serçesme

Transkript

serçesme
SERÇESM
¸ E
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
BU SAYIDA
FELSEFEMÝZÝ DOÐRU OKUYALIM
AHMET KOÇAK Haberler - Söyleþiler
Taþdelen Cemevi Tapu Töreni
Selahattin Özel’le Söyleþtik: Siyasallaþma
Sürecini Baþlatmalýyýz
Ali Naki Ulusoy Hakk’a Yürüdü
ESAT KORKMAZ
Çalçakýrlar’da Hýdrellez
Cemi
FÝKRET OTYAM Çareyi Bu Can Bulduysa Namerdim..
ESAT KORKMAZ Pandora’nýn Kutusu
YAÞAR SEYMAN Gönül Galerim ‘Duygu’suz...
ÝSMAÝL KAYGUSUZ Yazýlý Temel Kaynaklar-Bölüm II
ÝSMAÝL BÜYÜKAKAN Nabi Yaðcý’nýn Yazýsý Üzerine
ÝLHAN CEM ERSEVEN Törenlere Doðru
KENAN FURAT Yol Eri Olan Aracýsýz Görüþür
FUAT BOZKURT Gösterge Bilim Açýsýndan ALevilik
HAÞÝM KUTLU Hakk’a Yürüyen Can için Erkan - III
ÝSMAÝL AYDOÐMUÞ Halkbilim ve Nejat Birdoðan
AYHAN AYDIN Mürebbi Hamza Tanal ile Söyleþi
GÜLÇÝN AKÇA Sivas Kanlý Sivas’lýða Devam Ediyor
BASIN AÇIKLAMALARI ABF, AABK, PSAKD
VEYSEL KAYMAK Harmancý’nýn Mantýðý
HASAN HARMANCI Bir Kitap: A. Yalçýnkaya,
Pas, Aleviliðe Ýhanetin Soyaðacý
AYLIK DERGÝ
Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz
Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.
adýna Ahmet Koçak
Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak
Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54,
Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul
Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635
E-posta: [email protected]
Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,
Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00
Yayýn Türü: Yerel - Süreli
FÝYATI: YTL 3 / € 3 / £ 3
HAZ-TEM 2006 SAYI:
ISSN 1304-986
9 771304 986000
22
Eskiden en büyük günah
Gökyüzü’ne (Tanrý’ya) karþý iþleniyordu;
þimdi ise günahlarýn en büyüðü
Yeryüzü’ne (insana-insanlara ve doðaya) karþý iþleniyor.
Her Alevi Hak-Hakikat Arayýcýsýdýr
Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni
A
levi felsefesinde Hak, yokluktaki, hiçlikteki “Mutlak Tanrý”nýn, “güzelliðin
görülmeye olan eðilimi” sonucu “dönüþüme” uðramasýyla beliren ve kendi
ayrýmýnda olan “gizil tanrý”dýr. Vahedet-i mevcutçu tasavvuf, Tanrý-doða-insan iliþkisini: Tanrý’dan çýkýp yeniden Tanrý’ya dönen bir çevrim üzerinde
açýklar. Tanrý’nýn kendi özünden fýþkýran, taþan ýþýðýn dönüþümler geçirerek
ve bu yolla kendi kendine yabancýlaþarak evrende, gözle görülebilir biçimler aldýðýný savunur. Tanrý, madde ve eþyanýn; hareketin, hareket soyutlamasý olarak zamanýn var olmasýndan önceki mutlak yokluk/hiçlik durumunda, kendi kendisinin tanrýsý iken, insanlar için
düþünülmesi/algýlanmasý güç bir öze sahipti. Mutlak yoklukta/hiçlikte, yokluðu, hiçliði
tartýþmak anlamsýz olduðuna göre, bu aþamada bir “tanrý” varlýðýndan söz etmek Alevi
felsefesi açýsýndan üretici deðildir. Çünkü Tanrý bu konumda, kendi kendisinin bilincinde;
kendi içindeki sonsuz olanaklarýn, yeteneklerin ve güçlerin ayrýmýnda deðildir.
Çevrimin hareket ettirici ilkesi olan “güzelliðin görülmeye eðilimi” sonucu Tanrý, sonu
olmayan bir yokluðun/hiçliðin içinde kendine bakacak göz ve vecde gelecek bir gönül istedi; iþte ýþýksal taþma bu gereklilikle baþladý. Bu gerekliliðin belirmesi ile mutlak yokluk,
hiçlik, olanaklý yokluk/hiçlik durumuna dönüþtü. Tanrý, kendi kendisiyle ilk kez yabancýlaþtý; kendi bilincine ilk kez vardý; evrenin, bütün ruhsal ve maddesel þeylerin yaratýlmasý
için gerekli kaynaðý içinde taþýdýðýnýn ayýrdýna ilk kez ulaþtý. Kiþilik kazandý; önce Tanrý
iken þimdi Hak, Hakikat, Gerçek ya da Aþk oldu.
Alevilik-Bektaþilikte “hakikat”, Hakk’ýn yol erinden özelliklerini alarak yerine kendi
özelliklerini koymasýyla elde edilen “þey” ya da düþünceyle doðanýn eðiliminin “uygunluðu”, ötesinde varlýðýn “özü, caný, ruhu” olarak algýlanýr.
Hakikat bir ilham makamýdýr. Ýlham, kulun kendi isteði, gücü ve çalýþmasýna baðlý olmaksýzýn, doðrudan Tanrý vergisi olarak kalbe atýlan, gönle doðan anlam, sezgi, bilgidir.
Akýl ve duyularýn aracýlýðý olmaksýzýn, tanrýsal gerçeklerin ve sýrlarýn, varlýk ve olaylarýn içyüzünün, velinin gönlüne doðmasý biçiminde algýlanýr. Ýlham, ancak arýnmýþ gönüllere iner.
Akýl ve duyu yanýlgýlarýndan uzak olduðu için, ilham’da aldanma ve yanýlma payý yoktur.
Akýlla çeliþir gibi görünen bu durum aslýnda bir görüntüdür. Þeriat ve tarikat kapýlarýnda akýlla donanan ve artýk fazlaca bir düþünme eyleminde bulunmadan da akýlla gidilen
sürecin sonuçlarýna ulaþabilen insan, üretici insandýr. Bu üretici insan marifet kapýsýyla birlikte ve inanç kanalýnda, Hakk’la Hak olmayý amaçlayan bir varlýk olarak öne çýkar.
Sezgileriyle yürüyor gözükür. Daha doðrusu genelde marifet kapýsýyla, özelde hakikat kapýsýyla Tanrý yolundaki yol eri; inanç varlýðý ile somut varlýðýnýn üst üste örtüþmesi sürecinde,
normal insanlardan farklý kimi yetilerle, doðaüstü güçlerle donanmaya baþlar. Bu durum,
halk adýna, topluluk adýna kimi yükümlülükleri yüklendiðini gösterir. Yüklendiði yükümlülüðün gücü, birey gücünün üstünde olduðundan, üstelik bu yükümlülük akýlla/mantýkla
çeliþen zaman ve mekânda gezdirildiðinden, bakýldýðýnda duyular ötesi bir kanalda ilerleniyormuþ izlenimi uyandýrýr. Aklýn altyapý görevi üstlendiði bir zeminde; toplumsal güç,
inanç yaratýsý biçiminde öne çýkar.
Gizli, örtük ve perdelenmiþ olan ve toplumsal güçle giydirilmiþ durumda bulunan tanrýsal gerçeði açýða çýkarmak, hakikat kapýsýndaki can ehli için bir tür “keþif” olarak algýlanýr.
Tanrý’nýn kendine baðýþladýðý esin kaynaðý ile sýradan insanlara kapalý olan gerçekleri
kavrayabilir. Böylesi bir durumda Hakk’la arasýndaki perde ortadan kalkar. Yol erinin, gizli
hakikatý açýða çýkarmasý üç aþamada gerçekleþme olanaðýný bulur:
1. Aklýný kesin kanýt kullanarak, Tanrý hakkýnda kesin bilgi sahibi olma (muhadara-ilm elyakin): Muhadara, gönlün Hakk’ýn huzurunda olmasý durumunu anlatýr. Muhadara-ilm el
yakin ise yol erinin, bâtýni bilginin birikmiþ biçimi olarak algýlanan “gönül” yoluyla önce
kendini, sonra ekendi özünde Tanrý’yý bulamasýný dile getirir.
(Devamý 2. Sayfada)
¸ E
SERÇESM
(Baþtarafý 1. Sayfada)
2. Açýklama
ve bilim yoluyla bilme (mükâþefe-ayn el-yakin): Sezgiye dayanan bilgi yolu;
bu yolla tanrýsal sýrlarýn hakikat ehline görünmesi hali; Tanrý sýrlarýný sevgi ve baðlýlýk yoluyla elde etme yöntemi ya da Tanrý’yý gönül
gözüyle görme. Ve
3. Tanrý vergisi olan bir esinle aracýsýz bilme
(müþahede-Hakk ül-yakin): Tanrýsal sýrlarý ve
tecellileri seyretme, bu yolla tanrýsal âlemi
görme. Hak ül-yakin, bilginin en yüksek aþamasý olarak algýlanýr. Evrenin tüm sýrlarýný, yaþamýn anlamýný, önemini, deðerini kavrama
makamýdýr; burada yol eri, olgunluða ulaþmýþ
sayýlýr; onun için bütün gizlilikler açýlýr, gerçekleri örten perdeler kalkar; gerçeklerin gerçeði yüce varlýkla, Tanrý’yla karþý karþýya gelme olanaðýna kavuþur.
Görüldüðü gibi Hakk’la Hak olan insan-ý
kâmil; zaman ve mekândan baðýmsýzdýr. Buna
karþýn insan-ý kâmil dýþýnda kalan her þey, yani
Tanrý’nýn birliðinin dýþýnda kalan çokluk, çokluðun oluþ ve yokoluþ yasalarý, zaman ve
mekân kalýplarýna baðýmlýdýr. Ýnsan-ý kâmilin
bu özelliði onun, Hakk’tan halk’a indiðinde
yeteneðini/yorumunu kutsayacak olan inanç
yanýný oluþturur. Ýnancýn çizdiði yuvada, ilahi
nurun tecelli edip nefsin ölmesiyle bir gönül
yaþamý baþlar. Böylesi bir gönül yaþamý süren
mürþidin, gönülleri ferahlandýran manevi gücü,
nefes olarak algýlanýr. Nefesiyle bir mürþit þunlarý anlatmak ister:
A. Bizler, bizi ebedi gerçeðin özüne götüren
birlik dolusunu içtik, bu nedenle þaraba gereksinmemiz kalmadý. Asýl gerçeðe, ebedi gerçeðe
ulaþarak Hakk’a kavuþtuk; bunun için mihraba
gereksinmemiz kalmadý.
B. Bizim yolumuzda canýn önemi yoktur, biz
cananý arýyoruz. Gönlü Kâbe bilir, gönüle ulaþma yolunun kurallarýna uyarýz. Biz; bu nedenle
insana secde ederiz; bizim için bundan baþka
bir ibadet biçimi yoktur.
C. Kuran’ýn gerçeklerini ortaya çýkaran bizleriz. Biz Kuran’ý insanýn yüzünde bulur ve oradaki Kuran’ý okuruz. Bize baþkaca bir Kuran
gerekmez ve
D. Bizler, ebedi gerçekler peþinde koþmaktan
yanýp yakýnan ama yýlmayan insanlarýz. Ezelde
evet dedik ve bu sözümüzden asla dönmeyiz.
Biz zaten meleklerle dostuz. Bu nedenle günah-sevap melekleri bizim günahýmýzý-sevabýmýzý yazmayý býrakmýþtýr.
„
EY ALEVILER, ÇOCUKLARÝNÝZÝN ZORUNLU DIN DERSINDEN AYRÝ TUTULMASÝNA
ÇARE BULUNDU:
“ALEVÝLER BEN MÜSLÜMAN DEÐÝLÝM DÝYE DÝLEKÇE VERÝRLERSE
ÇOCUKLARI BU DERSÝ ALMAK ZORUNDA OLMAZ...”
Çareyi Bu Can Bulduysa Namerdim,
Çareyi T.C. Milli Eðitimi Ýlgilileri Buldu!...
Fikret Otyam
4 TEMMUZ 2006 tarihli Hürriyet Gazete’sinin birinci sayfasýnda mavi zemin içinde tastamam
sekiz sütunluk bir baþlýk:
“Alevilik Kararý
Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi, Alevi Çocuklarýn Zorunlu Din Derslerine Katýlmalarýnýn
Ýnsan Haklarýna Aykýrý Olduðuna Karar Verdi”
Hürriyet’in bu özel haberinin sahibi Zeynel Lüle. Kutluyorum ve baþlýðýn içeriðini özetle alýyorum:
“Okullardaki zorunlu din dersi uygulamasý, Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi’nin din ve vicdan özgürlüklerini garanti altýna alan 9. maddesine aykýrý bulundu. Kararýn sonbaharda açýklanmasý bekleniyor.”
Eski kafa kaðýdýmda “Dini: Ýslam-Mezhebi: Hanefi” yazar! Yazan katibin suçu ne, birisi demiþ
böyle yaz! Bin kere yazdým, bin kere orada burada/yurt içinde ve dahi yurt dýþýnda açýkladým renkli ve renksiz basýnda, TV’lerde, altý yedi yaþýndan beri Aleviliðe ve Bektaþiliðe neden vurgun
olduðumu, artýk yenilemeyeyim burada.. TC Milli Eðitim Bakaný muhterem de týpký bu can gibi,
dini Ýslam, mezhebi Hanefi!. Bu can zorunlu/dayatmalý din dersine tastamam karþý, Alevi inançlý
canlara illa Hanefi fýkhýný öðrenmeleri yolunda uðraþlara ne þekilde olursa olsun asla kabul etmiyorum, isyanla karþýlýyorum. Peygamberimizin “Dinde zorlama yoktur” buyruðuna karþýn bunu
yapanlar resmen ve alenen yobazdýr!..
Ne demek yobaz? Ýþte yanýtý: Türk Dil Kurumu/Türkçe Sözlük/1969/Sayfa 807: “Din taassubu
baþkalarýný rahatsýz edecek derecede ileri sataþkan kaba sofu.”
Milli Eðitim Bakaný’nýn, “Aleviler ben Müslüman deðilim diye dilekçe verirlerse çocuklarý bu
dersi almaz zorunda olmaz” sözleri ülke çapýnda büyük tepki topladý; bakanlýk zorunlu bir bir
açýklama yaptý, meðer oradan birisi söylemiþ! Þimdi söyletene mi bakalým, söyleyene mi bakalým?
Söyleyen de yobaz, söyleten de yobazoðlu yobaz!. Al bu sözü vur söyleyene, al söyleyeni vur söze
vesselam!.
Saydýrmýyorlar ki bilinsin tam adedi, güzel yurdumuzda kaç Alevi inançlý var? Çocuklu olanlar verseler dilekçeleri ne börek yiyecek bu çözümü ortaya atanlar? Ülkeye/Ülke insanlarýna
kötülük etmek/hayýnlýk etmek için illa silahý alýp daða çýkmak þart deðil, bundan bin beteri/daha
alçakçasýný edersin: “Aleviler ben Müslüman deðilim diye…” baþlarsýn yezitliðine olur biter!.
“Tatilde Tek Ödev ‘Dua Ezberlemek’”
Olay Ankara’da, yani Türkiye’nin kalbi Baþkentte! Çocuklara, tatilde tek ödev ‘dua ezberlemek’
verilmiþ!. Uygulama velilerin tepkisini çekmiþ elbette, ödevi veren öðretmen, “Ödevi 5. sýnýfa
hazýrlýk olsun diye verdim. Ben Atatürk ilke ve inkýlâplarýna baðlý bir öðretmenim” sözleriyle kendisini savunmuþ!
Sayýn öðretmenim iyi ki Atatürk ilke ve “devrimlerine” baðlý imiþ, ya olmasaymýþ? Gelecek
yýl tatil ödevi olarak Atatürk’ün Türk Gençliðine Sesleniþi’ni verir de ödev olarak! Öðrenciler
yatýp kalkýp dua etsinler öðretmenlerine, inþallah ilerde Milli Eðitim Bakaný olur!.
Yeni Çýkan Kitaplarýmýz
SAVAÞLI YILLAR
ROMAN
ÞAH HATAYÝ
VE
Ýsmail Kaygusuz
ISBN 975-335-055-4
25 x 23 cm boyutunda
374 sayfa
Ýki Cilt Birarada:
SON GÖRGÜ CEMÝ
ÇÝLELÝ GÜNLER
PÝR SULTAN
Lütfi Kaleli
ISBN 975-335-054-6
15 x 23 cm boyutunda
160 sayfa
Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný - 102, 34110 Eminönü-Ýstanbul
Tel: +90.(0)212.519 56 35
www.alevyayinlari.com
Toplu Satýþlarda %40 Ýndirim Yapýlýr
2
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
Kýsas… Kýsas… Kýsas…
1960 Akdevrimi’nden hemen sonra, Kasas köyündeyim, üç beþ Kýsaslý
ayaðý çizmeli bu konuðu, Köy Odasý’na davet etti. Odada yalnýz
deðildim, Atatürk, Ýsmet Paþa, Cemal Gürsel Paþa da var. Onlarýn
duvarýna sýrtýmý dayadým.. “Vallahi” dedi birisi, “valla emir gelmiþtir
milli birlik komutasýndan, derler köye gelen her yabancýnýn hüviyetini
sorasýnýz, kimsiniz?”
Söyledim, sonra bir yabancýnýn köy odasýnda konuk edildiðini duyan
geldi, duyan geldi. Birisi sarýldý boynuma, anlattý kim olduðumu ayrýntýlý. Sonra, çalýþtýðý Tarým Kredi Kooperatifi’ne çay içmeye çaðýrdý, kimliðimden çok bu iþe yaradý, kibarca gözaltý bitti!
“Kusura kalmayanýz, emir yüksen yerdendir ve de gayet sýkýdýr.”
Köy ortasýndayým, elimde fotoðraf makinasý bir baþýma boydak!
Kýzýl sakallý ve býyýklý upuzun boylu bir ihtiyar geldi yanýma, poþusunu
düzeltti, sevgi dolu gözleri mavi mavi, sýkýlgan, “Hoþ gelmiþsen” dedi,
“sefalar getirmiþen. Kusura bakmayasan olur böle þeyler, köylük yer ve
de dedikleri gibi emir yüksek yerdendir, buyrun mihman buyrun can
buyrun, bizim Meki’nin çadýra gidek.”
Köy yerinden uzakça bir düzlükte kocamaaan kara bir kýl çadýr, çadýr
deðil aslýnda otaðý hümayun! Halý, kilim minderlere kaykýlmýþlar fýrladýlar yerlerinden, döþeklerden! Baþka döþekler serildi, minderler atýlmaya baþladý. Çilekeþ çizmelerimi çýkarmaya, daha doðrusu çýkarmak
için âdeta boðuþurken bir can bacý hamle etti, aman olmaz falan demeye
kalmadan sarýldý çizmeye çýkardý ve diðerini!
Ve baþköþeye oturttular, minder minder üzerine!
Sýrayla öpüldü gözlerim, yanaklarým, ellerim!. Ýki ana geldi Harran’la yaþýt.. Elleri yüzleri nakýþ nakýþ dövmeli, baþlýklarý boylarýnýn
yarýsý kadar, yerimden kalkmaya çabalarken bastýrdýlar omuzumu, eðilip
öpüverdiler gözlerimi, dudaklarýmý, sýrtýma sürdüler bin yaþýndaki ellerini kapar kýpýr dualarla.
Mihmaným, konuk. Konuk ki, yani mihman, Hazret-i Ali’nin ta kendisidir çadýra gelen!
Ötelerde bir kuzunun kesildiðini gördüm.
***
Memed at meraklýsý, atlara binildi Hazreti Ýbrahim’in dolandýðý Harran
ovasýnda ceylanlarla yarýþtýk..
***
Kadýný kýsraðý, genci ihtiyarý gözyaþlarý döktü jeep’e binerken, iki yanýmda atlýlar köyün dýþýna kadar, “mihman can gidiy!”
Sesleniyorlardý, “Yine gelesen a can, yine gelesin, sevmiþiz seni,
öksüz komayasan bizleri unutma..” Jeep’in tozundan görünmez oldular,
Harran ovasýnda yitip gitti atlýlar, batan güneþ içinde eriyiverdiler!
Onlarý öksüz komadým, Kýsas ellialtý yýldýr bu canýn da köyüdür,
evim (Hakk’a yürüyen) Memed Kaya’nýn evidir, çizmelerime asýlan
Hatice Kaya’nýn bir baþka anýþla “Mavi Haco”nun evidir; onbir kýz, bir
oðlan bebelerinin ki þimdi sayýsýný þaþýrdýðým torun bebelerinin de
“amo”suyum, yani amcalarý/dedeleri! Filiz de ablalýklarýndan “Ana”lýða
terfi etti!. Urfa Valisi, çocukluk arkadaþým Fikret Sayýn’ýn himmetiyle
yýllar yýllar önce baðlanan telefonlar hâlâ çalar, “ne gelmeyesiz?” Ellialtý
yýl bu, dile kolay ve “Enbiya Suresi” ile baþlayan bir kitap.. “Peygamberin bahsi geçtiði için bu adý almýþtýr. Mekke devrinde nazil olmuþtur,
112 ayettir.” Ve kocaman ilk baþlýk: “Bismi’llahi’r Rahmani’r-Rahim.”
Yazdýðým kitaplardan çok sevdiðim birisi “Harran Koçaklamasý”,
son baskýsý Günizi Yayýnlarý’ndan. Þubat 2002, 302 sayfa.
Kýsas, caným Kýsas. Beþbine yakýn insanýn yaþadýðý o zamanlar, yarýsý
Alevi, yarýsý Sünni.. Kimsenin kimseyi inancýndan ötürü kýrmadýðý bir
topluluk. Evin önünde jeep’ten inerken sevinç çýðlýklarý, “amogil geldi,
amogil geldi.” Hangisine sarýlýrsýn ve çantalarý yukarý taþýyan sevimli
oðlan Cafer’dir en son öpülen.. O Cafer ki baþgöz edildi ve vatan görevi için ayrýldý köyden ve muhtar dostum bir Ali evladýna asla/kat’a yakýþmayan bir iþ yaptý, askerin eþini kaçýrdý, imam nikahýyla (!) eþ etti kendine ve Cafer askerden döndü, silahlar durmadan konuþtu, bizim Cafer
çocuk artýk o yörenin “Canavar-ý Urfa hat”ýdýr, yani ‘Urfa canavarý!’.
Ondokuz yýl hep yanýnda olduk, mapus damlarýnda öksüz komadýk ve
son zamanlarýný okumakla, resim yapmakla geçirir olmuþtu.. Ýlkokul
mezunuydu, saklandýðý yerde yakalanýnca raflar dolusu kitap çýktý suç
aleti (!) olarak.. Birisi “Suç ve Ceza!” Bir ilkokul okumalý ve adam öldürmeli, okuduðu kitap Suç ve Ceza, yazarý da kocaman bir “Urus!”
“Baba” diyordu mektubunda,
“çok, ama çok dayak yedim, iþkence gördüm anlatmakla bitmez. En
çok da komiser kýzar, ‘..Ulan þimdi çýktý mesele, siyasi bu pezevenk..
Lan itoðlu, þu okuduklarýna bak, bunlarýn çoðu Rus yazarý yok
Dostoyevski, yok bilmem ne bok, Marks, bok püsür…’ Yine yatýrdýlar,
ayaklarým da paramparça.. Baba, ah o kitaplar, meðer kitap neler
Haziran-Temmuz 2006
getirirmiþ insan baþýna! Sanki her sayfa için on tahta cop! Ýþte dedim,
okumanýn da bedeli bu olsa gerek, o halde, evet o halde gülmem geliverdi!.Belki aðlamaktý bu, gülme yerine..”
19 yýl sonra özgürdü! 16 yýldýr görmediði kazýný da aldý yanýna, Gazipaþa’ya geldi, kanlýlarýyla barýþmaya Hacýbektaþ’a yolcu ettik iki gün
sonra. Sonra mý? Sonra döndü Urfa’ya, kahvecilik yapýyordu, fakir bir
Kýsaslýnýn düðününü yaparken makinalý tabancalarla taradýlar, yerde
deðil, hep söylediði gibi “ayakta öldü”, mezarý Kýsas’ta bir yakýnýnýn tarlasýnda, güller içinde..
Kýsas’ta Önemli Bir Toplantý!.
“Kýsas sizin köyünüz sayýlýr, bu çok önemli toplantýda sizin olmanýz
toplantýya onur verecektir, proje þöyle...” diyordu telefondaki sayýn bay,
anlattý anlattý, bazý þeyler sordum “Evet, Cem Vakfý’nýn da katkýlarýyla!”
O kibar zat, “Kýsas Belediyesi de Sebahat Akkiraz’ý davet etti, o da Kýsas’ta olacak..” diye eklemiþti.
“Bakýn beyfendi, çok teþekkürler, oradaki toplantýya asla katýlmamam için iki nedeni açýkladýnýz, bu caný hatýrladýðýnýz için teþekkürler, ama bu iþte asla yokum ve olmayacaðým…”
Çeþitli yerlerden ve kiþilerden gelen ricalar ayni yanýtla sonuçlandý.
Onüç öndört yaþýnda mýydý neydi, tanýdýðýmýzda canýmýz ciðerimiz Sivaslý türkücü kýzýmýzý, eski kýzýmýzý hâlâ seviyoruz, yenisini asla!.
Haklýlýðým Kabul Buyrula!.
Serçeþme, “Kýsas faciasý”ný en ayrýntýlý, en tarafsýz biçimde verdi iki
sayý. O, yýllardýr Sünnilerle kardeþ gibi geçinen Alevi canlara ayrýlýk/kýrgýnlýk/bozuþma ateþini -acýdýr yazmasý- sözüm ona ayný inançta olanlarýn
yakmasý acýlarýma acý kattý!. Ey Avrupa Birliði, bölme, parçalama, birbirine düþman etme illa topla tüfekle olmaz, bunu en iyi siz bilirsiniz,
yeni silahýnýzýn adý “projedir!” Ey sizin bu projeniz de Zülfikâr’ýn keskin
yanýna gele! Çaðdaþ Yezitlerin, Muaviyelerin projelerine binlerce lânet,
canlarý bölenlere binlerce lânet!.
Projeyle ilgili bilgi rapor sanýrým þöyle bitti: “Görev tamamlanmýþtýr!.”
Sunulan “öroooo”lar yüreklerinizde parçalana!
Hoþ Geldin Karabatak!
Adam Kýzýlbaþýn teki.. Üstelik Prof. Dr! Eli, durmadan kalem tutan bir
adem oðlu.. Kusursuz mu, ne kusursuz, kusurlarýn ta kendisi.. Kusuru
tastamam bir ‘karabatak’, bir görünür, bakarsýn aylarca yok, kodunsa
bul! Gelince de hayýrla gelir, elinde kocaman bir iki kitap! Ayhan
Aydýn’dan bir telefon: “Baba, kaçakla geliyoruz!” Nasýl sevinmezsin?
Ispartalý can Bal da var ve hazretin elinde tuðla deðil, briket kadar bir
kitap, “Türklerin Dili”, 1035 Sayfa! Öbürü “Buyruk! Ýmam Cafer-i Sadýk
Buyruðu.” Ýmzalamýþ da: “Fikret Otyam Aðabey’e Filiz Otyam Hanýmefendiye içten saygýlarla, Hu!. 28.06.2006”.
Kim mi bu karabatak? 20 Ekim 1946 Sivas doðumlu Prof. Dr. Fuat
Bozkurt! Buyruk’un yeni baskýsýný hazýrlamýþ, bu cana armaðan ettiði ise
elinde kalan son kitap, iç sayfada bir not: “Düzelti Örneði...” Eyvallah.
Artýk dergi, sayfa dostuyuz da, Serçeþme’nin geç kalmýþ, hem çok geç
kalmýþ bir yazarýdýr Fuat Bozkurt can. Kaybolsun bakalým bundan kelli..
“1035 sayfayý kim okur?” Okuyan okuyor, bu cana armaðan edilen kitap
mý? O dördüncü baskýsý!. Eyvallah!
Niyazým Tuttu!
Müjdelerim olsun, geçen yazýmdaki niyazým tuttu, Alev’ciler yani bizimkilerden Ahmet Koçak’tan kocaman bir paketi sevgiyle kucakladým,
saygýyla açtým, zira onlar ýþýktý:
Yusuf Zamir’in “Marks Gerçekte Ne Dedi” ve “Küreselleþmeyi
Anlamak”ý;
“Kafa Tutan Günler - Yerüstü/Yeraltý 78 Güncesi,Esat Korkmaz.
“Ýslam’da Kadýnlar! Cihat-Þeriat-Reform”, bu da sevgili Lütfi Kaleli
imzalý..
Bir baþkasý özlediðim ozan dostum Ali Yüce’nin þiir kitabý, “Atatürk
Aydýnlýðýný Karanlýkçý Diþler Kesmez.”
Âþýk Kul Hasan’ýn “Yirminci Yüzyýlýn Ýnsanlarýyýz” yaþamý ve þiirleri.
Ve önsözünü yazdýðým bir kitap, “Türkülerle Gömün Beni – Derdiyoklar”, þiirler..
Bir Urfa türküsünün tam sýrasý:
“Fýrat kenarýna kurdum kazaný
Ben severim okuyaný yazaný”
3
¸ E
SERÇESM
MÝTOLOJÝLERDE GEZÝNTÝ
Pandora’nýn Kutusu
Esat Korkmaz
B
âtýni felsefede Tanrý’nýn ya da tanrýlalarýný tanýmlamak için kullanýlýr. Zeus’un Titan babasý
rýn “bilgeliði”, doðanýn “eðilimine uyKronos’a baþkaldýrýp evren egemenliðini ele geçirinPandora’nýn Kutusu,
gun” davranma temellidir. Bu eðilimin
ce “Titan” terimiyle tanýmlanan tanrýlar “dev” durubir “insana” benzetilebilir:
uzaðýna düþen “metafizik Tanrý” ya da
muna dönüþmüþ, yani “tersine dönüþüm” geçirmiþ,
Kutu’daki “umut”,
“tanrýlar”, bir dünya “cahilidir”. CeOlymposlular ve soylarý ise “tanrýlar” adýyla anýlinsanýn yapýsýndaki
haletine son verip “bilge” olabilmek için, kendi
maya baþlamýþtýr.
“göksel yan”,
“karþýtýný” yaratmak zorundadýr. Bu kapsamda
Evren egemenliði zincirinde, babalar egemenliði
“eril” yargý öne alýnarak tasarýmlanan pek çok mit
ellerinden kaptýrmamak için oðullarýný yutarlar, ana“kötülükler ve acýlar” ise
ya da mitoloji çeþitlemesinde, Tanrý ya da tanrýlalar da oðullarýna yardým ederler. Genellikle ananýn
insanýn yapýsýndaki
rýn “mezar kazýcýlarý” olarak “ilk erkek insan ya da
yardýmýyla kurtulan en küçük oðul, egemenliði baba“dünyasal yan”dýr.
insanlar”, erkeklerin “mezar kazýcýlarý” olarak da
sýnýn elinden alýr.
Ýnsan “eylemli can” olarak
“ilk kadýn insan ya da insanlar” yaratýlýr. ErkekTanrýlýk zincirde ikinci soy olan Titanlar da babaalgýlanýr ve
le/erkeklerle Tanrý/tanrýlar, kadýnlarla erkekler
larý Uranos tarafýndan analarýnýn karnýna gerisin gearasýndaki mücadele, hem Tanrý ya da tanrýlarý hem
“umut” ile “kötülükler ve acýlar” riye týkýlýrlar. En küçük oðul Kronos, anasý Gaia’nýn
de erkekleri ve kadýnlarý “dönüþüme” uðratýr. Artýk
eline verdiði bir týrpanla babasýnýn hayalarýný keserek
arasýndaki mücadelenin
kavga naif bir düzlemde “tanrý-insanlarla insanözgürlüðüne kavuþur ve egemenliði ele geçirir. Ne var
“kavga alaný” olarak
tanrýlar” arasýna taþýnýr. Anadolu Aleviliðindeki
ki yasa gereði o da çocuklarýný birer birer yutmaya
kimliklendirilip bilince/inanca
“tanrý-insan” temelli “vahdet-i vücut” ile “insanbaþlar. Anasý Rheia kocasýna çocuk yerine bir “taþ”
taþýnýr.
tanrý” temelli “vahdet-i mevcut” arasýndaki çatýþma
yutturarak en küçük oðlu Zeus’u kaçýrýp saklar. Zeus,
böylesi bir kazanýmýn “güncellenmesiyle” üretildi.
büyüdükten sonra on yýl mücadele verir ve sonunda
“Umudu” keþfetmek
Yunanca, “tüm yeteneklere sahip” anlamýna ge- gerçekliði bir ucundan yakalamak egemenliði ele geçirir.
len “Pandora”; mitolojide, güçlü ve kendini
Yunan mitolojisinde, baþlangýçta Kaos, Gökyüzü
anlamýna gelir,
beðenmiþ erkekleri cezalandýrmak için tanrýlarýn
ile kimliklenen ve bir erkek olan Uranos’u, Yeryüzü
ama acýyý ve kötülükleri
yarattýðý “diþi-insan” demektir. “Pandora’nýn Kuile kimliklenen kýz kardeþi ve karýsý Gaia’yý yarattý.
“umuda yedirecek duruma”
tusu” ise tanrýlar tarafýndan Pandora’ya verilen,
Çaðlar boyu Gökyüzü ve Yeryüzü birleþme durumuniçine bütün kötülüklerin ve acýlarýn doldurulduðu
da kaldý. Birleþme sonucu Gaia’nýn yani topraðýn
getiremezse
kapalý kutudur.
doðurduðu çocuklar, babalarýnýn bedeni tarafýndan
kendini esenliðe taþýyamaz.
Yunan yaradýlýþ tasarýmýna göre, baþlangýçta
tutsak edildiler ve Yeryüzü’nün tepelerinin ve vaditek erkek-insan deðil, birçok erkek-insanlar yaratýlerinin altýnda sýkýþýp kaldýlar. Gaia, onlarý kurtarmalýr. Uzun bir süre, üreme kaygýsý dýþýnda bir “erkekler dünyasý” hüküm
ya karar verdi. Bir týrpan yarattý ve oðlu Kronos’a verdi. Oðul, bu týrpansürer. Zamanla tanrýlar tanrýsý Zeus ile Titan oðlu Prometheus arasýndala babasýnýn “erkeklik organý”ný kesti. Böylece Gökyüzü ile Yeryüzü
ki düþmanlýk týrmanýnca Zeus tarafýndan erkek insanlarýn baþýna “bela”
arasýndaki birleþmeye son verdi. Bu ayrýlma, Kaos’un gerçek sonu ve
olmasý için ilk diþi-insan Pandora yaratýlýr.
Dünya’nýn baþlangýcý oldu. Erkeklik organý kesilen Uranos’un kesik
yerinden akan birkaç damla kan topraða düþtü; topraða düþen damlalardan Kronos’un erkek ve kýz kardeþleri, oniki Titan ve Titanid doðdu.
Dionysos–Titanlar Karþýtlýðý
Kronos, tanrýça Rhea’yla birleþerek onunla üçüncü tanrý kuþaðýný üretti.
Kronos, geleneði bozmadý ve çocuklarýný yuttu. Sonunda Rhea, en genç
Yunan mitolojisinde, küllerinden insanlarýn oluþtuðuna inanýlan ve kötü
ve en sevdiði evladý Zeus’u kurtarmak üzere bir düzen kurdu ve açgözlü
ruhlar durumunda bulunan “karþý-tanrý”lardan her birine “Titan” adý vebabaya yutmasý için çocuðunun yerine bir kaya parçasý verdi. Böylece
rilir. Zeus ve Semele’nin gayrimeþru çocuklarýndan biri olan verimlilik
Zeus, gizlendiði yerden çýkarak babasýný öldürdü. Daha sonra kardeþtanrýsý Dionysos, Zeus’un meþru eþi Hera’nýn lanetine uðrar. Bir Girit
leriyle bir oldu ve Kronos’un kardeþleri Titanlarla savaþtý; onlarý yenerek
yorumuna göre, Hera’nýn kýþkýrtmasýyla Titanlar tarafýndan kollarýYeraltý’nda zincire vurdu. Gaia’nýn, Zeus tarafýndan yenilgiye uðratýlan
bacaklarý koparýlýr; piþirilir ve yenir. Titanlarýn bu davranýþý, ölümcül
çocuklarýnýn öcünü almak için doðurduðu Typhon adlý dev Yeraltý’nda
sonuçlar doðurur. Çünkü, ünlü öfke nöbetlerinden birine kapýlan Zeus,
yaþýyordu. Kalçasýndan aþaðýsý iki yýlandan oluþan ve omuzlarýndan çok
eski hizmetkârlarýný öldürür.
sayýda yýlanlar çýkan Typhon, büyük patlamalarla lav püskürten kötücül
Titanlar, tanrý olarak dirilen ezeli kahraman Dionysos’u katletmekle
bir güçtü. Typhon, yarýsý kadýn, yarýsý yýlan korkunç Ekhidna ile evlen“tersine dönüþüm”e uðrayarak “karþý-tanrý” durumuna olmasa da
di. Bu evlilikten Kerberos, Hydra, Khimaira, Sphinks, Nemea Aslaný ve
Þeytan’ýn gençliði olarak algýlayabileceðimiz cinler ya da iblisler duruçok sayýda baþka canavar doðdu.
muna gelirler; korkunç yamyamlýklarý sonucu mitolojinin belleðinden
silinirler. Külleri, insanlýðý yaratmaktan baþka bir iþe yaramayacaktýr.
Orpheus tapýmý, “Ýyi-Kötü” karþýtlýðýný ya da “Ýlk Günah” ilkelerini
Akýlsýz ve Duygusuz Pandora
“tohum” durumundan yeþerten ilk Yunan hareketidir. Orphik metinlere
göre insanlarýn, kötü yürekli ruhlar olan Titanlarýn küllerinden doðmuþ
Söylenceye göre Titan karý-koca Ýapetos’la Klymene’nin, Atlas,
olmalarý insanlardaki kötülük “pay”ýnýn kanýtýdýr. Yýldýrýmla öldürülmeMenoitios, Prometheus ve Epimentheus adlarýnda dört çocuðu olur. Bu
den önce genç Dionysos’un etini yedikleri için Titanlarýn külleri ve o
çocuklar “akýl gücü” bakýmýndan tanrýlara üstündür ve onlara kafa tutarküllerden doðan insanlar, tanrýsal öðeler içerirler.
lar. Zeus bu çocuklara “özel bir kin” duymaktadýr. Bu kin sonucu Atlas,
Ýnsanlarýn ortaya çýkmasýndan önce dünya mükemmel ve kusursuzgökkubbeyi omuzlarýnda taþýmakla, Menoitios ise Yeraltý’na kapatýldu. Dünyanýn dengesini Titanlar bozdu. Artýk insanlar kendini esenliðe
makla cezalandýrýlýr. Yine ceza olarak Prometheus’un karaciðeri kartalkavuþturabilmesi için yapýlarýndaki “tanrýsallýk payýný” bulmalarý gereklara yedirilir; Epimentheus’a ilk kadýn Pandora “eþ” olarak verilir.
mektedir.
Mitolojinin ilginç yaný ilk erkek insanlarýn çok akýllý ve becerikli
Titanlar, Yunan mitolojisinin en ilginç tanrýlarýdýr. Oniki Olympos
olan Titan Prometheus tarafýndan, ilk kadýnýn da “ceza” olarak tanrýlar
tanrýsýndan önce onlar vardýlar ve evrene egemendiler. Uranos’la
tarafýndan yaratýlmýþ bulunmasýdýr. Yani ilk erkek-insanlar tanrýlarýn
Gaia’dan doðan Titanlarýn altýsý kýz (Titanisler) ve altýsý erkek
baþýna “bela” olmak için, ilk kadýnýn ise erkeklerin baþýna “bela” olmak
(Titanidesler) çocuklarý vardý. Kýzlarýnýn adlarý Theia, Rheia, Themis,
için yaratýlmýþtýr.
Phoibe, Mnemosyne ve Tethys’di. Erkek çocuklarýnýn adlarý ise
Prometheus, “budala ve duygusuz” bulduðu tanrýlara karþý kendisi
Okeanos, Koios, Krios, Hyperion, Ýapetos ve Kronos’tu.
gibi “akýllý ve duygulu” erkekler yaratabilmek için gözyaþlarýyla topraðý
Aslýnda Olympos tanrýlarý da Titan’dý: Erkek Titan Kronos’la diþi
ýslatýr ve onlarý topraktan oluþturur. Buna karþýn tanrýlar Pandora’yý
Titan Rheia’nýn çocuklarý ve torunlarýdýr. Bütün tanrýlar Titan soylu
yaratýrken tüm özelliklerini onda toplarlar: Aphrodite güzelliðini,
olmasýna karþýn Yunanca’da “dev” anlamýýna gelen “Titan” terimi, birinMinerva çekiciliðini, Hermes kurnazlýðýný ve yalancýlýðýný, tüm diðer
ci kuþak Titanlarla onlarýn Olympos’lular dýþýnda kalan çocuk ve toruntanrýlar da kendi özelliklerini Pandora’ya armaðan ederler. Böylelikle ilk ff
4
Sayý 22
D
¸ E
SERÇESM
Gönül Galerim ‘Duygu’suz…
Yaþar Seyman
Ankara, 31 Temmuz 2006
UYGU, duygumuz, duygum…
Pazar günü ajanslardan kara haber geldi.
Ölümsüz duygunun öldüðünü söylediler…
Ölümün adý yok ve sözün bittiði an derler…
Ama senin mücadeleni bir tek okurum bile olsa
anlatmalý diye düþünüyorum. Bir uzak dað köyünde, bir varoþ semtinde ya da internette bilgi
kanallarýnda akan bir tek genç bile olsa onun
için yazmalý…
Seni yaþarken yazanlardan olmanýn erinciyle yazmak ne güzel. Ölü sevenler senin için
demeçler verecekler, kadýn haklarýna duyarsýz,
belli günlerde kadýnlarý anýmsayan siyasiler,
seni göklere çýkaracaklar, yazýlar yazacaklar.
Olsun, bu bile senin yürekli mücadelenin baþarýsý deðil mi ?
Seninle, “Kadýnca Dergisi”ni yönettiðin
yýllarda tanýþtýk. Beni, özenle izlediðini ve
“Sendikal dünyadaki sesimiz” dediðini dün
gibi anýmsýyorum. Önceleri okuru olduðum
Kadýnca Dergisi’nde daha sonra yazýlarýmýn
yayýnlanmasýna katký koydun. Yaþamýn boyunca hep güzel anlar paylaþtýk…
Seni, iki kez þaþýrttým…
Ýlki 17 Mart 2001 “Diyarbakýr’a Kadýnca
Bir Dokunuþ” adýyla giden kadýnlarla Büyükþehir Belediyesi salonunda toplandýk. Sevgili
Zeynep Oral, Nilgün Cerrahoðlu, Duygu Asena ve ben sahnede oturuyorduk. Gazetelerinde
atýlan bu üç kaleme Cumhuriyet Gazetesi sahip
çýkmýþtý. Üçü de Cumhuriyet yazarý olarak Diyarbakýr’daydý. Kürtçe konuþan kadýnýn söylediklerini Türkçe’ye çevirmeme inanýlmaz
þaþýrdýn. Önce inanamadýn ama söylediklerimi
çevirmen tekrarlayýnca sevgi dolu bakýþtýk ve
“Bravo Yaþar, öyle güzel Türkçe konuþuyorsun
ki; Kürtçe bileceðini düþleyemedim” sözünü
unutamam.
Ýkincisi, 3 Nisan 2004 Almanya’nýn Oberhausen kentinde Kadýnýn Türküsü gösterimini
on binlerle izliyoruz. Türkiye bölümünde adýn
anons edilince ve binler seni coþkuyla alkýþlayýnca inanýlmaz mutlu oldun. Bizimle o görkemli etkinliði paylaþan dostumuz Nebil Özgentürk, beni, bu özenimden ötürü kutladý.
Oysa yaptýðým kutlanasý deðil kadýn haklarý
savunucusu bir kadýna bir hakkýn teslimiydi…
Kadýnýn Türküsü bitiminde beni kutlarken;
“Tansu Çiller’in bu belgeselde iþe ne?” diye
sormadan geçmedin: “Bu bir dünya kadýn belgeseli. Objektif olmalýyým ve Türkiye’nin ilk
kadýn baþbakaný da kendi gerçeði ile bu metinde olmalý. Tüm kadýnlar ülkelerinin nehirleriyle okyanusa akarken; o, ters akan nehir olarak bu akýþa katýlamadý” dedim.
Kadýnýn Türküsü’nden:
Seine ile akan George Sand
“Eylemleri koðuþturabilirsiniz ama inançlarý deðil; düþünce özgür olmalýdýr” diye
türküyü sürdürür.
Sýmone De Beauvoýr
Seýne’in kadýn sesidir.
“Kadýn olarak gelinmez, kadýn olunur.”
“Ýkinci Cinsiyet” kitabý feministler için
savaþ olur. Seine’in kadýn sesinin türküsü kadýnlarýn türküsü olur. Dünya nehirlerine karýþýr.
Ýniltisi, hýþýrtýsý, sýzýsý, sevinciyle akar.
ff diþi-insan, yani ilk kadýn bir “tüm tanrý” olarak yaratýlmýþ olur. Tanrýlar
“iyi ve kötü” yanlarýný ona devrettikleri için erkek-insanlarla rahatlýkla
baþa çýkabilecektir. Ne var ki tanrýlarda “akýl ve duygu” olmadýðýndan
Pandora da “akýlsýz ve duygusuz”dur. Akýlsýz olduðundan kendisini
yaratan tanrýlara “kul-köle” olacaktýr; tanrýlar da Pandora aracýlýðýyla
bütün insanlarý kendi güdümlerine alabileceklerdir.
Tanrýlar Pandora’ya kendi özelliklerini aktarmakla yetinmezler;
bütün kötülükleri ve acýlarý bir kutuya doldururlar ve O’na verirler.
Tanrýlar Pandora’ya “bencillik” niteliðini verdiðinden bir gün dayanamayýp bu kutuyu açacaktýr. Düþünüldüðü gibi de olur: Pandora dayanamaz ve kutunun kapaðýný açar; açar açmaz da tüm kötülükler ve acýlar
insanlarýn arasýna yayýlýr; kutuda sadece “umut” kalýr. Pandora ile evlenen Titan oðlu Epimetheus, bu kötülüklere ve acýlara karþý “kutu”daki
“umut”u kullanarak mücadeleye giriþir ve kendisinden doðacak kuþaklara bunu aktarýr. Pandora ile Epimetheus’un evliliðinden birçok kýzlarý
doðar. Bu kýzlarla Prometheus’un yarattýðý erkekler evlenir. Böylece
yeni insan kuþaklarý türer. Yeni kuþak insanlarýn kiþiliklerinde “tanrýlýk”
bir yanla “titanlýk” (devlik-þeytanlýk) bir yan birlikte bulunur. Tanrýlýk
yan onlarýn “metafizik” güçlerini geliþtirirken Titanlýk yan, onlarýn fizik
güçlerini geliþtirecektir. Akýl fizik gücün yanýnda olduðu için zamanla
“fizik güç”, “metafizik gücü” boyunduruðuna alacaktýr. Diðer yandan
insanlar birbirleriyle evlendikleri için tanrýlýk yan giderek eriyecektir.
Çapkýn Tanrýlar
Söylencesel öyküye bir de tanrýlarýn “çapkýnlýklarý” karýþýnca iþ iyice
çýðýrýndan çýkar: Tanrýlar, insan soyu kadýnlarla evlenmeye baþlar ve bir
sürü çocuk doðar: Tanrýlar insanlaþýr, insanlar tanrýlaþýr. “Ýnsan-tanrýlar”, “tanrý-insanlarý” ciddi biçimde tehdit etmeye baþlar. Þaþkýnlýk
içindeki Zeus, bir “tufan”la tüm insanlarý yoketmeye karar verir. Ne var
ki Prometheus’tan devraldýðý aklý daha da geliþtiren insan, yokolmaktan
kurtulmanýn yolunu bulacaktýr. Prometheus’un oðlu Deukalion’la
Pandora’nýn kýzý Pyrrha, kocaman bir gemi yaparak evreni kaplamýþ
bulunan azgýn sularýn üstünde kalan Parnassos Daðý’na çýkmayý baþarýrlar.
Haziran-Temmuz 2006
Duygu Asena
1947-2006
ABD’de Kate Millett, nehirlerin barajlarda
dinlendiði gibi o, kadýnlarý onlar için açtýðý
evde dinlendirir, soluklandýrýr ve deltalarýna
akýþlarýný saðlar. Akýþ hýzý azalsa da akmayý
sürdürürler.
Duygu Asena, “Kadýnýn Adý Yok” diyerek
milyonlarca kadýnýn sesi oldu ve kadýnlarýn var
olma mücadelesini baþlattý...
Nehirler gibi güçlü kadýnlar,
Ýçlerindeki nehirler özgür aksa da,
Ülkedeki özgürlük nehirlerini de geri isterler...
Duygu Asena böylesi bir kadýndý…
Güle güle gönül galerimdeki öncü kadýn,
güle güle. Seni özleyeceðim…
KAYNAKÇA:
Baudelaire, Charles; Kötülük Çiçekleri (Çev.: S. Maden); Çekirdek Yayýnlarý;
Ýkinci Baský; Ýstanbul, 1998.Erhat, Azra; Mitoloji Sözlüðü; Ýstanbul, 1972.
Hançerlioðlu, Orhan; Ýnanç Sözlüðü (Dinler-Mezhepler-Tarikatlar-Efsaneler);
Remzi Kitabevi; Ýstanbul, 1975.
Korkmaz, Esat; Þeytan Tasarýmý Terimleri Sözlüðü; Anahtar Kitaplar Yayýnevi;
Ýstanbul, 2006.
Korkmaz, Esat; Eski Türk Ýnançlarý ve Þamanizm Terimleri Sözlüðü; Anahtar
Kitaplar Yayýnevi; Ýstanbul, 2003.
Korkmaz, Esat; Zerdüþtlük Terimleri Sözlüðü; Anahtar Kitaplar Yayýnevi;
Ýstanbul, 2003.
Korkmaz, Esat; Ansiklopedik Alevilik, Bektaþilik Terimleri Sözlüðü; Kaynak
Yayýnlarý; Geniþletilmiþ Üçüncü Baský; Ýstanbul, 2003.
Korkmaz, Esat; Anadolu Aleviliði; Berfin Yayýnlarý; Ýstanbul, 2000.
Link, Luther; Þeytan/ Yüzü Olmayan Maske (Çev.: E. Ergün); Ayrýntý Yayýnlarý;
Ýstanbul, 2003.
Messadie, Gerald; Þeytan’ýn Genel Tarihi; Kabalcý Yayýnevi; Ýkinci Baský;
Ýstanbul, 1999.
Nietzsche, Friedrich; Yunanlýlarýn Trajik Çaðýnda Felsefe (Çev.: N. Hýzýr);
Kabalcý Yayýnlarý; Ýkinci Baský; Ýstanbul, 1992.
Nietzsche, Friedrich; Dionysos Dithyramboslarý (Çev.: O. Aruoba); Kabalcý
Yayýnlarý; Ýstanbul, 1993.
Russell, Jeffrey Burton; Mephistopheles/ Modern Dünyada Þeytan
(Çev.: N. Plümer); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2001.
Russell, Jeffrey Burton; Lucifer/ Ortaçað’da Þeytan (Çev.: A. Fethi);
Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2001.
Russell, Jeffrey Burton; Þeytan / Antikiteden Ýlkel Hýristiyanlýða Kötülük
(Çev.: N. Plümer); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 1999.
Russell, Jeffrey Burton; Ýblis / Erken Dönem Hýristiyan Geleneði
(Çev.: A. Fethi); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2000.
Schimmel, Annemarie; Ýslamýn Mistik Boyutlarý (Çev.: E. Kocabýyýk);
Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2001.
Schimmel, Annemarie; Tanrý’nýn Yeryüzündeki Ýþaretleri (Çev.: E. Demirli);
Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2004.
Süzer, Evlin Azar; Ana Tanrýça Þeytan; Pencere Yayýnlarý; Ýstanbul, 2003.
Werner, Helmut; Ezoterik Sözlük (Çev.: B. Atatanýr, M. Batmankaya,
D. Demirbaþ, U. Önver); Omega Yayýnlarý; Ýstanbul, 2005.
5
¸ E
SERÇESM
10-11 HAZÝRAN’DA BREMEN’DE YAPILAN ALEVÝ AKADEMÝSÝ BÝLÝM KURULU TOPLANTISINA SUNULAN BÝLDÝRÝ
Aleviliðin Dinsel Ýnanç Kültüründe Yazýlý Temel Kaynaklar ve Ýki Örnek
Bölüm - II
Ýsmail Kaygusuz
Proto Aleviliðin/Batýniliðin Ýlk Yazýlý
Kaynaklarýndan Ummu’l Kitab
U
MMU’L-KITAB (Ana Kitap) yüzyýllar boyu sisler içinde
kapalý kaldý. 1898, 1911 ve 20’lerde Türkistan, Pamir ve
Þagnan’da Rus memurlarýndan A. Polovtsev, J. Lutsch ve
Ývan Zarubin tarafýndan bulunan birkaç elyazmasý kopyadan Ummu’l Kitab’ýn tam metninin basým ve yayýmý Vladimir Ývanov’a kýsmet oldu. Ývanov, yayýmýnda Zarubin kopyasýný temel
aldý. Bu Ummu’l Kitab kopyasýnýn tamamý 1966 yýlýnda da Napoli’de
Pio Filippani Ronconi tarafýndan batý dillerinden Ýtalyancaya çevrildi.
Vladimir Ývanov’un 1932’de yazdýðý, “Orta Asya Ýsmaililerinin
Ummu’l Kitab’ý Üzerinde Notlar”1 makalesinde, baþtan 15–16 sayfa
içinde kitabý çeþitli yönlerden tanýttýktan sonra 41 sayfalýk2 bir özet sunmaktadýr. Eski Fars dilinde ve 210 tabaka kâðýt (folyo) kullanýlmýþ bu 10.
yüzyýl elyazmasý yapýtýn tamamýný Türkçeleþtirmeden onu anlatmak ve
içeriðini saðlýklý biçimde anlamak kuþkusuz olasý deðildir. Ancak Fransýzca’dan çevirdiðimiz özet bize geniþçe fikir vermektedir; içinde Anadolu’da yaþayan Aleviliðin, Ortodoks Ýslam’a aykýrý düþen bir düzine
inanç ögeleri ve söylencelerini rahatlýkla görebiliriz
Kitabýn ne zaman ve nerede yazýldýðý sorusuna yanýt olarak giriþ bölümünde yazarýnýn kaleminden þu kýsa açýklamayý buluyoruz:
“Bu kitap, Mekke kentinin Kureyþ b. Haþim mahallesinde, Abd-ül
Menaf’ýn evinde yazýldý; Ýmam Bakýr’ýn kitaplýðýnda bulunuyordu,
fakat oradan Cafer Cufi tarafýndan alýndý ve Kûfe’ya götürüldü.
Harun zamanýnda (Abbasi Halifesi Harun el Reþid, 786-809 ÝK.) Ali
ibn Abdi’l-Azim onu Irak’a, Ýran’ýn kuzeybatý bölgesine taþýdý. Adý
geçen kiþi ölümü sýrasýnda onu inananlara ve onlarýn elçilerine dai’lerine emanet etti.” (folyo 4 v.).
Yukarýdaki kýsa açýklama çok belirgindir; bu kitabý, Ýmam Bakýr’ýn
olduðu kadar Ýmam Cafer’in (ö.765) de çok yakýn dostu olan Cafer el
Cufi, Bakýrýn kitaplýðýndan alýyor. Zaten kitapta anlatýlan mizansen
içinde kendisinin de adý geçmektedir. Ayrýca bu hagiografik mizansende
öðretmen olarak çocuk Ýmam’a ders vermeye baþlarken, kendisi öðrenci
olma durumuna düþen Abdullah ibn Saba’nýn, o döneme kadar yaþamýþ
olduðu ve “Ali’yi Tanrý, Bakýr’ý da peygamber olarak nitelediðine” dair
El Kashi’nin (ö. 951) “Ýhtiyâri Marifat-ür Rical”ýnda (c. 1, s. 323) bilgi
bulunmaktadýr. Ayrýca, kitapta verilen Cabir b. Abdullah El Ansari’yle
Ýmam Bakýr’ýn yakýn iliþkisi ve içeriðinde verilen Ehlibeyt Beþlisinin
Tanrýsal Nur’dan oluþtuklarý vb. birçok bilgilerin el Kolayni’nin kitabýnda, Ýmam Bakýr ve Ýmam Cafer’den çevresindekilerin rivayetleriyle aynen anlatýldýðýný görüyoruz.3 Bunlar gösteriyor ki, Ýmam Bakýr hayattayken hazýrlanmýþ ve Ortodoks Ýslamýn ve yönetimin gulat (aþýrýlar, kural
ve sýnýr tanýmayan taþkýnlar) diye niteledikleri batýni inanç topluluklarýnýn, yani Proto-Alevilerin tanýdýðý bir kitaptýr.
Otuz sekiz soru ve bunlara verilen yanýtlarý içeren Ummu’l Kitab’tan
burada bir örneði özetleyerek sunmak istiyoruz:
Soru 3 (f. 39): Yaratýcý yerde midir yoksa gökte midir? Erdemleri ve
nitelikleri nelerdir? Nereden ortaya çýktý? Neyi yarattý?
“Ya Cabir, diyor El Bakýr, bu soru çok zor, býrak onu, bir yana býrak;
zira Yüce Tanrý’yý gizleyen örtüyü kaldýrmak iyi bir þey olmaz, bu
büyük bir günahtýr. Bizzat onun açýnýmý, yani görünüm alanýna çýkýþý
olan hiçbir Peygamber ve Veli asla bu örtüyü kaldýrmadý; hiç biri bu
konu hakkýnda açýkça asla herhangi bir þey yazmadý… Her kim bu
gizemi, onu duymaya-dinlemeye layýk olmayan birine anlatacak
olursa, ayný anda onun ruhu bedenini terk edip, dinleyicisinin bedenine geçecektir. Bu, sözle anlatýlamaz bir sýrdýr... Onu kâðýda yazacaðým; Muhammed ve Ali adýna, Salman ve Mikdad adýna nacibler
ve nakibler adýna senden rica ediyorum onu yalnýzca gözle sessizce
okuyacaksýn ve asla yüksek sesle okumayacaksýn; bu sýrra sahip olan
inananlar da, zamansýz açýklamayacak biçimde, onu kendileri için
okumalýdýr”(f. 40 v.)
“Þöyle yazdý Ýmam Bakýr (f. 41): Ulu Tanrýmýz ve Yaratýcýmýz hem
göklerde hem yeryüzündedir. Yani o, bazen yüce Sarayýnda ve bazen
da zamanýn imamlarý ve inananlarýn örtüsünün mikro-kozmosu
(küçük evren) içindedir.”
6
“Baþlangýçta, ne gökler ne yer ne de yaratýlmýþ þeyler varken, Beþ
Ebedi Nur gökkuþaðýnda bir araya gelmiþ beþ farklý renge benzemekteydi. Onlarýn renkli ýþýnlarýndan bir ýþýk boþluðu, týpký güneþten
çýkan ýþýk gibi yayýlýyordu. Þimdi yer ve gökleri iþgal eden her þey o
dönemde bu yoðunluksuz havayla kaplýydý ve Beþ Nur orada durmaktaydý. Onlar arasýnda sonsuzluðun son Hududu’nun Nur’u, nurdan bir Þahýs biçiminde görünüyor ve onun bu Beþ Nur’u, iþitme,
görme, tat alma ve konuþma organlarýný biçimlendiriyordu. Bu Beþ
Nur, insan biçimi görünümündeki Muhammed, Ali, Fatýma, Hasan
ve Hüseyin’di ve onlar baþka bir þeyden yaratýlmadýlar. 4 ‘De ki, O
Tanrýdýr. Benzeri yoktur ve Tanrý ebedidir-sonsuzdur. O doðmadý ve
doðurmadý; hiçbir þey ona benzemez’(Kuran CXII, 1-4). Tanrýsal
Tahtýn üstünden bu Beþ Nur, beþ organ olarak inananlarýn kafalarýnýn
içine, beynine taþýndýlar …”
Ve antropomorfik, yani ýþýksal, nurani bir insan biçimli Tanrý tanýmlamasýna tanýk olmaktayýz:
“Onun sað eli, her þeyi alan-tutan koruma ruhudur ve güneþin rengindedir. Sol eli, bütün ruhlarýn uzunluðu ve sonu ve sonralýðý ile ilgilenen, düþünce ruhudur ve mor renktedir. Tanrýnýn baþý, bin rengin parladýðý yücelik-ululuk ruhudur. Onun üstünde, ne yeryüzünde ne de
gökte hiçbir þey yoktur...”
Basra’da Kurulmuþ Toplumsal ve Ýnançsal Örgüt
Ýhvan-üs Safa (Saf, Temiz Kardeþler) ve Risaleleri
Dünyanýn ilk ansiklopedik yapýtý, 9. yüzyýlýn ilk yarýsýnda Arapça hazýrlanmýþ Ýhvan-üs Safa Risaleleri’nden günümüze kalan en eski elyazmasý
nüsha, 1211 tarihini taþýyan Berlin Belediye Kütüphanesi’nde bulunan
Farsça nüshadýr.5 Arapça yazmanýn ise en erkeni 1287 yýlýna tarihlenen
Ýstanbul Süleymaniye Kütüphanesinde bulunmaktadýr.6 Dünyanýn çeþitli
ülkelerinde olmak üzere doksana yakýn kütüphanede tam ya da bazý bölümlerinin (Arapça-Farsça) elyazmalarý mevcuttur.
Risalelerin tam Arapça metni ilk kez dört cilt halinde 1887-89’da basýlmýþ; en dikkat çekecek önemde olaný ise 1928 Kahire baskýsýdýr.
Ýhvan-üs Safa ilk kez de Batý dillerinden Almancaya, 19. yüzyýlýn son
yarýsýnda Franz Dieterici(*) tarafýndan çevrilmiþ, yapýt Hacý Kalfa’nýn
Keþf-uz Zünun’da, hakkýnda verdiði bilgilere dayanarak 10. yüzyýla tarihlenmiþtir.
Þimdiye kadar Risaleler tam olarak Batý dilerinden Almancaya çevrildi ve öyle kaldý. Ayný yüzyýl içerisinde, seçilmiþ risalelerden Ýspanyolca, Almanca ve Ýngilizceye çok sayýda monografik çalýþmalarla birlikte
yayýnlar yapýldý. Ayrýca Adil Awa, Alessandro Bausani, Abbas Hamadani, Yves Marquet, Sayyed Hasan Nasr, Ýan Netto, Samuel Stern, Mustafa
Galip, Asghar Ali Engineer ve daha pek çok diðer bilim adamlarý, Ýhvanüs Safa ve Risaleler üzerindeki çalýþma ve araþtýrmalarýyla katkýlar sundular. Türk Üniversitelerinin ve araþtýrmacýlarýnýn bu önemli esere fazla
ilgi göstermemiþ olmalarý düþündürücüdür.
Ýhvan-üs Safa Risaleleri’nin Tarihi ve Yazarlarýna Gelince.7
Ýlk önce Ýsmaili baþ dai’si Abdullah bin Kaddah ve arkadaþlarý tarafýndan baþlanmýþ, sonra onlarýn ardýllarýyla birlikte, Ýmam Muhammed b.
Ýsmail, Abdullah b. Muhammed ve onun oðlu Ahmet Taki dâhil birbirini izleyen gizli (mestur) Ýmamlarýn korumasý-gözlemi altýnda hazýrlanmýþtýr bu dev eser. Ýhvan-ý Safa’nýn bir risalesinde Ýmam Ahmet Taki’nin
adý zaten geçmektedir. Ayrýca Tevhidi, Ýbn-ül Kýfti, Þahrazuri gibi tarihçi
ve filozoflarýn yaný sýra Ebu Süleyman Busti, Mukaddasi, Ali ibn Harun
Zencani, Muhammed ibn Ahmet Narcuri ve Avfi’nin imzalarý bulunmaktadýr.
Ýmam Ahmed Taki Muhammed, 790 yýlýnda doðmuþ 828’de Ýmamlýk makamýna oturmuþtur. Kendisi Salamiya’da, sadece Hüccet (baþ dai)
tarafýndan kim olduðu bilinen bir tacir kimliði ve kiþiliði altýnda ömür
sürdü. 838 veya 840 yýlýnda ölen Ýmam Taki Muhammed’e Sahib ül Resail (Risaleler’in Efendisi) adý da verilmektedir.
Ýhvan-us Safa üyelerinin, Aþaðý Mezopotamya’nýn Basra liman kentinde yaþayan, edebiyat, din, felsefe ve bilim üzerinde tartýþmalarda bulunan kiþilerden bir çeþit Lonca gibi örgütlendiði anlatýlýr. Bu örgüt iliþkilerini ve çalýþma yöntemlerini gizli tutar ve içine kimse kolayca kabul
edilmezdi. Moral, yaþ ve daha çok ruhsal niteliklerine göre dört derece
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
içinde sýnýflandýlar. Birinci derece, tamamýyla öðretmenlerinin buyruðu
altýnda yetiþmekte olan 15 ile 30 yaþ arasýndaki gençlerden oluþuyordu.
Ýkinci kademede, laik eðitim ve ayrýca felsefi bilgiler verilen 30 ile 40
yaþ arasýndakiler bulunuyordu. Üçüncü derecedekiler, o günün
dünyasýnda geçerli dinsel hukuk (þeriat), bilim ve felsefeler üzerinde
yeterli bilgiye sahip olan kýrk ile elli yaþ arasýndaki kiþilerdi. Dördüncü
kademedekiler ise, bütün bilgilerin üstünde nesnelerin/þeylerin gerçekliðine vakýf; ileriyi gören, geniþ öngörü ve sezgi sahibi olduðu farz edilen
elli yaþ üzerinde bulunanlardý. Felsefi, bilimsel ve inançsal toplantýlar,
her ayýn baþýnda ortasýnda ve bazen 25 ile sonu arasýnda olmak üzere üç
akþam yapýlýrdý. Bu gizli topluluk arkasýnda, 52 risaleyi içeren “Ýhvan-üs
Safa Risaleleri” olarak tanýnan dev bir ansiklopedi içinde baþarýlarýnýn
dimdik duran bir anýtýný býraktýlar
Onbir Risale Dinsel bilimler; 14 Risale Matematik; 17 Risale Doða
Bilimleri; 10 Risale Psikoloji ve aklî bilimler üzerinedir. Bu bilimler kitapta beþ büyük grup içinde sýnýflandýrýlýr:
a) Matematik; sayýlar, geometri ve astronomi, coðrafya, müzik, kuramsal ve uygulamalý sanatlar, ahlak ve mantýk bilimlerini içerir.
b) Fizik bilimleri madde, biçim, hareket/devinim, zaman, uzay/boþluk, gökyüzü, nesiller, madenler, gezegenler, hayvanlar, insan vücudu,
yaþam ve ölümün anlamý, mikro-kozmos ve dil konularýný içerir.
c) Metafizik, ruhsal akýlcýlýk ve teoloji.
d) Psiþik, akýlcýlýk, olgu, makro-kozmos, zihin, aþk, yeniden doðuþ ve
nedensellik konularý.
e) Din, inanç, dinsel yasalar(fýkýh), peygamberlik, velilik, vb.
O ayný zaman genel Sûfi düþüncesinin ve bâtýni tasavvufun büyük
hazinesidir. Örneðin Ýhvan der ki:
“Ey kardeþ bil ki, senin ruhun gizli güç olarak bir melektir ve eðer
peygamberler ve imamlarýn yolunu günü gününe þaþmadan izlerseniz
Bir (Tanrý) olabilirsiniz”(Resail, c. 4, s.122)
Ve:
“Bütün yaratýklar sonuçta Tanrý’ya dönecektir; öyleyse O, yaratýklarýn tüm varlýðý, özü, ölümsüzlüðü ve mükemmelliðinin kaynaðýdýr.” (Resail, c. 3, s. 285)
Kuran’ýn bâtýni anlamýna sýkça göndermeler bulunmaktadýr.
Kuran’ýn zahiri açýklamasý, bilginin aþaðý düzeyi olarak tanýmlanýr ve bu,
körü körüne taklit etmeyi tercih eden sýradan insanlar için anlamlýdýr,
yani onlar içindir. Bilginin daha yüksek biçimi, bâtýni olandýr. Eserde dil,
din ve inançlara özgürlük tanýnýyor ve birinin diðerine üstünlüðü
tartýþýlmýyordu:
“Biliniz ki, gerçek her dinin içinde bulunur ve her dilde geçerlidir.
Öyleyse yapýlmasý gereken þey, en iyisini yapmanýz ve kendinizi ona
teslim etmeniz, yani gerçeðe yönelmenizdir. Ýnsanlarýn dinlerine
kusurlar, eksiklikler yüklemekle asla kendinizi meþgul etmeyiniz;
daha çok sizin dininiz kusurlardan arýnmýþ mýdýr onu görmeye
çalýþýnýz” (III, 501).
Kâmil insan Ýhvan-üs Safa’da þöyle betimlenir:
“Akýllý, içgörü ve anlayýþ sahibi olan Kamil insan, sanki kökende
Ýranlý, inançta Arap, dinde doðru yola yönelmiþ bir Hanif, davranýþ
biçiminde bir Iraklý, gelenekte Yahudi, rehberlikte bir Hýristiyan,
baðlýlýkta Süryani, bilimde Grek, ileri görüþte bir Hintli, yaþam
biçimiyle bir Sûfi(gibi)dir; ahlaksal ölçülerinde bir Melek, fikirde
tanrýsal (rabbani), marifette ise Tanrýdýr, Tanrýya benzer ve bu nitelikleriyle Ýnsan-ý Kâmil ölümsüzdür.” (III, 376)
Ýhvan-üs Safa özgürlükçülüðünün en övülmeye deðer kanýtý budur ve
bugünün özellik olarak post-modernist anlayýþýyla eþdeðerdir. Bütün
dinlere ve dillere saygý vardýr ve kültür çoðulculuðu kabul görmektedir.
Böyle bir özgürlükçülüðün asla düþünülmediði 9.yüzyýlda bunlar
yazýldý. Ýhvan-üs Safa, Ýsmaili Alevi hareketinin tebliði olarak tanýmlanabilir. Burada, hareketin bir devrimci (ihtilalci) hareket ve mevcut
düzenin, yani Abbasi Ýmparatorluðunun yýkýcýsý olmayý amaçladýðýna
dikkat edilmelidir. Hareket toplumun çeþitli kesimlerinin, soylularýn,
aydýnlarýn, köylülerin ve tüccarlarýn desteðini de almaya uðraþýyordu.
Bunu Risale’lerden birinde açýkça görürüz.
‘Kardeþler’ (Ýhvan) örgütü, toplumun farklý kesimleri arasýnda
hücreler kurmuþ olan ve sömürücü ve baskýcý zorba düzeni yýkmak için
birleþip, hep birlikte eyleme geçen, bir devrimci hareketin önderleriydi.
Kýsacasý ‘Temiz Kardeþler’ devrimci örgütü Abbasileri, zorba ve zalimler, zayýf ve yoksul kesimlerin (duafe ve mesakin) haklarýný gaspedenler olarak suçlamaktaydý. Abbas soylularýn Halifeliðe layýk ve haklarý olmadýklarýný ileri sürüyorlardý. Ýhvan-üs Safa Abbasiler’i, Âdem’e
secde etmeyerek Tanrýsal Ýradeye karþý koyan Þeytan’ýn vekili (halifet-ül
Ýblis) olarak tanýmlamaktadýr. Abbas soylular, kendilerini halife olarak
Haziran-Temmuz 2006
kabul eden insanlar için halifeydiler, çünkü ancak onlar birbirlerinin
layýðýydý.
Risaleler üzerinde yapýlan inceleme çok açýk gösteriyor ki, yazarlar,
kendi zamanlarýnýn mevcut bütün bilimleri-bilgileriyle birlikte Grek-Roma, Fars ve Hind bilim ve felsefeleri üzerinde çok geniþ kavrayýþ
sahibiydiler. Onlarýn yapýtlarýndan yapýlan çevirilerle Kuran ve Ýslamî
bilgilerin sentezini yapmýþlardýr.
Ýhvan al-Safa’nýn algýladýðý yönetimi (biçimi) devlet ehl-ül hayýr
(Hayýrlý Halk Devleti)dýr. Bu rejimi, akýllý, bilgi ve hikmet sahibi insanlar ile bir din ve inanç üzerinde anlaþmayý uzlaþmayý geliþtiren hayýr ve
erdeme layýk rýzalýk toplumu oluþturacaktý (I, s. 131). Bu hayýrlý-erdemli ve cömertlik rejimini kuracak olanlar, bilimsellikte olduðu gibi dinsel
konularda da bilgindir; peygamberlerin ve velilerin sýrlarýna iliþkin bilgiye içten yakýnlýðý vardýr ve felsefe konularýnda ise çok iyi eðitimlidir.
(IV, s. 198). ‘Temiz Kardeþler’, kendi dinsel inanç, fikir ve bilgilerinin,
bütün dinlere ait bilgileri de kapsadýðýný bildirmekteydi. (IV, s. 5).
Ýhvan us Safa ayrýca insanlarý, kendi miras aldýklarý (din) dâhil olmak
üzere, istisnasýz tüm dinlere eleþtirel gözle bakmaya çaðýrmakta. Onlara
göre Þeriat, yani dinsel yasalar zahir ve batýn, yani açýk ve gizli olmak
üzere iki yüze sahiptir. Zahir (açýk) olan, onun aracýlýðýyla hasta ruhlarýna derman bulan sýradan insanlar içindir ve güçlü zeka ve algýlama sahibi
insanlar, bâtýni yüzü oluþturan derin bilim ve felsefeyle kendilerini
besler. (IV, p-46).
‘Kardeþler’, tapýnmalarýn iki tip olduðunu söylemektedir: Biri ibadetin Þeriattaki kurallý biçimi, diðeri ise Kardeþler’in (Ýhvan’ýn) “ibadet-ül
felsefiye-ül ilahiye” (tanrýsal felsefe ibadeti) adýný verdikleri tapýnmadýr.
(IV, s. 301, vd). Bu tapýnma tipini uygulayanlar, Kuran ayetlerini gerçek
anlamýný ve onun bâtýni özünü bilirler. Onlar batýn ilminin sahibidirler.
Böylece görülmektedir ki, ‘Temiz Kardeþler’ tapýnmalarýný, son gerçeklik bilimi (ilm-ül hakika) ve yüksek felsefi bilgiler içine yerleþmiþ bilimin temel direklerine (el resihun fi’l’ilm) uyarlamýþlardýr. Yine Ýhvan-üs
Safa’ya göre, insan ruhunu özgürleþtiren bilim, felsefe ve hikmettir ve
onu tanrýsal aþamalar içinde daha yüksek duruma uyumlu kýlar.
Müzik Üzerine Yazýlmýþ Risale’den Kýsa Bir Örnek
Ses havada iki cismin çarpýþmasýyla hemen ortaya çýkar. Her sesin hafifleyip deðiþen/geçiþ saðlayan bir özelliði yani modülasyonu, kalitesi ve
ona kendine özgülük veren bir formu/biçimi vardýr. Hava sesi bütünüyle
iþitme duyusuna kadar taþýr; o da beynin iç kýsmýnda duran hayal edici
merkeze gönderir. Ses oradan hemen akýl merkezine geçer. Sesler kendisini üreten maddelerin niteliklerini korur.
MÜZIK VE MELODI: Müzik bir düzene sokulmuþ (kompoze edilmiþ)
melodilerden yapýlýr. Melodi notalardan ve ölçülü vuruþlardan düzenlemedir. Notalar ve vuruþ ise hareket ve dinlenme/durmalarla (sessizlik,
es) yapýlýr. Ýnce sesler sýcaktýr, kalýn sesler soðuktur…
Vuruþlarýn üç kuralý vardýr: 1. Sabad: Bir vuruþu bir sessizlik izler;
tan, tan, tan gibi. 2. Vatab: Ýki vuruþu bir sessizlik izler; tanam, tanam,
tanam gibi.3. Fasýla: Üç vuruþu bir sessizlik izler; tananam, tananam,
tananam gibi
Bu üç eleman þöyle birleþtirilir: Tan tanam (0.00); tanam tan (00.0);
tan tananam (0.000); tanam tanam (00.00); tananam tananam (000.000)
Ayrýca bu üç eleman içinde 10 formül oluþturulur 2+3+1 (00.000.0),
3+2+1 (000.00.0) vb.
NOTLAR
1
“Notes sur l’Ummu’l -Kitab des Ismaeliens de l’Asie Centrale”, REI-Revue
des Etudes Islamiques, No 6, 1932, s. 419–481.
2 Age, 437–478.
3 Bazý örnekler için bakýnýz ve karþýlaþtýrýnýz: Ebu Cafer Muhammed b.
Yakub b. Ýshak el Kulayni, çev. Vahdeddin Ýnce, Usul-ü Kafi, Cilt I, s. 711,
2 (1269); s. 666, 7 (1191); s. 667, 9 (1193) / 10 (1194)–ÝK.
4 Mufaddal þöyle rivayet eder: Abu Abdullah’a (Ýmam Cafer) sordum:
“Gölgelerde (Ruhlar âleminde?) iken ne durumdaydýnýz?” Buyurdu ki: “Ey
Mufaddal! Biz Rabbimizin yanýndaydýk ve bizim dýþýmýzda hiç kimse
yoktu. Yemyeþil bir gölge içindeydik. O’nu tesbih ediyor, O’nu kutsuyor,
O’nun tekliðini dile getiriyor ve O’na hamd ediyorduk. O sýrada ne kendisine yakýn olan gözde bir melek, ne de bizden baþka herhangi bir canlý
vardý. (Usul u-Kâfi, s. 666; 7 (1191) - ÝK.
4 Ms. Diez A Oct, Berlin Staatsbibl. Preussischer Kulurbesitz, Tarih:1211
6 Ms. Esad Efendi 3638, Süleymaniye Kütüphanesi, Ýstanbul, Tarih: 1287
(*) Burada adý geçen kiþi, 1821–1903 arasýnda yaþamýþ olan Alman doðu felsefeleri profesörü Freidrich Heinrich Dieterici olmalý. Risaleler üzerine 186172 yýllarý arasýnda yayýnladýðý Almanca çevirileri Ýhvan-ý Safa Risaleleri
üzerine en kapsamlý çalýþmalardýr. Bu konudaki telif eserlerinin en bilineni:
Die Abhandlungen der Ichwan in Auswahl. Leipzig, 1886–Serçeþme.
7 Ýhvan us-Safa’ya iliþkin bilgiler “Ýslam Ýmparatorluklarý Tarihide Ýktidar
Mücadeleleri ve Aleviliðin Doðuþu” kitabýmýzdaki ilgili bölümden
(s.152–171) özetlenmiþtir.
7
Taþdelen Cemevi Tapu Töreni
Ahmet Koçak
Ýstanbul, Ümraniye ilçesi, Taþdelen Belediyesi mülkü olan iki bin metrekarelik bir arsaya cemevi
yapýmý için imar izni çýkardý. Taþdelen Hacý Bektaþ-ý Veli Kültür Tanýtma ve Sosyal Yardýmlaþma
Derneði’nin yaptýðý baþvuru ardýndan Belediye Meclisi aþaðýdaki kararý çýkarttý:
Komisyon Görüþü
Belediyemiz Meclisine teklif edildiði þekliyle 19.10.1995 tarih ve 46–47 sayýlý Belediye Meclis kararý ile tasdik edilen 1/1000 ölçekli uygulama planýnda Cemevi olarak görülen
Kirazlýdere Mahallesi, 2 Pafta, 738 parsel no.lu 2.000 m2 yüzölçümlü Taþdelen Belediyesi
adýna kayýtlý arsanýn 25 yýl süreyle Hacý Bektaþ Veli Kültür Tanýtma ve Sosyal Yardýmlaþma
Derneði’nin ana tüzüðündeki amaçlarý ile tahsisi düþünülen arsanýn 19.10.1995 tarih ve 46–47
sayýlý Belediye Meclis Kararý ile tasdik edilen plandaki amacý doðrultusunda 5393 Sayýlý
Belediye Kanunu’nun 15. maddesi (h) bendi ile 18. maddesinin (e) bendine istinaden tahsis
talebi komisyonlarýmýzca da Komisyona katýlan üyelerimizin oybirliði ile uygun görülmüþtür.
Meclisimizin onayýna arz olunur.
Karar
Ýmar Komisyonu ile Hukuk Mülkiye Komisyonu Baþkanlýðýnýn 10.05.2006/1 sayýlý raporu
Komisyondan geldiði þekliyle Haziran ay’ý toplantýlarýmýzýn 06.06.2006 günlü toplantýsýnda 4
red oyuna karþýlýk (11 oyla) oy çokluðu ile kabul edilmiþtir.
ABF’nin yürüttüðü “Cemevleri Alevilerin Ýbadet Yeri Olarak Tanýnmasý ve Yasal Kimliðine
Kavuþmasý” çalýþmalarýna AB’nin “sýkýþtýrmasýna” raðmen hükümetten olumlu bir yanýt alýnmadý.
Ama küçük bir beldede Anavatan Partisi’nin belediye baþkaný cemevini resmileþtirme adýmýný attý.
8 Temmuz Cumartesi günü Ümraniye’de yapýlan törene katýlanlar arasýnda Hacý Bektaþ Veli
Dergahý Postniþini Veliyettin Ulusoy, ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel, ABF Genel Baþkan
yardýmcýsý Ali Kenanoðlu, ABF Genel Sekreteri Fevzi Gümüþ, ABF yönetim kurulu üyesi
Muhterem Aktaþ, Alevi Bektaþi Eðitim ve Kültür Vakfý Baþkaný Hüsniye Takmaz, Alevi Vakýflarý
Federasyonu Baþkaný Doðan Bermek, PSKD Sultanbeyli Þubesi Yönetim Kurulu ve Baþkan
Sadegül Çavuþ, Bahçeþehir Belediye Baþkaný Kemal Aydýn, Taþdelen Belediye Baþkaný Hüseyin
Sipahi, Sanatçý Ediz Hun, ANAP Genel Baþkaný Erkan Mumcu vardý.
Sunuculuðunu Ýlknur Kaplan yaptýðý program Ulaþ Özdemir’in söylediði deyiþlerle baþladý.
Ardýndan Hacý Bektaþ Veli Kültür Tanýtma ve Sosyal Yardýmlaþma Derneði Semah Ekibi deðiþik
yörelerin semahlarýndan bir deste sundu.
Açýlýþ konuþmasýný Ergül Þanlý Dede yaptý:
“Türkiye’de bir ilke imza atýldý. Daha önce cemevlerinin yasallaþmasý için bir milyon imza
topladýk. Türkiye’de bir milyon imzalý dilekçeyi verecek bir makam bulamadýk! Baþbakandan
randevu alamadýk. Gerek Avrupa gerek Türkiye’de tüm Alevi-Bektaþi örgütlerinin tamamý
ülkenin yönetiminden rahatsýz. Sadece Aleviler mi rahatsýz? Dili, dini, ýrký ne olursa olsun
diðer insanlarýmýz da rahatsýz.
Ama küçük bir beldede Karadeniz’in býçkýn bir delikanlýsý, delikanlýlýðýný yaptý, Belediye imar
planlarýna cemevini iþletti. Tapu-Kadastroya cemevi arsasý olarak iþletti. Ve kendi beldesinde
faaliyet gösteren Hacý Bektaþ Veli Derneðine bunu tahsis etti. Huzurlarýnýzda Sayýn Hüseyin
Sipahi’ye ve bu tarihi imzada yer alan herkese sonsuz teþekkürlerimi sunmak istiyorum”.
Hacý Bektaþ Veli Dergahý Postniþini Veliyettin Ulusoy sözlerine bir gülbankla baþladý:
“Allah Allah… Hizmetler kabul, muratlar hasýl ola!. Allah-Muhammet-Ali kabul eyleye!.
Ýmam Hasan, Þah Hüseyin, Hünkar Hacý Bektaþ Veli defterine kayýt ola!. Nur-u Nebi, Keremi Ali, Pirimiz, Hünkârýmýz Hacý Bektaþi Veli! Dil bizden, hüsn-ü himmet Hünkar’dan ola.”
Bu gülbanktan sonra geliþen durum hakkýndaki görüþlerini belirtti:
“Bugün yürekli, demokrat, hoþgörülü bir belediye baþkanýmýz, Taþdelen Belediye Baþkaný
Sayýn Hüseyin Sipahi bir ilke imza attý. Ýlk defa Ýmar Planý’nda cemevi ismini kullanarak yerini ayýrdý ve imar uygulamasýnda da ayný ismi tapuda tescil ettirdi. Huzurlarýnýzda Sayýn
Baþkanýmýza, yardýmcý olanlara, yanýnda olanlara, destekleyenlere teþekkürlerimizi sunuyoruz.
Bizlerin, yani Alevi-Bektaþi toplumunun isteði vatanýmýz Türkiye’mizde bir arada, barýþ
içinde, karþýlýklý saygýya dayanan bir inanç içerisinde, kardeþçe yaþamaktýr. Sayýn Baþkanýmý-
8
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
Ergül Þanlý, Belediye Baþkaný Hüseyin Sipahi ve Veliyettin Ulusoy Efendi
zýn yaptýðý da kardeþçe, bir arada, barýþ içinde yaþamaya resmi yoldan atýlmýþ cesur bir adýmdýr. Cesur diyorum, çünkü bir bakanýmýz ‘cemevi cümbüþ evidir’ diyor. Baþbakanýmýz, ‘ben
Ali’yi severim, öyleyse ben de Aleviyim’ diyebiliyor. Diyanet Ýþleri Baþkaný, ‘cemevleri ibadet
yeri deðildir’ diyor.
Camilerin su, elektrik parasý karþýlanýrken, Þahkulu Sultan Dergâh’ýnýn yeri eski bir Bektaþi
mülkü olmasýna raðmen aylýk iki milyar lira kira ödüyoruz. Bugünlerde deðiþen Vakýflar
Yasasý’na göre, azýnlýklarýn vakýf mallarý iade edilecek. Bizlerin, yani bu ülkenin asli unsuru
olan Alevi–Bektaþi toplumunun hiç mi haklarý yok?
Türkiye’mizde insanlarýn barýþ içinde bir arada yaþamalarýna Sayýn Hüseyin Sipahi mi hizmet
etmiþ oluyor, yoksa yukarda sözünü ettiðim Baþbakan, Bakan ve Diyanet Ýþleri Baþkaný mý
hizmet etmiþ oluyor? Kararý sizler verin!”
Söz alan Taþdelen Belediye Baþkaný Hüseyin Sipahi katýlýmcýlara teþekkür ederek baþladýðý
konuþmasýnda þu noktaya da deðindi:
“Aslýnda bu törenin yapýlmasýndan yana deðildim, ama dernek baþkanýmýz ve halkýmýz böyle
bir öneride bulunduðu için bugün burada bu buluþmada, bu birleþmede, bu sevinçte, bu huzurlu
ve anlamlý hizmetin yerine getirilmesinin baþlangýcýnda birlikteyiz”.
Sipahi konuþmasýný bitirdikten sonra derneðin verdiði teþekkür plaketini Veliyettin Efendi’nin
elinden aldý.
Ardýndan konuþmasýný yapmak için mikrofona ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel davet edildi. Özel, katýlýmcýlara teþekkür ederek baþladýðý konuþmasýnda þunlara da deðindi:
“Ülkemizde Alevi-Bektaþi inancýný anlatabilmek, hatta bundan vazgeçtik, kabulünü saðlamak
için bile yüzlerce senedir mücadele ediyoruz. Son yýllarda dernekleþme, vakýflaþma, federasyon çatýsý altýnda toplanma kaçýnýlmaz çabalarýmýzdý. Neden bunlara ihtiyaç duyduk? (…)
Ne yazýk ki bu ülkede din hizmetlerini yerine getirmesi gereken Diyanet Ýþleri, tam tersine
Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün devrim ilkelerini ayaklar altýna alan bir anlayýþý, irticai anlayýþý
besleyen bir kurum haline dönüþtü. ‘Türkiye laiktir, laik kalacak’ sloganlarý atarýz. Ama þöyle
dönüp de bunun ne kadar gerçekçi, samimi olduðunu hiç düþünmeyiz. Evet, ‘Türkiye laiktir
laik kalacak’ sloganý doðru bir slogan deðil.
Bu ülkenin laik, demokratik bir hukuk devleti olabilmesi için önce 12 Eylül Cuntasýnýn Anayasasýndan kurtulmasý gerekir. (...)
Bizi bugüne taþýyan, Alevi öðretisini yýlmadan bizlere öðreten o yiðit, güzel insanlara, baþta
dedelerimize teþekkürlerimi, þükranlarýmý sunuyorum. Onlar bize doðruluðu, güzelliði,
dürüstlüðü öðrettiler. Haram lokma yememeyi öðrettiler. Sadece bizlere deðil, Türkiye’de
yaþayan herkese laiklik dersi verdiler. Nasýl verdiler? Bu ülkede dünden bugüne devletten bir
kuruþ para almadýlar. Nasýl geçindiler? Biz taliplerinin verdiði hakkullahla, çýralýkla emeklerinin karþýlýðýný aldýlar. Haram lokma yemediler, kimseye avuç açmadýlar, ama benim laik
ülkemde dedemin inancý yasak! Kurumu yok, yasak! Ýbadeti yasak!”
Konuþmasýný yapmak üzere sahneye en son ANAP Genel Baþkaný Erkan Mumcu çýktý, özetle
þunlarý söyledi:
“Burada olmaktan mutluluk duyuyorum, çünkü bugün sembolik deðeri, anlamý olan bir günü
yaþýyoruz. Hepiniz gibi ben de Taþdelen Belediye Baþkanýmýza teþekkür ediyorum. Bu teþekkürümün arkasýnda yatan þey, ne onun ne belediye meclisinin bir lütuf ya da ihsanda bulunmuþ
olmasý deðildir. Kendisini demokrasiyi, insan haklarýný, siyaset yapmanýn erdemini içine
sindirdiði için ve korkusuzca, cesaretle, insan haklarýndan, insanlýktan, barýþtan, kardeþlikten
yana bir tavýr takýnabildiði için tebrik ediyorum. Yoksa imar planýnda yaptýðý düzenlemeyle
cemevi için bir tahsis alaný açmasý asla bir lütuf deðildir. Görevini yapmýþ. Onu, görev ahlaký
taþýdýðýný gösterdiði için, bunu böyle bir görev ahlakýný bugüne kadar gösteremeyenlere raðmen gösterdiði için tebrik etmek gerek.”
Konuþmalarýn ardýndan temsili olarak protokol imzalandý ve tapu teslim edildi. Berrin Sulari’nin ozanlarýmýzýn sevilen deyiþlerini seslendirmesiyle devam eden etkinlik, Kaynarca-Mudurnu
ve Darýca Hacý Bektaþ Veli Derneklerinin ortak semah ekibinin gösterisiyle sona erdi.
Haziran-Temmuz 2006
9
¸ E
SERÇESM
ÝHSAN GÜVERCÝN
Kýzýlýrmak Boylarýnda
Bir Þehir!..
Adýný andýkça dilim takýlýr
Sanki yüreðime bir þey çakýlýr
Orda semah dönen nara yakýlýr
Kýzýlýrmak boylarýnda bir þehir
Aydýnlýða karanlýklar yaðdýrdý
Ruhsati’yi hanesinden kovdurdu
Pir Sultan’ý hýnzýrlara boðdurdu
Kýzýlýrmak boylarýnda bir þehir
Can alýcý kuþlar oraya doldu
Güneþ utancýndan sararýp soldu
Otuz yedi gülü dalýndan yoldu
Kýzýlýrmak boylarýnda bir þehir
Güvercin’ler gide baykuþlar öte
Ne kýþýn azala ne çilen bite
Hafik’ten bu yana Banaz’dan öte
Kýzýlýrmak boylarýnda bir þehir
YUSUF TER
Ozanlarý Yedin Sivas
Yollarý buzdur Sivas’ýn
Otuz yedi candýr yasýn
Nerde gerçek nerde basýn
Ozanlarý yedin Sivas
Sazlarýný boynuna as
Türkülerle çaðladýlar
Yandý yürek daðladýlar
Sevenler hep aðladýlar
Ozanlarý yedin Sivas
Sazlarýný boynuna as
Cananýndan koptu canlar
Cehennemdi o gün anlar
Kalbimizde yaþar onlar
Ozanlarý yedin Sivas
Sazlarýný boynuna as
Korkusuzdur ozan dili
Halkýnýn yoludur yolu
Onlar sevmez dünya malý
Ozanlarý yedin Sivas
Sazlarýný boynuna as
Yobaz kültürümü tepti
Devlet baba orda yoktu
Damarýmda caným koptu
Ozanlarý yedin Sivas
Sazlarýný boynuna as
Doðacaktý güneþ kýzýl
Çözülecekti bu buzul
Sen tarihe kara yazýl
Ozanlarý yedin Sivas
Sazlarýný boynuna as
Pirim Sultan zinciri kýrdý
Hýzýr paþa onu yordu
Halk için canýný verdi
Ozanlarý yedin Sivas
Sazlarýný boynuna as
Yusuf’um ýþýk düþecek
Aydýnlýk elbet gelecek
Yoz aklý silip gidecek
Ozanlarý yedin Sivas
Sazlarýný boynuna as
12 Haziran , 2006, Saat 01.42, Ýsviçre
10
ABF GENEL BAÞKANI ÝLE TAÞDELEN CEMEVÝ TAPU TÖRENÝNDE SÖYLEÞTÝK
Selahattin Özel: Siyasallaþma Sürecini Baþlatmalýyýz!
Ahmet Koçak
Taþdelen Belediyesinin imzaladýýðý protokol Türkiye tarihinde bir ilk. Bir resmi kurum, devletin
belediyesi, Alevi Bektaþi Derneði’ne yer tahsis etti. Bu konudaki görüþleriniz nelerdir?
„ Türkiye’de böyle bir ilki gerçekleþtirmek tabii ki olumlu, sevindirici. Ancak þunu açýk ve net
soralým: Bu karar Büyükþehir Belediyesi’nden geçecek mi? Devlet buna ne diyecek? Sýkýntý orada.
Tabii ki Taþdelen Belediye Baþkaný saygý duyulacak bir davranýþ gösterdi. Olmasý gerekeni yaptý.
Biraz önce Sayýn Mumcu’nun da söylediði gibi, yapýlan aslýnda yapýlmasý gereken þeydi. En azýndan bunun bilincine ermiþ bir insan olarak, doðruyu yaptý.
Hükümetin, iktidarýn buna seyirci kalacaðýný zannetmiyorum. Umarým aksi olur. Temennimiz
bu yönde, ama biz mücadelemize devam etmeliyiz. Þu ana kadarki uygulamalarýna baktýðýmýzda
seyirci kalmadýlar. Zorunlu din dersleri sorununda olduðu gibi.
ANAP Genel Baþkaný Erkan Mumcu’nun konuþmasýnda bir vurgu var. “Biz vaatte bulunmuyoruz!” Ama siz de anlayýn gibi bir açýklama. Seçime yönelik yatýrým mý?
„ Öyle de görebiliriz, ama samimiyetle söylüyorum, ister öyle yapsýnlar, ister böyle yapsýnlar, yapýlan doðru. Diðerlerine nazaran reklâm için yapýyorlarsa bile böyle bir haklarý var. Diðerleri hiçbir
þey yapmýyor. En azýndan bunlar böyle yapýyor.
Ancak cümlelerinde beni rahatsýz eden bölümler var. Siyasi bir insan olduðu için, “ne Þam’ýn
þekeri, ne Arap’ýn yüzü” demiyor. Orta yollu politika var burada. Nedir? Sivas olayýyla ilgili olarak
bize, “içimizdeki kini atmalýyýz” diyor.
Bizim toplumun içinde kin yok. Baþkalarýnýn yaptýðý gibi biz kimsenin çoluðunu, çocuðunu,
gencini yakmýyoruz, katletmiyoruz, öldürmüyoruz. Bu yeni de deðil; tarihler boyunca kimse bunun bir örneðini bize gösteremez. Böyle bir bilgi, belge yok.
Sivas’ta insanlarý yakarak katleden bir olay var. Ama 2 Temmuz törenlerine gidip katmýyorlar.
Ayrýca bunu doðru bulmadýðýný da ifade ediyor, “yýldönümü gibi yapýlýyor” diyor. Sadece bir örnek
olarak söylüyorum, en azýndan “müze olsun” bile demiyor.
Solingen’de yakýlan Türkiyelilerle ilgili olarak yapýlanlar ona ders olmuyor; “gâvur” denilen
insanlarýn yaptýklarýndan da insanlýk dersi almýyor. O bize, “Ýslam’ým, Müslüman’ým” diyor, ardýndan bize dönüp, “içinizdeki kini atýn” diyor.
Bu ne demek? Bunun Türkçe karþýlýðý hoþ olmayan þeylerdir. Sen Müslüman’san, biz de deðilsek, bunu söylüyorsan, o zaman bizi yakanlar kim? Bu kimliði de açýk etmen, protesto etmen
lazým. Tekbir getirerek camiden çýkan insanlar birilerine bir þey yapýyor. Sen bunlarý lanetlemiyorsun, bunlarý yapanlarýn cani olduklarýný söylemiyorsun; kimliklerini, isimlerini açýkça söylemiyorsun. Hiç olmazsa oraya gidip, “burasý müze olsun, et lokantasý olmasýn” de!
Orada yakýlanlarýn, kýrýlanlarýn yakýnlarýna, inanan insanlara, “içinizdeki kini atýn” gibi ifadeler kullanmak hoþ deðil. Bunu, hem Alevilerden, hem de diðer taraflardan oy alabilme düþüncesine baðlýyorum ve doðru bulmuyorum.
Ortamda seçim havasý var. Siyasi partilerin açýklamalarý bu kanýyý pekiþtiriyor. AABF de
“siyasallaþmaktan” bahseden açýklamalar yapýyor. Siz bu konuda ne düþünüyorsunuz?
„ Tabii böyle bir yaklaþým var. Açýklamalarda da bulunuldu. Önümüzdeki sene bir seçim süreci
var. Erken seçim olabilir veya olmayabilir. Bu yaþadýðýmýz hayata müdahale etmemiz gerekiyor.
Müdahale etmek derken, bir siyasi parti anlaþýlmasýn. Partileþme deðil, siyasallaþma sürecini baþlatmamýz gerekiyor.
Herkese hizmet eden, herkese koþturan bir süreçtir bu. Ýnsan haklarý dersiniz, Aleviler koþturmuþtur. Mazlumun yanýnda Aleviler olmuþtur. Her þeye koþa koþa, biraz da kendimiz için koþturmamýz gerekiyor. Kendimiz için derken, tabii ki aslýnda cemevleri, zorunlu din dersleri, insan haklarý sadece Alevileri ilgilendiren konular deðildir.
Biz bütün bunlarýn hepsinde sýnavdan geçmiþiz. Bu sýnavlarda iyi bir duruþ, adam gibi bir
duruþ sergilemiþiz. Diðer insanlarýn, demokratik kitle örgütlerinin de bu baðlamda Alevi örgütleriyle buluþmasý gerekiyor. Sürekli biz giden, onlar kaçan deðil; hep beraber olmamýz gerekiyor.
Onlarýn ne kadar ihtiyacý varsa, bizim de o kadar ihtiyacýmýz var.
Çok farklý deðiliz, hepimiz bu ülkede yaþýyoruz. Aleviler dünden bugüne kadar bu ülkede devlet dâhil herkesten alacaklý. Biz kimseye “borcunu öde” demiyoruz. Gelin hep beraber bunu halledelim diyoruz. Geçmiþte de bu böyleydi, bugün de bu böyle. “Býçak kemiðe dayandý” diye bir söz
vardýr ya, biz de iþte o noktaya geldik. Dolayýsýyla siyasete mutlaka müdahale edilmesi gerekiyor.
Birlik Partisi, Barýþ Partisi gibi Alevi partisi örgütlenmeleri gibi geçmiþ deneyimlerden ders
almak söz konusu mu?
„ Hayýr, öyle bir parti falan deðil, solda birliði zorlarýz.
ANAP’ýn vermiþ olduðu siyasi mesaj, “Bakýn, biz yapýyoruz, bize oy verin!”
„ Diyecekler. Bizim yapacaðýmýz ANAP’ýn ya da baþka bir partinin kuyruðuna takýlmak deðildir.
Ayrýca Alevi örgütleri yöneticilerinin veya toplumda ön çýkmýþ üç beþ kiþinin milletvekili olmasý
meselesi de deðildir.
Bu mesele Alevilerin sol ile sosyal demokratlarla bir araya gelmesidir. Bu da Alevilerin haklarýnýn tanýnmasý temelinde bir ana yapýyý desteklemekten geçiyor. Yoksa oradan buradan,
ANAP’tan milletvekili olmak hesabý deðil. Bu bizi bir yere de götürmez. Kesinlikle böyle bir
düþünce söz konusu deðil.
Türkiye’de Alevi hareketinin solla, sosyal demokratlarla birleþmeye, geliþmeye ihtiyacý var.
Alevi örgütleri de gücü oranýnda bunlarý yapacaklar. Buna müdahalemiz ancak bu kadar olur.
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
Ali Naki Ulusoy
Hacý Bektaþ Dergâhý Postniþini
21 Nisan 1921 - 30 Temmuz 2006
Ali Naki Ulusoy Hakk’a Yürüdü
Ahmet Koçak
Hacý Bektaþ Veli evlatlarýndan Ali Naki Ulusoy iki yýl önce yakalandýðý amansýz hastalýða yenik
düþtü. Ulusoy, 30 Temmuz günü, seksen beþ yaþýnda Hakk’a yürüdü. 31 Temmuz günü Hacýbektaþ’ta, yakýnlarý ve talipleri tarafýndan yapýlan bir törenle son yolculuðuna uðurlandý.
Onsekiz Aðustos 1921 doðumlu Ali Naki Ulusoy’un hayatýný Mürþit Veliyettin Ulusoy’dan
dinledik. Veliyettin Efendi Ali Naki Ulusoy’u þöyle anlattý:
“Ali Naki Ulusoy, Veliyettin Çelebi’nin oðlu. Aralarýnda iki yaþ farký olmasýna raðmen üç
kardeþ Feyzullah, Ali Naki, Ali Celalettin üçü birden ayný yýl, ayný sýnýfta Hacýbektaþ’ta okula
baþlýyorlar. Ýlkokulu burada bitirdikten sonra Yozgat’ta Ortaokula kayýt oluyorlar. Lise çaðlarýnda babalarýný kaybediyorlar. Liseyi bitirdikten sonrada üçü birden ayný sene Ankara Hukuk
Fakültesine baþlýyorlar.
Hukuk Fakültesinden sonra yine hep beraber askerlik baþlýyor. Yedek Subay Okulu’nda
beraberler, ama görevleri farklý yerlerde. Ali Naki amcam askerliðini Ýstanbul’da yedek subay
olarak yapýyor. Daha sonra Pülümür’de savcýlýk yapýyor. Kayseri’de, Hacýbektaþ’ta hakimlik
ve savcýlýk yapýyor. Daha sonra yine Hacýbektaþ’ta çok uzun olmayan bir süre avukatlýk yaptý.
Ceza hukukuna çok vakýftý.
Daha sonra siyasete atýlýyor. Birlik Partisinden Çorum Milletvekili oluyor. Milletvekilliðinden
sonra Saðlýk Bakanlýðý’nda müþavir olarak çalýþýyor. Ve oradan emekli oluyor. Ýþin ilginç tarafý
þu. Ben de bunu çok yakýn bir zamanda öðrendim. Ali Naki amcam müracaat etmediði için,
milletvekillerinin üç-dört milyarý bulan ‘kýyak emeklilik’ dediðimiz emekli maaþýný almýyor.
Bir milyar civarýnda emekli maaþý alýyor idi. Böyle bir insandý o da.
Ýki yýl önce lösemi baþlangýcý olduðunu söylemiþti bana. Baþlangýçta ilaçlarý dýþarýdan geliyordu. Sonra yerli alýndý. Hastanede de zannediyorum yanlýþ müdahale edildi. Hastanede çýktýktan
sonra da yatmaya baþladý. Evden dýþarý çýkmadý. Durumu gittikçe aðýrlaþtý. Ne yazýk ki bugün
topraða verdik.”
Ankara’da vefat eden Ali Naki Ulusoy’un cenazesi ailesi tarafýndan Hacýbektaþ’a getirildi.
Hacýbektaþ’ta önce evinin önünde, daha sonra Pir Hacý Bektaþ Veli’nin Türbesine götürülerek
buradan helallýk alýndý.
Yapýlan bu törenlerin ardýndan Ali Naki Ulusoy’un cenazesi Çilehane’de bulunan aile mezarlýðýna götürüldü. Burada yapýlan son törenle topraða verildi.
1969-73 tarihleri arasýnda 14. Dönem Çorum milletvekilli olan Ali Naki Ulusoy’un vasiyeti
üzerine TBMM’nde tören yapýlmadý.
Bütün Ulusoy ailesine baþsaðlýðý diliyoruz. Mekaný nur olsun.
Hacý Bektaþ Dergâhý Postniþini
Veliyettin Ulusoy’un Amcasý
14. Dönem (1965-73) Birlik Partisi
Çorum Milletvekili
Saðlýk Bakanlýðý Müþavirliði
ve Savcýlýk yapmýþ hukukçu
Ali Naki Ulusoy
Hakk’a Yürüdü
Hacý Bektaþ Dergâhý Postniþini
Veliyettin Ulusoy’un Dayýsý
Kurtuluþ Savaþýnda Atatürk'ün
en büyük destekcilerinden
Ahmet Çelebi Cemalettin Efendi’nin
torunu
15. Dönem (1973-1977)
CHP Tokat Milletvekili
Evli ve üç çocuk babasý olan
Haydar Ulusoy
Hakk’a Yürüdü
Haydar Ulusoy
1934 - 24 Temmuz 2006
Haziran-Temmuz 2006
11
¸ E
SERÇESM
NABI YAÐCI’NIN SERÇEÞME’NÝN 20. SAYISINDA YAYINLANAN YAZISI ÜZERÝNE
Bir Sunuþ
Ýsmail Büyükakan
Serçeþme’nin 20. sayýsýnda Nabi Yaðcý,
“yaklaþýk on yýldýr büyük bir susuzlukla üzerine gittiðim, araþtýrdýðým, çalýþtýðým bir konu” dediði
Anadolu düþüncesi ve felsefesinin sol hareket içinde pek bilinen, ilgilenilen bir konu olmadýðýný söylüyor.
Nabi Yaðcý þöyle devam ediyor:
“Her þeyden önce bizde Marksist gelenek içinde olup da
Anadolu felsefesine kafa yoran insanlarýn sayýsýnýn çok olmadýðýný sanýyorum.”
Buna katýlmamak mümkün deðil,
ama bu arada Anadolu felsefesine doðru yaklaþmýþ ve
Marksizme kök aþýsý yapmak için büyük emek vermiþ bir aydýnýn,
R Yürükoðlu’nun hakkýný yememek gerekir.
Bu baðlamda hem Nabi Yaðcý’yý hem de benzeri kanýda olanlarýn susuzluðunu gidermesine katkýsý olmasý açýsýndan,
Alev Yayýnlarý’nca 1990 yýlýnýn Þubat ayýnda yayýnlanan
Okunacak En Büyük Kitap Ýnsandýr
kitabýnýn birinci baskýsýna, yazarý R. Yürükoðlu’nun yazdýðý Giriþ’i bazý kýsaltmalar yaparak gönderiyorum.
Anadolu, Bektaþiliðin, Hýristiyan Mistisizminin, Yunan Felsefesinin Evidir
R. Yürükoðlu
1962–1968 arasýnda devrimci harekette yer alanlar Aleviliðin, Türkiye’de sosyalist hareketin geliþmesinde oynadýðý büyük rolü iyi bilirler.
Bizler okul sýralarýnda, þimdi kimilerinin dinci, gerici, yobaz dedikleri
Alevi türküleriyle sosyalizmi bulduk. O türkülerle devrimci harekette
yer aldýk. O gün bugündür Aleviliðin dostu bir devrimciyim.
Bu kitap önceden verilmiþ bir kararla ortaya çýkmadý. Yoldaþlar arasý
sohbetlerde sýk sýk buluþtuðumuz bir soru vardý: Neden Aleviler devrimci harekete bu denli yoðun katýlmaktadýrlar? Bu sorunun yanýtýný aramaya baþladýðým noktada, kitap yazma amacý da, iletmek istediðim bir
düþünce de yoktu. Ancak okudukça, Anadolu tarihinin ve günümüzün en
büyük sorunlarýndan biriyle karþý karþýya olduðumuzu öðrendim.
Görüþlerim de çalýþma içinde berraklaþtý. (...)
Alevilik tarihimizde ezilmiþlerin savaþ bayraðý olmuþ, halkýn içinden
gelen direnme-ayaklanma duygularýný dile getirmede baþý çekmiþtir.
Dahasý, Türkiye’de bugün de 20 milyona yakýn Alevi, egemen güçlerden
gelen yoðun baský, eziyet ve zorbalýk altýnda yaþamaktadýr. Tek suçu, düþünce ve inanç özgürlüðü ve demokratik bir yaþam istemesidir. (...)
Marksistler olarak görevimiz, Anadolu kültür birikiminde demokratik
olaný, ileriye açýk olaný, geriye çekicilerden ayýklamaktýr... (vurgu benim-ÝB) Yalnýz bu noktada, konuyla ilgilenen herkesin karþýlaþtýðý bir
güçlüðü belirtmeliyim. Hacý Bektaþ, Bektaþilik, Alevilik konusunda
ciddi, tutarlý, bilimsel, gerçekten yana bir araþtýrma yoktur. Varolan kaynaklarýn büyük çoðunluðu ya folkloriktir ya da konunun gizli-açýk düþmanlarýnca yazýlmýþtýr. (...)
Konu üzerinde en verimli ve kurutulamaz, çarpýtýlamaz kaynak, Alevi-Bektaþi ozanlarýnýn nefesleridir. Ancak bu kaynak da, geliþigüzel birkaç edebiyat denemesi dýþýnda, tarihsel gerçekleri aydýnlatacak ciddi
araþtýrmalarla ele alýnmamýþtýr.
Evet, kaynaklar kurutulmuþ, bir daha ortaya konmasý olanaksýz pek
çok el yazma kitap yokedilmiþtir. Yine de, devletin ya da kiþilerin arþivlerinde ciddi bir tarama çok belgeyi gün ýþýðýna çýkartabilir. Gelecekte bu
konuda incelemeler yaparak, A.Celalettin Ulusoy’un sözleriyle, “Hacý
Bektaþ Veli’yi içtenlikle seven, en azýndan gerçeklere saygýlý araþtýrmacýlar”ýn, bugün varlýðýný bilmediðimiz pek çok belgeyi ortaya çýkartacaklarýna inanýyorum.
Aleviliðin iki büyük kaynaðý vardýr. Birincisi, Þiilik (Ali evine baðlýlýk mezhebi), ikincisi Sufizmdir. Ali sevgisi, ehlibeyt sevgisi Aleviliði
yaratan düþüncenin bir yarýsýdýr. Öteki yarýsýný da mutlaka dikkatle incelemek gerekir, çünkü Bektaþiliði öteki çeþitli düþüncelerden ayýran en
önemli öðe bu ikinci yandýr.
Sufizm yani mistisizm Ýslam’dan ve Ýslam içindeki ayrýlýklardan çok
önce ortaya çýkmýþtýr. Her dinin içinde kollarý vardýr. Kökeni eski HintTibet düþüncesine dayanýr.
Mistisizmin en karakteristik yönü, panteizm anlayýþýdýr. Sonradan,
“Allah yalnýzlýðýnda tanýnmak istedi ve Evren’i yarattý” cümlesiyle Ýslam’a da girmiþtir. Bu anlayýþa göre Allah ve Evren ve Ýnsan bir bütündür. Bir ayna gibi kendilerini birbirlerinde seyrederler. Panteizm insanlýk tarihinde önemli sonuçlarý olmuþ bir düþünce biçimidir.
Toplumumuzda, aydýnlar arasýnda mistisizm, dünyadan kopmak,
inzivaya çekilmek, tevekkül etmek, mücadele etmemek olarak çok yan-
12
lýþ anlaþýlmýþtýr. Tam tersine tüm dinler içinde ve Ýslam’da mistikler haksýzlýklara karþý mücadelede baþý çekmiþlerdir. Bunun da önemli nedeni
þudur: Panteizm, tüm evren allahýn yansýmasýdýr diyen dolayýsýyla allahý
gökte deðil dünyada bulan anlayýþ, bir adým ileri attýðýnda allahýn ve dinlerin reddine, ateizme varýr.
Panteizmin bir adým ötesinin ateizm olduðunu farkeden Sünnilik, baþýndan Sufilere karþý çýkmýþtýr. Bükemediði nokta gelene dek o kolu çok
kesmiþtir. Kolu bükemediði zaman da kabul etmiþ ve Sünni bir takým
tarikatlar yaratmýþtýr. Ama bu süte su katmak gibi bir þey olmuþtur. (...)
Hýristiyan mistisizminin de büyük merkezi Kuzey Suriye ve Kapadokya’dýr.
XIII. yüzyýl sonunda Bektaþiliðin de Kapadokya’da kurulduðunu
biliyoruz.
Görülüyor ki, Anadolu, Kapadokya, dünya düþüncesini geliþtirmede
olaðanüstü bir yer olmuþtur. Bektaþiliðin, Hýristiyan mistisizminin,
Yunan felsefesinin evidir. Kapadokya öyle bir kazan ki, o güne dek yaratýlan tüm düþünceler içinde kaynýyor, birbirinden etkileniyor, birbirine
yardým ediyor. Ve Bektaþilik, yalnýzca Ýslam deðil, tüm bu düþünceler
üzerinde yükseliyor.
Bektaþiliðin ve Aleviliðin ikinci temel kaynaðý Þiiliktir. Ýslam bölündükten sonra Ali sevgisine sahip kesim Arap yarýmadasýnýn dýþýndaki
kenar bölgelere kaçmak zorunda kalýyor. Merkezde Sünniler güçlüdür.
Kenarlara kaçýnca sýnýr bölgelerini Ýslamlaþtýrma görevi de Þiilere
düþüyor. Dolayýsýyla Orta Asya’ya Ýslam’ý götürenler büyük ölçüde Þii
misyonerlerdir. (...) Sünnilik tüccarýn, egemen sýnýfýn ve devletin çýkarlarýný savunan bir ideoloji olarak ortaya çýkýyor. Þiilik ezilen sýnýflarýn ve
Araplarýn istila ettiði ülkelerdeki halklarýn çýkarlarýný savunan bir ideoloji olarak ayrýlýyor.
Orta Asya’da Türkleri Ýslamlaþtýran Ýslam asýl olarak, Þiiliðin mistik
kollarý olmuþtur. Mistiklik Orta Asya’da zaten güçlüdür. Böylece, Türklerin daha Ýran’a yürüyüþe geçmeden benimsedikleri Ýslam, mistisizmle
yoðun olarak örülmüþtür. (...)
Türkler Moðollarýn önünden kaçarak Orta Asya’dan Ýran, Suriye,
Azerbaycan yoluyla Anadolu’ya geliyorlar. Geldikleri yerler, özellikle
Ýran’ýn kuzey-batýsý ve Suriye, Ýsmaililerin kaleleridir. Bu bölgeler, mistik inançlarý güçlendiriyor.
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Hýristiyan mistisizmi ve eski Yunan felsefe ve inançlarýyla karþýlaþýyorlar. Zaten bu görüþler sufizm
kanalýyla Ýslamlýðýn içine girmiþ. Anadolu’ya gelince, bu yönler daha da
güçleniyor.
Hýristiyanlýkta Protestanlýk-Katoliklik ayrýmýnýn da kökleri Kapadokya’ya ulaþýr. Katoliklik gerici, Protestanlýk daha ilericidir. Protestanlýk içinde iki kol vardýr. Birincisi Protestanlýðýn babasý sayýlan Martin
Luther’in kurduðu kol ki, yeni yükselmekte olan burjuva çýkarlarýný
savunur. Münzer’in getirdiði ise, yoksul halkýn çýkarlarýný savunan devrimci, komünistik yanlar taþýyan bir dindir.
Alevilik yalnýzca Ýslam düþüncesine dayanmaz. O güne dek insanlýðýn, “72 milletten insanlýðýn” ortaya çýkardýðý tüm düþüncelerin üzerine oturur. Bektaþilik, tüm insanlýðýn bilgilerini topladýðý için daha o
tarihlerden evrensel, eskimeyecek ilkelere ulaþmýþtýr. Bektaþiliðin caný
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
SAYIN BAÞKAN’DAN RÝCAM: TÜRK-ÝSLAM SENTEZCÝLERDEN SAKININ
Hacý Bektaþ Veli Törenlerine Doðru
Ýlhan Cem Erseven
H
buradadýr. “Ýnsanlar kardeþtir.” Bu eskimez.
Sapýk birtakým görüþler çýkar, insanlarý kötülüklere götürür, ama geçer gider. Sonunda þu
fikir eskimez: Hangi ýrktan, hangi renkten,
hangi dinden olursa olsun insanlar kardeþtir.
Bektaþilik böyle evrensel ilkelere, ta kuruluþ
döneminde ulaþabildiði için eskimemiþtir.
Bektaþilik böyle geniþ bir düþünce mirasýnýn üzerinde ortaya çýkmýþ ve Anadolu’da köylünün, göçerin yani ezilen sýnýfýnýn devrimci
ve eþitlikçi ideolojisi olmuþtur.
Ýnsanlýðýn o günlere dek biriktirdiði bilgileri Bektaþiliðe taþýmada Anadolu halkýnýn
günlük yaþantýsýnýn büyük bir yeri vardýr.
Kitap gerekmiyor. Ýnsanlar yaþýyor, gelenekler
sürüyor ve insanlar eliyle gelenekler Bektaþiliðin içine taþýnýyor. Dolayýsýyla Bektaþilik
Ýslam dininin içinde geliþmiþ ama dine, özellikle Sünniliðe büyük eleþtiriler taþýyan bir
düþünce akýmýdýr. Böyle bir hareketin, toplumumuzda ortaya çýkmasý bir zenginliktir.
Özellikle yaþlý Alevilerle konuþtuðumuzda
bir eðilimi her zaman gördüm. “Aleviliði konu
yaparsan, karþý taraf güçlü, baþýmýza yine iþ
çýkacak. Yine Osmanlý kesecek.” Haklý bir eðilimdir, tarihte sürekli kýrýlmanýn getirdiði bir
eðilimdir. Ancak, önümüzdeki dönem Türkiyesi için bu tutum geçerli olmayacaktýr. Türkiye’nin gördüðü en büyük kavgayý önümüzdeki
dönemde iþçi sýnýfýnýn yöneticiliði altýnda
yaþayacaðýz. Herkesin ezilmiþliði yoketme fýrsatýný bulacaðý bir dönemle karþý karþýyayýz.
Tarihin haklý bir refleks haline getirdiði tutumun dýþýnda bir davranýþ, bugün iþçi sýnýfýna
da, Aleviliðe de büyük yarar saðlayacaktýr...
R.Yürükoðlu,
Okunacak En Büyük Kitap Ýnsandýr
Alev Yayýnlarý
Birinci baský, Ýstanbul, Þubat1990,
Haziran-Temmuz 2006
ER yýl olduðu gibi bu yýl da Hacý Bektaþ Veli’yi anma törenleri ulusal ve uluslararasý olmak
üzere geleneksel olarak kutlanacaktýr. Þimdiye dek törenlerle ilgili görüþlerimizi, eleþtirilerimizi iyiniyet çerçevesinde dile getirerek söyledik, yazdýk. Ayný tutumumuzu bundan sonra da
devam ettireceðiz.
Son iki yýldýr Hacý Bektaþ Veli’yi anma etkinlikleri, yeni Belediye Baþkaný Sayýn Ali Rýza
Selmanpakoðlu’nun yönetiminde yapýlýyor. Selmanpakoðlu, belediye baþkaný olduðu yýl anma
etkinlikleri sýrasýnda Alevi-Bektaþi kuruluþlarýyla çatýþmaya girdi ve her yýl gelenekselleþmiþ olan
Üstbirlik adýna konuþma hakkýný kullandýrtmadý, böylece Alevi-Bektaþi kuruluþlarý arasýnda hiç
kimsenin onaylamadýðý yapay ayrýþýmlara yol açtý.
Bildiðim kadarýyla yerel yönetimlerin hizmet ve çalýþmalarýný belirleyen yönetmeliklerde,
yasalarda belediyelerin asli görevlerinin baþýnda, o yöreye mal olmuþ, türbesi ziyaretçiler tarafýndan kutsallaþtýrýlmýþ bir inanç önderinin, eren/evliyanýn adýna düzenlenecek bir tören gelmemektedir. Belediyeler, ancak bu tür etkinlikler, törenler için altyapý çalýþmalarýnda (ulaþým, barýnma,
belediyeye ait mekânlarýn kullanýmýný saðlama, teknik malzemeler, vb.. ) katký sunabilir-yardýmcý
olabilir. Bu iþi varsa bir Düzenleme Komitesi ya da Dernek üstlenir. Komite ya da Dernek, etkinliðin içeriðinden, programýn gerçekleþmesinden, panel konularýnýn ve gelecek sanatçýlarýn, konuþmacýlarýn belirlenmesinden, törende okunmasý gereken bildiri ya da basýn açýklamasýndan sorumludur, böyle de olmalýdýr. O beldenin belediye baþkaný, kendini dinsel ve inançsal konularda
uzman, otorite ve yetkili görüp “her þeyi ben iyi bilirim, ben yaparým” mantýðýyla hareket edemez.
Çünkü belediye baþkanlarý belli bir süre için vardýr. Eðer o beldeye “kalýcý” ve herkesin “takdir
edeceði” hizmetler sunmuþsa yeniden seçilebilir. Ama yýllardýr bu iþin yükünü çeken kiþi ve kuruluþlarý karþýnýza alýp diktatörlük taslayamazsýnýz. Herkesin onaylayacaðý, takdir edeceði ve gönüllü hizmetten kaçamayacaðý bir ortak uzlaþýyla yapýlan iþin tadý daha bir farklýdýr.
Son iki yýldýr, Belediye Baþkaný’nýn tutumu Alevi-Bektaþi Üstkuruluþu tarafýndan doðru ya da
yanlýþ, protesto ediliyor. Alevi camiasý açýsýndan bakýldýðýnda böyle bir olayýn yaþanmasý hiç de
hoþ bir þey deðil. Sanýrým bu yýl da benzer olaylar yaþanacak, belki de þu an yaþanmaktadýr.
Hacýbektaþ’ta, içlerinde geçmiþte ilçeye büyük katkýlarý olmuþ üç deðerli belediye baþkanýnýn
da bulunduðu bir dernek, Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði kuruldu. Þimdiden baþarýlar diliyorum.
Sanýrým bu dernek, büyük olasýlýkla törenleri kendi bünyesinde yapmaya çalýþacaktýr. Bence de
doðrusu bu. Çünkü bunun bir örneðini, 1980 öncesinde, Ankara Kýzýlay’da faaliyet gösteren Hacýbektaþ Turizm Derneði gerçekleþtirmiþ ve büyük bir beðeni kazanmýþtýr. Bugün bile 1979 ve
1980’de yapýlan törenlerden söz edilmektedir. Bir þey kalýcý olabiliyorsa, demek ki önce iþe sevgiyle, hoþgörüyle ve gönülce yaklaþmak gerek. Kuþkusuz demokratik katýlým ve karar da önemli.
Alevilikle ilgili internet sitelerinde (özellikle Almanya adresli Aleviyol.com sitesinde) sanki bu
yeni kurulan dernek, Belediyenin düzenleyeceði törene karþý bir “alternatif” tören yapacakmýþ ve
böylece bölünmeye çanak tutacakmýþ gibi kýþkýrtýcý, ortamý gerici yazýlar ve tartýþmalar yer almaktadýr. Sanýrým içimizden birileri ya da “organizasyon”, böyle bir þeyin olmasýndan çok mutlu olacakmýþ gibi gözüküyor. Ama boþuna. Sayýn Özcivan, bunlarý sezmiþ ya da duymuþ olacak ki
gerekli yanýtý verdi ve “alternatif deðiliz” diyerek noktayý koydu.
Bir Belediye Baþkaný, programýnda, büyük bir “üstbirlik” durumundaki ABF’ye ve ABF’nin
öneri ve görüþlerine yer vermiyorsa, bu durumda doðal olarak Üstbirliðin ilkelerini benimseyen,
çizgisini onaylayan Alevi canlar, Pir’in topraðýnda, mekânýnda kendince organize edilecek mütevazi bir etkinliðe katýlmasý ya da içinde yer almasý, kimseyi rahatsýz etmemeli, tersine mutlu
etmelidir. Hacýbektaþ ilçesi demek salt Belediye demek deðildir; Hacýbektaþ ilçesi demek, bir anda
nüfusu 100-200 binleri bulan, Alevi-Bektaþi canlarýn koþarak gittiði, topraðýna yüz sürdüðü, dertlerine derman aradýðý, suyunu içtiði, cemini yaptýðý, semahýný döndüðü bir Serçeþme’dir. Burasý
herkesindir. Gönüllerin barýþýk olduðu, sevgi, barýþ ve kardeþlik türkülerinin söylendiði kutsal bir
yerdir. Gereksiz tartýþmalarýn, hýrslarýn ve yandaþ gibi gözüken kimi örgütlerin esiri olmayalým.
Umarým bu kez, ayný türden olaylar yaþanmaz. Belediye Baþkaný’nýn “temiz toplum” düþlemesi,
“temiz bir kalp, temiz bir tören”le ivme kazanýr. Bir de Sayýn Baþkan’dan bir ricam: Lütfen, kendini Alevi araþtýrmacýsý, uzmaný gören, gerçekte Türk-Ýslam sentezcilerden sakýnýn. Eðer bir bina
yapacaksak, bu binanýn ustasý bizler olmalýyýz, dýþardan ithal ustalar deðil.
Önceki yýl, Belediye Baþkaný Alevilik-Bektaþilikle ilgili kýrk sorudan oluþan bir kitapçýk bastýrýp daðýttý. Bu kitapçýkla ilgili eleþtiri ve görüþlerimi yine bu dergide dile getirdim.(bkz: sayý:15)
Belediye baþkanlarýnýn sanmýyorum ki çok büyük uzmanlýk ve araþtýrma gerektiren bir konuda
ýsmarlama kitap yazdýrýp kafalarý karýþtýrtmaya hiç hakký olmasa gerek. Bir belediye baþkaný Alevi
kökenli olabilir, Alevi nüfusunun yoðun olduðu bir beldenin/ilçenin belediye baþkaný da olabilir.
Bu, hiçbir zaman Alevilik-Bektaþilik konusunda yanlýþ ve tartýþma yaratacak bir kitap bastýrmayý
hak görmez. Çünkü o beldede Sünni kardeþlerimiz de yer almaktadýr. Ayný tutumun bir benzerini,
AKP’li belediyelerde de görüyoruz. Sözde profesör unvanlý bir bilim adamýna Ýslami aile bilgileri
çerçevesinde saçma sapan bilgilerin yer aldýðý, Diyanet’in bile onaylamadýðý kitapçýklarý bastýrýp
daðýtmaktadýr. Kitapta neler yazýyor:
Dokuz yaþýndaki bir kýzla evlenilebilir. / Erkekler karýlarýný dövebilir. / Kadýnlar evde kalýp
erkeðine köle gibi hizmet etmelidir. / Gerekirse erkekler birkaç eþ alabilir gibi bilgilerin yer aldýðý
bilgiler. Sormak gerekir: Gerçekte bu tür hizmetler, belediyenin temel görevleri arasýnda mýdýr?
Yoksa belediyeler, o yörenin su, kanal, imar, yol, cadde, park, çevre ve gýda saðlýðý gibi konularýyla mý uðraþmalýdýr? Eðer bir konuda kitap yayýmlanacaksa insan ve çevre saðlýðý, kentin temiz
tutulmasý, doðanýn korunmasý, turizm yönünden tanýtým kitaplarý bastýrýlmalýdýr. Kaldý ki o beldede salt kendi politik ve inancýndan insanlar yaþamýyor. Belediye baþkaný, seçildiði andan itibaren
yakasýndaki parti rozetini çýkarmalýdýr. Siyasi etik bunu gerektirir. Ayný þey Sayýn Hacýbektaþ
Belediye Baþkanlýðý için de geçerlidir.
13
¸ E
SERÇESM
SÜLEYMAN ZAMAN
2 Temmuz Destaný’ndan
2 Temmuz bugün
ve had safhada sýkýntým.
Duramýyorum yerimde
patlayacak gibiyim sanki
oysa daha neþeliydim
tebessüm edip, gülebiliyordum dün.
ama bugün
mengene sýkmýþ gibi göðsümü,
bir þeyler daraltýyor yüreðimi sanki,
ve ben çýkarmak istiyorum
bilinçaltýmdakilerini açýða.
Ve
bulmaya çalýþýyorum; tinimi rahatsýz
edenin ne olduðunu.
geçiyor film þeridinde ki gibi, imgemde ki
olaylar.
Ve
anlýyorum þimdi,
sýkýntýlarýmýn, iç çekmelerimin nedenini.
Ve
bilincimle gidiyorum, ýþýk hýzýndan da
hýzlý
1993 yýlýnýn 2 Temmuz gününe.
Ne acý, ne acý,
tarifi olanaksýz duygular kaplýyor
bedenimi.
Anýmsýyorum o kapkara dumanlarý,
Allah, Allah diyerek, saldýrýya geçen
O bilisiz, o güdümlü,
O insansý güruhun naralarýný.
Ve unutamýyorum;
O gökyüzüne ulaþan, kocaman alevleri
Ve 37 canýn yakýlýþlarýný diri, diri.
Kan aðlýyor yüreðim;
(...)
Ve
Sivas’ta yakanlar; o zavallýlar,
o güdümlüler;
farkýnda olmayanlardýr bütünselliðin.
Bilmiyorlar onlar, birin bütün,
bütünün bir olduðunu.
Anlamýyorlar; deðiþimin ve devinimin
durdurulamazlýðýný.
(...)
Ve aklýma geliyor hemen; örneðin;
Nesimi’nin yüzülmesi;
Elleri, kollarý, ayak ve bacaklarý kökten
kesilerek
Ve uçurularak kafasý Mansur’un
öldürülmesi;
Bedrettin’in katledilmesi, bedeninin
sürüklenmesi sokaklarda;
Ve
Spartaküs’ler; Kopernik’ler;
Mumcu’lar; Turan Dursun’lar,
Kýþlalý’lar; Üçok’lar
Galileo’lar
ve daha niceleri.
ve Maraþ ve Çorum katliamlarý
ve Bahçelievler vahþeti;
ve Deniz
ve Hüseyin
ve Yusuf’un idamlarý.
ve zulmün en büyüðü; unutulur mu ?
Kerbela
silinir mi belleklerden bunlar hiç ?
ve kanlý ve zalim Sivas.,
tiksiniyorum, utanýyorum, kýzýyorum,
ve hiddetleniyorum, tutamýyorum kendimi.
(...)
ff
14
Yol Eri Olan Aracýsýz Görüþebilir
Kenan Furat, Ütrech Üniversitesi
Son günlerde sanal ortamda Pir dergâhý Postniþini, Veliyettin Ulusoy’a yönelik asýlsýz ve çirkin
yazýlarý esefle izliyorum. Aslýnda bu tür yazýlara cevap verip polemiðe girmeye hiç niyetim yoktu.
Fakat iþ iyice çýðýrýndan çýkýp, yol terbiyesi ve edep kurallarýný aþýp, Serçeþme Pir Dergâhýna karþý
hakaret kampanyasýna dönüþtü. Hazreti pirin evladý, 32. Postniþin, Veliyettin Ulusoy Efendiye
karþý gâh cahilce gâhî bilinçli ve sinsice yapýlan saldýrýlarý edep dýþý görüyorum.
Öncelikle þunu söyleyeyim; bu meydan, bu yol boþ deðildir. Birilerinin çýkýp yeniden bir þeyleri icat etmelerine gerek yoktur. Yola girmek isteyen hangi ocaða mensup olursa olsun gelip
Hünkâr evladý önünde ikrar verip talipliðini ve ya dedeliðini hakkýyla yapabilir. Hazreti Pir’den
bugüne kadar hizmet veren dergâh nice saldýrý ve kýyýmlara raðmen günümüze kadar gelmiþtir.
Hünkâr evladý bazen Mansur gibi berdar olmuþ bazen sürgünlere gitmiþ bazen de böylesi
saldýrýlara hedef olmuþtur. Fakat her dönemde Aleviler ve de Anadolu toplumu için atalarýndan
aldýklarý emaneti korumuþlardýr, bugünden sonra da bunun böyle olacaðýna inancým tamdýr.
Yazdýklarým kendi fikrimdir. Herhangi bir dernek veya vakýf adýna yazmýyorum. Ancak AleviBektaþi davasý için çalýþan bütün kurumlara eþit mesafede olup, verdikleri emeðe saygýlýyým.
Hollanda’da Amersfoord Alevi Kültür Merkezi’nde hizmetlerim de oldu. Hayatýmýn sonuna kadar
da gücüm oranýnda bu yola hizmet edeceðim.
Yazýma, en son çýkan ‘AABK bileþenlerine 15 Aðustos’ta Hacýbektaþ’ta toplanýn çaðrýsý
yapýldý’ baþlýklý yazýdan baþlamak istiyorum. Bu yazýda Veliyettin Ulusoy’un sözde ‘örgütün mürþidi’ ilan edilmesinden bahsediliyor. Bu saçmalýktýr. Yol geleneðine uymayan bir iddiadýr. Doðru
olmayan bu yorumlu haberi internette yayýnlayan kiþilerin art niyetli olduðu aþikârdýr. Yolumuz
erkânýndan birazcýk nasip almýþ olan bir insan Bulgaristan’dan Irak’a varan koskoca muhibban
kitlesinin Mürþidine, Pirine bu asýlsýz haberden dolayý bu þekilde saldýrmaz.
Bu yolun bir talibi olarak bu haberden sonra hemen iþin aslýný sordum ve öðrendim.
Evet, 15 Aðustos’ta yapýlacak olan cem, Avrupa ve Türkiye Alevi-Bektaþi örgüt yöneticilerinin
gönülleri birlemek adýna Hacý Bektaþ Veli Postniþini Veliyettin Ulusoy efendimizin huzurunda
yapýlacak. Bu Cem ne bir ikrar ne de bir görgü cemidir. Dileyen herkesin girebileceði bir cem.
Bu örgütlerimizin yöneticilerini alkýþlamak gerekirken acaba neden bu kadar saygýsýzca saldýrý
ve yorumlar yapýldý diye hayli düþündüm. Daha cem kurulmadan, ne olup bitecek bunu bilmeden
bu yaygara ne idi?
Farklýlýklarý Kabul Etmek Lazým
Gelelim Hollanda Alevi Dedeler Divaný Vakfý Sekreteri Davut Sever’in ‘Çelebiler Mürþit mi?’
yazýsýna. Öncelikle sormak gerekiyor Seyyid Davut’a, “Doðu Alevileri” derken kimi kastediyor?
Doðu Karadeniz’deki canlarý, Adýyaman, Urfa, Diyarbakýr gibi illeri de içine alýyor mu? Yoksa
sadece Tunceli ve çevresinden mi bahsediyor? Aleviliðin doðusu batýsý olmaz! Emirdað’daki,
Manisa’daki, Konya, Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Adana, Mersin, Antalya, Samsun, Trabzon,
Maraþ, Malatya’daki de Dersimli kadar Alevidir! “Dikme” kelimesi yöresel bir terimdir, Hacý
Bektaþ Veli Dergâhý süreðinde Evlad-ý Resul olmayýp Postniþinin (Mürþid) icazetiyle yol hizmeti
yürüten Babaya Mürþit Vekili denir. Bu öyle sayýsý çok olan veya herkese verilen bir izin deðildir.
Madem siz bütün Alevilere hizmet yapmak için yola çýktýnýz, kendi yöreniz ve dedenizin
söylediði dýþýnda da sürek olduðunu artýk öðrenmelisiniz. Yok, “Alevilik sadece Dersim
Aleviliðidir, biz Aleviliðin merkeziyiz” diyorsanýz bunun ismini koyun! Bunca talip ve dede yüzyýllardýr Yola, Dergâh ve Mürþide ikrar verip yolu kesintiye uðratmadan süregelmiþtir. Yeryüzünde
sadece bizler deðil baþkalarý da var. Alevi sadece siz deðilsiniz, sizden baþkalarý da var. Bu farklýlýklarý görmek ve kabul etmek lazým.
Lütfen Aleviyol.com sitesinde 22 Temmuz’da sevgili Ayhan Aydýn’ýn yazdýðý yazýnýn þu
bölümünü okuyun:
‘Nevzat Demirtaþ da, kendisine baðlý yüze yakýn baba olsa da, bazý ocaklarca bir üst ocak
olarak görülen Sultan Süceattin Veli Ocaðý’nýn postniþini olsa da, o da Hacý Bektaþ Dergâhý’na
baðlýdýr. Her sene kendi daveti üzerine kendisini ziyaret eden Hacý Bektaþ soyundan bir kiþiye,
talipleri önünde görülür. Bunun manasý “el eli yýkar, el gövdeyi yýkar; temizlenmeden, temizleyemezsin”dir. El ele, el Hakk’a ilkesi bugün de devam etmektedir.’
Bu sadece bir örnektir.
Siz, ne hakla bu insanlara, ‘Tuttuðunuz el, verdiðiniz ikrar geçersiz, Çelebiler Mürþit deðil,
Ocak bile deðil, Buyruk’a göre hepiniz düþkünsünüz’ deme cüretini gösteriyorsunuz? Size bu
hakký kim verdi diye sorarlar! Düþkünler ocaðýndan bahsediyorsunuz; bu ocaðýn zamanýnda kimin
vekâletiyle yol hizmetlerini yürüttüðünü zahmet edip araþtýrýrsanýz iyi olur. ‘Hace Bektaþ Veli
Horasan-i Niþabur’un evlenmediði bu vesileyle çocuklarýnýn da olmadýðý büyük dedelerimiz
tarafýndan söylenirdi. Dedem Hace Bektaþ Veli’nin mücerret olduðunu söylerdi.’ Bu hiç bir þeyi
ifade etmez. Bir baþkasýnýn dedesinin de bir baþka þeyi söyleyebileceði hiç mi aklýnýza gelmedi?
‘Hace Bektaþ Veli, kendisi de bir ocaða mensup hiç bir seyyidi kendine talip tutmamýþtýr.’ Hünkâr
Hacý Bektaþý Veli cümle Anadolu erenlerinin piri ve mürþididir, Derviþ Cemal, Sarý Saltuk, Kara
Donlu Can Baba, vb., bunlara dâhildir. Hacý Bektaþ Veli Ali kendidir. Bizim inancýmýzda, bütün
gülbanklarýn sonunda kim anýlýr? Derviþ Cemal soyundan olan bir insanýn böyle bir açýklama yapmasýna ne demeli?
“Ýnancýmýzda ‘Ocakzadeler Kolu’ diye bildiðimiz birçok seyyidin, ama mutlaka seyyid-i saadet, evlad-ý resul olmasý þartýyla, Anadolu’ya Hace Bektaþ Veli’den çok önceleri gelindiði biliniyor.’
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
Ýþte burada asýl fikrinizi ortaya koyuyorsunuz, Hazreti Pir’i küçültüyorsunuz ve bunda
ilk deðilsiniz, ancak buna bugüne kadar kimsenin gücü yetmediði gibi sizin de gücünüz yetmez.
Dedikoduyu Sürdürmek
Yakýþmýyor
Þimdi Babaðan Bektaþiliðinin aklý baþýnda,
sevilen, sayýlan Babasý Sayýn Þakir Keçeli’nin
yazdýðý ‘Hacýbektaþ’ta Ayn-ül-Cem yapýlacakmýþ’ yazýsýna bakalým. Kuþkusuz Baba Erenlerin yazdýðý Meydan Evi’yle ilgili yazýsýnýn
ilk bölümü tamamen gerçeði yansýtýyor.
Maalesef yazýnýn devamý için ayný þeyi söylemek güçtür. Bu bölümde uzunca Hüseyin Gazi
Metin’le ilgili bilgiler veriyor, bunlarýn doðru
olup olmadýðý bir yana. Ancak iki haftadýr
ortaya atýlan bir asýlsýz dedikoduya dayandýðý
için Baba Erenlerin boþuna zaman harcadýðý
kanaatindeyim. Sayýn Mustafa Özcivan daha
önce bu cemi Dertli Divani’nin yürüteceðine
dair bir açýklama yapmýþtý, hatta telefon numarasýný bile vermiþti ki dedikodu yapýlacaðýna
gerçeði merak eden arayýp öðrensin diye. Ben
böyle anladým ve kendisi de daha sonra bunlarý
belirtti.
Hala ayný dedikoduyu evirip çevirip internet sitelerinde teker teker yorumlamak ne kadar
ayýptýr. Çelebiler ile Babaganlar arasýndaki
kýrgýnlýðýn bir yana atýlmasýndan yana olan
Keçeli Baba zahmet edip iþin aslýný öðrenebilirdi.
Aydýnlarýmýza
Edeb-Erkan
Pir Dergâhý Postniþini Veliyettin Efendi’ye
yakýþtýrmalarla bezeli olan, Doktor Özgür
Savaþçý’nýn, ‘Bulmak, Bulunmak ve Bulanmak
Üstüne’ yazýsýna da bir bakalým. München
Ludwig-Maximilians Üniversitesinde Türk kültürü ve Alevi Bektaþi yazýsýyla ilgili ciddi bilimsel çalýþmalar yapan Sayýn Savaþçý’yý edebe
davet ediyorum.
Sayýn Savaþçý, nasýl oldu da Veliyettin
Efendinin çýkar için Belediyeyle ters düþtüðünü söyleyecek kadar basitleþtiniz? Bizim yolumuzda yargýsýz, bilgisiz, dedikodulara dayanan
infazýn olmadýðýný sizin bildiðinizi düþünüyordum. Yaptýðýnýz çok çirkin! Bilimsel çalýþmalarýnýzda da dedikodu ve varsayýmlarla mý hareket ediyorsunuz? Yazýnýzýn sonunda: ‘Daha
fazlasýný yazmaya edebim ve erkâným elvermiyor’ diyorsunuz. Kusura bakamayýn Savaþçý
Hoca, ama Tarik-i Nazenin’in edep ve erkân
sýnýrlarýný hayli aþmýþsýnýz haberiniz yok.
Son olarak “Tahtacýlar” grubuna Dr. Ýsmail
Engin’in yolladýðý ‘Nevzat Dede, Sucaeddin
Veli Tekkesi ve Seyyid Battal Gazi Tekkesi’
baþlýklý yazýya baktýðýmýzda karþýmýzda Dergâha karþý yürütülen yýpratma programýnýn
baþaktörlerinden birisini görüyoruz. Deðiþik
sitelerde keskin öngörü ve saðduyusuyla tekrar
tekrar doðu ocaklarýnýn bölünmeye gitmesi
yönünde adeta yol göstericilik yapan Sayýn
Engin lütfen asýl amacýný açýklasýn. ‘Sayýn
Engin bahsettiðiniz bölünmenin size faydasý,
kazandýracaðý ne olacaktýr?’ Birileri bilinçsizce davranýp Yol’a zarar veriyorsa siz engin
görüþlerinizle o zararý veya bölünmeyi telafi
etmenin yolunu göstermelisiniz. Nevzat Demirtaþ gibi Anadolu’da verdiði emek bakýmýndan az rastlanan Dede’yi adeta bilinçsizlik,
Haziran-Temmuz 2006
yolsuzluk ve Pirsizlikle suçlayacaðýnýza, lütfen
siz kendi atalarýnýzýn baðlý olduðu ocaðý ve
bugünkü durumunu açýklayýnýz.
Hâl ehli olan, er olan, bu türden varsayýmlar ve ‘bildiðim kadar’larla yola hizmet veren
erlerin üzerine gitmez! Hollanda’da yapýlan
Dedeler Þurasý’nda yolun tekrar canlanmasýnýn
ne kadar zor olduðu ve çetin hazýrlýklar gerektirdiðini vurgulayan Engin, ayný Yolun
Dergâhý, Mürþidi, Dedesi, Babasý, Görgüsü ve
Ýkrarýyla yürüyen Pir Dergâhý serçeþme
süreðine neden bu hakaret ve iftiralarý reva
görüyor?
Yüzyýllardýr el ele el Hakk’a ilkesini, oto
kontrol sistemini inançsal açýdan bugüne kadar
sürdüren ve benim þahit olduðum, yaþadýðým
sadece Dertli Divani’nin sorumlu olduðu bölgelerde binlerce insan ikrar vermiþ ve her yýl
görgü ceminde görülmekteler. Bu gerçekleri
yok sayma cesaretini nereden alýyorsunuz?
Hak Erenler size anlamak, dinlemek nasip
eylesin.
Kendi araþtýrmalarým ve inancýmýn doðrultusunda düþüncelerimi ifade etmeye çalýþtým.
Koca bir serçeþme süreðini savunmak haddime düþmemiþtir. Bu gerçeði de söylemeliyim. Bu geleneði sürdüren dede vekil ve babalarýn diðer Dedegan ve Babagan kollarýna
süreklerine ve baðlý olan canlarýna asla karalama ve hakarette bulunduklarýný görmedim ve
duymadým. Aksine yolumuzun ve inancýmýzýn
bu günlere gelmesinde çok büyük emeklerinin
olduðunu çok sýkça söylediklerini biliyorum.
Hep birlikte haddimizi bilmekte fayda var
diye düþünüyorum. Yol eri olan aracýsýz
Postniþin Veliyettin Ulusoy Efendiyle gönül
rahatlýðý içinde görüþüp sorularýný sorabilir.
Yýlda binlerce insan onunla görüþüp konuþuyor sizler de görüþebilirsiniz.
Hacý Bektaþ Veli Postniþinlerinden Feyzullah Çelebi, Ahmet Cemalettin Çelebi ve Veliyettin Çelebi’nin vekilliðini, âþýklýðýný yapan;
Ondörtbin yýl gezdim pervanelikte
Sýtký ismin buldum divanelikte
Sundular aþk meyin mestanelikte
Kýrklarýn Ceminde dâr’a düþ oldum
diyen Dede kargýn ocaðýndan Aþýk Sýtký
Baba’nýn uzunca bir baþka deyiþinden birkaç
dörtlük
Gel beri biat et Yedullah ile
Ehl-i Beyte biat eden naþ olmaz
Tecella, Tevella Eyvallah ile
Mürþit meydanýna giren dýþ olmaz
Mürþide ermeyen öðrenmez hüner
Hünersiz kiþiler cahildir meðer
Ustaz külüngünden geçerse eðer
Yapýya uymadýk asla taþ olmaz
Eðer ister isen Hakk’ý bulasýn
Sanma kendi aklýn ile bilesin
Eriþ bir Mürþid’e menzil alasýn
Gökte uçan kýlavuzsuz kuþ olmaz
Sýtký’ya gulem ol Veliyullah’a (*)
Ayrýlma katardan git doðru raha
Yalvar ihlâs ile yüz sür Dergâh’a
Gafil olma kutbun postu boþ olmaz
(*) Veliyullah: Veliyettin Çelebi
ff o güzel insanlar.
Habersizler baþlarýna gelecekten.
Ve onlar;
sunmak için bilgilerini, bilinçlerini halka,
dinleyicilerine;
aydýnlatmak için insanlarý; yüklenmiþler
en zor görevi.
Ve aydýnlýða
ve bilgiye;
ve özgürlüðe, dayanýþmaya ve
demokrasiye düþman,
binlerce yýðýn; bekliyorlar o güzelim
insanlarý dýþarýda.
Ýnsan olmaya karþý koymak; aydýnlýðý
boðmak;
öldürmek ve yakmak en büyük istemleri
bu güruhlarýn.
Ve emir bekliyorlar saldýrmak ve yok
etmek için.
Ve kýsa sürede; geliyor bekledikleri emir.
Ve karanlýða ve insanlýða ve sanata
düþman birisi,
baðýrýyor topluluðun içinden;
Allah adýna; “saldýrýn, boðun, vurun,
öldürün, yakýn” diyerek.
eyleme geçiriyor; bu söz;
Cahil ve gözü dönmüþ topluluðu.
(...)
Oy Sivas oy;
Oy Pir Sultan oy;
Oy Veysel’in; Þah Turna’nýn; Ali Ýzzet’in
yaþadýðý topraklar oy.
Oy Hüseyin Korkmazgil Üstat oy.
Oy ozanlar kenti oy.
Oy Mahzuni’lerin,Nazým’larýn;
Hace Bektaþ’larýn,
Bedrettin’lerin, Yunus’larýn,
ne nice ulularýn yaþadýðý ülke oy.
Sýzýlýyor kemikleriniz biliyorum;
biliyorum büyük ýzdýraplar içindesiniz.
Oy zalim Sivas oy;
Nasýl kýydýnýz acýmadan o canlara;
niçin, neden;
o hümanist,
o düþünen,
o üreten beyinleri;
o iyilik, dostluk ve barýþ yanlýsý insanlarý;
o 37 caný; acýmadan, irkilmeden;
(...)
Unutulmayacaklar insanlýðý yüceltenler;
Sivas’ta yakýlanlar.
Unutuldu mu? Bedrettin;
Spartaküs;
Sokrates
unutuldu mu?
Pir Sultan; ya Hayyam;
Nesimi; Jean Dark; Nazým Hikmet;
Ya Kerbela!
Denizler, Hüseyinler unutuldu mu?
Unutulur mu? Edisonlar;
Ýnsanlýða hizmet edenler;
Zalimce öldürülenler;
acýmasýzca katledilenler;
Unutulur mu? Hiç!
Ey Ölümsüzleþen yüce insanlar;
U n u t u l m a d ý n ý z.
Anýyorlar sizi duyarlý insanlar.
Rahat uyuyunuz!
Yazýldýðý Tarih 2 Temmuz 2002
Yeniden Düzenleniþi 13 Haziran 2003
Üç yüz satýrý aþkýn bu destanýn ancak
küçük bir bölümüne yer verebildik.
15
¸ E
SERÇESM
6 MAYIS’TA DÜMÜLCÜ SULTAN DERGÂH’INDA YAPILAN HIDRELLEZ CEMÝNÝN VE
7 MAYIS’TA DÜMÜLCÜ SULTAN TÜRBESÝNDE VERÝLEN HIDRELLEZ LOKMASININ
VCD’SÝNÝ BÝR CEM ERENÝNÝN GÖNÜL LOKMASI OLARAK EKTE VERÝYORUZ
Çalçakýrlar’da Hýdrellez Cemi
Esat Korkmaz
21
MART’ta “doða doðurmuþ”tu; biz de “kýrk”ýný kutlamak, yani bir “Hýdrellez Cemi”nin kaydýný yapmak üzere teknik yönetmenim ile yollara düþtük. Ýlk duraðýmýz Denizli Hacý Bektaþ
Veli Derneði oldu. Baþkan Hasan can ve diðer arkadaþlarla birlikte birkaç saatlik araba yolculuðundan sonra Çal ilçesinin Çalçakýrlar köyüne ulaþtýk. Çevresi Sünni köylerle kuþatýlmýþ durumda bulunan Çalçakýrlar, Babagan Bektaþiliði’nin erkânýný yürüten yerleþmelerimizden biriydi.
Cemevi’nin kapýsýnda bizi Ankara’dan gelen Halifebaba Ali Sümer karþýladý: “Üçleyerek” kutsadýk birbirimizi; sarýldýk-kucaklaþtýk. “Doðanýn ilk çocuklarý” bademler, yenebilecek duruma
gelmiþti: Halifebaba Ali Sümer dalýndan kopardýðý birkaç bademi bizlere sundu. Doðaya benzemeyi ne kadar da özlemiþiz; bademler tatlý mý tatlý.
Balbal Geleneði mi?
Dümülce Sultan Dergâhý Postniþini
Yusuf Yýldýz Halifebaba
Cemin baþlamasýna daha çok zaman vardý: Çevreyi gezelim dedik. “Yaþam, yaþayanlardan çok
ölenlerden ibarettir” özdeyiþinin izinde köyün mezarlýðýna yöneldik. Þaþýrtýcý bir durumla karþýlaþtýk: Mezarlarýn önemli bir kýsmýnda “tek taþ” vardý ve mezarýn tam ortasýna dikilmiþti. Bunun
nedenini sorduðumuzda “cahillik”, dediler. Böylesi bir uygulamaya ilk kez tanýk olduðum için
doyurucu yanýt alamamanýn sýkýntýsýný yaþadým. Acaba, dedim bu uygulama, Asya’daki “balbal
geleneði”nin bir uzantýsý mý?
Asya’da Türkler þan kazanmadan ya da savaþmadan ölmeyi küçüklük sayardý. Savaþta öldürülen önemli düþmanlarýn ruhlarý, öte dünyada hizmetli olarak kullanýlmak üzere “balbal” durumuna getirilirdi. Bu nedenle “balbal”, öte dünyada hizmetli olarak kullanýlacaðýna inanýlan, öldürülen önemli düþmanlarýn ruh kimliðini simgeliyordu. Simge “þekilsiz taþ”la özdeþleþtiriliyordu ve
mezarýn ortasýna ya da kenarýna dikiliyordu. Dikkat ettim, Çalçakýrlar köyü mezarlýðýnda da dikilen taþlarýn büyük bir bölümü doðadan alýndýðý biçimiyle yerleþtirilmiþ, herhangi bir iþleme girmemiþ. Asya’da ne kadar düþman öldürdüyse o kadar taþ dikiliyordu; burada ise tek taþla yetinilmiþ.
Öbür dünya için bir “hizmetli” yeter görülmüþ.
Hýdrellez Cemi ve Dem
Çalçakýrlar mezarlýðýnda ilginç mezar taþlarý
gördük
Bizi karþýlayan Ali Sümer Halifebaba bize
eliyle badem sundu
16
Akþam oldu: Yusuf Yýldýz Halifebaba’nýn yönetiminde, Ali Sümer Halifebaba, Turabi Þahin Baba,
Yusuf Sertbaþ Baba, Mustafa Yýldýz Baba, Asým Þahin Baba, Arif Çankýr Baba ve Derviþ Naci
Yýldýz’ýn katýlýmý ile Cem baþladý. Hizmetler yürüdü; hizmet kapsamýnda Hacý Bektaþ Veli’nin
adýna baðlanan “Dört Kapý Kýrk Makam” eðitim öðretisi anlatýldý. “Kulak abdesti” verildi, “kulak
abdesti” alýndý: Canlar bilgiyle “yýkandý.”
Sýra “Sofra Hizmeti”ne geldiðinde “Dem Tapýmý” gereði “Kýzýldeli Sultan” Hak-MuhammetAli adýna önce “üçlendi”, sonra da Halifebaba’nýn “ruhsatý” ve Saki’nin “izniyle” kutsal olarak
tüketildi. Önemi nedeniyle konu üzerinde biraz ayrýntýlý durmak istiyorum: Çünkü “dem” konusu,
Alevi-Bektaþi zeminde “yakýcý” tartýþmalara neden oluyor.
Alevilik-Bektaþilikte “dem” dendiðinde, her þeyden önce “bilgi” anlaþýlýr: Dede’nin, Baba’nýn
ya da Çelebi’nin verdiði “yol bilgisi”dir dem. Eðer yol eri, mürþidin verdiði bilgiyi bir “bardaða
koyup” içebiliyor ve “esriyebiliyorsa” sorun yok demektir. Böyleleri için “demin sývý” biçimini,
yani “sývý aklý” almalarýna gerek yoktur. Tersi söz konusuysa almak “zorunluluk”tur. Demin “sývý”
biçimine iliþkin olarak Aleviliðin-Bektaþiliðin kaynak kültürlerinde özgün tasarýmlar vardýr. Bu
tasarýmlarý özetle görelim ve Anadolu Aleviliðine taþýnma sürecinde ne türden bir “dönüþüm”
geçirdiðini anlatalým.
Örneðin, Hindistan’da Vedalar Çaðý’nda kullanýmý yaygýn olan, ölümü uzaklaþtýrdýðýna inanýYusuf Yýldýz Halifebabanýn eþi bizi Dergâh kapýsýnda kaþýladý
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
lan; bir aðacýn ya da mantarýn özsuyundan elde
edilen, kimi törenlerde sunu ve saçý olarak tüketilen, tapým sýrasýnda coþku yaratmak için
rahiplerce içilen kutsal içkiye “Soma” adý verilirdi. Yine, bu içkide bulunduðuna inanýlan ve
insanla kolayca iletiþime girebilen tanrýsal
özün kimliklendirilmesiyle yaratýlan, kutsal sývý tanrýsýna da “Soma” denirdi. “Soma” tasarýmýyla Mazdaizm’deki “Haoma” tasarýmý arasýnda büyük bir benzerlik vardýr: Genel olarak
Mazdaizm’de, özel olarak Zerdüþtlük’te, gizil
durumdaki tanrýsal özün görünüþe taþýnmasýna
aracýlýk eden kutsal bitkiye; bu bitkinin, sanrý
yaratan özsuyunun inek sütüyle mayalanmasýyla elde edilen ve ayinlerde tüketilen kutsal
içkiye “Haoma” adý verilirdi. Zerdüþt’ün sorularýný alýp Ahuramazda’ya götüren ve ikinci
gün sorularýn yanýtlarýný Zerdüþt’e getiren
“aracý” tanrý da ayný adla anýlýrdý.
“Çoktanrýcý” ya da “ikitanrýcý” dönemlerden gelen bu türden tasarýmlar, “tektanrýcýlýkta” “tersine yönelimle” olumsuzlandý ve metafizik tanrýnýn “aklýnýn” kimliklendirilmiþ biçimi olarak algýlanan melek “Cebrail”e dönüþtü.
Tektanrýcý dinlerin “muhalefet” yanýný da
kucaklayan “Bâtýni” zeminde ise Soma ya da
Haoma, “aracý” tanrý olarak düþüncede/inançta görünüþe taþýnan ve evrenin sýrlarýný bilme,
kavrama gücü olarak algýlanan doðanýn ruhu,
doðanýn caný, doðanýn aklý ya da insanýn ruhu,
insanýn aklý; ötesinde, bedenin bilgeliðiyle
doðrudan iliþkiye girerek sürekli bilgilenmeyi
ya da ruh gözünün açýlmasýný saðlayan ve özlem kimliði olarak Hýzýr adýyla kiþileþtirilen
“sývý akýl” durumunu aldý.
Bu nedenle Alevilik-Bektaþilikte “Cem”
kapsamýnda kutsal olarak tüketilen “sývý dem”,
“sývý akýl” olarak algýlanýr ve beden organlarýnýn “bilgiyle yýkanmasýný” simgeler.
Ayin-i Cem’de Halifebaba’nýn hayýrlýsýný
dinleyen bacýlar
Haziran-Temmuz 2006
Çalçakýrlar köyü cem erkânýnda “sývý dem”
alýmýna, doðrudan “bilgi” olarak inanca taþýnan “sývý olmayan dem” alýmý eþlik etti:
Zâkirler coþtu, nefesler söylendi, gönüller
sulandý. Daha sonra “Cem Birlendi” ve ertesi
sabah, yani 6 Mayýs’ta Hýdrellez töreninde
buluþmak üzere vedalaþýldý.
Hýdrellez töreni köyün dýþýnda, vahþi
doðanýn kucaðýnda ve Menderes Irmaðý Vadisi’nin sert yamacýnda kutsal Türbe’de yapýldý.
Kalabalýktý; Halifebaba’nýn yönetiminde nefesler söylendi, demler alýndý. Günýþýðýnýn altýnda
canlar, birbirinin gönlüne “mihman” oldu.
“Cemlerimiz, demlerimiz daim olsun”, dileðimizi seslendirdik ve seneye buluþmak üzere
canlardan ayrýldýk.
Turabi Þahin Baba, Yusuf Sertbaþ Baba, Mustafa
Yýldýz Baba, Asým Þahin Baba, Arif Çankýr Baba
da Ceme katýldý.
Mihman olduðumuz Derviþ Naci Yýldýz
Çeraðý çok görkemli bir erkânla
uyandýran Ali Derviþ
17
¸ E
SERÇESM
Göstergebilim Açýsýndan Alevilik
Fuat Bozkurt
G
östergebilim, kurucusu Ferdinand de Saussure’nin Genel
Dilbilim Dersleri kitabýnýn yayýmlanmasýnýn ardýndan
bir dizi bilim alnýnda uygulanmaya baþlandý, yeni bir
ufuk, yeni bir ölçüt olma yolunda geliþip serpildi. LeviStraus budunbilim; Michel Foucault tarih, felsefe; Lacan
psikanaliz; Roland Barthes eleþtiri ve Dumezil dinler
tarihi konularýna bu bakýþ açýsýný uyguladý. Bu alanlarda yeni yorumlar,
yeni çözümler getirildi.
Bu alanda ülkemizde çok sýnýrlý çalýþma yapýldý. Tahsin Yücel ve
Mehmet Rifat’ýn deðerli araþtýrmalarý geniþ okur bulamadý. Uzmanlar
dýþýnda okuru bulunmayan yeni alanlara açýlamadý. Özellikle dinbilim
alanýnda araþtýrma yöntemi hiç uygulanmadý. Bu, ülkemizde dinsel
konularý inanç boyutundan aþamayan kiþilerin elinde tutmasýndan kaynaklanan bir çýkmaza dayanýyordu.
Bu dizi ile bir ilki baþlatma düþüncesindeyiz. Alevi inanç ve söylencelerini göstergebilim açýsýnda irdelemek istiyoruz. Bu tür incelemelerin
ülke kültürüne önemli katkýlarý olacaðý kanýsýndayýz.
Göstergebilimsel Açýdan Kýrklarýn Cemi
Kýrklarýn Cemi söylencesi, Alevi inançlarýnýn temelini oluþturan tören ve
töreler dizgesinin baþýnda yer alýr. Söylence yoðun biçimde simge ve
göstergelerle yüklüdür. Kutsal kitap iþlevinde kullanýlan Buyruk’un birinci bölümünü oluþturur.
Söylence: Birinci Kesit
Hz. Muhammed bir sabah erken miraca1 gidiyordu. Ansýzýn yoluna bir
aslan çýktý. Aslan üzerine kükremeye baþladý. Muhammed ne yapacaðýný
þaþýrdý. Birden bir ses duydu: “Ey Muhammed, yüzüðünü aslanýn aðzýna
ver!”
Muhammed söylenileni yaptý. Yüzüðünü aslanýn aðzýna verdi. Aslan
niþaný alýnca sakinleþti. Muhammed yoluna devam etti. Göðün en yüksek katýna eriþti. Orda dostuna kavuþtu. Onunla doksan bin söz konuþtu.
Bunun otuz bini þeriat üzerine idi, inananlara indi. Kalan altmýþ bini ise
Ali’de sýrroldu.2
Cennette Hz. Muhammed’e bal, süt ve elmadan oluþan bir yemek
geldi. Bunlar özellikle seçilmiþ yiyeceklerdi. Ýnsan için sütün yüz yararý,
balýn yüz yararý vardý. Elma da katýlýnca bu üç yiyeceðin binbir yararý
bulunuyordu. Balýn peteði insanýn mayasý, sütün memesi ana rahmi,
elmanýn kabuðu derisi sayýlýrdý. Tanrý, süte sevgiyi, bala aþký, elmaya
dostluðu baðýþladý. Üçünü de cennet ürünü olarak insanlara yolladý.3
Söylence: Ýkinci Kesit
Muhammed miraçtan dönerken þehirde bir kubbe gördü. Bu kubbe ilgisini çekti. Yürüyüp onun kapýsýna vardý. Ýçerde birileri sohbet ediyordu.
Hz. Muhammed içeri girmek için kapýyý vurdu. Ýçerden bir ses geldi:4
“Kimsin, ne için geldin?” diye sordu.
Hz. Muhammed: “Ben peygamberim. Açýn içeri gireyim. Erenlerin
güzel yüzlerini göreyim!” diye karþýlýk verdi.
Ýçerden: “Bizim aramýza peygamber sýðmaz. Var
peygamberliðini ümmetine yap” dediler.
Bunun üzerine Muhammed kapýdan çekildi. Tam
gideceði sýrada Tanrýdan bir ses geldi: “Ey Muhammed o kapýya var” buyurdu.
Tanrý’nýn bu buyruðu üzerine Muhammed yeniden o kapýya varýp kapýyý çaldý.
Ýçerden: “Kim o?” diye sordular.
Hz. Muhammed: “Ben peygamberim. Açýn içeri
gireyim mübarek yüzlerinizi göreyim” dedi.
Ýçerden: “Bizim aramýza peygamber sýðmaz, ayrýca bize peygamber gerekli deðil” dediler.
Tanrý’nýn elçisi bu sözler üzerine geri döndü. Oradan uzaklaþacaðý sýrada Tanrý yeniden buyurdu: “Ey
Muhammed, geri dön. Nereye gidiyorsun? Var o
kapýyý arala” buyurdu.
Tanrý’nýn elçisi yine o kapýya vardý. Kapýnýn tokmaðýný çaldý.
Ýçerden: “Kimsin?” diye ses geldiðinde: “Yoktan
var olmuþ bir yoksul oðluyum. Sizi görmeye geldim.
18
Ýçeri girmeme izin var mý?” diye karþýlýk verdi. Yeniden geri dönüp
geldiðini bildirmedi.
Söylence: Üçüncü Kesit
O anda kapý açýldý. Ýçerdekiler: “Merhaba, hoþ gelip uður getirdin; geliþin kutlu olsun ey kapýlar açarý!” diye karþýlayarak içeri çaðýrdýlar.5
O mecliste Kýrklar oturmuþ aralarýnda söyleþiyorlardý.6
Peygamber hazretleri: “Kutsal kapý, hayýrlar kapýsý açýldý.
Bismillahirrahmanirrahim” diyerek önce sað ayaðýný içeri atýp o kapýdan
içeri girdi.
Ýçeride otuzdokuz inanmýþ can oturuyordu. Muhammed bakýnca bunlarýn yirmi ikisinin er onyedisinin bacý olduðunu gördü.7
“Muhammed peygamber geldi” diye gaipten bir ses geldi.8
Muhammed’in içeri girmesi için inananlar ayaða kalktýlar. Tümü ona yer
gösterdi. Hz. Ali de o mecliste idi. Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin yanýna
oturdu. Ama onun Hz. Ali olduðunu anlamadý. Hz. Muhammed’in aklýnda birtakým sorular belirdi. “Bunlar kimler? Tümü ayný düzeyde.
Büyükleri hangisi, küçükleri hangisi?” diye düþündü. Soru sormayý
gereksiz görüyordu. Ama dayanamadý: “Sizler kimlersiniz? Size kim derler?” diye sordu.
Ýçerdekiler: “Biz Kýrklarýz” diye karþýlýk verdiler.
Hz. Muhammed: “Peki, sizin ulunuz kim, küçüðünüz kim, ben anlayamadým.” dedi.
Kýrklar: “Bizim ulumuz da uludur. Küçüðümüz de uludur. Bizim kýrkýmýz birdir, birimiz kýrktýr” diye karþýlýk verdiler.
Hz. Muhammed: “Ama biriniz eksik, o biriniz ne oldu” diye sordu.
Kýrklar: “O birimiz Selman’dýr. Taþraya çýktý. Pars’a9 gitti. Ama
niçin sordun? Selman da burada. Onu aramýzda say” dediler.
Hz. Muhammed, Kýrklar’dan bunu göstermelerini istedi. O zaman
Hz. Ali10 kutsal kolunu uzattý. Kýrklar’dan biri “destur” diyerek
Hz. Ali’nin koluna býçak vurdu. Hz. Ali’nin kolundan kan akmaya baþladý. Bu sýrada tüm Kýrklar’ýn bileðinden kan akýyordu. O anda pencereden bir damla kan girip ortaya damladý. Bu kan, taþrada bulunan Selman’ýn kolunun kanýydý. Sonra Kýrklar’dan biri Hz. Ali’nin kolunu baðladý. Öbür Kýrklar’ýn da tümünün kaný durdu.
O sýrada Pars’tan Selman-ý Farisi’nin geldiðini gördüler. Selman bir
üzüm tanesi getirdi. Kýrklar bu üzümü getirip Hz. Muhammed’in önüne
koydular: “Ey yoksullar hizmetkârý, bir hizmet et de bu üzüm tanesini
bize paylaþtýr” dediler.
Hz. Muhammed duruma baktý. “Bunlar kýrk kiþi, üzüm tanesi bir
tane. Ben bu üzümü nasýl böleyim?” diye düþünceye daldý. O anda Tanrý
Cebrail’e: “Sevgilim (Muhammed) zorda kaldý. Tez yetiþ cennetten bir
nur tabak al, ilet. O üzümü bu tabak içinde ezip þerbet eylesin. Kýrklar’a
verip içirsin” diye buyurdu.
Cebrail cennetten nurdan yapýlmýþ bir tabak alýp Tanrý’nýn elçisinin
karþýsýna geldi. Tanrý’nýn selamýný ileterek o tabaðý Muhammed’in önüne
koydu. “Þerbet eyle, ey Muhammed” dedi.
O sýrada Kýrklar, Hz. Muhammed üzümü ne yapacak, diye seyrediyorlardý. Birden Hz. Muhammed’in önünde nurdan tabaðýn belirdiðini
gördüler. Tabak güneþ gibi ýþýk veriyordu.
Hz. Muhammed tabaðýn içine bir damla su koydu.
Sonra parmaðý ile o üzüm tanesini nurdan tabak
içinde ezip þerbet eyledi. Tabaðý Kýrklar’ýn önüne
koydu. Kýrklar o þerbetten içtiler. Tümü ilk yaratýlýþtaki gibi sarhoþ oldular. Oturduklarý yerden ayaða
kalktýlar. Bir kez “Ya Allah” diyerek el ele verdiler.
Üryan büryan semaha girdiler. Muhammed de bunlarla birlikte semaha girdi. Kýrklar’ýn semahý ilahi bir
nur içinde sürdü. Semah ederken Hz. Muhammed’in
baþýndan mübarek imamesi11 düþtü. Ýmame kýrk
parça oldu. Kýrklar’ýn her biri bir parçasýný aldý. O
parçayý etek yapýp kuþandýlar.12
Hz. Muhammed bunlara pirlerini ve rehberlerini
sordu. Kýrklar: “Pirimiz, Þah-ý Merdan Ali’dir, kuþkusuz, tartýþmasýz ve rehberimiz, Cebrail Aleyhisselam’dýr” dediler.
Bunun üzerine Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin
orada olduðunu anladý. Hz. Ali, Hz. Muhammed’in
yanýna doðru yürüdü. Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin
geldiðini görünce saygý ve sevgi ile eðilerek
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
Hz. Ali’ye yer gösterdi. Kýrklar da Hz. Muhammed’e katýlarak, Hz. Ali
karþýsýnda saygý ile eðilerek yol açýp yer gösterdiler. Bu sýrada Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin parmaðýnda niþan-ý mührü gördü.13
Söylence: Çözümleme
Ön-Asya dinlerinde yaygýn bir inancý oluþturan Tanrý ile elçisinin görüþmesi, söylencenin ana gerecidir. Bu söylence Alevi inancýnda yeni simgelerle donanýr ve yeni bir kurgu ile sunulur. Bütünü içinde bu kurgu
yapýsal bütünlük içindedir.
Söylencenin ilk kesiti Joseph Campelle’nin “olaðan yaþam” olarak
tanýmladýðý giriþ bölümünü oluþturur. Buna göre Hz. Muhammet, Tanrý
ile görüþmek üzere yola çýkar. Yolculuk sabah erken saatlerdedir ve
hiçbir olaðan dýþý olay bulunmaz. Sýradan bir ziyareti anýmsatýr. Ancak o
anda peygamberin yolu üstüne bir aslan çýkmasý ile gerilim baþlar. Aslan
kükrer ve Muhammet korkar. O an bir uyarý gelir: Muhammet’ten yüzüðünü aslanýn aðzýna vermesi istenir.
Ýlk bölümde simgeler atýlmaya baþlanýr böylece. Aslan Alevi inancýnda Hz. Ali’nin simgesidir. Aslan ile Hz. Ali arasýnda koþutluk kurulur. Ardýndan yolun açýlmasý için yüzüðünü aslanýn aðzýna verir. Böylece
ikinci bir gösterge sunulur. Söylencenin sonunda çözülecek bir düðümdür bu gösterge. Muhammet yüzüðü vererek ilk sýnamayý atlatýr. Bu sýnama ayrýca masal motiflerindeki eþik bekçisi simgesini anýmsatýr.
Muhammet, Tanrý ile doksan bin söz konuþur. Bu sözlerden otuz bini
-belirtilmese bile- þeriat üzerinedir. Kalan altmýþ bin söz ise Ali’de gizlenir. Bunlarýn da tarikat üzerine olduðu belirtilmek istenir. Gizem açýsýndan tarikatýn, þeriatýn iki katý olduðu vurgulanýr.
Bir baþka simge ise Muhammet’e cennette sunulan yiyeceklerdir.
Muhammet’e bal, süt, elmadan oluþan bir yemek sunulur. Bunlarý yararýndan sözedilir.
Cennet yemeði olarak tanýtýlan elma bizi söylencenin doðuþ yerine
yaklaþtýrýr. Üç yiyecek arasýnda yer alan “elma” Arap coðrafyasý dýþýnda
yer alan bir meyvedir. Ýslamýn kutsal meyvesi “hurma”nýn yerini almýþtýr. Böylece zaman açýsýndan Ýslamýn kuruluþ yýllarýna, uzam bakýmýndan
Arap yarýmadasýna uzanan söylenceye ilk yabancý simge yerleþtirilir.
Söylencenin ikinci kesiti “serüvene çaðrý” bölümünü oluþturur. Muhammet, miraçtan dönüþte bir kubbe görürü ve orayý merak eder. Bu
konuta girmek ister. Ama içeridekiler Muhammet’i almak istemezler.
Kapýda bir sorgulama baþlar. Muhammet, peygamber olduðunu söyler ve
kapýnýn açýlmasýný buyurur. Ama içeridekiler kabul etmezler. Kendilerine
peygamberin gerekli olmadýðýný bildiriler.
Ýkinci kesite yansýyan inançlar dizgesi kendi içinde bir bütünlük
sunar ve birinci bölümle ilintilidir. Muhammet ancak Tanrý’nýn kendisine
öðütlediði biçimde, “Yoktan var olmuþ bir yoksul oðluyum” dedikten
sonra sýnama biter ve Muhammet içeri alýnýr.
Ýlk iki kesitte þu noktalar dikkat çekicidir: Her bunalýma düþüþte peygamberin ardýnda yardýmýna koþan Tanrý bulunur. Kubbede bulunanlar
peygamberin buyruklarýna gereksinim duymazlar. Bu iki nokta peygamber ve eren inancýnýn da temelini oluþturur. Peygamber, Tanrý’nýn seçtiði
seçkin kiþidir ve her güçlükte onun yardýmýna koþar. Oysa -daha sonra
adlarýný öðreneceðimiz- Kýrklar ermiþlerdir. Kendi kendilerini yoktan var
etmiþlerdir ve kendi güçlerinden baþka yardýmcýlarý yoktur. Bu özellikleri ile Kýrklar varoluþçu düþüncenin ürününü oluþtururlar.
Kýrklar Meclisi’nin kuruluþu kendine özgü özellikler taþýr. Meclis,
yirmi iki erkek on yedi bacýdan oluþur. Bunlarýn kimlikleri belli deðildir.
Yalnýz bu meclisi Hz. Ali’nin yönettiði anlaþýlýr. Hz. Ali, peygamberi
yanýna oturtur.
Bu ilahi meclis kutsal cem törenidir. Alevi inancýnýn yoðun simgeleri
derinlemesine iþlenir. Sözgelimi Ýslam inancýnýn karþýtý olarak dinsel
törende er-bacý birlikte bulunur. Gerçek post sahibi peygamber deðil,
eren olan Hz. Ali’dir. Mecliste bir aþama sýrasý, bir toplumsal katman
görülmez. Büyüðü de uludur, küçüðü de uludur. Aralarýnda bulunmayan
Selman onlara yiyecek derlemek için taþradadýr, ama her an birliktedir.
Peygamber buna inanmaz. Ama Kýrklar bunu kanýtlamak için, birinin
(bu Hz. Ali’dir) koluna bir býçak vururlar. O anda otuz dokuzunun birden kolundan kan damlar. Bir damla kan da gökten düþer. O kan ise Selman’ýn kanýdýr. Nitekim biraz sonra Selman kendi gelir. Selman Kýrklar
için bir üzüm tanesi getirmiþtir. Bir üzüm tanesini kýrk kiþiye paylaþtýrma
görevi peygambere verilir. Peygamber yine güç durumda kalýr ve yardýmýna Tanrý koþar. Peygamber üzümü ezip þerbet yapar. Kýrklar bu þerbetten içip esririler. Tümü ilk yaratýlýþtaki gibi tertemiz duygularla arýnýp
semaha girerler.
Dinsel simgelerle yoðunlaþan anlatýnýn bu kesimi yine bizi birtakým
çaðrýþýmlara götürür. Þeriat düzeninde yasak olan semah, dinsel törenin
içine girmiþtir. Bu semahý er–bacý dönerler. Ama tümü cinsel duygulardan arýnmýþlar, göksel bir düzeyde esrimiþlerdir. Öyle ki erlik diþilik
kavramý ortadan kalkmýþtýr. Semah ilahi bir havada sürer. Semahýn son-
Haziran-Temmuz 2006
larýnda Muhammet’in imamesi baþýndan düþüp kýrk parçaya ayrýlýr.
Kýrklarýn her biri bir bölümünü alýr, etek yapýp kuþanýr.
Bu ilahi törenin sonunda düðüm çözecek iki açýklama gelir: Birincisi,
Kýrklarý piri -yani dedeleri- Þahý Merdan Ali’dir, kýlavuzlarý ise Cebrail’dir. Buraya dek geçen sürede Muhammet yüzleri belirgin olmadýðý
için Hz. Ali’yi tanýyamamýþtýr. Ýkincisi ise peygamber, miraca giderken
aslanýn aðzýna verdiði yüzüðü Hz. Ali’nin parmaðýnda görmesidir.
Tüm bu kurgusu ile söylence Vladimir Propp’un masalýn biçimbilimi ölçütü içinde yer alan yapýyý barýndýrýr. Ayrýca terimleri ile de dikkat
çekici sözcükleri içerir. Sözgelimi “kapýlar açarý” terimi bulunur. “Açar”
sözcüðü günümüzde Azericede yaþayan sözcüklerden biridir ve
“anahtar” anlamýnda kullanýlýr. Bu ve kimi benzeri sözcükler, söylencenin kökeni ve yazýya geçiriliþ yeri üzerine ipucu vermekte. Bu da Azerbeycan alaný olmalýdýr.
NOTLAR:
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
Miraç, sözcük olarak “merdiven” demektir. Ýslam’da Muhammed
Peygamberin Tanrý katýna çýktýðý gece anlamýna gelir. Ýslam inançlarýna
göre Muhammed Tanrý ile görüþmek üzere ÝS 619 yýlýnýn Recep ayýnýn
27. günü göðe çýkar. Bu yüzden o günün gecesi Miraç Kandili’dir. Bu olayý
doðrudan Muhammed kendisi anlatmýþtýr. Müslümanlarýn bir bölümü bu
olayýn doðrudan olduðuna, bir bölümü de düþte olduðuna inanýrlar. Bu
inanca göre Tanrýnýn kendisini çaðýrdýðýný Peygambere dört büyük melekten Cebrail bildirir. Peygamber’e göre Cebrail’in atý Burak ya da Refref’le
çýkar. Kimi anlatýmlara göre Muhammed göðe atla deðil de Cebrail’in
kanadýnda çýkar. Tanrý göðün son katý sayýlan yedinci katýndadýr.
Muhammed Tanrý’ya iki yay boyu kalýncaya dek yaklaþýr. Onunla konuþur.
Tasavvuf felsefesine göre Tanrýya duyulan büyük sevgi insaný bu düzeye
ulaþtýrabilir. Bu olaya “Mirac-ün-nebevî” (Peygamberin göðe çýkýþý) denir.
Hýristiyan inançlarýnda da bunun bir benzeri vardýr. Ýsa’nýn çarmýha
gerildikten sonra göðe çýktýðýna inanýlýr.
Birkaç söylencenin Aleviler arasýnda önemli bir yeri vardýr. Bu
söylencelerden birine göre Tanrý ile Muhammed arasýnda yalnýz bir perde
kalýr. Muhammed Tanrý’nýn yüzünü görmek ister. Muhammed’in üstelemesi
üzerine Tanrý buna izin verir. Muhammed aradaki perdeyi kaldýrdýðýnda
karþýsýnda Ali’yi görür. Bu inanca göre Ali Tanrýdýr ya da Tanrý Ali’nin
görünümünde Muhammed’e gözükmeyi yeðler.
Muhammed Tanrý ile baþbaþa olmasýna karþýn konuþulan doksanbin
sözden altmýþ bini Ali’de kalýr. Bu da Ali ile Tanrýnýn birlikte olmasý gibi
bir inancý gösterir.
Kimi Buyruk yazmalarýnda cennette Muhammed’e bal, süt, elmadan oluþan
bir yemek geldiði belirtilir. Bu olay Hatayi’nin Miraçlama adlý þiirinde de
iþlenir:
Kudretten üç hon geldi; süt ü elma, baldan aldý
Muhammed destini sundu, nuþ etti azametullaha
Ýzmir yazmasýnda bu olay bir bölümde verilir. Buyruk, s. 143, “Bal, Süt,
Elma” adlý bölüm. Bölümün giriþi þöyledir: “Þah-ý Merdan Ali, Furkanda
nakli þöyledir ki: Hazreti Fahr-i kâinat miraca gidince çok taam yer idi.
Amma iki taamý cennetten gelirdi.”
Buyruk s.7, Ýzmir yazmasý. Buyruk s.155 Maraþ yazmasýnda bu bölüm
biraz deðiþiktir. Maraþ yazmasýnda “Günlerden bir gün, Resul Hazretleri
safayý safanýn kapýsýna vardý” denir. Oysa inanca göre Muhammed
Kýrklarýn cemine miraca gittikten sonra uðrar.
Muhammed Kýrklar kapýsýna vardýktan sonra bir sorgulamaya tutulur. Bu
sorgulama bölümü Ýzmir yazmasýnda bulunmaz. Buraya, Buyruk s.155156’daki Maraþ yazmasýndan eklenmiþtir.
Ýzmir yazmasýnda bu kesim daha deðiþik anlatýlýr. Muhammed içeri
girerken Kýrklar ayaða kalkýp saygý gösterisinde bulunurlar. Bundan
sonraki bütün bölüm Ýzmir yazmasýnda çok kýsadýr. Kalan bölüm Maraþ
yazmasýndan tamamlanmýþtýr.
Buyruk, s. 157, Maraþ yazmasý.
Buyruk, s.7, Ýzmir yazmasý.
Pars: Ýran. Buyruk, s. 157-158. Maraþ yazmasýnda açýkça “Pars” yazýlýdýr.
Doç. Dr. Bedri Noyan sözcüðün “parsa” biçiminde olmasý gerektiðini ve
“derviþin gerekli þeylerden toplamaya çýkmasý” biçiminde açýklamýþtýr.
Ancak, “parsa” sözü “dine çok baðlý, hep onunla uðraþan kimse” anlamýna
gelir. Noyan’ýn açýklamasý bu bakýmdan doðru olamaz.
Bundan sonraki bölüm Buyruk s.9 Ýzmir yazmasýnda “Hakkýn Sýrrý
Hakikat” bölümünde verilir. Daha sonra gelecek “Muhammed ile Ali’nin
Musahip Olmasý” bölümünün aynýdýr. Bu nedenle bölüm bitirilip yeni
bölüme geçilmiþtir.
Buyruk, s. 8. Ýzmir yazmasýnda “Kýrklarýn bir kolunu uzattý” denir. Buna
karþýlýk Buyruk s. 158 Maraþ yazmasýnda, “Hz. Ali kolunu uzattý” denir.
“Ýmame” sarýk. Buyruk s. 8. Ýzmir yazmasýnda bu sözcük “þemle”: (Kýldan
baþ örtüsü, sarýk) biçimindedir.
Buyruk, s.159. Maraþ yazmasýnda konu burada biter ve Hz. Muhammed
evine döner. Buyruk s.9, Ýzmir yazmasýnýn “Hakkýn Sýrrý Hakikat” bölümü
buranýn devamýdýr. Alevi inançlarýna göre semahlar da Kýrklarýn Ceminden
kalmýþtýr.
Buyruk, s. 9, Ýzmir yazmasý. Maraþ yazmasý Buyruk s. 159 ile Aleviler
arasýnda anlatýlanlar biraz deðiþik. Onlara göre Muhammed evine
döndükten sonra Hz. Ali gelir ve Muhammed’in aslanýn aðzýna verdiði
yüzüðünü kendisine verir.
19
¸ E
SERÇESM
KIZILBAÞ ALEVÝLÝKTE BEDEN (DON) DEÐÝÞÝMÝ: HAKK’A YÜRÜME
Hakk’a Yürüyen Can Ýçin Erkân
Bölüm - III
Haþim Kutlu
Haþim Kutlu’nun bu çalýþmasý daha önce Almanya’da kitap
olarak basýlmýþtýr. Bu çalýþma ülkemizde yeterince tanýnmadýðý
için tümünü yayýmlamak istediðimizi söylediðimizde
bizi kýrmadý, eski bir çalýþma olmasýna karþýn
dizi olarak yayýmlamamýza izin verdi.
Canýn Rahat Ettirilmesi
ve Rýzalýk Darý
K
IZILBAÞLIKTA, Hakk’a yürüyen bir can için yapýlan ilk iþlem,
“bedenin rahat ettirilmesi”dir. Bunu yukarýda açýkladýk. Ancak Kýzýlbaþlýkta esas olan canýn ya da özün rahat ettirilmesidir. Çünkü, inanýþa
göre can, ölümsüzlüðe yürüyüþ halinde olacaktýr. Geride býraktýklarý
beden içindeyken yaþamý boyunca, yaptýklarý ve yapamadýklarýndan sorumludur. Onun için, eðer, gerçek bir yol insaný olarak yaþamýþ ve kendini bilme kemaletine ermiþ ise normalinde o, yaptýklarý ve yapamadýklarý
için yolun kurduðu Hak meydanlarýnda hep dar olmuþ ve özünün aynasýný kendine tutmuþtur. Yolculuk ani deðilse eðer, son darýný bizzat kendisinin gördüðü yol insanlarýnýn hem varlýðý hem de çokluðu görülmüþtür. Ancak, yolculuk hazýrlýksýz yakalamýþsa bu nasipsiz yolculuk doðru
olmaz.
Bu nedenle de yolculuða çýkan her can için ayrýmsýz “Canýn Rahat
Ettirilmesi” erkâný yürütülür. Buna “Rýzalýk Darý” denilir. Bedenin rahat
ettirilmesinden sonra görülecek hizmetlerin hiç birisi bu erkân yürütülmeden baþlanmaz. can için rýzalýk alýnmadan hizmet olmaz.
A. CAN ÝÇÝN DAR MEYDANI: Hakk’a yürüyen bir yol evladýnýn son yol-
culuðu için yürütülecek erkân, Pir ve Pir Ananýn meydan almasýyla
baþlar. Canýn bedeni ilk terkinden sonra yapýlan iþlem bittikten sonra Pir
gerçek anlamda meydan açar. Bu meydan, Hakk’a yürüyen can için dar
meydanýdýr. Can için dar meydaný açýlmadan hiçbir iþlem yapýlmaz.
Geçmeden hemen belirtelim, burada yapýlan dar ivedilik arz eden bir
dardýr ve yolculuk hizmetlerinin yürütülmesine iliþkindir. Sözün gerçek
anlamýyla Rýzalýk Darý, üç ya da yedi gün sonra yapýlacak olan erkândýr.
Pir, Hakk’a yürüyen Canýn baþýný gündoðumuna, ayaklarýný günbatýmýna gelecek þekilde çevrilmesini saðlar. Yataðýndan alýnarak beden
yere konulur. Yukarýda da deðindik. Buna “Bedenin Rahat Ettirilmesi”
denir.
Gündoðumu-günbatýmý yönü “Evrensel Çark Nizamý”dýr. Ýnsan da
dahil her þey, evrende, bu çark düzeni içinde doðuþ alanýna gelir ya da
“beden deðiþtirir”. Kadim anlayýþta bu, “yerin oklarý göðün oklarýyla
Bir’leþti. Böylece ilk döllenme oldu ve ana rahminde doðuma durdu”
diyerek ifade edilirdi. Uygur dilinde bu oluþuma “Ozlaþma” denirdi.
Kadim Kürt Kýzýlbaþlýðýnda ise ayný ifade; “orada gök gürledi biz onun
ýþýðýndan doðduk” diye anlatýlmaktadýr. Kadim hiyeratiklerde ve kutsal
metinlerde, sarmal olarak üç kývrým yapmýþ ve en içteki halkanýn ortasýna yerleþtirilmiþ üç adet yumurtanýn bulunduðu yýlan betimlemeleri, bu
anlatýmýn ifadesi olarak yazýlmýþ damgalardýr. Þimdiler de “Hak/tan
gelip Hakk’a gitme” olarak tanýmlanan bu yolculuk, yine bir çark düzeni
içinde, yeni bir bedende doðuþa gelmek üzere eski bedeni terk edecektir.
Çark nizamýna uygun olarak beden rahat ettirildikten sonra Pir ya da
Pir Ana oradaki hazýr canlarý erkâna davet eder: “Gerçeðe Hü! EdepErkân Canlar!” der. Hazýr bulunan kadýn ve erkek bütün Canlar, “haremlik-selamlýk” gibi kendilerine ait olmayan ayrýmlara ve ayrýlmalara
tabi olmadan “saf” olurlar. Sonra Hakk’a yürüyen canýn anne ve babasýnýn adlarýný vererek sorar:
“Zeynep ile Hýdýr’ýn çocuklarý, Ana Zeynep’ten vücut bulup cana
gelen, Aslý (ya da Mazlum), bugün bu bedeni terk edip Hakk’a yürümüþtür. Onun bu yolculuðunda menziline ulaþmasý için yani Hak ile
Hak olmasý için bu Meydandan Rýzalýk almasý gerekmektedir. Hak
kapýsý, Rýzalýk kapýsýdýr. Arýlýk duruluk kapýsýdýr. Yolumuzun Evladý
Mazlum’un (ya da Aslý’nýn) didar görmesi için Dar olmasý zorunlu-
20
luðu vardýr. Onun adýna varsa müsahibi yoksa en yakýný Dar olup
Mazlum (Aslý) için rýýzalýk almaya hazýr mýdýr?”
Yol-Erkân-Meydan, hiç kuþkusuz Hakk’a yürüyen canýn dar’dan
indirilmesi için, erkândan geçmiþ olup olmadýðýna baðlý olarak hizmet
yürütülmesini öngörür. Bu nedenle de Pir, Hakk’a yürüyen canýn musahip kardeþini “Rýzalýk Darý” için öncelikle meydana ister.
Ancak içinden geçtiðimiz tarihsel uðrak dikkate alýnarak ifade etmek
gerekirse, hazýr bulunan canlardan o anda oradaysa ve hazýr ise müsahibi, yok ise en yakýný, Rýzalýk Darýna durur. Pir rýzalýk için sorduðunda,
hazýr olan can üç adým öne çýkar. Sað el sol elin üzerinde olacak þekilde
çaprazlamasýna, eller boyunda kemet edilirken, sað ayak baþ parmaðý sol
ayak baþ parmaðýný kapatacak þekilde ayaklar Bir’lenir ve Dar olunur.
Dar için böylece hazýr olan can tercüman okur:
“Gerçeðe Hü! Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bismiþah Allah Allah!.. Özüm dar’da, yüzüm yerde. Tenim tercüman,
caným kurban.. Hakk’a yürüyen müsahibim (ya da yakýným) Mazlum’un (ya da Aslý’nýn) Rýzalýk Darý’na durmaya niyet ettim. Aðlattýðý varsa güldüreyim. Ýncittiði varsa ne dilerse onu yerine getireyim.
Hakk’a yürüyen müsahibim (ya da yakýným) için meydandan rýzalýk
dilerim. Dilek bizim Hak nefesi meydan erenlerinindir derim Pirim”
Pir þöyle der:
“Gerçeðe Hü erenler! Hakk’a yürüyen can için dar olan ve rýzalýk dileyen canýmýzý duydunuz. Hakk’a yürüyen can için bir diyeceði olan
varsa, meydan erenlerindir. Buyursun dile gelsin. Kimsenin diyeceði
yoksa veya þimdi söylemiyorsa bundan sonra da söylemesin. Ebediyen aðzýný mühürlesin. Canýmýz Hakk’a ve hakikate yolcu olmuþtur. Can gözü üzerimizdedir. Bu biline. Ardýndan kovu kaybet edilmeye”
Pir meydana sorusunu üç kere yineler. Hakk’a yürüyen Can için diyeceði olan der. Alacaðý olan alacaðýný orada ister. Vereceði olan vereceðini canlar huzurunda orada verir. Erkân tamlandýðýnda, Hakk’a yürüyen
caný ana adýyla anarak meydana üç kez sorar; “Gerçeðe hü erenler! Ana
Zeynep oðlu Mazlum canýmýzdan razý mýsýnýz?”
Meydan “Razýyýz” þeklinde karþýlýk verir. Üç kez yinelenen bu davet
bittiðinde Pir rýzalýk nefesi verir:
“Hak da sizden razý olsun canlar!.. Tende ve canda kendini vareden
Hakk’ýn adýyla Bism-i Þah Allah Allah!..”
Meydanda hazýr olan canlar el ele vererek Hakk’a yürüyen canýn sað
omuz hizasýndan sol omuz hizasýna gelecek þekilde ayak ucunda halka
olur. Eðer bu erkân kapalý bir mekanda yerine getiriliyorsa içerde uygun
sayýda çiftin olmasýna dikkat edilir. Çünkü el ele tutulan safta her can
yüz yüze olacaktýr. Kimse kimseye arkasýný dönmeyecektir ve arkada
kimse olmayacaktýr. Pir “El ele! Yönümüz, Kabe’miz, kýblemiz can
cana, can didara. Ana Zeynep’ten doðma Mazlum (ya da Aslý) için Dar
olduk.” der. Ana adý üç kez tekrarlanýr. Pir devam eder ve baþ keser:
“Hal ile halleþtik, özü öze baðladýk Hakk’a yürüyen Canýmýz için yar
olup yarleþtik. Eriyip arifler kazanýnda piþtik.. Ya Hak, saklýmýz gizlimiz yok. Sen bilirsin halimizi. Senden geldik sana döneriz. Binlerce
eskinin ve binlerce yeninin hakký için baðýþla bizi. Aramýzdan ayrýlan
canýmýz sana yolcu ettik.
Ya Hak! Üçlerin, beþlerin, yediler ile saf tutan Pirlerin; Onikilere
yeten ariflerin! Kýrklara meydan, gönüllere rahman. Esirgeyen,
baðýþlayan, besleyip büyüten, koruyup kollayan. Hak kapýsý Naciye
hakký için kapýlarýný ona aç. On yedi kemerbeste varan, Ondört Masum-u Pak’a didar olan, can ile canana iman. Ezel ve ebed her haneye mihman. Mazlumlar dergâhý Mansur hakký için Dar’ýný biz kabul
ettik, sen de et!
Rýzalýk kapýsýnda durduk. Hurrem Ana baðýnda kerem aldýk. Ýçtiði
doludan sana da sunduk. Seyit Nesimi, Pir Sultaný, Bedrettin de
gördük. Arþý rahmanlar anasý Fadime Ana hakký için aç kucaðýný.
Yüzümüz yerde özümüz darda, tenimiz tercüman. Ýþte budur sana
sunduðumuz kurban.
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
Dar olmuþ didara cümlesi bir can. Sevgimiz dindir sevdiðimiz iman.
Yedi alem noktada oldu pinhan. Noktanýn sýrrýna eren, çark edip pervaza durdu Alem-i devran. Cem-i Semaha durdu insan. Ya Hak,
doðan ve doðuran hakký için yoluna ýþýk ol, mekanýna nur, yolculuðu
aydýnlýk, mekaný nur olsun. Gerçeðe hü!..”
Saf tutanlarýn cümlesi “Yolculuðu aydýnlýk, mekaný nur olsun” diyerek Pir nefesini karþýlar ya da kýsaca “Nur içinde olsun” diyebilir.
Teneþire götürülmek üzere üzerinden örtüleri alýnan bedenin, kefenden kesilen bir parça bez, erkeðin göbekten diz kapaðýna kadar beden bölümü, kadýnýn ise göðüslerini de kapatacak ölçüde beden bölünün üzerine örtülür. Beden baþýndan, göbek hizasýndan ve ayak uçlarýndan tutularak sedyelenir. Kaldýrýldýðýnda, “Bismiþah Ya Hýzýr” çekilir. Böylece
teneþire taþýnýr. Teneþire konmadan önce yere indirilir bir önceki gibi
“Bismiþah Ya Hýzýr” çekilerek kaldýrýlýp teneþire konulur.
B. RIZALIK NÝYAZI: Pir gülbanký bitirdiðinde Hakk’a yürüyen canýn baþ
B. TENEÞÝRDE YIKAMA: Bedeni yýkama hizmetiyle görevli olanlardan
ucuna “Dört Kapý hakký için dört mum” delil olarak uyandýrýlýr. Daha
önce uyandýrýlmýþ olan deliller sýrlanýr ve kaldýrýlýr. Çünkü Kýzýlbaþlýkta
çocuklar dýþýnda Hakk’a yürüyen can Dar’dan indirilmeden hiçbir hizmet hak deðildir. Çocuklar doðal olarak “Masum-u Pak” kabul edildiðinden onlar için Dar erkâný kurulmaz.
Kýrmýzý bir mendil içine bir parça toprak konulmuþ olarak getirilir.
Bir kadeh de dem getirilir. Pir, “Ya Hak! Ya Hýzýr! Ya Ana Naciye” diyerek kadehten her mumun dibine bir damla damlatýr. Sonra yine ayný þekilde kýrmýzý mendil içindeki topraða üç damla damlatýr ve mendilin dört
köþesini Bir’leyerek düðümler. Bu toprak, Hakk’a yürüyen Canýn “Rýzalýk Topraðý”dýr. Beden topraða verildiðinde en yakýný tarafýndan tabutunun üstüne atýlýr. Bu erkân bittikten sonra diðer hizmetler yürütülmek
üzere Rýzalýk Meydaný görüþülerek mühürlenir.
C. GÖRÜÞME: Sýrayla Hakk’a yürüyen Canýn sol baþ tarafýna geçilir ve
anlýk saygý duruþunu takiben, sað elin parmak uçlarýyla alnýna dokunulur. Sonra dudaklara götürülür, baþparmak öpülerek baþ kesilir. “Nur
içinde ol. Hýzýr carýna yetsin” denir. Bu üç kez tekrarlanýr. Bu erkân yürütülürken Pir sað tarafta omuz hizasýnda bulunur. Onun sol tarafýnda
Hakk’a yürüyen canýn musahipleri ve yakýnlarý bulunur.
Sýrasýyla oradakiler niyazlaþma erkânýný tamamlarlar. Bunun dýþýnda
taziye için gelen konuklarla ayný erkânda bu iþlemi sürdürürler ve yakýnlarýyla görüþerek “Nur içinde olsun” derler. Hakk’a yürüyen can için
rýzalýk dileklerini bildirirler. Bu arada diðer hizmetler hazýrlanýr.
Bedenin Yýkanmasý ve Bir’lenip Kefenlenmesi
B
EDENÝN þiþmemesi ve kokuþmamasý için yukarýdaki hizmetler
mümkün olduðunca sessiz, ama hýzlý olarak yerine getirilir. Bu hizmetlerden en fazla zaman alacak olaný Rýzalýk Darý ile Teneþir hizmetidir.
A. TENEÞÝR ÝÇÝN HAZIRLIK: Bedenin yýkanýp yolculuða hazýrlanmasý için
üç hizmetli yeterlidir. Yýkayýcý olan Pir ya da Pir Anadýr. Onlarýn olmadýðý yerde Rehber veya Rehber Anadýr. Ýki kiþi de yardýmcý olarak orada
bulunur. Birisi, suyun dökülmesi için diðeri de, bedenin saða ya da sola
döndürülmesi içindir. Hakk’a yürüyen canýn kadýn ya da erkek olmasýna
göre hizmette yer alacak olanlar da erkek ya da kadýn olurlar.
Pir, Rehber ya da Pir Ana ile Rehber Ananýn bulunmadýðý yerlerde,
musahipli bir kadýn ya da bir erkek yetiþkin, bu görevi görebilir. Musahiplinin de bulunmadýðý yerde, yetiþkin ve kendini hazýr hisseden her yol
evladý kadýn ya da erkek bu hizmeti görebilir. Yol dýþýndan birine bu hizmeti gördürmek ne yoldur ne de erkân.
Ayrýca böylesi bir hizmeti eþler birbirleri için, kardeþler birbirleri için
yerine getirebilirler.
Bedenin yýkanýp yolculuða hazýrlanmasý için ýlýk su hazýrlanýr. Su ne
çok sýcak ne de soðuk olacaktýr. Kullanýlmamýþ sabun ve bez ya da sünger hazýr edilir. Dört adet süngerle birlikte dört çift eldiven bulundurulur.
Eskiden sünger yerine kefen bezinden kesilmiþ bez parçalarýndan yýkayýcý keseler dikilirdi. Sünger bunun için yeterlidir. Keza eldivenler de
öyle. Bezden hazýrlanýrdý. Þimdi hazýr sterilize edilmiþ eldivenler var
onlardan alýnmalýdýr. Birisi Pir için olmak üzere üç adet de aðýz ve burun
maskesi hazýr bulundurulmalý, yýkama iþlemine geçilirken bunlar kullanýlmalýdýr.
Teneþir, çýplak bedenin yýkanmasý için hazýr edilen tahta sedirdir.
“Canýn tenden ayrýldýðý bedenin yatýrýldýðý kucak” manasýný ifade eden
Farsça bir kavramdýr teneþir.
Yolu-Erkân ve Meydaný hakkýyla bilen bir Pir ya da Pir Ana, bedeni
teneþire götürmeden teneþirin bulunduðu alanýn negativitesini alýr. Oraya
baþkalarýnýn girmesini engeller. Kendisiyle beraber hizmet görecekleri
de arýndýrýr ve beden yýkanmak üzere teneþire taþýnýr.
Beden rahat ettirildiði ilk mekandan alýnmadan önce üzerindeki örtüler usulüne göre kaldýrýlýr. Örtüler kaldýrýlýrken, “Bismi Þah! Ya Hýzýr”
denilir. Örtüler, elden ele alýnmaz. Ýlk toplayýp alan onu yere býrakýr, alacak olanda onu yerden alýr. Bundan sonra hizmete iliþkin hiçbir eþya elden ele alýnmaz, eldeki yere uygun bir þekilde býrakýlýr, alacak da yerdekini uygun bir þekilde alýr.
Mezarýn kazýlmasý ve örtülmesinde de bu iþlem aynen devam ettirilir.
Bütün bunlar sessizlik içinde, ama seri bir þekilde yerine getirilmesi
gereken hizmetlerdir.
Haziran-Temmuz 2006
Pir bedenin sað baþ ucuna geçer. Diðerleri de sol yanýnda yer alýr ve Dar
olurlar. Pir sessizce gölbank verir:
“Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bismiþah Allah
Allah!
Hak Meydanýnda Rýzalýk Darýnda dar-ý didarý görüþülüp rýzalýðý alýnan Zeynep kýzý (ya da oðlu) Aslý’nýn (ya da Mazlum’un), Hakk’ýn
rýzasý için bedeni pak etmeye niyet ettik. Biz ondan razý olduk. Hak
da razý ola. Gerçeðe hü!”
Pir yýkama hizmetine baþlar. Yýkama hizmetlilerin yardýmýyla Pir, yavaþça bedeni baþýndan ve omzundan tutarak kaldýrýr ve oturma durumuna yakýn bir vaziyete getirir. Üç kez yukarýdan aþaðýya doðru karýn boþluðu sývazlanýr. Böylece karnýndaki gazlar ve atýklarýn dýþarýya çýkmasý
saðlanýr. Ön ve arka kýsým sabunlanýp yýkanýr. Bir parça pamuk ile dýþký
yeri kapatýlýr ve ellerdeki eldiven ile kullanýlan sünger deðiþtirilir.
Bu iþlemden sonra, usulünce yine beden teneþire uzatýlýr. Dýþký ve
cinsiyet organlarýnýn bulunduðu yerler sabunlanarak temizlenir. Bundan
sonra ýslak bir bezle aðýz içi, burun delikleri ve kulak içleri temizlenir.
Dudaklar üzerinden, burun deliklerinden ve kulaklardan üçer kez su
akýtýlarak arýndýrýlýr.
Önce baþý olmak üzere yüzlerine, bedenin arka tarafýna sonra ön tarafýnda, sol koluna sonra sað koluna, sol bacaðýna sonra sað bacaðýna ve
nihayet sol ayaðýna sonra sað ayaðýna sabun sürülüp ovulur. Þampuan
kullanmak bu hizmet için daha pratiktir. Sabunlamayý yine ayný þekilde
su ile arýndýrma takip eder. Bolca su dökülür. Bu iþlem bittikten sonra
yýkama hizmetinin Sýr’lanmasýna geçilir. “Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bismiþah Allah Allah!” denilerek iki kaþýn arasýndan
baþa üç kez su dökülür. Sað ve sol baþ parmaklarla alnýn ortasýndan sað
ve sol yanýndan baþ meshedilir.
Sonra kalp tarafýndan, sol baþ omuzdan bele dek, bedenin sol tarafýna üç kez, sonra ayný þekilde bedenin sað tarafýna üç kez su dökülür ve
su bedenin arkasýna doðru meshedilir. Bundan sonra, önce sol bacak
sonra sað bacak bileklere dek, üçer kez su dökülüp meshedilir. Daha
sonra önce sol sonra sað ayaða üçer kez su dökülerek meshedilir. Su bol
dökülür. Dikkat edilirse önce hep soldan baþlanýlarak yapýlýyor. Kýzýlbaþlýða göre “Sol”, ana kanalýdýr. “Sað” ise baba kanalý. “Doðum Kapýsý”ndan gelen “Doðum Kapýsý”ndan gidecektir. Kýzýlbaþlýkta erkân
budur. Bu nedenle bu hizmette sol taraf önceliklidir. Bu çerçevede, en
son olarak da üç kez baþtan ayaða kadar su dökülür ve her defasýnda “Ya
Hak-Ya Naci-Ya Ana Naciye” denir.
Yýkanmanýn bitirilmesinde sonra kullanýlmamýþ iki havlu getirilir.
Hizmetliler, biriyle baþýný ve yüzünü, sonra belden yukarýsýný kurular.
Diðer havluyla da bedenin alt tarafý iyice ovulur ve kurulanýr. Bu iþlem
de bittikten sonra ayak ucuna, teneþir üzerine üç damla “Teneþir Suyu”
damlatýlarak, “Arýlýk duruluk suyu olsun” denilir ve yýkama böylece
Sýr’lanýr. Pir bir Sýr’lama gülbanký verir:
“Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bismiþah Allah
Allah!..
Ateþten, havadan, sudan ve topraktan varoldum. Can oldum! Rahmet
deryasýndan akýp geldim, rahman-ý nur deryasýna. Arýlýk-duruluk
suyundan geldim, arýlýk duruluk suyuyla giderim. Hak kapýsýndan
geldim bu dünyaya, geldiðim kapýya dönerim bir çark-ý devran üzre.
Bismiþah Allah Allah!
“Yolun açýk, Mekanýn nur ola! Naciye Ana yolunu aydýnlata. Güruh-u
Naci katarýn ola, Kýrklar meydanýn, Arþ-ý Ala divanýn ola…
Her hizmetin görüldü. Bizden yana helal hoþ olsun. Bu meydan
senden razý oldu, Hak da senden razý olsun.
Seyit Nesimi þahidin, Mansur Darýn, Pir Sultan Abdal didarýn ola!..
Hürrem ana gülistanýn ola!.. Dil bizden þefaat Hak’tan ola!..
Gerçeðe Hü!..”
Yýkanmanýn Sýr’lanmasýndan sonra eller kemend edilip Bir’lenir.
Ýslamiyet’te bu yasaktýr. Sonra ayaklar baþparmaklardan Bir’lenir. Sonra
kefenleme baþlar.
21
¸ E
SERÇESM
Halkbilim
ve
Nejat
Birdoðan
Sünni kökenli Terekemeler, Karapapaklýlar’dý. Sonra Kafkas kökenlilerden Þii kökenli Azeriler vardý. Kars’ta Türkmen adý ile anýlan benimde içinde bulunduðum Alevi kültürü vardý. Sonra Kars’ta inkar
edilemez ölçüde Kürt kültürü vardý. Ayrýca Kars’ta gelip yerleþmiþ
Karagalýzlýlar vardý. Posof Aycara kültürü vardý . Bunlar Kars’ýn belki de Türkiye’nin en büyük kültür mozaiðini oluþturan çiçekleri idi.
Ben de bu kültür içinde büyüdüm. Bir de Kars’ta ilginç bir gelenekten bahsetmek gerekiyor. Büyük oðullar okula gider en küçük oðul
evde kalýrdý. Ben de küçük oðul olduðum için bu serüveni yaþadým.
babamýn yanýndan hiç ayrýlmadým. O’na bir parça sevdalýydým. O da
beni çok severdi. Babam sürekli eski kültürlerden, ozanlardan bahsederdi. Ýkimiz de þiir yazmaya yelteniyorduk ikimiz de saz çalýyorduk.”
Nejat Hocanýn halkbilimine yönelmesinde en büyük etkiyi 1958 kýþýnda Kars’ýn Arpaçay ilçesinden Iðdýr’a gelen Mehmet Ülker Hicrani
yapar. Bu gezgin ozanla 24 yaþlarýnda bir kahve toplantýsýnda tanýþan
Nejat Birdoðan 50 yaþýnýn üzerindeki Hicrani’nin söylediði “Mehrali
Bey Aðýdý”ný dinledikten sonra aðýtta þöyle bir dörtlük dikkatini çeker:
Ýsmail Aydoðmuþ
H
alkbilimciler birer sözcük avcýsý, birer bilmececi gibi çalýþan, dünyamýzda yaþanmýþ kültürleri tanýyan, Toplumlarýn
gelenek görenek, örf âdet ve törelerini, ananelerini, dinsel
inançlarýný, geçmiþ kültürlerini, danslarýný rütüellerini
tanýyan, sentezleyen, iliþkilendiren, yüksek kültürde, canlý
kütüphane diyebileceðimiz özel kiþilerdir. Ender kiþilerdir. Bugün Türkiye’de bunlarýn sayýlarý parmakla sayýlacak kadar azdýr.
Ýþte bunlardan biri de; 3 Mayýs 2001 de bir baðýrsak ameliyatý sonrasý cansýz bedenini Esenyurt Yenimahalle Mezarlýðý’nýn soðuk topraklarýna býrakmak zorunda kaldýðýmýz Nejat Birdoðan hocamýzdýr. O bir
halk eðitimcisi, O bir bilge kiþiydi.
29 Ekim 1934 yýlýnda Kars’ýn o zamanlar Ýlçesi olan Iðdýr’da doðan
Nejat Birdoðan beþ çocuðu olan ailenin üç erkek kardeþin en küçüðüdür.
O günleri þöyle anlatmaktadýr:
“Benim büyüdüðüm dönemde medya dediðimiz yazýlý, sesli görüntülü yayýn organlarý bugünkü gibi deðildi. Ben Kars’ta doðdum
büyüdüm. Þimdiki radyoyu ben liseyi bitirdiðim zamanlar gördüm.
Daha önce radyonun varlýðýný bilmiyordum evimizde radyo yoktu
ama yaþadýðým ortamda halk kültürünün tümü mevcuttu. Halk ozanlarý ile iç içe yaþýyorduk. Babam orta derecede þiirler yazan fakat çok
engin belleði olan birisiydi. Evimize halk ozanlarý gelirdi. Daha
sonra taþýndýðýmýz Iðdýr’daki evimizin iki odasý ‘dokunulmaz odalar’
olarak halk ozanlarýna ayrýlmýþtý. Halk ozanlarý gelip bizim evde
kalýrdý. Bu ozanlar kendi kültürel zenginliklerini de beraber getirirdi.
Gelen halk ozanlarý içinde Alevi olanlar kadar Sünni halk ozanlarý da
vardý. Onlarýn dýþýnda ‘usta malý’ yani baþkalarýnýn ürünlerini söyleyip çalanlar da vardý. Bunlara yerel sanatçýlar desek uygun düþer.
Uzun ramazan akþamlarý ve kýþ günleri Iðdýr’da, Kars’ta Kerem ile
Aslý, Köroðlu öyküleri, Emrah’ý, Seyfüzül Yezen gibi Ýslâm kökenli
olaylarý, Anadolu halk dili ile anlatmayý yeðleyen halk ozanlarý uzun
süre bizde kalýrdý. Medrese kültürü almýþ hikayeleri çok iyi bilen rahmetli Posoflu Müdami, Sosgirtli Aþýk Hünkar Hicrani (diðer adý ile
Sosgirtli Mehmet), yine bir Alevi halk ozaný Dursun Cevlani gelirdi.
Bunlardan daha genç ozanlar, benim arkadaþým olanlar vardý. Aþýk
Deryami, Murat Çobanoðlu, Þeref Taþlýova’lar geliyordu. Camýþlý
köyünde Cemal Hoca (Ýsmail Cemal) vardý ki çok iyi din kültürü
almýþ Nakþibendiliðe girmiþti. Bunlarýn tümünü gördüm. Adý saný
belki þu anda aklýma gelmeyen bir çok ozanýn içinde büyüdüm. O
yörenin türkülerini dinleyerek büyüdük. Bu halk ozanlarý benim
hocalarým sayýlýr günlerce Müdami’ye hizmet ettim. Sosgirt’li
Mehmet’e, Cemal Hoca’ya hizmet ettim. Kýz alýp vermeden dolayý
akraba olduðumuz babamýn daha yüzünü görmediði Kaðýzmanlý
Hýfzý ailesine hizmet ettim. O’nun þiirlerini ezberledim.”
Yetiþtiði ortamý da þöyle anlatýyor Nejat Hoca
“Kars’ýn içinde yerli Karslýlar vardý. Tipik Erzurum kültürünü yaþatanlar vardý. Bunlar yerli Kars’ýn yaný sýra Moskof göçmenlerinden
22
Sadýk’ýn feleðe meydaný kaldý
Kýydý o yiðide nam þaný kaldý
‘Ýkinci Köroðlu’ destaný kaldý
Söylenir dillerde merd-i Merdali
Bir süre Iðdýr’da kalan Hicrani ile uzun uzun söyleþirler. Bir ara ona
þunu sorar “Merdali Bek anlattýðýna göre, dýþ düþmanlardan gelen saldýrýlarý göðüslemiþ, onlara karþý savaþmýþ birisidir. Köroðlu öyle mi ya?
O bir eþkýya deðil mi? Ýkisini nasýl olurda bir tutarýz?” Hicrani acý acý
gülmüþ ve bu soruyu þöyle yanýtlamýþ “Hocam bir adama eþkýya adýný
bu kadar kolaylýkla nasýl takýyorsun? Hiç okul görmemiþ Aþýk Sadýk, onu
destan eri sayýyor da sen, okuya okuya eþkýya deyip çýkýyorsun!.. Gel bu
iþi kökünden incele.” Nejat Hoca bu söz üzerine çok utanýr. Ama bu öðüdü de tutar. Köroðlu: Bir Toplumsal Direniþin Adý adlý kitabýný bu uyarý
sonucu Iðdýr’ýn merkez, Aralýk ve Tuzluca ilçelerini bir bir gezip tarayarak altmýþa yakýn ozan ve gönül adamýndan Köroðlu ile ilgili bilip, duyduklarýný öðrenerek hazýrlar.
Nejat Birdoðan ilkokulu Kars’ta okur daha o dönemlerde hocalarýnýn
dikkatini çeker. Tören günleri kürsüdeki baþarýlý konuþmacýlardan biri
haline gelir. 1956 yýllýnda yüksek öðrenimini Ankara Gazi Eðitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünde tamamlar. 1956 yýlýnda yine meslektaþý Gülsen Haným ile evlenir. On iki yýllýk bu beraberlikte kýzlarý Ayþen ve
Vicdan doðar. Ayþen mimar, Vicdan bilgisayar mühendisi olur.
Ankara da okurken öðretmeni Mustafa Nihat Özgün ona halk kültüründe ilerlemesini öðütledi. Daha sonra Van lisesine atandýðýnda Ali Saraçoðlu ile karþýlaþýr. Ali Saraçoðlu’nun anlattýklarý Nejat Birdoðan’ý
çok etkiler. Onunla tanýþtýktan sonra Erciþli Emrah, Erzincanlý Kurbani
ve Dede Kasým üzerine araþtýrmalar yapmaya baþlar.
“Ýlk yazým 1958 yýlýnda Türk Dili dergisinde yayýnlandý. Bu yazýyý
yayýnlamama vesile olan rahmetli folklorcu Türk Folklor Araþtýrma
Dergisi’nin kurucusu Dizdaroðlu Hikmet Bey ile karþýlaþtým. Haþim
Nezihi Oktay’la karþýlaþtým. Bilindiði gibi Orhan Þaik Gökyay halk
tarzýný çok iyi bilen birisi idi onunla da karþýlaþtým. Her birinden çok
þeyler öðrendim.”
Folklor Araþtýrma Dergisi’nde çýkan ilk yazý Erciþli Emrah üzerinedir. Yazmaya araþtýrmaya olan tutkusu, öðretmenlik yaptýðý Kaðýzman
da on beþ günlük bir edebiyat gazetesinin çýkarýlmasý heyecanýyla tanýþtýrýr Onu. Böylece 1964 yýlýnda, matbaa olanaklarýnýn sýnýrlý, hurufatlarýn sayýlý, kaðýdýn sýkýntýyla temin edildiði koþullarda, 41x57 formatýnda,
12 sayý yayýmlanacak olan Su Edebi Gazete hayata atýlýr. Birdoðan yayýn
yönetmenidir gazetenin. Burada özellikle yörenin edebiyat zenginliði
kadar Halide Nusret Zorlutuna, Behçet Kemal Çaðlar, Ali Saraçoðlu gibi
dönemin ünlü edebiyatçýlarýnýn da ürünleri yer alýr gazetede. Birdoðan
bu gazetede özellikle Kaðýzman yöresinin tarikatlarý üzerinde durur ve
bunlarý araþtýrýr.
Yine Kaðýzman’da ki görev süresi içerisinde yapmýþ olduðu diðer bir
araþtýrma, “Kaðýzman Tarihi”dir. Fotokopi yapma olanaðýnýn olmadýðý
bu dönemde Birdoðan ancak iki nüsha hazýrlayabildiði bu çalýþmasýný
Belediye Baþkanlýðý ile Kaymakamlýða verir. Ne yazýk ki, bugün söz konusu her iki nüsha da elimizde yoktur.
“Ali Saraçoðlu bana Anadolu Aleviliðinin apayrý bir þey olmadýðýný
aslýnda eski Mani inancýndan gelen Budizm’in, Zerdüþt’lügün, Gök
Tanrý Þaman kültürünün Ön Asya geleneklerinin bir karmasý
olduðunu bu bakýmdan Karakoyunlu kültürünün belki Alevilikteki
bir 12 imamlar kültürü içermese de tipik bir Anadolu Kýzýlbaþ
kültürü olduðunu öðretti. Ben de bunu sürekli geliþtirdim.
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
Bu arada bende Divan edebiyatýna da yönelmiþtim aruzla þiirler yazýyordum. Bu olay üzerine
Safevi kültürüne yönelerek bu kültürü de iyice öðendim dada sonran ise mesleki yaþamým için
Anadolu da sayýsýz yöreyi gezdim. Mesleðimin ilk yýllarýnda elektrik yoktu. Öðretmen olarak
elimde kalem defter köy köy gittiðim þehirleri dolaþýp insanlarla içli dýþlý oldum, yazýlar kalem
aldým þiirler yazdým, köylülerle söyleþiler yaptým. Bir çok kültürün müziðini dinledim onlarý
inceledim. Özellikle Ermeni müziðinde Türk Halk müziði ile arsýnda sayýsýz benzerlikler saptadým. Halk danslarýný inceledim içerisine kendim de bir halk dansçýsý olarak katýldým.
Anadolu’nun çeþitli yörelerinde öðretmenlik yaptýktan sonra Ýstanbul Alibeyköy Lisesi müdürlüðüm sýrasýnda 1968 Milliyet halk danslarý yarýþmalarýný inceledim. Eski yazýyý, Kirl yazýsýný
Farsça’yý öðrendim. Güzel Türkçe’mizin dil özelliklerini inceledim.”
Karslý olmasý nedeniyle Azeri kültürüne ayrý bir sýcaklýk duyar. Azerbaycan Gülmeceleri ve
Nasrettin Hoca kitabýnýn ön sözünde þöyle der
“Kanýma göre Azerbaycan toplumu tüm Türk dünyasýnýn en þakacý topluluðudur. Salt yurt
dýþýndaki Azerbaycanlýlar deðil Türkiye’deki Azeriler de Bu ince sanat denilen gülmecelerin
ustalarýdýr.(....) Ulus olarak yerleþtiðimiz her coðrafya alanýnda eþ tipler eþ bulucuklar býrakmýþýz.”
1977’de Kültür Bakanlýðý Milli Folklor Araþtýrma Daire Baþkanlýðýnda bulunur. Kültür
Bakanlýðýndaki çalýþma odasý diðer bürokratlardan farklýdýr odanýn bir duvarýný boydan boya güzel
bir Anadolu kilimi kaplar ve üzerinde sazý asýlýdýr. Bu oda genç sanatçýlar halk müzik sanatçýlarý
ve halk ozanlarýnýn uðrak yeridir artýk.
1977 yýlýnda Ankara’da öðretmen Ýsmet Kür’ün ablasý þair Halide Nusret Zorlutuna’larýn evinde Ýsmet Kür’lerin de katýldýðý ‘Salýgiller’ adýný koyduklarý salý günleri yaptýklarý Edebiyat, þiir ve
kültür günlerinde tanýþarak 1978 yýlýnda Dr. Þule Hanýmla evlenir. Ayný zamanda ressam olan
Þule-Nejat çiftinin evi de Bakanlýktaki odasý gibi dolup taþar. Aþýk Daimi, Aþýk Nesimi Çimen,
Feyzullah Çýnar ve nice halk ozaný, halk müziði sevdalýsý konuðu olur evlerinin. Edebiyat düþkünü
ve hocamýzýn aþýðý kýymetli eþi Þule Haným da paylaþýr ayný duygularý onunla...
12 Eylül 1980 darbesinden O da nasibini alýr. Hakkýnda birçok davalar açýlýr. Birçok projeye
imza attýðý Kültür Bakanlýðýndaki görevinden darbeden sonra emekli olur. Artýk kendini tamamen
yazý ve araþtýrmalara verir. Eþi ile birlikte Ýstanbul’a göçerler orda da dostlarý yalnýz býrakmaz,
telefonlarý susmak bilmez. Her seferinde büyük bir özveri ve titizlikle her kiþiyi kýymet bilip
cevaplar, onlarla dost sohbetlerine katýlýr. Saz ustalarý Aziz Tatlýsu, Hüseyin Fýrtýna demirbaþ
konuklarý olur. Ýlk kitabý rahmetli Aþýk Beyhani’nin üzerine bir monografidir. Daha sonra bu yayýn
evi Nejat Hocadan Türk halk müziði ile ilgili bir kitap ister. O da yayýnlanýr. Notalarýyla Halk Türkülerimiz. Ondan sonra Farsça bildiði için Farsça’dan Gülizar-ý Hasaneyn diye bir kitap çeviri ve
yayýnlar. arkasýndan Anadolu Aleviliði ile ilgili kitaplar yayýnlar.
“Bulduðum her þeyde inandým ki halkbilim bir ulusun suyu, topraðý gibi býrakmayacaðý bir
varlýðýdýr. Halkbilimde ulusun acýsý sevinci, özlemi, nefreti, inanýþý, alýþkanlýðý vb.. dile gelir.
Halkbilim ulusal bilinçtir bu bilinçten uzaklaþanlar soysuzlaþýr ve köleleþir. Batý uluslarý bu
doðruyu bilip davranalý iki yüz yýlý geçmiþ biz ise bugün bile Köroðlu’lara, Battal Gazi’lere,
Kerem Dede’lere, Pir Sultan’lara sýrt çevirmekteyiz. Günlük çabanýn yön deðiþtirmesi, geçim
zorluklarý ve doðu toplumlarýna özgü uykulu bir mistiklik de bu görmezliði olumsuz etkilemiþtir. Bu engelleri kaldýrýp halkbilimimizi asýl yerine oturtmadýkça daha büyük acýlar gelip
yüreðimize oturacaktýr.”
Böyle diyor Köroðlu kitabýnýn söz baþýnda deðerli hocamýz .
Nejat Hoca’ya Ali Saraçoðlu’nun anlattýklarý, halkbilime olan bu sevdasý Aleviliði derinlemesine incelemesine yol açmýþtýr. Onun bulduðu bilimsel veriler beyinlerde büyük sarsýntý yaratmýþtýr. O Aleviliðin Ýslam içi bir mezhepten çok, Orta Asya’dan gelen Türkmenlerin Þaman kültürünün Anadolu coðrafyasýnda bir çok kültür ile kaynaþarak yaþam biçimi oluþturduðunu,
baskýlardan kurtulmak için bütün kültürlerle doðasý gereði etkileþimde bulunduðunu, þiddete ve
haksýzlýða boyun eðmeyen ama farklý kültürlerle de yaþamanýn yolunu oluþturan Anadolu Aleviliðinin tarifini yaptýðýnda; O’nun konuþmasýna bile müsaade etmemiþler hoþgörülülükle övünen
bazý kiþiler onun fikrini açýklamasýna dahi müsaade etmeme yollarýný aramýþlardýr. Almanya da
yapýlan Alevi birlikleri toplantýsýnda fikirlerini destekleyenler olduðu gibi, özellikle bazý Alevi
dedeleri Birdoðan’a karþý çýkmýþtýr. Onu toplumun gözünden düþürebilmek için bildik yöntemlere
baþ vurulmuþtur. Bir çok tehditle karþýlaþmýþtýr.
O aslýnda Türkiye’nin yetiþtirdiði Atatürkçü, Laik, ayrýmcýlýða ve ýrkçýlýða karþý olan, cumhuriyetin deðerlerini savunup ilerletmeye çalýþan bir aydýndý yedi yýl boyunca Aydýnlýk dergisinde
yazdýðý yazýlarda kültürleri anlatýrken birlik ve kardeþliði, insan sevgisini, yurt sevgisini, Türkçe’yi daima üstün tutmuþtur. Bu vasfýný Dr. Þule Birdoðan ile evlenerek de göstermiþtir. O aslýný
inkar etmemiþ. Ama çaðdaþ deðerlerden de uzaklaþmamýþtýr. Avrupa’da yapýlan konferans ve panellerde bazý yabacý katýlýmcýlarýn konuþmalarý Türkçe yapmasýn uyarýsýna “Ben Türküm, Türkçe
konuþurum. Onlarýn ihtiyacý varsa benim dilimi öðrensinler” demiþtir.
Cevri mahlasýyla þiirler de yazan Nejat Birdoðan’ýn henüz kitaplaþtýrýlmamýþ otuza yakýn þiiri
mevcuttur. Tarihte yaþamýþ bazý þairler de Kul Cevri1 ve Aþýk Cevri2 gibi mahlaslar kullanmýþtýr.
Bazý araþtýrmacýlar, antolojistler araþtýrmalarýný hazýr bilgiye dayandýrdýklarý için Cevri’leri birbirine karýþtýrmýþlardýr. Musa Eroðlu bir þiirini türküleþtirmiþtir. Okul öðretmen defterine kendi el
yazmasýyla yazdýðý þiirleri sevgi ve insaný kamillik örnekleriyle doludur. Þiirleri sevenleriyle
kucaklaþmayý beklemektedir.
NOTLAR:
1
2
Kul Cevri: Ýbrahim Çelebi Mevlevi-Hattat, Ölümü:1654-Ýstanbul.
Âþýk Cevri: 19. yüzyýlda Anadolu’da yaþamýþ Alevi-Bektaþi ozan, hayatý tam bilinmiyor, günümüzde
bilinen iki þiiri mevcuttur.
Haziran-Temmuz 2006
BUDAK ALÝ (ALÝ KAYKI)
Erenler Yolu
Erenler yoluna kimse giremez
Talip olup da ikrar vermeyince
Erenler sýrrýna kimse eremez
Dört kapýdan içeri girmeyince
Goncadan gül olup açayým dersen
Hakikat þehrine varayým dersen
Boþuna yorulma yazýktýr sana
Öz içinde özünü seçmeyince
Mürþid-i Kâmil’e varýp yalvarsan
Arifler meclisinde yerin aldýrsan
Yýllarca kaynayan kazanda kalsan
Yine de çiðsin benlik bitmeyince
Budak Ali’dir sevdanýn narýnda
Pirimin elinden tutmuþum billah
Kýrk yýldýr yanarak yürüdük Allah
Bu ateþ az geldi serden geçmeyince
Gelir
Yolumuz gözlenir karþý daðlara
Gidip mürþidime mihman olmaya
Erenler baðýnda güller dermeye
Veli Efendi’ye varasým gelir
Baðýnda bahçende açýnca gülüm
Sevdanda tutuþur köz olur külüm
Sýðmayýp bendine taþýnca gönlüm
Damlanda deryanda coþasým gelir
Akýyor yaþlarým sellere döndü
Yakýyor hasretin baðrýmý deldi
Þu ömrüm geldi de geçiyor sanki
Zamanýn tez eyle himmetin gelir
Ayrýlýk ne zormuþ aþýk olana
Sürerek gelsem de yüzüm turaba
Cefana vefadýr garip canýmda
Uðruna ser verip ölesim gelir
Dilimde besmele özümde sensin
Dinimde imaným önümde yolsun
Nerede arasam orada varsýn
Kýblemi yönüne dönesim gelir
Budak Ali’nim yanmýþým özümden
Hiç kötülük geçmez deli gönlümden
Bilmem ki ne kaldý geri ömrümden
Tabuta koysalar göresim gelir
Biz
Tuz içirdim gözyaþlarýma
Okyanusun derinliklerinden
Göðün mavisine deðin
Yüreðimle yandý sevdam
Karanlýðýn ötesinde
Umudu alazlayan bakýþlarda
Masumiyet ýþýldýyordu
Biz yanýyorduk tutuþmuþ gecede
Biz aydýnlatýyorduk karanlýðý
Bizdik bin yýllarýn güneþi yýldýzlarý ayý
23
MÜREBBÝ HAMZA TANAL ÝLE SÖYLEÞÝ
Abdal Musa Anma Etkinlikleri sýrasýnda mürebbilik geleneðinin günümüzdeki
önde gelen temsilcisi, ünü tüm yöreye yayýlmýþ Hamza Tanal’ý hasta yataðýnda ziyaret ettim.
Daha önce ziyaret ettiðim, kendiyle söyleþtiðim herkese açýk ocak evine yine vardým.
Etkinliðe katýlan yazarlarýn, sanatçýlarýn uðrak yeri,
bölgedeki Tahtacý geleneðinin odaklandýðý, sergilendiði bu muhabbet evi
bu sefer beni hüzünlendirip aðlattý.
Aynen kendisin de beni gördüðünde aðladýðý gibi.
Hey gönlü yüce, soyu yüce, karakteri yüce dost insan!
Hey ak yüzlü, ak börklü, ak yürekli Anadolu ereni!
Bu kapýdan kimler geldi, kimler geçti?
Niceleri Aleviliðin, Bektaþiliðin, Tahtacý Türkmen geleneðinin zenginliklerini
senden dinleyip, sohbetinden demlenip, esriyip coþup nice güzellikler yaþadý.
Umuyor ve diliyoruz ki sabahlara kadar süren yarenlikler tekrar devam eder.
O büyük ceviz aðacýnýn altýnda bir lokmanýn kýrk parçaya bölündüðü,
bin bir umudun filizlendiði sofra baþýndan
sohbetin tadýna doyamadan gün aðarýrken kalkýlan günleri tekrar yaþarýz.
Ayhan Aydýn, 23 Haziran 2006
Kýlýç Kýnýný Kesmez, Biz Birbirimizle Övünürüz
Tahtacý Türkmen geleneðinde önemli yer tutan “Mürebbi”,
Ocakzade Dede’lerin yardýmcýlarý olan inanç önderlerini ifade eder.
Yanyatýr ve Hacýemirliler ocaklarýna baðlý Tahtacý Türkmen Alevilerde
maalesef dedelik kurumu oldukça zayýflamýþtýr.
Bu büyük Türkmen grubunun ibadetleri yerine getirebilmesi için bu büyük ocaklarýn
kurumamasýna çalýþmak, insanlarýn yetiþtirilmesini desteklemek gerekir.
Türkmen obalarýnda semah dönen, cem yapan
mürebbiler de azalmaya baþladý. Çaðýmýzýn yaþayan en ünlü mürebbilerinden
Hamza Tanal’la 7 Haziran 1998 günü, Akçaeniþ köyünde yaptýðým söyleþinin
tarihe kayýt düþme açýsýndan önemli olduðuna inanýyorum.
Uzun süredir felçli olan, yatalak vaziyette son çilesini dolduran
bu Alevi-Türkmen inanç öncüsü aydýn mürebbimizi
bu vesileyle bir kez daha selamlamak istiyorum.
Bu söyleþinin ilk okumasýný yapan Hazma Tanal’ýn kýzý Öznur Tanal’a da
ayrýca teþekkür ederim.
Söyleþi yapmak için evinin önüne vardýðýmýzda Hamza Tanal,
biz soru sormadan konuþmaya baþladý.
Sözünü kesmeden, dinledik.
B
ÝR adamýn eli bozuksa, beli bozuksa o yezittir, Yezid’i, Muaviye’yi kendimizde arayalým, Hüseyin’i de Abdal Musa’yý da kendimizde arayalým. Bak Daimi ne diyor;
Bir gerçeðe bel baðladým
Aldý benliðimi, yok etti beni.
Benlik nedir? Gurur, kibir! “Bunlarý aldý
benden” diyor. “Hamur etti yoðurdu fýrýnda piþirdi”, diyor. “Ustam sofraya yatýrdý beni, çiðnediler” diyor. Daimi vücuttan, içten, özden
konuþuyor. Atatürk dedi ki; “Can gözünüzü
açacaðým.” Âþýk Veysel’in, Daimi’nin can
gözü, gönül gözü açýktý. Bir mürþide teslim
olmuþ, “Bir gerçeðe bel baðladým” diyor. Oradan el almýþ, bak neler söylüyor: “Irmaða karýþtým, denizden denize götürdü aþk beni”
diyor. Bak ne diyor Mahzuni;
“Ey Arapça okuyanlar,
Allah Türkçe bilmiyor mu?
Ýngilizce, Fransýzca,
Bize hitap etmiyor mu? ”
Allah’a karþý geldiðini meydana koyuyor.
Ne anlayacak þeriat bundan? Bu þeriat deðil
yavrum, þeriat var þeriat içinde.
Sizin anladýðýnýz þeriat nedir?
„ Tarikat var tarikat içinde, marifet var marifet
içinde, hakikat var hakikat içinde. Muhammed
27 gün bir hurmayla çile çekmiþ? Hz. Hüseyin,
Ehlibeyt çile çekmiþ. Hacý Bektaþ’a gittin,
24
Çilehane’sini gördün mü? Kýrk gün bir zeytin
tanesiyle çile çekmiþ.
Bu iþler zor iþler, kolay deðil. Çile çekmek,
yürümek lazým, ulaþmak lazým. Bunun beþ
ismi var: Çile, Riyazet, Halvet, Ýnziva, Erbain.
Bunu çile çeken derviþler, dedeler bilir.
Ben öyle dede arýyorum, bu âlemi terk etmiþ, vücut âlemine girmiþ, nefsini ayaðýnýn
altýna almýþ…
“ Nefsinin alýrsan ayak altýna,
O zaman geçersin sultan tahtýna.”
Evvela “Neydim?”, þimdi “Ne oldum?”,
sonra “Ne olacaðým?” diyen Hakk’a varamaz.
Onda gurur, kibir vardýr.
“Kýrma gönül þiþesini yapan bulunmaz,
Yýkma Hakk’ýn binasýný ören bulunmaz.”
Ýnancý olmayan kiþi benim yanýma oturmaz. Ben de onun yanýna oturmam. Ben ona
bir þey veremem, o da benden bir þey alamaz.
Alevîlik, Bektaþilik deyince siz nasýl yorumluyorsunuz?
„ Hay hay. Alevî belden gelmedir, 12 Ýmam
neslinden gelen dedelere baðlýdýrlar. Bektaþi
ise koldan gelmedir. Bir Ermeni, bir Hýristiyan,
Bir Yahudi, bir Pomak, bir Boþnak, bir Çerkez
Bektaþi olabilir. Alevî ise 12 Ýmam neslinden
gelenlere baðlý olanlardýr. Tahsil-terbiye insan
üzerinde bir maskedir. Maske açýldýðý zaman
asýl foya neyse meydana çýkar. Tahsili-ter-
biyeyi maddiyat, maneviyat bozar. Ama aslý ne
maddiyat, ne da maneviyat.
Ýnsanýn en izzetli varlýðý hanýmýdýr. Onu
dahi teslim etsen bir Alevi hayatý pahasýna dahi
olsa bir artniyet aklýna düþmeden o emaneti yerine götürür. Bektaþi için de bu böyledir.
Yalnýz farklý milletler Bektaþi olduðu için
arada fark var. Asýl azmaz, bal kokmaz. Alevi
baldýr. Bektaþiler de bu yola hizmet veren insanlardýr. Ama bak mesela fakir 70 yaþýndayým, Bektaþiler bizden kýz alýp kýz vermeyi
asla istemezler. Ama, kýlýç kýnýný kesmez. Biz
birbirimizle övünürüz. Hepsine saygýmýz var.
Önce Kýzýlbaþ, Rafizi; sonra Iþýklar dendi,
Kalenderiler dendi; daha sonra Alevî ismi
verildi. Kelimenin kökü nereden geliyor?
„ Uhud Harbi’nde Hz. Peygamber’in yüzünün
yaralanmasý, bir çukura düþmesi sýrasýnda,
Peygamber þehit oldu diye düþünen ordu daðýlýyor. Onun muhtelif noktalara koyduðu Ebu
Bekirler, Ömerler, Osmanlar kaçýyor. Peygamberi Ýslam cengâverinden bir cengâver muhafaza ediyor. Ondan sonra da, “O harpte Hz. Ali
yokmuþ” diyorlar!
Cebrail Aleyisselam nazil oluyor, “Ya Muhammed, Hz. Ali’yi imdadýna çaðýr” diyor.
Peygamber, “Yetiþ Ya Ali!” diye çaðýrýyor.
Ali Uhud’un baþýnda, Devret Boðazý’nda
aþiret reislerini karþýlaþýyor, “ne oldu” diye
soruyor. “Peygamber þehit oldu, biz de kaçýyoruz” diyorlar.
“Peygamber iki cihanýn serdarý, o tatlý canýn, nazik tenin sahibiyken Ýslam dini uðruna þehit olmuþ da siz daha mý yücesiniz de
kaçýyorsunuz? Yazýklar olsun size” diyor.
„ Ýniyor aþaðýya, arýyor Peygamberi; cesetlerin altýnda buluyor. Yüzü yaralanmýþ, diþi
þehit olmuþ, kanlarý akmýþ. “Ya Resulullah”
diyor, “senin temiz kanýn Kureyþ kâfirlerinin
ayaðýnýn altýnda çiðnenmeye layýk deðil.”
Peygamberin kanlý imamesini alýyor, sarýyor
baþýna. Peygamberi de sýrtýna alýyor, yürüyor.
Peygamberin ölmediðini gören Kureyþliler
tekrar hücuma geçiyor. Peygamber Hz. Ali’ye,
“Beni bir kayaya yasla” diyor. Yaslýyor Ali,
püskürtmek için hücum ediyor, ama kýlýcý kýrýlýyor. Peygember Hz. Ali’ye Zülfikâr’ý veriyor.
Peygamber arkadan tarif ediyor, “Saðdan ya
Ali! Soldan ya Ali!” Ali kýlýcý öyle sallýyor ki
Kureyþlilere, onlarý püskürtüyor. Baðýrýyorlar,
“Kaçýn Kýzýlbaþ geliyor, Kýzýlbaþ geliyor” diyorlar. Kýzýlbaþlýk buradan doðuyor.
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
Bir de tarihçiler Safeviler döneminde Þah
Ýsmail Hatayi’nin müritleri...
Evliyalar, ermiþler, erenler, derviþler neyi
ifade ediyor?
„ Þah Ýsmail Safevi askerlerinin baþýna baðladýðý kýzýl poþu da ayný efsane ve ananeyi devam
ettiriyor.
Þimdi bize Kýzýlbaþ dedikleri zaman huzur
duyuyoruz. Ne mutlu eðer Kýzýlbaþ böyleyse!
Siz Peygamber þehit olmuþ deyip kaçýyorsunuz, bizimki ateþin içine dalýyor!
„ Ýnsanlýk âleminde gariplerin yanýnda yer
alan, Hak ile hak olmuþ, Hakk’ýn vahdetine
dahil olmuþ, zalime boðun eðmemiþ nur-u
vahit kiþiler. Hacý Bektaþi Veli, öz Türkçe’yi
aþýlayan kiþi. Abdal Musa, Hacý Bektaþi Veli
ile amcazade. Açlarý doyurmuþ, çýplaklarý giydirmiþler. Zalime boðun eðmemeyi öðretmiþler. Kendine inananlarý bir çevrede toplamýþlar.
Kötüleri bile affedebiliyorlar.
Asýlmýþýz, kesilmiþiz, yüzülmüþüz, yakýlmýþýz yine de boðun eðmiyoruz zalime. Ölüm
bizim için minnet, zalimlere boðun eðmek en
büyük zillet! eðilmeyeceðiz. Bugünle yarýnýn
hiç farký yok!
Dedelerimizin baðlý olduðu Ocaklar sizce
nedir?
„ Aslýmýz göçebe. Aþiretler geldiðinde herbirinin bir ocaðý var. Ocak kutsal kaynaðýmýz,
yani evin ateþi, membasý, temeli. Çevre geniþledikçe daðýlýyor, yayýlýyor. Elazýð, Erzincan,
Tunceli arasýnda Koca Seyit, Köse Seyit, Mir
Seyit, Seyit Mençek, Aðuçan, Hýdýr Abdal, Koyun
Abdal, Güvenç Abdal, Yanyatýr var. Bizim ocak
Yanyatýr’a baðlý. Bir de Hacý Emirliler var.
Hacý Emirli, Ýslahiye’nin Kabaklar Köyü’nde.
Yanyatýrlýlar, Hacý Emirliler TahtacýTürkmen ocaklarý mý?
„ Þöyle ayrýlýyor: Yanyatýrlýlar oniki erkânlýdýr; Hacý Emirliler’de onaltý erkân olduðundan
bahsediliyor. Gökçeli, Mazýcý, Cicili, Üsküdarlý, Cingöz, Aydýnlý, Nacarlý, Yaðlý, Elemetli
gibi 20/25 oymak ayrýlýyor böyle.
Bunlar Hacý Emirli Ocaðýyla Yanyatýr Ocaðýna baðlý aþiretin kollarý, oymaklarý.
Alevilerde pir, mürþit, rehber; Bektaþilerde
derviþ, baba, haifebaba, dedebaba. Sizdeki
sýralama nasýldýr?
„ En büyük mürþit var, ondan sonra dede var,
ondan sonra bizler. Mürebbi, yani öðretici. Kadýnsa öðretici, mürebbiye diyoruz.
Mürþidiniz kim?
„ Bizim esas mürþidimiz Muhammed, rehberimiz Ali. Mürþitlik öldü, mürþit diye bir þey
kalmadý artýk. Fakat erkâný, Ehlibeyt süreðini
devam ettiriyoruz karýnca kaderince.
Peki, ama dede yok mu? Yani siz yolu öðretiyorsunuz, yayýyorsunuz, ama Yanyatýr
Ocaðý’nýn dedeleri yok mu?
„ Dedelerin kökü geçti, kurudu. Onlarýn sülbünden kalanlar dejenere olmuþ.
Alevî dedelerinin, erkâný yürütmeleri içini
ellerinde Buyruk’lar var. Sizin buyruklarýnýz, yazýlý metinleriniz var mý? Siz nasýl,
kimden öðrendiniz?
„ En baþta bizim uyduðumuz Ýmam Cafer Buyruðu. Ýki Hacý Bektaþ nüshasý, Maraþ nüshasý,
Ýzmir, Malatya nüshalarý var. Özleri ayný. Eskiden tarik ile pençe ayrýmý varmýþ. Þimdi Pençe-i Âli Âbâ’yý kullanýyoruz.
Þu anda gençlerin Alevîliðe bakýþ açýsý
nasýl, duygularý nasýl?
„ Oðlum çok önem veriyor, çok uðraþýyor. Yalnýz olmamýz dolayýsýyla maddi zararýmýz oluyor, ama bu bizim için kâr sayýlýr. Biz Alevîyiz,
kendimize özge bir kültürümüz, felsefemiz var.
Anane, gelenek kaybolmasýn. Bu mümkün. Dedelerimiz, babalarýmýz bu zamana kadar devam
ettirmiþ; biz niye býrakalým, kaybedelim?
Kutsal günler, törenler var. Bunlar yürüyor
mu köyde?
„ Yürüyor. Bilhassa Muharrem ayýnda 7’den
70’e herkes matemli günü deðerlendirmeye
çalýþýr. Hz. Hüseyin’in þehadeti için mersiyeler
okunuyor, gençler de iþtirak ediyor.
Haziran-Temmuz 2006
Biraz Yanyatýr Ocaðý’ndan bahsedelim. O
ocaðýn bugünkü durumu hakkýnda neler
söylersiniz?
„ Yanyatýr Ocaðý’nda mürþitler, dedeler vardý.
O toplumda her ocaða kýsmet daðýtýrken, birisi
yan yatmýþ. “Sen niye yan yatýyorsun” denince
adý “Yanyatýr” kalmýþ, ona verilen kýsmet de
“Yanyatýr Ocaðý” olarak geçmiþ.
Mürþitler, dedeler, babalar geliyordu, ama
ocaðýn aydýný yoktu hiç.
Aydýndan kastýnýz nedir? Siz nasýl olmasýný
istiyordunuz, onlar nasýldý?
KUL NESÝMÝ
Güzel Yar
Elif Allah dost eyleyen
Meyli güzel yar güzel yar
Aþýklarý mest eyleyen
Huyu güzel yar güzel yar
Vefa'nýn nehrinden misin
Muhabbet bahrinden misin
Medine þehrinden misin
Þehri güzel yar güzel yar
Su gibi çaðlayýp akma
Sevgili canana bakma
Aþýðýn gönlünü yakma
Gönlü güzel yar güzel yar
Nesimî'nin gönlü yaslý
Dört yaný dumanlý puslý
Muhammed Ali’nin nesli
Nesli güzel yar güzel yar
Söz: Kul Nesimî (17. yüzyýl)
Kaynak: Ali Seyit Dede
Yöre: Malatya, Arguvan, Germiþli Köyü
Derleyen: Abdullah Özdemir
„ Bizim 12 erkânýmýz var, 4 Kapý 40 Makam
var. Bunlardan bize detaylý bilgi veremiyorlardý. Kýzýl Necati isimli bir dede vardý. Aþaðý
yukarý 25-30 sene evvel bir ayin-i cemde,
“Dede” dedim, önüne niyaz oldum; dedim ki:
“Bize, ‘Kýzýlbaþ, gusül etmez, tavþan yemez, mum söndürür’ diyorlar; biz de buna
yanýt veremiyoruz. Biz gerçekten bu muyuz? Yoksa abdest alýp, namaz mý kýlalým?”
„ Beni tersledi: “Kim bu adam yahu?” dedi,
“Bu yaþa kadar, bana böyle soru yönelteni görmedim.” Ayin-i cemin adamý neredeyse beni
dövecek!
Ýsmail diye birisi var: “Dede, bak biz yaþlandýk; dede var, ‘Ya Allah, Ya Muhammed, Ya
Ali’ demeden baþka hiç bir þey bilmez. Haklý
söylüyor çocuk” dedi. “Ya bize öðretin yahut
bu dedelikten vazgeçek”! Kaynaklarýný verin
bize, kitap alýn okuyun diyin!” dedi.
Günümüzde cem yapýlýyor mu?
„ Yapýlýyor da mesela fakirin þimdi 10-15 talibi var bu köyün içinde.
Bu yöredeki diðer Tahtacý köylerinde?
„ Burada baþka Tahtacý Köyü yok. Kaþ’da
Karacayer var. Finike’de Çatallar, Gökbük,
Turunçova da Menekþelik Mahallesi, Yeniköy
var. Kumluca, Hýzýr Kahya, Toptaþ, Sýrýmlý,
Baymak var. Bunlar Tahtacý aþiret köyleri.
Kendinizi nasýl nitelendiriyorsunuz? Türk,
Türkmen, Tahtacý?
„ Tahtacý. Alevîlerin hepsi Türkmendir. Fakat
Çanakkale’de, Balýkesir’de Türkmenlere
“Çepniler” denir.
Ölümde erkân nedir?
„ Ölen kiþi musahipliyse musahibi ile mürebbi onun baþýnda delil uyandýrýrlar. Ateþ, mum
yakarlar. Sabaha kadar baþý beklenir. Sazla,
curayla matem müziði çalýnýr sabaha kadar.
Beyitler, ayet makamlarý söylenir, herkesi duygulandýrýr, aðlanýr.
Çok saðolun, sizi daha fazla yormayalým.
Meluli Baba. Latife Özpolat-Hamdullah Erbil’in
Meluli Divaný adlý kitabýndan alýnmýþtýr.
Demos Yayýnlarý, Ýstanbul, Haziran 2006.
MELULÝ BABA
Dostumu Gördüm
Bugün ben dostumu gördüm
Doyamadým dillerine
Nerelisin diye sordum
Dedi peri illerinden
Dedim aslen peri misin
Ýki cihan nuru musun
Yoksa sen bir huri misin
Cennet konar güllerinden
Dedim sihir mi var sende
Hiç akýl koymadýn bende
Ruhumu çektin bedende
Öleceðim yollarýnda
Dedim dilber naci misin
Nebiler miracý mýsýn
Aþk derdin ilacý mýsýn
Þifa vardýr güllerinde
Dedim candan geçer misin
Eski yurttan göçer misin
Dolu versem içer misin
Aþk ehlinin göllerinden
Dedim Meluli biçare
Yazýn adýný deftere
Mansur gibi çekin dâra
Dost zülfünün tellerinden
25
¸ E
SERÇESM
Sivas Kanlý Sivas’lýðýna Devam Ediyor
FAZIL HÜSNÜ DAÐLARCA
Hacý Bektaþ Veli'den
Ýlkeler
Bir yoldaþtýr ki
Yitirmeye kimse onu...
“Karanlýktýr bilim üzere gidilmeyen
Yolun sonu.”
Ne olursa olsun
Yeri:
“Yüreðinin aðýrlýðýncadýr
Kiþinin deðeri.”
Durup bekleme yüzünün güzelleþmesini
Davran biraz, silkin:
“Ýyi mi olsun karþýndaki,
Sen iyi ol ilkin.”
“Düþünce
Karanlýðýna
Iþýk tutanlara
Ne mutlu.”
“Yalnýz
Bilgelerdir,
Hem arý olan
Hem arýtýcý olan.”
“Düþünceyi,
Eylemi, sevgiyi siz,
Tanrýnýn
Tadý biliniz.”
Güneþtir tokmaðý
Gökyüzü bir davul,
Gümler gece gündüz
“Ara bul.”
Bir söz ki söyler iþte
Daðlar taþlar baðýra baðýra:
“Ne ararsan
Kendinde ara.”
BIR KÝTAP
Halil Öztoprak
Kur’an’da Hikmet, Tarihte Hakikat
Kur’an’da Hikmet, Ýncil’de Hakilat
6. Basým - Temmuz 2006
ISBN 9944-387-01-1
13,5 x 21 cm boyutunda 232 Sayfa
0212.526 60 28
DEMOS YAYINLARI
26
Gülçin Akça, Antalya Abdal Musa Kültür ve Tanýtma Derneði Baþkaný
A
NTALYA’dan selam ve sevgiler. Dernek olarak bizler bu yolun deli derviþleri olmaya devam
ediyoruz. Haziran ayý sonunda Banaz’da gerçekleþtirilecek Pir Sultan etkinliklerine gitmeyi
tasarladýðýmýzda ilk bizi düþündüren maddi olanaksýzlýklar olmuþtu. Ancak öylesine kararlýydýk ki
birden bir sürü parlak fikirler türedi. Önce kadýnlarýmýzýn yaptýðý el sanatlarýný bir kermeste satýþýný
gerçekleþtirdik. Sonra bir piknik düzenledik ve piknikte
çay, kahve, hazýrladýðýmýz ev yemeklerini sattýk. Hýzýmýzý
alamadýk güzel bir lokantada can dostumuz Yüksel Aðabeyimizin ‘Turnalar Diyarý’nda bir yemek vererek sevdiklerimizi yardýma çaðýrdýk. Böylesine sevildiðimizi, desteklendiðimizi tahmin edemiyorduk. Sevgi yumaðý bizi öylesine
sarmaladý ki hepimiz sevgi sarhoþu olmuþtuk.
Gerekli olan maddi koþullar saðlandýðýnda Pir Sultan
dostlarý ile yola düþtük. Sevgili hocamýz Esat Korkmaz’da
bu yolculukta bizlerle idi. Banaz’da kýrk beþ kiþi bir evde
kaldýk. Ev sahibinin o sýcaklýðý o yüreðinin güzelliði kelimelerle ifade edilemez. Pirimizin yaþadýðý yerlerde gezmek, O’nun yalnýzlýðýný paylaþtýðý ardýç aðacýnýn gölgesinde oturmak, mücadelesini verdiði halký tarafýndan taþlandýðýný düþünmek, hele hele musahibi tarafýndan atýlan gülün
yaraladýðý yüreðini düþünmek bizi baþka âlemlere götürdü.
Banaz dönüþü konaklamak üzere Þarkýþla-Gemerek arasýnda girdiðimiz benzin istasyonunda market sahibinin
gençlerin boyunlarýnda Pir Sultan kolyeleri görüp, “Ben
size mal satmam, çýkýn” diye baðýrmasý, arkasýndan sopalarýný almýþ insanlarýn üzerimize doðru yönelmesi ile kaçarcasýna gençlerimizi toplayýp otobüsümüze binmemiz hepimizi
hüzünlendirdi. “Sivas halen Kanlý Sivas’lýðýna devam ediyor” dedik.
Banaz dönüþü daha soluklanmadan Isparta’dan Mehmet
Turan Dede’mizin ikrar cemine katýlma davetini aldýk. “Pirimiz bizi çaðýrýyor, gitmeliyiz” dedik. Böylesine kültürlü,
bilgi deryasý bir insaný tanýmak bizim bu yolda verdiðimiz
gayretin ödülü olduðunu düþünüyorum. Buradan kendisine
saðlýklý uzun bir ömür diliyorum. Ýkrar cemine katýlan öðretim üyelerine kültürümüzün özü olan demokrasi ve Atatürkçülük dersi, sabahýn beþine kadar hepsini hayrete boðdu.
2 Temmuz’da yitirdiðimiz Sivas þehitlerini derneðimizde hüzün ve gözyaþlarý ile andýk. Kanlý Sivas on üç yýlda hiç
deðiþmemiþti gençlerimiz sürekli bunu yinelediler.
3 Temmuz akþamý aldýðýmýz bir davetle Antalya, Çakýrlar’da sevgili Dertli Divani’nin söyleþisindeydik. Yaþý çok ileri olmasýna raðmen cem görmemiþ dostlarýmýzýn varlýðý hepimizi üzdü.
Divani Baba buranýn ihmal edilmemesini vurguladý. En yakýn zamanda burada bir bilgilendirme
toplantýsýnýn yapýlmasý ve ardýndan cem yaparak insanlara ulaþýlmasý gerektiðini bildirdi. Dostlarýmýz Divani Baba’dan aldýklarý söz üzerine hemen hazýrlýklara baþlayacaklarýný bildirdiler.
8-9 Temmuz Burdur Niyazlar köyünün hemþeriler buluþma günü. Altý ayý geçkindir derneðimizde Niyazlar Köyü Emekliler Grubu semah dersleri almaktalar. Bu etkinliðe büyük bir heyecanla hazýrlandýlar. 8 Temmuz günü biz de ayný heyecanla dostlarýmýzýn yanýndaydýk. Dualandýktan
sonra kesilen kurbanlarýn hazýrlýk iþlemleri yapýlýyordu. Her zamanki sýcaklýklarý ile bizi karþýladýlar. Niyazlar köyü Burdur, Yeþilova’ya baðlý geleneklerini hiç yitirmemiþ, özüne baðlý kalmýþ bir
Bektaþi köyü.
9 Temmuz günü beþ yüzün üzerindeki Niyazlýlar, Kuzu Pýnarý mevkiinde toplandý. Hazýrlanan
program çok güzeldi. Emekliler grubunun semahýný izlerken gözlerimiz doldu. Öylesine yürekten
dönüyorlardý ki aralarýna katýlmamak için kendimi zor tuttum.
Dönüþ hazýrlýklarý baþlayýnca gene hüzünle kucaklaþtýk. Pirim Mehmet Turan Dede bizi orada
da yalnýz býrakmadý. Dostlara çalýþmalarýmýzý anlatýrken birazcýk da kendimizle gururlandýðýmý itiraf etmek istiyorum.
Yeni etkinliklerimizi de sizlerle paylaþmak üzere sevgi ile dostça kalýn.
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
ABF-AABF BASIN AÇIKLAMASI
Madýmak’ýn Müze Olmasýný Reddeden AKP,
Katliamcýlarýn Ýdeolojik Tercihine Evet Demiþtir
B
Alevi Bektaþi Federasyonu
Selahattin Özel
21 Haziran 2006, Ankara
Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu
Turgut Öker
undan 13 yýl önce Sivas’ta Madýmak otelinin gerici ve faþist zihniyet savunucularý tarafýndan
ateþe verilmesi ile insanlýk dýþý bir katliam yaþanmýþtýr. Bu katliamda 35 insanýmýz devletin
gözleri önünden diri diri ve insanlýk dýþý yöntemlerle yakýlmýþtýr.
Bu vahþet karþýsýnda ABF ve AABK olarak yýllardýr Madýmak otelinin kamulaþtýrýlarak müze
haline dönüþtürülmesi amacýyla kampanyalar düzenledik, talepte bulunduk ve binin üzerinde aydýn
ve sanatçýnýn imzaladýðý “Madýmak Müze Olsun” dilekçesini, 2005 yýlý Temmuz’unda AKP
hükümetine sunduk. Sonuç; Siyasi vurdum duymazlýk!
Yine CHP Ýstanbul Milletvekili Berhan Þimþek tarafýndan Meclise sunulan bu talebi içeren bir
kanun teklifi, AKP’nin hayýr oylarý ile reddedilmiþtir.
AKP Bu Hayýr Oyu Ýle Katliamcýlarýn Ýdeolojik Tercihine Evet Demiþtir.
“KABUL EDENLER… KABUL ETMEYENLER… KABUL EDÝLMEMIÞTÝR EFENDÝM.”
AKP hükümeti, üyeleri bu sözlerle ve kararla, 13 yýllýk katliam ateþini bir kez daha körüklemeyi
tercih etti. 35 insanýmýzýn vahþice yakýlmasý karþýsýnda SUS PUS olmanýn, suça onay verme
anlamýna geleceðini artýk herkes biliyor. Bu katliama 13 yýldýr sunulan hukuki, ideolojik desteðin
hangi kesimlerden olduðunun bilincinde olan Aleviler, AKP’nin hayýr oyu kullanmasý karþýsýnda
þaþýrmamýþtýr. AKP gizlediði tercihleri ile toplum vicdanýnda suçüstü yakalanmýþtýr.
ABF ve AABK olarak, “Gazanýz Mübarek olsun” diyerek TBMM’ne taþýnanlara inat, “Allah
adýna yak ula yak” diyen mollalara inat, “Çok þükür halkýmýza bir þey olmamýþtýr” diyerek, diri
diri yakýlan 35 insanýmýzý “halk”tan saymayanlara inat, “bu iþi fazla kaþýmayýn” diyerek toplumsal belleði silmek isteyenlere inat, biz Madýmak Oteli müze olana kadar ve 2 Temmuz katliamýnýn
gerçek failleri hesap verene kadar, bu davanýn takipçisi olmaya devam edeceðiz.
Nazilerin Solingen katliamýný gerçekleþtirdikleri ev bugün anýt mezarken, Sivas’ta katliamýn
gerçekleþtiði Madýmak Oteli’nin bir et lokantasý olarak çalýþmasýný onaylamak, katliama bir tür suç
ortaklýðý deðil midir? Bizce AKP, Madýmak Otel’inin kebap Salonu olarak iþletilmesine onay vererek otele benzin döken gerici güruhla kurduðu paralelliði açýða çýkarmýþtýr. AKP’den bir temsilcinin dahi bu teklifle ilgili söz almamýþ olmasý da hiç tuhaf deðildir. Çünkü, sükut ikrardan gelir.
Bu durum Türkiye adýna utançtýr. Müze teklifinin TBMM’de AKP’lilerin çoðunluk gücüyle
reddedilmesi de en az katliam kadar utanç vericidir. Bu utançtan kurtulmak için;
„ Kültür Bakanlýðý derhal Madýmak Oteli’ni kamulaþtýrmalý ve müzeye dönüþtürmelidir!
„ Kültür Bakanlýðý, siyasi iktidar adýna bu ayýbý ortadan kaldýrmak için derhal ABF ve AABK ile
masaya oturup, müze ile ilgili çalýþmalarý baþlatmalýdýr.
Çaðrý
13 yýl sessiz kalanlar, artýk seslerini yükseltmelidir. Karanlýðýn cücelerine karþý, siyasetin dinbazlarýna ve düzenbazlarýna karþý aydýnlýktan, barýþtan, özgürlükçü laiklikten, emekten ve eþitlikten
yana olanlarý 2 Temmuz’da Sivas’ta Madýmak Oteli önünde olmaya davet ediyoruz.
Ülkücüler Semah Dönerek Alevilere Geçmiþi Unutturamazlar
ABF Genel Sekreteri Fevzi Gümüþ, 7 Aðustos 2006
MHP’nin bu yýl Tekir yaylasýnda gerçekleþtirdiði kurultayda, Alevi ritüellerini öne çýkaran yaklaþýmýný kuþkuyla karþýlýyor, ülkücülerin semaha durmasýný, deyiþ söylemesini seçimlere yönelik
bir atraksiyon olarak kabul ediyoruz. Seçimlerin yapýlmasýna az bir zaman kala MHP’nin, Alevi
oylarýný çekebilmek, milliyetçilik söylemine taraftar bulabilmek için Alevilere sempatik gelebilecek yeni politikalar geliþtirdiðinin uzun zamandýr farkýndaydýk.
Ancak bu açýkça görüldüðü gibi pragmatist bir davranýþtýr ve MHP’nin Alevilerin taleplerini
ya da onlarý olduðu gibi kabul ettiði anlamýný taþýmamaktadýr. Çünkü yakýn tarihte de görüldüðü
gibi ülkücü hareket 12 Eylül 1980 öncesinde “Elde Kuran, Hedef Turan” sloganýyla, yükselen
islamcý oylarý kendine çekmeye çalýþmýþ, milliyetçi,-mukaddesatçý çizgisiyle de Çorum’da,
Maraþ’ta, Sivas’ta çok vahþi katliamlarýn içinde yer almýþtýr. Yakýn tarihin katliamlarýna baktýðýmýzda MHP’nin sicilinin pek de temiz olmadýðý ortadadýr. Þimdi de MHP Genel Baþkan
Yardýmcýsý Faruk Bal, “Geçmiþi bir yana býrakmak lazým” diyerek, MHP tarihinin þiddet dolu tarihiyle yüzleþme cesaretine hala sahip olmadýðýný göstermekte, “Geçmiþi unutun” tavsiyesi ile de
kendini aklamaya çalýþmaktadýr. Bu katliamlarýn acýlarýný hala yaþayan Aleviler olarak geçmiþi
unutmayacaðýz, çünkü geçmiþ geleceðimizi aydýnlatan ýþýktýr.
Geçmiþte Ýslami motifleri kullanarak taban bulma stratejisi izleyen MHP, þimdi de benzer yöntemle Alevileri, ülkücü harekete entegre etmek, ayný zamanda Aleviliðe milliyetçi bir elbise giydirmek istemektedir. Simgelerimiz aracýlýðýyla Alevileri milliyetçilik potasýnda, Türk- Ýslam sentezi politikalar içinde eritmek stratejisi izlemektedir. Yani MHP, yýllardýr söylediði Alevilerin
gerçek Türk olduðu propagandasýyla kendisini meþrulaþtýrmaya çalýþtýrmaktadýr. Oysa Alevilik,
bütün etnik köken ve inançlara saygýlýdýr, hoþgörülüdür. Aleviler, herkesi, olduðu gibi kabul
etmeyi öðretisinin gereði saymaktadýr.
MHP’nin ve lideri Devlet Bahçeli’nin Alparslan Türkeþ’ten devraldýðý yeni açýlým, samimi
deðildir. Çünkü, bu parti zorunlu din derslerinin kaldýrýlmasý, cemevlerinin ibadet yeri olarak
yasalarda yerini bulmasý, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn kaldýrýlmasý, Alevilere yönelik her tür
ayrýmcý politikanýn sona erdirilmesi konusunda hiçbir þey dememekte, hatta bu taleplerin gündeme getirilmesini dahi bölücülük þeklinde algýlamaktadýr. Alevi deyiþlerini söylemekle, semah
döndürmekle MHP, Alevileri kabul etmiþ sayýlamaz, geçmiþteki katliamlarý da unutturamaz. Aklý
selim Aleviler, bu gaflete düþmeyeceklerdir.”
Haziran-Temmuz 2006
KEMAL KARAGÜLLE
Binlerce yýl kafasý ve elleriyle yarattýðý
yabancýlaþmaya ve fetiþizme karþý
insan olmanýn onurunu ve
insan sevgisini yüreðinde taþýyan,
2 Temmuz 1993’te Sivas Madýmak’ta
insan olmaya geldik çýðlýðý ile
birer güneþ gibi
alev alev yanarak
ýþýk olanlarýn anýsýna:
Kýzýlbaþ Sivas
Kýrýlmaz
bir iki tel kopmakla saz
kýrýlmaz
Solmaz
kendisi için kendinde semah çiçekleri
Tükenmez
beþ on can kýrýlmakla
tükenmez Sivas
Tükenmez emeðin bereketi
kavganýn söylemi
tükenmez
Tükenir diyenler tükenir
Pir Sultanlar
Bedrettinler
Hacý Bektaþlar
tükenmez.
KAZAK HASAN (HASAN ÇADIR)
Serçeþme Nurhak Temsilcisi
Kurtarýr mý Para Seni
Çok kalmadý kýyamata
Düþersin sen de feryada
O zaman elinde tutmaz
Kurtarýr mý para seni?
Nefs atýna bindin nere
Ýkrarsýz gidilmez yola
Yaran kanser ise hele
Kurtarýr mý para seni?
Kazak Hasan Hakk’a yete
Yanmaz isen tüte tüte
Bu yol görünmezden öte
Kurtarýr mý para seni?
Bir Düþünüp Bak
Þu gördüðün dünya fani
Bir düþünüp bak ne olur
Veren alýr tatlý caný
Bir düþünüp bak ne olur
Benim diyen beyler hani
Yaktý gitti nice caný
Dünya kime kaldý hani
Bir düþünüp bak ne olur
Arý birlik yaþar halýn
Her çiçekten alýr balýn
Ýncitmez hiç gülün dalýn
Bir düþünüp bak ne olur
Kazak Hasan kendin taný
Ali kurmuþtu bu yolu
Sürdü geldi Bektaþ Veli
Bir düþünüp bak ne olur
27
¸ E
SERÇESM
Basýna ve Kamuoyuna
Kadýlar Müftüler Fetva Yazarsa
Ýþte Kement Ýþte Boynum Asarsa
Ýþte Hançer Ýþte Kellem Keserse
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
PSAKD Sultanbeyli Þubesi Yönetim Kurulu,
10. Temmuz 2006
BÝZLER ki Pir Sultan’ýn avazýyýz. Yüzlerce yýl öncesinden gelir sesimiz.
Nice kýyýmlar, katliamlar yaþadýk. Nice zulümlerden, ateþ çemberlerinden geçip de bu günlere geldik. Ama ne mutlu bizlere ki hiçbir zaman
zalimin zulmü karþýsýnda boyun eðmedik. Hep haktan ve haklýdan yana
olduk. Ne zaman Hýzýr Paþalar önümüze dikilse “iþte kement, iþte hançer” deyip “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen Pir Sultan’ýn yolundan yürüdük. Bizi biz yapan bu gelenektir, bu deðerler, bu
inançtýr. Nasýl vazgeçeriz ki bunlardan? Bugüne kadar bunca zorluklar
içinde koruduðumuz inancýmýzý, deðer ve geleneklerimizi nasýl yok
sayabilir ya da unutabiliriz ki? Asla! Asla vazgeçmedik, vazgeçmeyiz.
Bir kez daha mahkeme kapýlarýndayýz. Onlarca kez geldiðimiz bu
mahkeme kapýlarýnda hep adaletsizliðe, haksýzlýða karþý kendimizi savunmak zorunda kaldýk. Bugün de öyle yaptýk. Bizi yok sayan aþaðýlayan zihniyet bu sefer de Cemevi inþaatýmýzýn “imar kirliliði” yarattýðý
iddiasýyla suç duyurusunda bulundu. Bizleri aþaðýlamaya devam ediyorlar. Ýbadet ve inanç yerlerimizi, Öz olarak da bizleri mikrop olarak görüyorlar. Bu aþaðýlanmayý kabul etmiyoruz.
Hani nerede anayasanýn eþitlik ilkesi, nerede inançlara özgürlük, laiklik, demokrasi?
Takiyeciliklerine, ikiyüzlülüðe ve yalana devam ediyorlar. Ýnsanlýðý,
doðayý hayatý kirletenler, yalan ve takiyeci politikalarýyla mikrop saçanlar deðerlerimize dil uzatamazlar. Cemevi inþaatýmýzý engellemek için
türlü yollara baþvurup bir sonuç alamayanlar ahlaksýzca bizleri aþaðýlýyorlar. Buyurun her þey ortadadýr. Bize dava açanlar kaçak villalarda otu-
SULTANBEYLÝ’DE YAPILAN BASIN AÇIKLAMASI
Ýnancýmýzý ve Kültürümüzü
Yok Sayanlar Yok Olur
Cem Evlerimiz Ýnanç Merkezlerimizdir.
AKP’li Belediye Cem Evimizden Elini Çekmelidir.
AKP’nin ve Onun Yerel Yöneticilerinin Ýnancýmýzý Ýnkârý
Bizleri Yýldýrmayacaktýr.
Av. Kazým Genç, PSAKD Genel Baþkaný
17 Temmuz 2006
DERNEÐÝMÝZE ait arsamýz üzerine halkýmýzýn katýlýmý ile 8-9 Nisan
2006 tarihinde Cem Evimizin ve Kültür Merkezimizi temeli atýlmýþ, sonrasýnda da halkýmýzýn desteði ile inþaatýmýz yapýlmaya baþlanmýþtýr.
7 Nisan 2006 tarihinde Cem Evimize kadar gelerek, görsel ve yazýlý basýnýn önünde, kamuoyuna açýklama yaparak, karþýlýksýz olarak harfi atýný
yaparak Cem Evi arsasýný tahsis edeceðini beyan AKP’li Belediye
Baþkaný Alaattin Ersoy’un sözlerinin kamuoyunu yanýltmaya ve aldatmaya yönelik olduðu ortaya çýkmýþtýr.
7 Nisan 2006 tarihinde yazýlý ve görsel basýnýn önünde vermiþ olduðu
sözü yerine getirmemiþ olan AKP’li Belediye Baþkaný Alaattin Ersoy, o
günden beri Sultanbeyli’ de halkýmýzýn inancýný, öðretisini, geleneðini ve
kültürünü yaþatmak için kendi öz gücü ile yapmaya baþladýðý Cem
Evi’nin inþaatýný engellemektedir.
Ýnþaat harfiatýný alan iþ makinesinin ve harfiatý nakleden kamyonun
ruhsatlarýna el koyan, ceza kesme tehdidinde bulunan Belediye, bunlarla da yetinmemiþ, Cem Evi’miz inþaatý hakkýnda durdurma kararý alarak,
þube yöneticilerimizi de, savcýlýða ihbar etmiþtir.
AKP’li Belediye Baþkaný Alattin Ersoy týpký, partisinin genel baþkaný
davranarak takkiye yapmaktadýr. Baþbakan’da Avrupa’ya gittiðinde demokrat, Türkiye’ye geldiðinde inkârcý olmaktadýr. Alattin Ersoy’da 7
Nisan 2006 tarihinde yöneticilerimizin ve halkýmýzýn huzurunda basýna
yönelik olarak yapmýþ olduðu açýklamada, “Sultanbeyli’de Cem Evi ol-
28
ruyorlar, kaçak villa yapýmlarýna izin veriyorlar. Ormanlarý yok edip Sultanbeyli’yi beton yýðýný haline getiriyorlar. Altyapý sorununu çözmüyorlar. Kimmiþ “imar kirliliði” yaratanlar, araþtýrýn. Asýl dertleri inançlarýmýzý yok sayýp Cemevimizi engellemektir. Bu uðraþlarýnda yalnýz da
deðiller. Bu pervasýzlýklarý yapma gücünü, içimizdeki Hýzýr Paþalardan
alýyorlar. Görevden alýnmamýzdan hemen sonra üzerimizdeki baskýlar
yoðunlaþmýþtýr. Anlaþýlan Yavuzlarla Hýzýr Paþalar tarihte olduðu gibi
bugün de yine kol kola komplolar kuruyorlar.
“Ýmar kirliði” yaratýyorsunuz diyerek suç duyurusunda bulunanlar
inançlarýmýzý yok sayýyorlar. Daha dün Milli Eðitim Bakaný zorunlu din
dersleri için “Alevilerden Müslüman olmadýðýný beyan edenler din derslerine girmeyebilirler” demiþti. Bugün çevre kirliliði diyerek dava açanlarýn, Cemevimizi yapmamýzý engellemeye çalýþanlarýn kafa yapýsý bununla aynýdýr. Kimin Müslüman olup olmadýðýna siz mi karar veriyorsunuz? Kimin ibadet yerinin neresi olacaðýna siz mi karar veriyorsunuz?
Kim size bu hakký verdi? Bize dava açanlar, böylelikle Alevi halkýmýza,
“Sizin ibadet yeriniz Cemevi deðildir, ibadet yerinizi, neye inanýp inanmayacaðýnýzý biz belirleriz” diyor. Bu dayatmalarý kabul etmeyeceðiz.
Ýnançlarýmýzýn ayaklar altýna alýnmasýna izin vermeyeceðiz.
Yavuz’un torunlarýna ve Hýzýr Paþalara boyun eðmeyeceðiz. Bizleri
yok saymak, aþaðýlamak, bizlerin adýna karar vermek kimsenin haddine
deðildir.
Defalarca hakkýmýzda davalar açýldý, açýlýyor. Cemevimizi yapmaya
baþladýðýmýzdan bu yana birçok engelle karþýlaþtýk. Bizleri yýldýramadýlar. Ýnançlarýmýzý sahiplenmemizin önüne geçemediler. Bunu hazmedemeyenler bizleri aþaðýlamaya çalýþýyorlar.
Diðer yandan da PSAKD Genel Merkezi hukuka ve demokratlýða
sýðmayan yöntemlerle bizi görevden alýyor, Yavuzlarýn önüne atýyor.
„ AKP’li belediyenin suç duyurusunda bulunarak Cemevimizi yapmamýzý engellemeye çalýþmasýný ve Alevi halký aþaðýlamasýný,
„ PSAKD Genel Merkezi tarafýndan haksýzca görevden alýnmamýzý protesto etmek için bugünden itibaren Þube Baþkanýmýz Sadegül Çavuþ
Açlýk Grevine baþlayacaktýr.
Bizleri yok sayanlar, kimlerin Müslüman olup olmadýðýna karar verme aymazlýðýna kapýlanlar özür dilemelidir.
AKP’li belediye Cemevi inþaatýna izin vermelidir.
PSAKD Genel Merkezi görevimizi bize iade etmelidir.
mamasý bir ayýptýr” diyerek açýklamada bulunmasýna raðmen, bugün
Cem Evi yapanlarý, savcýlýða ihbar ederek ayýba ortak olmakta ve bu ayýbý sürdürmektedir.
Belediye Baþkanýna buradan sesleniyoruz:
Sultanbeyli’ de bulunan 28 bin binanýn imar izni ve inþaat ruhsatlarý
yokken, daha da vahimi kendisine ait yedi katlý özel hastanenin imar ve
inþaat izni yokken, Cem Evimize, imar ve inþaat izni olmadýðý gerekçesi ile yapýmýna karþý çýkmasý, Aleviliði yok saymaya yönelik bir davranýþ
deðil midir?
Keza Cem Evi arsamýzýn 50 metre aþaðýsýnda bir cami,150 metre aþaðýda iki okul bulunurken ve bunlarýn da tamamýnýn imar izinleri ve inþaat
ruhsatlarý bulunmaz iken, sadece Cem Evimize yönelik olarak imar izni
ve inþaat ruhsatý olmadýðý gerekçesinin arkasýna saklanýlmasý, çifte standart deðil de nedir?
Sayýn Baþkan,
Ýnancýmýzý yok sayacaðýnýza, Cem evlerimizi inkar edeceðinize, Sultanbeyli’de yaþayan 20-25 bin Alevi yurttaþýmýza hizmet verme görevinizi neden yerine getirmiyorsunuz?
Unutmayýnýz ki, yüz yýllardýr Aleviler inkâr edilmelerine, yok sayýlmalarýna, kýyýlmalarýna raðmen, inançlarýný ve kültürlerini unutmamýþlar
ve bu günlere kadar taþýmýþlardýr.
Sizler inkâr etseniz de, yok saysanýz da, bizler yüzyýllardan beri Hünkâr Hacý Bektaþ Veli’nin bilgeliði ve akýl öncülüðünde, Yunus’un hoþgörüsü, Pir Sultan’ýn inancý, direnci ve bilinci ile mücadelemizi sürdüreceðiz.
Týpký, Pir Sultan’ýn yüz yýllar önce
“Yürü bre Hýzýr Paþa,
Senin de çarkýn kýrýlýr.
Güvendiðin padiþahýn
Gün gelir o da devrilir.”
dediði gibi, bizler de bu gün bu haksýzlýk ve inkârcýlýk karþýsýnda,
boyun eðmeyeceðiz.
Sayýn baþkan, Sultanbeyli Cem evimizden elini çek. Çünkü bizim
inancýmýzý ve kültürümüzü yok sayanlar, kendileri yok olurlar.
Sultanbeyli’ de vermekte olduðumuz demokrasi mücadelesinde, tüm
halkýmýzýn ve dostlarýmýzýn desteðini bekliyor, Sultanbeyli Belediye
Baþkanlýðýnýn Cem Evimize yönelik tavrýný kýnadýðýmýzý kamuoyuna
saygý ile sunuyoruz.
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
HASAN HARMANCI’NIN 21. SAYIMIZDA YAYIMLANAN YAZISINA YANIT
Harmancý’nýn Mantýðý
Veysel Kaymak, 19 Haziran.2006
Harmancý’nýn Bilimi ve Olgunluðu
Hasan Harmancý’nýn, “öðretimizin akademik
dili ile yazýlmýþ makalesi(!)” yayýnlandý alevihaber.org’da. Akademik makale dediði
yazýnýn, yarýdan çoðunda H. Harmancý bizlere
hakaretler yaðdýrmýþ. Nasýl bir akademik
makale ise? Bu akademik makaleyi de doðaldýr
ki alevihaber.org yayýnlamýþ internet sitesinde.
Neler yok bu akademik, bilimsel makalede,
iþte bazý alýntýlar:
“Veysel Kaymak gibi bir yaþ ve insani disipline sahip(!) bir yöneticinin üç dönem
PSAKD Yönetiminde bulunup da yazýlanlarý anlayamamasý ve tartýþmalarý ‘arzuhalcý’ bir dile sýkýþtýrmasý…”
“Kaymak’ýn sýfatýnýn baðlayýcýlýðý ve dilinin kirliliði…”
“Bu yazýlarýndaki kin ve nefret…”
“Kompozisyon ve tema açýsýndan geri bir
dil…”
“Lumpen aðzý, bu dil bunama dili…”
“Gayrý ciddi ve gayrý ahlaki yazýlar…”
“Benim böyle yýrtýk bir dilim yok…”
“Kavramsal ufku dar olanlarýn monolojik
bir basitlikle, dili tartýþmaya katýlmasý…”
“Kasaba dili…”
“Pir Sultan okulundan bunu öðrenemezler.
Bunlar baþka merkezlidirler. Ýçlerinde insani ihanetin daraðacý çalýþmaktadýr…”
“Tiksinmek ve tiksindirerek caydýrma istekleri…”
Akademik, bilimsel makaleye bakýn, H. Harmancý, bu bilimi nereden, hangi okuldan almýþ
dersiniz? Alevi geleneðinden, Alevi öðretisinden almadýðý kesin. Aslýna bakarsanýz hiçbir
okul böyle basitlikler, bayaðýlýklar öðretmez.
Bir öðretmen olarak bunu rahatlýkla söyleyebilirim.
der. H. Harmancý bu yazýlarýyla, hakaretleriyle
haddini fazlasýyla aþmýþ.
H.Harmancý’nýn beðenmediði yalnýz dilimiz ve üslubumuz olsa iyi, espri anlayýþýmýz,
bilgi düzeyimiz, daha neler neler? Kendisi kent
sosyolojisi, kent antropolojisi, siyaset bilimi vs
okumuþ ve çok bilmiþ bir kiþi ya(!) Espri konusunda, gülme ile ilgili olarak batýnýn ünlü yazarlarýndan alýntýlar yapmýþ, öte yandan “Cemal Özdamar’ýn meþhur hikayeleþtirdiði ve
bizim kullanmamýza izin verdiði” dediði konu
ise, oportünizm konusundaki bazý arkadaþlarý
ile aralarýnda geçen, buraya alamayacaðýmýz
argo bir konuþmadýr. Bununla ne anlatmak istemiþtir, pek anlaþýlmýyorsa da, espri konusundaki kendi çeliþkisini, seviyesini de göstermiþ
olmaktadýr.
H. Harmancý’nýn çok bildiði ortada! Yalnýz
bilmediði bir þey var, o da açýkça kendini göstermektedir; bütün bu okuduklarý, kiþilik olarak kendisine olumlu bir katký saðlamamýþ. Yazýsýnda “kiþi haklarýna kiþiliðe saldýrý,” diye
söz ettiði, bizim yazýmýzdaki bir iki eleþtiriyi,
“yalnýzca saçmalama vb kelimeler kullanýlmýþtý,” gerekçe göstererek kendi, aðýza alýnamayacak denli bozuk, seviyesizce bir yýðýn hakaretler yaðdýrmaktadýr. Yazýlarýnda dile getirdiði
bilgelik de, incelik de, espri anlayýþý da böyle
bir þey demek ki?
Hani meþhur sözdür, “tahsil cehli giderir,
insanlýk öðretmez”, der. Bu söz, Harmancý’ya
ne güzel uymuþ.
Oportünist, Lumpen
H. Harmancý, dilinin yýrtýk olmadýðýný söylüyor, ya bir de yýrtýk olsaymýþ? Yukarýdaki örnekler bunun böyle olmadýðýný gösteriyor. Bize
göre fazlasýyla yýrtýk, yýrtýklýk ne kelime, dikiþ
tutmaz denli daðýnýk, bozuk ve laçka. Üstelik
temiz de deðil. Üslubuna gelince o da aðdalý,
kafasý gibi, ruh hali gibi karýþýk ve bulanýk.
Bizim beðenmediði, “kasaba dili” dediði dilimiz halk dili, üslubumuz ise bir göze gibi temiz ve duru.
H. Harmancý bizi bir bakýma oportünistlikle,
lümpenlikle de suçlamaktadýr. Lümpenin kelime anlamý en hafif tarifiyle; “iþsiz, güçsüz, serseri”dir. Bu kelimelerin anlamýný bilerek mi
kullanmýþtýr bilemiyorum. Bilerek kulandýysa
anlamlarýnýn, özelikle de lümpenin anlamýnýn
buraya yazýlamayacak denli hakaretler içerdiðini de biliyor demektir. Biraz düþünürse bu kelimenin kendini tarif ettiðini de anlar. Bizim baþtan beri anlatmaya çalýþtýðýmýz da iþte bu mantýk. H.Harmancý mantýðý da böyle bir þey. Burada kendisini ele veriyor. Ýpe sapa gelmez, çeliþik, saçmalýklar yumaðý bir mantýk ve anlayýþ.
Biz burada devrimci olduðumuzu savlamaya çalýþmayacaðýz. Ancak þu kadarýný
söyleyebilirim, ömrüm boyunca devrimcilere
sevgi ve saygý duydum. Gönlüm hep onlarla
oldu. Yanýlgým þurada, kendi gibi düzenbaz,
ukala, haddini bilmezleri de adam sandým,
adam yerine koydum. Bunu bir özeleþtiri
olarak alabilirsiniz.
Espri Anlayýþý ve Bilgelik
Son Söz
H. Harmancý’nýn yazýlarýný okuyanlar, (en azýndan bu iki yazý öyle) kendisi ile ne denli öðündüðünü, böbürlendiðini, açýkça kendisinin ne
denli bilge biri olduðunu hissettirmeye çalýþtýðýný anlar. Doðaldýr ki okumak, okuduklarýndan bir þeyler anlamak, dersler çýkarmak güzeldir. Tabii bildikleriyle öðünmek deðil. Zaten
bunu aklý baþýnda, kendini bilen biri yapmaz.
H. Harmancý’nýn þiþinmeleri, böbürlenmesi aklýma þöyle bir örnek getiriyor; Hani, iki kiþi
arasýnda bilgi yarýþýna girer, biri baþlar; “ben
þunu bilirim, bunu bilirim, ötekini bilirim, berikini bilirim” diye uzatýr durur. Sýra ötekine
gelir, o da bir cümle ile “ben haddimi bilirim”
H.Harmancý, yazdýðý bir yýðýn hakaret yanýnda,
bizleri kasdederek, (Ýbrahim Karakaya ile
beni) “Pir Sultan okulundan bunu öðrenemezler. Bunlar baþka merkezlidirler. Ýçlerinde
insani ihanetin daraðacý çalýþmaktadýr.” diyebilmektedir. Aklý baþýnda, bir insan bunlarý
nasýl yazar? Hangi hakla, hangi mantýkla.
Kendisi Pir Sultan okulunda bunlarý mý öðrenmiþ?
Baþka söyleyecek söz bulamýyorum. Yazýklar olsun. Sen bu dille, bu üslupla, bu anlayýþla
ne kadar bilirsen bil, adam olamazsýn. Ben geçer not veremiyorum Aklý baþýnda, izan sahibi
hiç kimsenin de vermeyeceðini düþünüyorum.
Dil ve Üslup
Haziran-Temmuz 2006
¸ E
SERÇESM
OKUYUCULARININ KATKISIYLA
ÇIKIYOR VE DAÐITILIYOR
Serçeþme’nin gerçek sahibi Serçeþme’den
niyaz alan okuyucularýdýr.
Serçeþme’yi çýkaranlar ve daðýtanlar yurt
içinde ve dýþýnda çalýþan,
emeðiyle geçinen insanlardýr.
Serçeþme canlarýn özverisine,
paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenir
ve zorluklarý birlikte aþma gücüne
dayanýr.
Serçeþme eli kalem tutan tüm canlardan
yazý, haber, fotoðraf, yorum, nefes,
deyiþ bekliyor.
Serçeþme tüm canlarý temsilci olmaya,
canlarý abone yapmaya, yörelerine
derginin toplu getirtilmesine ve elden
daðýtýlmasýna katýlmaya çaðýrýyor.
TEMSÝLCÝ CANLAR
YURTDIÞI
Almanya:Berlin Zeki Konuk . . . . . . . +49.172.305 92 29
Darmstad Hüseyin Akýn . . . . . . +49.179 107 88 56
Frankfurt Sedat Bican . . . . . . . . +49.170.751 25 35
Gladbach Behçet Soðuksu . . . . +49.173.510 03 54
Hamburg A. Varol . . . . . . . . . . . +49.172.453 14 62
Hanau Kemal Nayman . . . . . . . +49.173.667 72 91
Kassel Hüseyin Öztürk . . . . . . . +49.162 153 33 20
Kiel Erdoðan Aslan . . . . . . . . . . +49 174 484 18 34
Oberhausen Mehmet Kaz . . . . . +49.173 612 01 95
Stuttgart Kýlavuz Bakýr . . . . . . . +49.162 909 70 70
Avusturya:
Tirol Hüseyin Polat . . . . . . . . . . +43.650 841 55 99
Belçika:
Brüksel Kazým Bakýrdan . . . . . . . +32.473 49 37 12
Fransa:
Paris Ahmet Kesik . . . . . . . . . . . +33.672 96 33 44
Hollanda:
Schieadam Halil Cimtay . . . . . . . +31.619 92 22 84
Gelderland Ali Rýza Aðören . . . . +31.651 25 63 19
Ýngiltere:
Londra Ýsmail H. Büyükakan . . . +44.77.9367 1808
Ýsviçre:
Basel Ýbrahim Bakýr . . . . . . . . . . +41.78 808 40 07
Kanada:
Toronto Ahmet Akkuþ . . . . . . . . . +1.416.652 98 54
YURTÝÇÝ
Adýyaman: Merkez Serdar Bektaþ . . . . 0538.457 34 14
Gölbaþý Kenan Tezerdi . . . . . . . . . . 0535.949 43 13
Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu . . . . . . . 0535.644 27 25
Ankara: Merkez Ýsmail Metin . . . . . . . . 0532.644 95 37
Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen . . . . . 0532.313 87 78
Antalya:Merkez Gülçin Akça . . . . . . . . 0532.283 72 80
Burdur: Merkez Mehmet Turan . . . . . . 0248.234 37 17
Denizli: Merkez Eyüp Ceylan . . . . . . . . 0536.739 28 42
Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer . . . . . 0535.872 63 03
Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu . . 0532.254 26 06
Gaziantep: Merkez Haydar Dede . . . . . 0342.250 64 77
Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan . . . . . 0326.614 26 50
Ýstanbul: Alibeyköy Veysel Köse . . . . . 0544.305 39 23
4. Levent Hüseyin Düzenli . . . . . . . 0555.204 73 79
Avcýlar Mustafa Kýlçýk . . . . . . . . . . . 0536.552 68 75
Beyazýt Bekir Güven . . . . . . . . . . . 0212.516 23 14
Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk . . . . . . . . 0212.224 22 42
Fatih Rukiye Özgüven . . . . . . . . . . 0536.396 83 56
Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz . . . . . . . . 0535.524 49 12
Kadýköy Kazým Erol . . . . . . . . . . . . 0533.553 33 86
Kayýþdað Veli Göynüsü . . . . . . . . . 0532.687 31 09
Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý . . . . 0532.410 51 79
Soðanlýk Hasan Harabati . . . . . . . . 0532.787 70 98
Sultanbeyli Sadegül Çavuþ . . . . . . 0535.491 07 58
Yenidoðan Salih Arslan . . . . . . . . . 0535.941 15 09
Ýzmir: Merkez, Hüsayin Ýlbey . . . . . . . . 0536.203 64 82
Kocaeli: Ýzmit Ali Buðdaycý . . . . . . . . . . 0532.252 12 06
Konya: Beyþehir Salman Zebil . . . . . . . 0542.431 56 91
Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin . . . . . . . . 0544.217 98 05
Nurhak Hasan Çadýr . . . . . . . . . . . . 0535.511 12 99
Samsun: Terme Emrah Çolak . . . . . . . 0542.341 33 03
Tekirdað: Merkez Hasan Arslan . . . . . . 0282.263 05 79
Tokat Merkez Ali Rýza Yýldýz . . . . . . . . . 0536.212 49 54
Urfa: Akpýnar Cafer Özel . . . . . . . . . . . . 0543.949 84 07
Kýsas Ahmet Aykut . . . . . . . . . . . . . 0536.777 63 47
Sýrrýn Sadýk Besuf . . . . . . . . . . . . . 0537.392 63 75
Zonguldak
Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532.740 42 50
29
¸ E
SERÇESM
BÝR KÝTAP
Pas: Aleviliðe Ýhanetin ve Sývýlaþtýrmanýn Soyaðacý
Hasan Harmancý
A
levilik alanýnda teorik olarak çalýþan az sayýdaki bilim ve
düþün adamlarýndan birisi olan Ayhan Yalçýnkaya, “Küf:
Dede Korkut, Hz. Ali ve Said Nursi Üzerine Bir Yorumsama” adlý kitabýndan sonra dizi olarak düþündüðü çalýþmasýnýn ikinci kitabýyla okuyucunun karþýsýnda. “Küf”ten sonra
“Pas”. Sonrasýný bekliyoruz. Kitap adlarýný neden böyle seçtiðini anlatmayý en sona saklayan Yalçýnkaya, içerik olarak yeterince çözümlemede
bulunarak aydýnlatmasýný sürdürüyor. Çalýþmasýnýn ana temasýnýn, “inþa
edilen Alevilik söylemini bir iktidar þebekesinin parçasý olduðu kabulünden hareketle sorgulamaya çalýþýyor.” sözlerinden anlamak mümkün.
Aleviliði kaynak noktasýnda Ýslami unsur ve belgelerle doldurmaya
çalýþanlara inat çaðdaþ düþünceler formlarýyla okuyan ve eleþtiren bir
tarz seçmesi, Aleviliðin içindeki yabancýyý/takiyeyi –kimine göre– ayýrmaya çabalayan son dönem kitaplara önemli katkýlar sunuyor.
Yöneten yönetilen iliþkisinden baþlayarak günümüz Alevilik tartýþmalarýna katýlan Yalçýnkaya,
“Yönetenin söylediðiyle, yönetilenin söylediði arasýna herhangi bir
sýnýr çizgisi çekemez miyiz? Sýnýr açýk gibi gözüküyor: Yöneten istisnayý, kuraldýþýný söylemektedir! Kuraldýþýný söyleme hakkýný ise
herkesin kural olaný söylediðine olan büyük güveninde almaktadýr.
Herkes kural olaný söylüyorsa, kuraldýþý nasýl mümkün olabilir ki?
Ýþte yönetilenin sýnýr çizgisi: Ýktidar, söylemekle yetinmez. Söylediði,
kendi inþa ettiðidir; söylemek için inþa eder; inþa etmek için söyler.”
Aleviliðin bir yandan dýþlanýrken bir yandan dönüþtürülme taarruzuna uðradýðýna dikkat çekiyor. Aleviliðin “dýþarýda tutulan” olmasý onun
egemenlik altýna alýnmak istenmesine engel deðil. Egemenin yaratmak
istediði en önemli þey:
“Kampa alýnanýn kendi tarihinde tutunacaðý hiçbir þey býrakýlmamalýdýr. Hiçbir aidiyet. Tek bir aidiyet vardýr; egemenin keyfi iradesine tâbi olmak ve yalnýzca bu iradenin kendini yaþatabileceðini ya da
öldürebileceðini bilerek bu iradeye mutlak teslimiyet.”
Bu teslimiyetin getireceði þey ise belirlenen kurallarla yeniden þekillenmektir.
Aleviliði Alevilik Yapan
Uzun alýntýlar aldýðýma bakmayýn, daha uzun cümleler de var. Sürdürelim. Tarih içinde Aleviliðin ‘don’ deðiþtirdiði ve bellek taþýyanlarýn,
kendi yasalarýný yaratanlarýn, zamanla belleklerini koþullara göre farklý
kayýtlar altýnda deðerlendirdiklerini gördüðünü belirten yazar; bellek
kaybýnýn tarihsel koþullarla yakýndan iliþkili olduðu düþüncesinde. Bu
nedenle:
“Tarih boyunca bir ve ayný Alevilik’ten söz etmek olanaksýzdýr. Yunus’un Aleviliðiyle Pir Sultan’ýn Aleviliði ve giderek Âþýk Veysel’inkiyle Mahzuni ya da Feyzullah Çýnar’ýn Aleviliði bir ve ayný
þey deðildir”
Alevilik kendi içinde çeliþkisini de barýndýrýrken “Yunus’u Nesimi’ye
baðlayan ve adýna Alevilik dediðimiz þey nicedir, nerededir?” Yalçýnkaya, sorusunun yanýtýnýn burada gizli olduðunu dile getiriyor. Alevilikte
doðrudan bir giz aramadýðýný biliyoruz Yalçýnkaya’nýn. O’nun aradýðý
giz birbirini tamamlama biçimi ve “Alevilik doðasý”nýn nasýl sürdüðüdür.
Kýr komünü biçiminde deðerlendirilen bir yaþam tarzýnýn, felsefi dayanýþmayý, el emeðini nasýl içten içe düþünce bazýnda da olsa sürdürüyorsa bellek deðiþim/ihtiyacýný da öyle görmek gerek elbette. Yakýn çað
bakýþ açýsýyla deðerlendirirsek bir yaný mistik bir yaný anarþizm! kokan
bu bütünlüðün, ortamýn farklý oluþlarýyla yalýtýlamadýðýdýr. Yapý ayný,
boyut deðiþtirme özgürlüðünü kullanýyor, iç hakikatte, dýþ hakikatte.
Zamanýn izi var ancak ontolojisini yaymak çok güç tarihin derinliklerine.
Burada amaç yazara bir katký deðil elbette. Okurken Yalçýnkaya’nýn
“Pas”ýný bu daveti görüyor doðrusu! “Yunus’u Pir Sultan’a, Halac’ý
Nesimi’ye baðlayan da budur: Söz. Okumak. Yazýlý okuma deðil, sözlü
okumak; sözle okuma, sözü okuma!” Gerçekten son dönemlerde tartýþtýðýmýz bir konu Aleviliðin neden sözlü geleneði tercih ettiði. Bu sorunun
yanýtý belleðin nasýl bir matrise tabi tutulduðuyla yakýndan baðlantýlýdýr.
Aristo’dan beri bildiðimiz bir seçim. Yazýlý olarak tabiî ki. Ýnsanlýðýn bir
bölümü neden yazýlý belge yerine sözlü belleði ve belgeyi tercih etmiþtir
30
acaba. Belgeyi sadece gelip Ýslamiyet’e dayamak istemeyen herkesin
gelip sormaya baþladýðý bir soru. Bir baþka gizem de burada saklýdýr.
“Yazýnýn sýnýrlandýrýcýlýðýndan, biricikliðinden farklý olarak sözün
çoðullaþtýrýcýlýðý, sýnýrsýzlýðý; yazýnýn hakikati ele geçirmek ve mutlaklaþtýrmasýndan farklý olarak sözün hakikati özgürleþtirmesi…”
Aleviliðin temel noktalardan özelliklerine ayrýlmasý gerektiði noktasýndan hareket edilerek ;“heterodoks yapýsý, gnostisizmi ve senkretizmi”
noktalarýndan baþlayarak Aleviliðin okunmasý gerektiðini belirten
Yalçýnkaya haklý. Alevilik Hasan Sabbah’ýn ‘Haþhaþiler’inden günümüz
Zapatistalarýnýn, Seattle Karþýtlarýnýn mücadelelerine kadar yayýlmýþ bir
düþün dünyasýnýn bir halkasý gibi davranýyorlar. Doðal olarak tarihi
birikime baktýðýmýzda bu üç özellik bir arada Aleviliðin “temel” özellikleri olarak çýkar karþýmýza. Aleviliðin bu “üç temel” özelliði:
“Devlet ve her türden Ortodoks inanç sistemleri karþýsýnda heterodoks niteliðini; kendi kimliðinin altýný ýsrarla çizmek ve yeniden üretmek istiyorsa gnostik niteliðini ve eðer belirli tanýmlar üzerinden
kurulan bir dünyaya hapsolmayý, yalnýzlýðý, yetinmeciliði ve bire
kadar kýrýlmayý reddediyorsa dünyanýn tüm lanetlileriyle dayanýþmak
için senkretik niteliðini yeniden yeniden anýmsamak zorunda!”
“Ýnþa”cýlara Bilim Dersi
Alevilik üzerine çalýþanlarýn Aleviliði kendilerine göre veya kaynaklarýna göre kurmalarýnýn iyi bir eleþtirisini son zamanlarda Ünsal Öztürk’ün
‘Aleviliðin Büyük Sýrrý’ adlý çalýþmasýnda görmüþtük. Bu Yalçýnkaya’da
da sürüyor. Demek ki Alevilik inþa edilirken zaaflarý da ayýrmaya/seçmeye baþlayabiliriz artýk. Her söylenenin Aleviliðe yedirilebileceðini
Yalçýnkaya’nýn yukarýda bahsettiði “üç temel” özellik için de söylemek
mümkün olmasýna karþýn, çarpýk bakanlarýn yeniden oturup çalýþmalarýný zorlayacak tezleri de boy vermeye baþladýðýný görmekteyiz.
Öztürk çalýþmasýyla bir tarih algýlanmasý yanýnda sistem hatalarýný da
bize göstermiþti. Birbirinden baðýmsýz olmasýna karþýn bu çalýþmada da
sistemi oluþturmaya çalýþanlarýn “inþa” etmeye çalýþtýklarý Alevilik ideolojisinin hiç de ‘altýn tepsi’de herkesin istediði gibi sunamayacaðýdýr.
Bu konudaki eleþtirisinin Yasin Aktay’la baþlatýyor. Yalçýnkaya’ya göre:
“Aktay, diaspora kavramýný her ne kadar modernliðe atýf yapýyor gibi
gözükse de daha çok Aleviliðin tarihine atýfla Aleviliðe giydirmekte
ve Aleviliðin tarihe nasýl yaklaþtýðý üzerine hiç eðilme gereði duymaksýzýn, genel geçer ve küçümseyici bir edayla Sünni ortodoksi ve
egemen iktidarýn yükünü Alevilerin ve Aleviliðin omzuna yüklemeye çalýþmaktadýr.”
Ara cümlelerle ve ayrýntýlandýrmalarýyla devam edersek,
“Ýþte Sünni yazarlar tam da bu güç istencine karþý bir sis çaný çalmaktadýr. Alevi örgütlenmesinin yaygýnlaþmasý, kimlik temelli siyasal
arayýþlarýn yoðunlaþmasý karþýsýnda, Alevilerin giderek bir tehdit olabileceði düþünülüyor, ola ki! (Neyse karþý bir tehdit, o ayrý bir mesele)”
Sert ancak anlaþýlýr diliyle, okuma yöntemiyle önemli bir tartýþma
boþluðunu dolduran Yalçýnkaya, Alevilerin (Castillo’dan aktaran A. Çelebi’den alýntýyla) ‘kuram’ sorununu çözdüðünde,
“Verilmek istenen bu mesaj üzerinden nihayet Alevilerin kuramý keþfedebileceði düþünülüyordur belki de. Sünni ortodoksi nasýlsa bu anlamda teorik ve pratik donanýma sahip. Þimdi ayný donanýma Aleviler de sahip olmaya baþlarsa iþler karýþabilir. Gerçekte karýþýr mý?
Hayýr. Tam da bu istenmektedir zaten. Öyleyse çalýnan bir sis çaný
deðil: Zafer Marþý çalýnýyor. Duyacak kulaklarý olanlar için.”
Alevilerin payýna düþeni tartýþmayý da ihmal etmeyen Yalçýnkaya,
“öyleyse, yýkýcý okuyucu, bundan böyle kendini bu etkinli yürütenlerin
maskelerini alaþaðý etmek, kalelerini (burada kalemlerini de ekleyebiliriz-HH) baþlarýna yýkmakla görevli…” bir konumdan sorgusuna devam
ediyor.
Birçok araþtýrmada görülmeyen bir açýklýkla okuma ve eleþtirme
gücüyle tartýþan Yalçýnkaya bu yaptýklarýyla Aleviliði tartýþanlarý deðil, bence- Alevilik alanýnda politika yapan Alevilerin el kitaplarý arasýna
Sayý 22
¸ E
SERÇESM
SERÇESM
¸ E
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
Açýklýk, Kendi Açtýðý Yarayý
Ýyileþtiren Kýlýçtýr
yeni bir kitap ekliyor. Buna karþýn, Aleviler nereye? sorusunu en iyi soran kitaplardan biri olmasýna en çok Alevilerden tepki gelecek diye düþünüyorum. Alevilik adýna politika yapanlarý provakatif bir biçimde uyarýr bir yol izleyerek, tarih ve
þimdiki zaman kavramlarýný -ister ayrý, isterse
güncel olarak ele alýn- her koþulda uyumayý engelleyen bir iletiþim ve tartýþma çizgisi konuyor
Alevilerin önüne bu kitapta.
Alevilik Okuyan
Alevilik Yazan
Çeþitli dönemlerde Diyanet iþleri Baþkanlýðý yapmýþ olanlardan devlet gibi düþünen ve Aleviliðin
rengini deðiþtirme, kendince tanýmlama üzerine
kendini programlamýþ olanlardan baþlayarak,
Aleviliði Sünnileþtirmeye veya Türkleþtirmeye
çabalayanlarýn siyaset bilimi dahil çok yönlü
oyunlarýný ortaya çýkardýðý çalýþmasýnda, bunlar
arasýnda en çok dikkat çeken ise Ýsmail Onarlý ve
Ýsmail Kaygusuz’dur.
Onarlý’nýn Medine Sözleþmesi’nden yola çýkarak Aleviliðin tarihsel oluþumunu ele almasý, Ku- Ayhan Yalçýnkaya
ranî ve ek çözümleyici kaynak ve dökümanlar
üzerinden Alevilik çalýþmasý onu gittikçe dar bir
AS
dipsiz kuyuya itmektedir.
Yine Kaygusuz’daki okumanýn Ýslami ve Mu- FOUCAULT’DAN AGAMBEN’E
hammedi dayanaklarla Aleviliðe yollar çoðaltmasý araþtýrma zaaflarý olarak çýkýyor bu çalýþmada SIVILAÞMIÞ ÝKTÝDAR VE GELENEK
karþýmýza. Özellikle Alevi-Bektaþi kökenlilerin Phoenix Yayýnevi, Ankara, 2005.
bu alaný tartýþmalarý ve araþtýrmalarýný daha çok
12x19 cm, 266 sayfa
tartýþmaktadýr. Yine Esat Korkmaz’ýn “ütopya”
kavramýna bakýþýný ve “özgürlük iliþkisi” kurmasýný Rýza Kenti çerçevesinden baþlayarak ele almaktadýr. Yine bu alanda çalýþan sosyalistlerin
ise “günah keçisi” olarak görüldüklerini, bunun sert eleþtirisini de yine Alevilere yönelik yaparak
þöyle diyor:
P :
“Nesimi günümüzde yaþasaydý, herhalde bugün Marksistlerden rahatsýz olanlar, Nesimi’den
rahatsýz olacak ve ‘anmayýn adýný bu kâfirin cemlerimizde’ diyeceklerdir! Oysa bugün Nesimi
Aleviliðin tam kalbindedir! Yedi büyük ozanýndan biridir!”
Yalçýnkaya, Aleviliði üç önemli ayak üzerinde okumayý ve kuramlaþtýrmayý zorunlu olarak
görüyor:
“Alevilik þimdiki zamaný ‘ýskalamadan’ söz söylemek istiyorsa, paradoksal olarak geçmiþten
bugüne sürükleyip getirdiði üç temel özelliðini yeniden anýmsamak ve bu özellikleri veri koþullara uyarlamak zorundadýr. Ayný þekilde Aleviliði okumaya kalkan her giriþim bu üç temel
özelliði gözden kaçýrmamak zorundadýr. Bu üç temel karakter heterodoks yapýsý, gnostisizmi
ve senkretizmidir.”
Dilini Kaybeden Dinini de Kaybeder
Güncel sorunlarýndan yola çýkarak da Aleviliði tartýþtýðý kitabýnda, zorunlu din dersleri, Diyanet’te
yer almasý, vb., sorunlarýn nasýl bir sorun ve sorumlulukla ele alýnmasý üzerine de kaygýlarýný ve
politik öngörülerini ifade etmektedir. Dilini kaybeden Aleviliðin bugünü okumayý beceremeyeceði
uyarýsýnda bulunan Yalçýnkaya, “Yapýlmasý gereken þey, bu dili yeniden inþa etmek, bu dilin eski
olduðunu hiç unutmadan, eski bir dili yeniden inþa etmek” gerekliliði üzerinde duruyor.
Yeniden tekrarlamak gerekirse, Alevilerin çok yönlü sorunlarýnýn tartýþýldýðý az sayýdaki çalýþmadan biri olan bu kitap sadece sorunun kendisini tartýþmýyor. Neyi nasýl ve hangi koþullarda yapmak gerektiðini de gözler önüne seriyor. Korkusuzca taraflýlýðýn öne çýkarýldýðý bu kitap özellikle
Alevilik alanýnda örgütlü olan kesimler tarafýndan ders niteliðinde kurumlarýnda okunmalý ve politik bellek oluþturma konusunda ön açýcýlýðý konusunda dikkate alýnmalýdýr.
Yalçýnkaya’nýn son cümlesi aciliyeti olduðu kadar toplumsal sorumluluðu da kiþisel duyarlýlýktan çýkarýp topyekün göstergeler üzerinden konuþtuðunu ve çaðrýda bulunduðunu yeterince anlatmaktadýr:
“Ancak þu kadarýný söyleyebiliriz: Bizatihi iktidar sývýlaþtýkça ve Aleviliðe sývandýkça, iktidarýn katý hali karþýsýnda kendisini olabildiðince sývýlaþtýrarak var eden Alevilik, adeta bataklýk
çamuruna düþmüþ gibi giderek hareketsizleþmekte, üstünde kuruyan çamurla katýlaþmaktadýr!”
Haziran-Temmuz 2006
Serçeþme, Alevi-Bektaþi toplumunu
ilgilendiren tüm fikirlere açýktýr.
Serçeþme, Alevi-Bektaþi hareketinin farklý
kesimlerini, görüþlerini, örgütlerini
temsil eden yazarlara açýktýr.
Serçeþme, farklý görüþlerin yan yana yer
aldýðý, hoþgörü, tartýþma ve eleþtiri
platformu olacaktýr.
Serçeþme, imzasýz yazýlara, kiþisel ve
örgütsel çekiþmelere yer vermez.
Serçeþme’de yayýmlanan yazýlarýn içerdiði
fikirler yalnýz yazarlarýný baðlar.
Serçeþme, yollanan yazýlarý içerdiði fikirler
nedeniyle sansür etmez.
Serçeþme, bilimsel çalýþmaya, araþtýrmaya
dayalý nitelikli yazýlara aðýrlýk verir.
Serçeþme, tartýþmalý konularý gündeme
getirmekten kaçýnmaz.
Serçeþme, kýsa ve özlü söze öncelik verir,
boþ sözlerden ve bilinenlerin
tekrarýndan kaçýnýr.
Serçeþme, olanaklarý sýnýrlý bir dergidir.
Yollanan yazýlarý yayýmlamamak,
kýsaltarak ya da bölerek yayýmlamak
ve düzeltmek hakkýný saklý tutar.
Ancak fikirleri deðiþtirmemeye ve
yazarýn onayýný almaya özen gösterir.
Serçeþme’ye gönderilen yazýlar
yayýmlansýn, yayýmlanmasýn iade
edilmez
YILLIK ABONE BEDELÝ
Türkiye YTL40 - Avrupa Birliði €50
Ýngiltere £40
Türkiye’den abone olmak isteyen canlar
lütfen abone bedelini bir postaneden
Genel Ajans Basým Daðýtým
Organizasyon Ltd Þti
Posta Çeki Hesabýna (No 1629127)
yollayýn.
Adýnýzý, Soyadýnýzý ya da Kuruluþun
Unvanýný; Ýþ, Ev ya da Cep Telefonunuzu,
varsa Faks numaranýz ile E-posta
adresinizi, ayrýca mahalle, cadde/sokak,
kapý no, daire no, ilçe, il ve posta kodunuzu
içeren Posta Adresinizi
okunaklý olarak yazýn
ve ödeme dekontunuz ile birlikte
büromuza fakslayýn:
+90.(0)212.519 5635
Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar,
abone bedelini aþaðýdaki
adrese yollayabilir:
Avrupa Baþ Temsilciliði
Tel: +49.179.107 88 56
Hüseyin Akýn
Postbank
Kontonummer: 826 857 303
Bankleitzahl: 25 01 00 30
31
SERÇESM
¸ E
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
“ZÜREFANIN DÜÞKÜNÜ BEYAZ GÝYER KIÞ GÜNÜ” DÝYE BÝR SÖZ VARDIR, GÜNÜMÜZE UYARLARSAK:
Ýktidarýn Düþkünü, Alevi Donu Giyer Seçim Günü
Esen Uslu
A
RTIK seçim ortamýna girildiði açýkça görülüyor. Bir yandan Alevi
solunda eski hastalýklar yeniden depreþiyor. “Aleviliði siyasallaþtýrmak” yeniden dillere dolandý. Öte yanda Alevi oylarýna soyunan düzen
partileri ortalýða döküldü. Yaþanan iki geliþme önümüzdeki dönemde
Alevi-Bektaþilerin Türkiye’de kapsamlý demokrasi kavgasýnda almaya
çalýþtýðý yerin nasýl gözleri döndürdüðünün örneklerini verdi. Alevi-Bektaþileri hazýr oy deposu görenlerin hangi konularý nasýl sündüreceklerinin de ipuçlarýný gösterdi. Ayrýca düzen partilerinin sözde Alevi yandaþlýðýný (buna Alevi yalakalýðý da diyebiliriz) ya da oy avcýlýðýný hangi
boyutlara vardýracaðýný ve aramýzdaki canlarýn kendini bilmez
davranýþlarýnýn bunlara nasýl yardýmcý olacaðýný bir kez daha gösterdi.
Unutmayalým, bu geliþmeler yalnýz ön uyarýlardýr. Çekiþtirme,
yalakalýk, oy avcýlýðý seçimlere yaklaþýrken artarak sürecektir. Sýdký
bütün Aleviler-Bektaþiler, Türkiye’de kapsamlý demokrasiden yana
olanlar düzen partilerinin bu uyanýklýklarýna karþý temkinli ve hazýrlýklý
olmalýdýr.
G
Alevi Yalakalýðý
ELÝÞMELERDEN birincisi Ýstanbul’da yaþandý. Ergül Þanlý Dede,
Serçeþme çalýþanlarýný Ümraniye’de yapýlacak olan “Belediye
Baþkanýnýn, Taþdelen Cemevi’ne tapu vereceði” toplantýya davet etti.
Hacý Bektaþ Veli Dergâh’ý Postniþini Veliyettin Efendi de toplantýya
katýlacak deyince, “Yahu, bu Belediye Baþkaný Tapu Memuru mu olmuþ
da tapu daðýtýyormuþ” diye sormadan hep beraber toplantýya gittik.
Orada öðrendik ki bu tapu verme töreni deðilmiþ. ANAP’lý Belediye
Taþdelen Cemevi’nin yerini imar planýnda “cemevi” olarak tescil etti
diye yapýlýyormuþ! Belediye Baþkaný, biz bu toplantýyý yapmak istememiþtik, vallahi de billahi de cemevi yöneticileri istedi yollu konuþarak
hem tabanýna karþý “aþýrý Alevi dostu” görünmemeye çalýþtý, hem de Alevi oylarýnýn talibi olduðunu beyan etti. Genel Baþkaný Erkan Mumcu ise
törenden sündüre-sündüre yararlanmak için elinden geleni yaptý. Konuþmasýnda Belediye’nin bu iþlem ile bir lütuf yapmadýðýný, aslýnda görevini yaptýðýný, iktidara gelince böyle görevini yapmaya devam edeceklerinden baþladý; ANAP’ýn temel ilkesi olan, “Halka hizmet, Hakk’a hizmettir!” sözlerini Hacý Bektaþ’tan aldýklarýndan çýktý!
Eskiler, “Zürefanýn düþkünü, beyaz giyer kýþ günü!” derdi. Buradaki
“zürefa”, uzun boyunlu, uzun bacaklý, alýmlý zürafa hayvaný ile karýþtýrýlmamalý. Zürefa, eski dilde “zarif” sözcüðünün çoðuludur. Yazýn ince-beyaz, kýþýn kalýn-siyah giymek zarifliðine yetecek parasý olanlar, bir gün
varlýklarýný yitirdiler mi, eski giysilerini satmak zorunda kalýrlarmýþ. Her
zaman giyilebilen koyu renkli kalýn giysileri alan çok olduðu için de kýþý
ellerinde kalan ince beyaz giysilerle geçirmek zorunda kalýrlarmýþ. Mumcu da iktidardan düþtükten, partisinin de bir yere gitmediðini gördükten
sonra elinde kaldýðýný düþündüðü Alevi donunu giyinmeye çalýþýyor.
Ýbretle seyredilecek bu toplantýya hak etiði tepkiyi ise bölgede yaþayan Alevi-Bektaþiler verdi. Dernek, federasyon, örgüt, vb., gibi demokratik Alevi hareketinin yöneticileri “protokol masasý”nda ANAP’ýn
yöneticileri ile birlikte “apteshane ibriði” gibi dizilip bir arada oturmakta bir sakýnca görmezken, Alevi-Bektaþi halkýmýz toplantýya katýlmadý!
ANAP’ýn Alevi-Bektaþi dostu görünme takýyesinin sýradan Alevi-Bektaþilerce benimsenmediðini onlardan uzak durarak gösterdi. Alevi-Bektaþi
hareketini “siyasallaþtýrmaya” soyunan demokratik örgütlerinin yöneticilerinin bundan ders alacaðýný umarýz.
[Not: Bu yazý hazýrlandýkan sonra MHP’nin kurultayýnda semah dönüldüðü haberi geldi. Düzen partilerinde gidiþat belli]
S
Aleviliði Siyasallaþtýrmak
EÇÝMLERE yönelik ikinci geliþme demokratik Alevi örgütlerinin
yöneticilerinden geldi. Aleviliði siyasallaþtýrmaya yöneleceklerini
belirten yazýlar görünmeye baþladý. Temmuz ayýnýn sonunda Necdet
Saraç, “Hayal Bile Edemeyen Ýktidar Olamaz” baþlýklý bir yazý yazdý. Bu
yazýda þöyle diyor:
“Türkiye seçim atmosferine girmiþtir ve siyasi atmosfer (…) her gün
biraz daha ýsýnacaktýr. Bugüne kadar süreci yalnýzca izleyen Alevilerin ve cephesini demokrasiye dönmüþ herkesin ýsýnan bu havada
hýzla sahaya inmesi ve en önemlisi iktidarý istemesi gerekiyor.”
Aðustos’un baþýnda ABF yöneticisi Turan Eser ayný konuyu, “Alevilerin Siyasete Müdahale Etme Gerekçesi Nettir” ve “Dünya “Alevileri
Serçeþmede, ‘Böyle Gelmiþ, Böyle Gitmez’ Diyecekler” baþlýklý iki yazý
ile sürdürdü. Birinci yazýsýnda þu fikirler yer alýyor:
“Alevi hareketi yýllardýr sürünceye býrakýlan sorunlarýna dair kendi
çözüm önerilerini, siyasi alana örgütsel gücü ile taþýmak, temsil
etmek/edilmek için müdahale etme kararlýðýný, faaliyetinin merkezine
almýþtýr. Bu faaliyetini þüphesiz, demokrasi ve haklar mücadelesini
diðer sevdalýlarý ile gönül ve akýl birliði yaparak sürdürecektir. (…)
Alevilerin siyasi alan müdahalesi ile vermek istediði mesajlar da nettir. Aleviler, solda yaþanan, siyasetin daðýnýklýðýna ve parçalanmýþlýðýna ortak olmayacaktýr. (…) Aleviler, sol ve sosyal demokratlarýn,
Türkiye’ye sol duyu ve sol nefes kazandýracaðý bu sürece harç olmaya adaydýr.”
Turan can ikinci yazýsýnda Hacý Bektaþ törenlerinde yapýlacak toplantýnýn bu anlamda önemli geliþmelere gebe olduðunu vurguluyor:
“Alevi kurum yöneticileri, Türkiye’nin gündemindeki önemli meseleleri ve Alevilerin sorunlarýný tartýþarak, Alevi hareketinin önümüzdeki sürecine dair önemli kararlar (…) yeni stratejilerini ve taktiklerini kamuoyuna açýklayacaklar.”
Ayný yaklaþýmý ABF Genel Baþkaný Selahattin Özel’in bu sayýmýzda
yayýnlanan söyleþisinde de görüyoruz.
Bu iyi bir gidiþ deðildir. Bu tezleri savunanlara Birlik Partisi ve Barýþ
Partisi deneyimleri hatýrlatýldýðýnda demokratik Alevi hareketini böyle
bir partileþme için kullanmayacaklarýný ve örgüt yöneticilerinin düzen
partilerinden milletvekili olmasýnýn da çözüm olmadýðýný söylüyorlar.
Hedefleri Alevi hareketinin sol ve sosyal-demokratlarýn birliði için
çimento görevi görmesidir. Bu, “ölü gözünden yaþ beklemektir.” Ýþine
geldiði zaman sosyal demokrasi adýný kullanan devletçi-milliyetçi düzen
partilerinin soldan bir umudu yoktur. Ýlerici Alevilerin oylarýný da zaten
çantada keklik görmektedirler.
Turan Eser’in ikinci yazýsýnda “herkes için demokrasi” talep edileceði belirtildikten sonra ortaya konan programa bakýlýrsa “siyasallaþtýrma”nýn hedefi olarak yalnýz dar kapsamlý “Alevi çýkarlarý” öne sürülüyor. Yani bu giriþime soyunanlar, Alevi-Bektaþi halkýmýzýn Türkiye’de
kapsamlý bir demokrasi programýna sahip çýkmasýna yönelik adým atmayacaklarýný, demokrasiyi seçim ve parlamento ile sýnýrladýklarýný gösteriyorlar.
Böyle bir “siyasallaþtýrma” yalnýz düzen partilerinin ve düzenin iþine
yarar. Ne yazýk ki böyle bir “siyasallaþtýrma”ya soyunanlar da Alev
halkýmýzýn yanýnda “Zemheri zürefasý gibi” kalmaya mahkûmdur.

Benzer belgeler