Biten bir yazın ardından…

Transkript

Biten bir yazın ardından…
Biten bir yazın ardından…
tarafından yazıldı.
Pazartesi, 10 Eylül 2012 10:16
Hep “yaz”a taşırız hayallerimizi…
Karanlık, soğuk ve ıslak günlerin özlemini dillendirirken, “yaz”ı anmak iyi gelir hepimize…
Bir bahar dirilişinin, bir bahar tazeliğinin sonrasıdır yaz…
Sıcak günlerin yaşama sevincini körüklediği, güneşin gülümsediği, denizin serinlettiği,
rüzgarların uğultusuz, yaprakların yeşil, çiçeklerin renklendiği bir “delikanlılıktır” da…
Ve nedense, giderken “hemen gelecekmiş” sözü verse de, yazı getirecek ipi çekmek, öyle
sanıldığı kadar tez olmaz…
Düğündür yaz…
Denizdir…
Tazeleniştir de bir yandan…
Bir yandan sevdadır, hem de en koyusundan…
Yaz, bir sıcaklıktır bedava…
Yaz, bir ağdalı sevda taşır kollarında…
İnsanın kendini, daha az yalnız hissettiği günlerdir yaz…
Daha çok sevdiği…
Daha kolay inanıp, daha umutlandığı…
Kitaptır yaz. Doyasıya okuduğumuz…
Şiirdir, şarkıdır dilimizde…
Yaz, öyle bir dönemdir ki, içinde arasan da ancak derinde bulabilirsin mutsuzluğu, kederi,
hüznü, umutsuzluğu…
Bulabilirsen o da…
Ve “yaz”ın en hüzünlü yeridir vedaya hazırlanışı…
Gitmek ister her gelen gibi o da…
O da, dinlenmek, kendini yenilemek, yeniden dönmek için gitmelidir…
İşte o gidişlerle başlar hüzün…
Sonrasındaki günlere bakıp, iç çekişlerimizdir bu günler…
Bir sevgiliyi uğurlamaya hazırlanış kadar hüzünlü, bir sevdanın sonu kadar kuşkucu, bir kucak
dolusuyken dökülüveren çiçekler kadar üzücüdür…
Ya da benim için öyle… Bilemiyorum…
Ben yazı her uğurlayışımda, eskidiğimi hissederim…
Kirleniyormuşum gibi…
Yoruluyormuşum gibi…
Boğuluyormuşum gibiyimdim o günlerde…
Yani, bu günlerde…
Oysa yaşama biraz daha mı akıllı bakmak gerekiyor diye de düşünmeden edemediğim…
Yaşama direncimi korumak adına, duygularımla gelecek soğuk, ıslak ve karanlık günlerin de “eh
pek de dayanılmaz sayılmaz” olduğunu kendi kendime söylediğim, ama inanıyor muyum,
inanmıyor muyum bilemediğim günler…
Oysa yaşam bir gel-gitler zinciri değil midir aslında…
Güneş her gün gider, yaz yılda bir kez…
Ama güneşin vedası, yazın ayrılığı kadar koymaz adama…
Çünkü güneş, vefalıdır…
Güneş, sözünde durur…
Bakın her akşam ufka…
1/3
Biten bir yazın ardından…
tarafından yazıldı.
Pazartesi, 10 Eylül 2012 10:16
İzleyin gidişini güneşin…
Önce atlas mavisi göğü kızıla boyar güneş…
Ardından sarıya….
Sonra, bir aşk yatağının çarşafını dolayıp beline gömülür…
Gökte bir koyu lacivert iz kalır son kez, ardından koyu bir karanlık…
Ama dedim ya, güneş sadıktır…
Her gidişinde söz verir “yarın döneceğim” diye…
Ve döner her gecenin sabahında geriye…
Aslan gibi döner… Yine güler, yine yükselir gökte, yine gider…
Ama güneş kadar döneceğine inanmadığımızdan mıdır bilmem, aynı sabırla izleyemeyiz yazın
vedasını…
Ya da bir daha gelişini görüp göremeyeceğimizden emin değilizdir belki ondan…
Sanırım o yüzden yazın her vedası, hüzünlendirir beni…
Bugün gibi…
Bir kültür, tarih oldu…
Millet olarak ilginç olduğumuzu düşünüyor musunuz, bilemem… Ama ben buna yürekten
inanıyorum…
Asiyiz… Hakkımızı yedirmeyiz… Mücadeleciyiz…
Ama bir bakıyorsunuz, kuzu gibiyiz de… Yediğimiz tokada öteki yanağımızı da dönüyoruz
bazen…
Bu gel-gitler içinde yaşarken, belki de en çarpıcı yönümüz, yaratıcılığımız…
Mesela, neredeyse kitaplara konu olmuş, “kamyon yazıları”…
Bu konu, aynı futbol tribünlerinin yaratıcı melodiler oluşturması gibi, Türk insanının zekasının en
çarpıcı göstergesidir…
Artık bir yönetmelikle yasaklandı… Yani, bundan böyle kamyonların arkalarında, kasalarında
gördüğümüz ve çoğuna güldüğümüz edebiyatımız(!) artık yok…
Bu kültür ve zenginlik giderayak, sizlere belki bir daha hiç göremeyeceğiniz kamyon
yazılarından bir demet sunmak istedim…
Hatır diye….
“Ya olduğun gibi görün… Ya da gözüme görünme…!
“Real Mardin’li…”
“Maziye bakma… Mevzu derin!..”
“Gönlünde bana yer yoksa, üzülme güzelim… Ben ayakta da giderim…”
“Hatalıysam, aramızda kalsın!..”
“Çekemeyen, anten taksın…”
2/3
Biten bir yazın ardından…
tarafından yazıldı.
Pazartesi, 10 Eylül 2012 10:16
“Şşşşt güzelim!.. Kalbimle oynar mısın…”
“Dar geliyorsun artık dar!.. Başkent olsan, neye yarar…”
“Azrail bile ayağıma gelecekse, sen neyin tribindesin…”
“Ben seni İstanbul boğazında değil, Ankara’nın ayazında sevdim…”
3/3