HUKUK DERGISI 2.indd

Transkript

HUKUK DERGISI 2.indd
HUKUK DERGÝSÝ
HAKEMLİ DERGİ
YIL: 4 SAYI: 40/ NİSAN 2013
Hukuki Makaleler
Yüksek Mahkeme Kararları
Mevzuat
Hukuk Haberleri
YAZILIM TÝCARET
LÝMÝTED ÞÝRKETÝ
LEGES
HUKUK DERGİSİ
HAKEMLİ DERGİ
Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti. adına
Sahibi ve Sorumlu Müdür
Ömer Faruk KAHRAMAN
Genel Yayın Yönetmeni:
Av. Zehra Birsen YAMAK
Av. Aytekin DÜRMELİ
Yayın Danışmanı
Av. Yıldıray SAYAR
Reklam Koordinatörü
Sertaç Koray SUNGUR
Kültür - Sanat Danışmanı
Av. Zehra Birsen YAMAK
Satış Direktörü
Hasan ORUÇ
Yıl : 4
Sayı : 40
ISSN 1309-9620
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Her ay yayımlanır.
Basıldığı Yer:
Yıldız Matbaacılık ve Baskı Sistemleri
Ziya Gökalp Mah.42/4 Sok.No:18/2 Zeytinburnu - İSTANBUL - TÜRKİYE
Tel.: 0212 558 01 05 – 416 09 39
Yönetim Yeri:
Sümer mah. 29/5 sok. No:2 Nur Apt. K: 4 D:11 Zeytinburnu-İstanbul-TÜRKİYE
Tel: 0212 547 60 80 Fax: 0212 547 60 82
www.legeshukukdergisi.net • e-posta: [email protected]
Kapak Tasarım : Nurmuhammed Madaminov
Dizgi - Tasarım : Nurmuhammed Madaminov
Düzeltmen
: İ.Fatih AYTUĞ
Copright 2010 - Bu derginin tüm yayın hakları Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti.’ye aittir.
Her hakkı saklıdır. Alıntılarda kaynak göstermek zorunludur.
YILLIK ABONELİK BEDELİ (12 SAYI): PEŞİN 450 TL - VADELİ 500 TL
DANIŞMA KURULU
u Prof. Dr. Tekin AKILLIOĞLU Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Prof. Dr. Şebnem AKİPEK Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Prof. Dr. Ali AKYILDIZ Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı
u Prof. Dr. Aydın AYBAY Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kurucu Dekan
u Prof. Dr. Ufuk AYDIN Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İş ve Sosyal
Güvenlik Hukuk Anabilim Dalı Başkanı
u Prof. Dr. Ali Şafak BALI Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi
Anabilim Dalı Başkanı
u Prof. Dr. Seyithan DELIDUMAN
u Prof. Dr. Mehmet DEMİR Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı
u Prof. Dr. Abdullah DİNÇKOL Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
u Prof. Dr. Yücel ERTEKİN Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
u Prof. Dr. Nüvit GEREK Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
u Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk
Anabilim Dalı Başkanı
u Prof. Dr. Halil KALABALIK Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
u Prof. Dr. Yusuf KARAKOÇ Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
u Prof. Dr. İsmail KAYAR Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
u Prof. Dr. M. Macit KENANOĞLU Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi
Anabilim Dalı
u Prof. Dr. Ahmet M. KILIÇOĞLU Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölüm Başkanı
u Prof. Dr. Köksal KOCAAĞA Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk
Anabilim Dalı Başkanı
u Prof. Dr. Nevzat KOÇ İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
u Prof. Dr. Erkan KÜÇÜKGÜNGÖR Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Prof. Dr. Didem ALGANTÜRKLIGHT İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Prof. Dr. Tekin MEMİŞ İstanbul Şehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku
Anabilim Dalı Başkanı
u Prof. Dr. Hayrettin ÖKÇESİZ Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Prof. Dr. Mesut ÖNEN İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hava ve Uzay Hukuku
u Prof. Dr. Demet ÖZDAMAR Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni
Hukuk Anabilim Dalı
u Prof. Dr. Selçuk ÖZTEK Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usûl ve İcra-İflâs
Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
u Prof. Dr. Oğuz SANCAKDAR Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku
Anabilim Dalı
u Prof. Dr. Haluk Hadi SÜMER Selçuk Üniversitesi İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Anabilim Dalı Başkanı
u Av. Prof. Dr. Mustafa TOPALOĞLU (Adana Barosu)
u Prof. Dr. Devrim ULUCAN Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Anabilim Dalı Başkanı
u Prof. Dr. Ali Dursun ULUSOY Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Prof. Dr. M. Fatih UŞAN Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Anabilim Dalı
u Prof. Dr. Feridun YENİSEY Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Doç. Dr. Müslüm AKINCI Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı
u Doç. Dr. Ramazan ÇAĞLAYAN Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku
Anabilim Dalı
u Doç. Dr. Mustafa ÇEKER Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku
Anabilim Dalı
u Doç. Dr. Yüksel METİN Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku
Anabilim Dalı
u Doç. Dr. Pervin SOMER Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Doç. Dr. Reyhan SUNAY Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim
Dalı Başkanı
u Doç. Dr. Kemal ŞENOCAK Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Doç. Dr. Metin TOPÇUOĞLU Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku
Anabilim Dalı
u Yard. Doç. Dr. Ahmet Haluk ATALAY Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi
u Yard. Doç. Dr. Mustafa AVCI Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku
Anabilim Dalı
u Yard. Doç. Dr. Mesut AYGÜN Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Özel Hukuk
Anabilim dalı
u Yard. Doç. Dr. Fatma KOCABAŞ Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı
u Yard. Doç. Dr. İbrahim SUBAŞI Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu
Sigortacılık Bölümü İş Hukuk ve Sosyal Güvenlik Hukuku Öğretim Üyesi
u Yard. Doç. Dr. Filiz TEPECİK Anadolu Üniversitesi Hukuk Mali Anabilim Dalı
u Yard. Doç. Dr. Esra YAKUT Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi
Anabilim Dalı
u Yard. Doç. Dr. Bülent YÜCEL Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku
Anabilim Dalı
u M. Handan SURLU Yargıtay Onursal 1. Başkanvekili (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanı)
u Derya KONAK (Adana Hakimi)
u Av. Rifat ÇULHA (Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi)
u Av. Ahmet Serkan AĞCA (Erzincan Barosu)
u Av. Tuncer AKTAŞ (Erzurum Barosu)
u Av. İbrahim BAŞTİMAR (Kars Baro Başkanı)
u Av. Yahya BİÇER (Elazığ Barosu)
u Av. Meryem ÇETİN (Kars Barosu)
u Av. Turan ÇINAR (Erzurum Barosu)
u Av. Boran ÇİÇEKLİ (İstanbul Barosu)
u Av. M.İhsan DARENDE (Kastamonu Barosu)
u Av. Mehmet DEMİRBAĞ (Kütahya Barosu)
u Av. Ali DİLBER (Düzce Baro Başkanı)
u Av. Demircan DİLEK (Sakarya Barosu)
u Av. Murat Volkan DÜLGER (İstanbul Barosu)
u Av. Şerafettin EKİCİ (İstanbul Barosu)
u Av. İlhan ERTEM (Sakarya Barosu)
u Av. Mevlüt GÜL (Malatya Barosu)
u Av. Zelihe GÜNCE (Van Barosu)
u Av. Gazanfer GÜNLER (Bolu Barosu)
u Av. Sadrettin HAŞILOĞLU (Erzurum Barosu)
u Av. Ertuğrul HÜDAYİOĞLU (Kahramanmaraş Barosu)
u Av. Şenol İŞSEVENLER (Edirne Barosu)
u Av. Fatma KALSEN (Tunceli Barosu)
u Av. Hüseyin KANDEMİR (Şanlıurfa Barosu)
u Av. İnci Seda KELEŞOGLU (Kars Barosu)
u Av. Tahsin KILIÇ (Bursa Barosu)
u Av. Suna KILIÇ (Ağrı Barosu)
u Av. Nuri POLAT (İstanbul Barosu)
u Av. İlker ONAY (İstanbul Barosu)
u Av. Ahmet Sait ÖNER (Iğdır Barosu)
u Av. Kemal ÖZASLAN (Bolu Barosu)
u Av. Aydoğan SEZER (Sakarya Barosu)
u Av. İbrahim SÜLÜN (Kütahya Barosu)
u Av. Fevzi ŞEN (Balıkesir Barosu)
u Av. Necati TAŞTAN (Hatay Barosu)
u Av. Ejder TEKEREK (Kahramanmaraş Barosu)
u Av. Fahri ULUSOY (Zonguldak Barosu)
u Av. Bayram Veli UYSAL (İstanbul Barosu)
u Av. Halis YAŞAR (Ağrı Barosu)
u Av. Ertuğrul H.YEŞİLDAL (Antalya Barosu)
İÇİNDEKİLER
HUKUKİ MAKALELER
r
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Av.Ender CEYLAN................................................................................................................. 11
r
Yeni Borçlar Kanunu Işığında Destek ve İş Gücü Kaybı Tazminatı
Av. M. İhsan DARENDE......................................................................................................16
r
Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Hukuki Bir Ayıptan Kurtulduk
Av. Halis YAŞAR .................................................................................................................... 44
r
Kollektif Şirketi Limited Şirkete Dönüştürmek Mümkün Müdür?
Soner ALTAŞ ........................................................................................................................... 66
MEDENİ HUKUK
r
Hakimin, Boşanma veya Ayrılık Davasının Devamı
Süresince Gerekli Olan - Eşlerin Barınmasına, Geçimine,
Malların Yönetimine Ve Çocukların Bakım ve Korunmasına
İlişkin- Geçici Önlemleri Almak Zorunda Olduğu - İdrak
Çağındaki Çocuğun Görüşüne Başvurulmaksızın Velayet
Düzenlemesi Yapılamayacağı - Vekalet Ücreti Takdiri...................................... 82
r
Elatmanın Önlenmesi - Eksik İnceleme ve Araştırmaya
Dayalı Hüküm Kurulamayacağı...................................................................................103
r
Boşanma - TMK 166. Maddesi Hükmünü, Tamamen
Kusurlu Eşin Dava Açabileceği ve Yararına Boşanma
Hükmü Elde Edebileceği Biçiminde Değerlendirmemek
Gerekeceği.............................................................................................................................106
r
Kazandırıcı Zamanaşımı - Köy Boşluğunun Zilyetlikle
Kazanılamayacağı.............................................................................................................. 115
r
Güvenlik Hizmeti Satış Sözleşmesinden Doğan
Anlaşmazlıkların Tüketici Mahkemesinde Görüleceği...................................133
MEDENİ USÜL HUKUKU
r
Hakimlerin Sorumluluğu - Hakimlerin Yürüttükleri Faaliyet
veya Verdikleri Her Türlü Kararlar Nedeniyle Devlet Aleyhine
Açılan Tazminat Davalarının Yargıtayın İlgili Hukuk Dairesinde
Açılıp İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla Görüleceği...............................................73

Hakimin, Boşanma veya Ayrılık Davasının Devamı Süresince
Gerekli Olan - Eşlerin Barınmasına, Geçimine, Malların
Yönetimine Ve Çocukların Bakım ve Korunmasına İlişkin- Geçici
Önlemleri Almak Zorunda Olduğu - İdrak Çağındaki Çocuğun
Görüşüne Başvurulmaksızın Velayet Düzenlemesi
Yapılamayacağı - Vekalet Ücreti Takdiri....................................................................82

Kira İlişkisinden Doğan Anlaşmazlıklarda Sulh Mahkemesinin
Görevli Olduğu, Kira Sözleşmesinin İdari İşlemle veya Özel
Olarak Kurulmasının Önemi Bulunmadığı............................................................111

Davanın Konusuz Kalması Sebebiyle Karar Verilmesine Yer
Olmadığına Dair Verilen Kararın Tespit Hükmü Niteliğinde
Olduğu ve Talep Sonucunun Tamamen Karşılanmış Olması
Durumunda Verilebileceği, Aksi Takdirde Karşılanmayan
Kısımlar İçin Bekletici Mesele Yapılacağı..............................................................123

Hükmün Sonucunu Etkileyecek Aynı Konudaki Diğer
Davalarda Verilen Hükümlerin Kesinleşmesinin Beklenmesi
Gerekeceği............................................................................................................................ 141

Hükmün Sonuç Kısmında, Gerekçeye Ait Herhangi Bir
Söz Tekrar Edilmeksizin, Taleplerden Her Biri Hakkında
Verilen Hükümle, Taraflara Yüklenen Borç ve Tanınan
Hakların, Sıra Numarası Altında; Açık, Şüphe ve Tereddüt
Uyandırmayacak Şekilde Gösterilmesinin Gerekli Olduğu.........................154
İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU

İş Akdinin Feshi - Davacının Sık Sık Rapor Alması İşyerinde
Olumsuzluklara Yolaçmış ve İş İlişkisinin İşveren Açısından
Çekilmez Hale Getirmiş Olması Durumunda İş Akdinin
İşverence Feshedilebileceği.........................................................................................119

Dav2nın Konusuz Kalması Sebebiyle Karar Verilmesine Yer
Olmadığına Dair Verilen Kararın Tespit Hükmü Niteliğinde
Olduğu ve Talep Sonucunun Tamamen Karşılanmış Olması
Durumunda Verilebileceği, Aksi Takdirde Karşılanmayan
Kısımlar İçin Bekletici Mesele Yapılacağı...............................................................123

İş Kazası Sonucu Maddi ve Manevi Tazminat İstemi - Sosyal
Güvenlik Ödemelerinin Denkleştirme İşlevi Görebilmesi,
Sorumluluğunu Doğuran Olaya Sebebiyet Verenlere Rücu
Edebilmesine Bağlı Olduğu..........................................................................................144

İş Akdinin İşverence Feshi - İşveren Vekilleri ve
İşveren Vekili Yardımcılarının İş Güvencesinden
Yararlanamayacakları...................................................................................................... 150
İCRA İFLAS HUKUKU

Şikayet - Kesinleşen İhale Sonucu, Taşınmazı İşgal Eden
Kişiye Tahliye Emri Gönderileceği - Genel Mahkemede
Açılan Menfi Tespit Davasının, İcra Mahkemesindeki
Şikayette Bekletici Mesele Yapılamayacağı............................................................94

İcra ve İflas Kanununun 277 ve Devamı Maddelerine
Göre Tasarrufun İptaline Karar Verilebilmesi İçin İptali
İstenen Tasarrufun Takip Konusu Borcun Doğumundan
Sonra Yapılmış Olması Gerekeceği...........................................................................136
TİCARET HUKUKU

İnternet Bankacılığı - Bankaların Hesapta Bulunan
Paraların Tam Güvenliğini Sağlamaları Gerektiği - Bankaların,
Objektif Özen Borcu Altında Bulundukları Ve Hafif
Kusurlarından Dahi Sorumlu Oldukları.....................................................................87

Alacağın Temliki - Karşılıksız Kalan Teminat Mektuplarının
İadesi .......................................................................................................................................127

Çekte Zamanaşımının İbraz Süresinin Bitiminden
Başlayacağı ve İbraz Süresinin Bitimi Tarihindeki Kanun
Hükümlerine Göre Zamanaşımının Dikkate Alınması
Gerektiği................................................................................................................................ 130

Hükmün Sonucunu Etkileyecek Aynı Konudaki Diğer
Davalarda Verilen Hükümlerin Kesinleşmesinin Beklenmesi
Gerekeceği........................................................................................................................... 141
CEZA HUKUKU – CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU

Nitelikli Dolandırıcılık - Eksik İnceleme İle Hüküm
Kurulamayacağı................................................................................................................... 159

Kastı Aşan Müessir Fiil – Azmettirme – Tekerrür..............................................163

01.06.2005 Tarihinden Önce Tefecilik Suçunun Oluşması İçin
Faiz Karşılığı Ödünç Para Verme Suretiyle Çıkar Sağlanmasının
Meslek Haline Getirilmiş Olması Gerektiği, 01.06.2005
Tarihinden Sonra İse Bir Defa İşlenmiş Olması Halinde

Dahi Tefecilik Suçunun Oluşacağı............................................................................. 168
Olumsuz Görev Uyuşmazlığı ve Yargı Yerinin
Belirlenmesi - Kaçakçılık Suçu.................................................................................... 171

Alkollü Araç Kullanma - Alkol Almış Kişilerin Araç
Kullanmaları Halinde, Üç veya Üç Defadan Fazlasında
Sürücü Belgelerinin Beş Yıl Süreyle Geri Alınacağı ve
Altı Aydan Aşağı Olmamak Üzere Hafif Hapis Cezası İle
Birlikte Hafif Para Cezasıyla Cezalandırılacakları, Ayrıca
Psiko-Teknik Değerlendirmeye ve Psikiyatri Uzmanı
Muayenesine Tabi Tutulacakları ..............................................................................176

Uyuşturucu ve Uyarıcı Madde Kullanımı, Alım
Satımı - Hakim ve Cumhuriyet Savcısı Kararına
Dayanmayan Telefon Konuşmalarının Hukuka Aykırı Delil
Sayılıp CMK'nın 289. Maddesi Uyarınca Hükme Esas
Alınamayacağı...................................................................................................................... 180

Taksirli Suç - Trafik Kazalarında Yayanın Hukuki
Sorumluluğunun Bulunması, Cezai Sorumluluğunun da
Bulunmasını Gerektirmeyeceği .................................................................................184

Eksik İncelemeyle Hüküm Kurulamayacağı - Hükmün
Açıklanmasının Geri Bırakılması..................................................................................190

Mahkumiyet Kararının Verildiği Duruşmaya Katılımı
Sağlanmadan Sanığın Yokluğunda Hüküm Kurulup Savunma
Hakkının Kısıtlanamayacağı - Basit Dolandırıcılık- Nitelikli
Dolandırıcılık Suçu............................................................................................................. 193
İDARE HUKUKU VE İDARİ YARGILAMA USULÜ HUKUKU

Harç Muafiyeti - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Tarafından
Devralınan Borç ve Alacaklardan Doğmayan ve Fon Tarafından
Açılmayan Davada Davacı Tarafın Başvurma Harcı
Muafiyetinden Yararlanamayacağı...........................................................................199

Usulsüz Tebligat - Muhatap Yerine Kendisine Tebliğ Yapılacak
Kimsenin Görünüşüne Göre 18 Yaşından Aşağı Olmaması
Gerektiği - Süre Aşımı Nedeniyle Davanın Reddi..............................................204

MEVZUAT

Kanunlar Sh.. 211

Bakanlar Kurulu Kararları............................................................................................... 215

Yönetmelikler Sh..221

Tüzükler sh.229

Genelgeler Sh..230

Tebliğler Sh..230



Milletlerarası Andlaşmalar Sh..236

Öğretmenin Eş Durumundan Memur Olarak Atanması
Hukuka Aykırı........................................................................................................................ 241

AYM, Oda Başkanlarına Seçim Kısıtlamasını İzahtan
Yoksun Buldu..............................................................................................................245

Boşandığı Halde Eşiyle Birlikte Yaşayanın
Maaşının Kesilmesi........................................................................................................... 247

Avukat Vekaletname Olmadan Dava Açamaz
Kuralının İstisnası................................................................................................................ 257

Müzakere Etmeden Dosya Masrafı Alamazsınız................................................258

Yargıtay: Çevreden Toplanan İstihbaratla Maaş
Kesilemez.............................................................................................................................. .261
HUKUK HABERLERİ















ÖNEMLİ BİLGİLER
Kıdem Tazminat Tavanı.................................................................................................... 265
Dönemler İtibariyle Asgari Ücret ............................................................................ 266
Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler..................................................................................266
2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler...............................................................267
Ücret ve İşverene Maliyetleri .................................................................................... 269
Kapıcılar İçın Asgari Ücretın Hesabı ve İşverene Maliyeti ......................... 270
Asgari Ücret Uygulamasında Yeni Dönem........................................................... 270
2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları....................................................... 271
Yıllık Ücretli İzin Süreleri .............................................................................................. 271
İhbar Tazminatı (akdin Fesfinde Bildirim Süreleri).......................................... 271
İşsizlik Sigortası Primi..................................................................................................... 272
Gelir Vergisi Tarifesi........................................................................................................... 272
Katma Değer Vergisi Oranları .................................................................................... 273
Kurumlar Vergisi Oranları ............................................................................................ 273























Geçici Vergi Oranları........................................................................................................... 273
Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı ................................ 274
Yasal Faizler Ve Yürürlük Süreleri...............................................................................274
Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları ................................................................... 274
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun›a
Göre Gecikme Zammı Oranları .................................................................................276
Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler...................................................276
Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre).....................................................277
Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre)......................................................... 277
Değerli Kağıt Bedelleri ................................................................................................... 281
2013 yılı Damga Vergisi Tutarları .............................................................................282
Yargı Harçları Tarifesi...................................................................................................... 285
Noter Harçları...................................................................................................................... 291
Vergi Yargısı Harçları......................................................................................................... 293
Tapu Ve Kadastro Harçları.............................................................................................294
Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler...............................................299
Avukatlık Ücret Tarifesi................................................................................................... 303
CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi................................................................................... 307
Üretici Fiyat Endeksi (2003-100) (ÜFE)...................................................................308
Üretici Fiyat Endeksi (2003-100) (TÜFE)................................................................308
HUMK Ve İİK Parasal Sınırları ......................................................................................309
İYUK Parasal Sınırları......................................................................................................... 309
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler ...................................... 312
Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi ...............................................................................314
ARAMA İNDEKSLERİ
Kanun Maddelerine Göre Arama İndeksi ............................................................. 317
Kavramlara Göre Arama İndeksi..................................................................................319
HUKUKİ MAKALELER
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ
GERİ BIRAKILMASI
Av.Ender CEYLAN
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA
DESTEK VE İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATI
Av. M. İhsan DARENDE
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA
HUKUKİ BİR AYIPTAN KURTULDUK
KOLLEKTİF ŞİRKETİ LİMİTED ŞİRKETE
DÖNÜŞTÜRMEK MÜMKÜN MÜDÜR?
Av. Halis YAŞAR
Soner ALTAŞ
SAYI: 40
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI 11
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ
GERİ BIRAKILMASI
Av.Ender CEYLAN
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 19.12.2006 tarihli 5560 sayılı
yasa ile getirilen değişiklikle Ceza Muhakemesi Kanunumuza girmiş bir
kurumdur. Özellikle 231/5 maddesinde geçen “…sanık hakkında hiçbir sonuç
doğurmamasını ifade eder” cümlesi sebebiyle, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasının hukuki mahiyet ve sonuçlarının incelenmesi gereklidir.
Bu incelemeyi, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” ismi sebebiyle
bir karar olup olmadığı ve gerçekten sanık hakkında hiçbir sonuç doğurup
doğurmadığı hakkında fikir sahibi olmak gayesi taşımaktadır.
Hakime takdir olanağı sağlayan ve Ceza Kanunumuzun 62.maddesinde
yar alan ceza indirimi yanında; verilen cezanın ertelenmesi (TCK 51.), paraya
çevrilmesi (TCK 50) gibi cezanın uygulanması ile ilgili de hakime takdir olanağı
sağlayan hükümler mevcuttur. Daha önce 647 sayılı yasada bulunan bu
müesseseler, yeni Ceza Kanunu’na konulmuş, bununla birlikte hakime TCK.50.
maddesi ile seçenek yaptırımlara karar verme olanağı getirmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5’te düzenlenen Hükmün
Açıklanmasının Geri Bırakılması kurumu gerek anlamı bakından ve gerekse
kanun maddesinde geçen ifadeler sebebiyle farklı anlaşılmaktadır.
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI BİR HÜKÜM MÜDÜR?
CMK 231/5 maddesi“Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para
cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını
ifade eder”şeklindedir.
Bazı müelliflerin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bir hüküm
olmadığı, çünkü açıklanmasının ertelendiği yönündeki görüşleri maddenin
daha ilk cümlesinde cevabını bulmaktadır. Dikkat edileceği üzere ilk cümlede
“yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza” denilmektedir. Görüleceği gibi
madde sanığa bir “ceza hükmünün” verildiği şeklinde açıkça düzenlenmiştir.
Eğer adından anlaşıldığı gibi hükmün açıklanması ertelenmiş olsa idi; bir
hüküm verilmesi yerine, madde düzenlemesi “hükmolunacak ceza” olarak
düzenlenir ve uygulamada da bununla ilgili bir hüküm verilmeyip, denetimli
serbestlik hükümleri ile yetinilirdi.
12
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Oysa, hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmü içeren bir kararda,
1-Sabit görülen eylem
2-Mahkemenin bu eyleme ilişkin verdiği ceza ve yaptırımı
3-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve buna ilişkin denetim
hususlarını içerir.
Uygulamayı iyi bilen meslektaşlarımız şekil olarak hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararında bu unsurların sıralandığını görebilirler. O halde
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının ertelenen bir hüküm olduğu
yönündeki görüşe katılmak mümkün değildir.
Çünkü hükmün açıklanması geri bırakılması kararı verilebilmesi için,
öncelikle bir ceza hükmünün verilmesi mecburiyeti olduğu kanunda sarih bir
şekilde düzenlenmiştir.
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI SANIK HAKKINDA BİR
HUKUKİ SONUÇ DOĞURUR MU?
Özellikle 231/5 maddesinin son cümlesi olan “Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını
ifade eder”şeklindeki düzenleme bazı meslektaşlarım tarafından, verilen
hükümle ilgili olarak sanığın herhangi bir yükümlülüğünün olmadığı şeklinde
anlaşılmaktadır.
Öncelikle belirtelim ki, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun
esas amacının verilen “2 yıl ve daha az” cezalar için temyiz yolunu da
kapatmak suretiyle Yargıtay’ın yükünü hafifletmek amacını taşımaktadır.
Zira 231.maddenin 12.fıkrasında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına itiraz edilebilir” denilmekle bu amaç açıkça anlaşılmaktadır.
Davaların çabuk sonuçlanması gayesi de güden bu düzenleme “itiraz”
kanun yoluna yapılan başvurunun inceleme şekli ile de ortaya çıkmaktadır.
Çünkü hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin olarak yapılan
itirazda, itiraz mercii sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
yönünden incelenme yapmaktadır. Yani inceleme hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının şekli açıdan şartlara riayet edilip edilmediği yönünden
yapılır.
İtiraz mercii yaptığı incelemede, sabit görülen eylem ve verilen cezayı
değil, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için sanığın
sabıkalı olup olmadığı, suç ile bir zarar doğmuş ise, bu zararın sanık tarafından
tazmin edilip edilmediği gibi hususları dikkate alır.
Uygulama bu olmakla birlikte, bazı meslektaşlarım itiraz yolunu temyiz
gibi algılayarak dosya içeriği üzerinden savunma yapmaktadır ki, bunun itiraz
merciince hiç dikkate alınmayacağını belirtmekte fayda görüyorum.
Her ne kadar 231/5 maddesinde sanık hakkında bir hukuki sonuç
doğurmamasını ifade etmekte ise de; 231.maddenin 8.fıkrasında, verilen
kararın hukuki sonuçları düzenlenmektedir.
8.Fıkra şu şekilde düzenlenmiştir:
“hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde
SAYI: 40
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI 13
sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan
fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli
serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi
olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya
özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında
ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek
hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü
yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur”
Bu haliyle Türk Ceza Kanunu’nun 51.maddesine benzeyen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi ve bu sürenin sona
ermesi sırasında farklılıklar olmaktadır. Erteleme kararı verilmesinde denetim
süresi en fazla 3 yıl iken, hükmün açıklanması geri bırakılmasında bu süre
5 yıldır. Erteleme kararında sanık, denetim süresini karara uygun şekilde
(belli bir yerde çalışma veya eğitim kurumuna devam etme gibi) geçirdiğinde
ceza infaz edilmiş sayılır, oysa hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verildiğinde ise; açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak,
davanın düşmesi kararı verilir.
Bu haliyle davanın düşmesi kararı verilmesi göz önüne alan bazı
meslektaşlarımız, yukarıda bahsedilen sanık hakkında bir hukuki sonuç
doğurmayacağı şeklindeki hükümle birleştirmek suretiyle, mevcut hüküm
hakkında sanığın bir yükümlülüğü olmadığı sonucunu çıkarmaktadırlar ki bu
hatalı bir yorumdur.
Erteleme kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
arasındaki en önemli fark ise Adli Sicil bakımındandır. Maddenin 13.fıkrasında
“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme
kaydedilir.” denilmekle bir anlamda maddenin ve kurumun “sanık hakkında
bir hukuki sonuç doğurmayacağı” şeklindeki hükmün ne anlama geldiği
de açıklanmış olmaktadır. Bir başka deyişle hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı adli sicile kaydedilmediğinden, sadece bu bakımdan hüküm
doğurmamaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sonucu sanık belirtilen
yükümlülüğü yerine getirdiğinde, CMK 231/10 gereğince “davanın düşmesi
kararı verilir.Ceza Kanunu’nda sayılan davanın düşmesi kararı,
1-zamanaşımı
2-şikayetten vazgeçme,
3-sanığın ölümü
4-denetimli serbestlik süresinin karara uygun şekilde geçirilmesi
5-genel veya özel af
halinde verilebilir.
14
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Ceza veya davanın düşmesi Türk Ceza Kanunu’nun 74.maddesinde
düzenlenmiştir. Madde şu şekildedir:
(1) Genel af, özel af ve şikâyetten vazgeçme, müsadere olunan şeylerin
veya ödenen adlî para cezasının geri alınmasını gerektirmez.
(2) Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın
tazmini için açılan şahsî hak davasını etkilemez.
(3) Cezanın düşmesi şahsî haklar, tazminat ve yargılama giderlerine
ilişkin hükümleri etkilemez. Ancak, genel af hâlinde yargılama giderleri de
istenemez.
Görüldüğü üzere, denetimli serbestlik süresinin karara uygun şekilde
geçirilmesi sonucunda davanın düşmesi halinde dahi sonuç doğurduğu
aşikardır.
Uygulamayı bilen meslektaşlarımız, yukarıda bahsedildiği şekilde verilen
hükmün açıklanması kararından sonra avukatlık ücretine de hükmedildiğine
tanık olmuşlardır. Bununla beraber TCK.74 maddesi delaletiyle davanın
düşmesi kararının dahi şahsi haklara zeval gelmeyeceğinin belirtilmiş olması
karşısında,“sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı” hükmünün Adli
Sicil yönünden olduğunu anlamamız gerektiği ortaya çıkmaktadır.
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARININ HUKUKİ
NİTELİĞİ:
Yukarıda erteleme kararı ile ilgili açıklamalarımızda bahsedildiği üzere,
erteleme kararının sonucunda cezanın infaz edildiği kabul edilirken, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinde, denetimli serbestlik
süresinin mahkemenin kararına uygun şekilde geçirilmesi halinde davanın
düşmesine karar verilir.
Hangi hallerde davanın düşmesine karar verildiği TCK’da gösterildiğine
göre, henüz tartışmalı olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
hukuki niteliği de TCK’nunda belirtilen ve davanın düşmesi sebepleri sayılan
nedenlerle ilişkilidir:
1-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı “zamanaşımı” sebebiyle
davanın düşmesine benzemez. Zamanaşımı sebebiyle davanın düşmesiiçin
davanın kanunda belirtilen süre içerisinde bitirilmemiş olması gerekmektedir.
Oysa tam tersine 231.maddenin 8.fıkrasının (c)bendinde açıkça zamanaşımı
süresinin işlemeyeceği belirtilmiştir.
2-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı şikayetten vazgeçmeye
bağlı değildir. Şikayetten vazgeçmekle, şikayete bağlı suçlar yönünden davanın
düşmesine karar verilirken, şikayetten vazgeçme ile hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilemez. Kaldı ki hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verilmesinin şartları içerisinde şikayetten vazgeçme şartı
da aranmamıştır.Ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılması için bir
şahsi davacının olması da gerekmez, kamu davasında da bu karar verilebilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sanığa belli bir süre yükümlülük
getirilip, bu süre geçirildikten sonra davanın düşmesi kararı verilirken,
SAYI: 40
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI 15
şikayetten vazgeçme ile davanın düşmesi kararın verilmesiyle sonuç doğurur.
Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 02.07.2007 tarihli 2007/5010 E. 2007/8222
sayılı kararında getirdiği yükümlülükler yönünden şikayetten vazgeçmenin,
hükmün açıklanması kararının geri bırakılması kararına oranla daha lehe
olduğuna hükmetmiştir.
Karar, davanın düşmesi bakımından aynı olan “şikayetten vazgeçme”
ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumlarını karşılaştırmak
açısından önemlidir. Gerçekten de şikayete bağlı suçlar açısından şikayetten
vazgeçildiğinde davanın düşmesi kararı hemen verilirken, buna karşın
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinde sanığa ayrıca
5 sene yükümlülük yüklenmektedir. İşte bu sebeple zikredilen kararda bu
yükümlülüğü göz önüne alınarak, şikayetten vazgeçmenin sanığın daha lehe
olduğu kanaatine varılmıştır.
5-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması genel af veya özel af kurumuna
davanın düşmesi sebebiyle benzemektedir. Sonuçları açısından bakılacak
olursa, davanın düşmesi kararı genel af kurumunda kanuna dayanmakta;
hükmün açıklanmasının geri bırakılması ise sanığa yükümlülükler yüklenerek
belli şartlara bağlı bağlanmaktadır. Ancak af ile yargılama giderlerine
hükmedilmez iken, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile beraber
yargılama giderine hükmedilmektedir.
CMK 231.maddesinin 6.fıkrasının (c) bendinde 22.07.2010 tarihinde
yapılan değişikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması sanığın kabulü
şartına bağlanmıştır. Bu haliyle kurum sanık ile mahkemenin uzlaşmasını
andırmaktadır.
O halde denilebilir ki; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı,
sanığın kabulü ve kanunda belli koşulları taşıması halinde, kanundaki
süreyi içeren ve bu süre içerisinde sanığa yükümlülük öngören koşula bağlı,
mahkemenin bir affı niteliğindedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığa yükümlülükler
yüklediğine bir beraat kararı değildir. Nitekim bu yükümlülüğün yerine
getirilmesi sonucunda verilecek davanın düşmesi kararı da beraat hükmünü
doğurmaz.
16
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA
DESTEK VE İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATI
Av. M. İhsan DARENDE
6098 sayılı yeni Borçlar Kanunu, destek ve iş gücü kaybı tazminatlarında
uygulama değişikliği gerektirebilecek hükümler içermektedir. SGK gelirlerinin
indirilmesi hususunda, şimdiden içtihat değişikliği gerçekleşmiştir1. Bu
değişiklikleri, her iki tazminatın kavramsal yapısı içerisinde incelemek yararlı
olacaktır:
A. KAVRAM:
A.1. DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
İsviçre-Türk hukukunda, destek tazminatının bağımsız bir niteliğe sahip
olduğu kabul edilmektedir. Yani bu hak, ölenin kişiliğine bağlı değildir,
destekten yararlananın kişiliğinden doğmaktadır. İşte bu sebeple mirasçı
olmayan şahıslar dahi, bu hakkı ileri sürebilmektedir. O halde destek
tazminatı, ölüm sonucunda, hak sahibinin mal varlığında meydana gelen
azalmayı gideren bir müessesedir. Gerçekten de yeni BK’nın 53. maddesi
şöyledir:
Ölüm halinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:
3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları
kayıplar.2
Hükmün düzenleniş biçimi, bu tazminatın, destek görenin mal varlığında
meydana gelen azalmayı gidermeyi hedeflediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Gerçekten de, son zamanlarda ciddi değişiklikler meydana gelse de3, düşünce
tarzı değişmeden önce öğretide hâkim olan prensibe göre, haksız fiilin
muhatabı olmayan kişiler, yansıma yoluyla uğradıkları zararın giderilmesini
isteyemezler4.
Ancak haksız fiilin sonucunda, sadece bunun mağduru olan kişiler zarara
1
21. HD’nin içtihadı, aşağıda incelenecektir.
818 sayılı BK’nın 45/2. maddesi ise şöyleydi: “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın
yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir.”
3
Yansıma yoluyla uğranan zararın giderilmesine dönük değişikliklerden birisi de beden bütünlüğünü ağır şekilde yitiren kişinin yakınlarına tanınan manevi tazminat hakkıdır. Yeni BK’nın 56/2.
maddesi uyarınca: “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına
da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”
4
Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Top, Türk Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, sayfa: 831
2
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 17
uğramaz. Öyle durumlar vardır ki, üçüncü şahısların dolaylı olarak uğradıkları
zararlar, hukukun ilgi ve düzenleme alanının dışında kalamayacak kadar
büyüktür.
Bir başka yazıda belirttiğim gibi5, işbölümü, insanın tabiata karşı
mücadelesinde, onu değiştirip dönüştürmesinde, böylece özgürleşmesinde
kullandığı en önemli araçtır. İş bölümünün hayata geçmesi ise insanların
toplum halinde örgütlenerek yaşaması ile mümkün olmaktadır. Bu nedenle
ortak akıl, toplumsal gelişme imkânlarını sürekli olarak açık tutmanın, bunu
engelleyen her türlü faktörle mücadele etmenin araçlarını üretip yaratmakla
görevlidir. Bu amaçla birçok kural koyar, bu kurallar vasıtasıyla, tüm toplumun
uyum içinde yaşamasını, en üst seviyede iş bölümünün gerçekleşmesini
sağlamaya çalışır. Ortak aklın geliştirdiği kurallar çeşit çeşittir. Bunların bir
kısmı nezaket kuralıdır; bir kısmı ahlâk kuralıdır; diğer bir bölümü ise gelenekgörenektir. Ancak toplumsal uyum, barış, huzur ve gelişme için daha önemli
olan kurallar, hukuk kurallarıdır. Hukuk kuralları da diğerleri gibi, ortak
aklın, toplumsal gelişmeyi devam ettirebilmek için oluşturduğu normlardır.
Toplumsal gelişme imkânlarını sürekli olarak açık tutabilmek için, bu gelişme
ve uyumu engelleyen, yavaşlatan, durduran her türlü olgunun önlenmesi,
önlenememişse, sonuçlarının bertaraf edilmesi zorunludur. Gittikçe gelişen
“onarıcı adalet” kavramı, önem taşıyan zararların, dolaylı da olsa giderilmesini
zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde, toplumsal uyum ve işbölümü ciddi zararlar
görecek ve bundan, sadece mağdur veya dolaylı zarara uğrayan üçüncü
şahıslar değil, fail de dâhil olmak üzere tüm toplum zarar görecektir. İşte bu
sebeple hukuk düzeni, dolaylı zararlardan önemli görülenleri de tazminat
kapsamı içine alma eğilimindedir. Bunlardan en önemlisi, “destekten yoksun
kalma tazminatı”dır.
Destek kavramı, hukuki bir deyim olarak, tamamen İsviçre Borçlar
Hukukuna aittir. Bir başkasının veya başkalarının geçimini, kısmen veya
tamamen sağlayan kimseye “destek” diyoruz6. Haksız fiil sonucu destek
ölmüş ise, geçimi onun tarafından karşılanan kişiler, bu imkânı kaybetmekte
ve böylece dolaylı olarak zarar görmektedirler. Bu hak ölenden geçmez;
doğrudan doğruya, desteği yitirenlerin kişiliklerinde doğar7.
Uygulamada da, destekten yoksunluk zararının, ölenin değil üçüncü
kişilerin üzerinde doğduğu, dolaylı ve yansıma yolu ile meydana geldiği kabul
edilmektedir8.
Maddi tazminat davalarının genel amacı, zararı doğuran olay sebebiyle mal
varlığında meydana gelen azalmanın giderilmesidir. Bunun içinse, olaydan
5
Av. M. İhsan Darende, Ceza Adaleti Sisteminde Sorumluluk
Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Top, Türk Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, sayfa: 832
7
Mustafa Reşit Karahasan, Sorumluluk Ve Tazminat Hukuku, 2. Cilt, Sayfa: 123
8
Yargıtay HGK’nın, 27.06.2012 tarih ve 2012/17-215E-2012/413K sayılı; 17. HD’nin 24.05.2010 t.
ve 1488/4651 E/K sayılı kararları.
6
18
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
önceki mal varlığı durumu ile sonraki mal varlığı durumunun karşılaştırılması
gerekmektedir. Maddi tazminat davalarının tümünde bu mukayesenin
yapılması zorunludur. Destek tazminatında yapılan şey de budur: Ölenin
desteğinden yararlananın, ölüm sebebiyle oluşan mal varlığı durumu ile ölüm
olmasaydı gerçekleşeceği varsayılan mal varlığı durumunun mukayesesi…
Ölüm olmasaydı, hak sahibi, şu kadar süre, desteğin şu kadar yardımından
yararlanacaktı. O halde mal varlığına bu yardımlar da eklenecekti. Ancak
ölüm sonucunda bu yardımlar sona ermiştir. Dolayısıyla hak sahibinin mal
varlığında, eksilen bu yardımlar kadar azalma olmuştur. Bu, bazen net bir
parasal yardım olarak karşımıza çıkacaktır ve ölüm, hak sahibinin mal varlığının
aktifini doğrudan azaltacaktır. Bazen ise bir hizmet olarak belirecektir ve
hak sahibi, desteğin sağlığında bu hizmeti elde etmek için ücret ödemekten
kurtulduğundan, pasifinde azalma olacaktır; ölüm sonucunda aynı yardımın
devamı için ücret ödemek zorunda kalan hak sahibinin pasifi, bu yüzden
çoğalmaktadır ve işte pasifteki bu çoğalma kadar, mal varlığında azalma
meydana gelmektedir.
İşte bu suretle oluşan zarar, dolaylı da olsa, hukuk düzeninin ilgi alanına
girmiştir ve kanun koyucu, eski BK’nın 45, yeni BK’nın 53. maddesinde, dolaylı
olan bu zararın giderilmesini emretmiştir.
A.2. İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATI
Destekten yoksun kalma tazminatının aksine, iş gücü kaybı tazminatı,
doğrudan, haksız fiil mağdurunun kişiliğinde doğar. Yeni BK’nın 54. maddesi,
bedensel zararları şöyle düzenlemektedir:
Bedensel zararlar özellikle şunlardır:
1. Tedavi giderleri.
2. Kazanç kaybı.
3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.
İş gücünü tamamen veya kısmen yitiren mağdur, geçici veya sürekli olarak,
gelir kaybına uğrayabileceği gibi, geliri azalmasa da, efor kaybı sebebiyle
zarar görebilir: İster çalışma ister özel hayatında, harcanacak fazla enerjinin
yol açtığı zorunlu fazla beslenme giderleri, fazla yıpranmanın yol açtığı erken
ölüm ihtimali dikkate alınmak ve bunların maddi değeri, zarar kalemlerine
eklenmek zorundadır. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar,
gelir kaybına ilişkin olan değildir. Bundan başka, ekonomik geleceğin
sarsılmasından doğan, gerek gelir getiren faaliyetin, gerekse mutat işlerin daha
fazla çaba harcayarak yapılabilmesinden kaynaklanan zararların da tazmini
gerekmektedir9. Çünkü iş gücü kaybına uğrayan bir kişi, aynı işi ve hayatını
sürdürmesi için gerekli mutat faaliyetlerini, iş gücü kaybı bulunmayan kişilere
oranla daha fazla çaba harcayarak, daha büyük zorluklarla yapabilecektir.
Bu fazladan harcanan eforun, mağdura iki ayrı yönde maliyeti mevcuttur:
9
Tekinay-Akman-Burcuoğlu-Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Altıncı Bası, Sayfa: 822,823
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 19
O, hem fazladan harcadığı enerjiyi telafi etmek için, o nispette fazla besin
almak ve dolayısıyla o oranda fazla harcama yapmak zorundadır. Hem de,
fazladan harcanan çaba, hücrelerin erken yıpranmasına, dolayısıyla daha sık
değişmesine ve sonuç olarak ömrünü daha erken tüketmesine sebebiyet
vermektedir. Buysa, daha fazla çaba harcayanın, daha çok yıprananın, daha
erken ölümü demektir. Her iki olgu da, maddi değeri olan, maddi tazminat
bağlamında ele alınabilen zarar kalemlerini oluşturmaktadır. Aynı zamanda,
bu iş gücü kaybı ve yıpranma, ekonomik geleceğin sarsılmasına, meslekte
ilerleme imkânlarının azalmasına sebebiyet vermektedir ki, bu olgu da, maddi
değeri ölçülebilen bir zarar kalemini teşkil etmektedir.
Böyle olunca, maddi değeri ölçülebilen bu zarar kalemlerinin de, iş gücü
kaybı tazminatı bağlamında ele alınması zorunludur.
B. KOŞULLARI
B.1.A. DESTEK TAZMİNATINDA TAZMİNAT SÜRESİ
Destek tazminatında, önce desteğin yardımının miktarı ve bu yardımın
devam süresi belirlenmek zorundadır. Ölenin ve hak sahiplerinin muhtemel
ömür süreleri ile desteğin, gelenek ve göreneklere, sosyal realiteye göre,
kimlere, ne zamana kadar yardım edeceğinin belirlenmesi gerekmektedir
Bunun içinse, bazı varsayımlara dayanmak mecburidir. Tersinden başlarsak,
tazminat süresi hususunda, öncelikle iki hususun tespiti gerekmektedir:
Birincisi, ölenin muhtemel yaşam süresi; ikincisi ise hak sahiplerinin ihtiyaç
süresidir.
Uygulamada, ölenin muhtemel yaşam süresi hususunda, Fransa kaynaklı
PMF tablosu esas alınmaktadır ve ülkemiz açısından daha gerçekçi istatistikî
çalışmalar yapılmadıkça, böyle bir çalışmaya dayanılması zorunludur.
Bununla birlikte, önce sosyal güvenlik, sonra da zorunlu sorumluluk sigortası
mevzuatında, PMF tablosu yerine 1980 CSO tablosuna gönderme yapılmıştır.
2006/11345 sayılı BKK’nın 2. maddesi uyarınca:
“Commissioners Standard Ordinary” 1938-1941 yılları arasında “ABD
Ulusal Sigorta Komisyonu Birliği” tarafından yayımlanan ve 1980 yılında
güncellenen yaşam tablosunu, ifade eder.
05.02.2010 yürürlük tarihli, Zorunlu Sigortalar (Güvence Hesabı
Kapsamındaki Sigortalar) Çerçevesinde Aktüeryal Hesaplamayı Gerektiren
Tazminat Ödemelerinde Uygulamaya İlişkin Genelge’nin 2. maddesi uyarınca:
Söz konusu ödemelere esas hesaplamalarda asgari, CSO 1980 Kadın ve
Erkek Mortalite Tabloları kullanılacaktır. Şirket uygulaması çerçevesinde hak
sahipleri lehine sonuç doğuran Mortalite Tablolarının uygulanması imkânı
saklıdır.
Bu mevzuat değişikliği dikkate alındığında, bilhassa sorumluluk sigortası
5
ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,100 ve 102.
SARI,M; (2012), “Avukatların Uzlaşma Sağlama Yetkisi ve Uygulaması”,http://ahmetyum.av.tr/
makaleoku.aspx?islem=oku&id=4,12.12.2012.
7
ŞAMİL,D.,(2011)Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi,Adalet Yayınevi,Ankara,s.,227.
6
20
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
hukukunun alanında kalan uyuşmazlıklarda, PMF tablosu yerine CSO 1980
tablosunun uygulanması gerekmektedir. Ancak Yargıtay, henüz bu doğrultuda
içtihat etmeye başlamamıştır.
Tazminat süresi, her zaman, muhtemel ömür süresi sonuna kadar devam
etmemektedir. Çünkü desteğin, ömrünün sonuna kadar çalışarak, hak
sahiplerine yardımda bulunacağı kabul edilemez bir varsayımdır. Her insanın,
ömrünün son yıllarını, zorunluluk alanının; yani çalışmanın dışında geçirmeye
hakkı bulunmaktadır. Dolayısıyla desteğin, aktif çalışma hayatını ne zaman
kadar sürdüreceğinin belirlenmesi ve tazminat süresi tespit edilirken, bu
tarihin de dikkate alınması gerekmektedir.
Bununla birlikte, gittikçe yerleşen içtihatlar10 uyarınca, desteğin, pasif
dönemde de, yakınlarının geçimine yardımcı olduğu kabul edilmelidir.
Gerçekten de, pasif devrede de olsa aile fertleri, birbirlerine, maddi değer
taşıyan birçok hizmetler vermektedirler. Destek görenlere, desteğin
ölümü sebebiyle dul-yetim maaşı bağlanmış ve böylece, yaşlılık aylığının
yansımamasından kaynaklanan zarar engellenmiş olsa dahi, bu hizmetler
her durumda ortadan kalkmıştır ve destek gören, sadece bunlardan yoksun
kalarak olsa dahi, zarara uğramıştır. Bu sebeple pasif dönem için de destek
tazminatı hesabı yapılmalıdır.
Uygulamada, aktif yaşam süresinin, kural olarak 60 yaşın ikmali ile sona
erdiği kabul edilmektedir11. Bu yaşın tespitinde, sosyal güvenlik mevzuatından
esinlenilmiş ise de, tek belirleyici mevzuat değildir; varsayımlara dayalı
hesaplamalarda, sosyal realitenin tespiti önem kazanmaktadır. Ancak sosyal
güvenlik mevzuatının öngördüğü yaştan önce yaşlılık aylığı bağlanması
mümkün olmayacağından, sosyal realitenin oluşumunda, mevzuat etkili
olacaktır. Bu bağlamda, 5510 SY’nin 28. maddesinin düzenlediği yaş kriteri12
, orada öngörülen tarihlerden sonra pasif döneme geçecek olan destekler
açısından dikkate alınmalıdır.
Tazminat süresinin belirlenmesinde, ölenin muhtemel ömür süresi kadar,
hak sahiplerinin ihtiyaç süresi de önemlidir. Çünkü amaç, hak sahibinin mal
varlığında meydana gelen azalmayı tespit etmektir ve bunun için, ölüm
olmasaydı, desteğin ne zamana kadar hak sahibine yardımda bulunacağının,
sosyal realiteye göre belirlenmesi gerekmektedir.
Eşler ile ana-baba açısından, ihtiyaç süresi sonu olarak, onların
10
Örn. Yargıtay 17. HD’nin 18.01.2011 t. ve 2010/840E-2011/83K sayılı, 4. HD’nin 03.02.2009 t.
ve 2008/4819E-2009/1505K sayılı, 11. HD’nin 27.03.2007 t. ve 2005/13873E-2007/4833K sayılı,
21. HD’nin 2007/21369E-2008/2451K sayılı kararları.
11
21 HD’nin, 28.03.1995 t. - 905/1093 sayılı kararından: “...işçinin günlük net geliri tespit edilerek
bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10
iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar ( aktif ) dönemde, 60 yaşından sonra da bakiye ömrüne
kadar ( pasif ) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için
ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir”.
12
01.01.2048’den itibaren, erkek ve kadın için 65 yaş.
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 21
muhtemel ömür süreleri esas alınmaktadır. Bunun için de PMF tablosundan
yararlanılmaktadır. Çünkü sosyal realite, insanların, eşlerine ya da anababalarına, ölene kadar yardımda bulunmaları şeklinde tecelli etmektedir.
Çocuklar konusunda ise durum farklıdır. Toplumumuzda erkek çocuklar, kural
olarak, ergin olunca çalışmaya başlamakta ve ailelerinden yardım almaktan
çıkmaktadır. Bunun istisnası, öğrenime devam etmeleri halidir. Kız çocuklar
ise çoğu kez, evlenene kadar aileden yardım almaya devam etmektedir. Bu
sebeple, ihtiyaç süresinin sonu olarak, işte belirlenecek bu tarihlerden, yani,
erginlik, evlenme, öğrenimi bitirme yaşlarından hangisi olaya uygunsa, onun
tercih edilmesi gerekmektedir. Bu husustaki verileri kural olarak hâkimin
belirlemesi gerekmektedir. Bu belirlemede, ölenin ve hak sahiplerinin
yaşadıkları çevre, yerel görenek ve gelenekler dikkate alınmak durumundadır.
Belirtilen çevrede, çocuklar, çoğunlukla kaç yaşında evlenmektedir, ne zamana
kadar ailelerinden yardım almaktadır, ne zaman iş hayatına atılmaktadır,
hâkim bunları tespit etmek zorundadır. Aksi tespit edilmemişse, Yargıtay
kararları ile kabul edilen veriler şu şekildedir. Erkek çocukların, kural olarak,
erginlik çağına kadar yardım aldığı ve bundan sonra destek almaktan çıktığı;
kız çocukların, kent merkezlerinde 22 yaşına, kırsal alanda 18 yaşına kadar
destek alıp13, bu yaşında evlenerek destek almaktan çıktığı kabul edilmektedir.
Eğer çocuklar yüksek öğrenim görmekteyse, 25 yaşına kadar destek almayı
sürdürecekleri varsayılmaktadır. Doğal olarak, yüksek öğrenim görme ihtimali
yüksek olan çocuklar için de tazminat süresinin, 25 yaşa kadar devam edeceği
kabul edilmektedir.
İşte yukarıda belirlenen şekilde tespit edilen sürelerden; yani desteğin
muhtemel ömür süresi ile hak sahibinin ihtiyaç süresinden hangisi daha kısa
ise tazminat süresi budur. Kısaca, tazminat süresi, ölenin muhtemel ölüm
süresi sonu ile destek görenlerin ya muhtemel ömür süreleri (eş ve ana-baba
için) ya da çalışmaya başlayacakları-evlenecekleri varsayılan yaşa ulaşacakları
süreden (çocuklar için) hangisi kısa ise odur; ölenin bakiye yaşam süresi ile
hak sahiplerinin ihtiyaç süresi kıyaslanacak ve bunlardan kısa olanı, tazminat
süresi olarak belirlenecektir.
13
21 HD’nin, 28.03.1995 t. - 905/1093 sayılı kararından: “Kuşkusuz, açıklanan zarar ve tazminatın
hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı alması veya işçinin yaşı ve işçide oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık
içinde bulunması durumunda zarar hesabında pasif dönemde elde edeceği kazançların dâhil
edilmeyeceği, hak sahibi eşin destek süresinin işçinin bakiye ömrü ile sınırlı olacağı, kız çocukları
yönünden köyde oturmaları halinde 18 yaşına, kentte oturmaları durumunda 22 yaşına kadar
destek görecekleri, kaçınılmazlık, kusursuzluk veya kusurun ağırlığı gibi nedenlerden ötürü Borçlar Kanununun 43, 44. maddeleri gereğince zarardan indirim yapılacağı ve en son olarak da, aktif
ve pasif dönemde, elde edilen kazançlar toplamından, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bildirilen peşin sermaye değerinin indirileceği, böylece belirlenen tazminata olay tarihinden itibaren
yasal faiz yürütüleceği gibi hususların göz önünde tutulacağı hukuksal gerçeği de ortadadır”.
22
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
B.1.B. İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATINDA TAZMİNAT SÜRESİ
Sürekli iş gücü kaybı tazminatında, zarar görenin aktif çalışma süresi ile
bakiye ömrü önem kazanmaktadır. Gerek aktif gerekse pasif dönem açısından,
desteğin tazminat süresi hakkındaki açıklamalar geçerlidir.
İş gücü kaybı tazminatında, gelir kaybı olmasa dahi, efor kaybı sebebiyle
doğan zararlar dikkate alınmalıdır. Nitekim Yargıtayın giderek yerleşiklik arz
eden içtihatlarında, sürekli iş göremez durumda kalan davacının, aynı işi aynı
ücretle sürdürmesi durumunda olduğu üzere, gelir kaybı bulunmasa dahi,
işini yaparken, emsallerine göre daha fazla efor harcayacağı gerekçesiyle, iş
göremezlik tazminatına hak kazanacağı vurgulanmaktadır14 .
Aktif dönem için değerlendirme yapılırken, iş gücü kaybına uğrayan
şahsın, aynı geliri elde etmeye devam etse de, salt fazla efor harcadığı
gerekçesiyle zarara uğradığı kabul edilirken, bu esasın pasif dönemde
uygulanmaması çelişki oluşturmaktadır. Çünkü her iki dönemde de uğranan
zarar, gelir kaybından değil, daha fazla efor sarf etmekten, daha fazla
enerji harcamaktan, daha fazla beslenme gideri yapmaktan ve daha fazla
yıpranmaktan kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, önemli olan gelir kaybı
değildir. Gelir kaybı olmasa bile, sayılan diğer zarar kalemleri yüzünden
tazminat gerekmektedir. O halde, pasif dönem için, salt gelir kaybının
oluşmayacağı düşüncesiyle, zarar bulunmadığını kabul etmek, hakkaniyete
uygun değildir. Çünkü iş gücü kaybına uğrayan şahıs, pasif dönem içinde de,
daha fazla çaba ve enerji sarf ederek yaşamını sürdürmek, dolayısıyla daha
14
Örneğin, Yargıtay 4. HD’nin 03.03.2009 t. ve 2008/6661E-2009/3087K sayılı kararı şöyledir:
“Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 05.02.2007 tarihli raporu ile davacının, çalışma
gücünün % 33,2’sini kaybettiği belirlenmiştir. Davacının memur olması ve maaşında bir eksilme
meydana gelmemesi davacının maddi tazminat istemesine engel olamaz. Çünkü davacı çalışma
gücünü % 33,2 oranında kaybetmekle eski işini önceden olduğu gibi yürütebilmek için daha fazla
efor sarf etmek zorundadır. Zarar görenin efor kaybı sebebiyle maddi tazminat isteyebileceği gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilen bir olgudur. Bu nedenle davacının çalışma gücünün
eksilmesinden kaynaklanan zararın belirlenerek hüküm altına alınması gerekirken, reddine karar
verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” 4. Hukuk Dairesinin 13.10.2005 tarih
ve 2004/14559E-2005/10881K sayılı kararında; “Davacı davalının haksız eylemi sonucu % 31,2
oranında daimi işgücü kaybına uğradığı ve buna dayalı maddi ve manevi zararın hüküm altına
alınmasını istemiştir. Yerel mahkemece davacının gelir getirici bir işte çalışmadığı gerekçesiyle
daimi, işgücü kaybı zararını ve bilirkişi raporuna göre refakatçi ücreti zararına yönelik davayı reddetmiştir. Davacının, davalının eylemi nedeniyle daimi işgücü kaybına uğradığı ve bu oranda fazladan efor sarf etmesi gerekeceği açıktır. Halen gelir getiren bir işte çalışmamış olması daimi işgücü
kaybı zararının hüküm altına alınmasına engel değildir” denmektedir. Keza, 11. Hukuk Dairesinin,
11.11.2003 tarih ve 2003/9385E-2003/10749K sayılı kararında; “Dava dosyası içerisindeki bilgi
ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde
usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve işgöremezlik tazminatının, aynı işi yapan diğer
insanlara nazaran, yaralanan şahsın daha fazla sarf edeceği efor karşılığı olmasına ve davacının
halen çalışması karşılığı aldığı maaşın, iş göremezlik tazminatından indirilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığının anlaşılmış olmasına göre, mümeyyiz davalılar vekilinin temyiz itirazlarının
reddine karar vermek gerekmiştir” denmiştir.
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 23
fazla yıpranmak durumundadır ve bu zarar kaleminin hesaplanmasının en
adil yolu, yaşamsal faaliyeti sürdürmenin asgari koşulu olan asgari ücretin,
iş göremezlik oranına tekabül eden kısmının tazminidir15. Pasif dönem içinde
çalışmanın sürdürülecek olmaması, zararı engellememektedir. Çünkü iş
gücü kaybına uğrayan şahıs, sadece gelir getiren faaliyetini değil, hayatının
tamamını daha fazla çaba harcayarak ve daha fazla yıpranarak geçirmektedir;
dolayısıyla çalışmasa dahi, daha çok yıpranmak suretiyle zarara uğramaya
devam etmektedir.
Nitekim Yargıtay, giderek istikrar kazanan bir biçimde, sürekli iş göremezlik
tazminatı davalarında, pasif dönem için de hesaplama yapılması gerektiğini
kabul etmektedir. Bu içtihatlar, davacının, pasif dönemde yaşlılık aylığı alacak
olsa dahi, hayatını daha fazla efor harcayarak sürdüreceği olgusundan yola
çıkmaktadır. Yani bu içtihatlarda, çalışma gücünün kaybından değil, hayatı
sürdürmede yaşanacak efor kaybından söz edilmektedir16 .
Diğer yandan, küçük yaşta kaza geçirip de, sürekli (kısmi veya tam)
iş göremez durumda kalan çocuklar açısından, Yargıtayımızın yerleşmiş
içtihatları, tazminat süresinin, mağdurun gelir elde etmeye başlayacağı
tarihten başlaması gerektiği doğrultusundadır17. Oysa pasif dönem için zemin
teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, bu durum için de geçerlidir. Çünkü
küçük yaşta iş gücünü yitiren çocuklar, çalışma çağına gelmiş olmasalar ve bu
sebeple gelir kaybına uğramasalar da, gündelik hayatlarını, emsallerine göre
daha fazla efor harcayarak sürdürmek zorunda kalacaklardır. Bu durumda,
maddi sonuçlar doğuran bir zarara uğradıkları açıktır. Dolayısıyla, tıpkı pasif
dönemde olduğu üzere, küçük yaşta ve mutat çalışma yaşı öncesinde uğranılan
iş göremezlik zararlarının da, tazmin edilmesi gerekmektedir. Şimdilik, pasif
devre ile ilgili içtihatların, çalışma öncesi yaş için de uygulanacağını ummakla
yetinelim.
B.2. DESTEĞİN VEYA MAĞDURUN GELİRİ:
Destekten yoksun kalma veya iş gücü kaybı tazminatı davalarında, ölenin
veya mağdurun geliri önem kazanmaktadır. Çünkü her iki tazminatta da, zarar,
15
Aşağıda açıklanacağı üzere, mağdur çalışmaya devam edemeyecek ve bu sebeple uzun vadeli
sigorta dallarından aylık alamayacak ise, asgari ücretten fazla olacak bu aylığın hesaplamaya esas
alınması şarttır. Çünkü mağdurun malvarlığında, daha yükse aylık alma imkânının ortadan kaldığı
ölçüde azalma olmuştur.
16
Örn. Yargıtay 4. HD’nin 14.02.2002 t. ve 2001/10857E-2002/1844K sayılı kararı şöyledir: “Davacı
beden gücü kaybı oluşacak şekilde yaralanması nedeniyle tazminat isteminde bulunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı memur olduğundan 65 yaşına dek hesaplama yapılmış,
pasif dönem hesaplanmamıştır. Oysa davacı beden gücü kaybı nedeniyle pasif dönemde de daha
fazla efor sarf ederek yaşamını devam ettirecektir (altı tarafımdan çizilmiştir İ.D.). Bu nedenle
pasif dönemin de hesaplamada gözetilmesi gerekir. Yerel mahkemece açıklanan eksikliği içeren
bilirkişi raporunun hükme esas alınmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”
17
Örn. Yargıtay 17. HD’nin 19.10.2010 t. ve 2010/5213E-2010/8521K sayılı kararı. Bu kararda,
“kazazede çocuk başarılı bir öğrenci olsa dahi, varsayıma dayalı tazminat hesabının asgari ücretten yapılması gerektiği ve tazminat süresinin 18 yaş ikmalinde başlayacağı” vurgulanmıştır.
24
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
kazadan önceki malvarlığı ile sonraki mukayese edilerek hesaplanacaktır. Bu
mukayeseye esas olan gelir ise somut gerçeklikte ortaya çıkan gelirdir. Ölenin
yakınları, onun kazandığı paraya nispetle yardım almaktadırlar ve bu şekilde
ölçülebilen geçim kaynaklarını kaybetmişlerdir. Mağdur ise kaza sırasında
elde ettiği gelirden mahrum kalmış veya bu geliri daha fazla efor harcayarak
elde edecek duruma düşmüş, yani çalışma maliyetti yükselmiştir. Bu sebeple,
her iki tazminatta da, bilinen son gelir üzerinden hesaplama yapılacaktır.
Bilinen son gelir, istatistikî verilere, ekonomik donelere göre artırıma
ve tazminatın önceden alınması sebebiyle iskontoya tabi tutulmaktadır.
Bu gün için uygulanan artırım oranı ve kapitalizasyon işlemine esas alınan
faiz oranı, yıllık % 10’dur. Buna karşılık, Zorunlu Sigortalar (Güvence Hesabı
Kapsamındaki Sigortalar) Çerçevesinde Aktüeryal Hesaplamayı Gerektiren
Tazminat Ödemelerinde Uygulamaya İlişkin Genelge’nin 3. maddesi uyarınca:
Söz konusu ödemelere esas teknik faiz oranı yüzde 3 olacaktır. Şirket
uygulaması çerçevesinde hak sahipleri lehine sonuç doğuran teknik faiz
oranının uygulanması imkânı saklıdır.
Sigorta şirketleri, bu Genelge uyarınca hesaplama yapmakta olduğundan,
bilhassa sigortacının taraf olduğu davalarda, belirtilen orana uyulması
gerekmektedir. Üstelik bu oran, günümüzdeki iktisadi verilere, enflasyon ve
faiz oranlarına daha uygun düşmektedir. Ancak gelir artış oranının da gözden
geçirilmesinde fayda bulunmaktadır. Uygulamada yerleşen % 10’luk oran,
yüksek enflasyon ve yüksek faiz döneminden kalmıştır ve ülke ekonomisi
gittikçe daha istikrarlı hale gelmiş, enflasyon ve piyasa faiz oranları, tek
haneli sayılara kadar düşmüştür. Mamafih Yargıtay içtihatları ile yerleşen
her yıl için ayrı artış ve ayrı iskonto yönteminde, gelir artış oranı ve iskonto
oranı eşit kabul edildiğinde, bu oranın % 10 veya % 3 olması, hesaplamayı
etkilememektedir. Daha adil ve gerçekçi hesaplama yapılabilmesi için, piyasa
eğilimleri ve gerekleşmiş verilere ilişkin istatistikler dikkate alınarak, gelir
artış oranı ve iskonto oranının, gerçek duruma uygun olarak ayrı ayrı tespiti
zorunludur.
Destek veya mağdur, ücretle çalışan birisi ise geliri, aldığı net ücretten
ibarettir. Ancak yerleşmiş içtihatlara göre, hesaplamanın bilinen son verilere18
göre yapılması gerekmektedir. Gerçekten de, malvarlığındaki geleceğe dönük
azalmanın en doğru şekilde tespiti için, doğru varsayımlar kurmak zorunludur.
Bunun için de gerçekleşmiş en son verilere itibar edilmesi ve bundan sonraki
varsayımların, bu veriler üzerine oturtulması gerekmektedir. İşte bu sebeple,
hesaplama anına kadar gelirlerde meydana gelen artışların da dikkate
alınması zaruridir. Doğal olarak burada, ölenin veya iş gücü kaybı sebebiyle
çalışmaya son verenin emsallerinin aldığı ücret esas alınacaktır.
18
4 HD’nin 08.12.2003 t.-8596/14191 sayılı kararından: “Davacının asgari ücret artışlarından
önceki raporlara itiraz etmemiş olması davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşturmaz. O halde
davacının eşinden dolayı yoksun kaldığı destek tazminatı için karar tarihine en yakın asgari ücrete
göre hesaplanmış bilirkişi raporuna göre verilmelidir.”
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 25
Destek serbest çalışmakta ise vergi beyannamesi19 esas alınmalı ve olay
tarihi ile dava/rapor tarihi arasındaki tüm gelirler tespit edilebiliyorsa, beyan
edilen son geliri artışa ve iskontoya tabi tutulmalıdır. Buna karşılık, olay-dava/
rapor tarihi arasındaki tüm gelirler tespit edilemiyorsa, bilinen son gelir
asgari ücretle oranlanarak, sonraki yıllar gelirleri, asgari ücretteki artışa göre
belirlenmelidir. Doğal olarak, ölenin ek işleri ve gelirleri mevcut ise bunlardan
elde ettiği gelir de aynı yöntemlerle hesaplamaya katılmalıdır. Bu arada
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, işletme ortağı ya da sahibi olan destek açısından,
ortaklık payına düşen tüm gelirlerin değil, desteğin işletmeye kişisel katkısı
belirlenerek, sadece bu miktarın esas alınmasını istikrarlı şekilde içtihat ettiği
belirtilmelidir20 .
Desteğin geliri hususunda herhangi bir veri elde edilememişse ya da
sağladığı yardım fiili çalışmadan ibaretse, asgari ücret üzerinden hesaplama
yapılmalıdır. Çünkü bu yardımların kesilmesi de hak sahibinin mal varlığında
azalmaya yol açmaktadır; bu azalmanın miktarı, aynı yardımı elde etmek için
ödemesi gereken bedeldir. Bunun ise asgari ücretin altında kalması mümkün
değildir.
Yargıtay içtihatları, pasif devre hesabının asgari ücret üzerinden yapılması
gerektiği noktasında hemfikirdir. Gerçekten de, Yargıtayın neredeyse (konuyla
ilgili) tüm daireleri, pasif dönemde çalışma ve daha yüksek bir ücret ispat
20
Bu içtihatlar adil sonuçlar doğurmamaktadır. Şöyle ki: Ölen, şirketin sadece pasif ortağı; hatta
bir A.Ş.nin hisse senedi sahibi ortağı olabilir. Buradan elde ettiği gelirle, sadece kendisi ve eşi
geçimlerini sağlıyor olabilirler. Hatta evlilik dışı bir fiili ilişki sebebiyle, bu gelirinin bir kısmından,
başka bir şahsı yararlandırıyor da olabilir. Oysa onun, şirketin gelirlerinin artmasını sağlayan hiç
bir işlevi yoktur. Bu kişinin ölmesi halinde, desteğinden yaralanmakta olan kişilerin mal varlığında azalma meydana gelmemekte midir? Ya da şirket gelirinin artışına kişisel katkısı bulunmadığı
gerekçesiyle, sadece asgari ücret üzerinden mi hesaplama yapılacaktır? Bu sonucun kabul edilebilir olmadığı ortadadır. Çünkü bu kişinin gelirleri, şahsi emeğinin karşılığı olmasa bile, bundan
yararlanan kişiler, onun ölümüyle bu miktarda yardımdan yoksun kalmıştır. Örneğin, sadece hisse
senetlerinin temettüsünden ayda 5.000,00 TL gelir elde bir şahıs, bu parayı sadece kendisi ve eşinin geçimine tahsis etmiş ise (diyelim ki reşit ve evli olan üç çocukları bulunsun) onun ölümüyle,
eşin yoksun kaldığı yardım miktarı çok açıktır: Yansıma oranı % 40 kabul edilirse, eş, aylık 2.000,00
TL’lik yardımı kaybetmiştir. Buna karşılık eşe 1/4 miras kalmıştır ama onun bundan elde ettiği
gelir, aylık 1.250,00 TL’dir. Hele bu örnekteki hak sahibi, eş değil de, fiili birliktelik yaşayan kişi ise
aylık 2.000,00 TL’lik geliri olduğu gibi kaybetmiş durumdadır; miras geliri de yoktur. Oysa içtihada
göre, bu kişiye, ölenin şirket gelirlerine katkısı olmadığı gerekçesiyle ya hiç tazminat verilmeyecek
ya da asgari ücret seviyesindeki gelirden ona yansıyan miktara göre hesaplama yapılacaktır. Yani,
net bir şekilde hesaplanabilir zarar ortada dururken, sırf destek gelir elde ederken kişisel katkısı
bulunmuyordu diye, farazi olarak, asgari ücrete göre hesaplama yapılacaktır. Bu sonucun adil
olmadığı ortadadır. Yukarıda da açıklandığı üzere, destek tazminatı, ölenin kişiliğine değil, hak
sahibinin kişiliğine bağlıdır. Ölenin, hak sahibine sağladığı yardımın hangi kaynaktan ve hangi suretle elde edildiğinin hiç bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan, ölenin hak sahibine ne kadar
yardımda bulunduğudur. Bunu ortaya koyan kriter ise nereden ve nasıl elde ediyor olursa olsun,
ölenin sağlığında temin ettiği gelirdir. Hak sahibi, bu kadar gelirden kendisine yansıyan bölüm
kadar yardımdan yoksun kalmıştır ve mal varlığı bu ölçüde azalmıştır.
26
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
edilememiş ise asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini,
muhtemel yaşlılık aylığının dikkate alınamayacağını içtihat etmeye
başlamışlardır. Desteğin dul ve yetimlerine veya mağdura, uzun vadeli sigorta
dallarından aylık bağlanmış ise yani olay sırasındaki prim ödeme gün sayıları
vs. bu aylık için yeterliyse pasif dönemde yaşlılık veya maluliyet aylığı ile ilgili
bir kayıp yaşanmamıştır ve bu sebeple, sadece hizmet yardımları açısından,
asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması doğrudur. Buna karşılık, bu
aylıkların bağlanması imkânı, olay sebebiyle ortadan kalkmış ve muhtemel
aylık asgari ücretten fazla ise bu aylığın hesaplamaya esas alınmaması, zararın
tasfiye edilememesine yol açmaktadır. Çünkü destek veya mağdur çalışmaya
devam edebilseydi, pasif dönemde, asgari ücretin çok üzerinde aylık elde
edecekti ve kendisi veya destek görenler, bu gelirden yararlanacaktı. Ancak
haksız fiil, bu imkânı ve yüksek miktarlı aylık alma seçeneğini ortadan
kaldırmıştır. Dolayısıyla destek görenlerin veya mağdurun malvarlığında, bu
imkânın kaybı nispetinde zarar meydana gelmiştir ve mevcut uygulama, bu
zararın sadece asgari ücrete karşılık gelen kısmını karşılamaktadır. Bu sonucun
adil olmadığı izahtan varestedir.
Diğer yandan aktif çalışma dönemi dışındaki efor kaybına ilişkin zarar
kalemi hesaplanırken, asgari geçim indirimi eklenmemiş asgari ücret
üzerinden hesaplama yapılması gerekmektedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin
yerleşmiş içtihatları uyarınca:
Pasif devre zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari
ücret, bir çalışmanın karşılığı değil ekonomik bir değer taşıyan
yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığıdır. Hal böyle
olunca da ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen
asgari geçim indiriminin, ücretli bir çalışmanın söz konusu
olmadığı pasif devre zararının hesaplanması sırasında dikkate
alınamayacağı kabul edilmelidir21 .
Yukarıda açıklandığı üzere, asgari geçim indirimine ilişkin açıklama
müstesna, 17 ve 4. Hukuk Dairelerinin yerleşmiş kararlarında da, pasif devre
hesabının asgari ücret üzerinden yapılacağı açıklanmaktadır22. Bununla
birlikte 4. Hukuk Dairesi, pasif dönem hesabının artırımsız yapılmasını23
içtihat etmektedir ki, bu kabulün herhangi bir iktisadi veya istatistiksel
dayanağı bulunmamaktadır.
B.3.A. DESTEK TAZMİNATINDA GELİRİN YANSIMA ORANI
Destek tazminatı, varsayımlara dayalı bir hesaplama içermektedir. Burada
varsayımlar oluşturulurken, sosyal gerçekliklerden ve bu husustaki yasal
düzenlemelerden yararlanılmaktadır. Uygulamada gelirin yansıma oranıyla
21
Örn. 21 HD’nin 23.02.2010 t. ve 2009/11212E-2010/1807K sayılı kararı.
Örn.17. HD’nin 18.01.2011 t. ve 2010/840E-2011/83K sayılı, 4 HD’nin, 03.02.2009 t. ve
2008/4819E-2009/1505K sayılı kararı.
23
Örn. 4. Hukuk Dairesinin 16.10.2007 t. ve 2007/2243E-2007/12329K ile 20.02.2009 t. ve
2008/7818E-2009/2466K sayılı kararları.
22
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 27
ilgili olarak en çok yararlanılan kriter, (yürürlükte olduğu dönem için) 506
SY’nin 23. maddesidir. Bu hükümde, ölenin yakınlarına iş kazası sigorta
dalından gelir bağlanırken uygulanacak oranlar düzenlenmektedir. Hükme
göre, ölenin gelirinin % 70’i dağıtıma esas tutulmakta, çocuk yoksa bu
meblağın % 75’i eşe bağlanmaktadır. Çocuk varsa eşin payı (% 70 üzerinden)
% 50’ye düşmekte, her bir çocuk için % 25 gelir bağlanmaktadır. Çocuk sayısı
fazla olduğu ve toplam oran % 70’i geçtiği takdirde, tüm hak sahiplerinden
mütenasiben indirim gerekmektedir. Keza 506 SY’nin 24. maddesi uyarınca,
ana-babaya gelir bağlanması için, eş ve çocuklar için bağlanan gelirler
toplamının % 70’in altında kalması zorunludur.
Bu hüküm sigorta hukuku açısından düzenleme getirmekte ve sigorta
kurumunun sorumluluğuna sınır çekme amacı gütmektedir. Bu nedenle,
sigortalının gelirinin % 70’ini aşacak şekilde gelir bağlamayı yasaklamaktadır.
Bununla birlikte hüküm, sosyolojik realiteyi dikkate alarak; toplumuzda
gelirin hane halkına nasıl yansıdığı tespitinden yola çıkarak düzenleme
getirmektedir. İşte bu sebeple, hükmün sözüyle birebir bağlı kalmaksızın,
tespit ettiği sosyolojik gerçeklik ve dayandığı temel felsefe, destek tazminatı
varsayımlarında kullanılmaktadır. Şöyle ki; hüküm, iki ayrı sosyolojik gerçekliğe
dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, gelirden eşe ayrılan pay, çocuklara
ayrılanın iki katıdır. İkincisi ise çocuk yoksa, ölenin payı ile eşin payı eşittir
(0,7*0,75=% 52,5). Nitekim bu hüküm, üç çocuklu standart aile göz önünde
bulundurularak ihdas edilmiş, gelirin eşlere iki, çocuklara birer pay şeklinde
yansıdığı sosyolojik gerçeğine dayanmıştır.
Mezkûr hüküm sigorta kurumunun sorumluluğunu sınırlandırmayı da
hedeflediğinden, sözüne tam bir bağlılık, hakkaniyete aykırı sonuçlara yol
açabilmektedir. Örneğin ölenin sadece bir çocuğu varsa, hükme göre, eş
gelirin % 35’ini, çocuk ise % 17,5’ini alacaktır. Bu durumda desteğe kalan
pay % 47,5’tur ki, bu toplumuzun sosyolojik realitesine ters düşmektedir.
Sigorta hukuku açısından bu sınırlandırma gerekli görülse de, tazminat
hukuku realiteye dayalı varsayımları esas aldığından, bu uygulama tazminat
hukukunun ihtiyaçlarına cevap vermemektedir. Keza, desteğin çok sayıda
çocuğu olsa dahi, ana-babasıyla fiili bakım ilişkisi ispatlandığı takdirde, destek
tazminatı onlar açısından da gerekmektedir. Oysa 506 SY’nın 24. maddesine
göre, bu durumda gelir bağlanması mümkün değildir. Bir başka örnek de
çok çocuklu ailelerde, çocuk sayısı yükseldikçe, eşe düşen payın azalmasıdır.
Ancak bu durumda dahi, 23. maddenin sadece sözü dikkate alınırsa, desteğin
payı hep (%30’da) sabit kalacaktır. Bu sonucun da realiteye aykırı olduğu
ve sigorta hukukunun sorumluluğu sınırlandırma gereğinden kaynaklandığı
ortadadır.
İşte bu sebeple, tazminat hukukunda, 23. maddenin birebir sözünün değil;
dayandığı düşüncenin ve temelinde yatan sosyolojik tespitin uygulanması
daha adil sonuçlar vermektedir. Yukarıda açıklandığı gibi, 23. maddenin
dayandığı iki temel ilke; çocukların eşin yarısı kadar pay almaları; eşlerin de
28
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
gelirden birbirine (yaklaşık olarak) eşit paylarla yararlanmalarıdır. Bu tespitten
yola çıkılarak uygulamada, gelir dağıtılırken, “destek ve eşe dörder pay,
çocuklara ikişer, ana-babaya birer pay” ayırma şeklinde kriter geliştirilmiştir.
Bu kritere dayalı kararlar Yargıtay tarafından uygun bulunmuştur. Yargıtayımız
gelirin dağılımı hususunda 23. maddenin sözüne uygun hesaplamaları da
kabul etmektedir. Kısaca somut olayın özellikleri dikkate alındığında adil
sayılan düzenlemeler kabul görmektedir.
B.3.B. SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK ORANI
İş göremezlik tazminatında, mağdurun, sürekli iş göremezlik oranının,
daha doğrusu çalışma gücü kayıp oranının doğru şekilde tespiti çok önemlidir.
Çünkü zarar, bu oranla gelirinin çarpılması suretiyle hesaplanacaktır.
Destek tazminatındaki yansıma oranının, iş göremezlik tazminatındaki
karşılığı, çalışma gücü kayıp oranıdır. Uygulamada bu oran, Sosyal Sigorta
Sağlık İşlemleri Tüzüğü esas alınarak hesaplanmaktadır. Ancak bu Tüzük,
münhasıran, çalışma gücü kayıp oranının tespiti ile ilgilidir. Oysa çalışma
gücü bariz şekilde kaybedilmiş olmasa da, hayatın devamındaki konforun
yitirilmesi halinde de zarar gerçekleşmektedir. Örneğin çalışma gücünü,
belli aparatlar kullanarak temin etmek zorunda kalan bir şahıs, haksız fiilden
önceki konforunu kaybetmiş ve bu aparata bağımlı olarak yaşamak zorunda
kalmıştır. Üstelik herhangi bir araç, vücudun doğal işlevlerini, tam onun gibi
yerine getirmeye elverişli olamaz. Yani çalışma gücü yitirilmese de, bu gücü
ikame etmek için kullanılacak araçlar, hayatın konforunu düşürebilmekte,
daha önemlisi, ekonomik geleceğin sarsılmasına yol açabilmektedir. Bu zarar,
ayrı bir kalem olarak ve bilhassa ekonomik geleceğin sarsılması bağlamında
ele alınabilir ancak gelecek sarsılmasa dahi, sadece konforun yitirilmesinin
yol açacağı zararların giderilmesi şarttır. Bu hususta ölçütler geliştirilmesi,
bilirkişi kurumlarının, konfor kayıp oranlarını belirlemesi elzemdir.
B.4. DESTEK TAZMİNATINDA ZARARDAN İNDİRİM SEBEPLERİ:
Yukarıda belirtilen şekilde hesaplanan zarardan indirilmesi gereken
değerler mevcutsa, öncelikle bunların tespiti gerekmektedir. Bunlar, hak
sahibinin mal varlığındaki azalmayı engelleyen ya da miktarını azaltan
olgulardır. Örneğin, ölen küçük ise anne- babası, onun yetiştirilmesine
ilişkin masraflardan kurtulmuştur. Dolayısıyla, onun yardımlarından yoksun
kalmakla uğradıkları zarar, kurtuldukları yetiştirme giderleri kadar azalmıştır24
. Dolayıyla yetiştirme giderlerinin, zarardan indirilmesi gerekmektedir. Bunun
gibi, destekten hak sahiplerine miras kalmışsa, bundan elde edebilecekleri
gelir de zararın azalmasına yol açmaktadır ve dolayısıyla miras gelirlerinin
24
4 HD’nin 02.02.1999 tarih ve 98-7177/501 sayılı kararından: “Medeni Yasa’nın 152. maddesi
hükmüne göre kural olarak baba çocuğun infak ve iaşesini sağlamakla yükümlü bulunduğu için
çocuğunun ölmesi yüzünden onun kazanç sağlayacak, destek olabilecek duruma gelinceye kadar
yapması gereken yetiştirme giderlerini tasarruf etmiş olur. Bu tasarruf oranında babanın mal
varlığında bir artış meydana geleceğine göre, bu miktar giderin destekten yoksun kalma tazminatından indirilmesi gerekir. Bu kural denkleştirme ilkesinin bir sonucudur”.
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 29
zarardan indirilmesi gerekmektedir. Ancak Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, giderek
yerleşen içtihatlarında, miras gelirlerinin tazminattan indirilemeyeceğini25,
buna karşılık desteğin gelirinin, iktisadi işletmenin tüm geliri üzerinden değil,
buna yaptığı kişisel katkı esas alınarak hesaplanacağını ileri sürmektedir. Aynı
şekilde, hayat sigorta tazminatından elde edilebilecek gelirin de zarardan
indirilmesi gerektiği kanısındayım. Çünkü hak sahibi, sigorta tazminatını,
gerçek ölüm tarihi ile muhtemel ölüm tarihi arasındaki süre kadar fazladan
kullanma imkânına sahip olmuştur ve bu sürede elde edebileceği gelir kadar,
mal varlığı artmıştır.
Diğer yandan, sağ kalan eşin veya nişanlının evlenme ihtimalinin de
zararın netleştirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Dava veya
rapor tarihinden önce eş veya nişanlı evlenmiş ise bu indirim yapılmaz
ancak sadece evlenme tarihine kadar tazminat hesaplanır. Buna karşılık eş
evlenmemiş ise, gelecekte evlenme ihtimali bulunup bulunmadığının somut
verilere dayalı olarak tespiti zorunludur. Çünkü destek tazminatı gelecekte
ortaya çıkacak zararları gidermeyi de amaçlamaktadır ve yeni bir evlilik, yeni
bir bakım sağlayacağından dolayı zararı giderecek ise bunun dikkate alınması
zorunludur. Bu sebeple sağ kalan eşin durumu, çocuk sayısı, yerel gelenek
25
Maddi tazminat hukukunun temel prensibi, hak sahibinin, ölümden sonra oluşan mal varlığı
durumu ile ölüm olmasaydı gerçekleşeceği varsayılan mal varlığı durumunun mukayesesini
gerektirdiğine göre, miras gelirlerinin denkleştirilmesi meselesi de bu prensibe göre çözümlenmelidir. Aynı zamanda desteğin mirasçısı olan hak sahibi, ölümü gerçekleştiren olay olmasaydı dahi,
desteğin muhtemel ömür süresinin sonunda, mirasçı sıfatıyla onun mal varlığının miras payına tekabül eden kısmına sahip olacaktı. O halde zarar doğuran olay, mirasın kendisiyle (mal varlığıyla)
ilgili bir değişiklik yaratmış değildir. Çünkü mirasçı, her halükarda murise ait bu mal varlığına sahip
olacaktır. Dolayısıyla, yasa gereği ölümle mirasçıya geçen mirasın kendisin bir denkleştirme sebebi
olarak kabulü doğru değildir. Ancak miras geliri açısından aynı şeyi söylemek mümkün değildir.
Çünkü bu olay gerçekleşmeseydi mirasçı, terekeye, murisin muhtemel ömrü sonunda sahip olacaktı. Oysa zarar doğuran olay, terekeyi, yıllarca önce onun istifadesine sunmuştur. Yani mirasçı,
bu ölüm olayı sebebiyle terekeye, olay tarihi ile murisin muhtemel ömür süresi sonu arasındaki
süre kadar önceden sahip olmuş, bu kadar süre fazladan onu işletme ve bu kadar süre fazladan,
gelirlerini sahiplenme imkânı bulmuştur. Yani ölüm olayı hak sahibinin mal varlığını iki ayrı şekilde
etkilemiştir. O hem, ölüm sebebiyle, desteğin muhtemel ömür süresi sonuna kadar (diğer durumlarda tazminat süresi sonu) elde edebileceği yardımlardan yoksun kalmıştır ve mal varlığı bu
ölçüde azalmıştır. Ancak aynı zamanda, mirasa çok daha önceden kavuştuğu için, mal varlığında,
bu mirastan elde edebileceği gelirler kadar artış olmuştur. Mademki amaç, mal varlığındaki değişimi mukayese ederek ortaya çıkan azalmayı gidermektir, o halde, mal varlığındaki azalma kadar,
artışı da dikkate almak ve artışı, azalmadan indirmek gerekecektir. Aksi takdirde, mal varlığındaki
toplam azalma çok daha az olduğu halde, bunun çok üzerinde bir tazminata hükmetmek gerekecektir ki, bu sonucun, tazminat hukukunun temel prensibine aykırı olduğu izahtan varestedir.
Nitekim öğretide, miras gelirlerinin destek tazminatından mahsubu gerektiği kabul edilmektedir. Hatta Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Top’un, Türk Borçlar
Hukuku Genel Hükümler adlı eserinin 863 ve 864. sayfalarında, sadece mevcut miras gelirlerinin
değil, elde edilmesi ihmal edilen gelirlerin dahi mahsubu gerektiği ileri sürülmektedir. Çünkü bu
durumda destek gören, gelir elde etmeyi ihmal ederek, zararın büyümesine yol açmıştır.
30
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
ve görenekler dikkate alınarak, evlenme ihtimali bulunup bulunmadığının ve
varsa oranının hâkim tarafından tespiti gerekmektedir. Ülkemizde, evlenme
ihtimali ile ilgili istatistikî bir çalışma yapılmamıştır. Ancak Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin, evlenme ihtimali ile ilgili düzenleyip uyguladığı bir çizelge
mevcuttur ve adli yargıda da, bu çizelge esas alınmaktadır. Bu uygulamaya
göre, eşin yaşına göre belirlenen evlenme ihtimalinden, 18 yaşın altındaki her
çocuk için % 5’lik bir indirim yapılması gerekmektedir26. Bu da sosyal realiteye
uygundur çünkü küçük ve bakım gerektiren çocukların varlığı, daha çok da
kırsal alanda, evlenme ihtimalini azaltmaktadır. Ancak tüm ülke için geçerli
böyle bir çizelge, uygulamada standardizasyonu sağlasa dahi, somut olaylara
26
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, son zamanlarda gelişen içtihatlarında, AYİM tablosuna göre yapılan
tespitten çocuk için indirim gerçekleştiğinde evlenme ihtimalinin kalmadığı durumlarda dahi,
evlenme ihtimali sebebiyle indirim yapılması gerektiğini belirtmekteydi. Ancak Hukuk Genel
Kurulunun 02.02.2011 t. ve 2010/4-712E-2011/4 sayılı kararında, bu görüş eleştirilmiştir. HGK
kararının ilgili bölümü şöyledir: “Davacı eşin yaşı, çocuk sayısı ve ülke koşulları gözetildiğinde
yeniden evlenme şansının bulunup bulunmadığı sorunu;
Destekten yoksun kalan eşin yeniden evlenme olasılığı, zararı azaltan durumlardan sayılmakta;
olasılığın oranına göre tazminattan indirim yapılması gerekmektedir.
Dul eş dava bitmeden evlenmişse, destek tazminatı, önceki eşinin ölüm tarihi ile yeniden evlenme tarihi arasındaki süreye göre hesaplanması gerekir. Çünkü yeniden evlenmekle yeni bir destek
bulduğu kabul edilmektedir. Şu kadar ki, ölen eşinin gelir durumuna oranla, yeni eşinin geliri daha
düşükse, aradaki farkın tazminat olarak ödetilmesi gerekir.
Dul kalan eşin yeniden evlenme şansının belirlenmesinde aile bağlarına, sosyal ve ekonomik
durumuna, kişiliğine, çocuk sayısına, ülke şartlarına ve yörenin töresel koşullarına bakılarak bir
sonuca varılması gerekir. Bu hususta, gerektiğinde konusunun uzmanı bilirkişilerin görüş ve düşüncesine de başvurulabilir.
Uygulamada, dul eşin yeniden evlenme şansının belirlenmesinde daha çok, hazır tablolardan
yararlanılmaktadır. En sık başvurulan İsviçreli Hans Moser’in tablosu ile Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi tarafından kullanılan tablodur. Moser’in tablosu 1940’dan önceye ait olup, günümüz
koşullarına ve ülkemiz şartlarına uyduğu söylenemez. Gene, İsviçre kaynaklı Stauffer/Schaetzle
tablosu daha yakın tarihli ise de, bu tablonun da Türkiye koşulları dikkate alınarak hazırlanmadığı
açıktır. Bu durumda, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından kullanılan tablonun mevcut koşullarda ülkemiz koşullarına daha çok uyumlu olduğu değerlendirilebilir.
Kaza 01.08.2005 tarihinde meydana gelmiş; dava da 26.08.2005 tarihinde açılmıştır. Davacılardan
1962 doğumlu eş Ş. E. bu tarihte 43, çocukları ise 13, 7 ve 5 yaşlarındadır. Karar tarihi itibarı ile
davacı kadın 49, çocukları 19, 13 ve 11 yaşlarındadır. Dosya kapsamına göre kadının halen evlenmediği ve dul olduğu anlaşılmaktadır.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından kullanılan tabloya göre, 41-50 yaş aralığındaki dul
eşin evlenme şansı % 2 olup, AYİM uygulamasında 18 yaşından küçük her bir çocuk için evlenme
şansından % 5 indirim yapılması gerekir. Davacı dul eşin dava tarihindeki yaşı, çocuk sayısı, AYİM
tablosu, sosyal ve ekonomik durumu ile ülke ve yöre koşulları dikkate alındığında, yeniden evlenme şansının bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle, dul eşin yeniden evlenme şansının bulunmadığı gerekçesi ile tazminattan bir indirime gidilmesine yer olmadığına ilişkin direnme usul ve yasaya uygun bulunduğundan, direnme
kararı bu yönüyle de onanmalıdır.
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 31
uygun düşememektedir. Bu sebeple bu değerlendirmeyi, eşlerin yaşları,
fiziksel durumları, çocuk sayıları ve yerel alışkanlıkları dikkate alarak, belki
mezkûr çizelgeden de yararlanmak suretiyle hâkimin tayin etmesi şarttır.
KUSURUN ROLÜ
Her iki tazminat da kural olarak kusurlu sorumluluk ilkelerine tabidir ve
kusuru ve zararı, zarar görenin ispat etmesi gerekir. Yeni BK’nın 49. maddesi,
sorumluluk alanını biraz daha genişletmiş ve kasten işlenen ahlaka aykırı
fiilleri de sorumluluk kapsamına almıştır. Bu hüküm şöyledir:
Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı
gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı
bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Bu genişletme, çağımız ihtiyaçlarına uygundur ve son derece olumludur.
Hukukun kapsadığı alan, elbette sosyal ahlak kurallarının alanından dardır
fakat zarar veren kasıtlı davranışların, ahlaka aykırı olmak kaydıyla, hukuk
kuralı çiğnenmiş olmasa dahi tazmin sorumluluğuna bağlanması toplumsal
gelişme ve işbölümünü sağlama alma bakımından şarttır.
Belirlenen zarar tazminata dönüştürülürken, mağdurun, ölenin ya da hak
sahiplerinin ölüm olayındaki birlikte kusuru da dikkate alınmalı ve zarar bu
miktarda indirilmelidir. Yeni BK’nın 52. maddesi şöyledir:
Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında
ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu
ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.
Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı
ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim,
tazminatı indirebilir.
Burada, sigorta hukuku kapsamında giderek yerleşen içtihatlara
değinmekte fayda bulunmaktadır:
Yargıtayımız, trafik kazasında ölen sürücü veya işletenin tam kusurlu olması
halinde dahi, onların desteğinden yoksun kalan şahısların zararlarının, zorunlu
mali mesuliyet sigortacısı (veya Güvence Hesabı) tarafından karşılanması
gerektiğini içtihat etmektedir. Bu içtihatlara, Hukuk Genel Kurulu yön vermiş,
17. Hukuk Dairesi de HGK kararına uymuştur. Bir örnekten aşağıya alıntı
yapılmıştır:
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen
uyuşmazlık; şoförün tam kusuru ile gerçekleşen trafik
kazasında, araçta yolcu olarak bulunan işletenin ölmesi
üzerine mirasçılarının, davalı zorunlu mali sorumluluk
sigortacısından, destekten yoksun kalma tazminatı isteyip
isteyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
32
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Özellikle endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik
buluşlar27 ve makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve
artan bu zarar tehlikesini önlemek için kusura dayanan
sorumluluğun her zaman yeterli olmayacağı öngörülerek
tehlikeli faaliyette bulunanların sebep oldukları zararları
gidermesi kabul edilmiştir (Fikret Eren, a.g.e, s. 449 vd.).
Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru
nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve
indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin takdirine
bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, <Ergün
A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı
Armağanı 2007>, s. 1180) bu husus kabul edilmektedir.
Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918
sayılı KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un
85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının
karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası
(Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma
zorunluluğunu getirmiştir.
Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki
nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla,
işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu
sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu
kapsamda değerlendirilmelidir.
Öyle ise, hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu,
hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin
bulunduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp,
çözümlenmesi gerekmektedir.
Karayolları Trafik Kanununda zorunlu trafik sigortasına
ilişkin olarak, sorumluluğun kapsamı yanında, bu kapsam
dışında kalan haller de açıkça düzenlenmiştir.
Bu noktada üzerinde durulması gereken hususlardan
birisi, 2918 sayılı KTK’nın 92/b maddesinde yer alan
<İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme
ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin
mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri
taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı
dışında olduğuna> ilişkin hükümdür.
Bu hükümle kanun koyucu; tehlike sorumlusu zorunlu
mali sorumluluk sigortacısının sorumluluğu kapsamından
27
Bu alıntıda sözcük ya da cümlelerin altı tarafımdan çizilmiştir (İ.D.)
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 33
sadece, tehlike sorumlusu olan işletenin eşinin, usul ve
füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların
ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararları
çıkarmıştır.
Şu haliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar
dışında kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar
ise sigortacının sorumluluğu kapsamında bırakılmış;
böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının dahi belirtilen
anlamda sigorta kapsamında olduğu benimsenmiştir.
Durum bu olunca, işletenin; eşinin, usul ve füruunun,
kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve
birlikte yaşadığı kardeşlerinin ölüm veya yaralanmaları
halinde bundan kaynaklanan zararlarının zorunlu sigorta
kapsamında olduğu kabul edilmelidir.
Araç sürücüsünün veya yakınlarının talepleri ise
92. madde kapsamında yer almamakla sigortacının
sorumluluğu kapsamında kabul edilmiştir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 gün ve
2011/17-142 E, 2011/411 K sayılı ilamında, mali sorumluluk
sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün mirasçılarının
açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davasında da,
Kanunun kapsam dışılığı düzenleyen 92. maddesinde, araç
şoförünün desteğinden yoksun kalanların isteyebileceği
tazminatların kapsam dışı olduğuna dair bir düzenlemeye
yer verilmediği ve sürücünün desteğinden yoksun
kalanların üçüncü kişi olduğu kabul edilerek zorunlu mali
sorumluluk sigortacısından tazminat talep edebilecekleri
kabul edilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanunun 92/a maddesinde yer
alan <İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu
tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği taleplerin zorunlu
mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında olduğuna>
ilişkin hükmü üzerinde de durulmalıdır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, bu hüküm işletenin
eyleminden sorumlu olduğu kişilere yönelik kendi zararına
dayalı talepleri noktasında önem arz etmektedir. Salt
sigorta şirketinin dava edildiği ve üçüncü kişinin zararının
söz konusu olduğu durumlarda bu hükmün uygulama alanı
bulamayacağı açıktır.
Eldeki davada, işletenin kendisine ait araçta yolcu olarak
bulunduğu sırada sürücünün tam kusuruyla ölümü sonucu
onun desteğinden yoksun kalınması davanın sebebini
34
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
teşkil etmekte; işletenin yakınları davalı sigortacıdan
zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında destekten
yoksun kalma tazminatı istemektedir.
Hemen burada destekten yoksun kalma tazminatının
hukuki niteliği üzerinde de durulmalıdır:
Önemle vurgulanmalıdır ki, Borçlar Kanunu’nun 45/2.
maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı,
desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil,
desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun
kalma tazminatı isteyebilecek kişiler(in), mirasçılardan
başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir
ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan
bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları
oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde,
aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat
mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.nın
15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E. 411 K. sayılı ilamı),
Yeri gelmişken, davacıların açıklanan sıfatı ve hukuki
konumları karşısında, davacılar üzerinde doğan zararın
niteliği belirlenmelidir:
Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine
dayanak olarak gösterdikleri zarar; işletenin ölümü
sonucunda meydana gelmekle birlikte işleten üzerinde
doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun
kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı
olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın
işletenin kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı
gibi, doğrudan işletenin zararıyla bağlı ve onunla sınırlı
bir zarar da değildir. İşletenin ölümü zararı doğuran olay
olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki
destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki
zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin
uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.
Hal böyle olunca; aracı kullanan şoförün tam kusuruyla
meydana gelen kazada, aynı zamanda onun eyleminden
sorumluluğu nedeniyle kendisi de tam kusurlu kabul edilen
işletenin ölümü nedeniyle talep edilen destek zararının,
ölenin değil üçüncü kişi durumundaki destek tazminatı
isteklilerinin zararı olduğu kabul edilmelidir.
Burada üzerinde durulması gereken diğer bir husus
da; kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olan araç
şoförünün eylemlerinden sorumlu tutulan ve bu nedenle
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 35
tam kusurlu olduğu kabul edilen işletenin, bu kusurunun,
zorunlu trafik sigortacısı aleyhine açılan davanın davacıları
olan, üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlara
karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğidir.
Bilindiği üzere, kural olarak zarar gören, sürücünün
trafik kazasının oluşmasında kusurlu bulunması
durumunda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesine
göre sürücüye, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun
85/1 maddesi hükmünce de motorlu araç işletenine karşı
dava açabilecektir. Sürücü ile araç işletenin sorumluluğu
BK md 51 anlamında dayanışmalıdır.
Kural bu olmakla birlikte, dava açanların sıfatı, davanın
hukuksal niteliği ve dayanağı, kusur durumunun davaya
etkisinin belirlenmesinde etkilidir.
Eldeki davada da talep, destekten yoksun kalma
tazminatı olduğuna göre, bu tazminatın yukarıda
açıklanan özellikleri gözetilerek işletenin kusurunun
davacıların haklarına ve dolayısıyla da taleplerine etkili
olup olmayacağı da davanın bu niteliği gözetilerek çözüme
kavuşturulmalıdır.
Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil
eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan
işleten üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal
edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden
yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda
da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına
konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle
destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri
üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe
ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması
da düşünülemez.
Şu hale göre; işleten murisin, ister kendi kusuru ister bir
başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten
yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu
zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı
bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin
kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemez
ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın
sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır28.
28
Yargıtay HGK’nın 22.02.2012 t. ve 2011/17-787E-2012/92K sayılı kararından alıntıdır.
36
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Görüldüğü gibi içtihat, sosyal adalet amacına yönelmiş ve trafik olayının
risklerinin sigortacılar eliyle kamu tarafından üstlenilmesini hedeflemiştir.
Atıf yapılan içtihattan da anlaşıldığı üzere, sadece işleten değil, tam
kusurlu sürücünün ölümünde dahi, destek görenler, sigortacıdan tazminat
isteyebileceklerdir. İktisaden zayıf durumda olan şahısları korumaya ve
sosyal/teknik riskleri dağıtmaya dönük bu tavır, salt ahlak kuralları açısından
olumlu karşılanabilirse de, hâkimin görevi, pozitif hukuku olduğu gibi
uygulamak, amaca göre yorum yaparken, hukuk metninden kopmamaktır.
Objektif amaca göre yorum yapan yargıç dahi, elindeki metni esas almalı ve
bu metne, gelişen sosyal ihtiyaçlar çerçevesinde anlam vermeye çalışmalıdır.
Bu faaliyette, metin tamamen göz ardı edilirse, yapılan iş yorum değil, yeni bir
hukuk metni yaratmaktır ve elbette sonuç yetki aşımıdır.
İçtihat, teknik/sosyal riskleri kamuya/sigortacıya yüklerken, destek
tazminatının mirasçılıkla ilgisi olmadığından, mirasçı olmayan kişilerin de
destekten yoksun kalabileceklerinden yola çıkmıştır. Ama kanımca, destek
tazminatının, doğrudan değil dolaylı bir zarar olduğu, asıl zarar görenin
üzerinden destek görenlere yansıdığı gözden kaçırılmıştır. Doğrudan zarara
uğrayan; ölen şahıs, yani sürücü veya işletendir. Yani asıl zarar gören kişi, aynı
zamanda meydana gelen zararın sorumlusudur. Özellikle tam kusurlu sürücü
veya aynı zamanda tam kusurlu sürücü olan işleten açısından değerlendirirsek;
bu kişi, tamamen kendi kusuruyla, başka şahısların herhangi bir eylemi ile
nedensellik bağı kurulmaksızın vefat etmiştir. Yani zarar veren ve (doğrudan)
zarar gören aynı kişidir. İşte destek görenlerin zararı, bu kişiden, yani olayın
hem faili hem mağduru olan şahıstan yansımaktadır. Elbette bu zarardan,
sadece zarar veren, yani kendisi sorumlu olacaktır. Bir başka deyişle tam
kusuruyla kendine zarar veren kişinin, bu zararını başkasından isteme imkânı
yoktur. Doğrudan zarara uğrayanın kullanamayacağı bir hakkı, onun üzerinden
yansımak suretiyle, yani dolayısıyla zarara uğrayan şahsın kullanabilmesi
mümkün değildir. Aksi takdirde, örneğin tam kusurlu sürücünün yakınlarının,
işletenden, destek tazminatı isteme hakkı olduğu da kabul edilmelidir. Oysa
KTK’nın 86. maddesi uyarınca:
İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya
eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki
bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya
zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat
ederse sorumluluktan kurtulur.
Eğer içtihadın kabul ettiği gibi, destek göreni, tam kusurlu sürücüden
tamamen bağımsız bir zarar gören olarak değerlendirsek, örneğin evli
desteğin babası olan destek gören, olayda kusuru da olmadığı için, sadece
sigortacıdan değil, işletenden de tazminat alacaktır. Çünkü işleten, sürücünün
kusurlarından sorumludur. Bu durumda, desteğin babasına tazminat ödeyen
işleten, bu kez de onun eşine ve çocuklarına (mirasçılarına) rücu edecektir
(BK 62/2; eski BK 51/2). Üstelik hem eşi ve çocuklarına hem de ana-babasına
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 37
destek olan sürücü öldüğünde, eş ve çocuklar, aynı zamanda mirasçı sıfatıyla
borçlardan sorumlu oldukları için, en azından takas defi karşısında, işletenden
tazminat alamayacak, buna karşılık, ana baba tazminat aldığı gibi, onlara
ödenen tazminat, eş ve çocuklara rücu edilecektir. Görüldüğü gibi, sorumlu
kişi işleten olduğunda, tam kusurlu sürücünün desteğinden yoksun kalanların
ya tazminat isteme hakkının olmadığı kabul edilecektir ya da yukarıdaki
gibi, garip, adil olmayan; son tahlilde, destek görenlerin bir kısmının, diğer
kısmından tazminat alması29 sonucu doğuracak kadar çapraşık çözümlemeler
yapılacaktır.
Nitekim içtihat da, tam kusurlu sürücü yakınlarının işletenden tazminat
isteyebileceğini kabul etmiş değildir: İçtihadın çözümü, bu kişilerin
sigortacıdan tazminat isteyebileceği yönündedir. Oysa sigortacı, sadece
işletenin hukuki sorumluğunu sigorta etmiştir (KTK 91/1). Yani işletenin
sorumlu tutulamayacağı bir zarardan, sigortacının sorumlu tutulması
mümkün değildir.
Görüldüğü üzere, tam kusurlu sürücünün doğrudan uğradığı zarar tazmin
edilemezken, ondan yansıyarak meydana gelen zararın tazmin edilebileceği
sonucuna varmak, hem adaletsiz hem de pozitif hukuk kurallarına aykırı
sonuçlar doğurmaktadır. Yansıma yoluyla uğranan zararın karşılanması,
kapsamı gitgide genişlese de, istisnai bir düzenlemedir. Her istisnada olduğu
gibi, burada da, istisna kapsamının dar yorumlanması gerekmektedir. Hiç
kuşkusuz, işletenin KTK’nın 92/b maddesinde düzenlenen yakınlarının,
işletenden yansıyarak değil, doğrudan uğradıkları zararlardan sigortacı
sorumludur. Çünkü bu zararlardan işleten de sorumludur. Örneğin işletenin
eşinin, işletenin kendisinin veya başka bir sürücünün kullandığı arabada kaza
geçirmesi ve sürekli iş göremez durumda kalması halinde, bu zarardan işleten
sorumludur. Eşinin işletene dava açmasını engelleyen hiçbir hukuk kuralı
yoktur. Bu kişi, işleten olan eşine karşı ileri sürebileceği tazminat talebini, hiç
kuşkusuz sigortacıya da yönelebilecektir. Çünkü o, doğrudan zarara uğramıştır
ve kendi kusuru yoktur. 92. madde bu sebeple düzenlenmiş ve bu sebeple,
sadece malvarlığı zararları kapsam dışında bırakılmıştır. Ancak söz konusu
olan yansıyan bir zarar ise ve zararın doğrudan mağduru, aynı zamanda olayın
da tek faili ve tek kusurlusuysa, onun kimseye yöneltebileceği bir tazminat
talebi yoktur ve onun yöneltmeyeceği talebi, ondan yansıyan dolaylı zarar
gören de ileri süremez.
Yukarıda belirtiliği gibi, içtihadın yönü ahlaka ve sosyal ihtiyaçlara
uygundur. Ancak bu uygulama, hukuk yaratma sonucu doğurmuştur. Oysa
hâkimin hukuk yaratma/hukuk kuralı koyma yetkisi yoktur. Bu sosyal ihtiyacın
giderilmesi için kanun koyucunun düzenleme yapması gerekmektedir.
29
Mirasçı olmayan destek görenlere ödenen tazminat için, desteğin kusurundan ve dolayısıyla
borçlarından sorumlu olan mirasçı sıfatlı destek görenlere rücu edilince, ilk grupta yer alanların
tazminatı, mirasçı sıfatlı destek görenlerin malvarlığından çıkmış olmaktadır. Yani örneğin, desteğin evlilik dışı birlikte yaşadığı kişi, onun eş ve çocuklarından tazminat alacaktır!!!
38
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Üçüncü şahısların kusurları ise BK 61 uyarınca müteselsil sorumluluk
esaslarına tabi olup, bu şekilde talepte bulunulmuş olması halinde, zarardan
indirim gerektiren sebeplerden değildir. Yani olayda, dava dışı üçüncü
şahısların kusuru da bulunsa dahi, hak sahipleri, bunların kusurundan
da davalıları sorumlu tutacak şekilde müteselsil sorumluluk esasına göre
dava açmışlarsa, davalılar, üçüncü şahısların kusurlarından da sorumludur;
sonradan rücu hakları saklıdır.
TAZMİNATTAN İNDİRİM SEBEPLERİ:
Aynı tazminattan sorumlu olan başka şahıs ve kurumlar tarafından,
hak sahiplerine ödenen tazminatlar, hesaplanan destek tazminatından
indirilmelidir. Örneğin, zorunlu trafik sigortasından ödenen sigorta tazminatı
bu kapsamda değerlendirilecektir. Yeni BK’nın düzenlendiği en önemli
değişiklik, bu hususta ortaya çıkmıştır. BK’nın 55/1. maddesi şöyledir:
Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun
hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen
veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını
taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar
veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak
hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu düzenlemeden önce, uygulamada sosyal güvenlik kuruluşlarının
bağladığı gelir veya aylıkların tazminattan düşülüp düşülmeyeceği hususunda
karmaşık ölçütler kabul edilmişti. Örneğin Emekli Sandığınca bağlanan
aylıklar, hem bu aylığın, ölenin primlerinin karşılığı olarak bağlanması hem
de rücuya tabi olmaması gerekçesiyle tazminattan indirilmiyordu30. SSK’dan
30
Örn. Yargıtay 4. HD’nin 15.01.2008 t. ve 2007/10817E-2008/85K sayılı kararı şöyledir:
“06.03.1978 tarih ve 1978/1 Esas, 1978/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel
Kurulu Kararı gereğince, destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında Emekli Sandığı
tarafından bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerekir. 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun
129. maddesinde, görevleri içinde veya dışında ölenlerin dul ve yetimlerinin, ölüme sebep olanlar
aleyhine açacakları davaları kovuşturmaya, … üçüncü şahıs ise bunu doğrudan doğruya açmaya
Sandık yetkili kılınmıştır. Dava sonunda para tazminatı da alınırsa kovuşturma masrafları ile birlikte, dul ve yetim aylıkları bağlanan hallerde bu aylıkların beş yıllığı, toptan ödeme yapılan hallerde
de yarısının Sandıkça alınarak, varsa geri kalanının ilgililere ödeneceği öngörülmüştür. Esasen
129. madde zarar verenden tazminatın tamamının alınacağı hükmünü getirmiş ve Emekli Sandığı
davaya katılmış veya doğrudan doğruya dava açmış olduğu takdirde alınacak tazminatın zarara
uğrayanlar ile Sandık arasında nasıl bölüşüleceğini saptamıştır. Bu itibarla, tazminat ödemekle yükümlü olan kişi bu maddeye dayanarak tazminatın indirilmesini isteyemez. Haksız eylem sonucu
ölen kişi, yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli olarak belirli bir miktar para kesilerek
Sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar
veren, verdiği zararın tamamını açılan davada ödemelidir…/ Emekli Sandığı tarafından bağlanan
aylıklar 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu gereğince rücuya tabi olmayıp destekten yoksun kalma
tazminatının hesabında gözetilmemesi gerekir. Açıklanan nedenlerle davacının destekten yoksun
kalma tazminatının hesabında T.C. Emekli Sandığı’nca bağlanan dul aylığı ile tütün ikramiyesinin
indirilmiş olması doğru görülmemiştir.”
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 39
iş kazası sigorta dalından bağlanan gelirlerin peşin değeri tazminattan
düşülmekte fakat maluliyet, yaşlılık ve ölüm sigortası dalından bağlanan
aylıklar indirilmemekteydi. Bağ-Kur tarafından bağlanan aylıklar ise 1479
SY’nin 63. maddesi çerçevesinde rücuya tabi olduğu gerekçesiyle tazminattan
mahsup edilmekteydi.
Üstelik sosyal güvenlik gelir veya aylıkları tazminattan indirilirken,
peşin değerinin davalı kusuruna tekabül eden kısmı değil, tamamı mahsup
edilmekteydi. Diğer yandan, 506 SY’nin 26. maddesindeki, gelir artışlarının da
işverenden istenebileceğine ilişkin hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından31
iptal edildikten ve bu sebeple işverene, gelirin sadece ilk peşin değeri için rücu
edileceği içtihat edilmeye başlandıktan sonra dahi, tazminattan indirilecek
peşin değer, hükme en yakın tarihteki değer olarak kabul edilmekteydi32.
Böyle olunca bir yandan, zarar gören, kendi kusuru indirilerek belirlenen
tazminattan, bağlanan gelirin peşin değerinin kusura tekabül eden kısmı değil
de tümü indirildiği için, zararını gideremezken, diğer yandan fail, zarar görene
noksan ödeme yaptığı gibi, sosyal güvenlik kuruluşuna da, sadece kendi
kusuru kadar ödeme yaparak yarar elde etmekteydi.
Örneğin destek görenin hesaplanan zararı 100.000,00 TL, birlikte kusuru
da % 50 olsun. SGK’nın bağladığı gelirin ilk peşin değeri 40.000,00 TL, güncel
peşin değeri de 50.000,00 TL tutsun. Bu durumda zarar görenin alabileceği
tazminat, % 50 birlikte kusuru düşüldükten sonra kalan meblağ, yani
100.000,00*0,50= 50.000,00 TL olarak hesaplanacaktır. SGK’nın bağladığı
gelirin güncel peşin değerinin kusura tekabül eden kısmı değil de tamamı
tazminattan indirilince, zarar gören failden tazminat alamayacaktır, çünkü
31
Anayasa Mahkemesinin 23.11.2006 tarih ve 2003/10E-2006/106K sayılı kararı ile iptal edilmiş-
tir.
32
Yargıtay 21. HD’nin 03.02.2009 t. ve 2008/8317E-2009/1333K sayılı kararında şöyle denmektedir: “Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında zarar hesabının Sosyal Güvenlik Kurumunca
bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan artışlar nazara alınarak hesaplanan
tüm peşin sermaye değeri düşülmek suretiyle yapılması gerektiğinin kabulü gerekir./ Aksi takdirde Borçlar Kanunu’nun genel ilkelerine ve özellikle 506 sayılı Yasa’nın 19. 23. ve 24. maddelerine
ters düşülmüş olacak, zarardan bağlanan gelirin hüküm tarihine en yakın tarihteki artışlar nazara,
alınarak hesaplanan peşin sermaye değeri düşülmediği takdirde sigortalı veya hak sahipleri
aynı zarar için hem işverenden tazminatın tümünü almak hem de kurumdan gelir almak yoluyla
bağlanan gelirlerin ilk peşin değeri ile hüküm tarihine kadar yapılan artışları da kapsayan en son
peşin değer arasındaki fark yönünden mükerrer yararlanma durumuna gelecektir, işte buna engel
olmak için hüküm tarihine en yakın tarihteki artışlar gözetilerek hesaplanan peşin sermaye değerinin düşülmesi zorunludur. Anayasa Mahkemesinin 506 sayılı Yasa’nın 26. maddesiyle ilgili olarak
verdiği iptal kararı Sosyal Güvenlik Kurumunun açacağı rücu davalarının konusunu oluşturan kurum alacağına ilişkin olup, sigortalı tarafından işverene yönelik olarak açılan tazminat davalarında
uygulanma olanağı yoktur. Kaldı ki Yargıtay içtihadı Birleştirme Büyük Kurulunun 1.7.1997 gün
ve 1992/3 Esas 1994/3 Karar sayılı kararının bağlayıcılığını koruduğu da açıktır. Sosyal Güvenlik
Kurumunun işverene yalnızca bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri oranında rücu edebilmesi,
davacı zararının hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre hesaplanan en son peşin sermaye
değeri miktarı kadar karşılandığı gerçeğini değiştirmez.”
40
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
bağlanan gelirin güncel peşin değeri 50.000,00 TL’dir. Oysa fail, zarar görene hiç
tazminat ödemediği gibi, SGK’ya da, sadece ilk peşin değerin kendi kusuruna
karşılık gelen kısmını ödeyecektir. Oysa zarar görene gelir bağlanmasa idi fail,
ona 50.000,00 TL ödeyecekti. İki seçenek arasındaki 30.000,00 TL’lik farktan,
sadece fail yararlanmıştır.
İşte BK’nın 55/1. maddesi, bu adil olmayan uygulamaya son vermiştir.
Çünkü hüküm son derece açıktır: Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen
sosyal güvenlik ödemeleri … bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez;
zarar veya tazminattan indirilemez.
Hiç kuşkusuz, rücu edilemeyen kısma, sigortalının kusuruna tekabül eden
miktar da girecektir çünkü 5510 SY’nin 21/1. maddesi son cümlesi, işverenin
sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınacağını
vurgulayarak, rücuyu kusur esasına bağlamıştır. Uzun vadeli sigorta dallarında
ise rücu için kast gerekmektedir. Bu durumda kusura tekabül ettiği için, kısmen
de olsa rücu edilemeyen gelir bölümü, tazminattan indirilemeyecektir.
5510 SY’nin 21. maddesine göre, sigortalıya veya yakınlarına kısa vadeli
sigorta dalından bağlanan gelirin ilk peşin değerinin, sigortalı kusuru ve
kaçınılmazlık dışındaki bölümü için, üçüncü şahıslara ise yarısı için rücu
edilebilecektir. Kanun’un, rücuyu da düzenleyen 3. bölümünün başlığı,
“Hizmet Akdiyle veya Kendi Adına ve Hesabına Bağımsız Çalışan Sigortalıların
Tabi Olduğu Kısa Vadeli Sigorta Hükümleri”dir. Bu hükme dayalı rücu, eski
düzenlemedeki SSK ve Bağ-Kur sigortalıları açısından gerçekleşecektir.
5510 SY’nin 39. maddesi, uzun vadeli sigorta dalından bağlanan aylıklar
için de rücu hükmü düzenlemektedir:
Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya
veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın
başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara
sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir.
Böylece BK’nın 55. maddesinin öngördüğü rücuya tabi peşin değerli
gelirler, 5510 SY’nin 21 ve 39. maddelerinde düzenlenenlerdir ve sadece bu
hükümlerde öngörülen kısımları için tazminattan indirim yapılabilecektir.
Kanun değişikliği hemen içtihada yansımıştır: Yargıtay 21. Hukuk Dairesi,
aşağıda alıntı yapılan kararında33 şöyle demektedir:
Dava: Dava, (İş kazası) sonucu (ölüm) nedeniyle maddi ve manevi tazminat
istemine ilişkindir. Mahkemece, Dairemizin önceki uygulamalarına göre
maddi zararın belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin en son
peşin değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir. Davanın bu yönüyle
yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, <Destekten yoksun kalma
zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku
ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal
Yargıtay 21. HD’nin 13.09.2012 t. ve 2012/13182E-2012/14603K sayılı kararı.
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 41
güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların
belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez,> hükmüne
yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu’nun 55. madde gerekçesine göre; <sosyal güvenlik
ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu
doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu
kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza,
tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez.
Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu
edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi
denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura)
yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen
sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza
halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi
denkleştirilemez.>
Davaya konu işkazası (meslek hastalığı), 5510 sayılı Kanunun yürürlük
tarihinden önce meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin
değer 506 sayılı Kanunun 26. maddesine göre belirlenmelidir, işverenin
506 sayılı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin
zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi
kusurundan yararlanamayacağından, bu halde dahi 26. maddeye göre rücu
edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir34.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, Kurumca bağlanan gelirlerin ilk
peşin değerinin (ve geçici işgöremezlik ödeneği miktarının) rücu edilebilecek
kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından
indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim yapılarak hüküm kurulması
usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Böylece bir yandan, tazminattan, güncel veya son peşin değerin indirilmesi
uygulamasından geri dönülmüş, diğer yandan, kusura tekabül eden kısmın
indirilebileceği kabul edilmiştir. Şimdilik diğer dairelerin bu doğrultuda
içtihadına rastlanmamışsa da, gelişmenin bu doğrultuda gerçekleşmesini
ümit etmekle yetinelim.
Bunun gibi, BK’nın 50 ve 52. maddeleri uyarınca yapılacak indirimler
de (örneğin hatır taşıması, müzayaka indirimi vs) tazminat üzerinden
hesaplanmaktadır. Bu hususta dikkate alınması gereken ilke, zarardan yapılacak
indirimlerin, tazminattan yapılacak indirimlerden önce gerçekleştirilmesidir.
Hakkaniyet indirimi konusunda dikkate değer bir düzenleme, BK’nın 55.
maddesi birinci fıkrasının son cümlesinde yer almaktadır:
Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile
artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu hükümle, tazminat miktarının yüksek olduğu durumlarda hakkaniyet
34
Bu alıntıda sözcük ya da cümlelerin altı tarafımdan çizilmiştir (İ.D.)
42
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
indirimi yapılması şeklinde yerleşen uygulama, isabetli şekilde engellenmiştir:
Hafif kusur durumunda, zora düşecek fail açısından indirimi düzenleyen
bir hüküm (BK 52/2) mevcut iken, bir de yüksek miktar dikkate alınarak
hakkaniyet indirimi yapmak, onarıcı adalet ilkelerini zedelemekteydi.
DAVA:
HMK’nın 107. maddesinde, yeni bir dava türü düzenlenmiştir: Belirsiz
alacak davası… Bu hüküm şöyledir:
(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut
değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu
hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da
değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu
alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak
belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın
genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında
belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde,
tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var
olduğu kabul edilir.”
Belirsiz alacak davası, alacağın miktar yahut değerinin, davanın açıldığı
tarihte belirlenmesinin, objektif veya sübjektif açıdan imkânsız olduğu
durumlar için düzenlenmiştir. İmkânsızlık (iş gücü kayıp oranının, tedavi
sürecinden sonra belirlenmesi gereken durumlarda olduğu gibi) o an için
mutlak ise objektif imkânsızlık söz konusudur. Buna karşılık imkânsızlık, teknik
inceleme ihtiyacından veya belge ve delillerin başkasında bulunmasından
kaynaklanıyorsa, sübjektif niteliktedir35. Gerek destek gerekse sürekli
iş göremezlik tazminatı davalarında, tam ve kesin tazminat miktarını
belirlemede, en azından sübjektif imkânsızlık mevcuttur. Bu sebeple bu
davalar, belirsiz alacak davası forumunda açılabilecektir. Elbette bu, davacıya
tanınan bir haktır ve bunun yerine, daha az imkânlar tanıyan kısmi davanın
tercih edilmesi de mümkündür. Ancak belirsiz alacak davası açıldığı takdirde,
zamanaşımı, alacağın tümü için kesilecektir. Oysa kısmi dava tercih edilirse,
sadece dava edilen bölüm için kesilecektir. Bunun karşılığında, belirsiz alacak
davası tercih edilirse, hesaplanabilen asgari miktarın dava edilmesi dava
şartıdır. Örneğin asgari kusur oranına ve asgari gelire, asgari iş göremezlik
oranına göre hesaplanabilecek bir tazminat miktarının dava edilmesi şarttır.
Kısmi davada ise böyle bir şart yoktur. Zamanaşımını ve ek dava açmayı veya
ıslah etmeyi göze alan davacı, tercihini kısmi davadan yana kullanabilir.
İş gücü kaybı tazminatı davalarında, bedensel zararın kapsamı, karar
35
Bkz. M. İhsan Darende, Belirsiz Alacak davası-Kısmi Dava İlişkisi, Leges Hukuk Dergisi Sayı 25,
Sayfa 11 vd.
SAYI: 40
YENİ BORÇLAR KANUNU IŞIĞINDA DESTEK... 43
verme sırasında tam olarak belirlenemiyorsa hâkim, kararın kesinleşmesinden
başlayarak iki yıl içinde, tazminat hükmünü değiştirme yetkisini saklı tutabilir
(BK 75).
Bu davalar açısından BK ile getirilen önemli bir yenilik de, geçici ödemelere
ilişkindir. 76. madde uyarınca:
Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve
ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının
zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.
Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir;
tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal
faizi ile birlikte geri vermesine karar verir.
Uğranan zararın ağırlığı karşısında, geçici ödeme yapmanın düzenlenmiş
olması, onarıcı adalet ilkesi açısından çok önemli bir gelişme olmuştur.
44
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA
HUKUKİ BİR AYIPTAN KURTULDUK
Av. Halis YAŞAR
Ağrı Barosu Avukatı
Yukarıdaki başlıkta anlaşılacağı gibi Kamulaştırmasız el atma davalarından el
atma kavramı neyi ifade eder. Bu konuda Yargıtay’ın istikrar kazanmış bir içtihadı
vardı. Bu içtihat hakikaten bir hukuk ayıbıydı. Mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde
olan bu uygulamasını ben daha önce yazdığım bir makalemde irdelemiş ve
eleştirmiştim.1 Daha sonra benim makalemde dayandığım bir kararın yanlış bir
anlamadan kaynaklandığını dile getiren bir makale de yayınladı. Söz konusu
makalede şöyle bir görüş ileri sürülmüştü. “Hukuk Genel Kurulunun kararının
yazımında kaynaklandığını düşündüğümüz ilk bakışta Yargıtay’ın yerleşik
uygulamasına aykırı gibi görünen yorumu uygulamada heyecan yaratmış ve
içtihadın değiştiği inancıyla birçok davanın açılmasına sebep olmuştur. Oysa
durum böyle değildir. Kamulaştırmasız el atma kavramı ile ilgili yazılan bir
makalede de karar yanlış yorumlanmıştır. ( Benim yazdığım makaleye 28 numaralı
dipnotla atıf yapılmıştır. ) Kararda yazım ve ifade eksikliği sebebiyle yanlış
anlamalara yol açmıştır. Kararda “ İmar planında lise alanı olarak ayrıldığından”
ibaresi yerine “üzerinde lise binası bulunduğundan” ibaresi yazılmış olsa idi bu
yanlış anlamaya sebebiyet olmazdı kanaatindeyim.”2 Ancak makalemin yazımı
ve yayınlanmasından sonraki aşamada Yargıtay Hukuk Genel Kurulu verdiği ilke
kararı ile eski içtihadından dönmüş ve makalede dile getirdiğimiz düşüncelerin
çoğunu benimsemiştir. Bu husus, bir hukukçu olarak görüşlerimizin içtihat
değişikliğinde kabul edilmesi şeklinde oluşan durumun bende yarattığı sevinci
çok büyük kılmıştır. Ayrıca ısrarla dile getirdiğimiz bir hukuk ayıbının hukuk
1
Halis YAŞAR İstanbul Barosu Dergisi Cilt:84, Sayı 2010/1’de yayınladığın Kamulaştırmasız El
Atma Kavramı s. 241–249
2
Mehmet BAYRAKTAR- Kamulaştırmasız El Atma Davaları İle İlgili Düzenlemeler ve Uygulaması
İstanbul Barosu Dergisi Cilt:86, Sayı:1 2012 sh.87–88
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 45
âleminden silinmesi de ayrı bir zevktir. Bütün bu aşamaların net bir şekilde ortaya
konulması için daha önce yayınlanan makalemin metnini aynen verip daha sonra
oluşan durumu da ele alacağım.
YAYINLANAN MAKALEMİN METNİ
Bu konunun incelemesinde konunun bütünlüklü bir şekilde ifade edilmesi,
kavranması ve ortaya koyduğumuz tezlerin doğru anlaşılması için birçok kavram
ve konunun da ek olarak ele alınması zorunlu olacaktır.
Yargıtay istikrar kazanmış kararlarında özet ile şu görüş savunulur. “Tapu
kaydına kamulaştırma şerhi konulması, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler
ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın 2.derece askeri yasak
bölge haline getirilip tapu kaydına şerh konulması, imar uygulaması sonucu
taşınmazın yol, yeşil alan gibi kamu hizmetlerine ayrılması, fiili imar uygulaması
yapılmadan taşınmazın imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi sureti
ile taşınmazların üzerinde yapı yapılmasının yasaklanması kamulaştırmasız el
koyma değildir.” Bu görüş aşağıdaki kararlar ile sabittir. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 05.12.2007 gün, 2007/5–933 Esas ve 2007/951 Karar sayılı kararı3,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.11.2003 gün, 2003/5-626 Esas ve 2003/637
Karar sayılı kararı4, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.11.2007 gün, 2007/5-805
Esas ve 2007/826 Karar sayılı kararı5, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31.10.2007
gün, 2007/5-718 Esas ve 2007/805 Karar sayılı kararı6, Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 09.04.2003 gün, 2003/5-281 Esas ve 2003/284 Karar sayılı kararı7,
Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 01.06.1992 gün, 1992/9732 Esas ve 1992/14567
Karar sayılı kararı, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 18.05.1990 gün, 1990/2942 Esas
ve 1990/15137 Karar sayılı kararı, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 04.06.1998 gün,
1998/6732 Esas ve 1998/8718 Karar sayılı kararı, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin
22.11.1999 gün, 1999/17315 Esas ve 1999/18536 Karar sayılı kararı8,
Yargıtay’ın değişik yıllarında ve değişik birimlerinden verilen kararlarda ortaya
çıkan görüşü ve bu görüşlerin yer aldığı kaynakları yukarıdan beyan ettiğim gibi
Yargıtay bu görüşünü istikrarlı bir şekilde devam ettirmekte hatta bu konularda
kullandığı gerekçe şablonu ise tamamen aynıdır.Ancak kanaatimizce Yargıtay’ın
ısrar ile sürdürdüğü görüşü hukuka aykırı olup ulusal ve uluslar arası hukuk normları
ile çelişmektedir.Bu görüşümüzü daha da net bir şekilde ortaya koyabilme adına
bu konunun temas ettiği tüm hukuk kural ve kaidelerin ortaya konulup analiz
edilmesi gerekmektedir. Bu amaç ile öncelik ile mülkiyet kavramının anlatımı ve
kamulaştırmasız el atma kavramının anlatımı gerekmektedir.
3
Yargı Dünyası Sayı 147 Sayfa 85–95)
İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 78, Sayı 3 2004 yılı Sayfa 1140-1144
5
İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 82, Sayı 2 2008 yılı Sayfa 868-872
6
İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 82, Sayı 2 2008 yılı Sayfa 868-872
7
Av. Veli BÖKE- Kamulaştırmasız El Atma Davaları Ankara Basım Seçkin Yayınları 2005 Sayfa 4850
8
Zeki Akar İçtihatlı –Açıklamalı- Gerekçeli Kamulaştırma ve Kamulaştırmazı El Atma Davaları Cilt
2 Sayfa 955-956 Ankara Turhan Yayınları 2002
4
46
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
MÜLKİYET KAVRAMI
Mülkiyet kavramının kanuni, yargısal ve doktrinsel bir tanımı yoktur. Üzerinde
uzlaşılan en geniş ve tek tanımı ise en geniş hakları veren ayni bir hak olduğu
hususudur. Klasik roma hukukunda gelen mülkiyet hakkının tanımı üç unsurdan
oluştuğu ilk unsurun kullanma yetkisi: usus, ikinci unsurun yararlanma yetkisi:
fruktus, üçüncü unsurun tasarruf yetkisi: abusus yetkisinden oluştuğudur. Ancak
gelişen dünyada mülkiyet sınırsız bir hak olmaktan çıkıp sosyal ödevleri içinde
barındıran bir hak olma özelliğine kavuşmuştur. Bu şekilde ehlileşen mülkiyet
hakkı aynı zamanda klasik anlamdaki sınırlarını yumuşatsa da yine özünü
korumuştur. Özellik ile kapitalist liberal ekonomilerde bu hakkın temel hak ve
hürriyetle kapsamında değerlendirilmesi sonucu söz konusu hakka anayasal
güvenceler de verilmiştir. Mülkiyet hakkı ayni bir hak olmasının temel özellikleri
bu hakkın devamlı olması, hak düşürücü süreye tabi olmaması, herkese karşı
ileri sürülebilirliği ve mutlak bir hak olması gibi özellikleri vardır.9
Bu husus Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında 35.maddede ve Türk Medeni
Kanunun 683.maddesinde ifadesini bulmuştur. Anayasanın 35.maddesinde
Herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahiptir dedikten sonra ikinci ve üçüncü
fıkralar ile bu hakkında kamu yararı ile kanun ile sınırlanabileceği ve toplum
yararına aykırı kullanılmayacağına dair düzenleme getirmiştir. Türk Medeni
Kanunun 683.maddesi mülkiyetin klasik tanımındaki üç yetkinin olduğuna dair
geniş bir çerçeve çizmiştir. Zira 743 sayılı Eski Medeni Kanunun 618.maddesi
mülkiyet hakkının tanımında sadece tasarruf etme yetkisi şeklinde bir tanımlama
ile yetinmiş iken 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 683. maddesinde ise mülkiyet
hakkı kapsamında kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerine sahip
bir ayni hak olarak tanımlamıştır. Yasanın yeni tanımı ile yargısal uygulama ve
doktrin ile uyumlu bir tanımlama oluşturulmuştur. Bu üç yetkinin kullanılması ve
herkese karşı ileri sürülmesi hususuna ayni hakkın mutlaklığı ilkesi denilmektedir.
Yalnız bir tane yetkinin kullanılması ile ilgili yaşanabilecek bir aksaklık bu hakkın
sınırlanması anlamına gelecektir.
Mülkiyet hakkının kanunla sınırlanabileceği hususu gerek Anayasada gerek
ise Türk Medeni Kanununda hüküm altına alınmıştır. Ancak mülkiyet hakkının
sınırlanmasının sınırı Anayasanın 13.maddesinde ifadesini bulan hakkın
özü kavramıdır Bu hakkın kamu yararı ile sınırlanmasına en tipik örnek ise
kamulaştırma işlemidir. Bu neden ile kamulaştırma ile birlikte başka kanuni
sınırlamaları içeren kanunlar olmasına rağmen konumuz sadece kamulaştırma
olduğu için bu konuyu anmak ile yetineceğim.
9
Mustafa Reşit Karahasan Yeni Medeni Kanunu Eşya Hukuku Cilt 1 Sayfa 57-62 Beta yayınları
2002,Prof Dr.Turhan Esener- Doç.Dr.Kudret Güven Eşya Hukuku sayfa 104-109 Gazi Büro Kitap Evi
1996, Prof Dr. Kemal OĞUZMAN- Prof.Dr. Özer SELİÇİ Eşya Hukuku sayfa 219-224 Filiz Kitapevi
1997, Prof.Dr. Selim KANETİ Mülkiyet Hakkının İçeriksel Değişimi Mahmut R.Belike Armağan
sayfa 283-288 1993
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 47
KAMULAŞTIRMA VE KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA
Kamulaştırma kavramının kanuni ve doktrinsel ve üzerinde uzlaşılan bir
tanımı olmamak ile birlikte genel bir tanık vermek gerekirse Yetkili idarenin kamu
yararını hedef tutan kamu hizmetini gerçekleştirmek için bedelini peşin veya
belirli hallerde taksit ile ödemek kaydı ile gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz
mallara ilgili mevzuatın öngördüğü usuller ile zorla sahip olmasıdır.10
Kamulaştırmanın aksine kamulaştırmasız el atma bir haksız eylem şeklindedir.
Hukuk camiasında yaygın kanaat şöyle bir tanımlama getirmektedir. Bu durumda
idarenin bir işlem tesisi yoktur. Nitekim bu durumda idare kamulaştırma işlemini
tesis etmeksizin özel gerçek ve tüzel kişilere ait özel mülkiyet konusu taşınmaz
malları üzerine iradi ve gayri iradi şeklinde fiilin el koyması ve kamu hizmetine tahsis
etmesidir. Bu amaç ile üzerinde kalıcı tesis gerçekleştirmesidir. Kamulaştırmasız
el atmanın çerçevesi Yargıtay kararı ile doktrin tarafından çizilmiş ve kıyas yolu
ile kamulaştırmaya ilişkin kural ve kaideler bu dava türü için de uygulanmaktadır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün, 1956/1
Esas ve1956/6 Karar sayılı kararı ile kamulaştırmasız el atmanın çerçevesi şöyle
çizilmiştir. “Usulsüz olarak taşınmaz malı yola kalbedilen bir şahsın ilgili kamu
tüzelkişisi aleyhine el koymanın önlenmesi davası açabileceği gibi eylemli duruma
razı olduğu takdirde taşınmaz malının değer karşılığının verilmesini isteyebilir.”11
Kamulaştırmasız el atmanın kavramının çeşitli unsurlardan oluştuğu
hususu doktrinde ve yargı kararlarından anlatılmıştır. Bu unsurlar sırası ile
idarenin kamulaştırma işleminin olmaması, idarenin söz konusu taşınmaza fiili
müdahalesinin olması, İdarenin söz konusu el atmasının devamlılık arz etmesi,
idarenin söz konusu taşınmaz üzerinde kalıcı tesisler oluşturması, İdarenin söz
konusu müdahalesinde taşınmaz sahibinin rızasının olmaması, İdarenin yapmış
olduğu müdahale ile söz konusu taşınmazı kamu hizmetine özgülemesi ve
müdahalenin içeriğinin kamu yararı amaçlı olması şeklinde unsurlardan oluştuğu
genel kabul görmektedir.
Bu tanım bize göre hukuka aykırıdır. Kamulaştırmasız el atma davasının
tanımında geçen fiili el atma şeklindeki unsur çağdaş mülkiyet kavramı ile mülkiyet
hukukun bu gün geldiği ulusal ve uluslar arası gelişmenin dışında kalmakta ve fiili
el atma olarak nitelenmeyen ancak yukarıda da beyan ettiğim gibi tapu kaydına
kamulaştırma şerhi konulması, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın 2.derece askeri yasak bölge haline getirilip
tapu kaydına şerh konulması, imar uygulaması sonucu taşınmazın yol, yeşil alan
gibi kamu hizmetlerine ayrılması, fiili imar uygulaması yapılmadan taşınmazın
imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi sureti ile taşınmazların üzerinde
yapı yapılmasının yasaklanması kamulaştırmasız el koyma görülmemesine sebep
olunmuş ve bu yaklaşım ısrar ile sürdürülmüş ve birçok kişinin mağdur olunmasına
10
Av. Veli BÖKE Kamulaştırma Kanunu ve Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Davaları sayfa 29 Seçkin
Ankara 2004
11
Zeki Akar İçtihatlı –Açıklamalı- Gerekçeli Kamulaştırma ve Kamulaştırmazı El Atma Davaları Cilt
2 Sayfa 942–944 Ankara Turhan Yayınları 2002
48
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
sebep olunmuştur. Burada Yargıtay’ın tavrının iyi ve açıklayıcı bir şekilde ortaya
konulması gerekir. Yargıtay önüne gelen uyuşmazlıklarda Kamulaştırmasız el
atmayı şöyle tanımlamaktadır.
“Kamulaştırma yetkisine sahip bir idare Anayasa ve yasalara uygun bir işlem
oluşturmaksızın, bir kimsenin taşınmaz malına el koyar ve onun üzerindeki bir
tesis ve bina yapar yahut o taşınmaz malı bir hizmete tahsis ederek mal sahibinin
taşınmazı üzerinde dilediği gibi kullanma hakkına karşı herhangi bir girişiminde
bulunursa idare taşınmaz mala el koymuş sayılır.
Dolayısı ile bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edebilmesi
için öncelik ile idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyup malikin kullanımını
yasaya aykırı şekilde tamamen ortadan kaldırması ve bu durumun kalıcı olması
şarttır.
Eş söyleyiş ile idare el koyma eylemini o taşınmazı sahiplenme amaç ve kastı
ile yapmış olmalıdır. Fiilen el koyma eylemi bulunan durumlarda dahi el koyma
açıklanan nitelikte değil ve sadece geçici bir kullanım söz konusu ise kamulaştırmaz
el koyma olgusu mevcut değildir. Bundan dolayı malikin bir zararı oluşsa bile
taşınmaz bedelinin istenmesinde hukuken olanak yoktur. Böyle bir durum sadece
ve ancak uğranılan zararın tazminini başka hukuksal yol ve kavramlara dayalı
olarak isteme olanağı verebilir.
Önem ile vurgulanmalıdır ki kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin
uygulanması mal sahibinin kullanımına engel olma ve taşınmaz malın mal
sahibinin elinde alınması anlamını taşıdığına göre taşınmaz mal sahibinin elinde
olduğu ve kullanma hakkına sahip olduğu sürece, mal sahibi idareden değer
karşılığının verilmesini isteyemez.
Bu noktada tapu kaydına kamulaştırma şerhi konulması, 2565 sayılı Askeri
Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın 2.derece askeri
yasak bölge haline getirilip tapu kaydına şerh konulması, imar uygulaması sonucu
taşınmazın yol, yeşil alan gibi kamu hizmetlerine ayrılması, fiili imar uygulaması
yapılmadan taşınmazın imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi sureti
ile taşınmazların üzerinde yapı yapılmasının yasaklanması kamulaştırmasız el
koyma niteliğinde bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
Burada, kanun hükümleri ile taşınmazı belirli şekillerde kullanılması
kısıtlanmakta ise de böyle bir sonuca ulaşılmasını gerekli kılan neden, taşınmazın
halen mal sahibinin tapulu mülkü olması ve fiilen kullanma hakkına sahip
olmasıdır. Bu hali ile 11.02.1959 gün, 1958/17 Esas ve1959/15 sayılı Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Kararında ifade edilen, mülkiyete yapılmış bir tecavüz yada
haksız fiilden söz edilmesi de olanaklı değildir.
Kısaca idare mal sahibinin tasarrufuna sürekli engel olmadığı ve taşınmaz
mala sahiplenme kastı ile fiilen el koymadığı sürece idare aleyhine bir dava
açılamaz.
Bu nedenledir ki ister uygulama görmüş imar parseli isterse olduğu bırakılan
kadastro parseli olsun idarece sahiplenmek maksadı ile ve devamlı olarak fiilen
el atılmadan bir taşınmazın imar planında yeşil saha, oyun alanı, park yeri olarak
gösterilmesi veya ortasından yol geçirileceğinin gösterilmiş bulunması mal
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 49
sahibine dava hakkı vermez.”
Bu görüş aynı şablonlar ve cümlesi cümlesine aynen olacak şekilde Yargıtay’ın
şu kararlarında zikredilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.2007 gün,
2007/5–933 Esas ve 2007/951 Karar sayılı kararı, (Yargı Dünyası Sayı 147 Sayfa
85–95)Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.11.2003 gün, 2003/5–626 Esas ve
2003/637 Karar sayılı kararı ( İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 78, Sayı 3 2004 yılı Sayfa
1140–1144) , Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.11.2007 gün, 2007/5–805 Esas
ve 2007/826 Karar sayılı kararı ( İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 82, Sayı 2 2008 yılı
Sayfa 868–872 ), Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31.10.2007 gün, 2007/5–718
Esas ve 2007/805 Karar sayılı kararı ( İstanbul Barosu Dergisi Cilt: 82, Sayı 2 2008
yılı Sayfa 868–872 ), Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 gün, 2003/5–
281 Esas ve 2003/284 Karar sayılı kararı ( Av. Veli BÖKE- Kamulaştırmasız El Atma
Davaları Sayfa 48–50 Ankara Basım Seçkin Yayınları 2005)
Bu kararlar ile oluşan Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihadı bizim kanaatimizce
eksik ve hukuka aykırı bir uygulamayı oluşturmaktadır.
Yargıtay kararında mülkiyet kavramının tartışılması net bir şekilde yapılmamış
ve malikin malı fiilen elinde bulundurması ve yine malından tasarruf etmesi hali
mevcut olduğu için malikin mülkiyet hakkına el atılmadığı hükme bağlanmıştır.
Ancak imar planında yeşil alan, park ve yol olarak gösterilen bir yer üzerinde
malikin kullanma hakkı çiğnenmektedir. Çünkü bu yer üzerinde malik istediği
gibi tasarrufta bulunamaz. İmar kanununun 20. ve devamı maddelerinde malik
yapacağı tüm inşaatlar ve tadilatlar için belediye ve valiliklerden izin almak
zorundadır. Belediyeler de üzerinde bu şekilde kayıt olan taşınmaz mallar için
inşaat yapım ruhsatını imar yasası nedeni ile vermemektedir. Bundan dolayı
malikin gayrimenkulü üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunma imkânı kalmıyor.
Malikin buna rağmen izinsiz inşaat yapımına başlaması halinde İmar Kanunun
32. maddesine göre inşaat durdurulur ve inşaatın yıkımına karar verilir. Mülkiyet
hakkının bir tarafı bu şekilde eksik kalmaktadır. Evet, gayrimenkule fiilen el atılıp
taşınmaz mal malikin elinden alınmamaktadır. Ancak hukuki müdahale ile oluşan
süreç ile taşınmazın kullanım ve malikin mülkiyet hakkının bahşettiği yetkilerin
kısıtlanmasına sebep olunmaktadır. Mülkiyet hakkı yararlanma, kullanma ve
tasarruf etme yetkisi vermesine rağmen gayrimenkul sahibi malından istediği
yararlanmamakta, kullanmamakta ve tasarruf etmemektedir. Çünkü üzerinde
bu şerh ve kısıtlama olan gayrimenkulü hukuken satmak mümkün ise de fiili
olarak böyle bir yeri kimse satın almaz. Çünkü hukuken yararlanması eksik
olan gayrimenkulü kim niye alsın ki. Alan söz konusu malın bu kaydından
dolayı piyasa değerinin onda birini teklif edecektir. Mal sahibi ya bir garibanı
kandıracak malını elinde çıkaracak ya da kaderine boyun eğecektir. Söz konusu
mal miras olarak kalabilir ancak içi boşaltılmış bir mirasa döner. Bu kararların
konusu olan bazı davalarda imarda yaklaşık 50 yıllık kayıt olmasına karşın
idare bir işlem yapmadan beklemektedir. Yani yaklaşık 50 yıl süre ile mülkiyet
sahipleri bu şekilde mağdur edilmektedir. Mülkiyet sahiplerine çağdaş koşullarda
mülkiyetinde yararlanmasının önüne geçilmekte adeta plazaların içinde kalan çok
verimli kullanım alanı bahşeden taşınmazına bostan ek buna engel yok denilerek
50
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
malikler mağdur edilmektedir. Yukarıda ayrıntılı olarak tanımladığım mülkiyet
kavramı içinde olan üç yetki kullanma, yararlanma ve tasarruf etme yetkileri bu
şekilde zedelenmektedir. Yargıtay’ın oluşturduğu bu hukuka aykırı uygulama ile
malik inşaat yapamayarak malından kullanma ve faydalanma yetkisi ve istediği
gibi satamayarak da tasarruf yetkisi kısıtlanmakta ve mülkiyet hakkı adeta felçli bir
hale getirilmektedir. Mülkiyet hakkı bu taşınmazlar açısından canlı bir cenazeye
dönüştürülmektedir. Mülkiyet hakkının bu kadar daraltıcı bir bakış açısı ile ve
yorum ile kısıtlanması Anayasanın 13.maddesindeki hakkın özüne dokunmaktan
başka bir şey değildir. Nitekim yerel mahkemeler direnme kararları vermelerine
rağmen Hukuk Genel Kurul kararlarının yasal bağlayıcılığı nedeni ile inanmadıkları
kararları vermek zorunda kalmaktadır. Bu durum ayrıca yargı bağımsızlığını ihlal
eden bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Kamulaştırma Kanunun
23. maddesine göre kamulaştırılan bir yerin kamulaştırma gayesine uygun bir
tesis ve işlem yapmaz ise maliklerin geri alma hakkı düzenlenmiş ve bu hakkı
kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi itibari ile 5 yıl süreden sonra tanımıştır.
Ancak kamulaştırmasız el atma davalarında bu süre yoktur. Aynı şekilde hukuken
kamulaştırmasız el atma olarak gördüğümüz imar planlarında mülkiyet üzerine
konulan takyitlerin süresinin olmaması dikkate alındığında mevcut uygulamanın
nasıl bir hukuka aykırılık oluşturduğunu izaha bile gerek yoktur. Malik açısında
kamulaştırmada tanınan geri alma hakkı kamulaştırmasız el atma davalarında
yoktur. Bu neden ile kanaatimizce belediyeler söz konusu takyitler gereği işlem
yapmaz iseler bu takyitler kamulaştırmasız el atma sayılmalı ve hak sahiplerine
tazminat hakkı verilmelidir.
Bu husus uluslar arası mahkemelerde tartışılmıştır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1no’lu protokolün 1.maddesi
kapsamında mülkiyet hakkının ihlali kapsamında değerlendirmiş ve yargılamasını
bu madde üzeride yapmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 23.09.1982
gün, Seri A No:52 Sporrong ve Lönnroth –İsveç Davasından söz konusu bu
kısıtlanmaları 3 kural yöntemi diye geliştirdiği yöntem ile değerlendirmiş ve bu
kısıtlamaları şu gerekçe ile protokolün 1.maddesindeki mülkiyet hakkının ihlali
olarak görmüştür.
“72-Mahkeme inşaat yasağının bütün bu dönem boyunca varlığını
sürdürmesinin kamulaştırma izinlerinin geçerlilik sürelerinin uzunluğunun zararlı
sonuçlarını daha da ileri götürdüğünü tespit etmektedir. Başvurucuların mülkiyet
haklarının tam olarak kullanmaları Sporrong Miras Şirketi olayında toplam
25 yıl bayan Lönnroth olayında 12 yıl engellenmiştir.Bu bağlamda mahkeme
parlamento ombdusmanın 1967 tarihinde uzatılmış yasakların mülk sahipleri
üzerinde yarattığı olumsuz sonuçları hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir devlette
olması gereken durum ile bağdaştırabilir görmediğini belirtir.
73-İki seri halinde birbirine bu suret ile bağlanan tedbirlerin yaratığı durum
mülkiyet hakkının kullanılması ile genel menfaatin gerekleri arasında sağlanması
gereken dengeyi bozmaktadır. Sporrong Miras Şirketi ile Bayan Lönnroth ancak
sürelerin kısaltılması veya tazminat için talepte bulunma imkânları kendilerine
verilmiş olması halinde meşru sayılabilecek olan ferdi ve aşırı nitelikte bir yük
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 51
taşımışlardır. O tarihe kadar İsveç hukuku bu imkânlara yer vermemiş ve ikincisine
de hala yer vermemektedir.
Mahkemenin görüşüne göre başvurucuların gerçekte zarar görüp görmedikleri
bu aşamada belirlemek gerekli değildir. Gerekli dengenin bulunmamasına yol
açan şey onların hukuki durumlarıdır.
74-Sonuçları inşaat yasakları ile ağırlaştırılmış olan kamulaştırma izinleri bu
neden ile her iki başvurucu bakımından 1 numaralı protokolün 1.maddesini ihlal
etmiştir.”12
Bu mahkemenin kararlarının Anayasanın 90/son fıkrası gereği iç hukuka
doğrudan etkili olma durumu da vardır.
Yukarı ayrıntısı ile ortaya koymaya çalıştığımız Yargıtay uygulamasına ters
olan bir karar da vardır. Makalenin eleştiri konusu yapılan kararları bu karardan
önceki ve sonraki tarihli olan da vardır. Bu kararı çok önemsemek gerekmektedir.
Bu karar Yargıtay’ın yıllardır uyguladığı içtihadına aykırı bir içtihat olmak ile
birlikte temel eleştirilerimizi karşılayan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
içtihatlarına da uyumlu olan bir içtihattır. Bu karara bakıldığı zaman söz konusu
kararda davacının malik olduğu imar parseli imar planında lise alanı olarak kayıt
konulmuş malik Ankara 24.Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atma
davası açmış mahkeme davanın kabulüne karar vermiş, davalı vekilinin temyiz
talebi üzerine davaya Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 15.12.2003 gün, 2003/10879
Esas ve 2003/14532 Karar sayılı ilamı aynen şu gerekçe ile bozmuştur. “Dava
kamulaştırmasız el atılan taşınmazın bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince
temyiz edilmiştir. Davalı idare davacıların paydaş olduğu taşınmaza fiilen el
atmadığı gibi üzerine tesis de yapmadığından kamulaştırmasız el attığından
bahis ile bedelin tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesi ile
bozulmuş ve verilen karar üzerine yerel mahkeme verdiği kararda direnmiştir.
Bu kararın da temyiz edilmesi üzerine konu Hukuk Genel Kurulunun
incelemesine girmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.02.2005 gün, 2004/5–
555 Esas ve 2005/17 Karar sayılı kararı ile direnme kararı aynen şu gerekçe ile oy
çokluğu ile onanmıştır. “Özellik ile 3194 sayılı imar kanununun 185.maddesine
göre uygulama yapılarak davacılara pay tahsis edilen dava konusu imar
parseli, imar planında lise alanı olarak ayrıldığından davacıların taşınmazdan
bağımsız yararlanma ve başka türlü kullanma olanağı kalmadığına göre
mahkemenin kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleştiği yönündeki
direnme kararı yerindedir.”13
Sonuç olarak imar planlarında parsellerin yeşil alan, yol ve benzeri kamusal
alan olarak ayrılmasına rağmen, fiilen al atılmamış ve üzerinde kalıcı tesis
yapılmayan gayrimenkullerin üzerinde oluşturulan hukuki takyitler fiil el atma
12
Güney DİNÇ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Malvarlığı Hakları Sayfa 42.Türkiye Barolar
Birliği Yayını 124, Gilles DUTERTRE Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler Sayfa
441 Avrupa Konseyi Yayınları
13
İstanbul Barosu Dergisi Cilt 82 Sayı 1 Sayfa 272–273 2008 yılı
52
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
mahiyetinde kabul edilmelidir. Çünkü bu sınırlama mülkiyet hakkını adeta felçli
bir hale getirmekte ve bu hakkı budamaktadır. Bu şekilde törpülenen hakkın
özüne dokunulmaktadır. Bundan dolayı öncelik ile bu uygulama Anayasanın
35 ve 13.maddesi Türk Medeni Kanunun 683.maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 1no’lu protokolün 1.maddesine aykırı bir uygulamadır.
Çalışmamızın sonunda değindiğimiz Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.02.2005
gün, 2004/5–555 Esas ve 2005/17 Karar sayılı kararı ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin verdiğimiz kararı doğrultusunda Yargıtay’ın mevcut yerleşik
içtihadından dönmesi ve bu şekilde bu iki kararın paralelinde yeni bir uygulama
oluşturması gerekmektedir. Bu uygulama beyan ettiğimiz şekilde gelişir ise
anayasaya ve yasaya aykırı bir durum da sona erecektir. Yargıtay bu değişimi
kendi öz iradesi ile gerçekleştirmesi gerekmektedir. İllaki ülke aleyhine Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden bir karar çıkmasını beklemek gerekmiyor şeklinde
söz konusu makalemi bitirmiştim.
Bu şekilde yazılan makalemizden sonra makalemizde dile getirdiğimiz
görüşlerimizin çoğunu benimseyen bir içtihat değişikliği gerçekleştirilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010/5–662 Esas ve 2010/651 Karar sayılı
kararı ile söz konusu içtihat değişikliğine gidilmiş ve bu hukuk ayıbından
kurtulmuştur. Bu içtihadın konunun önemi itibari ile geniş bir özetini vermek
gerekmektedir.
“ DAVA: Taraflar arasındaki “Kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat”
davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 2. Hukuk
Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.12.2008 gün ve
2007/419 E. 2008/514 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi
üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 02.06.2009 gün ve 2009/3427-2009/8311
sayılı ilamı ile; (... Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili
istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı
idare vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; dava
konusu taşınmazın 1/1000 ölçekli imar planında kısmen yol, kısmen de İlkokul
alanı olarak ayrıldığı, ancak dava konusu taşınmazda ilkokul alanı ile ilgili
herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı ve halen boş arsa konumunda olduğu
anlaşılmıştır. Bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edilebilmesi için
öncelikle idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyup malikinin kullanımını
yasaya aykırı şekilde tamamen ortadan kaldırması ve bu durumun kalıcı olması
şarttır. Bu nedenle idarece fiilen el atılmadığı sürece bir taşınmazın imar planında
kamu hizmetine tahsis edilmesi mal sahibine dava hakkı vermez. Kamulaştırmasız
el koyma hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmayan davanın reddine karar
verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle, davanın kabulüne karar verilmesi,
doğru görülmemiştir...) Gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda
direnilmiştir Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 53
ilişkindir. Davacı vekili 11.07.2007 tarihli dava ve ıslah dilekçelerinde; müvekkilinin
tapuda kayden paydaş bulunduğu, İstanbul İli Maltepe İlçesi Gülsuyu Mahallesi
343 (yeni 5602) ada 13 parsel sayılı 868 yüzölçümündeki taşınmazın 18.04.1978
tarihli 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı’nda ve 26.05.1992 tarihli 1/1000
ölçekli Maltepe Uygulama Planı’nda okul alanı olarak gösterildiğini, bilahare
16.07.2004 T.T ‘li 1/5000 Ölçekli E-5 Üstü Nazım İmar Planı’nda okul alanında
çıkarılarak konut alanına dönüştürülmüş ise de itirazlar nedeniyle yeniden
16.04.2005 T.T’li 1/5000 ölçekli Maltepe E-5 Kuzeyi Nazım İmar Planı’nda “İlkokul
alanı” olarak kamu hizmetine ayrıldığını; taşınmazın 1978 yılından beri okul
alanı olarak kamu hizmetine tahsis edilmesine rağmen, bu güne kadar üzerinde
tahsis amacına uygun bir tesis kurulmadığını, taşınmazın kamulaştırılması yada
mülkiyet hakkını kısıtlayan tahsis amacı dışına çıkarılması talebiyle müvekkilinin
müteaddit defalar Maltepe Belediye Başkanlığı’na, İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı’na, İstanbul Valiliği’ne ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yaptığı
başvuruların sonuçsuz kaldığını; taşınmazın imar planında yıllardır okul alanı
olarak ayrılmış olmasına karşın davalı İstanbul İl Özel İdaresince amacına uygun
olarak kamulaştırılmadığını, dolayısıyla taşınmaz üzerinde İdarenin devamlılık
arz eden bir hak ihlalinin söz konusu olduğunu, bu durumun Anayasa’nın 35.
maddesine aykırı olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 23.09.1981
tarihli Sporrong ve Lonnrtoh Kararlarında da vurgulandığı üzere 5 kamulaştırma
izni ve inşaat yasağının uzun bir süre öngörülmüş olmasının 5 toplumsal yarar
ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğunu, 1978 yılından beri imar
planında okul alanına tahsis edilen ve uzun yıllar kamulaştırılmayan taşınmazda
inşaat yapma olanağının bulunmadığı ileri sürerek, müvekkilinin payına tekabül
eden 347.200,00 TL kamulaştırmasız el koyma karşılığının dava tarihinden
itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte kamulaştırmasız el koyma hükümleri
doğrultusunda davalı idareden tahsili ile müvekkili adına kayıtlı bulunan payın
davalı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı İstanbul İl Özel İdaresi vekili cevap dilekçesinde; davanın idari yargıda
görülmesi gerektiğini, İmar Planını Maltepe Belediye Başkanlığı ile İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın hazırlamış olmaları nedeniyle husumetin
adı geçen idarelere yöneltilmesi gerektiğini, davanın süre yönünden de re’sen
incelenmesini istediklerini, taşınmaza müvekkili Kurum tarafından fiilen el
atılmayıp mal sahibinin fiilen tasarrufu elinden alınmadığından tazminat
hakkının doğmayacağını savunarak, davanın usule ve esasa ilişkin nedenlerle
reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, “davacının tapuda kayden paydaş bulunduğu 868 m2
yüzölçümündeki taşınmazın 856 m2 lik bölümünün imar planında ilköğretim
tesisi alanına tahsis edildiği ve Maltepe Belediye Başkanlığı’nın cevabi yazısında
imar plan değişikliği bulunmadığının bildirildiği, bu itibarla taşınmaza fiilen el
atılmamış olsa dahi malikin mülkiyet hakkı engellendiğinden kamulaştırmasız
el koyma hükümlerine göre açtığı davanın kabulü gerektiği” gerekçesiyle,
“davanın kısmen kabulü ile 337.600,00 YTL kamulaştırmasız el koyma karşılığının
11.07.2007 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,
54
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
343 (yeni 5602) ada 13 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı ½ payından
858 m2 lik bölümün iptali ile davalı adına tesciline” dair verdiği karar, Özel
Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, “taşınmazın
imar planında okul alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle mülkiyet hakkının
özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı” gerekçesiyle direnme kararı
verilmiştir.
Dava konusu taşınmazın çap kaydında “okul alanı içinde, inşaat yapılamaz”
kaydının bulduğu, davacı vekilince, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne,
Maltepe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne, Maltepe Belediye Başkanlığı’na, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ve Milli Eğitim Bakanlığı’na 13 numaralı
parselin durumunun bir kez daha incelenmesi ve okul alanından çıkarılması
talebiyle 1996-1997 yıllarında başvuruda bulunulmuş olmasına karşın, imar
planında değişiktik yapılmadığı ve taşınmazın kamulaştırılmadığı hususları da
çekişme dışıdır.
Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları
itibariyle uyuşmazlık; dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmamış
olmasına karşın, salt 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planında İlköğretim Tesisi
Alanına ayrılmış olması nedeniyle kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının
kabul edilip edilemeyeceği, noktasında toplanmaktadır.
B) GEREKÇE a- Kamulaştırmasız Elkoyma Kavramı ve Niteliği: Kamulaştırmasız
el koyma kavramı 6830 sayılı İstimlâk Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956
tarihinden sonraki olgular için söz konusu olup; bu tarihten önceki el koymalar,
05.01.1961 gününde kabul edilen 221 sayılı Amme Hükmi Şahıslar veya
Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller
Hakkındaki Kanun ile “Kamulaştırılmış” sayılmıştır. Gerek 6830 sayılı İstimlâk
Kanunu’nda, gerekse bu Kanunu kaldırarak, kamulaştırma konusunda yeni ilkeler
getiren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda; kamulaştırma yapılmaksızın
taşınmaz malına el konulan kimsenin, uğradığı zarar ve ziyan ile mülkiyet
hakkının kullanılmasından doğan malın özüne bağlı hangi davaları açabileceği
konusunda bir düzenleme getirilmemiştir. Taşınmazına kamulaştırmasız el
konulan kimsenin, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası
açabileceği gibi, tazminat verilmesini de isteyebileceği, 16.05.1956 gün ve
1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme bağlanmıştır. Bu noktada,
08.11.1983 gününde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun
38. maddesinde, kamulaştırmasız el koymadan kaynaklanan davalara süre
yönünden bir sınırlama getirilmiş ise de; bu hükmün, Anayasa Mahkemesinin
04.11.2003 tafta Resmi Gazetede yayımlanan 10.04.2003 gün ve 2002/112 Esas,
2003/33 karar sayılı kararıyla iptal edilmesi sonucu, idarenin kamulaştırmasız
el koyma işlemine karşı hak sahiplerinin dava hakkını yirmi yıl ile sınırlayan hak
düşürücü süre ortadan kalkmıştır. Şu durumda, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararının yürürlüğe girdiği 04.11.2003 tarihinden sonra ve bu tarihten önceki
yirmi yıl içinde taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulanların, idare aleyhine
tazminat ve elatmanın önlenmesi istemiyle süreye bağlı olmaksızın dava
açmalarının önünde yasal bir engel bulunmadığı gibi; İptal Kararının yürürlüğe
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 55
girdiği tarihten önceki yirmi yıldan daha önce taşınmazlarına kamulaştırmasız
el konulanların hak ve durumları da, 30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren
18.06.2010 gün ve 5999 sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun”la düzenlenmiş ve malikçe tazmin talebinde bulunulması halinde
öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi, uzlaşma temin edilemeyen hallerde dava
yoluna gidilebileceği öngörülmüştür. Görüldüğü üzere; kamulaştırmasız el
atma müessesesi, kaynağını ve dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan,
mülkiyet hakkının özüne dokunan bir işlemdir. Kamulaştırmada, yöntem olarak
Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken,
kamulaştırmasız el koymada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz
edilmesi olanaklı değildir. Ancak, kamulaştırmasız el atma ile kamulaştırmanın,
konu, amaç ve yetki yönüyle benzer yönleri bulunmaktadır; her iki müessesenin de
oluşması için, kamulaştırma yapmaya yetkili devlet kamu tüzel kişileri veya kamu
kurumları tarafından kamulaştırma işleminin yapılması veya kamulaştırmasız
el atılmış olması gereklidir. Kamulaştırmasız el koymada da, kamulaştırmada
olduğu gibi, taşınmazın edinilmesinde kamu yararının bulunması zorunludur.
Gerek kamulaştırmanın, gerekse kamulaştırmasız el koymanın konusu sadece
özel mülkiyette bulunan taşınmaz mallardır. Az yukarıda açıklandığı üzere,
kamulaştırmasız el koyma müessesesi mülkiyet hakkının özüne dokunan ve
onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip olmakla birlikte, çağdaş bir yaklaşımla
ve sosyal devlet ilkesi gereği olarak uygulama da, taşınmaz malikine, dava
yoluyla mülkiyetin bedele çevrilmesi ya da idarenin hakkın özünü zedeleyen el
koyma eylemine son verilmesi yolu açılmıştır. Kamulaştırmasız el atma halinde
kamu kurumu, Kamulaştırma Kanununa uygun hareket etmeden, ferdin malını
elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır.
Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde
meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 gün, E:1958/17, K:1959/15
sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden).
b-Mülkiyete İlişkin Anayasalarda Benimsenen Anlayış: Mülkiyete ilişkin
liberal görüş, kişi-eşya ilişkisinde malike eşya üzerinde sınırsız hak tanır, mülkiyet
hakkını “ doğal hak” olarak kabul eder. Malikin eşya üzerinde mutlak, sınırsız
ve tekelci bir hâkimiyet hakkı vardır. Mülkiyet hakkı kişiye bağlı, dokunulmaz,
vazgeçilmez, zamanaşımına uğramaz, kutsal bir haktır. Çünkü mülkiyet hakkı
özgürlük, güvenlik gibi kişinin doğal haklarından biridir. Mülkiyet de özgürlük gibi
herkese ve devlete karşı ileri sürülebilecek bir haktır. Bireyin hak ve özgürlüklerinin
sınırı, diğer bireylerin hak ve özgürlüklerinin sınırıdır. Bunun için de birey hak ve
özgürlüklerini dilediği gibi kullanabilir, birey bu haklara doğal olarak sırf insan
olması nedeniyle sahip olduğu için devlet de bunlara saygılı olmak zorundadır.
Bu nedenle mülkiyet hakkına dışarıdan hiçbir müdahale yapılamaz. Aksine
mademki mülkiyet hakkı malike mutlak ve tekelci bir kullanma, yararlanma
ve tasarruf hakkı vermektedir, o halde malik dilerse malını kullanmama,
yararlanmama ve tasarruf etmeme yetkilerine de sahiptir. Kısacası ve önemli
olanı liberal düşüncede üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet; malikin bireysel
çıkarlarını önde tutar. Bireysel çıkar toplum çıkarından önce gelir. Bireysel
56
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
çıkarla toplum çıkarı çatışırsa bireysel çıkar korunur. Liberal mülkiyet görüşünü
savunan yazarlara göre, mülkiyet kavramının içeriği sadece yetkilerden oluşur.
Mülkiyet kavramının özünde yetkiler yanında ayrıca ödevler yoktur. Mülkiyette
mevcut yetkilere sosyal gereksinmeler nedeniyle bazı sınırlamalar getirilse de,
bu sınırlamalar istisnai mahiyettedir. Mülkiyet hakkı sadece yetkilerden oluştuğu
için, bu sınırlamalar mülkiyet kavramına yabancı, dışarıdan ve sonradan kanunla
getirilmiştir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden
oluşmaktadır; içerikte yetki ve ödev yer almaktadır. Malikin hem yetkileri,
hem de yakınları ve topluma karşı ödevleri söz konusudur. Modern mülkiyet
anlayışına göre, hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı,
ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine
bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan
ödevler olarak düşünmelidir. 1924 Anayasası, liberal mülkiyet anlayışıyla,
70. maddesinde “temellük ve tasarruf hürriyetlerini” Türklerin doğal hakları
arasında saymıştır. Fransız ihtilalı ve tabii hukuk doktrininin etkilediği 1924
Anayasasının 71. maddesi, “mal her türlü tasarruftan masundur”; 79. maddesi,
“temellük ve tasarrufun hududu hürriyeti kanunları ile mutassarraftır” demekte
ve böylece mülkiyet hakkına hiçbir sınırlama tanımamaktadır.1961 Anayasasının
mülkiyet anlayışı liberal mülkiyet anlayışından farklı olup; 36. maddesine göre,
“Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı
amacıyla kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz”. 1961 Anayasasının 36/1 maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, hem
bir kurum olarak, hem de bireysel bir hak olarak devletin müdahalelerine karşı
güvence altına alınmıştır. Anayasanın 11/2 maddesinde temel hakların özüne
dokunulamayacağı güvencesini getirmiştir. Mülkiyet hakkı da Anayasaya göre
temel haklardan biridir. Bu nedenlerle (md. 36/1, m. 11/2) mülkiyet hakkının
özüne dokunulamayacaktır.1961 Anayasası 36/2 ve 3. maddeleri ile, modern
mülkiyet anlayışını benimsemiştir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet
hakkının içeriği, “yetki” ve “ödevlerden” oluşmaktadır. Bu içerikte malikin hem
yetkileri, hem de komşularına ve topluma karşı ödevleri vardır.1961 Anayasasının
36/3. maddesinde yer alan “mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz” ilkesi, “yapmama ödevi” yönünden çok önemlidir. Malik bu kural
uyarınca mülkiyet hakkını toplum yararına aykırı kullanmaktan kaçınacaktır.
Malik bu ödeve aykırı olarak mülkiyet hakkını kullandığı takdirde, hakkın
kötüye kullanılması söz konusu olur ki, Anayasa 36/1’de kendisine tanınmış olan
güvenceden artık yararlanamaz. Görülmektedir ki, mülkiyet hakkı malike toplum
yararına bazı ödevler yükleyen ve Anayasanın sosyal hak ve ödevler bölümünde
yer alan “sosyal bir haktır”. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir.
Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 1961
Anayasasının 36/2. maddesinde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü
“kamu yararı”, şekli ise “kanun” dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı
sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz..Anayasa Mahkemesi bir kararında,
“mülkiyet hakkı geçen yüzyılın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında malikin
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 57
kişiliğine bağlı, dokunulmaz, kutsal ve doğal haklardan sayılırken günümüzde
bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı, malikine toplum yararına bazı ödevler ve
görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır” ifadeleriyle
1961 Anayasasının benimsediği modern mülkiyet görüşünü uygulamıştır. Esasen,
modern mülkiyet, liberal mülkiyet anlayışından sosyal mülkiyet anlayışına geçişi
ifade etmektedir. 1982 Anayasasında da, 1961 Anayasasında olduğu gibi,
modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir. 1982 Anayasası da, mülkiyet hakkına
saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejimi öngörmektedir. Anayasanın mülkiyet
hakkını düzenleyen ve aynı başlığı taşıyan 35. maddesinde, “Herkes, mülkiyet
ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz”
hükmü bulunmaktadır. 35. madde de mülkiyet hakkı üç aşamalı bir anlatımla
açıklanmıştır: Birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir”
denilerek bu hakkın varlığı anayasal bir hak olarak saptanmıştır. Böyle bir hak
sahibi bu şeylerin mülkiyetini kazanabilir. Ona sahip olabilir. Mülkiyetinde olan
şeyi dilediği gibi kullanabilir. Başkalarının o şeye el atması durumunda onun
el atmasının önlenmesini ve bu hakkının korunmasını isteyebilir. Dava edebilir.
Mülkiyet hakkının bu görünümü sınırsız ve kısıtlamasızdır. Kutsal, sınırlamasız
ve kısıtlamasız görünen bu hak anılan maddenin 2. ve 3. fıkraları ile genel bir
sınırlamaya bağlı kılınmıştır.
İkinci fıkra uyarınca: “Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir”. Demek ki kamu yararı olan yerde veya bu amaçla kullanma
gereksiniminde mülkiyet hakkı sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama da kanunla
yapılabilir. Kanunsuz olarak burada kamu yararı vardır, denilerek herhangi bir
kamu kurumu veya tüzel kişisi mülkiyet hakkına herhangi bir sınırlama koyamaz.
Öyle ise bu fıkranın içeriğine göre ancak kamu yararı bulunduğu durumlarda ve
kanuna tutunarak sınırlama yapılabilir, yasal bir dayanak olmadan kamu yararı
olsa bile mülkiyet hakkına el uzatılamaz. Yasanın olanak tanıdığı yerde de kamu
yararı bulunmalıdır. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen, kamu
yararı nedeniyle mülkiyet hakkının sınırlanması, 46. maddede “Kamulaştırma”
olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Ancak, anılan maddede öngörülen
koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı
ödenmek suretiyle malı elinden zorla alınmaktadır. 1982 Anayasasının 35.
maddenin 3. fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada,
“Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ifadeleriyle,
mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu
gösterilmiştir. Dikkat edilecek olursa; 1982 Anayasasında mal sahibinin kullanma
hakkı, 35. maddenin 2. fıkrasında “kamu yararı”, 3. fıkrasında “toplum yararı” ile
sınırlanmış ise de; her iki durumda da, taşınmazın mülkiyetine el uzatılamamakta,
sadece kullanma hakkının hangi sınırlarla bağlı olduğu ifade edilmektedir. Türk
hukukunda mülkiyet hakkının niteliği ve kapsamı, yürürlükten kaldırılan mülga
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 618. maddesi ile liberal görüşten esinlenerek
çizilmiş; anılan Kanunu yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
683. maddesinde de paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir.
58
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
c- Türk Hukukunda Mülkiyet Hakkı, Kavram ve İçeriği: 743 sayılı Türk Kanunu
Medenisi ve bu Kanunu ilga eden 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun Dördüncü
Kitabında, ilkin, mülkiyet hakkı düzenlenmiş; ne var ki 683. madde (743 sayılı TKM
m. 618) ile bir tanım verilmemiş, sağladığı yetkilerin belirtilmesiyle yetinilmiştir.
Mülkiyet hakkı özel hukuk kavramı olmakla birlikte, yukarıda açıklandığı
gibi, 1961 Anayasasının 36. maddesiyle getirilen yeni mülkiyet anlayışı, 1982
Anayasasının 35. maddesinde özdeş bir düzenlemeyle korunmuştur. Medeni
Yasada liberal-bireyci görüşten esinlenilmiş ise de, Anayasanın 35. maddesiyle
sosyal mülkiyet görüşü benimsenmiştir. Anayasanın “mülkiyet hakkının
kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını” içeren 36. maddesi ile
Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi (743 sayılı TKM m. 618) hükümlerinin
birlikte incelenmesinden varılacak sonuç, Türk Hukukunda mülkiyet hakkının
sosyal (modern) mülkiyet anlayışıyla düzenlenmiş olduğudur. Öyleyse, 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi (743 sayılı TKM m. 618) uyarınca, malik,
eşya üzerinde ancak hukuk düzeninin sınırları içinde tasarruf eder. Dolayısıyla
mülkiyet, kişilere, eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlamakla birlikte, ödevler de
yükleyen bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, malikin gerek yetkilerini ve
gerekse komşularla topluma karşı olan ödevlerini kapsar. Böylece mülkiyetin özü,
yetki ve ödevlerden oluşur. Mülkiyet hakkının olumlu içeriğine göre malik, eşyayı
eylemli olarak dilediğince kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma,
eşyayı zilyedinde bulundurma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel
haklarla sınırlama gibi, eşya üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkileriyle
donatılmıştır. Malikin eşya üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları
içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş bulunmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 683. maddesine (743 sayılı TKM m. 618) göre malik, eşyayı hukuka
aykırı olarak elinde bulunduran ya da eşyaya el koyan kişilerden onun geri
verilmesini isteyebileceği gibi, yine hukuka aykırı olarak zilyetliğine yapılan el
atmaların önlenmesini, taşkınlıkların giderilmesini de isteme hakkına sahiptir.
Bu suretle, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin müeyyidesi olan dava hakları
malike tanınarak mülkiyet korunmuştur. Kanunun deyimiyle, “istihkak ve
elatmanın önlenmesi” istemleri mülkiyet hakkından doğup, varlıklarını mülkiyet
hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler. Mülkiyet hakkının içeriğine
giren ödevler ise, yapmama, katlanma ve yapma ödevleri olup; komşuluk
hukukuna ilişkin ödevler yapmama ödevine, kar yağmur ve tutulmamış kaynak
sularını kabule zorunluluk katlanma ödevine, taşınmaz mallar için vergi resim
ve harç ödeme yükümlülüğü de yapma ödevine örnek olarak gösterilebilir.
Bütün bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur; Mülkiyet, toplum yararı
ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk
karakterli kendine özgü bir haktır. O halde malik mülkiyet hakkına dayanarak,
mülkiyete ilişkin yetkilerin kullanılmasında, hukuksal bir nedene dayanılmadan
üçüncü kişilerin engellemesi ile karşılaştığı takdirde, el atmanın önlenmesi
davası açabilecektir. Açıktır ki, bu gibi davranışlarla ihlal edilen, Anayasal ve
yasal bağlamda teminat altına alınmış bulunan, mülkiyet hakkıdır. Burada,
davranışların haksız olması ve bir hakka dayanmaması yeterli olup, kusurun
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 59
bulunması gerekli değildir. Malikin, mülkiyet hakkını, engellemenin varlığını ve
nedensellik bağının bulunduğunu ispatlaması gerekli ve yeterlidir.
d- İmar Planlarının Hukuk Kuralları Arasındaki Yeri, İmar Planlarına Hakim
Olan İlkeler ve Doğurduğu Hukuki Sonuçlar: Bir idari fonksiyon olarak planlama,
“içeriğine olursa olsun, önceden saptanmış hedef ya da hedeflere; yine önceden
saptanmış sürede ulaşmak için izlenecek yön ve yöntemleri belirleme eylemi”
olarak tanımlanmaktadır (Ö. Bozkurt, T. Ergun, s. Sezen, Kamu Yönelimi Sözlüğü,
1. Basım, Ankara 1998, s.206). Niteliklerine göre planlar, emredici, özendirici ve
yol gösterici olmak üzere üçe ayrılırlar. Emredici planlarda; idare, plan ile
amaçladığı hedeflere ulaşılmasını şart koşar ve tüm kesimler buna uymak
zorundadır. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesi gereğince, belediye ve
mücavir alan sınırları içerisinde belediyeler, dışında ise valiliklerce (İl Özel
İdarelerince) yapılması zorunlu kılınan imar planları (nazım ve uygulama imar
planları) emredici planlardandır (H. Kalabalık, İmar Hukuku, Ankara 2005, s.63).
İmar planlamasının amacı, belediye ve mücavir alanlar ile bu alanların dışında,
kamu ve toplum yararını gerçekleştirecek hukuki çerçevenin oluşturulmasıdır. Bu
amacın gerçekleştirilmesinde hukuki boyut, başta Anayasa olmak üzere, İmar
Kanunu, diğer ilgili kanunlar ve imar yönetmelikleri olup; planlama mevzuatının
amacı, Anayasanın belirlediği ilke ve hedefler doğrultusunda kamu yararını
sağlamak olmalı, planlar da aynı ilke ve hedefler doğrultusunda uygulanmalıdır.
İdare (valilik, belediye) tarafından yapılan imar planlarının, birer hukuki işlem
olduğu konusunda hukukçular arasında bir anlaşmazlık bulunmamakla birlikte,
bunların hukuki niteliği üzerinde bir uzlaşma yoktur. Doktrinde, bir yandan kent
planlarının gücünü yasalardan alan ve onlara eşit güce sahip hukuki düzenlemeler
olduğu (M. Abama, İçtihatlı İmar Kanunu Mevzuatı ve Uygulaması, Ankara 1992)
belirtilmişken, diğer yandan kent planlarının bir defa uygulanmakla tükenmeleri
söz konusu olmayan, genel düzenleyici idari işlem oldukları (S.S. Onar, İdare
Hukukunun Umumi Esasları, c.l, s. 961) savunulmuş, bunun yanında imar
planlarının karma bir hukuki işlem olduğu görüşünü savunan üçüncü görüş
yandaşları ise, imar planlarının şart işleme gerek kalmaksızın doğrudan doğruya
şart işlem yerine statü değişikliği yapabildiği, imar planının “tahsis” işlemi yerine
geçtiği ifade edilmiştir (L. Duran, İdare Hukuku ve İmar Konuları, Ankara 1988,
s.51). Hangi görüş kabul edilirse edilsin; hemen hemen tüm hukuk sistemlerinde
yerel planların yapılması ve uygulanması sırasında uyulması gerekli görülen
ilkeleri taşıması gerekli olup; “açıklık”, “genellik”, “üst dereceye bağlılık”, “kamu
yararı”, “esneklik”, “geniş kapsamlılık”,”uzun süreli olma”, “bilimsellik” ve
“katılım” ilkelerinin yanı sıra, “hukuk devleti” ve “zorunluluk” ilkeleri ayrıca önem
arz etmektedir. Hukuk devleti ilkesi gereğince, imar planları ve bunları
uygulanması amacıyla idarece yapılan düzenlemeler keyfi ve indi olmamalı;
makul bir şekilde, meşru ve kamusal amaçların gerçekleştirilmesiyle ilgili,
Anayasanın ikinci kısmında yer alan temel hak ve hürriyetlerle uyumlu, özellikle
35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına saygılı olmalıdır. Ayrıca,
idare imar planları ve bunları uygulamak amacıyla idari işlemler yaparken, hukuk
devleti ilkesinin bir gereği olarak, Anayasa ve kanunlarca belirlenen usullerin
60
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
takip edilmesi gerekir (H. Kalabalık, age, s. 101). Zorunluluk ilkesi gereğince de,
onaylanmış imar planlarının dışına çıkılması olanaklı değildir. Bu planlar, herkes
için uyulması zorunlu belgelerdendir. Diğer bir ifadeyle, kesinleşen yerel planlar,
idare ve vatandaşlar açısından bağlayıcı hukuki sonuç doğurur. Kent ya da
kasabaların mevcut durumunda bir takım değişiklikler meydana getirmek
amacında olan yerel planların bu amaca ulaşılabilmeleri için, planlarca getirilen
yükümlülüklerin ilgili idareler, vatandaşlar ve devlet tarafından mutlaka yerine
getirilmeleri zorunludur. Yerel planların kabul edilmesinden sonra ilgili idare için
bunları uygulamak zorunluluğu doğar (H. Kalabalık, age, s.118–119). Gerçekten,
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 10. maddesinin ilk fıkrasında, imar planlarının
yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde, belediyelerce, imar planının
uygulanması amacıyla 5 yıllık imar programının hazırlanacağı ve bu programların
belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşeceği hükme bağlanmıştır.
Denilebilir ki, imar planları onaylanarak bağlayıcılık kazandıktan sonra, idare ve
bireyler açısından bir takım hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bir başka ifadeyle
imar planları, idare ve halk açısından kimi yükümlülükler meydana getirmekte ve
haklarına sınırlamalar koymaktadır. İdare açısından en belirgin yükümlülük, imar
planına aykırı davranışta bulunulamamasının yanı sıra, planların uygulanması
için gerekli olan imar programlarını ve yönetmelikleri, Kanunda öngörülen süre
içerisinde hazırlamaktır (İK. m. 10). Belediyelerin, imar programı yapma
yükümlülüğünü hiç yerine getirmemeleri halinde bunun müeyyidesi, İmar
Kanununda öngörülmemiştir. Özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri açısından ise,
imar planlarının onaylanmasından sonra, imar sınırları içinde girecekleri her
türlü imar ve yapı faaliyetlerinde imar plan ve imar programlarına uygun
davranmak, her türlü yapı için ilgili idareden izin almak ve izin ilkelerine uygun
olarak yapı inşa etmek yükümlülüğü doğmaktadır. İmar planlarında umumi
hizmetlere ayrılan yerlerde kişilerin taşınmaz malları üzerindeki haklarına, imar
programı süresince bir takım kısıtlamalar getiren 3194 sayılı İmar Kanununun 13.
maddesinin; imar planlarında, resmi yapılara, tesislere ve okul, cami, yol,
meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri
umumi hizmetlere ayrılan alanlarda, inşaata ve mevcut bina varsa esaslı
değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmeyeceği, imar programına alınıncaya
kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceğine dair düzenlemeyi içeren Birinci
Fıkrası ile; imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra parsel
sahibinin, başvuruda bulunarak imar planlarında meydana gelen değişikliklerden
ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumi
hizmetlere ayrılan alanların yapımından ilgili kamu kuruluşunca vazgeçildiğine
dair görüş alması koşuluyla tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım
dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak yeni imar planına göre inşaat
yapabileceğini öngören Üçüncü Fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin 29.12.1999gun
ve 1999/33 Esas 1999/51 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Gerekçesi özellikle
Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine dayandırılan iptal kararında; “Anayasa’nın
35. maddesinde mülkiyet hakkı düzenlenmiştir. Kişinin bir şey üzerindeki
hakimiyetini ifade eden mülkiyet hakkı, malike dilediği gibi tasarruf olanağı
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 61
verdiği ve ona özgü olduğundan mutlak haklar arasındadır. Anayasa’nın 35.
maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak
kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması
toplum yararına aykırı olamaz’ kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin
sınırını gösteren 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli
güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve
genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde
öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabileceği, temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamaların
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve öngörüldükleri
amaç dışında kullanılamayacağı, bu maddede yer alan genel sınırlama
sebeplerinin temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerli olduğu belirtilmiştir.
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp
güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup
onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul
edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en
geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde
insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen
sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı
öngörülen kanun yolları hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde
değerlendirilmelidir. Özgürlükler, ancak ayrık durumlarda ve demokratik toplum
düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilmelidir. Demokratik
bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla
güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez. Demokratik hukuk
devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü
olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli
ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.
3194 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar
planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan
yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam
edeceği öngörülmüştür. Yasa’nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar
planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5
yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa’da bu planların
tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala
yer verilmemiştir. 13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi
hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği
konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli
olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır. İmar planlarının uygulamaya
geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının
demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de,
itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı
arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi,
62
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır. İnsan Hakları
Avrupa Mahkemesi de 23.09.1981 günlü Sporrong ve Lonnroth kararında,
kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının,
toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu sonucuna
varmıştır.” İfadeleri ile iptali istenen maddelerin Anayasa’nın 13. ve 35.
maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Ne var ki; Anayasa Mahkemesi’nin
iptal kararında, “kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir
sınırlama” olarak nitelendirilen imar plan ve programlarının hangi sürede
tamamlanacağına ilişkin mevcut yasal belirsizlik devam etmekte olup; 3194
sayılı Kanunun 13. maddesinin iptal edilen fıkralarında yer alan kısıtlamaların,
eylemli olarak uygulandığı açıktır. Esasen, imar planlarında umumi hizmetlere
ayrılan alanlarda bulunan parsel maliklerinin mağduriyetlerine neden olunduğu
düşüncesiyle, 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin halen yürürlükte
bulunan İkinci Fıkrasında, kamulaştırma yapılıncaya kadar emlak vergisi
ödemeleri durdurulmuştur. Bu uygulamanın, mal sahibin tasarruf hakkının,
dolayısıyla mülkiyetinin sınırlandırılması sonucu oluşan mağduriyetin
giderilmesine yönelik olduğu kuşkusuzdur.
e-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Kararlarına Göre Kamulaştırmasız El Atma: Türkiye’nin 18 Mayıs 1954 tarihinde
onaylamış olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başlangıçta mülkiyete ilişkin
bir kural içermemekle birlikte, Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden önce mülkiyet
hakkının da yer almasına yönelik bir protokol oluşturulmuş ve İnsan Hakları ve
Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye Ek Protokol imzalanmıştır.
Protokolün birinci maddesi mülkiyetin korunmasını düzenlemekte olup; bu madde
üç kuraldan oluşmaktadır. Bu kuralların ilki mülkiyet hakkına saygı duyulması
biçiminde genel ilkedir. İkincisi mülkiyet hakkından kamu yararı nedeniyle hukuka
uygun olarak yoksun bırakılmasının meşruluğu ilkesidir ve nihayet üçüncüsü,
mülkiyet hakkının kamu yararına uygun olarak kullanılmasının düzenlemesinin
yine meşru bir müdahale sayılacağı ilkesidir. Bu bağlamda kamulaştırmasız el
atma iddiaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde ileri sürüldüğü zaman,
mahkeme meşru müdahalelerin olup olmadığını incelemektedir, meşru bir
müdahale yoksa mülkiyet hakkına saygı duyulmadığına ve hakkın ihlal edildiğine
karar vermektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 23.09.1982 tarihli Sporrong
ve Lonnroth Kararında, kamulaştırma yapılacağı gerekçesiyle yapı yasağı
getirilen Sporrong’a ait taşınmazın yirmibeş yıl, Lonnroth’a ait taşınmazın ise on
iki yıl boyunca inşaat yasaklarına konu olduğu, bu izin ve yasaklar sonucunda
taşınmazı satma, kiralama, kullanma, yararlı değişiklikler yapma gibi mülkiyet
hakkının sahibine verdiği yetkileri kullanma konusunda sıkıntı çektikleri ileri
sürülerek yapılan başvuruda, “olayda mülkiyet hakkına doğrudan el konulmadığı
ama verilen izin ve getirilen yasakların el konulma sonucunu doğurduğu, bunun
da hakkın özüne dokunduğu” sonucuna ulaşmıştır
C) SONUÇ :Dava konusu taşınmaz tapuda davacı ve dava dışı şahıs adına
müşterek mülkiyet üzere kayıtlı olup, davacının mülkiyet hakkı bulunmaktadır.
Taşınmaz 18.04.1978 tarihli 1/5000 örekliye 26.05.1992 tarihli 1/1000 ölçekli
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 63
Maltepe İmar Planında ilkokul alanı iken 1/5000 ölçekli 16.04.2005 onay tarihli
planda da Temel Eğitim alanına ayrılmıştır. Dava tarihine kadar yirmi yılı geçen
süreç içerisinde davacı, taşınmazın kamulaştırılması ya da tahsis amacı dışına
çıkarılması talebiyle yaptığı başvurulardan olumlu bir sonuç alamamıştır.
Maltepe Belediye Başkanlığı’nın bu süreçte taşınmazı 5 yıllık imar programına
alıp almadığı belirgin olmadığı gibi, davalı İdarece de kamulaştırma cihetine
gidilmemiştir. 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesinin birinci fıkrası hükmü
uyarınca Maltepe Belediye Başkanlığı imar planının yürürlük tarihinden
itibaren en geç 3 ay içerisinde planın tatbiki için 5 yıllık imar programını
hazırlamakla yükümlü olup, yatırımcı kuruluş olan davalı İstanbul İl Özel İdaresi
Müdürlüğü’nün de bu çalışmalara katılması taşınmazın kamulaştırılması yasa
gereğidir. Buna rağmen, 1978 yılından bu yana değişen bütün planlarda temel
eğitim (ilköğretim) alanında bulunan dava konusu taşınmazın amacına uygun
olarak imar programlarına alınmamış, yatırımcı kuruluş olan davalı İstanbul
İl Özel İdaresi Müdürlüğü’nce de kamulaştırılmamıştır. İlgili İdarelerin pasif ve
suskun kalarak, amacına uygun işlem tesis etmemek suretiyle, davacı taşınmaz
mal sahibinin mülkiyet hakkını, süresi belli olmayan bir sınırlamaya tabi
tuttukları belirgindir.Bu cümleden olarak, imar planlarında okul alanı olarak
tahsis edilmiş bulunan dava konusu arsa üzerinde davacının, ileriye yönelik
inşaat yapma gibi kişisel tasarruflarda bulunma, rayiç değeri üzerinden satma,
kiralama, yararlı değişiklikler yapma gibi, mülkiyet hakkının sahibine verdiği
yetkileri kullanma hakkı kısıtlanmıştır. İdare, kamu yararı nedeniyle, kamusal
amaçların gerçekleştirilmesi için bir takım işlemler yaparken, Anayasanın ikinci
kısmında yer alan temel hak ve hürriyetlerle uyumlu, özellikle 35. maddesi ile
güvence altına alınan mülkiyet hakkına saygılı olmalıdır. Buradan hareketle,
imar planlarında uzunca bir süre okul alanı olarak tahsis edilmiş bulunan dava
konusu taşınmazı kamulaştırmayarak veya takas yoluyla davacıya başka bir
yerden taşınmaz vermeyerek pasif kalmak suretiyle tasarrufunu engelleyen
davalı idarenin, Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerle, bireyin mülkiyet
hakkına saygılı olduğundan söz edilemez. Dahası, böyle bir durumda idarece,
kamu yararı savında bulunulamaz. Eş söyleyişle, imar planlarında okul gibi
umumi hizmetlere ayrılan alanların yıllarca uygulamaya dökülmemiş olması ve
bunun da süre gelen bir hal alması, ortada bir kamu yararının bulunmadığının
kabulünü gerektirir. Öte yandan, davacının taşınmazından, mülkiyet hakkının
kendisine verdiği yetkilerle donatılmış olarak, dilediği gibi tasarrufta
bulunmasının idarece yıllarca engellenmiş olmasının, “Hukuk Devleti” ilkesinin
en önemli unsurlarından biri olan “hukuk güvenliği”ni zedelediği, her türlü
duraksamadan uzaktır. Mülkiyet hakkına kamusal yarar sebep gösterilerek
getirilen sınırlama, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre
için kullanılmaz hale getirerek bir hukuk devletinde kişinin hak ve özgürlükleri
ile kamu yararı arasında bulunması gereken dengenin bozulmasına yol
açarak hukuk güvenliğini yok etmektedir. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde;
uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi
nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin
64
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale
getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun
şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının
hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur. Yukarıda
açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin
sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin
önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el
atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması
sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel
sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta
her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu
doğurmaktadır. Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan
imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da
takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem
tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin
eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir
niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli
bulunduğu, her türlü izahtan varestedir. Bu itibarla, kamulaştırmasız el koyma
olgusunun varlığının doğal sonucu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet
hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız
el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle
idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır. Hal böyle olunca;
Yerel Mahkemece, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabulüyle,
davalı İdarenin kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda sorumlu
bulunduğuna ilişkin direnme kararı yerindedir. Ne var ki, Mahkemece
hükmedilmiş bulunan Özel Daire’ce işin esası incelenmediğinden, bu yönden
inceleme yapılmak üzere dosyanın özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan,
davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için
dosyanın 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 15.12.2010 gününde oyçokluğu
ile karar verildi.”
Bu içtihat değişikliği gerçekleşmiş olup özel daire de verdiği yeni kararlarında
söz konusu içtihada atıf yaparak kararlar vermektedir. Yargıtay 5.Hukuk Dairesi
Başkanı olan Sayın Bekir YILDIRIM yazmış olduğu kamulaştırma ile ilgili kitabının
önsözünde şu tespitleri yapmıştır. “Yine imar planında okul yeri, park, yeşil alan
ve yol olarak ayrılan taşınmazlara fiilen el atılmadığı sürece bedeller ödenmez
iken Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 gün, 2010/5–662 Esas ve 2010/651
Karar sayılı kararı uyarınca imar planının kesinleştiği tarihten itibaren kamu
hizmeti için ayrılan yerler, ilgili idareler tarafından 5 yıl içerisinde kamulaştırılmaz
ise kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan davaların kabulü gerektiği hükme
14
Bekir Yıldırım Yargıtay Açıklamalı-İçtihatlı Kamulaştırma ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları
Yetkin Yayınları Ankara 2012 Önsüz kısmı sh.9
SAYI: 40
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA... 65
bağlandığından dairemizce de bu içtihatlar doğrultusunda kararlar verilmeye
başlanmıştır.”14
Özel daire de bu aşamadan sonra verdiği kararlarında daire başkanın da
belirttiği şekilde Hukuk Genel Kurulunun ilke kararına uyma şeklinde kararlar
vermeye başlamıştır. Nitekim şu kararları örnek olarak zikredilebilir.
“ Yapılan incelemede, dava konusu taşınmazın imar planında sağlık tesis alanı
olarak belirlendiği ve davalı idarece el atılmadığı tespit edilmiştir. Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun benzer konudaki 15.12.2010 gün, 2010/5-662 Esas ve 2010/651
Karar sayılı kararı uyarınca imar planında sağlık tesisi alanı gibi kamu hizmetine
ayrılmış bulunan yerlere el atılmamış olsa dahi bedeline hükmedileceğine ilişkin
karar da gözetilerek, 3194 sayılı İmar Kanunun 10.maddesi amir hükmü uyarınca
1/1000 ölçekli uygulama imar planının kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl içinde
ayrılma amacına uygun olarak kamulaştırma görevinin yerine getirilmemesi ve
malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmaz
bedeli ödenmelidir. Bu itibarla işin esasına girilerek taşınmazın imar planında
sağlık tesisi alanı olarak ayrıldığı tarih belirlenip gerekli inceleme ve araştırma
yapılarak sonucuna göre hüküm kurmak gerektiği gözetilmeden mahkemenin
görevsizliğine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Davacılar vekilinin temyiz
itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar
verilmiştir.”15
“Kaldı ki hiç el atma söz konusu olmasa dahi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
15.12.2010 gün, 2010/5–662 Esas ve 2010/651 Kararı gözetilerek imar planında
yeşil alan ayrılmış bulunan taşınmazın 3194 sayılı İmar Kanunun 10.maddesi
amir hükmü uyarınca 1/1000 ölçekli uygulama imar planının kesinleştiği
tarihten itibaren 5 yıl içerisinde davalı belediyece ayrılma amacına uygun olarak
kamulaştırma görevinin yerine getirilmemesi ve malikin mülkiyet hakkının süresi
belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmaz bedeli ödenmelidir.” 16
Bu konuda bu şekilde içtihat değişikliği gerçekleşmiş olması yukarıda beyan
ettiğim gibi çok önemli haksızlıkların önünü almış ve geçmişte yaşanan birçok
hak kaybını giderme fırsatı oluşmuştur.
15
Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 20.12.2012 gün, 2012/18913 Esas ve 2012/27704 Karar sayılı kararı Yargıtay Kararlar Dergisi Cilt:39, Sayı:1, Yıl:2013 Sayfa: 36–37
16
Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 15.03.2011 gün, 2010/19479 Esas ve 2011/4501 Karar sayılı kararı
Bekir Yıldırım Yargıtay Açıklamalı-İçtihatlı Kamulaştırma ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları
Yetkin Yayınları Ankara 2012 sh.1322
66
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
KOLLEKTİF ŞİRKETİ LİMİTED ŞİRKETE
DÖNÜŞTÜRMEK MÜMKÜN MÜDÜR?*
Soner ALTAŞ1
1.ÖZET
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu2 (TTK)3’na göre bir şahıs şirketi türü olan
kollektif şirket “ticarî bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla,
gerçek kişiler arasında kurulan ve ortaklarından hiçbirinin sorumluluğu
şirket alacaklılarına karşı sınırlanmamış olan şirkete denilmektedir (TTK,
m. 211). Ülkemizde, 31 Ekim 2012 tarihi itibariyle 15,962 adet kollektif
şirket bulunmaktadır4. Kollektif şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı
birinci derecede şirket sorumlu olmakla birlikte şirkete karşı yapılan icra
takibi semeresiz kalır veya şirket herhangi bir sebeple sona erer ise, ortak
veya ortakla birlikte şirket aleyhine dava açılabilir ve takip yapılabilir (TTK,
m. 237/f.1). Ortaklar, şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı müteselsilen
ve bütün malvarlığı ile sorumludur (TTK, m. 236/f.1). Şirkete yeni giren
kişi ise, girme tarihinden evvel doğmuş olsa bile, şirketin borçlarından ve
taahhütlerinden diğer ortaklarla birlikte müteselsilen ve bütün malvarlığı ile
sorumlu olur5 (TTK, m. 236/f.2).
Oysa, sermaye şirketleri arasında yer alan limited şirketlerde, ortaklar,
şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye
paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim
yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler (TTK, m.573/f.2). TTK,
* Bu çalışmada belirtilen görüşler yazarına ait olup, çalıştığı Kurumunu bağlamaz.
1
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Başmüfettişi
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 13 Ocak 2011 tarihinde kabul edilmiş; 14 Şubat 2011 tarihli ve
27846 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir .
3
Çalışmamızda, 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu için Eski Ticaret Kanunu
manasında ETK, 13 Ocak 2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu için de mer’i Türk Ticaret
Kanunu manasında TTK kısaltmaları kullanılmıştır.
4
http://www.turmob.org.tr/Arsiv/FCKEditor/userfiles/file/deftertasd%C4%B1kleri.pdf, Erişim:
23/03/2013
5
Yalnız şirket aleyhine alınmış olan mahkeme kararı, şirket hakkındaki takip semeresiz kalmadıkça veya şirket herhangi bir sebeple sona ermiş olmadıkça ortaklar hakkında icra edilemez (TTK, m.
238/f.1). İcra emrinin şirkete tebliğine rağmen borç ödenmediği takdirde, alacaklı, şirketle birlikte
ortakların veya bazılarının da doğrudan iflasını isteyebilir (TTK, m. 238/f.2).
2
SAYI: 40
KOLLEKTİF ŞİRKETİ LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRMEK... 67
limited şirketler için asgari sermaye tutarını 10.000.-TL olarak belirlemiştir
(TTK, m.580/f.2). Hem bu husus hem de 6762 sayılı eski Ticaret Kanunu’nun
limited şirket kuruluşu için en az iki ortağın bulunmasını şart koşmasına
karşılık (ETK, m.504/f.1), TTK’nın tek kişilik limited şirkete izin vermesinin
(TTK, m.574), sınırsız sorumluluktan sınırlı sorumluluğa geçmek isteyen
kollektif şirket ortaklarını, şirketlerini limited şirkete dönüştürme düşüncesine
yönlendirebileceğini düşünmekteyiz. İşte bu çalışmamızda hem teorik açıdan
hem de limited şirkete dönüşmeyi düşünen kollektif şirket ortaklarına yol
göstermesi bakımından, kollektif şirketin bir sermaye şirketi olan limited
şirkete dönüştürülmesinde genel olarak hangi hususlara dikkat edilmesi ve
hangi koşulların yerine getirilmesi gerektiği, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu
hükümleri ışığında, ele alınacaktır.
2. KOLLEKTİF ŞİRKETİN LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRÜLMESİNİN YASAL
DAYANAĞI
Tür değiştirme TTK’nın 180 ilâ 190. maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan
madde hükümleri İsviçre’nin 30/10/2003 tarihli, “Birleşme, Bölünme, Tür
Değiştirme ve Malvarlığı Devrine İlişkin Federal Kanun”dan yararlanılarak
kaleme alınmıştır6.
TTK’nın 180. maddesine göre ticaret şirketlerinin, hukuki şekillerini, bir
başka deyişle, türlerini değiştirmeleri mümkündür. Bu itibarla, kollektif şirket
limited şirkete dönüştürülebilir ve böylece yeni türe dönüştürülen şirket
eskisinin devamı olur7 (TTK, m.180, 181). Örneğin, Mirza ALTAŞ ve Oğulları
Kollektif Şirketi8 adlı bir kollektif şirket tür değiştirerek Mirza ALTAŞ Tarım
Ürünleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ne dönüştürüldüğü takdirde, bu
limited şirket yeni kurulan bir şirket değil de Mirza ALTAŞ ve Oğulları Kollektif
Şirketi’nin devamı olan bir şirket olarak kabul edilir.
3. KOLLEKTİF ŞİRKETİN LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRÜLMESİNDE TAKİP
EDİLECEK YOL
Kollektif şirketin limited şirkete dönüştürülmesinde hazırlanacak belgeler
ile takip edilecek yol aşağıda başlıklar halinde izah edilmiştir.
3.1. Limited Şirkete İlişkin Kuruluş Belgelerin Hazırlanması ve Ara Bilanço
Çıkarılması
TTK, tür değiştirmede, yeni türün kuruluşuna ilişkin hükümlerin
uygulanmasını şart koşmuştur (TTK, m.184/f.1). Bu nedenle, koollektif
şirketin limited şirkete dönüştürülmesinde, limited şirketin kuruluşuna
ilişkin hükümlerin uygulanması zorunludur. Bir başka deyişle, TTK’nın 586.
maddesinde sayılan başvuru dilekçesinin, şirket sözleşmesinin, kurucular
beyanının, denetçinin seçimini ve şirketi temsile yetkili kişileri –ikametgahlarını
da içerecek şekilde- gösterir belgenin hazırlanması gerekir. Ayni sermaye
6
Bkz. Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu Esas No:1/324, S. Sayısı:96
Ancak, bunun tersi mümkün değildir, yani limited şirket kollektif şirkete dönüştürülemez.
8
Kollektif şirketin ticaret unvanının, bütün ortakların veya ortaklardan en az birinin adı ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterecek bir ibareyi içermesi gerekir(TTK, m.42/f.1).
7
68
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
konulmasına ilişkin hükümler ise uygulanmaz (TTK, m.184/f.1).
TTK, limited şirketin asgarî sermaye tutarının 10.000 TL olmasını ve
sermayenin tamamının yahut bir kısmının nakden taahhüt edilmesi halinde,
nakden taahhüt edilen payların itibarî değerlerinin en az %25’inin tescilden
önce, kalan %75’inin de şirketin tescilini izleyen 24 ay içinde ödenmesini şart
koşmuştur (TTK, m.585, m.344/f.1). Bu çerçevede, kollektif şirketten limited
şirkete dönüşmede, limited şirketin esas sermayesinin en az 10.000 TL olarak
taahhüt edilmesi ve nakden taahhüt edilmişse bunun da dörtte birinin
tescilden önce ödenmesi gerekecektir.
TTK, ayrıca bilanço günüyle tür değiştirme raporunun düzenlendiği tarih
arasında altı aydan fazla zaman geçmişse veya son bilançonun çıkarıldığı
tarihten itibaren şirketin malvarlığında önemli değişiklikler meydana
gelmişse ara bilanço çıkarılmasını şart koşmaktadır (TTK, m.184/f.2). Ayrıca,
eğer yılsonu bilançosundan sonra şirketin malvarlığında önemli bir değişiklik
meydana gelmiş ise yine ara bilanço çıkarılması zorunlu hale gelecektir.
Bu itibarla, limited şirkete dönüşecek kollektif şirketin, tür değiştirme
işlemlerini yılın ilk altı ayı içerisinde tamamlamasını önermekteyiz. Aksi
takdirde, yılsonu bilançosu dikkate alınamayacak, bunun yerine bir ara
bilanço çıkarılması gerekecektir.
3.2. Tür Değiştirme Planının ve Raporunun Hazırlanması
Kolektif şirketin limited şirkete dönüştürülmesinde ayrıca bir tür
değiştirme planı ve raporu hazırlanması gerekmektedir. Bu plan ve raporda
hangi hususlara yer verilmesi gerektiği aşağıda açıklanmıştır.
3.2.a. Tür Değiştirme Planı
Tür değiştirecek olan kollektif şirketin yöneticisi tarafından bir tür
değiştirme planı düzenlenmesi zorunludur. Bu planın yazılı şekilde yapılması
ve kollektif şirket ortaklarının tümünün onayına sunulması gerekir.
Tür değiştirme planı;
a) Kollektif şirketin tür değiştirmeden önceki ve sonraki ticaret unvanını,
merkezini ve yeni türe ilişkin ibareyi,
b) Dönüşülecek olan limited şirketin sözleşmesini,
c) Ortakların tür değiştirmeden sonra sahip olacakları payların sayısını,
cinsini ve tutarını veya tür değiştirmeden sonra ortakların paylarına ilişkin
açıklamaları
içerir (TTK, m.185).
3.2.b. Tür Değiştirme Raporu
Tür değiştirecek olan kollektif şirketin yöneticisi, tür değiştirme planından
ayrı olarak, tür değiştirme hakkında yazılı bir rapor hazırlamakla da
yükümlüdür (TTK, m.186/f.1). Tür değiştirme raporu olarak adlandırılan bu
raporda;
a) Tür değiştirmenin amacı ve sonuçları,
b) Yeni türe (limited şirkete) ilişkin kuruluş hükümlerinin yerine getirilmiş
bulunduğu,
SAYI: 40
KOLLEKTİF ŞİRKETİ LİMİTED ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRMEK... 69
c) Yeni limited şirketin sözleşmesi,
d) Tür değiştirmeden sonra ortakların sahip olacakları paylara dair değişim
oranı,
e) Varsa ortaklar ile ilgili olarak tür değiştirmeden kaynaklanan ek ödeme
ile diğer kişisel edim yükümlülükleri ve kişisel sorumluluklar,
f) Ortaklar için yeni tür dolayısıyla doğan yükümlülükler
hukuki ve ekonomik yönden açıklanır ve gerekçeleri gösterilir (TTK,
m.186/f.2).
Ancak, hemen belirtelim ki TTK bu konuda bir istisnaya da yer vermektedir.
Eğer tür değiştirecek olan kollektif şirket küçük ve orta ölçekli ise, tüm
ortakların onaylaması hâlinde, tür değiştirme raporunun düzenlenmesinden
vazgeçilebilir (TTK, m.186/f.3).
3.3. Tür Değiştirme Planının, Raporunun ve Finansal Tabloların Ortakların
İncelemesine Sunulması
Tür değiştiren kollektif şirket, tür değiştirme kararının alınmasından otuz
gün önce;
a) Tür değiştirme planını,
b) Tür değiştirme raporunu,
c) Son üç yılın finansal tablolarını, varsa ara bilançoyu,
şirket merkezinde ortakların incelemesine sunmakla yükümlüdür (TTK,
m.188/f.1). Şirket, ayrıca, ortakları, uygun bir şekilde inceleme haklarının
bulunduğu hususunda bilgilendirir (TTK, m.188/f.2). İsteyen ortaklara anılan
belgelerin kopyaları bedelsiz verilir (TTK, m.188/f.2).
3.4. Tür Değiştirme Kararının Alınması
Kollektif şirket yöneticisi, yukarıda izah edilen hususlar yerine getirildikten
sonra, tür değiştirme planını ortakların tamamının onayına sunar. Tür
değiştirme kararı, bütün ortakların oybirliği ile alınır. Ancak, eğer kollektif
şirketin sözleşmesinde ortakların tümünün üçte ikisinin olumlu oyuyla bu
kararın alınabileceğine dair bir hüküm var ise, bu durumda tür değiştirme
kararı ortakların tümünün üçte ikisinin olumlu oyuyla da alınabilir (TTK,
m.189/1.e).
3.5. Tür Değiştirmenin Tescil Ettirilmesi
Tür değiştirme ortakların oybirliği ile onandıktan sonra, kollektif şirket
yöneticisi, tür değiştirmeyi ve yeni limited şirketin sözleşmesini tescil ettirir.
Tür değiştirme tescil ile hukuki geçerlilik kazanır (TTK, m.189/f.2). Dolayısıyla,
tür değiştirmenin tescil edilmesi ile birlikte, kollektif şirket limited şirkete
dönüşmüş olur. Tür değiştirme kararı ayrıca Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde
ilan ettirilir (TTK, m.189/f.2).
4. KOLLEKTİF ŞİRKET ORTAKLARININ TÜR DEĞİŞTİRMEDEN ÖNCEKİ
SORUMLULUKLARI
TTK’ya göre tür değiştiren şirketin borçlarından tür değiştirmeden önce
sorumlu olan ortakların sorumlulukları tür değiştirmeden sonra da devam
eder. Ancak, bu borçlar tür değiştirme kararının ilanından önce doğmuş
70
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
olmalı veya borçları doğuran sebepler bu tarihten önce oluşmuş bulunmalıdır
(TTK, m. 190, m. 158/f.1).
Dolayısıyla, limited şirkete dönüştürülen kollektif şirketin ortakları, birleşme
kararından önce doğmuş veya sebepleri oluşmuş bulunan şirket borçlarında
dolayı sınırsız sorumlu olmaya devam ederler. Bununla birlikte, tür değiştiren
kollektif şirketin borçlarından doğan, ortakların kişisel sorumluluğuna ilişkin
istemler, tür değiştirme kararının ilanı tarihinden itibaren üç yıl geçince
zamanaşımına uğrar (TTK, m. 190, m. 158/f.2).
5. ÖZET VE SONUÇ
6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre bir şahıs şirketi olan
kollektif şirketin bir sermaye şirketi türü olan limited şirkete dönüştürülmesi
mümkündür. Kollektif şirketin limited şirkete dönüştürülmesinde, limited
şirketin kuruluşuna ilişkin hükümler uygulanır; ayni sermaye konulmasına
ilişkin hükümler ise uygulanmaz. Bilanço günüyle tür değiştirme raporunun
düzenlendiği tarih arasında altı aydan fazla zaman geçmişse veya son
bilançonun çıkarıldığı tarihten itibaren şirketin malvarlığında önemli
değişiklikler meydana gelmişse, ara bilanço çıkarılması gerekir. Bu nedenle,
tür değiştirme işleminin yılın ilk altı ayı içerisinde başlatılıp tamamlaması
daha uygun olacaktır.
Limited şirkete dönüştürülecek kollektif şirketin yöneticisi ortaklara
sunmak üzere tür değiştirme planı ve tür değiştirme raporu düzenler. Tür
değiştirme kararının alınmasından otuz gün önce tür değiştirme planı, tür
değiştirme raporu, son üç yılın finansal tabloları ve varsa ara bilanço şirket
merkezinde ortakların incelemesine sunulur. Tür değiştirme kararı, bütün
ortakların oybirliği ile alınır. Kararın alınmasından sonra, kollektif şirket
yöneticisi, tür değiştirmeyi ve yeni limited şirketin sözleşmesini tescil ettirir.
Tür değiştirmenin tescil edilmesi ile birlikte, kollektif şirket limited şirkete
dönüşmüş olur. Ancak, limited şirkete dönüştürülen kollektif şirketin ortakları,
birleşme kararından önce doğmuş veya sebepleri oluşmuş bulunan şirket
borçlarında dolayı sınırsız sorumlu olmaya devam ederler.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 73
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 28.11.2012
Esas: 2012/4-1112
Karar: 2012/890
HAKİMLERİN SORUMLULUĞU
 HAKİMLERİN YÜRÜTTÜKLERİ FAALİYET VEYA VERDİKLERİ
HER TÜRLÜ KARARLAR NEDENİYLE DEVLET ALEYHİNE
AÇILAN TAZMİNAT DAVALARININ YARGITAYIN İLGİLİ HUKUK
DAİRESİNDE AÇILIP İLK DERECE MAHKEMESİ SIFATIYLA
GÖRÜLECEĞİ

ÖZET: Dava, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun
573 maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Dava dilekçesinde,
davacının kaçma şüphesi bulunmamasına karşın hakkında davalı
tarafından basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamı kararı verildiği;
masumiyet karinesinin göz ardı edildiği ileri sürülerek; manevi tazminat
talep edilmiştir.
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk
derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince;
Yasal düzenlemeler karşısında, davanın koruma tedbirinin
uygulanmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin bulunması
nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesi görevli olduğundan dava dilekçesinin
REDDİNE karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminata ilişkin bu hükümler, yapılan
muhakeme sonunda başlangıçta haklı görülen tedbirin bilahare haksız
ya da hukuka aykırı olduğunun anlaşılması halinde bundan zarar gören
kimselerin, bu zararlarının karşılanmasına yöneliktir.
1086 sayılı HUMK 573. ve devamı maddelerindeki sebepler ise tahdidi
olarak sayılmış olup başka surette sorumluluk hallerinin yaratılamayacağı
sorumluluk hallerinin hemen hemen hepsinde kasıt veya ağır kusur şartı
aranmaktadır. Hakimin yaptığı yargısal faaliyet sırasında kast ve ağır kusur
ile hareket etmesi halinde 1086 sayılı HMUK 573 ve devamı maddelerine
74
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
dayanılarak ancak devlet aleyhine tazminat davası açılabilme imkanı
bulunmaktadır.
Eldeki dava ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesine
açılmış; dava dilekçesinde açıkça, hakimin hukuki sorumluluğuna
dayanılmış ve hakimin kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh
ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir olarak ve kasdi davranarak
gerekçesiz tutuklama kararı ve tutukluluğun devamına karar verdiği ileri
sürülerek hakime karşı husumet yöneltilmiştir.
Dava dilekçesi dikkate alındığında, ortada koruma tedbiri nedeniyle
tazminat istemi değil; kanunun açık hükmünün ihlal edilmiş olması
nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayalı bir tazminat istemi söz
konusudur.
Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi bakımından, davanın
hukuki niteliğinin, Hakimlerin sorumluluğunu düzenleyen 6100 sayılı HMK
46 ( 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ) ve devamı
maddeleri hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanunun Geçici
Madde 2/1-a bendinde;
“ ( 1 ) 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573
üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu
davalarında;
a ) Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak
yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar
nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk
dairesinde; … açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür…”
Hükmü getirilmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, yasal dayanağı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 573 ve devamı maddeleri olan davada Yargıtay ilgili hukuk
dairesinin görevli olmasına göre, davalı hakimlerin sorumluluğuna dayalı
olarak açılmış bulunan davanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde görülüp
sonuçlandırılması gerektiği açıktır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar
bu nedenle bozulmalıdır.
İlgili Kanun/Madde: 1086/m.573
6100/m.46
5271/m.142-2
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi
sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince;
( ... Davacı tarafından Dairemize ilk derece mahkemesi sıfatı ile açılan
manevi tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonucunda;
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 75
DAVA : Dava dilekçesinde, davacının kaçma şüphesi bulunmamasına karşın
hakkında davalı tarafından basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamı kararı
verildiği ; benzer durumdaki kişiler hakkında tahliye kararlarının verildiği ve
masumiyet karinesinin göz ardı edildiği ileri sürülerek; 1.500,00-TL manevi
tazminata hükmedilmesi talep olunmuştur.
CEVAP : Davalı vekili tarafından duruşmada, görevsiz mahkemede açılan
davanın reddine karar verilmesi ve lehine vekalet ücreti takdir edilmesi
gerektiği savunulmuştur.
GEREKÇE : T.C. Anayasası’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı 19/3, 6,
7 ve son. maddesinde; suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin,
ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen
diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilecekleri, tutuklanan kişilerin,
makul süre içinde yargılanmayı, soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteyebileceği, hürriyeti kısıtlanan kimselerin kısa sürede
durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı
halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili yargı merciine
başvurma hakkına sahip olduğu, bu esaslar dışında işleme tabi tutulanların
uğradıkları zararın, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre Devletçe
ödeneceği hükmü yer almaktadır. Keza Anayasa’nın 40/3. maddesinde de
kişinin, resmi görevliler tarafından meydana getirilen haksız işlemler sonucu
uğradığı zararının kanuna göre Devletçe tazmin edileceği öngörülmüştür.
Anayasa’nın bu amir hükümlerinin bir gereği ve yansıması olarak CMK’nun
Yedinci bölümünde “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlığı altında
141/1 maddesinde, suç soruşturması ve kovuşturması evrelerinde tutuklama
veya tutukluluğun devamı gibi koruma tedbirleri nedeniyle mağduriyete
uğrayanların tazminat istemlerine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Suç
soruşturması ve kovuşturması sırasında kişilerin uğrayabilecekleri maddi ya
da manevi zarar halleri 141. maddesinde ayrı ayrı sayılmıştır. Buna göre;
“Madde 141 - ( 1 ) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a )Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya
tutukluluğunun devamına karar verilen,
b ) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c ) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından
yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d ) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii
huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e ) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f ) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük
76
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın
sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g ) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar
kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle
açıklanmayan,
h ) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i ) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j ) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde
elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya
diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
Tazminat isteminin koşullarına dair hükümler CMK’nun 142. maddesinde
yer almıştır. Tazminat talebinde bulunabilmek için, CMK’nun 142/1. maddesine
göre, ilgili kişi hakkındaki kararın veya hükmün kesinleşmesi gerekmektedir.
Tazminat davası, zarara uğrayanın kendisi, yasal temsilcisi ya da özel yetkili
vekili tarafından açılacak, Devlet davalı olarak gösterilecektir. Tazminat
istemini incelemeye yetkili ve görevli mahkeme CMK’nun 142/2. maddesi
gereğince, mağdurun oturduğu yer ağır ceza mahkemesidir. Tazminata konu
asıl işlem, davacının oturduğu yer ağır ceza mahkemesi tarafından yapılmış
ise ve o yerde başka bir ağır ceza mahkemesi de yoksa, yer itibariyle en yakın
ağır ceza mahkemesi davaya bakacaktır.
Öte yandan; 14.02.2011 tarihli resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’nun 12.
maddesi; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na 93. Maddeden sonra
gelmek üzere eklenen 93/A maddesi ile bu maddede hüküm olmayan hallerde
ilgilisine göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi
Kanunu hükümlerinin uygulanacağını öngörmüştür.
Tüm bu yasal düzenlemeler ve CMK ‘nun 141-144 maddelerinin HUMK’nun
573 ve devamı maddelerine göre özel kanun niteliğinde olması dikkate
alınarak eldeki davaya bakmaya Ağır Ceza Mahkemesinin görevli olduğu
kanaatine varılarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermek
gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İddia ve dayanılan maddi olgular itibariyle dava, CMK 141. maddede de
sayılan koruma tedbirinin uygulanmasından kaynaklanan tazminat istemine
ilişkin bulunması nedeniyle CMK’ nun 141-144 maddesi gereğince Ağır Ceza
Mahkemesi görevli olup Dairemiz görevli olmadığından dava dilekçesinin
REDDİNE,
2-Alınması gereken 18,40 TL harcın peşin harç 22,30 TL’den mahsubu ile
geri kalan 3,90 TL’nin istek halinde davacıya geri verilmesine,
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 77
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini duruşmada avukatla temsil ettirdiğinden karar tarihinde
yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2.200,00 TL
vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine...”,
Dair oyçokluğu ile verilen 10.05.2011 gün ve 2010/63-49 sayılı karar davacı
vekilince temyiz edilmiştir.
Davalı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve
dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573
maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, kaçma şüphesi bulunmamasına karşın hakkında davalı
hakim tarafından basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamı kararı
verildiğini; benzer durumdaki kişiler hakkında tahliye kararlarının verildiğini
ve masumiyet karinesinin göz ardı edildiğini ileri sürülerek; 1500 TL manevi
tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı görevsiz mahkemede açılan davanın reddine karar verilmesi ve
lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda başlık bölümünde
belirtilen gerekçe ile görevsizlik kararı verilmiş; hüküm davacılar vekili
tarafından temyiz edilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Koruma Tedbirleri” başlıklı
dördüncü kısmının “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı yedinci
bölümünde yer alan 141. maddesinde tazminat istemi düzenlenmiş, söz
konusu madde de sayılan haller ile sınırlı olmak üzere maddede belirtilen
hallere dayanılarak ceza yargılaması ve soruşturması sırasında koruma
tedbirlerinin uygulanması nedeni ile meydana gelen maddi ve manevi her
türlü zararların devletten istenebileceği düzenlenmiştir
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminata ilişkin bu hükümler, yapılan
muhakeme sonunda başlangıçta haklı görülen tedbirin bilahare haksız ya da
hukuka aykırı olduğunun anlaşılması halinde bundan zarar gören kimselerin,
bu zararlarının karşılanmasına yöneliktir. CMK’nun 141. maddesi hangi
hallerde tazminat istenebileceğini, 142. maddesi bunun koşullarını, 143. ve
144. maddeler ise tazminatın geri alınmasını ve tazminat isteyemeyecek
kişileri düzenlemiştir. Burada düzenlenen tazminat nedenleri sayılan koruma
tedbirlerine dair kararın yerindeliğine ilişkin değerlendirme yapılmasını ve
sonradan haksızlığın anlaşılmasını gerektiren hükümlerdir.
1086 sayılı HUMK 573. ve devamı maddelerindeki sebepler ise tahdidi
olarak sayılmış olup başka surette sorumluluk hallerinin yaratılamayacağı
sorumluluk hallerinin hemen hemen hepsinde kasıt veya ağır kusur şartı
aranmaktadır. ( Orhan Özdeş, Hâkimlerin Hukukî Sorumluluğu ve Devlet,
78
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Danıştay Dergisi 1971, s. 2, sh. 9-17 ). Bu nedenle hâkimin kasıt veya ağır
kusuru bulunmadığı, zararın yedinci bent hükmü dışındaki hallerde bir
ihmaline dayanıldığı durumlarda 1086 sayılı HMUK hükümlerine dayanılarak
sorumluluk cihetine gidebilme imkanı bulunmamaktadır. Bir diğer deyişle
hakimin yaptığı yargısal faaliyet sırasında kast ve ağır kusur ile hareket etmesi
halinde 1086 sayılı HMUK 573 ve devamı maddelerine dayanılarak ancak
devlet aleyhine tazminat davası açılabilme imkanı bulunmaktadır.
Dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu
durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre de bu
tür davalara bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğunun belirlenmesi
gerekir. Zira, 6100 sayılı HMK’nun 33. ( 1086 sayılı HUMK’nun 76. ) maddesi
gereğince hukuki tavsif ( niteleme ) ve uygulanacak kanun maddesinin tespiti,
hakime aittir.
Bu nedenledir ki, eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin belirlenmesi
noktasında, iddianın kapsamı ve tarafların sıfatına göre uygulanacak usul
hukuku ve maddi hukuk kurallarının ne olduğunun irdelenmesinde yarar
vardır:
Eldeki dava ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesine
açılmış; dava dilekçesinde açıkça, hakimin hukuki sorumluluğuna dayanılmış
ve hakimin kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei
kanuniyeye mugayir olarak ve kasdi davranarak gerekçesiz tutuklama kararı
ve tutukluluğun devamına karar verdiği ileri sürülerek hakime karşı husumet
yöneltilmiştir.
Dava dilekçesi dikkate alındığında, hakimin kararındaki koruma tedbirlerine
ilişkin takdirin ( yani esasın ) yerindeliği değil; bu takdiri kullanırken kabili tevil
ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir karar
verilmiş olması zararın kaynağıdır ve davacı hakimin kasdi davranarak hukuka
aykırı aldığı kararla HUMK’nun 573/2 maddesini ihlal ettiği ileri sürülmüştür.
Öteki deyişle, bu davada koruma kararının haksızlığından ziyade kanunun
açık hükmünün ihlal edilmiş olması tazminatın kaynağını teşkil etmektedir.
Bu nedenle ortada koruma tedbiri nedeniyle tazminat istemi değil; kanunun
açık hükmünün ihlal edilmiş olması nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayalı
bir tazminat istemi söz konusudur.
O halde eldeki davanın da bu çerçevede çözümü gerekmektedir. Hakimin
kanunun açık hükmünün ihlal edilmek suretiyle tutuklama kararı verdiği
iddia edildiğine göre, tutuklamanın yerindeliğinin yani dosya kapsamına
ve delil durumuna göre davacı-sanıkların tutuklanıp tutuklanmamasının
gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi de bu aşamada olanaklı değildir.
Zira, hakimin eylemi kanunun açık ve kesin hükmüne aykırı olarak verdiği
gerekçesiz kararıyla kişinin özgürlüğünün kısıtlanması ve bu suretle zararına
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 79
neden olmak şeklinde ortaya konulmuştur.
Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi bakımından,
gerekçesiz olarak tutuklamanın ve tutuklamanın devamına dair verilen
kararın kanunun açık hükmünün ihlal edilmek suretiyle verilmesi nedeniyle
hakimin sorumluluğuna dayanıldığı; bu itibarla davanın hukuki niteliğinin,
Hakimlerin sorumluluğunu düzenleyen 6100 sayılı HMK 46 ( 1086 sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ) ve devamı maddeleri hükümleri
çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanunun Geçici Madde
2/1-a bendinde;
“ ( 1 ) 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 üncü
maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında;
a ) Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak
yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar
nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk
dairesinde; … açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür…”
Hükmü getirilmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, yasal dayanağı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 573 ve devamı maddeleri olan davada Yargıtay ilgili hukuk
dairesinin görevli olmasına göre, davalı hakimlerin sorumluluğuna dayalı
olarak açılmış bulunan davanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde görülüp
sonuçlandırılması gerektiği açıktır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar
bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; Davacı vekilinin temyiz
itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi
sıfatıyla verdiği kararın; yukarıda açıklanan nedenle dolayı 6217 sayılı Kanunun
30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici
madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre
diğer temyiz istemlerinin şimdilik incelemesine yer olmadığına, istek halinde
temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar
Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla
uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440
maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu
açık olmak üzere, 28.11.2012 gününde yapılan görüşmede oybirliği ile karar
verildi.
80
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1086/m.573 HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga)
(Değişik cümle: 09/02/2011-6110 S.K./14.md.) Hâkimlerin yargılama
faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat
davası açılabilir:
1 - İki taraftan birini tesahüp ve iltizam veya garez ve nefsaniyet dolayısiyle
diğeri aleyhine kanuna ve adalete mugayir bir hüküm ve karar verilmiş olması,
2 - Kabili tevil ve izah olmıyacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye
mugayir karar verilmiş olması,
3 - Muhakeme zabıtnamesinde mevcut olmıyan sebebe binayi hükmedilmiş
olması,
4 - Muhakeme zabıtnameleriyle kararların tağyir ve tahrif edilmiş ve söylenmiyen
bir sözün hüküm ve karara müessir olacak surette söylenmiş gibi gösterilmiş olması,
5 - İta veya temin veya vadolunan menfaat dolayısiyle mugayiri kanun hüküm
verilmiş olması,
6 - İhkakı haktan istinkaf olunması,
7 - (Ek bent: 14/12/1929 - 1539/1 md.) Memuriyet vazifesini yapmakta ihmal ve
terahi gösterilmesi veya kanuna göre verilen emirlerin makbul bir sebep olmaksızın
yapılmaması.
6100/m.46
HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak
Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık
sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya
karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı
karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş
olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş
veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi
gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması
yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.
(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden
itibaren bir yıl içinde rücu eder.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 81
5271/m.142-2 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer
ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır
ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
82
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 21.11.2012
Esas: 2012/2-357 Karar: 2012/828
HAKİMİN, BOŞANMA VEYA AYRILIK DAVASININ DEVAMI
SÜRESİNCE GEREKLİ OLAN - EŞLERİN BARINMASINA,
GEÇİMİNE, MALLARIN YÖNETİMİNE VE ÇOCUKLARIN BAKIM
VE KORUNMASINA İLİŞKİN- GEÇİCİ ÖNLEMLERİ ALMAK
ZORUNDA OLDUĞU
 İDRAK ÇAĞINDAKİ ÇOCUĞUN GÖRÜŞÜNE
BAŞVURULMAKSIZIN VELAYET DÜZENLEMESİ
YAPILAMAYACAĞI
 VEKALET ÜCRETİ TAKDİRİ

ÖZET: Taraflar arasındaki “boşanma, velayet ve tedbir nafakası”
davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mahkemece, boşanma,
velayet ve küçük için tedbir nafakası talebinin kabulüne; davalı kadının
tedbir nafakası talebinin reddine dair verilen kararın incelenmesinde;
Özel Dairece;
Müşterek çocuk 1996 doğumlu olup idrak çağındadır. Çocuğun görüşüne
başvurulmaksızın velayet düzenlemesi yapılması usul ve yasaya aykırıdır.
Tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden
geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir
nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul
ve yasaya aykırı bulunmuştur.
Davacı yararına maktu vekalet ücreti takdir edilmemesi usul ve yasaya
aykırıdır gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Uyuşmazlık; ağır kusurlu davalı-kadın lehine tedbir nafakasına hükmedilip
hükmedilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Yerel mahkemece, bozma ilamına kısmen uyulmasına kısmen
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 83
direnilmesine karar verilmiştir. Kısmi direnme kararını davalı vekili
uyulan yönlere ilişkin Özel Daireye gönderilmek üzere, direnilen yönler
itibari ile de Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmek üzere iki aynı dilekçe ile
temyiz etmiştir. Yerel mahkemece, herhangi bir tefrik kararı verilmeksizin
ve yeni esas numarası kaydı yapılmaksızın dosyanın fotokopisi çekilmek
suretiyle, davalı kadın vekilinin direnme kararını temyiz dilekçesinin
aslı ile birlikte fotokopi dosya Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmiştir. Bu
durumda, aynı dosyanın maddi hata sonucu Hukuk Genel Kurulu’nun iki
ayrı esasına kaydı yapılmıştır.
Yerel mahkemece, herhangi bir tefrik kararı da verilmediğinden,
dosyaların birleştirilmesi yönünde de karar oluşturulamamıştır.
Bu olgular karşısında, maddi hata sonucu Hukuk Genel Kurulu’na
gönderilen fotokopi dosya içerisindeki davalı kadın vekilin temyiz
dilekçesinin ve diğer asıl belgelerin alınarak, diğer esas sayılı dosya içerisine
konulmasına, fotokopi dosyanın mahalline iadesine, yargılamanın bu
dosya üzerinden devam ettirilmesine karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 4721/m.169
1086/m.417
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ / m.12
DAVA : Taraflar arasındaki “boşanma, velayet ve tedbir nafakası”
davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gönen (Balıkesir )Asliye Hukuk
(Aile )Mahkemesince boşanma, velayet ve küçük Melih için tedbir nafakası
talebinin kabulüne; davalı kadının tedbir nafakası talebinin reddine dair
verilen 07.07.2009 gün ve 2008/265-2009/357 sayılı kararın incelenmesi
taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 08.12.2010
gün ve 2009/17961 E.-2010/20638 K. sayılı ilamı ile;
(... 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun
sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre
tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Müşterek çocuk Melih 1996 doğumlu olup idrak çağındadır. Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12., Çocuk Haklarının Kullanılmasına
İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri uyarınca çocuğun görüşüne
başvurulmaksızın eksik inceleme ile velayet düzenlemesi yapılması usul ve
yasaya aykırıdır.
3-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince,
gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. md. 186/1 )geçimine, (TMK
md. 185/3 )malların yönetimine (TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215
)ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK.md. 185/2 )ilişkin geçici önlemleri
kendiliğinden (resen )almak zorundadır (TMK. 169 ). O halde; Türk Medeni
Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve
84
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı
kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken,
yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
4-Yargılama giderleri haksız çıkan taraftan alınır. (HUMK.m.417 )Vekil
ücretleri yargılama giderlerindendir. (HUMK.m.423/6 ) Dava kabul edilmiştir.
Davada kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına karar tarihinde
yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet
ücreti takdir edilmemesi usul ve yasaya aykırıdır... ),
Gerekçesi ile yukarıda 2. ve 3.bentlerde gösterilen sebeplerle davalı kadın
yararına 4.bentte açıklanan nedenlerle davacı koca yararına bozulmasına,
bozma kapsamı dışmda kalan temyize konu bölümlerin ise yukarıda
1.bentte gösterilen sebeplerle onanmasına karar verilerek dosya yerine geri
çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
KARAR : Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma
ve velayet istemlerine ilişkindir. Davalı kadın cevap dilekçesinde küçük
çocuğun velayetinin kendisine verilmesini, kendisi ve küçük için tedbir
nafakasına hükmedilmesini istemiştir.
Davacı erkek vekili, müvekkili ile davalının 05.06.1988 tarihinde
evlendiklerini, halen reşit olan Emre ile 13 yaşındaki Melih adlı çocuklarının
olduğunu, davalının ailevi görevlerini yerine getirmediğini, davacıya aşağılayıcı
sözler söylediğini, birkaç aydan beri bazı erkeklerle sık sık duygusal ve cinsel
içerikli telefon görüşmeleri yaptığını ve mesajlaştığını, evlilik birliğinin
temelinden sarsıldığını belirterek, tarafların boşanmalarına, küçük Melih’in
velayetinin davacıya bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı kadın vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, hemen hemen
her gün alkol aldığını, evin bakım ve iaşesi ile ilgilenmediğini, davalının
dışarıya el işi yaparak ve anne-babasının yardımları ile geçindiğini, müşterek
çocuk Melih’in halen davalı ile birlikte kaldığını, müvekkilinin çocuklarına karşı
her zaman şefkatli ve ilgili bir anne olduğunu, boşanma yönünden davanın
reddine, davalının düzenli bir geliri bulunmadığından davalı yararına 300,00.YTL tedbir nafakasına, küçük Melih için ise 300,00.-YTL tedbir nafakasına
karar verilmesini talep etmiştir.
Yerel Mahkemece, davacı erkeğin açtığı boşanma ve velayet davasının
kabulüne; davalı kadının talep ettiği tedbir nafakası talebinin ise evlilik
birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda davalının ağır kusurlu
olması nedeniyle reddine dair verilen karar; Özel Daire’ce, yukarıda gösterilen
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 85
gerekçe ile velayet, tedbir nafakası ve vekalet ücretine ilişkin olarak bozulmuş,
diğer yönler ise onanmış; Yerel Mahkeme’ce, velayet ve vekalet ücretine
yönelik bozma kararma uyulmuş, kadın yararına tedbir nafakası verilmesine
yönelik bozmaya karşı ise önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme
kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı kadın vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ağır
kusurlu davalı-kadın lehine tedbir nafakasına hükmedilip hükmedilmeyeceği
noktasında toplanmaktadır.
Yerel mahkemece, 08.07.2011 gün ve 2011/51-350 sayılı karar ile bozma
ilamına kısmen uyulmasına kısmen direnilmesine karar verilmiş; kısmi
direnme kararını davalı Seviye I. vekili uyulan yönlere ilişkin Özel Daireye
gönderilmek üzere, direnilen yönler itibari ile de Hukuk Genel Kurulu’na
gönderilmek üzere 22.08.2011 tarihli iki aynı dilekçe ile temyiz etmiştir. Yerel
mahkemece, herhangi bir tefrik kararı verilmeksizin ve yeni esas numarası
kaydı yapılmaksızın dosyanın fotokopisi çekilmek suretiyle, davalı kadın
vekilinin direnme kararını temyiz dilekçesinin aslı ile birlikte fotokopi dosya
Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmiş, Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/357
esasına kaydı yapılmıştır. Yine yerel mahkemece, bu sefer davalı kadın
vekilinin uyulan yönlere ilişkin temyiz dilekçesi eklenmek suretiyle asıl dosya
Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’ne gönderilmiş, anılan dairenin 21.11.2011 gün
ve 2011/20511-18348 sayılı görevsizlik kararı ile, 2.Hukuk Dairesi’ne; bu
dairenin 26.09.2012 gün ve 2012/18148-22520 sayılı kararı ile de asıl dosya
Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmiş olup, Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/21158 esasına kaydı yapılmıştır.
Bu durumda, aynı dosyanın maddi hata sonucu Hukuk Genel Kurulu’nun
iki ayrı esasına kaydı yapılmıştır.
Yerel mahkemece, herhangi bir tefrik kararı da verilmediğinden, dosyaların
birleştirilmesi yönünde de karar oluşturulamamıştır.
Açıklanan bu olgular karşısında, maddi hata sonucu Hukuk Genel Kurulu’na
gönderilen ve esasın 2012/2-357 sırasına kaydı yapılan fotokopi dosya
içerisindeki davalı kadın vekilin temyiz dilekçesinin ve diğer asıl belgelerin
alınarak, 2012/2-1158 esas sayılı dosya içerisine konulmasına, fotokopi
dosyanın mahalline iadesine, 2012/2-357 esasın bu şekilde kapatılmasına
karar verilmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/2357 esas sayılı fotokopi dosyanın içerisindeki asıl belgelerin alınarak 2012/21158 esas sayılı dosya içerisine konulmasına, yargılamanın bu dosya üzerinden
devam ettirilmesine, fotokopi Dosyanın Mahalline iadesine, 21.11.2012
gününde oybirliği ile karar verildi.
86
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.169
TÜRK MEDENİ KANUNU
Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince
gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının
yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri
re’sen alır.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ / m.12
1. Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini
ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere
çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek
suretiyle tanırlar.
2. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kavuşturmada
çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam
yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun
olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.
1086/m.417
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga)
Kanunen musarrah olan hallerden maadasında masarifi muhakemenin
aleyhinde hüküm verilen taraftan istifa olunmasına karar verilir. Davada iki
taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa mahkeme her birini masrafla ilzam veya
bu masrafı aralarında takdir ettiği surette taksim eder.
Hakim huzurunda tetkik olunan davalara ait masarifi muhakeme iki taraf
beyninde mukaveleye göre ve böyle bir mukavele yoksa ahkamı sabıkaya
tevfikan hükmolunur.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 87
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 21.11.2012
Esas: 2012/11-550
Karar: 2012/820

İNTERNET BANKACILIĞI

BANKALARIN HESAPTA BULUNAN PARALARIN TAM GÜVENLİĞİNİ
SAĞLAMALARI GEREKTİĞİ

BANKALARIN, OBJEKTİF ÖZEN BORCU ALTINDA BULUNDUKLARI
VE HAFİF KUSURLARINDAN DAHİ SORUMLU OLDUKLARI
ÖZET: Davacı vekili, davalı nezdinde bulunan hesabından internet yoluyla
rızası hilafına işlemler yapılarak para çekildiğini, maddi ve manevi
zararının doğduğunu ileri sürerek hesabın bulunduğu bankayı dava
etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Somut olayda; davaya konu internet yolu ile yapılan işlemlerle davacı
hesabından uyuşmazlık konusu paranın dava dışı kimliği belirli kişi
adına havale edildiği çekişmesizdir. Davacının kusurlu davrandığı
kanıtlanmamıştır. Davalı banka tarafından hesapta bulunan paranın
güvenliğinin tam olarak sağlanamadığı, bu önlemleri kullanmayı
müşterileri için zorunlu hale getirmediği için kusurlu bulunduğundan,
çekilen paradan sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Davacının yarı oranda
kusurlu olduğu kabul edilerek hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Uyuşmazlık; davalı banka nezdindeki hesapta bulunan paranın internet
bankacılığı aracılığı ile davacının iradesi dışında üçüncü kişilerce
çekilmesinde davacıya atfedilecek bir kusurun bulunup bulunmadığı
noktasında toplanmaktadır.
İnternet ortamında ortaya çıkabilecek siber suç eylemleri, büyük ölçüde
88
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
bu ortamı sağlayan bilgisayar sistemi veya verilerine çeşitli maksatlarda
ve haksız olarak yapılan müdahaleleri ve bu sistemde zararlı içerikli bir
takım yayınları bulundurmak şeklinde olmaktadır.
İnternet bankacılığında asıl sorun, hiçbir kusuru olmayan hesap sahibinin
internet bankacılığı sisteminden dolayı zarar görmesi halinde durumun
ne olacağı noktasında toplanmaktadır.
Bankalar, bir güven kurumları olup, özel yasa ile kurulan ve kendilerine
alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı sahteciliklere
karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Objektif özen borcu
altında bulunan bankalar, hafif kusurlarından dahi sorumludurlar.
İnternet bankacılığı faaliyeti yürüten bankalar, bankadaki paranın
internet ortamında üçüncü kişilerce usulsüz olarak havale edilmesi
durumunda mudinin parasını yukarıda açıklanan mevzuat çerçevesinde
iade etmekle yükümlüdürler. Usulsüz işlemlerle çekilen paralar aslında
doğrudan doğruya bankanın zararı niteliğinde olup, mevduat sahibinin
bankaya karşı alacağı aynen devam eder. Banka, usulsüz işlemin
gerçekleşmesinde mevduat sahibinin müterafık kusurunun bulunduğunu
ispat etmesi halinde tazminatta indirim isteyebilir.
Somut olayda davalı banka, davacının müterafik kusurunu ve suç teşkil
edebilecek bir eyleminin varlığını da kanıtlayamadığından davacı mudinin
kendisine tevdi ettiği mevduatı aynen iade etmekle yükümlüdür.
Bu itibarla; direnme kararı usul ve yasaya aykırıdır ve bozulmalıdır.
İlgili Kanun/Madde: 5411/m.61
6762/m.20
818/m.99, 100-3, 306, 307, 472-1
DAVA : Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkeme’since davanın kısmen
kabulüne dair verilen 06.11.2008 gün ve 2005/590 E., 2008/646 K. sayılı
kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk
Dairesi’nin 03.05.2011 gün ve 2009/6421 E., 2011/5339 sayılı ilamı ile;
(... Davacı vekili, davalı nezdinde bulunan hesabından internet yoluyla
rızası hilafına işlemler yapılarak para çekildiğini, maddi ve manevi zararının
doğduğunu ileri sürerek, 17.085 TL maddi ve 20.000.00 TL manevi tazminatın
tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının şifresini gizleyemediğini, müvekkilinin kusurunun
olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi
raporuna göre, davacı hesabından internet yoluyla havale yapıldığı, parayı
tahsil eden hakkında kamu davası açıldığı, davacının bu davaya müdahale
ettiği, davacının şifresini gerekli şekilde muhafaza etmeyerek üçüncü kişi
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 89
eline geçmesine neden olduğu, %50 kusurlu bulunduğu, davalının gerekli
güvenliği almadığı, davalının da aynı oranda kusurlu olduğu, davacının maruz
kaldığı üzüntü nedeniyle manevi tazminat istemiş ise de kusurun bulunduğu
ve bu risklerin her zaman olacağı, manevi tazminat şartlarının bulunmadığı
gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 8.075,00 TL’nin davalıdan tahsiline
karar verilmiştir
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının
gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve
yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm, davacı
vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen
diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava, davalı banka nezdinde açılmış olan davacıya ait hesaptaki paranın
davacının bilgisi ve izni dışında internet yolu ile yapılan işlem sonucu çekilmesi
suretiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, yazılı
gerekçe ile maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bankalar, kendilerine yatırılan paraları mudilere istendiğinde veya belli
bir vadede ayni veya misli olarak iade etmekle yükümlüdür (4491 sayılı Yasa
ile değişik 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 10/4 ve 5411 sayılı Bankacılık
Kanunu’nun 61. maddesi ). Bu tanımlamaya göre mevduat, ödünç ile usulsüz
tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir. Borçlar
Kanunu’nun 306 ve 307. maddeleri uyarınca ödünç alan akdin sonunda ödünç
verilen parayı eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecburdur. Aynı Yasa’nın
472/1 nci maddesi uyarınca usulsüz tevdide paranın nef’i ve hasarı mutlak
şekilde saklayana geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklayan bu
parayı kendi yararına kullanabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, usulsüz
işlemle çekilen paralar aslında doğrudan doğruya bankanın zararı niteliğinde
olup, mevduat sahibinin bankaya karşı alacağı aynen devam etmektedir.
Usulsüz işlemlerin gerçekleşmesinde ispatlandığı takdirde mevduat sahibinin
müterafik kusurundan söz edilebilir ve banka bu kusur oranı üzerinden hesap
sahibinin alacağından mahsup talebinde bulunabilir.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut
olaya gelindiğinde davaya konu internet yolu ile yapılan işlemlerle davacı
hesabından uyuşmazlık konusu paranın dava dışı kimliği belirli kişi adına
havale edildiği çekişmesizdir. Yapılan soruşturma ve dosya kapsamından
işlemlerde davacının bu kişi veya üçüncü kişilerle iş birliği ve başka şekilde
kusurlu davrandığı kanıtlanmamıştır. Davalı banka tarafından hesapta bulunan
paranın güvenliğinin tam olarak sağlanamadığı, kötü niyetli kişilerin işlemlerine
karşı korunamadığı, bu kişilerin eylem ve işlemlerine karşı koruyacak etkili
mekanizmayı, güvenlik önlemlerini geliştirmediği, bu önlemleri kullanmayı
90
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
müşterileri için zorunlu hale getirmediği anlaşılmaktadır.
O halde, davalı bankanın çekilen paradan sorumlu olduğunun kabulü
gerekir. Bu durum karşısında, davacının yarı oranda kusurlu olduğu kabul
edilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir...
),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
KARAR : Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadaki hesabından üçüncü kişilerce
internet bankacılığı aracılığıyla parasının çekilmesinden davalı bankanın
sorumlu olduğunu ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde
bulunmuştur.
Davalı vekili, internet bankacılığı yolu ile paranın üçüncü kişiler tarafından
havale edilmesinde müvekkili bankaya yüklenebilecek bir ihmal yada kusurun
bulunmadığını savunmuştur.
Mahkemece, her iki taraf kusurunun açıkça ortaya konulamaması
nedeniyle internet bankacılığı riskini tarafların % 50 oranında üstlenmesinin
gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık
bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize taraf vekilleri
getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı banka nezdindeki
hesapta bulunan paranın internet bankacılığı aracılığı ile davacının iradesi
dışında üçüncü kişilerce çekilmesinde davacıya atfedilecek bir kusurun
bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, internet bankacılığı kavramı ile
bankaların mudileriyle yaptığı sözleşmelerin hukuki niteliğinin açıklanmasında
yarar bulunmaktadır.
İnternet, birden fazla haberleşme ağının (network )bilgisayarlar aracılığıyla
meydana getirdikleri bir iletişim ortamıdır.(Sözer,B.; Elektronik Sözleşmeler,
İst. 2002, S.7 )
Günümüzde internet, tüm dünya üzerine yayılmış olan çok geniş bir
bilgisayar ağı durumunu gelmiştir.Bu iletişim ağından yararlanan internet
bankacılığı; teknolojide meydana gelen gelişmeler sonucu ortaya çıkan
ve hemen hemen bütün bankacılık işlemlerinin internet üzerinden
yapılabilmesini sağlayan elektronik bir bankacılık türüdür. Es söyleyişle,
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 91
interaktif bankacılık, bankacılık hizmetlerinin internet üzerinden sunulduğu
bir bankacılık türü olarak da tanımlanabilir.
Bankalar tarafından hazırlanan sözleşmelerde yer alan yaygın tarifiyle
internet bankacılığı ise; şahsın kablolu, kablosuz iletişim sistemleri ile teknik
şartlara haiz bilgisayar, GSM, telefon gibi araçlar üzerinden ve internetwap aracılığı ile otomatik, sesli yanıt sistemi ile şifre ve parolayı kullanarak,
bankanın belirleyeceği kurallar ve limitler dahilinde şahsın banka hesapları
üzerinde her türlü işlem yapma yöntemidir.
İnternet bankacılığındaki en önemli sorun, hiç kuşkusuz güvenlik
sorunudur. Güvenli bir internet bankacılık hizmetinin sunulmasında, böyle
bir hizmetin alınmasında, hem bankanın hem de müşterinin üzerine düşen
yükümlülükler ve sorumluluklar vardır. Bu bağlamda, internet bankacılığı
hizmetini müşterilerine bankalar sunduğuna göre, bu sistemin güvenliğine
yönelik tüm tedbirleri almaları ve sistemi bilinen en son teknolojik gelişmeye
uygun hale getirmeleri büyük önem taşımaktadır. Hiç kuşkusuz, müşterilerin
de internet bankacılığında kullanılmak üzere kendilerine verilen kullanıcı adı,
şifresi ve diğer bilgileri üçüncü kişilerin eline geçmesini önleyecek gerekli
tedbirleri almaları ve bu konuda azami özeni göstermeleri gereklidir.
İnternet ortamında ortaya çıkabilecek siber suç eylemleri, büyük ölçüde
bu ortamı sağlayan bilgisayar sistemi veya verilerine çeşitli maksatlarda ve
haksız olarak yapılan müdahaleleri ve bu sistemde zararlı içerikli bir takım
yayınları bulundurmak şeklinde olmaktadır. Örneğin, bir bilgisayar sistemine
zarar verme amacı taşıyan “hac king”, verilerin değiştirilmesi, bir bilgisayar
sistemine zarar verici amaçlar için yetkisiz e-mailler (spam ), virüsler, “truva
atı” gibi zarar verici kodların ya da çocuk pornografisinin gönderilmesi gibi
eylemler bu niteliktedir. (Mahmut Koca, Ünal Tekinalp’e Armağan, C.3., İst.
2003, s.789-790 )
Bankacılık işlemleri alanında sözleşme özgürlüğü ilkesinin etkili bir
şekilde uygulanmaması nedeniyle bankaların sorumluluğu konusunda özel
düzenlemelerin ve yorumların yapılması da bir gerekliliktir. (Ahmet Battal,
Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu,
Ankara, 2001,s.1 )
İnternet bankacılığında asıl sorun, hiçbir kusuru olmayan hesap sahibinin
internet bankacılığı sisteminden dolayı zarar görmesi halinde durumun ne
olacağı noktasında toplanmaktadır.
Bankalar, yazılı veya sözlü duyurularla halktan faiz veya ivaz karşılığında
topladıkları paraları Türk ekonomisinin güçlenmesi doğrultusunda
değerlendiren ve aynı zamanda bu mevduatlardan para kazanan kuruluşlardır.
Bankalar kendilerine yatırılan paraları istenildiğinde veya belli bir vadede ayni
veya misli olarak iade etmekle yükümlüdürler. Bu tanımlamaya göre mevduat
92
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
ödünç (karz )ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine
özgü bir sözleşmedir Bununu sonucu mevduatın niteliğine uygun düştüğü
oranda karz(ödünç )veya usulsüz tevdi hükümlerinin kıyasen uygulanması
gerekir(aynı ilkelere HGK’nun 15.06.1994 , 1994/11-178-398 sayılı kararında
da yer verilmiştir )
Bilindiği üzere, ödünç sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK )“Karz
akdi” başlıklı 306. vd. maddesinde düzenmiş olup, anılan yasa hükmü; “Karz,
bir akittir ki onunla ödünç veren, bir miktar paranın yahut diğer bir misli şeyin
mülkiyetini ödünç alan kimseye nakil ve bu kimse dahi buna karşı miktar ve
vasıfta müsavi aynı neviden şeyleri geri vermekle mükellef olur.” şeklindedir.
Bu hükme göre; ödünç alan konumundaki banka, kendisine ödünç verilen
parayı kararlaştırılmışsa faizi ile birlikte iadeye mecburdur.
Bu hükme paralel düzenleme 5411 sayılı Bankalar Kanununun 61.
maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “4721 sayılı
Türk Medenî Kanununun rehinlere ve hapis hakkına, BK’nun alacağın devir
ve temlikine, takasa dair hükümleri ile diğer kanunların verdiği yetkiler
ve koyduğu yükümlülükler saklı kalmak şartıyla mevduat ve katılım fonu
sahiplerine ödenmesi gereken tutarları geri alma hakları hiçbir suretle
sınırlandırılamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Vedia akitlerinde usulsüz tevdi durumunun hükme bağlandığı BK’nun
472/1. maddesi uyarınca da usulsüz tevdi durumunda paranın nef’i ve hasarı
mutlak şekilde saklayana geçecektir.
TTK’nun 20. maddesi hükmüne göre, banka basiretli tacirden beklenen
özen derecesini de göstermek zorundadır, aksi halde hafif kusurundan
dahi sorumludur. (İbrahim Kaplan, Bankanın Hukuki Sorumluluğu, Haluk
Tandoğan’ın Hatırasına Armağan, S.455; Tandoğan, Bankacılıkta Sorumluluk,
C.3, s.110 )Bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir.
Zira; BK’nun 99 ve 100/3 maddesine göre, hile ve ağır kusurun varlığı halinde
borçluyu sorumluluktan kurtaran sözleşme şartları ahlak ve dürüstlük
kuralına aykırı olduğundan geçersizdir. (Mustafa Çeker, Hukuki Yönüyle Banka
Mevduatı, Adana 2004, S.281-233 )
Sorumsuzluk anlaşmalarına getirilen sınırlama daha güçlü durumdaki
bankalara karşı daha zayıf durumdaki kişiyi koruma (sosyal adalet )nedenine
dayanmaktadır.
Bankalar, bir güven kurumları olup, özel yasa ile kurulan ve kendilerine
alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı sahteciliklere
karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Objektif özen borcu altında
bulunan bankalar, hafif kusurlarından dahi sorumludurlar.
Bankalar, diğer alanlarda olduğu gibi, internet ortamında yapılacak
işlemlerde de sistem güvenliğini sağlama yükümlülüğü altındadırlar. Bu
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 93
çerçevede, banka, mevduat sahiplerinin güvenli bir şekilde işlem yapabilmesini
için gerekli güvenlik altyapısını hazırlamak zorundadır. bu kapsamda,
bankanın, interaktif bankacılık işlemleri sırasında şifre bilgilerinin üçüncü
kişilerce ele geçirilmesini önleyecek bir güvenlik mekanizması oluşturması
gereklidir. Sistem güvenliğinin sağlanamamasından kaynaklanan zararların
sorumluluğu bankaya ait olacaktır. (Mustafa Çeker, İnternet Bankacılığı
İşlemlerindeki Usulsüzlüklerden Bankaların Sorumluğu, S.8 )
Bu açıklamalar ışığında, internet bankacılığı faaliyeti yürüten bankalar,
bankadaki paranın internet ortamında üçüncü kişilerce usulsüz olarak
havale edilmesi durumunda mudinin parasını yukarıda açıklanan mevzuat
çerçevesinde iade etmekle yükümlüdürler. Usulsüz işlemlerle çekilen
paralar aslında doğrudan doğruya bankanın zararı niteliğinde olup, mevduat
sahibinin bankaya karşı alacağı aynen devam eder. Banka, usulsüz işlemin
gerçekleşmesinde mevduat sahibinin müterafık kusurunun bulunduğunu
ispat etmesi halinde tazminatta indirim isteyebilir.
Genel Kurulda bir kısım üyeler; internet bankacılığı sisteminden
yararlanmak için gerekli şifre ve parola benzeri kişisel bilgilerin bankanın
bilgisayar sistemine dışarıdan girilerek elde edilemediğini, müşteri
bilgisayarlarına dışarıdan müdahale yöntemleriyle bu bilgilerin ele geçirildiğini,
dolayısıyla kişisel bilgisini gerektiği gibi muhafaza etmeyen müşterilerin
bilgisayar korsanlıklarıyla oluşan zararlardan sorumlu olmalarının gerektiğini
belirtmişlerse de, bu görüş, kurul çoğunluğunca benimsenmemiş ve
günümüzün teknolojik seviyesinde elektronik imza vb. gibi gelişmiş güvenlik
önlemlerinin alınmasının mümkün bulunduğu ve bu tedbirleri almanın
hizmet sunucusu olan bankaların yükümlülüğünde olduğu ifade edilmiştir.
Somut olayda davalı banka, davacının müterafik kusurunu ve suç teşkil
edebilecek bir eyleminin varlığını da kanıtlayamadığından davacı mudinin
kendisine tevdi ettiği mevduatı aynen iade etmekle yükümlüdür.
Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma
kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya
aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının
Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217
sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na
eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek
halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1
maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu
açık olmak üzere, 21.11.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
94
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5411/m.61 BANKALAR KANUNU
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun rehinlere ve hapis hakkına, 818 sayılı Borçlar
Kanununun alacağın devir ve temlikine, takasa dair hükümleri ile diğer kanunların
verdiği yetkiler ve koyduğu yükümlülükler saklı kalmak şartıyla mevduat ve katılım
fonu sahiplerine ödenmesi gereken tutarları geri alma hakları hiçbir suretle
sınırlandırılamaz. Mevduat veya katılma hesabı sahipleri ile kredi kuruluşları arasında
vade ve ihbar süresi hakkında kararlaştırılan şartlar saklıdır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurulca belirlenir.
818/m.99
BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Hile veya ağır kusur halinde düçar olacağı mesuliyetten borçlunun iptidaen
beraetini tazammun edecek her şart, batıldır.
Hafif kusur halinde, borçlu iptidaen mesuliyetten beraeti tazammun eden şartın
dermeyanı sırasında alacaklı borçlunun hizmetinde ise veya mesuliyet hükümet
tarafından imtiyaz suretiyle verilen bir sanatin icrasından tevellüt ediyorsa; haiz
olduğu takdir salahiyetine istinat ile hakim, bu şartı batıl addedebilir.
818/m.100-3
BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Alacaklı, borçlunun hizmetinde ise veya mesuliyet hükümet tarafından imtiyaz
suretiyle verilen bir sanatin icrasından tevellüt ediyorsa; borçlu mukavele ile ancak
hafif bir kusurdan mütevellit mesuliyetten kendisini beri kılabilir.
818/m.306
BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Karz, bir akittir ki onunla ödünç veren, bir miktar paranın yahut diğer bir misli
şeyin mülkiyetini ödünç alan kimseye nakil ve bu kimse dahi buna karşı miktar ve
vasıfta müsavi aynı neviden şeyleri geri vermekle mükellef olur.
818/m.307
BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Karzda faiz şart kılınmamış ise adi muamelelerde faiz lazım gelmez.
Ticaret muamelelerinde, şart edilmemiş olsa dahi faiz verilmek lazımdır.
818/m.472/1 BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Müstevdiin tevdi olunan meblağı aynen iadeye mecbur olmaksızın mesela iade
etmesi sarahaten veya zımnen mukarrer ise, o meblağın nefi ve hasarı kendisine ait
olur.
6762/m.20
TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga)
Tacirler her türlü borçlarından dolayı iflasa tabi oldukları gibi, kanun hükümlerine
uygun olarak bir ticaret unvanı seçmeye ve kullanmaya, işletmelerini ticaret siciline
kaydettirmeye ve ticari defterler tutmaya mecburdurlar.
Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket
etmesi lazımdır.
Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmek veya mukaveleyi fesih yahut
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 95
ondan rücu maksadiyle yapılacak ihbar veya ihtarların muteber olması için noter
marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılması şarttır.
Tacir sıfatına bağlı olan diğer hükümler mahfuzdur.
96
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 7.11.2012
Esas: 2012/12-514
Karar: 2012/756
 ŞİKAYET
 KESİNLEŞEN İHALE SONUCU, TAŞINMAZI İŞGAL EDEN KİŞİYE
TAHLİYE EMRİ GÖNDERİLECEĞİ
 GENEL MAHKEMEDE AÇILAN MENFİ TESPİT DAVASININ,
İCRA MAHKEMESİNDEKİ ŞİKAYETTE BEKLETİCİ MESELE
YAPILAMAYACAĞI
ÖZET: İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin kabulü ile tahliye emrinin iptaline dair verilen kararın temyizen incelenmesinde;
Özel Dairece;
Satışın kesinleşmesinden sonra, şikayetçi üçüncü şahsa İİK.nun 135.maddesi gereğince tahliye emri gönderildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda şikayetçi, iflas tarihinden evvel taşınmazı işgal etmekte
haklı bulunduğunu iflas tarihinden önce tapuya şerh verilmiş bir kira
sözleşmesi ile ya da İİK. nun 135/2.maddesinde yazılı nitelikte iflas tarihinden önce yapılmış resmi bir belge ile ispatlayamadığına göre, mahkemece şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsiz bulunarak
yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu yerlere ilişkin temyiz
itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Uyuşmazlık; şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden
öncesine ait düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı
olarak işgal etmekte olduğunu ispatlayıp ispatlayamadığı, noktasında
toplanmaktadır.
Somut olaya gelince:
Şikayetçi tarafından eldeki uyuşmazlığa konu 115 ada 20 parsel üzerinde
bulunan 62 B nolu bağımsız bölüme ait olan ve dosyaya delil olarak su-
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 97
nulan kira sözleşmelerine bakıldığında;
Kiracı S... A.Ş., sözleşmenin verdiği yetkiye dayanarak, kiraya veren sıfatıyla şikayetçi T. M. (kiracı )ile 115 ada 20 parselde bulunan 62 B nolu
olarak kayıtlı apart villanın 36 yıllığına kiralanmasına ilişkin taraflar arasında sözleşme bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece, şikayetçinin eldeki şikayete konu yapılan 115 ada 20
parselde bulunan 62 B nolu olarak kayıtlı bağımsız bölümde İİK’nun 135/
II. maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispat ettiği gerekçesiyle tahliye emrinin bu bağımsız bölüme ilişkin kısmının iptali ile yerel
mahkemenin direnme kararı onanmalıdır.
Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının
incelenmesinde ise;
Şikayetçi, dilekçesinde tahliye emrinin iptali istemine dayanak olarak taşınmazda yasanın aradığı nitelikte kira sözleşmesine dayalı olarak bulunduğunu belirtmekte, bu arada aynı konuda bir olumsuz (menfi )tespit
davasını açtığını ileri sürerek, görülmekte olan şikayet yönüyle bekletici
mesele yapılmasını istemektedir.
Şikayetçi tarafın delil olarak ileri sürdüğü 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin kira sözleşmesi noterde onaylı ise de, anılan sözleşme iflas
tarihinden sonra düzenlendiğinden, yasanın aradığı nitelikte bir belge
olarak kabul edilemez.
Öte yandan menfi tespit davası, bekletici mesele olarak kabul edilemez.
Yerel mahkemece, şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115
ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin
olarak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve aynı hususlara işaret
eden Özel Daire bozma kararma uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek 61 B numaralı bağımsız bölüme ait tahliye emrinin iptaline yönelik direnme kararı bozulmasına karar
verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
2004/m.135
DAVA : Şikayet kanun yoluna başvuru nedeniyle yapılan yargılama
sonunda;Istanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin kabulü ile “tahliye
emrinin iptali”ne dair verilen 25.10.2010 gün ve 2010/1030-1489 sayılı
kararın incelenmesi davalı müflis K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası
vekili ile davalı/ihale alıcısı M... İnşaat Turizm A.Ş. vekili tarafından istenilmesi
üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 25.10.2011 gün ve 2011/4439-20144
sayılı ilamı ile;
(... İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04.03.2003 tarih ve 2002/109
98
LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Esas, 2003/215 Karar sayılı ilamı ile K... Otelcilik ve Turizm AŞ’nin iflasına
karar verildiği, İstanbul İflas Dairesinin 2003/4 sayılı dosyasından yapılan
ihalede hazine adına kayıtlı 20 parsel sayılı taşınmaz üzerinde müflis şirket
lehine bulunan irtifak hakkının M... İnşaat Turizm A.Ş’ne satıldığı ve satışın
kesinleşmesinden sonra, şikayetçi üçüncü şahsa İİK.nun 135.maddesi
gereğince tahliye emri gönderildiği anlaşılmıştır.
Yasal süresi içerisinde şikayetçi tarafça icra mahkemesinde tahliye
emrine karşı şikayette bulunulmuş, mahkemece de şikayetin kabulüne karar
verilmiştir.
İİK.nun 135/2.maddesi “taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki
bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanmayarak
başkaları tarafından işgal edilmekte ise on beş gün içinde tahliyesi için
borçluya ve işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde
tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur.” hükmünü
içermektedir.
Anılan hükme göre, alıcıya ihale edilen taşınmaz bir üçüncü kişi tarafından
işgal edilmekte ise “ihalenin kesinleşmesi üzerine” alıcı, icra dairesinden,
üçüncü kişinin taşınmazdan çıkarılmasını isteyebilir.
Üçüncü kişi icra mahkemesinde taşınmazı hacizden önceki bir tarihte
yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanarak işgal etmekte
olduğunu ispat etmekle yükümlüdür (m. 135,II c.1 ). Üçüncü kişi, taşınmazı
işgal etmekte haklı bulunduğunu, hacizden önce yapılmış resmi bir belge ile
ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir.
Üçüncü kişi, kiracı olduğunu hacizden önce tapuya şerh verilmiş bir kira
sözleşmesi ile ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar
verir.
Yine üçüncü kişi, kiracı olduğunu hacizden önce noterde düzenlenmiş
veya onaylanmış bir kira sözleşmesi ile ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye
emrinin iptaline karar verir (Prof. Dr.Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku, El Kitabı.
Kasım 2004 baskı s. 40 ), (Hukuk Genel Kurulu’nun 23.05.2007 tarih ve
2007/12-297 esas, 2007/287 karar sayılı kararı ).
Somut olayda 04.03.2003 tarihinde K... Otelcilik ve Turizm AŞ.nin iflasına
karar verilmiştir. Şikayetçi tarafından sunulan sözleşme ve belgelerin adi
nitelikte olup, İİK’nun 135/2.maddesinde belirtilen nitelikte olmadığı
görülmüştür.
Bu durumda şikayetçi, iflas tarihinden evvel taşınmazı işgal etmekte haklı
bulunduğunu iflas tarihinden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesi ile
ya da İİK. nun 135/2.maddesinde yazılı nitelikte iflas tarihinden önce yapılmış
resmi bir belge ile ispatlayamadığma göre, mahkemece şikayetin reddi yerine
kabulüne karar verilmesi isabetsizdir... ),
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 99
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
KARAR : İstek, tahliye emrinin şikayet kanun yolu ile iptaline ilişkindir.
Mahkemece, şikayetin kabulü ile tahliye emrinin iptaline karar verilmiştir.
Karşı taraf/müflis K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/
ihale alıcısı M... İnşaat Turizm A.Ş. vekilinin temyizleri üzerine, Özel Dairece
yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü karşı taraf/müflis K...
Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/ihale alıcısı M... İnşaat
Turizm A.Ş. vekili, temyiz etmiştir.
Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu yerlere ilişkin temyiz
itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
I- Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel
üzerinde bulunan 62 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının
incelenmesinde;
Uyuşmazlık; şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden
(4.3.2003 )öncesine ait ve 2004 sayılı İİK’nun 135/II.maddesi hükmü anlamında
düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal
etmekte olduğunu ispatlayıp ispatlayamadığı, noktasında toplanmaktadır.
Bu noktada, konuya ilişkin yasal düzenleme hakkında kısa bir açıklama
yapılmasında yarar vardır: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK )’nun 06.06.1985
tarih ve 3222 Sayılı Kanun’un 17.maddesi ile değişik 135/II.maddesi;
“Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı
resmi bir belge ile belgelenmiş bir akte dayanmayarak başkaları tarafından
işgal edilmekte ise onbeş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene
bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp
taşınmaz alıcıya teslim olunur.” hükmünü içermektedir.
Anılan maddede değişiklik içeren 3222 Sayılı Kanun’un Hükümet
Gerekçesinde ise:
“İcra marifetiyle satılan gayrimenkullerin alıcısına teslimde güçlüklerle
karşılaşılmaması ve borçlu ile gayrimenkulu işgal eden arasında muhtemel
suiniyetli anlaşmaları önlemek amacıyla, 135 inci maddenin ikinci fıkrası
değiştirilmekte ve 27 ve 276 ncı maddelere paralel olarak, akdin usulüne uygun
bir şekilde hazırlanmış resmi bir belgeye dayanması şartı getirilmektedir.”
denilmektedir.
Bunlar göstermektedir ki, üçüncü kişi taşınmazda hacizden önceki tarihli
bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğunu resmi nitelikte bir belge ile ispat
100 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
etmelidir.
Burada ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Sözleşmenin hacizden önceki bir
tarihte tapuya şerh verilmiş olması veya hacizden önceki bir tarihte noterlikçe
düzenlenmiş yada onaylanmış olması hallerinde tahliye emrinin iptali gerekir.
Ne var ki, yasa hükmü karşısında adi nitelikte bir sözleşmeye
dayanılamayacağı gibi, mahkemece de bu nitelikte bir belgeye dayalı olarak
tahliye emrinin iptaline karar verilemez.
Zira, adi nitelikte bir sözleşme her zaman (bu arada geçmişe dönük olarak
da )düzenlenebilir. İşte bu nedenledir ki, az yukarıda değinildiği üzere, kanun
koyucu olası kötüniyetli anlaşmaları önlemek için anılan maddenin ikinci (m.
135/II )fıkrasını değiştirmiştir.
Öte yandan, icra mahkemesinin bu konuda verdiği karar kesin hüküm teşkil
etmeyeceğinden, üçüncü kişi genel mahkemede taşınmazda hacizden önceki
tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğuna ilişkin tesbit davası açabilir.
Bu dava, İİK’nun 72. maddesi anlamında bir menfi tespit davasıdır. Genel
mahkemede bu davanın açılmış olması, icra mahkemesinde görülmekte olan
şikayet bakımından bekletici mesele yapılmasını gerektirmez. Zira, icra takip
hukukunun kendisine özgü şekli yapısı buna olanak vermez.
Somut olaya gelince:
Şikayetçi, dilekçesinde tahliye emrinin iptali istemine dayanak olarak
taşınmazda yasanın aradığı nitelikte kira sözleşmesine dayalı olarak
bulunduğunu belirtmekte ve delil olarak dayanılan kira sözleşmelerini de
dosyaya ibraz ettiği anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda, şikayetçi tarafından eldeki uyuşmazlığa konu 115 ada 20
parsel üzerinde bulunan 62 B nolu bağımsız bölüme ait olan ve dosyaya delil
olarak sunulan kira sözleşmelerine bakıldığında;
Kiraya veren K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. (bundan sonra kısaca K... A.Ş.
olarak anılacaktır )ile kiracı S... San. Elektrik Tes. Ve Taah. Ve Tic. A.Ş. (bundan
sonra kısaca S... A.Ş. olarak anılacaktır )arasında 115 ada 20 parselde bulunan
62 B nolu olarak kayıtlı bağımsız bölüm niteliğindeki apart villanın 39 yıllığına
kiralanmasına ilişkin olarak 25.12.1999 tarihinde imzalanan taraflar arasındaki
“Kira sözleşmesi” Kadıköy 6. Noterliği’nin 11.1.2000 tarih ve 00976 yevmiye
numarası ile onaylanmış; anılan sözleşmenin 5.maddesiyle kiracınm kiraladığı
bağımsız bölümü başkalarına (üçüncü kişilere )alt kira sözleşmesiyle kiraya
verebilmesine olanak tanınmıştır.
Kiracı S... A.Ş., yukarıda anılan sözleşmenin verdiği yetkiye dayanarak,
kiraya veren sıfatıyla şikayetçi T. M. (kiracı )ile 115 ada 20 parselde bulunan
62 B nolu olarak kayıtlı apart villanın 36 yıllığına kiralanmasına ilişkin taraflar
arasındaki “Kira sözleşmesi’nin Antalya 4.Noterliği’nin 12.12.2003 tarih ve
40809 yevmiye numarası ile onaylandığı; anılan sözleşmenin 2.maddesinde
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 101
Kadıköy 6. Noterliği’nin 11.1.2000 tarih ve 00976 yevmiye numaralı kira
sözleşmesindeki S... A.Ş.’ye ait hakların devrinin öngörüldüğü, anlaşılmaktadır.
Şikayetçi-kiracının, delil olarak ileri sürdüğü 12.12.2003 tarihinde noterde
onaylanan sözleşme, temelde iflas tarihinden (4.3.2003 )öncesine ait
11.1.2000 tarihinde yine noterden onaylı bir sözleşmeye dayanmaktadır.
Bu durumda, şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden
(4.3.2003 )öncesine ait ve 2004 sayılı İİK’nun 135/II.maddesi hükmü
anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak
işgal etmekte olduğunun kabulü gerekir.
Yukarıda belirtildiği üzere, üçüncü kişi taşınmazda hacizden (somut olayda
iflastan )önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğunu resmi
nitelikte bir belge ile ispat etmesi durumunda tahliye emrinin iptali gerekir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, şikayetçinin eldeki şikayete konu
yapılan 115 ada 20 parselde bulunan 62 B nolu olarak kayıtlı bağımsız
bölümde İİK’nun 135/II. maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir
belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispat
ettiği gerekçesiyle tahliye emrinin bu bağımsız bölüme ilişkin kısmının iptali ile
Özel Daire bozmasma karşı direnilmesi usul ve yasaya uygun olup, onanması
gerekir.
II- Şikayet yoluyla iptali istenen tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel
üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının
incelenmesinde ise;
Somut olayda:
Şikayetçi, dilekçesinde tahliye emrinin iptali istemine dayanak olarak
taşınmazda yasanın aradığı nitelikte kira sözleşmesine dayalı olarak
bulunduğunu belirtmekte, bu arada Kemer Asliye Hukuk Mahkemesi’nde aynı
konuda bir olumsuz (menfi )tespit davasını açtığını ileri sürerek, görülmekte
olan şikayet yönüyle bekletici mesele yapılmasını istemektedir.
Şikayetçi tarafın delil olarak ileri sürdüğü 61 B numaralı bağımsız bölüme
ilişkin kira sözleşmesi noterde onaylı (Antalya 4.Noterliği’nin 02.12.2003 tarih
ve 37860 yevmiye numaralı )ise de, anılan sözleşme iflas tarihinden (4.3.2003
)sonra düzenlendiğinden, yasamn aradığı nitelikte bir belge olarak kabul
edilemez.
Ayrıca, taşınmaz satış ilanında geçen “... kira şerhleri ile birlikte satılacağı...”
ibaresi, 115 ada 19 parselde bulunan bağımsız bölümlere ilişkin tapuya
şerh edilmiş kira sözleşmelerini kasdetmekte olup, bu ibareye dayalı olarak
şikayetçi tarafın bir hak iddiasında bulunması olanaklı değildir.
Öte yandan, yukarıda vurgulandığı üzere, aynı konuda genel mahkemede
açılan menfi tespit davası, icra takip hukukunun kendisine özgü şekli yapısı
nedeniyle ve alacaklının alacağına biran önce kavuşmasını engelleyici niteliği
102 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
dolayısıyla, görülmekte olan şikayet bakımından bekletici mesele olarak da
kabul edilemez.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, şikayet yoluyla iptali istenen tahliye
emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 61 B numaralı bağımsız
bölüme ilişkin olarak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve aynı
hususlara işaret eden Özel Daire bozma kararma uyulmak gerekirken, önceki
kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle eldeki uyuşmazlığa konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan
61 B numaralı bağımsız bölüme ait tahliye emrinin iptaline yönelik direnme
kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : 1 )Yukarıda (I )numaralı bentte açıklanan nedenlerle karşı taraf/
müflis K... Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/İhale
alıcısı M... İnşaat Turizm A.Ş. vekilinin tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel
üzerinde bulunan 62 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının
reddi ile, direnme kararının 62 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin kısmının
ONANMASINA,
2 )Yukarıda (II )numaralı bentte açıklanan nedenlerle karşı taraf/müflis K...
Otelcilik ve Turizm A.Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/İhale alıcısı M... İnşaat
Turizm A.Ş. vekilinin tahliye emrine konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan
61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının 61 B numaralı bağımsız bölüme ilişkin kısmının yukarıda ve Özel
Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun
30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici
madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanunun 29.maddesi ile
eklenen “Geçici Madde 7” atfıyla uygulanmakta olan aynı Kanun’un 366/
III.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar
düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2004/m.135
İCRA VE İFLAS KANUNU
Taşınmaz alıcıya ihale edilip bedeli alındıktan sonra alıcı namına tescil edilmesi
için 134 üncü maddede yazılı müddete riayet edilerek tapuya müzekkere yazılır.
(Değişik fıkra: 06/06/1985 - 3222/17 md.) Taşınmaz borçlu tarafından veya
hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akte
dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise onbeş gün içinde tahliyesi
için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye
edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 103
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 16.1.2013
Esas: 2012/12201


Karar: 2013/216
ELATMANIN ÖNLENMESİ
EKSİK İNCELEME VE ARAŞTIRMAYA DAYALI HÜKÜM
KURULAMAYACAĞI
ÖZET: Dava, fuzuli işgal hukuksal nedenine dayalı elatmanın önlenmesi
isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Somut olayda uyuşmazlığın çözümü, gerçekten davalının hangi dairede
ikamet ettiğinin, bu dairenin üstündeki dairenin hangisi olduğunun ve
bunun da kimin tasarrufu altında bulunduğunun duraksanmayacak biçimde saptanmasına bağlıdır.
Oysa; somut olayda birbiriyle çelişen tanık beyanlarıyla yetinilmiş olup
başkaca bir inceleme yapılmamıştır. Yemin delili hatırlatılmak suretiyle
davacının yemin deliline başvurmamasına hukuki bir sonuç bağlanarak
sonuca gidilmiş olması doğru olmamıştır. Bölümün, fiilen kimin tasarrufu
altında olduğu belirlenmeli, dosyada mevcut bilirkişi rapor içerikleri ile
mahkemece dinlenen tanıkların anlatımları dikkate alınmalı, böylelikle
toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine dair verilen karar
bozulmuştur.
DAVA : Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel
mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından
yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hakimi
Barış Bülbül’ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp
düşünüldü:
KARAR : Dava, fuzuli işgal hukuksal nedenine dayalı elatmanın önlenmesi
isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
104 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 3684 ada 10 parsel sayılı
taşınmazın 1/15 hissesini 17.04.2009 tarihinde; dava dışı Z.A.’ın da 1/15
hisseyi 18.05.2010 tarihinde davalı A.U.’dan satın almak suretiyle paydaş
olduğu keza davalı A.’in de 13/15 hisse oranında paydaş bulunduğu, taşınmaz
üzerinde kat mülkiyeti-kat irtifakı kurulmayan bir binanın mevcut olduğu,
dava dışı A.A. ile davalılardan A.U. arasında düzenlenen 03.04.2009 tarihli
taahhütname başlıklı harici belgede davalı A.U. tarafından dava dışı A.A.’a
kendisinin oturduğu dairenin üstündeki dairenin satışının vaad edildiği, aynı
taraflar arasında düzenlenen 29.04.2009 tarihli ibraname başlıklı belgede de
anılan dairenin davacı S.’a bırakılacağının kararlaştırıldığı görülmektedir.
Bu durumda, somut olayda sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi ve uyuşmazlığın
çözümü, gerçekten davalı A.’in hangi dairede ikamet ettiğinin, bu dairenin
üstündeki dairenin hangisi olduğunun ve bunun da kimin tasarrufu altında
bulunduğunun duraksanmayacak biçimde saptanmasına bağlıdır.
Oysa; somut olayda birbiriyle çelişen tanık beyanlarıyla yetinilmiş olup
başkaca bir inceleme yapılmamıştır. Davanın belirlenen nitelendirmesi ve
olayların gelişimi karşısında, yemin delili hatırlatılmak suretiyle davacının
yemin deliline başvurmamasına hukuki bir sonuç bağlanarak sonuca gidilmiş
olması doğru olmamıştır.
Hal böyle olunca; davalı A.U. ile oğlu M.U.’ın yerleşim yerlerinin
saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli,
ilgili nüfus müdürlüğünden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve
diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin
bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili nüfus müdürlüğü’nden adres hareketleri,
tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon, internet, doğalgaz
gibi aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı,
seçmen bilgi kayıtları ile vergi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle
resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate
alınmalı, ilgililerin ikamet ettikleri yer itibariyle geniş kapsamlı Jandarma
Komutanlığı/Emniyet Müdürlüğü araştırması yapılmalı, gerektiğinde mahalli
bilirkişiler temin edilip keşif yapılmak suretiyle yerinde çekişmeli bölümün
dava dışı A.A. ile davalı A.U. arasında düzenlenen sözleşme tarihleri de
gözetilerek fiilen kimin tasarrufu altında olduğu belirlenmeli, dosyada mevcut
bilirkişi rapor içerikleri ile mahkemece dinlenen tanıkların anlatımları dikkate
alınmalı, böylelikle toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra
elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece
eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi, usul ve
yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Hal böyle olunca, davacının bu yöne değinen temyiz itirazları
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 105
yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK.nun geçici
3/2.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince
BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.01.2013
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
106 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 14.1.2013
Esas: 2012/13126
Karar: 2013/244
BOŞANMA
 TMK 166. MADDESİ HÜKMÜNÜ, TAMAMEN KUSURLU EŞİN
DAVA AÇABİLECEĞİ VE YARARINA BOŞANMA HÜKMÜ ELDE
EDEBİLECEĞİ BİÇİMİNDE DEĞERLENDİRMEMEK GEREKECEĞİ

ÖZET: Boşanma davası sonucu mahkemece verilen kararın temyizen incelenmesinde
Özel Dairece;
Boşanmaya neden olan olaylarda davacı kadın tam kusurludur.
Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden
sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün
hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda isteğin reddi gerekirken boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı görülüp yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 4721/m.166
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli
mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz
edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Toplanan delillerden davacı kadının başka biri ile yaşadığı ve
ondan bir çocuğunun olduğu anlaşılmaktadır. Boşanmaya neden olan
olaylarda davacı kadın tam kusurludur. Davalıdan kaynaklanan boşanmayı
gerektirir maddi bir hadisenin varlığı da kanıtlanmamıştır.
Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin
de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde
yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir
düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak
bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 107
Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı
bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi
karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini,
devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik
artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep
edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı
isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp
daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber,
boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve
bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu
halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz.
Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş
ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. ( TMK.
md.166/2 )
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek
derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması
tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya
atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle
isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek
boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,
istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın
tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere
oybirliğiyle, 14.01.2013 tarihinde karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.166
TÜRK MEDENİ KANUNU
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede
temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının
açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması
niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından
korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin
davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde
boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin
serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların
durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.
Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada
108 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde
boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı
hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar
verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her
ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden
sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 109
YARGITAY
5. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 23.1.2013
Esas: 2012/24740
Karar: 2013/788
DAVA :Taraflar arasındaki imar uygulaması sırasında bedele dönüştürülen
davacı payına takdir edilen karşılığın artırılması davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda: Davanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
yönünden husumetten reddine, Kağıthane Belediye Başkanlığı yönünden
kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay’ca
incelenmesi davacılar ile davalılardan Kağıthane Belediye Başkanlığı vekili
yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş
anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak
hüküm kurulmuş; karar, davacı vekili ile davalılardan Kağıthane Belediye
Başkanlığı vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan delil ve belgelere göre Kağıthane Belediye Başkanlığı
vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
Davacılar vekilinin temyizine gelince;
Her ne kadar mahkemece bozma kararına uyularak hüküm kurulmuşsa da;
dava konusu taşınmazın maliki muris Haşim E.’in dosyada mevcut 10.04.2003
tarihli Kadıköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen veraset belgesinde dava
açan mirasçılardan başka Fatma Yüksel E.’in de mirasçı olduğu ve bu mirasçının
09.05.2008 tarihli müdahale dilekçesiyle harcını da yatırarak davaya katılmak
istediğini belirttiği, mahkemece 27.05.2008 tarihli celsede adı geçenin
davaya asli müdahil olarak katılmasına karar verildiği ve karar başlığında da
müdahil olarak yer aldığı, bu itibarla tam pay üzerinden hesap yapan bilirkişi
raporu doğrultusunda mahkemece verilen 27.05.2008 tarihli kararın doğru
olduğu, ancak maddi hata sonucu hükmün bozulduğu anlaşıldığından, tam
pay üzerinden karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün
açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,
davacılardan peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine, aşağıda
110 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
yazılı kalan onama harcının davalılardan Kağıthane Belediye Başkanlığı’ndan
alınmasına ve temyiz edenlerden peşin alınan temyize başvurma harçlarının
Hazineye irat kaydedilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde
karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.01.2013 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 111
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 14.1.2013
Esas: 2012/16372

Karar: 2013/12
KİRA İLİŞKİSİNDEN DOĞAN ANLAŞMAZLIKLARDA SULH
MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞU, KİRA SÖZLEŞMESİNİN
İDARİ İŞLEMLE VEYA ÖZEL OLARAK KURULMASININ ÖNEMİ
BULUNMADIĞI
ÖZET: Dava kira bedelinin tahsili için icra takibine yapılan itirazın iptali
istemine ilişkindir.
Mahkemece; uyuşmazlığa bakma görevinin idari yargıda olması nedeniyle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
İdare mahkemesince kiralamaya ilişkin karar iptal edilmeyip halen geçerliliğini koruduğundan taraflar arasında kurulmuş bir kira sözleşmesi
bulunduğunu kabul etmek gerekir. Davacı bu kira sözleşmesine dayanarak icra takibi yaparak ödenmeyen kira alacağının tahsilini istemiş,
itiraz üzerine sulh hukuk mahkemesine açtığı bu dava ile itirazın iptali
isteminde bulunmuştur. Kira sözleşmesinin idari işlemle veya özel olarak kurulmasının önemi yoktur. Kira sözleşmesi kurulduktan sonra kira
sözleşmesinden kaynaklanan tüm uyuşmazlıklara bakma görevi Sulh Hukuk Mahkemesinin görevinde bulunduğundan işin esasının incelenmesi
gerekirken dava dilekçesinin reddine karar verilmesi doğru görülmeyip
yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 1086/m.8-2
6100/m.4-a
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve
numarası yazılı itirazın iptali davasına dair karar, davacı tarafından süresi
içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği
görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava kira bedelinin tahsili için icra takibine yapılan itirazın iptali
istemine ilişkindir. Mahkemece icra takibine konu alacağın idari işlemden
112 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
kaynaklanması nedeniyle uyuşmazlığa bakma görevinin idari yargıda olması
nedeniyle mahkemenin görevsizliğine, dava dilekçesinin yargı yolu yönünden
reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde Denizli ile Irlıganlı Beldesi arasında
çalışacak belediye denetimli dolmuşların faaliyetlerine dair şartnamenin
karşılıklı olarak kabul edildiğini, şartname kapsamında kira bedeli hususunun
açıkça kabul edildiğini, davalının 27.08.2009 tarihli dilekçe ile kiralamış
olduğu dolmuş hattının kira süresinin bir yıl uzatılması ve kira bedelinin
şartnameye göre düzenlenmesini istemesi üzerine Belediye encümenince
görüşülerek şartnamenin 26 maddesine göre aylık kiranın 365.00 TL + KDV
olarak belirlendiğini,davalının bu karara karşı Denizli İdare Mahkemesinin
2009/1215 sayılı dosyası ile 03.06.2004 tarih ve 18 nolu encümen kararının
iptali istemli dava açtığını, mahkemece yürütmenin durdurulması kararının
reddine karar verildiğini, bunun üzerine kira bedelinin tahsili için icra takibi
yapıldığını davalının haksız olarak icra takibine itiraz ettiğini belirterek itirazın
iptalini istemiştir.
Davalı vekili ise davanın haksız ve yersiz olduğunu, takip alacaklısı ile
müvekkili arasındaki hukuki ilişkiye ilişkin olarak Denizli İdare Mahkemesinin
2009/1215 sayılı davası ile ihale, kiralama ve kira bedelinin açıkca hukuka aykırı
bulunduğundan bahisle dava açıldığını, yürütmenin durdurulması talebinin
reddinin davacının alacaklı olduğunu göstermeyeceğini, uyuşmazlığın
yargılamayı gerektirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece icra takibine konu alacağın idari işlemden kaynaklanması
nedeniyle uyuşmazlığa bakma görevinin idari yargıda olması nedeniyle
mahkemenin görevsizliğine, dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine
karar verilmiştir.
Denizli merkezli Irlıganlı Beldesinin toplu taşıma işinin 2886 sayılı Devlet
İhale kanunun 45 maddesine göre Belediye encümeninin 03.06.2004 tarih ve
18 sayılı kararı ile ihale edilmesine karar verilmiş ve dolmuş hattı 11.06.2004
tarihinde ihale ile dava dışı N. D. aylık 225 TL bedelle ihale edilmiştir. Davalı
A. K. hattı devir almak için Belediye Başkanlığına 12.09.2006 tarihli dilekçesi
ile müracaat etmiş ve bilahare de Irlıganlı Belediye Başkanlığına verdiği
27.08.2009 tarihli dilekçesinde” Belediyeniz tarafından 11.06.2004 tarihinde
yapılan ihale ile bir adet minibüs hattını almış bulunduğunu, şartnamenin 26
maddesine göre yeni kira bedelinin tesbit edilerek kira süresinin bir yıl süre
ile uzatılmasını istemiştir. Belediye encümeninin 27.08.2009 gün ve 48 sayılı
kararı ile “ Belediye encümeninin 03.06.2004 tarih ve 18 sayılı kararı ile ihaleye
çıkarılan ve 11.06.2004 tarihinde 2886 SK 51 maddesine göre yapılan ihale
sonucunda bir adet minibüs hattının A.K. tarafından kiralandığı, kira süresinin
bir yıl uzatılmasına ve şartnamenin 26 maddesine göre bir aylık kira bedelinin
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 113
365.00 TL ( KDV dahil ) olarak tespit edilmesinin oy birliği ile kabul edildiğine”
karar verilmiştir. Tüm dosya kapsamından taraflar arasında minibüs hattı kira
sözleşmesinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Belediye encümeninin kiralamaya
ilişkin 03.06.2004 tarih ve 18 sayılı kararı ile 27.098.2009 gün ve 38 sayılı
encümen kararının iptali ve yürütmenin durdurulmasına için açılan Denizli
İdare Mahkemesinin 2009/1215 sayılı kararında yürütmenin durdurulması
istemine ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Denizli İdare mahkemesinin
2009/1224-729 esas sayılı dosyası delil olarak sunulmuş bu idare mahkemesi
kararında konunun aynı olduğu davacısının değişik olduğu ve mahkemece
kiralamaya ilişkin 03.06.2004 gün ve 18 sayılı işlemin iptaline ilişkin talebin
süre yönünden reddine, 27.08.2009 tarih ve 38 sayılı kararın iptaline karar
verilmiştir. Bu durumda kiralamaya ilişkin 03.06.2004 tarih ve 18 sayılı
karar iptal edilmeyip halen geçerliliğini koruduğundan taraflar arasında
kurulmuş bir kira sözleşmesi bulunduğunu kabul etmek gerekir. Davacı bu
kira sözleşmesine dayanarak icra takibi yaparak ödenmeyen kira alacağının
tahsilini istemiş itiraz üzerine sulh hukuk mahkemesine açtığı bu dava ile
itirazın iptali isteminde bulunmuştur. HUMK 8/2 maddesi”dava konusu olan
şeyin değerine bakılmaksızın, icra iflas kanununun onuncu babında yer
alan 269 ve 272 nci ve sonraki maddeleri hükümleri hariç olmak üzere,kira
sözleşmesine dayanan her türlü tahliye, aktin feshi yahut tespit davaları, bu
davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat davaları ve bunlara karşılık
olarak açılan davalar yine 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren” HMK 4/a
maddesinde:kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı icra
ve iflas kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık
olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm
uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaların” Sulh
Hukuk Mahkemesinde görüleceği hüküm altına alınmıştır. Kira sözleşmesinin
idari işlemle veya özel olarak kurulmasının önemi yoktur.Kira sözleşmesi
kurulduktan sonra kira sözleşmesinden kaynaklanan tüm uyuşmazlıklara
bakma görevi Sulh Hukuk Mahkemesinin görevinde bulunduğundan işin
esasının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçeyle dava dilekçesinin reddine
karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100
sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek
HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde
peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 14.01.2013 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
114 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1086/m.8-2
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga)
Sulh mahkemesi:
II - Dava konusu olan şeyin değerine bakılmaksızın:
1. İcra ve İflas Kanununun onuncu babında yer alan 269 ve 272 nci ve sonraki
maddeleri hükümleri hariç olmak üzere, kira sözleşmesine dayanan her türlü tahliye,
aktin feshi yahut tesbit davaları, bu davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat
davaları ve bunlara karşılık olarak açılan davaları,
6100/m.4-a
HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa
göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira
ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan
davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 115
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 4.2.2013
Esas: 2012/15081
Karar: 2013/1122
KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI
 KÖY BOŞLUĞUNUN ZİLYETLİKLE KAZANILAMAYACAĞI

ÖZET: Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun
14.maddesi gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Söz konusu taşınmazın davacının evinin önünde yer alan ve ona ait parselin bitişiğinde bulunan köy boşluğu niteliğinde bir yer olup sırf evinin
önünde yer alması nedeniyle kısmen yararlandığı, kamu hizmetine tahsisli yerlerden sayılan köylüler tarafından düğün ve taziye yeri olarak
kullanılan köy boşluğunun zilyetlikle kazanılacak yerlerden bulunmadığı
gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle yerel
mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 4721/m.713-1
3402/m.14
DAVA : M. D. ile Çanakçı Köyü Tüzel Kişiliği ve Hazine aralarındaki
tescil davasının kabulüne dair Suruç Sulh Hukuk Mahkemesi’nden verilen
22.06.2011 gün ve 495/324 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı
Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi,
gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, dava dilekçesinde mevkii ve sınırlarını açıkladığı taşınmazın
30 seneden fazla bir zamandan beri zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu,
bitişikte 31 nolu parsel üzerinde bulunan evinin avlusu olarak kullanıldığını
açıklayarak adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı Köy Tüzel Kişiliğini temsilen köy muhtarı, 10.03.2009 tarihli
116 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
yargılama oturumunda; taşınmazın M. D.’in avlusu içinde olduğunu, orta malı
niteliğinde bulunmadığını ve onun tarafından kullanıldığını ve bir diyeceği
olmadığını bildirmiştir.
Mahkemece, Teknik Bilirkişi R. S. ve arkadaşının 14.05.2009 tarihli
raporlarına ekli krokide A harfi ile gösterilen 739.23 m2 yüzölçümlü köy
boşluğu niteliğindeki taşınmaza ilişkin davanın kabulüyle davacı adına tapuya
kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine hüküm, davalı Hazine temsilcisi
tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine
dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesi
gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kazanma koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle
davanın kabulüne karar verilmiş ise de, davacı 09.06.2009 tarihli yargılama
oturumunda; “dava konusu taşınmazda sürekli ikamet etmiyor isem de,
sürekli bir şekilde ara ara söz konusu taşınmaza gittiğini, zaten dava konusu
taşınmazın evin önünde bulunan yer olduğunu, gerektiğinde “düğün
ve taziyelerde” kullanıldığını, dedesinden ve babasından kaldığını, avlu
niteliğinde tasarruf ettiğini taşınmazda herhangi bir ekim yapmadığını”
bildirmiş, 17.11.2009 tarihli yargılama oturumunda ise, bana ait olduğunu
sandığım, ancak 2008 yılında dava konusu arazinin köy tüzel kişiliği lehine
kaydedildiğini öğrendiğini, ancak araziyi kendisininmiş gibi kullandığını”
belirtmiştir.
06.05.2009 tarihinde yapılan keşifte dinlenen tanıklardan R. Ö. dava konusu
yerin davacının evinin önünde bulunduğunu, söz konusu araziyi bu sebeple
davacının kullandığını, arazi üzerinde bildim bileli herhangi bir tarımsal
faaliyet yapılmadığını, hali arazi olarak durduğunu, köylüler tarafından ara
sıra hayvan otlatıldığını, halen de bu şekilde kullandığını beyan etmiş, davacı
tanığı B. D. ise taşınmaz üzerinde herhangi bir tarımsal faaliyet olmadığını, 50
yıldır ekilip biçilmediğini, köylünün hayvanlarını burada otlattığını, söz konusu
taşınmaz davacının evinin önünde bulunan yer olup özellikle “taziyelerde”
kullanıldığını açıklamıştır.
Dosya kapsamında bilgi ve belgeler, keşif tutanağındaki açıklamalar ve
yukarıda belirtilen bilgiler birlikte değerlendirildiğinde söz konusu taşınmazın
davacının evinin önünde yer alan ve ona ait 31 nolu parselin bitişiğinde
bulunan köy boşluğu niteliğinde bir yer olup sırf evinin önünde yer alması
nedeniyle kısmen yararlandığı, davacının taşınmaz üzerinde ekonomik
amaca uygun bir zilyetliğinin bulunmadığı, bunun aksine yağmur yağdığında
ve yeşerdiğinde köylülerin buralarda hayvanlarını otlattığı, düğün ve taziye
işlerinde kullandığı, bu haliyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/A bendinde
yazılı kamu hizmetine tahsisli yerlerden olduğunun kabulü gerektiği, bu tür
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 117
yerlerin özel mülkiyete konu yapılacak biçimde tapuya tescilinin mümkün
bulunmadığı, davacı bizzat kendisi de taşınmazın düğün ve taziyelerde
kullanılan yer niteliğinde bulunduğunu açıkladığı ve kabul ettiği, dinlenen
tanıkların da bunu doğruladığı dosya kapsamıyla sabit görüldüğünden
kamu hizmetine tahsisli yerlerden sayılan köylüler tarafından düğün ve
taziye yeri olarak kullanılan köy boşluğunun TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı
Kadastro Kanunu’nun 14.maddesi uyarınca zilyetlikle kazanılacak yerlerden
bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı
gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde
olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi
yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
HUMK’nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme
yolu kapalı bulunduğuna, 04.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.713-1
TÜRK MEDENİ KANUNU
Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi
yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir
parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar
verilmesini isteyebilir.
3402/m.14
KADASTRO KANUNU
Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü
sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir
veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik
sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden
zilyedi adına tespit edilir.
(Değişik fıkra: 03/07/2005-5403 S.K./26.mad) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.
4342 sayılı Mera Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereği 3402 sayılı
Kanun hükümlerine göre yapılacak işlemlerde Kadastro Komisyonlarına konu uzmanı
Ziraat Mühendisi dâhil edilir.
Taşınmaz malın, yukarıdaki fıkranın kapsamı dışında kalan kısmının zilyedi
adına tespit edilebilmesi için, birinci fıkra gereğince delillendirilen zilyetliğin ayrıca
aşağıdaki belgelerden birine dayandırılması lazımdır.
A) 31/12/1981 tarihine veya daha önceki tarihlere ait vergi kayıtları,
B) Tasdikli irade suretleri ile fermanlar,
C) Muteber mütevelli, sipahi, mültezim temessük veya senetleri,
D) Kayıtları bulunmayan tapu veya mülga hazinei hassa senetleri veya muvakkat
118 LEGES Hukuk Dergisi
tasarruf ilmuhaberleri,
E) Tasdiksiz tapu yoklama kayıtları,
F) Mülkname, muhasebatı atika kalemi kayıtları,
G) Mubayaa, istihkam ve ihbar hüccetleri,
H) Evkaf idarelerinden tapuya devredilmemiş tasarruf kayıtları.
NİSAN 2013
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 119
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 14.1.2013
Esas: 2012/22940
Karar: 2013/117
İŞ AKDİNİN FESHİ
 DAVACININ SIK SIK RAPOR ALMASI İŞYERİNDE
OLUMSUZLUKLARA YOLAÇMIŞ VE İŞ İLİŞKİSİNİN İŞVEREN
AÇISINDAN ÇEKİLMEZ HALE GETİRMİŞ OLMASI DURUMUNDA
İŞ AKDİNİN İŞVERENCE FESHEDİLEBİLECEĞİ

ÖZET: Davacı vekili, davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini belirterek 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18 ve devamı
maddeleri uyarınca feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini
talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Dosya içeriğine göre uçucu personel olan ve Toplu İş Sözleşme hükümleri uyarınca 4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesi hükümlerinden yararlanan davacı işçinin her yıl rapor aldığı ve 2011 yılında da birçok kez
rahatsızlığı nedeni ile aralıklı da olsa rapor aldığı anlaşılmaktadır. Sık sık
rapor almada bekleme süresinin aranmasına gerek yoktur. 4857 sayılı
İş Kanunu’nun 18/3.f bendindeki geçersizlik bir kez rapor alma halinde
bekleme süresi içinde fesihte söz konusudur. Bu nedenle mahkemenin bu
gerekçesi yerinde değildir. Davacının sık sık rapor alması nedeni ile önceden hazırlanan uçuş programlarının aksayacağı, iş gücü planlamasının
değişeceği açıktır. Davacının sık sık rapor alması işyerinde olumsuzluklara yol açmış ve iş ilişkisinin işveren açısından çekilmez hale getirmiştir. İşverenin feshi, davacının yeterliliğinden kaynaklanan geçerli nedene
dayandığından, davanın reddi gerekir. Yazılı gerekçe ile davanın kabulü
hatalıdır.
4857 sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
120 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
F ) SONUÇ: Yukarda açıklanan gerekçe ile;
1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. Davanın REDDİNE,
3. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
4. Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı yargılama gideri 70.00 TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya
ödenmesine, 5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.320
TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kesin olarak, 14.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
İlgili Kanun/Madde:
4857/m.18-3-f, 20-3, 25-1-b
DAVA : Davacı vekili, davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan
feshedildiğini belirterek 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18 ve devamı maddeleri
uyarınca feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava
dosyası için Tetkik Hakimi B.Kar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten
sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : A ) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davalıya ait işyerinde Toplu İş Sözleşmesi kapsamında kabin
memuru olarak çalışan ve sözleşmedeki hükümler nedeni ile iş güvencesinden
yararlanan davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini
belirterek 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18 ve devamı maddeleri uyarınca feshin
geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
B ) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı işveren vekili, uçuş personeli olan davacının iş akdinin sık sık rapor
alması nedeni ile uçuş operasyonunun aksamasına, iş gücü planlamasının
olumsuz etkilenmesine, iş arkadaşlarının uçuş programlarında değişiklik
yapılmasına neden olduğunu, bunun işyerinde olumsuzluklara yol açtığını,
iş sözleşmesinin İş Kanunun 17. 18. ve 19. Maddeleri gereğince işçinin
davranışlarından ve yeterliliğinden kaynaklanan geçerli sebeple kıdem ve
ihbar tazminat ödenmek suretiyle feshedildiğini, davanın reddi gerektiğini
savunmuştur.
C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacının almış olduğu raporlar
resmi sağlık kurumlarınca verilmiş raporlar olup davacı rahatsızlığı dolayısıyla
aldığı rapor sonucu işe gelmediği, 4857 Sayılı İş Kanununun 18 maddesinde
fesih için geçerli nedenin bulunmadığı haller arasında sayılan hastalık ve
kaza nedeniyle işçinin ihbar öneline 6 hafta eklenmesiyle bulunan süreyi
aşmayan istirahat süresi içerisinde aldığı raporların devamsızlık sayılmadığı,
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 121
davacının 2011 yılında aldığı rapor süresinin, davacının işyerindeki kıdemi
dikkate alındığında ihbar öneline ilaveten 6 haftayı aşmadığı, geçerli feshin
kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
D ) Temyiz:
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E ) Gerekçe:
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 18.maddesinde iş sözleşmesinin işveren
tarafından işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından kaynaklanan geçerli
bir sebebe dayanılarak feshedilebileceği düzenlenmiştir. Söz konusu geçerli
sebepler İş Kanunu’nun 25.maddesinde belirtilen derhal fesih için öngörülen
nedenler yanında, bu nitelikte olmamakla birlikte, işçinin ve işyerinin normal
yürüyüşünü olumsuz etkileyen hallerdir.
İşçinin yeterliliğinden veya davranışlarından kaynaklanan sebepler ancak
işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde fesih için geçerli sebep olabilirler.
İş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından önemli ve makul ölçüler içinde
beklenemeyeceği durumlarda, feshin geçerli sebeplere dayandığı kabul
edilmelidir.
İş Kanunu’nun gerekçesinde hangi hallerin işçinin yetersizliği nedeniyle
geçerli fesih hakkı bahşedeceği örnek kabilinden sayılmış olup bunlardan biri
de sık sık hastalanarak rapor almadır. Sık sık rapor alma halinde, işveren aralıklı
da olsa işçinin iş görme ediminden faydalanamayacaktır. Sık sık hastalanan ve
rapor alan işçinin, bu nedenle devamsızlığının işyerinde olumsuzluklara yol
açacağı açık bir olgudur. İş Kanunu’nun gerekçesinde sık sık hastalanmanın
yeterlilikten kaynaklanan neden olarak örnek kabilinden sayılması, işyerinde
olumsuzluklara yol açtığının kabul edilmesindendir.
İşveren 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18/3. f maddesi uyarınca aynı kanunun
25/I.b maddesi uyarınca önele ilaveten altı haftalık bekleme süresi içinde
işçinin iş sözleşmesini feshedemez. Ancak işçinin aralıklı olmak üzere sık sık
rapor alması bu kapsama girmez. Sık sık rapor alması durumunda toplam
raporlu olduğu süre, bekleme süresi içinde kalsa bile, sık sık rapor alması
işyerinde olumsuzluklara yol açmış ise, işçinin iş sözleşmesi bildirimli veya
süreli olarak feshedilebilir. Bu durumda fesih geçerli nedene dayanmaktadır.
Dosya içeriğine göre uçucu personel olan ve Toplu İş Sözleşme hükümleri
uyarınca 4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesi hükümlerinden yararlanan
davacı işçinin her yıl rapor aldığı ve 2011 yılında da bir çok kez rahatsızlığı
nedeni ile aralıklı da olsa rapor aldığı anlaşılmaktadır. Sık sık rapor almada
bekleme süresinin aranmasına gerek yoktur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun
18/3.f bendindeki geçersizlik bir kez rapor alma halinde bekleme süresi
içinde fesihte sözkonusudur. Bu nedenle mahkemenin bu gerekçesi yerinde
değildir. Davacının sık sık rapor alması nedeni ile önceden hazırlanan uçuş
122 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
programlarının aksayacağı, iş gücü planlamasının değişeceği açıktır. Davacının
sık sık rapor alması işyerinde olumsuzluklara yol açmış ve iş ilişkisinin işveren
açısından çekilmez hale getirmiştir. İşverenin feshi, davacının yeterliliğinden
kaynaklanan geçerli nedene dayandığından, davanın reddi gerekir. Yazılı
gerekçe ile davanın kabulü hatalıdır.
4857 sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki
şekilde karar verilmiştir.
F ) SONUÇ: Yukarda açıklanan gerekçe ile;
1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. Davanın REDDİNE,
3. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
4. Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının
yaptığı yargılama gideri 70.00 TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.320 TL ücreti vekaletin
davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kesin olarak, 14.01.2013 tarihinde
oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4857/m.18-3-f
İŞ KANUNU
Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt
bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.
4857/m.20-3
İŞ KANUNU
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece
verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
4857/m.25-1-b
İŞ KANUNU
Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini
sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
I- Sağlık sebepleri:
b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde
çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanması durumunda.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 123
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 20.12.2012
Esas: 2011/14906

Karar: 2012/26282
DAVANIN KONUSUZ KALMASI SEBEBİYLE KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA DAİR VERİLEN
KARARIN TESPİT HÜKMÜ NİTELİĞİNDE OLDUĞU VE
TALEP SONUCUNUN TAMAMEN KARŞILANMIŞ OLMASI
DURUMUNDA VERİLEBİLECEĞİ, AKSİ TAKDİRDE
KARŞILANMAYAN KISIMLAR İÇİN BEKLETİCİ MESELE
YAPILACAĞI
ÖZET: Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin 506 sayılı
Kanunun 26. maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, davanın
konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Uyuşmazlık, 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma kapsamına giren
borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması anında, eldeki davanın
konusuz kalıp kalmayacağı; başka bir anlatımla, taksitlerin ödenmeye
başlanması üzerine, “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına”
karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Talep sonucunun henüz karşılanmadığının belirlenmesi durumunda,
HMK m. 165 uyarınca bu durum “bekletici sorun” kabul edilerek, anılan
koşulların oluşması anına kadar yargılama bekletilmelidir. Mahkemece,
yapılan taksit ödemelerinin Kurum alacağını karşıladığının anlaşılması
halinde ise, “davanın konusunun kalmadığından” söz edilebilir.
Mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm
kurulması, usul ve yasaya aykırı görülüp yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
124 LEGES Hukuk Dergisi
İlgili Kanun/Madde:
6111/m.17-26
NİSAN 2013
6100/m.165
DAVA : Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren
sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin 506 sayılı
Kanunun 26. maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, davanın
konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz
isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından
düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği
düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 6111 sayılı Kanunun 17. maddesinin yirmialtıncı fıkrasında,
“işverenlerin ve üçüncü şahısların, 5510 sayılı Kanunun 14 üncü, 21 inci, 23
üncü, 39 uncu ve 76 ıncı maddeleri, 506 sayılı Kanunun mülga 10 uncu, 26 ncı,
27 nci ve 28 inci maddeleri, 1479 sayılı Kanunun mülga 63 üncü maddesi ve
5434 sayılı Kanunun mülga 129 uncu maddesi gereğince iş kazası ve meslek
hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve
bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle
yükümlü bulundukları her türlü borçları ile bu borçlara kanuni faiz uygulanan
sürenin başlangıcından bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar geçen süre
için TEFE/ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu
Kanunda belirtilen süre ve şekilde ödenmesi halinde bu borçlara uygulanan
kanuni faizin tahsilinden vazgeçilir.” hükmü yer almaktadır.
Bu düzenleme uyarınca, iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi
malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla
yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle açılan rücuan alacak davaları
sonucunda verilen mahkeme kararları ile belirlenen ve ödemekle yükümlü
bulunulan borçlar için 02.05.2011 tarihine kadar yeniden yapılandırma
başvurusunda bulunulması halinde, 6111 sayılı Kanuna göre ödenecek
toplam tutar hesaplanacak; süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen
taksitlerin belirtilen şekilde de ödenmemesi veya bir takvim yılında ikiden
fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde ise bu
Kanun hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilecektir.
Bununla birlikte, anılan madde kapsamında bulunan Kurum alacağının
tahsili amacıyla açılan rücu davalarının yargılama sürecinde, 6111 sayılı
Yasadan yararlanmak için Kuruma başvuruyu engelleyen bir düzenleme de
bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma kapsamına giren
borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması anında, eldeki davanın
konusuz kalıp kalmayacağı; başka bir anlatımla, taksitlerin ödenmeye
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 125
başlanması üzerine, “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar
verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bazı hallerde dava devam ederken, dava açılmasından sonra meydana
gelen ( dava konusu alacağın ödenmesi gibi ) bir nedenle dava konusu ortadan
kalkabilir.
Davanın konusuz kalması halinde, artık dava hakkında yargılama
yapılmasına ve hüküm verilmesine gerek kalmaz. Bu halde, mahkemece,
dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilir.
Mahkemenin esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararı,
bir tespit hükmü niteliğindedir. Davanın konusuz kalması halinde, mahkeme
davayı reddetmemekte, sadece davanın ( esasının ) konusuz kaldığını tespit
etmekle yetinmektedir. Çünkü mahkeme, bu kararı ile aynı zamanda dava
konusu yapılmış olan hakkın artık mevcut olmadığını da tespit etmektedir.
Konusuz kalan talepler dışındaki asıl ve yardımcı talepler için yargılamaya
devam edileceğinden, mahkemenin bu taleplerin kabulüne ilişkin kararı
normal bir eda hükmü niteliğindedir.
Mahkemenin “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin
kararının kesinleşmesinden sonra, o dava konusu hakkında, aynı taraflar
arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamayacaktır; açılırsa,
kesin hükümden dolayı reddedilecektir.
Belirtilen nedenlerle, davanın konusunun kalmadığına karar verebilmek
için, sadece yapılandırma kapsamında başvuru yapılması veya yapılandırılan
borcun taksitler halinde ödenmeye başlanması yeterli olmayıp, 6111 sayılı
Kanundan yararlanılarak yapılan ödemelerin, davaya esas talep sonucunu
karşılandığının da anlaşılmış olması gerekir.
Talep sonucunun henüz karşılanmadığının belirlenmesi durumunda ise,
HMK m. 165 uyarınca bu durum “bekletici sorun” kabul edilerek, anılan
koşulların oluşması anına kadar yargılama bekletilmelidir. Mahkemece,
yapılan taksit ödemelerinin Kurum alacağını karşıladığının anlaşılması halinde
ise, “davanın konusunun kalmadığından” söz edilebilir.
Yukarıda belirtilen yasal ve maddi olgular gözetilmeksizin, mahkemece
eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve
yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları
kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle
BOZULMASINA, 20.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
126 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6111/m.17-26 BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL
SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN VE
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN
İşverenlerin ve üçüncü şahısların, 5510 sayılı Kanunun 14 üncü, 21 inci, 23 üncü,
39 uncu ve 76 ncı maddeleri, 506 sayılı Kanunun mülga 10 uncu, 26 ncı, 27 nci
ve 28 inci maddeleri, 1479 sayılı Kanunun mülga 63 üncü maddesi ve 5434 sayılı
Kanunun mülga 129 uncu maddesi gereğince iş kazası ve meslek hastalığı, malullük,
adi malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla
yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları
her türlü borçları ile bu borçlara kanuni faiz uygulanan sürenin başlangıcından bu
Kanunun yayımlandığı tarihe kadar geçen süre için TEFE/ÜFE aylık değişim oranları
esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde ödenmesi
halinde bu borçlara uygulanan kanuni faizin tahsilinden vazgeçilir.
6100/m.165 HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
(1) Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine
yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya
tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın
kararına kadar yargılama bekletilebilir.
(2) Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari
makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari
makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye
veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından
vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 127
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 2.1.2013
Esas: 2012/17762
Karar: 2013/5
 ALACAĞIN TEMLİKİ
 KARŞILIKSIZ KALAN TEMİNAT MEKTUPLARININ İADESİ
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Kadıköy 4. Asliye Ticaret
Mahkemesi’nce verilen 29/12/2009 tarih ve 2008/19-2009/997 sayılı kararın
Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin
süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi
Kamil Ersin Ortaç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya
içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup,
incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili bankanın kredi müşterisi olan V. AŞ’nin
İstanbul Bahçelievler Belediyesi ile “Bahçelievler Şarta Bağlı Kat Karşılığı İnşaat
ve Devir Vaadi” sözleşmesi imzalayarak, kamu ve sağlık hizmet binalarının
inşaatını üstlendiğini, bu sözleşme uyarınca da belediyeye ait arsanın
kendisine veya göstereceği kişiye devri hususunda anlaşmaya varıldığını,
dava dışı V. AŞ’nin davalı ile de bir sözleşme yaparak, belediye ile yaptığı
sözleşme çerçevesinde kendisine devri vaadedilen arsayı devir vaadinde
bulunarak, yapılacak kamu binalarının inşaat masraflarının davalı tarafından
yüklenilmesinin sağlandığını, bu sözleşmeler çerçevesinde müvekkili bankanın
davalı şirkete hitaben, V.V.şirketi lehine 2 adet teminat mektubu düzenlediğini,
müvekkili bankanın ayrıca kredi riskinin teminatı olarak da 25.10.2002 tarihli
temlikname ile V.’ın davalı şirketten olan 6.000.000 USD alacağını temlik
aldığını, V.V. inşaat şirketinin teminat mektuplarına konu kamu binalarının
inşaatına başladığını, hastane binasının bitirildiğini, 25.10.2002 tarihli
6.000.000 USD bedelli temlik kapsamında 07.11.2006 tarihine kadar müvekkili
bankaya toplam 4.725.882.86 USD tutarında hak ediş geldiğini, sonrasında
herhangi bir bedelin gelmediğini, inşaatların son durumu ile ilgili tespit
yaptırıldığını ve işlerin yaklaşık %87 oranının tamamlanmış bulunduğunun
tespit edildiğini, diğer taraftan Bahçelievler Belediye Başkanlığı ile V.V.şirketi
arasında imzalanan sözleşme ve yine V.V.inşaat şirketi ile davalı Carrefour
şirketi arasında imzalanan sözleşmelere göre, davalı şirkete vaadedilerek
128 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
21.07.2003 tarihinde tapuya şerh edilen taşınmaz üzerine davalı şirketin
tabelasının konulmuş bulunduğunu, işlerin tamamlanmış ve fiziken
taşınmazın davalı şirketin kullanımına geçtiğinin tespitini edildiğini, ayrıca V.
AŞ ile yapılan inşaat sözleşmesinin sona ermiş olduğunu ileri sürerek, davalıya
verilmiş bulunan toplam 980.000 USD bedelli teminat mektuplarının iadesine
ve temlik sözleşmesi kapsamında ödenmesi gereken 1.274.117.14 USD’nin
ödenme günündeki efektif satış kuru karşılığının ticari reeskont faiziyle birlikte
tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirket ile davacı banka arasında herhangi bir
ticari ilişki bulunmadığını, davacı bankanın, müvekkili şirkete bir dönem
inşaat yapma vaadinde bulunan ancak taahhüdünü yerine getirmeyen
V. lehine teminat mektupları düzenlediğini, teminat mektuplarının tevdi
edilmesinin sebebinin Vinsan ile müvekkili arasındaki Bahçelievler projesi
olarak bilinen inşaat sözleşmesi olduğunu, Vinsan’ın, sözleşmeye konu
inşaatını tamamlayamadığını, kısmen yaptığı üretimleri de süresinde yerine
getirmediğini, Vinsan’ın inşaatları sözleşmeye uygun teslim etmesinin
mümkün olmadığının tespit edilmesini takiben 11.11.2006 tarihli mutabakat
protokolü düzenlendiğini ve inşaatların Vinsan tarafından tamamlanmadığının
belirlendiğini, davacı banka ile dava dışı Vinsan arasında 25.10.2002 tarihli
temlik sözleşmesi düzenlendiğini, bu sözleşme ile Vinsan’ın müvekkili şirketten
doğacak alacağından 6.000.000 USD tutarlı kısmını davacı bankaya temlik
ettiğini, ancak temlik sözleşmesinde müvekkili şirketin imzası ve borca yönelik
bir kabul iradesinin bulunmadığını, borç doğduğu kadar alacaklı bankaya
ödeme yapıldığını, davacının iddiasına konu bir alacağı olması halinde bunun
muhatabının müvekkili şirket değil Vinsan şirketi olduğunu savunarak davanın
reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı
bankanın davalı adına, 670.000 USD ve 980.000.USD tutarlı iki adet teminat
mektubu düzenlediği, dava dışı V. şirketi ile davalı arasında düzenlenen
11.11.2006 tarihli protokolde belirtilen edimlerin yerine getirildiği ve proje
konusu taşınmazın mülkiyetinin davalıya geçtiği, bu nedenle karşılıksız
kalan teminat mektuplarının davacıya iadesinin gerektiği gerekçesiyle dava
konusu 04.10.2001 tarihli 670.000 USD ve 25.10.2002 tarihli 980.000 USDlik
teminat mektuplarının karşılıksız olması nedeniyle davalıdan alınıp davacıya
verilmesine ve davacının borçlu olmadığı halde 670.000 USD’lik teminat
mektubundan ödediği 444.195.25 TL’nin davalıdan istirdadına, dava dışı
Vinsan şirketinin davalıdan olan 6.000.000 USD tutarlı alacağını davacıya
temlik ettiği, bu temlik sözleşmesi nedeniyle davacının bakiye 1.234 USD
alacağının bulunduğu gerekçesiyle de temlik kapsamında kalan 1.052.45
USD alacağın 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince, ödeme tarihindeki
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 129
en yüksek mevduat faiz oranları uygulanmak suretiyle hesaplanacak faizi ile
birlikte davalıdan tahsiline, aşan istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının
gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve
yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz
itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin
bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün
ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 07,15 TL temyiz ilam harcının temyiz
edenden alınmasına, 02.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
130 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 21.1.2013
Esas: 2012/25946
Karar: 2013/1185
 ÇEKTE ZAMANAŞIMININ İBRAZ SÜRESİNİN BİTİMİNDEN
BAŞLAYACAĞI VE İBRAZ SÜRESİNİN BİTİMİ TARİHİNDEKİ KANUN
HÜKÜMLERİNE GÖRE ZAMANAŞIMININ DİKKATE ALINMASI
GEREKTİĞİ
ÖZET: Çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takipte borçlu zamanaşımı süresinin dolduğunu iddia ederek icranın geri
bırakılmasını talep etmiştir.
Mahkemece; zamanaşımı süresinin 3 yıla çıkarıldığı ve henüz bu sürenin
de dolmadığı gerekçesiyle istem reddedilmiştir.
Özel Dairece;
Çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa
yürürlükte ise, o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi, ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağından çekin ibraz süresinin
sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması
zorunludur. Bu nedenle zamanaşımı süresi, 6762 Sayılı TTK.’nun 726.
maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde altı ay, ibraz
süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise üç yıldır.
Somut olayda takibe dayanak çekin keşide tarihi 30.11.2008 olup, ibraz
süresi 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı
süresine tabidir.
O halde mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda
altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç
yıl olduğundan bahisle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
İlgili Kanun/Madde:
6762/m.726
6273/m.7
6163/m.6-1
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti
içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya
mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Bilge
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 131
Kağan Tarım tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki
tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
KARAR : Çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan
takipte borçlu vekili; icra dosyasında müvekkili ile ilgili olarak 6 aydan
fazla işlem yapılmadığını, dosyada yapılan işlemler itibariyle TTK.nun 726.
maddesinde öngörülen 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğunu ve çekin
zamanaşımına uğradığını ileri sürerek, İİK.’nun 33/a maddesi uyarınca icranın
geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece, TTK’nun 726.
maddesinde belirtilen zamanaşımı süresinin 3 yıla çıkarıldığı ve henüz bu
sürenin de dolmadığı gerekçesiyle istem reddedilmiştir.
03.02.2012 tarih ve 28193 ( mükerrer ) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak
yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle değişik 6762 Sayılı TTK’nun
726. maddesine göre; “Hamilin; cirantalarla keşideci ve diğer çek borçlularına
karşı haiz olduğu müracaat hakları ibraz müddetinin bitiminden itibaren üç yıl
geçmekle müruruzamana uğrar. Çek borçlularından birinin diğerine karşı haiz
olduğu müracaat hakları bu çek borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava
yolu ile kendisine karşı dermeyan edildiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle
müruruzamana uğrar.”
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını
yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu
da, yasaların, yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani
geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar,
başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak
şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir.
Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004
gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E.,
2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
6763 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında
Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce
işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne
tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren
6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden
önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü
süreler eski hukuka tâbidir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hükümler
birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin
başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında, çekler yönünden
zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise, o yasada
132 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi, ibraz süresinin bitmesi ile
başlayacağından çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan
zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle zamanaşımı
süresi, 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7.
maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan
çeklerde altı ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise üç yıldır.
Somut olayda takibe dayanak çekin keşide tarihi 30.11.2008 olup, ibraz
süresi 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı
süresine tabidir.
O halde mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda
altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra
oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç yıl
olduğundan bahisle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının
yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (
BOZULMASINA ) , ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme
yolu açık olmak üzere, 21.01.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6762/m.726
TÜRK TİCARET KANUNU (Mülga)
Hamilin; cirantalarla keşideci ve diğer çek borçlularına karşı haiz olduğu müracaat
hakları ibraz müddetinin bitiminden itibaren altı ay geçmekle müruruzamana uğrar.
Çek borçlularından birinin diğerine karşı haiz olduğu müracaat hakları bu çek
borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava yolu ile kendisine karşı dermeyan edildiği
tarihten itibaren altı ay geçmekle müruruzamana uğrar.
6273/m.7 ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 726 ncı maddesinin
birinci ve ikinci fıkralarında yer alan “altı ay” ibareleri “üç yıl” şeklinde değiştirilmiştir.
6163/m.6-1 TÜRK TİCARET K.NUN YÜRÜRLÜĞÜ VE UYGULAMA ŞEKLİ
HAKKINDA KANUN
(1) Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış
bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 133
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 17.1.2013
Esas: 2012/6521
Karar: 2013/691
 GÜVENLİK HİZMETİ SATIŞ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN
ANLAŞMAZLIKLARIN TÜKETİCİ MAHKEMESİNDE GÖRÜLECEĞİ
ÖZET: Davacı, güvenlik hizmeti verilmesi hususunda davalı ile sözleşme
yaptıklarını, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshinden dolayı yoksun kaldıkları kârı dava etmişleridir
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece; .
Somut uyuşmazlıkta, davacı ile davalı arasında güvenlik hizmeti verilmesine ilişkin hizmet satış sözleşmesinin olduğu açıktır. Öyle olunca, taraflar
arasındaki ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun
kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin
esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup
bozmayı gerektirmiştir.
İlgili kanun/Madde:
4077/m.23
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen
hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere
çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili geldi, karşı taraftan
gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır
bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne
bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, güvenlik hizmeti verilmesi hususunda davalı ile 25.10.2008
tarihinde sözleşme yaptıklarını, sözleşmenin 15.11.2008-15.11.2009 tarihleri
arasını kapsamakta olup sözleşmede sona erme tarihinden bir ay önce
yazılı olarak haber verilmediği taktirde bir yıl uzayacağının kararlaştırıldığını,
edimlerini yerine getirdiği halde davalının tek taraflı olarak 2.11.2009 tarihinde
134 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
sözleşmeyi feshettiğini, sözleşmenin haksız feshinden dolayı 16.740TL kardan
yoksun kaldıklarını ileri sürerek, fazlası saklı kalmak üzere yoksun kalınan
karın şimdilik 7.500TL’sinin faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm,davalı tarafından
temyiz edilmiştir.
1-4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun Amaç başlıklı 2. maddesinde “Bu kanunun, birinci maddesinde
belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini
oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiş, yasanın
3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı
taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım,
ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Satıcı;kamu tüzel kişileri
de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye
mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise mal veya hizmeti, ticari
veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya
da tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi
için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve
hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta,
davacı ile davalı arasında güvenlik hizmeti verilmesine ilişkin hizmet satış
sözleşmesinin olduğu açıktır. Öyle olunca, taraflar arasındaki ilişkinin 4077
sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her
türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar
arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında
kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle
ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi
yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda
kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı
verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve
yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine
gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarda birinci bentte gösterilen nedenle temyiz edilen hükmün
BOZULMASINA,ikinci bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının
incelenmesine yer olmadığına, 900,00 TL duruşma avukatlık parasının
davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde
iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün
içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.01.2013 gününde
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 135
oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4077/m.23 TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN
(Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./30. md.)
Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici
mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak
davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda
bilirkişi ücretleri, 29 uncu maddeye göre bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça
karşılanır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan
tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir.
Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür.
Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir.
Bakanlık ve tüketici örgütleri münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak
tüketicileri ilgilendiren hallerde bu Kanunun ihlali nedeniyle kanuna aykırı durumun
ortadan kaldırılması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilirler.
Gerekli hallerde tüketici mahkemeleri ihlalin tedbiren durdurulmasına karar
verebilir. Tüketici Mahkemesince uygun görülen tedbir kararları, masrafı daha sonra
haksız çıkan taraftan alınmak ve 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye
gelir kaydedilmek üzere, ülke düzeyinde yayınlanan gazetelerden birinde Basın İlan
Kurumunca ve ayrıca varsa davanın açıldığı yerde yayınlanan mahalli bir gazetede
derhal ilan edilir.
Kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılmasına yönelik Tüketici Mahkemesi
kararları ise masrafı davalıdan alınmak üzere aynı yöntemle derhal ilan edili
136 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 6.11.2012
Esas: 2012/2496
Karar: 2012/12117
 İCRA VE İFLAS KANUNUNUN 277 VE DEVAMI MADDELERİNE GÖRE
TASARRUFUN İPTALİNE KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN İPTALİ İSTENEN
TASARRUFUN TAKİP KONUSU BORCUN DOĞUMUNDAN SONRA
YAPILMŞ OLMASI GEREKECEĞİ
ÖZET: Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun
iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, tasarrufun yapıldığı tarihte borcun doğmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Bu tür davaların dinlenebilme koşullarından biri iptali istenen tasarrufun
takip konusu borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır.
Somut olayda, takip konusu borcun bonoya dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili takip konusu borcun bono tanzim tarihi ve tasarruf
tarihinden önceki ticari ilişkiye dayalı olduğunu belirterek delil olarak tarafların ticari defterleri ve bilirkişi incelemesi ile davalı ve dava dışı borçlu şirket hakkındaki takip dosyalarını bildirmiştir.
Davacı vekilinin, takip konusu borcun iptali istenen tasarruflardan önce
doğduğuna ilişkin iddiası, tarafların ticari defterleri üzerinde yapılacak
bilirkişi incelemesi ile tespitinin mümkün bulunmasına göre, davalı borçlu A.’nın dava dışı şirketin borçlarını bilerek borç yenileme sözleşmesine
istinaden takip konusu bonoyu kefil olarak imzalaması nedeniyle iptali istenen tasarrufların temel borç ilişkisinden sonra yapıldığı kabul edilerek
işin esasının incelenmesi ve dava konusu tasarrufun iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken buna
uyulmamış olması bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
2004/m. 277, 278, 279, 280
DAVA : Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen
hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği düşünüldü:
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 137
KARAR : Davacı vekili, davalı borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak
amacıyla adına kayıtlı iki taşınmazı 17.3.2009 ve 19.3.2009 tarihlerinde
tarihinde akrabası olan davalı S. T.’na sattığını belirterek muvazaalı satışların
iptali ile taşınmazların davalı borçlu adına tesciline karar verilmesini dava ve
talep etmiştir.
Davalı borçlu vekili, müvekkilinin tasarruf tarihlerinden önce davacı ile
ticari ilişkisi olmadığını,asıl alacak borç ilişkisinin müvekkilinin akrabaları olan
T... Ltd.Şti ile davacı arasında olduğunu, dava dışı borçlu şirketin borçlarının
21.4.2009 tarihinde yeniden yapılandırılarak borcun 494.411 TL olarak
sabitlendirildiğini ve bu borç miktarı kadar müvekkilinin kefil olarak imzaladığı
29.5.2009 tanzim tarihli onaltı adet senet verildiğini,bu senetlere istinaden
müvekkili aleyhine dört takip yapıldığını, senetlerin tanzim tarihinden önce
ve sonra davacıdan mal almadıklarını, tasarrufun borçtan önce yapıldığını,
satışın gerçek olduğunu, taşınmazları üzerindeki ipoteklerle sattıklarından
taşınmaz bedellerinin ipotek borcunu bile karşılamayacağını belirterek
davanın reddini savunmuştur.
Davalı S. T. savunma yapmamıştır.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre, tasarrufun yapıldığı
tarihte borcun doğmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş;
hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali
istemine ilişkindir.
Bu tür davaların dinlenebilme koşullarından biri mahkemenin de kabulünde
olduğu gibi iptali istenen tasarrufun takip konusu borcun doğumundan sonra
yapılmış olmasıdır.
Somut olayda takip konusu borcun Konya 8.İcra Müdürlüğünün
2009/8953 sayılı takip dosyasına konu 29.5.2009 tanzim 15.8.2009 vadeli
18.250 TL meblağlı bonoya dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili takip
konusu borcun bono tanzim tarihi ve tasarruf tarihinden önceki ticari ilişkiye
dayalı olduğunu belirterek delil olarak tarafların ticari defterleri ve bilirkişi
incelemesi ile davalı ve dava dışı borçlu şirket hakkındaki takip dosyalarını
bildirmiştir. Davalı borçlu vekili ise 18.10.2011 tarihli dilekçesinde takip
konusu senet ile bunun dışında onbeş adet senedin dava dışı borçlu şirketin
borçlarının yeniden yapılandırılması sonucu verildiğini belirterek delil olarak
21.4.2009 tarihli borç yenileme sözleşmesi ve bu sözleşmeye istinaden
borçluya iade edilecek çekler ile bu çekler yerine verilen 20 adet senedin
vade ve meblağlarının yazılı olduğu belgeleri sunmuştur. 21.4.2009 tarihli
sözleşmeden dava dışı borçlu T... Tic.Ltd.Şti.’nin alacaklı P... Tic.A.Ş. ile İ..
Tic A.Ş.ye 15 çek karşılığı toplam 697.337 TL ye istinaden 21.4.2009 tarihi
itibarıyla kalan borcunun 415 890 TL olduğu, borca karşılık 80.000 TL vade
138 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
farkı olmak kaydıyla toplam 16 adet 494.411 TL’lik senet verildiği, daha önce
verilen 15 çekin işlem yapılmadan borçluya teslim edileceği bu çeklerle ilgili
açılmış takipler varsa durdurularak çeklerin iade edileceği belirtilmiştir.
Dava dışı borçlu tarafından davacı alacaklıya verilen ve iadesi kararlaştırılan
çek dökümünden çeklerin 23.12.2008-29.6.2009 tarihleri arasında keşide
edildiği ve 15 adet olup toplam tutarın 697.337 TL olduğu anlaşılmaktadır.
Bu çekler yerine verilen toplam 20 adet bononun ise vade tarihlerinin
15.7.2009-28.2.2010 tarihleri arası olduğu toplam tutarın 494.411 TL olduğu
anlaşılmaktadır.Takip konusu senedin de davalı borçlu vekili tarafından
sunulan 21.4.2009 tarihli sözleşmenin Ek-3 belgesinin 3.sırasında yeralan
senet olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı ve davalı borçlu vekilinin bildirdiği Konya 8.İcra Müdürlüğünün
2010/680,2010/4309,2009/7919 2010/93 sayılı takip dosyalarının 21.4.2009
tarihli protokol gereği verilen senetlere istinaden dava dışı borçlu şirket ve
A. T. aleyhine yapılan takipler olduğu, 2009/7920 sayılı takip dosyasının ise
protokol gereği iptal edilen çeklerden beş adeti için dava dışı şirket hakkında
yapılan takip olduğu anlaşılmaktadır.
Gerek davacı vekilinin, takip konusu borcun iptali istenen tasarruflardan
önce doğduğunu ilişkin iddiası gerek se davalı borçlunun delil olarak sunduğu
21.4.2009 tarihli borç yenileme sözleşmesinin içeriğinden taraflar arasındaki
borcun 23.12.2008 tarihli ilk çek tarihinde doğduğu (borcun bu tarihten
de önce doğduğunun tarafların ticari defterleri üzerinde yapılacak bilirkişi
incelemesi ile tespitinin mümkün bulunması imkan dahilindedir) davalı borçlu
A.’nın dava dışı şirketin borçlarını bilerek 21.4.2009 tarihli borç yenileme
sözleşmesine istinaden takip konusu bonoyu kefil olarak imzalaması nedeniyle
iptali istenen tasarrufların 17.3.2009 ve 19.3.2009 )temel borç ilişkisinden
sonra (İlk çek 23.12.2008 tarihinde keşide edilmiş olmakla)yapıldığı kabul
edilerek işin esasının incelenmesi ve dava konusu tasarrufun İİK 277,278,279
ve 280.maddeler gereğince iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek
sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetli
görülmemiştir.
Kabule göre de, dava ön şart yokluğundan reddedildiğinden davalı A.
yararına AAÜT’nin 7.maddesi gereğince maktu vekalet ücreti takdiri yerine
nispi vekalet ücreti takdiri de doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının
kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz
eden davacıya geri verilmesine, 06.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 139
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2004/m. 277, 278, 279, 280
İCRA VE İFLAS KANUNU
Madde 277 - (Değişik madde: 03/07/1940 - 3890/1 md.)
İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların
butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:
1 - Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,
2 - İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında
yazılı hallerde alacaklıların kendileri.
Madde 278 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/114 md.)
Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal
bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası
verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin
tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün
bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.
Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
1. (Değişik bent: 09/11/1988 - 3494/53 md.) Karı ve koca ile usul ve füru, neseben
veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık
arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak
pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat
ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri,
Madde 279 - Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemiyen bir borçlu tarafından
hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle hacizden yahut iflasın açılmasından
evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır:
1 - Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna
olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler;
2 - Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler;
3 - Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler.
4. (Ek bent: 09/11/1988 - 3494/54 md.) Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için
tapuya verilen şerhler.
Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini
ispat eylerse iptal davası dinlenmez.
Madde 280 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/115 md.)
(Değişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./66. md.) Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir
borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde
bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği
veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. Şu
140 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz
veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.
(Mülga fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./103. md.)
(Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/55 md.) Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya
kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri
hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan
durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin
son fıkrasına göre isbat edebilir.
Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim
bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan
işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu
hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını
açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı
olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları
asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün
alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu
ispatla çürütülebilir.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 141
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 6.11.2012
Esas: 2012/8736
Karar: 2012/15989
 HÜKMÜN SONUCUNU ETKİLEYECEK AYNI KONUDAKİ DİĞER
DAVALARDA VERİLEN HÜKÜMLERİN KESİNLEŞMESİNİN
BEKLENMESİ GEREKECEĞİ
ÖZET: Taraflar arasında görülen karşılıklı tazminat davasında
Yerel Mahkemece, esas davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine
karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Davacıları L... A.Ş, davalısı D...A.Ş olan Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi ve Manevi Zarar Giderimli olarak İstanbul 10. Asliye Ticaret
Mahkemesi’nde açılan davada, mahkemece verilen kararın Yargıtay 11.
Hukuk Dairesince bozulduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; mahkemece Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin mahkeme
kararının bozulmasına konu, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesindeki
davada, bozma sonucunda verilecek kararının kesinleşmesi beklenilerek, bu davaya etkisi üzerinde durulup karar yerinde tartışıldıktan sonra
varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, buna
uyulmadan hüküm kurulması doğru görülmeyerek yerel mahkeme kararı
bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: Ticaret Kanunu Hükümleri
DAVA : Taraflar aralarındaki karşılıklı tazminat davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı esas davanın kısmen kabulüne karşı
davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı - karşı davacı vekilince
duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti.
Belli günde davacılar vekili ile davalılar vekillerinin gelmiş olmalarıyla
duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları
dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra
dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 28.02.2002 tarihinden
bu yana devam eden tek yetkili distribütörlük sözleşmesinin davalı yanca
142 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
haksız ve tek taraflı olarak 21.03.2008 tarihli ihtarname ile 22.07.2008
tarihi itibariyle feshedileceğini bildirdiğini ileri sürerek toplam 210.000.000
TL’yi aşan zararının olduğu düşünülerek şimdilik, 5.000.000 TL maddi zarar
5.000.000 TL yoksun kalınan kar, 5.000.000 TL denkleştirme tazminatı ve
15.000.000 TL manevi zarar toplamı 30.000.000 TL’nin 03.04.2008 tarihli
ihtarnamenin davalıya tebliğinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle
tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, asıl davanın reddini istemiş, davacının münhasır distribütör
olmadığını, davacının hizmetlerini aksatması nedeniyle sözleşmeyi 22.07.2008
tarihi itibariyle feshettiğini, davacının müvekkili aleyhine gazetelere ilan
vermesi üzerine olağanüstü fesih hakkını kullanarak ve haklı fesihle sözleşmeyi
feshettiğini, davacının kusurlu olduğunu belirtmiş, karşı davada ise; davacının
garanti ve satış sonrası servis yükümlülüğünü yerine getirmediğini, indirimli
satışlar yapmak zorunda kaldığını ve tüketici davalarına maruz kaldıklarını
belirterek, şimdilik 300.000 USD’nin avans faiziyle davacı – karşı davalıdan
tahsilini talep etmiştir.
Yargılama sırasında davacı davasını ek bilirkişi raporundaki miktara göre,
ıslah etmiştir.
Mahkemece, dosya kapsamı hukuki mutaala ve kök ve ek rapora göre;
asıl davanın kısmen kabulüne, maddi zarar karşılığı 68.038.938.85 TL kazanç
kaybından 33.231.870,67 TL portföy tazminatından dolayı 69.572.189,58
TL olmak üzere toplam 170.842.999,10 TL tazminatın temerrüt tarihi olan
01.08.2008 tarihinden itibaren değişen ve değişecek oranlarda avans faizi ile
birlikte davalı – karşı davacıdan alınarak davacı – karşı davalıya verilmesine,
davacı – karşı davalının manevi tazminata ilişkin istemin reddine, karşı davanın
reddine karar verilmiş, hüküm davalı – karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacıları L... A.Ş, davalısı D...A.Ş olan 14.05.2008 tarihinde Haksız
Rekabetin Tespiti, Önlenmesi ve Manevi Zarar Giderimli olarak İstanbul 10.
Asliye Ticaret Mahkemesi’ nde 2008/283 Esas numaralı dosya ile açılan
davada mahkemece 20.06.2011 tarihinde 2011/274 Karar nolu kararı ile
davalı şirketin Türkiye çapında trajı yüksek gazetelerde “Kamoyuna Duyuru”
başlıklı L... Firmasının 37 LY 95 model LCD televizyonlarında üretim hatası
olduğunun tespit edildiğine dair ilanının veriliş tarzı markayı kötülemek
gayesinden öte bir ürün grubundaki bir modelden spesifik bahsediliyor oluşu,
davalının bu ürünün üretim hatasından sorumluluğunun bulunması, birlikte
değerlendirildiğinde ilanın haksız rekabet teşkil etmeyeceği ve davacıların
kişilik haklarına ağır ve haksız saldırıda oluşturmadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
Bu kararın davacı L...Elektronics tarafından temyiz edilmesi üzerine,
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2011/13478 E sayılı dosya üzerinden yapılan
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 143
inceleme sonucu anılan Dairece işbu kararın bozulduğu dosya içerisindeki
davalı- karşı davacı L... Inc vekilinin 02.11.2012 havale tarihli dilekçesi
içeriğinden anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; mahkemece Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2011/13478
esas sayılı dosyasındaki mahkeme kararının bozulmasına konu, İstanbul 10.
Asliye Ticaret Mahkemesindeki davada, bozma sonucunda verilecek kararının
kesinleşmesi beklenilerek, bu davaya etkisi üzerinde durulup karar yerinde
tartışıldıktan sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi
gerekirken, yazılı gerekçelerle hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı – karşı davacı
yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı – karşı davacı vekilinin
öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekili Yargıtay
duruşmasında hazır bulunan davalı - karşı davacı yararına takdir olunan
900 TL duruşma vekalet ücretinin davacı – karşı davalıdan alınarak davalı –
karşı davacıya verilmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 06.11.2012
gününde oybirliğiyle karar verildi.
144 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 2.11.2012
Esas: 2011/12797
Karar: 2012/18481
 İŞ KAZASI SONUCU MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ
 SOSYAL GÜVENLİK ÖDEMELERİNİN DENKLEŞTİRME İŞLEVİ
GÖREBİLMESİ, SORUMLULUĞUNU DOĞURAN OLAYA SEBEBİYET
VERENLERE RÜCU EDEBİLMESİNE BAĞLI OLDUĞU
ÖZET: Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının
maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece isteğin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Uyuşmazlık maddi zararın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda, davalı işverence sunulan ve asgari ücret üzerinden düzenlenmiş bulanan ücret bordrolarında davacı işçinin imzasının bulunmadığı, Yol-İş Sendikası tarafından bildirilen miktar esas alınarak maddi
zararının hesaplandığı anlaşılmaktadır.
Davacının, vasıflı işçi olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden belli
olmaktadır. Öte yandan vasıflı işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın
olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, işyeri kayıtlarının gerçeği yansıtmadığı açık-seçiktir. Yapılacak iş; davacının yaptığı
iş, yaşı, kıdemi belirtilmek suretiyle ilgili meslek odasından işçinin alabileceği günlük net ücreti sormak ve yukarda açıklanan esaslara göre
bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak çıkacak sonuca göre karar vermektir.
Ayrıca Mahkemece, Dairemizin önceki uygulamalarına göre maddi zararın belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin en son peşin
değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir.
Davaya konu iş kazası, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce
meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer belirlenmelidir. İşverenin 506 sayılı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk
hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamayacağından, bu halde
dahi rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir.
Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da
hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş ol-
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 145
ması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması
gerekir.
Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim yapılarak hüküm kurulması
usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni yapılmıştır.
İlgili Kanun/Madde:
6098/m.55
506/m.10, 26
DAVA : Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi
tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar
vermiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin
süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Sultan Köysüren Genç
tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin
gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici
nedenlere göre tarafların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz
itirazlarının reddine,
2-Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi
ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 49.254,47 TL maddi tazminatın ve
50.000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 27.12.2008 tarihinden itibaren
davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine
karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; iş kazası sonucu
davacının sürekli iş göremezlik oranının % 40 olduğu, SGK Teftiş Kurulu
Başkanlığı tarafından olayın iş kazası olduğunun tespit edildiği, olayın
meydana gelmesinde, davacı işçinin % 20, davalı asıl işverenler G..., K... ve
R... şirketlerinden oluşan ortak girişimin müştereken % 40, davalı alt işveren
A... şirketinin % 40 oranında kusurlu bulunduğu, hükme esas alınan bilirkişi
hesap raporunda davacının günlük brüt ücreti 42,53 TL kabul edilerek yapılan
hesaplamada 91. 687,33 TL maddi zararının bulunduğunun belirtildiği
anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık maddi zararın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının, maddi zararının
hesabında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise işçinin
imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarından saptanacağı, işçinin
imzasının bulunmadığı işyeri ve sigorta kayıtlarının nazara alınamayacağı,
146 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarının bulunmaması
durumunda işçinin yaşı, kıdemi, mesleki durumu dikkate alınarak, emsal
işi yapan işçilerin aldığı ücret gözönünde tutularak belirlenmesi gerektiği,
Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Somut olayda, davalı işverence sunulan ve asgari ücret üzerinden
düzenlenmiş bulanan ücret bordrolarında davacı işçinin imzasının
bulunmadığı, mahkemece T.Yol-İş Sendikasından alının yazı cevabında 2009
yılı kaynakçı çıplak saat ücretinin 5.67 TL olduğunun belirtildiği, hükme esas
alınan bilirkişi hesap raporunda T.Yol-İş Sendikası tarafından bildirilen miktar
esas alınarak davacının günlük brüt ücretinin 42,53 TL olarak tespit edildiği ve
bu miktara yasal kesintiler uygulanarak netleştirme yapıldıktan sonra maddi
zararının hesaplandığı anlaşılmaktadır.
Davacının, vasıflı işçi olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden belli
olmaktadır. Öte yandan vasıflı işçinin asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan
akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, işyeri kayıtlarının gerçeği
yansıtmadığı açık-seçiktir. Yerel Mahkemenin bu nedenle emsal ücretlerin ne
olacağı doğrultusunda araştırma yapması isabetlidir. Ancak, davalı işverene
ait işyerinde toplu sözleşme uygulaması olmadığından sendikanın bildirdiği
ücretlerin esas alınamayacağı ve yapılan işin niteliğine göre Ticaret Odasının
emsal ücret belirleyecek konumda olmadığı da açıktır.
Yapılacak iş; davacının yaptığı iş, yaşı, kıdemi belirtilmek suretiyle ilgili
meslek odasından işçinin alabileceği günlük net ücreti sormak ve yukarda
açıklanan esaslara göre bilirkişiye zarar hesabı yaptırılarak çıkacak sonuca
göre karar vermektir.
3-Ayrıca Mahkemece, Dairemizin önceki uygulamalarına göre maddi
zararın belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin en son peşin
değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir.
Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe
giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununu oluşturmaktadır. Kanunun 55.
maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu
Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen
veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını
taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar
veya tazminattan indirilemez.”hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu’nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik
ödemelerinin, denkleştirme ( indirim ) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu
doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu
kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza,
tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez.
Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 147
edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi
denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna ( müterafık kusura )
yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen
sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza
halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi
denkleştirilemez.”
Öteyandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama
Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun
2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel
ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün
fiil ve işlemlere uygulanır”.Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş
görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici
işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu
hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından,
kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun
55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe
bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Davaya konu iş kazası, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce
meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer 506 sayılı
Kanunun 26. maddesine göre belirlenmelidir. İşverenin 506 sayılı Kanunun
10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde
bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan
yararlanamayacağından, bu halde dahi 26. maddeye göre rücu edilebilen
miktar kadar indirim yapılması gerekecektir.
Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile 26.
maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri
miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle
iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun
rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı yada hak sahiplerinin
hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu
davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet
eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde
meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.
Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye
dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle
bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki
artışların istenemeyeceği açıktır. HGK.19.03.2008 gün ve 2008/10-254E.2008/266 K. sayılı Kararı da bu yöndedir.
148 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, Kurumca bağlanan gelirlerin ilk
peşin değerinin rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda
belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim
yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve
hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz
harcının istek halinde taraflara iadesine, 02.11.2012 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6098/m.55
TÜRK BORÇLAR KANUNU
Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun
hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen
veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını
taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar
veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak
hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu
olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen
yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda
da uygulanır.
506/m.10
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (Mülga)
Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi
halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca
tesbit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık
ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanır.
Sigortalı çalıştırmaya başlandığı Kuruma bildirilmiş veya bu husus Kurumca
tesbit edilmiş olmakla beraber, yeniden işe alınan sigortalılardan, süresi
içinde Kuruma bildirilmiyenler için de, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve
analık hallerinde gerekli sigorta yardımları Kurumca sağlanır.
Ancak, yukarıki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve
ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa
bu gelirlerin 22 nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesabedilecek sermaye
değerleri tutarı, 26 ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın,
işverene ayrıca ödettirilir.
BÖLÜM - II: İş Kazalariyle Meslek Hastalıkları Sigortası
506/m.26
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (Mülga)
(Değişik fıkra: 20/06/1987 - 3395/2 md.) İş kazası ve meslek hastalığı,
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 149
işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat
hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu
olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride
yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa
bu gelirlerinin 22nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak
sermaye değerleri toplamı sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden
isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirilir.
İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden
olmuşsa,
Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan
3 üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu
hükümlerine göre rücu edilir.
(Ek fıkra: 24/10/1983 - 2934/3 md.) Ancak; iş kazası veya meslek
hastalıkları sonucu ölümlerde bu Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak
her türlü yardım ve ödemeler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana
gelmesinde kastı veya kusuru bulunup da aynı iş kazası veya meslek hastalığı
sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine Kurumca rücu edilemez.
150 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
22. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 6.7.2012
Esas: 2012/9647
Karar: 2012/15883
 İŞ AKDİNİN İŞVERENCE FESHİ
 İŞVEREN VEKİLLERİ VE İŞVEREN VEKİLİ YARDIMCILARININ İŞ
GÜVENCESİNDEN YARARLANAMAYACAKLARI
ÖZET: Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, istemi kısmen hüküm altına almıştır.
Özel Dairece;
Davacının davalı şirkete ait otelde genel müdür yardımcısı olarak çalıştığı
anlaşılmaktadır. Ancak, dosya içerisinde sadece anılan otele ait organizasyon şeması mevcut olup, davalı G... Turizm İşletmecilik organizasyon
şeması bulunmamaktadır. Bu sebeple, davacının aynı zamanda davalı
şirketin de genel müdür yardımcısı mı yoksa sadece davalı şirketin işlettiği otelin mi genel müdür yardımcısı olduğu, davalı şirketin başka oteli
olup olmadığı hususları anlaşılamamaktadır. Tanıklar da, bu konularda
açıklayıcı beyanlarda bulunmamışlardır. Bu durumda, davalı şirketin genel organizasyon şeması da celp edilerek, tanıkların bu konuda yeniden
ifadeleri alınarak ve davalı şirketten, maliyeden ve ticaret sicilinden bu
hususlar sorularak, yukarda belirtilen düzenleme gereği davacının işveren vekili veya işveren vekili yardımcısı olup olmadığı açıkça tespit edilmelidir. Belirtilen hususlar araştırılmadan davanın kabulüne karar verilmesi hatalı bulunup yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
4857/m.18
DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini
istemiştir. Mahkeme, istemi kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava
dosyası için Tetkik Hakimi Z. Ayan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten
sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli sebep olmadan işverence
feshedildiğini ileri sürerek, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar
verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminatla boşta
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 151
geçen süre ücretinin belirlenmesini istemiştir.
Davalı işveren, davacının davalı şirkete ait otel işletmesinde genel müdür
yardımcısı olarak çalıştığını, dolayısıyla işveren vekili olduğunu, bu sebeple
iş güvencesi hükümlerinin uygulanamayacağını belirtilerek, davanın reddi
gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı işverence
temyiz edilmiştir.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi
hükümlerinden yararlanabilmesi işçinin işletmenin bütününü sevk ve idare
eden işveren vekili ve yardımcıları veya işyerinin bütününü sevk ve idare eden
ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekili konumunda
bulunmaması gerekir.
İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekilleri her şeyden önce,
işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekilleriyle yardımcıları
olduğuna göre, işletmenin tümünü yöneten genel müdürlerle yardımcıları iş
güvencesi hükümlerinden yararlanamayacaktır. Ancak belirtelim ki, işyerinde
genel müdür veya genel müdür yardımcısı unvanının kullanılması tek başına
iş güvencesi kapsamı dışında bulunma sonucunu doğurmaz. Önemli olan,
kendisine temsil yetkisi verilip verilmediği ve işletmenin bütününü yönetip
yönetmediğidir, bu hususta görev tanımı ve konumuna bakmak gerekir.
İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekillerinin 2. grubunu,
işletmenin değil de işyerinin bütününü yöneten ve işçiyi işe alma ve işten
çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleridir. Buna göre, işletmenin bütününü
sevk ve idare edenler, başka bir şart aranmaksızın işveren vekili sayılırken;
işletmenin değil de işyerinin bütününü sevk ve idare edenlerin 18. madde
anlamında işveren vekili sayılabilmesi için ilave olarak, işçiyi işe alma ve işten
çıkarma yetkisini haiz olması şartı aranır. İşyerinin tümünü sevk ve idareyle
işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi katlanmış olarak, birlikte aranır.
Dolayısıyla bir banka şubesi müdürüyle fabrika müdürü, işyerini sevk ve idare
etmekle beraber, özgür iradesiyle işçi alma ve işten çıkarma yetkisi yoksa İş
Kanunu’nun 18. maddesi anlamında işveren vekili sayılmaz. İş güvencesinden
yararlanır. Aynı şekilde, işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan insan
kaynakları müdürüyle personel müdürü, işyerinin tümünü yönetmediğinden
iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilecektir.
Somut olayda, davacının davalı şirkete ait H... Dalaman Golf Resort&Spa
Otelinde genel müdür yardımcısı olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak,
dosya içerisinde sadece anılan otele ait organizasyon şeması mevcut olup,
davalı G... Turizm İşletmecilik Yat. İnş. Nak. Mad. ve Tic. A.Ş.’nin organizasyon
şeması bulunmamaktadır. Bu sebeple, davacının aynı zamanda davalı şirketin
de ( işletmenin de ) genel müdür yardımcısı mı yoksa, sadece davalı şirketin
152 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
işlettiği otelin mi ( işyerinin mi ) genel müdür yardımcısı olduğu, davalı şirketin
başka oteli ( işyeri ) olup olmadığı hususları anlaşılamamaktadır. Tanıklar da,
bu konularda açıklayıcı beyanlarda bulunmamışlardır. Bu durumda, davalı
şirketin genel organizasyon şeması da celp edilerek, tanıkların bu konuda
yeniden ifadeleri alınarak ve davalı şirketten, maliyeden ve ticaret sicilinden
bu hususlar sorularak, yukarda belirtilen düzenleme gereği davacının işveren
vekili veya işveren vekili yardımcısı olup olmadığı açıkça tespit edilmelidir.
Belirtilen hususlar araştırılmadan davanın kabulüne karar verilmesi hatalı
olmuştur.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebepten BOZULMASINA,
bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine
şimdilik yer olmadığına, 06.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4857/m.18
İŞ KANUNU
Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan
işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden
veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden
kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler
dikkate alınır.
Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile
çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren
aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış
sürece katılmak.
d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum,
din, siyasi görüş ve benzeri nedenler.
e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak
olduğu sürelerde işe gelmemek.
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b)
alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.
İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen
süreler birleştirilerek hesap edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla
işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde
çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir.
İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları
ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 153
yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler
ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz.
154 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
23. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 10.12.2012
Esas: 2012/4885
Karar: 2012/7249
 HÜKMÜN SONUÇ KISMINDA, GEREKÇEYE AİT HERHANGİ BİR
SÖZ TEKRAR EDİLMEKSİZİN, TALEPLERDEN HER BİRİ HAKKINDA
VERİLEN HÜKÜMLE, TARAFLARA YÜKLENEN BORÇ VE TANINAN
HAKLARIN, SIRA NUMARASI ALTINDA; AÇIK, ŞÜPHE VE TEREDDÜT
UYANDIRMAYACAK ŞEKİLDE GÖSTERİLMESİNİN GEREKLİ OLDUĞU
ÖZET: Davacı vekili, davalı ile imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalının edimlerini tam olarak yerine getirmediğini
söyleyerek tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim
olunur.
Somut olayda; hem duruşmada tefhim edilen hükümle gerekçeli karardaki hüküm, hem de gerekçe ile hüküm çeliştiğinden kararın bozulması
gerekmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 6100/m.297
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davalı vekili ile davacı N. A. vekilince temyiz
edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı ile imzalanan 30.06.2008 tarihli arsa payı
karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalının edimlerini tam olarak yerine
getirmediğini, eksik ve ayıplı işler olduğunu, F blokta müvekkiline verilmesi
gereken dairelerden birinin taahhüt edilenden farklı olduğunu ileri sürerek,
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 28.000,00 TL’nin yasal faizi ile
birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, sözleşme gereğince işin tamamlanıp davacıya teslim edildiğini,
tarafların birbirlerini ibra ettiklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları, toplanan kanıtlar, benimsenen
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 155
bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, farklı daire verildiği ve
otoparkın eksik yapıldığı iddialarıyla ilgili taleplerin 30.12.2008 tarihli ibranın
kapsamına girdiği, ısı ve su yalıtımı imalatlarındaki eksiklik ve ayıbın sonradan
anlaşıldığı ve ibra kapsamında olmadığı gerekçesiyle, tapudan davacı E.’e
yapılan devir de dikkata alınarak, davanın kısmen kabulüne, 9.148,69 TL’nin
davalıdan tahsili ile davacı N.’e, 3.324,35 TL’nin ise davalıdan alınarak davacı
E.’e verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı N.A. vekili ile davalı vekili temyiz etmiştir.
1-HMK’nın 294. maddesi gereğince, mahkeme, usule veya esasa ilişkin
bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası
hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Hüküm, yargılamanın sona erdiği
duruşmada verilir ve tefhim olunur. Hükmün tefhimi, her halde hüküm
sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Aynı
Kanun’un 297. maddesine göre de hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait
herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen
hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında;
açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Öte yandan, 10.04.1992 tarih, 1991/7 Esas ve 1992/4 Karar sayılı İçtihadı
Birleştirme kararında da değinildiği gibi, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa
kararla gerekçeli karar uyum içinde olmalıdır. Öyle ki, İçtihadı Birleştirme
Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit
edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların
bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu
nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
29.02.2012 Tarihli duruşmada tefhim olunan hükümde, davacı N.A’nın,
teras katlardaki su yalıtımı işinin hatalı yapılmasından ötürü tazminat
talebinin kısmen kabulü ile 9.148,69 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi
ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istem ile
sair eksik ve hatalı işlere ( ısı yalıtımı, otopark eksikliği, farklı daire verilmesi
) dayalı tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Gerekçeli kararın hüküm
bölümünde ise, davacı N’nin tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin
kısım aynen tekrarlanmış fakat tefhim olunan hükümde reddedilen işler
arasında sayılan “ısı yalıtımı” ibaresine gerekçeli kararın hüküm bölümünde
yer verilmemiştir. Öte yandan, gerekçede her iki davacı yönünden ısı ve su
yalıtımının eksik ve ayıplı yapıldığından tazminata hükmedildiği açıklanmışsa
da hüküm, gerekçe ile çelişki oluşturacak şekilde yalnız su yalıtımı işi için
tazminata hükmedildiği anlamına gelecek şekilde kaleme alınmıştır. Anılan
nedenlerle, hem duruşmada tefhim edilen hükümle gerekçeli karardaki
hüküm ve hem de gerekçe ile hüküm çeliştiğinden kararın bozulması
gerekmiştir.
156 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
2 ) Bozma nedenine göre, davacı N.A. ve davalı vekilinin diğer temyiz
itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı N.A.
ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,
2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik
incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine,
kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak
üzere, 10.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6100/m.297
HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları
kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve
soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün
hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları
hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve
değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki
sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan
kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin,
taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan
hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde
gösterilmesi gereklidir.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 159
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 31.10.2012
Esas: 2012/11-1060
Karar: 2012/1820
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK
 EKSİK İNCELEME İLE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI

ÖZET: Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanıklar hakkında Ağır Ceza Mahkemesince verilen hükmün temyizen incelenmesinde;
Özel Dairece;
Sanıkların beraatlerine eksik inceleme sonucu karar verildiği gerekçesiyle yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
Mahkemece direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Uyuşmazlık; eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Asliye Hukuk Mahkemesinin ilamında sanıkların anlaşmalı olarak boşandıklarının belirtilmiş olması ve kolluk görevlilerine düzenletilmiş olan
tutanakta sanıkların halen aynı çatı altında birlikte yaşadıklarının tespit
edilmiş bulunması karşısında, yerel mahkeme tarafından eksik araştırma
ile hüküm kurulması söz konusu değildir.
Bu itibarla, direnme gerekçesi isabetli olup, hükmün esasına yönelik
temyiz incelemesi yapılması için dosyanın, dolandırıcılık suçlarına ilişkin
davalara bakmakla görevli Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmesine
karar verilmiştir.
DAVA : Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanıklar H.D. ve H.E.’in beraatına
ilişkin, Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.07.2007 gün ve 84105 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı
inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 22.12.2010 gün ve 1657-14820 sayı
ile;
160 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
“... Evli olan sanıkların, sanık H.D. ’in SSK’dan emekli aylığı alan babasının
17.03.2001 tarihinde vefatından sonra yetim maaşı almak amacıyla danışıklı
olarak boşanıp, birlikte aynı evde yaşamaya devam ederek 01.06.200210.04.2007 tarihleri arasında toplam 19.565 lira haksız çıkar sağladıklarının
iddia olunması, sanıkların soruşturma sırasında sanık H.D.’ye maaş
bağlanması için boşandıklarını beyan ederek kovuşturma evresinde geri
almaları karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi
bakımından boşanma dosyası getirtilerek incelenip içeriği ve boşanma
nedeni ile, sanıkların boşandıktan sonra aynı evde birlikte yaşamaya devam
edip etmediklerinin muhtarlık, zabıta ve komşularından sorulup araştırılıp,
ikametgahın bir başka yere nakledilip nakledilmediğinin tespitinden sonra,
toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki
durumlarının takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme sonucu ‘tarafların
mahkeme ilamı ile boşanmalarında ve boşandıktan sonra sanık Hayriye’nin
babasından kalan sigorta aylığını almasında dolandırıcılık suçunun unsuru
olan hile ve aldatıcılıktan söz edilemeyeceğinden’ bahisle yazılı şekilde
beraatlerine hükmolunması...”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 24.03.2011 gün ve 42-47 sayı ile;
“...Taraflar mahkeme ilamı ile boşanmışlardır. Tarafların mahkeme ilamı
ile boşanmalarında ve boşandıktan sonra sanık Hayriye’nin babasından
kalan sigorta aylığını almasında dolandırıcılık suçunun unsuru olan hile ve
aldatıcılıktan söz edilemez. Boşandıktan sonra tarafların yeniden bir araya
gelerek nikahsız olarak yaşamalarının da dolandırıcılık suçunun unsurlarını
oluşturmayacağı, nitekim mahkememizden benzer mahiyette bir olayda
verilen beraat kararının onanmasına dair emsal nitelikteki Yargıtay 11. Ceza
Dairesinin 04.05.2006 tarih 2253-3791 sayılı kararının da bu yönde olduğu
anlaşılmakla, unsurları oluşmayan atılı suçtan sanıkların ayrı ayrı beraatlerine
karar vermek gerekeceği...”,
Şeklindeki gerekçeyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 24.05.2012 gün ve 202364
sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel
Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eksik araştırma ile hüküm
kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
“H.E.’nin ölen babasının emekli aylığını almak amacıyla eşinden ayrıldığı,
ancak halen birlikte yaşamaya devam etmek suretiyle suç işlediği” iddiasını
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 161
içeren ihbar mektubunun Zonguldak C.Başsavcılığına, Zonguldak C.Başsavcılığı
tarafından da Çaycuma C.Başsavcılığına gönderilmesi üzerine şüpheliler
hakkında soruşturmaya başlandığı,
Çaycuma C.Başsavcılığınca kolluktan, şüphelilerin boşanmış olup da halen
aynı çatı altında birlikte yaşayıp yaşamadığının tespitinin istenmesi üzerine,
Çaycuma İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerince Terziler Köyü Muhtarı
M.E.’nin beyanına göre düzenlenen ve iki kolluk görevlisi ile muhtarın imzası
bulunan 21.02.2007 günlü tutanak içeriğine göre şüphelilerin halen aynı çatı
altında birlikte yaşadıklarının tespit edildiği,
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 10.04.2007 gün ve 269319 sayılı
yazısına göre, sanık H.D. ’in 01.06.2002 ila 16.03.2007 tarihleri arasında
toplam 19.565 lira maaş aldığının belirtildiği,
Çaycuma 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.05.2002 gün ve 354-327
sayılı ilamına göre sanık H.E. ile sanık H.E.’in Medeni Kanunun 166. maddesi
uyarınca anlaşmalı olarak boşandıkları, kararın aynı gün taraflara tebliğ
edildiği, tarafların kararı temyiz etmeyeceklerini belirtmeleri üzerine de
kararın 29.05.2002 tarihinde kesinleştiği,
Yerel mahkeme tarafından sanıklara duruşma gününü bildirir davetiyelerin
Terziler Köyü, Çaycuma adresine çıkarıldığı, sanıkların tebligat sırasında
evde bulunmaması nedeniyle tebligatın 7201 sayılı Tebligat Yasasının 21.
maddesine göre yapıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Sanık H.D. savcılık savunmasında, babasından kalan maaşı almak için eşi
ile anlaşmalı boşandığını, bazen eski eşi ile birlikte köydeki evde kaldığını
belirtmiş, mahkemede ise eski eşi ile birlikte yaşamadığını, çocuklarının
yanında kaldığını dile getirmiş,
Sanık H.E. de savcılık savunmasında, H.E. ( D. ) ile babasından kalan
maaşı alabilmek için anlaşmalı olarak boşandıklarını, bazen köydeki evde
birlikte kaldıklarını belirtmiş, mahkemede ise eşi ile anlaşamadıkları için
boşandıklarını ve ayrı yaşadıklarını söylemiştir.
Bu bilgi ve belgeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Özel Daire tarafından yerel mahkeme kararının, “sanıkların hukuki
durumlarının belirlenmesi amacıyla, boşanma dosyasının getirtilerek
incelenip, içeriği ve boşanma nedeni ile sanıkların boşandıktan sonra aynı
evde birlikte yaşamaya devam edip etmediklerinin tespiti gerektiğinden
bahisle eksik inceleme ile hüküm kurulduğu” gerekçesiyle bozulmasına
karar verilmiş ise de, aslına uygun onaylı sureti dosya içerisinde bulunan
Çaycuma 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.05.2002 gün ve 354-327 sayılı
ilamında sanık H.E. ( Derin ) ile sanık H.E.’in Medeni Kanunun 166. maddesi
uyarınca anlaşmalı olarak boşandıklarının belirtilmiş olması ve Cumhuriyet
162 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
savcılığı tarafından kolluk görevlilerine düzenletilmiş olan 21.02.2007 günlü
tutanakta sanıkların halen aynı çatı altında birlikte yaşadıklarının tespit
edilmiş bulunması karşısında, yerel mahkeme tarafından eksik araştırma ile
hüküm kurulması söz konusu değildir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı
yönündeki direnme gerekçesi isabetli olup, hükmün esasına yönelik temyiz
incelemesi yapılması için dosyanın, 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 6110 sayılı
Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca Dairelerin İş Bölümüne
ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan ve 02.06.2011
günlü Resmi Gazetede yayımlanarak 01.07.2011 tarihinde yürürlüğe giren
12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı kararına göre, dolandırıcılık suçlarına ilişkin
davalara bakmakla görevli Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmesine karar
verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.03.2011 gün ve 42–47 sayılı
kararındaki direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 15. Ceza
Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.10.2012
günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından,
31.10.2012 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı
olarak oybirliğiyle karar verildi.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 163
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
Tarih: 5.12.2012
Esas: 2012/4586
Karar: 2012/9095
KASTI AŞAN MÜESSİR FİİL
 AZMETTİRME
 TEKERRÜR

ÖZET: Yerel Mahkeme hükmünün temyizen incelenmesinde
Özel Dairece;
Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık A. hakkında “mükerrirlere özgü
infaz rejimine göre cezasının çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ibaresinin eklenmesine, haklarında beraat hükmü verilen sanıklarının beraat kararlarının onanmasına;
Sanık A. hakkında tasarlayarak olası kastla öldürmeye azmettirme suçundan kurulan hüküm yönünden;
Sanık A.’in maktulün dövülmesini ve gerekirse öldürülmesini istediği,
sanık Ali’nin ise öldürmek istemediğini beyan etmesi üzerine maktulün
dövülmesi ve gözünün korkutulması konusunda anlaştıkları ancak olay
esnasında sanık Ali’ nin istek dışına çıkarak maktulün hayati bölgelerine
künt cisimle vurması sonucu ölümün meydana geldiği göz önüne alındığında, sanık A.’in anlaşma konusu nedeniyle oluşan sonuçtan sorumlu
tutulması gerektiği, bu nedenle TCK.nun 87/4.maddesinin ikinci cümlesi
gereğince cezalandırılması gerektiğinin düşünülmemesi sonucu hükmün
bu yönden bozulmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.38, 58, 61, 87-4
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya
incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık A. hakkında 5237 sayılı
Yasanın 58. maddesinin uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi yasaya
aykırı ise de bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMUK.
164 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
nun 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hükmün sanık Ali ile ilgili
kısmına “Sanığın Çorum 3.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 23.01.2007
gün 2006/91 esas, 2007/27 karar sayılı ilamının tekerrüre esas olduğundan
TCK.nun 58.maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine
göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmasına” ibaresinin eklenmesine karar verilen ve resen de temyize
tabi olan hükümle sanıklar Volkan, Halil ve Erdem hakkında verilen beraat
hükümlerinin tebliğnamedeki düşünce gibi ( ONANMASINA ),
Sanık A. hakkında tasarlayarak olası kastla öldürmeye azmettirme
suçundan kurulan hüküm yönünden;
Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanık A.’in, eniştesi olan maktul ile ortak
olarak oto yıkama işi yaptıkları, sanığın işyerine geç gelmesi ve eniştesi
maktulün yıkanan araçların sayısını az gösterdiğinden bahisle maktule karşı
husumet beslediği ve eniştesinden bunun hesabını sormayı planladığı bu
amaçla diğer sanık Ali ile anlaştığı ve sanık Ali’ye “maktulü iyice döv, gerekirse
öldür” dediği ancak sanık Ali’nin “adam öldürmekle benim işim olmaz”
demesi üzerine “o zaman döv, gözünü korkut” dediği ve maktulün dövülmesi
konusunda anlaştıkları, olay günü de maktulü takip eden sanık Ali’nin,
maktulün hayati bölgelerini hedef alarak künt cisimle darp etmek suretiyle,
künt kafa travmaya bağlı kafa kemik kırıklarıyla beraber beyin kanaması
sonucu ölümüne neden olduğu olayda;
Sanık A.’in maktulün dövülmesini ve gerekirse öldürülmesini istediği, sanık
Ali’nin ise öldürmek istemediğini beyan etmesi üzerine maktulün dövülmesi
ve gözünün korkutulması konusunda anlaştıkları ancak olay esnasında sanık
Ali’ nin istek dışına çıkarak maktulün hayati bölgelerine künt cisimle vurması
sonucu ölümün meydana geldiği göz önüne alındığında, sanık A.’in anlaşma
konusu nedeniyle oluşan sonuçtan sorumlu tutulması gerektiği, bu nedenle
olayın oluş şekli ve suçun işlenmesindeki özellikler göz önüne alınarak
TCK.nun 61.maddesi uyarınca teşdiden TCK.nun 38.maddesi yollamasıyla
87/4.maddesinin ikinci cümlesi gereğince cezalandırılması gerektiğinin
düşünülmemesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiileriyle katılan vekilinin
temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, resen de temyize
tabi bulunan hükmün farklı gerekçeyle tebliğnamedeki düşünce gibi (
BOZULMASINA ), hükmolunan ceza miktarı ve tutuklulukta geçen süreye göre
tahliye taleplerinin reddine, 05.12.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 165
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.38
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.
(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme
hâlinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça
azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve
altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.
(3) Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan
fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi
yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar
hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde verilecek cezada, üçte bir oranında
indirim yapılabilir.
5237/m.58
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir
suçun işlenmesi hâlinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz
edilmiş olması gerekmez.
(2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;
a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz
edildiği tarihten itibaren beş yıl,
b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde,
bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,
Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.
(3) Tekerrür hâlinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis
cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür
hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık,
uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada
sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler
tekerrüre esas olmaz.
(5) Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar
dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.
(6) Tekerrür hâlinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre
çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik
tedbiri uygulanır.
(7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin
ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir.
(8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır.
(9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli
166 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu
hakkında da uygulanmasına hükmedilir.
5237/m.61
TÜRK CEZA KANUNU
1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt
ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya
artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hâllerde,
bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren
birden fazla nitelikli hâllerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma
sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs,
iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim
yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri
uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
(6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört
saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir
günün, adlî para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar
infaz edilmez.
(7) (Ek fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./7.mad) *1* Süreli hapis cezasını gerektiren
bir suçtan dolayı bu Madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan
fazla olamaz.
(8) (Ek fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./7.mad) *1* Adlî para cezası hesaplanırken, bu
Madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma
ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin
bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.
(9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K. 1.md) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak
öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis
cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.
(10) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne
de değiştirilebilir.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 167
5237/m.87-4
TÜRK CEZA KANUNU
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin
birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren
hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
168 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
Tarih: 24.12.2012
Esas: 2012/1830 Karar: 2012/31528

01.06.2005 TARİHİNDEN ÖNCE TEFECİLİK SUÇUNUN
OLUŞMASI İÇİN FAİZ KARŞILIĞI ÖDÜNÇ PARA VERME
SURETİYLE ÇIKAR SAĞLANMASININ MESLEK HALİNE
GETİRİLMİŞ OLMASI GEREKTİĞİ, 01.06.2005 TARİHİNDEN
SONRA İSE BİR DEFA İŞLENMİŞ OLMASI HALİNDE DAHİ
TEFECİLİK SUÇUNUN OLUŞACAĞI
ÖZET: Tefecilik suçundan yargılanan sanık hakkında kurulan hükmün
temyizen incelenmesinde
Özel Dairece;
Tefecilik suçunda suç öğeleri ve ceza uygulaması, eylemlerin 1.6.2005
tarihinden önce veya sonra gerçekleştirilmesine göre farklılık göstermektedir.
Tefecilik suçu; 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, sanığın
ödünç para verme işini meslek haline dönüştürmesi durumunda suç
oluşmakta, 5237 sayılı kanun yürürlüğe girdikten sonra failin faiz karşılığı ödünç para verme işini bir defa yapması yeterli olmaktadır.
Somut olayda; sanığın ve sanıktan faizle borç aldığını iddia edenin, borç
alma işleminin 2005 yılında gerçekleştiğini beyan etmeleri karşısında;
suçun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise lehe olan yasanın ve zamanaşımına esas sürenin belirlenmesi yönünden suç tarihinin
tespit edilmesi gerektiği gözetilmeden, şikayet tarihinin suç tarihi kabulü
ile hükümlülük kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 5237/m.241
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun
süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 169
geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve
gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Tefecilik suçunda suç öğeleri ve ceza uygulaması, eylemlerin 1.6.2005
tarihinden önce veya sonra gerçekleştirilmesine göre farklılık göstermektedir.
Anılan suç; 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, Y.C.G.K.’nın
03.07.1995 tarih ve 1995/207-236 sayılı kararında da belirtildiği üzere sanığın
birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para
vermek suretiyle çıkar sağlanması bir başka deyişle sanığın ödünç para verme
işini meslek haline dönüştürmesi durumunda tefecilik suçu oluşmaktadır.
Suçun yaptırımı 2279 sayılı Kanun’un 2520 sayılı Kanun ile değişik 17.
maddesinde düzenlenmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde
suç; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, ...”
biçiminde tanımlanmıştır. Yeni düzenlemeye göre bu suçun oluşması için
sanığın yalnızca bir kişiye kazanç elde etmek amacıyla ödünç para vermesi
yeterli olup bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin önemi
yoktur. Bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç
para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyecek, ancak suçun
zincirleme olarak işlenmesi olanaklı görülecektir. Ayrıca, tefecilik suçunda, faiz
karşılığı borç para alan kişi meşru zeminde bulunmadığından suçun mağduru
olarak kabul edilemeyecektir.
Somut olayda; sanığın ve sanıktan faizle borç aldığını iddia eden ... nın,
borç alma işleminin 2005 yılında gerçekleştiğini beyan etmeleri, sanığın, ...
n’ın borcunu ödeyememesi nedeni ile Balıkesir 3. İcra Müdürlüğü nezdinde
11.05.2005 tarihinde icra takibine girişmesi karşısında; suçun unsurları
itibariyle oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise lehe olan yasanın ve zamanaşımına
esas sürenin belirlenmesi yönünden suç tarihinin tespit edilmesi gerektiği
gözetilmeden, şikayet tarihinin suç tarihi kabulü ile hükümlülük kararı
verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık ... nın müdafiinin temyiz nedenleri yerinde
görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN
başkaca yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi
aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/
hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24.12.2012 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi.
170 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.241
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş
yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 171
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
Tarih: 10.12.2012
Esas: 2012/13340
Karar: 2012/12747
OLUMSUZ GÖREV UYUŞMAZLIĞI VE YARGI YERİNİN
BELİRLENMESİ
 KAÇAKÇILIK SUÇU

ÖZET: Olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı yerinin belirlenmesi istemiyle Yargıtaya gönderilen dava dosyasının incelenmesinde
Özel Dairece;
Yerinde görülmeyen Çatalca Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 5607/m.3-2, 3-18, 4-5, 17
5771/m.3
DAVA : 5607 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanıklar HK ve BK’ın yapılan
yargılanmaları sırasında; Çatalca Asliye Ceza Mahkemesiyle Silivri Ağır Ceza
Mahkemesi arasında oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı
yerinin belirlenmesi istemiyle gönderilen dosya Yargıtay C.Başsavcılığından
tebliğname ile daireye verilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : İncelenen dosya içeriğine, sanıkların üzerine atılan suçun
niteliğine, iddianamede olayın anlatılış biçimine, sahtecilik suçundan açılmış
dava bulunmamasına ve Silivri Ağır Ceza Mahkemesi kararındaki gerekçeye
göre,
SONUÇ : Yerinde görülmeyen Çatalca Asliye Ceza Mahkemesinin
28/02/2012 gün ve 2011/551 E. 2012/204 K. sayılı GÖREVSİZLİK kararının
KALDIRILMASINA , dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay
C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
172 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YEREL MAHKEME İLAMI
T.C.
SİLİVRİ
AĞIR CEZA MAHKEMESİ
ESAS NO : 2012/106
Yukarıda açık kimliği ve suçları yazılı sanıklara ait dava dosyası Çatalca
Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28/02/2012 tarih ve 2011/551 Esas 2012/204
Karar sayılı ilamıyla görevsizlik kararı verilerek mahkememize gönderilmekle,
mahkememizin 2012/106 sırasına kaydı yapılarak, yapılan inceleme
sonucunda:
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
KARAR : İDDİA:
Çatalca C.Başsavcılığı’nın 14/12/2011 tarih ve 2011/925 Esas sayılı
iddianamesi ile; 22/02/2011 tarih ve IM000853 sayılı Serbest Dolaşma Giriş
Beyannamesinin 4. Kaleminde; projektör aksamı olarak 9405.99.00.29.00
GTİP’de beyan edilen eşyanın fiziki muayenesi neticesinde aksam olarak
nitelendirilemeyeceği projektörün kendisi olduğu, mümeyyiz oluşturduğu,
9405. Fasıl açıklama notları itibariyle de projektör olarak değerlendirilmesi
gerektiği, eşyanın satışa hazır ambalajlarının üzerinde “ Metal halde projektör”
ibaresinin de bulunduğu gözönüne alındığında 9405.99.00.29.00 GTİP’de
yeralması gerektiğinin anlaşıldığı, bildirildiğinden ve yine …Ticaret Ltd. Şti.
Adına Trakya Serbest Bölge Gümrük Müdürlüğü’nce tescilli 22/02/2011 tarih
ve IM000853 sayılı Serbest dolaşıma Giriş beyannamesinin 4. Kaleminde
beyan edilen eşyanın ithalinde alınması gereken TSE denetim Belgesi Türk
Standartları Avrupa Yakası Gözetim ve Muayene Müdürlüğü’nün 27/06/2011
tarih 240120 sayılı uygunsuzluk yazısında teknik mevzuata göre uygun
olmadığı ve eşyanın ithalinin mümkün bulunmadığının bildirilmesi nedeni ile
gerek beyana uygun olmadığı gerekse muayene sonucunda tespiti yapılan
eşyanın TSE tarafından ithalinin uygun bulunmadığı anlaşıldığından, …Ticaret
Ltd. Şti. Isimli firmanın ortağı ve imza yetkilisi HK ile söz konusu firmanın
Gümrük müşaviri BÇ’nin sahte belge kullanmak suretiyle Gümrük Vergilerini
kısmen ödemeksizin Türkiye’ye eşya ithal etmeye teşebbüs ettikleri ve ithali
lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya
yeterlilik belgesine tabi olan eşyayı aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal etmeye
teşebbüs ettikleri, resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirdikleri
ve böylelikle üzerilerine atılı bulunan suçları işlediklerinden bahisle Çatalca
Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
ÇATALCA ASLİYE CEZA MAHKEMESİNİN GÖREVSİZLİK KARARI VE
GEREKÇESİ;
Çatalca Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda;
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 173
Her ne kadar sanıklar hakkında 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa
Muhalefet Etmek suçundan aynı yasanın 3/2, 3/18, 4/5 maddeleri gereğince
cezalandırılmaları için mahkemelerine kamu davası açılmış ise de, Yargıtay
CGK’nun 05/06/2007 gün ve 2007/8-57 esas 2007/130 karar sayılı hükmündeki
‘5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasasının 17. maddesindeki düzenleme ile
bir yandan 5235 sayılı yasanın 12. Maddesine yeni istisnalar getirdiği ve her
ikisi de Asliye Cezalık suç olmalarına karşın bağlantılı olmaları koşulu ile kamu
görevlisi olmayan kişilerin işlediği sahtecilik suçu ile kaçakçılık suçlarının Ağır
Cezalık suçlara dönüştüğü’ nün bildirilmesi karşısında, iddianame anlatımına
göre eylemin Ağır Ceza Mahkemesince yapılması gerekçesiyle CMK’nun 3 vd
maddeleri uyarınca 23/05/2011 tarih ve 2010/744 Esas 2011/470 Karar sayılı
kararı ile görevsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.
GÖREVSİZLİK KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İddianame içeriği,görevsizlik kararının gerekçesi ve dosya kapsamındaki
deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde;her ne kadar sanıkların 5607
sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Muhalefet Etmek suçundan suçundan
cezalandırılmaları istemiyle Çatalca Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu
davasının yapılan açık yargılaması sonunda; kaçakçılık suçuyla beraber işlenen
resmi belgede sahtecilik suçu bağlamında, 5607 sayılı yasanın 17. maddesi
uyarınca yargılama görev ve yetkisinin Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğundan
bahisle sanıkların mahkememizce yargılaması yapılmak üzere mahkememize
yönelik görevsizlik kararı verilmiş ise de : İddianamede, sanıklara isnat edilen
suç, münhasıran 5607 sayılı kaçakçılıkla mücadele kanuna muhalefet olarak
belirtilip sevk maddesi sadedinde 5607 sayılı yasanın 3/2-18, 4/5 maddeleri
gösterilmiş iken, bağlantılı şekilde eylemin kaçakçılık yasasının 17. maddesi
uyarınca mahkememize yargılamasını gerekli kılan resmi belgede sahtecilik
suçunun, CMY’nin 225 hükmüne uygun biçimde iddianame anlatımında dile
getirilmemesi ve bu maddeden cezalandırma isteminin gerçekleşmemesi
karşısında, iddianamede tasnif ve tasvir edilerek anlatılmış dava sebebi
yapılmış eylem bakımından hüküm kurulabileceğine temas eden CMY’nin 225
maddesine aykırı hareket neticesinde, iddianame anlatımında belirtilmeyen
ve dava sebebi yapılmayan resmi belge sahteciliğine değinilerek irtibat
kurulmuş olan 5607 sayılı yasanın 17. maddesi gerekçesine dayalı verilmiş
görevsizlik kararının, davasız yargılama olamayacağı ilkesi ve CMY’nin 225
hükmüne aykırılık teşkil edeceği dolayısıyla, dava konusu edilmemiş herhangi
bir resmi belge sahteciliği suçunun söz konusu edilmemiş olunmasına göre,
gösterilen sevk maddeleri itibariyle 5235 sayılı yasanın 11 ve 12 maddeleri
uyarınca cezanın üst sınırına nazaran yargılama görev ve yetkisinin Asliye
Ceza Mahkemesi ait olduğu sonuç ve kanaatine varılarak; Çatalca Asliye Ceza
Mahkemesince yargılamaya devam edilip atılı suç kapsamında delillerin takdir
174 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
ve sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekirken görevsizlik
kararı verilmesi yerinde görülmediğinden ve ayrıca görev hususu kamu
düzenini ilgilendirip yargılamanın her aşamasında doğrudan gözetilmesi
gerektiğinden mahkememizin görevsizliğine karar verilmesi gerekmiş ve
açıklanan nedenlerle aşağıda yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuştur.
KARAR : Mahkememizin CMY’nın 3,4 ve 5. maddeleri gereğince
GÖREVSİZLİĞİNE,
Dava dosyasının görevli ve yetkili ÇATALCA ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE
GÖNDERİLEREK, sanıkların iddianamedeki sevk maddelerine göre
yargılamasının yapılmasının istenmesine,
Sanıkların bulunduğu hal üzere görevli mahkemeye gönderilmesine,
Ancak mahkememiz ile Çatalca Asliye Ceza Mahkemesi arasında olumsuz
görev uyuşmazlığı meydana geldiğinden görevli mahkemenin belirlenmesi
için dava dosyasının CMY’nın 4/2 maddesi gereğince ilgili Yargıtay Ceza
Dairesine sunulmak üzere C.Başsavcılığına gönderilmesine,
Dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonucunda CMY’nın 268. maddesi
gereğince kararın öğrenildiği günden itibaren yedi gün içinde mahkememize
verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda
bulunulmak suretiyle Çorlu Ağır Ceza Mahkemesine itiraz edilebileceğine dair
yasa yolu açık olmak üzere tensiben oybirliğiyle karar verildi. 17/05/2012
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5607/m.17 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU
(1) Bu Kanun hükümlerine göre idari para cezasına karar vermeye Cumhuriyet
savcısı, 14 üncü madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise
Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara
karşı, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun
yoluna başvurulabilir.
(2) Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen asliye ceza
mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı olarak resmi belgede sahtecilik
suçunun işlenmesi halinde, görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir.
5607/m.3-2 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU
(2) Eşyayı, sahte belge kullanmak suretiyle gümrük vergileri kısmen veya tamamen
ödenmeksizin, Türkiye’ye ithal eden kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve onbin güne
kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
5607/m.3-18 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU
(18) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiiller, teşebbüs aşamasında kalmış olsa
bile, tamamlanmış gibi cezalandırılır.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 175
5607/m.4-5 KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU
(5) Bu Kanunda tanımlanan suçların ve kabahatlerin, belgede sahtecilik yapılarak
işlenmesi halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
5271/m.3 CEZAMUHAKEMESİ KANUNU
(1) Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir.
176 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
7. CEZA DAİRESİ
Tarih: 15.10.2012
Esas: 2012/23726
Karar: 2012/25568
ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA
 ALKOL ALMIŞ KİŞİLERİN ARAÇ KULLANMALARI HALİNDE,
ÜÇ VEYA ÜÇ DEFADAN FAZLASINDA SÜRÜCÜ BELGELERİNİN
BEŞ YIL SÜREYLE GERİ ALINACAĞI VE ALTI AYDAN AŞAĞI
OLMAMAK ÜZERE HAFİF HAPİS CEZASI İLE BİRLİKTE HAFİF
PARA CEZASIYLA CEZALANDIRILACAKLARI, AYRICA PSİKOTEKNİK DEĞERLENDİRMEYE VE PSİKİYATRİ UZMANI
MUAYENESİNE TABİ TUTULACAKLARI

ÖZET: Cumhuriyet Başsavcılığının kabahatlinin sürücü belgesinin geri
alınması talebi üzerine, sürücü belgesinin geri alınmasına yönelik talep
hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair, Sulh Ceza Mahkemesinin kararına yönelik itirazın reddine dair Asliye Ceza Mahkemesinin kararı aleyhine kanun yararına bozma istenmiştir.
Özel Dairece;
Halen yürürlükte bulunan 2918 sayılı Kanunun 112/1. maddesinde yer
alan “Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte hafif hapis
cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması
cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılır.” şeklindeki düzenlemeler karşısında üçüncü kez alkollü araç kullandığı
tespit edilen kabahatlinin sürücü belgesinin 5 yıl süreyle geri alınmasına
karar verme yetkisinin sulh ceza mahkemesine ait olduğunun kabulü gerekmektedir.
İlgili Kanun/Madde:
2918/m.48-5, 112-1
5326/m.16, 19
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 177
DAVA : Üçüncü kez alkollü araç kullanmak eyleminden dolayı kabahatli
hakkında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5. maddesi uyarınca
Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünce düzenlenen 31.12.2010 tarihli
E-768491 sayılı trafik suç tutanağı üzerine, Cumhuriyet Başsavcılığının
25.05.2011 tarihli ve 2011/16-233 sayılı idari yaptırım kararıyla uygulanan
3.600 Türk lirası idari para cezasını müteakip Cumhuriyet Başsavcılığının
29.02.2012 tarihli ve 2011/16 sayılı kabahatlinin sürücü belgesinin geri
alınması talebi üzerine, sürücü belgesinin geri alınmasına yönelik talep
hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair, Sulh Ceza Mahkemesinin
27.04.2012 tarihli ve 2012/233 değişik sayılı kararına yönelik itirazın reddine
dair Asliye Ceza Mahkemesinin 12.06.2012 tarihli ve 2012/297 değişik iş
sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 13.08.2012 gün ve
47395 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Cumhuriyet
Başsavcılığının 29.08.2012 gün ve KYB. 2012-224380 sayılı ihbarnamesi ile
daireye verilmekle okundu.
Mezkür ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, 22.05.2006 tarihinde 1. kez, 01.06.2006 tarihinde
2. kez alkollü araç kullanırken yakalanarak trafik görevlilerince geçici olarak
sürücü belgesi geri alınan ...in, 31.12.2010 tarihinde 3. kez alkollü araç
kullanırken yakalanması karşısında, 2918 sayılı Kanun’un 48/5. maddesinde
yer alan “Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı
tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl
içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında
265 300 000 lira para cezası uygulanır, ikinci defasında sürücü belgeleri iki yıl
süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu
sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve içişleri Bakanlıklarınca
çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine
tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda
iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri
alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600
000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve
psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene
sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri
iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin
yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.” şeklindeki
düzenlemeye nazaran, üç veya üçten fazla alkollü araç kullanma suçlarında
aynı madde hükmünün uygulanması gerekeceği gözetilmeden, itirazın kabulü
yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması
lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla gereği
178 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dairemizin 17.05.2006 tarihli ve 2006/1463-8099 sayılı benzer
bir ilamında da belirtildiği üzere; 5252 sayılı Kanunun 7. maddesi ile 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48/5. maddesindeki hafif hapis cezası
idari para cezasına dönüştürülerek idari para cezasına karar verme yetkisi
Cumhuriyet Savcısına verilmiş ise de, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 16.
maddesinde idari yaptırım türleri belirlenmiş olup, bunlar arasında sürücü
belgesinin geri alınmasının bulunmadığı, aynı Kanunun 19. maddesinde de
diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için ruhsat ve
ehliyetin geri alınması gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda,
bu kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı olduğunun
belirtildiği ve halen yürürlükte bulunan 2918 sayılı Kanunun 112/1.
maddesinde yer alan “Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç
olmak üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte hafif
hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması
cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların
bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılır.”
şeklindeki düzenlemeler karşısında üçüncü kez alkollü araç kullandığı tespit
edilen kabahatlinin sürücü belgesinin 5 yıl süreyle geri alınmasına karar
verme yetkisinin sulh ceza mahkemesine ait olduğu kabulü gerekmektedir.
SONUÇ : Bu durum karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun
yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde
görüldüğünden, Asliye Ceza Mahkemesinin 12.06.2012 gün ve 2012/297
değişik iş sayılı kararının CMK.nun 309 maddesi uyarınca BOZULMASINA,
müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine,
15.10.2012 günü oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2918/m.48-5
KARARYOLLARI TRAFİK KANUNU
(Ek fıkra: 17/10/1996 - 4199/20 md; Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262/4 md.)
Toplu taşım araçlarında sigara içilemez. Sigara içenler hakkında 4207 sayılı Tütün
Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun hükümleri uygulanır.
2918/m.112-1
KARARYOLLARI TRAFİK KANUNU
(Değişik fıkra: 08/03/2000 - 4550/2. md.) Sürücü belgelerinin geçici olarak geri
alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte
hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması
cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların
bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılır.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 179
5326/m.16
KABAHATLER KANUNU
(1) Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idarî yaptırımlar, idarî para cezası ve
idarî tedbirlerden ibarettir.
(2) İdarî tedbirler, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan
diğer tedbirlerdir.
5326/m.19
KABAHATLER KANUNU
(1) Diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;
a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,
b) İşyerinin kapatılması,
c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması,
d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,
Gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun
değişiklik yapılıncaya
kadar saklıdır.
180 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
10. CEZA DAİRESİ
Tarih: 13.12.2012
Esas: 2012/8410 Karar: 2012/18470
UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDE KULLANIMI, ALIM SATIMI
 HAKİM VE CUMHURİYET SAVCISI KARARINA DAYANMAYAN
TELEFON KONUŞMALARININ HUKUKA AYKIRI DELİL
SAYILIP CMK’nın 289. MADDESİ UYARINCA HÜKME ESAS
ALINAMAYACAĞI

ÖZET: Yerel Mahkeme kararının temyizen incelenmesinde
Özel Dairece;
Sanıklar O.C. ve C.B. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerin ONANMASINA
Sanıklar S.C. ve M.B. hakkındaki beraat hükümlerinin ONANMASINA
Dosyadaki belge ve bilgilere göre; A.’ye temin ettirdikleri suç konusu kokaine, kardeşi olan diğer sanık O.’la birlikte ortak olduğu sabit olan sanık
M.C. hakkında, mahkûmiyet yerine beraat hükmü kurulması yasaya aykırı olduğundan, hükmün BOZULMASINA,
Suçun işlenmesine yardım ettiğinin sabit olduğu, paraların kokain alımında kullanılacağını bilmediğine ilişkin savunmasının kabul edilebilir
bulunmadığı gözetilmeden, sanık M.A.Ö. hakkında mahkûmiyet yerine
beraat hükmü kurulması yönünden hükmün BOZULMASINA karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.39, 191-2
5271/m.289
DAVA : Dosya, müdafilerinin isteği üzerine sanıklar O. ve C. hakkında
duruşmalı, diğer sanıklar yönünden duruşmasız olarak incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
KARAR : A ) Sanık O.C. hakkında “kullanmak için uyuşturucu madde
bulundurma” suçundan verilen “tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmasına” ilişkin karara yönelik temyiz isteğinin incelenmesi:
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 181
“Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya
bulundurma” suçundan dolayı, 5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası
gereğince verilen “tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ilişkin
kararlar, sözü edilen fıkraya 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı
Kanunun 20. maddesi ile eklenen son cümleye göre, durma kararı niteliğinde
olup itiraz kanun yoluna tabi olması nedeniyle, itirazla ilgili gerekli kararın
yetkili ve görevli itiraz merciince verilmesi için, dosyanın incelenmeksizin
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE, oybirliğiyle,
B ) Sanıklar O.C. ve C.B. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma”
suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı,
aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle
birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından
gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve
bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç
tipi ile artırma ve indirme nedenleri tartışılarak yaptırımların doğru biçimde
belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen
temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmalarının
reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, hükmolunan hapis cezalarının süresi
ile tutuklama tarihlerine göre, sanıklar hakkındaki salıverme isteklerinin
reddine, oybirliğiyle,
C ) Sanıklar S.C. ve M.B. hakkındaki beraat hükümlerinin incelenmesi:
Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin
gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge
ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından;
Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,
hükümlerin ONANMASINA, oybirliğiyle,
D ) Sanık M C hakkındaki beraat hükmünün incelenmesi:
Somut olay ve olgularla örtüşen telefon konuşmalarına, para gönderilmesini
doğrulayan diğer sanıklar O., M.A. ve A.’nin ifadeleri ile dosyadaki diğer belge
ve bilgilere göre; gönderdikleri paralarla hakkındaki mahkûmiyet hükmü
temyiz edilmeyen A.’ye temin ettirdikleri suç konusu kokaine, kardeşi olan
diğer sanık O.’la birlikte ortak olduğu sabit olan sanık hakkında, mahkûmiyet
yerine beraat hükmü kurulması,
Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde
olduğundan, hükmün BOZULMASINA, oybirliğiyle,
E ) Sanık M. A.Ö hakkındaki hükmün incelenmesi,
Somut olay ve olgularla örüşen telefon konuşmalarına, diğer sanıklardan
A.’nin ifadelerine, kendisinin dolaylı ikrarına, dosyadaki diğer belge ve
bilgilere göre; hakkındaki mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeyen A.’nin
182 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
isteği üzerine, kendisine ait PTT ve banka hesaplarının kullanılmasına rıza
gösterip, suç konusu kokainin satın alınması için diğer sanıklar O. ve M.
tarafından gönderilen paraları çekerek A.’ye vermek suretiyle, sanığın TCK’nın
39. maddesi anlamında suçun işlenmesine yardım ettiğinin sabit olduğu,
paraların kokain alımında kullanılacağını bilmediğine ilişkin savunmasının
kabul edilebilir bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında mahkûmiyet
yerine beraat hükmü kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle
yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, Başkan vekili Ali Kınacı ile Üye
Emel Özgan’ın karşı oyu ve oyçokluğuyla, 13.12.2012 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY : Sanık savunmasında “Hemşehrim olan Abdi, adıma para
geleceğini ve parayı çekip kendisine vermemi istedi, hesabıma gelen paraları
çekip bu kişiye teslim ettim. Paraların benim hesabıma neden yattığını
Abdi’ye sormadım, ancak ev ya da araba parası olabilir diye düşündüm, bunu
sadece insaniyet namına yaptım, uyuşturucu işi yaptığını bilseydim kendisine
yardımcı olmazdım” demiştir.
Diğer sanıklardan A. “PTT’de hesabım olmadığı için, O.C, kendisine
satacağım aracın parasını M. A. Ö. adına gönderdi. M. A. ise iki kez 30.000’er
lira parayı çekip bana verdi” diyerek, sanığın savunmasını doğrulamıştır.
Hâkim veya Cumhuriyet savcısı kararına dayanmadığı için, sanığın telefon
konuşmaları hukuka aykırı delil niteliğinde olup CMK’nın 289. maddesi
uyarınca hükme esas alınamaz. Kaldı ki bu telefon konuşmaları, sanığın sözü
edilen paraların uyuşturucu veya uyarıcı madde alım satımında kullanılacağını
bildiğini göstermekten uzaktır.
Sanığın savunmasının aksine hiçbir delil bulunmamaktadır. Kuşkuya ve
varsayımlara dayanılarak mahkûmiyet hükmü verilemez.
Sanık hakkındaki beraat hükmünün onanması gerektiği kanısında
olduğumuzdan, çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyoruz.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.39
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını
gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde
cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu
olur:
a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin
işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 183
b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde
kullanılan araçları sağlamak.
c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak
icrasını kolaylaştırmak.
5237/m.191-2
TÜRK CEZA KANUNU
(2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden
önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli
serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik
tedbirine karar verebilir. (Ek cümle: 31/03/2011-6217 S.K 20. mad.) Bu karar, durma
kararının hukuki sonuçlarını doğurur.
5271/m.289
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde
hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme
katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem
kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak
reddedilip hâkimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili
görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken
diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu Madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının
sınırlandırılmış olması.
i)Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
184 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
Tarih: 20.9.2012
Esas: 2011/21661
Karar: 2012/19216
TAKSİRLİ SUÇ
 TRAFİK KAZALARINDA YAYANIN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN
BULUNMASI, CEZAİ SORUMLULUĞUNUN DA BULUNMASINI
GEREKTİRMEYECEĞİ

ÖZET: Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine dair verilen
kararın temyizen incelenmesinde
Özel Dairece;
Yayanın sebebiyet verdiği trafik kazasından dolayı sanık olup olamayacağı
sorunu öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir.
Türk Ceza Kanunun 22/2.maddesi “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen
neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır.
Yayanın karşıdan karşıya geçerken kendisine motorlu bir vasıtanın
çarpacağı ve bu vasıtada bulunanların yaralanacağını öngörebilmesinin
kabulü toplumda yaygın olan ortak düşünceye aykırıdır.
Bir olayda hukuki sorumluluk ile cezai sorumluluk farklı olup taksirli
cezai sorumluluk daha dar olarak düzenlenmiş ve bunun çerçevesi
TCK’nun 22.maddesinde çizilmiştir. Trafik kazasında yayanın hukuki
sorumluluğunun bulunması cezai yönden de sorumlu olmasını
gerektirmez.
Her ne kadar Adli Tıp Kurumu Başkanlığı yayanın olayda asli kusurlu
olduğunu belirtse bile tüm açıklanan bu nedenlerden dolayı sanığın
beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, kanuna aykırı
olup, hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.22
2918/m.68, 69, 70
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 185
DAVA : Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm
sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği
düşünüldü:
KARAR : Olay günü saat 23.00 sıralarında sanığın aracının arıza yaptığı,
sanığın aracının park lambalarını yakıp sağ tarafa park ederek araçtan
indiği ve orta bariyerle bölünmüş yolun karşısına yaya olarak geçmeye
çalıştığı sırada sol şeride yakın noktada ölenin kullandığı motosikletin sanığa
çarparak motosikletin dengesini kaybedip devrilmesi neticesine motosiklet
sürücüsü S.A.T.’nin öldüğü olayda sanık hakkında taksirle ölümüne sebebiyet
verdiğinden hakkında kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonunda
sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir.
Yayanın sebebiyet verdiği trafik kazasından dolayı sanık olup olamayacağı
sorunu öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir.
Taksir, istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde
bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler
alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu
kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin
müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal
edilmesi sonucu belirir. Fail, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için
cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme olanak
ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmak olup
Türk Ceza Kanunun 22/2.maddesi “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi
öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun son olarak verdiği 07.06.2011 gün 54-120
sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, öğretide
ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5-Neticenin öngörülebilir olmasına karşın fail tarafından öngörülememesi,
şeklinde kabul edilmektedir.
Yayanın karşıdan karşıya geçerken kendisine motorlu bir vasıtanın
çarpacağı ve bu vasıtada bulunanların yaralanacağını öngörebilmesinin
kabulü toplumda yaygın olan ortak düşünceye aykırıdır. Yayaların motorlu
taşıt sürücülerine zarar vereceklerini, bu nedenle daha fazla basiretli
davranmaları gerektiğini bildikleri ve cezalandırılmaları gerektiği kabul
edilemez. İntihar etmek için kendisini hızla gelen otomobilin altına atan ve
kazaya neden olan şahsın amacı, kendi yaşamına son vermek olup sürücünün
186 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
yaralanabileceğini de önceden görebileceği söylenemez. Bu nedenle taksirin
“neticenin öngörülebilmesi” unsuru bu gibi olaylarda gerçekleşmemiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 46-67.maddelerinde sürücülerin
uyacakları kurallar, 68-70.maddelerde ise yayalar, hayvanla çekilen veya
elle sürülen araçlarla hayvan sürücülerinin ve yarışlar hakkında kurallar
düzenlenmiştir. Yayalarla ilgili düzenlemelerde uyacakları kurallar belirtilmiş,
ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda
güvenlikleri açısından araçların uzaklık ve hızını göz önüne almaları, yolu
kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa zamanda taşıt
yolunu geçebilecekleri hükme bağlanmıştır. Belirtilen kurallara uymayanlar
hakkında ise idari para cezasına hükmolunacaktır. Kanun koyucu tarafından
da yayanın kendi can güvenliğini sağlaması için bir takım kurallar konulmuş,
trafik kazaları ile ilgili 81.madde ve devamı maddelerinde sadece sürücülerden
bahsedilmiş, yayaların motorlu taşıt sürücülerine veya başkalarına
verebilecekleri zararlardan dolayı cezai sorumlukları yönüne gidilmemiştir.
Ayrıca ister kasdi, isterse taksirli olsun, bir fiilin cezalandırılabilmesi için
uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Bir yayanın motorlu
taşıt vasıtasına çarpmasında bu koşulların gerçekleştiği öne sürülemez.
Örneğin bir yayanın otobüse çarpması halinde meydana gelen kazada otobüs
içindekilerin ölmesinde veya yaralanmasında, aranılan bu yeterlilik, elverişlilik
ve uygunluk koşulları yoktur. Bu nedenle trafik kazasına karışan yayanın
TCK’nun 85 veya 89.maddeleri gereğince cezalandırılması Ceza Hukukunun
vurgulanan bu temel kriterlerine aykırıdır.
Bir olayda hukuki sorumluluk ile cezai sorumluluk farklı olup taksirli
cezai sorumluluk daha dar olarak düzenlenmiş ve bunun çerçevesi TCK’nun
22.maddesinde çizilmiştir. Trafik kazasında yayanın hukuki sorumluluğunun
bulunması cezai yönden de sorumlu olmasını gerektirmez. Yayanın kusurlu
olması, yeni Türk Ceza Kanunu uygulamasında sürücünün cezasının
belirlenmesinde ve hakkında lehe hükümlerin uygulanmasında nazara alınıp
adaletli bir cezalandırma sağlanmaya çalışılmaktadır.
Yayaların kusurlu olmaları tazmini sorumluluğu gerektirir. Meydana gelen
kazadan dolayı cezai sorumluluğun var olduğu kabul edilemez.
Bununla beraber Ceza Genel Kurulunun 21.10.1997 gün ve 1997/2-99-202
sayılı kararında sürücüler yanında yayalarında sanık olabileceğini kabul eden
tek bir kararı bulunsa da Ceza Genel Kurulunun gerek bu karardan önce ve
gerekse bu karadan sonraki kararları ile ceza dairelerinin istikrarlı uygulamaları
yayaların kusurlu davranışları ile birlikte trafik kazasına sebebiyet vermeleri
durumunda sadece sürücüler hakkında kamu davası açılmakta ve sanık olarak
bunlar gösterilmektedirler.
Her ne kadar Adli Tıp Kurumu Başkanlığı yaya R.G.’nin olayda asli kusurlu
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 187
olduğunu belirtse bile tüm açıklanan bu nedenlerden dolayı sanığın beraati
yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu nedenle
yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca
halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince
isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 20.09.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar
verildi.
MUHALEFET ŞERHİ :
Arıza yapan aracını yol kenarına parkedip yolun karşısına geçmeye
çalışırken, kendi yolunda seyretmekte olan motosiklet sürücüsünün kaza
yaparak ölümüne neden olan yayanın olayın oluşumunda asli kusurlu olduğu
hususu tartışmasızdır.
Tartışma konusu olan, kazanın meydana gelmesinde yok denecek kadar
az kusurlu olan ( 1/8 ) motosiklet sürücüsünün ölümünden dolayı yaya
sanığın hukuki sorumluluğunun yanında cezai sorumluluğunun bulunup
bulunmadığıdır.
Sayın çoğunluğun, kararımızın gerekçesinde belirttiği, yayanın
araçtakilere zarar verme olasılığının mümkün olmadığına, böyle bir zararın
öngörülemeyeceğine dayanan görüşüne katılmak mümkün değildir. Ceza
hukukundaki yaptırımın dayanağı taksir veya kasttır. Taksirli suçlarda, kusur,
ihmal veya acemilik gibi nedenlerle ölüm veya yaralamaya neden olan kişinin
cezalandırılması esastır. Bu nedenle sanığın olay mahallinde bizzat bulunması
da şart değildir. Taksirli hareketin sonucunda netice meydana gelmekte ve
netice ile taksirli hareket arasında illiyet bağı olması halinde cezalandırma
müessesesi gündeme gelmektedir.
Aksi halde işyeri kazalarında olay mahallinden çok uzakta bulunabilen
sorumlunun veya evcil hayvanını karayoluna başıboş bırakması nedeniyle
meydana gelen kazada hayvan sahibinin cezalandırılması mümkün olmazdı.
Karayolları Trafik Kanununun 3. maddesinde “Trafik; yayaların, hayvanların
ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleridir” şeklindeki
tanımlamada dikkate alındığında, yayaların da olayın niteliğine göre sanık
olabileceği kanaati ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.22
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun
kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi
188 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına
kadar artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı
sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî
durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede
mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza
yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
2918/m.68, 69, 70
KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU
Madde 68 - Yayaların uyacakları kurallar aşağıda belirtilmiştir.
a) Yayalar, aşağıda sayılan haller dışında, taşıt yolu bitişiğinde ve yakınında yaya
yolu, banket veya alan varsa burada yürümek zorundadır.
1. Yönetmelikte belirtilen tedbirler alınmak şartı ile diğer yayalar için ciddi
rahatsızlık verecek boyutta eşyaları iten veya taşıyan kişiler ile, taşıt yolunun en
sağ şeridinden fazla kısmını işgal etmemek, gece ve gündüz görüşün az olduğu
hallerde de imkan oranında tek sıra halinde yürümek şartı ile bir yetkili veya görevli
yönetiminde düzenli şekilde yürüyen yaya kafileleri taşıt yolu üzerinde yürüyebilirler.
2. Yayaların yürümesine ayrılmış kısımların kullanılmasının mümkün olmaması
veya bulunmaması hallerinde yayalar, bisiklet trafiğine engel olmamak şartı ile
bisiklet yolunda bisiklet yolu yoksa taşıt yolu üzerinde, imkan oranında taşıt yolu
kenarına yakın olmak şartı ile yürüyebilirler.
3. Her iki tarafında, yaya yolu ve banket bulunmayan veya kullanılır durumda
olmayan iki yönlü trafiğin kullanıldığı karayollarında yaya kafileleri dışındaki yayalar,
taşıt yolunun sol kenarını izlemek zorundadır.
b) Taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul
geçidi ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır.
Yayalar, bu yerlerden geçerken;
1. Yaya ve okul geçitlerinin bulunduğu yerlerde, geçitte yayalar için ışıklı işaret
varsa bu işaretlere uymak,
2. Geçitte yayalar için ışıklı işaret yoksa ve geçit sadece taşıt trafiği ışıklı işareti
veya yetkili kişi tarafından yönetiliyorsa geçecekleri doğrultu açıldıktan sonra taşıt
yoluna girmek,
3. Işıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda
güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak,
Zorundadırlar.
Ancak, yüz metre kadar mesafede yaya geçidi veya kavşak bulunmayan yerlerde
yayalar, taşıt trafiği için bir engel teşkil etmemek şartı ile ve yolu kontrol ederek kendi
güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa doğrultuda ve en kısa zamanda taşıt yolunu
geçebilirler.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 189
c) Yaya yollarında, geçitlerde veya zorunlu hallerde taşıt yolu üzerinde bulunan
yayaların, trafiği engelleyecek veya tehlikeye düşürecek şekilde davranışlarda
bulunmaları veya buraları saygısızca kullanmaları yasaktır.
(Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayan
yayalar 1 800 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar.
Madde 69 - Yerleşim birimleri dışındaki karayolunda, taşıt yolu üzerinde zorunlu
haller dışında hayvan bulundurmak, karayollarının yasaklanmamış, kesimlerinde ise
hayvanla çekilen veya elle sürülen araçları, hayvanları, hayvan sürülerini ve binek
hayvanlarını trafik kurallarına uymadan sürmek ve bunları sürme yeteneğinden
yoksun kimselerin yönetimine vermek veya başı boş bırakmak yasaktır.
(Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayanlar 1
800 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar. Ancak, başıboş hayvan bırakma yasağına
riayet etmeyerek trafik kazasına sebebiyet veren faile üç ay hafif hapis cezası
uygulanır.
Taşıt yolunu kullanmak zorunda olan hayvan sürü ve kümelerini sevk ve idare
edenler yönetmelikte belirtilen usul ve şartlara uymak zorundadırlar.
Madde 70 - Yarış ve koşularda trafik güvenliği bakımından aşağıdaki kurallar
uygulanır.
a) Bir il sınırı içindeki karayolları üzerinde yapılacak yarış ve koşular için o ilin
valiliğinden,
b) Birden fazla il sınırları içindeki şehirlerarası karayolları üzerinde yapılacak milli
ve milletlerarası yarış ve koşular için İçişleri Bakanlığından izin alınması zorunludur.
Bu izin verilirken Bayındırlık Bakanlığının uygun görüşü alınır.
İzinsiz yapılan yarış ve koşular görevlilerce derhal durdurulur.
Yarış ve koşularda trafik güvenliği yönünden uygulanacak usul ve şartlar
yönetmelikte gösterilir.
(Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayanlar 7
200 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar.
190 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
YARGITAY
14. CEZA DAİRESİ
Tarih: 14.6.2012
Esas: 2012/3712
Karar: 2012/6813
EKSİK İNCELEMEYLE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI
 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI

İlgili Kanun/Madde:
5235/m.11
5237/m.226-1-d-3-4
5271/m.4
DAVA : Müstehcenlik suçundan sanık B.D.’ın bozma üzerine yapılan
yargılaması sonunda: atılı suçtan mahkumiyetine dair Eskişehir 3. Sulh Ceza
Mahkemesinden verilen 1.6.2010 gün ve 2010/131 Esas, 2010/628 Karar
sayılı hükmün süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş
olduğundan dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle
Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Suça konu cd içeriklerinin bizzat mahkemece ya da tayin edilecek
uzman bilirkişiler tarafından izlenerek görüntülerin ar ve haya duygularını
incitip incitmediği, cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka
aykırı olup olmadığının saptanması ve bu nitelikte ise söz konusu cd’lerin
içerdiği pornografik görüntülerin, yargılamayı yapacak görevli mahkemenin
tespitinde de esas teşkil edecek şekilde, 5237 Sayılı T.C.K.nın 226/3 ve 4 üncü
maddeleri açısından, çocukların yer aldığı veya şiddet kullanılarak hayvanlarla,
ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel
davranışların yer alıp almadığı, yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, bu
tür görüntüler bulunması durumunda, 5235 Sayılı Kanunun 11 inci maddesi
ve 5271 Sayılı C.M.K.nın 4 üncü maddesi gereğince asliye ceza mahkemesine
görevsizlik kararı verilmesi gerekeceği gözetilmeksizin, polis memuru bilirkişi
tarafından tanzim olunarak cd içeriklerinin soyut olarak müstehcen görüntü
ve sözleri içeren ürün niteliğinde olduğunu bildiren ve mahkemece suçun
unsurlarının tespiti için gerekli ve yeterli açıklamayı taşımayan bilirkişi
raporuna dayanarak, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi,
Sanığın adli sicil kaydında yer alan ve tekerrüre esas alınan Eskişehir 3.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 191
Asliye Ceza Mahkemesi’nin 19.12.2002 tarih, 2002/497 Esas ve 2002/822
Karar sayılı mahkumiyet hükmünün, aynı Mahkeme tarafından 06.05.2010
tarihli Ek Karar ile ele alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer
olmadığına karar verildiği görülse de, Ek Kararın kesinleşip kesinleşmediğinin
dosyadaki ilamdan anlaşılamadığı bu bakımdan kesinleşip kesinleşmediğinin
araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği halde eksik araştırmayla
yazılı biçimde hüküm kurulması, Kabule göre de;
Sanığın oluşa uygun şekilde sabit görülen eylemine uyan 5237 Sayılı
T.C.K.nın 226/1-d maddesinde hapis cezasının yanında para cezası da
öngörüldüğü halde, sanık hakkında yalnızca hapis cezasına hükmedilmesi,
Mahkumiyetin sonucu olarak 5237 Sayılı T.C.K.nın 53/3 üncü maddesine
göre 53/1-c madde ve bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki
velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileriyle ilgili hak yoksunluğun koşullu
salıvermeye kadar uygulanacağı, alt soyu haricindekiler yönünden ise bu hak
yoksunluğunun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği
gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görülmüş olduğundan 5320 Sayılı Kanunun 8/1 inci maddesi gözetilerek ceza
miktarı itibariyle kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla C.M.U.K.nın 321 ve 326
ncı maddeleri uyarınca hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi
halinde iadesine, 14.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.226-1-d
(1) a) Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri veren ya da
bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten,
d) Bu ürünleri, bunların satışına mahsus alışveriş yerleri dışında, satışa arz eden,
satan veya kiraya veren,
5237/m.226-3-4
(3) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları
kullanan kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır. Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satışa arz eden, satan, nakleden,
depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına sunan kişi, iki
yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal
olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren
ürünleri üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan,
başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis
ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
192 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
5271/m.4
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her
aşamasında re’sen karar verebilir. 6ncı Madde hükmü saklıdır.
(2) Görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında, görevli
mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler.
5235/m.11
ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE
MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN
Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, sulh ceza ve ağır ceza
mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince
bakılır.
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 193
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
Tarih: 18.12.2012
Esas: 2012/14159
Karar: 2012/45844
MAHKUMİYET KARARININ VERİLDİĞİ DURUŞMAYA KATILIMI
SAĞLANMADAN SANIĞIN YOKLUĞUNDA HÜKÜM KURULUP
SAVUNMA HAKKININ KISITLANAMAYACAĞI
 BASİT DOLANDIRICILIK- NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇU

ÖZET: Sanıklar hakkında kurulan hükmün temyizen incelenmesinde
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek
nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının
zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Sanık M.Ç.’nin Cumhuriyet Savcısının esas hakkında mütalaasını verdiği
ve mahkumiyet kararının verildiği duruşmaya katılımı sağlanmadan
yokluğunda yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmek suretiyle
savunma hakkının kısıtlanması,
Sanık M.Ç. hakkında şikayetçiler S.Y. ve S.E.’ye yönelik eylemleri nedeniyle
dolandırıcılık suçundan açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden,
yargılamaya devam edilerek mahkumiyet hükümleri kurulması,
Somut olayda; sanıkların birlikte hareket ederek basın ve yayın araçlarının
sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu
işledikleri gözetilmeksizin, basit dolandırıcılık suçundan mahkumiyet
hükmü kurulması,
Sanıklar hakkında temel ceza tayini sırasında hürriyeti bağlayıcı cezanın
alt sınırdan belirlendiği halde adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak
tespit edilmesi,
Bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 5271/m.193, 196
7201/m.28
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Mahkumiyet kararının verildiği 01.11.2010 tarihinde başka bir
194 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
suçtan Ankara 2 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu olarak
bulunan sanık M.Ç.’nin duruşmaya getirilmediği gibi, Ceza İnfaz Kurumundan
tahliye olan sanığa mahkumiyet kararının tebliğ edilememesi üzerine
31.01.2011 tarihli kolluk tutanağıyla yeni adresi tespit edilmesine rağmen, bu
adrese tebligat çıkartılmadan, bu adresten de ayrılıp ayrılmadığı ve meçhul
kişilerden olup olmadığı tespit edilmeden, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun
28. maddesine aykırı bir şekilde 04.03.2011 tarihli resmi gazetede ilan edilen
mahkumiyet hükmünün 30.03.2011 tarihinde usulsüz olarak kesinleştirildiği
anlaşılmakla, sanık Mürsel’in eski hale getirme talebinin haklı, 13.10.2011
tarihli temyiz isteminin öğrenme üzerine ve süresinde olduğuna karar
verilerek yapılan temyiz incelemesinde;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek
nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına,
kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda
ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını
ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli
davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara
inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli,
olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen
veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık M.Ç. hakkında 5237 sayılı
TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma
nedeni yapılmamıştır.
1-Sanık M.Ç.’nin aynı yargı çevresi içerisinde başka bir suçtan Ankara 2
No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olduğu ve “duruşmalardan
vareste tutulmaya” dair talebi de bulunmadığı anlaşıldığından, Cumhuriyet
Savcısının esas hakkında mütalaasını verdiği ve mahkumiyet kararının verildiği
01.11.2010 tarihli duruşmaya katılımı sağlanmadan yokluğunda yargılamaya
devamla yazılı şekilde karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 193 ve
196.maddelerine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,
2-Sanık M.Ç. hakkında şikayetçiler S.Y. ve S.E.’ye yönelik eylemleri
nedeniyle dolandırıcılık suçundan açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden,
yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
Kabule göre de;
3-Somut olayda; sanıkların birlikte anlaşarak E.C. adına posta çeki hesabı
açtırdıktan sonra, www.sahibinden.com adlı internet sitesine farklı araçlara
ait resimler koyup özelliklerini de belirtmek suretiyle satılık ilanı verdikleri,
internetten ilanı gören şikayetçilerin ilandaki telefonu arayarak sanıklarla
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 195
irtibata geçtikleri, sanıkların şikayetçilerden kaparo istedikleri, bunun
üzerine şikayetçi H.K.’nin 500 TL, Selim’in 200 TL, Serdar’ın 250 TL parayı
sanık E.C’ye ait posta çeki hesabına havale ettikleri, sonrasında şikayetçilerin
irtibat telefonunu defalarca aramalarına rağmen sanıklara ulaşamadıkları,
bu şekilde sanıkların birlikte hareket ederek basın ve yayın araçlarının
sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işledikleri
gözetilmeksizin, yazılı şekilde basit dolandırıcılık suçundan mahkumiyet
hükmü kurulması,
4-Sanıklar hakkında temel ceza tayini sırasında hürriyeti bağlayıcı cezanın
alt sınırdan belirlendiği halde adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak
tespit edilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1.
maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.un 321. maddesi
uyarınca BOZULMASINA, aynı yasanın 326/son maddesi gereğince ceza miktarı
bakımından kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, sanık M.Ç. hakkındaki
hüküm kesinleştirilmeden cezaevine alınması nedeniyle TAHLİYESİNE, başka
suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse derhal serbest bırakılması için ilgili C.
Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 18.12.2012 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5271/m.193
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık
hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla
getirilmesine karar verilir.
(2) (Ek fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./28.mad) Sanık hakkında, toplanan delillere
göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu
yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.
5271/m.196
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından
yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır
bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak
üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet
savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında
hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi
huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
196 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim
tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde
bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın
yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan
sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen
oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının
zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu
yapılabilir.
7201/m.28 TEBLİGAT KANUNU
Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır.
Yukarıki maddeler mucibince tebligat yapılamayan ve ikametgahı, meskeni veya
iş yeri de bulunamıyan kimsenin adresi meçhul sayılır.
Adresin meçhul olması halinde keyfiyet tebliğ memuru tarafından mahalle
veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tesbit edilir. (Değişik ikinci cümle:
19/3/2003-4829/9 md.) Bununla beraber tebliği çıkaran merci, muhatabın adresini
resmî veya hususi müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorar ve zabıta
vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir.
Yabancı memleketlerde oturanlara ilanen tebligat yapılmasını icabettiren ahvalde
tebliği çıkaran merci, tebliğ olunacak evrak ile ilan suretlerini yabancı memlekette
bulunan kimsenin malüm adresine ayrıca iadeli taahhütlü mektupla gönderir ve
posta makbuzunu dosyasına koyar.
SAYI: 40
DANIŞTAY KARARLARI 199
DANIŞTAY VERGİ DAVA
DAİRELERİ GENEL KURULU
Tarih: 25.1.2012
Esas: 2010/82
Karar: 2012/24
HARÇ MUAFİYETİ
 TASARRUF MEVDUATI SİGORTA FONU TARAFINDAN
DEVRALINAN BORÇ VE ALACAKLARDAN DOĞMAYAN VE
FON TARAFINDAN AÇILMAYAN DAVADA DAVACI TARAFIN
BAŞVURMA HARCI MUAFİYETİNDEN YARARLANAMAYACAĞI

İstemin Özet: Gümrük çıkış beyannamesinin gerçek olmaması nedeniyle
teminat kapsamındaki gümrük vergisi ve katma değer vergisi ile işleyen
faizin tahsili için teminat veren banka adına düzenlenen ödeme emrine
karşı dava açılmıştır.
Danıştay Yedinci Dairesi,
Vergi mahkemesi tarafından dava hakkında harcı tamamlanmadan karar verilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle vergi mahkemesi
kararını bozmuştur.
Vergi Mahkemesince;
Fona devredilmiş bir banka olan davacının harç ödemeden dava açmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle ilk kararında direnmiştir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca;
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınan borç ve alacaklardan doğmayan ve Fon tarafından açılmayan bu davada, davanın açılması sırasında ödenmesi gereken başvurma harcının tayininde muafiyet
kuralına dayanılamayacağından, harç ödenmeden açılan davanın esası incelenerek hüküm kurulması hukuka uygun düşmemiştir. Başvurma
harcı alınmadan incelenerek karara bağlanması yolundaki ısrar kararında usule ve hukuka uygunluk görülmemiştir.
Vergi Mahkemesinin ısrar kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 5411/GEÇİCİ MADDE: 11
200 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İstemin Özeti : Davacı banka bünyesinde birleşen ...’ın Karşıyaka Şubesince
... Şekerleme Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi lehine düzenlenen teminat
mektubuyla garanti edilen ve kredi borçlusu adına tescil edilen 29.12.1997
tarih ve 31961 sayılı beyanname kapsamında ithal edilen süt tozunun, dahilde
işleme izin belgesi kapsamında kullanılıp ihracına ilişkin ihracatçı aracı kurum
tarafından tescil edilmiş gibi düzenlenen gümrük çıkış beyannamesinin gerçek
olmaması nedeniyle teminat kapsamındaki gümrük vergisi ve katma değer
vergisi ile işleyen faizin tahsili için teminat veren banka adına düzenlenen
ödeme emrine karşı dava açılmıştır.
Davanın açılması sırasında bankanın, 4389 sayılı Yasa uyarınca harçtan
muaf olduğu belirtilmiş ve başvurma harcı ödenmemiştir. Davayı inceleyen
İzmir 1. Vergi Mahkemesi, 8.4.2008 günlü ve E:2007/895, K:2008/424 sayılı
kararıyla davanın esasını karara bağlamıştır.
Gümrük idaresinin temyiz istemini inceleyen Danıştay Yedinci Dairesi,
28.5.2009 günlü ve E:2008/3717, K:2009/2658 sayılı kararıyla; vergi
mahkemesi tarafından mülga 4389 sayılı Bankalar Kanununun, 5411 sayılı
Bankacılık Kanununun geçici 11’inci maddesinde uygulanmasına devam
edileceği öngörülen 14’üncü maddesinin 5’inci fıkrasının 4743 sayılı Kanunun
5’inci maddesiyle değişik ( c ) bendinin yanlış yorumlandığı, dava hakkında
harcı tamamlanmadan karar verilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle
vergi mahkemesi kararını bozmuştur.
İzmir 1. Vergi Mahkemesi, 6.11.2009 günlü ve E:2009/1642, K:2009/1595
sayılı kararıyla; fona devredilmiş bir banka olan davacının harç ödemeden
dava açmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle ilk kararında ısrar
etmiştir.
Israr kararı gümrük idaresi tarafından temyiz edilmiş ve esasa ilişkin iddialar
ileri sürülerek gümrük beyannamesi muhteviyatı eşya itiraz edilmeksizin
teminata bağlanmak suretiyle geçici olarak ithal edildiği için tahakkuk eden
vergi, resim ve fonların kesinleşmesi nedeniyle takibinde hukuka aykırılık
bulunmadığı iddiasıyla bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hâkimi Dr. Özlem ERDEM KARAHANOĞULLARI’nın
Düşüncesi : 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 11’inci maddesinde
uygulanmasına devam edileceği öngörülen 14’üncü maddesinin 5’inci
fıkrasının 4743 sayılı Kanunun 5’inci maddesiyle değişik ( c ) bendi hükmü
karşısında temyiz isteminin kabulüyle, ısrar kararının bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Mukaddes ARAS’ın Düşüncesi: Temyiz başvurusu; gecikme
faizinin tahsili amacıyla davacı banka adına düzenlenen ödeme emrini
iptal eden mahkeme kararının bozulması üzerine mahkemece verilen ısrar
SAYI: 40
DANIŞTAY KARARLARI 201
kararının bozulması istemine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, 5411 sayılı Kanunun 140
inci maddesi ile aynı Kanunun geçici 11 inci maddesi hükmü uyarınca harçtan
muaf olunduğundan bahisle harç yatırılmadan dava açılmış ve Mahkeme
tarafından da işin esası incelenmek suretiyle karar verilmiş ise de; yukarıda
sözü edilen madde hükmünde öngörülen istisna Fona tanındığından, harç
alınmadan açılan davaya bakılarak işin esası incelenmek suretiyle verilen
mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüyle, Mahkeme ısrar kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca; 640 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 40’ıncı maddesinin 6’ncı fıkrası, 485 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyi yürürlükten kaldırmışsa da aynı Kanun Hükmünde
Kararnamenin geçici 5’inci maddesinde, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
teşkilatlanıncaya kadar, teşkilatında değişen veya yeni kurulan birimlere
verilen görevler ve hizmetlerin, Gümrük Müsteşarlığının mevcut personeli
eliyle yürütülmesine devam olunacağı da düzenlendiğinden, bu davada
davalı tarafı gümrük müdürlüğünün oluşturduğu, verilen hükmün, hangi
mercie izafaten olursa olsun gümrük müdürlüğü tarafından yerine getirilmesi
gerektiği gözetildiğinde; 640 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe
girdiği 8.6.2011 tarihinden çok önce karara bağlanmış dava hakkında verilen
ısrar kararına yöneltilen temyiz isteminin inceleneceği bu dosyada, temyiz
edilen kararda gösterilen ve davaya konu oluşturan işlemi kurmuş olan gümrük
müdürlüğünün, Gümrük Müsteşarlığına izafeten davalı tarafı oluşturmasından
dolayı, kararın tarafları bölümünden Gümrük Müsteşarlığının çıkarılması
gerekmediğine ve yargılamaya, kararın verildiği tarihte oluşmuş, kararda yer
alan taraflar gözetilerek devam edilmesi ve incelemenin bozulması istenen
kararda yazılı taraflarda herhangi bir değişiklik yapılması gerekmeksizin
sonuçlandırılması gerektiğine, ... Daire Başkanı ... ile Üyeler; ..., ..., ..., ..., ...,
..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...ün bu konudaki karşı oyları ve oyçokluğu ile karar
verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR : 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 11’inci maddesinde
uygulanmasına devam edileceği öngörülen mülga 4389 sayılı Bankalar
Kanununun 14’üncü maddesinin 5’inci fıkrasının 4743 sayılı Kanunun 5’inci
maddesiyle değişik ( c ) bendinde, bu Kanun hükümlerine göre temettü
hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri Fona intikal eden bankaların
borçlarının ve/veya taahhütlerinin üstlenilmesi ve/veya alacaklarının
devralınması halinde, Fonun; üstlendiği borçlar ve/veya taahhütler ile
devraldığı alacaklarla ilgili dava ve takiplerin her türlü vergi, resim ve harçtan
202 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
muaf olduğu hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemede muafiyet; devraldığı
alacak ve borçlar ile üstlendiği taahhütlerden dolayı yapacağı takip ve açacağı
davalar yönünden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna tanınmıştır.
İncelenmekte olan dava, davacı banka bünyesinde birleşen ..., Karşıyaka
Şubesince ... Şekerleme Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi lehine düzenlenen
teminat mektubuyla garanti edilen ve kredi borçlusu adına İzmir Giriş Gümrük
Müdürlüğünde tescil edilen 29.12.1997 tarih ve 31961 sayılı beyanname
kapsamında ithal edilen süt tozunun, dahilde işleme izin belgesi kapsamında
kullanılıp ihracına ilişkin ihracatçı aracı kurum tarafından tescil edilmiş gibi
düzenlenen gümrük çıkış beyannamesinin gerçek olmaması nedeniyle
teminat kapsamındaki gümrük vergisi ve katma değer vergisi ile işleyen
faizin tahsili için teminat mektubunu veren banka adına düzenlenen ödeme
emrinin iptali istemiyle davacı banka tarafından açılmıştır.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınan borç ve
alacaklardan doğmayan ve Fon tarafından açılmayan bu davada, davanın
açılması sırasında ödenmesi gereken başvurma harcının tayininde 5411
sayılı Bankacılık Kanununun geçici 1 l’inci maddesinde uygulanmasına
devam edileceği öngörülen mülga 4389 sayılı Yasanın 4743 sayılı Yasa ile
değişik 14’üncü maddesinin 5/c bendinde öngörülen muafiyet kuralına
dayanılamayacağından, harç ödenmeden açılan davanın esası incelenerek
hüküm kurulması hukuka uygun düşmemiştir. Bu nedenle davanın, 492 sayılı
Harçlar Kanunu hükümlerine ve 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun
6’nci maddesinin 4’üncü fıkrasına aykırı olarak, başvurma harcı alınmadan
incelenerek karara bağlanması yolundaki ısrar kararında usule ve hukuka
uygunluk görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile İzmir 1.
Vergi Mahkemesinin 06.11.2009 günlü ve E:2009/1642, K:2009/1595 sayılı
ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından,
yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına,
25.01.2012 gününde usulde ve esasta oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
X- 8.6.2011 tarihinde yürürlüğe giren 640 sayılı Gümrük ve Ticaret
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
41’inci maddesinde, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin, Resmi Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmesi hükme bağlanmıştır. Aynı tarihte
yayımlanan 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 6’ncı maddesi ile 3046
sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 6’da ise, 640 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin, 12.6.2011 tarihinde yapılacak milletvekili genel seçiminden
sonra kurulacak ilk Bakanlar Kurulu üyelerinin atandığı tarihten itibaren
uygulanacağı hükmü yer almıştır.
SAYI: 40
DANIŞTAY KARARLARI 203
Buna göre, 25.1.2012 tarihinde temyiz incelenmesi yapılan iş bu dosyaya
ait aynı tarihli kararın, davanın taraflarını gösteren bölümde yer alan
Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı yerine, yukarıda belirtilen düzenlemeler
uyarınca, Bakanlar Kurulu üyelerinin atandığı 6.7.2011 tarihinde kurulmuş
bulunan Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yazılması gerektiği oyuyla, karara bu
yönden katılmıyoruz.
KARŞI OY :
XX- Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı
hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını
sağlayacak nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara
katılmıyoruz.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5411/GEÇİCİ MADDE: 11 BANKACILIK KANUNU
Bu Kanunun yayımı tarihinden önce, 26.12.2003 tarihine kadar temettü hariç
ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fona intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri
yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilişkili Bakan, Bakanlar Kurulu veya
Kurul tarafından kaldırılarak tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından
tasfiye işlemleri başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve
her türlü Fon alacakları tahsil edilinceye kadar bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
4389 sayılı Kanunun 14, 15, 15/a, 16, 17, 17/a ve 18 inci maddeleri, ek 1, 2, 3, 4, 5 ve
6 ncı maddeleri ile geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.
Bu Kanunun yayımı tarihinden önce haklarında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
4389 sayılı Kanun gereği mal bildiriminde bulunması gerekenlerin, bildirimde
belirtmedikleri veya gerçeğe aykırı olarak bildirdikleri her türlü taşınır ve taşınmaz
mal, hak ve alacak ile gelir ve harcamalar da haksız mal edinme hükümlerine tâbidir.
Haksız mal edinmediğini ispat edene bu hüküm uygulanmaz.
Bu Kanunun yayımı tarihinden önce mülga 3182 sayılı Bankalar Kanununun
64 ve 65 inci maddeleri ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar
Kanununun 14 üncü maddesi uyarınca işlem yapılan bankalar ile tasfiyeye tâbi tutulan
veya tasfiye işlemi başlatılan bankalar hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
4389 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları hükümlerinin
uygulanmasına devam edilir.
204 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
DANIŞTAY
9. DAİRE
Tarih: 15.5.2012
Esas: 2010/8939
Karar: 2012/2645
USULSÜZ TEBLİGAT
 MUHATAP YERİNE KENDİSİNE TEBLİĞ YAPILACAK KİMSENİN
GÖRÜNÜŞÜNE GÖRE 18 YAŞINDAN AŞAĞI OLMAMASI
GEREKTİĞİ
 SÜRE AŞIMI NEDENİYLE DAVANIN REDDİ

ÖZET: Davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle dava
açılmıştır.
Vergi mahkemesi, davanın 7 gün içinde açılmadığından bahisle süre aşımı yönünden davayı reddetmiştir.
Özel Dairece;
Uyuşmazlık, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle
açılan davayı süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının
temyizen incelenerek bozulması istemine ilişkindir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 94. maddesinde, muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı
olmaması hükme bağlanmıştır.
Temyiz dilekçesine eklenen davacının kızına ait nüfus cüzdanı fotokopisinden, adı geçen şahsın tebliğin yapıldığı tarih itibariyle 15 yaşını bitirmediği görülmüştür.
Bu durumda, yapılan tebligatın geçersiz olması nedeniyle tebliğ tarihi
olarak davacının dava dilekçesinde belirttiği tarihinin kabul edilmesi ve
süresinde açılan davanın esasının incelenmesi gerektiğinden, davayı
süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmeyerek vergi mahkemesinin kararının bozulmasına karar
verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 213/m.94
6183/m.58-1
SAYI: 40
DANIŞTAY KARARLARI 205
İstemin Özeti : Davacı adına düzenlenen 15.3.2010 tarih ve 353 sayılı
ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; dava konusu ödeme emrinin
davacının ikametgah adresinde kızı ... imzasına 27.4.2010 tarihinde tebliğ
edildiği, 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesi uyarınca 7 gün içinde dava açılması
gerekirken, bu süre geçtikten sonra 11.5.2010 tarihinde dava açıldığı
gerekçesiyle süreaşımı nedeniyle reddeden İstanbul 1. Vergi Mahkemesinin
1.7.2010 tarih ve E:2010/1751, K:2010/2010 sayılı kararının; ödeme emrinin
tebliğ edildiği ...’nın tebliğ tarihi itibariyle 13 yaşında olduğu, tebliğin usulsüz
olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Savcısı Dr. Asım Özcan’ın Düşüncesi : Davacı adına düzenlenen
ödeme emrine karşı açılan davayı süre aşımı nedeniyle reddeden vergi
mahkemesi kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 94. maddesinde, kendisine tebligat
yapılacak kimsenin bulunmaması halinde tebliğin ikametgah adresinde
bulunanlardan veya işyerlerinde bulunan memur veya müstahdemlerinden
birine yapılacağı, muhatap yerine bu şekilde kendisine tebliğ yapılacak
kimsenin görünüşüne göre 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette
ehliyetsiz bulunmaması gerekeceği kurala bağlanmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının dava dilekçesinde ödeme
emrine muttali olduğu tarihi 11.5.2010 olarak beyan ederek aynı gün dava
açtığı, mahkemece yürütmenin durdurulması isteminin ara kararı cevabı ve
davalı idarenin savunması alındıktan sonra incelenmesine karar verildiği,
davalı idarenin vergi mahkemesi kaydına 23.6.2010 tarihinde giren savunma
dilekçesi ve ara kararı cevabında, tebliğ tarihinin 27.4.2010 olarak gösterildiği,
gönderilen tebliğ alındısı fotokopisine göre de, ödeme emrinin 27.4.2010
tarihinde “..., kızı” yazılmak suretiyle tebliğ edilmiş gözüktüğü, bu aşamada
davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilip, davalı
idarenin savunması ve ara kararına cevaben gönderdiği belge örneklerinin
davacıya tebliğ edilerek davalı idarenin iddialarını cevaplandırma olanağı
tanınması gerekirken, davalı idarenin savunması ve gönderdiği belgeler esas
alınıp, davacının bu konudaki beyanlarının alınmasına gerek görülmeyerek,
1.7.2010 tarihli kararla davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiği, temyiz
dilekçesinde, ödeme emrinin tebliğ edildiği davacının kızının tebligat tarihinde
13 yaşında olduğu belirtilerek, nüfus cüzdanı fotokopisinin sunulduğu
anlaşılmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun, davaların açılması, delillerin
toplanması ve ilgililerce sonradan ibraz edilen belgelerin incelenmesini
düzenleyen 3, 16, 20 ve 21. maddelerinde, yargılamada tarafların eşit
koşullarda bulunması esası kabul edilmiştir. Bunun sonucu olarak, Kanunun
206 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
3. maddesinin 3. fıkrasında dava konusu işlem ve belgelerin asılları ve
örneklerinin dilekçeye karşı taraf sayısından bir fazla sayıda eklenmesi; 16.
maddesinin 1. fıkrasında dava dilekçesi ve eklerinin birer örneğinin davalıya
tebliği; 21. maddesinde ise dilekçe ve savunmalarla birlikte verilmeyen
belgelerin, bunların zamanında verilmesine imkan bulunmadığına kanaat
getirilmesi halinde kabulü ile karşı tarafa tebliği kurala bağlanmıştır. Bu
düzenlemeler nedeniyle yargılama aşamasında taraflarca dosyaya sunulan ve
sunulması kabul edilen belgeler hakkında diğer tarafın görüşünün alınması ve
hüküm verilirken değerlendirilmesi gerekmektedir.
Davacılara davalı idare tarafından ileri sürülen hususları cevaplandırma
hakkı tanınmadan, böylece ilk derece yargı yerlerince aydınlatılması ve karara
bağlanması gereken konular yeterince aydınlatılmadan ve dosya tekemmül
ettirilmeden davaların reddedilmesi, 2577 sayılı Kanunun yargılamanın adil
bir şekilde gerçekleşmesi için öngördüğü yukarıda değinilen düzenlemelere
aykırı olduğu gibi, tarafları temyiz yoluna başvurmak zorunda bırakarak
yargılamanın uzamasına neden olacağından, Anayasanın davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yolundaki 141. maddesine
de aykırıdır.
Davacı tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulan nüfus cüzdanı
fotokopisine göre davacının kızının tebligat tarihinde 14 yaşında olduğu,
dolayısıyla Vergi Usul Kanununun 94. maddesinde tebligatın geçerliliği için
öngörülen, görünüşüne göre 18 yaşından aşağı olmama, ölçütünden uzak
olduğu sonucuna varıldığından, yasaya aykırı bu tebligatın geçerli sayılmasına
olanak görülmemiştir. Tebligatın geçersiz olduğu hallerde ilgili tarafından
beyan edilen ıttıla tarihine itibar edilmesi gerekli olduğundan ve davacı
tarafından dava dilekçesinde gösterilen bildirim tarihine göre dava yedi
günlük yasal süre içinde, aynı gün, açıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle
reddi yolundaki vergi mahkemesi kararı hukuka uygun bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile kararın
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi Ali Rıza Ülker’in Düşüncesi : Davacının kızı ..,’nın tebliğ
tarihi itibariyle 15 yaşını bitirmediği görüldüğünden, 213 sayılı Kanun’un 94.
maddesine aykırı olarak yapılan tebliğin geçerli olmadığı sonucuna varılmış
olup, dava açma süresinin başlangıcı olarak davacı beyanının kabul edilmesi
gerekmektedir. Bu durumda, 11.5.2010 tarihinde tebellüğ edildiği belirtilen
ödeme emrine aynı tarihte açılan davanın süresinde olduğu görüldüğünden
Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:
KARAR : Uyuşmazlık, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali
SAYI: 40
YARGITAY KARARLARI 207
istemiyle açılan davayı süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi
kararının temyizen incelenerek bozulması istemine ilişkindir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 94. maddesinde, tebliğin mükelleflere,
bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere
yapılacağı, tebliğin, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması
halinde ikametgah adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde memur ya da
müstahdemlerinden birine yapılacağı, muhatap yerine bu şekilde kendisine
tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması ve
bariz bir surette ehliyetsiz bulunmamasının gerektiği hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacı adına düzenlenen 15.3.2010 tarih ve
353 sayılı ödeme emrinin davacının ikametgah adresinde kızı ...’na 27.4.2010
tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 11.5.2010 tarihinde açıldığı, Vergi
Mahkemesince 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesinde belirtilen 7 günlük dava
açma süresi geçtikten sonra açılan davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar
verildiği anlaşılmıştır.
Olayda, temyiz dilekçesine eklenen davacının kızına ait nüfus cüzdanı
fotokopisinden ...’nın doğum tarihinin 30.7.1995 olduğu, adı geçen şahsın
tebliğin yapıldığı tarih itibariyle 15 yaşını bitirmediği görülmüştür.
Yukarıda belirtilen 213 sayılı Kanun’un 94. maddesindeki tebliğ yapılacak
kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması kriterinin hakkaniyet
kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmekte olup, tebliğ tarihi
itibariyle henüz 15 yaşını bitirmemiş olan davacının kızına yapılan tebliğin
görünüş itibariyle 18 yaşından aşağı olmayan bir kimseye yapıldığının kabul
edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Bu durumda, yapılan tebligatın geçersiz olması nedeniyle tebliğ tarihi
olarak davacının dava dilekçesinde belirttiği 11.5.2010 tarihinin kabul
edilmesi ve süresinde açılan davanın esasının incelenmesi gerektiğinden,
davayı süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuka
uygunluk görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 1.
Vergi Mahkemesinin 1.7.2010 tarih ve E:2010/1751, K:2010/2010 sayılı
kararının bozulmasına, 15.05.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
213/m.94 VERGİ USUL KANUNU
Tebliğ mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi
cezası kesilenlere yapılır.
Tüzel kişilere yapılacak tebliğ, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine,
vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde bunları idare edenlere
208 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
veya temsilcilerine yapılır. Tüzel kişilerin mütaaddit müdür veya temsilcisi varsa
tebliğin bunlardan birine yapılması kafidir.
(Ek : 30/12/1980 - 2365/18 md.)
Tebliğ, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde ikametgah
adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde memur ya da müstahdemlerinden birine
yapılır. (Muhatap
yerine bu şekilde kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18
yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması gerekir.)
6183/m.58-1 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN
Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen
ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde
alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda
bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında
Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.
MEVZUAT
KANUNLAR
BAKANLAR KURULU KARARLARI
YÖNETMELİKLER
TÜZÜKLER
GENELGELER
TEBLİĞLER
MİLLETLERARASI ANTLAŞMALAR
SAYI: 40
KANUNLAR 211
KANUNLAR
TARİH
01.03.2013
KANUN
NO
6417
6418
6419
6420
6421
6422
6423
6424
6425
KONUSU
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili
İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi
Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapur’da İmzalanan
Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler
Konferansı
Yazmanlığının
Statüsünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler
Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin
Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal
Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti
Arasında
Sosyal
Güvenlik
Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı ile
Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında
212 LEGES Hukuk Dergisi
6426
6427
09.03.2013
6428
15.03.2013
6429
6430
6431
6432
6433
NİSAN 2013
Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin
Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim
Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Yeraltı Suları Hakkında Kanun ile Kamulaştırma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İş Birliği Modeli
ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet
Alınması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji
Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Arasında Tesis Edilen Ortak Komitenin 1/2010
Sayılı
Kararının
Onaylanmasının
Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Oman Sultanlığı
Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanlık
Müsteşarlığı ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Hükümeti İdareyi Geliştirmeden Sorumlu Devlet
Bakanlığı Arasında Kamu Yönetimi Alanında
İşbirliği Hakkında Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ
Hükümeti Arasında Çalışma, Sosyal Güvenlik
ve İstihdam Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
SAYI: 40
KANUNLAR 213
6434
6435
6436
6437
6438
6439
6440
6441
6442
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan
Cumhuriyeti
Hükümeti
Arasında
Turizm
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye-Tunus Ortaklık Konseyinin Tarım
Ürünlerinde Taviz Değişimi Hakkındaki Protokol
II’nin A ve B Tablolarının Değiştirilmesine İlişkin
2/2012 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan Cumhuriyeti
Arasındaki Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Yapan Taşıtlarda
Çalışan Personelin Çalışmalarına İlişkin Avrupa
Anlaşmasının 4 üncü, 5 inci ve 6 ncı Değişikliklerine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
1978 Protokolü ile Değişik 1973 Tarihli Denizlerin
Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine
Ait Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1997
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun
2001 Gemi Yakıtlarından Kaynaklanan Petrol
Kirliliği Zararının Hukuki Sorumluluğu Hakkında
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi
Krallığı Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan
Cumhuriyeti
Hükümeti
Arasında
Askeri
Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan Arasında
Hukuki ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma
Anlaşmasının
Onaylanmasının
Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
214 LEGES Hukuk Dergisi
6443
6444
22.03.2013
6445
6447
30.03.2013
6446
6448
6449
6450
NİSAN 2013
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi
ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım
Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun ile Orman
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 13 Aralık
1993 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan
Cumhuriyeti Arasında Antalya İlinin Kemer
İlçesindeki Taşınmazın Kazakistan Cumhuriyetine
Kullandırılmasına İlişkin Protokole Değişikliklerin
ve Eklemelerin Yapılmasına Dair Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun
On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Elektrik Piyasası Kanunu
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim ve Teknoloji
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Bilimsel ve
Teknolojik İşbirliği Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin
Mektupların ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına
Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun
Stratejik Deniz Taşımacılığı Taahhütlerine
İlişkin Çok Uluslu Uygulama Düzenlemesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Federal Almanya Cumhuriyeti Federal Savunma
Bakanlığı, Fransa Cumhuriyeti Savunma Bakanı ve
Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı
SAYI: 40
BAKANLAR KURULU KARARLARI 215
6451
6452
6453
6454
Arasında İmzalanan Cobra Topçu Tespit Radarı
2013-2015 Arası Hizmet Desteği ile İlgili
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali
Cumhuriyeti
Hükümeti
Arasında
Teknik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp
Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun
BAKANLAR KURULU KARARLARI
TARİH
01.03.2013
09.03.2013
12.03.2013
13.03.2013
KARAR
KONUSU
NO
2013/4308 İthalat Rejimi Kararına Ek Karar
2013/4346 İthalat Rejimi Kararına Ek Karar
Siirt Üniversitesi Rektörlüğüne Bağlı Olarak Beden
2013/4404 Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Kurulması Hakkında
Karar
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Merkez
2013/4313 Teşkilatında 2 Adet Daire Başkanlığı Kurulması
Hakkında Karar
Konya-Çumra III. Merhale (KOP) Projesi Kapsamında Olan Bozkır Barajının Yapımı Maksadıyla,
2013/4296 Bazı Güzergâh ve Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından
Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti, Maliye Bakanlığı, Mali Suçla2013/4312 rı Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) ile Güney
Afrika Cumhuriyeti Mali İstihbarat Merkezi (FIC)
216 LEGES Hukuk Dergisi
2013/4316
2013/4319
2013/4365
2013/4366
2013/4401
14.03.2013 2013/4314
2013/4315
NİSAN 2013
Arasında Karapara Aklama ve Terörizmin Finansmanı ile İlgili Finansal İstihbarat Değişiminde İşbirliğine Dair Mutabakat Muhtırası Hakkında Karar
Ordu İli, Çamaş ve Fatsa İlçelerinde Tesis Edilecek
Atilla Regülatörü ve Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına
Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Bazı Yerlerde Arazi Toplulaştırması Yapılması Hakkında Karar
Ankara İli, Elmadağ İlçesi, Yenice, Yenidoğan ve
Yenipınar Mahalleleri Sınırları İçerisinde Bulunan
Alanın Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar
İzmir İli, Konak İlçesi, Ege Mahallesi Sınırları İçerisinde Bulunan Alanın Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı İlan Edilmesi Hakkında Karar
6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile
Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun Uyarınca Yapılacak Satış ve İade İşlemlerinde Fiilen Görevlendirilenlere Fazla Çalışma Ücreti
Ödenmesine İlişkin Karar
Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Demiryolu
Bağlantı Hattı ve Lojistik Merkezi Projesi Kapsamındaki Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Demiryolu Uç İstasyonunun Yapımı Amacıyla Bazı
Taşınmazların Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Tarafından Acele Kamulaştırılması
Hakkında Karar
“154 kV Akhisar TM-Meta Nikel Kobalt TM Enerji İletim Hattı Projesi” Kapsamında Gösterilen
Güzergâha İsabet Eden Taşınmazların Direk Yerlerinin Mülkiyet Şeklinde, İletken Salınım Gabarisinin ise İrtifak Hakkı Kurulmak Suretiyle Türkiye
Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
SAYI: 40
BAKANLAR KURULU KARARLARI 217
2013/4317
2013/4318
2013/4362
2013/4363
2013/4364
2013/4393
17.03.2013 2013/4342
2013/4344
Yusufeli Barajı ve HES (DOKAP) Projesinin Yapımı
Maksadıyla, Bazı Güzergâh ve Alanlarda Bulunan
Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Silvan I. Merhale (GAP) Projesi Kapsamındaki, Silvan Barajı İletim Kanalı 1. Kısım (Babakaya
Tüneli+İletim Kanalı)’ın Yapımı Maksadıyla, Bazı
Güzergâh ve Alanlarda Bulunan Taşınmazların
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Afyonkarahisar İli, Dinar İlçesinde Tesis Edilecek
Dinar Rüzgâr Enerjisi Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek
Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Erzurum İli, Tortum ve Uzundere İlçelerinde Tesis
Edilecek Çayaşan Hidroelektrik Santralinin Yapımı
Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil
Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Obruk-Dutludere Sulaması (YHGP) Projesi Kapsamındaki Çorum-Obruk Dutludere Sulamasının
Yapımı Amacıyla Bazı Güzergâh ve Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında
Karar
Manisa İli, Kırkağaç İlçesinde Tesis Edilecek Sayalar Rüzgâr Enerjisi Santralinin Yapımı Amacıyla
Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek
Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatını Oluşturan Birimlerin Nitelik, Kurulduğu Şehir
ve Ülke, Görev Alanı, Akredite Edildiği Ülkeler ve
Bağlı Bulunduğu Misyonlar Hakkındaki 13/4/1999
Tarihli ve 99/12770 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararında Değişiklik Yapılması Hakkında Karar
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Yapılacak Yolculuklarda Verilecek Gündeliklere Dair Karar ile Yurtdışı Gündeliklerine Dair Karar
218 LEGES Hukuk Dergisi
2013/4394
2013/4397
19.03.2013 2013/4307
2013/4320
2013/4321
2013/4322
2013/4323
2013/4324
NİSAN 2013
Toplu Konut İdaresi Başkanlığına Ait Boş Kadrolarda Değişiklik Yapılması Hakkında Karar
8/1/2002 Tarihli ve 4736 Sayılı Kanunun 1 inci
Maddesinin Birinci Fıkrası Hükmünden Muaf Tutulacakların Tespitine Dair 28/1/2002 Tarihli ve
2002/3654 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararının Eki Kararda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar
Ankara İli, Kalecik İlçesinde Tesis Edilecek Kalecik
Hidroelektrik Santrali Enerji Nakil Hattının Yapımı
Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil
Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Ankara İli, Mamak İlçesi, Altıağaç, Karaağaç ve Hüseyingazi Mahallelerinde Yer Alan Bazı Taşınmazların Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Tarafından
Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Giresun İli, Çanakçı İlçesinde Tesis Edilecek Çanakçı I Regülatörü ve Hidroelektrik Santralinin Yapımı
Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil
Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Uyarınca İmzalanan Bağlantı Anlaşmasına Göre Tesis Edilecek
“380 kV İzdemir TES-(Aliağa II-Uzundere) Brş. N.
(Giriş-Çıkış) Enerji İletim Hattı Projesi” Kapsamında Belirtilen Güzergâha İsabet Eden Taşınmazların
Direk Yerlerinin Mülkiyet Şeklinde, İletken Salınım
Gabarisinin ise İrtifak Hakkı Kurulmak Suretiyle
Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Ordu İli, Ulubey İlçesinde Tesis Edilecek Kozbükü
Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı
Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından
Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Şanlıurfa İli, Merkez İlçesi, Aşık, Maşuk, Karaköprü
ve Dağeteği Köylerinde Kurulacak Doğal Gaz Dağıtım Hattının Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların
SAYI: 40
BAKANLAR KURULU KARARLARI 219
2013/4325
2013/4326
2013/4328
2013/4339
2013/4340
2013/4341
2013/4351
Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Konya İli, Taşkent İlçesi, Taşkent Mahallesinde Yer
Alan Bazı Taşınmazların Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Adana İli, Çukurova İlçesi, Göl Mahallesinde Yer
Alan Bazı Taşınmazların Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Bazı Yerleşim Birimlerinin Uygulama Alanı Olarak
Tespiti, Belirtilen Yerleşim Alanında Dağıtılacak
Toprak Normunun Belirlenmesi ve Bazı Yerleşim
Birimlerinin Bakanlar Kurulu Kararları Kapsamından Çıkarılması Hakkında Karar
Konya-Çumra III. Merhale (KOP) Projesi Kapsamındaki Afşar Hadimi Barajı İnşaatının Yapımı
Amacıyla Bazı Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması
Hakkında Karar
Çarşamba Ovası Sulaması ve Drenajı (DOKAP)
(YHGP) Projesinin Yapımı Maksadıyla Bazı Taşınmazların Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Trabzon İli, Araklı İlçesinde Tesis Edilecek Horyan
Regülatörü Hidroelektrik Santralinin Yapımı Amacıyla Belirtilen Taşınmazın Hazine Adına Tescil
Edilmek Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
154 kV Çambaşı HES TM-Çaykara HES TM Enerji
İletim Hattı Projesinin Yapımı Amacıyla İhtiyaç Duyulan Direk Yerlerinin Mülkiyet Şeklinde, İletken
Salınım Gabarisinin ise İrtifak Hakkı Kurulmak Suretiyle Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması
Hakkında Karar
220 LEGES Hukuk Dergisi
2013/4352
2013/4353
2013/4354
2013/4392
2013/4396
20.03.2013 2013/4399
29.03.2013 2013/4483
NİSAN 2013
Mardin-Sekidüzü Mevkiinde Kurulması Planlanan
Lojistik Merkezinin Tesis Edilebilmesi Amacıyla
Bazı Alanların ve Üzerindeki Muhdesatların Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması
Hakkında Karar
Adapazarı İçmesuyu Projesi Kapsamındaki Ballıkaya Barajının Yapımı Amacıyla Bazı Güzergâh ve
Alanlarda Bulunan Taşınmazların Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
İzmir İli, Çeşme ve Urla İlçelerinde Tesis Edilecek
Zeytineli Rüzgâr Enerji Santralinin Yapımı Amacıyla Bazı Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek
Üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğüne Ait 154 kV Uzundere-Urla-Urla 2 TM
Enerji İletim Hattı Yenileme Projesi Kapsamında
Belirtilen Güzergâha İsabet Eden Taşınmazlarda
İhtiyaç Duyulan Direk Yerlerinin Mülkiyet Şeklinde, İletken Salınım Gabarisinin ise İrtifak Hakkı
Kurulmak Suretiyle Adı Geçen Genel Müdürlük
Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Van İli, Erciş İlçesi, Bayazıt, Kışla, Latifiye, Camikebir, Alkanat, Vanyolu ve Salihiye Mahalleleri Sınırları İçerisinde Bulunan Bazı Alanların Riskli Alan
Olarak Belirlenmesi Hakkında Karar
Bazı Anlaşmaların Yürürlüğe Girdiği Tarihlerin Tespit Edilmesi Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Vizelerin Kaldırılması Hakkında Anlaşmanın Türkiye ve Hırvatistan Arasında Uygulanmasının 1 Nisan 2013 Tarihinden Geçerli Olmak Üzere Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Karar
SAYI: 40
YÖNETMELİKLER 221
YÖNETMELİKLER
TARİH
KONUSU
01.03.2013
Deniz Ticareti İstatistiklerini Düzenleme Yönetmeliği
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Bilim ve
Toplum Daire Başkanlığı Tarafından Yürütülecek Programlara
İlişkin Yönetmelik
Spor Genel Müdürlüğü Disiplin Amirleri Yönetmeliği
Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama
ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Lastiklerin Yakıt Verimliliği ve Diğer Esas Parametreler
Gözetilerek Etiketlenmesi Hakkında Yönetmelik (1222/2009/
AT)’te Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Vakıflar Genel Müdürlüğü Müzeler Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
PTT Acentelikleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Akdeniz Üniversitesi Halı, Kilim ve El Sanatları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Celal Bayar Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Celal Bayar Üniversitesi Kozmetoloji Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Dokuz Eylül Üniversitesi Girişimcilik, İşletme ve Ekonomi
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Erciyes Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Süleyman Şah Üniversitesi KOBİ ve Girişimcilik Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Süleyman Şah Üniversitesi Konut, Kent, Kalkınma Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Güvence Hesabı Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Türkiye Motorlu Taşıt Bürosunun Çalışma Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
02.03.2013
03.03.2013
04.03.2013
05.03.2013
222 LEGES Hukuk Dergisi
06.03.2013
07.03.2013
NİSAN 2013
Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Tercüman Listelerinin
Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği
Bazı Askerî Hastanelerde Döner Sermayenin İşletilmesine ve
Hizmetlerden Yararlanacaklara İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Mesire Yerleri Yönetmeliği
Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yaz Okulu Yönetmeliğinin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Hayvan Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği
Tanıtma ve Kullanma Kılavuzu Uygulama Esaslarına Dair
Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik
Bankalarca Yıllık Faaliyet Raporunun Hazırlanmasına ve
Yayımlanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teknik Denetçilerin Görev,
Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik (SHY TD-01)
Kırklareli Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
2013/4279 Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme
ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik
Kıymetli Madenler Borsası Aracı Kuruluşlarının Faaliyet Esasları
ile Kıymetli Madenler Aracı Kurumlarının Kuruluşu Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Koroları ve Toplulukları
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Kültür ve Turizm Bakanlığı Senfoni Orkestraları Solist
Sanatçılarının Çalışma Usulleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Doğal Mineralli Sular Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
SAYI: 40
08.03.2013
09.03.2013
11.03.2013
YÖNETMELİKLER 223
İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Araçların Yüklenmesine İlişkin Ölçü ve Usuller ile Tartı ve
Boyut Ölçüm Toleransları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Türk Standardları Enstitüsü Organlar Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Devlet Ormanlarındaki Yayla Alanlarının Tespiti ve İdaresi
Hakkında Yönetmelik
Akdeniz Üniversitesi Ernst Hirsch Hukukun Temellerini Araştırma
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Anadolu Üniversitesi Uluslararası Sivil Toplum Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Celal Bayar Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Hacettepe Üniversitesi Dudak Damak Yarıkları ve
Kraniyomaksillofasiyal Şekil Bozukluğu Tedavi Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Hacettepe Üniversitesi Üstün Yetenekli Çocuklar Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliği
Bayburt Üniversitesi Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği
Gedik Üniversitesi Satın Alma ve İhale Yönetmeliği
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Lisans Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Radyoaktif Atık Yönetimi Yönetmeliği
Nükleer Tesislerde Serbestleştirme ve Sahanın Düzenleyici
Kontrolden Çıkarılmasına İlişkin Yönetmelik
506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2167 Sayılı Kanunla
Değiştirilen 32. Maddesinin (B) Fıkrasında Belirtilen Ağız
Protezleri ile İlgili Olarak Yapılacak Yardıma İlişkin Yönetmeliğin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2167 Sayılı Kanunla
Değiştirilen 102 nci Maddesinde Belirtilen, Yol Paraları ile
Zaruri Masraf Karşılıklarına İlişkin Yönetmeliğin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
224 LEGES Hukuk Dergisi
12.03.2013
NİSAN 2013
506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Eş ve Çocuklara
Temin Edilecek Protez Araç ve Gereçlerine Dair Yönetmeliğin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yönetmelik
Bağ-Kur Genel Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Bağ-Kur Sigortalılarının Yurt Dışında Tedavilerine İlişkin
Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yönetmelik
Emekli ve Malullük Aylığı Bağlanmış Olanlarla, Bunların Kanunen
Bakmakla Yükümlü Bulundukları Aile Fertleri, Dul ve Yetim
Aylığı Alanların Muayene ile Tedavileri Hakkında Yönetmeliğin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulu Çalışma Yönetmeliğinin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Kurul Temsilcilerinin Seçimi ve
Genel Kurulun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı Hukuk Müşavirliği
Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı Hizmet İçi Eğitim
Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı İlaç Listesi ve Uygulama
Talimatının Düzenlenmesi Usul ve Esaslarına Dair Yönetmeliğin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yönetmelik
T.C. Emekli Sandığı Borç Para Verme Yönetmeliğinin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Elektronik
Haberleşme
Sektöründe
Hizmet
Kalitesi
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim
ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
2013/4283 Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Yönetmeliği
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Basın ve Yayın Mensuplarının
Çalışmaları Hakkında Yönetmelik
Denetimli Serbestlik Müdür ve Müdür Yardımcılığına Atama
Yönetmeliği
Asma Fidanı ve Üretim Materyali Sertifikasyonu ile Pazarlaması
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
SAYI: 40
13.03.2013
14.03.2013
15.03.2013
16.03.2013
17.03.2013
18.03.2013
YÖNETMELİKLER 225
Çilek Fidesi Üretimi, Sertifikasyonu ve Pazarlaması
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Meyve Fidanı ve Üretim Materyali Sertifikasyonu ile Pazarlaması
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Oyuncaklar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliği
Meteoroloji Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi
Yönetmeliği
Emeklilik Yatırım Fonlarının Kuruluş ve Faaliyetlerine İlişkin
Esaslar Hakkında Yönetmelik
Gaziantep Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ile
Sınav ve Değerlendirme Esaslarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Organ
Seçimleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Elektrik Enerjisi Talep Tahminleri Hakkında Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Elektrik
Piyasası
Serbest
Tüketici
Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik
Çukurova Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
2013/4380 Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Elemanlarının Cumhuriyet
Teknoloji Geliştirme Bölgesinde Görevlendirilme ve Şirket
Kurabilmelerine Dair Yönetmelik
Cumhuriyet Üniversitesi Sivas Araştırmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıpta Uzmanlık ile Yan
Dal Uzmanlığı Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Mersin Üniversitesi Akdeniz Kent Araştırmaları Merkezi (Akkent)
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Mersin Üniversitesi Kariyer Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
226 LEGES Hukuk Dergisi
19.03.2013
20.03.2013
21.03.2013
NİSAN 2013
Pamukkale Üniversitesi Üniversite-Sanayi İşbirliği Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Üsküdar Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Milletvekillerine, Yasama Organı Eski Üyelerine, Dışarıdan
Atandıkları Bakanlık Görevi Sona Erenlere Tedavi Yardımı
Yapılmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Emniyet Genel Müdürlüğü Yükseköğretim Kurumlarında
Öğrenci Okutma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Polis Akademisi Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Fakültesi Giriş ve
Eğitim-Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Kamu Denetçiliği Kurumu Personeli Görevde Yükselme ve Unvan
Değişikliği Yönetmeliği
Özel İstihdam Büroları Yönetmeliği
İller Bankası Anonim Şirketi İnsan Kaynakları Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Beşeri Tıbbi Ürünler Bilimsel
Danışmanlık ve Ruhsatlandırma Komisyonlarının Teşkili ve
Görevleri Hakkında Yönetmelik
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Veli
Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Lisans Eğitim ve
Öğretim Yönetmeliği
Kocaeli Üniversitesi Diploma, Diploma Defteri, Mezuniyet
Belgesi ile Diğer Belgelerin Düzenlenmesine İlişkin Yönetmeliğin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Kocaeli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Batı Dilleri ve
Edebiyatları Bölümü Yabancı Dil Hazırlık Programı EğitimÖğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. Mal ve Hizmet Alımı
Yönetmeliği
Erzurum Teknik Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliği
SAYI: 40
22.03.2013
24.03.2013
25.03.2013
26.03.2013
27.03.2013
YÖNETMELİKLER 227
Yıldız Teknik Üniversitesi Uzaktan Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği
Hacettepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Selçuk Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yönetmeliği
Karadeniz Teknik Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Polis Meslek Eğitim Merkezleri Giriş Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Polis Meslek Yüksekokulları Giriş Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliği
Vakıflar Genel Müdürlüğü Personeli Görevde Yükselme ve
Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kamu Kurumları
Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programına
İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Toros Üniversitesi Kentleşme ve Yerel Yönetimler Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Vergi Denetim Kurulu Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Yönetmelik
Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet
Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme
Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Uzman Erbaş Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Ulaştırma ve Haberleşme Uzmanlığı, Havacılık ve Uzay
Teknolojileri Uzmanlığı ile Denizcilik Uzmanlığı Yönetmeliği
Süleyman Şah Üniversitesi Balkan Çalışmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
228 LEGES Hukuk Dergisi
28.03.2013
28.03.2013
29.03.2013
30.03.2013
NİSAN 2013
Süleyman Şah Üniversitesi Ekonomik Etüdler Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Süleyman Şah Üniversitesi Lisans Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Süleyman Şah Üniversitesi Psikolojik Travma Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında
Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle
Atanmalarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
TÜLOMSAŞ Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii Anonim Şirketi
Genel Müdürlüğünün 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 3
üncü Maddesinin (g) Bendi Kapsamında Yapacağı Mal ve Hizmet
Alımları İçin Satınalma ve İhale Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik
Kamu Denetçiliği Uzmanlığı Yönetmeliği
Kamu Denetçiliği Kurumu Disiplin Amirleri Yönetmeliği
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Enerji Eğitim-Etüt, Uygulama
ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri
Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Personeli Görevde
Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Hükümlü ve Tutukluların Ödüllendirilmesi Hakkında Yönetmelik
Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık
Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik
İşyerlerinde İşin Durdurulmasına Dair Yönetmelik
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Satış, Devir, İntikal, Kiraya Verme,
Trampa, Sınırlı Ayni Hak Tesisi ve Arsa Satışı Karşılığı Gelir
Paylaşımı İhale Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
SAYI: 40
31.03.2013
TÜZÜKLER 229
Karayolları Genel Müdürlüğü Tasarrufundaki Taşınmazların
Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik
556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Avrupa Patentlerinin Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent
Sözleşmesinin Türkiye’de Uygulama Şeklini Gösterir
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Hayvan Islahı Komitesi Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Araştırma
ve Uygulama Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik
Adnan Menderes Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Bartın Üniversitesi Bartın ve Yöresi Tarih-Kültür Araştırmaları
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Gaziantep Üniversitesi Kariyer Planlama ve Girişimcilik
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
TÜZÜKLER
TARİH
12.03.2013
13.03.2013
KARAR
NO
KONUSU
Ortaklıkların Denetimine Dair Tüzüğün Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tüzük
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu
2013/4361
Tüzüğünün Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tüzük
2013/4311
230 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
GENELGELER
TARİH
KONUSU
09.03.2013
Beşinci Türkiye İktisat Kongresi ile İlgili 2013/2 Sayılı Başbakanlık
Genelgesi
TEBLİĞLER
TARİH
01.03.2013
02.03.2013
03.03.2013
06.03.2013
KONUSU
Tarımsal Faaliyette Bulunanların Prim Borçlarının Sattıkları Tarımsal Ürün Bedellerinden Kesinti Yapılmak Suretiyle Tahsil Edilmesine Dair Tebliğ
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-12 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-13 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-14 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-15 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-16 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-17 Sayılı Kararı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 27/2/2013 Tarihli ve 2013/
ÖİB-K-18 Sayılı Kararı
İstirahatli Olan Sigortalıların İşyerinde Çalışmadıklarına
Dair Bildirimin İşverenlerce Sosyal Güvenlik Kurumuna
Gönderilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
2013 Yılı Ocak Ayına Ait Yatırım Teşvik Belgeleri Listesi
2013 Yılı Ocak Ayına Ait İptal Edilen Yatırım Teşvik Belgeleri Listesi
Elektrik Piyasasında Uygulanacak Fiyat Eşitleme Mekanizması
Hakkında Tebliğ
Kayıtlı Elektronik Posta Rehberi ve Kayıtlı Elektronik Posta Hesabı
Adreslerine İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tebliğ
SAYI: 40
07.03.2013
08.03.2013
09.03.2013
TEBLİĞLER 231
Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin
Tebliğ (Tebliğ No: 2008-32/35)’de Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013-32/42)
Benart Uluslararası Teknik Kontrol ve Belgelendirme Limited
Şirketinin Onaylanmış Kuruluş Olarak Görevlendirilmesine Dair
Tebliğ (SGM: 2013/3)
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 6/3/2013 Tarihli ve 2013/19
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/20
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/21
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/22
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/37
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/26
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/27
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/28
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/29
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/30
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/31
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/32
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/34
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/39
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/40
Sayılı Kararı
232 LEGES Hukuk Dergisi
10.03.2013
11.03.2013
12.03.2013
NİSAN 2013
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/41
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/43
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/44
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/45
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/46
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/47
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/48
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/50
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/51
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7/3/2013 Tarihli ve 2013/52
Sayılı Kararı
Gümrük Genel Tebliği (Tır İşlemleri) (Seri No: 2)
Gümrük Genel Tebliği (Posta ve Hızlı Kargo Taşımacılığı) (Seri
No: 4)
Taşınabilir, Tekrar Doldurulabilir, Kullanımdaki Çelik LPG Tüpler
ile İlgili Tebliğ (TS 5306) (No: MSG-MS-2013/3)
Ağız Temizliğinde Elle Kullanılan Diş Fırçaları, Elektrikle/Pille
Çalışan Diş Fırçalarının Fırça Başlıkları ve Arayüz Fırçalarının
Üretimi, İthalatı ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ
Deterjanlar ve Deterjanlarda Kullanılan Yüzey Aktif Maddeler
Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Deterjan, Mekanik Temizleme Tozu, Çamaşır Sularından Numune
Alınırken Uyulacak Kurallar ile Numune Alma İşlemlerine İlişkin
Hususların Belirlenmesine Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına
Dair Tebliğ
SAYI: 40
13.03.2013
15.03.2013
TEBLİĞLER 233
Emzik, Biberon, Biberon Başlığı, Alıştırma Bardağı, Alıştırma
Bardağı Kapağı ve Benzeri Ürünlerin Üretimi, İthalatı ve Bildirim
Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Hava Aromatize Edici Ürünlerin Üretimine, İthalatına, Piyasa
Gözetimi ve Denetimine ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Havuz Suyunda Kullanılan Yardımcı Kimyasal Maddelerin
Üretimine, İthalatına ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Kuvvetli Asit veya Baz İçeren Temizlik Ürünlerinin Üretimine,
İthalatına ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ
Oyuncaklar Konusunda Faaliyet Gösterecek Onaylanmış
Kuruluşlara Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Tampon, Hijyenik Ped, Göğüs Pedi, Çocuk Bezi ve Benzeri
Ürünlerin Üretimi, İthalatı ve Bildirim Esaslarına Dair Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Çalışanlara Sağlanan Faydalara İlişkin Türkiye Muhasebe
Standardı (TMS 19) Hakkında Tebliğ (Sıra No: 9)
2013 Yılı Şubat Ayına Ait Dahilde İşleme İzin Belgelerinin (D1)
Listesi
2013 Yılı Şubat Ayına Ait Yurt İçi Satış ve Teslim Belgelerinin (D3)
Listesi
2013 Yılı Şubat Ayına Ait Hariçte İşleme İzin Belgelerinin (H)
Listesi
2013 Yılı Şubat Ayına Ait Vergi, Resim ve Harç İstisnası
Belgelerinin (Y) Listesi
Firma Talebine İstinaden İptal Edilen Dahilde İşleme İzin
Belgeleri Listesi
Re’sen Kapatılan Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi
Re’sen İptal Edilen Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi
Milletlerarası Tahkim Ücret Tarifesi Hakkında Tebliğ
İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No:
2013/3)
İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No:
2013/4)
234 LEGES Hukuk Dergisi
16.03.2013
19.03.2013
20.03.2013
21.03.2013
22.03.2013
NİSAN 2013
İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No:
2013/5)
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 14/3/2013 Tarihli ve 2013/54
Sayılı Kararı
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/1)
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/2)
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki İllerde
Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi Yatırımlarının Desteklenmesine
İlişkin Uygulama Esasları Tebliği (No: 2013/7)
Kredi Kartı İşlemlerinde Uygulanacak Azami Faiz Oranları
Hakkında Tebliğ (Sayı: 2006/1)’de Değişiklik Yapılmasına
Dair Tebliğ (Sayı: 2013/4)
Flanşlar ve Bağlantıları ile İlgili Tebliğ (TS EN 1092-1) (No: MSGMS-2013/4)
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Kontrolüne Tabi
Ürünlerin İthalat Denetimi Tebliği (Ürün Güvenliği ve Denetimi:
2013/5)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Ürün Güvenliği
ve Denetimi: 2013/26)
Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeline Göre
2012 Yılı Ürünü Yağlı Tohumlu Bitkiler, Hububat ve Baklagil Fark
Ödemesi Desteğine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı Uygulama
Tebliği (Tebliğ No: 2012/42)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013/8)
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 15/3/2013 Tarihli ve 2013/55
Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 15/3/2013 Tarihli ve 2013/56
Sayılı Kararı
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/11)
T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince
Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi
Kullandırılmasına İlişkin Uygulama Esasları Tebliği (No: 2013/13)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/8)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/9)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/10)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/12)
SAYI: 40
23.03.2013
24.03.2013
26.03.2013
27.03.2013
28.03.2013
TEBLİĞLER 235
İşkolu Tespit Kararı (No: 2013/13)
Yapı Malzemelerinin Tabi Olacağı Kriterler Hakkında Yönetmelik
Kapsamında Eurogap Belgelendirme ve Özel Eğitim Hizmetleri
San. Tic. Ltd. Şti.’nin Uygunluk Değerlendirme Kuruluşu Olarak
Görevlendirilmesine Dair Tebliğ (No: MHG/2013-1)
Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/EEC) Kapsamında
Polistren Üreticileri Derneği Çevre Enerji Verimlilik ve Kalite
Kurulu İktisadi İşletmesi’nin Onaylanmış Kuruluş Olarak
Görevlendirilmesine Dair Tebliğ (Tebliğ No: MHG/2012-07)’de
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: MHG/2013-2)
Yapı Malzemelerinin Tabi Olacağı Kriterler Hakkında Yönetmelik
Kapsamında Yapı Araştırma Derneği-İnşaat Teknik ve Bilimsel
Araştırma Kurulu İktisadi İşletmesi’nin Gerçekleştireceği
Teknik Onay Yayımlama Faaliyetlerine Dair Tebliğ (Tebliğ No:
MHG/2011-01)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
MHG/2013-3)
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/3)
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (No: 2013/4)
Milli Emlak Genel Tebliği (Sıra No: 352)
Parasal Sınırlar ve Oranlar Hakkında Genel Tebliğ (Sayı: 2013/1)
Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması Hakkında Genel Tebliğ (Seri
No: 1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 3)
Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği
Gümrük Genel Tebliği (Fikri ve Sınai Haklar) (Seri No: 1)
Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan
Kimyasalların İthalat Denetimi Tebliği (Ürün Güvenliği ve
Denetimi: 2013/6)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Ürün
Güvenliği ve Denetimi: 2013/27)
Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 425)
Rüzgar ve Güneş Enerjisine Dayalı Lisans Başvuruları İçin
Yapılacak Rüzgar ve Güneş Ölçümleri Uygulamalarına Dair Tebliğ
(Tebliğ No: 2012/01)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Zorunlu Karşılıklar Hakkında Tebliğ (Sayı: 2005/1)’de Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı: 2013/5)
236 LEGES Hukuk Dergisi
29.03.2013
30.03.2013
31.03.2013
NİSAN 2013
İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Gümrük İşlemlerinin Kolaylaştırılmasına İlişkin Gümrük Genel
Tebliği (Sıra No: 1)
Freze Bıçakları-Metaller ile İlgili Tebliğ (TS 303) (No: MSGMS-2013/5)
Sayaçlar Komisyonunun Oluşumu ve Görevlerine Dair Tebliğ
(No: MSG/2013-5)
Sektörel Dış Ticaret Şirketi Statüsü Verilmesine İlişkin Karar
Dış Ticaret Sermaye Şirketlerine İlişkin Karar
2013 Yılı Şubat Ayına Ait Yatırım Teşvik Belgeleri Listesi
2013 Yılı Şubat Ayına Ait İptal Edilen Yatırım Teşvik Belgeleri
Listesi
MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR
TARİH
13.03.2013
KARAR
NO
2013/4356
2013/4384
14.03.2013
2013/4357
2013/4358
KONUSU
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti
Hükümeti
Arasında
Sağlıkta
Performans Uygulamaları Alanında İşbirliğine Dair
Çalışma Protokolünün Onaylanması Hakkında
Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Başta Terörizm
ve Örgütlü Suçlar Olmak Üzere Ağır Suçlarla
Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanması
Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Stratejik
Planlarının Geliştirilmesi ve Sağlık Sistemlerinin
Güçlendirilmesi Alanında İşbirliğine Dair Çalışma
Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Acil Sağlık
Hizmetleri ve Afet Yönetimine Dair Çalışma
Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar
SAYI: 40
MİLLETLERARASI ANLAŞMALAR 237
17.03.2013
2013/4391
19.03.2013
2013/4305
2013/4331
2013/4388
2013/4389
2013/4400
20.03.2013
2013/4355
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Vizelerin
Karşılıklı Olarak Kaldırılmasına Dair Anlaşmanın
Onaylanması Hakkında Karar
Türk-Kazak Kara Ulaştırması Karma Komisyon
Toplantısı Protokolünün Onaylanması Hakkında
Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Birinci Basamak
Sağlık Hizmetlerinin Geliştirilmesi Alanında
İşbirliğine Dair Çalışma Protokolü ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında İlaç Takip Sistemi Alanında
İşbirliğine Dair Çalışma Protokolünün Onaylanması
Hakkında Karar
Türk-Moldova Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Karma Komisyon Toplantısı Protokolünün
Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgızistan-Türkiye
Manas Üniversitesi Tüzüğü Hakkında Mutabakat
Zaptının Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan
Cumhuriyeti
Hükümeti
Arasında
Trans
Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine
İlişkin Hükümetlerarası Anlaşma ile Eki Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve The Trans Anatolian Gas
Pipeline Company B.V. Arasında Trans-Anadolu
Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi
Hükümet Anlaşmasının Onaylanması Hakkında
Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti
Hükümeti
Arasında
Hastane
Hizmetlerinin Geliştirilmesi ve Hastane Yönetimi
Alanında İşbirliğine Dair Çalışma Protokolü’nün
Onaylanması Hakkında Karar
238 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bulgaristan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Varlığının
2013/4371 Yasa Dışı İthal, İhraç ve Mülkiyet Devrinin
Yasaklanması ve Önlenmesine İlişkin Anlaşma’nın
Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor
2013/4381
Alanında İşbirliği Anlaşması’nın Onaylanması
Hakkında Karar
21.03.2013
Katılım Öncesi Yardım Aracı Geçiş Dönemi Yardımı
ve Kurumsal Yapılanma Bileşeni 2007 Türkiye
Ulusal Programına Yönelik Türkiye Cumhuriyeti
2013/4329 Hükümeti ile Avrupa Toplulukları Komisyonu
Arasında Finansman Anlaşmasına Ek No 2 ile Ek No
2’ye İlişkin Beyanları İçeren Notaların Onaylanması
Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti
2013/4377 Arasında
Sosyal
Güvenlik
Anlaşması’nın
Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti
2013/4383 Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve
Anlaşma’nın Onaylanması Hakkında Karar
27.03.2013
29.03.2013
Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında
2013/4407 Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanması Hakkında
Karar
17/1/2013 Tarihli ve 6398 Sayılı Kanunla Katılmamız
Uygun Bulunan 4/8/1963 Tarihli Afrika Kalkınma
2013/4465
Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamız Hakkında
Karar
“Afrika Kalkınma Fonu Kuruluş Anlaşması”na,
2013/4470 Anlaşmanın Bazı Hükümlerine İhtirazi Kayıt Derpiş
Olunmak Kaydıyla Katılmamız Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti ile Morityus Cumhuriyeti Ara2013/4471 sında Serbest Ticaret Anlaşması’nın Onaylanması
Hakkında Karar
HUKUK HABERLERİ
Öğretmenin Eş Durumundan Memur Olarak
Atanması Hukuka Aykırı
AYM, Oda Başkanlarına Seçim Kısıtlamasını
İzahtan Yoksun Buldu
Boşandığı Halde Eşiyle Birlikte
Yaşayanın Maaşının Kesilmesi
Avukat Vekaletname Olmadan Dava
Açamaz Kuralının İstisnası
Müzakere Etmeden Dosya Masrafı Alamazsınız
Yargıtay: Çevreden Toplanan İstihbaratla
Maaş Kesilemez!
SAYI: 40
HABERLER 241
Öğretmenin Eş Durumundan Memur Olarak
Atanması Hukuka Aykırı
Y
argı, öğretmenin eş durumu
özründen dolayı memur olarak
atanması hukuka aykırı dedi.
2012 Yılı Öğretmenlerin Özür Durumu Yer Değiştirme Kılavuzuna göre
tüm işlemler 29 Ağustos 2012 tamamlanmış bu özür durumunda yer
değiştirme isteğinde bulunan öğretmenlerden bir kısmının yer değiştirme işlemi puan Yetersizliğinden/norm
kadro olmamasından dolayı gerçekleştirilemediğinden MEB tarafından alel
acele duyuru yapılmadan eş özrünün
bulunduğu yerdeki il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine geçici olmak üzere
memur olarak atanması için telefonla
öğretmenler aranarak durum bildirilmiş ve bu şekilde atamalar sonuçlandırılmıştı.
Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi, Yer Değiştirme Yönetmeliğinde yer
alan hükümler gereğince, subay ve
astsubay eşi öğretmenin özür durumu nakil talebinin, norm kadro sayıları
dikkate alınmaksızın gerçekleştirilmesi
gerektiğine karar verdi. Mahkeme ayrıca, öğretmenin, eşinin bulunduğu yere
memur olarak atanmasının sağlanarak
aile birlikteliğinin sağlanmasının da
“davacı açısından manevi yönden telafisi güç veya imkansız zararlara sebebiyet verebileceği” belirtti.
İşte mahkeme kararı
T. C.
GAZİANTEP
BÖLGE İDARE MAHKEMESİ
Y.D. İtiraz No : 2013/110
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMİ HAKKINDA
VERİLEN KARARA İTİRAZ EDEN (DAVACI) :
[VEKİLİ] : AV. TEVFİK AKKILIÇ
Doktorlar Cd. Çimen İş Mrk. Kat:6
No:32/DENİZLİ
KARŞI TARAF (DAVALI) : MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI
VEKİLİ : SAADET YILDIRIM
Hukuk Müşaviri Aynı adres
İSTEMİN ÖZETİ : Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi, Vehbi Dai İlköğretim
Okulunda sınıf öğretmeni olan davacının, Denizli 11’inci Motorlu Piyade
Tugayı Lojistik Destek Bakım Birlik
Komutanlığı’nda görev yapan eşi nedeniyle eş durumu özüründen Denizli
İli’ne atanma istemiyle 15/08/2012
tarihinde elektronik ortamda yaptığı başvurunun alanında boş kontenjan bulunmadığından bahisle reddine
ilişkin davalı idare işleminin iptali ve
yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davada; Gaziantep 1. İdare
Mahkemesince verilen “yürütmenin
durdurulması isteminin reddine” ilişkin 13/12/2012 gün ve E:2012/1672
sayılı kararın, itirazen incelenerek kaldırılması isteminden ibarettir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren GAZİANTEP Bölge
İdare Mahkemesi’nce , dosyadaki tüm
bilgi ve belgeler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27/6.maddesi
uyarınca incelenerek işin gereği görüşüldü:
242 LEGES Hukuk Dergisi
Dava; Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi, Vehbi Dai İlköğretim Okulunda sınıf öğretmeni olan davacının, Denizli
11’inci Motorlu Piyade Tugayı Lojistik
Destek Bakım Birlik Komutanlığı’nda
görev yapan eşi nedeniyle eş durumu
özüründen Denizli İli’ne atanma istemiyle 15/08/2012 tarihinde elektronik
ortamda yaptığı başvurunun alanında
boş kontenjan bulunmadığından bahisle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 27/2. maddesinde; “Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç
veya imkânsız zararların doğması ve
idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
durumunda, davalı idarenin savunması
alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. ...” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın 41. maddesinde, “Aile,
Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır. / Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın
ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır,
teşkilatı kurar. ...” hükmüne yer verilmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 72. maddesinin 1. fıkrasında, “Kurumlarda yer değiştirme
suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiyenin
ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım
şartları yönünden benzerlik ve yakınlık
NİSAN 2013
gösteren iller gruplandırılarak tespit
edilen bölgeler arasında adil ve dengeli
bir sistem içinde yapılır.”; 2. fıkrasında,
“Yeniden veya yer değiştirme suretiyle
yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından kurumlar
arasında gerekli koordinasyon sağlanarak memur olan diğer eşin de isteği
halinde ataması, atamaya tabi tutulan
memurun atandığı yere 74 ve 76 ncı
maddelerde belirtilen esaslar çerçevesinde yapılır. Yer değiştirme suretiyle
atanmaya tabi memurun atandığı yerde eşinin atanacağı teşkilatın bulunmaması ya da teşkilatı olmakla birlikte
niteliğine uygun münhal bir görev bulunmaması ve ilgilinin de talebi halinde, bu personele eşinin görev süresi ile
sınırlı olmak üzere aşağıdaki şartlarda
izin verilebilir.”; son fıkrasında, “Memurların atanamayacakları yerler ve
bu yerlerdeki görevler ile kurumların
özellik arz eden görevlerine atanabilmeleri için hangi kademelerde ne kadar hizmet etmeleri gerektiği ve yer
değiştirme ile ilgili atama esasları Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanacak
bir yönetmelikle belirlenir. Kurumlar
atamaya tabi olacak personeli için bu
yönetmelik esaslarına göre Devlet Personel Başkanlığının görüşünü almak
suretiyle bir personel ve atama planı
hazırlar.” hükmü yer almaktadır.
652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin 37. maddesinin 3. fıkrasında, “Öğretmenlerin Bakanlıkça belirlenen hizmet bölge veya
alanlarında en az üç eğitim öğretim
yılı görev yapması esastır. Bunların yer
SAYI: 40
değiştirme suretiyle atamaları her yıl
yapılan atama plan ve programları çerçevesinde eğitim öğretim faaliyetlerini
etkilemeyecek şekilde sonuçlandırılır.
Bakanlıkça belirlenen özür gruplarına
bağlı yer değiştirmeler ise yaz tatillerinde yapılır.” hükmü ile 5. fıkrasında,
“Özüre dayalı yer değiştirme istekleri
hizmet puanı sıralamasındaki yetersizlik sonucu yerine getirilemeyenlere,
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 72 nci maddesi kapsamına girenlerin hakları saklı kalmak kaydıyla, istekleri hâlinde istekte bulundukları yere
atanmaya hak kazanıncaya kadar, aylıksız izin verilebilir. Bu şekilde aylıksız izin
verilen öğretmenler, bağlı bulundukları il millî eğitim müdürlüklerine bu
amaçla tahsis edilmiş bulunan boş öğretmen kadrolarına aylıksız izinli olmak
şartıyla atanır. Bunların atandıkları bu
kadrolar aylıksız izin süresiyle sınırlı
olarak saklı tutulur. Ancak, aylıksız izne
ayrılan öğretmenler, üçüncü yıl sonuna kadar istedikleri yere atamalarının
yapılamaması hâlinde durumlarına uygun boş öğretmen kadrolarına öncelikle atanırlar.” hükmü yer almaktadır.
25.06.1983 tarihli ve 18088 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan Devlet
Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 9.
maddesinde, “Yer değiştirme suretiyle
atanmalar, Devlet Memurlarının dengeli bir şekilde dağılımını sağlamak için
öğrenimi, uzmanlığı, iş tecrübesi, mesleki bilgisi gibi özellikleri ile boş kadro
durumu gözönünde bulundurularak
kurumlarınca hazırlanan bir plan dahilinde yapılır.
HABERLER 243
Yapılacak atamalarda; aile birimini
muhafaza etmek bakımından, eş ve
sağlık durumları ilgili kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak
dikkate alınır.
Aynı kurumda çalışıp da her ikisi de
yer değiştirmeye tabi olan eşlerden ast
durumunda olanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir.
Farklı kurumlarda çalışıp da her ikisi de yer değiştirmeye tabi olan eşlerden unvan, kadro ve görev bakımından
daha aşağıda bulunanın görev yeri yukarıda bulunana bağlı olarak değiştirilir.
Aynı veya farklı kurumlarda çalışıp
da eşlerden birinin yer değiştirmeye
veya bu yönetmelik hükümlerine göre
yer değiştirmeye tabi olmaması hallerinde, yer değiştirmeye tabi olmayan
veya özel yönetmeliklerine göre yer
değiştirmeye tabi olan eşin görev ve
unvanı i!e hizmetin özelliği dikkate alınır. Bu yönetmelik hükümlerine göre
zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulan
memurun, memur olan eşinin yer değiştirme talebi öncelikle yerine getirilir.
İlgili mevzuatı uyarınca zorunlu yer
değiştirmeye tabi tutulan eğitim ve
öğretim hizmetleri sınıfı, mülki idare
amirliği hizmetleri sınıfı ve emniyet
hizmetleri sınıfına giren memurlar,
Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup subay
ve astsubaylar , hakim ve savcılar ile bu
Yönetmeliğin ek 1 inci maddesi kapsamına girenlerin görev süresiyle sınırlı
olmak üzere atandıkları yere, memur
olan eşinin atanmasında mevzuatı
uyarınca yürürlüğe konulan norm kadro sayılarına ilişkin hükümler uygulan-
244 LEGES Hukuk Dergisi
maz.” hükmüne ve aynı Yönetmeliğin
28. maddesinde, özel Yönetmeliklerde
bu Yönetmeliğe aykırı hükümlerin yer
alamayacağı kuralına yer verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden;
Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi, Vehbi
Dai İlköğretim Okulunda sınıf öğretmeni olan davacının, Denizli 11’nci
Motorlu Piyade Tugayı Lojistik Destek
Bakım Birlik Komutanlığında eşinin görev yaptığı Denizli İline 15/08/2012 yılı
il dışı eş durumu özrüne bağlı yer değiştirme kapsamında atanma isteminde bulunduğu söz konusu başvurunun
eşinin görev yaptığı ilde boş kontenjan
bulunmadığından bahisle reddedilmesi üzerine bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda yer alan mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden,
toplumun temeli olan ailenin korunması, huzur ve refahı için gerekli tedbirlerin alınmasının Anayasal bir yükümlülük olduğu, 652 sayılı KHK’de de
özre dayalı yer değiştirme isteği yerine
getirilemeyenlerden 657 sayılı Yasanın 72. maddesi kapsamına girenlerin
haklarının saklı tutulduğu, 72. maddeye göre kurumların yeniden veya yer
değiştirme suretiyle yapacakları atamalarda aile birimini muhafaza etmek
bakımından gerekli tedbirleri alacağı
ve yer değiştirme ile ilgili atama esaslarının Yönetmelikle belirleneceği, 72.
maddeye dayanılarak çıkarılan Devlet
Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 9.
maddesine göre de zorunlu yer değiştirmeye tabi olan memurun, memur
olan eşinin yer değiştirme talebinin
NİSAN 2013
öncelikle yerine getirileceği, mülki idare hizmetleri sınıfı, emniyet hizmetleri
sınıfı, subay, astsubay, hakim ve savcılar gibi zorunlu yer değiştirmeye tabi
kamu görevlilerinin atandıkları yere,
memur olan eşlerinin atamalarında
eşin görev yaptığı kurumla ilgili olarak
norm kadro sayılarına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı, kurumların
hizmet puanı veya kadro yetersizliği
gibi mazeretler ileri sürerek zorunlu
atamaya tabi personelin memur olan
eşini atamama veya ücretsiz izin almaya dolaylı olarak zorlama gibi bir yola
başvuramayacakları anlaşılmaktadır.
Bu durumda; davacının, 2012 yılı
il dışı eş durumu özrüne bağlı yer değiştirme isteminin eşinin görev yaptığı
ilde boş kontenjan bulunmadığından
bahisle reddine ilişkin işlemde hakkaniyet ve yukarıda yer alan mevzuat
hükümlerine uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Öte yandan; davalı idare tarafından
davacının konusu işlemle davacının
2012 Ekim Özür Grubu Memur Atama döneminde Denizli Merkez İl Milli
Eğitim Müdürlüğüne memur olarak
atanarak aile birliğinin sağlandığı ileri
sürülmekte ise de, eğitim öğretim hizmetinde öğretmen olarak görev yapan
davacının, sınıf değişikliği yapılmak suretiyle atanmış olması, davacı açısından manevi yönden telafisi güç veya
imkansız zararlara sebebiyet verebileceği de açıktır.
Açıklanan nedenlerle; davacı Tarafından yapılan İTİRAZIN KABULÜNE, Gaziantep 1. İdare Mahkemesinin
“yürütmenin durdurulması isteminin
SAYI: 40
HABERLER 245
reddine” ilişkin 13/12/2012 tarih ve
E:2012/1672 sayılı KARARIN KALDIRILMASINA, açıkça hukuka aykırı ve
uygulanması halinde davacı açısından
telafisi güç zararlar doğabileceğinden,
2577 Sayılı Kanunun 27/2.maddesi
uyarınca dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına , 14/01/2013
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Haber Kaynağı: memurlar.net
AYM, Oda Başkanlarına Seçim Kısıtlamasını İzahtan
Yoksun Buldu
A
nayasa Mahkemesi, 365 oda
başkanını yakından ilgilendiren bir iptal gerekçesinde, belli süre
başkanlık yapanların aradan 8 yıl geçmedikçe yeniden seçilemeyeceklerine
ilişkin yasağın demokratik gereklerle
izahının mümkün olmadığını belirtti.
Düzenlemenin seçme ve seçilme hakkına müdahale olduğunun belirtildiği
gerekçede, “Kamu kurumu niteliğinde
olsa da sivil toplum örgütlerine bu tür
seçilememe yasakları getirilmesi demokratik hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmayacağından Anayasa’ya aykırılık
oluşturur” denildi.
Anayasa Mahkemesi, Ankara 5.,
7. ve 13. İdare Mahkemesi’nin, 5174
sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
ile Odalar ve Borsalar Kanunu’nun
16. maddesinin “Üst üste iki dönem
meclis başkanlığı yapmış olanlar,
aradan iki seçim dönemi geçmedikçe
aynı göreve yeniden seçilemezler”
şeklindeki beşinci fıkrası, aynı
ibarelerin yer aldığı 38. maddesinin
5. fıkrası, 40. maddesinin 3. fıkrası
ve Geçici 10. maddesinin birinci
fıkrasının iptali için yaptığı başvuruyu
birleştirdi.
Anayasa
Mahkemesi,
5174 sayılı TOBB ve Odalar, Borsalar
Kanunu’ndaki “İki dönem yönetim
kurulu ve meclis başkanlığı yapanlar iki
seçim dönemi geçmedikçe aynı göreve
tekrar seçilemez’ hükmünü iptal etti.
Yüksek Mahkeme’nin iptal gerekçesi
Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında
yayımlandı.
Gerekçeli
kararda,
demokratik düzenin en belirgin
niteliğinin seçimler olduğu belirtilerek,
seçimlerin adaletli bir katılım ile serbest
eşit ve genel oy ilkelerine dayalı olarak
gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edildi.
Kanunla seçim konusunda yapılacak
düzenlemelerin demokratik hukuk
devletiyle bağdaşır olmasının önemine
dikkat çekilen gerekçede, seçime ilişkin
yasakların “demokratik hukuk devleti
ilkesi”yle bağdaşmayacağı vurgusu
yapıldı.
246 LEGES Hukuk Dergisi
-SEÇME,
SEÇİLME
HAKKINA
MÜDAHALE OLMUŞTURBelli süre başkanlık yapanların
aradan 8 yıl geçmedikçe yeniden
seçilemeyeceklerine ilişkin yasağın
demokratik gereklerle izahının mümkün
olmadığının belirtildiği gerekçede,
“Bu yasak seçime katılan üyelerin
kanaatinin
serbestçe
oluşmasını
engellediğinden üyeler yönünden
“seçme’ adaylar yönünden “seçilme’
hakkına müdahale oluşturmuştur.
Kamu kurumu niteliğinde olsa da
sivil toplum örgütlerine bu tür
seçilememe yasakları getirilmesi
demokratik hukuk devleti anlayışıyla
bağdaşmayacağından
Anayasa’ya
aykırılık oluşturur” denildi.
-HAŞİM KILIÇ’TAN FARKLI GEREKÇEAnayasa Mahkemesi Başkanı Haşim
Kılıç, Başkanvekili Alparslan Altan ve
Üyeler Recep Kömürcü, Hicabi Dursun
ise iptal gerekçesinde çoğunluğun
görüşüne katılmadı. Haşim Kılıç, ve
üyeler düzenlemenin Anayasa’nın
hukuk devleti ilkesine aykırılığı
gerekçesiyle iptal edilmesi gerektiğine
dikkat çekti. Farklı gerekçede, “Belli bir
gerekçeyle görev ve seçilme açısından
süreli bir sınırlama getirilmişse, Anayasa
Mahkemesi
konulan
gerekçenin
anayasallık denetimini yapacak ve yasa
koyucunun takdir yetkisini Anayasa’da
belirtilen ilkeler çerçevesinde kullanıp
kullanmadığını
denetleyecektir.
Seçilme hakkına “fırsat eşitliğini
sağlama” gerekçesiyle konulmuş olan
8 yıllık sınırlama, öngörülen amaç ile
bireye getirilen sınırlama arasındaki
dengeyi, hakkında sınırlama getirilen
NİSAN 2013
kişi aleyhine olacak şekilde bozmuş
ve bu niteliğiyle getirilen düzenleme
ile adalet ilkesinden uzaklaşılmıştır”
denildi,
-ODA
BAŞKANLARI
SEÇİMİ
TİPİK
SİYASİ
HAKLAR
OLARAK
DEĞERLENDİRİLEMEZİptal kararına katılmayan Üyeler
Nuri Necipoğlu ve Zühtü Arslan ise
karşıoy gerekçesinde, bir meslek
kuruluşunda,
yöneticilerin
aynı
mesleğe mensup kişilerin oluşturduğu
organlar tarafından seçilmesinin tipik
anlamda siyasi haklardan olan seçilme
hakkının
kullanımı
kapsamında
değerlendirilemeyeceğini belirtti.
Meslek
kuruluşları
ve
üst
kuruluşlarında üst üste iki dönem
yöneticilik yapanların belli bir süre
geçmeden aynı göreve yeniden
seçilemeyeceklerine dair kuralların,
fırsat eşitliğinin sağlanması, uzun
süre görevde kalmanın sonucu ortaya
çıkabilecek güç zehirlenmesinin ve idari
yozlaşmanın önlenmesi ve nesillere
bağlı zihniyet değişiminin yönetime
yansıması gibi amaçları olduğunun
ifade edildiği karşı oy gerekçesinde
“Cumhurbaşkanlığına yedi yıllığına
ve bir kez, 2007 yılında yapılan
değişiklikle de beş yıllığına ve en fazla
iki dönem seçilinebilmesi tipik örnektir.
Demokratik
ülkelerin
tamamına
yakınında benzer süre sınırlamaları
bulunmaktadır. Bu sınırlamaların temel
amacı, devlet başkanlığı görevine gelen
kişilerin bulundukları görevde çok
uzun süre kalmaları sonucu, iktidarın
sağladığı imkanlardan yararlanmak
suretiyle konumlarını pekiştirmelerini
SAYI: 40
HABERLER 247
ve muhtemel yozlaşmaları önlemektir.
Başka bir ifadeyle, bu tür sınırlamalar
demokratik
rejimlerde
“seçilmiş
krallar”ın ortaya çıkmasını engellemeye
dönük tedbirlerdir” denildi. (ANKA)
Boşandığı Halde Eşiyle Birlikte Yaşayanın Maaşının
Kesilmesi
T
araflar arasındaki “kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Ankara 1. İş Mahkemesi’nce davanın
kabulüne dair verilen 11.05.2011 gün
ve 2010/1079 E. 2011/202 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istenilmesi
üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin
02.11.2011 gün ve 2011/8624 E.
2011/9418 K. sayılı ilamı ile;
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/21-1164
KARAR NO : 2012/769
Taraflar arasındaki “kurum işleminin iptali ve tespit” davasından
dolayı yapılan yargılama sonunda;
Ankara 1. İş Mahkemesi’nce davanın
kabulüne dair verilen 11.05.2011 gün
ve 2010/1079 E. 2011/202 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istenilmesi
üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin
02.11.2011 gün ve 2011/8624 E.
2011/9418 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, davacının babasının sigortasından dolayı aldığı ölüm aylığını iptal eden Kurum işleminin iptali, ölüm
aylığının yeniden bağlanması gerektiği-
nin ve davacının Kuruma borçlu olmadığının tespiti ile 2010 yılının Haziran
ayı ile dava tarihi arasındaki dönemde davacıya ödenmesi gereken ölüm
aylıklarından şimdilik 500,00 TL ile
Kuruma ödenen 318,70 TL nin davalı
Kurumdan yasal faiziyle birlikte tahsili
istemine ilişkindir
Mahkemece, davanın kabulü ile
davacının ölüm aylığını kesen Kurum
işleminin iptali ile davacının borçlu olmadığının tespitine, 2010 yılının Haziran ayı ile dava tarihi arasında davacının hak etmiş olduğu ölüm aylıklarının
ve davacı tarafından Kuruma ödenen
318,70 TL’nin dava tarihinden itibaren
yasal faiziyle birlikte davalı Kurumdan
alınarak davacıya ödenmesine, karar
verilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan
ve 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren
5510 sayılı Yasa’nın 56. maddesinin son
fıkrasında “ Eşinden boşandığı halde,
boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı
belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış
olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere
ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde
hükümlerine göre geri alınır” kuralı getirilmiştir.
248 LEGES Hukuk Dergisi
Dosyadaki kayıt ve belgelerden,
25.9.1972 doğumlu davacı G...’ün
20.10.2009 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşen Ankara 2.Aile
Mahkemesi’nin 28.9.2009 tarih ve
2009/794-1116 E.K.sayılı kararı ile
4721 sayılı TMK’unun 166/3 maddesine göre eşi Erol Domurcuk’tan boşandığı ve tarafların müşterek çocuğu Deniz Sude’nin velayetinin davacı anneye
verildiği, davacının Gümrük ve Tekel
Bakanlığı’nda hizmetli olarak çalışan
ve emekli olan babası Halil Güler’in
31.5.2006 tarihinde öldüğü davacının
ölüm aylığı bağlanması için Kuruma
başvurduğu ve 1.11.2009 tarihinden
itibaren aylık bağlandığı, Sosyal Güvenlik Kontrol Memuru tarafından hazırlanan 11.5.2010 gün ve 2010/077
sayılı “Sosyal Güvenlik Kontrol Memurluğu Raporu” na göre 7.5.2010
tarihinde yapılan fiili denetimde davacı ve eşinin aynı adreste birlikte yaşadıklarının tespit edilmesi üzerine
5510 sayılı Yasa’nın 56/son maddesi
gereğince davacıya bağlanan ölüm aylığının 1.11.2009 tarihi itibariyle kesilerek yersiz ödenen aylıkların davacıdan
istendiği, davacının 17.9.2010 tarihinde Kuruma 318,70 TL ödeme yaptığı,
davacı hakkında kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının yapılan
yargılaması sonucunda Ankara 8.Ağır
Ceza Mahkemesi’nin 2010/421 Esas,
2011/29 Karar sayılı kararı boşanmış
kişilerin tekrar bir araya gelerek birlikte yaşamaları eyleminin suç oluşturmayacağı gerekçesiyle beraatına karar
verildiği, anlaşılmaktadır.
NİSAN 2013
Somut olayda, davacının Ankara
2.Aile Mahkemesi’nin 28.9.2009 tarih
ve 2009/794-1116 E.K.sayılı kararı ile
uygulamada anlaşmalı boşanma olarak
nitelendirilen 4721 sayılı TMK’unun
166/3 maddesi gereğince eşinden boşandığı halde Sosyal Güvenlik Kontrol Memuru’nun 7.5.2010 tarihinde
davacının ikamet ettiği Seyranbağları
Mah. Üzümcü Sokak.No:176 / Ankara
adresinde yaptığı inceleme esnasında
boşandığı eşi ile birlikte fiilen yaşadığının belirlendiği, davacının boşandığı
eşi Erol Domurcuk’un gerçek kimliğini
gizlemek amacıyla Kurum kontrol memuruna davacının kardeşi olduğunu
beyan ettiği ancak nüfus cüzdanı yardımıyla davacının eski eşi olduğunun
belirlendiği, davacının komşusu olan
ve aynı sokak No:177 adresinde ikamet eden Döne Atasoy’un da davacı,
eski eşi ve kızının birlikte yaşadıklarını beyan ettiği ve böylece davacının
ölen babasından aylık almak amacıyla
eşinden danışıklı olarak boşandığı halde birlikte yaşamaya devam ettikleri,
Kurumun 5510 sayılı Yasa’nın 56/son
maddesine göre davacının ölüm aylığını kesme kararının yerinde olduğu
anlaşılmakla mahkemece bu maddi ve
hukuki olgular göz önünde tutularak
davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması
usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri
amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
SAYI: 40
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki
kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Kurum işleminin iptali ile kesilen ölüm aylığının devamına karar
verilmesi ve borçlu olmadığının tespiti
istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle, boşanma kararının ardından
davacıya yetim aylığı bağlandığını ancak boşandığı kocasının müşterek çocukları ile görüşmesi sırasında evine
gelen Kurum yoklama memurlarının
durumu tutanak altına almaları üzerine
yetim aylığının kesildiği ve ödenenlerin
iadesinin istendiğini beyanla Kurum işleminin iptali ile kesilen yetim aylığının
ödenmeye devam edilmesini, ödenen
yetim aylıkları nedeniyle Kuruma borçlu olmadığının tespiti, Kuruma ödediği
miktarın iadesi ile davacının hak ettiği
yetim aylığının faizi ile tahsilini talep ve
dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu
(SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle, Emekli Sandığı iştirakçisi iken vefat
eden babasından dolayı kızı olan davacıya boşanması nedeniyle yetim aylığı bağlandığını, kontrol memurlarının
raporu ile davacının boşandığı kocası
ile birlikte yaşadığının tespiti üzerine
5510 sayılı Kanun’un 56. maddesi uyarınca yetim aylığının kesilerek yersiz
ödenen tutarların borç çıkarıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, boşanan eşlerin
HABERLER 249
birlikte yaşamalarına yasal bir engel
bulunmadığı gibi çocuğunu veya eski
eşini görmenin yasal hak olduğu, sadece aylık bağlanması için kimsenin
boşanmayacağı gerekçesiyle davanın
kabulüne, Kurum işleminin iptaline
dair verilen karar, davalı SGK vekilinin
temyizi üzerine Özel Daire tarafından
yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki
gerekçeler tekrarlanmak suretiyle davanın kabulüne dair ilk hükümde direnilmiştir.
Direnme hükmü, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, davacının ölüm aylığının 5510 sayılı Kanun’un 56/son maddesi uyarınca kesilmesine ilişkin Kurum
işleminin usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 01.10.2008
tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci
fıkrasıdır.
5510 sayılı Kanunun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlıklı 56.
maddesinde:
“(Değişik birinci fıkra: 17/4/20085754/36 md.) Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü
veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya
bu Kanun gereğince sürekli iş göremez
hale veya malûl duruma getirdiği,
b) Kendisinden aylık bağlanacak
sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak
250 LEGES Hukuk Dergisi
sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya
bunlara karşı aile hukukundan doğan
yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine
getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir
tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları,
hususunda kesinleşmiş yargı kararı
bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar,
96 ncı madde hükümlerine göre geri
alınır.
Eşinden boşandığı halde, boşandığı
eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen
eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir
ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş
olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır…”
Düzenlemesi yer almaktadır.
01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden, 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu; 1479 sayılı
Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu; 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal
Sigortalar Kanunu; 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile 5434 sayılı
T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nda yer almayan dava konusu düzenleme ilk kez
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu’nda yer almıştır.
Düzenleme ile ölen sigortalının kız
çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen
birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri
alınması öngörülmektedir. Buna göre,
daha önce sosyal güvenlik kanunların-
NİSAN 2013
da yer almayan, boşanılan eşle fiilen
birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık
kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir.
Anılan maddenin gerekçesinde de
açıklandığı üzere düzeleme ile hakkın
kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye
kullanımın varlığı belirlendiği takdirde
ilgiliyi haktan yararlandırmama; hakkın
kötüye kullanılması durumunda hak
sahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama yöntemi benimsenmiştir.
Gerçekten, ölüm aylığı almak üzere
boşanılıp, boşanılan eşle fiilen birlikte
yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliği ve türü, hukuk düzeni açısından
önem taşımamaktadır. Çünkü, hakkın
kötüye kullanılması hangi dürtüyle
(saikle) ortaya çıkarsa çıksın, sonuçta
hukuk bakımından sadece ve sadece
“kötüye kullanma” olup, hukuk düzeni
tarafından korunmamaktadır (Centel
Tankut, Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşayanın Aylığının Kesilmesi, MESS Sicil
Dergisi, Mart 2012).
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, hak
sahibinin boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması her ne saikle olursa olsun,
Anayasal bireysel özgürlük kapsamında kalmakta, Devlet sosyal görevlerini
mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde
yerine getirmesine ilişkin Anayasa’nın
65. maddesi uyarınca sosyal sigorta
yardımlarına hak kazanma koşullarını
düzenleme yetkisine sahip olup , Devletin boşanan eşlerin birlikte yaşamasına yasak getirmesi mümkün değil ise
SAYI: 40
de, bu durumda olan kişileri sosyal sigorta yardımları kapsamı dışında bırakması mümkündür.
Bilindiği üzere, 5510 sayılı Kanun’un
56/2. maddesinin T.C. Anayasası’nın 2,
5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138.
maddelerine aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne maddenin iptali
talebi ile başvurular yapılmıştır.
Anayasa Mahkemesi yapılan başvurular üzerine yaptığı değerlendirme
sonucunda 28.04.2011 gün 2009/8670 sayılı kararında, “…ölüm aylığını
alabilmek için evli olmamak koşulunu
aşmak amacıyla iyi niyete dayanmayan
ve dürüst olmayan boşanma isteği ve
çabası ile boşanma kararı elde edilip
buna bağlı olarak ölüm aylığı alınması,
açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Hakkın kötüye kullanılması hukuk devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz
konusu kural hukuk devletine aykırı bir
düzenleme olarak görülemez...Resmi
evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile
ölüm aylığı alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmi evliliğini boşanma
ile sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen
birlikte yaşamaya devam edenler söz
konusu hakkı kullanmak bakımından
eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz…Ölüm aylığı…yasa koyucunun
sosyal güvenlik konusuna geniş bir yaklaşımının sonucu sigortalının ölümü ile
aranan koşulların sağlanması halinde
sigortalının geride kalan hak sahipleri
açısından getirdiği bir ödemedir. İtiraz
konusu kural, hak edilmediği halde
HABERLER 251
ölüm aylığı alınarak hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını taşıdığından ölüm aylığı almayı hak edenler
açısından SGK’nun mali kaynakları çerçevesinde Anayasa’nın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya
çalışmanın bir gereğidir. Ölüm aylığı
alabilmek için öngörülen koşulun hakkın kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesi sosyal güvenlik hakkıyla bağdaştırılamaz.”
Gerekçesiyle, hükmün Anayasa’nın
2, 10, 60 ve 65. maddelerine aykırı olmadığı; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138.
maddeleri ile ilgisinin olmadığı belirtilerek oyçokluğuyla başvuruların reddine karar verilmiştir.
Sonuç olarak davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanun’un
56. maddenin ikinci fıkrasının, ölüm
aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla
düzenleme getirmiş olması ve düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığının
tespitine ilişkin Anayasa Mahkemesi
kararı karşısında, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı
organlarınca uygulanmasının zorunlu
olması nedeniyle, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak
sahiplerine gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın
kesilmesine ilişkin Kurum işlemi usul
ve yasaya uygundur.
Bu kabul doğrultusunda, gelirin
veya aylığın kesilme tarihi ile Kurumun
geri alım hakkının kapsamına ilişkin
olarak; fiilen birlikte yaşama olgusunun başlama tarihi esas alınarak bu
tarih itibariyle gelir veya aylık kesme
252 LEGES Hukuk Dergisi
veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler
yasal dayanaktan yoksun ve yersiz kabul edilmeli ancak sözkonusu madde
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, fiili birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü
öncesine gidilmemeli; 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku sözkonusu olmamalı ve bu şekilde belirlenecek yersiz ödeme dönemine ilişkin
olarak 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre uygulama yapılmalıdır.
Yeri gelmişken maddenin zaman
bakımından uygulanması yönünden
5510 sayılı Kanun’un Geçici 1 ve Geçici
4. maddelerinin değerlendirilmesinde
de zorunluluk bulunmaktadır.
5510 sayılı Kanun’un “Malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı
geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1. maddesi:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri
Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar
ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa
tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
NİSAN 2013
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı,
17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu
Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve
2926 sayılı kanunlara göre bağlanan
veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer
ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454
sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre
ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların
durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden
bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri
uygulanır…
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine
göre sigortalı sayılanlara ve bunların
hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve
gelirler, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…”
Şeklinde düzenleme içermektedir.
5510 sayılı Kanun’un “5434 sayılı
Kanuna ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı
Geçici 4.maddesinde ise:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna göre; aylık, tazminat, harp
malûllüğü zammı, diğer ödemeler ve
yardımlar ile 8/2/2006 tarihli ve 5454
sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre
ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri
de dahil 5434 sayılı Kanunda kendileri
için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine
devam olunur. Ancak, 5 ilâ 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri,
SAYI: 40
bu Kanunun 32 nci, 34 üncü ve 37 nci
maddelerindeki şartları haiz oldukları
müddetçe devam edilir.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce iştirakçiliği sona erenlerden tahsis talebinde bulunacaklar ile
bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine
göre tahsis talebinde bulunanlardan
işlemleri devam edenler hakkında, bu
Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır…
Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına
alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun
hükümlerine tabi olarak çalışmış olup
bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların
dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri de
dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine
göre işlem yapılır.
Bu madde kapsamına girenlerin
aylıklarının bağlanması, artırılması,
azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı,
ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler
ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri
hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı
Kanun hükümlerine göre işlem yapılır
ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca
dikkate alınır. (Ek cümle: 16/6/2010-
HABERLER 253
5997/10 md.) Ancak, Polis Akademisinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin yetim aylıkları bu öğrenimleri
süresince kesilmeksizin ödenmeye devam edilir...”
Düzenlemelerine yer verilmiştir.
Anılan geçici maddelerle kanun koyucu tarafından, 5510 sayılı Kanunun
yürürlüğü öncesinde sosyal güvenlik
kanunları uygulanmak suretiyle haksahiplerine bağlanan gelir veya aylığın,
durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerinin esas
alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda,
boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin veya aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 56. maddenin
zaman bakımından uygulanması hususu da çözüme kavuşturulmalıdır.
Bu kapsamda, yine 4721 sayılı Kanunun “Dürüst davranma” başlıklı 2.
maddesinde yer alan ve maddenin
düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı
çerçevesinde çözüme gidilmelidir.
4721 sayılı TMK’nun anılan 2. maddesi uyarınca:
“Herkes, haklarını kullanırken ve
borçlarını yerine getirirken dürüstlük
kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Anılan madde uyarınca bir hakkın
açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, hiç kimsenin
kendi kusurundan yararlanamayacağı
ilkesi de birlikte gözetilmek suretiyle,
5510 sayılı Kanunun 56. maddesi açı-
254 LEGES Hukuk Dergisi
sından 01.10.2008 tarihinden önce
hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan
yasal düzenleme öncesinde ilgililer
her ne amaçla boşanmış olursa olsun,
fiili birlikteliklerini 5510 sayılı Kanunla
getirilen yeni düzenleme sonrasında
da sürdürdüklerinin veya sözkonusu
düzenlemeden itibaren anılan tür ve
nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka
bir anlatımla fiili olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda,
anılan 2. madde kapsamında hakkın
kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın
kesilmesi gerekmektedir.
Kuşkusuz haksahibine, fiili birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren, diğer
koşulların da varlığı durumunda gelir
veya aylık bağlanabileceği kabul edilmelidir.
5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin
uygulanmasında üzerinde durulması
gereken bir diğer husus da maddede
yer alan “boşandığı eşiyle fiilen birlikte
yaşadığı belirlenen” unsurunun, diğer
bir ifade ile boşanılan eşle fiilen birlikte
yaşama olgusunun nasıl kanıtlanması
gerektiğidir.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı
6. maddesinde, kanunda aksine bir
hüküm bulunmadıkça, taraflardan her
birinin, hakkını dayandırdığı olguların
varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu
belirtilmiş olup, ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça,
iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki
sonuçtan kendi yararına hak çıkaran
NİSAN 2013
tarafa ait olduğu, yasal bir karineye dayanan tarafın, sadece karinenin tarafını oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü
altında olduğu, kanunda öngörülen
istisnalar dışında, karşı tarafın yasal karinenin aksini ispat edebileceği kabul
edilmektedir.
Öte yandan hukuk mahkemesi hakimi kusur belirlemesi yaparken ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri
ve ceza mahkemesinden verilen beraat
kararları ile bağlı değilse de, ceza mahkemesinde görülüp kesinleşen dava
dosyasındaki boşanan eşlerin eylemli
birlikteliklerine ilişkin saptamalar 818
sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi
ile öğreti ve Yargıtay uygulamalarında
yerleşik olan “maddi olgularla bağlılık”
ilkesi gereğince değerlendirilmelidir.
Bu kapsamda fiilen birlikte yaşama
olgusunun kanıtlanması yönünden de
anılan genel kurallar çerçevesinde tarafların delilleri toplanarak, araştırma
ve değerlendirme yapılmak suretiyle boşanılan eşle kurulan ilişkinin fiili
olarak birlikte yaşama kapsamında yer
alıp almadığı saptanmalıdır.
Uyuşmazlık konusu 5510 sayılı Kanunun 56/2. maddesine dayalı olarak
Kurumca açılan ve yersiz ödenen aylıkların geri alınmasına ilişkin davalar ile
haksahibi tarafından açılan Kurum işleminin iptali ve aylık bağlanması talebine ilişkin davalarda özellikle, boşanılan
eşle kurulan ilişkinin “fiili olarak birlikte yaşama olgusu” kapsamında yer alıp
almadığı, ilişkinin niteliği ve başlangıç
tarihi açıkça ortaya konulmalıdır.
Bu doğrultuda, öncelikle T.C.
Anayasası’nın 20. maddesi, 5510 sayılı
SAYI: 40
Kanunun 59 ve 100. maddeleri, 5490
sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 3,
45 ve 53. maddeleri, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 28 ve 45.
maddeleri, 4857 sayılı İş Kanunu’nun
32. maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6, 24 ila 33.
maddeleri, 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 2 ve 6. maddeleri ve ilgili
diğer mevzuat hükümleri göz önünde
bulundurulmak suretiyle yöntemince
araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı; hak sahibi ile boşandığı eşinin yerleşim yerleri,
adres değişikliği ve nakilleri tarihleriyle saptanmalı, muhtarlık ve Nüfus
Müdürlüğü gibi özel ve kamu kurumlarındaki bilgi ve belgelerden yararlanılmalı, ilgililerin elektrik, su, telefon
aboneliklerinin hangi adres ve tarihte
kimin adına tesis edildiği saptanmalı,
seçmen bilgi kayıtlarındaki adresler ile
mevcut ise 4857 sayılı Kanun gereği ücret ödemelerinin yapılabileceği banka
kayıtları sorgulanmalı ve böylelikle boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama
olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda varılacak sonuca göre
karar verilmelidir.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacıya, boşanma kararının kesinleştiği 20.10.2009 tarihinden sonra,
01.11.2009 tarihinden başlamak üzere
Emekli Sandığı iştirakçisi iken ölen babasından yetim aylığı bağlandığı, Kurum yoklama memurlarının davacıya
ait adreste yaptıkları tespit üzerine düzenledikleri rapor doğrultusunda davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı
HABERLER 255
gerekçesiyle bağlanan ölüm aylığının
baştan itibaren kesildiği ve 01.11.200931.07.2010 dönemi ödenen aylıkların
yersiz ödeme olduğundan bahisle faizi
ile iadesinin talep edildiği anlaşılmaktadır.
Buna göre, uyuşmazlık konusu yetim aylığının bağlanması ve iptali işlemleri 5510 sayılı Kanunun yürürlük
tarihinden sonra gerçekleşmiş olduğundan anılan Kanunun Geçici 1 ve 4.
maddelerinin somut uyuşmazlıkta tartışma yeri bulunmamaktadır.
ÖTE YANDAN YUKARIDA YAPILAN
AÇIKLAMALARIN IŞIĞINDA KURUM
YOKLAMA MEMURLARININ TESPİT TUTANAKLARINDAKİ AKSİ DAVACI TARAFINDAN YÖNTEMİNCE İSPAT EDİLEMEYEN İMZALI BEYANLAR İLE DAVACININ
BOŞANDIĞI EŞİNİN AYRI BİR YERLEŞİM
YERİ ADRESİ GÖSTEREREK BU ADRESTE YERLEŞİK OLDUĞUNU YÖNTEMİNCE KANITLAYAMAMASI NEDENİYLE
KURUMUN AYLIĞIN İPTALİ İŞLEMİNE
DAYANAK TEŞKİL EDEN 5510 SAYILI
KANUNUN 56/2. MADDESİ UYARINCA
DAVACININ BOŞANDIĞI EŞİ İLE BİRLİKTE YAŞADIĞI OLGUSU YANINDA; DAVACININ BOŞANDIĞI EŞİNİN KURUM YOKLAMA MEMURLARINI YANILTMAYA
YÖNELİK OLARAK KİMLİĞİ KONUSUNDA YANILTICI BEYANDA BULUNMASI
KARŞISINDA KÖTÜNİYET OLGUSU DA
KANITLANMIŞTIR.
BU DURUMDA KURUMUN DAVACIYA BAĞLANAN ÖLÜM AYLIĞINI İPTALE
VE ÖDENENLERİN İADESİNE YÖNELİK
İŞLEM TESİS ETMEYE HAKKI VARDIR.
O halde, yerel mahkemece, aynı
yönlere işaret eden ve Hukuk Genel
256 LEGES Hukuk Dergisi
Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire
bozma kararına uyularak, davacının
Kurum işleminin iptali ile yetim aylığının yeniden bağlanması ve ödediği
miktarın iadesine ilişkin istemlerinin
reddi gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının
Özel Daire bozma kararında gösterilen
nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’na eklenen
“Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi
gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı
İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/son
maddesi uyarınca karar düzeltme yolu
kapalı olmak üzere, 07.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
NİSAN 2013
SAYI: 40
HABERLER 257
AVUKAT Vekaletname Olmadan Dava Açamaz
Kuralının İstisnası
Y
ARGITAY Hukuk Genel Kurulu
Kararı
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/21-626
KARAR NO : 2012/429
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 1.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.08.2011
gün ve 2009/606 E.-2011/397 K. sayılı
kararın incelenmesi davalılar vekilleri
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
21.Hukuk Dairesinin 21.02.2012 gün
ve 2012/2087 E.-2012/2137 K. sayılı
ilamı ile bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle yeniden yapılan yargılama
sonunda; mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan
sonra gereği görüşüldü:
6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK)’NUN;
“VEKALETNAMENİN İBRAZI” BAŞLIKLI 76.MADDESİNDE:
“(1) Avukat, açtığı veya takip ettiği
dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname
aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut
takip dosyasına konulmak üzere ibraz
etmek zorundadır.
(2) Kamu kurum ve kuruluşlarının
avukatlarına, yetkili amirleri tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip
verilmiş olan temsil belgeleri de geçerli olup, ayrıca noterce onaylanmasına
gerek yoktur.”
“VEKÂLETNAMESİZ DAVA AÇILMASI VE İŞLEM YAPILMASI” BAŞLIKLI
77.MADDESİNDE:
“(1) Vekâletnamesinin aslını veya
onaylı örneğini vermeyen avukat, dava
açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. ŞU KADAR Kİ, GECİKMESİNDE ZARAR DOĞABİLECEK HÂLLERDE
MAHKEME, VERECEĞİ KESİN SÜRE
İÇİNDE VEKÂLETNAMESİNİ GETİRMEK
KOŞULUYLA AVUKATIN DAVA AÇMASINA VEYA USUL İŞLEMLERİNİ YAPMASINA İZİN VEREBİLİR. BU SÜRE İÇİNDE
VEKÂLETNAME VERİLMEZ VEYA ASIL
TARAF YAPILAN İŞLEMLERİ KABUL ETTİĞİNİ DİLEKÇEYLE MAHKEMEYE BİLDİRMEZ İSE DAVA AÇILMAMIŞ VEYA
GERÇEKLEŞTİRİLEN İŞLEMLER YAPILMAMIŞ SAYILIR.
(2) Vekâletnamesiz işlem yapmasına izin verilen ancak haklı bir sebep
olmaksızın süresi içinde vekâletname
ibraz etmeyen avukat, celse harcı ile diğer yargılama giderleri ve karşı tarafın
uğradığı zararları ödemeye mahkûm
edilir. Bunu kötüniyetle yapan avukat
aleyhine, ceza ve disiplin soruşturması
açılmasını sağlamak üzere, Cumhuriyet başsavcılığına ve vekilin bağlı olduğu baro başkanlığına durum yazıyla
bildirilir.
(3) Bir tarafın avukat tutmak istemesi sebebiyle, yargılama hiçbir şekilde başka bir güne bırakılamaz.
(4) Avukatın istifa etmesi, azledilmesi veya dosyayı incelememiş olması
258 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
sebebiyle yargılama başka bir güne bırakılamaz. Ancak, dosyanın incelenmemiş olması geçerli bir özre dayanıyorsa,
hâkim bir defaya mahsus olmak üzere,
kısa bir süre verebilir. Verilen süre sonunda, dosya incelenmemiş olsa bile
davaya devam olunur.”
hükümleri yer almaktadır.
Yerel Mahkemenin 11.05.2012
günlü direnme kararını temyiz eden
davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili
Av.Hakan Karaduman’ın vekaletnamesi
ya da usulünce düzenlenmiş yetki belgesi dosya arasında bulunmamaktadır.
Bu eksikliğin giderilmesinden sonra
dosyanın Yargıtay’a gönderilmek üzere
mahkemesine geri çevrilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda yazılı noksanlığın tamamlanması için dosyanın
mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE,
27.06.2012 gününde oybirliği ile karar
verildi.
Müzakere Etmeden Dosya Masrafı Alamazsınız
Y
argıtay 13. Hukuk Dairesi, yerel
mahkemenin ‘bankanın kredi
çeken tüketiciden kestiği dosya masrafı tutarının ‘haksız şart’ oluşturduğu
gerekçesiyle geri ödenmesi’ yönündeki kararını onadı. Yüksek Mahkeme’nin
kararı, bankalardan kredi çeken tüketiciler için emsal teşkil edecek.
Bir bankanın Sultanbeyli şubesinden 14 Mayıs 2007’de çektiği 60 ay
vadeli 50 bin liralık konut kredisinden
‘’dosya masrafı’’ ve ‘’komisyon ücreti’’
adı altında bin 551 lira kesinti yapılan,
5 Temmuz 2010’da kredisini yeniden
yapılandırması sonucu 610 lira kesinti uygulanan Münevver Yahnıcıoğlu,
bankanın ‘’dosya masrafı ve komisyon’’
adı altında kredisinden kestiği toplam
2 bin 162 liranın ödenmesi için banka
aleyhine 26 Mayıs 2011’de dava açtı.
-Banka, kesintilerin yasal olduğunu
savunduDavalı bankanın avukatı tarafından
İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi’ne
sunulan cevap dilekçesinde, ‘’davaya
konu ücretlerin davacı Yahnıcıoğlu’nun
SAYI: 40
kredi kullandığı ve kredisini yeniden
yapılandırdığı tarihler itibariyle Merkez
Bankası’na bildirilen ‘masraf komisyon
listeleri’nde belirlenen oranlar dahilinde tahsil edildiği’’ belirtilerek, davanın
reddi talep edildi.
Davaya bakan İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi, ‘’konut kredisi
sözleşmesi’’ni inceledi. Kararda, yeniden yapılandırılan krediyle ilgili sözleşmenin ‘’ek ödeme’’ başlıklı 8. maddesinde, ‘’müşterinin bakiye borcunu
vadelerinden önce ödeyerek hesabı
kapatabileceği ve erken ödediği tutarın
yüzde 2’si oranında belirlenecek erken
ödeme ücretini de bankaya ödeyeceği’’ şeklinde hüküm bulunduğu hatırlatıldı.
-’’İyi niyet kurallarına aykırılık’’Yeniden yapılandırılan 14 Haziran
2010 tarihli ödeme planına göre, kredinin 24 bin 436 lira tutarında olduğu,
faiz oranının yüzde 0,88, vadesinin 17
ay ve taksit tutarlarının da bin 553 lira
olduğunu belirtilen kararda, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 6. maddesindeki ‘’Satıcı
veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere
etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden
doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi
niyet kuralına aykırı düşecek biçimde
tüketici aleyhine dengesizliğe neden
olan sözleşme koşulları haksız şarttır’’
hükmü hatırlatıldı.
-’’Müzakere edilmeden hazırlanan
sözleşme’’Haksız şartların tüketici için bağlayıcı olmadığını ve şartları önceden
HABERLER 259
hazırlanan sözleşmenin, tüketiciyle
müzakere edilmeden hazırlandığının
kabul edilmesi gerektiği vurgulanan
kararda, ‘’Sözleşme, davacı banka tarafından daha önceden tek taraflı olarak
hazırlanmış matbu ve standart sözleşmelerdir. 4077 sayılı yasanın 6. maddesine göre, sözleşmenin bu maddesinin müzakere edilmediğinin kabulü
gerekmektedir. Bu hükmün de tüketici
aleyhine dengesizlik yarattığı ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğu açıktır’’
denildi.
Kararda,
davacı
Münevver
Yahnıcıoğlu’ndan, 14 Mayıs 2007 tarihli kredi sözleşmesi nedeniyle bin 551
lira, yeniden yapılandırma talebinde
ise 610 lira dosya masrafı ve komisyon
ücreti kesintisi yapıldığı ifade edilerek, taraflar arasındaki sözleşmenin 8.
maddesi gereğince, erken ödemelerde
yüzde 2 tutarında erken ödeme ücretinin tüketiciden tahsil edileceğinin
kararlaştırıldığı ve davacının yeniden
yapılandırdığı 24 bin 436 liraya göre
ödeyeceği yüzde 2’lik erken ödeme
tutarının da 488 lira olduğu kaydedildi.
-Yüzde 2’lik kesinti dışındaki tutara
retDavacı Yahnıcıoğlu’ndan toplam 2
bin 162 lira kesinti yapıldığı hatırlatılan
kararda, sözleşmenin 8. maddesi gereğince, 488 lira erken ödeme komisyonunun çıkarılmasından sonra kalan
bin 673 liranın, 4077 sayılı yasanın 6.
maddesi gereğince ‘’haksız şart’’ kabul
edilmesi gerektiği bildirildi.
Kararda, haksız şart tutarının tüketiciye bağlanamayacağı ve 4077 sayılı
260 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
yasanın 6. maddesine dayanarak davalı bankanın komisyon ücreti talep edemeyeceği vurgulandı.
Davanın kısmen kabul eden yerel mahkeme, bin 673 liranın davalı
bankadan alınıp, davacı Münevver
Yahnıcıoğlu’na verilmesine, fazla istemin de reddine karar verdi.
-Yargıtay, kararı onadıDavalı bankanın avukatı, yerel mahkemenin kararını temyiz etti.
Dosyayı inceleyen Yargıtay 13.
Hukuk Dairesi, İstanbul 3. Tüketici
Mahkemesi’nin kararını usul ve yasaya
uygun bularak, oybirliğiyle onadı.
Yargıtay’ın ‘’karar düzeltme yolu’’
kapalı olmak üzere taraflara tebliğ edilen kararı, bankalardan kredi çeken
tüketiciler için ‘’dosya masrafı’’ ya da
‘’komisyon’’ adı altında kesinti yapılma
şartlarının oluşturulması ve haksız kesintilerin giderilmesi adına emsal teşkil
edecek.
AA
SAYI: 40
HABERLER 261
Yargıtay: Çevreden Toplanan İstihbaratla Maaş
Kesilemez!
Y
argıtay, bir davada aldığı kararla dul maaşlarıyla ilgili SGK’nın
kontrol memurlarının uyacakları kriterleri belirledi: Köy imamının tanıklığı,
çevreden toplanan istihbaratla maaş
kesilemez!
SOSYAL Güvenlik Kurumu’ndan
(SGK) maaş almak için kocasından anlaşmalı (muvaazalı) boşanıp aynı evde
oturan dul kadınlarla ilgili polis ve jandarmaya “karı-koca gibi yaşadıklarını
kanıt toplayıp ispat et” görevi veren
Dava dosyasına göre, Mengen’de oturan G.A. 2008’de eşinden boşandı ve
kendisine babasından SGK maaşı bağlandı. SGK, G.A.’nın maaş için anlaşmalı boşandığı ihbarı üzerine araştırma
başlattı. SGK kontrol memuru, G.A.’nın
adresinde yaptığı inceleme sonrasında, maaş kesmeye dayanak olan şu raporu verdi:
“Soruşturmaya konu eşlerin resmi
nikahları olmadığı halde birlikte yaşadığı, bunu yasa karşısında gizlemek için
farklı adresler beyan ettikleri, bu adreslerin yine aile fertlerine ait olduğu
çevre soruşturması ile saptanmış, bilgi
ve istihbarat alınmasına rağmen imzalı
tanık bulunmasında çekilen zorluk da
dikkate alınarak, çiftin birlikte yaşadığı
değerlendirilmiştir.”
YARGITAY BOZDU
SGK, bu rapor üzerine G.A.’nın maaşını kesti ve 2 bin 70 liralık maaş ödemesini de borç çıkarıp geri istedi. G.A.
bunun üzerine Mengen’de dava açtı.
Mengen Asliye Hukuk Mahkemesi, 3
Şubat 2011 tarihli kararıyla, SGK’nın
yaptığı soruşturmayı aylık kesmeye yeterli bulmadı ve G.A.’ya yeniden maaş
bağlamasına hükmetti. SGK’nın temyizi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi,
maaş kesme için, boşanan eşlerin karı-koca gibi birlikte aynı evde yaşadıklarının polis-jandarmanın resmi kayıtları, mahalle muhtarlarının tanıklığı ile
delillendirip, somut olgularla ortaya
konması gerektiğini anımsattı. Daire,
kolluğun yanı sıra, SGK kontrol memurunun da çevrede istihbarat yapmakla yetinmeyip somut deliller ve imzalı
tanık beyanlarıyla, boşanan çiftin aynı
evde karı-koca olarak birlikteliklerini
sürdürdüklerini ispatlamalarını istedi.
Haber Kaynağı: Hürriyet
ÖNEMLİ BİLGİLER
r Kıdem Tazminatı Tavanı
r Dönemler İtibariyle Asgari Ücret
r Asgari Ücret ve Dönem Tutarları
r Asgari Ücret Ödemesinde Yeni Dönem
r Yıllık Ücretli İzin Süreleri
r İhbar Tazminatı (Akdin Feshinde Bildirim Süreleri)
r İşsizlik Sigortası Primi
r Gelir Vergisi Tarifesi
r Katma Değer Vergisi Oranları
r Kurumlar Vergisi Oranı
r Geçici Vergi Oranları
r Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı
r Yasal Faizler ve Yürürlük Süreleri
r Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları
r Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre
Gecikme Zammı Oranları
r Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler
r Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre)
r Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre)
r Değerli Kağıtlar
r Damga Vergisi Harçları
r Yargı Harçları
r Noter Harçları
r Vergi Yargısı Harçları
r Tapu ve Kadastro Harçları
r Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi
r CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi
r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (ABD Doları)
r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (Euro)
r HUMK ve İİK Parasal Sınırları
r İYUK Parasal Sınırları
r Karşılıksız Çeklerde Bankaların Ödemekle Yükümlü
Oldukları Tutarlar
r 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler
r Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 265
KIDEM TAZMİNATI TAVANI (2013)
01.01.2001 - 14.04.2001
15.04.2001 - 14.05.2001
15.05.2001 - 14.06.2001
15.06.2001 - 30.06.2001
01.07.2001 - 14.10.2001
15.10.2001 - 14.10.2001
15.10.2001 - 14.11.2001
15.11.2001 - 14.12.2001
15.12.2001 - 31.12.2001
01.01.2002 - 14.05.2002
15.05.2002 - 30.06.2002
01.07.2002 - 30.10.2002
01.10.2002 - 31.12.2002
01.01.2003 - 30.06.2003
01.07.2003 - 31.12.2004
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 31.12.2004
01.01.2005 - 30.06.2005
01.07.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 30.06.2006
01.07.2006 - 31.12.2006
01.01.2007 - 30.06.2007
01.07.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 30.06.2008
01.07.2008 - 31.12.2008
646.560.000.- TL
663.000.000.- TL
730.700.000.- TL
768.100.000.- TL
807.500.000.- TL
835.950.000.- TL
884.830.000.- TL
938.330.000.- TL
978.020.000.- TL
1.076.400.000.- TL
1.103.540.000.- TL
1.160.150.000.- TL
1.260.150.000.- TL
1.323.950.000.- TL
1.389.950.000.- TL
1.485.430.000.- TL
1.574.740.000.- TL
1.648, 90.- YTL
1.727, 15.- YTL
1.770, 62.- YTL
1.857, 44.- YTL
1.960, 69.- YTL
2.030, 19.- YTL
2.087, 92.- YTL
2.173, 19.- YTL
01.01.2009 - 30.06.2009
01.07.2009 - 31.12.2009
01.01.2010 - 30.06.2010
01.07.2010 - 31.12.2010
01.01.2011 - 30.06.2011
2.260, 05.- YTL
2.365, 16.- YTL
2.423, 88 - TL
2.517, 01.- TL
2.623, 33.- TL
266 LEGES Hukuk Dergisi
01.07.2011 - 31.12.2011
01.01.2012 - 30.06.2012
01.07.2012 - 31.12.2012
01.01.2013 - 30.06.2013
01.07.2013 - 31.12.2013
NİSAN 2013
2.731, 85.- TL
2.917,27.- TL
3.033,98.- TL
3.129,25.- TL
3.218,76.- TL
YILLAR İTİBARİYLE BRÜT ASGARİ ÜCRET TUTARLARI
Dönemi
01.07.2013 - 31.12.2013
01.01.2013 - 30.06.2013
01.07.2012 - 31.12.2012
01.01.2012 - 30.06.2012
01.07.2011 - 31.12.2011
01.01.2011 - 30.06.2011
01.07.2010 - 31.12.2010
01.01.2010 - 30.06.2010
16 Yaşından Büyükler
İçin
Günlük
Aylık
35,05
1.021,50
32,62
978,60
31,35
940,50
29,55
886,50
27,90
837,00
26,55
796,50
25,35
760,50
24,30
729,00
16 Yaşından Küçükler
İçin
Günlük
Aylık
29,25
877,50
27,97
839,10
26,85
805,50
25,35
760,50
23,85
715,50
22,65
679,50
21,60
648,00
20,70
621,00
ASGARİ ÜCRET VE YASAL KESİNTİLER
(01.07.2012-31.12.2012 Dönemi)
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından
Büyükler
Brüt Ücret
940,50 TL
Sigorta Primi İşçi Payı
131,67 TL
İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı
9,41 TL
Gelir Vergisi Matrahı
799,42 TL
Gelir Vergisi
119,91 TL
Damga Vergisi
6,21 TL
Kesintiler Toplamı
267,20 TL
Net Ücret
673,30 TL
16 Yaşından
Küçükler
805,50 TL
112,77 TL
8,06 TL
684,67 TL
102,70 TL
5,32 TL
228,85 TL
576,65 TL
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 267
2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler
1.1.
01.01.2013 – 30.06.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari
ücret tutarları
Asgari Ücret
Onaltı yaşını doldurmuş
işçiler için
Onaltı yaşını doldurmamış
işçiler için
01.01.2013 - 30.06.2013
Brüt Ücret
SSK Primi İşçi Hissesi
İşsizlik Sigortası Primi İşçi
Hiss.
Gelir Vergisi Matrahı
Gelir Vergisi
Damga Vergisi *
Kesintiler Toplamı
Net Ücret
Asgari Geçim İndirimi (+)
Net Ele Geçen Ücret
1.2.
Brüt Günlük TL
32,62 TL
Brüt Aylık TL
978,60 TL
27,97 TL
839,10 TL
16 Yaşından Büyükler
978,60 TL
137,00 TL
9,79 TL
16 Yaşından Küçükler
839,10 TL
117,47 TL
8,39 TL
831,81 TL
124,77 TL
7,43 TL
278,99 TL
699,61 TL
73,40 TL
773,01 TL
713,24 TL
106,99 TL
6,37 TL
239,22 TL
599,88 TL
73,40 TL
673,28 TL
01.07.2013 – 31.12.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari
ücret tutarları
Asgari Ücret
Onaltı yaşını doldurmuş
işçiler için
Onaltı yaşını doldurmamış
işçiler için
01.07.2013 - 31.12.2013
Brüt Ücret
SSK Primi İşçi Hissesi
İşsizlik Sigortası Primi İşçi
Hiss.
Gelir Vergisi Matrahı
Brüt Günlük TL
34,05 TL
Brüt Aylık TL
1021,50 TL
29,25 TL
877,50 TL
16 Yaşından Büyükler
1021,50 TL
143,01 TL
10,22 TL
16 Yaşından Küçükler
877,50 TL
122,85 TL
8,78 TL
868,28 TL
745,88 TL
268 LEGES Hukuk Dergisi
Gelir Vergisi
Damga Vergisi *
Kesintiler Toplamı
Net Ücret
Asgari Geçim İndirimi (+)
Net Ele Geçen Ücret
NİSAN 2013
130,24 TL
7,75 TL
291,22 TL
730,28 TL
73,40 TL
803,68 TL
111,88 TL
6,66 TL
250,17 TL
627,33 TL
73,40 TL
700,73 TL
ASGARİ ÜCRETTE İŞVEREN KATKISI
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
978,60 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
141,90 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
19,57 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.140,07 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren 148,12 TL
Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA 20,43 TL
FONU % 2
İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05
TL
KESİNTİLER TOPLAMI
146,79
NET ASGARİ ÜCRET
1021,50 TL
ASGARİ ÜCRET
978,60
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 141,90
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
19,57
İŞVERENE TOPLAM MALİYET
1.140,07
831,81
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
839,10 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 121,67 TL ASGARİ ÜCRET
veren Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 16,78 TL
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5
GORTA FONU % 2
1021,50
148,12
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 269
İşverene Maliyeti TOP- 977,55 TL
LAM
KESİNTİLER TOPLAMI 153,23
NET ASGARİ ÜCRET
868,27
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
20,43
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 127,24 TL
veren Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 17,55 TL
GORTA FONU % 2
İşverene Maliyeti TOP- 1 . 0 2 2 , 2 9
LAM
TL
KESİNTİLER TOPLAMI 153,23
NET ASGARİ ÜCRET
868,27
877,50 TL
ASGARİ ÜCRET
1021,50
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5
148,12
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
20,43
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45
Asgari Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Büyükler):
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
978,60 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
141,90 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
19,57 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.140,07 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
1021,50 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
148,12 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
20,43 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.190,05 TL
Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Küçükler):
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
839,10 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
121,67 TL
270 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
16,78 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
977,55 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
877,50 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
127,24 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
17,55 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.022,29 TL
KAPICILAR İÇİN ASGARİ ÜCRETİN HESABI VE İŞVERENE MALİYETİ (TL/AY)
NET ASGARİ ÜCRETİN HESABI
ASGARİ ÜCRET
978,6
SSK PRİMİ % 14
137
İŞSİZLİK SİG.FONU % 1 9,79
KESİNTİLER TOPLAMI 146,79
NET ASGARİ ÜCRET
831,81
İŞVERENE MALİYETİ
ASGARİ ÜCRET
978,6
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14,5
141,9
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
19,57
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07
ASGARİ ÜCRET UYGULAMASINDA YENİ DÖNEM
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin 5615 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenip 01.01.2008 tarihinde yürürlüğe konulmasıyla, anılan yasa hükmünde
belirtilen oranlar üzerinden “asgari geçim indirimi” uygulaması başlatılmış; buna göre yasal
asgari ücretlerin net tutarları aşağıdaki biçimi almıştır:
2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları
Asgari geçim indiriminden yararlanan
Çalışanın kendisi
Çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş
1. çocuk
2. çocuk
3. çocuk
4. çocuk
İndirim oranı
%50
%10
%7,5
%7,5
%5
%5
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 271
Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır
124,77
2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları
Medeni Hali
Bekar
Evli eşi çalışmayan ve çocuksuz
Evli eşi çalışmayan ve 1 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 2 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 3 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 4 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu
üst sınır
Aylık
73,40
88,07
99,08
110,09
117,43
124,77
124,77
Medeni Hali
Aylık
Evli eşi çalışan ve çocuksuz
Evli eşi çalışan ve 1 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 2 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 3 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 4 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 5 çocuklu
73,40
84,40
95,41
102,75
110,09
117,43
YILLIK ÜCRETLİ İZİN SÜRELERİ
4857 sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesine göre (10.06.2003 tarihinden
itibaren) çalı¬şanlara aşağıdaki süreler kadar ücretli yıllık izin verilir. Ancak 18
ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık
ücretli izin 20 günden az olamaz ve yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.
Yıllık izin hesabında izin sü¬relerine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel
tatil günleri izin süresinden sayılmaz.
Hizmet Süresi
1 yıldan 5 yıla kadar olanlara
5 yıldan fazla ve 15 yıldan az olanlara
15 yıl ve daha fazla olanlara
İzin Süresi
Yılda 14 gün
Yılda 20 gün
Yılda 26 gün
İHBAR TAZMİNATI (AKDİN FESHİNDE BİLDİRİM SÜRELERİ)
ÇALIŞMA SÜRESİ
İHBAR TAZMİNAT
SÜRESİ MİKTARI
İşi altı (6) aydan az sürmüş ise
2 Hafta
2 Haftalık Ücret
İşi altı (6) aydan bir buçuk (1, 5) yıla kadar sürmüş ise
4 Hafta
4 Haftalık Ücret
İşi bir buçuk (1, 5) yıldan üç (3) yıla ka¬dar sürmüş ise
6 Hafta
6 Haftalık Ücret
İşi üç (3) yıldan fazla sürmüş ise
8 Hafta
8 Haftalık Ücret
272 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İŞSİZLİK SİGORTA PRİMİ
(4447 sayılı Kanun - Madde.: 49)
-1.6.2000-31.12.2001 tarihleri arasında (sigorta matrahı üzerinden);
İşçiden % 2, işverenden % 3 oranında kesinti yapılmıştır.
-2002 yılından itibaren:
İşçiden % 1, İşverenden % 2 oranında kesinti yapılmaktadır.
GELİR VERGİSİ TARİFESİ
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2013)
10.700 TL’ye kadar
26.000 TL’nin 10.700 TL’si için 1.605 TL, fazlası
60.000 TL’nin 26.000 TL’si için 4.665 TL fazlası
60.000 TL’den fazlasının 60.000 TL'si için 13.845 TL fazlası
15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2012)
10.000 TL’ye kadar
25.000 TL’nin 10.000 TL’si için 1500 TL, fazlası
88.000 TL'nin .25000 TL’si için 4.500 TL, fazlası
88.000 TL’den fazlasının 88.000 TL’si için 21.510 TL, fazlası
15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2011)
9.400 TL’ye kadar
23.000 TL’nin 9.400 TL’si için 1.410 TL, fazlası
80.000 TL'nin 23.000 TL’si için 4.130 TL, fazlası
80.000 TL’den fazlasının 80.000 TL’si için 19.520 TL, fazlası
%15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2010)
8.800 TL’ye kadar
22.000 TL’nin 8.800 TL’si için 1.320 TL, fazlası
50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.960 TL
50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL'si için 11.520 TL
%15
%20
%27
%35
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 273
KATMA DEĞER VERGİSİ ORANLARI
Katma Değer Vergisi Oranları Tablosu, 30.12.2007 tarih ve 26742 sayılı
R.G.’de yayımlanan, 24.12.2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararına dayanılarak yapılmıştır.
a) Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi
işlemler için
b) Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için
c) Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için
% 18
%1
%8
KURUMLAR VERGİSİ ORANI
Kurumlar Vergisi Oranı
%20
GEÇİCİ VERGİ ORANLARI
Gelir Vergisi Mükelleflerinde (2006 I. Dönemden itibaren)
Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde (2006 II. Dönemden itibaren)
%15
%20
YENİDEN DEĞERLEME ORANLARI
2012 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:419)
2011 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:410)
2010 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:401)
2009 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:392)
2008 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:388)
2007 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:377)
2006 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:363)
2005 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:353)
2004 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:341)
2003 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:325)
2002 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:310)
2001 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:301)
2000 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:288)
1999 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:279)
1998 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:267)
% 7,80
% 10,26
% 7,7
% 2,2
% 12
% 7.2
% 7.8
% 9.8
% 11.2
% 28.5
% 59.0
% 53.2
% 56.0
% 52.1
% 77.8
274 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
1997 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:259)
1996 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:252)
1995 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:245)
1994 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:233)
% 80.4
% 72.8
% 99.5
% 107.6
YASAL FAİZLER VE YÜRÜRLÜK SÜRELERİ
YÜRÜRLÜK TERİHLERİ
01.01.1998 - 31.12.1999
01.01.2000 - 30.06.2002
01.07.2002 - 30.06.2003
01.07.2003 - 31.12.2003
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 30.04.2005
01.05.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 31.12.2006
01.01.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 31.12.2008
01.01.2009 – 31.12.2009
01.01.2010 dan itibaren
FAİZ ORANLARI
730
911
365
184
181
304
245
365
365
365
365
…
GÜN
% 50
% 60
% 55
% 50
% 43
% 38
% 12
%9
%9
%9
%9
%9
KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI
TARİH ARALIĞI
KANUNİ
FAİZ ORANI
SÖZLEŞMEYLE
TESBİT
EDİLMEMİŞSE
TEMERRÜT FAİZ
ORANI
01.07.2005 31.12.2005
% 12
(3095/m.1)
% 12
(3095/m.2/1)
TİCARİ İŞLERDE
UYGULANACAK
TEMERRÜT FAİZ
ORANI
% 30
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 275
01.01.2006 31.12.2006
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2007 31.12.2007
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2008 30.06.2009
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.07.2009 31.12.2009
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2010 31.12.2010
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2011 31.12.2011
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2012 31.12.1012
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
% 25
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 29
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 27
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 19
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 16
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 15
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 17,75
(3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı)
KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI İLE İLGİLİ NOTLAR
1.Oran belirtilmeden sadece reeskont faiz oranı uygulanacağı belirtilen
tarihlerle ilgili olarak, aşağıdaki tabloda yer alan iskonto ve avans faiz oranlarını
inceleyiniz.
2. 29.03.2003 tarih ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51.
maddesinin (t) bendi ile getirilen, Kanuni Faiz Oranının 01.04.2003 tarihinden
itibaren aylık % 2.5 olarak uygulanacağına ilişkin düzenleme, Anayasa
Mahkemesi’nin 08.12.2004 tarih ve 25664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan,
22.01.2004 gün ve E.2003/41 - K.2004/4 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
3. 2004 ve 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunlarında kanuni faiz oranını tespit eden
hükümler Anayasa Mahkemesi’nce, bu Kanunlar’ın yürülükte olduğu dönemde
iptal edilmemekle
276 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE
GECİKME ZAMMI ORANLARI
01.01.1990 - 29.12.1993 Arası
30.12.1993 - 07.03.1994 Arası
08.03.1994 - 30.08.1995 Arası
31.08.1995 - 31.01.1996 Arası
01.02.1996 - 08.07.1998 Arası
09.07.1998 - 20.01.2000 Arası
21.01.2000 - 01.12.2000 Arası
02.12.2000 - 28.03.2001 Arası
29.03.2001 - 30.01.2002 Arası
31.01.2002 - 11.11.2003 Arası
12.11.2003 - 01.03.2005 Arası
02.03.2005 - 20.04.2006 Arası
21.04.2006 - 18.11.2009 Arası
19.11.2009 - 18.10.2010 Arası
19.10.2010’dan bugüne kadar
Aylık % 7
Aylık % 9
Aylık % 12
Aylık % 10
Aylık % 15
Aylık % 12
Aylık % 6
Aylık % 5
Aylık % 10
Aylık % 7
Aylık % 4
Aylık % 3
Aylık % 2,5
Aylık % 1,95
Aylık % 1,40
YARGITAY’A GÖRE KİRA ARTIŞLARINDA UYGULANACAK ORANLAR
YILLARA GÖRE ÜFE ENDEKSİNDEKİ 12 AYLIK ORTALAMALARA GÖRE ARTIŞ
2005
OCAK
14,55
ŞUBAT
14,70
MART
15,03
NİSAN
14,96
MAYIS
13,97
HAZİRAN 12,78
TEMMUZ 11,72
AĞUSTOS 10,65
EYLÜL
9,54
2006
5,45
5,04
4,21
4,96
4,27
4,97
5,82
6,49
7,06
2007
9,68
10,08
10,63
11,01
10,95
10,09
9,03
8,29
7,77
2008
6,08
5,94
5,95
6,39
7,20
8,39
9,76
10,68
11,29
2009
12,81
12,63
11,99
10,65
8,96
7,34
5,47
4,19
3,22
2010
1,14
1,20
1,63
2,52
3,50
4,30
5,33
6,18
6,89
2011
8,89
9,23
9,36
9,17
9,21
9,42
9,59
9,76
10,03
2012
11,11
10,96
10,79
10,72
10,57
10,24
9,88
9,33
8,65
2013
5,33
4,72
4,23
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 277
EKİM
8,16
7,76
7,23
12,03 2,20
7,71
10,26 7,80
KASIM
6,89
8,60
6,75
12,56 1,37
8,27
10,72 6,98
ARALIK
5,89
9,34
6,31
12,72 1,23
8,57
11,09 6,09
ENFLASYON ORANLARI (TUİK VERİLERİNE GÖRE)
Önceki aya
göre
Önceki yılın
Aralık ayına
göre
Yıl
Aylar
TEFE TÜFE TEFE TÜFE
2002 OCAK
4.2
5.3
4.2
5.3
2002 Şubat
2.6
1.8
6.8
7.2
2002 Mart
1.9
1.2
8.8
8.4
2002 Nisan
1.8
2.1 10.8 10.7
2002 Mayıs
0.4
0.6 11.2 11.3
2002 Haziran 1.2
0.6 12.5 12.0
2002 Temmuz 2.7
1.4 15.5 13.6
2002 Ağustos 2.1
2.2 18.0 16.1
2002 Eylül
3.1
3.5 21.7 20.1
2002 Ekim
3.1
3.3 25.5 24.0
2002 Kasım
1.6
2.9 27.5 27.7
2002 Aralık
2.6
1.6 30.8 29.7
2003 OCAK
5.6
2.6
5.6
2.6
2003 Şubat
3.1
2.3
8.9
4.9
Önceki yılın
aynı ayına
göre
TEFE
ÜFE
92.0 73.2
91.8 73.1
77.5 65.1
58.0 52.7
49.3 46.2
46.8 42.6
45.9 41.3
43.9 40.2
40.9 37.0
36.1 33.4
32.8 31.8
30.8 29.7
32.6 26.4
33.4 27.0
12 aylık
ortalamalara
göre
TEFE
TÜFE
66.8
57.5
72.1
60.7
75.4
62.8
75.3
62.8
73.6
61.7
71.5
60.1
69.1
58.4
66.3
56.6
63.0
54.2
59.0
51.2
54.6
48.2
50.1
45.0
45.9
41.3
42.1
37.9
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2004
2004
2004
35.2
35.1
29.6
25.6
22.7
19.1
16.1
16.2
13.9
10.8
9.14
7.97
39.4
37.8
35.4
33.8
32.1
30.3
28.5
27.1
25.6
23.6
21.49
19.18
Mart
Nisan
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
3.2
1.8
-1.9
-0.5
-0.2
0.1
0.6
1.7
0.6
2.6
1.64
2.10
3.1
2.1
-0.2
-0.4
0.2
1.9
1.4
1.6
0.9
0.7
0.55
0.89
12.4
14.4
11.5
10.9
10.7
10.7
11.3
13.2
13.9
2.6
4.31
6.50
8.2
10.4
12.0
11.6
11.7
13.8
15.5
17.3
18.4
0.7
1.29
2.19
29.4
29.5
29.8
27.4
24.9
23.0
20.8
19.3
18.4
16.2
14.28
11.83
35.5
33.8
31.7
30.7
29.5
28.4
27.4
26.3
25.3
24.4
23.21
21.67
278 LEGES Hukuk Dergisi
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2007
2007
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
2.65
-0.03
-1.05
-1.52
0.8
1.85
3.23
0.75
0.13
-0.41
0.11
1.26
1.21
0.20
-0.48
-0.74
1.4
0.78
0.68
-0.95
-0.04
1.96
0.26
0.25
1.94
2.77
4.02
0.86
-0.75
-0.23
0.45
-0.29
-0.12
-0,05
0.95
0.59
0.38
-0.13
0.22
0.6
0.94
2.22
1.54
0.45
0.55
0.02
0.26
0.71
0.92
0.10
-0.57
0.85
1.02
1.79
1.40
0.42
0.75
0.22
0.27
1.34
1.88
0.34
0.85
-0.44
1.29
1.27
1.29
0.23
1.00
0.43
NİSAN 2013
9.33
9.29
8.14
6.50
7.3
9.31
12.84
13.69
13.84
-0.41
-0.30
0.96
2.18
2.38
1.89
1.14
2.18
2.98
3.69
2.71
2.66
1.96
2.22
2.48
4.46
7.36
11.68
12.64
11.80
11.54
12.04
11.72
11.58
-0,05
0.89
2.79
3.18
3.05
3.28
3.6
4.85
7.18
8.83
9.32
0.55
0.57
0.83
1.55
2.49
2.59
2.00
2.87
3.93
5.79
7.27
7.72
0.75
0.97
1.25
2.60
4.53
4.88
5.76
5.30
6.65
8.01
9.40
9.65
1.00
1.44
8.91
9.56
10.53
9.44
10.5
12.50
15.48
14.40
13.84
10,70
10,58
11.33
10.17
5.59
4.25
4.26
4.32
4.38
4.57
1.60
2.66
5.11
5.26
4.21
4.96
7.66
12.52
14.34
12.32
11.59
10.94
11.67
11.58
9.37
10.13
10.18
8.88
8.93
9.57
10.0
9.00
9.86
9.79
9.32
9.23
8.69
7.94
8.18
8.70
8.95
7.82
7.91
7.99
7.52
7.61
7.72
7.93
8.15
8.16
8.83
9.86
10.12
11.69
10.26
10.55
9.98
9.86
9.65
9.93
10.16
17.03
15.16
13.73
12.51
11.6
11.16
11.16
11.07
11.09
14,55
14.70
15.03
14.96
13.97
12.78
11.72
10.65
9.54
8.16
6.89
5.89
5.45
5.04
4.49
4.09
4.27
4.97
5.82
6.49
7.06
7.76
8.60
9.34
9.68
10.08
20.01
18.19
16.51
15.11
14.0
12.87
12.02
11.29
10.58
8.50
8.44
8.40
8.42
8.53
8.69
8.68
8.64
8.63
8.47
8.31
8.18
8.07
8.03
8.05
8.11
8.21
8.32
8.64
8.84
9.05
9.25
9.44
9.60
9.76
9.92
SAYI: 40
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2010
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
ÖNEMLİ BİLGİLER 279
0.97
0.80
0.39
-0.11
0.06
0.85
1.02
-0.13
0.89
0,15
0,42
2,56
3,17
4.50
2.12
0.32
1.25
-2.34
-0.90
0.57
-0.03
-3.54
0.23
1.17
0,29
0,65
-0,05
0,94
-0,71
0,42
0,62
0,28
1,29
0,66
0,58
0.92
1.21
0.50
-0.24
-0.73
0.02
1.03
1.81
1.95
0,22
0,80
1,29
0,96
1.68
1.49
-0.36
0.58
-0,24
0.45
2.60
0.83
0.41
0.29
-0.34
1,10
0,02
0,64
0,11
0,25
-0,30
0,39
2,41
1,27
0,53
1,85
1.88 2.36
2.69 3.60
3.09 4.12
2.98 3.87
3.05 3.11
3.93 3.13
4.98 4.19
4.84 6.08
5.78 8.15
5,94 8,39
0,42 0,80
3,00 2,11
6,26 3,09
11.04 4.82
13.39 6.38
13.76
6.0
15.18 6.61
12.49 6,35
11.48 6.83
12.11 9.60
12.08 10.52
8.11 0.06
0.23 0.29
1.40 -0.06
1,70 1,05
2,35 1,07
2,30 1,71
3,27 1,83
2,54 2,08
2,97 1,78
3,60 2,18
3,90 4,64
5,24 5,96
5,93 6,53
0,58 1,85
10.92
9.68
7.14
2.89
2.08
3.72
5.02
4.41
5.65
5,94
6,44
8,15
10,50
14.56
16.53
17.03
18.41
14.67
12.49
13.29
12.25
8.11
7.90
6.43
3,46
-0,35
-2,46
-1,86
-3,75
-1,04
0,47
0,19
1,51
5,93
6,30
10.86
10.72
9.23
8.60
6.90
7.39
7.12
7.70
8.40
8,39
8,17
9,10
9,15
9.66
10.74
10.61
12.06
11.77
11.13
11.99
10.76
10.06
9.50
7.73
7,89
6,13
5,24
5,73
5,39
5,33
5,27
5,08
5,53
6,53
8,19
10.63
11.01
10.95
10.09
9.03
8.29
7.77
7.23
6,75
6,31
6,08
5,94
5,95
6.39
7.20
8.39
9.76
10.68
11.29
12.03
12.56
12.72
12.81
12.63
11,99
10,65
8,96
7,34
5,47
4,19
3,22
2,20
1,37
1,23
1,14
10.15
10.30
10.24
10.11
9.70
9.46
9.17
8.98
8.86
8,76
8,61
8,53
8,40
8.33
8.47
8.64
9.07
9.43
9.76
10.12
10.31
10.44
10.54
10.41
10,29
9,98
9,49
9,08
8,52
7,99
7,52
6,95
6,53
6,25
6,16
280 LEGES Hukuk Dergisi
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylul
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
1,94
2,35
-1,15
-0,50
-0,16
1,15
0,51
1,21
-0,31
1,31
2,36
1,72
1,22
0,61
0,15
0,01
-0,03
1,76
1,55
1,60
0,65
1,00
0,38
-0,09
0,36
0,08
0,53
-1,49
-0,31
0,26
1, 03
0,58
0,60
-0,36
-0,56
-0,48
0,40
1,23
1,83
0,03
-0,30
0,41
0,73
0,42
0,87
2,42
-1,43
-0,41
0,73
0,75
3,27
1,73
0,58
0,56
0,56
0,41
1,52
-0,21
-0,90
-0,23
0,56
1, 03
2012
2012
2012
2013
2013
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
0, 17
1, 66
-0,12
-0,18
-0,13
1, 96
0, 38
0, 38
1,65
0,30
NİSAN 2013
4,24 3,93
6,69 4,55
5,47 4,17
4,93 3,59
4,77
3,09
5,98 3,50
6,52 4,77
7,80 6,69
7,47 6,72
8,87 6,40
2,36 0,41
4,13 1,14
5,40 1,57
6,04 2,45
6,20 4,93
6,21 3,43
6,18 3,00
8,05 3,75
9,72 4,53
11,48 7,95
12,20 9,82
13,33 10,45
0,38 0,56
-0,09 0,56
0,36 0,41
0,08 0,52
0,53 -0,21
-1,49 -0,90
-0,31 -0,23
0,26 0,56
0, 72 3, 34
8,58
10,42
9,21
7,64
8,24
9,03
8,91
9,92
8,17
8,87
10,80
10,87
10,08
8,21
9,63
10,19
10,34
11,00
12,15
12,58
13,67
13,33
11,13
9,15
8,22
7,65
8,06
6,44
6,13
4,56
4, 03
9,56
10,19
9,10
8,37
7,58
8,33
9,24
8,62
7,29
6,40
4,90
4,16
3,99
4,26
7,17
6,24
6,31
6,65
6,15
7,66
9,48
10,45
10,61
10,43
10,43
11,14
8,28
8,87
9,07
8,88
9, 19
1,63
2,52
3,50
4,30
5,33
6,18
6,89
7,71
8,27
8,52
8,89
9,23
9,36
9,17
9,21
9,42
9,59
9,76
10,03
10,26
10,72
11,09
11,11
10,96
10,79
10,72
10,57
10,57
9,88
9,33
8, 65
6,53
6,87
7,20
7,41
7,59
7,8
8,16
8,45
8,59
8,57
8,28
7,76
7,29
6,79
6,64
6,47
6,37
6,24
6,00
5,93
6,13
6,47
6,95
7,48
8,02
8,59
8,68
8,68
9,11
9,29
9, 53
0, 9
2, 58
2, 45
-0 ,18
-0,31
2, 57
3, 60
2, 45
1, 88
1,84
7, 80
6, 37
6, 16
7, 31
7,03
7, 8
6, 98
6, 09
5, 33
4,72
9, 53
9, 26
8, 89
8, 62
8,33
5, 36
5, 76
6, 16
1, 65
1,95
SAYI: 40
2013 Mart
ÖNEMLİ BİLGİLER 281
0,81
0,66
0,50
2,63
2,30
7,29
4,23
8,08
* 2005 yılında (ÜFE) Üretici Fiyatları Endeksi’ne geçilmiştir.
DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ
Resmi Gazete Tarihi: 31.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28514
2013 YILI DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ
Maliye Bakanlığından:
DEĞERLİ KAĞITLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SAYI: 2012/1)
Bilindiği üzere 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanununun 2343 sayılı Kanunla değişik 1 inci maddesinde,
“Bu Kanuna bağlı tabloda yazılı kağıtlar ve belgeler “değerli kağıt” sayılır.
Bu Kanunun kapsamına giren veya diğer kanunlarla kapsama alınacak olan
değerli kağıtların basımı, dağıtımı ve bedellerinin tahsili ile ilgili usul ve esasları
ve bu kağıtların bedellerini tespite Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, 210 sayılı Kanuna ekli Değerli Kağıtlar Tablosunda yer alan değerli
kağıtların bedelleri, 1/1/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeniden
tespit edilmiş ve aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Değerli Kağıdın Cinsi
1 - Noter kağıtları :
a) Noter kağıdı
b) Beyanname
c) Protesto, vekaletname, re’sen senet
2 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
3 – Pasaportlar
4-Yabancılar için ikamet tezkereleri
5 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
6 - Nüfus cüzdanları
7 - Aile cüzdanları
8 -(Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
9 - Sürücü belgeleri
10 - Sürücü çalışma belgeleri (karneleri)
Bedel (TL)
7,25
7,25
14,50
72,00
198,00
6,50
66,00
89,00
89,00
282 LEGES Hukuk Dergisi
11 - Motorlu araç trafik belgesi
12 - Motorlu araç tescil belgesi
13 - İş makinesi tescil belgesi
14 - Banka çekleri ( Her bir çek yaprağı)
15 – Mavi Kart (Ek: 9/5/2012-6304/9 md.)
NİSAN 2013
89,00
66,50
66,50
4,50
6,00
Yukarıdaki tabloda belirtilen değerli kağıtlar 01/01/2013 tarihinden itibaren
muhasebe birimleri, yetkili memurlar, noterler ve noterlik görevini yapan memurlar ile bankalar tarafından yukarıda belirtilen yeni bedelleri üzerinden satılacaktır.
Muhasebe birimleri ve yetkili memurlarda mevcut değerli kağıtların yeniden
değerlendirilmesi ve muhasebeleştirilmesi işlemleri Merkezi Yönetim Muhasebe
Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülür.
Tebliğ olunur.
DAMGA VERGİSİNE TABİ KAĞITLAR
2013 YILI DAMGA VERGİSİ TUTARLARI
(1) SAYILI TABLO
I. Akitlerle ilgili kağıtlar
A. Belli parayı ihtiva eden kağıtlar:
1.Mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknameler
2. Kira mukavelenameleri (Mukavele süresine göre kira bedeli
üzerinden)
3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri
4. Tahkimnameler ve sulhnameler
5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir kağıda taalluk edenler dahil)
6. (Değişik: 5766/10-b md.) (Yürürlük: 6/6/2008) Karayolları
Trafik Kanunu uyarınca kayıt ve tescil edilmiş ikinci el araçların
satış ve devrine ilişkin sözleşmeler
B. Belli parayı ihtiva etmeyen kağıtlar:
1. Tahkimnameler
2. Sulhnameler
(Binde 9,48)
(Binde 1,89)
(Binde 9,48)
(Binde 9,48)
(Binde 1,89)
(Binde 1,89)
(39,65 TL)
(39,65 TL)
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 283
3.Turizm işletmeleri ile seyahat acentelerinin aralarında düzenledikleri kontenjan sözleşmeleri (Belli parayı ihtiva edenler dahil)
II. Kararlar ve mazbatalar
1. Meclislerden, resmi heyetlerden ve idari davalarla ilgili olmayarak Danıştaydan verilen mazbata, ilam ve kararlarla hakem
kararları:
a) Belli parayı ihtiva edenler
b) Belli parayı ihtiva etmeyenler
2. (Değişik : 5766/10-c md.) (Yürürlük : 6/6/2008) İhale Kanunlarına tabi olan veya olmayan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini
haiz kurumların her türlü ihale kararları
III. Ticari işlemlerde kullanılan kağıtlar
1. Ticari ve mütedavil senetler:
a) Emtia senetleri:
aa) Makbuz senedi (Resepise)
ab) Rehin senedi (Varant)
ac) İyda senedi
ad) Taşıma senedi
b) Konşimentolar
c) Deniz ödüncü senedi
d) İpotekli borç senedi, irat senedi
2. Ticari belgeler:
a) Menşe ve Mahreç şahadetnameleri
b) Resmi dairelere ve bankalara ibraz edilen
bilançolar ve işletme hesabı özetleri:
ba) Bilançolar
bb) Gelir tabloları
bc) İşletme hesabı özetleri
c) Barnameler
d) Tasdikli manifesto nüshaları
e) Ordinolar
f) Gümrük idarelerine verilen özet beyan formları
(222,40 TL)
(Binde 9,48)
(39,65 TL)
(Binde 5,69)
(13,95 TL)
(8,25 TL)
(1,55 TL)
(0,65 TL)
(8,25 TL)
(Binde 9,48)
(Binde 9,48)
(13,95 TL)
(30,60 TL)
(14,85 TL)
(14,85 TL)
(1,55 TL)
(6,20 TL)
(0,65 TL)
(6,20 TL)
284 LEGES Hukuk Dergisi
IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar
1. Makbuzlar:
a) Resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet
alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil)
nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve
belli parayı ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına, kişiler adına
açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya
emir ve havalelerine tediyesini temin eden kağıtlar
b) Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı,
ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve
benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan
paralar (Ek: 5766/10-ç md.) (Yürürlük: 6/6/2008) (avans olarak
ödenenler dahil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden
ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari
hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye
olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtlar
c) Ödünç alınan paralar için verilen makbuzlar veya bu
mahiyetteki senetler
d) İcra dairelerince resmi daireler namına şahıslara ödenen
paralar için düzenlenen makbuzlar
2. Beyannameler (Bu beyannamelerin sadece bir nüshası
vergiye tabidir):
a) Yabancı memleketlerden gelen posta gönderilerinin
gümrüklenmesi için postanelerce gümrüklere verilen
liste beyannamelerde yazılı her gönderi maddesi için
b) Vergi beyannameleri:
ba) Yıllık gelir vergisi beyannameleri
bb) Kurumlar vergisi beyannameleri
bc) Katma değer vergisi beyannameleri
bd) Muhtasar beyannameler
be) Diğer vergi beyannameleri (damga vergisi
beyannameleri hariç)
c) Gümrük idarelerine verilen beyannameler
d) Belediye ve il özel idarelerine verilen beyannameler
NİSAN 2013
(Binde 9,48)
(Binde 7,59)
(Binde 7,59)
(Binde 7,59)
(0,65 TL)
(39,65 TL)
(53,00 TL)
(26,25 TL)
(26,25 TL)
(26,25 TL)
(53,00 TL)
(19,55 TL)
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 285
e) Sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri
f) (Ek:5838/15 md.)(Yürürlük: 28/2/2009) Elektronik
ortamda birlikte verilen muhtasar beyanname ve sigorta
prim bildirgesinden sadece muhtasar beyanname için
3. Tabloda yazılı kağıtlardan aslı 1,00 Türk Lirasından
fazla maktu ve nispi vergiye tabi olanların resmi dairelere
ibraz edilecek özet, suret ve tercümeleri.
(19,55 TL)
(31,15 TL)
(0,65 TL)
Yargı Harçları Tarifesi
2013 Yılı Yargı Harçları :
A) Mahkeme harçları:
(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, Yürürlük:14/04/2011) Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde
I- Başvurma harcı:
Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya
tevdi mahallinin tayini, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail
ile ilgili taleplerde,
1.Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde
11,30
2.Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde
24,30
3.(5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent.
Yürürlük:1/4/2005) Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare
Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı
vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden 37,25
başvurulması halinde bu harç alınmaz.)
4. (6216 sayılı Kanunun 75/8'inci maddesi ile eklenen bent. Yü- 198,35
rürlük: 03/04/2011) Anayasa Mahkemesinde
II- Celse Harcı:
(Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.)
1.Sulh mahkemeleri:
a)Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktar- (Binde 2,27)
dan (13,95 TL)'den aşağı olmamak üzere
286 LEGES Hukuk Dergisi
b)Belli bir değer bulunmayan davalarda
2.Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (24,30
TL)'den az olmamak üzere
III- Karar ve ilam harcı:
1.Nispi harç:
a)Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında
karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu
değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle
birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı nispeti binde
10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun
izalesine dair olan hükümler (Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden)
c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden)
d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli
üzerinden)
e) (5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri,
Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı
kararları için de aynen uygulanır.
f)(5582 sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda
ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin
birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin
edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili
olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava
çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı
nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
Nispi harçlar (24,30 TL)'den aşağı olamaz.
2. Maktu harç:
NİSAN 2013
13,95
(Binde 2,27)
(Binde
68,31)
( B i n d e
11,38)
(Binde 4,55)
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
68,31)
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 287
a) 1'inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bu- 24,30
lunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın
reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1'inci fıkra dışında kalan
kararlarında
b)(5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürür- 50,45
lük:1/1/2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden
veya tashihi karar taleplerinin reddine dair Yargıtay, Danıştay ve
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında
c) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yü- 40,00
rürlük:1/1/2004) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin icranın tehiri kararlarında
d) Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında
40,00
IV- Temyiz, istinaf ve itiraz harçları (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile
değişen şekli. Yürürlük:14/04/2011)
a) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00
rürlük:14/04/2011)Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz
başvurularında
b) (Anayasa Mahkemesi'nin 20/10/2011 tarihli ve E.: 2011/54,
K.: 2011/142 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. )
c) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00
rürlük:14/04/2011)Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında
d) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10
rürlük:14/04/2011)Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar
dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak
başvurularda
e) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10
rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine
yapılacak istinaf yolu başvurularında
f) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine
yapılacak istinaf yolu başvurularında
g) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011) İdari yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda
288 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
h) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011)İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda
(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 170,80
lük;01/08/2010)
V- Keşif Harcı
(Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da
tespit kararlarını yerine getirmek için)
B) İcra ve iflas harçları:
I. İcra harçları:
1.İcraya başvurma harcı
24,30
2.Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getiril- 24,30
mesi harcı
3.Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden:
a)Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel öde- (Yüzde 4,55)
nen paralardan
b)Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan
(Yüzde 9,10)
c)Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi sure- ( Y ü z d e
11,38)
tiyle tahsil olunan paralardan
d)Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, (Yüzde 4,55)
ücret, gündelik ve sair hizmet gelirlerinin haczi suretiyle tahsil
olunan paralardan
e)Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanununun (Yüzde 2,27)
125'inci maddesinin 3 üncü fıkrası gereğince ödenen paralardan
f)Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde:
aa)İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde
(Yüzde 2,27)
bb)Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde
(Yüzde 4,55)
g)Menkul tesliminde;
aa)İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde
(Yüzde 2,27)
bb)İcra marifetiyle teslim halinde
(Yüzde 4,55)
h) (5582 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007)
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında
tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut
İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, bu bentte belirtilen tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır.
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 289
4.İdare harçları:
(Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzen- 16,90
lenmesi ve hesap tutulması için)
II. İflas harçları:
1.Maktu harç:
İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı 40,00
2.Konunun değeri üzerinden harç:
a)İflasta paylaşılan para üzerinden
(Yüzde 4,55)
b)Konkordatoda alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üze- ( B i n d e
rinden
11,38)
(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 56,85
lük;01/08/2010)
III. Haciz, teslim ve satış harcı
(Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur eliyle yerine getirildiği her bir
işlem için)
C) Ticaret sicili harçları:
I.Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil)
1.Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında:
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
180,05
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
516,25
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
1.163,20
2.Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için):
a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
89,35
b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
127,95
c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
283,10
3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde:
(Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil)
(Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.)
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
89,35
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
127,95
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
283,10
4.Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil)
290 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
34,90
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
50,45
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde Şubelerin herbiri (Ya- 89,35
bancı müesseselerin Türkiye'deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir.
II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları:
1.Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tama- 8,95
mının veya bir kısmının veya memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11/1)
2.Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde: 11/2, 104, 29,80
105)
D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım):
I. Suret harçları:
a)İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
1,55
b)Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher say- 1,55
fasının suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
c)Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli 3,75
fotokopiler dahil)
d)Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerin- 3,75
den (Tasdikli fotokopiler dahil)
Re'sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır.
II. Muhafaza harçları:
Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için,
muhafaza olunan değer üzerinden:
a)Bir yıla kadar
(Binde
11,38)
b)Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için
(Binde 5,69)
III. Defter tutma harçları:
a)Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde (13,95 TL)'den az (Binde 4,55)
olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden
b)Miras işlerinde defter tutulmasında:
aa)Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerin- (Binde 4,55)
den
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 291
bb)Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borç- 37,25
lar bakiyesi eşit ise
c)İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden
37,25
IV. Miras işlerine ait harçlar:
Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresin- (Binde 4,55)
de, bunların konusunu teşkil eden değerler üzerinden
(Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.)
V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar:
Medeni Kanunun 479'uncu maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim
edilen resmi vasiyet senetleri:
a)Belli bir meblağı ihtiva edenler
(Binde 1,13)
b)Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler
50,45
Noter Harçları
2013 Yılı Noter Harçları
I. Değer veya ağırlık üzerinden alınan nispi harçlar:
1.Muayyen bir meblağı ihtiva eden her nevi senet, mukavelena- (Binde 1,13)
me ve kağıtlardan beher imza için
Bütün imzalar için bu suretle alınacak harcın toplam miktarı (50,45 TL)'den
az,(25.874,70 TL)'den çok olamaz.
2. Emanet harçları:
Saklanmak üzere noterlere tevdi edilen değeri belli emanetler- (Binde 2,27)
den
Harç miktarı (3,75 TL)'den az olamaz, harç yıllık olarak hesaplanır. Bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır. Yıl
kesirleri tam itibar olunur.
(Binde 4,55)
3. Gayrimenkul ve menkullerin idaresi harcı:
Harç yıllık olarak hesaplanır, bir yıldan fazla olan her yıl için ilave
olarak yarı harç alınır.Yıl kesirleri tam itibar olunur.Gayrimenkullerin değerleri belli değilse değerler takdir yolu ile tespit edilir.
4. Konşimento yazılması harcı:
0,453
Konşimento yazılmasında eşyanın her gayrisafi tonundan
5. (3239 sayılı Kanunun 139 uncu maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.)
292 LEGES Hukuk Dergisi
II. Maktu harçlar:
1.Belli meblağı ihtiva etmeyen ve alınacak harç miktarı kanun ve
tarife de ayrıca gösterilmemiş olan senet, mukavele ve kağıtlardaki imzaların beherinden
2.Her nevi tebliğ (6830 sayılı Kanun hükümleri muvacehesinde
noterlerce muhataba yapılacak tebliğler dahil) ihbar, ihtar ve
protestolardan muhataba tebliğ edilecek beher nüsha için
3.Vekaletnameler:
a)Özel vekaletnamelerde beher imza için
b)Genel vekaletnamelerde beher imza için
4.Defter tasdiki:
a)Açılış, ara ve kapanış tasdik ve şerhleri (Beher defter için):
aa)İşletme defteri ve diğer her türlü defterler
bb)Serbest meslek kazanç defteri
cc)Bilanço esasına göre tutulan defterler
b)Açılış tasdiklerinde sayfaların mühürlenmesi:
100 sayfaya kadar (100 dahil)
100 sayfadan yukarı beher 50 sayfa ve fazlası için
(5035 sayılı Kanunun 35 inci maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Ticaret sicili memurluklarınca yapılacak defter
tasdiki işlemlerinden yukarıda belirtilen harçlar aynen alınır.
5.Suretler ve tercümeler:
a)İlgililere veya ibraz edenlere verilecek her türlü mukavele,
senet, yazılı kağıt ve kayıt suretlerinin ve fotokopilerinin beher
sayfasından
b)Tercüme suretleri ve yabancı dille yazılmış kağıtların suretleri
ve tercümeleri beher sayfasından (Fotokopiler dahil)
6.Saklanmak üzere noterlere tevdi olunan ve değeri belli olmayan emanetlerle vasiyetnameler her yıl için (Yıl kesirleri tam sayılır)
7.Tespit ve tutanak harçları:
Mukavelename, senet veya yazılı kağıtların veya bir şeyin veya
bir yerin hal ve şeklinin ilgili şahısların hüviyet ve ifadelerinin
tespiti
NİSAN 2013
7,90
13,95
6,60
10,40
19,55
24,30
24,30
6,40
6,40
1,55
3,75
13,95
13,95
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 293
8.Piyango, seçim ve toplantılarda hazır bulunmaktan alınacak 257,45
harçlar;
Davet üzerine piyango ve hususi müesseselerin kur'a, seçim ve
toplantılarında hazır bulunarak düzenlenecek tutanaklarda
9.Düzeltme harcı:
2,95
Evvelki işin mahiyet ve değeri değişmemek şartıyla yapılacak
düzeltmelere ait beyannamelerden beher imza için
10.Mukavele feshi harcı:
2,95
Değeri belli bir borç veya bir taahhüdün ikrarını tazammun etmeyen mukavelelerin feshinde beher imza için
11.(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, 50,45
Yürürlük:14/04/2011)Belli bir meblağı ihtiva etmeyen umumi
ibra, umumi makbuz, tahkimname, ölüme bağlı tasarruf senet
ve mukaveleleri, ölünceye kadar bakma akdi, vakıf, aile vakıfları, evlat edinme, karı-koca haklarının idaresi, babalığı tanıma
senetleri, miras taksim mukaveleleri, mirasçılık belgesi, ifraz
mukaveleleri ve bunlardan rücu ve bunların feshi ve bunların
teferruatına dair senet, mukavele ve kağıtların düzenlenmesinden ve noter tarafından re'sen düzenlenecek tutanaklardan
Vergi Yargısı Harçlar Tarifesi
2013 Yılı Vergi Yargısı Harçları
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezalara
ilişkin uyuşmazlıklardan dolayı Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Danıştay'da açılan davalarda.
I- Başvurma harcı:
a)Vergi Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemelerine başvurma 24,30
b)Danıştaya başvurma
50,45
c) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 105,10
lük:6/6/2008)Danıştay'a temyiz başvurularında
d) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 70,05
lük:6/6/2008) Bölge İdare Mahkemesine itirazen yapılan başvurularda
II- Nispi harçlar:
294 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
(Binde 4,55)
a)Vergi mahkemesi ile bölge idare mahkemesi kararlarında:
Tarhiyata ve ceza kesme işlemlerine karşı mükellefin dava açması üzerine vergi mahkemesinin nihai kararları ile bölge idare mahkemesinin kararlarında, karar altına alınan uyuşmazlık
konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara
bağlı zam ve cezaların toplam değer üzerinden (24,30 TL)'den az
olmamak üzere
(Binde 9,10)
b)Danıştay kararlarında:
Karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değeri üzerinden (50,45 TL)'den az olmamak üzere
(Bu miktardan evvelce ödenen nispi harç mahsup edilir)
III- Maktu harç:
Yukarıdaki pozisyonlarda gösterilen ve nispi harca tabi tutulmamış olan tarhiyat veya ceza kesme ve diğer işlemlerle ilgili:
a)Vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarında
24,30
b)Danıştay kararlarında
50,45
c)Bölge idare mahkemesi ve Danıştayın yürütmenin durdurul- 50,45
ması kararlarında
IV- Suret harçları:
Tarafların isteği üzerine verilecek karar suretleri için karar sure- 1,15
tinin her sayfasından (Fotokopiler dahil)
TAPU VE KADASTRO HARÇLARI
I- Tapu işlemleri:
1.Kayıt harici kalmış olan gayrimenkullerin tescilinden takdir ( B i n d e
olunan değer üzerinden
11,38)
2.Deniz, göl ve nehir kıyılarında izinli ve izinsiz doldurma sure- ( B i n d e
tiyle iktisabedilen yerlerin tescilinden takdir edilecek değer üze- 1593,9)
rinden
3. (5831 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile değişen madde. Yürürlük: 27/1/2009)
a) Terekeye dahil taşınmaz malların kanuni ve atanmış mirasçı- ( B i n d e
lar arasında aynen veya ifrazen yapılacak taksiminde kayıtlı de- 22,77)
ğer üzerinden
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 295
b) Taşınmaz malların ve sınırlı ayni hakların, intikalinde alınmamak kaydıyla, bağışlanmasından rücularda ve vasiyetlerin
infazında veya piyango ve ikramiye suretiyle iktisabında kayıtlı
değer üzerinden
4.Gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında, kanuni mirasçılar dışında intifa hakkından, kuru mülkiyet sahibi lehine ivazsız feragat edilmesinde ve süreli intifa
haklarında süre dolarak intifa hakkının sona ermesinde kayıtlı
değer üzerinden
5.Dalyan ve voli mahallerinin tescil, intikal, hibe, vasiyet, temlik
ve sair tasarrufi muamelelerde takdir olunacak kıymet veya bildirilen bedelden yüksek olanı üzerinden
6. a)İfraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden
b) (5831 sayılı Kanunun 7 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 27/1/2009) İmar parselasyon planları uygulama sonucu şuyulanan parsellerin pay sahipleri arasında rızaen veya hükmen
taksiminde kayıtlı değer üzerinden
c)Yukarıdaki fıkralar dışında kalan ve müşterek mülkiyete konu
olanların rızaen veya hükmen pay sahipleri arasında, aynen
veya ifrazen taksiminde kayıtlı değer üzerinden
7.İpotek tesisinde:
a) İpotekte sağlanan borç miktarı üzerinden
b)İpoteğe dahil gayrimenkullerden birisinin çıkarılarak başkasının ithalinde veya teminat ilavesinde borç miktarı üzerinden
c)Mevcut ipotek derecelerinin sonradan istenilen değişikliklerinde borç miktarı üzerinden
8.Muvakkat tesciller:
Medeni Kanunun 921'inci maddesi (22/11/2001 gün ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanununun 1011 inci maddesi) gereğince
yapılacak tescillerde kayıtlı değer üzerinden
9.Mal birliği ve mal ortaklığının, mukaveleden mütevellit şüf'a,
iştira ve vefa haklarının, aile yurtlarının mutlak veya nakil ile
mükellef mirasçı nasbının sicile şerhinden veya tescilinden kayıtlı değer üzerinden
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
68,31)
( B i n d e
68,31)
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
11,38)
(Binde 4,55)
(Binde 4,55)
(Binde 4,55)
(Binde 2,27)
(Binde 2,27)
(Binde 6,83)
296 LEGES Hukuk Dergisi
10.Adi veya hasılat kira mukavelelerinin tapu siciline şerhinde
mukavele müddetine göre hesaplanacak kira toplamı ve mukavele mevcut değilse veya mukavelede müddet belirtilmemişse
bir yıllık kira bedeli üzerinden
11.Teferruatın tapu siciline kaydında beyan olunan değeri üzerinden,
12. (5838 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle değişen fıkra, Yürürlük: 28/2/2009) Satış vaadi sözleşmeleri ile irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde, sözleşmede yazılı
bedel üzerinden (Bu bedel, sözleşmeye konu
gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az, emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz.) bedelsiz olanlarda emlak vergisi
değeri üzerinden
13. a) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent,
Yürürlük: 28/2/2009) Arsa ve arazi üzerine inşa olunacak bina
vesair tesislerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm vesair tesis
için)
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş bulunan sosyal mesken, işçi evleri
ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde (Her
bir bağımsız bölüm için)
Tapu siciline tescil yapılmaması halinde de bu harcın tahsili aynı
esaslar dahilinde yürütülür.
b) Meşfu payın şüf'a hakkı sahibi tarafından ilama müsteniden
iktisabında, kayıtlı değer üzerinden
c) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)(a) fıkrası dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde (her bir işlem için)
14.Tapu harcı mevzuuna giren işlemlerle ilgili tescil ve şerhlerin
terkininden
15.Yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden
16.Gayrimenkullere ait haritaların kopyalarının verilmesinde
her parsele ait kopya için
17.İlgililerin isteği üzerine gayrimenkullere ait verilecek kayıt
örneklerinin her birisiyle çıkarılacak belge örneklerinin beher
sayfasından (Fotokopiler dahil)
NİSAN 2013
(Binde 6,83)
(Binde 4,55)
(Binde 6,83)
156,55
78,25
(Binde
22,77)
78,25
16,90
(Binde 2,27)
34,90
6,40
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 297
18.Taksim hakkının bertaraf edilmesinde bunun beyanlar hane- (Binde
sine işlenmesinde gayrimenkulün kayıtlı değeri üzerinden
11,38)
19.Muvazaa tarikiyle vaki tescillerin hükmen düzeltilmesinde (Binde
kayıtlı değer üzerinden
136,62)
20. a) Gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar (Binde 20)
bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında (4751 sayılı Kanunun 6/C maddesiyle değişen
ibare.Yürürlük:9/4/2002) gayrimenkulün beyan edilen devir ve
iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şuyuun izalesi hallerinde satış
bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden
ve devir alan için ayrı ayrı
Tapuda kaydı bulunmayan gayrimenkullerin, zilyetlik devir sözleşmeleri ile devrinde de bu fıkra hükümleri uygulanır.
Hesaplanacak harç, zilyetlik devir sözleşmeleri yapılmadan
önce, şekli ve muhtevası Maliye Bakanlığınca tespit edilecek bir
beyanname ile bildirilir ve beyanname verme süresi içinde ödenir.
b) (4842 sayılı Kanunun 36 ncı maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:24/04/2003)
Gayrimenkullerin, irtifak haklarının ve gayrimenkul mükellefiye- (Binde 20)
tinin sermaye şirketlerine sermaye olarak konulmasında ticaret
mahkemesince tayin olunan değer üzerinden devir alan için ve
gayrimenkul devir hallerinde devir eden için
c)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998)
Gayrimenkul mükellefiyetinin tesis ve devir yoluyla iktisabında (Binde 20)
tesis ve devir için ödenen bedel üzerinden (Bu bedel muayyen
zamanlarda bir şey yapmak veya vermekten ibaret olduğu takdirde mükellefiyet bedeli beher sene verilecek veya yapılacak
şeylerin 20 misline eşit sayılır) devir alan için
d)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998)
Gayrimenkul hükmündeki daimi ve müstakil hakların tesis ve (Binde 20)
devri için ödenen bedel üzerinden (5615 sayılı Kanunun 16 ıncı
maddesi ile değiştirilen parantez içi hüküm. Yürürlük;4/4/2007)
(Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi değerinin yarısından az, iki katından çok olamaz) devir alan
için
298 LEGES Hukuk Dergisi
e) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)Gayrimenkul üzerine irtifak hakkı tesis ve
devrinde (634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat
irtifakları hariç olmak üzere) tesis ve devir için ödenen bedel
(Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) üzerinden devir alan için
f) (4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük: 29/7/1998)İvaz karşılığında kuru mülkiyet iktisabında devir
bedeli üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı
g) (Ek: 21/11/2012-6361/51 md.) Satıp geri kiralama yöntemi ile
gerçekleştirilen kiralama sözleşmeleri kapsamında kiracı
tarafından sözleşme süresi sonunda geri alınmak kaydıyla kiralanan taşınmazların kiralayana satışı sırasında devredenden
(Taşınmazın herhangi bir şekilde kiracı tarafından geri alınmamasının tespiti durumunda ilgililerden (a) bendindeki oran ile
bu bentteki oran arasındaki farka tekabül eden harç tutarı 213
sayılı Kanun hükümlerine göre gecikme faizi ile birlikte alınır.)
Yukarıdaki (e) fıkrasında yer alan intifa hakkı ile (f) fıkrasında yer
alan kuru mülkiyetin değerleri bu Kanunun 64'üncü maddesinin
son fıkrasına göre hesaplanan miktarlardan düşük olamaz.
II- Kadastro ve tapulama işlemleri:
Kadastro ve tapulama işlemleri sonucunda tapu siciline tescil
edilen bazı gayrimenkullerde kayıtlı değer üzerinden:
a)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda
beyanname verenlere, tapulamada tespitte hazır bulunanlara
ait gayrimenkullerin kadastrolanmasında veya tapulanmasında,
b)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda
beyanname vermeyenlere, tapulamada tespitte hazır bulunmayanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanması veya tapulanmasında,
c)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname verenler ile tespitte hazır
bulunanlardan,
d)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması
veya tapulanmasında, beyanname vermeyenler ile tespitte hazır bulunmayanlardan,
NİSAN 2013
(Binde 20)
(Binde 20)
(Binde 4,55)
(Binde 6,83)
( B i n d e
11,38)
(Binde 9,10)
( B i n d e
13,66)
(Yukarıdaki fıkralar gereğince ödenecek harç miktarı her parsel için (13,95
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 299
TL)’den aşağı olamaz.)
Tapu ve kadastro işlemlerinde de nispi harçların en az miktarı (13,95 TL)’dir.
(5035 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004)
Kadastro işlemlerinin yenilenmesinden harç alınmaz.
( 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlük:
28/2/2009)
Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler
Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28512
2013 YILI
Konu ve kapsam
MADDE 1 –(1) Bütün hukuki yardımlarda avukat ile iş sahipleri arasında
geçerli ücret sözleşmesi yapılmamış olan veya avukatlık ücretinin kanun gereği
karşı tarafa yükletilmesi gereken durumlarda, Avukatlık Kanunu ve bu Tarife
hükümleri uygulanır. Bu Tarifede belirlenen ücretlerin altında avukatlık ücreti
kararlaştırılamaz. Aksine yapılan sözleşmelerin ücrete ilişkin hükümleri geçersiz
olup, ücrete ilişkin olarak bu Tarife hükümleri uygulanır.
Avukatlık ücretinin kapsadığı işler
MADDE 2 –(1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye
kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avukat tarafından takip edilen
dava veya işle ilgili olarak düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti
gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü halinde de
avukatlık ücretine hükmedilemez.
(2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve
Sayıştay’da temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde itirazen
görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirir.
Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın
reddinde davalıların avukatlık ücreti
MADDE 3 –(1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek
avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu
ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın
süresi göz önünde tutulur.
(2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine
açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret
sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık
ücretine hükmolunur.
Birden çok avukat ile temsil
300 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
MADDE 4 – (1) Aynı hukuki yardımın birden çok avukat tarafından yapılması
durumunda, karşı tarafa bir avukatlık ücretinden fazlası yükletilemez.
Ücretin tümünü hak etme
MADDE 5 –(1) Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden
avukat, Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır.
Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret
MADDE 6 –(1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve
sulh nedenleriyle; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine
getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin
yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra giderilirse tamamına
hükmolunur.
Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle
davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret
MADDE 7 –(1) Görevsizlik, yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine,
davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına; delillerin toplanmasına
ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce karar verilmesi durumunda,
Tarifede yazılı ücretin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonraki
aşamada ise tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye
göre hükmolunacak avukatlık ücreti ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı
miktarları geçemez.
(2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine
getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde,
davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde
yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine
hükmolunur.
(3) Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, işbölümü itirazı
nedeniyle verilen tüm gönderme kararları nedeniyle görevsizlik, gönderme veya
yetkisizlik kararı verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmedilmez.
Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret
MADDE 8 –(1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir
davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava
için ayrı ücrete hükmolunur.
Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret
MADDE 9 –(1) Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve
nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın
bir yıllık tutarı üzerinden Tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarın
tamamı, vekalet ücreti olarak hükmolunur. Bu miktarlar, Tarifenin ikinci kısmının
ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenmiş bulunan
ücretten az olamaz.
(2) Nafaka davalarında reddedilen kısım için avukatlık ücretine hükmedilemez.
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 301
Manevi tazminat davalarında ücret
MADDE 10 –(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına
alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin
üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti
geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci
kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi
mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından
vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.
İcra ve iflas müdürlükleri ile icra mahkemelerinde ücret
MADDE 11 –(1) İcra ve İflas Müdürlüklerindeki hukuki yardımlara ilişkin
avukatlık ücreti, takip sonuçlanıncaya kadar yapılan bütün işlemlerin karşılığıdır.
Konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, bu Tarifenin
üçüncü kısmına göre belirlenir. Şu kadar ki takip miktarı 1.833,33 TL’ye kadar
olan icra takiplerinde avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde,
icra dairelerindeki takipler için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret takip
miktarını geçemez.
(2) Aciz belgesi alınması, takibi sonuçlandıran işlemlerden sayılır. Bu durumda
avukata tam ücret ödenir.
(3) İcra mahkemelerinde duruşma yapılırsa Tarife gereğince ayrıca avukatlık
ücreti hükmedilir. Şu kadar ki bu ücret, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünün
iki ve üç sıra numaralarında gösterilen iş ve davalarla ilgili hukuki yardımlara
ilişkin olup, Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenecek avukatlık ücreti bu sıra
numaralarında yazılı miktarları geçemez.
(4) Tahliyeye ilişkin icra takiplerinde bir yıllık kira bedeli tutarı, Nafakaya ilişkin
icra takiplerinde nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden, icra mahkemelerinde açılan
istihkak davalarında üçüncü kısım gereğince hesaplanacak ücretlere hükmolunur.
(5) Borçlu itiraz süresi içerisinde borcunu öderse tarifeye göre belirlenecek
ücretin dörtte üçü takdir edilir. Maktu ücreti gerektiren işlerde de bu hüküm
uygulanır.
Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret
MADDE 12 –(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki
yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti,
(yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son
cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,)
Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık
ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip
302 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez.
Ceza davalarında ücret
MADDE 13 –(1) Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş
ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen
avukatlık ücreti sanığa yükletilir.
(2) Ceza hükmü taşıyan özel yasa, tüzük ve kararnamelere göre yalnız para
cezasına hükmolunan davalarda tarifeye göre belirlenecek avukatlık ücreti
hükmolunan para cezası tutarını geçemez.
(3) CMK 141 ve devamı maddelerine göre tazminat için Ağır Ceza
Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık
ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci
bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz.
(4) Çocuk mahkemelerinde görülen davalarda, asliye ceza; çocuk ağır ceza
mahkemelerinde görülen davalarda da ağır ceza mahkemeleri için Tarifenin ikinci
kısmının ikinci bölümünde öngörülen maktu ücretlere ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine
aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.
Danıştay’da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde, bölge idare, idare ve vergi
mahkemelerinde görülen dava ve işlerde ücret
MADDE 14 –(1) Danıştay’da ilk derecede veya duruşmalı olarak temyiz
yoluyla görülen dava ve işlerde, idari ve vergi dava daireleri genel kurulları ile
dava dairelerinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde davaya cevap
verme sürelerinin bitimine kadar anlaşmazlığın feragat ya da kabul nedenleriyle
ortadan kalkması veya bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi durumunda
Tarifede yazılı ücretin yarısına, diğer durumlarda tamamına hükmedilir.
(2) Şu kadar ki, dilekçelerin görevli mercie gönderilmesine veya dilekçenin
reddine karar verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmolunmaz.
(3) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen dava ve işlerde de yukarıdaki
fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır.
Uzlaşma tutanağının hazırlanmasında ücret
MADDE 15 –(1) Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde sözü edilen uzlaşma
tutanağının hazırlanmasında, konusu itibarıyla görevli mahkemeler için, bu
Tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin 1/2 si uygulanır.
Tahkimde ücret
MADDE 16 –(1) Hakem önünde yapılan her türlü hukuki yardımlarda da bu
Tarife hükümleri uygulanır.
İş takibinde ücret
MADDE 17 –(1) Bu Tarifeye göre iş takibi; yargı yetkisinin kullanılması ile ilgisi
bulunmayan iş ve işlemlerin yapılabilmesi için, iş sahibi veya temsilci tarafından
yerine getirilmesi kanunlara göre zorunlu olan iş ve işlemlerdir.
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 303
(2) Tarifede yazılı iş takibi ücreti bir veya birden çok resmi daire, kurum veya
kuruluşça yapılan çeşitli işlemleri içine alsa bile, o işin sonuçlanmasına kadar
yapılan bütün hukuki yardımların karşılığıdır.
Dava vekili ve dava takipçileri eliyle takip olunan işlerde ücret
MADDE 18 –(1) Dava vekilleri tarafından takip olunan dava ve işlerde de bu
Tarife uygulanır.
(2) Dava takipçileri tarafından takip olunan dava ve işlerde bu Tarifede
belirtilen ücretin 1/4 ü uygulanır.
Tarifede yazılı olmayan işlerde ücret
MADDE 19 –(1) Tarifede yazılı olmayan hukuki yardımlar için, işin niteliği göz
önünde tutularak, Tarifedeki benzeri işlere göre ücret belirlenir.
Uygulanacak tarife
MADDE 20 –(1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı
veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.
Yürürlük
MADDE 21 –(1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ
1.
2.
3.
4.
5.
BİRİNCİ KISIM
BİRİNCİ BÖLÜM
Dava ve Takiplerin Dışındaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret
Büroda sözlü danışma (ilk bir saate kadar)
190,00 TL
takip eden her saat için
100,00 TL
Çağrı üzerine gidilen yerde sözlü danışma (ilk bir saate 365,00 TL
kadar)
takip eden her saat için
190,00 TL
Yazılı danışma için
365,00 TL
Her türlü dilekçe yazılması, ihbarname, ihtarname, pro- 245.00 TL
testo düzenlenmesinde
Sözleşmeler ve benzeri belgelerin hazırlanması
a) Kira sözleşmesi ve benzeri
365,00 TL
b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetname, 1.100,00 TL
vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması
c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleşmesi 1.100,00 TL
vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler
304 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
İKİNCİ BÖLÜM
İş Takibi Konusundaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret
1.
Bir durumun belgelendirilmesi, ödeme aşamasındaki 275,00 TL
paranın tahsili veya bir belgenin örneğinin çıkarılması
gibi işlerin takibi için
2.
Bir hakkın doğumu, tespiti, tescili, nakli, değiştirilmesi, 465,00 TL
sona erdirilmesi veya korunması gibi amaçlarla yapılan
işler için
3.
Tüzel kişi tacirlerin ana sözleşmelerinin onanması, bu 1.980,00 TL
tacirlerin çalışma konuları ile ilgili ruhsat ve imtiyazların
alınması, devri ve Türk vatandaşlığına kabul edilme gibi
işlerin takibi için
4.
Vergi uzlaşma komisyonlarında takip edilen işler için
865,00 TL
5.
Uluslararası yargı yerlerinde takip edilen işlerde
a) Duruşmasız ise
3.960,00 TL
b) Duruşmalı ise
6.600,00 TL
c) Konusu para olan işlerde ise ücret Tarifenin üçüncü
kısmına göre belirlenir
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Avukatlık Kanununun 35 inci Maddesi Gereğince Bulundurulması Zorunlu
Sözleşmeli Avukatlara Aylık Ödenecek Ücret
1.
Yapı kooperatiflerinde
660,00 TL
2.
Anonim şirketlerde
1.100,00 TL
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca
ödenir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişile- 1.100,00 TL
rin Sözleşmeli Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık
Ücreti
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca
ödenir.
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 305
İKİNCİ KISIM
BİRİNCİ BÖLÜM
Yargı Yerlerinde, İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olsa veya
Para ile Değerlendirilebilse Bile Maktu Ücrete Bağlı Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
Görülmekte olan bir dava içinde olmamak koşulu ile ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, delillerin tespiti, icranın geri
bırakılması, ödeme ve tevdi yeri belirlenmesi işleri için:
a) Duruşmasız ise
245,00 TL
b) Duruşmalı ise
330,00 TL
2.
Ortaklığın giderilmesi için satış memurluğunda yapıla- 465,00 TL
cak işlerin takibi için
3.
Ortaklığın giderilmesi ve taksim davaları için
990,00 TL
4.
Vergi Mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için
a) Duruşmasız ise
660,00 TL
990,00 TL
b) Duruşmalı ise
İKİNCİ BÖLÜM
Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan
veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
İcra Dairelerinde yapılan takipler için
220,00 TL
2.
İcra Mahkemelerinde takip edilen işler için
245,00 TL
3.
İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı 440,00 TL
işler için
4.
İcra Mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için
245,00 TL
5.
Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için
400,00 TL
6.
Sulh Mahkemelerinde takip edilen davalar için
660,00 TL
7.
Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için
1.320,00 TL
8.
Tüketici Mahkemelerinde takip edilen davalar için
660,00 TL
9.
Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde takip edilen da- 1.980,00 TL
valar için
10. Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için
2.640,00 TL
11. Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için
990,00 TL
12. Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar 2.640,00 TL
için
306 LEGES Hukuk Dergisi
13.
14.
15.
NİSAN 2013
Askeri Mahkemelerde takip edilen davalar için
990,00 TL
Disiplin Mahkemelerinde takip edilen davalar için,
770,00 TL
İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için
a) Duruşmasız ise
660,00 TL
b) Duruşmalı ise
1.320,00 TL
16. Bölge Adliye Mahkemelerinde takip edilen istinaf yolu
ile görülen işlerin takipleri için
a) Bir duruşması olan işler için
660,00 TL
b) Birden fazla duruşması ve keşif gibi avukatın da bu- 1.320,00 TL
lunması gereken sair işlemleri olan işler için
17. Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için
2.640,00 TL
18. Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ilk derecede görülen davalar için
a) Duruşmasız ise
1.320,00 TL
b) Duruşmalı ise
2.640,00 TL
19. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyiz 990,00 TL
yolu ile görülen işlerin duruşması için
20. Uyuşmazlık Mahkemesindeki davalar için
990,00 TL
21. Anayasa Mahkemesinde görülen dava ve işler için
a) Yüce Divan sıfatı ile bakılan davalar
3.300,00 TL
b) Bireysel başvuru
2.640,00 TL
c) Diğer dava ve işler
2.640,00 TL
ÜÇÜNCÜ KISIM
Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya
Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
İlk 25.000,00 TL için
% 12
2.
Sonra gelen 35.000,00 TL için
% 11
3.
Sonra gelen 60.000,00 TL için
%8
4.
Sonra gelen 200.000,00 TL için
%6
5.
Sonra gelen 500.000,00 TL için
%4
6.
Sonra gelen 680.000,00 TL için
%3
7.
Sonra gelen 1.250.000,00 TL için
% 1,5
8.
2.750.000,00 TL’dan yukarısı için
% 0,1
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 307
Avukatlık (CMK) Asgari Ücret Tarifesi
Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28512
Adalet Bakanlığından:
Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen
Müdafi ve Vekillere Yapılacak
Ödemelere İlişkin
2013 Yılı Tarifesi
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi
üzerine görevlendirilen müdafi veya vekillere ödenecek meblağları belirlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekillerin yapacaklarıhukuki yardımlar için uygulanır.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Tarife, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi gereğince hazırlanmıştır.
Tarife
MADDE 4 – (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince yapılan hukuki yardımlara yönelik işlemlerde;
a) Soruşturma evresinde takip edilen işler için 182 TL,
b) Sulh ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 282 TL,
c) Asliye ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL,
ç) Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL,
d) Çocuk mahkemeleri:
1) Çocuk mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL,
2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL,
e) Askeri mahkemelerde takip edilen davalar için 310 TL,
f) İcra Ceza ve Fikrî ve Sınaî Haklar ceza mahkemesi gibi mahkemeler ile İnfaz
Hâkimliklerinde takip edilen davalar için 310 TL,
g) Kanun yolları mahkemeleri:
1) Bölge adliye mahkemelerinde görülen duruşmalı davalar için 561 TL,
2) Yargıtayda görülen duruşmalı davalar için 630 TL,
Ödenir.
Yürürlük
MADDE 5 – (1) Bu Tarife 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girer.
308 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
EKİM
KASIM
ARALIK
NİSAN
96,99
99,12
100,84
100,02
99,04
98,8
99,16
99,7
99,61
100,66
102,8
103,28
2004
107,17
107,4
108,03
110,49
115,5
116,43
115,56
116,69
117,53
120,43
120,43
119,13
2005
118,64
118,77
120,27
121,72
121,96
121,38
120,48
121,73
122,68
123,52
122,35
122,3
2006
124,7
125,02
125,33
127,76
131,3
136,58
137,76
136,73
136,41
137,03
136,63
136,46
2007
136,39
137,68
139,02
140,13
140,68
140,53
140,62
141,82
143,26
143,07
144,35
144,57
2008
145,18
148,9
153,62
160,53
163,93
164,46
166,51
162,62
161,16
162,08
162,03
156,29
2009
156,65
158,48
158,94
159.97
159.89
161,4
160,26
160,93
161,92
162,38
164,48
165,56
2010
166,52
169,29
172,58
176,64
174.61
173,73
173,46
175,46
176,35
178,48
177,92
180,25
2011
184,51
187,69
189,98
191,14
191,43
191,44
191,39
194,76
197,77
200,94
202,24
204,27
2012
205,05
204,86
205,60
205,77
206,86
204,76
204,29
203,65
205,75
206,11
209,53
209,28
2013
208,90
208,63
210,33
EYLÜL
MART
AĞUSTOS
ŞUBAT
TEMMUZ
OCAK
2003
MAYIS
YILLAR
HAZİRAN
(2003-100) ÜRETİCİ FİYAT ENDEKSİ (ÜFE)
NİSAN
HAZİRAN
TEMMUZ
AĞUSTOS
EYLÜL
EKİM
KASIM
96,23
98,12
99,09
100,04
100,12
99,93
100,09
101,44
102,38
103,68
104,12
104,81
105,35
106,36
106,89
107,35
107,21
107,72
108,54
109,57
112,03
113,5
113,86
2005
114,49
114,51
114,81
115,63
116,69
116,81
116,14
117,13
118,33
120,45
122,14
122,65
2006
123,57
123,84
124,18
125,84
128,2
128,63
129,72
129,15
130,81
132,47
134,18
134,49
2007
135,84
136,42
137,67
139,33
140,03
139,69
138,67
138,7
140,13
142,67
145,45
145,77
2008
146,94
148,84
150,27
152,79
155,07
154,51
155,4
155,02
155,72
159,77
161,1
160,44
2009
160,9
160,35
162,12
162.15
163.19
163,37
163,78
163,29
163,93
167,88
170,01
170,91
2010
174,07
176,59
177,62
178,68
178,04
177,04
176,19
176,9
179,07
182,35
182,4
181,85
2011
182,6
183,93
184,7
186,3
190,81
188,08
187,31
188,67
190,09
196,31
199,7
200,85
2012
205,05
204,86
205,60
205,77
206,86
204,76
204,29
205,43
207,55
211,62
212,42
213,23
2013
216,74
217,39
218,83
ARALIK
MART
94,77
2004
MAYIS
OCAK
2003
ŞUBAT
YILLAR
(2003-100) TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ (TÜFE)
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 309
HUMK, IYUK VE IIK PARASAL SINIRLARI
01.10.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK ile
göreve ilişkin parasal sınır uygulaması yürürlükten kaldırılmıştır
SULH / ASLİYE HUKUK GÖREV SINIRI (HUMK M.8/I)
2005 - 5.000,00 YTL
2006 - 5.490,00 YTL
2007 - 5.910,00 YTL
2008 - 6.330,00 YTL
2009 - 7.080,00 TL
2010 - 7.230,00 TL
2011 - 7.780,00 TL
SENETLE İSPAT SINIRI (HUMK M.288)
2005 - 400,00 YTL
2006 - 430,00 YTL
2007 - 460,00 YTL
2008 - 490,00 YTL
2009 - 540,00 TL
2010 - 550,00 TL
2011 - 590,00 TL
01.10.2011 - 2.500,00 TL
TEMYİZ SINIRI (HUMK M.427)
2005 - 1.000,00 YTL
2006 - 1.090,00 YTL
2007 - 1.170,00 YTL
2008 - 1.250,00 YTL
2009 - 1.400,00 TL
310 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
2010 - 1.430,00 TL
2011 - 1.540,00 TL
2012 - 1.690,00 TL
2013 - 1.820,00 TL
TEMYİZDE DURUŞMA SINIRI (HUMK M.438)
2005 - 10.000,00 YTL
2006 - 10.980,00 YTL
2007 - 11.830,00 YTL
2008 - 12.680,00 YTL
2009 - 14.200,00 TL
2010 - 14.510,00 TL
2011 - 15.620,00 TL
2012 - 17.220,00 TL
2013 - 18.560,00 TL
KARAR DÜZELTME SINIRI (HUMK M.440)
2005 - 6.000,00 YTL
2006 - 6.580,00 YTL
2007 - 7.090,00 YTL
2008 - 7.600,00 YTL
2009 - 8.510,00 TL
2010 - 8.690,00 TL
2011 - 9.350,00 TL
2012 - 10.300,00 TL
2013 - 11.100,00 TL
İCRA MAHKEMESİ KESİNLİK (TEMYİZ) SINIRI (İİK M.363)
2005 - 2.850,00 YTL
2006 - 3.120,00 YTL
2007 - 3.360,00 YTL
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 311
2008 - 3.600,00 YTL
2009 - 4.030,00 TL
2010 - 4.110,00 TL
2011 - 4.420,00 TL
2012 - 4.780,00 TL
2013 - 5.240,00 TL
TAM YARGI DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17)
(Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan
2013 – 26.950 TL’yi Aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
VERGİ DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17)
(Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan
2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
TEK HAKİMLE ÇÖZÜMLENECEK DAVALAR (2576 M.7)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşmayan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşmayan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşmayan
312 LEGES Hukuk Dergisi
NİSAN 2013
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşmayan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşmayan
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşmayan
2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESI KANUNU’NDA SÜRELER
MD.
25
41
66
KONU
Hakimin reddi
Eski hâle getirme
Bilirkişinin inceleme
74
Gözlem süresi
91
Gözaltı
102
Tutuklulukta geçecek süre
108
Tutukluluğun incelenmesi
İletişimin tespiti
Teknik araçlarla
izleme
135
140
SÜRE
Ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün
Engelin kalkmasından itibaren yedi gün
En fazla üç ay (Gerekçeli merci kararıyla en süresi
fazla üç ay uzatılabilir.)
Üç haftayı geçemez (resmi sağlık kurumunun
istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir, toplamı üç ayı
geçemez)
*** Yakalama yerine en yakın hâkim veya
mahkemeye gönderilme için zorunlu süre en fazla
oniki saat
*** Yakalama anından itibaren yirmidört saati
geçemez
*** Toplu olarak işlenen suçlarda her defasında
bir günü geçmemek üzere üç gün uzatılabilir.
***Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen
işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıl (Zorunlu
hallerde gerekçeli olarak altı ay uzatılabilir)
***Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıl (Zorunlu
hallerde üç yılı geçmemek üzere uzatılabilir)
Otuz gün
En çok üç ay (Bir defa uzatılabilir)
En çok dört hafta (Bir defaya mahsus uzatılabilir)
(örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla
ilgili olarak gerekli görülmesi halinde bir haftadan
fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabilir)
SAYI: 40
151
173
174
177
232
247
253
253
268
273
276
277
291
295
296
297
308
Müdafilik görevinden yasaklama
Kovuşturmaya yer
olmadığı kararına
itiraz
İddianamenin iadesi
Sanığın savunma
delillerinin
toplanması istemi
Gerekçenin dosyaya
konulması
Çağrılan sanığın
çağrıya uyma süresi
Uzlaşma teklifine
cevap
Uzlaştırma işlemlerinin sonuçlandırılması
Hakimin ya da
mahkemenin
kararlarına itiraz
İstinaf istemi
İstinaf isteminin
reddi halinde itiraz
İstinaf istemine
cevap
Temyiz süresi
Süre tutumdan sonra gerekçeli temyiz
ÖNEMLİ BİLGİLER 313
Bir yıl (altı aydan fazla olmamak üzere iki defa
yasaklanma uzatılabilir)
Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün
İddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği
tarihten itibaren onbeş gün
Duruşma gününden en az beş gün önce
Hükmün açıklanmasından itibaren en geç onbeş
gün
İşlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile
saptanmasından itibaren onbeş gün
Kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan
itibaren üç gün
Belgelerin örnekleri verildikten itibaren otuz
gün (Cumhuriyet savcısının kararıyla yirmi gün
uzatılabilir)
Öğrenme gününden itibaren yedi gün (başkaca
hüküm yoksa)
Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün
Ret kararının tebliğinden itibaren yedi gün
Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün
Temyiz başvurusu için belirlenen sürenin
bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden
itibaren yedi gün
Temyiz isteminin
Ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi
reddine itiraz
gün
Temyize cevap
Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
Yargıtay Cumhuriyet İlâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz
Başsavcısının Daire gün (Sanığın lehine itirazda süre aranmaz)
kararına itirazı
314 LEGES Hukuk Dergisi
332
NİSAN 2013
Cumhuriyet savcısı, On gün
hâkim veya mahkeme tarafından bilgi
istemine cevap
SÜRELERİN HESABI (Madde 39)
*** Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye
başlar.
*** Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada
isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer.
*** Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı
itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda
sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde
sona erer.
*** Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.
*** Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden
itibaren üç gün uzatılmış sayılır.
YARGITAY TELEFON REHBERİ
YARGITAY DAİRESİ
BAŞKAN
GENEL SEKRETER
BAŞSAVCILIK
HUKUK GENEL KURULU BAŞKANLIĞI
CEZA GENEL KURULU BAŞKANLIĞI
1. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
2. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
4. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
5. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
6. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
7. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
8. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
9. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
10. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
TELEFON NUMARALARI
0312.416 10 12
0312.416 10 36
0312.416 10 20
0312.416 10 51
0312.416 10 61
0312.416 12 73
0312.416 13 09
0312.416 13 42
0312.416 13 75
0312.416 14 09
0312.416 14 37
0312.416 14 65
0312.416 14 96
0312.416 15 31
0312.416 15 63
SAYI: 40
ÖNEMLİ BİLGİLER 315
11. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
12. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
14. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
15. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
16. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
17. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
18. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
19. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
21. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
0312.416 15 98
0312.416 16 36
0312.416 16 73
0312.416 17 02
0312.416 17 36
0312.416 17 63
0312.416 17 97
0312.416 18 30
0312.416 18 67
0312.416 18 96
0312.416 19 27
YARGITAY CEZA DAİRESİ
1. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
2. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
3. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
4. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
5. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
6. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
7. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
8. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
9. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
10. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
11. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
SANTRAL
C. BAŞSAVCILIĞI
TELEFON NUMARALARI
0312.416 19 64
0312.416 19 74
0312.416 20 41
0312.416 20 80
0312.416 21 12
0312.416 21 52
0312.416 21 89
0312.416 22 24
0312.416 22 57
0312.416 22 96
0312.416 23 31
0312.416 10 00
0312.416 24 00
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
ADLÎ YARGI İLK DERECE
MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE
MAHKEMELERİNİN KURULUŞ,
GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA
KANUN (5235)
Madde 11 .................................................... 190
AMME ALACAKLARININ TAHSİL
USULÜ HAKKINDAKİ KANUNUN
YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMIŞ
HÜKÜMLERİ (6183)
Madde 58-1................................................ 204
BANKACILIK KANUNU (5411)
Madde 61 ....................................................... 87
Geçici Madde 11...................................... 199
BAZI ALACAKLARIN YENİDEN
YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL
SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK
SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI
KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN
(6111)
Madde 17-26............................................ 123
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK
HAKLARI SÖZLEŞMESİ
Madde 12 ....................................................... 82
BORÇLAR KANUNU (MÜLGA) (818)
Madde 99 ....................................................... 87
Madde 100-3............................................. 87
Madde 306 .................................................. 87
Madde 307 ................................................. 87
Madde 472-1............................................. 87
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (5271)
Madde 196 ................................................ 193
Madde 142-2 ................................................ 73
Madde 193 ................................................. 193
Madde 289 ................................................. 180
Madde 4...................................................... 190
HUKUK MUHAKEMELERİ
KANUNU (6100)
Madde 4-a ................................................ 111
Madde 46 ...................................................... 73
Madde 165 ............................................... 123
Madde 297 ............................................... 154
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ
KANUNU (MÜLGA) (1086)
Madde 8-2 ................................................ 111
Madde 417 ................................................... 82
Madde 573 ................................................... 73
İCRA VE İFLAS KANUNU (2004)
Madde 135 ................................................... 94
Madde 277 ............................................... 136
Madde 278 ................................................ 136
Madde 279 ................................................ 136
Madde 280 ................................................ 136
İŞ KANUNU (4857)
Madde 18 ................................................... 150
318 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
Madde 18-3-f .......................................... 119
Madde 25-1-b .......................................... 119
Madde 20-3 .............................................. 119
TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA
KANUN (4077)
Madde 23 ................................................ 133
KABAHATLER KANUNU (5326)
Madde 16 ................................................... 176
Madde 19 ................................................... 176
TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098)
Madde 55.................................................. 144
KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE
KANUNU (5607)
Madde 3-2 ................................................. 171
Madde 3-18 .............................................. 171
Madde 4-5 ................................................. 171
Madde 17 ................................................. 171
KADASTRO KANUNU (3402)
Madde 14 ................................................ 115
KARAYOLLARI TRAFİK
KANUNU (2918)
Madde 48-5 ............................................. 176
Madde 68.................................................. 184
Madde 69.................................................. 184
Madde 70 ................................................ 184
Madde 112-1 .......................................... 176
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (506)
Madde 10.................................................. 144
Madde 26.................................................. 144
TEBLİGAT KANUNU (MÜLGA) (7201)
Madde 28.................................................. 193
TÜRK CEZA KANUNU (5237)
Madde 22 ................................................... 184
Madde 38 .................................................. 163
Madde 39 ................................................... 180
Madde 58 ................................................... 163
Madde 61 ................................................... 163
Madde 87-4 .............................................. 163
Madde 191-2 .......................................... 180
Madde 226-1-d-3-4 ............................. 190
Madde 241 ............................................... 168
TÜRK MEDENİ KANUNU (4721)
Madde 166 ................................................ 106
Madde 169 ................................................ 82
Madde 713-1............................................ 115
TÜRK TİCARET KANUNU
(MÜLGA) (6762)
Madde 20 .................................................... 87
Madde 726 ................................................ 130
VERGİ USUL KANUNU (213)
Madde 94 .................................................. 204
KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ
0-9
01.06.2005 TARİHİNDEN ÖNCE TEFECİLİK SUÇUNUN
OLUŞMASI İÇİN FAİZ KARŞILIĞI ÖDÜNÇ PARA VERME
SURETİYLE ÇIKAR SAĞLANMASININ MESLEK HALİNE
GETİRİLMİŞ OLMASI GEREKTİĞİ, 01.06.2005 TARİHİNDEN SONRA
İSE BİR DEFA İŞLENMİŞ OLMASI HALİNDE DAHİ TEFECİLİK
SUÇUNUN OLUŞACAĞI .................................................................................................................. 168
A
ALACAĞIN TEMLİKİ............................................................................................................................ 127
ALKOL ALMIŞ KİŞİLERİN ARAÇ KULLANMALARI HALİNDE,
ÜÇ VEYA ÜÇ DEFADAN FAZLASINDA SÜRÜCÜ BELGELERİNİN
BEŞ YIL SÜREYLE GERİ ALINACAĞI VE ALTI AYDAN AŞAĞI OLMAMAK
ÜZERE HAFİF HAPİS CEZASI İLE BİRLİKTE HAFİF PARA
CEZASIYLA CEZALANDIRILACAKLARI, AYRICA PSİKO-TEKNİK
DEĞERLENDİRMEYE VE PSİKİYATRİ UZMANI MUAYENESİNE TABİ
TUTULACAKLARI .................................................................................................................................176
ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA .......................................................................................................... 176
AZMETTİRME...................................................................................................................................... 163
B
BANKALARIN HESAPTA BULUNAN PARALARIN TAM
GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMALARI GEREKTİĞİ ............................................................................... 87
BANKALARIN, OBJEKTİF ÖZEN BORCU ALTINDA BULUNDUKLARI
VE HAFİF KUSURLARINDAN DAHİ SORUMLU OLDUKLARI ............................................ 87
BASİT DOLANDIRICILIK- NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇU ..........................................193
BOŞANMA ..............................................................................................................................................106
C-Ç
ÇEKTE ZAMANAŞIMININ İBRAZ SÜRESİNİN BİTİMİNDEN
BAŞLAYACAĞI VE İBRAZ SÜRESİNİN BİTİMİ TARİHİNDEKİ KANUN
HÜKÜMLERİNE GÖRE ZAMANAŞIMININ DİKKATE ALINMASI
320 LEGES Hukuk Dergisi
GEREKTİĞİ
MART 2013
Sh… 130
D
DAVACININ SIK SIK RAPOR ALMASI İŞYERİNDE
OLUMSUZLUKLARA YOLAÇMIŞ VE İŞ İLİŞKİSİNİN İŞVEREN
AÇISINDAN ÇEKİLMEZ HALE GETİRMİŞ OLMASI DURUMUNDA
İŞ AKDİNİN İŞVERENCE FESHEDİLEBİLECEĞİ ......................................................................119
DAVANIN KONUSUZ KALMASI SEBEBİYLE KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA DAİR VERİLEN KARARIN TESPİT HÜKMÜ NİTELİĞİNDE
OLDUĞU VE TALEP SONUCUNUN TAMAMEN KARŞILANMIŞ
OLMASI DURUMUNDA VERİLEBİLECEĞİ, AKSİ TAKDİRDE
KARŞILANMAYAN KISIMLAR İÇİN BEKLETİCİ MESELE YAPILACAĞI .........................123
E
EKSİK İNCELEME İLE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI ............................................................159
EKSİK İNCELEME VE ARAŞTIRMAYA DAYALI HÜKÜM
KURULAMAYACAĞI ........................................................................................................................... 103
EKSİK İNCELEMEYLE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI ...........................................................190
ELATMANIN ÖNLENMESİ .............................................................................................................. 103
G
GENEL MAHKEMEDE AÇILAN MENFİ TESPİT DAVASININ, İCRA
MAHKEMESİNDEKİ ŞİKAYETTE BEKLETİCİ MESELE YAPILAMAYACAĞI.................... 94
GÜVENLİK HİZMETİ SATIŞ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN
ANLAŞMAZLIKLARIN TÜKETİCİ MAHKEMESİNDE GÖRÜLECEĞİ ............................. 133
H
HAKİM VE CUMHURİYET SAVCISI KARARINA DAYANMAYAN
TELEFON KONUŞMALARININ HUKUKA AYKIRI DELİL SAYILIP
CMK’nın 289. MADDESİ UYARINCA HÜKME ESAS ALINAMAYACAĞI .....................180
HAKİMİN, BOŞANMA VEYA AYRILIK DAVASININ DEVAMI
SÜRESİNCE GEREKLİ OLAN - EŞLERİN BARINMASINA, GEÇİMİNE,
MALLARIN YÖNETİMİNE VE ÇOCUKLARIN BAKIM VE KORUNMASINA
KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 321
SAYI: 39
İLİŞKİN- GEÇİCİ ÖNLEMLERİ ALMAK ZORUNDA OLDUĞU.............................................. 82
HAKİMLERİN SORUMLULUĞU...................................................................................................... 73
HAKİMLERİN YÜRÜTTÜKLERİ FAALİYET VEYA VERDİKLERİ HER
TÜRLÜ KARARLAR NEDENİYLE DEVLET ALEYHİNE AÇILAN TAZMİNAT
DAVALARININ YARGITAYIN İLGİLİ HUKUK DAİRESİNDE AÇILIP İLK
DERECE MAHKEMESİ SIFATIYLA GÖRÜLECEĞİ ..................................................................... 73
HARÇ MUAFİYETİ................................................................................................................................199
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI ..............................................................190
HÜKMÜN SONUCUNU ETKİLEYECEK AYNI KONUDAKİ DİĞER
DAVALARDA VERİLEN HÜKÜMLERİN KESİNLEŞMESİNİN BEKLENMESİ
GEREKECEĞİ ..........................................................................................................................................141
HÜKMÜN SONUÇ KISMINDA, GEREKÇEYE AİT HERHANGİ BİR SÖZ
TEKRAR EDİLMEKSİZİN, TALEPLERDEN HER BİRİ HAKKINDA VERİLEN
HÜKÜMLE, TARAFLARA YÜKLENEN BORÇ VE TANINAN HAKLARIN,
SIRA NUMARASI ALTINDA; AÇIK, ŞÜPHE VE TEREDDÜT
UYANDIRMAYACAK ŞEKİLDE GÖSTERİLMESİNİN GEREKLİ OLDUĞU .....................154
I-İ
İCRA VE İFLAS KANUNUNUN 277 VE DEVAMI MADDELERİNE GÖRE
TASARRUFUN İPTALİNE KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN İPTALİ İSTENEN
TASARRUFUN TAKİP KONUSU BORCUN DOĞUMUNDAN SONRA
YAPILMIŞ OLMASI GEREKECEĞİ.................................................................................................. 136
İDRAK ÇAĞINDAKİ ÇOCUĞUN GÖRÜŞÜNE BAŞVURULMAKSIZIN VELAYET
DÜZENLEMESİ YAPILAMAYACAĞI .............................................................................................. 82
İNTERNET BANKACILIĞI ................................................................................................................... 87
İŞ AKDİNİN FESHİ
.............................................................................................................................. 119
İŞ AKDİNİN İŞVERENCE FESHİ
.................................................................................................... 150
İŞ KAZASI SONUCU MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ ........................................144
İŞVEREN VEKİLLERİ VE İŞVEREN VEKİLİ YARDIMCILARININ İŞ
GÜVENCESİNDEN YARARLANAMAYACAKLARI....................................................................150
322 LEGES Hukuk Dergisi
MART 2013
K
KAÇAKÇILIK SUÇU
...........................................................................................................................
KARŞILIKSIZ KALAN TEMİNAT MEKTUPLARININ İADESİ
KASTI AŞAN MÜESSİR FİİL
171
...............................................127
............................................................................................................ 163
KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI .......................................................................................................... 115
KESİNLEŞEN İHALE SONUCU, TAŞINMAZI İŞGAL EDEN KİŞİYE TAHLİYE
EMRİ GÖNDERİLECEĞİ....................................................................................................................... 94
KİRA İLİŞKİSİNDEN DOĞAN ANLAŞMAZLIKLARDA SULH
MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞU, KİRA SÖZLEŞMESİNİN İDARİ
İŞLEMLE VEYA ÖZEL OLARAK KURULMASININ ÖNEMİ
BULUNMADIĞI.....................................................................................................................................111
KÖY BOŞLUĞUNUN ZİLYETLİKLE KAZANILAMAYACAĞI ..................................................115
M-N
MAHKUMİYET KARARININ VERİLDİĞİ DURUŞMAYA KATILIMI
SAĞLANMADAN SANIĞIN YOKLUĞUNDA HÜKÜM KURULUP SAVUNMA
HAKKININ KISITLANAMAYACAĞI ............................................................................................... 193
MUHATAP YERİNE KENDİSİNE TEBLİĞ YAPILACAK KİMSENİN
GÖRÜNÜŞÜNE GÖRE 18 YAŞINDAN AŞAĞI OLMAMASI
GEREKTİĞİ ..............................................................................................................................................204
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK ............................................................................................................ 159
O-Ö
OLUMSUZ GÖREV UYUŞMAZLIĞI VE YARGI YERİNİN BELİRLENMESİ .................. 171
S-Ş
SOSYAL GÜVENLİK ÖDEMELERİNİN DENKLEŞTİRME İŞLEVİ
GÖREBİLMESİ, SORUMLULUĞUNU DOĞURAN OLAYA SEBEBİYET
VERENLERE RÜCU EDEBİLMESİNE BAĞLI OLDUĞU
Sh… 144
SÜRE AŞIMI NEDENİYLE DAVANIN REDDİ .............................................................................204
ŞİKAYET ..................................................................................................................................................... 94
SAYI: 39
KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 323
T
TAKSİRLİ SUÇ .........................................................................................................................................184
TASARRUF MEVDUATI SİGORTA FONU TARAFINDAN DEVRALINAN
BORÇ VE ALACAKLARDAN DOĞMAYAN VE FON TARAFINDAN
AÇILMAYAN DAVADA DAVACI TARAFIN BAŞVURMA HARCI
MUAFİYETİNDEN YARARLANAMAYACAĞI.............................................................................199
TEKERRÜR ..............................................................................................................................................163
TMK 166. MADDESİ HÜKMÜNÜ, TAMAMEN KUSURLU EŞİN
DAVA AÇABİLECEĞİ VE YARARINA BOŞANMA HÜKMÜ ELDE
EDEBİLECEĞİ BİÇİMİNDE DEĞERLENDİRMEMEK GEREKECEĞİ .................................106
TRAFİK KAZALARINDA YAYANIN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN
BULUNMASI, CEZAİ SORUMLULUĞUNUN DA BULUNMASINI
GEREKTİRMEYECEĞİ ......................................................................................................................... 184
U-V
USULSÜZ TEBLİGAT
.......................................................................................................................... 204
UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDE KULLANIMI, ALIM SATIMI
................................180
VEKALET ÜCRETİ TAKDİRİ ............................................................................................................... 82

Benzer belgeler