ORUÇ - Muhacirun

Transkript

ORUÇ - Muhacirun
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sa
1/
l1
YIL 1 / SAYI 7
‫ب ِ ْس ِم‬
yi
Yi
ŞA´BAN 1433/ TEMMUZ 2012
FIYATI 2,00 €
Aylık
Islami,
Siyasi ve
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
Ilmi Dergimiz..
Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan, Hoş geldin Kur’an Ayı, Hoş geldin mağfiret Ayı.
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Fihrist
Dersler
Konular
Yazarlar
Sayfa
—
—
2
Arap baharı mı?
Editör
3
Tefsir Dersleri
Bakara Suresi, 183-185
Ebu Abdurrahman
4
Tefsir Dersleri (devam)
Bakara Suresi, 183-185
Ebu Abdurrahman
5
Fetva Köşesi
Oruç ve Önemi
Ebu Ensar
6
Fetva Köşesi(devam)
Oruç ve Önemi
Ebu Ensar
7
Mübarek Ramazan Hoş geldin!
M.Metin Müftüoğlu
8
Müslümanın Anayasası Kur´andır!
Cemaleddin Hocaoğlu
9
Islam/Ibadet
Islam(6. Bölüm)
Said Havva
10
Siyer/Davet
Hz.Muhammed(sav) ve Davetinin Geçmiş
Semavî Davetlerle İlgisi (2.Bölüm)
Ramazan El Butiy
11
Örtülü olmayan Bacılarımıza!
Fatıma Betül Hanım
12
Gençliğe Hitabe!
Misafir Kalemler
13
Bulmaca ve Fıkralar
—
14
Mısır’da meclis fesh edildi...
Mısır’da zafer Muhammed Mursi’nin
oldu ...
Ankara neden bu kadar sakin?
—
15
Fihrist
Gündem/Yorum
Gençlerle Başbaşa
Beyyineler
Hanımlar Köşesi
Sohbetler/Düşünceler
Mizah Köşesi
Basından Seçmeler
Muhacirun Dergisi:
www.muhacirun.net
Yazışma Adresimiz:
[email protected]
Sayfa 2
Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/
yanlışlar bizim yanlışlarımızdır.
Okuyucularımızdan(Islama göre varsa)
Hatalarımızın düzeltilmesini istirham
ediyoruz.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Gündem/Yorum
Arap baharı mı?
Baharın lafı bile kanımı ısıtır, ama bu Arap Baharına nedense bir türlü ısınamadım.
Demirperde yıkıldığında Değişim Rüzgârları şarkısıyla
kutlanmıştı çift kutuplu dünyanın çöküşü…
Editör
rinden üfleniyor. Yönetimlerin devrildiği çoğu ülkede,
iktidarı devralmaya hazırlanan radikal İslamcıların ardında (avrupadakiler gibi) Suudi desteği bulunuyor.
Geçenlerde bir Gazete de, Suudi Arabistan’ın Arap Baharındaki Görünmez Eli başlıklı yazıda, Suudilerin
Mısır’da, Tunus’ta, Yemen’de hızla yükselen İslamcıları
O zaman da değişim çoşkusu içinde Çavuşesku’nun vahşi finanse ettiğini hatırlatırken, Riyadın Mısır ve Tunus gibi
infazı, “Eh o da hak etti” diye geçiştirilmişti.
Laik (yani dünya işlerine Allahı karıştırmayan), Libyada
kendine bağlı bir kaç emirlik, Suriyeden de kurtulup Esad
İki kutuplu soğuk savaşın yerini etnik sıcak savaşlar aldı.
sonrası, kendisiyle uyumlu, fakat Iran karşıtı bir rejim
Sadece Yugoslavya 7 ayrı devlete bölündü. Görüzyoruz
öngördüğünü belirtiyor.
ki, dini gerginlik hâlâ sürüyor. Üsküp kalesi içindeki bir
kilise restorasyonu, hemen kılıçların çekilmesine neden
Bölgede, aslen Iran’ı hedef alan, mezhebe dayalı bir bilek
oluyor. Ülkede maaşlar küçüldükçe haçlar büyüyor.
güreşi var. Fakat her zaman yaptıkları gibi müslümanları
kırdıracaklar, sonrada kurtartık diyeBelki insanlara vaad edilen Decekler bizde olduğu gibi…
mokrasi, insan hakkları, barışçı bir
dünya nerede…Sömürü arttı,
Amaç baskı rejimleriyle hesaplaşma
işşizlik çoğaldı, saat ücretleri
değildir, amaçları sadece sömürgeleazaldı, dünya açlık sınırında…
rini ve menfaatlerini çoğaltSadece büyük devletlerin ağzına
maktır..Balkanlarda ve Dünyanın
lokma olacak minicik, yardıma
diğer yerlerinde yaptıkları gibi…
muhtaç, ekonomisi yerle bir olmuş
Zannımca gizli işgallerle halkların
devletler ve başlarında AT…
toplu nefretini üzerine çeken ABD
Arap Baharının ilk tozu kalktıktan
bu usulü değiştiriyor görünüyor.
sonra ortada devrik diktatörler,
Artık kendi elini yakmaktansa maşa
zafer sarhoşu muhalifler, yatırım
kullanıyorç Siyonistlerin kendi
şehvetiyle bölgeye koşan Batılı
emellerini gerçekleştirmek için
devletler görüzoruz. Ama bu saAmerikayı kullandığı gibi...
vaşın burada bitmeyeceği kesin,
Sormak gerekmez mi? Amerika Afganistandaki, Irandaki
niye mi? Müslümanların topraklarından en azından 15
v.s. Islama karşıdır da mesala Mısırdaki, Türkiyedeki,
Balkan misli devlet çıkar. Yatırıma muhtaç, ekonomisi
Islama neden karşı değildir.
bozuk, kardeş kavgası içinde, Israilin işine yarayan ona
zarar veremeyecek devletcikler… Bunun için iç çatışmaMısırda Ihvanı Musliminden Mursi Cumhurbaşkanı seçiların ve mezhebi kavgaların tetiklenerek devam etmesi
liyor fakat Avrupanın, Amerikanın hiç sesi çıkmıyor…
lazım..
Değişen Islammı, Amerika-Avrupamı yoksa müslümanBahara direnen liderlere, Kaddafi örneğiyle sopa gösteri- larmı?
liyor. Sıra Suriye’de...
Esad’a göre “Batı destekli teröristler”, Batı’ya göre “Esad Şimdi de Türk Keşif Uçağı düşürüldü. Neyi, Kimi keşfediyordu? Kimin emriyle?
karşıtı rejim muhalifleri” ayakta...
Ve Türk elçiliğine yaptıkları baskınla, iki komşuyu sıcak O bölgede Rusyanın Akdeniz Üssü olduğunu çok az kimçatışmanın eşiğine getirdiler.
se biliyor. Uçağı Rusya düşürmüş olmasın…Her tarafa
Türkiye, komşularla sıfır problem, kardeş ülke deyip vi- Roket üssü yapan ABD ye misilleme olmarak.
zeleri kaldırmıştı. Şimdi Şam rejimiyle bir anda düşman
oldu. Israille yine de sıfır problem, Ancak elçilik
Arap Baharına temkinli bakılmalı, Bahar sanılan şey,
saldırısına gösterilen tepkiyi savaş hali boyutuna taşıma- Müslümanlar için çetin bir kış olmasın?
dan, bunun neyin savaşı olduğunu ve sonucunun ne olabiBu ABD ve Rusya arasındaki Figüranları Tayyib,
leceğini hatırlamakta yarar var.
Göstericiler Türk büyükelçiliğiyle birlikte Suudi elçiliğini Esad, Mursi v.s. olan bir Film/ bir düello olmasın…
de bastı.
Aslında çoğu yerde “Arap baharı”nın rüzgârı Suudi çölleSayfa 3
Filmin konusu: Müslümanları yok etmek...
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
TEFSIR DERSLERI
‫اَ َ ِى ُان ُِ ْ ُِهَ ُُْرُ ِ ْى ُُ ْر َِ ُ ُس ون ىَُاَ ُ َ لَُُ َاَ ُض َ ِ ْىهُ َن‬
َ
َ ‫ش ْه ُر َم َض‬
ََ َ ْ َِ َ‫ا‬
َ ْ ‫َ ِ ْى ُف ْر َقَ ُ َْ َن‬
ُ َ َُْ َْ ‫شه ُ َ ُض ْا ُل َُّ ِىَ ْه َر‬
‫َ ْنر ُ َ َض ْ َ َ َ َضرُ و‬
‫س َر‬
ْ ُ‫س َر َ ََل ُرُ ُ ل ُ ُل َُّ ِ ْىع‬
ْ ُ ُ‫س َفر َْ ُع ٌة ُض ْ َِ َم ُِ َخ َر ُرُ ُ َّللا ُ ل ُ ُل َُّ ِ ْى‬
َ
)185( َ ‫َ ُل ُر‬
ْ َ َّْ ‫َ ىُتُ ْل ُن َُوِ ِ ْى ُع َة َ ىُتُ َلوُ ُر ِ َّللا َ َ ََ َضَ َس َ ُل َّْ َ َىعََ ُل‬
2– BAKARA SÛRESİ
183. "Ey iman edenler!" Hz. Âdem'den size gelinceye
kadar "sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç
farz kılındı. Ta ki takvâ sahibi olasınız."
Allah'a isyanı gerektirecek hususlardan uzak kalmak
sûretiyle Allah'tan gereğince korkasınız. Çünkü oruç
herşeyden çok nefsi zapteder, herşeyden çok kötülüğe
düşmekten alıkoyar. Veya bunun anlamı şöyle de olabilir:
Olur ki takvâ sahibi kimseler arasına katılabilesiniz. Çünkü
oruç takvâ sahiplerinin şiârıdır:
Oruç; yemekten, içmekten, cinsî münasebette bulunmaktan
ve diğer oruç bozan şeylerden, sadık fecrin doğuşundan
güneşin batışına kadar, Allah rızası için oruç tutmak
niyyetiyle uzak durmaktır.
Yüce Allah bu ümmetin mü'minlerine, orucu emrederek
hitab etmektedir. Çünkü oruç nefisleri arındırmakta,
düşüklük ve seviyesizliklerden temizlemektedir.
Kendilerinden öncekilere farz kıldığını belirtmesi, bu
konuda onların da başkalarına benzemiş olduğunu
belirtmek içindir. Oruçtan hikmet, takvâya sahip olmaktır.
Çünkü oruç hem bedeni temizlemekte, hem de şeytanın
girebileceği yolları daraltmaktadır. Bu nedenle Buhârî ve
Müslim'de şu hadis-i şerif vârid olmuştur: "Ey gençler
topluluğu, sizden evlenebilecek olân kimse evlensin. Çünkü
bu, gözü daha çok haramdan korur hem de kişinin ırzını
daha iyi muhafaza eder. Evlenme gücüne sahip olamayan
kimse ise oruç tutsun. Çünkü oruç onu şehvetten keser."
184. "Sayılı günler olarak." Belirli sayıda vakitleri belli
günlerde oruç tutmak üzerimize farz kılındı.
Bu mükellef kılındığımız görevin kolaylığını hissettirmek
istercesine günlerin sayısının azlığını da ifade etmektedir.
"Sizden kim hasta veya seferde olursa tutmadığı günler
sayısınca diğer günlerde (oruç tutar)."
Oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından yada
iyileşmesinin gecikeceğinden ya da gâlip zan ile oruç
sebebiyle hastalanmaktan korkan; Yahut meşrû bir
yolculukta bulunan bir kimse orucunu açacak olursa, oruç
açtığı günler sayısınca oruç tutmalıdır. Buna göre hasta ve
yolcu olduğu günlerde oruç tutmadığı günler yerine, o
günlerin sayısınca oruç tutması emredilmiş oluyor.
Hastalanmak ya da iyileşmenin gecikmesinden korkmak; ya
bir emare ile veya aynı hastalığı geçirmiş bir başka
hastanın tecrübesi ile, yahut adaletli, müslüman ve
mesleğinde beceri sahibi bir doktorun bildirmesiyle, yada
Sayfa 4
Ebu Abdurrahman
fâsık mı, adâletli mi olduğu belli olmayan hali meçhul bir
doktorun haber vermesiyle anlaşılır.
Meşrû yolculuğun sınırı ise; bulunduğu yerden -bazı
fakihlerin ictihadına göre seksenbir km. uzaklıktaki bir yere
yolculuk yapmakla olur. Şu şartla ki, birinci gün oruç
açabilmesi için tanyerinden önce yolculuğa başlamış
olmalıdır. Bu ise tanyeri ağardığında daha ihtiyatlı görüşe
göre- yolculuğa başlamış olmasını gerektiriyor.
"Gücü yetmeyenler de bir yoksul doyumu fidye (verir)" Bu
nassın açıklanmasında iki temel görüş vardır:
Birinci görüşe göre anlam "Oruç tutmaya gücü
yetmeyenler" şeklinde olur. Gücü kalmamış oldukça
yaşlanmış, ölünceye kadar gittikçe gücü eksilen ve orucu
eda etmekten aciz olan, sürekli olarak oruç tutamayacak
olan, iyileşme ümidi olmayan hasta gibi kimseler oruç
tutmaz. Buna karşılık her güne karşı bir gün bir fakiri
yedirmeleri ve böylelikle fidye ödemeleri onlar için vâcib
olur. Yahut da her gün için ona yarım sa' buğday, yada
buğdayın dışındakilerden de bir sa' veya onun değerini
fakire verir. Bir sa' ise Hanefilerin takdirine göre 4 kg.
dolaylarındadır ve bunu ya ayın başında, ortasında, veya
sonunda yahut da ramazan ayından sonra da ödeyebilir. Bu
görüşe göre bu nas mensûh değildir.
Bu nassın ikinci şekilde anlaşılmasına gelince; bu konu da
durum Hz. Muâz'ın söylediği gibi demektir. Yani bu işin
başında böyle idi. Dileyen oruç tutar, dileyen de tutmaz her
gün karşılığında da bir fakire yemek yedirirdi.
Nesefî şöyle demektedir: "İslâmın başında oruç onlara farz
kılınmış, ancak alışkın olmadıkları için ağır gelmekte idi. Bu
bakımdan oruç açıp onun yerine fidye vermek için müsaade
verildi. Bundan sonra bu muhayyerlik yüce Allah'ın: "Sizden
kim ay'ı görürse oruç tutsun." buyruğu ile nesh edilmiştir.
Bu bakımdan yüce Allah'ın: "Kim hasta olur veya seferde
bulunursa..." buyruğu tekrarlanmıştır. Zira bu husus daha
önce mensûh ile birlikte zikredilince nâsihle birlikte de
belirtildi ki, hükmün kalıcılığına delil olsun."
İbn Kesîr de şunları söylemektedir: "Hülâsa, hasta olmayan
kişi hakkında oruç tutmanın farziyyeti sabit olmakla nesih
sözkonusudur. Bu da yüce Allah'ın, "Sizden kim ay'ı görürse
onu oruçlu geçirsin." buyruğu ile olmuştur."
Oruç tutamayan oldukça ihtiyar kimseler ise oruçlarını
açabilir ve kazâ etmeleri gerekmez... Ancak orucunu açacak
olursa ve varlıklı olduğu takdirde, her gün için bir fakire
yedirmesi gerekir mi, gerekmez mi konusunda iki görüş
vardı. Doğru olan ve âlimlerin çoğunluğunun kabul ettiği
görüş, her gün için bir fidye ödemesi gerektiğidir.
"Bununla beraber kim gönüllü olarak iyilik yaparsa" yani
fidye miktarından fazlasını verecek olursa, "bu kendisi için
daha hayırlıdır." Yani böyle bir tatavvuda ve hayırda
bulunmak, onun için elbetteki daha hayırlıdır.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
"Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz."
Bu buyruk, nassın ikinci tür anlaşılmasına uygun
düşmektedir. Yani bu, âyet-i kerimenin mensûh olduğunu
kabul eden görüşe uygundur.
Nesh olduğunu ifade etmeyen birinci görüşe göre mânâ
şöyle olur: "Yolculukta da hastalıkta da oruç tutmanız sizin
için daha hayırlıdır. Çünkü bu size daha ağır gelir. Eğer
bunun böyle olduğunu bilirseniz."
Acaba buradaki "bilmek" den kasıt, âhiret ile mi ilgilidir,
yoksa dünya hayatında ruha ve bedene fayda yada zarar
veren şeyleri bilmekle mi ilgilidir? İfadenin genel olarak
kullanılmış olması hepsini de kapsamına almasını
gerektiriyor. Oruç bütünüyle bir hayırdır.
185. "Ramazan ayı öyle bir aydır ki...
Kur'ân o ayda indirilmiştir." Yüce
Rabbimiz Ramazan ayını ve diğer aylar
arasında oruç farzının ona tahsis
edilmesini, Kur'ân'ın bu ayda indirilmesi
ile methetmektedir: Kur'ân-ı Kerim'in
ramazan ayında indirilmesi şu şekilde
açıklanmıştır: Kur'ân Ramazan ayında
indirilmeye başlanmıştır ki, bu da Kadir
Gecesidir. Veya dünya semasına bu ayda
indirilmeye başlanmıştır; veya her iki
indirme de Ramazan ayında
gerçekleşmiştir.
"İnsanlara doğru yolu gösteren hak ile
batılı ayıran (Furkan) Kur'ân o ayda
indirilmiştir." Yüce Allah'ın Kur'ân'a iman eden, tasdik
eden ve ona tabi olan kullarına hidâyet olmak üzere
indirdiği Kur'ân'ı bu buyruklarıyla övmektedir. Bu Kur'ân
anlayanlara ve üzerlerinde düşünenlere apaçık deliller
sunmaktadır. Bu deliller onun getirmiş olduğu ve dalâlete
aykırı, sapıklığa ters düşen hidâyet ve doğruluğun ne derece
sıhhatli olduğunu göstermektedir. Bu Kur'ân hak ile bâtılı,
helâl ile harâmı birbirinden ayırdetmektedir.
Nitekim, Furkan; Hak ile bâtılı birbirinden ayıran, beyyinât
ise; apaçık, üstü kapalı olmayan deliller anlamınadır.
"Sizden her kim ay'ı görürse oruç tutsun." Her kim
ramazan ayında hazır, yani mukîm olursa o ay'ı oruçla
geçirsin ve orucu terketmesin. Bu âyet-i kerime, kişinin;
hastalıksız ve mukîm olduğu halde orucunu açıp fidye
ödeyebileceği şekildeki mübahlık hükmünü neshetmektedir.
Artık oruç, kesinlik kazanmış olduğundan dolayı, daha önce
geçtiği üzere kaza etmek şartıyla hasta ve yolcunun oruç
açabileceği ruhsatını da tekrar zikretmiştir ki, bunun nesh
olunmamış olduğu bilinsin. Bu sebeple şöyle buyurmuştur:
ve hastalık halinde oruç açmayı mübah kılmakla bu ortaya
çıkmıştır.
"Bu, sayıyı tamamlamanız, size hidayet ihsan etmiş
olduğundan dolayı Allah'ıbüyük tanıyasınız diyedir."
Allah'ın size kazâ orucu tutmanızı emretmesi, Ramazan
ayının oruç günlerinin sayısını tamamlamanız ve ibadetinizi
bitirdiğiniz vakit de Allah'ı, sizi her konuda ve bu arada
oruç hususunda da dosdoğru yoluna hidâyet etmiş olduğuna
karşılık zikredesiniz, Onu ta'zim edesiniz, diye.
"Ve umulur ki şükredesiniz." Yüce Allah'ın size emretmiş
olduğu farzlarını edâ etmek, haramlarını terketmek,
hudutlarını muhafaza etmek sûretiyle, Ona itaati, gereğince
yerine getirdiğiniz takdirde, Olur ki bununla şükredenlerden
olursunuz.
TAMAMLAYICI BİLGİLER
1. Ebu'l-Hasen en-Nedvî, "el-Erkânu'lErbaa" adlı eserinde günümüzde
Hristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm gibi
büyük evrensel dinlerde şimdiki şekliyle
orucun nasıl olduğunu açıklamaktadır...
Bütün bunlar orucun her dinde sözkonusu
olduğunu isbat etmektedir. İşte burada da
Kur'ân-ı Kerim'in sözünü ettiği gerçek
budur... Fakat diğer din mensupları tahrîf
ve tebdilde bulunmuşlar, birtakım şeyler
ilâve etmişler ve birtakım şeyleri de
eksiltmişlerdir. Nitekim her konuda da
onların âdetleri böyledir.
2. Üzerimize orucun farz kılınış hikmeti, takvâya ulaşmaktır.
Herhangi bir kimse Ramazan orucunu tuttuğu halde yine de
takvâ elde edememiş ise, bu kimse kusurlu demektir. Çünkü
gayba iman ve tevhîd, meyvelerini verebilmesi için İslâm
ağacının tohumunu teşkil ederler. Namaz bu ağacın günlük
gıdasıdır. İnfâk ise, kalp zemininden cimrilik, eli sıkılık ve
hırs gibi, zararlı otları koparıp atar.
Oruç da hatalı nefsî güdüleri tehlikeli şekillerinden
alıkoymak içindir. Bu ise cinsel arzu ve yemek arzusudur.
Çünkü oruç, müslümanı bunları dizginlemeye alıştırır.
Arkasından hac, iman tohumuna teslimiyet suyunu vermek
üzere geliyor.
Müslüman, İslâm rükünlerinden her birisine kendi nefsinde,
hak ettiğinden ne kadarını verecek olursa, o orandan hem
kendisi kemal bulmuş olur hem de takvâsı kemâle erer.
Gerçek şu ki, oruç nefsin şehevî arzularını dizginleyebilmesi
için bir eğitimdir. Nitekim nefsin şehevî arzularından
Allah'a itaat etmek~için ve Allah rızası için vazgeçmektedir.
Orucu Allah'ın onu farz kıldığına inanarak ve ecrini de
"Kim hasta olur veya seferde bulunursa tutmadığı günler bekleyerek tutan bir kimsenin görebileceği etkiler arasında
yüce Allah'ın oruçluya, dünya ve âhiretin bütün hayırlarını
sayısınca diğer günlerde (o kadar oruç tutsun)."
Halef ve selefin cumhûru, kaza orucunun birbirini
kendisinde toplayan takvâyı gerçekleştirmesi ile ona
izlememesi gerektiği görüşündedir. Bunlara göre kaza
ikramda bulunmasıda vardır. İşte orucun temel hikmeti
orucu tutan bir kimse dilerse ayrı ayrı dilerse peşpeşe
budur ve oruçtan sözeden bu fıkranın ilk âyetinin açıkça
tutabilir. Çünkü peşpeşe oruç tutmak sadece bu farizanın,
vurguladığı da budur.
belli bir ayda edâ edilebilmesi zorunlu olduğu için, yine
İnsan oruç tutar ve oruç ayının farzlarını sünnetlerini
belli bir ayda farzdır.
gereğince yerine getirecek olursa, gerçekten o sene boyunca
"Allah sizin için kolaylık ister güçlük istemez." Yolculukta takvâ azığını elde etmiş olarak bu ayı bitirir.
Sayfa 5
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Fetva Köşesi
ORUÇ
Orucun Önemi
İslâmın beş şartından üçüncüsü
Ramazan ayında oruç tutmaktır.
Ramazan orucu, hicretin ikinci
yılında farz kılınmıştır.
Oruç, niyet ederek tanyerinin
ağarmaya başlamasından itibaren, akşam güneş batıncaya kadar
yememek, içmemek ve karı-koca
ilişkisinde bulunmamaktır.
Oruç, bizi dünyada kötülüklerden
sakındıran, ahirette cehennemden
koruyan ve günahlarımızın bağışlanmasına vesile olan önemli bir
ibadettir.
Oruç Kimlere Farzdır
1) Müslüman olmak,
2) Akıllı olmak,
3) Erginlik çağına gelmiş olmak.
Erginlik çağına gelen ve akıllı
olan her müslüman erkek ve kadına Ramazan ayında oruç tutmak
farzdır. Allah'ın kesin emridir. Erginlik çağına gelmeyen çocuklara
oruç tutmak farz değildir. Ancak
bünyelerine zarar vermeyecek şekilde çocukları da yavaş yavaş
oruca alıştırmak uygun olur.
Kadınlar, lohusalık ve adet görme
hallerinde oruç tutamaz, namaz
kılamaz. Bu halleri geçtikten sonra tutamadıkları oruçları kaza
ederler, yani gününe gün tutarlar.
Fakat kılamadıkları namazları
kaza etmezler.
Oruca Ne Zaman ve Nasıl Niyet
Edilir
Orucun sahih olması için niyet
etmek şarttır. Niyetsiz oruç makbul değildir.
Ramazan orucuna, akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet
edilebilir.
Şöyle ki: Normal olarak oruca,
sahur yemeğini yedikten sonra
Sayfa 6
Ebu Ensar
niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği
imsak vaktinden sonra kalkan bir
kimse, güneş doğmuş olsa bile,
kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak
vaktinden sonra orucu bozacak bir
şey yapmasın.
Sahura kalkmak istemeyen bir
kimse, akşamdan sonra yarının
orucuna niyet edebilir, geceleyin
kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez.
Ramazan ayında tutulamayan orucu, başka günlerde kaza ederken
niyetin geceleyin «tan yeri ağarmadan önce» yapılması gerekir.
Keffaret oruçları da böyledir. Bu
oruçlara imsaktan sonra niyet
edilmez.
Niyet esasen kalp ile olur. Yani
geceleyin, yarın oruç tutacağını
kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan
kimsenin bu düşüncesi de niyettir.
Oruca kalp ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalp ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu
sebeple, oruç tutacak olan kimse,
hem içinden niyet etmeli, hem de
dili söylemelidir.
İftar
İmsak vaktinde başlayan oruç,
akşam güneş batıncaya kadar devam eder. Güneş batınca yemek ve
içmek suretiyle oruç açılır. Orucu
açmaya «iftar» denir.
İftar Duası:
İftar vaktinde şu duayı okumak
sünnettir:
Allahümme leke sumtü, ve bike
âmentü, ve aleyke tevekkeltü, ve
alâ rızkıke eftartü"
Anlamı: Allahım, senin rızan için
oruç tuttum, sana inandım, sana
güvendim, senin rızkınla orucumu
açtım.
Sahur
Oruç, tan yerinin ağarmaya başladığı imsak vaktinin girmesi ile
başlar. Bu vakitten sonra yemek
yenmez, her hangi bir şey içilmez
ve orucu bozan şeyler yapılmaz.
Bu sebeple oruç tutacak olan kimse, imsak vaktinden önce yemeğini
yemelidir. İmsaktan önceki bu yemeğe «sahur» denilir.
Orucu bozup hem Kaza, hem de
Keffareti gerektiren Şeyler
Oruçlu olduğunu bildiği halde
kasden;
1) Yemek, içmek, (ister gıda madOruç Nasıl Tutulur
Oruç, imsâk vaktinde başlar. Oru- desi, isterse ilaç olsun)
ca niyet eden kimse bu vakitten
2) Cinsi ilişkide bulunmak,
itibaren herhangi bir şey yiyemez, 3) Sigara içmek.
içemez ve orucu bozan şeyleri ya- Orucu bozar, kaza ve keffareti gepamaz. Bu durum akşam güneş
rektirir.
batıncaya kadar devam eder. Güneş battıktan sonra yiyip içmek
Kaza: Bozulan orucun yerine güsûretiyle orucunu açar.
nüne gün oruç tutmaktır.
İşte niyet ederek, imsâk vaktinden Keffaret: Bozulan bir gün orucun
akşam güneş batıncaya kadar ye- yerine iki ay veya altmış gün peşmemek, içmemek, ve orucu bozan peşe oruç tutmaktır.
şeylerden sakınmakla bir günlük
Ramazan ayında niyet ederek oruoruç tutulmuş olur.
ca başlayan bir kimse özürsüz olarak bile bile yiyip içse veya cinsi
ilişkide bulunsa orucu bozulur.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Bozulan bu orucun gününe gün
kaza edilmesi, ayrıca oruç özürsüz
olarak ve bile bile bozulduğu için
de keffaret tutması gerekir.
Başlanan bir orucu bilerek bozmanın dünyadaki cezası keffarettir. Yani altmış gün birbiri ardınca
oruç tutmaktır. Herhangi bir sebeple keffaret orucuna ara verilir
veya eksik tutulursa yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lazımdır. Kadınlar keffaret orucu tutarken araya giren
âdet günlerini tutmazlar, âdet halleri bitince ara vermeden temiz
günlerinde oruca devam ederek
altmış günü tamamlarlar.
2) Kulağına su kaçmak,
3) Göze ilaç damlatmak,
4) Gece yıkanması gerekirken sabahleyin yıkanmak,
5) Kendi isteği olmayarak kusmak,
6) İhtilâm olmak, (yani uyurken
cünüplük hali meydana gelmek)
7) Kan aldırmak,
8) Kendi isteği olmayarak boğazına toz , duman girmek,
9) Ağzındaki tükrüğü yutmak.
Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır,
sorumluluk duygusunu geliştirir.
Kalbimizi kötü duygu ve düşüncelerden temizler, başkalarına fenalık yapmaktan korur. Oruç, bize
en güzel ahlâkî davranışları kazandırarak adeta melekleştirir.
Orucun farz olmasındaki hikmet,
Allah'a karşı kulluk görevini yerine getirmek ve kötülüklerden
sakınmaktır.
Oruçluya Mekruh Olan Şeyler
1) Bir şeyin yutmadan tadına bakmak, (eğer kadının kocası, yemeğin tuzundan dolayı karısına
anlayışsız davranır, huzursuzluk
yaparsa, kadın yutmadan yemeğin
Orucu bozup yalnız Kazayı gerek- tuzuna bakabilir.)
tiren Şeyler
1) Yenmesi adet olmayan ve
ilaç olarak da kulanılmayan
şeyleri yutmak, (toprak,
kağıt, pamuk gibi)
2) Buruna ilaç çekmek,
3) Kulağın içine yağ damlatmak,
4) Abdest esnasında ağzına
ve burnuna su alırken kendi
elinde olmayarak boğazına
su kaçmak,
5) Ağzına aldığı renkli
ipliğin boyası tükrüğe geçip,
boyanan bu tükrüğü yutmak,
2) Tükrüğünü ağzında biriktirip
6) Zorla orucu bozulmak,
yutmak, (eğer ağzında biriktirdiği
7) Ağız dolusu kusmak, (Kendi
tükrüğü dışarı çıkardıktan sonra
isteği ile)
yutarsa orucu bozulur.)
8) Akşam vakti girmediği halde,
3) Kendini zayıf düşürecek dereceakşam oldu zannederek iftar etde kan aldırmak, ağır işlerde bumek,
lunmak.
9) İmsak vakti geçtiği halde,
İmsak'a daha vardır zannederek
Oruçluya Mekruh Olmayan Şeyyemek.
ler
1) Gül ve misk gibi şeyleri koklamak,
Orucu Bozmayan Şeyler
1) Oruçlu olduğunu unutarak ye- 2) Dişlerini fırçalamak,
mek, içmek, (unutarak yiyip içer- 3) Ağzına su alıp çalkalamak,
ken oruçlu olduğunu hatırlarsa
4) Burnuna su çekmek,
hemen ağzını yıkayıp oruca devam 5) Yıkanmak,
eder, oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir Orucun Faydaları
şey geçerse orucu bozulur.)
a) Oruç Ahlâkımızı Güzelleştirir
b) Oruç, Merhamet ve Yardım
Duygularını Geliştirir
Hayatında açlık nedir bilmeyen
varlıklı bir kimse, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi
anlayamaz. Fakat bu kişi oruç tutarsa açlığın ne olduğunu anlar ve
yoksulların sıkıntılarını
yüreğinde daha iyi hisseder, onlara karşı şefkat ve
merhamet duyguları uyanır. Bunun sonucu olarak
da yoksullara yardım elini
uzatır, sıkıntılarını gidermeye çalışır.
Sayfa 7
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
c) Oruç Tutmak İnsanı
Sağlıklı Yapar
Bu konuda Peygamber
Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Oruç tutunuz, sıhhat
bulursunuz."Senenin onbir ayında
yorulan sindirim organları oruç
sayesinde dinlenir. Bilim adamları, orucun sağlık yönünden vücudumuza bir çok faydaları olduğunu belirtmişlerdir
d) Oruç İnsana Sabırlı Olmayı
Öğretir
Oruç tutmakla, belirli bir zaman
yeme, içme arzusuna karşı koyan
kişi, hayatta karşısına çıkabilecek
güçlüklere kolaylıkla sabreder,
acılarave sıkıntılara dayanır, iradesi güç kazanır. Gerektiğinde
düşmanla savaşmaktan yılmaz, bu
uğurda karşısına çıkabilecek zorluklara dayanmasını bilir.
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Gençlerle Başbaşa
Emîr’ul Mu’minîn
MÜBAREK RAMAZAN HOŞGELDİN!
Bunları şu şekilde sıralıyoruz:
1- Ramazan'ın başlaması da bitmesi de takvimle
değil, hilalle sabit olur! Kur'an'ın beyanı, Peygamber
(s.a.v.)'in tavsiyesi bu yoldadır!
Bu itibarla; Hicrî Takvim'imiz, tahmîni olarak, bu
seneki Ramazan'ın .Cum´a gününden itibaren
başlıyacağını kaydetmiştir. Bu bir tahmindir. Birgün
önce veya birgün sorna da olabilir.
Bu sebeple kardeşlerimiz, göz kulak olacak, birgün
öncesinden itibaren bulunduğu beldenin yüksek
yerlerinden hilali gözetlemeleri gerekir. Bunun
yanında da hilali gözetlemelerini Türkiye'deki
tanıdıklarına şimdiden
telefonla bildirmeleri ve
alacakları neticeleri
hemen bize iletmeleri
lazım gelir. Bayram
arefesinde de aynı
hizmeti vermelidirler.
5- Fırsat buldukça namazları camiide kılmalı,
Kur'an okumalı, okunan hatimleri dinlemeli, yapılan
vaaz ve nasihatları kaçırmamalı.
6- Ev ziyaretlerine gitmeli, Tebliğ mahiyetinde
İslam adına yazılmış eserleri hediye etmeli ve hele
hele Kadir Gecesi'ni asla kaçırmamalıdır. Çünkü,
Kadir Gecesi'nde yapacağı her ibadet, vereceği
kuruş, hediye edeceği her eser bin aya bedeldir. Ve
bu arada 100 ''Estağfirullah'', 100
''Lailaheillallah'', 100 ''Allahhümme salli''yi
çekmek ve okumak ve bir kaç dakika da ölümü
düşünmek suretiyle de
günlük zikrimizi ihmal
etmeyelim.
7- Zekât, Fitre ve
Sadakalarınızı da azamî
derecede
değerlendireceksiniz.
şöyle ki: Zekât'ınızı
2- Bir sene içerisinde,
verme farz, fitrenizi
beşeriyet müktazası,
verme vacip,
bilerek veya
sadakalarınızı verme
bilmeyerek, irtikâb
de sevaptır! Bunları
edilen günah ve hatalar
sıradan muhtaçlara
yüzünden kirlenen ve
vermeniz böyledir. Fakat siz bu yardımlarınzı İslam
perkleşen defter ve gönüllerini tevbe ve
Davası uğrunda rejimin zulmüne uğramış,
istiğfarlarıyla, hayır ve hasenatlarıyla temizlemeli ve hapishanesine atılmış, savunma parası verme
arındırmalıdır.
zorunda kalmış, ailesi mağdur duruma düşmüş
kardeşlerimize ulaştırmak üzere ve kendi eleman ve
3- Dargın olan kardeşlerimiz varsa ve dargınlıkları ilim adamlarımızı kendi müessese ve kurslarımızda
dava yönünden bir ihanet ve hiyanete dayanmıyorsa ve medreselerimizde yetiştirmek gayesiyle, her sene
derhal barışmalı, birbirlerine haklarını helâl etmeli
olduğu gibi bu sene de Fitre ve Zekât zarflarına
ve böyle bir ayı barışıklık ve huzur içinde
dolduracak, Bize göndereceksiniz. Ve bu suretle bir
geçirmelidirler.
taşla iki kuş vurmuş olacaksınız.
4- Ağza sahip olmalı, yalan, iftira ve gıybet gibi
günahlarla Ramazan'ın feyz ve bereketi, yaptığınız
ibadet ve hasenatın sevabı silinme tehlikesine
düşmesin!..
Sayfa 8
Şimdiden müslümanların Mübarek Ramazanlarını
tebrik ederken, Rabb'imizden dua ve niyazımız odur
ki; İslam Ümmeti tek bir ümmettir. Bu tek ümmetin
tek bir siyasal birliğinin gerçekleşmesine vesile
kılsın! (Amin!)
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Beyyineler
Cemaleddin Hocaoğlu
MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN’DIR!..
(1)
İslam’a göre insan:
Her şeyden önce kendimizi tanımamız gerekir:En mühim meselelerden biri insanın kendi kendisini
tanımasıdır. İlim, bir bakıma buradan başlar. Yani
ilmin merkezi insandır, insanı bütün yönleriyle
bilmektir. Efradını cami, ağyarını mani bir şekilde
târifini yapmaktır. İnsan bilinmeden, insanın hak ve
selahiyeti tesbit edilmeden insan hakkında bir fikre
sahip olmak, lehte veya aleyhte bir karara varmak
mümkün olmaz. Aksi halde bir takım hatalar olur,
aksaklıklar olur, taşkınlıklar olur. Eğer bugün insanlık
âleminde bu çeşit söz, fiil ve
hareketler görülüyorsa,
alçalmalar, kabarmalar
mevcutsa, bunların sebep ve
menşeini insanoğlunun
kendi kendisini
bilmemesinde, kendi
kendisinin şuur ve idraki
içinde olmamasında aramak
lazımdır.
şekillerde de târif edenler olmuştur.
Fakat, bunların hiçbiri insan denen varlığı bütün veche
ve gerçekleriyle târif edememiştir, edemez de! Çünkü,
insan çok cepheli bir varlıktır. Öyle, konuşan bir canlı
demekle, siyaset yapan veya sanat yapan bir varlık
demekle anlatılmış olamaz. İnsan adeta bir muamma;
İnsana göre kendisi bir meçhuldür. İnsan, bizatihi
kendi kendi problemini çözemez, çözmesine de imkân
yoktur. Herkesce müsellem olan bir gerçektir ki, bir
şeyi tam manasıyla târif ve beyan etmek, ancak o şeyi
her tarafıyle; Madde ve manasıyla, mazisi ve atisiyle,
hak ve selahiyetiyle, kâinattaki makam ve mevkisiyle
bilinmesine bağlıdır. Bu yönleri bilinmeden o şeyi târif
etmek, körlerin fili târif
etmesine benzer.
Binaenaleyh, insanoğlunun
kendi kendisini tanıması
yolunda yaptığı târifler, ileri
sürdüğü felsefeler insan
hakkında bir fikir verirse de
insan gerçeğini ifade etmeden
çok uzaktır. Ve nihayet, insan
hakkında sorulan soruların
cevapları, esasına uygun bir
şekilde, insanoğlundan
beklemek doğru değildir. Âlim
de olsa, dahi de olsa, filozaf da
olsa...
O halde kendimizi tanıma
yolunda şu soruları sorarak
işe başlayalım:
Biz neyiz? Neyin nesiyiz?
Nereden geldik? Nereye
gideceğiz? Niçin geldik?
Gelişimizin sebep ve hikmeti var mıdır? Varsa neden
ibarettir? Hak ve selahiyetimiz, görev ve
sorumluluğumuz var mıdır? Varsa dereceleri nedir?
Kime karşı sorumluyuz? Sorumluluklar yerine
getirildiği takdirde kazancımız ne olacak?
Getirilmediği takdirde kaybımız ne olacaktır?..
İnsanın Kur’an’a göre târifi:
Her şeyi hakkıyla târif ve beyan eden ve Allah’ın
şaşmaz ilmine, sonsuz kudretine dayanan Kur’an-ı
Azimüşşan, insanı da bütün veçhe ve gerçekleriyle târif
etmiştir. Her haliyle insanın mahiyetini ortaya
koymuştur. Onu yaratan, yoktan meydana getiren,
onun ruh ve mana yapısını da, fizikî ve beden yapsını
da en ince noktalarına kadar bilen Allah’tır. O halde,
Insanın Târifi:
İnsan tarihi boyunca kendisini tanıma yolunda târifler kendimizi tanımak istiyorsak, kendini bilmezlerden
yapmış, felsefeler ileri sürmüştür. Bunlardan birkaçına olmamak istiyorsak, Allah’ın kelamına ve O’nun
işaret edelim:
beyanına bakacağız; Kendimizi öğreneceğiz!
İnsan demek, hayvan-ı natık demektir, yani konuşan,
düşünen canlı demektir. Bu târif Aristo mantığına
dayanan bir târiftir.
İnsan demek, siyaset yapan bir varlık demektir.
İnsan demek, sanat yapan, yani hammaddeleri
işleyerek kullanmaya elverişli hale getiren bir varlık
demektir diye târifi de yapılmıştır. Ve daha başka
Sayfa 9
Kur’an, insanı şöyle târif ediyor:„İnsan, Allah’a
halife olmak üzere yaratılan, bütün nimetler
hizmetine verilen ve Allah’a kul olmak vazifesiyle
vazifelendirilen bir varlıktır!“
Bu târifte üç mesele var: İnsanın halife oluşu, her
nimetin hizmetine verilişi ve vazifesinin Allah’a kul
oluşu!
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Islam/Ibadet
ISLAM-(6)
Hz. Ömer (R.a.) tarafından
nakledilen aşağıdaki hadis de bu
kategoriye girer. Hz. Ömer şöyle
diyor: Bir gün Peygamberimizin
(SAV) yanında oturuyorduk.
Derken beyaz elbiseli, simsiyah
saçlı bir adam çıkageldi. Uzun
yoldan gelmiş gibi görünmüyordu.
Onu hiç birimiz tanımıyorduk.
Geldi, Peygamberimizin
karşısında diz çöktü, dizlerini
dizlerine bitiştirdi, ellerini dizleri
üzerine koydu. Arkasından Peygamberimize, Ya Muhammed,
bana Islam hakkında bilgi ver
dedi. Peygamberimiz adama şu
karşılığı verdi:
Allahtan başka ilah olmadığına,
Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan'da oruç tutman ve eğer yolculuğun üstesinden gelebiliyorsan
Beytullahı (Kabeyi) ziyaret etmendir.
Adam Peygamberimize Doğru
söylüyorsun dedi. Bunu duyunca
şaşırdık. Çünkü hem soru soruyor;
hem de aldığı cevabı doğruluyordu. Arkasından Peygamberimize
Bana iman hakkında bilgi ver
dedi. Paygamberimiz de onun bu
isteğine karşılık şöyle buyurdu:
Iman, Allah'a, Allah'ın meleklerine, Allah'ın kitaplarına, Allah'ın
peygamberlerine, ahiret gününe,
hayrı ve şerri ile kadere inanmandır.
Adam yine Doğru söylüyorsun
karşılığını verdikten sonra Bana
Ihsan'ın ne olduğunu açıkla dedi
Peygamberimiz onun bu isteğine
Sayfa 10
Said Havva
karşılık şunları söyledi: Ihsan, Allahı görüyormuşsun gibi kendisine
ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen Onu göremiyorsanda O
seni görüyor.
Bu defa adam, Bana kıyamet günü
hakkında bilgi ver dedi. Peygamberimiz bu isteğe şu karşılığı
verdi.
O konuda kendisine soru sorulan (yani ben) soru sorandan (yani senden) daha fazla
bilgi sahibi değildir.
Adam arkasından Bari kıyamet
belirtileri hakkında bilgi ver dedi.
Peygamberimiz de ona şu karşılığı
verdi: Cariyenin efendisini doğurması ve baldırı çıplak, yalınayak
koyun ço-banlarını biribirilerinden lüks evler edinme yarışı içinde
görmendir.
Hz. Ömer sözlerini söyle bağlıyor;
Adam bu son cevabı aldıktan
sonra çekip gitti. Aradan bir gece
(Tirmizi ile Neseiye göre üç gece)
geçtikten sonra bir ara Peygamberimiz bana Ya Ömer, geçen gün
gelip bana soru soranın kim
olduğunu biliyormusun? diye
sordu. Benim Allah ve O'nun Resulü daha iyi bilir karşılığını vermem üzerine Peygamberimiz 0
Cebrail (a.s.) idi. Size dinimizi
öğretmek için geldi buyurdu.
Peygamberimizin (SAV) bu son
cümlesi, yani 0 size dininizi öğretmek için geldi şeklindeki sözü bazı
kimselerin bu hadiste hakkında
bilgi verilen meselelerin Islamın
tümü olduğunu sanmalarına yol
açtı.
Bu yorum yanlıştır. Sebebine gelince temel ifade kurallarına göre
olumsuz cümleli birsöz dizimi
içinde yer alan belirsiz bir isim
genellik ifade eder, ama olumlu
cümlelerden kurulu bir söz dizisi
içinde geçen belirli isim genellik
taşımaz. Buna göre Peygam-
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
berimizin 0 size dininizi öğretmek
için geldi, sözü -din kelimesi olumsuz bir söz dizimi içinde yer almadığı için- 0 size gerek ilkeleri
ile ve gerekse ayrıntıları ile dininizin tümünü öğetmek için geldianlamına .gelmez.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir
ki, Cebrail'in öğrettikleri her ne
kadar dinimizin bir kısmı ise de bu
söz yine anlamını ifade eder bir
sözdür. Çünkü bir fıkıh kitabı okuyan bir kimseye ne yapıyorsun?
sorulsa O da Islamı öğreniyorum
diye karşılık verse Islamiyetin bir
fıkıh kitabının içeriğiriden daha
geniş kapsamlı olmasına rağmen
bize verdiği cevap doğrudur. Yahud aynı adam Her hangi bir fıkıh
kitabının bir bölümünü okurken
Ne okuyorsun? şeklindeki bir
soruya fıkıh okuyorum diye
cevaplandırsa aslında fıkıh kitabının sadece bir bölümünü okuduğu
halde verdiği cevap yine yerinde
ve doğrudur.
Işte yukarıdaki hadis ifade özelliği
bakımından böyledir. Eğer insan,
hadisi başka bir açıdan düşünse
orada geçen ihsan teriminin iman
terim, ile anlamdaş olduğunu
görür. Gerci bu terim en üst dereceli imanı ifade eder.Çünkü Peygamber Efendimiz(SAV) bir hadisinde En üstün dereceli Iman,
nerede olursan ol, Allah'ın seni
gördüğünü bilmendir, buyuruyor.
Nitekim ilerde belirteceğimiz gibi
imanın altı rüknü (şartı) iki cümleden oluşan şehadet kelimesinin
kapsamı içindedir. Bu açıdan bakınca yukarıdaki hadis lslamın
rukünlerinden birini geniş bir şekilde açıklamış olmaktadır. Fakat
daha önce belirttiğimiz gibi
islamın rukünleri lslamın tümü
değil onun bir parçasıdır.
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Siyer/Davet
Ramazan El Butiy
Hz. Isâ da yine aynı «Hak Din» ile gönderilmişti.
Allahü Teâlâ bu konuda da şöyle buyuruyor: «İsâ
onlardan (ısrar ile taşan) küfrü hissedince dedi ki:
Buna göre her peygamberin peygamberliği akide ile «Allah'a doğru giden yolda bana yardımcı ola­
teşriî durumu kapsar.
caklar kim?» Havariler: «Biziz, Allah'ın
Bir peygamberin akide konusundaki çalışması,
yardımcıları. Allah'a inandık. Sen de (ey Isâ) şahid
herhangi bir değişiklik yapmaksızın, önceki
ol ki, biz muhakkak müslümanlarız» dediler.
peygamberlerin getirdiği akidenin Özünü te'kid
etmekten başka birşey değildir.
Bazan deniliyor ki; Hz. Musa'ya bağlı olduklarını
Teşri'e gelince; her peygamberin şeriatı,
iddia eden kişiler, tüm peygamberlerle gönderilen
desteklediği veya sustuğu konular hariç; önceki
«Tevhid Akidesinden ayrı, başka bir akideyi niçin
şeriatı yürürlükten kaldırır.
benimsiyorlar? Yine, Hz. Isâ'ya bağlılıklarını
savunan kişiler, neden özel bir akideye inanıyorlar?
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere,
Bunun cevabı Allah Azze ve Celle'nin Kitab-ı
değişik Semavî Dinler- yoktur; ama değişik
Kerim'inde bu­yurduğu şu âyette verilmiştir:
şeriatlar, vardır, ilâhî kaderin, tebliğcisini, bütün
peygamberlerin sonuncusu yaptığı,
Allah indinde, Hak din,
büyük semavî şeriat gelip yerleşinceye
Islâm'dır. Kitab verilenler
kadar, her sonraki şeriat, kendinden
(başka suretle değil) ancak
öncekini yürürlükten kaldırmıştır.
kendilerine ilim geldikten
Hak dine gelince, o da tekdir. Bütün
sonra, aralarındaki ihtirastan
peygamberler Hz. Âdemden Hz.
dolayı, ihtilâfa düştüler. Kim
Muhammed (s.a.v.)'e gelinceye kadar
Allah'ın âyetlerini inkâr
ona inanmayı emretmek ve ona da'vet
ederse, şübhesiz ki, Allah
etmek için gönderilmişlerdir. O «hak
hesabı pek çabuk görendir.
din» ise yalnızca İslâmiyet'tir.
Hz. İbrahim de, Hz. İsmail de ve Hz.
Ve yine Cenâb-ı Hak Şûra
Ya'kub (Allah'ın salât ve selâmı
sûresinde şöyle buyurmuştur:
onların üzerine olsun) da aynı Hak Din ile
«Onlar ancak, kendilerine ilim geldikten sonra,
gönderildi. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
aralarındaki ihtirastan dolayı, ihtilâfa düştüler.
Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş sözü
Kendini bilmeyenden başka kim İbrahim'in
dininden yüz çevirir? Andolsun ki biz onu dünyada olmasaydı, aralarında muhakkak hüküm verilmiş
(herşey olup bitirilmiş) ti bile. Onlardan sonra,
beğenip seçmişizdir. O, şübhesiz ki, âhirette de
kitaba mirasçı yapılanlar da ondan mutlak bir
muhakkak sâlihlerdendir. Rabbi ona: teslim ol
tereddüt içindedirler.
dediği zaman, o, Âlemlerin Rabbine teslim oldum
(müslüman oldum) demişti. Hz. İbrahim bunu
oğullarına da tavsiye etti. Hz. Ya'kub da: «Ey
Bu duruma göre, bütün peygamberler, Allah
oğullarım! Allah sizin için (İslâm) dinini beğenip, katında gerçek din olan islâmiyet ile gönderildiler.
Ehl-i Kitab, dinin tek olduğunu biliyor. Yine onlar,
seçti. O halde, siz de (başka değil) ancak
müslümanlar olarak can verin!» dedi.
peygamberlerin kendileriyle birlikte gönderilen hak
Hz. Musa (a.s.) da aynı hak dinle gönderilmişti.
dinde sadece birbirlerini desteklemek ve tasdik
Allahü Teâlâ, Fir'avun'un büyücülerinden şöyle
etmek için gelmiş olduklarını, birbirine zıt, çeşitli
bahsediyor: Biz büyücüler şüphesiz ki, nihayet
inançlara bölünmek için gelmediklerini de
(ölerek) Rabbimize dönücüleriz, dediler. Sen bizden biliyorlar. Fakat onlar, Yüce Allah'ın da buyurduğu
başka bir sebeble değil, ancak Rabbimizin âyetlerine gibi, kendi aralarındaki ihtirastan dolayı bu konuda
onlar size geldiği zaman iman ettik diye intikam
kendilerine kesin bilgi gelmiş olmasına rağmen
alıyorsun. (Sonra şöyle dua ettiler): Ey Rabbimiz!
ihtilâfa düştüler, bölündüler ve, peygamberlerin
Üstümüze sabır yağdır, bizi müslümanlar olarak
söylemediklerini onlara nisbet ederek iftirada
öldür.
bulundular.
4- Hz.Muhammed(s.a.v) ve Davetinin Geçmiş
Semavî Davetlerle İlgisi (2)
Sayfa 11
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Hanımlar Köşesi
F.Betül Hanım
IMAN KALPTEDiR
Ötünmeyişinin sebebi sorulduğunda bir kardeşimiz şöyle cevaplayabilir: "iman kalptedir". Yani Iman
Modern sömürü dünyası çağdaşlık
yeterlidir, Amel etme mecburiyeti
ilericilik kadın hakları demokrasi
yoktur. Bu cevap örtünmeyen karhürriyet eşitlik adına halkı müslüman deşlerimizden gelen en meşhur
olan ülkeleri sömürebilmek için tarih cevaplardan biridir. Biraz da bu
boyunca müslüman kadınları iffetle- şüphe üzerinde duralım.
rinden soyutlamak ve aile bağlarını
koparmakla emellerine ulaşmak iste- Bu şüphenin Kaynağı:
mişlerdir. Bu yazılarımız bu tuzaklara Onlar bazı hadisleri kendisiyle
dikkat çekmek , tesettürlü Müslüman- anlatılmak istenenin dışında tefsir
ları uyandırmak ve tesettürlü olmay- etmeye çalışırlar. Hz. Muhammeanları da uyarmaktır..
din (sav) şu sözünde de olduğu
gibi "Allah Teala sizin şeklinize ve
Şeytanın insana nüfuz ettiği iki
Malınıza bakmaz, ancak kalpleritemel nokta vardır.
nize ve amellerinize bakar".
Bunlar: Şüpheler ve Şehvetlerdir. (Muslim) Fakat onların hakikaten
Günah işleyen bir kimsenin gübunu batıla çevirmek istediğini
nahına sebep olan şey bu iki nok- görürsünüz. Gerçekten de Imanın
tadan başkası değildir. Bu iki un- mekanı kalptir. Ancak Hz. Musur, müslümanları Allah rızasını
hammed (sav) burada imanın
kazanacağı işleri yapmaktan, ateş- kalpten başka bir yerde tamamlanten uzaklaşmaktan ve Cennete girmayacağını da kastetmemiştir.
mekten alıkoyan engellerdir.
Hadiste anlatılmak istenen amelleTesettürlü olmayan Müslüman
rin kabulünde ihlasın önemini vurHanımların ve Genç kızların kendileri gulamaktır. Allah Teala amellerin
öne sürdükleri veya başkaları tarafın- yapılış biçimine bakmaz. Onun
dan öne sürülen Bahaneler ve Şüphe- baktığı kalptir ve yalnızca kendisine
lerin başlıcaları şunlardır:
adanmış niyetin içtenliğidir. Allah
Teala ancak kendisine adanmış amel1)-Iman Kalptedir (Inanmak
leri kabul eder. Bu nedenle Peygamyeterlidir)
ber efendimiz (sav) göğsünü işaret
2)-Ikna noksanlığı (Farziyyetine
ederek "takva işte buradadır
ikna olamamak)
(Muslim) buyurmuştur.
3)-Allah beni Hidayete erdirmedi
4)-Evlenememe korkusu
Imanın Tanımı:
5)-Yaşın küçüklüğü
Imana gelince, yalnızca kalpte
6)-Tesettürü Hicap olarak değil
sınırlı kalmasıyla iş bitmez. KalpAdet/Moda olarak görmek
teki Iman, ateşten kurtarmaya ve
7)-Cinsel Gücün bastırılması/ yok
Cennet'i kazandırmaya kafi geledilmesi
mez. Ehli Sünnet alimlerinin çoğu
8)-Süslenmekten Mahrum kalmak imanın "kalp ile inanmak, dil ile
9)-Hicap toplumun yarısını işsiz
ikrar etmek ve erkan ile amel etbırakıyor
mek" olduğunda birleşmişlerdir.
10)-Hicap uygar olmayan bir gö- Bu, bütün itikat kitaplarında bularüntüdür
bileceğimiz bir tanımdır. Bunun
11)-Beni Babam veya Kocam en- dışındaki tanımlar Ehl-i Sünnet ve
gelliyor
Cemaatin yolu değildir.
Tesettürlü olmayan
Müslüman Hanımlara...
nafıklara has bir iştir. Nitekim
yalnızca el ve kol ile yapılan ve
kalbin inanmadığı ameller de böyledir. Rasulullah (sav) ile namaz
kılan, cihad eden, onunla birlikte
oturup kalkan fakat kalpleri Allah
Teala'nın dinine inanmayanlar
hakkında Allah Teala'nın hükmü
"münafıklık", cezaları ise ateşin en
alt tabakasıydı.
Bunun yanısıra kim kalbiyle inanır
da, uzuvlarıyla gerçekleştirmezse
bu da Iblisin bir işidir. Çünkü Iblis
Allah Teala'nın diriltme ve öldürme kudretine inanıp, ondan mühlet
ister. Kıyamet gününe de inanır
fakat bu imanını bedeniyle de pekiştireceği hiçbir şey yapmaz.
"0 yüz çevirdi ve büyüklük tasladı,
böylece kafirlerden oldu" (Bakara,
34) Kur' an-ı Kerim'de hiçbir ayet
yoktur ki imandan bahsedilsin de
onu amel takip etmesin. Nitekim
daima "inanıp yararlı işler yapanlar" şeklinde okursun. Amel iman
ile bir bütündür ve ondan ayrılması düşünülemez.
Imanını kalbimde gerekçesiyle örtünmeyen bu faziletli kardeşimize
işyerindeki amirinin, mesela müdürünün, ondan bir iş mesela gözetmenlik yapması, ek derslerden
birini alması veya gelmeyen öğretmenlerden birinin yerine bakması
ya da benzeri bir şey istediğinde
ne yapacağını soralım. Acaba buna karşılık olarak "Ben müdürün
benden istediklerine bütün kalbimle inandım, ikna oldum ancak benden istenileni yapmayacağım" demesi makul olur mu? Kabul edilebilir bir tarafı var mı? Bu durumda sonu ne olur? Bu, insanlardan
verilen misaldir. Peki ya bu emir
insanların Rabbine ait olursa... ?
Şimdi bu şüphe ve şehvetlerin en
Imanı yalnızca dilinde olan ve kalönemlilerini sergilemeye çalışacağız. biyle itikad etmeyen bir insan tasavvur edelim. Şüphesiz bu müSayfa 12
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Sohbetler/Düşünceler
Gençliğe Hitabe
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
„Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!“ şuurunda
bir gençlik...
Devlet ve milletin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında; Ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyyetle süsleyici; Üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde
kenetleyici; Son bir asrını, Allah’ın Kur’an’ında „Bel
hüm edal“ dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı;
En son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk’ü madde planında kurtardıktan sonra, ruh planında helak edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devreleri yükseltici aşk, çürütücü
taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi,
evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik
bekleyen bir gençlik!..
Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün „dikey“leri
„yatay“ hale getirecek bir nida kopararak, „Mukaddes emaneti ne
yaptınız?“ diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik!..
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin,
ırzının, evinin, kininin, öcünün da­
vacısı bir gençlik!..
Halka değil Hakk’a inanan, meclisinin duvarında „Hâkimiyyet
Hakk’ındır!“ düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti Hakk’a
kölelikte bulan bir gençlik!..
Emekçiye, „Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum
kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın!
Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine
hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim
istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!“, kapitaliste ise „Allah buyruğunu ve Resul
ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça,
serbest nefes bile alamazsın!“ ihtarını edecek... Kökü
ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakına sahip bir gençlik!..
Birbuçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu
arayan batı adamının bulamadığını, Türk’ün de yine
birbuçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu
sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her
sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin
İslam’da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna,
İslam âlemine, bütün insanlığa nümunelik teşkil edecek
bir gençlik!..
Sayfa 13
Misafir Kalemler
„Kim var?“ diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert „Ben varım!“ cevabını verici, her ferdi
„Benim olmadığım yerde kimse yoktur!“ duygusuna
sahip bir dava ahlakını pırıldatıcı bir gençlik!..
Can taşıma liyakatini, canların canı uğurunda van
vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik!..
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü
keskin bir gençlik!..
Bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri
üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmiyesine memur
vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin
destanlık savaşını kazanabilecek
bir gençlik!..
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de
içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini
beğenmeyen, onlara „Siz güneşi
ceketinizin astan içinde kaybetmiş
marka müslümanlarısınız! Gerçek
müslüman olsaydınız bu hallerden
hiçbiri başınıza gelmezdi!“ diyecek ve gerçek müslümanlığın „ne idüğü“nü ve „nasıl“ını gösterecek bir
gençlik!..
Tek cümleyle, Allah’ın kâinatı yüzü suyu hürmetine
yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O’ndan başka hiçbir tutanak, dayanak,
sığınak, barınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını
ancak tabur farelerine denk muameleye layık görecek
bir gençlik!..
Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için
otuz küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği
kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek
yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu
gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı
secdeye mıhlayıp, bir ömür Allah’a hamd etmek makamındayım!
Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim, manevî
babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır!
Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes!
Ey kahpe rüzgar! Artık ne yandan esersen es!
Allah’ın selamı üzerine olsun!
Necip Fazıl Kısakürek
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Mizah Köşesi
Aşağıdaki kelimelerin manalarını Bulmacamızda bulmaya çalışınız.
Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir
tartışma başlar.
Yolculuk, Yasa, Düzen, tabi olma, ağırlık, tercih,
sıkıntı, mutluluk, seçme, başıboşluk
Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış";
Fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak
istemiş";
Jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin
olasılığını azaltmayı amaçlamış";
ALLAHIN RAHMETİ
Matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine
kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde
ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel toplu­
luklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi
olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş".
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar., Adam cevap verir:
Yağmurlu bir günde Nasrettin Hoca pencereden
dışarı bakarken komşusunun koşa koşa yağmurdan
"Boru yetmedi."
kaçtığını görür pencereyi açar :
-Hey Ahmet Efendi, birde hacı olacaksın rahmetSizce Kimin söylediği doğru?
ten kaçılır mı?, der.
Zavallı adam eli mahkum sırılsıklam olur. Ertesi gün
hocanın komşusu hocayı yağmurdan kaçarken görür
ve hocaya bir ders vermek ister :
-Hoca Hoca dün bana diyordun bugün sen neden
rahmetten kaçıyorsun, der.
Hoca hiç durmadan yoluna devam eder ve komşusuna şöyle der :
-Ben rahmetten kaçmıyorum sadece Allahın rahmetine basmamak için çabalıyorum.
Sayfa 14
Seyahat, Kanun, Nizam, tebaiyet, külfet, intihap, şekavet, saadet, ihtiyar, serseri
SOBADAKİ HİKMET
Fizikçi, Matematikçi, Kimyacı, Jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide
bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen
yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin
dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
Ankara'nın bu tutumunu daha iyi anlayabilmek için filmi başa sarmak
gerekiyor.
14/06 15:53 CET
Genelkurmay dün saat 14.45’de, herhangi bir kaza –kırım raporu dahi
Mısır Anayasa Mahkemesi ülkenin siyasi geleceğini belirleye- beklemeden, koordinatları vererek yaptığı açıklamayla bölgede “Tuhaf
bir gelişmenin” olduğunun sinyalini verdi. Bu bilgi notunun ardından,
cek iki önemli konuda nihai kararını verdi.
Mahkeme, eski rejim döneminde görev yapan yetkililerin siya- Başbakan Tayyip Erdoğan, Ankara’da açıklama yapana kadar devletin
setten men edilmesini öngören tasarıyı reddederek, Hüsnü Mü- ilgili askeri ve sivil kurumlarının sessiz kalması da tuhaf bir şeylerin
barek’in eski başbakanı Ahmet Şefik’in cumhurbaşkanlığı seçi- olduğunun göstergesi olarak değerlendirilebilinir.
Mısır’da meclis fesh edildi...
minin ikinci turuna katılmasında bir sakınca olmadığına karar
verdi.
Mahkeme bununla birlikte parlamentonun üçte birini oluşturan
bağımsızlar ile ilgili seçimin kanuna aykırı olarak yapıldığına
karara bağladı.
Karar sonrası açıklama yapan Anayasa Mahkemesi Sözcüsü
Mahir Sami, verilen 3’te 1 fesih kararının aslında Halk Meclisi’nin Anayasa Mahkemesi tarafından tamamen feshedildiği
anlamına geldiğini açıkladı.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Faruk Sultan’da bu karar sonrası yeni seçimlerin kaçınılmaz olduğunu kaydetti.
Ülkede cumhurbaşkanılığı seçiminin ikinci turu 16-17 Haziran
tarihlerinde gerçekleştirilecek.
2 saat 10 dakika süren güvenlik zirvesinin ardından da uçağın Suriye
tarafından düşürüldüğünün teyit edilmesine rağmen, Türkiye’nin nasıl
bir tavır ve tutum takınacağının olay tam netleştikten sonra dile getirilmesi de “tuhaf gelişme”nin bir diğer yanını oluşturdu.
Şimdi bu “tuhaf gelişme” ile ne demek istediğimi, şahsi düşüncem
olarak açıklayayım:
Türkiye başından beri uçağın Suriye hava sahasını ihlal etti için düşürüldüğünü biliyordu. Ancak olayı geniş bir zamana
yayarak ve uzun bir süre sessiz kalarak durumun
iyice alevlenmesini önlemeye çalıştı.
Nitekim Suriye de Türk uçağının Suriye hava sahasının 1 km. kadar içine girdiğini belirten “resmi
açıklaması” için Ankara’da güvenlik zirvesi sonrası
yapılan açıklamayı beklemeyi tercih etti.
Siyasî ekseriyeti temin edip iktidara gelseniz dahi,
zinde kuvvet diye tabir ettikleri çevreler ihtilal yapabilirler ve sizi alaşağı ederler. Halk da buna mukavemet edemez. Çünkü halk, Mekteb-i İbrahim’den geçmemiştir. Parti yoluyla bu ruhu, siz halka
kolay kolay veremezsiniz. Şehid olma aşk ve şevkine sahip kılamazsınız…
Tebliğcinin el Kitabı
11- Alaşağı etme tehlikesi vardır:
Mısır’da zafer Muhammed Mursi’nin oldu
24/06 15:51 CET
Mısır’da Cumhurbaşkanlığı seçimini Müslüman
Kardeşler Örgütü adayı Muhammed Mursi kazandı. Mursi seçimde yüzde 51,73 oy alırken
ikinci turdaki rakibi Ahmed Şefik yüzde
48,23’te kaldı.
Muhammed Mursi böylece binlerce yıllık Mısır
tarihinde seçimle iş başına gelen ilk devlet başkanı oldu. Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda
yakıcı güneş altında saatlerce sonucu bekleyen
dev kalabalık Mursi’nin zaferinin kesinlik kazanması üzerine, açıklamayı sevinç çığlıklarıyla
karşıladı.
Mısır Seçim Komisyonu bir hafta önce yapılan
bu seçimin sonucunu son derece uzun ve
ayrıntılı bir basın açıklamasının sadece sonunda
kamuoyuna ilan etti. Sonuç açıklanana kadar komisyon başkanı Faruk Sultan, heyecandan nefesleri kesilen Mısırlılar’ı bir saatten fazla
bekletti.
Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı olması gözlemcilere
göre Müslüman Kardeşler’in iktidarı tamamen ele geçirmesi
anlamına gelmiyor. Geçtiğimiz hafta seçimin ikinci turu arifesinde Yüksek Seçim Komisyonu, daha önce yapılan milletvekili seçimlerini iptal etmiş, yasama yetkisini yeni anayasa hazırlanana kadar Mısır Yüksek Askeri Konseyi’ne iade etmişti.
Başbakan’ın Brezilya dönüşü Ankara’da yaptığı açıklamanın uzunca
bölümünü Meksika ve Brezilya zirvelerine ayırması, sorular üzerine
uçağın o an için düşürüldüğünü söyleyecek bir bilgiye sahip olmadığını belirtmesi, uçağı arama kurtarma çalışmalarına Türk ve Suriye deniz kuvvetlerinin müşterek bir harekatla sürdürdüğünü vurgulaması bu tuhaflığı perçinledi.
Türkiye Esad rejimine karşı en şiddetli muhalefeti
yapmasına rağmen, sorunun askeri yöntemlerle
çözülemeyeceğini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, en son Bakan’ına kadar seslendiren bir ülke.
Bu nedenle, bu olaydan dolayı iki ülke arasında
savaş olarak tanımlanabilecek bir hareketliliği
beklemek doğru bir yaklaşım olmaz.
Böyle bir durum sadece Suriye ile değil aynı zamanda Rusya ve Çin’le de savaşa tutuşmak anlamına gelir ki, sanırım bunu sadece Türkiye’de değil,
dünyada kimse istemez.
Elbette yanıt arayan sorular da yok değil.
Öncelikle keşif uçağını oraya kimin gönderdiği
önemli. Eğer o bölgeye F 16 gibi silah yüklü bir avcı uçak gitseydi,
Suriye tek bir avcı uçağıyla havadan saldırı yapılamayacağından hareket ederek uçağın yanlışlıka hava sahasını ihlal ettiğini düşünebilir, en
azından kovalamacayla uçağı kendi hava sahasından çıkarabilirdi.
Ancak keşif uçağı olunca durum değişiyor. Keşif uçağının tek amacı
var, o da kendi açınızdan riskli gördüğünüz bölgeleri görüntülemek.
O bölgede Rusya’nın üsleri olduğu da dikkate alındığında, hele de
uçak Suriye hava sahasını delerek içeri girip alçak uçuş yapmışsa,
bir ülkeden buna karşı hiçbir şey yapmamayı beklemek saflıktan
öteye gitmez. Hele de, Türkiye ile Suriye arasındaki gerginlik dikkate
Ankara neden bu kadar sakin?
alındığında kimse Şam’dan böyle bir şey beklemesin.
Malatya Erhaç’tan havalanan Türk savaş uçağının Akdeniz’de Ortaya atılan bir diğer iddia da Türk uçağıyla birlikte başka bir uçağın
Suriye tarafından düşürülmesinin Ankara ile Şam arasında za- daha olduğu ve bu uçağın bölgeden kaçmayı başardığı yönünde. İkinci
ten var olan gerginliği biraz daha artıracağı kesin.
bir uçak var mıydı, varsa kime aitti, iddia edildiği gibi İsrail uçağı
23/06/2012 - 11:40 mıydı?
Ancak olaydan sonra gerek Başbakan’ın Brezilya dönüşü yaptığı
Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozukluğuna bakıp, bu da nereden
değerlendirmeler, gerekse de güvenlik zirvesinin ardından yapılan
çıktı demeyin.
açıklamayla ilgili, savaş çığırtkanlığı olarak değerlendirebileceğimiz
Ortadoğu’dan bahsediyoruz.
yorumlara göre, Ankara çok daha temkinli ve soğukkanlı bir yaklaşım
Burada olmaz dediğiniz her şey olabilir…
içinde.
Sayfa 15
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7
ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012

Benzer belgeler