İzmir`in Yükselen Yıldızı - TKHK - Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu

Transkript

İzmir`in Yükselen Yıldızı - TKHK - Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu
1
SAĞLIĞA GÜNDOĞDU DERGİSİ
İmtiyaz Sahibi
Prof. Dr. Behzat ÖZKAN
Güney Genel Sekreteri
Yazı İşleri Müdürü
Dr. Murat TÜRKYILMAZ
Tıbbi Hizmetler Başkanı
Genel Yayın Yönetmeni
Nurgül ŞENOL ÖNDER
Yayın Danışma Kurulu
A. İrfan YAVUZ
Aysel BARIŞ
Demet HAYALİ YILDIRIM
Döndü KARADUMAN
Fatma GÜNTÜRKÜN
İsmet OZAN
M. Oytun HASTÜRK
Nurgül KOCAKOÇ
Nurgül ŞENOL ÖNDER
Recep ÖNAL
Rengin DEĞİMLİ
Serap TOKSOY
Sevil ERKEN
Haber Merkezi
Recep ÖNAL
Nurgül ŞENOL ÖNDER
Arzu BALKAN
Akif KESKİN
Cüneyt CEYLAN
Grafik Tasarım
Arzu BALKAN
Yönetim Yeri
Adres: 123/11 Sok. Poligon Mah.
Karabağlar/İZMİR
Tel: 0232 232 32 32
Dahili: 22 11
Faks: 224 55 44
E-Posta: [email protected]
Yayın Türü
İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği, Sağlığa Gündoğdu Dergisi 3 ayda bir yayınlanır.
Dergimizde yayınlanan makalelerin sorumluluğu yazarlarına aittir.
Dergimizde yayınlanan yazı ve resimlerin izin almadan kullanılması yasaktır.
2
Editör
Başlangıçlar...
Yeni bir kariyer, emeklilik, anlaşmazlıklar, hastalık ve daha
birçok neden… Tüm bu nedenlerle ayrılıklar ve başlangıçlar
iş dünyasında kaçınılmaz. Bazen bir yerdeki ayrılık bazen
başka bir yerde başlangıç olabiliyor. Kimi zaman gözyaşı
dökülür gidenlerin ardından kimi zaman gelenler heyecanla beklenir. Aslında geride güzel anılar bırakabilmek, güzel
anılabilmektir önemli olan. Ve de faydalı olabilmek…
Dr. Murat TÜRKYILMAZ
Tıbbi Hizmetler Başkanı
Benim için de yeni bir başlangıç….
Bu yeni dönemde Güney Genel Sekreterlik ailesine katılmaktan büyük bir mutluluk ve heyecan yaşamaktayım. Devraldığımız bu görevimizi şimdi de Ege’nin İncisi güzel İzmir’de en
iyi şekilde gerçekleştirmek için çalışacağım. Genel Sekreterliğimizin değerli hocaları, hekimleri, ebe ve hemşire arkadaşlarımız ve personellerimiz; sağlıklı, mutlu ve huzurlu günlere
hep birlikte el ele ilerlemek adına göstermiş olduğunuz özveri,
gayret ve çabalarınızdan dolayı hepinize Genel Sekreterimiz
Prof. Dr. Behzat ÖZKAN ve tüm ekip arkadaşlarım adına ayrı
ayrı teşekkürlerimi sunar, insanlık adına yapmış ve yapacak
olduğunuz özverili çalışmalarınızdan ötürü hepinize minnet
ve şükranlarımı sunarım… Kurumsal kimliğimizin gelişmesinde ciddi bir katkı sağlayacağını düşündüğüm, bizleri sizlerle daha çok yakınlaştıracak ‘Sağlığa Gündoğdu’ Dergisinin
3. sayısını yayınlamaktayız. Artık e-dergi formatı ve yeni içeriğiyle sizlerle beraber olmayı planlıyoruz. Genel Sekreterlik
olarak sağlıkta insan odaklı hizmet anlayışımızla her zaman
yenilenmeye, değişmeye ve gelişmeye devam etmekteyiz. Bu
kapsamda yapmış olduğumuz çok çeşitli hizmetlerimiz ve
projelerimiz var. Dergimizin bu sayısında Genel Sekreterlik
bünyesinde devam eden yatırımlar, etkinlikler, sağlık tesisi
tanıtımları, projelerimizin yanı sıra sağlık alanlarıyla ilgili
çeşitli yazılar ve değerlendirmeler bulacaksınız. Her zaman
bir aile olmayı hedefleyen Genel Sekreterliğimizin bundan
sonra tasarlanacak olan ‘Sağlığa Gündoğdu’ Dergisi sayısında
önerileriniz ve görüşlerinizin daha fazla yer almasını ve bizimle paylaşmanızı istiyor ve bekliyoruz. Gelecek sayımızda
buluşmak üzere saygı ve selamlarımı sunar, herkese sağlıklı
günler dilerim…
3
YENİ DÖNEM, YENİ UFUKLAR
Son dekatta Ülkemizde bütün hizmet birimleri bakımından tam anlamıyla bir dönüşüm yaşandı, yaşanıyor. Sağlık alanı ise en fazla dönüşümün yaşandığı hizmet alanlarının başında geliyor. 2003 yılında başlatılan bu dönüşüm projesi, yeni bakanımız Sayın Uzm. Dr. Mehmet MÜEZZİNOĞLU döneminde de hizmet kalitesi artarak
ve çeşitlenerek yeni bir şevk ve azimle devam ediyor. Ülkemizin yaşadığı bu köklü değişimlerde bizim de bir nebze
katkımız olsun diye akademik yaşamımıza geçici süre de olsa ara verdik. Yeni dönem için 2.5 yıl daha sözleşme
imzaladık ve yeniden büyük bir şevkle kolları sıvadık. Umarım yola çıktığımız bu kutlu hizmet yolunda bize
güvenenleri mahcup etmeyiz.
Sevgili İzmirliler;
Tam 2 yıl 6 ay oldu Kamu Hastaneleri Birliği kurulalı. Bu iki yılda neler yaptık diye bakacak olursak;
• KURUMSALLAŞMA: 663 sayılı KHK yürürlüğe girdikten sonra hemen yerleşke için bina temin edildi ve
kısa sürede inşaatı, teşrifatı tamamlandı. Takiben Tıbbi, İdari ve Mali Başkanlıklar kuruldu ve yapılandırıldı.
Kurumsallaşmanın bir örneği olarak Tıbbi Hizmetler Birimimiz tarafından bir çok projeye önderlik yapıldı.
En son olarak Hemşirelik Bakım Standartları kitabı yazıldı. Bu projemiz 108 proje arasında birincilik ödülü
aldı. Şimdi çoçuklarda diabet ile ilgili yeni projeler hazırlıyoruz. Sağlık Bakanlığı bir çok malzemenin alımı
için Mali Hizmetler Birimimizi görevlendirdi. Güney Genel Sekreterliği, Ülkemizde ilk kez İSO EN-2000 Kalite
Standartları Ödülünü almaya hak kazanan sekreterlik oldu. Yine Kalite Birimimiz tarafından uygulamaya konulan bir çok uygulama diğer Genel Sekreterlikler tarafından yakından takip edilmekte ve örnek alınmaktadır.
• PALYATİF BAKIM MERKEZLERİ: ‘Yıllara Yaşam Katmak’ sloganıyla başlattığımız bu projemiz Genel
Sekreterliğimizin ilklerinden oldu. Yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde palyatif yatak sayımızı 35’e
ulaştırdık. Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bu ay sonunda bir Palyatif Bakım Merkezi daha açarak, yatak sayısını 17 adet daha arttıracağız.
4
• KEMİK İLİĞİ NAKİL MERKEZLERİ: Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesinde 6 yataklı Kemik İliği Merkezini üç ay içerisinde açmayı planlıyoruz. Ayrıca Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde bir Pediatrik Kemik İliği Transfer Merkezi açmayı hedefliyoruz.
• YENI YATIRIMLAR: Genel Sekreterliğimiz bünyesinde yeni hastaneler açmanın yanında var olan hastaneleri de bina ve mekan olarak yenilemek için vargücümüzle çalışıyoruz. Hastanelerimizden Urla Devlet
Hastanesi Ekim ayında yeni binası ve modern donanımı ile halkımıza hizmet vermeye başladı. 20 Ünitlik
Torbalı Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Nisan ayı içinde hizmete açıldı. 75 yatak kapasitesine sahip Çeşme Devlet
Hastanesi Mayıs ayı içinde yeni binasıyla hizmet vermeye başlayacak. Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesinin Acil ve Yoğun Bakım Binasını Temmuz ayında hizmete açacağız. 2013 yılında temellerini attığımız
250’şer yatak kapasiteli Torbalı Devlet Hastanesi ve Ödemiş Devlet Hastanelerimizi 2015 yılı içinde hizmete
açmayı planlıyoruz. Ayrıca Sağlık Bakanlığı, Menderes ve Selçuk İlçelerine 75’şer yatak kapasiteli hastane
yapımını 2015 yılı yatırım planlarına dahil etti.
• İZMİR’E İKİNCİ BÜYÜK ŞEHİR HASTANESİ: Daha önce Kuzey KHB’ne bağlı olarak Bayraklı’ya yapılacak şehir hastanesine şimdi de Güney KHB’ne bağlı olarak Tınaztepe mevkisinde kampüs hastanesi yapılması
kararlaştırıldı. 2006 yılında temelleri atılması planlanan kampüs hastanemizin 3.düzeyde ve en az 1000 yataklı olması planlanıyor.
• NİTELİKLİ BİRİMLER: Kariyovasküler Cerrahi ve girişimsel gastroentoloji alanında haklı bir üne sahip
olan İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çok yakın zamanda kalp nakli operasyonları da yapılmaya başlanacak. Ayrıca aynı hastanemiz içinde İnme Merkezi, Toplum Ruh Sağlığı Merkezi, Alternatif Tıp
Merkezi ve Robotik Fizik Tedavi Merkezi Ünitelerinin açılışını yapma arefesindeyiz.
• KAĞITSIZ HASTANELER (HIMSS): Tire Devlet Hastanemiz HIMSS Stage 6(kağıtsız hastane) ödülünü almayı hak kazanarak dijital evrak dönemine geçen İzmir’in ilk hastanesi olmayı başardı. Bu ödülümüzü Ekim
ayı içine Romada yapılan HIMSS Avrupa Kongresinde alma mutluluğunu yaşadık. Tire Devlet Hastanesinden
sonra ikinci HİMMS Stage 6 ödülünü İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi almayı hak kazandı.
Türkiye’de HİMSS Stage 6 kağıtsız hastane sertifikası alan ilk Eğitim ve Araştırma Hastanesine sahip olma
gururu yaşayan Genel Sekreterliğimiz bu ödülü Mayıs ayı içinde RİGA/Letonya’da almayı heyecanla bekliyor.
Böylelikle Türkiye’de biri eğitim araştırma hastanesi olmak üzere iki hastanesinde bu belgeye sahip iki Genel
Sekreterlikten biri olduk.
• SAĞLIK TURİZM: Genel Sekreterliğimiz, ülkemizdeki sağlık turizmindeki gelişmelere paralel olarak Aralık
ayında İstanbul’da gerçekleştirilen HEALTH-EXPO Fuarına katıldı. Fuarda yerli yabancı birçok katılımcı ile
görüşülerek pekçok hizmet alanlarımız tanıtıldı. Bu görüşmelerimiz sonucunda bir takım ülke büyükelçileri ile işbirliği protokolleri oluşturma noktasında çalışmalarımız devam etmektedir. Genel Sekreterliğimiz dünyanın her yerinden gelecek hastalara her türlü hizmeti sunma konusunda alt yapıya sahip olup bu konuda son derece kararlıdır.
Sonuç olarak; hizmet kalitesini arttırmak ve hizmet alanlarını çeşitlendirerek yaygınlaştırmak ve “İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın” mantığı ile belirtilen hedeflere ulaşmak yegane amacımızdır.
Bu hedeflere ulaşmak ve kaliteli hizmetin devamlılığını sağlamak; ancak, tüm çalışanların katılımı ile farkındalık yaratılması, sevgi, hoşgörü saygı, paylaşım ve ekip ruhu içinde çalışmak ile mümkündür. Bu nedenle “etkin ve verimli”
çalışmak sık aralıklar ile yapılacak olan “ölçme ve değerlendirmeler” ile mümkün olabilecektir.
Bu kararlılık ve inançla, birliğimizin her geçen gün daha iyi noktalara ulaşacağını, “Başarımızın yine bizim samimiyetli ve gayretli çalışmamıza” bağlı olduğu düşüncesi ile en derin sevgi ve saygılarımı sunarım.
Prof. Dr. Behzat ÖZKAN
İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği
Genel Sekreteri
5
İÇİNDEKİLER
8
Güney Sekreterliği Ekipçilik Değil
Ekip Ruhuyla Devam Ediyor...
9
Sağlık Yatırımları
Değerlendirme ve Karar Toplantısı
11
14
16
İstanbul HEALTH EXPO - Sağlık
Turizmi, Medikal Teknolojiler,
Tıbbi Uzmanlık Fuarı ve Kongresi
Sağlıkta Kalite ve Güvenlik Ödülleri Yarışması Uygulama Birincisi
İzmir Güney Bölgesi’nden
Mavi kelebek yolculuğuna devam ediyor…
Türkiye’nin HİMSS STAGE 6
Sertifikasını Alan İlk Eğitim
Araştırma Hastanesi
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
28
6
Türkiye’de ilk kez Diş Fırçalama
Şenliği Düzenlendi
38
Başka Çarem Var mı?
Palyatif Bakım...
40
İzmir’in Yükselen Yıldızı
Urla Devlet Hastanesi
Yeni Binasına Kavuştu
48
58
Gebe-Menopoz Okulu Açılışları
Emek Ver, Kulak Ver, Bilgi Ver
Ama Hiç Bir Zaman Boş Verme...
Röportaj : İdari Hizmetler
Başkanı Dr. Eşref Okunakol
64
Nuremberg Mahkemeleri’nden
Helsinki’ye:
Klinik Araştırmalarda Etik
70
Kaligrafi: Kalemin Kağıtla Aşkı
7
Haber
Genel Sekreterliğimiz, Birliğe bağlı hastanelerimizin yöneticileri ile İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk
Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tanışma toplantısı düzenledi.
Toplantı Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat
ÖZKAN, aramıza yeni katılan Tıbbi Hizmetler
Başkanımız Dr. Murat TÜRKYILMAZ, İdari
Hizmetler Başkanımız Dr. Eşref OKUNAKOL, Mali
İşler Başkanımız Ali ÖZSOY, Genel Sekreterlik
birim uzmanları, tüm hastanelerin başhekimleri ve
yöneticilerinin katılımı ile gerçekleştirildi.
Toplantının açılış konuşmasında, Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Sağlık Bakanlığı’nın
2015 hedeflerinden, Sekreterliğimizin projelerinden,
hastanelerimiz ve yöneticilerinden beklentilerini belirtti. Göreve yeni başlayan yöneticilere yeni görevlerinde başarılar dileyen Prof. Dr. BEHZAT ÖZKAN,
aynı zamanda Sekreterliğimiz bünyesinde bugüne
kadar hizmet vermiş, görevinden ayrılan diğer hastane yöneticilerine de teşekkürlerini iletti. “Ekipçilik değil ekip ruhuyla hareket eden” bir sekreterlik
olduğumuzu ve bu konuda tüm hastane yöneticilerine büyük görev düştüğünü belirtti. Aynı zamanda
hastane işleyişi, personel ve mali alanda yaşanan sorunlar ve çözümlerinin de konuşulduğu toplantının
sonunda hem Sekreterlik hem de hastane yöneticileri
ve çalışanlarıyla beraber daha iyi hizmet vermek adına çalışacaklarını belirtti.
88
Haber
Sağlık Yatırımları
Değerlendirme ve Karar
Toplantısı
İzmir Sağlık Yatırımları Değerlendirme ve Karar Toplantısı 05/04/2015 tarihinde Sayın Bakanımız Dr. Mehmet MÜEZZİNOĞLU’nun başkanlığında Genel Sekreterliğimiz Gündoğdu Toplantı Salonunda gerçekleştirildi.Düzenlenen toplantıya, İzmir Valisi Sayın Mustafa TOPRAK, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Sayın Prof.
Dr. Eyüp GÜMÜŞ, Sağlık Yatırımları Genel Müdürü Sayın Dr. Fuat KANTARCI, Kamu Hastaneler Birliği
Başkanı Sayın Uzm. Dr. Zafer ÇUKUROVA, İzmir İl Sağlık Müdürü Sayın Dr. Ayhan İZZETİNOĞLU, İzmir
Halk Sağlığı Müdürü Sayın Dr. Mehmet Nil HIDIR, Genel Sekreterimiz Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, İzmir
Kuzey Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Sayın Doç. Dr. Ahmet Emin ERBAYCU, Ak Parti İl Başkanı
Sayın Bülent DELİCAN başta olmak üzere kurumlarımızın üst düzey yöneticileri ve başkanları da iştirak etti.
Basına kapalı gerçekleştirilen toplantıda İlimizin devam eden sağlık yatırımları ve önümüzdeki süreçte planlanan yatırımlar değerlendirildi.
99
Haber
PALYATİF BAKIM PROTOKOLÜ İMZALANDI
İlimizde yaşamı tehdit eden hastalıklardan
kaynaklanan problemler ile karşılaşan hastaların
ve hasta yakınlarının yaşam kalitesini, başta ağrı
olmak üzere tüm fiziksel, psikososyal ve ruhsal
problemlerinin erken tespit edilmesi ve giderilmesi
amacıyla İzmir İl Sağlık Müdürlüğü İbn-i Sina
Toplantı Salonunda Palyatif Bakım çalışmalarını
sürdüren kurumlar arasında protokol imzalandı.
İmzalanan protokole başta İzmir Valisi Sayın
Mustafa Toprak, dönemin İl Sağlık Müdürü Sayın
Uzm. Dr. Bediha TÜRKYILMAZ olmak üzere, İzmir
Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr.
Galip AKHAN, Ege Üniversitesi Rektörü Sayın Prof.
Dr. Candeğer YILMAZ, Dokuz Eylül Üniversitesi
Rektörü Sayın Prof. Dr. Mehmet FÜZÜN, İl Halk
Sağlığı Müdürü Sayın Dr. Mehmet Nil HIDIR, Genel
Sekreterimiz Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, İzmir
İli Kuzey Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel
Sekreteri Sayın Doç. Dr. Ahmet Emin ERBAYCU,
İzmir Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Sayın
Nesim TANĞLAY, İzmir İl Milli Eğitim Müdürü
Sayın Vefa BARDAKÇI ve İzmir İl Müftüsü Sayın
Prof. Dr. Ramazan MUSLU katıldı.
Adını Palyat İZMİR koyduk….
Dönemin İzmir İl Sağlık Müdürü Sayın Uzm.
Dr. Bediha TÜRKYILMAZ toplantıda bir açılış
konuşması yaptı. Palyatif bakım hizmetlerinin
yürütülmesi amacıyla 112 komuta merkezi benzerinde
Palyat İZMİR adıyla bir merkez kurduklarını aktaran
Sayın Türkyılmaz konuşmasında “Çok büyük bir
özveri ile çok istikrarlı bir çalışmadan bu noktaya
gelmekten gurur duyuyorum. Yaklaşık bir buçuk yıl
önce başlayan ve her hafta yapılan çalıştaylarda, evdeki
hastalara kim ne yapabilir tartışıldı. Bu amaçla, 25
Nisan 2013 yılında bir çalışma yapıldı. Koordinasyon
kuruldu. Hiçbir kurum dışarıda kalamayacağı,
bu çalışmayı tek başına götürelemeyeceği için bir
aradayız. Üniversitelerimiz bu işin başında, Aile ve
10
Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü ve Müftülüğümüz
de bundan sonraki süreçte içinde. Semptom yönetimi
için bir örgütlenme modeli geliştirelim, bir sistem
kuralım, bir örgütlenme modeli oluşturalım. İzmir’de
evde ulaşılamayan bir yaşlımız, bir kas hastamız
olmasın. İşlerlik kazanmış bir sistem olsun. Aile ve
Sosyal Politika İl Müdürlüğümüzün “Destek Evleri”
çalışmaları da belli bir noktaya geliyor. ” dedi.
Hasta ve yakınlarının yaşam kalitesini artırmak asıl
hedef olmaktadır…
İzmir Valisi Sayın Mustafa TOPRAK’ta İl Sağlık
Müdürlüğü’nde düzenlenen törende insan ömrünün
uzaması sonucunda kronik vakalar ve kanser gibi
hastalıkların görülme sıklığının da arttığını ve
hastalıkların tedavisi yönünde çaba gösterildiğini
söyledi.
Haber
İstanbul HEALTH EXPO - Sağlık Turizmi,
Medikal Teknolojiler, Tıbbi Uzmanlık
Fuarı ve Kongresi
T.C. Sağlık Bakanlığı’nın ev sahipliğinde ve
Bezmiâlem
Vakıf
Üniversitesi’nin
bilimsel
katkılarıyla Sağlık Turizmi Geliştirme Destekleme
ve Organizasyon Hizmetleri Derneği tarafından
organize edilen İstanbul HEALTH EXPO - Sağlık
Turizmi, Medikal Teknolojiler, Tıbbi Uzmanlık Fuarı
ve Kongresi, 10-13 Aralık 2014 tarihleri arasında
İstanbul’da CNR EXPO Yeşilköy’de gerçekleşti.
Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun
açılış konuşmasıyla başlayan kongreye, Türkiye
Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Uzm. Dr. Zafer
Çukurova ve Sağlığın Geliştirilmesi Daire Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Ömer Tontuş’da konuşmalarıyla
katkıda bulundu. Açılış konuşmalarının ardından
Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu
tarafından fuarın açılışı yapıldı. Sağlık Bakanlığı,
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, çok sayıda Kamu
Hastaneleri Genel Sekreterliği, özel hastaneler, tıp
merkezleri, medikal cihaz ve alet firmaları, sağlık
turizmi seyahat şirketlerinin yer aldığı fuara Genel
Sekreterliğimiz de stand açarak katıldı. Standımızı
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Uzm.
Dr. Zafer Çukurova’nın yanı sıra çok sayıda yerli
ve yabancı katılımcı ziyaret etti. Fuar öncesi, sağlık
turizmi alanında hizmet verilebilecek alanlar,
eğitim ve araştırma hastanelerimizin yöneticileri
ve ilgili kliniklerimizin eğitim ve idari sorumluları
tarafından belirlendi. Fuarda Renal Transplantasyon,
Gastroenteroloji, El Cerrahisi, Pediyatrik ve Yetişkin
Kardiyoloji ve Kardiyovasküler Cerrahi, Ortopedi,
Medikal ve Radyasyon Onkolojisi, Girişimsel
Radyoloji, Koklear İmplant, Plastik Cerrahisi gibi öne
çıkan hizmet alanlarımız tanıtıldı.Fuarın bizim için en
ilginç ve faydalı yanı A.B.D, Rusya, İsveç, Özbekistan,
Arnavutluk, Moğalistan, İran, Djibouti, Macaristan,
Yunanistan’dan katılan meslek profesyonelleri ve aracı
kurumlarla yaptığımız görüşmelerimiz oldu. Renal
Transplantasyon, Ortopedi, Medikal ve Radyasyon
Onkolojisi ve Beyin Cerrahisi görüşmelerimizdeki
ilgi çeken hizmet alanlarımız olmuştur.
Dr. Gülay YÜCEBİLGİN
Güney Sekreterliği
Tıbbi Hizmetler Birimi
11
Haber
Uluslararası Hasta İletişimi Zirvesi
T.C. Sağlık Bakanlığı ve Cleveland Klinik ortaklığında 6-7 Mart 2015 tarihlerinde İstanbul Grand Cevahir
Otelde Hasta İletişimi Zirvesi gerçekleştirildi. Yoğun katılımın olduğu zirveye Genel Sekreterliğimiz ve Sekreterliğimize bağlı sağlık tesisleri yöneticileri de iştirak etti. Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun açılış konuşmasıyla başlayan zirvede, Sağlık Bakanlığının gelecek vizyonunda hasta-hekim iletişiminin önemi, sağlıkta şiddetin önlenmesi, kurum kültürü konuları hakkında bilgiler verildi.
BAYINDIR KOÇAROĞLU
DİŞ POLİKLİNİĞİ HİZMETE GİRMİŞTİR
Bayındır halkına daha iyi ve ferah ortamda hizmet verebilmek adına başlattığımız çalışmamız sonucunda
Koçaroğlu Diş Polikliniğimiz siz değerli halkımızın hizmetine açılmıştır. Koçaroğlu Diş Polikliniği’mizin açılışına ziyarete gelen minik kahramanlarımız diş kontrolünden geçirilmiş, kendilerine “Diş Doktorumundan
Korkmuyorum” temalı el kuklaları hediye edilmiştir.
12
GENEL SEKRETERLİK VE HALK SAĞLIĞI EL ELE
ÇEVRE DOSTU ATIK DEPOLARI
Sağlı tesislerinde tıbbi, kimyasal, evsel atıkların muhafaza, nakil ve bertarafı konusunda atık yönetimi
kapsamında 09-10.04.2015 tarihinde İzmir Güney
Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği
ile İzmir Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği ‘Atık Yönetimi Eğitimi’ne Türkiye’nin çeşitli illerinde hizmet vermekte olan Halk Sağlığı Laboratuvarları (eski isimiyle hıfzıssahha) yetkililerine
eğitimler verilerek örnek uygulamalar tanıtıldı. İki
kurumun da ortaklaşa kullanmakta olduğu binanın
eğitim salonunda sunumlar ve eğitmenler eşliğinde yapılan ve iki gün süren eğitimin ardından Türkiye’de bir ilki oluşturması hasebiyle İzmir Güney
Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği
İdari Hizmetler Başkanlığı Çevre Yönetim Birimi
ve İnşaat Emlak Birimi’nin 2013 yılında başlattığı
proje kapsamında yapımı gerçekleşen İzmir Gaziemir Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi’nin atık
depoları ve sistemi yerinde incelendi. Atıkların tüm
yönetimi, toplanması, depolanması ve sevkiyatından
oluşan konsept projenin detayları katılımcılara tanıtıldı. Proje kapsamında çevre düzenlemesi yapılan
atık depolarının dış cephesi hastane çalışanları tarafından çevreye ve sağlığa zarar vermeyen kök boyalarla karikatürize ederek boyanmış olduğu gözlendi.
Hastanenin yakınında bulunan okulun öğretmenleri,
öğrencileri ve halkımız adına atık yönetimi bilincinin
yerleşmesi açısından da bir ilk olan bu çalışma; Genel
Sekreterliğimize bağlı diğer tüm hastanelerdeki atık
depolarının yeniden düzenlemelerinin yapılacağı, bu
uygulamanın tüm Halk Sağlığı Laboratuvarlarına da
örnek olacağı belirtildi. Çevre düzenlemesi katılımcılar tarafından da beğeniyle karşılandı ve tüm illerde
uygulanması için gerekli çalışmaların başlatılacağı
bildirildi.
13
Haber
“En İyi Uygulama”
İzmir Güney Bölgesi’nden
Mavi kelebek yolculuğuna devam ediyor…
İlki 2009 yılında gerçekleştirilen “Uluslararası Sağlıkta Performans
ve Kalite Kongresi”nin beşincisi 20 – 22 Kasım 2014 tarihleri arasında
Antalya’da yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Kongrenin dikkati çeken
yönü ülkemizin dört bir yanından tüm sağlık profesyonellerini bir araya
getirmesiydi. Yurtiçi ve yurtdışından akademisyenlerin ve yöneticilerin de
katılımları ile yaklaşık 1850 kişi, kongrede ortak bir platformda buluşma
fırsatını yakalamış oldu.
Uzm. Sevil ERKEN
Güney Sekreterliği
Sağlık Bakım Hizmetleri Birimi
Kongrede dikkati çeken bir diğer nokta da katılımcı sayısı kadar,
kongredeki oturum ve bildiri sayısının da oldukça fazla olmasıydı. Kongre
boyunca yerli ve yabancı 61 davetli konuşmacının sunumları ile 35 oturum
ve 5 konferans düzenlendi. Katılımcılara, 62’si sözel ve 147’si poster olmak
üzere 209 adet birbirinden değerli bildiri sunuldu.
Bu bildirilerle; sağlık hizmetlerinde kalite, akreditasyon, hasta ve
çalışan güvenliği konuları çerçevesinde pratik uygulamaları içeren
çalışmalar paylaşıldı. Kongrenin
en renkli ve sonuçları heyecanla
beklenen bölümü olan “Sağlıkta
Kalite ve Güvenlik Ödülleri” yarışması, kongrenin ilk günü açılış
konuşmalarının ardından Kongre
14
Yarışma Oturumu ile gerçekleştirildi. Sağlıkta kalite, hasta ve çalışan güvenliği konularında farkındalığı artırarak iyi uygulamaları
teşvik etmek ve örnek göstermek
amacıyla düzenlenen yarışmada
“SKS En İyi Uygulama” ve “SKS
En İyi Araştırma ve Bilimsel Yayını” alanlarında ilk 9 dereceye
giren çalışmalar yarıştı.
Haber
Yarışmada önce aday çalışmaların tanıtım sunumla- nokta ise çalışmamıza gösterilen yoğun ilgiydi. Kongrı yapıldı. Ardından katılımcılar tarafından key-pad re süresince her meslek grubundan katılımcının,
cihazları ile oykarşılaştığımız
SKS En İyi Uygulama Birincisi:
Hemşirelik
Bakım
Değerlendirme
Sistemi’nin
Geliştirilmesi:
HBDS
lama gerçekleşsosyal alanlarda
tirildi. Bu bölüm
bizim çalışmaSKS En İyi Uygulama İkincisi:
yarışmanın en Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi’nden “Multidisipliner Yaklaşım Gerektiren ve Ya- mızdan
övgü
heyecan verici tış Endikasyonu Bulunan Hastaların Acil Servis Müşahede Kalış Sürelerinin Kısaltılması ile bahsetmeleri
kısmıydı. Salonve tebrik etmeSKS En İyi Uygulama Üçüncüsü:
da nefesler kesilleri bizi ayrıca
Ordu İli Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliğine Bağlı Hastanelerde Çalışan Hedi ve herkes ilk kimlerin Sağlık Hizmet Kalite Standartları (SHKS) Kapsamında Farkındalık Çalışması gururlandırdı.
3 dereceye giren
Sohbetler sıraSKS
En
İyi
Araştırma
ve
Bilimsel
Yayını
Birincisi:
çalışmaların
sında, böyle bir
Eşkişehir Devlet Hastanesi’nde Çalışan Kamu Personelinin Tükenmişlik Düzeyinin
açı k la n ma sı n ı
sisteme ihtiyaç
Belirlenmesi
bekledi.
olduğu ve HBDS’
SKS En İyi Araştırma ve Bilimsel Yayını İkincisi:
yi kendi kurumTürkiye
İçin
Palyatif
Bakım
Kalite
İndikatörlerinin
Belirlenmesi
Ve sonuç…
larında da uyGenel Sekreterligulama istekleri
SKS En İyi Araştırma ve Bilimsel Yayını Üçüncüsü:
ğimiz Tıbbi Hiz- Konya Seydişehir Devlet Hastanesinde Yatan Hastaların Bilgilendirilme ve Aydınlatılmış dile getirildi. Bu
Onam Alma Süreçlerinin Değerlendirilmesi
metler Başkanlıdile getirilenler,
ğı Sağlık Bakım
HBDS’ nin ülSKS En İyi Bildiri Ödülü:
Hizmetleri Ko- Devlet Hastanesinde Hasta Bağımlılık Düzeylerine Göre Hemşire İnsan gücü Planlaması kemizde hemşiordinatörlüğü ve
relik bakımında
- Söke Devlet Hastanesi
hastanelerimizin
ses olacağının
SKS
Bilgi
Yarışması
Birincisi:
Sağlık
Bakım
ve hastalarımıPınar Cumbur -Antalya Atatürk Devlet Hastanesi
Hizmetleri Müza yansıyacağıdürlüklerinin birlikte yürüttüğü “Hemşirelik Bakım nın habercisi idi. Bizim de çalışmanın başından beri
Değerlendirme Sistemi’nin Geliştirilmesi: HBDS” gönülden istediğimiz buydu. Hemşirelik bakımının
başlıklı çalışmamız, 108 aday çalışma arasından “SKS ölçülmesi ile iyileştirme çalışmalarının başlatılması,
En İyi Uygulama Birincilik Ödülü” nü aldı. Ödülü- hastanelerimizde bakımda farkındalık yaratılması ve
müz, kongrenin ikinci günü düzenlenen ödül törenin- bakım kültürünün oluşturulması… Ödül almak tabi
de, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş ki bizi çok sevindirdi, ancak bizim için esas önemli
tarafından takdim edildi. Ödülü, tüm meslektaşları- olan bu sistemin ülke çapında bilinmesi ve uygulamamız adına gururla aldık. Bu vesile ile bize bu gururu ya geçirilerek tüm hastalarımıza hizmet vermesiydi.
yaşatan, bu projede emeği geçen meslektaşlarımıza, Bu nedenle bu kongre, amacımıza ulaşmamızda bir
hemşire yöneticilerimize, hastane yöneticilerine ve basamak oldu. Dolu dolu geçen bir kongrenin sonunözellikle bu projeye inanan ve destekleyen dönemin da valizlerimizde kongrenin yorgunluğu ve verilen
Tıbbi Hizmetler Başkanı Op. Dr. Mesut ÖZOĞUL ile emeklerin ödülü… Ödül işin tatlı yanı, şimdi kafalaGenel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN’a tekrar rımızda hastalarımız için neyi daha da iyi yapabiliriz
teşekkür ederiz. Kongrede bizi mutlu eden bir başka sorusu…
15
Haber
İLKLERİN ADRESİ
GÜNEY GENEL SEKRETERLİK
Türkiye’nin HİMSS STAGE 6 Sertifikasını
Alan İlk Eğitim Araştırma Hastanesi
Genel Sekreterliğimize bağlı İzmir Katip Çelebi
Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Türkiye’de HİMSS Stage 6 kağıtsız hastane
sertifikası alan ilk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
ödülünü Antalya’da düzenlenen konferansta aldı.
İki Hastanesinde HİMSS STAGE 6 Sertifikası
Olan Genel Sekreterlik
Tire Hastanesinden sonra Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nin de bu belgeyi almasıyla
Türkiye’de biri eğitim araştırma hastanesi olmak
üzere iki hastanesinde bu belgeye sahip iki Genel
Sekreterlikden biri olduk.
16
Haber
Hastanelerimizden Taburcu Olan Hastalarımızı
Evlerinde Ziyaret Etmeye Devam Ediyoruz...
Ekibimle birlikte Genel Sekreterliğimize bağlı sağlık
tesislerimizde tedavi gören hastalarımızı evlerinde
ziyaret etmeye devam ediyoruz. Amacımız,
vatandaşlarımızın hastanelerimiz hakkında fikir ve
düşüncelerini almak, memnuniyetlerini ya da varsa
şikayetlerini dinlemek, onların yanında olduğumuzu
hissettirmek varsa sağlık açısından sorunlarına
bir an önce el uzatmak. Bu da bize hastanelerimizi
hastalarımızın gözüyle görme fırsatı verirken,
vatandaşlarımıza daha iyi hizmet sunabilmek için
atacağımız adımlarda bize ışık tutuyor.
17
Proje
İZMİR GÜNEY BÖLGE HASTANELERİNDE
“DİYABETİMİ YÖNETİYORUM”
PROJESİ BAŞLATILDI!
Genel Sekreterliğimiz’de “Diyabet Hemşireliği Temel Eğitimi Kursu” gerçekleştirildi.
Genel Sekreterliğimizin öncülüğünde başlatılan “Diyabetimi Yönetiyorum” projesi dahilinde hastanelerimizin Diyabet Eğitim Hemşirelerine yönelik olarak
düzenlenen “Diyabet Hemşireliği Temel Eğitimi Kursu” 02- 03- 04 Mart 2015 tarihlerinde gerçekleştirildi.
“Diyabetimi Yönetiyorum” projesi, Bakanlığımızın
teşvikiyle yürütülen diyabet çalışmaları doğrultusunda; Tıbbi Hizmetler Başkanlığımızın Sağlık Bakım Hizmetleri Koordinatörlüğü, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, İzmir Katip Çelebi
Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim
Dalı, İzmir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal
Psikoloji Bölümü işbirliği ile başlatıldı. Proje kapsamında ilk eğitim toplantısı olarak, hastanelerimizin
diyabet hemşirelerine “Diyabet Hemşireliği Temel
18
Eğitimi Kursu” düzenlendi. Kurs, İzmir Katip Çelebi
Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim
Dalı işbirliği ile gerçekleştirildi. Üç tam gün süren
kursa toplam 21 kursiyer katıldı. Kurs programında
Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Doç. Dr. Barış ÖNDER PAMUK, Doç. Dr. Yasemin TOKEM, Yrd. Doç. Dr. Elif
ÜNSAL AVDAL, Uzm. Dyt. Nesil GÖREN ATALAY,
Uzm. Dr. Hüsnü YILMAZ, Uzm. Dr. Mehmet Oytun
HASTÜRK, Uzm. Dr. Özlem NALBANTOĞLU ELMAS, Diyabet Hemşireleri Dudu KURT, Sevil İŞLİ,
Nigar ÖZEN, Hasivet KARABİL, Tazegül ÇAĞLAYANSUDUR eğitimci olarak yer aldı. Diyabet hemşireliğinin tüm hastanelerimizde standart şekilde
uygulanması için kurs sonu değerlendirmeler yapıldı
ve katılımcılara belgeleri kurum yöneticilerimiz tarafından takdim edildi.
Eğitim
PROJE YÖNETİMİ EĞİTİMİ
Genel Sekreterliğimiz Tıbbi Hizmet Başkanlığı Eğitim Koordinatörlüğünce kurumlarımızda çalışmakta olan
yöneticilerimize 24.03.2015 tarihinde, Genel Sekreterlik çalışanlarımıza ise 31.03.2015 tarihinde “Proje Yönetimi Eğitimi ”düzenlenmiştir. Programa bağlı 15 hastanemizin hastane müdür, müdür yardımcıları ve başhekim yardımcıları ile Genel Sekreterlik çalışanları katılmıştır. İzmir Kalkınma Ajansı ile işbirliği içerisinde
düzenlenen eğitimde; Dr. Özlem DEĞERLİ tarafından
1-Proje Kavramı ve Proje Döngüsü Yönetimi
2-Mantıksal Çerçeve Yaklaşımı ve Matrisi
3-Proje Analizleri
4-Planlama Aşaması
5-Proje rapo runun yazılması ve
6-Başvuru yapılabilecek hibe programları ve bu programlara başvuru yaparken dikkat edilmesi gereken hususlar ve temel altın kurallara değinilmiştir.
Kursun açılış konuşmasında;
Genel Sekreterimiz Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN birimlerimizce yürütülen projelerden ve sahadaki yöneticilerin bu projelere sağladığı katkıların öneminden bahsetmiştir. Yapılacak olan projelerin sürdürebilir, izlenebilir ve ölçülebilir olabilmesi için son literatür bilgiler ışığında bu tür eğitimlerin yapılmasının gerekliliğine
değinmiştir. Bir tam gün süren eğitim programının, “İleri Proje Yönetimi Eğitim Modülü” aynı kişilere daha
sonra düzenlenecektir. Eğitim sonrası tüm yöneticilerimiz programdan çok memnun kaldıklarını ve tamamlama programı ile uygulamada çok işe yarayacağını belirttiler.
19
Eğitim
HBDS DEĞERLENDİRİCİ EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMI
2015 Yılı Hemşirelik Bakım Değerlendirme Sistemi (HBDS)
Değerlendirici Eğitimi Sertifika Programı Genel Sekreterliğimizde Gerçekleştirildi
İzmir İli Güney Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Tıbbi Hizmetler Başkanlığı Sağlık Bakım Hizmetleri Koordinatörlüğü 2015 Yılı Hemşirelik Bakım Değerlendirme Sistemi (HBDS) Değerlendirici Eğitimi Genel
Sekreterliğimiz Ege Toplantı Salonu’nda 16 Nisan 2015
(Perşembe) tarihinde düzenlendi. Eğitim, İzmir İli Güney Bölgesi Genel Sekreterliği’ne bağlı hastanelerin Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürleri, Hemşirelik Bakım Değerlendirme Koordinatörleri ve Bakım Değerlendirme
Ekiplerinin katılımı ile gerçekleştirildi. Eğitimin ilk oturumunda İzmir İli Güney Bölgesi KHB Kalite ve Akreditasyon Koordinatörü Uzman Demet HAYALİ YILDIRIM,
“Özdeğerlendirme Süreci ve Değerlendirici Gözüyle Değerlendirme Süreci” konusundaki renkli ve hareketli sunumunda değerlendirme süreci ile ilgili ayrıntılı bilgilere
yer vermiştir. Eğitimin ikinci oturumunda İzmir İli Güney Bölgesi KHB Sağlık Bakım Hizmetleri Koordinatörü
Uzman Sevil ERKEN, “Hemşirelik Bakım Değerlendirme
Sistemi (HBDS) 2015 Yılı Standartları” hakkında ayrın-
20
tılı bilgi paylaşımında bulunmuş, 20 Nisan-08 Mayıs 2015
tarihleri arasında Genel Sekreterliğimize bağlı hastanelerde Bakım Değerlendirme Ekipleri tarafından gerçekleştirilecek olan çapraz değerlendirmeleri kapsayan “HBDS
Değerlendirme Prosedürü ve Uygulanması” ile ilgili
dikkat edilmesi gereken önemli noktalara değinmiştir.
Oturumların ardından Uzman Sevil ERKEN tarafından
HBDS 2015 Yılı Standartları’nı kapsayan ve 295 kişinin
katılımı ile gerçekleşen HBDS 2015 sınavında dereceye
giren ilk 10 kişi ve kurumları açıklanmış, kendilerine teşekkür edilerek belgeleri takdim edilmiştir. Kursun kapanışında Uzman Sevil ERKEN ve Uzman Demet HAYALİ
YILDIRIM tarafından “HBDS Başarı Sertifikaları” ve
hastaneler arası çapraz değerlendirmeler sırasında kullanılmak üzere hazırlanan, HBDS projesinin sembolü olan
“Mavi Kelebek” logosunu taşıyan “HBDS Değerlendiricisi Kimlik Kartları” nın dağıtılmasından sonra programa
son verilmiştir.
SAĞLIKTA HİZMET KALİTE STANDARTLARI
TEMEL EĞİTİMİ VE ÖZ DEĞERLENDİRME BAŞARI
BELGELERİ VERİLDİ
Genel Sekreterliğimiz Tıbbi Hizmetler Başkanlığı Kalite ve Akreditasyon Koordinatörlüğünce 09-12 Mart
2015 ve 23-27 Mart 2015 tarihlerinde Sekreterliğimize bağlı İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
çalışanlarına yönelik hastanenin eğitim salonunda
47 katılımcıya, 13-22.04.2015 tarihlerinde Sekreterliğimize bağlı Tire, Selçuk, Ödemiş, Kiraz, Bayındır
Devlet Hastane çalışanlarına yönelik, İzmir İl Sağlık
Eğitim
Müdürlüğü Urla Bölge Eğitim Araştırma Ve Uygulama Merkezinde 35 katılımcıya, “Sağlıkta Hizmet
Kalite Standartları Temel Eğitimi Ve Öz Değerlendirme” eğitim programı gerçekleştirilmiştir. Kalite
Koordinatörümüz Uzman Demet HAYALİ YILDIRIM’ın eğitmen olarak katılmış olduğu programın
ardından yapılan sınavda başarılı olan katılımcılara
düzenlenen törenlerde “Başarı Belgesi” verilmiştir.
KARDİYAK ACİLLERDE TANI VE TEDAVİ
SÜREÇLERİNİN HIZLANDIRILMASI EĞİTİMLERİ
Genel Sekreterliğimiz Tıbbi Hizmetler Başkanlığının
“Kardiyak Acillerde Tanı Tedavi Süreçlerinin Hızlandırılması” projesi kapsamında, Genel Sekreterliğimize
bağlı tüm Acil Servislerde Kardiyak Acil hastalarının
tanı koyma ve tedaviye başlama süreçlerini standardize ederek hızlandırmak, böylelikle mortalite ve
morbidite oranlarını azaltmak amacıyla Bozyaka
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Konferans Salonu’nda 30 Mart ve 29 Nisan 2015 tarihinde, 08:30-17:00
saatleri arasında Acil Tıp Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr İsmet PARLAK, ekibi ve Genel Sekreterliğimiz Eğitim Koordinatörlüğü işbirliği ile tam
günlük eğitim yapılmıştır. Yataklı sağlık tesislerinde
sunulmakta olan acil servis hizmetlerinde doğru ve
zamanında yapılan tıbbi müdahale hayat kurtarmakta, en küçük gecikme ise telafisi mümkün olmayan
sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenle acil sağlık
hizmetlerinde çalışan kişilerin eğitimlerinin güncellenmesi bu alanda yapılan uygulamalara olumlu katkılar sağlayacağı, mevcut birçok önemli sorunu çözeceğinden yola çıkarak tüm acil servis hekim, hemşire
ve ATT çalışanlarına “Kardiyak Acillerde Tanı Tedavi
Süreçlerinin Hızlandırılması ” projesi başlatılmıştır.
Projenin eğitim programı kapsamında; Temel Yaşam
Desteği, İleri Kardiyak Yaşam Desteği, Temel EKG
Okuma, Aritmilerin Tanı ve Tedavisi, Akut Koroner
Sendrom Tanı ve Tedavisi, Kardiyak Acil Hastaya
Yaklaşım- İleri CPR uygulamaları hakkında teorik
bilgiler verilerek pratik uygulamalar yaptırılmıştır.
Bir tam günlük süren eğitim sonrası katılımcılara katılım belgeleri takdim edilmiştir.
21
Etkinlik
Genel Sekreterliğimiz 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle hazırlamış olduğu etkinlik kapsamında ilk olarak 14 Mart
2015 tarihinde hastane çalışanlarımıza ziyaretlerde bulundu. Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN,
Tıbbi Hizmetler Başkanımız Dr. Murat TÜRKYILMAZ, İdari Hizmetler Başkanı Dr. Eşref OKUNAKOL’ın
eşliğinde gerçekleştirilen ziyaretlerde çalışanlarımızın tıp bayramı kutlanarak kendilerine karanfiller dağıtıldı.
Genel Sekreterliğimiz Tıp Bayramı Kutlama
programına 16 Mart 2015 tarihinde İKÇÜ
Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinde
hazırlamış olduğu etkinlikle devam etti.
Etkinliğimiz, Genel Sekreterimiz Prof.
Dr. Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler
Başkanımız Dr. Murat TÜRKYILMAZ,
İdari Hizmetler Başkanımız Öğr. Gör.
Ali ÖZSOY, İdari Hizmetler Başkanı
Dr. Eşref OKUNAKOL, Kuzey Bölgesi
Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri
22
Doç. Dr. Ahmet Emin ERBAYCU,
Genel Sekreterliğimize bağlı sağlık
tesislerimizde görevli yöneticilerimiz
ve sağlık çalışanlarının katılımı ile
gerçekleştirilmiştir. Genel Sekreterimiz
Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, açılış
konuşmasında tıp eğitiminin zorluğundan,
geçmişteki
ve günümüzdeki
tıp
mesleğinden bahsederek büyük gayretler
gösteren tüm sağlık çalışanlarımızın tıp
bayramını kutladı.
Plaket ve Başarı Belgesi Takdimi
Etkinlik
Tıp Bayramı tarihinin fotoğraflarla devam edilen anlatımında geçmişe kısa bir yolculuk yapıldı. Ardından
Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN tarafından çeşitli nedenlerle görevden ayrılmış hastane
yöneticilere plaket, hizmet sürecinde çeşitli başarılara imza atmış doktorlarımıza teşekkür ve başarı belgesi
takdimi yapıldı. Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinde daha önce tedavi görmüş yaşlı bir hastanın doktorlara
hitaben okuduğu şiirle zaman zaman duygusal ve eğlenceli anlar yaşandı. Etkinliğimiz İKÇÜ Atatürk Eğitim
Araştırma Hastanesi sağlık personellerinden oluşan Türk Halk Müziği Korosu ve kokteyl sunumu ile son
buldu.
İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğimiz
tarafından “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerini Anma Günü”
dolayısıyla tüm şehitlerimizin anısına 18 Mart Çarşamba günü lokma
hayrı yapıldı. Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN’ın da
katılımlarıyla sekreterliğimiz bahçesinde düzenlenen lokma hayrında
vatanımızın kurulmasında emeği geçen şehitlerimize, gazilerimize ve
atalarımıza dualar yapıldı.
23
Etkinlik
İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı İzmir Dr. Behçet
Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi görmekte olan hasta çocuklar için ZUMBA KIDS
adında spor ve dans organizasyonu düzenlendi.
Zumba Kids etkinliği çocuk hastanesinin eğitim
salonunda, başta onkoloji kliniği hastaları olmak
üzere çocuk hastaların, hasta yakınlarının, hasta-
24
ne yöneticileri ve sağlık çalışanlarının yoğun ilgi
ve katılımı ile gerçekleştirildi. İzmir Güney Bölgesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Behzat ÖZKAN’ın
özel kalemi Nurşen Can Yılmaz’ın organize ettiği, Tuba Kumruoğlu’nun hocalığını yaptığı Tuba
Zumba Ekibi ile birlikte çocuklar hareketli müzikler eşliğinde eğlenceli danslar ve figürler ile
eğlendiler.
Hastanelerimizden Haberler
HEMŞİRELİK SÖZEL BİLDİRİ BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ
Çocuk Acil Tıp ve Yoğun Bakım Derneği tarafından
15-19 Nisan 2015 tarihlerinde düzenlenen Uluslararası
katılımlı 8. Çocuk Acil Tıp ve Yoğun Bakım Hemşireliği Kongresi’ nde Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları
Hastanesi hemşirelerinin sunmuş olduğu “Yoğun bakımda santral venöz kateter (SVK) ilişkili kan dolaşım enfeksiyonunun önlenmesinde uygulanan bundle
(önlem) paketi ile ilgili çalışma” bildirisi HEMŞİRELİK SÖZEL BİLDİRİ BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ’ ne layık
görülmüştür. Çalışmada emeği geçen Nihal Özdamar,
Nurseren İşler, Nuriye Turgut, Ferhat Zora ve Nevbahar Demir’i başarılarından dolayı kutlarız.
LİSELİ GENÇLERDEN
DR. BEHÇET UZ ÇOCUK HASTALIKLARI
HASTANESİNE ANLAMLI BAĞIŞ
İzmir Atatürk Lisesi öğrencisi Melisa Ersoy ve Berke
Özer, 9. ve 10. sınıflardan okulun logosunun yer aldığı
tişört yaptırmak için para topladı. Toplanan paralarla
tişörtleri yaptıran iki genç, artan 5 bin TL’yi Behçet
Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne bağışladı. Başhe-
kim Doç. Dr. Hurşit APA iki gence, üzerinde onkoloji
servisinde yatan bir çocuğun elinde “Bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederiz” yazılı notun bulunduğu fotoğrafı hediye etti.
25
Hastanemizden Haberler
DR. BEHÇET UZ ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİNDEN
23 NİSAN ÇOCUK ŞENLİĞİ
Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi görmekte olan çocuklarımız için hastane bahçesinde ilk defa 23 Nisan
Çocuk Şenliği düzenledi. Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
bölgenin ve Türkiye’nin en büyük çocuk hastanelerinden birisi olmasından ötürü birçok bölgeden gelen
hasta çocukları tedavi etmektedir. Hastanemizde tedavi gören öğrencilerimizin derslerinden geri kalmaması için Mustafa Öğütveren İlkokulu’na bağlı olarak
hastanede kurulan derslik öğrencileri, yatan hasta çocuklarımız ve Mustafa Öğütveren İlkokulu öğrencilerinin ortaklaşa iştirak ettiği 23 Nisan Çocuk Şenliği
26
hastanenin bahçesinde gerçekleştirildi. Saygı duruşu
ve İstiklal Marşı ile başlayan etkinlik, Dr. Behçet Uz
Çocuk Hastanesi yöneticisi Doç. Dr. Hurşit APA’ nın
kısa bir konuşması, ardından İzmir İli Güney Bölgesi
Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Sayın Prof.
Dr. Behzat ÖZKAN’ın konuşma ve şiir okuması ile
devam etti. Sayın Başhekim Hurşit APA, temsili başhekimlik doktor önlüğünü hastanenin Süt 1 Allerji
kliniğinde yatan ve okuduğu 23 Nisan şiiri ile beğeni
toplayan Görkem İŞLEYEN’e giydirdi. Bayram dileği
sorulan Görkem; ‘tüm hasta çocukların iyileşmesini
istiyorum’ dedi.
Etkinliğe, Mustafa Öğütveren İlkokulu öğrencileri
ve hastanede yatan çocuklardan oluşan çocuk korosunun şarkıları ile devam edildi. Mustafa Öğütveren
İlkokulu 3-A sınıfı öğrencileri hazırladıkları samba
dans gösterisini, 4-A sınıfı öğrencileri zumba kids
dans gösterisini ve 4-B sınıfı öğrencileri hazırladıkları afrika dans gösterilerini sundular. Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN katkılarından ötürü
Mustafa Öğütveren İlkokulu Müdürü Gökçe KARA’
ya teşekkür belgelerini takdim etti. Ardından Ulusal Down Sendromu Derneği çocukları, hastanede
yatan arkadaşları için hazırladıkları dans gösterisini sergiledi. Vali Yardımcısı Sayın Celal ULUSOY,
katkılarından dolayı Ulusal Down Sendromu Derneğine temsilen Sayın Hürriyet İYİDOĞAN’ a teşekkür belgelerini takdim etti. Ayrıca organizasyonun
gerçekleşmesinde katkılarından dolayı Fatih Koleji
Mezunlar Derneği’ne, BUVAK’a, İzmir Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’ne, İl Emniyet Müdürlüğü Bisikletli Polis Ekibi’ ne ve İzmirli Müzisyenler
Derneği’ne teşekkür belgeleri takdim edildi. Bisikletli Polis Timi’nin hazırlattığı yapbozlar ve temin
edilen çeşitli hediyeler çocuklara dağıtıldı. Oyuncak
stantlarının kurulduğu birçok oyuncak ve ikramların
dağıtıldığı şenlikte animasyon ekiplerinin gösterileri
ile etkinliğimiz eğlenceli bir şekilde son buldu.
27
TÜRKİYE’DE İLK KEZ
DİŞ FIRÇALAMA ŞENLİĞİ DÜZENLENDİ
İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği bünyesinde Narlıdere Ağız ve Diş
Sağlığı Merkezinin de katkılarıyla “Diş Fırçalama
Şenliği” düzenlendi. Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen “Diş Fırçalama Şenliği” 25 Nisan 2015 tarihinde
İzmir Güzelyalı Parkında anaokulu çocukları, aileleri, hastane yöneticileri ve çalışanlarının yoğun ilgi
ve katılımı ile gerçekleştirildi. Sağlıklı birey, sağlıklı
toplum yaratmada bebeklere ve çocuklara yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin önemi yadsınamaz. ‘Çocuklarımızın sağlığı ağız ve diş bakımından başlar’
düşüncesiyle gerçekleştirdiğimiz Diş Fırçalama Şenli-
28
ği’nde anaokulu öğrencilerine diş fırçalama alışkanlığı edinmeleri konusunda bilgiler aktarıldı. Narlıdere
Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi yöneticisi Dt. Dolunay
HAMAMİZADE’nin organize ettiği şenlikte yer alan
birçok aktivite, yarışma ve hediyelerle çocuklarımız
eğlenerek bilgilendiler. Genel Sekreterimiz Prof. Dr.
Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler Başkanı Dr. Murat
TÜRKYILMAZ kendi elleriyle hem çocuklarımıza
hem de yetişkinlere diş fırçası ve macun dağıttılar. Sağlıklı beslenme adına süt ve meyve de dağıtılan şenlik
şarkılar, yüz boyama, yetişkinlerin oynadığı canlı langırt karşılaşması ve danslarla son buldu.
Hastanelerimizden Haberler
29
Hastanelerimizden Haberler
Menderes Ağız Diş Sağlığı Merkezi Tüm Hızıyla Devam Ediyor...
Menderes’de açılması planlanan Ağız Diş Sağlığı Semt Polikliniği tüm hızıyla yapımı devam etmekte.
Menderes’e diş polikliniği kazandırılmasına yönelik Kamu Hastaneler Birliği İzmir İli Güney Bölgesi Genel
Sekreteri Prof. Dr. Behzat Özkan ve Menderes Belediye Başkanı Bülent Soylu ile yapılan protokol ile başlanan
belediyeye ait iki işyeri 10 yıl süre ile İzmir Eğitim Diş Hastanesi’ne bağlı olarak hizmet verecek. Poliklinik çok
yakında Menderes’li vatandaşlara hizmet vermeye başlayacak.
Selçuk Devlet Hastanesi
Palyatif Bakım Merkezi Hizmet Vermeye Başladı
Selçuk Devlet Hastanesi, Kanser, Felç, Alzhemier
ve Kalp Hastalarına yönelik yeni bir hizmette
bulunarak Palyatif Bakım Merkezi açtı. Sizin için
artık yapılacak bir şey yok deyip evine gönderilen,
aslında yapılacak bir şeylerin hala olduğu
düşüncesiyle yardıma ve bakıma ihtiyacı olan
tüm hastalarımıza gerekli bakımı sunacağımız bu
merkezimizle hizmet vermeye başladık.
30
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden
Onkoloji Hastaları İçin DEV YATIRIM
Kamu Hastaneleri Birliği Güney Sekreterliğine bağlı İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde PET/
BT ünitesi hizmet vermeye başladı.
Yeni PET/BT ünitesi, hastanemizin
kapsamlı onkoloji merkezine dönüşmesi yolunda atılmış çok önemli bir
adımdır. PET/BT cihazının hastanemizde hizmete başlaması ile onkoloji
hastalarının tanı ve tedavisinde eksik
olan önemli bir halka tamamlanmış
olacaktır. Hastanemizdeki PET/BT
cihazı İzmir ilindeki ilk ve tek 64 kesitli cihazdır. PET/BT en sık onkolojik
amaçlı kullanılmaktadır.
Onkolojide kanser tanısı almış
hastaların tedavi öncesi evrelenmesinde, kemoterapi ve radyoterapi sonrası tedaviye yanıt
değerlendirmede, bazı kanser
türlerinde, epileptik hastalarda
cerrahi odağın belirlenmesinde,
Alzheimer hastalığında tanının
doğrulanması amaçları ile de kullanılmaktadır. Yeni kurulan PET/
BT cihazı ile önü müzdeki bir yıl
içerisinde yaklaşık 2000 hastaya
hizmet verilmesi planlanmaktadır.
31
Hastanelerimizden Haberler
İzmir Eğitim Diş Hastanesi
“Bebek Dostu Hastanesi” Seçildi...
İzmir Kamu Hastaneleri Birliği Güney Sekreterliği’ne bağlı Eğitim
Diş Hastanesi, Türkiye’nin ilk ‘bebek dostu’ eğitim diş hastanesi
seçildi. Başarılı ‘anne sütü’ uygulamaları nedeniyle ‘Bebek Dostu
Kurum’ unvanı alan İzmir Eğitim Diş Hastanesi’nde düzenlenen
törende hastane yöneticisi Doç. Dr. Mehmet Sinan Evcil’e plaket
verildi. Törene Kamu Hastaneleri Birliği Güney Sekreteri Prof. Dr. Behzat Özkan,
İzmir Halk Sağlığı Müdürü Dr. Mehmet Nil Hıdır, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim
Araştırma Hastanesi Yöneticisi ve çok sayıda sağlık çalışanları katıldı.
OTİZMİN FARKINDAYIZ VE ONLARIN YANINDAYIZ
İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Sekreterliği bünyesinde,
İzmir Eğitim Diş Hastanesi olarak 30 Nisan 2015 saat 11.00 de
İzmir – Güzelbahçe – Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Özel Eğitim
İş Uygulama Merkezinde otizmli çocuklarımızla buluştuk.
Nisan ayı; Birleşmiş Milletler tarafından bütün dünyada Otizm Farkındalık Ayı, 2 Nisan ise Otizm Farkındalık Günü olarak deklare edilmiştir. Nisan ayı
boyunca tüm dünyada otizm konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Biz de İzmir Eğitim
Diş Hastanesi olarak Hastane Yöneticisi Syn. Doç. Dr.
Mehmet Sinan EVCİL himayelerinde “Engelsiz Gülüşler” için üzerimize düşen görevi yerine getirerek
önemli bir projeyi hayata geçirdik.Düzenlenen proje kapsamında hastanemizde görevli Pedodonti Uzman doktorlarımızdan Dt. Süleyman COŞKUN ve
Dt. Neşe PARILDAR tarafından çocuklarımızın diş
32
muayenesi gerçekleştirildi, çocuklarımıza ve ailelerine diş fırçalama yöntemleri ile flor uygulaması konusunda ayrıntılı bilgi verildi. Amacımız çocuklarımızı
muayene etmek, ağız ve diş sağlığının önemi konusunda ailelerimizi bilinçlendirmektir. Muayene ve
tedavilerimizin sonunda çocuklarımıza ve ailelerine
diş bakım seti hastanemiz tarafından hediye edildi.
İzmir Eğitim Diş Hastanesi olarak amacımız sadece
hastanemize başvuran otizmli çocuklarımıza değil,
bize ulaşamayan tüm otizmli çocuklarımıza ulaşarak
onları ve ailelerini ağız ve diş sağlığı konusunda bilinçlendirerek farkındalık yaratmaktır.
Hastanelerimizden Haberler
İNSAN VÜCUDUNDA BİR TÜRK DOKTORUN İSMİ
16 yıl sonra değeri anlaşılan Türk Doktoru,
Tıp Literatürüne ismini yazdırdı...
İ
zmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz
Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kazım ÖNAL
yaklaşık 18 yıl önce ilk kez bir Türk isminin verileceği
insan vücudunda bir alanı keşfetti. Önal, 1993-94
yıllarında burslu olarak gittiği Hollanda Leiden Tıp
Fakültesinde yaptığı araştırmalarda temporal bölgede,
varlığı bilinmeyen 2 mm lik kemik ile yanlarındaki
iki boşluğu keşfetti. Ancak o dönemde bu bilgilerin
kabulü ve literatürde kabul görmesi için bu alana
kendi adı yerine ‘suptural recess’ İngilizce ismini
vermiş. 1997 yılında literatüre geçen, 2000 yılında
çünkü herşey bulunmuştur. Organlar, damarlar,
sinirler her şey keşfedilmiştir. İlk kez ve sanırım son
kez bir Türk ismi insan vücudunda bir alana verildi.
Aslında ismimden ziyade bu alanın keşfi, insanlığa
yararı benim için daha önemli. İnsan vücudunda en
zor bölge temporal kemiktir. Buranın anatomisi çok
zordur. Bulduğum bu kemik çıkıntısı orta kulağın bitip
beynin başladığı yerde bulunuyor ve sinirler açısından
çok zengin bir alana sahip. Cerrahlara yol gösterici
olan bu kemik, ameliyat esnasında duracağı bir kapı
oluyor. Böylece hastanın beyin ve yüz sinirlerine
zarar vermeyi, yüz felcini ve ölüme engel oluyor.” diye
ders kitaplarında yer alan bu bölgenin ÖNAL adıyla
anılması ise İtalyan bir bilim adamı sayesinde oluyor.
İtalya’nın Modena Üniversitesinden Danie Marchioni
adlı bir bilim adamı, kulağı endoskobi incelerken
bu bölgelere rastlıyor ve bu bölgenin Kazım Önal
tarafından keşfedilmesinden dolayı bu boşluklara
‘ONAL tip 1’ ve ‘ONAL tip 2’ isimlerini veriyor.
Böylece 2011 yılında yayınlanan makalede geçen
ONAL isimli boşluklar sayesinde Dünya da ilk defa
bir Türk doktorun adı insan vücudunda bir bölgeye
verilmiş oluyor. Dr. Kazım ÖNAL bu bölgenin ve
buluşun önemini “Anatomi ölü bir bilim dalıdır. Yani
anatomik olarak insan vücudunda bir şey bulunamaz
belirtiyor. Tıp Dünyasında çok değerli çalışmaları
olan Kazım ÖNAL’ın birçok kurum ve vakıftan aldığı
ödüller bulunmakta. En son Bornova Anadolu Lisesi
Eğitim Vakfı (BALEV) tarafından Beyaz Düşünce
Ödülünü alan ÖNAL, 2013 yılından beri KBB
Kliniği eğitim sorumlusu ve idari sorumluluğunu
yürütmekte. Tıp adına, bilim adına çok çalışmalar
yapmak istediğini belirten ÖNAL, klinikteki ekibinin
istekli, gayretli çalışmaları ve hastaların takdirleri
sayesinde mesleğini mutlu yapabildiğini ve başarılı
bir cerrah olmanın yanında akademisyen olarak da
profesör unvanı için çalışmalarını sürdürdüğünü
belirtti.
33
Hastaneden Haberler
Dr.Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Çocuk Kalp Cerrahisi 5. Yaşına 1000. Ameliyatı ile Girdi.
D
r. Behçet Uz Çocuk Hastanesi ‘Çocuk Kalp
Damar Cerrahi Kliniği’ Prof. Dr. Osman Nejat SARIOSMANOĞLU önderliğinde 16 Nisan 2011 yılında kuruldu. Türkiye’nin her yerinden
gelen çocuk hastalara şifa dağıtan bir merkez olarak
hizmet veren kliniğimiz 5. yılına güzel bir anıyla girdi. İlk açık kalp ameliyatının bundan 4 yıl önce gerçekleştiren kliniğimiz 5. yılına 1000. ameliyatını yaparak girdi. 8 yaşındaki Arda SÖNMEZ’in sağlığına
kavuşması için yapılan ameliyatın Çocuk Kalp Damar Cerrahi Kliniği’nin 1000. ameliyatı olarak 5.yılına denk gelmesi hüzünlü bir mutluluk yaşattı. Hastaneye başvuran minik Arda’nın kalbinde karıncıklar
arasında bulunan delikten kaynaklı akciğer damarlarında oluşan yüksek basınca bağlı kalp yetmezliği
gelişmiş olduğu tesbit edildi. Kritik bir yerde olan ve
büyük olan deliğin kapatılması çok büyük risk olsa
da Prof. Dr. Osman Nejat SARIOSMANOĞLU ve
ekibi büyük bir başarıya imza atarak minik Arda’nın
kalbindeki deliği kapatmayı başardılar. Durumu gittikçe iyiye giden Arda’nın annesi de; ekibe çok şey
borçlu olduklarını, özverili çalışmalarından ötürü ne
kadar çok teşekkür etse yetmeyeceğini belirtti. Arda’nın kısa süre içinde taburcu olup normal hayatına
dönebileceği öğrenildi.
Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi yöneticisi Doç. Dr. Hurşit APA, bu başarılı operasyonun 1000. ameliyat olarak
5. yıllarına girdikleri zamana denk gelmesinin onlar için adeta bir doğum günü hediyesi olduğunu ve ne kadar
doğru bir yolda gidiyor olduklarının kanıtı olduğunu belirtti. Türkiye’de Çocuk Kalp Cerrahi Kliniği olarak
25 merkez olduğunu ve kendilerinin hem sayı, hem kalite hem de ameliyat sonrası mortalite oranı olarak en
iyi üç merkezden biri olmalarının gururverici olduğunu ve bunun azimlerini daha da arttırdırğını belirtti.
Çocuk Kalp Damar Cerrahi Kliniği’nin kurulup gelişmesinde başta Sayın Cavidan ÖSEN olmak üzere, emeği geçen tüm bağışçı ve sağlık çalışanlarına şükranlarını iletti. Hastanelerine yapılmakta olan yeni ek bina
inşaatının bitme aşamasına geldiğini, kısa süre içerisinde hizmete açarak daha geniş imkanlarla minikleri
sağlıklarına kavuşturacaklarını vurguladı.
34
Gaziemir Nevvar Salih İşgören
Devlet Hastanesi’nden
Hatıra Ormanı
İzmir Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel
Sekreterliği’ne bağlı Gaziemir Nevvar Salih İşgören
Devlet Hastane Yöneticisi Dr. Ömer KOÇAK’ın girişimleri, Hastane Çalışan Meclisi ve Hasta Meclisi’nin
organizesiyle hatıra ormanı için ağaç dikme etkinliği
gerçekleştirildi. Limontepe mevki hatıra ormanı ağaç
dikimine hastane yöneticileri, hastane çalışanları,
hastanede tedavi gören hastalar, hasta yakınları ve
gönüllüler katıldı.
Çevreye büyük önem veren Gaziemir Nevvar Salih
İşgören Devlet Hastanesi daha öncede doğa dostu
atık depoları için çalışmalarda bulunmuştu. Şimdi de
hastane yönetimi, hastane çalışanlarında ve ilçe halkında doğa bilincini arttırmak, ağaç sevgisini aşılamak için Orman Genel Müdürlüğü ile temasa geçerek
İzmir’in ağaca muhtaç, dikime uygun olan TOKİ evleri mevkiisi Limontepe’de hatıra ormanı için kolları
sıvadı. Orman Genel Müdürlüğü çalışanları önce fidan dikmenin usulünü birkaç uygulama ile anlatarak
gösterdi. Hastane yöneticileri, çalışanlar, hastalar ve
gönüllüler beraber fidanları özenerek dikimini gerçekleştirdi. Orman işcileri sağlıkçıların bu işe çabuk
adapte olduklarını ve her zaman bu işi yapıyorlarmış gibi işe sarılmalarından dolayı tebrik ettiklerini
söylediler. Hastane Yöneticisi Dr. Ömer KOÇAK; bu
tarz etkinliklerin doğayı zenginleştirdiğini, çalışanların streslerini atmalarını sağladığını ve hasta çalışan bağlarını kuvvetlendirdiğini söyleyerek bu etkinliklerin devamının geliceğini belirtti.
35
Panel
PATOLOJİ RAPORLAMASINDA
“HEKİM-HASTA-HATA”
İLİŞKİSİ VE YASAL SONUÇLARI
Tıpta sonucu %100 olan istatistiki veri var mıdır?
Evet... Her insan ölür ve her insan hata yapar...
B
u sözler,’’ Patolojide Postanalitik Evre’’ de
oluşabilecek hataların hastaya yansıması ve
yasal sonuçlarının tartışıldığı panele misafir
konuşmacı olarak ABD, USCF San Francisco Tıp Fakültesi Nöropatoloji Anabilimdalı’ndan katılan Prof.
Dr. Tarık Tihan’ın konuşmasına aittir. KHB Güney
Bölgesi Sekreterliği, İKÇÜ Atatürk Eğitim Araştırma
Hastanesi Yönetimi ve Tıbbi Patoloji Kliniği işbirliğiyle, 11 Kasım 2014 tarihinde İKÇÜ Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan panelin diğer ko-
Doç.Dr. Türkan ATASEVER REZANKO
İ.K.Ç.Ü. Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Tıbbi Patoloji Bölümü
36
nuşmacıları; Patoloji Dernekleri Federasyon Başkanı
Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kutsal Yörükoğlu, D.Ü ABD Başkanı Prof. Dr. Erdener Özer,
İKÇÜ AEAH Başhekimi Prof. Dr. Enver Altaş, İKÇÜ
İİBF Sağlık Hukuku ABD Başkanı Yrd. Doç. Dr. Esra
Dündar ve Patoloji Dernekleri Federasyon Avukatı
Abdullah Hızal idi. Güney Bölgesi Genel Sekreteri
Prof. Dr. Behzat Özkan panelin açılış konuşmasında,
günümüzde sağlık hizmetlerinde çıtanın çok yükseldiğini belirterek, patoloji sonuçlarına mümkün olan
en kısa sürede ve doğru olarak ulaşmanın önemine
vurgu yaptı. Panelistlerin konuşmalarından bazı başlıklar şöyleydi. Patolojide ‘’Postanalitik Evre’’ raporun
imzalanmasını takiben klinisyenin eline ulaşmasına
kadar olan tüm süreçleri ve buna ek olarak dokuların
saklanması ve paylaşımını da içerir. Bu süreç, preanalitik evre( materyalin alınması, kabulü) ile başlayıp, analitik evre( materyalin hazırlanması ve tanı
aşaması) ile devam eden ve sonuçların hasta/klinisyene iletilmesi ile sonlanan çok basamaklı bir bütünün
son parçasıdır. Dolayısıyla ilk iki aşamada oluşabilecek
hataların, doğru ve yeterli bir patoloji raporu oluşturulmasında etkilerinin yanısıra, direkt olarak postanalitik süreçte oluşabilecek hatalar da sözkonusudur.
Hatanın saptanması, azaltılması, önlenmesi, ve hastaya olumsuz etki oluşturmasının engellenmesinde
temel kavram olarak Kalite Yönetimi (KY) ön plana
çıkmaktadır. KY nin temelini de ‘’ yazılmamış şey,
yapılmamış şeydir’’ prensibi oluşturur. Amaç, verilen
tanının doğruluğunu ve yeterliliğini güvence altına
almak, kalite kontrol programları ile hataları öngörerek oluşmasını önlemek/ azaltmak ve oluşan hataların da hastaya erişmesini ve etkisini engellemektir.
“Hatalar insanlara değil sisteme aittir.’’ İyi bir sistem kurgulamak, son ürün kontrolünden daha etkindir. Kalite kontrol ve güvence sistemi kusur bulmak,
cezalandırmak amaçlı olmamalıdır. Diğer bir deyişle
kalite kontrol sisteminde amaç suçluyu bulmak değil
hatayı bulmak, bunun sistemle ilişkili nedenlerini
bulmak ve tekrar oluşmasını engellemektir.
Postanalitik evre özelinde bakıldığında bu sürecin
sorumluları; patoloji raporunu yazan (sekreter ya
da doktor), raporu imzalayan( uzman patolog),
birim sorumluları, hastane sorumluları ve patolojik
inceleme isteğini yapan doktor( klinisyen) dur. Bu
süreçte hastanın bir sorumluluğu yoktur. TÜRKAK
patoloji lab. hizmet akreditasyonuna sahip Dokuz
Eylül Üniversitesi Tıbbi Patoloji ABD Başkanı Dr.
Özer, postanali tik evrede kalite güvencesine yönelik
olarak; a-Rapor yeterliliği, b-Rapor sonuç verme
zamanları ve c-Müşteri memnuniyeti parametrelerini
değerlendirdiklerini belirtti. Müşteri memnuniyetine
yönelik olarak patolojik incelemeyi taleb eden
klinisyenlere, her yıl rapor yeterliliği ve sonuç verme
sürelerinin değerlendirildiği anketler yapıldığını
açıkladı.Raporun hatalı yazılması, klinisyene geç
iletilmesi, klinisyene ulaştırılmaması, panik tanının
klinisyene bildirilmemesi, değiştirilmiş/düzeltilmiş
raporlardan ya da ek raporlardan klinisyenin
haberdar edilmemesi, raporda ek inceleme gereğinin
yazılmaması hukuki zeminde hatalı tıbbi uygulama
kabul edilebilmektedir. Patoloji raporlarındaki
düzeltmeler yani tekrar değerlendirme veya
konsültasyon sonucu rapor içeriğinde bir değişiklik
yapılması durumunda, mutlaka anabilim dalı ve
kurumun yanısıra, ilgili müdavi hekimin de bilgisi
olmalı ve rapordaki yeni sonucun mutlaka müdavi
hekime ulaştırılması gerekmektedir. Raporun hatalı
olarak düzenlenmesi sonucunda hastada olası bir
zarar ortaya çıkması durumunda ise somut olayın
özelliğine ve zararın durumuna göre patoloji hekimi
düzenlediği hatalı rapora bağlı olarak Türk Ceza
Kanunu anlamında sorumluluğu olabilmektedir.
Raporlama hatalarından doğan bir sorumluluk da
6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu ve Türk
Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği kapsamındaki
sorumluluktur. Branşa özgü olarak özellikle
raporlama hatalarında Türk Tabipleri Birliği Disiplin
Yönetmeliği’ne göre hekimlere uyarma, para cezası ya
da meslekten geçici alıkoyma cezası verilebilmektedir.
Panel
Kalite güvencesi ve kontrol süreçleri tüm bu riskler
doğrultusunda hazırlanmalı ve uygulanmalıdır.
Rapor yazımında şablon kullanılarak standardize
edilmesi, iç ve dış konsültasyon uygulaması,
patoloji sonuçlarının klinisyene ulaştırılmasında
hastane idaresinin otomasyon sisteminde gerekli
düzenlemeleri yapması, panik tanı ve düzeltilmiş/
değiştirilmiş rapor durumlarında klinisyenin
haberdar edilmesine yönelik düzenlemelerin yapılması
bunlardan birkaçıdır. Kalite kontrol parametreleri, o
kurumun özgün koşulları ve gereklilikleri dikkate
alınarak, kuruma özgü olarak oluşturulmalıdır. ABD
modelinde Dr. Tihan’ın çalıştığı merkez özelinde bu
bilgilerin klinisyene ulaştırılmasında patolog birinci
derecede sorumlu iken, Türkiye koşullarındaki
çalışma pratiğinde patologun cerraha/klinisyene
ulaşmasında büyük sıkıntılar yaşanabilmektedir. Bu
noktada klinisyenin de iyi hekimlik tanımı içinde
patoloji sonucunu takip etmesi beklenmektedir.
Sonuç olarak doğru tanıyı ve tedavi planlamada
gerekli tüm verileri içeren yeterli nitelikte patoloji
raporunun, zamanında klinisyene ulaştırılması ve
ulaştığının doğrulanması iyi hekimlik uygulamaları
kapsamında ve kalite kontrolünde temel koşuldur.
Bu noktada patoloji lab-cerrahi klinikler-hastane
yönetiminin yasal sorumluluklarının farkında
olması ve koordineli çalışarak her hastanenin kendi
ihtiyaçları doğrultusunda düzenlemeler yapması
oluşabilecek yasal sonuçların önüne geçecektir.
37
Palyatif
BAŞKA ÇAREM VAR MI
Uzm.Dr. Esin ÖZTÜRK BAŞ
Selçuk Devlet Hastanesi
Anestezi
Palyatif Bakım...
Hayat her zaman bugünlerinizdeki gibi gitmeyebilir.
Gün gelir renkler canlılığını kaybeder. Solmaz dedikleriniz solar, bitmez dedikleriniz biter, hayat adaletini yitirir. Sırtınız kamburlaşır, yüreğiniz daralır,
an gelir savaşı kaybedersiniz… Şimdi düşünmenizi
istiyorum… Günlerden bir gün bir kan pıhtısı gelip
o mutluluk ve umutla dolu hayatınızı tıkadı. Ya da o
size yoldaş olan hücreleriniz bir anda çoğaldı ve her
yanınızı sardı. Yıllarca mücadele ettiniz ya da etmeye
devam ediyorsunuz… Ama olmuyor. Belki gözleriniz artık görmüyor ya da konuşamıyorsunuz… Belki
elleriniz ya da ayaklarınız artık hareket etmiyor... Sevdiklerinize dokunamıyorsunuz… Her yeriniz ağrıyor
uyuyamıyor, gülemiyor, yemek yiyemiyorsunuz. Belki doktorsunuz belki hemşire belki öğretmen belki ev
hanımı ama çaresizsiniz. Doktora gidiyorsunuz. Yapacak bir şey yok diyor, yapacak bir şey yok öleceksiniz.
Öyle kolayda ölünmüyor ki bakın hala yaşıyorum
diyorsunuz. Hayır, öleceksiniz ve elimizden bir şey
gelmiyor diyorlar ya da doktor olarak siz diyorsunuz.
Böyle mi olmalı! Biz bu çaresiz insanlara sırtımızı
mı dönmeliyiz? 25 Nisan 2013 Perşembe günü İzmir
Kamu Hastaneleri Birliği, kaliteli yaşamak ve onurluca ölmek herkesin hakkı dedi ve Güney Sekreterliği
Palyatif Bakım Merkezleri için düğmeye bastı.
38
Peki “palyatif bakım” ne demektir?
?
Tüm dünyada yaygın olarak kullanılan palyatif bakım tanımı “yaşamı tehdit eden, hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan problemlerle karşılaşan hasta ve ailede; ağrının ve diğer problemlerin, erken tanılama ve
kusursuz bir değerlendirme ile fiziksel, psikososyal ve
ruhsal gereksinimlerin karşılanmasıyla; acı çekmenin
önlenmesi ve hafifletilmesine yönelik uygulamaların
yer aldığı ve yaşam kalitesini geliştirmenin amaçlandığı bir yaklaşımdır. ”Tanımdan da anlaşılacağı gibi
yaşamının son günlerini yaşayan ya da ölmek üzere
olan hasta, hastalığı ile savaşma çabasındayken zorunlu olarak birçok aşamadan geçer. Bu aşamalar
inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme olarak
ele alınabilir. İnkâr dönemi tüm hastalar için benzer
olarak karar vermekten ya da bu yönde girişim yapmaktan çekinildiği bir dönemdir. Hasta öleceğine
inanmaz ve yanlışlık olduğunu ümit eder. Aslında bu
dönemde zihinsel olarak yaşananları fark etse de genellikle duygusal olarak reddetmektedir. Bu dönemde hastanın sosyal desteklerinin arttırılması, tedavi
süreciyle ilgili bilgilendirmeleri ve özellikle hekimin
hasta ile yakın duygusal bağ kurarak onu anladığını
ve yanında olduğunu hissettirmesi çok önemlidir.
Palyatif
Kızgınlık döneminde ise hasta, daha yapacak çok şey rahat geçer. Durumunu kabullenen hasta yakınlarına
varken, ölmesini haksızlık olarak görür ve “neden ölmesinden sonra yapacakları anlatır, kendisi ölümü
ben” sorusunu sorar. Tüm bunların kendisine veril- anlar ve kabullenir, ailesini buna hazırlamaya çalışır.
miş bir ceza olduğuna inanır. Bu dönemde hastaya Yeni bir ilaç, yeni bir tedavi yöntemi, bir çalışmadan
güven duygusu verilmeli ve öfkesinden arındırılma- elde edilen başarılı sonuç gibi düşünceler hastaların
lıdır. Pazarlık döneminde de hasta çaresizlik duy- son aylarına hatta haftalarına kadar korudukları dügusunu atlatır ve ölmemek için alternatif tedavilere şüncelerdir. Bu umut sadece iyileşme umudu değil,
yönelir. Hasta bu dönemde konuşmaya teşvik edile- aynı zamanda ölümü kabul ederek ölme umududur.
rek dinsel destek sağlanmalıdır. Korkuları ve günahkârlık duyguları ortadan kaldırılmalıdır. Bu son çare Palyatif bakım merkezi, düştüğünüzde dizlerinizi saolan dönemi geçen ve fiziksel durumu ağırlaşan hasta ran, ağladığınızda gözyaşlarınızı silen, üşüdüğünüzde
depresyon dönemine girer ve bu hastalığından dolayı üzerinizi örten, şefkatiyle sarıp sarmalayıp fırtınanın
ailesine yaşattığı zorluklar nedeniyle suçluluk duyar dindirildiği yerdir. Amacımız fırtınanın geçmesini
ve kendini ölüme hazırlar. Bu dönemde hastayı din- beklemek değildir. Çıkıp yağmurda oynayıp, her şey
lemeli duygularını ifade etmesi sağlanmalıdır. Hasta- için Yaradan’a şükredip asla sevildiğinizi unutturmanın kayıplarının yasını tutmasına izin verilirse ve aile maktır! Mücadeleye odaklanmaktır, korkuya değil.
desteği sağlanırsa birey kabullenme evresine daha
Bu yazı boyunca size hastaların yaşadıkları duygu
durumu anlatmak istedim. Ben her sabah hastalarımın yanına gidiyorum ve bugün ne kadar güzel ya da
yakışıklı olduklarını söylüyorum. Gülümsüyorlar o
kadar mutlu oluyorum ki. Onlara sarılıyorum bazen
ellerini tutup dakikalarca onları dinliyorum gözlerine
bakıyorum tam içine. Kızları oluyorum bazen ellerini öpüp alnıma koyuyorum. Sarılıyorlar bana. Sonra
gün geliyor kaybediyorum onları. Çok üzülüyorum
ama hasta yakınlarını bırakmıyorum yanlarında
oluyorum acılarını paylaşıyorum. Onlara yardımcı
oluyorum bazen onlarla ağlıyorum. Ölümden sonra
bağlarımız kopmuyor ki sevgi hep devam ediyor. Biz
Selçuk Devlet Hastanesinde küçük ama çok mutlu bir
aile olduk. Onları yalnız bırakmıyoruz onlar bizim
babamız, dedemiz, annemiz, teyzemiz, arkadaşımız.
Son söz olarak da;
“Hayat bir yolculuktur, ama yolu tek başına yürürsünüz. Yol boyunca durmak ve beslenmek için çok yer
var siz sadece almaya niyetli olun.”
39
Hastane Tanıtımı
İzmir’in Yükselen Yıldızı
“Urla Devlet Hastanesi”
Yeni Binasına Kavuştu
Geçmişi ilkçağa kadar uzanan Urla; kıyıları, güzel
plajları, benzersiz doğal güzellikleri ile İzmir’in canlı
ve hızla gelişen ilçelerinden birisi. Bu gelişmenin
beraberinde getirdiği ihtiyacı karşılamak için
Karantina Adası’na sıkışmış vaziyette bulunan mevcut
hastanenin yerine, Özbek yolu üzerinde 30.959
m² arsa üzerine modern bir hastane Urla ve İzmir
halkına sunuldu. 10 Ekim 2014 tarihinde faaliyete
geçilmiş olan hastanemizin resmi açılışının ilerleyen
günlerde yapılması beklenmektedir. Hastanemiz C
hizmet rolündedir. Yeni hastane binamız ve teknolojik
donanımları B hizmet rolünde olmaya uygundur ve
hizmet sınıfı değişikliği için çalışmalar başlatılmıştır.
Uzm.Recep ÖNAL
Güney Sekreterliği
Grafik Tasarım ve Basım
Yayın Birimi
şehrin ortasında kalmış olması. Doğanın içinde inşa
edilen Urla’nın yeni hastanesi tüm halkımıza şehrin
keşmekeşinden uzak ama otobanla ulaşımı kolay
bütün imkanlara sahip, modern bir devlet hastanesi
çizgisi taşımakta. Yarımadaya (Çeşme, Seferihisar,
Karaburun, Mordoğan, Güzelbahçe, Narlıdere,
Balçova) hizmet vermesiyle İzmir’in de yükünü
azaltarak, 5 bin nüfusa hizmet verecek bir bölge
hastanesi konumundadır.
Altı bloktan oluşan Urla Devlet Hastanesi her branşta
hizmet vererek İzmir’de hatta Ege Bölgesi’nde tek
denilebilecek imkanlara sahip bulunmaktadır.
Kamu hizmetinde Ege Bölgesi’nin en büyük yatak
Şehirleşmenin getirdiği bir çok imkanın yanında kapasitesine sahip (17 kişilik) diyaliz ünitesiyle hasta
bazı dezavantajları da bulunmakta. Bunlardan bir ve hasta yakınlarının tüm ihtiyaçlarına cevap verecek
tanesi de sağlık hizmeti sunan büyük hastanelerin niteliklerde hizmet vermektedir.
→ 23.350 m² kapalı alan, 135 araçlık oto park, 30.959 m² arsa üzerinde kurulu alan
→ 43’ü uzman, 10’u pratisyen, 3’ü diş hekimi olmak üzere 56 doktor, 120 hemşire, ebe, sağlık memuru,
41 diğer sağlık hizmetleri çalışanı, 26 idari hizmet çalışanı, 148 diğer hizmet çalışanları olmak üzere
toplam 391 personel
→ 173 nitelikli yatak, 35 poliklinik odası, 15 diyaliz cihazı, 4 diş ünitesi ayrıca acil serviste kadro yatağa
dahil olmayan 7 çeşit alan için kullanılan 24 yatak, yatak başına 134,97 m² lik alana sahiptir.
→ Doğum servisimiz baştan sona yenilenmiş olup 6 ayrı doğum servisi ile hizmet vermekte, hasta
mahremiyeti ön planda tutulmaktadır. Yeni doğan servisi sabit küvezlerden, seyyar küvezine kadar
eksiksizdir. Her saat mevcut kadın doğum uzmanı, hemşire, ebe ile hizmet vermektedir.
→ MRG(Manyetik Rezonans Görüntüleme), Tomografi, Mamografi, Kemik Dansitometrisi, EKG(Elektro Kalp Grafiği), Ortopedi ve Fizik Tedavi verilen diğer hizmetlerimizdendir.
→ Son teknolojik cihazların kullanıldığı diş polikliniğinde dolgu, sabit- hareketli protez, detertraj-küretaj, pedodonti diş çekimi, tamir-diş ilavesi, besleme-köprü sökümü, normal diş röntgeni, panoramik-sefalometrik diş röntgeni hizmetleri eksiksiz verilmektedir. Üstün nitelikli bir diş dispanserinde
bulabileceğiniz tüm imkanlar fazlası ile hastanemizde mevcuttur.
40
Hastane Tanıtımı
Vatandaşlarımıza en iyi hizmet sunmayı hedefleyen
Urla Devlet Hastanesi yeni binasıyla kısa sürede poliklinik sayılarını ikiye katlamış, yatak doluluk oranını % 75’e ulaştırmıştır.
Sporcu sağlığına önem veren hastanemiz tam donanımlı ortopedi servisi ile fizik tedavi merkezinde
multi disipliner yaklaşımla çalışmalarını sürdürmektedir. İlimizin büyük takımlarından Göztepe Spor
Külübü ve Urla Spor Klübü hastanemizle anlaşma
yapmış bulunmakta olup, sporcularımızın tüm tetkik
ve kontrolleri eksiksiz yürütülmektedir. Hastanemizin alt yapısı diğer büyük kulüpleri de ağıryabilecek
kapasiteye ve donanıma sahip olup kapıları tüm sporculara açıktır.
Sağlık ve tedavi sistemlerinin gelişmesi, insan ömrünün
uzaması sonucunda ilerleyen yaşlarla birlikte ortaya çıkan kronik hastalıklarla mücadele ve yaşlanan nüfusun
bakımı çerçevesinde Palyatif Merkezi açmak için tüm
alt yapı çalışmaları tamamlanmış olup talep olması halinde hemen açılacak vaziyete gelmiş durumdadır.
Konumu itibarı ile ilçemiz turizim potansiyeli yüksek olduğundan hastanemiz sağlık turizimine ayrı
bir önem vermektedir. Güney Bölgesi Sekreterliği ile
koordineli yürütmekte olduğu çalışmalar neticesinde sadece yurtiçi hastalara değil yurtdışı özellikle
Almanya’dan ayda en az 30 hasta transferrin gerçekleştirileceği anlaşmanın yapılması ve faaliyete geçirilmesi çok yakındır.
İmkanların gelişmesi ile birlikte yeni projelere de başlanmıştır. Fito Terapi, Akupunktur, Bitkilerle Tedavi, Alternatif Tıpta kullanılan tedaviler uygulamaya
alınması planlanmaktadır.
Gelişen bilgi istemleri sayesinde birçok alanda kolaylık, pratiklik ve tasarruf sağlanmaktadır. Sağlık
sektörünün de teknolojiden uzak kalması düşünülemediği için hastanemiz teknolojiyi yakından takip
etmekte Türkiye’de sayılı hastanede uygulanmakta
olan HIMSS(Sağlık Sistemlerinin İyileştirilmesi İçin
Bilgi Teknolojisi) Stage 6 sertifikası için alt yapı çalışmalarına başlamıştır. Kağıtsız, dijital hastane olma yolunda çoğu standartlarını tamamlamış olup Nisan ayı
gibi sertifika almayı planlamaktadır. Urla Devlet Hastanesi tüm Urla ve çevre halkına kapılarını sonuna kadar açmış vaziyette, şehrin kalabalığında ve keşmekeşinden sıkılan modern bir hastanenin imkanlarından
faydalanmak isteyen tüm vatandaşlarımıza duyurulur.
41
DİŞ HEKİMLİĞİNDE
YÜKSELEN TREND
“GÜLÜŞ DİZAYNI VE ESTETİK
DİŞ HEKİMLİĞİ”
Dt.Dolunay HAMAMİZADE
Narlıdere ADSM
Hastane Yöneticisi
42
Gülümsemek dünyada insan yüzüne en yakışan eylemdir. Son yıllarda yapılan araştırmalar daha sık gülümseyen insanların sosyal ve toplumsal ilişkilerde çok daha başarılı olduğunu göstermiştir. İngiltere’de 2004 yılında
yapılan bir araştırmaya göre aynı eğitim, aynı pozisyon ve benzer çalışma
prensiplerine sahip profesyonellerden daha sık gülenlerin, diğerlerine göre
6-8 ay önce terfi aldıklarını ortaya koymuştur. Yine aynı araştırmaya göre
bulundukları yere hızla yükselen büyük şirket CEO’larının 20 dakikalık bir
iş görüşmesinde ortalama 7 kere gülümsediklerini orataya koymuştur.
Gülümsemek eylemi yapan kişinin beyninde endorfin
salgılanmasına ve kendini mutlu hissetmesine sebep
olur. En ateşli tartışmalarda bile gülümsemek ortamın yumuşamasını, tartışmanın daha ileri boyutlara
taşınmamasını sağlar. Tüm bunların ışığı altında sosyal, ailevi ve iş ilişkilerimizde gülümsemenin sayısız
faydası olacağı açıktır. Kırık bir diş, şişmiş kızarmış
dişetleri, olduğundan daha sarı gözüken dişler ya da
çapraşık görünüm sizin güler yüzlü olmanıza rağmen
gülümsemenizi engeller. Gülümsediğinizde belirgin-
leşecek olan güzel, parlak, temiz ve eksiksiz dişler
herkesin hayalidir. Güzel bir gülümsemenizin olması
için diş hekiminiz size yardımcı olabilir. Ufak dokunuşlarla büyük farklar yaratabilir. Son yıllarda diş hekimliğinde kullanılan malzeme ve cihazlar teknolojik
ilermeye paralel olarak çok çeşitlendi ve gelişti. Birkaç saat içinde bile çok dramatik değişikliler yapmak
mümkün hale geldi. Estetik diş hekimliğinin en çok
kullandığı yöntemleri kısaca açıklamaya çalışalım.
Kompozit Restorasyonlar, Laminalar
Özellikle ön grup dişlerin, dış yüzeylerinde kompozitler ile yapılan estetik ve kozmetik restorasyonlardır. Günümüz teknolojisinde, diş minesinin %90 özelliklerine sahip yeni nesil kompozitler üretilmektedir. Bu kompozitler diş yüzeyine eklenerek hekim tarafından istenilen şekillendirmeler yapılarak bozuk diş görüntüleri
daha estetik hale getirilebilmektedir.
43
Estetik
Kompozitler aralıklı (diestamalı) dişlerin aralıklarının
kapatılmasında, ortodontik tedavi istemeyen hastalarda çapraşıkların düzeltilmesinde, beyazlatma işlemiyle
tatmin edici sonuçlar alınamayan inatçı renklenmelerde, yaşa ve kötü alışkanlıklara bağlı abroze olmuş, rengi
ve şeklini kaybetmiş dişlerin düzeltilmesinde, büyük ve
uygun olmayan eski dolguların düzeltilmesinde, negatif
gülüş hattının pozitife çevrilmesinde, kısa sürede ve fazla
müdahale gerektirmeden kozmetik olarak diş şeklini, boyutunu değiştirmek isteyen kişilere uygulanabilir. Kompozit laminalar kişilerde hemen hemen hiç yadırgamaya
sebep olmadan yıllarca sorunsuz kullanılabilirler. Ancak
zamanla renklerinde değişiklikler oluşabilir. Bunun önüne geçmek için her 6 ayda bir diş hekimine tekrar parlattırmak yeterlidir. Bu uygulamadan sonra kabuklu gıdalar
gibi çok sert yiyecekleri ön dişlerle ısırmaktan vazgeçmek
laminaların ömrünü uzatır.
Porselen Laminalar
duğu gibi, diş şekli ve renginin düzeltilmesinde, ayrık
dişlerin birleştirilmesinde, yeniden konturlamada,
gülüş hattının düzeltilmesinde, çapraşıklıkların giderilmesinde uygulanır. Kompozit laminaya göre daha
pahalıdır. Labaratuvarda yapıldığı için sonuca hemen
ulaşılmaz. Sigara, çay, kahve gibi boyayıcı ajanları
çok kullanan hastalara uygulanması daha doğrudur.
Porselen laminalar, dişinizin ön yüzüne yapılan az Çünkü ağızda neredeyse hiç renk değiştirmez. Üst
miktarda bir aşındırma penceresine, labaratuvarda yüzeyi özel bir malzemeyle kaplanıp fırınlandığı için
hazırlanan incecik porselen bir yaprağın yapıştırıl- boyayıcı ajanlardan etkilenmez.
ması şeklinde özetlenebilir. Kompozit laminalarda ol-
Zirkonyum Kaplamalar
Porselen tek başına kırılgan bir materyaldir. Mutlaka
alt kısmında dayanıklı bir metal içermelidir. Yani bir
başka ifadeyle, porselen bir kaplamada, kaplamanın
içinde porselen dışında bir materyale ihtiyaç vardır.
Bu materyal metal olduğunda mat ve özellikle diş
etlerinde mor bir renk oluşturmaktadır. Klasik metal destekli kaplamalarda alttaki metal ışığı soğurduğu için yeterince estetik olmaz. Zirkonyum (zirkon,
zirkonia) 18.yy’da keşfedilmiş bir tür metaldir. Uzay
sanayisinden, askeriyeye kadar bir çok alanda kullanılır. En büyük özelliği korozyona uğramaması olduğu için bir çok alanda tercih edilen bir metal türüdür.
Renginin beyaz olması ve ışığı geçirgen olması nedeni
ile diş hekimliğinde, seramik kuronların altında altyapı malzemesi olarak kullanılır. Zirkonyum seramikler, metal destekli kuronlara göre daha pahalıdır.
Bunun nedeni labaratuvarda cad cam sistemi denilen
bilgisayarlı ortamda 3 boyutlu hazırlanmasından ve
teknisyenlik işçiliğinin zor olmasından kaynaklıdır.
Ayrıca doğada bulunan zirkonun birçok işlemden
geçirilip diş hekimliğinde kullanılmasından dolayı
44
maddenin fiyatı artmaktadır. Ancak ağızda korozyana uğramaması, dişeti ile dost bir metal olması ve çok
ciddi estetik avantajlarının olması hızla yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Yapım aşamaları klasik metal
destekli porselenlerle aynıdır. Alt yapı hazırlandıktan
sonra hastaya prova edilir. Daha sonra üzeri feldspathic porselenle kaplanır. Dişin üzerine yapıştırılır.
Dental İmplantlar
Günümüzde diş implantları kuşkusuz ki doğal dişlere en iyi alternatiftir. Konservatif köprü ve kronlara
göre daha iyi konuşma ve çiğneme fonksiyonu sağlarken, yüzünüzde doğal bir görünümü de beraberinde getirir. Diş hekimlerinin 21. yüzyılda üzerinde
en çok çalışacağı diş tedavi şeklinin implant olduğu
anlaşılmaktadır. Doğru teşhis, yeterli bilgi, tecrübe
ve ekipmanla uygulandığında diş implantı, hasta ve
hekim açısından başarılı sonuçlar verebilen bir tedavi şeklidir. İmplantın kısaca eksik olan
dişlerin yerine çene
kemiğine yerleştirilen titanyum yapay
kökler olduğunu söyleyebiliriz. İmplant
vidaları belirli kalınlığı ve genişliği olan
yapılardır. Bu nedenle implant konulması
öngörülen bölgede,
çene kemiğinin, bu
implant vidasını kabul edecek yükseklik
ve genişliğe sahip olması gerekmektedir.
Varolan kemiğin kalitesi de implant başarısını etkileyen faktörlerden birisidir. Ayrıca tedaviden önce ve
implant ağızda kaldığı sürece dişetlerinin tamamen
sağlıklı olması gerekmektedir. Hastanın genel sağlık
durumu iyi olduğu sürece implant uygulamasını engelleyecek bir üst yaş limiti yoktur ancak kemik gelişimi tamamlanmamış çok genç hastalara uygulanması tercih edilmeyebilir.Piyasada çok çeşitli implant
firmaları mevcuttur. Ayrıca geniş bir aralıkta fiyatlar
söylenmektedir. Burada hekim ve hastanın dikkat etmesi gereken firmanın implantını geliştirirken uzun
süreli araştırma yapmış olması, uygun malzemeden
Estetik
üretmesi, çeşitli vakalara göre alternatif üst yapıları
sağlıyor olabilmesi, firmanın Türkiye’de devamlılığının olması ve yaygın olması sayılabilir. İmplant seçimi yaparken uzun vadeli bir organ yatırımı olarak
düşünülmeli ve tasarruf etme düşüncesi ikinci planda kalmalıdır.İmplant yerleştirme kararına varırken
göz önünde bulundurulması gereken bir çok faktör
vardır. Öncelikle hasta sağlıklı olmalı, hastanın iyileşme gücü olmalıdır. Örneğin hasta, kontrol edilmeyen şeker hastası ise
yarı-iyileşme komplikasyon yaratabilir.
Bu hastalık implantların yerleştirilmesi tamamlandıktan
sonra gelişirse de
implantların gelecekteki durumlarında
komplikasyonlara yol
açabilir. İmplantlar
dişhekimi
tarafından özenle yerleştirilip
bakılmasının
yanı sıra hastadan
da özel ilgi görmelidir. Dişhekimi veya
hasta implantlara iyi bakamazsa komplikasyonlar
ortaya çıkabilir. Bunların yanı sıra sigara içen ve fazla alkol kullanan hastalar da implantların başarısı
etkilenmektedir. İmplantı vücudun reddetmesi gibi
bir durum söz konusu değildir. Hasta ve hekim tüm
uygulama ve hijyen kurallarına uyarsa 3-6 ay içinde
implant kemiğe sıkıca tutunur. Protez üst yapının bu
süre beklendikten sonra yapılması daha uygundur.
Çok nadir uygulamalarda implant yapılır yapılmaz
üst yapı protezi ağza yerleştirilir. Başarılı olduğu vakalar olsada genel olarak tercih edilmez.
Dental İmplantların Tüm Dünyada Başarı Oranı
5 yıl içinde %85-95 ,
10 yıl içinde % 80-90
15 yıllık başarı oranı %75-85 arasında değişir.
İmplant uygulamasından sonra magnetic
rezonans(MR) çektirilemez gibi halk arasındaki
söylentiler doğru değildir.
45
Estetik
Diş Ağartma(Bleaching)
Günümüzde diş hekimliği hızla gelişen teknolojiden faydalanarak daha başarılı ve güvenli yöntemlerle diş
beyazlatma yapmak mümkün olmuştur. Doğal rengini kaybeden dişleri tekrar eski haline getirmek için birden fazla yöntem uygulanmaktadır. Bazı özel durumlar dışında hemen herkesin dişlerindeki renklenmelerden
kurtulması ve doğal sağlıklı beyaz dişlere kavuşması mümkündür. Genetik hastalıklar, yüksek dozda flor
alımı, tetrasiklin benzeri ilaçlar, çocuklukta yüksek ateş, travma dişlerde içsel renklenmeye sebep olur. Sigara,
çay, kahve gibi bazı boyayıcı maddeler, yetersiz ağız hijyeni, kromojen bakteriler, uygun olmayan restorasyonlar, yaş almak gibi bazı durumlar dışsal renklenmelere sebep olur. Her ne şekilde olursa olsun dişlerin rengini
ağartmak yüksek olasılıkla mümkündür. Bunun için ağartıcı ajanlar çeşitli şekillerde diş yüzeyine uygulanır.
Belli sürelerde beklenir. Olası hassasiyeti gidermek için hassasiyet gideren macun ya da jeller kullanılır. Genel
olarak diş ağartma birden fazla şekilde yapılabilir.
• Klinikte beyazlatma: Daha yüksek konsantras- • Paint on ya da Bleaching pen sistemi: Bu yöntemde bir fırça veya kalem yardımıyla düşük
yondaki ağartma ajanının hekim tarafından haskonsantrasyonlu ajan diş yüzeyine sürülür. 30taya uygulanması ve özel bir ışık altında bekle60 dakika sonra fırçalanarak uzaklaştırılır. Kolay
nilmesi şeklinde özetlenebilir. Hekim tarafından
uygunabilmesi ve çapraşık dişlerde de kullanıladişeti ve çevre dokular izole edilir. Ajan diş üzeribilmesi avantajıdır.
ne tatbik edilir. Belli bir süre sonra diş üzerinden
uzaklaştırılır. Bu yöntemin avantajı çoğunlukla • Diş macunu ile beyazlatma: Bazı macunların içeriğinde ağartıcı ajanlar bulunmaktadır. Çok hafif
tek seansta bitirilebilmesi ve hemen sonucun gözrenklenmelerde etkili olabilmektedir. Genellikle
lemlenebilmesidir.
klinikte ya da evde beyazlatma sonrası geri dö• Evde beyazlatma: Hekim tarafından hazırlanan
nüşü engellemek için kullanılır. Devamlı ağartıcı
özel bir plağın içine daha düşük konsantrasyonmacunlarla diş temizliği yapmak ileriki dönemdaki ajanı kişi evde kendisi uygular. Plak klinikte
lerde sorunlara neden olabileceği için önerilmez.
yapılana göre daha uzun süre ağızda kalmalıdır.
Bazı firmaların hazır plakları olsada kişiye özel yapılmadığı için yumuşak doku izolasyonunda
Bu yöntemlerden hangisinin size uygun oldusorunlar yaşanabilmektedir.
ğuna kesinlikle diş hekimi karar vermelidir. Diş
• Strip beyazlatma: Bu teknikte polietilenden oluşan
hekimi ağızdaki mevcut durumu tüm yönleriyle
strip dişe direk olarak adapte olup dişle jelin sıkıca
değerlendirerek ağartma için uygun olup olmatutunmasını sağlar. Bu yöntemde ajanın tükrükle
dığınızı konsantrasyonu ve süreyi belirleyecekve yumuşak dokuyla teması bir hayli azaltılmıştır.
tir. Rastgele eczane veya internetten ürün alarak
Stripler kullanıldıktan sonra atıldığı için plak tebu işlemi yapmanız geri dönülemeyen olumsuz
mizleme, saklama gibi zorunluluklar ortadan kalsonuçlara sebep olabilir.
kar. Bu yöntem düzgün dişlere sahip kişilerce uygulanabilir. Çapraşık dişlere uygulanması zordur.
46
47
Proje
GEBE
OKULU
KADININ BİLGELİĞİDİR DOĞUM
V
ar olmamızın en güzel yanı, sıcacık bir güneş gibi iç ısıtan,
minicik bir gülücüğe dünyaları verdiren ağladığında canı en
derinden yakan, tarif edilemeyecek kadar büyük, hiç bitmeyecek kadar derin bir duygudur ANNE OLMAK.
Annelik serüvenimiz gebeliğimizi ilk öğrendiğimiz anda başlar ve bir
ömür boyu sürer. Fakat Anne adayı olma yolundaki serüvenimizde bütün bu güzellikler yanında korkular, endişeler, stresler, sıkıntılar da bizi
bekler. Bebek sahibi olacağımızı öğrendiğimiz ilk andan itibaren aylarca;
*Bulantı, iştahsızlık, yorgunluk ve uyku sorunları gibi ortaya çıkan
belirgin sağlık problemleri
*Hamilelik dolayısıyla yaşanan stres kaynaklı psikolojik problemler,
bizi ve ailemizi olumsuz yönde etkileyebilecek duygusal çalkantılar
*Anneliği başarıp başaramayacağımız korkusu
*Fiziksel olarak çirkinleştiğimizi düşünmek, buna bağlı olarak kapıldığımız olumsuz düşünceler
*Eşimizin artık bizi beğenmeyebileceği gibi korkular
*Eşiyle ve bebeğiyle iyi bir iletişim sağlayamama korkusu.
*Bebeğin Dünya’ya sağlıklı gelip gelmeyeceği gibi endişeler ve korkularla bu süreci kendimize zorlaştırır ve yaşam kalitemizi düşürürüz.
Bütün bu kaygıların üzerine doğum vakti yaklaştıkça çevremizdeki, annemiz, eşimiz, dostumuzdan ve hatta televizyondaki film sahnelerinden korkunç doğum hikâyeleri izler ve dinleriz. Karnımıza bastıracaklar,
kesecekler, dikecekler, kordon dolanır, ilk doğum çok zor olur, rahmin yırtılır, bebek kötüleşir, ters gelir gibi
olumsuz ifadelerle korkutuluruz. Eğer imkânımız var ise bütün bu korkular sebebiyle hiç bir endikasyonumuz
yok iken sezaryen olmayı tercih ederiz. Ama eğer bu şansımız yok ise birde üstüne üstlük acı çeker bir vaziyette normal doğum yapmak üzere telaşla doğumhaneye alınırız. O an itibariyle doğum hakkında hiçbir şey
bilmemekteyizdir. Nasıl hareket etmeli, nasıl ıkınmalı, nasıl nefes almalı, bağırmalı mı? susmalı mı? yürümeli
mi? yatmalı mı? suni sancı nedir? neden sürekli muayene edilmektedir. Belki ailemizi
görsek hatta tanıdık bir yüz bile biraz rahatlatacaktır. Neden devamlı NST çekilmektedir acaba bebekte bir sorun mu vardır, başımıza sürekli yeni birileri gelip tekrar
tekrar muayene yapmakta ve baştan değerlendirmektedir. Neden bu ürkütücü masada doğum yapmak zorundayızdır. Çok mu ağrı çekeceğiz, dayanılmaz ağrılar mıdır
bunlar? Acaba ağrı kesici yapamazlar mıdır? Üstüne üslük bu kadar insanın içinde
nasıl doğum yapıla bilinir ki? Biz bütün bu kaygıları yaşar iken doğumhane personeli ise hızlı ve güvenli bir doğuma odaklanmıştır. Ağrılı ve miadında gelen gebe
yatırılır. Sancısı yok ise suni sancı verilir, Rahim ağzı açıklığı yok ise gerekli ilaçlar
Uzm. Serap TOKSOY
yapılır. Herhangi bir olası aksiliğe karşı gebe aç bırakılmış sezaryene de hazırlanmışGüney Sekreterliği
tır. Uzun süredir aç ve acı çeker durumda artık doğurmaya mecalimiz kalmamıştır.
Eğitim Hizmetleri Birimi
48
Geniş bir epizyotomi kesisi açılarak
doğurtulur ve güvenle yatağa alınırız. Bu sırada biraz
önceki
kabustan
k u r t u lduğ u mu z
için, sevinç içinde
kendimize yapılanlarla ilgili tek bir
fikrimiz bile yoktur. Hâlbuki az önce
dünyaya bir canlı
getirmiş canımızdan bir parça koparılmıştır. Bu kutsallığın farkında bile değil hatta
o sancılar esnasında içimizden alınması için yalvarmışızdır bile. Oysaki doğumda ağrının temel sebebi
korkudur. Korkunun temel sebebi ise konu hakkındaki bilgi eksikliğidir. Korku esnasında salgılanan katekolaminler ve adrenalin gibi hormonlar doğumun
normal işleyişini bozmakta; vücutta rahatlamaya,
dinlenmeye özgü parasempatik sistem aktivasyonunu önlemekte ve dışa karşı vücudu savunmaya yönelik sempatik sistem aktifleşmekte, dolayısıyla rahim
kaslarının koordineli çalışması yerine birbirine karşı
çalışmasına neden olmaktadır. Doğal doğum sırasın-
Proje
da rahimdeki kas kasılmalarını beyinden salgılanan
oktisotin hormonu uyarır. Bu hormon bir yandan kasılmaları düzenler bir yandan da bedenin doğal bir
ağrı kesicisi olan endorfin salınımını artan kasılmalarla uyum içinde arttırır. Gelgelim korku ve panik
düzeyimizin yüksek olduğu bu süreçte doğal işleyiş
bozulur, bu nedenle kasılmalar ağrı ve panik ile karşılanır. Yine olumsuz bir doğum tecrübesi yaşanmış
ve geleceğin gebe adaylarına anlatılacak yeni korkulu
doğum hikayeleri başlamıştır. Üstelik evimize taburcu edilirken bebek bakımı ve taramaları ile ilgili konularda kafamızda yüzlerce soru, doğru bilinen yanlışlar
korkular ve endişelerle!
Oysaki Kadının Bilgeliğidir Doğum
Sağlıklı bir doğum için anne, bir doğum için anne
adayı, korkularından kurtulmaları ona güven ve huzur duygusu verilmelidir. İşte bütün bu sorunlardan yola
çıkan Genel Sekreterliğimiz; Doğum öncesi-doğum-doğum sonrası dönemde, anne ve bebek bakımı konusunda bilgi düzeyinin arttırılarak, anne-bebekte
önlenebilir komplikasyonları ve ölümleri azaltmak,
Gebenin kaygı ve endişe düzeyini hafifleterek doğum
sürecine hazırlamak, yaşam kalitesini yükseltmek ve
en önemlisi normal doğuma yönlendirmek amacıyla
bağlı kurumlarımızda GEBE OKULLARI PROJESİ
başlatmıştır.
49
Proje
GEBE OKULLARININ GEBELERE KATKILARI NELERDİR?
Gebe okullarına başvuran gebeler 6 haftalık multidisiplener eğitim programlarına alınmaktadır.
Bu Eğitimler İle Gebelere;
*Doğum öncesi gözetim altında tutularak bilinçli bir
gebelik dönemi geçirmesinin öneminin kavratılması,
*Gebelik ve lohusalık döneminde karşılaşılan psikolojik
problemlerle başa çıkma becerisinin kazandırılması,
*Gebelik döneminde yapılacak egzersizlerin öğrenilerek bu egzersizlerle birlikte rahat bir doğum sürecine
hazırlanılması,
*Gebelik döneminde beslenmenin öneminin ve nasıl
beslenilmesi gerektiğinin öğrenilmesi,
*Gebelik döneminde sık karşılaşılan ağız diş sağlığı problemlerinin ve gerekli önlemlerin alınmasının
sağlanması,
*Gebelerin sağlık kuruluşları tarafından tespit ve takiplerinin anne ve bebek açısından öneminin kavranması ve bu takipleri yaptırmasının sağlanması,
*Bebek bakımı, beslenme, emzirme teknikleri, meme
bakımı, bebeğin genel bakımı, banyo, masaj, aşı ve tarama programları ile ilgili bilgi düzeyinin arttırılması ve doğru bilinen yanlışların düzeltilmesi,
*Normal ve sezaryen doğumun gerekli olduğu koşuların öğrenilmesi,
*Doğum sancısı ile baş etme metotlarının ve gerekli
masaj tekniklerinin öğrenilmesi,
*Düzenli yapılan plates hareketleri ile normal doğumun kolaylaştırılması,
*Doğumun başladığını belirten bulguların öğrenilmesi,
*Hastaneye giderken yapılması gerekli hazırlıkların
bilinmesi ve gebeye hastanede yapılacak uygulamaların sırayla kavranması,
*Lohusalık döneminde bakım ve gebelikten korunma
konusunda yeterli bilinç düzeyinin sağlanması,
*Gebelik yogası ve gevşeme tekniklerinin öğrenilmesi,
*Doğumhane personeli ile tanışma ve fiziki koşulların tanıtılması böylece gebenin korku ve endişelerinin azaltılması ve personel ile güven duygusunun
pekiştirilmesi,
*Her şey yolunda gittiği takdir de normal doğum yapılması gerektiği konusunda farkındalığın oluşturulması sağlanacaktır.
Böylece gebeliğin yaşam boyunca bir kadının başına
gelebilecek en mucizevi olaylardan biri olduğunun,
bu zamanı korku ve endişe ile değil huzur ve sağlıkla
geçirmesi öğretilerek, fiziksel ve ruhsal yönden sağlıklı gebeler ve bebekler yetiştirilecek ve toplumun gelişmesine katkıda bulunulacaktır.
GEBE OKULLARI HANGİ KURUMLARIMIZDA KİMLER
TARAFINDAN VE HANGİ TARİHLERDE YÜRÜTÜLMEKTEDİR ?
•İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde Pazartesi günleri Prof. Dr.
Sefa KELEKÇİ ve Ebe Ayşe HORZUM tarafından,
•Tire Devlet Hastanesi’nde Çarşamba günleri Ebe
Emine KAYNAR tarafından,
•Kiraz Devlet Hastanesi’nde Salı günleri Op. Dr. Emrah KARAKAYA ile Ebe Hayriye SÖZLÜ tarafından,
•Ödemiş Devlet Hastanesinde Pazartesi ve Çarşamba günleri Ebe Sevgül BAKICI tarafından yürütülmektedir. Ayrıca talep doğrultusunda haftanın diğer
günlerinde de sınıflar açılmaktadır.
Bilinçli bir gebelik, rahat bir doğum, sağlıklı bebekler ve mutlu aileler sloganı ile gebe okullarımıza
kaydınızı yaptırınız.
Kaynaklar
• Subaşı, B., Özcan, H., Pekçetin, S., Göker, B., Tunç, S., Budak, B. (2011), Doğum Eğitiminin Doğum Kaygısı ve
Korkusu Üzerine Etkisi, Selçuk Tıp Dergisi 2013;29(4):165-167
• Aydemir, H., UHazar, H. (2014), Düşük Riskli, Riskli, Yüksek Riskli Gebelik ve Ebenin Rolü, Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi;3(3)
• Şahin, N., Dinç, H., Dişsiz, M. (2008), Gebelerin Doğuma İlişkin Korkuları ve Etkileyen Faktörler, Zeynep Kamil
Tıp Bülteni: 2009;2(40):57-62
50
Haber
İKÇÜ ATATÜRK EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ
GEBE & MENOPOZ OKULLARI HİZMET VERMEYE BAŞLADI
İ
zmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı İzmir Katip Çelebi
Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Genel Sekreter Prof.Dr Behzat Özkan, Tıbbi
Hizmetler Başkanı Dr. Murat TÜRKYILMAZ Güney
Bölgesi hastane yöneticileri, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi personeli ve vatandaşların yoğun katılımı ile Menopoz ve Gebe Okullarının açılışı yapıldı. Açılış töreninde kısa bir konuşma yapan Atatürk
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof.Dr.
Enver ALTAŞ kadınlarımıza yönelik hizmetlerine bir
yenisini daha eklediğini söyleyerek sağlıklı yaşamın
parçası olan gebeliğin önemini vurguladı ve yetişkin
kadınlarımızın menopoz okulu sayesinde yaşamış
oldukları bir takım sıkıntılarla daha rahat mücadele edebileceklerini, hastanenin deneyimli ve eğitimli
kadrosu ile birlikte bazı süreçleri daha kolay atlatabileceklerini söyledi.İzmir İli Güney Bölgesi Kamu
Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Tıbbi Hizmetler
Başkanı Dr.Murat TÜRKYILMAZ kısa sunum eşliğinde yapmış olduğu konuşmasında, kamu kuruluşu
olan hastanelerde gebe ve menopoz okullarına büyük
ihtiyaç olduğunu ve kendi bünyelerinde ki yedi hastanede gebe ve menopoz okullarını faaliyete soktuklarını söyledi. Şimdiden 150 gebe mezunu verdiklerini
ve menopoz okullarına da kayıt almaya başladıklarını
belirtti.Okullarda eğitime verilen önemden bahseden
Türkyılmaz, gebe okulunda gebeliğin oluşumu, gebelikte annede oluşan değişiklikler, gebelikte yapılması
gereken testler ve izlemler, gebelikte beslenme ve öz
bakım, gebelikte yapılan egzersizler ve nefes teknikleri, doğuma hazırlık, başlangıç belirtiler,i doğum
sancısıyla baş etme yolları, anne sütü emzirme ve bebek bakımı derslerinin uygulamalı ve teorik olarak
verildiğini söyledi. Menopoz okulunda ise menopoz
nedir çeşitleri ve menopozun evreleri, menopoz da
tedavi, ilaç kullanımı ve alternatif yöntemler, meno-
poz da psikolojik danışmanlık ve rehberlik, yaşanılan fiziksel-ruhsal değişikliklerle baş etme yöntemi,
menopoz da yapılması gereken tetkikler ve sıklıkları,
menopozda kemik erimesi ve yapılması gerekenler,
menopoz döneminde deri sağlığı ve öneriler, menopoz da sporun faydaları ve yapılabilecek uygulamalı
egzersiz programları, menopoz da beslenme, menopoz da cinsel yaşam, kendi kendine meme muayenesi
ve kegel egzersizleri dersleri altı hafta, haftada iki saat
uygulamalı ve teorik olarak verilmektedir dedi. Gebe
okullarındaki eğitimlerle bilinçli gebelik, bilinçli beslenmeyle sağlıklı bebekler, normal doğuma yöneltme
ve sezeryan ile doğumun farkları, doğumhane korkusunu atma, süreçleri tanıma ile strese bağlı sezeryanın önüne geçme hedeflenmektedir. Eşlerle ya da
bir yakınları ile katılımın mümkün olduğu okullarda
annelerin her süreçte ihtiyaç duyduğu bilgiler aktarılmaktadır. Türkyılmaz Yaşam kalitesinin artması ve
insan ömrünün uzamasıyla menopoz öncesi, menopoz sonrası dönem, ilerleyen yaş itibarı ile kaliteli ve
sağlıklı bir yaşam için eğitimi zorunlu kılmaktadır.
Beslenmenin, sporun, sağlık kontrolünün yaşam kalitesinin öneminin ön planda tutulduğu okullarımıza
tüm yetişkin bayanlarımızın kayıt yaptırmalarının
menfaatlerine olacağını söyledi.İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Prof.
Dr. Behzat ÖZKAN insanın bilmediğinin cahili olduğunu, eğitimi verilmeyen konularda duyumlarla bilgi
edindiğini ve bu bilginin doğruluğuna güvenilemeyeceğini vurguladı. Duyarak değil okuyarak araştırarak ve sorgulayarak bilgiye ulaşmanın temel hedefleri
olduğunu, bir şeyleri kurup açmanın değil sürdürebilirliğini sağlamanın gerektiğini söyledi. ÖZKAN,
kamu hastanelerinde bir çok hizmetin ücretsiz olarak
sunulmakta olduğunu ve bu okullara tüm bayanları
beklediklerini söyledi. Yeni doğan bebeklerde topuk
kanı almanın önemine değinerek bu okul da verilecek eğitimlerde sağlıklı nesillerin yetişmesi için anne
karnın da eksiklerini tamamlamaya başladıklarını,
normal doğum ve anne sütünün önemini, yetişkin
kadınlarımızın kendilerini daha iyi tanımalarını ve
sağlılarını korumalarını bu okulların sayesinde daha
kolay olacağını söyledi. Gebe okulunda eğitim gören
gebelere sertifikaları İzmir İli Güney Bölgesi Genel
Sekreteri Prof. Dr. Behzat ÖZKAN ve Sekterliğe bağlı
hastane yöneticileri tarafından takdim edildi. Toplu
fotoğraf çekiminin ardından loğusa şerbeti ikramı
eşliğinde gebe okulu öğrencileri ile birlikte gebe ve
menopoz okullarının açılışı yapıldı.
51
Haber
ÖDEMİŞ DEVLET HASTANESİ GEBE - MENOPOZ OKULU AÇILIŞI
İzmir Güney Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliğ’ine bağlı Ödemiş Devlet Hastanesi’nde Gebe-Menopoz Okullarının açılışı yapıldı. Açılışa Ödemiş Kaymakamı Celil ATEŞOĞLU, Ödemiş Belediye
Başkanı A. Mahmut BADEM, Genel Sekreterimiz
Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler Başkanı
Dr. Murat TÜRKYILMAZ, Ödemiş Devlet Hastane
Yöneticisi Op. Dr. Ziya YURDAKONAR, Güney Bölge Hastane Yöneticileri ve çalışanları, Gebe-Menopoz
Okulu öğrencileri katıldı.Açılış töreninde konuşma
yapan Ödemiş Devlet Hastane Yöneticisi Op. Dr. Ziya
YURDAKONAR , eğitime önem verdiklerini, bilinçli
anne yetiştirmenin bilinçli bebek büyütmek anlamına
geldiğini ve bunun sağlıklı nesiller oluşmasını sağladığı söyledi. Bu amaçla gebe okulları açtıklarını, anne
ve baba adaylarını bu okullara beklediklerini belirtti.
İzmir Güney Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği Tıbbi Hizmetler Başkanı Dr. Murat TÜRKYILMAZ’ın yapmış olduğu sunumda Dünyada ve
Ülkemizde gebe okullarının durumu, gebe okullarının amaçlarını, faaliyetleri, normal doğumun faydaları ve menopoz okulları hakkında bilgi verdi. İzmir
Güney Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Prof.
Dr. Behzat ÖZKAN konuşmasında yurt dışında yaşadığı deneyimleri de değinerek koruyucu sağlık hizmetlerin önemini vurguladı. Anne karnında bebeğin
takibinin önemli olduğu, sağlıklı bir gebelik süreciyle
sakat ve hasta bebek doğumun önüne geçilerek sağlıklı bebek ve sağlıklı nesiller oluşabileceğini söyledi.
Bu okullar sayesinde annenin kulaktan dolma bilgilerle değil doğru bilgiler öğrenek bilinçleneceklerini
ve böylece daha sonrasında daha fazla maliyete sebep olacak pek çok durumların önüne geçebildiklerini belirtti. 90 ‘lı yıllar öncesinde yapılmayan pek çok
sağlık tetkiklerin ve kontrollerin şuan için rutin halde
her hastanede yapıldığını belirten ÖZKAN, ülkemizin sağlık alanında geldiği durumun çok iyi gittiğini vurguladı.Ödemiş Kaymakamı Celil ATEŞOĞLU
konuşmasında, Ödemişte yaşanan bir güzelliği daha
paylaşmaktan mutluluk duyduğunu, devam eden bu
süreç için Genel Sekreterimiz Behzat ÖZKAN önderliğinde ekibine ve emeğe geçen herkese teşekkür etti.
Gebe Okulu ve Menopoz Okulu mezunu öğrencilere
diplomalarının verilmesi, Gebe ve Menopoz Okulların açılış kurdelesinin kesilmesi ve loğusa şerbeti ikramı ile törenimiz devam etmiştir.
KİRAZ DEVLET HASTANESİ GEBE - MENOPOZ OKULU AÇILIŞI
Genel Sekreterliğimize bağlı Kiraz Devlet Hastanesi’nde
Gebe ve Menopoz Okulları açılış töreni düzenlenmiş olup,
açılış merasimine Genel Sekreterimiz Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler Başkanımız Sayın Dr. Murat
TÜRKYILMAZ, İlçe Kaymakamı Sayın Metin DEMİREL,
İlçe Belediye Başkanımız Sayın Saliha ÖZÇINAR ŞENGÜL, İlçe Emniyet Müdürümüz Sayın Uğur İhsan AZAP,
ilçemizin idari ve mülki amirleri, hastane yöneticilerimiz
ve vatandaşlarımızın katılımlarıyla hizmete açılmıştır.
Tüm Kiraz halkına ve bölgemize hayırlı uğurlu olsun.
52
Yazı
AĞRILI
HASTA
İZLEMİ
HAYAT
KURTARDI
Nuray EMREN KARASU
Torbalı Devlet Hastanesi
Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü
D
ünyaya gelecek her bebek
bir mutluluk, bir heyecandır
çoğunlukla. İlk hamilelik
haberiyle başlar mutluluk. Sonrasında bir tatlı telaş. Hamilelik nasıl geçecek? Neler yenecek, neler yenmeyecek? Kontroller ne sıklıkta olacak?
Hangi tahliller yapılacak? Sonuçlar
nasıl acaba? Zaman ilerledikçe endişeler değişir? Doğum ne zaman ve
nerede olacak? Sorular, sorular……
Tüm bu mutlulukları ve endişeleri
yaşamış hastamız, Torbalı Devlet
Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk
Hastalıkları Servisine 14.10.2014 tarihinde saat 10.00 da mükerrer sectio tanısıyla bir hasta yatırıldı ve saat
11.00 de sezaryen ile doğum gerçekleştirildi. Hasta servise saat 12.00 de
getirildi ve ameliyat sonrası hastaya
ağrı tanılaması yapıldı. Hasta önce
hafif sonra artan şiddetli baş ağrısı
tarif etti. Servis hemşireleri bakım
standartlarına göre ağrı tanılamasını ağrı değerlendirme skalaları kullanarak değerlendirdi. Bunun sonucunda normalden sapmalar olduğu
ve hastanın ağrısının şiddetlenerek
arttığı tespit edildi. Bu duruma istinaden hastanın doktoruna konu ile
ilgili gerekli bilgi verildi ve Anestezi,
Nöroloji konsültasyonu acil olarak
istendi. İki uzman doktorda hastayı muayene ettikten sonra hastadan
Bilgisayarlı Tomografi (BT) istediler. Bilgisayarlı Tomografi (BT) sonucuna göre hasta acilen 112 ile bir
üst basamak hastaneye sevk edildi.
Zira hastanın beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştı. Sevk öncesi ve
sonrası hastamızın sağlık durumu
hakkında sürekli bilgi edindik ve
nihayetinde hastanın ve bebeğin
durumunun gayet iyi ve sağlıklı oldukları yönünde bilgiler aldık. Biz
kurumumuzun sağlık çalışanları
olarak yaşanan bu durumdan şöylesi bir sonuç çıkardık; Hemşirelik
Bakım Standartları Uygulamasının
bir parçası olan “Ağrı Tanılamasının” her hastada uygulanmasının
hayat kurtarıcı olduğu ve uygulamanın ne kadar yerinde olduğunu hep
beraber yaşayarak öğrendik. Öncelikle bir sağlık çalışanı olarak anne
ve bebeğinin sağlığından duyduğumuz sevinci ve sonra da tüm ekip
arkadaşlarımın konu ile ilgili gerekli
hassasiyeti göstermelerinden dolayı
ortak gururumuzu sizlerle paylaşmak istedik. Ve emeği geçen tüm
ekip arkadaşlarıma teşekkürlerimi
sunarım.
53
Klinik Tanıtımı
Uzm.Nurgül ŞENOL ÖNDER
Güney Sekreterliği
Grafik Tasarım
Basım Yayın Birimi
MİNİC İK
YAŞAML AR IN
YENİDEN
CAN BULMASI
Yaşamı, duyguları, aşkı temsil eden
kalp vücudumuzun en önemli organı
diyebiliriz. Anatomik olarak çizgili kasa
sahip olmasına rağmen istemsiz kasılıp
hayatımızı sürdürmemiz için devamlı
çalışır. Ne yazık ki bazen bu çalışmasını
sürdüremediği zamanlar olur ve kalp
hastalığı ortaya çıkar. Sanılanın aksine,
kalp hastalığı sadece erişkinlerin
hastalığı değildir. Çocuklarda da kalp
hastalığı görülebilir. Bunların çoğunluğu
da doğuştan kalp hastalıklarıdır. Doğan
her yüz bebekten yaklaşık olarak birinde
doğuştan kalp hastalığı bulunma riski
vardır. Bu yüzden çocuklarda görülen
kalp hastalıklarının doğru tanısı ve
zamanında tedavisi çok önemli ve hayat
kurtarıcıdır. Küçücük kalplerin attığı,
yaşamların yeniden can bulduğu Dr.
Behçet Uz Hastanesi Çocuk Kardiyoloji
Kliniğinde, Eğitim Sorumlusu Doç. Dr.
Timur MEŞE ile sizler için konuştuk.
-Kliniğinizin tarihçesini anlatır mısınız?
Çocuk Kardiyoloji, ilk olarak 1980 yılında poliklinik olarak hizmet vermeye başlamıştır. Klinik
olarak Kasım 2003 yılında başhekim ve pediatri kardiyoloji profesörü Vedide TAVLI eşliğinde
kurulmuştur. 2007 yılına kadar Atatürk E. A H.
Cerrahi Kliniği ile ortak çalışarak katater anjio
işlemlerimizi orada gerçekleştirdik. 2007 yılından
itibaren bu hizmetleri bünyemizde vermeye başladık. Yaklaşık 4 yıldır kalp damar cerrahisi ile ortak
çalışarak tüm pediatrik kardiyolojik girişimsel ve
cerrahi işlemleri yapmaktayız.
54
Klinik Tanıtımı
-Kliniğinizde akademik yönden ne gibi çalışmalar
yapılıyor?
Pediatri Kardiyolojiyle ilgili yurtiçi ve yurtdışında olan kongre, sempozyumlara aktif olarak katılıyoruz. Özellikle yan dal asistanımızı temel bilgiler
alabileceği kongrelere mutlaka gönderiyoruz. Bazen
konuşmacı olarak bizler davet ediliyoruz. Aynı zamanda Dünya çapında yayınlanmış pediatrik kardiyoloji dergilerinde çeşitli çalışmalarımız, makalelerimiz, vaka takdimlerimiz ve posterlerimiz çokça
-Eğitim programınızdan bahseder misiniz?
Temelde iki eğitim veriyoruz. İlki, belirli aralıklarla bulunmaktadır. Bir yıl içerisinde hedef 2-3 yabancı
gelen 2-3 pediatri eğitimindeki asistanlara TUKMOS yayın iken bizde bu sayı 10 yabancı ve 4 Türk yayıtarafından belirlenmiş kriterlerde pediatri kardiyoloji nıdır. Çocuk Kardiyoloji olarak bilimsel açıdan üst
eğitimi veriyoruz. Aynı zamanda yan dal eğitimi ve- düzey yayın potansiyelimiz bulunmaktadır.
riyoruz. YDUS ile gelen pediatri uzmanlarımıza 3 yıl
süren pediatri kardiyoloji yan dal eğitimi veriyoruz. -Yatan ve poliklinikte görülen ağırlıklı hasta profili
Kurulduğumuzdan bu yana 9 tane yan dal uzmanı nedir?
verdik. Şuan Ülkemizin değişik yerlerinde görev yap- Polikliniğe başta konjenital doğumsal kalp hastaları,
makta.
edinsel kalp hastaları, romatizmal kalp hastalıkları,
kawasaki dediğimiz otoimmün hastalıklar geliyor.
-Rotasyon uygulamalarınız bulunuyor mu?
Yeni doğan malzemelerimiz de olduğu için anne karHastanemiz içinde kalp damar cerrahisi rotasyonu nında 16.-18. haftadan erişkin yaşa kadar olan hasta
yapıyoruz. Erişkin Kardiyoloji alanında Atatürk E.A. yelpazemiz bulunmaktadır. Türkiye’nin her bir yerinHastanesine gönderiyoruz. Yine doktorlarımızın bel- den Çanakkale, Mardin, Erzurum hatta Suriye’den
li alanlarda ilerlemesi (elektrofizyoloji), eğitimlerini gelen hastalarımız bulunmakta.
güçlendirmeleri için Türkiye’nin belli merkezlerine
gönderiyoruz.
-Kiniğinizin de ne kadar personel çalışmakta?(Uzman, asistan, hemşire)
Kliniğimizin poliklinik, klinik hizmetleri; anjio ünitesi, noninvazif elektrofizyoloji ünitesi ve yeni kurulan elektrofizyoloji çalışma ünitesi bulunmaktadır. 2
eğitim görevlisi, 2 uzman, 1 fellow(yan dal uzmanlık
öğrencisi), 10 hemşire, 1 anjio teknisyenimiz ve personelimiz bulunuyor.
55
Klinik Tanıtımı
-Kliniğinizin yıllık yatış kapasitesi nedir?
Klinik olarak 14 yatak kapasitesi ile %80 dolulukla çalışıyoruz. Yılda yaklaşık 700 yakın hasta yatışı, 300 katater
anjio girişimi yapıyoruz. Bu girişimlerimiz birçoğu girişimsel yani sadece tanı değil tedavi yönelik oluyor.
-Kliniğinizde eksik gördüğünüz, olsaydı iyi olurdu dedikleriniz nelerdir?
İlk etapta fiziksel şartlar konusunda sıkıntı çekmekteyiz. Hastalarımızın konforu için daha büyük ve iyi bir
servisimiz olsa çok daha iyi olurdu. Ayrıca hemşire, radyasyon teknisyeni ve personel sayısında yetersizlikler
yaşıyoruz. Ancak makine ve araç konusunda Türkiye şartlarına baktığımızda çok iyi durumdayız. Kendimize
ait anjio salanomuz var, Eko yönünden sıkıntı çekmiyoruz. Ancak dünya güncelini yakalamak adına kardiyak
incelemeleri yapacağımız MR, BT Anjio olsa çok iyi olurdu.
-Çocuk Kardiyolojisinin Türkiye’de ve Dünya’da gelişimi nasıl buluyorsunuz?
Çocuk Kardiyolji, dünyada çok hızlı ilerliyor. Ülkemizde ise iyi durumda neredeyse dünya ile başabaş gidiyor.
Hem tanısal hem de girişimsel açıdan çok iyi bir durumdayız. Tüm dünyada kullanılan cihazları ve uygulamaları burada bizde yapabiliyoruz. Tabi yoğun bakım ve cerrahi açısından hem bizde hem de merkezlerde
daha adımlar atılması gerekiyor. Şuan için bizim tek dezavantajımız fiziksel şartlarımız o da yeni yapılacak
hastane binaları ile çözüme kavuşacaktır. Hem bizlerin hem de yöneticilerin bu konuda çalışmalarıyla bunların aşılacağını ümit ediyoruz.
-Sizi diğer branşlardan ayıran özellikler nelerdir? Bu dalı seçeceklere önerileriniz var mı?
Çocuk kalbi, erişkinin küçülmüş hali değildir, tamamen farklıdır. Yani erişkin kardiyoloğunun bir çocuk hastayı değerlendirmesi mümkün değil. O yüzden acile gelen hastada kalp hastalığından şüpheleniyorsa mutlaka
bizim o hastayı görmemiz gerekir. Diğer branşlarda bu durum daha farklıdır, belli prosedürler, tahliller uygulandıktan sonra çağrılırsınız ve ona göre tanı konulur. Bizim tanı yöntemimiz ekodur, kesindir hasta tanısız
kalmaz ama tanıyı koyacak olan bizizdir. Ve tanı konulduktan sonra hemen tedavi süreci başlanır. Her an
herşeye hazırlıklı olmanız gerekli. Bir anjio odasında girişime de hazır olmanız lazım, cerrahiyi de, kendinizi
de hazırlamanız gerekli.
56
Klinik Tanıtımı
Bu branşı seçeceklere önerim mesleği ve çocukları çok
sevmeleri. Çünkü gecede üç defa bile çağırılabileceğiniz
zamanı olmayan çok yorucu bir branş. Fellowumuz(yan
dal asistanımızı) bazen tüm hafta sonunu hastanede
geçirebilir. Tıpta aylarca uğraşılıp tanı konulmayan
hastalar olabiliyor ama biz de sonuca çok hızla
ulaşıldığından tüm bu yorgunluğa rağmen bunun
mutluluğunu daha çok yaşıyorsunuz.
-Meslek yaşamınız sürecinde yaşadığınız ilginç bir
anınız var mı?
Bugüne kadar çok anılarımız oldu. Kliniğimizin ilk kuruluş yıllarında bir aile çocuğu için bize başvurmuştu.
Kalp kulakçıklarında delikten şüphelendiğimiz bu çocuğa göğsünden eko yapmıştım. Çocuk hasta eğer şişman olursa bu yöntemle tanıda çok emin olamıyoruz. Bu
yüzden hastamızı Üniversitesi Hastanesine gönderdim.
Aileye şikayeti sorulduğunda “Behçet Uz Hastanesinde
Timur diye bir doktor var, bizim kızın göğsüne birtakım
kocaman aletler bastırdı, herhalde kızımızın kalbinde
delik açtı onun için size gönderdi, baktırmaya geldik”
demişler. Yani çocuğun kalbini deldiğimi düşünmüşler.
Hastane, çocuğu muayene ettikten sonra kalbinde delik
olmadığını, sağlıklı olduğunu söylemiş. Aile o gün eve
gitmiş ama ertesi gün tekrar üniversite hastanesine geri
dönmüş. “Ya siz benim kızın kalbinde delik yok dediniz
ama benim kız bir gün önce sakız yutmuştu, gidip o deliği tıkamış olmasın ?”
Kalp içindeki bir deliğe kasıktan girdiğimiz küçücük
iğne ile müdahale diyoruz. Tabi bazen hasta anlayamıyor bu durumu. Çok kısa sürede büyük bir iz görmeden bunun gerçekleşmesi onda şaşkınlık yaratıyor.
Aslında bizde yıllardır süren meslek yaşantımız sonunda bazı şeyleri anlamlandırabiliyoruz. Bu açıdan
ailelerin anlamakta zorlanmalarını anlayabiliyoruz.
Biz sağlık çalışanları, meslek yaşamımız boyunca çocuklarımızın tedavileri yanında aileleri de anlamayı
öğrenmiş oluyoruz.
TUKMOS: Tıpta uzmanlık kurulu müfredat oluşturma ve standart belirleme sistemi
Kawasaki: Genellikle koroner arterleri (kalbi besleyen atardamarları) tutan anevrizmalara yol açabilen,
damar duvarlarının iltihaplanmasına neden olabilen
akut sistemik bir damar hastalığıdır.
57
Röportaj
Emek Ver, Kulak Ver,
Bilgi Ver Ama
HİÇ BİR ZAMAN BOŞ VERME...
Birçok iş, okulda alınan eğitim ile mesleğe dönüşür. İş adına pek çok şey bu süreçte
öğrenilir. Ancak, idarecilerin mektebi yoktur derler. Bu sözün doğruluğu çok da
inkar edilemez. İyi idareci olmak sadece mesleki bilginin yanında insanları tanıma, onları dinleme, sorun çözme, sabır, ikna kudreti, ciddiyet, affedebilme, güler
yüz ve tatlı dil gibi birçok özelliğe sahip olması gerek. Bir kurumun, bir ülkenin
gelişmesi sadece ekonomik olarak değil yetişmiş insanla mümkündür. Yetişmiş bu
insanı kaybetmemek ise diğer önemli bir husustur.
İdare, idareten olmamalı, prensibi ile yola çıkan Genel Sekreterliği’mizin İdari Hizmetler Başkanı Dr. Eşref OKUNAKOL ile
yaptığımız röportajda birimi ve işleyişi konuştuk
– Eşref OKUNAKOL kimdir? Kısaca kendinizi tanıtır
mısınız?
1967 Burdur doğumluyum. İlk orta ve lise öğrenimimi
Denizli ve Nazilli’de tamamladım. 1994 Selçuk Üniversitesi
Tıp Fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmetimi Mardin
Midyat Şenköy Sağlık Ocağı ve Midyat Devlet Hastanesinde
tamamladım. Manisa Demirci Esenyurt sağlık ocağında
çalıştıktan sonra Konya Numune Hastanesi’nde devam
ettim. Başhekim Yardımcılığı ve İl Sağlık Müdürlüğü
görevinden sonra İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde göreve başladım. 5 yıl Başhekim Yardımcılığı
yaptım. Halen İzmir İli Güney Genel Sekreterliği bünyesinde
İdari Hizmetler Başkanlığı görevini sürdürmekteyim.
58
Akif KESKİN
Güney Sekreterlik
Grafik Tasarım ve Basım
Yayın Birimi
– Size bağlı olan birimler nelerdir?
Bana bağlı birimler;
Evrak Kayıt Birimi
İnsan Kaynakları Birimi
İnşaat Onarım Birimi
Çevre Yönetim Birimi
Sabim - Bimer Hizmetleri Birimi
Bilgi Sistemleri Birimi
Sivil Savunma Birimi
Tıbbi Sosyal Hizmet, Hasta-Çalışan Hakları
ve Güvenliği Birimi
Çağrı Merkezi
Santral
Maaş ve Ek Ödeme Birimi, olmak üzere 11 tanedir.
–Yeni sistem ile birlikte il içi tayinler nasıl
gerçekleşiyor?
663 sayılı KHK ile Genel Sekreterliklerin göreve başlamasıyla il içi tayinler daha çabuk
gerçekleşmekte, buda zaman ve bürokrasiyi
kısaltmakta, hizmetin daha hızlı ve sağlıklı
olmasını sağlamaktadır.
Röportaj
Sekreterlik arasında yapılabilir. Becayiş yapmak isteyen sağlık çalışanlarımızın aynı zamanda İdari Hizmetler Başkanlığı Personel Şubesi’ne başvurmasıyla
süreç başlar. Genel Sekreterliklerle İl Sağlık Müdürlüğü veya Halk Sağlığı Müdürlüğü arasındaki becayişler, Kurumlar Arası Atama ve Tayin Yönetmeliği’ne
tabii olduğu için işlem olarak daha uzun sürmektedir.
– Görevlendirmeler nasıl yapılıyor?
Genel Sekreterlik içi görevlendirmelerde tayin veya
geçici görev söz konusu olduğunda kişinin gitmek
istediği hastaneyi açıklayan geçici görev talep formunu doldurduktan sonra bağlı bulunduğu hastane
yöneticisi tarafından uygunluk verilmesi ve gideceği
kurumda da ihtiyaç olması halinde ilgili yazışmaların sonlanıp kişinin işleminin bitirilmesi birkaç saat
içinde hallolmaktadır. Bu geçici görev ve tayin için
geçerlidir. Yapılan tayinlerde Personel Dağılım Cetveli’ne (PDC) uygunluk aranmaktadır. Yapılan tayin
veya geçici görev Genel Sekretere arz edilir, Genel
Sekreter tarafından uygun görüldüğünde işlem sonlanır. Genel Sekreterlikler arası görevlendirmelerde
her iki Genel Sekreterliğin uygun görüşü sonucunda
işlem gerçekleşmektedir. İl Sağlık Müdürlüğü ve Halk
Sağlığı Müdürlüğü ile aramızda olan görevlendirmelerde İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yine karşılıklı
mutabakatla işlem tahsis edilmektedir.
- Personel sıkıntısı çektiğiniz en sıkıntılı branş hangisidir? Nasıl çözüm üretiyorsunuz?
Personel sıkıntımız bize bağlı hastanelerin konumuna göre değişmektedir. Çalışan sağlık personelimiz
il merkezine uzak yerleşim alanı olan ilçelerimizde genellikle uzun süreli çalışmak istememektedir.
Herhangi bir hastanemizde personel sıkıntısı oluştuğunda, o hastaneye en yakın sağlık tesisinden geçici
görevle personel görevlendirerek çözmeye çalışıyoruz. Bu sırada Kamu Hastaneleri İnsan Kaynakları
Birimi’ne bu konudaki ihtiyacımızı bildiriyoruz. Bu
süreçte Elektronik Bilgi Yönetim Sistemi’ne (EBYS)
geçtiğimiz için yazımız anında Ankara Kamu Hastaneler Kurumu’na iletilmektedir.
– İl içi becayiş yapılabiliyor mu? Becayişle ilgili başvurulabilecek internet ortamı ya da sosyal paylaşım
sitesine sahip miyiz?
İl içi becayişler Genel Sekreterlik içinde veya iki Genel
– İller arası tayinle ilgili söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
İller arası tayinde sağlık çalışanı direkt Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü web sayfasından başvurarak işlemini yapabilmektedir. Ancak alt bölge ve
mazeret durumuna göre yapılacak atamalarda Genel
Sekreterliğe başvurmaktadırlar.
– Eş durumundan tayinler hakkında bilgi alabilir
miyiz? Asalet tasdiki onanmadan artık eş durumundan tayin olunabiliyor mu?
Eş durumu tayinlerinde sağlık çalışanlarının durumları, eş durumu kriterlerine uyuyor ise dönem beklemeden istediği an başvurabilir. Sağlık çalışanının
asaleti tasdik olmasa bile eğer pozisyonu eş durumuna uygun ise tayin talebinde bulunabilir.
– Yeni Hastane Projeleriniz var mı?
Yeni hastanelerimizden; Çeşme Devlet Hastanesi’ni(50 yataklı) Mayıs ayında açmayı planlıyoruz.
Urla Devlet Hastanesi yeni yerinde hizmete başlamıştır, Ödemiş Devlet Hastanesini 2015 yılında hizmete açmayı planlıyoruz, Torbalı Devlet Hastanesinin
inşaatına başlanmıştır, Selçuk Devlet Hastanesinin
proje ve yer tahsis işlemleri bitmiş, yatırım programına alınmasını bekliyoruz. Torbalı Ağız ve Diş Sağlığı
Merkezi’ni Ocak ayı içerisinde hizmete açmayı planlıyoruz. Konak Diş Hastanesi’ne bağlı Menderes Semt
polikliniği için çalışmalar başlamıştır. Dr. Behçet Uz
Acil ve Yoğun Bakım binamızın ise inşaatının %90’nı
tamamlanmıştır. En kısa sürede yeni hastanelerimizi
hizmete açmayı planlamaktayız.
– İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve
Bozyaka EAH yenilenecek mi?
İzmir Katip Çelebi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin deprem güçlendirme ve kat renovasyonu
için Bakanlığımızdan olur alınmış ve proje hizmeti için ihalesi yapılmıştır. İzmir Bozyaka Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nin deprem güçlendirme ve renovasyon işlemleri için gerekli ön hazırlık yapılmış ve
Bakanlığımıza sunulmuştur. Bütün hastanelerimizin
depreme dayanıklılık testleri tamamlanmıştır.
59
Röportaj
zeye taburcu olacağı söyleniyor. Teyze “yavrum ben
burada pek rahatım birkaç gün daha yatayım” diyor.
Teyzeye sırada bekleyen hastaların olduğunu ve tedavisinin bitip kendisinin iyileştiğini söylenince “aman
hastanenizi yemedik çağırın helikopterimi ben geri
gideceğim” dedi.
Son söz…
Sağlık çalışanı arkadaşlarımız herhangi bir sebeple
geçici görev ve tayin talebinde bulunduklarında bu
talebi gerçekleştiremediğimiz zaman mutsuz ayrılmaktalar. Ama şunu bilmelerini isteriz ki hastanelerimizde hizmeti sürdürmek için belli sayıda personel
– Çalışanlar, merak ettikleri soruları size nasıl so- çalışması gerekmektedir. Gelen taleplerin hepsini gerrabilirler?
çekleştirdiğimiz takdirde inanın bazı ilçelerimizde ve
Bütün sağlık çalışanlarımız bize bağlı konularda me- hastanelerimizde hiçbir sağlık personeli kalmayacak;
rak ettikleri veya yardım istedikleri bir husus olursa dolayısıyla buda mümkün olmayacağı için odamıza
istedikleri zaman gelip bize başvurabilirler. 2 yıl bo- gelen herkesin taleplerine cevap vermeye çalışıyor ve
yunca konu ne olursa olsun hiç kimse çalışma odamı- elimizden geleni hiç kimseyi ayırt etmeden yerine geza kadar gelip görüşme talebi reddedilerek geri dön- tirmeye çalışıyoruz.
dürülmemiştir.
– Geleceğe dönük Projeleriniz var mı?
Amacımız halkımızın rahat ve konforlu bir ortamda
en iyi sağlık hizmetini alabilmesidir. Bunu sağlayabilmek için hem birim olarak hem de Genel Sekreterlik
olarak yeni hastaneler yapmak, mevcut hastanelerimizi yenilemek, gerekli istihdamı sağlamak için çalışmaktayız.
– Hastanede çalışanlarınıza iletmek istediğiniz bir
mesajınız var mı?
Sağlık çalışanlarımız şunu unutmamalıdır ki; bizim
görevimiz onları daha rahat ve uygun koşullarda
hizmet verebilmelerini sağlamaktır. Bu sebeple tek
hedefimiz onların problemlerini çözmeye çalışmak
olacaktır. Çalıştığı iş yerinde mutlu olamayan sağlık
çalışanından iyi bir hizmet beklemek yanlıştır. Bu
noktada çalışanlarımızın sorunlarını çözmek adına
elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz.
– Unutamadığınız bir anınızı anları mısınız?
Helikopter Ambulans Hizmeti İzmir’de başladığı sırada ilçesinde dağda tarlada çalışan bir teyze düşerek
ayağını kırıyor. Helikopter ambulans en yakına inerek hastayı yarım saat içerisinde İzmir Katip Çelebi
Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine getiriyor. Ameliyatı ve tedavisi bittikten sonra tey-
60
Gözünü açıyorsun “DOĞDU” diyorlar.
Gözünü kapatıyorsun “ÖLDÜ” diyorlar.
İşte bu göz kırpışa “ÖMÜR” diyorlar…
Hz. Mevlana
T
anıdığım en usta yalancı kim diye düşündüğümde, aklıma hemen onun adı geliyor. Muayenehaneme geldiği gün, kendilerinden başka
kimseyle ilgilenmeyen çok zengin anne babanın tek
çocuğu rolündeydi. Babası sürekli yurtdışı seyahatlere gidiyor, eve çok az uğruyor, annesi zamanını
kumar oynayıp içki içerek
geçiriyordu. Tüm çocukluğu böyle geçmişti. Her
dediği yapılıyor, her istediği alınıyordu, ama sevgi
yoktu. “Sevgisizliğin nasıl
bir şey olduğunu bilemezsiniz” derken gözyaşları
içinde kalmıştı. Bir
Doç. Dr. A. Levent METE
erkek arkadaşı varİKÇÜ Atatürk Eğitim Araştırma
Hastanesi Psikiyatri Bölümü,
dı, neyse ki o vardı.
Eğitim Görevlisi
Birbirlerine tapıyor-
lardı. Müthiş bir aşktı yaşadıkları. Aradığı her şeyi
onda bulmuştu. Okul bitince evleneceklerdi. Doğacak çocuklarının isimlerini bile koymuşlardı. Delice
sevdiği adamın kan kanseri olduğunu söyleyebilmek
için yarım saat boyunca sürekli ağladı. Dilinin ucuna
gelen şey bir türlü söze dökülemiyor, sanki kelimeler
birer ateş topuna dönüşüp ağzını yakıyordu. Sonunda
sözünü tamamladığında hafif bir baygınlık geçirdi.
Kararını vermişti, Ercüment’in öldüğü gün kendisini
öldürecek, böylece ondan yalnızca çok kısa bir süre,
ruhları öteki dünyada buluşuncaya kadar ayrı kalmış olacaktı. Daha fazlasına dayanamazdı. Bir defter
alıp intihar biçimleri konusunda öğrendiklerini oraya yazmaya başlamıştı. Bir taraftan aşkına yedi gün
yirmi dört saat destek oluyor, yanından ayrılmıyor,
aynı zamanda yaklaşan kader anına hazırlanıyordu.
İlk görüşmede üzerinde kot pantolon, bol bir kazak,
ayağında botlar vardı.
61
Psikoloji
Makyajsızdı, tırnakları kısa kesilmişti. Konuşurken gözlerini kaçırıyor, yere ya da pencereden dışarı
bakıyordu. Bu yüzden on beş gün
sonra ikinci görüşme için odaya
girdiğinde tanıyamadım onu. Ağır
bir makyaj, siyah file çoraplar, sivri yüksek topuklu ayakkabılar, her
an üzerinden düşüp çırılçıplak bırakıverecekmiş gibi duran omuzları açık çok kısa etekli elbise ve
hepsinin ötesinde dikkatimi çekip
aklımda kalan buğulu bakışlardan
oluşmuş bir kadınlık karnavalı
halinde daldı içeri. Artık rol yapmak istemiyordu. Rol yapmaktan
bıkmış, bu yüzden “gerçeğin ta
kendisi” olarak gelmişti karşıma.
Şu dünyada bir kişiye olsun içini
açmalı, ben buyum diyebilmeliydi.
Kan kanserinden ölecek bir sevgilisi olduğu yalandı. Yapayalnızdı.
Kimsesizdi. Bir boşluğun ortasındaydı. Erkekler vardı elbette, bol
miktarda erkekler vardı. Onları birer mendil gibi kullanıp atıyordu.
Pastaneye ya da bara girip adam
seçiyor, bir gecelik maceralar yaşıyor, yakınlığın ancak bu kadarına dayanabiliyordu. Böyle olmak
istemediği, kendisinden nefret
ettiği halde elinden başka türlü
olmak gelmiyordu. “Size kendimi
bu halimle göstermek istemedim”
dedi, “Aramızdaki ilişkiyi daha ilk
günden zehirlemek istemedim.”
Ama sonra eve gidince düşünmüş,
açık sözlülüğün en doğru davranış
olduğuna karar vermişti. O hafta sonu evin telefonundan sekiz
on yaşlarında bir kız aradı beni.
Annesi öldükten sonra babasıyla
oturduklarını, adamın onu sürekli
dövdüğünü ve taciz ettiğini söyledi. Kurtarmaya çalışmamı istemiyordu, çünkü babası nasıl olsa
polisi ikna edecek, kızının yalan
söylediğine herkesi inandıracaktı.
Yalnız kaldıklarında her şey eskisinden de korkunç hale gelecekti.
Tek istediği şey konuşmaktı. Derdini dinlemem için yalvarıyordu.
Çocuksu bir ses ve konuşma tarzı
62
kullansa da, arkasındaki erişkin
aklı sezmek güç değildi. Birkaç dakika sonra onun sesini tanımıştım.
Şimdi de böyle bir oyun oynamak
istiyor olmalıydı. Ertesi gün gece
yarısından sonra arayıp, randevuevinde çalışan bir hayat kadını olarak tanıttı kendisini. Küfürlü bir
dille, abartılı vurgularla konuşuyordu. Aramızda geçenleri unutamadığı için duygularını paylaşmak
zorunda hissetmişti. Oynadığı
oyunun farkına vardığımı belli
etmedim. Görüşmeye geldiğinde
yüz yüze konuşmak daha uygun
olacaktı. Yanlış numara çevirmiş
olduğunu söyledim yalnızca. Sözü
biraz dolaştırdıktan sonra kendiliğinden, aslında hiç karşılaşmamış
olduğumuzu söyledi. Ben onu tanımıyordum, ama o beni tanıyordu. Çok uygun bir çift olacağımız
içine doğuyordu. Kendimize bir
şans vermeliydik. Birkaç dakika
içinde beni hiç dinlemediğini, yalnızca kendi söyledikleriyle meşgul
olduğunu anladım. Onu herhangi
bir gerçekle yüzleştirmek imkânsızdı. Sahneyi yıktığınız anda yıkıntılardan hemen yeni bir oyun
kuruyor, her durumdan başka bir
hikâye yaratıp onu yaşamaya başlıyordu. Üçüncü görüşmeye daha
ortalama bir kılıkla geldi. Son
günlerdeki tuhaf telefon konuşmalarından söz ettiğimde şaşırmış
gibi yaptı. Öyle doğal davrandı ki,
bir an acaba yanılıyor muyum diye
kararsızlığa düştüm. Görüşmenin
sonunda ayağa kalktığında “Telefonları eden bendim. Kendimi çok
yalnız ve çaresiz hissettim, aramızda bir temas olsun istedim” dedi.
Sonra sitemle, “Ama hiç yardımcı
olmadınız” diye ekledi, “Doktor
gibi değil dedektif gibi davrandınız. Nasıl yardım ederim diye düşünmediniz bile. Yalanımı yakalamak size daha çekici geldi.” Oyun
oynamadan yapamıyordu. Kendisi
olduğunda öyle yapay hissediyordu ki, ikiyüzlülüğünden utanıyor,
hiç olmazsa içten davranıp açıkça
rol yapayım diye düşünüyordu.
“Ayaklı gardırop gibiyim, her an
herkes olabilirim, her kılığa girebilirim” demiş, “Çoğul kişilik mi
var acaba bende?” diye sormuştu.
Çoğul kişilikli olmadığını ama
farklı birisiymiş gibi davranmaktan, oyunlar oynamaktan, bu yolla
başkalarının ilgisini üzerinde toplamaktan hoşlandığını söylemiştim. Kimleri nasıl kandırdığını,
uydurduğu yalanlara inananların
onun için nasıl üzüldüklerini, vah
zavallı yavrucak diye acıdıklarını,
bazen de tam tersine girdiği fettan
kadın rolüyle nasıl herkesi kendisinden nefret ettirdiğini anlattı.
Böyle davranmaktan pişmanmış
gibi yapsa da aslında oyunculuğuyla gurur duyduğunu gizleyemiyordu.
Ya da belki oyunculuğuyla gurur
duyduğunu gizleyemeyen birini
oynuyordu. Benimle flört etmeye
çalıştığı da oldu, onu anlamadığım
ya da doğru düzgün tedavi etmeyip oyaladığımı söyleyip kızdığı
da. Kim bilir kaç kez bir daha hiç
yalan söylememeye karar verdi.
Arada “Bütün bunların nereden
kaynaklandığını anladım” diye
başlayan çıkışlar yapıyor, derken
başka bir yalanla devam ediyordu.
Gerçeğin yükleyeceği sorumluluktan kaçmak için oyunlar oynadığını itiraf ettiği bir gün, hemen ardından öyle akıl almaz bir hikâye
uydurmuştu ki, sözün yarısında
söylediklerinin ne kadar tutarsız
ve tuhaf olduğunun farkına varıp
gülmeye başlamıştı. İlk görüşmenin üzerinden iki ay kadar bir
süre geçti bu arada. Bazı olumlu
adımlar attığımıza, eskisi kadar
yalan söylemediğine, yarattığı hayali olay ve kişiliklerle insanları
şaşırtma arzusunun yatıştığına
inanmaya başlamıştım. Bir akşam
son görüşmeyi bitirip sekreteri
gönderdikten sonra, günün notlarına göz atarken telefon çaldı. Zor
anlaşılan bir hızla konuşuyor, doktor hasta oyunu da dahil bütün bu
oyunlardan bıktığını, ölmeye karar verdiğini söylüyordu. Bir kutu
fare zehri almıştı. Eğer istersem
ölümünü, “hayatının bu son sahnesini” naklen izleyebilecektim.
Beni taksiden aradığını, şoför yaptığı konuşmadan şüphelendiği için
inmek zorunda olduğunu ekleyip
kapattı telefonu. O sıralar henüz
cep telefonu kullanmıyordum. Geç
saatlere kadar aralıklarla arayarak
zehir kutusunun üzerinde yazanları, zehrin tadını, giderek şiddetlenen zehirlenme belirtilerini aktar-
dı. Bu bilgileri telefonla aradığım
bir doktor arkadaşımla paylaştım,
o kitaplara baktı, bir yerlere danıştı. Polisten yardım istesem mi diye
düşünüp vazgeçtim. Bu arada bir
taraftan hayatıyla ilgili “asıl gerçeği” açıklıyordu bana. Mardin’den
göç etmiş kalabalık ve yoksul bir
ailenin en küçük çocuğuydu. Gecekonduda yaşıyorlardı. Yoksulluk
canına tak etmişti. Bir kız arkadaşıyla birlikte Alsancak’ta daire
tutup telekız olarak çalıştıklarını
anlatırken, birden durup, “Şu anda
eve girdim” dedi. Arkadaşı yan
odada bir adamla birlikteydi. “Dudaklarım uyuşmaya başladı, başım
dönüyor” deyip kapattı telefonu.
Şehirdeki hastanelerin acil servislerini arayıp bana vermiş olduğu
isimde birisi geldi mi diye araştırdım. Ancak ismin gerçek olduğundan bile emin değildim. Ertesi gün
bir genç kız arayıp, birlikte çalıştıkları arkadaşı olduğunu söyledi.
Ondan başka bir isimle söz etmesi
şaşırtmadı beni. Gece özel bir klinikte midesini yıkamışlardı. Biraz toparlanınca beni arayacaktı.
Yine sesini değiştirerek kendisi mi
arıyordu emin olamadım. O gece
bana aktardıkları gerçekten yaşanmış mıydı? Yoksa evinde, hatta
belki ailesiyle oturdukları apartman dairesinde, annesi, babası ve
kardeşiyle birlikte yenen yemeğin
ardından odasına çekildiğinde, yatağın üzerine uzanıp benimle oradan mı konuşmuştu? Hangisinin
gerçek olduğuna karar veremedim.
Birkaç gün içinde yeni yalanlarla
çıkıp geleceğini sanıyordum. Ancak gelmedi. Telefon da etmiyordu. Haftalar, derken aylar geçti.
Belki bir yıldan fazla olmuştu, bir
gün yine aynı saatlerde muayene-
Psikoloji
hanemin telefonu çaldı. Söze “Beni
Bursa genelevine sattılar” diye başladı. Fısıltıyla konuşuyordu. Sanki
onu izleyip dışarıyla bağlantı kurmasına engel olan birilerini atlatıp
gizlice telefon açmış gibiydi. Ne
diyeceğimi bilemedim. Bir süre
karşılıklı sustuk. Tam konuşmaya
başlayacaktım ki kapattı. Bir daha
da aramadı. Bütün bunlar on beş
yıl önce oldu. Kimliğini gizleyerek
sürekli oyunlar oynayan, hikâyeler
uyduran bu “seri yalancı” benim
için hâlâ çözülmemiş bir bilmece olarak duruyor. Bazen, onun
ilgi açlığı içinde kıvranan, ilgiyi
üzerine çekebilmek için rol yapıp
kendisini ilginç senaryolar içinde
gösteren bir “histrionik” olduğunu
düşünüyorum. Abartılı konuşma
tarzı ve kur yapıp flört ediyormuş
gibi davranışları bu düşüncemi
destekliyor. Diğer ihtimal, benlik
algısı bozuk, duygulanımı tutarsız,
dürtülerini kontrol edemeyen, hayali bir terk edilmeden kaçınmak
için çılgınca çabalar gösteren bir
“borderline” olması. İçinde bulunduğu durum, her iki kişilik bozukluğunun bir arada bulunmasıyla ve
diğer ruhsal bozuklukların varlığı
dikkate alınarak da açıklanabilir.
Ancak şimdi artık yeni sorular
sorma şansım yok. Zaman ayrıntıları silip izlenimleri bulandırırken,
onunla ilgili belleğimde kalanlar,
meslektaşlara yapılacak bir “olgu
sunumu” için gereken netliği kaybediyor. Aslında kim olduğunu,
ne istediğini, bütün bunları neden
yaptığını kavrayıp ortaya çıkarmanın imkânsızlığını hissediyor, olup
bitenin “başımdan geçen ilginç bir
olay” olarak anlatılmayı daha çok
hak ettiğini düşünüyorum.
63
Tarih
.
.
.
.
İddianamede adı geçen 1750
kurban bu deneyler sırasında yaralanan veya ölenlerin
sadece küçük bir kısmını
oluşturmaktaydı.
T
ıbbın ilerlemesi için kimi zaman insanlar üzerinde vahşice
ve insanlık dışı deneyler yapılmış, bu araştırmalar pek çok insanın
canına mal olurken pek çoğunun da
yaşamlarını engelli olarak acılar içinde geçirmelerine neden olmuştur.
İnsanlar üzerinde yapılan deneylerin
en kötü ve aşağılayıcı olanı 2. Dünya
savaşı zamanında Yahudiler üzerinde
Nazi doktorlar tarafından yapılmıştır.
Dr.Nurgül KOCAKOÇ
Güney Sekreterlik
Hastane Hizmetleri Birimi
64
1941-1947 yıllarında devam eden
Nuremberg Araştırmalarında, 2.
Dünya savaşı sırasında nazi toplama kamplarındaki yaşamını
değersiz buldukları savaş suçluları üzerinde doktorlar tarafından aşı denemeleri, insanları aşırı
ısıya maruz bırakmak, sakatlayıcı
cerrahi müdahaleler uygulamak,
öldürücü canlı patojenler enjekte etmek, ötenazi uygulamak
gibi müdahaleler yapılmıştır. Bu
çalışmalar esnasında antropolojik araştırmalarda iskeletlerini
kullanmak için yüzlerce kişi öldürülmüştür. İddianamede adı
geçen 1750 kurban bu deneyler
sırasında yaralanan veya ölenlerin sadece küçük bir kısmını
oluşturmaktadır. Bilgilendirilmiş gönüllü onamının alınmadığı bu çalışmalar sonunda İngiltere’de kurulan Nuremberg
Mahkemelerinde, 23 Alman tıp
doktoru yargılanmış, yargılanan
doktorlar kendilerinin yaptıklarının yanlış olduğunu gösterecek
hiçbir yasa maddesi olmadığını
öne sürmüşlerdir. Bunun üzerine
Amerikan Tıp Derneği tarafından 1947’de, tarihe “Nuremberg
İlkeleri (Kodu)” olarak geçen 10
maddelik bildirge yayınlanmıştır.
Tuskegee Deneyleri
1941-1947 yıllarında devam eden Nuremberg
Araştırmalarında,
2.
Dünya savaşı sırasında
nazi toplama kamplarındaki yaşamını değersiz
buldukları savaş suçluları üzerinde doktorlar tarafından aşı denemeleri,
insanları aşırı ısıya maruz bırakmak, sakatlayıcı
cerrahi müdahaleler uygulamak, öldürücü canlı
patojenler enjekte etmek,
ötenazi uygulamak gibi
müdahaleler yapılmıştır.
Bu çalışmalar esnasında
antropolojik araştırmalarda iskeletlerini kullanmak için yüzlerce kişi
öldürülmüştür. İddianamede adı geçen 1750 kurban bu deneyler sırasında
yaralanan veya ölenlerin
sadece küçük bir kısmını oluşturmaktadır.
Bilgilendirilmiş gönüllü onamının alınmadığı
bu çalışmalar sonunda
İngiltere’de kurulan Nuremberg Mahkemelerinde, 23 Alman tıp doktoru
yargılanmış, yargılanan
doktorlar kendilerinin
yaptıklarının yanlış olduğunu gösterecek hiçbir
yasa maddesi olmadığını
öne sürmüşlerdir. Bunun üzerine Amerikan
Tıp Derneği tarafından
1947’de, tarihe “Nurem-
berg İlkeleri (Kodu)” olarak geçen 10 maddelik
bildirge yayınlanmıştır.
1932-1972 yılları arasında ABD Halk Sağlığı
Servisi tarafından Alabama’da yapılan ve 40
yıl devam eden “Tuskegee Sifiliz Çalışması”nda,
frengi teşhisi konulmuş
yaklaşık 400 kadar siyahi
erkek tarım işçisi tedavi
edilmek yerine, kendilerine onayları alınmaksızın plasebo ilaç verilerek, hastalıklarının doğal
seyri izlenmiştir. 1947
yılında penisilinin bulunmasından sonra da bu
deneyler devam etmiştir.
Bu hastalıktan hayatlarını kaybeden kişilerin ne
kendilerine ne de ailelerine aslında tedavi edilebilecekleri hiçbir zaman
söylenmemiştir.
1972
yılında New York Times
gazetesinde yayınlanan,
Jean Heller isimli gazeteci tarafından yazılmış
“Amerikan araştırmasında sifiliz 40 yıldır tedavisiz bırakıldı” makalesi ile
ortaya çıkan olay sonrasında, 16 Mayıs 1997’de
dönemin ABD Başkanı
olan Bill Clinton araştırmaya dahil edilen hasta
ve yakınlarından özür
dilemiştir. Çünkü bulaşıcı hastalıklarda hiçbir
tedavi uygulamayarak
sadece doğrudan gözlem
yoluyla hastaların izlenmesi biçiminde, hastalığın seyrinin saptanması
amacıyla
araştırmalar
yapılması uygun değildir.
Üretici firma tarafından
Thalidomid isimli, gebeliğe bağlı bulantı ve kusma
şikayetlerinde kullanılan
ilaç hiçbir hayvansal deney yapılmadan, ticari
nedenlerle hızlıca piyasaya sürülmüştür. Beklenenden daha tehlikeli
olabileceği ve maddenin
sinir sistemine olan etkisi nedeniyle bebeğe zarar
verebileceği saptanmış
olmasına rağmen, üretici firma ilacın hamileler
için güvenli olduğuna
dair ilanlara devam etmiş ve ilacı piyasadan
geri çekmemiştir. 1961
yılında ABD’de gebelerde
bulantı kusma şikayetlerinin giderilmesinde kullanılan thalidomid isimli
bu ilacın kullanımı sonrasında 450 kadar kolsuz,
bacaksız bebek dünyaya
gelmiştir. 24 eylül 1972’de
The Sunday Times’da yayınlanan “Ulusal Ayıbımız Bizim ‘ Thalidomide
Çocuklarımızdır” makalesi sonrasında aileler
yargı yoluna başvurmuş
ve firma yüklü tazminatlar ödemek zorunda kalmıştır. Diğer bilim dallarına olduğu gibi tıbbın
gelişimi açısından bilimsel araştırmalar olmazsa
olmazlardandır. Bilimsel
araştırmalar ve sonrasında yapılan bilimsel
yayınlarda son yıllarda
çok önemli etik ihlaller
olmuştur. Uluslararası
tıp camiasında acımasız-
Tarih
ca, insanlığı hiçe sayarak
yapılmış birçok etik dışı
araştırma
yapılmıştır.
1966 yılında, Henry K.
Beecher tarafından yazılan ve “The New England
Journal of Medicine”
dergisinde yayımlanan
“Etik ve Klinik Araştırmalar” makalesinde etik
ihlallerine verilen 22 örnek ve yukarıda birkaç
örneği sayılmış olan etik
dışı klinik araştırmalar
sonrasında, araştırmaya
katılan birey ve grupların çalışmaların çıkarı
için istismar edilmeleri
ve zarar görmesi toplumun tüm kesimlerinin
etik konusuna dikkatini
çekmiştir. Bu olaylar etik
ihlallerin engellenmesi
için, uluslararası politika
ve rehberlerin oluşturulması ve uygulanmasını
vazgeçilmez
kılmıştır.
Bilimsel çalışmalara bireylerin özgür iradeleri
ile gönüllü olarak katılımı ve yapılacak deney
hakkında bilgilendirilmelerinin temeli olarak Nuremberg Kodu ve
İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi gösterilebilir.
Helsinki Bildirgesi de
dünyada yapılan klinik
araştırmalarda en yetkin
ve otör standart olarak
kabul edilmiştir. Nuremberg kodu sert hukuki talepler içerirken, Helsinki
Bildirgesi klinik araştırmalar için hekimlere bir
dizi rehber sunmaktadır.
Dünya Tıp Birliği’nin 18.
Genel Kurulunda (Helsinki, Finlandiya, Haziran1964 ) benimsenmiş
olan Helsinki bildirgesi
tüm klinik araştırmalar
için hazırlanmıştır.
65
Tarih
Bildirge ile yalnızca insan üzerinde yapılacak girişimsel işlemler değil, insandan elde edilen materyal
ve veriler de koruma altına almaktadır. Bildirge üç
ana bölümden oluşmakta olup, en son 2013 yılında
Fortaleza’da yapılan 64. Genel Kurul toplantısında
37 madde olarak, güncellenmiştir.Helsinki Bildirgesi’nin ‘Hastamın sağlığı, benim ilk önceliğimdir.’ diye
başlayan genel ilkeler kısmında, hekimin yalnızca
hastanın yararına göre davranması gerektiği belirtilmiştir. Hekimin görevinin üzerinde tıbbi araştırma
yapılan gönüllüler de dahil olmak üzere, insan sağlığını, esenliğini ve haklarını korumak ve geliştirmek
olduğu ifade edilmiştir. Bildirgeye göre; tıbbi araştırmaların birincil amacı; hastalıkların nedenlerini,
Thalidomid Çocukları
gelişimini ve etkilerini anlamak, koruyucu, tanı koyucu ve tedavi edici girişimleri (metotlar, prosedürler
Araştırma protokolü, çalışma başlamadan önce değerve tedaviler) geliştirmektir.
lendirme, yorum, rehberlik ve onay için ilgili araştırma
etik kuruluna sunulmalıdır. Etik kurulların temel sorumluluğu gönüllülere karşı olup, gönüllülerin hakları,
güvenliği, sağlığı ve esenliğini korumak için oluşturulAraştırma etik kurulları;
Haklarının korunması açısından deneklere, muşlardır. Sorumluluk, kabahat ve suçu paylaşarak,
kamuoyunu rahatlatırlar ve olabilecek bir sahtekarSonuçtan etkilenecek olan topluma,
lığın da önüne geçmiş olurlar. Ayrıca araştırmaların
Araştırmaya kaynak sağlayanlara,
yüksek standartta gerçekleşmesini de sağlarlar. Son
Bilim dünyasına,
yıllarda sağlık profesyonellerine yönelik malpraktis
Araştırmanın gerçekleştirildiği kuruma,
iddialarının artması, tıp alanında yapılan ilaç araştırAraştırmacılara karşı sorumludurlar.
maları gibi pek çok bilimsel çalışmada etik kurul onayı
alınması ihtiyacını doğurmuştur. İnsanın toplumsal
ölçekte gerçekleştirdiği başkasını etkileyen sonuçlar
doğuran davranış, eylem, yapma, etme ve bunları şeGönüllüleri koruma sorumluluğu her zaman he- killendiren düşünme süreçlerinin tümü olan etik ve
kim veya diğer sağlık mesleği mensuplarına aittir, ilkeleri yapılacak olan klinik araştırmaların olmazsa
olur vermiş olsalar bile asla gönüllülere ait değildir. olmazı olmalıdır.
Araştırma nedeniyle zarar gören gönüllülere uygun
tazminat ve tedavi temin edilmek zorundadır. Araştırmada riskleri en düşük düzeyde tutacak önlemler
Araştırmacının sorması gereken tealınmalı, riskler araştırmacı tarafından sürekli olamel soru “Araştırmam sonucunda hiç
rak izlenmeli, değerlendirilmeli ve kayıt altına alınmalıdır. Hekimler, saptanan riskler yararlardan daha
kimse fiziksel veya psikolojik zarara
fazla olduğunda veya olumlu ve yararlı sonuçlara ilişuğrayacak mı ?” olmalıdır.
kin kesin kanıtlara ulaşıldığında, araştırmayı derhal
sona erdirmelidirler. Çalışma bittikten sonra, araştırmacılar, çalışmanın bulgularını ve sonuçlarını içeren bir nihai raporu etik kurula sunmak zorundadır.
Araştırmaya katılan gönüllülerin mahremiyetinin ve
kişisel bilgilerinin gizliliğini korumak için her türlü
önlemin alınması gerekir. Bilgilendirilmiş olur verme yetisine sahip bireylerin araştırmaya katılımları
gönüllü olmalı, denekler beklenen yarar, olası tehlikeler, araştırmanın vereceği rahatsızlıklar ve sonrasında sağlanacak yararlar gibi araştırmanın her aşaması için bilgilendirilmelidirler.
66
Tarih
Klinik Etiğin Temel İlkeleri
Yarar sağlama ilkesi
Zarar vermeme ilkesi
Kötü davranmama ilkesi
Özerkliğe saygı ilkesi
Adalet ilkesi
Yaşama saygı ilkesi
Gizliliğe saygı ilkesi
Nuremberg Mahkemeleri
Nuremberg Mahkemeleri
Nuremberg Kodu
1. İnsan üzerindeki araştırmalarda kesinlikle gönüllü bireyin onayı gereklidir.
2. Deney toplumun iyiliği için olmalıdır.
3. Deney, hayvan çalışmalarına ve hastalığın doğal seyrinin bilinmesine dayandırılmalıdır.
4. Deney, gereksiz hiçbir fizik, mental sorun veya hasara yol açmamalıdır.
5. Deneyi yapan doktorun denek olduğu koşullar hariç, ölüm veya kalıcı sakatlığa yol açan deneyler yapılmamalıdır.
6. Deneyle karşılaşılan risk, deneyin sonuçlarının insanlara sağlayacağı yarardan fazla olmamalıdır.
7. Yaralanma, sakatlık ve ölüm olasılığına karşı gerekli hazırlıklar yapılmalı ve alt yapı sağlanmalıdır.
8. Deney sadece bilimsel olarak kalifiye kişiler tarafından yapılmalıdır.
9. Deney süresince denek çalışmayı istediği an sonlandırabilmelidir.
10. Eğer araştırmacı deneyin devamının yaralanma, sakatlık ve ölüm olasılığına sahip olduğuna kanaat getirirse deneyi
durdurmaya hazır olmalıdır.
Kaynaklar
1. Şener Büyüköztürk, Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Pegem Akademi, 15. Baskı, Eylül 2013,Ankara
2. Canan Uluoğlu, Araştırma Etiği, Türk Tıp Dizini, 2009
3. Alper B. İskit, Etik Kurulların Oluşumu, Gelişimi ve İşlevleri, Hacettepe Tıp Dergisi 2005; 36:129-134
4. Nesrin Çobanoğlu, Ölümcül Olabilen Bulaşıcı Hastalıklarla İlgili Tıbbi Araştırmalarda Etik, Türk Tıp Dizini, 2009
5. Hamdi Akan, Etik Kurullar, İyi Klinik Uygulamalar Dergisi, s.4, www.iku-dergisi.com, Erişim Tarihi: 07.12.2014
6. Our Thalidomide Children: A Cause for National Shame
7.Ayşegül Erdemir Demirhan ve Ark., Klinik Etik, Nobel Tıp Kitabevleri,İstanbul,2001
8. Ames Dhai,The research ethics Evolution: From Nuremberg to Helsinki, S Afr Med J 2014;104(3):178-180.
DOI:10.7196/SAMJ.7864
9. Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi, Fortaleza, 2013
67
İ
şyerlerinde en sık rastlanan çatışma nedenlerinden birisi de kuşak çatışmalarıdır. Her kuşağın kendine
özgü bir bakış açısına sahip olmasının kuşkusuz en önemli nedeni içinde yetiştiği ortamların farklı nitelikler taşımasından kaynaklanmaktadır. Son yıllarda muhtemelen teknolojideki hızlı değişime paralel
olarak kuşaklar arasında farklılıklar daha da derinleşmiş nitelikler taşımaktadır. Geleceği kurmak isteyen
liderlerin mutlaka dikkate almalarını gerektiren konulardan birisi de çok farklı kuşaklardan çalışanın bir arada çalışıyor olduğu ve yıllar içinde oranların giderek değişeceği gerçeğidir. Bu açıdan günümüzde en popüler
sınıflamalardan birisi de X-, Y- ve Z-kuşaklarıdır. Yapılan araştırmalarda bu kuşakların bambaşka nitelikleri
olduğu, hayatı daha farklı algıladıkları ve daha farklı yaşamak istedikleri görülmektedir. Genel olarak 19802000 yılları arasında doğanlar Y-kuşağı olarak sınıflandırılmaktadır. Günümüzde Y kuşağından gençlerin
tüm işyerlerinde olduğu gibi sağlık alanında da görev almaya başladıkları yönetim kadrolarına yükseldikleri
ve yakın zamanda çalışanlar içindeki oranının d ildikleri, yenilik arayışı içinde oldukları, anlamlı buldukları
işlere dört elle sarıldıkları, sosyal olmayı sevdikleri, gelişimi destekleyen bir yerde çalışmak istedikleri, işlerinin
yaşamlarının tüm alanlarını kaplamasını istemedikleri ve çalışma ortamında adaleti önemsedikleri görülmektedir.
Prof. Dr. Erol ÖZMEN
Celal Bayar Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Psikiyatri
Anabilim Dalı, Manisa
68
Sosyal Medya Kullanımı
Veriler ve gözlemler Y-kuşağının teknolojiyi yaygın biçimde kullandıklarını, internetin ve sosyal medyanın yaşamlarında ciddi bir yer kapladığını göstermektedir.
Bu durum internetin ve teknolojik ürünlerin hizmet içi eğitimlerde ve hizmeti geliştirmek amacıyla kullanılabileceğini düşündürmektedir. Aynı şekilde önümüzdeki yıllarda sağlıkla ilgili konularda halkın bilgi düzeyini arttırmak amacıyla sosyal medyanın daha yaygın kullanılması gündeme gelecektir. Ancak unutulmaması
gereken konulardan birisi de Y-kuşağının diğer özellikleri dikkate alındığında bu
bilgilendirmenin mümkün olduğunca yalın, kısa ve ilgi çekici olması gerekliliğidir.
Dosya
Hasta-Doktor İlişkisi
Y-kuşağının özellikleri dikkate alındığında ilk akla gelen günümüzde en yaygın hasta hekim ilişki modeli olarak yaşanan paternalistik hasta hekim ilişki modelinin
artık yürümeyeceğidir. Nitekim paternalistik model otoriter ilişki tarzından hoşlanmayan Y-kuşağının doğasına aykırı bir ilişki modelidir. Daha eşitlikçi bir hasta
hekim ilişki modeli talep edecek olan Y-kuşağı paternalistik hasta hekim ilişki modelinde hizmet vermeye alışkın ve yatkın sağlık çalışanlarını çok zorlayacaktır.
Sağlık ve hastalık konularında daha bilgili olmaları
hekimlerin işlerini kolaylaştıracak fakat aynı zamanda hizmetin kalitesini sorgulayacak ve haklarını
sonuna kadar isteyecek olan Y-kuşağının bilen ve talepkar tavırları eski hasta-hekim ilişki modeline alışkın
bazı hekimlerin işlerini zorlaştıracaktır.
Kurum İçi İlişkiler
Y-kuşağının otoriter ilişki tarzından hoşlanmıyor olması
sağlık kuruluşlarındaki otoriter yönetim tarzını köklü biçimde
etkileyecek. Yakın gelecekte daha yatay ve herkesin söz sahibi olduğu işleyiş talep edilecek. Uysal, otoriteye saygılı önceki kuşaklara göre
daha açık iletişimden yana olmaları yeni bir yönetici tipi oluşturacak. İş yerine bağlılıklarının düşük olması nitelikli sağlık çalışanlarının daha çekici bir işyeri bulduklarında kolayca
işyeri değiştirmelerine neden olacak. Hiyerarşik yönetim biçimine alışkın yöneticiler klasik alışkanlıklarını
bırakmadıklarında işyerlerinde ciddi çatışmalar yaşanacak oysa sosyal ilişkilerde başarılı, yetenekli, yenilikçi
ve değişime yatkın özellikleri de dikkate alındığında iyi bir yönetişim ortamında Y-kuşağı muhteşem işler
çıkarabilecek bir kuşaktır. Yaptığı işi anlamlı bulduğunda daha istekli çalışan Y-kuşağı çalışanlarına yönetici
bir işi emir vererek yaptırma yerine nedenini açıklayarak ve ikna ederek yapılmasını talep ettiğinde her iki
tarafın da mutlu olacağı bir sonuç elde edecektir.
Araştırmalar Y-kuşağının güven veren, adil, açık iletişimden yana, kendini üstün görmeyen, yönlendiren değil yol
gösteren ve katılımı destekleyen yöneticiler ile verimli ve huzurlu biçimde çalışabildiklerini göstermektedir. Eski
alışkanlıkların ve yönetim biçiminin sürdüğü işyerlerinde kolayca “zor”, “tembel”, “saygısız”, “dediğim dedikçi”,
“bencil” ve “sadakatsiz” şeklinde yaftalanabilecek Y-kuşağı gerektiği biçimde yönlendirildiğinde yenilikçi, çalışkan, sosyal, etkin ve etkili bir çalışan haline gelebilmektedir. Yeter ki sahip oldukları özelliklere saygı duyulsun.
Kaynaklar
• Akdemir A, Konakay G, Demirkaya H ve ark. Y Kuşağının Kariyer algısı, kariyer değişimi ve liderlik tarzı beklentilerinin araştırılması. Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi 2(2): 11-42; 2013.
• Aktay E. Y-Kuşağının fendi patronları yendi. http://www.kigem.com/y-kusaginin-fendi-patronlari-yendi.html. Erişim tarihi: 06.12.2014.
• Özmen E. Y-Kuşağı ve sağlık hizmetleri. http://www.medimagazin.com.tr/authors/erol-ozmen/tr-y-kusagi-ve-saglik-hizmetleri-72-47-3465.html. Erişim tarihi: 06.12.2014.
69
Hobi
Kaligrafi Sanatı ustası, Hamza Gönül ile yaptığımız röportaj ile sizlere tarihten
gelen güzel yazı sanatımız,
kaybolan el sanatımız kaligrafiyi anlatacağız. Benim yazı
yolculuğum yani kaligrafi
ile tanışmam 20.10.2011’de
Kaligrafi kursunda Hamza
Gönül ile tanışarak başlamış
oldu. Yaklaşık 2 yıldır devam
ettiğim bu kursta şu anda
Hamza hoca kadar olmasa da
kendi çapımda yazmaya devam ediyorum. Daha yazacak
çok şeyimiz var. Söz uçar yazı
kalır…
Murat AKAT
Güney Sekreterlik
İstatistik Birimi
70
H
a t sanatı ya
da hüsn-ü
hat (Arapça:
hûsn - "güzel" + khat - "yazı")
veya kaligrafi (Yunanca: kallos
- "güzellik" + graphẽ "yazı") yazı
sistemleri ve yazı öğeleri kullanılarak geliştirilen, sıklıkla dekoratif amaçla kullanılan, bir
görsel sanat türüdür. Hat sanatı
denilince Kur'an harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatı akla gelir. Bu sanat dalının
çağdaş bir tanımı ise "işaretlere
anlamlı, ahenkli ve hünerli bir
şekilde biçim verilmesi sanatı"
şeklindedir. Farklı yazı sistemlerinde farklı şekillerde, farklı
coğrafyalarda ortaya çıkmış
olan hat sanatı, özellikle matbaa öncesinde büyük önem arz
etmiştir. Bugün tipografi sanatıyla ilişkilendirilebilecek hat
sanatı sıklıkla yazı sistemlerine
veya farklı hat kültürlerine göre
sınıflandırılır: İslam hat sanatı
(İslami kaligrafi), Arap hat sanatı (Arap kaligrafisi), Pers hat
sanatı (Pers kaligrafisi), Japon
hat sanatı (Japon kaligrafisi),
Çin hat sanatı (Çin kaligrafisi),
Batı hat sanatı (Batı kaligrafisi)
gibi. Hat sanatıyla uğraşan kişiye “Hattat” adı verilir. Hattatlar
yüzyıllar boyu usta-çırak ilişkisi içinde yetişmişlerdir. Hat
sanatını öğrenmeye heveslenen
kişi bir hattattan ders almalıdır.
Başlangıçta harflerin tek tek yazılışları, sonra iki harfin birleşme biçimleri ve bunun kuralları
öğrenilir.
Ardından
ikiden fazla harfin
birleştirilmesine
yani satır çalışmasına geçilir.
Bunun için genellikle önce uzunca
bir kaside, sonra bazı ayet ve
hadisler, dualar
özlü sözler yazılır. Ortalama üç
beş yıl kadar süren bu eğitimin
sonunda hattat
adayı iki ya da üç
hattatın önünde
yazı yazarak bir çeşit sınav verir. Hattatlar bu yazıyı
beğenirlerse altına imzalarını koyarlar. Buna, “İcazetname” adı verilir. İcazetname almamış kişi hattat
sayılmaz, dolayısıyla yazdığı bir yazının altına adını
koyamaz. Bilinen en eski kaligrafi örnekleri, Mısır’da
Hobi
Eski Krallık’ın 5. Sülale döneminde ( MÖ 2494–2345)
papirüsler üstüne yazılmış hieratik yazılardır. Bunlar, hiyeroglif yazının sadeleştirilmişidir. Mezopotamya’da kil Tablet’ler üstüne yazılan çivi yazısıda
sadeleşerek gelişmiştir. Genellikle balmumu tablet,
kaba işlenmiş hayvan derisi, dana derisi, parşömen
ve rulo halinde papirüs üstüne yazmış olan Yunanlar, iki farklı yazı üslubu geliştirmiş; bunlardan birini
kitapları kopya etmede, ötekini belge ya da mektuplarda kullanmışlardır. Eski Yunan yazısı daha sonra
Bizans döneminde harflerin bulunuşu ve büyük harflerin resmi bir nitelik kazanmasıyla geliştirilmiştir.
Roma’nın kullandığı Latin yazısı ise Yunan ve Etrüsk
etkilerinin karışmasıyla oluşmuştur. 10. ve 11. yy.’lar
da ise üniversitelerin kurulmaya başlamasıyla yazıda
daha katı bir biçimleme gelişmiştir. Bu dönemde Avrupa’da en yaygın kullanılan yazı, ‘’siyah harf’’ denen
‘’GOTİK yazı’’ olmuştur. Latin alfabesi ile yapılan çalışmaları batı kaligrafisinden ayıran en önemli fark;
her ne kadar harfler aynı olsa da bize ait olan ruhtur.
Türk kaligrafisinin hat sanatından etkilenişi göz ardı
edilemeyecek kadar aşikardır.
71
Hobi
İlk ilahi tebliğ olan ”OKU!” tarih boyunca hat yazısına büyük önem verme neticesini doğurmuştur. Bugün İslam kültür mirası içinde en önemli yere sahip olan hattın bu seviyeye ulaşmasında Osmanlı padişahlarından pek çoğunun bu sanata olan aşkı rol oynamıştır. Osmanlı padişahlarının çoğu hat sanatına
gönül vermişlerse de “HATTAT PADİŞAH” adıyla anılacak yedi veya sekiz padişah söz konusudur. Şeyh
Hamdullah’ın öğrencisi II. Beyazıt; Mustafa Rakım’ın öğrencisi II. Mahmut, Hafız Osman’ın öğrencisi II.
Mustafa ve III. Ahmet ile II. Süleyman, IV. Murad, I. Ahmed, Sultan Abdülmecid ve Vahdettin Efendi hattat olarak anılabilecek padişahlardır. Hafız Osman yazı yazarken Padişah II. Mustafa hocasının hokkasını
elinde tutar. Üstadın yazısındaki kudret ve yazının mükemmelliği karşısında bir ara hayranlıkla “Artık bir
Hafız Osman Efendi daha yetişmez!” der. Hocası bu söze tebessümle şu mukabelede bulunur: “Hünkarım
gibi hocasına hokka tutan padişahlar oldukça daha çok Hafız Osmanlar yetişir.”İşte bu aşktır ki, en güzel
şaheserlerin yazılmasını ve en iyi hocaların yetişmesini sağlamıştır.
Türk hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh Hamdullah’ın üslup ve anlayışı 17. yüzyıla kadar sürmüş,
daha sonraları, Hafız Osman, Rakım Efendi, Şevki
ve Sami Efendi gibi dahi sanatkârların hizmetleriyle
varabileceği doruk noktasına yücelmiştir. Örneğin
Türkler ‘in geliştirdiği divani yazı yalnızca Divan-ı
Hümayun’ da yazılan önemli belgelerde, yazılması
ve okunması özel eğitim gerektiren Siyakat ise mali
kayıtlarda kullanılmıştır. Kolay yazıldığı için günlük
yaşamda yaygın olarak kullanılan bir yazı türü olan
Rik’a da 19. yüzyılda sanat yazısı durumuna gelmiştir.
Âlimlerin meşhur bir sözü vardır: Kur'an Mekke’de indi, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı.
Yazı Mekke'de mekkî, Medîne'de medenî adını
aldı. Bu sanat Kur'an harflerinin 6 ile10. yy.’lar arasında geçirdiği uzunca bir gelişme döneminden
sonra ortaya çıkmıştır. Kuran-ı Kerim'in bir araya
toplanmasından sonra, İslam dininin bilime verdiği özel önemin etkisiyle, çok sayıda katip yetişmiş,
yazı da doğal olarak büyük aşamalar göstererek
önemli sanat kolu olmuştur. Bu yazının ilk biçimi
olan ve adını Kufe kentinden alan köşeli karakterli kufi yazısının yerini 9. yüzyıldan sonra aklam-ı
sitte (altı çeşit yazı) almaya başladı. Hat sanatı, tarihi seyir içerisinde gelişmiş, mükemmelleşmiş ve
güzel sanatlar arasında seçkin yerini fiilen almıştır.
Araplardan yayılan yazıya en büyük hizmeti Türkler yaptı. Ülkemizde en yaygın ve aktif olan ise hat
sanatı ve Türk Kaligrafisidir. Türkler, hat sanatıyla
Anadolu'ya geldikten sonra ilgilenmeye başlamışlar ve bu alanda en parlak dönemlerini de Osmanlılar zamanında yaşamışlardır. 15. yüzyılda yetişen
Şeyh Hamdullah, İslam yazısına hareketlilik ve
güzellik getiren, hızlı yazmakta usta olan (kaynaklarda 364 tane Kuran yazdığı belirtilir) ilk büyük
hattat Yakut-ı Mustasımi'nin koyduğu kurallarda
bazı değişiklikler yaparak yazıya daha sıcak, daha
yumuşak bir görünüm kazandırmıştır.
72
Hobi
Sultanların imzası olan tuğralar ise, tuğrakeş adı
verilen kimseler tarafından hazırlanmaktaydı.
Sultanların mührü niteliğindeki tuğraların, doğal olarak her sultanla birlikte, biçimi ve metni
değişmekte, böylece zengin bir tuğra dizisi elde
edilmiş bulunmaktadır. Tuğralar; fermanlarda,
anıtsal yapıların girişlerinde ve gerekli diğer bölümlerinde sultanların simgesi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Güzel yazı, Osmanlılar devrinde,
resmi eğitim müesseselerinde layık olduğu ehemmiyeti daima muhafaza etmiştir. Sarayda, orduda
ve hükümet işlerinde çalışacak memurları yetiştirmeye mahsus olan ve Topkapı Sarayı’nda bulunan Enderun Mektebi bu tip müesseselerden
biridir. Sarayın mimarı, nakkaşı, ressamı, katibi,
musikişinası, siyaset adamı gibi hattatı da Enderun’dan yetişirdi. Medreselerde de birer yazı muallimi bulunurdu. Durum Cumhuriyet devrine
kadar bu şekilde devam etti. Modern hat sanatı
işlevsel el ile yazılmış yazılardan ve tasarımlardan işaretlerin soyut bir şekilde ifade edildiği ve
bazen bu soyutsal ifadenin harflerin okunabilirliğinin yerine geçtiği güzel sanat eserlerine kadar
geniş bir yelpazededir. Karakterler tarihsel bir şekilde disipline edilmiş olsalar da yazı anında doğaçlama bir şekilde oluşturulur, değişken ve doğaldır.
Kaynak:
1 http://www.kaligrafisanati.com/kaligrafi-tarihi.aspx
2 http://www.unutulmussanatlar.com/2012/07/
hat-sanat.html
3 http://gencdergisi.com/4648-hattat-padisahlar.html
Hamza GÖNÜL:
Baba Ahıska Türklerinden olup, anne Trabzon (Sürmene), ben ise 1956 Ağrı doğumluyum. 55 yıldır İzmir Bayraklı İlçesinde oturmaktayım. Öğrenimimi
İzmir’de tamamlayıp ve bir kamu sektöründen 1999
yılında emekli oldum. 1976 yılında Deniz Kuvvetlerinde vatani görevim esnasında hat sanatıyla tanıştım, yıllarca bir takım karalamalar yaptıktan sonra
kaligrafi sanatıyla uğraşmaya başladım. Bu esnada
el sanatlarına olan yatkınlığım sonucu ağaç oyma
işleri ve bir takım el sanatları faaliyetlerinde bulundum. Sosyal ve Kültür İşleri Müdürlüğü bünyesinde
kaligrafi dersleri ve yine resmi bir kuruluşta dersler
verdim. Halen Hisar Cami önünde Güzel Yazı Sanatı
(kaligrafi) Yazısı ile uğraşmaktayım.
73
SENİ TUZ KADAR SEVİYORUM PADİŞAHIM
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur
saman içinde, bir padişahın üç oğlu varmış.
-Günlerden bir gün, üç oğlunu da yanına çağırmış, Onlara:
-Söyleyin bakayım, beni ne kadar seviyorsunuz?
-Büyük Şehzade Babacığım, sizi altın kadar, elmas kadar, pırlanta kadar seviyorum.
-Büyük oğlunun bu cevabı padişahın pek hoşuna gitmiş.
Kahkahalarla güldükten sonra, ortanca oğluna bakmış;
-Ya sen beni ne kadar seviyorsun bakayım? diye sormuş. O da;
-Babacığım, demiş, ben sizi bal kadar, börek kadar,
kadayıf kadar seviyorum.
-Ortanca oğlunun cevabı da padişahın hoşuna gitmiş. Gene
kahkahalarla gülmüş. Sonra en küçük şehzadeye dönerek;
-Söyle benim küçük oğlum, demiş, ya sen beni ne kadar seviyorsun bakayım?
-Babacığım, demiş, ben sizi tuz kadar seviyorum.
-Küçük şehzadenin bu beklenmedik cevabı karşısında, ağabeyleri, kendilerini tutamayıp gülmüşler. Padişahın da suratı birden asılmış. Kaşlarını çatarak:
Çabuk bana cellatları çağırın! diye bağırmış.
-Arap uşak hemen dışarıya çıkmış. Kısa bir zaman
sonra, iri boylu, yarı çıplak bir halde, korkunç iki arap
cellatla içeri girmiş.
-Padişah, küçük oğlunu göstererek:
-Çabuk bunu alın! Kafasını uçurun! diye bağırmış. Eğer emrimi yerine getirmezseniz, ikinizi de parça parça doğratırım…
-Herkes gibi sarayda küçük şehzadeyi cellatlar da pek
çok severlermiş. Ve küçük Şehzade cellatların elinden
kurtulmayı başarmış.
-Yıllar yıllar geçmiş ve küçük oğul başka bir diyarın
padişahı olmuş.
-Aradan yıllar geçmiş. Genç padişah, kendisini bildirmeden, babasına bir mektup göndererek, memle74
ketine davet etmiş. Babası, komşu bir memleket padişahından gelen daveti kabul etmiş. Gezip eğlenmeye
bayıldığı için, bir tabur askerle birlikte hemen gelmiş.
-Genç padişah, çok güzel yemekler hazırlatmış. Fakat
hiç birine tuz koydurmamış.
-Genç padişah bıyık ve sakal bıraktığı için, ilk karşılaştıkları zaman babasının tanımadığını hissedince, pek sevinmiş.
-Ne ise, akşam yemeğini yemişler. Misafir padişah yemekleri çok beğenmiş ama, tuzsuz oluşuna hayret etmiş. İçine baygınlıklar geldiği halde, hiçbir şey söylememiş.
-Ertesi gün, askerlerini dolaşmış. Hatırlarını sormuş.
Onlar da yemeklerin tuzsuz oluşundan şikâyet etmişler.
-O gün öğle yemeğini yerlerken, misafir padişah:
-Kuzum, sizin memlekette tuz bulunmaz mı? diye
sormuş. Genç padişah, gülerek:
-Vardır padişahım, diye cevap vermiş. Hem o kadar
çoktur ki, bütün dünyaya tuz buradan gider.
-Bu cevaba büsbütün şaşıran padişah:
-İyi ama, demiş, bütün yemekleriniz tuzsuz. Sebebi nedir?
-Genç padişah bu sefer:
-Sizin tuzu hiç sevmediğinizi, yemeklerinize koydurmadığınızı söylediler de, demiş, onun için koydurmadım.
-Padişah, derhal atılmış:
-Katiyen efendim, demiş, yanlış söylemişler. Tuzsuz
hayat mı olurmuş? Ben tuzu çok severim.
-O zaman, genç padişah, gülerek:
-Ama, demiş, küçük oğlunuz size: “Ben seni tuz kadar
severim” dediği zaman, onu cellatlara teslim etmiştiniz?
-Bu söz üzerine, padişah, kendine gelmiş. Karşısındaki
genç padişaha dikkatle bakınca, oğlunu tanımış. Arkasından da gözlerinden iki damla yaş yuvarlanmaya başlamış.
Baba, oğul hemen kucaklaşmışlar. Sevinçleri görülecek şeymiş. Onlar ermiş muradına…
Dosya
PEKİ TUZU BUKADAR KIYMETLİ YAPAN ŞEY NEYDİ?
Ülkemiz, jeolojik yapısı nedeniyle büyük tuz yataklarına sahiptir. Türkiye’de tuz yatakları güncel olarak,
kaya tuzlarından ve tuzlu sulardan olmak üzere iki
kaynaktan elde edilmektedir. Türkiye’de bulunan
milyonlarca yıl önceki göl ve denizlerin doğal olarak
evaporasyonu (buharlaşma) ve çökelmesi ile zenginleşerek oluşmuş tuz yataklarının çoğu çok kaliteli ve
temiz olmasına rağmen deniz, göl ve kaynak sularından elde edilen tuzların çoğu ise hem kirliliğe maruz
kalmışlar hem de rafinasyona tabi tutuldukları için
insan sağlığına yarar yerine zarar verecek kadar kalitesi düşmektedir. Türkiye’de kaya tuzu yatakları ve
mağaraları başlıca Eosen, Oligosen, Miyosen yaşlı
olmak üzere, Çankırı, Kars(Kağızman), Iğdır(Tuzluca), Nevşehir(Gülşehir ve Tuzköy), Yozgat(Yerköy ve
Sekili) ve Erzurum (Oltu)’da bulunmaktadır. Ayrıca
Adana Havzası ve Siirt yöresinde de geniş yeraltı tuz
oluşumları bulunmaktadır. Doğal tuzun içinde yaklaşık %84’ü sodyum klorür; geri kalan %16’lık bölümünde ise lityum, fosfor, selenyum, magnezyum,
kalsiyum, vanadyum gibi doğal elementler bulunmaktadır. Doğada bulunan 94 elementten soy gazlar
hariç tüm elementler(84 element) doğal tuz kristalinde vardır ve çok doğal tesadüf olarak insan bedeni de
tuz gibi 84 elementten oluşmaktadır. Doğal tuzların
içinde iyot yoktur ama birçok bilimsel çalışma eğer
iyot eksikliği bölgesinde bulunulmuyorsa havadaki
iyotun yeterli olduğunu savunmaktadır. Gerek tuzlu
sularda gerekse kaya tuzlarında rafinasyon işleminin
yapılmasının nedeni hijyenden ziyade ekonomik kaygıdır. Ancak, her ne suretle olursa olsun gerek kaya
tuzu gerekse su yataklarından elde edilen tuz, sanayi
ortamında sulandırarak ve tekrar yeniden damıtarak buharlaştırıp rafine tuz üretmektedirler. Her ne
kadar adı “kaya tuzundan üretilmiş rafine tuz” olsa
da doğal kaya tuzu özelliğini artık taşımamaktadır.
Rafine tuz işletmelerinde rafinasyon işlemi sırasında
tuz çok yüksek sıcaklıklara maruz kalmakta(650 dereceye kadar) ve 100 derece ve üstü sıcaklıkta tuzun
kimyasal yapısı bozulmakta, insan vücudu için gereken mineraller ve elementler ya değişmekte
ya da yok olmaktadır.
Zaten sonuçta tuz tadı
veren sodyum klorüre indirgenmektedir.
Yapısında %97.5 sodyum klorür; geri kalan
%2.5’inde iyot ve nem
Ali İrfan YAVUZ
soğurucu kimyasallar
Güney Sekreterlik
Sağlık Turizm Hizmetleri Birimi bulunmaktadır diğer
yararlı elementler ço-
ğunlukla gitmektedir. Başlıca nem soğurucular kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat ve özellikle son
iki yıldır tıp dünyasında ısrarla belirtilen çağımızın
hastalığı Alzheimer’a da yol açtığı söylenen alüminyum hidroksit olup, bu kimyasallar tuzun kolay akmasını sağlamakta ama hayat akışımızı sekteye uğratmaktadırlar. Ayrıca bu tuzlara iyot eklenmektedir
ve son yıllardaki çalışmalar göstermiştir ki, Türkiye
‘de tuzlar iyotlanmaya başlandıktan sonra Hoshimoto Tiroidit hastalığında korkunç bir artış olmuştur
ve bu artışta iyotlu tuzların önemli bir rolünün olduğu düşünülmektedir. Hatta gıdalara kaynamakta
iken konulduğunda metal tuzlarına dönüşmesinin de
başka hastalıklara yol açtığı belirtilmektedir. Dünyada tuzu iyotlayan ülkeler Türkiye, Çin, Yunanistan,
Sri Lanka, İran, Arjantin ve Avusturya olup bu ülkelerde de Türkiye’de olduğu gibi Hashimoto Tiroidit
hastalığının çok arttığı gözlemlenmiştir. Tıbbi çalışmalar iyodun, tiroid peroksidaz enziminin aktivitesini azalttığını göstermektedir. Rafine tuzun diğer bir
özelliği ise, birbirinden ayrılmış kristallerden oluştuğu için, metabolize olması için insan vücudunun çok
enerji harcamasına yol açmaktadır. İnsan bedeni doğal olamayan ve içeriğindeki katkı maddeleri dolayısı
ile rafine tuzu saldırgan bir zehir gibi algıladığı için
kendini korumak amacı ile hemen dışarı atmak istemektedir. Özellikle normalin dışında rafine tuz alındığında su molekülleri sodyum klorür molekülünün
etrafını sarmakta ve vücut bunu nötralize etmeden
hemen sodyum ve klorüre ayrıştırmaktadır. Bu işin
oluşması için hücre içinden su çekilmekte, tansiyon
yükselmektedir. Her 1 gram fazla sodyum için hücrelerden 23 gram su çekilmektedir. Vücuttan atılamayan rafine tuzun tekrar kristalleştiği ve doğrudan
eklem ve kemiklerde depolandığı, bunun da artrit,
gut vb. romatizmal hastalıklar, safra kesesi, böbrek
taşı oluşumlarına da yol açtığı söylenmektedir. Eğer
fazla su içilmez ise bu kez de tansiyon yükselmekte ve
hücreler susuz kaldığı için kurumaktadır.
75
Çalışmalara göre tuz aşırı ve rafine olarak tüketilmiş ise tuzun süzülmesi ve atılması görevini yapan böbrek
ve diğer boşaltım sistemi üzerine çok aşırı bir yük binmektedir. Böylece rafine tuz aşırı su birikimlerine(ödem)
neden olmakta hatta kalp yetersizliğine de yol açmaktadır. Son zamanlarda kadınların derdi olan selülitin sebebinin de yine aşırı tüketilmesi yanında doğal değil rafine tuz tüketilmesinin olduğu belirtilmektedir. Bilindiği gibi tuz en az su kadar hayatın vazgeçilmez unsurudur, çünkü onsuz hayatın sürdürülmesi olanaksızdır.
Suyun damarlarımızda ve hücrelerimizde durabilmesi için tuzun da bulunması gerekmektedir. Tuz insan
bedeninde iletkenlik görevi yerine getirmektedir, insan sinir sisteminin iletisini, kas sisteminde kasılmasını,
çeşitli besin maddelerinin hücre içine girmesini sağlamaktadır. İnsanoğlunun tuz olmadan düşünebilmesi ve
hareket edebilmesi olası değildir. İnsan beynine sadece oksijen, su ve tuzdan başka hiç bir maddenin giremediği konusu ise çok ayrıntılı bir inceleme gerektirmektedir. %75’inin tuzlu su ile kaplı olduğu bilinen insan
bedeninin elektrolit dengesinin sağlanmasının sadece tuz ile olabileceği, tuz ihtiyacının ise sadece besinlerden
kazanılamayacağı, sağlığımız için kaya tuzlarının kullanımının yararları, zararlı olanın ise rafine tuzların
olduğunun halkımıza anlatılması gerekmektedir. Türkiye‘de sağlıklı tuz tüketiminde halkımızın bilinçlendirilmesinde, tuzun miktarı kadar kalitesinin ve kökeninin de önemli olduğu önemle vurgulanmalıdır. Ayrıca
son yıllarda yapılan çalışmalarda belirtilmiştir ki, tuzun kesilmesi veya çok azaltılması, fazla tuz alımı kadar
hastalıklara yol açmaktadır. Yapılan araştırmalarda tuz kısıtlaması yapılan hipertansiyonlu hastaların, yapılmayanlara oranla daha fazla enfarktüs geçirdikleri belirlenmiştir. Ayrıca sağlıklı, ama normalden az tuz
tüketenlerde ise ölüm oranları daha yüksek oranda bulunmuş kemik kırıkları ve kemik erimesinin arttığı saptanmıştır. Tuz dengesindeki değişikliklerin mizaç ve davranış bozukluklarına, yani depresyona yol açtığı da
açıkça söylenmektedir. Bir diğer bilinmesi gereken önemli konu, raf ömrünü artırmak amacı ile tuz eklenen
gıdalara sadece koruma amaçlı ve sodyum klorür içeren rafine tuzlar konulmamakta, birçok başka sodyum
bileşikleri de eklenmektedir(monosodyum glutamat, sodyum bikarbonat, sodyum nitrat ve sodyum sakarin
vb.). Ortalama olarak bir yetişkin için 3-5 gr/gün verilen tuz miktarı, bu durumda farkında olmadan tüketilen
yiyeceklerde tuzun aşırı miktarlara (20 grama kadar) çıkmasına neden olmaktadır. Bu sodyum bileşiklerinin
tuz tadında olmaması, tuzlu bir şey yenildiğinin anlaşılmaması ve iştah artırması nedeni ile hem obeziteyi
artırdığı, hem de sağlığı doğrudan bozduğu açıkça söylenmektedir. Bunların neden olabileceği hastalıkların
giderek arttığı ile ilgili çalışmalar ve istatistiksel sonuçlar insan ömrüne kıyasla henüz yeni yeni açıklanmaya
başlanmıştır. Ayrıca, kaya tuzunun doğal iyonlaştırıcı olduğu, tuz kristalinin geometrik ve elektriksel yapısından dolayı radyasyonu nötralize ettiği çok iyi bilinmektedir. Çağımızda nükleer radyasyon atıklarının
tuz depolarında saklanıyor olması bir sır değildir. Son yıllarda radyasyon yayan her türlü aletin bulunduğu
yerdeki artı yüklü iyonları nötralize etmek için eksi iyon yaydığı saptanmış olan kaya tuzu parçaları ortamda
kullanılmaktadır.
76
Dosya
Tuz kristallerin, yorgunluğu, stresi, astım nöbetlerini,
alerjileri, baş ağrılarını, cilt hastalıklarını, havadaki
nemi ve kokuyu hafifletme, rahat uyku ortamı yaratma özelliği tarih boyunca bilinmekte idi ve günümüzde bilimsel olarak da savunulmaktadır. Geçmişte
tedavi merkezi olan tuz mağaralarının, günümüzde
değeri anlaşılmış, tuz odaları şeklinde halka sunulmaya başlanmıştır. Türkiye’de bulunan kaya tuzu yatakları rezerv ve tenör(içerisinde bulunan metal miktarı) açısından incelendiğinde hem Türkiye’ye hem de
ihracata yetecek kadar kaliteli ve boldur. Son yıllarda
özellikle medyanın abartarak ve Türkiye’deki tuzdan
habersiz bir şekilde tanıttığı Himalaya tuzunun kullanımı hızla yayılmaktadır. Bu sağlık farkındalığı açısından iyi bir şeydir ancak Himalaya Tuzunun Türkiye’deki kaya tuzlarından kesinlikle farkı yoktur, hatta
analitik olarak Türkiye’dekilerin daha temiz ve saf
oldukları anlaşılmıştır. Ancak, Himalaya Tuzu üzerine yapılan reklam ve tanıtımlar neticesinde Himalaya
Tuzunun kilogram fiyatları 100-150 TL gibi rakam-
lara çıkarken, ülkemizde Himalaya Tuzundan daha
kaliteli ve saf olan Çankırı Kaya Tuzunun kilogram
fiyatı 5-7 tl arasındadır. Himalaya Tuzu adı verilen
tuz aslında Himalaya Dağlarından değil Pakistan’da
bulunan Khewra Tuz Madenlerinden çıkarılmaktadır. Burası Himalaya Dağlarına 300 km uzaklıkta
bulunur ve dünyanın en büyük ikinci tuz madenidir.
Himalaya Tuzu tamamen pazarlamaya dayalı ve bilgilendirme eksikliğine bağlı olarak sanki ülkemizde
hiç yokmuş veya mucizevi bir şeymiş gibi anlatılarak çok pahalı fiyatlara satılmaktadır. Ekonomimizi etkileyecek konularda ve rafine tuz kullanımının
durdurulması konusunda sadece bilim adamlarına
değil sivil toplum örgütlerine ve kurumlara da görev
düşmektedir. Bu çalışma kapsamında önerilecek diğer önemli konu ise, son 15-20 yıldır tıptaki kanaat
önderlerinin en az “tuzun fazla miktarda alınmaması” konusu kadar tuzun “doğal” olup olmadığına da
bakılması gerektiğine de odaklanmaları insan sağlığı
açısından çok yararlı olacaktır.
Kaynak:
Nevin KARAOĞLU ÇINAR, D.E.Ü, Müh.Mim.Fak.Jeo.Müh.Böl. Tınaztepe,Buca (*) İZMİR
77
78
79
80