DİYARBAKIR TÜRBELERİ - Diyarbakır Kitapları

Transkript

DİYARBAKIR TÜRBELERİ - Diyarbakır Kitapları
DİYARBAKIR TÜRBELERİ
PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT
DİYARBAKIR TÜRBELERİ
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Tür
Araştırma
Sayfa Tasarımı
Erdinç Baş
Birinci Baskı
AĞUSTOS 2014(e-kitap)
Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat’a aittir. Tanıtım
amacıyla yapılacak
kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
ISBN: 978-605-9064-05-7
e-mail:[email protected]
Yusuf Kenan Haspolat • 1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk
Hastalıkları, Çocuk Acil, Gelişimsel Pediatri ve Endokrin dallarında profesör
olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hastanesinde
Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk
babasıdır.
Yayınlanmış Eserleri
Bedüzzaman ve Diyarbakır
Dicle İlçesi
Diyarbakır Ekonomi Tarihi 1
Diyarbakır Ekonomi Tarihi 2
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 1
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 2
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 3
Diyarbakır Yeraltı Kaynakları
Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 1
Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 2
Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum)
Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden
Eğil ve Turizm
Ergani İlçesi ve Turizm
Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu
Hani İlçesi
Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri
Karacadağ
Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır
Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı)
Sema (Şiir)
Tabiattan Fısıltılar (Şiir)
Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır
Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm
Ümit (Şiir)
Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm
Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kocaköy İlçesi Ve Turizm
Tüm Yönleriyle Diyarbakır EĞİL İlçesi Ve Turizm
Diyarbakır Hz. Süleyman Camii
Diyarbakır Ulu Camii
Diyarbakır Camileri 1
Diyarbakır Camileri 2
Diyarbakır Camileri 3
Diyarbakır Türbeleri
İÇİNDEKİLER
1- Diyarbakır Türbeleri
1 – 165
2- Diyarbakır İlçe Türbeleri
166 - 237
1.BÖLÜM
DİYARBAKIR TÜRBELERİ
DİYARBAKIR TÜRBELERİ
Giriş
Birçok şehirde olduğu gibi Diyarbakır’da da evliya türbeleri bulunmaktadır. Bu türbeler inanç
turizmi açısından önem taşırlar. Birçok tarihi kaynağa göz atarak türbeleri ele alacağız.Ancak
Diyarbakır'ı diğer şehir ve ülkelerden ayrı bir konuma getiren Peygamber ve sahabe kabirleridir
Biz burada 19.yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Diyarbakır’a ait peygamber, sahabe ve
evliyalarla ilgili bilgileri derledik Diğer tarihi belgelerden de konuya destek sağladık.
Önce peygamber kabirleri, peygamber makamları,sahabe türbeleri,eshab-ı kehf konuları
işlenecek,daha sonra merkez ve ilçelerdeki evliya kabirleri incelenecektir.
PEYGAMBER KABİRLERİ
Salname Osmanlı Devleti'nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla hazırlanan eser
demektir Biz burada 19.yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Eğil ilçesine ait
peygamberlerle ilgili bilgileri derledik.(3)
Esami Şerifeleri
Türbe ve merakıd-ı
Malumat-ı saire ve mülahazat
şerifeleri mevkii
Eğil medfun
peygamberler
Zülküfl en-Nebi
Ergani kasabasındaki
Nebi-i müşarun-ileyhin diğer
Aleyhisselam efendimiz
makam-ı saadetlerinde
vilayetde makm-ı saadetleri
hazretleri
medfundur
varsada ala-rivayetin asıl
merkadd-ı şerifeleri Erganidedir.
Elyesa Aleyhisselam
Eğil kasabasında
Nebi-i müşarun-ileyhin kabr-i
saadetleri on beş metre tülünde
efendimiz hazretleri
idüğü ve bir güne vakfı olmadığı
Nebi Harun-Asafi
Bu dahi
evkaf-ı şerifesi yoktur
Aleyhisselam hazretleri
Nebi Hallak Aleyhiselam
Bu dahi
Nebi-i müşarun –ileyhin bir güne
evkaf-ı şerifesi yoktur
hazretleri
Nebi Harut Aleyhisselam
Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne
Eğil kasabasında Haciyan
Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne
mahallesinde nehir
evkaf-ı şerifesi yoktur
kenarında medfundur
Eizze-i kiramdan Zünnun
Eğil kasabasında
hazretleri
medfundur
1
Eğil peygamber kabirleri (Hz Zülkifl-Hz.Elyesa hazretleri)
2
Hz Zülkifl kabri-Eğil:
Hz.Zülkifl
3
Hz.Elyesa
Hz.Elyasa’nın su altında kalan türbesi
Haciyanda Hz Zülkifl
mezar kitabe-1936 –
Konyar
4
Hz.Elyasa’nın su altında kalan türbesi
Hz.Elyesa’nın eski türbesi(Foto.Z.A.Çiçek)
Zülkifl(as) peygamberin mezarı Eğil ilçesinde makamı ise Ergani’dedir. Hz.Zülkifl
(as).M.Ö.1200 mezar taşı kitabesi;
Dilersen izzet-i dareyn yer kim bağriyap olmağa
Yüzün sür Marked-i Paki Nebiyyi Zülkifil Zi Şane
Ondaki Hadım-i Düşnabe tabiri mukareret
Zehi devlet O Cane kim feda olmuş u Canan
Hz Elyesa (AS)
5
Hz.El-yesa (as).M.Ö.1200- mezar taşı kitabesi:
Ta’alallah ne dergahı ref’üş-şanı alidir
Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir
Tecella-i ilahidir, beher su sat’ı nurdur.
Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir.
Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi
Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zişanidi
Hz.Asaf bin Behriya türbesi
Hz.Asaf bin Behriya türbesi-1982(Adil Tekin)
6
Ergani ilçesi-Makam Dağında Hz Zülkifl makamı
7
Anadolu'nun ilk türbesi Diyarbakır'da (Hz. Zülkifl türbesi)
0
Anadolu'da ilk inşa edilen türbe Zülkifl Peygamber Türbesi, Diyarbakır'ın adeta
Güneydoğu'nun 'nebiler ve krallar beldesi' özelliğini taşıyan Eğil ilçesi'nde bulunuyor. Bu
türbenin bir özelliği sonradan taşınmış olması.
Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde bulunan Zülkifl Peygamber Türbesi, Anadolu'da ilk inşa edilen
türbe. 1094 yılında yaptırılan türbe, 1996'da baraj suları altında kalmaması için şimdiki yerine
taşındı.
Beş bin yıllık tarihiyle hayranlık uyandıran Diyarbakır'ın Eğil ilçesi, adeta Güneydoğu'nun
'nebiler ve krallar beldesi' özelliğini taşıyor. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek
çok medeniyetin izlerini taşıyan Eğil'de, Dicle Barajı'nın yamacında Hazreti Zülkifl ve Hazreti
Elyasa
peygamberlerin
türbelerinin
yanı
sıra
kral
mezarları
da
bulunuyor.
Bölgede araştırmalar yapan Dicle Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr.
İrfan Yıldız, Eğil'in çok eski tarihlere tanıklık ettiğini, M.Ö. 3500'lü yıllarda yerleşim yerleri
kurulduğunu söylüyor. Asurlular döneminde Eğil'in önemli bir merkez olduğunu anlatan
Yıldız, "Asurluların Eğil'de hüküm sürdüğü yıllarda, M.Ö. 856'da İsrailoğulları üzerine bir
sefer düzenleniyor. Bu sefer sonucunda İsrailoğullarının bir bölümünü getirip Eğil'e
yerleştiriyorlar. Bu, Hz. Elyesa'nın peygamberlik dönemi. Hz. Elyesa bu dönemde Eğil'e
gelmiş ve burada vefat etmiş. Onun vefatından sonra da M.Ö. 821'de Hz. Zülkifl peygamber
olmuştur."
diyor.
8
İki türbe diğer türbelerin bilgisini veriyor
Hz. Elyasa ve Hz. Zülkifl'ün vefat etmesinden sonra Eğil'e defnedildiğini söyleyen Yıldız,
Eğil'de iki peygamber türbesi ve bunun dışında da sahabe türbelerinin bulunduğu bilgisini
veriyor. Eğil'de yedi tane türbe bulunduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldız, "Bunlar içinde Hz.
Zülkifl, Hz. Elyesa türbeleri önemli yapılardan. 1996'da baraj inşa edilince sular altında kaldı
daha sonra bugünkü peygamberler tepesi olarak Nebi Harun türbesinin olduğu mevkie taşındı.
Nebi Harun türbesine baktığımızda da üzerindeki kitabeyle önem arz ediyor. 1162 miladi
tarihine denk geliyor. Bu, türbenin o tarihte inşa edildiğinin göstergesi." diyor.
Büyük Selçuklular döneminde yapıldı
İrfan Yıldız, Hz. Zülkifl peygamberin türbesiyle ilgili olarak "Yaptığımız araştırmada Hz.
Zülkifl türbesinin üzerindeki kitabede miladi olarak 1094 tarihi görülür. Bu da Anadolu'daki ilk
erken tarihli türbe yapısı olduğunun göstergesi." diyor. Anadolu'da ilk türbe yapılarının
Danişmentliler zamanında 1145'e denk geldiğini belirten Yıldız, ancak Eğil'deki Zülkifl
Peygamber üzerinde görülen kitabenin bu ezberi bozduğunu ifade ederek, "Bu, yapının daha
önceki yıllarda yapıldığının göstergesi. Bu da Büyük Selçuklu'nun Anadolu'daki egemenlik
yıllarına denk geliyor." diyor.
Kitabeyi, bu konuyu 1930'lu yıllarda araştıran Basri Konyalı'nın Diyarbakır'ın Tarihi ve
Kitabeleri adlı eserinde görüldüğünü söyleyen Yıldız, kitabenin günümüzde baraj suları altında
kalan yapının duvarlarında kaldığını dile getiriyor. Yıldız, türbedeki üçüncü kitabede ise
şunların yazdığını söylüyor: "Çok bağışlayıcı ve merhamet edici olan Allah'ın adıyla bu kabir
Zülkifl Peygamber'e -salat ve selam onun üzerine olsun- aittir. Mevdudi oğlu Ebubekir hicri
(487)/miladi (1094) yılında bu yapıyı yapmaya muvaffak oldu."
Baraj sularının altında kalmasın diye taşındı
Zülkifl aleyhisselâm, M.Ö. 846'da doğar. Babasının adı Buzi. Hz. Zülkifl doğduğunda Hz.
Elyesa'nın 50 yaşında olduğu tahmin ediliyor. M.Ö. 821'de 25 yaşında peygamber oldu. 84 yıl
ömür süren Hz. Zülkifl, 49 yıl peygamberlik yaptı. Peygamber olduğunda Ortadoğu en karışık
dönemini yaşıyordu. Bu dönemde Mısır, İran, Asur, Babil ve Roma devletleri arasında
çatışmalar meydana geliyordu. Hz. Zülkifl'ün peygamberlik bölgesi tüm Mezopotamya'ydı.
M.Ö 762 yılında Eğil'de vefat etmiş, buranın dört kilometre dışındaki Haciyan
9
Mahallesi'ndedir. Naaşı, Dicle Barajı suları altında kalacağı için 1995'te yine Eğil'in iki
kilometre güneydoğusunda bulunan Nebi Harun-ı Asefi'nin türbesinin yanına taşındı.(139)
Hz. Elyesa(A.S.): Kabrinin Eğil’de bulunulduğuna inanılan ve kabul edilen Hz. Elyesa (A.S.)
İsrailoğullarına gönderilmiş peygamberlerdendir. Kur’an-ı Kerim’de iki ayette
zikredilmektedir.
- En’am Suresi 86. ayet şöyledir: “İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut’u da (hidayete erdirdik).
Hepsini âlemlere üstün kıldık.”
-Sad Suresi 48. ayet ise : “İsmail’i, Elyesa’yı, Zülkifl’i, de an. Hepsi de en hayırlı
kimselerdendir.”
Hz. Elyesa (A.S) Peygamber Hz. Musa’nın getirmiş olduğu dinin esaslarını yaymaya
çalışmıştır. Hz. Elyesa (A.S) İlyas Peygamber’le belli bir süre birlikte olmuştur. Balbek
hükümdarının zulmünden kaçan İlyas Peygamber Tevrat’ı gizli gizli öğretmekte ve kendisi de
emirlerinin gereğini yerine getirmekteydi. Hz. Elyesa (A.S) Peygamber de İsrailoğullarına çok
nasihat etmesine rağmen, onlardan çok azı kendisini dinlemiş ve iman etmiştir.
İsrailoğullarının zulüm ve baskılarından kaçan Hz. Elyesa (A.S), Asur diyarlarına doğru
gitmiştir. İman etmeyen İsrailoğullarının başına, Asurlular musallat olmuştur
Elyesa(A.S) takriben MÖ 1200 yıllarında yaşamıştır. Kabri 850 seneden beri Eğil ve
çevresinde yaşayan ilim adamları tarafından Eğil’de kabul edilmiştir.
Eski kabrin güney iç kısmındaki Kufi yazı ve muhtelif taşlardaki Arapça yazılarında görüldüğü
gibi kabir Hz Elyesa(A.S)’nın kabridir. Kabir; Eğil ilçesi Tekke Mahallesindeydi. Dicle Baraj
Gölü altında kalmaması için, yetkili mercilerin izin ve yardımlarıyla bir heyet tarafından Tekke
Mahallesinden alınarak Nebi Harun tepesine nakledilmiştir. Amcasının oğlu ve yardımcısı
Hürmüz’ün kabri yerinde bırakılmıştır
Hz. Zülkifl (A.S): Kabri Eğil’de olduğu kabul edilen Hz. Zülkifl (A.S) İsrailoğullarına gelen
peygamberlerdendir. Hz. Zülkifl (A.S)’in adı Kur’an-ı Kerim’de iki kez geçmektedir. -Enbiya
Suresi 85. Ayet: İsmail, İdris ve Zülkifl’i (hatırla) onların hepsi de sabredenlerdendir.-Sad
Suresi 48. Ayet: İsmail’i, Elyesa’yı, Zülkifl’i de an hepsi de hayırlı kimselerdendir.Hz. Zülkifl
amcasının oğlu olan Elyesa Peygamberin her fırsatta yanında olmuştur. İnsanlardan gelen
birçok olumsuz tavrı göğüslemesini bilmiştir.
Hz. Elyesa’nın vefatı yaklaşınca Hz. Zülkifl’i yerine halife olarak bırakmıştır. Esas ismi
“Bişr” olmasına rağmen kendisine Zülkifl (kefil olan) lakabı verilmiştir. Takriben MÖ 1200
senesinde yaşamıştır. Kabri 850 seneden beri burada yaşayan ilim adamları tarafından Eğil’de
kabul edilmiştir.
10
Eski türbenin başucundaki kitabe taşta “Haza kabril Zülkifl nebi” bu kabir Zülkifl
(A.S)’indir yazılıdır. Hz. Zülkifl Peygambere ait olan eski türbe ilçenin üç dört km. dışında
Hacıyan Mezrasındaydı. Dicle Baraj Gölü sularının altında kalmaması için 1995 yılında Elyesa
Peygamber’in merkati yetkililerin izin ve yardımıyla Nebi Harun tepesine nakledilmiştir
Nebi Harun (Harun-i Asefi): Kabrinin tanıtım yazısında şu ifadeler yer almaktadır: “Bu kabir
Berhiya’nın oğlu Harun-i Asefi’nindir. Kendisi Hz. Süleyman’ın kâtibidir.”Yanında bir mezar
daha bulunmaktadır. Bu kabir amcasının oğlu Ruyem’e aittir. Türbesi Eğil’in güneydoğusunda
bir tepenin üzerindedir. Çevresi meşe ağaçlarıyla kaplıdır. Hz. Elyesa ve Hz. Zülkifl’in
kabirleri de yanındaki tepeye nakledilmiştir.Eğil’e ulaşmadan, sağa dönülen bir yolla buraya
gidilir
Diyarbakır salnamelerinde Nebi Harun-i Asafi, peygamber olarak ifade edilmekte ve mezarının
da Eğil’de olduğu bilinmektedir. Kimliği ve peygamber olup olmadığı hakkında kaynaklarda
her hangi bir bilgi tespit edilmemekle birlikte Nebi Harun-i Asafinin peygamber olduğuna
inanılmaktadır. Ayrıca Eğil’de bulunan bu mezarın Hz. Musa’nın yardımcısı olarak
İsrailoğullarına gönderilen bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 123 yaşında olduğu Kitab-ı
Mukaddes’te zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman Hz. Musa tarafından Hor dağının tepesine
defnedilmiştir. Hz. Harun’un defnedildiği Hor dağının nerede olduğu kesin olarak
bilinmemektedir. Fakat Hz. Harunun vefat ettiği dönemde İsrailoğullarının Arz-ı Mevuda
girmeleri yasaklanmış olduğu için Hor dağının Arz-ı Mevud dışında olması gerekir. Hor
kelimesinin Tevrat’ta Diyarbakırı da içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurriler için
kullanıldığı dikkate alınacak olursa Eğil’de bulunan bu mezarın Hz. Musa’nın veziri Hz.
Harun’a ait olabileceği düşünülmektedir
Nebi Helak: Türbesi Eğil’in girişinde sağ tarafında vadinin içinde iki ağaç arasındadır.
Türbenin etrafı taşlarla çevrilidir. Az ilerisinde Nisanoğlu Türbesi vardır.
Zennun Ziyareti: Yenişehir Mahallesinin kuzeydoğusunda iki mağaranın alt kısmındadır.
Türbedeki yazılı taşlar silik olduğundan okunamamaktadır.(143)
11
Nebi Helak
Nebi Zennun
12
Diyarbakır Ergani İlçesi’nde Hz. Adem’in 6. göbek torunu Hz. Şit’in oğlu Enuş
Peygamber yatmaktadır.
19. yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Ergani ilçesinde Peygamberlerle ilgili şu
bilgiler yer almaktadır
Esami Şerifeleri
Türbe ve merakıdı şerifeleri Malumat-ı
mevkii
saire
ve
mülahazat
Enuş Peygamber İbn-i Şit Ergani nahiyesinde Kızılca Nebi-i Müşarun-İleyh EbnaAleyhisselam
Efendimiz Karyesinde medfundur.
yı Beni Beşerden
Hazretleri
(3)
Luka İnciline göre peygamberler zinciri: Adem, Şit, Enoş, Kainan, Mahalaleel,
Yared, Hanok, Metuşelah, Lamek, Nuh, Sam şeklindedir.4)
Enüş Peygamberin Türbesi
Şit Aleyhisselam, Adem Aleyhisselam'dan sonra gönderilen - ikinci - Peygamberdir.
Adem Aleyhisselam'in oğludur. Babasi vefat edince kendisine peygamberlik ve ayrıca 50
Sayfalıkbir kitap verildi. Şit Aleyhisselam vefat etmeden önce yerine oğlu Enus'u halife tayin
etti. (5)
Enuş (Yaneş) Peygamber Hz. Şit'in en sevdiği çocuğu idi. Hz. Enus, Hz. Şit 105 yaşında iken
doğmuştur. Annesi ise Hazura Hanımdır. Hz. Enuş Na'me isimli hanımla evlenmişti.
(6)Hz.Enuş'un
13
Adem (a.s)’a kadar olan nesebi şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan - Enuş - Şit (a.s) Adem (a.s). İdris Aleyhisselamin pek çok evladı olmuştur.
Tevrat’ta Enuş Peygamber: Tevrat Tekvin Bab 4: Ve Şit yüz beş yaşında Enoş’un
babası oldu. Ve Enoş doksan yaşında, Kenan’ın babası oldu ve Kenan’ın babası olduktan sonra
Enoş sekizyüzonbeş yıl yaşadı, oğullar ve kızlar babası oldu. Ve Kenan yetmiş yaşında,
Mahallel’in babası oldu. Kenan’ın bütün günleri dokuzyüzon yıl oldu ve öldü. (7)
Otluca köyü
14
Hz.Adem’in 6.göbek torunu Hz Enuş
Enûş; Babası Şit (a.s.) öldükten sonra devletin idare ve siyasetinde, emri altında
bulunan tebeasını idarede onun yolundan ayrılmadı, idare ve siyasette de herhangi bir
değişiklik yapmadı. Tevrat ehline göre, Enûş yedi yüz beş (doğrusu dokuz yüz beş) yıl yaşamış
ve Enûş, babası Şit (a.s.) altı yüz beş yaşında iken dünyaya gelmiştir.
Enuş Peygamber’in kabri, Ergani ilçesi Otluca Köyü’ndedir. Dedesi Enuş Peygamber’in
cenaze namazını kılan ve Otluca köyünde ilk defa demirciliği başlatan İdris Peygamber’in de
aynı bölgede makamı olduğu dile getirilmektedir.
Enüş Peygamber’in, Şit Peygamber’in oğlu ve Hz. Âdem’in 6. göbekten torunu olduğu
ve 705 yıl yaşamış olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bazı kaynaklara göre, Şit Peygamber
657 yaşında iken Enüş Peygamber doğmuş ve 950 yıl yaşamıştır.
Enuş kelimesi, Süryanicede “sadık” demektir. Enuş Peygamber, yerine Kenan’ı halife
bırakmıştır. Enuş Peygamber, gökbilim hakkında derin bilgisi olan bir kişidir. Bundan
dolayıdır ki Hilar, Kızılca ve Kikan üçgeni, dünyanın ilk yerleşim yeri olarak kabul edilir.
Kaynaklara göre, Şit, Âdem Peygamber’den sonra gönderilen ikinci peygamberdir.
Babası vefat edince, kendisine peygamberlik ve ayrıca 50 sayfalık vahiy kitap verilmiştir. Şit
Peygamber, vefat etmeden önce yerine oğlu Enüş'ü halife tayin etmiştir. Enuş (Yaneş)
15
Peygamber, Hz. Şit'in en sevdiği çocuğu idi. Enuş Peygamber, Şit Peygamber 105 yaşında iken
doğmuştur. Annesi ise Hazura’dır. Enuş Peygamber, Na'me isimli hanımla evlenmiştir.
Enuş Peygamber’in bulunduğu Otluca Köyü’nün bitişiğinde eski ismiyle Kikan
Mağaraları bulunmaktadır. Buraya 1 km ötedeki Hilar Mağaraları’nda normal vatandaş
yaşarken, Kikan mağaralarında elit tabaka ve idarecilerin kaldığı tahmin edilmektedir. Burada;
mağaralar, zindanlar, hamamlar, gözetleme kuleleri, lahit, havuzlar, çıraların konacağı yerler,
tırtıllı merdivenler, imalathaneler bulunmaktadır. Enuş peygamberin yaşadığı bölgede av
hayatından ziraata geçişle ilgili Hilar, Kikan ve Çayönü kalıntıları vardır. Enuş Peygamber’in
bir medeniyete öncülük ettiği dile getirilmektedir.
Enuş peygamberin oğlu Kenan, kızı ise Semha’dır. Semha, Hz. Nuh’un annesidir. Yani,
Kenan aynı zamanda Hz. Nuh’un dayısıdır. Kenan’ın oğullarının Ergani Otluca’da yaşadıkları
ifade edilmektedir. Tevrat’ta; “Şit yüz beş yaşında Enuş’un babası oldu. Ve Enuş doksan
yaşında, Kenan’ın babası oldu ve Kenan’ın babası olduktan sonra Enuş 815 yıl yaşadı ve
oğullar ve kızlar babası oldu” biçiminde bir ifade bulunmaktadır.
Ergani’de ziyaret ettiğimiz önemli ziyaret yerlerinden bir tanesi Enüş
Peygamber
Türbesi’dir. Türbe, İlçenin 17 km. Güneybatısında Otluca (Kızılan) Köyü’nde bulunmaktadır.
Çermik ilçe yolunda ilerlerken sola sapılmakta ve bir kısmı asfalt, bir kısmı stabilize olan
yoldan buraya gidilmektedir. Türbe, köyün batısında yer almakta ve cami ile köyün mezarlığı
içinde bulunmaktadır. Burası, arkeolojik kazılarda M.Ö. 7500–6500 yılları arasındaki döneme
ait kalıntıların bulunduğu Sesverenpınar Köyü yakınlarında Çayönü antik kazı alanına çok
yakındır. Mülkiyeti köy tüzel kişiliğine ait olan türbe sürekli ziyarete açıktır
Türbe iki kısımdan oluşmaktadır. Türbe binasına doğudaki giriş kapısından
girilmektedir.. Türbe, tamirat görmesine rağmen yıpranmış durumdadır. Türbeye doğu
yönünden girilir ve sonra sola / güneye dönülerek ikinci kısma geçilir. Doğu tarafında, türbe
içine girmeden dua edilmesini sağlayan pencereye benzer bir delik bulunmaktadır. Giriş
kısmında namaz kılan, dua eden ve oturan kişiler bulunmakta idi. Burada namaz kılındıktan
sonra türbeye yönelinmektedir. İkinci kısmın kapısı çoğu zaman kapalıdır. Ancak, talep üzerine
getirilen anahtar, özellikle konuşma bozukluğu olan, geç konuşan çocukların ağzına sokulup
çevrilmektedir. Konuşma bozukluğunun geçeceğine veya geç konuşan çocuğun konuşacağına
inanılır.
Türbe’ye özellikle Perşembe günü ve akşamı gelinmekle birlikte, haftanın diğer günleri
de gelenlerin olduğu
dile getirilmiştir. Türbeye gelen ve dileğinin kabul edileceğine
inananların, türbenin giriş kısmı veya dışında yiyecek (şeker, lokum vs.) dağıtımında
16
bulundukları da gözlenmiştir. Bazı kişilerin kurban kesip etrafta bulunan insanlara kurban etini
dağıttıkları da ifade edilmiştir. Psikolojik rahatsızlığı olan, romatizma hastası olan kişilerin de
şifa bulmak amacıyla buraya geldikleri belirtilmektedir.
Bölgede ikamet eden ve türbeye gelenler, çocuklarına Enüş
ismini vermektedirler.
Etrafta bulunan çocuklardan bir kaçının isminin Enüş olduğu görülmüştür. 1996 yılı telefon
rehberinde Ergani ilçesi kısmında ismi Enüş olan kişi sayısı 14’tür. Enüş ismine sadece Ergani
çevresinde rastlanılmaktadır.(8)
PEYGAMBER MAKAMLARI
Diyarbakır'da peygamber kabirlerinin dışında peygamber makamları da bulunmaktadır.Bunlar
Hz.Zülkifl,Hz.İlyas ve Hz.Yunus makamlarıdır.
Zülkifl (a.s) makamı
Kurân’da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "İsmâil, idris ve Zülkifl, hepsi
sabredenlerdendi. Onları rahmetimize soktuk. şüphesiz onlar Salih olanlardandı" (el-Enbiyâ,
21/85, 86).
Âyette geçen "Zülkifl" adi değil lakabıdır ve "nasip ve kısmet sahibi" anlamına gelir. Fakat
burada dünyevî zenginliği değil, onun üstün kişiliği ve ahiretteki derecesi kastedilmiştir Onun
gerçek adı hakkında farklı rivayetler vardır. Yahudiler O'nun, israiloğullarının esâreti sırasında
peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur ırmağı yakınlarında bir bölgede yapan Hereksel
olduğunu iddia etmişlerdir. Âlimlerin bir kısmı da onun Eyyüb (a.s)'in kendisinden sonra
peygamber olan Beşer adındaki oğlu Hilar düzlüğünde yapılan bir savaşta esir düşen askerleri
için hayatı pahasına kefalette bulunduğundan Zülküfil ismini almıştır. Fakat bu görüşlerin hiç
biri kesinlik derecesine sahip değildir.Zülkifl (a.s)'in peygamber olmadığı söyleyenler olmuşsa
da, âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüş de budur (el-Kurtubî, elCami'li Ahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; el-Alusî, Ruhu'l-Meânî, Beyrut t.y., XVII,
82; el-Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'ân, İstanbul 1991, III, 327).Yüce Allah Eyyûb (a.s)'in kıssasını
arz ettikten sonra, peygamberlerinden bazılarını anmış ve onları övmüştür. insanları tevhide
çağıran, Allah’ın sevgi ve övgülerini kazanan bu peygamberden biri de, Zülkifl (a.s)'dir. Bu
konudaki ayetlerin meali şöyledir:"Kuvvetli ve basiretli kullarınız İbrahim’i, İshâk’ı ve
Yakup’u da an. Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul)
yaptık. Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır. İsmâil’i, Elyesâ'i, Zülkifl'i de an.
Hepsi de iyilerdendir" (Sad, 38/45, 46, 47, 48)
17
Hz Zülkifl'inMezarının; Kudüs, Şam, Bitlis, Ergani’de olduğu biçiminde rivayetler
bulunmaktadır. Osmanlı Tahrir defterlerinde 1518 ve 1530 tarihli tahrirde Bagür ve Ruzbegü
köy ve mezrasının Zülküfl nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır.1801 tarihli Diyarbakır
Salnamesinde ise
bu mezranın 5400 kuruşluk bir geliri olduğu belirtiliyor.1886 senesi
Diyarbakır’da vali olan Arifi paşa seyahatnamesinde buraya hizmet eden 4-5 haneden söz
ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir..18011802 tarihli Diyarbekir vilayeti salnamesinde birim belirtilmeden 5400’lük bir gelirinin olduğu
görülmektedir
Ergani’de
çocuğu
olanlar
oğullarına
Zülküf,kızlarına
Zülfiye
ismini
verirler.Bundan dolayı Ergani’de bu iki isme çokça tesadüf edilmektedir.İncelediğimiz 1996
tarihli telefon rehberinde (s:142-151)180 Zülküf ve Zülfiye ismi geçmektedir.Bu da ismin
yaygınlığını
göstermesi
bakımından
mühim
bir
delildir.Şemseddin
Sami.Kamus-u
alam.1889yılı c.2.s.834’de Ergani’de kalenin üzerinde Zülkif Peygamber(AS) makamı bulunur
demektedir.Arifi paşa da seyahatnamesinde aynı hususu vurgular. Zülküf nebi zaviyesinin
1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır. Arif Paşa seyahatnamesinde Zülküf peygamber
makamında Nureddin Şehit oğlu Melik Salih’in 650(1252)tarihinde i’mal ve ihda eylediği bir
tek şamdanla hazrete mensub bir asa-yı ahenin görüldü’demektedir.1518,1523,1564 tarihli
Zülküfl peygamber türbe ve zaviyesi ile ilgili belgeler tarihi vesikadır. .Salebi’ye göre(s.164)
ve Ebu’s-Suud.Tefsir VI.s.82’de belirtildiği üzere Hz.Zülkifl hayatını Anadolu veya Şamda
geçirmiştir Ahmet Cemil Akıncı ise
Peygamberler Tarihi isimli eserinde olayı
detaylandırır.Bahtunnassr’ın zulmünden kaçan Hz.Zülkfil önce Şam’a sonra Bitlis’e sonra da
Ergani’ye gelir demektedir.
12.yüzyılda Diyarbakır’a gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl peygamberin
kabrini ziyaret ettiğini söyler.(Kitabu’l-İşarat ila Marifeti’z-ziyerat)Diyarbakırlı meşhur yazar
Ali Emiri Osmanlı Şark vilayetleri eserinde şu hatırasını anlatır: Osmanlının son dönemlerinde
Diyarbakır’a denetime gelen Abidin paşa’nın Ergani’den doğruca Maden’e geçeceğini
öğrendim.Abidin Paşa Ergani’nin manevi yüceliğini bilmemektedir.Hemen Abidin paşaya
buradaki Zülküfl peygamber ve onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım.Abidin Paşa şiiri
okur okumaz,Maden ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir,dağa tırmanır.Zülküfl
peygamber makamına gider.Ali Emiri ,Osmanlının önemli bir paşasının Zülküfl peygamberi
ziyaret etmeden Diyarbakır’dan ayrılmasına tahammül edememiştir.Ali Emiri makam
dağında,Melik Salih tarafından H.650 tarihinde yapılmış bir şamdan ve İrankari başka bir
şamdan’ı da ziyaret ettiğini ifade eder.1926’da Ergani Zülküfl Nebi türbesinde bulunan altın ve
gümüş gibi kıymetli eşyalar,çok değerli halı ve seccadeler,Eski Sivas valilerinden birinin
18
gönderdiği gümüş çerçeve,Uzun Hasan’ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine
ve İstanbula gönderilmiştir.Arifi Paşa Seyahatnamesinde 1252’de Melik Salih zamanında
yapılan ve hediye edilen şamdanla,hazrete ait bir demir asayı gördüğünü,ayrıca İran yapımı bir
şamdanı da gördüğünü ifade eder.Ali Emiri Efendi 1879’da Abidin Paşa ile burayı ziyaret
ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani
kalesi anahtarını gördüğünü,ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih’e ait olmak üzere 2
şamdan olduğunu ifade eder.
Bu tarihi yapı Şeyh Sait isyanından sonra,30 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe giren 677 sayılı
Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların
Men ve İlgasına Dair Kanun bahane edilerek yıkıldı.(33)
1920'li yıllarda Ergani'deki Zülküf Peygamber'in Mescidi/Türbesi/Makamı'nın görünüm
Zülküf peygamberi’in türbesinin bugünkü görünümü
19
Fiskaya Yunus Peygamber makamı
20
SAHABE KABİRLERİ
Esami şerifeleri
Türbe ve merakıdı şerifeleri
Malumat-ı saire ve
mevkii
mülahazat
Sahabe-i Kiramdan
Diyarbakır’da. içkalede
İsimleri zirdeki ebyatda
Süleyman ibni Halid
Nasıriyye Camii şerifinde
muharrer yirmi yedi nefer
radyallahu anh efendimiz
medfundur
diğer sahabe-i kiram ile
Diyarbakır’da medfun
sahabeler
hazretleri
beraber el an mescid
oldukları halde
medfundurlar.
Medfun sahabe isimleri
-Reis-i cümledir Sultan
-Muhammed iki Abdullah
manzum halde verilmiştir
Süleyman
üçdür
-Rıda’an kardeşi Mesud
-Hasan nam iki biri Kab-ı zi-
Aycan
şan
-Beşir ve Hamza ömer ve
-Fudayl ve Malik ve kahr ve
Şu’be Sabit
Ebu’l Hamd
-İki Zeyd, iki Halid biri
-Ebu Nasr ve Mugire eyle
Numan
iz’an
Sahab-i kiramdan Sultan
Diyarbekir’de Sultan Sa’sa’a
Sa’sa’a radyallahu anh
camii şerifi derununda
efendimiz hazretleri
medfundur
İmam Akil radyallahu anh
Diyarbekir’in Garb
efendimiz hazretleri
nahiyesinde İmam Akil
karyesinde medfundur
Sahabe-i kiramdan Mir
Diyarbekir’de Karadeniz
Bir güne vakfı yoktur, türbesi
Seyyaf hazretleri
nam mevkide mdfundur
ma’murdur
Sahab-i kiramdan Malik-i
Defterdar camii şerifi
Bir güne vakfı yoktur, türbesi
Ejder hazretleri
civarında medfundur
ma’murdur
Sahabe-i kiramdan Sultan
Diyarbekir’de Hazret-i Ömer
Türbe-i şerifesi ma’murdur,
Şecaaddin hazretleri
cami-i şerifi civarında
iki değirmen mevkufur
medfundur
21
HZ SÜLEYMAN
TÜRBESİ
Türbede 27 sahabe yatmaktadır,mezarlar bodrum katındadır..Üst kattaki mezarlar Sahabelerden
feyz veya tabir caizse şefaat almak isteyen paşalar ve ailelerine aittir.Buradaki sahabelerin
isimleri şöyledir:
Hz.Süleyman, Hz.Rıdvan, Hz Mesut, Hz.Beşir, Hz.Hamza, Hz.Amr, Hz.Şube, Hz.Sabit,
Hz.Zeyd 2, Hz.Halid 2, Hz.Numan, Hz.Muhammed 2, Hz.Abdullah 3, Hz.Hasan 2, Hz.Ka’bZişan, Hz.Fudayl, Hz.Malik, Hz.Fahr, Hz.Ebul Hamd, Hz.Ebu Nasr ve
Hz.Muğire
(Radiyallahu Anhum)
Hz Süleyman camii
22
Hz Süleyman camii
Nisanoglu Ebul Kasun tarafımdan 1155-1169 yıllan arasında yaptırılmıştır; Caminin bitişiğinde
Osmanlılar Döneminde yapılan Halid Bin Velid'in oğlu.Süleyman ile Diyarbakır’ın Müslüman
Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin yattığı Meshed bulunmaktadır;
Saray Kapı da yer alan caminin en önemli özelliği Hz. Örner döneminde Diyarbakır'ın fethinin
buradan başlamasıdır, Kitabelerden anlaşıldığına gore bu camiyi Nisanogulları'ndan Ebu'lKasım Ali yaptırmıştır. Mimarı da Hibetullah el Gugani'dir. Neredeyse tamamı taştan yapılmış
olan yapı topluluğunun, biri batıda biri doğuda olmak üzere iki yerden girişi bulunmaktadır,
Kale Camii çeşitli dönemlerde onarılmıştır; Bu yüzden de bazı yerlerinde değişiklikler
meydana gelmiştir. Cami kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir alanı kaplar. Kuzeyinde
bulunan son cemaat yerinden harime geçiş sağlanır, Caminin iç kısmında mihrap nişi ve
tavandaki kalem işi süslemelerle sınırlı kalan yapıda süsleme unsurları cephede kitabe olarak
karşımıza çıkar; Caminin kuzeydoğusunda kare gövdeli bir minare yer almaktadır. Minarenin
gövdesi silmeli yazı kuşaklarıyla beş bölüme ayrılmıştır, Kalker üzerine sülüs yazı kullanılan
kitabelerde harflerin aralan Rumi ve palmetlerin işlendiği kıvrık dallarla hareketlendirilmiştir.
(180)
Hz Süleyman camii
23
Minare
24
25
Caminin içi
Türbenin dışarıdan görünümü
26
Türbe(Avludan görünüm)
27
Esat paşa(Cami içi Hazire)
Esat paşa
Camii içi kabirler
28
Hazirede kabirler
Hazirede kabirler
29
Hz.Süleyman sembolik kabir
Türbenin kubbesi
30
Hz. Süleyman Camisinde Bulunan Türbeler
Türbede bulunan şehitlerin isimlerinin bulunduğu levhayı 1631-1633 yılları arasında
Diyarbakır valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşa’nın türbeleri onarmasından sonracami uvarına
astığına dair manzumede görmekteyiz. Bu kitabede şöyle yazılmaktadır:
“Halid oğlu Fatih-i Amid Süleyman Hazreti
Kim yiğirmi dört Sahabeyle olup bunda şehit
Kubbenin altında medfundur sehabe cümlesi,
Bu müşerref yerde mesken kaldılar vakfı-ı medid
Murtaz Paşa Silahtara Huda edüp
Bir müzehhep perde astı üstüne anın cedid
Kıldı ihya zib-ü ziynetle der ü divarını
Kim okursa fatiha ruz-i ceza ola Said
Türbedeki ashab-ı kiramın adları şu şekildedir;
Reis-i cümledir Sultan Süleyman
Rıdvan, kardeşi Mesud ey can
Beşir u Hamza, Amr u Şu’be, Sabit
İki Zeyd, iki Halit biri Numan
Muhammed iki, Abdullah üçtür.
Hasan nam iki bir kab-i Zişan
Fudayl u Malik ü Fahr u Ebu’l Hamd
Ebu-Nasr u Mağire eyle iz’an”
İçkale (Sultan Süleyman) Camii’nin şehitliğe bakan penceresinin yanına Mustafa
Asım’ın şu manzumesi asılmıştır.
Ey şahidanın Süleyman-ı muazzam mefhari
Hazret-i Seyf-i Huda’nın necl-i a’zam serveri
Kahraman fatihi sensin bu şehr-i Amid’in
Ceyş-i paki evliyanın müntehab seraskeri
Böyle bir sur-i metin içre yapılmış beldeyi
Zabt u teshir eyledin bir günde ey din rehberi
Hazret-i Haydar misali kal’a Hayber gibi
Bir cihad ettin ki dilşad eyledin Peygamberi
Bahtiyardır belde halkı minnetinle serteser
Mazhar-ı gufran-ı Rahman oldu kabrin makberi
31
Zairine bahşeder envar-ı misk u anberi
Ya İlahi gazi-i Sultan Süleyman aşkına
Bahşkıl müştakına uhrada ab-ı kevseri
Her gelen züvare minnet eylerim adab ile
Fatiha ihlası takdim eylesinler her biri
Bu mukaddes mescid içre farzını ifa eden
Abidine müjdeler olsun cinandır yerleri
Ey! sipehdar-ı gaza senden tazarru eylerim
Kıl şefaat Asım-ı şeydaya ruz-i mahşeri.
Mevlüt Mergen manzum olarak şöyle tanıtıyorHz.Süleyman Camisindeki medfun sahabe-i
kiram
isimleri:
Müze şehir,Diyarbekir içinde
Yüce makam sahibi,çok insan yatar
Surların dahili ve haricinde,
Evliya,sahabi şehidan yatar
Yirmi yedi ashab,şu tek kubbede
Peygamber dostları,hepsi sahabe
Fetihle gelinmiş,şehir kasaba,
'Rıdvan'ile kardeşi 'Mes'ud'can yatar
Din ve Kur'an için,yapmışlar cihad
Halife Ömer'e etmişler biat
Dökülen kanlara,şahit kainat,
'Beşir','Hamza' gibi çift aslan yatar
'Amr','Şu'be','Sabit' dahi burada,
Cömert davranmışlar canı fedada,
Saadet onların iki dünyada,
İkişer 'Zeyd','Halid' bir 'Numan' yatar.
Üç 'Abdullah' şehid,iki 'Muhammed',
32
İ'layı din için kılmışlar niyet,
Şehadet şerbeti doyumsuz lezzet,
''Ka'bi Zişan'gibi pehlivan yatar
Ellerde kılıç var,sinede iman,
Amidde vurulmuş bir avuç insan
'Fudayl'da isimsiz,yüce kahraman
'Hasan'deyü iki nevcaivan yatar
'Malik'de şehiddir,muharebede,
'Fahr' ve 'Ebul Hamd'de bizim beldede,
Yeyüzü mekanı kutlu kubbede,
'Ebu Nasr' 'Mugire'gibi can yatar
Hepsi de sahabe,hepsi kahraman,
Her biri cihana bedeldir inan
'Halid'in oğlunda emir ve ferman,
Sultan oğlu Sultan Süleyman yatar(M.Mergen)
Meşhed'in (1156-79 / 550-575) yılları arasında İnaloğullarının vezirliğini yapan ve
Cemalüddevle ünüyle anılan Nisanoğlu Kemalettin Ebul Kasım Ali tarafından yaptırıldığı veya
esaslı onarım gördüğü, caminin doğu penceresi üzerindeki manzum yazıttan anlaşılıyor. "Ey
İnsanlar ilahi Kemalettin Ebul Kasım Ali için iyi dost ol. Nasıl ki bu meşhedin binasını teşyid
etti (yükseltip sağlamlaştırdı). Nebiyyi mürsel hürmetine sen de kendisinden razı ol. Meşhed
1631-33 yıllarında Diyarbakır Valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşa'ca yeniden onarıldı(178)
1631 yılı Murtaza Paşa onarımında, sur duvarına yaslanan türbe, daha sonra 1875 yılında
Vali Ahmet Tevfik Paşa'ca yeniden elden geçirilir. Burada en solda yazıtlı çeşme, kare planlı,
üstü kubbeyle örtülü (batı uçta) bir ve bunun yanında (doğu, tonoz örtülü, önünde sekizgen
ufak bazalttan) havuzlu mezar izler. Silahtar Muztaza Paşa'ya ait camideki nazirenin giriş
kapısı üzerindeki mezar yazısı şöyledir:
Alametten murat olan duadır
33
Bugün bana ise yarın sanadır 1170/1756.
(178)
Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan Diyarbakır şehrinde İslâm hâkimiyeti Hz. Ömer
devrinde başlamıştır. Bölgenin fethi esnasında pek çok sahâbî İslâm ordusunda çarpışmış ve bir
kısmı Diyarbakır topraklarına gömülmüştür. Bugün ülkemiz topraklarında İstanbul ile birlikte
en çok sahâbî mezarının Diyarbakır’da olduğu bilinmektedir. Bu bildiride, Diyarbakır’ın kutlu
misafirleri olan sahâbîlerin izleri üzerinde durulacaktır.
İyâz b. Ganm komutasındaki İslâm ordusu tarafından 18/639’da fethedilen
Diyarbakır’da Ruha (Urfa) Antlaşması’nın şartları uygulanmıştır. Buna göre, mabedleri ve
çevresindekiler kendilerine kalacak, mevcut olanlardan başka kilise yapılmayacak ve
Müslümanların düşmanlarına karşı onlara yardım edeceklerdi.
Müslüman ordusu içinde şehre gelen sahâbîlerden bir kısmı iç kalenin fethi esnasında
şehit düşmüş ve diğer bir kısmı da fetihten sonra geri dönmüştür. Diyarbakır’ı Mardinkapı
tarafından kuşatan İyâz b. Ganm’in mezarının Ulu Cami civarında olduğu rivayet edilmektedir.
Aynı sahâbînin Humus’ta Halid b. Velid’in kabri yanında bulunan mezarı daha muteber kabul
edilmiştir. Bununla beraber İyâz’ın ailesinin Diyarbakır’da kaldığı ve bu şehirdeki Ebû Eyyûb
ailesinin onun soyundan geldiği ileri sürülmektedir.
Rivayetlere göre İyâz’ın sekiz bin kişilik ordusunda bine yakın sahâbî vardı. İyâz, Tell
(Mardin) kapısını, Said b. Zeyd Rum kapısını, Muaz b. Cebel Ermen (Harput) kapısını; Halid
b. Velid, Bâbü’l-Mâ tarafını kuşattılar. Araplar beş ay kadar bu kale duvarları dibinde
beklemeye katlandılar. Bu arada İyâz, Hakem b. Hişam’ı Meyyafarikin’e göndererek orayı
fethetti. Nihayet Halid b. Velid, sur dibinde yaptığı keşiflerden birinde surun Dicle vadisine
bakan doğu yönünde, eski hükümet konağının bahçeler cihetindeki sur duvarında gördüğü gizli
bir su deliğinin genişletilerek oradan içeri girilebileceğini tespit etti. Halid her gün askerlerle
şehrin o yanında gözcülük ediyordu. Yanında Humam adlı bir kölesi de vardı. Bu köle arpa
unundan yapılan birkaç ekmeği iftar için Halid’in çadırına bırakırdı. İki üç gün ekmek
bulamayan Halid, kölesine sorunca ekmeği bıraktığını söyledi. Durumu merak eden köle
gözetlemeye koyuldu ve kale duvarının dibinden bir köpeğin gelerek ekmeği kaçırdığını gördü.
Köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel çukuru yolundan içeri girdiğini tespit etti. Koşup haber
verince Halid maiyetine “Suyolundan şehre girmek için Allah uğruna kendimi kodum. Benimle
içeri girmek için sizden yüz kişi isterim.” dedi. Çıkan yüz kişiyle doğruca İyâz’ın yanına gidip
keyfiyeti bildirdi. O da ordusuna, kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez hemen harekete
geçmelerini emretti. Gece yarısı sırayla Halid, Amr b. Ahvas, Huzeyfe b. Sabit, Amr b. Beşir
ve diğerleri girdiler. Doğru şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye
34
başladılar. Uykuda olanlar uyandı. Uyanık olanlar da korkularından titremeye başladılar. Halid
icab eden yerleri tutturdu ve on çeri gönderip surun kapısını açtırdı. Şehrin idarecisi olan
Meryem, İslâm askerlerinin şehre girdiğini anlayınca kıymetli eşyaları ve maiyetiyle birlikte
kendi sarayındaki gizli yolla Ermen kapısından çıkıp Bilad-ı Rum’a gitti. Bu gizli yolun
Seyrantepe’ye çıkmakta olduğu bugün bile halk arasında söylenmekte ve bazı izlerine
rastlanmaktadır. Böylece Diyarbakır’ın fethine katılan önemli sahâbîlerden biri olan Halid b.
Velid’in oğlu Süleyman’ın da muhasara esnasında şehit düştüğü rivayet edilmektedir.
Şehrin fethi esnasında şehit düştüğü belirtilen sahâbîlerden Sa‘saa b. Amr, başka bir
kanaate göre savaş esnasında ölmemiş ve daha sonra şehirde valilik yapmıştır. Ulu Cami ile
Hasan Paşa Hanı arasında yer alan Sa‘saa Camii ve türbesi, 1926’da Diyarbakır Belediye
Başkanı Nazım Önen tarafından yıktırılarak park haline getirilmiştir.
Fetihten sonra halkın silahları toplatıldı ve kendilerine iyi muamele edildi. İslâm dinine
zorlanmadılar. Buna rağmen halkın büyük bir kısmı kendi rızalarıyla İslâm’ı kabul ettiler. İyâz
tarafından Sa‘saa şehre âmil (vali) tayin olundu. Sa‘saa’dan sonra Diyarbekir ve Cezire valiliği
Hz. Ömer tarafından bizzat İyâz’a verildi. İyâz’ın 20/641’de vefatı üzerine yerine Said b.
Hazim tayin edildi.
Yine meşhur sahâbîlerden Sa‘d b. Ebi Vakkas’ın da Diyarbakır’ın fethine katıldığına
inanılmıştır ve bugün Dağkapı Ulu Beden Burcu arkasında ona izafe edilen bir mezar
bulunmaktadır. Ancak Sa‘d b. Ebi Vakkas’ın mezarının Medine’de olması, tarihi gerçeklere
daha uygun düşmektedir.
Diyarbakır’ın fethinde öncü kuvvet olarak gönderilen Malik b. Haris el-Eşter ise
sahâbeden olmayıp onları gören tâbiin topluluğundandır. Balıkçılarbaşı semtindeki Haşifçiler
Sokağında bu zata izafe edilen bir türbe mevcuttur.
Meşhur tarihçilerden Vâkıdî, Diyarbakır’a girerken şehit olan 10 sahâbînin isimlerini
şöyle sıralamaktadır: “Amir b. Ehves, Huzeyde b. Sabit, İmran b. Bişr, Selame b. Ye’sub,
Macid b. Talha, Müsenna b. Asım, Salim b. Adiyy, Malik b. Hafz, Hattab b. Cebr, Eflah b.
Saide.”
Bugün İçkale’den hastaneye giden yol üzerindeki kapı olan Fetih Kapısı’nın açılması
için nöbetçilerle yapılan savaşta en az 25 kişinin şehit olduğu anlaşılmaktadır. Bu 25 sahâbînin
gömülü olduğu meşhedin, 550-575/1156-1179 tarihleri arasında İnaloğulları’nın vezirliğini
yapan “Cemâlüddevle” unvanlı Nisanoğlu Kemaleddin Ebu’l-Kasım Ali tarafından yaptırıldığı
veya esaslı bir onarım gördüğü, caminin doğu penceresi üzerindeki manzum kitabeden
anlaşılmaktadır.(151)
35
, Camii’nin doğu penceresi üzerindeki kitabe göstermektedir. Kitabenin Türkçesi: Ey insanlar
İlâhi Kemâleddin Ebü-l Kasım Ali için iyi dost ol. Nasıl ki bu Meşhedin binasını teşyid
etti (yükseltip sağlamlaştırdı). Nebiyi Mürsel hürmetine sende kendisinden razı ol.(162)
Hz.Süleyman camii haziresinde paşalar ve ailesi
Hz. Süleyman Camii ve Haziresi
Silahtar Murtaza Paşa
İçkale Hz. Süleyman Camii, camiin avlusundan kümbete açılan kapının üzerindeki
kitabeden anlaşıldığı üzere kümbetin ortasındaki mezar Silahtar Murtaza Paşa’ya aittir. Kitabe
şöyledir:
Silahdar Murtaza Paşa bu cayehde
Aceb tırazıyle ruhini verdi
Bu ravde içun etdi bunca say
Ede Hakk ahiretde kadren a’la
Ala beytden murat olan duadan
Bu gün bana ise bareyn-i bikade (yarın sanadır)
Sahibu’l-hayrat Silahdar Murtaza Paşa
Ruhi içun Fatiha el hamdulillahi Rabbilalemin
36
Silahtar Murtaza Paşa yukarıda da değindiğimiz gibi 1631-1633 yılları arasında
Diyarbakır valiliğini yapmış, Hz. Süleyman Camisini ve türbeyi esaslı bir onarımdan
geçirmiştir.
Türbesinin
burada
olduğunu
caminin
duvarındaki
manzum
kitabeden
anlaşılmaktadır. Kale Camii’nin sayfiye döşemesini ve Hz. Süleyman’ın türbesine girilecek
büyük kapıyı yaptırmıştır. Su mahzeni ve kıbleye karşı pınarlar yaptırmıştır.
Reşit Mehmet Paşa
Osmanlı Sadrazamlarındandır. Gürcistan’da doğmuştur. Sadrazam Koca Hüsrev Paşa’nın
yetiştirmelerindendir. Konya valiliği, Vidin mutasarrıflığı ve Rumeli valiliği yapmıştır. Ocak
1829’da sadrazamlığa atanmıştır. 18 Şubat 1833 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. Mısır,
Sivas ve Harput valiliği yapmış en son Diyarbakır valiliği yapmıştır. Diyarbakır valiliği 2 yıl 8
ay sürmüştür. 1836 yılı ekim ayında öldü. Mezarı İçkale Camiindeki mezarlıkta, Esat Muhlis
Paşa'nın kabrinin yanındadır. Yiğit, çalışkan, devlete bağlı ve sadık bir kişi olarak bilinir.
Esad Muhlis Paşa
Mehmet Esad Muhlis Paşa, Ayaş Müftüsü Hasan Efeninin oğludur. 1780 yılında Ayaş’ta
doğdu. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. 1848 yılında “Vezirlik” payesi aldı. Edirne, Erzurum,
Sivas, Sayha, Halep, Musul valiliklerinde bulunduktan sonra1847 yılında Diyarbakır valisi
olmuş ve üç sene valilik yapmıştır. Bitlis ve Van vilayetlerinin de katılmasıyla merkezi
Diyarbakırda olmak üzere kurulan Eyaletin valiliğine atandı.
Mezarı, İçkale’de, Murtaza Paşa Camiinde özel olarak yapılmış maksurededir. Aynı
yerde Mehmet reşit Paşanın mezarı da vardır. Kale Camii yanındaki mezarlığa 1850’de
defnedilmiştir. Alim, fazıl, şair ve hattattır. Güzel bir levhası, Cami-i kebir’de duvarda küçük
kafes içinde asılıdır. Viyana seferinde bulunan Sadullah Paşa, bunun oğludur.
.
37
‫لولده فخر منيع و‬
‫بنى نسل عبد الجليل الذى‬
‫ال زال مسعودا بدار االمان‬
‫وهو امير االمرا اسعد‬
‫صحايب الرحمة فى‬
‫تغشى ضريحا قد حوى اسعدا‬
‫من هذه الروح و هذا ابان‬
‫كم من وزير و امير نشا‬
‫طوبى له حل رياض‬
‫هواتف الغفران قد ارخوا‬
‫حق جهاد اجر مستبان‬
‫قضى ولكن بعد قد قضى‬
‫شان‬
‫كل ان‬
‫الجنان‬
Bu mezarda bulunan, emirlerin emiri Es’ad’tır. Güvenli bir yurtta mutlu bir hayat sürdü.
Öyle bir nesil inşa etti ki, çocuğu için erişilmesi güç bir övünç ve şandır.
Bu nesil ağacından nice vezir ve emir ortaya çıktı. Esadı barındıran (bu kabri), her an
rahmet bulutları kaplasın.
Mükafatı açık olan cihadı hakkıyla yerine getirdikten sonra Rahmet melekleri onun ruhu
aldılar. Tarihçiler şu tarihi düştüler: “Cennet bahçelerine giren Esada müjdeler olsun.”
Esat Paşa’nın oğlu Nusret’in yazdığı aşağıdaki manzum mezar taşına yazılmıştır..
Sahib-i seyf ü kalem, âlim ü şeyh ul vüzera
İzni Müfti-i Ayaş hazret-i Esad Paşa
Mahlesi Muhlis olup şair-i mahir idi kim
Emr-i sahane ile vardığı mansıblarda
Neşr-i adl ile ahaliden alır idi dua
38
Nişteki mezar ise süslemelerden yoksun olup çok güzel bir celi sülüs yazı örneğini
sergilemektedir. Safer 1246 (Temmuz 1830) tarihlidir. Bu mezar, Diyarbakır’da valilik yapan
Esad paşaya aittir. (152)
İçkale Hz.Süleyman Camii paşazade ve hükümet erkanı
Künbet ortasındaki lahit ayakucu kitabede H.1121(M.1709) tarihi var.Kitabe çiçek
motifleri ve lale motifleri ile süslü ve bir kadına ait
Kuzeydoğuda yer alan mezarın ayakucu kitabesi H.1068 (M.1657).Kitabede
Murtaza Paşa Silahdar’ın kızı
Bülbül-i cennet Hadice Hanım’a
Mesken oldi ez hatırası
Kim okusa Fatiha himmetu lehu
Sene 1068
Bu
mezarın
başucunda
çiçek
motifli
bir
vazonun
üzerine
bir
kavuk
yerleştirilmiştir.Künbetin kuzey batısında üç çocuk mezarı var.
Nişteki mezar ise süslemelerden yoksun olup çok güzel bir celi sülüs yazı örneğini
sergilemektedir.Safer 1246(Temmuz 1830) tarihli.Bu mezar Diyarbakır’da valilik yapan
Esad paşaya aittir.Kitabesi
Kaddamme Hazal-kabr ebna feta
Zakir’un
Ve huve emirül umera Es’ad
La-zale mesuden bi-dari’l-eman
Neslu beni Abdul-Celil’il-lezi
Li-veledihi fahru muni ve şe’n
Kem min vezir’in ve emir’in neşe
Min hazihi’r-ruh ve haza’ aban
Tugaşşa sarih en kad heva Es’ad
Sahayibu’r-rahme fi külli an
Kada ve-lakin bade-ma kad mada
Hakku cihad ecruhu musteban
Hevatifu’l-gufran kad erhu
Tuba lehu hall u riyad’l-cenan
Fatiha
Allah u munis külli vahid
Fi Şafer 1246 H. (174)
39
Peygamber Efendimiz’in amcasının oğlu Hz. Ali’nin abisi İmam Ukayl’ın Diyarbakır’da medfun
olduğu kesinleşti.
İmam Ukayl radyallahu anh efendimiz hazretleri
İmam Ukayl
İmam Ukayl
40
İmam Ukayl radyallahu anh efendimiz hazretleri
İmam Ukayl Türbesi:Salnameye göre sahabedir.Zira isminin yanında sahabeye ithaf olunan
(RA) ibaresi vardır.Salnamede Diyarbakırda Fabrika köyünün üst kısmında İmam Ukayl
türbesi bulunmaktadır.Halk bu türbenin Hz.Alinin abisi olduğuna inanılır.Salnamede kendisi
için (RA) ifadesi kullanılır.
Diyarbakır salnamelerinde (IV/208) Fabrika köyünde İmam Akil köyünde İmam Akil(Ukayl)
(RA) yattığı ifade edilir (1).
Türbe düzgün bazalt taştan inşa edilmiş, üst örtüsü konik bir kubbe ile kapatılmıştır.
Kemerli bir niş içerisinde yer alan dikdörtgen bir kapı açıklığı ile mekana girilmektedir. İç
mekanda İmamakıl Hazretlerinin sanduka mezarı bulunmaktadır. Çatı kısmının alt
kısmında ve kapı açıklığının üst kısmından birer silme geçmektedir. Ayrıca türbede iki
renkli kemerli bir niş içinde dikdörtgen formlu bir pencere açıklığına yer verilmiştir.
Türbenin etrafı sonradan bazalt taştan bir koruma duvarı ile çevrilmiştir
İçten ve dıştan silindirik planlı olan türbe içten kubbe, dıştan konik bir külahla örtülüdür.
Kesme bazalt taştan inşa edilen eser, günümüzde sağlam olup tescil kaydı bulunmamaktadır
Yapının dış cepheleri kesme taş malzemeden inşa edilmiş olup sadedir. Kuzey cephede düz
lentolu, sivri kemer alınlıktı giriş kapısı yer almaktadır. Doğu, baü ve güney cephelerinde düz
atkı taşlı, dikdörtgen formlu birer pencereye yer verilmiştir. Pencereler dıştan bir sivri kemerle
kuşatılmıştır
Kuzey tarafta açılan bir kapıdan girilen iç mekân silindirik planlı olup pandantif geçişli kubbe
ile örtülüdür. İç mekânın kuzey duvarında kapı, doğu. batı ve güney duvarında birer pencere
bulunmaktadır. Kapının sağında ve solunda dikdörtgen formlu birer nişe yer verilmiştir İç
mekân sade olup boyanmıştır. Ortada İmam-ı Akil'in kabri bulunmaktadır (106)
41
Sahabe-i kiramdan Mir Seyyaf Hazretleri
Salnameye göre:Diyarbekir’de Karadeniz nam mevkide medfundur Bir güne vakfı
yoktur,türbesi ma’murdur (3)
,
Mir Seyyaf
Mir Seyyaf Türbesi
42
Mir Seyyaf Türbe iç mekan
Bu sahabe tebliğci değil,şehit sahabe kategorisindedir.
Mir Seyyaf (Radiyallahu Anh) Hasırlı Mah. Karadeniz 2 Sokak. Diyarbekir’in fethi esnasında
şehid düşen sahabelerden biridir .(13) Türbe kesme ve moloz taştan yapılmış, yakın tarihlerde
onarılmıştır. Kare planlı olup, üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Girişin yanında içerisini
aydınlatan bir penceresi bulunmaktadır.(14)
Batı cephesinde dikdörtgen açıklıklı düz atkı taşlı giriş kapısı,kapının solunda dikdörtgen
açıklıklı bir pencere bulunmaktadır.Doğu kuzey ve güney cepheleri sağır tutulmuştur.Batı
cepheden bir kapıyla girilen iç mekan 3.80x3.80 m.ölçülerinde kare planlı olup beşik tonoz
örtülüdür.Duvarlar belli bir yüksekliğe kadar seramikle kaplanmıştır.İçeride Mir Seyyaf’ın
kabri bulunmaktadır. (59)
Türbenin yanında geniş ve karanlık büyük bir yer altı su sarnıç’ı vardır. Bu sarnıç büyük bir
mağara şeklindedir.Orada ki su’yun, nereden gelip nereye aktığını kimse bilmiyor, bugüne
kadar hiç bir kurum tarafından araştırmamış.. Ben birkaç kez gittim ziyaret ettim. Günümüze
ulaşan yapı Türbe değildir, mezar, oda şeklinde kapalı bir yapının içerisindedir. Kaynaklarda,
“7.yüzyılda yaşamış olmalıdır” denilmektedir. Sarnıç’ın bulunduğu alanın üstü betonla
kapatılmış, üstüne de bir su pompası yerleştirilmişti. Su pompa’sını da kırmışlardı bir metre
karelik yere bir teneke parçasını koymuşlardı! Teneke’yi kaldırıp baktım su çok parlak
görünüyordu (162)
Üç çevresi sarılı yapının ön bahçesine, duvara tırmanıp içeriden demir parmaklıklı kapıyı açan
bir mahalleli delikanlı sayesinde girebildi. Çeşitli ( incir) ağaçların kapadığı ön bahçede yapı,
şimdiki yoldan (karadeniz sokak) 8 m kadar içeridedir. Planın ancak krokiolarak sunduğumuz
kitle bir kare veya ona yakın kitleden oluşur. Batı yüzde ufak bir pencere, sağında (güney) ise
kapısı vardır. İçine girilemedi. Pencereden izlenilebildiği kadarıyla güney duvarı ortalarında,
bir ayak içe doğru uzanırken bu kanadı ikiye böler. Tonoz örtüye daha alçak kotta 2 ufak tonoz
dikine saplanarak bir değişik örtü oluştururlar. Kitlenin üç yönü sağırdır. Doğu yöne ilkin
duvar ve üst örtüsü oldukça yıkık, ancak kalanlarından tonoz örtülü olduğu anlaşılan dar derin
bir tuğla alan yanaşır. Sonrası yine tuğlalı bir alanın ancak başlangıcıdır. (168)
Sahab-i kiramdan Malik-i Ejder hazretleri
Defterdar camii şerifi civarında medfundur Bir güne vakfı yoktur, türbesi ma’murdur (3)
Malik-i Eşter’in burada sadece parmağının olduğu veya Mısır’da kabrinin olduğu da ifade
edilmektedir. Ebubekir Feyzi,Hülasa-i Ahval-i Buldan fi Memalik-i Devlet-i Ali Osman adlı
eserinde burada medfun sahabenin ismini Malik Azur olarak vermektedir.Mâlik -i EŞder
43
Türbesi’ni Nakip Efendi`nin yaptırdığı bilinmektedir. Türbe 3x3 m. ebadında küp şeklinde
olup siyah taştan yapılmıştır (2)
Malik-i Eşter türbesi
Sahabe-i kiramdan Sultan Şecaaddin hazretleri
Salnameler göre Sahabe-i kiramdan Sultan Şücaeddin Hazretleri, Diyarbakır’da Mardin
kapıda yer alan Hz.Ömer Cami-i Şerifi civarında yer alan türbede medfundur. Türbe-i Şerifi
mamurdur ve buraya iki değirmen vakfedilmiştir. Söz konusu türbenin 1869 yılında yıllık geliri
2400 kuruştur
Sultan Suca
44
Sultan Suca türbesi
Türbenin eski hali (166)
Türbenin mimarı belli değildir. Türbe kesme ve moloz taşlardan yapılmıştır. Kare planlı olup,
üzeri piramidal bir çatı ile örtülmüştür. Türbe içeriden kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş
mukarnaslı tromplarla sağlanmıştır. Türbenin dış yüzünde değişik zamanlarda yapılan onarım
izleri görülmektedir. (14)
45
Türbe içi
Sultan Suc’a’dan bahseden kaynaklardan seçilen bölümlere örnekler(55):
Yapı siyah-beyaz yontma taş örgülü, kara planlı, konik biçimli üst örgüye sahiptir.”
Metin Sözen:” Kesme ve moloz taşlardan yapılmış olan Sultan Şüca Türbesi, yüksek bir kare
gövde üzerine pramidal çatıyla örtülüdür. Bugün pramidal çatı, oluklu kiremitlerle kaplıdır. Bu
görünüşü, ilk şekli konusunda pek bir fikir vermemektedir. Ayrıca dış yüzeylerdeki onarım
izleri de yapının bazı ufak değişiklikler geçirdiğini göstermektedir. Orijinal yapının kesme
taşlardan özenle yapılmış olduğu, türbenin içine girilince daha belli olmaktadır.” Diyerek,
gözlemlerini aktarır: “Dışarıya pencere açıklığı bulunmayan türbenin içi, tamamen kesme
taşlardan yapılmıştır. Bu durum kubbede de kendini göstermektedir. Bu şekil bazı Diyarbakır
46
türbelerinde sık tekrarlanan bir durumdur. Kubbeye (geçiş tromplarla sağlanmış bu trompların
bazıları mukarnaslarla bezenmiştir. Düz duvar yüzeylerine, iki yerde niş yerleştirilmiştir.
Bunlardan kuzey – batı köşesindeki, yere kadar inmektedir. Türbenin iç görünüşü, yapının
özenle ele alındığını göstermektedir. Bu durum, belki dışarıda da tekrarlanmıştı. Fakat
geçirdiği onarımlar, bu izleri silmiş bulunmaktadır. Ayrıca türbenin içinde bu gün sanduka
izine rastlanmayışı ilginçtir..”
Sultan Sucaaddin Vakfının günlük gelirinin 23 akçe olduğu,1518 Tarihli Evkaf Tahrir
Defteri’nde yer almaktadır. Medrese’nin muhtemelen yol genişletme çalışmaları esnasında
yıktırılması söz konusudur. Çeşmenin de yerinden alınarak, bu günkü yere nakledildiği
bilinmektedir
Sultan Suca türbesi (142)
Kare planlı kümbetin iç kenarı 4,07 dış kenarı 5,85 m dir. İçini kubbe dışını basık bir
kare piramit örter. Üst örtü alaturka kiremit kaplıdır. Silmeleri, değiştirilmiştir. Bugün türbeye
doğu yüzünden girilir. Aynı yönde bulunan 0,65x0,79 m lik üst penceresindeki ahşap
parmaklık bir eklentidir. Kümbetin içi daha zengin görünüştedir. Döşeme hizasından kubbe
kilit taşına kadar, bir sıra beyaz taş kullanılmıştır. İçteki toprak döşemesinden 2,75 m yukarıda,
dört köşeye ve dört ana duvara oturan, iki merkezli sekiz adet kemerin özengileri başlar. Bu
kemerlerin oluşturduğu sekizgen iç kasnak ile kare plandan kubbeye geçilir. Kubbe eteği sırası,
beyaz taştan olup kasnağın sekiz köşesinde pahlanarak daireye dönüşmüştür. Sekizgen kasnağı
47
oluşturan ana duvardaki dört kemer 0,10 m lik çıkıntı yapar. Kemer taşlarında da iki renkli dizi
uygulanmıştır. Gaüneydoğu ve Kuzeybatı köşelere konan kemerlerin içini, renk dizisine uyarak
¼ kubbe dilimi doldurur. Güneybatı ve kuzeydoğu köşesindeki kemerlerin içinde ise beyaz taşa
işlenmiş beş sıra mukarnaslı dolgular kullanılmıştır. Karşılıklı köşelere gelen bu mukarnaslar,
birbirinin eşidir. Her kemer dizisinin bingileri ayrıdır. (168)
SAHÂBE ABDURRAHMAN KABRİ
Sur İlçesi’nde, İsmet Paşa İlkokulu’nun karşısında bugün Eğitim ve Halkla İlişkiler
Derneği (EHİDER) isimli eğitim kuruluşunun okuma salonu açtığı evin bahçesinde Sahâbe-i
Kirâm’dan Abdurrahman (r.a.)’ın medfûn olduğu, 942/1535 tarihli bir vakfiyeye istinaden ileri
sürülmektedir.
11 Şevval 942/1535 tarihli Seyyid Ömer mühürlü mahkeme tescilli vakfiyenin son
sayfasında şöyle denilmektedir: “Adı geçen mahallede eski medrese ve Şeyh Said’in Cündiye
ve Kadiriye tekkesi de denilen evde malum makam ve eski bir ziyaret ve sahâbe Abdurrahman
(r.a.)’ın medfûn olduğu ev ise, şu anda biz içinde oturuyoruz, bizden sonra zürriyetim ve
akrabalarım oturacaktır. Fakirler de yedi gün misafir edilirler. Bu ev saygındır, ihmal etmeyin,
boş sanmayın, ruhaniyetle doludur, sakın ona karşı saygısızlık etmeyin” denilmektedir. Bu
vakfiyeye binaen, Örfioğulları ailesinden Tevfik Güven ve Taner Güven ile Prof. Dr. Yusuf
Kenan Haspolat tarafından Sahâbe Abdurrahman’ın (r.a.) medfûn olduğu yer tespit edilmiş ve
bu gün burası ziyaret haline gelmiştir.
Eskiden bu evde Örfîzâde Tekkesi şeyhi, Örfîzâde Şeyh Yunus Efendi ve 02.04.1938
tarihinde vefat eden oğlu Örfîzâde Şeyh Ömer Efendi ikamet etmekteydi. İsmet Paşa
İlkokulu’nun bulunduğu yerde ise Örfîzâde Tekkesi bulunmaktaydı. Günümüzde bu Rufâî
tekkesinden geriye sadece çeşmesi kalmıştır. Sahâbe Abdurrahman’ın hayatı hakkında ise
herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.(161)
48
Sahabe Abdurrahman
Sahabe Abdurrahman
.
SA’D (SAHAD) B. VAKKAS VE KABRİ
Sur İlçesi’nde, Ulu Beden Burcu’nun arkasında, çevresi demir parmaklıkla çevrilmiş
iki kabir bulunmaktadır. Mezar taşlarından birinde sonradan yazıldığı anlaşılan Türkçe “Sahat
49
b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” yazısı bulunmaktadır. Diğer kabirde ise Arakçîn Baba diye de
bilinen Şeyh Mehmed-i Berzencanî medfûndur (Bkz. Arakçîn Baba Türbesi).
“Sahat b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” şeklinde belirlenen kabirde Diyarbakır’ın fethine
katılan bir sahâbenin medfûn olduğuna inanılmaktadır. Bu “sahâbe”nin ise ünlü sahâbe Sa’d b.
Ebi Vakkas (r.a.) olmadığı bilinmektedir. Çünkü Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.)’ın Diyarbakır’ın
fethine katıldığına dair bilgi bulunmadığı gibi künyesi de Ebu’l-Muhsin değil, Ebû İshak’tır.
Ayrıca Hz. Sa’d (r.a.)’ın kabrinin Medine’de Bakî Mezarlığı’nda bulunmaktadır. 1316/1898
tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, sahâbe ve evliyâya
ait türbelerin anlatıldığı kısımda Diyarbakır’da “Sahat veya Sa’d” isimli bir sahabinin medfûn
olduğuna dair de bilgi bulunmamaktadır.
Bütün bu bilgiler dikkate alındığında Sa’d b. Ebi Vakkas’a ait zannedilen bu
mezarın, “Sa’d-Saad” veya mezar taşında yazıldığı şekliyle “Sahat” adında başka bir sahabîye
ait olduğu düşünülebilir. Buna karşın Ebubekir Feyzi, Sultan Abdülmecid’e ithaf ettiği Hülasai Ahvali’l-Buldan fi memâlik-i Devlet-i Al-i Osman adlı eserinde, çarşı içerisinde bulunan bu
kabrin “İbavender” de denilen Sultan Saad’a ait olduğunu ifade etmektedir.
Sultan Sa’saa Hazretleri (Ra) Türbesi
Sultan Sa’saa Hazretlerinin Camii ve türbesinin yapım tarihi bilinmiyor. Amid (Diyarbakır)
şehrinin fethinde bulunan sahabedendir. Sultan Sa’saa Hazretleri Diyarbakır’ın ilk Müslüman
valisidir. Türbesi eski Belediye Binasının doğusunda idi. Türbenin yanında aynı adı taşıyan bir
camii vardı. Bu camii, 1860 yılında Ömer bey tarafından onartılmıştır. Salnâmelerde,“Sahabe-i
kiramdan Sultan Sa’saa Radıyâllahu anh efendimiz hazretleri Diyarbekir’de Sultan Sa’sa’a
Camii Şerifi derurunda medfundur” yazılıdır. Diyarbekir Salnâmesi c.4 s.209. D.Bakır
Büyükşehir Belediyesi yayını. Bu türbenin yanında yer alan Sultan Sa’saa Hazretlerinin Camii,
XIX. yüzyılda Diyarbakır’ın önemli camileri arasındadır. 1794-1818-1824-1826 tarihli
Diyarbakır’da Kur’an okunacak camilerle ilgili belgelerde, bu camiin Diyarbakır’daki camiler
içersinde önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Kasım 1788 ve 1792 tarihli belgelerden
bu tarihlerdeki cami görevlilerini de tespit etmek mümkündür.
H.18 M.639 yılında Diyarbakır fethine Sultan Sa-saa Hazretleri de katılır. Diyarbakır'a ilk
İslam valisi olarak tayin edilir. Fetih gecesi aldığı yaradan dolayı 4-5 ay sonra vefat eder.
50
Hasan Paşa hanının batı kapısına karşı, eski belediye binasının doğusundaki yere defnedilir,
üzerine bir türbe yaptırılır. Daha sonraki yıllarda bu zatın türbesinin bulunduğu yerin yanına,
bu zatın adına bir camii yaptırılır. Bu camiye 19. yüzyılın sonlarında, Abdulhamit Niyazi
Efendi tarafından 4 köşeli bir minare eklenir. 1926 yılında Belediye Başkanı Nazım Önen
tarafından yıktırılarak arsanın bir kısmını Gazi Caddesine, (Eskiden bu caddenin adı “Bağdat
Caddesi’’ idi). Kalan kısmı da park haline getirilir...( Dr. Abdussettar Hayati Avşar.)
Ayrıca “Günümüze kadar söylene gelen bir efsaneye göre, Sultan Sa’saa Hazretleri, Hz. Halid
bin Velid (ra) ile birlikte su yolunda Amid şehrine giren mücahitlerdendir. (162)
Sultan Sasa mescidi (yeni hali)
Sultan sasa mescidi
51
Sutan Sasa eski mescidi
.
52
İslam Ordusunun Diyarbekir şehrini fethetmelerinin akabinde vali olarak atanır bu zat.
Hayli yaşlıdır ve hayli de yarası vardır mübarek vücudunda. Haliyle her fani gibi günü
geldiğinde vücudunda bulunan yaralar sebebiyle "şe-hadet" şerbetini içer ve çok sevdiği
Allah'ına ve peygamberine kavuşur.
53
O günün insanları -ki aralarında başka sahabeler de vardır- bu yüce zata gerekli saygıyı
gösterir ve mübarek vücudunu Ulu Caminin önünde, Hasan Paşa Hanının karşısındaki Bağdat
Caddesi (şimdiki Gazi Caddesi) üzerinde bulunan yere defnederler ve orada hemen bir cami
inşa ederler.
Zamanla bu caminin yanına bir tekke kurulur ve camiye minare de eklenir. O tekkede şehre
gelen misafirler yemek yer, yatar. Zaman zaman şahirde mukim halka da yemek verilir, bir
hayır kapısı olarak açık durur.. 1926'da, yol genişletme gerekçesiyle yıkılana kadar.
Türbe yıkıldığında, Rızvan Ağa Kabristanı o günlerde duruyordu ve Sultan Şaşaanın
mübarek naaşı o kabristana defnedildi. Şimdi o kabristanın sadece adı var, kendisi yok, ama
üzerinde bir sürü bina var, Büyükşehir Belediyesi de bu binalardan birisidir.
Mezarından çıkarılan bu büyük insanın sevgisi şüphe yok ki şehirlinin yüreğinde yer
tutmuştur. Halk isyan etmesin, galeyana gelmesin diye yıkılan caminin, tekkenin ve türbenin
yerinde (yol genişletilmez de) bir park oluşturulur, mezarın olduğu yere de bir havuz yapılır.
Şehir halkı bu parkta oturmadığı gibi, o zat orada imiş gibi saygısını ve sevgisini kalbinde
saklar. Her sabah namazı Ulu Cami'den çıkarken yönlerini o türbeye doğru çevirir ve
fatihalarını okurlardı.
Sabahları namazdan çıkıp o yöne durup fatiha okuma geleneği son zamanlara kadar devam
etti. Ancak bir gün geldi, birileri o parkı ve havuzu da yıkıp yerinde iç çamaşırı vs. gibi
paspaye şeyler satmaya başladı.
Vakıflar ise, aldığı üç beş kuruş kira sebebiyle bu duruma göz yummuş olmaktaydı, Ancak
tahammül edilebilir gibi değildi görüntü, sahabeye gönül verenlerin içinde başlamıştı. İlk
tepkiler yerel basında yer alıyordu. Burada manevi bir mekânın yapılması gerektiği hususu, bir
seferinde Ulu Cami'den çıkan halk tarafından dile getirilmiş, Ulu Cami önünde toplanarak
eylem yapmışlardı.
Sultan Sa'saa (r.a.) hazretlerinin bulunduğu cami, tekke ve türbenin yıkıldığı günlerde, merhum
babam Diyarbekir Belediyesinde çalışmaktadır ve yıkımı görenlerdendir. Hatta mezarda
bulunan bir doksan dokuzluk teşbih var ki her habbesinin üzerinde "Allah - Muhammed" yazılıdır. Babam iki tanesini alır eve getirir, sonradan bulamaz o habbeleri..
O yıkımı görenlerden birisi de Mevlidhan Hacı Mustafa'nın dedesidir. O dönemlerde
Hasan Paşa Hanında olduğunu söylemişti.
Sultan Sa'saa hazretlerinin, sahabe olmasının yanısıra ayrıca şehit olduğu için vücudunun
çürümediği de görülmüştür. Ancak şimdi o yüce insanın mezarının yeri bilinmemekte, sadece
mezarlığın adı "Rızvan Ağa Mezarlığı olarak bilinmektedir.
54
Bazıları şöyle bir şey de söylerler, ne derece yanlış-doğru bilmiyorum. O mekânların
yıkılmasını emreden Belediye Başkanının oğlunun gözleri görmez olmuş o günlerde. Ancak
şurası da bir gerçektir ki esas gözü görmez olan, o günlerin Belediye Başkanı ve diğer resmi
zevattır ki, böylesi bir insanın varlığını görememiş, bilememişlerdir.(183)
.
MÂLİK–İ EJDER (ECDER) TÜRBESİ
Merkez Sur İlçesi, Balıkçılarbaşı Semti Aşefçiler Sokağında, Sur’un fethine katılan
sahâbelerden Mâlik b. el-Haris el-Eşter’in medfûn olduğu söylenen bir türbe bulunmaktadır.
Mâlik el-Eşter (r.a.), Diyarbakır’ın fethine katılan sahâbelerdendir. İyâz b. Ganm
(r.a.), onu, Diyarbakır’a öncü kuvvet olarak göndermiş sonra kendisi arkasından Diyarbakır’ın
fethine katılmıştır. Fakat Mâlik b. el-Eşter’in (r.a.) fetih sırasında şehid olmadığı, aksine
fetihten sonra Sur’dan ayrıldığı bilinmektedir. Ayrıca Mâlik b. el-Eşter (r.a.)’ın, Hz. Ali (r.a.)
tarafından 36/657 yılında Cezire ve Diyarbakır valiliğine tayin edildiği daha sonra Mısır’a
gönderildiği ve oraya ulaşamadan Mısır yolu üzerindeki Kulzum’da 38/658 vefat ettiği rivayeti
göz önünde bulundurulduğunda burada bulunan türbe “Mâlik” isimli başka bir kişiye veya
Mâlik b. el-Eşter (r.a.)’in neslinden birine ait olabilir. Bu konuda, Ebubekir Feyzi, Hülasa-i
Ahvali’l-Buldan fi memâlik -i Devlet-i Al-i Osman adlı eserinde burada medfûn sahabenin
ismini Mâlik Azur olarak vermektedir. 1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de ise bu
türbede medfûn kişinin ismi, “Mâlik -i Ecder” olarak zikredilmektedir. Günümüzde
kullanıldığı şekliyle “Mâlik -i Ejder” isminin, “Mâlik -i Ecder” isminin, telaffuz kolaylığı
nedeniyle bozulmuş hali olduğu anlaşılmaktadır.
Mâlik -i Ecder Türbesi’ni Nakip Efendi'nin yaptırdığı bilinmektedir. Türbe 3x3 m.
ebadında küp şeklinde olup siyah taştan yapılmıştır. Fakat günümüzde dış duvarlar son dönem
çinileri ile kaplandığı için tarihi özelliği kaybolmuştur.(161)
55
Fatihpaşa sağlık ocağı karşısında 4 şehit sahabe
56
Beyaz türbe
Fatihpaşa’da ziyaret SeyyidAli Baba türbesi
Diyarbakır fethi esnasında şehit düşen sahabeden olması muhtemeldir.Yakınında da 4 şehit
sahabe medfundur(13)
SeyyidAli Baba türbesi
57
Yukarıdaki türbeden on metre ileride 4 sahabe olduğu rivayet edilen kabirler
MİRİSYAB SULTAN (r.a.)
Bu şehirde adı bilinen ve fakat mezarının yeri de bilindiği halde bilinmezliğe gömülen
Sahabe
Mirisyab
Sultan
(r.a.)
hazretleri,
Şeyh
Mu-tahhar
(Şeyh
Matar)
Camii
Kabristanı'ndadır. Bu cami halk arasında "Şeyh Matar" diye anıldığı gibi, Dört Ayaklı Minare
olarak da bilinir. Sahabe Mirisyab hazretlerinin mezarının yerini bazıları Cami ile minare
arasındaki boşluk olarak gösterirler, ama burası şimdilerde yol olarak kullanılmaktadır. Ayrıca
bu kısımda yapılan kazıda aşağıya merdivenle inildiğinde bir havuz olduğu görülmüş ve fakat
üstü kapatılmıştır. Elimizdeki bir fotoğrafta burada bir kubbe göze çarpmaktadır.(183)
58
DİYARBAKIR MERKEZ EVLİYA KABİRLERİ
Diyarbakır türbelerini ifade eden 19.yüzyıl Diyarbakır salnamelerine göre evliya
türbeleri(3)
Esami şerifeleri
Türbe ve merakıdı şerifeleri
Malumat-ı saire ve
mevkii
mülahazat
Diyarbakır merkez
Türbeleri
Şüheda-i kiramdan Bab-ı Kal
Diyarbakır’da Hindibaba
Hazretleri
civarında medfundur.
Eizze-i Kiramdan Sarı
Diyarbekir’de Rumkapı
Saltah-ı Gülşeni Hazretleri
civarında zaviye-i
Şerifelerinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh Halil-
Diyarbekir’de Camiussafa
i Gülşeni hazretleri
derununda medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh
Ahmedi Gülşeni hazretleri
Eizze-i kiramdan
Safa camii haziresindedir
Muslihiddin Lari Hazretleri
Eizze-i kiramdan Şeyh
Diyarbekir Mardin kapısı
Muhammed Amidi Hazretleri haricinde türbe-i
Şerifelerinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh Aziz
Diyarbekir Rumkapı
Mahmud-ı Ermevi
haricindeki merkad-ı
Hazretleri,
Şerifelerinde medfundur
Eizze-i kiramdan Arakçın-ı
Diyarbekir Dağ kapısı
Mazenderani Hazretleri
ittisalinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh Bilal
Diyarbekir Rum kapısı
Hazretleri
haricinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh
Diyarbekir’in ŞeyhMatar
Müsakkafat-ı vakfiye
Mutahhar Hazretleri
camiinde medfundur
icarıdır
Eizze-i kiramdan Şeyh Tahir- Diyarbekir içkalede
i Halveti Hazretleri
medfundur
Eizze-i Kiramdan Çifte
Diyarbekir hükümet konağı
Müşairün-ileyhimanın
Evliya Hazretleri
pişgahında medfundur
isimleri gayri ma’ruf olup
59
ala-rivayetin havariyundan
oldukları meşhurdur.
Eizze-i kiramdan Hindi Baba
Diyarbekir’in Aynüzülal nam
Hazretleri
mevkide medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh
Diyarbekir’in Hüsameddin
Hançer Güzar Hazretleri
mahallesinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh
Diyarbekir’in Saadeddin
Saadeddin-i Cibavi
Cibavi zaviyesinde
ahfadından Şeyh
medfundur
Abdurrahman Hazretleri
Eizze-i kiramdan Şeyh
Rum kapısı haricinde
Mahmud-ı Nakşi Hazretleri
medfundur
Eizze-i kiramdan Kurmaşlı
Dağ kapısı haricinde
Şeyh Mehmed Efendi
medfundur
60
DİYARBAKIR MERKEZDE MEDFUN EVLİYALAR
Sarı Saltuk
Sarı Saltuk
Sarı Saltuk türbesi(VBM işlenerek.İ.Yıldız) (143)
Tanımı. Şeyh Sadık Ali Efendi, Saltukoğuliarı soyundandır. Kısaca onlara Sarı Sadık
denir. Ocakları, Bismil'in Seyithasan köyündedir. Buraya İmamakiye Köyünden gelir. Sarı
Saltuk Diyarbakır'da doğup büyüdü. Artar olan babasının malı mülkü oldukça fazlaydı.
Söylenene göre babasının dükkânlarından birinde çalışırken, kente yeni gelen Şeyh İbrahim
Gülşeni önünden geçerken onun etkisinde kalıp elini öperek yoluna gider. Yürüyerek Kara
Cami'ye geldiler. Kendisi durumu şu ikiliyle açıklar:
Hazreti Pîrî görüp oldu o demde aşık
Anıncün dediler nâmına Sâre Sadık
61
Şeyh Diyarbakır'dan ayrılıp Halep'e giderken onu yerine halife bırakır. Babası tüm
varlığını Gülşenî zaviyesine bırakır. Sadık adını gösterdiği bağlılıktan (sadakat) ötürü şeyhi
takmıştır. 1553/4'te ölür ve adı geçen mescide yakın olan Rum Kapısı (Urfa Kapı) yanında
gömülür
Sarı Saltuk için daha geniş bilgiden yana aşağıdaki kaynaklara da bakılabilir:
- Dojidar Aleksiev, "Sarı Saltuk'a Atfedilen Tekkeler", Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurulu Bülteni, Sayı 39, Cilt XIII, Mayıs - Ağustos 2000. s. 18.
-Mehmet İbrahimgil, "Balkanlarda Sarı Saltuk Türbeleri ve Türk Sanatındaki Yeri"
(yukarıdaki yayın).
-S. Halûk Akalın, "Sarı Saltuk Ziyaretgahı", l.Ulusal Türk Kongresi Bildirileri, Ankara,
s. 211. "Asıl adı Şerif Hızır ve babası Hasandır. Alp-erliği yanında (s. 223) masal kahramanı
kimliği de vardır. Evliya Çelebi'ye göre; Ahmet Yesevi bunu (adı burada Muhammet
Buhari'dir) Hacı Bektaş Veli'ye gönderir. Veli derecesine yükselir. Oradan Rumeli'ne
geçecektir. Orada Müslamanlığı yayar. Anadoluda (s. 224) Baba Sultan olarak da anılır (s.225).
Arkadaşlarıyla 1263 yılında Rumeli'ne gönderilir (s. 227). Günümüzde Rumeli'de (Dobruca)
San Saltuk etkisi ve izleri sürmektedir. Menkibeleri, destanları, hikâyelere dönüşür, türbe ve
makamları varlığını korur, inanç, ziyaret geleneği sürer. Bazı olaylar ona göre yorumlanır. 12
mezarı vardır (Rumeli'de). Aslı Babadağdadır. (s. 231). Tunceli, Diyarbakır, Bor, İznik,
Rumelifeneri ve Babaeki üzerinden Rumeli'ye geçer.(178)
62
Sarı Saltuk Türbesi: Türbe, Diyarbakır ili Melikahmet caddesinde Urfa kapısı'nın
karşısındadır. Türbede, San Saltukla birlikte Gülşen-i Alizade ve Hacı Salih Hafız efendi de
yatmaktadırlar. Siyah taştan kümbeti bir bina olan türbenin kimin tarafından ve ne zaman
yapıldığı bilinmemektedir. Türbenin müştemilatında mescid ve iki murad taşı vardır.
Ziyaretçiler bu türbede Yasin okur, dua eder dilekte bulunurlar. San Saltuk, Diyarbakır
surlarının Urfa kapısında savaşırken kafası gövdesinden ayrılır. Kafası gövdesinde olmaksızın
savaşa devam eder ve türbesinin bulunduğu yerde düşer. Halk kendisini "Alper devrinde bir
İslam cengaveri" olarak anmaktadır. Bakımı ve onarımı Vakıflar Bölge Müdürlüğünün
temizliğini cami imanının yaptığı türbeyi yılda 5.000 kişi ziyaret etmektedir.
San Saltuk'lar Batı Türklüğünün Balkanlar dahil bir çok yerinde vardırlar. Bu konuda,
Prof.Dr. Şükrü Haluk Akalın'm çalışmaları da bilinmektedir. "Kellesi koltuğunda savaşmış
olmak" ve "Kesik Baş Türbeleri" Türk halk inançlarında geniş yer tutar. Prof.Dr. Ahmet Yaşar
Ocak'in bu konulu bir çalışması vardır.(169)
. Etrafında birkaç mezar vardır. Türbede, San Saltukla birlikte Gülşen-i Alizade ve Hacı
Salih Hafız efendi de yatmaktadırlar. Rivayetlere göre Sarı Saltuk gezgin bir evliyadır.
Gazalara da katılmıştır. İnanışa göre Diyarbakır’da yaptığı bir savaş sırasında şehit düşmüş ve
türbenin olduğu yere gömülmüştür. (152)
Türbe, Urfa kapının iç tarafında Sarı Saltık Camiine bitişiktir. Gülşeni tarikatının halifesidir.
Orası Gülşeniler tekkesi idi. Camii ve Türbenin bulunduğu yer toprakla dolduruldu yapılar
aşağıda kaldı. Diyarbekirli İshak Sükuti ve Sükutizadeler’in mezarları vardı. Yıktılar yola
kattılar. Dağ kapıdaki, Urfa kapıdaki ve Mardin kapıdaki mezar taşlarını Kanalizasyon
kapaklarında kullandılar. Buradaki mezar taşlarının kitabelerini de kırdılar mı? attılar mı?
bilmiyoruz. Kitabeler okunsun diye taşlar orada bir kenara bırakılabilirdi. Bu zatın Ulu
Evliyalardan olduğu Diyarbekir Salnamelerinde yazılıdır. E’izze-i kiramdan Sarı Saltah-ı
Gülseni
hazretleri
Diyarbekir’de
Rum
kapısı
civarında
Zaviye-i
Şerifelerinde
medfundur.Türbenin içinde bir sanduka var. Sekizgen gövdeyi çepeçevre kuşatan bir satır yazı
görülür. Hepsi ayettir. Kare bir çerçeve içinde siyah-beyaz taşlardan oluşturulmuş kufi
yazıların birinde “saadet-bad”, diğerinde “birabbil-ibad” yazılıdır. Türbenin bitişiğindeki camii
ibadete açıktır. Bu türbe aynı zamanda Gülşeniler Tekkesi yapı topluluğunun içinde yer
almaktadır
Sarı Saltuk'un şahsiyeti ile ilgili bilgileri çeşitli menakıb-nâmelerde ve velayet-nâmelerde
bulunmakla birlikte hiç şüphesiz bu konuda en önemli kaynak, doğrudan doğruya Sarı
63
Saltuk’un hayatını konu alan Saltuk-nâme adlı eserdir. Ebülhayr-ı Rûmî adındaki bir yazar
Cem Sultan’ın emri üzerine Anadolu ve Rumeli’yi adım adım dolaşarak Sarı Saltuk’a ait
menkıbeleri toplamış ve üç ciltlik bir eser haline getirmiştir. Eser tahminen 1480 yılında
tamamlanmıştır. Saltuk-nâme'ye göre Sarı Saltuk'un asıl adı Şerif Hızır'dır. Babasının adı
Seyyid Hasan'dır. Şerif Hızır, üç yaşındayken babasız kalır. Şerif'in yetiştirilmesi işini Seravil
adındaki bir lala üstlenir. Kısa sürede ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kullanmayı öğrenen Şerif
Hızır, Türk destanlarındaki alp tipinin önemli bir örneğini teşkil eder. Türbenin üst kısmında
etrafını çevreleyin Arapça yazı vardır. Türbe, muhtemelen savaşırken şehit düşen önde gelen
bir şahsiyete aittir.
Sarı Saltuk türbesi ve haziresi
64
Sarı Saltuk haziresi
Sarı Saltuk haziresi
65
Sarı Saltuk türbesi kitabe
Türbenin yanında bahçede
Burada iki kişi yatmaktadır;birinde Gülşeni şeyhi yatmaktadır.Kitabe
El Fatiha
Haza merkad-ı merhum ve magfur
Gülşenizade Hci
Hafi Salih Efendi
Li-ruhihi sene.1280(16 Şubat 1864)
Otuziki yıl sonra bu mezara biri gömülmüş,kitabesinde
El Fatiha
Haza merkad-ı merhum
Ve magfur Gülşenizade
Hac Bekir Efendi bin
El Hac Salih efendi
Li-ruhihima sene 1312( 1894)
Sağdaki diğer mezarda
Hüvel Baki
Haza el-merkad-ı merhumil magfur
El-Seyyid el-şeyh Muhammed efendi
Gülşenizade li-ruhih el Fatiha
Sene 1284 fi Receb 2 (30 Ekim 1867) (174)
Bu noktada Mevlüt Mergen söze giriyor. Urfa kapısı'ndaki türbedeki
zat: şeyh sadık ali'dir..diyor
Bir zamanlar Rum Kapısı diye anılan ve daha sonraları ve günümüzde adı Urfa Kapısına
dönüştürülen kapıdan sur içine girildiğinde, sol köşede bir türbe göze çarpar. Görenler
meraklanırlar 'bu türbede kim yatıyor?' diye ve türbenin üzerindeki levhada "Sarı Sadık" ismini
okurlar. Bazıları burada yatan zata "Sarı Saltık" derler, acaba öyle midir?
66
Değil tabii.. Çünkü bu türbede medfun olan zat, "Gülşenîye" tarikatından, seyyid, yani
sevgili peygamberimizin temiz soyundan olan "Sarı Saltık'a neseben bağlıdır, asıl adı Sadık
Ali'dir ve intisap ettiği "Gülşenîye" tarikatında "şeyhlik" makamına ermiş bir kişidir.
Dünyalık yönünden varlıklı bir aileye mensuptur. Halk arasında özellikle günümüzde Sarı
Sadık diye anılır. Şeyh Sadık Ali en doğru ismidir. Babası da kendisi gibi bu tarikata intisap
etmiş, bütün mal varlığını bu tarikatın Diyarbekir'deki "Gülşenîye" zaviyesine bağışlarken;
tarikatın piri İbrahim Gülşenî, Mısır'da bulunduğu zamanlarda bile yardımlarını göndermiştir.
O zaviyenin mescid bölümü hâlâ hizmet verir. Bir zamanlar Hamraavat suyu akan çeşmesinden
su akmasa da yapısı hâlâ varlığını korur, zaviyenin diğer kalıntıları ile birlikte.
İbrahim Gülşenî hazretleri İstanbul'a çağrıldığında Şeyh Sadık Ali onu yalnız bırakmamış,
İstanbul'a giderek Üsküdar'da karşılamıştır. Şeyhine karşı bu sevgi, bu samimiyet, saygı ve
sadakatinden ötürü kendisine Sadık Ali denilmiş ve bu isimle şöhret bulmuştur.
Daha sonra Diyarbekir'e gelen Şeyh Sadık Ali, h. 961 / m.l553'de Diyarbekir'de hayata
gözlerini yumarak belirtilen mekâna defnedilmiştir. Denebilir ki beş yüz yılı aşkın bir zamandır
o türbe ayaktadır ve o zat orada bulunmaktadır(183)
Mevlüt Mergen bu noktada saptamada bulunur
Sarı Saltuk” un mezarı Diyarbekir’de olmasa bile bu şehirle bir ilgisi, bir bağlantısı vardı,
şöyleki o türbede medfun bulunan “Şeyh Sarı Sadık Ali” Sarı Saltuk’un ahfadından olduğuna
dair rivayetler vardır ve belki de “sarı” lakabını sarışınlığından öte bu sebepten almıştır.
Sözün burasında bir eserden alıntılar yapmak istiyorum ki o eserin adı “yazma eserlerde
Diyarbekirkenti”dir, bu kitabın 70 numaralı sahifesinden aynen: “Gülşeni Tekkesi” başlığı
altında verilen bilgiyi aktarıyorum: “Asıl Gülşeni Tekkesi; Camiu’lEsved (Kara Cami) ismiyle
bilinen ve 15 sene evvel belediye tarafından yıktırılan cami, tekke idi. Yine bu tekkenin
duvarında yazılan kitabeden okunduğuna göre Urfa kapıdaki Sarı Saltık (48) tekkesi de Gülşeni
tekkesi idi, Buralarda Gülşeniler zikir meclisi kurdukları için Gülşeni ismi verilmiştir.
Bu tekkenin kurucusu Gülşeni ailesinden “Ali Halife” isminde bir zattır. Yine bu tekkede 1330
tarihine kadar GülşeniAhmet efendi tarikat ayini icra ederdi.”
Ayrı sahifede bir de (48) nolu dip notu var, onu da aynen aktarmalıyım ki bilgiler doyurucu
olsun: “Asıl ismi Ali’dir: sarışınlığından dolayı; Sarı kelimesi lakap olarak verilmiş ve üstadı
olan İbrahim Gülşeni’ye son derece bağlılığından dolayı; sadık lakabı da verilmiş ve sonunda
“Sarı Sadık Ali dede” diye meşhur olmuştur ancak sözüm ona akademik yazarlar tarafından
67
yanlış telaffuzlar sonucu (Belki de bilinçli olarak) Sarı Saltuk (efsanesindeki kişi) haline
getirilmiştir.
Diyarbekir’in 1875 ve 1947 tarihleri arasında Diyarbekir şehrinin her yönü ile tanıtmayı
amaçlayan “Yazma Eserlerde Diyarbekir Kenti” kitabını M. Şefik Korkusuz bu şehirle ilgili
araştırma yapacakların hizmetine sunmuştur ve dip notundaki bilgilerde yine Korkusuz’a aittir
bunu da böylece belirtelim.
Bütün bu bilgilerin ışığında gördük ki o türbede yatan zat “Sarı Saltuk” değil, Gülşeni
tarikatından “Sarı Sadık Ali”dir.
Ramazan öncesi yazımızda da dile getirmiştik, şu anda 15-20 kişinin bir arada namaz kılmakta
zorlandığı ve tekkenin kalıntılarından olan yerin yukarıda sözünü ettiğim konukların geldiği
gün duvarına asılan “Sarı Saltuk Camii” olarak değil de “Gülşeni mescidi” olarak
isimlendirilmesi ve yanındaki türbenin de “Sarı Sadık Ali türbesi” denilerek bilgi
yanlışlıklarının önüne geçilmesi gerekmektedir, bu gerekliliği acaba kim yerine getirir,(184)
Eizze-i kiramdan Şeyh Tahir-i Halveti hazretleri
Diyarbekir içkalede medfundur .Salnameye göre eizze-i kiramdandır(3)
Tahir-i Halveti hazretleri türbesi
68
Tahir-i Halveti hazretleri türbesi
XVII-XVIII.yüzyılda yapılmıştır.Dıştan 4.75 x 4.81 m.ölçülerinde olan eser içten ve dıştan
kareye yakın dikdörtgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür..Yapının güney
cephesinin güneydoğu köşesinde düz lentolu giriş kapısı bulunmaktadır.Kapının batısında
dikdörtgen formlu pencereye yer verilmiştir.Güneydoğu köşede açılan bir kapıdan türbenin iç
mekanına girilmektedir.İç mekan 3.30x 3.66 m. ölçütlerinde kareye yakın dikdörtgen planlıdır
ve kubbe ile örtülüdür.(59) İçkale de Hz.Süleyman camii’nin güneybatısında evlerin
arasındadır. Mezar oda şeklinde bir yapının içerisindedir. Diyarbekir Salnâme’lerinde, “E’izzei kiramdan Şeyh Tahir-i Halveti hazretleri Diyarbekir İçkale derununda medfundur”
yazılıdır.(162)
69
Halvet baba (İ.Yıldız)
Havlet baba
70
Eizze-i kiramdan Şeyh Hançer Güzar hazretleri
Diyarbekir’in Hüsameddin mahallesinde medfundur (1).Hançer-i Güzar,Meryemana kilisesi
yakınındadır
Hançer Güzar Türbesi
Kesme bazalt taş malzemeden inşa edilen türbe,kareye yakın dikdörtgen planlı olup içten
kubbe,dıştan konik bir külahla örtülüdür.Yapının kuzey ve batı cepheleri bitişiğinde inşa edilen
yapılarla
kapatılmıştır.Doğu
cephesi
dikdörtgen
formlu
bir
pencereyle
sokağa
açılmaktadır.Güney cephenin ortasında caminin avlusuna açılan basık kemer açıklıklı giriş
kapısı yer almaktadır.Kapının batısında basık kemer formlu bir pencereye yer verilmiştir. Basık
kemrli kapıdan türbenin iç mekanına girilmektedir.İç mekan 2.31x 2.72 m. ölçülerinde kareye
yakın düzgün olmayan dikdörtgen formlu bir niş açılmıştır.Güney duvarında düz lentolu kapı
ile pencereye yer verilmiştir.
Hançer-i Güzel(Güzar)=Ahsenül Hançer Ebul Muhsin(RA)…
71
Hançer-i Güzar(İ.Yıldız
Şeyh Güzel
.
Şeyh Güzel’in Seyfülmülük’te kabri
72
ŞEYH GÜZEL
Mevlüt Mergen anlatıyor
Hep kendi kendime sormuşumdur; acaba Şeyh Güzel mi yılanların, akreplerin dilinden
anlardı? Yoksa yılanlar, akrepler mi şeyhin dilini bilirdi? Şeyh Güzel'i Diyarbekirliler bilir de
bu satırları okuyup bu şehrin eski halkından olmayanlar bilemezler..
Bu "bilemezler" sözünün içini dolduralım. Bizim anlattığımız ve anlatmaya çalıştığımız
Diyarbekir'in sur içidir, bunun dışında şehir gerçekten çok büyümüş, kalabalıklaşmıştır.
Yapılan bir açıklamada gördük ki, "Gaziler"de bulunan bir okulun talebeleri "Sur içi'ni
bilmiyorlarmış. Haliyle bu yeni semtlerde yaşıyanlarm da çoğu eski Diyarbekir'i bilmemektedir...
Şimdiki "Tarihi Kuyumcular Çarşısı", o zatın yaşadığı zamanlarda "Kasaphane" idi. Şeyh
Güzel'in de orada bir dükkânı vardı. Dünyalık geçimini bu dükkânda bakkallık yaparak
sağlardı. Ama, öyle hınca hınç dolu bir dükkân değildi dükkânı. Bir iki kasa domates veya
biber gibi "zerzevat" vardı ancak. Ama başka bir şeyle doluydu Şeyh Güzel'in dükkânı, o şeyler
beyaz torbalar ve içlerindeki çeşitli büyüklükte yılanlardı.
Sur içinde yaşadığımız zamanlarda evlerin taş-topraktan yapılmış olması nedeniyle, yılan
ve akrep gibi hayvanlar yuvalarını buralarda yaparlar, sıcaklar bastırdığında bazen dışarı
çıkarlardı. Görüldüklerinde kimse elini süremez, yakalayamaz ve korkarlardı da hemen Şeyh
Güzele gidilir, durum ona anlatılır ve o zat gelip o yılanın geldiği deliğin önünde bir şeyler
söyler ve yılanın başını çıkararak kendisine teslim olduğu görülürdü.
Bir de "afsunlu" okunmuş şekeri vardı Şeyh Güzel'in. O şekeri kim yese idi artık yılan ve
akrep o kişiye dokunmazdı; korunurdu, şeyhin o şekere okuduğu ayet ve dualarla..
Bazı zamanlar sanırdınız bir doktor muayenehanesidir şeyhin dükkânı. Zira başı ağrıyan,
beli tutmıyan ve başka hastalıkları olanlar gelirler, şeyh onlara dua eder, ağrıyan yerlerine
ellerini değdirirdi. Hiç kimseyi kovmazdı dükkânının önünde, asabi mizaçlıydı ama sevecen bir
insandı, o insanları severdi, insanlar da onu severdi.
Ağabeyim Veyis Mergen anlatmıştı.. Çalıştığı dairede arkadaşlarından birisi bu zat
hakkında ileri-geri sözler eder, ağabeyim kabullenmez bu sözleri. Aralarında münakaşa olur, iş
kavgaya dönüşür, ayırırlar..
Ertesi sabah ağabeyim bizim sur içindeki evimizden çıkıp iş yerine giderken, Şeyh Güzel
kasaphanenin kapısı önündedir. Kendisine selam veren ağabeyime. "Oğlum!., sen bizim için
kavga etme, bizi koruyanlar vardır" diyerek keramet izhar eder.
73
Şeyh Güzel, hicri 1319 doğumludur, vefatı ise 1981 yılındadır, Mezarı ise "Hacı İs"
ismiyle anılan ziyaretin yanındadır. Mekânı cennet olsun.(183)
Dabanoğlu Türbesi
Türbe,Dabanoğlu mahallesinde M.1696 tarihinde şehrimizde vali olarak görev yapan
Dabanzade Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Dabanoğlu Mescidi yakınındadır.(22)
Dr.Abdüssettar Hayati Avşar, mezar Daldabanoğlu Mustafa’ya ait olduğunu, bu şahsın
Diyarbakır’da valilik yaptığını, Diyarbakır’da vefat ettiğini ve oraya gömüldüğünü
söylemektedir. Valilik yapan bir şahsın mezarıdır. Ziyaretgah değildir.(162) Türbe taş ve
tuğladan yapılmıştır. Yapının gövde kısmında genellikle kesme taş kullanılmasına rağmen yer
yer tuğla kısımlara da rastlanmaktadır. Örtülerde ise bütünüyle tuğla kullanılmıştır. Yapının
ana mekanı tromplu bir kubbeyle örtülüdür(22)Giriş kapısından iç kısma geçilir.İç mekan kare
planlı türbe bölüm ile ona açılan güneydeki eyvandan ibarettir.Kuzey taraftaki bölüm 3.12 x
3.12 m.ların ölçülerinde kare planlı olup tromp geçişli kubbe ile örtülüdür.Eyvanın kuzey
74
duvarı bir sivri kemerle kare mekana açılmaktadır.Doğu ve batı duvarlaında dıkdörtgen formlu
birer nişe yer verilmiştir.Eyvanın güney duvarı düz lentolu bir kapıyla dışarı
açılmaktadır.Türbenin içinde Dabanzade Mustafa paşanın kabri bulunmaktadır.(59)
Tanımı, iç kenarlar 3,14 - 3,22 m arasında oynadığından plana kareye yakın dörtgen
demek gerekiyor. Köşe kemerleriyle yapı sekizgene ve bunun her köşesine konan ufak
çıkmalarla onaltıgene dönüştürülmekte olup kubbeyle örtülüdür. İçi sıvalı olduğundan
kullanılan gereci bilemesek de kubbede içte tuğlanın, duvarlarda moloz taşın kullanıldığı
söylenebilir. Kapanan
yönleri nedeniyle sıva altında kaldığı anlaşılan pencereleri
belirlenemedi.
Daha önce Sözen'in verdiği plan aracılığıyla eski durumu için bilgi edinilebilmektedir1.
Bu gün artık devrişme malzeme de görülmüyor. İç köşeler tromp türü kemerlidir. Doğu yönde,
yazarın gösterdiği kapı kapanmış olup güney yöndeki pencere kapıya çevrilmiş bulunuyor.
Güney yöndeki tonozlu kesimin diğer 2 penceresi de bugün görülememektedir. İnce yonu ve
akıntılı olarak kaplanan damda kubbe biraz taşkınlık yapar. Bugün görülen 2 çörtenin ve silme
ile silme üstü sırasının özgün olmadığı açıktır.
Sözen'in verdiği fotoğrafta; doğu yönde bulunan kapının örülmüş olduğu görülüyor, üst
penceresi kemeri kenarında tuğla dolgular ilkel onarımları kanıtlıyor. Ancak dış örgünün
inceyonu ve özenli olduğu, pencere lentolarının, kapıdakinden bir sıra aşağıda tutulduğu
anlaşılıyor. Ön yüzde pencereyi üstte izleyen taş sıralarına bakılırsa, kubbe iyice gömülmekte
ve Sultan Şücaettin'deki gibi1 az eğimli bir piramit külahla örtüldüğü anlaşılmaktadır. Ancak
onun kareliğine karşın bunun dikdörtgen tabanlı olması gerekiyor. Fotoğraf kuzeydoğu yönden
çekilmiş olduğundan, güneyde kalan tonozlu kesimin üstü için gerekli bilgiyi vermiyor. Bir
bakıma buranın, iki yana akıntılı (az eğimli) düz bir taş kaplamayla örtüldüğü
böylece kare külahın sadece kubbeli ana alana ait olduğu da düşünülebilir. Güneye bakması
nedeniyle az bir alan tutan bu örtünün dış üst etkiler açısından bir sakınca doğurmayacağı
açıktır. Bu durum bu gün sokağa bakan 2 çörtenin eklentiliğini büsbütün kanıtlıyor. Üst
külahın 4 yöne aynı akıntıda oluşu herhalde gerçekte 3 yönde çörtene de gereksinim
göstermeyecektir.
Üst örtünün taş olduğuna, bu bölgenin özelliği açısından kuşku yoktur. Doğu yönde tepe
penceresi söve ve kemerinin, kitleye ve iç kubbeye oranla yüksekte kalışı, söve sırasının,
kuzeydekinden yüksek oluşu, burasının, bilmediğimiz bir tarihte, tümünün elden geçtiğini,
75
büyük bir varsayımla, içeri bol ışık alması amacıyla, yatık yerine dik konulduğunu akla
getiriyor. Kuzey yüzünün özgünlüğünü daha iyi koruduğugörülüyor. Diğeryandan,
kapıyıvurgulamak için üstünün, diğerlerinden biraz daha yükseltilebileceği, böylesine ufak bir
yapı için uygun düşmese gerek. Tüm bunlar doğu yönde pencere tabanından başlayarak
yukarısının, ancak yanıltıcı biçimde onarıldığını gösteriyor. Bu tuğlalar çıkarıldığında derleme
gereç kalmamaktadır. Böylece yapının dış genel görünümüyle, Sultan Şücaettin Kümbetini
örnek aldığı söylenebilir.
Tarih. Kümbetin güney yönde sonradan kapıya çevrilen yerinde asılı tabelada "Hüvalbaki Dal
Dabanzade Mustafa Paşa ruhuna fatiha 1652-1702" yazılıdır. 7 ay gibi kısa bir süre
(1108/1696) Diyarbakır'da valilik yapmış olan Daltaban Mustafa Paşa'nın bir mescit yaptırdığı
biliniyor Bu kümbetin, onun adına, ölümünden hemen sonra hazırlandığı düşünülebilir
(178)
Dabanoğlu türbesi (M.Sözen) (141)
76
Daltabanzade Mustafa paşa türbesi(1652-17029
77
Seyfülmülük
Seyfülmülük
Diyarbakır merkez Seyfülmülük köyünde medfundur.Seyfülmülük Cembelinin oğlu o da
Residiroğludur .Abbasi halifesi Harun’i Reşid onun amcasıdır ve soyu Hz. Abbas’a
dayanmaktadır.(23)
Seyfülmülük
78
seyda muhammed nuri tanyeri
Aslen, Seyid (Ehli Beyt’ten) Hz. Hüseyin’in(R.A) zürriyetinden olup, EvladürResuldur.
Miladi 1894 (Rumi:1310) yılında Sinan’da doğmuştur.
Seyda, Molla Abdullah’ın oğlu, O da Molla Ali, Molla Abdullah, Molla Halit, Molla İsmail,
Molla Muhammed, Molla Ahmet, Molla Recep ve Molla Ali’nin oğludur. Annesinin adı da
Fatime’dir.
Dedeleri, Medine’den Kufa’ya, Kufe’den Musul’a, Musul’dan Cezire-i Botan’a, Zaho,
Şirvan ve Beşiri Bölgesindeki Kadıya (Yeşilkonak) köyüne gelip yerleşmişlerdir. Daha
sonraları, oradan da Batman, Silvan, Bismil ve Diyarbakır yörelerindeki köylere yerleşerek,
buralarda imamlık ve müderrislik yapmışlardır.
Seyda, âlim olan babası Molla Abdullah’ın yanında, Sinan’da ilim tahsiline başlamış, küçük
yaşta iken babası vefat ettikten sonra, Elmedina, Kardilek, Cırze, Avina, Derik, Altunakar,
Güzelşeyh, Alipınar köyleri ile Maden ve Lice ilçeleri ve Diyarbakır Hüsrevpaşa Camiinde,
dönemin sayılı âlimleri yanında ilim tahsilini yapmıştır.
Seyda, bu yörede bulunan Aşağı Veysikan, Aynşa, Alişim, Kürdika, Serkali, Dervişi ve
Hacı is (Karpuzlu) Köylerinde İmamlık ve Müderrislik yapmıştır.
Görev yaptığı her yerde, nice talebeler okutmuş ve çok sayıda da âlim yetiştirmiştir.
79
Seyda, Molla Abdullah’ın âlim olan 5 oğlundan (1-Molla Ali, 2-Molla Maaz, 3-Molla
Muhammed Nuri, 4-Molla Abdüllatif, 5-Molla Abdülkadir) ortanca oğlu olup, en son
Diyarbakır merkeze bağlı Hacı is (Karpuzlu) Köyünde 40 yıl imamlık yapıp dini talebe
okutmuştur
Seyda, son derece cömert ve misafirleri seven bir şahsiyetti. Köye gelip gece kalmak
zorunda kalan sahipsiz misafirleri, yatsı namazından sonra mutlaka camiden alıp evine
götürerek, yedirir, içirir ve yatırırdı.
Seyda, ilminin yanında hitabeti de çok güçlüydü. Onlarca âlimin içinde de olsa, konuşma ve
hitabet önceliği onundu.
Seyda, şair bir kişiliğe de sahipti. Yazdığı birkaç kitabını vezin ile yazmıştır. Ayrıca sevdiği
dostlarına mektup yazarken de bazen kafiyeli olarak yazdığı görülmüştür.
Hayatı boyunca 3 adet evlilik yapmıştır. Eşlerinin isimleri, sırasıyla şöyledir: 1-Medine, 2Zemzema,
3-Nafiye. Birinci eşi vefat edince ikincisiyle, ikinci eşi de vefat edince üçüncüsüyle
evlenmiştir.
Seyda, 1953 ve 1976 yıllarında olmak üzere iki defa hacca gitmiştir.
Bir gün rüyasında, Hz. Muhammed(SAV)’i ve Hülefa-i Raşidini (R.A.) hacıların
pasaportlarını tasdik ederken, bazılarını da tasdik etmediklerini görmüş. Merakla ve heyecanla
bu durumu takip etmiş. Sıra onun pasaportuna gelince de, Resulüllah (SAV)’in kendi
pasaportunu incelediğini ve kendisine tebessüm ederek onayladığını görünce, çok sevinmiş.
Uyanınca da “inşallah haccım kabul olmuştur” diye hayra yormuştu.
Ezanın Türkçe okuma zorunluluğunun olduğu dönemde de O, her zaman ezanı Arapça
olarak okumuştur. Hatta ezanı Türkçe okumadığı için, iki defa onu götürüp cezalandırmak
üzere, karşı köyün (Çarıklının) karakolundan jandarmalar gelmiş, fakat onunla konuşup
yakinen tanıdıktan sonra, ellerini öpüp gitmişlerdir.
Arapça ve Kürtçe kitapları mevcuttur.
Seyda Muhammed Nuri TANYERİ, ömrünü okumaya ve okutmaya adamış bir âlim olup,
en son görev yaptığı Hacı is (Karpuzlu) Köyünde 27 Mayıs 1977 tarihinde vefat edip Hakkın
rahmetine kavuşmuştur.
Vefat etmeden bir iki gün önce, bütün çocuklarını ve yakın akrabasını helâlleşmek üzere
yanına toplatmıştı. Vefatına dakikalar kala da, çocuklarına abdestini aldırtır ve yatağının
kıbleye doğru serilmesini ister. Rahatsızlığından dolayı saatlerdir hiç gözlerini açamamaktadır.
Yatağına uzatıldıktan sonra, bir ara gözlerini açar ve kapıya doğru bakar. Yanındakilere: “Şu
80
anda babam yanıma geldi, annem de biraz sonra gelecek” diye fısıldar. Daha sonra da çok hafif
bir şekilde bir şeyler söylemeye çalışınca, çocukları:”baba bir şey mi söyledin”
dediklerinde,”Bundan sonra benimle konuşmayın, çünkü Rabbimle konuşuyorum” diyerek o
haline devam etti ve kısa bir müddet sonra da vefat etti.
Merhumun Kabri, Köyün mezrasında bulunan Seyfülmülük Ziyaretinin yanında, batı tarafında
EHL-İ BEYT AİLE MEZARLIĞI’nda bulunmaktadır.
Allah(c.c)’nün rahmeti üzerine olsun, mekânı cennet olsun.
Kaynak: Ahmet TANYERİ (Oğlu)
81
Hamza Baba türbesi
Ünlü seyyah Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde evliya türbelerinin ismini sayarken
Diyarbakır’daki Hamza Baba Türbesi’nden de bahsediyor. Türbede Horasan’dan gelmiş gazi
erenlerinden olduğuna inanılan Hamza Baba metfundur. Hamza Babanın Cüneyd-î
Bağdadî’nin muasırı Eba Hamza el-Horasanî olduğu da tahmin edilmektedir. Aslen
Nişaburludur.Hicri 309 yılında vefat etmiştir Valilik tarafından 2012 yılında Siverek yolu
üzerinde bulunan tarihi Hamza Baba Türbesi ve Mezarlığı için çevre duvarı yapıldı.(7)(25)
İnşasında kesme bazalt taş malzeme kullanılan yapı,içten ve dıştan kare planlı olup içten
kubbe,dıştan piramidal külahla örtülüdür.İç mekan 3.20x3.20 m.ölçülerinde kare planlı olup
tromp geçişli bir kubbe ile örtülüdür.(24)
Hamza Baba türbesi
Hamza baba türbesi
82
Hamza baba türbesi
Evliya Çelebi seyahatnamesinde Hamza baba’dan şu şekilde bahseder
'Andan kal'adan taşra ziyârct-i Hamza Baba kaddesenallahıı bi-sırrıhi'l-azîz vardır (25)
Mervani Sultani Mansur Ve Esi Sittunasin Mezari-(Arap İnci)
83
84
Nasrüddevle Mansur, 1094 yılında Cizre'de öldü. Cenazesi Amid'e getirilerek karısı Sittünas
tarafından, Dicle'ye bakan kayalıkların ürerindeki sarayın üst tarafına yaptırılan kubbeli yere
gömüldü. Daha sonra karısı da onun yanına gömülecektir. İşte bu mezarın şimdi eski adliye
binası doğusundaki düzlüğün ucunda olan türbe olduğu zannedilir (178
Bu türbeler Hz. Süleyman camiinin üst kısmında eski adliye binasının doğusunda
bulunmaktadır. Arap erkek, İnci ise kızdır. Bir rivayete göre Arap ile İnci birbirlerine aşıkmış,
ancak bu aşklarına engel olanlar tarafından kavuşmaları engellenmiştir. İkisi de dinlarine bağlı
Salih insanlar olduğundan Biz de bu aşkımızı ölüme dek İlahi rıza çerçevesinde devam
ettireceğiz, ahiret yurdunda ebedi beraberlik içerisinde yaşarız demişler ve o şekilde her ikisi
de ölünce yan yana gömülmüştür. Cizre’deki Mem ile Zin aşkı gibi. Her ikisi de öldüğünde yan
yana gömülmüştür (30)
Başka bir iddiaya göre bu türbelerin Mervanoğlu hükümdarı Nasrüddevle ve eşi Sittünas’a ait
olduğu ifade edilir.(2)(106)
Yapı, yan yana inşa edilmiş iki türbeden ibarettir. Türbeler, dikdörtgen planlı olup içten
beşik tonoz, dıştan düz damla örtülüdür. Moloz taştan inşa edilen türbelerden kuzeydeki Nasıruddevle Mansur'a, güneydeki eşi Sittünasa aittir
Eser, sur duvarlarını destekleyen burcun üzerinde yükselmektedir. Doğu ve güney
cephesinde mazgal pencere açılmıştır. Kuzey cephe sağırdır. Balı cephede iç mekâna geçişi
sağlayan düz lentolu birer kapı bulunmaktadır. Güneydeki kapmm üstünde celi sülüs yazı
türünde taş malzemeye iki satır olarak hak edilen bir kitabe bulunmaktadır. Kitabe bir âyet
kitabesi olup Bakara Suresi'nin 126. ayetini içermektedir. Kitabenin metni şöyledir:
O vakit İbrahim; "Ya Rabbi! Burasını emin bir belde yap
Ahalisinden Allah'a ve ahret gününe inananları her türlü ürünle rızıklandır" demişti
Batı cephenin ortasında ve kuzeybatı köşede, bitişikteki yapının payeleriyle cephe kısmen
kapatılmıştır.
Güneydeki türbeye, batı cephede yer alan dikdörtgen formlu bir kapıdan girilmektedir. İç
mekân 1.65 x 2.72 m ölçülerinde olup doğu-balı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır ve aynı
yönde beşik tonozla örtülüdür Doğu duvarı sağırdır. Güney duvarı mazgal bir pencereyle
dışarı açılmaktadır. Batı duvarında giriş kapısı yer almaktadır. Kuzey duvarında bitişikteki
türbeye açılan dikdörtgen formlu bir pencere mevcuttur. İç mekânda Sittünas'ın kabrinin
üzerine konan temsilî bir sanduka vardır
85
Kuzeydeki türbeye de kuzeybatı köşede açılan düz atkı taşlı bir kapıdan girilmektedir, İç
mekân bitişikteki diğer türbede olduğu gibi 1.65 x 2.72 m ölçülerinde olup doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür Yapının doğu duvarı
mazgal pencereyle dışarı açılmaktadır. Güney duvarında bitişikteki türbeye açılan dikdörtgen
formlu bir pencere bulunmaktadır. Batı duvarında düz lentolu giriş kapısı yer almaktadır.
Kuzey duvarı sağırdır. İç mekânda Nasıruddevle Mansur'un mezarı üzerine konan temsilî
sanduka mevcuttur (106)
.
Üç çevresi sarılı yapının ön bahçesine, duvara tırmanıp içeriden demir parmaklıklı kapıyı
açan bir mahalleli delikanlı sayesinde girilebildi. Çeşitli (incir) ağaçların kapadığı ön bahçede
yapı, şimdiki yoldan (Karadeniz Sokak) 8 m kadar içeridedir. Planını ancak kroki olarak
sunduğumuz kitle bir kare veya ona yakın kitleden oluşur. Batı yüzde ufak bir pencere, sağında
(güney) ise kapısı vardır. İçine girilemedi. Pencereden izlenebildiği kadarıyla güney duvarı
ortalarında, bir ayak içe doğru uzanırken bu kanadı ikiye böler. Tonoz örtüye daha alçak kotta
2 ufak tonoz dikine saplanarak bir değişik örtü oluştururlar. Kitlenin 3 yönü sağırdır. Doğu
yöne ilkin duvar ve üst örtüsü oldukça yıkık, ancak kalanlarından tonoz örtülü olduğu anlaşılan
dar derin bir tuğla alan yanaşır. Sonrası yine tuğlalı bir alanın ancak başlangıcıdır.(178)
Nasuruddevle ve eşi türbesi
86
Nasuruddevle ve eşi türbesi
Mervani hükümdarı Nasirüddevle ve eşi İçkalede Dicleye nazır bir mekanda yatmaktadır
Alipınar mezarlığı
Şeyh Ahmedi Mürşidi türbesi (Alipınar)
‘Diyarbekir'li Ahmed Mürşidi, XVIII. yüzyıl ilim adamlarından olup, Osman Ağa isminde bir
zatın oğludur. Tahminen 1688-9 senesinde Diyarbakır'da Yenikapı semtinde doğmuştur. Anne
ve babası kendisi çocuk iken vefat ettiğinden dolayı yetim kalmıştır. Çeşitli ilimlerden tahsilini
tamamladıktan sonra Nakşibendi şeyhlerinden Birecik'li Şeyh Ebubekir'in tarikatına girdi.
Daha sonra 1732-3'de Hacca gitmiş, memleketine döndüğünde, Diyarbakır Ali Pınarı Köyü'ne
göç etmiştir.1760-1'de vefat etmiştir. Eserleri şunlardır:
Pendname, Yusuf'u Züleyha, Mevlid'i Şerif (Viladeti-i Hümayun-i Risalet Penahi).
87
'Ahmed Mürşid, yazmış olduğu eserleriyle, özellikle de sade bir dille kaleme olduğu 10.000
beyitlik pendname (Muhammediye-Ahmediye) adlı eseriyle, yaşadığı yüzyılda haklı bir
şöhretin sahipliğini üstlenirken; aynı zamanda hem ilim adamlığı hem de üretken bir tasavvuf
adamı kimliğiyle, tasaavvuf ve edebiyat dünyamızda Diyarbakır'ı temsil eden mümtaz
şahsiyetlerdendir.
Manzum olarak kaleme alınmış olan Pendname, elden ele, dilden dile dolaşarak yaygınlaşmış;
XVIII: asrın en çok tanınmış eserlerinden birisi haline gelmiştir.
İnsan hayatını meşgul eden (fakr, dünya malı, ana baba hakkı, çoluk çocuk hakkı, eş hakkı,
namus, rızk, hırs ve tama, helâl ve haram, sahavet, misafir, gıybet, rıza ve sabır, kin ve hased,
kibir, Tevbe ve İstiğfar, Şükür ve Hamd, nefsin kısımları, Kur'an tilaveti, Allah'ı Zikir, sigara
içmek, sihir ilmi, simya ilmi, ölüm, kabir ve kabristan, kıyamet ve mahşer, zekâtını
vermeyenler, tartıyı eksik tartanlar, yalan yere şehadet edenler, zina edenler ve yetim malı
yiyenlerin hali vs.) pek çok konuya yer verirken, bunları destekleyen ayet ve hadislerle birlikte
aralara serpiştirilen kasideler bu eseri benzerlerinden ayıran en önemli özellik olarak dikkat
çeker.(18)
Seyda Baba türbesi(Alipınar mezarlığı
Şeyh Ahmedi Mürşidi türbesi
88
Seyda Baba türbesi(Alipınar mezarlığı)
Molla İbrahim Terkanlı H.1290 yılında doğdu. Seyda Diyarbakır’a bağlı Terkan’da ikamet
ederdi.Sonraları Heftselm köyüne ve bilahare Alipınar köyüne gelir.Büyük alim ve zühd
sahibiydi.1952 yılında vefat etti. (19)
Şeyh Arap
Diyarbakır Arap Şeyh Camisi’nin kuzeyinde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından ne
zaman ve kime ait olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber, Arap
Şeyh Camisi’nin Diyarbakır’da 1644–1650 yıllarında Valilik yapan Kara Mustafa Paşa
tarafından yapıldığı dikkate alınacak olursa ve her ikisi arasındaki mimari üslup da düşünülürse
türbenin XVII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Türbenin Arap Şeyh isimli bir kişiye ait olduğu da söylenmektedir. Mimarı belli değildir.
Türbe Arap Şeyh Camisi’nin şadırvanı olarak kullanılmaktadır. Sekizgen planlı olan türbe açık
türbe plan düzenindedir. Türbenin kenarları sivri kemerlerle dışarıya açıktır. Üzeri içeriden
tuğla kubbe, dışarıdan da taştan piramidal bir külahla örtülmüştür.(45)
. Türbe, bugün camiin şadırvanı olarak kullanılmakta ve etrafına beton bir saçak yaptırılarak
orijinali bozulmuştur. Tamamen taştan yapılmış olan türbenin tek değişik yanı, kemerlerin
hemen üzerinden başlayan beyaz taşlardan yapılan şerittir.(162)
89
- Türbe altıgen su basman, avlu düzeyinin az yükseğinde yatay olarak kesildikten sonra,
her köşesinden başlatılan beş sıralı ince yonu ayaklar birbirine sivrice teğet kemerlerle
bağlanarak kenarları 1,80 m gelen altıgen baldaken türbeyi oluşturur. Ayak kalınlıkları 0,50 m
dir. Kilitleri izleyen beyaz yatay sırada yazı veya tarih yoktur. Yapıyı çepeçevre dolanan ve
biraz açıktı her köşede birer betonarme kolona oturtulan tabliye, gövdenin külaha geçişini
kapadığından buradaki ayrıntı incelenememektedir. On sırası görülen altıgen üst örtü ince yonu
olup ufak ve sivri bir alemle son bulur.
Kümbet planı içeride de altıgendir. Üst köşelerdeki aslangöğüsleriyle içeride kubbeye
geçilir. Kemerler dışında içi sıvalıdır. Yapı bu durumuyla bazı özellik ve sorunlar içerir. Her
şeyden önce yörede sayılı altıgen türbe veya kümbetlerdendir. Osmanlı dönemi örgü ve özelliği
gösteren bu tür yapılar genellikle sekizgendir. Ayakları bağlayan teğer kemerler, alışılagelen
60 ° lik sınırda teğet olmaya başlarken burada daha önce düzenlendiğinden düzgün, düzenli
ancak sivri bir görünüm oluştururlar. (168)
Üst örtünün taş olduğuna, bu bölgenin özelliği açısından kuşku yoktur. Doğu yönde
tepe penceresi söve ve kemerinin, kitleye ve iç kubbeye oranla yüksekte kalışı, söve sırasının,
kuzeydekinden yüksek oluşu, burasının bilmediğimiz bir tarihte tümünün elden geçtiğini büyük
bir varsayımla içeri bol ışık alması amacıyla yatık yerine dik konulduğunu akla getiriyor.
Kuzey yüzünün özgünlüğünü daha iyi koruduğu görülüyor. Diğer yandan kapıyı vurgulamak
için üstünün diğerlerinden biraz daha yükseltilebileceği böylesine ufak bir yapı için uygun
düşmese gerek. Tüm bunlar doğu yönden pencere tabanından başlayarak yukarısının ancak
yanıltıcı biçimde onarıldığını gösteriyor. (168)
Arap Şeyh camisi haziresinde on beşe yakın mezar bulunmakta, bunlardan ikisi müderris
olduğu anlaşılmaktadır. Zira mezar taşlarının üst kısmındaki kavuk şekli buna işaret
etmektedir. Bu iki mezardan birisinin mezar taşının sadece kavuk kısımları kırılarak mezarın
başlarına konulmuş yazılı kısmı mevcut değildir. Diğer mezar taşlarının okunabileni 1227 ile
1285 tarihleri arasında değişmektedir. (175)
90
Arapşeyh türbesi (1973 İl Yıllığı)
91
Safa camii -Şeyh Abdülcelil
Safa camii bahçesindedir.
Şeyh Abdülcelil
Diyarbakır’da
SAfa Camisi’nin avlusu içerisinde bulunan bu türbenin ne zaman ve kimin
tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Mimari yapısından XV. yüzyılın ortalarında veya XVI.
yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.
SAfa Camisi ile bağlantısı da bilinmemektedir.
Şeyh Abdülcelil’in gömülü olduğu türbe kesme taştan yapılmış olup, sekizgen planlıdır. İçten
kubbeli, dıştan da kiremit kaplı piramidal bir çatı ile örtülüdür. Gövde kısmından piramidal örtüye
geçerken arasına bir silme yerleştirilmiştir. Türbeye kuzey yönündeki basık kemerli bir kapıdan
girilmektedir. Doğu ve batı cephesine açılan pencerelerle içerisi aydınlatılmıştır. Güney duvarında
bir mihrap, onun sağ ve solunda da birer niş bulunmaktadır. (14)
Şeyh Abdülcelil türbe planı(İ.Yıldız
92
Kümbet içeride ve sekizgendir. İşçiliğin temiz olmaması ve sıva kalınlıkları farklı boylarının 1,421,60 m arasında oynamasına yol açar. Güney yönde yarım sekizgen planlı basit bir mihrabı olup
üstü dilimli kubbeyle kapanır. Güneydoğu ve güneybatı iç yüzlerinde, bursa tipine benzer bir
kemerle kapanan iki ufak dolap vardır. Doğu ve batı yönlere yerleştirilen pencereler inceyonu
yığma söveli, lentolu, içi ve dışı dişlidir. Burma sarrıklı basit taş sanduka yazısızdır. Pencereler
doğramasız olup parmaklıkları yenilenmiştir. Aslangöğüsleriyle plan daireye dönüşür ve az taşarak
yarım daire kesitli tuğla kubbeye geçilir. Döşeme bahçe kotunun pencere parapetlerini (üç sıra )
kapayacak kadar yükselmesi nedeniyle içeride de döşeme 30 cm kadar betonla yükseltilmiş ve
eşikle de dışa yansımıştır. (168)
Muslihiddin Larî
Muslihiddin Larî, başka bir yerde doğup yetişmiş, ancak Diyarbekr’e gelip yerleşip ve
burada ilmî faaliyetine devam etmiştir. Kabrinin de burada bulunmuş olması cihetiyle adı şehrimizle
özdeşleşmiş bir müellifimizdir.
Muslihiddin Larî, 1510 yılı civarında bugün İran sınırları içinde bulunan Lâristan bölgesinin
merkezi Lâr şehrinde doğdu. Kaynaklarda geçen Ensârî, Sa'dî ve Ubâdî nisbeleri, bizzat kendisi
tarafından belirtildiği üzere ashaptan Sa'd b. Ubâde el-Ensârî'nin soyundan gelmesiyle ilgilidir. Mîr
Gıyâseddin Mansûr ve Mîr Ke-mâleddin Hüseyin Lârî gibi âlimlerden ders aldı. 1530'da Hindistan'a
gitti; Argun hanedanı hükümdarlarından Hüseyin Şah Argun'a ve himayesine mazhar olduğu
Bâbürlü Hükümdarı Hümâyun'a hocalık yaptı. Hümâyun'un ölümünden (963/1556) sonra meydana
gelen karışıklıklar sebebiyle Hindistan'ı terkederek Halep'e geldi. Kısa bir süre sonra hacca gidip
tekrar Halep'e döndü. Ardından İstanbul'a geçti. Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi ve diğer bazı
âlimlerle mübâhaselerde bulunarak yetkinliğini ispat etti ve 50 akçe maaşla müderris tayin edildi.
Fakat umduğu itibarı bulamayan Lârî İstanbul'dan ayrılıp Diyarbekir'e gitti. Vali İskender Paşa onu
çok iyi karşıladı, kendisine ve çocuklarına hoca olarak tuttu. Ayrıca 967 (1560) yılında
Diyarbekir'in en yüksek medresesi olan Hüsrev Paşa (Hüsreviye) Medresesi müderrisliğine ve
Diyarbekir müftülüğüne tayin etti. Lârî bu görevini hayatının sonuna kadar sürdürdü ve
Diyarbekir'de 1572 yılında vefat ederek Safa Camii'nin hazîresine defnedildi.
Muslihuddîn-i Lârî aklî ve naklî ilimlerde geniş bilgiye sahipti. Kâtib Çelebi eserleri
hakkında bilgi verirken birçoğunun benzerinin yazılmadığını söyler. Lârî Arapça ve Farsça şiirler de
kaleme aldı. Şiirde "Kelâmî" mahlasını kullanan Lârî muhtemelen Türkçe de biliyordu, çünkü
Arapça ve Farsça bilmeyen İskender Paşa'nın çocuklarına hocalık yapması mümkün olmazdı.
Seyahat ve meşakkatlerle dolu bir hayat geçirmiş olan Larî, bizlere her biri birbirinden
değerli 30’a yakın eser bırakmıştır. Bunlardan sadece tespit edebildiğimiz kadarıyla sadece ikisi
93
yayımlanmış olup, diğerleri henüz kütüphane raflarında basılmayı beklemektedir. Bunlardan birisi
“Hâşiye Alâ Envari’t-Tenzîl” olup Dr. Ali Akay tarafından edisyon kritiği yapılarak yayımlanmıştır.
Larî’nin matbu eserlerinden bir diğeri ise mantık ilmine dair olu ‘Haşiye Ala Şerhi’l-Kadî, Mir Alâ
Hidayeti’l-Hikme’ adlı şerhidir.
Hadis, Tefsir, Fıkıh, Kelam, Dil, Astronomi, Tarih ve Mantıkla ilgili olmak üzere Larî pek
çok alanda eser vermiş ender bulunan alimlerimizden birisidir. Eserleri içinde sayı itibariyle ağırlık
‘Kelam’dadır.(148)
Muslihiddin Lari kabri(ilk kabir)
Şu an mezar taşı iki defa farklı zamanlarda farklı boyalarla boyanmış durumdadır. Mezar taşında
“Muhammed Muslihu’d-dîn el-Gâdî el-Lârî el Muhşî” yazmakta vefat tarihi, baş ucu mezar taşı
toprağa gömülü olduğu için okunamamaktadır. Safa camiinin bir medresesi olduğu da kayıtlarda
bulunmaktadır.(175) Lari bu medresede hocalık yaparken vefat etmiş ve buraya defnedilmiş olabilir
Safa Camii’nin batı duvarının dış tarafında geniş bir Seki’nin içinde 4 tane mezar vardır. Güneydeki
mezar Mühammed Müslihiddin Lari’nin mezarıdır. Baş ucu taşında Mühammed Müslihiddin Lari,
Ayak tarafında yalnız Lari yazılıdır. Dr.Abdüssettar Hayati Avşar. Salname’lerde, “E’izze-i
kiramdan Muhammed Müslihiddin Lâri Hazretleri’nin mezarı, Safa Camii’nin batı duvarının dış
tarafındadır. E’izze-i kiramdan Şeyh Halil-i Gülseni hazretleri
Diyarbekir Cami’u’s-Safa
94
derununda medfundur. E’izze-i kiramdan Şeyh Ahmed-i Gülseni hazretleri Diyarbekir Cami’u’s
Safa derununda medfundur” yazılıdır. Diyarbekir Salnameleri(162)
Nasuhpaşa camii -Zincirkıran türbesi
İçinde kimin yattığı kesin değildir. Üzerinde Hz. Yunus’un oğlu Nebi Ogeda ve onun oğlu yatar
şeklinde yazı vardır.Bunu teyideden bir belgeye de rastlamadık
95
Zincirkıran türbesi
Zincirkıran türbesinde iki kabir
96
Zincirkıran türbesi (M.Sözen) (141)
Diyarbakır Nasuh Paşa Camisi’nin yanında, İçkale’nin de dışındadır. Bu türbenin de kitabesi
bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Zincirkıran isminin de
nereden geldiği konusunda bilgi bulunmamaktadır. Zincirkıran Ali Paşa 1599’da Diyarbakır’da beş
ay valilik yapmıştır. Bu türbe ile bağlantısı araştırılmalıdır.
Türbe kesme taştan yapılmış, özellikle dış cephesinde siyah beyaz taşlar kullanılmıştır. Sekizgen
gövdeli bir türbe olup, gövdenin her cephesine bir pencere açılmıştır. Dıştan piramidal çatı, içten de
kubbe ile örtülüdür. Türbe içerisinde sandukalar bulunuyorsa da bunların kime ait oldukları
bilinmemektedir.
– Gövde bir sıra siyah bazalt ve bir sıra beyaz taşla almaşık olarak örülüdür. Pencere
lentosundan yukarıda bazaltla devam eder. Profili silmesi, onu izleyen silme üstü sırası ve külahıyla
ilgili örnek, kot ve bilgiler, kalan örneklerine göre uygulandı. Sekizgen külah üstte pahlı bir kesik
piramit alemle son bulur ve taşlar birbirine demir kenetlerle bağlanır. Pencerelerin yığma söveleri
düz iken kuzey yöndeki kapıya biraz özenilir. Dış köşeler sütuncelidir. Ölçü ve süslemesi burada
çok yaygın olan türdedir. 18 cm içe çekilen kapıyı üstte mukarnaslı düz sıra örter. Pencere lentoları
üstünde, onun kırılmaması için yapılan düz kemer kapıda daha zengin geçmelidir. Kapı, pencerelere
göre daha aşağıdan başlatıldığı için, lentosu, onlardan bir sıra alçakta yer alır. Pencereler gibi
burada da almaşık sıraları sürdürülür. Külah az içerlek başlatılıp silme üstü oluklu düşünülmüş ve
ara yönlere dört çörten yerleştirilmiştir. Onbir sıradan oluşan taş sekizgen piramit külahın eğimi 38
° dir. (168)
Malzeme ve Teknik
Süslemelerde siyah bazalt ve sarı kalker kullanılmıştır. Süslemeler oyma-kabartma
tekniği ile oluşturulmuştur.
Dıs Mimari
Yapının dış mimarisinde çokgen gövdenin tamamı iki renkli tas isçiliğinin meydana
getirdiği hareketli bir görünüm sergilemektedir Gövde üst kesiminde kalkerden
yapılan bir silme grubu ile sonlanmaktadır. Silmeler kaval ve oluk silmelerden meydana
gelmektedir.
Dıs mimaride tek süsleme unsuru kuzeydeki giris kapısında kullanılmıştır
Dikdörtgen kapı kuzey cephenin ortasında dörtgen planlı bir nis içine yerlestirilmistir. Nisin
97
köseliklerine birer sütunçe yerleştirilmiştir. Silindirik sütunçe gövdeleri de cephe ile uygun
tarzda iki renkli taslarla oluşturulmustur. Gövdelerin yüzeyi dikey zencereklerle kaplanmıstır.
Çift yivli şeritlerle oluşturulan ikili zencerekler yan yana dizilerek sütunçe gövdesini bir örgü
ile kaplanmış duruma getirmektedir. Gövdelerden tek diş sırası şeklinde düzenlenen
bileziklerle ayrılan baslıklar siyah bazalttan yapılmıstır. Altta silindirik başlayan ve yukarıya
dogru genişleyerek dörtgen prizmal bölüme baglanan baslıklarda alt kesim sade tutulmuş
süsleme üst kesime uygulanmıştır. Dörtgen prizmanın görünen yan kenarlarına iki şeritli
örgünün köseli “S” kıvrımları yapmasına dayanan geometrik düzenleme işllenmistir. Böylece
yüzeyde ters ve düz “Y” motifleri meydana gelmektedir
Kapı açıklığının üst kesimindeki siyah tas sırasının ortasına beyaz kalkerden yarım
semse motifi işlenmiştir. Yatay eksenlerinden kesilerek kullanılan bu yarım semse motifinin
yüzeyi sade bırakılmıştır Kapının üstünde üç sıralık mukarnas kornise yer
verilmiştir. Mukarnaslar esit boyut ve formda sivri kemer formlu yuvalardan meydana
gelmektedir
98
1928 yılında Zincirkıran türbesi-Nasuhpaşa camii ve top ateşiyle yıklımış minare(149)
Dış görünüşü siyah beyaz taşların sağladığı hareketli bir görünüme sahiptir. Sekizgen gövdeli ve
her cephesinde yere yakın birer pencere bulunmaktadır. Tamamen kesme taşlardan özenle
yapılmıştır. Pencere üstlerinde kilit taşı görümündeki bölümler dikkat çekmektedir.(162)
Fatih Paşa Camii Haziresi
Bıyıklı Mehmet Paşa
Bıyıklı Mehmet Paşa ile ilgili bilgiler Selimname ve Topkapı Arşivindeki bazı belgelere
dayanmaktadır. Mustafa bin Celal’ın kaleme aldığı Dasitan-ı Sultan Selim adlı eserde Bıyıklı
Mehmet Paşa’nın cesur, hakkı gözeten ve şefkatli birisi olduğunu bildirmektedir. Mezar
taşındaki ifadeler de bunu desteklemektedir. Amidi lakabı ile anıldığına bakılırsa onun
Diyarbakırlı olduğu anlaşılmaktadır. Türk Ansiklopedisi Bıyıklı Mehmet Paşa maddesinde onun
Enderûn-i Humâyu’da yetiştiği ve mîr-i âhûr-i evvel olduğu belirtilmektedir. Üveys Paşa adında
bir kardeşi ve Mustafa Paşa adında bir oğlu olduğu kayıtlar arasındadır.
Bu ünvanıyla Bıyıklı Mehmet Paşa ilk mücadelesi Şah İsmail’in adamlarını takip etmek ve
bilgi toplamak olarak başlamaktadır. İlk mücadelesini Sivas’ın Göksu kenarında Kızılbaşlara
karşı yaptığı görülmektedir.
Yavuz Sultan Selim Şehzadeliği döneminde çok önem verdiği İran işlerine dönmüştür. Bu
sırada Bıyıklı Mehmet Paşa’nın askeri faaliyetleri önem kazanmış ve Sultan Selim ile uyum
içinde çalışmıştır. Amid’de yiyecek stokları azaldığı, halkın açlıktan ölmeye başladığı ve mahalli
kabilelerin çatışmalarda büyük kayıplar verdiği bir dönemde Kürt beyleri kendi aralarında
99
müşaverede bulunduktan sonra İdris-i Bitlisi ile Bıyıklı Mehmed Ağa’yı İstanbul’a Sultandan
yardım istemeye göndermişlerdir.
Yavuz Sultan Selim’in ordusu, Maraş bölgesindeki Dulkadiroğullarının isyan etmesi
üzerine o tarafa yönelmişti. Bu esnada Kürd-Bey, Şahtan aldığı yeni kuvvetlerle Cabukçur’u
zaptederek Amid kuşatmasına yardıma geliyordu. Bu durumu haber alan İdris-i Bitlisi, Eğil
kalesi hakimi, Palo hakimi ve Çemişkesek askerleriyle birlikte harekete geçip yol üzerinde
pusular kurdurttu. Bayburt beyi Bıyıklı Mehmet Paşa, padişahın emri olmadan bir şey
yapamayacağını bildirmesi üzerine İdris-i Bitlisi, Diyarbakır halkının ve bütün bölgenin Osmanlı
birliğine katılma kararında olduğunu bildirmek üzere Padişaha bir ariza yolladı. Padişahın emri
üzerine, Bıyıklı Mehmet Paşa, redar nasbıyla Amasya ve Sivas beylerbeyi Şadi Paşayı da yanına
alarak Diyarbakır’ın imdadına koştular.
Yavuz Sultan Selim’in güçlenmesi, İdris-i Bitlisi ve Amid halkına, Safevilere karşı
ayaklanma cesareti vermiştir. İdris-i Bitlisi, Yauz Sultan Selim’den Diyarbakır bölgesinde Kürd
beylerinin itaat edecekleri birini tayin etmesini istediğinde Bıyıklı Mehmet Paşayı uygun
görmüştür.
Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisinin, bölgenin tam olarak fethedilmesi ve Savefi
tehlikesinin ortadan kaldırılması için uyum içinde çalıştıkları görülmektedir. Safevilerin baskısı
armış ve Kara Han’a karşı koymak için Bayburt’da bulunan Bıyıklı Mehmet Paşadan yardım
istemiş, kendisi de mahalli kuvvetlerini birleştirmiş bu da yeterli gelmediği durumda Rumiye-yi
Suğra beylerbeyi Şadi Paşa beş şancak beğleri ile birlikte Bıyıklı Mehmet Paşaya katılması
Sultan tarafından emredildi. Üç kuvvet birleşmeden önce erken davranan Kurd Beg
komutasındaki Safevi kuvvetler ve Şaha bağlı mahalli kuvvetler Kara Han’a yardım için Amid’e
ilerlediler. Bıyıklı Mehmet Paşa beş bin civarındaki ordusuna mahalli kuvvetleri de katarak, Şadi
Paşanın beş sancağının askerleri ile birlikte Amid’e yetiştiler. Halk kendi isteği ile şehrin
anahtarlarını Bıyıklı Mehmet Paşaya teslim etti. (Eylül. 1515)
Bıyıklı Mehmed Paşa, bölgede otoriteyi sağlamış, halkın sevgi ve saygısını kazanmış bir
adamdı. Halk tarafından bölgeyi ve şehri şii Safevilerden kurtardığı için “Fatih Paşa” alarak
anılmıştır. Yaptırdığı cami ve caminin bulunduğu mahalle bugün de Fatih Paşa adıyla
anılmaktadır.
Yavuz Sultan Selim’in Diyarbakır’ın fethi üzerine İdris-i Bitlisi’ye gönderdiği mektuptan
onların ne derece alim ve faziletli oldukları anlaşılmaktadır.
Umdetü’l-efâdil, kudvetü erbâbü’l-fedâil, sâlikü mesâlik-i tarikat, hâdii menâhic-i şerîat,
keşşâfü’l-lmüşkülâtü’d-dîniyye,
hallâlü’l-mu’zilâtü’l
yakiniyye,
halâsatü’l-mâ’
ve’t-tîn,
mukarrebü’l-mülûk ve’s-selatin, burhânu ehlüt’t-tevhîd ve’t-takdîs Mevlânâ hakîmü’d-Dîn İdrîs,
100
edâmeallâhu fedâyilehu, tevkî-i refî-i hümayûn vasıl olacak: Ma’lum ola ki şimdiki hâlde südde-i
sa’âdetime mektubun vasıl olub senden umulan hüs-i diyanet ve emanet ve fart-ı sadakat ve
istikametin muktezasınca Diyar-ı Bekir vilayeti feth-i külliyesine ba’is olduğun i’lâm olunmuş,
yüzün ağ olsun.
İnşaallahu azze sair vilayetlerin dahi fethine sebeb-i külli olasın…… Bu
ibarelerden Yavuz Sultan Selim, İdrisi Bitlisi ve Bıyıklı Mehmet Paşa arasında çok sıkı bir gönül
bağı olmakla birlikte bölgeyi safevi tahlikesinden kurtarmak siyasal olarak hakimiyeti sağlamak
için uyum içinde çalıştıklarını göstermektedir.
Diyarbakır bu dönemde, Safevilerle yapılan savaşlar sonucu harap bir duruma gelmişti.
Bıyıklı Mehmed Paşa ilk iş olarak şehrin imarını ele almış ve kendisi de bir hamam ve cami
yaptırmak suretiyle imar girişimine katılmıştır.
10 Eylül 1515’de Diyarbakır şehrini fetheden Bıyıklı Mehmet Paşa’nın Mezarı, kendi
yaptırdığı Kurşunlu caminin (Fatih camii) yanındadır.
Mezar taşındaki “emirlerin emiri” ifadesinden hareketle ona birkaç bölgenin bağlandığı
anlaşılmaktadır. Yine “Allah onu (Diyarbakır’ı) tuzaklardan ve hileli işlerden korusun” ifadesi
geçmişte ve gelecekte bu potansiyelin mevcut olduğunu göstermektedir.
Diyarbakır Safevi Osmanlı arasında sürüp giden rekabet sonrasında Yavuz Sultan Selim ile
1515 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Bıyıklı Mehmet Paşa’da ilk vali oldu. Bu tarihten
itibaren Osmanlı idaresi başlamış oldu.
Kurşunlu camiindeki hazirede bulunan türbeler ile ilgili değişik bilgiler verilmesi orada
uzun zaman içinde büyük bir tahribatlar yapıldığını göstermektedir. Bunlardan birisi şöyledir.
Fatih Paşa (Kurşunlu) camiinin hemen yanında iki türbe vardı. Caminin batısındaki Özdemiroğlu
Osman Paşa diğer ismiyle Gazi Osman Paşa’ya ait diğeri ise caminin güneyinde yer almakta ve
101
Faitih Paşa türbesi olarak bilinmektedir. Bu bilgi, türbelerin görevlileri ile ilgili belgelerin
incelenmesinde ortaya çıkmaktadır. Hazirenin şu anki durumuna bakılırsa caminin doğusunda
Özdemiroğlu Osman Paşa’nın sağlam bir vaziyette duran türbesi bulunmaktadır. Bunun dışında
sağlam durumda türbe bulunmamaktadır. Ancak caminin güney tarafında temeli ve mezar kısmı
belirgin olan bir türbe kalıntısı bulunmaktadır. Bu taşları götürülmüş olan türbenin kime ait
olduğu belli değildir. (152)
Kurşunlu camii mezarları
10 Eylül 1515’de Diyarbakır şehrini fetheden Bıyıklı Mehmet Paşa kitabesi batı cephesi baş ucu
El-emir’ül ümera b-vilayet-i Diyar-ı Bekr
Hareseha’llah’u Ta’ala ‘a n’it-telbis ve’l-mekr
Fi’l-leyletis-sülesa er-rabi ve’l-işrin min Muharrem’il-haram
Min şuhuri sene seman’in ve i’işrin ve tis’a-mie
Doğu cephesi başucu
İntakale min dar’il-fena ila daril_baka
Sahibüs-seyf vel_cüd ve’l-ata
El-merhum el magfur Muhammed Paşa
Nevvera_llahu merkadehu nur en ila’l-haşr ve’l-ceza
Bıyıklıo Mehmet paşa camii batısında bir hazirede iahidli iki mezar vardır.Biri M.1876 tarihli
şeyhzade Muhammed beg’e aittir
M.1587’de vefat eden Özdemiroğlu Osman paşa kitabesi
Budur Sultan Hanın vezir
Ki fetholdu elinde mülk-i Şirvan
Yedi yıl terk-i taht etti elinden
Hudabende Muhammed Şah-ı İran
Teter Han oldu aşi Padişaha
Anın ref’i olundu buna ferman
Koyup Şirvan’ı gitti aşi hane
102
Dönüp Tebrizi aldı oldu tarih
Cihanda nam koydu göçtü Osman (174)
Özdemiroğlu Osman Türbesi(1525-1585)
Dağıstanlı bir Türk ailenin oğludur. Mısır kölemenlerinden olup Osmanlı hizmetine giren
Özdemir Paşa'nın oğludur. Babasının yanında yetişti, iyi bir komutan ve devlet adamı oldu. Genç
yaşta sancak beylerinden biridir artık. 1531 yılında Mısır Emirül Hac'lığı, babasının ölümü
üzerine Habeş Beylerbeyliği, 1562 Mınas ve Debra'yı ülkesine katması, 1568 yılında Yemen
Beylerbeyi olmasını sağladı. Niğde Sancakbeyi iken Kıbrıs'ın fethine katıldı ve Lala Mustafa
Paşanın önerisi üzerine 1573'te Diyarbakır Beylerbeyliği'ne getirildi. 4 yıl kaldı. Lala ile Çıldır
Seferine katıldı. Burada gösterdiği kahramanlık dillere destan oldu. Bu kez Şirvan Beyliği'ne
(10.000 kese 100 akçe has ve vezaret rütbesi verilir) atanır (1578-83). Hazar Denizi'nde ilk
Osmanlı Donanmasını kurmasıyla da tanınır. 1579 yılında Azak Kalesi Beyi Mehmet Bey'i filoya
kaptan olarak atadı. Baku Kalesini onarttı. 1583 Mayısında, en az 10.000 kişilik İran ordusunu
yenerek Şirvan'ı daha da güçlendirdi. Mehmet
Giray'ı ortadan kaldırarak 1584'te İstanbul'a döndü. Kent büyük bir coşkuyla bu kahraman
kumandanı karşıladı. Sultan 3. Murat'a (1574-1595) Şirvan'da aldığı 17 kalenin anahtarlarını
verdi. Bu başarı onu Divanda 2. vezirliğe yükseltecektir. 1584'te Doğu Serdarlığı ile Başvezirliği
ününü erişti. Bu süreçte Mehmet Giray'ın oğulları yine Kırım'da ayaklandılar. Aynı yıl kışı
Kastamonu'da geçirip isyanı bastırmak için Ferhat Paşa'yı görevlendirerek kendisi Erzurum'a
geçti. Hedef Tebriz'in alınmasıydı ve öyle oldu. Bu süreçde hastalandı tahtırevanla taşındıysa da
Gazan'da 60 yaşında (1585) öldü. Vasiyetine uyarak cenazesi Van üzerinden Diyarbakır'a
getirilip türbesine gömüldü.(178)
Tüm paşalar Hz.Süleyman camii haziresini tercih ederken,Özdemiroğlu Osman niçin Kurşunlu
camiini
tercih
etti,İrandan
buraya
naşı
getirildi.Burada
sahabeden
daha
kıdemli
birisi(Hz.Yunus?) mu yatmaktadır.Bu kabir de kıble tarafında olsa gerek.Joseph Von Hammer
Osmanlı tarihinde Timur’un Diyarbakır’da Yunus peygamber kabrini ziyaret ettiğini üstüne
kubbe yaptırdığı söyleniyor
Hazire kemerli bir kapıyla cami avlusundan ayrılır. Türbe, sonradan eklenen kare planlı
bir giriş ile buna bitişik yönde sekizgen bölümden oluşur. Kuzey yönde eksendeki kapıdan ön
kare alana girilir. İç kubbe üstte dışa da yansır. 2 yana (doğu ve batı ) birer penceresi vardır.
Sekizgen gövdeli güney kanatta da giriş kuzey yönde eksendedir. Her kenara birer pencere
konarak içerisi bolca aydınlatılmıştır. İç kubbe tüm görkemiyle üstte dışa yansır.
103
Tarihi Bıyıklı Mehmet Paşa Diyarbakır ‘ın ilk Osmanlı valisidir ve adıyla anılan camisi
de bu ilk özeliğini taşır. 1516-20 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Özdemir oğlu osman paşa
ise aynı kentte 16, vali ( konyar III s,255 ) olup ( 979/1571-983/1575) 4 yıl burada kalmıştı. Kare
planlı giriş bölümünde kapı üstündeki yazıtta 1585 tarihi olup ( sözen İstanbul 1971, s. 180 )
valilikten ayrıldıktan sonra başka görevler üstlendiği, ölünce türbesi yaptırılıp buraya gömüldüğü
anlaşılıyor. Arada 55 yıl olup cami haziresi sonradan yerleştirildiği kesindir. Türbenin
kuzeyindeki şafiiler bölümü çok daha sonra yaptırılmıştır. Bıyıklı Mehmet Paşanın medrese ve
hamamı kuzey ile doğu yönde yer alıyordu. Türbenin yerinin seçiminde çok zorlanıldığı,
çevresinin boş olduğu, yine de camiden fazla uzaklaşılmak istenmediği anlaşılıyor. Bıyıklı
Mehmet Paşanın mermer sandukası, caminin hemen doğu yönündedir. Bazı yazarlar, cami güney
haziresinde
çevresini
temizleterek
projesini
çizip
restorasyonunu
parapet
kotuyla
tamamladığımız bir başka türbe kalıntısını Bıyıklı Mehmet Paşa nınki sanarlarsa da baş ve
ayakucu yazıları bu konuda kuşku bırakmıyor.
Kitle- Süsleme. Özdemir oğlu Osman Paşa Türbesi, Diyarbakır yapı geleneğine uyarak
siyah-beyaz renkli ve almaşık örgülüdür. Bu, silme altı sırasına kadar her iki kanatta da böyle
devam eder. Ancak giriş bölünde sonraki onarımlarda, herhalde parasal nedenlerle yer yer beyaz
taş bulunamayıp ( getirtilemeyip ) yerine siyahları konmuş olmalıdır. Silme ve silme altı sıraları
yaygın Diyarbakır ayrıntısıdır. Ayrıca ön köşeleri sütunceli ve başlıklı girintilerin pencereleri
dıştan süsleyerek teğet kemerle örtülüşleri burada ve yörede çok yaygın bir güney etkisidir.
Bununla da yetinmeyip 8 kenarın her biri içeride de birer kemerle güçlendirilir. Tüm bunlar, artık
yapıyı başka elemanlarla süslemeye gerek bırakmaz. Pencere lento üstü boşaltmalı basık
kemerleri bile dış etkiyi güçlendirir. Günümüzde türbe biraz basık duruyorsa da bu, çevresinin
dolmasındandır. (168)
Uyum. Diyarbakır da yaygın ve güçlü ( etkin ) bir kitle, plan, çatı ve bezeme anlayışı
olunca aradan çok daha uzun süre geçmesi, yorum farkı doğurmaz. Kentin evleri bunun en güçlü
örneğidir. 300-400 yıl aynı anlayış süregelir. Burada da durum aynıdır. Türbenin mimarını isim
olarak bilmiyoruz. Ancak bu potanın içinden yetiştiği açıktır. Ünlü camiyle uyumu buradan
kaynaklanır. Almaşık örgü bile tek başına yeterlidir. Bunlara sütunceli, teğet kemerli pencere
ayrıntıları eklenince yapılar birbirine daha da yaklaşır. Hazirelerin o günkü dolu-boşluk durumu
bilinmiyor. Almaşık örgü bile tek başına yeterlidir. Bunlara sütunceli, teğet kemerli pencere
ayrıntıları eklenince yapılar birbirine daha da yaklaşır. Ancak mimarının türbeyi camiye yakın
tutması birbirini bütünlemelerinin vurgulanması ile değer kazanır. Boyutlarda da aynı olgunluk
görülür.
104
Yorum: Özdemir oğlu osman paşa türbesi, plan kurgusu açısından, klasik Osmanlı
mimarlığının, sinan ekolünün Diyarbakır ‘a uzantısıdır. Sinan ‘ın yoğun iş hayatında ve o
yaşlarda (ölümü 1588 ) bir türbe için Amid ‘ egelmesi olanaksızdır. Bu mehram paşa ‘da,
İskender Pşa ‘da da (v.b) görüldü. Bir kalfasının görevlendirilmesi yetmiştir. Ancak kalfa
buradaki yorum-bezeme—ayrıntılardaki etkin yerel gücüyle ters düşmemiş, ortak ürünler ortaya
çıkmıştır. Özdemir oğlu Osman Paşa Türmesi, camilerde, hanlarda (v.b) olduğu gibi bu
atmosferin ürünlerinden sadece biridir.
Türbeye Ekleme: Burada önemli bir ayrıntı ilk kez ilim dünyasına sunuluyor. Kare planlı
kuzey kesim, sekizgen gövdeli asıl türbeye sonradan eklenir. Bunun 2 tanığı vardır.
1-Sekizgen gövde ile kare kitle arasında dilatasyon vardır. Siyah-beyaz almaşık örgü bu 2
kitlede birbirini (ytayda ve düzeyde ) izlemez.
2-Özdemir oğlu Osman Paşanın türbe yazıtı iç kapı üstündedir. Kare kısım eklenince
dışarıyla bağı kesilir. (168)
Özdemiroğlu Osman türbesi
Kubbe ile örtülü olan türbenin, dışa açılan ve sütuncelere oturan sivri kemer kavsara içinde
lentolu altı penceresi bulunmaktadır. Pencere kanatları orijinal olup kündekari tekniğiyle
yapılmıştır. Türbeye, basık kemerli bir kapıdan giriş eyvanına geçiş sağlanılmaktadır. Eyvanın
105
güneyinde sütunceler üzerine oturan sivri kemer kavsara içerisine alınmış basık kemerli ahşap
kanatlı kapıdan türbenin içine girilmektedir. Kapının üzerindeki kitabede 933 tarihi yazılıdır.
Türbe içerisinde sanduka bulunmaktadır(179)
Özdemiroğlu Osman türbesi
Özdemiroğlu Osman türbesi
106
107
108
Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesinin Genel Görünüşü (VGM Arşivinden)(106)
Fatihpaşa camii haziresi
109
Yunus Peygamber:
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Onunla ilgili şu bilgilere yer verilmektedir. “Amma
ibtida sebeb-i binası: Hz. Yusun Nebi Musul-i atikde sakin olup ol diyarlarun halkını dine devet
edüp asal bir ferdi-i ferideden bir kimesne imana gelmedükleinden gayet müteellim olup Musul
halkına bed-dua edüp eski Musul halab oldu. Andan Diyarbekr’e geldükde ahalisi mu’cize
istemedin cümlesi İslam ile müşerref olduklarından Yunus Nebi aleyhisselam mahzuz olup
“ilinüz vilayetünüz ma’mur-u abadan ve halkınız dayima mesrur-u şadan olup cümle evlad-u
iyalleriniz muammer-ü muammere olup mecib-ü reşid olalar” deyü dua-i hayr edüp Fıs kayası
nam mahalde bir gar-ı yetiman içre yedi yıl sakin oldu. Evliya Çelebinin Hz Yunus Peygamber
ile ilgili vermiş olduğu bu bilgiler onun mezarının sur içinde olabileceği ihtimalini akla
getirmektedir. Ancak yakın tarihteki mezarların bile yerlerinin tespitinin zorluğu göz önüne
alındığında bu durumu ispat etmenin zorluğu ortaya çıkacaktır. Ancak bu konuda bazı ip uçları
bulmak mümkündür. Osmanlı döneminde doğu bölgesinin Safevilerin baskısından kurtulması
çok kolay olmamıştır. Bu zor dönemlerde çok büyük başarılar ortaya koyan Bıyıklı Mehmet
paşanın çok uzaklarda vefat etmesine rağmen cenazesinin Diyarbakıra getirilmesini ve özellikle
yaptırdığı caminin haziresine defnedilmesini vasiyet etmesi Peygamber mezarının bulunduğu
yakın bir mekanda yatmanın arzusu olarak düşünülebilir. Aynı durumunÖzdemiroğlu Osman
paşa’da da görülmesi bu durumu daha da kuvvetlendirmektedir.
Diyarbekirli Şeyhzade İbrahim Paşa
1799’da bir sene,1808’de altı sene Diyarbakır valiliği yaptı. Mezarı Fatih paşa caminin
şarkındaki kabristandadır.
Osman Nuri Paşa
M.1803’de Diyarbakır’da doğdu,.babası Şeyhzade İbrahim Hatip paşadır. Çeşitli yerlerde
mutasarrıflık yaptı Kars kaymakamlığı, Muş ve Mardin mutasarrıflığından sonra Diyarbakır’a
gelip yerleşti. M.1856’da vefat etti. Mürettep divanı vardır. Bir nüshası İstanbul Millet
kütüphanesindedir Mezarı Fatih Paşa camiinin bitişiğindeki kabristanda babasının
yanındadır. Ancak şu anda bu mezarın yeri tespit edilememektedir. (175)
110
Yenişehir
Yenişehirde trafik bahçesinin yakınında Tarım müdürlüğü bahçesindedir
Yenişehirde trafik bahçesinin yakınında Tarım müdürlüğü karşısındadır
Lalabeg Camii
Çaldıranda Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki etkinliklerini
yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakır’ı Sefevilerin kuşatmasından kurtarmak için harekete
111
geçtiler. Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi Lala Kasım Beg Diyarbakır’ın
kurtarılmasında çok büyük yararlıklar gösterdiler (Tacüt Tevarih c.4.s.250) (20).
Lale Beg camii doğu cephesinde üstü kapalı oda içinde Abdullah Halife isimli bir zat
yatar.
Bu cephenin avlusunda 1316, 1337 (1918) tarihlerinde vefat eden iki kişi, bitişikte
kitabesi silik üçüncü kişi ve 1913’de vefat eden kişinin kitabesi
Huvel baki
Haza markad-i merhum
Ve magfur Muşulluzade
Yasin Aganın mahdum
Muhammed Efendi ruhuna, Fatiha sene 1331 (1913) (114).
Lalakasım bey kabri
112
Lalakasımbey camii hazirede kabirler
Lala Bey mahallesindedir. Lala bey Camii’nin kuzeydoğu köşesine bitişiktir. Eğil beylerinde
kasım bey ait olup olmadığı kesin değildir. Türbe, kasım bey’in yakınlarından birine ait olabilir.
“Lala bey Cami’siyle beraber yapıldığı düşünülen bu türbenin XV. Yüzyılın ortalarında veya
113
XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde yapılmıştır. Ayrıca Lale Bey Camii’ni yaptıran Eğil beylerinden
Lala Kasım Bey’in türbeyi de yaptırmış olması mümkündür. Türbenin üst kısmına son cemaat
yerindeki kapısından girilir. Kare bir gövde üzerine kubbe oturmaktadır. Bu üst kısım bugün
başka amaçlar için kullanılmaktadır. Orijinal mezar taşlarından eser kalmamış, yerine yalın taşlar
dikilmiştir. Bu türbenin en önemli özelliği, Diyarbakır’daki türbelerde sık rastlanmayan bir
mumyalık kısmının bulunuşudur. (162)
Lale bey camii doğu cephesinde üstü kapalı oda içinde
Abdullah Halife isimli bir zat yatar..Bu cephenin avlusunda 1316,1337(1918)tarihlerinde
vafat eden iki kişi,bitişikte kitabesi silik üçüncü kişi
Ve 1913’de vefat eden)kişinin kitabesi
Huvel baki
Haza markad-i merhum
Ve magfur Muşulluzade
Yasin Aganın mahdum
Muhammed Efendi ruhuna,Fatiha sene 1331(1913) (174)
, Kasım Bey, Kara Yölük'ün (1403-14) torununun (Cihangir 1444-53) oğludur (ölümü
1502). Gençlik yılları değilse de (siyasal ve yönetsel) olgunluk döneminde camiye, türbesiyle
birlikte başlanmış olmalıdır (15. y 4. çeyreği). Mezar odasında bozuk artıklar, ona yaraşır
durumda değildi. Kasım Bey'in ölümü 1502 olduğu biliniyor. Buraya gömülü olup olmadığı ise
belli değildir. Zaten caminin kendisi bile bir isim benzerliğinden ötürü Lala Kasım'a uygun
görülmektedir.
Kent Osmanlılara (1515) geçtikten sonra yapılan sayımlarda 1518'de Lâle Bey Mescidi
(Bizbirlik, Ankara 2000, s. 70 ve 1540. ilhan, Ankara 1994, s. 53) yazılıdır. Bunu 1564'teki Vakıf
Yazım Defterleri pekiştirir (Bizbirlik, Ankara 2002, s. VII. Sıra 12). 18-19. y'da bu ünlü yapı
mahalleye de adını verecektir (Yılmazçelik, Ankara 2000, s. 45, sıra 56). Mescitler içinde dizinin
69. sırasını alacaktır. Hamam ve Medresesinin olmadığı görülüyor. Durum 1790-1840'larda da
aynıdır (Yılmazçelik, Ankara 1995, s. 61). Başından beri Lala Kasım Bey'in medrese, tekke ve
hamamı olmadığı görülüyor. Buradan geri geri gelip tarihlemeyi irdelersek, Lala (Lale) Kasım
Bey Camisinin 1518'ten önce var olduğu, 1502'de öldüğüne göre o yıllarda, 15. y sonlarına doğru
yapıldığın söylenebilir.
Kasım Bey ve ataları Palu beylerindendir. Kentin Osmanlılara geçişinde, Bıyıklı Mehmet
Paşayla el ele veren, çevre kale beylerinden biriydiler. O nedenle 1515'ten sonra da ünleri sürdü.
1502 yılında ölmeden bu camiyi türbeyle birlikte kendisi için hazırlamış olmalı. Bilindiği gibi
114
Diyarbakır- Eğil yolu üstünde Şerbetin Köyünde (Kalkan) bir Kasım Bey Kümbeti de vardır
(Tuncer, Anadolu Kümbetleri, 2. Ankara 1991, s. 152). Ancak orada yatan Kasım Bey'in ölümü
1561 olduğuna göre aileden aynı adlı bir başkası olmalıdır.(178)
Yeniköy Mezarlığı
Molla Fethullah-i Peçari Diyarbakır merkez Karaz köyünde 1927’de doğdu.Babası Molla
İbrahim-i peçari’dir.Nakşibendi tarikatındandır.1926 yılına kadar Karaz’da kaldı,sonra Tır Alo
köyüne geldi ve burada üç yıl kaldı,sonra Diyarbakır’a götü.İlim tahsilini Molla
İsmetullah,Melekenddli Seyyid Abdullah ve Molla sakih-i Boti’den;tasavvuf amelini Şeyh
Maşuk’tan aldı.2004’te vefat etti,Yeniköy mezarlığında medfundur
115
Molla
Abdürrahim
Tangüner
1912’de
Bismil
kamışlı
köyünde
doğar.17
babası
müderristir.Kanuni İran seferinden dönerken dedesine kendi eli ile yazdığı kur’an-ı kerimi hediye
etmiştir.Bir divanı vardır.ramazan ayı 18’inde 1993’te vefat eder,mezarı
İskanevleri
mezarlığındadır(154)
Molla yasin Yüsri
Kulp ilçesinde doğdu.Silvan’da eğitim alıyor ve burada çeşitli köylerde imamlık yapıyor.Ayrıca
müderrislik yapmıştır.Ravdül-Hayat,Tecvid ilmi hakkında bir manzume,Akaidle ilgili bir
manzume,Divan ve Şafii fıkhında Menhec adlı kitabu nazmetmiştir.Emeki olduktan sonra Bağlar
5 Nisan mahallesinde ikamet etti.1992’de vefat etti,mezarı Yeniköy mezarlığındadır. (155
Şeyh Ömer Efendi:Örfizâde tekkesi Önceleri Örfi zade Şeyh Yunus Efendi'nin şeyhlik yapmasından dolayı, önceleri ismi Yunus Baba tekkesi olarak anılan, daha sonra Şeyh Yunus
Efendi'nin oğlu, Örfî zade Şeyh Ömer Efendi'nin burada postnişin olup sonraki devirlerde
evlatlarına da geçince, tekkenin ismi; Örfi zade Tekke olarak anıla gelmiştir. Günümüze
gelindiğinde ne acıdır ki tekkenin yalnızca çeşmesi kalabilmiştir (156)
116
Şeyh Ömer Efendi
1900’lerin başında Örfizade tekkesi (157)
Çeşme bugün İsmet İnönü ilkokulunun önündedir. Şeyh Ömer efendinin ise bu çeşmenin altında
gömülü olduğu ifade edilir.Diyarbakır Örfizade Tekkesi önünde bulunan bu çeşme yaslandığı
duvardan biraz dışarı taşkındır. Üzerinde taş konsollar bulunan çeşmenin ayna taşı muslukları ve
yalak kısmı sivri bir kemer içerisine alınmıştır. Kemerin köşelerine süs amaçlı küçük sütunlar
yerleştirilmiştir. (158)
Buradan geçen vatandaşlar çeşme önünde dua okur,bazı vatandaşlar mum diker.İsmet Paşa
İlkokulu önünde bir çeşme vardır Altında Şeyh Ömer efendi yatıyor
Şeyh Ömer Efendinin altında yattığı çeşme
Bavekal (Bab-ı Kal) Türbesi
Şüheda-i kiramdan Bab-ı Kal hazretleri Diyarbakır’da Hindibaba civarında medfundur
117
(157)(159) "Bu zatın kabri İskender Paşa Camiinin şimal yönünde açılan caddeye yakın
mahallededir: Vali Kurt İsmail Paşa 1287 veya 88 tarihinde rüyasına üç gece gelip, "Beni bu
mezbeleden kurtar" diye medfun bulunduğu yeri belirtmiş, Vali de o yeri temizleyerek mezarı
ortaya çıkarmış ve üzerine ahşaptan bir türbe de yapılmıştı. Bugün ziyaretgâhtır."(183)
Bavekal: Bab-ı Kal farsça pir anlamına gelir. Bu semtte Merkez bankasının yanında Bab-ı
kal(ihtiyar) baba yatmaktadır. Asıl ismi seyid Hüseyin’dir.Dört asırdır burada yatmaktadır.
Ailenin bir kolu Suriye’de,bir kolu da Kızıltepe’dedir.Her yıl Ağustos ayında Kızıltepe’de
mevlüdü vardır.Suriyeden ve bölgeden torunları buraya gelir.Ziyarete Suudi Arabistan’dan
torunları da gelmektedir.
Bavekal türbesi
Seyyid Aziz mahmud Urmevi
Aziz Mahmut Urmevinin mezarı yıkılmıştır.TRT’nin arkasında apartmanlar arasında yapılan
parkta mezartaşı vardır. Bir ağacın altında medfundur.Şu an kabri yapılmıştır
Seyyid Mahmud Efendi, İran'ın Urmiye şehrindendir. Babası Nakşibendî meşâyihından, “Koç
Baba” diye anılan Seyyid Ahmed Efendi’dir. Babasından zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil ederek
irşâd izni almıştır. Bir müddet sonra babası vefat edince kendisi Diyarbakır’a gelip buraya
yerleşmiştir. Ahâlî arasında da “Urmiye Şeyhi” diye meşhur olmuştur. Mahmud Efendi,
Diyarbakır’da bir tekke yaptırarak burada insanları irşâd etmeye başlamıştır. Metin Sözen’in
Diyarbakır’da Türk Mimarisi isimli eserinde, Azizoğlu Tekkesi diye isimlendirdiği bu yapı, yine
aynı müellifin verdiği bilgiye göre 1630-1637 yılları arasında yaptırılmıştır. (160)
1639 yılında vefat etmiştir
118
Aziz mahmud Urmevi Kabri
Seyyid Mahmud Efendi, Tebriz yakınlarında Urmiye isimli bir beldedendir. Babası
Nakşibendî meşâyihından, “Koç Baba” diye anılan Seyyid Ahmed Efendi’dir. Babasından zâhirî
ve bâtınî ilimleri tahsil ederek irşâd izni almıştır. Bir müddet sonra babası vefat edince kendisi
Diyarbakır’a gelip buraya yerleşmiştir. Ahâlî arasında da “Urmiye Şeyhi” diye meşhur olmuştur.
Mahmud Efendi’nin tekkesi sıradan halk, ulemâ ve yönetici kesiminden herkes tarafından
büyük ilgi görmüş, paşalar, serdarlar ziyârette bulunmuştur. Aynı zamanda doğudan gelen
tüccârlar için de bir uğrak yeri halini almış, bu şöhret, Van, Tebriz, Revan, Erzurum, Urfa ve
Musul’a kadar ulaşmıştır. Müridlerinin sayısı rivâyete göre kırk bini bulmuştur.Tekkesi’nin
yanına bir de câmi yaptırmıştır.
Sultan IV. Murad Revan Seferi sırasında Şeyhi ziyâret ederek yakınlık göstermiş, hattâ
Sefere berâberinde götürmüştür. Ne var ki bu yakınlık fazla sürmemiş Padişâh’ın Bağdat Seferi
esnâsında, Halep’te karşılayıp hediyeler de takdim etmesine rağmen, bir takım insanların,
Sakarya Şeyhi’nin durumunu da hatırlatarak, bu tip etrafında büyük kitleler toplayabilen
insanların devlete karşı gaileler açabileceği ve kendisinin de bu yüzden tehlike arz ettiği
şeklindeki gammazlamaları üzerine 1048/1638 Şevvali’nde idâm ettirmiştir.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Aziz Mahmut Urmevi’nin idam edilişini Melek Ahmet
Paşadan dinledikleri ile anlatmaya çalışmaktadır. Evliya Çelebi’nin ifadelerinden bazı ip uçları
yakalamak mümkün olmakla birlikte rivayetlerin çokluğu konunun çok açık olmadığını
göstermektedir. Sultan VI. Muratla Şeyh Urmevi arasında geçen konuşmalardan bazıları
şöyledir.
Rumi veya Urmevi’nin “Beğüm Tarikat-ı Muhammedi kitabını okuyarak Budin
119
üzerine gitseniz daha a’ladur.” , “Beğüm, ne eylersen eyle, Kızılbaş elinden İmam-ı Azamımızı
halas eyle.” Bu ifadelerden Sultan Murat’a bazı tavsiylerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine
Evliya Çelebi, keramet konusunu ilgilendiren şu soruyu sormaktadır. “Azizim, acaba ilm-i
kimyanın aslı var mıdur? Şeyh cevabında “Beli, hünkarım, kar-ı meşayihandur. Bu konu ile ilgili
rivayetlerin ortak noktası olarak Dürzi bir kızın bu konu ile ilgili sihirbazlıkları Rumi’nin
idamına neden olmuş olabilir.
Naîmâ’nın beyânına göre, bu îdam üzerine halk arasında türlü dedikodular yapılmış, herkes
bir şekilde olayı yorumlamıştır. Ancak bu meseleyi en sıhhatli şekilde Kâtip Çelebi,
Fezleke’sinde anlatmıştır. Naîmâ da onu doğrulayarak, bu îdamın sebebini anlatmış, Peçevî ve
Hammer gibi diğer târihçiler onları izlemiştir.
Târihçi Naîmâ ve muhtemelen ondan naklen Hammer, IV. Murad’ın Urmiye Şeyhini îdam
etmesi için özetle iki sebep sıralamışlardır. Bunların ilki şöyledir: Pâdişah Bağdad’a giderken,
Mahmud Efendi, yanında bulunan Maanoğlu Fahreddin’in altın yapmakta mahir olduğu söylenen
bir kızını Pâdişah’a tavsiye etmiş, Pâdişah da bu genç kimyacıya, imalatına sermaye olmak üzere
1.000 altın ve kendisine harçlık olmak üzere de 1.000 guruş vermiştir. İmâlâtına nezâret etmesi
için de bir kapıcı koymuştur. Lâkin kız, vadettiği altını yapmayıp, Diyarbakır’ın
mûsikişinâslarıyla zevk ve safâ âlemlerinde harcamıştır. Bağdat’tan Diyarbakır’a dönen Pâdişah,
durumu görünce kızı boğdurup iki çocuğuyla beraber Dicle Nehri’ne attırmış, kendisine inanma
saflığını gösterdiğinden dolayı Mahmud Efendi’yi de îdam ettirmiştir.
İkinci sebebe gelince; yukarıda da belirtildiği gibi, Mahmud Efendi’nin çevresine, kemiyet
ve keyfiyet bakımından hatırı sayılır bir insan kitlesinin toplanmış olmasıdır. Öyle ki, insanlar
varını yoğunu hiç tereddüt etmeden kendisine teslim edebilmektedir. Peçevî’nin anlattığına göre,
Revan Seferi’nde çoğu zaman pâdişahla atbaşı gitmişler ve geçmekte oldukları memleket
hakkında pâdişaha bilgi vermiştir. Bu arada, kürtlerin çoğu, kimi babasının, kimi kardeşinin,
kimi de kendisinin ahbapları olduğundan, sık sık ordugâha gelerek onun çadırını sormuşlardır.
Bu durum da padişâhın ona karşı kin beslemesine sebep olmuştur. Zâten bu duygular içinde olan
IV. Murad, kendisine yapılan, tarîkat kisvesi ile halkı başına toplayıp, bu nüfûzunu devlet
olmaya çevireceği, geçmişte benzeri örneklerin çok görüldüğü, öyle ki, acem şahlarının dahi
şeyhlikten ortaya çıktığı, Sakarya Şeyhi’nin durumunun da benzer nitelikte hatta daha tehlikeli
olduğu, İstanbul’a döndükten sonra onunla uğraşmanın zor olacağı, hazır elde iken îdamının
isabetli olacağı şeklindeki telkinler karşısında îdam edilmesine ikna olmuştur.
Hammer de, “asıl îdam sebebinin, avâm üzerinde nüfuzunun tesiri ve Osmanlı saltanatının
ilk zamanlarındaki Börklüce Mustafa ile daha yakın zamanlarda Küçük Asya’yı isyân ateşi
120
içinde bırakan Sakarya Şeyhi’nin izinden gitmesi endişesi olmak gerektir” diyerek önemli bir
siyasi sebebe işaret etmektedir. (175)
Eizze-i kiramdan Arakçın-ı Mazenderani hazretleri
Diyarbekir Dağ kapısı ittisalinde medfundur (157)(159)
Arakçın-ı Mazenderani hazretleri
Kafkasya’daki Gence kasabası Berzenc bucağındandır. 13. yüzyılda şehrimize yerleşen bir din
adamıdır. Soyundan birçok müftü yetiştiğinden Müftüzadeler adıyla anılırdı. Uluğ soyadını
taşıyan kişiler bu soydandır. Dağkapı’da Sahabe Sahad bin Ebi Vakkas’ın yanında medfundur
Arakçin ter çeken başlık demektir. Başına örttüğü arakçin nedeniyle bu ismi almıştır. Mezarın
yakınında bugün olmayan Rifaiye tekkesi vardı (161)
Şeyh Baha Uluğ efendi müftüzadelerden Fazıl Efendi’nin oğludur. Aile 450 yıl Diyarbakır’da
yerleşik bir ailedir. Bu aileden 7 kişi müftülük yaptığından Müftüzadeler diye lakaplandırılmıştır.
Diyarbakır’a ilk gelen dedeleri Dağkapının şehir içi tarafından sağ yanında bulunan iki mezardan
biri olan Şeyh Muhammed Mazenderani'dir. Mazenderan İran’da Hazar denizinin güneyindeki
dağlık bir bölgenin adıdır.(157)
121
Eizze-i kiramdan Şeyh Mutahhar Hazretleri
Diyarbekir’in Şeyhmatar camiinde medfundur. Müsakkafat-ı vakfiye icarıdır (159)
.Yol çalışması esnasında kabir yıktırılmıştır. Naşı yan bahçedeki mezara taşınmıştır
Dört ayaklı minare camii(Şeyh Mutahhar camii)
Zincirkıran Türbesi yanında Şeyh Hadin
Zincirkıran Türbesi yanında Şeyh Hadin
122
Şeyh Mühammed Türbesi :
E’izze-i kiramdan Şeyh Muhammedi Amidi hazretleri Diyarbekir Mardin Kapısı haricinde
Türbe-i Şerifelerinde medfundur. Mardin Kapı mezarlığındadır. Gülşeni tarikatının kurucusudur.
İbrahim Gülşeni Hazretlerinin babasıdır. Mardin kapı mezarlığında, Şeyh Muhammet
düzlüğü’nün bitiminde Namazgâh vardır. Mihrabın üstündeki kitabeye göre M.1859-60 H.1276
yılında yapılmıştır. Gülşeni tarikatından Şeyh Muhammet Amid-i’nin türbesinin bulunduğu bu
yeri, onun anısına vali Mahmut paşa yaptırmıştır.(162)
Şeyh Muhammed Gülşeni türbesi
123
İskenderpaşazade Şeyh Yusuf Raif Efendi
Meşhur İskender Paşa'nın torunlarından olan Yusuf Raif Bey, Diyarbekir'de doğmuştur, ancak
doğum tarihi belli değildir.
Babası :Reşit bey.
Dedesi :Mustafa.
Dedesi :Elbulhayr.
Dedesi :Mehmet Paşa.
Dedesi :Emin Paşa.
Dedesi :Süleyman Paşa.
Dedesi :Ahmed Paşa.
Dedesi :İskender Paşa.
Annesi : Hasan ağanın kızı; Rahile hanımdır.
Yusuf bey'in ceddinin yalnız Diyarbekir'de değil, birçok yerlerde de vakıfları bulunmakta ve
bunların yükü , daha küçükken babası vefat eden Yusyf beyin omuzlarına yüklenmektedir.
Yusuf bey daha küçük yaşlarda dini tedrisatını elinden geldiğince iyi bir şekilde yapmış
ve kendini geliştirmiştir.
Kendileri bazı devlet memuriyetlerinde
bulunmuş, mütesellimlik ve müderrislik
yapmıştır. Hicri; 1285'te temyiz vilayet azalığına seçilmiştir.
Şeyh Yusuf efendi aynı zamanda divan edebiyatımızın son dönem şairlerindendir.
Şeyh Yusuf efendi tasavvufi hizmete, Diyarbekir'li şeyhlerden; Seyyid Turabeddin Şeyh
Resul'un yanında başlamış.Mürşide , Rufai tarikatı şeyhi olduğundan kendisi de bu tarikat üzere
süluk etmiştir, ta ki icazet alıncaya kadar.
Şeyh Yusuf efendi nihayet hizmetini tamamladığı Hicri:1276 yılında hilafet
icazetnamesini almıştır.
Hilafet icazetnamesinde özet olarak şunlar yazar:
124
''Bismillahirrahmanirrahim. ALLAH'ın (c.c.) velileri üzerine korku yokur. Onlar herhangi
bir üzüntü de duymayacaklardır.
Bu şecere ALLAH'a (c.c.) vasıl olanların Kutbu, Ariflerin güneşi, Saliklerin mürşidi, Şeth
Sa'deddin-i Cibavi (k.s)...Bu şecere-i şerife, Rufailik icazetidir.
Bu icazet ; Mustafa bey'in oğlu , Yusuf Raif Bey'indir. Diyarbekir'li şeyhimiz Seyyid
Turabeddin Şeyh Resul tarafından verilmiştir. O da; Şeyh Ahmed Rıza'dan almıştır. O da ;Yusuf
oğlu Muhammed Habeşi'den almıştır. O da kendi Şeyhi, Örfizade Hacı Ömer efendinin elinden
almıştır.
Ben bütün bu tarikatlarda izin ve icazet verdim. Reşit Bey'in oğlu Yusuf Bey'e kadar. Bu
tarikat , Sa'di ve Rufai tarikatıdır.
ALLAH (c.c.) hepsinin sırlarını takdis etsin. Amin.
13 Şevval 1276.
Yukarıdaki icazetname özeti, Yusuf Bey'in bölümü idi, daha yukarılarda kendinden
başkalarının da isimleri ve icaze bölümleri vardır.
Yusuf Bey, Ömer paşanın kızı; Sacide hanımla evli idi. Bu evlilikten üç erkek ve üç kız
çocuğu dünyaya gelmiştir.
Erkekler:
1- Zülküf.
2- Ali.
3- Muhammed Münir.
Kızları:
1- Hümeyil.
2- Kamile.
3- Rana Hanımdır.
Yusuf Bey nihayet Hicri:1306 yılında vefat edip Dİyarbekir'de dedesinin yaptırdığı
İskender Paşa camiinin müştemilatında gömülüdür.
125
Yusuf Betin şiirlerinden örnekler:
Sebu'i bade -i vahdetle ben işaretteyim şimdi.
Olup sermest ve medhuş, vadii hayretteyim şimdi.
Sinem bir Tur-i Sina, Musa-i gönlüm tecelliden.
Fena buldu fenayım, alem-i vahdetteyim şimdi.
Şuhud-u alem-i manideyim ben,sormayın halim.
Sada-i len teraniden acep dehşetteyim şimdi.
Safa-i hatırım var, Nefy ile isbat tan geçtim.
Ulaştım münteha-i aşk'a, ben vuslattayım şimdi.
Rakib-i bed hisal varsın işitsin, bağlı çak olsun.
Bihamdillah Raif, yar ile halvetteyim şimdi.
Başka Bir Gazel:
Yüzüm kara , hacilim, pürhatayım ya Resulallah.
Kapan geldim dahilem, bir gedayım ya Resulallah.
Ayaktan düşmüşüm ancak , penahu melceim sensin.
Elim tut alilim, mübtelayım ya Resulallah.
Olalıdan bir nefes şad olmadım hiç mihnetu ğamdan.
İnayet kıl zelilim, bi nevayım ya Resulallah.
126
Yusuf raif Efendi
Doğum ?.Ölüm:H.1306. İskenderpaşanın torunlarındandı.
H.1285’te temyiz vilayet azası oldu.Divan edebiyatının son dönem şairlerindendir.Tasavvufi
hizmedte Seyyid Turabeddin Şeyh Resulün yanında başladı.Mürşidi Rufai tarikatındandı.H.1276
hilafet icazetnamesi aldı.
Dedesinin yaptırdığı İskenderpaşa camii müştemilatında gömülüdür.(170)
Şeyh Yusuf Raif efendi türbesi
127
Yusuf Raif Efendi türbesi
Caminin 973 (H)/1565 (M) tarihli vakfiyesi vardır. Bu vakfiyeye göre yapının yapımına 961 (H)
/1554 (M) tarihinde başlanıldığı 973 (H) /1565 (M) .) yıllında İskender Paşa’nın Van’da görevli
olduğu sırada tamamlandığı anlaşılmaktadır. Mimari özellikleri ve inşa tarzında türbe de 961-964
(H)/ 1554-1556 (M) tarihinde camiyle birlikte inşa edildiği anlaşılmaktadır. Türbenin İskender
Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Yapı ilginç bir özellik arz etmektedir. Yan yana
iki türbeden oluşmaktadır. Kuzeyden türbe kare planı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür.
Güneydeki türbe ise içten ve dıştan 8’gen planlıdır. Ortada kubbe doğu ve batıda yarım kubbeler
ile örtülüdür. Türbeler iki renkli siyah, beyaz renkli kesme taştan inşa edilmiştir. Güneydeki
türbenin içinde Yusuf Bey bin Reşit Bey, Yusuf Bey’in eşi Sadice Hanım ve İskender Paşazâde
Yûsuf Bey’in kızı Behram Paşazade Arif Bey’in eşi Ra’na Hanım gömülüdür, (182)
Kitle. Almaşık örgülü kitle aslında üstte 2 kademelidir. Silme altı profili konsollar ve
silme yapıyı çepeçevre dolanırken,sade ve güney kanat kesimi 3 sıra daha yükselerek ağırlığını
ve önemini belirtir. Bunun da2 pencere arasında sade, yarım sekizgen planlı bir mihrabı vardır.
Ayrıca üstte sekizgen kasnağı, etkisini daha da vurgular.
Süsleme. Kitle, içeride ne denli sade ise dışarıda aksine almaşık örgüsü, girintileri ve bunları
örten 2 tür kemerle hareketli, renkli ve devingen bir etki yapar. Almaşık örgü her tarafta aynı
sırada dolanarak bir bütünlük sağlar ve yatay etkiyi artırır.
Üst örtü . gerek kare ( kuzey) ve gerekse yanlara genişleyen güney kesiminde duvarlar
aynı yükseklikte biter. Kare bölümde sekizgen bir ( 2 sıralı ) kasnakla kubbeye geçilir. Güney
kanatta, 2 yan yarım küre örtü arasında orta kubbeyi tamamlayan kare prizma kasnak onlara teğet
olurken daha yükselip on iki gen 2 kasnağı ve buradan kubbeye geçişi sağlar. Kare kasnak güney
yönde önyüzle birlikte yükselerek ( geri çekmeden ) hem kitlesel heöde eksensel etkiyi
güçlendirir. (168)
Türbe; siyah-beyaz kesme bazalt taştan inşa edilmiş, köşeli bir plana sahip, üst örtüsü
kubbelidir. Kubbesi dışardan kasnağa oturmaktadır. Türbenin cephelerinde demir parmaklıklı
pencere açıklığı bulunmaktadır. Kubbenin saçak kısmı, tek sıra mukarnaslıdır.Türbe içinde,
İskender Paşa'nın torunu Şair Şeyh Yusuf Raifin ve yakınlarının mezarları yer almaktadır(179)
İskenderpaşa camii batı bahçesinde yer alan künbette İskender paşa (M.1571) ahfadından dört
kişinin mezarı bulunmaktadır.Bunlardan birinin kitabesi yok,başucunda bir kavuk var.Diğer üç
mezar kitabesi
128
1. Güneybatıdaki kitabe
Fatiha
Haza merkad-ı merhum
Ve magfur İskender
Paşazade Yusuf
Beg bin Reşid Beg
Sene 1306(M.1888-1889)
2. Güneydoğudaki kitabe
Fatiha
Haza merkad-ı merhume magfure
İskender Paşazade Yusuf
Beg zevcesi Ömer Paşa’nın
Kerimesi Sacide hanım
Sene 1310 ( M.1892-1893)
3. Kuzeydoğu kitabe
Yah Hayy vel-Baki
Bu dar-ı rahmetde gunud
Hak-i gufranü’l-vülat İskender
Paşazade Yusuf
Beg’in kerimesi Behram
Paşazade Arif
Beg’in zevcesi Ra’na
Hanım ruhuna Fatiha
Sene 1329(M.1911) (174)
Rıdvan aga türbesi
Şehrin dağ kapısı dışındaki mezarlıkta idi. Halk buna Rıdvan Aga Kubbesi diyordu. Rıdvan Aga
XVII. Yüzyılda yaşamış ünlü bir hekimdi. Rıdvan Aga ile Vahap Aga (Hamam yaptıran) iki
kardeş olduğu Vahap Aganın ticaretle uğraştığı söylenir.Burada ve Urfa Kapısındaki mezarlıkta
bir çok ünlü kişilerin Devlet ve sanat madamlarının mezarları kumbetli türbeleri vardı. 1930 dan
sonra bu mezarlar kümbetler tamamıyla yıkıldı. Bu gün bu sahalarda modern binalar yükselmiş
yeni bir şehir kurulmuş bulunmaktadır. Sökülen mezar taşları yazılı olanların başlangıçta etrefı
dikenle çevrili bir alanda korunmaya alınmıştı. Açık hava müzesi halinde değerlendirilmesi
129
düşünülüyordu. Sonradan her nedense bu çok isabetli davranıştan vaz geçilerek mezar taşları
Kamil Tayşinin belediye başkanlığı sırasında yapılmakta olan kanalizasyonunda kullanıldı.
Diyarbakırın tarih kültür ve sanat hayatını inceleyecekleri için önemli bir belge niteliğinde olan
bir kaynak daha kurutulmuş oldu.(167)
Rıdvanağa türbesi-1932(Ş.Korkusuz)
Rıdvanağa türbesi
Rıdvanağa türbesi
Şeyh Yusuf Hemedani kümbeti
130
Anzele yakınındaki Şeyh Yusuf hemedani türbesi torun Şeyh Yusuf hemedani’ye aittir.Kendisi
seyyiddir.Ölüm h.610’dur.Dede Şeyh Yusuf hemedani ise H.535’de vefat etmiş mezarı
Mervdedir.Kaynak:(Bu aileden gelen Mehmet Esen camii imamı seyyid Mahmut Baran)
Doğu yönde kuzey uca kaydırılan 0,82 m enindeki yığma söveli kapıdan içeri girilir.
Kuzeyi 3,60, Batısı 3,57, güneyi 3,65 ve doğusu 3,50 m olduğuna göre plana dörtgen demek
gerekir. Bu nedenle köşegenleri de farklıdır. ( 4,98 ve 5,04 m ). Kümbetin güney yöndeki
haziresi nedeniyle iki penceresi küçültülmüş ve yükseltilmiştir. Batı duvarında içeride,
penceresinin sol ve sağında 0,45 m enindeki ufak bir dolap girintisi vardır. İçeride pencerelerin
lentosu düzeyinde köşelerde özengisi başlayan, 2,10 m yükseldikten sonra kapanan dört
aslangöğsü ile plan daireselleşir ve silmesiz başlayan kubbe 1,80 m sonra kilit taşıyla sonuçlanır.
Kuzey duvarına 0,42 m kadar yaklaşan sandukada isim ve tarih bulunmuyor. İçerisi sıvalıdır. Bu
nedenle gereci anlaşılmaz. Yapının tek katlı oluşu Ayn Zeliha adlı kaynak suyunun tabakhane
içinden dolaşarak kümbete çok yakın yerden geçmesi nedeniyle kaçınılmazdır. (168)
Şeyh Yusuf hamedani türbesi
131
Şeyh Yusuf hamedani türbesi
Şeyh Yusuf hamedani türbesi
Şeyh Yusuf camii avlusunda ve Şeyh Yusuf Hemedani türbesi ne bitişik hazirede
Yeni Türkçe ile
Fatiha
Burada
Cami imamı
132
Hüseyin efend,
Ve kızı Fatma
Yatmaktadır(174)
Nebi cami türbesi
Zübeyde ve Leyla hanım türbesi
Nebi caminin güney duvarına bitişik bir türbe vardır.1718’de yapılmıştır.1717-1719’da
Diyarbakır’da 2 yıl 6 ay valilik yapan Abdullah paşanın karısı Zübeyde ile kızı Leyla hanımlar
burada yatar (173)
Hacı Abdullah Paşa 1131
133
Behram Paşa 1327 (Gevrani Ömer Paşa’nın Oğlu)
Nebi camii yan bahçede medfundur.
Konumu. Nebi (Peygamber) adıyla ünlü camiinin hazinesinde, güneyine (Gazi Caddesi)
bitişik demir kafesli türbedir.
Tanımı. Nebi camiisi güneyinde, cami ile gazi caddesi arasında kare planlı, baldaken türü,
kemer araları klasik lokmalı demir parmaklıklı, üst dilimi kubbesi demir kafesli bir türbedir. L
şeklindeki inceyonu ( bazalt) dört köşe ayak birbirine sivri kemerle bağlanarak kare prizma bir
gövde oluşturup yatay silme ile son bulur. Bunu üstte dilimli demir kafesli kubbe örterek kitleyi
tamamlar. Kemerleri içte izleyen dört aslangöğsü oldukça bitkisel işlemeli olup kare iç alanı
yukarıda daireye çevrilir. Kilit taşları üstünde 1 sıra kubbe başlangıç taşı sırası vardır ve iç yüzü
yine geometrik bezelidir. Kare planlı kitle, Nebi ( Peygamber ) camisi güney yüzü doğu duvarı
girintisinden başlayarak batıya doğru uzanırken harimin ekseninden doğuya kaçırılarak
eksendeki harim üst penceresinin önü açılır.
İçeride çok süslü iki sanduka vardır. Baş ve ayakucu taşları da dâhil sandukanın yan
yüzleride oldukça bezelidir. Bitkisel şerit silmenin arasına aralıklı olarak geometrik dairesel
süslemelerde konmuştur. Bundan başka türbenin caminin yaslanan yönünde kemerlerine içte bir
inceyonu granit duvar daha örülerek tümü yazıyla doldurulmuş, aralarına dama şeklinde ufak
geometrik rozetler sıralanmıştır. Bu Osmanlı nesihli yazı bir mersiyedir. Her iki mezar taşında
birer manzun yazıt yer alır. Bunlar ünlü hami ‘ye aittir. Granite yazılan mersiye oldukça uzundur.
( 86 satır ) Zübeyde hanımın mezar taşında on, kızı leyla hanımınkinde ise sekiz satırlı yazı
vardır.(168)
134
Nebi camii haziresi
Nebi Cami kıble bahçesinde Diyarbakırlı şair Hami’nin ;Köprülüzade Abdullah paşanın
hanımı Zübeyde hanıma ithafen yazdığı mersiye vardır.Zübeyde hanım ve kızının mezar
taşlarındaki mersiye Hami’ye aittir
Zübeyde hanıma ait kitabe
Zübeyde Hanım ol fahr-i muhaddarat-ı cihan
135
Nişimen olmuş iken ana hakdan-ı fena
Dedi berid-i ecel guş-i canına tenha
Ki ey sadefçe-i ismetde gevher-i yekta
Kudd-i raşikine efkende sidere ü tuba
Heman bu müjdeye nekd-i revanın etdi revan
Olunca ma’har-i enva-i rahmet-i Mevla
Dedim bu hali görüp bende Hamiye tarih
Zübeyde Hanım’a ya Rabb cihan ola me’va
Sene 1131 (1719)
Diğer mezar taşı Abdullah paşanın kızı Leyla hanıma aittir.Kitabe
Haci Abdullah Paşa asaf-ı ‘ali neseb
Adlile Faruk-i aşr etmiş NI Rabbül-falak
Fevt olup Amid’de Leyla nam bir ma’şume
Subh-i dem-i hasretle kan ağlar felek sanma şafak
Yaktığı çun nar-i hicran ile kalb-i validin
Hem şifa hem fürut olmaga oldı ma sadak
Etdi çun terk-i kafes Hami dedim tarihi
Bülbül-ü gülzar-ı cennet eylesin Leyle’yı Hakk
Sene 1131 (1719)
Nebi cami batı bahçesinde lahidli beş mezar var.M.1877 ve M.1918 tarihli mezar kitabeleri
siliktir
Diğer iki mezar kitabesi .Bunlardan birincisi
Huvel-Hallakul-baki
Bi rızain lillah ve bi hurmeti habibullah işbu kabri
Açup sukke-i cenazeyi defn etsünler
Her can kim ki Hakdan korkmayub,
Ve Hazret-i Peygamberden cubba etmeyup açmagı
Ve açdırmaga cüret eder ise mahşer gününde merhuma
Ve gerek Valideyni mütehayiri bulunan her davacisi
Oldugumuzun ve hakkımızdan geçmiyeceğimiz beyanın tamamını
Tekrar rica eyleriz.Diyarbakır meclis temyiz reisi…Elhac
Muhammed Nuri Efendinin kerimesi Şerife…Hanım’ın
136
Ruh-i firdevsi aşiyanesi içün Fatiha
Sene 1294 fi 13 Cemaziyek-evvel (26 Mayıs 1877)
Nebi camiinde diğer kitabe
Hüvel baki
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
Haza markad-ı şabbe garibe
Mebrure magfure Hafi’e
Nuriye Hanım bint-i Abdurrahim Taci Efendi
Raisül-eminati’l-hazain
Bi-Diyarbekiril-ruhihima el Fatiha
Sene 1302 (1884)
Şeyh Abdülcelil Efendi
Bu zat aslen Bitlisli olup ömrünün son zamanlarını yaşadığı Diyarbekirde, Şeyh Mehemmed
Düzlüğünde (Mardin Kapı Kabristanında) medfundur. Yüzlerce müride sahiptir. Müridlerinden
birinin oğlu olan yakın dostum -ki kitabın içinde bahsi gelecektir- Yusuf Kenan Örücü ile sık sık
mezarına gider, ziyaretimizi yapardık. Ziyaret esnasında bir şey dikkatimi çekerdi. Mezarın
etrafını çevreleyen ihata duvarındaki o küçücük taşlar nasıl oluyordu da bir asra yakın bir
zamandır düşmüyorlardı? Ve nasıl oluyordu da bu mezarın ve etrafındaki duvar taşla, mermerle,
betonla yapılmadığı halde orijinalliğini koruyabiliyordu. O küçücük taşlar, tıpkı soğuk havalarda
donmaktan korktukları için biri-birine sarılan küçük yavrular gibi adeta biribirine sarılmış
kopmuyor-lardı. Acaba o minik taşlarda da mı vardı soğuktan donmak korkusu? Yoksa
korumaya çalıştıkları mezarın içinde yatan o zatın donmasından korktukları için miydi bu sıkılık,
bu yapışkanlık, bu sadakat?
Soruyu sorduğum zaman, Örücü şöyle demişti: "Bu gördüğün küçücük taşların her birisine
bir fatiha, üç ihlas okunmuş, bu zatın mürid-leri tarafından ve öylece dizilmişler. Yerlerini
korumaları, düşmemeleri ondandır. Mezar ise görüyorsun gayet sade olup ilk günkü şeklini korumakta, diğer mezarlar gibi mermerle, betonla yapılı "lahit" bir mezar değil, üstü sadece toprakla
örtülüdür.
Şeyh Efendinin, hayatta iken dünyalığını kazanmak için taş ustalığı yaptığı söylenir. Ancak
şöyle yorumlamak da gerekmez mi? Şeyh Efendi taşlaşan kalpleri, "irşad çekici'yle
yumuşatmaktaki ustalığını, zahirde "taş ustası" olarak mı gösteriyordu?
(183)
137
Çeteci Abdullah Paşa.
Çeteci Abdullah Paşa, Çermiklidir. Çermik’te iyi bir medrese tahsili görerek, Arapça ve
Farsça’yı çok iyi öğrenmiş ve Kur’anı hıfzetmiştir. 1740’dan itibaren beş defa Diyarbakır valiliği
yapmıştır. Mahlası ahidir. Ramiz Tezkere’sinde bu zat için şu ifadeleri kullanmaktadır. Çeteci
Abdullah Paşanın tarihe geçen kahramanlıklarından en önemlisi, Irak ve Anadolu’yu koparmaya
çalışan Afşarlı Nadir Şah gibi büyük bir kahramana karşı giriştiği savaşlarda görülmektedir. 1744
yazında Kars Kalesini 150 binlik bir ordu ile 75 gün kuşatıp, başarılı olamadan çekilen Nair Şah,
daha önce Horasan, Afganistan, Hindistan memleketlerinde elde ettiği başarıları doğu kilidindeki
yaptığı savaşı kaybetmesidir. Çeteci Abdullah Paşa’nın bu ortamda çok büyük kahramanlıklar
kaydetmiştir. Bu nedenledir ki Şair Hami ve Lebib onu çok övmüşlerdir.
İran ve Irak’a yapmış olduğu akınlar sebebiyle Nadir Şah’ın ordusu bozulduğundan 1746
başlarında barışa razı olmuş ve Şah 1639 Karşişirin anlaşmasına göre sınırı belirlemeye mecbur
kalmıştır. Çermikte medresesi, rum kapısı haricinde bir su bendi vardır. Dağ kapı haricinde
Cinobaşı mevkiine defnedildi. Şimdiki Erkek Sanat Enstitüsü’nün bulunduğu tümseklikte olduğu
bildirilmektedir. O mevkideki mezarlar kaldırıldığı için yeri bilinmemektedir. Çeteci Abdullah
Paşa nereye gitmiş ise başarılı olmuştur. Çok yiğit
ve son derece isabetli görüşlere sahip
olduğundan ve çete savaşlarında şöhret kazandığından “çeteci” lakabı ile tanınmıştır. Bilgili,
edepli bir kişiliği ile tanınır. Yazısının güzelliği meşhurdur. Diyarbakır’daki kale camiinde
bulunan medh-i Nebeviyi uzun bir tahtaya yazarak duvara asmıştır. İbare şöyledir:
Belega’l-ula bi kemalihi
Keşefe’d-duca bi cemalihi
Hasunet cemiu hisalihi
Sallu aleyhi ve alihi.
Tertib-i ziba, Enharu’l-cinan fi vicdani ayeti’l-Kur’an isimli iki eseri alim bir zat olduğunu
göstermektedir. Çermikte güzel bir medrese yaptırmış, büyük bir kısmı hala mevcuttur. Bazı
evlerde kendi el yazısıyla hilye-i nebevi bulunmaktadır.
Seyyid Hasan Paşa
1679 yılınlda Şarki (Şebin) Karahisar’a bağlı İskefsir’in Kabalı köyünde doğdu. Yeniçeri
ocağına girdi. Adakale’nin fethinde gösterdiği başarılardan dolayı kendisine vezaret rütbesi
verildi. 1743 yılnda sadrazam (başbakan) oldu. 1747'de Diyarbakır valiliğine atandı. H. 1161,
m. Diyarbekir Sâlnamelerindeki kayıtlara göre şehrimizdeki valiliği on ay kadar sürmüştür.
138
Kendisinden söz eden kaynaklar, onun halim, selim ve dindar bir kişi olduğunda
birleşmektedirler. Seyyid Hasan Paşa 1748'de Diyarbakır'da vefat etmiştir.
Mezarı dağkapısında cinobaşı mevkiinde olduğu bildirilmektedir. Meşhur şairlerden
Lebib’in yazdığı altı beyitlik manzum, sülüs yazısıyla mezar taşına yazılmıştır. Bu tarih şudur:
Tehâlük tâbekey tahsil-i mâl ü câh-u fâniye
Bu merkad sahibinden ibret al ey tâlib-i dünyâ
Ki oldu devletin üç sal sadr-i a’zamı şimdi
Bedeldir kursi-i divanına tabut-i mâtem zâ
Olub engûşt-i zâti munfasıl mihr-i hayâtından
Budur nakşı nigin-i mansıb-i dünyâ ve mâ fihâ
Hulûs üzre tevzu’ pişe bir düstûr idi merhûm
İlâhi hasmını mahşerde lûtfunla buyur irzâ
Çün el çekmişti şevk-i izz-i bâkkıyle bu faniden
Mukır değildi amma irci’ eyledi Mevlâ
Dua gûy-i LEBİB imlâ-yı tarih etti bu levhe
Cinâne mansib-i dehri fedâ kıldı Hasan Pâşâ (h.1161)
Hadım Ali Paşa
1537 yılında Diyarbakır’a vali tayin edilmiştir. Müşfik ve merhametli bir zat olarak
bilinmektedir. 1560 yılında vefat etmiştir. Kafade mezarlığına defnedilmiştir. Diyarbakırda
minareli camiyi, bir medrese, tekke ve hamam yaptırmıştır. Hadım Ali Paşanın inşa ettirdiği
caminin doğusundaki hazirede karısı ve çocukları yatmaktadır.
Kiki Abdi Paşa.
Diyarbekirlidir, üç defa Diyarbakır valiliği yapmıştır. Dirayetli ve mesleğine iyi vakıf birisi
olarak tanınmıştır. 1788’de Halepte vefat etmiştir. Akrabalarının beyanına göre Mardin kapı
Şemsiler mevkiindeki mevcut mezarlığa medfundur. Diyarbakırda bu sülaleden maruf bir aile
vadır. Abdaldede mahallesinde bir konağı varmış; ancak harap olmuştur.(175)
Ragibiye Camii ve Haziresi
Hazirede bulunan gayet güzel bir hat sanatı ile yazılmış ve ayak ucundaki taşa lale motifi
işlenmiş olan mezar, Muhammed Ragıb Efendiye aittir. Vefat tarihi 1265 (m.1848) olarak
139
yazılmaktadır. Ayrıca zamanının ve asrının tek kişisi olduğu alim ve fazıl bir kişiliği olduğu ve
yine muhaddis olduğu yazılmaktadır. Hac, seyyid ve mir gibi ünvanları onun ömenli bir şahsiyet
olduğunu göstermektedir. Ayrıca Rağıbıye medresesinin 1248 (m. 1832) yılında Rağıb Efendi
tarafından yaptırıldığı ve Defterdar camii bitişiğinde olduğu kayıtlarda yer almaktadır.
‫فريد دهره و وحيد عصره‬
Zamanında ender ve gözde kişi
‫العالم الفاضل المحدث‬
Alim, fazıl ve muhaddis
‫صاحب هذه الخيرات‬
Bu iyiliklerin sahibi
‫ مير سيد الحاج محمد راغب‬Mir Seyyid Hacc Muhammed Ragıb
‫افندى روحنه و كافه اهل‬
Efendi ruhuna ve bütün
‫ايمان ارواحنه هلل الفاتحة‬
İman ehlinin ruhlarına fatiha 1265
(175)
TÜRBE EFSANELERİ
Arap ve İnci türbeleri:
Bu türbeler Hz.Süleyman camiinin üst
kısmında eski
adliye binasının doğusunda
bulunmaktadır.Arap erkek,İnci ise kızdır.Bir rivayete göre Arap ile İnci birbirlerine
140
aşıkmış,ancak bu aşklarına engel olanlar tarafından kavuşmaları engellenmiştir.İkisi de dinlarine
bağlı Salih insanlar olduğundan şöyle bir karara varmışlar:Bizde bu aşkımızı ölüme dek İlahi rıza
çerçevesinde devam ettireceğiz,ahiret yurdunda ebedi beraberlik içerisinde yaşarız demişler ve o
şekilde her ikisi de ölünce yan yana gömülmüştür.Cizre’deki Mem ile Zin aşkı gibi.Onların sevgi
ve aşklına engel olmak isteyen Bekir tarafından kavuşmaları engellendi.Her ikisi de öldüğünde
yan yana gömülmüştür
Hamza baba türbesi
Cüneydi bağdadinin muasırıdır.H.290’da vefat etmiştir.
Hamza baba Talay tepesine yakın Alçak Hasan Köy halkının anlattıkları efsaneye göre aynı
köyden bir kadın Hamza babayı rüyasında görür.Hamza baba kadına der’Kızım yarın sabah
tepeye çık,mezarımın etrafına duvar çek,çünkü hayvanların mezarımın
üzerinde dolaşmaları
beni rahatsız ediyor.kadın diyor tepede herhangibir mezar izi yoktur,mezarın nerde olduğuna dair
bir işaret söylermisin?.Hamza baba der:Koyun sürüsüyle beraber gel,istirahat vaktinde koçun
çöktüğü yer mezarım orasıdır,kadın sabah kalkar ve koyun sürüsüyle beraber tepeye
çıkar,istirahat sırasında koçun çöktüğü yeri belirler ve etrafını duvarla örer.
Tıilalo(Ali tepesi) Karaçalı köyü ziyareti
Bu köy Silvan ‘a giden yol üzerinde Diyarbakır’a 10 km ötededir.Menkıbe şu şekildedir
‘Ali bir ağanın yanında çalışan yoksul,bekar ve son derece temiz kalpli bir gençmiş.Bir gün ağası
hacca gitmiş,o zamanlar hacca kervanla gidilirdi,altı ay süren bir yolculukmuş.Ali,ağasının
geride kalan her şeyine çok iyi sahip çıkmış.Ağasının iki öküzü varmış.Ali bunların ahırlarını
tertemiz tutar,yemlerini tam zamanında verirmiş.
Bir gün ağasının hanımı pekmez helvası ve sıcak tandır ekmeği pişirmiş.Sonra ‘Ah keşke ağanda
burada olsaydı da o da yeseydi.Ali bunu duyunca kadına ‘Bir kaba koy da götüreyim demiş.’’
Kadın inanmamış.’Galiba Ali’nin canı bir tabak daha helva yemek istiyor ama,bunu
söylemiyor.’’ Diye düşünmüş.Kadın bir kaba helva doldurmuş ve Ali’ye vermiş,sonra da akşam
namazına durmuş.Ali,kadın akşam namazı kılana kadar ortadan kaybolup,yine geri dönmüş.Bu
süre içinde helvayı,hacdaki ağasına götürmüş.
Zamanı gelip,ağa hacdan dönünce,köylüler elini öpmek için onu karşılamaya giderler.En arkada
Ali duruyormuş.Ağa,elini öpmek isteyen köylülere Ali’yi göstererek ‘Siz gidin onun elini
141
öpün’demiş.Ali’nin bir akşam namazı süresi içinde,nasıl hacca gelip,kendisine helva getirip geri
döndüğünü anlatmış.Ağanın bu sözleri üzerine herkes geri dönüp Ali’nin elini öpmek
istemişler,fakat Ali köye doğru kaçmaya başlamış.Bir taraftan da sırrı ortaya çıktığı için
‘Allahım,yer yarılsa da içine girsem diye dua etmiş.Birden bire bulunduğu tepe yarılmış ve
köylülerin şaşkın bakışları arasında Ali içine girip kaybolmuş.Geride asası kalmış ve üzerine bir
türbe yaparak asasını da başucuna koymuşlar.Bu tepeye Tilalo(Ali tepesi)adını vermişler.(153)
Tilalo türbesi
Hindi Baba Efsanesi
Evvela Hindi Baba ziyaretinin yerini sizlere tarif edelim. Çift kapıya giderken büyük
postanenin önünde..Etrafı çevrili ve üstü tamamen örtülüdür. Çevresinde daima birkaç kişi
bulunur. Bunlar ya ziyaretçileridir, yada orada oturup yasin okutmak isteyenlere yardımcı olan
okuyuculardır.
Hindi Baba ile efsanevi anlaştılar birden fazladır.
Önce şöyle diyelim: “Hindi Baba,
Hindistan’dan gelmiş üç dervişten birisiymiş. Diyarbakır’daz kalıp ayakkabı tamirciliği yapmış.
Öldükten sonra, bir gün Çift kapıdaki mezarını sökmek istemişler. Kazmayı vuran işçi, hemen
orada düşüp ölmüş. Hindi Baba o gece mezarını kaldırtmak isteyen yetkilinin rüyasına girerek,
kendisini rahat bırakmalarını yoksa onları cezalandıracağını söylemiş. Bunun üzerine mezar
yerinde kalmış.
Bu mezarın başında kadınlar hindili pilav pişirip yoksullara dağıtarak dua ederlermiş.. Dilek
dilerler..
142
Bir başka rivayette ise şöyle denilir: “Üç derviş, Hindistan’dan kalkıp Diyarbakır’a gelmişler.
Bunlardan birisi Çüngüş’ün Hindibaba köyüne, birisi Diyarbakır’da kalmış. Üçüncüsünün yeri
bilinmiyormuş.
Bir gün Hindi Baba’nın mezarını olduğu yere birisi çöp dökmüş. Hindi Baba o gece o adamın
rüyasına girerek, derhal orayı temizlemesini, yoksa kendisini cezalandıracağını söylemiş. Adam
hemengidip orayı temizlemiş ve rüyasını her kese anlatmış.
Seyf-Ül Mülük Ziyareti Efsanesi
-
Seyfül mülük Bağdat’ta hastalanmış. Derdine derman arayarak, Dicle nehri boyunca
yürümeye başlamış. Karpuzlu köyüne geip orada vefat etmiş. Her gece mezarından kalkıp eline
bir fener alarak Karpuzlu köyü mezarlığınız dolaşırmış.
Mazıdağ’lı Abdülkadir Tellioğlu adındaki beş, bir yıl Karpuzlu köyü’nü kiralamış. Tüm köyün
tarlalarını sürdükten sonra, işçilerine, bu ziyaretin çevresindeki alanı da sürmelerini emretmiş.
İşçiler korka, korka sürmeye başlamışlar. Birden bire pulluk parçalanmış ve onu kimse
onaramamış.
Bu ziyaretin yanında bir loğ taşı (Toprak damları sıkıştırmak için kullanılan silindir
biçimindeki taş) varmış. Bağıvar (Kabi) Köyünden bir ermeni bu loğu alarak kendi evinin
damına getirmiş. O gece rüyasına giren Seyfül Mülük , loğunu derhal geri getirmesini, yoksa iki
gözünü kör edeceğini söylemiş. Korkuyla uyanan ermeni, sabahı bile beklemeden hemen loğu
götürüp yerine koymuş.
Bu ziyarete Perşembe günleri gidilir . Çocuğu olmayanlar adak adarlar. Çocukları olursa adını
Seyfül Mülük koyarlar.. Türbesinin bulunduğu yer yaz aylarında piknik yeri olarak kullanılır.
Kamışlı Ziyareti
Enver BalçıkDiyarbakır
Abdal dede Mahallesinde olan bu ziyarette “Abdal dede adında bir kişi yatıyormuş. Abdal
dede evini temiz tutanların bahçelerinde görünür ve orda abdest alırmış.
Pis avlulu evlrde asla görünmezmiş.
Muhittin Efendi, bir gün sabah erkenden evinin bahçesinde abdest alırken, beyaz uzun sakallı
Abdal dede’yi orada abdest alırken görmüş. Yine bir gün bu Muhittin Efendi, ineğini
keseceğinde Abdal dede ona görünüp, elini tutmuş ve “Bıçağın keskinse kes” deyip kaybolmuş.
Adam da gidip, daha keskin bir bıçak almış. Bu ziyaretin etrafında bulunan kamışlar yaz-kış
yeşil kalırlar ve hiç kurumazlarmış.
Bu ziyarete Cuma akşamları gidilir, dua edilir mum yakılır,
143
Bolu’lu Hoca Mezarı
Adil tekin Diyarbakır
Mardin Kapısı mezarlığında yatan bolu’lu hoca, diyarbakır’ın medreselerinin ününü duyarak,
bolu’dan kalkıp buraya gelmiş. Yıllarca ilim ve ibadetle uğraşarak çevresinin çok saygısını
kazanmış. Papaz Krikor Efendi’ylede çok yakın dost olmuşlar.
Bir gün Papaz Krikor Efendi ölmüş. Müslümanlarla çok yakın dost olduğu için, cenzesini
Müslümanlar kaldırmak istemişler. Hristiyanlar buna karşı çıkarak onun kendi papazları
olduğunu, cenazesini de kendilerini kaldıacaklarını söylemişler. Bu tartışma günlerce sürdüğü
için, cenaze ortada kalmış.
Bunun üzerine gidip Bolu’lu Hoca’ya danışmışlar. Hoca da papazın kendisine soralım demiş
ve ölünün başına gelip “Ben şimdi şehadet getireceğim, eğer müslümansan sen de işaret
parmağını kaldırarak şehadet getir” demiş yüksek sesle şehadet getirmiş. Ölü olan papaz da işaret
parmağını kaldırmış. (Müslümanlıkta şehadet getirirken şehadet parmağını kaldırmaya “parmak
kaldırmak” denir) Bu kerametten sonra cenazeyi Müslümanlar kaldırıp Müslüman mezarlığına
koymuşlar.
144
Mardinkapı’da Hüsrevpaşa camii arkasındadır.Kimin yattığı bilinmiyor.Sancılı hastaların
müracaat ettiği bir kabirdir
Nakipoğlu camii mezarları
145
Müderris H.Ragıb(1786-1840).Nakiplerdendir.Babası Diyarbakır müftüsü Mehmed Mesud
efendidir.İslami ilimleri dedesi ve babasından öğrendi.402a yakın eseri vardır.Rağıbiye
medresesi,Rağıbiye kütüphanesi,Defterdar camii tamiri,Dilaver paşa köprü tamirini yaptı.
Rağıbiye medresesi avlusundaki aile mezarlığında defnedildi(171)
Nakipoğlu=Defterdar camii mezar kitabeleri
Ahmet Paşa'nm (Maliye Nazırlığı-Maliye Vekilliği yapmıştır.) yaptırdığı Fevkani (Altından
yolgeçen) bir camiidir. Mihrabında (İmamın namaz kıldığı yer), İstanbul Camilerinde olduğu
gibi, iki tarafında (sağ-sol) tunçtan, büyük şamdanlık yapılmış ve üzerine birbuçuk metre
boyunda -insan kalınlığında- büyük mumlar konulmuştur. Şamdanın kaidesinde de manzum
yazılar bulunur, yazıların altında da tarih yazılıdır. Bu camiinin yanında kırk basamakla (8
metre) aşağı inilen altından büyük bir su geçen bir yer vardır. Yazın Nakiplerden Muhammed
Ragıp Efendi ve arkadaşları oraya iner, abdest alır namaz kılar su içer, orada otururlarmış. Bu
yer için şu beyiti Ragıb Efendi yazmıştır:
Biri Zemzem, Abı Kevser hürmetine YA
MUİM Bu sudan abdest alam kıl azabından
emin
Hazır Defterdar Camiinden söz ediyorken, Diyarbekir Ragıbiye ( Defterdar
Camii) Medresesi Mezarlığındaki Mezarları da anlatmak uygun düşer.
I.Mezar
Hüvelhallakulbaki
Feridüdehrülü vevahüdüasrühü elalimülfadıl elmuhaddis sahibi hazihulheyrat
Mir esseyyid elhac Muhammed Ragıb Efendi Ruhuna ve kaffei ehli iman ervahına lillahil
fatiha figurreis sene 1265
Arka sağda
Tacülmuhadderat Haciye Ümmülhayr Hanım binti sahibi hazıhülhayrat elhaci Ragıb
Beyefendi ila ervahihim. Fatiha sene 1290
3. Sıra sağdan 1.
146
Hüvelhayyülbaki
Edinced Sibgetullah Efendi şerile ifta Ederdi Ruhi ejdadi
bu necli pür kemal ihya
Son beyit
Gel ey mahdumi mesudum oku hürmetle tarihim Direhti ilminden
kıldı bugün bir zil Nihal yeva
Fatiha 1273 Ficemadiyulevvel
Sağdan 2
Hüvelhayyülbaki
Şeyhzade İbrahim Paşa'nm Kerimeyi Pakizesi ve esbak müfti Sibgetullah Efendi Merhumun
halileyi muhteremeleri Rukiye Hanım Efendi merhumenin Maa ciranuha ervahi şerifelerine
fatiha Şaban sene 1275
3.ncü
Hüvelbaki
Hacı Mesut Bey'in Kerimesi Rukiye Hanımın Ruhuna Fatiha sene 1341
İşte bu Ragıbiye Medresesi'nin yamndaki mezarlıktan merdivenlerle yukarıya çıkılan ve
Defterdar Camii adıyla bilinen yer Abdüssettar'm çocukluk anıları arasına girer, Ragıp Efendi
hakkında ona anlatılanlarla bütünleşince çok iyi bildiği Arapça-Farsça dillerinin imkânlarıyla
mezar taşları adeta birer roman yaprağı, Ragıp Efendi ise bu romanın başkahramanı olur.
(172)
147
Dağkapıda tarihi mezarlık
Dağkapı burcu ve mezarlıkları (N.Satıcı)
Diyarbakır’da tek tek ele alamadığımız çok sayıda evliya vardır.Örneğin
148
Hüsrev Paşa Camii ve Haziresi
Hüsrev Paşa
Osmanlının ikinci valisi olarak bilinmektedir. Kendi adına bir cami yaptırmıştır. Hüsrev Paşa camii
güneyinde iki mezardan birisi ona ait olabilir. Mezarın ayak ve baş uçlarındaki kitabeler tamamen silinmiştir.
Baş ve ayak ucu ile bunları birleştiren üst kesim beyaz taştan, diğer kısımları siyah gözeneksiz bazalta
yonulmuş, çok güzel bir sanduka vardır. Şu durumda sanduka batı tarafından açılmaya zorlanmış ve kırıklar
meydana gelmiştir. Mezarın gövdesi Arapça yazıyla çevrelenmiştir. Arapça ibare ile bu şekilde çevrelenen
mezar taşı Diyarbakır’da nadir bulunmaktadır Yazının Arapça olmasından hareketle mezarın en az 1600 lü
yıllara ait olduğu söylenebilir. Zira mezardaki yazılar tarih ilerledikçe Osmanlıcaya dönüşmektedir. Buna göre
mezarın Hüsrev Paşaya veya Hüsrev Paşa medresesinin müderrisine ait olma ihtimali de vardır.
Mezardaki yazı şöyledir:
Güney Taraf:
Ey bu dünya ehli ahiret için azık edinin; çünkü azık edinmekte diğer ölüler için de hayır vardır.
Gelip geçenler sadece beni memleketten bu toprağa getirdiler; istemeyerek bu çukurlara attılar
Kuzey Taraf:
Ecel geldi de gelişini bilmedik; biz gaflette iken geldi bizden muradını aldı.
Her cüma gecesi semadaki melekler inerler ve diğer ölülere rahmet dağıtırlar.
Doğu Taraf:
Eğer dünya, ehli için devamlı olsaydı; Allah Rasulu Muhammed dünyada sürekli olurdu.
Batı Taraf:
Ölümden kurtulan hiç kimse yoktur.
Yukarıdaki dörtlükte sahha ifadesinden ebced cifir hesabıyla tarih düşüldüğü ve bu tarihin 90 artı altı, artı
altı= 102 bunun da 1102 yi ifade ettiği kabul edilirse 1599 tarihine denk geldiği ortaya çıkmaktadır. (175)
.
149
.
Hüsrevpaşa camii haziresinde bir mezar ve taş işçiliği
Diyarbakır'da bir çok evliyanın mezarının olması.Örnekler:
Şeyh Abdülkadir-i Hezan,Hani'li Şeyh Abdullah Hatipoğlu,Molla Abdürrahim(Tangüner),Şeyh Abdurrahman-i
Aktepe,Molla Abdüssamed-i
Ferhandi,Al-Bardaklı
Şeyh Ahmed,Gülşenizade Şeyh Ahmed Gülşeni
efendi,Melaye Hasi,Şeyh Ahmet Hilmi(Çit)efendi,Şeyh Ahmed-i Karazi,Ahmed mürşidi,Şeyh Ahmed-i
Nakşibendi,,Şeyh-ül Meşayih Seyyidina Ali septi,Rumiye Şeyhi Aziz Mahmut Urmevi,Şayh Baha Uluğ
efendi,Şeyh Hasan el Amidi,Seydaye Molla Hasan-i Karanasi,Şeyh Hasan Zerraki,Şeyh Güzel,Seydaye
Alipari,Gülşeni tarikatı pir'i İbrahim Gülşeni,İsmial çelebi,Kami,Şeyh kasım el hadi,Şeyh Kerbela,Resmi
açıkbaş Mahmud efendi,Şeyh Mahmud nedim efendi,Mustafa çelebi,Seydaye Live Muhammede Hadi,Seyyid
Muhammede Şerif Sükuti efendi,Şeyh Mustafa Safi,Kuddusi Seyyid Münir Efendi,Nesimi,Pir Mansut,Rsim,Sarı
sadık,Hacı sadık baba,Şeyh Sa'dullah el hatibi,Şeyh Selim-i HizaniŞahi,Şeyh Veysi ekinci,Molla Yahya-i
Ferhandi,İskenderpaşazade Şeyh Yusuf Raif efendi,Şeyh Abbas(aslan),Şeyh Abdülhalim(aslan),Abdülkadir
Amidi efendi,Molla Abdullahi Hazrovi,Molla Abdullah düşünücü,Şeyh Abdurrahmani şeyh selameta,Şeyh
Abdüsselam Geylani,Molla Ahmed-i Cevzi,Şeyh ahmet efendi,Şeyh Bedran aslan,Molla Derviş-i Hzrovi,Şeyh
Fazli-i Amidi ,Şeyh Ferho,Molla Fethullah-i peçari,Şeyh Halid-i Zilan,Şeyh Hasan-i Nurani,Şeyh Hasib,Molla
Hüseyin-i Mirahura,Şeyh İbrahim-i Bahçe,Şeyh İsmili Duderiya,Şeyh İsmail-i termıli,Seydaye molla
İsmetullahe karazi,Mahmud nüzhed efendi,Molla Muhammedi arabkendi,Şeyh Muhammed Can-i Aktepi,Şeyh
Muhammed-i Duderi,Muhammede emine şeyh selameta,Şeyh Muhammed Hadi,Şeyh Muhammed-i
Hazrovi,Şeyh
Neytullah,Rışti,Muhammed
Ubeydullah
Efendi,Şeyh
Seyyid
Muhib
efendi,Şeyh
Muhibullah,amidi,Gülşenizade şeyh muhlis efendi,Şeyh Muhyiddin-i şeyh selameta,Molla Mustafa-i
sisi,Örfizade şeyh Yunus,Örfizade şeyh ömer efendi,Şeyh Ömer efendi-i Duderiya,Molla Saide Tahıki,Molla
Said(Önen),Şeyh Salih efendi,Şeyh Salihe Bahçe,Şeyh Seyyid efendi,Şeyh Siracuni Duderi,Şeyh Süleyman
efendi,Şeyh Şükrü efendi,Molla Teyfur,Şeyh Timur efendi,Şeyh Yahyaye bahçe,Şeyh Zeki el amidi,Şeyh Zülfü
150
Diyarbakır Mezar Vakıfları
1. Elvend Padişah Türbesi Vakfı
2. Seyyid Murteza Veled-i Seyyid Şeyh Mehmed Vakfı
3. Hacı Kara b. İsa Vakfı
4. Mir Habib Mezarı Vakfı
5. Şeyh Said Mezarı Vakfı
6. Pir Ali Bey El Bayındıri Türbesi Vakfı
7. Şeyh Hasan b. Şeyh Bilal Vakfı (163)
151
Diyarbakır'da Mervani dönemi ile başlayan türbe yapım geleneği Osmanlı devletinin son dönemine kadar
sürmüştür. Diyarbakır'da farklı özelliklerle karşımıza çıkan bir yapı grubu olan türbelerden incelediğimiz yirmi
bir örnek, türbe mimarisinde görülen sekizgen, kare, dikdörtgen, dairesel ve balda-ken plan şemasını gösterirler.
Gencide tek katlı olarak inşa edilen Diyarbakır türbeleri inşa tarzı ve kullanılan malzeme bakımından bölgesel
özellikler göstermektedir.
Diyarbakır merkezde bulunan İskender Paşa (1565), Öz-demiroğlu Osman Paşa (1585), Zincirkıran (XVI.
yy), Sarı Saltık (XVI. yy), Fatih Paşa (XVI. yy) ve Şeyh Abdülcelil (XVI.-XVII yy) türbeleri içten ve dıştan
sekizgen planlıdır.
Diyarbakır türbelerinde görülen bir diğer plan şeması da kare plandır. Sultan Şücaeddin (XIII. yy), Şeyh
Yusuf Hemedani (XV yy). Lala Bey (XV. - XVI. yy), Murlaza Paşa (1658), Harma Baba (XV. - XVI. yy),
Sahabeler (1631-33), Karadeniz (Mir Seyyaf) (XIX. yy) ve Şeyh Muhammed Amidi (XIX. yy) türbeleri hem
içten hem de dıştan kare planlıdır.
incelediğimizeselerden Nasıruddevle Mansurve Eşi Sittü-nas Türbesi (1094), Hançeri Güzar Türbesi (VII. XVIII. yy), Halvet Baba Türbesi (VII. - XVIII. yy), Dabanoğlıı Türbesi (VII. - XVIII. yy) hem içten hem de
dıştan dikdörtgen planlıdır. Dikdörtgen planlı türbeler genelde içten beşik tonoz, dışlan düz damla örtülüdür.
Diyarbakır'daki Arap Şeyh Türbesi (VII. yy). Zübeyde ve Leyla Hanımlar Türbesi (1719) baldaken tarzda
yapılmıştır
Zübeyde ve Leyla Hanımlar Türbesi kare planlı olup dön ayağa oturan kemerlerle dışarı açılmaktadır.
Zübeyde ve Leyla Hanımlar Türbesi batılılaşma döneminin özelliği olarak üzeri metal korkulukla
kapatılmıştır
Arap Şeyh Türbesi ise altıgen planlı olup ayaklara oturan sivri kemerlerle dışarı açılmaktadır
Lala Bey ve Sultan Şücaeddin türbeleri sahip oldukları ce-nazelik katı uygulaması ile Selçuklu ve beylikler
döneminde inşa edilen türbelerin geleneğini devam ettirmektedir.
Nebi Camii arkasındaki Zübeyde ve Leyla Hanımlar Türbesi, üstünün açık bırakılması farklı bir
uygulamadır.
Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesi (1585) kuzey tarafta bulunan kare planlı giriş bölümüne sahip tek örnektir
Diyarbakır türbelerinin inşasında genelde düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Bunun nedeni bölgede
bol miktarda taş malzemenin bulunmasıdır. Zincirkıran, Özdemiroğlu Osman Paşa, Sultan Şücaeddin, Sarı
Saltık, Arap Şeyh, İskender Paşa türbeleri iki renkli düzgün kesme taş malzemeden inşa edilmiştir. Şeyh
Abdülcelil, Şeyh Yusuf Hemedani, Zübeyde ve Leyla Hanımlar, Sahabeler, Murtaza Paşa, Şeyh Muhammed
Amidi, Lala Bey, Hamza Baba, Dabanoğlu, İmam Akil ve Hançeri Güzar türbelerinde siyah renkli düzgün
kesme bazalt taş kullanılmıştır. Nasıruddevlc Mansur ve Eşi Sitlünas, Karadeniz (Mir Seyyal") ve Halvet Baba
türbelerinin inşasında ise kesme taş ve moloz taş birlikte kullanılmıştır. Taş malzeme aynı zamanda
süslemelerde de karşımıza çıkmaktadır.
Diyarbakır'daki türbelerin çoğunluğu Osmanlı dönemine aittir. Mervani ve Akkoyunhı dönemlerine ait birer
örnek mevcuttur. Selçuklu dönemine ait olduğunu düşündüğümüz tek örnek ise Sultan Şücaeddin Türbesidir.
Diyarbakır'daki türbeler ekseriyetle tek katlı olarak inşa edilmiştir. İki katlı inşa edilen ve mumyalık
bölümüne ait olan iki örnek mevcuttur. Bunlar Sultan Şücaeddin ve Lala Bey türbeleridir.
Türk türbe mimarisinde pek rastlanılmayan bir özellik olan merkezi kubbe ve iki yarım kubbe denemesinin
Diyarbakır İskender Paşa 'Türbesi'nde görülmesi önemli bir özelliktir.(106)
Mardin kapı Asrî Mezarlığı
Diyarbakır’da Mardin Kapı Mezarlığı, daha çok kent merkezine hizmet veriyor olması nedeniyle bu kentte
doğmuş, büyümüş ve yaşamış olan insanların toprağa verildiği bir mezarlıktır. Kentin asri mezarlığı olan ve
aslında İşlevi ni tamamlamış bulunan Mardin kapı Mezarlığı’nda bugün ihata duvarları öncelikli olmak üzere,
bakım çalışmaları her zaman yapılmaktadır.
152
Diyarbakır kenti bu kadar memişken, cenazeler daha çok kentin en büyük ve en eski cami olan Ulucami’den
kaldır tabu eller
üzerinde taşınarak Mardin kapı Mezarlığına yürüyerek
götürülürdü Mardin kapı
Mezarlığı’nda tespit edilen ilk mezar taşı 1594 yılında ikinci tespit edilen mezar taşı 1658 yılına aittir. 1795
yılından 1921’ekadar hemen her yıl bir ya da birkaç mezar bulunmuştur.
Rızvanağa Mezarlığı
Bu mezarlıkta çok sayıda sahabe (Hz. Muhammed’i görmüş onunla konuşmuş, arkadaşlık. ev ona inanmış
Müslümanlar ve onların soyundan olanlar) yatmaktadır. Rızanağa Mezarlığı’nın yeri; Belediye Sarayı Adliye
Sarayı, Kurt İsmail Paşa karşısı; Çamlıca’dan Kurt İsmail Paşa Camisi’ne kadar olan bölgedir. Çiftkapı -Urfa
kapı arası genişliği vilayete işardır... Bu mezarlığın Urfa kapının solundan Hal’e doğru uzanan ve genişlik de
DSİİ'ye kadar olan kısmı Müslüman Mezarlığı, bunun 100 m. Kadar gerisi de -Hristiyan mezarlığıdır.
Ermeni Mezarlığı:
Diyarbakır’da yaklaşık 250 yıllık tarihi olan Ermeni Mezarlığı Urfa kapı semtinde bulunmaktadır. 250 kişinin
toprağa verilmiş olduğu Ermeni Mezarlığı bugün çok bakımsız bir durumda olan bu mezarlığın aslında güzel bir
geçmişi vardır. Yüksek taş duvarlarla korunmasına karşın, bakımsızlıktan çöplüğe dönen mezarlık, yurtiçi ve
yurtdışında yaşayan Ermeni ve Süryanilere ait mezarlardan oluşmaktadır. Ermeni Mezarlığı’nda yakını olanların
mezarlığı ziyaret etmek istedikleri, ancak bakımsızlıktan bu mümkün olmamaktadır. Ancak hazine avcıları
zaman zaman mezarlığı ziyaret etmektedir.
Yahudi Mezarlıkları:
Yahudi mezarlıklarının birisi Urfa kapıda, diğeri de Dağkapı’da olmak üzere Diyarbakır’da iki mezarlık vardır.
Ancak 1934 yılından sonra bu mezarlıklar artık kullanılmamakta olup definler 1934-35 yılından sonra Yen ikapı
mevkiindeki mezarlığa yapılmaya başlanmıştı.
Aziziye ve Gürdoğan Mezarlıkları:
Yıllarca fark edilmeyen ve defin metlerinin neredeyse tamamlandığı, bu nedenle kaderine terkedilmiş olan
Aziziye ve Gürdoğan mezarlıklarının etrafına ihata duvarları örülmesi çalışmaları sürmektedir. Bu
mezarlıklarda bakım- onarım çalışmaları tamamlandığında, buralar kentin doğal yeşil alanı olacak.
Alipınar ve Şehitlik Mezarlıkları
Defin hizmetlerinin tamamlandığı Alıpınar Mezarlığı ile Şehitlik Mezarlığımda temizleme ve ihata duvarı
işlemleri Ali- pınar Mezarlığı’nın ara yolları betonlanarak çevre düzenlenmesi tamamlanmıştır (181)
153
KAYNAKLAR
1- Hasan Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi:1936
2- Ali Melek - Abdullah Demir, Dini Değerleri İle Diyarbakır, Diyarbakır Müftülüğü Yay., Diyarbakır, 2009.
3- Ö.Tellioğlu (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208.
2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999
4-- Maurice Bucaille.Kitab-ı Mukaddes,Kur’an ve Bilimİzmir.1981.s.133
5- Heyet, Peygamberler tarihi ansiklopedisi cilt: 1, Hakikat kitabevi,
6- Ahmet Cemil Akıncı Kısas-ı Enbiya.c:1.
7- Ethem Xemgin:Kürdistan’da Mitoloji ve Dini İnançlar.Doz yay.İst.2005.s.1856
8-M. Cengiz YıldızEğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler 1.Uluslararası Nebiler Sahabiler
Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2010
9- Prof. Dr. Abdurrahman Acar. Diyarbakır’ın Sahabeyle İslamla Tanışması
1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2010
10- Yrd.Doç.Dr.Mehmet Azimli İlk İslam Fetihleri Bağlamında
Diyarbakır’ın Fethine Katılan Sahabilerle İlgili Bazı
Mülahazalar.Diyarbakır ve çevresinin Müslümanlaşma süreci.Çizgi ktb.2011
11-- Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Ve Sahabe.1.Nebiler Sahabiler Azizler
Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.2008
12Yrd.Doç.Dr.Kenan
Yakuboğlu,M.Salih
Erpolat,Mustafa
Sarıbıyık.Osmanlı
Belgelerinde
Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.Dicle Üniversitesi.2011
13-Mustafa Akif Tütenk.Kara-amid dergisi.Yıl2.Sayı.4.1960
14- http://www.kenthaber.com
15- Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır ve Sahabe
.1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler,Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu.2010
16-.Değer M ,Beysanoğlu:Ş.Diyarbakır’ folklorunda halk hekimliği San matb.Ank..1992.s.70
17- Gülsen Bas,Doç.Dr. Kadir Pektas. Diyarbakır’daki İslam Dönemi Mimarisinde SüslemeVan- Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı 2006
18-Mevlüt MergenDiyarbekirli Ahmed Mürşidi Nin Pendnamesi Ve M. Sait Mermutlu 04 Eylül 2012, Yeniyurt
Gzt
19-Çiçek,ZA.Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü. Diyarbakır söz yay.2007.
20- M.Şefik Korkusuz.Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay.İst.2004.
21-://www.forumalev.net/guneydogu-anadolu-bolgesi/263304-diyarbakir-turbeleri.html
22-Metin Sözen.Diyarbakır’da Türk Mimarisi.İst.1971.s.187
23-Yahya Erikli. Diyarbakırın Sahebe Fatihleri.Diy.2004.s.20,49,59
24-Yrd.Doç.Dr.İrfan Yıldız..Diyarbakır türbeleri.Diyarbakır Mimarisi.Diyarbakır Valiliği.2012..s.319
25- Prof. Dr. Ejder Okumuş Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Diyarbakır.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII, Nisan 2012
26- Dr.Murat Özaydın. Diyarbakır Tasavvuf Tarihinde Tarikatlar Abdurrahman Aktepe.Cihan yay.İst.2009.s.52
27-http://sudemle3.blogcu.com/3499347
28- http://www.salihekinci.com/pdf/Arabkend.pdf
29- Dr. Yaşar Kalafat Diyarbakır'da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre /.
Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004
30- Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakırın fethi ve kültürü.Diyarbakır 2007
31- Prof.Dr.Muhammed Çelik. Diyarbakır’da Sahabe Nesli .1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler,Krallar
kenti Diyarbakır sempozyumu.2010
2-:30 Mayıs 2009 www.diyarinsesi.org
33- Cihat Güzel Ergani İlçesinde Bulunan Kutsal Mekanlar Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri
Editörler Kenan Haspolat Aysel Yılmaz.Uzman matb.İst.2013
34- Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik.2.Nebiler Sahabiler,Azizler,Krallar Kenti
Sempozyumu.2011
35- Hadâik-ul-Verdiye; s.273. http://kitap.mollacami.com/evliyalar/konu-3222.htm
36-- Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik.2.Nebiler Sahabiler,Azizler,Krallar Kenti
Sempozyumu.2011
154
37-- Mehmet Latif Demir,Yrd. Doç. Dr. Ali BoranOrtaçağ’dan Günümüze Eğil Ve Hani’deki Mimari Eserler
yüksek Lisans Tezi . T.C.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Van-2007
38-- Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır.2002s.36.Kazım Baykal. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ
dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17
39-Abdülhamid Alkan,M.Ali Abakay Hani Kaymakamlığı.Hani-Taşlar Tanıktır.2005
40- //www.yesilkoytepecik.com/
41- İrfan Yıldız Kulp’un Coğrafi Konumu Ve TarihçesiTarım Doğa Çevre Sempozyumu.Diyarbakır.2011
42- http://www.dogruhabergazetesi.com/masterdeneme.aspx?id=1956&haberid=123
43- Vefa Akdoğan. Danişmanprof.Dr.Abdullah TopçuoğluGüneydoğu'da Sosyal Yaşam:Diyarbakır
Kulp Ilçesi Örneği. Yüksek Lisans Teziselçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüsosyoloji Ana
Bilim Dali Konya 2007
44- Zaman.8-3-2013 Aziz İstegün, İsmail Avcı - Dıyarbakır
45- Taşgın A:Diyarbakır Arkeoloji müzesinde Atak tarihine ait bir belge. 1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya
Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:408
46- Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi.1936.c.III.s.358
47- Prof.Abdurraman Acar.Dünden Bugüne Atak kalesi
Lice Sempoyumu.Artuklu ün yay ..Mardin.2012
48- Yaşar Parlak.Silvan.Ank.1997s.139
49- Nejat Satıcı.Silvan'ın Tarihi ve Turistik Mekanları.Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.Diyarbakır.2011.c.2
50- www.diyarinsesi.org.27-4-2013
51-25 Eylül 2012 www.diyarinsesi.org
52- Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX.
53- Bejan Matur.Doğunun Kapısı Diyarbakır.DKSV yay.İst. 2009.s.240
54- Yrd.Doç.Dr.M.Salih Erpolat:Dünden Bugüne Erganideki ziyaret yerleri.Uluslararası Türk Dünyası İnanç
merkezler, Kongresi.Türksev yay.Ank.2004.s.515
55- M.Ali Abakay.http://www.edebiyatdostlari.com/sehir-gezi-yazilari/914-sultan-suca-turbesi.html
56- İrfan Yıldız. Eğil.Diyarbakır valiliği-D.Ü.yay2012.s.59,71
57--Rahmi Hüseyin Ünal.Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine Bir İnceleme.
Atatürk Ün Basımevi.Erzurum.1975
58- Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84
59-İrfan Yıldız.Diyarbakır Türbeleri.Diyarbakır Mimarisi.D.Ü.valilik yay.2012.
60-Prof.Dr.M.Mehdi İlhan:Diyarbakırın Türbe,yatır ve Mezarlıkları.İslam Dünyasında Mezarlıklar ve DEFİN
Gelenekler.TTK..Ankara.1996.s.179
61- Nusret Aydın, Diyarbakır-Eğil Hükümdarları Tarihi, s, 88,89.
62--Bünyamin Ateş.Peygamberler Tarihi.YeniAsya yay.İst.2002.s.339,336
63-Prof.Dr.Nurettin Uzunoğlu.Peygamberler Tarihi.Zembil yay.İst.2005.s.180
64--http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav
65- Rifat N.Bali:Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir.s:368
66- Akıncı AC.:Peygamberler tarihi.6/522,416,147
67- Korkusuz Ş:Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.2003.s:151,23
68- 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan
69- Akıncı AC.:Peygamberler tarihi.6/522,416,147
70- Türkiye Diyanet Vakfı.İslam Ansiklopedisi.İst.1993. 8/481
71- Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84
72- Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam kaynaklarına göre Nusaybin’in
fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar(ed).İst.2007.s.157
73- www.malatya.gov.tr
74- Celal Çayır. Manevi Bir Değer Olarak Hz. Süleyman Ve Haziresi 2. Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler
Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2011
75-. Zeynel Abidin Çiçek,Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü, Diyarbakır, 2007.s.21
76- Ahmet Demir:İslamın Anadoluya Gelişi.2004s:109
155
77-Cuma Karan:Diyar- bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans tezi.2003.Diyarbakır.s:84
78-- Zeki Dilek.Lice.Diyarbakır.2002s.36
79- www.Kenthaber.com
80-Vakidi:Tarihu Fütuhul’Cezire ve ‘l Habur ve Diyarbekir ve’l Irak. Thk:Abdülaziz Fayyad,Herfuş,Daru’lBeşair,Dimaşk.1417&1996 s.197
81-Prof.Dr .Abdurrahman Acar.Dünden bugüne Atak kalesi Dünden bugüne Lice Sempozyumu.2008.s.17,32
82- Naci Akdemir.Kocaköy.Kocaköy kaymakamlık yayını..2008.s.27
83-.2000’e beş kala Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.1995.s.394
84-. www.kulpmerkezilkogretimokulu Âdem Karakuş ve Erkan Göngörmüş’.Kulp.2001.yüksek lisans tezi.Dicle
Ün.Eğitim Fak.
85- Dilek Z.Lice.Diyarbakır.2002s.36
86- Baykal. K.Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt II,sayfa 17
87-
Beysanoğlu
Ş.Kuruluşundan
günümüze
kadar
Diyarbakır
tarihi.Diyarbakır
Müze
Şehir.YKY
yay.İst.1999.s.50
88- http://terkanlilardernegi.com/
89-.www.vikipedi.org
90- Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012. s. 49
91- Osman İçli – İlkha 03 Ağustos 2012
92-- M. S. Erpolat. Dünden Bugüne Ergani’deki Ziyaret Yerleri. Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezler
Kongresi. Ankara. Türksev yay. 2004. s:517,528
93-Müslüm Üzülmez.Çayöünden Erganiye Uzun Bir Yürüyüş.İst.2005.s.74,268
94- www.kenthaber.com
95- http://www.gezikitap.com/
96-- Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt, Sf.271
97-Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını
98- Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay.İst.2003.s.255 ‘
99- Hayri Yoldaş. Celal Güzelses. Diyarbakır.2005.s.6
100-.M.Değer ,Beysanoğlu:Ş.Diyarbakır’ folklorunda halk hekimliği San matb.Ank..1992.s.70
101-Yılmaz N. Z. XVII. Yüzyılda Diyarbakır’da Nakşibendiyye Osmanlı Araştırmaları Vakfı.
102-Beysanaoğlu Ş:Diyarbakır’da gömülü meşhur adamlar. Neyir matb.Ankara.1985.s.9,10,95,101
103- Beysanoğlu Ş..Diyarbakırlı Fikir ve sanat adamları.San matb.Ankara.1967.2/s.190
104- Parlatır İ..Süleyman Nazif.Müze Şehir.YKY yay.İst.1999.s.313
105- Ahmet Taşğın Tez Danışmanı Prof. Dr. Münir Koştaş Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Felsefe Ve Din Bilimleri (Din Sosyolojisi) Anabilim Dalı Diyarbakır Ve Çevresindeki Türkmen Alevilerinde
Dini Hayat Doktora Tezi Ankara-2003
106--Yrd.Doç.Drİrfan Yıldız .Diyarbakır türbeleri.Diyarbakır Mimarisi.Diyarbakır Valiliği.2012..s.319
107- Dr.Emrullah Güney.Diyarbakır ve yöresinde Doğa-Kültür Turizmi.Diyarbakır.1991.s..45
108- Eroğlu MŞ. Arabkendi. Kent yay. İst. 2004. s:30
156
109- Bünyamin Erul. İlk Hadis Belgesi Hemmam’ın sahifesi. Diyanet Vakfı Yay. Ank. 2009. s. 259
110- Abdurrahman Acar: Vakidi’ye Göre Amid Şehrinin Fethi. D. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. c 1999. cilt: 1,
s: 199
111- Beysanoğlu, Şevket.Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır”, Cilt-1 s:155-156
112- Resul Çoban D.Ünv. İlahiyat Fak. Diyarbakır / 2004 HZ. SÜLEYMAN CAMİİ(Lisans Tezi
113- Yrd Doç. Dr. Ahmet Akgüç, Diyarbakır Cami Hazirelerinde Ulular ve Paşalar, Birinci Nebiler Sahabiler
Azizler Krallar Kenti, Diyarbakır Sempozyumu, 2009.
114- Prof.Dr.M.Mehdi İlhan, Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve
Defin Gelenekler, TTK., Ankara, 1996, s.179.
115- Abdülgani Fahri Bulduk, Diyarbakır Valileri, yayına hazırlayanlar: Eyyüp Tanriverdi. Ahmet Taşğın.
Medrese yay. Ankara, 2007.
116- Yaşar Parlak.Silvan.Ank.1997.
117-Demir A..İslamın Anadoluya gelişi.Kent yay.2.baskı.İst.2008 s.114,109
118- Satıcı N.Silvan.Diyarbakır’da tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran 2010
119- M Şefik Korkusuz:.Diyarbekir Velileri.I-II.Kent yay.İst.2004.s.178
120- Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.275
121-Şevket Beysanoğlu:Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar.Neyir matb.Ank.1985.
122- İbrahim Sarı:Şehrimiz Diyarbakır.Büyükşehir belediye yay.1999.s.123
123- Diyarbakır İl Yıllığı 1967.Diyarbakır valiliği.s.193
124-Sadıkov Hasanbala:Gence’den Amid’e:Harezmşah Celaleddin’in ölüm yolu.1.Uluslararası Oğuzlardan
Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:123.
125-Şevket Beysanoğlu:Diyarbakırım.1986.II/246
126- Abdurrahim Tufantöz.Ortaçağda Diyarbekir Aça yayAnk.2005.s.1.65
127- Şevket Beysanoğlu Diyarbakır Tarihi. II/453
128- Yrd.DoçDr.Kenan Ziya Taş,Cenk Yolcu:Ergani Tarihi ve Tarihi Eserleri.D.Ü.Eğitim Fak.Mezuniyet
tez.Diyarbakır.s.1995.s.8
129-- Yrd.Doç.Dr.Fatma Meral Halifeoğlu, Diyarbakır Suriçi’nde Yer Alan Mescitler 1.Uluslararası Nebiler
Sahabiler Azizler Krallar Kenti Sempozyumu.
130-Prof.Dr.M.Mehdi İlhan, Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin
Gelenekler, TTK., Ankara, 1996, s.179.
131- Hür Mahmut Yücer :Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19.Yüzyıl).İnsan yay.İst.2004
132- Muhsine Helimoğlu Yavuz .Diyarbakır efsaneleri.Çağ yay.İst.s.273
133- Bayram Altan:Türkiyede dini ziyaret yerleri.1996.s:222,224
134-Şevket
Beysanoğlu:Diyarbakır
Folklorunda
Geleneler-Görenekler-Adet
matb.Ank.1995.s28
135- Zeynel Abidin Çiçek:Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü..2007.s.12)
136- Şerafettin Güneli:Ergani.1966.s:17).(Enver Atılgan,Y Hekimoğlu Ergai.Ank.1967
ve
İnanmalar.San
157
137--Sarısu. A.Mustafa Kemal paşa Kulpta .Kara Amid dergisi.Atatürk Yılında Diyarbakır.s52,.54
138- Beysanoğlu Ş.:M.kemal Atatürk’ün Diyarbakır’daki Kafkas cephesi Komutanlığı. Atatürk Araştırma
merkezi dergisi.c.II.Mart 1986.sayı.5 s.496
139-www.diyarinsesi.org..3.Mayıs 2013
140-Mirze Çelik.Foyoğraflarla Kulp.Gün matb.İst.2011
141- Metin Sözen.Diyabakır’da Türk Mimarisi.Gün matb.İst.1971.
142-1973 Diyarbakır İl Yıllığı
143- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin
Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomık Araştırmalar Dergısi 14 (23): 5-18,
2012
144- Vefa Akdogan Prof.Dr.Abdullah Topçuoglu. Güneydogu’da Sosyal Yasam:
(Diyarbakır’ın Kulp_ilçesi Örnegi)T. C.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim
DalıYüksek Lisans TeziKonya 2007
145-Çınar Kaymakamlığı.Çınar.2000
146-M.Mirze Çelik.Fotoğrfalarda Kulp.2010
147- Dr.Murat Özaydın.Abdurrahman Aktepe.Cihan yay.İst.2009.s.94
148- Yener Öztürk. İslamî İlimler Alanında Ün Yapmış Diyarbakırlı Alimler
1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.Diyarbakır.2010
149- Dr.Kenan Erzurum.Fotoğraflarla Diyarbakır ve Kültü Varlıkları Bahçeşehir ün yay.İst.2012
150- Muhsine Helimoğlu Yavuz.Diyarbakır Efsaneleri.Cumhuriyet kitapları.İst.2007
151- Doç. Dr. Murat Akgündüz .Diyarbakır’da Sahâbe İzleri. 1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti
Diyarbakır Sempozyumu.Diyarbakır.2010
152- Yrd Doç. Dr. Ahmet Akgüç.Diyarbakır Cami Hazirelerinde Ulular Ve Paşalar. 1.Nebiler Sahabiler Azizler
Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.Diyarbakır.2010
153- Z.Abidin Çiçek.Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakırsöz.
2007.s.113,114,115
154-- M Şefik Korkusuz:.Diyarbekir Velileri.I-II.Kent yay.İst.2004.s.178
155- Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakırın fethi ve kültürü.Diyarbakır 2007
156- Dr.Murat Özaydın. Diyarbakır Tasavvuf Tarihinde Tarikatlar
yay.İst.2009.s.52
157- M.Şefik Korkusuz.Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay.İst.2004.
Abdurrahman
Aktepe.Cihan
158-http://sudemle3.blogcu.com/3499347
159- Ö.Tellioğlu (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208.
2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999
160-Yılmaz N. Z. XVII. Yüzyılda Diyarbakır’da Nakşibendiyye Osmanlı Araştırmaları Vakfı.
161- Ali Melek - Abdullah Demir, Dini Değerleri İle Diyarbakır, Diyarbakır Müftülüğü Yay., Diyarbakır, 2009
162- Metin Songür. Diyarbakır merkezde bulunan türbeler 1 -25 Kasım -30 Aralık.2013 Güneydoğu Güncel gzt
163- Alpay Bizbirlik 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbakır Beylerbeyliği'nde Vakıflar ,TTK yay. 2002
164- www. Kenthaber.com
165- M.Şefik Korkusuz.Diyarbekir Velileri.Kent yay.İst.2004. 211-212-213
166- Ali Kılcı.Diyarbakır’ın vakıf
mimari eserleri ve vakıfları üzerine bazı notlar. Diyarbakır Mimarisi.
Diyarbakır valiliği.Diyarbakır.1011.s.19
158
167- Şevket Beysanoğlı.Anıtlatı ve Kitabeleri iler Diyarbakır Tarihi.Diyarbakır Büyükşehir Belediye
yay.2003.c.2. s.705
168- Orhan Cezmi Tuncer .Diyarbakır Sur İçi Anıtları İle Köşkler
yay.Ank.2012.s.335,341,347,351,353,357,359,363
169- Dr.Yaşar Kalafat Diyarbakır'da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv
(168)ayıtlarına Göre.Diyarbakır Sempozyumu.2004
ve
Bağevleri.DBB
170- M.Şefik Korkusuz.Tezkire-i meşayihi Amid.Kent yay.İst.2004.s.212
171-.Z.Abidin Çiçek.Diyarbakır’ın fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakır.2007.s.135
172- Zübeyde Kırmızı.Anid-i Nur.Diyarbakır Büyükşehir belediye yay.İst.2009..
173- Şevket Beysanoğlu:Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar.Neyir matb.Ank.1985.s.101
174- Prof.Dr.M.Mehdi İlhan:Diyarbakırın Türbe,yatır ve Mezarlıkları.İslam Dünyasında Mezarlıklar ve DEFİN
Gelenekler.TTK..Ankara.1996.s.179
175- Yrd Doç. Dr. Ahmet Akgüç. Diyarbakır Cami Hazirelerinde Ulular Ve Paşalar
Birinci Nebiler sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır sempozyumu.2009
178- Orhan Cezmi Tuncer.Diyarbakır Sur içi Anıtları ile Köşkler ve Bağevleri.DBB yay.2012
179- Nevin Soyukaya- Ercan Alpay - Fatma Kaya - Elif Hanar - Şeref Yumruk-Zafer Han -Orhan Balsak –
Diyarbakır Kültür envanteri-1.Diyarbakır Valiliği.2012
180- Pınar Gürhan.Diyarbakır Valiliği.Diyarbakır cami ve kiliseleri.2012
181- İhsan Işık(ed).Diyarbakır ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013.3/374-375
182- İhsan Işık(ed).Diyarbakır ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013.3/119
183- Mevlüt Mergen Peygamberler ve Sahabeler Şehri Sevdam Diyarbekir (Anılar ve Şiirler)
Yelkovan yay.Ank.2014
184- M.Mergen.Sarı Saltuk,İbrahim Gülşeni ve Diyarbakır
.http://ozdiyarbakirgazetesi.com/index.php/home/yazi/228. 1
159
1.BÖLÜM
DİYARBAKIR İLÇE TÜRBELERİ
160
DİYARBAKIR İLÇE TÜRBELERİ
Prof.Dr.Kenan Haspolat
BİSMİL İLÇESİ
Şeyh Muhammed El-Arabkendî (Tanrıkulu)
Bismil ilçesi Tepe beldesi Arabkendi köyünde medfudur .Şeyh Muhammed, 1911 yılında Diyarbakır’ın Bismil
ilçesine bağlıArabkent (Bayındır) köyünde dünyaya geldi.
Babası Arabkent’te medfun bulunan Seyyid Yusuf’dur. O da Seyit Muhammed’in oğludur. O da Seyyid
Zinnun’un oğludur. O da Şeyh Muhammed’in oğludur.Dede Şeyh Muhammed ,Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı
Bağas köyünde medfundur. Kabri günümüzde belli olup halen ziyaret edilmektedir. Soyu, o yöre halkı arasında
meşhur “Bubi” ye ulaşır. Bubi’ninseyyid olduğu halk arasında yaygın olarak bilinmektedir. Babası, o daha çok
küçük iken vefat etmiştir.
Annesi Rabia hatun Diyarbakır’ın Bismil iliçesine bağlı Mirza bey(Mirzabega) köyünden Şeyh Abdulkadir’in
kızıdır.Şeyh Abdulkadir Şeyh Abdurrahman’ın kardeşidir. Anne tarafı meşhur ve bilinen bir aileye (1)(2)
mensuptur.yaşında vefat eder (28) (108)
Arabkendi Türbesi
161
Tekkesi
Mezarı:
162
Bismil Ziyarettepe-Şeyh Muhammed
Bismil Derbent köyü Pir Acem ziyareti(Müze md)
Kamışlı köyü ziyareti-1940(Müze md)
163
ÇERMİK İLÇESİ
Çermik.Hacı Baba türbesi
Hacı baba türbesi-Siverek yolu üzerindedir.Şeyh Fevzinin babasının halifesidir.
Hacı Baba türbesi
Çermik Aşağı şeyhler |
İlçenin kuzeyinde bulunan Aşağışeyhler köyü1424 yılında kurulmuştur. Çaldıran Savaşı sonrasındaBağdat’tan
göç eden Peygamberimizin soyundan olan Zeynelabidin Hazretleri’nin çocukları tarafından kurulmuştur.
Çermik’e göç eden Zeynelabidin Hazretleri’nin çocuklarından Şeyh Bekir Aşağışeyhler köyüne, Şeyh Caferi
Sıddık Çüngüş’ün Yukarışeyhler Beldesine ve Şeyh Abbası Sıddık ise Şeyhandede
Köyüne yerleşerek bu üç köyün kurulmasını sağlamışlardır.İlçe merkezine 8 km uzaklıktadır(3)
Şeyh Fevzi Türbesi (Çermik)
Diyarbakır, Çermik ilçesi Tepe Mahallesi, Heykel Önü Mezarlığı’nda Şeyh fevzi’nin türbesi
bulunmaktadır. Hz.Muhammed’in seceresinde 25.kuşağının 14.halkası olan Sin ve Seydost
torunlarından olan Şeyh Fevzi’nin (1931-1978) türbesinin mimari yönden bir özelliği
bulunmamaktadır. Halk tarafından ziyaret edilmektedir.
Şeyh Fevzi
164
Seyyid (Hz.Muhammed’in torunu) silsilesinin, 25 kuşağındandır. Silsilenin 14.halkası
olan “Sin ve Seydoş” torunlarındandır. Ataları, 13.yüzyıl başlarında Bağdat’tan
gelerek, Mardin!in Derik İlçesine bağlı Kümtere Köyüne yerleşmişlerdir. Şeyh Feyzi
1931 yılında bu köyde doğmuştur. Abdulhalim bin Seyyid Emin’in oğludur. Yedi
erkek kardeşin dördüncüsüdür.
Henüz Yedi yaşında iken geçirdiği rahatsızlık sonucu gözlerini kaybetmiştir. Amâ
olmasına rağmen, Kur’an eğitimini almış ve “Hafız Kur’an” olarak kendini
yetiştirmiştir. Bölgenin en büyük Seyyid Aşireti; “Mala Bub” a mensup olan Şeyh
Feyzi; Babası Seyyid Abdulhalim’ in 1946 yıllında Çermik’e gelerek belli bir süre
ikamet etmesi üzerine, buradan evlenmiş artık geri dönmemiştir.
Bilgisi, ahlakı, hoşgörüsü ve muhabbeti ile yöre halkının sevgi ve saygısına mazhar
olmuş bir zat idi. İlim, irfan ve takva sahibi olan Şeyh Feyzi, maneviyattın
aynasıydı. Mübarek gün ve gecelerde cemaatini toplayarak, zikir ve ibadet ederdi.
Düşkünlerin, biçarelerin, mazlumların dert babasıydı.
1978 yılında Çermik’te vefat eden Şeyh Feyzi; İlçede, Tepe Mahallesi “Heykel önü“
Kabristanında metfundur. Türbesi, Cuma akşamları ve kutsal günlerde halk
tarafından ziyaret edilmektedir.
Seyhandede Köyü Ziyareti/Çermik
Diyarbakır Çermik ilçesi Seyhandede Köyü’nde türbesi bulunan kişinin yaşadığı dönem ve
yaşamı ile ilgili yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Sultan IV.Murad döneminde yaşadığı
sanılmaktadır.
Türbe basit bir yapı olup, halk tarafından ziyaret edilmektedir. Seyhandede Köyü
yakınlarında bulunan ve bu kişiye ait olduğu söylenen değirmen taşı da bölge halkı
tarafından kutsal sayılmaktadır. Yöredeki bir inanışa göre Türbede gömülü olan kişinin
savaş zamanında bu değirmen taşına binerek savaşırmış.(7)
165
ÇINAR İLÇESİ
Şeyh Abdurrahman Aktepi
Diyarbakır Çınar’da Alatosun köyü türbesi,Aktepe Şeyh Hasan-i Nürani türbesi,Altınaakar köyünde bir
türbe(Şeyh Kasım) dini mekanlardır.Çınar Aktepe köyünde Şeyh Hasan nurani'nin büyük evladı olan Şeyh
Abdurrahman Aktepi 1854-1910 yılları arasında yaşamıştır.Çınar Aktepe geçen asırda İslami bir üniversite
hükmündeydi.Burada bir cami minaresi ve medrese kalıntısı ile medrese öğrencilerinin (80 öğrenci) mezarı
bulunmaktadır. Minare 850 yılında yapılmıştır.Öğrenciler veba salgını sonucu vefat etmişlerdir.Şeyh
Abdurrahman'ın eserlerinden başlıcaları şunlardır: “Revdün Neim” Divana Ruhi, Kitabül Ebriz, Keşfül Zelam,
Diyarbakır'a Özgü Takvim, Astronomi, (bir diğer astronomi eserinin çevirisini yapmıştır) Fıkıh, Arapça Gramer,
Hastalıklar İçin Şifa Kitabı, Eserleri arasında öne çıkan Revdül Neim eserinde peygamberimizin özellikleri ile
onun miraca çıkışı konu edinmektedir. Manzum olan kitap 360 sayfadır, Hicri 1302 yılında kaleme alınmıştır.
Diğer Kürtçe eseri ise Diwana Ruhi’dir. Bu eser Şeyh Abdurrahman’ın şiirlerinden oluşmaktadır. Tüm bunların
yanında Keşfül Zelam 35, Kitabül Ebris ise 81 sayfadan oluşmaktadır.
Ayrıca astronomi ile ilgili eseri hazırlarken ceviz ağacından dünya şeklinde bir küre hazırlamış ve bu küre
halen sağlam olarak durmaktadır.. (4)
(Abdurrahman Aktepenin 1800’lü yıllara ait küresi)
166
Aktepe türbesi
Abdurrahman Aktepe ve kardeşi Muhammed Can
Şeyh Muhammed Cân-İ Aktepe
Şeyh Hasan-i Nurânî'nin oğlu olan şeyh Muhammed Can, (h. 1274/m.l857) yılında Diyarbakır'a bağlı
Aktepe köyünde dünyaya gelmiştir. Mahlası "Haki" dir. Halk arasında da "Şeyh Şame" diye meşhur olmuştur.
Şeyh Muhammed Can,
ilim tahsilini önce babasının yanında, basınının vefatından sonra ise abisi ve
mürşidi olan Şeyh Abdurrahman-i Aktepe'nin yanında tamamlar.
Şeyh Muhammed Can, ilimden sonra, tasavvuf! amelini de abisinin yanında tamamlayarak hilafet alır.
Ancak abisi Şeyh Abdurrahman kendisine; "Her ne kadar sana hilafet veriyorsam da, halkın arasında
167
dedikodu çıkmasına mahal vermemek için sen Şam'a git ve Mevlana Halitgillerden icaze-ni al, bu daha iyi ve
isabetli olur." buyurmuştur. Bunun üzerine Şam'a giden Şeyh Muhammed Can, kısa bir zan içinde oradan da
hilafeti layıkıyla alarak geri döner. Bu hadiseden dolayı Şeyh Muhammed'e halk arasında "Şeyh Şame" diye
hitap edilirdi.
Şeyh Muhammed Can, abisi ve şeyhi Şeyh Abdurrah-man'm vefatından sonra, Aktepe'de mederesedeki
öğrencilere ders vermeye başlar ve tüm sorumlulukları üzerine alır. Şeyh Muhammed Can hayatında bir evlilik
yapar ve bu evlilikten 3 erkek 4 kız çocuğu olur, hanımının adı Halime, çocuklarının isimleri ise sırasıyla;
Muhammed Hasib, Zübeyde, Belkıs, Sümbülazar ve Amber'dir.
Şeyh Muhammed Can, ömründe bir kez hacca gitmiş ve ardından 4 halîfe ve 2 eser bırakmıştır.
Şeyhin halîfelerinin isimleri şunlardır;
1). Şeyh Hasib (Şeyh Muhammed Çan'ın oğludur.)
2) Muhammed Reşid-i Şeyh Selameta
3) Hani'li Şeyh Fettah
4) Şeyh Mustafa (Terkan'm Cırnık köyündendir.)
Eserlerine gelince;
1) Leylâ-u Mecnûn: Bu eser Kürtçe olarak kaleme alınmış, 1308 tarihli bir eser olup, Mesnevi tarzında
yazılmış 200 küsur sayfadan oluşan bir eserdir. Eser aynı zamanda Avrupa'da basılmıştır.
2) Sarf ve Nahiv: Arap Dili ve Belagatı hakkında malumatlar veren dilin incelikleri anlatan bir
eserdir(5)
Diyarbakır’dan Çınara Kadar Omuzlarda Giden Cenaze
Üzerinde yaşadığımız şu mübarek topraklar bizden önceleri öylesine haruikulade kişiler ve olaylara
sahne olmuş ki, bunlar nesilden, nesile, dilden dile intikal ederek ta günümüze kadar gelmiştir..Her anlatan bir
aşka şekilde anlattığı için de bu insanlar ve yaşadıkları olaylar efsaneleşmiştir.
Sözün doğrusu ancak Hazreti Allah bilir, kulların bildikleri dediğimiz gibi giderek şekil değiştirmiş ve
doğrusu anlatıların içinde saklı kalmıştır. Bu gün sizlere anlatacağımız bir efsne kişidir ve hayatı hakkında
çeşitli anlatımlar vardır. Biz, programımız gereği efsane
olarak olayı ele alacak ve halkın anlattığını
anlatacağız.
Anlatacağımız kişi şu anda türbesi Çınar’ın Aktepe köyünde bulunan ve o köye isimine veren Şeyh
Abdurrahman Aktepe’dir. Ne zaman giderseniz gidiniz türbesinden ziyaretçiler eksik değildir. Şimdi halk bu zat
hakkında neler söylüyor, nasıl efsaneleştiriyor anlatırken olayı ona bakalım:
Derler ki, şeyhin hanımı güzellerden bir güzel imiş.. Öylesine güzel imiş ki, bununla övünür ve her gün
şeyhe sorarmış: “Benden daha güzeli var mı” diye. Günlerden bir gün yine şeyhe aynı soruyu sorunca şeyh
168
gülerek: “Cuma günü hutbeden önce hücreme gel, orada görürsün” demiş..Kadın Cuma günü hücreye gidince
görmüş ki, kendisinden çok güzel bir kız kocasının hücresinde duruyor..
Gördüğü karşısında ne yapacağını şaşıran kadın hemen bayılıp düşüyor.. uyandığında iki kızını da alıp atına
binerek baba evine dönüyor. VE babası Şeyh kasım’a durumu anlatıyor. Babası dese de kızım o perilerden bir
kızla evlidir dinletemez ve kızını geri gönderemez..
Şeyh
Abdurrahman “bari gidip kızlarımı alıp getireyim” demiş. Ve istemiş hanımından kızlarını.. Çocuklardan birisi
babasıyla dönmeyi kabul etmiş diğeri annesinden ayrılamamış..Annesinin yanında kalan kızın adı da Rukiye
imiş.Şeyh Rukiyye’ye kızar ve “inşaallah dünyaya karışamayasın” der.. bu sözün anlamı inşallah hep bekar
kalasın evlenemeyesindir.
Güzelliği annesine benzeyen Rukiyye büyüyünce dayısının oğluna gelin gitmiş.. Gel gör ki baba bedduası
vardır.. bu beddua ona kocasının yaklaştıramıyor ve öylece yan yana oldukları halde birbirlerine hasret
kalıyorlar Ve Rukiyye bakire olarak ruhunu teslim ediyor.
Şeyh Abdurrahmn’ın kerametleri çoktur ve hep anlatılır. Bunlardan birisi de geceleri düşmanlarla savaşmak
üzere gidermiş. Giderken beyazlara bürünür, sakalı beyazdır, atının rengi de beyazdır.. beyazlarla bürülü olarak
gider.. Dönerken bunun tam tersi siyahlara bürülü olarak dönermiş.. Sakalı siyah, atı siyah, elbisesi siyah.
soyunmaktadır. Vücudundaki yarasını hizmetine bakan görmüştür. Bu bir kılıç yarasıdır ve hayli derindir..
Sırrı ortaya çıkınca şeyh fazla yaşayamaz vefat eder..
Şeyh Muhammed Can’da Şeyh Abdurrahman’ın kardeşiymiş..
Mezarları yan yanadır.
Şeyh Muhammed Can Diyarbakır vefat dere, cenazesini Aktepe’ye getirilerken yolda Göksu taşımış.. Geri
dönmek istemişler. Fakat cenaze kendisini taşıyanları ileriye doğru sürüklemiş. Ve ırmağa girmişler.. Irmağın
derhal çekilip insanların izlerine kadar inip geçit vermiş. Ve bunu şeyhin kerametine bağlamışlar
Bu iki kardeşin babaları Şeyh Hasan nurani’de Buhara’dan gelmiş. Diyarbakır’da medrese okuyormuş. Zayıf
ve çelimsiz imiş. Arkadaşları böle zayıf olunca dnu aralarına bir türlü almazlarmış.
Medreselerde işler nöbetleşe yapılır.. Çamaşırdır, yeketüir, temizliktir. Bir de buralarda damlar toprak olduğu
için loğlama vardır, kar yağarsa kürekle karları atma vardır. Böyle olunca damı loğlama sırası ona gelmiş. Loğ
taşı büyük ve ağırdır. Çocuk ise zayıftır. Ayrıca yağmurda yağıyor..
Çocuk bir saçağın altına saklanayım, yağmur durasıya kadar diye niyetlenmiş ve saçağın yanına geldiğinde
bir de baksa ki, loğ kendi kendine bir o yana, bir bu yana gidip geliyor, dam loğlanıyor. Arkadaşları bunu
görünce “sen keramet ehlisin demişler” ve o(na büyük saygı göstermişler..
Cuma akşamları çok fazla ziyaretçisinin olduğu bu ziyaret senede bir gün binlerce insanın katılımıyla Şeyh
Hasan Nurani’nin türbesi önünde büyük bir şölene dönüşür bu
ziyaretler.M.Mergen
169
Aktepe Şeyh Hasan Nurani Türbesi(6)
Alatosun köyü türbesi (6)
170
Seyit Şeyh İbrahim (1699-1779)
171
Seyid Şeyh Nurullah’ın oğlu
172
Altınakar türbesi
173
Şeyh Hasan-İ Nûrânî (8)
Adı Hasan, lakabı Nûrâni'dir. Şeyh Hasan (k.s.) hazretleri, Garzan bölgesinin Koh köyünde (Bu köy,
Veysel Kara-ni'ye yakın bir köydür). 1201/1786) tarihinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı İshak, dedesinin
adı, Suvar'dır.
Şeyh Hasan'm ailesi önceleri Hakkari taraflarında yaşarken, çeşitli olaylar sebebiyle dedelerinden birinin
memleketi terk ederek Garzan bölgesine yerleşir, Şeyh Hasan'da burada dünyaya gelir.
Şeyh Hasan ilim tahsilini yörede meşhur olan. alimlerden, Molla Halil-i Siirti ve Salih Sibkî'nin yanında
yapar. İlim hocalarından olan Salih Sibkî, aynı zamanda Nakşbendî Meşayihinden Şeyh Halid-i Cezerî'nin
halîfesi olduğundan, Şeyh Hasan, tasavvufi amelini de onu yanında yapar ve bu şekilde hem ilim ve hem de
tarikat icazesini Şeyh Salih Sibkî'den alma şerefine ulaşır. Şeyh Hasan yaklaşık 35 yaşlarında iken Şeyh Salih
Sibkî'nin halîfesi olur.
Şeyh Hasan'm üstün kabiliyetini bilen hocası Şeyh Salih Efendi, o dönemde Osmanlı tahtında bulunan ve
kendisi ile arası çok iyi olan Sultan Abdülmecid Han'a yazdığı bir mektup vasıtasıyla talebesinden bahseder,
bunun üzerine Abdülmecid Han, Diyarbakır iline bağlı çok eski ve tarihi bir köy olan Aktepe köyü arazisinden
52 parselin tapusunu şeyhe hibe eder ve ayrıca bir tekke ve medrese kurmaları içinde emir verir, her türlü
imkanı seferber eder, bu gelişmelerden sonra Şeyh Hasan Efendi Aktepe'ye yerleşir ve irşada başlar.
Halk arasında bu rivayet meşhurdur. Denilir ki; o dönemlerde Aktepe köyü ve civarındaki köyler İslami açıdan
gayet cahil olduklarından ve Şeyh Hasan Efendi'nin oraya yerleşip mükemmel bir eğitim ve irşad vazifesinin
ardından adeta orasının nurlanması ve ayrı bir güzelliğe bürünmesi ile kendilerine "Nurânî" lakabı verilmiştir
Aslında bu rivayet yabana atılır ve gerçeklerden uzak, hayal ürünü bir anlatım olmaktan çok uzak ve
gerçeklerle ör-tüşen bir mana içermektedir. Çünkü Şeyh Hasan Efendi, bizzat şeyhi, şeyh Salih Sibkî'nin emir
ve telkinleriyle bu bölgeye gelmiş irşad ve eğitim faaliyetlerine başlamıştır.
Şeyh Hasan Efendi, kendi geçimini, tekke ve medresenin her türlü ihtiyacını kendilerine sultan
tarafından verilen arazileri ekerek temin etmekteydi.
Şeyh Hasan Efendi'ye yaptığı ilmi ve manevi hizmetlerine karşılık olarak, Sultan Abdülmecid Han tarafından
bir sancak ve çeşitli hediyeler gönderilir(8)
174
Şeyh Ahmet Türbesi
Türbe, Çınar İlçesi Meydan köyündedir. Türbede Şeyh Ahmet, hanımı
Ferda ve oğulları Şeyh Vecik ve Şeyh Macid medfundur. Türbe, 1950’li
yıllarda Şeyh Ahmet’in oğlu Nesih tarafından yaptırılmıştır. Köşeli
taşlarlardan yapılı türbe yuvarlak ve kubbeli olup Osmanlı mimari
sitilindedir. Şeyh Ahmet, Çevrede büyük bir din alimi ve tarikat şeyhi
olarak tanınmaktadır.
Pîr İbrahim Ziyareti
Çınar kasabasının 6 km. Güneydoğusunda, Göksu Çayının doğu
kıyısında, oldukça yüksek bir mağaradadır. Buraya, ancak bir kişinin
tırmanabileceği, özel olarak yapılmış ince bir yoldan varılır. Yatırın
bulunduğu mağara 30 metre yüksekliktedir. Kalker olan büyük ve
yüksek bir kaya parçası oyularak meydana getirilmiştir. Pîr İbrahim'in
taştan yapılmış mezarı mağaranın orta kısmındadır. Üstü yeşil bir
örtüyle örtülmüştür. Kimliği hakkında bir bilgi edinilememiştir.198
Şeyh Kasım el-Hadi el-Toğari
“Şeyh Kasım (Altun AKARLI) aslen Şırnak’ın Derşev
köyündendir. Gençliğinde Çınar’ın Aktepe köyüne gelip yerleşmiştir.
Burada Şeyh Hasan Nurani’nin yetişmiş ve onun halifesi olmuştur.
Nakşibendi tarikatına mensup olan Şeyh Kasım iyi bir alim idi. “199
Şeyh Kasım Enveri Türbesi: Müftülüğe sor bu türbe farklı
mı, neden yazıda yok
Türbe. Diyarbakır ili Çınar İlçesi Altınakar köyündedir.
Türbede Şeyh Kasım ve oğulları Şeyh Mııhammed Neytullah ve Şeyh
Mııhammed Sait ve o ailelere mensup 3 Hatun Türbesi vardır. 1880
yılında türbe Seyh Kasım Enveri'nin oğlu tarafından yaptırılmış daha
sonra kendisi de oraya defnedilmistir. türbe Osmanlı mimarı stilinde
yapılmış olup, kesme taşlan kubbesi ve dört köşelidir, içeri sinde 6
mezar bulunmaktadır. Müştemilatında başka bir şey yoktur. Seyh
Kasım Enveri Nakşibendi tarikatına mensup olup birçok alim
yetiştirmiştir.(7)
175
ÇÜNGÜŞ İLÇESİ
Hasan dede türbesi
Ziyaret, Çüngüş İlçesi Kubbe mezarlığındadır. Türbede Fatih
Sultan Mehmet zamanının kadılarından olduğu ifade edilen Hasan Dede
medfundur.(7)
176
DİCLE İLÇESİ TÜRBELERİ
Pir Mansur Türbesi:
Dicle (Piran) kasabasının 5 km. kadar doğusunda, Deran (Kocaalan) köyü yakınındaki mezarlığın içindedir.
Güney-kuzey istikametinde uzanan dikdörtgen planlı bir yapıdır, Yapıya, batı yönünde açılmış bir kapıdan
girilmektedir. Kapının üzerindeki kitabede «Haza mescid-i Mansur bin...tarih sene 1020 yazılıdır. Köylüler
buraya Pir Mansur Ziyareti diyorlar. Yapı tek bir mekandan ibaret olup içinde başka mezarlar da vardır. Bu
mezarların Pir Mansur soyundan gelen kimselere ait olması muhtemeldir. Bu yapının 10 metre kadar
güneyinde Deran Künbeti yükselmektedir.
Önce Pir Mansur’un mezarını ziyaret edelim Dicle ilçesi Kocalan köyü
Pir Mansur
Pir Musa Ziyareti:
Dicle'ye bağlı Pirejman Köyü'ndedir. Hazreti Ömer'in torunlarındandır(9)
177
Hz.Ömer neslinin yaşadığı Dicle ilçesi Pirejman köyü
Ömer oğlu Abdullah oğlu Şeyh Musa kitabesi
Pir Musa kabri
Şeyh Malan Türbesi:
Diyarbakır'ın Dicle ilçesine bağlı Tepebaşı köyünde bulunan Şeyh Malan türbesi her yıl Mayıs ayının son
perşembe gününde sabahın erken saatlerinden itibaren binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir.(10)
178
Şeyh Malan köyü ve ziyareti
179
EĞİL İLÇESİNDE TÜRBELER
Lala Kasım bey ve Cafer bey kümbeti-
Lala kasım mezar taşı(Konyar)
Bu kabir, Muhammed Peygamberin hicretinin 973/1566 yılında vefat eden Murad Bey'in oğlu Kasım Beye aittir
(11)
Kasım bey türbesi
Kasım bey kümbeti Şerbetin(Kalkan) köyündedir.Köyde iki kümbet yan yana bulunmaktadır.
Şerefnamede,Kasım bey bin Şah Muhammed beyin mezarının Şerbetin köyünde olduğu yazılıdır.Bu bilgilerden
hareket eden araştırmacılar eserin Kasım bey bin Şah Muhammed bey kümbeti olduğunu ileri sürmüşlerdir ve
180
eseri XVI .yüzyıla tarihlemişlerdir.Basri Konyar tarafından kümbetin içinde tespit edilip fotoğrafı çekilen ve
günümüzde Karakoç ailesi tarafından muhafaza edilen 973/1566 tarihli mezar taşı Kasım bey bin Şah
Muhammed değil de onun kardeşinin torunu Kasım bey bin Murat beye aittir.Mezar taşındaki bilgilerden yola
çıkarak kümbetin Kasım bey bin Murat bey için inşa edildiğini söyleyebiliriz(11)
Altıngen bir yapı olan kasım Bey künbetinin dıştaki kesme taş kaplamalarının bilhassa kubbeyi örten ehrami
külah üzerinde taşları tamamıyla diğer duvardaki taşlar ise kısmen sökülerek,ifade edildiğine göre,1930’da
yapılan köy okulunun inşasında kullanılmıştır.künbetin mimarı durumu hakkında Ruhi Hüseyin Ünal şu bilgileri
vermektedir.Baldaken tarzında inşa edilmiş künbetin ayakları arasındaki kırık kemerler ve iç duvarların
kaplamaları henüz sağlamdır. Altıgen gövdenin yerden 0 m 75 yüksekliğe kadar olan kısmı koyu gri renkli
bazalt taşları ile;üst kısmı da bazalt vebej renkli kesme taşlarla almıştık duvar üzerinde inşa edilmiştir. Ehrami
külah ile gövdenin birleştiği hizada,saçaktan arta kalan oyuk silmenin izleri görünmektedir. Altıgen her yüzüne
yüksek ve geniş pencere açmıştır. (….) Pencerelerin hepsi aynı boyut düzendedir.Herhangi birinin giriş kapısı
olarak düşünüldüğünü gösterecek bir ipucuna rastlanmıyor. Çatı dıştan ehrami bir külahla örtülüdür. (39)
Lala Kasım bey kümbeti (37)
Cafer Bey türbesi
Şerbetin köyünde Kasım Bey Kumbetinin4-5 metre kadar kuzeyindedir.Kumbetin dıştaki kesme taşlarının
tamamı iç duvarlarda ise zeminden 2 metre yüksekliğe kadar olanları sökülmüş durumdadır. Basri Konyarın
bildirdiğine göre bu ve diğer kümbetten sökülen taşlar köy okulunun inşaatında kullanılmıştır.
181
Degerli araştırmacı Rahmi Hüseyin Ünal bu kümbetin Kasım Beyin yeğeni Murad Bey Bin İsa Beye ait
olabileceği düşünülmektedir. Basri Konyar ise bu Kumbetin Cafer Paşaya ait olduğunu riyavet edildiğini yazar
Basri Konyarın bu kaydını nazara alan R.H. Ünal B. Konyarın bu rivayeti nereden derlendirdiğini
göstermediğini meğer kunbet993-995/1585-1587 tarihleri arasında Diyarbakırda valilik etmiş olan Cafer Paşaya
ait ise XVI. Yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olacaktır der. Kubbetin İsa oglu Murad Beyin torunu Cafer beye ait
olduğu EgilliZülküf Beyin oglu Fevzi Karakoçtaki soy kütüğüne yazılıdır. Diyarbakır tarihi üzerinde çalışmalar
yaptığım 1961 yılında bu kütüğü incelemiş bazı notlar almıştım. Bu Cafer Bey hakkında Şeref Han şu bilgileri
vermektedir.
Murad Bey parlak yönetiminin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra iki çocuk bırakarak öldü. Ali Han ve Kasım
Bey bu iki kardeş peşpeşe Egil Hükümdarlıgına geçtiler. Ne varki günleri gül ve çiçeklerin günleri gibi fazla
sürmedİ ve gençliklerinin ilk çağında öldüler. Kasım Bey iki çocuk bıraktı Cafer Bey ve Gazanfer Bey. Cafer
Bey bin Kaım Bey Sultan Selim Hanı II. Çıkardığı ferman gereğince küçük yaşta Egil Hükümdarlıgı görevine
getirilerek taltif edildi. Şimdi içinde bulunduğumuz 1005(1597) yılında hükümdarlığının üzerinden 25 yıl
geçmiş bulunmaktadır. Ve o zamandan beri büyük bir yetenekle o ülkeyi yönetmektedir. (39)
Konyar’ın vermiş olduğu bilgilerden hareket eden Ünal, bölgenin muhafazakâr tutumunu da göz önünde
bulundurarak, yapının XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olabileceğini söylemiştir. Eğil beylerinden Zülküf Bey’in oğlu
Fevzi Karakoç’taki soy kütüğünü inceleyen Beysanoğlu; kümbetin İsa oğlu Murat Bey’in torunu Cafer Bey’e ait
olduğunu, bunun da söz konusu soy kütüğünde kayıtlı olduğunu belirtmiştir. Bütün bu bilgiler yapının 15851587 yılları arasında Diyarbakır’da valilik yapmış olan Cafer Paşa adına XVI. yüzyıl sonlarında inşâ edilmiş bir
Osmanlı yapısı olduğunu akla getirse de, Şerefname’deki bilgiler yapının Eğil beylerinden Kasım Bey’in oğlu
Cafer Bey’e ait olduğunu ortaya koymaktadır.(12)
Kasım Bey’e ait kümbetin; Altıgen yapısının dıştaki kesme taş kaplamalarının bir kısmı-özellikle kubbeyi örten
ehramı külah üzerindekiler-sökülmüş ve köy okulunun inşaatında kullanılmıştır. Balda kan tarzından inşa
edilmiş kümbetin ayakları arasındaki kırık kemerler ve iç duvarların kaplamaları henüz sağlamdır. Altıgen
gövdenin yerden 0,75 m yüksekliğe kadar olan kısmı koyu gri renkli bazalt taşları ile üst kısmı da bazalt ve bej
renkli kesme taşlarla almaşık duvar düzeninde inşa edilmiştir. Ehramı külah ile gövdenin birleştiği hizada
saçaktan arta kalan oyuk silmenin izleri görülmektedir.
Bugün kümbetin içinde mezar izine rastlanmamaktadır. Balda kan tipi kümbetlere XV. yüzyıl ve sonralarında
rastlanmaktadır. Kasım Bey kümbetinin de Miladi XVI. yüzyıla tarihlemek mümkündür.
Diğer sekizgen olan kümbet ise, Kasım Bey’in yeğeni Murat Bey bin İsa’ya ait olduğu düşünülmektedir.
Bu kümbet Kasım Bey kümbetinin 4,5 metre kuzeyinde o da çok harap bir durumdadır. Dıştaki kesme
taşların tamamı, iç duvarlarda ise zeminden 2 metre yüksekliğe kadar olanlar sökülmüş ve diğer kümbetten
sökülenlerle birlikte köy okulunun inşaatında kullanılmıştır.
182
Kümbetin oturmalığı dolayısıyla mumyalığı yoktur. Temelden itibaren sekizgen prizma şeklinde yükselen
gövde, sekiz yüzlü ehramı bir külahla son bulmaktadır.
Dışta, yapının temelinde, koyu gri renkli bazalttan, henüz sökülmemiş bir sıra taş görülüyor. Kasım Bey
Kümbeti’ni yakından hatırlatan bu durum bu kümbette de dış duvarların almaşık düzende inşa edilmiş
olabileceğini hatıra getirmektedir
Kümbetin herhangi bir yerinde taşçı markası, süsleme ve kitabe izine rastlanmamaktadır. Mevcut kitabe ve
süslemeler, muhtemelen sökülen kesme taşlarla birlikte yok olmuştur. Kümbeti Miladi XVI. yüzyılın sonuna
tarihlemek mümkündür.(13)
NisanoğluTürbesi:
Nisanoğlu Türbesi, Eğil’in güneyindeki sel çukuru kenarında, Diyarbakır yolunun başlangıcında, yolun
sol kenarındaki meşelik içindedir. Türbenin duvarları halen daha ayaktadır. Basri Konyar, Diyarbekir Yıllığı
adlı eserde, kümbetin, Nisanoğullarından İzdüddevle Nasr veya Esüdüddin’e ait olma ihtimalinden
bahsetmektedir.(14)
Kesmetaş kaplaması yer yer dökülmüş, kubbesi göçmüş olmakla beraber duvarları halen ayaktadır. (58)
Günümüzde Nisanoğlu türbesi -Nisanoğlu Türbesi’nin Güneybatıdan Bir Görüntüsü (12)
183
Ali kümbeti
Tamamen yokolmuştur
Zat-ı Ali (Gazanfer Bey) Kümbeti
Bulunduğu YerAli Tepesinin kuzey yamacındaki toprak yolun alt kısmındaydı.
Tarihçesi
Kümbet, günümüzde tamamen yıkılmıştır. Rahmi Hüseyin Ünal, yapıyı, altıgen
planından dolayı XVI. yüzyılda inşa edilmiş bir Osmanlı eseri olarak tanımlar.
Yapı üzerinde 1987 yılında çalışmalar yapan Orhan Cezmi TUNCER, yapıyı,
ölçüsü alınamayacak ve fotoğrafları çekilemeyecek kadar yıkık bir yığın olarak
gördüğünü ifade etmiştir. TUNCER, plan ve mimari özelliklerinden hareketle
kümbeti, Osmanlı dönemine ait bir eser olarak kabul etmiş ve söz konusu kümbetin
Eğil beylerinden Gazanfer Beye ait olduğunu belirtmiştir.Kümbet, planı itibariyle
Eğil'in Şerbetin Köyündeki Kasım Bey Kümbetiyle benzeşmektedir. Gazanfer
Bey'in yaşadığı dönemi de göz önüne aldığımızda kümbetin Osmanlı döneminde,
Eğil Beyleri tarafından XVI. -XVII. yüzyılda Eğil beylerinden Gazanfer Bey için
inşa edildiğini söylemek mümkündür.
Tanımı
Günümüzde yıkık olan yapının içten ve dıştan altıgen planlı olduğu, içten kubbe, dıştan külahla örtülü olduğu
ve düzgün kesme taş malzemeden inşa edildiği eski fotoğraflardan anlaşılmaktadır
184
Rahmi Hüseyin ÜNAL'ın çizdiği plan ve verdiği fotoğraflardan yapının, kuzey cephesinde basık kemerli bir
Foto: 106- Zatı Ali Kümbetinin Genel Görünüşü 1975
(R. H. Ünal'dan)
kapı açıklığına, doğu ve güney cephelerinde yuvarlak kemerli birer pencereye yer verildiği görülmektedir. Giriş
kapısından iç mekâna geçilmektedir. İç mekân, altıgen planlı olup kubbe ile örtülüdür. Kuzeybatı, güneybatı ve
güneydoğu cepheleri sağır bir duvar şeklinde inşa edilmiş olan yapının iç kısmı, kuzeydoğu ve güney
cephelerine açılmış olan iki adet pencere açıklığı ile aydınlatılmaktadır. Kırık bir kemer ile sonlanmış oldukları
görülen bu açıklıklardan, güneydekinin aynı zamanda bir mihrap vazifesi gördüğü de tahmin edilmektedir(11)
Peygamber türbeleri:Türbeler kısmında ele alındı.Burada özet olarak alınacaktır
1936 yılında Hasan Basri Konyar’ın Eğil peygamber kabirleri ile ilgili tespitleri.
Harun Yatırı
Önceleri her Çarşamba ziyaret edilen Harun adında bir Peygamberin
Eğilde yattığını işitmemiştim. Ağaçlıkla dağ ve tepelerden, eski ve yeni bir çok
mezarlıklardan geçilerek Harun tepesine varılır. Burada küçük ve mütevazı bir bina
vardır. Medhalde bazı yazılı taşlar bulunursa da buranın bekçisi tarafından beyaz bir
toprakla sıvanmış, okunmasına imkân kalmamıştır.
Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitâbe mevcuttur :
Haza kabrilmerhum Harun ibni Piri Can.
Bunun alt yanındaki kitabede dahi
Sebilâ Kulallâhümme Malikülmülk..
İçeride Harun ile oğlu (Ruveym) e ait olduğu söylenen iki mezar vardır. Yerle
birdir. Bir kabartı bir tümsek yoktur. Yine üç blok üzerinde kara bir mermer kitâbede
çok güzel kûîi bir satır yazı mevcuttur. Tarihi 557 dir.
Harunun kim olduğu araştırılmak gerektir. Çünkü Eğilde bütün eserler öz
185
konuğa siner bir vaziyettedir.
Elyasa Yatîrı
Her perşembe ziyaret edildiği rivayet edilen ve Beni İsrail Peygamberlerinden
Elyesa’ya ait olduğu söylenen bu yatır Eğilin bir mahallesi olan Tekke köyündedir.
Hariminde kardeşi oğlu Hürmüze ait olduğu söylenen bir kabir vardır.
Kalenin altından süzülüp geçen Diclenin sağ yakasında büyücek bir köy olan
Tekke mahallesine kalenin alt eteklerinden gidilir. Buraya giden yol üzerinde güzel
bir kubbe ile örtülmüş büyük bir havuz vardır. Suyuna diyecek yoktur.
Dicle kıyısından köye giderken muhteşem ve metin bir rıhtımın bazı aksamı
görülür. Eğilin meyve bahçeleri sebze tarlaları bu sahayı kaplar. Rıhtımın bahçelere
bitişik kısımlarında sık, sık künklerin harçlarla duvarların içerisine gömülmüş olduğn
görünür. Bir az ileride kârı kadim (Eski Hamam) bulunur. İki kısımdan ibarettir.
Kubbeli ve süslü kısım küberaya, büyük kısmı da umuma mahsustur. Soyunma
salonu da muntazamdır. Dicle kıyısında ve ırmağa yüksekten bakan bu hamam
emsalsiz bir metanet ve güzelliktedir. Bir az ileri de (Ayni Hasan) suyu var. Berrak,
temiz bir sudur. Artık köye geldik ve doğruca Yatırın bulunduğu Camie yöneldik.
Camı, eski bir yapıdır. İntizamsız bir kapıdan içeri girilince sağdaki kısmı
işgal eder. İki kemer üzerine oturtulmuştur. Bu havalide ekseriya görülen uzun
kubbeli bir biçimdedir. Camiin en eski tamir kitabesindeki (İbadi Galebi) kelimeleri
ebcet hesabile tarihini göstermekte imiş.
Peygamberin kabri sol taraftadır. Altı metro uzunluğunda üstü türlü türlü
örtülerle bezeniktir. Duvarda yazıları yıpranmış bir kitabe vardır. ancak bu yazının
alınan fotoğrafında da okunmasına imkân bulunamamıştır.
Eski, metrûk fakat mimarî kıymeti haiz bir medrese de vardır. Vakıfnamesinde
1016 tarihinde yapıldığı yazılıdır.
Yapının garp cephesi büyük bir mezarlığa nazırdır. Burada bütün mezar taşları
Türkçe yazılıdır. Gösterilen hürmetlice bir mezar peygamberin yeğeni Hürmiizün
imiş.
Köyün biraz üstünde kayalıklar arasından gelen bir su odamsı bir mağarada
kendisini gösterir. Burada oturulacak ve içerlere girilecek yerler vardır. Suyu soğuk
ve temizdir. Mağaranın içi bayağı bir kale gibidir. İçinden çağıltılar duyulur. Karanlık
ve ilerlere uzayan geniş bir mağaradır.
Yine buralarda içinde harçla bir duvar örtülü bir mağaranın sözü geçer. Bunun
oturulmak için mi yoksa denildiği gibi içinde bazı şeyler saklanan bir ambarmı
olduğu meçhuldür.
186
Tekke ve civan kadim eserlerin bolluğu ve ehemmiyeti itiba- rile tetkike değer
bir köydür.(41)
Zülküfül Yatırı
Yılda iki defa, o da bayramlarda arife günlerinin
akşamında ziyaret edilirdi. Eğilin altlarında ve Diclenin sol yakasında bulunan
hacılar köyünün yanındadır.
Eğilden Dicleye inilir. Zazalar bu ırmağa çay derler. Diclenin malûm olan
isimlerinden başka bir adı da (Efrem, Evren) dir.
Eğilden bu köye giderken Dicle kıyısında (gül bahçesi) denilen mevki saatlarca
hayran hayran oturulacak bir yerdir. Göklere doruk salmış kayalıklar, yakıcı sıcakları
gölgesile dağıtan müheykel birer varlıktır. Burada Dicle küçülür gibi olur. Ve dize
kadar bir derinlikle yaygınca geçer. Fakat biz Hacılar köyünden Eşek getirttik ve
karşıya geçtik.
Kabir mütevazı bir binadadır. Küçük bir kapıdan uzun bir koridora girilir.
Bunun sağ tarafında duvar içerisine oturtulmuş yekpare beyaz bir mermer levha
yazısı şudur: Üstte, Fatiha, bunun hizasında en altta (Ruhuiçün) sağda (Koyana)
solda (Rahmet) kelimelerile bir çerçeveye alınmış ve iki satır altında (1091) tarihi
konulmuştur. Birinci satır :
Koridorun sonuna doğru küçük bir kapı görünür. Bunun tam üst dilini teşkil
etmek üzere konulan kırmızı taş üzerine: Haza Merkad Nebi Zülküîül Aleyhisselâm
ibaresi yazılmıştır.
İçeride kabrin baş tarafında eski bir kûfi yazısı ile dört satır’
Burada yine duvar üzerinde konulan küçük bir taşta Bennanm adı vardır. (Ebü İmad)
Zülküfül yatırının ilerisinde Haydar ağa bahçeleri vardır. Burada hamam
şeklinde büyücek bir mağara bulunur. Yirmi otuz kişi yıkanabilir. Suyu bahçelerin
çeşmesinden gelir. Şimdi bu su alt taraftan alınmaktadır.
Cenuba müteveccih kısmında mihrap gibi yerde hamama kurnalık edebilecek
taşlardan oyulmuş bir çukur vardır. Buranın hamam olduğuna bu taşta delâlet etmektedir.
Yine Zülküfülün yattığı yerin ön kısımlarında bir minare enkazı durmaktadır.
Çok metin bir harçla sıralanan bu taşlara yıkım yoktur. Önceleri Dicle Zülküfül
kabrinin bulunduğu kıyıdan geçiyormuş. Otuz yıl evvel taşarak buralarını silip
süpürmüş. Bu gün ırmak buralardan uzakça bir mevkide sıralanan tepelerin
eteklerinden süzülüp gitmektedir.(41)
187
Nebi Harun türbesi
Bulunduğu Yer
İlçenin güneydoğusunda, Peygamberler Tepesi olarak bilinen tepede bulunmaktadır (Foto: 107-108).
Tarihçesi
Yapının içinde bulunan kufi kitabede 557/1162 tarihi yazılıdır. Kitabeden türbenin 557/1162 yılında inşa
edildiği anlaşılmaktadır. Bu tarih Nisanoğullarının Eğil'e hakim oldukları dönme denk gelmektedir . Bu tarih
Nisanoğullarının Eğil'e hakim oldukları dönme denk gelmektedir. Diğer bir kitabeden eserin giriş kapısı
üzerindedir. 1091/1680 tarihli kitabenin Zülkifl Peygamber Türbesinin onarım kitabesi olduğu yayınlardan
anlaşılmaktadır. Zülkif Peygambe Türbesi 1996 yılında Baraj Gölü altından kalınca kitabe oradan alınıp
bugünkü yerine konulmuştur. Günümüzde çeşitli ilaveler yapılan türbe sağlamdır.
Kitabe: Anlamı: Bu imaret ve kubbe (türbe)'nin inşası 557/1162 yılında emredildi.
Bu kabir Harun ibni Pir-i Çan'ındır.
ElyesaPeygamber Türbesi
Bulunduğu Yer
Eğil ilçesinin kuzeydoğusunda, Tekke Mahallesi' nde, Dicle Nehrinin kenarındaydı.
Tarihçesi
Kaynaklarda Elyesa Peygamberin mezarının bağlı bulunduğu caminin üzerinde ebced hesabıyla 1129/1717
tarihli bir onarım kitabesi olduğu bilgisi bulunmaktadır.1316/1898, 1321/1903, 1323/1905 tarihli Diyarbakır
Salnamelerinde "Nebi Elyesa'nın peygamber olduğu ve kabrinin de Eğil'de olduğu" bilgisi mevcuttur. Ancak
bugün baraj gölü altında kalan yapı, XVI.- XVII. yüzyılda inşa edilen eserlerin özelliklerini göstermektedir.
Buradan hareketle, eserin XVI-XVII. yüzyılda inşa edildiğini söyleyebiliriz. Yapı, günümüzde Dicle Baraj
Gölünün altında kalmıştır. 1995 yılında Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından, Nebi Harun
Tepesinde Hz. Elyesa için yeni bir türbe inşa edilmiştir
Tanımı
İlk yapı, içten ve dıştan kare planlı olup, içten kubbe, dıştan piramidal bir külah ile örtülüydü. Türbenin
yapımında kesme taş malzeme kullanılmıştır. İlk türbe günümüzde Dicle Baraj Gölünün altında kalmıştır
Zülkifl Peygamber Türbesi
Bulunduğu Yer
Eğil ilçesinin doğusunda, Haciyan Mahallesinde, Dicle Nehrinin kenarındaydı.
Tarihçesi
188
Kaynaklarda da Zülkif Peygamberin Eğil'de medfun olduğu ve mezarının üzerinde bir türbe inşa edildiği
belirtilmektedir. Hz. Zülkif un mezar taşında 487/1094 tarihinin yazılı olduğunu ve türbenin duvarında da
bennan (usta) olarak Ebu İmad'ın adının geçtiğini, türbenin üzerinde de 1091/1680 tarihli bir tamir kitabesi
olduğu araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir Buradan hareketle türbenin 487/1094 tarihinde usta Ebu îmad
tarafında inşa edildiğini ve 1680 tarihinde Şeyh Ömer'in kızı La'l Han Hatun tarafından onarıldığını, ustanın da
Ali olduğunu söyleyebiliriz.
1301/1883, 1308/1890 ve 1318/1900 tarihli Diyarbakır Salnamelerinde "Nebi Zülkifl'in Peygamber olduğu
ve makamını Ergani'de olduğu" yazılıdır.
Yapı, günümüzde, Dicle Baraj Gölünün altında kalmıştır. 1995 yılında Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü
tarafında Nebi Harun Tepesinde Hz. Zülkif için yeni bir türbe inşa edilmiştir
Kitabe: Haza merkad Zülküfil Aleyhisselam Anlamı Bu merkad Zülkifil Aleyhisselam'ındır.
Diğer kitabe: Çok bağışlayıcı ve merhamet edici olan Allah'ın adıyla bu kabir Zülkif Peygamber -salat ve
selam onun üzerine olsun- aittir. Mevdudî oğlu Ebubekir 487/1094 yılında bu yapıyı yapmaya muvaffak
oldu.(11)
Eğil ilçesi Şeyda Ahmet Eski Mezarlık Alanı
Eğil'e 10 km mesafede Kalecik Köyü nün yaklaşık 400 m doğusundaki Kalecik Kalesi'nin eteğinde yer
almaktadır. Alanda tespit edilen 4adet mezar .islami döneme aittir. Bu mezarların bazıları dağılmıştır ve
devşirme malzeme kullanılarak tekrar onarılmıştır. Bazı mezarların şahidelerinde altı kollu yıldız, bazılarıda ise
eski Osmanlıca ve Arapça yazılar yer almaktadır Köy halkı buranın sahabelerden Şeyda Ahmedin yatırı
olduğunu ilen sürmüştür
Danyal Peygamber
Danyal Peygamber’in kabri ve makamının da Eğil’de olduğuna ilişkin bilgiler mevcuttur. Bilindiği üzere
Zülküfl peygamberin mezarı Eğil’de, makamı Ergani’dedir. Danyal, Üzeyr, Mişael ve Hananya ise Zülkifl
Peygamber’in çocuklarıdır. Hz. Zülküfl Onlara önemli Tevrat levhalarını, Zebur'u ezberletmiş ve açıklamalar
yapmıştır. Çocukları, Zülküfl Peygamber’in emirlerini tamamen yerine getirmişlerdir. Babil kralı
Bahtunnasar’ın Kudüs'e girdiğinde, Zülkifl peygamberi ele geçiremediği, ancak 4 çocuğunu yanına aldırdığı ve
özellikle de Danyal'la yakından ilgilendiği belirtilmektedir.
189
Anlatılanlara göre, Danyal Peygamber’in Dicle'nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesi Allah
tarafından kendisinden istenmiştir. Emir şöyledir: “Buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek.
Ama fakirlerin, vakıfların malına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin”. Danyal Peygamber
Basra'ya kadar bu şekilde gitmiştir. Bu arada, fakir ve garibanları koruyup asasıyla yatağı gerektiğinde
değiştirmiştir. Suyun akışı, mal ve mülklere isabet ettiği zaman, Danyal Peygamber Allah’ın buyruğuna uygun
olarak suyun yönünü çorak ve verimsiz bir alandan geçecek şekilde değiştirir. Dicle Nehri’nin zikzaklar
çizmesinin nedeni olarak bu gerekçe gösterilmektedir. Bu nehir üzerindeki kıvrımların çok oluşu ve hiç kimseye
zarar vermeyecek şekildeki akışında bir Peygamber elinin bulunduğu inancı hâkimdir.
Dicle Nehri, her zaman ve her devirde kutsal bir nehir olarak değerlendirilmiştir. Bilindiği üzere Dicle
Nehri, esas kaynağını, Diyarbakır’a bağlı Dicle ilçesi yakınlarında bulunan bir mağaradan çıkan ve debisi
oldukça yüksek bir su kaynağından alır. Dicle’nin Nehir haline geldiği bu mağaranın ağzından itibaren Basra
Körfezine kadar olan akış güzergâhı, inanışa göre Danyal Peygamber tarafından çizilmiştir.
Bir ifadeye göre, Danyal peygamberin mezarı Eğil Emniyet Binası’nın arka bahçesindedir. 40 yıl önce üzerinde
kubbe varken sonradan bu kubbe yıkılmıştır. Eğil halkının bir kısmı, burada Danyal Peygamber’in kabrinin
bulunduğuna inanmaktadır.(45)
Muhtelif Rivayetler
Nebi olduğu ifade edilen Hürmüz, Ruveym ve Ömer İbni Pir-i Can’ın (Birican) kabirleri de Eğil’de
bulunmaktadır. Konyar’ın eserinde, bu üç kişinin peygamber olduğuna ilişkin kanaatin insanlar arasında
yaygın olduğu belirtilmektedir. Eğilli yaşlı insanlar da; Rüveym, Hürmüz, Düşnap isimli nebilerden
bahsetmektedirler. Hz. Harun'un yanında oğlu Ruveym'in, Elyesa’nın yanında da yeğeni Hürmüz'ün yattığı
ifade edilmektedir. Bu kabirler, baraj gölü altında kalmıştır ve şu an yerleri tahminen bilinmektedir.(45)
190
ERGANİ İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARETLER
Diyarbakır Ergani ilçesinde Kotekan köyü seyyidleri türbesi
Kot Şeyhi
Ergani Yakacık köyünde Şeyh Zülfü (Şeyhi Kot) adıyla anılan bir seyid ailesi vardır.Şecerelerinden anlaşılacağı
üzere seyiddirler.Ailesinin ataları Bağdattan Anadoluya,Mardin üzerinden girmişler.Mardin,Diyarbakır,Hazro
üzerinden Erzurum’a kadar gitmişler.Erzurumdan tekrar Diyarbakıra dönmüşlerdir.Kütekan (Yakacık) köyüne
yerleşen Şeyh Zülfü,babası Şeyh Ahmed Seyyid Mustafa ve yukarıya doğru Hz.İmam Ali ve iki cihan serveri
peygamberimiz efendimize uzanırlar.Şu an bu köyde onun evlatları yaşamaktadır.(15)
Türbede Seyydi Zülfü,Seyydi Muhammed,Seyyid Ahmet,Seyid Zekeriya,Seyid Abbas,Seyide Bedran da
yatmaktadır (10)
Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Kötekan (yakacık) köyü Zülküf
peygamber makamının eteğinde şeyhler köyü diye anılan köyde meftun bulunan
şeyhlerin, ehlibeyt olup kutbu Rabbani Bazul Eşhep serveri Seyyid şeyh Abdülkadir
Geylani’nin soyundan geldikleri ifade edilmektedir. Şeyh Abdülkadir’in annesi
Seyyid babası Şerif olduğu için Kötekan şeyhleri de hem Seyyid hem Şeriftirler.
Seyyid şeyh Abdülkadir’in soyundan geldiğinden anlaşılacağı gibi Kötekan şeyhleri
Kadirî tarikatının şeyhleridirler. Şecereleri sağlam ve tasdiklidir, Kötekan şeyhleri 4
tarikatın toplamı olarak diyeceğimiz Kadirî Tarîkatı, Rufâi Tarîkatı, Bedevî Tarîkatı
ve Düsokî Tarîkatı olmak üzere 4 tasavvuf önderinden icâzet almakla soydan soya
devam etmiştir. Kötekan şeyhleri Araplar olsun, Türkler olsun, Kürtler olsun her
kesimden tüm Müslümanlara dinin şeriatın ve tasavvufi bilgileri anlatmışlar ve
Müslüman milletler içinde daima saygı ile karşılanmışlardır. Kötekan şeyhleri
Türkiye’ye göç etmeleri Osmanlının son zamanlarında gerçekleşmiştir. Şeyh
Abdülkadir’in torunlarından olan şeyh Ahmet isimli evliyanın oğlu şeyh Zülfi ve
hanımını Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Kötekan köyüne yerleştirip kendisi
şecereyi tasdiklemek için İstanbul hükümetine gider ve orada ruhunu teslim eder
191
türbesi Sultan Ahmet caminde bulunmaktadır. Kötekan ziyareti iki bölümden
oluşmaktadır. Biri mübarek tepe, diğeri amber kuyusudur. Buralarda şeyhlerin
mezarları bulunmaktadır.
Amber kuyusunda meftun bulunanlar:
1) Seyyid Şeyh Zülfi (şeyhi kut) v. 1270
2) Seyyid Şeyh Muhammed (ferho) v. 1315
3) Seyyid Şeyh Ahmet v. 1917
4) Seyyid Şeyh Muhammed Musa v.1907
5) Seyyid Şeyh Zekeriya v.1915
6) Seyyid Şeyh Abbas v. 1963
7) Seyyid Şeyh Bedran v.1992
8) Seyyid Şeyh Salim v. 2004
Mübarek tepede meftun bulunanlar:
1) Seyyid Kutbetin v.?
2) Seyyid Şeyh Abdülhalim ( 1862/1925)
3) Seyyid Şeyh İbrahim ( 1925/1996)
Kötekan ziyareti Türkiye’nin her tarafından ziyaret akınına uğrar. Her salı
ve çarşamba hastalar tarafından ziyaret edilmektedir. Hhastaların gayesi maksatları
şeyhten yardım değil de şeyhin yüzü suyu hürmetine Cenab-ı ALLAH’tan şifa
dilerler. Ve her sene Temmuz ayının ilk pazar günü orada meftun bulunan seyyidleri
anma programı ve yıl dönümü münasebetiyle merasimler yapılır. Toplu halde dualar
okunur ve kuran eşliğinde zikir yapılır.(40)
Enüş peygamber (Ergani Otluca köyü) ve Hz.Zülkifl makamı
192
16.yüzyıl Ergani türbe vakıfları (38)
. Zülküfl Nebi Zâviyesivakfı
Zülküfl Nebi Zâviye'si; mescid, türbe ve zâviyeden oluşan yapılar topluluğu içinde yer almaktadır (MM 100,
s.23a).
Zâviye hakkında ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığına dair kesin bilgi yok. Yapının 1518 tahririnde vakıf
kaydının bulunması, Osmanlı döneminden önce var olduğunu göstermektedir.
1518 tahririne göre vakfın geliri ismi kaydedilmeyen bir mezra'anın mahsulünden sağlanmaktadır. İsmi
yazılmayan mezra'a büyük bir ihtimalle 1523 tahririnde ismi yazılan mezra'a dır (MM 100,s.23a).
1523'te vakfın gelir kaynaklarına yeni bir kaynak eklenmesine rağmen, sağlanan miktarda düşüş olduğu, bu
dönemde gelirin tamamının mescid zaruri ihtiyaçlarına harcandığı görülmektedir (TD 998, s.112).
1564'te mevcut kaynaklara bir köy getirisi daha eklenmiş ve gelir yaklaşık 4 kat artış göstermiştir. Bu duruma
paralel olarak vakıf personel sayısının artmasından dolayı giderler de yükselmiş, ancak gelirlerdeki reel artış
daha yüksek olduğu için ödeme güçlülüğü bir yana, vakıf hesaplarında fazlalık oluşmuştur (TD 552, s.47b).
17. yüzyılın ilk yarısında (1693'te) vakfın giderlerinde yükselme olduğu (MM 1145, s.6b), bir yıl sonrasında da
durumda değişme olmadığı görülmektedir (MM 5308, s.9).
Daha sonraki dönemlerde vakıf faaliyetlerine devam etmiştir.
Zâviye, 30 Kasım 1925 tarihinde çıkartılan 243 sayılı ve 13 Kanunuevvel 1341 tarihli Tekke ve Zâviyelerle
Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar İle Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun hükümlerine
dayanılarak kapatılmıştır. Zâviyede bulunan kıymetli eserlerin bir kısmı Diyarbakır Evkaf (Vakıf) Dairesi'ne, bir
193
kısmı da Ankara Etnografya Müzesi'ne götürülmüştür. Zâviye (Türbe/Makam) ise,1926 yılında yıkılmıştır.
Sonradan, 1950'li yıllarda aynı yere eski yapıyla hiçbir alakası olmayan yeni bir yapı inşa edilmiştir. (38)
1. Nebî Enûş (a.s.) ve Kabri
Kaynaklarda Enûş (a.s.)’ın, Şit (a.s.)’ın oğlu olduğu belirtilmektedir. Hz. Enûş’un hayatı hakkında
ayrıntılı bilgi tespit edilememiştir. Ancak İbnü’l-Esir’in belirttiğine göre Hz. Enûş, Hz. Şit (a.s.)’ın oğlu olup,
onun ölümünden sonra vasiyeti üzerine halkının yönetimini devralmıştır.
1316/1898 tarihli Diyarbakır Salnâmeleri’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan peygamber, sahabe ve
evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda, Nebî Enûş (a.s.)’ın peygamber olduğu bilgisi ile birlikte Şit
aleyhisselâmın oğlu olduğu ve Ergani’nin Kızılca (Otluca) Köyü’nde medfûn olduğu da belirtilmektedir. Enûş
Peygamberin türbesi, Ergani İlçesinin 17 km. güneybatısında Kızılca’da yeni ismi ile Otluca Köyü’nde
bulunmaktadır. Burada bulunan ziyaretgâh, kümbet şeklindeki bir türbeden ibarettir. Türbe, köyün batısında
cami ile aynı avlu içerisinde yer almaktadır. Kümbetin kitabesinden ve yapı malzemesinden sonradan bakım ve
onarımdan geçtiği anlaşılmaktadır.(44)
HANİ İLÇESİ TÜRBELERİ
Hani ilçesinde rivayetlerde ve kısmen de tarihi bilgilerde Sahabe mezarlarının olduğunu anlıyoruz.Diyarbakır
salnamelerinde isimleri aşağıda belirtilen uluların yattığı ifade kaydedilmektedir.Bunun dışında çok sayıda
evliya medfundur.
1869 Diyarbakır salnamelerinde
Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin kudise sirihu hazretleri ,
Eizze-i Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi hazretleri Hani kasabasında medfun(16)
olduğu kaydedilmektedir.
1936 Yılında Hasan Basri Konyar Hani’deki yatırları şu şekilde anlatmaktadır
Bu minarenin bir az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı vardır.
Kasabanın şimal tarafında bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar) medfundur.
Torunları merkadin etrafındaki evlerde oturmaktadırlar.Yakın zamanlara kadar bir iki köyle kasabadaki bazı
evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi.
Kasabanın iki saat garbi cenubisinde Piri Leşkeriyan köyünde peygamber oğullarından Mehmed
Askerinin kabri vardır. (17)
Seyyid Cafer-i Tayyar Türbesi: Türbe Diyarbakır ili Hani ilçesi, Zirve mahallesindedir. Türbede
bulunan zat ile ilgili olarak iki rivayet anlatılmaktadır. Bunlardan birisi türbede Cafer-i Tayyar'in torunu olan
bir zatın yattığı şeklindedir. Diğeri ise, türbede Cafer-i Tayyar'ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe
bazı ifadelere göre Emevi eseridir. Bir diğer rivayete göre de Kurt İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli
194
taş duvarlı bir bina olan türbenin müştemilatında H. 372, M. 982 tarihli bir sancak vardır. Halk türbede yatan
zatın Sahabi ve Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekte Kur'an-ı Kerim okuyup dua etmektedir.
Özellikle Cuma geceleri türbenin üzerinde de ışık yandığı inancı yaygındır. Bakımını Vakıflar Bölge
Müdürlüğünün yaptığı türbenin temizliğini mescid görevlileri yapmakta olup türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 45000 civarındadır.
Halkın türbe ile ilgili inançları arasında ulu zatın yattığı yer gibi konaklama türünden uğrak yerleri de "makam"
olarak kutlu kabul edilir. Bazen de bir organı kutlu kabul edilir. Ayrıca bedeni ile ilgili olmasa da cüppesi
sakalı, arası, tespihi, kavuğu da kutsal kabul edilir (18)
Ancak mevcut bulgulara göre kabir Hz.Cafer-i Tayyar'ın 7. göbek torununa aittir
Hani ilçesinde sahabe Caferi Tayyarın 7. göbek torunu Cafer-i Tayyar
195
Cafer-i Tayyar Türbesi üzerinde herhangi bir inşâ veya tamir kitabesi
bulunmamaktadır. Ancak yapı içerisinde bulunan ve üzerinde H.372 / M.982
tarihinin yazılı olduğu sancak, türbenin inşâ dönemine ait kesin bilgiler vermese de,
yapının ehemmiyeti bakımından önemli bilgiler vermektedir.
Türbenin mimari özellikleri:
Hani ilçe merkezinin kuzeyindeki Zirve Mahallesi’ndeki cami ile birlikte bir mezarlık içerisinde yer almaktadır
Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plan şemasına sahip olan yapı dıştan
7.50 x16.00m. ölçülerindedir. İki bölüm halinde düzenlenmiş olan yapının her iki
bölümü de sivri bir kemer ile iki kısma ayrılmıştır
1978 ve sonrasındaki onarımlarla düzgün kesme taş malzeme ile yeniden
inşâ edilmiş olan yapı, günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından koruma
altına alınmıştır. (12)
Caferi Tayyar türbe resmi
196
Seyit Caferi Tayyar türbe planı(12)
197
Seyit Ali Türbesi
Hani ilçesinin Dereli Mahallesi’nde bulunmaktadır.
Seyit Ali Türbesi, Kârazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri108 tarafından
H.1297/M.1879 yılında inşâ ettirilmiştir. Giriş kapısı üzerindeki inşâ kitabesinde de
söz konusu inşâ tarihi doğrulanan yapının üzeri vaktiyle beşik tonoz örtülüydü.
Ancak 1975 yılındaki Lice Depremi sırasında tonoz yapısı ve batı duvarı büyük bir
hasara uğrayınca yapı, 1977 yılından sonra halk tarafından onarılarak üzeri düz
betonla örtülmüştür.
Beyaz kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan yapının kesme taş
malzemeleri, Hani ilçesinin Çardak Köyü ile Dicle ilçesinin Dede Köyü’nden
getirtilmiştir.
Seyit Ali Türbesinin üzerinde iki kitabebulunmaktadır
Yapıdaki ilk kitabe giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Taş üzerine kazıma
tekniği ile hakkedilmiş olan kitabe metni üç satır halinde ele alınmıştır. Günümüze
harap bir vaziyette ulaşmış olan kitabe okunamamıştır.
Türbe Hatuniye Medresesi’nin kuzey-batı tarafında yer almaktadır .
Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir alan üzerine inşâ edilmiş olan yapı,
7.60x10.40m. ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir
(Çiz.22). İçten toprak bir dam ile örtülü olan yapı, dış taraftan betonla kapatılmıştır.
Yapının güney cephesi kesme taş malzemeden inşâ edilmişken, diğer cepheleri
düzgün sıralar oluşturmayan kırma taş malzemeden inşâ edilmiştir (12)
198
Hani-Seyyid Ali Türbesi(Hatuniye medresesi müderrisi)
199
Seyit Ali Türbesi planı(12)
200
Şeyh Ahmed Karazi
1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da
kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı
kısımda eizze-i kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretlerinin,
Hani’de medfun olduğu belirtilmektedir.(7)
Şeyh Ahmed Karazi ve yanında yatan metfun şeyhler
201
Şeyh Ahmed on dokuzuncu yüzyılda Anadolu'da yetişen evliyadandır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin
halîfelerinden Şeyh Muhammed Hânî'nin talebesidir
Babası da Nakşi şeyhi olan Molla Ömer Efendinin oğludur. İlk tarikat iznini Halidi Bağdadinin hocası ve
halifesi olan Molla Yahya-yi Mizuri’nin oğlu Şeyh Abdullahtan almıştır.
Daha sonra Bağdatta h. 1266 yılında Ğavsi Geylani Tekkesinin postinişin olan Şeyh Ali el-Nakipten
Kadiri icazeti alır. Yine Bağdat ziyaretinde Mevlana Halidin halifeleri olan Şeyh Abdülfettan efendiden, Şeyh
Osmani Taviliden, Şeyh Salih-i Basret Şeyh Hamid-i Mardini ve Mevlana Halidin oğlu Şeyh Necmeddin
Efendiden Nakşi icazeti alır.
Son olarak h. 1284/m. 1844 yılında Hacca giderhen Şamda Mevlana Halidin büyük halifelerinden Muhammed
Hani efendiden tam bir hilafet ve icazet alır. (19)
Seyit Bedrettin Türbesi
Hani ilçe merkezinin güneyindeki DereliMahallesi’nde bulunmaktadır.
Seyit bedreddin türbesi
Seyyid bedreddin türbesi
202
1316 (1801–1802) tarihli
Diyarbakır Salnamesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahabe ve
Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin Kuddise Sirruhû Hazretlerinin,
Hani’de medfun olduğu belirtilmektedir. Türbe, Diyarbakır ili, Hani ilçesi Develi mahallesindedir. Türbede
Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç kardeşinin yattıkları ifade edilmektedir. Üzeri beton taş
duvarlı türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türbede havlu türünden eşyalar ve müştemilatında bir
mezarlık vardır. Seyyid Bedrettin’in veli bir kimse olduğu inancı vardır. Bakımı çevre halkı tarafından
yapılmaktadır (7)
Şeyh Abdullah Hatipoğlu
Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi
Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi ,Hani ilçe mezarlığında bulunmaktadır.Hani ilçesinde 1907 yılında doğan
Şeyh Abdullah Hatipoğlu ,Hani kadılığı yapmış olan Sadullah Efendi'nin torunudur.Rifai tarikatına mensup olan
Abdullah Hatipoğlu ,1948 yılında Şeyh İzzeddin'den hilafet alarak irşad faaliyetlerini yürütmüştür.Aynı
203
zamanda alim ve iyi bir hatip olan Şeyh Abdullah,Hani'de 27 yıl imam hatiplik görevini yürütmüş,14 şubat 1987
tarihinde vefat etmiştir.(7)
HAZRO İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ
Hazro ilçesi Mirani köyünde özellikle Perşembe günleri 300-400 arabanın geldiği,felçli hastaların götürüldüğü
Şeyh Hasan Ezraki ziyaretine gidiyoruz.Bağdattan Mardine gelen Şeyh Hasan,Mardinde halkın rağbetine
uğrar.Vali çekinir,hapse atar.Ancak şeyh namaz saatleri valinin de bulunduğu camide namaz kılar.Vali kerameti
görünce pişman olur.Şeyh Hasan Ezraki daha sonra Hazro’ya gelir.(Liceliler ise Liceye gelmiştir,der)
Mirani köyü ve ziyaret
204
KOCAKÖY İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ
Kocaköy-Şeyh Şerafeddin ve İsmetullah
Seydaye Molla İsmatullah:
Fis köyünde 1904 yıllarında doğar,Kocaköy’e yerleşir,1996 yılında vefat eder.(20)
Şeyh Şerafeddin Türbesi: Türbe, Diyarbakır'ın Kocaköy ilçesinde Şeyh Şerafettin mahallesindedir.
Köy halkı ile belediyenin birlikte yaptıkları türbe fazla eski olmayıp kubbeli betonarme bir binadır. Türbe
Cuma akşamları ziyaret edilir. Ziyaret esnasında çevredeki çocuklara şeker dağıtılır. Türbe daha ziyade Sara
(Epilepsi) hastaları ve yağmur duası esnasında ziyaret edilir. Aslen Mekkeli olan Şeyh Şerafettin Diyarbakır'ın
Kurşunlu Camiinde 20 yıl müderrislik yapmıştır
Kocaköy bir köy iken burada inzivaya çekilip burada
ölmüştür. Bakımını Yardımlaşma Derneğinin tuttuğu görevlinin yaptığı türbeyi yılda 750-1000 kişi ziyaret
etmektedir. (
Şeyh Harun,Şeyh Mahmud ve Şeyh Zeynep türbeleri
205
206
KULP İLÇESİNDEKİ TÜRBELERİ
İlçede halk tarafından ziyaret edilen ve evliya yattığına inanılan türbeler şunlardırlar;
Konuklu Türbeleri: Kulp’un Konuklu (Duderya) Köyü’nde bulunan türbelerden biri Şeyh Ömere,
diğeri oğlu Şeyh Muhammed’e aittir. Kesme taş malzemeden inşa edilen yapılar sekizgen planlı olup içten ve
dıştan kubbe ile örtülüdür. Ziyaretçi akınına uğrayan bu türbeler döneminin özelliklerini yansıtmaları açısından
önemlidir.
Şeyh Ebubekir Türbesi: Diyarbakır Kulp Özbek köyünde Hz.Hasan Soyundan gelen Şeyh Ebubekir
türbesi vardır. (21)
Kulp’un Özbek (Şeyhbuban) Köyü’ndedir. İnanç turizminin önemli merkezlerinden biri olan Şeyh
Ebubekir Türbesi XVIII. yüzyılda inşa edilmiştir. Eser içten ve dıştan sekizgen planlı olup içten ve dıştan kubbe
ile örtülüdür. Moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Türbenin çevresinde yazılı birçok eski mezar taşları
bulunmaktadır.
Kulp evliyaları
Argün köyünde Şeyh Muhammed Tağnaval,Evliyei sikri
Baloğlu köyünde Evliyai mezri ,Şeyh Osman Çekran dağı ,Şeyh Nasır Munuci yatmaktadır
Ömeriye köyünde
Şeyh Sıracaddin, Şeyh Ömeri Düderiye ,Şeyh Muhammed Düderiye medfundur
207
Seyyid Ali (1854-1927) -Şeyh Abdülkadir(1903-1972)
Türbenin ön kısmı kubbeler-Türbenin iç kısım kubbesi
208
Türbe süslemeleri
Muhammede Düderiye
209
Ömer Düderiye
Şeyh Sıraceddin
210
Şeyh Sıraceddin
Şeyh Sıraceddin
211
Şeyh Ebubekir
Şeyh Mahmut:
4.Murat döneminde yaşamıştır.Seyiddir.Kabri Karpuzlu köyündedir
Şeyh Mahmut Kabri(10)
Şeyh Mahmut Türbesi(22)
Şeyh Ali Türbesi
212
Seyh Mahmut Türbesi: 17. yüzyıl baslarında Irak-Musul kentinde ikamet eden ve
Hz Hüseyin sülalesinden geldiği için “seyit” unvanına sahip olan Seyh Hasan seyit ailelerine
yapılan baskı ve zulümlerden kurtulmak için esi, oğulları Mahmut, Sadık ve Hakkı ile birlikte
Musul’dan ayrılmış; Osmanlı imparatorluğu’nda seyit ailelerine gösterilen hürmet ve
yardımlardan dolayı Osmanlı imparatorluğu topraklarında bulunan ve günümüzde seyitler
harabesi olarak bilinen Hazro ve Lice arasındaki yere göç etmiştir. Daha sonra oğulları Hakkı
Lice’ye; Sadık Kulp’un Hevedan mıntıkasına, Mahmut ise Karpuzlu Köyü’ne yerleşmiştir.
Seyh Mahmut’un Mustafa ve Osman isminde iki erkek evladı olmuştur. Osmanlı
imparatorluğu’nda peygamber sülalesinden gelen seyit ailelerinin geçimi devlet tarafından
karşılandığından bu imkânlardan faydalanmak için seyit olmadığı halde kendisini seyit olarak
gösterenler çoğalmış, bunun üzerine padişah dördüncü Murat bir ferman çıkartarak seyit
unvanlı olanları İstanbul’a çağırtmıştır. Seyh Mahmut, oğlu Seyh Mustafa ile beraber
İstanbul’a gitmis; bir Cuma günü padişah dördüncü Murat’ın vezirlerinden birisinin
bulunduğu camide Cuma hutbesi vermiş ve Bagdat’ın fethinin sultan dördüncü Murat’a nasip
olacagını söylemiştir.
Vezir hutbede dinlediklerinden padişaha bahsetmiş, bunu üzerine padişah kendisini
saraya davet etmiş ve kendisinin İslami bilgisinden etkilenerek kızı Zeliha Sultanı Seyh
Mahmut’un oğlu Mustafa ile evlendirmiştir. Padisah, Seyh Mahmut’a Lice, Hazro ve Kulp
civarında 8 köy bağışlamıştır.
Yanında yeteri kadar asker ile istanbul’dan çıkan Seyh Mahmut ve oglu Mustafa
Üsküdar civarına geldiklerinde Mustafa ani bir rahatsızlık neticesinde vefat etmiş, cenazesi
Üsküdar’da defnedilmiştir. Seyh Mahmut, gelini Zeliha Sultana tekrar babasının yanına
dönebileceğini söylemşsse de Zeliha Sultan babasının artık Seyh Mahmut olduğunu
söylemiştir.
Karpuzlu Köyü’ne döndükten sonra Zeliha Sultan köydeki camiyi kendi yaptırmıştır.
Zeliha Sultanının Kapruzlu’da bir kız çocuğu dünyaya gelmiş fakat küçük yaşta vefat etmistir.
Seyh Mahmut’un kardeşi Osman’ın Abdullah ve Hasan isimlerinde iki oğlu olmuş, Hasan’ın
erkek çocuğu olmamış, Abdullah’ın Şeyhi isminde bir erkek çocuğu olmuş ve şeyhlik Seyh
Seyhi ile son bulmuştur.
Günümüzde Karpuzlu köyünde bulunan Şeyh Mahmut Türbesi’nin içinde Şeyh
Abdullah, Şeyh Ali, Şeyh Seyhi, Meryeme Hatun (Seyh Mahmut’un annesi), Şeyh Osman,
Zeliha Sultan, Şeyh Hasan ve Şeyh Mahmut’un mezarı bulunmaktadır.(23)
Seyh Muhammed Türbesi: Ağaçlı beldesinde dini yapı olarak önemli
213
sayılabilecek yerlerden birisi Seyh Muhammed Türbesi’dir. Eskiden Ağaçlı’da yasamıs dini
bir âlim olduğu söylenen şeyhin türbesinin önünden geçerken insanlar fatiha okumakta ve dua
etmektedir. Diğer köylerde bulunan türbe ziyaretlerinin aksine Ağaçlı’da türbenin ziyareti için
özel bir gün yoktur
Seyh Umran Türbesi: Karaağaç köyünün güney tepesinde bulunan Seyh Umran
Türbesi çevre köylerde de bilinen önemli bir dini yapıdır. Köy halkı her yıl geleneksel olarak
17 Mart tarihinde türbeyi topluca ziyaret ederek Kuran-ı kerim okutmakta ve dua etmektedir.
Seyh Muhammed Türbesi: Zeyrek köyünün batı tarafındaki tepede yer alan Şeyh
Muhammed Türbesi önemli dini ziyaret yerlerinden biridir. Osmanlı-Rus Savasında şehit
edildiği söylenen Seyh Muhammed ünlü bir din âlimidir. Romatizma hastalığı olan
vatandaşlar Çarşamba günleri türbeyi ziyaret ederek dua etmekte, Yasin-i şerif okutmakta ve
bu sekilde iyileşeceklerine inanmaktadır.
Hayro Türbesi: Kurudere köyünün güneyindeki tepede yer alan Hayro Türbesi
önemli dini yapılardan biridir. Adını hayırsever ve dini bütün bir kişilik olduğu söylenen
Hayro’dan almaktadır. Zaten yerel dilde “Hayro” sözcügünün Türkçe karsılığı “hayır”, “hayır
yapan” anlamına gelmektedir.
Hacı Ömer Türbesi: Narlıca köyünün doğusunda yer alan Hacı Ömer Türbesi
önemli dini merkezlerden biridir. Türbenin geçmişi ve hakkında herhangi bir şey
bilinmemektedir. Perşembe ve Cuma günleri ziyaret edilen türbede Yasin-i Şerif okutulmakta
ve dua edilmektedir.(24)
Molla Sadık Türbesi: Basbuğ köyünde Halk dilinde Ziyareta Kuri Silivan
(Silvan ogulları Ziyareti) denilen bir yatır bulunmaktadır. Yatır Persembe ve Cuma
aksamları ziyaret edilerek Yasin-i şerif okunmakta ve dua edilmektedir. Köyde bulunan bir
diger dini çekim merkezi de Molla Sadık Türbesi’dir. Molla Sadık’ın, köyün sakini olup
birçok talebe ve âlim yetiştiren önemli bir zat olduğu söylenmektedir. Buraya da rutin olarak
Persembe aksamları ve Cuma günleri ziyaretler yapılarak dua edilmektedir.
Seyh Süleyman Türbesi: Çağlayan köyü Derecik mezrasında bulunan Seyh
Süleyman Türbesi köyün önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Köy yaslılarından
aldığımız bilgilere göre Şeyh Süleyman Mekke’den gelip iki kız kardeşi ile Çaglayan’na baglı
Derecik mezrasında şehit düşmüştür. Köy sakinleri Perişembe ve Cuma aksamları türbeyi
ziyaret ederek dua etmektedir.
Seyh Muhammed Sahabi Türbesi: Kayahan köyünde yer almakatdır. Köylülerin
dediğine göre bu zat Sahabi neslinden olup zamanında burada yapılan savaslarda sehit
214
düsmüstür. Köy ahalisi tarafından buraya Perşembe ve Cuma günleri rutin ziyaretler yapılarak
dua edilmektedir. Ayrıca köy sınırları içerisinde Şeyh Muhammed Seydaki, Şeyh Muhammed
Navgori ve Seyh Muhammed Belasah türbeleri de bulunmaktadır.
Seyh Sıvan Türbesi: Güleç köyünün güneyinde yer alan Seyh Sıvan Türbesi dini
çekim merkezlerinden biridir. Eski bir evliya olduğu söylenen Şeyh Sıvan’nın türbesi köy
sakinleri tarafından Perşembe ve Cuma günleri öğleden sonraları ziyaret edilerek Yasin-i şerif
okutulmakta ve dua edilmektedir.
Molla Hüseyin Türbesi: Barın Köyünün doğusundaki mezarlıkta bulunan Molla
Hüseyin Türbesi önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Değerli bir âlim olduguna
inanılan Molla Hüseyin’in kabri önemli günlerde ziyaret edilerek ruhuna fatiha ve dua
okutulmaktadır.
Seyh Ahmed-i Türbesi: Ünal Köyünde birçok dini türbe bulunmaktadır.
Bunlardan en önemlisi Seyh Ahmed-i Türbesi’dir. Çarşamba günleri ziyaret edilen türbeye
gidenler burada ettikleri dualar sayesinde romatizma hastalıklarının iyileşeceğine inanırlar.
Seyh Ömer ve Seyh Muhammed Türbeleri: Konuklu Köyünün doğusunda yer
alan Seyh Ömer ve Seyh Muhammed Türbeleri Kulp ilçesinin en önemli dini çekim
merkezleridir. Cuma aksamları yapılan ziyaretlerde kurbanlar kesilmekte, Yasin-i şerif
okutulmakta ve dualar edilmektedir. Hastalar buradaki türbeleri ziyaret ederek iyileşmeleri
için Allaha dua etmektedir. Çok ünlü bir din âlimi olan Şeyh Muhammed’in çevre ilçe ve
köylerinden birçok müridi olmuştur. 1941 yılında Aydın’da sürgündeyken vefat eden Seyh’in
cenazesi vasiyeti üzerine 1948 yılında Aydın’dan Konuklu Köyü’ne getirilmiştir.
Seyh Ali Türbesi: Karabulak Köyünün batısında yer almaktadır. Sözlü
kaynaklardan aldığımız bilgilere göre Seyh Ali, Osmanlı-Rus Harbinde buraya gelerek
savaşmış ve şehit düşmüştür. Seyh Ali’nin dini nüfuzu Kulpla sınırlı kalmamakta; gerek ilçe
halkı, gerekse yakın çevredeki il ve ilçelerden türbeye yılın belirli dönemlerinde birçok
ziyaret yapılmakta ve ziyaret sırasında kurbanlar kesilerek dua edilmektedir.
Kulp’ta görülen halk dinin bu tip özelliklerinin, dini otoritelerin rızası ile resmi
İslam’ın ritüellerinin yerini aldığına dair özel öneme sahip örneklerdir. Resmi İslam’ın hukuk
sistemi olan “fıkıh” tarafından tasvip görmese de durum böyledir. Veli insanlara has yapılan
senelik “mevlid” merasimleri, adanan kurbanlar (örneğin yatırı Özbek köyünde bulunan seyh
Yusuf ve şeyh Ebubekir’e herkes yılda bir defa kurban adar) bilinen en büyük halk
merasimleridir. (25)
215
LİCE’DEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ
Sine’de Hz.Ebubekir’in Torunlarına ait Türbeler
Hz.Ebubekir soyundan olan Abdurrahman ibn-i Kasım Lice kazası Sine köyüne,Hz.Ebubekir
soyundan olan Şeyh Muhammed ve Şeyh Pir Hasan ise Lice kazasına gelmişlerdir.
Diyarbakır arkeoloji müzesindeki bir belgeye göre eski yerleşim yeri olan Atak’ta
Hz.Ebubekir soyundan Sultan Muhammed Han ve Şeyh Rıdvan ailesi yaşamaktaydı.(26)
Hicri dördüncü yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiş olan Hz Ebubekir’in torunlarından Şeyh v
Rıdvan b.Abdulbasıt b.Abdurrahman b.Ebubekir’in,Şeyh Muhammed b Rıdvan’ın
ve
bunların yakınlarının türbe ve mezarları Sine köyünde bulunmaktadır (27)
Lice-Hazro arasında ,Antaktan sonra ve Lice’nin son köyü Sünni(Oyuklu) köyü
bulunmaktadır.160 haneli bu köyde yaşayanlar Hz.Ebubekir soyundandır,dışarıya kız alıp
verme olmadığı için saf kalmışlardır,Arapça konuşurlar
1936 yılına ait bir bilgiyi aktarıyoruz
Lice Sini Köyündeki halk Arapça konuşur.Ve kendilerini hazreti Ebubekir’in ahfadından
Şeyh Mehmedin evlatları bilirler.Konuştukları Arapçada çok ayrı bir lehcedir.Atak kalesi
üstündeki şüheda mezarlarını yılda bir kere ziyaret ederler.(28)
Diyarbakır evliyalarına bir örnek Hz.Ebubekir soyundan gelen hicri 3.yüzyılda Lice-Oyuklu
köyü ziyaretleridir.
Lice Sini Köyü kabirleri
216
Lice Sini Köyü kabirleri
Hicri 350 yıllarına ait çok sayıda Hz.Ebubekir soyundan olan Sine’de mezar ve türbe vardır
217
Lice Dibekköy
218
Hasan Zerraki kabri
Hasan Zerraki kabir çevresi
219
SİLVAN İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARETLER
Silvan’da Diyarbakır çıkışında hastane yanında
Bahçe köyü-Şeyh İbrahim Türbesi
220
Dara Hıznakhiye Ziyareti
Şeyh Saitgül Ziyareti
Silvan
Silvan
Şeyh Zeydin türbesi (29)
Kumgölü Muaz bin Cebel’in komutanının kabri
Silvan alınmadan önce,yani daha Diyarbakır’ın fethinin başladığı sıralarda Diyarbakır
hakimi Meryem Dara çevredeki hristiyan valilerden yardım ister.Yardım için
1- Ahlat valisinin kızı Taron 4000 kişi
2- Bitlis valisinin oğlu Buğur 3000 kişi
3- Senasine(Silvan) dağlarının hakiminin oğlu Moş yardıma koşarlar
Bitlis valisinin oğlu Buğur İslam ordularının yanına geçer,bu arada Ahlat valisinin kızı
Taron’u da kaçırarak onunla evlenir
221
İslam orduları ve Bitlis valisinin oğlu Buğur; Ahlat ve Senasine kuvvetleriyle Silvan
yakınlarında çatışmaya girer,bu çatışmada Ahlat ve Senasine kuvvetleri yenilir.(30)
Bu çatışmada şehit düşen bir sahebe için bölge halkı her yıl anma töreni (Murat
şenliği)yapar.Olay şu şekildedir.
Murat şenlikleri :Muaz bin Cebel adına yapılır.Şehit düşen Muaz bin Cebel değildir
Burada şehit olan Muaz bin Cebel’in komutanıdır.Zira Muaz bin Cebel evlidir,Şam’da 41
yaşında vebadan ölmüştür.Oğlu Abdurrahman gazi
Ahlat veya Erzurum’da şehit
düşmüştür.Burada şehit düşen bekardır ve 21 yaşındadır
Murat Şenliği Kulp Kozluk Silvan üçgeninde Murat Ovasında kutlanan üç günlük bir
şenliktir. Silvan’ın kuşatılmasında şehit düşen Muaz Bin Cebelin komutanının mezarı
başında yapılan şenlik
birbirine kavuşmayan, kavuşamayan sevenle sevilenin
kültürümüzdeki
bir
yansımasıdır.
Muaz Bin Cebel’in komutanı ,nişanlıdır. Evleneceği gün orduya komutanlık etmiş. Silvan
kuşatmasında hayatını kaybetmiştir. Bu yüzden Murat Şenliği, mezarı başında yapılır.
Daha çok evlenmek isteyenlerin birbirini gördüğü, ailelerin kaynaştığı bu şenlik Silvanda
,Kozlukta , Kulpta, canlı tutulan şenliklerdendir. At yarışları yapılır.Muaz bin Cabelin
komutanının türbesi ziyaret edilir.Ziyarete gelenlere yemek dağıtılır,üç gün üç gece
doyasıya eğlenilir,adaklar tutulur.Gelenek 1500 yıldan beri sürmektedir
Silvan Hıvde şenlikleri
(Resimler.Silvan mücadele gazetesi)
222
Muaz bin Cebel’in komutanının kabri
223
Silvan ve Kubbetüs-Sultan
Silvan tarihte şöhret kazanmış büyük sultanların medfun olduğu
yerdir.Ancak Moğol
istilasiyle bu mezarlar yok edilmiştir.Bu mezarları ortaya çıkarmak eskiden olduğu gibi ismi
üzerinde Sultan kubbesi şeklinde inşa etmek vefa gereğidir
Burada I.Kılıçaslan ve kızı;Seyfüddevle ve tüm ailesi,Necmeddin Alpi ,Artuk oğlu İlgazi ve
büyük ihtimalle de Celaleddin Harzemşah medfundur
Silvan’da ayrıca Mervanoğullarına ait değişik hükümdarlar da medfundur
Bu
mekanın
Karabehlülbey
camii
olması
gerekir.Lübnan'lı
Prof.Dr.Adnan
Huca
Seyfüddevle'nin mezarının mihrapla minber arasında olduğunu ifade ediyor.
Hamdanilerin Halep kolunun kurucusudur.22 Haziran 916’da doğmuştur25.Ocak 967’de
ölmüştür.Ömrü Bizansa savaşmakla geçmiştir.İmparator Amidi alamamış,hırsından ongözlü
köprüyü yıktırmıştır .Seyfüddevle’nin cenazesi Silvan’a
götülmüştür. Ölümünden sonra
ailesi Silvan surlarını onarmış,şehre su getirmiştir.(36)
224
Lübnanlı Prof Adnan Huca’ya göre Karabelülbey camiinde minber ve mihrap arasında
Seyfüddevle yatmaktadır
Seydüddevle’nin, I.Kılıcasalan’ın,diğer komutan ve devlet adamlarının türbeleri Hülagu
tarafından yıkılmıştır
Seyfüddevle oradaysa tüm hükümdarlar ve ailesinin de orada olması gerekir.Moğol istilasıyla
yıkılan kubbetüssultanın bulunduğu mekan bilinçli olarak cami mekanı yapılmış
olmalıdır.Nasıl ki Diyarbakır'da Hz.Süleyman camiinin alt katında sahabeler yatıyor,üst ise
ibadet mekanıdır.Benzer oluşum bura için de söz konusudur
Selçuklu
hükümdarının
da
Silvanda
medfun
olduğu
ifade
edilir.
I.Kılıçaslan 1107 yılında savaş esnasında ok yağmuru altında Habur suyuna atını salıp karşıya
geçmek istedi.Fakat kendisine ve atına ait zırhların ağırlığı ile suda boğuldu.Bir kaç gün sonra
kıyıya vuran cesdi tabuta konarak Silvana götürüldü.Atabegi Muhammed kendisine bir türbe
yaptırdı.İbül Erzak bu türbeye Kubbet us-Sultan dendiğini ve bu türbeye sonradan bir çok
Türk büyüklerinin ve Kılıçaslanın kızı Saide hatunun 1130’da gömüldüğünü yazar.Daha
sonraları burası büyüyerek Sultan mahallesi adını almıştır. Bugün ne türbeden ne de Sultan
mahellesinden iz kalmıştır(32)
Necmeddin Alpi Bayındırlık faaliyetleri ile tanınıyordu. Silvan’da yabancı konuk ve elçiler
için Silvanda bir saray yaptırdı.M.1164’de Kırk burç denilen bölümü yaptırdı 20 Temmuz
1176 tarihinde öldü..Kubbetüssultanda medfundur. (33)
Seyfüddevle Hamdanilerin Halep kolunun kurucusudur.22 Haziran 916’da doğmuştur25.Ocak
967’de
ölmüştür.Ömrü
Bizansa
savaşmakla
geçmiştir.Cenazesi
Silvan’a
götülmüştür.Seydüddevle’nin,I.Kılıcasalan’ın,diğer komutan ve devlet adamlarının türbeleri
Hülagu tarafından yıkılmıştır(34)
Mervanoğullarından Bad’ın kardeşi Ebu’l Fevaris de bir savaşta şehit olunca Silvanda şehrin
dışına gömümüş,üzerine kubba eyapılmıştır.Daha sonra burada bir çok kubbe yapılmış ve
buraya ‘Ebu’l-Fevaris Kubbeleri’ adı verilmiştir.(35)
225
Ebu Tahir Yusuf bin Denme Mervaniler döneminde Diyarbakır’ı yönetti.M.1025’te
öldürüldü.Mezarı şehir mezarlığınındadır..(34)
Nasruddevle ahmed:Mervani beyliğinin üçüncü hükümdarıdır.Muhdese caminin yanındaki
türbeye gömülmüştür..(34)
Nizameddin Nasr:On gözlü köprüyü yaptırmıştır.Silvan ve Diyarbakır kalelerinin bazı
kısımlarını onartmıştır.Nasruddevle’nin yanına gömülmüştür.(34)
Artuk oğlu İlgazi:Haçlılara karşı teşkil edilen orduya kendi kuvvetleriyle katıldı.Silvan ‘a
gelince hastalandı.Öldüğünde 60 yaşında idi.Mardin,Halep ve Silvan’a hakimdi.Cenazesi
Mescidül emirde Sultan kubbesinin kuzey tarafına gömüldü.(34)
(Beysanoğlu Ş:Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Devlet Adamları.Neyir matb.Ank.1985.s:58
Artukoğlu Necmeddin Alp.MS.1176’da öldü.Cenazesi Kubbetüsssultana gömüldüBurası
dedesi I.Kılıcaslanın türbesidir.(34)
Hamdani hükümdarı Seyfüddevle’nin
Ali b.vahb adlı kulenin bitişiğinde ve kale
içinde,büyük bir saray yaptırdığını biliyoruz.sarayın batı tarafında Babü’l-ferah vel’Gamm
(Sevinç ve üzüntü kapısı)vardı ki sonralartı ‘Eski saray kapısı’adı verilmiştir.Saray hipodroma
hakim sırtta idi.Bu sarayın bahçesinde annesi N’um,oğlu Abdullah ve kızkardeşi Khula’nın
gömülü bulunduğu mezarlık vardı.Halep’te ölen Seyfüddevle’nin cenazesi
Gulam taki
idaresinde Meyyafarakin’e getirilerek yukarıda sözünü ettiğimiz mezarlıkta,annesi ile
kızkardeşinin yanına gömüldü(33)
Silvan’da Celaledin Harzemşah’ın defnedilmiştir
Diyarbakır’ın kazası Silvan(Meyyafarakin)’de hayatını kaybeden Celaleddin’in cesedini,olayı
haber alan Silvan hükümdarı Melik el-Muzaffer Gazi
Silvan’a getirtmiş ve orada
defnettirmiştir.(36)
226
ŞEYH HALİL ZİYARETİ
Gazi Caddesi üzerinde aynı adı taşıyan mezarlığın içindedir. Türbenin çevresi dört duvarla
çevrili olup üstü açıktır. Silvan’da namazın ilk kılındığı yer olduğu söylenir. Sahabe türbesi
olduğu söylense de gerekli araştırma yapılmamıştır. Türbenin içinde bulunan namazgahın
duvarları üzerinde taşı yapışan kişinin tuttuğu dileğin yerine geleceğine inanılır.Ayrıca
ağlayan
bebeklerin
ziyaret
yerine
getirildiğinde
sustuğu
ve
ağlamadığı
inancı
yaygındır.Özellikle perşembe günleri yoğun insan kalabalıkları toplanır.
ŞEYH MUHAMMED ZİYARETİ
Ziyaret sokağında bulunan Şeyh Muhammed Ziyareti çarşamba günleri ziyaretçi akınına
uğrar.Mezarın başında ateşler yakılır, kiremitler ısıtılarak vucudun ağrıyan bölgelerinin
üzerine bırakılır.Romatizması olanların derdine şifa dağıttığına inanılır.
ŞEYH BELBELOT ZİYARETİ
Mira Şehir Mezarlığının içinde,Karabehlül Bey Camisinin yanında mezarlığa açılan kapının
karşısındadır.Mezarın
hemen
yanında
türbeyle
bütünleşen
yaşlı
bir
dut
ağacı
vardır.Ziyaretgah olarak kullanılan türbenin yanında Seyda Mele Kamil'e ait mezar
bulunmaktadır.
DARA HIZNAHİYE ZİYARETİ
Diyarbakır Silvan yolu üzerindedir.Kimlere ait olduğu belli değildir. Sahabelerin yattığı
söylentisi vardır.Taştan yapılan mezarların sağ ve sol tarafında kılıç kabartması
bulunmaktadır. Bir kaç mezardan oluşmaktadır. Mezarların yanında asırlık bir meşe ağacı
vardır. Ziyaretgah olarak kullanılır.
Diyarbakır Valiliği tarafından kümbet şeklinde bir çeşme yapılmıştır.
ŞEYH HASAN ZİYARETİ
Şeyh Halil Mezarlığının kuzeyinde Azizoğullarına ait mezarlığın yanındadır.Ziyaretgah
olarak kullanılır.
227
ŞEYH MUHAMMED-İ GIRKUVİ ZİYARETİ
Ziyaret
Silvan'a
bağlı
Kazandağı
Köyü
ile
Derik
Mukur
bölgesinin
arasında
kalmaktadır.Ziyaretin romatizmaya iyi geldiğine inanılır.Her yıl mart ve nisan aylarında
binlerce insan tarafından ziyaret edilen türbede çeşitli adaklar adanır.
MERŞİ MUN ZİYARETİ
Halk arasında Meşmuni ziyareti olarakta bilinir.İlçenin batısında Diyarbakır kapı'nın hemen
yanındadır.Amerikalılar tarafından 1960 yılında türbe onarılmıştır.Ziyaretgah olarak
kullanılır.
SİTE İBN-İ MECNU TÜRBESİ
Halk arasında Kaniya Navin Ziyareti olarak bilinen ziyaret Bağlar Mahallesindedir.Halk
arasında ziyaretgah olarak kullanılmakta olan Mezarın üzerinde 0.50x1 m. ve 0.80x1 m.
ebadında iki kitabe ve kırık bir mozaik parçası bulunmaktadır.Kitabelerden solda olanı
türbenin kime ait olduğunu göstermekte diğerinin üzerinde ise Ayetül kürsi ve kelimei tevhid
ayetleri bulunmaktadır.Ayrıca ayetlerin devam ettiği kabrin ayak ucunda ve batısında iki
kitabe daha bulunmaktadır.Kitabelerin Abbasi veya Şeyhoğulları döneminde yapıldığını
belirten yazar Süleyman Savcı kitabenin üst tarafında sekiz büklümlü bir güneş resminin
olduğunun açıklıyor.(Y.P.1997).
ŞEYH İBRAHİM TÜRBESİ
Nakşibendi tarikatına mensup zatın türbesi Silvan'a bağlı Bahçe köyündedir.
ŞEYH EMİN TÜRBESİ
Kadiri tarikatına mensup olan ve Şeyhi Bezvan'e olarak tanınan zatın türbesi Silvan'a bağlı
Bezvan (Çalı Önü) köyündedir.(Kaynak.N.Satıcı)
NEŞMUNİ - MOR ŞEHMUN ZİYARETİ
Halk arasında Şehmuni veya Merşimun Ziyareti olarak bilinir. İlçenin batısında Diyarbakır
kapı’nın hemen yanındadır. Türbe Amerikalılar tarafından 1960 yılında onarılmıştır. Ağaç
dallarına iplerin bağlandığı, dileklerin tutulduğu bir ziyaretgah olarak kullanılır. Süryani
olduğu rivayet edilmektedir.
228
KANİYA NAVİN ZİYARETİ
Halk arasında Kaniya Navin Ziyareti ve Yedi Kızlar Ziyareti olarak bilinir. Kaniya Navin
Parkı içinde olan Ziyret Bağlar Mahallesindedir. Çevresinde motifli taşların bulunduğu
ziyaretin çeresinde herhangi bir kitabe yoktur. Çevre duvarı yakın zamanda yapılmıştır(51)
SAHABE MUHAMMED ZİYARETİ
Bazı kaynaklarda Silvan’ın fethi sırasında eğitim vermek için on sahabenin Silvan’da
bırakıldığı yazılmaktadır. Çoğunun mezar yeri bilinmemektedir. Bunların mezarı ile birlikte
fetih sırasında şehid düşen diğer sahabelerin de yeri belli değildir. Silvan’daki türbelerin çoğu
Moğol istilasında yıktırılmıştır.
Yeri belli olan türbelerden biri Silvan Kalesi’nin Güneydoğu tarafında Burcuşah
Kapısının karşısındaki sur dışındadır. Sahabe Muhammed Ziyareti olarak bilinir. M.S 639
yılında Silvan’ın fethinde ok ile şehit düştüğü rivayet edilen sahabe mezarının üzerinde çeşitli
kitabe ve kabartmalar vardır. Kitabelerin üzerinde Ayetel Kürsi ve Kelime-i Tevhid yazılıdır.
Ayrıca çevre düzenlenmesi sırasnda türbenin çevresinde kazı sonucu bulunan kitabeler
mezara ilave edilerek duvarı biraz yükseltilmiştir. Bazı kitabeler tam okunamamaktadır. Kazı
sonucu üzerinde sekiz büklümlü güneş buluan kitabenin yanında, üzerinde altı köşeli yıldız
kabartması olan taş parçaları ( Hz. Süleyman Mührü ) bulunmuştur.Bunlar türbenin çevresine
rast gele yerleştirilmiştir. Türbe evlerle çevrili olup yarım kalan bir inşaatın içinde kalmıştır.
Çarşamba günleri yoğun ziyaretçi kınına uğrayan türbe ve çevresinin koruma altıa alınası
gerekmektedir. (51)
Türbe efsaneleri
Şeyh Maksud Ziyareti
Hasan arak Hani
Anıl (Dımıştad) diye bir köyü var Hani ilçemizin.. Bir zamanlar bu köyden birisi Hacca
gitmiş.. Ama, az para ile gittiği için parasız kalmış, ne yapacağını bilemez bir halde kalmış.
Şaşırmış. Bir gün onun şaşkın halini görenbir adam “Bauda sizin köyünüzden Maksud adlı bir
hemşehrin var, onu bul sana belki yardımc olur’ demiş.. Parasız adam aramış Maksud’u
bulmuş ve maksadını anlatmış.
229
“Param tükendi, köyüme dönemiyorum, bana yardım edersen köyüme dönebilirim” diye
yardım talep etmiş. Şeyh Maksud ehli keramet birisidir ama kimse bilmemektedir: Manevi
halini insanlardan gizlemiştir bu güne kadar. Fakat şu anda bu adamın yardıma ihtiyacı vardır.
Panrası olsa çıkarıp verecek Fakat Şeyh Maksud’da bu adam gibi parasızdır. Adama der ki:
“Gözlerini kapat” Adam kapatmış. Biraz sonra “ Aç” gözlerini demiş.
Gözlerini açan adam, kendisini Hani’nin Anıl köyünde kendi köyünde bulmuş. Şeyh
Maksud bu adama tembihlemiş. “Sırrımı sakın kimseye söyleme. Bu güne kadar kimse beni
bilmedi, bundan sonra da bilmesin.” Ama dinlememiş.. Köyde herkese anlatmış.. Ve bu
anlatışla sırrı ortaya çıkan Şeyh Maksud vefat etmiş..
İlk bahar mevsimi gelince Şeyh Maksudun türbesine gidilir, ziyaretler yapılır, dileklerde
bulunulur ve adaklar adanır..
Seyyid Ali Türbesi
Kazım Tahran Hani
Seyyid ali daha önceleri Kabe’nin emiriymiş. Efsaneye göre, Hz. Muhammed’in (s.a.v.)
emriyle gelip Hani7ye yerleşmiş. Ve Hani’deki Hatuniye medresesine hoca olmuş. Nedense
Hani halkı kendisine iltifat etmemiş,yüz vermemiş.
Zaman böyle akıp giderken bir gün timurlenk Hani’ye gelmiş.
Seyyid ali, Timurlenk’in ziyarete giderek durumundan yakınır ve şöyle bir istekte bulunur:
“Sen atına bin, benim evime gel, kapıda sen attan in, ben senin atına bineyim, sen de çatı
yularından çekerek Seyyid Bedrettin Camiine götür, orada beraber namaz kılalım, ben yine
ata bineyim, sen de çekerek eve götür,ben orada inerim, sen de atına biner gidersin” demiş.
Timur bu zatın hatırını kırmamış ve ne demişse aynen yapmış.
Tabiiolay şehirde görülmüş ve dildin dile dolaşmış.. Timurlenk gibi bir hükümdar u hocaya
bu kadar saygı gösterdiğine göre elbette bilerek yapmıştır. Ve kendi yaptıklarından utanç
duyarak hocaya o günden sonra büyük saygı göstermişlerdir.
Hoca vefat etikten sonra da üzerine türbe yapılmış ve hani’lilerin ziyaretgahı olmuştur.
Şeyh Malan Ziyareti
No. 82 Ömer Öney Dicle
Şeyh Musa ile bacısı, medine’den gelerek tepebaşı (Şeyh malan) köyüne yerleşmişler.
Gece gündüz ibadet ederlermiş. Köylüler bunlara hiç yüz vermezlermiş.Şeyh musa bacısıyla
evlidir diye de gidip şikayet ederler: bu şikayet üzerine onları yakalama üzere, iki asker
göndermişler. Yolda gelirken askerlerden birisi diğerine: “Biz oraya varınca, bu kış gününde
eğer taze incir, üzüm, nar ikram ederlerse, bunlar kutsal kişilerdir, dokunmayalım” demiş.
230
Askerler Şeyh musa’nın evine varmışlar, Musa ile bacısı yoksulluk içindelermiş. Ortada
görünür hiçbir yiyecek veya eşya yokmuş. Musa bacısına, birdenbire dışarıdaki üstü örtülü
siniyi al gel demiş.” Ne sinisi, sini mi var ki getireyim” deyip dışarıya çıkmış. Biraz sonra
elinde bir siniyle dönmüş. Sinide incir, üzüm ve nar varmış. Askerler ikram etmişler.,Askerler
saygıyla Musa’yı Eğil’e götüreceklerini söylemişler. Musa yolda rastladıkları bir çayda abdest
almak için askerlerden izin istemiş. Abdest almış sırrı ortaya çıktığı için de orada vefat etmiş.
Daha sonra bacısına vasiyet ettği için kendisi dağın tepesine, sonradan ölen bacısı da çayın
kenarına gömülmüşler.
Bu köyde oturanların hepsine uzun zaman şeyh denmiş. Dışarıdan kız alıp vermemişler: Bu
köyün insanları sütü tahta kovalarda pişirirlermiş. Çevre köylerden çok saygı görürlermiş.
Sonraları dışardan kız alıp vermişler ve karışmışlar.
Mayıs ayında çocuğu olmayanlar hastalar, özellikle de ruh hastaları bu ziyaretlere giderler.
Ayran çorbası pişirip dağıtırlar, kurbanlar keserler..
Şeyh Şükrü Türbesi
Sermet Subaşı Ergani
Şeyh Şükrü’nün aslı Muşluymuş. Sonradan gelip Ergani’ye yerleşmiş. Ölünce de buraya
gömülmüş. Türbesi “Dedüğü baba”ylayan yanadır.
Şeyh şükrü’nün türbesine her gece su dolu bir testi koyarlarmış. Testi ertesi sabah boş
bulunurmuş. Çünkü Şeyh geceleri mezarından kalkarak, bu suyla abdest alırmış. Ayrıca her
yıl Hacca gidenler Şeyh şükrü’yü de orada gvrürlermiş. Kendisi hakkında saygısızca
konuşanların rüyalarına girip “bir daha hakkımda kötü söylersen, senin gözlerini oyarım”
dermiş.
Bu türbeye gidenler mum yakarlar ve dilekdilerler.
Şeyh Hasan Ezraki Türbesi
Şeyh Hasan, aslında Hazro'nun Ülgen köyü'ndenmiş.Gidip Şam'a yerleşmiş.Bir süre sonra
oradan da mardine göç etmiş. Keramat sahibi bir kişi olduğu için ünü tüm bölgeye yayılmış.
Zamanın Mardin hükümdarı ,onun gücünden korkup,yakalatmış ve tabanı su içinde,çıkılması
çok zor olan bir zindana attırmış. Bir gün nöbetçi .Şeyh'in bahçedeki çeşmede abdest alırken
görünce şaşkınlıktan dona kalmış.Aynı gün,padişahta Şeyh'i camide namaz kılarken
görmüş.yaklaşıp konuşmak istemiş fakat şeyh ortadan kaybolmuş,yine zindana dönmüş.
Şeyh'in zindana sızan güneş ışıklarının huzmesine katılarak zindandan çıktığını ve yine aynı
şekilde döndüğünü anlayan hükümdar Şeyh'i bağışlayıp sebest bırakmış. Şeyh oradan ayrılıp
231
Lice'nin Dibek Köyü'ne yerleşmiş ve ölüncede oraya gömülmüş. Bu türbeye gelen hastalar
sağlık dilerler,adak adarlar.
İsmail Dede Ziyareti
İsmail Dede ile arkadaşları atları ile Diyarbakıra giderken Ambar köyü yakınlarında eşkıya
saldırısına uğramışlar. Eşkıyalar diğer arkadaşlarını yaralayıp İsmail Dede'nin de kulaklarını
kesmişler. Yarası hafif olanlardan birisi atına atlayarak köye haber vermeye giderken
arkasından rüzgar gibi gelen 3 kurt onu geçerek köye doğru gitmişler. Yaralı haberci köye
geldiğinde İsmail Dede'yi kulaklarından kan sızarak kapısının önünde oturur bulmuş. O
zaman yolda gördüğü kurtların dedeyi getirdiğini anlamış. Şu anda İsmail Dede'nin mezarı
değil evi ziyarettir.Dilek dilenir adak adanır. Kesilen adak kurbanın kellesi ile postu evde
oturanlara bırakılır,kalan kısmı yoksullara bırakılır.(31)
232
KAYNAKLAR
1- http://www.salihekinci.com/pdf/Arabkend.pdf
2- Eroğlu MŞ. Arabkendi. Kent yay. İst. 2004. s:30
3- Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012. s. 49
4- M.Şefik Korkusuz.Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay.İst.2004.
5-Dr.Murat Özaydın.Abdurrahman Aktepe.Cihan yay.İst.2009.s.94
6-Çınar Kaymakamlığı.Çınar.2000
7- Ali Melek - Abdullah Demir, Dini Değerleri İle Diyarbakır, Diyarbakır Müftülüğü Yay.,
Diyarbakır, 2009.
8- Dr.Murat Özaydın.Abdurrahman Aktepe.Cihan yay.İst.2009.s.94
9-- Hür Mahmut Yücer :Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19.Yüzyıl).İnsan yay.İst.2004
10- Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakırın fethi ve kültürü.Diyarbakır 2007
11- İrfan Yıldız. Eğil.Diyarbakır valiliği-D.Ü.yay2012.s.59,71
12- Mehmet Latif Demir,Yrd. Doç. Dr. Ali BoranOrtaçağ’dan Günümüze Eğil Ve Hani’deki
Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi . T.C.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Van-2007
13- Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin
Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomık Araştırmalar Dergısi 14 (23): 5-18,
2012
14- Hasan Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi:1936
15-Metin Sözen.Diyarbakır’da Türk Mimarisi.İst.1971.s.187
16- Ö.Tellioğlu (ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:18691905. cilt:4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul.Acar matb.1999
17- Hasan Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi:1936
18- Dr. Yaşar Kalafat Diyarbakır'da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına
Göre /. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004
19-
Murat
Özaydın
Osmanlı
Dönemi
Diyarbakır’ında
Nakşibendîlik.2.Nebiler
Sahabiler,Azizler,Krallar Kenti Sempozyumu.2011
20- Abdurrahman Acar: Vakidi’ye Göre Amid Şehrinin Fethi. D. Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi. c 1999. cilt: 1, s: 199
21- Bayram Altan:Türkiyede dini ziyaret yerleri.1996.s:222,224
22-Mirze Çelik.Foyoğraflarla Kulp.Gün matb.İst.2011
23- Vefa Akdogan Prof.Dr.Abdullah Topçuoglu. Güneydogu’da Sosyal Yasam:
233
(Diyarbakır’ın Kulp_ilçesi Örnegi)T. C.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyoloji Ana Bilim DalıYüksek Lisans TeziKonya 2007
24- Vefa Akdogan Prof.Dr.Abdullah Topçuoglu. Güneydogu’da Sosyal Yasam:
(Diyarbakır’ın Kulp_ilçesi Örnegi)T. C.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyoloji Ana Bilim DalıYüksek Lisans TeziKonya 2007
25- Vefa Akdogan Prof.Dr.Abdullah Topçuoglu. Güneydogu’da Sosyal Yasam:
(Diyarbakır’ın Kulp_ilçesi Örnegi)T. C.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyoloji Ana Bilim DalıYüksek Lisans TeziKonya 2007
26- Taşgın A:Diyarbakır Arkeoloji müzesinde Atak tarihine ait bir belge. 1.Uluslararası
Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:408
27- Prof.Abdurraman Acar.Dünden Bugüne Atak kalesi
Lice Sempoyumu.Artuklu ün yay ..Mardin.2012
28- Basri Konyar.Diyarbekir Yıllığı.Ulus Basımevi.1936.c.III.s.358
29-25 Eylül 2012 www.diyarinsesi.org
30-Demir A..İslamın Anadoluya gelişi.Kent yay.2.baskı.İst.2008 s.114,109
31- Muhsine Helimoğlu Yavuz.Diyarbakır Efsaneleri.Cumhuriyet kitapları.İst.2007
32- Şevket Beysanoğlu:Diyarbakırım.1986.II/246
33-Yaşar Parlak.Silvan.Ankara.1997.san matb.S.94,28
34-Beysanoğlu
Ş:Diyarbakır’da
Gömülü
Meşhur
Devlet
Adamları.Neyir
matb.Ank.1985.s:34,38,44,61
35-. Abdurrahim Tufantöz.Ortaçağda Diyarbekir Aça yayAnk.2005.s.1.65
Sadıkov Hasanbala:Gence’den Amid’e:Harezmşah Celaeddin’in ölüm yolu.1.Uluslararası
Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:123.
36- Ş.Beysanoğlu.Diyarbakır tarihi.2003.1/175
37
Av.Neymetullah
Gündüz
G.Seyyit
Cengiz.
Eğil(Antik
bir
kent)
http://www.zazaki.net/file/egil.pdf
38- Müslüm Üzülmez 16.Yüzyılda Erganide Faaliyette Bulunan Vakıflar.Yeniyurt gzt.26-112011
39- Şevket Beysanoğlu.Anıtları Ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Yay. Cilt 2.2003.s.513 s.631,687
40-Murat Özaydın Ergani’de Medfûn Bulunan Manevi Önder Ve Mutasavvıflar Tüm
Yönlerıyle Dıyarbakır Erganı Ilçesı Ve Turizm.D.Ü ve Ergani kaymakamlığı yay.2014.s.118
41- Hasan Basri Konyar.Diyarbakır Yıllığı.III.Ulus matb.Ank.1936
234
42- Diyarbakır müze md.Eğil Kültür envanteri.2013
43- İhsan Işık(ed):Diyarbakır ansiklopedisi.Elvan yay.Ank.2013 C.4. S.248
44- Ali Melek.Diyarbakır’da Peygamber Makam Ve Kabirleri
Nebiler Sahabeler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.2009
45- M. Cengiz YILDIZ .Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler.2.Nebiler
Sahabiler ,Azizler Krallar Kenti Diyarbakır sempozyumu.2010
235

Benzer belgeler