Silahlı Halk Birlikleri Kampında Siyasi Egitim

Transkript

Silahlı Halk Birlikleri Kampında Siyasi Egitim
DKP GENEL SEKRETERİ
İBRAHİM SEVEN YOLDAŞ' IN
S H B KAMPINDA VERDİĞİ SİYASİ
EĞİTİMDEN BÖLÜMLER
KASET 1-A
Seven:
.... çerçevesinde 69-71 dönemine gelmiştik. Türkiye solunun şimdiki örgütlerinin çoğunun o
dönemden geldiğini söylemiştik. Kaba olarak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının oluşturduğu
THKO ve Mahir Çayan ve arkadaşlarının oluşturduğu THKP-C, Doğu Perinçek ve ondan
bölünen İbrahim Kaypakkaya’nın oluşturduğu TKP/ML, Mihri Belli ve Doktor hareketi.
Bunun dışında Aybar, yurtdışındaki TKP ve ona destek olan TİP. 0 zaman önemli olmayan
ama daha sonra çok önemli olan bir grupçuk tavrı var. TİP'in Eminönü ilçesinde 15-20 kadar
insan ayrılıyor, ayrı bir grup oluşturuyorlar ve "Partizan" diye bir dergi çıkarıyorlar. Bunlarda
sonradan TKP'ci oluyorlar, TKP'nin şimdiki kadroları aslında o zamanki Partizan takımı.
Veysi Sarısözen, Nabi Yağcı, Sıtkı Coşkun takımı.
12 Mart'la birlikte Türkiye soluna büyük bir darbe geliyor ve 72-73' te herhangi bir illegal
örgütlenmesinde olmadığı için kolayca hakkından geliniyor. Liderlerinden bir kısmı
öldürülüyor, geri kalanlarda cezaevine gönderiliyor. Evvelsi günde konuştuğumuz gibi tekelci
sermayenin de riskin azaldığını göz önünde tutmasıyla, 73 seçimlerinde Ecevit en güçlü parti
oluyor. Bu arada partide bölünme oluyor ve Ecevit partiyi ele geçiriyor. İnönü’yü tasfiye
ediyor. 73 seçimlerinde Ecevit en büyük parti oluyor ama tek başına hükümet kuramıyor ve
MSP ile koalisyon yapıyor. Aslında MSP’ de yeni bir parti o zaman yani İslamcılar
cumhuriyetten sonra bir parti bir akım olarak ilk defa ortaya çıkıyorlar. Geniş bir cepheyi
temsil ediyorlar, içlerinde her türlü adam var. Milli kapitalizmcilerden, reformist
eğilimlerden, tekelci sermaye gericilere kadar her türlü adam var. Türkiye solu ise zaten
cezaevinde buna tepki gösterecek halde değil. O zaman biz Türkiye'de belli bir faaliyet
yürütüyorduk. İ1kel bir örgütlenme, işçi sınıfı içerisinde daha fazla ekonomik çıkarlara yönelik bir örgütlenme. Birazda öğrenciler arasında. Doktor'un ideolojisinin toparlayıcı olacağı
esprisinde ve ilk demokratik belirtiler olduğunda dergi Çıkardık. O zaman bütün solcular
dergi çıkarmaya karşı çıktılar. "Bunu polis çıkarıyor, bunu çıkarmak legalizdir" vs. vs. gibi.
Derginin etrafında çok büyük bir potansiyel oluştu. O zaman biz "İLKE" dergisini çıkarırken
8-9 bin sattık. 8-9 bin o zaman iyi bir şeydi. Teorik bir dergi olduğunu göz önünde tutarsak
bayağı iyi. Çoğu öğrenci ve öğretmen şey oldu. Sonra gizli bir parti kurma tartışmalarında
anlaşamadık. Legal bir parti kurduk ve 12 Mart sonrası ilk legal çıkışı biz yapmış olduk.
Gerek dergi vasıtası ile gereksede öğrenci dernekleri kurduk. O zaman İYÖD, ADYÖD,
solcular bunlara karşı çıktı. "Dernek kurmak yanlıştır" vs. Ama dernekler kurulur kurulmaz
oraya gelip ele geçirmeye çalıştılar. O sırada Türkiye'nin Kıbrıs’ı işgali oldu. Bizim partinin
çıkışı birleştirici olamadı. Birleştirici olamadığı gibi teorik netlik olmadığı için bir çok büyük
bölünme oldu. Doktor'cu bir grup Doktorun en has teorilerini savunmak gerektiğini
söyleyerek ayrıldı bizden. O zaman "Vatan Partisi" diye bir parti vardı, gidip ona katıldı. SVP
o Vatan Partisi'nden ayrılan bir grup, asıl Vatan Partililer Troçkist oldular. Troçkist olduktan
sonrada partiyi dağıttılar mı bilmiyorum, ama onlardan birşey kalmadı. SVP'lilerin asıl lideri
de Troçkist oldu bu Kıvılcım'ı çıkaran adam.
Biz o zaman şiddet kullanan THKO, THKP-C, TKP-ML'yi eleştirdik. Bunların kitlelerden
kopuk olduğunu, öğrenci gençlik olduğunu, böyle devrim yapılamayacağını vs. vs. Fakat
onların şiddet kullanmada ve devlete meydan okumada ki olumluluğunu göremedik. Yani o
71 mirası üzerinde çok fazla teori yapmayarak ve faşistlerle dövüşerek büyük bir potansiyel
topladılar. Biz 76'ya geldiğimizde çok daha zayıfladık. Üstelik o zamana kadar Türkiye'de
faaliyet göstermeyen TKP, Partizan ve benzeri taifeleri toplayarak sağ bir çizgi oluşturdu.
Aydınlar arasında güçlendi, sendikaları da ele geçirdi. Sendikaları şöyle ele geçirdi: Gidip
sendika başkanını tavlıyor. Aslında Sosyal-demokrat bir akım denebilir ona. Türkiye'de
gerçek Sosyal-demokrat TKP'dir. SHP, CHP değil, çünkü SHP ve CHP burjuva partisi ve
Atatürk'ün partisinin işçilerle ne eskiden ilişkisi olmuş ne de şimdi var. Mesela şimdi de
bilmiyorum İstanbul’da SHP işçi partimsimi? Ne yönetimde ne sendikalarda çok ... Mesela
DYP'nin sendikalarla ilişkisi belki de daha fazladır. TÜRK-İŞ’de, yani işçi sınıfı hareketi
değil. Ama TKP işçi sınıfı hareketi idi. 0 Kemal Türkler vs ve oportünist işçi sınıfı hareketi.
Aslında onlar normal olarak Avrupa da olsaydı anti-komünist olurlardı. Ama TKP'nin
Türkiye'de o zaman ki durumundan dolayı ve de Türkiye gibi ülkelerde anti-komünist
olmanın insanı gericiliğe götürmesinden dolayı böyle bir çizgi oluşturdu. TİP'te kuruldu o
zaman ama en güçlü akım TKP oldu. Yani 77'ye gelindiğinde sağ akımlar arasında, bize yakın
akımlar arasında en güçlü akım TKP oldu. Yani Türkiye'ye yaygınlığı, öğrenci gençlik
arasında değil ama taraftar ve etkinlik olarak adamlarını kimsenin tanımadığı 5-10 ihtiyardan
Türkiye'nin en güçlü akımı oldu. 1 Mayıs 77'de ne kadar adam yürüdü onlarla? Seçime
girdiler birde İstanbul’da 25 bin civarında oy aldılar. Onların yarısı kadar oy alan solcu parti
olmadı. Dev-Yol bile girseydi 25 bin oy alacağını sanmıyorum. Türkiye'de bu arada MC
kuruldu. Faşistlerle birçok çatışma oldu ve çatışan örgütler belli bir güçlenme kaydetti.
Özellikle öğrenci gençlik, liseli gençlik ve mahalleliler arasında. Bu solun krizlerinde aynı
zamanda arttırdı. TDKP tam Mao’cu oldu. Fakat o MC'nin gelişi ve solculara saldırması
tekrar kamplaşmalara neden oldu. Bizde bölünme oldu ve TKP'yle anlaşmak isteyen,
faşistlerle çatışmaktan ürken takım (TSİP kanadı) tamamen sağ bir çizgi izlemek istedi ve
onlarla yolumuz ayrıldı. Zaten onlar gizli örgütlenmeyi de reddediyordu. Buna benzer bir olay
TİP ve TKP'de biraz daha geç oldu. İşçinin Sesi ve Yalçın Küçük'le Geleneği oluşturan ne
onların adı? Sosyalist İktidar grubu. Mao'cu örgütlerle Çin-Arnavutluk bölünmesiyle beraber
çoğunluğu Arnavutlukçu oldu. TKP-ML Hareketi veya DHB oldu. TDKP Arnavutluk'çu oldu.
Birde Cephe'cilerden kopup Mao'cu olan bir grup vardı. THKP-C/ML. Onlarda şey oldu. Bu
arada Cephe'nin devamı niteliğinde olan bazı örgütlerde çıktı (silahlı). Dev-Yol ve Kurtuluş
dışında bunlar 10 tane kadar vardı. Ben tam hepsinin ismini bilmiyorum ama Dev-Savaş,
Eylem Birliği, HDÖ, MLSPB daha da var. Bunlar aslında küçük gruplar olarak faşistlerle
çatışma gibi şeyler yapıyorlar.
Bu arada Aydınlık Türkiye'de devletin tarafını tuttu, 75'ten sonrada şöyle: "Sol-sağ kavgasını
Ruslar çıkarıyor, milleti birbirine düşürmek için, bu yüzden yapılacak iş bunu durdurmaktır.
Türkiye'de asıl düşman Rus'lardır bu yüzden onları tecrit edip Amerikan taraftarlarıyla ittifak
yapmak lazım". Aslında bu teori Çin'den geliyor ve Mao'cu "Üç Dünya Teorisi". Bunlar
yalnız kabul etmiyor. Mao böyle demedi diyorlar. Mao sağ iken bu teori çıkıyor. Diyorlar ki
0'nun haberi yok bu işten, kendisi devlet başkanı (Ama işin aslı kendisi zaten Nikson'la
görüşüyor ve anlaşıyor. Sovyetler Birliğine karşı birlikte tavır alıyorlar.) 4. Ordu Doğuya
gitmelidir. Yunanistan bizim düşmanımız değildir, esas düşman Rusya'dır, o yüzden ordu
doğuya gitmelidir. PKK Rus ajanıdır diye kampanya açıyor. Solcuları ihbar ediyor, kimin evi
nerde, kimin silahları var, kimin adı ne, vs. Şimdi bunlar ajanmıydıda böyle yaptılar, yoksa
bunların ideolojilerimi böyleydi? Benim için hala karışık. İkiside olabilir, ama ajanların çok
işine gelmiş. O zamanki liderlerden, Aydınlık gazetesinin sahibi 80'e kadar olan adam, sonra
TRT genel müdürü yardımcısı oldu. Cem Duna'nın yardımcısı. Nuri Çolakoğlu. Yani adam
önce mi ajandı, sonra mı oldu bilemiyorum. Yalnız bir şekilde o politikayı güttüler, 81'e kadar
da devam ettiler, cunta ilede çok yakın temas içinde oldular. Cunta geldikten sonrada, mesela
Ecevit, Demirel'i hapse attılar, bunlar yine serbest.
Türkiye'de Dev-Yol en güçlü siyaset oldu. Bu arada KUKH son 30 yılın en güçlü hareketi
haline geldi.
SORU: Dev-Yol nereden çıktı?
Seven:
Dev-Yol Cephe hareketi, Mahir Çayan hareketi. Onlar Mahir Çayın'ı hiç değiştirmemeye yani
Mahir Çayan'ın dediklerini yapmaya değil, yani kırlardan şehirleri kuşatma değil, şöyle:
Mahir Çayan'ın şehitliği ve onun teorisi üzerine öğrenci gençliği toplama. Aslında Kemalist
bir motif var. üniversitelerde, şurda, burda faşistlerle kavga ediyorlar. Kendi aralarında
tartışıyorlar.
Birileri diyor ki: "Bu bizim yaptıklarımız Mahir'in söyledikleri değil". onlar diyor ki:
"Doğrudur değil ama böyle söylersek tabanımız dağılır. Böyle güçlü bir örgütü dağıtmak
günahtır, o yüzden söylemeyelim" Cunta gelene kadar ... 0 dergi mergide hikaye. O zaman
"biz dergi mergi değiliz. Dev-Yol çok büyük örgüttür" bilmem ne şeyi yapıyorlar. Ama
Türkiye'de belli bir güçlü örgüt meydana getirdiler.
Kürdistan'da ise Türkiye'dekine paralel gelişmeler oldu. Orada işte Sovyetçi, Çinici,
Arnavutçu ve bağımsız eğilimler oldu. 12 Mart'tan sonra cezaevinden çıkar çıkmaz Özgürlük
Yolu, Rızgari, Dr. Şivan taraftarları, DDKD ve sonra Peşeng olan üç tane akım çıktı. Bu arada
Dr. Şivan ve yani Sait Kırmızıtoprak ve Sait Elçi Irak'a kaçıyorlar, 12 Mart'ta ve bu arada
gerilla vs. hazırlığına girişiyorlar. Orada da Barzani ikisinde birbirine öldürtüyor ve neticede
Kürt hareketi başsız kalıyor. (74). Bir grup yine Barzani'yi tutmaya devam ediyor, bir süre
sonrada ayrılıp KDP-KUK oluyorlar. 74-75'te en güçlü Kürt akımı DDKD. PKK ise Apo o
zaman Cephecilerle birlikte. Aslında Kürt hareketinden gelme değil. Cephecilerden ve 7475'te Mahir Çayan'ın kırlar-şehirler teorisinden birkaç tane genç toplanıyor ve PKK değil de
Ulusal Kurtuluş Ordusu kuruyorlar. Ama 74-75'te güçlü akımlar Rızgari, Özgürlük Yolu,
KDP, yani bölündükten sonra KUK oluyor. Aslında KDP'de kalanlarda var.
Şimdi 77'ye gelindiğinde Kürt'lerde kriz geçiriyor. DDKD'nin bir kanadı, küçük bir kanadı
Sovyetçi oluyor ve TKP ile uyum içine giriyor. Özgürlük Yolu zaten o çevrede. KDP'de
bölünüyor büyük çoğunluğu ve gençleri Barzani'yi reddediyor ve KUK oluyor. Sami
Abdurrahman diye bir adamın taraftarı oluyorlar. Mesut'u tutanlar KDP'ci oluyor ve "Sıraç"
diye bir liderleri var. O sırada da ABD ve İsrail Barzani'ye desteği kesiyorlar ve Barzani
yeniliyor. Yenilince Türkiye'de prestiji kalmıyor. O bakımdan da zaten prestiji kalmamış
KUK'cu ayrılması ... DDKD ise kendileri parti kuruyorlar, Kürdistan İşçi Partisi, "Partiye
Karkeren Kurdistan". Fakat bunu halktan gizliyorlar, sanıyorum 73'te kuruyorlar. Bu parti
81'de yakalanana kadar çıkmıyor. Adı aslında PKK ama halktan gizliyorlar. Özgürlük Yolu'da
parti kuruyor ve onlarda saklıyorlar, o da saklı. Polis yakalamasın diye bütün yazılı
edebiyatlarında Irak Kürdistan'ı Sosyalist Partisi diye yazıyorlar. Yani polis yakalarsa
"Irak'lılar yazmış bizim haberimiz yok" diyecekler. Zihniyetlerini anlamak için ... Adamlar
devleti yıkacaklar ama kendi tabanlarına bile yalan söylemenin ötesinde korkuyorlar
söylemeye.
SORU: İktidar Yolu gibi mi?
Seven: Evet. Ayrıca Kürt gruplardan hiçbiri Kürdistan'da silahlı mücadele yanlıştır demiyor.
Ama "zamanı gelecek" vs. diyorlar. Bu arada Rızgari ikiye bölünüyor. Biri Rızgari olarak
devam ederken, diğeri Ala Rızgari oluyor, İbrahim Güçlü' nün liderliğinde. Ala Rızgari
aslında Rızgari'den daha fazla adam topluyor, Bitlis, Muş, Van vs de. Bu arada PKK diğer
gruplarla dövüşmeye başlıyor. 77-78'de Kawa başka olmak üzere. Kawa'cılarda Maocu bir
grup, sonradan Arnavutçu oluyor. Küçük bir grup Denge Kawa olarak Çinci oluyor. Daha
doğrusu PDA'cı oluyor.
77'de MC'nin gelmesine paralel, Türkiye solu kriz geçiriyor ve çok bölünüyor. O zaman bizim
TİP'ten ayrılmamız. Dev-Yol'un durumunda benzer. Dev-Yol'un İstanbul artı Elazığ ve belki
Bursa tam bilmiyorum, kanatları Dev-Sol oluyor, Dev-Sol oradan gelme. Daha çok şiddet
kullanmaya eğilimli ve Dev-Yol'u oportünistlikle suçluyor. Fakat Dev-Sol'a liderlik eden
adam 6 ay sonra Dev-Sol'dan vazgeçiyor.
Kürdistan'da Kurtuluşun bir kanadı bölünüyor "Tekoşin" diye bir grup oluşturuyor. Onlarda o
zamanki Kurtuluşa benzer bir ideoloji savunuyorlar. Türkiye solu 12 Eylül'e geldiği zaman
zayıflamış olarak ve birbiri ile kavga eden durumdaydı. Birde birbirine yakın gruplar kavga
ediyordu. TİP, TSİP, TKP arasında çok büyük kavga vardı. Mesela TKP' lilerin en büyük işi
TİP' lileri ve TSİP' lileri DİSK' ten atmak. TÖB-DER'de birbirlerine karşı şey ediyorlar.
Kurtuluş-Dev-Yol kavgası var. PKK-KAWA-TEKOŞİN kavgası var. Birde Sovyetçilerle
Maçocular arasında kavga var. "Maço’cular karşı-devrimcidir, katli vacip değilse de ona
yakın bir şeydir" diyerek o konuda bizde kızıştırıcı rol oynadık. Tabi onlarda "revizyonist,
Sosyal-faşist" vs. O da zaten sola çok zarar veren şeylerden bir tanesi. Aslında bu birbirleriyle
kavga 84'e kadar sürdü. Birbirini öldüremiyor artık ama mesela cezaevinde konuşmuyor,
sanıyorum DABK'çılar o görüşleri bir şekilde hala koruyordur. Birde Aybar'cı bir akım vardı.
Bu akım çok küçük bir şekilde hala yaşamaya devam ediyor. Birde Troçkist grupçuklar vardı,
adlarını şimdi bilmiyorum. Ama küçük yani. Mesela 10 tane Troçkist aydın, bir tane dergileri
var. Birikim'deler, Birikim dışındalar. Esas 12 Eylül' den önce bir Troçkist vardı ama sonra ne
oldu bilmiyorum. Türkiye'de Troçkizm hiçbir zaman güçlenmedi. Şimdide. Sanıyorum en
güçlü zamanları 85-88 arasıydı. Bir şeyler var mı şimdi?
Seven: Şimdi 80'e gelindiğinde iki güçlü örgüt TKP ve Dev-Yol denebilir. HK ve Kurtuluş
vardı. Biz TSİP’ ten bölündükten sonra legaliteye kaybetmiş olmanın getirdiği dezavantajı,
illegal bir devrimci örgüt haline çeviremedik. O yüzden 77-79 gibi Türkiye'de faşistlerle
kavgadan dolayı bir sürü devrimci örgütün kitleselleştiği bir dönemde, bizde tersine bölünme
oldu. Hasan Sinemillioğlu vb. nin getirdiği bir konsildasyon politikası vardı. Konsildasyon
politikasının aslı herkes evinde oturacak fazla bir şey yapmayacak. Onun teorik kılıfları da
var. Mesela 77-79'da sokakta her gün adam öldürülürken ve devletin baskısı 80-84'e göre
daha yumuşakken adamlar "birbirinle mektupla görüşeceksin" gibi gizliliği şey haline getiren,
ve neticede kitlelerden tecridi getiren, pasifliği getiren ...
Seven:
Objektif. Şöyle objektif, diğerleri de en azından muhalefet etmedi.
seven:
Tabi, yoksa öbürleri ... Ben o zaman yurtdışındaydım ve şöyle bir düşüncem vardı. Türkiye
solu çok devrimci olduğu için böyle şeylerle çok ilgilenmiyordu. Ama ben ilgileniyordum.
Türkiye'de ciddi bir parti iktidar olmak istiyorsa sevilmeyen bir adamdan lideri olmaz.
Toplumun bir psikolojisi var. 0 yüzden ben elimdeki tüm destek ve beceriyi vereyim başka
arkadaşlar var. Çünkü topluma ters bir şey olmasın. Birde hiçbir zaman şöyle şeyleri
sevmedim. Millete gıcık verme devrimciliği. Yani öyle yapalım ki millet ne diyorsa tersini
yapalım. Ne ters bir ... O yüzden daha fazla destek oldum onlara. Sonra 80'e doğru onların
politikaları iflas etti. Onları ideolojik mahkum etmek değil de, pratikteki tecrübeleriyle tasfiye
ettiler onları. Tasfiyeyi de doğru dürüst örgüte ideolojik şey etme değil de daha fazla onların
kişisel şeyleri üzerinde durdular. I. Kongreye gittik, 1980'de. 0 zaman bizim parti dağılmayla
karşı karşıyaydı. Çünkü konsildasyondan çıkmış ama nereye gideceğini bilmiyor. Şimdiki
nereye gideceklerini bilmeyenler gibi bir şey "birlik yapsak",== "acaba kiminle birlik
yapsak". Bir yandan sorumluluk bizim üzerimizden gider, hem de bazı kişiler belki düzelir
diye o zaman TKEP'le birlik yapmışlar. TKEP'te cemaatine cemaat katacak. Nasılsa bunlar
Teslim'in boyu uzun, devrimciliği de fazla nasılsa bunları tavlar diye, silah da var. Fakat birlik
bir müddet sonra başarısız oldu. Sonra ben geldim, kongreye gittim. O zaman partinin önde
gelen ideologlarından biri Hidayet Kaya'ydı. 0'da aslında partiyi bırakmak istiyordu, günah
benim üstüme kalmasın diye birilerinin üstüne bırakıp gidecek. Şimdi teorik olarakta hiç bir
şeye hazır değil. Zaten Türkiye solu da hazır değildi. Türkiye solu Türkiye nereye gidiyor
diye ciddi bir hazırlık içinde değildi ... Yani durum öyle gösteriyor ki darbe yapacaklar.
Benim derdim darbe geliyor, biran önce kongre yapıp partiyi buna hazırlanmaktı. 0 zaman
faşizm yenilir, devrim olurumu? Onu tartışıyorlar. Yakup diyor ki: "İşçileri silahlandırırsak
ayaklanma olur ve devrim olur" Zaten İşçinin Sesi diyor ki "devrimci durum var yeter ki
işçileri silahlandıralım". Ben dedim ki "Vallahi bunları gayri ciddi buluyorum. İşçileri
silahlandıralım falan bunlar hikaye işler. Türkiye'ye faşizm gelecek" Dediler ki "Böyle dersek
milletin morali bozulur". Dedim ki "Faşizm gelecek, yenileceğiz. O zaman daha çok moralleri
bozulacak" dedim. Millete gaz verirsek ...
SORU: Geleceğinin belirtileri neydi?
Seven: Belirtileri şu: Ekonomik kriz Allah diyor, Adam muhtıra veriyor, Iran devrimi,
Afganistan devrimi var. ABD bölgede oynuyor. Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı seçemiyor
adamlar. Dördüncüsü, seçime gidemiyorlar. Beşincisi, koalisyon kuramıyorlar ve her gün
sokaktan en az otuz ceset topluyorlar. O zaman anarşi istekleri vardı. Bugün kaç tane var diye
birazda abartıyorlardı listeyi. Yarın bunu görmemek için ancak Türkiye'nin solcusu olmak
lazım. O sırada işçi grevleri var. Tekstil grevleri var. Bizim arkadaşlarda sendikacı. Yakup
diyor ki "siz pasifist, revizyonist olduğunuz için kitleleri ayaklandıramıyor sunuz". Onlarda
diyor ki "O zaman sen gel ayaklandır". Grev çadırına çağırıyorlar. Gidiyor, grev çadırında
genç kızlar var, Ferdi Tayfur çalıp oynuyorlar. Bakıyor ki kitleler hiç öyle ayaklanacağa
benzemiyor. On gün sonra bunlarda iş yok diye bırakıyor. Sonra kongre oldu. Kongrede iki
tez var. Biri, Türkiye'de devrimci durum var, buna uygun hazırlık yapmak lazım. Biz ve
diğerlerinin savunduğu ise "devrimci duruma doğru gidiş olabilir ama devrimci durum yok,
öyle devrim mevrim olmaz". Tabi orda şöyle adamlar var. Yakında ayaklanma olursa
köprüleri kim tutacak, askerlere karşı bilmem ne. Dedim: "Bunların hepsi masıl dünyasının
şeyleri, hikaye bunlar. Biz hazırlanalım, faşizme karşı direnirsek yeter. Bir örgüt olarak
kalırsak". Genede bizim bildirilerde faşizme karşı duyduysanız biraz hameset vardı. Halk
şöyle yapacak, böyle yapacak falan. Dev-Yol ise asla böyle bir şey beklemiyor. Cunta gelince
biz zaten Dev-Yol'uz 27 ilde sıkıyönetim vardı, 67 ilde oldu. Ala Rızgaricilerin de liderinin
Dev-Yol'cularla akrabalığı var, gel seni Suriye'ye geçirelim diyorlar. Kimsiniz diyor, biz DevYol'cuyuz diyorlar. Sonrada Beşini'de bir evde yakalanıyorlar. TDKP belgelerini okudum. 9
Eylül 1980 MK Raporu var. MK dünya komünist hareketi ve bir çok konuyu tartışıyor, ama
cuntanın geleceğine dair tek bir gündem maddesi bile yok. Türkiye solu cunta gelince çil
yavrusu gibi dağıldı.
Ha TKP'liler ne bekliyor: TKP'liler o zaman Haziran 81'de seçim olacaktı. O şeçim için TKPTİP-TSİP birleşecek ve yasal bir parti oluşturup seçime girecekler, onlarda ona hazırlanıyor.
Yani hiçbir ... Bende cunda geliyor, yurtdışında üslenme hazırlıkları ve gizli bir dergi
çıkaralım dedim. Onlarda legal dergi çıkaralım diyorlar. Bende bir-iki. dergi çıkaracağımıza
gizli olsun dedim. Zaten biz cunta geldikten sonra iyi gizli dergi çıkardık. Matbaa avantajıyla
yoksa başka özel becerilerden değil.
KASET 1-B
Seven:
Cuntanın gelişini sezen bir grup daha vardı. Onu söylemeyi unuttum. PKK 79'un sonunda
bunlar "darbe gelecek, ikincisi eğer Apo'yu yakalayıp öldürürlerse PKK hikaye olur. Bütün
kahramanlık ve keskinliğe rağmen biz geri çekilelim" diyorlar. Geliyorlar burada Demokratik
Cephe’den bu kampı alıyorlar. 40-50 kişi getirip, geri çekilmek lazım diyor ve geri
çekiliyorlar. Cuntaya da doğru dürüst direniş göstermiyorlar. Tek tek direniş var ama
ayaklanın falan yok, geri çekilme taktiği güdüyorlar. Geri çekilmemek lazımı TKP-ML
savunuyor. Onlarda 80-81'de devrimci durum var diyorlar ve direniyorlar. 85'te devrimci
durumu ortadan kaldırıyorlar. Benim bildiğim kadarıyla Türkiye'de halkın % 98'i cuntayı
desteklemiş. Devrimci durum bir yana sol tecrit olmuş. Türkiye solunun hepsi kaçabilen
buraya kaçıyor, kaçmayan herhangi bir faaliyet yürütmekten çok canını kurtarmaya çalışıyor.
Cuntanın da bir taktiği var. Örgütleri tehlike sırasına göre sınıflandırıp ona göre saldırıyor.
Tabi ilk darbeyi yiyen onlar açısından en tehlikeli olanlar. Yemeyenler biz iyi örgüttük
diyorlar. En iyi örgüt İktidar Yolu. Onlara 88'e kadar dokunmamışlar, kendilerine öyle
diyebilirler. Sonunda plan çerçevesinde herkese saldırıyor yani, Türkiye solu da hazırlıklı
değil. İşkence, baskı vs ayrıca işçi sınıfı cuntaya direnmiyor. 50 bin işçi grevde, cunta
"kaldırın grevleri" diyor, işçiler direnmek bir yana cunta "DİSK temsilcileri kendileri gelsin
teslim olsun" diye çağrı yaptı, bin iki bin kadarı bizim arkadaşlarda var içlerinde gidip teslim
oluyorlar, Selimiye kışlasında. Yani Türkiye solu öyle bir şey beklemediği için, doğru tahlil
yapmadığı için ... Birde şöyle darbede beklenmiyorlar. MHP gelecek ... Bir kısmı MHP
gelmedi diye seviniyor. Cunta sağa da sola da karşıyız diyor. Onların bir kısmı cuntayı
destekliyor, mesela TKP. Desteklemeyenlerde tahlil yapıyor, bu faşizm değildir diyor. Cunta
faşist değildir diyenler Kurtuluş, Rızgari, DDKD. Tabi faşist olmadığı için çok tedbir almak
kaçmak lazım değil. Mesela DDKD'nin lideri bütün ısrarlara rağmen 82'ye kadar evinde
oturuyor. "Askeri darbe gelmiş, bir yada iki sene sonra gider, bende zaten evimde
oturuyorum, bir şey olmaz, diye düşünüyor. Daha sonra yalpalanıyor ve itirafçı oluyor. İtirafçı
olup da gidip milletin evini göstermiyor ama "Ben Kürt devleti kurulacağına inanmıyorum"
falan, Ömer Çetin. Ondan sonra bu adam gidiyor, gönderiyorlar ... vs. 5-6 yıl yatıyor. Ağa,
aşiretide kuvvetliymiş. Yani Kurtuluşta kalıp ispatlıyor faşist olmadığını.
Yani Türkiye' de faşist diyenlerde doğru dürüst bir tahlil getirmedi. Çünkü daha evvel zaten
faşizm var. Mesela TDKP'ye göre faşizm 32'de başlamış. TKP-ML sanıyorum Cumhuriyet'le
başlatıyor, Osmanlı da faşist, TC'de faşist. Hatta onlar Kurtuluş savaşı gerici bir savaştır
diyorlar yanılmıyorsam, dolayısıyla faşizm tahlili getirmiyor. Nasıl olsa 12 Eylül öncesi ile
sonrası arasında bir fark yok. Demirel ve Evren'de aynı burjuvazi yüzünü değiştirmiş, oda
ufak bir değişiklik. Türkiye solu 80'le birlikte zayıflamaya devam ediyor. Yurtdışına
kaçabilenler kaçıyor. 84-85'e gelindiğinde Türkiye'de faaliyet gösteren örgüt sayısı oldukça
azalıyor. Cezaevlerinde direniş var ama onun dışında bir ... O sıralar bizim en faal olduğumuz
dönem. Daha fazla yayın kendi kapalı devre yapısını aşma, yani kitlelere açılma
denemelerimiz, ama onlarda ... 80-84 döneminde kitleler sola kaymıyor. Ne öğrenci gençlik
nede işçi sınıfı fazla sola açılmıyor. O yüzden senin gayretin çok fazla bir şey ifade etmiyor.
İkincisi bizim çalışmalarımız da zaten çok şey değil. Türkiye solu büyük bir bölünmeler
dönemine giriyor. Kürt solunun hemen hepsi bölünüyor, şimdi detayları mühim değil. Mesela
DDKD üçe, Özgürlük Yolu ikiye bölünüyor. Ala Rızgari üçe, KUK üçe dörde, TKEP'te
bölünüyor. Dev-Yol Taner'ci ve Ali Dayı'cı olarak ikiye bölünüyor. Velhasıl büyük bir
bölünme var ve şöyle değil: Yani toplum yeni bir duruma girmiş, biz buna nasıl cevap
vereceğiz değil. Otobüs devrilmiş kabahat kimin? Birilerinin üzerine yıkıp, kabahatliler
bulunca kendisi kaçıyor. Türkiye devrimci hareketi böyle bir şeye giriyor.
0 sırada biz şuna gayret gösterdik: "Türkiye'de anti-faşist güç birliğine". Burada çok toplantı
yaptık, 5 örgüt, 10 örgüt, PKK'yla, PKK dışındakilerle. Fakat ortak bildiri yayınlamak dışında
bir şey oluşturamadık. Yani ülkede direniş odağı olacak bir şey yaratamadık. Cezaevlerinde
Diyarbakır ve Metris'te direniş oldu. Cezaevlerindeki şeye paralel Dev-Yol en az direniş
yapan oldu, zaten dışarıda da direnemiyordu. 83'e gelindiğinde Türkiye solunun büyük bir
kısmı, mesela TDKP'nin Türkiye'de doğru dürüst bir faaliyeti kalmadı. Bu arada TKP-ML
bölündü. Bolşevik Partizan ve GKK diye gruplar bölündü onlardan.
Türkiye solu kitlelerle bağı kalmamış bir sol oldu. Bunu yenileme yönünde de bir çabası
olmadı. Arnavutçu taife hariç çoğu buraya geldi. Burada bir tartışma bir şey oldu. Kürt
grupları cephe kurmak istediler Apo, Peşeng, Özgürlük Yolu bir araya geldiler. Demokratik
Cepheciler aracılık yaptı. Fakat öbür takım reddetti, dediler bu adam teröristtir, maceracıdır
vs.
SORU: Silahlı mücadeleye karşı çıktıklarından dolayımı? Yoksa ...
Seven:
Yani silahlı mücadeleye bakıştan da olabilirde. Suriye Sovyetler'e bağlıdır, Sovyetler sosyalfaşisttir, dolayısıyla bunlarda öyledir, onun için böyle bir yere gitmeyiz biz. Ama silahlı
mücadeleye de şimdiye kadar pek şeyleri yok, onlar laf keskinliği. Zaten DHB dağılmıştı,
TDKP'de 83-84'te TDKP merkezi sanki TDKP'ciliği bıraktı mı tam bilemiyorum.
SORU: Yakalandılar mı.?
Seven: Yakalanmışlarda ... Cezaevinde de gidin başınızın çaresine bakın diye. Kurtuluş'tada
bölünme oldu, işçiler ve politika ayrıldı.
Yani sol bir çözülmeye gitti. 83'te bir toplantı yaptık. Türkiye solunu birleştirme. En geniş
toplantı oldu. TDKP hariç hemen hemen ne kadar grup varsa katıldı. Fakat neticede TKP Sol
Birlik kurdu ve ayrıldı. O zaman Dev-Sol ve Partizan başka gerekçe gösterip çekildi. Yani o
zamanda bir birlik oluşmadı. Bu arada PKK hep biz hazırlık yapıyoruz, çıkartma yapacağız
Kürdistan'a diyordu. Millet "Bu herif ne böyle çıkarma yapacakmış ne çıkarması" diyordu.
Öbür Kürt örgütlerinin teorileri hep aynı "PKK çökecek, çıkarma yapacağız deyip milleti
kandırıyor" diyorlar. PKK gerçekten söylediğini yaptı. 82-84'te adamlarını ülkeye sokmaya
çalıştı. Tabi çok zayiat verdi, 10 tane adam nehirde boğuldu, kimisi yakalandı. Türkiye
devletide beklemiyordu, sadece solcular değil. Devlet "zaten hakim olduk" diye öyle
ayaklanma bilmem ne beklemiyor. Beklese zaten bilmem ne kadar tedbir alırdı. Zaten şu
bakımdan da yanlış yaptı: PKK'yı şişirdi. 84'de PKK zayıf o zaman, en çok 50-100 kişi ile
dolaşıyor. Gazeteler her gün işte PKK canavarları şöyle yapmış, böyle yapmış. Yoksa
PKK'nın propagandasına kalsa, PKK'nın öyle bir propagandası yok ki zaten, milletin haberi
olmazdı. Mesela bir sene sussalar PKK ne kadar ilerlerdi belli değil. Ama onlar çok şey
yaptılar, o şeyi basmada tuttular uçakları gönderdiler. Ve aslında PKK o zaman kendini
yeniledi. Fakat aslında Türkiye solcularından kendini yenilemek isteyenlerden biride Taner.
Taner şu tespiti yapmış: Bu Türkiye solundan hayır gelmez. Tespit doğru ama neticesinde
şuna karar vermiş, "Dağıtmak lazım bunların hepsini". Apo'da öyle diyor ama silahla ve tek
sen olacaksın. Ve Dev-Yol'u dağıttı adam. Ben o zaman onun rakipleriyle görüştüm. Dedim ki
niye buna karşı mücadele etmiyorsunuz. Dediler ki biz tartışıyoruz, öyle şey değiliz. Herifler
iki sene tartıştılar ve adam kalmadı. Taner'de rahatladı, bunlardan kurtuldu. Mesela neyi
tartışıyorlar: "Ahu Tuğba Türkiye'de niye tutuluyor?" . O zaman Ahu Tuğba çok tutuluyor. Bu
konuyu incelemek lazım sosyolojik, psikolojik falan, sol hareket üzerindeki etkisi. Dağda
gezmiş adamlarla, adamın kendisi kurtulmak istiyor. Tabi onlar o zaman Özal ilericidir diye
savunuyorlar. Milli irade. O zaman Avrupa'da dergileri var, "Özal devrimci bir adamdır?
Geleneksel jakoben ve diktatörlük eğilimlerine karşı halkın iradesini temsil ediyor. Zaten
seçimle gelmiş, buna saygı göstermek lazım. Sivil toplum vs." ve 84 yılına kadar böyle
geldik.
80-84 arasında bizim taktiğimiz bütün kanatlarıyla Türkiye solunu birleştirmekti, güç birliği.
Yani sağ, sol, şu, bu, yani birazda faşizme karşı birleşik cephe teorileri, hatta biz
birleşebilirsek burjuvazinin bir kanadınıda çekebiliriz diye. Fakat ne biz, nede başkası faşizme
karşı bir cephe oluşturamadı. Şeyi unuttum, Faşizme Karşı Direniş Cephesi oluşturdular, DevYol ve PKK. PKK o zaman şunu bekliyordu, "zaten Kürdistan'a Çıkarma yapacağım,
Türkiye’den de bir destek olsun". Dev-Yol da "biz dağıldık, cephe kurduk deyip milleti biraz
oyalarız" diye, karşılıklı çıkar. Fakat PKK hadi gidelim deyince Dev-Yol'cular baktı bu iş
ciddi, bu sefer bir bahane uydurup "PKK teröristtir" bilmem ne diyorlar, Taner PKK'dan
birkaç kişide örgütlüyor, herhalde silahlı mücadelede de olmak istemeyen Semir vs. PKK'da
en ciddi bölünme aslında o zaman oluyor. Sadece bir kişi değil bir grup ayrılıyor. Semir o
zaman onların Avrupa sorumlusu. Öbür ... de kamp sorumlusu, zaten MK üyeleri, Apo'nun
eski arkadaşları. Tam bilemiyorum da o muhalefette Apo'nun karısı da vardı.
Direniş Cephesi 83'te dağılıyor. Yavaş yavaş dağılıyor ve etkinliği kalmıyor. Direniş Cephesi
diye birşey kalmıyor. Ama Acil, SVP ve TKEP Direniş Cephesi sürüyor diyor. Yalnız TKEP
bu arada TKP ilede anlaşıyor. TKEP' hem PKK ile Direniş Cephesi yapıyor, hemde TKP ile
Sol Birlik yapıyor. Sonra onlara Direniş Cephesinden atma cezası veriyorlar. Bu TKEP'çiler
PKK'yı terörist bir örgüt olarak görüyorlar "yaptığı eylemlerde devlet baskısı artsın diye"
diyorlar ve PKK çıktığı zaman bir artı Direniş Cephesi örgütlerinden başka kimse desteklemediği gibi, Şam'da toplantı yapıyorlar, bütün Kürt örgütleri artı TKEP artı Kurtuluş artı Irak
KP, Suriye KP, Irak Kürtleri vb. diyorlar ki "Bu ABD emperyalizminin Irak Kürdistan'ını
işgal planı var. Bu plan çerçevesinde, PKK gibi ajan bir örgüte eylem yaptıracak ve Türk
ordusu, fırsat bu fırsattır diyerek Hakkari ve Siirt'e gelecek, oradan da Irak'a girecek. PKK'nın
esas şeyi budur. Bu bir provokasyondur", Kurtuluşta imza atıyor. Bizim Faik’te katılıyor
toplantıya. Ama Türkiye solunun hepsi düşmanlık yaptı. TDKP, TKP-ML dahil kimse
desteklemedi. Bu 86'ya kadar sürdü. Bir de solcular şöyle baktılar "PKK bir iki eylem
yapacak, devlet onları kesecek, bitirecek, ondan sonra iş bitecek. Bir dahada Kürt'ler
ayaklanamayacak".
Şeyi unuttum: TİP, PKK'yı destekledi. TİP: "PKK Ulusal karakterde bir örgüttür" diyor. TKP
düşmanlık yapıyor ama yinede tavlamak için ... Yine TKP'de ustalık var, öyle sadece
düşmanlık değil. Ama şeylerin hepsi düşmanlık yaptı, PKK'da bunlara saldırdı. Birde Semir'i
öldürünce Semir'i çıkartmadan önce ö1dürdü. Bütün Türkiye solu bunları suçladı. "Adam
öldürüyor bunlar şu bu". Biz Semir'in öldürülmesini tasvip etmedik, değişik düşünenleri
öldürmek doğru değil. Ama eğer görüşler tartışılacaksa PKK devrimcidir. Bunun üzerine
PKK ile diğer gruplar arasında Avrupa'da çatışma oldu. Birbirlerinden adam öldürdüler,
mesela Dev-Yol'dan, Dev-Yol'da onlardan, Özgürlük Yolu onlardan, onlar Özgürlük
Yolu’ndan, Peşeng vs. Yani o takımlar.
SORU: Yoldaş, biz destek verdik olay ... yani PKK’yı destekledik, Semir'in öldürülmesini
desteklemedik. TKP (B) içerisinde kanat oldumu yoksa herkes aym fikirdemiydi?
Seven:
Yani PKK'yı destekleme meselesi de şöyle: Hüseyin başta olmak üzere Yakup'ta var, PKK'ya
desteğe fazla sempati duymuyorlar. İkincisi Semir'in öldürülmesinde de biz PKK'nın
cinayetlerini hoş gösteriyoruz, diye eleştirdiler. Hatta onların yazılı eleştirileri var. "PKK
adam öldürüyor, biz iyidir diyoruz" diyorlar. Halbuki biz böyle bir şey söylemedik.
Semir'den sonra Baki diye biri var, PKK MK üyesi. Biz onunla ilgili olarakta "tamam biz
Semir'in öldürülmesine karşı çıkıyoruz ama Baki gibilerinide destelemiyoruz. Kürdistan
dağlarında savaşanla Avrupa'da PKK aleyhine konuşanı bir tutmayız" dedik. O sırada PKK
birkaç adam öldürdü. Hüseyin ve Yakup bu cinayetleri biz teşvik ettik, gibi anlaşıldı. Bize siz
PKK'cılık yapıyorsunuz diyorlar, onlarda öyleydi; Zaten Yakup PKK'lılarla hiç bir zaman iyi
ilişki kuramadı. Buradayken kavga çıkacaktı, onlara kabadayılık yapmış, PKK'da bu dünyada
bizden başka kabadayı yok diye düşünüyor, Lübnan'da zaten ... şey buydu. Hüseyin'de Kürt
olduğu için PKK'dan hiç hoşlanmıyordu zaten, eskiden beri PKK ile aramızı soğuk tutmak
istiyordu. Şimdi o sırada PKK ile öbür gruplar arasındaki kavgada biz tarafsız kaldık
denebilir. Yani düşüncesiz tarafsızlık gibi değil, diplomasideki pozitif tarafsızlık. Biz bunları
barıştırmaya çalıştık, görüştük onlarla fakat adamlar barışmak istemedi. "Bu örgüt ajandır" diyorlardı, bizde ne haliniz varsa görün dedik. PKK "zaten bunlar ajandır" diyor Özal Avrupa'ya
gelmiş bunları çağırmış "PKK'ya şöyle saldıracaksınız, böyle saldıracaksınız" demiş onlarda
onaylamış. Daha doğrusu Sosyalist Enternasyonal toplanmış, Miterand o zaman bir Türk,
birde Kürt solcularından çağırmız, emperyalistlerin çıkarları gereği, "PKK'ya şöyle şöyle
saldıracaksınız" demiş, onların saldırmasının sebebi bu. Onlarda "MİT" diyorlar zaten, ayrıca
eylemleri MİT’in yaptığı, PKK'nın sahiplendiği, öldürülen subayların ilerici olduğu, öldürülen
subayın adının Deniz olduğu, bundan da subayın devrimci olduğu, bu ilerici subayları MİT’in
öldürüp, sonrada PKK öldürdü diye bildiri dağıttığı gibi palavralar. Bunları barıştırmada
başaransız olduk. Bilmiyorum bu neticeyi istiyorlar mıydı? Fakat neticede devrimci değil
adamlar, sınıf olarak aydın maydın ama hepside ağa çocuğu. PKK ise daha gariban çocuğu.
PKK'nın içinde ağa düşmanlığı da var, bilinçli veya bilinçsiz aydın düşmanlığı da var.
Neticede Kürdistan'da ulusal örgütlerini bir cephesi olmadı. Öbürleri gittikçe. hain olmaya
doğru gitti. Ve görevleri, PKK aleyhinde kampanya yürütmek oldu. 84-88'deki dergilerin %
80'i PKK neden kötü bir örgüttür üzerine inşa ettiler, ama tecrit oldular. Ben 86'dan sonra
onları görmedim. Mademki böyle yapıyorlar, o halde yapacak bir şey yok. Zaten tabanları da
büyük ölçüde dağıldı. Onların teorileri şöyleydi: PKK batacak. Batmadan kurtulmak için gelip
Demokratik Cepheye girdi. Demokratik Cephe bunları kovaladığı zaman, batacaktı ki bu sefer
Barzani ile anlaştılar. Barzani ile kavga edince, gene batacaklardı, Eruh'a bir gidelim belki
kurtuluruz dediler. Bu arada daha evvel batıyorlardı, Diyarbakır'da bir kaç kişi ölüm orucuna
girerek belki kurtarırız PKK'yı dediler. Yani adamların bütün teorileri bu. Velhasıl, adamlar
objektif bir devrimcilik değil de, bütün dünyayı PKK'nın neden kötü olduğu üzerine inşa ediyorlar. Onla da bir şey olmadı ilerleyemediler. Ben işi Kürdistan egemen sınıflarının
zayıflığına veriyorum. Kürt ağaları adam olsaydı şimdiye kadar devlet kurarlardı. Çünkü
aşireti var, adamlara silahlanın deyince silahlanıyor. 10 tanesi bir araya gelip beraber
ayaklanalım demiyor.
Bu Arnavutrçu örgütler de 85-88'de çok zayıfladılar. Fakat Alevi Kürtler bir şekilde PKK'ya
ısınmadı ve Avrupa'ya kaçtılar.
SORU: Neden öyle oluyor?
Seven:
Bir, aleviler şiddeti çok seven bir topluluk değil. Mesela aleviler daha fazla ezilmeyi
seviyorlar. Yani onların kahramanları milleti asan kesen değil, kahraman bir şekilde şehit
olan, öldürülen adamdır. PKK ise onlara bir şekilde Sünniliği hatırlatıyor. İkincisi, tesadüf
veya değil, Semir, Ali Çetiner (PKK aleyhinde Almanya'da ifade veren herif), Hüseyin
Yıldırım. Bunların üçü de alevi. Bunların hepsi öyle olunca, bir şekilde hatta daha da ileri
gidip Hayri Durmuş bilmem neyin öldürülmesi de karışık iş gibi senaryoları da var. Neticede
PKK hepsinde yükselmiş aleviler bir şekilde. Baran maranları bilmiyorum. Üçüncüsü,
Kürtlerin hepsi bir millet, ama alevi Kürtler psikolojik olarak kendilerini şafi, Sünni
Kürtlerden çok Türk Alevilere yakın hissediyorlar. Son zamanlarda bu kırılıyor, ama yine de
o tarihi güvensizliğin şeyleri var. 0 yüzden TDKP, DHB vs. tekrar dirildi. Eğer adamlar
siyasetle ilgilenmeseler PKK gidip onlardan bağış isteyecek. Ama ben DHB'liyimn deyince ...
Dikkat ettiyseniz Türkiye'de PKK karşı devrimcidir diyen kimse kalmadı. TKP de demiyor
öyle. Bir tek DHB diyor öyle. DABK'da havaya göre diyor. Belli değil, acaba tabanına ne
diyor. O bir şekilde varlığını sürdürüyor. Dördüncüsü, Avrupa'ya göç ettiler. Mesela
Maraş'taki Kürt Alevilerin yarısı gitmiş gibi. İsviçre, İngiltere, Almanya, Fransa vs. orada şey
yapıyor.
Türkiye solu aslında kendisi demokratikleşme ve toplumun ilerlemesi yönünde bir rol
oynamadı. 84'den itibaren ilk önce aydınlar başlattı. O aydın hareketinin Türkiye solu ile bir
ilişkisi yok. TKP'yi bir yana çıkarırsak. Daha sonra İHD ve öğrenci dernekleri Çıktı. Öğrenci
derneklerini de TKP'ciler kurdu. O zamanda bizimkiler de dediler dernek kurmamak lazım,
solcular şunlar bunlar. Gizli örgütlenme iyidir vs. vs. gibi teoriler. Ama kurunca da gidip ya
ele geçirmek ya dağıtmak, ikisinden biri. Ve Türkiye'de işçi hareketiyle öğrenci hareketi ve
Kürt ulusal hareketi 84'den 88'e kadar yükselme gösterdi. Bu dönemde Türkiye solu
bunlardan çok büyük miktarda örgütlenemedi. Dev-Sol ve TKP aslında daha fazla yararlandı.
Mesela, TDKP 84-88 arasında varımıydı? Eğer varsa da önemsiz. Ne zamanki 88'de
cezaevinden epey adam çıktı, o zaman Türkiye solu öyle bir hareket içine daldı.
Türkiye solu kendini yenileyemedi. Kendini yenileyenler Doğu Perinçek. Doğu Perinğek
cuntanın destekçisi oldu. Sonra 86'da bütün solu birleştirme iddiasıyla çıktı, öyle bir zehaba
katıldı. Herkes dağılmış zaten, cezaevinde bir şey yapamaz, bir parti açarsam herkes gelir diye
düşünüyordu. Tabi bu bizim 74'de yaptığımıza benzer bir şey. Talebi öyle olmadı. Yalçın
Küçük, Doğu Perinçek'i herkes tanıyor, ben devrimciyim, ben toplarım diye düşündü. Gerçi
adam etrafında topladı, ama aldatmacaydı. Herkesin örgütü var. 20 senelik bir. devrimci
hareket tarihi var. Onlar kolay aşılmıyor. Ve neticede bir cephe partisi oluşturulamadı.
KASET 2-A
Seven:
Biz o zaman ikinci kongreyi yaptık ve ikinci kongrede Türkiye devrimci hareketinin önündeki
atılım için bir cephe partisi, ikincisi silahlı mücadele olması gerekir diye kararlaştırdık. Ayrıca
Türkiye solunun hepsiyle diyalog kurmak gerekir, yani kavga falanı kaldırmak gerekir diye. O
sırada Türkiye'de silahlı mücadele savunan yok. Yani teorik olarak savunan var da, pratikte
hepsi, Dev-Sol'da dahil "ya bizim örgütün durumu müsait değil, ya bilmem ne deyip silahlı
mücadeleye karşı çıkıyor" Ben TKP-ML’ cilere sordum, diyor o zaman bizde oportünist MK
vardı. Adamlar aslında silahlı mücadele istemiyor ama başka şeyler söylüyorlar. Türkiye
solunun hepsi buradan çekiliyor. Bu şeyler de geri çekiliyor.
Demokratik Cephe Partisi bence doğru bir yaklaşımdı ama bu partiyi gerçekleştirebilecek bir
kadro olmadığı için gerçekleşmedi. Bunun yerine üç tane parti kuruldu. SP ve HEP ve SBP.
Üçüde kitleleri ciddi olarak örgütleyecek durumda değil. HEP’i bir tarafa bırakırsak kendi
taraftarlarını bile toplayacak durumda değiller. Mesela Doğu Perinçek SP kurduktan sonra
taraftarlarını kaybetti. Halil Berktay vs. gibi TBKP'de legal partisini kurduktan sonra
taraftarlarının bir kısmını kaybetti.
Şimdi Türkiye'de legal demokratik cephe partisine ihtiyaç var. Bunun yerine İnsan Hakları
Derneği İHD herkesin girip çıktığı bir dernek oldu. Ama burada da tam bir cephe anlaşması
olmadığı için o görevi göremedi. İkincisi Dev-Sol'un sekter tavrı oldu. Aslında Dev-Sol akıllı
bir taktik yapsaydı İnsan Haklarını istediği şekilde yönlendirebilirdi. PKK'nın Kürdistan'da
İHD’ yi kullandığı gibi. Tabi Dev-Sol sekter politikasından "küçük olsun benim olsun"
mantığıyla hareket etti. Yani teorik olarak legal cephe partisi bence o zaman da doğruydu
şimdi de doğru. Bunu başaramadık bizim sübjektif durumuzdan dolayıdır. II. Kongre'de
kendimizi yenileyen bazı kararlar aldık. Silahlı mücadele, legal parti. Türkiye demokratik
devriminin Türkiye'ye has olması vs. vs. ve geniş bir ajitasyon-propaganda yaptık.
Tarihimizde Türkiye'de en etkili olduğumuz dönem 86-88 dönemi oldu. Türkiye solunun
nispeten faaliyet göstermediği bir dönemdi. 20-30 vilayette afiş, bildiri, şu bu. Bu, devletin
bizim üzerimize gelmesine sebep oldu ve örgütü terörize etti. Bizim örgüt onu kaldıramadı.
Cezaevine düşen ya yıldı, ya bıraktı, kitlelerde bağ koptu. O kampanyanın üzerine bir şey inşa
edemedik.
Silahlı mücadele konusunda ise şöyle bir iş oldu. Biz silahlı mücadele kararı aldık ama bizim
parti MK’ da dahil inanmıyordu. Ama ben inanmıyorum diyecek kadar cesur değil. bir tane
MK üyemiz vardı. Kongrede seçilmedi Mehmet Yücel adında bir arkadaş. O açıkça söyledi.
Bir de Ramazan diye biri var. MK üyesi değil de. TKP (B)'nin tanınmış simalarından biridir.
O karşı çıktı. Diğerleri destekledi ama Kürdistan'da örgütlenmeye de karşı çıkrandılar. Fakat
aslında ona da inanmıyorlar. Ben inanmıyorum tartışalım diyecekleri cesaretleri yok. Silahlı
mücadele konusunda yarattığımız örgüt çok zaaflı. Zaten bu işin başında yer alanlar
inanmıyor. Ve bu işler böyle olan kadrolarda o zaman onu yansıtıyor. Bir tanesi zaten kaçıyor.
Birisi diktatörlük kuruyor. Nasıl olsa öbürleri gelmez buraya, ben istediğimi yaparım. Birisi
herkesi idare etmeye çalışıyor, neticede ideolojik netlik olmayışı, ikincisi düşman bize
saldırıyor. Düşmanın teorisi, silahlı mücadeleye kalkışanın elini keseceksin ki bir daha
kalkışmasın. 0 zaman bizde kimse yok. Birde biz, Türkiye solundan farklı olarak, bizi
eleştiriyorlar bu meselede. Türkiye solunda, silahlı mücadelede gizlenecek, gizleneceksin
çaktırmadan yapacaksın. Yoksa adamlar seni vurur diye. Açıkça siyasi akım olarak değilde,
oysaki PKK tersini yaptı. PKK benim bildiğim gazetelerinde 80'den evvel, 80 sonrası yakında
biz silahlı mücadeleye başlayacağız diyorlardı. Ve biz gündeme girdik. bir arada mahsuz bizi
şişirdiler. Gazetelerde terörist sınıfını sayarken bizi öne koyma vs. 0 onların bilinçli bir
taktiğiydi. Biz de biliyorduk öyle olduğunu. Ne yapmak istediklerini biliyorduk, bizim de
işimize geliyordu.
Solcular bize çok kızdı o işle ilgili. çünkü 86'dan itibaren yakalanların hangi örgütten
olduğunu söylememeye başladılar. Hele de solcuların reklamı gibi. Ve o yüzden bize bir sürü
"bunlar niye basın toplantısı yapıyorlar, silahlı mücadele bunlar yanlış işler. Böyle yapmayın
vs. gibi belli bir soğukluk oldu. İkincisi, bizden şu bakımdan da tıkanma oldu. Ulan bu bu
silahlı mücadele ... ona da şey yaptılar. Bizim örgüt zaten bu yükü kaldıracak şeyde değildi.
Çok basitti. Mesela bizim Mustafa'yı yakalıyorlar, çok işkence yapıyorlar, polis'te kimseyi
yakalatmıyor, kabul etmiyor sadece kendi görevini, başka yakalananları vs. Onun gözünü
korkutuyorlar, 2-3 yer dolaştırıyorlar. Seni dolaştıra dolaştıra öldürürüz diyorlar, sonra da
askere gönderiyorlar. Adam askere gidiyor. Gidip askerlik yapıyor. Bu bir şeyin işareti. Hem
diyeceksin ki Türkiye'de devrim yapacağım, hem de liderlerden biriyim diyorsun, hemde askere gideceksin. Ben diyorum ki "askere gitme kaçıralım seni", diyor ki "MİT beni yakalar"
yılmış adam. Askerden izne gidiyor seni kaçıralım diyorum, adam yine, kendisi şöyle
anlatıyor: Ben yakalanırım diyor. İşin aslı adam yılmış yani. Mustafa da Allah için bizim
partide en kötü adamlardan biri değil yani. Bir sene askerlik yaptı. Sonra ben Vedat'a dedim
ki git adamı kaçır. Zorla. Adamı zaten Babaeskiye tayin etmişler. Gene de gideyim mi
gitmeyeyim mi diye tereddüt ediyor. Yani ben psikolojisini anlatmak açısından. Polise karşı
tedbir almak lazım da sen devrimci bir örgütsen acaba polis beni nasıl yakalar diye kafanda
değil, sen disiplini nasıl takip edersin.
'Taylan ise, o da benzer bir durum içinde Yunanistan'a geliyor. Bir tane adamdan polis diye
şüpheleniyor. Gerçi beni Yunanistan'a getiriyor ama yine de polis olabilir. O da aslında askere
gitmek istiyor. Bizimkiler zorluyor gitmemesi için. Yani Türkiye solunun o genel bizim
üzerimizdeki etkisi onlarda da vardı. Örgüt geçmişi dolayısıyla da devrimci bir örgüt olmaya
şey değildi. Aslında onların istediği şöyle bir örgüt olarak 10 Eylül mü? Onlar gibi proletarya
aslında çok iyi silahlı mücadele verir, ayaklanır. Öyle tek tek kişisel terörle olacak iş değil.
İkincisi, Kürt mürt ulusal devlet, ne olacak ulusal devlet kurarsa. Böyle daha iyi vs. yani
bunun gibi. Sırrı Öztürk gibi proletarya bir gün masaya vuracak ve o güne kadar da örgütü
yakalatmamak lazım. Öyle Örgütlenme istiyorlar. Sanıyorum şimdi de ona doğru giderler.
Dünyaları o. oysaki Türkiye'de öyle bir devrimci örgüt lazım ki, bırak onun gibi. bir çok
devrimci olacak silahlı mücadeleden yıkılamayacak vs. İkincisi, birde Türkiye toplumunu
tahlil edecek ve Türkiye toplumunun yenilenmesine öncülük edecek. Şimdi Stalin'le uğraştın
mı 30 örgüte düşman olursun. Oysa Stalin iyidir dedin mi yani biz hepimiz devrimciyiz,
dostuz gelin çay-kahve içelim vs. daha şey bir hava olur.
Bizim II. Kongremiz de birçok yenilikçi mesela, Alevilik meselesi var. Kürt meselesinde bir
sürü Şey yaklaşımlar var vs. İleri yaklaşımlara rağmen bunları hayata geçiremedik. Legalite
de ise, bizim legal bir lideriniz yok. Legal liderimiz olmayınca taşıma suyuyla değirmen
dönmez. Biz Arif'i gönderdik Türkiye'ye. Arif zaten burada polis kokusu var dedin mi zaten
saklanıyor. Oysa ki legalite de çalışmak için şu lazım: Ben kurbanlık koyun. Her gün polis
gelip beni yakalayacak. Benim TKP (B)'li olduğunu biliyor gelip beni yakalayacak. Ben buna
rağmen çalışacağım. Mesela Yalçın Küçük onu yaptı. Tamam onun şöhretli olması, doçent
olması baskıyı azaltıyor. Mesela bizim legal dergideki adamların bizim adamlar olduğunu ben
de biliyorum, MİT'de biliyor, it’te biliyor. Oradaki arkadaşları, her gün alıp döverler. Ya da
PKK'cılar, Özgür Halk'a koyulan her adam şunu biliyor: Gelecek lan sen PKK'cısın diyecek.
Bunu göze olmadan mı? Adam şunu diyecek. Benim gizli örgütle vs işim yok. Tamam böyle
görüşlerim vardır. Sempatim de vardır. Ama gizli örgütten değilim. Bu psikolojide olmadın
mı zaten iş yapamaz. Bir de meşru, hırsız gibi değil. Türkiye devrimcileri kendilerini hırsız
gibi görüyorlar. Bir yere giderken devrimci olduğunun ortaya çıkarsa kötü olur. Halbuki öyle
değil. Legalite de çalışmak şerefli bir iş. Biz bunu yapamadık. Gençlik içinde o atılımızın
ifadesi oldu. Biz gençlik içinde 86-88'de ilerleyen hareketlerden biri olduk. Hiç değilse
İstanbulda. Başka yerlerde ...
Ama o gençliği toplayan da eski kadrolar. Dolayısıyla radikal bir kopuştan çok tedbiri-geçiş.
İkincisi 80-86'da başka örgütlerin göreli olarak düştüğü kötü durum bizim kendimizi daha bir
olumlu görmeye götürdü. Herifler bölünüyor, dağılıyor, birbiriyle kavga ediyor, birbirine
küfür etmiş, itirafçı olmuş, bir sürü işler olmuş. Bizim göreli olarak biraz bize fazla
saldırılmamasından, biraz başka sebeplerden, o bize kendini beğenmeyi getirdi.
Bu şartlar altında III. Kongreye gittik. Bu sırada da dünya değişti. Sosyalist ülkelerde
değişiklikler oldu. Bu sefer bizim o zamana kadar tartıştığımız gündemin hepsi değişti.
Adamlar gündemi değiştirdi. Biz değiştirmedik ama adamlar değiştirdi. Seyit diyordu, biz
Yahudilere şöyle yapacağız böyle söyleyeceğiz diyoruz. Sovyetler uçakla binlerce Yahudi
gönderiyor. Ne yapacağız diyor. Yapacak bir şey yok. Değiştiremezsin ki diyor.
Şimdi bizim de gündemimize bunu getirdi. Gerçi bizde söyle bir yenilenme var. Bir, şeyi
reddettik. Biz Marksistsiz öbürler de hainder, onlarla konuşulmaz. Bunu bunu 80'den beri
reddettik. Her örgütle diyalog kurmaya çalıştık, başarılı, başarısız. Ve bunlar keriz biz çok
iyiyiz öyle de değil. Farklı görüşteler, ilericidir diyalog kurmak gereklidir dedik ki 88'de
Avrupa'da az çok olmuştu. Türkiye'de baskıdan dolayı biraz şey olmuştu, Dev-Sol dışında
fazla olmadı. İkincisi, Türkiye'de demokratik devrim olması lazım. Öyle sosyalist devrim
falan değil. Bu demokratik devrimin yerli bir devrim olması lazım Yani kara kaplı kitapta
yazıyor bir feodalizm var bir de demokratik devrim olacak değil, Türkiye'de ne sorun var.
Kürt sorunu halledilmeden demokrasi olmaz, alevi sorunu halledilmeden demokrasi olmaz,
devletin ceberrutar halledilmeden demokrasi olmaz. Yerli ayaklar olmalı. Biz alevi
örgütlenmesi yapalım diyoruz, bizim partinin yarısı Alevi. Yapmıyor adamlar. Şöyle bir iş
var. Belli ki bizim arkadaşlar öncü değil. Topluma öncü değil ki. Korkuyorlar. Nitekim
aleviler başka adamlara veriyorlar. Şimdi alevi örgütü var içlerinde solcular yok. Solcular
onlara küfreden bir sene, sonra gider onların örgütlerinde çalışırlar. Bir kaç tane adam
tırtıklamak için. Şimdi bizim sendika politikamız ne bizim? İşçi sınıfı Türk-İş’te zorla da olsa
gidelim çalışalım orada. Türkiye solu o zaman bağımsız sendika, yaşasın DİSK diyordu o
zaman. Şimdi bizim arkadaşların Türk-İş'e gidelim demesi yetmiyor. Bir tane adam olacak
Türkiye'de tanınacak Şemsi Denizer gibi. DKP'lidir iyi sendikacıdır. Böyle adam olmadığı
müddetçe bizim iyi sendikal politikamız var. Ama mızmız biz, belli değil. Türkiye'de 12
Eylül'den önce de tanınan işçi arkadaşlar vardı gönderdik onları. Fakat adamlar gitmiş ya
Türkiye değişmiş öncülük yapamıyorlar, ya kişisel dertleri altında eziliyorlar ya inanmıyorlar.
Avrupa'ya kaçmak istiyorlar aslında ama söylemiyorlar. Başarılı olamadık. Yoksa o i1k
grevlerle çok ilişki kurduk. Laspektim-İş, Netaş grevi vs vs. Yani işçiler de geliyor böyle ama
adamların öncülük yapacak şeyi yok, arkasına bakmıyor acaba polis geliyorum diye. Sendikal
politika da da ayni. Sen öyle bir sendikal politika güdeceksin ki benim hiçbir numaram yok
ben bu işçilerin lideriyim, devrimciyim ben, Kürtleri de savunuyorum ne var bunda 2-3 ay
yatar çıkarım. Bu psikolojide bir kadro helen de yaratabilmiş değiliz yani. Böyle psikoloji olmadığı müddetçe bizim kitleleri örgütleyebilmeniz değildi . Zaten adamlar kaçtı sonunda.
Süleyman Avrupa'ya gitti. Veli gariban bilmiyorum nerede.
Aslında yenilenme olması lazım. İkincisi, şöyle bir tahminim de var. Türkiye işçi sınıfı şimdi
çok daha iyi eğitilmiş 80'den 90'da. Yani diyelim 80 öncesinde ilkokul mezunları veya
okuma-yazmayı evde öğrenmişler çoğunluksa da bugün biraz daha iyi eğitim görmüş. Bizim
arkadaşlar da o işçi sınıfını temsil ediyor, onların geri kesimini temsil ediyorlar. Yani ilk
okuldan ayrılma bilmem ne. Bunların öncülük etmeside biraz kolay değil yani. Tam
bilemiyorum ama tahminim öyle. Bilmiyorum fabrikalar da ne kadar şeyler. Ve neticede biz
aldığımız kararları, Türk-İş’te çalışmayı zaten tartışmaya gerek yok. Şimdi de doğru. Alevilik
meselesi zaten doğruydu. Ama biz bunları hayata geçiremedik.
Hayat onları hayata geçirdi, o zaman da bize bir şey kalmadı.
Öbür solcular ise, ah bir MHP güçlense ve birkaç mahalleyi tutsa gitsek o mahalleleri
kurtarsak ama o da olmuyor yani. Adamlar bir şekilde gerici bir özlem içerisinde. Türkiye
değişmiş onlar hala Almanya'da gidip MHP gecesini protesto ediyorlar. Özal'ı protesto
etmiyorlar, bakanlar geliyor protesto etmiyorlar. MHP bir gece yaptı mı hepsi gidiyor bıçak
bilmem ne herifler "kardeşim biz sizinle kavga etmek istemiyoruz" diyorlar. Bizim arkadaşlar
faşistlerle ortak eylem yaptı. Saygı duyuyoruz biz solculara diyorlar adamlar. Hepimiz
yabancıyız, yabancılar yasasına karşı beraber eylem yapalım diyorlar. Solcular geliyor biz
bunları döveceğiz diyorlar. Ortacı adamlar var. Siz ülkücüsünüz listede sizin adınız olmasın
diyorlar. Onlarda tamam bizim adımız olmasın diyorlar. Ben üniversitelerde de öyle olduğunu
tahmin ediyorum. Şimdi Dev-Sol ne yapıp yapıp faşist diye ya birilerini yada faşistleri
dövmek ve böyle yani bildiği metot o. Yani adam böyle bir düşman istiyor. Düşman olacak
ki, millete gidecek yine öyle örgütlenecek.
Din meselesinde bizim yaklaşımımız oldu. İslamcılık bizim düşmanımız değil ilerici yanları
olabilir vs. Mesela, dört senedir İslamcılar bize saldırmadı. Sadece bizi kastetmiyorum yani
solculara. Solcular, ulan bu İslamcılar faşisttir nasıl etsek de bunları dövsek diye uğraştılar.
İstanbul üniversitesinde döveceklerdi. Herifler tutup kahrolsun Saddam, yaşasın Kürdistan vb
diyor. Şöyle bir sol var Türkiye'de muhafazakar. Muhafazakar ve istiyor ki yine MHP çıksın,
gene Kemalizm olsun, kendileri de eski bildiği gibi ... Ya da şöyle olsun; Türk-İş’te çok
satılık sendikacılar var, ondan sonra birkaç işçiyi DİSK’E toplasınlar. 0 da olmuyor. Tamam
Şevket Yılmaz satılık ama grev yaptırıyor bilmem ne. Biz tartıştık, 89 eylemi sendikacılara
rağmen oldu. Sendikacılar istemiyorlar. Halbuki çok belli adamların kendileri grev olsun
istiyorlar. Grev olmasın deseler herifleri durdururlar. Nitekim şimdi olmadı. Grevler hareketi
biraz yavaşlatıyor. İkincisi işçilerin eylemlerine bakıyorsun çok devrimci değil. Adam sakal
bırakıyor, viziteye çıkıyor. Bu sadece puşt sendikacıların kandırması değil ki. Adamların
psikolojisi öyle yoksa diyelim ki isçilerin % 80'i polise saldıralım dese, yüz sendikacı değil,
Allah gelse yine durduramaz. Nitekim Zonguldak'takiler yürüdü. Niye sarı sendikacılar onları
durduramadı. Adam istediği zamana kadar yürüttü onları. Türkiye solcularının böyle bir
muhafazakarlığı var. Kürtler de öyle. Kürtler hala '80 öncesine dönülecek diye bekliyorlar.
PKK zayıflayacak biz de gidip bizim aşireti toplayacağız. Halbuki ne aşiret kalmış, ne adam
gitse toplayabilir. Şimdi bu Türkiye solu için çok büyük bir problem yani. Adam yeni değişen
Türkiye toplumuyla değil, '80 öncesiyle uğraşıyor. Ona geri dönmek istiyor. Aslında Demirel
ve İnönü de ona dönmek istiyor . Ecevit başka bir şey istiyor . Demirel ençok onu istiyor ama
toplum değişmiş. Değişen bir toplumda işin zor. Bizim '86'dan hatta '80'den beri bazı
düşüncelerimiz vardı bunlar hayata geçmiyor. Kadrolar hayata geçiremiyor . Ya inanmıyor,
ya inanmak istemiyor. Şimdi diyelim, bizim arkadaşlardan SHB'de mücadele edenlerden eğer
Savaş kavrayıp inanmasaydı eylem başarılı olmazdı. Öbür arkadaşlar da taktik, polis bunların
hepsi hikaye. Eğer kendileri kararlı ve inançlı olsaydı belki gene başarısız olabilirlerdi ama.
Şimdi DKP ile beraber davranan arkadaşlar için de de öyle. Adam ya yeni çizgiye inanmıyor,
ya aslında kabul etmek istemiyor ama eskiden olduğu gibi cesaret göstermiyor. Bütün
demokrasi tartışmalarına rağmen karşı çıkamıyor, yahut da kavramıyor vs. Halen bizim
yenilendiğimize dair Türkiye halkları açısından hiç bir belirti yok. Savaş'ın eylemi bir
yenilenmedir. Eskiden bir kopuştu. TKP (B)'liler eski taktiği sürdürüyorlar. Her ne kadar
silahlı örgütse de çoğu evde yakalanmış. O geleneği bir şekilde sürdürüyor. Biz onu yırtmak
istedik yani. Ama çok zayıf bir şey var.
Legalite konusunda da henüz yenilendiğimize dair bir işaret yok. Dedik ki, halk açısından biz
dergilerden bir dergiyiz.
SORU: ...
Seven: Yani TKP (B) bölündü devrimciler hep bizim DKP tarafında kaldı da hainlerin
hepsi orada kaldı değil ki. Ne kadar tartışıldıysa da bir sürü yan tartışılamadı. Biz sadece
kendi tarihimizden değil, Türkiye devrimci hareketinin tarihinden belli bir kopuş göstermemiz
lazım. Olumlu yanlarına, devrimciliğine sahip çıkmamız lazım. Muhafazakarlık hatta gericilik
diyebileceğimiz şeylerden kopamazsak ... Bunun çok ciddi yanları var Ruhi Su devrimcidir
dinlenmesi lazım. Millet dinlemiyor. Ya da jandarma biz türküsünü herkesin sevmesi lazım
mış. Bütün o altüstlüğe rağmen, ya da Kemalizm meselsi. 25 senelik bir serüven geçirmiş
Türkiye solu, bir sürü isyan olmuş, yine Mustafa Kemal'in ilericiliğine saygılıyız ve şeriat
devletine karşıyız, irticaya karşıyız görüşleri gene ....... 'nin cenazesini protesto etmek için
TİP'liler olarak katıldık. Muammer Aksoy'un cenazesine yine aynı şekilde. Bütün o renkli 25
seneye rağmen gene o şeyler var. Alevi halk belki sempati duyuyordur. Ama ülkenin
çoğunluğu Sünni ise bu adamlarla diyalog kuracaksak bu adamları ciddiye almamız gerekir:
Şimdi Türkiye Devrimci Hareketi Kürtleri bir yana çıkar, camiye gitmiş, Müslümanlık
yapmış, imamlar tip öğrencisi olup, ilahiyat okuyup asla gelen adam yok ve sol onu kabul
ediyor, bir adam imam hatibe veya ilahiyete gitti mi o adam kaybedilmiştir. Oysaki biz sınıf
tahlili yapıyoruz, diyoruz ki siz işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gericilerin vs ve herkes bilir
ki imam hatip okullarına garibanlar gider, zengin adam gitmez yani. Mesela Boğaziçi
Üniversitesinde solcuların olması normal karşılıyoruz. Her zaman vardır. Buna karşılık
İlahiyattan yok. Yeri öyleki Boğaziçi Üniversitesi Türkiye'nin burjuvazisine değil tekelci
sermayeye adam yetiştiriyor. Mesela TÜSİAT yöneticileri içinde Boğaziçi mezunları yarı
yarıyadır. Şimdi o solcu olabileceğini normal karşılıyor. İlahiyatta mesela kimse hala denemiş
değil. ilahiye fakültesini gideyim bakalım ne film çeviriyorlar diye düşünen yok. O tutuculuğu
aşamadığımız müddetçe ... Ben şuna inanıyorum: Eğer biz İstanbul Üniversitesi yerine 2 arkadaşla gidecen ilahiyata gideceksin. İnanıyorum orada daha çok iş yapılır. Çünkü İstanbul
Üniversitesine gidecen on beş tane solcu grup var. Tek tek hepsiyle uğraşacan anlatacak.
Adanı diyecek ki ben seni niye tutayım. Sen diyeceksin ki, TKP-ML şöyle kötü, DHB böyle
kötü, öbürü şöyle. Yani bir katoloğ çıkaracaksın. Öbür tarafa gidip kardeşim ben solcuyum,
görüşüm de şu diyeceksin. Bir çok konuda öyle.
Mesela, köylülük: '84'de dedik ki ziraat odalarına gidip çalışalım. Gidip bir bakalım ya.
Yakup, orası toprak kapitalistlerinin yeri dedi. Dedim, sen gittin mi, nereden biliyorsun toprak
kapitalistlerinin olduğunu? Diyor AP'liler var orada diyor. Olsun AP'liler dedim. Dedi ki,
ihbar ederler. Dedim kaç kişi yakalandı onların ihbarıyla. Bir de ben yakalanayım onların
ihbarıyla.
KASET 2-B
Seven:
... ... en azından ne filim çeviriyorlar görürsün. Enezinden bir adam kandırırsın. İstanbul’da
İHD’ ye gitsen orada da aynı takım var. Daha zor belki kıyafeti ve tipi örgütünü belli eden
adamlarla dolu. Şimdi bu muhafazakarlığı yenemezsek, Türkiye solu olarak başarılı olamayız.
Bir de derenin suyu görünmü, bitiyor. Eskiden bu böyle belliydi de dünyada değişme
olmadığı için belki görünmüyordu. Şimdi dünyada öyle büyük değişiklikler olmuş ku, bir tek
solcular "bizi ilgilendirmez" diyor. Mustafa "Sovyetler Birliğinde olan değişiklikler bizi
enterese etmez, bizi etkilemez diyor" Mesela, Tanzanya'da Topo'da birisi diyebilir ki,
sosyalist ülkelerde olanlar bizi enterese etmez diyebilir. Bulgarlar gelmiş Azerbeycanla birlik
mi olacak. Türkiye hepsiyle tek tek ticaret yapıyor, geliyorlar adamlar konferanslar yapıyorlar. Sen diyebilirimsin beni enterese etmez. Arnavutlar, zaten Türkiye'de Arnavut çok,
geliyorlar gidiyorlar adamlar. Ya biz bu yeniliğe uyacağız ya da yenileceğiz. Türkiye solu
hala bu sorunu . . . . . Dev-Sol'da da var. Berlin Duvarı'nın yıkılması bizi enterese etmez
diyorlar. Bizi E1 Salvador'lular ilgilendirir diyor. Bilmiyorum bizim arkadşların dünyası ne
kadar ilgili bu sorunlarla.
Yani onların bir kapalı dairesi var dolaşıyor burada. O kapalı daire içerisinde nispeten başarılı
da gözüktük. Ama toplumdan tecrit olmuş insanlarız. Şimdi İstanbul’da bu hafta kaç bin kişi
yürüdü bilmiyarum. Onbinlerce işçi yürüyor. Solcular diyor ki 500 kişi yürüdük. Hadi diyelim
500, 5 bin olsun. Şimdi İstanbul’da beş bin kişiyi yürütmek 8 milyondan. Şimdi Beyoğlu’nda
biri bağırsa herhangi bir konuda, etrafına en az 500 kişi toplar. Yarni biz özel olarak bizim
tarihinmizden, genel olarak Türkiye devrirmci hareketinin tarihinden kopamazsak ne kadar
başarırız bilemiyorum. Öbür solcular kopmamakta ısrarlı hala. Değirmen taşı gibi dönerek ...
Bu arada TKP kendini yeniledi. Onlar kendini yeniledi, ama yenilenmesi Şöyle: Geçmişi
eleştirici bir gözle değil. Sovyetler Birliğinde yenilenme oldu, bizde yenilenelim dedi.
Eskiden hiç olmasa inancı vardı. Şimdi o da yak. Sovyetler Birliği bizi kurtaracak. O imanını
da sarstı milletin. Ve dağılmaya yüz tuttu. Öyle de bir yenilenme. Şimdi biz de böyle
düşünürsek, bu Gorbaçov vaya başka bir Gorbaçov başarılı bir sosyalizm kurar, biz de
pastadan payımızı alırız. Ama böyle bir Gorbaçov yok. Ayrıca başarılı olacağına dair şey de
yok. Zor birşey, ama yok.
SORU: '89 değişimlerini saymazsak, 86'da alınan kararlar ve 86'da da bu gibi olaylar
yaşanda.. Yani bence atılımların 86'da olması gerekiyordu. TKP (B)-DKP bölünmesi veya
kadroların ihracı '86'da başlaması gerekmiyormuydu? Yani, kongreden çıkmışın, kongrede
yeni kararlar almışın ...
Seven:
Şöyle bir durum var. Birincisi, adamlar alınan kararlara karşı çıkmıyor. Tamam yaparız
diyorlar. Ama pasif direnişler oluyor. İkincisi, birde kadrolarda, 89' da bölünme ne kadar şey
oldu. '86'da çok daha kimse ilgilenmedi. Mesela, biri çıkıp diyor ki silahlı mücadele yanlış.
Ama kimse onu desteklemiyor.
SORUN: '86'dan sonra yaşanan pratik var. Kararlar var. Sene '87-88 olmuş görülüyor ki
alınan kararlar uygulanmamış. Bunun acil önlem alınması yok mu? Mesela konferans vardı
burada bir önlem alınmadı.
Seven:
'88'da zaten tartışmalarda bölünme oldu. Ve ondan sonra kongre da tartışalım öyle halledelim
bu işi dedik. Şu meydana çıktı. Aslında '88'de o MK böyle bir, değişiklik istemiyordu.
Nitekim kongre'de 7'si yani MK'nın çoğunluğu taraf tutmadı aslında. Onların çoğu bırakmış
zaten. Yani '86'da mı bölünme olması lazımdı diyorsun?
* Mantıklı olarak '86'da olması lazım Ya da en yakın konferansta bu işlerin bitmesi
gerekiyordu. Zaten '86 kararları, geri olunduğu için almış. Yani daha önceki durumun geri
olduğu kavrar ım, Kürt meselesi, alevi meselesi, din meselesi ...
Seven:
Kararları alırken kimse ben yapmıyorum demiyor ki.
* Ama bu önümüzdeki dönemde de olabilir.
Seven:
Olabilir zaten. Olabilir degil var zaten.
SORU: Merkez derki biz bunu yapacağız, yapmaz. Bunun temelleri ne?
Seven: Süreç içerisinde gelişen mücadeleye giriyorsun dökülenleri bir tarafa bırakıp,
direnişçiliği ve mücadeleciliği sürdürenlerle yürümek. Başka bir şey yok. Gerçi biz mesela,
SGß yönetimi seçtik. '89'da. Adamlar belli bir performans gösterdi. O performansa göre
değerlerdirmek gerekir. Nasıl göstermişler belli, orda da. Bir de bence daha başka bir problem
var. Onun ötesinde dünya çapında çok büyük altüstlük olmuş. Bir sürü insan inancını
kaybetmiş. Çünkü 1917 devriminden sonra en önemli olaylar olmuş . Çok büyük altüstlük
olmuş ve bu altüstlüğün insanlarda bıraktığı etki var. Mesela muhafazakar olan eski işine
devam ediyor, adah da muhafazakar oluyor. Aman saparsam cehenneme giderim, gittiğimiz
yoldan gidelim diyor. Bizim arkadaşlarda da "bu Sovyetler Birliğinde de sosyalizm olmamış,
zaten olmaz deyip". Belki böyle açık ve cesur söylemiyordur, ama içinden böyle geçiriyor.
Çok başarılı bir dönem yok bizim açımızdan. Hemen bir sihirli şey bulup başarılı
olamayacağız. Eğer sinirlerimiz sağlam olmazsa çok kolay başarılı olamayız. Mesela, Türkiye
de devrimci hareket çok kısa bir zamanda üstündeki ölü toprağını atıp, kitlelerle çok kısa bir
zamanda, mesele ben '86'da fok daha iyimserdim. İşçi hareketi yükseliyor, öğrenci, aydın,
Kürt hareketi büyük bir yükselme dönemi. Mesela bugün öğrenci hareketi '86'dan zayıf değil
mi? Hatta eskiden işçi sınıfının sola yakınlığı daha şey. '86'da bir sürü sendikada sola
yaklaşma var. Şimdi patrona düşmanlık artmış yada Özal'a. Mesela sosyalizme yaklaş var mı?
* Sosyalizme değil de belki sosyal demokratlara yakınlık var
Seven:
Bizim sabırlı politika gütmemiz lazım, kendimizi yenilenmemiz lazım. onun dışında
bilemiyorum öbür arkadaşlar, ne düşünüyorlar. II. Kongrede bölünme olması lazım. Benim
hatırladığım kadarıyla 88-89'da bizde niye bölündü diye üzülenler çok fazlaydı. Yani iyi ki
bölünme oldu değil, niye bölündük. Demek ki biz 88-89'daki bölünmede zorluk çektiysek
anlatmada, 86'da işlerimiz ne kadar iyi gidiyor. Herkes dağılmış biz kongre yapıyoruz, nasıl
anlatabilirdik. Biz 91 senesinin Temmuz'unda geçmişi değerlendirmeniz çok rahat. Ne
olduğunu görüyoruz. Ama 86'da Türkiye'de sol ben vara.m demezken, biz 40 kişi ile kongre
yapıyoruz. Ve bunların yarısı memleketten gelmiş. O delegeler, kardeşim biz çok başarısızız,
bildiğiniz gibi değil demediği gibi; ne oluyor burada garip bir filim dönüyor gibi geliyor
onlara. Kaldı ki, 89'da mesele bildiğim kadarıyla bizim arkadaşlardan çok küçük bir azınlık
diyor niye biz bölünmedik. O da kongreyi gördüğü zaman böyle diyor. Kongreye gelene
kadar niye bölündük, bizim işler iyi gidiyordu diyorlar. Kongrede gördüler, SGB' liler falan,
baktı o da daha çok Avrupa'dan gelenler bölünelim diyor. Çoşkun gibi falan.
* Militan tartışmalarında bölünme göründü. anlamamak güç değildi ki
Seven
İstemiyor ama adam.
Seven:
Zaten bizim arkadaşlar da ondan etkilendi ve ortada olanların bir kısmı da bölünme niye oldu
diye kızdı. İşin aslı, nasıl olmalıydı. İşin aslı 86 da bizim partinin tabanından bir muhalefet
olmalıydı.
Şimdiye kadar ki yönetim iyi değildi, biz değiştirmek istiyoruz demeliydiler. Merkez de
muhalefet olur mu?
Tabandan muhalefet gelmeliydi. Ama bizde 86 bırak muhalefet etmeyi konuşmuyorlar bile.
* Tabanın tavanla ilişkisi yok, anladığım o.
Seven:
Pasif bir taban.
* Kaç gün oluyor bu olay?
Seven
15 gün.
* 15 günde, II. Kongre yöneticileri üç aşağı beş yukarı III. Kongredeki yöneticiler. 15 günde
Taflan’ı anlamamışsa adam ...
Seven:
0 yüzden ben de şöyle düşünüyorum: 86'da değil 81'de bölünme olabilirdi diye düşünüyorum.
Hüseyin, Teysir tasfiye edilirdi. Ama kimle yapacaksın, nasıl yapacaksın, nasıl anlatacan.
Şimdi senin açından 84'de PKK eyleme başladığında desteklememek olurmu yahu? Ama
Türkiye'deki örgütlerin çoğu Marksizm-Leninizm diyor, adamlar o zaman 80 tane teori
yapıyor desteklenmek için. Bilseler adamlar yaparmı bunu yahu? Tarihe dönüp bakarken
eleştirici bakmak lazım. Fakat senin geldiğin yerden bakarak, neticeleri de öğrenmiş olarak
geçmişi değiştirmeye çalışmak biraz şey.
Özetle, bizim partide, parti tabanından gelen güçlü bir muhalefet vardı da bastırılmış değiş
yani. Parti tabanı zaten cleğiğ3iklik istemiyor. İşin doğrusu 80'e kadar bizim parti devrimci
bir öncü dec3il, bütün ihtimalle M. Çulhaoğlu, 10 Eylül gibi bir eğilim olmak istiyor. Şimdi
Metin Çulhaoğlu kendini çok başarılı görüyordur. Dergisi çıkıyor. Ben okudum çok güzel
yazılar vardı 87'de. Yani adamın toplumu değiştirme, öncülük yapma diye bir derdi yok.
Kaldı ki sadece bizim parti de değil, Türkiye devrimci hareketinde tabandan gelip yenilenme
isteği, TKP'dende gelmemiş. TKP'nin kırdığı ceviz bini geçti, Haydar Kutlu yenilenme yaptı.
Öbürleri çıka çıka şunu söylüyor, Laz İsmail daha iyiydi. Eskiden şöyle tahliller vardı:
Örgütün merkezi oportünist tabanı temiz. 0 biraz zor iş. Merkez nasılsa biraz da kendine
benzer taban yetiştirir. Bende geriye dönüp baktığımda, çok önceden bunlardan kopmak,
bırak partiyi bölmeyi, böyle adamlarla bir ara da kalmış olmayı, komünizmde değil. Daha
sonra bu insanlarla bir arada bulunmayı kendime şey görüyorum. Yani kişi olarak, bırak
devrimcilik, komünistlik, kişiliksiz insanlar. Mesele, karnını doyurmak için siyaset yapıyorlar.
Burada gördüm. Tek onlar da değil. Adam karnını doyurmak için siyaset yapıyor. Bana bu
çok ayıp bir şey geliyor. Karnını doyuracaksan ne lüzum var siyasete, git başka işler yap.
Ama şöyle de düşüneceksin: Faşist bir diktatörlük var ve ... Ben 88'de Peşeng'ci biriyle tartıştım. Siz faşizm yakında yıkılmayacak ajitasyonu yapıyorsunuz dedi. Evet dedim. 10 Seneye
kadar adamda kararlılık mı kalır kaçar adam diyor. Düşün sen. 82'de faşizm çok yakında
yıkılmayacak. Bunu görmek için çok şey bilmeye gerek yok. 80'den evvel palavra .............0
hiç öyle palavra dinlemez insanlar o havada.
Bir de sen tarihten kopamıyorsun. Tarih seni yakalıyor. TKP bölünmesinden sonra da bizimle
beraber tavır takınanlar, gönlü bizimle ama vucudu bizimle mi. veya beyni bizimle mi çok
belli değil yani. Bir de biz Stalinizmi aşmaya kalkmakla daha da büyük bir riskin içine girdik.
Türkiye solunun hepsiyle, Türkiye solunun doğru kabul ettiği şeyleri tartışıyoruz. Mesele,
Türkiye solu şunu gerçek kabul ediyor. Kendi partileri diktatörlük kuracak, öbür partiler .....
Marksizm budur zaten. Mesela, Al:i ile tartı3ıyoruz, TKP-ML'ci. Biz Suruye'yi işgal edeceğiz
diyor. Adam ciddi söylüyor. Adam şunu düşünüyor. Kendisinin becerisi ve beyni, Suriye
Muhaberatında bir çavuştan daha fazla ileri olmadığını düşünmüyor. Suriye bölgeyi işgal
ediyor. Türkiye gibi güçlü bir devleti bölmek için bir örgütü destekliyor ve neredeyse bölecek.
Irak'taki bütün muhalefeti toplamış, Suriye'ci olmuşlar. Filistinliklerin yarısını bölmüş,
Lübnan’ı kapıyor adam, kendisi buraya gelmiş Suriye'yi işgal edecekmiş. Ne diyeceksin
adama. Ve Çekoslovakya olaylarında çok eleştiriyor, sosyal emperyalizm diye. Kendi işgali
ise çok haklı.
Dolayısıyla bizim kopuşumuz çok şey. Bir yandan gerçekçi olmamız lazım, ne yaptığımızın
farkında olarak. Çok yakında olağanüstü başarılı olamayacağız. Ama dediklerimizi de
yapmazsak zaten başarılı olamayız. Bu örgütler nereye kadar gider bilemiyorum. Dünyada
böyle örgütler kalmadı, çok az ülkeler hariç.
Mesela, Arap aleminde böyle örgüt kalmadı. Gerçi_ eskiden de yoktu. Ben Kürt' lerle
tartıştım dedim bizim ülkede çok Arnavutçu örgüt var. 2,5 milyonluk bir millet biz ne
arkasından gideceğiz ya diyor. Gidersek de doğru düzgün bir devletin arkasından gideriz,
Kürt milletinin şanı var diyor. TDKP' liler Ramiz Ali'nin kongre kitabını satıyor. Adam, ben
bu görüşleri benimsemiyorum diyor, reddediyor.
Bizim tarihimizden kopmamız ve bunun üzerine devrimci yenilenme yapmamız belli ki bir
süreç işi. PKK tam Stalinist bir örgüt olur diye çekiniyordum. O zaman da şu tehlikeyi
görüyordum ben, 86'da ama halkın % 20'si destekler, kahramanımız diye % 80'ide karşı olur,
devlette kuramaz, ama 88'de onu aşmaya çalıştı. Zaten kendiside söylüyor ... yapacaklardı
bizi, biz gelmeyiz öyle. Toplumun ğ 20-30'u çok seviyor kahramanımız falan ğ 70'terı hiç
destek alamıyor. Bunlar 88'de onu aştı. 88'e kadar şehirler tükaye. Mesela öğrenci
eylemleriyle ilgili PKK ne yazdı biliyormuşsun? 85-86'da "PKK eylemlerini gölgelemek için
çıkarılmış hareketler" 88'e kadar böyle. 88'de bir açıldı, o açılış onun yolunu da genişletti.
Tekrar geri fitlese takmış.
SORU: PKK Cuntanın geleceğini tespit etti ve geri çekilme taktiği güttü. Bunun doğruluğunu
soracaktım. Kürdistan’ın durumuna göre doğruluğunu soracaktım. PKK'nın yayınlarında,
82'ye kadar silahlı mücadele başlatmasak bile buna paralel silahlı. Propağanda ekiplerini
ülkeye soktu. 11-12 yllık cezaevinde yatanlara. gösteriyorlardı.
Seven:
Benim bildiğim kadarıyla 81-82'de adamları buraya getirdiler. PKK'nın taktiği 79-80'de
çekebildiği adamı buraya çekebilmek. Buda doğru bir taktik. Bence doğruluğu değil, zaten
doğru olduğu ortaya çıktı. Onlarla zaten çıkartma yaptı. Yoksa PKK o zaman gidip, EruhŞemdinli'den adam bulamazdı ki. Hepsi buradan gitmiş. Kaldı ki PKK fazla ben bilemiyorum
ama sanki 87'ye kadar adam örgütleyememiş gibi bir hava vardı. Serxwebun da şehitlerin
okununca 87'den itibaren yerli örgütlenmeler var. Eski örgütlenmenin adamlarıyla ondan
önce. PKK'da 10-11 sene yatanlar ise 82'de yakalanan değil, 80 öncesi eylemlerden dolayı
yatanlar. 80'den önce PKK çok faal. Gerek devletle, gerek faşistlerle, gerek başka gruplarla
bir sürü çatışması var. Ve zaten ilk sene içinde 5000 kişi yakalandı PKK'dan. Diğer örgütlerin
PKK'ya eleştirilerinden biri de, sizden çok adam yakalandı, siz gizliliği iyi bilmiyorsunuz.
PKK bütün adamlarını ele verdi.
SORU: Türkiye devrimci hareketinde veya Kürdistan devrimci hareketinde direniş
Seven: Silahlı mücadele konusuna girmek istemedin.
SORU: Silahlı mücadele değil, cuntanın gelişine, halk içerisinde direniş.
Seven: Cunta geldiği zaman Türkiye devrimci örgütleri ilk 5-6 ay direnmeye çalıştı. Silahlı
değil ama. Silahlı direniş Tunceli'de biraz vardı. O da silahlı direniş mi yoksa kendini koruma
mı belli değil. Mesela, polise ve askere saldırı değil. Adamlar geliyor üzerine saldırdı
yakalanmak üzereyken. Bir Dev-Yol'cu karakoldan kaçıp birkaç ki3iyi vurdu. Yakalayıp idam
ettiler. İstanbul’da böyle birkaç eylem oldu. Ankara'da böyle birkaç tane oldu. PKK'nın epey
silahlı çatışıp ölen adamları oldu. 81 Baharında kimisi de yakalanıp işkencede öldürüldü.
PKK'nın Antep-Nizip MK üyeleri vardı. Ama disiplinli bir direnişten bahsedilemez. Zaten
ruhsal olarak da böyle bir şeye hazır değillerdi. Halk içinde ise cuntaya direniş gördüğüm
kadarıyla yok. Mesela, cuntayı protesto grevi yok, öğrenciler arasında cuntayı protesto
boykotu yok. Hatta destek var. Mesela, Aziz Nesin cuntayı destekledi. 84'e kadar da azaldı.
Tek tük sesler var. Onun dışında sistemli bir direniş yok. Kitle hareketlerinde de hiç direniş
belirtileri bizim açık hava tiyatrosunda 84’ de cunta alehtarı toplantı, ondan sonra SODEP
Saraçhane mitingi 80-83 ' de Evren her yere gidiyor milleti topluyor, Kürdistan'da da
Türkiye'de de korkutan veya başka sebeplerden hiç kimse aleyhte tezahürat yapmıyor.
SORU: Diğerleri cuntayı ne olarak değerlendiriyor?
Seven:
Onlar militarist askeri, gerici, bonapartist dilktatörlük diyor. Özetle onlar şöyle diyor: Faşist
olması için sivil faşist bir partinin iktidarı olması gerekiyor. Oysaki cunta orduya dayanıyor,
sivilfaşistlere dayanmıyor. Kaldı ki Türkiye faşizmini MHP temsil etmiyor. MHP iktidarı
değildir bu. o yüzden faşist değildir diyorlar. Bonapartist demek şöyle: Marksın kullandığı bir
terim. Fransa'da bir ara askeriye'ye benzer bir rejim gelmiş. Marks onu bir sınıfın tam olarak
iktidarı olamaması karşısında sınıflar arasında denge sağlamak isteyen bir rejim olarak
nitelendiriyor. Türkiye'de faşizmin konusuna geldiğinde anlatacağız. Onlar faşizmi Hitler ve
Mussolini diye bakıyor. Gerçekten de Türkiye faşizmi Hitlerinki gibi değil, daha farklı. O da
şundan: Bir, Hitler ve Mussolini 30' lu yıllarda ilktidara gelmiş. Niçin 80 yıllardaki bir adam
30' lu yıllardaki gibi çıkacak. İki, onlar Almanya vo İtalya'da çıkmış. Bunlar ise Türkiye' de .
Üçüncüsü, Almanya ve İtalya emperyalist-kapitalist bir ülke . Türkiye ise emperyalizme
bağımlı bir ülke. Ondan da farkı var.
TKP'ciler de askeri diyor, onlar da şu neticeyi çıkarıyorlar. 0 zamanki TKP'cilerin tahlili şu:
Cunta'da ileri kanat var. Biri iyi kanat diğeri kötü kanat. Biri biraz anti-emperyalist, biri de
faşist kanat. Anti-emperyalist kanadı Evren temsil ediyor, faşist kanadı da AP ve MHP'ye
yakın olanlar temsil ediyor. Dolayısıyla 82'de AP-MHP iktidarını önleyelim propağandası
yapıyorlar. Biz ise, AP şu anda ezilmiş bir partidir. Bırak onun iktidarını önlemek, onlarla
ittifak bile yapılabilir çünlcü AP şu anda iktidarda olmayan bir partidir ve tekelci sermayenin
değil, burjuvazinin kaybeden tabaka ve sınıflarının ifadesidir.
Seven:
Aydınlara değil, daha doğrusu işçilere dayanıyor. Öğrenciler de var. TKP'nin Türkiye
solundan her zaman ayrı bir yeri vardır. Bir kere TKP' nin söyle bir olumluluğu var
denilebilir. TKP daima iktidarı almaya yani ciddi. Mesela, adam diyorki CHP ile koalisyon
yapacağım. DİSK'i. ele geçireceğim ve CHP ile kuracağım. Doğru olmayabilir, devrimci de
olmayabilir. Ama gerçelçi yani. TKP-ML 20 senedir kızıl siyasi iktidar diyor. Belli ki hikaye
birşey. Türkiye'ye geri dönüşleri de her zaman büyük oynuyor. Küçük bir tekke kurayım,
etrafını da çevireyim değil, ulusal pIalanda. Adana'dan bilmem nereye kadar. Bütün solcular
birleşip DİSK' i aldılar elinden.
Seven:
Yalçın Küçük'ün teorisi şöyle: Diyorki biz Türkiye'de aydınları kazanmaya çalışmayacak.
Güce taparlar onlar. Güçlü oldunmu zaten senden olurlar.
TKP' de öyle güçlendi diyor. Tam tersine Aydınların hiç biri TKP' yi desteklemedi. Mesela,
Aziz Nesin TKP düşmanı. Aziz Nesin' le ilgili kampanya yürüttüler. Aziz Nesin polistir diye.
Murat Belge TKP düşmanı. Yalçın Küçük 12 Eylül'den evvel en az şimdikinin beş katı TKP
düşmanıydı. Yaşar Kemal, Çetin Altan. Yani o şey aydınları toplamadı, daha fazla 2. sınıf
aydın diyebileceğimiz adamları topladı.
Yasin:
Devrimci hareketle ilgili önemli birşey, Türkiye devrimci hareketinde esasen ... temsil ettigi
görüş, halen hakim, Bir de sağ kanadında da sol kanadında da hakim. Yanlız bu
bölünmelerde şöyle bir şey de var. Sovyetçi, Çinci, Arnavutçu.
-------------------------------------------------
4 bölüm
bir bölünmeler var ve her birinin kendi özgün yelpazesi var. Ama dikkat edersek bir bölünme
başta böyle.Bir,memlekete dair bir bölünme değil, iki sosyalizm meselesine dair bir bölünme
değil. Burada bir örgüt Sovyetler ve Çin hakkında dediklerini çıkarırsak bir birine çok
benzerliği görülür. Hemen hemen aynı şeyler söylüyor. Yani ideolojik olarak devrimci
hareket çok değişmedi. Devrimci hareketin geleneği bir ve aynı.
Benim kanaatim şu: Devrimci. hareketin geleneğinden tek ve bir örgüt koptu PKK. Bu kişi
putlaştırma ve Stalinizm hariç hemen hemen koptu diye düşünüyorum. O da görünüyor.
Devrimci hareket M. Suphiler geleneğinden kopma yok. Tamam değişiklikler olmuş, çok
şeyler olmuş, şu bu olmuş ama, o halen gelenekten gelenekten kopan devrimci bir akım yok.
Benim kanaatim Troçkistler o gelenekten değil.
Seven:
Onların da geleneği yok.
Yasin:
Evet. Ama devrimci hareket en sağcısından en solcusuna kadar toptan hepsi bir gelenekten
gelme. Ve hepsinin de ideolojik olarak birbirine uzak bir tarafları yok. İkincil farklılıkları var .
Mesela TKP/ML de kızıl siyasi üsler var.
Seven:
O da sözde, kurduğundan, kurulabileceğinden değil de.
Yasin:
En keskin farklılıklar, bir silahlı mücadele savunuyor, birisi savunuyor gibi. Mesela CHP’nin
ne olduğuna dair bir bak, faşist diyenler vardı. Ama Dev-Yol’cular hepse girdiğinde CHP’ye
gidiyorlardı, onların yardımıyla çıkarılıyorlardı. Böyle bir farklılık yok aslında. Tamam bir
faşisttir der, biri ittifak yapacağım der. Sözde farklı ama pratikte sınıf mücadelesinde kitlelere
yansıyan yanı kadarıyla ne Dev-Yol’nu ne de TKP’nin siyasetinde farklı bir şey yok. Neden
TKP/ML’ninkinde. Bir böyle bir problem var. Türkiye devrimci hareketinde ideolojik
değişimin böyle bir yanı var. Bu ideolojik değişimin bir ideolojik yani nasıl söylemek lazım,
hani sınıflara göre.... sınıflara göre farkı bulmak, o anlamda başkalarında tam var mı tam
olmuş mu belli değil. Bir ikincisi Türkiye devrimci hareketleri söylediğim gibi dünyanın
başka bir ülkesinde yok. Bunun bir orijinal sebebi yok mu? Bence bir orijinal bir sebebi var.
Kemalizm. Türkiye devrimci hareketi Kemalist gelenekten geliyor. Ben yani taa şeyden beri
gelenek var, devletçi bir gelenek var. Yani devletin sol çocuğu olarak geliyor. Tamam biraz
ayrışıyor ama. Ben Mahir’in , Kaypakkaya’nın ve diğerlerinin yazılarını okudum.
Kaypakkaya’la TKP’de farklılık var. Mahir Çayan’ın silahlı mücadele görüşlerinde işçi
sınıfının TKP’ye göre deha önemsiz görme var. Mahir’in yazılarında silahlı mücadeleyi çıkar,
ideolojik olarak TKP’nin görüşlerinden bir farklılaşma ve kopuş yok. Yalnız eklentilerden
bahsetmek mümkün. Latin Amerika etkisi, parti meselesi biraz daha önemsiz görme gibi
etkiler var. Ama şöyle: Esasen ideolojik olarak TKP geleneğinden bir kopuş yok. Sadece
Kemalizm yanıyla da değil. Diğer yanlarıyla da öyle. Diğerlerinde de durum benzer.Yanlız
Kaypakkaya’da o dönem belli belirsiz bir kopuş var. 12 Eylül’den sonra MHP’ye karşı
mücadele sanki farklı imiş gibi gösteriliyor. Aslında bir farklılaşmada da doğru bence. Fakat
köklü bir kopuş olmadı. Dev-Yol’un savunmalarında “biz MHP’ye karşıyız” demesiyle,
TKP’nin “MHP – ÜGD kapatılsın” sloganlarının öne çıkartılması arasında ideolojik bir
farklılık yok. Fark sadece birinin barışçıl, birinin silahlı yoldan yapmasıdır. Devlete bu
toplumu ve bu sistemi değiştirmeye yönelik bir farklılık yok. Dev-Sol’da da öyle. Türkiye
toplumunun yapısı ve Kemalizm’in etkisiyle Türkiye toplumu Kemalizm çok tutmuş.
Troçkizm Türkiye’de asla olmamış, mesela, tam oturmuş birbirine. Türkiye devrimci
hareketinin kadroları hala o dönemin kadroları ve Stalinizm’le birbirine çok iyi uyuyor. Ve
zaten tersi mantıksız olur. Dünyanın bir çok yerindeki birçok örgüttekinin tersine
Türkiye’deki örgütlerde tabandan muhalefet yok. Mesela, Kurtuluş, bundan bir yan çizeyim
dedi ve şaşırıp kaldılar. Ve yeniden bir kısmı “biz yanlış yaptık, yaşasın Stalin” demeye
başladı.
Yani Türkiye devrimci hareketi 25 yıllık tarihinde hiç rota değişikliği olmamış ve eğer
Türkiye devrimci hareketi yenilenecekse asıl bundan kopmalıdır. Benim kanaatimce DKP
bundan hala kopmamıştır. DKP’de aynı.
Seven:
Dev-Sol‘un bir bildirisi var. Yani değe yarğıları, bakış açısıyla o bildiri 69‘de yayınlansa bir
farkı. olmaz. “Birlik“ diyor mesela. Kürtlerle Türkler bir devlet olsun birleşsinler. Zaten TSİP
de ayni şeyi söylüyordu. “Doğulu vatandaşlarımızın haklarını verilmeli.“ Türkiye‘nin
gelişmesine paralel de de. Mesela şöy1e: Solcular gen kalmış da toplum da gen kalmış öyle
değil yani.
Türkiye‘de Kürt mürt diyeni keserlerken burjuvazi i §imdi federasyon verelim mi vermeyelim
mi diye tartışıyor. Sol hala 20 sene evvelki, mesela, İbrahim Kaypakkaya ulusları kendi
kaderini tayin hakki var dedi, bunlar da proletaryanın birli diyor.
Yasin
Bir bu sorun var devrimci hareketin çözmesi gereken, bir de öyle bir ey var:
Türkiye devrimci hareketinin tarihi bu. Türkiye devrimci hareketi sanıyorum dünyada
kitleselle pek az hareketten bin. TSİP iki var, bir de 12 Eylül‘den önce MHP‘ye kar anti-faşist
güç toplama var, öğrenciler ve alevi1er içinde Köylüler ve işçiler içinde çok yok. Dünyada
önce kitleselleşmiş sonra zayıf1amış. hareketler var. Suriye komünistleri bir zaman en büyük
hareketmiş İktidara gelmiş, daha sonra küçülmüş. Ama öyle bir deneyi var. İran‘lılar,
Irak‘lılar, Mısır‘lılar var, Sudan‘lılar iktidarı almışlar. 72 mi, 74 saat mi sonra kaybetmişler.
Böyle bir ey var. Ama Türkiye devrimci hare keti asla kitlesel hareket o1mama Bir de bu
hareket her şeyi denediği halde. Parlamentarizmi denemi silahlı mücadeleyi denemi silahsız
olan mücadeleyi denemi Her bir şeyi denedi halde kitlesel bir hareket o1amami Her türlü
örgüt de çıkmış.
SORU Bir yerde iki tane mermi siki1mi bir yerde sekiz tane mermi si.ki1mi Bu mu silahlı
mücadelenin göstergesi de ki?
Yasin
öy1e bakmak lazım. 5 bin tane adam ölmüş. Şiddeti kullanma var yani.
SORU Yani bir örgütün bir kolu 8-10 ki toplanıp planlı bir şeki1de gidip bin garnizonu
basmış mi?
Hasan
Türkiye devrimci hareketinde o zaman biz silahlanıp devleti vuraca kafası yok ki. Silahlı
mücadeleyi
Faşistlerle çatışma olarak görüyor.
* Adamı yakalamak isterken, adam teslim olmamış, kişisel olarak kafası kızmış basmış silaha.
Bu silahlı mücadele sayılmaz ki.
Yasin
TKP-ML/TİKKO‘yu kurmuş Mücadeleyle büyüyecek, işçinin köylünün ordusu olacak diye.
Ama bu yirmi yıldır devam ediyor.
Seven:
Ama yine de devlete saldırma de yani.
Yasin
Tamam. Ama yine de bir çok metot denemiş.İşçiyse işçi, öğrenciyse örgenci, parlamento ise
panlemento, ama buna rağmen kitle hareketi o1amamış. Dünyada silahı bizimkinin yüzde bin
kadar kullanmayıp, iktidara gelmiş kitle hareketi olmuş olanlar var. Suriye Komtinist Partisi
iktidara çok şanlı bir silahlı mücadele ile gelmemiş ki. Bir çok parti var, hiç silahı
kullanmadığı halde kitle hareketi o1muş.
Seven:
Bence Türkiye solunun öy1e bir özelliği daha var. Hiç örgüt kuramamış. Aksine var olan
örgütleri da Mesela DİSK‘i sendikacılar kurdu, solcular gtig1endi oranda D±SK da TÖBDER’i öğretmenler kurmuş, taa Mustafa Kemal zamanından kalma. Ne zamanki solcular
güçlenmiş o zaman dağılmış
Yasin
Halkevleri biraz, İHD‘yi solcular kurmamış FKF, Dev-Genç‘i solcular kurmamış solcuların
kurdu bağımsız sendikalar var. Mühendis Odaları ve diğer odaları da devlet kurmuş zaten.
Seven
İnsiyatif kullanıp yaratıcı bir şey yapmamış ki.
Yasin
Dünyada örgütleri solcular kurmuş Avrupa‘da örgüleri Marksistler kurmuş Türkiye‘de ise
solcuların kurdu ve kitle örgütü olan bir şey yok. Solcuların kurduğu ve kitle örgütü
olmayanlar var. Mesela, TAYAD, bağımsız sendikalar vb.
Seven
Öğrenci dernekleri vardı, onlar da dahil. MTTF, TMTF gibi.
Yasin:
Bu ikisi çok ciddi şeyler. Bir ideolojik değişim...
İkincisi, bu kitle örgütlerinin hiç birini sol kurmuyor, sol girdi yerde dağılmıştı. Solun girdi ve
yaşayan hiç bir kitle örgütü yok. Solun girmeyip de yaşayan örgütler var.
Seven
Zaten direnişleri şey yapmış Faşistlere karşı direnişin yapıldığı hiç bir fabrika solcuların
güçlü olduğu yerler değil.
Yasin
Hele işyeri komitelerinin solla hiç alakası yok.
SORU Biraz önce İHD dediniz, solcular kurmamış mı?
Yasin
İHD‘yi solcular kurmamış ki. Ayrıca solcular girdi, dağılıyor şimdi.
Seven
Ayrıca İHD kitle örgütü olmamış ki. Dünyada İHD gibi örgütlerin hepsi çok prestij toplamış
Mesela, Arjantin‘de kaybolanların anneleri, dünya çapında çok prestij sağlamış ve yüz binleri
yürütmüş İHD‘nin Türkiye‘de yaptığı en kalabalık yürüyüş herhalde 3-4 bin kişilik o da 2-3
sene evveldi. Yani daha solcular girmeden.
Yasin:
Halil Berktay‘ın çok sevdi bir kelime var, “Makro politika“. Makro politika planında bakmak
lazım. Şimdi 30 yıllık bir süreçte bütün neticeleri itibarıyla bakarsan mı başarılı, yoksa bir
örgüt 6 aylık bir süreçde iyi
işler yapmış diye bakarsan mı? Mesela, Dev-Yol, Dev-Sol‘a bakarsan bir dönem çok başarılı.
Ama neticede şimdi ne? Toplumu ne kadar değiştirmiş? Dördüncü bir şey, Türkiye solu
Türkiye toplumunu
değiştirmiş mi hiç? Ve o değişimin neticeleri nerede şimdi?
Seven:
Var da, meyvelerini başkaları top1amış
Yasin:
Değiştirmiş mi, değiştirdiyse neticeleri nerede şimdi? Bence bizim elimizde de Özal‘in elinde
şimdi. Bize ne kaldı geriye, bilmiyorum. Eğer sol bu sorunlarda kendini değiştiremese
şimdiye kadar gelen tarihten bir sapma yapamazsa ... Bu anlamda bir örgütün bir yıl, üç, beş
yıl başarılı olması değil yani bu 30 yıllık süreçte bu dört açıdan bakarsan bir başarı yok. 0
halde bu rotadan gerçek bir sapma yapmak lazım. Ayrıca 70 yıl başarılı olsak da ne olur ki?
Şimdi Sovyetler Birliği 1945‘e kadar başarılı gibi gözüküyor. Sonuç? Yani o anlamda 30
yılda başarılı olsak değil yani. Solun böyle bir tarihi var. Kişiler mi batırdı, aydınlara mı
dayandık onlar mi batırdı, şu mu oldu, bu mu oldu vs. gibi tek tek küçük ayrıntıların ötesinde,
uzun bakacak olursak. 0 açıdan bu olayı çok ciddi tartışmaklazım.
Seven
Türkiye 80‘den sonra kaç ki girdi cezaevine? 700 bin, biz 500 bin diyelim. Bu 500 bin kişi
hapse girenler derneği kursaydı yarım milyon adam eder, bırak anasını, babasını, çocuğunu.
Türkiye‘de 50 kişilik örgüt yok. İHD dediğin Türkiye‘de 5 bin üyesi varsa iyidir. Bırak
zulümden, baskıdan ey görenleri, kendileri bize işkence yapıldı, tazminat istiyoruz dese,
yarim milyon adam eder. Yurtdışında benzer bir şey var. 1,5 milyon Almanya‘da olmaz üzere,
Avrupa‘da 2,5 milyon adam var. Arap ülkelerinde de var da onları saymıyorum. Örgütlü
olmayanlar Türkiye‘liler. Mesela, Yunanlıların federasyonu var. Orada ga1i Yunanlıların %
80‘i bu örgütün üyesi. Ve bu örgütün içinde yönetimi. Bölüşüyorlar. Bir kısmını
komünistlere, bir kısmini Pasok‘a, bir kesimini da sağcı Karamanlis‘e veriyorlar. Diyorlar ki,
bizim ülkemizin sorunu bu. 70‘de solcular gelene kadar işçiler yüze yakın dernek kurmuşlar
Avrupa‘da. Ve en küçüğü 150 kişilik 100‘le çarparsan 15-20 bin kişilik örgütlü adam var.
TKP‘ciler yurtdışında oldu için fırsat bu fırsattır deyip onları topluyorlar. Şimdi sene 90. PKK‘yı bir yana bırakırsan- 3 bin kişinin örgütlü olduğu dernek yok toplam. Var olanları
dağıtmışlar. 2,5 milyon adam, dünyanın en ileri ülkesinde ya bir de örgütlülük her yanından
akıyor. Türkiye‘li işçi temsilcisi sayısı Almanya‘da 4-5 bin kişi. Sadece sendikada işçi
temsilcisi sayısı bu kadar. İstedi zaman ben işçi temsilcisiyim, bugün bana izin verin deyip,
ücretli izin alabilecek durumda olanlar 5 bin kişi. Bunların içinde örgütlü solcu sayısı 30 kişi
ise iyidir. Sendikaları her yerde İslamcılara kaybediyorlar, Alevilere rağmen. Birde aleviler
olmasa ... PKK‘da Avrupa‘da iyi örgütlenmemiş. Güçlü ama, 600 bin Kürt oldu tahmin
ediliyor, 300 bin‘ini örgütlemesi lazımdı. En çok en çok 20-25 bin kişi toplayabilmiş
Yani daha sonrada Türkiye devrimci hareketinin yapısı üzerine genel olarak tartışmıştık.
Türkiye devrimci hareketinin genel yapısı ve aksaklıkları üzerine konuşmaya devam
edebiliriz. Eğer bu konuda soru varsa onları cevaplayalım.
SORU Faşizme Karşı Birleşik Direni Cephesi‘nden bahsettin o ne oldu?
Seven
Bu cephe öz olarak Dev-Yol ve PKK‘nin oluşturduğu bir cepheydi. PKK Kürdistan‘dan bir
silahlı hareket başlatmak istiyordu ve Türkiye‘ den bir destek arıyor du. Dev-Yol‘un ise
taraftarlarına, özellikle Avrapa‘daki taraftarlarına bakın mücadele ediyor bunlar dedirtecek bir
şeye ihtiyacı vardı, sonuçta sürmedi. Devrimci Birlik ise bizim 88‘de şöyle bir düşüncemiz
vardı, Türkiye‘de kitle hareketleri güçleniyor, Türkiye‘de sol gittikçe baskıdan kurtuluyor ve
giderek bir devrimci iktidar alternatifi o1u başlıyor olması gerekir. Biz Devrimci Birlik‘i o
çerçevede öngördük. Aradan üç yıl geçti ama başarılı olamadı, birliğe yeni katılan ciddi bir
güç yok. Katılmak için bir-iki örgüt geldi ama yarı katıldı, yarı katılmadı. Yani Türkiye de
ciddi bir iktidar alternatifi oluşturamadık. PKK o zamandan bu zamana kendisi güçlendi ama,
DB olarak böyle bir güç oluşturamadık. Bunda DB‘i oluşturan örgütlerin kendi
zaafları yanında, dünyadaki gelişmeler ve Türkiye‘deki gelişmeler de bunu etkiledi.
Türkiye‘de 84 Aydınlar dilekçesinde başlayarak yükselen bir işçi öğrenci Kürt hareketi vardı.
88‘e kadar yükselme devam etti. 88‘den sonar bu yükselme duraklama dönemine girdi. Ve
halk hareketiyle sol arasındaki kopukluk gittikçe daha büyüdü. Dolayısıyla DB bu kitle
hareketlerine öncülük yapmak bir yana, onlarda bir rol de olmadı. 88‘de biz DB‘i kurarken,
89‘da 0 sıralarda devrimci basın konseyi mi, demokratik basın konseyi diye bir şey kuruldu.
Onda Türkiye‘deki tüm siyasetler yer aldı, PKK‘dan TKP‘ye kadar. Sonra da Tam nasıl da
ben bilmiyorum ama, neticede bir ey yapamayıp da resmen de dağıtılmamıştı. Aydınların
Kuruçeşmede bir araya gelmesi var. Ayrıca Avrupa‘da birlik şeyleri vardı. Onların hepsi yattı.
Bundan çıkan, birlik yanlıştır asla birlik de bir tek partinin diğer partileri tasfiye etmesi
gerekir görüşü doğru değil bence. Biz son tahlilde Türkiye solunda çoğulcu görüşlerinin
olmasını meşru kabul ediyoruz. Yani başka görüşlerin olması, ajanların işi ya da güçsüz
liderlerin işi‚ ya da bir kaza neticesi de toplumun bizati kendisinin bir neticesi. Dolayısıyla,
değişik görülerin olması gerekir. Ve bizim demokrasi yönünde ilerleyen güçlerle bizim bir
yakınlığımızın olması lazım. Ancak dünyadaki gelişmelere paralel olarak Stalinist görüşlerle
bizim aramız açıldı. Onlar, biz Stalinist bir diktatörlük kurmak istiyoruz diyorlar, hala bütün
bu olaylardan sonra. Biz ise böyle bir şeyi istemiyoruz. Dolayısıyla onlarla birlik ister istemez
çok daha güçleşti ve önümüzdeki dönemde daha da güçleşecek. Yani adamların istedikleriyle
bizimki farklı. Biz, demokratik bir toplum istiyoruz, onlar ise, bir diktatörlük kurmak
istiyorlar. Şimdi PKK Mark 88‘den itibaren diğer örgütlerle diyalog kurmak istiyordu ve bu
91‘e kadar devam etti. 91 ‘den sonra tekrar Doğu Perinçekle röportajlar, Ülke‘nin içindeki
değişik görüşler bunların içerisinde Stalinist görüşler vardı. Aybarcılar yazıyordu. Uğur
Cankoçak yazıyordu ve orda kişi kültü vs‘ye şey ediyordu. PKK yavaş yavaş onlardan
sıyrılıyor. Benim kişisel kanaatim, DB şu anda fonksiyonu olmayan bir örgüt. Ne Türkiye‘de,
ne de yurt dışında fonksiyonu olmadığı halde sürdürmenin doğru olmadığına inanmıyorum.
Öbür örgütlerin ise de cesaretleri yok dağıtmaya PKK dışında. PKK zaten ben bildiğimi
yapıyorum, öbürleri ne yaparsa yapsın diyor. Yani bizim merkezi yoldaşlarla tartıştıktan sonra
bu DB‘in bu haliyle Türkiye‘ye, halklarımıza, partimize bir faydası olmadı yani var olmayan
bir şeyi sanki varmış gibi göstermenin gereği yok. Bilmiyorum, sizin DB örgütleriyle
faaliyetlerde yakınlığınız varmıydı? Diğer örgütlerle olandan farklı bir ilişkisi yoktur
sanıyorum. Mesela, sizin TKP-ML ile olan ilişkiniz 16 Haziran arasında farklı bir ilişki
varmıydı? Yoktur yani.
Önümüzdeki dönem için böyle düşünüyorum. Türkiye solu çok büyük bir altüstlük geçiriyor
ve daha da geçirecek. Yani mesela, geçen sene bu zaman TKP çok önemli bir örgüttü solcular
için. “birlik yapacak mı. Yapmayacak mı“ diye. Şundan önemli bir örgüt: Dev-Sol‘un
açıyorsun gazetesini TKP‘ye küfrediyor, veya öbür örgütler. Şimdi kimse küfür dahil
ilgilenmiyor bile. Dünyadaki olan bu değişikliklerin Türkiye solunu daha da etkilemesi,
benim kanaatim şöyle:
81-84‘de nasıl bir dönem geçirdiyse, şimdi de ona benzer bir dönem geçiriyor. Örgtitler kendi
iç sorunlarıyla uğraşmaktan toplumsal bir alternatif getirip öncülük edemiyor. Belki Dev-Sol.
için söylenmeyebilir. Dev-Sol şimdilik yolunu tutturmuş gidiyor. Gerçi bölünme mölünme
dediler onlar için ama tutmadı. Halk Gerçeği de yazdı “bölündüler“ diye. Kim yazmışsa onu
Dev-Sol‘la arayı bozmak için. Ben önümüzdeki dönemi, Türkiye solunun bir altüstlük
dönemi, olarak görüyorum. Bütün dünya değişirken böyle kalması mümkün değil. Adamlar
“Remiz Alia dünyada Maksimi. temsil eden tek otoritedir“ derken, adam komünist partisinden
istifa ediyor. Bu beni enterese etmiyor diyor adamlar. Bu ne kadar sürer.
Komünist Birlik‘e gelince: Komünist Birlik konusunda da bence tartışma bitmiş kimse o
meseleyle uğraşmıyor TİP-TSİP-TKP muhalefetleri birleşmek istiyorlardı, diye duydum ama
sonra o meseleyle çok ilgilenmedim. TSİP‘ten ayrılan bir takım var, TKP‘den 10 Eylülcüler,
TİP‘ten de Gelenekçiler. Üçü birleşip Yalçın Küçük‘e gitmişler. Sen de gel demişler Yalçın
Küçük‘de böyle acele parti kurulur mu demiş Yalçın Küçük 87‘de ben parti kuruyorum,
listesi de cebimde demişti. 0 sıralarda da bizimlen ilişkileri vardı. Dedi ki, biz böyle böyle bir
parti kurmak, dergi çıkarmak istiyoruz, sen bu Mihri Belli ve
NOT: (Sayfa 25 kadarolan bölüm)
-------------------------------------------------
5
Doğan Özgüden‘le konuş bu adamlar dergiye yazı yazarlar mı? Ben de konuştum adamlarla,
dediler ki “Yalçın Küçük gıcık bir adam ama böyle bir dergi çıkarsa ona yazı yazarız“. 0
sırada Yalçın Küçük NOKTA ile röportaj yapıyor diyor ki “Benim kuracağım partiyi Mihri
Belli ve Doğan Özgüden destekliyor“. Yani şimdi 0 konuda bir yönelim yok. Bırak TKP (B)
‘ciler öyle bir hava estirdiler. SVP ve TKEP‘le birleşecekti. Pek bir çıkmadı, kaldı ki
birleşselerdi de Türkiye toplumu açısından çok bir şey değişmezdi. Bu birleşme konusunda
TİP-TSİP-TKP birlik yaptı. Fakat kötü bir örnek oldu, yani adamlar birleşti ve normal olarak
aritmetik güçler birleştiği zaman geometrik bir güçlenme olur kuralını tersine evirdiler. Yani
adamların TİP-TSİP-TKP kadar değil bir yana, TKP kadar bile güçleri yok. 0 Cephecileri de
birleştirmek isteyenler vardı, o ... de Ertuğrul Kürkçü bütün Cephecileri birleştireceğim diye,
Kurtuluş Dev-Yol, Dev-Sol birleşecek bunlar hala dünyadaki değişmeleri kavramamış hala
70‘teki bölünmeler. Arnavutluk‘ta Arnavutçu parti kalmamış Türkiye‘de Arnavutçuluk ne
ifade eder. İkincisi radyodan Necmiye Hoca ile bir röportaj vardı. Kadın diyor ki “Ulusal
meselede Ruslar Kosova‘lıları. destekleyince biz ayrıldık Ruslardan.“ Benim yazımda o var.
Arnavutların ayrılmasını esas sebebi bu. Şimdi kadın kalkmış bu açıklamayı yapmış sen
kalkıp hala Türkiye‘de geleneksel olarak muhafazakarlık var, öyle biraz giderler. Avrupa‘da
taraftarları var, onlar para gönderiyor, yayın çıkarıyorlar. Mesela, DHB Türkiye‘deki gücüyle
olsa bir ey yapamaz. Ama Avrupa‘da köylülerden şundan bundan para topluyor. Benim
gördüğüm kadarıyla, TDKP, DHB ve TKP-ML aslında Kürt örgütleri. Ama, asimle Kürtleri
ifade ediyorlar. Arnavut marnavut o işler hikaye. Eskiden TDKP Türkiye‘nin her tarafın dan
vardı. İşte Adana‘da Dersimliler, Malatyalılar, Sivaslılar var. Kars‘da 80 den önce
kuvvetliydiler.
Yani birlik işlerinde topluma bir şeyler söylemek lazım, bir mesaj vermek lazım. Yani
Arnavutçu bölünme bundan 20 yıl önce veya 10 sene önce bir şeyi ifade ediyordu ama, Enver
Hoca ne demiş Remiz Alia revizyonist miymiş genç insanlar için çok bir şey ifade etmiyor.
Önümüzdeki dönemde, benim bildiğim kadarıyla kimse birliğe kalkışmayacak havası var.
SVP‘ciler kongrelerinde karar almış biz kimseyle birleşmeyeceğiz diye. Burada bir adamları
vardı, aramızda görüş ayrılığı yok diyordu.
Yani birlik işlerinde ilgili Türkiye devrimci hareketinin güçbirliğinden olumlu olması da
tesadüf değil. Çünkü adam ne demokrat, ne de plüralist. Kimseye tahammül edemeyince nasıl
birlik yapacaksın. En iyi ihtimalle öbür kerizleri de kandırırım diyor. Mesela, SVP ile birlik şu
idi. SVP, zaten TKP (B) dağılıyor Yakup‘u biraz okşar tabanlarını toplarız diye düşünüyordu.
Toplayamayınca o zaman birlik yapmayalım oldu. Bir de SVP‘liyi ne zaman gördüysem falan
örgüt ten bize şu kadar adam geçti masalı anlatıyordu. Yani adamların dünyası bu. 0 ayrı bir
şey de, eğer senin faaliyetinin esası, başka örgütlerden sana adam geçmesi ise. 0 zaman durum
farklı olur. Mesela, 16 Haziran ve diğer örgütler den bize adam gelmiş kampa, bizimkiler
almamışlar. Şöyle olsa; TKP-ML‘cilerin yarısı Maoculu terk edip bize gelse bu olayı tartışırız
Bir de onların ki palavra gidip kimse katılmıyor. Baranlar Dev-Sol‘cuydu, bize katıldılar.
Diğerlerinin tersine öldükleri zaman biz Dev-Sol‘a prestij olsun diye bu arkada yetişmesinde
onların rolü var dedik. Oysa ki, Dev-Sol şöyle yazardı “Oportilnist bir örgüte girdiler, sonrada
çark etti, güneşi gördü bize geldi“.
SORU Devrimci Birlik Platformu kurulurken diğer örgütlerin durumu da çok farklı değildi
Bizim 86-88 arasında ilerlememiz vardı.. Ama onların görünüşte bir gücü yoktu. Topluma bir
kazanımı olmayan örgütlerle, buna rağmen neden Devrimci Birlik‘i kurduk?
Seven:
Biz PKK ile DB‘i kurarken bütün örgütleri de davet ettik. Diğer örgütler gelmek istemedi. Biz
sadece bunları davet etmedik ki bir de. Biz Türkiye‘deki bütün Türk ve Kürt örgütlerini davet
ettik. Adam gelip ben böyle bir birlik istemiyorum diyordu. Biz şöyle düşündük. Biz birliği
başarırız diğerleri de katılır. şimdi şöyle bir tartışma yapabiliriz. Ya herkes birleşir ya da
kimse gelmiyor, birlik olmaz gibi mi yapmak lazim? TKP-ML diyor ki, ben kimseyle birlik
yapmam.
SORU Mesela, Acil‘le 16 B‘nin durumlarının böyle o1acağını tahmin etmek güçmüydü?
Seven
Mesele şu: Türkiye‘de böyle bir devrimci alternatif yaratmak istedik. Türkiye‘de tartışmasız
en güçlü hareket hiç tartışmasız PKK idi. Ona yakın güçte bir örgüt de yok. Dolayısıyla bu bir
çekim merkezi olabilir diye düşündük ama olmadı. Öbür örgütlerin gelişi şöyle değil Acil,
SVP‘nin vs‘nin işi bozması değil Asıl işi bozan öbürlerinin gelmeyişi Mesela, Doğu Perinçek
gelebilirdi. Ve eğer gelseydi bütün hastalıklarına rağmen bence bütün bu örgütlerden daha
fazla ağırlığı olurdu. Diğerleri katılmadı.
SORU: Katılmadıysa bunlarla yapmayalım öylese?
Seven
Biz öbilrleriyle de PKK ile yaptık. Ertuğrul Kürkçü bir tane adam ama bence 16 H‘den daha
önemli. Ertuğrul Kürkçü DB‘e katılsa kamuoyunda DB güçlendi olur. Ama 16 H. katılsa
tersi. Bizim düşüncemiz, PKK‘nin dışında TKP-ML de ki o zaman bölünmüş de ve Dev-Sol
da gelirse iyi bir şey olur. Ama adamlar geçen seneki toplantıya da gelin dedik gelmediler.
Eğer biz başarılı olsaydık, mesela, Halk Gerçeği 2000‘e Doğrunun yerini doldursaydı olurdu
herhalde. Güç sadece kelle sayısı da değil. Yahut da sendikalarda biz 10 kişi bir arada
çalışsaydık belki. Ama olmadı bu. Kaldı ki, PKK bir müddet sonra DB‘i zayıflatma ve
dağıtma kararı aldı. Resmi değilse bile, ne bileyim gidip Doğu Perinçek ile şey yapıyor,
Ülke‘yi çıkarıyor. Üstelik DB ile değil kendi işine gelen adamlarla. Onu DB ile çevirseydi
daha farklı olabilirdi. Ama kasıtlı olarak öyle yapmadı. Yani DB yapmamak gerekirdi diye
düşünülebilinir. DB yaptık diye bir şey kaybetmedik. Türkiye halkları da bir şey kaybetmedi.
* Olumsuz bir deney oldu ama.
Seven:
DB oldu diye sadece örgütümüz açısından değil hiç bir açıdan kötü bir şey olmuş değil
Direniş Cephesi gibi de değil. Türkiye‘de millet DB için ne diyor? Devrimci Sosyalist Blok
nasıl dağıldı?
* Yani hiç bir şey çıkmadı.
Seven:
Zaten Devrimci Sosyalist Blok TKP (B)‘nin başlattığı bir şey değildi Esas Troşkistler vs
vardı.
* Benim düşüncem Halk Gerçeği çıkması da bir olumluluktur. 0 dağıldıktan sonra PKK
Ülke‘yi çıkardı. Değişik gruplardan insanları aldı.. şimdi Ülke Türkiye‘nin her tarafına
gidiyor bence.
Seven:
Eğer Halk Gerçeği biraz daha iyi çıkarabilseydik -ki son sayıları iyice kötüydü, hangi grubun
yazıları olduğu belli oluyordu. Dolayısıyla yamalı bohça gibi bir gazete olmuş Ayırıcı
düşünceler hakimdi. Gücümüzün olduğu her yer de DB‘e destek verdik. Halk Gerçeği 5-6
kişiyi görev verdik. Burada da biz uğraştık. İkincisi, legal parti kurma konusunda da biz
destekçi olduk. Bence PKK DB yerine daha sağcı örgütlerle birlik yapmak istedi. Yani Doğu
Perinçek vs. gibi tabanı olanlarla, tabanı olan örgütlerle de Türkiye devletiyle aracılık
yapabilecek güçlerle.
Mesela, Uğur Cankoçak‘in bir kendisi bir de varsa karısından başka ne tabanı var? Ya da
Ülke‘de yazanlar, hem tabanları yok, hem de sağcı adamlar. Yani onlar Türkiye devletiyle
anlaşmak ve legal parti kurmak istiyordu. Bu işe ona yardımcı olacak öyle terörist merörist
olmayan adamlar lazımdı. Benim kanaatim, Doğu Perinçek uygundu ama o da kendine
çalmaya başladı. Gidip Kürdistan‘da Sosyalist Parti kurup burada Kürt milleti beni
destekliyor diye propaganda yaptı. Zaten pazarlık yaptılar. Biz SP‘de örgüt1eneceğiz dediler.
Adamlar kabul etmedi. Yani parti onun elinde olacak sen de ona ... toplayacaksın. PKK‘nin
önerisi, SP‘yi cephe partisi yapalım‘dı, biz de onu destekliyorduk. Zaten hazır legal bir parti,
polisle uğraşmak mecburiyetinde değilsin bir cephe partisi olsun. Perinçek diyor ki, parti
benim elimde olacak sen de dağda yapacaksın. Bundan vazgeçip sonra HEP‘e şey etti.
KASET 4-A
Seven
Türkiye devleti, biliyorsunuz, Osmanlı İmparatorluğunun devamı. Osmanlı İmparatorluğu da
1389 senesinde kuru1muş Bir aşiretin ilk önce küçük bir devlet, sonrada Bizans
İmparatorluğunu yıkması ve hemen hemen Bizans topraklarının tümünü ele geçirmesi. Ayrıca
Bizans İmparatorluğu dışında eskiden İslam imparatorluklarına ait Arabistan ve Kuzey
Afrika‘yi da alıyor. Merkezi feodal bir devlet içinde özel mülkiyetin babadan oğla geçmediği
her an için padişaha bağlı olduğu bir devlet biçimi. Bu yüzden demokratik düşünceler hiç bir
zaman Osmanlı toplumunda olmamış tartışma vs. Olan isyanların hepsi çok kanlı bastırı1mış.
Zaten aynı zamanda sömürgeci bir devlet. Dolayısıyla geleneğinde sömürgecilik ve baskı var.
19. asra gelindiğinde de artık sömürgecilik yapmıyor, sömürgelerini kaybediyor. Bu yüzden
kendini duruma ayarlamaya çalışıyor. Eskiden de dediğimiz gibi 19. asırda da kapitalist
sistemi kurmuş olmakla, Avrupa‘nin ilerlemesini kavrayamıyor. Onlar sadece kapitalizmin
kendilerini o zaman kendilerini en çok tehdit eden asgari yanıyla ilgileniyor ve askerliği
modern1eşmeye çalışıyordu. Bu yeniçerileri kaldırarak vs.
İkincisi, Türkiye‘de kapitalizm yerli zanaatkarların, yerli tüccarların zanaatlarını daha
ilerleterek fabrika kurmaları eklinde olmuyor. İ1k önce kapitülasyonların da yardımıyla
emperyalist-kapitalist ülkelerin ürünlerini Türkiye‘ye satmasıyla başlıyor. Türkiye‘de bir tane
yemeni yapan bir adam, buharlı aletler kullanarak ayakkabı fabrikası ya da eskiden bez
tezgahı olan bir adam buharlı aletler kullanarak dokuma fabrikası yapmıyor. İ1k kapitalizmin
girişi Türkiye‘ye emperyalist-kapitalist ülkelerin mallarını, endüstri mamullerini Türkiye‘de
satmasıyla oluyor. Bu yerli pazarı tehdit ediyor. Esnafların mallarını satmasını zorlaştırıyor.
Zaten gerici isyanların çoğu da bati mamullerine karşı olan tepkilerde görülebiliyor. Mesela,
matbaa getirilene kadar kitaplar e1 yazısıyla yazılıyor. Bir adam günde birkaç sayfa yazı
yazacakken, makine onlardan çok çabuk yazıyor ve çok ucuza mal ediyor ve adamları
işlerinden ediyor. 0 zaman sadece bu makine bizim işimizi bozuyor demiyor, bu gavur
icadıdır, Müslümanlığa uygun değildir bu diyorlar. Sonunda şöyle bir şeyle idare ediyorlar:
Dini kitaplar basılmasın. Dini kitapların matbaa ile basılması 20. asırla başlar. Ondan sonra bu
Şirketlerin bir kısmi da doğrudan padişaha veya vezirler veyahut prensler tarafından
yönetiliyor. İkincisi eskiden beri batılılarla ilgili olan Ermeniler ve Yahudiler, Rumlar
acenteye katılıyorlar. Bir komprador burjuvazi o1uşuyor. Bu komprador burjuvazi batının
mamullerini Terkiye‘de satıyor. Bu geleneksel pazarı da zayıflatıyor. Bu belli bir reaksiyoner
hareket oluşmasına sebep oluyor. Devlet de kendini ilk önce Tanzimat vs ile bazı
demokratikleşme denemeleri olsa da, aslında egemen sınıfların gerçek çıkarlarını tehdit edici
bir şekilde olmuyor. Onların çıkarlarını kollayıcı bir şekilde. Zaten alttan hiç bir şey gelmiyor.
19. asırda ne bir işçi ne bir köylü, ne bir esnaf, ne bir aydın isyanı yok. Muhalifler de ya paşa
ya da egemen sınıfların mensupları. Ayrıca sömürgeciliği sorgulayan bir muhalefet
gelişmiyor. Bulgarlar, Yunanlılar, Arnavutlar bir sürü ulusal örgüt kuruyorlar ama Osmanlılar
içinde böyle bir sorgulanma olmuyor.
(Not:sayfa 28 kadar.)

Benzer belgeler