup olmadı­
ğı konusunda taraflar arasında çekişme oluşursa, iddia ve savunmanın bel­
geler, bilirkişi ve tanık sözleri ile kanıtlanması olanaklıdır.66 Kadastro Yasası
16. madde ve diğer özel yasalara göre konuyu üçe ayırarak inceleyeceğiz,
aa) Hizmet Malları
Özgüleme (tahsis), yönetsel bir işlemdir. Bu işlemle bir taşınmaz mal, ka­
mu malı durumuna getirilir.66 Bir malın bu kategoriye girmesi bakımından bir
53
Kadastro Yasası md. 16 "Kamunun ortak kullanmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle dev­
letin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:
A ) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler (hükü­
met, belediye, karakol, okul binaları, kö y odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaphk. namazgah,
cami, genel mezarhk, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler
ve boşluklar v.b. hizmet malları.) kayıt, belge veya özel kanunlara göre hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, be­
lediye, k ö y veya mahalli idare birhkleri tüzel kişiliği adlarına tespit olunur.
B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi, parah veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis
edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta
ınah taşınmaz mallar sınırlandınhr, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel
siciline yazıhr.
Bu sınırlandırma, tescil mahiyetinde olmadığı gibi, bu suretle belirlenen taşınmaz inallar, özel kanunlarda yazıh hü­
kümler sakh kahııak kaydıyla özel m ülkiyete konu teşkil etmezler.
Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.
C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma el­
verişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular, tescil ile sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar sakhdır.
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunla­
rın hükümlerine tabidir."
y
54 GÖZÜBÜYÜK.Ş.: Yönetim Hukuku, Ankara 1995, s.207-208 ; ÖZAY.t.R: Gün Işığında Yönetim, İstanbul 1996,
s .5 83
55 Davacı kazandırıcı zamanaşımına dayandığı ve maddi bir olgu olan zilyetliğin her türlü delille kanıtlanması zorun­
lu bulunduğuna göre taşınmazın öncesi itibariyle niteliği, kime ait olduğu, zilyetliğin nasıl ve ne zaman başladığı,
ne kadar sürdüğü ve ne şekilde devam ettiği, ekonomik amacına uygun bir zilyetlik bulunup bulunmadığı, hangi ey­
lemli olaylara dayandığı tanıklardan sorulmalıdır (KARAMAN,D.: Kadastro Davaları Uygulama Kılavuzu, Ankara
2001,s.43).
56 GÖZÜBÜYÜK.Ş.: age. s.209. Yerel biliridşi ve tanıklar, dava konusu taşınmaz üzerinde 1987 yılında okul inşaatı
yapıldığı ve halen okul olarak kullanıldığını bildirmişlerdir. Taşınmaz, il özel idaresince elkonulmak suretiyle okul
binası yapıldığı ve halen okul olarak kullanıldığına göre; taşınmaz kamu hizmetine tahsis edilmiş sayılır. Daha açık
bir değimle; taşınmaz okul olarak yapılmak suretiyle kamu emlakine dönüşmüştür. Kamu emlakine dönüşen bir ye­
rin özel mülkiyet şeklinde tapuya tezcili mümkün bulunmamaktadır. Bu dununda, il özel idaresince okul yapıldığı
taıihe kadar kazanma koşulları oluşmuş ise davacılann mülkiyetinin tespitine karar verilmesiyle yetinilmesi gere­
kirken, davacılar adına tapuya tesciline, üzerindeki ilköğretim okuluna ait binaların tapu sicilinin beyanla hanesine
şerh edilmesine karar verilmiş olması doğru değildir (8 HD 11.02.2002 T. 810/1186 ; yayınlanmamıştır). Ayrıca
Bknz. aşağıda Dp. 142, 178
462
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
hizmete tahsis edilmiş olması gerekli olmakla birlikte, yeterli değildir. Bunun
yanısıra kamu hizmetinin tahsis edilmiş bu malın, o hizmete göre uyarlanmış
ve düzenlenmiş olması gerekliliği ek bir kriter olarak kabul edilmiştir.67
Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ay­
rılan yerlerle, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden;
(Kad.Y. md.16/1) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek
veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler, kayıt, belge veya özel yasa­
larına göre hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya yerel yö­
netim birliği tüzel kişiliği adlarına tespit olunur (Kad.Y. md 16/A).
Bu hükmün yüzeysel incelenmesinde "hizmet malı" niteliğini kazanmak
için kamu hizmetinde kullanılma yanında, bütçelerinden ayrılan ödenek veya
yardımlarla yapılması gerekli olduğu izlenimi doğuyorsa da, anılan hükmün
hizmet mallarının tapuya kaydını düzenleme amacı taşıdığı düşünülecek
olursa, böyle bir taşınmazın ilgili kuruluşu tarafından ödenek veya yardım ko­
şulu aranmamalıdır.68
Bir mal hizmet malı olarak tahsis edilmesinden sonra zamanaşımı yolu
ile kazanılması düşünülemez. Yönetimce o taşınmazda kamu hizmetinden
vazgeçilmesi halinde ancak yönetim tarafından aynı değerde tahsis işlemi
kaldırılmadığı sürece hizmet malının kamu malı niteliğini kaybetmesi ola­
naklı olmayacağından, hizmet görülmemesinin terki ile taşınmazın zamana­
şımı ile kazanılmaya elverişli hale gelemez.69
Hizmet malları olarak yasada hükümet, belediye, karakol, okul binaları,
köy odası, hastane veya diğer sağlık birimleri, kütüphane, kitaplık, namaz­
gah, cami, genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar,
meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluk ve benzeri hizmet
malları sayılmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi bu sayım sınırlayıcı değildir.
Yasada sayılı olan bu yerlerden bazılarına değinmek yerinde olacaktır.
Mezarlıklar:
Mezarlıklar Kad.Y. md.16/A’da kamu malı olarak kabul edilmiştir. Dokt­
rin ve uygulama da bu doğrultudadır. Kamu malı niteliğinde olan mezarlıkla­
rın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılması olanaksızdır.60 Ancak
2644 sayılı Tapu Yasasının 24. maddesine göre metrûk ve kimsesiz mezar­
lıklar ile vakfa ait genel mezarlıklar, köyü tüzel kişiliğinin (yasaya göre mane­
vi şahsiyet) özel mülkiyetinde olan yerlerdendir. Bunların zamanaşımı ile ka­
57
58
59
60
ÖZAY.İ.H.: age. s.584 ; OKTAY,S.: age. s.29
OKTAY,S.: age. s.29
OKTAY,S.: age. s.30
7 HD 06.05..I988 T. 1985/3711, 4449 (AYAN,M.: age. s.176)
Erol KARAASLAN
463
zanılması olanaklı değildir.61 Terk edilmiş mezarlıkların yetkili belediye organ­
ları tarafından kişilere satılmasına karar verildiği ve bu kararın kesinleşmesi
halinde o taşınmaz mal belediyenin özel mülkiyetine geçecektir.62 Terk edil­
miş mezarlıkların zamanaşımı ile kazanılması olanaklıdır.63 Genel olarak me­
zarlıklar sınırları içinde bulunduğu kamu tüzel kişiliğine aittir. Özel mezarlık
ya da bircamiinin mezarlığı sözkonusu değildir. Gerek Belediye, gerekse Köy
Yasasına göre, bu tür yerler kamu malı sayılır. Yönetim ve bakım görevi içe­
risinde bulunduğu kamu kuruluşuna aittir.64 3998 sayılı Mezarlıkların Korun­
ması Hakkındaki Yasanın 1. maddesi mezarlıkların mülkiyetinin kime ait ol­
duğunu bildirdikten sonra, mezarlıkların kazandırıcı zamanaşımı yolu ile ka­
zanılamayacağını belirtmiştir.
Yunak :
Yunak, köylülerin ortak çamaşır yıkama yerleri olup bu niteliğine göre ka­
mu malıdır. Kamu niteliğinde olan bu yerlerin kazandırıcı zamanaşımı yoluy­
la kazanılması mümkün değildir.66
bb) Orta mallar
Orta malların temel fikri araştırıldığında, kamu özgürlükleri ve toplum ha­
linde yaşamının vazgeçilmez gerekleri ile yakından ilgili olduğu düşünülen
mallardan oluştuğu gözetilir.66 Kad.Y. 16/B maddesinde orta malı taşınmaz
mallar belirlenmiştir. Buradaki sayımın da sınırlayıcı olmadığını belirtmekte
yarar vardır. Yasada sayılan ve uygulamada karşımıza çokça çıkar orta mal­
larından bazılarına değinmekte yarar vardır.
Mera, Yaylak ve Kışlaklar:
3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Re­
formu Yasası 2. maddesi, mera, yaylak ve kışlakların, tarım arazisi olduğunu
belirtmiştir. Bu yasadan önce Anayasa Mahkemesince iptal edilen 1757 sa­
yılı Toprak ve Tarım Reformu Yasasının 131. maddesinde tanımlama yapıl*61
S LNM AZ.B.- KARAT AŞ, 1.: age. s.90 ; OKTAY,S.: age. s.30. 1580 sayılı Belediye Yasasının 160. maddesinde de
metmk ve kimsesiz mezarlıklar ile vakfa ait genel mezarlıkların belediyeye devredildiği ve belediyeye devrilmesi­
ne kadar satımının yasaklandığı düzenlenmiştir.
62 İBK 03.06.1959 T. 8/2 (RG 03.08.1959 T. S. 10269).
63 HGK 03.06.1974 T. 1468/586 (OKTAY,S.: age. s.30). 8 HD 20.04.1992 T. 1991/18756, 7078 (AYAN,M.: age,
s. 176). 16 HD 05.02.1988 T. 7338/19035 (KARAMAN,D.: age. s.61).
64 8 HD 30.09.1997 T. T.13606/13019 (KARAMAN,D.: age. s.62). Cenaze defhedilebilecek durumda olan mezarlık­
ların, zilyetlikle kazınılması olanaklı değildir. Ancak metruk mezarlıklar, şartları mevcut olduğu takdirde, zilyetlik­
le iktisap olunabilir. Bu itibarla, mezarlığın niteliği üzerinde durulmak ve iktisap olanağı bulunmadığı anlaşıldığı
takdirde, tescili yoluna gidilen taşınmaz, mezarlık sınırı gösterilmek suretiyle smırlandırılmaya tabi tutulup tescile
karar verilmek gerekir (8 HD 20.12.1988 T. 17562/17142 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age, s.91). Aksi görüş için
Bknz. HGK 14.04.1954 T. 5-36, 38 (ÖZKAN,II.: Sulh Hukuk Davalan ve Tatbikatı, Ankara Tarihsiz, s.372).
65 14 IID 07.02.1980 T. 541/677 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s.90).
66 ÖZAY,t.H.: age, s.584
464
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
mıştır. Buna göre; mera, bir veya birkaç köyü veya belediyenin münferiden
veya müştereken hayvanların otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tah­
sis edilen ya da öteden beri (kadim) bu amaçla kullanılagelen ve hak sahip­
lerinin, mevcut intifa hakları dışında üzerinde eylemli ve hukuksal olarak ta­
sarrufta bulunamadıkları arazi olarak tanımlanmıştır.67
Bu tanımda; "tahsis" mera olarak taşınmazın bir veya birkaç köy ya da
kasabaya yetkili makam tarafından68 bir belgeye69 dayanarak kullanmak üze­
re bırakılmasıdır. Tanımda geçen "kadimden beri kullanma" sözüyle ise ta­
şınmazın öncesi belli olmayan bir zamandan beri mera olarak kullanıldığı ve
bunun sürdüğünü anlatılmak istenilmiştir.70 Bir yerin mera olarak kabulü için
sadece hayvan otlatılmaya uygun olması yetmez, aynı zamanda hukuki bir
öğesinin bulunması da gerekir. Bu hukuki öğe özgülenme ve kadimden beri
kullanma olarak açıklanabilir.71
Mera iddiasının özellikle kadim kullanmaya dayanan mera iddiasının bi­
lirkişi sözleriyle ispatı kabul edilmemiştir. Çünkü bilirkişi, çözümü özel bilgiyi
gerektiren durumlarda bilgisine başvurulan kişidir. Bundan dolayı bilirkişinin
görüşü tek başına hükme esas olmayacaktır. Elde tahsis belgesi yoksa bu
durumda tanık ile'kanıtlamak gerekir.72
Tescil davasına konu olacak taşınmazın, mera, yaylak ve kışlak gibi ka­
mu malı niteliğinde olmaması gerekir.73
Ancak 3194 sayılı imar Yasasının 11/son maddesi, ‘hazırlanan imar pla­
nı sınırları içerisindeki meralar, imar planı onayı ile bu niteliğini kendiliğinden
kaybederek, onaylanan imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu
ve tabi olurlar’ düzenlemesini getirmiştir.
67
68
69
70
71
72
73
Tanım (mera, yaylak ve kışlık ile ilgili ayrıntılı bilgi) için Bknz. CİN,H.-SURLU,M.H.: Türk Hukukunda Mera,
Yaylak, Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Ankara 2000, s.37.
Mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve harita, Köy Hizmetlerinden istenilmclidir.
Uygulamada "mer'a tahsis belgesi" denilmektedir. Tanım için Bknz. CİN,HOŞURLU,M.H.: age. s.38.
CİN,1I.-SURLU,M.H.: age. s.39 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s.102, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Gn.
Müd. Köyün kuruluş tarihi sorulabilir, eğer kadim köy ise merası da kadimdir.
CİN,H.-SURLU,M.H.: age. s.37. Kadimlik iddiası tanık ile kanıtlanabilir. Burada kanıtlanacak konu, kadimden be­
ri bir özgüleme işleminin olduğu değil, davalı veya davacı köy veya kasaba halkının o yeri mera olarak kadimden
beri kullanmakta olduğu vakıasıdır (7 HD 07.02.1974 T. 10295/450 ; CİN,H.-SURLU,M.H.: age. s.40).
CİN,H. SURLU.M.H.: age. s.43. Mera sınırı değişebilir ve genişlemeye elverişli sınırlardandır. Bu nitelikteki sınır­
lan taşıyan kayıtlar 3402 S.Y.md.20 (766 S.Y. md.42) göre kural olarak miktarı ile geçerlidir. Taşınmazın kenarı­
nın tapu-vergi kaydının mera okuması, tapulama sırasında, vergi-tapu kaydına göre fazla miktarda pay verilmesi,
meradan genişletilmek suretiyle açılarak elde edildiğinin kabulünü gerektirir. Taşınmazın öncesinin mera olmadığı­
na dair iddianın aynı derecede kuvvetli bir delille ispatı gerekir. Davacının bu şekilde bir belge getiremeyeceğine
göre, öncesinin mera olmadığını belirtir tanık beyanlarını itibar edilemez.
20 1ID 23.01.1995 T. 1994/2442,495 (YKD. 1996/4 s.601 vd.). Aynı doğrultuda 20 HD 31.10.1994 T. 1993/6819,
12947 (YKD. 1997/7 s.l 128). Bir yerin mera olduğunu kabul etmek için o yerin ya kamu yararına tahsis edilmiş ol­
ması ya da kadimden bu yana mera olarak kullanıldığının ispatı gerekir (HGK. 17.12.1982 T. 1979/7-1708, 956 ;
KARAM AN,D.: age. s.57). Mera sınırlandırılmasına karşı açılan itiraz davası kesinleşmeyi önler. Tutanağı kesin­
leşmeyen taşınmazlarla ilgili davalara kadastro mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik karan verilmesi gerekir
(8 HD 11.02.2002 T. 311/1159 ; yayınlanmamıştır); 7 HD 12.02.1973 T. 66/794 (CİN,H. S URLU,M.H.:age. s.56).
Erol KARAASLAN
465
Bu durumda, meraların zamanaşımı ile kazanmaya konu olamayacakla­
rı ancak İmar Yasası md.11/son ile özel mülkiyet konu olacaklarından zama­
naşımı ile kazanılabilecekleri kabul edilmelidir.74
Uygulamada karşımıza en çok hizmet mallarından olan meralar üzerin­
de biraz daha durmak yararlı olacaktır. Özellikle mera araştırılmasının yönte­
mine uygun olarak yapılması önem göstermektedir. Bir yerin mera olup olma­
dığının öncelikle taşınmazın bulunduğu çalışma alanında tahsisli mera olup
olmadığının ilgili yerlerden sorulup saptanması, mera tahsis kaydı var ise me­
ra tahsis kaydı ve dayanağı belgelerin getirilmesi gerekir. Bunlar taşınmaza
uygulanarak dava konusu taşınmazın mera tahsis kaydı kapsamında kalıp
kalmadığının belirlenmesi gerekir.
Eğer mera tahsis kaydı yoksa, davada yararı olmayan komşu köy halkın­
dan seçilecek yerel bilirkişi76 aracılığı ile dava konusu taşınmazın mera olup
olmadığının saptanması, eğer bilirkişi sözleri yeterli görülmez ise tarafların
aynı yöntemle gösterecekleri tanıklarının taşınmazın başında dinlenilmesi
gerekir (HYY. md.259-365). Bilirkişi ve tanık sözlerinin değerlendirilmesinde
komşu parsellerin tutanak örnekleri ve dayanağı belgelerden de yararlanıla­
rak gerektiğinde uzman bilirkişiye başvurulması76 ve tutanak bilirkişilerinin
dinlenilmesi, çekişme konusu taşınmazın mera niteliğinin açık ve tereddüt ya­
ratmayacak biçimde belirlenmesi gerekir.77
Mera sınırları değişebilir ve genişletmeye elverişli sınırlardandır.78 Bu ni74 OKTAY,S.: age. s.34
75 Taşınmazın mera olduğu iddiasına karşı gösterilen tapu kayıtları, tarafsız, yaşlı ve komşu köylerden gösterilen bi­
lirkişilere uygulattırılmalıdır (17 HD 15.01.1992 T. 5573/4715 ; KARAMAN,D.: age. s.57). Tutanaklardaki belirt
me sebebine göre taşınmazın öncesinin mera olduğu ve meradan açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Yargıtay’ın
yerleşmiş ve kararlılık kazanmış içtihatları gereğince, taşınmazla ilgili nitelik ve zilyetlik araştırmasının komşu köy­
lerden seçilen yaşlı ve dava konusu taşınmazlan bilen bilirkişi ve tanılardan müteşekkil listelerin taraflardan istene­
rek bunların taşınmazlar başında dinlenmek suretiyle, önce taşınmazın niteliğinin sonra da tasarruf şeklinin araştı
rıhnası gerekir (8 HD 04.05.2000 T. 3014/3821 ; YKD. 2001/6 s.835). Aynı doğrultuda 8 HD 06.03.2000 T.
1607/1870 (YKD. 2000/12 s.1833).
76 Ziraatçı bilirkişi raporunda taşınmaz üzerinde deve dikeni, köygöçüren ve yabani yulaf bitkilerinin yer aldığını bildi­
rerek kullanma kabiliyeti bakımından 4. sınıf arazi niteliğinde olduğunu bildirmiştir. Bilirkişinin söz ettiği deve dike­
ni, köygöçüren ve yabani yulaf bitkileri mera bitkileri olduğu gerçektir. Rapora göre taşınmazın öncesinin mera ol­
duğu anlaşılmaktadır. Süresi neye ulaşırsa ulaşsın meralar kazandırıcı zamanaşımı yolu ile kazanılamazlar (8 HD
19.02.2001 T. 975/1360 ; yayınlanmamıştır). Taşınmazın ilk defa hazine adına tescil edildiği tarihe kadar davacı ve
murisi tarafından 20 yıldan fazla süre ile tasarruf edildiği yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından ifade edildiğine, taşın­
mazın bu bölümlerinin mera olmadığı açıklanmış olduğuna ve kültür arazisi niteliğinde bulunduğu ziraatçı uzman bi­
lirkişi tarafından gerekçeli olarak açıklanmış bulunduğuna göre, taşınmazın bu bölümüne ait davanın kabulüne karar
verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır (8 HD 18.03.2002 T. 2020/2144 ; yayınlanmamıştır).
77 Gerek kadastro tutanaklarındaki açıklamalar ve gerekse paftadaki açıklamalar karşısında dava konusu yerlerin me­
radan elde edilip edilmediği duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekir. Davacının satıcısına ait 284
tahrir numaralı vergi kaydı kuzey ve güney sınırı "bor" olarak yazılı bulunan bir belgedir. Yerel bilirkişi ve tanık
lardan bor sözcüğünün mera olarak kullanılıp kullanılmadığı sorulmadığı gibi, eylemli durum da gözönünde tutula­
rak borun mera niteliğinde bir yer olup olmadığı da mahkemece tartışılıp değerlendirilmemiştir (8 HD 18.03.2002
T. 1746/2148 ; yayınlanmamıştır).
78 Kayıtta hâli okuyan sınır, eylemli durumda da mera ise, kayıt fazlasının meradan açıldığının kabulü gerekir. Mera
incelemesi yalnız çekişmeli taşınmazda değil, komşu parsellerle birlikte yapılmalıdır (HGK. 31.01.1990 T. 1989/16593,40 ; KARAMAN,D.: age. s.57).
466
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
telıkteki sınırları taşıyan kayıtlar 3402 sayılı Kadastro Yasasının 20. (766 sa­
yılı Tapu Yasası 42) maddesine göre kural olarak miktarı ile geçerlidir. Mik­
tar fazlası olan dava konusu parselin kaydın tesis tarihinde mevcut olan me­
radan genişletilmek suretiyle açılmak suretiyle elde edildiğinin kabulü zorun­
ludur. Bu durum davacının dayanağı olan resmi kayıtlara veya taşınmazın
yanında bulunan eylemli meradan anlaşılabilir. Taşınmazın öncesinin mera
olmadığına dair iddianın aynı derecede geçerliliğe sahip bir delille ispatlan­
ması gerekir. Davacı bu şekilde bir belge sunamazsa, lehindeki tanık beyan­
larına geçerlilik tanınamaz.
Uygulamada komşu taşınmazlara ait varsa tapu veya vergi kayıtları getirtilmekte bunların çekişmeli taşınmazı ne biçimde gösterdiği araştırılmakta
bu yolla dava konusunun niteliği belirlenmektedir.79 Kuşkusuz bu uygulama
takdiri delildir. Davacı, tapu veya vergi kaydının tarafı (maliki) değilse, o bel­
geye karşı aksini her türlü delille ispat edebilir (HYY. md.290). Fakat sınırda­
ki taşınmaz davalıya ait olup da tapu veya vergi kaydı varsa ve çekişmeli ye­
ri mera olarak gösteriyorsa, davacının bunun aksini aynı geçerlilikte bir delil­
le ispat etmesi gerekir. Davacının taraf olduğu bir hukuk davasında taşınma­
zın mera olduğu ispatlanmış veya davacı aynı taşınmaz hakkında ceza mah­
kemesi kararı ile meraya elatma suçundan (TCY. md.513) mahkum olup hü­
küm kesinleşmişse bu karar davacıyı bağlar.80
Kışlak, hayvanların kış mevsiminde barındırılmaları ve otundan yararlanma­
ları için tahsis edilen ya da öteden beri (kadim) bu amaçla kullanılagelen arazidir.
Yaylak ise yaz mevsimini geçirmeleri ve hayvanlarını otlatmaları ve otun­
dan yararlanmaları için tahsis edilen ya da öteden beri (kadim) bu amaçla
kullanılagelen arazi olarak tanımlanmıştır. Yaylaların zamanaşımı ile kazanıl­
ması olanaklı değildir.81
79
Çekişmeli yer büyük mera parselleri ortasında kaldığı gibi, mera bütünlüğünün de bozulduğu için öncesinin mera
olduğu kabul edilerek sınırlandınlıp özel siciline yazılmasına karar vermek gerekmiştir (17 HD 17.12.1992 T.
5416/11908 ; KARAMAN,D.: age, s.59). Çekişmeli taşınmazın dört tarafının kadim mera ile çevrili olduğu, çekiş­
meli yerin meranın ortasında kaldığı, mera bütünlüğünü bozduğu, dolayısıyla kadim meradan açıldığının ziraat bi­
lirkişisi tarafından bildirildiği anlaşılmakla, mera olarak sınırlandırılmasına kara verilmelidir (17 HD 22.02.1993 T.
1249/1766 ; KARAMAN,D.: age. s.57).
80 SINMAZ,B-KARATAŞ,!.: age. s.102 ; 8 HD 23.09.1983 T. 8616/86PO (SINMAZ!B.-1<ARATAŞ,Î.: age, s.103) ;
8 HD 02.10.1990 T. 4364/12683 (KARAMAN,D.: age. s.57).
81 Bir taşınmazın zilyetlik yoluyla tescile konu olabilmesi için, öncelikle tapuda kayıtlı olmaması, orman, mera, yay­
la ve kışlak gibi kamu malı niteliğindeki yerlerden bulunmaması ve 3402 S.Y. 14. maddesi ile zilyetlikle yer ka­
zanmaya ilişkin maddelerde yazılı koşulların davacı yararına gerçekleşmiş olması gerekir. Buna göre; nizalı yer ve
çevresinin niteliği, öncesinin ne olduğu yöntemince araştırılmalı; yayla olduğu savunması varsa bir yayla tahsis ka­
rarı ve genel yayla tapusu ya da özel idare kaydı bulunup bulunmadığının soruşturulması, varsa bu belgelerle birlik­
te dayanağı harita, ilgili merciinden istenerek mahalline uygulanmak^suretiyle, nizalı taşınmazın bu belgeler karşı­
sındaki durumu saptanmalı bu tür belgelerin olmaması halinde çevre köylerden seçilmiş yaşlı ve tarafsız yerel bilir­
kişiler ve hâzinenin yine çevre köylerden göstereceği tanıkların taşınmazın başında bilgilerine başvurarak; taşınma­
zın niteliğinin belirlenmeli, genel olarak, "bir veya birkaç köy, kasaba ve şehir halkının yaz aylarında hayvanlarını
otlatmak ve serinletmek için tahsisen veya kadimen yararlandığı arazi parçaları" şeklinde tanımlanan kamunun ya­
rarlandığı yayla niteliğindeki yerlerde zilyetlikle toprak kazanılmayacağı ve bu yerlerin özel mülkiyet konusu ola­
mayacağı düşünülmelidir (20 HD 20.06.1994 T. 1993/6624, 58 ; http://adalet.org/obekran.php?id=851)
Erol KARAASLAN
467
Mera ile ilgili anlatılanlar kışlak ve yaylaklar için de geçerli olup bu yerler
de zamanaşımı yolu ile kazanılamazlar.
Otlaklar:
442 sayılı Köy Yasası md.2, köyü oluşturan yerleri sayarken otlaklardan
da söz etmiştir.
Otlaklar kamu malı olup otundan ve sulundan yararlanılan ve hukuksal
niteliği açısından meradan farkı olmayan, belli bir kesim halkın yararlandığı
taşınmazlardır.82Otlaklar, Kad.Y. md.16/B’de açıkça özel mülkiyete konu ola­
mayacakları düzenlenmiştir. Otlaklar kamu malı olduklarından zamanaşımı
yolu ile kazanılamazlar.83
Genel Harman Yerleri:
Mevzuatımızda harman yerine ilişkin bir tanım yoktur. Kad.Y. 16/B’de or­
ta malları içinde ‘harman yeri’ olarak söz edilmesine rağmen, özel harman
yerlerinden ayırmak için, genel harman yeri olarak söylemek daha doğru ola­
caktır. Burada da kadimden beri harman yeri olarak kullanılmalı veya özgüleme (tahsis) işlemi yapılmalıdır. Genel harman yerleri zamanaşımı yolu ile
kazanılamayacaklardır.84 Ancak özel harman yerleri koşullarının varlığı halin­
de kazanmaya konu olabilirler.85
Bir taşınmazın genel harman yeri olarak nitelendirilebilmesi için, bir köy
halkının tümünün harman yapmaları için tahsis edilmesi ya da kadimden be­
ri bu şekilde kullanılmış olması gerekir. Taşınmazın özel harman yeri olarak
kabul edilebilmesi için ise ya tapu kaydı kapsamında olması ya da uzun sü­
re ve ekonomik amaca uygun olarak zilyetliğin harman yeri niteliği ile sürdü82
83
SINMAZ,B. KARATAŞ,!.: age. s.103
Köy otlakiyesi ve mezarlığın, umumun menfaatma tahsis edilmiş yerlerden olduğundan tescili mümkün değildir (8
HD 07.02.1963 T. 691/823 ; YILMAZ,E.- YILMAZ,Ü.: Hukuk Rehberi, Ankara 1997,s. 1623). Tapu kaydında ta­
şınmazın niteliği otlak diye belirtilmiştir. Otlak, mera demek olması itibariyle 474 S.Y. 3. maddesine girer. Özel
mülkiyete konu teşkil etmez. Bu sebeple zamanaşımı ile kazanılamaz (7 HD 24.08.1959 T. 10866/8908 ; YIL­
MAZ,E.- YILMAZ,Ü.: age. s. 1624). Çayır olarak kullanmanın da mülkiyeti kazanmaya olanak verdiği yönündeki
görüş için Bknz. HGK 31.05.1978 T. 1976/8-3492, 398 (EGEMEN,E.-ÇELÎKOĞLU,A.R.-KAYNAK,A.N.-SELÎMOĞLU,Y.E, GÖK,H. DURSUNKAYA.O.: Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Oıı Yıllık Emsal Kararları 1975
1984, Ankara 1985, s.232).
84 Kamu yararına ayrılmış tüm orta malları gibi, genel harman yerleri de birer kamu malıdır. Kamu mallarının sadece
yararlanma hakkı kadim veya tahsis edildiği tüzel kişiliğe, kuru mülkiyeti ise devlete aittir (1 HD 10.11.1987 T.
11356/10167 ; KARAMAN,D.: age. s.63). Harman yerinin kazandırıcı zamanaşımı ile edinilmeleri olanaksızdır. Sı­
nırından birisinde harman yeri yazılan tapu ve vergi kayıtları miktarıyla geçerlidir (17 HD 16.11.1992 T.
2475/10206 ; KARAMAN,D.: age. s.63).
85 Özel harman yeri olarak kabul edilebilmesi için zilyedin belli mevsimde harman yeri olarak kullandığı arazinin, har­
man bitiminden sonra da hakimiyeti altıda bulundurduğunu ve kullanmaya devam ettiğini kanıtlaması gerekir (7 HD
12.01.1981 T. 9381/35 ; YILMAZ,E.- YILMAZ,Ü.: age. s.1623). Bir yer özel harman yeri olarak kullanılıp har­
man mevsimi dışında boş bırakılmıyor ve zilyedin fiili hakimiyeti sürdürülüyorsa, zilyetliğin taşınmazın ekonomik
amacına uygun olduğu kabul edilmelidir (7 HD 29.02.1984 T. 1983/14028, 2672 ; KILIÇ,H.: age. s.29).
468
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
rülmesi gerekir. Sadece yılın belirli bir ayında harman dökmek suretiyle kul­
lanma, taşınmazın özel harman yeri olarak kabulünü ve zilyetlik yoluyla ka­
zanılmasını gerektirmez.86
Sıvat ve Eyrek Yerleri:
Köy ve kasabaya ait hayvanların dere veya çeşme başlarında sulandığı
yerlere sıvat; hayvanların sulandıktan sonra veya önce dinlendikleri yerlere
eyrek denir.87Sıvat ve eyrek yerleri için de kadimden beni kullanma veya öz­
güleme (tahsis) işlemi gereklidir. Araştırmadan sonra bu nitelikte ise bu taşın­
mazlar da zamanaşımı yolu ile kazanılamayacaklardır.
Daha önce 3194 sayılı yasaya değinmiştik.88Bu halde imar planında özel
mülkiyete tabi olan meydanlar zamanaşımı yolu ile kazanmaya uygun duru­
ma gelirler.
Meydanlar:
Kadimden beri yerleşim yerleri içinde veya dışında olup araç park etmek
gibi amaçlarla kullanılan boşluklara ‘meydan’ denir. Buralarda belli günlerde
düğün ve sünnet gibi törenler de yapılabilir.
Bu tür yerler köylerin hiçbir kamu hizmetinde kullanılmayan boşluklar an­
lamında da değildir.89 Köy boşlukları kural olarak hâzineye ait olup, zilyetlikle
kazanıldığı halde, meydanlar köy orta malı niteliğindedir. Özel mülk konusu
olamazlar.90
Meydanlar hem hizmet malı içerisinde (Kad.Y. md.16/A) ve hem de orta
malları içerisinde (Kad. Y. Md.16/B) sayılmıştır. Meydanlar için bir özgüleme
işlemi varsa veya kadimden beri bu amaçla kullanılmaktaysa, orta malı içine;
bunun tersi durumunda ise hizmet malı sayılacaktır.91
Baltalıklar:
442 sayılı Köy Yasası 2. maddesi baltalıkları, köyü oluşturan yerler ara­
sında sayılmıştır. Baltalıklar kadimden beri veya özgüleme işlemiyle köy ve­
ya kasabanın kullandığı koru niteliğindeki yerlerdir. Burada hemen belirtmek
gerekir ki, bu yerler Orman Yasasına tabi olmamalıdır. Aksi halde orman ile
ilgili araştırma yapılmalıdır.
86
87
88
89
90
91
7 HD 06.02.19% T. C.22 S.6 s.960 (KARAMAN,D.: age. s.63).
SINMAZ,B.-KARATAŞ.l.: age. s.104 ; OKTAY,S.: age. s.36
Bknz. s.9 Dp.75
Dava konusu taşınmaz köy içerisinde bulunan bir yerdir. Dosya kapsamına göre; dava konusu yerlerin, köy boşlu­
ğu niteliğinde bir yer olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir yerin koşulları mevcut olduğu takdirde kazandırıcı zamana­
şımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkündür (8 HD 12.02.2002 T. 972/1281 ; yayınlanmamıştır).
SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s. 104. Hukukumuzda köy boşluğu diye arazi türü olmadığı yönündeki görüş için
Bknz. HGK 11.01.1980 T. 1978/14-246, 51 (EGEMEN,E.-ÇELİKOĞLU,A.R.-KAYNAK,A.N.-SELtMOĞLU,Y.E.-GÖK,H. DURSUNKAYA.O.: age. s.335).
OKTAY,S.: age. s.38
Erol KARAASLAN
469
Yollar:
Yollar nitelikleri gereği herkesin kullanımına açık taşınmazlardır. Amaca
uygun olarak dileyen herkes yollardan yararlanabilir. Yol özgüleme kararı ve­
ya kadimden beri bu amaca ayrılması halinde zamanaşımı yolu ile kazanıla­
maz. Ancak, özgüleme kararının kalkması veya kadim yol olmaması halinde
zamanaşımı yolu ile kazanmaya uygun hale gelebilir.92
Terk edilmiş yolların zilyetlikli kazanılması olanaklıdır.93 Yol fazlası olan
yer, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılabilir.94 Bir yerin yol fazlası ol­
duğunun kabulü için, aslının yol olması ya da yol olarak tahsis, kamulaştırma
gibi işlemlerle belirtilip, fiilen yol kısmının dışında kalması ya da yolun daral­
tılması ve kısmi güzergah değişikliği nedeniyle fiilen yol dışında kalmış ve yo­
la bitişik yer bulunması gerekir.95
Kad.Y. 16/B yolların orta malı olduğunu belirtikten sonra, bu yerlerin (yol,
meydan ve köprülerin) haritasında gösterilmekle yetinileceği belirtilmiştir.
cc) Devletin Hüküm ve Tasarrufu Altında Olan Mallar
TMY. md. 715 "Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, devletin hü­
küm ve tasarrufu altındadır.
Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar,
buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar,
kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.
Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korun­
ması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tabidir." düzenleme­
sini getirmiştir.
Bu düzenleme, Medeni Yasa hükümlerinin uygulama alanı dışında kalan
ve kamu hukuku alanına giren eşyayı belirtmiş, özel hukuka bir sınır çizmiş­
tir. Bu madde kapsamına giren malların, kamu malları olduğu söylenebilir.96
Maddede geçen sahipsiz mal terimi hatalı bir terimdir.97
92
93
94
95
96
97
Onaylı imar planında yol olarak gösterilen veya eylemli olarak yola dönüştürülen taşınmazlar kamu inalı sayılaca­
ğından, kazandırıcı zamanaşımı veya zilyetliğe dayanılarak tescil istenemeyeceği gibi MY. md.912 (TMY. md.999)
uyarınca özel mülkiyet şeklinde tapuya tesciline olanak yoktur. Ancak, imar planında yol olarak ayrıldığı tarihe ka
dar MY. md.639 (TMY. md.713) yazılı koşulların oluşmuş bulunması halinde, bu yer üzerinde zilyetliğin tespitine
karar verilmesi ve zilyetliğin tespiti ile yetinilmesi gerekir (8 HD 13.03.1995 T. 1994/6497 10198 ; httn://adalet.org/obekran.php?id=l 149). Nizalı taşınmazın hukuki niteliğinin belirlendiği ve yol olması nedeniyle tespit dışı
bırakılma tarihinden devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup henüz imar, ihya ve zilyetlik yoluyla ta­
sarrufa başlanılmadığı, ziraata elverişli hale getirilmediği tespif dışı bırakma işlem ve nedeninden ve davacı zilye­
din bu işleme karşı hak iddiasıyla itirazda bulunmadığı anlaşılmakla zilyetliğin ancak en erken tespit tarihinden baş­
ladığının kabulü gerekir (8 HD 12.02.2002 T. 953/1282 ; yayınlanmamıştır).
8 HD 22.06.1994 T. 1992/5419, 5826 <httn://adalet.org/obekran.phn?id=438). 8 HD 29.03.2002 T. 2235/2620
(YKD. 2002/7 s. 1032).
8 HD 29.12.1987 T.16058/16080 (YKD. 1988/7, s.929). 8 HD 29.12.1987 T. 16058/16080 (AYAN>1.: age.s.176).
8 HD 19.09.1984 T. 8205/7896 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: age. s. 105)
DÜZCEER.A.&.: age. s. 8. MY. md.999 "özel m ülkiyete tabi olmayan ve kamunun yararlanmasına aynlan taşınmaz­
lar. bunlara ilişkin tescili gerekli bir ayni haklan kurulması sözkoııusu olmadıkça, kütüğe kaydolunmaz.
Tapula kayıtlı bir taşınmaz, kayda tabi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır." demektedir.
ÖZAY,t.H.: age. s.586. Aynca devletin hüküm ve tasarrufu altındaki terimi için Bknz. ÖZAY.t.H.: age, s.591 vd.
470
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar
(bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile
deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir (Kad.Y.
md.16/C). Şimdi maddede sınırlayıcı olmayarak sayılan bu yerleri ele alalım.
Tarıma Uygun Olmayan Taşınmazlar:
Tarıma elverişli yerler, 3083 sayılı SAADDTRY. 2/b maddesinde açıkla­
nan taşınmazlardır.98 Bu tanımın dışındaki yerler ise tarıma uygun olmayan
yerler olarak anılacaktır.99
Tarıma uygun olmayan taşınmazlara yasada örnek olarak sayılan kaya­
lar, tepeler ve dağlar, gerçekten böyle bir elverişsizlik göstermektemidir,
araştırılmalıdır.
Kural olarak tarıma uygun olmayan kayalar, tepeler ve dağlar devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır. Fakat bu tür taşınmazların tarıma uygun bö­
lümlerinin kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılması olanaklıdır. Bunların
bazı kısımlarının tarım arazisi niteliğinde bulunması veya imar-ihya (Kad.Y.
md.17) yoluyla kültür toprağı haline getirilmesi olanaklıdır.100Bunun tespiti uz­
man ziraatçı bilirkişi aracılığı ile yapılabilir.101
98
Orman sınırları dışında kalan, zirai üretim yapılan, çayır, mera, yaylak ve kışlak olarak kullanılan, kullanma şekil­
lerinden birine tahsis edilen veya ekonomik olarak imar, ihya ve ıslah edilerek üretime açılabilecek arazileridir. Da­
ha önce yürürlükte yer alan 1617 sayılı TTRÖY ıııd.2 buna benzer bir tanımlama yapmıştır.
99 Tescil konusu taşınmaz ve çevresindeki taşınmazların konumunu gösteren dosya arasındaki haritada, çevre taşınmaz­
lar üzerinde birçok göletlerin oluştuğu belirlenmiştir. Gölet haline gelen bir yer, kural olarak devletin hüküm ve ta­
sarrufu altında bulunan yerlerden olup, hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Taşınmaz gölet sularının etkisi ve
ortasında kalmış olması nedeniyle, kültür arazisi niteliğini yitirmiş bulunmaktadır. Böyle bir yerin kazandırıcı zama
naşımı ve zilyetlik yoluyla tapuya tescili mümkün olmaz (8 HD 25.04.2002 T.3097/3428 ; YKD 2002/8, s.l 182 vd).
100 SINMAZ,B.-KARAT AŞ,I.: age. s.105 ; DÜZCEER.A.R.: age. s .l8. Dağ ve tepe sınırları değişir ve genişletilmeye
elverişli sınırlardandır. 3402 S.Y. Kadastro Yasasının 20/c, mülga Tapulama Yasasının 42. maddesi hükmüne göre:
"harita, plan ve krokiye dayanmayan tapu ve vergi kaydı gibi kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar değişebilir ve ge­
nişletilmeye elverişli nitelikte ise bunlarda gösterilen miktara itibar olunur." Bu hüküm karşısında kural olarak ka­
yıtta gösterilen miktar fazlasına kayıt tarihinde değişebilir sınırın genişletilmesi suretiyle elde edildiği sonucuna va­
rılır. Genişletilen kısım zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilebilmeği için ziraata elverişli yerler­
den olması gerekir. Dağ, dağ tepeleri, kayalıklar ve akarsular TMY. md. 715 (MY.md.641) sahipsiz şey diye adlan .
dırılan oluşları ve yaradılışları itibariyle tarıma elverişli olmayan, kural olarak zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı
yoluyla mülk edinilmeyen devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdendir. Bir yerin dağ, tepe olması o yerin her
halükarda kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmeyeceği anlamına da gelmez. Bu yerlerin tanma elverişli ol­
mayan bölümlerinin kazanılması mümkün değil ise de, tarıma elverişli yerler deyimine açıklık getirmek gerekir. Ta­
nma elverişli yerler deyiminden, verim azlığı ya da çokluğu sözkonusu olmadan eldeki bilgilere göre insana yarar­
lı bitki yetiştirilmesi mümkün olan, üzerinde ekim, dikim, bakım, yetiştirme yapılabilen ya da onnan harici doğnıdan doğruya yararlanmak suretiyle bitki yetiştirmeye veya hayvan otlatmaya elverişli olan ya da imar- ihya yoluy­
la üretime elverişli hale getirilebilen yerler anlaşılır (8 HD 22.06.1998 T. 1415/7223 ; YKD. 1998/7, s. 996).
101 Uzman bilirkişi ziraat mühendisi, taşınmazda "yoğun olarak, taş, kayalar ve makilik adı verilen bitki örtüsü ile için­
de yer yer delicelikler ve 13-14 adet bakımsız yaşlı zeytin ağaçlarının bulunduğunu devletin hüküm ve tasamıfu al­
tında bulunan dağ, tepe, dere yatağı ve benzeri yerlerden olduğunu" açıklamıştır. Taşınmazın belirlenen bu nitelik
leri itibariyle 4721 sayılı TMY 715 (MY. md.641) ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi kapsamında ka­
lan yerlerden olup tapuya tescili mümkün olmayan yerlerden olduğu anlaşılmaktadır (8 HD 11.02.2002 T. 25/1230
; yayınlanmamıştır). Ziraatçı uzman bilirkişisi parselin bazı kısımlannın taşlık ve yeni toprak işlenmesi yapılmış
yerlerden olduğunu açıklamıştır. Ziraatçı bilirkişinin raporu karşısında dava konusu taşınmazlaıın kültür arazisi ni­
teliğinde olup olmadıkları kesin olarak belirlenmiş değildir. Tüııı parsellerin nitelikleri hakkında ziraatçı uzman bi­
lirkişiden gerekçeli görüş alınması, taşlık ve sürülmeyen alanlar mevcut ise bunların külttü' arazisi niteliğini kaza­
nan yerlere göre oıanlannın, bu şekilde dava konusu taşınmazların üstün vasfının belirlenmesi, taşlık ve sürülme­
yen alanlar mevcut ise bunların teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret edilmesi gerekmektedir (8 HD 07.02.2002
T. 2001/7381, 1079 ; yayınlanmamıştır).
Erol KARAASLAN
471
Ormanlar
Ormanlar, bir doğal servet olması nedeniyle, devletin hüküm ve tasarru­
fu altındadır (ANY. md.168, OY. md.3, Kad.Y. md.16).102 Genel olarak bakıl­
dığında ve ANY. md.168-170 hükümleri incelendiğinde kamu yararının
önplana çıktığı, yasama ve yürütmenin sınırlandırıldığı görülecektir.
Orman içinde veya çevresinde yaşayanlarca yerleşim yeri veya tarım
alanı açmak için yapılan çalışmalar sonucu orman kadastrosundaki orman sı­
nırları ile eylemli sınırlar birbirini tutmamaktadır. Sözkonusu eylemli durumun
hukukileştirilmesi için yasayapıcı tarafından bir çok yasa kabul edilmiştir.103
OY. md.1/1 "Tabii olarak yetişen ve emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık
toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır" demektedir.
Bu maddenin ikinci fıkrası ise11 bent halinde ilk fıkranın istisnalarını be­
lirtmiştir. Buna göre; sazlıklar, step nebatlarıyla örtülü yerler, dikenlikler, park­
lar, mezarlıklar içindeki ağaç ve ağaççıklı yerler, sahipli arazide bulunup da
civardaki ormanlarda doğal olarak yetişmeyen ağaç ve ağaççıklar, orman sı­
nırları dışındaki yüzölçümü üç hektarı (otuz dönüm) geçmeyen sahipli arazi­
lerdeki ağaç ve ağaççıklı yerler, sahipli arazilerdeki fıstık çamlıkları ve pala­
mut meşeleri ile her türlü meyveli ağaç ve ağaççıklı yerler, sahipli arazideki
aşılı ve aşısız zeytinlikler ile funda veya makilerle örtülü, orman ve toprak mu­
hafaza karakteri taşımayan yerler orman sayılmaz.104
Ormanlar, mülkiyet ve yönetim yönünden; devlet ormanları, tüzel kişi ka­
mu kurumlarına ait ormanlar ve özel ormanlar olmak üzere üçe ayrılmıştır
(OY. md.4/l). Nitelik ve karakter bakımından ise muhafaza ormanları, milli
parklar105ve istihsal ormanları106olarak üçe ayrılmıştır (OY. md.4/ll).
Kesinleşmiş orman tahdit sınırları içindeki tapular, hukuki değerini yitirdi­
ğinden, bu yerler de orman sayılır.107
Ayrıca, devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açık­
lıklarından faydalanarak işgal veya herhangi şekilde elde edilecek yerlerle,
buralara yapılacak her türlü yapı ve tesisler şahıslar adına tapuya tescil edi­
lemez (6831 sayılı OY. md.17/ll).
102 BAŞPINAR,V.: Orman Sınırı Dışına Çıkarılan Yerlerin Hukuki Durumu, http://w\v\v .jura.uni-sb.de/turkish/Vbaspinaii.html, s.l.Yazar, 3302 sayılı yasayla değişik OY. m d.ll/IV hükmüne göre, "kadastrosu yapılıp kesinleşen
devlete ait ormanlar, tapu dairelerince hiçbir harç, vergi ve resim alınmaksızın hazine adına tapuya tescil olunur",
bu hükme göre, ancak kadastrosu yapılmamış ormanlar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, görüşündedir (BAŞPINAR,V.: age. s.l D p.l).
103 BAŞPINAR.V.: age. s.2
104 11.12.1987 T. 19661 S. RG.’de yayınlanmış olan, 6831 sayılı Orman Yasasının 1. Maddesine Göre Orman Sayıl­
mayan Yerlerdeki Ağaç ve Ağaççıklardan Sahiplerinin Faydalanma Şekil ve Esasları Hakkında Yönetmelik md.5
105 OY. md.25 ; 2873 S. Milli Parklar Yasası
106 Ticari olarak işletilen ve orman ürünlerinden faydalanılan ormanlardır (AYGEN,D.: Orman Kanunu, Ankara 2000,
s. 203).
107 AYGEN,D.: age. s.56
472
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ <TMY.md.713)
Orman kadastrosu yapılmış yerler bakımından; orman kadastrosuna iliş­
kin tutanak ve harita getirtilip uzman bilirkişilerce108taşınmaza uygulanır. Eğer
taşınmaz, harita kapsamında kalıyorsa orman sayılacak ve özel mülkiyete
konu olamayacağından, zamanaşımı yolu ile kazanılamayacaktır.
Bu nedenle, bugünkü hukuk düzeni karşısında, orman sınırları dışına çı­
karılmayan bir yerde, üzerinde orman olsun veya olmasın mülkiyet kazammını sağlayacak, haklı bir zilyetlik kurulması mümkün değildir.109
Bir yerin orman olup olmadığını tespit ederken sadece orada ağaç ve
ağaççıkların veya her ikisinin bulunup bulunmadığına bakamayacaktır. Bu­
nunla birlikte ağaç ve ağaççıkların dip kütüklerinin, orman refakat florası mu­
sir bitkilerinin, humus kalıntılarının, ceza veya hukuk mahkemelerince veril­
miş ve tespit konusu yerle uygulanabilir ilamların,110yangın, haşere ve hasta­
lık gibi sebeplerle meydana geldiğini gösterir tutanak, rapor ve krokilerin, es­
ki tarihli hava fotoğrafları ve bunlara dayanılarak yapılan 1/25.000 veya daha
büyük ölçekli haritaların olup olmadığı, meyil, erozyon şiddeti, iklim ve su re­
jimine olan etki dereceleri araştırılmalıdır.111
Bir yerin orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyıp taşımadığı; orman
biliminden anlayan uzman bilirkişiler aracılığı ile belirlenebilir.112Ormanlarla il­
108 Orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi olmalıdır. Tapu fen memuru, yüksek ziraat mühendisi veya ziraat tekıüsyeninden alman rapor yeterli değildir (DÜZCEER.A.R.: age. s.36). 4785 sayılı yasa gözetilmek suretiyle orman tahdidi ya­
pılıp kesinleşmişse; bir yerin orman olup olmadığı kesinleşmiş tahdit haritasının yerine uygulanması yoluyla çözümlenir.
Ancak, Uygulama orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi bilirkişiye yaptırılmalı ve tahdit haritasında konumu
gösterilmelidir. Mahkemece yeniden yapılacak keşifte, serbest orman mühendisleri arasından seçilecek bir orman yüksek
mühendisi bulunmadığı takdirde orman mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla kesinleşmiş tahdit haritası ve tapulama
paftası uygulattırılmalı; taşınmazın konumu uzman ve fen ehli bilirkişilere düzenlettirilecek tahdit hattı ile irtibatlı krokide
gösterilmeli; oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir (20 HD 19.02.2001 T. 979/1332 ; YKD 2001/7, s.1061).
109 BAŞPINAR.V.: age. s.3. Aynı doğrultuda 30.03.1993 T. 1992/48, 14 sayılı Anayasa Mahkemesi karan için aynı yer
Dp.20. 8 HD 25.04.2002 T. 3097/3428 (YKD 2002/8, s.1181 vd.).
110 Her ne kadar Datça Asliye Hukuk Mahkemesinin 1985/88 esas, 1985/214 karar sayılı hükmü; taraf farklılığı nedeniyle
HYY 237. maddesi anlamında bu dava bakımından kesin hüküm teşkil etmez ise de, kesinleşen mahkeme hükmü eldeki
bu dava bakımından güçlü delil niteliğindedir. Zira kesinleşen mahkeme kararı ile, taşınmazın niteliği kesin surette belir­
lenmiş ve zilyetlikle kazanılmayacak kayalık, dağ yamacı niteliğinde bir yer olduğu anlaşılmıştır. Dağ yamacı olan bu ka­
yalıklarla kaplı bir sahanın zamanla bu niteliğini değiştirip tanın arazisi haline dönüşmesi ilmen mümkün değildir (HGK
03.02.1999 T. 8-8, 29 ; İzmir B.D. 1999/3, s.124).
111 K1LIÇ,H.: Yargıtay Emsal Kararlarıyla İktisap Zamanaşımının Yorumu, Ankara 1992, s.532
112 Dosyadaki fenni bilirkişi krokisine ve orman tahdit haritasına göre taşnımazın bulunduğu yerde orman tahdidi yapıldığı an­
laşılmaktadır. Tahditle ilgili tutanaklar ve harita, dosyaya getirilmiş ise de uygulama fenni bilirkişiye yaptırılmıştır. Bu çe­
şit uygulama Yargıtay içtihatlarında benimsenen usule aykırıdır. Dosyaya getirilen sınırlandırma haritası, çalışma ve askı
tutanaklarının bu işlerde uzman serbest orman yüksek mühendisi ve mahalli bilirkişiler aracılığıyla taşınmaz başmda ve ma­
hallinde yapılmalıdır. Snıırlandırma tutanağı ve haritasında tanımlanan ve gösterilen O.T.S noktaları ve belli sınır noktala­
rı mahalli bilirkişilerin de ve gerektiğinde bilgisine başvurulmak sureüyle yerleri tespit edilmelidir. Sonra harita teknik ku­
rallara göre ve ıöper noktalarında belirtilmek suretiyle yerine uygulanmalı ve bu uygulama ayrınülı şekilde uzman bilirki­
şi rapor ve krokisinde gerekçeli olarak açıklanmalı ve ayrıca dava konusu yer, tahdit haritası üzerinde tasdikli bir şekilde
gösterilerek belirtilmelidir. Açıklanan hususların uzman bilirkişi serbest orman yüksek mühendisi aracılığıyla yerine geti­
rilmesi keşfin ve Yargıtay denetiminin sağlıklı yapılabilmesi yönünden zorunludur. Zira orman tahdidi yapılan yerlerde bir
taşınmazın orman sayılıp yerlerden olup olmadığmın tespiti ancak kesinleşen orman tahdit harita ve tutanaklarının uzman
bilirkişi aracılığıyla uygulanması sonucu belirleneceği hususu Yargıtay’ın kararlılık kazanmış içtihatlan gereğidir (8 HD
16.11.1999 T. 7478/9301 ; YKD 2000/1, s.43). Dava konusu taşınmaz 1954 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında
Devlet Ormanı olarak tespit dışı bırakılmış, 1984 yılında yetkili Orman Kadastro Komisyonunca 6831 sayılı OY hükümle­
ri uyarnıca yapılan smırlama ve nitelik kaybı sebebiyle orman çalışmaları sırasında da hiç orman sayılmayan yerlerden ol­
ması nedeniyle orman sınırlama hattının dışında tutulmuş ve sınırlama 1986 yılında kesinleşmiştir. Kural olarak bir yerin
orman sayılan yerlerden olup olmadığnu belirtme yetkisi Orman Kadastro Komisyonlarına aittir. Ayrıca genel hükümlere
göre açılan davalarda uzman bilirkişi görüşüne başvurulmak suretiyle bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı sap­
tanabilir. Bu tür tespit dışı bırakılan yerlerin kural olarak devletin hüküm ve tasarrufu alünda sayılan yerlerden olup ancak
imar ve ihya yoluyla kazamlabilir ( 8 HD 11.12.2001 T. 2001/5856, 9160 ; yayınlanmamıştır).
Erol KARAASLAN
473
gili uyuşmazlık, uyuşmazlığın çıktığı tarihte yürürlükte bulunan hükümlere gö­
re çözümlenir. Esasen, bir yer ya orman kadastrosu görmüştür ya orman ka­
dastrosu görmemiştir ya da orman sınırları dışına çıkarılmıştır.
Orman Kadastrosu Görmüş Yerler
Bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı araştırılırken öncelikle o
yerde tahdid yapılmış ise buna ilişkin sınırlandırma haritası, işe başlama ve
bitirme, çalışma tutanağı, askı ilan tutanağı ve kesinleşme tarihini belirten
belgelerin okunaklı ve onaylı örnekleri getirtilmelidir. Bundan sonra yerinde
orman yüksek mühendisi ve gerektiğinde yerel ve teknik bilirkişi aracılığıyla
çekişme konusu taşınmaza uygulanmalıdır. Sınırlandırma tutanağı ve harita
arasında tanımlanan ve gösterilen OTS ve belirli sınır noktalarının gerektiğin­
de yerel bilirkişilerin de bilgilerine başvurmak suretiyle yerleri tespit edilmeli­
dir. Sonra harita teknik kurallara göre OTS ve röper noktaları belirtilmek su­
retiyle yerine uygulanmalı ve bu uygulama ayrıntılı bir şekilde uzman bilirkişi
rapor ve krokisinde gerekçeli olarak açıklanmalı ve ayrıca dava konusu yer
tahdit haritası üzerinde tasdikli bir şekilde gösterilerek belirtilmelidir. Anılan
işlemlerin ayrıntılı olarak yapılması Yargıtay denetimine olanak sağlayacak­
tır.113
Orman Kadastrosu Görmeyen Yerler
Orman kadastrosu görmeyen yerlerin orman niteliği, bilirkişi oy ve görü­
şü üzerine hakim tarafından belirlenecektir.114 Bu konuda uzman bilirkişi or­
man bilirkişisidir.115
Bilirkişinin seçiminde, hem o çevreyi iyi bilmesine, hem de orman sınır­
ları dışına çıkarılacak yerler hakkında yeterli bilgisinin bulunmasına dikkat
edilmelidir. Bu bakımdan orman mühendislerinin dışındaki kimselerden, ör­
neğin, tapu fen memuru, ziraat mühendisi veya teknisyenlerinin bilirkişi seçil­
mesi ve bunların hazırladıkları rapor yeterli değildir. Orman Yönetiminin taraf
olduğu davalarda, bilirkişinin burada görevli olmayan orman mühendislerin­
den seçilmesi gerekir. Aksi halde bilirkişinin tarafsızlığı hakkında şüphe du­
yulur.116
113 8 HD 10.04.2000 T. 2706/3000 (YKD. 2001/3, s.349)
114 23.09.1983 T. 2896 SY md.61 ile, tescili istenilen taşınmazın omıan sayılıp sayılamayacağı konusunda Tarım, Or­
man ve Köyişleri Bakanlığı’ndan görüş alma zorunluluğu getiren 6831 S. OY. geçici 1. maddesi yürürlükten kal­
dırılmıştır. Böylece, bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığını anılan bakanlıkça belirtilmesi gereğini açık­
layan 29.05.1957 T. 9/18 S. ÎBK geçerliliğini yitirmiştir (DÜZCEER,A.R.: age. s.37 ; OKTAY,S.: age. s.53).
115 Orman yüksek mühendisi veya omıan mühendisi OY. md.l göre araştırmasını yapacaktır.
116 BAŞPINAR,V.: age. s. 16 Dp.31. Aynı yönde görüş için Bknz. DÜZCEER.A.R.: age. s.36,403 vd.
474
OLAĞAN ÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Orman Sınırı Dışına Çıkarılan Yerler
Anayasaya göre,117orman olarak korunmasında yarar görülmeyen, tarım
alanına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile
31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam ola­
rak kaybetmiş yerler, orman sınırı dışına çıkarılır118 (ANY. md.169/IV, 170/1).
Orman dışına çıkarma OY. md.2' ye göre yapılacaktır.119 Böyle bir yerin var­
lığı halinde de orman bilirkişisi aracılığı ile bu yerin sınırı belirlenecektir.120
Gerçek kişiler adına orman alanı dışına çıkarma işlemi yapılmayacağı gi­
bi, özel ormanlar dışında gerçek kişiler hak sahibi sayılmaları da olanaksız­
dır. Bu durumda gerçek kişi veya kişilerin tahdit dışına çıkarma yolunda Or­
man Yönetimini zorlayıcı dava açmaları sözkonusu değildir.121
Orman sınırı dışına çıkarılma tarihinden itibaren, 20 yıl aralıksız, çekiş­
mesiz ve malik sıfatıyla zilyet kazandırıcı zamanaşımından yararlanabilecek­
tir. Orman sınırı dışına çıkarılma işlemi ile hâzinenin tescil talebinde bulunup
adına tescil edildiği tarih arasında, yirmi yıl geçmesi halinde, burası zilyetlik­
le kazanılabilecektir.
Orman sınırları içine alınan bir yer için tahdit işleminden önce sözkonu117 ANY. md.l69/IV "Onııan olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar göriihneyeıı, aksine tanın
alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 talihinden önce biUm ve fen ba­
kımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alaıılannda ve­
ya hay vaııhhkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bu­
lunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz" ANY. md. 170/1 ise "Ormanlar içinde veya bitişiğin­
deki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından, ormanların gözetilmesi
ve işletihııesinde devletle bu halkın işbirUğiııi sağlayıcı tedbirlerle, 31.12.19S1 tarihinden önce bilim ve fen bakımmdan oıman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak m u­
hafazasında yarar görülmeyen yerleıin tespiti ve orman sınırı dışına çıkartıhnası; orman içindeki köyler halkının kıs­
m en veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanması­
na tahsisi kanunla düzenlenir" hükmünü düzenlemektedir.
118 Orman dışına çıkarılma kavramının haklı olarak, yanlış olduğunu belirten görüşler de bulunmaktadır BAŞPI
NAR,V.: age. s.4 ve özellikle Dp. 42’de anılan yazar ve eser.
119 OY. 2/B "A) Öncelikle oıman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi maksadıyla, orman
olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştüriihnesinde
yarar olduğu tespit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makihklerle örtülü yerlerden tarım
alanlarına dönüştüriihnesinde yarar olduğu tespit edilen yerler,
B ) 31.12.19S1 tarihinden önce bihıı ve fen bakımından orman nitehğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla. bağ,
bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıkhk, fıstıkhk (aııtep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak,
yaylak gibi hayvaııcıhkta kullanıhnasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir; kasaba ve köy yapılarının top­
lu olarak bulunduğu yerleşim alanları,
Orman sınırları dışına çıkartılır" demektedir. Ayrıca, konuyla ilgili olarak 08.10.1984 T. ve 18539 S. RG yayımla­
nan 6831 S. Orman Yasasının 2/A Fıkrasına Göre Orman Sınırları Dışına Çıkarılacak Yerler Hakkında Yönetmelik
ile 02.09.1986 T. 19209 S. RG ile yayımlanan (11.04.1990 T. 20489 S. RG ile değişik) 2/B Maddesinin Uygulan­
ması Hakkındaki Yönetmeliklere bakılabilir.
120 Mahkemece Orman Yönetiminden, ilk tahdit haritası ile ilgili çekişmeli yerlere ait tutanak ve harita ile varsa 2/B
uygulamasına ait tutanak ve harita da celp edilip, yerel bilirkişi ile zemine uygulanıp, tahdit hattı ile ilgili kroki çiz­
dirilip, gerekçeli ve detaylı rapor alınıp, toplanacak delilleri göre kanır verilmelidir (20 HD 17.12.1992 T.
5748/7124 ; AYGENJD.: age. s. 166 vd).
121 20 HD 04.02.1992 T. 243/210 (AYGEN.D.: age. s.148).
Erol KARAASLAN
475
su olan zilyetliğin o yerin sonradan orman dışına çıkarılması halinde, orman
sınırı dışına çıkarıldıktan sonra işleyen zilyetliğe eklenip eklenemeyeceği dü­
şünülecek olursa; bir yerin orman sınırları içine alınması ile o ana kadar işle­
yen zamanaşımı kesilmiş olur ve bir daha bu süre hesaba katılmaz. Çünkü
burada artık malik gibi zilyet olma unsuru kalmamıştır. Zamanaşımı tekrar iş­
lemeye başlaması için bütün unsurların bir arada bulunması gerekir. Taşın­
maz sonradan devlet ormanı sınırı dışına çıkarılmışsa, sınırlamadan önceki
zamanaşımı süresi hesaba katılmaz. Sınır dışına çıkarma işleminden itibaren
yeni zamanaşımı süresinin geçmesi gerekir.122
Orman sınırı dışına çıkarılan yerler, devletin özel mülkiyetindeki taşın­
maz mallar arasında yer alır.123
Orman dışına çıkarılma işlemi 2 dönem içinde incelenmelidir;
1- Orman Sınırı Dışına Çıkarılma 01.01.1984’den Önce Yapılmışsa
(1744 sayılı yasa dönemi);
1744 sayılı yasayla değişik OY. md.2/B’de çıkarma işleminin kimin adı­
na yapılacağı hakkında bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, orman dı­
şına çıkarılan yer sınırlaması itirazsız kesinleşmiş ve daha önce bir kimse
adına tapulu ise tekrar eski sahibine geçecektir. 1744 sayılı yasanın yürürlük
tarihi ile 2896 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarih arasındaki dönem açısın­
dan; tapulu olup da OY. md.2/B uygulaması ile orman dışına çıkarılan kişile­
re ait yerler yine eski sahipleri adına tescil olunur. Buna karşılık, tarım arazi­
si olması nedeniyle orman dışına çıkarılan yer, tapusuz ise çıkarma işlemi
hazine adına yapılmalıdır. Bunun için hâzinenin talep şartı aranır.124
2- Orman Sınırı Dışına Çıkarma 01.01.1984’den Sonra Yapılmışsa
(2896 ve 3302 sayılı yasa dönemi);
2896 sayılı yasayla değişik 6831 sayılı OY md.2 gereğince hazine le­
hine, orman sınırları dışına çıkarılan yerler hakkında mülkiyet iddiası dinlen­
mez.1252896 sayılı yasaya göre çıkarma işlemi yapılmışsa ve yer tapusuz ise
hazine adına, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumuna ait ise bu kurum adına, özel
orman ise sahipleri adına tescil edilir.125
122 OKTAY.S.: age. s.55 ; DÜZCEER.A.R.: age. s.39
123 BAŞPINAR,V.: age. s.6. Ayrıca, yazar sözkonusu yer uzun süre, 2924 S. yasa uygulamasına tabi tutulmaması ha­
linde ne olacağıma düzenlenmediğini değinerek; 5 yıl içinde 2924 S. yasa hükümlerine tabi tutulmaması halinde,
zilyetlik veya ihya yolu ile kazanılacak taşınmazlar arasına alınmalıdır, görüşündedir (BAŞPINAR.V.: age, s.6
Dp.67). 2924 sayılı yasanın 11/1. md. uyarınca taşınmazı kullanan kişilere satılması öngörülmüştür. Kadastro çalış­
maları sırasında yerin hazine adma tespiti yapılır, eylemli kullanım durumuna göre de bu yerler üzerindeki nıuhtesat ile tasarruf edenlerin isimleri kadastro tutanağına geçirilir. (8 HD 05.12.2000 T. 8487/9437 ; yayınlanmamıştır).
124 BAŞPINAR,V.: age. s.7 ; KILIÇ,H.: age. s.516.
125 KILIÇ,H.: age. s.517
126 BAŞPINAR,V.: age. s.7
476
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Orman dışına çıkarılan yerler, devletin özel mülkiyetindeki taşınmaz mal­
lar arasında yer alacaktır.
Tarih, Kültür Ve Doğa Varlıkları
Korunması gerekli kültür ve doğa varlıkları; tarih öncesi ve tarihi devirle­
re ait, bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yerin üstünde, yerin
altında veya su altındaki tüm taşınır ve taşınmazlar olarak tanımlanmakta­
dır.127 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası 11/1. maddesi
"korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanları, zil­
yetlik yoluyla iktisap edilemez" düzenlemesini getirmektedir. Korunma alanı;
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmaları veya tarihi çevre içinde ko­
runmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alanlardır (2863
SY.md.3). Aynı yasanın 5. maddesi de bu tür varlıkların devlet malı oldukla­
rını belirmektedir.128
Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu, korunması gerekli
kültür ve tabiat varlıkların belirtme konusunda yetkilidir (md. 7 ve 8). Resmi
bilirkişilik görevi de yüksek kurula aittir.129
Bir yerin 2863 sayılı yasanın 6. maddesinde sayılan ve tarif edilen "ta­
şınmaz kültür ve tabiat varlıklarından" olup olmadığı, 7. maddeye göre tespit­
lerinin yapılıp yapılmadığı ve Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Ku­
rulu kararı ile tescil edilip edilmediği araştırılmalıdır. Aynı yasanın 8. madde­
sine göre, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu tarafından tes­
pit edilen koruma alanı içerisinde bulunup bulunmadığı hususları Kültür Bakanlığı’ndan sorulup krokileri ilgili kurumlardan getirtilerek yerinde uygulan­
mak suretiyle çekişmeli yerin korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarından
olup olmadığı tespit edilmelidir. Nizalı yerin korunması gerekli kültür ve tabi­
at varlıklarından olduğunun anlaşılması halinde, bu tür yerlerin 2863 sayılı
yasanın 5. maddesi hükmüne göre, devlet malı niteliğinde bulunduğu ve 11.
127 ESMER,G.: Mevzuatımızda Gayrimenkul Hükümleri ve Tapu Sicili,İstanbul 1990, s.495
128 Kaıııu malı olduğu anlaşılan bu malların, hangi kategoriye girdiğinin tartışması için Bknz. OKTAY,S.: age. s.58 ve
Dp. 143.
129 DÜZCEER.A.R.: age. s.69,403. Üstünde veya altında korunması gerekli kültür veya tabiat varlıkları bulunduran ta­
şınmazların, tapu kütüğünün beyanlar hanesine yüksek kurul karan ile "varlığı, kültür ve tabiat varlığıdır" şerhi ko­
nulacağı ve korunma alanlarının bölge kumlu kararı ile saptanacağı 7. ve 8. maddelerle hükme bağlanmıştır. Ancak,
dava açıldığı takdirde mahkemelerce de bu yasanın getirdiği düzenleme doğrultusunda inceleme ve araştırma yapıl­
ması ve kurul kararı doğrultusunda tescil kararı verilmesinde yasal zorunluluk vardır. Bu durumda mahkemece, Kül­
tür ve Tabiat Bakanlığına müzekkere yazılarak çekişmeli taşınmazın üstünde ve altında kültür ve tabiat varlığı bu­
lunup bulunmadığının sorulması, bulunması halinde tapu kütüğüne tesciline gerek olup olmadığı yönünden yüksek
kuruldan karar alınması, korunma alanının tespiti ve haritaya bağlanması için bölge kumluna yazı yazılması, bölge
kumlu kararma karşı tarafların yüksek kumla 30 gün içinde itiraz hakları olduğunun bildirilmesi, taşınmazın dava­
lı adına tapuya tesciline, üzerindeki kültür veya tabiat varlığı ile korunma alanının tapu kütüğünün beyanlar hane
sinde şerh verilmesine karar verilmesi gerekir (16 HD 14.06.1990 T. 1989/14506, 9401 ; KILIÇ,H.: age. s.585).
Erol KARAASLAN
477
madde hükmüne göre de, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bun­
ların korunma alanlarının zilyetlik yoluyla kazanılamayacağının salt SİT alan­
larının ise anılan 11. madde kapsamına girmeyeceği,130en çok SİT alanı içe­
risindeki taşınmaz kültür ve tabiat varlılarının korunması gerekli yerlerden ol­
duğunun düşünülmesi ve buna göre karar verilmesi gerekir.
Genel Sular
Genel sular, su kütle ve birikintilerinin doğal olarak ortaya çıkardığı ve
yeryüzünü kapladığı biçim ve görünümler olarak tanımlanmaktadır. Bu tanı­
ma akarsular,131 deniz,132 göl133ve nehirler134ve yataklarındaki sular girmekte­
J30 Yasa koyucu, koruma alanlarının aksine olarak, sit alanlarında zilyetlikle veya diğer bir mülkiyet belgesi ile mülk
edinilmesini yasaklamamıştır. Bunun için sit alanının, aynı zamanda kültür, tabiat varlığı ve koruma alanı olup ol­
madığının açıklığa kavuşturulması gerekir. Koruma alanı ise, zilyetliğe değer verilmemesi, çekişmeli taşınmazın ko­
ruma alanının dışında, fakat sit alanı içerisinde kaldığı takdirde, sit'in; tarihi, arkeolojik, doğal veya kentsel sit ni­
teliği üzerinde durulması, belirlenen sit çeşidine ve taşınmazın konumuna göre kişinin zilyetliğinin ve çekişmeli ye­
rin özel mülkiyete geçmesinin sit açısından bir sakınca yaratıp yaratmadığının araştırılması; gerektiğinde bu yönde
uzman bilirkişilerden rapor alınması, koşulların zilyetlik yaratına gerçekleşmesi halinde MY. 639/1 (TMY. md. 713)
ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 14. maddesinde öngörülen zilyetlikle mülk edinmeye ilişkin öteki hususların bu­
lunup bulunmadığının saptanması zorunludur (1 HD 11.04.1995 T. 1994+++15339/2160 ; (http://adalet.org/obekran.php?id=1230).
131 Medeni Yasamız bütün akarsu yataklarını kamu malı saymaktadır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve
menfaati umuma ait kamu mallarından sayılan akarsu ve yatakları etraftaki arazi sahipleri ile kamunun su ihtiyacı­
nı karşılamak üzere, aktif olarak kullanılıp ve yararlanmalarını sağladığı sürece, özel mülkiyete konu olamazlar. An­
cak sulan kendiliğinden kuruyan, çekilen veya yatak değiştiren akarsular, doğal nitelikleri sonucu kazandıkları ka­
mu malı nitelikleri son bularak, medeni hukukta düzenlenmiş özel mülkiyet konusu olabilir (8 HD 20.09.2001 T.
5634/6266 ; YKD 2001/11, s.1680).
132 İBK. 13.03.1972 T. 7/4 (DÜZCEER.A.R.: age. s.42). içtihadın gerekçe kısmında; tamamen bir ülkenin sınırları içe­
risinde kalan denizlerle sair denizlerin karasuları o devletin hükümranlık sahasına girdiklerinden menfaati umuma
aittir. MY. 641 (TMY. ınd.715) maddesi uyarınca, menfaati umuma ait olan mallar, devletin hüküm ve tasarrufu al­
tındadır, kimsenin mülkü olmadığı, belirtilmiştir.
133 13.11.1981 tarihli keşifte taşınmazın üç tarafının göl sulan ile kaplı olduğu tespit edilmiştir. 18.05.1987 tarihli ke­
şifte ise göl sulannın çekildiği civar taşınmazların toprak olarak ortaya çıktığı görülmüştür. Bu haliyle dava konu­
su taşınmazın, göl sulan etkisi altında kaldığı anlaşılmaktadır. Taşınmazın göl sahası dışında olduğuna dair ziraatçı
bilirkişi raponı hükme yeterli bulunmamaktadır. Taşınmazın göl sahasında olup olmadığı, göl sularının daimi etki­
si altında bulunup bulunmadığına dair bu konuda uzman sayılan bir jeolog tarafından rapor düzenlenmesi gerekir (8
HD 30.10.1991 T. 4860/4346 ; ATAN,M.: age. s. 175). Gölün daimi etkisi altında kalan yerler, devletin hüküm ve
tasarrufu altında olup zilyetlik yoluyla tescili mümkün değildir (DÜZCEER,A.R.: age. s.55).
134 Yargıtay uygulamalanna göre, akarsulanmızm nehir tanımına giren kısımları; Meriç Nehri; ana kolunun toprakları­
mıza girdiği nokta ile Ege Denizi arasındaki kesimi, Sakarya Nehri; Sakarya Nehri ana Kolunun, Gökçekaya Bara
jı ile Karadeniz arasındaki kesimi, Kmlmnak Nehri; Kızılırmak nehrinin ana Kolunun, Delice Irmağı ile birleştiği
nokta ile Karadeniz arasındaki kesimi, Yegilırmak Nehri; Yeşilırmak-Kelkit Çayı kavşağı ile Karadeniz arasındaki
kesimi, Çoruh Nehri; Çonıh Nehri ana kolunun Oltu Çayı ile birleştiği nokta ile Türkiye-Sovyetler Birliği (Erme
nistan) sının arasındaki kesimi, D icle Nehri; a) Dicle Nehri ana kolunun Bismil ilçesi ile Türkiye Suriye-Irak sını
rı arasındaki kesimi, b) Batman kolunun Serkan (Hizan) Deresi kavşağı ile Dicle Nehri ana kolu kavşağı arasında­
ki kesimi, c) Baton Kolunun Büyükdere (Hizan) Deresi kavşağı ile Dicle Nehri ana kolu kavşağı arasındaki kesimi,
Fırat Nehri; a) Ana kolun Keban Barajı ile Türkiye-Suriye sınırı arasındaki kesimi, b) Karasu kolunun Kemah İlçe­
si ile Keban Barajı gölü arasındaki kesimi, c) Murat kolunun Muş’un kuzeyindeki Karasu Deresi ile birleştiği nok­
ta ile Keban Barajı gölü arasındaki kesimi, A si Nehri; Antakya Şehri ile Akdeniz arasındaki kesimi, Ceyhan Nehri;
Ceyhan Nehri ana kolunun Aksu Çayı ile birleştiği nokta ile Akdeniz arasındaki kesimi, Seyhan Nehri; Zamanlı
(Yenice) ve Göksu Irmakları kavşağı ile Akdeniz arasındaki kesim, Göksu Nehri; Mut civarında, aynı adı taşıyan
iki kolun (Göksu Çayları) birleşim noktasıyla Akdeniz arasındaki kesimi. Manavgat Çayı; Oymapınar Barajı ile Ak
deniz arasındaki kesimi, Köprü Çay; DSİ Köprüçay regülatörü ile Akdeniz ansındaki kesimi, Büyük Menderes Neh­
ri; Büyük Menderes ana kolunun Çine Çayı ile birleştiği nokta ile Ege Denizi arasındaki kesimi, Simav Çayı; Si* ıav
Çayı ile ana kolunun Apolyont Gölü ayağıyla birleştiği nokta ile Marmara Denizi arasındaki kesimidir (KILIÇ,H.:
age. s.441).
478
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
dir. Bu suların kenarında oluşan sazlık, bataklık135 ve kamışlıklar da onların
bir parçasıdır.136
TMY. md.715/11 gereği genel sular da kimsenin mülkiyetinde değildir ve
hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Ayrıca, 167 sayılı Yeraltı Suları
Hakkındaki Yasanın 1. maddesi, bu suların genel sular niteliğinde olduğunu,
devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu belirtmiştir.
Çay yataklarının kazanılabilmesi için, çayın aktif yatağı ve etkisi altında
kalan bir yer olmaması gerekir.137
Dere yatakları da kural olarak devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan
yerlerden olup, kazanma koşulları oluştuğu takdirde, böyle bir yerin kazanıl­
ması mümkün olabilir. Dere yatağı olarak tespit dışı bırakılan bir yer için de­
renin etkisi ve aktif yatağından kurtulduğu tarihten itibaren 20 yıldan fazla sü­
re ile tasarruf edilmiş olması gerekir.138
Gölet haline gelen bir yer hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacak­
tır. Taşınmazın gölet sularının etkisi ve ortasında kalmış olması nedeniyle,
kültür arazisi niteliğini de yitirecektir. Böyle bir yerin kazandırıcı zamanaşımı
ve zilyetlik yoluyla tapuya tescili mümkün olmaz.139
Sahipsiz araziden çıkan kaynakların mülkiyeti hâzineye ait olduğundan
bunlarda da zilyetlik yoluyla kazanma sözkonusu olamaz.140
Su altında kalan taşınmazın tesciline karar verilemez. Bu taşınmazlar da
kamu malı sayılır. Ancak göl suları altında kalmadan önce özel mülkiyet ko. 135 Sazlık ve bataklıklar özel mülkiyete konu olamazlar, iktisap zamanaşımı ile mülk edinilemezler. Ancak 3402 sayı­
lı yasanın 17. maddesi uyanıca kazanılabilirler (HGK 07.03.1990 T. 1989/1-608, 144 ; KILIÇ,H : age, s.430).
136 OKTAY,S.: age. s.48 ve Dp. 91 ; KILIÇ,H.: age. s.423. Çekişmeli yer, Menderes Nehri yatağıdır. Bu nitelemede
kuşku yoktur. 2644 sayılı yasanın 14/11 fıkrasında (deniz, göl, nehir) metrukatı sahipsiz yerlerden sayıldığına, MY
614 (TMY. md. 715) maddesinde ise sahipsiz yerlerin, 1617 sayılı yasanın 20. maddesinde, devletin hüküm ve ta­
sarrufu altındaki yerlerin zilyetlikle ele geçirilmesi olanağının bulunmadığı kabul edildiğine göre, davalının zilyet­
liği geçersiz sayılmalıdır (1 HD 31.01.1978 T. 13090/90 ; YILMAZ,E.-YILMAZ,Ü.: age. s.1625 ).
137 Jeolog bilirkişi, taşınmazın bulunduğu yerde 1967/1970 yıllarında DSt tarafından, çay seddesi yapılmak suretiyle
taşınmazın taşkın sahası dışına çıkarıldığı açıklanmış ise de, şedde yapılmasına ilişkin D St’ye ait proje ve dayanak
belgeler getirtilip uyuşmazlığın çözümünde gözönünde tutulmamıştır. Bundan ayrı DSt 8. Bölge Müdürlüğünün
09.01.1998 günlü karşılık yazısında; şeddenin 1967-1970 yılları arasında inşa edildiği, zaman içerisinde ihtiyaca gö­
re dere yatağı ıslahı kapsamı içerisinde bakım onarma çalışmalarının yapıldığı belirtilmiştir. Taşınmazın bu çalış­
malar sırasında şedde içerisine veya dışında tutulup tutulmadığı belirtilmediği gibi, taşınmazın çayın etki alanı al- •
tında kalıp kalmadığı gereği gibi belirtilmemiştir. Dava konusu taşınmaz dere yatağı olarak tespit dışı bırakılmış
olup, böyle bir yerin mahkemece imar ve ihya olmaksızın salt zilyetlik yoluyla kazanılıp kazanılmayacağı tartışılıp
değerlendirilmemiştir. Bu husus üzerinde durulması, taşınmaz ihyaya muhtaç ise, 3402 sayılı Kadastro Yasasının
17. maddesinde belirtilen ihyaya ilişkin tüm olumlu ve olumsuz koşulların gözönünde tutulması gerekmektedir (8
HD 08.02.2002 T. 632/1130 ; yayınlanmamıştır). Yörede yapılan arazi kadastro sırasında çekişmeli yerin paftasın­
da akt if çay yatağı olarak gösterildiğinin ve orman tahdit haritası kapsamında kalmadığının belirlenmesi halinde; ak
tif olmayan çay yataklarının ancak imar-ihya yoluyla k ı/.anılabileceği hususu gözönünde bulundurulmalıdır (20 HD
19.02.2001 T. 979/1332 ; YKD 2001/7, s.1061)
138 8 HD 29.03.2002 T. 2235/2620 (YKD 2002/7, s.1032).
139 8 HD 25.04.2002 T. 3097/3428 (YKD 2002/8 s. 1181 vd.).
140 ŞENER,E.: Türk Medeni Kanunu, Ankara 1991, s. 1256. Meradan çıkan kaynak suları da genel sulardan sayılır (3
HD 30.10.1990 T. 1457/8570 ; KILIÇ,H.: age. s.581)
Erol KARAASLAN
479
nusu bir yer ise 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 19. maddesine göre
mülkiyetin tespitine karar verilmesi gerekir.141
Kıyılar ve Kumluklar
Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerdendir (ANY. md.
43, 3621 sayılı Kıyı Yasası md.5). Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve
göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeridinden yararlanmada öncelikle kamu
yararı gözetilir (ANY. md. 43/II). Kıyılar herkesin eşit ve serbest olarak yarar­
lanmalarına açıktır (3621 SY md.5/ll).
3621 sayılı Kıyı Yasasında geçen tanımlar;
Kıyı Çizgisi; Deniz, doğal ve yapay göl ve akarsularda taşkın durumları
dışında suyun karaya değdiği noktanın birleşmesinden oluşan çizgiyi,
Kıyı Kenar Çizgisi; kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketleri­
nin oluşturduğu, kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri
alanların doğal sınırlarını,
Sahil Şeridi; kıyı kenar çizgisinden itibarın kara yönünden yatay oyarak
en az 100 metre genişliğindeki alanı
Dar Kıyı; kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını, belirtir (3621 S.
md. 4).
Kıyılar zilyetlik ve zamanaşımı yoluyla kazanılamayacaklarından, alınan
tapu kayıtları da hukuki değer taşımaz.142
Yalı şeridi içinde kalan kumsal alan, devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunması gereken yerlerdendir. Bu nedenle kumsalların zilyetlikle kazanıl­
masına olanak yoktur.143
Doğal Zenginlik ve Kayalıklar
Doğal zenginlik ve kaynaklar ülkemiz açısından önemli görüldüğünden
Anayasasının 168. maddesinde bunların devletin hüküm ve tasarrufu altında
oldukları düzenlenmiştir.
Özel mülkiyete tabi olmadığı anayasal olarak hükme bağlanan, doğal
zenginlik ve kaynaklar, doğal nitelikleri gereği kamu malı sayıldıklarından, sa­
hipsiz mal olarak kabul edilmelidir.144
141 8 HD 30.10.1990 T. 11044/14344 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s. 158-159); 8 HD 13.01.1992 T. 1991/16621,
38 (KILIÇ,H.: age. s.4 2 4 ); 20 HD 04.06.1998 T. 5189/5818 (YKD. 1998/9, s.1359). Baraj sahası içinde kalan bir
taşınmaz kamu inalı sayıldığından, özel mülkiyete konu olmaktan çıkar. Mülkiyet hakkının doğduğunun tespiti yö­
nüne gidilebilir (8 HD 02.03.1989/14893, 3105 ; KILIÇ,H.: age. s.426). Kamulaştırılan yer zamanaşımı yoluyla ka
zanılamaz (HGK 14.03.1990 T. 8-82, 186 ; İKİD S.767 s.8098).
142 HGK 27.02.1980 T. 1978/1-967, 1365 (KILIÇ,H.: age. s.443).
143 8 HD 15.05.1989 T. 2132/4933 (KILIÇ,H.: age. s.442).
144 OKTAY,S.: age. s.56
480
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Petrol kaynakları,145 madenler,146 taş ocakları,147 maden suları,148 tuzlar
doğal zenginlikler içerisinde olduğu şüphesizdir. Ancak buradaki sayım da sı­
nırlayıcı değildir.
Zonguldak ve Ereğli bölgesindeki (Havza-î Fahmiye) taşınmazların, ka­
mu malı ve özel mülkiyet karışımı nitelikleriyle, mevzuatımızda özel bir yer
tutmaktadır. 17.01.1910 tarih ve 289 sayılı "teskerei samiye" Ereğli kömür
havzası işletme sahası içinde imar ve ihyaya dayanılarak ve bedeli misli öde­
nerek kişiler adına tapuya bağlanan veya hakkı karar yolu ile kazanılan taşın­
mazların o yoldan tasarruf ve tapuya bağlanmasını yasaklamıştır. Bu bölge­
deki taşınmazların zamanaşımı yolu ile kazanılması mümkün değildir.149
İnançları Birleştirme Kararına Göre, Teskerei Samiye hâla hukuki değerini
korumaktadır.160 Bu konuda kömür havzasını gösteren harita uygulamasının
büyük önemi vardır.
b) Yasa Gereği Tescil Davasına Konu Olamayacak Taşınmazlar
3402 sayılı Kadastro Yasasının 18/11 maddesi uyarınca yasa gereği dev­
lete kalan taşınmalar, tapuda kayıtlı olsun olmasın, zamanaşımı yoluyla ka­
zanılamaz. Buraya mirasçı bırakmadan ölen ve hâzineye kalan mallar, padi­
şah hâzinesindeki mallar, zorunlu değişime tabi tutulanların malları gibi, dev­
letin özel mülkiyetine geçen mallar anlaşılmalıdır. Ayrıca Kadastro Yasasın­
dan ayrık olarak bazı özel yasalarla da bir kısım taşınmazların zamanaşımı
ile kazanılamayacağı düzenlenmiştir.
aa) Yasa gereği devlete kalan taşınmazlar
Miras Hükümleri Gereği Devlete Kalan Taşınmazlar
Uygulamadan kalkan Medeni Yasaya göre, ilk üç zümreden mirasçı (ve
sağ kalan eş) bırakmadığı ve miras bırakan da ölüme bağlı tasarrufu ile mi­
rasçı atamadığı takdirde, devlet yasal mirasçı sıfatı ile miras kazanmaktaydı
(MY. md. 448). Ancak TMY. md. 501 "mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin
145 6326 sayılı Petrol Yasasının 1. maddesi, Türkiye’deki petrol kaynaklarının devletin hüküm ve tasarrufu altında ol­
duğunu belirtmektedir.
146 3213 sayılı Maden Yasası md.4.
147 06.06.1317 T. Taş Ocakları Nizamnamesi m d.l. 7 HD 14.07.1954 T. 3659/5239 sayılı kararında, bu taşınmazların
devlet veya il özel idarelerine aidiyeti kabul edildiğinden, zilyedin ancak imal hakkı sahibi olabileceğini ve bu ne­
denle zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı belirtilmiştir (ESMER,G.: age. s.497). Burada zilyetlik feri zilyetlik oldu­
ğu için zamanaşımı ile kazamlamayacaktır.
148 927 sayılı Sıcak ve Soğuk Maden Sulaıının İşletilmesi ile Kaplıcaların Kuruluşu Hakkında Yasanın 2,167 sayılı Ye­
raltı Sulan Yasasının 1.maddelerinde bu yönde hükümler vardır. Maden suları ve kaplıca kaynakları özel mülkiye­
te konu olamazlar (8 HD 29.03.1983 T.2336/2686 ; KILIÇ,H.: age. s.582).
149 ESMER,G.: age. s.492 ; ŞENER,E.: age. s. 1255
150 ÎBK 10.06.1953 T. 6/5. Konunun Anayasaya aykırılığı itirazı üzerine Anayasa Mahkemesinin 25.03.1963 T. 28/66
sayılı karan ile İçtihadı Birleştirme Kararındaki gibi idari bir karar olduğu gerekçesi ile işin incelenmesini Anaya­
sa Mahkemesinin görevi dışında görmüştür (ESMER,G.: age,s.493).
Erol KARAASLAN
481
mirası, devlete geçer" hükmünü getirerek bu yol ile devletin mirasçılığını sı­
nırlamıştır. TMY. md.594 "Miras bırakırım mirasçısı bulunup bulunmadığı ve­
ya mirasçıların tamamı bilinmiyorsa, sulh hakimi uygun araçlarla ve bir ay ara
ile iki defa ilan yapıp hak sahiplerini son ilandan başlayarak en geç bir yıl için­
de mirasçılık sıfatını bildirmeye çağırır. İlan süresinde kimse başvurmazsa ve
sulh hakimi de hiçbir mirasçı tespit edememişse, miras sebebi ile istihkak da­
vası açma hakkı saklı kalmak üzere miras, devlete geçer." demektedir.
2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hakkındaki Yasanın 22/II.
Maddesi, "Türkiye’de bulunan mirasçısız tereke devlete kalır" dediğinden,
böyle taşınmazlar da devlete kalacaktır.
İşte devlete miras yolu ile bu şekilde kalan taşınmazlar da zamanaşımı
yoluyla kazanılamayacaktır.151
Kaçak ve Yitik Kişilerden Kalan Taşınmazlar
13.09.1915 tarihli yasayla bu yasayı değiştiren 15.04.1923 tarihli ve 333
sayılı Emvali Metruke152 adı ile anılan yasalar, ülke savunması ve güvenliği
nedeniyle, başka yerlere aktarılan kişilerle, kaybolan ya da ülkeyi terk eden
kişilerin malları ile ilgili 02.06.1929 tarihli 146 sayılı TBMM yorum kararında
yukarıda adı geçen yasa kapsamına giren kaçak ve yitik (firari ve mütegayyip) kişilerden kalan taşınmazların hâzineye geçtiği belirtilmiştir.153 Bu tür ta­
şınmazların kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılıp kazanılamayacağı, taşın­
mazın tapuya kayıtlı olup olmamasına bağlıydı. Ancak daha sonra tapuya ka­
yıtlı olsun olmasın bu taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağı
sonucuna varılmıştır.154
Emvali Metruke Yasaları olarak nitelenen yasaların uygulanması suretiy­
le taşınır, taşınmaz malları tasfiyeye tabi olan gerçek ve tüzel kişilere, ‘kaçak
151 HGK 09.05.1984 T. 8-97/514 ; 8 HD 25.12.1973 T. 5329/7368 : 8 HD 26.10.1977 T. 5657/9027 (OÖUZMAN.K.
SELİÇl.Ö.: age. s.397).
152 Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Bknz. DÜZCEER,A.R.: age. s.83 vd.
153 OKTAY,S.: age. s.61. Taşınmazın öncesinin kaçak ve yitik kişilerden yasalar ııyannca devlete kalan yerlerden ol­
duğu anlaşılmıştır. Bu yerlerin zamanaşımı yoluyla kazanılması olanaklı değildir. Taşınmazdaki zilyedin, zilyetliği­
nin başkalarına devretmesi de hukuken değer taşımaz. 3402 sayılı Kadastro Yasasının İM İ maddesi hükmünce, ta­
şınmaz üzerine başkasına ait muhdesatların gösterilmesi mümkün olup, zilyetliğin gösterilmesine yasal olanak yok
tur (7 HD 25.06.2001 T. 3723/4475 ; YKD 2001/12, s.1833).
154 27.01.1954 T. 8/2 sayılı İBK ile tapuya kayıtlı olan taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanılmayacağı belirtiliiken,
19.06.1957 T. 6/24 sayılı ÎBK ise, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların soyut kayıp ve yitik veya başka yere nak­
ledilen kişiden terkedilmiş olması kazanmaya engel sayılmıştır (ESMER,G.: age, s.499); AYAN,M.: age, s.177. Çe­
kişmeli taşınmazın kaçak Rumlar’dan terk edildiği anlaşılmaktadır. 19.07.1972 gün ve 1617 sayılı Toprak ve Tarım
Reformu öntedbirler Yasasının 20. md. ile değişik 766 sayılı Tapulama Yasasının 33/son. md. hükmünce bu gibi
yerler, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamaz (HGK 26.03.1975 T. 8-1595,416;
İNAL.N.: Tüık Medeni Kanunu, Ankara 1997, s.2356). Kaçak ve kaybolan kişilere ait tapuda kayıtlı bulunmayan
ve hâzinece yöntemince elkonulmamış olan taşınmazların hakkında MY 639/1 (TMY.md.713/I) hükmü, zilyet ya­
rarına uygulanır (ÎBK 19.06.1957 T. 6/24 ; ŞENER,E.: Tüm Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararları (İçtihat), An­
kara 2000, s.330).
482
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
ve yitik kişiler’ denir. Öğretide bu değimin sadece vaktiyle Türk vatandaşı
olan Ermeni asıllı kişilerin anlatılmak istendiği, Ortodoks dininden (mezhebin­
den) olan Türk uyruklu Rumlar’ın155, Türkiye’den göç eden Buigarlar’ın166 ve
Yahudilerin167 (Musevilerin) bu kişilerden sayılmayacağı belirtilmiştir.158
Hazine, kaçak ve yitik kişilerden kendisine kalan taşınmazların zilyetliği­
ni, alım-satım, iskan gibi hukuki nedenlerle üçüncü kişilere devretmişse; artık
öncesinin kaçak ve yitik kişilerden kaldığı ileri sürerek taşınmazın kazandırı­
cı zamanaşımı ile kazanılmayacağı söylenemez.159
Davacı, taşınmazı kaçak ve yitik kişiden ya da mirasçısından devir aldı­
ğını öne sürebilir. Devrin geçerli olabilmesi için satın almanın firardan önceki
bir tarihe ait olması ve zilyedin de iddiasını 15.04.1339 gün ve 333 sayılı ya­
saya göre muvazaadan arî bir belge ile ispat etmesi gerekir.160
Dava konusu taşınmazın bu kişilerden kalmadığını iddia eden davacı,
belge, yaşı uygun olan bilirkişi ve tanıklarla isbat edebilir. Ayrıca çevre taşın­
mazlara ait kayıt ve belgelerle de yerine uygulamak suretiyle araştırılıp ispat­
lanabilir.161
Padişahtan kalan mallar da zamanaşımı yoluyla kazanılamaz. 431 sayı­
lı yasanın 8 ve 10. maddelerine göre; padişahlara ait malların millete kaldığı
belirtilmiştir. Daha sonra yürürlüğe giren Tapu Yasası 33/VI ile bu tür yasalar
gereği devletin kalan taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılamayacağı belirtilmiştir.162
155 Ayrı doğrultuda Anayasa Mahkemesinin 22.04.1963 T. 41/94 sayılı karan Bknz. DÜZCEER,A.R.: age. s.81. An­
cak bunlar "Mübadil Rum" kavramı ile karıştırmamak gerekir. Mübadil Rumlar’a (Türk ve Rum Halkının Değişi­
mine Dair Sözleşme gereği zorunlu değişime tabi tutulanlar) ait taşınmazlar da zamanaşımı yoluyla kazanılamazlar
(DÜZCEER,A.R.: age. s.95).
156 Bu doğrultuda görüş için Bknz. 8 HD 13.09.1978 T. 6268/7796 (DÜZCEER,A.R.: age, s.460 ; OĞ UZMAN,K.SELlÇİ.Ö.: age. s.397 ; DÖNMEZ,!.:Tapu İptali ve Tescili Davaları, İstanbul Tarihsiz, 4.bası,). Aksi yönde görüş
için Bknz. HGK 19.04.1974 T. 1970/8-81, 436 (DÜZCEER,A.R.: age, s.82).
157 Yahudiler firari ve mütegayyip kişilerden değildir (8 HD 20.05.1983 T. 5729/5679 ;*DÜZCEER,A.R.: age. s.81).
158 DÜZCEER,A.R.: age, s.81 vd. ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.161.
159 DÜZCEER,A.R.: age. s.89. Aynı doğrultuda içtihatlar için Bknz. ATAN,M.: age. s.177 ve Dp.335. Bu yön iskarı
dairesinden sorulabilir ( SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age, s.161).
160 HGK 04.08.1981 T. 1979/51, 270 (OKTAY,S.: age. s.62) ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,I.: age. s.161. Aynı yerde 8
HD 28.01.1983 T. 853/778 sayılı kararı.
161 Davacının tapu ile malik olduğu ve uyuşmazlık konusu taşınmazın kısmen batı hududunu oluşturan taşınmaza ait
tapu kaydının tüm geldileriyle birlikte dairesinden istenmesi, bu kayıtta gösterilen İstatit oğlu Todori yerinin neresi
olduğu yerel bilirkişi aracılığı ile araştınlmak, bunun bu hududunun uyuşmazlık konusu yerle ilgisi olup olmadığı
belirlenmek, ilgisi olduğu anlaşıldığı takdirde bu kişinin yitik ve kaçak kişilerden olup olmadığının araştırılıp top­
lanan delillere göre karar vermek gerekir (8 HD 07.07.1986 T. 7266/7022 ; SINMAZ.B.-KARATAŞ.İ.: age. s.164).
162 SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.188. 1 HD 08.12.1989 T. 12854/14679 (ATAN,M.: age. s.177). Ancak padişah­
ların tapuya tescil edilmemiş taşınmazlann millete intikal etmediği için, sadece bunlar zilyetlik yoluyla kazamlabilir göıüşü için Bknz. ŞENER,E.: age. s.1256 ve 8 HD 26.12.1961 T. 6660/8672 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age.
s. 189).
Erol KARAASLAN
483
2510 sayılı Iskan Yasasına göre de batıya nakledilenlere ait taşınmazlar
da zamanaşımı yoluyla kazanılamaz.163
Hatırlatmakta yarar vardır ki Kad.Y.33. maddesine göre; genel hüküm ni­
teliğindeki aynı yasanın 18. maddesi gereği yasalar uyarınca devlete kalan
taşınmaz mallar tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluy­
la kazanılamazlar.
Burada yeni arazi oluşumuna da değinmekte yarar vardır. TMY 708
maddesi hükümleri çerçevesinde konunun çözümlenmesi gerekmektedir. Ye­
ni arazi oluşumu, mülkiyet hakkının edinme yollarından biri olup aslen kazan­
ma niteliğindedir. Birikme, dolma, toprak kayması veya kamuya ait sular ya­
tağında ya da seviyesinde değişme gibi sebeplerle sahipsiz yerlerden yeni­
den oluşan yararlanmaya elverişli arazi devlete ait olur (TMY. md. 708). Ger­
çek kişilerin veya diğer kamu tüzel kişilerinin yeni oluşmuş bulunan bir taşın­
mazın mülkiyetinin kendileri tarafından kazanıldığı iddiası dinlenemez. An­
cak bu yolda oluşan arazi, TMY 708/II. maddesi hükmü uyarınca devlet, ka­
musal bir sakınca bulunmadığı takdirde, öncelikle arazi kayba uğrayan veya
bitişik arazi malikine devredilebilir.164
bb) Yasalardaki Özel Hükümler Gereği Kazanılması Yasak Taşınmazlar
Vakıf Malları:
Vakıf kurumunun temelinde belirli bir eşyanın, daha sık rastlanan şekli ile
bir taşınmazın veya bu taşınmazla birlikte birden fazla malvarlığı unsurlarının
bir amaca özgülenmesi olgusu bulunmaktadır.165
Vakıf çeşitleri arasında bulunan icareteynli vakıflar, vakıf idaresince
mevcut vâkıfların idaresi ve özellikle onarılması ve korunmasında uğranılan
güçlük ve duyulan ihtiyaçlardan doğmuştur. İcareteynli vakıf, vakıf taşınma­
zın, değerine yakın ve peşin olarak alınan (icareî muaccele) ve ayrıca her yı­
lın sonunda mutasarrıfından alınan (icareî müeccele) para karşılığında, ya­
rarlanma hakkının mutasarrıfına tanınmış olduğunu ifade eder. Bu vakıf ta­
şınmazın mülkiyet hakkı Vakıflar Yönetimine; yararlanma hakkı ise mutasar­
rıfa aittir. Ayrıca, icareteynli vakıf taşınmaz mutasarrıfın ölümü halinde miras­
çıları, intikal hakkına sahiptir.166
Nitelikleri bakımından özel mülkiyete elverişli oldukları halde, doğrudan
163 OKTAY.S.; age. s.67
164 8 HD 14.02.2002 T. 2001/9014 1344 (yayınlanmamıştır).
J 65 HATEMt,H.: Vakıflar Kuramıma Hukuk Tarihi Açısından Genel Bir Bakış, Bu makale için Bknz. ÖZAY,İ.H.: age.
s.275 vd.
166 ESMER,G.: age. s.511 ; KILIÇ,H.: age. s.686. 04.03.1959 T. 2/19 sayılı İBK ile icrateynli vakıf taşınmazlarının
kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılamayacağı belirtilmiştir (Bu ÎBK, mahlûl kalan vakıf taşınmazlar hakkındadır).
484
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
doğruya hayrat niteliği taşıyan vakıf malları için TMY. 713. maddesinin uygu­
lanamayacağı kabul edilmektedir (TMY. md.117/1, 2762 S.Y. md.8). Sözkonusu kural, onaylı vakıf defterine kayıtlı olmakla birlikte henüz tapu siciline
geçirilmemiş taşınmazlar bakımından da geçerlidir. Buna karşılık, doğrudan
doğruya hayrattan olmayan yerlerin mülkiyeti zamanaşımıyla kazanılabilir.167
Eski vakıflar Medeni Yasaya tâbi kılınmadı. Eski vakıflar ikiye ayrılmak­
tadır: Vakfedenin soyundan gelen özel bir yöneticisi (mütevelli) olmayan ve
Evkaf Nezareti tarafından yönetilen eski vakıflar; "mazbut vakıflar tüzel kişili­
ği” adı altında, tek bir tüzel kişilik içinde kaynaşıyordu. Mazbut vakıfların özel
hukuk tüzelkişi olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak bunların kendilerine ait bir
organı da yoktur. Bu özel hukuk tüzel kişiliği, bir kamu hukuku tüzel kişiliğinin
vesayeti altındadır. Bu vasi, kendisine yasa ile kamu hukuku tüzel kişiliği ta­
nınmış olan Vakıflar Genel Müdürlüğüdür. Vakfiyesine göre mütevellisi belir­
lenebilen vakıflar ise ayrı tüzel kişiliklerini korumaktadırlar. Bunlara Mülhak
Vakıf denir.168
2762 sayılı Vakıflar Yasasının 41. maddesi Medeni Yasanın zamanaşı­
mına ilişkin düzenlemelerinin vakıf malları için de geçerli olduğunu belirtmek­
tedir. Fakat aynı yasanın 8. maddesi, vakıfların doğrudan doğruya hayrattan
olan taşınmazlar üzerinde kazandırıcı zamanaşımının işlemeyeceği belirtil­
miştir.
903 sayılı yasayla eklenen, MY 81/B maddesi, hayrattan olup olmadığı
yönünde bir ayrım yapmadan vakıf maları üzerinde zamanaşımı yoluyla ka­
zanılmayacağı belirtilmiştir. Bu hüküm Medeni Yasa hükümlerine göre kurul­
muş olan vakıflara ait taşınmazlara uygulanacağından, hükümden önce oldu­
ğu gibi hayrattan olmayan vakıflara ait tapusuz taşınmazlar zamanaşımı ile
kazanılabilir.169TMY. 117 maddesi, vakıf malları üzerinde zilyetlik yoluyla ka­
zanma hükümleri uygulanmaz demektedir. Bu düzenlemeye göre kurulmuş
vakıf mallan da zamanaşımı yoluyla kazanılamaz.
Kısaca, vakıfların doğrudan doğruya hayrattan olan taşınmazları zama­
naşımı ile kazanılamaz, icareteynli vakıf malları kullanma hakkına sahip kişi,
mirasçı bırakmadan ölürse vakıf mahlûl hale gelir ve vakıf malına dönüşür.
Bu malların da kazanılmasına olanak yoktur.170 Mülhak vakıflarda ise 2762
sayılı yasa md.44 uyarınca kazandırıcı zamanaşımı işler.171
167 AYAN,M.: age. s.l 78 ; BERTAN.S.: age. s. 547 ; OĞUZMAN.M.K S E L İÇ IA : age. s.397.
168 HATEMt.H.: age. s.285-286
169 OKTAY,S.: age. 5.68 ; KURDOĞLU.S.: Türk Medeni Hukuku Dersleri, İstanbul 1977,s.389 : OGUZMANJvl.K
SELİÇİ.Ö.: age, s.396.
170 KILIÇ,H.age. s.69!
171 8 HD 11.10.1966 T. 3334/4917 (KILIÇ,H.: age. s.713).
Erol KARAASLAN
485
Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgelerinde Bulunan Taşınmazlar:
2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yasasına göre,
Genel Kurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu ka­
rarı ile askeri yasak bölgeler ve askeri güvenlik bölgeleri kurulabilir, kaldırıla­
bilir (md.2,3).
Askeri yasak bölgeler birinci derece askeri yasak bölgeler172ve ikinci de­
rece askeri yasak bölgeler173 olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Birinci derece
kara askeri yasak bölgelerde bulunan taşınmazlar kamulaştırılır (md.7/l-a).
Oysa ikinci bölge kara askeri yasak bölgelerde böyle bir düzenleme bulunma­
maktadır. Bu bölgede yabancı uyruklular taşınmaz edilemeyeceği belirtilmiş­
tir (md.9).174 Bu düzenlemeden Türk uyrukluların ikinci kara askeri yasak böl­
gelerden taşınmaz edinebilecekleri anlaşılmalıdır.175
Birinci bölge kara askeri bölgeler ilan edilmez, ikinci bölge kara askeri
bölgeler ise Resmi Gazete aracılığı ile ilan edilirler. Bu bölgelere giren bir ta­
şınmazın varlığı halinde ilgili askeri kuruluştan sorularak, hangi zaman yasak
bölge kapsamında alındığı ve sınırları içinde kalıp kalmadığı ile hangi yasak
bölge sınırı içerisinde olduğu belirlenmelidir.
Askeri yasak bölgeler hakkında Bakanlar Kurulu kararı ve askeri güven­
lik bölgelerinin kuruluşu hakkında Genelkurmay Başkanlığı kararına ekli uy­
gun ölçekli haritalar ve koordinat listelerinde, bu bölge sınırları da belirtilir
(md.5). Güvenlik bölgeleri ile ilgili esaslar, yasanın 21 maddesinde düzen­
lenmiştir.
Zeytinlik Düzenleme Bölgelerindeki Yerler
3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında
Yasa; orman sınırları dışında bulunan yabani zeytinlik, Antep fıstığı ve harnupluklar ve her türlü sakızlar orman sınırı dışında olup da 17.10.1983 T. ve
2924 sayılı yasa kapsamında bulunmayan, zeytin yetiştirmeye uygun funda­
lık ve makilikler Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca tespit edilip haritalanır
(md.2). Bu yerler en az 25 dönümlük parseller halinde parsellenir. Buralarda
172 Yurt savunması bakımından hayati önem taşıyan askeri tesis ve bölgelerin çevre duvarı, tel örgii ve benzeri engel
ve işaretlerle belirlenen dış sınırların en az 100, en fazla 400 metre uzunluğundan alınan noktaların birleştirilmesi
suretiyle meydana gelen alanlardır (2565 SY md.5/I-a).
173 2. derece kara askeri yasak bölgeler, 1. derece kara askeri yasak bölgesi çevresinde veya yurt savunması bakımın­
dan gerekli görülen diğer bölgelerde kurulur (2565 S.Y. md.8/I). Bu bölgenin alanı 1. derece kara askeri yasak böl­
ge sınırından başlayarak 5 km kadar olabilir (md.8/I-a).
174 8 HD 13.06.1988 T. 8293/8301 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.899). Ayrıca 2565*sayılı yasadan önce yürürlük­
te bulunan 1110 sayılı yasa uygulaması için Bknz. DÜZCEER,A.R.: age. s.292 ; YILMAZ,E.-YELMAZ,Ü.: age.
s. 1615).
175 Aksi görüş için Bknz. OKTAY,S.: age. s.70.
486
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
anılan tarım işi ile uğraşacaklar tarafından o yerin en büyük mülki amirine
başvurularak gerekli yükümlülük belgesi alınır. 5 yıl süreyle taşınmazın ama­
cına uygun olarak kullanıldığı bakanlıkça tespit edilenlere mahallin en büyük
mülki amirince tapuları devredilir. Bu taşınmazlar amaç dışı kullanılmaz ve
miras dahil hiçbir şekilde bölünemez ve veriliş tarihindeki yüzölçümü küçültülemez, aksi halde hâzinece geri alınırlar (md.3).
Bu düzenlemelere göre anılan sınırlar içerisinde kalan taşınmazların za­
manaşımı yolu ile kazanılması olanaklı değildir.176
Tüm bu anlatılmaya çalışılan yasalardan başka, taşınmazların zamana­
şımı yoluyla kazanılamayacağını belirten diğer bir takım düzenlemeler de
bulunmaktadır. Örneğin kamulaştırılan yerin zilyetlik yoluyla kazanılması ola­
naklı değildir.177
c)
Zamanaşımı ile Kazanmaya Elverişli Olan Taşınmazlar
Yukarıda anlatılmaya çalışılan kazanılamayacak taşınmazlar dışında ka­
lan taşınmazlar ile Kad.Y. md.17 gereği devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunup da kamu hizmetine özgülenmeyen taşınmazlar zamanaşımı ile ka­
zanılabilecektir. Konunun anlaşılması bakımından burada da ikili bir ayrım
uygun görülmüştür.
aa) Yukarıda Sayılanlar Dışında Kalan Taşınmazlar
Yukarıda anlatılmaya çalışılan taşınmazlar dışında kalan tapuda kayıtlı
olmayan taşınmazlardan; Devletin kamu mülkiyeti dışında, özel hukuk kural­
ları gereği sahip olduğu ve zamanaşımı ile kazanılması yasaklanmamış ta­
şınmazlar ve zamanaşımı yoluyla kazanılması yasalar gereği yasaklanma­
mış olan ve kişilerin tasarruflarında bulunan tapusuz taşınmazlar, zamanaşı­
mı yoluyla kazanılabileceği söylenebilir.178
bb) İmar ve İhya Edilen Mallar
İhya terimi Cumhuriyetten önce Mecelle (md.1051) ve Arazi Kanunna­
mesinde (md.103), Cumhuriyetten sonra ise çeşitli yasalarda yer almıştır. İh­
ya, tarıma uygun olmayan yerlerin para ve emek harcanarak, tarıma uygun
hale getirmek şeklinde tanımlanabilir.179
176 17 HD 05.03.1992 T. 718/1509 (AYAN.M.: age. s.178). Burada, delicelikler bakımından 11.06.1958 T. ve 8/7 sayılı tBK.’dan söz etmek gerekir. Deliceliklerin imar için, masraf ve emek sarf edilerek zeytinlik haline getirilmesi
halinde, bu işlem Tapulama Yasası md. 52 (3402 sayılı Kadastro Yasası md. 17) uygulanması açısından ihya sayı­
lacaktır (ŞENER,E.: İçtihat, s.351).
177 HGK 14.03.1990 T. 8-82, 186 (ÎKtD. S.767, s.8098). Tapulu olmayan aşısız kestaneliklerin de kazanılamayacağı
hakkında karar için Bknz. 20 HD 05.10.1995 T. 1991/11551 (AYAN,M.: age, s.178 Dp.339).
178 OKTAY.S.: age. s.75.
179 SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: age. s.221 ; HGK 18.05.1984 1982/148, 564 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,!.: age, s.220 ve
Dp. 142)
Erol KARAASLAN
487
Kad.Y. md. 17 "Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden masraf ve emek sarfı
ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 ün­
cü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına,
aksi takdirde hazine adına tesbit edilir.
İl, ilçe ve kasabaların imar planlarının kapsadığı alanlarda kalan taşın­
maz mallarda bu hüküm uygulanmaz." hükmünü içermektedir.
Yasakoyucunun ihya sebebiyle taşınmazların ihya edenlere verilmesini
öngörmesindeki amaç, ekonomik olarak işe yaramaz halde bulunan taşın­
mazların kültür arazisi haline getirilmesini sağlamaktır.180 Kayalık, taşlık, çalı­
lık gibi, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların ancak, emek ve
para harcamak suretiyle imar ve ihya edilebilmeleri halinde zilyetlikle kazanılabilirler.181
Maddede belirtildiği gibi, bir taşınmazın imar ve ihya yoluyla tescil edile­
bilmesi için taşınmazın; Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan, orman
sayılmayan, herhangi bir kamu hizmetine özgülenmemiş yerlerden olması,
bu yerlerin masraf ve emek sarfıyla imar ve ihya edilerek tarıma elverişli ha­
le getirilmiş olması gerekir. Bu yerin il, ilçe ve kasaba imar planı dışında kal­
ması ve Kad.Y. md. 14 göre zilyetlikle kazanma zamanaşımının davacı ya­
rarına gerçekleşmiş olması da gerekir.182
Bütün bu yönler mahkemece tescil davasının genel koşullarıyla birlikte
yerinde yapılacak keşif, tanık sözleri ve ziraatçı uzman bilirkişi görüşüne
başvurularak araştırılmalıdır.183
Taşınmazın imar-ihya yolu ile kazanılabilmesi için maddede açıklanan
olumlu ve olumsuz koşullarla birlikte 14. maddedeki kazanma koşulunun da
gerçekleşmesi gerekir. Anılan maddeye göre, bir taşınmazın imar ve ihyanın
tamamlandığı tarihten, tespit tarihine kadar 20 yıllık zilyetlikle kazandırıcı za­
manaşımının dolmuş olması da gerekir.184
180 OKTAY.S.: age. s.73 ; 8 HD 27.06.2000 T. 1501/5507 (YKD. 2001/9, s.1342).
181 HGK 17.09.1997 T. 1996/8-444, 650 (Hukuk Dünyası, 1998/1, s .3 9 ); 8 HD 06.05.1996 T. 1995/9790, 4453 (Ma
nisa BD. S.58, s.29 vd.) ; 8 HD 12.06.1997 T. 1996/8118, 3679 (Yargı D.1997/7, s.81 vd.) ; ESENER.T.-GÜVEN.K.: age. s.150 ; 8 HD 27.06.2000T. 1501/5507 (YKD. 2001/9, s.1342).
182 ihyaya ilişkin, taşınmazların kamu hizmetine tahsis edilen yerlerden olup olmadığı sorulmamıştır. Taşınmaz Yeşil­
yurt Belediyesi sınırları içerisindedir. Kad. Y. md. 17 hükmüne göre, il, ilçe ve kasabaların imar planlarını kapsadı
ğı alanlardaki yerlerin imar ve ihya yoluyla kazanılması mümkün bulunmamaktadır. Taşınmazların bulunduğu yer­
de imar planının düzenlenip düzenlenmediği, taşınmazların imar planı içerisinde kalıp kalmadığının, imar planı için­
de kalan yerlerden ise kazanma koşullarının oluştuğu talihten önce veya soma alınıp alınmadığının araştırılıp belir­
lenmesi gerekmektedir (8 HD 18.03.2002 T. 2128/2214 ; yayınlanmamıştır).
183 SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.222.
184 8 HD 05.07.1993 T. 1992/10837, 7487 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.: age. s.232 ; 8 HD 03.07.1998 T. 2316/7739 :
YKD 1998/10, s.1478).
488
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Maddede yazılı tarıma elverişliliği, .4753 sayılı yasada olduğu gibi, zirai
üretim şeklinde anlamak gerekir.185
Görüldüğü gibi, 3402 sayılı yasa ile imar ve ihya nedenine dayalı olarak
taşınmazların zamanaşımı yoluyla kazanabilmektedir.
IV.2) ZİLYEDLİKLE İLGİLİ KOŞUL
Tapu siciline paralel olarak; gerek taşınır mallarda, gerekse tapuya ka­
yıtlı olmayan taşınmaz mallarda, hak durumunu ve açıklık fonksiyonunu zil­
yetlik belirtmekte ve sağlamaktadır.186Zilyetlik, buna konu teşkil edecek eşya
üzerinde iradi şekilde hakimiyetin ele geçirilmesi ile doğan ve bu hakimiyetin
irade olarak terkine veya başkası tarafından gaspına, veya başka sebepler­
den sona ermesine kadar devam eden hukuki bir durumdur.187
Olağanüstü zamanaşımı yoluyla taşınmaz edinilmesinde zilyedin iyiniyetli olması aranmaz. Yeter ki bu zilyetlik malik olma niyetiyle olsun. Zilyetli­
ğin varlığını kanıtlamak, adına tescil isteyene düşer.188Zilyetlik maddi bir olay
olduğu için; tanık, bilirkişi ve varsa diğer belgelerle (vergi kaydı vs) ispatlan­
ması gerekir. Bunun için de keşifteki yerel bilirkişi ve tanıkların; taşınmazın
evveliyatının kime ait olduğu, hangi tarihte bu yere zilyet olduğu, ne şekilde
kullandığı, kaç sene kullandığı, ilk malikten sonra kimlere intikal ettiği, el de­
ğiştirmenin miras-satış-trampa veya bağışlamı olduğu, dava veya tespit tari­
hine kadar kimlerin zilyet olduğu, toplam kaç yıl sürdüğü, bu zilyetliğin aralıksız-çekişmesiz ve malik sıfatıyla sürdürülüp sürdürülmediğinin meşhur ve
unutulmaz olaylar, yani maddi olaylara dayalı olarak saptanmalıdır.189 Yerel
bilirkişinin sözleri ancak dinlenen tanık sözlerinin doğruluğunu tamamlayıcı
bir bilgi olarak gözönünde tutulabilir. Zilyetliğe dayalı tescil davalarında tanık
dinlenmeden, yerel bilirkişinin sözleri ile tescile karar verilemez.190 Özellikle
185 OKTAY,S.: age. s.74. İhyanın tamamlanmasında amaç, arazinin hiçbir şekilde tarıma elverişli değil iken, yani hiç
tarım yapılmayan yerlerden iken, zor ve zahmetli bir emek ve masraftan sonra ziraate elverişli hale getirildikten ve
tarla, bağ, bahçe olarak kullanılmaya başlandıktan sonra her yıl içerisindeki ufak taş parçalarını toplamak ihyanın
devamı anlamına gelmez (8 HD 27.06.2000 T. 1501/5507 ; YKD. 2001/9 s. 1342).
ı
186 KILIÇ,H.: age. s.27
187 OĞUZMAN, K. SELtÇİ, Ö.:age. s. 59.
188 OĞUZMAN, K.-SELlÇt, Ö.rage. s. 405 ; KURDOĞLU, S.: age. s. 390 ; KÜLEY, M.M.: age, s.60 vd.
189 KARAM AN,D.: age, s.41 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.301 ; 17 HD 10.05.2000 T. 2315/2319 (YKD.
2000/7, s. 1086). Tapusuz taşınmaza, kimin zilyet olduğu yönü araştırılırken, zilyetliğin hangi günden başladığı, ne
biçimde sürdürüldüğü, kimin ve ne zamandan beri taşınmaza zilyet olduğu etraflıca sorulup, saptanmalı ve bu zil­
yetliğin taşınmazın ekonomik amacına uygun bir biçimde sürdürülmüş olup olmadığı yönleri üzerinde durulmalıdır
(7 11D 26.09.1977 T. 369/9517 ; KILIÇ,H.: age. s.5 2 ); KILIÇ,H.: age. s.49. Zilyetliğin başlangıcı ile süresi ve kul­
lanım şeklinin tespiti gerekir (HGK 16.03.1988 T. 8-604, 255 ; KILIÇ,H.: age. s.53). Ağaç dikmek suretiyle 20 yı­
lı aşkın zilyetliği bulunduğunu ileri süren davacının iddiasının, diktiği ağaçların yaşının tespiti suretiyle araştırılma­
sı gerekir (HGK 06.07.1968 T. 8/656, 549 ; İKİD S.97, s.6638).
190 8 HD 05.10.1998 T. 913/9733 (YKD. 1998/11, s.1637). Aynı kararda; yerel bilirkişinin zilyetlik konusundaki söz­
leri ancak, zilyetliğin tespiti amacı ile dinlenen tanıkların sözlerinin doğruluğunun gösteren tamamlayıcı bir bilgi
olarak gözönünde tutulabileceği de belirtilmiştir. HYY. md.259 uyarınca, dinlenecek tanıkların taşınmazın başında
dinlenmeleri gerekir (HGK 04.05.1988 T. 1987/8-828, 358 ; KILIÇ,H.: age. s.58).
Erol KARAASLAN
489
keşif sırasında çokça duyulan; "taşınmazda kendimi bildim bileli davacı zil­
yettir" sözü her kişiye göre değişebilen bir ruh ve yaş devresini ifade edip, zilyedlik gibi maddi olaylardan oluşan durumun başlangıç ve süresini açıkla­
maktan uzak olduğu için, zilyetliğin kazanmayı sağlar süreye ulaştığı koşulla­
rının gerçekleştiğini ispata yetmemektedir.191
TMY. md.713 göre olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının
kazanılabilmesi için, taşınmaza malik sıfatıyla, çekişmesiz ve aralıksız yirmi
yıl süreyle zilyet olunması gerekir. Şimdi bu koşulları teker teker ele alalım.
a) Malik Sıfatıyla Zilyetlik:
Malik sıfatıyla zilyetlik,192 zilyedin bir başkasının taşınmazda üstün bir
hak sahibi olduğunu kabul etmemiş, davranışlarıyla zilyetliği malik sıfatıyla
sürdürmüş olduğunu kabul ettirir bir görüntü kazanmış olmasıdır.193 Her şey­
den önce, zamanaşımı yoluyla taşınmaz edinecek kişinin, taşınmazın maliki
inancıyla hareket etmesi gerekir. Bu inançla hareket ettiği taşınmaza ilişkin
olarak yaptığı eylem ve işlerden anlaşılabilir. Aksi halde yani; zilyet maliki ol­
duğu inancıyla değil de bir sınırlı ayni hak veya alacak hakkı sahibi olduğu
inancıyla hareket ediyorsa artık bu yolla taşınmazın mülkiyetini kazana­
maz.194
Bir kimse başlangıçta fer'i zilyet olduğu halde sonradan malik sıfatıyla
zilyet olduğunu iddia ediyorsa bunu kendisi kanıtlamalıdır. Örneğin; taşınma­
zı önce başkasından kiralayan kişi sonradan malik sıfatıyla zilyet olduğunu
iddia etmekteyse bunu kendisi ispat etmelidir. Bu halin dışında zilyetliğin ma­
lik sıfatıyla olduğunu ileri sürenin bunu kanıtlaması gerekmez.195 Buna karşı­
lık malik sıfatıyla zilyetliğin doğrudan doğruya zilyetlik şeklinde olması gerek­
191 8 HD 30.11.1973 T. 5173/6812 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.301).
192 Kavram tartışması için Bknz. KÜLEY, M.M.rage. s.60 ; DÜZCEER,A.R.: age. s. 187
193 ESMER, G.: age. s. 514. Davacının zilyetliği çekişmesiz, malik niyet ve sıfatıyla geçmiş bulunduğuna göre... (8 HD
21.03.2002 T. 54/2318 ; yayınlanmamıştır). Zilyedin malik olma değil, malik gibi zilyetliğini sürdürme kasdını ta­
şıması yeterlidir (7HD 10.10.1079 T. 8130/9285 ; OĞUZMAN, K. SELİÇİ, Ö.:age. s.405 veDp.418).
194 KILIÇ,H.: age. s.828 ; AYAN, M. :age. s. 183. Hazine vekili tarafından dosyaya sunulan belgelere göre; dava ko­
nusu taşınmazlar hakkında başka kimselerden işgal tazminatı alındığı anlaşılmaktadır, tşgal tazminatı alınan yerler
ile dava konusu yerler aynı ise, davacının bu yerdeki zilyetliğinin malik niyet ve sıfatıyla geçip geçmediğinin araş­
tırılıp belirlenmesi daha açık bir deyimle; bu yerlerin davacının tasarrufunda olup olmadığının araştırılması gerekir
(8 HD 18.03.2002 T. 2128/2214 ; yayınlanmamıştır). Haksız işgal tazminatı, kira ödemek gibi mahiyeti itibariyle
bir malikin yapmaması gereken davranışlarda bulunan zilyedin bu hareketleri zilyetliğin malik sıfatıyla gerçekleş­
mediğinin delilini oluşturur (KÜLEY, M.M.; age. s.63 ; OĞUZMAN, K.-SELtÇt, Ö.;age. s.405). Taşınmazın hazi­
ne adına tescil edilmesinden sonraki evrede; hazine ile kira sözleşmesi yapmak, tescilden önce gerçekleşen zilyetli­
ğin malık sıfatıyla olmadığına delil oluşturmaz (DÜZCEER,A.R.; age. s.193). Ne gerçek malik olmaya, ne kendisi
ııi malik sanmaya, ne de ilerde malik olacağına dair kanaat sahibi olmaya gerek olmadığı görüşü için Bknz. OK­
TA Y ^.: age. s.78
195 ERTAŞ, Ş.: age s. 234 ; OĞUZMAN, K.-SELtÇt, Ö.: age. s. 405. Bu halde zilyetlik sıfatının değişmesi geriye et­
kili değildir ve malik sıfatıyla zilyetlik zamanaşımı süresince devam etmelidir (OĞUZMAN, K.-SELİÇt, Ö.:age.
s.405) ; DÜZCEER,A.R.: age. s.193. F e ri zilyedin kazanamayacağı yönünde karar için Bknz. HGK 31.05.1961
T. 1-19, 34 (ÖZKAN,H.: age, s.373)
490
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
mez. Dolayısıyla zilyetlik de yeterli sayılır. Ayrıca malik sıfatıyla zilyetlik, za­
manaşımı süresince devam etmelidir.196
Malik sıfatıyla zilyet olmak için medeni hakları kullanma ehliyetinin bu­
lunması gerekmemekte, sadece temyiz gücünün bulunması yeterli olmakta­
dır. Malik sıfatıyla zilyetlik aslen kazanılabileceği gibi, devren de kazanılabilir. Ayrıca kendi zilyetliğine başkasını da katarak müşterek zilyetlik tanınma­
sında olduğu gibi, tesisen kazanma da olanaklıdır.197
Mirasçılar arasında malik sıfatıyla zilyetlik oluşmaz,198bu nedenle miras­
çılar arasında kazandırıcı zamanaşımı ile taşınmaz kazanılamaz. Ancak;
paylı mülkiyette paydaşlar arasında zamanaşımı ile kazanma olur.199 Elbirliği
halinde mülkiyete tabi bir taşınmazın mirasçılardan biri tarafından üçüncü bir
kişiye satışı sonuç doğurmaz. Diğer mirasçıların onay vermeleri gerekir. Yar­
gıtay kararlarına göre açıkça olmasa da uzun süreli kullanıma ses çıkarma­
yan mirasçılar, örtülü onay vermiş sayılmaktadırlar.200
Zilyetlik taşınmazın tamamında değil de bölünmesi olanaklı bir kısmı
üzerinde kurulmuş olsa bile, o kısımla ilgili olarak kazandırıcı zamanaşımı iş­
ler.201 Burada 3194 sayılı İmar Yasasının 18. maddesi hükmü uyarınca ifrazın
mümkün olması gerekir.202
b) Çekişmesiz Zilyetlik:
Zamanaşımı ile taşınmaz edinilmesi aynı zamanda bu zilyetliğin aralıksız
olarak sürmesine de bağlıdır. Burada çekişme "dava" şeklinde anlaşılmalıdır.
MY. md. 639’dan farklı olarak TMY. md.713, "dava" sözcüğünü kullanmıştır.
196 AYAN, M.: age s. 183
197 OKTAY.S.: age. s.7S ; ESMER,G.: age. s.517 vd.
198 tBK 26.05.1954 T. 7/17 ve İBK 15.05.1957 T. 2/11 (DÜZCEER,A.R.: age. s.194); SINMAZ,B.-KARATAŞ,[.: age.
s.318 ; DÖNMEZ,!.: age. s.368. HGK 04.12.1963 T. 8-32, 53 (ABD 1964/1, s.l 12); HGK 10.03.1965 T. 8-197, 97
1 İKİD S.75, s.346). Taşınmaz ister müşterek mülkiyet halinde, ister iştirak halinde olsıın, mirasçılar arasında zamanaşımı işlemez (8 HD 30.09.1991 T. 3200/12837 ; KILIÇ,H.: age. s.836). Elbirliği ile mülkiyette mirasçıların tere­
kedeki malları üzerinde belli pay ve payları olmayıp, hakları taşınmazın tümü üzerinde yayılmış vaziyettedir.
TMY.702. maddesi hükmü uyarınca, topluluk devam ettiği sürece bir pay üzerinde tasarrufta bulunulmaz. Bu mül­
kiyet türünde mirasçıların belli pay veya payları »'Iuladığından, mirasçılardan her biri kendi payı için, iptal ve tescil
isteyemez. Bu şekilde açılmış bulunan bir davaya dıger mirasçıların katılması veya onaylarının alınması ya da mi­
ras ortaklığına temsilci atanması yoluyla davanın yürütülmesi olanaklı değildir. Davanın reddi gerekir (8 HD
25.03.2002 T .l838/2458 ; yayınlanmamıştır).
199 OĞUZMAN, K.-SELÎÇt, Ö.: age. s. 404 ; DÜZCEER.A.R.: age, s.197 ; KILIÇ,H.: age, s.828 ; HGK 16.01.1981
T. 1979/8-312, 15 (KILIÇ,H.: age. s.842); 8 HD 14.03.2002 T. 2001/4945, 2081 (yayınlanmamıştır).
200 8 HD 14.05.1985 T. 5291/5428 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,I.: age, s.319).
201 OĞUZMAN, K.-SELtÇt, Ö.: age. s. 404 ; KILIÇ,H.: age. s.828. Aksi yönde görüş için Bknz. BERTAN,S.: age.
s.550. Ancak TMY. 713 taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerinde bu hakkın kurulabileceğim açıkça
belirtmiş olduğundan tartışmanın yaran kalmamıştır.
202 ifraza ilişkin îınar Yasasının 18. madde hükmü emredici nitelikte olan bir hükümdür. Belediye başkanlığının ceva­
bından ifrazı mümkün olmadığı bildirildiğine göre, taksimde muris Hasan’a verilen ve onun satışıyla davalı Cemile’ye geçen taşınmaz bölümü ile geriye kalan miktarların yüzölçümleri dikkate alınmak suretiyle, paylı olarak iptal
ve tescile karar verilmelidir (8 HD 18.03.2002 T. 1242/2210 ; yayınlanmamıştır).
Erol KARAASLAN
491
Yeni düzenlemede "nizasız" sözcüğü yerine, "davasız" sözcüğüne yer
verilmiştir. Çünkü, nizasız yani çekişmesiz kelimesi de belirsizdir; örneğin no­
terlik aracılığıyla gönderilen bir protesto veya eylemli bir müdahale veya ça­
tışma da niza olarak nitelendirilebilir. Oysa amaç, İsviçre Medeni Yasasını,
şerh ve tefsir eden bütün hukuk bilginlerinin birleştiği gibi, zilyede karşı bir ge­
ri alma veya elatmanın önlenmesi davası açılmış olmasının niza sayılacağı­
dır. 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi
Hakkında Yasa da, yönetsel bir yolla çekişmenin giderilmesi istendiğinden
buradaki anlamda "niza" sayılmaz ve zilyetliği kesintiye uğratmaz; çünkü,
Türk Medeni Yasası, anlaşmazlıkların kesin olarak çözümlenmesini yangı
yerlerine bırakmıştır,'yalnız eylemli elatmaların geçici bir zaman için önlen­
mesi amacıyla 3091 sayılı yasa çıkarılmıştır. Bunlardan dolayı "nizasız" yeri­
ne "davasız" sözcüğünün kullanılması uygun bulunmuştur.203
Davanın çekişme konusu olabilmesi, gerçek hak sahibi ile zamanaşımın­
dan yararlanacak zilyed arasında geçmesi gerekmektedir. Ayrıca gerçek hak
sahibinin yargılamada, her usuli işlemi, zamanaşımını keser.20'1Yirmi yılın so­
nunda çıkan çekişmeler ise önemli değildir. Aynı şekilde üçüncü kişiler tara­
fından açılan davalar ile zilyed tarafından açılmış bir tescil davasının yirmi yıl­
lık süre dolmadığı için reddedilmesi de bu anlamda çekişme sayılamaz. Zil­
yedin yeniden açacağı davada; reddedilen eski davanın açma gününden ön­
ce geçen süre de hesaba katılır.205 Ancak Yargıtay’ın, yeni kararlarında bu­
nun aksinin kabul edildiği görülmektedir.206Tescil istenen yer hakkında, evvel­
ce açılmış tapu iptali davası sonuçlanmamışsa, halen kesinleşmemiş ve ay203 Türk Medeni Yasasının 713. maddesi ile ilgili gerekçesi (Türk Medeni Kanunu, Türk Medeni Kanununun Yürür­
lüğü ve Uygulanması Hakkında Kanun ve Gerekçeleri, T.C. Adalet Bakanlığı Yayınlan, Ankara 2002, s.538).
204 OKTAY,S.: age, s.85 ; BERTAN,S.: age. s.564 ; ESMER,G.: age. s.515 ; ESENER,T.-GÜVEN,K.: age. s.152 ; ER
TAŞ,Ş.: age, s.235. HYY 101 vd. maddelerine dayanılarak tedbir koydurmak için mahkemeye başvurular ile
BY.137. maddesine göre verilen 60 günlük süre ile de zamanaşımının kesileceği görüşü için Bknz. BERTAN.S.:
age, s.564. Nizadan amaç, başka birinin çıkıp da orada hak iddia ederek mahkemeye başvurması demektir. Açılan
dava red edilirse, böyle bir dava zilyetliği etkilemez (-8 HD 26.02.1971 T. 835/1016 ; ESMER,G.: age, s.515 ve
Dp.93). Çekişme, gerçek malikin, istihkak davası açmasıdır. Malikten başka kimsenin açacağı zilyetlik davası
md.639 (TMY. md.713)'da aranan çekişmeyi oluşturmaz. Fakat dava sonunda zilyedin elinden zilyetliği alınırsa,
zilyetlik ortadan kalkacağından madde işlemez. Böyle bir davanın açılmış olması maddeden yararlanmaya engel ol­
maz. Aynı şekilde malikin de mülkiyet hakkını ileri sürmeksizin zilyetliğe dayanan davası çekişme olarak nitelendirilıııemesi gerekir, görüşü için Bknz. OĞUZMAN, K.-SELÎÇİ, Ö.:age. s.408 ve Dp.428. Aksi yönde TMY. 683’e
dayalı mülkiyet davalan veya TMY.982 vd. maddelerine gereği zilyetliğin korunmasına ilişkin davaların da çekiş­
me sayılacağı görüş için, Bknz. DÜZCEER,A.R.: age, s.207.
205 A YAN,M.: age. s. 184 ; DÜZCEER,A.R.: age, s.212 ; HGK. 12.05.1973 T. 1969/8-808,403 (DÜZCEER, A. R.: age.
s.212 ve Dp.21 ); 7 HD 20.12.1990 T. 12149/15575 (AYAN,M.: age. s.184 ve Dp.373). Aksi yönde karar için Bknz.
8 HD 25.06.1974 T. 168/3366 (DÜZCEER,A.R.: age, s.214).
206 D e fi yoluyla kazanma koşullarının oluşmadığı savunulmuş, mahkemece 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresi
dolmadığından dava reddedilmiş ve hüküm kesinleşmiştir. Açıklandığı üzere davalının d e fi yerinde görülmüş ve
dava ret edilmiştir. Bu nedenle TMY. 640 ( 714) maddesi yoluyla BY. md.133 hükmü gereği kazanma zamanaşımı
kesilmiştir. BY. ,md.l35’de zamanaşımı kesilmiş olması halinde, yeni sürenin işlemesi gerektiği hükme bağlanmış­
tır (HGK 13.06.2001 T. 8-480, 519 ve HGK 07.11.2001 T. 8-946, 773 sayılı ilamlan). Aynca somut olayda, hük­
mün kesinleştiği tarihten, bu davanın açıldığı güne kadar kazanmayı sağlayan 20 yıllık süre geçmemiştir. Davanın
reddi gerekir (8 HD 18.01,.1996 T. 13512/510 ; http://adalet.org/obekran.php7idsl535).
492
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ <TMY.md.713)
rica aynı yer hakkında açılmış elatmanın önlenmesi davası bulunan hallerde,
tescil istenen yerdeki zilyetliğin çekişmesiz olduğunun tesbiti bakımından her
iki dava sonucunun beklenmesi gerekir.207
Zilyet aleyhine açılan davanın zamanaşımını kesmesi için, kazanılması
yeterli olup zilyetliğin geri alınmasına ve zilyedin eylemli egemenliğine son
verilmesine gerek yoktur.208
Kazandırıcı zamanaşımının tamamlanmasından sonra, zilyet aleyhine
açılan dava başarıyla sonuçlanmış olsa da, zilyedin çekişmeden önce kazan­
dığı haklar saklı kalır.209
Hemen belirtmek gerekir ki, zamanaşımını kesen nedenler yalnızca da­
va değildir. Zamanaşımına ilişkin unsurların birinin kaybı durumunda da za­
manaşımı kesilecektir. Hazine adına yapılan tescil veya kadastro sınırlanılması gibi durumlarda malik sıfatıyla zilyetlik son bulacaktır. Ancak bu halde
de bu işlemlerin yapılma anına kadar geçen süre kazandırıcı zamanaşımı sü­
resinin hesabında gözönünde tutulacaktır.
c) Zilyetlik Aralıksız ve Yirmi Yıl Sürmüş Olmalıdır:
TMY. 713. maddesi zilyetlik yoluyla geçmesi gereken süreyi yirmi yıl ola­
rak belirlemiştir. Bu süre aralıksız olarak geçmiş olması gerekir. Aralıksız
geçmekte amaç, zilyetliğin zamanaşımı süresinde kaybedilmemiş olması­
dır.210 Gereken yirmi yıllık sürenin mutlaka mülkiyeti kazanacak kişinin zilyet­
liğinde bulunması şart değildir. Zamanaşımından yararlanma şartları bulunan
her zilyet, aynı şartları taşıyan önceki zilyedin, zilyetlik süresini kendi süresi­
ne ekleme olanağına sahiptir.211 Bu durumda önemli olan sonraki zilyedin de
malik sıfatıyla zilyet olması ve önceki zilyedin ardıllık (halefiyet) ilişkisinin bu­
lunması gerekmektedir. Ardıllık, külli veya cüz’i olabilir.212
Zilyet isteyerek veya istemeyerek taşınmaz üzerindeki eylemli durumu­
nu devam ettirememişse aralıksız koşulu gerçekleşmemiş olur. Ancak zilye­
din istemi dışında kısa bir süre devam eden -su baskını gibi- kesilmeler ara­
lıksız koşulunu engellemiş olmaz.213
207 8 HD 25.03.1966 T. 1823/1738 (KILIÇ,H.: age. s.816).
208 DÜZCEER.A.R.: age. s.208. Ancak aksi yönde karar için Bknz. 7 HD 22.10.1981 T. 3730/10903 (DÜZCEER.A.R.:
age. s.208 ve Dp. I 1).
209 DÜZCEER,A.R.: age. s.210
210 OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö.: age. s. 409
211 OĞUZMAN, K.-SELÎÇİ, Ö.: age. s. 409 ; ŞENER,E.: age. s.1256 ; OKTAY,S.: age. s.86 ; ESMER,G.: age. s.516
; KILIÇ,H.: age. s.826 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,I.: age. s.308 ; DÖNMEZ,!.: age. s.368. Yeni malik, tapunun mik­
tar fazlası olduğu anlaşılan kısmını, kazandırıcı zamanaşımı koşullarının varlığı halinde, satıcının zilyetliğine daya­
narak, adına tescilini isteyebilir (1 HD 22.05.1986 T. 5750/6124 ; YKD 1987/3, s.378).
212 OĞUZMAN, K. SELİÇİ, Ö.: age. s. 409 vd. ; OKTAY,S.: age. s.87-88 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age, s.308 ;
ESENER,T.-GÜVEN,K.: age. s .l51
213 ESMER,G.: age. s.515 ; KILIÇ,H.: age. s.826 ; SINMAZ,B.-KARATAŞ,1.: age. s.290. Ara verilmiş ise önceki zil­
yetlik süresi hesaba katılmaz. TMY. md. 976 " Fiili hakimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılmaması veya
kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez" demektedir.
Erol KARAASLAN
493
BY. md. 130 hükmüne göre, zilyetliğin kurulduğu günün ertesinden baş­
layan süre kesilmeden veya işlemesini durduran bir sebep ortaya çıkmadan
geçerse, zamanaşımı süresi tamamlanmış olur. Bu sürenin son günü BY.
md.139/2 göre, aynı yasanın 75,76/3 maddelerindeki hükümler gözönünde
tutularak hesaplanır.214 Zamanaşımı, tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlarda,
malik sıfatıyla zilyetliğin kurulması anından başlar. Tapuya kayıtlı taşınmaz­
larda ise taşınmazın zamanaşımı ile kazanmaya uygun duruma gelmesi anı
ve malik sıfatıyla zilyetliğin kurulma anının birleşmesi ile başlar. Ölüm sebe­
bine dayanılmakta ise zilyetlik önce kurulmuş olsa da, mal sahibinin ölüm ta­
rihinden başlar. Gaiplik halinde, gaiplik kararından itibaren başlayacaktır.216
BY. md.133’de sayılı durumlarda zamanaşımı kesilir. Kesilen zamanaşı­
mı aynı yasanın 135/1 şartları taşıması halinde yeniden işlemeye başlar. Za­
manaşımı kesildiği zaman önceki süreler dikkate alınmayıp baştan başlar.
Oysa ki BY. 132. maddesinde sayılı hallerin varlığında zamanaşımı durur.
Sözkonusu hal sona erinceye kadar işlemeden olduğu gibi duracak, bu halin
sona ermesiyle de kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.
6093 sayılı yasa md.4/ll ile, batıya nakledilenlerle ilgili olarak, yasaklılık
devam ettiği sürece, hiç zilyet olmadıkları yasak bölgelerdeki taşınmazların,
aralıksız zilyedi sayılmışlardır.216
V.3) YARGILAMA KOŞULU
Zamanaşımı yoluyla taşınmazı edinmek isteyen zilyet koşulları tamam­
ladığını belirterek mahkeme kararı ile taşınmazı edinebilir. Kazandırıcı'zama­
naşımı koşullarının oluşması ile taşınmaz üzerindeki zilyetlik kendiliğinden
mülkiyet hakkına dönüşmez. Bu koşulların oluşması halinde, zilyet yararına
"tescili talep hakkı" doğar. Olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanma; zilyet
aleyhine açılan elatmanın önlenmesi davasında, zilyet tarafından defi olarak
da ileri sürülebilir.217 Tescil davaları belli bir süreye bağlı olmaksızın her za­
man açılabilir.219 Zamanaşımı yoluyla taşınmaz kazanılması aslen kazanma214 BERTAN,S.: age, s.564 ; OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö.:age. s. 410. Eski hukukta bu kurum olmadığından o dönem
den kalan taşınmazlar açısından bilgi için Bknz. BERTAN,S.:age. «.546. "Adi zamanaşımı, olağanüstü
zamanaşımına çevrilebilin mi ?" tartışması için Bknz. BERTAN,S.:age. s.561 vd.
215 BERTAN,S.: age. «.554 ; OĞUZMAN, K.-SELÎÇt, Ö.rage. s. 409 ; OKTAY,S.: age. s.86 ; AY AN,M.: age. *JS3;
ESENER,T, GÜVEN,K.: age. s.151
216 DÜZCEER,A.R.: age. s.20i
217 ERTAŞ,Ş.: age. s.235 (aynı yerde anılan HGK kararı) ; AY AN,M.: age. s.l £6. Tapusuz taşınmaza hâzinenin elat
masının istenmesiyle açılan davada, mahkemece davacıya süre verilerek tescil davası açması için önel verilmelidir
< HGK 30.06.1983 T. 5-380, 493 - HGK 28.03.1984 T. 8-943, 342 ; UYAR,T.: Yargıtay Kararlarında Elatmanın
Önlenmesi (Meni Müdahale) ve İstihkak Davaları, TBBD 2000/1, *.114).
218 S HD 18.10.1993 T. 1992*6*73,10312 (YKD 3994/2, s 3 1 « i
494
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
dır.219 Burada tartışmalı bir konu da kazanma anıyla ilgilidir.220 Dava, koşulla­
rın gerçekleştiğinin belirlenmesi ve zilyet adına tescilin gerçekleştirilmesi için
açıldığından, niteliği itibariyle bir tesbit davasıdır. Tescil davası, kazandırıcı
zamanaşımı zilyetliği ile koşullarının gerçekleştiğinin saptanması ve tapuya
tescil işleminin yapılması olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
Tescil davasında davalı, zilyetliğini her türlü delil ile kanıtlayabilir. Bu ko­
nu yeri geldiğinde konusu içinde değinildiğinden ayrıca ele alınmayacaktır.
Ancak aşağıda genel olarak mahkemece yapılacak işlemler irdelenmiştir.
a.
TAPU SİCİLİNE KAYITLI OLMAMA VEYA KAYITLI OLMAKLA BİR­
LİKTE MALİKİNİN KİM OLDUĞU ANLAŞILMAMA KOŞULU
aa) Tapusuz Taşınmazlar
TMY. md.713 esas itibariyle tapusuz taşınmazları düzenlemektedir an­
cak; tapulu taşınmazlar da bazı koşullarla bu maddenin kapsamı içinde kal­
maktadır. TMY. md.713/1 kapsamında olan taşınmazlar, özel mülkiyete konu
olabilen ve bu nedenle tapu siciline kaydedilmeleri gereken, ancak; herhangi
bir nedenle kayıt dışı kalmış "tarım toprakları"dır. Kadastro sırasında kadast­
ro dışı bırakılmış yerler de bu anlamda tapusuz taşınmazlardandır.221
Kadastro veya tapulama dışı bırakma işlemi, taşınmazın geometrik du­
rumunu bildirmediğinden, bir tespit işlemi değil ise de, görevlilerce bir yerin,
tescile tabi olmadığı saptanarak hukuksal durumunu belirtmiş olması nede­
niyle, öncelikle bir kadastro veya tapulama işlemidir. Tesbit dışı bırakılan ta­
şınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenmediğinden, paftasının düzen­
lenmesi ile işlemin tamamlandığının kabulü gerekir. Tespit dışı bırakılan bir
taşınmaz hakkında, itiraz üzerine Kad.Y. md.7/4’e göre, tutanak düzenlene­
rek komisyonca tespit dışı bırakılmasına karar verilmesi veya kadastro mah­
kemesi kararı ile tespit dışı bırakılması hallerinde, kadastro komisyonu ve
mahkeme kararı ile taşınmazın hukuki durumu belli olduğundan, bu kararla­
rın kesinleştiği tarihte, tespit dışı bırakılma işlemi, kesinlik kazanır. Bu tarih
mülk edinme zamanının ve zilyetliğin başlangıcına esas alınır.222 Tespit dışı
bırakılan yer hakkında, komisyon veya mahkeme kararıyla bir belirleme ya­
219 ESENER ,T.-GÜVEN,K.: age. s.151
220 Kazanma anıyla ilgili tartışmalar için Bknz. ESMER,G.: age. s.530 vd. ; ESENER,T.-GÜVEN,K.: age. s. 152-153;
AYAN,M.; age. s.191 ; ERTAŞ,Ş.: age. s.236 ; KURDOĞLU, S.: age. s. 391. 04.12.1998 T. 1996/4 1998/3 sayılı
İBK göre; mahkemenin kararı yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu nitelikte olduğundan, taşınmaz üzerindeki mülkiyet
hakkı mahkeme kararının kesinleşmesi anında kazanılır (İzmir BD. 1999/Temmuz, s.91 vd.) Zamanaşımı ile kazan
ma anının ve bu kazanmanın geçmişe etkili olmamasının pratik önemi bakımından Bknz. ÖZDEMİR OKTAY,S.:
age. s. 655 vd.
221 AYAN,M.; age. s. 179 vd. ; ÖZMEN,î.-ÇORBALI,H.: 3402 Sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara 1991, s.265
222 8 HD 15.03.2002 T. 1368/2125 (yayınlanmamıştır).
Erol KARAASLAN
495
pılmamış ve kadastro tutanağı düzenlenmeden, pafta düzenlenmesi suretiy­
le hukuksal durumu belirlenerek tespit dışı bırakma işlemi tamamlanmış ise
paftanın düzenlendiği tarih kazanma süresinin ve koşullarının hesaplanma­
sında esas alınmalıdır. Paftanın düzenlenme tarihi kadastro müdürlüğünden
sorulmalıdır.223 Düzenleme tarihi ile dava tarihi arasında aranılan kazanma
koşulları gerçekleşmelidir.224
bb) Tapulu Taşınmazlar
Tapulu bir taşınmazın varlığı halinde, uygulamada "tapu iptali ve tescil
davası" olarak anılan dava türünün açılması gerekir. Bu halde, ilk önce mev­
cut tapu kaydının iptaline ve yeni malik adına tesciline karar verilmelidir. Ta­
pu kaydının iptaline karar verilmeden, davacı adına tapuya tesciline karar ve­
rilmesi çifte tapuya yol açacağından yasaya uygun olmayacaktır.225
Tapulu taşınmazlardan sadece üç halin varlığında, kazandırıcı zamana­
şımı yoluyla kazanma sağlanabilecektir.
Tapu Sicilinden Gerçek Maliki Anlaşılmayan Taşınmazlar
Tapu kayıtlarındaki tescil geçerli bir hukuki neden olmadan yapılması
halinde oluşan duruma yolsuz tescil denilmektedir. Yolsuz tescil halinde tapu
sicili gerçek maliki göstermiyor demektedir ki bu TMY. 713/11 anlamında za­
manaşımı yoluyla kazanmaya uygun demektir.
Yolsuz tescil üçüncü kişi adına veya kazandırıcı zamanaşımı zilyedi adı­
na yapılmış olabilir. Bu halde de yolsuz tescil olduğundan zamanaşımı yoluy­
la kazanılabilir.226
Tapu Sicilinden Malikinin Kim Olduğu Anlaşılmayan Taşınmazlar
Bu halde de taşınmaz tapuya kayıtlıdır fakat; gerek bu kayıttan, gerekse
yardımcı belgelerden, yazılı malikin kim olduğu belirlenememektedir.227Genel
olarak gerekli dikkati gösteren herkesin malikin kim olduğunu anlamayacağı
hallerde, tapu sicilinde yazılı olan malikin bulunmadığının kabulü gerekir. Ma223 Kadastro müdürlüğünden, taşınmazın hangi tarihte ve ne sebeple tespit dışı bırakıldığının sorulması gerekir (8 HD
15.03.2002 T. 1393/2124 ; yayınlanmamıştır).
224 Dava konusu taşınmazın tespit dışı bırakıldığı tarihten dava tarihine kadar yirmi yıllık kazanma süresi ve koşul­
larının oluşması gerekir (8 HD 12.02.2002 T. 179/1283 - 8 HD 12.02.2002 T. 953/1282- 8 HD 14.02.2002 T.
827/1341 ; yayınlanmamıştır). 20 HD ise. Ülkemiz kırsalında bazı taşınmazların zorunlu sebeplerle geçici bir süre
için tasarruf edilmediği bir gerçektir. Yörede bu sıralarda yapılan bir kadastroda taşınmaz hakkında kadastro
tutanağı düzenlenmemesi, başka bin anlatımla o taşınmazın tapulama dışı bırakılması halinde, zilyetliği tapulamanın
kesinleştiği tarihten başlatmak doğmuş olan mülkiyet hakkını ortadan kaldırır, görüşündedir (20 HD 04.06.1998 T.
5189/5818 ; YKD 1998/9, s. 1359).
225 8 HD 18.03.2002 T. 2020/2144 (yayınlanmamıştır).
226 DÜZCEER.A.R.: age. s.471. Aksi yöndeki HGK 20.03.1981 T. 1980/1-2434, 151 sayılı kararı için Bknz. aynı yer
ve OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö.: age, s.402.
227 KÜLEY,M.M.: age, s.54
496
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
likin kim olduğunun anlaşılmaması, malik sütununun boş bırakılmış olmasın­
dan, sicilde kimliğin gizli ve yetersiz olarak gösterilmiş olmasından ileri gelebilir.228Yine gerçek olmayan gerçek kişi veya tüzel kişi adına (nam-ı mevhum)
kayıtlı taşınmazlar da bu kapsamdadır.229 Nam-ı müstear adına kayıtlı taşın­
mazlar da, gerçekten tanınmıyorsa, tapu kaydından kim olduğu anlaşılmayan
kapsamında kalacaktır.
TMY. 713. maddesinde iyiniyet aranmadığından, zilyet gerçek maliki ta­
pu dışında bilgilerle biliyor olabilir. Bu nedenle yine bu maddeden yararlanabi­
lir. Malikin tespitine yönelik olarak aşağıdaki araştırmanın yapılması gerekir;
1-Tapu kaydının tüm tedavüllerinin ve kayda esas olan evrak müsbetinirı
tapu yönetiminden, nüfus kayıtları ile belgelerin nüfus yönetiminden getirtilip
incelenmesi; gerekirse bilirkişi incelemesi yapılması, 2-Tapulama ve kadast­
ro gören yerlerde ve kadastro sonucu oluşan tapularda, tapulama ve kadast­
ro bilirkişileri, tutanaklarından belirlenerek, dinlenmeli, tutanağın dayandığı
belgeler getirilmeli, 3-Dava konusu taşınmaza komşu tapu ve parsellerin da­
va tarihindeki malikleri dinlenmeli, komşu taşınmazlara ait tapu ve kadastro
tespitine dayanak olan belgeler ve kayıtlarda ilk tesislerinden itibaren, bütün
tedavülleri ile getirtilerek dava konusu taşınmazı kime ait olarak gösterdiği in­
celemeli ve tanık sözleri de bu belgeler ile denetlenmeli, 4-Resmi daire ve kurumlardan, bu arada askerlik şubesinden gerekli araştırma, gerekirse zabıta
araştırması yapılmalıdır, 5-Gerektiğinde bu konu ile ilgili olarak, yaşlı kimse­
ler arasından seçilecek bilirkişiler ve tanıklar dinlenmelidir. Bu şekilde yapıla­
cak araştırma sonunda kayıt malikinin kim ve gerçekten mevcut olan bir kim­
senin olduğu anlaşılırsa, malikin kendisi, ölmüş ise mirasçılık belgesi istene­
rek, mirasçıları araştırılıp sağ iseler davanın bunlara yöneltilmesi, ölmüş ise­
ler mirasçılarının davaya katılmaları için davacıyla önel verilmelidir. Malik mi­
rasçı bırakmadan ölmüşse TMY. md.501 göre mirası hâzineye kalacağından,
hâzineyi davaya dahil etmek için davacıya önel verilmeli ve böylece taraf olu­
şumu sağlanmalıdır.
Maliki Yirmi Yıl önce Ölen veya Gaipliğine Karar Verilenlere Ait Taşın­
mazlar
Yirmi yıl önce ölmüş veya gaipliğine karar verilmiş bir kimse adına mev­
cut tescil, taşınmazın malikini göstermemektedir. Bu halde bu kişilerin miras­
çılarının bulunması, üçüncü kişilerce zamanaşımı yoluyla kazanmaya engel
değildir.230
228 OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö.: age. s. 399 ; DÜZCEER.A.R.: age. s.473 vd.
229 OĞUZMAN, K. SELİÇİ. Ö.: age. S.4Ü0 ; D Ü ZC EER,\ R. age. *.475 ; KÜLEY,M.M.: age, s.56.
2 » OĞUZMAN, K.-SELİÇİ, Ö age. s.400 ; DÜZCEER.A.R.; age. *.477.
Erol KARAASLAN
497
Burada gaiplik kararı halinde adına kayıtlı bir taşınmaz hakkında olağa­
nüstü zamanaşımının ne zaman başlayacağı konusuna değinmekte yarar
vardır. TMY. 713/11 (MY. 639/11) "...gaiplikkararı verilmiş..."diyerek, başlama
süresinin gaiplik kararından itibaren hesaplanması gereğini ifade etmektedir.
TMY. md.35/11 (MY.34/111), gaiplik kararının, ölüm tehlikesinin gerçekleştiği
veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğuracağının belirt­
mektedir. Ancak 713/11. görüşü Yargıtay tarafından daha üstün görülmekte­
dir.231 Gaiplik kararı ve ölüm tarihinden, dava tarihine kadar geçen sürenin yir­
mi yıla ulaşması gerekir.232
b. MİKTAR KOŞULU
Kazandırıcı zamanaşımı ile belgesiz olarak kazanılabilecek tapusuz ta­
şınmazların yüzölçümü sınırlıdır.
Kad.Y. md. 14 hükmü gereği, tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma
alanı233 içinde bulunan sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar
olan (bu miktarlar dahil) taşınmazlarda, zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi ve­
ya tanık beyanlarıyla ispat eden zilyet adına tescil edileceğini belirtmektedir.
1617 sayılı yasının yürürlüğe girdiği 26.07.1972 tarihinden itibaren açılan da­
va sonunda zilyed adına bu yolla ya da tapulama veya kadastro yolu ile tes­
cil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, tescil ta­
rihlerinin Tapu, Kadastro ve Hukuk Mahkemeleri Yazı işleri Müdürlüklerinden
sorulup belirlenmesi gerekir.
Kad.Y. md. 33 hükmüne göre, aynı yasanın 14 maddesi genel hüküm ni­
teliğinde olup Kadastro Yasasının uygulama alanı dışında bulunan taşınmaz
mallar hakkında ve henüz kesinleşmemiş davalarda da uygulanacaktır.
Tescil davası açan davacı, belgesiz kazanabileceği taşınmaz miktarları
sulu toprakta 40 ve kuru toprakta ise 100 dönümdür. Bu miktarlar bir veya bir­
den fazla taşınmaz bakımından toplam olarak geçerlidir. Bu miktarları geçen
kazanmalar ise ancak; aynı yasanın 14/111. maddesinde belirtilen belgelerin
varlığı halinde olanaklıdır.234 Bu miktarların aşılması halinde davacıya seçim­
lik hakkı hatırlatıldıktan sonra karar verilmesi gerekir.236
231 OĞUZMAN, K. SELtÇt, Ö.:age. s.401.
232 8 HD 19.02.1980 T. 526/1437 (DÜZCEER.A.R.: age. s.477) ; 8 HD 23.02.1995 T. 12195/14822 (http://adalet.
org/obekran.php?id=l 103).
233 Bknz. Kad.Y. rnd.4
234 Mahkemece sadece yazı işleri müdürlüğüne yazılmak suretiyle miktar araştırılması yapılmıştır. Davacılar, mevcut­
sa diğer mirasçıları ve murisleri adına aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden tespit ve tescil edilmiş taşınmazlar
bulunup bulunmadığının tapu sicil müdürlüğü ve kadastro müdürlüğünden, taşınmazın devletçe sulanan yerlerden
olup olmadığı 3083 sayılı yasa hükümlerine göre köy hizmetleri il müdürlüğünden sorulması gerekir ( 8 HD
01.04.2002 T.2431/2695 ; yayınlanmamıştır). Sulu- kuru araştırması DSt ve köy hizmetleri il müdürlüğünden sorul
malıdır (8 HD 26.06.1998 T. 2697/7449 ; ERDEN,O.: age. s.42).
235 DÜZCEER,A.R.: age. s. 151 vd.
498
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Tapu tahsis belgesi mülkiyet belgesi olmayıp, sadece eylemli durumu
bildiren zilyetlik belgesidir.236
Aynı çalışma alanında anılan sınırların aşılması halinde, Kad.Y. md.21
hükmü gözönüne alınarak, davacılara seçimlik haklarının hatırlatılması, aynı
yasanın 14. maddesindeki sınırlamalar gözönünde tutularak hükmün oluştu­
rulması gerekir.237 Eğer bu şekilde paylı bir taşınmaz bulunmaktaysa, toplam
yüzölçümlerinin, paya düşen miktarlarıyla orantılı olarak hesaplanması ve
böylece yasal sınırının gözetilmesi gerekir.238
Tapulu taşınmazlar hakkında ise böyle bir sınırlama yoktur.
c) KROKİ - İLAN KOŞULU
1515 sayılı Tapu Kayıtlarında Hukuk Kıymetlerini Kaybetmiş Olanların
Tasfiyesi Hakkında Yasaya ek 5519 sayılı yasaya göre; taşınmazların kroki­
si tapu fen memurları olan yerlerde, bu memurlara; olmayan yerlerde bu işi
yapmaya yetkili fen memuruna veya mühendislere yaptırılır. Bu yasayla, ta­
şınmazın fenni niteliklere sahip krokisinin düzenlenmesi amaçlanmıştır.239
Dosyada birden fazla kroki ve rapor varsa hükümde açıkça atıf yapılma­
lı tarih ve içeriğinden söz edilmelidir.
Düzenlenen kroki, ilamın ekini oluşturur ve infazda gözönünde tutulur.240
6333 sayılı yasa ile MY. md. 639 aracılığıyla hukukumuza giren ve TMY.
md.713 ile de devam eden ilan koşulu, taşınmazda hak iddia eden kişilerin
davaya itiraz etmeleri amaçlanmıştır. Davacı bu durumda hakkının varlığını
bu kişiye karşı da kanıtlamak durumundadır.
Yargıtay uygulamalarında gazete ile ilan bir defa ve yerel ilanlar ise en
az üç defa yapılmalıdır. Gazete ilanı o yörede çıkan gazetelerden biri ile ya­
pılabilir. Resmi Gazete ile yaptırılacak ilan, amaca uygun düşmeyecektir.241
Yerinde yapılacak yazılı ilan için, uygun ve alışılmış olan araç ve yer, taşın­
mazın bulunduğu köy ve mahallenin muhtarlık veya belediye binaları okul ve
236
237
238
239
240
HGK 04.12.1996 T. 14/763-864 (Yasa D. 1998/Ocak, s.1691).
8 HD 11.02.2002 T. 2001/6195, 1208 (yayınlanmamısur).
HGK 20.04.1994 T. 8-34, 251 ve HGK 31.05.1995 T. 16/579 (ESMER,G.: age. s.528-529).
SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.327.
8 HD 16.02.1987 T. 1618/1334 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.328). Tapusuz bir taşınmazın, tapuya tesciline
karar verilebilmesi için, diğer araştırma ve incelemenin yanında, TMY. md.713/son hükmü gözönünde tutularak öl­
çekli krokinin düzenlenmesi gerekmektedir (8 HD 11.02.2002 T. 1090/1231 ; yayınlanmamıştır). TMY. md.
7 13/son hükmü gözetilerek taşınmazın sınırlan gösterilmeli, fenne uygun kroki düzenlenip, hüküm fıkrasının buna
göre düzenlenmesi gerekir (8 HD 15.03.2002 T. 1393/2124 ; yayınlanmamıştır).
241 8 HD 30.01.1984 T. 393/911 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.330). Tapusuz taşınmazın tescili istenildiğine
göre, TMY.md.713/IV hükmü gözönünde tutularak yerel ve gazete ilanlarının yapılması, 3 aylık ilan süresinin dol­
masının beklenmesi, ondan soma uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekir (8 HD 12.02.2002 T. 972/1281;
yayınlanmamıştır).
Erol KARAASLAN
499
cami kapılarıdır.242 Gerek yerel, gerekse gazete ilanlarında, tescil istenen ta­
şınmazın gerçek sınırlarının gösterilmesi gerekir. Bu sınır dava dilekçesinde­
ki değil, keşifte belirlenen sınır olmalıdır.243 Daha önce açılmış ve HYY. 409
uyarınca "açılmamış sayılmasına" karar verilmiş davada yapılan ilanlar, yeni
açılan davada karar vermek için uygun olmayıp yeniden ilan yapılmalıdır.244
İlan giderleri, davacıdan alınıp, mahkemece yaptırılması gerekir.245Yerel
ilanların yapılması için merciine müzekkere yazılması ve ilanların yapıldığına
dair tutanakların getirilip dosyasına konması gerekir.246
d) İTİRAZIN BULUNMAMASI KOŞULU
Mahkeme son ilandan başlayarak üç ay bekleyecektir. Bu süre içerisin­
de bir itiraz davası açılmamış ise veya açılmış olup da reddedilmişse, yuka­
rıda değinilen diğer koşulların da tamamlanması halinde karar verilecektir.
itiraz eden, asli müdahalede bulunabileceği gibi, ayrı bir dava açarak iti­
razda bulunabilir, ikinci durumda mahkemece kendiliğinden davaların birleş­
tirilmesi yoluna gidilmesi gerekir. Müdahalede de ayrı dava açılmasındaki gi­
bi harcının ödenmesi gerekir. Davalı olarak tescil davasının davacısı ile hazi­
ne varsa ilgili kamu tüzel kişisi gösterilmelidir.
Üç aylık bu süre, hak düşürücü bir süre değildir.247Tapuda kayıtlı bir ta­
şınmaz, kayıtlı değilmiş gibi gösterilerek veya öyle sanılan taşınmaz TMY.
md.713’e (MY. md.639) dayanılarak tescil edilse bile, gerçek malik bu tesci­
le karşı dava açabilecek ve tescili kendi adına düzeltebilecektir. Bunun nede­
ni, önceki hak sahibinin veya mirasçılarının savunma olanağının bulunmama­
sı değil, zamanaşımı koşullarından birinin eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Bu maddedeki en önemli koşullardan biri, taşınmaz üzerindeki aynî hakkın,
tapu kütüğü yoluyla alenileşmemiş olmasıdır. Taşınmaz tapu kütüğünde ka­
yıtlı bulunuyor ve bunun üzerindeki hak alenileşmiş ise, zilyetlik süresi yıllar­
ca sürse de yine de hiçbir aynî hak kazanamaz. Zamanaşımı koşullarındaki
eksiklikler, itiraz süresinde ileri sürülebileceği gibi, bu süre geçmiş olsa bile,
hatta zilyet adına tescil yapılmış olsa da kazandırıcı zamanaşımı dolayısıy­
la verilen hüküm, çekişmesiz yargı (nizasız kaza) sonucunda verildiği için ke­
sin hüküm değildir.248
242
243
244
245
246
247
ESMER,G.: age. s.522.
HGK 31.01.1984 T. 31/26 (SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age, s.331).
8 HD 13.05.1981 T. 5681/3320 (YKD 1981/8, s.993).
8 HD 11.02.1966 T. 495/699 (ERDEN,O.: age. s.50).
8 HD 09.02.1998 T. 1997/4883, 818 (ERDEN,O.: age. s.50).
HGK 08.01.1969 T. 1966/8-1180,10 (İKİD S.l 00, s.7739). Üç aylık süre itiraz davasının amacı, tescil davası ile iti­
raz davasının birlikte görülmesini sağlamaktır. Bıı süre geçtikten sonra tapu kaydının iptali davası açılabilir, görüşü
için Bknz. OKTAY,S.: age. s. 150.
248 ACEMOĞLU,K.: "Bir Gayrimenkulun Eski Malikinin Mirasçıları, Gayrimenkulu Zamanaşımına Dayanarak Adına
Tescil Ettiren Zilyedi Dava Edebilir mi?", ÎHFM 1965, S.1-4, s.423. Benzer görüş için Bknz. AYAN,M.: age. s. 190
500
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
Son ilandan itibaren üç ay içinde açılan davada, davacının sadece, ta­
şınmaza ilişkin mülkiyet hakkını değil, aynı zamanda, zamanaşımı koşulları­
nın gerçekleştiğini de kanıtlaması gerekir.249
Tescile itiraz davası ayrı bir davadır. Reddolunması halinde, tescil dava­
sının davacısı lehine yargılama gideri ve dava avukatla takip ediliyorsa veka­
let ücreti hükmetmek gerekir.250
Zamanaşımı koşulları oluşmuş ise, zilyet artık malik olduğundan ona
karşı hiçbir dava açılamaz. Koşullarda eksiklik halinde ise, her zaman gerçek
hak sahibi düzeltme davası açarak, tapu kütüğünün düzeltilmesini isteyebilir.
Yeter ki, zilyet taşınmazı bu sefer olağan zamanaşımı ile kazanmamış ol­
sun.251
Yargılama giderlerine de değinmekte yarar vardır. TMY. md. 713/1 daya­
nılarak açılan davalarda, dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, davalı tarafa
yargılama gideri ve avukatlık ücreti yükletilemez.252
V) SONUÇ
Tüm koşulların varolması halinde eylemli olarak taşınmazı kullanan adı­
na, taşınmazın tapuya tesciline karar verilecektir. Mülkiyet hakkı, taşınmaz
daha önce hangi haldeyse o şekilde yeni malike geçecektir. Üzerinde kurulu
bulunan sınırlı aynî haklar ve şerh edilmiş alacak hakları gibi haklar zamana­
şımı yoluyla el değiştirmeden etkilenmezler. Mülkiyet bu haklarla kazanılmış
olur.
Tescil kararından sonra mahkemenin tapu sicil müdürlüğüne yazılı bildi­
rimde bulunmasına gerek yoktur. HYY. md.443, taşınmazlara ilişkin ilamların
kesinleşmesi ile yerine getirilebileceği bildirilmiştir. Ancak İcra ve iflas Yasa­
sı 28. maddesine göre karar özetinin tapu sicil müdürlüklerine göndermesi de
gerekmektedir. Ayrıca taşınmazın aynına ilişkin olarak verilmiş bu kararın za­
manaşımına uğraması da sözkonusu değildir.
Tescil kararı verildiği takdirde, karara harita ve taşınmazın ölçülerini gös­
terir, ölçekli krokisinin eklenmesi gerekir.
249
250
251
252
ESMER,G.: age. s.523
SINMAZ,B.-KARATAŞ,t.: age. s.336.
ACEMOĞLU.K.: age. s.425
8 HD 28.10.1991 T. 1990/İ9089, 14661 (YKD. 1991/12, s.1820). Hazine yasal hasım durumunda bulunduğundan
yargılama giderleriyle sorumlu tutulamaz (8 HD 11.02.2002 T. 1063/1189 ; yayınlanmamıştır). Hazine ile kamu
tüzel kişileri yasal hasım durumunda bulunduklarından, yargılama gideri, harç ve vekalet ücreti ile yükümlü tutul­
ması usul ve yasaya aykırıdır. Bu tür davaların niteliği gereği, davayı açan her türlü yargılama giderini karşılamak
la yükümlüdür (8 HD 15.01.2002 T. 351/100 ; yayınlanmamıştır).
501
Erol KARAASLAN
Zamanaşımıyla taşınmaz kazanmanın, sahipsiz kalmış taşınmazların
ekonomik ve eylemli durumu hukukileştirmek açılarından yararının varlığı in­
kar edilmez. Ancak; hukukumuzda bu yolla taşınmaz edinilmesinin kolay ol­
ması sosyal açıdan zararlıdır. Özellikle köyden kente göçün artık tartışılmaz
bir olgu olması ve tapu kayıtlarının gerektiği gibi tutulamaması bizi endişeye
sevk etmektedir. İsviçre’de bu sürenin otuz yıl olduğu unutulmamalıdır.253
VI)
KAYNAKÇA
ACEMOGLU,K.
:"B ir
Gayrim enkulun
Eski
M alikinin
M irasçıları,
Gayrimenkulu Zamanaşımına Dayanarak Adına Tescil
Ettiren Zilyedi Dava Edebilir mi?", İHFM 1965, S. 1-4
AYAN,M.
:Eşya Hukuku II, Mülkiyet, Konya 2000
AYBAY,A.-HATEMİ,H.
:Eşya Hukuku Dersleri, İstanbul 1981
BAŞPINARjV.
: "Orman
Sınırı
Dışına
Ç ıkarılan
Yerlerin
Hukuki
Durumu",
h ttp ://w w w .ju ra .u n i-s b .d e /tu rk is h /V b a s p in a r1 .h tm l,
AYGENA
: Orman Kanunu, Ankara 2000
BERTAN,S.
:Ayni Haklar, Ankara 1976
CİN,H.-SURLU,M.H.
:T ürk Hukukunda Mera, Yaylak, Kışlaklar ve Mera
Kanunu Şerhi, Ankara 2000
ÇELİKEL,A.
: Yabancılar Hukuku, İstanbul 1993
DÜZCEER,A.R.
: Kazandırıcı Zamanaşımıyla Taşınmaz İktisabı, Ankara
1984
DÖNMEZ,!.
:Tapu İptali ve Tescili Davaları, İstanbul, Tarihsiz
EGEMEN, E.-ÇELİKOĞLU, A.R.KAYNAK,A.N.-SELİMOĞLU,Y.E.GÖK,H.DURSUNKAYA,0. .-Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun On Y ıllık Emsal
Kararları, Ankara 1985
ERDEMİR,!.
: Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara 1998
ERDEN,O.
: Kadastroda Tespit Dışı Bırakılan Yer Hakkında Açılacak
Tescil Davası, Ankara 2000
ESENER,T.-GÜVEN,K.
:Eşya Hukuku, Ankara 1996
253 BERTAN.S.: age. s.560. Eleştiri için Bknz. aynı eser s.556
502
OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI YOLUYLA TAŞINMAZ EDİMİNİ (TMY.md.713)
ESMER,G.
: M evzuatım ızda
G ayrim enkul
Hüküm leri
ve
Tapu
Sicili,İstanbul 1990
GÖZÜBÜYÜK,Ş.
: Yönetim Hukuku, Ankara 1995
HATEMİ,H.
: Vakıflar Kurumuna Hukuk Tarihi Açısından Genel Bir
Bakış, Bu makale için Bknz. Ö Z A Y j.H .: age. s.275 vd.
İNAL,N.
:T ürk Medeni Kanunu, Ankara 1997
KARAMAN,D.
: Kadastro Davaları Uygulama Kılavuzu, Ankara 2001
KILIÇ,H.
:Y argıtay Emsal Kararlarıyla İktisap Zamanaşım ının
Yorumu, Ankara 1992
KURDOĞLU,S.:
Türk Medeni Hukuku Dersleri, İstanbul 1977
KURU,B-ARSLAN,R.-YILMAZ,E.
KÜLEY,M.M.
: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000
: Medeni Kanun ve Tatbikatında Müruruzaman ile İktisap,
İstanbul 1957
OĞUZMAN,M.K-SELİÇİ,Ö.
OKTAY, S.
: Eşya Hukuku, İstanbul 1992
:Türk Hukukunda Tapuda Kayıtlı Olmayan Taşınmazların
Zamanaşımı ile Kazanılması, İstanbul 1990
ÖZAYJ.H.
:Gün Işığında Yönetim, İstanbul 1996
ÖZDEMİR OKTAY,S.
: "Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı" Prof. Dr. M.
Kemal OĞUZMAN’ ın Anısına Armağan, İstanbul 2000
ÖZKAN, H.
: Sulh Hukuk Davaları ve Tatbikatı, Ankara Tarihsiz
ÖZMEN,İ.-ÇORBALI,H.
:3402 Sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara 1991
ÖZTAN,B,
: Medeni Hukukun Temel Kavramları, Ankara 1998
SINMAZ,B.-KARATAŞ,İ.
:Z ilye d lik
Nedeniyle
G ayrim enkul
Hukuk
Davaları,
An kara 1997
ŞENER,E.
:Türk Medeni Kanunu, Ankara 1991
ŞENER,E.
:Tüm Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararları Ankara
2000
TEKİNAY,S.S.
: Medeni Hukuka Giriş Dersleri, İstanbul 1987
UYAR,T.
: "Yargıtay Kararlarında Elatmanın Önlenmesi ve İstihkak
Davaları", TBBD 2000/1
YILMAZ,E.- YILMAZ,Ü.
: Hukuk Rehberi, Ankara 1997
ZEVKLİLER,A.
: Medeni Hukuk, Ankara 1992
503
Erol KARAASLAN
VII) KISALTMALAR
ABD
: Ankara Barosu Dergisi
age.
: adı geçen eser
AİHS
: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ANY
: Anayasa
Bknz.
: Bakınız
Dp.
: Dip Not
HD
: Yargıtay Hukuk Dairesi
HGK
: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
HYY
: Hukuk Yargılama Yasası
İBK
: İnançları Birleştirme Kararı
•KİD
: İlmi ve Kazai İçtihatlar Dergisi
İzmir BD
: İzmir Barosu Dergisi
Kad. Y.
: 3402 sayılı Kadastro Yasası
Manisa BD
: Manisa Barosu Dergisi
md.
: madde
MY
: Medeni Yasa
O.Y.
: Orman Yasası
RG.
: Resmi Gazete
s.
: Sayfa
S.
: Sayı
SAADDTRY
: Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım
Reformu Yasası
T.
: Tarih
TBBD
: Türkiye Barolar Birliği Dergisi
TCY
: Türk Ceza Yasası
TM
: Türk Medeni Yasası
TTRÖY
: Toprak ve Tarım Reformları Öntedbirler Yasası
Yargı D.
: Yargı Dünyası
Yasa D.
: Yasa Dergisi
YKD
: Yargıtay Kararlar Dergisi
MALİ HUKUK
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA
GECİKME ZAMMI VE FAİZ
Dr. Çetin ARSLAN(*)
ANLATIM DÜZENİ: Giriş, l-Kamu (Amme) Alacakları Kavramı ve Kamu
(Amme) Alacaklarının Kapsamı, II- Kamu (Amme) Alacaklarında Gecikme
Zammı, A- Gecikme Zammının Hukuki Niteliği ve Oranı, B- Gecikme Zammı­
nın Uygulanma Süresi, C- Köylerde Gecikme Zammı Uygulaması, D- Gecik­
me Zammı Tablosu, III- Kamu Alacaklarında Gecikme Faizi, A- Gecikme Fa­
izinin Hukuki Niteliği ve Oranı, B- Gecikme Faizinin Uygulanma Süresi, IVGecikme Zammı ile Gecikme Faizinin Karşılaştırılması, A- Benzerlikler, BFarkıllıklar, V- Yargı Kararları, VI- Kamu Alacaklarında Tecil Faizi, A- Genel
Olarak, B- Tecil Faizi, C- Yıllar İtibariyle Aylık Tecil Faizi Oranları, D- Yargı
Kararları, VII- Sayıştay İlamı ile Tazminine Karar Verilen Kamu Alacakların­
da Faiz.
G İR İŞ
Yirminci yüzyıl batı demokrasilerinde ortaya çıkan ve Anayasamızın da
benimsediği sosyal devlet veya refah devleti anlayışı, devletin sosyal barışı
ve adaleti sağlamak amacıyla ekonomik hayata müdahalesini meşru ve ge­
rekli kılmıştır. Bu anlayışın doğal sonucu olarak, kamu hizmetlerine olan ihti­
yaç büyümüş ve kamu giderleri sürekli bir şekilde artmıştır. Artan bu hizmet
ve giderler, beraberinde kamu finansmanının önemini daha da arttırmış ve
devlete alacaklarını korumak için gerekli tedbirleri almaya yöneltmiştir. Dev­
let bu amaçla, alacaklarının takip ve tahsil için 6183 sayılı Amme Alacakları­
nın Tahsil Usulü Hakkında Kanun’u vazetmiş ve özel şahısların alacakların­
dan farklı bir tahsil yöntemiyle, faiz ve gecikme zammı miktarı belirlemiştir.
(*) Yargıtay Cumhuriyet Savan
Dr. Çetin ARSLAN
505
Çalışmamızda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun’da değişiklik yapan "4786 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun­
da ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun"1hükümleri de nazara alınarak, kamu alacakların­
da faiz ve gecikme zammı konusu genel hatlarıyla incelenecektir.
I-KAMU (AMME) ALACAKLARI KAVRAMI VE KAMU (AMME)
ALACAKLARININ KAPSAMI
"Kamu alacağı"2konusunda üzerine anlaşmaya varılmış bir tanım oldu­
ğu söylenemez: "Devletin, kamu hukukundan doğan ve kamu gücüne
dayanarak idari işlemlerle sağladığı kamu gelirleridir",3 "devletin kamu
tüzel kişiliğinden ve egemenlik hakkından doğan, ayrıcalık ve özellik ta­
şıyan alacaklarıdır"4, "kamu hizmetlerinin finansmanı amacıyla Devletin
kamu gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden doğan alacakları­
dır"3, "amme alacağı devletin ve yetkili idarelerin, amme kudretinden ve
ceza tenfizinden doğan alacaklarıyla, vergi, resim, harç gibi amme hiz­
metlerine karşılık olmak üzere alınan paralar ve amme hizmetlerinin ay­
ni vasıtaları olan amme emlaki makamına kaim olmak üzere muhtelif se­
beplerden dolayı tekevvün eden, alacaklarla idari mukavelelerden do­
ğan ve amme hizmetinin devam ve istikrarını sağlayan alacaklar, kamu
alacaklarıdır. '* şeklindeki ifadeler, "kamu (amme) alacakları" ile ilgili yapıl­
mış bazı tanım denemeleridir.
Kamu alacaklarının ödenmesinde gecikme iki durumda söz konusu ola­
bilir. Bunlardan birincisi, kamu alacağının vadesinin geçmiş olmasına rağ­
men ödenmesinde gecikme olması halidir ki, bu durum gecikme zammı uy­
gulamasını gerektirir. İkincisi ise, kamu alacağının tarh edilmemiş veya ek­
sik tarh edilmiş olması nedeniyle ödenmesinde gecikme olmasıdırve bu
durumda ise kamu alacağı için, ikmalen, re'sen veya idarece tarhiyat yapıla­
caktır ve gecikme zammı değil, gecikme faizi uygulanacaktır.7
1
2
3
4
5
6
7
Bkz. RG, 15/01/2003, 24994 (M)
Kamu alacağı kavramı ile kamu geliri kavraım çoğu zaman aynı anlama gelmektedir. Kamu hizmetlerinin finansma­
nını sağlamak amacıyla ve kamu gücüne dayanılarak elde edilmesi gereken ekonomik değerler, hazine adına hasılat
irat kaydedilmesi bakımından gelir; bir talep hakkı doğurması bakımından ise, alacak olarak ifade edilmektedir (Karakoç, Yusuf, Kamu Alacaklarının Tahsili Aşamasında Ortaya Çıkan ve Vergi Yargısında Çözülen Uyuşmazlıklar,
Anakara 2000, s.25).
Çelik, Binnur, Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsil Hukuku, İmaj Yayıncılık, Ankara 2000, s.4.
Tuncer, Sclahattin, "Teoride Ve Uygulamada Kamu (Amme) Alacağı", Maliye Araştırma Merkezi Konferansları,
1996/1997, İstanbul Üniversitesi Yayın No: 4099, İstanbul, 1998, s. 148.
Karakoç, s.25.
Onar, S iddik Sami, idare Hukukunun Umıımi Esasları, C^IU, 3. Baskı, İsmail Akgiin Matbaası, İstanbul 1960, s.
1647.
Çelik, s .l89; Kamu alacağının gecikmesi durumunda tahsil ile ilgili olarak ayrıca bkz: Güleryüz, Süveyda, Kaimi
Alacağımıı Cebren Tahsil Usul ve Esasları, Maliye ve Sigorta Yorumlan, Yıl 12, Sa.274, 15.6.1998, s.113-115.
506
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kamu ala­
caklarının takip ve tahsil usul ve esaslarının düzenlendiği kamusal bir icra hu­
kuku olup, özel icra hukukundan farklı olarak, alacaklı kamunun birtakım ala­
caklarının takip ve tahsilinde devlet gücünü kullanabilmesine yönelik düzen­
lemeleri içeren bir yasadır. Yasanın 1 inci maddesinde, kamu alacağı özelli­
ğini taşıyan bir alacağın kime ait olacağı ve içeriği hakkında düzenleme ya­
pılmıştır.8
6183 sayılı Kanun uyarınca bir alacağın takip ve tahsilinin yapılabilmesi
için bu alacağın bir kamu alacağı olması gerekmekte olup, bunun içinde söz
konusu iki unsurun bir arada bulunmasını gerektirmektedir. Bunlar;
A-Alacağın devlete,9 il özel idarelerine veya belediyelere ait olma­
sı,’0
B-Alacağın devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, re­
sim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi ceza­
sı, para cezası, gecikme zammı ve faizler ile aynı idarelerin amme hiz­
metleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ve bütün bunların
takip masraflarından oluşmasıdır. Önemle belirtmek gerekir ki, devlet, il
özel idareleri ve belediyelerin "akit, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğan
alacakları 6183 sayılı Kanun kapsamının dışında kalmaktadır". Yani Dev­
letin, il özel idarelerinin ve belediyelerin kamusal hizmetlerinin uygulanmasın­
dan doğan alacaklar11dışındaki alacakları, 6183 sayılı Yasa uyarınca takip ve
tahsil edilemeyecektir.12 Ancak yine önemle belirtmek gerekir ki, buradaki
akit kavramı özel hukuk akitlerini (medeni, ticari) kapsamakta olup, ida­
ri akitlere teşmil edilemez. Zira idari sözleşmelerden kaynaklanan alacak­
lar, kamusal bir hizmetin uygulanmasından doğan alacak olarak kabul edildi­
ğinden, 6183 sayılı Kanun kapsamında takip ve tahsil edilebileceklerdir.13
8
Bkz. http://wvvw.ynıp>.n^vgrgİiyM>grİ/tqh?İlat-htffî, 7.1.2003; Bıı konuda ayrıca bkz. Karakoç. s.25 vd; Çelik, s.
İvd.: Gülseven, Mustafa, Açıklamalı-îçtihatlı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun, Seçkin Yayıne­
vi, Ankara 1999, s. 19-42; özbalci, Yılmaz, Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun, Oluş Yayıncılık,
Ankara 2000, s.46-61; özer, İlhan, Kamu Alacaklarının Tahsili Teorisi ve Türkiye’de Uygulaması, TODAİ Yayını,
Ankara 1979, s .l7-42.
9, Devlete ait alacak ibaresindeki "DEVLET" kavramına, "Genel Bütçe"ye dahil bütün kamu kuruluşları dahildir (özbalcı. s.48). Ancak "Kamu İktisadi Teşebbüsleri" birer özel hııkıık tüzel kişisi olduklarından, bunlara ait alacaklar
kamu alacağı değildir (Bkz. Atar, Yavuz, Vergi Hukuku Genel Hükümler, Mimoza yayınları, Konya 1991, s.97).
10 6183 Sayılı Kanun'un 1. maddesi kamu alacaklarını aidiyeti itibariyle belirlerken; Devlet, il özel idareleri ve bele­
diyelerin gelirlerini kapsamına almış, ancak köy gelirlerine değinmeyerek köyleri (köy tüzel kişiliğine özgü gelirler
açısından), Kanunun kapsamı dışında tutulmuştur. Oysa köy tüzel kişiliğinin salma gibi kamusal nitelikte gelirleri
vardır ve bunların tahsili 442 sayılı Köy Kanunu'na göre yürütülür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, 6183 Sayı­
lı Kanun’un 1. maddesine giren bir kamu alacağının köyde tahsili söz konusu ise, bu kanun hükümlerinin uygula­
nacağı şüphesizdir (Bkz. Çelik, s. 15 ).
11 Örneğin hastanelerde hastalar için yapılan masraf ve verilen hizmetlerin karşılığını teşkil eden alacaklar, kamusal
bir hizmetin uygulanmasından doğan alacaklardır.
12 İki kamu kuruluşu arşındaki alacak/boıç konusundaki uyuşmazlık 6183 SK kapsamında değil, bu tür anlaşmazlık
ların tahkimini düzenleyen 3836 SK gereğince çözümlenir (Bkz. Atar, s.97).
13 Bkz. http://\vvvw.vmm.net/vergirehberi/tahsilat.htm. 7.1.2003; Onar. s. 1650 1651; özbalci, s.47.
Dr. Çetin ARSLAN
507
6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsil edilen kamu alacaklarının
kendi içinde asli ve fer’i ayrımı vardır. Asli kamu alacağı, vergi, resim,
harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası ve
para cezası olarak yasada belirtilmiştir. Fer’i kamu alacakları da kamu
alacaklarının vadesinde ödenmemeleri sonucu ortaya çıkan gecikme
zammı, haksız çıkma zammı (VUK md.58), pişmanlık zammıfVUK
md.371), faizler (gecikme faizleri gibi) (VUK md. 112), tecil faizi (AAK md.
48), ve takip giderlerinden oluşmaktadır. Takip giderlerinden oluşan kamu
alacakları ise, cebren tahsil yöntemleri uygulanması durumunda zor kullan­
ma, ilan, haciz, taşıma ve saklama gibi idarelerce yapılan giderlerden oluş­
maktadır.14
6183 sayılı Kanun’un, 1. maddesinde yukarıda zikredilen asli ve fer’i ka­
mu alacakları belirtilirken
para cezası gibi asli,....gecikme zammı, fa­
iz gibi fer’i amme alacakları" ifadesi kullanılmakla birlikte, örnekseme yön­
temiyle bu alacaklar çoğaltılamaz.15Zira kanun burada asli ve fer’i kamu ala­
caklarını belirtirken sayım tekniğini kullanmış bulunmaktadır. Bu durumun ak­
sine söz konusu Kanunda, kamu hizmetleri uygulamasından doğan kamu
ala-cakları belirtilirken ise, zikredilen teknik kullanılmamış, sadece istisnalar
sayılmıştır.16
Tahsil biçimi Türk Ceza Kanununda gösterilen para cezalarının 6183 sa­
yılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsili olanaklı değildir. Zira 6183 sayılı
Kanunun konusunu belirleyen 1 inci maddesinin son fıkrası ile, Türk Ceza Ka­
nununun para cezalarının tahsil şekli ve hapse dönüşümü hakkındaki hüküm­
leri saklı tutulmuştur. Belirtelim ki saklı tutulan bu hükümler Türk Ceza Kanu­
nunun kamusal türden olan ağır ve hafif para cezalarının tahsil ve infaz usul­
leri ile ilgili 19 ve 24 üncü (ayrıca bu maddeleri değiştiren 647 sayılı Cezaların
infazı Hakkında Kanunun 5. maddesi) maddelerinde yer almış olup, bu hü­
kümlere göre söz konusu para cezalarının hapse dönüşümü de olasıdır. Bun­
dan başka, Türk Ceza Kanununun 10 uncu maddesi, aynı Kanundaki hüküm­
lerin, hususi ceza kanunlarının buna muhalif olmayan mevaddı hakkında da
uygulanacağını hüküm altına almıştır. Belirtelim ki, aksine bir hüküm bulunma­
yan durumlarda, özel kanunlarına göre hükmedilen kamusal para cezalarının
da Türk Ceza Kanununun 19 ve 24 üncü maddeleri gereğince tahsil ve infazı
gerekmektedir. Buna göre, Türk Ceza kanununun 10 uncu maddesine göre,
14
15
16
Bkz. httn://w\vw. vmm.net/vergirehberi/tahsilat.htm. 7.1.2003; Gülseven, s.21-22.
Çelik, s.7.
Tancı, Muhittin/ Ankan, Vural/Yalçıner, Polat İzahlı İçtihadı Amme Alacaklarının Tahsil Üsulü Hakkında Kanun
ve Tahsilatla ilgili Diğer Kanunlar, Balkanoğlu Matbaacılık, Ankara 1970, s. 3; Akmansu, Mehmet, Âmme Alacak­
larının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun Şerh ve lzahlan, Örnek Matbaası, Ankara 1954, s.47,48 (zkr. Çelik, s.7).
508
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
özel kanunlarında tahsil şekli gösterilmemiş kamusal para cezalarının tahsil
usulü de Türk Ceza Kanununa göre olacağından, Karayolları Trafik Kanunu,
Milli Korunma kanunu, Orman Kanunu ve İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar
Kanunu gibi, bünyelerinde hükmedilen para cezalarının tahsil şekli gösterilme­
miş olan kanunlara göre verilen kamusal para cezalarının 6183 sayılı Kanuna
göre takip ve tahsil edilmesi olanaklı olmayacaktır.17 Bununla birlikte 4786 sa­
yılı Cezaların İnfazı HaKkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 647 sayılı Cezala­
rın İnfazı Hakkında Kanunun 5. maddesi gereğince infaz edilen para cezaları
ile ilgili değişiklik yapılmış ve buna göre "...Mahkeme, ödeme emrinin tebli­
ğinden itibaren bir aylık sürenin sona erdiği veya takside bağlanıp da
taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi nedeniyle geri kalan miktarı­
nın tamamının muaccel olduğu tarihten başlayarak ödenmeyen para ce­
zasına, 6183 sayılı mme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun
51 inci maddesindeebeiirienen gecikme zammı oranının yarısı oranında
gecikme zammı uygulanmasına da karar..." verileceği hükme bağlanmış­
tır. Getirilen bu düzenlemeyle, para cezasına hükümlü kişinin uzun süre yaka­
lanamaması ihtimalinde, para değerindeki düşüşün ortaya çıkardığı cezanın
caydırıcı vasfının kaybetmesi tehlikesi önlenmek istenmiştir.18Yapılan bu ye­
ni düzenlemeye ters düşmemek ve paralel bir uygulamaya olanak sağlamak19
için, 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve ceza mahiyetinde olan âmme ala­
17
Bkz. http:/Av\vw.vnim.net/vergirehberi/tahsilat.htm. 7.1.2003 ; özbalcı, s.49-50; Bu konuda ayrıca bkz. Bereket,
Zuhal, 6183 Sayılı Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun Hükümlerinin ö ze l Hukuktan Doğan Ala­
cak Borç ilişkisine Uygulanması, Maliye ve Sigorta Yorumlan, Yıl 12, Sa.265, 1 Şubat 1998 , s.61; Belirtelim ki,
647 SK md.5/son'da "Çektirilen hapis sitesi para cezasını tamamıyla karşılamamış olursa geri kalan paranın tah­
sili için ilam Cumhuriyet Savcılığınca mahallin en büyük mal memurluğuna yerilir. Ve mal memurluğunca Am ­
me Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkmdald Kanuna göre infaz edilir." şeklindeki hüküm, bu durumun istisnasıdır.
Ayrıca CMUK' nin 26, 46,342 veHMUK* nin 150. maddeleri gereğince verilen disiplin para cezalan 6183 sayılı
Kanun hükümlerine tabi olarak tahsil olunur (Bkz. Kamer, Vehbi Kadri, Ceza ve Tedbir Kararlarının infazı ve Ce­
zaevi idaresi, Adil Yayınevi, Ankara 2002, s.58-63)
18 Bilindiği gibi 647 sayılı Cezalann infazı Hakkında Kanunun 5 inci maddesi, para cezasını içeren ilâmın kesinleşti­
ğinde Cumhuriyet Savcılığına verilmesi, Cumhuriyet Savcısının da bir ay içinde para cezasını ödemesi için hüküm­
lüye usulü dairesinde bir ödeme emri tebliğ etmesi ve hükümlü tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içeri­
sinde para cezasını ödemezse, Cumhuriyet Savcısının kararıyla bir gün onbin lira sayılmak suretiyle hapsedilmesi,
para cezası yerine çektirilen hapis cezasının 3 yılı geçememesi hükmünü muhtevi bulunmaktadır. Para cezasının ta­
munu ödendiğinde kişi serbest bırakılmaktadır.
Uygulamada para cezasına hükümlü kişi uzun süre yakalanmadığında, para değerindeki düşüş nedeniyle ceza caydıncı vasfını kaybetmekte, yakalandığında para cezasını ödeyerek hapis yatmaktan kurtulmaktadır.
Tasarıyla kesinleşmiş para cezasını geç ödemek suretiyle bundan çıkar sağlayanlann bu istifadelerine son vermek
amacıyla, mahkemece para cezasına hükmolunduğunda, ödenmeyen para cezasından yıllık % 50 oranında gecikme
zammı alınmasına da karar verilmesi esası geürilmektedir"(genel gerekçe).
19 6183 sayılı mme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve
ceza mahiyetinde olan âmme alacaklanna gecikme zammı uygulanmayacağına dair olan hüküm, para cezalanna ge­
cikme zammı uygulanmasına ilişkin tasarıyla getirilen hükümle ters düşeceği cihetle, değişikliğe koşut olarak bu
fıkra yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan kaçakçılık, ağır kusur ve
kusur cezalarından maddenin birinci ve ikinci fıkrasında yazılı oran ve miktarlarda, ceza mahiyetinde olan diğer âm­
me alacaklarından ise yıllık % 50 oranında gecikme zammı alınması öngörülmüştür (2. madde gerekçesi).
Dr. Çetin ARSLAN
509
caklarına gecikme zammı uygulanmayacağına dair olan hüküm "Gecikme
zammı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı ceza­
larında bu madde uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tarafından ve­
rilen ve ceza mahiyetinde olan âmme alacaklarında ise bu oranın yarısı
ölçüsünde uygulanır" şeklinde değiştirilmiştir.
Bazı kanunlarda, kamu idareleri ve/veya kamu kurumlan tarafından tah­
sil edilen bir kısım alacakların Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümlerine göre tahsil edilmesi gerektiği belirtildiğinden, bu alacak­
lar da yine Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına gi­
ren kamu alacaklarının takip ve tahsil usullerine tabi olacaktır. Örneğin. 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu’na göre, "...Ecrimisil fuzuli şagil tarafından rızaen ödenmez ise... Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine göre tahsil olunur." (DİK md. 75/2).20
Kamu mâliyesinde parafiskal gelir olarak adlandırılan, bazı kamu kuru­
mu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sosyal güvenlik kurumlarına özgü gelir
çeşitleri vardır. Bu tür gelirlere sosyal sigorta primleri, belli kamu kurumu ni­
teliğindeki meslek kuruluşlarının giriş ücretleri ile yıllık üyelik aidatları örnek
olarak gösterilebilir. Bunlar, kamusal mali yüküm niteliğinde olmalarına rağ­
men, kural olarak Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsa­
mına dahil olmayıp, ancak özel kanunları ile bu statü tanınabilmektedir. Nite­
kim, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80/4. maddesi "Kurumun, süresi içinde
ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.07.1953 tarih ve
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümle­
ri uygulanır..." hükmünü ihtiva ettiğinden, SSK alacakları da kamu alacak­
larının statüsüne tabi olacaklardır21,22.
Emekli Sandığı Kanununa göre, sandık gelirlerini tahakkuk ettirmeyen,
kanunda belirtilen süreler içinde kesmeyen veya göndermeyen kurumların ve
ödeme (tediye) merkezlerinin, tahakkuk ve ödemeyle ilgili memurları ile so­
rumlu muhasiplerinden bu paraların % 10 fazlasıyla birlikte ve Sandığın tale­
bi üzerine Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre mahalli
20
Karakoç, s.41; Örneğin 1567 SK’nin 3 maddeleri gereğince verilen para cezalan ile 1918 SK göre hükmedilen taz­
mini nitelikteki para cezalan (md. 56 gereğince) ve 353 SK gereğince askeri mahkemeler tarafından verilen istirdat,
haciz ve tazminata dair hükümler (md.255 gereğince) 6183 sayılı Kanun hükümleri gereğince tahsil olunur (Bkz.
Kamer, s.58-63)
21 Karakoç, s.41.
22 Bu hususta bkz. ve karş. Arslanköylü, Resul, Sosyal Sigortalar Kanunu Yorumu, Ankara 2003, 74 vd; Deynekli,
Emel/ Kısa, Sedat, Faiz Hukuku, Ankara 2003, s. 17; Belirtelim ki 80. maddenin ilk şekline göre, primlerin süresin­
de ödenmemesinin yaptırımı hem gecikme zammı hem de faiz olduğu halde, son şeklinde göre sadece gecikme zam
ııııdır. Önceki metnin son fıkrasına göre gecikme zammının uygulandığı sürenin sonundan itibaren yasal faiz uygu­
lanmakta iken, 1.6.1985 tarih ve 3203 SK’la yapılan değişiklikle, faiz yükümü metinden çıkarılmış sadece 6183 sa­
yılı Kanun’da belirlenen gecikme zammı yükümü getirilmiştir. Ancak söz konusu yükümlülük işveren yönünden ge­
çerli olup sigortalıyı bağlamaz (Arslankdylü, s.768).
510
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
maliye teşkilatınca tahsil edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, kanunda belirtilen
süreler içerisinde yatırılmayan Sandık geliri ise, kurumlarından % 30 faizi ile
birlikte Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edil­
mektedir (ESK md. 17).23
Yüksek Öğretim Kanunu’na göre, yüksek öğrenim öğrencilerinin ödemek
zorunda oldukları cari hizmet maliyetine öğrenci katkısını ödeme güçlüğü
olan öğrencilere Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nca verilen harç
kredilerinin zamanında geri ödenmemesi halinde, bunların Amme Alacakları­
nın Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre mal sandıklarınca tahsil
edilip Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ödenmesi gerekmektedir
(YÖK md.46).24
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 1 inci maddesin­
de Bütçe Kanunlarında belirtilen ya da özel kanun veya kanun hükmünde ka­
rarnamelerle kurulmuş olan fon idarelerinin alacaklarından söz edilmediği ve
"vergi benzeri mali yükümler" kavramına da yer verilmediği için, fon ala­
caklarının Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine
göre tahsil edilebilmesi ancak, fon alacaklarını düzenleyen kanunlarda, bu
alacakların Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'a göre tahsil
edileceğine ilişkin hükümlere yer vermelerine bağlıdır. Örneğin 3238 sayılı
Savunma Sanayiini Destekleme Fonuna ilişkin Kanunun 15’inci maddesin­
de, fon gelirlerini zamanında ödemeyenler hakkında 6183 sayılı Kanunun uy­
gulanacağı belirtilmektedir. Aynı şekilde, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanunu Ek Madde 1’e göre, bu kanuna göre oluşturu­
lan Fon'un 4’üncü maddesinde belirlenen zorunlu gelirlerin tahsilinde; 3624
sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme idaresi Baş­
kanlığı Kurulması Hakkında Kanun’un 16’ncı maddesine göre, ödenecek air
datlardan gecikenler hakkında 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır.25
Bunun yanında 4389 sayılı Bankalar Kanunu 29.05.2001 tarih ve 24416
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4672 sayılı Kanun
15/3. maddesiyle değiştirilmiş ve yapılan bu değişiklikle Fon kaynakları ile her
türlü alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı
hüküm altına alınmıştır.26
23
24
25
26
Karakoç, s.41.
Karakoç, s.42.
Karakoç, s.43.
Belirtelim ki ayııı değişiklikte, Fon’un, kendisine 14’üncü maddenin (6) numaralı fıkrasının (b) bendi ile verilen yetkiler
çerçevesinde bankalardan devraldığı alacaklar için bu bentte belirtilen yöntemleri, 6183 sayılı Kanun hükümlerine başvur­
maksızın uygulayabileceği hususuna açıklık kazandırılmış ve bu şekilde alacağın Fon tarafından devralınmasından sonra
da bu yetkilerin kullanımına olanak sağlamak amacıyla Kanun"un 15’iııci maddesinin (3) numaralı fıkrasında değişikliğe
gidilmiştir ("4672 Sayılı Bankalar Kanunu Üzerine Bir Değerlendirme" http:// www. activefinans. com/ active/ arşiv/ sayil9/ bankalarkanunu.html,7.1.2003); Bu konuda ayrıca bkz. Reisoğlu, Seza, Bankalar Kanununda 4672 Sayılı Yasa île
Getirilen Değişiklikler (Prof. Dr. Seza Reisoğlu tarafından 13.06.2001 tarihinde İstanbul ve 25.06.2001 tarihinde Anka­
ra’da verilen Konferans metni) (http://l94.133.171.194/ turkce/semiııer/Seza%20Reisoçlu%20 Tebliği %204672.doc),
7.1.3003; Bereket, s.61.
Dr. Çetin ARSLAN
511
Önemle belirtmek gerekir ki çeşitli kanunlarda Tahsili Emval Kanununa
göre tahsil edileceği bildirilen her çeşit alacaklar hakkında da 6183 sayılı Ka­
nun uygulanacaktır (6183 SK md.2)27,28.
6183 Sayılı Kanun’un uygulamaya girdiği tarihten bugüne kadar Maliye
Bakanlığı’na gelen olaylar dolayısıyla kamu hizmeti uygulamasından doğan
kamu alacakları kapsamına girdiği tespit edilerek mahalline bildirilen kamu
alacakları şunlardır:29
-2510 Sayılı Iskan Kanunu’na ek 105 Sayılı Kanun’un 1. maddesin­
de yazılı nedenlerden dolayı zorunlu iskana tabi tutulan kişilere, aynı
Kanun’un 2. maddesi gereğince borçlandırılmak suretiyle verilen ve bu
Kanun’u kaldıran 81 Sayılı Kanun’un 4/3. maddesi gereğince, Kanun’un
uygulama tarihinden itibaren bir yıl içinde aylık eşit taksitlerle iadesi ge­
reken sermayeler.
- 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun 14/8. maddesi gere­
ğince %25 işe giriş keseneği olarak ödenmesi gereken paralar.
- 3293 Sayılı Sınai Müesseselerle Sigorta Şirketlerinde Kullanılan
Ecnebilere Mukabil Türk Memur ve Mütehassıs Yetiştirilmesi Hakkında
27
28
29
Bu konuda bkz. Gülscvcn, s.37-40; özbalcı, s.63-75.
Özel kanunlarında, Tahsili Emval Kanunu’na yollama yapılmış olması nedeniyle 6183 Sayılı Kanun kapsamına gi­
ren kamu alacaklarına aşağıdaki örnekler verilebilir (Bkz.Çelik, s. 12-13; özbalcı, s.65)
- 3524 Sayılı Kanun’un 3. maddesine göre milli emlak taksit bedelleri,
- 1050 Sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu’nun 88. maddesine göre mutemet avansları,
- 2644 Sayılı Tapu Kanunu’nun>19. maddesine göre alman değer paha bedelleri (belirtilen 19. maddede değer pa
halann eşit taksitlerle beş yıl içinde Tahsili Emval Kanunu’na göre tahsil olunacağı, ilk seneye ait taksit ödenince
gayrimenkul sahibi namına tescil edileceği ve geri kalan taksitler için bu gayrimenkulun ipotekli olacağı belirtilmiştir),
- 873 Sayılı Kanun’un 3. maddesine göre askeri teçhizatı seferiye bedelleri (anılan 3. maddede askeri araç gereçle­
rin bedellerinden kısmen veya tamamen ödemeksizin ordudan ayrılan veya ölen ilgili kişilerin, bu bedellerin maaş­
larından tevkifat ve maaşları yoksa menkul ve gayrimenkul mallarından Tahsili Emval Kanunu’na göre tahsil olu­
nacağı belirtilmiştir),
- 2903 Sayılı Kanun’un 7. maddesine göre pamuk ıslah masrafları (adı geçen 7. maddede Tarım Orman ve Köy İş­
leri Bakan lığı’nca tayin edilen çeşitlerden başka pamuk çeşitlerini eken veya karışığını ekenlerin tarlalarındaki pa­
mukların, masrafları kendilerine ait olmak üzere sökülüp yok edileceği, bu masraflar verilmezse Bakanlık bütçesin­
den ödeneceği ve Tahsili Emval Kanunu’na göre eken kişiden tahsil edileceği belirtilmiştir),
- 4109 Sayılı Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardım Hakkında Kanun’un 7. maddesine göre asker ailelerine
yapılacak yardımlar (anılan 7. maddede verilen yardımı dağıtmaktan kaçınanlardan, nakdi yardımların Tahsili Em­
val Kanunu’na göne tahsil olunacağı belirtilmiştir),
- 442 Sayılı Köy Kanunu’nun 45. maddesine göre yolsuz sarf edilen köy paralan (belirtilen 45. madde bu paraların
Tahsili Emval Kanunu’na göre köy muhtan ve ihtiyar heyeti üyelerinin mallan satılarak köylünün par asının ödene
ceğini belirtilmiştir),
- 4081 Sayılı Çiftçi Mallarının Komnınası Hakkındaki Kanun’un 15. maddesine göre çiftçi mallarının konınma be­
delleri,
Bkz.Çelik, s. 10-11 ve orada belirtilen yazarlar ile Dnş. Karar larına.
512
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
Kanun’un 1. maddesine göre tüm sanayi kuruluşları ile sigorta şirketle­
ri tarafından ödenmesi gereken uzman yetiştirme ücretleri.
- 7126 Sayılı Sivil Müdafaa Kanunu’nun 37. maddesi gereğince be­
lediye ve özel idareler bütçesine konulan ödeneği, süresi içinde Sivil
Savunma Fonuna yatırmayan ita amiri ve muhasebecilerden aranması
gereken ödenekler.
- Kambiyo karşılık fonuna yatırılması gereken kambiyo satış prim le­
ri30.
- Devlet hastanelerinde tedavi edilenler için yapılan masraflar.
- İşletme imtiyazı sahiplerinin taahhüt ettikleri miktarda cevher el­
de etmemesi (imar etmemesi) halinde 6309 sayılı Maden Kanunu’nun
116. maddesinin uygulanmasından doğacak olan devlet hakkı.
Yukarıda sıralanan kamu alacaklarından başka Danıştay da bazı alacak­
ların kamu hizmeti uygulamasından doğan kamu alacağı olduğunu saptamış­
tır. Bunlar "ithalatta alınan teminat, akaryakıt istikrar fonu, kanal bağla­
ma ücreti ve kanal temizlik ücretidir".
II - KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI
A - GECİKME ZAMMININ HUKUKİ NİTELİĞİ VE ORANI
Gecikme zammının ceza niteliğinde olduğu belirtilmekte ise de, 6183
Sayılı Kanunun 1. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, fer’i kamu alacağı
niteliğindedir. Gerçekten hem anılan 1. madde gereği, hem de ölüm halinde
ölen mükellefe ait olan gecikme zamlarının mirasçılar tarafından ödenmesi
zorunluluğunun bulunması, yani ölümle düşmemesi nedeniyle gecikme zam­
mı hukuki niteliği itibariyle ceza olmaktan uzaklaşmaktadır.31
6183 Sayılı Kanunun 51/1. maddesine göre,32 kamu alacağının ödeme
süresi içinde (vadesinde) (6183 SK md. 37) ödenmeyen kısmına, vadenin
bitim tarihinden itibaren her ay için ayrı ayrı %9 (2002/3550 sayılı BKK ile
% 7 f3gecikme zammı uygulanacak ve ay kesirleri tam ay olarak hesap edi­
lecektir.34
30 Türk Parasının Korunması Hakkındaki 1567 Sayılı Kanun’un, 6258 Sayılı Kanun’la değiştirilen 1. maddesine da­
yanılarak hüküm altına alınmıştır, ancak 6258 Sayılı Kanun şu anda yürürlükte değildir.
31 Danıştay 7.D, 24.4.1968, E. 1967/1756, K.1968/814; Çelik, s.189-190; Gülsevaı, s.299;Atar, s.102 Deynekli, Ad­
nan, İflasın Vergi Alacağının Tahsiline Etkisi, Yetkin Yayınları, Ankara 1998, s.53.
32 (Değişmeden önceki şekli: 3946 sayılı Kanunun 3’üncü maddesiyle değişen madde) Amme alacağının ödeme müd­
deti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için ayrı ayn % 9 (96/7798 sayılı BKK ile
% 15) gecikme zammı tatbik olunur. Ay kesirleri tam olarak hesap edilir.
33 29.03.2001 talihinden itibaren.
34 Yıllara göre değişen oranlar için aşağıdaki "Gecikme Zammı Oranlan” kısmına bakınız.
t
Dr. Çetin ARSLAN
513
Gecikme zammı, vergi borcunun zamanında ödenmemesinin bir bedeli
olup, gecikme zammı oranı, borçların zamanında ödenmesini sağlayacak ka­
dar yüksek, borcun ödenmesini olanaksız kılmayacak kadar düşük saptan­
malıdır.35 Bu durumu öngören Yasama Organı Bakanlar Kurulıfna gecikme
zammı oranının günün koşullarına uygun hale getirilebilmesi için yetki ver­
miştir. Bakanlar Kurulu, gecikme zammı oranlarını aylar itibariyle topluca ve­
ya her ay için ayrı ayrı % 10’una kadar indirmeye, bir katına kadar artırmaya
ve gecikme zammı asgari tutarını 3 katına kadar artırmaya yetkilidir (6183
SK md. 51/4),36 Bu nedenle söz konusu oranlar zaman içinde değişebile­
ceğinden izlenmesi gerekir. Gecikme zammı asgari tutarı 500.000 TL37 ol­
makla birlikte (6183 SK md. 51/2), herhangi bir üst sınırı mevcut değildir ve
ödenmediği sürece uygulamaya devam edilir.38
Gecikme zammının önceden mükellefe bildirilmesi gerekmemekle birlik­
te (6183 SK md. 52/2), gecikme zammı doğduktan sonra bunun fer’i bir ka­
mu alacağı niteliğinde olması nedeniyle mükelleflerden 6183 sayılı Kanunun
55. maddesine göre ödeme emri ile istenmesi gerekmektedir.39
Gecikme zammı, 4786 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve
Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un 2. maddesiyle 6183 sayılı kanunun 51/3. maddesi değiştiril­
meden önce40, cezalar dışında tüm kamu alacaklarına ve ceza niteliğinde
olan kamu alacaklarından ise sadece vergi zıyaı cezasına uygulanabilir­
ken (yani diğer cezalara uygulanamazken), değişiklikten sonra "...213 sayı­
lı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi zıyaı cezalarında bu mad­
de uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tarafından verilen ve ceza
mahiyetinde olan âmme alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde
..."uygulanacaktır (6183 SK md. 51/3).
Bunun yanında gecikme zammı, teminata bağlanmış bulunan kamu
alacaklarının ödenmemesi halinde de uygulanacaktır.41 Çünkü alacaklı
kamu idaresi, borcun ödenmesi için vadenin son günü mesai saatine kadar
beklemek zorundadır, aynı gün teminatı nakde çevirmesi olanaksızdır.42
35
36
37
38
39
40
41
42
Korkusuz, Mehmet, "Gecihııe Zaııum Oranı Gözden Geçirilmelidir”, Yaklaşım, Sa. 84, Aralık 1999, s. 59, 60
(zkr.Çelik, s. 190); Aynı düşüncede: Çelik, s.190.
Maddenin değişmeden önceki ifadesi "...iki katma kadar artırmaya veya bu nispetleri % 30 una kadar indirmeye,
yeniden kanunîhadlerine getirmeye ve gecikme zammı asgarî miktarını 10 katma..." şeklindedir.
Değişmeden önceki şekli 5.000 TL'dir.
Yıllara göre değişen oranlar için aşağıdaki "Gecikme Zammı Oranlan" kısmına bakınız.
Bu konudaki Danıştay karan için bkz.Çelik, s. 190 dn.34'te zikredilen esere; Aynı düşüncede : Çelik, s. 190.
(4786 sayılı Kanunun 2 inci maddesiyle değişmeden önceki fıkra) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan
(4369 sayılı Kanunun 81/B-3 üncü maddesi ile değişen ibare) vergi ziyaı cezası (Değişmeden önceki şekli kaçakçı­
lık, ağır kusur ve kusur cezalan) hariç olmak üzere ceza mahiyetinde olan amme alacaklarına gecikme zammı tat­
bik edilmez.
Deynekli, s.53 .
Bu konudaki Danıştay karan için bkz.Çelik, s. 191 dn.35'te zikredilen esere; Aynı düşüncede : Çelik, s. 190.
514
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
Verginin tarhı aleyhine vergi mahkemesinde dava açıldığı takdirde, ver­
gi mahkemesinin kararına kadar vergi tahakkuk etmeyeceğine göre, gecikme
zammı uygulaması söz konusu olamayacak, ancak ödeme emrine karşı da­
va açılması halinde, gecikme zammı uygulanacaktır. Zira ödeme emrine kar­
şı dava açılması tahsilatı durduran bir neden değildir.43
Süreleri durduran nedenlerin ortadan kalkmasından sonra kamu borçlu­
larının ödevlerini yerine getirmeleri halinde, ödevler süresinde yerine getiril­
miş sayılacağından süreleri uzatan hallerin varlığı durumunda (mücbir
sebep, zor durum ve ölüm hallerinde) gecikme zammı uygulanamaz.44 Sü­
relerin hesabında VUK hükümleri uygulanacaktır (6183 SK md.8)
6183 Sayılı Kanun'un 35. maddesinde asli-fer’i kamu alacakları ayırımı
yapılmaksızın, mükelleflerden alınamayan veya alınamayacağı anlaşılan ka­
mu alacaklarından kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıkları45 ile sorumlu tutul­
dukları hükme bağlandığından, gecikme zammı, borcunu vadesinde öde­
memiş bulunan tüm kamu borçlularından istenebileceği gibi, kanuni
temsilciden de istenebilecektir.'16
6183 Sayılı Kanun 52/3. maddesinde, kamu alacağının aslının ödenme­
sinin, gecikme zammının takip ve tahsiline engel olmayacağını belirtmiştir.
Belirtelim ki, fer’i bir kamu alacağı olan gecikme zammının takip ve tahsili de
6183 Sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacaktır.47
Gecikme faizi ve gecikme zammı üzerinden tekrar gecikme zammı
hesaplanmaz.48
Yargıtay’ın gecikme zammına tekrar faiz yürütülüp yürütülemeyeceği konusundaki kararları istikrarlı değildir. Gerçekten 11. Hukuk Dairesi,
Elektrik Tarifeleri Yönetmeliğinde yer alan gecikme zammının faiz niteliğinde
olduğunu kabul ederek, gecikme zammına faiz yürütülmesini BK’nun 104/son
maddesine aykırı bulmuş,4919. Hukuk Dairesi ise gecikme zammının faiz ni­
teliğinde olmadığını kabul ederek asıl alacak ve gecikme zammı toplamı üze­
rinden temerrüt tarihinden itibaren faiz istenebileceğini belirtmiştir.50 Keza
43
44
45
46
47
48
49
50
öncel /Kumrulu/ Çağan, s.128 (zkr.Çelik, s. 190); Aynı düşüncede : Çelik, s.190; Karş. özbalcı, s. 503-504.
Çelik, s .l91; Gülseven, s.299.
Çelik, s. 191.
Ayrıntı için bkz: özbalcı, s.355-274; Korkmaz, Şirin, 6183 Sayılı Kaıuııı, Vergici ve Muhasebeciyle Diyalog* Yıl
14, Sa. 134 .
Çelik, s.191.
özbalcı, s.504; Aksi fikirde: Kaneti, Selim, Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, 2. Bası, İstanbul 1989, s.446.
1l.HD, 28.5.1991, 90-ı964/3555 (Eriş, Gönen, Açıklamalı İçtihadı Türk Ticaret Kanunu, Ticari İşletme ve Şirket
ler, Ankara 1992» s. 149); Dcynekli/Kısa. s.l 7
19.HD 2.10.1995, 5641/7771; aynı yönde 21.HD 11.6.2001, 4373/4633 (YKD 2001/12 s.1867-1868); Deynekli/Kısa, s.17.
Dr. Çetin ARSLAN
515
HGK ve 21. Hukuk Dairesi gecikme zammına faiz yürütülebileceğini, 10. Hu­
kuk Dairesi yürütülemeyeceğini kabul etmektedir.61
B- GECİKME ZAMMININ UYGULANMA SURESİ52
6183 Sayılı Kanun’un 52/1. maddesine gecikme zammı;
- kamu alacağının tecilinde; tecilin yapıldığı,
- iflas halinde; iflasın açıldığı,63
- aciz halinde; bu durumun sabit olduğu güne kadar,
uygulanabilir. Başka bir ifade ile bu hallerin ortaya çıkmasıyla gecik­
me zammı uygulaması sona erer. Gerçekten söz konusu hükme göre, ka­
mu alacağına gecikme zammının uygulanma süresi; tecil halinde kamu ala­
cağının vadesi ile tecil talebinin kabulü arasındaki süre, iflas halinde kamu
alacağının vadesi ile iflas masasının kurulduğu tarih arasındaki süre54 ve ni­
hayet aciz halinde ise kamu alacağının vadesi ile aciz belgesinin düzenlen­
mesi tarihi arasındaki süredir.66
Mücbir sebeplerin varlığı halinde, bu sebep ortadan kalkıncaya kadar
VUK’daki süreler işlemeyeceğinden (md.15) gecikme zammının uygulanma­
ması gerekir.66
iflasın kaldırılması durumunda (IİK md.182), iflasın açılmasıyla sona ere­
ceği açıkça belirtilen gecikme zammı tekrar uygulanması mümkün değildir.67
iflas konkordatonun tasdiki nedenine dayanılarak kaldırılmışsa, iflasın
kaldırılmasından sonraki dönem için gecikme zammı istenebilir.68
SSK prim alacakları için, iflasın açılmasından sonra da gecikme
zammı uygulanır,59
C - KÖYLERDE GECİKME ZAMMI UYGULAMASI
6183 Sayılı Kanun’un 53. maddesinde, köylerde gecikme zammının uy­
gulanmasına yönelik özel hükümler vazedilmiş olup, buna göre, Maliye Ba­
kanlığınca belirlenen ve ilan edilen vergiler hariç olmak üzere, belediye
sınırları dışındaki köylerde tahsildarlar tarafından tahsil olunan kamu alacak­
51
52
*53
54
55
56
57
58
59
10. HD, 13.10.2000, 6003/6188: aynntı için bkz.Anlanküylü, s.768 vd..
Aynntı için 378 Seri Nolu Tahsilat Genel Tebliğine bakınız.
İflasın vergi alacağına etkisi ile ilgili ayrıntılı bilgi için DcyDckti'nin ınonografrk çalışmasın bakınız.
Bu durumun 1İK’ un 196. maddesi ile çelişkili olduğu ve ana paralar ödendikten sonra para artarsa özel hukuktan
kaynaklanan alacaklarda faiz tahakkuk ettirilmesinde olduğu gibi kamu alacaklarında da gecikme zammı tahakkuk
ettirilmesi konudaki görüş/karşı görüş ve tartışmalar için bkz. Deynekli, s.67-70.
Çelik, s. 192; Deynekli, s.54,67.
Deynekli, s.54, 67 ve dn.6.
Deynekli, s.167-168; Aksi Fikir: Pekçamtez, İflasın Kaldırılması (2), s.926 vd.(zkr. Deynekli. s. 168).
Deynekli, s. 169.
YİBK, 22.11.1991, 5/4 (YKD, 1992/1, s.5-28).
516
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
ları ödeme süresi içinde ödenmediği takdirde, bunlar için sadece %10 gecik­
me zammı uygulanır (6183 SK md.53/1).60
Belirtelim ki, %10 oranındaki bu gecikme zammı, tahsildarın köye gelme­
diği her ay için ayrı uygulanmayacak, borcun tamamını ödeme sırasında bir
defaya mahsus uygulanacaktır.61
Maliye Bakanlığı, anılan hükümden doğan yetkisini kullanmış ve gelir,
kurumlar, katma değer ve motorlu taşıtlar vergilerini bu hükmün dışına
çıkartmıştır (378 Sıra No’lu Tahsilat Genel Tebliği). Buna göre sıralanan
dört vergi için genel hükümlere göre gecikme zammı uygulanacak, ancak
bunların dışındaki tüm kamu alacakları için anılan 53. madde tatbik edilecek­
tir.62
Ödeme süresi geçmiş olmasına rağmen tahsildarın gidemediği köylerde­
ki borçlulara bu zam, tahsildarın ilk uğradığı zaman içinde borçlarını ödeme­
dikleri takdirde uygulanacaktır. Başka bir anlatımla, kamu borcunun ödenme­
sindeki gecikme, tahsildarın köye gelmesine rağmen ödenmemiş olması ha­
linde ortaya çıkmakta, genel hükümlere göre gecikme zammı vadenin bittiği
günü izleyen günden itibaren başlamakta iken, köylerde tahsildarın ilk uğra­
dığı zaman içinde borçlarını ödemedikleri takdirde gecikme zammı işlemeye
başlamaktadır.63 .
D- GECİKME ZAMMI TABLOSU64
GENEL TEBLİĞ
UYGULAMA TARİHLERİ
ORANI
NO
359
01/01/1981 - 29/02/1984 Tarihleri arasında
1.Ay
Diğer Aylar için Aylık
367
01/03/1984 - 31/08/1985 Tarihleri arasında
370
01/09/1985 - 31/05/1988 Tarihleri arasında
1.Ay
Diğer Aylar için Aylık
1.Ay
Takip Eden 5 Ay için Aylık
Diğer Aylar için Aylık
372
375
378
60
61
62
63
64
01/06/1988 - 31/12/1988 Tarihleri arasında
01/01/1989 - 31/12/1989 Tarihleri arasında
01/01/1990 - 29/12/1993 Tarihleri arasında
Çelik, s .l92: Gülseven, s.322; özbalci, s.543-545.
Çelik, s. 192 Gülseven, s.322; özbalci, s.543-545.
Çelik, s .l92 Gülseven, s.322; özbalci, s.543-545.
Çelik, s.192-193 Gülseven, s.322; özbalci, s.543-545.
Tablo http://www.vmm.net/vergirehberi/tahsiIat.htiiVden alınmıştır.
ilk 3 Ay
10%
3%
10%
4%
10%
7%
5%
10%
Takip Eden 3 Ay için Aylık
8%
Diğer Aylar için Aylık
6%
ilk 4 Ay için Aylık
10%
Diğer Aylar için Aylık
7%
Tüm Aylar için Aylık
7%
517
Dr. Çetin ARSLAN
381
30/12/1993 - 07/03/1994 Tarihleri arasında
Tüm Aylar için Aylık
9%
383
08/03/1994 - 30/08/1995 Tarihleri arasında
Tüm Aylar için Aylık
12%
389
31/08/1995 - 31/01/1996 Tarihleri arasında
Tüm Aylar için Aylık
10%
391
01/02/1996 - 08/07/1998 Tarihleri arasında
Tüm Aylar için Aylık
15%
403
09/07/1998 - 19/01/2000 Tarihleri arasında
Tüm Aylar için Aylık
12%
6%
408
20/01/2000 - 01/12/2000 Tarihleri arasında
Her Ay için
411
02/12/2000 - 28/03/2001 Tarihleri arasında
Her Ay için
5%
*
415
29/03/2001 - 30/01/2002 Tarihleri arasında
Her Ay için
10%
422
31/01/2002 Tarihinden itibaren
Her Ay için
7%
III- KAMU ALACAKLARINDA GECİKME FAİZİ
A- GECİKME FAİZİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ VE ORANI
1983 yılına kadar vergi ile ilgili ödevlerini kısmen veya tamamen yerine
getirmeyerek, vergilerin kanunlarında belirtilen zamanlarda tahakkuk etmesi­
ni engelleyen mükelleflerden faiz veya herhangi bir ek ödeme alınması söz
konusu olamamakta, bu durum ise, kamu alacağı tahakkuk etmiş, fakat va­
desinde ödemede bulunmamış mükellefle, kamu alacağını tahakkuk ettirme­
miş mükellef arasında, karşılaştıkları müeyyideler açısından eşitsizliğe ne­
den olmaktaydı. Gerçi gecikme zammı uygulaması vardı, ancak, bu uygula­
ma sadece tahakkuk etmiş fakat vadesinde ödenmemiş kamu alacaklarına
uygulanmakta, bu nedenle kamu borcunu hiç tahakkuk ettirmemiş veya eksik
tahakkuk ettirmiş mükelleflere gecikme zammının uygulanamaması nedeniy­
le, sistemde boşluk bulunmaktaydı. Başka bir ifade ile, kamu alacağının ta­
hakkukunu engelleyen mükelleflere vergi cezalarının dışında bir yaptırım uy­
gulanamamaktaydı. Bu nedenle 21.01.1983 tarihinde 2791 Sayılı Kanun’la
Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinde değişiklik yapılmış ve ihtilaflı tarhiyatlarda tecil faizi oranında faiz alınması uygulaması başlatılmış ve daha
sonra 01.01.1986 tarih ve 3239 Sayılı Kanun ile Vergi Usul Kanunu’nun 112.
maddesinde tekrar değişiklik yapılarak daha geniş kapsamlı olan günümüz­
deki gecikme faizi uygulamasına geçilmiştir.65
Gecikme faizi, Vergi Usul Kanunu’nun kapsamında bulunan vergi, re­
sim ve harçların zamanında tahakkuk ettirilmemesi nedeniyle kamunun uğra­
dığı zararı gidermek amacıyla tahsil edildiğinden, gecikme faizi ceza değil,
tazminat olarak algılanması doğru olacaktır. Gerçekten ölüm halinde mirası
kabul eden mirasçılar tarafından da ödenmesi zorunluluğu söz konusu olan,
65
Çelik, s. 193.
518
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
gecikme faizinin bu özelliği onu cezadan çok tazminat niteliğini ortaya koy­
maktadır.66
Gecikme faizi, gecikme zammı oranındadır (VUK md. 112/3). Bu du­
rumda gecikme zammı oranındaki değişiklikler, doğrudan gecikme faizi uygu­
lamasında da değişikliğe neden olacaktır. Gecikme faizinin hesaplanma­
sında, gecikme zammının aksine, ay kesirleri dikkate alınmaz.
B- GECİKME FAİZİNİN UYGULANMA SURESİ
Gecikme faizi, ikmalen, re’sen veya idarece yapılan tarhiyatlarda;
- Dava konusu yapılmadan kesinleşen vergilerde, normal vade tarihi ile
son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihi arasında (daha açık bir ifadeyle, normal
vade tarihi ile dava açma süresi olan 30 günün sonu arasında),
- Dava konusu yapılan vergilerde; ödeme yapılmamış kısmına, normal
vade tarihi ile yargı organının kararının tebliği tarihi arasında,
- Uzlaşılan vergilerde; uzlaşılan vergi tutarına, verginin normal vade tari­
hi ile uzlaşma tutanağının imzalandığı tarih arasında,
gecikme faizi uygulanır (VUK md. 112/3).
Gecikme zammının iflasın açılmasıyla duracağı 6183 SK md.52’de açık­
ça zikredildiği halde, gecikme faizinin durup durmayacağı konusunda bir dü­
zenleme mevcut değildir. Ancak gerek Danıştay, gerekse Yargıtay isabetli bir
şekilde VUK md.112’de öngörülen gecikme faizinin iflasın açılmasından son­
ra tahakkuk ettirilmeyeceğim kabul etmiştir.67
İflasın kapanması durumunda, gerek basit (IİK md.218), gerekse adi
tasfiyede (IİK md.219) öngörülen sürelerde, iflas masasına bildirilmeyen ve
İİK md.236 uyarında deftere yazdırılmayan vergi alacakları sona ermemekle
ve tamamı iflastan sonra istenebilmekle birlikte (IİK md.253), bu alacaklara
faiz istenemez.68
İflasın konkordatonun tasdiki nedenine dayanılarak kaldırılması ih­
timalinde, vergi alacağı konkordato hükümlerine tabi değilse de, vergi idare­
si iflasın açılmasından, iflasın kaldırılmasına kadar geçen dönem için sadece
kanuni faiz isteyebilecektir.69
IV -GECİKME ZAMMI İLE GECİKME FAİZİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Gecikme zammı ile gecikme faizi arasındaki farklılıklar ve benzerlikler
konunun daha net bir şekilde ortaya konabilmesi için aşağıdaki şekilde bir
mukayeseye tabi tutulabilir.70
,
66
67
68
69
70
Çelik, s. 193-194; Korkmaz, Şiıin, 6183 Sayılı Kanun, Vergici ve Muhasebeciyle Diyalog, Yıl 14, Sa.134, Haziran
1999, s.93.
D n ş.ll.D , 6.11.1995, 2201/2904; Yargıtay 19. HD, 18.4.1996, 1902/399; Aynı fikirde: Deynekli, s.70.
Deynekli. s. 178.
Deynekli, s.169: 19. HD, 7.5.1996, 1658/4371.
ÇeÜk, s.195-196.
Dr. Çetin ARSLAN
519
A- BENZERLİKLER
1- Her ikisi de ceza niteliğinde değildir.
2- Her ikisi de fer*i alacaktır.
3- Gerek bileşik gecikme zammı, gerekse bileşik gecikme faizi uygulan­
maz.
4- Her ikisi de aynı oranda uygulanır.
5- Her ikisi de ölümle düşmez, mirasçılara geçer.
B- FARKLILIKLAR
1- Gecikme zammı 6183 Sayılı Kanun’da, gecikme faizi ise Vergi Usul
Kanunu’nda düzenlenmiştir.
2- Gecikme zammı tüm kamu alacaklarına, gecikme faizi ise Vergi Usul
Kanunu kapsamına giren vergi, resim ve harçlara uygulanır.
3- Gecikme zammı tahakkuk etmiş kamu alacağının vadesinin geçmesi
halinde, gecikme faizi ise tarhiyatın gecikmesi nedeniyle ödemenin gecikme­
si halinde uygulanır.
4- Gecikme zammında ay kesirleri tam ay olarak dikkate alınır. Gecikme
faizinde ise ay kesirleri dikkate alınmaz.
5- Gecikme zammı vade tarihi ile ödeme tarihi arasına, gecikme faizi ise
vade tarihi ile tahakkuk tarihi arasına uygulanır.
6- Gecikme zammı asgari tutar belirlenmiştir (500.000 TL). Oysa gecik­
me faizinin asgari tutarı yoktur.
7- Gecikme zammını durduran haller düzenlenmiştir(tecil yapılması, ifla­
sın açılması, aciz halinin tespit edilmesi). Buna karşın gecikme faizini durdu­
ran haller düzenlenmemiştir.71
V- YARGI KARARLARI
• Konkordato tasdiki nedeniyle iflasın kaldırılmasında faiz
"...İstanbul Defterdarlığı tarafından iflasın kaldırılması için hazine vekiline yetki
verilmiş ve hazine vekili tarafından
20.7.1994 tarihli
dilekçe ile iflasın kaldırılmasına
muvafakat edilmiştir. Alacaklı hazine vekili tahsil edilemeyen faiz alacağı varsa
borçludan talep etmesine yasal bir engel bulunmamaktadır. İİK’nun 182. m adde­
si hükmü gözetilerek iflasın kaldırılmasına karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık
bulunmamaktadır"
71
Deynekli, s.54.
(19.
HD,
7.5.1996, 1658/4371).
520
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
♦ İflasın açılmasından sonra gecikme faizi tahakkuk etmez.
"Ankara Asliye 2. Ticaret mahkemesinin 18.3.1998 Gün ve E: 1988/118,
K:1988/300 Sayılı Kararıyla iflasına karar verilen şirketin 1988 yılı Şubat ve Mart ay­
larına ilişkin katma değer vergisi beyannamesinin verilmemesi nedeniyle takdir komis­
yonu kararıyla belirlenen matrah üzerinden yapılan kaçakçılık cezalı katma değer ver­
gisi tarhiyatı üzerinde varılan uzlaşma sonucunda uzlaşılan katma değer vergisine
ilişkin olarak gecikme faizi tahakkuk ettirilmiştir. Ankara 5. Vergi Mahkemesi
13.4.1994 Gün ve E:1994/188, K: 1994/453 Sayılı Kararıyla, 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanunu’nun 195. maddesinde, borçlunun gayrimenkul mallarının rehni suretiyle temin
edilmiş olan alacaklar müstesna olmak üzere iflasın açılmasının müflisin borçlarını
muaccel kılacağı, iflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz ile takip masraflarının ana
borca ilave edileceğinin belirtildiği, aynı Kanun’un 196. maddesinde ise rehin ile temin
edilmemiş bütün alacakların faizlerinin iflasın açılması ite müflise karşı işlemeyeceği­
nin hükme bağlandığı, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu1nun 3239 Sayılı yasa ile değişik
1121 maddesinde ikmalen, re’sen ve idarece yapılan tarhiyatlara uygulanacak gecik­
me faizinin, kendi vergi kanununda belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme iliş­
kin normal vade tarihinden baş-layacağı belirtilmiş olup, Ankara Asliye 2 Ticaret m ah­
kemesinin 18.3.1988 Tarihli kararıyla yükümlü şirketin iflasına ve iflasın 11.3.1988 ta­
rihinde açıl-masına karar verildiği ve bu tarihin uyuşmazlığa konu 1988 yılı Şubat ve
Mart dönemlerine ait katma değer vergilerinin vadelerinden önce olması nedeniyle uz­
laşılan katma değer vergisi üzerinden gecikme faizi tahakkuk ettirilmesinde anılan ya­
sanın 196. maddesine uyanık görülmediği gerekçesiyle gecikme faizini terkin etmiştir.
Vergi dairesi tarafından uzlaşılan katma değer vergisi üzerinden hesaplanan gecikme
faizinde yasa hükümlerine aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması iste­
nilmektedir. Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın da­
yandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durum un­
da görülmemiştir. Bu nedenle temyiz isteminin reddine, kararının onanmasına oybir­
liği ile karar verdi" D. 11. D. 6.11.1995, 2201/2904 (Kızılot, Şükrü, Danıştay Kararla­
rı ve Muktezalar 1995, s. 843-844).
• İflasın açılmasından sonra gecikme faizi tahakkuk etmez.
"Davacı vekili, iflasına karar verilen ve tasfiye işlemleri devam eden müflis şirke­
tin vergi borcunun iflas masasına kaydı talebinin iflas idaresince reddedildiğini, red ka­
rarının geçerli bir hukuki nedene dayanmadığını ileri sürerek 369.447.892.-TL.’nın if­
las masasına kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Dayalı iflas idaresi ce­
vap vermemiş ve duruşmalara gelmemiştir. Mahkemece davacı Vergi'İdaresinin ifla­
sı tarihi itibariyle 162.944.685.-TL. alacağı bulunduğu. 20.3.1987 tarihinde iflas açıldı­
ğından 1988 yılında yürürlüğe giren 3505 sayılı Yasanın uygulanamayacağı gerekçe­
siyle 162.944.685.-TL.’nın iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verilmiş, hüküm da­
vacı hazine vekilince temyiz edilmiştir. Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinde ik­
malen, re’sen ve idarece tarh edilen vergilerde, bu vergilerin ilgili oldukları dönem de­
ki normal vade zamanlarından (a) ve (b) fıkralarında belirtilen zamanlara kadar geçen
süre için, vergi asılları üzerinden 6183 Sayılı Kanuna göre tespit edilmiş olan gecik­
me zammı oranında gecikme faizi alınacağı hükme bağlanmıştır. Ancak iflas halin­
de 6183 Sayılı Yasanın 52. maddesinde iflasın açıldığı tarihe kadar gecikme
zammı uygulanabileceği düzenlemesi karşısın da iflas tarihinden sonrası için
gecikme zammı uygulanması ve bunun iflas masasına kaydı mümkün değildir.
Dr. Çetin ARSLAN
521
Mahkemece bu yön gözetilerek verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır." (19.
HD, 18.4.1996, 1902/399).
♦ 6183 sayılı Kanunun 52. maddesinde yer alan hükmün iflas halinde iflasın
açıldığı tarihten önce tahakkuk etmiş vergiler için gecikme zammı uygulanama­
yacağı şeklinde yorumlanması gerekir.
1983 yılında iflasına karar verilen davacı şirket tarafından ihtirazı kayıtla verilen
1988 tasfiye ara dönemine ait kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde tahakkuk ettiri­
len vergilerin kanuni süresinde ödenmemesi nedeniyle hesaplanıp vergi aslına dö­
nüştürülen gecikme zammının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali iste­
miyle açılan davayı; uyuşmazlığın, iflasına karar verilen şirketten gecikme zammı is­
tenip istenemeyeceğine ilişkin olduğu. İflas halindeki şirketçe verilen tasfiye dönemi
ara beyannamelerine göre, vergi tahakkuk ettirilmesinde yasaya aykırılık bulunm adı­
ğı, bu vergiler nedeniyle hesaplanan gecikme zamlarının ne şekilde alınacağının
6183 sayılı Kanunun 51,52 ve 53. maddelerinde düzenlendiği, 52. maddenin ilk fıkra­
sında gecikme zammının uygulama süresinin, kamu alacağının tecilinde tecilin yapıl­
dığı, iflas halinde iflasın açıldığı tarihe kadar olan süre olduğunun açıklandığı, buna
göre, iflas kararında önce tahakkuk etmiş bir verginin kısmen veya tamamen ödenm e­
mesi nedeniyle doğacak gecikme zammının, iflas kararının verildiği güne kadar he­
saplanabileceği, söz konusu maddede, iflasın devam ettiği süre içinde, ara dönemler
için tahakkuk edecek vergilerle ilgili açık bir ifade yok ise de, maddenin yazılış tarzın­
dan, iflas devam ettiği sürece bu zammın işlemeyeceği, ara dönemler içinde bu şekil­
de işlem yapılacağının anlaşıldığı, bu nedenle iflas hali sürmekte iken 1988 tasfiye ara
dönemi için tahakkuk ettirilen vergiye gecikme zammı tahakkuk ettirilmesinde anılan
madde hükmünün özüne, amacına dolayısıyla yasaya uyarlık görülmediği gerekçesiy­
le kabul ederek ödeme emrinin iptaline karar veren Denizli Vergi Mahkemesinin
28.8.1991 gün ve K: 1991/541 sayılı kararını onayan Danıştay Üçüncü Dairesinin
11.3.1993 gün ve 1992/1 179 sayılı kararının; 6183 sayılı kanunun 52.maddesine gö­
re iflas kararının verildiği tarihe kadar olan kesinleşmiş vergi borçları için iflas kararı­
nın alındığı tarihten sonra gecikme zammı hesaplanm ayacağı,'madde hükmünün if­
las kararının verildiği tarihten sonra verilen beyannamelere dayanılarak tahakkuk et­
tirilen amme alacağına uygulanma imkanının bulunmadığı ileri sürülerek düzeltilmesi
istemidir.
Kararın düzeltilmesi istemi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54.
maddesinin 1/C bendi hükmüne uygun bulunduğundan düzeltme isteğinin kabulü ile
Danıştay Üçüncü Dairesinin 11.3.1993 gün ve E:1992/1272, K: 1992/1179 sayılı ka­
rarı ortadan kaldırıldıktan sonra dosya yeniden inöelendi.
Uyuşmazlık, iflas idaresi tarafından verilen tasfiye ara dönemine ait kurumlar ver­
gisi beyannamesi üzerinde tahakkuk ettirilen vergilerin kanuni süresinde ödenm em e­
si nedeniyle gecikme zammı hesaplanıp hesaplanamayacağına ilişkin bulunmaktadır.
Tasfiye, tüzel kişiliği haiz ticaret şirketlerinin fesih veya infisah veya iflası üzeri­
ne şirket mevcutlarının, alacaklarının ve borçlarının tayin ve tespiti ile alacakların tah­
sil edilmesi, mevcutların nakde çevrilmesi ve borçların tediyesi, geri kalanında kanun
ve ana sözleşme hükümlerine göre şirket ortaklarına dağıtılmasını sağlayan muam e­
leler topluluğudur. Bu tanıma göre iflasının açılmasına karar verilen bir tüzel kişilik tas­
fiye haline girmektedir.
522
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
Tasfiye haline giren bir şirket hakkında uygulanacak hükümler 5422 sayılı Ku­
rumlar Vergisi Kanununun 30 ila 35. maddelerinde yer almaktadır. Tasfiye dönemini
düzenleyen 30. maddede, her ne sebeple olursa olsun tasfiye haline gören kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin kaim olacağı, tasfiye
döneminin kurumun tasfiye haline girdiği tarihten başlayacağı ve bu tarihten aynı tak­
vim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılının müsta­
kil bir tasfiye dönemi sayılacağı, tasfiyenin nihayet buldtığu, dönemin sonunda tasfiye
kar ve zararının kati olarak tespit edileceği ve evvelce verilmiş olan tasfiye beyanna­
melerinin bü neticeye göre ıslah edileceği, tasfiye zararla kapanırsa, evvelce verilmiş
tasfiye beyannamelerine müsteniden tahsil edilmiş, vergilerin iade edileceği, tasfiye
memurlarının sorumluluğunu düzenleyen 34. maddede ise tasfiye memurlarının kuru­
mun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergileri
ödemeden veyahut bu vergilerle diğer itirazlı tarhiyat için karşılık ayırmadan, İcra ve
İflas Kanununun 206. maddesinin 6. sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara
paylaştırma yapılamayacağı, aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi
cezalarından şahsen ve müteselsilin sorumlu olacakları, vergi aslı ve zamlarının ken­
disine paylaştırma yapılan ortaklardan da aranabileceği, ortaklardan tahsil edilmiş
olan vergi asılları için ayrıca tasfiye memurlarına müracaat edilemeyeceği, tasfiye m e­
murlarının, bu madde gereğince ödedikleri vergilerini aşıtlarından dolayı, tasfiyeden
hisse alan ortaklara, paylaştırma yapılmışsa veya ortaklanın tasfiye payları vergileri
karşılamaya yetmezse alacaklarının tamamen veya kısmen tahsil eden alacaklılara
rücu edebilecekleri hükme bağlanmış olup aynı yönde bir düzenlemeye 6188 sayılı
kanunun 33. maddesinde de yer almıştır. Bu maddelere göre tasfiye memurlarına ver­
gi aslı bakımından rücu imkanı tanınmışken, zam ve cezalar için böyle bir olanak bu­
lunmamaktadır.
Öte yandan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Ka-nun’un
52. maddesinde, gecikme zammının tatbik müddetinin, amme alacağının tecilinde te­
cilin yapıldığı, iflas halinde iflasın açıldığı, aciz halinde bu durumun sabit olduğu güne
kadar olan müddet olduğu hükme bağlanmıştır. Madde hükmüne göre iflasın açıldığı
tarihten önce tahakkuk etmiş bir verginin kısmen veya tamamen ödenmemesi nede­
niyle doğacak gecikme zammı, iflasın açıldığı güne kadar hesaplanabilecektir. Ancak
söz konusu maddede iflasın devam ettiği süre içinde, tasfiye dönemleri için tahakkuk
edecek vergilerle ilgili açık bir ifade yer almamakla birlikte, yukarıda yer alan madde
hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, iflasın açılması ile iflas eden hükmi şah­
sin bütün malvarlığı ve alacakları üzerindeki tasarruf yetkisinin iflas idaresine geçtiği,
iflas idaresinin alacakları tahsil ve borçları ödeme suretiyle tasfiyeyi gerçekleştirece­
ği, bunu yaparken de masanın menfaatlerini gözetmek zorunda olduğu, iflas eden şir­
ketin tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergileri
ödemek veya bu vergilerle diğer itirazlı tarhiyat için karşılık ayırmak durum unda bu­
lunduğu, aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi cezalarından şahsen
ve müteselsilen sorumlu olacağı, tasfiye memurunun tahakkuk etmiş vergileri ödem e­
si durum unda bunun asıl borçluya rücu edebileceği, kendi kusurundan dolayı öden­
meyen vergiye bağlı olarak doğacak zam ve cezalardan dolayı sorumluluğu olduğun­
dan rücu edemeyeceği, bu itibarla 6183 sayılı Kanunun 52. maddesinde yer alan
hükmün iflasın açılmasına karar verildiği tarihten önce tahakkuk etmiş vergi
borçları için uygulanacağı sonucuna varıldığından, kesilen gecikme zammımda
ve bunun vergi aslına dönüştürülmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır:
Dr. Çetin ARSLAN
523
Açıklanan nedenlerle, Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz isteminin kabu-lü ile Vergi
Mahkemesi kararının bozulmasına karar verildi (Dnş 3. D, 1.3.1994, 93-1657/651).
♦ Gelir v erg isim ali denge vergisi ve bunların gecikme cezasının ipotekli
alacağa karşı önceliği bulunmamaktadır.
İİK.nun 100. maddesi, ilk haciz üzerine satılan malın tutarı vezneye girinceye ka­
dar aynı derecede hacze iştirak edebilecek alacaklılar arasındaki sırayı düzenlem ek­
tedir. Yine anılan kanunun 140. maddesinde de satış tutarı bütün alacaklıların alaca­
ğını tamamen ödemeye yetmez ise, icra dairesinin alacaklıların sıra cetvelini yapaca­
ğını ve alacaklıların 206. maddesi gereği iflas halinde hangi sırayı alınacaklar ise o sı­
raya kabul olunacağı gösterilmiştir. Bu maddenin son fıkrasında, ilk üç sıra kaydı için
muteber olanın haciz talebi tarihi olduğunu da tashih etmiştir. IİK. 206. maddesinde
ise, alacakları rehinli olan kişilerin satış tutarı üzerinde bu maddenin birinci fıkrasında
gösterilenler çıktıktan sonra rüçhan hakla olduğu açıklanmıştır.
6183 Sayılı Kanunun 21. maddesi gereği Hâzineye rüçhaniyet tanınabilmesi, is­
teğin satışı yapılan şeyin aynı ile ilgili resim ve vergi veya akar olması Hazine alaca­
ğının bundan doğması şart kılınmıştır.
Olayda, I 982/270 sayılı dosyadaki takip alacaklısı 11.1.1982 tarihli akit tablosu­
na dayanan alacak sahibi olup ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibini açmış ve yü­
rütmüştür. Kesinleşen bu takibin alacaklısının, yukarıda belirtilen yasa hükümleri ge­
reği, satış bedelinin tevziatı bakımından rüçhan hakkına sahip olduğu açıktır. Kaldı ki
Hâzinenin alacağı ise 6.10.1983 tarihli derece kararında gösterildiği gibi, gelir vergisi,
mali denge vergisi ve bunların gecikme zammından doğmuştur.
X Ayrıca derece kararında 1. sırada yer alan alacaklı hasım alınmaksızın karar ve ­
rilmesi de yasaya uygun görülmemiştir.
Sonuç: Yılmaz yüksek vekilinin temyiz itirazı yukarda yazılı nedenle yerinde gö­
rülmekle merci kararının İİK. 366 ve HUMK.nun 428. maddeleri uyarınca (bozulması­
na), 18.11.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi (12.HD. 18.11.1995, 13359/9697).
♦ İflastan sonra işleyen gecikme zammının iflas masasına kayıt ve tahakku­
ku mümkün değildir.
"....Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, iflas masasına kaydı
istenen 807.633.000.-TL. nin 428.784.000.-TL.Iık kısmının mükerrer olarak yazıldığı
378.84 9.00 0-TL. gecikme zammının iflastan sonrasına ait olması nedeniyle 6183
Sayılı Yasanın 52. maddesi uyarınca kaydının istenemeyeceği gerekçesiyle da­
vanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı Vergi dairesi, iflas masasına 22. sırada 807.633.000.-TL. alacak bildir­
miş, bu alacak kaydı talebi iflas idaresince 6 sıradaki alacakla mükerrerlik arz etmesi
nedeniyle reddedilmiştir.’ Masaya 6. kayıt no ile bildirilen vergi alacağı müflis şirketin
20.6.1994 tarihinde ödenmesi gereken 334.369.000.-TL. ile 20.7.1994 tarihinde öden­
mesi gereken 94.415.000.-TL, da teşekkül etmiş olup, dava konusu yapılan ve 22 ka­
yıt no ile bildirilen alacakla aynı olduğu anlaşılmaktadır. 6. sıra no’da bildirilen alacak
iflas idaresince iflas masasına kabul edilmiştir. Bu nedenle 428.784.000.- TL. vergi
alacağının mükerrer olarak kaydı istendiğinden, masaya kabul edilmemesi isabetlidir.
Diğer taraftan davacı vergi idaresi bu alacağın 17.1.1995 tarihine kadar işleyen
378.849.000.-TL. gecikme zammının da iflas masasına kaydını istemiştir. Müflis şir­
ketin iflas tarihi 7.6.1994 olup, 6183 Sayılı Yasanın 52. maddesi gereğince gecik­
524
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
me zammı bu tarih itibariyle kesildiğinden bu tarihten sonra işleyen gecikme
zammının masaya kaydı istenemez. Mahkemece bu yönler gözetilerek davanın red­
dine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün onanmasına, 23.1.1997 günün­
de oybirliğiyle karar verildi (19.HD. 23.1.1997, 96/8938/281).
• İflasın açılması ile vergi alacaklarına uygulanan gecikme zammı 6183 sa­
yılı Kanunun 52. maddesi uyarınca kesilin
Davacı vekili, iflasına karar verilen ve tasfiye işlemleri devam eden müflis şirke­
tin iflas masasına bildirilen 78.596.000.-TL. alacağın reddedildiğini, red kararının hak­
lı bir nedene dayanmadığını ileri sürerek reddedilen alacağın iflas masasına kayıt ve
kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dayalı iflas idaresi vekili cevabında, dava konusu alacağın iflas masasına m ü­
kerrer bildirildiğini, ayrıca damga vergisine dayanan alacağın müflis şirketin teşvik bel­
gesine sahip olması nedeniyle muaf tutulması gerektiğini belirterek davanın reddini is­
temiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, Maliye Bakanlığınca çı-,
karılan tebliğ uyarınca sermaye artırımı ile ilgili istisnanın uygulanabilmesi için yatırım ­
cı adına düzenlenen yatırımı teşvik ve yatırım indirimi belgesinin vergi dairesine su­
nulması gerektiği halde sunulmadığı, şirket adına salınan vergi ve cezanın kesinleşti­
ği bu nedenle müflis şirketin damga vergisi istinasından yararlanmasının mümkün ol­
madığı gerekçesiyle 78.596.000.-TL.nin iflas masasına kayıt ve kabulüne karar veril­
miş, hüküm dayalı iflas idaresi vekilince temyiz edilmiştir.
1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin
takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı
dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2. İflasın açılması ile vergi alacaklarına 6183 Sayılı Yasanın 51. maddesi uyarın­
ca uygulanan gecikme zammı aynı yasanın 52. maddesi uyarınca kesilir. Bu nedenle
iflas tarihinden sonraki dönem için gecikme zammı istenemez. Oysa masaya kabulü­
ne karar verilen alacağın 6.709.000.-TL.Iık kısmı gecikme zammıdır. Bu nedenle ge­
cikme zammına yönelik talebinin reddi gerekir. Mahkemece, 6183 Sayılı Yasanın 52.
maddesi gözden kaçırılarak iflastan sonraki dönem için hesaplanan gecikme zam m ı­
nın masaya kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenle davalının diğer tem yiz itira z ­
larının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükm ün*)ozulm asına, peşin har­
cın istek halinde iadesine 13.3.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi 819. HD.
13.3.1997,68/2561).
♦ İflasın açılması ile gecikme zammının uygulanma süresi sona erer.
Davacı vekili, müflis şirket iflas masasına bildirilen alacağın 37.435.240.-TL.Iık
kısmının iflas idaresince reddedildiğini, red kararının geçerli bir nedene dayanm adığı­
nı ileri sürerek 37.435.240.-TL.nin iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verilmesini
talep ve dava etmiştir.
Dayalı vekili cevabında, iflas idaresince kabul edilmeyen alacağın iflas tarihinden
sonra işletilen gecikme zammından kaynaklandığını, bu nedenle masaya kaydının
mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Dr. Çetin ARSLAN
525
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre 6183 Sayılı Yasanın 52.
maddesi uyarınca iflas ile gecikme zammının duracağı, iflas tarihi itibariyle davacının
272.078.400.-TL. alacağı bulunduğu, kayda gereken başka alacağı olmadığı gerek­
çesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle,
6183 Sayılı Yasanın 52. maddesi gereğince iflasın açılması ile gecikme zammının uy­
gulanma süresi sona ereceğinden ve iflas tarihi itibariyle vergi aslı ve gecikme zam ­
mından oluşan alacağın iflas idaresince masaya kabul edildiği, bu nedenle kaydı ge­
reken bir alacağı bulunmadığı bilirkişi incelemesi ile saptanmasına göre, davacı veki­
linin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bu­
lunan hükmün onanmasına, 10.4.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi (19.HD.
10.4.1997, 1455/3844).
VI- KAMU ALACAKLARINDA TECİL FAİZİ
A- GENEL OLARAK
Tecil72 kamu borcunun ödeme vadesinin ertelenmesini sağlayan, idari
bir işlemdir. Amme Alacakları Kanununa göre (md.1) idarenin "tecil kararı"
alabilmesi için kamu borçlusunun bu yönde yapılmış bir başvurusu bulunma­
lı, borcun vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki veyahut haczolunmuş mal­
ların paraya çevrilmesi amme borçlusunu çok zor duruma düşürecek nitelik­
te, olmalı ve borç için teminat gösterilmelidir.73
Tecil asli ve feri tüm kamu alacakları için istenebilir.71Tecil işlemi ile
birlikte yeni bir hukuki durum ortaya çıkmakta ve bu nedenle tecil kararından
sonra kamu alacağının vadesi artık 6183 sayılı Kanunun 37. maddesinde be­
lirtilen vade olmamaktadır. Zira bu durumda yeni bir vade ve kamu borcunun
ilişkin olduğu özel yasasında düzenlenenden farklı bir taksitle ödeme söz ko­
nusu olacaktır. Bunun sonucu olarak tecil edilen kamu alacağına bundan
sonra gecikme zammı da uygulanmayacak, gecikme zammı yerine tecilin ya­
pıldığı tarihten itibaren tecil faizi işlemeye başlayacaktır (AAK md.52).?5Tecil
faizi hesaplanırken yılın gerçek gün sayısı olan 365’in esas alınması zorun­
ludur.76
Tecilden sonra alacaklı kamu idaresi borçluya eski vadeye dayanarak
ödeme emri gönderemez ve tecil uyulduğu sürece cebri takip işlemleri yapa­
maz. Ancak tecil koşullarına uyulmaması durumunda tecil geçerli olmaktan,
72
73
74
75
76
Bkz.Dönmez, Recai, Tecil Kunımunıın Hukuki Niteliği, Unsurları ve Kamu Alacaklarının Tecilimle İdarenin Tak­
dir Yetkisi, http://home.anadolu.edu.ti/~rdonine77tecil.htin, 8.1.2003; Ö2
foala, s.474; Tecilin şardan için bkz: ö z balcı, s.477-486. Gülseven, s.274-277.
Bkz.Dönmez, aynı yer; Kaneti, s.444-445; özbalci, s.474; Atar, s.l 10.
özbalci, s.474; Atar, s.l 10.
Bkz.Dönmez, aynı yer;
Dnş. 3.D, 2.12.1986, 2035/2409.
526
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
alacağın tamamı muaccel hale gelir (AAK md 48/6) ve normal vade tarihin­
den itibaren gecikme zammı alınır.77
Tecil yetkisi devlete ait alacaklarda ilgili bakanlar, il özel idarelerine ait
alacaklarda vali, belediyelere ait alacaklarda belediye başkanlarınca kullanıl­
ması gerekmekle(AAK md.48/3) birlikte bu yetkinin kısmen ya da tamamen
devri mümkündür. Bu bağlamda Vergi Usul Kanunu kapsamına giren Devle­
te ait alacaklarda vergi dairesi müdürleri ve defterdarlara kısmi yetki devri ya­
pılmış ancak bu hususta hem tutar hem de tecil süresi itibariyle kısıtlamaya
gidilmiştir.78
Amme Alacakları Kanununa göre vergi, resim, harç, ceza tahkik ve ta­
kiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası ve gecikme zam­
mı alacakları en fazla iki yıl için, bu alacaklar dışında kalan kamu alacakları
ise beş yıl için tecil olunabilir (AAK md.48/1).
idare, tecil kapsamına girecek vergileri genel olarak belirleme yetkisine
de sahip-ir. Nitekim, şu andaki uygulamaya göre, taşıt alım, motorlu taşıtlar
ve katma değer vergisi, dahili tevkifat, geçici vergi, zirai stopaj vergisi, ekono­
mik denge vergisi ve net aktif vergisi ile fonlardan doğan alacaklar tecil kap­
samı dışında bırakılmıştır.
Yasada mevcut "tecilde taksit zamanlan ve diğer şartlar tecile sala­
hiyetli makamlarca tespit olunur" (AAK.md.48/5) hükmünün yöntem ve bi­
çim konusunda da idareye düzenleme yapma yetkisi veren açık bir hüküm ol­
duğu söyleyebilir.79
idarenin her tür işleminde olduğu gibi tecil işlemleri de yargı denetimine
tabi olup, idare, tecil taleplerini karara bağlarken bu konudaki yasal sınırlara
ve kendi koyduğu kurallara uymak durumundadır. Bu nedenle idare, tecil ta­
leplerini reddederken gerekçe göstermek zorundadır.00
B-TECİL FAİZİ
Tecilin şartlarından biride tecil faizi alınmasıdır. Tecil faizi oranının
genel olarak bütün vergi borçlularını kapsayacak biçimde saptanması eşitlik
ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Daha açık bir deyişle, tecil faizinin çeşitli bi­
reysel olaylar bakımından sübjektif bir şekilde ayrı ayrı saptanmasına imkan
olmamak gerekir. Vergi alacaklarında tecil faizi oranını belirleme yetkisi Ma­
liye Bakanlığına aittir. Bakanlık bu yetkisini yayınladığı tebliğler vasıtasıyla
kullanmaktadır.
77
78
79
80
Bkz.Dönmez,
Bkz.Dönmez.
Bkz.Dönmez,
Bkz.Dönmez.
aynı
ayıii
aynı
aynı
yer;
yer; özbalcı, s.474.
yer.
yer.
Dr. Çetin ARSLAN
527
Tecil faizi oranının belirlenmesi, tümüyle takdir yetkisi alanına giren bir
sorundur. Yasada oran konusunda idareyi bağlayacak bir alt ya da üst sınır
öngörülmemiştir. İdare, enflasyon oranı, faiz hadleri gibi genel ekonomik ko­
şulları dikkate alarak tecil faizi oranını belirleyebilecektir. Tecil faizi oranı, ge­
cikme zammı oranının üzerinde ya da altında olabilir.8'
Oran konusunda idareyi bağlayacak bir alt ya da üst sınır öngörülme­
mekle birlikte, idare tecil faizi oranını sıfır olarak belirleme yetkisine sahip ol­
masa gerek. Çünkü tecil faizi oranının sıfır olması, hiç faiz alınmaması anla­
mına gelir. Yasada ise tecilin faiz alınmak koşuluyla yapılması emredici bir
hüküm olarak düzenlenmiştir. Diğer bir deyişle, faiz alıp almamak konusunda
idarenin takdir yetkisi yoktur.82
Tecil faizinin hesaplanmasında değişik uygulamalar yapılabilmek­
tedir. Maliye Bakanlığı bu konuda esas alınması gereken hesaplama
şeklini 370 numaralı Tahsilat Genel Tebliğinde açıklamıştır. Tecil faizi
amme alacağının tecilli sayıldığı tarihten başlayarak ödenecek taksit
miktarına günlük olarak uygulanacaktır
C- YILLAR İTİBARİYLE AYLIK TECİL FAİZİ ORANLARI
81
82
83
09.03.1994
tarihi ile
06.09.1995
tarihleri arası
%10
07.09.1995
tarihi ile
01.02.1996
tarihleri arası
%8
02.02.1996
tarihi ile
21.10.1996
tarihleri arası
%12
22.10.1996
tarihi ile
09.07.1998
tarihleri arası
%10
10.07.1998
tarihi ile
24.01.2000
tarihleri arası
%8
25.01.2000
tarihi ile
20.12.2000
tarihleri arası
%4
21.12.2000
tarihi ile
30.03.2001
tarihleri arası
%3
31.03.2001
tarihi ile
01.02.2002
tarihleri arası
%6
02.02.2002
tarihinden İtibaren
%5
Bkz.Dönmez, aynı yer; özbalcı, s.489.
Bkz.Dönmez, aynı yer.
Gülseven, s.281; Tecil faizinin hesaplanması ile ilgili Maliye Bakanlığının uygulama 2001/1 seri numaralı iç ge­
nelgesinin için bkz: http://www.turmob.org.tr/mevziiat/mb/uvgulama 14-02.htm, 8.1.2003
528
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
D-YARGI KARARLARI84
• Tecil talebinin Maliye Bakanlığınca reddine dair yazının tebliğinden son­
raki otuz günlük sürede ödenmesi halinde alacak tecil edilmiş sayılır.
Yükümlü kurum 24.11.1986 günü defterdarlığa başvurarak, 1986 Ekim dönemi­
ne ilişkin olarak tahakkuk etmiş, 368.680.947,-TL. KDV’nin ve dahili tevkifat borcunun
tecilini talep etmiştir. Defterdarlıkça bu başvuruya yanıt olarak gönderilen 8.12.1986
tarihli yazıyla istemin İncelenmekte olduğu, kesin yanıtın bildirilmesine kadar kurumca önerilen taksit ve miktarların, tecil kapsamında olmamak koşuluyla süresinde ve
düzenli olarak ödenmesi gerektiği, ödenmemesi halinde bu durumun tecil istemi hak­
kında verilecek kararı olumsuz yönde etkileyeceği bildirilmiştir.
Yükümlü kurum bu yazı doğrultusunda önerdiği taksitleri düzenli olarak ödem iş­
tir.
Vergi dairesi müdürlüğünün 19.3.1987 gün ve 5811 sayılı işlemi ile tecil ve taksitlendirme isteminin Maliye Bakanlığınca reddedildiği, borcun gecikme zammıyla bir­
likte söz konusu yazının tebliğinden itibaren 7 gün içinde ödenmesi gerektiği, aksi tak­
dirde icrai takibata geçineceği bildirilmiştir.
Bu bildirim üzerine yükümlü kurumca, tecili istenen artığı ile ödeme günleri dik­
kate alınarak hesaplanan 49.184.130.- tecil faizi,, 24.3.1987 ve 27.3.1987 günlerinde
ödenmiştir. Daha sonra gecikme zammı uygulanmayıp, tecil faizi istenmesi yolunda
vergi dairesi müdürlüğüne, yanıt verilmemesi üzerine 7.9.1988 günlü dilekçeyle Mali­
ye Bakanlığına başvurulmuştur.
Maliye Bakanlığının 17.3.1989 günlü işlemiyle, 6183 sayılı Yasanın 48/2 fıkrası­
na değinilerek, tecil ve taksitlendinlmesi istenilen borcun KDV. ve dahili tevkifat oldu­
ğu, bakanlıklarınca bu tür borçların tecil ve taksitlendi-rilmelerinin mümkün görülme­
diği gerekçesiyle istem reddedilmiştir.
Kurum tarafından, söz konusu işlemin iptali ile 87.377.384,-lira gecikme zammı
yerine 49.184.130,- tecil faizi uygulanması istemiyle açılan davayı in-celeyen Danış­
tay 7. Dairesinin 5.4.1993 günlü ve E. 1989/1319, K. 1993/1287 sayılı kararıyla; 213 sa­
yılı Vergi Usul Kanununun 1. maddesinde, bu kanuna tabi olan vergi, resim ve harç­
lara bağlı vergi, resim ve zamların da bu kanuna tabi olduğunun açıklanması nede­
niyle katma değer vergisi ve dahili tevkifatın tecil talebinin reddinden ve dolayısıyla va­
desinden sonra ödenmesi nedeniyle bu vergilere bağlı olarak 6183 sayılı Yasanın 51.
maddesine göre hesaplanarak ödenmesi istenen gecikme zammının, Vergi Usul Ka­
nunu kapsamında bir kamu alacağı olduğu, 6183 sayılı Yasanın 48/2. fıkrasında, bor­
cunun tecilini isteyip, bu istemi reddedilen borçlunun söz konusu borcunu, istemin
reddi yolundaki işlemin tebliğ tarihinden itibaren idarece 30 güne kadar verilebilecek
ödeme süresi içinde ödenmesi halinde, kamu alacağının ödendiği tarihe kadar faiz
alınmak suretiyle tecil olunacağı, 5. fıkrasında ise, tecil isteminin kabulü halinde tak­
sit zamanları ve diğer koşulların tecile yetkili makamlarca tespit olunacağı hükmünün
yer aldığı, bu hükümlere göre kamu alacağının tecil isteminin reddi halinde idarece 30
güne kadar belirlenecek bir vadede, kabulü halinde ise, tecile yetkili makamlarca be­
lirlenecek taksit sürelerinde ve koşullarda ödeneceği, dolayısıyla tecil isteminin kabu­
lü veya reddi halinde yapılacak işlemlerle ilgili olarak belirtilen bu hükümlere göre, söz
84
Kararlar için bkz: Gülseven, s.285-294; özbalci, s.48-50.
Dr. Çetin ARSLAN
529
konusu kamu alacağının taksit süreleri veya idarece en fazla 30 güne kadar verilecek
sürenin sonu olduğu, bu itibarla söz konusu kamu alacağı için artık özel kanunda be­
lirlenen vadeden söz edilemeyeceği, olayda, yükümlü kuruma tecil isteminin reddine
ilişkin işlemin tebliğ edilip, 6183 sayılı Yasanın 48. maddesinde belirlenen sürenin ve­
rilmediği, ancak yükümlü kurumca söz konusu borcun anılan yazının tebliği üzerine 7
gün içinde ödendiğinin anlaşıldığı, bu nedenle tecil ve taksitlendirme isteminin reddi­
ne ilişkin yazının tebliğ edildiği tarihten itibaren 6183 sayılı Yasanın 48/2. fıkrasında
sözü edilen 30 gün içinde ödenen kamu alacağının, ödendiği tarihe kadar tecil edildi­
ğinin kabulü icap ettiği gerekçesiyle, davayı kabul ederek iptal etmiştir.
Karar Maliye Bakanlığınca temyiz edilmiş ve 6183 sayılı Yasanın 48/2. fıkrasın­
da tecil talebinin reddi halinde verilebilecek süreden söz edildiği, yü-kümlü kuruma
gönderilen ödeme emrinde belirtilen 7 günlük sürenin, anılan kanun hükmünde yer
alan süreyle ilgisinin bulunmadığı, tecil talebinin reddi ile yükümlü kuruma bir süre v e ­
rilmediğinden borcun, tecil isteminin reddedildiği tarihe kadar tecil edilmiş sayılacağı,
olayda tecil faizi uygulamasının mümkün olmadığı ileri sürülerek kararın bozulması is­
tenilmiştir.
Hüküm veren Danıştay Vergi Daireleri Genel Kurulunca dosyadaki bel-geler in­
celendikten sonra gereği görüşüldü:
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi kararın özel bölümünde yazılı 7. Da­
irenin kararı aynı gerekçe ve nedenlerle kurulumuzca da uygun bulunmuştur.
Bu nedenle temyiz isteminin reddine oybirliğiyle karar verildi (Dnş.VDDGK.,
19.4.1996, E. 1994/537, K. 1996/163)
• Tecilin şartlan
Borcun tecili için yetkili makamlarca borçlunun çok zor durumda bulunduğun tes­
piti gerekir. Alacak senetleri muteber teminat değildir (Dnş.Dava Daireleri E.
1963/182, 1966/533).
• Tecil talebinin reddedildiğinin borçluya tebliğ edilmesi zorunludur.
6183 sayılı Kanunun 48. maddesine, 2975 sayılı Kanunun 6. maddesiy-le ekle­
nen fıkrasında; ‘Borcunun tecilini talep eden ancak, talepleri uygun görülmeyerek red­
dedilen borçlular söz konusu borçlarını reddin tebliği tarihinden itibaren idarece 30 gü­
ne kadar verilebilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde bu amme alacağı öden­
diği tarihe kadar faiz alınmak suretiy-le tecil olunur." hükmü yer almıştır.
Olayda 1984 yılı kurumlar vergisinin 3. taksit tutarı olan verginin tecil edilmek
kaydıyJa ödenmesi isteği hakkında 28.10.1985 günlü dilekçeyle yapılan başvuru üze­
rine tecil isteminin reddine ilişkin Gelir Müdürlüğünün 4.12.1985 günlü yazısının borç­
luya tebliğ edilemediği görülmüştür. Reddedilmekle birlikte ret yazısı ilgiliye tebliğ edi­
lemediği takdirde, ödemelerini teklif ettiği plana göre yapan borçlunun 48. maddenin
2. fıkrasındaki şartları yerine getirdiğinin kabul edilmesi gerekir. Aksi takdirde idare­
nin, ret yazısını tebliğ etmemek suretiyle tecil faizi veya gecikme zammının tahsil ko­
nusu ihtiyarına bırakılmış olur ki 48. maddenin bu konuda idareye bir seçme hakkı ta­
nıdığı görüşünden, metnin açıklığı karşısında söz edilemez.
Bu nedenle ret yazısının tebliğ edilmemesiyle, ilgilinin genel hükümler çerçeve­
sinde gecikme zammı ödemekle yükümlü olacağı yolundaki mahkeme kararında uy­
gunluk yoktur. Ret yazısı ilgiliye tebliğ edilemediğine göre amme alacağının ödendiği
530
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
tarihe kadar borçludan 48. maddenin 2. fıkrası uyarınca ancak tecil faizi tahsil edile­
bilir (Dnş. 4.D., 12.5.1998, E.24I5, K.1956).
♦ Tecil talebine cevap verilmeden gecikme zammı uygulanmaz;tecil faizi
alınması gerekir.
1988 yılı Nisan dönemine ait katma değer vergisinin ödenmeyen kısmının, tecil
edilmesi istemiyle Maliye Bakanlığına başvurulup cevap verilmeden ancak vadesi ge­
çirildikten sonra ödenmesi nedeniyle bu kısım üzerinden hesaplanıp vergi aslına dö­
nüştürülen gecikme zammının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmiştir. Açılan da­
vada Vergi Mahkemesince ödeme emri onanmış ise de, yükümlünün temyiz üzerine
Danıştay 7. Dairesince verilen 18.5.1992 gün ve E:l989/4453, K:I992/158I sayılı boz­
ma kararına uyularak Ankara 4.Vergi Mahkemesi 12.11.1992 gün ve E: 1992/1014,
K:I992/1536 sayılı kararıyla; 6183 sayılı Yasada, tecil talebinin tahsilatı durduracağı­
na ilişkin açık bir hüküm bulunmamasına karşın 48. maddesinde yer alan tecil talebi­
nin kabulü ve reddi halinde yapılacak işlemlerle ilgili hükümler karşısında kamu ala­
cağının vadesi, tecil istemine verilecek cevap üzerine belirlenecek, yeni vade veya
idarece azami 30 güne kadar verilebilecek sürenin sonu olacağından artık özel yasa­
da belirlenen vadeden söz edilemeyeceğinin anlaşıldığı, bu durumda tecil talebine
herhangi bir cevap gelmeden kamu alacağının vadesinde ödenmediği ileri sürülem e­
yeceğine göre, normal vadesi 25.5.1988 olan amme alacağının vade geçirildikten
sonra, ancak tecil talebine herhangi bir cevap gelmeden önce 10.6.1988 tarihinde
ödenmesi ndeniyle olaya tecil faizi uygulanması gerekirken, gecikme zammı uygulan­
masında ve bunun ödeme emri ile istenilmesinde yasal isabet görülmediği gerekçe­
siyle iptal etmiştir. Davalı idarece, yapılan işlemin yasal olduğu, ödeme emrinin onan­
ması gerektiği ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Vergi mahkemesi kararlarının Danıştay tarafından bozulması halinde yeniden
verilecek kararlara karşı yapılacak temyiz başvurularının vergi mahkemesince bozma
esaslarına uyulmuş olup olmadığı yönünden incelenmesi mümkündür. Olayda Danış­
tay 7. Dairesinin 18.5.1992 gün ve E:l989/4453, K:I992/1581 sayılı kararında belirtilen
esaslara mahkemece uyulduğu anla-şıldığından temyiz isteminin reddine Vergi Mah­
kemesinin 12.11.1992 gün ve E.1992/1014; K.1992/1536 sayılı kararının onanmasına,
24.4.1995 gününde oybirliği ile karar verildi (Dnş. 11 .D., 24.4.1995, E. 1995/1376, K.
1995/1233).
• Maliye Bakanlığınca tecil isteminin reddine ilişkin yazının tebliğini izleyen
günden itibaren 30 günlük süre içinde ödenen kamu alacağı bu tarihe kadar te­
cil edilmiş sayılır.
213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 1. maddesinde, bu kanuna tabi olan vergi, re­
sim ve harçlara bağlı vergi, resim ve zamların da bu kanuna tabi olduğu açıklandığın­
dan, katma değer vergisi ve dahili tevkifatın, tecil talebinin reddinden ve dolayısıyla
vadesinden sonra ödenmesi üzerine bu vergilere bağlı olarak, 6183 sayılı Kanunun
51. maddesine göre hesaplanarak ödenmesi istenilen gecikme zammının Vergi Usul
Kanunu kapsamında bir kamu alacağı olarak kabulü ile işin esası incelendi:
6183 sayılı Kanunun 48. maddesinin (2975 sayılı Kanunun 6. maddesiyle ekle­
nen) 2. fıkrasında, borcunun tecilini talep eden, ancak talepleri uygun görülmeyerek
reddedilen borçlular, söz konusu borçlarını, reddin tebliğ tarihinden itibaren idarece
30 güne kadar verilebilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde, bu amme alaca­
Dr. Çetin ARSLAN
531
ğının ödendiği tarihe kadar faiz alınmak sure-tiyle tecil olunacağı, 5. fıkrasında ise,
(tecil isteminin kabulü halinde) taksit zamanları ve diğer şartların tecile yetkili m akam ­
larca tespit olunacağı hükmü yer almıştır.
Yukarıda açıklanan madde hükmüne göre, amme alacağı, tecil talebinin reddi
halinde idarece 30 güne kadar belirlenecek bir vadede, istemin kabulü halinde ise, te ­
cile yetkili makamlarca belirlenecek taksit sürelerinde ve koşullarda ödenecektir. Do­
layısıyla, tecil talebinin kabulü veya reddi halinde yapılacak işlemlerle ilgili olarak 6183
sayılı Kanunun 48. maddesinde yer alan hükümler karşısında, kamu alacağın vadesi,
tecil talebine verilecek cevap üzerine belirlenecek taksit süreleri veya idarece azami
30 güne kadar verilebilecek sürenin sonu olacağından, artık özel kanununda belirle­
nen va-deden söz edilemeyeceği açıktır.
Uyuşmazlık konusu olayda da; 1986/Ekim döneminde yükümlü kurum adına ta­
hakkuk eden katma değer vergisi ile dahili tevkifatın tecili talebiyle Maliye ve Gümrük
Bakanlığına başvurulduğu, tecil talebinin reddine dair 19.3.1987 tarihli yazının tebliğ
edildiği ve 6183 sayılı Kanun 48. maddesinde belirtilen sürenin verilmediği ancak, yü­
kümlü kurumun vergi borcunu söz konusu yazının tebliği üzerine 7 gün içinde öden­
diği anlaşılmaktadır.
Buna göre, anılan yasa hükmü karşısında tecil isteminin reddine ilişkin yazının
tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde ödenen kamu alacağının bu tarihe kadar
tecil edildiğinin kabulü gerekeceğinden, yükümlü kurumun, amme alacağına tecil faizi
uygulaması istemini içeren başvurusunun reddine ilişkin 17.3.1989 gün ve 21142 sa­
yılı Gelirler Genel Müdürlüğü işleminde yasal isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline oybirliği ile
karar verildi (Dnş. 7.D., 5.4.1993, E.1989/1319, K.1993/1287).
♦ Tecil talebinde bulunulması halinde, kamu alacağının ödeme tari-hi kanu­
nunda yazılı tarih olmayacak ve başvurunun sonucuna göre değişiklik göstere­
cektir.
6183 sayılı Yasanın 48. maddesine 2975 sayılı Yasanın 6. maddesiyle eklenen
2. fıkrasında, "borcunun tecilini talep eden, ancak talepleri uygun görülmeyerek red­
dedilen borçlular söz konusu borçlarını, reddin tebliğ tarihinden itibaren idarece 30 gü­
ne kadar verilebilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde bu amme alacağı öden­
diği tarihe kadar faiz alınmak suretiyle tecil olunur" hükmü yer almaktadır.
Olayda, 1992 Temmuz ve Ağustos dönemlerine ilişkin vergi borçlarının tecili
amacıyla Maliye Bakanlığına başvuran yükümlü şirket adına söz konusu vergi borçla­
rından dolayı ödeme emri düzenlenmiş ve tebliğ edilmiştir.
Yukarıda açıklanan madde.hükmüne göre tecil isteminin kabulü halinde belirle­
necek taksit sürelerinde, talebin reddi halinde idarece 30 güne kadar verilecek bir va­
de içinde ödeme yapılacağından, kamu alacağının vadesi özel kanununda yazılı vade
olmayacaktır. Dolayısıyla tecil isteminin sonucu beklenilmeksizin kamu alacağının va­
desinde ödenmediğinden bahisle düzenlenen ödeme emrinde isabet görülmemiştir.
Kaldı ki, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün 24.2.1993 günlü ve
12218 sayılı yazısı ile davacı şirketin bir kısım borçlarının tecil edildiği, bir kısmının ise
ertelenmesinin uygun görülmediği, söz konusu horcun otuz gün içinde ödenmesi ve
bu süre içinde ödendiği takdirde tecil yapılacağı, aksi takdirde cebren tahsili yoluna gi­
dileceği bildirilmiştir.
532
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
Açıklanan nedenlerle vergi mahkemesi kararının bozulmasına oybirliğiyle karar
verildi (Dnş.4.D., 10.12.1993, E. 1993/1579, K. 1993/5698).
• Tecil ve taksitlendirme talebi bulunan belediyenin bu istemine yanıt veril­
meden borcun vadesinde ödenmediği ileri sürülerek haciz işlemine başlanılma­
sında yasal isabet yoktur.
Davacı belediyenin 1989 ve 1990 yıllarına ait vergi borçlarının vadesin-de öden­
mediği nedeniyle özel mülkiyetinde olan taşınmaz malın kira gelirine haciz konulmuştur.Vergi Mahkem esi
sayılı kararıyla; dayalı idare uyuşmazlık konusu yazıyla be­
lediyenin kira gelirine haciz konulduğunu kiracısına bildirmiş olmakla davacının m en­
faati ihlal edilmiş olup söz konusu bu yazının dava edilmesinde Yasaya aykırılık bu­
lunmadığı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48. m ad­
desinde vergi borcunun tecil ve taksitlendirilmesi hususu açıklanmış olup, anılan m ad­
deye göre, tecil talebinde bulunulmasından sonra isteğin reddi halinde idarece azami
30 güne kadar belirlenecek bir vade, istemin kabulü halinde ise, belirlenecek taksit sü­
releri ve koşullarda bir ödemenin söz konusu o la c a ğ ı, tecil istemi reddedilse de, ka­
bul edilse de, kamu alacağının vadesi artık 6183 sayılı Yasanın 37. maddesinde be­
lirtilen vade olmayacağı, dolayısıyla tecil isteminin sonucu belirlenmeksizin kamu ala­
cağının ödenmediğinden bahisle haciz yoluyla tahsiline gidilemeyeceği, olayda ara
kararı gereği vergi dairesi müdürlüğünden gönderilen belgelerin incelenmesinde da­
vacı belediyenin 26.12.1990 tarihli dilekçesi ile vergi borcuna karşın tecil ve taksitlen­
dirme talebinde bulunduğu, bu talebin ise, henüz karara bağlanmadığının anlaşıldığı,
bu durumda anılan madde hükmüne göre davacı belediyenin tecil ve taksitlendirme
istemi sonuçlanmadan söz konusu vergi alacağının haciz yoluyla tahsiline gidilmesin­
de yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle haciz işleminin iptaline karar verilmiştir. Da­
valı idare, vergi borçlarının tecil ve taksitlendirme talebinde bulunan mükelleflerin bu
talepleri karara bağlanıp kendilerine kesin tebligat yapılıncaya kadar 313 Seri Nolu
Tahsilat Genel Tebliğinde belirtilen hususlar gereğince önerdikleri taksitlerin düzenli
olarak ödenmesi gerektiği halde böyle bir ödeme yapılmamış olduğundan uygulanan
haciz işleminde yasaya aykırılık bulunmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını iste­
mektedir.
Temyiz dilekçesinde ileri sürüien iddialar bozulması istenilen kararın dayandığı
gerekçeler karşısında kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.
Bu nedenle temyiz isteminin reddine oybirliği ile karar verildi (Dnş. 4 .D. 29.4.
1993, E. 1992/2273, K.1993/2012).
• Tecilin koşulları, süresi, tecile konu olabilecek kamu alacakları, tecile yet­
kili organlar
• Kamu alacağının tecilinin istenilmesi durumunda bu konudaki başvuru
cevaplandırılmadan alacağın tahsili için ödeme emri düzenlenemez. '
Uyuşmazlık; 1987 takvim yılı Haziran ve Ağustos aylarına ilişkin muhtasar be­
yannameyi yasal sürede veren yükümlü şirketin tahakkuk eden verginin bir kısmını
nakden bir kısmını mahsuben ödemesine karşın kalan kısım için Maliye ve Gümrük
Bakanlığına başvurup tecil talebinde bulunduğu, tecil talebine yanıt beklenirken ver­
ginin vadesinde ödenmediğinden bahisle ödeme emri düzenlenmesine ilişkindir.
6183 sayılı Kanunun 48. maddesinin 3209 sayılı Kanunla değişik 1. fıkrası, a m ­
me borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki veyahut haczolunmuş malların
Dr. Çetin ARSLAN
533
paraya çevrilmesi amme borçlusunu çok zor duruma düşürecekse, borçlu tarafından
yazı ile istenmiş ve teminat gösterilmiş olmak şartıyla alacaklı amme idaresince veya
yetkili kılacağı makamlarca; vergi, resim, harç, ceza, tahkik ve takiplerine ait muhake­
me masrafı, vergi cezası, para cezası ve gecikme zammı alacakları iki yılı, bu alacak­
lar dışında kalan amme alacakları ise beş yılı geçmemek üzere ve faiz alınarak tecil
olunabileceği, 2975 sayılı Kanunun 6. maddesiyle eklenen 2. fıkrası, borcunun tecili­
ni talep eden ancak, talepleri uygun görülmeyerek reddedilen borçların söz konusu
borçlarını reddin tebliğ tarihinden itibaren idarece 30 güne kadar verilebilecek ödeme
süresi içinde ödedikleri takdirde bu amme alacağının ödendiği tarihe kadar faiz alın­
mak suretiyle tecil olunacağı 3. fıkrası, tecil salahiyetini kullanacak ve bu salahiyeti
devredecek olanlar devlete ait amme alacaklarında ilgili bakanlar, vilayet hususi ida­
relerine ait amme alacaklarında valiler, belediyelere ait amme alacaklarında belediye
reisleridir, hükmü yer almıştır.
Anılan maddeye göre, tecil talebinde bulunulmasından sonra isteğin reddi halin­
de idarece azami 30 güne kadar belirlenecek bir vade, istemin kabulü halinde ise be­
lirlenecek taksit süreleri ve koşullarda bir ödeme söz konusu olacaktır. Tecil istemi
reddedilse de, kabul edilse de kamu alacağının vadesi artık 6183 sayılı Kanunun 37.
maddesinde belirlenen vade olmayacaktır. Dolayısıyla tecil isteminin sonucu beklen­
meksizin kamu alacağı vadesinde ödenmediği gerekçesiyle ödeme emri ile tahsilata
geçilmesinin yasal dayanağı kalmamıştır.
Bu nedenlerle yükümlü şirketin temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesinin
6.4.1988 günlü ve E: 1987/590, K: 1988/229 sayılı kararının bozulmasına, ödeme em ­
rinin iptaline, oybirliğiyle karar verildi (Dnş. 4.D., 7.6.1989, E. 1988/3943, K.
1989/2585).
• Tecili koşullan
♦ Tecil talebi ile tecil tarihi arasındaki süre için gecikme zammı hesaplana­
caktır.
Uyuşmazlık, yazı ile tecil ve taksitlendirme talebinde bulunan ve bu konudaki iki
başvuruya cevap verilmesi üzerine ödeme planına uygun olarak vergi borcunu öde­
yen yükümlü şirket adına, tecil faizi ödememesi nedeniyle muaccel olan asıl borcun
vadesinde ödenmeyen kısmına vade gününü takip eden günden itibaren hesaplanan
gecikme zammı nedeniyle düzenlenen ödeme emrine ilişkin olup, gecikme zammının
miktarına yönelik bir ihtilaf yaratılmamıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun olay tarihinde
yürürlükte bulunan 48. maddesinde amme borcunun vadesinde ödenmesi kamu
borçlusunu çok zor duruma düşürecekse borçlu tarafından yazı ile istenmiş ve
teminat gösterilmiş olmak şartıyla , alacaklı amme idaresince veya yetkili kılacağı
makamlarca amme alacağının iki yılı geçmemek üzere ve faiz alınarak tecil olunabi­
leceği, tecil şartlarına uyulmaması halinde kamu alacağının muaccel olacağı açıklan­
mış bu maddede talebin reddolunması halinde durumun ne olacağı hakkında bir hük­
me yer verilmemiş, 1.3.1984 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 2975 sayılı Kanunla
eklenen fıkra ile talepleri reddolunan borçlulara, reddin tebliğinden itibaren idarece 30
güne kadar verilecek ödeme süresi içinde ödedikleri takdirde yine tecil faizi ödenm e­
si koşuluyla borçlarının tecil olunabilmesi hakkı tanınmıştır.
Aynı Kanunun 51. maddesinde tecil ve taksitlendirme taleplerinin kabul edilm e­
534
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
mesi ve başka bir nedenle amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kıs­
mına vade gününü takip eden günden itibaren gecikme zammı uygulanacağı kuralı
getirilmiş, 52. maddesinde ise tecil istemleri kabul olunanlar için gecikme zammının
uygulanma müddetinin tecilin yapıldığı güne kadar olan müddet olduğu belirtilmiştir.
Olayda, yükümlü şirketin tecil isteminin cevaplandırılmadığı ve kendi önerdiği
ödeme planı çerçevesinde borcunun tamamını ödediği, ancak bu arada vade günü
geçirilerek tediyede bulunulduğu tartışmasız olup, idarece tecil ve taksitlendirme iste­
minin reddedildiği varsayılsa ve 30 gün içinde verilecek ödeme süresi için ödemesi
gereğinin yükümlüye bildirilmesi gerektiği söz konusu olsa bile 52. maddeye göre, bu
yolla yapılacak tecil tarihine kadar da gecikme zammı hesaplanıp istenmesinin şart ol­
duğu açıktır.
Bu durumda, tecil faizi ödenmemesi sebebiyle muaccel olan ve dolayısıyla
vadesinde ödenmediği tartışmasız bulunan 1980 yılı kurumlar vergisi borcunun
l.taksidi için , vade gününü takip eden günden itibaren gecikme zammı uygulanmasında yasaya aykırılık görülmemiştir. Temyiz isteminin bu nedenlerle reddine
oybirliğiyle karar verildi (Dnş. 4.D., 14.4.1988, E. 1987/3787, K. 1988/1482).
♦ Tecil faizi hesaplanırken fiili gün sayısının esas alınması gere' ir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48. maddesin­
de, amme borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin uygulanması ya da haczolunan
malların paraya çevrilmesi amme borçlusunu çok zor duruma düşürecekse, borçlu ta­
rafından yazı ile istenilmiş olmak ve teminat gösterilmek şartıyla, alacaklı amme ida­
resince veya yetkili kılacağı makamlarca, amme alacağının iki yılı geçmemek üzere
faiz alınmak suretiyle tecil edileceği, aynı maddenin sorulan bir önceki fıkrasında da,
tecilde taksit zamanları ve öteki koşulların tecile yetkili makamlarca saptanacağı hük­
me bağlanmış-tır.
Maliye Bakanlığınca 6183 sayılı Yasanın 48. maddesindeki yetkiye dayanılarak
hazırlanan ve 31.12.1983 gün ve 18268 sayılı Resmi Gazetede yayım lanarak yürür­
lüğe giren 366 sayılı tahsilat Genel Tebliğinde de, 6183 sayılı Yasa kapsamına giren
kamu alacakları için 1.1.1984 tarihinden itibaren yapılacak başvurulara verilecek tecil­
lere %42 oranında tecil faizi uygulanacağı belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; Kurumun 27.4.1984 tarihinde ödenen 20.1.1984,
20.2.1984 ve 20.3.1984 vadeli gelir (stopaj) vergisi borçlarına idarece ayların çektiği
fiili gün sayısı esas alınmasına karşın yıl 360. gün kabul edilmek suretiyle tecil faizi
hesaplandığı anlaşılmaktadır.
Bu tür bir hesaplama biçimi ise yukarıda belirtildiği gibi saptanmış olan % 42’lik
faiz oranının üzerinde bir oranın uygulanması sonucunu doğurur ki buna izin veren
herhangi bir hüküm mevzuatımızda mevcut değildir.
Her ne kadar gerek öğretide gerekse bir kısım banka işlemlerine ilişkin faiz he­
saplamalarında yıl 360 gün olarak kabul edilmekte ise de bu tür hesaplama tarzı ay­
ların fiili gün sayılarına göre değil, her ayın 30 gün olarak kabul edilmesi esasına da­
yanmaktadır. Bu çeşit faiz formülleri uygulayarak yükümlüler aleyhine ek mali yükler
doğuracak hesaplama yöntemleri uygulayabilmek için mevzuatta açık bir hükmün var­
lığı şarttır.
Dr. Çetin ARSLAN
535
6183 sayılı Yasanın 8. maddesinde sürelerin hesaplanması yönünden Vergi
Usul Kanununa yollama yapılmış, yine aynı yasanın sürelerin hesaplanmasını düzen­
leyen 18. maddesinde de yılın 360 gün olarak hesaplanmasına imkan veren herhan­
gi bir hüküm yer almamaktadır.
Bu duruma göre tecil faizi hesaplanırken, tecil kapsamına giren ayların fiili gün
sayısı esas alınırken, yılın fiili gün sayısı olarak 365 gün yerine 360 gün sayısının
esas alınması işin doğasına ters düşeceği gibi tecil faizinin %42 olacağı yolundaki ku­
rala da ters düşer.
Açıklanan nedenlerle, saptanan %42 oranından daha yüksek bir oranın uygulan­
mış olması sonucunu doğuran idarenin hesaplama biçimini onaylayan Mahkeme ka­
rarında uygunluk bulunmadığından, yükümlü kurumun temyiz isteminin kabulüne, ver­
gi mahkemesi kararının bozulmasına ve ödeme emrinin iptaline karar verildi (Dnş.
3.D., 2.12.1986, E.1986/2025, K. 1986/2409).
• Tecil ve konkordatoyu kabul edip etmemekte idare serbesttir.
6183 sayılı Kanunun 101 inci maddesinde, "Amme idaresi tarafından iflas tale­
binde bulunulsa dahi tasdik edilen konkordato amme alacakları için mecburi değildir"
hükmü yer almakta, İcra ve İflas Kanunun 303 üncü maddesinde de, tasdik edilen
konkordatonun tüm alacaklar için zorunlu bulunduğu, rehinli alacakların rehin kıyme­
tini karşılayan miktardaki alacakları ile Devletin kamu hukukundan doğan alacakları­
nın bundan ayrık olduğu hükme bağlanmış bulunmaktadır. Keza 6183 sayılı Kanunun
48 inci maddesinde de, "Amme borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki v e ­
yahut haczolunmuş malların paraya çevrilmesi amme borçlusunu çok zor duruma dü­
şürecekse, borçlu tarafından yazı ile istenmiş ve teminat gösterilmiş olmak şartıyla,
alacaklı amme idaresince veya yetkili kılacağı makamlarca amme alacağı iki yılı geç­
memek üzere ve faiz alınarak tecil olunabilir" hükmü yer al-maktadır.
Yukarıda belirtilen hükümlerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere, gerek taksit­
lendirme talebinin gerekse konkordatonun kabul edilip edilmemesi bakımından idare­
ye geniş bir takdir hakkının tanınmış ve herhangi bir mecburiyet yüklenmemiş bulun­
maktadır. Bu itibarla idarece, takdir hakkına dayanılarak tecil ve taksitlendirme talebi­
nin reddi yolunda tesis edilen işlemde bir isabetsizlik görülmemiştir (Dnş.7.D. E.
1975/3002, K. 1976/453).
• Tecil talebini kabul edip etmemekte idare serbesttir.
6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde mevcut tecil hükmünün, tecil.etme yet­
kisini kullanacak alacaklı amme idaresi veya yetkili kılacağı makamların takdirine ta ­
alluk eden bir mahiyet taşımasına ve olayda da davalı idarenin kanunun verdiği bu
yetkiyi kullanarak mükellefin tecil talebini reddettiğinin anlaşılmasına, diğer taraftan
aynı Kanunun 51 inci maddesi ise, amme alacağının, ödeme müddeti içinde ödenm e­
yen kısmına gecikme zammı uygulanacağı hükmünü muhtevi bulunmasına binaen
vaki istemin reddi yolundaki işlemde bir kanunsuzluk görülmemiştir (Dnş.7.D. E.
1971/5271, K. 1972/1397).
• Tecilin azami süresi
Amme alacağının tecil müddeti iki yılı geçemez (Dnş.7.D. E .1969/1
K. 1972/2870).
526,
536
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
VII- SAYIŞTAY İLAMI İLE TAZMİNİNE KARAR VERİLEN KAMU
ALACAKLARINDA FAİZ
Burada, kamu alacağı olmasına rağmen 6183 SK kapsamında değer­
lendirilmeyen ve Sayıştay ilamı ile tazminine karar verilen kamu alacakları
için öngörülen faize, kısaca değinmekte yarar vardır.
Sayıştay’ın, bütçenin yürütülüp uygulaması sırasında yaptığı idari nitelik­
teki denetimin yanında, bütçe devresinden sonra hesaplar üzerinde bir de­
netleme daha yapar ki, bu denetim "kazai (yargısal)" denetimdir. Sayıştay
bu yetkisini, sayman hesaplarını Sayıştay Kanununda ayrıntılı olarak düzen­
lendiği şekliyle kendine özgü bir yargılama yapmak suretiyle kullanır ve so­
nuçta üç tür karar verebilir: Beraat, zimmet veya tazmin85
Beraata, saymanın (veya diğer sorumlu tahakkuk memuru, ita amiri vs.)
idare hesabı ile ilgili işlemlerden sorumlu olmadığı durumlarda; zimmete86
gerekli ispat edici belgeleri ibraz edememesi durumunda (örneğin ödeme bel­
gelerinin ilgiliden alınmamış veya kaybedilmiş olması ya da suç teşkil edecek
şekilde devlete ait para veya ekonomik değerin mal edinilmesi durumunda):
tazmine37ise hataya düşmesi sebebiyle yaptığı giderlerin kabul edilmeyecek
bir durumda olması (örneğin suç teşkil etmeyecek bir şekilde eksik belgeyle
ödeme yapılması durumunda) durumunda hükmedilir.88
Genel hükümlere göre takip edilerek tahsil olunacak kişi borçlarına 3095
sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun hükümlerine göre uygu­
lanacak kanuni faiz oranları ile temerrüt faizi oranları uygulandığı halde, Sa­
yıştay ilamları ile tazminine karar verilen zimmet için vuku tarihinden, taz­
min için hüküm tarihinderf9 itibaren 3095 SK gereğince kanuni faiz90 uygu­
lanarak, IİK hükümlerine göre tahsil olunacak (Sayıştay Kanunu md.64) an­
cak hesaplanan faiz tutarı, 832 sayılı Sayıştay Kanunun 64 üncü maddesi
, gereğince borç tutarının %10 unu geçemeyecektir.91 Belirtelim ki zikredi85
86
87
88
89
90
91
832 SK’nin 3162 SK’tıin 4. maddesiyle değiştirilmesine müteakip "zimmet" kararı veremeyeceği iddia edilmekte­
dir (Bkz. İnan, Atilla, Yasal Faiz Oranlarının İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Karan ve Sayıştay İlamlarına Uy­
gulanan Faiz Oranı, Maliye ve Sigorta Yorumları, Yıl 13, Sa.307, 01.11.1999, s.66)
22mmet irtikap ve/veya ihtilas yoluyla veya nakden ammeye ait bir paranın veya aynın, kanunun himaye etmediği
bir şekilde özel tasarrufa geçirilmesidir (özdemir, Ahmet, Kanuni Faizde Yeni Düzenlemeler, Maliye ve Sigorta
Yorumlan, Yıl 14, Sa.318, 15.4.2000, s.33)
Tazmin; özel mameleke bir nakdin veya aynın geçirilmesi söz konusu edilmeksizin Kanun ve nizaınlanna uyulma­
dan yapılan sarfiyattan (kürü ilgililerin sorumlu tutul-malannı ifade etmektedir (özdemir, s.33),
Feyzioğlu, Bedi Necmettin. Nazari, Tatbiki, Mukayeseli Bütçe, 7. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul 1984, s.431-432
Feyzioğlu, s.433; İnan, s.66; özdemir, s.33.
özdemir, s,33
Feyzioğlu, s.433; Bu konuda bkz:Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün 554 sayılı ve 10.12.1997 tarihli genel tebliği
(Özdemir, s.33) ile aynı Genel Müdürlüğün , 3 nolu tebliğine (R.G.: 14/1/2003-24993) (Değişik: R.G.:3Ö/l/200325009) (www.ist-def.gov.tr/duvurulan/venimevzuat/teb3.htm. 5.4.2003); Sayıştay GKK, 24.04.1980/4058/1.
537
Dr. Çetin ARSLAN
len bu %10'luk sınır bir yıl için değil, zimmet veya tazmini gerektiren olayın
başlangıçından tahsilin gerçekleşmesine kadar olan toplam süreyi kapsa­
maktadır.92
Çelişkili, mantıksız ve gayri adil bir durum olmakla birlikte zimmet veya
tazmine konu kamu alacağı, Sayıştay ilamına dayanmaksızın ödenirse
%10’luk oran söz konusu olmaksızın 3095 SK hükümlerine göre kanuni faiz
uygulanacaktır.93
- oOo-
92
93
man, s.67.
Bu çelişkili durumun eleştirisi için bkz. Kmlot» Şükrü, Sayıştay'ın faizi 10'da kaldı devleti soyanlar hep yaşadı,
www.hurriyetim.com.tr/hstber/, 5.04.2003\ Özkan Tuncay, Birkaç 'iyi adam'm işi, j
. 0/05/ vorum /01 bir, shtml. 5.04.2003.
538
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
BİBLİYOGRAFYA
Arslanköylü, Resul, Sosyal Sigortalar Kanunu Yorumu, Ankara 2003
Atar, Yavuz, Vergi Hukuku Genel Hükümler, Mimoza yayınları, Konya
1991
Bereket, Zuhal, 6183 Sayılı Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında
Kanun Hükümlerinin Özel Hukuktan Doğan Alacak Borç İlişkisine Uygulan­
ması, Maliye ve Sigorta Yorumları, Yıl 12, Sa.265, 1 Şubat 1998
Çelik, Binnur, Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsil Hukuku, İmaj Yayın­
cılık, Ankara 2000
Deynekli, Adnan, İflasın Vergi Alacağının Tahsiline Etkisi, Yetkin Yayın­
ları, Ankara 1998
Deynekli, Emel/ Kısa, Sedat, Faiz Hukuku, Ankara 2003
Dönmez, Recai, Tecil Kurumunun Hukuki Niteliği, Unsurları ve Kamu
Alacaklarının Tecilinde İdarenin Takdir Yetkisi, http://home.anadolu.edu.tr/~rdonmez/tecil.htm, 8.1.2003
Eriş, Gönen, Açıklamalı içtihatlı Türk Ticaret Kanu-nu, Ticari işletme ve
Şirketler, Ankara 1992
Feyzioğlu, Bedi Necmettin, Nazari, Tatbiki, Mukayeseli Bütçe, 7. Bas­
kı, Filiz Kitabevi, İstanbul 1984
Güleryüz, Süveyda, Kamu Alacağının Cebren Tahsil Usul ve Esasları,
Maliye ve Sigorta Yorumları, Yıl 12, Sa.274, 15.6.1998
Gülseven, Mustafa, Açıklamalı-lçtihatlı Amme Alacaklarının Tahsili
Usulü Hakkında Kanun, Seçkin Yayınevi, Ankara 1999
inan, Atilla, Yasal Faiz Oranlarının iptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi
Kararı ve Sayıştay ilamlarına Uygulanan Faiz Oranı, Maliye ve Sigorta Yo­
rumları, Yıl 13, Sa.307, 01.11.1999
Kamer, Vehbi Kadri, Ceza ve Tedbir Kararlarının infazı ve Cezaevi İda­
resi, Adil yayınevi, Ankara 2002
Karakoç, Yusuf, Kamu Alacaklarının Tahsili Aşamasında Ortaya Çıkan
ve Vergi Yargısında Çözülen Uyuşmazlıklar, Anakara 2000
Kaneti, Selim, Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, 2. Bası, İstanbul 1989
Kızılot, Şükrü, Sayıştay'ın faizi 10'da kaldı devleti soyanlar hep yaşadı,
www.hürriyetim.çom.tr/haber/. 5.04.2003
Korkmaz, Şirin, 6183 Sayılı Kanun, Vergici ve Muhasebeciyle Diyalog,
Yıl 14, Sa.134
539
Dr. Çetin ARSLAN
Korkusuz, Mehmet, "Gecikme Zammı Oranı Gözden Geçirilmelidir",
Yaklaşım, Sa. 84, Aralık 1999
Onar, Sıddık Sami, idare Hukukunun Umumi Esasları, C.lll, 3. Baskı,
İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1960
Özbalcı, Yılmaz, Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun,
Oluş Yayıncılık, Ankara 2000
Özer, ilhan, Kamu Alacaklarının Tahsili Teorisi ve Türkiye’de Uygulama­
sı,TODAİ Yayını, Ankara 1979
Özkan Tuncay, Birkaç 'iyiadam'ın işi, www. radikai
vorum/ 01 bir, şhtml, 5.04.2003.
cohl
tr/2000/1 0/05/
Reisoğlu, Seza, Bankalar Kanununda 4672 Sayılı Yasa ile Getirilen De­
ğişiklikler (Prof. Dr. Seza Reisoğlu tarafından 13.06.2001 tarihinde İstanbul
ve 25.06.2001
tarihinde Ankara'da verilen Konferans metni)
(http://194.133.171.194/turkce/seminer/Seza%20Reisoalu%20Tebliai
%204672.doc)
Tancı, Muhittin/ Arıkan, Vural/Yalçıner, Polat, izahlı İçtihatlı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve Tahsilatla ilgili Diğer Kanun­
lar, Balkanoğlu Matbaacılık, Ankara 1970
Tuncer, Selahattin, "Teoride ve Uygulamada Kamu (Amme) Alacağı",
Maliye Araştırma Merkezi Konferansları, 1996/1997, İstanbul Üniversitesi
Yayın No: 4099, İstanbul, 1998
540
KAMU (AMME) ALACAKLARINDA GECİKME ZAMMI VE FAİZ
KISALTMALAR
AAK
:Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
AC
:Adliye Ceridesi
AD
AÜHFD
V
:Adalet/Adliye Dergisi
:Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AY
:Anayasa
b
:bent
BK
:Borçlar Kanunu
BKK
:Bakanlar Kurulu Kararı
Bkz
.bakınız
C
,
:cilt
CGK
:Ceza Genel Kurulu
CMUK
:Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Çev
ıçeviren
D
:daire
DİK
:Devlet İhale Kanunu
Dnş
:Danıştay
E
:esas
ESK
:Emekli Sandığı Kanunu
f
ıfıkra
HD
:Hukuk Dairesi
HUMK
:Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
İBK
:Yargıtay içtihadı Birleştirmesi Kararı
IİK
:lcra ve iflas Kanunu
in
:içinde
İÜHFD
:istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
İÜHFM
.İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
K
:karar
Karş.
:karşılaştırın ız
541
Dr. Çetin ARSLAN
M
:mükerrer
md
:madde
MK
Medeni Kanun
RG
:Resmi Gazete
s
:sayfa
Sa
:sayı
SSK
:Sosyal Sigortalar Kurumu
t
:tarih/tarihli
TBBD
Türkiye Barolar Birliği Dergisi
TCK
ıTürk Ceza Kanunu
vb
:ve benzeri
vd
:ve devamı
VUK
:Vergi Usul Kanunu
Y
:Yargıtay
YD
:Yargıtay Dergisi
YKD
:Yargıtay Kararları Dergisi
YÖK
:Yüksek Öğretim Kanunu
zkr
ızikreden
"
'
' ■ '
—
. •'
’
2003 YILI YARGITAY DERGİSİ BİBLİYOGRAFYASI
H. Bayram USLU (*)
Konulara Göre (**)
I- GENEL KONULAR
FENDOĞLU, Doç.Dr. H.Tahsin; Yargı Reformunun Eşgüdüm Merkezi
Olarak Yargıç Akademileri, XXIX, (1-2), 2003, 5-16
KUTLU, Mustafa; Hukuk Devletinde Yargı ve Yargıç Meşruiyeti, XXIX,
(3), 2003, 229-243
ÖZKAYA, Eraslan; 2003-2004 Adli Yıl Açış Konuşması, XXIX, (4), 2003,
389-414
ÖZOK, Özdemir; 2003-2004 Adli Yıl Açılışında Yaptığı Konuşma, XXIX,
(4), 2003, 415-430
1- BİBLİYOGRAFYA
USLU, H. Bayram; 2003 Yılı Yargıtay Dergisi Bibliyografyası, XXIX, (4),
2003, 542-545
2- YARGITAY’DAN HABERLER
USLU, H. Bayram; Yeni Seçilenler, Emeklilik - Anayasa Mahkemesi
Üyeliği Nedeniyle Yargıtay’dan, Ölüm Nedeniyle Aramızdan Ayrıianlar, XXIX, (4), 2003, 546-605
II- MEDENİ HUKUK
GENÇCAN, Ömer Uğur; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununa Göre Evli­
liğin Genel Hükümleri, XXIX, (1-2), 2003, 43-49
GENÇCAN, Ömer Uğur; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununa Göre Vasi­
yeti Yerine Getirme Görevi, XXIX, (3), 2003, 244-251
ÖZTÜRK AKYÜZ, Fatma; 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu, XXIX,
(3), 2003, 263-268
ŞİMŞEK, Mustafa; Soybağının Kurulması, XXIX, (3), 2003, 252-262
KARAASLAN, Erol; Olağanüstü Zamanaşımı Yoluyla Taşınmaz Edini­
mi (TMY.M-713), XXIX, (4), 2003, 450-503
III- BORÇLAR HUKUKU
KILIÇOĞLU, Mustafa; Haksız Fiillerde Zamanaşımı, XXIX, (3), 2003,
324-340
TUNÇ, Ramazan; Yazılı Tahliye Taahhüdünün Bulunması Halinde Ecrimisilin Başlangıç Tarihi, XXIX, (1-2), 2003, 24-42
(*) Yargıtay Yayın Müdürü
(**) Sıralamada, dergi sayısı esas alınmıştır.
543
H. Bayram USLU
YAVUZ, Nihat; Kira Depozitosunun Hukuksal Mahiyeti: Düzensiz
(Usulsüz) Rehin mi Yoksa Doğması Muhtemel Bir Borcun İfası Uğru­
na Verilen Teminat mıdır?, XXIX, (1-2), 2003, 17-23
KILIÇOĞLU, Dr.Mustafa; Bir Zarardan Birden Çok Kişinin Sorumlu Ol­
ması (Müteselsil Sorumluluk ve Rücu), XXIX, (4), 2003, 431-449
IV- CEZA HUKUKU
AKBULUT, Dr. Ilhan; İslam Hukukunda Suçlar ve Cezalar, XXIX, (1-2),
2003, 82-96
ARSLAN, Çetin; Memura Aktif Mukavemet (İkinci Bölüm), XXIX, (1-2),
2003, 54-81
ARSLAN, Çetin; Göçmen Kaçakçılığı Suçları, XXIX, (3), 2003, 278-310
ÇETİN, Erol; Son Yasal Düzenlemeler Karşısında Ziraat Bankası, Halk
Bankası ve Kapatılan Emlak Bankası ve Görevlilerinin Ceza Yasamız­
da Yazılı Memur Suçlarıyla Cezalandırılıp Cezalandırılmayacakları
Sorunu, XXIX, (1-2), 2003, 50-53
MERAN, Necati; Cürüm İşleyenleri Saklama ve Kanıtları Yok Etme Su­
çu Üzerine Bir İnceleme, XXIX, (3), 2003, 269-277
ÖZEN, Yrd.Doç.Dr. Muharrem; Türk Ceza Kanunu Tasarısının Tüzel Ki­
şilerin Ceza Sorumluluğuna İlişkin Hükümlerine Bir Bakış, XXIX, (1-2),
2003, 155-181
PEKER, Ömer Lütfi; Yeni Kanuna Göre Fiilin Suç Sayılmasının Ceza
Yargılaması Hukuku Bakımından Sonuçları, XXIX, (1-2), 2003,128-154
ŞEN, Ersan; Türk Ceza Yargılanmasının Yeniden Yapılanması Üzerine
Değerlendirme, XXIX, (3), 2003, 311 -323
ÜNSAL, Levent; Trafik Kazası Suçlarında Keşif ve Bilirkişilik, XXIX, (12), 2003, 97-127
V- İŞ HUKUKU
ANADOLU, F.Kerim; Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası, XXIX,
(3), 2003, 341-353
ÇİL, Şahin; Basın iş Kanununda Öngörülen Yüzde Beş Fazlasıyla Öde­
me Kuralı ve Anayasaya Aykırılık Sorunu, XXIX, (1-2), 2003, 182-217
VI- MİLLETLERARASI HUKUK
ÇELİK, Cemil; Uluslararası Sözleşmeler Işığında Milletlerarası Tahkim
Kanunu, XXIX, (3), 2003, 354-382
VII- MALİ HUKUK
ARSLAN, Dr.Çetin; Kamu (Amme) Alacaklarında Gecikme Zammı ve
Faiz, XXIX, (4), 2003, 504-541
- oOo-
544
2003 YILI YARGITAY DERGİSİ BİBLİYOGRAFYA
Yazar Soyadlarırıa Göre (*)
AKBULUT, Dr. ilhan
XXIX, (1-2), 2003, 82-96
ANADOLU, F.Kerim
XXIX, (3), 2003, 341-353
ARSLAN, Dr. Çetin
XXIX, (1-2), 2003, 54-81;
XXIX, (3), 2003, 278-310;
XXIX, (4), 2003, 504-541
- çÇELİK, Cemil
XXIX, (3), 2003, 354-382
ÇETİN, Erol
XXIX, (1-2), 2003, 50-53
ÇİL, Şahin
XXIX, (1-2), 2003, 182-217
-F XXIX, (1-2), 2003, 5-16
FENDOĞLU, Doç.Dr. H.Tahsin
-G GENÇCAN, Ömer Uğur
XXIX, (-1-2), 2003, 43-49;
XXIX, (3), 2003, 244-251
- K-
KARAASLAN, Erol
XXIX, (4), 2003, 450-503
KILIÇOĞLU, Mustafa
XXIX, (3), 2003, 324-340;
XXIX, (4), 2003, 431-449
KUTLU, Mustafa
XXIX, (3), 2003, 229-243
- M-
MERAN, Necati
'*•
XXIX, (3), 2003, 269-277
A Ç IK L A M A ; X X IX (Dergi Cilt Sayısı); 1,2,3,4 (Dergi Sayısı): 2003 (Dergi Yayın Y ılı);
3 4 1 ,353 (Y azının yayım landığı dergi sayfa numaraları)
545
H. Bayram USLU
- Ö -
ÖZEN, Yrd.Doç.Dr. Muharrem
XXIX, (1-2), 2003, 155-181
ÖZKAYA, Eraslan
XXIX, (4), 2003, 389-414
ÖZOK, Özdemir
ÖZTÜRK AKYÜZ, Fatma
XXIX, (4), 2003, 415-430
XXIX, (3), 2003, 263-268
- P-
PEKER, Omer Lütfi
XXIX, (1-2), 2003, 128-154
- şŞEN, Ersan
ŞİMŞEK, Mustafa
XXIX, (3), 2003, 311-323
XXIX, (3), 2003, 252-262
TUNÇ, Ramazan
XXIX, (1-2), 2003, 24-42
-U
USLU, H. Bayram
XXIX, (4), 2003, 542-545;
XXIX, (4), 2003, 546-605
UXXIX, (1-2), 2003, 97-127
ÜNSAL, Levent
-
Y
YAVUZ, Nihat
XXIX, (1-2), 2003, 17-23
- oOo-
• ^ YARGITAY’DAN HABERLER
YENİ SEÇİLENLER, EM EKLİLİKAN AYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE
SEÇİLME NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM
NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
Derleyen:
H.Bayram USLU(*)
YENİ SEÇİLENLER (2002-2003)(**)
• Eraslan ÖZKAYA
1939 yılında Hacıbektaş’ta doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özkaya; sırasıyla Hınıs
Cumhuriyet Savcılığı, Tuzluca ve Pazarcık Hakim Yardımcılığı, Pazarcık ve
Haymana Hukuk Hakimliği, Ankara Tapulama, Sulh Hukuk ve Asliye Hukuk
Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
27.5.1986
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Eraslan Özkaya, Yargıtay
Büyük Genel kurulunca 15.9.1994 tarihinde ilk kez, 22.9.1998 tarihinde ikin­
ci kez Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Başkanlığına; bu görevini sürdürürken
19.6.2002 tarihinde de Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca Yargıtay Birinci
Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
Fransızca bilen Özkaya’nın “Muvazaa Davaları”, “imar Hukuku ve Mev­
zuatı”, “Vekalet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması”, “İnançlı işlem ve Muva­
zaa Davaları”, “Hata, Hile, ikrah Davaları”, “Gabin Davaları”, “Elatmanın Ön­
lenmesi Davaları”, “inançlı işlem ve Muvazaa Davaları (Genişletilmiş ikinci
Baskı)” adlı eserleri ve mesleki konularda yayımlanmış çeşitli makaleleri bu­
lunmaktadır.
(*) Yargıtay Yayın Müdürü
(**) Sıralama Yıla Göre Yapılmıştır.
H. Bayram USLU
547
•Nuri OK
10.11.1942
tarihinde Tarsus’ta doğmuştur. Tarsus Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ok; sırasıyla Tomarza
Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Karataş Cumhuriyet Savcılığı, Gaziantep
Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılı­
ğı görevlerinde bulunmuştur.
16.8.1991
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nuri OK, Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Başkanı iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen
adaylar arasından Cumhurbaşkanınca 29.4.2003 tarihinde Yargıtay Cumhu­
riyet Başsavcılığına seçilmiş ve 21.5.2003 tarihinde görevine başlamıştır. Ha­
len bu görevini sürdürmektedir.
Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Kamu Yönetim Uzmanlık programını ta­
mamlayan Ok’un, “Ceza Mahkemelerinin Görevine Giren Vergi Kaçakçılık
Suçlan” adlı ortak bir eseri ve “Adalet Bakanlığının Noterler Üzerindeki De­
netimi” adlı inceleme yazısı bulunmaktadır.
• Mater KABAN
24.10.1939
tarihinde Çanakkale’de doğmuştur. Pertevniyal Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuş­
tur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kaban; sırasıyla Gülnar,
Hassa ve Giresun Cumhuriyet Savcılıkları ile Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı
görevlerinde bulunmuştur.
6.12.1988
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mater Kaban, Dokuzuncu
Ceza Dairesi Üyesi iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 16.9.1997 tarihin­
de ilk kez, 17.9.2001 tarihinde ikinci kez Yargıtay Birinci Başkanvekilliğine
(Ceza) seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. “Yargıtay Ceza Ge­
nel Kurulu Kararları 1996-2001” adlı ortak bir eseri vardır.
• Günay KAYNAK
1938 yılında Mucur’da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kaynak; sırasıyla Ağın
Hakim Yardımcılığı, Yeşilhisar Hakimliği, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi Üye­
liği, Keskin Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
548
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
•
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Günay Kaynak, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 13.6.2003 tarihinde Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesi
Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
• Işıl ULAŞ
14.3.1940 tarihinde Karacabey’de doğmuştur. Pertevniyal Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuş­
tur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ulaş; sırasıyla Hınıs, Ça­
yıralan, İskilip Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuş­
tur.
19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Işıl Ulaş, Yargıtay Büyük
Genel Kurulunca 20.9.1998 tarihinde ilk kez, 23.9.2002 tarihinde ikinci kez
Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini
sürdürmekte olup, “Uygulamalı Sigorta Hukuku” ve “Uygulamalı Can Sigorta­
sı Hukuku” adlı iki eseri bulunmaktadır.
• Mehmet Birsin TÜZİNAL
9.3.1940 tarihinde Gediz’de doğmuştur. Eskişehir Atatürk Lisesini bitir­
miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuş­
tur.
Eskişehir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tüzinal; sırasıyla Çınar,
Birecik, Geyve, Kastamonu Hakimliği ve Adalet Komisyonu Başkanlığı görev­
lerinde bulunmuştur.
19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Birsin Tüzinal,
Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 21.9.1998 tarihinde ilk kez, 23.9.2002 tari­
hinde ikinci kez Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Ha­
len bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir.
• Osman ARSLAN
21.12.1942
tarihinde Kalecik’te doğmuştur. Kırıkkale Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur.
Keskin hakim adayı olarak mesleğe başlayan Arslan; sırasıyla Göksün,
Osmancık, Şanlıurfa, Düzce ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
H. Bayram USLU
549
23.6.1987 tarihinde Yargıtay üyeliğine seçilen Osman Arslan, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 18.1.1994 tarihinde ilk kez, 3.2.1998 tarihinde ikinci
kez, 4.2.2002 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi Başkan­
lığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, Fransızca bilinmekte­
dir.
• Dr. Bilal KARTAL
1941 yılında Adıyaman’da doğmuştur. Kahramanmaraş Lisesini bitirmiş
ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kartal; sırasıyla Çınar
Hakim Yardımcılığı, Mesudiye, Suşehri ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevle­
rinde bulunmuştur.
12.11.1987 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Dr. Bilal Kartal, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 28.4.1998 tarihinde ilk kez, 29.4.2002 tarihinde ikince kez Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu
görevini sürdürmektedir.
Ankara Üniversitesinde özel hukuk alanında master, “Kat Karşılığı İnşa­
at Sözleşmesi” isimli tez ile doktora yapmış olan Kartal’ın, çeşitli gazete ve
dergilerde yayımlanmış yazıları vardır.
• Sadık MOLLAMAHMUTOĞLU
1940 yılında Trabzon’da doğmuştur. Ankara Kurtuluş Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Mollamahmutoğlu; sıra­
sıyla Hakkari, Çorum-Bayat Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Ceza Ge­
nel Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
6.12.1988
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, bir dönem Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekilliği görevini de yürüten Sadık Mollamah­
mutoğlu, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 3.3.2003 tarihinde Yargıtay Birin­
ci Ceza Dairesi Başkanlığına Seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmekte­
dir.
İngilizce bilen Mollamahmutoğlu’nun, “Türk Ceza Kanunu Yorumu”, “Ce­
za Muhakemeleri Usulü Kanunu Yorumu” ve “Ceza Genel Kurulu Kararlan”
adlı ortak eserleri vardır.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• İhsan ULUSOY
25.9.1947 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Mustafa Kemal Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1968 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ulusoy; sırasıyla, Feke,
Şefaatli, Eşme Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
6.12.1988 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ihsan Ulusoy, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Onbeşince Hukuk Da­
iresi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
• Müslim TUNABOYLU
3.10.1 J39 tarihinde Pertek’te doğmuştur. Kuleli Askeri Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tunaboylu; sırasıyla Tu­
tak, Mucur, Soma Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
3.11.1989 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Müslim Tunaboylu, Yargı­
tay Büyük Genel Kurulunca 6.6.2002 tarihinde Yargıtay Altıncı Hukuk Daire­
si Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
İngilizce bilen Tunaboylu, 2 yıllık pedagoji eğitimi görmüş olup, Ankara
Üniversitesinde medeni hukuk dalında master yapmıştır. “Kira Akdinin Feshi
ve Tahliye Davaları”, “Şuf’a-Vefa-Iştira Davaları”, “Ortaklığın Giderilmesi ve
Paydaşlıktan Çıkarılma Davaları”, “Kira Hukuku-Tahliye, Uyarlama, Tespit,
Alacak Davaları”, “Önalım-Alım-Geri Alım Davaları”, Paylaşma Davaları” ad­
lı eserleri bulunmaktadır.
• Süleyman SAPANOĞLU
1.3.1944
tarihinde Elbistan’da doğmuştur. Gaziantep Lisesini bitirmiş ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuştur.
Gaziantep hakim adayı olarak mesleğe başlayan Sapanoğlu; sırasıyla
Şemdinli Hakim Yardımcılığı, Gülnar, Fatsa ve Adapazarı Hakimliği görevle­
rinde bulunmuştur.
23.11.1989 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Süleyman Sapanoğlu,
Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 12.11.2001 tarihinde Yargıtay Sekizinci Hu­
kuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
H. Bayram USLU
551
• Orhan UZGÖREN
10.12.1942
tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitir­
miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uzgören; sırasıyla Kahta,
Seben, Artivin Hakimliği, Müfettiş Hakimlik, Adelet Müfettişliği ve Ankara As­
liye 3. Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Orhan Uzgören, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 24.6.2002 tarihinde Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi
Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
• Mehmet Handan SURLU
1.2.1941
tarihinde Keskin’de doğmuştur. Kırıkkale Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Surlu; sırasıyla İmranlı,
Afşin Hakimliği, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Denizli Hakimliği,
Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Hakimliği ve Adalet Başmüfettişliği görevle­
rinde bulunmuştur.
3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Handan Surlu,
Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 2.7.2002 tarihinde Yargıtay Ondördüncü
Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmir olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
“Gerekçeli-içtihatlı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere
Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun Şerhi”, “Türk Hukukunda Mera, Yaylak
Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi” (ortak), “Öğreti ve Uygulamada Geçit Hak­
kı” (ortak) adlı eserleri ile yayımlanmış çeşitli mesleki makaleleri vardır.
• Oktay İZGİEY
26.10.1939
tarihinde Muş’ta doğmuştur. Ankara Kurtuluş Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan izgiey; sırasıyla Posof,
Kargı, Ayvacık, Kırıkkale Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği, Ankara Hakim­
liği ve Ankara Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
15.8.1991
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Oktay izgiey, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 5.7.1999 tarihinde ilk kez, 7.7.2003 tarihinde ikinci
kez Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu gö­
revini sürdürmektedir.
552
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Necdet ERTUĞRUL
2.2.1943 tarihinde doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniver­
sitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur.
Yozgat hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ertuğrul; sırasıyla Sütçü­
ler, İslahiye, Mecitözü, Akçaabat, Kayseri Hakimliği ve İzmir Ticaret Mahke­
mesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Necdet Ertuğrul, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 28.12.1998 tarihinde ilk kez, 15.1.2003 tarihinde
ikinci kez Yargıtay Onyedinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Halen
bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir.
• Coşkun KOÇAK
1943 yılında Adana’da doğmuştur. Haydarpaşa Lisesini bitirmiş ve İstan­
bul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Koçak; sırasıyla Bozova,
Pozantı, Safranbolu, Silivri Hakimliği, Adalet Müfettişliği ve Bakırköy Hakim­
liği görevlerinde bulunmuştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Coşkun Koçak, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 18.11.2002 tarihinde Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk
Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. İngiliz­
ce bilen Koçak, doktora çalışması için bir süre İngiltere’de bulunmuştur.
• Hayrettin CEVHEROĞLU
9.11.1944
tarihinde Yozgat’ta doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Cevheroğlu; sıra­
sıyla Refahiye, Şarkışla, Elazığ Hakimliği, Elazığ Sıkıyönetim Mahkemesi
Hakimliği ve Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulun­
muştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hayrettin Cevheroğlu,
Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 10.9.2003 tarihinde Yargıtay Beşinci Ceza
Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir. “Adelet Raporu” adlı ortak bir eseri, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış mes­
leki makaleleri bulunmaktadır.
H. Bayram USLU
553
• Engin DOĞU
28.11.1939
yılında Edirne’de doğmuştur. İsparta Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Ünye hakim adayı olarak mesleğe başlayan Doğu; sırasıyla Akkuş ve
Bozdoğan Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Müfettişliği, Bakanlık Tetkik Hakimli­
ği, Kanunlar Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı gö­
revlerinde bulunmuştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Engin Doğu, Yargıtay Bü­
yük Genel Kurulunca 23.10.2002 tarihinde Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Daire­
si Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
Ankara Üniversitesinde Medeni Hukuk dalında master yapmış olan Doğu’nun “Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu” adlı ortak
bir eseri bulunmaktadır.
• Ali ihsan ÖZUĞUR
10.7.1941
tarihinde Gaziantep’te doğmuştur. Gaziantep Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özuğur; sırasıyla Ömerli,
Ergani, Güdül, Alaşehir ve Manisa Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Ihsan Özuğur, Yargı­
tay Büyük Genel Kurulunca 4.11.2002 tarihinde Yargıtay İkinci Hukuk Daire­
si Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
“Nafaka Hukuku”, “Tenkis, Mirasta Denkleştirme, Muvazaa Davaları”,
“Boşanma ve Ayrılık Hukuku”, “Türk Miras Hukuku”, “Velayet, Vesayet, Soybağı, Evlat Edinme Hukuku” adlı eserleri bulunmaktadır.
• Orhan ÖZGÜREL
2.10.1944
tarihinde Bolu’da doğmuştur. Bolu Lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1968 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özgürel; sırasıyla Bâhçe,
Yapraklı, Anamur, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Ankara Hakimliği görevlerin­
de bulunmuştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Orhan Özgürel, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 15.1.2003 tarihinde Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi
Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bil­
mektedir.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Turan DEMİRTAŞ
10.8.1946
tarihinde Merzifon’da doğmuştur. Eskişehir Lisesini bitirmiş ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Demirtaş; sırasıyla Dura­
ğan, Sivrihisar, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Sıkıyönetim Komutan­
lığı 4 Nolu Kaçakçılık Mahkemesi Savcılığı ve Muğla Cumhuriyet Başsavcılı­
ğı görevlerinde bulunmuştur.
15.8.1991
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Turan Demirtaş, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 18.2.2003 tarihinde Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi
Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bil­
mektedir. Özel Hukuk alanında “Vekalet ve İstisna Akitleri” konusunda master yapmıştır.
• Ersan ÜLKER
1948 yılında Çaycuma’da doğmuştur. Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi­
ni bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun
olmuştur.
Zonguldak hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ülker; sırasıyla Ordu ve
Gündoğmuş Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Çiçekdağı Cumhuriyet Savcılığı
ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur.
29.3.1994 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ersan Ülker, Yargıtay Bü­
yük Genel Kurulunca 26.5.2003 tarihinde Önbirinci Ceza Dairesi Başkanlığı­
na seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
• Nedim BARAN
1.1.1950 tarihinde Mazıdağı-Yukarı Konak’ta doğmuştur. Diyarbakır Zi­
ya Gökalp Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973
yılında mezun olmuştur.
Diyarbakır hakim adayı olarak mesleğe başlayan Baran; sırasıyla Fela­
hiye, Tatvan, Manavgat, Sungurlu, Sakarya Cumhuriyet Savcılığı ve Samsun
Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerinde bulunmuştur.
29.3.1994 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nedim Baran, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 18.2.2003 tarihinde Yargıtay İkinci Ceza Dairesi
Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bil­
mektedir. Çocukların Suça itilme Sebepleri ve İnfaz Kurumlarındaki Yaşam­
ları adlı yayımlanmış bir makalesi vardır.
H„ Bayram USLU
555
• Haşan GERÇEKER
1.6.1946
tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gerçeker; sırasıyla Doğu­
beyazıt, Pazaryeri, Aksaray Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Askeri Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
20.1.1995
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Haşan Gerçeker, Yargı­
tay Büyük Genel Kurulunca 21.1.2002 tarihinde Yargıtay Dokuzuncu Ceza
Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
• Coşkun ERBAŞ
2.4.1943
tarihinde Develi’de doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erbaş; sırasıyla Ispir, Se­
ben, Sapanca, Kayseri Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
26.5.1997
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Coşkun Erbaş, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 22.9.2003 tarihinde Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi
Başkanlığına seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.
Fransızla bilen Erbaş’ın “Tarihi Gelişimi İçerisinde Gözetimle Erteleme
ve Fransa’daki Uygulaması” adlı bir eseri vardır. Fransa'da Besançon Franche-Comte Üniversitesinde Uygulamalı Fransızla Dili bölümünü bitirmiş, aynı
üniversitede araştırma yapmış ve bu araştırma yazısı Yargıtay Dergisinde
yayımlanmıştır.
• Necati SÖZ
1946 yılında Bulgaristan’da doğmuştur. Ankara Mustafa Kemal Lisesini
bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun ol­
muştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Söz; sırasıyla Ömerli Ha­
kim Yardımcılığı, Zara, Sındırgı, Kırşehir Hakimliği, Adalet Müfettişliği, Adalet
Başmüfettişliği ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Necati Söz, halen Yargı­
tay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
556
YEN) SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Özden TÖNÜK
25.1.1943
tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitir­
miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1968 yılında mezun olmuş­
tur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tönük; sırasıyla Alucra,
Serik, Bafra, Bursa Cumhuriyet Savcılığı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcı
Vekilliği görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Özden Tönük, halen Yar­
gıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Abdullah Vehbi AKSOY
15.8.1946 tarihinde Kalecik’te doğmuştur. Tarsus Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aksoy; sırasıyla Çayıra­
lan, Yenice, Akyazı Hukuk Hakimliği, Adalet Müfettişliği, Adalet Başmüfettiş­
liği ve Teftiş Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Abdullah Vehbi Aksoy,
halen Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Faruk DERTLİ
27.10.1944
tarihinde Amasya’da doğmuştur. Ankara Mustafa Kemal Li­
sesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında me­
zun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Dertli; sırasıyla Genç, Ulu­
borlu, Niksar, Diyarbakır, Adana ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuş­
tur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Faruk Dertli, halen Yargı­
tay Yirmibirinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngiliz­
ce bilmektedir.
• Akın DEMİR
29.6.1946 tarihinde Samsun’da doğmuştur. Amasya Lisesini bitirmiş ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden1970 yılında mezun olmuştur.
Kadıköy hakim adayı olarak mesleğe başlayan Demir; sırasıyla Başkale
ve Ayvacık Cumhuriyet Savcılığı, Çanakkale Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı,
H. Bayram USLU
557
Adalet Müfettişliği, Adalet Başmüfettişliği ve Adalet Bakanlığı Personel Genel
Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Akın Demir, halen Yargı­
tay Sekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce
bilmektedir.
• Cumali DEMİRKAYA
1.1.1948 tarihinde Adana’da doğmuştur. Adana Erkek Lisesini bitirmiş
ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur.
Adana hakim adayı olarak mesleğe başlayan Demirkaya; sırasıyla Van,
Çüngüş, Sultandığı, Orhangazi ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuş­
tur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cumali Demirkaya, halen
Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• İsmail Hakkı ASARLIOĞLU
23.1.1950
tarihinde Ordu’da doğmuştur. Ordu Lisesini bitirmiş ve Anka­
ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuştur.
Ordu hakim adayı olarak mesleğe başlayan Asarlıoğlu; sırasıyla Seydi­
şehir, Muradiye, Yavuzeli, Bulancak, Ankara-Gölbaşı ve Ankara Hakimliği
görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İsmail Hakkı Asarlıoğlu,
halen Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte
olup, İngilizce bilmektedir.
• Hüsnü ÇAĞLAYAN
10.8.1948 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Bahçelievler Cumhu­
riyet Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılın­
da mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çağlayan; sırasıyla Vezir­
köprü, Bozova, Felahiyâ, Haymana Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Tetkik
Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hüsnü Çağlayan, halen
Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
İngilizce bilmektedir.
558
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Abdurrahim ÖZER
11.3.1945
tarihinde Varto’da doğmuştur. Muş Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Özer; sırasıyla Gür­
pınar, Pazaryeri Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevle­
rinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Abdurrahim Özer, halen
Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• idris ÇOBANOĞLU
20.11.1946
tarihinde Mengen’de doğmuştur. İstanbul Beyoğlu Atatürk
Erkek Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yı­
lında mezun olmuştur.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Çobanoğlu; sırasıy­
la Şırnak ve Havsa Cumhuriyet Savcılığı, Elmadağ Cumhuriyet Savcı Yar­
dımcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İdris Çobanoğlu, halen
Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Gülşen ERDOĞAN
11.8.1947
tarihinde Afşin’de doğmuştur. Elbistan Mükrimin Halil Lisesini
bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun ol­
muştur.
.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Erdoğan; sırasıyla
Gediz, Pınarbaşı Hakimliği, Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimliği
ve Hukuk Genel Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Gülşen Erdoğan, halen
Yargıtay Yirminci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
Fransızca bilmektedir.
• Ahmet ÖZTEL
1.1.1951
tarihinde Of’ta doğmuştur. Trabzon Lisesini bitirmiş, Türk Silah­
lı Kuvvetlerinden istifaen ayrılmış ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesin­
den 1979 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Öztel; sırasıyla Hizan, Ey-
H. Bayram USLU
559
nesil, Anamur, Karabük ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulun­
muştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ahmet Öztel, halen Yar­
gıtay Altıncı Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce
bilmektedir.
• Seyit ÇAVDAR
6.1.1952 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1980 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çavdar; sırasıyla Konya,
Çukurca, Hekimhan Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bu­
lunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Seyit Çavdar, halen Yar­
gıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
İngilizce bilmektedir.
• Mehmet Hulusi ÖZEK
I.1.1943 tarihinde Çemişgezek’de doğmuştur. Kuleli Askeri Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayak Özek; sırasıyla Çukurca
Hakim Yardımcılığı, Yatağan, Ağrı, Ayvalık, Bursa Hakimliği ve Bursa Ağır
Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen M.Hulusi Özek, halen
Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Mehmet UYUMAZ
II.11.1944 tarihinde Denizli-Tavas’ta doğmuştur. Denizli Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuş­
tur.
Denizli hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uyumaz; sırasıyla Türkoğlu, İhsaniye, Şanlıurfa, Muğla Hakimliği ve Adalet Komisyonu Başkanlığı, İz­
mir Hakimliği ile İzmir-Karşıyaka Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde
bulunmuştur.
25.1.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Uyumaz, halen
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
Fransızca bilmektedir:
560
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
,
. . . . .
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, OLUM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Ali Erol ÖZGENÇ
3.2.1943
tarihinde SivaslI’da doğmuştur. Uşak Lisesini bitirmiş ve İstan­
bul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur.
Uşak hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özgenç; sırasıyla Kurşunlu
Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Birecik Cumhuriyet Savcılığı, Turhal ve Tur­
gutlu Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Adalet Müfettişliği, Adalet Bakanlığı Ce­
za işleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği, Ankara Cumhuriyet Savcılığı ve
Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Erol Özgenç, halen
Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Al­
manca bilmektedir.
• Mehmet YALÇIN
1948 yılında Hekimhan’da doğmuştur. Malatya Atatürk Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur.
Malatya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yalçın; sırasıyla Hora­
san, Arguvan, Yalvaç Hakimliği, Yalvaç ve Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığı ile Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Yalçın, halen
Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Sami ÖZFIRAT
11.6.1946 tarihinde Sivas’da doğmuştur. Trabzon Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özfırat; sırasıyla Tercan,
Hassa, Akçakoca Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Ankara Hakimliği
görevlerinde bulunmuştur.
20.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sami Özfırat, halen Yar­
gıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İn­
gilizce bilmektedir.
• Muvaffak TATAR
17.4.1947 tarihinde Elazığ’da doğmuştur. Elazığ Lisesini bitirmiş ve İs­
tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tatar; sırasıyla Karlıova
H. Bayram USLU
561
Hakim Yardımcılığı, Kulu Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Anayasa
Mahkemesi Raportörlüğü görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Muvaffak Tatar, halen
Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Nuri YILMAZ
1.3.1945
tarihinde Kırşehir’de doğmuştur. Kırşehir Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur.
Manisa hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yılmaz; sırasıyla Çınar,
Uluborlu, Bor ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Yenimahalle ve Ankara Ha­
kimliği ile Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuş­
tur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nuri Yılmaz, halen Yar­
gıtay Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Mehmet ÖZTÜRK
I.2.1951 tarihinde Ardahan’da doğmuştur. Kars Alparslan Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuş­
tur.
Balıkesir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Öztürk; sırasıyla Sun­
gurlu, Özalp, Küre Cumhuriyet Savcılığı, Bozğazlıyan Cumhuriyet Başsavcı­
lığı, Adalet Müfettişliği ve Başmüfettişliği görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Öztürk, halen
Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngi­
lizce bilmektedir.
• Kubilay TAŞDEMİR
II.10.1953 tarihinde Tarsus’ta doğmuştur. Bursa Erkek Lisesini bitirmiş
ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1975 yılında mezun olmuştur.
Tarsus hakim adayı olarak mesleğe başlayan Taşdemir; sırasıyla Ulu­
kışla Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Altıntaş Cumhuriyet Savcılığı, Adalet
Bakanlığı Tetkik Hakimliği, Nevşehir Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği, An­
kara Hakimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kubilay Taşdemir, halen
Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. Al­
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
manca bilen Taşdemir’in, “Hırsızlık suçları, “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanu­
nu”, “Ceza Davalarında Zamanaşımı”, “Türk Ceza Kanunu”, “Mala Karşı Suç­
lar”, “Belgelerde Sahtecilik” ve “Mala Karşı Suçlar-Bilişim Suçlan” adlı eser­
leri ile yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır.
• Sevgi SAKA
1955 yılında Gölcük'te doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve Anka­
ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Saka; sırasıyla Çatak, Bogazlıyan, Seydişehir Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bu­
lunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sevgi Saka, halen Yar­
gıtay Yedinci Ceza dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Ali EM
11.11.1950
tarihinde Ordu-Aybastı’da doğmuştur. Ankara Başkent Lise­
sini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1976 yılında mezun
olmuştur.
Ordu ve Ünye hakim adayı olarak mesleğe başlayan Em; sırasıyla Göle,
Fındıklı, Haymana Hakimliği, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği, Kanunlar Ge­
nel Müdürlüğü Daire Başkanlığı ve Kanunlar Genel Müdürlüğü görevlerinde
bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Em, halen Yargıtay
Onsekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransız­
ca bilmektedir. Çeşitli fakültelerde dersler vermiş, komisyon üyeliği yapmıştır.
“Anayasada Yargının Yeri ve Kanunları”, “Milletlerarası Andlaşmaları Uygu­
lama Tekniği”, “Kanunların ve idari Düzenleyici Tasarrufların Yapım Tekniği”,
“Türk Medeni Kanunu ve Uygulama Kanunu” adlı eserleri bulunmaktadır.
• Nihal KOYUNCU
7.8.1955
tarihinde Aksaray’da doğmuştur. Aksaray Lisesini bitirmiş ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur.
Aksaray hakim adayı olarak mesleğe başlayan Koyuncu; sırasıyla Taş­
köprü, Vezirköprü Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
H. Bayram USLU
563
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nihal Koyuncu, halen
Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngi­
lizce bilmektedir.
• F.Emel KABASAKAL
23.8.1954
tarihinde Gaziantep-Nizip’te doğmuştur. Nizip Lisesini bitirmiş
ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur.
Elazığ hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kabasakal; sırasıyla Arap­
kir, Bitlis, Burdur, Hatay ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen F.Emel Kabasakal, ha­
len Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
İngilizce bilmektedir.
• Celal ARAS
31.7.1951
tarihinde Selim’de doğmuştur. İsparta Şehit Ali İhsan Kalmaz
Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1980 yılında
mezun olmuştur.
Şanlıurfa hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aras; sırasıyla Malatya,
Beytüşşebap, Yapraklı Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği gö­
revlerinde bulunmuştur.
20.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Celal Aras, halen Yargı­
tay Dördüncü Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransız­
ca bilmektedir. “Açıklamalı-içtihatlı Orman Kanunu” adlı bir eseri vardır.
• Harun KARA
13.4.1956
tarihinde Çameli’nde doğmuştur. Nazilli ilköğretim Lisesini bi­
tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1983 yılında mezun ol­
muştur.
Eyüp hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kara; sırasıyla Çermik, Sarıoğlan Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Harun Kara, halen Yar­
gıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngi­
lizce bilmektedir.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Ali GÜZEL
15.10.1943
tarihinde Ergani’de doğmuştur. Diyarbakır Ziya Gökalp Lise­
sini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun
olmuştur.
Diyarbakır hakim adayı olarak mesleğe başlayan Güzel; sırasıyla Kargı
Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Savcılığı, Erciş Ağır Ceza Mahkemesi Baş­
kanlığı, Yerköy, Söke, Ankara Hakimliği, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği,
Antalya Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, İstanbul Hakimliği ve Bakırköy
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Güzel, halen Yargı­
tay İkinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde “Kamu Yönetimi Uzmanlık Programı”nı bi­
tirmiştir.
• Ahmet Yetgin GÖRBİL
25.12.1945
tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Yenimahalle Erkek
Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında
mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Görbil; sırasıyla Arpaçay,
Derinkuyu, Havran, Salihli ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ahmet Yetgin Görbil, ha­
len Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
İngilizce bilmektedir.
• İbrahim ORAKÇIOĞLU
13.1.1946
tarihinde Tarsus’ta doğmuştur. Mersin Tevfik Sırrı Gür Lisesi­
ni bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun
olmuştur.
Mersin hakim adayı olarak mesleğe başlayan Orakçıoğlu; sırasıyla Kum­
ru,. Sultandağı, Silifke Hakimliği, Adana Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimliği,
Adana, Ankara Hakimliği ve Ankara Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı
görevlerinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İbrahim Orakçıoğlu, ha­
len Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Al­
manca bilmektedir.
H. Bayram USLU
565
• İbrahim YOLAGELDİ
20.2.1950
tarihinde İğdır’da doğmuştur. İğdır lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1974 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yolageldi; sırasıyla Bolva­
din, Beşiri, Lalapaşa, Mardin, Çarşamba ve İstanbul Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İbrahim Yolageldi, halen
Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Güleser Dülger KARABIYIK
18.9.1955
tarihinde Yusufeli’nde doğmuştur. Ankara Kız Lisesini ve An­
kara Gazi Eğitim Enstitüsü Matematik bölümünü bitirmiş, Ankara Üniversite­
si Hukuk Fakültesinden 1980 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Karabıyık; sırasıyla Şenkaya, Hınıs, İğdır, Sorgun Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerin­
de bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Güleser Dülger Karabıyık, halen Yargıtay Onsekizirici Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdür­
mektedir. İngilizce bilen Karabıyık, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti­
tüsünde özel hukuk alanında master yapmıştır.
• İ.Tayfun ARIKAN
26.11.1946
tarihinde Boyabat’ta doğmuştur. İzmir Özel Türk Kolejini bi­
tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun ol­
muştur.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Arıkan; sıranyla
Bingöl, Bartın, M.Kemalpaşa ve İstanbul-Gaziosmanpaşa Hakimliği görevle­
rinde bulunmuştur.
21.10.2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İ.Tayfun Arıkan, halen
Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İn­
gilizce bilmektedir.
• Ihsan ERBAŞ
4.9.1941
tarihinde Çal’da doğmuştur. Niğde Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1966 yılında mezun olmuştur.
566
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
İzmir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erbaş; sırasıyla, Çukurca ve
Van Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Bursa Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği,
Elazığ ve Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Bakanlığı Personel Genel
Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı Yüksek Müşavirliği, Müsteşar Yardımcılığı ve
Müsteşarlığı görevlerinde bulunmuştur.
25.11.2002
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ihsan Erbaş, halen Yar­
gıtay Birinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Kemal KARACAN
8.3.1946
tarihinde Terme’de doğmuştur. Çorum Lisesini bitirmiş ve İs­
tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur.
Samsun hakim adayı olarak mesleğe başlayan Karacan; sırasıyla Şefa­
atli, Suluova, Van Cumhuriyet Savcılığı, Suluova Cumhuriyet Başsavcılığı,
Gerze Cumhuriyet Savcılığı, Erzincan Sıkıyönetim Yardımcı Savcılığı, Bitlis,
Giresun, Sinop, Eskişehir ve Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerinde
bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kemal Karacan, halen
Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
•Salih Sırrı UZ
12.5.1944
tarihinde Simav'da doğmuştur. Kütahya Lisesini bitirmiş ve İs­
tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur.
Eskişehir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uz; sırasıyla Araban,
Zara, Ezine, Çatalca ve Eyüp Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Salih Sırrı Uz, halen Yar­
gıtay Yedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransız­
ca bilmektedir.
• Orhan KOÇAK
1.2.1950
tarihinde Şereflikoçisar’da doğmuştur. Niğde Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Koçak; sırasıyla Yahyalı,
Ula, Bingöl Hakimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulun­
muştur.
H. Bayram USLU
567
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Orhan Koçak, halen Yar­
gıtay Yedinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Ali GÖÇEN
10.10.1950
tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Yenimahalle Musta­
fa Kemal Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1975
yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Göçen; sırasıyla Oltu,
Niğde-Ortaköy, Dereli Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bu­
lunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Göçen, halen Yargıtay
Onuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir. İngilizce ve
Frar sızca bilmektedir. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Ticaret Huku­
ku dalında master yapmıştır, “işçilerin Sosyal Güvenliği” adlı bir eseri bulun­
maktadır.
• Recep KÖMÜRCÜ
3.4.1955
tarihinde İskilip’te doğmuştur. İskilip Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1976 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kömürcü; sırasıyla Bire­
cik, Kargı, Kadirli ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Recep Kömürcü, halen
Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• M.Ali ESMER
28.6.1949
tarihinde İskenderun’da doğmuştur. İskenderun Lisesini bitir­
miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuş­
tur.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Esmer; sırasıyla
Sarıkaya, Pertek, Beypazarı, Tarsus, İstanbul ve Ankara Hakimliği görevle­
rinde bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen M.Ali Esmer, halen Yargı­
tay Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fran­
sızca ve Arapça bilmektedir.
56g
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Hüseyin EKEN
31.5.1955 tarihinde Tosya’da doğmuştur. Dicle Ilköğretmen Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun olmuş­
tur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Eken; sırasıyla Kemaliye,
Almus, Mardin, Sivas ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hüseyin Eken, halen Yar­
gıtay ikinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Erol UZUNER
1.4.1953
tarihinde Samsun’da doğmuştur. Samsun 19 Mayıs Lisesini bi­
tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun ol­
muştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uzuner; sırasıyla İliç,
Kulp, Yusufeli Cumhuriyet Savcılığı, Saruhanlı, Akhisar ve Karşıyaka Hakim­
liği görevlerinde bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erol Uzuner, halen Yargı­
tay Onikinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup İngilizce
bilmektedir.
• Burhan ÜSTÜN
10.1.1956 tarihinde PolatlI’da doğmuştur. Keçiören Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Üstün; sırasıyla Sivas, Ko­
zan, Çıldır, Oğuzeli, Pazarcık, Taşköprü, Sincan ve Ankara Hakimliği görev­
lerinde bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Burhan Üstün, halen Yar­
gıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İn­
gilizce bilmektedir.
• Hakkı MANAV
13.6.1949
tarihinde Afyon-Sandıklı’da doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesi­
ni bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1975 yılında mezun
olmuştur.
H. Bayram USLU
569
Sandıklı hakim adayı olarak mesleğe başlayan Manav; sırasıyla Viran­
şehir Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Buldan Cumhuriyet Savcılığı, Adalet
Müfettişliği ve Adalet Başmüfettişliği görevlerinde bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hakkı Manav, halen Yar­
gıtay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fransızca
bilmektedir.
• Ekrem ERTUĞRUL
10.2.1957
tarihinde PolatlI’da doğmuştur. Eskişehir Maarif Kolejini bitir­
miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1983 yılında mezun olmuş­
tur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ertuğrul; sırasıyla OrduUlubey, İliç, Güneysu, Susurluk Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıay Tetkik Ha­
kimliği görevlerinde bulunmuştur.
16.3.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ekrem Ertuğrul, halen
Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
İngilizce bilmektedir.
• Ö. Yılmaz ÇAMLIBEL
10.10.1948 tarihinde Sungurlu’da doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çamlıbel; sırasıyla Gü­
müşhane, Havsa, Vezirköprü, Erzincan, Boğazlıyan, Uşak ve Ankara Hakim­
liği görevlerinde bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ö.Yılmaz Çamlıbel, halen
Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Fran­
sızca bilmektedir.
• Mehmet ARAL
30.11.1948 tarihinde Sarayönü’nde doğmuştur. Konya Gazi Lisesini bi­
tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun ol­
muştur.
Konya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aral; sırasıyla Banaz, Si­
verek, Acıpayam, Kozan Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
57Q
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Aral, halen yargıtay Onyedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Al­
manca bilmektedir.
• Doç.Dr. Ali Rıza ÇINAR
1955 yılında Divriği’de doğmuştur. Sivas Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üni­
versitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çınar; sırasıyla Boyabat,
Arapkir, Ikizdere, Finike Cumhuriyet Savcılığı, Vakfıkebir Cumhuriyet Baş­
savcılığı, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış ilişkiler Genel Müdür
Yardımcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
10:9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Rıza Çınar, halen Yar­
gıtay ikinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Almanca
bilmektedir. “Konut Dokunulmazlığını ihlal Suçlan”, “Tehdit Suçu” adlı yayım­
lanmış eserleri ve çeşitli dergilerde yayımlanmış makeleleri bulunmaktadır.
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler enstitüsünde Doktora yapmıştır. Üniver­
sitelerarası Kurul tarafından Hukuk Bilim alanında Doçent unvan ve yetkisi
verilmiştir.
• Haydar EROL
1.3.1956
tarihinde doğmuştur. Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erol; sırasıyla Muş, Diyar­
bakır Hakimliği, Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Kırıkkale Hakim­
liği ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Haydar Erol, halen Yargı­
tay Beşinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngilizce bil­
mektedir. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Özel Hukuk Anabilim dalında master yapmıştır. “Boşanma Sebeplerinden Zina ve TCK. Açısın­
dan Karşılaştırılması”, “içtihatlı Türk Ceza Kanunu 1999”, “İçtihatlı TCK.
2000”, “içtihatlı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 2002” ve “Aç.klamalı-İçtihatlı TCK. 2003” adlı yayımlanmış eserleri bulunmaktadır.
• Musa TEKİN
13.2.1955
târihinde Kırşehir’de doğmuştur. Kırşehir Lisesini bitirmiş ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur.
H. Bayram USLU
571
Kırşehir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tekin; sırasıyla Dinar,
Tercan, Karapınar, Marmaris ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Musa Tekin, halen Yargı­
tay Onbeşinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Mehmet Akif MENDİ
1947 yılında Ankara’da doğmuştur. Gazi Lisesini bitirmiş ve Ankara Üni­
versitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Mendi; sırasıyla Sivas,
Çermik, Sarıkaya, Kulu, Tirebolu Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği gö­
revlerinde bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Akif Mendi, ha­
len Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
İngilizce bilmektedir.
• Nail ÖZKILIÇ
20.1.1957
tarihinde Aksaray’da doğmuştur. Aksaray Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur.
Aksaray hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özkılıç; sırasıyla Kadirli,
İslahiye, Kozan ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Nail Özkılıç, halen Yargı­
tay İkinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
•Sevim ÇETİN
5.8.1955
tarihinde Amasya’da doğmuştur. Ankara Cumhuriyet Lisesini
bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun ol­
muştur.
Antalya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çetin; sırasıyla Kula, Ara­
ban, Kilis Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sevim Çetin, halen Yargı­
tay Altıncı Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
• Satılmış ALTINGÖZ
2.2.1950
tarihinde Beypazarı’nda doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitir­
miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuş­
tur.
572
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Altıngöz; sırasıyla Baykan,
Yeşilhisar Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Satılmış Altıngöz, halen
Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup,
Fransızca bilmektedir.
• Halim KAYAPINAR
1950 yılında Gürün’de doğmuştur. Bakırköy Lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur.
İstanbul-Sultanahmet hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kayapınar;
sırasıyla Pertek, Eşme, Bafra ve Antalya Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Halim Kayapınar, halen
Yargıtay ikinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, İngiliz­
ce bilmektedir.
• Ali Suat ERTOSUN
13.4.1953
tarihinde Manisa’da doğmuştur. Manisa Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1974 yılında mezun olmuştur.
Manisa hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ertosun; sırasıyla Kozluk
Hakim Yardımclığı ve Hakimliği, Ulubey, Bayramiç Hakimliği, Adalet Müfettiş­
liği ve Başmüfettişliği ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevlerinde
bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Suat Ertosun, halen
Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte olup, Ve­
sayet Organlarının Görev ve Sorumlulukları, Medeni Kanunun 169. Maddesi
Üzerine Bir inceleme adlı çeşitli dergilerde yayımlanmış makaleleleri ile pa­
nel, sempozyum ve konferanslarda sunulmuş çeşitli bildirileri vardır.
• Mehmet EKMEKÇİ
22.4.1951
tarihinde doğmuştur. Söke Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniver­
sitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur.
Aydın hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ekmekçi; sırasıyla Kilis,
Başkale, Çameli, Hınıs, Sungurlu, Nazilli ve Tekirdağ Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
10.9.2003 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Ekmekçi, halen
Yargıtay ikinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
H. Bayram USLU
573
EMEKLİLİK NEDENİYLE YARGITA Y’DAN A YRILAN
YARGITAY BAŞKANI, C.BAŞSAVCISI, DAİRE BAŞKANLAR! VE
ÜYELERİ (2001-2002-2003)0
• Vural SAVAŞ
21.8.1938
tarihinde Antalya'da doğmuştur. Antalya Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1969 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Savaş; sırasıyla Aralık ve
Gülnar Hakimliği ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerin­
de bulunmuştur.
7.11.1987
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Asıl Üyeliği de yapan Vural Savaş, Birinci Ceza Dairesi Üye­
si iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar arasından
17.1.1997 tarihinde Cumhurbaşkanınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
seçilmiş olup, bu görevinden kendi isteğiyle 19.1.2001 tarihinde emekliye ay­
rılmıştır.
4 Ciltlik "Türk Ceza Kanununun Yorumu", 2 Ciltlik "Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun Yorumu" adlı ortak eserleri, "İrtica ve Şeriata Karşı Militan
Demokrasi" adlı yapıtı ile çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış makalele­
ri vardır.
• A.İsmet ARSLAN
26.4.1936
tarihinde Elazığ'da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Arslan; sırasıyla Gürpınar,
Kulu, PolatlI ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
21.2.1980
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen A.İsmet Arslan, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca ilk kez 17.5.1990 ve ikinci kez 31.5.1994 tarihinde
Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi Başkanlığına; 21.1.1997 tarihinde de Yar­
gıtay Büyük Genel Kurulunca Yargıtay Birinci Başkanvekilliğine (Hukuk) se­
çilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanı olarak bu görevini sürdür­
mekte iken, yaş sınırı nedeniyle 26.4.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Medeni Hukuk ve Borçlar Huku­
ku konularında master yapan Arslan’ın "1073 Sayılı Yasanın Getirdiği Yeni­
likler" ve "Ceza Hukuk Kurallarının Haksız Fiilden Doğan Tazminat Talepleri­
ne Etkisi" adlı eserleri vardır.
(*) Sıralama Yıla Göre Yapılmıştır.
5?4
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİ K-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY'DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Orhan YALÇINKAYA
1.9.1936
tarihinde Çankırı-llgaz’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini
bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun ol­
muştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yalçınkaya; sırasıyla Be­
şiri, Şabanözü Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuş­
tur.
20.5.1982 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, Yüksek Seçim Kurulu
Üyeliği ve Başkanlığı da yapan Orhan Yalçınkaya, Yargıtay Büyük Genel Ku­
rulunca ilk kez 26.12.1994 tarihinde, ikinci kez 29.12.1998 tarihinde Yirmibirinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı ne­
deniyle 1.9.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
Almanca bilen Yalçınkaya’nın, "Bağkur Kanunu" adlı bir eseri vardır.
• Erdoğan ÖZDENEROL
10.9.1935
tarihinde Develi’de doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özdenerol; sırasıyla Yu­
sufeli Hakim Yardımcılığı, Eynesil, Bartın, Çerkeş Hakimliği ve Yargıtay Tet­
kik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
21.6.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erdoğan Özdenerol,
20.1.1992 tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulunca Ondördüncü Hukuk Da­
iresi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle
10.9.2000 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Yücel KOCABAY
. 5.5.1936 tarihinde Sivas’ta doğmuştur. Sivas Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kocabay; sırasıyla Kum­
ru, Bafra Hakimliği ve Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
26.5.1986
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yücel Kocabay, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 16.9.1999 tarihinde Yargıtay Dördüncü Ceza Daire­
si Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 5.5.2001 ta­
rihinde emekliye ayrılmıştır.
H. Bayram USLU
575
• Necdet MUTİŞ
1936 yılında Rusçuk’ta doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Mutiş; sırasıyla Posof ve
Maden Cumhuriyet Savcılığı, PolatlI Cumhuriyet Başsavcılığı ile Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
26.5.1986
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Necdet Mutiş, bir dönem
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeliği ve Başkanvekilliği görevlerinde
de bulunmuş olup, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 6.7.1992 tarihinde ilk
kez, 8.7.1996 tarihinde ikinci kez, 10.7.2000 tarihinde üçüncü kez Yargıtay
Altıncı Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı ne­
deniyle 1.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Şemsettin YÜKSEL
3.2.1941
tarihinde Terme’de doğmuştur. Samsun Ondokuz Mayıs Lise­
sini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun
olmuştur.
Bir süre Samsun Barosunda avukatlık yaptıktan sonra mesleğe Samsun
hakim adayı olarak başlayan Yüksel; sırasıyla Karaman ve Ankara Hakimliği
görevlerinde bulunmuştur.
3.9.1990
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Şemsettin Yüksel, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 5.6.2000 tarihinde Onüçüncü Hukuk Dairesi Başkan­
lığına seçilmiş olup, bu görevinden kendi isteğiyle 18.7.2001 tarihinde emek­
liye ayrılmıştır.
• Dr.Alparslan NAZLIOĞLU
1938 yılında Yozgat'ta doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Nazlıoğlu; sırasıyla Sason
Hakimliği, Ankara Cumhuriyet Savcılığı ve Anayasa Mahkemesi Raportörlü­
ğü görevlerinde bulunmuştur.
25.9.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Alparslan Nazlıoğlu,
31.5.1999 tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulunca Onsekizinci Hukuk Da­
iresi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden kendi isteğiyle 16.1.2001 ta­
rihinde emekliye ayrılmıştır.
Fransızca bilmekte olan Nazlıoğlu, Belçika Leiege Devlet Üniversitesin­
de Kriminoloji konusunda doktora yapmıştır.
5?6
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Cavit GENÇKAYA
20.4.1936 tarihinde İzmit’te doğmuştur. İzmit Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur.
Kocaeli hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gençkaya; sırasıyla Tor­
tum Cumhuriyet Savcılığı, Erciş Hakimliği, İğdır Ağır Ceza Mahkemesi Baş­
kanlığı, Nevşehir Hakimliği ve Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı gö­
revlerinde bulunmuştur.
21.9.1982
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cavit Gençkaya, Yargıtay
Altıncı Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nede­
niyle 20.4.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Nevzat TAN KUT
18.7.1936 tarihinde Adıyaman’da doğmuştur. Malatya Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuştur.
Adıyaman hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tankut; sırasıyla Karakoçan ve Tunceli Cumhuriyet Savcılığı, Olur, Tunceli Hakimliği, Siirt ve
Amasya Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile Adli Yargı Adalet Komisyonu
Başkanlıkları ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
26.5.1986
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, Yargıtay Sekizinci Ceza
Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle
18.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Tankut’un, "Ateşli Silahlar Bıçaklar
ve Patlayıcı Maddeler Av Tüfekleri", "Gayri Menkul Zilyetliğine Yapılan Teca­
vüzlerin Önlenmesi" adlı eserleri bulunmaktadır.
• Erol ÇETİN
1936 yılında Ermenek’te doğmuştur. Konya Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ermenek hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çetin; sırasıyla Beytüş­
şebap, Gündoğmuş, Sarayönü ve Konya Ereğlisi Hakimliği, Yüksek Hakimler
Kurulu Tetkik Hakimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı görev­
lerinde bulunmuştur.
12.11.1987
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erol Çetin, Yargıtay Dör­
düncü Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nede­
niyle 21.2.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Kit Personelinin ve Kooperatif
Görevlilerinin Ceza Sorumlulukları", "Sahtekarlık Suçları-Bilgisayar SuçlarıTebligat Suçlan", "Ceza Hükümleri Açıklamalı içtihatlı Basın Kanunu", "Basın
H. Bayram USLU
577
ve Radyo Televizyon Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırıdan Doğan Sorumlu­
luk", "Türk Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasasındaki Basın Yoluyla İş­
lenen Suçlar ve Medya Mevzuatı", "Ceza Hukukunda ve Özel Yasalarda Me­
mur, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılama Usulü ve Memur Suç­
ları" adlı eserleri, çeşitli dergilerde yayımlanmış çok sayıda mesleki makale­
si bulunmaktadır.
• Dr.Şevki Ekrem SERİM
1936 yılında Ankara’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Serim; sırasıyla Derik ve
Elazığ Hakimliği, Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü, Yargıtay Tetkik Hakim­
liği ve Ankara iş Mahkemesi Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Şevki Ekrem Serim, Yargı­
tay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sı­
nırı nedeniyle 1.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
İngilizce bilen Serim, Ankara Üniversitesinde Anayasa Hukuku dalında
doktora yapmış olup; tez eseri ve çeşitli mesleki makaleleri bulunmaktadır.
• Teoman ÜNERİ
1.11.1935 tarihinde Niğde’de doğmuştur. Niğde Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur.
Niğde hakim adayı olarak mesleğe başlayan Üneri; sırasıyla Yahyalı Ha­
kim Yardımcılığı, Yahyalı Hakimliği, Gürün Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı
ile Amasya Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği görevlerinde bulunmuştur.
3.9.1990 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Teoman Üneri, Yargıtay
Altıncı Ceza Dairesi Üyesi iken, yaş sınırı nedeniyle 1.11.2000 tarihinde
emekliye ayrılmıştır.
• Metin ULUSOY
17.4.1936 tarihinde Sinop’ta doğmuştur. İstanbul Haydarpaşa Lisesini
bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1958 yılında mezun ol­
muştur.
Sinop hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ulusoy; sırasıyla Siirt Cum­
huriyet Savcı Yardımcılığı, Görele ve Emet Cumhuriyet Savcılığı, Adana
Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ile Adalet Müfettişliği ve Başmüfettişliği görev­
lerinde bulunmuştur.
578
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Metin Ulusoy, Yargıtay
Üçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı ne­
deniyle 17.4.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Bülent DOĞAN
1.7.1945
tarihinde TorbalI’da doğmuştur. İzmir Atatürk Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1968 yılında mezun olmuştur.
İzmir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Doğan; sırasıyla Şavşat,
Emet, Çine, Seferihisar ve Antalya Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Bülent Doğan, Yargıtay
Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürürmekte iken, kendi iste­
ğiyle 18.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Yılmaz TURAN
1936 yılında Acıpayam’da doğmuştur. Denizli Lisesini bitirmiş ve Anka­
ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur.
Denizli hâkim adayı olarak mesleğe başlayan Turan; sırasıyla Hakkari,
Çivril, Zile ve Balıkesir Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Müfettişliği, Ankara Cum­
huriyet Savcılığı, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Ada­
let Bakanlığı idari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı ile Adalet Bakanlığı Teftiş
Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
6.6.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yılmaz Turan, Yargıtay
Onbirinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı ne­
deniyle 23.1.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Süleyman ERKAN
1936 yılında Hatay-Kırıkhan’da doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuş­
tur.
Antakya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erkan; sırasıyla Bulanık
Hakim Yardımcılığı, Yumurtalık, Dörtyol Hakimliği ile Adıyaman ve Adana
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Anka a Devlet Güvenlik Mahkemesi Asıl
Üyeliği görevlerinde bulunmuştur.
25.9.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Süleyman Erkan, Yargı­
tay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sı­
nırı nedeniyle 1.7.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
H. Bayram USLU
579
• İbrahim Neşet ERDAL
20.3.1940
tarihinde Saimbeyli’de doğmuştur. Adana Erkek Lisesini bitir­
miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun olmuş­
tur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erdal; sırasıyla Gevaş,
Sarıkaya, Kilis, Hatay, Lüleburgaz ve Bakırköy Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
24.9.1993
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İbrahim Neşet Erdal, Yar­
gıtay Onsekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, ken­
di isteğiyle 16.5.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır. İstanbul Üniversitesinde
Mahalli İdareler, Kamu ve Yerel Yönetim İdaresi bilim dalında master yapmış­
tır.
• Doç.Dr. Sami SELÇUK
1937 tarihinde Konya-Taşkent’te doğmuştur. Konya Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Selçuk, sırasıyla, Sütçü­
ler, Akşehir, Yenice ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulun­
muştur.
21.9.1982
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sami Selçuk, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca, 10.7.1990 tarihinde ilk kez, 13.7.1994 tarihinde ikin­
ci kez, 13.7.1998 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi Baş­
kanlığına; bu görevini sürdürürken 7.7.1999 tarihinde de Büyük Genel Kurul­
ca Yargıtay Birinci Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı ne­
deniyle 15.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
Fransızca ve İtalyanca bilen Selçuk, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülte­
sinde doktora yapmış, 1986 yılında Doçent olmuştur. "Dolandırıcılık", İstan­
bul, 1982; "Cinayet Mahkemesi Anıları" (Andre Gide’den Çeviri), Ankara,
1983; “Dolandırıcılık Cürmünün Kimi Suçlardan Ayırımı", Ankara, 1986;
"Temsili ve Katılımcı Demokrasinin Kökeni", İstanbul, 1987; "Toplumsal Sa­
vunma İlkeleri", (Filippo Gramatica’dan çeviri), 1988; "Çürütmeler", İstanbul,
1990; "Önce Dil", Ankara, 1993; "Çek Suçları", Ankara, 1993; "Laiklik", İstan­
bul, 1994; "Kızlık Bozma Suçu", Ankara, 1996; "Zorba Devletten Hukukun
Üstünlüğüne", Ankara, 1998; "Demokrasiye Doğru", Ankara, 1999; "Konuş­
ma", Ankara, 1999; "Özlenen Demokratik Türkiye", Ankara, 2000; "Longing
for Demokracy", 2000, adlı yapıtları ve çevirileri; Varlık (İstanbul), Türk Der-
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
gisi, Revue penitentitiare et de droit penal et de criminologie (Bruxelles), Archivio penale (Milano), Cuadernos de politıca criminal (Madrid) adlı yerli ve ya­
bancı dergiler ile günlük basında yayımlanmış Türkçe ve yabancı dilde; hu­
kuk, dil, laiklik ve Atatürkçülük ve çeşitli konularda makale ve denemeleri var­
dır.
• Ömer Nureddin DOĞAN
1937 yılında Ağın’da doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1960 yılında mezun olmuştur.
Elazığ hakim adayı olarak mesleğe başlayan Doğan; sırasıyla Patnos ve
Maden Hakim Yardımcılığı, Maden, Kaman Hakimliği ve Yüksek Hakimler
Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
21.2.1980
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Üyeliği ve Başkanvekilliği görevinde de bulunan Ömer Nured­
din Doğan, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 25.11.1991 tarihinde ilk kez,
27.11.1995 tarihinde ikinci kez, 29.11.1999 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Al­
tıncı Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sıntn ne­
deniyle 5.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Hüseyin ÖRMECİ
1937 yılında Senirkent’te doğmuştur. İsparta Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1960 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Örmeci; sırasıyla Artova
Hakim Yardımcılığı, Emirdağ Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevle­
rinde bulunmuştur.
7.3.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hüseyin Örmeci, ilk kez.
5.11.1991 tarihinde ikinci kez 6.11.1995 tarihinde, üçüncü kez 11.11.1999 ta­
rihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulunca Yargjtay Yedinci Hukuk Dairesi Baş­
kanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 12.6.2002 tarihin­
de emekliye ayrılmıştır.
Ankara Üniversitesinde "Toplu Mülkiyet” konusunda master yapmıştır.
• Dr. E. Aydın ÖZKUL
1937 yılında Ankara’da doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur.
H. Bayram USLU
581
4
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özkul; sırasıyla Eskişehir
Hakimliği ve Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü görevlerinde bulunmuştur.
19.7.1984
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen E.Aydın Özkul, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 6.10.1995 tarihinde ilk kez, 6.10.1999 tarihinde ikin­
ci kez Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu gö­
revinden yaş sınırı nedeniyle 14.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
Fransızca bilen Özkul, Lausanne Hukuk Fakültesinde doktora yapmıştır.
"La protection dessins et modeles en droit français et en droit turc" adlı dok­
tora tezi, "Anayasa Yargısı" adlı ortak eseri ve resim ve modeller, İş Hukuku
ve İş Yargılaması konularında makaleleri bulunmaktadır.
• Demirel TAVİL
1937 yılında Rize’de doğmuştur. Rize Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniver­
sitesi Hukuk Fakültesi’nden 1962 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tavil; sırasıyla, Erciş, Ri­
ze ve Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ile Ankara Cumhuriyet Savcı
Başyardımcılığı görevlerinde bulunmuştur.
26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Demirel Tavil, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 6.7.1992 tarihinde ilk kez, 8.7.1996 tarihinde ikinci
kez, 10.7.2000 tarihinde üçüncü kez Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Baş­
kanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 2.1.2002 tarihin­
de emekliye ayrılmıştır.
• H.Hilmi ÖZDEMİR
11.11.1936
tarihinde Bolvadin’de doğmuştur. Afyon Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1962 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özdemir; sırasıyla Gercüş
Hakim Yardımcılığı, Karapınar, Tirebolu ve Burdur Hakimliği, Adalet Bakanlı­
ğı Tetkik Hakimliği ve Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde
bulunmuştur.
26.6.1987 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen H.Hilmi Özdemir, Yargı­
tay Büyük Genel Kurulunca 29.5.1997 tarihinde Yargıtay Sekizinci Hukuk Da­
iresi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle
11.11.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
Özdemir’in, "imar-lhya ve Zilyetliğe Dayanan Tapu İptal Davaları" adlı
eseri ile "3402 Sayılı Kadastro Kanununun Uygulanmasından Doğan Zilyetli­
ğe Dayanan Tapu iptal Davaları" ve "Orman Kadastro Davaları" adlı çalışma­
ları bulunmaktadır.
582
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Sadi UYSAL
1937 yılında Beypazarı’nda doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uysal; sırasıyla Şemdinli,
Çekerek ve Güdül Hakimliği ile Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
1989 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Sadi Uysal, Yargıtay Büyük Ge­
nel Kurulunca 13.9.2000 tarihinde Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi Baş­
kanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 1.7.2002 tarihin­
de emekliye ayrılmıştır.
• Sevin TAMUR
23.12.1936
tarihinde Mecitözü'nde doğmuştur. Çorum Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tamur;'sırasıyla Kars, To­
kat ve Amasya Hakimliği, Ankara Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Tetkik
Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
20.5.1982
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sevin Tamur, Yargıtay Al­
tıncı Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden
yaş sınırı nedeniyle 23.12.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Nedim TURHAN
1937 yılında Eruh’da doğmuştur. Kahramanmaraş Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1960 yılında mezun olmuştur.
Kahramanmaraş hakim adayı olarak mesleğe başlayan Turhan; sırasıy­
la Kangal Hakim Yardımcılığı, Van ve Gaziantep Hakimliği görevlerinde bu­
lunmuştur.
1987 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Nedim Turhan, Yargıtay İkinci
Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sı­
nırı nedeniyle 1.7.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Çeşitli yerlerde yayım­
lanmış mesleki konularda makaleleri bulunmaktadır.
• Metin ERTUĞRUL
29.6.1937
tarihinde Kars-Arpaçay’da doğmuştur. Kars Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1960 yılında mezun olmuştur.
Ardahan hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ertuğrul; sırasıyla Beşiri,
H. Bayram USLU
583
Siirt, Bilecik Hakimliği, Bilecik ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ile Adli Yargı
Adalet Komisyonu Başkanlıkları görevlerinde bulunmuştur.
6.12.1988 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Metin Ertuğrul, Yargıtay
Yedinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden
yaş sınırı nedeniyle 29.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. İngilizce bilmek­
tedir. "1918 Sayılı Kanun ve Kaçakçılık Suçlan" adlı eseri, Yargıtay Dergisin­
de yayımlanmış mesleki konularda çeşitli makaleleri ile İngiltere’de mesleki
incelemeleri bulunmaktadır.
• Mehmet YILDIZ
20.3.1937 tarihinde Havza’da doğmuştur. Aydın Lisesini bitirmiş ve İs­
tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur
Kütahya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yıldız; sırasıyla Muradi­
ye, Çamlıhemşin, Suşehri, Malkara, Ceyhan, Kütahya Hakimliği ve Kütahya
Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı ile Beykoz Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
1989 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen ve bir dönem Hakimler ve Sav­
cılar Yüksek Kurulu Üyeliği de yapan Mehmet Yıldız, Yargıtay Yedinci Hukuk
Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı ne­
deniyle 20.3.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Seçkin ERÇOKLU
12.6.1937 tarihinde Giresun’da doğmuştur. Giresun Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur.
Giresun hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erçoklu; sırasıyla Ağrı
Hakim Yardımcılığı, Samsun, Fatsa, Bolu ve Ankara Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
15.8.1991
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Seçkin Erçoklu, Yargıtay
Onsekizinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu göre­
vinden yaş sınırı nedeniyle 12.6.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Gülser DEMİRBİLEK
1.8.1937 tarihinde Eskişehir’de doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan, Demirbilek; sırasıyla Ko­
zan Hakim Yardımcılığı, Seydişehir, Aksaray Hakimliği ve Ağır Ceza Mahke­
mesi Üyeliği ile Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
584
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Gülser Demirbilek, Yargı­
tay Üçüncü Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevin­
den yaş sınırı nedeniyle 1.8.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Mehmet Ilhan ÜNAL
1937 yılında Kastamonu’da doğmuştur. Kastamonu Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ünal; sırasıyla Sarıkamış,
Osmaneli, Yerköy Hakimliği, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği ile Anka­
ra Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimliği ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Ilhan Ünal, Yar­
gıtay Onuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu göre­
vinden yaş sınırı nedeniyle 10.5.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Sezer ÖZYÖRÜK
10.10.1936
tarihinde İstanbul’da doğmuştur. İzmit Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959 yılında mezun olmuştur.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Özyörük; sırasıyla
Yargıtay Raportörlüğü, Ankara Ticaret Mahkemesi Üyeliği ve Ankara Hakim­
liği görevlerinde bulunmuştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sezer Özyörük, Yargıtay
Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üye­
si olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle
28.10.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
İngilizce bilen Özyörük, Ankara Üniversitesinde Medeni Hukuk dalında
master yapmış olup, "inşaat Sözleşmesi" (1988) adlı eseri bulunmaktadır.
• Kemal Oğuz ŞENGÜN
15.3.1939
tarihinde Araç’ta doğmuştur. Kastamonu Abdurrahmanpaşa
Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında
mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Şengün; sırasıyla Şiran
Hakim Yardımcılığı, Gümüşhane, Çankırı, Antalya ve Kadıköy Hakimliği ile
Kadıköy Ticaret Mahkemesi Başkanlığı ve Adli Yargı Adalet Komisyonu Baş­
kanlığı görevlerinde bulunmuştur.
H. Bayram USLU
585
7.6.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kemal Oğuz Şengün, Yar­
gıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken,
bu görevinden kendi isteğiyle 16.7.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Fran­
sızca bilmektedir. "Bilirkişinin Sorumluluğu", "Kat Mülkiyetinde Gider Sorun­
ları", "Miras Ortaklığı ve Mirasçıların Dava Hakkı", “Miras Ortaklığına Temsil­
ci Atanması", "Hukuk Davalarında Delillerin Gösterilmesi", "Atatürkçü Düşün­
cede Hukukun Yeri" gibi Medeni Hukuk ve Yöntem Hukuku konularında çe­
şitli dergilerde yayımlanmış mesleki makaleleri bulunmaktadır.
• İbrahim YANIKLAR
15.10.1939
tarihinde Kayseri’de doğmuştur. Kayseri Lisesini bitirmiş ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1964 yılında mezun olmuştur.
Kayseri hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yanıklar; sırasıyla Yükse­
kova, Hadim, Yerköy ve Zonguldak Hakimliği ile Yargıtay Tetkik Hakimliği ve
Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
8.6.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen İbrahim Yanıklar, Yargıtay
Onikinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevin­
den yaş sınırı nedeniyle 15.10 2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Halil KILIÇ
25.3.1942
tarihinde Çiçekdağ’da doğmuştur. Kayseri Erkek Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1964 yılında mezun ol­
muştur.
Yozgat Barosunda avukat olarak mesleğe başlayan Kılıç; sırasıyla Sol­
han ve Gülşehir Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
25.3.1992 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Halil Kılıç, Yargıtay Seki­
zinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden
kendi isteğiyle 28.2.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Yargıtay Emsal Ka­
rarları ile İktisap Zamanaşımının Yorumu" (1992), "Gayrimenkul Davaları"
(1997) ve "Kadastro Davaları" (iki cilt 1999) adlı eserleri bulunmaktadır.
• Erol GÜVENER
1937 yılında Bozüyük’te doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1964 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Güvener; sırasıyla TutaK,
Kızıltepe, Silifke Hakimliği ve Adana Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevle­
rinde bulunmuştur.
58g
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
29.3.1994 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erol Güvener, Yargıtay
Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevin­
den yaş sınırı nedeniyle 28.5.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Yaşar BÜKEN
1.1.1937 tarihinde Avanos’ta doğmuştur. Kayseri Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Büken; sırasıyla Karakoçan Hakim Yardımcılığı, Çayıralan, Erbaa, Kayseri ve Yenimahalle Hakimliği
ile Yüksek Hakimler Kurulu Tetkik Hakimliği, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakim­
liği, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdür Yardımcılığı ve Adalet Bakanlı­
ğı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur.
20.1.1995 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yaşar Büken, Yargıtay
Ondördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu göre­
vinden yaş sınırı nedeniyle 1.1.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Yüksel ACUN
20.10.1936
tarihinde Kiğı-Hasköy’de doğmuştur. Haydarpaşa Lisesini bi­
tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1963 yılında mezun ol­
muştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Acun; sırasıyla Çayırlı,
Hınıs, Malkara, Şişli, Zeytinburnu ve Beyoğlu Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
20.1.1995 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yüksel Acun, Yargıtay
Dördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevin­
den yaş sınırı nedeniyle 20.10.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Fatma Yüksel KARADELİ
6.5.1937 tarihinde Ankara'da doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Karadeli; sırasıyla Adıya­
man ve Haymana Cumhuriyet Savcılığı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı
Yardımcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
26.5.1997
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Fatma Yüksel Karadeli,
Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, bu
görevinden yaş sınırı nedeniyle 6.5.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
H. Bayram USLU
587
• Sabih KANADOĞLU
20.5.1938 tarihinde Menemen’de doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesini bi­
tirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun ol­
muştur. Burhaniye hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kanadoğlu; sırasıy­
la Orhaneli ve Erzurum Cumhuriyet Savcılığı, Bingöl Sulh Hakimliği, Tokat ve
Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, İzmir Ceza Hakimliği ve Bakırköy
Ağır Ceza Mahkemesi ile Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerin­
de bulunmuştur.
19.7.1984
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sabih Kanadoğlu, Yargı­
tay Büyük Genel Kurulu’nca 26.12.1994 tarihinde ilk kez, 28.12.1998 tarihide
ikinci kez Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiştir. Bu göre­
vini sürdürmekte iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar
arasından 18.12.2000 tarihinde Cumhurbaşkanınca Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına seçilmic olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 20.5.2003
tarihinde emekliye ayrılmıştır.
Kanadoğlu’nun "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korüma Hukuku" adlı bir
eseri ve çeşitli yerlerde yayımlanmış makaleleri vardır.
• Türkan GÜVEN
1.3.1938 tarihinde Kilis’te doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Güven; sırasıyla Hilvan,
Mardin Hakimliği, Mersin Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği ile Yargıtay Tetkik
Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
21 9.1982 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Türkan Güven; Yargıtay
Büyük Genel Kurulu’nca 3.7.1989 tarihinde ilk kez, 5.7.1993 tarihinde ikinci
kez ve 11.7.1997 tarihinde de üçüncü kez Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Baş­
kanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 1.3.2003 tarihin­
de emekliye ayrılmıştır. Amerika'da "Çocuk Mahkemeleri" alanında inceleme­
leri vardır.
• Resul ASLANKÖYLÜ
10.7.1938 tarihinde Mersin-Aslanköy’de doğmuştur. Mardin Lisesini bitir­
miş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuş­
tur.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
ÖOO
.. ..
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, OLUM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
Mersin hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aslanköylü; sırasıyla Lice
Hakim Yardımcılığı, Mut, Tarsus ve Mersin Hakimliği görevlerinde bulunmuş­
tur.
1982 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Resul Aslanköylü, Yargıtay Bü­
yük Genel Kurulunca 13.9.2000 tarihinde Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi
Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 10.7.2003 ta­
rihinde emekliye ayrılmıştır.
• Yücel AKMAN
10.10.1939
tarihinde Nevşehir’de doğmuştur. Nevşehir Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Akman; sırasıyla Mazgirt,
Ürgüp Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
7.3.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yücel Akman, Yargıtay Bü­
yük Genel Kurulu’nca 15.2.1996 tarihinde ilk kez, 15.2.2000 tarihinde ikinci
kez Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu göre­
vinden kendi isteğiyle 16.7.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Tahir ALP
25.10.1937 tarihinde Akseki’de doğmuştur. Konya Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur.
Antalya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Alp; sırasıyla Pazar Ha­
kim Yardımcılığı, Banaz, Senirkent, Serik ve Antalya Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
7.3.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen, bir süre Yayın Kurulu ve
Tasnif Kurulu Başkanlığı da yapan Tahir Alp, Yargıtay Büyük Genel Kurulun­
ca 6.7.1992 tarihinde ilk kez, 8.7.1996 tarihinde ikinci kez ve 10.7.2000 üçün­
cü kez Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevin­
den yaş sınırı nedeniyle 25.10.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Yüksel Mete GÜNEL
15.11.1937 tarihinde Sivas'ta doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Günel; sırasıyla Malazgirt,
Çumra ve Kuşadası Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği
ve Bakanlık Başmüşavirliği görevlerinde bulunmuştur.
H. Bayram USLU
589
21.6.1983 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Yüksel Mete Günel, Yar­
gıtay Büyük Genel Kurulunca 17.4.1995 tarihinde ilk kez, 20.4.1999 tarihinde
ikinci kez Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup,
bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 15.11.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
“Içtihatlı ve Açıklamalı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu” adlı bir eseri bu­
lunmaktadır.
• M.Naci ÜNVER
20.3.1938 tarihinde Hacıbektaş’ta doğmuştur. Kayseri Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Kırşehir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ünver; sırasıyla Kulp, Ça­
yıralan, Aksaray Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen M.Naci Ünver, Yargıtay
Büyük Genel Kurulu’nca 14.11.1995 tarihinde ilk kez, 15.11.1999 tarihinde
ikinci kez Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu gö­
revinden yaş sınırı nedeniyle 20.3.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Ahmet Cemal GÖĞÜŞ
1938 yılında Gaziantep’te doğmuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Göğüş; sırasıyla Ağrı Ha­
kim Yardımcılığı, Ağrı, Niğde Hakimliği, Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Ha­
kimliği ve Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
19.7.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ahmet Cemal Göğüş,
Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 12.9.1996 tarihinde ilk kez, 17.9.2000 tari­
hinde ikinci kez Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup,
bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 1.1.2003 tarihinde emekliye aynlmıştır.
• Koparan BAŞAL
16.2.1938 tarihinde An kara-Ayaş’ta doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bi­
tirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun ol­
muştur.
5go
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Başal; sırasıyla Doğube­
yazıt Hakim Yardımcılığı, Sarıkaya ve Dinar Hakimliği, Yüksek Hakimler Ku­
rulu Müfettiş Hakimliği, Adalet Müfettişliği ve Başmüfettişliği görevlerinde bu­
lunmuştur.
23.6.1987
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Koparan Başal, 3.7.1997
tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi
Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 16.2.2003 ta­
rihinde emekliye ayrılmıştır.
• Erdem GÜYER
22.12.1937
tarihinde Bor’da doğmuştur. İstanbul Kabataş Erkek Lisesini
bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun ol­
muştur.
Niğde hakim adayı olarak mesleğe başlayan Güyer; sırasıyla Gülpınar,
Ayancık Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Cumhuriyet Savcılığı ile Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur.
23.11.1989 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Erdem Güyer, Yargıtay
Büyük Genel Kurulu’nca 7.6.1996 tarihinde ilk kez, 7.6 2000 tarihinde ikinci
kez Yargıtay İkinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden
yaş sınırı nedeniyle 22.12.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Gürol KINIK
17.8.1938 tarihinde Eğirdir’de doğmuştur. Çorum Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Çorum hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kınık; sırasıyla Beytüşşe­
bap, Çal Hakimliği, Gaziantep ve Kadıköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı
görevlerinde bulunmuştur.
23.11.1989 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Gürol Kınık, Yargıtay
Büyük Genel Kurulunca 27.3.2000 tarihinde Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi
Başkanlığına seçilmiş olup, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 17.8.2003 ta­
rihinde emekliye ayrılmıştır.
• Cahit ÖZDİKİŞ
22.3.1938 tarihinde Bergama’da doğmuştur. İzmir Atatürk Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuş­
tur.
H. Bayram USLU
591
Bergama hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özdikiş; sırasıyla Halfe­
ti ve Çayıralan Cumhuriyet Savcılığı, imralı Yarı Açık Cezaevi Mümessilliği,
Adalet Bakanlığı Başmfşavirliği ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü
görevlerinde bulunmuştur.
26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cahit Özdikiş, Yargıtay
İkinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nede­
niyle 22.3.2003 tarihinde emekliye âyrıimıştır.
• Cemil ÇETİNER
15.3.1939 tarihinde Aydın’da doğmuştur. Aydın Lisesini bitirmiş ve Anka­
ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur.
Aydın hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çetiner; sırasıyla Taşlıçay,
Sorgun Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
26.5.1986 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cemil Çetiner, Yargıtay
Birinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle
18.9.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Türkiye ve Ortadoğu Amme idaresi
Enstitüsünde master yapmıştır.
• Şükrü Kaya EROL
15.3.1938
tarihinde Ankara’da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak masleğe başlayan Erol; sırasıyla Yüksekova,
Osmancık, Kayseri ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
12.11.1987
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Şükrü Kaya Erol, Yargı­
tay Altıncı Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı
nedeniyle 15.3.2003 tarihinde emekliye ayrıimıştır.
• Halis DEMİRHAN
11.3.1940 tarihinde Yakaören’de doğmuştur. Balıkesir Lisesini bitirmiş
ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1966 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Demirhan; sırasıyla Dic­
le, İpsala, Amasya Hakimliği ile Amasya Adli Yargı Adalet Komisyonu Baş­
kanlığı ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
3.9.1990
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Halis Demirhan, Yargıtay
Onaltıncı Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi iste­
ğiyle 16.7.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Ali Metin ÇİFTÇİ
10.1.1938 tarihinde Bayburt’ta doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olmuştur.
Aksaray hakim adayı olarak mesleğe başlayan Çiftçi; sırasıyla Tortum
Hakim Yardımcılığı, İğdır ve Giresun Hakimliği ile Yüksek Hakimler Kurulu
Müfettiş Hakimliği, Adalet Müfettişliği ve Başmüfettişliği görevlerinde bulun­
muştur.
1990 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Metin Çiftçi, Yargıtay Onbeşinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nede­
niyle 10.1.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Çeşitli mesleki makaleleri ve
tebliğleri bulunmaktadır.
• Gü(tekin NAZLIOĞLU
27.3.1938 tarihinde Yozgat’ta doğmuştur. Erzincan Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Nazlıoğlu; sırasıyla Göle,
Kulu, Hopa, Çubuk, Yenimahalle, Altındağ ve Ankara Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
15.8.1991
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Gültekin Nazlıoğlu, Yargı­
tay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş
sınırı nedeniyle 27.3.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Açıklamalı ve İçti­
hat! ı Finansal Kiralama (Leasing) Kanunu"x "H.U.M.K.’da 3156 sayılı Kanun­
la Yapılan Değişiklikle Delillerin Bildirilmesi ve Toplanması" adlı eserleri bu­
lunmaktadır.
• Mehmet KAŞIKÇI
5.11.1937
tarihinde Kayseri’de doğmuştur. Kayseri Lisesini bitirmiş ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Kayseri hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kaşıkçı; sırasıyla Hora­
san Hakim Yardımcılığı, Tomarza, Aksaray Hakimliği, Aksaray Adli Yargı
Adalet Komisyonu Başkanlığı, Üsküdar Hakimliği ve Üsküdar Adli Yargı Ada­
let Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
H. Bayram USLU
593
'
.;V
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Kaşıkçı, Yargıtay
Onyedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı
nedeniyle 5.11.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Uygulamada Tapulama
Kanunu", "Uygulamada Yeni Kadastro Kanunu" adlı eserleri ile mesleki ko­
nularda çeşitli makaleleri bulunmaktadır.
t• Özcan AKSOY
21.1.1939
tarihinde Çivril’de doğmuştur. Denizli Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aksoy; sırasıyla Hamur,
Ağrı, Karasu, Ordu Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği, Yenimahalle, Anka­
ra Hakimliği ve Ankara Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerinde
bulunmuştur.
1991 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen Özcan Aksoy, Yargıtay İkinci Hu­
kuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 17.2.2003
tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• ZiyaSAĞDUR
1937 yılında Isparta-Sütçüler’de doğmuştur. Burdur Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Bolu hakim adayı olarak mesleğe başlayan Sağdur; sırasıyla Kahta, Ka­
dınhanı ve Burdur Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Hakimliği, Beykoz ve Üs­
küdar Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul Ticaret Mahkemesi Üyeliği, İstanbul As­
liye Hakimliği ve İstanbul Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulun­
muştur.
15.8.1991 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ziya Sağdur, Yargıtay
Üçüncü Hukuk Dairesi Üyeliği görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniy­
le 1.10.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Burhan SINMAZ
1938 yılında Çorlu’da doğmuştur. Haydarpaşa Lisesini bitirmiş ve İstan­
bul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1963 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Sınmaz; sırasıyla Digor,
Tercan, Keşan Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulun­
muştur.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
7.6.1992
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Burhan Sınmaz, Yargıtay
Onyedinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı
nedeniyle 31.1.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. "Açıklamalı İçtihadı Bir­
leştirme Kararlan", "8. H.D. Emsal Kararlan", "Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu", "Gayrimenkul Hukuk Davaları", "Açıklamalı içtihatlı Orman Kanu­
nu" ve "Orman Kadastro" adlı eserleri bulunmaktadır.
• Ünal BENLİ
9.9.1937
tarihinde Burdur’da doğmuştur. Burdur Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur.
Burdur hakim adayı olarak mesleğe başlayan Benli; sırasıyla Çayıralan
Hakim Yardımcılığı, Emet Hakimliği, Tokat Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği,
Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Hakimliği ile Adalet Müfettişliği ve Adalet
Başmüfettişliği görevlerinde bulunmuştur.
28.5.1996 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ünal Benli, Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı dede­
niyle 9.9.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Ünal ÖKTEM
20.11.1939
tarihinde Burdur’da doğmuştur. Burdur Lisesini bitirmiş ve İs­
tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Burdur hakim adayı olarak mesleğe başlayan Öktem; sırasıyla Başkale,
Sandıklı, Diyarbakır Hakimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı
görevlerinde bulunmuştur.
26.5.1997 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Ünal Öktem, Yargıtay Be­
şinci Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle
16.7.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Türker MURATOĞLU
1938 yılında Kars’ta doğmuştur. Kars Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniver­
sitesi Hukuk Fakültesinden 1964 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Muratoğlu; sırasıyla idil,
Horasan ve Sındırgı Hakimliği, Yüksek Hakimler Kurulu Tetkik Hakimliği, Yar­
gıtay Tetkik Hakimliği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Tetkik Hakimliği, Adalet
Bakanlığı Ceza işleri Genel Müdürlüğü ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı gö­
revlerinde bulunmuştur.
H. Bayram USLU
595
26.5.1997 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Türker Muratoğlu, İkinci
Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle
1.1.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Kemal KADIOĞLU
1938 yılında Borçka’da doğmuştur. Kars lisesini bitirmiş ve Ankara Üni­
versitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kadıoğlu; sırasıyla Kelkit,
İkizdere, Mecitözü ve Elmadağ Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Cumhuriyet
Savcı Yardımcılığı, Yenimahalle Cumhuriyet Savcı Başyardımcılığı ve Anka­
ra Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği görevlerinde bulunmuştur.
4.2.1999
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kemal Kadıoğlu, Yargıtay
Onuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, yav sınırı ne­
deniyle 8.5.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü’nde master yapmıştır.
ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLENLER
• Mehmet ERTEN
9.2.1949
tarihinde Elbistan’da doğmuştur. Elbistan Mükrimin Halil Lise­
sini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1974 yılında mezun
olmuştur.
Elbistan hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erten; sırasıyla Manisa,
Aşfin Hakimliği, Muş Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile Yargıtay Tetkik Ha­
kimliği ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
26.5.1997 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seslen Mehmet Erten, Yargıtay
Birinci Ceza Dairesi Üyesi oicrak görevini sürdürmekte iken, Yargıtay Büyük
Genel Kurulunca Belirlenen 3 aday arasından, Cumhurbaşkanınca; 2.7.2002
tarihinde Anayasa Mahkemesi Üyeliğine seçürr^tır.
• Cafer ŞAT
1.3.1945
tarihinde Divriği’de doğmuştur. Ankara Yıldırım Bayazıt Lisesi­
ni bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun
olmuştur.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Şat; sırasıyla Sason, Nal­
lıhan, Ayaş Hakimliği, Yüksek Hakimler Kurulu Müfettiş Hakimliği, Adalet Mü­
fettişliği, Adalet Başmüfettişliği ve Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı
görevlerinde bulunmuştur.
29.3.1994
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Cafer Şat, Yargıtay Seki- •
zinci Hukuk Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken, Yargıtay Büyük
Genel Kurulunca belirlenen 3 aday arasından, Cumhurbaşkanınca;
11.7.2003 tarihinde Anayasa Mahkemesi Üyeliğine seçilmiştir.
EMEKLİLİK NEDENİYLE YARGITAY’DAN AYRILAN C.SAVCISI VE
TETKİK HAKİMLERİ (2001-2002-2003)0
• A. Çetin DIRAMALI
1938 yılında Edremit’te doğmuştur. Balıkesir Lisesini bitirmiş ve Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur.
İzmir hakim adayı olarak mesleğe başlayan Dıramalı; sırasıyla Koyulhi­
sar, Feke, Gördes, Tosya ve Muğla Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulun­
muştur.
A. Çetin Dıramalı, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür­
mekte iken, kendi isteğiyle 26.9.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Dilaver AĞAOĞLU
20.6.1945
tarihinde Biga’da doğmuştur. Biga Lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ağaoğlu; sırasıyla Aralık
ve İpsala Hakimliği, Zile Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Gölcük Ceza Ha­
kimliği ile Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Dilaver Ağaoğlu, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür­
mekte iken, kendi isteğiyle 26.3.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Nuran ÖZDOĞAN
1955 yılında Erzurum'da doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özdoğan; sırasıyla Midyat
Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır, Yatağan Hakimliği ve Silifke Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
(*) Sııalaıııa Yıla Göre Yapılmıştır.
H. Bayram USLU
597
Nuran Özdoğan, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür­
mekte iken, kendi isteğiyle 21.3.2001 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Haydar ŞİMŞEK
1945 yılında Konya’da doğmuştur. Konya Erkek Lisesini bitirmiş ve İs­
tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur.
Konya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Şimşek; sırasıyla Çelikhan,
Çardak ve Turhal Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Haydar Şimşek, Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak
görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 29.1.2001 tarihinde emekliye ayrıl­
mıştır. Fransızca, Arapça ve Farsça bilmektedir. “Hükümlü Transferi ve Fran­
sa’da Uygulama” konulu araştırma yazısı bulunmaktadır.
• Mahi Lale ATEŞOĞLU
25.6.1952
tarihinde Yozgat’ta doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1977 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ateşoğlu; sırasıyla Van,
Kemaliye ve Mucur Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Mahi Lale Ateşoğlu, Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi ola­
rak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 22.3.2001 tarihinde emekliye
ayrılmıştır.
• Mükerrem MALATYALI
25.4.1937
tarihinde Gümüşhacıköy’de doğmuştur. Uşak Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1960 yılında mezun olmuştur.
Adapazarı hakim adayı olarak mesleğe başlayan MalatyalI; sırasıyla
Hassa ve Çaycuma Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Cumhuriyet Savcı Yardım­
cılığı ve Çocuk Islahevi Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
Mürekkem MalatyalI, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sür­
dürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 25.4.2002 tarihinde emek­
liye ayrılmıştır.
• Erol AYTEKİN
1937 yılında Gümüşhane’de doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
Gümüşhane hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aytekin; sırasıyla
Ovacık, Sürmene ve Trabzon Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuş­
tur.
Erol Aytekin, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdürmekte
iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 1.7.2002 tarihinde emekliye ayrıl­
mıştır.
• Ayla ÖĞÜN
26.6.1937
tarihinde Trabzon’da doğmuştur. Zonguldak M.Çelikel Lisesi­
ni bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun
olmuştur.
Avukat olarak mesleğe başlayan Öğün; Muş Ağır Ceza Üyeliği ve Ayaş
Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Ayla Öğün, Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olaru* göre­
vini sürdürmekte iken, bu görevinden yaş sınırı nedeniyle 26.2.2002 tarihin­
de emekliye ayrılmıştır.
• M. Ayla SEZGİN
15.6.1953 tarihinde İzmir’de doğmuştur. Bandırma Şehit Mehmet Gö­
nenç Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1975 yı­
lında mezun olduktan sonra mesleğe başlamıştır. Sırasıyla Selendi ve Bala
Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
M. Ayla Sezgin, Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak
görevini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 18.2.2002 tarihinde
emekliye ayrılmıştır.
• Osman ERDEN
2.2.1953 tarihinde Güvendik'te doğmuştur. Ankara Kurtuluş Lisesini bi­
tirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1976 yılında mezun ol­
muştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Erden; sırasıyla Borçka,
Sarız, Çifteler ve Çankırı Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Osman Erden, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö­
revini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 19.4.2002 tarihinde
emekliye ayrılmıştır.
H. Bayram USLU
599
• Ayser TÜTÜNCÜ
1950 yılında Ankara’da doğmuştur. Ankara Anafartalar Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tütüncü; sırasıyla Artvin
Hakim Yardımcılığı ve Kalecik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Ayser Tütüncü, Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö­
revini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 1.5.2002 tarihinde
emekliye ayrılmıştır.
• Hüseyin Nedret UÇLAR
29.12.1955
tarihinde Buca’da doğmuştur. İstanbul Haydarpaşa Lisesini
bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1984 yılında mezun olmuş'ur.
Denizli hakim adayı olarak mesleğe başlayan Uçlar; sırasıyla Burhaniye,
Derik ve Göynücek Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Hüseyin Nedret Uçiar, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi
olarak görevini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 18.10.2001
tarihinde emekliye ayrılmıştır. İngilizce bilmektedir.
• Nihai KURDOĞLU
1945 yılında Amasya’da doğmuştur. İstanbul Pendik Lisesini bitirmiş ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuştur.
Avukat olarak mesleğe başlayan Kurdoğlu; Mardin Ağır Ceza Mahkeme­
si Üyeliği görevinde bulunmuştur.
Nihal Kurdoğlu, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak
görevini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 20.2.2002 tarihinde
emekliye ayrılmıştır.
• Ahmet GÜNAY
1945 yılında Ceyhan’da doğmuştur. Ceyhan Lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1976 yılında mezun olmuştur.
Bitlis hakim adayı olarak mesleğe başlayan Günay; sırasıyla Digor,
Çamlıdere, Alanya ve İskenderun Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Ahmet Günay, Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak göre­
vini sürdürmekte iken, bu görevinden kendi isteğiyle 24.1.2002 tarihinde
emekliye ayrılmıştır.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• Şevket Dinç GÖKER
1938 yılında Giresun’da doğmuştur. Giresun Lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur.
Istanbu' hakim adayı olarak mesleğe başlayan Göker; sırasıyla Korgan,
Maçka, Ordu, Düzce ve Kastamonu Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı görevle­
rinde bulunmuştur.
Şevket Dinç Göker, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür­
mekte iken, yaş sınırı nedeniyle 6.6.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Gürer ÖZBEK
9.9.1937
tarihinde Niğde’de doğmuştur. Niğde Lisesini bitirmiş ve Anka­
ra Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Özbek; sırasıyla Batman,
Karapınar, Tarsus ve Erdek Cumhuriyet Savcılığı ile Ordu Cumhuriyet Baş­
savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
Gürer Özbek, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdürmekte
iken, yaş sınırı nedeniyle 9.9.2002 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• İ. Erhan DÖNMEZ
1938 yılında Amasya’da doğmuştur. Bolu Lisesini bitirmiş ve Ankara Üni­
versitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur.
Amasya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Dönmez; sırasıyla Beşi­
ri, Araç ve Ceyhan Cumhuriyet Savcılığı, Erzincan Devlet Güvenlik Mahke­
mesi Savcılığı ile Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
i. Erhan Dönmez, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdür­
mekte iken, yaş sınırı nedeniyle 12.2.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Atilla ATALAY
1938 yılında Kumluca’da doğmuştur. Antalya Lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Atalay; sırasıyla idil Cum­
huriyet Savcı Yardımcılığı, Meriç Cumhuriyet Savcılığı, Çankırı Cumhuriyet
Savcı Yardımcılığı ve Askeri Yargıtay Başsavcı Yardımcılığı görevlerinde bu­
lunmuştur.
Atilla Atalay, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevini sürdürmekte
iken, yaş sınırı nedeniyle 21.8.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
H. Bayraın USLU
601
• Saime TOPTAN
1945 yılında Zonguldak’ta doğmuştur. Zonguldak Mehmet Çelikel Lise­
sini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1967 yılında mezun
olmuştur.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Toptan; sırasıyla
Kalecik Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğü Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Saime Toptan, Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak göre­
vini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 4.10.2001 tarihinde emekliye ayrılmış­
tır. Sivil Toplum Örgütleri hakkında çeşitli bildirileri bulunmaktadır.
• Yılmaz BOZATLI
7.4.1938 tarihinde Demirci’de doğmuştur. Kütahya Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun olmuştur.
Tercan Hakimi olarak mesleğe başlayan Bozatlı; sırasıyla Çamlıhemşin,
Selendi, Çarşamba ve Sultanhisar Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Yılmaz Bozatlı, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak
görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 7.4.2003 tarihinde emekliye
ayrılmıştır.
• Aksel ŞENGÜN
20.2.1940
tarihinde Bilecik’te doğmuştur. Bilecik Ertuğrul Gazi Lisesini
bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1962 yılında mezun ol­
muştur.
Bilecik hakim adayı olarak mesleğe başlayan Şengün; sırasıyla Gümüş­
hane Hakim Yardımcılığı, Çankırı, Antalya Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği ve
Gölbaşı Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Aksel Şengün, Yargıtay Tasnif Kurulu Tetkik Hakimi olarak görevini sür­
dürmekte iken, kendi isteğiyle 27.1.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Vural GÜLTEKİN
1.7.1938 tarihinde Sandıklı’da doğmuştur. Afyon Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gültekin; sırasıyla Perva­
ri, Çay, Uşak ve Ankara Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
Vural Gültekin, Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi ola­
rak görevini sürdürmekte iken, yaş sınırı nedeniyle 1.7.2003 tarihinde emek­
liye ayrılmıştır.
• Dilâver AYGEN
1944 yılında Çankırı-Kurşunlu’da doğmuştur. Çankırı Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aygen; sırasıyla Çekerek,
Alaca Hakimliği ve Dinar Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bu­
lunmuştur.
Dilâver Aygen, Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö­
revini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 8.4.2003 tarihinde emekliye ayrılmış­
tır. “Orman Kanunu (Gerekçeli-Açıklamalı-İçtihatlı)” adlı bir eseri bulunmakta­
dır.
• Şevket GÖKKAYA
1950 yılında Gördes’te doğmuştur. Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesini bitir­
miş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1971 yılında mezun olmuş­
tur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gökkaya; sırasıyla Kasta­
monu Hakim Yardımcılığı, Azdavay Hakimliği, Erzincan Sıkıyönetim Hakimli-,
ği, Demirci Hakimliği, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik
Hakimliği ve Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İşleri Genel Müdür
Yardımcılığı ile Eskişehir Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Şevket Gökkaya, Yargıtay ikinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö­
revini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 16.1.2003 tarihinde emekliye ayrıl­
mıştır. “Açıklamalı-Gerekçeli-içtihatlı-Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hu­
kuku Hakkında Kanun” adlı eseri ve “Uluslararası Evlat Edinme Sözleşmesi
Çocuklarla İlgili Uluslararası Sözleşmeler”, “İngiliz Aile Hukuku Temel Esas­
ları”, “Ombudsman” adlı makaleleri bulunmaktadır.
• Nuri BATTALOĞLU
1947 yılında Kırıkkale-Battaloba’da doğmuştur. Kırıkkale Lisesini bitirmiş
ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Battaloğlu; sırasıyla Şem-
H. Bayram USLU
603
dinli, Şefaatli, Haymana Hakimliği ve Vezirköprü Ağır Ceza Mahkemesi Baş­
kanlığı görevlerinde bulunmuştur.
Nuri Battaloğlu, Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak göre­
vini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 3.10.2002 tarihinde emekliye ayrılmış­
tır.
• Mustafa BIÇAKÇI
10.2.1946
tarihinde Giresun’da doğmuştur. Giresun Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1947 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Bıçakçı; sırasıyla Sason,
Baskil, Nallıhan Hakimliği ve Askeri Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde
bulunmuştur.
Mustafa Bıçakçı, Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak gö­
revini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 11.4.2003 tarihinde emekliye ayrıl­
mıştır. Master yapmıştır. “Ücretin Korunması" adlı eseri bulunmaktadır.
• F.Artemiz KONGUR
5.7.1950
tarihinde Mersin’de doğmuştur. Antalya Lisesini bitirmiş ve An­
kara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında mezun olmuştur.
Antalya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Kongur; sırasıyla Reşadi­
ye Hakim Yardımcılığı, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği, Bozova, Kaman
Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Adalet Bakanlığı Personel Genel
Müdürlüğü Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
F.Artemiz Kongur, Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak
görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 16.4.2003 tarihinde emekliye ayrıl­
mıştır.
• Enver AKTAŞ
1.4.1955
tarihinde Kahramanmaraş’ta doğmuştur. Ankara Başkent
Lisesini bitirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1979 yılında
mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Aktaş; sırasıyla Ovacık,
Uludere, Dazkırı, Ayaş ve Beypazarı Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Enver Aktaş, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi olarak
görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 20.1.2003 tarihinde emekliye ayrıl­
mıştır.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK-ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE SEÇİLME
NEDENİYLE YARGITAY’DAN, ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
• M. Levent TÜTÜNCÜOĞLU
9.11.1953
tarihinde Ankara’da doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve
Ankara üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1980 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Tütüncüoğlu; sırasıyla
Kozan, Tuzluca ve Azdavay Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
M.Levent Tütüncüoğlu, Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimi
olarak görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 27.1.2003 tarihinde emek­
liye ayrılmıştır.
• Şüheda BAŞYİĞİT
13.11.1943
tarihinde Susurluk’ta doğmuştur. Ankara Kız Lisesini bitirmiş
ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1966 yılında mezun olmuştur.
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğe başlayan Başyiğit; sırasıyla
Keskin Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği ve Askeri Yargıtay Tetkik Hakim­
liği görevlerinde bulunmuştur.
Şüheda Başyiğit, Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Hakimliği görevini sür­
dürmekte iken, kendi isteğiyle 16.7.2003 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
• Şadiye Vildan CEYLAN
1949 yılında Kayseri’de doğmuştur. Erzurum Lisesini bitirmiş ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1972 yılında mezun olmuştur.
İstanbul hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ceylan; sırasıyla Muş
Hakim Yardımcılığı ve Bala Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Şadiye Vildan Ceylan, Yargıtay ikinci Ceza Dairesi Tetkik Hakimi olarak
görevini sürdürmekte iken, kendi isteğiyle 18.7.2003 tarihinde emekliye ayrıl­
mıştır.
ÖLÜM NEDENİYLE ARAMIZDAN A YRILANLAR
• Kudret Yalçın BAL
31.7.1948
tarihinde Çekerek’te doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve İs­
tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1974 yılında mezun olmuştur.
Yozgat hakim adayı olarak mesleğe başlayan Bal; sırasıyla Malazgirt,
Göksün, Siverek ve Orhangazi Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Sincan Cum­
huriyet Savcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
605
H. Bayram USLU
28.5.1996
tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Kudret Yalçın Bal, Yargı­
tay Dördüncü Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürmekte iken,
27.3.2003 tarihinde vefat etmiştir.
• Abdullah Vehbi BAYRAM
19.3.1954
tarihinde Malatya’da doğmuştur. Yozgat Lisesini bitirmiş ve
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1978 yılında mezun olmuştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Bayram; sırasıyla Kahra­
manmaraş Hakim Yardımcılığı, Viranşehir, Alucra Hakimliği ve Boyabat Ağır
Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
Abdullah Vehbi Bayram, Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi Tetkik Hakimi
olarak görevini sürdürmekte iken, 16.1.2002 tarihinde vefat etmiştir.
• Mehmet Oktay AKKAYA
7.10.1948
tarihinde Kütahya’da doğmuştur. Ankara Kurtuluş Lisesini bi­
tirmiş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun ol­
muştur.
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Akkaya; sırasıyla Eskipa­
zar, Safranbolu ve Şanlıurfa Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.
Mehmet Oktay Akkaya, Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Tetkik Hakimliği
görevini sürdürmekte iken, 10.7.2003 tarihinde vefat etmiştir.
- oOo-
606
YARGITAY YAYINLARI
• İs v iç r e
b o r ç la r k a n u n u şerh i
(İkinci Bölüm-Çeşitli Sözleşme Îlişkileri-Madde:184-551)
Dr.Herman BECKER, Çeviren: Dr. A. Suat DURA...................... 7.560.000.-TL.
• BORÇLAR HUKUKUNUN UMUMİ KISMI
Andıeas von TUHR, Çeviren: Av. CevatEDEGE......................... 7.560.000.-TL.
UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARI (Hukuk-Ceza)
5.400.000-TL.
YARGITAY I. BAŞKANLARININ ADALET YILI
AÇIŞ KONUŞMALARI (1943-1993)................
5.400.000.-TL.
YARGITAY KARARLARI DERGlSt KILAVUZU (I),
Yıl: 1975-1981...................................................................
5.400.000.-TL.
YARGITAY KARARLARI DERGlSt KILAVUZU (II),
Yıl: 1982-1986.....................
.....5.400.000.-TL.
YARGITAY KARARLARI DERGtSt KILAVUZU (III),
Yık 1987-1991..................................................................................5.400.000.-TL.
YARGITAY IÇTtHADI BlRLEŞTtRME KARARLARI
HUKUK BÖLÜMÜ ClLT:6
...............
7.560.000.-TL.
125. YILINDA YARGITAY-ALBÜM..........................................5.400.000.-TL.
130. YILINDA YARGITAY-ALBÜM.............. ............................ 10.800.000.-TL.
YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARAR
ÖZETLERİ (Hukuk-Ceza) 1926-1998............................................ 7.560.000.-TL.
ATATÜRK VE HUKUK....................................,.......................... 7.560.000.-TL.
1990-1999 YKD CD (Bilgisayar Programı)............................... 50.000.000.-TL.
1926-2000 Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararlan CD
(Bilgisayar Programı)
.....
75.000.000.-TL
607
• YARGITAY KARARLARI DERGISÎ
Cilt: 18, Yıl: 1992, Sayı: 1-12........................................................... 10.100.000.-TL.
Cilt: 19, Yıl; 1993, Sayı: 1-12........................................'.................... 10.100.000.-TL.
Cilt:20, Yıl: 1994, Sayı: 1-12............................................................10.100.000.-TL.
Cilt.23. Yıl: 1997, Sayı: 1-12............................................................J0.100.000.-TL.
Cilt:24, Yıl: 1998, Sayı: 1-12........................................................... 10.100.000.-TL.
Cilt:25, Yıl:1999, Sayı: 1-12.......
,....................................... 10.100.000.-TL.
Cilt:26, Yıl:2000, Sayı: 1-12........................................................... 15.000.000.-TL.
Cilt:27, Yıl:2001, Sayı: 1-12...................................
Cilt:28. Yıl:2002, Sayı: 1-12......................................
Cilt:29, Yıl:2003, Sayı:l-12.........................................
24.000.000.-TL
38.400.000.-TL.
60.000.000.-TL.
• YARGITAY DERGİSİ
Cilt: 18, Yıl: 1992, Sayı: 1-4.............................................................. 5.050.000.-TL.
5.050.000.-
Cilt: 19, Yıl: 1993, Sayı: 1-4.................................
Cilt:20, Yıl: 1994, Sayı:l-4................................................
5.050.000.-TL.
Cilt:21, Yıl: 1995, Sayı: 1-4.............................................................. 5.050.000.-TL.
Cilt:22, Yıl: 1996, Sayı: 1-4................................................................5.050.000.-TL.
Cilt:23, Yıl: 1997, Sayı:l-4.............................................................. 5.050.000.-TL.
Cilt:24, Yıl: 1998, Sayı: 1-4.....................................
5.050.000.-TL
Cilt:25, Yıl: 1999, Sayı: 1-4...............................................................5.050.000.-TL.
Cilt:26, Yıl:2000, Sayı: 1-4.............................................................. 5.050.000:-TL.
Cilt:27, Yıl:2001 .Sayı: 1-4..............
8.000.000.-TL.
Cilt:28, Yıl:2002, Sayı: 1-4.............................................................12.800.000.-TL.
Cilt:29, Yıl:2003, Sayı: 1-4......
20.000.000.-TL.
608
1- Yayın bedellerine dergilerde %1, kitaplaı*da%8 ve CD’lerde %18 oranındaki Katma Değer
Vergisi dahildir.
2- Süreli yayınlarla, YÎBK., Hukuk Bölümü Cilt:6, Yargıtay I. Başkanlanmn Adalet Yılı Açış
Konuşmaları ve İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi adlı kitaplarda, Hakim ve Cumhuriyet Savcıları
ile Hukuk Fakültesi öğrencilerine %20; 1999, 2000, 2001, 2002, 2003 yıllan Yargıtay
Kararlan Dergisi ve Yargıtay Dergisi ile Yargıtay içtihadı Birleştinne Karar Özetleri
(Hukuk-Ceza), Atatürk ve Hukuk adlı yayınlarda %30 indirim uygulanır.
3- Süreli yayınlarda indirim uygulaması, yıllık abone olma koşuluna bağlıdır.
4- Ödemeli gönderilmez. Hiçbir yerde temsilcimiz, yoktur.
HESAP NUMARALARIMIZ: 1- T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi, 216826 ANKARA
2- Posta Çekleri Merkezi, 92932
YAZIŞMA ADRESİMİZ
; Yargıtay Yayın işleri Müdürlüğü (Yargıtay Ek Binası)
Vekaletler Caddesi No:3 06658 Bakanlıklar/ANKARA
HABERLEŞME ICtN TEL : 0-312- 425 16 49 - 425 16 32
ABONE SERVtSt
: 0-312-417 44 60/3505-3506
FAKS
: 0-312-419 41 11

Benzer belgeler