Burdur adının nereden geldiği hakkında çeşitli

Transkript

Burdur adının nereden geldiği hakkında çeşitli
B
urdur adının nereden geldiği
hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Birinci görüş,
Burdur adının “Polydorion” kelimesinin daha sonra, “Polydor”
şekline dönüştüğü, oradan da
Burdur şekline dönüştüğüdür.
İkinci görüş ise Burdur yöresinin eski adı Limobrama “Göl
Kenti” anlamına gelen “Limobria” kelimesinden türemiştir. Sonradan da değişerek Burdur olmuştur.
Fakat Antik Çağlarda Burdur’un yerinde herhangi
bir şehir bulunup bulunmadığı bilinmemektedir.
Bunun için bu iki adın kesin olarak ne zaman kullanıldığı bilinmemektedir. Üçüncü görüş de; Burdur
şehrini kuran Türkmen boylarından Kınalı oymağı
mensupları, konaklama yeri ararken, burayı bulmuşlar ve bölgenin güzelliği karşısında “Cennet Buradadır” demiş ve “Burada Dur” sözü zamanla hece düşmesine uğramış daha sonra Burdur’a dönüşmüştür.
İLİN TARİH ÖNCESİ ÇAĞLARI
Roma Çağı’nda Psidia’nın her tarafında kesif bir yerleşme vardır. Birçok yeni şehir kurulmuş, eski merkezler yeniden onarılmıştır. Burdur ve
çevresinde antik devirde kurulmuş olan ve bilinen
şehirlerin isimleri şunlardır: Milyas (Melli), Kremna
(Çamlık), Sagalassos (Ağlasun), Kreitai (Belören),
Kretepolis (Kızılkaya), Kodrula (Kestel), Komama
(Ürkütlü), Palaipolis (Akören), Lysinia (Karakent),
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 56
Mallos (Karacaören), Korbasa (Yuva), Olbasa (Belenli), Muatra (Bereket), Tymbrianosus (Düğer), Kybra (Gölhisar), Bubon
(İbecik), Panematrikhos (Boğazköy), Sia
(Karaot). Bu çağa ait çeşitli heykeltıraşlık
eserleri de Burdur Müzesinde teşhir edilmektedir.
BURDUR’UN TÜRK TARİHİ DÖNEMİ:
1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra ise bölge, sırasıyla
Selçuklular, Hamitoğulları ve Osmanlıların hakimiyeti altına girmiştir. Anadolu’ya yayılan Oğuz boyları muhtemelen
1075’lerde o zaman Psidia diye adlandı-
rılan bölgeye ve Polidia denen Burdur’a
yerleşmeye başlamıştır. İlk yerleşim yerleri Şekerpınarı-Hamam bendi mevkii
olmuştur. Çoğunluğu Kınalı aşiretinden
olan Türkmenler, en az 2000 çadırdan
meydana gelen bir toplulukla yerleşim
yerleri kurmaya başlamıştır. Başlangıçta kendi başlarına hiçbir devlete bağlı
olmadan ve komşuları olan Bizanslılarla mücadele ederek varlıklarını sürdürmüştürler. Bu mücadelelerin en önemlisi
Dinar yakınlarında Bizanslı Manüel Kommenos komutasındaki orduyu yenmeleridir.
Bilhassa Haçlı Seferleri döneminde Selçuklu Hükümdarı I. Mesut ve II. Kılıçarslan’ın Erle Ovası’nda bu orduyu yenilgiye uğratması Selçuklu hâkimiyetini
bu bölgede kolaylaştırmıştır. Selçuklu
hükümdarı II. İzzeddin Kılıçarslan Denizli, Uluborlu, Burdur ve Antalya’ya kadar
olan bölgeyi ve Türkmen aşiretlerini idaresi altına almıştır. Fakat Türkmen aşiretleri üzerinde tam bir otorite sağlayamamıştır. Bölge, 1219 ve 1236 yıllarında
tekrar I. Keykavus ve Alaaddin Keykubat
tarafından alınmıştır. Böylece Bölge kesinlikle Selçuklu hâkimiyetine girmiştir.
1257 yılında Selçuklu Devleti üç kardeş
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 57
arasında pay edilmiştir. Fakat II. Alaaddin Keykubat ölünce, ll. İzzeddin ve lV.
Rukneddin Kılıçarslan arasında paylaşılmıştır. Ama iki kardeş arasında çıkan
savaşta Rukneddin yenilmiştir ve Burdur
kalesine hapsetmiştir. 1259 tarihinde hapisten çıkarak Selçuklu tahtına oturmuştur. Rukneddin Kılıçarslan hapis dönemi
olaylarının intikamını almaya başlamıştı.
Bu arada Baba İlyas ve Baba İshak isyanları da devletin otoritesini sarsmıştır. Ve
nihayet Selçuklu Devleti 1303 yılında tamamen ortadan kalkmıştır.
Bu otorite boşluğundan istifade
eden Selçukluya bağlı aşiret ve oymakların “Uç” Beyleri de kendi başlarına hükümet kurmaya başlamışlardır.
Antalya ve Denizli’nin Türk hâkimiyetine girmesinden sonra akın akın gelen
aşiret ve oymaklar, bilhassa Kayı, Avşar,
Bayındır, Büğdüz, Yazır, Yiva ve diğerlerinin toplamı 200 bin çadıra ulaşmıştır. Bu
Türkmen nüfusunun merkezi de Burdur
olmuştur. Celaleddin Harzemşah’ın komutanlarından ve Yomut kabilesinden
olan Hamit Bey, Selçukluların döneminde Burdur ve Çığralı’ya kadar olan bölgenin sınır beyidir. Selçuklunun yıkılma
dönemine denk gelen Hamitoğulları
Beyliği’nin esas kurucusu Hamit Bey’in
torunu olan Felekeddin Dündar Beydir.
Bir “Uç” beyi olan Dündar Bey, Beyliğini
Burdur’da ilan ederek Beyliğinin adını
dedesinin adına hürmeten “HamitoğulGöller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 58
ları” olarak duyurmuştur. Hamitoğulları’nın en parlak dönemi Dündar Bey’in
zamanıdır. Beyliğin sınırları genişlemiş,
Antalya, Gölhisar ve Korkuteli Beyliğe katılmıştır. Burdur İli, döneminin en
önemli merkezi olmuştur. Sanat, ticaret
ve nakliye gelişmiştir.
İlhanlılar Anadolu’ya geldiğinde diğer beylikler gibi Hamitoğulları da
bağlılıklarını Başvezir Emirçoban’a bildirerek, İlhanlı fırtınasını kazasız atlatma
yoluna gitmiştir. Emirçobanoğlu Timurtaş’ı (Demirtaş), Anadolu Valisi olarak
atamıştır. Timurtaş Anadolu’daki beylikleri tek tek ortadan kaldırmaya başlamıştır.
Dündar Bey’in oğlu Hızır Bey
Eğirdir’e gelerek Hamitoğulları’nın topraklarının bir kısmında hâkimiyet kurmuştur. Hızır Bey’in ölümünden sonra
yerine, Dündar Beyin diğer oğlu İshak
Bey geçmiştir. İshak Bey’in Beyşehir ve
Akşehir’e kadar beyliğin sınırlarını genişlettiğini görülmektedir.
İshak Bey’in 1335’te ölümünden
sonra yerine oğlu Muzafereddin Mustafa Bey geçmiştir. Onun da yerine oğlu
Hüsameddin İlyas Bey 1349’da başa
geçmiştir. İlyas Bey Karamanoğulları’yla
savaşmış fakat topraklarını kaybetmiştir.
Germiyanoğlularının yardımıyla topraklarını geri almıştır.
Yerine geçen Kemaleddin Hüseyin Bey, Karamanoğulları’nın saldırısına
uğramıştır. Ama Osmanlılar ve Germiyanoğlularının yardımıyla kurtulmuştur. Bu
sırada Anadolu’nun Söğüt Bölgesi’nde
gittikçe büyüyen ve kuvvetlenen ve Osmanoğulları tarafından kurulan Osmanlı
Devleti dikkat çekmektedir. Osmanlı padişahı Murat Hüdavendigar Kosova’da
şehit olunca yerine oğlu Yıldırım Beyazıt
geçmiştir Yıldırım Beyazıt’ın hükümdarlığını başta Karamanoğulları olmak üzere
diğer beylikler de tanımamışlardır. Yıldırım Beyazıt Anadolu’ya geçerek bu beylikleri teker teker ortadan kaldırmıştır.
Hamitoğulları Beyliği’ni de ortadan kaldırarak Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya’ya bağlamıştır. (1391)
Böylece Hamitoğulları ve diğer
beylikler ortadan kalkmış ve Anadolu’da Türk Birliği sağlanmıştır. Hamitoğulları’nın son beyi Kemaleddin Hüseyin Bey’in oğlu Mustafa Bey, Osmanlı
komutanı olarak görev almıştır. Böylece
Burdur’un Osmanlı Dönemi başlamıştır.
Osmanlı Şehzadelerinden I. Beyazıt ve II.
Selim Kütahya’da Beylerbeyi olarak bulunmuşlardır. II. Beyazıt zamanında Şah
Kulu ayaklanması ortaya çıkmıştır. Şah
Kulu Şehzade Korkut’un Antalya’dan
Manisa’ya giden hazinesini yağmalamış,
Antalya, İstanos, Almalı, Burdur ve Keçiborlu’yu basarak, buraların kadılarını
ve birçok insanı öldürmüştür. Şah Kulu
sonunda İran’a sığınmış ve böylece tehlike ortadan kalkmıştır. XVI. yy’a kadar
Burdur ‘da önemli olaylar olmamıştır.
1522’de de Burdur Tirkemiş İlçesi merkezi durumdadır. Bu dönemde şehir eskiye nazaran daha gelişmiştir. XVI. yy’ın
sonuna doğru şehir biraz daha büyümüştür. Ekonomi canlanmıştır.
1839 Tanzimat hareketinden
sonra Burdur, Kütahya ilinden ayrılarak
Konya ilinin Isparta Kaymakamlığına
bağlandı. 1850 yılına kadar bu bağımlılık sürdü. Daha sonra başta Saden
oğlu Hacı İsmail Ağa olmak üzere Burdur’un Sancak olması için uğraşmışlar
ve 1872 yılında Burdur sancak olmuştur. Burdur’un ilk sancakbeyi Mehmet
İzzet Paşa’dır. Osmanlı Devleti 1914’te I.
Dünya Savaşına katılınca bütün yurtta
seferberlik ilan edilmiş ve aynı yıl Burdur’da şiddetli bir deprem olmuş, yaklaşık 1500 kişi ölmüş ve şehrin önemli
dini yapıları bu depremde yıkılmıştır.
Her iki felaket birleşmiş ve Burdurlular
birkaç yıl bu kötü şartlar altında yaşamışlardır.1920 yılında müstakil mutasarrıflık
olan Burdur, doğrudan hükümet merkezi olan İstanbul’a bağlanmıştır. 1.Dünya
Savaşı’nın yenilgi ile neticelenmesinden
sonra İtalyanlar Antalya’ya asker çıkardılar. Burdur’a gelerek merkez komutanlığı kurdular. Burdur düşmanın yurttan
atılmasından sonra kurulan yeni Türkiye
Cumhuriyeti’nde 1923 yılında il olarak
yerini almıştır.
KUVA-İ MİLLİYE VE BURDUR:
Mondros Mütarekesinin ilk günlerinde, 57. Tümenin önemli bir topçu
ve piyade cephaneliği Antalya’nın Badem Ağacı köyünde bulunmaktadır. İtalyanların Antalya’yı işgal ettikten sonra
Burdur’a doğru ilerleyeceği anlaşılınca
57.Tümen Komutanı Albay Şefik Bey
(Aker) 7 Nisan 1919’da Badem Ağacı’na
giderek cephaneliği boşalttırmıştır. Buradaki cephane ve silahlar, daha içerilere,
Burdur’un Çeltikçi Köyüne götürülmüştür. Bu silahlardan, Nazilli cephesindeki
direniş sırasında ve daha sonraki savaşlarda çok yararlanılmıştır.
Burdurlu Kuva-yi Milliyecilerin
Demirci Mehmet Efe’nin Yunanlılara
karşı Nazilli Cephesinde verdiği direnişe
büyük yardımları olmuştur. Cepheye çok
sayıda gönüllünün yanı sıra silah, cephane, yiyecek ve giyecek göndermişlerdir.
Nazilli Cephesi’nde 400’e yakın Burdurlu
gönüllü hayatını kaybetmiştir. Burdur
Kuva-yi Milliye Teşkilatı çalışmalarını
uzun süre bağımsız yürüttüyse de Sivas
Kongresi’nden sonra Anadolu ve Rumeli
Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne bağlanmıştır. 1920’de toplanan Büyük Millet Meclisine Burdur’dan ünlü kişiler katılmıştır.
Bu Milletvekillerinin en ünlüsü İstiklal
Marşımızın yazarı milli şair Mehmet Akif
Ersoy’ dur.
ATATÜRK’ÜN BURDUR’A GELİŞİ:
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, ilk olarak 6 Mart 1930 tarihinde Isparta gezisinden sonra Burdur’a
teşrif etmiştir. Atatürk 6 Mart 1930 sabahı Burdur’un ileri gelenleri tarafından
Baladız’da karşılanmış, yanlarında Prof.
Afet İnan, Burdur, Isparta ve Antalya milletvekilleri olduğu halde otomobille Burdur’a gelmiştir. Şehrin o tarihte giriş yeri
olan Çatalpınar Mevkiinde tüm Burdur
halkı coşkulu bir tezahüratla karşılamıştır. Aynı gün Atatürk, yanındaki zevatla
beraber saat 16.00’ya doğru Antalya’ya
varmıştır. Üç gün sonra 9 Mart 1930 tarihinde aynı yolla tekrar Burdur’a gelmiş,
yine halk coşkulu tezahüratla karşılamış
ve kendisini bir gün misafir etmişlerdir.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 59
I
sparta ve çevresi, tarih sahnesine Hititlerle çıkar. Hititler
zamanında bölgenin ismi “Arvaza” idi. Hititlerin yıkılışından
sonra Frikya Krallığı bu topraklara sâhip olmak istemişse de,
burayı Lidyalılar ele geçirmişlerdir. M.Ö. 4. asırda Lidyalıların
elinde bulunan bu topraklarla, Kızılırmak batısındaki toprakları Persler istilâ etmiştir. Makedonya Kralı
İskender, Doğu seferine çıktığında
Perslerden bu bölgeyi almıştır. İskender’in ölümü ile Makedonya krallığı
generalleri arasında taksim edilmiş
ve Isparta çevresi Selevkos Devletinin olmuştur. Roma İmparatorluğu
M.Ö. 1. asırda Selevkos Devletini ilhak edince, Isparta ve civarı Roma
hâkimiyeti altına girmiştir. O tarihlerde Isparta, “Psidia” isimli küçük bir
şehir idi. Roma İmparatorluğu M.S.
395’te ikiye bölününce bu bölge
Doğu Roma’nın payına düşmüştür.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60
1071 Malazgirt Zaferinden
sonra Türkler, Isparta ve çevresini
Bizans’tan alarak fethetmişlerse de,
Birinci Haçlı Seferinde Bizanslılar bu
bölgeyi yeniden istilâ etmişlerdir.
Selçuklu Türkleri 1203 senesinde Bizanslılardan geri alarak, yeniden bu
bölgeyi ve Isparta’yı fethetmişlerdir.
1300 senesinden sonra Eğirdir’de
bulunan Hamitoğulları Beyliği Isparta ve çevresini Türkiye Selçukluları
ve İlhanlılara bağlı olarak idare etmiştir. Bir ara topraklarına İlhanlılar
tarafından el konulmuş ve bölgeyi
İlhanlı valiler idare etmiştir. 1327’de
Hamitoğulları Beyliği yeniden kurulmuştur. Bu beyliğin bir kolu da Antalya’da Tekeoğulları olarak hüküm
sürmüştür.
1335’te İlhanlılar tarih sahnesinden çekilince Hamitoğulları
bağımsız olmuştur. 1380’de Sultan
Murad Han zamanında (Yalvaç ve
Şarkikaraağaç) 80 bin Osmanlı altını
karşılığı satın alınmıştır.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 61
Hamitoğulları Birinci Kosova Savaşında
Osmanlılara asker yardımı yapmıştır.
1391’de Yıldırım Bayezid Hân, Isparta’nın geri kalan kısmını ve Hamitoğulları Beyliğini de Osmanlı Devletine
katmıştır. Osmanlı Devrinde Isparta
Anadolu Beylerbeyliğinin 14 sancağından birine, Tanzimat’tan sonra Konya
eyaletinin 5 sancağından birine merkez
olmuştur. Isparta ismi yalnız merkez için
kullanılmış sancağın ismi de “Hamid ili”
(Hamidâbâd) olarak kullanılmıştır.
Isparta 1203 senesinden bu
yana düşman istilasına uğramamış bir
ildir. Millî mücadelenin en şiddetli dönemlerinde Isparta, asker göndermenin
yanı sıra cephenin yiyecek ve giyecek
ihtiyacının hemen hemen tamamını
karşılıyor, yiyeceklerin bir kısmını çoğu
zaman halktan toplanan ayni yardımlarla sağlanıyordu. Düşman zulmünden
kaçan Aydın muhacirlerine, hatta Maraş
cephesine, nerede ihtiyaç varsa oraya
yapabildiği kadar maddi yardımlar yapmıştır.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 62
Cephe gerisi hizmetleri içerisinde yaralı askerlerin bakımı ve tedavisi de
vardı. Etrafındaki cepheye yakın illerin hemen hepsinin düşman işgalinde veya işgal tehdidinde bulunması
sebebiyle cephe gerisi, lojistik hizmetler bakımından Isparta’yı daha
da ön plana çıkarmıştır. Bu maksatla
oluşturulan hastane hizmetleri bugünkü, bölgenin önemli ve tek asker
hastanesinin de temelinin atılmasında önayak olmuştur. Isparta Cumhuriyet devrinde il olmuştur.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 63

Benzer belgeler

ÖZET: Burdur Arkeoloji Müzesi Müdürü Hacı Ali

ÖZET: Burdur Arkeoloji Müzesi Müdürü Hacı Ali mensupları, konaklama yeri ararken, burayı bulmuşlar ve bölgenin güzelliği karşısında “Cennet Buradadır” demiş ve “Burada Dur” sözü zamanla hece düşmesine uğramış daha sonra Burdur’a dönüşmüştür. İ...

Detaylı

Güçbirliği yaparsak bu topraklar hepimize yeter

Güçbirliği yaparsak bu topraklar hepimize yeter harfi harfine yerine getirilmesinden dolayı Altın Ödül’ün Joy Nashira Otel’e verildiğini bildirdi. Yalım, kazanılan ödülün hem Türk turizmi hem de Antalya için gurur verici olduğunu kaydetti.

Detaylı