Kişisel Gelişimin Gelişimi, Türk Yurdu Dergisi, (261. Sayı)

Transkript

Kişisel Gelişimin Gelişimi, Türk Yurdu Dergisi, (261. Sayı)
KİŞİSEL GELİŞİMİN GELİŞİMİ
Prof. Dr. Hasan BACANLI1
Söylediklerinize dikkat edin; düşünceleriniz haline gelecektir.
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınız haline gelecektir.
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınız haline gelecektir.
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınız haline gelecektir.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerleriniz haline gelecektir.
Değerlerinize dikkat edin; karakteriniz haline gelecektir.
Karakterinize dikkat edin; KADERİNİZ haline gelecektir.
Son yıllarda kitapçıların raflarının nerdeyse büyük bir kısmını kişisel gelişim adı verilen türde
kitaplar oluşturuyor. Başka bir açıdan, kitap okunmuyor diye şikayet edilen ülkemizde, kişisel
gelişim kitapları binler, hatta onbinler satıyor. Korsan kitap denen bir olgu ortaya çıkıyor ve
tezgahtaki kitapları sınıflamaya kalktığınızda kişisel gelişim kitapları başı çekiyor. Önceki
yıllarda romanlar önemli bir yer işgal ederken, şimdi klasik denen o kitaplara rağbet edilmiyor.
Ne Refik Halit kaldı, ne Halide Edip, ne Hüseyin Rahmi. Bu yazarların ortadan kaybolmasında
kısmen günümüze hitap etmedeki eksiklikleri etken rol oynuyor, kısmen de günümüzde artık
başka türlü kitaplar ilgi çekiyor. İlgi çeken kitapların genel adı kişisel gelişim.
Kişisel gelişim kitaplarının yaygınlık kazanmasının çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan biri
kuşkusuz günümüzde kişilerin gündelik yaşamla başa çıkabilmek için geçmişe göre daha çok
yardıma ihtiyaç duymalarıdır. Bireyler geçmişe göre çok daha zor ve çok daha değişken bir
dünya ile karşı karşıyadırlar. Ve bu dünya ile başa çıkabilme mekanizmaları yeterli değildir.
Önceki nesillerin tecrübeleri de pek işe yaramamaktadır. Dolayısıyla daha güncel bilgilere
ihtiyaç duymaktadırlar.
Anababa davranışları ele alınacak olursa, anne babalar geçmişte annelerinin babalarının
davranışlarını örnek alıp onlara göre davranarak anababalıkta kolaylıkla acemiliklerini
atlatabilmişlerdir. Oysa günümüzde çocuk yetiştirme ortamı öyle bir haldedir ki, önceki
nesillerin ne kuralları işlemektedir, ne de deneyimleri yol göstermektedir. Böyle olunca da, anne
babalar şaşırmış durumdadır. Ne yapacaklarını bilememektedirler. Bu da kişisel gelişimin bir
parçası olarak anababa eğitimi adı altında eğitimler verilmesini doğurmaktadır. Bu eğitimler
anne babaların kendilerini suçlu hissetmelerine ve kendilerine sunulan her şeyi önemsemesine
ve inanmasına yol açmaktadır. Okullar ve dersaneler anne babaları toplantılara çağırmaktadır.
Bu toplantılarda bazan nerdeyse anne babaların bir dayak yemedikleri kalmaktadır; onların ne
biçim anababa oldukları sorgulanmakta ve yaptıklarının yanlış olduğu veya eksik olduğu ve bu
davranışların anababa sorumluluğunu yerine getirmemek anlamına geldiği söylenmektedir.
Anne babalar da suçluluk ve yetersizlik duyguları içerisinde boyunlarını büküp
dinlemektedirler. Karşı koyamazlar, çünkü ne yapılacağını bilmemektedirler. Oysa aslında ne
yapılacağını diğerleri de bilmemektedirler, ama onlar savcı makamında oldukları için sütten
çıkmış ak kaşıktırlar. Ortada bir ihmal varsa anababanın ve/veya çocuğun ihmalidir. Çocuk okula
veya dersaneye teslim olduğu halde, başarısızlık durumunda sorumlu olan gene çocuk veya
anababa olmaktadır. Çünkü insanlar o okul ve dersanelere “aman, çocuğumu alın da ne
1
G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü öğretim üyesi
yaparsanız yapın” tavrıyla çocuklarını göndermektedirler. Ayrıca, zaten o okul ve dersanelerin
müşterisi çoktur, yani kendini suçlu hissetmeye hazır birçok anababa bulunmaktadır.
Diğer bir neden kişisel gelişim anlayışının değişmesidir. Son 200 yıllık bir tarih kabaca gözden
geçirildiğinde, bireylere yönelik olarak yazılan ve yayınlanan yaşamı kolaylaştırmaya ve anlamlı
kılmaya yönelik kitapların anlam değiştirdiği görülmektedir. Stephen Covey, Etkili İnsanların
Yedi Alışkanlığı adlı kitabında bunu ifade ederken Batıda 150 yıldır yayınlanan kitaplardan yola
çıkmakta ve iki etikten söz etmektedir. (Bu noktada, kitabın adının bile farklı bir anlayışa hitap
ettiğine işaret etmek gerekir. Etkili olmak, bundan 100 yıl önce önemsenen bir davranış ve amaç
değilken, şimdi Covey, bireylere etkili olmalarını önermekte ve bunun yolunu göstermektedir.
Bu amaç etik anlayıştaki değişiklikte de kendini göstermektedir.)
Bundan 100-150 yıl önceki anlayış karakter etiği olarak adlandırılmaktadır. Karakter etiği
bireylerde onların içinde bulundukları durumdan bağımsız, erdem kazanmalarını öngören bir
anlayıştır. Buna göre, birey hangi durumda olursa olsun, her yerde ve her zaman geçerli birtakım
erdemler vardır ve bireylerin bu erdemleri kazanmaları öğütlenmektedir. Bireylere bir takım
ilkeler kazandırılmak istenmektedir. Bu ilkeler değer değildir, uygulama da değildir. Yani,
insanların yaşamlarının yönelimleridir, ancak değer değildir, çünkü değer kişiden kişiye
değişebilir. Şu veya bu durumda farklı değerleri tercih etmek mümkündür. Davranış da değildir,
insanlara ne yapacaklarını değil, daha çok nasıl davranacaklarını gösterir. Covey, ilkelerin
değerden farklı olduğunu belirtirken bir hırsız çetesini örnek vermektedir. Hırsız çetesinin bazı
değerleri vardır, ama ilkelere aykırı davranmaktadır.
Bireylere kazandırılmak istenen ilkelerden bazılarını Covey şöyle sıralamaktadır: haklılık, insan
vakarı, hizmet, kalite veya mükemmellik, potansiyel, büyüme, sabır, bakım (özen) ve teşvik.
Benzer bir sınıflama Türk toplumu için yapılacak olursa, dürüstlük, misafirperverlik, doğruluk,
iyilikseverlik, merhamet, olgunluk (kemal), ağırbaşlılık, tevazu gibi erdemler sıralanabilir. Bu
erdemler tarih boyunca kıssadan hisse anlayışı içinde bireylere kazandırılmaya çalışılan
özelliklerdir. Mesnevi, Bostan ve Gülistan, Mantık’ut-Tayr, Kelile ve Dimne gibi çeşitli kitaplarla
bireylere bu erdemler kazandırılmaya çalışılmış ve bu erdemlere sahip olmak övülmüştür.
Türkiye için ilginç olan bir nokta da, asırlardır uygulanan bir kıssadan hisse mantığının
önemsenmesi için Batıda birilerinin Doğu Hikayeleriyle Psikoterapi yapılabileceğini iddia
etmesinin gerekmesidir. İbn Haldun’u önemsemek için Batı’nın onu göklere çıkarmasını
bekleyen Türk aydını, kıssalardan yararlanabilmek için bile Batı’dan icazet almayı beklemiş
konumdadır ki, sanırım bu durum, ayrıca üzerinde durulması gereken bir hususa işaret
etmektedir. Bilindiği gibi, Doğu hikayeleriyle psikoterapi yapılabileceği, Nossratt Peseschkian’ın
kitabıyla gündeme gelmiştir. Ondan önce kıssalara önem vermeyen kişiler, bu kitaptan sonar
kıssalara eğilmeye başlamışlardır.
Yakın zamanlarda ise görgü kuralları karakter etiğinin başka bir örneğidir. Yirminci yüzyılın
ortalarına kadar oldukça yaygın bir şekilde vurgulanan görgü kuralları insanların başkalarıyla
ilişkilerinde uymaları gereken kuralları ifade etmiştir. Bu kurallara göre sokağa çıkılmış, bu
kurallara göre selamlaşılmış, konuşulmuş, yemek yenmiştir. Bu kurallar karakter etiğini ifade
eder, çünkü basit davranışın kazandırılmasından çok bir tavrın kazandırılması amaçlanmaktadır.
Günümüzde, aşağıda ifade edilecek olan paradigm değişikliği nedeniyle görgü kuralları da
işlevselliğini yitirmiştir. İçinde bulunduğumuz toplumda insanlar trafik kurallarını hiçe
saymanın başkalarına karşı saygısızlık olduğunu düşünmemektedirler. Trafikte başkalarına
karşı saygılı ve ölçülü olmayı akıllarına bile getirmemektedirler. Başkasının araba kullanmasını
engelleyen kişiler bile, “ne olmuş yani yarım saat beklediysen?” diyebilmekte, diğerine karşı
saygısızlık yaptığını düşünmemektedir. Telefonla konuşmanın adabı da artık geçerliğini
yitirmiştir. Cep telefonlarının da gelişmesiyle birlikte insanlar zaten her zaman her yerde
telefonla konuşabilmekte ve kendi telefonunda istediği gibi konuşmakta, etraftakilerle ilgili bir
sorun olabileceğini akıllarına bile getirmemektedirler.
Görgü kuralları insanların birbirlerinden görecekleri davranışları ifade eder. Görgü, içinde
bulunulan toplumda, insanların birbirlerine karşı davranışlarını ifade ettiği gibi, insanların
birbirlerinden görerek öğreneceklerini de ifade eder. Görgü görülür. Günümüzde ise insanlar
birbirlerinden güzel davranışlar görmek yerine vitrinlerde mankenleri seyretmeyi tercih
etmektedirler. Önceden başkalarıyla birlikte olmak için toplumun toplandığı ve/veya eğlendiği
yerlere giden insanlar, artık başkalarından uzak durmaya çalışmakta ve vitrinleri seyretmeyi
tercih etmektedir. Bu da toplumsal kültürün aktarılmasını güçleştirmektedir. Bir yazarın
ifadesiyle “eskiden insanlar Kızılay’a gidip birbirlerini görürlerdi ve kültürlenirlerdi. Şimdi ise
alışveriş merkezlerinde nesneleri seyretmektedirler.” Bu durumun uzun vadede sonuçları
üzerinde düşünülmesi gerekir.
Karakter etiğinin en önemli kuralı, “herkese iyilik et” şeklinde ifade edilir. Kişilere
kazandırılmaya çalışılan özellik de, başkalarına iyilik yapma erdemidir. Bu etikte bireyin sahip
olduğu özellikler de, içinde bulunduğu durum da önemli değildir. Kişi hangi özellikleri olursa
olsun iyilik etmelidir; ne durumda olursa olsun iyilik yapmaya çalışmalıdır. Yani kişi liderlik
özelliğine sahip olsun veya olmasın, içedönük olsun veya olmasın, ondan beklenen davranışlar
vardır.
Karakter etiğinin öngördüğü davranışlar kişi dışında dayanaklara sahiptir. Küçük ölçekte, kişinin
davranışları içinde bulunduğu toplum tarafından onaylanır veya ayıplanır. Büyük ölçekte ise,
karakter etiğine uygun davranmak Tanrı tarafından öğütlenmiştir, size sevap getirir,
ödüllendirilir. Karakter etiğinin ödülü manevidir ve daha çok iç huzurdur.
Kişilik etiği ise genel olarak insanlarla ilişkilere yönelik teknikleri ve pozitif zihinsel tavrı ön
plana çıkaran bir anlayıştır. Bu anlayışta kalıcı özelliklere sahip olmaktan çok, bir şekilde “gemiyi
yürütmek” öğütlenmektedir. İnsanlara iyi davranmanıza, erdemli olmanıza gerek yoktur. Bir
takım becerilerle işlerinizi yürür gider. Eğer sosyal beceriniz varsa, veya zamanı iyi
yönetebiliyorsanız, veya çatışma çözme stratejilerini biliyorsanız, işleriniz yolunda gidebilir.
Kişilik etiği daha kişiseldir, sizin işinize yarayan başkalarının işine yaramayabilir. Bu yüzden
herkese önerilen davranışlardan çok, işinize gelen davranışların kazanılması önerilir. Kişilik
etiği işleri kolay göstermek peşindedir. Basit bir takım davranışlarla mucizeler yaratabilirsiniz.
Para kazanmanın Sır’rını keşfeden bir yazar, bunu insanlara öğrettiğini iddia ederek, kolayca
insanların zengin, başarılı, mutlu olabileceklerini öne sürmektedir. Zengin olabilmek için gerekli
olan tavrı kazanmak yerine zenginliğin hayalini kurarak insanlar yazarı zengin etmişlerdir.NLP
ile harikalar yaratabilirsiniz. Beden dilini öğrenip herkesin gizlediği duygu ve düşüncelerini şak
diye açığa çıkarabilirsiniz.
Kişilik etiğinde insanlar kalıcı erdemler yerine, atılganlık becerileri, zaman yönetimi, çatışma
yönetimi, hızlı okuma, güzel konuşma, beynin tümünü kullanma, liderlik, iletişim becerileri gibi
beceriler edinmeye çalışmaktadırlar. Bu beceriler bireylere kalıcı ve bir değere dayalı olmaktan
çok, daha sorun odaklı becerilerdir. Bu becerilerin temel dayanağı kişilere birtakım davranışlar
kazandırmaktır. Oysa karakter etiğinde bireylere özellikler kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Karakter etiğinde dilencilere para vermeniz öğütlenirken, kişilik etiğinde sizden para isteyen bir
dilenciyle nasıl başa çıkabileceğiniz öğretilmeye çalışılır. Karakter etiğinde başkalarına yol
vermeniz öğütlenirken, kişilik etiğinde başkalarının yol istemeleriyle nasıl başa çıkabileceğiniz
ele alınmaktadır. Daha çarpıcı örnek özgeçmişlerdedir. Karakter etiği özgeçmişe yazabileceğiniz
güzel özellikler sahibi olmanız için önerilerde bulunurken, kişilik etiği sahip olduğunuz
özellikleri nasıl daha güzel sunabileceğiniz ve pazarlayabileceğiniz konusunda önerilerde
bulunmaktadır.
Genellikle Batıdan ithal edilen kişisel gelişim düşüncesi son yıllarda gücünü kaybetmiştir, çünkü
yeterince ekonomik gelir elde edilmiştir. Gene de, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus
vardır: dilde olmayan, davranışta da olmamaktadır. Türkçede bulunmayan kavramlar
uygulamada da istenen verimi sağlamamaktadır. Basit bir örnek, kişisel gelişimin önemli bir
kısmını oluşturan zaman yönetimidir. Ancak bu toplumda zamanın “yönetilebilen” bir şey
olmadığı gerçeği ihmal edilmektedir. Türk toplumuna göre zaman sizin denetiminizde olan bir
şey değil, aksine sizin uymanız gereken bir şeydir. Bu yüzden zaman yönetimi uygulamalarının
bu toplumda verimli olma olasılıkları düşüktür. Zaman yönetiminin ülkemize yeni girmeye
başladığı yıllarda, arkadaşını ziyarete giden biri, onu yerinde bulamayınca “uğradım seni
göremedim” dediği aktarılır. Diğeri de, “tek taraflı randevularına sadık olamayacağını”
söyleyince, bu durum aralarında hafif bir soğukluğa yol açar. Çünkü Türk toplumunda insanlar
dostlarından randevu almazlar, resmi oldukları kişilerden randevu alırlar. Böyle bir anlayışa
sahip bir toplumda zaman yönetimi öğretmeye çalışmanın verimli olmaması doğaldır. Başka bir
örnek olarak, amaç belirleme verilebilir. Genel olarak, kişisel gelişim kitapları “önce amaçlarınızı
belirleyin” der. Oysa bu toplumun temel sorunu zaten amaç belirlemektir, amacını net ortaya
koyamadığı ve belirleyemediği için sıkıntı çeken insanları kişisel gelişimciler anlayamamışlardır.
Ortaya çıkan bu farklılık aslında bir paradigm farklılığıdır. Tanrıya dayalı bir karakter
anlayışından, kişinin elinde olan bir kişilik anlayışına geçilmiştir. Basit bir ifadeyle, insanlar
eskiden birbirlerini “Allah’a emanet ederken”ken, şimdi “kendilerine iyi bak”malarını söyler hale
gelmişlerdir. Paradigma sekülerleşmiştir.
Bu farklılıktan milli eğitim de payını almıştır. Karakter etiğine dayalı bir Milli Eğitim Temel
Kanunu, kişilik etiğine dayalı programlarla uygulamaya sokulmaya çalışılmaktadır. Milli eğitimin
genel amaçlarına gore Türk milli eğitiminde bireyleri “Beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu
bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel
düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse
değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak
yetiştirmek,” amaçlanmaktadır. Bu amaçlar karakter etiği amaçlarıdır. Ama ders düzeyine
inildiğinde, özellikle 2004 programlarında öğrencilerin kişilik etiği özellikleri kazanmalarının
amaçlandığı görülmektedir. Eleştirel düşünme becerisi, yaratıcı düşünme becerisi, iletişim
becerisi, problem çözme becerisi, karar verme becerisi, empati becerisi gibi beceriler derslerde
temel kazanımların yanısıra kazandırılmaya çalışılmaktadır. Görüldüğü gibi, genelde karakter
kazandırılmak istenmekte, ama özelde davranış kazandırılmaktadır. Milli eğitimin önünde bir
çelişki olarak durmaktadır.
Not: Kişisel Gelişimin Gelişimi, Türk Yurdu Dergisi, (261. Sayı) 42-44. (2009)