“İki erkek ne konuşabilir ki?”

Transkript

“İki erkek ne konuşabilir ki?”
“İki erkek ne konuşabilir ki?”
Arif: 30’lu yaşların başında, düzgün giyimli, genç bir erkek
Kemal: Arif’le aynı yaşlarda genç bir erkek
I.PERDE
Yüksek volümde türkçe müziğin çaldığı bir meyhane veya birahane. Sahne ortasında üzerinde kıyafetlerin
bulunduğu bir vestiyer ve hemen yanında boş bir masa. Üzerinde içki bardakları, tabaklar, çatal-bıçak
takımı ve mezeler bulunmakta.
Işık verildikten biraz sonra Arif ve Kemal sahnenin farklı köşelerinden aynı anda sahneye girer. Hallerinden
kalabalık içinde kendilerine oturmak üzere bir masa bulmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. Kalabalıktan
bunalmış hale aranırken aynı anda masayı görürler ve atak bir hamleyle masaya yönelirler. İkisinin de
eylemi masaya yönelik stilize bir eylemdir. Aynı anda bir çiftmiş gibi masanın karşılıklı sandalyelerine
otururlar. İkisinin de yüzlerinde sinirli bir gülümseme.
Kemal: Afedersiniz. (Arif bakar). Bu masa dolu.
Arif: Ben de size aynısını söyleyecektim.
Kemal: Efendim?
Arif: Masa dolu beyefendi. Lütfen başka bir masaya geçin.
Kemal: Bakın beyefendi. Bu masaya önce ben geldim (Kestirip atar).
Arif: Yapmayın rica ederim. Bel geldiğimde siz daha içeri bile girmemiştiniz. Lütfen başka bir masaya
geçin.
Kemal: Çattık yahu. Neden anlamak istemiyorsunuz? Önce ben geldim. Bir misafirim gelecek. O sandalyeye
de ihtiyacım olacak. Yoksa “istediğiz gibi oturun” derdim ama birini bekliyorum.
Arif: Ben de tam aynısını söyleyecektim.
Kemal: Efendim?
Arif: Eşimle buluşacağım. Birazdan gelir. O gelmeden rica etsem başka bir masaya...
Kemal: Ya arkadaşım bu masa benim.
Arif: Ben masanın meraklısı değilim. Sizin olabilir. Ama bu akşam önce ben geldim ve ben oturacağım.
Zaten bu vestiyer dibindemi masanın neden meraklısı olayım ki?
Kemal: Tamam işte bak. Masayı da begenmiyorsun. Hadi güzel kardeşim, hadi arkadışım.
Arif: Yoksa size laf anlatamayacağım ben (Garson’a) Bakar mısınız?
Kemal: Bir şey söyleyeceksen buradayım.
Arif: Garson! Bakar mısınız?
Kemal: Yahu bela mısın arkadaşım nereden çıktın sen akşam akşam?
1
Arif: Asıl sen nereden çıktın arkadaşım?
Kemal: (Ayağa kalkıp Arif’in üstüne yürür) Bana baksana sen.
Arif: (Kaçarken)Garson! Bakar mısın?
(Masanın etrafında bir iki tur atarlar sonra ikisi de masadan kalktıklarının farkına varıp
birden otururlar)
Garson: Abicim birazdan bir masa boşalır. Hemen birinizi oraya alacağım. İdare ediverin.
(Sakinleşip, zorla da olsa yerlerine otururlar. İçkilerini yudumlamaya başlarlar. Birbirlerinin yüzlerine
bakmyorlardır. Müzik başlar. “Yani olmuyor, olmuyor istesemde ” Müzik ilerledikçe kaptırırlar kendilerini
ve söylemeye başlarlar. Birden müzik kesilir ikisinin sesleri mekanda yankılanır.)
Kemal ve Arif: (Kendilerini kaptırmış) “Olmuyor, olmuyor istesemde...” (Müziğin kesildiğini farkederler
utanmışlardır.)
Kemal ve Arif: (Aynı anda birşeyler söylemiş olmak için) Ya kardeşim müzik noldu? (Beraber
konuştuklarını farkedince yine susarlar)(ES)
Kemal: Biraz önce kendime hakim olamadım kusura bakmayın.
Arif: Önemli değil. Olur bazen öyle.
Kemal: Normalde böyle şeyler hiç yapmam ama bu akşam biraz gerginim.
Arif: “Bazen böyle olur” dedim ama benim de hiç hoşuma gitmez sudan bahanelerle tartışmak. Neyse
unutalım.
Kemal: Unutalım. (ES)
Kemal: (Kadehini kaldırıp) Unutalım.
Arif: Unutalım.(Fonda yine aynı şarkı: “Yani olmuyor, olmuyor istesemde”)
Kemal: (Ortaya ansızın) Galiba olmayan birşeyler var.
Arif: Ya öyle, sanırım sizde de.
Kemal: Evet, öyle. Kemal. (ES) Terkedildim.
Arif: (Gülümser) Arif. (ES) Evlendim.
Kemal: Kadınları anlamadım gitti. Evlenirsin bir türlü, evlenmezsin bir türlü.
Arif: İşte hatayı tam da burada yapıyorsunuz.l
Kemal: Sizi, bizi bıraksak.
Arif: Baştan hatalı yaklaşıyorsun. Kadın-erkek diye ayırdığında çözümsüz kalırsın. İnsan olabilmek ve
insanı anlamak önemli.
Kemal: Canım ben de cinsiyet ayrımcılığı yaptığımdan değil ama insanın cinsiyet özelliklerini de
barındırması gerektiğini düşünüyorum. Düşünsene bir salata yapmışsın ama tüm sebzelerin tadı ve kokusu
aynı, sadece şekilleri ve renkleri farklı.
Arif: İyi de bunda kadınların suçu ne?
Kemal: Ben zaten kadınları suçlamıyorum ki. “Ben kadınları anlamıyorum” dedim. Kadınlar kendini
anlatamıyor demedim.
2
Arif: Evet, çok iyi anlatıyorlar kendilerini (ES) Anlayana. (ES) Eee, neden gitti?
Kemal: Terketti. Zeytin çekirdeğinden.
Arif: Zeytin çekirdeğinden mi?
Kemal: Evet, zeytin çekirdeğinden.
Arif: Nasıl yani?
Kemal: Anlatayım.
(Işık ve sahne değişir. Kemal olayı anlatan ve olayı bizzat yaşayan kişinin kendisidir. Arif’se karşı tarafta
kadını oynayacaktır Arif, arkada duran vestiyerden omuzlarına bir şal alır. Masaya döner. Kemal masada
oturmaktadır. Kadın karşısında oturmuş ona bakmaktadır.)
Kemal: Bir şey mi oldu canım? Düşünceli görünüyorsun.
Arif: (Agresiftir) Yok bir şey.
Kemal: Yok, var bir şey var, söyle bakiim.
Arif: Yok bir şey dedim ya.
Kemal: E iyi, sen bilirsin.
Arif: Ben bilirim tabi, hep ben bilirim. Bir kez de sen bil. Üzerinde düşün, anlamaya çalış. Hepiniz
aynısınız.
Kemal: (Anlamamıştır) Yahu kimmişiz hepimiz, ne aynısı?
Arif: Erkeksiniz, erkek. Yatağa atana kadar “canım cicim”, sonradan bırakın gitsin..
Kemal: Valla ben hiç bir şey anlamadım?
Arif: Sen anlamadın ama ben seni anladım Kemal. Ben seni anladım. Aradım hep telefonun kapalıydı
bugün. Hani bensiz bir dakikan geçsin istemiyordun ha?
Kemal: Ya şarjım bitmişti....
Arif: Bana gelince herşey bitiyor zaten. Sen ilişkiden korkan bir insansın Kemal, senin karakterin bu.
Ciddiye, sıkıya gelemiyorsun.
Kemal: Şarj cihazını evde unutmuşum, hepsi bu.
Arif. Unutursun, unutursun tabi! Sen ileride, tanıştığımız günü, öpüştüğümüz günü, beraberliğimizin
yıldönümünü de unutursun, gün gelir beni bile unutursun. Bak unutmaya başladın bile. Unutmayan
erkek var mı zaten şu dünyada.
Kemal: Bütün gün dışarıdaydım, fırsat olmadı.
Arif: İşe gidiyorum diye hep dışarılarda gez dolaş zaten. Klasik bir erkek tutumu. Kendin burda, aklın
dışarıda. İçi başka, dışı başka. Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yeralacaksın Kemal.
Kemal: Bir şey anladıysam arap olayım.
Arif: Ol tabi ol. Anlasan şaşardım. Kadın ruhundan anlamayan kaba saba bir adamsın sen.
Kemal: Yahu sekreterimiz Ebru Hanım’a sorsaydın, o sana söylerdi dışarıda olduğumu.
3
Arif: Zaten, ben hiçbir şeyi bilmezken, hep o Ebru hanım bilsin herşeyini. Kimbilir daha başka ne
sırlarını biliyordur? Belki de ortak sırlarınız da vardır ha? Gözümden kaçtı zannetme bu Ebru Hanım
muhabbetini. Erkek milleti değilmisiniz, hepinizin gözü dışarıda. Eliniz işte, gözünüz oynaşta.
Kemal: Aaaa, amma abarttın yahu. (Anlamaz, ama ortamı yumuşatmaya çalışır) Neyse gel biraz şu
koltuğa uzanıp TV izleyelim beraber ha? (Eline uzaktan kumandayı alır)
Arif: (Hışımla) Hep aynı şeyler. Uzan koltuğa, al eline uzaktan kumandayı, dolaş dur kanallar
arasında. Sen feodal, hatta maşist bir erkeksin Kemal. Partnerinle hayatın her aşamasını paylaşacak
cesaret yok sende.
(Kemal ne yapacağını şaşırmıştır).
Kemal: Tamam ya kumandayı sen al o zaman.
Arif: Ben onu mu söylüyorum?
Kemal: Neyi söylüyorsun?
Arif: (Ağlamaya başlar) Bana bağırma. (Biraz sakinleşmiştir) Kadının görevi çalışıp sana hizmet
etmek zaten. Girdiğinde ceketini yatağın üstüne koyduğun gözümden kaçmadı zaten. Orada askıya
asmak varken.. Ama “ben asarım” zaten di mi? Çünkü bu benim görevim.
Kemal: Yahu hergün böyle yapıyor muşum gibi konuşma. Bugün biraz üşendim. Bak ne güzel bir
sofra var burada, bir sürü mezeler. Gel üzmeyelim birbirimizi! Şöyle felekten bir gece yaşayalım ha?
(Ağzına bir zeytin atar)
Arif. Ben hazırlayayım sen otur ye zaten. (Kemal’in zeytin çekirdeğini tabağın kenarına koyduğunu
görür.) Şuna bak, insan yediği tabağa, zeytinin çekirdeğini koyar mı ha? Orada koca kül tablası var
görmüyor musun? İşte, görgüsüz, incelikten uzak bir erkek. Dağınık ve muhtemelen ciddi bir ilişki
yürütmeye niyetli değil. Bana bir gün yüzü göstermedin Kemal! Yazıklar olsun.
Kemal: Yahu biz zaten 3 gündür beraberiz.
Arif: Ben de onu söylüyorum. Bu işi böyle yürümez. Benim hayata meydan okuyacak, kararlı birine
ihtiyacım var. Hepiniz aynısınız. Bitti. (Çıkar gider, Kemal ne yapacağını bilmez şekilde ayaktadır,
can havliyle tabaktan geri aldığı çekirdeği yutar.)(Sahne değişir)
(Kemal gelir masaya oturur, suskundur. Gerçekten de masadaki zeytinin çekirdeğini yutmuştur. Nefes
alamadığını farkeden Arif sırtına vurur, Kemal nefes almaya başlar)
Arif: (Ne diyeceğini bilemez) Zor (ES) İçelim.
Kemal: İçelim. Hayatımda hep kadınlar oluyor olmasına da uzun vadeli olmuyor. Kısa süreli birliktelikler
üzerine kurulu sanki benim hayatım. Neyse ilişki dediğin nedir ki zaten, içelim.
Arif: Belli ki bir masa boşalana kadar bizim bu vestiyer dibindeki birlikteliğimiz sürecek (Ufaktan dalgasını
geçmektedir). Ama bu ilişki de seninle olduğu için çok uzun sürmeyebilir (Güler).
Kemal: En azından birimiz gülüyor. Neyse seni sevdim. Esprili adamsınız.
Arif: Her zaman böyle değilimdir, hatta genelde asık suratlı biri olduğum bile söylenir (Tonlama notu!
Dikkat!)
4
Kemal: Öyle olsun, içelim.
Arif: İçelim, güzelleşelim.
(Belki müzik girer “Kimler geldi, kimler geçti.”)
Kemal: Hep bir giden var, bir de geride kalan. Yahu ne diye beceremez kardeşim insanlar birarada kalmayı?
Arif: Anlattın ya: (Çok önemli bir saptama yaparmış gibi) Önyargılar!
Kemal: Bu kadınların hepsi önyargılı canım. Hepsi!
Arif: Allah’tan biz böyle değiliz! (gülümsemektedir)
Kemal: Tabi canım. Bir erkek olsun ki kadın gibi önyargılı olsun.
Arif: Nerdeee?
Kemal: Yok efendim “Telefonum neden kapalıymış?” Yahu şarjım bitmişti şarjım! Bitmeyenini yaptılar da
ben mi almadım. Nerde? Dinleyen yok, söyleyen de al işte gitti. Bir daha sefere, telefonu ben kapatacağım
bilerekten. Ne öyle zaten bir aradılar mı kurtulamıyorsun! Öfff! (ES) Neyse kaptırdık yine gidiyoruz.
İçelim.(içerler) Ne diyorduk?
Arif: Önyargılar.
Kemal: Hah önyargılar!
Arif: “Ne güzel erkeklerde yok” diyoduk.(Arif durur. Kemal’e bakar. Anlamıştır. Karşılıklı gülmeye
başlarlar)
Kemal: (Birden aklına gelir, kendini tutamaz söyler) Ama o futbol düşmanlıkları yok mu? Efendim neymiş?
“TV’da maç izlenmiyecekmiş.”
Arif: (Birden soğukkanlığını yitirmiştir. Futbol onun için de hassas bir konudur. Belki de vestiyerden bir GS
şapkası alır takar) İzlenecek efendim!
Kemal: (Eşini taklide başlar) İzlenmeyecek.
Arif: İzlenecek efendim!
Kemal: İzlenmeyecek dedim.
Arif: İz-le-ne-cek.
Kemal: İzlenecek efendim.
Arif: Hayır efendim izlenmeyecek.
Kemal: E biz ne diyoruz!
Arif: Bak yine kafam karıştı. İzlenecek efendim, öyle bir izlenecek ki!
Kemal: (Arif’in karısını taklit eder) Şu uzaktan kumandayla bir dolaş bakayım.
Arif: (Kızgın) Dolaşmıyorum.
Kemal: (Israr eder) Başka yerde bir şey yok mu?
Arif: Yok!
Kemal: (Her yolu denemektedir) Bunu mu izleyeceğiz yani?
5
Arif: Evet, bunu izleyeceğiz. Yahu ben niye aldım uydu antenini, niye veriyorum her ay dünyanın
parasını. Aslan belgeselleri için mi? Sarı kırmızı aslanlarımı izleyeceğim ben aslanlarımı. Başka bir
şey mi izlemek istiyorsun? Bırak o zaman maça gideyim?
Kemal: Bırakır mı hiç!
Arif: E ona da yok, buna da yok! Kaç göç TV izliyoruz yahu. Spor düşmanı bunlar, spor düşmanı.
Kemal: Neymiş? Futbol vahşi, şiddet dolu bir spormuş! İzleyeni de şiddete sevkediyormuş.
Arif: Biz aklı başında taraftarız canım.
Kemal: Öyle öyle. Bu arada sanırım Galatasaray’lıyız.
Arif: Öyleyiz tabi ya ne olacaktı? Fener’i mi tutacaktık.
Kemal: Ağır ol abi burada Fenerli var.
Arif: Yahu arkadaşım bunca tatava Fener için mi? Fener’de takım mı be!
Kemal: Altı taneyi yiyince öyle demiyordunuz ama... Kimsenin gıkı çıkmıyordu. (Postürü değişir)
Fenerbahçem sen çok yaşa canım feda olsun sana... (kendini kaybetmiştir)
Arif: Ne diyosun sen be? Biz ki Avrupa’yı fethetmiş bir takımın doğuştan taraftarıyız. Lay lay lay lay lay lay
lay lay laaaaaaay! Aaaaa Cim Bom Bom! Re re re ra ra ra Gassaray Gassaray Cim bom bom. En son kim
koydu?
Kemal: En çok kim koydu? Burası Kadıköy, buradan çıkış yok (Birbirlerinin boğazına sarılırlar)
Garson: (Kulisten seslenir) Ayıp oluyor abi, yapmayın ya. Kocaman adamlarsınız, bak müşterilerde rahatsız
oluyor. Oturun abicim, oturun.
Arif: Evet yahu biraz abarttık galiba.
Kemal: Nasıl geldik buraya? Neden konuşuyorduk abi biz?
Arif: Ha önyargılar diyorduk,“erkeklerde olmayıp sırf kadınlarda varolan önyargılar” (Yine gülerler)
Kemal: Doğru, öyle diyorduk.
Arif: Demin anlattıklarını düşünüyorum da... Bu kadar basit olmasa gerek herşey. Senin “giden” arkadaşının
da haklı sebepleri vardır muhakkak. Sen yapmamış olsan da, belli ki senden önce erkekler maalesef kendisini
çok üzmüş.
Kemal: Bana gelince de...
Arif: Sana gelince de, tüm o birikenler su üstüne çıkmış. Ona kızmamak gerek..
Kemal: (Arif’e kızmıştır) Nereden çıkardın kızdığımı. Ama herkesin kendisini haklı göreceği sebepleri
olabilir diye düşünüyorum.Veya galiba karşılıklı besliyor herşey birbirini. Yargılar, önyargılar oluyor.
Onlarla korunuyoruz. Onlarla yokediyoruz.
Arif: Şair misin be kardeşlik? Vallahi şiir gibi konuştun.
Kemal: (Bir an bir şeyi anımsadığını görürüz. Sonra kendine gelir. Hüzünlüdür.)
“Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,
Siz yoktunuz.”
Şiiri severim. Kaldı ki her erkek biraz şairdir. Hele bir de sürekli aşıksa.
Arif: Aşkla şiir pek ayrılmıyor galiba birbirinden.
Kemal: Aşk şiirle, şiir aşkla güzel.
6
Arif:
“Yıl dediğin hep gelir geçer
Aşk ise hep yeni başlar”
Kemal: Bravo! Seninde şiirde benden aşağı kalır yanın yok.
Arif: E dedin ya: “her erkek biraz şairdir.”
Kemal: Ama öyle şiirler var ki, aklından çıkmaz, dilinden kopup gitmez. Yaşananın kendisi gibi diridir hep.
Mesela şunun gibi:
“Gitme, dur konuşalım
Yataklara tek kelime kalmasın”
Arif : : Bir yolu vardır hep gitmenin di mi?
Kemal : Hayat her zaman bir adım önde! Buluyor her seferinde adamı şaşırtmanın yolunu. (Sahne değişir,
canlandırmaya geçilir. Her oynanan ayrılık sonrası, roller karşılıklı olarak değişecektir. Her oynanışa bir
şarkı bulunması iyi olabilir)(Kemal elinde çiçekle girer. Arkadan Arif’in gözlerini kapatır.)
Kemal: (Heyecanlı) Bil bakalım ben kimim? (Şarkı söyler)Nan nan na na na.
Arif: (Bıkkın) Kemal.
Kemal: Evet, Kemal. Doğru cevap ve karşılığında bu güzel kadına bir demet papatya. Acil beni
görmek istemişsin. Koşup geldim.Yoksa yine küçük bir kaçamak mı?
Arif : Kemal ben......, düşündüm.
Kemal : Canım, canım, canım! E ben de hep seni düşünüyorum, bu yüzden iş güç yapamaz
oldum yahu.
Arif : Bizi, yani seni, beni, ilişkimizi.
Kemal : E ne güzel!
Arif : Kibarsın, düşüncelisin. Her zaman yapacağın küçük süprizlerin var kafanda.
Kemal : Ben bunların hepsini içimden geldiği için, hayat böyle daha güzel.
Arif : Demek istediğim de bu ya ! Sen iyisin. Sen benim için fazla iyisin…Ben seni
haketmiyorum.
Kemal: (Bozulmuş bir çocuk edasıyla) A bak bunları hiç yakıştıramıyorum sana, bir daha böyle
şeyler söylersen biber sürerim ağzına bilesin. E e!
Arif: Hep güleryüzlüsün ve özenlisin.
Kemal: (Şaşkın) Olmasa mıydım?
Arif: Evet, keşke!
Kemal: Ne? (Oyun oynar gibi) Despot, suratsız, kaba saba bir adam olsaydım öyle mi? Mesela
kaba sakal gibi: (Ellerini bir goril gibi göğsüne vurarak) “Bana kadınları getirin onları
yiyeceğim!” (Gülmektedir, Kemal’in tepkisiyle birden durur)
Arif: Kemal ben sıkıldım. Hep ilgi, hep ilgi. Üstüme geldin, boğdun beni.(Kemal
anlayamamaktadır)
Kemal: Ya ne yapacaktım?
7
Arif. Bilmiyorum ama hiç kavga etmiyoruz, hiç tartışmıyoruz bile. Her konuda uzlaşıyoruz. Ben
tartışmak istiyorum.
Kemal: (Gülümser, hala şaka yapılıyormuş havasındadır) Ne yani, sana bağırıp kalbini kırayım
mı istiyorsun? (Kadının bozulduğunu görünce hemen toparlanır) Olur, nasıl istersen.
Arif: Gördün mü bu konuda bile hemen uzlaştık.
Kemal: Yahu tekme tokat kavga etsek hoşuna gidecek sanki.
Arif. Nerdeeee.
Kemal: Ne yapmalıyım anlamadım?
Arif: İnsan arada bir kenara çekilir, talep edilmeyi bekler, kendini özletir. Seni özlememe hiç
fırsat vermedin. Bari çekil, gitmeme fırsat ver. Görüşürüz.
Kemal: (Ortada kalmıştır, ne yapacağını bilemez) Görüşürüz. (Rolden çıkılır)
Kemal: Ne oldugunu anlayamadan tosladık duvara.
Arif: Peki bu kazada kim sekizde sekiz suçlu.
Kemal: Yahut bu arabalar hiç mi kaza sonrası bakıma girmezler canım? (Aslinda biribirlerini dinlemezler.
Kemal içine dönüşünün ilk sinyallerini verir. Kısa-komik ayrılışlar bu içe dönüşün yarattığı huzursuzluktan
kurtulmaya calıştığı bir dışavurumdur. Bir reaksiyondur.)
Arif: Girmiyorlar Kemal, girmiyorlar. Aynı şekilde devam ediyorlar. Taa ki hurdaya çıkana kadar…
Kemal: Ya da bu arabayı kullanan neden daha dikkatli davranmaz bir sonraki yolculukta anlamıyorum.
(Kendini suçlar gibidir.)
Arif: Davranmıyor çünkü kimse yaşadıklarından bir şeyler ögrenmiyor.
Kemal: Her hatadan sonra tam tersini yapmaya başlıyoruz, doğrusu o zannedip.
(Işık değişir. Kemal vestiyerin arkasından bir ceket alır ve ters taraftan dolanarak Arif’in
arkasından gelip masaya oturur.)
Arif: Geciktin. Bir saattir bekliyorum. Halbuki “acil görüşelim” demiştim.
Kemal: (Üfler, ilgisizdir) Tam da o yüzden geciktim, bir türlü gelemedim ya.
Arif: Seninle konuşmak istediğim bir şey var. Ben...
Kemal: Düşündün.
Arif: Evet, nereden bildin?
Kemal: Hiiiç tahmin ettim.
Arif: Seni, beni..
Kemal: Bizi, ilişkimizi. Ve ben senin için fazla iyi biriyim, çünkü özenliyim, ilgiliyim, kibarım,
çiçek, şiir , küçük süprizler, hepsi tekmili birden bende mevcut
Arif: Ne münasebet nereden çıkardın bunu? Başka bir Kemal’den bahsediyor olmayasın.
Kemal: (Şaşırır, farkeder. İlgisiz ve alaycıdır) Öyleyse başka bir şey söylemek için buraya
çağırdın beni ha? (Bir tahmin oyunu başlar) Senin bana güzel bir süprizin var. Ne oldu? Artık
annen bizde kalmayacak mı yoksa?
8
Arif: Kemal! Hiç komik değil.
Kemal: Yahut bu ay kredi kartından hiç alışveriş yapmadın?
Arif: Kemal! Sevimsizleşiyorsun.
Kemal: Yoksa? Dur, yoksa düşündüğüm şey mi? Baba mı oluyorum?
Arif: Kemal ben gidiyorum.
Kemal: (Yine ilgisizdir, anlamazdan gelmektedir) Nereye tatile mi?
Arif: Hayır!
Kemal: Arkadaşın Necla’ya?
Arif: Hayır!
Kemal: Yazlığa kaçacaksın.
Arif: Kemal ben senden ayrılıyorum (Kemal kaçınılmaz olanı kabüllenmiştir sonunda) Hayata da
bir şans vermek istiyorum. Daha gencim.
Kemal: Tam 30 yaşındasın.
Arif: (Kızmıştır) Bak sen de söylüyorsun, demek ki çok beklemişim bile. Elveda. (Gider gibi
yapar durur) Ama seni de kaybetmek istemiyorum, istersen.....
Kemal: İstersem?
Arif: Arkadaş kalabiliriz...
Kemal: ..........İstemem.
(Normale dönülür.)
Arif: (Kahkahayla) Yahu bari arkadaş kalsaydınız? (Densizliğini farkeder, toparlanır) Ne demekse?
Kaptırdık gülüyoruz da durum ciddi be. Belli ki kadın kendini varedemiyor ilişkide ya da erkek buna izin
vermiyor. Tahammüller azalmış.
Kemal: Ben böyle bir şey yapmadım.
Arif: Sen istemesen de oradasın. Karakterin, tüm farklı özelliklerinle oradasın.
Kemal: Eee?
Arif: E si? (Role girilir)
Arif: Haftaiçi günün ortasında nedir bu “görüşelim” telaşı?
Kemal: Arif, ben....
Arif: Tamam, tamam. Kendini hiç yorma. Haberlerin kötü. Ayrılmak istiyorsun.
Kemal: Evet, nereden bildin?
Arif: Tahmin ettim diyelim.
Kemal: Yoksa sen de mi aynı şeyi düşünüyorsun?
Arif: Yoooo, ben aslında gayet mutluyum veyahut mutluydum diyelim.
Kemal: Aslında... ben bir süre ara verelim diyorum. Bizim için iyi olacak ne dersin?. Bir
kendimizle başbaşa kalalım hı?
Arif: Nermin bu vereceğimiz 4. ara olacak.
9
Kemal: Ne var bunda? Bir eksik bir fazla. Derslerde bile öğrenci, 45 dakikadan fazla dikkatini
toplayamıyor diye teneffüse çıkartılıyor.
Arif: Çok iyi açıkladın, bravo! Ayrıca öyledir diyelim peki zil ne zaman çaldı? Haberimiz yok.
Veya bu zili neden hep sen çalıyorsun?
Kemal: Bir gün şu ilişkiye kafa yorsaydın da sen farketseydin teneffüs vaktinin geldiğini. Hep
ben dile getirmeliyim bir şeylerin ters gittiğini. Zaten ayrı dünyaların insanlarıyız biz.
Tabiatlarımız, yaradılışlarımız tamamıyle farklı.
Arif: Haydaa şimdi de buraya mı geldik?
Kemal: Geçmişimiz, zevklerimiz, beğenilerimiz gitgide farklılaşıyor Arif.
Arif: Ya ikimizde doğayı seviyoruz. Evde vakit geçirmekten hoşlanan insanlarız. Ayrıca politika
ikimizi hayatında da önemli yer tutuyor.
Kemal: Bu iş o kadar basit değil Arif. Olaya bir de şöyle bakalım. Ben doğa yürüyüşlerinden
hoşlanıyorum, sen evde oturup televizyonda belgesel izlemeyi seviyorsun. Ben evde başbaşa
vakit geçirmeyi seviyorum, sen bilgisayarın başından kalkmıyorsun. Politikaya gelince. Evet
hayatımızda önemli bir yer tutuyor ama ben “kalk yürüyelim” diyorum, sense hala okumakla
yetiniyorsun.
Arif: Doğru bunlar hayati, aşılamaz farklılıklar di mi? (Sinirlenmiştir) Ha ben anladım. Aslında
sen beni seviyorsun, ama hayata da bir şans vermek istiyorsun, çünkü daha çok gençsin... (Güler)
Kemal: Evet ne oldu, beğenemedin mi?
Arif: Bir de sen kendine aynada bak istersen.
Kemal: Sen ne dediğinin farkında mısın Arif? (Sinirler bozulur, kendini kaybeder) Sen esas şu
göbeğine, şu saç kalmamış kafana bak. Nerde o eski cazibeli, hassas erkek, nerede şimdiki sen?
Hele yaşlılığını hiç düşünemiyorum.
Arif: Belki de dediğinin aksine fazlasıyla kafa yormaktan olmuştur ha bütün bunlar?
Kemal: Öyle olmadığı kesin. (Sakinleşmeye çalışmaktadır) (ES) Ara verelim.
Arif: Yok yok ara vermeyelim, çünkü ben gidiyorum. (Rolden çıkılır. Kahkahalar)
Kemal: (Acı bir şekilde) Sonunda giden de olunabiliyomuş ha?
Arif: Gidenin kim olduğunun ne önemi var. İki taraf da beceremiyor. Belli ki sorunlar var, önyargılarla
tüketilmiş herşey, kadın en azından sorunları dile getirmeye çalışıyor ama erkek hiçbir şey yokmuş gibi
davranıyor, sonuç? Böylesi çirkin bir ayrılık.
Kemal: Erkek hiç bir şey yokmuş gibi mi davranıyor? Peki kadın neden bu kadar beklemiş o zaman?
Arif: Belki de erkek gerçekle yüzleşmekten kaçıyor.
Kemal: (Kızmaktadır) Akıl hocamız soğukkanlı tahlillerine başladı.Eminim senin de tüm hayatına sirayet
etmiştir bu soğukkanlı bakışın?
Arif: (ES) Ben kendimi hiç bir şeyin dışında tutmuyorum.(ES) Dediğim gibi sonuçta yalnızlık kalıyorsa her
iki tarafa, kimin gittiği farketmiyor.
10
Kemal: (Gevşer) Doğru, sonuçta ayrılık cümleleri hep aynı. Kimin tarafından söylenirse söylensin.
Arif: Aynı ve saçma ve acı ve komik. (Gülmeye başlarlar.) Gerçekten de komik. (Rollere girilir. Hızlı
turlarla son ayrılık cümleleri söylenecektir. Gidenler sırasıyla erkek ve kadın olacaktır)
Kemal: Nermin ben.... düşündüm.
Arif: (Kadınların sevdiği çocuksu bir edayla) Ya öyle mi? Neyi düşündün bakayım?
Kemal: Aslında ben sende, hep onu sevmişim... Elveda.
Arif: Ha?
Kemal: Tahir ben.... düşündüm.
Arif: Yok yahu demek sen düşünebiliyorsun?
Kemal: Ben bir başkasını seviyorum!
Arif: Sorabilir miyim neden?
Kemal: Bak zorlama beni Tahir.
Arif: Zorlan, zorlan.
Kemal: Sen kaşındın. Çünkü onun arabası var, senin yok. Evi var, hem de denize bakan, sen
bahçe katında kirada oturuyorsun. Yılda en az 3 tatile gidiyor, sen beni hep günübirlik Kilyos’la
kandırıyorsun. Sonuç olarak sen bir çulsuzsun, o bir milyarder. Orada yaşanası bir hayat var. Ya
sen de?........... Koca bir hiç!(Gider)
Arif: (Arkasından) Bizde de mangal gibi yürek var..... (Dalgasına) Arkadaş kalsaydık,
birbirimize destek olurduk !!!
Kemal: Yok anam yok.....
Arif: Ayda bir?
Kemal: İğrençsin. (Kahkahalar)
Kemal: Aysel ben.... düşündüm
Arif: Ya! Arada öyle yapınca bayağı farklı oluyormuş di mi?
Kemal: Çok komik. Bak, seni seviyorum, ama ya ailem. Aileme seni bir türlü sevdiremedim.
Annem hala senden “o kadın” diye bahsediyor. Anladım ki ana gibi yar olmaz Aysel.
Arif: Zaten sen kendine annen gibi bir kadın arıyorsun. Bilmem Oedipus’u bilir misin?
Kemal: Ya demek öyle! Peki sen? Sen değil miydin beni baban gibi badem bıyık bırakmaya
zorlayan! “Electra ve kompleks” başlıkları sana ne hatırlatıyor?
Arif: Sen babama kurban ol. Canım benim ne de güzeldir o bıyıkları! Canım, canım, canım.
(toparlanır) Ben gidiyorum, “annem de annem”, yeter ya!
Kemal: Arkadaş bile kalmayalım e mi? ................ Anneeeeee!
Arif: Can, ben düşündüm...
Kemal: Niye ki?
11
Arif: ....
Kemal: Yorulma.... (Gider)
Kemal: Mehmet ben... düşündüm.
Arif: Yorulmuşssundur.
Kemal: Erkek gibisin, hiç duygusal değilsin. Gidiyorum, elveda.
Arif: Ha?
Kemal: (Gülmekten kendini alamaz haldedir) Ha bir de böyleleri var. Telefon eşliğinde ilişkiler!
(Omuzuna bir ceket alır, cep telefonunu çıkarır, role girer) Alo Sinem!
Arif: Haa aloo! Merhaba canım.
Kemal: Duyamıyorum.
Arif: Çekmiyor herhalde.
Kemal: Çekmiyorsa, çeken bir yere git.
Arif: Hah, duyuyorum. Evet?
Kemal: Sinem ben ...... düşündüm.
Arif: Afferin tek başına mı?
Kemal: Çok komik. Görmeyeli bayağı espritüel olmuşsun.
Arif: Evet, bir arkadaşımdan öğrendim.
Kemal. Ne güzel! Bak Sinem, bu iş yürümeyecek herhalde.
Arif: Yürümeyecek mi?
Kemal: Evet, 3 aydır beraberiz, ama gitmiyor.
Arif: Yahu öyleyiz de... SMS’le tanıştık, üç aydır mesajlaşıyoruz, arada bir de konuşuyoruz, daha
görüşmedik bile.
Kemal: Benle olmak emek ister, sen veriyor musun? Hayır! Günde en fazla, taş çatlasa 10 tane
SMS gönderiyorsun.
Arif: Yahu ne emeği? Ben verecektim. Görüşelim diye kaç kez yalvardım, bir kez bile kabül
etmedin. Sesinden başka neyini biliyorum sana dair. Sana attığım mesajların, harcadığım
kontürlerin haddi hesabı yok be?
Kemal: Peki ben kaç batarya yedim senin için biliyor musun? Kaç şarj cihazı çöpe attım? Yeter,
ben gidiyorum.
Arif: Alo duyamıyorum, cızırtı var.
Kemal: (Bağırarak) Git kendine yeni telefon al.
Arif: (Geri aramaya yeltenir) Kahretsin! Kontorüm bitti.... (Gülerler)
Kemal: (Yeni bir numara çevirir) Alo Nalan? Naber?
Kemal: Melih ben.... düşündüm.
Arif: Elveda (Kalkar gider.)
12
Kemal: Ama daha söylememiştim. (Bayılasıya gülüyorlardır. Sinirler bozulmuştur)
Arif:
Çocuk gibi bakakalıyor kalan, gidenin ardından. Zaten nasıl demiş şair!
“Gitme kal,
Var yok dinlemez bir çocuk isteğidir.”
Kemal: (Birden gülmesi durur, bir şey anımsadığı bellidir) Nerden geldi aklına bu şiir şimdi?
Arif: (Kemal’in neden ciddileştiğini anlamamıştır) Sevdiğim bir şiirdir. Bütün bunları konuşurken birden
aklıma geldi, paylaşayım dedim seninle. Pek hoşuna gitmedi galiba.
Kemal: (Hüzünlüdür) Yooo... Sadece geçmişte kalan başka bir çocuğu hatırlattı bana...(Role girilir)
Kemal : (Telaşlı girer. Kadın onu sanki büyük bir özlem duyuyormuşcasına kucaklar.) Merhaba.
Kusura bakma geciktim. Hafta içi olduğundan işten kaçmak çok zor oluyor.
Arif : Önemli değil. Beklerken hiç sıkılmadım emin ol. Tedirgin görünüyorsun.
Kemal : Öyle mi? Farkında değilim. Böyle acil, hafta içi buluşmalar bana pek güzel şeyler
hatırlatmaz da, belki ondandır.... Amaan neyse!
Arif : Gevşe artık. Ufak bir kaçamağın ikimize de iyi geleceğini düşündüğümden çağırdım seni
buraya. Hem bak burası ne güzel, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor insan.
Kemal: Aslında doğru söylüyorsun, arada böyle küçük sürpizler yapmalı insan kendine. Hep kötü
süprizleri mi hatırlayıp duracağız biz? Yaşasın küçük kaçamağımız!
Arif: Burayı hatırladın mı?
Kemal: Burayı mı? (Bilmemezlikten geliyordur) Bakalım, Çengelköy Çınaraltı. Mutena, güzel bir
semt. Eski bir Boğaz köyü. Eee....
Arif: (Gülümser) Bense yakışıklı bir adamı hatırlıyorum buraya dair.
Kemal: Ya öyle mi kimmiş peki bu “yakışıklı” adam?
Arif: (Anlatıklarını aynı zamanda yapmaktadır) Deniz kıyısına oturup, ayaklarını denize uzatan
ve sevgilisine şiirler okuyan bir adam.
Kemal: (Yanına oturur, paçalarını sıyırır ve ayaklarını denize daldırır) Ve sevgilisinin de ona
güzel şiirler okuduğu.
Arif: Demek sonunda hatırladın.
Kemal: Galiba.
Arif: Ne zamandır buraya gelmiyoruz farkında mısın?
Kemal: Doğru. Sanırım bayağı bir zaman oldu.
Arif: Hatırlar mısın? Buluştuğumuzda, haftanın hangi günü, günün hangi saati olursa olsun kaçıp
buraya gelirdik.
Kemal: Hatta bazen birbirimizle konuşmadan güne başlasakta, sözleşmişcesine bulurduk
birbirimizi burada.
Arif: Erken gelen caddedeki fırından taze, çıtır çıtır simit alırdı.
Kemal: Karşısındaki bakkaldan da bir kutu karper.
13
Arif: Denk düşerse, fırından o sıcacık mısır ekmeğini de alır, süpriz yapardık birbirimize.
Kemal: Nasıl da tüterdi dumanı şöyle ikiye bölünce?
Arif: Çaylar da çınaraltı kahvesinden.
Kemal: Evett yaa! Tavşan kanı, taptaze! Keşke yine simitle peynirimiz olsa. (Kadın çıkartır.
Zaten beraberinde alıp getirmiştir)
Arif: Olmadığını kim söyledi.
Kemal: (Çok mutlu olmuştur) Yahu sen... (ne diyeceğini bilemez, simiti böler yarısını ona verir)
Ne güzel bir gün bu böyle? Hiç bitmesin istedim şimdi.
Arif: O zaman da öyle derdik. Hiç kalkmadan saatlerce otururduk hatırlarsan.
Kemal: Haaa ama müziği de unutmayalım. Ne güzel şarkılar çalardı bu kahvede! Bizim çok
sevdiğimiz bir şarkı vardı. Kahveci bizim için mi çalardı, yoksa hep şansımıza mı denk düşerdi
bilmem ama her gelişimizde o şarkıyı en az bir kez dinlerdik. Neydi o? (Müzik girer. Belki de
“Ben seni unutmak için sevmedim”)
Arif: Bak ne çalıyor. (Gülmeye başlarlar. Beraber şarkıyı söyleyebilirler de. Konuşma boyunca
müzik arkadan devam edebilir.)
Kemal: Niye daha önce buraya gelmeyi akıl etmedik?
Arif: Yapacak çok fazla işimiz vardı. İşten arta kalan zamanı dinlenmekle geçirir olduk. Sonuçta
da çok çalışıyoruz diye ikimizi de madalya taktılar (alaycıdır).
Kemal: Haklısın, uzun zamandır birbirimize doğru dürüst zaman ayıramadık...
Arif: Yoo aslında ayırdık. İş dışında hep birlikteydik. Ama birlikteyken de hep aynı şeyi yaptık;
dinlendik, tartıştık, sinirimizi boşaltıp rahatladık ve ertesi gün çalışmaya yeniden hazırdık.
Kemal: Evet, ama yaşamak için çalışmak zorundaydık. Tamam, hatalıydık, çok kaptırdık
kendimizi hayatın akışına ama unutma ne diyorduk?
“Bizi çalışmak kurtarır”
Arif: Yaşamak için çalışmak, çalışarak kurtulmak... (Düşüncelidir) Şiir.
Kemal: Efendim?
Arif: İhmal ettiğimiz bir başka şey.
Kemal: Evet, şiir.
Arif: Burada birbirimize şiirler okurduk demiştik ya. Hadi bana bir şiir oku.
Kemal: Ya ben şiir okumayalı ne kadar oldu?
Arif: Tamam işte bak çok ihmal etmişsin hadi!
Kemal: Oooo, ben hepsini unuttum, hem benim ezberim de kuvvetli değildir.
Arif: Kalmıştır bazıları aklının bir köşesinde. Sen değil miydin “her erkek biraz şairdir” diyen?
Kemal: Öyle derdim evet ama....(ısrarcı olduğunu görür) Tamam, tamam. Al sana hitaben bir
potpuri:
“Ne kadınlar sevdim zaten yoktular”
“Ama.... (kadına döner)
Gelelim sonuncuya.
14
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.”
Arif: (Tekrar eder) Yaşamayı sevdiği kadar... (Gülümsüyordur) Bak insan isteyince nasıl
hatırlıyormuş?
Kemal: Sıra sende ama...
Arif: “Bir kelimeye
Bin anlam yüklediğim zaman
Sana sesleneceğim”
Kemal:
“Ama ben en çok şeyi
En kısa zamanda sana söyledim
Yalnız sana”
Arif:
“Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.”
Kemal: Ne güzel ettik buraya gelmekle. Bak, diyorum ki bu yeni kaçamakların bir başlangıcı
olsun ha? Yine kaçalım buraya, yine deniz, yine simit,çay ve şiir! (Aklına yeni bir şiir gelmiştir)
“Beni öyle bir yalana inandır ki,
Ömrünce sürsün doğruluğu”
Arif: Kemal, ben..... ölüyorum.
Kemal: Anlamadım.
Arif: Kemal!
Kemal: ...... (ES)
Arif: Kemal!
Kemal: ...... (ES)
Arif: Kemal! (Ayağa kalkar)
“Ölünceye kadar seni bekleyecekmiş,
Sersem.
Ben seni beklerken ölmem ki..
Beklersem.” (Gider)
Arif: Kemal!
Kemal: Gitme.... kal!
Arif: (Durur, Kemal’e sevgi dolu bakıyordur. Sakince şiiri okur.) “Gitme kal,
15
Var yok dinlemez bir çocuk istediğidir”
Kemal: (Bağırarak, çaresiz) Gitme kal!
(Müzik girer. Perde son.)
II.PERDE
Arif: (Arif Kemal’in omzunu sıvazlar, acısını paylaşmak amacıyla konuşmaya başlar, ama boşunadır) (ES)
İnsanın kolay değil, kendisini tamamlayacak kişiyi bulması, ama sanırım ona özenmesi, ona sahip çıkması
ondan da zor. Durmadan erteliyoruz, durmadan. Kafamızı kaldırıp “şimdi” dediğimizdeyse, bakıyoruz ki
yalnızız, kaçırmışız. Kaybettiğin, yalnızca biricik sevdiğin, aşkın kendisi değil, artık umut ve inanç da oluyor.
Kemal: (İlk kez Arif’e yönelip) İstersen devam etme (Kalkıp çıkar, kısa süreli bir çıkıştır, Arif bu arada tek
başına yalnız kalacaktır. Sözsüz oyun önemli. Kemal girer. Arif’e bakar, Arif’in anlatacakları vardır. Sahne
değişir. Rollere girilir.)
Kemal: Çok güzel bir gündü hayatım. Uzun zamandır böyle hissetmemiştim. Mutluyum.
Huzurluyum. Teşekkür ederim.
Arif: Ben teşekkür ederim canım. Tekrar durabildiğimizi görmek ne kadar güzel değil mi? Bir
yere, bir şeye yetişmeye çalışmadan, koşmadan, konuşmadan...
Kemal: Açık hava çok iyi geliyor bana. Bence bunu her hafta tekrarlayalım. Haftaya da adaya
gidelim mi?
Arif: Bakarız. Yorulduk ama değdi.
Kemal: Evet... Bugün televizyonu hiç açmayalım. Müzik dinleyelim olur mu?
Arif: Tamam. (müzik başlar, Arif heyecanlıdır) Canım? (cebinden bir paket çıkarır. Sevgilisine
uzatır)
Kemal: Bu ne?
Arif: Senin için yaptım...
(Verdiği origamiyle yapılmış kağıt bir çiçek. Belki de orada bitirilmiş. Kemal
şaşırmış mutlu olmuştur.)
Kemal: Aaa. Ne arada yaptın bunu? Çok güzel olmuş. Seni çok seviyorum.
Arif: Ben de seni
Kemal: Görüyorsun işte küçücük şeylerle mutlu olabiliyorum. Hep böyle olsan n’olur sanki.
Benim beklediğim böyle sürprizler işte. Çok güzel bir şey bu. ‘Şaşırt beni Arif’ derken bunu
kastediyorum işte. Bana böyle heyecanlar yaşatmanı, umutlandırmanı, şımartmanı istiyorum.
Zaten çok monoton yaşıyoruz. Tamam işim hareketli sürekli yeni insanlarla tanışabiliyorum ama
yine de iş işte. Annemlerin tarafı da hep aynı, bari sen böyle yenilikler kat hayatıma.
Arif: Herşey çok daha güzel olacak. Bunca çalışma elbet boşa gitmeyecek değil mi? Benim
istediğim de...
Kemal: (Arif’in konuşmasını keserek)Oof. Sırtım ağrıyor.
16
Arif: Masaj ister misin?
Kemal: Harika olur.
(Arif masaja başlar, bir yandan konuşurlar)
Kemal: İşte tam orası, fark ettin değil mi sende nasıl kasıldığını.
Arif: Evet.
Kemal: Ah çok güzel... (Sessizlik)Yarın da Zeyneplere gideceğiz unutmadın değil mi?
Arif: Hayır unutmadım.
Kemal: Aman iyi. Yine işlerin vardır senin (imalı bir şekilde söylemiştir)
Arif: Neden işim olsun ki?
Kemal: Bilmem hep bir işin çıkıyor da.
Arif: Yahu ben sanki çok meraklıyım çalışmaya, işler bitmiyor napayım. Daha iyi bir
geleceğimiz olsun diye bu danışmanlığı kabul ettiğimi biliyorsun. İşten kazandığımla ancak bu
evin giderlerini karşılayabiliyorum.
Kemal: Ben orasını bilmem. Zeyneplere gidiyoruz o kadar.
Arif: Tamam gideriz.
Kemal: Ne demek bu şimdi?
Arif: Ne ‘ne demek’?
Kemal: ‘Tamam gideriz’
Arif: Yarın Zeyneplere gitmek konusunda anlaştık demek.
Kemal: Hep böyle yapıyorsun zaten
Arif: Ne yaptım şimdi?
Kemal: Kestirip atıyorsun.
Arif: Ama hayatım...
Kemal: Gelmek istemiyorsan onu söyle ben yalnız da giderim.
Arif: Ben “gitmek istemiyorum” mu dedim. Tamam dedim yaa.
Kemal: Yok yok ben senin ses tonundan anladım. Sen gitmek istemiyorsun. Zaten gelip orada
her zamanki gibi surat yapacaksan hiç gelme.
Arif: Anladım sen benim gitmemi istemiyorsun. Peki gelmem.
Kemal: Ohhh. Hemen kaçmanın bir yolunu buldun. Gitmek istemediğin nasıl ortaya çıktı bak.
(Sinirli)Ben sana gitme mi dedim?
Arif: Ben senin ne demek istediğini anlamadım ki...
Kemal: Al işte yine anlamadın. Sen zaten hiç anlamıyorsun ki. Hep böyle kaçıyorsun
tartışmaktan. Birşeyi istemiyorsan açıkça söyle.
Arif: Ama aşkım...
Kemal: Ne zaman Zeyneplere gidelim desem hep aynı şeyi yapıyorsun. Ya işin çıkıyor ya da çok
yorgun oluyorsun. Hep senin istediğin şeyleri yapıyoruz. Benim isteklerimin hiç önemi yok.
Senin arkadaşlarınla bir yere gideceğimiz zaman hiç yorgun olmuyorsun ama..
Arif: Nerden çıktı şimdi benim arkadaşlarım?
17
Kemal: Sadece şimdi değil, her zaman çıkıyor senin arkadaşların. Zaten oldum olası ısınamadım
hiç birine. Sen de onların yanındayken hiç ilgi göstermiyorsun bana.
Arif: Ne yapmamı istiyorsun ki?
Kemal: Bana karşı nasıl davranman gerektiğini bile benim sana söylemem gerek değil mi?.
Arif: Ben sadece seni mutlu etmeye...
Kemal: Hiç aklına gelmiyor değil mi? Bu kadın da arkadaşlarını görünce mutlu oluyor diye
düşünmek. Ama nedense sen bir türlü benim arkadaşlarımla olmak istemiyorsun. Hele Zeynep
dediğimde tüylerin diken diken oluyor.
Arif: Neden tüylerim diken diken olsun?
Kemal: Zeynep benim en yakın arkadaşım. (Ağlamaklıdır)
Arif: (Sakinleştirmeye çalışarak) Ben de Zeynep’ten çok hoşlanıyorum. Tamam.
Kemal: Hem neden gelmek istemiyorsun ki? Ne güzel eğleneceğiz işte. Sevgilisinin Zeynep için
yaptığı tabloyu görmüş oluruz fena mı? Adam çok yetenekli...(imrenmektedir) Ahhh. İstanbul’la
ilgili bir belgeselde de görüntü yönetmenliği yapacakmış.
Arif: İstanbul’la ilgili yapılacak belgesel kalmış demek.(ironik)
Kemal: İşte senin bilgin de o kadar. Biraz etrafınla ilgilensene. Asosyal bir insan oldun çıktın. Ne
yeni ve güzel bir mekan bilirsin, ne de farklı kültürleri merak edersin. İstanbul hakkında çok
belgesel var ama yeterli mi? Bana öyle boş boş bakma. Adam tam bir sanatçı ve sanatın her
alanında üretiyor, sen ne yapıyorsun sanat adına?
Arif: Ben de sana şiirler okuyorum...
Kemal: Şiir okuyormuş...
Arif: Hani çok seviyordun sana şiir okumamı
Kemal: Ben şiir okumanı sevmiyorum demedim ama başka şeyler yapmayı da öğrenmelisin. Şiir
okumuk kolay, yazabiliyor musun ondan haber ver. Şiiri geçtim, başka bir şey üretebiliyor
musun?
Arif: Ama hayatım sanatta yetenek gerekli...
Kem al: İnsanlar sevgilileri için neler yapıyorlar. Bak Zeynep’in sevgilisine...
“Zeynep’in halleri” diye bir sergi açtı ve tüm geliri yardım kuruluşlarına bağışladı.
Benim Zeynep’ten neyim eksik ha? Ben hak etmiyor muyum böyle jestleri? Bana
kendimi çok değersiz hissettiriyorsun... (Suratını asar, sırtını döner)
Arif: (Çaresiz) Lütfen bir tanem sakin ol. Zeynep senin eline su dökemez. Sen
dünyanın en güzel kadınısın. Sen çok daha fazlasını hak ediyorsun ve alacaksın da.
Kemal: Gerçekten mi?
Arif: Elbette. Bunu anlamıyor musun, benim için değerlisin.
Kemal: Başka?
Arif: Seni önemsiyorum.
Kemal: Başka?
Arif: Senin mutlu olmanı istiyorum
18
Kemal: Başka?
Arif: Seni tüm kötülüklerden korumak istiyorum
Kemal: Başka?
Arif: (Artık bulmakta zorlanmaktadır) Güzel bir hayatımız olsun istiyorum
Kemal: Başka? (İyice şımarmıştır ama beklediği cevabı da alamamıştır)
Arif: Başka...
Kemal: Neden söylemiyorsun?
Arif:...
Kemal: Neden söyleyemiyorsun ha bu kadar zor mu artık ‘seni seviyorum’ demek. Sen beni artık
sevmiyorsun
Arif: Nerden çıkarıyorsun?
Kemal: Neden söyleyemiyorsun o zaman? (çıkar)
Arif: Seni seviyorum sadece kelimelerle mi söylenir? Karşındakine onu sevdiğini anlatmanın tek
yolu konuşmak mıdır? Şu anda birlikte olmamız bile birbirimize duyduğumuz sevginin kanıtı
değil mi? Her akşam aynı eve gelmemiz, bugün yaşadıklarımız, geleceğimi hayal ettiğimde seni o
hayalin içinde görmem sana yetmiyor mu? Seninle birlikte yaşlanmak istiyorum, seni
seviyorumdan daha mı değersiz bir sözdür? Sevgi belirli aralıklarla sorgulanıp, teyit edilmesi
gereken bir şey midir? Nedir sevgi? Fedakarlık yapıp bunu dile getirmemek değil midir? Karşılık
beklememek. Ne kadar yoğun olduğumu ve taleplerini karşılamak için ne kadar çalıştığımı
biliyorsun. Seninle zaman geçirsem çalışamıyorum, çalışsam seninle vakit geçiremiyorum. Seni
mutlu etmek için ne kadar çabaladığımı görmüyor musun? Kendim için ne yapıyorum peki?
Kemal: (Girer, origamiyi bırakır. Çantasını alır) Ben yatıyorum, iyi geceler.
Arif: (Kendi kafasına vurarak) Evet, seni sevmiyorum. Ben sana... aşığım...
(Işık değişir, rolden çıkılır, normale dönülür)
Kemal: Burada oluş sebebin anlaşıldı şimdi... (Düşünür) Demek aşıktın?
Arif: Hala da öyleyim...
Kemal: Aşıksın ama (eliyle kafasına vurup Arif’in taklidini yapmaktadır) bu ne?
(UZUN SUSKU)
Kemal: Niye bunları onun yüzüne söylemedin?
Arif: ........
Kemal: Peki niye bırakmıyorsun onu?
Arif: Söyledim ya.
Kemal: Aşıksın!... Bu mudur aşk?
Arif: Bence.
Kemal: Sence. Farklılıkları, değişimleri gözardı ederek... Kendince kurup inandığın, yine kendince yaşadığın
bir şey öyle mi?
Arif: (Direnmektedir) Neyi yapmadım?
19
Kemal: Müdahele etmedin. Uyumlu davrandın.
Arif. (Kızmıştır) Bunu sen mi söylüyorsun?
Kemal: ......
Arif: (Çaresiz) Ayrılık hep yalnızlık mı getirir insana?
Kemal: Bilmem! Bununla başetmek için neler yapmıyor ki insan.... Başka nice Arif’ler ve Kemaller var ki
çok farklı yollar deniyorlar. (Sessizlik. Yeni bir şarkı girer. Karşılıklı sessiz bakışmalar kahkahalara
dönüşecektir)
(Rollere girilir. İkisi de laptopların başındadır. Seks temalı chat ortamlarına girmeye çalışıyorlardır. İki ayrı
akan olay, eşzamanlı olarak oynanacaktır. Her ikisi de karşıdan gelen cevapları kadın sesiyle tonlayabilir)
Kemal: Yeter ya! Değiştim artık ben be, değiştim. Bambaşka biriyim artık. Öyle bulamadıysak
mutluluğu, bakalım böyle bulacak mıyız?
Arif: Bunu siz istediniz, uyuyan yılanı uyandırdınız, uyuyan yılanı!
Kemal: Savulun, Kemal geliyor be Kemal. Hem senin adın bundan sonra yalnızca Kemal olmasın
aslanım! Yeni bir Kemal! Dur bakiim............ “Kobra Kemal!” Güzel isim. Pısssss! Hah hah hah.
Heh, internete de bağlandık.
Arif: Kapımda sıraya gireceksiniz, sıraya. Evet, nasıl yapıyorduk. Önce sitenin adresini girelim
“www.bababanadaogret.com” Neymiş? “Baba bana da öğret mi??” Tövbe, tövbe sitenin ismine
bak. (Güler)
Kemal: Yükleniyor. Necmi’nin dediğine göre, bu siteye acayip kızlar geliyormuş. Bu isme
rağmen geliyorlarsa, bunların niyeti zaten baştan bozuk canım! (Hoşuna gider, gülümser) İşte
bağlanıyor.
Arif: (Ekrandan okur) “Takma isminizi girin”. Takma isim mi?
Kemal: Ee benim takma ismim yok ki? Napicaz? Heh şurada yazıyor galiba
Arif: “Eğer mevcut bir takma isminiz yoksa, kendinize bir takma isim atayın”
Kemal: Atayalım! Da ne atayalım?
Arif: “Arif!” Yok olmaz, ne diyorlardı? “Kendi isminizi vermeyin”!
Kemal: “Kobra” desek! Hah hah hah.
Arif: Avcım 3! Tekne ismi gibi oldu yahu? Allahverdi 5! Hah hah hah!.. (Şarkı söyler) Aman avcı
vurma beni...
Kemal: İsimden cismini anlarlar artık, ben daha ne diim?. “Kobra!”. Bir dakika, yalnız bizim
İnternet Necmi’nin uyarısı aklıma geldi şimdi.
Arif: “Aşırı erkeksi çağrışımlar yapan isimler kullanmayın, baştan kaybedersiniz”.
Kemal: Şöyle izini, niyetini belli etmeyen bir isim kullanacaksın ki, insanlar gelsin, açılsın sana,
iletişim gelişsin.
Arif: Kokmaz, bulaşmaz bir isim olmalı. Önyargılar bi kalksın ortadan canım. Rahatlayalım.
Kemal: Gevşeyelim (gülümsemektedir)
20
Arif: Eveet, şöyle ortalama, mütevazı, ama gizemli, vaat eden bir isim. Bağırmayan bir isim.
Mesela... “Sessiz”! “Sessiz bir gemi kalkar bu limandan, sessiz yaz yağmurları gibi, sessiz ve
yumuşak ve çıplak...” (kendine gelir) Öhö, tamam, kendimize gelelim. Bak bu güzel oldu.
“Sessiz”!
Kemal: Ancak anlayana bir şeyler ifade edecek, ilk bakışta sıradan gibi, ama içinde her türlü şeyi
barındıran, derin bir isim. Ne dedim ben? “Derin” dedim yahu. Al işte isim sana. “Derinden” (DT
tonlamasıyla söyler). Nereden? “Derinden”. “Derinden gelen duygular bunlar, derinden çıkıp
gelen, derinden bir nefes, derin bir dekolte, yırtmaç (fazlasıyla heyecanlanmıştır)” Tamam, budur.
Arif: Evet ismimizi ve parolamızı girelim. “Sessiz” ve...
Kemal: (O da girmektedir) “Derinden”. Allaaaah, vallahi açılıyor ortam.
Arif: Of, of mesaj yağıyor be her yerden.
Kemal: İsimlere bak: “Darbeli matkap!”
Arif: “Benli huri!”
Kemal: “İkizlere takke!”
Arif: “Islak rüyalar!”
Kemal: “Ürperen ten!”
Arif: “Bir kerede...” (Birden irkilir, gerisini okuyamaz utanır)
Kemal: “...beş !??? “ Aaaa!
Arif: Yok artık tövbe, tövbe.
Kemal: Böyle de isim mi olur canım?
Arif: Ben burada kızardım yahu.
Kemal: Bunlar düpedüz niyeti bozmuş.
Arif: Bu kadar açık edilmez ki canım, ayıp yahu (Ahlakçı bir tutum takınmıştır).
Kemal: Gelmiş sohbet ortamına, böyle bir isimle kendine partner bulucan ha?
Arif ve Kemal: Cık cık cık cık.
Kemal: Ne o? “Pıslayan Kobra” Bak Necmi haklıymış. İyi ki onu seçmedim.
Arif: “Avcı 1”, “Avcı 2”, yahu bunlar gidiyor be? Gülüyorduk, ama tekneler yola çıkmış azizim.
Aaa, “Allahverdi” bile var. (Güler)
Kemal: Yok şöyle, kendi halinde bir isim benimki gibi: “Derinden”
Arif: Bunların gözü dönmüş. Sakin ol, puan kap, arkadaşım. Var mı benim ki gibi isim: “Sessiz!”.
Kemal: (Arif’in takma ismini listede görür) Aha! Ne yazıyor orada bakim? “Sessiz”.
Arif: “Derinden”.
Kemal ve Arif: “Sessiz ve derinden”
Kemal: Vay be!
Arif: Ahenge bak.
Kemal: Kesin gizemli bir hatun.
Arif: Dikkat çekmek istemiyor. Çok seksi!
Kemal: İstiyor ki keşfedilsin.
21
Arif: Onu farkeden haketsin.
Kemal: (Heyecanlanmıştır) Oğlum Kemal. Talih yüzüne gülüyor.
Arif: Ayağına geldi oğlum, ayağına. Sen huriyi gökte ararken, yerde buldun be!
Kemal: Dur şuna bağlanıp bir merhaba diyim. Nasılsın filan derken, hoş beş olur gideriz icabında.
Aha, o da bana bağlanıyor.
Arif: Bak, bak aynı anda farkettik birbirimizi. Yaz, yaz. “Merhaba”
Kemal: “Merhaba”
Arif: “Kalp kalbe karşıymış”
Kemal: (Kendi kendine) Karşı karşıya kalpler ha? Allaaaah! “Hakikaten öyle, aynı anda şeettik”
Arif: Çok da kibar. (Taklit yapar) “Şeettik!”Len yoksa?! (Aklına başka şeyler gelir) Dur, dur,
bakalım ne diycek buna (yazarken cilveli ve tahrik dolu tonlamaktadır) “Ne ettik?”
Kemal: Bak seeeeen. “Şeettik canım. Arif olan anlar artık”
Arif: Arif olan anlar mı? Arif de nereden çıktı? Yooo, “sessiz” yazıyor. (Durur, anlar) Sakin ol be
oğlum, ilk kez chat yapıyorsun ya, illa panik yapıcan. Saf! Söz işte: Arif olan anlar. Anlarım tabi.
Devam: “Neettik?”
Kemal: Len cilveye bak cilveye. Madem öyle kızıştırayım biraz ortalığı. “Şey, canım, farkettik
birbirimizi demek istedim.”
Arif: Ben demedim mi farkedilsin diye bekliyor diye ha? “Gördüğüm kadarıyla mecazı
seviyorsunuz. Tıpkı benim gibi. (Aynı zamanda tonlamaktadır) Derinden gitseniz de, sizi
farketmemek mümkün değil.”
Kemal: Len hatun şair be şair. “Sessiz ama gizemli bir o kadar da dikkatli birisiniz”.
Arif: “Siz insanın içini okuyorsunuz. Bilseniz neler gizli derinlerimde?” Len Arif, sen var ya sen.
İşi biliyorsun.
Kemal: Gizli derinler mi? Dalıp çıkartırım ben seni o derinliklerden. Dalmak? Eveeet. “Bir sünger
avcısıyım, derin diplere dalıp umudunu arayan”.
Arif: Avcıyım filan diyor, “Avcı” ismini mi kullansaydım acaba? Yok, yok bu isim de işe yaradı
yahu. Bu arada hatun dalgıç olum! Fizik filan muhteşemdir o zaman. Balık gibi.... yahu balık eti,
balık! De biz şimdi sünger mi olduk onu anlamadım. “Demek dalarsınız”
Kemal: “Dalarım!” Bu biraz yekten oldu galiba.
Arif: “Süngerse beklediğiniz, söyleyeyim taş bir inci bulacaksınız karşınızda” Yanlış mı şu
adelelere bak? (göbeğini görür)
Kemal: Anaaaaam taş mı? (Yoldan çıkar) “Üstünüzde ne var?” (Göndermiştir) Vallahi tutamadım
kendimi.
Arif: Vay be, konuya doğrudan girdi yahu. “Ne olacak? Fanila!” (Konuşurken yazmıştır, boş
bulunur, gönderir) Tüh Allah cezanı versin, yazılır mı öyle hiç! Yazsana şöyle ‘robe de chambre’
var yazsana... Aaah, boş bulundum, ne düşünecek şimdi?
22
Kemal: “Fanila mı?” (anlamamıştır, birden ayar) Heee, soruma bozuldu, ondan böyle yazdı, ama
haksız da değil canım. Gaza geldik, küt diye sorduk soruyu. Dur bakim: “Yanlış anladınız, onu
demek istemedim. Yani üstünüzde bir ağırlık, bir hüzün var sanki”
Arif: Tüh, allah kahretsin! Kaçırdık hatunu cevabımla yahu. Lafı değiştiriyor görüyo musun?
Toparlayayım bari. “Hayatı paylaşacak bir sıcaklık bulamamaksa eğer bu, evet üzerimde bu var.”
Kemal: “Kalp kalbe karşıymış” Olmaz tekrara giriyorum. (Birden farkeder) Aaaa, tabi ya. Hatun
aslında benimle fantazilerini paylaşıyor “Fanila!”. Filmlerde, kliplerde filan da olur ya, hani bayan
eski sevgililerinin fanilalarını, gömleklerini filan giyer. Hem de çırıpçıplakken! Salak Kemal, bir
anlayamadın gitti. Heh, ne yazmıştık “Kalp kalbe karşıymış”. Devam edelim. “Bende de o hüzün
var.....
Arif: (Kemal’in cümlesinin gerisini o tamamlar) “.... Bir de üstüne fanila”. Haydaa gene fanila
mevzusuna geri döndük yahu? Dur bakim, yahu bu kadın bana düpedüz cilve yapıyor, oyuncu bu
oyuncu. Belli çok görmüş geçirmiş. Fanila demek bu kadar tahrik edici. E devam edelim o zaman
bu fanila muhabetinden bakalım. “Bende ısıtılacak sessiz bir yürek ve giyilecek bolca fanila var”
Kemal: Ben demedim mi ha? (Gülmektedir) Bu hatunun mezhebi geniş. Şimdi fanilayla ilgili bir
şeyler yazmalı. Yahu konuda sınırlı. Edebiyat dersi kompozisyon sınavı gibi mübarek. Atıp
tutacaz artık bir şeyler. “Demiş ya şair derinden: Gelirken bir fanila, bir de don al”
Arif: Don mu alayım? Anaaaam, faniladan dona geçtik yahu. Bunun sonu nereye gider kimbilir?
Bizim görüşmemiz gerek, görüşmemiz. Bak zaten, “gelirken” demiş. Demek ki beni çağırıyor!
Hadi bakalım. “Giyelim fanilaları, buluşalım öyleyse bir gece vakti, usul usul”
Kemal: İşte beklediğim sözler, sahalarımızda görmek istediğimiz türden hareketler. Buluşalım
tabi, ama nerede buluşalım? Evde desek, çok açık ederiz durumu, kaçar gider. O zaman şöyle
kalabalık, hareketli bir yer olsun. Müzik, dans, içki derken gece devam eder. Ooooooh! “Bir gece
vakti, mesela yarın, beklesem seni Kissers’sta, dans pistinde, fanilamla”.
Arif: (Kadınsı bir ses tonuyla taklit eder) “Dans pistinde, fanilamla” Oldu bu iş oğlum, oldu bu iş.
“Bekleyeceğim seni orada ve gece bizim gecemiz olacak, sessiz ve derinden”
Kemal: “Sessiz ve derinden”
(Roller değişir. Üstlerine fanila giyerler, onun üstüne de gömlek. Bar-disko ortamına geçilir. Bar. Kapıda
insanlar. Seyircilerin görmediği bir bodyguard. Kemal ve Arif kendilerinden emin kapıya yönelirler. Birden
birisinin sözü ya da fiziksel müdahelesiyle dururlar. Bodyguard’ın konuşmaları oyuncuların tepki ve
replikleriyle verilecektir.)
Kemal: (Müdaheleye şaşırmıştır) Hayırdır?
Arif: Kardeşim ne oluyor?
Kemal ve Arif: (Anlamamışlardır) Giremez miyiz? (Birbirlerine bakarlar, hoşlanmazlar.)
Arif: Mekanın sahibi yakın arkadaşım olur.
Kemal: Mekan açıldığından beri buranın müdavimiyim ben yahu!
23
Arif: Efendim? (Söylenene şaşırmışlardır) Erkek erkeğe buraya giremez miyiz?
Kemal: Kardeşim biz beraber gelmedik ki! Arkadaşı tanımam etmem, (tipine bakar) tanımakta
istemem.
Arif: Şahsen ben yanyana bile durmak istemem, bırakta ben gireyim de bitsin bu eziyet.
Kemal: Efendim? Damsız olmaz ha? Yahu
Kemal ve Arif: (içeriyi göstermektedirler) içeride.... (birbirlerine bakarlar, bozulmuşlardır)
Arif: Sen şimdi beni, yalnız ve tehdit oluşturabilecek bir erkek olarak değerlendiriyorsun ha? Ne?
Serseri mayınlar mıyız? Bak ağzını topla fena olacak (Dayılanır, fakat adam dev cüssesiyle onu
sindirir. Bu oyun da stilize olarak tasarlanabilir). Yahu, niye durmadan siz diyorsun? Biz
birbirimizi tanımıyoruz dedik ya.
Kemal: Kardeşim, bak sen beni bilmiyorsun, kırk yılda bir yalnız geldik, onda da böyle, ayıp
oluyor bak! (Adam nuh deyip, peygamber demiyordur. Çaresizdirler)
Arif: Yahu bir arkadaşa bakıp çıkacağım?
Kemal: En fazla 10 dakika kalacağım?
(Çare kalmamıştır, ikisi de sırt sırta dönüp cüzdandan para çıkartırlar, stilize bir şekilde
bodyguard’a verirler ve kapı açılır, ışık disko düzenine dönecektir.)
Kemal ve Arif: Oh beeee! (Bundan sonra kafa seslerine geçilir. Non-senkron oyun)
Kemal: Of ortalık fıstıklarla dolu be! “Sessiz”im benim!
Arif: Of be of, acaba hangisi benimkisi? “Derinden” Şu derin dekolteli sarışın, yahut şu esmer
kıvırcık...
Kemal: Yahut şu kumral düz saçlı (Arif’le karşılaşırlar). Fesüphanallah.
Arif: (O da Kemal’i görmüştür) Hayret bir şey ya!. Bardan bir içecek alayım bari.
Kemal: Kapıdaki ayı içimi bayılttı, boğazım kurudu. Şurdan içecek bir şey alayım bari.
(Tesadüfen aynı doğrultuda durmaktadırlar)
Arif: Rakı.
Kemal: Bira. (vazgeçerler)
Arif: Kalsın. (Etrafı süzerek, barmene) Bloody Mary.
Kemal: (Barmene) Vazgeçtim. Sex on the beach. (İçkilerini yudumlarken etrafı kesmektedirler)
Arif: Eee, yaşam budur işte. Ver elini yeni insanlar!
Kemal: Artık üzülmeye son. Her gece ayrı limanda duracak bir kaptanım ben artık.
Arif: Savuluuuun!
(Piste yönelmişlerdir ve dans etmeye başlarlar. Seksi bir müzik. Zamanla dans karşılıklı rekabete
dönüşecektir. Sözsüz, stilize bir oyun. Sırtsırta dans ederlerken üstlerini çıkartmaya başlarlar.
Gömleklerin altından fanila çıkar. Yüzyüze döndüklerinde birbirlerini üstlerinde fanilalarıyla
görürler.)
Arif: Sen?
Kemal: “Sessiz!”
Arif: “Derinden”
24
Kemal ve Arif: Hayıııııır! (Birden slow müzik girer, yüzyüze kalmışlardır)
Kemal: Ben sanmıştım ki!
Arif: Hiç söyleme ben de öyle sanmıştım. (Bara yönelirler, bitkin düşmüşlerdir)
Kemal: Kardeşim, nereden çıktı o “kalp kalbe karşı”lar filan.
Arif: Ben miydim soran “üstünde ne var?” diye.
Kemal: “Karşında inci gibi taş bulacaksın” nereden çıktı peki? (Arif’in fiziğine bakar) Taş
mübarek, taş.
Arif: Faniladan dona inen de ben değildim herhalde.
Kemal: (İkisi de bu muhabetten bunalmıştır) Tamam, tamam.
Arif: Bence de bu konuyu kapatalım. Ne içersin?
Kemal: Ne biliyim ya?
Arif: Ver arkadaşım bize oradan, en sertinden 2 duble rakı.
Kemal: Evet, ya! Neyime benim “Sex on the beach”. Zaten şeker gibi bir şey. Ne içtiğimi
anlamadım?
Arif: Bloody Mary’de içimi kaldırdı yahu. (İçkiler gelir)
Kemal ve Arif: Şerefe! (Sahne kararır)
Arif. Zaten benim neyime abicim çapkınlık? Dersimi aldım ben.
Kemal: Ben öyle düşünmüyorum, çok çabuk pes ediyorsun. Bizimkisi bir yanlış anlaşılma sadece.
Benim öğrenecek yeni bir şeyim yok artık. Yeterince sıkıldım. Etraf güzel bayan kaynıyor bak?
Gece daha neler getirecek kimbilir. Kusura bakma ama, sırf bu olay yüzünden de eleği duvara
asma niyetim yok benim.
Arif: Sen bilirsin arkadaşım, benden bu kadar. Zaten sıkıntıdan karnım ağrıyor, izninle bir
lavaboya kadar gideyim. (Gider, vestiyerden bir aksesuvar alıp, bara geri döner, bardan oturan ve
Kemal’e bakan bir hayat kadınıdır artık. Kemal kadını farkeder.)
Kemal: (Kendisine baktığından emin olmaya çalışır, emin olur, gülümser, kadehini kadının
şerefine kaldırır) Ben demedim mi “gece sürüyor” diye. Üff, şu kaşındaki seksi yara izin bak ya.
Dur şuna bir içki yollayayım. Barmen (Barmene içki ısmarlar, içki gider, kadehler kadırılır).
Allaaah! Hatun gülümsüyor oğlum, tamamdır bu iş. E gidelim bari. (Kendini ağırdan satarak,
kadının yanına gelir oturur) Merhaba. Ben Kemal, siz...
Arif: Sen! Lütfen! Belma.
Kemal: Yalnızsınız, (farkeder, toparlanır) sın galiba.
Arif: (Tahrik dolu konuşmaktadır) Şimdilik. Gecenin neler getireceği belli mi olur?
Kemal: Olmaz tabi, hele de iki beden sığmıyorsa kabına, belli mi olur gecenin ne getireceği?
Arif: Sevdim seni, açık sözlüsün. Sen de kendine bir arkadaş arıyorsun galiba? Yenisin, seni daha
önce buralarda görmedim.
Kemal: (Havaya girmiştir, uydurmaktadır) Yoo, buraya sık sık gelirim, yoğun iş günleri sonrası.
Bu akşam da geldim, kafamı dağıtayım diye, bir içki, biraz müzik ve dans, anlarsın ya, ama senin
gibi birisi insanın dikkatini rahatlıkla bozabiliyor, hatta aklını çeliyor diyebilirim.
25
Arif: Teşekkürler. Tanışmak bugüneymiş.
Kemal: Evet, bugün şanslı günüm. Dediğin gibi, açık sözlüyümdür, lafımı sakınmam. Yeter ki
kanım kaynasın, yüreğim hoplasın. Kalbim nasıl atıyor bak?
Arif: Aman ne de çabuk pırpır edermiş yüreği. Kalbini gecenin geç saatleri için sakın istersen?
Bırak sakin kalsın, iki lafa pırpır etmesin şimdiden.
Kemal: (Heyecanlanmaktadır ve fütursuzlaşmaktadır) Sakin demişken, istersen daha sakin bir
yere gidelim, hem birbirimizi daha yakından tanıma fırsatı buluruz ha?
Arif: Bu ne acele? Bi dur bakalım. Daha iki kelime etmeden, kalkalım gidelim diyorsun.
Tanışmayı merak etme, kendimi her yönüyle tanıtmak konusunda üstüme yoktur. Gizliyi, saklıyı
sevmem. Bir tanıyan da bir daha unutmaz.
Kemal: (Toparlanır, sakin olmaya çalışmaktadır, ama kadının karşısında kendine mukayet
olamamaktadır) Ben.... sen.... yani... çok güzelsin..... (Dayanamaz) Seni istiyorum, tenine
dokunmak, seni içime almak istiyorum.
Arif: (Gülmektedir) Açık sözlüsün demiştik de, yekten girdin gündeme bakıyorum. Beni
istiyorsun anladık da, peki sen bana ne vereceksin?
Kemal: Ne mi vereceğim? (Tadını çıkararak) Bedenimi, kendimi ve hiç bitmesini istemeyeceğin
bir haz desem?
Arif: (Gülerek) Ben de sana, “boş lafa karnım tok, mangırdan yana konuşalım” desem.
Kemal: Ne mangırı yahu?
Arif: Para, anam, para! Hani onsuz yaşayamayacağın ve beni istiyorsan bu gecelik 300 Euro’sunu
toslamak gerektiğin paradan bahsediyorum.
Kemal: Ben sanmıştım ki!
Arif: Ne sanmıştın? Bedava mı?
Kemal: Sen...
Arif: Evet, ben bir orospuyum. Zoruna mı gitti?
Kemal: (Dişlerinin arasından) Şey, evet.
Arif: Ne oldu deminki güzel laflara? Hani kalbini pırpır ettiren, güzel biriydim ben. (Gülümser)
Sonuçta istediğin birisini yatağa atıp, her yönüyle tatmin edilmen değil mi yakışıklı? Öyle ya da
böyle olmuş ne farkeder ha? Paramı ver, istediğini sana vereyim.
Kemal: Bak ben sanmıştım ki.
Arif: (Sinirlenmiştir) Ne sanmıştın lan? Bir gece istediğin gibi gelip, gözönü kestirdiğin ve her
nasılsa sana gülümseyen her kadını gönlünün istediği gibi yatağa atabileceğini mi? Ve dayanılmaz
cazibene kapılıp, yatakta sana hayır diyemeyeceğimizi mi düşünmüştün ha? (Kemal sıkılmış ve
bunalmıştır, kadın bunu görür.) Düşünmüştün. (Acıyarak gülümser) Kendince sebeplerin de vardır
muhakkak. İncinmişsindir, kırmıştır kalbini birileri. Sonra kalkarsın gelir buralara, herkese dişini
geçirmek istersin.... Karın, annen, özlediğin herşeyi olmamazı istersin... Hırsını alır, sonra da
kaçıp, küçülüp yine kendi içine,
Kemal: (Kızmıştır) Sen ne anlarsın be? (Kalkar gitmeye kalkar, ama gidemez)
26
Arif: Neden? Çünkü ben bir kadınım ve hatta orospuyum diye mi? ..... İncinmek yalnızca
erkeklere mahsus diye mi? Otur. (Kemal oturur) Neden ben böyleyim biliyor musun? Yani neden
fahişelik yapıyorum?
Kemal: Ne bileyim ben?
Arif: Doğru nereden bileceksin. Peki tahmin edebilir misin?
Kemal:Hayır...
Arif: Hadi, bu kadar zor olamaz.
Kemal: Bilmiyorum. Baban sürekli dövdüğü için evden kaçtın ve..
Arif: (gülümser) Olası bir hikaye ama değil. Başka?
Kemal: Oynuyorsun benimle. Keyifli mi bari?
Arif: Unutma sen de benimle oynamak istiyordun az önce.
Kemal: İmam nikahlı kocan borçları yüzünden seni pazarladı ve..
Arif: (şuh bir kahkaha atar) Hep böyle olmak zorunda değil mi? Acıklı bir hikaye bulup
vicdanımızı rahatlatmamız gerekiyor. Ama fahişelik vergiye tabi bir meslekse neden bunu
yapmak zorunda kalmış olayım ki? Bu mesleği seçmiş ve bunda uzmanlaşmış olamaz mıyım?
Hatta kariyer düşkünleri gibi mesleğimin en iyisi olmaya çalışamaz mıyım?
Kemal: İşine gitsene sen.
Arif: Tamam bu işi yapanların çoğu benim gibi değil, bir çok badire atlatıp kendilerini satmak
zorunda kalan kadınlar var ve onlar hepimizin ayıbı ama ben öyle değilim.
Kemal: Nasıl yani?
Arif: Üniversiteden mezun olur olmaz çalışmaya başladım. Sandım ki çok çalışırsam çok
kazanırım ama öyle olmuyor, olmadı da. Önce firmamızın iş yaptığı müşterileri incelemeye
başladım. Onlar da boş durmuyor beni inceliyorlardı tabi ama ben aşka inanıyordum. Aşk; ne
güzel değil mi? Kelimenin kendisi bile tek başına bir şiir gibi... Ben...ben paranın alabileceği tüm
konfora sahip olmak istiyordum. Kötü bir şey mi bu? Genç, güzel ve akıllıydım. Onlardan daha
fazla çalışıyordum ama olmuyordu. Patronum kazanıyordu kazanmasına ama ben, biz hep kısıtlı
bir ücretle, kredi kartı borçlarıyla yaşıyorduk. Gerçi o zaman bile belki senin şimdi kazandığından
fazla kazanıyordum ama hayallerim vardı... Derken çiçekler ve hediyeler başladı. Sonra da
davetler, ah o görkemli hayat... Tahmin edeceğin üzere çiçeklerinin ve hediyelerinin karşılığını
bekler oldular. O zaman şöyle dedim kendi kendime “istediğini almak için bu salaklara ne
istiyorlarsa ver ama pazarlığı sıkı yap” öyle de yaptım. Ambalajı sağlam lüks bir tüketim
maddesine dönüştürdüm kendimi. Ben onların arabalarında, yatlarında, davetlerinde yanlarında
taşıdıkları şık bir aksesuardım artık ve çok da iyi kazanıyordum. Ama her işin riskleri vardır.
Deminden beri salyalarını tutamadan baktığın ve muhtemelen çok seksi bulduğun kaşımdaki o iz
de, işte o günlerden bana kalan bir anı. Bir süre kullanıp, sonra çıkarıp attığım bir mücevherin izi
değil!…
Kemal: Ben çok üzgünüm!
Arif: Neden sen mi yaptın sanki?
27
Kemal: Yine de…
Arif: Üzülme. Ben üzülmedim.O izi yok edebilirdim ama yapmadım. Aynaya her baktığımda
hatırlamak istedim. Hayatta kalmak için güçlü olmak zorundasın. Güçlü...
Kemal: Peki sen...
Arif: Ne?
Kemal: Hayallerin...
Arif: Hayallerime kavuşabildim mi? (güler) Elbette. Ama insan hayallerini, düş gücünü
durdurabilir mi? İstediklerime ulaştıkça yeni yeni hayaller kurdum ve her seferinde daha da kısa
sürede elde ettim her istediğimi. Buna da uzmanlaşma diyoruz. Şimdi de başka isteklerim var.
Kemal: İyi ama...
Arif: İyi ama burada ne işin var diyorsun? Sana ne? (Uzun es, anlatacağı çok şey vardır, ama
birden vazgeçer) Buradayım işte. Dünyayı kendinden ve kendi gibilerden ibaret sanan, senin
gibilerin acizliğini görmek zevkini yaşıyorum. Doğrudur yakışıklı, herkesin yaşadıklarından
öğrendiği bir şey var, ama sen sen ol, başkasınınkinin üstünde görme kendininkileri. Kadın olmuş,
erkek olmuş ne farkeder? Dur, bir de etrafına bakın. Şurada gördüğün yakışıklı mesela, o da bir
fahişe. Paralı kadınlarla birlikte oluyor. Ne farkı var benden biliyor musun?
Kemal: O bir erkek
Arif: (kahkahalarla gülmektedir) Hayır. O ucuz bir fahişe ben ise kaliteliyim.
(Kemal kızarır, sıkılmıştır)
Arif: Utandın mı? Utanacak bir şey yok. Zengin bir adamla evlenip tek bir adamın fahişesi
olacağıma kendi hayatımı yaşayıp birçok zengin adamın fahişeliğini yapıyorum. Söylesene, statü
veya parası için bir adamla evlenen kadınlar benden daha mı az orospu? Cevap verme! Git hadi
artık. (Kemal şaşırır) Git! (Kemal kalkar ve gider)
(Kemal gider, bu arada Arif üstünü değiştirir, tuvaletten döner, karşılaşırlar).
Arif: Ne oldu? Benim gibi pes deyip gidiyor musun yoksa un elemeye devam mı?
Kemal: Ben de çıkıyorum.
Arif: (Kemal’in iyi olmadığını farkeder) İyi misin sen?
Kemal: Bilmiyorum, yalnızca bi durup, bakasım var... hayatıma...
Arif: Herkes ayakta durmanın, karşı koymanın yollarını arıyor. Acı çekiyor, ama o kadın için önemli olan
ayakta durmak.
Kemal: (Kendi kendine) Herkes kendi gerçeğini yaşıyor. Diğerini tam olarak anlamak mümkün değil. Belki
de sadece anlamaya çalışmak yeterlidir. Anlamaya çalışmak, yok saymamak.
Arif: Kimse yalnız değil, herkes yalnız. Aşk bile hem iki kişilik, hem binlerce... (Düşünmekte ve
bulgulamaktadır) Mesele kendini koruyabilmekte, mesele birbirini kollayabilmekte, beraberce, rüzgara karşı.
Ve ısrar etmekte herşeye rağmen birbiri için...
28
Kemal: Hala hayatı şiirlerle açıklamaya çalışmak! (öfkelidir) Kolay mı sanıyorsun bütün bunları ha? Koca bir
hayat, bir şiirin mısralarına sığar mı veya şiirler söyleyerek mi karşı koyulur şu senin dediğin rüzgara ha?...
Israr eden seni de gördük.
Arif: (Kararlı) Şiir bunun için var.
Kemal: Boşversene, neyi değiştirdi şimdiye kadar? Mutsuzum, güvensizim, inançsızım. Ne kaldı geriye?
Ama bak ayaktayım ve kimseye bağlı değilim.
Arif: Aman bırak bu “Yıkılmadım, ayaktayım” yok “Erkekler ağlamaz” tavırlarını. Sorunlar paylaşılmadan
çözülmüyor Kemal, rahatla biraz.
Kemal: Sen işine baksana.
Arif: Çocukluk ediyorsun.
Kemal: Ediyorsam ediyorum, sana ne?
Arif: Keşke çocuk kadar saf ve teklifsiz yaşayabilsen herşeyi...
(Sahne değişir, çocukluk sahnesine geçiş. Müzik girer “Dallas Tema müziği”)
Arif: Anneeeeee, anne! (Anne duymamaktadır) Anneeeeeeeeeeee!
Kemal: Ne var oğlum ne oldu, Dallas’ı izliyorum, patladın mı?
Arif: Ben maça gidiyorum. Akşama gelirim.
Kemal: Bana bak, yine üstünü başını yırtıp, kan revan içinde dönme buraya, üstüne bir maçta
benle yaparsın, bi de ben seni iyi bi benzetirim bilesin.
Arif: Tamam, ya tamam (çıkar).
Kemal: Haaa, mutfaktaki kek tabağını da Fatma Hanım teyzenlere bırak giderken, “annem
teşekkür ediyor” demeyi de unutma.
Arif: Üfff, ne keki ya.
Kemal: Ne dedin duyamadım Ceyar kılıklı seni?
Arif: Tamam, tamam götürürüm. (Kendi kendine) Ya bugün mahalle maçı var, üç gündür gece
gündüz antreman yapıyoruz, kampa girmişiz, bir de üstüne git kek götür anasını satayım. (Bir an
annesinin duyduğunu sanır ve korkar. Duymadığından emin olur, koltuğunun altında topla çıkar.)
Suelın! (Fatma Hanım’ın evi)
Arif: Fatma hanım teyzeeeeee! Fatma hanım teyze! (Duymamaktadır, buna sinirlenir, bağırır)
Fatma Hanım teyze! (Kapı açılır, kapıda Arif’le aynı yaşlarda Ayşe durmaktadır. Ayşe Arif’inkidir
ya da olacaktır)
Arif: (Ayşe’yi görünce tutulur kalır) (Uzun es, ne diyeceğini bilemez) Şey, ben... Fatma hanım
teyzeye bakmıştım. Ben Hatice... nin oğluyum. Fatma Hanım Teyze’nin yeğenisin demek ki?
(Gülümser) Ona bırakacaktım, şeyi, kek tabağını yani... Yok mu? Nerde? Akşam döner. Haaa,
sana... bırakayım o zaman.... (dikkatle dinler) Ayşe... Ben de Arif (gözünü alamamaktadır kızdan).
Mustafa Kemal İlkokulu’na gidiyorum. (Sevinir) Sen de mi aynı okula devam edeceksin? Demek
baban yeni aldırdı kaydını. Hangi sınıf? 5 - B’mi?............ Aynı sınıftayız. Görüşürüz (Artık aşıktır,
29
gider, birden farkeder birşey unutmuştur, hızla geri döner) Haaa, annem teşekkür etti... kek için
(gülerek uzaklaşır)
(Yoluna devam eder, Kemal’leri evine gelmiştir)
Arif: Cemaaaaal! Cemaaaal! Lan Cemal!
Kemal: Ne bağırıyorsun olum? Dedemi uyandırıcan, annem de nah salacak ondan sonra. Annem
içeride Dallas’ı seyrediyor, beni de ödev yapıyor sanıyor çaktırmadan kaçıp geliyorum şimdi.
(Kemal çıkar)
Kemal: Ne o len fırtına santrofor sen de bugün bir durgunluk var?
Arif: (Düşüncelidir) Yoo, yok birşey.
Kemal: Fırtınadan önceki sessizlik desene. Coşcaz olum bugün coşcaz.
Arif: (Toparlanır) Neyse bana bak, ben topu aldım da, sen bayrağı aldın mı?
Kemal: Unutur muyum hiç.Mahallemizin şampiyonluk emaneti olum o? (Gülümser. Tezahüratlar
eşliginde maça yönelirler)
Arif ve Kemal: En büyük Türkali, başka büyük yok.
(Maç alanındadırlar. Maç başlamak üzeredir. Son hazırlıklar. Şortlar formalar giyilmiş. Kemal’in
üzerinde kendine iki beden büyük gelen bir şort ve tişort vardır. Kahkalar.)
Arif: Senin forma... (kendini tutamaz güler) üstünde biraz... ağlıyor be oğlum (kahkahalar).
Kemal: Ne yapiim lan? Annem çabuk boy atarım diye iki beden büyük aldı, ama henüz bende bir
hareket yok anasını satayım (Gülerler) Yenisini alacağım olum.. bi ara... Gülmeyin giderim
şerefsizim.
Arif: Evet, ciddiyet beyler. Şampiyonluk maçı bu boru değil! Mahallemizin gururu sözkonusu.
Kemal: Heh şöyle yav, işimize bakalım. (çok ciddidir) Buraya top oynamaya geldik. Çeneler
sussun, ayaklar konuşsun.
Arif: Oooo, karşı mahallenin amma da seyircisi gelmiş yahu. Kızlar falan da var. Bizim tribüne
bak. Ufak kardeşlerimiz dışında bir de Deli Necmi gelmiş seyirci olarak. (Birilerini görür) Yalnız
bir dakika, orada birileri var. (heyecanlanmıştır)
Kemal: Haa, şu aralarında mahalleye yeni taşınan kız da var. Adı neydi ya, şey....
Arif: (Boş bulunur) Ayşe.
Kemal: (Şaşırır) Evet, Ayşe. (Alaycı bakar) Sen nereden biliyorsun bakim Ayşe’yi Fatma’yı?
Arif: (Sıkılır) Ya, annem söylemişti. Fatma Hanım teyzenin yeğeniymiş, buraya taşınmışlar, bizim
okula devam edecekmiş, hatta aynı sınıftaymışızzz.. (boş bulunup herşeyi anlattığını farkeder)
filan...
Kemal: Eee, oğlum sen seceresini döktün be kızın. (diğerlerini de kışkırtmak için yüksek sesle)
Len yoksa bu Ayşe, seninki mi? Yoksa bu Ayşe, Arif’inki mi ha? (Herkes gevrek gevrek güler)
Arif: Len senin ananı, bacını... (kendini tutar) tövbe tövbe... annen, kardeşin hariç...
Kemal: Bak bak yanakları kızardı...
Arif: (Kızmıştır) Kimse benimki değil tamam mı? (sözde ilgisizdir) Fatma Hanım teyzenin
yeğeniymiş işte. Bana ne!
30
Kemal: (Arif üstüne yürüyünce çarkeder) Tamam yahu, tamam. Biraz eğlenelim dedik. Yalnızca
Fatma Hanım’ın yeğeniymiş. (Yanındaki biri birşey der)
Arif: Ne?
Kemal: Yaa yok bir şey (Kemal’in ısrarı üzerine). Bu Ayşe aslında, Kasap Murat’ınkiymiş.
Arif: Kasap Murat’ınki mi?
Kemal: Valla ben başkasının yalancısıyım. Bir sürü insan öyle diyor. Kasap Murat, “ o benim
namusum, bir ara isteteceğim” demiş. Evine bir kilo antrekoti miydi neydi ondan götürecekmiş?
Ne demekse?
Arif: Len o kimmişki öyle benim Fatma Hanım Teyzemin kızı hakkında öyle ileri geri konuşuyor?
Bir kilo etle kıza mı sahip çıkıyor? (Söylenirken uzaktan Ayşe’yi görür, sakinleşir, utanır) Benim
babam da öğretmen olum, biz hava yapıyomuyuz?
Kemal: Tamam ya!
Arif: İstesen hepsini çaktırırım len ben, koca öğretmen benim babam. İşşiz, güçsüzün, gariban
çocuğu mu sandı lan bu bizleri!
Kemal: (Üzülmüştür) Niye işşiz olmak ayıp mı ki?
Arif: (Farkeder Kemal’i üzdüğünü) Ya Kemal, ben öylesine söyledim di... kızınca bir an...
Kemal: Babam zaten bugün iş bakacaktı kendine...
Arif: (Sarılır Kemal’e) Zaten sözüm bu kendini beğenmiş eşşoğlueşşeğe
Kemal: Tamam, tamam sakin ol. Hırsını maça sakla. Bak Kasap Murat, maçta rakip takımda
oynuyor.
Arif: (Sinirlenir, sakinleşir) Alacağız olum bu maçı. Orada Kasap Murat varsa, bizde de iman
gücü var. (Herkes arkasından tekrar edecektir) Mahallemiz için üç defa: Türkali!
Herkes: Sağol!
Arif: Türkali!
Herkes: Sağol!
Arif: Türkali!
Herkes: Sağol!
Arif: (Ayşe’ye doğru son kez bakıp taktik vermeye başlar) Şimdi Kemal sen sağ beksin, Pire sen
orta saha, Hayri kalede, ben forvetteyim, biliyosunuz, konuştuğumuz gibi topu kapan bana
veriyor, Maradona taktiği, gerisini ben hallediyorum. Hüseyin’e fazla yüklenmiyorsunuz yeni
sünnet oldu, ara verip işetmekle uğraşmayalım, topa fazla abanmayın, burun vurmayın, patlar
matlar, bizim bilyalıdan olmayalım, ayrıca Manyak Cavidan’ın bahçesine de kaçmasın, geçen
sefer kesti biliyorsunuz. Ayrıca... (Müzik girer, ışık değişir, maç bitmiştir, eve dönüş)
(Kemal ağlamaktadır, gözünü tutmaktadır. Belli ki kavga etmişlerdir. Arif’in üstü başı dağılmıştır.
Arif elini tutmaktadır, ama yüzünde bir acıdan çok, mutlu bir tebessüm vardır)
Arif: Ulan karı gibi ağlıyorsun be! Bi sus be, bi sus.
Kemal: (Ne dediği anlaşılmamaktadır, ama belli ki güzel şeyler değildir) Öbüğübübü...
31
Arif: Öbüğübübü... tabi. Bir erkek ol ya... Zaten sen hala sünnet olmadın, ondan oluyor herşey.
Sünnet olsan, böyle her fiskede canın yanmaz.
Kemal: (Konuşması yavaş yavaş düzelmektedir) Öhübüüü... Ne alakası var len hıyarağası?
Sünneti de bu yaz olucam inşallah.. Herif yaradana sığınıp vurdu tüm gücüylen. Sen beni orada
lafa tutmasaydın, en azından farkederdim bana vuracağını....
Arif: Tabi, tabi. (Dinlememektedir) Yumruğu farketseymiş! Len farketsen ne olacak? Sanki bir
şey yapabilicen... Allahtan cevabını aldı benden, hemen üstüne, şöyle gelişine bir uçan tekme.
“Burjile” gibi çaktım valla. Görse, gözleri yaşarır.
Kemal: Burşli oğlum, Burşli! O da öldü zaten. Sende, hıh! Ama Allah razı olsun, iyi vurdun valla.
(Gülerekten) Sümükleri aka aka ağlıyordu giderken.
Arif: Kunfu filmleri sonrası yaptığımız talimler boşuna değilmiş işte. Annem de o kadar
kovaladıydı, atlaya atlaya yatağın yaylarını attırdım diye, ama bak görüyosun işe yaradı işte. Ah,
bir de mamçikam olacaktı ki yanımda...
Kemal: Bırak ya, onunla hep kendimizi dövüyoruz. (Nasıl kullanamadığını anlatan hareketler
yapar) Daha geçen talimden kalan morluklar geçmedi sırtımda.
Arif: Ulan her önüne gelen kullanabilse mamçikayı, ortalık Burjile dolardı be.
Kemal: (Düzeltir) Burşli.
Arif: Burşli anasını satayım. Şimdi evde ninja yıldızları hazırlıyorum.
Kemal: Heh, getir bir de onları da şu sağlam kalan gözümüzü de çıkartalım. Annen görmesin oyar
vallahi.
Arif: Saklıyorum olum bodrumdaki sığınakta, keriz miyim ben?
Kemal: Herşey hep senin başının altından çıkıyor. Kavga da öyle oldu. Kaleci topa degaj
yapmadan önce, üç kez sektirmedi diye insan kavga çıkartır mı?
Arif: Sektirmedi olum, gözümle gördüm. İki kez sektirdi. Zaten arada da, peynir kutusunu yani
direği oynatıp duruyordu. Aklınca kaleyi küçültecek.
Kemal: Yok olum yok, sen, Kasap Murat attığı gol sonrası, Ayşe’lerin oraya gidip sevinç gösterisi
yaptı diye dellendin biliyorum.
Arif: Ama o da, “Haşırt! Nasıl geçirdik?” yaptı, ayıoğluayı.
Kemal: Kızlar da amma alkışlıyordu ha. Ayşe filan...
Arif: (Hava yapmaktadır) Bizim işimiz bu olum, gol atmak. Elif de oradaydı, sonradan gördüm
(birşeyler ima etmektedir)
Kemal: Banane Elif’ten ya!
Arif: Sen Elif’inki değil misin olum ?
Kemal: Ne alakası var olum ya?
Arif: Tamam ya, Elif senin ki.
Kemal: Kimse benim ki değil.
Arif. Niye olmasın ki?
Kemal: (Umutla) Babam bugün iş bakacaktı söyledim mi?
32
Arif: Söylemiştin...... (ES)
Kemal: Neyse boşver, ya aslında iyi ettin biliyo musun? Zaten maçı kaybediyorduk, en azından
bayrağı kurtardık, yine mahallede kaldı.
Arif: Haketti o herif haketti. Bakalım bir daha hava yapabilecek mi?
Kemal: Kavga sonrası kızlar çok korktu ha.
Arif: (Havalıdır) Kızların maçta ne işi var ya! Gitsin evcilik oynasınlar.
Kemal: Sonrasında Ayşe elini sararken böyle demiyordun ama...
Arif: Amaaan, git işine len... (Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm, o anı hatırlamaktadır ve bu
hoşuna gitmektedir)
Kemal: Ne oluyo olum sana...
Arif: Hiiiiiiiç....
Kemal: (Üstüne başına bakar) Onu bunu bırakta, nasıl dayak yiyeceğiz evde onu düşün.
Arif: Hıııııııııı... (Işık ve müzik girer, sahne değiştirir)
Arif: İlk aşkım, deli aşkım, bana çare bul, kendine çare bul...
Kemal: Ne adını koyabilirsin, ne de çare bulabilirsin. Gerçi bilekteki sızıya derman oluyor (gülümser).
Arif: Ahh o ilk kıpırtılar, bunlar güzel de... Dikkat ettin mi ? Nasıl da sahipleniyoruz?
Kemal: Arif’inki, Cemal’inki, Murat’inki...
Arif: Ayşe’nin ki...
Kemal: Ayşe’nin ki olmaz! Arif’in ki... (Gülerler)
Arif: Görüyorsun işte o zamandan başlıyoruz sahiplenmeye. Harekete, rekabete, şiddete...Gerçi, Cemal gibi
bazılarının, sevdasını dile getirebilmesi bile pek mümkün değil.
Kemal: Orası öyle, çocuk dediğin saf ama bir o kadar da acımasız. Bazen bir tokat gibi yoksulluğunu kişinin
yüzüne vuruyor.
Arif: O zaman ezilen bugün için bileniyor. Çocuklukta geleceğin bir resmi çiziliyor. Ariflerin ve Kemallerin
ayrı ayrı yerlerde konumlandığı, hayatın ayrı koşullarınca sarıldığı...
Kemal: Aslında biz farkında olmadan, bize dair birçok şey o günden şekillenmeye başlıyor. Arifler, Kemaller
o günden başlıyor katılaşmaya...
Arif: Ama yine de cevap çoğu zaman o saflıktan geliyor, en güzel paylaşmasını çocuk biliyor... (Sahne
değişir)
Kemal: (Sünnet olmaktadır) Allaaaaaaahhh! Yandım anam!........ Sizin yedi sülalenizi..... (ağzını
kapatırlar)
Herkes: Oldu da bitti maşallah, damat olur inşallah. Oldu da da bitti maşallah, damat olur inşallah.
Kemal: İttirin gidin len, olmuycam damat filan. Bana sordunuz mu lan keserken? Öhüböhüüü...
Belediyenin toplu sünnetinde, 100 tane çocukla beraber bizim sünnette çıktı aradan. Toplu kesim
gibi mübarek. O da anca mezuniyet zamanında mümkün olabildi. Eşek kadar olduk, ilkokuldan
mezun oluyoruz, sünnete anca sıra geldi.
33
(Arif girer)
Arif: Vay, kanka. Sonunda erkek oldun ha. Aramıza hoşgeldin (klasik el şakasını yapar)
Kemal: Ulen ben senin.... (yerinden kalkamamaktadır) Ahhhh! Benim düğünüm böyle mi olacaktı
ya?
Arif: Nesi var? Güzel işte.
Kemal: Güzelmiş! Bok güzel. Bir Zenith takan bile yok yahu. (üzülmüştü, toparlanır) Zaten ben
senin yüzündeki bu gülücüklerin sebebini biliyorum ya... neyse.
Arif: Niyeymiş?
Kemal: Ayşe burada! Demin gördüm. Giyinmiş, süslenmiş, güzel de olmuş.
Arif: Ne alakası var olum?
Kemal: Bana bak, dans müziği çalınca bir dans edersiniz artık?
Arif: (Şaşırmıştır, bunu beklemiyordur) Dans mı?
Kemal: Evet, dans ne zannettin? Böyle sarılıyorsun kızın beline, kendine doğru çekiyorsun, iki
ileri bir geri... Kolay gözüküyor, filmde görmüştüm.
Arif: Ne anlarım lan ben dansetmekten?
Kemal: Anlarsın anlarsın. Bir şey yok ya, iki ileri bir geri, iki ileri bir geri...
Arif: Ayşe... Benimle dans eder mi ki?
Kemal: Eder, eder, yeter ki sen bir teklif et (Arif ikna olmuş, heyecanlanmıştır) Ben de buradan
sizi izler tempo tutarım napalım artık.
Arif: Yahu belki sen de dansedersin birileriylen.
Kemal: Ya tabi, kimle? Şu palyoçayla mı? Zaten kim kalkıp bu düğüne gelir ki, bi de üstüne
benimle dans edecek...
Arif: (Kemal’in üzüldüğünü gördüğü halde gülümsemektedir) Hadi bana müsaade!
Kemal: Sen git kendine kurtar kanka, bende burada pinekleyeyim bari. (Arif çıkar, Kemal, sıkılmış
bir halde tek başına oturmaktadır. Bir süre sonra Arif geri döner)
Kemal: Hayırdır çabuk döndün, reddetti galiba, yoksa başkası senden önce mi davranmış?
Arif: Yoo, yolda birisiyle karşılaştım. Burayı arıyormuş da yolunu kaybetmiş.
Kemal: Kim ki o? Ha belki dedemdir, bu aralar hiç kendinde değil (Arif kenara çekilir, gelen
Elif’tir. Kemal çok şaşırmıştır.) E.. El...Elif. (Ayağa kalkmaya yeltenir, yapamaz, ne yapacağını
bilemez haldedir) Hoş geldin... Ne iyi ettin de geldin... Yani mutlu ettin beni (utanır) Ben... yo
çağırmak istemedim değil de.. Ya neyse gel otur istersen şöyle... Ne? Hediye mi? Niye zahmet
ettin? Gerek yoktu. (Hediyeyi açar bakar) Bu çok güzel... çok güzel bir saat... Demek sınıfça
aldınız, öğretmen de katıldı... Sen vermek istedin bana öyle mi? (çok duygulanmıştır) Sağolun...
Saol. (Arif dürter, Kemal toparlanır) Ne? A öhö evet, ne diyordum?.... Dans mı? Ben.. dans
bilmem ki?... Öğretir misin? Ben bu halde dans.... (kendine gelir) seninle olacaksa... ederim...
Arif: (Hınzırca) Ben de dans edecek birisine bakayım artık (Dans müziği başlar, Arif uzaklaşır,
Kemal sünnet kıyafetini çıkarıp, Ayşe olacaktır, Arif yaklaşır)
34
Arif: (Çok gergindir, çekiniyordur) Ayşe... Dans edelim mi? (Yanlış anlar) Etmeyelim mi?
(İstediğini anlar) Olur edelim. (Fallik organların formunu belirlediği stilize bir dans yapılacaktır.
Erkek kendini kızın göğsünden ve cinsel organından sakınmaya çalışarak dans edecektir.)
Arif: (Dans ederken) Okul bitti... Söylemiş miydim? Parasız yatılıyı kazandığına çok sevindim,
ama... buradan gidiyor olman çok kötü... Yani daha çok görüşebilirdik burada, onu söylüyorum...
Alışmıştık sana... Alışmıştım.... (üzülür, bu arada müzik biter) Şey sana verdiğim hatıra defterine
bir şeyler yazabildin mi? Saol. (Ayşe çıkartır, defteri verir ve uzaklaşır) Görüşürüz! (Arif, Ayşe
gittikten sonra defteri açar, onun yazdığı sayfayı bulur ve yüksek sesle okur)
“Sevgili arkadaşım Arif,
Bu sayfayı bana ayırdığın için teşekkür ederim ve ömür boyu mutluluklar dilerim”
E saol da.... hah işte altında da bir mani var.
“Çiçeği bir gün severim
Seni her gün severim
Çiçeği soluncaya dek
Seni ölünceye dek”
Ayşe.....
(Müzik girer, sahne değişir)
Arif: Görüyorsun, şiir her zaman var. Umut da.
Kemal: Galiba haklısın, demin söylediklerim için özür dilerim. Bir an kendimi kaybettim.
Arif: Önemli değil. Ayrıca söylediklerinde de haksız değildin hani. Evet, birbiri için ısrar etmesi gerek
insanın, çünkü ilişki emek ister, ama bir kez de yollar, dünyalar ayrıldıysa, ısrar etmek, kendini tüketmekten
başka bir şey değil. ........ Büsbütün korkuyorum işte. Sendeki cüret maalesef bende yok sanırım. Ve sana
söylediğim her söz, aslında aynı zamanda bana da dair.
Kemal: Ben de korkuyordum, ben de beceriksizdim. Sen nasıl vazgeçip, noktayı koyup, yeni bir hayat için
adım atmakta korkuyorsan, sözde sürekli kadınlarla beraber olan ben de, yeni bir hayatı başkalarıyla
paylaşmak konusunda korkak biriydim. (Birbirlerine bakarlar, gülümserler)
Arif: İçelim o zaman: Umuda, yarına...
Kemal: Şiire ve aşka ve.... (durur)
Arif: Ne oldu? Durdun, ne söyleyeceğini mi unuttun.
Kemal: Bir şey geldi aklıma. Çocukluğunu anlatmıştın ya bana, aklıma bir de sonrası geldi.
Arif: Ergenlik mi? Sivilceler, üflemeler ve aşklarla geçen... (gülmektedir)
Kemal: Yalnız aşkla geçen değil. O dönemden bana kalan başka önemli bir şey de var, şimdi farkettiğim
birşey.
Arif: Neymiş merak ettim?
Arif: Oğlum çıksana şu banyodan kırklandın mı? (Ses yoktur) Bak kime diyorum? Bi ses bile
çıkartmıyor.
35
Kemal: Ne oldu anne ya? Banyoda bile rahat yok.
Arif: Ben senin ne yaptığını biliyorum o banyoda. Elin boş girmiyorsun içeri, girdin mi de kırk
saat çıkmıyorsun. (Ses yoktur) Çabuk çık bak fena olacak.
Kemal: (Çıkar) İnsana bir rahat vermiyorsun anne. Ne oldu hani çıktım?
Arif: Sus, konuşma ne haltlar karıştırdığını biliyorum içerde senin.
Kemal: (İnadına sormaktadır) Ne haltlar karıştırıyormuşum?
Arif: (Utanır, söyleyemez) Ya canım... eeee bir takım haltlar işte.
Kemal: (İnadına, sanki sebebini bilmiyormuş gibi) Anne, bir soru sorabilir miyim?
Arif: Var bunun ardında bir bit yeniği ama sor bakalım.
Kemal: Geçen hafta bir gece kızkardeşim niye çığlık çığlığa senin yanına koştu? Sende ona bir
güzel bir tokat aşkettin. Bir yaramazlık mı yaptı?
Arif: Sus bakim, senin aklın ermez böyle şeylere. Anne, kız arasında. (Kemal sırıtmaktadır)
Bakma öyle pis pis, patlatırım o alnındaki sivilceleri. Git, içeride arkadaşın, pardon kankan gelmiş
seni bekliyor.
Kemal: (Kendine) Hayret bir şey, sanki karşısında çocuk var. Biz bilmiyoruz ya hiç bir şey.
Arif: Efendim, duyamadım.
Kemal: Tamam, tamam. Bu arada ben hazırlanıp çıkacağım, randevum var. Geç gelirim, hatta
belki... gelmeyebilirim de (annesi ters ters bakar) yani kankalarda kalırım anlamında şeetmiştim...
Arif: Tamam, ama beni muhakkak haberdar et, aklım sende kalmasın (çıkar)
Kemal: (Annesinin gittiğinden emin olur, yürürken arkasından pantolon içine, gömlek altına
sakladığı seks dergisini çıkartır) İftiracı seni, yakala öyle konuş arkadaşım (güler). Gerçi
biliyormuş gibi konuştu ya bir ara harbi strese girdim (odaya girer, Arif onu beklemektedir)
Kemal: Vay kanka naber ya?
Arif: Neredesin be kanka çürüdüm burada?
Kemal: Banyodaydım yahu!
Arif: Biliyorum valideyi kudurtmuştun.
Kemal: O da taktı kafayı bana ha! Zaten herkesin işi gücü yok benimle uğraşıyor.
Arif: Kimse bizi anlamıyor, kimse. Bizimkiler de beni daraltıyor. “Yok niye sabaha kadar
oturuyormuşum? Sürekli gerginmişim”. Üfffff. (farkeder) Haaa, “Hep üflüyormuşum” Durmadan
kavga ediyoruz.
Kemal: Kimse bizi anlamıyor kanka, kimse! (Aklına gelir) Bir tek o!
Arif: (Gülümser) Hemen yüzünde güller açıyor ha!
Kemal: Ah be kanka açmaz mı? Aşığım olum aşık!
Arif: Amaaan olum aşk meşk zor işler bunlar, benden uzak dursun.
Kemal: Uzak dursun tabi! Gören de büyük aşk yaşadığını zannedecek.
Arif: Yaşadım tabi ne zannediyorsun.
Kemal: Ulen seninkisi komple flatonikti be! Kızla bir merhaban yok, daha adını bilmiyor, ama sen
sabahlara kadar onun için dört dönüyor, uyumuyorsun.
36
Arif: Platonik mılatonik, gözüm ondan başkasını görmüyordu o zaman.
Kemal: O belliydi zaten. (Aklına gelir) Yahu peki kız başkasıyla evlenmeye kalkınca “intihar
edeceğim, gidip kendimi atacağım, bu hayat onsuz bana haram” filan neydi abi ya? Günde çift
vardiya başında nöbet tuttuk sayende.
Arif: (O günleri anımsar) Çok koydu be gidişi. Düzeyli bir ayrılık olsa anlayacağım da, başkası
için beni terketti ya!
Kemal: Ya olum sen harbi manyaksın ha! Kanka kız zaten senden 4 yaş büyüktü. Üstüne üstlük
bir senedir nişanlıydı be. Saftirik!
Arif: Bak hala konuşunca fena oluyorum, şurada bir sızı peydahlanıyor.
Kemal: Aman anam aman! Sızı mızı deme bende de var, ondan yerimde duramıyorum. Ne demiş
şair: Aşk bir çıban gibidir. Ne oturabilirsin, ne de kesip atabilirsin. İçim içime sığmıyor be.
Arif: Aman kendine dikkat et.
Kemal: Ben sen miyim oğlum öyle platonik platonik takılayım. Seviyoruz birbirimizi biz.
(Havaya girmiştir) Kaç kez söyledi gözümün içine baka baka: “Seni seviyorum”. Ben de seni...
(Bu arada hazırlanmaktadır)
Arif: Bu akşam buluşuyor musunuz?
Kemal: Evet ne sandın? Başbaşa romantik bir yemek yiyeceğiz.
Arif: Vay be ne güzel.
Kemal: Kardeş bu gömlek nasıl? Altına bu pantolon? Ayakkabıları da kalın tabanlı yüksek seçtim
biraz.
Arif: O niye ki?
Kemal: Ya bu kızlar biliyosun biraz fazla uzuyor. Yoksa bir seneye kadar ben de uzar, boy atarım
ama şimdi biraz uzun kendisi benden...Şimdi yemek sonrası bakarsın ayakta dans ederiz. Durum
olur ... (öpüşmeyi kastetmektedir)... filan.
Arif: Restorantta olur mu oğlum öyle şey?
Kemal: Ne restorantı oğlum. Anneleri tatile gitmiş, onların evine gidiyorum.
Arif: (Bağırarak) Ne diyosun kanka sen?
Kemal: Sus oğlum annem duyacak.
Arif: Eee?
Kemal: Eesi durum bu işte.
Arif: Yani öpeceksin ha?
Kemal: Ne sandın?
Arif: Dudaktan?
Kemal: Yok omuzdan, hayret bişi ya! (Cebinden ağız spreyi çıkartır) Tabi ki! Hazırlıklarımı
yaptım. Hatta herşey yolunda giderse...
Arif: Giderse ne?
Kemal: Şey bile...
37
Arif: (İlkinden daha yüksek ama inanmaz bir tonla) Ne diyosun kanka sen yaa? Terbiyesiz misin
sen ya. İnsan sevdiğiyle şey yapar mı?
Kemal: Yahu baban anneni sevmiyor mu?
Arif: Seviyor herhalde ne biliyim!
Kemal: E tamam işte, ben de onu seviyorum. Hem de deliler gibi. Birbirimize söz verdik “hiç
ayrılmayacağız” diye. Sonuna dek.
Arif: Aşk güzel şey de hayat bu belli mi olur.
Kemal: Ben sevdiğimin adını, koluma kibritle kazımışım kanka (açıp gösterir). Gözüm kara
benim. Hatta biz... birbirimize söz verdik.
Arif: Ne sözü?
Kemal: Birer çakı aldık, en keskininden, Bursa işi. Astık boynumuza (açıp gösterebilir)
Arif: Eeee?
Kemal: Aramızdan biri, diğerine ihanet ederse, aldatılan diğerini bu çakıyla öldürecek.
Arif: Manyak mısınız olum siz? Nereden geldi aklınıza bu ?
Kemal: Seviyoruz oğlum birbirimizi. Geçenlerde bir yerde okuduk. Biz de mi yapsak dedik. Bizi
birbirimize bağlayan bir şey olarak... Öyle süs olarak kalır bir ömür...
Arif: Haa, şimdi hatırladım : “Dallar yeşil olmalı”
Kemal: Ha, evet o kitaptı. Kanka bilmediğin kitap yok ha.
Arif: Ne sevgiymiş be?
Kemal: E işler bu boyutta görüyorsun. Şimdi durum buyken, bu gece niye sonuna kadar
gitmeyelim?
Arif: Hadi sen niyetlisin de, o ne diyecek bu işe bakalım?
Kemal: Bence o da istiyor.
Arif: Nereden biliyorsun?
Kemal: Geçenlerde “şişe çevirmece “ oynuyorduk, “sevdiğin için sonuna kadar gider misin?” diye
sordu.
Arif: Haaaa.
Kemal: Yaaaaa.
Arif: Yani yine de insan sevdiğiyle.... Ne bileyim? Nasıl yapılacağını biliyor musun bari?
Kemal: Biliyorum tabi.
Arif: Hadi be, nereden biliyorsun?
Kemal: Yani okuduğumuz, izlediğimiz kadarıyla bir bilgimiz var. Bazen düşünüyorum da, bizim
Ekrem Abi “sizi mektebe götüreyim” dediğinde kaçmasamıydık acep?
Arif: Bırak be kanka. Et pazarı orası. İnsanın yüreği sızlar.
Kemal: Neyse aşkımız bize yol gösterecek artık. Neyse halimiz, çıkacak falımız. (Saatine bakar)
Hadi çıkalım. Annem arar sorarsa bu akşam sendeyim bilesin. Tuvalette dersin. O alışıktır.
38
Arif: Tamam kanka merak etme sen. Ben de evde olacağım zaten. Meyve yer, kitap okurum.
(Sahne değişir, kapı çalar, Arif elinde bir tabak meyveyla kapıyı açar, gelen Kemal’dir, perişan
bir görüntüsü vardır)
Arif: Ne oldu kanka, ne bu hal?
Kemal: Beni... sevmiyormuş.
Arif: Sevmiyor muymuş?
Kemal: Evet, sevmiyormuş. Beni sevdiğini sanmış, ama aslında kendisini bana o kadar yakın
hissetmiyormuş... ilişki yürütecek kadar yakın hissetmiyormuş kendisini bana...
Arif: Canım biraz zaman tanımak lazım, zamanla herşey düzelir.
Kemal: Hayır düzelmez.
Arif: Neden düzelmesin ki?
Kemal: O başkasına aşık kanka, son bir aydır başkasını seviyormuş (ağlamaya başlar)
Arif: Dur yahu harap etme kendini. Len sende bıçak filan da vardı.. Yoksa bi manyaklık filan mı
yaptın onunla?
Kemal: İntihar edeceğim ulan, atacağım kendimi aşağıya, bana yaşamak artık haram.
Arif: (Onu tutmaya çalışır) Dur olum şimdi de sen mi? Dellendin mi len?
Kemal: Bırak ulan beni. Ne anlarsın sen?
Arif: Ne mi anlarım?
Kemal: Evet, ne anlarsın? (Sinirleri boşalır) Ben onu sevmiştim, herşeyden çok sevmiştim.
Sonsuza dek beraber olacaktık onunla, söz vermiştik birbirimize. Ben onu sevmiştim (Çileden
çıkmıştır)
Arif: (Dayanamaz) Sevdiysen sevdin be yeter be! Amma harap ettin kendine, yazık, şu haline bak.
Ne ilk seven sensin, ne de ilk kaybeden... Hayat devam ediyor oğlum kendine gel. Demek ki bi
durup, sakinleşmek gerek. Hayat daha neler getirecek kimbilir bize?
Kemal: (Sakinleşmiştir) Öyle mi dersin?
Arif: Öyle derim tabi! Bak şimdi sen buradasın, annemler evde değil, içeride buz gibi meyve var,
bir de babamdan aşırdığım ufak buz gibi bir rakı. Gel keyfimize bakalım şöyle, iki kadeh
dolduralım, bir de müzik açalım kendimize. Yarın ola hayrola...
Kemal: Olmaz! (Arif korkar) Çünkü sen rakıyı ölçülü koymayı bilmiyorsun, sonra ayrıca fondip
filan da yok, moralim bozuk dağılıp gitmeyelim.
Arif: (Gülümser) Tabi tabi merak etme sen, beni de vuruyor.
Kemal: Bu arada bende fazladan bir Bursa işi bıçak var, al sana vereyim, karpuz keserken işe
yarar.
Arif: Vallahi çok makbule geçer kanka saolasın. (ev içi, masabaşı)
Kemal: (Kadehini kaldırıp) Unutalım.
Arif: Unutalım
Kemal: Merhaba ben Kemal terkedildim.
Arif: Arif ben de (gülüşürler)
39
Kemal: Şu kızları anlamadım gitti. Seversin ayrılırlar.
Arif: İşte hatayı tam da burada yapıyorsun. Onlar bizi anlıyorlar mı bakalım. (Sahne değişir)
Kemal: O zamanlarda anlamıyormuşum.
Arif: Sanırım anlamıyoruz demeye o zamanlar başlamışız. Aslında hata da orda değil mi, anlamıyorum, deyip
kestirip atıyoruz. Bişeylere yetişmeye çalışırken, karşısında durup cevap yetiştirirken, anlamamız,
anlaşılmamız imkansız değil mi zaten. Kimdi o insan unutmak istediğinde daha hızlı yürür, yavaşladığında ise
düşünmektedir diyen. Anlamak istiyorsak yavaşlamalıyız bi durup bakmalıyız.
Kemal: Gene güzel laf ettin de yine cümlende seni göremedim
Arif: Yok söylerken bulduklarım benim için de geçerli. Sanırım benim de bir durup düşünmem gerek. Şimdi
oldu galiba.
Kemal: Galiba. Ne diyorduk? (Kadeh kaldırır) Şiire ve aşka ve ... (kelime bulunmuştur) dostluğ....
Garson: (Aniden seslenir) Arkadaşlar, genç bir çift geldi de, sizi bara alsak da, o masayı bu çifte mi versek
acaba? (Kemal ve Arif birbirlerine bakıp gülümserler).
Kemal: E kalkalım o zaman.
Arif: Yer vermek lazım tabi. (Gülmektedirler)
Kemal: Ooo saat kaç olmuş. Daha ben karşıya geçeceğim.
Arif: Hakikaten de geç olmuş yahu. Neyse ben taksiyle gideceğim gel seni de atarım yakınlar da bir yere.
Kemal: Ya zahmet olmasın.
Arif: Yok canım. Yalnız bir şartım var.
Kemal: Neymiş o?
Arif: Hesabı ben ödeyeceğim.
Kemal: Olmaz.
Arif: Olur olur.
(Sesleri azalır, ışık azalır, perde kapanır.)
40