Pozitivist Modern Bilimsel Yaklaşımın Eleştirisi

Transkript

Pozitivist Modern Bilimsel Yaklaşımın Eleştirisi
SOİD-Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, Yıl:7 – Sayı:3
Pozitivist Modern Bilimsel Yaklaşımın Eleştirisi
Öğr.Gör. Akan YANIK
Adnan Menderes Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı
Doktora Öğrencisi
Yaşamın sürekliliğini ve gelişimini sağlayan tüm
gereksinimler ve bu gereksinimler için oluşturulan
çabaların yoğunluğu veya yönü temelde “bilgi”ye
dayanmaktadır. Psikolojik temelde gereksinim,
dürtü, güdü ve davranış olarak sıralanan
Maslow’un
güdüler
hiyerarşisinde
sistemi
başlatan gereksinimlerin süreci, yoğunluğu, yönü
bilgi
ve sonuç olarak davranışın kodlarını
oluşturan öz bilgidir. Pavlov ve Skinner, fareler ve
maymunlar
üzerinde
yaptığı
deneylerde
gereksinimin doğal yani fizyolojik olabileceği gibi
öğretilebilen bir form olduğunu da göstermişlerdir
(Learned Helplessness and Behoivours). Bilginin
yalnızca
sistemin
sonuçlarını
aktarmakla
kalmayıp sistemin yaratıcısının da olması ve bu
yaratıcı bilginin bilgi iletişim teknolojileriyle
işlenebilmesi, matematiksel formüllerle anlam
kodlarının yaratılması ve uygulama kolaylıkları
nedeniyle günümüzde kavram üzerinde özellikle
eleştirel yönde birçok çalışma yapılmıştır. Bilgi,
bilgi sosyolojisi, epistemoloji ve bilim felsefesi gibi
önemli disiplinlerin en önemli uğraşı alanıdır.
Fakat disiplinlerin bilgiyi ele alırken toplumsal ve
bireysel gibi ayrı parçalarda ele alması sonuçlar
açısından
birbirini
tamamlayan
disiplinler
olduğunu gösterir. Arslan (1990) bu konuda
özellikle bilgi sosyolojisi ve epistemoloji
arasındaki bakış açısı farkın Thomas Kuhn ve
Karl Popper’in bilim felsefesindeki fikri farklılığa
benzetir. Popper’in epistemolojik Kuhn(un ise
bilgi sosyolojisi açısından ele aldığı bilgi kavramı
bireyi özne veya nesne gibi iki ayrı kutba koyar.
Özellikle bu çalışmada eleştirel dayanaklarını
ortaya koyacağımız bilgi türü Guruitch’in
“Dialectique et Sociologie” kitabında ortaya
koyduğu 7 bilgi türünden biri olan bilimsel bilgidir.
mekaniktir; doğada her şey bir makine düzeni
içinde işler. 4. Gelecek ve gidişat bellidir; çünkü
doğaya hakim olan yasalar gelecekte de geçerli
olacağından, olacak olanı şimdiden tespit etmek
mümkündür ve bu husus, bilimin öndeyilerde
bulunma (prediction) ve önceden bilme
(prognosis) imkanına sahip olması anlamına
gelir. 5. Bilim nesneldir; özne olarak gözlemci,
nesne karşısında nötrdür ve nesneden kesinlikle
ayrı durur; özne ile nesne arasında kesin bir
mesafe vardır ve özne nesnesine her türlü
göreneksel, dinsel, ahlaksal, siyasal, ideolojik
kabullerden arınmış olarak çıkabilir. 6. Bilimin
elde ettiği sonuçlar evrensel ve zorunludur; çünkü
tam bir nesnellikle, deneysel ve matematiksel bir
yoldan elde edilmiştir (Özlem, 1999: 142).
Bilimsel bilginin temelleri doğa bilimleri
alanında atılmıştır. Heliosentrik teori ve Spektrum
teorisi vb. teorilerle hem modern bilimin hem de
bu bilime eleştirel yaklaşımın doğuşunu sağlayan
Kopernik ve Newton gibi bilim adamlarıdır. Her ne
kadar 19. Yüzyılda bilimsel bilgi eleştirileri
başladığı
söylense
de
Kopernik’in
“De
revolutionibus or bim coelestium” adlı ünlü
eserinin ortaya koyduğu “Heliosentrik teori”yi
destekleyen Galileo özellikle kraliyet bilim
adamları tarafından eleştirilmiş ve ömür boyu
hapis cezasına çarptırılmıştır. Aynı şekilde
Newton “Spectrum Teorisi” o dönemde Robert
Hokke gibi Royal Society üyelerince eleştirilere
uğraması geçmiş dönemlerde de bilimsel bilgi
eleştirilerinin yapıldığını göstermektedir. Fakat 19
yy. sonrası endüstriyel teknolojinin gelişmesiyle
bilimin, teknoloji ve ekonominin güdümüne geçişi
bilimde pozitivist bir hava yarattı.
Pozitivist
bilimsel
anlayış
eleştirel
düşüncelerde patlamalar yaratmıştır. Özellikle
fizikçi ağırlıklı pozitivist anlayışa karşı romantizm
akımı ortaya atılmış ve edebiyatçı aydınların
yoğun eleştirileri bilimsel bir kutuplaşma
yaratmıştır. C. P. Snow (1973. 8-9) İki Kültür
eserinde bu durumu bilim üzerinde sistematik
eleştirinin doğuşu olarak
ifade etmiştir.
Romantizmcilerin sistematik eleştirileri evreni
anlamaya ilişkin bilimsel anlayışa değil,
işletmelerin karı üzerine yoğunlaşan yöneliktir. Bu
açıdan
bilimin
iki
dayanağı
olduğunu
söyleyebiliriz. Modern bilim eleştirisi ise ikinci
dayanağı metodolojik ve doğu felsefesi temelli
anti-bilim (fransisken yapısalcılık veya ludditeist
çerçeve) yoluyla eleştirir.
Bilimsel bilgiyle ilgilenen modern bilim
anlayışının temel çizgisi, Bacon, Descartes,
Newton, Galileo gibi bilim adamları ve filozoflar
tarafından belirlenmiş; felsefi çizgisi ise empirizm,
duyumculuk, rasyonalizm ve pozitivizm gibi
akımlar aracılığıyla oluşturulmuştur. Ve bugün
bizzat
bilim
çevrelerince
klasik
bilim
anlayışı(modern bilim) olarak adlandırılan bu
anlayışta şu yönler içerilmektedir: 1. Gerçeklik
tüm heterojen görünümüne rağmen homojendir;
o bir kosmos’tur; onun akla uygun bir yapısı
vardır; bilimin görevi, gerçekliğin bu akılsal
yapısını gözlem/deney yoluyla ve evrensel doğa
yasalarını bularak ortaya koymaktır. 2. Gerçeklik
hiyerarşiktir; onun aşağıdan yukarıya doğru
yükselen düzenli bir yapısı vardır. 3. Gerçeklik
79
SOİD-Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, Yıl:7 – Sayı:3
Modern
“Scientic”
Eleştirisi
Bilimin
Metodolojik
kesinliğin işlediği kosmostur. Doğa yasaları,
gereklilik
ve
evrensellik
özellikleriyle
matematiksel yasaların yapısını taşır. Bu
bakımdan, fizik dünya için söz konusu olan bu
belirleyicilik, Newton fiziğinin en genel sonucudur.
Bu düşüncenin temel kurgusu, fizik dünyayı
‘otomatik işleyen bir saat modeli’ üzerine
oturtmaktır (Reichenbach, 1994: 75-77; Downs,
1996). Newton’dan başka, modernite evreninin
üretilmesindeki katkısı azımsanamayacak diğer
düşünür-bilim adamı, Descartes’dır. Newton’un
otomatik saat gibi işleyen evren tasarımında
Tanrı’nın müdahalesi, evrene ilk hareketi
vermekle sınırlıdır. Bundan sonra, evrenin saat
gibi işleyen mekanikliği, değişmez doğa yasaları
tarafından sağlanır; evren kendiliğinden düzene
ulaşmıştır; artık evrene herhangi bir müdahale
söz konusu değildir. Descartes’ın Yöntem
Üzerine Söylem adlı eserinde kurduğu evren
tasarımı da Newton’unki ile benzerlikler gösterir.
Modern bilimsel yaklaşımda bilimin evreni anlama
ötesinde çözümlemelerinin ekonomik sistem ile
uyumlu çıktılar oluşturması anlayışı, metodolojik
içeriklidir.
Modern
bilime
göre
süreç,
tümdengelimden tümevarıma geçiş (Organon’dan
Novum Organum1’a geçiş), bilimsel yöntem
değişikliği
olmasının
yanında
felsefi,
epistemolojik ve paradigmatik bir dönüşümdür.
Tüm yaşamın bir çıkarım zinciriyle dikte edilmesi
yani tümel olanın doğruluğu a priori(önsel) olarak
kabul
edildiğinden,
deney
ve
gözlemi
gerektirmez. ‘Doğanın kitabının heyecanla
okunması’(Descartes, 1997)3 söz konusu değildir
ve böylesi bir paradigmal çerçevede gelişimin hızı
doğayı anlama çabasına bağlı değil, ekonomik
kar ve strateji gibi suni sebeplere bağlıdır.
Pozitivist bilim felsefesi kartezyen akılcılığı ve
anglo-sakson deneyimciliğini klasik ya da modern
mantık yardımıyla birlikte kullanarak bütün
disiplinlerdeki bilgi üreticilerine “bilimsel yöntem”
adı altında tek bir yöntem önerisi aslında fizik
biliminden türetilen modelin bütün bilimlere
evrenselleştirilmesidir (Nalbantoğlu, 1983:3). A.
Comte’a göre evrimin son merhalesini teşkil eden
pozitivizm, kuantum fiziğinin ortaya çıkışına kadar
gücünden hiçbir şey kaybetmemiştir. Özellikle
Werner Heisenberg’in “Belirsizlik İlkesi”nden güç
alan pozitivistler sosyal bilimlerden gelebilecek
eleştirilere
bilimsel
bir
koruma
kalkanı
kazanmışlardır. Fakat sosyal bilimler Laplace
Şeytanı ve kuantum fiziğine bağlı olarak
pozitivizmi
kendi
kalesinde
eleştiri
bombardımanına tutmuştur. Pozitivizm, ikinci ve
en güçlü adımını Viyana çevresi okulu’nun
geliştirdiği “Mantıkçı Pozitivizm” ile attı. Amaçları;
tek bir bilimin, yani insanlığın edinebileceği tüm
bilgileri, fizik ve psikoloji, doğa bilimleri ve
edebiyat, felsefe ve özel bilimler gibi birbirinden
ayrılan disiplinlere ayırmaksızın içinde toplayan
bir bilimin yaratılmasıydı. Mantıksal Pozitivizmin
temel tezini kısaca ifade etmek gerekirse; “bir
terimin anlamı onun doğrulama yöntemidir” (The
meaning of a term is its metod of verification)
(Demir, 1992:24). Doğrulama ise tümevarımla
yani tek tek tikel gözlemlerden hareketle tümel
sonuçlara varma şeklinde gerçekleşir.
Bu sınırlayıcı ve daraltıcı bilim anlayışı
popüler
olarak
bilimciliğin
(scientizm)
yerleşmesini sağladıysa da eleştirileri hemen
ortaya çıkmaya başladı. Nitekim bir müddet
çevreye katılmış olan A. J. Ayer daha sonra bir
söyleşide şöyle der: “Viyana çevresinin
kusurlarının en önemlisi hemen hemen
tamamının yanlış olmasıydı” (Magee, 1979: 189).
Bu pozitivist, temevarımcı, birikimci ve ilerlemeci
bilim anlayışının varsayımlarının tümü Popper
tarafından eleştirilerek yeniden tamire çalışılır.
Popper da Mantıkçı Pozitivistler gibi bilimle bilim
olmayan arasında bir ayrımın nasıl yapılabileceği
sorununa eğilir. Fakat o doğrulanabilirlik yerine
“yanlışlanabilirlik” ilkesini koyarken, Mantıkçı
Pozitivistlerin tersine problemin anlamlılıkanlamsızlık ikilemi çerçevesinde ele alınmasına
karşı çıkmaktaydı. Bilginin “rasyonalite” temelinde
sıkıştırılmasının yeni bir denemesi olan Popper’in
yanlışlamacılığı öne sürmesinden sonra öğrencisi
Imre Lakotos eleştiri alanını daha da genişletir.
Lakatos, “Yanlışlama ve Bilimsel Araştırma
Programlarının Metodolojisi” adlı makalesinde
Popper’ın
yanlışlamacılığını,
yapılan
eleştirilerinden de yararlanarak daha rafine hale
getirerek, Kuhncu bazı temalarla yeniden
üretmeyi denemektedir (Lakatos, 1992).
Bilim
felsefesinde
tartışmanın
seyrini
sosyolojik bir temele kaydıran Kuhn’dur. O yoğun
epistemolojik problemlerden öte bilimin tarihine,
pratikteki işleyiş biçimine ve onun özneleri olan
bilim
adamlarına/gruplarına
dikkatini
yoğunlaştırmıştır. Kuhn, bu eserinde Aydınlanma
Çağı’nın en tutkulu kavramlarından biri
olan “ilerleme” düşüncesinin sözcülüğünü yapan
deneyci bilim geleneğinin çağdaş uzantısı olan
pozitivistlerin, bilimin ilerlemekte olduğu tezini
temelden sarsmıştır. Ona göre bilim, kesintisiz bir
birikimle değil, aksine, bilgiyi büyük kesintilere
uğratan
büyük
kopmalarla,
devrimsel
sıçramalarla ilerler, evrimsel bir süreç izleyerek
ilerlemez. Kuhn bu eserinde özetle şu
Tikel gözlemlerin sonucu ulaşılabilecek
mekanik evren tasarımının kurulmasında en
önemli safhalardan biri Newton’dur. Mekanik
evren, aynı zamanda, bilimsel nedensellik ve
1
Aristoteles’in orta çağ boyunca etkinliğini sürdüren
Organon adlı yapıtı ve yöntemi,aynı zamanda bir evren
tasarımı ve ekonomik sistem ile uyumludur. Bundan
sonra, önemli bir paradigmatik dönüşümü simgeleyen
Bacon’un Novum Organum adlı eserinde öngördüğü
yöntem de farklı bir ekonomik sistemle bütünlük
göstermektedir.
80
SOİD-Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, Yıl:7 – Sayı:3
düşünceleri
savunmaktadır:
Bilim
akılcı
(rasyonel) ve tarafsız (objektif) bir faaliyet
değildir. Çünkü, bilimi yönlendiren temel faktör
bilim adamlarının psikolojik ve sosyolojik
özellikleridir. Bilimsel bulguları denetleyecek
evrensel bir ölçüt yoktur, bilimsel yasalar bilim
adamları arasında uylaşım (konvansiyon)larla
üretilir. Bilimsel bilgi birikimli (kümülatif) değil,
sürekli kesintilere uğrayarak yeni başlangıçlarla
gelişir. Ve her yeni başlangıç (bilim geleneği)
farklı dünyalarda faaliyet gösterir. Bu düşünceleri
topluca değerlendirdiğimizde Kuhn’un amacının
pozitivizmin temel varsayımlarını yıkmak olduğu
açıkça görülecektir. Kuhn’a göre bilimin işleyişi şu
şekilde gerçekleşmektedir: bilim-öncesi dönem,
olağan bilim, bunalımlar, bilimsel devrim, yeni
olağan bilim, yeni bunalımlar... Birbiriyle yarışan
farklı bilimsel yaklaşımlara Kuhn “paradigma”
adını vermiştir. Yapısalcı dil biliminden ödünç
aldığı paradigma kavramını bilim tartışmalarının
odağına oturarak her kapıya açan anahtar bir
terim haline getirmiştir. Masterman’a göre (1992:
73) Kuhn paradigmayı kitabında yirmi birden
daha fazla değişik anlamda kullanmıştır. Kuhn
daha sonra yazdığı bir makalede bu görüşe hak
vermiştir (Kuhn, 1992: 333).
bilimsel
dayanağının
ilki
Needham’ın
“Scientisizm” eleştirisini yaptığı “Science and
Civitization in China”dır. Needham Doğu
düşüncesini keşfetme deneyimleri bu kitabın
yaratıcı sürecini oluşturmuştur. Joseph Needham
1936’da Cambridge üniversitesine gelen Çinli bir
biyokimyacıyla tanışır ve 1942’de bir bilim
komisyonunun başında Çin’e gider (Nalbantoğlu,
1983: 6). Onun en önemli eseri olan “Science
and Civitization in China” 1953’ten itibaren yedi
cilt halinde Cambridge üniversitesi tarafından
yayınlanır.
Needham’a göre “Scientisizm”, dünyanın
yalnız
bilimsel
doğrularla
anlaşılabileceği
düşüncesi, bir Avrupa-Amerikan hastalığından
başka bir şey olmayabilir ve Çin’in büyük katkısı
bizi bundan ölmekten, tüm insan deneyim
biçimlerine dayanan insani değerleri yeniden
ortaya çıkararak bizi bu kadarından kurtarmak
olabilir” (Needham, 1983: 99). Anti-bilim
hareketinin ardındaki asıl anlamı bilimin tek
geçerli bilgi edinme yolu sayılamayacağı inancı
olarak görmeye eğilimliyim derken de scientisizm
vurgulanmaktadır. Batı’daki bu felaketin arka
planını şöyle izah eder: Birincisi der; “Doğanın
kutsallığından
sıyrılması
(desacralization)
mekanik
bir
materyalizmin
yerleşmesini
sağlayarak, indirgemeci bir zihniyetin oluşmasını
bu da sınırsız bir iştahla doğaya egemen olma
hırsına dönüştü. İkinci olarak Epiküryen etik’in
hakim olduğu stoacı bir insan yaklaşımıdır. Bu
insan yaklaşımında beden ve ruh iki farklı varlık
olarak görülür.
Feyarebend
insanlığın
büyük
umutlar
bağladığı biliminde diğerleri gibi bir bilgi edinme
yöntemi olduğuna inanmaktadır. Bunun diğer
yöntemlerle rekabete gidilmesi gerektiğini ifade
etmektedir. Feyarebend bu yöntemin adını
‘anarşist bilgi kuramı’ koymaktadır. Bilim aslında
anarşist bir çabadır. Kuramsal anarşizm yasa ve
düzen öngören diğer seçeneklerinin yanında
daha bir insana yakın, daha çok ilerlemeyi
yüreklendiricidir. Görüşlerinin ampirik içeriğini
doruğuna ulaştırmak, görüşlerini elden geldiğince
açık biçimde anlatmak isteyen bilim adamı, başka
görüşlerle tanışmalı, yani çoğulcu bir yöntembilim
uygulamalıdır. Düşünceleri, yaşantılarla değil,
düşüncelerle karşılaştırmalıdır, bu düşünceler
arası yarışmada, başarısız olanları bir köşeye
atmak yerine onları geliştirmelidir (Feyarebend,
1975: 17-30). Bilimin dışında bilgi yoktur –extra
scientlam nulla salus- (… dışında kurtuluş yoktur)
savı, bir başka alışılmış masaldan başka bir şey
değildir (Feyarebend, 1975: 306). Özgür
düşüncenin yolunu açmak için çırpınan
Feyarebend “everyting goes” (her şey gider)
derken, bekli de gittiği yerde bilimin çok daha
rahat gideceğinin farkındaydı.
Ludism veya anti-bilim cephesinin ikinci ve en
önemli dayanağı özellikle Frankfurt Okulu
temsilcilerinin araştırmalarının da temelini
oluşturan
Marksist
yaklaşımdır.
Jürgen
Habermas, Marcuse ve Baudrillard gibi eleştirel
kuramcıların eserlerinden okunulan şeyler
oldukça çarpıcıdır. Bu kuramcılara göre, pozitivist
temelli modern bilimin her şeyin temelini
evreselleştirme çabaları yaşamın doğası ve
dengesi olan heterojenliğe zarar vererek geniş
homojen kitleler yaratmaktadır. Geniş homojen
kitleler aynı şekilde, aynı hızda ve en tehlikelisi
aynı zamanda eylem tepkilerine sahip olması
kaynakların hızla tüketimine ve rekabetin
şiddetlenmesine neden olmaktadır. Sistemdeki
varlıkların homojenleşmesi insan doğasına aykırı
bir paradokstur. İnsan, kişilik ve benliğini
oluştururken birçok varlıktan eşit frekanslarda
gelen iletilere göre modeller alır ve özgün bir form
oluşturmaya çalışır. Fakat özellikle teknolojinin
semiyolojik gücüne sahip olması ve gerçeğin
ötesinde yansıtılan anlamın yaratıcısının olması,
hipergerçekçilik doğasındaki bu yeni yansıtılan
Ludditeist - Marksist Cephe
Ludditeist2
yani
araçlar
vasıtasıyla
araçsallaştırılmaya isyan edenler düşüncesinin
2
Leichester’li Ned Ludd’un başlattığı isyanda
makineleşme sonrası dönemde esnaf locaları, toplu
üretim yapan işletmelerin makineleri tahrip etmiş
ve fabrika sabotajları gerçekleştirmişlerdir. Bu
isyanda loca esnafları makine dişlilerine “sabo”
denilen tahta ayakkabılarını koyarak dişlilere zarar
vermişlerdir. Sabotaj kelimesi de bu olaydan ileri
gelmektedir.
81
SOİD-Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, Yıl:7 – Sayı:3
gerçeğin ileti frekansının yüksek olması ve tüm
yaşamsal sürecin teknolojik araçlara bağlı olması
nedeniyle pekiştireçliği yeni bir insan kavramını
yaratmaktadır. Marcuse’un “Tek Boyutlu İnsan”
olarak kavramlaştırdığı bu varlık tüm yaşamsal
sürecini teknolojik araçlarla yönetmektedir. Fakat
teknoloji basit bir araç olmadığını kelimenin
linguistik analizinden çok rahatlıkla görebiliriz.
Teknoloji canlı ve yaratıcısının izini taşıyan
yönetimsel ve komutsal bir araçtır. The Simon
Fraser
Üniversitesinde
“Biyomimetik”
konferansında sunumunu gerçekleştirdiğim “God
Factor Effects” makalesinde, teknolojinin aslında
yaratıcısının ruhunu taşıdığı, bu ruhu ağ
teknolojileriyle güncelleyebildiği ve iletişim
mühendisliğinin psikolojik inceliklerini kullanarak
ileti
frekansları
temelli
koşullandırmalarla
yönetimsel güce sahip olduğunu ortaya koymaya
çalışmıştım.
Araçların
özellikle
işlem
yeteneklerine
sahip
olmasını
sağlayan
elektroniksel teknolojik gelişiminin detayları
Marcuse’un “Tek Boyutlu İnsan”ının yaratılışını
daha net şekilde anlaşılır kılmaktadır.
Kaynakça
Arslan, Hüsamettin, 1990, “Sunuş”, Bilimsel
Bilginin Sosyolojisi, (Çev. H. Arslan), Bary
Barnes, Vadi yay. Ankara.
Çiğdem, Ahmet, 1985, “ Bilime Karşı Toplum”,
İlim ve Sanat” C:2, s. 36-42
Descartes, Réné,, (Çev.Aziz Yardımlı),
Yöntem Üzerine Söylem, İdea Yayıncılık, 1997
Demir, Ömer, 1992, Bilim Felsefesi, Ağaç yay.
İstanbul.
Fayerebend, Paul K., 1975, Ağainst Method,
Humanities Pres, London
Guenon, Rene, 1986, Modern Dünyanın
Bunalımı, (Çev. M. Kanık), Risale yay. İstanbul.
Gurvitch, Georges, 1985, Sosyoloji ve
Felsefe, (Çev. K. Cangızbay), Değişim yay.
İstanbul.
Tüm eleştirel yaklaşımlar modern bilimin “Get
Universe” veya “Knowledges of the Universe”
olarak özellikle teknoloji boyutlu evreni anlama
çabalarına karşı çıkmamaktadır. Karşı çıkılan
nokta, ilk olarak bilgiye ulaşma yolunun sırf
ölçümlenebilirlik
koşullarına
dayalı
olarak
kısırlaştırılması ve pozitivist bakış açısı altında
sınırlı yöntemlerle pozitivist bilimin her şeyin
dayanağı ve cevap vericisi olduğu düşüncesidir.
İkinci olarak bilimsel yöntemlerle evrenin sırlarını
evren (doğa ve insan) ile birlikte bulduktan sonra
bulunan sırları ekonomik ve güç kaygılarıyla
piyasalaştırmak
ve
evrenin
aleyhinde
kullanmaktır. Eleştirel yaklaşım, karşı çıkılan ilk
noktayı
metodolojik
ve
epistemolojik
yaklaşımlarla çözerken; karşı çıkılan ikinci
noktayı da Marksizm temelli sosyal çözümlerle ve
eleştirilerle irdelemektedirler 3.
Kuhn, Thomas S., 1970, The Structure of
Scientific Revulation, The Un. Of Chicago Press.
Kuhn, Thomas S.,1992, “Eleştirmenlerime
Cevaplar”, I. Lakatos, Bilginin Gelişimiyle İlgili
Teorilerin Eleştirisi, (Çev. H. Arslan), Paradiğma
yay. İstanbul, s. 284- 342.
Lakatos I. ve A. Musgavre, 1992, (Ed.),
Bilginin Gelişimiyle İlgili Teorilerin Eleştirisi, (Çev.
H. Arslan), Paradiğma yay. İstanbul
Magee, Bryan, 1979, Yeni Düşün Adamları,
(Çev. M. Tunçay), MEB yay. Ankara
Masterman, Margaret, 1992, “Paradiğmanın
Doğası”, I. Lakatos, Bilginin Gelişimiyle İlgili
Teorilerin Eleştirisi, (Çev. H. Arslan), Paradiğma
yay. İstanbul, s.70-110
Nalbantoğlu, H. Ü., 1983, Doğunun Bilgisi
Batının Bilimi, MAB yay. Ankara
Needham, J., 1953, Science and Civilization
in Chine, (vol. 5), Cambridge Un. Press.
Needham, J., 1983, Doğunun Bilgisi Batının
Bilimi, (Çev. Ve Ed. H. Ü. Nalbantoğlu vd.), MAB
yay. Ankara.
Özlem, Doğan, Siyaset, Bilim ve Tarih Bilinci,
İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1999.
Snow, C. P., 1973, İki Kültür, (Çev. A. Uluata),
Varlık yay. İstanbul
3
Bu çalışmanın bazı bölümleri 2007 yılında Panatinakos
Üniversitesi
ve
2008
yılında
Simon Fraser
Üniversitesindeki konferanslarda Öğr.Gör. A. YANIK
ve Öğr. Gör. R.S. YELKENCİ tarafından sunulmuştur.
82

Benzer belgeler

Full Text - Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi

Full Text  - Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi 1996). Newton’dan başka, modernite evreninin üretilmesindeki katkısı azımsanamayacak diğer düşünür-bilim adamı, Descartes’dır. Newton’un otomatik saat gibi işleyen evren tasarımında Tanrı’nın müdah...

Detaylı