direnen filistin

Transkript

direnen filistin
Filistinli gençlerin eylem çağrısında Gazze ve Batı Şeria yönetimlerinden talepleri
15 Mart’ta Filistin’in birçok şehrinde yapılan birlik mitinglerine gençler yoğun bir şekilde katıldılar ve aşağıdaki talepleri dile getirdiler. Birlik eylemleri ile ilgili haber analiz
yazısını ikinci sayfada bulabilirsiniz.
• Batı Şeria ve Gazze hapishanelerindeki bütün siyasi tutukluların serbest bırakılması
• Hamas ve el Fetih’in birbirlerine karşı medya kampanyalarının sona erdirilmesi
• Bütün Filistinli grupların ortaklaştığı yeni ulusal bir hü-
kümet kurulması
• Filistin Kurtuluş Örgütü’nün bütün Filistinli grupları
içerecek ve Filistin’in özgürlüğü amacına odaklanmış bir
programda yeniden yapılandırılması,
• Tüm Filistinli grupların anlaştığı bir siyasi program oluşana kadar barış görüşmelerin dondurulması
• İsrail ile bütün güvenlik işbirliklerinin sona erdirilmesi
• Bütün grupların anlaştığı bir zamanda başkanlık ve milletvekilliği seçimlerine gidilmesi
İsrail’i kınıyoruz
direnen filistin
Barış Derneği’nin Filistin’le dayanışma bültenidir.
FHKC ve TKP’den ortak Libya açıklaması:
Barbarlığa ve ikiyüzlülüğe karşı çık!
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Türkiye
Komünist Partisi Libya’ya düzenlenen operasyonla ilgili olarak ortak bir açıklama
yaptı. Açıklamanın tam metni şöyle:
Emperyalizmin,
onun
kanlı
örgütü
NATO’nun Libya’ya karşı alçakça saldırısını lanetliyoruz.
Emperyalist barbarlığın propaganda makinesi tarafından “insani amaçlarla” ve “uluslararası hukuk”a uygun olarak gerçekleştirildiği iddia edilen bu müdahalenin tek bir
gerçek amacı vardır: Libya’nın ekonomik
zenginliklerinin ve jeopolitik konumunun
denetim altına alınması, yani emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmesi...
Libya halkının üzerine NATO bombaları
yağdırılmasına apar topar dayanak sağlayan “uluslararası hukuk” ve kurumlar,
Filistin halkının on yıllardır katledilmesi
karşısında neden bunca yıldır “çözüm”
üretememektedir?
Bu sorunun yanıtını, bölgemizde yaşayan
yoksul halklar çok iyi bilmektedir: Çünkü
o hukuk ve kurumlar, yalnızca emperyalizmin çıkarları söz konusu olduğunda hızla
çalışmakta ve yalnızca emperyalizm için
“çözüm” üretmektedir.
Libya halkına yönelik bu saldırı kabul
edilemez.
Libya halkının üzerine yağan bombalarla
Filistin’e atılanlar aynı kaynaktan gelmektedir. Bu saldırıya karşı tepki gösterilmemesiyle, Filistin’de yaşananlara tepki gösterilmemesi arasında fark yoktur.
İsrail’in Filistin’de işlediği cinayetlere karşı
“one minute” diyerek sözde “sert çıkış yapan” Türkiye Başbakanını Libya’ya karşı
emperyalist saldırıya tepki göstermeye, ayrıca Meclis’ten çıkarılan Libya tezkeresinin
derhal iptal edilmesini sağlayarak savaş
gemilerini geri çekmeye çağırıyoruz. Aksi
takdirde, AKP hükümetinin açık bir çifte
standartla hareket ettiği teyit edilmiş olacak
ve bu tutum halklarımız tarafından asla kabul edilemeyecektir.
Libya’ya yapılan müdahale ile eş zamanlı
olarak, İsrail’in Filistin halkına karşı saldırılarını yoğunlaştırması tesadüf değildir.
Daha önce Irak ABD ordusu tarafından işgal edilirken gördüğümüz de budur. Şimdi
bir kez daha, bir başka bölge ülkesi emperyalizmin orduları tarafından yerle bir edilirken, Siyonist İsrail devleti de Filistinlilerin
üzerine bombalarını yağdırmaktadır.
Libya’ya yapılan emperyalist müdahaleye
doğrudan ya da dolaylı destek veren bütün
hükümetleri protesto ediyor, bu hükümetleri emperyalizmin haksız müdahalesine
destek olmaktan derhal vazgeçmeye çağırıyoruz. Libya halkının değişim ve demokratik
ortamın gerçekleştirilmesi yönündeki meşru taleplerini destekliyoruz. Ancak değişim
emperyalistlerin ve işbirlikçilerin müdahalelerinin değil, bu ülkenin emekçilerinin ürünü olacaktır.
Bu kez, Libya’da ölüm kusan emperyalizmi ve onun kanlı örgütü NATO’yu
lanetliyoruz!
Halklarımızı bu barbarlığa ve ikiyüzlülüğe
karşı çıkmaya çağırıyoruz.
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
Türkiye Komünist Partisi
Mart 2011
Bu sayıda...
Yaklaşık iki aydan beri Arap ülkelerini saran ayaklanma
dalgasına karşı emperyalist ülkelerin başlangıçtaki tereddütlerini aşıp inisiyatifi ele geçirmiş oldukları, Libya’ya yönelik
müdahale ile ortaya çıktı. Libya’yı “Libya halkını ve muhalifleri
desteklemek” iddiasıyla bombalayan Batılı güçler, Yemen ve
Bahreyn’de ise iktidarların arkasında duruyorlar. Suriye’de
hükümetin istifasıyla sonuçlanan ayaklanmalar, Yemen ve
Bahreyn’de ise henüz durulmuş değil.
Mart ayı, ayaklanmaların Filistin halkında da etkilerinin
hissedildiği bir ay oldu. Filistin’de Hamas ve El Fetih yönetimleri üzerinden 2007’den beri devam eden Gazze ve Batı Şeria
temelli bölünmeye karşı halk, sol örgütlerin ve gençlerin inisiyatifi ile harekete geçti ve 15 Mart’ta Filistin’de bölünmeye
son vermeyi talep eden büyük eylemler gerçekleştirdi. İsrail’in
de yoğun endişeleriyle karşılanan birlik eylemleri, Filistin’deki
siyasi dengeleri değiştirerek siyasi özneleri tavır almaya zorladı. Bu sayıda Filistin’deki eylem sürecinin gelişimini ve bu
sürecin Filistin ve İsrail’deki etkilerini ele aldık.
Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları İsrail tarafından da
dikkatle izleniyor. Filistin’le yapılan “barış” görüşmelerini
de etkileyecek olan bu süreç, iddia edilenin aksine İsrail’in
Ortadoğu’da yalnızlaşmasına doğru ilerlemiyor. Ayaklanmaların İsrail açısından anlamı bu sayının bir başka yazısında
etraflıca irdeleniyor.
Ortadoğu’daki siyasi dönüşümler ve emperyalistlerin bu
süreçte etkisini arttırması, özellikle Mısır’daki iktidar değişimi
ile birlikte bu bölgede neredeyse bütün ülkelerde örgütlü olan
Müslüman Kardeşlerin siyasi geleceğini de belirlemeye başladı. Mısır’daki Müslüman Kardeşler, Hamas ve diğer İslamcıların yeni dönemdeki rolleri “Direnen Filistin”in yeni sayısının
bir diğer konusu.
Dünya’daki sol örgütler Kıbrıs’ta “Filistin Sorunu ve Filistin
Halkının Mücadelesiyle Solun Dayanışması” başlığı üzerinden
ve Ortadoğu’daki ayaklanmaları da değerlendirdikleri bir
toplantı düzenlediler. Dünyanın dört bir yanından gelen kırk
bir parti ve örgütün katılımıyla düzenlenen bu toplantı da bu
sayıda ele alınıyor.
ABD’nin BM’deki İsrail yerleşimlerine ilişkin vetosu, İsrail’in
Filistin’deki yeni yerleşim yerleri inşaatları, Kudüs’te patlayan
bomba, İsrail’in el koyduğu Mersin’den yola çıkan gemi ve
30. İstanbul Film Festivalindeki Filistin filmleriyle ilgili kısa
haberleri de yeni sayımızda bulabilirsiniz.
Dostlukla,
Barış Derneği
direnen filistin
Filistin halkı birlik için harekete geçti
Filistin halkı, 15 Mart’ta Filistin’de birliği sağlamak için meydanlardaydı. Yüz binlerin katıldığı birlik mitinglerinde
gençlerin katılımı dikkat çekiciydi. İsrail’in yoğun endişeleriyle, ABD ve AB’nin ilgisizliğiyle karşılanan mitingler,
Hamas ve El Fetih’i birlik için harekete geçmeye zorluyor.
Ocak ayının sonlarında El Cezire tarafından açıklanan ve Filistin Özerk Yönetimi’nin
işbirlikçiliğini açığa çıkaran Filistin Belgeleri, Filistin’deki direnişin önderliğine ve örgütüne dair tartışmaları da yeniden alevlendirdi. Bu tartışmalar, Ortadoğu’daki halk
ayaklanmalarının itkisiyle Filistinli gençlerin
önderlik ettiği Filistin’de bölünmeye son verip, birliği sağlamaya dönük bir kampanyaya dönüştü. 15 Mart’ta yüz binlerin katıldığı
birlik mitingleri ile devam eden bölünmeye
son kampanyası, Filistin siyasetindeki dengeleri sarsarken, İsrail yönetiminde de ciddi
endişelere yol açtı.
Filistin Belgeleri’nin açıklanmasının ardından, Mısır’daki halk hareketinin başladığı Şubat ayının başında Filistin Özerk Yönetimi, Eylül’den önce seçimlere gidileceğini
ilan etti. Akabinde, 2007 yılında Mahmut
Abbas’ın atadığı Selam Fayad’ın başbakanlığındaki Filistin kabinesi de istifasını
sundu. Mahmut Abbas, Fayad’ı daha geniş
tabanlı bir hükümet kurması için yeniden
görevlendirdi. Ortadoğu’daki isyan havasından ve açığa çıkan İsrail ile görüşmelerin negatif etkisinden kurtulmak amacıyla
atılan bu adımlar Filistin halkından fazla
destek bulamadı. Sorunun seçim ile çözülemeyeceği, öncelikle Oslo anlaşmalarıyla
başlayan barış görüşmeleri sürecinin ve
El Fetih’in yönetiminde bulunduğu Filistin
Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) yapılanması ve
siyasi programının yeniden ele alınması ge-
rektiği, Filistin’deki sol örgütler başta olmak
üzere, diğer örgütler ve halk tarafından da
paylaşılmakta. Dolayısıyla, Filistin Özerk
Yönetimi kabine oluşturmak konusunda
fazla bir yol alamazken, seçimlerin meşruiyeti de sorgulanır hale geldi.
Şubat ayında bölünmeye karşı görüşmeler ve eylemler de başladı. 18 Şubat’ta
ve 25 Şubat’ta Ramallah’da binlerce kişi
eylemlere katılırken, ABD’nin Birleşmiş
Milletler’de (BM) İsrail’in yerleşim yerleri
inşaatlarını kınayan tasarıyı veto etmesine
karşı Nablus’da 5 bin kişinin katıldığı bir
eylem gerçekleşti. 28 Şubat’ta Gazze’de
yapılan eyleme Hamas’ın güvenlik görevlileri müdahale etti ve 4 kişi gözaltına alındı.
Aynı gün Batı Şeria’da yapılması düşünülen
eylem, El-Fetih idaresinin eylem organizatörlerini toplaması nedeniyle gerçekleştirilemedi. Yine 7 Mart’ta Gazze’de yapılan
eyleme de müdahale oldu.
21 Şubat’ta 81 sivil toplum örgütü anlaşmazlıkların çözümlenmesi için rakip Filistinli örgütleri pratik adımlar atmaya çağırdı.
Bunun için, karşılıklı medya kışkırtmalarının
son bulması, ifade özgürlüğüne saygı gösterilmesi, vatandaşlık haklarının korunması
ve FKÖ’nün bütün ulusal hareketleri kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılması
gerektiği açıklandı. Şubat ayının sonlarında
bağımsız milletvekilleri, siyasi bölünmeyi
sona erdirecek seçenekleri konuşmak için
bütün örgütlere bir toplantı çağrısı yaptı,
2
ancak Hamas ve El-Fetih bu çağrıya bir yanıt vermediler.
Ortadoğu’daki kaynama durumu ve
Filistin’deki siyasi hareketlenme özellikle
Filistinli gençler üzerinde etkili oldu. Filistinli sol örgütlerin de içerisinde bulunduğu
gençlik hareketleri, 15 Mart tarihinde “Halk
bölünmeyi sona erdirmek istiyor” başlığıyla,
temel bazı talepler üzerinden Filistin’deki
birçok şehirde düzenlenecek miting çağrıları yaptılar. Özellikle, Hamas ve El Fetih’in
birliğe dönük hareketlenmeleri birbirlerine
karşı kullanma ve yönlendirme eğilimleri ya
da gövde gösterisine dönüştürme ihtimalleri, mitinglerde siyasi aidiyetlerin öne çıkarılmaması ve sadece Filistin bayrağı taşınması
gibi kuralları ortaya çıkardı.
14 Mart’ta El Fetih Gençlik Kolları, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Filistin
Halk Partisi (FHP), Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC), Feda Partisi ve Filistin Kurtuluş Partisi Ulusal Girişimi bir bildiri
yayınlayarak Filistin halkına eylem çağrılarını tekrarladılar. Mitingler yaklaştıkça, birlik
kampanyasının halkta yarattığı heyecanın
da etkisiyle Hamas ve El Fetih gösterilere
dönük tavırlarını değiştirerek eylemleri destekler bir pozisyon almaya başladılar.
15 Mart yaklaştıkça, Hamas ve İslami
Cihat’ın birlik kampanyasını kendi bünyelerinde, El-Fetih karşıtı bir kampanyaya
yönlendirme çabaları da yoğunlaştı. 11
Mart’ta Gazze’de düzenledikleri birlik mi-
direnen filistin
tingine sol örgütler katılmadı. Hamas’ın 15
Mart eyleminin düzenleyicileri ile çekişmesi
eylem gününe kadar devam etti, hatta eylem sırasında Hamas yandaşlarının yeşil
bayraklarla eyleme katılması nedeniyle, eylemcilerin önemli bir kısmı eylem meydanını değiştirdiler. Hamas’ın birlik eylemlerini
destekler söylemlerine rağmen, eylemlere
dönük tacizleri ve eylemci gençlere müdahaleleri devam etti.
Sancılı bir hazırlık sürecinin sonunda
3000 kadar genç Filistinli, Hamas’ın meydanı ablukaya almasına karşı bir önlem
olarak, 14 Mart günü Gazze Meçhul Asker
Meydanı’nda toplandı ve oturma eylemiyle
bölünmeye son mitingini başlatmış oldu.
Bunun üzerine Hamas’ın sözcüsü Sami
Abuzahri, meydanda bir basın açıklaması
yaparak, bölünmeye son verilmesini ve Filistin halkının taleplerini dile getiren mitingi
desteklediklerini açıklamak zorunda kaldı.
15 Mart’da yüzbinler
meydanlarda
15 Mart günü, yüz binlerce Filistinli ellerinde Filistin bayraklarıyla, Gazze, Ramallah,
Beytüllahim, Cenin ve El-Halil kentlerinde
bölünmeye karşı toplandılar. Eylemler, özellikle gençlerin yoğun katılımına sahne oldu.
Hamas yandaşlarının bayraklarıyla eyleme
katılarak, Gazze’deki eylemi yönlendirme
girişimi tepkilere neden olurken, sorunun
çözülememesi nedeniyle, eylemciler meydan değiştirerek, yürüyüşle El-Ketibe meydanına geçtiler. Hamas yönetimi Filistinlilere “eylemi 17.00’ye kadar bitirme” çağrısı
yaptı. Filistinlilerin çadırlar kurarak, oturma
eylemi yapması üzerine Hamas’ın güvenlik
görevlileri eylemcilere saldırarak meydanı
boşalttılar. Batı Şeria Ramalah’ta ise birkaç
küçük taciz olayının dışında, El-Fetih yönetiminin daha önceki günlerin aksine eylemlere müdahale etmediği gözlendi. Ramallah
Al-Manar meydanında bir grup eylemci,
birlik sağlanana kadar açlık grevine başladıklarını duyurdular.
Birlik için yüz binlerin meydanlara çıktığı
15 Mart eylemleri, Fetih ve Hamas’ı birlik
için açıklama yapma, en azından harekete
geçtiğini gösterme zorunluluğunda bıraktı.
Gazze’deki Hamas hükümetinin başbakanı
İsmail Haniye, birlik için Mahmut Abbas’a
Gazze’de ya da tercih ettiği başka bir yerde,
hemen kapsamlı ulusal görüşmelere başlama çağrısında bulundu, Abbas da birlik için
Gazze’ye gitmeye hazır olduğunu belirtti.
Aynı zamanda Batı Şeria’nın Nablus kentinde El Fetih, Hamas ve diğer Filistinli örgütlerin temsilcileri bir araya geldiler.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ise
birlik eylemleri ve sonrasında ortaya çıkan
birlik ihtimalinden rahatsız oldu. El Fetih
yönetiminin “hem İsrail ile hem de İsrail’in
yıkımını isteyen Hamas’la nasıl barış içinde
olacağını” anlamadığını söyleyen Netanyahu, son dönemde Avrupalı devletlerin
ardı ardına Filistin yönetiminin diplomatik
statüsünü yükseltmesi ve toplumda Filistin
davasına yönelik duyarlılığın artmasını “radikal İslam ile aşırı solun garip kaynaşımı”
olarak niteleyerek, Avrupa’da yeni bir anisemitizm dalgasının güçlendiğini öne sürdü. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ise
Netanyahu’nun politikalarını İsrail’in uluslararası düzlemde yalnızlaşmasının sorumlusu olarak eleştirdi. Filistin’de yüz binlerin
katıldığı birlik eylemlerinin batı basınında
ise diğer Ortadoğu ülkelerindeki hareketlenmeler kadar ilgi çekmedi. El Cezire kısa
bir haberle Filistin’deki 15 Mart mitinglerini
on binlerin katıldığı bir eylem olarak verdi.
Filistin’de birlik eylemleri devam ediyor.
Bu süreçte, El-Fetih yönetimi ve Mahmut
Abbas, El Fetih’in öncülüğünde ortak bir
hükümet kurulup seçime gidilmesini sağlamaya ve kendini aklamaya çalışırken,
Hamas da El-Fetih’i birlik önündeki engel
olarak göstererek sürecin önderliğini ele
geçirmeye çalışıyor. Gençlerin ve büyük kitlelerin katılımıyla birlik için hareketlenen Filistin sokakları, hem Fetih hem de Hamas’ı
eleştiren, barış sürecini ve direnişin örgütünü sorgulayan bir siyasi atmosferde, Filistinli sol örgütlere ağırlıklarını arttıracakları bir
dönemin işaretini veriyor. n
İsrail Filistin’in birliğini engellemeye çalışıyor
intifada döneminde artan bu tarz saldırılar, son yıllarda büyük oranda
azalmış ve son üç yıldır da hiç yaşanmamıştı.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu saldırılardan Filistinli direniş
örgütlerini sorumlu tutarken, en kısa zamanda yanıt vereceklerini söyledi.
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ve ana muhalefet partisi Kadima’nın
Başkanı Tzipi Livni de “teröristlere karşı güç kullanma” çağrısında
bulundu.
Filistinli direniş örgütlerinden hiçbiri Kudüs’teki saldırıyı üstlenmedi.
Gazze Şeridi’nden İsrail’e yönelik füze saldırılarının sorumluluğunu üstlenen İslami Cihad, Kudüs’teki patlamayla bir ilgisinin olmadığını açıkladı. Hamas da, son günlerde İsrail’le yaşanan çatışmaları sona erdirmeye
çalıştıklarını ve Kudüs’teki saldırıyla bir ilgisi olmadığını bildirdi. Filistin
Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ise saldırıyı kınadı. İsrail ordusu
saldırıdan bir gün sonra Gazze Şeridi’ne üç hava saldırısı düzenledi. Hava
saldırılarının ardından Filistinli gruplar da İsrail tarafına havan ve roketle
karşılık verdiler.
ABD Başkanı Barack Obama yaptığı açıklamada Kudüs saldırısını kınarken, İsrail’in hava operasyonlarında ölen Filistinliler için de başsağlığı diledi. “Terör için asla bir gerekçe sunulamaz” diyen Obama, “ABD,
sorumlu olan grupların bu saldırılara son vermesini belirtirken, her ülke
gibi İsrail’in meşru müdafaa hakkı olduğunun altını çizmektedir” dedi.
Türkiye’de Kudüs’teki saldırıyı kınarken, tarafları sükûnetin yeniden sağlanması için gayret etmeye çağırdı. Yeni Mısır yönetimi ilk kez İsrail’in
Filistinlilere dönük saldırılarını kınadı.
Filistin’deki birlik eylemlerine karşı İsrail Başbakanı Netanyahu’nun
rahatsızlıklarını dile getirmesinin ardından İsrail, Filistinli militanlarca
atıldığı iddia edilen füzeleri bahane ederek dört gün süreyle Gazze’yi uçak
ve havan toplarıyla bombaladı. Bu saldırılarda beş kişi öldü ve 27 kişi
yaralandı. Gazze Şeridi sınırında karşılıklı roket saldırıları bir kaç gün devam etti.
23 Mart’ta Kudüs’ün bir Yahudi mahallesinde kongre binasının önündeki otobüs duraklarına bırakılan çanta içindeki bombanın patlaması sonucu
bir kişi öldü ve 30’dan fazla kişi yaralandı. İsrail’e dönük 2000’deki ikinci
3
direnen filistin
Ortadoğu’daki gelişmeler İsrail için ne anlam taşıyor?
Ortadoğu’da sokağa çıkan
milyonların ülkelerindeki
ABD yanlılığını ve isyan
ettikleri diktatörlerin İsrail’le
ilişkilerini sorun etmemiş
olmaları dikkat çekici bir
gelişme. İsrail’i yeni
yönetimlerin olası
politikaları açısından
endişelendiren isyanlar, bu
yönüyle oldukça rahatlatıyor.
Ortadoğu’daki isyan dalgasını ve ortaya
çıkan yeni gelişmeleri dikkatle takip eden
bölge ülkelerinin başında İsrail geliyor. İsrail cephesinde sürmekte olan tartışmalar,
Ortadoğu’nun siyasi denklemlerinde meydana gelen bu hızlı değişimin, İsrail’e ve
İsrail-Filistin görüşmelerine nasıl yansıyacağına ilişkin net analizler yapılamadığını
gösteriyor. İsrail’de şu anda endişeler ve
beklentilerin birbirine karıştığı, daha çok
“bekleyiş” olarak özetlenebilecek bir tablo
hakim.
İsrail’de politikacıların ve siyasi gözlemcilerin Ortadoğu’daki gelişmelerin İsrail’e
nasıl yansıyacağına ilişkin kararsızlıklarının
kaynağında, ABD yönetiminin bu sürecin
ardından bölgede nasıl bir politika izleyeceğine dair kafalarda oluşan belirsizlik
var. Barack Obama yönetiminin İsrail politikasına uzun süredir duyulan güvensizlik,
bugünlerde ABD’nin Ortadoğu politikasının değişmekte olduğuna ilişkin kaygılarla
harmanlanmış durumda. ABD her ne kadar
Mısır’da ve Tunus’ta devrilen diktatörlerin
dostu olmuş olsa da, değişim bir kez kaçınılmaz hale geldiğinde onu “ABD düşmanı
olmayan” güçlerin eline teslim etmeyi başardığı görülüyor. Ancak bu güçler, ABD
düşmanı olmasalar da, İsrail’e karşı tutumlarının ne olacağı İsrail tarafında henüz bir
muamma. Bu noktada İsrail yönetimi açısından iyimser ve kötümser yorumların iç içe
girdiği görülüyor.
İslamcı hareketler
yükseliyor mu?
Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek, İsrail’in
bölgedeki en büyük dostlarından biriydi. Bu
dostu kaybetmek İsrail için ürkütücü oldu.
Ancak öte yandan Suudi Arabistan gibi eylemlerin rahatlıkla bastırıldığı bir ülkede gerici monarşinin gücünü koruması ve hatta
Bahreyn’de Şii halkın başlattığı ayaklanmaya askeri müdahalede bulunabilmesi, İsrail’i
en azından işlerin tamamen kontrolden çık-
Jerusalem Post yazarı Fabio R. Fiallo:
“Arap isyanında İsrail karşıtı sloganlar neredeyse hiç yoktu ve protestolar boyunca bir tek İsrail bayrağı bile yakılmadı.”
madığı konusunda rahatlattı.
Öte yandan Hüsnü Mübarek’in yerine
ilk seçimlerde Müslüman Kardeşlerin geçeceği yönündeki öngörüler, ABD’yi çok
fazla rahatsız etmese de İsrail’i ürkütüyor.
Bilindiği gibi Müslüman Kardeşler, Mısır’da
başlayan isyanın başından itibaren Batı
karşıtı, radikal mesajlar vermemeye özen
göstermişti. Şimdilerde partileşmekte olan
Müslüman Kardeşler, ılımlı ve sistem içi bir
alternatif olma yolunda adımlar atmaya devam ediyor. Yine de İsrail karşısında nasıl
bir tavır takınacakları konusunda İsrail yönetiminin duyduğu endişe sürüyor. Mısır’ın
İsrail-Filistin arasındaki arabuluculuğu ve
özellikle Gazze sınırını kontrol etmesi dolayısıyla Hamas yönetimi üzerindeki etkisi,
bu ülkeyi İsrail için her daim önemli kılmıştı.
Şu anda Müslüman Kardeşler-Hamas ilişkisinin nasıl seyredeceği konusundaki belirsizlik bile İsrail yönetimini rahatsız etmeye
yetiyor. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesi durumunda, İsrail Gazze’de
Hamas ve Lübnan’da ise Hizbullah’la karşı
karşıya gelecek.
Bu üç İslamcı örgütün, ABD ve İsrail politikaları birebir aynı olmasa da, ortaya çıkacak tablo İsrail’de şimdiden tartışma yaratmış durumda.
İran faktörü
Mısır’daki değişim özellikle Filistin sorununa
etkisi bakımından endişe yaratıyor olsa da,
İsrail’in tek kaygısı bu başlıkla sınırlı değil.
İsrail yönetimi en az Filistin meselesi kadar,
İran’ın bölgesel ağırlığındaki değişimle de
yakından ilgileniyor.
Lübnan’da Hizbullah’ın iktidarı ele
geçirmesi İsrail’i yeterince üzmüşken,
Ortadoğu’da İran’ın artan rolü bu üzüntüyü derinleştirebilirdi. Ancak İsrail şu anda
iki nedenle bu cephede rahat görünüyor.
4
Bunlardan birincisi, İran’ın kendi iç sorunlarının, Ortadoğu’daki ayaklanmalarla birlikte yeniden patlak verecek kadar hassas
hale gelmesi. İran muhalefetinin ayaklanmalardan esinlenme ihtimali, henüz zayıf
sonuçlar doğursa da, İran’daki molla iktidarını diken üstünde oturtmaya yetiyor. İkincisi ise, Bahreyn’e yapılan askeri müdahale.
Bahreyn’de Şii halkın, Sünni iktidara karşı
isyan etmesi İsrail’i en fazla endişelendiren
gelişmelerin başında geliyordu. Bahreyn’de
Şiilerden yana bir iktidar değişimi, bölgede
Şii İran’ın etkisinin tırmanması anlamına
gelecekti. Ancak İsrail’in imdadına Suudi
gericiliği yetişti. Suudi Arabistan askerlerinin
Bahreyn’e girerek isyanları kontrol etmeye
çalışması ve giriştiği katliamlar, İsrail’i İran’ın
etkisinin sınırlanması açısından en azından
şimdilik rahatlatmış gibi görünüyor.
‘İsrail bayrakları yakılmadı’
Ortadoğu’daki gelişmeleri İsrail’in çıkarları
açısından iyimser gözlerle analiz edenlerden Jerusalem Post yazarı Fabio R. Fiallo’un
eylemler hakkında şu söyledikleri dikkat çekici: “Her şeyden öte, her sorundan İsrail’i
sorumlu görme alışkanlığı ‘Arap sokaklarında’ çekiciliğini yitirmiş görünüyor. Arap
isyanında İsrail karşıtı sloganlar neredeyse
hiç yoktu ve protestolar boyunca bir tek İsrail bayrağı bile yakılmadı.”
Gerçekten de sokağa çıkan milyonların
ülkelerindeki ABD yanlılığını sorun etmemesi gibi, isyan ettikleri diktatörlerin İsrail’le
ilişkilerini de sorun etmemiş olmaları dikkat
çekici bir gelişmeydi. İsrail’i yeni yönetimlerin olası politikaları açısından endişelendiren isyanların, bu yönden oldukça rahatlattığını söylemek mümkün. En azından halkın
şu ana kadar yeni yönetimler üzerinde “İsrail karşıtı politikalar izlenmesi” yönünde bir
baskı yapmaması, İsrail’le ilişkilerin eskiden
direnen filistin
olduğu gibi sürdürülmesi konusunda yeni
iktidarları cesaretlendirecektir.
Filistin yönetimi ve barış görüşmeleri
Bütün bu gelişmelerin Filistin yönetimini
ve İsrail ile Filistin arasındaki “barış görüşmelerini” nasıl etkileyeceği konusundaki
belirsizlik, diğer başlıklardaki belirsizliklerden çok daha güçlü. Bu konuya gelindiğinde, bilinmeyen parametrelerin sayısı hızla
yükseliyor.
Her şeyden önce, yeni iktidarlarla ilişkilerini rayına oturtmaya çalışan bir ABD’nin
İsrail-Filistin sorununa nasıl yaklaşacağı
tam olarak bilinmiyor. ABD’nin sorunun bir
an önce kendi istediği şekilde çözülmesi ve
bir Filistin devleti kurulması yönünde politika geliştirmesi durumunda, İsrail’in bugüne
kadar sürdürdüğü “bildiğini okuma politikası” kısmen bozulabilir.
Ancak bu başlıkta daha önemli olan,
İsrail’in tam olarak nasıl bir Filistin yönetimi ile muhatap olacağını şu anda bilemiyor
oluşu. Filistin’de sonbaharda yapılacağı ilan
edilen seçimlerin Mahmud Abbas yönetiminin yüzünü güldürmesi biraz zor görünüyor.
Abbas yönetimi özellikle El Cezire’nin ele
geçirdiği “Filistin belgelerini’ yayınlamasından sonra zor durumda kaldı. El Fetih’in yalanladığı belgelerde Fetih’in Hamas’a karşı
İsrail yönetimi ile işbirliği içerisinde olduğu,
Doğu Kudüs topraklarını neredeyse tamamen İsrail’e bırakmayı kabul ettiği gibi çok
önemli ve Filistinliler açısından gerçekten
sarsıcı bilgiler yer alıyordu. Bu durum Filistin yönetiminin zaten azalmış olan desteğini
daha da fazla sarstı.
Öte yandan, Filistin halkının “Filistin’de
birlik” talebiyle başlattığı eylemler ve Hamas
ile El Fetih yönetimlerine bu yöndeki halk
baskısı, El Fetih’i olduğu kadar Hamas’ı
da zor durumda bırakmışa benziyor. Nitekim Hamas, Gazze’de seçim yapılmasına
hala direniyor. Geçtiğimiz hafta yapılan ve
Ortadoğu’daki eylemlerden esinlenen birlik
eylemlerine Hamas’ın sert bir şekilde müdahale etmesi de bu gündemin Hamas’ın
canını fazlasıyla sıktığını göstermişti. Tüm
bu tabloya bakan İsrail yönetimi, “barış
görüşmeleri” tekrar başlayacak olsa bile,
Filistin tarafındaki muhatabının kim olacağı
ve ne kadar güçlü olacağı konusunda kafa
karışıklığı yaşıyor.
Şu anki genel durumdan anlaşılan, Netanyahu yönetiminin Eylül ayına kadar durumu idare edecek bir politika yürüteceği.
Bu arada bölgede yaşanan gelişmeleri,
kendi açısından değerlendirecek olan İsrail, Filistin yönetiminin durumunu da daha
netleşmiş bir biçimde görmeyi umuyor.
Kesin olan bir başka nokta ise, Netanyahu
yönetiminin “barış görüşmelerini” çıkmaza
sokan yerleşim politikasından geri basacağına ilişkin herhangi bir ipucu vermediği.
İsrail işgalini genişletmekten geri durmaya
yanaşmıyor. Eylül ayı, hem Batı Şeria’daki
seçimler açısından kritik bir tarih; hem de
ABD, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve
Rusya’dan oluşan “Uluslararası Dörtlü” tarafından barış görüşmeleri açısından son
mühlet olarak tanımlanmış olması dolayısıyla önem taşıyor. n
Müslüman Kardeşlerden Hamas’a…
İslamcılar yeni döneme hazırlanıyor
Son günlerde tüm gözler emperyalist saldırganlığın açık hedefi olan Libya’ya çevrilse
de, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da son aylara
damga vuran siyasi dönüşümler dikkat çekici seyrine devam ediyor. Özellikle Mısır’daki
iktidar değişimi süreciyle Müslüman Kardeşler, HAMAS ve diğer İslami hareketlerin
geleceği, ABD dış politikasında İslamcılara
nasıl yaklaşılacağı, İsrail’in buna tepkisi gibi
tartışmalar gündemdeki yerini ve önemini
koruyor.
HAMAS “dışişlerine” açılıyor
Geçtiğimiz haftalarda HAMAS kabinesi,
Gazze’de yönetimi ele geçirdiği 2007 yılından bu yana ilk kez bir dışişleri bakanı görevlendirdi. Aynı zamanda planlama bakanı
da olan Muhammed Avad’ın bu göreve
getirilmesi, Ortadoğu’daki son gelişmelerle
yakından ilgili.
Şeriata dayalı resmi söyleminde sınırları
vs. ne olursa olsun hiçbir İsrail devletini tanımayan ve dolayısıyla onu tanıyan hiçbir rejimle ilişki kuramayacağı için de bir dışişleri
bakanına “ihtiyacı olmayan” HAMAS, yeni
dönemde yeni ihtiyaçlar tespit etmiş görünüyor. Yeni dönemde ABD’nin Ortadoğu
politikasında İslamcı hareketlerle işbirliğine
daha fazla alan açılacağına dönük sinyaller, HAMAS’ı da harekete geçirdi. İsrail’in,
bir yandan bölgede İran’a karşı Sünni bir
odağın öne çıkarılmasına destek olurken,
diğer yandan İslamcı hareketlerin etkisinin
artması konusundaki çekinceleri de bununla ilgili.
Fakat bu süreç sadece İsrail iç politikasında değil, Filistin iç politikasında da
5
gerilimlerle ilerliyor. HAMAS bir taraftan
İsrail’in elini güçlendiren Filistin içi ayrışmaları (Gazze-Batı Şeria ikiliği) aşmanın ve
ABD’nin politik yönelimini fırsata çevirmenin
peşinde. Filistin’de birlik hükümeti kurulması gündeminin bir nedeni de bu. Fakat öte
yandan bu hükümet pazarlıklarında “masada kaybetmemenin”, mevcut gücünü daha
da pekiştirmenin peşinde. Ve birlik hükümetinin kurulamamasının bir nedeni de bu!
Fetih-HAMAS pazarlığı daha çok su kaldırır. Fakat her halükarda HAMAS’ın kabine
açılımı, ABD -ve dolayısıyla İsrail- ile ilişkilerde daha “girişimci” bir dönemin; “dış işlerini” Fetih’e terk etmeme, muhataplardan
biri olma ve bölgede İslamcı hareketlere
açılacak alanı değerlendirme niyetinin bir
işareti.
Müslüman Kardeşler meselenin
özünü kaptı!
Direnen Filistin’in daha önceki sayılarında ve bu sayıdaki kimi yazılarda değindik.
Ortadoğu’da İslamcı hareketlerin iktidara
ortak edilerek, ABD ve hatta İsrail’in içine
girdiği açmazları çözme arayışında önemli
perdelerden biri Mısır’da oynanıyor. Siyasi varlığı ve tarihsel kökleri itibariyle pek
çok ülkeye yayılan, Mısır gibi bölgenin en
önemli ülkelerinden birinde siyasi etkisini
giderek artıran Müslüman Kardeşlerin üstleneceği rol, tüm bu süreçte özellikle önem
arz ediyor.
Mısır’daki iktidar değişimine karşı
İsrail’den yükselen eleştiriler arasında, Müslüman Kardeşlerin HAMAS’a destek olduğu iddiası sıkça dile getiriliyordu. İki örgüt
direnen filistin
arasında bir ilişki olduğu malum; fakat bu
ilişkide Müslüman Kardeşlerin “ağabeylik”
rollerinden biri de, genel olarak Ortadoğu
politikasında İslamcı örgütleri sahneye dâhil
etmek için, HAMAS’ın İsrail’i tanımama gibi
“radikal” politikalarını törpülemek ve Filistin
sorununda emperyalistler için daha uyumlu
bir muhatap haline getirmekti. Nitekim geçen sene bu aylarda Müslüman Kardeşlerin
resmi sitesinde yayınlanan bir makalede,
HAMAS’ın teröre karşı mücadelede önemli
bir müttefik olabileceğine dair tespitler yer
alıyordu. HAMAS üzerindeki baskının ve
Gazze’ye dönük ambargonun örgütü sert
çizgisini korumak zorunda bıraktığı söylenirken, HAMAS’ın daha esnek ve pragmatik
bir siyaset izlemesinin mümkün olduğu vurgulanıyordu. Ayrıca genel olarak bölgede
İslamcı hareketlere daha fazla alan açılmasının Batı’nın Arap halkları nezdindeki
imajını düzelteceği söyleniyordu. HAMAS
ile diyalogun Batılı hükümetlerin diğer İslami gruplar üzerindeki etkisini de artıracağı,
böylece İsrail’in güvenliğini, Irak’ın istikrarını ve terörle mücadeleyi kolaylaştıracağı
gibi “fırsatlara” da yer veriliyordu.
Müslüman Kardeşlerin emperyalistlere
gönderdiği “siz İslami hareketlere alan açın,
biz de size meşruiyet servisi sunalım” mesajları, Ortadoğu’daki ve Kuzey Afrika’daki
son gelişmelerin ardından daha geniş bir
uygulama sahası bulacak. Bu esnada bir
yandan “Batı”ya Sünni ve ılımlı İslami hareketlerin yükselişinin İran ve “radikal İslam”
karşısında emperyalistlerin elini güçlendireceği ve İsrail’in de işine yarayacağı mesajı verirken, diğer yandan da “ümmetin”
gözünde prestijini korumak için temkinli bir
çizgi izleyecek.
Bu bağlamda, son olarak, Müslüman
Kardeşlerin Libya konusundaki sessizliğine
dikkat çekelim. BM Genel Sekreteri, protestoya uğradığı Mısır ziyaretinde Müslüman
Kardeşlerle de görüştü. Örgütün internet
sayfasında konu bir haberle geçiştirilirken,
protesto olaylarına hiç değinilmemesi de
dikkatten kaçmadı. Öte yandan, Müslüman
Kardeşlerle örgütsel bir bağı olmamakla
birlikte, birkaç kez örgütte görev üstlenmesi için teklif götürüldüğü bilinen, İngiltere
ile yakın ilişkileri olan İslamcı “entelektüel” Yusuf el-Karadavi’den “fetvalar” geldi.
Mübarek’in görevden ayrılması üzerine,
Mısır’a dönen Karadavi, Libya’ya dönük
saldırının –İran’ın açıklamasının aksine- bir
“haçlı seferi” olmadığını açıkladı. Emperyalistlerin sıkça dillendirdiği Kaddafi’nin
halkını katlettiği için bu saldırıya maruz
kaldığı yalanını tekrarladı. Karadavi, ayrıca Bahreyn’de de Sünnilerin ayaklanan Şii
halkına destek olmaması gerektiğini açıklamıştı. Mısır bölgede Sünni İslamcılığın üssü
olmaya oynarken, Müslüman Kardeşlerin
temkinli çıkışlarına “bağımsız İslamcıların”
cüretkâr fetvaları eşlik edecekmiş gibi görünüyor. n
Sol örgütler Filistin halkı için
bir araya geldi
Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL) tarafından 25-26 Şubat günleri Lefkoşa’da “Filistin Sorunu ve Filistin Halkının Mücadelesiyle
Solun Dayanışması” başlıklı, Küba Komünist Partisi’nden, Dünya Barış Konseyi’ne,
Filistin Kurtuluş Örgütü’nden (FKÖ) Fransız
Komünist Partisi’ne dünyanın dört bir yanından gelen kırk bir parti ve örgütün katılımıyla uluslararası bir toplantı düzenlendi.
Toplantıda yaşanan krizlerin çıkmazında,
artan yabancı müdahaleler ile emperyalist
saldırganlığa, saldırıların İsrail’in kanlı politikalarının devamını sağlamaya yarayacağına, sol güçlerin siyasi çıkmaz içindeki
Ortadoğu’yu hedef alan emperyalist saldırılar karşısında pasif kalamayacağına tam
tersine bölge halklarının özgürlük ve adalet
mücadelesiyle dayanışma içinde olması gerektiğine vurgu yapıldı.
Filistinli delegeler, sundukları tebliğlerde,
İsrail işgalini bitirmek, Batı Şeria ve Doğu
Kudüs sömürüsünü durdurup Filistin’in bağımsız bir devlet olarak tanınması için İsrail
üzerinde baskı oluşturabilecek uluslararası
girişimler düzenlemek başta olmak üzere,
barışın sağlanmasına yönelik temel prensipler üzerinde durdular. Filistin Halk Partisi,
İsrail hükümeti ile müzakerelere oturmadan
önce yeni yerleşim inşaatlarının durması, 4
Haziran 1967 sınırları üzerinde yer alacak
bağımsız bir Filistin devletinin tanınması,
mülteci sorununun Birleşmiş Milletler’in
(BM) 194 numaralı kararına göre çözümlenmesi gibi ilkelerin çözüme ilişkin genel
çerçeveyi oluşturması gerektiğini söyledi.
FKÖ, İsrail’in Rabin suikastı dâhil 1993
Oslo görüşmelerinden bu yana her türlü barış sürecini engelleyerek Filistin halkı
üzerine saldırmaya devam ettiğini belirtti.
FKÖ İsrail’in yapılan anlaşmalar sonrası
yükümlülüklerini yerine getirmediğini söyleyerek Güney Kıbrıs başta olmak üzere 9
Latin Amerika ülkesinin Filistin’i bağımsız bir
devlet olarak tanımasının önemine işaret
etti. FKÖ’nün sunduğu ilkeler ve referans
kaynakları arasında Filistin sorununa ilişkin
alınan 242 ve 338 numaralı BM Güvenlik
Konseyi kararları, mülteci sorununa ilişkin
de BM Genel Kurul’unda alınan 194 numaralı karar yer aldı.
Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDKP), ABD’nin tam desteğini arkasına
alan İsrail’in yasal dayanaklarını elinden almak için halk direnişinin diplomatik baskılarla desteklenmesini istedi. İsrail’in devam
ettirdiği savaş suçlarından dolayı cezalandırılması ve kınanması gerektiğini söyleyen
FDKP, utanç duvarı ve yerleşim yerlerinin
inşası, Filistin halkı üzerine gerçekleştirilen
günlük saldırılar, Gazze ablukası, Filistinlilerin evlerinin yıkılması ile altyapının tahrip
6
edilmesi ve sivillerin gittikçe artan sayılarda
hapsedilmesi gibi örneklerle İsrail’de Filistin nefretinin her gün yeniden üretildiğini ve
bunun en büyük destekçisinin en son BM
Güvenlik Konseyi’nde yeni yerleşim inşaatlarını durdurma kararını veto eden ABD
olduğunu söyledi.
Dünya Barış Konseyi (DBK) sekreteri Iraklis Tsavdaridis, Filistin halkının İsrail saldırılarının yanında emperyalist güçler ve diğer
Arap devletlerinin soruna sırtlarını çevirmelerinin kurbanı olduklarını belirtti. İsrail’in
her geçen gün hem kendi yasalarını hem
de uluslararası hukuku çiğnemesi ve AB,
NATO ve ABD’nin bunu görmezden gelmesiyle uluslararası hukukun emperyalist ülkeler ve çok uluslu şirketlerin çıkarlarına göre
manipüle edildiğini hatırlattı.
Toplantıya katılan Yunanistan Komünist
Partisi merkez komite üyesi Yiannis Gkiokas, Filistin sorununun, emperyalist çekişme
ve tekelci çıkar mücadelesine sahne olan
Ortadoğu’yu doğrudan etkileyen uluslararası boyutlara sahip bir mesele olduğunu
söyledi. Bölgenin ABD ve AB gibi emperyalist merkezler arasındaki rekabeti derinleştirdiğini söyleyen Gkiokas, Rusya, Çin, İran,
Türkiye ve benzeri ülkelerin bölgede daha
etkin bir egemenlik alanına sahip olma arayışı içinde olduğunu, “one minute” çıkışı ile
Mavi Marmara’nın Filistin halkına barış ve
adalet getirmediğini, İsrail ile Türkiye’nin
karşı karşıya gelmesinin Türk burjuvazisinin bölgedeki rolünü genişlettiğini belirtti.
İsrail’in saldırılarını BM gözetiminde gerçekleştiğini söyleyen Gkiokas, önerilerinde
Filistin halkıyla dayanışma etkinliklerinin
artması, askeri ve siyasi anlaşmaların dondurulması için devletler üzerinde baskı uygulanması ve Filistin Halkıyla Dayanışma
Günü’nün her yerde kutlanması gibi girişimler üzerinde durdu.
Türkiye’den Türkiye Komünist Partisi’nin
(TKP) katıldığı toplantıda merkez komite üyesi Aydemir Güler, Filistin sorununun
önemli bir süreçten geçtiğini ve çözümün
bir pazarlık değil emperyalizm ve siyonizme
direniş meselesi olduğunu belirterek, halkın
yanında olmanın, halkla her türlü bilgi ve
planı paylaşarak kitleleri örgütlemenin barışın en meşru yöntemi olduğunu söyledi.
Güler, Davos ve Gazze yardımı olaylarının,
Türkiye’nin anti-emperyalist, anti-siyonist ve
anti-amerikan bir güç olarak algılanmasına
yol açtığını, ancak Türkiye’nin emperyalizme olan bağlılığının unutulduğunu söyledi.
ABD’nin bölgede kitleler tarafından nefret
edilen ikinci bir İsrail istemediğini, saygı
gören bir İslam ülkesinin bölgedeki ülkeler
üzerinde Amerikan senaryolarını gerçekleştirmede daha etkin olacağını belirtti. n
direnen filistin
Geçen aydan kısa haberler...
Obama Yönetimi, BM’deki ilk
vetosunu İsrail için kullandı
Obama hükümeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde oylanan İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yeni yerleşim yerleri
inşaatlarını kınayan tasarıyı 18 Şubat tarihinde veto etti. 15 üyeli konseyde ABD
haricindeki diğer üyeler evet oyu kullandılar. Tasarıda Yahudi yerleşimlerinin yasadışı olduğu ve Ortadoğu’da adil, kalıcı
ve kapsamlı bir barış önünde büyük engel
oluşturduğu belirtilirken, Filistin topraklarını işgal ettiği kaydedilen İsrail’in derhal
ve tamamen tüm Yahudi yerleşimlerini
durdurması talebinde de bulunuluyordu.
ABD vetosuyla reddedilen tasarıyı BM’de
100’den fazla ülke destekliyordu.
Oylamayla ilgili bir basın toplantısı düzenleyen ABD’nin BM Temsilcisi Büyükelçi
Susan Rice, “ABD olarak İsrail’in bölgedeki
yerleşim faaliyetlerinin meşruiyetini reddettiklerini ama bu tasarının İsrail-Filistin barışına katkı sağlamayacağını” söyledi. Rice,
“Bizim yargımız, bu tasarının tarafları müzakere ve anlaşmaya yakınlaştırma amacına hizmet etmeyeceği, tam tersine iki tarafın da pozisyonunu zorlaştıracağı yönünde
olmuştur” diye konuştu. İsrail Başbakanı
Benyamin Netenyahu Obama’nın veto
kararını takdir ederken, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın sözcüsü Nebil Ebu
Rudeyda, “ABD vetosunun Ortadoğu’da
durumu daha karmaşık hale getireceğini”
söyledi. ABD’nin vetosu, Filistin’de binlerce
kişinin katıldığı gösterilerle protesto edildi.
Lieberman’a tutuklama girişimi
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman
İsrail-AB Ortaklık Konseyi’nin ardından
ortak basın toplantısına katılmak üzere
salona girdiğinde İrlandalı gazeteci David Cronin, kürsünün önüne gelerek “Bu
bir vatandaş tutuklamasıdır” diye bağırdı.
AB dönem başkanı Macaristan’ın Dışişleri
Bakanı Janos Martny’nin şaşkın bakışları altında korumalar tarafından salondan
çıkarılan Cronin, “İsrail’in ırkçı bir rejim
olduğunu” belirtti ve “Filistin’e özgürlük”
diye bağırdı.
Yeni Mısır Dışişleri Bakanı:
Gazze kuşatması hukuka aykırı
Mübarek iktidarının devrilmesinden sonra
kurulan geçici yönetimin atadığı Mısır Dışişleri Bakanı Nebil El-Arabî Eş-Şuruk gazetesinde yayınlanan makalesinde Gazze’ye
uygulanan kuşatmanın uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledi ve Gazze’ye
uygulanan ambargonun yeniden gözden
geçirilmesini istedi. Eski bir diplomat olan
El-Arabî, 1978 yılında Mısır Dışişleri Bakanlığında hukuk komisyonunun başkanı olarak Mısır’ın İsrail Devleti’ni tanıdığı
Camp David görüşmelerine katılmıştı.
Yerleşim Yerleri
12 Mart gecesi İsrail’in Batı Şeria’daki Itamar yerleşiminde yaşayan beş kişilik bir yahudi aile öldürüldü. Anne ve babanın yanı
sıra ailenin 11 ve 3 yaşındaki çocukları ile
bir kız bebeğin cesetlerini gençlik kampından dönen ailenin 12 yaşındaki oğulları
buldu. İsrail ordusu cinayetleri yerleşimlere
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas saldırıyı “ahlaksızca düzenlenmiş, aşağılık ve
insanlık dışı” olarak nitelendirdi. Abbas,
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile
saldırının ortaklaşa soruşturulması konusunda görüş birliğine vardıklarını da belirtti. Abbas, bundan sonra terör saldırılarının
devam edeceğini beklemediğini ve buna
izin vermeyeceklerini dile getirdi. Hamas
ve İslami Cihat dahil hiçbir Filistinli örgüt
cinayetleri üstlenmedi.
1967 yılında İsrail’in Batı Şeria’yı işgal
etmesinden itibaren devam eden İsrail’in
yeni yerleşim inşaatları, BM’de alınan birçok kınama kararına rağmen devam ediyor. Şubat ayında Kudüs Belediyesi, Doğu
Kudüs’te 124 konutluk inşaat projelerine
ve 14 apartmanın inşa edilmesine onay
verdi. Ayrıca, Mart ayı içerisinde İsrail
mahkemesinin yerleşimlerle ilgili aldığı
yeni bir karar da, İsrail’in yerleşim yerleri
politikasını göstermesi açısından ibretlik.
Mahkeme, Doğu Kudüs’de yahudi yerleşimlerinin giderek çoğaldığı bir mahallede
yaşayan Filistinlileri evlerini aşırı sağcı Yahudilerle paylaşmaya mahkum etti. Yaklaşık 60 yıldır bu evde yaşayan Hamdallah
ailesi, yerleşimcilerin hileyle kendilerini evden atmaya çalıştığını belirtti.
İsrail Mersin’den kalkan
gemiye el koydu
sızan Filistinli teröristlerin gerçekleştirdiğini söyledi. Saldırıdan sonra İsrail ordusu
kapsamlı bir insan avı başlattı. Şehrin çeşitli yerlerinde kontrol noktaları oluşturan
ordu, yerleşimlere yakın köylerde tek tek ev
aramaları yaparken birçok kişiyi de gözaltına aldı. Bir kaç ay önce, Itamar çevresinde öldürülen iki Filistinlinin akrabalarının
evleri basıldı ve bu kişiler gözaltına alındı.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu,
saldırıdan sonra, atılacak adımları görüşmek üzere bir komite topladı ve Filistin
Yönetiminden yardım istedi. Netanyahu,
“saldırının İsrail’i Batı Şeria’da Yahudiler
için yeni yerleşim birimleri inşa etmekten
alıkoyamayacağını” söyledi. Netanyahu
“toplantıda bakanlarının Maale Adumim,
Ariel, Kiryat Sefer ve Etzion yerleşim bloğunda yeni evlerin inşası için yetki verdiklerini” söyledi. Haaaretz gazetesi ilk etapta 500 yeni evin inşasının planlandığını
bildirdi.
Öldürülen aile üyelerinin cenaze törenlerinden sonra birçok şehirde protesto eylemleri gerçekleştirildi. Nablus’ta Filistinlilere ait beş araç yakılırken, Ramalah’da
Filistinlilere ait tarım arazileri ateşe verildi.
7
Mersin limanından kalkan ve İsrail sahillerinin 200 mil açıklarında yol alan Liberya
Bandıralı bir gemiye İsrail Ordusu operasyon düzenleyerek el koydu. İsrail ordusu,
geminin Gazze’ye silah taşıdığını iddia etti.
Gemideki bazı konteynerlerde, füze ve ha-
van mermilerinin de dahil olduğu 50 ton
silah ele geçirildiği açıklandı. Türkiye’nin
olayla bir bağlantısının olmadığı belirtilirken geminin iki gün önce Mersin limanından hareket ettiği söylendi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise yaptığı
açıklamada gemide ele geçirilen silahların
“İran kaynaklı” olduğunu ileri sürdü. Netanyahu, “Kesin olan bir şey var, silahlar
Suriye’deki bir aktarma istasyonu aracılığıyla İran’dan” dedi. Gemiye el konulması
için kendisinin talimat verdiğini söyleyen
direnen filistin
Geçen aydan kısa haberler...
Netanyahu, silah kaçakçılığını önlemenin
hem hakları hem de görevleri olduğunu,
gemiyle ilgili ülkeleri de durumdan haberdar ettiklerinin altını çizdi. Türkiye’den
konu hakkında bir açıklama yapılmadı.
İsrail üçüncü intifadaya karşı
Facebook’a başvurdu
İsrail Diplomasi ve Diaspora Bakanı Yuli Edelstein sosyal paylaşım sitesi
Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg’e
bir mektup göndererek “üçüncü intifada”
çağrısı yapan Filistinli bir grubun sayfasını kaldırmasını istedi. Anadolu Ajansı’nın
Ynet sitesine dayandırdığı haberine göre
Edelstein, Zuckerberg’e mektubu resmi
sıfatıyla değil, “ifade özgürlüğü değerlerini paylaşan biri” olarak gönderdiğini ve
“ifade özgürlüğü ile tahrik hürriyeti arasında belirgin bir fark olması gerektiğine
inandığı”nı belirtti.
Filistinlileri İsrail’e karşı 15 Mayıs’ta
“üçüncü intifada” başlatılmasına çağıran
ve 350 bin üyeye ulaşan sayfa, bu başvuru üzerine Facebook tarafından kaldırıldı. Söz konusu tarih, İsrail’in kuruluşunu
“felaket” olarak tanımlayan Filistinlilerin
“Nakba Günü”nün yıldönümüne denk
geliyor. Firma sözcüsü, sayfada sürekli
olarak şiddet içeren çağrılar yapıldığı için
bu kararın alındığını açıkladı. Sayfanın
kapatılmasından sonra Filistin davasıyla
ilgili diğer Facebook gruplarında, sosyal
paylaşım ağını boykot çağrıları yapılmaya başlandı.
du. 1600 kişi üzerinden gerçekleştirilen
ankete katılanların 400’ü Arap kökenli
İsrailli olmasına rağmen ankete katılanların % 45’i Arap kökenli İsraillilerin mecliste temsil edilmesine karşı olduklarını
söylediler.
İstanbul Film Festivalinde
Filistin filmleri
2-17 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan 30. İstanbul Film Festivali’nde,
İsrail ve Filistinli yönetmenlerin ortak yapımı “Kahve-Gerçekle Hayal Arasında”
adlı film ile Birleşmiş Milletler’deki gösterimi tartışmalara neden olan “Miral”
gösterilecek.
“Kahve-Gerçekle Hayal Arasında”
İsrailli yönetmen Yael Perlov’un onbir
İsrailli ve Filistinli yönetmeni kahve kavramından esinlenen sekiz kurmaca ya da
belgesel film için bir araya getirdiği bir
proje. Filmlerin yapımı sırasında öğrenci
yönetmenler çeşitli toplantılarda bir araya
gelip İsrail ve Filistinlilerden oluşan karma ekiplerle çalışmış.
“Miral” Amerikalı Yahudi oyuncu ve
yönetmen Julian Schnabel’in “Kelebek ve
Dalgıç”’tan sonra çektiği ikinci uzun metrajlı film. Filistinli gazeteci Rula Jebrael’in
kendi romanından hareketle senaryosunu
yazdığı ve gerçek olaylardan esinlenen bu
filmin ilk gösterimi BM Genel Kurulu’nda
yapıldı. Sean Penn, Robert De Niro, Josh
Brolin ve Steve Buscemi’nin de Julian
Schnabel’e destek için katıldığı gösterim,
İsrail’in BM’deki Daimi Temsilci Yardımcısı Haim Waxman tarafından siyasi bir
filmin BM’de gösterilmesi nedeniyle yoğun itirazlarla karşılandı.
Filmde İsrail’de yetimhanede büyüyen
bir Filistinli kızın yaşamı üzerinden İsrail
Filistin çatışması anlatılıyor. Film, Amerikan Yahudi Komitesince “İsrail aleyhtarlığıyla” suçlanıyor. Filmin yönetmeni
Schnabel ise filminin sevip inandığı İsrail’e
zarar vermeyi değil korumayı amaçladığını, eğer diğer tarafı dinlemezlerse asla
barışa sahip olamayacaklarını söylüyor.
“Miral” de, yetimhanede büyüyen Filistinli kızı “Slumdog Millionaire”’in başrol
oyuncusu Hintli Freida Pinto canlandırıyor. Filmde ünlü Filistinli aktris Hiam
Abbas’da rol alıyor.
İsrail gençleri
çözümsüzlükten yana
İsrail’den Makroekonomik Politik Merkez
ile Alman Friedrich Ebert Vakfı’nın İsrailli
gençlere dönük yaptığı bir ankette, gençlerin % 75’i Filistinliler ile yapılan barış
görüşmelerinin sonuç vermeyeceğini,
Filistinliler ile yaşanan halihazırdaki çözümsüzlük durumunun devamından yana
olduklarını ifade ettiler. Ankete katılan
21 ile 24 yaş arasındaki gençlerin %70’i
güvenlik ihtiyaçları ile demokratik isteklerin arasında çelişki olduğu durumlarda,
güvenlik ihtiyaçlarının demokratik taleplerden daha önemli olduğunu ve demokrasinin kısıtlanması gerektiğini savun-
İstiklal Cad. Gazeteci Erol Dernek Sok. Hanif Han. No:11 Kat:4 Da:5 Beyoğlu - İSTANBUL
(İstanbul Yeni Melek Gösteri Merkezi Yanı) Tel: +90 (212) 252 13 76
www.barisdernegi.org [email protected]
8

Benzer belgeler