dördüncü EntErnasyonal`İn uluslararası komİtEsİ

Transkript

dördüncü EntErnasyonal`İn uluslararası komİtEsİ
sosyalizm uğruna mücadelede 61 yıl
dördüncü
EntErnasyonal’İn
uluslararası
komİtEsİ
Kasım 2014
Bu broşürdeki belgeler ve yazılar, Toplumsal Eşitlik’in web sitesi
www.toplumsalesitlik.org’dan alınmıştır.
İçindekiler
Önsöz.................................................................................................................iii
Bütün Troçkistlere Açık Mektup...........................................................................1
Uluslararası Komite’yi Kurma Kararı..................................................................13
Dördüncü Enternasyonal Pablo’ya Karşı Toparlanıyor........................................15
Yeni Bir İşçi Partisinin Gerekliliği...........................................................................17
Dördüncü Enternasyonal’in 75. Yıldönümü........................................................29
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Önsöz
Dördüncü Enternasyonal içinde 1953 yılı yazında ve sonbaharında yaşanan ve
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) kurulmasıyla
sonuçlanan tartışmalar, Marksizm ile revizyonizm arasında yaşanan mücadelelerde
benzersiz bir yer tutar. Bu mücadelenin tarafları, Dördüncü Enternasyonal’in
Uluslararası Sekreterliği’nin başındaki Michel Pablo ve destekleyicileri ile James P.
Cannon önderliğindeki öğretiye bağlı Troçkistlerdi. Onlar arasındaki bu mücadelenin temelinde de Marksistlerin, işçi sınıfının biricik devrimci toplumsal güç
olduğu ve Dördüncü Enternasyonal’in dünya devriminin önderliğini oluşturduğu
temel önermesi yatıyordu.
Pablo ve destekleyicileri, Dördüncü Enternasyonal’in 1951 yılında toplanmış olan
III. Dünya Kongresi sürecinde, Stalinist bürokrasinin kimi kesimlerinin “kitlesel
basınç altında” bir tür “öz reform” yaşayabileceğini ve “devrimci” rol oynayabileceğini ifade eden düşünceleri ifade etmeye başlamışlardı.
Pablocu revizyonistlere göre, bu Stalinist önderlikler, “gerçek bir devrimci kitle
hareketine tabi oldukları ölçüde, onun basıncına maruz kalır ve belirli uygun
koşullar altında, Sovyet bürokrasisinin onların önüne koymuş olduğu hedeflerin
ötesine geçerek devrimci bir yönelimi savunabilirler. Bu, bu tür uygun koşullarda
bulunan söz konusu partilerin, mülk sahibi sınıflara ve emperyalizme karşı iktidar
mücadelesini üstlenmek zorunda kalmasının mümkün olabileceği anlamına gelir.”[1]
Pablo revizyonist tezlerini, Ocak 1951’de kaleme aldığı, “Nereye Gidiyoruz?”
başlıklı dokümanda ifade etmişti. Ona göre, “1) Savaşın bitmesinden [İkinci Dünya
Savaşı-TE] itibaren ... geçmişte tanık olduğumuz her şeyden özünde farklı bir
döneme girilmiş; 2) Bu hızlı ve ani değişim dönemi karşısında, düşünme tarzı ve
teori ile nesnel gerçeklikteki yeni gelişmeler arasındaki kaçınılmaz çelişkinin üstesinden gelmek yaşamsal ve zorunlu” hale gelmişti.
Pablo, “Hareketimize göre nesnel toplumsal gerçeklik asıl olarak kapitalist rejim ile
Stalinist dünyadan oluşmaktadır. Dahası, biz bundan hoşnut olsak da olmasak da,
kapitalizme karşı olan güçlerin ezici çoğunluğu şimdi Sovyet bürokrasisinin önderliği
altında ya da onun etkisinde olduğu için, bu iki unsur genel olarak toplumsal
gerçekliği oluşturmaktadır.” diye yazıyordu.
Pablo’ya göre, emperyalizm ile SSCB arasında kaçınılmaz şekilde patlayacak olan
savaş, özellikle Avrupa’da ve Çin’de, başlangıcından itibaren bir iç savaş biçimini
[1]
Yönelim ve Perspektifler Üzerine Tezler, Dördüncü Enternasyonal’in Nisan
1951’deki III. Kpongresinde kabul edilen Karar, Fourth International, Cilt 12, No. 6,
Kasım-Aralık 1951, syf. 184-189
iii
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
alacak; bu iki kıta, hızla Sovyet bürokrasisinin, komünist partilerin ya da devrimci
kitlelerin denetimi altına girecekti. Dolayısıyla, savaş, devrim anlamına gelecekti.
Pablo’nun “savaş-devrim” teorisinin öznesi ise Kremlin bürokrasisiydi. Stalinist
bürokrasi bu savaştan zaferle çıkacak; kapitalizmden sosyalizme geçiş, farklı biçimler içerecek bürokratik diktatörlüklerin egemenliği altında birkaç yüzyıl sürecek bir
dönemi kapsayacaktı.
Pablo’nun bu tezlerine, Ernest Germain’in (Mandel) “IV. Enternasyonal’in II. Dünya
Kongresi’nin Stalinizm Sorunu Üzerine Tezlerinde Neyin Değiştirilmesi, Neyin
Korunması Gerekiyor? (10 Tez)” başlıklı tartışma dokümanı eşlik etti. Mandel, bu
dokümanda, Stalinist bürokrasinin evrimine ilişkin şu değerlendirmede bulunuyordu: “Kremlin, ilk aşamada Avrupa ve Asya’daki devrimlere karşı emperyalizm
ile işbirliği yapmış; ikinci aşamada, emperyalizme karşı sömürge devrimlerine
yaslanmıştı. … her iki yönelim de bir tarafa karşı diğerini kullanma politikasından
başka bir şey değildi… Sovyet bürokrasisi, artık, uluslararası burjuvaziyle proleter
dünya devrimi ile yapabileceğinden daha fazla işbirliği yapamaz.”
Pablocu revizyonistlerin temel tezlerinden biri olan Sovyet bürokrasisi ile Stalinist
komünist partiler arasındaki ayrım, Mandel tarafından da yinelendi: “Yugoslavya
ve Çin örnekleri, belirli olağandışı koşullarda bütün komünist partilerin siyasi çizgilerini değiştirebileceğini ve Kremlin’in hedeflerinin ötesine geçerek kitlelerin mücadelesini iktidarın zaptına kadar götürebileceklerini göstermiştir. Böylesi koşullar
altında, bu partiler kelimenin klasik anlamıyla Stalinist partiler olmaktan çıkarlar.”
(Tez IV)
Pablocu revizyonistlerin bu tezleri, iki yıl sonra “derin giriş” adı altında çok daha
köşeli biçimde formüle edildi. Böylece, Dördüncü Enternasyonal, sosyal demokrat
ve Stalinist partilerin ya da küçük burjuva radikal ulusalcı akımların “sol” bileşeni
ya da “danışman”ı haline getirilmek istenecekti.
Pablocu önderlik, Dördüncü Enternasyonal’in şubelerini komünist partiler ve ulusal
kurtuluş hareketleri içinde eritme yönelimini yaşama geçirmek için, onların içindeki
gerçek Troçkistleri hedef tahtasına yerleştirdi ve onlara karşı bürokratik bir tasfiye
operasyonu başlattı. Bu operasyonun ilk sonucu, Pablocuların III. Kongre’ye
sunduğu revizyonist tezlere, “Pablo Nereye Gidiyor?” başlıklı bir dokümanla yanıt
veren Fransa’daki Enternasyonalist Komünist Parti (PCI) çoğunluğunun 1952’de
Dördüncü Enternasyonal’den ihraç edilmesi oldu.
Bu ihraca, Dördüncü Enternasyonal’in kurucusu ve en büyük partilerinden biri olan
ABD’deki Sosyalist İşçi Partisi (SWP) içindeki Cochran önderliğindeki azınlık
eğiliminin Pablocu Uluslararası Sekreterlik tarafından gizlice desteklenmesi eşlik
etti. Cochrancıların parti önderliğine yönelik muhalefetinin parti faaliyetini boykot
etme biçimini aldığı bu süreçte, Pablocu önderlik, IV. Kongre için hazırladığı “Stalinizmin Yükselişi ve Çöküşü” başlıklı dokümanı yayımladı. SWP Ulusal Komitesi, 5
Ekim 1953 tarihli memorandumda, söz konusu dokümanın “gerçek durumu
çarpıtan bir çözümleme yöntemine” sahip olduğunu ve Dördüncü Enternasyonal’i
“geleneksel çizgisinden uzaklaştıran siyasi sonuçlara yol açtığını” belirtti. Ardından,
iv
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
SWP’nin 7-8 Kasım tarihli plenumu, Cochrancı azınlığı, parti faaliyetini boykot
ettiği için partiden ihraç etti.
Pablocu Uluslararası Sekreterlik’in bu ihraca tepkisi, 15 Kasım 1953’te, Dördüncü
Enternasyonal şubelerinin önderliklerine, M. Pablo, P. Frank ve E. Germain’ın (Mandel) imzasını taşıyan bir mektup göndermek oldu. Mektup’ta, “Enternasyonal’in
bütünlüğüne yönelik en tiksindirici operasyonun başlatılmış olduğu” ilan ediliyordu.
Mektuba göre, “Uluslararası Cannoncu hizip, Enternasyonal’in IV. Kongre
tartışmalarının ve hazırlıklarının ortasında hareketi bölmeyi önceden planlamış”tı
ve “Uluslararası Sekreterlik, aylardır sürmekte olan bu korkunç planın farkında”ydı.
Mektupta, Cannon ve yoldaşlarının Enternasyonal önderliğini “açıkça Stalinistler,
hatta GPU’nun ajanları” olarak suçladığı belirtiliyor (bu tür “açık” bir itham hiçbir
belgede yer almıyor) ve “Onlar aslında Enternasyonal’in kitle hareketi ile gerçek bir
kaynaşması ve merkezi bir dünya partisi haline gelmesi yönündeki çizgisine
uymuşlar ama onu sindirmemişlerdir.” deniyordu. Dördüncü Enternasyonal’i Stalinist partiler içinde eritmeye yönelen Pablocular, bütün revizyonistlerin alameti
farikası olan “eski düşüncelere karşı mücadele” argümanına sarılıyorlardı. Onlara
göre, SWP ve izleyicileri, “hareketin eski örgütsel şeması içinde yetişmiş ve eski
düşüncelere ve şemalara saplanmış”tı ve “merkezi bir dünya partisine gerçekten
uyarlanmaya karşı ciddi biçimde direniyorlar”dı. “Bir zamanlar, Sovyetler Birliği
konusunda bozgunculara karşı Troçkizmi savunan Cannon ... şimdi Stalinofobik
sekterlerin başına geçmiş”ti.
Cannon’ın dünyanın dört bir yanındaki Troçkistler’e yönelik bir Açık Mektup’u,
ertesi gün, 16 Kasım 1953’te, partinin yayın organı Militant’ta yayınlandı. Cannon
mektubunda, insanlığı “uçuruma gidişten” kurtarmanın yalnızca “toplumdaki tek
gerçek devrimci sınıf olan işçi sınıfının önderliği altında” mümkün olduğunu; işçi
sınıfının da bu görevi yerine getirebilmek için, “Lenin tarafından geliştirilmiş türde
devrimci sosyalist bir parti; yani, demokrasi ile merkeziyetçiliği (kararların
alınmasında demokrasi, onları uygulamada merkeziyetçilik; üyelerce denetlenen
bir önderlik ve ateş altında görevlerini disiplinle yerine getirecek üyeler) diyalektik
olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı bir parti kurmak zorunda” olduğunu
vurguladı.
“Pablo’nun revizyonizmiyle öğretiye bağlı Troçkizm arasındaki ayrım çizgileri, politik ya da örgütsel herhangi bir uzlaşmayı olanaksız kılacak denli derindir. Pablo
hizbi, çoğunluğun düşüncesini tam olarak yansıtan demokratik tartışmalara izin
vermeyeceğini göstermiştir. Onlar, kendi canice politikalarına tam bir itaat talep etmektedirler. Onlar bütün öğretiye bağlı Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in
dışına sürmeye ya da onların ağızlarını bağlayıp ellerini kelepçelemeye kararlılar…
bize göre, harekete geçmenin; kesin eyleme geçmenin zamanı gelmiştir. Dördüncü
Enternasyonal’in öğretiye bağlı Troçkist çoğunluğunun, Pablo’nun yetkesini kötüye
kullanmasına karşı iradesini sergilemesinin zamanı gelmiştir.”
Açık Mektubu, Dördüncü Enternasyonal’in İngiliz, Fransız, Yeni Zelanda ve İsviçre
şubelerinin, 23 Kasım 1953’te yayınladığı açıklama ve çağrı izledi. Dört örgüt, bu
v
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
açıklamada, “Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni [DEUK] kurma
kararını” ilan ediyor ve iki ya da üç ay içinde bir “Acil Uluslararası Konferans”
toplanmasını öneriyordu.
Dördüncü Enternasyonal’in önderliğinde ortaya çıkan Pablocu revizyonizme karşı
verilen ve DEUK’un kurulmasıyla sonuçlanan mücadelenin hızını ve keskinliğini
belirleyen başlıca etmen, sınıf mücadelesinde 1953 yılı yazında ve sonbaharında
yaşanan gelişmelerdi. Haziran 1953’te Doğu Almanyalı işçiler Stalinist diktatörlüğe
karşı ayaklanmış, Ağustos ayında da Fransa’da büyük bir grev dalgası patlamıştı.
Pablocular, her iki gelişme karşısında da Stalinistlerin karşı-devrimci politikalarına
yedeklendiler. Uluslararası Sekreterlik, açıkça Doğu Alman işçilerinin yanında yer
almak yerine Stalinist bürokrasinin “öz-reform”u hakkında yanılsamalar yaydı.
Pablocular, benzer bir şekilde, Stalinistlerin Fransız grevindeki karşı-devrimci
rolünü açıkça mahkûm etmek yerine, “politikasızlık” olarak tanımladılar ve Stalinistlerin denetimindeki sendika konfederasyonu CGT’nin siyasi talepler öne sürmeyi
reddetmesini desteklediler.
Pablocu revizyonizmin Dördüncü Enternasyonal’i Stalinist partilere “derin giriş”
adı altında tasfiye etme girişimi, DEUK’un kuruluşuyla boşa çıkarıldı. Bununla birlikte, Dördüncü Enternasyonal’i Uluslararası Sekreterlik ve Birleşik Sekreterlik adları
altında sömürmeye devam eden Pablocuların Troçkizmi tasfiye çabası, sonraki on
yıllarda, Stalinizmin yanı sıra her türden burjuva ve küçük-burjuva ulusalcı ve
radikal akıma yedeklenme biçiminde sürdü. Pablocuların, her türlü devrimci işçi
sınıfı hareketini mülk sahibi sınıflara ve Stalinist bürokrasiye yedekleyerek ortadan
kaldırmaya yönelik bu çabası, Stalinist bürokrasinin SSCB’de, Çin’de ve Doğu Bloğu
ülkelerinde kapitalizmi restore etmesine verilen destekle doruk noktasına ulaşmıştı.
Pablocu Enternasyonal ile onun Lambertçi, Morenocu vb. bütün uzantıları, bugün
de, burjuva sol partiler içinde ya da onların yörüngesinde, “insan hakları” emperyalizminin savunuculuğunu yapıyor; Ortadoğu’daki ve Ukrayna’daki emperyalist müdahalelere “sol” maske takmaya çabalıyorlar.
DEUK’u biricik emperyalizm ve savaş karşıtı uluslararası sosyalist akım olarak yükselten bütün bu tarihsel gelişme, onun Cannon önderliğindeki Troçkistler eliyle
atılmış olan temellerinin sağlamlığının kanıtı ve tarihsel olarak doğrulanmasıdır.
Bu broşürde, DEUK’un kuruluşunu ilan eden belgelerin yanı sıra, DEUK’un
Sekreteri Peter Schwarz’ın ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Uluslararası Yayın
Kurulu’nun ve Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) Başkanı David North’un, onun tarihsel anlamını ve günümüzdeki gelişmelerle bütünselliğini gösteren birer yazısı da
yeralıyor.
HHHH
vi
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Bütün Troçkistlere Açık Mektup*
Sevgili yoldaşlar,
Sosyalist İşçi Partisi Ulusal Komitesi’nin 25. Yıldönümü Plenumu, ABD’deki Troçkist
hareketin kurulmasının 25. yıldönümünde, dünyanın dört bir yanındaki öğretiye
bağlı Troçkistlere devrimci sosyalist selamlarını gönderir.
Sosyalist İşçi Partisi (SWP), Demokratların ve Cumhuriyetçilerin çıkarttığı demokratik
olmayan yasadan dolayı, artık, sosyal demokratların İkinci Enternasyonal’i ve Stalinistlerin Üçüncü Enternasyonal’i tarafından ihanet edilmiş olan programı
sürdürmek ve yaşama geçirmek amacıyla Lev Troçki tarafından kurulmuş olan
Sosyalist Devrimin Dünya Partisi Dördüncü Enternasyonal’in üyesi değil. Buna
rağmen, bizler, şehit edilmiş önderimizin rehberliğinde kurulmuş olan dünya
çapındaki örgütün esenliğiyle yakından ilgileniyoruz.
Herkesçe bilindiği gibi, öncü Amerikalı Troçkistler, 25 yıl önce, Troçki’nin Kremlin
tarafından yayımlanması yasaklanmış olan programını dünya kamuoyunun gündemine getirmişlerdi. Bu eylem, Stalinist bürokrasinin Troçki’ye dayatmış olduğu
yalıtılmışlığın kırılmasında ve Dördüncü Enternasyonal’in temelinin atılmasında
belirleyici oldu. Troçki, bundan kısa süre sonra başlayan sürgünüyle birlikte, SWP
önderliği ile ölümüne kadar sürecek yakın ve güvenilir bir işbirliğine girdi.
Bu işbirliği, bir dizi ülkede devrimci sosyalist partilerin örgütlenmesinde ortak
çabaları içerdi. Bu, bildiğiniz gibi, 1938’de Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasıyla sonuçlandı. Dünya Troçkist hareketinin bugünkü programının temel taşı
olmayı sürdüren Geçiş Programı, Troçki tarafından, SWP’nin önderleriyle işbirliği
içinde yazılmış ve onun isteği üzerine, yine onlar tarafından, onaylanmak üzere
Kuruluş Kongresi’ne sunulmuştu.
Troçki ile SWP önderliği arasındaki işbirliğinin yakınlığı ve mükemmelliği, 193940 yıllarında, Burnham ve Shachtman önderliğindeki küçük-burjuva muhalefete
karşı gerçek Troçkist ilkelerin savunusu uğruna verilen mücadelenin kayıtlarından
anlaşılabilir. Bu kayıtlar, Dördüncü Enternasyonal’in geçtiğimiz 13 yıl içindeki
biçimlenmesinde önemli etkide bulunmuştur.
SWP, Troçki’nin, Stalin’in gizli polis ajanlarından biri tarafından öldürülmesinden
sonra, onun öğretisinin savunusunda önderliği aldı. Biz, önderliği bir tercihten
dolayı değil, gereklilik sonucunda aldık; zira İkinci Dünya Savaşı, başta Nazi işgali
altındaki Avrupa’da olmak üzere, birçok ülkede öğretiye bağlı Troçkistleri yeraltına
* Bu mektup ilk kez ABD Sosyalist İşçi Partisi'nin yayın organı
The Militant'ın 16 Kasım 1953 tarihli sayısında yayımlandı.
1
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
çekilmeye zorlamıştı. Gerçek Troçkizmin bayrağını zorlu savaş yılları boyunca yüksekte tutmak için Latin Amerika, Kanada, İngiltere, Seylan, Hindistan, Avustralya
ve başka yerlerdeki Troçkistlerle birlikte, elimizden gelen her şeyi yaptık.
Savaşın sona ermesiyle birlikte, Dördüncü Enternasyonal’in örgütsel olarak
yeniden yapılanmasını üstlenen Avrupa Troçkizminin yeraltından çıkmasını memnuniyetle karşıladık. Dördüncü Enternasyonal’in üyesi olmamız gerici yasalar eliyle
engellendiği için, hareketimize Troçki tarafından miras bırakılmış olan büyük
geleneği sürdürme kapasitesine sahip bir önderliğin ortaya çıkmasına büyük umut
bağladık. Dördüncü Enternasyonal’in Avrupa’daki yeni ve genç önderliğine tam
güven duyulmasını ve ona destek verilmesi gerektiğini düşündük. Bu yoldaşlar,
yaptıkları ciddi yanlışları kendi başlarına düzelttiklerinde, izlediğimiz yolun
doğruluğunun kanıtlandığını hissettik.
Bununla birlikte, şimdi kabul etmemiz gerekir ki, diğerleriyle birlikte üzerinde
anlaştığımız, önderliği keskin eleştiriden muaf tutma tavrı, Dördüncü Enternasyonal’in yönetiminde, Troçkizmin temel programını terk etmiş olan, denetlenemez,
gizli ve kişisel bir hizip oluşturma yolunun açılmasına yardımcı olmuştur.
Pablo etrafında oluşmuş olan bu hizip, şimdi, Troçkizmin çok sayıda ülkede tarihsel
olarak yarattığı kadroları dağıtmak, bölmek ve parçalamak; Dördüncü Enternasyonal’i tasfiye etmek için, bilinçli ve planlı biçimde çalışmaktadır.
Troçkizmin programı
Neyin söz konusu olduğunu tam olarak göstermek için, gelin, dünya Troçkist
hareketinin üzerinde inşa edildiği temel ilkeleri yeniden ifade edelim:
1) Kapitalist sistemin can çekişmesi, giderek kötüleşen depresyonlar, dünya
savaşları ve faşizm gibi barbarca olgular yoluyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir. Nükleer silahların geliştirilmesi, bu tehlikeyi, günümüzde olabilecek en ağır
biçimde vurgulamaktadır.
2) Bu uçuruma gidiş, yalnızca kapitalizmin yerini dünya çapında planlı sosyalist
ekonominin almasıyla ve bu yolla, kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme çevriminin yeniden başlatılmasıyla önlenebilir.
3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olarak işçi sınıfının önderliği
altında hayata geçirilebilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri
işçilerin iktidar yolunu tutması için hiçbir zaman bugünkü kadar uygun
olmamasına rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır.
4) İşçi sınıfının bu dünya-tarihsel amacı yerine getirecek şekilde örgütlenmesi için,
her ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir partinin; yani,
demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı
bir partinin kurulması gerekiyor. (Kararların alınmasında demokrasi, onları uygulamada merkeziyetçilik, üyelerce denetlenen bir önderlik, görevleri ateş altında
disiplin içinde yerine getirebilecek üyeler).
5) Bunun önündeki başlıca engel, 1917 Ekim Devrimi’nin saygınlığını kullanarak
işçilerin sempatisini kazanmış, ardından da onları, güvenlerine ihanet ederek
sosyal demokrasinin, duyarsızlığın ya da kapitalizme ilişkin yanılsamaların
2
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
kucağına atmış olan Stalinizmdir. Bu ihanetlerin cezası, faşist ve monarşist güçlerin
sağlamlaşması ve kapitalizm eliyle hazırlanıp teşvik edilen yeni savaşların
patlaması biçiminde, işçi sınıfı tarafından ödenmektedir. Dördüncü Enternasyonal,
başlangıcından beri, asli görevlerinden birini, Stalinizmin SSCB’nin içinde ve
dışında devrimci biçimde alaşağı edilmesi olarak belirlemiştir.
6) Dördüncü Enternasyonal’in birçok şubesinin ve onun programına yakınlık duyan
partilerle grupların esnek taktiklere olan gereksinimi, onların hem Stalinizme teslim
olmaksızın emperyalizme ve onun, ulusal oluşumlar ya da sendika bürokrasileri
gibi küçük burjuva-ajanlarına hem de emperyalizme teslim olmadan, son tahlilde
onun küçük-burjuva ajanı olan Stalinizme karşı nasıl mücadele edileceğini
bilmelerini daha da zorunlu kılmaktadır.
Lev Troçki tarafından oluşturulmuş bu temel ilkeler, günümüz dünyasının giderek
karmaşıklaşmış değişken politikalarında, geçerliliklerini bütünüyle korumaktadırlar. Gerçekte, Troçki’nin öngördüğü gibi her yerde ortaya çıkan devrimci durumlar, bir zamanlar günün canlı gerçekleriyle doğrudan bağlantılı olmayan uzak
soyutlamalar gibi görünen şeylere, şimdi tam bir somutluk kazandırmıştır. Gerçek
olan şu ki, bu ilkeler, şimdi, hem siyasi çözümlemede hem de pratik eylemin
gidişatını belirlemede giderek artan bir güç kazanmaktadır.
Pablo’nun revizyonizmi
Bu ilkeler Pablo tarafından terk edilmiştir. Pablo, yeni bir barbarlık tehlikesine vurgu
yapmak yerine, sosyalizme gidişi “tersine çevrilemez” bir şey olarak görmektedir.
O, artık, sosyalizmin bizim kuşağımız ya da gelecek bir kaç kuşak içinde
gerçekleşeceğini düşünmemektedir. Pablo, bunun yerine, yalnızca “yüzyıllar”a
uzanan “deforme”, yani Stalin tarzı işçi devletlerini doğuracak bir “içine çeken”
devrimler dalgası kavrayışını geliştirmiştir.
Bu, işçi sınıfının yeteneklerine ilişkin tam bir kötümserliği gözler önüne sermektedir
ki bu durum, Pablo’nun son zamanlarda bağımsız devrimci sosyalist partileri inşa
etmek için mücadeleden söz etmiş olmasını gülünçleştirmektedir. O, her türlü
taktiği kullanarak bağımsız devrimci sosyalist partiler inşa etme ana yönelimini
korumak yerine, kendisini kitlesel basınç altında değiştirip Troçkizmin
“düşüncelerini” ve “programını” kabul edecek Stalinist bürokrasiye ya da onun belirli bir kesimine güvenmektedir. Pablo, şimdi, Fransa gibi ülkelerde işçileri Stalinizmin kampına yakınlaştırmak için gereken taktik manevralarda ihtiyaç duyulan
diplomasi kılığı altında, Stalinizmin ihanetlerinin üstünü örtmektedir.
Bu gidişat, daha şimdiden, Troçkizm saflarından Stalinizmin kampına doğru ciddi
saf değiştirmelere yol açmış durumda. Seylan partisindeki Stalinizm yanlısı ayrılma,
Pablo’nun Stalinizm hakkında canlandırdığı yanılsamanın trajik sonuçları
konusunda dünyanın her yerindeki Troçkistlere yapılmış bir uyarıdır.
Pablocu revizyonizmin ayrıntılı bir çözümlemesini bir başka dokümanda sunuyoruz.
Bu mektupta, kendimizi Pablo’nun Stalinizmle uzlaşmacılıkta ne denli ileri gitmiş
olduğunu ve Dördüncü Enternasyonal’in varlığına yönelik tehlikenin ne denli ciddi
olduğunu gösteren en son bazı çözümlemelerle sınırlayacağız.
3
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Kremlin, Stalin’in ölümüyle birlikte, SSCB’de, hiçbiri siyasi nitelik taşımayan bir
ödünler dizisi açıkladı. Pablocu hizip, bütün bunları, gaspçı bürokrasinin konumunu daha da sağlamlaştırmayı hedefleyen manevraları ve önde gelen bir
bürokratın Stalin’in paltosunu giyme hazırlığının bir parçası olarak değerlendirmek
yerine, bu ödünleri bir bağış olarak gördü, onları siyasi ödünler gibi gösterdi, hatta
Stalinist bürokrasinin işçi sınıfıyla “iktidarı paylaşma” olasılığını öngördü. (Fourth
International, Ocak-Şubat 1953, syf. 13.)
Pablo kültünün en yüksek papazı Clarke tarafından resmen ilan edilmiş olan
“iktidarın paylaşılması” düşüncesi, yanıtlanmamış ama açıkça yönlendirici bir
soruda, bir dogma olarak bizzat Pablo tarafından dolaylı biçimde onaylanmıştır:
“Stalinist rejimin tasfiyesi”, diye soruyordu Pablo, “bürokratlar arasında, geri dönüş
için olmasa da statükonun devamı için savaşmak isteyenler ile kitlelerin güçlü
basıncıyla hareket eden ve sayısı giderek artan unsurlar arasındaki şiddetli mücadeleler” biçimini mi alacak? (Fourth International, Mart-Nisan, 1953, syf. 39.)
Bu satırlar, Kremlin bürokrasisine karşı özgün Troçkist siyasi devrim programını
yeni bir içerikle; açıkçası, Troçkizmin “düşüncelerinin” ve “programının” bürokrasinin ya da onun belirli bir kesiminin içine sızıp yayılacağı, böylece Stalinizmin
önceden görülemez bir şekilde “devrileceği” gibi revizyonist bir görüşle
doldurmaktadır.
Haziran ayında, Doğu Almanya’daki işçiler Almanya tarihindeki en büyük gösterilerden birinde, Stalinistlerin egemenliğindeki hükümete karşı ayağa kalktılar. Bu,
Sovyetler Birliği’nde iktidarı gasp edip sağlamlaştırmasından bu yana Stalinizme
karşı gerçekleştirilmiş ilk kitlesel proleter ayaklanmasıydı. Peki, Pablo, bu çığır açan
olaya nasıl tepki gösterdi?
Pablo, ayaklanan Doğu Alman işçilerinin devrimci siyasi özlemlerini açıkça
seslendirmek yerine, ayaklanmayı ezmek üzere Sovyet tanklarını harekete geçiren
karşı-devrimci Stalinist valilerin suçunu gizledi: “Sovyet önderleri ve çeşitli ‘Halk
Demokrasileri’ ile Komünist Partiler, bu olayların derin anlamını artık çarpıtamaz
ya da yok sayamazlar. Onlar, kitlelerin desteğinden sonsuza kadar mahrum kalma
ve daha güçlü patlamaları kışkırtma riskinden kaçınmak için, çok daha geniş ve
gerçek ödünler yolunda devam etmek zorunda kalmış durumdalar. Onlar, bundan
böyle yarı yolda duramayacaklar. Yakın gelecekte daha ciddi patlamaları önlemek
için ödünler dağıtmak ve eğer mümkünse, ‘soğukkanlı bir biçimde’ mevcut durumdan kitleler için daha kabullenilebilir bir duruma geçişi gerçekleştirmek zorunda
olacaklar.” (Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Sekreterliği’nin açıklaması,
The Militant’ın 6 Temmuz 1953 tarihli sayısında yayımlandı)
Pablo, Stalinist hükümeti ayakta tutan tek güç olan Sovyet birliklerinin çekilmesini
talep edeceğine, Kremlin’in Gauleiterlarından[1] “daha kapsamlı ve gerçek ödünler”
geleceği yanılsamasını körükledi. Ayaklanan işçileri “faşist” ve “Amerikan emperyalizminin ajanları” olarak damgalayıp onlara karşı azgın bir baskı dalgası
başlatan Moskova, bu olayların gerçek anlamını canice çarpıtmaya koyulduğunda,
bundan daha iyi bir yardım isteyebilir miydi?
4
Fransız genel grevi
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Fransa’da, Ağustos ayında, ülke tarihindeki en büyük genel grev patladı. İşçilerin,
önderliklerin iradesine rağmen kendiliğinden gerçekleştirdiği bu genel grev, işçi
sınıfı tarihinde gerçek bir iktidar mücadelesinin gelişmesi için en uygun başlangıçlardan birini sunuyordu. Gösterilere, işçilerin yanı sıra, kapitalist hükümet
karşısındaki derin hoşnutsuzluklarını ifade eden Fransız çiftçileri de katılmıştı.
Sosyal demokrat ve Stalinist resmi önderlikler, bu hareketi sınırlandırmak ve Fransız
kapitalizmi için tehlikeli olmasını önlemek için ellerinden geleni yaparak ona
ihanet ettiler. İhanetler tarihinde, ortaya çıkan fırsatla ölçüldüğünde, bundan daha
iğrenç bir ihanet bulmak zordur.
Pablo hizbi bu büyük olay karşısında ne tepki gösterdi? Onlar, Sosyal
Demokratların tavrını bir ihanet olarak damgaladılar; ama yanlış gerekçelerle.
Onlar, ihanetin, Stalinistlerden gizli olarak hükümet ile görüşmekten ibaret
olduğunu söylediler. Oysa bu, onların iktidarı alma yolunu tutmayı reddetmek biçimindeki asıl suçlarından kaynaklanan ikincil bir ihanetti.
Stalinistlere gelince, Pablocular onların ihanetini gizlediler ve bu tavırlarıyla, Stalinist ihanete ortak oldular. Onların, Stalinistlerin izledikleri karşı-devrimci yola karşı
bulabildikleri en sert eleştiri, onları “politikasızlık” ile suçlamak oldu.
Bu bir yalandı. Stalinistler “politikasız” değildi. Onların politikası, Kremlin’in dış
siyasi çıkarları doğrultusunda statükoyu korumak; dolayısıyla, sendeleyen Fransız
kapitalizmini desteklemekti.
Ancak hepsi bu değildi. Pablo, Stalinistlerin rolünü ihanet olarak tanımlamayı,
Fransız Troçkistlerinin parti içi eğitiminde bile reddetti. O şunları yazdı: “frenleme
rolü [ihanet, bir “frenleme”den ibaret!], şu ya da bu ölçüde geleneksel örgütlerin
önderlikleri tarafından ama aynı zamanda, bu grevler sırasında olduğu gibi, onların
-özellikle de Stalinist önderliğin- kitlelerin basıncı son derece güçlü hale geldiğinde
ona uyum sağlama kapasitesi eliyle oynandı." ("Siyasi Not, No. 1")
Bunun, öğretiye bağlı Troçkizmden vazgeçmekle birlikte Dördüncü Enternasyonal
örtüsüne hala gereksinim duyan bir önderin Stalinizmle uzlaşmasına yeteceği
düşünülebilirdi. Ancak Pablo, daha da ileri gitti.
Utanç verici bir bildiri
Pablo’nun izleyicilerinin Paris’teki Renault fabrikasındaki işçilere yönelik bir bildirisi,
CGT’nin (Genel İşçi Konfederasyonu) Stalinist önderliğinin genel grevde “işçilerin
istediklerinin dışındaki talepleri ileri sürmemekle doğru davrandığını” ilan etti. Hem
de işçilerin, eylemlerinde bir “işçi-köylü hükümeti” talebini yükseltiyor olması gerçeğine rağmen!
Stalinistler önderliğindeki sendikaları Komünist Parti’den keyfi olarak ayıran
Pablocular (olabilecek en mekanik düşüncenin mi; yoksa Stalinistlerin suçunu örtmeye yönelik hesaplı bir planın mı kanıtı?), kendi bildirilerinde, bu grevin önemiyle
ve perspektifleriyle ilgili olarak şunu ilan ettiler: “Bu konu, sendikayı yalnızca ikincil
derecede ilgilendirmektedir. Bu konuda yapılan eleştiri, bir sendikal örgüt olan ve
asıl olarak buna uygun olarak davranması gereken CGT’ye değil; işlevi bu işçi
5
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
hareketinin derin siyasi önemine ve sonuçlarına dikkat çekmek olan partilere yöneliktir.” (İşçi Örgütlerine ve Renault İşçilerine Bildiri, 3 Eylül 1953. Frank, Mestre ve
Privas imzalarını taşıyor)
Bu ifadelerde, Troçki’nin, kapitalizmin can çekişme çağında sendikaların rolüne
ve sorumluluklarına ilişkin olarak bize öğrettiği her şeyden tümüyle vazgeçildiğini
görüyoruz.
Pablocu bildiri, ardından, Fransız Komünist Partisi’ni, kendisini “işçilere, bu grevin
Fransız toplumunun yaşadığı krizde önemli bir aşama (!), ülkeyi kapitalist
dolandırıcılıktan kurtarmak ve sosyalizme giden yolu açmak için işçi iktidarı sorununun gündeme geleceği kapsamlı bir sınıf mücadelesinin başlangıcı (!) olduğunu
anlatmak yerine sendikal hareketin yerine” koyduğu için, “bir çizgiye sahip olmamak”la “eleştirmektedir”.
Renault işçileri Pabloculara inanacak olsaydı, hain Stalinist bürokratlar, Fransız
tarihindeki en büyük genel greve kasıtlı olarak ihanet etmek yerine, yalnızca
sendikalizmin peşinden gitmekle suçlu bulunurlardı.
Pablo’nun CGT önderliğinin politikasını onaylaması pek inandırıcı görünmüyor
ama gözümüzün önünde yok sayılamayacak çarpıcı bir gerçek var. Fransa’da
bugüne kadar ortaya çıkan en büyük genel grevde, Pablo, yumuşak başlılıkla,
Gomperslerin sendikaları siyasetin dışında tutan burjuva politikasının Fransız versiyonunun “doğru” olduğunu ifade etmektedir. Üstelik de 1953 yılında!
Eğer CGT önderliğinin, bir işçi-köylü hükümeti kurmak da dahil, nesnel gereksinimlere uygun siyasi talepler geliştirmesi doğru değilse, Sosyalist İşçi Partisi
Amerikan sendikal hareketinin günümüzdeki Gomperslerinden neden bir İşçi Partisi; ABD’de bir işçi-köylü hükümeti kurmayı amaçlayacak bir İşçi Partisi
örgütlemelerini talep ediyor?
Pablo’nun “evet” mührü, CGT önderliğinin son derece siyasi olduğunu anımsadığımızda, daha da garip bir görünüm kazanıyor. CGT önderliği, Kremlin’den gelecek en küçük bir iyi niyet gösterisi karşısında, bu siyasi maceranın ne denli çılgınca
olduğuna bakmaksızın, işçilere mücadeleye son verme çağrısı yapmaya hazırdır.
Örneğin, onun geçtiğimiz yıl Ridgway karşıtı gösterilerle başlayan olaylardaki
rolünü anımsayalım. Bu Stalinist sendika önderleri, Komünist Parti’nin önderlerinden Duclos’un tutuklanmasını protesto etmek için grev çağrısı yapmakta tereddüt etmemişlerdi.
Gerçek şu ki, CGT önderliği, oldukça siyasi karakterini bu genel grevde bir kez
daha gözler önüne sermiştir. O, ihanetle ve ikiyüzlü satışlarla geçen yılların deneyimiyle, işçilerin inisiyatifinin gelişmesini engellemek ve onların siyasi taleplerinin
sıçrama yapmasını önlemek için, kasıtlı olarak işçilerin önünü kesmeye çalışmıştır.
Stalinist sendikal önderlikler bilinçli olarak ihanet etmiştir. Pablo’nun “doğru”
bulduğu şey, bu ihanet yoludur.
Ancak hepsi bundan ibaret de değil. Pablocu bildirinin başlıca amaçlarından biri,
grev süresince Renault fabrikasında gerçek devrimciler olarak önderliği almaya
çalışan Fransız Troçkistlerini ihbar etmektir. O, özellikle, “Dördüncü Enternasyo-
6
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
nal’den ve onun Fransız şubesinden bir yılı aşkın süre önce ihraç edilmiş olan” iki
yoldaşın adını anmaktadır. Bildiri, bu “grup disiplinsizliği ve özellikle son grevler
sürecinde PCI (Dördüncü Enternasyonal’in Fransa şubesi) tarafından savunulan
çizgiye karşı yönelimi nedeniyle ihraç edilmiştir” diyor. Gönderme yapılan bu
“grup“, gerçekte, Dördüncü Enternasyonal’in Fransız şubesinin Pablo tarafından
keyfi ve haksız biçimde ihraç edilmiş olan çoğunluğudur.
Dünya Troçkist hareketi, daha önce, Troçkist militanların Stalinistlere ihbar edildiği
ve iğrenç Stalinist ihanetin işçiler gözünde rasyonalleştirildiği böylesi bir skandalla
daha önce hiç karşılaştı mı?
Belirtmek gerekir ki, Pablocuların, bu yoldaşları Stalinistlere ihbarını, oluşturulan
bir işçi mahkemesinin Renault fabrikasındaki Troçkistleri Stalinistler tarafından
atılan iftiralar karşısında aklayan kararı izledi.
Amerikalı Pablocular
Pabloculuğun Stalinizm karşısındaki uzlaşmacılığının derinliğini göstermek için
dünya çapında önemi olan bu gelişmelere bakmanın yeterli olduğunu
düşünüyoruz. Yine de dünya Troçkist hareketinin açık denetimine sunmak için kimi
ek olaylara değinmek istiyoruz.
SWP, bir buçuk yıldan uzun süredir, Cochran ile Clarke’ın önderliğinde bir revizyonist eğilime karşı mücadele içinde. Bu, partimizin tarihindeki en sert mücadelelerden birisidir. Bu mücadele, bizi II. Dünya Savaşı’nın başlangıcında ve sonunda
Burnham-Shachtman ve Morrow-Goldman gruplarından ayıran aynı temel sorunlar üzerinde yükselmektedir. Bu, temel programımızı gözden geçirme ve terk etme
yönündeki bir diğer girişimdir. Bu mücadele, Amerikan Devrimi’ne yaklaşımını,
devrimci partinin rolünü, onun örgütlenme yöntemini ve dünya Troçkist hareketinin
perspektiflerini içermektedir.
Savaş sonrası dönem boyunca, Amerikan işçi hareketi içinde bir bürokrasi
güçlendi. Bu bürokrasi, savaşın yol açtığı refah koşulları eliyle “yumuşatılmış” olan
geniş bir ayrıcalıklı ve tutucu işçi tabakasına yaslanmaktadır. Bu yeni ayrıcalıklı
tabaka, üyelerini büyük ölçüde işçi sınıfının önceki militan kesimlerinden, CIO’yu
kurmuş olan kuşaktan devşirmiştir.
Yaşam koşullarının görece güvenceli ve istikrarlı olması, önceden bütün militan
sınıf eylemlerinin başını çekmiş olan bu işçilerin inisiyatifini ve mücadele ruhunu
geçici olarak felç etmiştir.
Cochrancılık, küçük-burjuva ideolojisiyle bu yeni işçi aristokrasisinin proleter öncü
üzerindeki basıncının ifadesidir. İşçilerin pasif, görece hoşnut tabakasının ruh hali
ve eğilimleri, yabancı basınçları hareketimize aktaran güçlü bir mekanizma olarak
işlemektedir. Cochrancıların “eski Troçkizmi çöpe at” sloganı, bu ruh halini ifade
etmektedir.
Cochrancı eğilim, Amerikan işçi sınıfının güçlü devrimci potansiyelini uzak bir ihtimal olarak görmektedir. Onlar, Amerikan proletaryası içinde yeni mücadeleci
gruplar oluşturma yönündeki moleküler süreci ortaya koyan Marksist çözümlemeyi
“sekterlik” olarak mahkûm etmektedirler.
7
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Onlar, ABD işçi sınıfı içindeki ilerici eğilimlerin yalnızca Stalinizmin saflarında ya
da çeperinde ve “uzmanlaşmış” sendika politikacıları arasında olduğunu düşünüyor; işçi sınıfının geri kalan kesimini ise yalnızca nükleer savaşının etkisiyle
harekete geçirilebilecek umutsuz bir edilgenlik içinde görüyorlar.
Kısacası, onların konumu, Amerikan devrimi perspektifine; genel olarak devrimci
partinin, özelinde ise Sosyalist İşçi Partisi’nin rolüne güvensizliği açığa vurmaktadır.
Cochrancılığın özellikleri
Dünya hareketinin bütün kesimlerinin kendi zorlu deneyimlerinden çok iyi bildiği
gibi, ABD’de bize yönelik baskılar, savaş sonrası uzatılmış refahtan ve gericiliğin
hızla yayılmasından çok daha büyüktür. Ama kadroları en zorlu koşullar altında
ayakta tutan etmen, hareketimizin teorik doğruluğuna olan güçlü inanç; işçi
sınıfının tarihsel misyonunu ilerletmenin canlı araçları olduğunun bilinci; insanlığın
yazgısının, şu ya da bu ölçüde, onların yaptıklarına bağlı olduğu kavrayışı; şu andaki koşullar ne olursa olsun, tarihsel gelişmenin ana çizgisinin, insanlığın krizini
başarılı bir sosyalist devrimle çözecek olan Leninist mücadeleci partinin
yaratılmasını gerektirdiğine ilişkin sağlam inançtır.
Cochrancılık, bu özgün Troçkist dünya görüşünün yerine kötümserliğin, teorik
uydurmaların ve gazetecilere özgü spekülasyonların geçirilmesidir. SWP içindeki
mücadeleyi, 1939-40’taki küçük-burjuva muhalefetle mücadelede olduğu gibi
uzlaşmaz kılan şey budur.
Cochrancılar, bu mücadele sürecinde şu özellikleri sergilemiştir:
1) Parti geleneğine ve partinin tarihsel misyonuna saygısızlık. Cochrancılar,
Amerikan Troçkizminin 25 yıllık geleneğini karalamak, alaya almak ve onun
hakkında atıp tutmak için hiçbir fırsatı kaçırmadılar.
2) Bu, ilkeli Marksist politikaların yerine, parti içi “işleyişe” karşı ilkesiz birlikleri
geçiren bir eğilimdir. Bu yüzden, Cochrancı hizip, çelişik unsurların bir bloğundan
ibarettir. Asıl olarak New York’ta yerleşik olan bir grup, Amerikan Stalinist hareketine bir tür “giriş” taktiğinden yanadır.
Tutuculaşmış sendikacı unsurlardan oluşan ve asıl olarak Detroit’te merkezileşmiş
olan bir diğer grup, Stalinistlere yanaşarak pek bir şey elde edilemeyeceğini
düşünüyor. Onlar, revizyonist yaklaşımlarını, yeni işçi bürokrasisinin istikrarının ve
kalıcı gücünün abartılı bir değerlendirmesi üzerine kurmaktadır.
Cochrancılığın çekimine kapılanlar arasında, bugünkü olumsuz koşulların
basıncına daha fazla karşı koyamayan ve eylemsizliğe geçişi haklı kılacak uygun
bahaneler arayan yorgun bireyler de bulunuyor.
Bu ilkesiz bloğu birarada tutan çimento, öğretiye bağlı Troçkizme yönelik düşmanlıktır.
3) Partiyi asıl alanından uzaklaştıracak bir eğilim, kitlesel üretimde yer alan, siyasi
anlamda uyanmamış işçilerin bulunduğu Amerika’da ortaya çıkacaktı.
Cochrancılar, sonuçta, SWP’nin bu işçilere yönelik olarak kullandığı geçiş talepleri
sloganları programını bir yana bırakmakta ve bu programı izleyen çoğunluğun,
8
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
kendisini işçilerin geriliğine uyarladığını iddia etmektedir.
4) Amerikan işçi sınıfının, Üçüncü Dünya Savaşı öncesinde Amerikan emperyalizmine karşı radikal bir muhalefet olarak ortaya çıkmasına ilişkin bütün olasılıkların
ortadan kalktığı kanısı.
5) “Sol” Stalinizmin, Stalinistlerin son aşamada “artık ihanet edemeyeceği”; Troçkist
“düşünceleri” ve sonuçta “kendiliğinden” bir şekilde devrimi özümseyecekleri bir
süreçte, ABD’de bir devrime önderlik etmesini mümkün kılacak devrimci bir yan
içerdiği yolundaki abartılı inançta özetlenen kaba deneysel kuramsallaştırılması.
6) Yeni gelişmeler karşısında Stalinizme uyarlanma. Onlar, Pablo’nun, Beria’nın
düşürülmesine ve ardından SSCB’de yaşanan temizliklere ilişkin yorumunda bulunan Stalinizmle uzlaşmayı destekliyor ve savunuyorlar. Stalinizmin Doğu Almanya
işçilerinin büyük ayaklanmasındaki ve Fransız genel grevindeki karşı-devrimci
rolünü gizleyen Pablocu argümanların tamamını yinelemekte; hatta Amerikan Stalinizminin Demokratik Parti’ye yönelmesini, basitçe, “sol dönüş” kapsamında bir
“sağ salınım” olarak yorumlamaktadırlar.
7) Örgüt sorununda Leninist geleneği küçümseme. Onlar, bir süre, parti içinde
“ikili iktidar” oluşturmaya kalkıştılar. Partinin 1953 Mayısı’ndaki plenumunda çoğunluk tarafından kesin bir şekilde reddedildiklerinde, plenumun kararlaştırdığı
siyasi çizgiye ve çoğunluğun yönetimine bağlı kalacaklarını yazılı olarak kabul ettiler. Bunun ardından, parti etkinliklerini hizipsel olarak sabote etme faaliyetlerini
o güne kadar olduğundan çok daha ateşli ve histerik biçimde yeniden başlatarak
anlaşmalarını bozdular.
Başlıca özelliklerini yukarıda aktardığımız Cochrancılık, hiçbir zaman, parti içinde
güçsüz bir azınlık olmanın ötesine geçemedi. Bu akım, Pablo’nun, parti
önderliğinden gizli olarak sağladığı yardım ve cesaretlendirme olmasaydı, hiçbir
zaman, kötümserliğin son derece cılız ve hastalıklı sesi olmanın ötesine geçemezdi.
Pablo’nun gizli desteği ve teşviki, bizim Mayıs ayındaki plenumumuzdan kısa süre
sonra açığa çıkartıldı. Pablo, o zamandan beri, partimizin içindeki revizyonist
hiziple açıkça işbirliği yapmakta ve partinin mali durumunu sabote etme, parti
faaliyetini aksatma ve bir bölünmeye hazırlanma yönündeki faaliyetlerinde onlara
telkinde bulunmaktadır.
Pablo-Cochran hizbi, tuttuğu bu haince yolu, nihayet, partinin New York Belediyesi
seçim kampanyasının kapanış yürüyüşüyle birleştirilmiş olan 25. Kuruluş Yıldönümü etkinliğini örgütlü olarak boykot etmesiyle doruk noktasına ulaştırdı.
Bu hain ve grev kırıcı eylem, gerçekte, Amerikan Troçkizminin 25 yıllık mücadelesine karşı örgütlü bir gösteri; aynı zamanda da Ekim 1928’de Amerikan Troçkizminin ilk çekirdeğini ihraç etmiş olan Stalinistlere nesnel bir yardım eylemiydi.
Bu toplantının örgütlü biçimde boykot edilmesi, gerçekte, SWP’nin New York
Belediyesi seçim kampanyasına karşı bir gösteriydi.
Bu hain parti karşıtı etkinliğe katılanlar, uzun süredir hazırlanmakta oldukları açık
ayrılmayı tamamladılar ve ceza olarak partimizdeki bütün üyelik haklarını yitirdiler.
Bu durumu resmen kayıtlara geçiren SWP’nin 25. Yıldönümü Plenumu, Ulusal
9
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Komite’nin bu boykotu örgütleyen üyelerini görevden aldı ve Pablo-Cochran hizbinin
bu hain ve grev kırıcı etkinliğine katılan ya da onu kınamayı reddeden bütün
üyelerinin kendilerini fiilen SWP saflarının dışına çıkarmış olduklarını ilan etti.
Komintern’in yöntemleri
Pablo’nun, revizyonist Cochrancı eğilimle işbirliği yaparken SWP önderliği
karşısında başka tavır alan iki yüzlülüğü, Troçkizmin geleneğine yabancı bir yöntemdir. Bununla birlikte, bu yöntemin ait olduğu bir gelenek var: Stalinizm. Kremlin
tarafından başvurulan bu tür oyunlar, Komünist Enternasyonal’i (Komintern)
çürütürken kullanılan başlıca araçtı. Çoğumuz, bütün bunları 1923-28 döneminde, kişisel olarak yaşadık.
Söz konusu çalışma yönteminin Pablo ile sınırlı bir sapma olmadığı, şimdi bütün
çıplaklığıyla ortadadır. Oluşturulmuş bir model olduğu ortada.
Örneğin, Dördüncü Enternasyonal’in önde gelen Avrupalı şubelerinden birinde,
önde gelen bir parti önderi, kısa süre önce, Pablo’dan, “Dördüncü Kongre’ye kadar
Enternasyonal’in ana çizgisini ve disiplinini savunan biri” olarak davranması yönünde bir talimat aldı. Pablo, bu ültimatomla birlikte, emirlerine uyulmaması durumunda misilleme tehdidinde bulundu.
Pablo’nun burada “çoğunluk” dediği şey, kendisine ve onun revizyonist masallarının etkisi altındaki küçük azınlığa kolayca atfettiği alçakgönüllü bir etikettir.
Pablo’nun yeni çizgisi, Troçkizmin temel programıyla ciddi çelişkiler içermektedir.
Bu, dünya Troçkist hareketinin birçok kesiminde başlayacak olan tartışmaların
yalnızca başlangıcıdır. Tek bir Troçkist örgüt tarafından desteklenmeyen bu çizgi,
Dördüncü Enternasyonal’in onaylanmış resmi çizgisini ifade etmiyor.
Bize ulaşan ilk bilgiler, onun, herhangi bir tartışmayı ya da oylamayı beklemeksizin
kendi revizyonist yaklaşımını dünya örgütüne dayatma yönündeki keyfi girişiminde
kural tanımadığını göstermektedir. Şimdiden, Dördüncü Enternasyonal’in Pablo’
nun çizgisini ezici bir çoğunlukla reddedeceğini gösteren yeterli bilgiye sahibiz.
Pablo’nun, Dördüncü Enternasyonal’in bir şubesinin önderinden kendisinin revizyonist çizgisini eleştirmekten kaçınması yönündeki buyurgan talebi bile yeterince
kötüdür. Ama Pablo bununla kalmadı. O, bir yandan bu önderi susturmaya; üye
ve sempatizanların onun deneyimlerinden, bilgisinden ve derinliğinden yararlanabileceği serbest bir tartışmaya katılmasını önlemeye çalışırken, aynı zamanda,
bu şubenin önderliğine karşı savaş açmak için bir revizyonist azınlık hizbi oluşturmaya çalışarak, örgütsel olarak müdahaleye girişti.
Bu yöntem, Stalinizmin etkisi altında yozlaşmaya maruz kalmış Komintern’in iğrenç
geleneğinden çıkmaktadır. Bir başına bu bile, Dördüncü Enternasyonal’i iç yozlaşmadan korumak için Pabloculuğa karşı sonuna kadar savaşmayı gerektirmektedir.
Bu tür taktiklerin açık bir hedefi vardır. Onlar, Pablocu azınlık tarafından gerçekleştirilecek bir darbe hazırlığının parçasıdır. Pablo’nun yönetsel denetimini kullanarak, bu revizyonist çizgiyi Dördüncü Enternasyonal’e dayatmayı ve ona karşı
direnildiği her yerde, buna bölünmelerle ve ihraçlarla karşılık vermeyi umuyorlar.
Bu Stalinist örgütsel gidişat, şimdi bütünüyle açık şekilde görüldüğü üzere, Pablo’
10
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
nun Dördüncü Enternasyonal’in Fransız şubesinin çoğunluğuna karşı yıkıcı kampanyasında yönetsel denetimini acımasızca kötüye kullanmasıyla, bir buçuk yıldan
uzun süre önce başlamıştı.
Fransız şubesinin seçilmiş çoğunluğu, Uluslararası Sekreterlik’in talimatıyla, partinin siyasi ve propaganda faaliyetine önderlik etme hakkından mahrum bırakıldı;
Siyasi Büro ve basın, Komintern tarzı bir “ortak komisyon” aygıtı dolayımıyla azınlığın denetimine verildi.
Biz, o zaman, azınlığın hakem kararıyla çoğunluğu devirdiği bu keyfi etkinliği kökten reddettik. Bundan haberdar olur olmaz, Pablo’ya protestomuzu ilettik. Bununla
birlikte, itiraf etmemiz gerekir ki, daha etkili bir eyleme başvurmamakla hata
yaptık. Bu hata, bizim söz konusu gerçek gelişmeleri yetersiz değerlendirmemizden
kaynaklanıyordu. Biz, Pablo ile Fransız şubesi arasındaki farklılıkların taktiksel
konularda olduğunu düşünmüştük ve bu, çoğunluk aylar süren yıkıcı hizip mücadeleleri sonucunda ihraç edildiğinde, bizi, onun örgütsel yöntemlerine ilişkin
kuşkularımıza karşın Pablo’nun yanında tavır almamıza yol açtı.
Oysa bu farklılıklar, özünde programatik özelliğe sahipti. Gerçekte, çoğunluktaki
Fransız yoldaşlar, nelerin olup bittiğini bizden çok daha açık biçimde görmüşlerdi.
Onlar, partilerinin VIII. Kongresi’nde şunu ilan etmişlerdi: “Dördüncü Enternasyonal’in geleceği ve hatta varlığı büyük bir tehdit altındadır… onun önderliğinin içinde
revizyonist düşünceler, korkaklık ve küçük-burjuva izlenimciliği ortaya çıkmıştır.
Şubelerin yaşamından kopuk olan Enternasyonal’in sürmekte olan büyük güçsüzlüğü, kendisini ve anti-demokratik yöntemlerini Troçkist programın revizyonu ve
Marksist yöntemin terk eldilmesi üzerinde kuran bir kişisel egemenlik sisteminin
yerleştirilmesini geçici olarak kolaylaştırmıştır.” (La Verite, 18 Eylül 1952.)
Fransa’daki durum, sonraki gelişmelerin ışığında, bir bütün olarak yeniden incelenmelidir. Fransız şubesinin çoğunluğunun son genel grevde oynadığı rol, onların
geleneksel Troçkizmin temel ilkelerinin nasıl korunacağını bildiklerini en kesin
biçimde gösterdi. Dördüncü Enternasyonal’in Fransa şubesi haksız biçimde ihraç
edilmiştir. La Verite etrafında gruplaşmış olan Fransız çoğunluğu, Fransa’daki
gerçek Troçkistlerdir; onlar SWP tarafından açıkça böyle tanınmaktadır.
Pablo’nun Dördüncü Enternasyonal’in Çin şubesinin siyasi konumuna ilişkin değerlendirmesi haince bir çarpıtmadır ve özellikle isyan ettiricidir. Çinli Troçkistler, Pablo
tarafından “sekterler” ve “devrim kaçkınları” olarak sunulmaktadır.
Pablo hizbinin kasıtlı olarak yarattığı izlenimin tersine, Çinli Troçkistler, Çin
proletaryasının gerçek devrimci temsilcileri olarak davranmışlardır. Onlar, kendi
hataları olmaksızın, Mao rejimi tarafından, 1918 Devrimi’nin Luxemburglarını ve
Liebknechtlerini seçerek ortadan kaldıran Almanya’nın Noskelerine ve Scheidemannlarına özenen Stalin’in, SSCB’de Lenin’in bütün bir Bolşevik kuşağını imha
etmek üzere kullandığı yolla kurban olarak seçilmişlerdir. Ancak Pablo’nun Stalinizm karşısındaki uzlaşmacı çizgisi, onun, acımasızca, Çinli yoldaşların ilkeli ve
sağlam duruşu üzerine kuşkular yaratırken, Mao rejimine gül rengi rötuş yapmasına neden olmaktadır.
11
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Yapılacak şey
Özetlersek, Pablo’nun revizyonizmiyle geleneksel Troçkizm arasındaki ayrım çizgisi,
siyasi ya da örgütsel herhangi bir uzlaşmayı olanaksız kılacak denli derindir. Pablo
hizbi, çoğunluğun düşüncesini yansıtan demokratik kararlara izin vermeyeceğini
göstermiştir. Onlar, kendi canice politikalarına mutlak itaat talep ediyorlar.
Öğretiye bağlı bütün Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in dışına sürmeye ya da
onların ağızlarını bağlayıp kelepçelemeye kararlılar.
Onların planı, Stalinistlerle uzlaşmacılıklarını parça parça ve yavaş yavaş içimize
sokmak; olup bitenleri görüp itiraz edenlerden kurtulmaktır. Pablocu formülasyonların ilginç bulanıklığının ve diplomatik kaçamakların açıklaması budur.
Pablocu hizip, ilkesiz ve Makyevelci manevralarında, şimdiye kadar, bir ölçüde
başarılı oldu. Ama şimdi niteliksel değişim noktasına ulaşılmıştır. Siyasi konular
bu manevraların üstesinden gelmiştir ve şimdiki mücadele kazananı belirleyecektir.
Dördüncü Enternasyonal’in safları dışında olmaya zorlanmış konumumuzda, ona
bir öneride bulunabilirsek; bize göre, harekete geçmenin, kararlı bir şekilde
davranmanın zamanı gelmiştir. Dördüncü Enternasyonal’in öğretiye bağlı Troçkist
çoğunluğunun, Pablo’nun yetki gaspına karşı iradesini ortaya koymasının zamanı
gelmiştir.
Onlar, ayrıca, Pablo’yu ve onun ajanlarını görevden alıp onların yerine gerçek
Troçkizmin nasıl yükseltileceğini bildiklerini pratikte kanıtlamış olan kadroları
yerleştirerek, Dördüncü Enternasyonal’in yönetsel işlerini korumalı; hareketi hem
siyasi hem de örgütsel olarak doğru çizgide tutmalılar.
Kardeşçe Troçkist selamlarımızla
SWP Ulusal Komitesi
Dipnot:
Gauleiter: Nazi dönemindeki yerel yönetim birimlerinin valisi ya da
buralardaki parti örgütünün önderi.
[1]
HHHH
12
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Uluslararası Komite’yi Kurma Kararı*
Dördüncü Enternasyonal’in İngiliz, Fransız, Yeni Zelanda ve İsviçre şubeleri,
aşağıdaki kararları almışlardır:
1- Sosyalist İşçi Partisi’nin Ulusal Komitesi’nin bütün dünyadaki Troçkistlere
çağrısındaki temel çizgiyle ve özellikle orada Troçkizmin programatik temellerine
ilişkin tanımlamayla dayanışmamızı açıklıyoruz:
(1) Kapitalist sistemin can çekişmesi, giderek kötüleşen depresyonlar, dünya
savaşları ve faşizm gibi barbarca olgular yoluyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir. Nükleer silahların geliştirilmesi, bu tehlikeyi, günümüzde olabilecek en ağır
biçimde vurgulamaktadır.
(2) Bu uçuruma gidiş, yalnızca kapitalizmin yerini dünya çapında planlı sosyalist
ekonominin almasıyla ve bu yolla, kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme çevriminin yeniden başlatılmasıyla önlenebilir.
(3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olarak işçi sınıfının önderliği
altında hayata geçirilebilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri
işçilerin iktidar yolunu tutması için hiçbir zaman bugünkü kadar uygun olmamasına rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır.
(4) İşçi sınıfının bu dünya-tarihsel amacı yerine getirecek şekilde örgütlenmesi için,
her ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir partinin; yani,
demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı
bir partinin kurulması gerekiyor. (Kararların alınmasında demokrasi, onları uygulamada merkeziyetçilik, üyelerce denetlenen bir önderlik, görevleri ateş altında
disiplin içinde yerine getirebilecek üyeler).
(5) Bunun önündeki başlıca engel, 1917 Ekim Devrimi’nin saygınlığını kullanarak
işçilerin sempatisini kazanmış, ardından da onları, güvenlerine ihanet ederek
sosyal demokrasinin, duyarsızlığın ya da kapitalizme ilişkin yanılsamaların
kucağına atmış olan Stalinizmdir. Bu ihanetlerin cezası, faşist ve monarşist güçlerin
sağlamlaşması ve kapitalizm eliyle hazırlanıp teşvik edilen yeni savaşların
patlaması biçiminde, işçi sınıfı tarafından ödenmektedir. Dördüncü Enternasyonal,
başlangıcından beri, asli görevlerinden birini, Stalinizmin SSCB’nin içinde ve
dışında devrimci biçimde alaşağı edilmesi olarak belirlemiştir.
(6) Dördüncü Enternasyonal’in birçok şubesinin ve onun programına yakınlık
*Bu belge, Uluslararası Komite’nin Uluslararası Bülten’inde yayımlandı.
13
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
duyan partilerle grupların esnek taktiklere olan gereksinimi, onların hem Stalinizme teslim olmaksızın emperyalizme ve onun, ulusal oluşumlar ya da sendika
bürokrasileri gibi küçük burjuva-ajanlarına hem de emperyalizme teslim olmadan,
son tahlilde onun küçük-burjuva ajanı olan Stalinizme karşı nasıl mücadele
edileceğini bilmelerini daha da zorunlu kılmaktadır.
Lev Troçki tarafından oluşturulmuş bu temel ilkeler, günümüz dünyasının giderek
karmaşıklaşmış değişken politikalarında, geçerliliklerini bütünüyle korumaktadırlar. Gerçekte, Troçki’nin öngördüğü gibi her yerde ortaya çıkan devrimci durumlar, bir zamanlar günün canlı gerçekleriyle doğrudan bağlantılı olmayan uzak
soyutlamalar gibi görünen şeylere, şimdi tam bir somutluk kazandırmıştır. Gerçek
olan şu ki, bu ilkeler, şimdi, hem siyasi çözümlemede hem de pratik eylemin
gidişatını belirlemede giderek artan bir güç kazanmaktadır.
2- Biz, bütün çabasını Troçkizmin revizyonuna, Enternasyonal’in tasfiyesine ve onun
kadrolarının imhasına adayan Pablocu gaspçıların Uluslararası Sekreterliğinin bu
ilkelerin gücünden yoksun olduğunu düşünüyoruz.
3- Enternasyonal’in Troçkist güçlerinin büyük çoğunluğunu temsil eden bizler,
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni kurmaya karar verdik.
4- Dördüncü Enternasyonal’in bütün şubelerinin önderliklerini, Troçkist programı
ve Enternasyonal’in güçlerinin çoğunluğunu temsil eden bu önderlikle ilişki kurmaya çağırıyoruz. Enternasyonal’in birliğinden ve kendi ulusal şubesinin geleceğinden kaygı duyan her sorumlu kadro, her Troçkist militan, Pablocu gaspçıların
revizyonist ve tasfiyeci merkezi ile Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi
arasında açıkça ve hızla tercih yapmak zorundadır.
23 Kasım 1953
HHHH
14
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Dördüncü Enternasyonal
Pablo’ya karşı toparlanıyor
D
ördüncü Enternasyonal, Lev Troçki tarafından kurulmuş olan Sosyalist Devrimin Dünya Partisi, kısa süre önce uluslararası bir kriz yaşadı. Stalinizmin,
Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa, Asya ve Batı Avrupa’daki gücü ve etkisi, Pablo
liderliğindeki önderlik komitesi içinde küçük bir hizbi etkisi altına aldı ve onun,
Stalinizmin “sol” bir kanadı haline gelme yönünde sapmasına neden oldu.
Bu tür bir siyasi belirti son derece tehlikelidir. Onun Enternasyonal’i tamamen
sarması, Enternasyonal’in devrimci bir güç olarak kesin ölümü anlamına gelecekti.
Ama Dördüncü Enternasyonal kolay kolay yolundan çıkartılamaz. Gerçek Troçkistler, şimdi, her yönden başarı vaat eden bir mücadelede Pablocu revizyonizm
ile karşılaşıyorlar.
Dördüncü Enternasyonal’in, Pablo hizbinin gaspına karşı dünya Troçkist hareketinin ezici çoğunluğunun iradesini savunmak için emin ve sağlam adımlarla ilerliyor olduğunu bildirmekten memnuniyet duyuyoruz.
Fransa, Britanya, İsviçre ve Yeni Zelanda şubeleri, Dördüncü Enternasyonal’in
Uluslararası Komitesi’ni oluşturmuş durumda. Onlar, bütün şubelere, temel Troçkist
programı yeniden onaylayan ve dünya hareketinin kadrolarına, Dördüncü Enternasyonal’in yaşatılması uğruna, Pablocuların boyunduruğu altında harap edilmesine karşı mücadele çağrısı yapan bir bildirge yayımladılar.
Uluslararası Komite, Pablocuları, Stalinizmin şimdiki ihanetlerinin üstünü örtme ve
Enternasyonal’e, Pablo’nun yeni revizyonist öğretisi yararına diktatörce bir yönetimi
zorla kabul ettirmeye kalkışmakla suçlamaktadır.
Uluslararası Komite, Pablocuları, Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’i adına Doğu
Alman işçilerine hitap ederken yalnızca Stalinist karşı-devrimciler için ‘ılımlı’
eleştirisini yaptığı ve Moskova’nın Doğu Alman işçilerini ezmekte kullandığı Kremlin
birliklerinin Doğu Almanya’dan çekilmesi talebini reddettiği için mahkûm etmektedir.
* SWP’nin yayın organı The Militant Yayın Kurulu’nun
21 Aralık 1953 tarihli açıklaması
15
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Uluslararası Komite, Pablocuları, Stalinistlerin geçtiğimiz Ağustos ayındaki Fransız
genel grevine olan ve aynı ay içinde İran’da sergiledikleri ihanetleri örtbas etmekle
suçlamaktadır.
Uluslararası Komite’nin örgütlenmesi, Dördüncü Enternasyonal’in tarihsel yaşama
yeteneğini bir kez daha kanıtladığını ifade etmektedir. Bu, yeryüzünde onu imha
edebilecek dışsal ya da içsel bir güç olmadığını göstermektedir.
Gerici düşmanlar ve sinikler, Dördüncü Enternasyonal içindeki bu mücadeleden
memnuniyet duyabilirler. Onlar, Enternasyonal’in asıl olarak böylesi iç mücadeleler
yoluyla olgunlaşıp, tarihsel sorumluluğuna uygun hale gelebilen, yaşayan devrimci
bir organizma olduğunu anlayamazlar. Bu mücadeleler, insanlığın ileriye doğru
atacak olduğu en büyük adıma, dünya sosyalist devrimine hazırlık okulunun bir
parçasıdır.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin kurulmasını selamlıyoruz.
1940 tarihli gerici Voorhis yasasından dolayı Enternasyonal örgütlenmenin dışında
kalmak zorunda olduğumuz için, Dördüncü Enternasyonal’in gelişmesi ile daha
fazla ilgileniyoruz. Uluslararası Komite, Lenin’den Troçki’ye ve sosyalist insanlığın
gelecekteki zaferine uzanan devrimci süreklilik çizgisini güvence altına almaktadır.
HHHH
Max Eastman, James P. Cannon ve
William D. Haywood 1922 yılında Moskova’da
16
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Yeni Bir İşçi Partisinin Gerekliliği
Peter Schwarz
B
ugün anmakta olduğumuz olay, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası
Komitesi’nin kuruluşu, 50 yıl önce gerçekleşti. Bununla birlikte bu olay bugün
de yakıcı bir önem taşıyor.
Dünyanın içinde bulunduğu duruma derin bir siyasi kriz damgasını vuruyor.
1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çökmesinin "tarihin sonuna" işaret ettiğini
iddia eden Amerikan emperyalizminin bir özürcüsünün öne sürdüğü düşüncelerin
aksine, Sovyetler Birliği’nin çözülüşü kapitalist sistemin Soğuk Savaş döneminde
dondurulmuş durumda tutulan bütün uyuşmazlıklarının ve çelişkilerinin su yüzüne
çıkmasına yol açtı.
Bugün krizin merkez üssü Amerika Birleşik Devletleri’dir. İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra uluslararası istikrarın kalbi olarak görülen bu ülke, dünya çapında en önemli
istikrarsızlık etmeni haline gelmiş durumda. Amerikan emperyalizmi, kendi krizini
çözebilmek için bütün dünyayı kendi çıkarları ve kendi görüntüsünde yeniden
düzenlemeye itiyor. Böyle davranarak geçmişte siyasi ve toplumsal çelişkileri ulusal
ve uluslararası ölçekte yumuşatmaya hizmet eden bütün mekanizmaları tahrip
ediyor.
Daha önce, 1980’lerde, Ronald Reagan’ın başkanlığı altında, Amerikan toplumu,
1990’larda borsa yükselişi sırasında daha da yoğunlaşacak olan derin bir
kutuplaşmaya tanıklık etmişti. Bu, toplumsal servetin bir avuç seçkinin eline geçecek şekilde yeniden dağıtılmasının aracı olurken, aynı zamanda temel sosyal
güvenlik düzenlemeleri yerle bir edildi. Sonuç olarak Amerikan toplumunun halen
yaşamakta olduğu kutuplaşmanın tarihte bir benzeri yok. Ulusal servetin yüzde
40’ı nüfusun en yüksek gelirli yüzde 1’lik kesiminin elinde toplanmış durumda. Bu
30 yıl öncesine göre iki kat fazla. Bugün büyük bir Amerikan şirketine sahip olan
tipik bir patron, ortalama işçinin kazandığının 475 katı para kazanıyor.
Bu derece keskin farklılıklar demokratik ilişkilerle bağdaşmaz. Aşırı sağcı, yarıyasadışı bir kliğin iktidarın en yüksek kademelerine yükselmesi bu toplumsal
kutuplaşmanın doğrudan bir sonucudur. George W. Bush, Hıristiyan sağa ve
* DEUK’un Almanya ve Britanya şubeleri, 23 ve 30 Kasım 2003 tarihlerinde, Frankfurt’ta ve Londra’da, DEUK’un kuruluşunu anmak ve son 50 yıllık siyasi çalışmanın
taşıdığı önemi ele almak için toplantılar düzenledi. Her iki toplantıda da, DEUK’un
sekreteri Peter Schwarz ve Britanya SEP’in ulusal sekreteri Chris Marsden konuşma
yaptı. Bu yazı, Peter Schwarz’ın konuşma metnidir.
17
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
açıkça faşist güçlerle yakın ilişkileri olan Amerikan seçkinlerinin en sağcı ve
saldırgan unsurlarına yaslanıyor. Ancak buna Demokratların saflarından herhangi
bir ciddi muhalefet işareti görülmüyor. Onlar, önceki başkan Bill Clinton’ın gülünç
bir biçimde mahkeme önünde suçlanmasına destek verdiler ve son seçimin
çalınmasını kabul ettiler. Irak’taki savaşını boş çek imzalayarak Bush’u ödüllendirdiler ve ülkenin işgalini sağlamaya yönelik bütün önlemlerin lehinde oy
kullandılar. Demokratlar, Cumhuriyetçiler ile aynı mali oligarşiye kiralanmış durumda. Bu ayrıcalıklı oligarşi ile geniş kitleler arasındaki çelişkiler arttıkça,
Demokratlar ciddi herhangi bir muhalefet gösterme konusunda gittikçe daha aciz
hale geliyorlar.
ABD, önlenemez bir biçimde devrimci bir çatışmaya doğru gidiyor. Bu yolda ilerlerken dünyayı karmaşanın içine itiyor ve toplumsal çelişkileri muazzam bir
biçimde arttırıyor. Dünya üzerinde, bu süreçten muaf herhangi bir alan bulunmuyor. Uluslararası alanda nereye bakarsanız bakın, artan toplumsal kutuplaşmanın kanıtlarını görebilirsiniz.
Göreli bir eşitliğin bulunduğu eski Sovyetler Birliği, bugün bulunabilecek en büyük
eşitsizlikle dolu toplumlardan biri. Halk kitleleri yoksulluk ve umutsuzluk içinde
kıvranırken, 17 kişi milyarder konumuna yükselmiş durumda. Benzer bir süreç,
halkın büyük kesimi kıt kanat geçinerek hayatta kalmaya itilirken, esas olarak eski
nomenklaturanın ya da suça bulaşmış çevrelerden gelen küçük bir katmanın zirveye ulaşmak için birbirleriyle çekiştikleri Doğu Avrupa’da da yaşanıyor.
Dünyanın, Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki en yoksul bölgelerinin damarlarındaki bütün kan finans kapital tarafından sistematik bir biçimde emiliyor. Yüz
milyonlarca insan yeterli miktarda yiyecek, içme suyu ve sağlık hizmeti olmadan
yaşamaya mahkûm edilmiş durumda. Bu koşulların kurbanı olan çok sayıda insan,
yasadışı köle tarzı bir iş bulma umuduyla, her gün yaşamlarını tehlikeye atarak
sınırları geçip bir sanayileşmiş ülkeye gitmeye çalışıyor.
Batı Avrupa’daki hükümetler 1980’ler boyunca uygulamaya koyamadıkları işi
(refah devletini bütünüyle yok etmeyi) birkaç aylık bir süre içinde gerçekleştirmeye
niyetliler. Toplumsal uyuma ve uzlaşmaya dayanan bir politika için artık herhangi
bir nesnel temel bulunmuyor.
Irak savaşı kapitalizmin krizinde yeni bir aşamayı temsil etmektedir. ABD hükümeti,
Irak’ın petrol kuyularını ve stratejik açıdan önem taşıyan Körfez bölgesini zorla ele
geçirmek için uluslararası hukuku ihlal etti, kendi kurmuş olduğu uluslararası
kurumları bir kenara itti ve apaçık yalanlarla büyük itibar kaybetti.
Ezici askeri üstünlüğüne karşın, ABD bu savaşı kazanamıyor. ABD işgaline karşı
direniş her gün büyüyor. ABD itibarını yitirmeden ve kendi topraklarında devrimci
bir patlama riskini göze almadan çekilebilecek durumda değil. ABD, bu ikileme,
daha da vahşileşerek ve sadece Irak halkını değil ama gittikçe artan bir biçimde
komşu ülkeleri ve kendi müttefiklerini de hedef alan "yerle bir etme" politikasına
kayarak karşılık verdi. Bu bakımdan, Irak savaşı, çok daha büyük ve şiddetli emperyalist savaşların habercisi.
18
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Bu koşullar altında, dünya çapında sayısız insan en temel çıkarlarının mevcut
toplum ile uyumlu olmadığını öğrendi. Onların geçmişte oy verdikleri ya da destekledikleri siyasi partilerin ve sendikaların bütünüyle iflas ettiği ortaya çıktı.
Almanya’da beş yıl önce iktidara gelmiş olan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve
Yeşiller partisi nefesleri kesen bir biçimde sağa kaydılar. Başbakan Schröder’in şu
andaki "Gündem 2010"unun yanında, muhafazakâr selefi Helmut Kohl’un sosyal
politikası çok daha ilerici kalıyor. SPD’ye olan mevcut muhalefet, üyelik ve oy kaybı
biçimini alıyor. SPD, 1990’ların başından bu yana, 300.000 üye kaybetti ve kayıp
oranı hızlanıyor. Partiyi geçen yıl 26.000 kişi terk etmişti ve bu yıl, daha şimdiden
30.000 kişi terk etmiş durumda. Bu rakam, ölüm nedeniyle kaybedilen 7.000
üyeyi içermiyor. SPD, kamuoyu yoklamalarında gittikçe daha gerilere düşüyor ve
Batı Almanya’da yapılan bir eyalet seçiminde (kısa süre önce yapılan Bavyera
seçimi) ilk kez yüzde 20’nin altında oy aldı. Son olarak Brandenburg eyaletinde
yapılan yerel seçimlerde, seçmenlerden sadece onda biri SPD’ye oy verme zahmetine girdi.
Sosyal demokrasi, diğer Avrupa ülkelerinde de benzer bir süreçten geçiyor. Tony
Blair’in Yeni İşçi Partisi, içi boş bir kabuktan başka bir şey değil. Fransa’da, soldaki
geleneksel partiler iktidardaki sağcı hükümetin hızla destek kaybetmesinden
faydalanamıyorlar.
Muhafazakâr ve sağcı partilerin son kamuoyu yoklamalarına göre etki alanlarını
belirgin bir biçimde genişletmiş olmaları, halkın bir bütün olarak sağa kaydığını
göstermiyor. Bu durum, her şeyden önce eski reformist işçi partilerinin düşüşünün
bir sonucudur. Bununla birlikte, bu, sağcı güçlerin bir tehlike oluşturmadıkları
anlamına gelmiyor. Bu, benzeri şekilde, geniş bir kitlesel tabandan yoksun olan
Bush hükümetinin yaptıkları eliyle ortaya kondu.
Bugün, en önemli siyasi görev, emekçilerin çıkarlarını temsil eden ve onların
kaygılarını açıkça dile getirebilen yeni bir partinin inşa edilmesidir. İnsanlığın
geleceği bu görevin yerine getirilmesine bağlı.
Geçtiğimiz haftalarda ve aylarda dünya çapında kapitalizme karşı muhalefetin
artmakta olduğunu gösteren açık işaretler ortaya çıktı. Bu, Dünya Ticaret Örgütü’
ne ve devlet başkanlarının yaptıkları çeşitli toplantılara karşı düzenlenen kitlesel
gösterilerde ifade edildi. Bu yıl, Şubat ayının 15’inde, tarihteki en büyük
uluslararası savaş karşıtı gösteri gerçekleştirildi. Refah devletinin sağladığı sosyal
korumayı adım adım ortadan kaldırmaya yönelik önlemlere karşı yapılan
protestoların da boyutları büyüyor. Hükümetin "Gündem 2010" adlı düzenlemelerini protesto etmek üzere 1 Kaıms’da Berin’de düzenlenen gösteriye
100.000 kişi katıldı. Katılımcı sayısı, büyük sendikalar tarafından boykot edilen
protestoyu düzenleyenlerin tahminlerinin çok üzerindeydi.
Artan toplumsal ve siyasi protestolar büyük bir toplumsal hareketin habercisidir.
Bununla birlikte, böyle bir hareket, işçi sınıfının kendi kaderini kendi ellerine almasını
sağlayacak bir siyasi stratejiyi kendiliğinden geliştiremez. Dördüncü Enternasyonal’in
Uluslararası Komitesi’nin 50 yıllık tarihinin önemi işte burada yatıyor.
19
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Uluslararası Komite, yarım yüzyıl boyunca ve en zor koşullar altında, devrimci
Marksizmin programını ve ilkelerini savundu. Uluslararası Komite, işçi sınıfının
uzun dönemli çıkarlarını kısa vadeli siyasi fırsatlar sunağında kurban etmeye yönelik her girişime karşı direndi. Dördüncü Enternasyonal’in programı, bugün işçi
sınıfının saflarında yaşanmakta olan yeni devrimci yükselişe yanıt veriyor ve bunu
zafere taşımanın zeminini oluşturuyor. Yeni bir işçi partisinin inşası, eski partilerin
neden başarısız olduklarını anlamadan ve 20. yüzyılın siyasi deneyimlerinin derslerini çıkarmadan mümkün değildir. Bu bağlamda, DEUK, yegâne deneyim birikimini temsil etmektedir. DEUK’un tarihi 20. yüzyılın derslerinin yoğunlaşmış bir
ifadesidir.
Pabloculuğa karşı mücadele
DEUK, 1953 yılında Dördüncü Enternasyonal’in programını Pabloculuğa (o tarihte
Michel Pablo’nun daha sonrasında Ernest Mandel’in önderlik ettiği tasfiyeci bir
eğilime) karşı korumak üzere kuruldu. 1953 yılında kaybedeceğimiz ne vardı?
Lev Troçki, 1920’li yılların sonlarında ve 1930’lu yıllarda uluslararası işçi sınıfının
yaşadığı yenilgilerin kaynağında Komünist Enternasyonal’in Stalinist önderliğinin
yanlış ve giderek daha karşıdevrimcileşen politikalarının yattığı tahlilini yapmıştı.
Troçki, 1923 yılında Sol Muhalefetin kurulmasından itibaren, Stalinist bürokrasinin
yükselişini, onun milliyetçi programını ve taktiksel zigzaglarını amansız bir eleştiriye
tabi tuttu. Stalin’in milliyetçi "tek ülkede sosyalizm" anlayışına karşı sosyalist devrimin uluslararası karakteri üzerinde ısrar etti.
Troçki, Çin’de, Komünist Parti’nin burjuva Kuomintang’ın egemenliğine girmesine
karşı çıkmıştı. Onun bu görüşü, Kuomintang 1927 yılında Şanghay’da komünistlere karşı bir katliam düzenlediğinde trajik bir biçimde doğrulandı. Troçki, Almanya’da Nazilere karşı çıkmak için komünistlerin ve sosyalistlerin bir Birleşik
Cephe kurmalarını önerdi. O, Stalin’in ve Thelmann’ın sosyal demokrasiyi faşizmin
ikiz kardeşi olarak tanımlayan, işçi sınıfını bölen ve böylece Hitler’in iktidarına
giden yolu açan politikalarının yol açacağı yıkıcı sonuçlar konusunda uyarılarda
bulundu. Troçki, Fransa’da ve İspanya’da işçi sınıfını kendi "demokratik burjuvazisine" zincirleyen, işçi hareketini felç eden ve yenilgiye uğramasına yol açan Halk
Cephesi politikalarına karşı çıktı.
Troçki, Alman işçi sınıfının 1933 yılında yenilgiye uğramasının ardından ve
Komünist Enternasyonal’in yaşananlarla ilgili herhangi bir ciddi tartışma yapacak
durumda olmadığını ortaya koyması üzerine, Üçüncü Enternasyonal’in devrimin
amaçları açısından can çekişmekte olduğu ve Dördüncü Enternasyonal’in inşa
edilmesi gerektiği sonucuna ulaştı. Dördüncü Enternasyonal, 1938 yılında Paris’te
kuruldu.
Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş programı şöyle diyor: "Kitlelerin yönelimini belirleyen, birincisi çürüyen kapitalizmin nesnel koşulları, ikincisi eski işçi örgütlerinin
alçakça politikalarıdır. İnsanlık kültürünün bunalımı haline gelmiş olan proletarya
önderliğinin bunalımı ancak IV. Enternasyonal tarafından çözüme kavuşturulabilir."
Bir başka pasajda ise şu ifade yer alır: "Dördüncü Enternasyonal İkinci, Üçüncü,
20
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Amsterdam ve Anarko-sendikalist Enternasyonallerin bürokrasilerine ve bunların
merkezci uydularına … karşı uzlaşmaz bir savaş ilan eder. Bütün bu örgütler
geleceğin güvencesi değil, geçmişin çürümüş artıklarıdır."
Pablocular bu düşüncelerden 1950’lerin başlarında koptular. Bütünüyle farklı bir
sosyalist devrim anlayışı geliştirdiler. Onlar artık sosyalist devrime Dördüncü Enternasyonal tarafından işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı için verilecek mücadelenin
sonucunda ulaşılacağını düşünmüyorlar fakat olayların baskısı altında sola kayan
Stalinist bürokratların, küçük burjuva milliyetçilerinin ve diğer toplumsal güçlerin
eylemlerinin bir ürünü olarak görüyorlardı. Bu anlayışa göre Dördüncü Enternasyonal’in görevi işçi sınıfı içinde sosyalist bilinç için mücadele etmekten ve işçilerin
kendi devrimci rollerini oynayabilmelerini sağlayabilmek için gerekli siyasi stratejiyi
ve taktikleri geliştirmekten oluşmuyordu. Bunun yerine Pablocular rollerini Stalinist
bürokrasiler içinde "devrimci" eğilimler aramak ve bunlara destek sağlamak olarak
gördüler. Bu Dördüncü Enternasyonal’i tasfiye etmek için bir formülden başka bir
şey değildi.
Pablocular Troçki’nin Stalinist bürokrasinin karşıdevrimci olduğu düşüncesini
değiştirdiler ve ona ilerici bir rol atfettiler. Böyle yaparak İkinci Dünya Savaşı’nı
izleyen siyasi olaylara yüzeysel ve izlenimci bir tavırla tepki vermiş oldular.
Savaşın sonuna doğru işçi sınıfının devrimci hareketleri ortaya çıktı ancak bunlar
Stalinist bürokrasi tarafından ihanete uğratıldı ya da doğrudan bastırıldı. Bu
amaçla İtalya’daki ve Fransa’daki Komünist partiler burjuva hükümetlere girdiler.
Sovyet işgali altındaki Doğu Avrupa’da her bağımsız halk hareketini boğdular.
Buna karşılık Stalinist bürokrasisi 1948’den sonraki ABD’nin Soğuk Savaş
politikasına Doğu Avrupa ülkelerindeki kapitalizm karşıtı önlemler ile karşılık
verme zorunluluğu hisseti. Bu topraklarda hem temel sanayi ve bankacılık sistemi
hem de medya ve ulaştırma kısmen ya da tamamen ulusallaştırıldı.
Pablo bu gelişmeler temelinde Stalinizm’in baskı altında devrimci bir rol
oynayabileceği sonucuna ulaştı. Böyle yaparak ulusallaştırmaların işçi sınıfının aktif
katılımı olmadan ve esas olarak bürokrasinin kendi ayrıcalıklı konumunu korumak
amacıyla yapıldığı gerçeğini göz ardı etmiş oldu. Aynı zamanda Stalinizm’in dünya
çapında işçi sınıfının her tür bağımsız hareketini acımasızca bastırarak, Doğu Almanya’da 17 Haziran 1953 işçi ayaklanmasının ve 1956’da Macaristan’daki halk
ayaklanmasının ezilmesinde gözler önüne serildiği gibi, karşıdevrimci bir rol
oynadığı gerçeğini de göz ardı etti.
Pablo için toplumsal gerçeklik artık burjuvazi ile proletarya arasındaki (Stalinizm’in
burjuvazinin ajanı rolünü üstlendiği) sınıf mücadelesi tarafından belirlenmiyor;
kendisinin harfi harfine yazdığı şekilde, "nesnel toplumsal gerçeklik", "kapitalist
rejim" ile "Stalinist dünya"dan oluşuyordu.
Pablo, sosyalizme giden yolu Doğu Avrupa’da ortaya çıkanlara benzer biçimde
“yüzyıllarca sürecek olan yozlaşmış işçi devletleri" döneminden geçen bir yol olarak
tarif edecek kadar ileriye gitti. Bu teoriye göre Dördüncü Enternasyonal’in şubelerini inşa etmeye gerek yoktu. Mevcut örgütler ya Stalinist partilerin danışmanları
21
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
işlevini görebilirler ya da kendilerini bütünüyle Stalinist aygıt içinde eritebilirlerdi.
Pablo sömürge ülkelerde anti-emperyalist mücadelede öncü bir rol oynamakta
olan milliyetçi hareketlere yönelik olarak da benzer bir tutum aldı. Troçki’nin bu
ülkelerde işçi sınıfının kendisini ulusal burjuvaziden bağımsız olarak örgütlemek
zorunda olduğunu ve ulusal burjuvaziye güvenmemesi gerektiğini vurgulamasına
karşın, Pablo ulusal hareketler içinde bütünüyle erimeyi savundu. En sonunda,
bütün Afrika’daki ulusal hareketlere destek ve yardım sağlama sorumluluğuyla,
Ben Bela hükümetinin bakanı olarak Cezayir’e gitti. O, bu görevini yürütürken
Moskova bürokrasi ile yakın mesai içinde oldu.
İşçi sınıfına yönelik karamsarlık
Yüzeysel olarak bakıldığında Pablocuların 1953’te aldıkları tavır, sosyalist bir
toplumun inşasının ancak işçi sınıfının önderliğinde mümkün olacağı ve bunun da
DEUK’un şubelerini inşa etmeyi gerektirdiği konusunda ısrar eden Uluslararası
Komite’ninkine göre daha "pratik", "gerçekçi" ve "iyimser"miş gibi görünebilir.
Gerçekte, Pablocuların benimsedikleri tavır işçi sınıfının devrimci potansiyeline
yönelik derin bir kötümserliği yansıtıyordu.
Bu sorunu biraz daha detaylı olarak ele almak istiyorum; çünkü benzer tavırlar
sayısız siyasi hareketin gelişiminde, özellikle Almanya’da, önemli bir rol oynadı.
Pablo ve Mandel, düşüncelerinde kesinlikle yalnız değildi ve egemen ideolojik atmosfere karşılık veriyorlardı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından işçi sınıfının devrimci
potansiyeli konusunda kuşku yayan çok sayıda eğilim ortaya çıkmıştı. Bunlar
1920’li ve 1930’lu yıllarda yaşanan yenilgilerin nedenini sosyal demokrat ve Stalinist önerlerin hatalı siyasi rotasında değil fakat bizzat işçi sınıfının toplumsal karakterinde arıyorlardı.
Yaşanan bir dizi olaydan (dünya savaşının kurbanları ve yarattığı yıkım, savaşın
sonunda gün ışığına çıkan Nazi suçları, bir devrimciler kuşağının Stalinizm
tarafından yok edilmesi, devrimci mücadelelerin Stalinist bürokrasi tarafından
boğulması ve nihayet 1950’lerin başlarında oluşan ekonomik ve siyasi istikrar
ortamı ile sosyal demokrat ve Stalinist partilerin görece güçlü konumda olmaları)
çıkarılan genel sonuç, işçi sınıfının yapısal olarak devrimci bir rol oynama becerisine sahip olmadığıydı.
Bu bağlamda tipik bir örnek, savaşın son yıllarında kaleme alınan ve ilk olarak
1947 yılında (Dördüncü Enternasyonal’in bölünmesinden altı yıl önce) basılmış
olan bir belgedir. Bu belgede açıkça şöyle deniyordu: "İşçilerin iktidarı ele geçirmek
konusunda gösterdikleri yetersizlik sadece egemenlerin manevralarıyla değil, fakat
sanayi toplumunun mantıki sonucuyla ilişkilidir."
İşçi sınıfının iktidarı ele geçirme konusundaki yetersizliğinin sanayileşmiş bir
toplumun mantıki sonucu olduğu tezi uzun uzadıya ve çeşitli biçimlerde tekrar edilerek geliştirildi. Örneğin: "Üretim sistemine sunduğu hizmet yoluyla uzun zamandır
kitle ile uyum sağlamış olan toplumsal, ekonomik ve bilimsel aygıt, daha karmaşık
ve kusursuz hale geldikçe, sunabileceği deneyimler daha fazla kuvvetten kesiliyor."
Bu yolla "ulusların deneysel dünyaları hem karada hem de suda yaşayabilen
22
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
canlılarınkine" yakınlaşma eğilimi gösteriyordu.
Metnin devamında, "teknolojik olarak eğitilmiş kitlelerin herhangi bir despotizmin
egemenliği altına girmeye gizemli bir biçimde hazır oluşu"ndan ve bu kitlelerin
"genel paranoyaya kendilerini yıkıma götürecek şekilde eğilimli oluşları"ndan söz
ediyor. Burada, işçi sınıfı, kendi başına bir iradeye sahip olmayan ve herhangi bir
sağcı demagojinin tuzağına düşebilecek bir güruh olarak gösterilmektedir.
Bu cümleler, Almanya’daki ve uluslararası düşünsel yaşam üzerindeki etkisini bu
güne kadar sürdürmüş olan "Frankfurt Okulu"nun çok önemli çalışmalarından biri
olan, Max Horkheimer ile Theodor W. Adorno tarafından yazılmış Aydınlanmanın
Diyalektiği adlı kitapta bulunabilir. Bildiğimiz gibi, 1968 öğrenci hareketi ve Yeşiller
partisi, Frankfurt Okulu’ndan önemli ölçüde etkilenmiştir.
Horkheimer ve Adorno, kendilerini kapitalizmin solcu eleştirmenleri olarak
görüyorlardı. Hatta birçok insan tarafından, yanlışlıkla, Marksist olarak
adlandırıldılar. Ne var ki Horkheimer ve Adorno işçi sınıfının kapitalist toplumdaki
nesnel konumu nedeniyle devrimci role sahip olduğuna ilişkin Marksist bakış
açısını kesin bir biçimde reddediyorlardı. Onlar, kapitalizmin gelişiminin ve
çelişkilerinin işçi sınıfını gittikçe daha fazla felç etmeye hizmet ettiğini ve onu devrimci eyleme geçemez hale getirdiğini iddia edecek kadar ileri gittiler. Egemen
kapitalist sınıfı, çok güçlü ve işçileri istediği gibi sömürebilecek, manipüle edebilecek ve aldatabilecek konumdaymış gibi betimlediler.
Horkheimer ve Adorno şöyle yazıyorlardı: "Yönetilenler, yaşam standartlarındaki
her nebze artışın kendilerini çok daha güçsüz hale getirdiğini sorgulanamayacak
bir zorunluluk olarak kabul ederler. Makineleri çalıştırmak için hâlâ istihdam
edilmekte olanların yaşam standartları, toplumun egemenlerinin elindeki çalışma
süresinin asgari bir bölümüyle sağlama bağlanabildiği zaman, geriye kalan gereksiz fazlasına, yani toplumun geniş kesimlerine, sistemin şimdiki ve gelecekteki büyük
planlarına hizmet edecek ek malzeme olarak, bir başka tabur gibi talim yaptırmış
olur. Kitleler işsizler ordusu olarak beslenir ve bölünürler. Onların gözünde, modern
varoluşun dil ve algılama dahil her bölümünü ön-biçimlendiren, gözetip denetlenen
yaşamın önemsiz nesneleri haline indirgenmeleri, karşısında hiçbir şey yapamayacaklarını düşündükleri nesnel zorunluluğu temsil eder."
Bu senaryo devrimci bir özne olarak işçi sınıfına hiç yer bırakmaz. Horkheimer ve
Adorno’nun bu dögüden çıkmak üzere önerdikleri tek kaçış noktası "eleştirel
düşünce" (yani toplumun onlar gibi aydınlar tarafından eleştirisi).
Pablo ve Mandel, Horkheimer ve Adorno kadar ileriye gitmediler. Ancak devrimi
gerçekleştirme potansiyeline sahipmiş gibi sundukları Stalinist bürokrasiye çark
edişlerinde Frankfurt Okulu’nun kurucuları tarafından bu derece açıkça ifade
edilen düşüncelerden güçlü bir biçimde etkilendikleri çok açık. Pablo ve Mandel,
tarihin bir öznesi değil, sadece bir nesnesi olarak gördükleri işçi sınıfının devrimci
doğası konusunda Horkheimer ve Adorno’nun derin kötümserliğini paylaştılar.
Oportünizm ile Marksizm arasında güç ilişkisi
Pablocuların benimsedikleri düşünceler pratik sonuçlar doğurdu. Onların
23
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Dördüncü Enternasyonal adına Stalinizme ve küçük burjuva milliyetçiliğine
uyarlanmaları, bürokratik aygıtlarla çelişkiye düşen işçilerin Marksizmin devrimci
perspektifi ile ilişkisinin kesilmesine hizmet etti. Pablocular, aynı zamanda,
Dördüncü Enternasyonal’i yalıtabilmek için, kirli ayak oyunlarına ve kışkırtmalara
başvurmak da dahil, ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Sri Lanka’da, Pablocular tarafından siyasi olarak desteklenen Lanka Sama Samaja
Partisi (LSSP) bir burjuva hükümetine girdi, Singala şovenizmine teslim oldu ve
böylece, günümüze kadar devam eden kanlı bir iç savaşın temellerini oluşturdu.
Latin Amerika’da, binlerce genç Pablocuların gerilla savaşı çağrılarının ardından
yaşamlarını yitirdiler. Bu savaşçılar devasa ormanlardaki üslerinde, şehirlerdeki
işçi sınıfından koptular; ordu ve devlet tarafından örgütlenen ölüm mangaları için
kolay av haline geldiler.
Bununla birlikte, son tahlilde, Pabloculuk, Uluslararası Komite’yi ancak nesnel
koşullar onların politikaları açısından elverişli olduğu için yalıtmayı başarabildi.
İşçi sınıfının Stalinist, reformist ve sendikal aygıtlarının egemenliğinde, sömürge
ülkelerdeki kitlelerin de milliyetçi hareketlerin etkisi altında olması, bağımsız bir
işçi sınıfı hareketinin gelişiminde büyük zorluklara yol açıyordu.
Bu koşullar altında, Pabloculuk, Uluslararası Komite üzerinde de etkiler yarattı.
1963 yılında, ABD’deki Sosyalist İşçi Partisi teslim bayrağını çekti ve Birleşik
Sekreterlik’i oluşturmak üzere Pabloculara katıldı. 1971 yılında, Fransız Enternasyonalist Komünist Örgüt (OCI) Uluslararası Komite’den koptu ve ardından François
Mitterand’ın Sosyalist Parti’sinin önemli bir koltuk değneği haline geldi.
1990’larda, Sosyalist Parti’deki en önemli mevkilerin bir çoğu (Fransa başbakanlığı
da dahil) uzun süre eski OCI kadrolarının elinde oldu. Nihayet, 1970’li yıllar
boyunca, Britanya’daki İşçilerin Devrimci Partisi (WRP) giderek Pabloculuğa doğru
kaydı.
WRP’de 1985-1986 yıllarında yaşanan kopuş Pablocu oportünizm ile Uluslararası
Komite’nin devrimci Marksizmi arasındaki güç ilişkisinde bir kaymayı temsil ediyordu. Bu kopuş, Pabloculuğun yüzünü dönmüş olduğu en güçlü bürokratik aygıtın
(Stalinist Kremlin bürokrasisinin) çöküşünün önceden tahminine dayanıyordu.
Pablocular, o zamandan bu yana, ya çözüldüler ya da Brezilya’da, İtalya’da ve
Fransa’da olduğu gibi bütünüyle burjuva siyaseti kampına katılma süreci içindeler.
DEUK ve yayın organı Dünya Sosyalist Web Sayfası ise etkisini gittikçe arttırdı ve
bugün Marksizmin gerçek sesi olarak kabul ediliyor.
Güçler ilişkisinde yaşanan bu dönüşümün kaynağında nesnel süreçler yatmaktadır.
Pabloculuğun yöneldiği bürokratik aygıtlar ve küçük burjuva oluşumlar, kapitalist
toplumda yaşanan kutuplaşma eliyle parçalanmış durumda. ABD’deki Bush yönetiminde ve gidereke daha fazla onun izinden giden dünyanın dört bir yanındaki düzen
partilerinde vücut bulan burjuva gericiliği ile DEUK’da cisimleşen uluslararası proletarya devrimi arasında bir orta yol bulmak, bundan böyle mümkün değildir.
Pabloculuğun bir bilançosu
Açık Mektup’un yayınlanmasından elli yıl sonra Pabloculuğun bir bilançosu
24
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
çıkartmak mümkün.
Pablo’nun "yüzyıllar boyu sürecek olan yozlaşmış işçi devletleri"ne ne oldu?
Pablocu Birleşik Sekreterlik 40 yıl boyunca Stalinist bürokrasi içinde devrimci ve
solcu akımlar aradı ve hep bunların bir yenisini buldu. Mandel’in son kitaplarından
birinde, Sovyetler’in başındaki Michael Gorbaçov’a övgüler düzülür. Bu kitap Boris
Yeltsin’e ithaf edilmiştir. Bu kitabın daha mürekkebi kurumadan, Gorbaçov’un
politikasının gerçek anlamı (Sovyetler Birliği’nin tasfiye edilmesi) herkes için açıkça
görülebilir hale geldi; Troçki’nin Sovyetler Birliği’ne yönelik öngörüsü doğrulandı.
Troçki daha 1930’larda ya işçi sınıfının Stalinist bürokrasiyi alaşağı edeceğini ya
da bürokrasinin Ekim Devrimi’nin kazanımlarını ortadan kaldıracağı ve kapitalizmi
restore edeceği uyarısında bulunmuştu. Sovyet ve uluslararası işçi sınıfı bu yenilgi
nedeniyle yüksek bir bedel ödedi ve bu bedeli ödemeye devam ediyor.
Pablo ile Mandel’in coşkuyla övdükleri ulusal hareketlerin kaderi ne oldu?
Bu hareketlerin tamamı emperyalizm ile barış yapmaya çalıştılar. Bunlardan bir
teki bile emperyalizmden şu ya da bu ölçüde gerçek anlamda bir bağımsızlık
kazanamadı. Onlar, iktidarı ele geçirebildikleri ülkelerde serbest bölgeler
oluşturdular ve işçi sınıfının emperyalist şirketler tarafından sömürebilmesi için
sınırlarını açtılar. Çin’de, Vietnam’da, Güney Afrika’da, Nikaragua’da olan buydu
ve bu liste kolaylıkla uzatılabilir. Ulusal hareketler, baskı altında tutulmaya devam
edildikleri ülkelerde, Beyaz Saray’ın önündeki yeşil alanda kabul edilen Yasser
Arafat gibi karşılanmak umuduyla ABD’nin gözüne girmeye çalışıyorlar. Ancak
bizzat Arafat’ın kaderinin gözler önüne serdiği üzere, bu konuda başarılı sonuç
alma umutları gittikçe azalıyor.
Bunlar içinde en acıklı örnek, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) önderi Abdullah Öcalan’ın durumudur. En onur kırıcı koşullarda tutulmasına karşın, Öcalan Ortadoğu’
daki düzenin korunmasının bir kefili olarak Türk burjuvazisine ve uluslararası burjuvaziye hizmet sunmayı teklif etmeye devam ediyor. Bir başka örnek ise Sri Lanka’
daki Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’dır. Bu örgüt, adanın kuzeyini ve doğusunu
ulusötesi şirketlere açmak için Singala burjuvazisi ile iktidarı paylaşmasına izin
verecek bir anlaşmaya varmaya çalışıyor.
Troçki’nin ve Uluslararası Komite’nin uğrunda mücadele ettiği perspektifler
bütünüyle doğrulanmış durumda: ulusal baskıdan kurtuluş, ancak bir proleter devriminin sonucu olarak mümkün olabilir. Önemli demokratik kazanımlar, yalnızca
işçi sınıfının önderliğinde elde edilebilir. Bu çözüme giden yol, bütün bir dönem
boyunca, Pablocular tarafından desteklenen ve işçi sınıfını burjuva milliyetçiliğinin
kuyruğuna takan politikalar eliyle tıkandı.
Pablocu örgütlerin siyasi olarak iflas etmiş olmaları, onların basitçe ortadan
kalkacakları anlamına gelmiyor. Eski bürokratik partilerin iflas etmiş olması
ışığında, burjuvazi, gelecekteki yöneticilerini bulmak için, giderek daha fazla, revizyonist çevrelere yönelecektir.
Adorno ile Horkheimer’den etkilenen 1968 protesto kuşağı üyelerinin hükümetlerde önemli mevkilere gelişlerine daha şimdiden tanık oluyoruz. Joschka Fisher’in
25
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
kariyerinden Frankfurt Okulu’nun düşüncelerini sorumlu tutmak aşırı bir
basitleştirme olur. Ne var ki onun sokak savaşçılığından Alman Dışişleri Bakanlığı’
na geçişinin altında bir siyasi mantık yatmaktadır. İşçi sınıfının eğitilmesinin yerine
polisle yumruklaşmayı geçiren sokak savaşçısının politikası ile bugünün dışişleri
bakanının işçi sınıfını hor görmesinde, aynı kavrayışı bulabiliriz: işçi sınıfının, teorik
temeli Horkheimer ve Adorno tarafından oluşturulmuş olan küçük görülmesi.
Burjuva hükümetlerde görev almak, yalnızca, Fischer gibi 1970’lerde Yeşiller partisine yönelmiş olan 1968 protesto hareketinin eski üyelerine özgü değil. Bu liste
aynı zamanda eski ya da bugünkü sözde “Troçkist”leri de içeriyor. Bunlar arasında
en tanınmış olanı, hiç kuşkusuz, yirmi yıl süreyle OCI’nin* üyesi olmuş olan eski
Fransa başbakanı Lionel Jospin’dir.
Fransa’da yayınlanan önde gelen günlük gazetelerden biri olan Le Monde’un baş
editörü Edwy Plenel de eski bir Pablocu. Plenel, 1970’lerde Devrimci Komünist Birlik’in (LCR) bir üyesiydi ve bu örgütün hem merkez komitesinin hem de yayın
organı Rouge’un yazı kurulunun üyesi olarak görev yapmıştı. O, iki yıl önce, siyasi
geçmişini gururla açıkladığı ve Fransa’da kendisi gibi aynı okuldan yetişmiş on
binlerce insan olduğunu söyleyerek övündüğü bir biyografi yayınladı.
Fransa’daki düzen, şimdilerde, kendisini, LCR ile Lutte Ouvrière’in (LO), yapılması
düşünülen bir seçim ittifakı sonucunda, gelecek yılki Avrupa seçimlerinde ve yerel
seçimlerde hatırı sayılır bir sonuç elde edeceği düşüncesine alıştırmaya çalışıyor.
LCR’nin bir burjuva hükümette görev almaya hazırladığını gösteren işaretler söz
konusu. Bu örgüt, 2002 yılı ilkbaharında, başkanlık seçimlerinin ikinci turunda
Jacques Chirac’a oy verilmesi çağrısı yaptı. Muhafazakâr bir burjuva politikacısına
oy verilmesi çağrısı yapan bir örgüt, bir burjuva hükümetine girmekten de geri
durmayacaktır.
Pablocu Birleşik Sekreterlik’e üye diğer ülkelerdeki örgütler, bir süredir burjuva
siyasetinde önemli bir rol oynuyorlar. Brezilya’daki Pablocular, şu anda bu ülkenin
devlet başkanı olan "Lula"nın (Luis Inacio da Silva) İşçi Partisi içinde erimiş durumdalar. Pablocuların hem hükümette bir bakanı ve mecliste birkaç milletvekili hem
de yerel ve bölgesel düzeyde önde gelen mevkilerde çok sayıda üyesi bulunuyor.
İtalya’daki Pablocular, uzun zamandır Komünist Yeniden Kuruluş Partisi (Rifondazione-PRC) içinde yer alıyorlar. Mandel’in ölümünün ardından Birleşik Sekreterlik’in en önemli önderi haline gelen Livio Maitan, PRC’nin Merkez Komitesi’nin
üyesi ve partinin önderi Fausto Bertinotti’nin en önde gelen danışmanlarından biri.
Rifondazione, Avrupa Para Birliği’ne girişin önkoşulu olarak, İtalyan refah devletinin önemli bir bölümünü ortadan kaldırarak ulusal bütçeyi budadığı sırada
merkez sol hükümeti desteklemede kilit bir rol oynadı. Merkez sol hükümet birçok
defa mecliste güvenoyu almak durumunda kaldı ve ayakta kalabilmek için PRC’nin
desteğine ihtiyaç duydu.
Batılı ülkelerin muhtemelen en anti-komünisti olan ABD’de bile Pablocuların resmi
burjuva politikasına katılışlarına tanık olmak mümkün. Kaliforniya’da yapılan son
* Fransa’da Lambertist olarak bilinen sözde "Troçkist" örgüt.
26
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
geri çağırma seçiminde Yeşiller Partisi’nin baş adayı, kariyerinin daha erken
aşamalarında Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) başkan adayı olmuş olan Peter Camejo’ydu. Camejo, 1960’larda Uluslararası Komite’nin taraftarlarının SWP’nin gençlik örgütünden ihraç edilmesinde önemli bir rol oynamıştı. Camejo, seçim
kampanyası sırasında düzen tarafından şaşkınlık veren dostane bir tavırla karşılandı. Bir insanın ismini lekelemek için onun özel yaşamının en ince ayrıntılarını
bulup ortaya çıkartmak konusunda çok az vicdani tereddüt gösterilen bu ülkede,
hiç kimse Camejo’nun "Troçkist" geçmişinden söz etmedi.
Burjuvazinin kendisini Pablocuların hizmetlerinden yararlanmak zorunda hissetmesi, yaşamakta olduğu krizin boyutlarının bir göstergesidir. Bugün, Uluslararası Komite ile Pablocuları birbirinden ayıran uçurum, işçi iktidarı ile burjuva
düzeni birbirinden ayıran uçurumdur.
Bugün DEUK, henüz bir kitle hareketi haline gelmiş değil ama onun programı
uluslararası işçi sınıfına bir ses ve bilinçli bir ifade vermektedir. Bu durum, Dünya
Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) okuyucu sayısındaki artışta görülüyor. WSWS internette en çok okunan uluslararası sosyalist web sitesi haline gelmiş durumda.
DEUK’un 50 yıl önce James P. Cannon tarafından ifade edilen "kuruluş ilkeleri"
haklı çıkmıştırı ve geçerliliğini korumaktadır. Konuşmamı Açık Mektup’ta formüle
edildikleri haliyle, bu ilkeleri aktararak bitirmeme izin verin:
“(1) Kapitalizmin can çekişmesi, kötüleşen depresyonlar, dünya savaşları ve faşizm
gibi barbarca olgular dolayımıyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir...
“(2) Uçuruma gidiş, yalnızca, kapitalizmin yerini dünya çapında sosyalizmin planlı
ekonomisinin almasıyla; kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme çevriminin
bu yolla yeniden başlatılmasıyla önlenebilir.
“(3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olan işçi sınıfının önderliği
altında başarılabilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri işçilerin
iktidar yolunu tutması için hiç bir zaman bugünkü kadar uygun olmamasına
rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır.
“(4) İşçi sınıfı, bu dünya-tarihsel amacı gerçekleştirme yönünde örgütlenmek için,
her bir ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir parti; yani,
demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme ... yeteneğine sahip
savaşçı bir parti inşa etmek zorundadır.”
HHHH
27
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Sosyalist İşçi Partisi’nin önceli olan Dördüncü
Enternasyonal İçin Amerika Komünist Birliği
1 Mayıs yürüyüşünde.
28
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Dördüncü Enternasyonal’in 75. Yıldönümü
David North
Dördüncü Enternasyonal, bundan 75 yıl önce, Paris’in bir kenar mahallesinde
düzenlenen bir konferansta kuruldu. Riskli güvenlik koşullarından dolayı, konferansın bir gün içinde tamamlanması gerekiyordu. Konferans öncesi 12 ay boyunca, Troçkist hareket aralıksız bir saldırı altındaydı. Lev Troçki, Meksika’da sürgünde
yaşıyor olmasına karşın, Sovyetler Birliği’ndeki Stalinist rejim tarafından en tehlikeli
siyasi karşıt olarak görülüyordu. Stalin, Troçki’nin 1927’de partiden ihraç edildikten ve 1929’da SSCB’den çıkartıldıktan sonraki on yıl içinde kurmuş olduğu
uluslararası hareketi imha etmeye kararlıydı.
Eylül 1937’de, Troçki’nin siyasi sekreteri Erwin Wollf, Sovyet gizli polisi GPU’nun
ajanları tarafından İspanya’da öldürüldü. Aynı ay içinde, GPU’dan kaçan ve Troçki
tarafından kurulmakta olan yeni Enternasyonal’e bağlılığını açıklayan Ignace
Reiss, İsviçre’nin Lozan kentinde bir suikasta uğradı. Şubat 1938’de, Troçki’nin
büyük oğlu ve Avrupa’daki en önemli siyasi temsilcisi Lev Sedov, GPU tarafından
Paris’te katledildi. Nihayet, Temmuz 1938’de, kuruluş konferansından yalnızca altı
hafta önce, hareketin Uluslararası Sekreterliği’nin önderi Rudolf Klement, Paris’teki
dairesinden kaçırıldı ve öldürüldü.
Sedov, Wolf ve Klement, konferansın onur başkanları olarak seçilmişlerdi. Fransız
Troçkist Pierre Naville, delegelere, “Klement’in trajik ölümünden dolayı resmi bir
rapor sunulmayacağı” bilgisini verdi ve “Klement, [delegelere] dağıtılmak üzere
ayrıntılı, yazılı bir rapor hazırlamıştı ama bu rapor diğer belgelerle birlikte ortadan
kayboldu. Mevcut rapor yalnızca bir özet olacak” dedi.
Konferansın toplandığı cehennemi koşullar, uluslararası işçi sınıfının karşı karşıya
olduğu siyasi durumu yansıtıyordu. Almanya’da ve İtalya’da faşist rejimler iktidarı
almıştı ve Avrupa savaşın eşiğindeydi. Britanya ve Fransız emperyalistlerinin
Çekoslovakya’yı, Prag’daki kapitalist hükümetin rızasıyla, Hitler’e teslim ettiği adı
çıkmış Münih Konferansı, yalnızca birkaç hafta sonra toplanacaktı. Stalinistler ve
anarşist önderliklerin ihanetine uğramış olan İspanyol Devrimi, iki yıldan uzun
süren iç savaşın ardından hızla yenilgiye yaklaşıyordu. Fransa’da, 1936-38 Halk
* Bu yazı, Dördüncü Enternasyonal’in 75. kuruluş yıldönümü ile ilgili olarak Eylül
2013’te “www.wsws.org”da ve “www.toplumsalesitlik.org”da yayımlandı.
29
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Cephesi Hükümeti, işçi sınıfını siyasi olarak demoralize etmek için elinden gelen
her şeyi yapmıştı. Sovyetler Birliği’nde, 1936’da Stalin tarafından dizginlerinden
boşaltılmış olan terör, bütün Yaşlı Bolşevikler kuşağını fiilen ortadan kaldırmıştı.
Stalinistlerin ve Sosyal Demokratların ihanetleri, ikinci emperyalist savaşın patlamasını önleyebilecek tek aracı; yani işçi sınıfının sosyalist devrimini sabote etmişti.
Kuruluş konferansına katılan delegelerin karşı karşıya olduğu başlıca görev, taslağı
Lev Troçki tarafından yazılmış olan bir belgeyi tartışıp kabul etmekti. Bu belge,
“Kapitalizmin Can Çekişmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri” başlığını
taşıyordu. Onun, siyasi literatür tarihindeki en önemli ve etkili cümleler arasında
yer alan başlangıç cümlesi şunu belirtti: “Bir bütün olarak dünya siyasi durumu,
asıl olarak proletaryanın önderliğinin tarihsel kriziyle karakterize edilmektedir.”
Troçki, bu sözcüklerle, yalnızca 1938’de var olan durumu değil ama aynı zamanda modern tarihin merkezi siyasi sorununu da özetliyordu. Kapitalizmin yerini
sosyalizmin almasının nesnel gereklilikleri; yani üretici güçlerin uluslararası
gelişmesi ve devrimci sınıfın varlığı mevcuttu. Ama devrim, sadece nesnel ekonomik koşulların otomatik ürünü değildi. O, işçi sınıfının, tarihsel sürece sosyalist bir
program üzerine kurulu ve özenle hazırlanmış stratejik bir planla donanmış, bilinçli
siyasi müdahalesini gerektiriyordu. İşçi sınıfının devrimci politikaları, devirmeye
çalıştığı kapitalist sınıfın karşı-devrimci politikalarından daha az bilinçli olamazdı.
Devrimci partinin tarihsel önemi burada yatmaktadır.
Ama devrimci partinin, Rus işçi sınıfı Lenin ile Troçki’nin önderliğinde kapitalist
sınıfı devirip tarihteki ilk işçi devletini kurduğu Ekim 1917’de olumlu bir biçimde
sergilenmiş olan belirleyici rolü, 1920’lerin ve 1930’ların yenilgileriyle, olumsuz
yönde doğrulandı. Bir dizi devrimci fırsat, işçi sınıfının bağlılığına sahip kitlesel
Sosyal Demokrat ve Komünist (Stalinist) Partiler tarafından yaşama geçirilen yanlış
politikalar ve bilinçli ihanetler eliyle yitirilmişti.
İkinci Enternasyonal’in Sosyal Demokrat partilerinin siyasi iflası ve gerici rolü, daha
önce, onların enternasyonalist programlarını reddettikleri ve kendi egemen
sınıflarının savaş politikalarını destekledikleri 1914’te açığa çıkmıştı. Komünist (ya
da Üçüncü) Enternasyonal, Ekim Devrimi’nin ardından, Sosyal Demokrasinin
ihanetine karşı kurulmuştu.
Ama Sovyetler Birliği’nde devlet bürokrasisinin yükselmesinin ve Rusya Komünist
Partisi’nin yozlaşmasının, Komünist Enternasyonal üzerinde kapsamlı sonuçları
oldu. 1923’te, Rusya Komünist Partisi’nin bürokratikleşmesine karşı mücadele
etmek amacıyla, Troçki’nin önderliği altında Sol Muhalefet oluşturulmuştu. Ancak
kendi çıkarlarının ve ayrıcalıklarının temsilcisini Stalin’de bulan bürokrasi, Marksist
muhaliflerine karşı kıran kırana bir direniş sergiledi. 1924’te, Stalin ile Buharin,
Lenin ve Troçki’nin Ekim 1917’de iktidarın Bolşevikler tarafından ele geçirilmesini
üzerinde yükseltmiş oldukları sosyalist enternasyonalizm, yani Sürekli Devrim
programını reddeden “tek ülkede sosyalizm” programını ilan etti. Stalin ile
Buharin’in programı, uluslararası işçi sınıfının çıkarlarının pratikte Sovyet bürokrasisinin ulusal çıkarlarına tabi kılınmasına anti-Marksist bir teorik mazeret sundu.
30
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Marksist kuramda yapılan bu önemli değişikliğin, Üçüncü Enternasyonal’in ve ona
bağlı partilerin pratiği üzerindeki etkisi felaket oldu. 1920’ler boyunca, ulusal
komünist partilerin Moskova’nın talimatlarına uymayan önderleri bürokratik yollarla görevlerinden alındı ve onların yerine uysal ve beceriksiz uşaklar getirildi.
Üçüncü Enternasyonal’i her zamankinden açık bir şekilde dünya sosyalist devriminin partisi olarak değil de Sovyet dış politikasının bir aracı olarak gören Stalin
tarafından belirlenmiş politikalarla yönünü şaşırmış olan komünist partiler, bir felaketten diğerine savruldular. 1926’da Britanya Genel Grevi’nin, bir yıl sonra da
Çin Devrimi’nin yenilgisi, Üçüncü Enternasyonal’in yozlaşmasındaki kritik dönüm
noktaları oldu.
Orta Asya’daki Alma Ata’ya sürgüne gönderilmiş olan Troçki, 1928’de, örgütün
Altıncı Kongresi’nin öngününde, Komünist Enternasyonal’in Program Taslağının
Eleştirisi’ni yazdı. Bu belge, komünist partilerin önceki beş yıl boyunca uğramış
oldukları yenilgilerin kuramsal ve siyasal nedenlerine ilişkin ayrıntılı bir incelemeydi. Troçki’nin eleştirilerinin ana hedefi, Stalin ile Buharin’in “tek ülkede sosyalizm” kuramıydı:
Dünya ekonomisinin ve politikasının mali sermayenin egemenliği altında olduğu
günümüzde, emperyalizm çağında, tek bir komünist parti bile, programını, yalnızca ve asıl olarak kendi ülkesindeki koşullardan ve gelişmelerden hareketle oluşturamaz. Bu, SSCB sınırları içinde devlet erkini elinde tutan parti için de bütünüyle
geçerlidir. 4 Ağustos 1914’te, gelmiş geçmiş bütün ulusal programların sonu gelmişti. Proletaryanın devrimci partisi, yalnızca, çağımızın (kapitalizmin en yüksek
gelişme ve çöküş çağının) karakterine uygun uluslararası bir programa bel bağlayabilir. Uluslararası komünist bir program, hiçbir şekilde, ulusal programların
toplamı ya da onların ortak özelliklerinin bir bileşimi değildir. Uluslararası program, doğrudan doğruya, bütün ilişkileri ve çelişkileriyle, yani ayrı parçalarının
karşılıklı olarak çelişkili bağımlılığıyla, bir bütün olarak dünya ekonomisinin ve
dünya siyasi sisteminin koşullarının ve eğilimlerinin çözümlemesinden hareket etmelidir. İşçi sınıfının ulusal yönelimi, çağımızda, geçmişte olduğundan çok daha
fazla, yalnızca bir dünya yöneliminden kaynaklanmalıdır ve kaynaklanabilir; tersi
geçerli değildir. Komünist enternasyonalizm ile ulusal sosyalizmin bütün türleri
arasındaki temel ve başlıca ayrım burada yatar.
Troçki’nin dünya yöneliminin önceliğine yaptığı merkezi vurgunun basitçe genel
kuramsal değerlendirmelerden değil ama onun 1923-24 yıllarında geliştirmiş
olduğu, ABD’nin başlıca emperyalist güç olarak ortaya çıkmasının küresel
sonuçlarına ilişkin çözümlemesinden kaynaklandığını anımsamak önemli.
Troçki’nin Komünist Enternasyonal’in toplantılarına katılması, elbette,
yasaklanmıştı. Onun yazıları, bir süredir bütün Komünist Partiler’de yasaklanmıştı.
Bununla birlikte, kimi aksiliklere karşın, Troçki’nin Eleştiri’si İngilizce’ye çevrildi ve
Amerikan Komünist Partisi’nin delegesi olarak Altıncı Kongre’ye katılmış olan
James P. Cannon’un eline geçti. Troçki’nin Eleştiri’sine ikna olan Cannon, Kanadalı
delege Maurice Spector’un yardımıyla, belgeyi gizlice Sovyetler Birliği’nin dışına
kaçırdı. Cannon, Max Shachtman’ın, Martin Abern’in ve Komünist Parti’nin önde
31
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
gelen birkaç üyesinin katılımıyla, Program Taslağının Eleştirisi’nde sunulan çözümlemeye dayanarak, Troçki’nin düşünceleri uğruna Sovyetler Birliği dışında mücadele başlattı. Kısa süre sonra Komünist Parti’den ihraç edilen Cannon ve
Shachtman, Uluslararası Sol Muhalefet’in doğmasında önemli bir rol oynayan
Amerika Komünist Birliği’ni kurdu.
1923’te kurulduğu zaman, Sol Muhalefet’in amacı Komünist Parti’nin devrimci
enternasyonalizmin programı temelinde reformdan geçirilmesi ve parti içinde
demokratik merkeziyetçilik ilkelerine uygun açık tartışmanın yeniden kurulmasıydı.
Troçki, dünyanın dört bir yanında hızla taraftar edinen Uluslararası Sol Muhalefet’in kurulmasıyla, Komünist Enternasyonal’in reformunu gerçekleştirmeye çalıştı.
Troçki, Stalin’in yıkıcı politikalarının, Komünist Parti ve Üçüncü Enternasyonal içinde
büyüyen muhalefet dolayımıyla gözden geçirilmesi ihtimali olduğu sürece, yeni bir
Enternasyonal çağrısı yapmaktan uzak durmuştu.
1930 ve 1933 yılları arası Almanya’daki durum, Troçki’nin hesaplarında büyük
bir yer tutuyordu. Alman ekonomisinin 1929 Wall Street kırılmasının ardından
çökmesiyle birlikte, Hitler’in Ulusal Sosyalist (Nazi) Partisi kitlesel bir güç olarak
ortaya çıkmıştı. Hitler’in iktidara gelip gelmeyeceği Alman işçi sınıfının iki kitlesel
örgütü Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Komünist Parti’nin (KPD) politikalarına
bağlıydı. Bu iki parti, milyonlarca Alman işçisinin bağlılığına hükmediyordu ve
Nazileri yenilgiye uğratacak güce sahipti.
1929 yılında İstanbul - Büyükada’ya (Türkiye) sürgüne gönderilmiş olan Troçki,
Almanya’daki krizi çözümleyen ve iki işçi sınıfı partisine Hitler’in iktidar yürüyüşünü
durdurmak için birleşik eylem çağrısı yapan çok sayıda yazı yazdı. Ama burjuva
devlete itaat eden ve işçi sınıfının her türlü bağımsız siyasi eylemine karşı çıkan
SPD, Nazilere karşı savunma amaçlı bir mücadeleyi bile onaylamayacaktı. Bunun
yerine, Alman işçi sınıfının yazgısı, Weimar rejiminin, Hitler’i iktidara getirmeyi
planlayan müflis ve cani burjuva politikacılarının eline terk edilecekti. KPD’ye
gelince, o, körü körüne, Sosyal Demokrasi’nin “sosyal faşist”, yani Nazi partisine
eşdeğer olduğuna ilişkin Moskova dayatması tanıma yapıştı. Stalinistler, Troçki’nin
Hitler’e karşı SPD’nin ve KPD’nin Birleşik Cephesi için yaptığı çağrıyı reddettiler.
Kendi pasifliklerini gerekçelendiren Stalinistler, tarihteki en feci hesap hataları
arasında sayılması gereken bir siyasi tahminle, Nazilerin zaferini, kısa süre içinde,
Komünist Parti’yi iktidara getirecek bir sosyalist devrimin izleyeceğini iddia ettiler.
Stalinistlerin sloganı, “Hitler’den sonra biz!” idi.
Trajik sonuç, 30 Ocak 1933’te ortaya çıktı. Yaşlı Devlet Başkanı Hindenberg tarafından başbakanlığa atanan Hitler, tek bir kurşun sıkılmaksızın, yasal olarak iktidara geldi. Her biri milyonlarca üyeye sahip olan SPD ve KDP, Nazilerin zaferine
karşı koymak için hiçbir şey yapmadı. Artık devlet aygıtını kontrolleri altına almış
olan Naziler, birkaç gün içinde, terör uygulamaya başladılar. SPD, KPD, sendikalar
ve işçi sınıfının diğer kitlesel örgütleri, birkaç ay içinde paramparça edildi. Avrupalı
Musevilerin büyük çoğunluğu da dahil, milyonlarca yaşama mâl olacak 12 yıllık
kabus başlamıştı.
32
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Troçki, Hitler’in iktidara gelmesinin ardından, Almanya’daki felaketin KPD’den
arda kalanlar arasında ve Üçüncü Enternasyonal içinde protestolara ve muhalefete
yol açıp açmayacağını görmek için aylarca bekledi. Ama tam tersi gerçekleşti. Almanya’daki ve Enternasyonal içindeki Stalinist örgütler, Sovyet bürokrasisi
tarafından dayatılmış olan siyasi çizginin doğruluğunu yeniden onayladılar.
Almanya’daki akıbet, Troçki’yi, Komünist Enternasyonal’in düzeltilmesi için herhangi bir ihtimal olmadığına ikna etti. Bu nedenle, Troçki, Temmuz 1933’te,
Dördüncü Enternasyonal’in kurulması yönünde açık bir çağrı yaptı. Üçüncü Enternasyonal’e ilişkin politikadaki bu köklü değişim, Troçki’nin daha ileri bir sonuca
varmasına yol açtı. Eğer Komünist Enternasyonal’i reformdan geçirme olasılığı
yoksa, reform perspektifi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi için de artık geçerli
değildi. Stalinist rejimin politikalarını değiştirmek, onun yıkılmasını gerektirecekti.
Bununla birlikte, bu yıkma, Ekim 1917’nin ardından kurulmuş olan toplumsallaştırılmış mülkiyet ilişkilerinin değiştirilmesini değil ama savunusunu amaçlayacağı için, Troçki’nin savunduğu devrim, toplumsal değil ama siyasi
karakterdeydi.
1933 ile 1938 yılları arasında yaşananlar, Troçki’nin yeni yöneliminin doğruluğunu
kanıtladı. Hitler’in iktidarı almasını izleyen beş yıl boyunca, Stalinist rejim, uluslararası işçi hareketi içindeki en tehlikeli karşı-devrimci güç olarak ortaya çıktı.
Kremlin bürokrasisinin politikalarının yol açtığı yenilgiler, hataların değil ama bilinçli politikaların ürünüydü. Stalinist rejim, toplumsal devrimin herhangi bir
ülkedeki zaferinin Sovyet işçi sınıfı içindeki devrimci ateşin yeniden canlanmasına
yol açabileceğinden korkuyordu.
Troçki, Dördüncü Enternasyonal’in resmi kuruluşu için sistematik olarak çalışırken,
başlıca iki muhalefet biçimiyle karşılaştı.
Bunlardan birincisi, sınıf mücadelesinin uluslararası deneyimlerinden ve Stalinizm
ile Sosyal Demokrasinin ihanetlerinden herhangi bir ilkesel sonuç çıkarmayı reddeden eğilimlerin ve bireylerin muhalefetiydi. Onlar, arada bir, Troçki’nin çözümlemelerinin şu ya da bu yanına ilgi duyduklarını ya da katıldıklarını ifade ederken,
kendilerinin ya da örgütlerinin yeni bir devrimci Enternasyonal uğruna mücadele
etme vaadinde bulunmayı reddettiler. Troçki’nin “merkezci” olarak tanımladığı bu
eğilimler, devrim ile karşı-devrim arasında güvenli bir orta yer bulmaya çalıştılar.
Onların ilkesiz manevralarının altında, baştan sona oportünist hesaplar yatıyordu.
Onlar, enternasyonalist programı ve ilkelerin kendi ulusal taktiklerini etkilemesini
engellemeye kararlıydılar. Ulusal oportünizmin bu türüne örnek oluşturan partiler,
Almanya’daki Sosyalist İşçi Partisi (SAP), İspanya’daki Marksist Birleşik İşçi Partisi
(POUM) ve Britanya’daki Bağımsız İşçi Partisi (ILP) idi. Fenner Brockway (sonradan
Lord Brockway) önderliğindeki ILP, sözde Londra Bürosu’nun kurulmasında önemli
bir rol oynadı.
Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasına karşı ikinci argüman, onun ilanının
zamanından önce gerçekleşmiş olduğuydu. Bir enternasyonalin, yalnızca başarılı
bir devrim anlamına gelen “büyük olaylar”dan doğabileceği iddia edildi. Bu
33
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
düşünce, kuruluş kongresinde, tutanaklarda adı Karl olarak geçen ve yeni bir enternasyonalin yalnızca “devrimci yükseliş” döneminde kurulabileceğini savunan
Polonyalı bir delege tarafından öne sürüldü. Ona göre, “yoğun gericilik ve baskı”
koşulları, Dördüncü Enternasyonal’in ilanı için bütünüyle uygunsuzdu. Bu delege,
“Dört’ü oluşturan güçler, onun göreviyle orantısız şekilde küçük” ve “bu yüzden,
uygun bir zamanı beklemek ve zamanından önce davranmamak gerekiyor” dedi.
Troçki, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesini hazırlarken, Polonyalı delegenin argümanlarını önceden görmüştü:
Kuşkucular, “İyi de, Dördüncü Enternasyonal’in kurulma zamanı geldi mi?”
diye soruyorlar. Onlar, “yapay” olarak bir enternasyonal kurmanın mümkün olmadığını; onun yalnızca büyük olaylardan doğabileceğini vb. söylüyorlar. Bütün bu itirazlar, yalnızca, kuşkucuların yeni bir enternasyonalin inşasında bir işe yaramadığını göstermektedir. Onlar, hemen hemen hiçbir
işe yaramamaktadırlar.
Dördüncü Enternasyonal, zaten büyük olaylardan; proletaryanın tarihteki
en büyük yenilgilerinden doğmuştur. Bu yenilgilerin nedenleri eski önderliğin yozlaşmasında ve ihanetinde yatmaktadır. Sınıf mücadelesinin kesintiye
tahammülü yoktur. İkinci’nin ardından, Üçüncü Enternasyonal de devrimin
amaçları adına ölmüştür. Yaşasın Dördüncü Enternasyonal!
Troçki, Ekim 1938’de, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşunu belirgin bir heyecanla karşıladığı bir yazı kaleme aldı.
Sevgili arkadaşlar, biz diğer partiler gibi değiliz. Bizim arzumuz, yalnızca
daha fazla üyeye, daha fazla yayına, kasada daha fazla paraya, daha
fazla parlamentere sahip olmak değil. Bütün bunlar gereklidir ama yalnızca araçlar olarak. Bizim amacımız, ezilenlerin ve sömürülenlerin sosyalist devrim yoluyla tam maddi ve manevi kurtuluşudur. Bizden başka
hiç kimse onu hazırlamayacak, ona yol göstermeyecek. Eski enternasyonaller (İkinci, Üçüncü ve Amsterdam Enternasyonalleri -ki bunlara Londra Bürosu’nu da ekleyelim) baştan aşağı çürümüştür.
İnsan soyunun üzerine saldıran büyük olaylar, bu zamanını doldurmuş
örgütlerden geriye taş üstünde taş bırakmayacak. Yalnızca Dördüncü Enternasyonal geleceğe güvenle bakmaktadır. O, Sosyalist Devrimin Dünya
Partisi’dir! Dünyada bundan daha büyük bir görev olmadı. Her birimizin
üzerine devasa bir tarihsel sorumluluk düşmektedir.
Bir yüzyılın dörtte üçünü bulan perspektifle, tarihin Troçki’nin değerlendirmesini
doğrulayıp doğrulamadığına karar vermek mümkün. Siyasi yıkımları Troçki tarafından öngörülmüş olan Stalinist, Sosyal Demokrat ve merkezci eski örgütlerden
geride ne kaldı? İkinci Enternasyonal, yalnızca işçi sınıfına karşı faaliyetlerin ve
CIA ile başka devletlerin istihbarat örgütleri tarafından yönlendirilen komploların
merkezi olarak varlığını sürdürüyor. Üçüncü Enternasyonal, 1943’te, Stalin
tarafından resmen dağıtıldı. Sonraki on yıllar boyunca, SSCB’nin 1991’de
dağılmasına kadar, Kremlin bürokrasisinin yörüngesinde dönmeye devam eden
34
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Stalinist partiler, tüm dünyada tarihin çöplüğüne atıldı.
Hayır, abartmayalım. Rus Komünist Partisi, oldukça küçülmüş de olsa varlığını
sürdürüyor. O, Moskova’da, Rus milliyetçileriyle ve faşistleriyle birlikte, üzeri gamalı
haçla süslenmiş bayrakların yanında Stalin’in resimlerinin bulunduğu pankartlarla
gösteriler düzenliyor. “Komünist Parti”nin Çin’de iktidarda olduğu doğru. O bu
ülkede, dünyadaki en büyük ikinci kapitalist ekonominin başında duruyor ve polis
devleti rejimi, işçi sınıfından edinilmiş süper karların ABD’nin ve Avrupa’nın ulusötesi şirketlerine aktarılmasını garanti altına alıyor.
Dördüncü Enternasyonal, böylesi uzun bir tarihsel dönemin sığ sularında ve
akıntılarında başarıyla giden biricik devrimci örgüttür. O, elbette, yoğun siyasi mücadelelerden ve bölünmelerden geçti. Bu iç çatışmalar, sürekli değişen uluslararası
sosyo-ekonomik koşullar altında sınıf mücadelesinde yaşanan değişiklikleri ve bu
değişikliklerin etkisi altında sınıfsal güçlerde (yalnızca işçi sınıfı içinde değil ama
aynı zamanda orta sınıfın farklı tabakaları arasında da) yaşanan taban kaymasını
yansıtıyordu.
Eski ve sahte-sol akademisyenlerin mikroplu havası içinde bolca mayalanan siyasi
sinikler, Dördüncü Enternasyonal içindeki bölünmelere dikkat çekmeye çok
meraklı. Her yıl oy verdikleri kapitalist partilerin suçlarına sessizce boyun eğen bu
insanlar, siyasetin sınıfsal dinamikleri konusunda hiçbir şey anlamıyorlar. Onlar,
kişisel düzeyde, herhangi bir insanın herhangi bir yerde neden ilkesel konularda
kararlı ve uzlaşmaz bir siyasal mücadeleye soyunduğunu da anlayamıyorlar.
Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasından 15 yıl sonra, Kasım 1953’te, Stalinizm
yandaşı bir eğilimin ortaya çıkması, onun içinde sınıfsal yönelime, tarihsel perspektife ve siyasal stratejiye ilişkin önemli meselelerle ilgili bir bölünmeye yol açtı.
Kapitalizmin savaş sonrası yeniden istikrar kazanmasının, Stalinist bürokrasinin
muazzam siyasi etkisinin ve büyüyen orta sınıfın artan siyasi özgüveninin ortak
basıncı, ifadesini, oportünizmin yeni bir türünün gelişmesinde buldu. Onun en
tanınmış savunucusu Michel Pablo’dan hareketle Pabloculuk olarak bilinen bu yeni
oportünizm, Troçki’nin Sovyet bürokrasisine ve Stalinizme ilişkin karşı-devrimci
tanımlamasını reddetti. O, sosyalizmin, yüzyıllar boyunca sürecek ve bu bürokrasi
ile ona bağlı Stalinist partilerin önderlik edeceği devrimler yoluyla gerçekleşeceğini
öngördü. Dahası, bu oportünizm, nükleer bir dünya savaşının sosyalist devrimin
zaferi için uygun koşullar yaratacağını bile iddia etti. Pablocu teori, aynı zamanda,
özellikle de sömürgelerdeki ve “Üçüncü Dünya” ülkelerindeki çok sayıda burjuva
ulusal ve küçük-burjuva radikal harekete, Troçki tarafından reddedilmiş olan devrimci yetenekler atfetti.
Marksist kurama ve Troçkist perspektife ilişkin Pablocu revizyonun asıl içeriği, işçi
sınıfının sosyalist devrimdeki merkezi rolünün inkârıydı. Dördüncü Enternasyonal’in
Uluslararası Komitesi, 1953’te, James P. Cannon’ın inisiyatifiyle, siyasi mantığı ve
pratiği, karşı konulmaması durumunda, devrimci bir işçi sınıfı partisi olarak
Dördüncü Enternasyonal’in tasfiyesine yol açacak olan Pablocu oportünizmin etkisine karşı mücadele etmek için kuruldu.
35
dördüncü enternasyonal’in uluslararası komitesi
Dördüncü Enternasyonal içinde, Pablocu oportünizmin etkisine karşı verilen siyasi
mücadele, 30 yıldan uzun süre kızıştı. Bu mücadele, Uluslararası Komite’nin
öğretiye bağlı Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in önderliğini yeniden ele
geçirdiğinde, 1985 yılında, başarıyla sonuçlandırıldı. Bu zafere katkıda bulunan
nesnel etmenler, kapitalizmin derinleşen küresel krizi, Stalinist bürokrasinin derin
krizi ve ulusal reformist programlar üzerine kurulu bütün işçi örgütlerinin belirgin
iflasıydı.
Bununla birlikte, bir başına bu nesnel etmenler yeterli olmayacaktı. Revizyonistlerin
ve oportünistlerin Uluslararası Komite’nin öğretiye bağlı Troçkistleri tarafından yenilgiye uğratılması, bu sonuncuların, faaliyetlerini Troçki’nin ve Dördüncü Enternasyonal’in büyük siyasal ve kuramsal mirası üzerine kurmuş olmasıydı. On yıllar
içinde geliştirilmiş ve yaratılmış olan bu miras, devasa bir siyasi güç kaynağıydı.
Son tahlilde, kapitalizmin dünya krizinin gidişatı ve sınıf mücadelesi, Troçki ile
Dördüncü Enternasyonal tarafından geliştirilmiş olan perspektif doğrultusunda
gelişti.
75 yıl (bir yüzyılın dörtte üçü) azımsanmayacak bir zaman dilimidir. Açıkçası,
Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş kongresinden bu yana çok şey değişmiş durumda. Ama kapitalist toplumun temel yapıları ve çelişkileri varlığını sürdürüyor.
Bütün teknolojik yeniliklere rağmen, modern kapitalizmin karşı karşıya olduğu
durum, 1938’de olduğundan daha az vahim değil. Gerçekte, daha kötü. Troçki
Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesini yazdığında, başı üstesinden gelinemez bir ekonomik krizle belada olan dünya burjuvazisi demokrasiden vazgeçiyor
ve savaşa doğru koşuyordu. Bugün, biz Dördüncü Enternasyonal’in 75. kuruluş
yıldönümünü kutlarken, başı üstesinden gelinemez bir ekonomik krizle belada
olan küresel kapitalizm, demokrasiden vazgeçiyor ve savaşa doğru koşuyor.
Troçki’nin 75 yıl önce yazmış olduğu şu sözler, olağanüstü önemini korumaktadır:
Sosyalizmin tarihsel koşullarının henüz “olgunlaşmamış” olduğu anlamına gelen bütün laflar, cahilliğin ya da bilinçli aldatmacanın ürünüdür.
Proleter devrimin nesnel önkoşulları “olgunlaşmak”la kalmamış, kısmen
çürümeye başlamıştır. Sosyalist devrimin olmaması durumunda, önümüzdeki tarihsel dönemde, tüm insanlık kültürünü bir felaket tehdit etmektedir.
Şimdi sıra proletaryada, yani asıl olarak onun devrimci öncüsünde. İnsanlığın krizi, devrimci önderliğin krizine indirgenmiştir.
HHHH
36
kitap ve broşür istekleriniz için:
[email protected]
sosyalizm
ve
EmPEryAlİSt SAvAşA
KArşı mücADElE
yeni ortadoğu savaşı
Kobanİ TrajEDİSİ
vE İşçİ Sınıfının
çıKarTmaSı gErEKEn DErSlEr
Dördüncü Enternasyonal’in
Uluslararası Komitesi,
Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) ve
Sosyalist Eşitlik Partisi (Almanya)
Dünya Sosyalist Web Sitesi’nde
ve Toplumsal Eşitlik’te
yayımlanan makalelerden derleme
dördüncü enternasyonal’in kuruluş süreci
uluslArArAsı
sol MuhAlEfET
BElGElErİ
kitap ve broşür istekleriniz için:
[email protected]
Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliği
ve İlkeleri Üzerine Dörtlü Açıklama (1933)
Merkezcilik ve Dördüncü Enternasyonal (Troçki, 1934)
Bütün Devrimci Proleter Örgütlere
ve Gruplara Açık Mektup (1935)
Komintern'in Evrimi (1936)

Benzer belgeler

e-bülten - Toplumsal Eşitlik

e-bülten - Toplumsal Eşitlik merkezlere olan bağlılığını ve aylardır devam eden devlet terörü karşısında, “siyasi çözüm, müzakere” söyleminden öte hiçbir şey yapmadığını gizlemeye çalışmaktadır. 5 milyonu aşkın insandan oy ala...

Detaylı