ege çevre ve kültür platformu

Transkript

ege çevre ve kültür platformu
EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR
PLATFORMU
Allianoi Girişim Grubu, AYÇEP-Ayvalık Çevre Platformu, Ayvalık Çevre Koruma Derneği,Baz-Dur Platformu, Çağdaş
Hukukçular Dermeği İzmir Şb, Çiğli-Harmandalı Çevre Platformu, DİSK-Emekli – Sen İzmir 4 Nolu Bornova Şubesi, DİSKEmekli-Sen İzmir 3 Nolu Buca Şubesi, EFESÇED-Efes Çevre, FOÇEP -Foça Çevre ve Kültür Platformu,Doğa ve Kültür
Derneği, EGECEP Dernegi, Ege Doğa Derneği, Ege 78’liler Demokrasi ve Dayanışma Derneği, İzmir-Bergama, Eşme Elele
Hareketi, Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği,Güzelhisar Ovası'nı Seviyoruz Çalışma Grubu,İzmir Veteriner
Hekimler Odası, Karaburun Sivil İnisiyatif, Karaburun Yarımadası YG21, Karaburun Yerel Fok Komitesi, Karaot’lular Tohum
Derneği, Kula-Sandal Köyü Katı Atık Girişimi,Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu, Menemen Emiralem Çevre Platformu,
Özdere Çevre Koruma, Dayanışma Ve Geliştirme Derneği, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi, TMMOB Gıda
Müh.Odası Ege Bölge Şb.,TMMOB Kimya Müh.Odası Ege Bölge Şb. TMMOB Ziraat Müh.Odası İzmir Şb, Turgutlu Bedensel
Engelliler Dernegi, Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Çevre Komisyonu, Uşak İnay Vicdan Hareketi, YADEMYağcılar-Demircili Derneği Bireysel Katılımlar
İletişim
Halit Ziya Bulvarı No:33 K:2/205 Konak / İZMİR; Telefaks: 0232. 483 83 49
e-posta: [email protected] , Web: www.egecep.org.tr
EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU
1.
Allianoi Girişim Grubu, AYÇEP-Ayvalık Çevre Platformu, Ayvalık Çevre Koruma Derneği,Baz-Dur Platformu, Çağdaş
Hukukçular Dermeği İzmir Şb, Çiğli-Harmandalı Çevre Platformu, DİSK-Emekli – Sen İzmir 4 Nolu Bornova Şubesi, DİSKEmekli-Sen İzmir 3 Nolu Buca Şubesi, EFESÇED-Efes Çevre, FOÇEP -Foça Çevre ve Kültür Platformu,Doğa ve Kültür
Derneği, EGECEP Dernegi, Ege Doğa Derneği, Ege 78’liler Demokrasi ve Dayanışma Derneği, İzmir-Bergama, Eşme Elele
Hareketi, Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği,Güzelhisar Ovası'nı Seviyoruz Çalışma Grubu,İzmir Veteriner
Hekimler Odası, Karaburun Sivil İnisiyatif, Karaburun Yarımadası YG21, Karaburun Yerel Fok Komitesi, Karaot’lular Tohum
Derneği, Kula-Sandal Köyü Katı Atık Girişimi,Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu, Menemen Emiralem Çevre Platformu,
Özdere Çevre Koruma, Dayanışma Ve Geliştirme Derneği, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi, TMMOB Gıda
Müh.Odası Ege Bölge Şb.,TMMOB Kimya Müh.Odası Ege Bölge Şb. TMMOB Ziraat Müh.Odası İzmir Şb, Turgutlu Bedensel
Engelliler Dernegi, Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Çevre Komisyonu, Uşak İnay Vicdan Hareketi,
YADEM-Yağcılar-Demircili Derneği Bireysel Katılımlar
İÇİNDEKİLER
Sayfa
1.
2.
3.
4.
5.
6.
EGEÇEP Bileşenleri Listesi ……………………………………………………………….3
EGEÇEP’in Çalışma ilkeleri ve yapılanması …………………………………………….4
ÖNSÖZ Yerine; EGEÇEP Dönem Sözcüsü’nün 4. Kurultay açış sunusu . ………. 5
EGEÇEP çalışmalarından örnekler…………………………………………………........ 7
ELELE HAREKETİ 2010 Çalışma Raporu………………………………………………19
EGEÇEP Hukuk Raporları:
I- ÇED Yönetmelikleri Davaları…………………………………………………………...29
II-Tabiatı Ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma K.Tasarısı Ne Getiriyor, Ne Götürecek?.....31
III-Allianoi’yi Yok Etmeye Yönelik İşlemler Ve Dava Süreci ……………………........39
7. ALLİANOİ: “Bir baraj için binlerce yıllık tarihi miras yok ediliyor." …………..43
8. İnay Köyü Vicdan Hareketi/Kışladağ Çalışma Raporu……… ………………………. 57
9. Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi/Çaldağ Çalışma Raporu………. 67
10. Ayvalık Çevre Platformu Çalışma Raporu ….…………………..……….. ……………. 70
11. Karaburun Sivil İnisiyatif, Karaburun Yerel Fok Komitesi ve Karaburun
Yarımadası Yerel Gündem 21 Çalışma Raporu.. ………………………………………73
12. EFESÇED- Efes Çevre Doğa ve Kültür Derneği Çalışma Raporu…………………… 81
13. Sandal Bileşenleri 2010 Yılı Çalışma Raporu……………….……………………….…83
14. GÜLDER Çalışma Raporu…………………………………………………………………85
15. FOÇEP 2010 Çalışma Raporu……
…………………………………………………89
16. Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi Çalışma Raporu………….. …….. ……105
12. Temiz Enerji Platformu-EGEÇEP Bilgi Notu ………………………… ………………..106
Derleyen ve baskıya hazırlayan
Mehmet ŞAHİN – Özer AKDEMİR
Kapak dizaynı
Hande Atay
1
İletişim
Halit Ziya Bulvarı No:33 K:2/205 Konak / İZMİR; Telefaks: 0232. 483 83 49
e-posta: [email protected] , Web: www.egecep.org.tr
EGE
ÇEVRE
VE KÜLTÜR
PLATFORMU BİLEŞENLERİ
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
Allianoi Girişim Grubu,
AYÇEP-Ayvalık Çevre Platformu
Ayvalık Çevre Koruma Derneği,
Baz-Dur Platformu
Çağdaş Hukukçular Dermeği İzmir Şb,
Çiğli-Harmandalı Çevre Platformu,
DİSK-Emekli – Sen İzmir 4 Nolu Bornova Şubesi,
DİSK-Emekli-Sen İzmir 3 Nolu Buca Şubesi,
EFESÇED-Efes Çevre, Doğa ve Kültür Derneği,
EGEÇEP Derneği,
Ege 78’liler Demokrasi ve Dayanışma Derneği
Ege Doğa Derneği,
FOÇEP -Foça Çevre ve Kültür Platformu
GÜLDER-Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği,
Güzelhisar Ovası'nı Seviyoruz Çalışma Grubu
İzmir-Bergama Elele Hareketi,
İzmir Veteriner Hekimler Odası ,
Karaburun Sivil İnisiyatif,
Karaburun Yarımadası YG21,
Karaburun Yerel Fok Komitesi,
Karaot’lular Tohum Derneği,
Kula-Sandal Köyü Katı Atık Girişimi
Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu,
Menemen Emiralem Çevre Platformu,
Özdere Çevre Koruma, Dayanışma Ve Geliştirme Derneği,
Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi,
TMMOB Gıda Müh.Odası Ege Bölge Şb.,
TMMOB Kimya Müh.Odası Ege Bölge Şb.
TMMOB Ziraat Müh.Odası İzmir Şb.,
Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Çevre Komisyonu,
Turgutlu Bedensel Engelliler Derneği
Uşak İnay Vicdan Hareketi,
YADEM-Yağcılar-Demircili Derneği
Bireysel katılımlar
3
EGEÇEP’İN ÇALIŞMA İLKELERİ VE YAPILANMASI
“EGEÇEP, doğal ve kültürel varlıkların, çevre sağlığı ve canlı yaşamının korunması
konusunda çalışmalar yapan, sendika, dernek, meslek odası, sivil inisiyatif, platform ve diğer
insan topluluklarının ve tek tek bireylerin çalışmalarını, sorunları ortaklaştırmak, güç birliğini
sağlamak, bu oluşumların sözcülüğünü üstlenmek, gerekli yasal, bilimsel ve örgütsel
destekleri sağlamak üzere çalışmalar yapar.
EGEÇEP fonlardan para almaz.
EGEÇEP anti-kapitalisttir; çevreyi kirletenlerin kapitalist şirketlerin olduğunu vurgular.
Savaşlar insanlarla birlikte tüm canlıları yok edip doğanın dengesini bozmaktadır. EGEÇEP
çevreyi kirleten ve yaşamı yok eden savaşa karşı ve barıştan yanadır.
Faaliyetleri barışçıdır. EGEÇEP sürdürülebilir kalkınma değil, sürdürülebilir yaşamdan
yanadır.”
EGEÇEP, Çevre mücadelesini yaşam savunuculuğu olarak gören, Evren’deki canlı cansız
tüm varlıkların kendi doğal denge ve döngüsü içinde birlikte yaşamasini ve kendi özgünlüğü
ile korunmasını esas alan, ayrımcılığın, ötekileştirmenin, sömürgeciliğin, cinsiyetciliğin ve
ırkçılığın karşısında olan doğasever, özgürlükçü ve demokratik bir platformdur.
EGECEP Yapılanması 3 Kuruldan Oluşmaktadır:
1.BİLEŞENLER KURULTAYI: En Üst Organ Ve Karar Organıdır. Olağanüstü durumlar
dışında yılda bir kez toplanır. Tüm bileşenlerin, tüm üyelerinin katılımıyla yapılır.
2.TEMSİLCİLER MECLİSİ: Ayda bir kere toplanır. Bileşenin kendi temsilcileri toplanarak
kararlar alır ve sorunları tartışıp, yetkileri dahilinde karara bağlar. Yapılacak işleri görüşür,
yapılacak çalışmalar için yürütme kurulunu görevlendirir. Temsilci, alınan kararları kendi
örgütüne aktararak çalışmaların, eylemlerin, iletişimin, sorunların ve çözüm önerilerinin
ortaklaştırılmasını sağlar.
3.YÜRÜTME KURULU: Bireysel ve kurumsal katılımcılar arasından, bileşenler kurultayı
tarafından belirlenen kişilerden oluşur. Bileşenler Kurultayı’nın ve Temsilciler Meclisi’nin
almış olduğu kararların ve görevlerin yürütülmesini sağlar.
Ayrıca, bilimsel ve eylemsel desteklerin örgütlenmesini sağlar. Bileşenlere teknik, hukuki
konularda destek sağlamaya çalışır. Etkin koordinasyon, kolaylaştırıcılık ve sözcülük gibi
görevleri vardır. Yürütme kurulu kendi arasında belli bir iş bölümü yapar..
DEĞERLENDİRME TOPLANTILARI: Yılda 3 defa yapılır ve Temsilciler meclisi tarafından
belirlenen güncel bir konu ele alınıp panel/forumu içerecek şekilde düzenlenir. Sorunlar ve
çözümler tartışılarak çalışmalar gözden geçirilir. Ele alınacak sorunların ve konuların
ivediliğine ve önemine göre toplantı yeri İzmir içinde veya dışında olabilir.
4
ÖNSÖZ Yerine; EGEÇEP Dönem Sözcüsü’nün 4. Bileşenler Kurultayı açış sunusu
Sevgili yaşam savunucuları,
Sevgili Dostlar…
Egeçep’in 4. Bileşenler kurultayını gerçekleştirmek için 19 - 20 Şubat 2011 tarihlerinde buluşuyoruz.
Geçen yıl bu vakitler (3.Bileşenler kurultayında) madencilik yasasını, politikalarını ve yaşam
alanlarımıza etkilerini tartıştık. Madencilik yasasını çıkaranlara “ülkemize kıymayın” dedik.
Sözümüzü dinletemedik ama tarihe not düştük.
Bu yıl ise, “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Siyaseti” ni konuşacağız. Ülkemizin, dünya
kapitalizmiyle daha çok uyumlu hale getirilmesi için, Türkiye’yi yönetenler kendilerinden istenen
yasaları bir bir çıkarıyorlar. Bugünlerde TBMM den “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Yasası”
geçecek. Yasaya karşı tepkiler çoğalınca, yasa tasarısı şimdilik alt komisyona geri gönderildi. Biz bu
yasanın ya da bu yasaya esas teşkil eden siyasetin, büyük fotoğraf içindeki yerini bilince çıkartıp
kamuoyuyla paylaşacağız. Ve elbette bu siyasete karşı neler yapılması gerektiğini kararlaştıracağız.
***
BÜYÜME ve KALKINMA KAVRAMLARI TABU DEĞİLDİR.
Şu anda bütün dünyada hem “ekonomik kriz” hem de ekolojik kriz yaşanmaktadır. Dünyanın yaşadığı
her iki krizin de nedeni kapitalist sistemin aç gözlülüğüdür. Şimdi her iki krizin de “ekonomik
büyümeyle” aşılacağını tekrar edip duranlar var. Oysa ki “ekonomik büyüme” eşitsizliği, fakirliği
azaltmadığı gibi çevresel yıkıma yol açıyor.
Büyüme ve kalkınma dedikleri, sermayenin birikmesi-büyümesi ve kalkınmasıdır. Bu “büyüme ve
kalkınma” eylemlerinden halkların payına yoksullaşma, kötü yaşam koşulları ve yaşam ortamları,
tabiatın payına da kendini yenileyememe ve giderek tükenme düşmektedir. Yaşanan gerçek bu iken
adeta büyüme ve kalkınma kavramları tabu olarak karşımızda durmakta, sorgulatılmamaktadır. Çünkü
“maddi büyümenin ya da kalkınmanın” sürdürülmesi, küresel oligarşi için, eşitsizliğin üstünün
örtülmesi anlamına gelmektedir. Böylece “herkese iş imkanı yaratılacak” denmektedir. Yine biliyoruz
ki günümüzde sermayenin büyümesi istihdam filan yaratmıyor. Esas olarak da, “büyümenin ekolojik
sınırları aşılmıştır.” Yani artık biyosfer kendini yenileme yeteneğini yitirmektedir. Yer küre
tükenmektedir. İklim değişiklikleri dünyanın sonunu getirecek sonuçlara yol açmaktadır.
TÜRKİYE’DE İSE
Şimdilerde Türkiye’de AKP hükümeti eliyle “sürdürülen Kalkınma” anlayışı, cinnete dönüşmüş
durumdadır. Bu kalkınma cinneti, sit alanı, milli park, orman, dere, çay, maki, dağ, taş, ova demeden
“yola devam” etmektedir ülke sathında. Kalkınma cinnetinin yasaları, yönetmelikleri hazırlanmaktadır
yıllardır.
Geçen yıl bu vakitler “maden yasası”nı tartışıyorduk. Ondan sonra Tohumculuk, gıda, GDO, Orman
vasfını yitirmiş alanlar yasasını vb konuştuk. Şimdi ise “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma” yasasını
konuşuyoruz. Türkiye bu yasası aylardır tartışıyor.
“Kalkınma cinneti” politikalarının icabı olarak yapılan yasal değişikliklerin DEĞİŞTİRİLMESİ BİLE
demokratik bir iktidarın- tabiatı seven bir iktidarın yıllarını alacaktır. Öte yandan “sürdürülen
kalkınma” uygulamalarıyla ülkemizin çevresel sınırlarına doğru gidilmektedir. Su, hava, toprak
kendisine ihanet edildiği için; bu ihaneti yapan yapmayan herkesten intikamını almaya başlamıştır.
Dolayısıyla Çevre/ekoloji/ yaşam alanları sorununu herkesin ta içinde hissetmesi gerektiği halde,
böyle bir hissediş yoktur. O kadar ve öylesine yoktur ki, parlamentodaki ve parlamento dışındaki
siyasi partilerin birçoğunun çevreden sorumlu genel başkan yardımcıları dahi yoktur. Hatta sosyalistler
5
bile bu sorunu bizim gibi duyumsamaktadır. Oysa görülmüştür ki gelecek toplum tasarımı, ekolojiyle
uyumlu olmadan artık kesinlikle mümkün değildir.
Bu durumdan vazife çıkartmalıyız. Egeçep olarak, siyaset alanını daha çok etkilemeyi
Düşünmeliyiz. Gerekiyorsa siyasi partilere durum raporları sunabilir ve siyaseten ne yapmaları
gerektiğini daha organik bir ilişki içinde önerebiliriz.
Yürütme Kurulu Olarak Nasıl Bir Dönem Geçirdik?
Kısaca geçtiğimiz dönemin çalışmalarından söz edeyim. “İnsanlar kendi çalışmalarının önemini
genellikle abartırlar.” O nedenle çok iddialı olmadan söyleyecek olursam, Egeçep olarak kendi
bölgemizdeki yaşam alanlarına, tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkmaya çalıştık. Kah Foça’daydık, kah
Çaldağı’nda, Kışladağ’da, Kaynaklar’da, Allionai’de, Birgi’de, Efemçukurunda, Bergama da, AydınÇine’de, Urla’da, Seferihisar’da…
Keşiflerdeydik, toplantılardaydık, basın açıklamalarındaydık ve Mahkemelerdeydik. Etkili olmaya,
kamuoyu oluşturmaya, bilinç taşımaya ve fiili tepki koymaya çalıştık.
Ne kadar etkili olduğumuz tartışılır. Elbette daha etkili olmak gereklidir ve mümkündür.
Fakat saygı gördüğümüzü, umutlandırdığımızı, moral olduğumuzu ve bilinç taşıdığımızı söylersem
abartmış olmam. Tabii ki biz de moral bulduk, biz de umutlandık vb.
Egeçep’in bir mekanı var artık. O mekânın bir yıldır örnek bir dayanışma duygusuyla kirasını ödedik.
Gönüllü 18-20 kişi her ay 20 TL vererek bunu sağladık. Bizlere duyulan güvenle pek çok davanın
bilirkişi ücretlerini topladık. Bu arada bu işleri yaparken YK daki arkadaşların uyum içinde
olmalarının çok yararını gördük. Huzurunuzda YK unda birlikte çalıştığım arkadaşlara, ama hassaten
de Dr. Oya Otyıldız’a teşekkür ediyorum. Yeni yürütme kurulunun da uyum içinde çalışabileceklerden
oluşması dileğim ve önerimdir.
Kurultay sonuç bildirgemizde mutlaka şunlar yer almalıdır.
1. Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanununun ülkemiz bakımından ne anlama geldiği, ne yapılmak
istendiği ve dolayısıyla bu kanun ve uygulamalara karşı ne yapılması gerektiği.
2. Aliağa yarım adasında yaşayan insanlar için (Dilovası’nda olduğu gibi) bilimsel bir araştırma
yapılmasının şart olduğu ve yapılacak araştırmaya Egeçep’in tam destek vereceği.
3. İzmir’in suyunun zehirlenmemesi için, Efemçukuru ALTIN MADENİNİN engellenmesi İzmir
halkının duyarlı hale getirilmesi…
4. Kışladağ bölgesindeki köylerdeki kuzu ölümlerinin araştırılması ve ölümlerin Kışladağ altın
madeninden kaynaklanıp kaynaklanmadığının saptanması çalışmaları yapılması çağrısı yapılmalıdır.
Çünkü yağmurla dolan açık ocağın suları etrafa salınmakta ve yaşam zincirinde zehirlenmelere yol
açmaktadır.
5. Allionai ‘yi çamurla kapatan zihniyetin esasen tarihin karanlık sayfalarına gömüldüğü ve Aliağa
yarımadasındaki KYME antik kentinin açığa çıkarılması gerektiği
çağrısı yapılmalıdır.
6. Çaldağı’nı koruma mücadelesi, Sardes Nikel madenciliğin yanıltma çabalarına aldanmadan
yürütülmelidir.
Başka arkadaşların önerilerinin eklenmesiyle Sonuç bildirgesi şekillenmelidir.
Yaşam alanlarının nöbetini tutma yolculuğunda herkese başarılar dilerim.
Saygılarımla
Muammer Sakaryalı
EGEÇEP Dönem Sözcüsü
6
EGEÇEP ÇALIŞMALARINDAN ÖRNEKLER:
YAŞAM SAVUNUCULARI MİLLETVEKİLLERİNE KAFA TUTTU: MADENCİLERİN DEĞİL,
HALKIN ÇIKARLARINI SAVUNUN!
Ege Çevre ve Kültür Platformu'nun (EGEÇEP), 3 Nisan'da İzmir'de gerçekleştirdiği
"Madencilik Yasası Değişiklik Taslağı ve Çevremize etkileri" konulu forumda Yaşam
Savunucuları, "zengin kirli-zehirli atıkların fakir bekçisi olmayacağız" diyerek milletvekillerine
kafa tuttu.
ZENGİN KİRLİ-ZEHİRLİ ATIKLARIN FAKİR BEKÇİSİ OLMAYACAĞIZ
Ege Çevre ve Kültür Platformu, 3 Nisan 2010 Cumartesi günü, İzmir- Ahmet Priştina Kent Arşiv ve
Müzesi’nde, bir Forum düzenledi.
Forumun konusu, “Madencilik Yasası Değişiklik Taslağı ve Çevremize etkileri” idi.
Yirmi çevre hareketinin katıldığı Forum’da sözü olan herkes konuştu. Madencilik yasa taslağı;
hukuksal, toplumsal ve yaşamlar-çevresel boyutlarıyla değerlendirildi.
KAMU YARARI DEĞİL, MADENCİ YARARI DÜŞÜNÜLMEKTEDİR
Bu yasa değişikliğiyle yaşamın, doğanın ve kaynaklarımızın düşünülmediği, hukuka uyulmadığı,
ülkemizin ve halkın çıkarı yerine maden sektörünün çıkarına göre hareket edildiği belirtildi. Yaşam
Savunucuları, konuşmalarında kamu yararının düşünülmesinde ısrarcı olduklarının altını çizdiler.
Egeçep Forumu’na katılarak birer konuşma yapan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, Bergama
eski belediye başkanı Sefa Taşkın ve Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır; yaşam
savunucularının yanında yer aldıklarını söylediler. Prof. Beyza Üstün, Ender Eren ve İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun gönderdiği ve başarı dileği içeren mesajlar okundu.
Kapitalizmin bir küresel sistem olduğunu, sistemin işbölümü gereğince Türkiye’ye madenlerden,
sulardan, ormanlardan, topraklardan, tarımdan vazgeçmesinin vaaz edildiği, ülkeyi yönetenlerin de bu
telkine harfiyen uyduğunu söylediler.
Türkiye’nin 48.000 yerinde maden ruhsatı verildiğini, 1737 tane HES yapılması izni çıktığını,
madencilik yasa taslağı daha yasalaşmadan Kozak Yaylasında 7.500 ağaç kesildiğini, Aliağa’nın
gözden çıkarıldığını, Kışladağ’ın viran olduğunu, Efemçukuru’nda altın madeni işletilmesi halinde
İzmir’in suyunun arsenik akacağını söyleyen yaşam savunucuları; adı konmamış bir şekilde “Düyunu
Umumiye” dönemi yaşandığını ve Madencilik Bakanlığı kurulmasının hazırlıklarının yapıldığının
bilinmesini istediler.
Sözün ve gerçeğin gücüne inandıklarını, kamuoyunu harekete geçirecek bir etkinlik seferberliği
sürecine girdiklerini ve ilkini de İzmir’de başlattıklarını ilan ettiler.
MİLLETVEKİLLERİNE ÇAĞRI
Forumun sonunda 34 Egeçep bileşeniyle birlikte, Niğde-Ulukışla ve Köyleri Maden Karşıtı Hareket,
Niğde Çevre Eğitim ve Kültür Derneği, İç Anadolu Çevre Platformu, Türkiye Tabiatını Koruma
Derneği Aksaray Temsilciliği, Gümçed, Güzel Edremit Körfez Bekçileri Derneği, EKOLOJİ
KOLLEKTİFİ, GÜZEL ARTVİN ÇEVRE DERNEĞİ, Türçep, Osmaniye Çevre Platformu,
Kazdağları İmeceevi’nin de altına imza koyduğu şu çağrıyı yaptılar.
7
ÇAĞRIMIZDIR:
MİLLETİN VEKİLLERİ ONAYLAMAYIN
MADEN YASASI TASARISI MEVCUT HALİYLE
ÜLKEMİZİN ÇIKARINA DEĞİLDİR!
Sayın Milletvekilleri,
Size ülkenin her yanından sesleniyoruz.
04.03.2010 tarihinde Meclis Başkanlığı'na gelen 1/821 Esas numaralı MADEN KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI, insan ve çevre sağlığını hiçe sayan,
biyoçeşitliliği ve ekosistemi mahveden, yeraltı zenginliklerimizi şirketlerin talanına açan nitelikte
düzenlemeler içermektedir.
Yaşam alanlarımıza ve ülkemize kıymayın. Bu yasanın lehinde el kaldırırsanız, yaşam alanlarımızın
geleceğini ipotek altına sokan vekiller olarak tarihe geçeceksiniz. Bu yasa maden lobilerinin
çıkarınadır, halkın ve ülkenin ve canlı – cansız yaşamın lehine değildir.
Çünkü Anayasa mahkemesinin ve Danıştay’ın kararları bypass edilerek, hukukun yol göstermesi göz
ardı edilerek hazırlanan bir yasa taslağıdır. Maden İşleri Genel Müdürü Meclis’te çevre komisyonuna
tasarının açıkça, “Kanunun bazı maddelerini Anayasa Mahkemesinin iptal etmesinin ardından sektörde
ortaya çıkan sıkıntıları gidermek ve sektörün önünü açmak için hazırlandığını” (AA 18.3.2010)
söylüyor. Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü Muharrem Köse de, Altın madencileri
lobisini temsilen “Biz yatırım ortamının sağlanmasını bekliyoruz” derken, tasarıyı desteklediklerini
ima ediyor.
Yaşamdan, çevreden, havadan, sudan, topraktan, tohumdan söz açan yok. Yaşam onları
ilgilendirmiyor. Ama yaşam bizi ilgilendiriyor. Yaşam sizi de ilgilendirmeli. Maden lobilerinin
çıkarlarını değil, halkın- ülkenin- yaşamın çıkarlarını savunmalısınız.
Maden yasası bu haliyle çıkarsa, küresel sermayenin isteklerini yapmış olacaksınız ama tarihin ve
toplumun vicdanını kanatacaksınız.
Yaşama kıymayın!
EGEÇEP YÜRÜTME KURULU
Maden lobileri mi, halkın çıkarı mı?
EVRENSEL/Özer Akdemir -05/04/2010
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından gerçekleştirilen forumda, TBMM’deki yeni
Maden Yasası Taslağı’nın tehlikelerine dikkat çekildi.
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından gerçekleştirilen forumda, TBMM’deki yeni
Maden Yasası Taslağı’nın tehlikelerine dikkat çekildi.
Yeni yasa taslağının çok eleştirilen ve Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal edilen 5177
sayılı Yasa’dan bile daha tehlikeli olduğunun aktarıldığı forumda, sürecin maden lobilerinin baskısı ile
oluşturulacak bir Maden Bakanlığına doğru gittiği dile getirildi.
Ahmet Priştina Kent Müzesi’nde gerçekleştirilen “Madencilik Yasası Değişiklik Taslağı ve Çevremize
Etkileri” konulu foruma, EGEÇEP bileşenlerini yanı sıra Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay
Sındır, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın ve
8
Sarnıç eski Belediye Başkanı Şeref Bozkurt gibi isimler de katıldı. Muammer Sakaryalı ve Dr. Oya
Otyıldız tarafından yönetilen forumda konuşan Avukat Arif Ali Cangı, şu an TBMM
komisyonlarından birer birer geçen Maden Yasası Değişiklik Tasarısı hakkında önemli açıklamalarda
bulundu. Yasanın gerekçesine bile bakıldığında ne için çıkarıldığının anlaşılabildiğini aktaran Cangı,
hükümetin uyguladığı politikaların neye hizmet ettiğini görmek açısından yasanın son derece çarpıcı
bir örnek olduğunu söyledi. Yasa tasarısı ile oluşturulacak 5 kişilik kurulun madencilikle ilgili her şeye
karar vereceğini belirten Cangı, “Herhangi bir yatırımla madencilik arasında bir çakışma olmuşsa, bu
konuda kurul karar verecek. Soruyorum; Efemçukuru Altın Madeni ile Çamlı Barajı arasında var olan
çatışmada, Ankara’da bürokratlardan oluşan kurul neye karar verir sizce? Bu yasa eskisinden de
tehlikeli. Yaşam savunucuları sesini daha çok çıkartmalı” diye konuştu.
ÇİFT DİKİŞ
Daha sonra konuşan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür de uluslararası madencilik firmalarının,
Türkiye’de iktidara yakın şirketlerden “stratejik ortaklar” edinerek kendi çıkarları için ülkenin
ekonomi-politiğine yön verdiklerini anlattı. Öngür, “Bu stratejik ortaklar her şeyin etrafından
dolanırken, Anayasa’da da istedikleri değişiklikleri yaptırmak istiyorlar. Ülkede hukuk yapısı da
ayaklarına dolandığı için ayaklar altına alınıyor. Bunu da değiştirecekler. Bugün, yaşamı savunmak
her şeyin önüne çıkıyor. Yoksa yaşam kendisini savunacak” diye konuştu. Turgutlu’dan foruma
katılan Avukat Hasan Namak ise Anayasa Mahkemesi’nin maden yasasını iptal etmesinin ardından,
yürütmenin, bu yasaya dayanılarak verilen tüm ruhsatları iptal etmesi gerekirken bunu yapmadığını
belirtti. Namak, “Aksini şimdi işlerini sağlama almak için her şeyi yapıyorlar. Yeni maden
tasarısındaki ‘kazanılmış hak’ kavramını kanunun içine koymaya çalışıyorlar. İtirazları baştan yok
etmek için bir önlem bu. Kanun yapma tekniğine de aykırı. Tasarıya ileride yeni maddeler
ekleneceğini düşünüyorum. Bu maddelerle artık madenlerle ilgili davaları Danıştay’da açmamız ve
çok yüksek teminatlar göstermemiz gibi maddeler gelecek” dedi.
LOBİLERE DEĞİL HALKA HİZMET EDİN
Birçok bileşen temsilcisinin söz alıp maden yasa tasarısı ve yaşadıkları bölgelerdeki çevresel
sorunlarla ilgili görüşlerini aktardığı forum sonucunda, milletvekillerine maden yasa tasarısının
ülkenin çıkarlarına olmadığını belirten mektuplar gönderilmesi ve yasaya karşı mücadele sürecinin
geniş bir zaman dilimine yayılarak sürdürülmesi kararlaştırıldı. Milletvekillerine gönderilen mektupta,
“Maden lobilerinin çıkarlarını değil halkın-ülkenin-yaşamın çıkarlarını savunmalısınız. Maden yasası
bu haliyle çıkarsa, küresel sermayenin isteklerini yapmış olacaksınız ama tarihin ve toplumun
vicdanını kanatacaksınız” dendi. (İzmir/EVRENSEL)
BELEDİYE BAŞKANLARI NE DEDİ?
Osman Özgüven (Dikili Belediye Başkanı): Geçtiğimiz günlerde aklandığımız ‘Su Davası’ bütün
dünyayı ilgilendiren bir dava. Tüm dünyada suyun özelleştirilmesine karşı mücadele edenlerden
tebrikler alıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Bergama’da milletvekillerini yok sayanlar halka neler
yapmazlar? Bergama Ovacık’ta 600 dönüm alan çıplak kaldı. Sesimizi çıkarmazsak Kozak’ta çıplak
kalacak.
Kamil Okyay Sındır (Bergama Belediye Başkanı): Bergama’nın en ciddi çevresel sorunları arasında
taş ocakları, çimento fabrikaları ve baz istasyonları var. Bunlara karşı yetkilerimizi kullanmakta
kararlıyız.
Sefa Taşkın (Bergama eski Belediye Başkanı): Geçmiş yıllarda Bergama’da yaşananlar artık toplumun
büyük kesimini ilgilendirir oldu. Halktan tepki alınca ve yasalarda da toplumu koruyan birtakım
maddeler bulununca, bu maddeleri kaldırmaya çalışıyorlar. Bergama’daki madenin değeri 1 milyar
dolar. Bu büyük parayı koruyabilmek için her şeyi yaparlar.
20/04/2010
KAPİTALİZM DOĞAYI SÖMÜRÜYOR
15. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda Evrensel Basım Yayın ve Ege Çevre ve
Kültür Platformu tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen emperyalizmin
çevre üzerindeki yıkımı tartışıldı.
9
15. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda Evrensel Basım Yayın ve Ege Çevre ve Kültür Platformu
tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen emperyalizmin çevre üzerindeki yıkımı tartışıldı.
EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi ve hayat televizyonu Çepeçevre Yaşam Programı yapımcısı Özer
Akdemir’in yönettiği söyleşiye ilgi yoğun oldu. Elele Hareketi Dönem sözcüsü Ertuğrul Barka
sömürgeciliğin gelişimi ve ekolojik sömürü yöntemleri konusunda bilgiler verdi. Sömürgeciliğin
İkinci Paylaşım Savaşı’nın ardından farkı bir söylem ve politika oluşturduğunu aktaran Barka, ABD
Başkanı Henry Truman tarafından tanımlanan bu yeni sömürgeciliğin “Sürdürülebilir Kalkınma”
modelini önerdiğini dile getirdi. Bu dönemde az gelişmiş ülkelere yapılan ABD yardımlarını
tulumbalardan su çekilmesi için ilk başta dökülen bir kova suya benzeten Barka, su döküldükten sonra,
yardım edilen ülkenin kaynaklarından istendiği kadar su çekilebildiğini söyledi. Barka, “Sömürgeci
ülkeler; madencilik, demir çelik, gemi sökümü, çimento, petrol arıtımı gibi; çok enerji ve su tüketen,
ekolojik yıkıma neden olan sektörlerle, kirli, kendilerinin terk ettikleri eskimiş teknolojilerini; üretim
ve tüketimleri sonucu oluşan tehlikeli atıklarını sömürdükleri ülkelere yönlendirmektedirler. İkinci
yöntem ise kendi ülkelerinde doğal kaynakların hammadde olarak dışalımını özendiriyorlar” dedi.
EGEÇEP Dönem Sözcüsü Muammer Sakaryalı ise sınıf mücadelesinin sona erdiği, kapitalizmde de
pek ala insanca bir yaşamın mümkün olduğu, “sürdürülebilir kalkınma” ile doğayı, canlı yaşamını
tahrip etmeden kapitalist gelişmenin sağlanabileceği tezlerinin son birkaç yıllık gelişmelerle artık
hiçbir geçerliliğinin kalmadığını kaydetti. Kapitalizmin tarihinin kan, sömürü ve talanın tarihi
olduğunu belirten Sakaryalı, buna karşı sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesinin de her geçen gün
kendini yakıcı bir biçimde ortaya koyduğunu söyledi. Konuşmasında Uşak Eşme yakınlarındaki
Kışladağ Altın Madeni hakkında da bilgiler veren Sakaryalı, TÜPRAG şirketinin bölgede çıkardığı
altını “Dünyanın en ucuza mal edilen saf altını” sloganı ile borsada pazarladığını aktararak,
“Ülkemizin bir yer altı kaynağı daha bu çokuluslu şirketler ve yerli işbirlikçileri tarafından
yağmalanıyor. Geride bize siyanür ve ağır metal bulaşıklı pasa yığınları, devasa bir siyanür
çukuru ve tahrip olmuş bir çevre ve toplumsal yaşam bırakacaklar” dedi. Söyleşide tüm yaşam
savunucularına kendi talepleri ile 1 Mayıs alanında olma çağrısı da yapıldı.(İzmir/EVRENSEL)
EGEÇEP BURHANİYE’DEYDİ
30.05.2010- Egeçep YK dan beş arkadaş, Burhaniyeli dostlarımızın daveti üzerine Burhaniye’ye
icabet ettik. Burhaniye Belediye Başkanının yönettiği toplantıda, CHP milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın dışında 14-15 kişi konuştu.
1. Madra ve Kazdağlı dostlarımızın / özellikle toplantıyı düzenleyenlerin kendi aralarında soruna
yaklaşım farklıydı. Çevre dernek, platform ve hareketlerinin soruna yaklaşımı son derece
gerçekçiyken, Belediye Başkanlarının ve Zeytinyağcıların yaklaşımı “Maden yasasının zeytini
ilgilendiren kısmı”yla kendini sınırlı görmeleri çok üzücüydü. Hatta açıkça ve özetle, “Türkiye
yüzölçümünün yüzde 3 ü zeytinle kaplıdır, bu yüzde 3 ün dışında siyanür kullanılsın”
şeklindeydi.
Sanki gözsüz kuzular doğan, hilkat garibesi gibi hayvan doğumları olan, daha geçen hafta
onlarca canlı balığın öldüğü Kışladağ bölgesi yurt toprağı değildi! Sanki sülfürik asitle
mahvedilecek olan Çaldağ’ı bölgesi yaşam alanı değildi. Sanki bütün bunlar Bergama köylü
hareketinin bir psikolojik savaşla etkisiz hale getirilmesinden ve orada ve Kışladağ da Hukukun
hiçe sayılmasından sonra hız kazanmamıştı!
Zaten milletvekilimiz de “ Madencilik konusunda anlayış değişikliği” istiyor, “çevreye saygılı
madencilik ve madene saygılı çevrecilik” (!) diyordu. Altın, nikel vb madenciliğe karşı saygılı
çevrecilik nasıl olacaktı, duyan bilen varsa beri gelsin!
2. Dünyada çokuluslu altın, gümüş, nikel, bakır, elmas avcıları işlerini nasıl yürütüyorsa, hükümetleri
kendi lobileriyle nasıl etkiliyorsa, kendi Ceo’larına yazdırdıkları maden yasalarını o ülkelerde nasıl
10
yaptırıyorsa; TÜRKİYE’DE DE ÖYLE YAPTIRIYORDU. Ama olay bu perspektiften görülmüyordu
nedense?
Nitekim maden yasası komisyonlardan geçerken milletvekillerini TBMM inde marke eden, baskı
kuran 80 tane maden lobisi adamı olduğunu, zeytinciliği savunan 5-6 kişi olduklarını bugün Madra
dağlı dostlarımız itiraf etti.
3. “Maden bulunduğu yerde işlenirmiş başka çıkar yol yokmuş, peki zeytin bulunduğu yerde
yetiştirilmeyecek mi?” diyen Belediye başkanımız; “hükümet bizim yanımızda değil, altın lobilerinin
yanında, hükümet zeytini, havamızı, suyumuzu, toprağımızı değil; maden lobilerinin çıkarını
düşünüyor” diyemiyordu. Siyanür, zeytin alanı dışında kullanılırsa, ona yetecek.
4. Bilinmeli ki, çokuluslu maden lobisi ve yerli işbirlikçileri; ülkemizin-yaşam alanımızın her yanında
suya, toprağa, havaya, tohuma, madenlere, zeytine velhasıl yaşama saldırıyorlar. Ülkedeki
madenciliğin ülke ekonomisi ve sanayisiyle artık ilgisi kalmadı. Madenlerini ham madde olarak satan
hiçbir dünya ülkesi de zengin olmuyor.
“Milletin Vekilleri !
Yaşam alanlarımıza ve ülkemize kıymayın.
Bu yasanın lehinde el kaldırırsanız, yaşam alanlarımızın geleceğini ipotek altına sokan vekiller olarak
tarihe geçeceksiniz. Bu yasa maden lobilerinin çıkarınadır, halkın ve ülkenin ve canlı – cansız yaşamın
lehine değildir.
Çünkü Anayasa mahkemesinin ve Danıştay’ın kararları bypass edilerek, hukukun yol göstermesi göz
ardı edilerek hazırlanan bir yasa taslağıdır. Maden İşleri Genel Müdürü Meclis’te çevre
komisyonuna tasarının açıkça, “Kanunun bazı maddelerini Anayasa Mahkemesinin iptal
etmesinin ardından sektörde ortaya çıkan sıkıntıları gidermek ve sektörün önünü açmak için
hazırlandığını” (AA 18.3.2010) söylüyor. Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü Muharrem
Köse de, Altın madencileri lobisini temsilen “Biz yatırım ortamının sağlanmasını bekliyoruz” derken,
tasarıyı desteklediklerini ima ediyor.
Yaşamdan, çevreden, havadan, sudan, topraktan, tohumdan söz açan yok. Yaşam
onları ilgilendirmiyor. Ama yaşam bizi ilgilendiriyor. Yaşam sizi de ilgilendirmeli. Maden lobilerinin
çıkarlarını değil, halkın- ülkenin- yaşamın çıkarlarını savunmalısınız.
Maden yasası bu haliyle çıkarsa, küresel sermayenin isteklerini yapmış olacaksınız ama tarihin
ve toplumun vicdanını kanatacaksınız.
Yaşama kıymayın!”
Şimdi yeni bir gelişme daha oldu. Avrupa Parlamentosu siyanürlü Altın işletmeciliğini
yasakladı. Siz Türkiye’yi AB ye sokmaya çalışmıyor musunuz? Eğer AB normları sizi
bağlıyorsa, Türkiye’yi niçin çokuluslu şirketlerin/ ABD ve AB nin/ çöplüğü haline
getirmektesiniz?
Yeniden soruyoruz: Siz sayın iktidar ve muhalefet milletvekilleri, yasa yapanlar!


Suyu zehirlenmiş, toprağı kirlenmiş, insanı kanserden ölen, ormanları yok edilen,
kaynakları talan edilen ülkede kimi temsil ediyorsunuz? Kimden yanasınız?
Böyle bir yurdu nasıl seveceğiz, sevdireceğiz ?
11
Yaşasın Yaşamı Savunanların Eyleminin Birliği!
EGEÇEP Dönem Sözcüsü
EGEÇEP YÜRÜTME KURULU ÜYESİ TEHDİT EDİLİYOR!
Manisa’nın Kula ilçesi Sandal beldesi bileşenimizin temsilcisi, Egeçep yürütme kurulu üyesi
RECEP ERKOL tehdit ediliyor. Recep Erkol, aynı zamanda İzmir Kredi Yurtlar Kurumunda
çalışan bir memur.
Kim tehdit ediyor?
SÜREKO Katı Atık Arıtma, Bertaraf ve Geri kazanım tesisinin kurucusu ve ortağı Eyüp Kaya
Neden tehdit ediyor?
Kula Sandal Beldesi Recep Erkol’un doğup büyüdüğü yer. Köylüleriyle “Katı Atık Arıtma Tesisinin
yörelerine ve yaşamlarına vereceği zararları konuşuyor. Olayı bilim adamı ve mühendislerden öğrenip
köylüleriyle tartışıyor.” Yaşam alanımızı kirletmeyin diyenlerden Recep Erkol. Bütün suçu bu. Fikir
söylemesi, köylüleriyle toplanıp bu konuyu konuşması bile istenmiyor!
Nasıl Tehdit ediliyor?
Eyüp Kaya tarafından 02/07/2010 tarihinde saat 12:30 sıralarında cep telefonuyla aranıyor. “Tesisle
ilgili köy halkıyla nasıl toplantı yaparsın, tesisle ilgili nasıl ileri geri konuşuyorsun, bunun bedeleni
ödeteceğim, başına neler gelebileceğini göreceksin” deniyor. Yani Recep Erkol’un kendi köyüne
gitme özgürlüğü, orada yapılan bir çöp fabrikasıyla ilgili konuşma özgürlüğü ortadan
kaldırılıyor. “Bekle gör bakalım neler yapacağım sana” deyip telefonu kapatıyor Eyüp Kaya bey!
Aynı gün akşam saat 21.00 sularında, Recep Erkol’u çalıştığı Yurt’un müdürü Meliha Barış cep
telefonundan arıyor, İzmir Bölge Müdürlüğü’nden aradığını ve genel müdürlüğe Recep Erkol
hakkında şikayet yapıldığını söylüyor.
Recep Erkol gerisini şöyle anlatıyor: “03/07/2010 günü saat 12:00 sıralarında Kredi Yurtlar
Kurumu İzmir Bölge Müdürü Nihat Ertorun beni aradı, hakkında Kredi Yurtlar Kurumu genel
Müdürlüğüne şikayet olduğunu söyledi. Konu hakkında bilgi istedi. Bende gerekli bilgileri
kendisine verdim.”
Kula Sandal’da kurulacak tesisin 05.07.2010 Pazartesi günü açılışının yapılacağını, açılışa
Manisa milletvekilleri Bülent Arınç ve diğer AKP milletvekillerinin geleceğini basından
öğrenmiş bulunuyoruz.
Çevricilerin tehdit edilerek, konuşturulmayarak ve hatta haklarında başkaca yollarla
soruşturmalar açtırarak açılan tesislerin “hayırlara vesile olmayacağı” görünmektedir. Düzgün
tesis yapanlar, hukuki yollarla yürüyenler ve kendinden emin olanlar neden başkasını tehdit
eder mi?
Bu ülke Patagonya Cumhuriyeti midir ki güç sahipleri, hükümeti de yanlarına alarak
aykırı fikir söyleyeni mahkum etmek isterler?
Recep Erkol ve Sandal’lılar yalnız değildir. Yaşam alanlarını savunanların hukukla,
bilimle ve meşruluğumuzla yanlarında olacağız. Eğer Recep Erkol ve arkadaşlarının başına bir
şey gelirse, tehdit edenleri sorumlu tutacağız.
Kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.
EGEÇEP Dönem Sözcüsü – Muammer Sakaryalı
12
Basın açıklaması 1
Sayın Basın mensupları,
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, Buca-Kaynaklar bölgesinde yapılmak istenen
“Katı Atık Bertaraf Tesisi” nin kurulmasına, Egeçep derneği tarafından itiraz edilmiştir.
İtirazı Egeçep derneği adına Av. Ömer Erlat, İzmir
Kültür ve Turizm
4. İdare Mahkemesine (2010/770 E. sayılı dava dosyası ile)
Bakanlığının 29.01.2010
13. 05. 2010 günü yapmıştır.
gün ve 20226 sayılı doğal
Yürütmenin durdurulması istemiyle yapılan itiraz
sit ve ormanlık alanın
gerekçeleri şunlardır:
1. Koruma Amaçlı İmar Planı ile Koruma EsaslarıKullanım ve Plan Şartları Belirlenmeden Koruma
Altındaki Taşınmazın Kullanılmasının Uygun Bulunması
Yasaya ve Yönergeye Aykırı olduğu,
2. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’nun 13 ve 14 üncü Maddeleri Gereğince Yürütülen
İşlemlere İlişkin Yönerge” ile davalı idareye Koruma
Amaçlı İmar Planı kapsamında karar verme zorunluluğu
getirildiği,
3. Davalı İdarelerce, Yönergeye Göre Koruma
Yüksek Kurul İlke Kararları Kapsamında Alınmış Bir
Karar Mevcut olmadığı. İlke Kararları 1. Derece Doğal Sit
Alanlarının Katı Atık Bertaraf Tesisi Olarak
Kullanılmasına İzin Verilemeyeceği aşikârdır.
4. Tabiat varlığını korumakla yükümlü İdarenin 1.
Derece Doğal Sit Alanının çöplük olarak kullanılmasına
izin vermesinin Kanununda idari işlemin tesisi için özel
olarak gösterilen tabiat varlıklarının korunmasını sağlama
sebebine aykırıdır.
5. Orman Kanunu gereğince katı atık bertaraf
tesisinin orman alanında bulunmasına izin verilmediği
halde, davalı idarenin aynı zamanda orman alanı olan
doğal sit alanının katı atık bertaraf tesisi olarak
kullanılmasına izin vermesi hukuka aykırıdır.
6. Doğal bitki örtüsüne ve çevre ve insan sağlığına
zarar vereceği aşikar olan katı atık bertaraf tesisinin bu
yönlerden alınmış kamu yararı kararı dahi olmadan doğal
sit alanında kurulmasına izin verilmesi hukuka aykırıdır.
Büyükşehir Belediyesince
entengre katı atık
bertaraf tesisi kurulmak
üzere kiralanmasında,
2863 sayılı Kanunun 14.
Maddesi kapsamında
sakınca bulunmadığına
dair idari işlemi ile bu
idari işlemle maddi ve
hukuki bağlılık ve sebep
sonuç ilişkisi bulunan
İzmir 1. Numaralı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu’ nun
1. Derece doğal sit alanı
içinde bulunan orman
sahasının entegre katı
atık bertaraf tesisi
kurulmak üzere kiralanma
talebinin uygun olduğuna
ilişkin 10.12.2009 gün ve
4577 sayılı kararının
yürütmesinin durdurul
ması ve iptali istemli
dava açılmıştır.
7. Davalı idarenin işlemlerinin kamu yararına ve
zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerinin aşılattırılması hakkında
kanununa aykırıdır.
EGEÇEP Yürütme Kurulu 17.5.2010
13
EGEÇEP KAYNAKLAR KÖYÜNDEYDİ
EGEÇEP 27.11.2010 Buca-Kaynaklar köyündeydi. Kaynaklar köyündeki tarihi çınar ağaçlarının
altında, köyün muhtarı Erhan Şen, köylüler, Buca Belediyesi meclis üyesi Adnan Öztekin’le kahvaltılı
toplantıya katıldık.
Kaynaklar köyü muhtarı ve konuşabildiğimiz köylüler, Egeçep in
olayı sahiplenmesinden ve dava açmasından son derece memnunlar. Egeçep
sayesinde bilgi sahibi olduklarını ve kandırılmalarının önüne
geçildiğini vurguladılar.
2. Kaynaklar köyü muhtarı ranta karşı durduğu için ilgili belediye ve
devlet kurumlarınca pek dikkate alınmadığını ısrarla vurguladı.
3. Kaynaklar köyünün eski adı TAHTALI köyü. TAHTALI BARAJININ HAVZASININ DA KAYNAĞI, BU KÖYDEN AKAN-KAYNAYAN SU. FAKAT KÖYÜN
KANALİZASYONU BİLE YOK. KANALİZASYON BAŞVURULARINI CİDDİYE ALAN
YETKİLİ DE YOK.
4. Kaynaklar köyü doğal güzelliği nedeniyle dışardan yerleşimcilerin
ilgi odağı olmuş ve tarlalar arsa değerinde fiyatlanmış. Orası tam bir
RANT PAYLAŞIM ALANI haline gelmiş. Rant paylaşımının içinde kimlerin
olduğunu köylüler de biliyor: Eski yeni milletvekilleri, belediye
başkanları, iş adamları vb.
5. Çöp Yakma Tesisi yapılacak yer ise, tam Köyün kıyısı. Baraj
havzasının kaynağının başı. Zaten orası Doğa ve tarihi sit alanı.
Dolayısıyla şu an yapılması gerekenler yapılmadığı için- ör
.kanalizasyon, arıtma vb- İzmir'in sağlığı tehdit aldındayken, bir de
çöp yakma tesisi kurmaya kalkmalarının adını siz koyun.
6. Tarihi çınar ağaçları ise; Üniversitelerin Ziraat Fakültelerinden,
ZMO dan, Büyük yerel yetkililerden ilgi bekliyor, bakım bekliyor.
Hatta bir tanesinin koca gövdesinden yarılmış, destek yapılmazsa
düşecek.
14
Basın Açıklaması 2
Değerli Basın Mensupları
İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Kaynaklar’da Tahtalı İçme Suyu Koruma Havza sınırları içinde
kalan, 1. Derece Doğal Sit Alanı vasfındaki orman alanını “Katı Atık Bertaraf Tesisi”, bir başka ifade ile
“Çöplük” olarak kullanmak istemektedir.
Kentin Doğal Varlığını tahrip edecek, üstelik içme suyu kaynaklarımızı ve kentin hava kalitesini tehdit
edip, İzmirlilerin sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratacak “Çöplük Planına” kentimizin duyarlı kesimleri
karşı çıkmış ise de, Belediye tüm uyarılara kulak tıkayıp bu akıl almaz planı yürürlüğe koymuştur.
AMACA ULAŞMAK İÇİN HERŞEY MÜBAH DEĞİLDİR!
Bu amaca ulaşılması için, işi doğal değerleri korumak olan İzmir 1. Nolu Kültür Ve Tabiat Varlıkları
Koruma Kurulu, 1. Derece Doğal Sit vasfındaki bölgeye çöplük yapılabileceğine ilişkin karar alabilmiştir.
Bu amaca ulaşılması için Kültür ve Turizm Bakanlığından, Doğal Değerlerin Çöplük Olarak
Kullanılması Amacıyla Kiralanmasına izin veren bir karar alınabilmiştir.
Egeçep ve Kaynaklar köyünün duyarlı yurttaşları doğal değerlerimizi ve sağlığımızı tehdit eden bu
plana karşı durmuş, İzmir 4. İdare Mahkemesinin 2010/770 E. Sayılı Dosyası üzerinden Koruma
Kurulu’nun ve Bakanlığın kararının yürütülmesinin durdurulması ve iptali için dava açmıştır.
Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde; Katı Atık Bertaraf Tesisinin İçme Suyu Havzalarında ve
Kentin Hava Kalitesinde büyük bir risk yaratacağı, doğal ve arkeolojik Sit Alanlarına zarar vereceği, tarım ve
hayvancılıkla geçinen çevre köylerde yaşayan halka zarar vereceği, projenin ciddi bir inceleme ve araştırma
olmadan, koruma amaçlı planlar yapılmadan hayata geçirildiği belirlenmiştir.
Mahkemece de Koruma Kurulu’nun 1. Derece Doğal Sit Alanınında Çöplük Kurulabileceğine İlişkin
Kararı ile Doğal Sit Alanının Çölük Olarak Kullanılmasına İzin Veren Bakanlık Kararını hukuka aykırı bularak
Yürütmesinin Durdurulmasına karar verilmiştir.
Büyükşehir belediyesinin, Koruma Kurulu’nun ve Bakanlığın, doğayı ve İnsan sağlığını hiçe sayan bir
yaklaşım içinde hareket ettiği bir kez daha bir yargı kararı ile belirlenmiştir. Kaynakları Çöplük haline getirecek
kararlara hukuk “dur” demiştir.
ÇAĞRIMIZDIR: HUKUKA UYUN. DOĞAYI ve KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZİ KORUYUN!
Buradan bir kez daha Belediyeye çağrıda bulunuyoruz;
Temel görevinizin, kentlinin sağlığı ve doğal çevrenin korunması olduğunu unutmayın !
Koruma Kuruluna ve Bakanlığa çağrıda bulunuyoruz;
İşiniz Doğal ve Kültürel Değerleri korumaktır. Doğal ve Kültürel Değerleri “Çöplük” haline
getirilmesine izin vermek değildir.
İzmirlinin doğasına ve sağlığına duyarlı olmayanlara karşı, Ege Çevre ve Kültür Platformu (Egeçep)
olarak, demokratik ve hukuki zeminde her zaman mücadelesini sürdürecektir.
Saygılarımızla. 03.02.2011
EGEÇEP Yürütme Kurulu A.
Dönem Sözcüsü Muammer Sakaryalı
15
ÇEVRE GÜNÜ ACIKLAMASI VE EGECEP DERNEK AÇILIŞI
Sayın Basın Mensupları
Egeçep Derneğinin açılışına hoş geldiniz. Sizi Egeçep bileşenlerinin getirdiği organik yiyecek ve
içeceklerle ağırlayabilmekten memnunuz.
Bugün “Dünya Çevre Günü.” Çevre Günü 38 yıldır kutlanıyor. Yani bütün ülkeler fark etti ki içinde
yaşadığımız ev çöküyor, yaşanmaz hale geliyor. “O halde önlem alınmalı” dediler. “Her insanın
sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vardır” ilkesinden hareketle çevre hukuku oluşturuldu. Bu hukuk,
bizim kötü 82 Anayasasına bile girdi.
İlk sorularımız şunlardır: “Dünya çevre günü” ilân edildikten bu yana, çevre sorunları niçin
çoğaldı? İçilebilir ve kullanılabilir su niçin azaldı? Topraklar niçin daha çok kirlendi? İklim
değişikliğine yol açan sera gazlarının atmosfere gönderilmesi neden azalmıyor? Ormanlar her
geçen gün neden azalıyor? Soruları çoğaltmak mümkün?
Her geçen gün daha fazla kirlenen, yaşanmaz hale gelen yerkürenin mahvedilmesinden kim
sorumlu? Bu soruya doğru yanıt vermeden yol alamayız.
Deniyor ki; havayı, suyu, denizleri, toprağı hepimiz kirletiyoruz, ormanları hepimiz azaltıyoruz.
Bu yalandır !
Kirlenmeden hepimiz sorumluyuz demek, bu işin sorumlusu yok, demektir. Ya da esas
sorumluların saklanması demektir. Şimdi esas sorumluları deşifre etme zamanıdır.
“İnsanın canı, acıdığı yeridir” derler. O halde; Türkiye’nin acıyan yerlerini, seslerin, çığlıkların geldiği
yerlere bakarak anlayabiliriz. “Canımız acıyor” çığlıkları nerelerden geliyor?

Bergama’dan, Uşak-Kışladağ’dan, Turgutlu-Çaldağ’dan, Artvin Cerattepe’den, İzmir –
Efemçukuru’ndan, Niğde-Ulukışla’dan, Madra ve Kazdağları’ndan…
16
Çünkü maden tekelleri saldırıyor! Durmadan kirletiyor. Ve bu sesler çoğalacak. Ülkenin 48 yerinde
verilmiş maden ruhsatı var.

Yuvarlakçaydan, Munzur’dan, Karadeniz ve Akdeniz derelerinden, HES bahanesiyle sularına
el konanlar ses veriyor. Çünkü su tekelleri saldırıyor! Ülkemizde 1700 civarında verilmiş HES izni
var. Allionai, Hasankeyf’ten gelen çığlığı yıllardır duyuyorsunuz.

Bakın bir aydır BP ye ait, Meksika körfezinde çöken bir petrol platformundan binlerce ton
petrol akıyor. Hasılı petrol tekelleri saldırıyor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------Sinop’tan, Mersin’den çığlıklar yükseliyor. Çünkü nükleer lobi saldırıyor!
 Foça’dan, Aliağa’dan sesler yükseliyor. Aliağa yarım adası zehrini kusuyor artık, ama hala
Termik santral kurmak, Gemi söküm tesisi yapmak için saldırıyorlar.
 Küçük çiftçilerimizden, köylülerden sesler yükseliyor. Çünkü Tohum tekelleri saldırıyor.
 Biz tüketiciler “Ne yiyip içtiğimizi bilmek istiyoruz” diyoruz. Çünkü Gıda tekelleri GDO’lu
ürünlerle saldırıyorlar. “Domuz gribi” domuzluğuyla insanları korkutan ilaç tekelleri saldırıyor.
Ve çıplak gerçek buyken, yaşam alanlarımızın kirlenmesinden “hepimiz sorumluyuz” diyorlar.
Ve çıplak gerçek buyken, “çevreye saygılı kalkınma-büyüme”/ kalkınmanın sürdürülmesi gereklidir,
diyorlar. Tabii ki talanlarına, saldırılarına kılıf buluyorlar.
Bütün dünya, yukarıda saydığımız uluslar arası tekellerin/küresel kapitalizmin vahşice saldırdığı
bir Pazar; yerkürenin suyu, havası, ormanı, toprağı, tohumu ve hatta insanın kendisi bu pazarın
malı / ticari metasıdır. Bunun adını “sürdürülebilir kalkınma” koydular. Fakat yaşam artık
sürdürülemez hale gelmiştir.
Gerçek buyken; her türlü kirletici faaliyetin yasasını çıkaran, iznini veren yetkililer, “çevre gününü”
nde “çevreyi koruyalım, temiz tutalım” nutukları atan yetkililer iki yüzlü değil midir? Önümüzdeki
hafta TBMM den geçmesi muhtemel maden yasasını oylayacak milletvekillerini “ikna etmek için”
kuşatan seksen tane maden lobisi elemanının markajına boyun eğenlerin, “yaşamı ve doğayı
koruyalım” mesajları riyakârlık değil midir?
Ya bilim dünyası? Üniversiteler hiç bugün olduğu kadar “ticarethane” olmamıştı, hiç bu kadar
parasal düzenler içinde “bilimsel bilirkişi raporları” vermemişti bilim insanları! Birçok üniversitenin
çevre haftası nedeniyle düzenlediği etkinlikleri Tüprag ve öteki maden şirketlerinin finanse ettiğini
biliyoruz. Ülkemizdeki 30 Tıp fakültesinin özellikle Halk Sağlığı Bölümlerine altın madeni
şirketlerinin el attığını bilmenizi isteriz. Çünkü Kışladağ’da gözsüz ve iki ayaklı kuzular, kuzuya
benzemeyen hilkat garibeleri doğmaya devam etmektedir. Bu anomalili doğumların madenden
kaynaklanmadığını söyleyecek bilimciler lazımdır!
Korkumuz şudur ki, bir süre sonra, kurulan parasal düzenler nedeniyle, ülkemizin
üniversitelerinden yaşamın ve halkın lehine bilirkişi raporları verecek bilim insanı
kalmayacaktır.
Ama umutsuz değiliz!
Derelerin, dağların, zeytinlerin, sıkışmış kentlerin çığlığı büyümektedir. Yaşam alanlarına sahip
çıkanların mücadelesi büyümektedir. Umut bu mücadelededir.
Derelerin, dağların, tohumun, toprağın ve haysiyetli insanların kardeşliği ve mücadelesi; kâr
hırsı uğruna yaşama karşı her türlü kalleşliğe galip gelecektir, gelmelidir.
Muammer Sakaryalı
Egeçep Dönem Sözcüsü, 05.06. 2010
17
18
ELELE CALIŞMA RAPORU 5 ŞUBAT 2011
İzmir Bergama,Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele Hareketi Dönem sözcülüğü 5 Haziran 2010
tarihinde Kimya Mühendisleri Odasından İzmir Tabip Odasına devredildi. İTO tarafından dönem
sözcüsü olarak Dr. Oya Otyıldız görevlendirildi.
Her ayın 2. ve 4. Persembesi İzmir Tabip Odasında saat 18:00-20:30 arası toplantı yapıldı. Toplantı
tutanakları düzenli olarak Elele ve Egeçep e-posta gruplarına gönderildi.
Efemçukuru:
Efemçukuru’nda Tüprag altın işletmesinin işletme ruhsatının iptali için açtığımız davada 3 Haziran
2010 günü keşif yapıldı (3. kez). Bilirkişiler raporlarını verdiler,raporlara itirazlarımızı yaptık,
mahkeme itirazımız doğrultusunda ek rapor alınmasına karar verdi, sonuç bekliyoruz. İptal kararı
çıkarsa ilk izin olduğundan elimiz çok güçlenecek.
ÇED izni iptali davası, olumsuz sonuçlanmıştı, dava dosyası Danıştay’da karar düzeltme
aşamasında, kararın olumsuz sonuç çıkmasının nedeni, bilirkişi raporunda “Çamlı barajı
yapılmayacak” öngörüsüyle değerlendirme yapılmış olması, oysa aşağıda da belirtileceği üzere
Çamlı Barajı’nın yapılmayacağı doğru değil. Bu yönden kararın düzeleceğini bekliyoruz.
Acele kamulastırmalar: Bilindiği gibi Efemçukuru’nda köylülerin arazilerine Kamulaştırma
Yasası’nın 27.maddesine dayanılarak Tüprag lehine acele kamulaştırma yapılmıştı.Acele kamulaştırma
kararı verilen 35 parselden 20’si Danıştay’da iptal davası açmıştı; ancak dava sürerken köylüler
parsellerini peyder pey sattılar. Şimdi elimizde davası süren/direnen bir kişi ve 2 dosya kaldı. Elele
Hareketi olarak bu davaları takip etmekteyiz.Duruşmalar aşağıdaki tarihlerde Menderes Adliyesi
Asliye Hukuk Mahkemesinde yapıldı:
9 Haziran 2010 carsamba günü :Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'ndaki Bakanlar Kurulu'nun 3 Ocak
2009 tarihli R.G.de yayımlanan acele kamulaştırma
19
kararının iptali davasının temyiz sonucunun beklenmesine karar verildi ve duruşma 21.07.2010 tarihine
ertelendi.
21 Temmuz 2010daki duruşma 24 Kasım 2010 tarihine ertelendi.
28 Eylül 2010 Salı: Duruşmada Danıştay İdari Davalar Dairesi Genel Kurulundan acele
kamulaştırma iptali davasının kararının beklenmesine karar verilerek dava 28 Aralık 2010 a ertelendi.
Ayrıca ekte yer alan itiraz üzerine dönümü 29 500TL. olarak belirlenen arazilere yeniden değer tesbiti
için bilirkişilerden ek rapor alınmasına karar verdi.
24 Kasım 2010 Carsamba günü Mahkeme duruşmayı 21 Ocak 2011 tarihine erteledi.
28 Aralık 2010 Salı günü
21 Ocak 2011 Cuma günü
Mahkemelerce Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'ndaki Bakanlar Kurulu'nun 3 Ocak 2008
tarihli R.G.de yayımlanan acele kamulaştırma kararının iptali davasının temyiz sonucu
bekleniyor. Ancak yine de davayı takip ediyoruz. Elele Hareketi olarak bütün duruşmalara katıldık.
Yas al olarak 1 ha fta içinde s onuç la nmas ı g er ek en ace le k am ul aş tır man ın , a r ad an g eç e n 3
yıl a k a rş ın s o nuç lan d ır ıl a ma mas ı, bu alanda yürütülen mücadelenin sayesindedir. Buna neoliberal
saldıraya karşı direnmek de diyebiliriz.Altın Madeni şirketi hazırlıklarını sürdürse de ELELE Hareketi'nin,
EGEÇEP Bileşenlerinin ve Yaşam Savucularının İzmir'in suyunu ve Efemçukuru'nun doğal yapısını koruma
mücadelesi sürmektedir.
Arazisini satmayan tek kişi Ahmet Karaçam duruşmalardan sonra yaptığı açıklamada
"kendisi ve kardeşi dışındaki herkesin arazisini sattığını, kendisine de dönümü için
75.000,00 TL. teklif edildiğini, arazilerini ilk satanların dönümünü 7.500 TL.ye
sattıklarını şimdi satan kişilere şirketin Ahmet Karaçam'ı ikna edin size de fark
ödeyelim dediklerini, o yüzden komşularının, akrabalarının da kendisine baskı
yaptığını, ancak kendisinin arazisinden zorla atılmadığı sürece satmayacağını, bu
arazilerinin kendilerine dedelerinden kaldığını, çocuklarının geleceği için altın
madenine feda etmeyeceğini..." söyledi. Bu yurttaşımızın direncini ve kararlılığını Elele
Hareketi olarak alkışlıyor, kendisine saygı duyuyor ve destekliyoruz.
Efemçukuru su havzası olduğundan 20-30 km.lik alan ciddi tehdit altında. Şu anki barajlar –Balçova
barajı gibi- da ciddi risk altında. Su havzamıza mutlaka sahip çıkmalıyız. 17.08.2010 da İZSU Genel Müdürlüğü Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığına dilekce yazarak İZSU'ya ''İzmir'in su havzası
olan Efemçukuru'nda altın çıkarmak isteyen şirketin sanki ruhsat almış gibi çalışmalarını sürdürmesinden
duyduğumuz endişeyi belirttik ve İZSUnun bu konuda ne gibi çalışmaları olduğunu, Kocadere kollarından
(Kokarpınar deresi gibi) periodik olarak örnek alınıp jeokimyasal ve kimyasal analizleri yapıp yapmadıklarını,
yapıyorlarsa sonuçlarını'' sorduk. İZSU 2008-2010 yıllarına ait analiz sonuçlarını gönderdi, temiz. Bu temizliği
korumak zorundayız.
Çamlı Barajı Davası;Çevre Bakanlığı Çamlı barajına gerek olmadığı gerekçesiyle ÇED vermediği
için İZSU çevre bakanlığına dava açmıştı. Bu davaya ELELE bileşenleri olarak İZSUnun yanında
müdahil olacağız. Şimdilik İzmir Tabip Odası ve Egeçep müdahil oldu.
8 Ocak 2009da BŞB encümeni GSM ruhsatı vermeyeceği için madeni kapatma kararı almıştı.Çok
somut bir adımdı ancak maden durdurulamadı .Şimdi maden yasası değişti ve GSM ruhsatını İl özel
idaresi verecek. 1/25000lik planda Çamlı barajını A.Kocaoğlu işaretledi ama 1/100 000lik planda
Çamlı barajı yok . Buna karşı BŞBnin dava açtığı öğrenildi.
20.07.2010 tarihli dilekçe ile İzmir İl Özel İdaresi Müdürlüğüne "Efemçukuru Altın Madeni İşletmesi
için Müdürlük tarafından GSM Ruhsatı verilip verilmediğini" sorduk, 03.08.2010 tarih ve 20709
sayılı yazı ile "söz konusu işletme tarafından ruhsat başvurusu yapılmadığı" şeklinde yanıt geldi.
20
Bunun üzerine 17.08.2010 tarihinde İzmir İl Özel İdaresi Müdürlüğüne henüz GSM Ruhsatı
verilmeyen Efemçukuru Altın İşletmesinin hazırlık çalışmalarının durdurulması istemiyle bir dilekçe
yazdık; Cumhuriyet EGE'nin 13 Ağustos 2010 sayılı yazısında çıkan "TÜPRAG Galeri açtı" başlıklı
haberi ekleyerek, henüz ruhsat düzenlenmediği halde, işletmede ruhsatı gerektirecek nitelikte
faaliyetler sürdürüldüğünü, gereken denetlemenin yapılmasını, ruhsatsız olan Efemçukuru Altın
Madeni'nin mühürlenmesini, yapılan işlemlerin tarafımıza bildirilmesini isteyen bir dilekçe daha
yazdık. İl genel Meclisi ile görüşülüp bilgilendirme yapma talebinde bulunulacak.
Efemçukuru'ndan çıkarılacak 27 ton altın için İzmir'in geleceğinin yok olacak. Yöredeki kaya
arsenikten zengin. Kazıldığında milyonlarca yıldır doğayla barışık yaşayan başta arsenik bütün ağır
metaller hareketlenecekö yer altı ve yer üstü sularına karışacak. Ayrıca kavurma (kalsinasyon) işlemi
sırasında atmosfere salınacak gazlar asit yağmurlarıyla İzmir'e ve civarına yağacaklar, arsenik
tuzlarını çözecekler, sularımız arsenikli akacak.. Tehlikenin büyüklüğü konusunda farkındalık
yaratılmalı.
Çamlı barajı yapılırsa altın çıkarılamaz. Çamlı barajının mutlaka yapılmasını sağlayacağız. Çevre ve
Orman Bakanlığı Çamlı barajı projesinin ÇED sürecinin yeniden başlatılması için planın revize edilmesi
gerektiğini bildirmişti. Bakanlık yazısından 1,5 yıl sonra Çamlı Barajı plan revizesi ihaleye açıldı. Neden bu
kadar geç davranıldığını anlayabilmiş değiliz..
12 Ocak 2011de İBB başkanı Aziz Kocaoğlu’ndan Elele Hareketi olarak randevu aldık. Görüşmeye
İTO genel sekreteri Dr. Ceyhun Balcı, E.Ü. Halk Sağlığı ABD başkanı Prof.Dr. Ali Osman Karababa,
Baro başkanı av.Sema Pektaş, Savaş Dilek, Gürel Nişli, Egeçep dönem sözcüsü Muammer Sakaryalı,
av. Arif Ali Cangı, Vezan Karabulut ve Elele dönem sözcüsü Dr. Oya Otyıldız katıldı. Bir saate yakın
süren görüşmede Başkan, İzmir için Çamlı barajının mutlaka yapılması gerektiğini, kendi
olanaklarıyla barajı yapmak istediklerini söyledi. (İZSUnun açtığı, Egeçep ve İTOnın müdahil olduğu
dava sürüyor.) Efemçukuru’nda altın çıkarılmaması konusunda da hemfikiriz. İzmir'in suyunu
kirletecek bu projeyi istemiyoruz. Başkan bu konuda ilgili bakanlarla görüşmüş, dosyalar vermiş,
İzmir milletvekillerine Efemçukuru’nun alfons üzümünden yollamış.
Görüşme sonunda ‘’İzmir'in su sorunu ve politik yaklasimlar’’ üst başlıklı Efemçukuru’nun ve Çamlı
barajının konuşulacağı bir günlük bir sempozyum düzenlenmesine karar verildi. 5 Mart 2011de
yapılacak sempozyumda E.Ü., Izmir Barosu, Izmir Tabip Odasi ve TMMOB IKK duzenleyici, İBB
katki sağlayan olacak.
Eşme
Belediyesinin düzenlediği 25-27 Haziran 2010 da yapılacak Eşme kilim festivaline Tüprag’ın sponsor
olduğunu öğrendik. Bu festivalde Zülfü Livaneli ve Gülay da konser vereceklermiş . Sanatçılara
aşağıdaki dilekçeyi yolladık.
Eşme:
Değerli Zülfü Livaneli,
Kışladağ’da en barbar yöntem olan “yığın liçi” yöntemiyle siyanür kullanarak altın madeni işleten
Kanada'lı Tüprag şirketinin sponsor olduğu Eşme Kilim Festivali'nde konser vereceğinizi üzüntüyle
öğrendik. Bu şirket aynı zamanda İzmir’in su havzası olan Efemçukuru’nda altın madeni
işletmeciliğine yönelik hazırlıklarını sürdürmektedir ve engel olamazsak burada işletilecek altın
madeni, gelecekte kentin çeşmelerinden arsenikli su akmasına neden olacaktır.
Kışladağ'ı viran eden, havamızı, suyumuzu siyanürleyen, toprağımızı ağır metallerle kirleten, yani
yaşamı ve geleceği yok eden bu şirkete, yaşamdan yana olan herkesin karşı durması gerekmektedir.
Lütfen o güzel şarkılarınıza kıymayın; Tüprag'la kirletmeyin onları. Kışladağ’da şarkı söylenemez
ancak ağıt yakılır. Saygılarımızla.
18.06.2010
Dr.Oya OTYILDIZ
Sanatçılarımız duyarlılık gösterdiler ve Tüprag sponsorluktan çekilmek zorunda kaldı.
21
Kışladağ Altın Madeni ÇED İzni ve GSM Ruhsatı iptali davalarında madende saatlerce süren keşif
yapıldı, düzenlenen raporlar doğrultusunda davalarımızın reddine karar verildi. Her iki dosya da
Danıştay’da, temyiz incelemesinde. Manisa İdare Mahkemesi’nin dikkate aşmadığı itirazlarımızı
Danıştay’ın almasını bekliyoruz. Bu arada yörede sakat ve ölü kuzu doğumları devam ediyor.
ÇEVRE DİRENİŞLERİ ANKARA'DA BULUŞUYOR;
26 ve 27 Haziran’da TMMOB ANKARA İKK tarafından düzenlenen "Çevre Direnişleri Buluşuyor" etkinliğine
katıldık. Ülkemizin her yanından yaşam savunucuları Ankara'da buluştu.Türkiye’de dağlarını, sularını,
ormanlarını, havasını ve topraklarını koruyanlar-savunanlar, TMMOB-İKK nın ev sahipliğinde,
Necatibey Caddesi İMO Teoman Öztürk Salonunda bir araya geldi. Bergama’dan Kozaklılar ve
Bergamalılar, Uşak’tan İnay köylüleri, Kazdağlılar, Niğde- Ulukışla, Artvin Cerattepe… bütün altın
mağdurları iki gün boyunca deneyim paylaştılar, kaynaştılar. Onlarca yaşam savunucusu, kendi
yerellerinde yaptıkları yaşam alanlarının savunulmasını anlattı.
Bergama Ovacık- Kozak Madenleri
5 Haziran 2005 Dünya Çevre Gününde, Çamköy'de Dünya Çevre Gününü kutlamaya giderken Koza
Altın Şirketi yetkilileri ve adamları tarafından Çamköy’e gitmek isteyen bizlerin yolları kesilmiş, taş
ve yumurtalarla saldırılmış, üstelik bu saldırılar Jandarmanın koruması altında dahi devam etmişti. Bu
konudaki ceza davası ancak 5 yıl sonra açılabilmişti. Uğradığımız taşlı yumurtalı bu saldırının ikinci
duruşması 23 Temmuz 2010 cuma günü Bergama Asliye Ceza Mahkemesinde yapıldı. Yaşadığımız
saldırıyı kamuoyuna anımsatmak ve yurttaşlarımızı duruşmaya katılmaya çağırmak için 20 Temmuz
salı günü saat 12.00de tabip odasında basın toplantısı yaptık. Bu duruşmaya ''çevre direnişleri
buluşuyor'' sempozyumuna katılan yol arkadaşlarımız da Ankara'dan bir otobüsle gelerek destek
verdiler. Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven; Ankara'dan KMO başkanı Mehmet Besleme;
EMO Ankara şube başkanı ve Ankara İKK sekreteri Ramazan Pektaş; JMO yönetim kurulu üyesi
Çetin Kurtoğlu; Metalurji mühendisleri odası genel sekreteri Hüseyin Savaş, YK üyeleri Hüseyin İcirli
ve Kaya bey; Halkevleri genel başkan yardımcısı Samut Karabulut, Devrimci 78liler federasyonundan
Yılmaz Cerek gelenler arasındaydı. Yeşilırmak Çevre Platformu ve Yeşil Gerze Platformu Sinop'tan
gelerek destek verdiler. İzmir'den bizler de Elele hareketi ve Egeçep olarak oradaydık. Elbette
Bergama Çevre Platformu ve Bergamalılar da oradaydı. Bizim davanın hakimi perşembe günü
hastalanıp rapor aldığı için davaya nöbetçi hakim baktı. Duruşmada Erol Engel ve Muammer
Sakaryalı arkadaşlarımız savunma yaptı. Mahkeme çıkışı katılımcılar pankartlarını açarak ''Her yer
Bergama, her yer direniş'' ''siyanürcü şirket,Bergama'yı terket'' ''altıncı filo defol'' sloganları attılar.
Duruşma 8 Ekim'e ertelendi.
8 Ekimde Bergama’da sabah 10:30da girdiğimiz duruşma akşam 18.30da bitti. 50nin üstünde sanık
ifadesi alındı.Madenciler Çamköy yolunu kesmediklerini, çevrecilerin otobüsleri geçerken kendilerine
otobüslerden küfür edildiğini ve el-kol hareketleri yapıldığını; bu nedenle galeyana gelip yumurta
attıklarını söylediler. Hiç kimse taş atmamış(!), taş atanı da görmemiş.
Avukatımız Arif Ali Cangı, asıl olarak duruşmada bulunanlardan ziyade bu kişileri azmettiren Şirket
Yöneticisi Akın İpek’in yargılanması gerektiğini söyledi. Duruşmada saldırı sırasında otobüslerde
bulunan Dr. Oya Otyıldız ve Prof. Dr. Gürel Nişli yaşadıkları saldırıyı anlatarak, olaylardan zarar
gördükleri için davaya müdahil olmayı talep ettiler, bu talepleri kabul edildi. Ayrıca olay günü çekilen
video ve fotoğrafların bilirkişi incelemesine sunulması da kararlaştırıldı. Bir sonraki duruşma 18 Ocak
2011 Salı günü yapılacak.
18 Ocak 2011 Salı günkü duruşmada Koza Altın Şirketinin eski çalışanlarından sanık Halil Eftal
olayın planlanması ve saldırıları tüm çıplaklığı ile anlattı. Eftal savunmasına şunları söyledi; "...Olay
tarihinde Koza altın madeninde işçi olarak çalışıyordum, o gün piknik yerinde Altın madeninde çalışan
550 kişi vardı, ancak bunların bir kısmı iddianamede yer almıştır. Pikniğe gelmek mecburiyeti vardı,
gelmeyenlerin işten atılma korkusu vardı, HAYRETTİN ÖĞÜT, HAMDİ AKIN İPEK,
CELALETTİN ÇETİN birebir gelmeyen işçiyi kontrol ediyorlardı, o gün olay sonunda HAYRETTİN
ÖĞÜT birebir bana "neden taş atmadın" diye baskı yaptı, işçiler kendi istekleri ile eylemde
bulunmamıştır, yönetimin baskısı ile CELALETTİN ÇETİN, HAMDİ AKIN İPEK ve HAYRETTİN
ÖĞÜT ile yönetim kadrosunun müdürlerinin yönlendirmesi ile hareket etmişlerdir. O gün yumurtaları
yöneticiler getirmişti, bize dağıttılar, dağıtırken bunları atacaksınız dediler, o gün olay yerinde piknikte
22
yaptık, işçilerin bir suçu yoktu, yöneticiler onları yönlendirdi, yumurtalar toplu olarak kolillerde
bulunuyordu, pişmemiş yumurtaları bize dağıttılar..2006 yılında işten ayrıldım, iş yerinde kaza
geçirdim, başka bir arkadaşımda vefat etti, bu arkadaşımın vefatı nedeni ile beni işten çıkardılar,
tazminatımı almadım, eğer halen madende çalışıyor olsaydım bu ifadeyi veremeyebilirdim..."
Duruşmada tartışılan bir diğer konu da olay mahallinde bulunan ve maden yanlılarını yönlendiren
Şirket Y.K. Başkanı Hamdi Akın İpek hakkında takipsizlik kararı verilmiş olmasıydı. Konuyla ilgili
olarak Av. Arif Ali Cangı "...08/05/2008, 05/10/2009 tarihli iddianamelerde ve UYAP kaydında
gözükmesine rağmen fiziki olarak bulunmayan 2009/813 E. Sayılı 28/12/2009 tarihli iddianamede
Hamdi Akın İPEK şüpheli olarak gösterilmesine rağmen 30/12/2009 tarihli iddianame ile hakkında
dava açılmamış, talebimiz üzerine mahkemece soruşturma yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa ne karar
verildiğinin bildirilmesi için yazılan yazı sonucunda C. Savcılığının 02/11/2010 2010/3424 sayılı ek
takipsizlik kararı ile işin komutasını yürüten kişi olmasına rağmen hakkında takipsizlik kararı
verildiği bildirilmiştir, şüpheli Hamdi Akın İpek hakkındaki takipsizlik kararına karşı Akhisar Ağır
Ceza Mahkemesine itirazda bulunduk, bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.." dedi ve
takipsizlik kararına itiraz dilekçesinin bir örneğini mahkemeye sundu. Duruşma 02/03/2011 gününe
ertelendi.
Bu davayı takip etmek Elele Hareketinin birincil görevlerindendir. 5,5 yıl önce, hem 5 Haziran Dünya
Çevre Gününü kutlamak hem de Ovacık Altın Madeni ile ilgili yaşatılan hukuksuzluklara dikkat
çekmek için Çamköy'e gidişimiz engellendi, kaymakamın varlığında, jandarma korumasında
güpegündüz saldırıya uğradık, yumurta ve taşlarla saldırıldı, otobüslerimizin camları kırıldı. Bu vahim
olayda gerçeğin ortaya çıkması ve suçluların cezalandırılması için davayı takip etmeyi sürdüreceğiz.
Sağlıklı çevreden ve yaşamın savunulmasından, adaletten yana olan herkesin bize katılmasını
bekliyoruz.
Osman Özgüven'in Kozak yaylasında açılmaya çalışılan maden ocaklarıyla ilgili sarfettiği sözleri nedeniyle Koza
Altın İşletmeleri A.Ş, kişilik haklarını ağır biçimde zedelendiği iddiasıyla 20.000,00 TL.lik manevi tazminat
açmıştı. Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 29 Temmuz 2010da görülen dava sonunda davanın reddine karar
verilmiştir. Davada Elele Hareketi sayın Osman Özgüven’e destek vermiştir.
Danıştay'dan Ovacık altın madenine yönelik bir yeni karar daha çıktı. Bu kararı kamuoyuyla paylaşmak için
Elele Hareketi 14 Aralık 2010 tarihinde basın toplantısı yaptı.
Madenle ilgili, Çevresel Durum Değerlendirme Raporuna göre Çevre ve Orman Bakanlığı'nın verdiği 27.08.2004
tarihli izninin iptali için dava açmıştık. İzmir 3.İdare Mahkemesi davayı reddetmişti. Temyiz aşamasında önce
yd. kararı verildi ve maden bir süre kapalı kaldı. Ardından yeni bir ÇED izni verilerek (18 şubat 2009) madenin
çalışması sağlanmıştı. Şimdi, İzmir 3. İdare Mahkemesi’nin kararının temyiz incelemesini yapan
Danıştay 6. Dairesi, BOZMA kararı verdi. Ovacık Altın Madeni ile ilgili biten tüm davaları
kazandığımız gibi; yine kazandık. Tabii bu karar karşısında, ''biz o karara dayanarak değil Şubat 2009
tarihli karara göre çalışıyoruz'' diyecekler. Ancak danıştayın bu kararıyla Ovacık'ın hukuk tanımadığı bir kez
daha gözler önüne serildi.
Bu basın açıklamamız nedeniyle Koza, Elele dönem sözcüsü Dr.Oya Otyıldız, av.Arif Ali
Cangı, av. Senih Özay ve Evrensel gazetesi aleyhıne 10 000TL.lik tazminat davası açtı. İlk
duruşma 19 Nisan 2011de İstanbul Beyoğlu Adliyesinde. Tazminat davaları bizi
yıldıramayacak elbette. Havamızı, suyumuzu, toprağımızı, yaşamımızı, geleceğimizi
savunmayı hep sürdüreceğiz.
Bergama Ovacık'taki 2. atık havuzu olumlu ÇED raporu iptali için açılan davada mahkeme keşif
avansı olarak 5000TL. istedi. (2. atık havuzu Kozak için yapıldı, ÇEDi iptal ettirirsek Kozak'ı
kazamazlar.) Bu paranın 1000TL.sini Elele Hareketi verdi.
Kozak Yerlitahtacı keşif ücreti için gereken 5000TL.nin 500TL.sını da Elele Hareketi vermiştir.
Kozak Davaları
Bölgenin akciğeri konumunda olan Kozak Yaylası’nda Ovacık Altın Madeni işletmecisi Koza Altın
İşletmeleri A.Ş. tarafından dört ayrı yerde maden ocağı işletilmeye çalışılıyor. Bu kapsamda dört ayrı
yerde açılacak maden ocağı için ÇED izni verilmiş durumda. Yani, Kozak Yaylası’nde ekolojik yıkım
tehlikesi var. ÇED izinlerini iptali için açılan davalar devam ediyor. Ancak Ovacık Altın Madeni
23
davalarında olduğu gibi, bu dosyalarda da işletmeci firmanın davalı tarafa sürekli yeni yeni kişilerle
müdahale istemleri nedeniyle keşfe gidilemiyor, adeta davalar kilitlenmiş durumda.
Kozak dosyaları başlıklar halinde şöyle;
1-UYUZKAYA; İzmir 1.İdare Mahkemesi 2009/1630Esas
2-GELİNTEPE, İzmir 3.İdare Mahkemesi 2010/1310 Esas
3-YERLİTAHTACI, İzmir 4.İdare Mahkemesi 2010/533 E.
4-ÇUKURALAN: İzmir 4.İdare Mahkemesi 2009/1705Esas
5- ÇUKURALAN KAPASİTE ARTIRIMI; İzmir 3.İdare Mahkemesi 2011/71 Esas
Ovacık Hukuk Raporu;
Bergama-Ovacık-Çamköy mevkiinde bulunan siyanür liçi yöntemi ile çalışan altın madeninin
işletilmesine ilişkin idari işlemler Mahkemelerce defalarca iptal edilmiş, AİHM tarafından AİHS’nin
ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ancak her defasında davalı idare tarafından yargı kararları yok
sayılarak işletmeci firmaya ÇED Olumlu görüşü verilmiştir. Bergama-Ovacık Altın Madeni’nin
faaliyetinin tarihi aynı zamanda uygulanmayan yargı kararlarının tarihi haline getirilmiştir.
8 Kasım 1994 tarihinde Bergama ve çevre köylerde yaşayan halk tarafından Çevre Bakanlığı
tarafından kabul edilmiş olan izin verme kararının iptal edilmesi için İzmir İdare Mahkemesinde açılan
davanın Temmuz 1996 tarihinde ret edilmesi üzerine yapılan temyiz incelemesinde Danıştay, yerel
mahkemenin kararını bozdu. Danıştay 6. Dairesi’nin 13.05.1997 tarih ve 1996/5477 E. - 1997/2312 K.
sayılı bozma kararı doğrultusunda, İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 15.10.19997 Tarih ve 1997/636-877
sayılı kararında; “…İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı
kalınarak, yapılacak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya
dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde kamu yararının
öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. (...)doğrudan veya çevrenin bozulması ile
dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liç yöntemi ile altın madeni
işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk
bulunmamaktadır…” gerekçesiyle maden işletmesine izin veren Çevre Bakanlığı’nın işleminin
iptaline karar verilmiştir Bu kararda, yer seçimi, maden işletmesinde kullanılan yöntem, işletmecinin
taahhütleri ve kamu makamlarınca yapılacak denetimler, ÇED Raporundaki ilgili tüm başlıklarda
değerlendirilerek iptal kararı verilmiştir.
Şirket, izin almak üzere 12 Ekim 1998, 28 Ocak ve 3 Mart 1999 tarihlerinde muhtelif bakanlıklara
başvurdu. Şirket, altın madeni işletmesinde daha iyi güvenlik sağlamak amacı ile ek önlemler almış
olduğunu özellikle belirtti ve diğerlerinin arasında İngiliz şirketi Golder Associated Ltd. tarafından
hazırlanmış olan söz konusu risk değerlendirme raporuna da referansta bulundu. Başbakan, Mart 1999
tarihinde altın madeni işletmesinde siyanür kullanımının muhtemel etkisi hakkında bir rapor
hazırlaması için Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumunu ( TUBİTAK) görevlendirdi.
TUBİTAK tarafından hazırlanan uzmanlık raporu Ekim 1999 tarihinde teslim edildi. Bu rapor,
Danıştay kararında belirtilen insan sağlığı ile çevreyi tehdit eden risklerin “sıfır deşarj” prensibine
dayalı olan ve çevre ile uyumlu yüksek bir teknolojinin kullanımına bağlı olarak tamamen kaldırıldığı
veya kabul edilebilirlik sınırların altına çekildiği ve ekosistem üzerindeki etki riskinin, bilimsel
kriterlere göre kabul edilebilir seviyenin çok altında kaldığı sonucuna vardı. Bu arada Hükümet,
Dokuz Eylül Üniversitesi “İzmir” Çevre Mühendisliği Bölümünden Yardımcı Doç. Enver Küçükgül’e
TUBİTAK raporunun dışında Çevresel Değerlendirme raporu hazırlattı. Başbakanlığa gönderilen ve
siyanürlü altın madenciliğinin sürdürülmesinde olası riskleri içeren bu rapor nedense hiç dikkate
alınmadı, sümen altı yapıldı.
Başbakanlık Müsteşarlığı, 5 Nisan 2000 tarihinde şirket tarafından alınan ek önlemler, TUBİTAK
raporunun vardığı sonuçlar Çevre Bakanlığı tarafından sunulan olumlu görüş ve böyle bir yatırımın
önemini vurgulayan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin görüşü gereğince bu işletmeye izin
vermenin uygun olduğu sonucuna vardı ve ilgili bakanlıklara madenin çalışması için işlem tesis
24
etmeleri yolunda emir verdi. Şirket, Başbakan’ın talebi üzerine hazırlanan TUBİTAK raporundan
sonra gerekli izinleri aldı ve 2001 Nisan ayında altın madeni işlemeye başladı..
Maden faaliyetlerinin başlamasından sonra riskleri veya çalışma şartlarını değerlendirmeye olanak
sağlayan birçok etüd Golden Associates Ltd., İzmir Valiliği nezdinde oluşturulan bir gözetim ve
kontrol komitesi ile ilgili Bakanlıklar tarafından gerçekleştirildi. ( Gözetim ve Kontrol Komitesinde
Danıştay’ın kesinleşen red kararlarına istinaden Üniversitelerin Kimya, Halk Sağlığı, Çevre
Birimlerinden temsilciler yer almadı)
TÜBİTAK Raporu üzerine Başbakanlık tarafından madenin çalışması için gereken izinlerin verilmesi
için emir verildi. Başbakanlık Müsteşarlığı’nın 5 Nisan 2000 gün ve B.02.O.MÜS.0.13.00.00-263 No. lu
yazısı ile “...Bergama Çamköy Ovacık Mevkii’nde bulunan altın madeni işletmesi ile ilgili olarak
TÜBİTAK'ın düzenlediği rapora göre mahkeme kararında belirtilen risk faktörlerinin ortadan kalktığı,
İçişleri, Sağlık, Bayındırlık, Enerji Tabi Kaynaklar, Orman ve Çevre Bakanlıklarından konuyu yeniden
değerlendirmek suretiyle işlem tekemmül ettirmeleri'' istendi. Başbakanlığın bu emrinde, Prof Dr. Ülkü
Azrak’ın belirttiği gibi, “yargı kararına karşı apaçık bir direnme” söz konusuydu. Bu nedenle bir grup
yurttaş tarafından, bu kanunsuz emir niteliğindeki işlemin iptali için dava açıldı. Yapılan yargılama
sonunda İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 1 Haziran 2001 gün ve 2000/896 E. 2001/485 K. sayılı kararı ile ,
“…TÜBİTAK tarafından firmaca alınan önlemlerle risklerin ihmal edilebilir boyutlara indirildiği
yolunda düzenlenen rapor da esas alınarak, siyanür liçi yöntemle işletilecek olan altın madenine izin
verilmesi gerektiği yolundaki dava konusu işlem, kesinleşmiş mahkeme kararının, uygulamada
değiştirilmesini ortaya çıkarmıştır ki, bu durumun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı açıktır...”
gerekçesiyle iptal edildi.
Başbakanlığın hukuka aykırı işleminden sonra, Sağlık Bakanlığı tarafından Gayri Sıhhi Müesseseler
Yönetmeliği’nin 11. maddesi uyarınca bir yıllık deneme izni verildi. Deneme izni üzerine maden 16
Nisan 2001 tarihinde işlemeye başladı. Bu işlem hakkında İzmir Barosu tarafından dava açıldı. Davayı
gören İzmir 3. İdare Mahkemesi, 10 Ocak 2002 gün ve 2001/401 E. sayılı kararıyla; “…doğrudan
veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi
yöntemle işletilmesine izin verilmesi yolundaki işlem, kamu yararına aykırı bulunarak kesinleşmiş
yargı kararı ile iptal edilmiş iken, işletici şirketin tesiste bazı ek yatırımlar yaparak, ek önlemler
aldığından bahisle “siyanürle altın arama yöntemi” ni yeniden tartışmaya açıp, davalı idareye
başvurması üzerine, konunun yeniden gündeme getirilerek ve TÜBİTAK tarafından firmaca alınan
önlemlerle risklerin ihmal edilebilir boyutlara indirildiği yolunda düzenlenen rapor da esas alınarak,
siyanür liçi yöntemle işletilecek olan altın madenine 1 yıl süreli deneme izni verilmesi yolundaki dava
konusu işlem kesinleşmiş yargı kararının uygulamada değiştirilmesi sonucu ortaya çıkarmıştır ki, bu
durumun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı açıktır…” gerekçesiyle, yürütmeyi durdurma kararı
verdi.
Bu karar üzerine Sağlık Bakanlığı tarafından İzmir Valiliği’ne gönderilen 28 Mart 2002 gün ve 4875
sayılı yazı ile “…En geç 3 Nisan 2004 tarihine kadar, yürütmenin durdurulması kararının
uygulanması ve işletmenin faaliyetinin durdurulması…” bildirildi. Bergama Kaymakamlığı Sağlık
Grup Başkanlığı tarafından, maden işletmesi 2 Nisan 2002 akşam saat 17.00’de mühürlendi.
1 Nisan 2002 tarihinde, önce Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un bir televizyon kanalında yaptığı
açıklamayla ve 3 Nisan 2002 tarihinden sonra gazetelerde çıkan haberlere göre, mahkeme kararlarına
karşın, Bakanlar Kurulu’nun Ovacık Altın Madeni İşletmesinin çalışmasını sürdürmesi konusunda
“prensip kararı” aldı.“Hizmete Özel” gizlilik derecesi vurulan bu kararın, daha sonra AİHM’de devam
eden dosyadan gönderilmesiyle, Bakanlar Kurulu’nun 29 Mart 2002 gün ve P.2002/4 sayılı Prensip
Kararı olduğu öğrenildi.
Bu kararın, İçişleri Bakanlığı’ndan Bergama Kaymakamlığı’na fakslanması üzerine, 2 Nisan 2002
günü mühürlenen işletmenin, mührü 3 Nisan 2002 öğleden sonra saat 15.20’de, söküldü ve maden
çalışmaya başladı. Mühür sökme işleminden bir gün sonra 4 Nisan 2002 tarihinde, Bergama
Kaymakamlığı tarafından, mühür sökme işlemi iptal edildi. Bu mühür sökme işleminin iptali yazısına
karşın, yeniden mühürleme işlemi yapılmadı. 3 Nisan 2002 saat 15.20’den itibaren çok büyük bir
25
gayri sıhhi müessese olan, Bergama - Ovacık Altın ve Gümüş Madeni işletmesinin faaliyeti, mahkeme
kararına karşın, Bakanlar Kurulu kararına dayanılarak devam etti.
Bakanlar Kurulu kararı ile mahkeme kararları yok sayıldı, şekli formalitelerden dahi vazgeçildi. Bu
şekilde maden üç buçuk yıl yasadışı çalıştırıldı. Uzun süren yargılama sonunda Bakanlar Kurulu’nun
bu işlemi hakkında, Danıştay 6. ve 8. Dairesinin ortak heyeti tarafından 23.06.2004 gün ve 2002/2618
Esas sayılı kararı ile “…açıkça hukuka aykırı olan ve uygulanması durumunda telafisi güç ve
imkansız zararların doğmasına neden olabileceğinden, Bakanlar Kurulu Kararının yürütmesinin
durdurulmasına…” karar verilmiştir. Danıştay 8.Dairesi’nin 2005/2927 Esas, 2006/1138 Karar sayılı
kararı ile de işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karara yapılan itiraz Danıştay İdari Dava Daireleri
Genel Kurulunun 07.10.2004 tarihinde reddedildi. Hukuka uygun davranmamakta ısrarlı idareyle
yapılan ısrarlı yazışmalar sonunda 18 Ağustos 2004 tarihinde maden faaliyeti durdurulmuştur.
Danıştay 6. ve 8.Daireleri müşterek kurulunun 23.06.2004 günlü, E:2002/2618 sayılı Yürütmenin
Durdurulması isteminin kabulü yolundaki kararı üzerine davalı idarece 11.08.2004 günlü işlemle ÇED
Yönetmeliği’nden muaf olduğu ileri sürülen Altın madeni projesi için ÇED Yönetmeliği’nin geçici
6.maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılması yoluna başvuruldu. Sunulan Nihai Çevresel Durum
Değerlendirme Raporu(ÇDDR), uygun görülerek raporda belirtilen tedbirlere uyulması kaydıyla
yeniden ÇED Olumlu görüşü verildi. Böylece madenin mühürlenmesinden tam tamına 9 gün sonra 27
Ağustos 2004 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yeniden izin verildi. 20 Mayıs 2005
tarihinde maden işletmesine GSM Açılma Ruhsatı verildi ve bu tarihten sonra 2009 yılı Ocak ayına
kadar maden işletmesi kesintisiz çalışmıştır.
Açılma Ruhsatının dayanaklarından olan imar planları iptal edildi; Altın Madeni
işletme amaçlı tesis edilen nazım ve mevzi imar planlarının iptali için açılan dava sonuçlanmış, İzmir 4.
İdare Mahkemesi’nin 21.04.06 tarih ve 2005/5 E., 2006/636 K. Sayılı kararı ile “…üst ölçekli makro bir
plana dayanmayan ve birinci sınıf gayrisıhhi müessese olan işletmenin, çevresel etkilerinin fiziksel
olarak işletme alanı ve mülkiyet ile sınırlı tutularak yapılan bir planda düzenlenmesinin mümkün
olmaması nedeniyle, dava konusu nazım imar planı ve mevzi imar planında planlama ilkeleri, şehircilik
esasları ve kamu yararına uyarlılık bulunmadığından İMAR PLANLARININ İPTALİNE…” karar
verilmiştir. İptal kararı, davalı İdare ve yanında katılanlar tarafından “mahkeme kararının
yürütülmesinin durdurulması istemli olarak temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Danıştay
6.Dairesi; 05.07.2006 tarihli 2006/2975 E. Sayılı kararı ile “…temyiz edilen İdare Mahkemesi kararının
yürütülmesinin durdurulması isteminin reddine…” karar verilmiştir.
Bu kez, imar planı olmadan açılma ruhsatı verildi; Bu aşamada bir kez daha davalı idare
tarafından YARGI KARARLARININ ETKİSİZLEŞTİRME OPERASYONU başlatılmıştır. İmar
planlarının iptaline ilişkin mahkeme kararının taraflara tebliğ edildiği, davalı İdareden yoğun bir
biçimde “mahkeme kararlarının uygulanması ve iptal edilen imar planlarına dayanılarak verilen 20
Mayıs 2005 tarihli Açılma Ruhsatının geri alınması”nın istendiği sırada, Maden ve Kimya İşletmesi için
18.05.2006 tarihli 10 numaralı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı verilmiştir.
Danıştay 6.Dairesi, ÇED Yönetmeliği’nin Geçici 6.maddesi hakkında Yürütmeyi Durdurma kararı
verdikten sonra Koza Altın İşletmesi’ne verilen Nihai Çevresel Durum Raporu ile ilgili ÇED Olumlu
Görüşü hakkında açılan 2008/6795 Esas sayılı davada da 03/11/2008 tarihinde Yürütmeyi Durdurma
kararı vermiştir. Bergama-Ovacık Altın Madeni ile ilgili geçmiş hukuksal süreç özetlenerek verilen
kararda, bir kez daha mahkemeler maden işletmesinin faaliyetini hukuka aykırı bulmuştur. Ancak
Çevre ve Orman Bakanlığı, bir yandan madenin kapatılması için yazışmalar yaparken diğer yandan
maden işletmesi ile ilgili yeniden ÇED süreci başlattı.18.02.2009 tarihli dava konusu ÇED Olumlu
işlemi ile maden işletmesinin yeniden faaliyete başlamasına olanak tanındı.
Yargı Kararını aşmak amacıyla Çevresel Durum Raporuna dayanılarak verilen izin
de yargı tarafından durduruldu;Bakanlar Kurulu kararının iptali davasında Danıştay 6. ve
8.Daireleri müşterek kurulunun 23.06.2004 günlü, E:2002/2618 sayılı Yürütmenin Durdurulması
isteminin kabulü yolundaki kararı üzerine, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 11.08.2004 günlü
26
işlemle ÇED Yönetmeliği’nden muaf olduğu ileri sürülen Altın madeni projesi için ÇED
Yönetmeliği’nin geçici 6.maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılması yoluna başvuruldu. Sunulan
Nihai Çevresel Durum Değerlendirme Raporu(ÇDDR), uygun görülerek raporda belirtilen tedbirlere
uyulması kaydıyla yeniden ÇED Olumlu görüşü verildi. Böylece madenin mühürlenmesinden tam
tamına 9 gün sonra 27 Ağustos 2004 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yeniden izin
verildi. 20 Mayıs 2005 tarihinde maden işletmesine GSM Açılma Ruhsatı verildi ve bu tarihten sonra
2009 yılı Ocak ayına kadar maden işletmesi kesintisiz çalışmıştır.
Danıştay 6.Dairesi, ÇED Yönetmeliği’nin Geçici 6.maddesi hakkında Yürütmeyi Durdurma kararı
verdikten sonra Koza Altın İşletmesi’ne verilen Nihai Çevresel Durum Raporu ile ilgili ÇED Olumlu
Görüşü hakkında açılan 2008/6795 Esas sayılı davada da 03/11/2008 tarihinde Yürütmeyi Durdurma
kararı vermiştir. Bergama-Ovacık Altın Madeni ile ilgili geçmiş hukuksal süreç özetlenerek verilen
kararda, bir kez daha mahkemeler maden işletmesinin faaliyetini hukuka aykırı bulmuştur. Ancak
Çevre ve Orman Bakanlığı, bir yandan madenin kapatılması için yazışmalar yaparken diğer yandan
maden işletmesi ile ilgili yeniden ÇED süreci başlattı.18.02.2009 tarihli ÇED Olumlu işlemi tesis
edildi. Bu işlemin iptali davası devam ediyor, işletmeci firmanın davalı tarafa sürekli yeni yeni
kişilerle müdahale istemleri nedeniyle davada keşfe gidilemiyor, adeta dava kilitlenmiş durumda.
En son verilen açılma ruhsatı da yargı tarafından durduruldu, kararın verilmesi
aşamasında da dava konusu ruhsat verildi.Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen
18.02.2009 tarihli ÇED olumlu belgesine dayanılarak, Ovacık Altın Madeni işletmesine 20.02.2009
tarihli 19 nolu 1. sınıf gayrisıhhi müessese işyeri açma ruhsatı verilerek, kısa süre kapalı kalan işletme
yeniden faaliyete başladı.. Bu ruhsat hakkında da ekte sunulu İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 04.11.2009
tarih ve 2009/978 E. sayılı kararı ile yürütmeyi durdurma kararı verildi.
19 Nolu ruhsat hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmesi şamasında, sırf verilecek kararı konusuz
bırakmak için dava konusu işlem tesis edildi. Bu işlemin iptali davası devam ediyor, işletmeci
firmanın davalı tarafa sürekli yeni yeni kişilerle müdahale istemleri nedeniyle davada keşfe
gidilemiyor, adeta dava kilitlenmiş durumda.
Atık Depolama Tesisleri; Ovacık Altın Madeni hukuka aykırı biçimde işletilmesi sırasında
birinci atık deposu doldu, 3 kat kapasitesi artırıldı, o da yetmedi, bu kez ikinci atık deposu açıldı. Her
iki işlem için verile ÇED izni iptali davaları devam ediyor. Dava dosyaları, işletmeci firmanın davalı
tarafa sürekli yeni yeni kişilerle müdahale istemleri nedeniyle keşfe gidilemiyor, adeta davalar
kilitlenmiş durumda.
AİHM Kararları da umursanmadı;Söz konusu Bergama Ovacık Altın Madeninin
işletilmesine ilişkin olarak, AİHM’ne yapılan iki ayrı başvuru sonuçlanmıştır. AİHM 3.Dairesi’nin 10
Kasım 2004 gün ve 46117/99 nolu “TAŞKIN VE DİĞERLERİ/TÜRKİYE” kararında da;
“…Bergama-Ovacık Madeninde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkını
koruyan 6/1. maddesi ile yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Özel ve Aile Yaşamına Saygı
Hakkını koruyan 8. maddesi ihlal edildiğine karar verilmiştir.. Bu arada, Hükümetin Büyük Daire
nezdinde yapmış olduğu temyiz itirazları ret edilmiş ve bu karar 30 Mart 2005 günü kesinleşmiştir.
Diğer başvuru Öçkan ve arkadaşları-Türkiye davası da sonuçlanmıştır.. Karara göre toplam 315
kişinin yapmış olduğu başvurunun sonucu AİHS'nin 6.ve 8.maddesinin ihlal edilmiştir.
Sonuç olarak; Ovacık’ta yasalar işlemiyor, mahkemelerin iptal ettiği işlemlerin yerine hemen yenisi
tesis ediliyor. Ovacık’ta rezerv bitti, şimdi Kozak’ta açılmaya çalışılan dört maden ocağından
getirilecek rezervlerin işletilmesi için işletme açık tutuluyor. Bölgede iki atık deposu, sayısı her geçen
gün artan pasa dağları ile yaşam her geçen gün daha riskli hale geliyor.
Birgi:
Elele Hareketinin Ağustos ayındaki toplantısına Birgi’nin köylerinden muhtarlar gelerek yörelerinde altın
çıkarılacağını söylediler, bunu engellemek için yardım istediler. 21 Eylül 2010 Salı günü Birgi’ya
27
giderek Birgi Belediye başkanı ve muhtarlarla görüştük. Birgi’nin köylerinden Hacıhasanlar ve Kemer
köyü kahvelerine gittik, köylülerle konuştuk, köylülerin hepsi altın madenciliğine karşı olduklarını
söylediler, ‘’bu madeni çalıştırtmayız’’dediler. Kemer Köyü Muhtarı Ahmet Kaptan altın
madencilerinin devletin verdiği ruhsatlara dayanarak kendi toprakları üzerinde madencilik yapmak
istediklerini, köylülerin düşüncelerinin ise hiç sorulmadığını anlattı. Hacıhasan Köyü Muhtarı Metin
Uçar köylerinde özellikle kestane yetiştiriciliğinin yaygın bir şekilde yapıldığın, daha geçtiğimiz yıl 50
bin kestane fidanı diktiklerini belirterek, altın madenciliğinin bunu yok edeceği endişesini dile getirdi.
Tüm köylülerin söyledikleri ortak cümle, aslında altın madenciliği yapılan birçok yerdeki insanların
yörelerine özgü ürünlerin adını anarak kurdukları cümle ile aynı idi. “Bizim altınımız toprağın üstünde
yetiştirdiğimiz ürünlerimiz”…
Sonra Birgi belediyesinde başkan, meclis üyeleri ve muhtarların katıldığı bir toplantı yapıldı,
toplantıda katılımcılarla konuşuldu, bilgilendirme yapıldı, soruları yanıtlandı. Belediye Başkanı bu
konuda bilgili ve kararlı. Daha sonra Birgi’de halkı bilgilendirme toplantısı yapılacak, bilim
insanlarımızla gideceğiz.
7 Ocak 2011 Cuma günü İzmir Tabip Odası’nda bir yeni yıl kokteyli düzenledik. Yeni umutlarla yeni
bir yıla hoş geldin derken yıllardır altın madenciliğine karşı birlikte çalıştığımız yol arkadaşlarımızla
söyleştik, eğlendik, kentimizin geleceği için büyük tehlike oluşturan Efemçukuru altın madenini
konuştuk.
İzmir Bergama,Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele Hareketi, şimdiye kadar olduğu gibi,
bundan sonra da toprağımızı, havamızı, suyumuzu kirleten; geleceğimizi, yaşam alanlarımızı yok eden
siyanür liç yöntemiyle yapılan altın madenciliğine karşı bilimsel, hukuksal, yaşamdan yana, onurlu
karşı duruşunu sürdürecektir.
Dr.Oya OTYILDIZ
İzmir-Bergama-Eşme-Sivrihisar Havran/Küçükdere
ELELE Hareketi Dönem Sözcüsü
28
EGEÇEP HUKUK RAPORLARI
(Altın Madenlerine ilişkin hukuk raporu Elele Hereketi Raporu içindedir)
I-ÇED Yönetmelikleri Davaları;
1.) Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Resmi Gazete’nin 17.07.2008 tarihli 26939 sayısında
yayımlanan (16/12/2003 tarihli ve 25318 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği yürürlükten kaldıran) Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği (ÇED)’nin toplam 20 maddesinin hukuka aykırı olduğundan iptali için 2008
yılında dava açılmıştı.
Danıştay 6.Dairesi'nin yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin kararına
yapmış olduğumuz itiraz sonucunda Danıştay İdari Dava daireleri Genel Kurulu
tarafından Geçici 3.maddenin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi.
Yürütmesi durdurulan madde metni şöyle;
Kapsam dışı projeler;
GEÇİCİ MADDE 3 – (1) 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliğinden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili
mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi
imar planları onaylanmış projelere veya bu tarihten önce üretim ve/veya işletmeye başladığı belgelenen projelere
Çevre Kanunu ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla bu Yönetmelik
hükümleri uygulanmaz.
“Kapsam dışı projeler” başlığını taşıyan bu madde daha önceki ÇED yönetmeliklerinde de
olduğu gibi ilk Yönetmeliğin yayınlandığı 7 Şubat 1993 tarihinde önce projeleri onaylanmış ve
ilgili mevzuatla gerekli izinleri alan projeleri Yönetmelik kapsamı dışına bırakmaktaydı. Bu
düzenleme ile ÇED yönetmeliğinden önce projelendirilmiş faaliyetlerin, ne kadar kirletirse
kirletsin dokunulmazlıkları olacaktı, düzenlemenin gerekçesinde “kazanılmış hak” kavramına
dayanılmaktaydı, ÇED yönetmeliğinin koruması gereken değer çevre sağlığı ve canlı yaşamı
olduğundan, kamusal bir değer karşısında kişisel kazanılmış hakkın korunması kamu
hukukunun temel ilkelerine açıkça aykırılık oluşturmaktaydı,
Maddenin yürütülmesinin durdurulması üzerine, bundan böyle 7 Şubat 1993 tarihinden önce
projelendirilmiş olsa da üretime ya da inşaata başlanmadan önce mutlaka ÇED süreci
işletilecektir.
Bu kapsamda olan Gebze- Orhangazi- İzmir Otoyolu, 3. Boğaz Köprüsü, Akkuyu
Nükleer Santrali için ÇED Raporu düzenlenmesi zorunlu hale gelmiştir.
Anayasa'nın 138. maddesi ve İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28.maddesi gereğince en geç 30 gün
içinde sayılan projeler ile ÇED'den muaf tutulan diğer projeler için ÇED süreci başlatılmalıdır.
Yönetmeliğin iptali için EGEÇEP ve TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ayrı ayrı davalar açmıştı.
EGEÇEP'in davasında verilen yürütmeyi durdurma kararını ekte sunuyoruz.
2.) Yukarıdaki dava devam ederken, ÇED Yönetmeliğinin EK II’sinde yer alan seçme-eleme
kriterlerinde uygulanacak projeler listesinin 47. maddesinden sonra gelmek üzere 48. madde
eklendi. 19.12.2009 tarih, 27437 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik
değişikliğinin iptali için dava açıldı.
29
“48. Arama Faaliyetleri:
a) Hektar başına 500 m3’ün üzerinde yapılan yarmalı aramalar,
b) Ruhsat alanı içerisinde toplam 5000 m.’nin üzerindeki maden arama sondajları,
c) Ruhsat alanı içerisinde toplam 10 000 m.’nin üzerindeki jeotermal arama
sondajları,
ç) Ruhsat alanı içerisinde hektar başına 10 adet sondaj ve üzerinde yapılan Petrol
ve doğalgaz arama sondajları.”
Yönetmelik değişikliğinin nedeni, Anayasa Mahkemesi’nin maden, petrol ve jeotermal
kaynaklar arama faaliyetlerini ÇED kapsamına çıkartan yasayı iptal etmesidir. Anayasa
Mahkemesi kararı doğrultusunda arama faaliyetleri de çevresel etkileri dolayısıyla kapsam
içine alınması gerekirken yönetmelik değişikliği ile Anayasa Mahkemesi kararı aşılmaya
kalkışılmıştır. 17 Şubat 2010 tarihinde açılan dava devam etmektedir.
İzmir – Gebze Otoyolu Genelgesi Davası;
ÇED Yönetmeliği’nin geçici 3.maddesinin yürütmesinin durdurulması üzerine, Gebze –
Orhangazi- İzmir Otoyolu da ÇED yapılması gereken yatırımlardan birisi haline gelmiştir.
Söz konusu yatırıma ilişkin olarak 8 Aralık 2010 Tarih ve 27779 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan 2010/24 sayılı Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Başbakanlık Genelgesi’nin 9.
maddesinin iptali için Peyzaj Mimarları Odası ile ortaklaşa dava açılmıştır.
9. madde;
“Proje ve projenin gerçekleştirilmesi için gerekli olan malzeme ocakları, bağlantı yolları,
enerji nakil hatları, depo alanları, hazır beton tesisleri, asfalt plenti ile alt ve üst yapı
imalatları için
gereken üretim tesisleri v.b. diğer tesislerin çevresel etki
değerlendirmeleri yapılırken projenin 7 Şubat 1993 tarihinden önce yatırım programına
alınmış olması durumu dikkate alınacak ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden
muafiyet hususu buna göre değerlendirilecektir.”
30
II-TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI
NE GETİRİYOR, NE GÖTÜRECEK?
Arif Ali Cangı
Avukat
http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tasari_teklif_sd.onerge_bilgileri?kanunlar_sira_no=87082
Esas
Numarası
1/964
Başkanlığa
Geliş Tarihi
25/10/2010
Tasarının
Başlığı
Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı
Tasarının
Özeti
Tasarı ile ülkemizin kara, kıyı, sucul ve deniz alanlarındaki ulusal ve uluslararası öneme sahip
tabii değerlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve korunan alanların statülerinin net ve
anlaşılır bir şekilde yeniden belirlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin
korunmasını sağlamak amacıyla Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulunun ve mahalli biyolojik
çeşitlilik kurullarının oluşturulması ile Çevre ve Orman Bakanlığına yönlendirici bilimsel destek
sağlamak amacıyla Tabiatı Koruma Bilim Heyetinin kurulması öngörülmektedir.
Tasarının
Son Durumu
KOMİSYONDA
Kimin için ne amaçla?
Yasanın neden çıkarıldığı, kimin yararına çıkartıldığı, yani amacının ne olduğunu en iyi
anlatan 1. maddedeki "koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği",
2.maddesinde ifade edilen “ sürdürülebilir kullanımının sağlanması” ifadeleridir.
Yasanın pek çok yerinde geçen bu sözcükler neyi ifade etmektedir. Öncelikli olan doğal
varlıkları korumak mıdır, yoksa kullanmak mı? Korumanın amacı da kullanmanın
yararlanmanın sürekliliğini sağlamak mıdır? Bu soruların yanıtı, tasarının bütününden
çıkartılabileceği gibi tasarıyı getiren siyasi iktidarın tercih ettiği ekonomik ve ekolojik
politikalarla da doğrudan ilgilidir. Sürdürebilirlik; gelişme, kalkınma ve yatırımların devamının
bu gün ve gelecek kuşaklarının da sürdürebileceği bir biçimde devam etmesini sağlamak için
ortaya konan bir kavramdır. Tasarının bu düzenlemesi ile “koruma kullanma dengesi”
gözetilerek ülkenin kara, kıyı, sucul ve deniz alanlarındaki ulusal ve uluslararası öneme
sahip tabii değerler üzerinde ekonomik faaliyetler yapılacak, korunan alanlar(Milli ParkDoğal Sit-Özel Çevre Koruma Bölgeleri vb.) yatırımlara açılacaktır.
Şimdiye kadar “sürdürülebilir kalkınma” yaşam alanlarının kirletilmesinin, yaşam
kaynaklarının talan edilmesinin kılıfı olarak kullanılmıştır. Şimdi bu yasa tasarısındaki
"koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği" ifadesi kılıf olacaktır.
Yani; yasanın çıkarılış amacı tabiat, biyolojik çeşitlilik ve peyzajın
sağlamaktır, koruma kullanımı sürekli hale getirmek içindir.
kullanımını
Tasarının 4.maddesindeki ilkeler arasındaki “sektörel ve bölgesel ekonomik ve sosyal
kalkınma plan, program ve faaliyetlerinde tabiat ve biyolojik çeşitliliğin korunması hususları
göz önüne alınır” ilkesi de yasanın amacının koruma olmadığını, doğal ortamların
ekonomiye açılmasının hedeflendiğini göstermektedir.
Hükümet güdümündeki kurullar;
Tasarı ile (6.madde) Tabiat Varlıklarının tespiti, tescili görev ve yetkileri Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulları’ndan alınıp Hükümetin iradesinden çıkamayacak yeni kurullara
devrediliyor.
31
Kararları verecek olan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu(UBÇK) Çevre ve Orman Bakanlığı
Müsteşarı ya da müsteşar yardımcısının başkanlığında, 20 üyesinin 14’si Genel Müdür,
Başkan gibi bürokratlardan oluşuyor. Kurulun bürokrat olmayan 4 akademisyenin nasıl
seçileceği yasada belli değil, 2 STK temsilcisi üyeleri doğrudan Bakanlık tarafından
belirleniyor.
Kurulun bürokrat üyeleri; Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü, Çevre Yönetimi Genel
Müdürü, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürü, Orman Genel Müdürü, Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanı, Devlet Su İşleri Genel Müdürü, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürü, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürü, Tarımsal
Üretim ve Geliştirme Genel Müdürü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler
Genel Müdürü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürü, Enerji
İşleri Genel Müdürü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel
Müdürü veya bunların görevlendireceği yardımcıları.
Böylesine hükümete bağlı bir kuruldan bilimsellik ve objektiflik beklemek saflık olacaktır.
Kurulun oluşturulması ve çalışma usul ve esaslarının yönetmelikle belirleneceği ayrıca
belirlenmiş, bu da Kurulun Hükümetin Kurulu olacağını göstermektedir.
UBÇK üyeleri arasında DSİ ve Maden İşleri Genel Md. Enerji İşleri Genel Müdürü’nün de yer
alacak olması, kuruldan doğrudan yatırımcıların çıkarı doğrultusunda kararlar çıkacağının
habercisidir.
Ayrıca yasanın kapsamına giren konularda UBÇK’ya gerekli mahalli çalışmaları yapmak ve
uzun devreli gelişme planının hazırlanmasına ve uygulanmasına katkıda bulunmak üzere
mahalli biyolojik çeşitlilik kurullarının oluşturulması öngörülüyor. Mahalli Biyolojik Çeşitlilik
Kurulları da valinin kontrolü altında olacak şekilde düzenlenmiştir. UBÇK’nun yarattığı riskleri
yerellerde yaratacaktır.
Bakanlığın Kontrolünde Bilim Heyeti;
Bakanlığın tabiatı koruma politikasını oluşturmak ve stratejik planlarında önerilen hedeflere
ulaşmasına yardımcı olmak üzere, yapılacak bilimsel çalışmaları belirlemek, yönlendirmek ve
izlemek amacıyla ve Bakanlığın koordinatörlüğünde danışma organı niteliğinde Tabiatı
Koruma Bilim Heyeti oluşturuluyor. Bilim Heyeti; orman, biyoloji, ekoloji, ziraat, veterinerlik,
su ürünleri veya balıkçılık, hidroloji, peyzaj mimarlığı ve jeomorfoloji ile ilgili konularda en az
doktora derecesine sahip biyolojik çeşitlilik uzman listesinden seçilen altı üye ile Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu temsilcisi olmak üzere yedi kişiden oluşacak.
Bakanlığın koordinatörlüğünde (denetiminde) oluşturulan kurulun özerkliğinden söz
edilemez.
Hükümetin istediğe alanlar korunacak;
Tasarının 9.maddesinde korunan alan statüleri adlandırılmış ve tanımlanmıştır. Bir alanın
korunan alan niteliğine sahip olup olmadığını önce Çevre ve Orman Bakanlığı inceleyecek,
korunan alan niteliği taşıdığına karar verilen alanlardan orman rejimine tabi olanlar Çevre ve
Orman Bakanlığınca, diğer alanlar ise Bakanlar Kurulu tarafından korunan alan olarak
belirlenecek.
Uzun devreli gelişme planları da dâhil olmak üzere korunan alanlara ait her tür ve ölçekteki
planları yapma yetkisini bakanlığa veren tasarı, bu alanlarda sit alanı bulunması halinde ilgili
Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan sadece sit alanlarıyla sınırlı kalmak kaydıyla
görüş alınacağını kuralını getiriyor.
32
Korunan alanların planlama çalışmalarında kimler olduğu belirsiz ‘ilgili tarafların’ katılımının
sağlanacağı ve görüşlerinin alınacağı ayrıca düzenlenmiştir.
Bu madde de UBÇK’na bile gerek kalmadan, bir alanın korunan alan olarak
belirlenmesi yetkisi doğrudan Bakanlık ya da Bakanlar Kuruluna tanınmıştır. Bu
alanlarla ilgili tüm planların Bakanlıkça yaptırılması, yerel koruma gereksinimlerinin
göz ardı edilmesi ve halkın katılımının sınırlandırılması sonucunu doğuracaktır.
Planlama çalışmalarına katılacak ilgili tarafların kim olduğu belli değildir? Böylesine
muğlâklıklar yasa yapma tekniğine de aykırıdır. Diğer yandan çıkarılacak
yönetmeliklerle yatırımcı temsilcileri de pekâlâ taraf olarak kabul edilebilecektir.
Korunan Alanlar Özel Şirketlere Emanet;
Tasarının 12. maddesinde devletin hüküm ve tasarrufu altındaki korunması gereken yerlerin
bakanlığa tahsisi öngörülmektedir. Benzer bir düzenlemeyle Milli Emlak’ten tahsis edilen
taşınmazların turizmi teşvik gerekçesiyle turizm yatırımcılarına tahsis edilmesi
deneyimini yaşadık. Bu şekilde turizm alanları kamuya kapatılmış, kamu yararı değil,
şirket çıkarları korunmuştur.
Tasarının 13.maddesi, Bakanlığa korunan alanların kontrol ve korunmasını gerekli görülen
hallerde özel güvenlik görevlileri marifetiyle yaptırma yetkisi tanıyor. Özelleştirme ve
piyasalaştırma politikalarının uygulanması karşısında, yasanın bu düzenlemesine
dayanılarak korunan alanların tamamının kontrol ve denetimi özel şirketlere geçecektir. Bu
şekilde bakanlığa tahsis edilen yerler, koruma adı altında özel şirketlerin at oynattığı alanlar
haline gelebilecektir.
Hükümet politikalarına, tercihlerine göre koruma(ma)
Tasarının “Korunan alanlarda verilecek izinler, tesis edilecek intifa ve irtifak hakları”
15.maddesi, en riskli maddelerden birisini oluşturuyor.
Koruma altına alınan “mutlak koruma bölgelerinde hiçbir kullanıma izin verilemez, intifa ve
irtifak hakkı tesis edilemez” tümcesi, ‘ancak’ ile devam ediyor, “bu alanlarda ülke
düzeyinde, üstün kamu yararı ve stratejik kullanımı gerektiren kullanma izni, intifa ve
irtifak hakkı Bakanlar Kurulu kararı ile verilebilir” ile tamamlanıyor. Yani korunacak
alanların nereler olduğu, ne derece korunacağına Çevre Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu karar
verecek.
Tasarı ile üstün kamu yararını tespit etme yetkisi Bakanlar Kurulu'na bırakılıyor. Şimdiye
kadar, bir işlemin amaç öğesi bakımından "kamu yararına" mı, yoksa kişisel bir koruma veya
zarar verme amacına mı yönelik olarak yapıldığını idari yargı araştırır ve salt siyasi bir amaç
veya kişisel bir amaç güdülmüş olduğu kanaatine varırsa işlemin iptaline karar verirdi, birden
fazla kamu yararının olması durumunda da hangisine üstünlük verileceği yargı tarafından
değerlendirilirdi, yasa tasarısı ile üstün kamu yararı kararını verme yetkisi Bakanlar Kurulu’na
bırakılıyor. Bu düzenleme tabiatın korunmasını siyasi iktidarın istek ve iradesine bırakmakta,
aynı zamanda İdari yargının amaç yönünden hukuksal denetimi sınırlandırıcı sonuçlar
doğuracak niteliktedir.
Efemçukuru altın madeni için şirket yararına Efemçukuru Köylüleri’nin organik üzüm
bağlarının Bakanlar Kurulu tarafından acele kamulaştırıldığı örneği unutulmamalıdır.
33
Tasarı ile hiçbir kullanıma izin verilmemesi gereken mutlak koruma alanları, Bakanlık
tarafından 49 yıllığına peşkeş çekilebilecektir.
Korunan yabani bitki ve hayvan türleri piyasaya teslim ediliyor;
Tasarının 16.maddesinde de korunması gereken yabani bitki ve hayvan türleri ile yaşama
ortamlarını tahrip eden faaliyetlere izin verilemeyeceği, ancak, üstün kamu yararı bulunması
halinde tahrip unsurlarını en aza indirecek tedbirlerin alınması şartıyla Bakanlıkça bu
alanların kullanımına izin verilebileceği düzenlenmiştir.
Yani bakanlık üstün kamu yararı gördüğü hallerde, korunması gereken yabani bitki ve
hayvan türlerinin yaşama ortamlarını tahrip edici faaliyetlere açabilecek.
Tasarının 17.maddesinde, korunan alanlarda endüstriyel kullanıma konu edilecek yabani bitki
ve hayvan türlerinin tabii ortamlarından toplanması, kullanılması yetkisi bakanlığa bırakılıyor.
Bu düzenleme ile özel koruma bitki ve hayvan türleri ve bunların yaşama alanları endüstriye
açılması hedefleniyor.
Bakanlığın izni ile yabani bitki türleri yok edilebilecek;
Tasarının 25.maddesinde, koruma altındaki yabani bitki türlerinin veya parçalarının,
kesilmesi, toplanması, köklerinin açığa çıkartılması, sökülmesi, kazılması, zarar verilmesi,
tahribi, kısımlarının ve morfolojik yapılarının bozulması, yaşama alanlarının tahrip edilmesi,
sahiplenilmesi, bulundurulması ve işlenmesi, satılması, satın alınması, satış için saklanması
veya taşınması eylemlerinin bakanlığın izni olmadan yapılamayacağı kuralı getirilmiştir.
Çevre Bakanlığı’nın izni ile bu alanlarda pekala yasaklanan eylemler yapılabilecektir.
Korunması Gereken Alanlar İşletmeciliğe Açılıyor;
Gelirler başlıklı 28.maddede, faydalanma, işletme, giriş ücretleri, kira, kullanım izni bedelleri,
alan kılavuzluğu hizmetleri, intifa ve irtifak haklarından doğan gelirler, her türlü yayın gelirleri
ve benzeri gelirler, gelir kaynağı olarak belirlenmiştir.
Bu haliyle korunması gereken alanların işletmeye açılmasını kolaylaştırılmaktadır.
29.madde ile de köylere hizmet götürme birliklerine veya köylerde köy tüzelkişiliklerine kaynak
aktarılacağı düzenlenmektedir. Bu şekilde dağıtılan sus paylarıyla yerellerdeki direncin
kırılması amaçlanmaktadır.
“Kirleten öder”
İdari yaptırımlar başlıklı 30.madde ile bir takım para cezaları düzenlenmiştir. 31.maddeyle de
koruma alanlarında ve korunan alanlarda tabiatı ve biyolojik çeşitliliği tahrip edenlerden
zararların tazmini öngörülmektedir.
“Kirleten öder” yaklaşımının sonucunda gelinen nokta bellidir. Ödenecek cezaların
kirletmeyi, bozmayı, yok etmeyi önlemeyeceği ortadadır.
Kirleten öder” yaklaşımı tek başına koruma sağlayamaz. Kirleten ya da kirletilmesine
izin veren kamu kurumlarıysa ne olacak?
“İşletme yetkisi” devredilebilecek;
34
34.madde ile işletme yetkisi, talepte bulunmaları halinde il özel idarelerine, belediyelere, bu
Kanunun amacına uygun faaliyetleri yürütmek üzere kurulan vakıf veya derneklere Bakan
onayı ile devredilebilecek.
Yasanı düzenlemesinde geçen işletme yetkisi kavramı, korumacılık kavramı değil,
ticari bir kavramdır. Bu da yasa yapıcıların asıl amacını göstermesi açısından dikkat
çekicidir.
Tabiat Varlıklarına ilişkin Koruma Kurullarının yetkisi alınıyor;
Tasarının amacına ulaşması için 36. ve 37.maddelerle yasalarda önemli değişikliklere
gidiliyor.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun adı “Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu”
olarak değiştiriliyor, dolayısıyla korunması gereken doğal varlıklara ilişkin Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yetkileri Çevre ve Orman Bakanlığı'na devrediliyor. Bundan
böyle tabiat varlıklarına ilişkin kararlar, kısmen de olsa bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yerine bakanlığın güdümündeki UBÇK tarafından
alınacak. Bu da ciddi zafiyetler yaratacaktır.
"koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği" ifadeleri bu yasayla birlikte
neredeyse tüm koruma yasalarına da giriyor. “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramının ne tür
kirletmeler, yok etmelere yol açtığı deneyiminden yola çıkarsak, yasayla getirilen “koruma
kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği” kavramı da tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.
“Tabiat”ın korunması Çevre Bakanlığı’nın insafına kalmış durumda. Milli Parklar Yasası
yürürlükten kaldırılıyor, bu kanun ile milli parkların korunması mümkün olmayacaktır. Doğal
SİT’in kaldırılması da korunması gereken tabiat varlıklarının HES’ler, barajlar, yapılaşma ve
diğer tahrip edici yatırımlarla tahrip edilmesine yol açacaktır. İkizdere’nin Doğal Sit ilan
edilmesi üzerine Çevre Bakanı’nın gösterdiği tepki göz önüne alındığında bu alanların
korunmayacağı apaçık ortadadır.
Tescili yapılmış doğal sit ve tabiat varlıkları yeniden değerlendirilecek.
Geçici 2.madde ile daha önce tescili yapılmış doğal sit ve tabiat varlıkları Ulusal Biyolojik
Çeşitlilik Kurulu tarafından değerlendirilecek ve bu Kanunda düzenlenen koruma statüsü
özelliklerini taşıyanlara uygun koruma statüsü verilecek, özellikleri taşımayanların ise mevcut
statüleri sona erecek.
Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu çalışmalarına yardımcı olmak üzere Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdür Yardımcısının başkanlığında Bakanlık ve Kültür ve Turizm Bakanlığının
eşit sayıda temsilcisinin katılımı ile çalışma grubu oluşturulacak.
Bu düzenleme ile var olan doğal sit ve tabiat varlıkları Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu
tarafından ele alınacak ve korunma statüsü alıp almayacaklarına karar verilecek.
‘Yürütmenin etkisinde olacak bir kurulun var olan doğal sit ve tabiat parkı kararlarının
tamamını kaldıracağı’ şimdiden söylenebilir.
Sonuç :
Yukarıdaki ayrıntı değerlendirmelerde de görüleceği üzere; yasa tasarısı bütün olarak ele
alındığında, tabiat varlıklarını korumayacak, bu alanları kullanıma açacak niteliktedir. Bu
haliyle yasa tasarısı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere, anayasanın doğal
ve kültürel varlıklarının korunmasına yönelik düzenlemelerine de açıkça aykırıdır.
35
Bilindiği, gibi; Anayasanın “Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması” başlığı
altında yer verilen 63. maddesine göre;“Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve
değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.”
Anayasanın 56. maddesine göre de; “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve
çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
Bu anayasa düzenlemelerin yanı sıra Anayasanın 90. maddesine göre birer iç hukuk
normu haline gelmiş olan uluslararası sözleşmelere de aykırılık söz konusudur. Bu
sözleşmeler şunlardır;






Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslar arası Öneme Sahip Sulak Alanlar
Hakkında Sözleşme (1971 Ramsar),
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme (1972-Paris).
Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme (1976- Barselona), bu
sözleşme çerçevesinde imzalanan Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol
(1982).
Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (1979-Bern),
Avrupa Kentsel Şartı (1992 Strasburg),
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (1992-Rio),
Diğer yandan ülkemizde yargı kararları ve toplumsal hareketlerle yaşamın
savunulması alanında önemli kazanımlar elde edilmiştir. Tasarı ile bu kazanım ve
birikimler de yok sayılmıştır.
Tasarıdaki “koruma”, “katılım” ve “danışma” gibi kavramlar ve yapılar göstermeliktir,
son sözü Çevre ve Orman Bakanlığı ve Hükümet verecektir.
Tasarı bu haliyle, doğal varlıkları koruma yerine, sömürülmesini kolaylaştıracak,
talana, yağmaya açacaktır, dolayısıyla canlı yaşamının sürmesini tehlikeye atacak
niteliktedir.
Sonuç olarak, gerçekten korumak isteniyorsa, tasarı geri çekilmelidir.
http://www.edp.org.tr/makaleler/detay.php?id=59
http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=1615
http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa_yazar.php?KartNo=55503&Yazar=Arif+Ali+Cangı
http://www.turnusol.biz/public/makale.aspx?id=7658&pid=19&makale=Tabiatınız%20kurusu
n.. .
Tabiatınız Kurusun
Arif Ali Cangı
Kasım- 2010
[email protected]
AKP Hükümeti’nin doğaya bakışı nasıldır? Sit kararını alan Koruma Kurullarına Başbakanı kızar,
Çevre Bakanı laf eder, Kültür Bakanı susar. Çevre Bakanı, çevreyi unutur, kendisinin Barajların
Bakanı olduğunu açıklar, çevre ve ekoloji mücadelesi verenlere hakaret eder, Başbakanı çevrecilerin
daniskası olduğunu ilan eder.
Tabiatları bu, doğal varlıkları sermayenin paraya çevireceği kaynaklar olarak görürler. Bunun en
çarpıcı örnekleri, Maden Yasası, Orman Yasası’nda yaptıkları değişiklikler, sonuncusu da 'TABİATI
36
VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI' Yasa Tasarısı, Başbakanı'ndan
Bakanı'na tepkisini çeken “İkizdere doğal sit kararı” ertesinde seçimlere 8 ay kalmışken zaman ayarlı
bomba gibi Meclise sunuldu.
Hükümetin güdümünde Kurullar
Tasarı ile Doğal Sit kavramından vazgeçiliyor, "Tabiat Varlıkları"nın tespiti, tescili görev ve yetkileri
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’ndan alınıp Çevre ve Orman Bakanlığı'na
devrediliyor. Bundan böyle tabiat varlıklarına ilişkin kararlar, bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yerine 16'sı bürokrattan oluşan 20 kişilik Ulusal Biyolojik
Çeşitlilik Kurulu (UBÇK) tarafından verilecek. Kurulun bürokrat olmayan 4 akademisyen ile 2 STK
temsilcisi üyeleri Bakanlık tarafından belirlenecek, Mahalli Biyolojik Çeşitlilik Kurulları da valinin
kontrolü altında olacak. Yani; siyasi iktidara bağlı bir kurul tarafından tabiat ve biyolojik çeşitlilik
korunacak, sizce bu koruma nasıl olacak? İktidarın ‘tabiatı’na göre, ekonomik, ekolojik politikalarına
göre olacağı ortada. UBÇK üyeleri arasında DSİ ve Maden İşleri Genel Md. temsilcilerinin yer alacak
olması, korunacak değerin tabiat varlıkları değil yatırımcıların çıkarı olacağını göstermeye yetiyor.
Şu andaki tescilli doğal sitler ve tabiat varlıkları UBÇK tarafından yeniden değerlendirilecek,
kanundaki koruma statülerine göre tescillenecek ya da mevcut statüleri kaldırılacaktır. Yani; çok
sayıdaki doğal varlık sitten çıkartılacak. İkizdere için verilen doğal sit kararına ilişkin Başbakanın ve
Çevre Bakanının tavrı göz önüne alındığında, UBÇK İkizdere için koruma kararı alır mı?
Kime göre ‘üstün’ kamu yararı?
Koruma altına alınan “mutlak koruma bölgelerinde hiçbir kullanıma izin verilemez, intifa ve irtifak
hakkı tesis edilemez” tümcesi, ‘ancak’ ile devam ediyor, “bu alanlarda ülke düzeyinde, üstün kamu
yararı ve stratejik kullanımı gerektiren kullanma izni, intifa ve irtifak hakkı Bakanlar Kurulu kararı ile
verilebilir” ile tamamlanıyor. Yani korunacak alanların nereler olduğu, ne derece korunacağına Çevre
Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu karar verecek.
Tasarı ile üstün kamu yararını tespit etme yetkisi Bakanlar Kurulu'na bırakılıyor. Şimdiye kadar, bir
işlemin amaç öğesi bakımından "kamu yararına" mı, yoksa kişisel bir koruma veya zarar verme
amacına mı yönelik olarak yapıldığını idari yargı araştırır ve salt siyasi bir amaç veya kişisel bir amaç
güdülmüş olduğu kanaatine varırsa işlemin iptaline karar verirdi, birden fazla kamu yararının olması
durumunda da hangisine üstünlük verileceği yargı tarafından değerlendirilirdi, yasa tasarısı ile üstün
kamu yararı kararını verme yetkisi Bakanlar Kurulu’na bırakılıyor. İdari yargının amaç yönünden
hukuksal denetimi sınırlandırılmaya yönelik tehlikeli bir düzenleme.
Amaç; kullanıma açmak
Yasanın neden çıkarıldığı, kimin yararına çıkartıldığı, yani amacının ne olduğunu en iyi anlatan
"koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği" ifadesidir. Yasanın pek çok yerinde geçen bu
ifadeden anlaşılacağı üzere burada öncelikli olan doğal varlıkları korumak değildir, öncelikli olan
kullanıma, yararlanmaya açmak, korumanın amacı da kullanmanın yararlanmanın sürekliliğini
sağlamaktır. Konuyu daha iyi anlayabilmek için, “Allianoi'nin 'koruma kullanma dengesi gözetilerek'
kumla örtülüp, suya gömülmesine karar verildiğini” anımsamamız yeterlidir.
Kısacası, bir doğal varlığın korunması gerekip gerekmediği konusunda uygulanan ekonomi ve ekoloji
politikaları belirleyici olacak. Tasarıyı hazırlayan AKP Hükümetinin politikalarında, doğal varlıkların
para kazanılacak kaynaklar olduğu, küresel sermayeye kaynak sağlamaya öncelik verildiğini biliyoruz.
AKP gibi neoliberal politikaları benimsemiş hükümetlerin yönetiminde bu yasa doğal varlıkları
korumayacaktır, aksine yaşam alanlarını sermayenin yağmasına, talanına açacaktır, barajlar, HES'ler,
madencilik gibi ekolojiyi bozan tesislerin ve faaliyetlerin önü alınamayacak, yaşam alanlarını korumak
daha da zorlaşacaktır.
37
Yaklaşık 8 ay sonra seçim var, seçimin 2011 yılının çevre gününde, 5 Haziran günü yapılacağı
yazılıyor. Doğanın korunması açısından da seçmenin iradesinin sandığa doğru yansıması açısından da
tasarı bu dönemde yasalaşmamalıdır. 2011’de yapılacak seçim döneminde tasarı enine boyuna
tartışılmalıdır, seçime girecek partiler, adaylar tasarıya ilişkin görüşlerini ve tercihlerini açıklamalıdır.
Bu tartışma partilerin ekoloji politikalarını da gösterecektir.
Onların ‘tabiatı’ bu, kendi önceliklerine göre bu tür tasarıları hazırlarlar, buna karşın yaşamı
önceliğine veren yaşam savunucuları ‘tabiatınız kurusun’ deyip toplumsal ve siyasal mücadeleyi
yükseltmeli, yoksa onlar bizim tabiatımızı kurutacaklar, yaşam alanlarını yok edecekler.
38
III-ALLİANOİ’Yİ YOK ETMEYE YÖNELİK İŞLEMLER VE DAVA SÜRECİ:
İzmir Bergama Antik Sağlık Yurdu Allianoi 1998 yılına kadar alan Paşa Ilıcası olarak
biliniyordu. Yortanlı Baraj İnşaatı ile başlayan kazılarla alanın ALLİANOİ OLDUĞU anlaşıldı.
Bunun üzerine Kültür Bakanlığı ne yaptı?
- İzmir 1. Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 29 3 2001 tarih ve
9226 sayılı kararı ile “ ...alanın 1. Derece Arkeolojik Sit olarak tesciline...” karar verildi.
- İzmir 2. Nolu Koruma Kurulunun 13 10 2005 tarih 1453 sayılı kararı ile Allianoi’u “...
korumaya yönelik önlemlerin Bakanlığımızca çözümlenmesine, çözüm üretilene kadar
barajda su tutulmamasına” karar verildi.
- DSİ nin baraj planladığı yerler hakkında 717 sayılı İlke Kararı çıkardı. Buna göre DSİ
kültür varlığının olduğu bölgede baraj yapımına karar verirse, eser ya taşınacak ya da
belgelenerek su altında bırakılacaktı. (04/10/2006 tarihli-717 sayılı ilke kararı)
- İzmir 2. Nolu koruma kurulu 13 10 2005 de aldığı kararla çelişecek şekilde fakat 717 sayılı
İlke Kararına uygun olarak 27 11 2006 tarih 2579 ve sayılı bir karar daha verdi. Bu karar ile
DSİ nin hazırlamış olduğu Allianoi’un etrafına 1 metre U şeklinde duvar çekerek kenti sulara
bırakan projeyi uygun buldu. Uygulamak için de Kültür Bakanlığının oluşturduğu Bilim
Kurulundan net görüş istedi.
- 16 12 2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunun 4.12.2006 gün ve
2006/11534 kararı ile Bergama-Allianoi , Termal Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim
Bölgesi, ilan edildi.
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/
12/20061216.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/12/20061216.htm
- Allianoi Kazılarına 2007 yılından itibaren son verildi.
- Mevcut Bilim Kurulu temmuz 2007 de değiştirildi.
39
- 10 10 2007 tarihli Koruma Kurulu Kararı ile, alanın kil malzemesi ile kapatılıp 218 metre
duvar çekilerek Allianoi’u suya gömmeye karar verildi.
- 746 sayılı İlke kararı çıkardı. Danıştay’ca iptal edilen 717 sayılı ilke kararının bir benzeri
idi. (20.3.2009 tarihli 746 sayılı ilke kararı )
- 25.09.2009 tarihli İzmir 2 Nolu koruma kurulu, bir kez daha toprakla kapamanın
kültürel varlığı koruma olduğuna karar verdi. Ancak bu kez Kurul Başkanı karara
muhalif kaldı.
DSİ ne yaptı?
- 13.10.2005 tarih 1453 sayılı İzmir II no’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu
“su tutmamaya ilişkin” kararınakararına karşı İzmir 1. İdare mahkemesinde iptal davası
açtı. Davaları mahkemenin 23.11.2006 t. 2005/1758 E. 2006/1950 K sayılı ilamı ile
reddedildi. Karar DSİ tarafından temyiz edilmiş, Danıştay 6. Dairenin 22.05.2009 gün
2007/4712 E. 2009/5981 K. sayılı ilamı ile bu karar onanmıştır. (Yani Allianoi korunmadan
barajda su tutulamayacağı mahkeme kararı ile kesinleşmiştir.)2001 sit kararından sonra
da baraj inşaatına devam etti. Gövde inşaatının maddi yekün tutan büyük kısmı bu tarihten
sonra yapılmıştır.
- 8.10.2007 günü çıkan eserlerin belgelenmesi için rölöve ihalesi DSİ tarafından İzmir’de
yapılmıştır( İhale süresi 120 gün. Bu süre Şubat 2008 de dolmuştur.)
Biz ne yaptık?
- 1 temmuz 2005 tarihinde, “Kültür Mirası olan Allianoi ören yerinin Yortanlı Barajı
suları altında kalmasının önlenmesi için projede değişiklik yapılması ya da aks yerinin
değiştirilmesi” isteminin reddine ilişkin “T.C.Enerji ve Tabii Kaynaklar BakanlığıDevlet Su İşleri Genel Müdürlüğü- Etüd ve Plan Dairesi Başkanlığı’nın 12 Mayıs 2005
tarih ve B.15 1 DSİ 0 10 01 00/123-0409/ 3100 sayılı” kararının iptali"davası açılmıştır.
Davamız İzmir 2. İdare Mahkemesinin 15.11.2006 tarihli kararı ile reddedildi. Temyiz edilmesi
üzerine; 22.5.2009 tarihinde Danıştay 6. Dairenin 22.05.2009 t. 2007/3620, 2009/5983 sayılı
ilamı ile 717 sayılı İlke Kararının iptali, alanın 1. derece arkeolojik sit olması ve alınan yargı
kararları göz önünde bulundurularak bir karar verilmesi gerektiği yönünde bozulmuştur.
Danıştay Altıncı Daire’nin 22.05.2009 tarihli bu Bozma Kararı’ nda, Allianoi ile ilgili
süreç çok iyi özetlenmiş; 717 sayılı ilke kararının 2. ve 3. maddelerinin iptal edildiği
vurgulanmış ve “…1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescilli olan Allianoi’nin
korunması konusunda yetkili organ tarafından alınmış bir karar olmadığı…”
gerekçeleriyle davanın reddi kararının bozulmasına karar verilmiştir. Danıştayın bozma
kararı ile , barajın yerinin de değiştirilebileceği hususu tartışmaya açılmıştır.
- 717 sayılı ilke kararının 2. ve 3. maddelerinin iptali için Danıştay’da dava açtık. Danıştay 6.
Dairenin 26.11.2008 ve 25.02.2009 tarihli kararları ile 717 sayılı İlke Kararı iptal edildi.
- İzmir 2 nolu Koruma Kurulu 13.10.2005 de aldığı kararla çelişecek şekilde fakat 717 sayılı
ilke kararına uygun olarak 26.11.2006 tarih ve 2579 tarihli bir karar daha vermiştir. Bu
kararın iptali istemi ile İzmir İdare Mahkemesinde dava açtık. İzmir II Nolu Bölge Koruma
Kurulunun 27.11.2006 tarih ve 2579 sayılı Kurul Kararı da İzmir 4. İdare Mahkemesinin
12.05.2010 tarih 2010/677 E. 2010/652 K. ve 2010/678 E. 2010/653 K. sayılı ilamları ile iptal
edilmiştir.
- 2 Nolu koruma kurulunun 10.10.2009 İzmir 4. İdare Mahkemesinin 31.12.2009 Tarihli
kararı ile dava reddedildi. Karara karşı temyiz başvurumuz üzerine, Danıştay 6.Daire
23.06.2009 tarihli kararı ile yürütmeyi durdurma talebimizi kabul etti.
40
- Türkiye’deki yargılama sürecinin Allianoi’u kurtarmaya yetişmeyeceği düşüncesini
taşıdığımızdan 12.02. 2008 tarihinde AİHM ne de başvurduk. Başvurumuzun incelenmesi
11. 06.2008 Tarihli cevapla kabul edildi. Dava Türkiye ile eşzamanlı olarak yürüyor ve şu
anda esastan incelenmektedir.
- 717 Sayılı İlke Kararının iptali üzerine Kültür Bakanlığınca aynı mahiyette çıkarılan 749
sayılı İlke Kararının da iptali için 05.06.2009 Tarihli dilekçemizle Danıştay’da dava açılmış
olup, dosya incelemededir.
 25.09.2009 tarihli mille kaplamanın koruma olduğunu söyleyen kurul kararına karşı İZMİR
4.İDARE MAHKEMESİ’NDE DAVA AÇILMIŞ OLUP DAVA SÜRESİNCE ÖNCE YD
VERİLMİŞ DAHA SONRA İSE BU KARAR İPTAL EDİLMİŞTİR.
Bazı bilgiler:
- 2007 temmuzunda bilim heyeti değiştirilince, gazetelerde, bazı DSİ yetkililerinin, barajın
ağustosta su tutacağı yolundaki haberleri yayımlandı.
- İzmir 4. İdare Mahkemesinin 2008/ 12 Esas sayılı davasında yaptırmış olduğumuz delil
tesbiti üzerine verilen 18 9 2008 tarihli raporda, alandaki rölöve çalışmalarının iş makinesi
kullanılarak, Allianoi’a zarar vererek yapıldığı, bu çalışmaların sıcak suların yön
değiştirmesine neden olduğu, hidrojeolojik yapıyı etkilediği ve kaplıca içerisinde sıcak su
çıkışının durduğu, belirlendi.
- Kısmi kabulle sonuçlanıp Danıştay incelemesinde olan davada, mahkemece 28 3 2008
tarihli duruşma sonunda DSİ tarafından hazırlanan projenin Allianoi’u koruyup
korumayacağının tesbiti için keşif ve bilirkişi incelemesine karar verildi. 4 6 2008 günü
Allianoi’da keşif yapıldı. Bilirkişiler, 27 8 2008 tarihli raporları ile, ‘’DSİ koruma projesi olan
çevre duvarının, tarihi eserlerin korunması için uygun olmadığına’’ karar verdiler.
- İzmir 2.Nolu Koruma Kurulunun 25.06.2008 tarihli kararı ile suya gömme hazırlıkları için
yaptırılan rölöve çalışmalarının sağlıklı ve yeterli olmadığına karar verildi.
- Bu kez 765 nolu ilke kararı verilmiş ve bu kararın iptali içinde, dava açılmıştır. Dava
halen devam etmektedir.
- KORUMA KURULU’NUN MİLLE ÖRTME KARARINA İLİŞKİN OLARAK AÇILAN İPTAL
DAVASI SIRASINDA , İzmir 4.İdare Mahkmesi tarafından ….tarihinde dava konusu işlemin
Yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, KORUMA KURULU, MİL KARARINI
BU KEZ DEĞİŞİK ÖZELLİKLERE SAHİP HORASAN HARCI DİYE TANIMLANAN KUMLA
ÖRTÜLMESİ UYGUNDUR” şeklinde yeni bir kararı alarak, BARAJI FAALİYETE GEÇİRME
AMAÇLARINA UYGUN OLAN yeni bir karar aldılar. Bu kez BU KARARIN İPTALİ İÇİN
İZMİR 4.İdare Mahkmesin’de yeni bir dava açıldı. Bu davada keşif 2011 yılının ocak ayının
başında yapılmış olup halen keşifle ilgili olarak bilirkişi raporu mahkemeye sunulmamıştır.
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI HAKKINDA Kİ İSTEMİMİZ KEŞİFTEN SONRAYA
BIRAKILDIĞINDAN , Yürütmenin durdurulması hakkında olumlu veya olumsuz bir karar
önümüzde ki günlerde verilebilecektir.
- ARALIK 2010 tarihinde Bergama Cumhuriyet Savcılığı'na antik kente zarar verdikleri ve
karar da bildirilen nitelikte kumla örtülmediği için ( kireç benzeri vs) suç duyurusunda
bulunulmuştur. Bu konuda bilirkişilerle birlikte Bergama Sulh Ceza Mahkemesi heyeti
huzurunda keşif yapılmış olup, bu hususta ki raporlar henüz bilirkişilerce mahkemeye teslim
edilmemiştir.
-Koruma KURULU , su tutmanın uygun olduğuna 8 aralık 2010 tarihinde karar VERMİŞ
OLUP, bu kararın iptali için de YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMLİ OLARAK, ( izmir
BAROSU VE AYRICA ALLİANOU GİRİŞİM GRUBU ÜYELERİNCE ) derhal AYNI KONUDA
İKİ AYRI dava açılmıştır. İZMİR 4. İDARE (VE İZMİR 1.İDARE MAHKEMESİNCE
(YÜRÜTMENİN DURDURULMASI HAKKINDA Kİ İSTEMİMİZ hakkında ki inceleme
savunmadan sonraya bırakılmıştır.
41
Özet olarak; Allianoi ile ilgili şimdiye kadar sonuçlanan davaların
tamamında, Allianoi’nin yok edilmesi değil, korunması yönünde
kararlar verildi. Ama dinleyen olmadı.
·
Allianoi’yi yok edecek Yortanlı Barajı’nın yer seçiminin hukuka uygun olup
olmadığının tartışıldığı dava;
Baraj projesinde değişiklik yapılması ya da aks yerinin değiştirilmesi istemi, DSİ Genel
Md.nce 12 Mayıs 2005 Tarihinde reddedilmişti. Bu red kararının iptali talebi iile açılan
davada yerel Mahkeme davayı reddetmiş, ancak Danıştay tarafından red kararı
bozulmuştur, Danıştay’ın bozma gerekçesinde; “…1. derece arkeolojik sit alanı olarak
tecilli olan Allianoi’nin korunması konusunda yetkili organ tarafından alınmış bir
karar olmadığı…” belirtilmiştir. Dava dosyası karar düzeltme incelemesindedir.
·
“Allianoi’yi koruyacak proje üretilene kadar Barajda su tutulmaması”nı içeren 13
Ekim 2005 tarihli Korum Kurulu Kararının iptali davası reddedildi.
İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 23.11.2006 tarih ve 2005/1758 E. 2006/1950 K. Danıştay’ca
onanarak kesinleşti. Gerekçede “…Bilimsel raporlara göre, taşıma çağdaş bir koruma
anlayışı değil, mille tabakası ile örtüp su tutulması, koruma önlemi olamaz…”
denildi.
·
·
·
·
04.10.2006 tarihli 717 sayılı Koruma Yüksek Kurulu kararı- İPTAL EDİLDİ
27.11.2006 İzmir 2 Numaralı KTVK Bölge Kurulu kararı . İPTAL EDİLDİ.
10.10.2007 tarihli İzmir 2 Numaralı KTVK Bölge Kurulu kararı İPTAL EDİLDİ.
20.03.2009 tarihli 749 Sayılı Koruma Yüksek Kurulu kararı- YÜRÜTMESİ
DURDURULDU.Bu karara yapılan itirazlar reddedildi.
25.09.2009 tarihli İzmir 2. Numaralı KTVK Bölge Kurulu kararı– İPTAL EDİLDİ
·
·
22.04.2010 tarihli 765 sayılı Koruma Yüksek Kurulu kararı (Danıştay 6.Dairesi
2010/8147 Esaslı dosyaya DSİ müdahale etti-Yürütmeyi Durdurma konusunda
henüz karar verilmedi)
28.05.2010 ve 17.08.2010 tarihli İzmir II Numaralı KTVK Bölge Kurulu kararı (İzmir
4.İdare Mahkemesi 2010/1510 E YD konusunda henüz karar verilmedi- 05.01.2011
tarihinde alanda keşif ve bilirkişi incelemesi yapıldı henüz karar verilmedi.
İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 08.12.2010
tarih ve 6340 karar sayılı kararı ile Allianoi'nin suya gömülmesine karar verildi.
İptali içi dava açıldı, henüz karar verilmedi. Bu arada barajda su tutulmaya
devam edildi.
Allianoi'nin tarihi 1800-2000 yıldan bu yana yazılmaya devam ediliyor. Bundan
sonra da yazılacak. İnsanlığın kültür varlığını yok edenlerin adları bu tarihe
yazılacak kuşkusuz. Hem de hiç silinmecesine YOK EDENLER olarak.
Allianoi’nin korunması için mücadele edenlerse KORUYANLAR olarak.
42
ALLİNOİ
“Bir baraj için binlerce yıllık tarihi miras yok ediliyor."
TARİHİMİZE VE KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM
ALLIANOI KARANLIĞA GÖMÜLMESİN
Basın Açıklaması/10 Ekim 2010
İzmir’in Bergama ilçesinin 18 km. uzağında, 1800 yıllık geçmişi, kaplıcasının yanı sıra
köprüleri, caddeleri ve sokakları ile dünyanın (hâlâ kullanılabilir durumdaki) ilk suyla
tedavi merkezi, Allianoi. Bu özellikleri ile dünyada tek örnek.
Dokuz yıl boyunca bin bir emekle yürütülen kazılarla yüzde yirmisi ortaya çıkartılabildi.
Şimdi Bergama Müzesi’nde olan on binin üzerinde taşınabilir eserle ülkemiz insanının
yüzakı. Arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, mühendislik, tıp, farmakoloji ve hidroloji tarihi
bilimlerinin literatürüne girebilecek son derece önemli sonuçlar elde edildi.
2001yılında 1. derecede Arkeolojik Sit alanı ilan edilmesine, gerçek anlamda
korunması için alternatif proje hazırlanarak Bakanlığa gönderilmesine, kurulan iki
Akademik Bilim Komisyonu’nun raporlarında Dünya Kültür Mirası Listesi’ne
girebilecek değerde önemli bir ören yeri olduğuna ve su altında bırakılarak
korunmasının mümkün olmadığına karar verilmesine rağmen (bu raporlar
kamuoyundan gizlenerek) sayısız Akademik kurullardan birinde “ Bilim
Komisyonu’nun” raporu, Koruma Kurulu’na sunularak katledilmesi yönünde karar
çıkartıldı.
Mart 2001’de Allianoi’nin I. Derecede Arkeolojik Sit kararı ile koruma altına alınmasına
karar veren Kurul, Ekim 2007’de çamur altında bırakılmasına hükmetti.
43
Bir yandan da (1. Derece Sit Kararına rağmen) baraj gövdesinin yapımı pervasızca
sürdürüldü.
Ve şimdi hepimizin gözünün önünde bir tarih ve kültür katliamı yaşanıyor.
Bergama'nın ikiz kardeşi, Antik çağ tıbbının en önemli merkezlerinden Allianoi,
Yortanlı Barajı’na kurban ediliyor. Kurtarılması, korunması, insanlığın ortak mirası
olarak yaşatılması için yürütülen bütün çabalara rağmen kuma, çamura, suya,
kısacası karanlığa gömülüyor.
Sayın Kültür Bakanı, “Allianoi konusunda ciddi bir duyarlılık oluştu. Keşke bundan
önceki senelerde de olsaydı.” diyor… “Mahkeme kararlarını uygularım ama baraj
bitmiş, yapılacak bir şey yok.” diyor… “Ben de bu konuda hassasım. İnanın. Ülkemizin
her yerinde böyle çok önemli nice eser var…” diye ekliyor.
Allianoi, bu konuşmalar sürerken kaçak kumla, ısrarlı kurul toplantıları, hassas
dengeler, cetveller ve vinçlerle karanlığa gömülüyor.
Bizi duyan var mı?
Tarım ve kültür politikalarını, varsa gözden geçirmek isteyenler neredeler?
Çiftçiyi ağır ekonomik koşullar altında ezilmeye mahkum edenler, şimdilerde suya
kavuşturacağız diyerek Allianoi’u kumla gömüyorlar.
Allianoi, harçların içine gizlenen çimentoyla 50 yıl sonrasında anlaşılır denilerek!..
Allianoi, “Madem ki öneminin farkındasınız öyleyse en azından yasal süreci bekleyin,
6 ay işlemi durdurun” önerileri dikkate alınmayarak yok ediliyor.
Allianoi ilk adım!.. Hasankeyf, Munzur, Karadeniz de sırada bekliyor.
Ülkemizin; Anadolu ve Mezopotamya’nın geçmişi siliniyor.
Oysa, tarih ve kültür ülkemizin aklıdır.
Gelin, elele verelim; insana, bilgiye, aydınlığa yönelik bu katliamı hep birlikte
durduralım.
Allianoi karanlığa gömülmesin.
ALLIANOI GİRİŞİM GRUBU -TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ -TMMOB İZMİR İKK
EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu)-SUPOLİTİK/STHP (Suyun Ticarileştirilmesine
Hayır Platformu)-Ege Su Platformu –HALKEVLERİ -ÇİFTÇİ SEN-EĞİTİM SEN
TURİST REHBERLERİ ODALARI -Doğal Çevre İçin Yaşam Girişimi
BİZİM KAZIMIZ SİZİN TARİHİNİZ ; ALLIANOI
Ahmet YARAŞ*
2000 yılına kadar Türkçeye çevrilmemiş sadece iki antik kaynakta toplam üç kez adı geçen Allianoi,
bugün arkeoloji, mimarlık ve tıp tarihi başta olmak üzere, pek çok bilim dalında özel bir anlam ifade
etmektedir. Mahkeme koridorlarından, haber bültenlerine, meclis genel oturumlarından, AB
görüşmelerine kadar pek çok yerde Allianoi ismi yankılanıyor. Telaffuzu zor olduğu için bazen
aksanlı, bazen tamamen hatalı da olsa bu isim Türkiye’de yapılan siyasetinin de gerçek anlamda bir
turnusol kağıdı oldu. Bir başka deyişle kültüre düşman kimilerine göre tamamen Allianoi spekülasyon
iken, internetin arama motorlarında binleri ifade eden karşılığı ile büyük bir ikilemin adıdır. Son on
yılda -her anlamda- marka olmuş bir ören yeri olduğunu söylense, sanırım abartılmış olmaz.
Allianoi adının bu kadar yaygınlaşmasının doğal olarak pek çok gerekçeleri var. 1998-2006 yılları
arasında yaptığımız bilimsel kazılar sonucunda bu kaynaklarda, ortaya çıkarılmış antik çağın en
önemli sağlık merkezlerinden biridir. 2001 yılında I. Derecede Arkeolojik Sit Alanı ilan edilen
Allianoi’un ancak yüzde yirmisi kazılabilmiştir. Allianoi, bir sağlık merkezi olmasının yanı sıra
bilimsel kazıların yapıldığı sadece dokuz yılda, bulunan arkeolojik küçük buluntularıyla, dünyanın en
büyük ve en iyi korunmuş, içinde halen 45 ºC deki şifalı ılıcasıyla son derece önemlidir. Gerçek
anlamda korunması için 2003 yılında Allianoi Girişimi / İnsiyatifi kuruldu. Değişik meslek ve yaş
44
gruplarından yüzlerce katılımcısıyla sayısız kampanyalar düzenleyen grup, İzmir ve değişik kentlerde
çalışmalarını sürdürmekte. Öncelikle resmi bir web sayfası ve mail grubuyla paylaşım sitelerinde ve
sanal ortamda topluluklar oluşturularak, etkin demokratik çoğulcu bir katılım sağlandı. Mücadelenin
sağlıklı yürüyebilmesi için grup içinde her yıl yapılan seçimlerle, değişen yetkin grup sözcüsü
belirlenmektedir.
Allianoi’un neden önemli olduğu ve korunması gerektiğini bilim çevrelerine anlatmak için bugüne
kadar kazı başkanı olarak, yurtiçinde ve dışında, değişik bilimsel etkinliklerde, Allianoi’un farklı
yönlerini ele alan toplam 42 bilimsel konferans verildi. Allianoi ile ilgili bilimsel heyetin hazırladığı
bugüne kadar toplam 52 makale yazıldı. İkisi doktora olmak üzere 7 master çalışması yapıldı. 4 master
çalışması halen devam etmektedir. ‘Allianoi Okulu’ndan’ ’’mezun’’ 18 arkeolog ve mimar, bugün
değişik üniversitelerde ve müzelerde görev yapmaktadır. Üniversitelerde paneller, münazaralar,
söyleşiler düzenlendi. Üniversitelerin öğrenci şenliklerinde, Allianoi ve Koruma Politikaları ele
alındı.
İnisiyatifin içindeki hukukçular, İzmir ve Ankara’daki mahkemelere çok sayıda dava açtı. Allianoi’un
bilimsel olarak korunabilmesi için halen yoğun bir hukuksal mücadele veriliyor. Birkaçı daimi olmak
üzere, İzmir ve Ankara barolarına kayıtlı onlarca avukat, Allianoi İnisiyatifi içinde gönüllü olarak
görev yapıyor. Çok büyük özveri ile görev alan avukatlar hiçbir maddi karşılık beklemeden, bütün
gelişmeleri anında takip edip davalara giriyorlar. Ekonomik olarak zaman zaman başta Mimarlar
Odası İstanbul Şubesi olmak üzere, diğer TMMOB bileşenleri ve gönüllülerden destek alınıyor.
Bugüne kadar pek çok STK ile birlikte, yerel yönetimler ve bölge insanının müdahil olduğu onlarca
dava kazanıldı. İzmir’de kaybedilen bazı davalara ise yargıtayda temyiz edildi. Açılan bu davalar,
Artvin’den Yuvarlakçay’a, İkizdere’den Hasankeyf’e kadar diğer HES projeleri’nde yaşanan pek çok
hukuk dışı uygulamalar için örnek oldu. Allianoi konusunda hukuksal kazanımlara karşın, yıllardan bu
yana yaşanan hukuk dışındaki uygulamalar, örnek gösterilerek, AHİM’e başvuruldu. Yaşanan somut
hukuk dışı uygulamalar göz önüne alındığından olsa gerek, başvuru kabul edildi
Çok sayıda radyo ve televizyon programlarında Allianoi gündeme geldi. Çok değişik kurumlarda,
değişik etkinlikler, söyleşiler ve paneller yapıldı. Bugüne kadar yedi kez İstanbul, İzmir ve Diyarbakır
kitap fuarında değişik sergiler ve kampanyalar yapıldı. Türkçe, Almanca, İngilizce ve Fransızca
olmak üzere değişik kanallarda toplam 8 belgesel yapılması sağlandı. Çocuklar için öykü, roman,
masal kitapları, şiirler yayımlandı. Kitaplar için yazarlarla imza günleri düzenlendi.
Allianoi, Bergama, Safranbolu, Dikili, Ankara, İzmir ve İstanbul’da çok sayıda Allianoi Geceleri
organize edildi. Klasik müzikten, özgün müziğe kadar çok sayıda konser düzenlendi. Küçük tiyatro
etkinlikleri gerçekleştirildi.
Allianoi’a ulaşan kavşaklar üzerinde bütün engellemelere rağmen hukuki yol da izlenerek karayolunda
kaldırılan yön gösteren levhaların yerleştirilmesi sağlandı. Alllianoi, ören yeri olarak düzenlenerek,
etrafı tel çitle kapatılarak bilgi panoları, yönlendirme levhaları, gezi yolları ve izleme platformları
yapıldı.
Tanıtım amaçlı, turistik bölgeler için hazırlanan kitapçıklarda Bergama’dan sonra Allianoi’un da
olması sağlandı. Hemen hemen yeni basılan tüm turizm kitaplarında Allianoi yer aldı. Yerli turizmin
de ilgisini çekebilmek için seyahat acentelerinin bölgeye yapılan tur programlarının kapsamına alması
sağlandı.
1998 ile 2005 yılları arasında kazıya Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından destek sağlandı. Ancak
başta bölgedeki belediyeler, demokratik sivil toplum kuruluşları olmak üzere çok sayıda kurum ve kişi
kazı yapılmasına katkıda bulundu. 2006 yılında ise kazı ödeneği verilmediği için Allianoi İnisiyatifi,
tarafından bütün giderler karşılandı.
Bergama ve İzmir’deki İlköğretim okullarında ödüllü şiir, öykü ve resim yarışmaları düzenlendi.
Öğrencilerin rehber eşliğinde Allianoi ve Pergamon’u gezmesi sağlandı.
Ünlü fotoğraf sanatçılarının jüride yer aldığı büyük bir Su Altında Üç Çığlık başlıklı fotoğraf
yarışması organize edildi. Yarışmaya katılan eserler Ankara’da sergilendi. Bu eserler halen pek çok
kurumda sergilenmektedir. İzmir, Bergama ve Dikili’de karikatür ve öykü yarışmaları düzenlendi.
Allianoi ile ilgili değişik İzmir’den Safranbolu’ya, Edirne den Beypazarı’na, kadar farklı sanatçılara
ait 6 resim, 15 fotoğraf olmak üzere toplam 11 sergi açıldı.
2002 yılından bu yana Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları
ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne, D.S.İ.’ne toplu ve bireysel olarak, yaklaşık 55.000 ıslak imzalı
45
dilekçe gönderildi. Halen pek çok STK, yurt içinde ve dışında Allianoi’un gerçek anlamda korunması
için sanal dünyada imza kampanyası yapıyor.
Yurtdışında; Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu’nun yanı sıra UNESCO, ICOMOS, ICROM, EN
gibi uluslar arası mesleki kuruluşları ile uluslararası mesleki dernek ve federasyonları göreve çağırdı.
Bu kuruluşlar toplu veya bireysel olarak Cumhurbaşkanlığına, T.C. hükümetlerine ve Kültür ve
Turizm Bakanlığına yazılı açık çağrıda bulunuldu. Bunlar basında geniş yer aldı. Özellikle
Avrupa’nın kültürel mirasını korumak amacı ile kurulmuş olan Europa Nostra Allianoi’u web
sayfasında başta olmak üzere her toplantıda gündeme aldı. Tüm kesimlere açık çağrılarda bulundu.
Europa Nostra Türkiye biriminde de ciddi olarak bu konu ilk gündem maddelerinden birini
oluşturmaktadır.
Avrupa Birliği yolundaki Türkiye’nin kültürünün kökeni niteliğindeki mirasından biri olan Allianoi’un
korunması için, AB’nin Parlamento Başkanı tarafından Türkiye’nin İlerleme Raporları’nda iki kez
Allianoi’un korunması için açık yazılı çağrı yapıldı.
Ankara, İstanbul, İzmir ve Bergama’da pek çok STK’nın desteklediği kalabalık mitingler yapıldı.
Bunlar basında geniş yer aldı. Bugüne kadar Allianoi hakkında yazılı basında, 45 bin kupür, görsel
medyada değişik uzunlukta 120 civarında görsel fragman yayınlandı. Bunların büyük bir kısmı
tarafımızdan arşivlendi.
Allianoi’a en yakın köy olan Paşaköy’de muhtarlığın katkıları ile Allianoi ile ilgili bir galeri için
Paşaköy İlkokulu ve bahçesinin tahsis edilmesi talep edildi. Allianoi’a ait fotoğraf, maket ve bazı
görsel belgelerin teşhir edildiği, ziyaretçilerin Allianoi hakkında en son gelişmeleri öğrenebilecekleri
yerel bir birim olması talep edildi. Ayrıca bu mekana İzmir Ahmet Piriştina Müzesi’nde 2005 yılındaki
Allianoi Sergisi’ndeki materyallerin taşınması talep edildi. İlkokul binasına Çaltıkoru Köyü’nde DSİ
binasın etrafına konulan Allianoi’dan taşınan mimari eserlerin Paşaköy’e getirilmesi isteniyor.
12 Aralık 2010 - 13 Ocak 2011 tarihleri arasında İstanbul Büyükkent Mimarlar Odası’nda açılan Su
İçinde Allianoi Sergisi içinde pek çok etkinliğe ev sahipliği yaptı. Türkiye’de yaşanan HES
projelerinin değerlendirildiği konferanslar, paneller, söyleşiler, konserler, dokümantasyon film
gösterimleri bir aylık süresince devam etti. Bu etkinlikler süresince resim, fotoğraf, seramik, karikatür
sergisi sürekli açık kaldı.
Hukuki süreçten dolayı dört yıldan bu yana baraja su tutulması engellenmiş ancak seçim atmosferine
giren ülkede hukuki süreç devam etmesine karşın İzmir II. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile 31.12.2010 tarihinde su tutulmaya başlanmıştır. Ağustos
2010’dan itibaren kalıntıların içi kumla doldurulmuş, duvarların üzeri betonla sıvanmıştır. Bu koruma
önlemi bakanlık bürokratlarından oluşan Anıtlar Yüksek Kurulu’nun genel kararı baz alınarak
yapılmıştır. Oysa daha önce aynı anıtlar yüksek kurulunca alınan 719 ve 749 sayılı ilke kararları
Danıştay tarafından iptal edilmişti. Bunun üzerine acele ile 765 sayılı ilke kararı alınmış ve en son
bölge kurul kararına dayanak oluşturulmuştur. Oysa o kararın da iptali için Danıştay’a baş
vurulmuştur.
Allianoi dört yıldan bu yana tümüyle doğanın tahribatına açık bırakılmıştır. Son üç yıldan bu yana
bakanlığın görevlendirmesi üzerine mesai saatleri içinde iki bekçi görevlendirilmiştir. Allianoi
Ilıcası’nda kriptoportikosun kuzey duvarında ve Çakmak Tepe Nekropolü’nde mütaahit firmanın
işçileri tarafından kaçak kazılar yapılmıştır. Duyumlara dayanan bu bilgilere dair suç duyurularında
bulunulmuştur. Allianoi’daki kazı depoları, bilimsel heyetin bilgisi dışında boşaltılmış, etütlük eserler
ilkel şekilde, farklı yerlere hiçbir bilimsel mantığa dayanmadan farklı mekanlara atılmış durumdadır.
Allianoi’da bilimsellikten ve diyalogdan uzak, bürokratik uygulamalar hatta hukuka rağmen
dayatmalar, mevcut yönetimin kültüre bakış açısını da en sarih bir şekilde ortaya koymaktadır.
Allianoi hakkında kendi meslektaşlarımız tarafından farklı kurumlarda alınan onca olumsuz karardan
sonra arkeoloji bilimi için gelecekte Türkiye’de geleceğinin çok daha zor olacağından hiç kuşku
yoktur.
Zaten makro ölçekte bugünlerde heykel sanatından biyolojiye, gazetecilikten arkeolojiye kadar etik
değerler yani kimlerine göre haysiyet, kimilerine göre mesleki ilkelerin ciddi anlamda yeniden gözden
geçirilmesi gerekmiyor mu ? Allianoi bu noktada bir turnusol kağıdı gibi 21. yy’da bir mihenk taşı
olarak tarihe mal olmuştur. Tarih ebetteki en iyi yargıçtır.
Yrd.Doç.Dr. Ahmet YARAŞ Trakya Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, TR-22030
EDİRNE www.allianoi.org mail : [email protected]
46
Allianoi gömülmesin!
01.09.2010
MİLLİYET – 31.08.2010 / Can Dündar
Ne zaman Berlin müzesini gezsem öfkeyle dolarım. Bergama’dan götürülen Zeus sunağı, devasa bir
hırsızlık abidesi gibi görünür gözüme...
Milattan önce 2. yüzyıldan beri Anadolu’da yaşamış olan tapınak, 19. yüzyılda Almanlarca Berlin’e
kaçırılmıştır.
Her gittiğimde “Ne yapsak da hazinemizi geri alsak” diye düşünürüm.
***
“Düşünürdüm” diyeyim, çünkü artık öyle düşünmüyorum.
“İyi ki kaçırmışlar da görebiliyoruz. Anadolu’da kalsa ya yağmalanmıştı ya da sular altındaydı”
demeye başladım.
Yalan mı?
Yıllardır British Museum’daki, Metropolitan’daki çalınmış kültürel varlıkların iadesi için uğraşıp
duran Kültür Bakanlığı’na “Siz önce elinizdekilere sahip çıkın” demezler mi?
***
Bergama talihsiz diyar...
150 yıl önce koca sunağı kaptırmış.
Şimdi 1800 yıllık Allianoi’yi baraja gömmek üzere...
Arkeologlar insanlığın sayılı sağlık merkezlerinden biri sayılan bu antik kenti, 1998’de keşfetti. İçinde
çeşmeler, hamamlar, yollar, caddeler, kiliseler, köprüler barındıran, dünyanın en büyük ve en sağlam
Roma ılıcasıydı bu...
Bakanlık 2001’de bölgeyi 1. Derecede Arkeolojik Sit Alanı ilan etti. Arkeologlar 9 yıllık çalışma ile
yüzde 20’sini ortaya çıkardı. Üzerine 60 kadar kitap ve makale yazıldı.
Ama şansa bakın ki, bu hazine, bölgeye yapılacak Yortanlı Barajı gölet alanının tam ortasındaydı ve
sular altında kalacaktı.
***
Tabii çevreciler ayağa kalktı.
Kültür Bakanlığı uzun süre direndi.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu itiraz etti.
Dava AİHM’ye gitti.
DSİ dinlemedi. Oranın Allianoi olduğunu kabul etmediler. Barajı bekletmediler. 2006’dan sonra da
kazı izni vermediler.
Sonra “Su altında da korunur” tezini öne sürdüler. Su verilmeden önce Allianoi’nin duvarla çevrilmesi
düşünüldü.
Bu karar Danıştay’dan döndü.
Ardından kille kaplanarak korumaya alınmasına karar verildi. Bu da iptal oldu.
Bunun üzerine DSİ bir uyanıklık yaptı.
Yürütmeyi durdurma kararını aşmak için “kille kaplanır” kararını “kumla kaplanır” şeklinde
değiştiriverdi.
Koruma Kurulu da antik kentin kuma gömülmesine olur verdi.
Oysa Allianoi Girişim Grubu uzmanlarına göre suyu geçiren büyük tanecikli kum, antik kentte kilden
daha büyük tahribata yol açacak.
Dinleyen kim!
DSİ geçen hafta “Gömün” emri doğrultusunda projeyi uygulamaya koydu ve fiziki müdahaleye
başladı bile...
Allianoi, çok yakında kumdan bir muhafaza altında suya gömülecek.
***
Avrupa Kültürel Miras Kuruluşları, Başbakan’a bir mektup yazıp insanlığın bu ortak mirasının su
altında bırakılmamasını istedi, ama Türkiye kamuoyu sessiz...
Bu emrivaki karşısında Allianoi dostu çevrecilerin sesine kulak vermesi gereken merci neresi?
Çevre Bakanlığı değil mi?
47
Bilin bakalım barajı yapan DSİ nereye bağlı?
Evet; son 3 yıldır Çevre Bakanlığı’na...
Ne kadar mantıklı değil mi?
Bu kararla, kültür mirasının yarısı sürgünde olan Bergama, yarısını da suya ve kuma gömecek.
Acaba Alman arkeologlara Zeus tapınağı gibi Allianoi için de bir izin yazısı verip taşıtsa mıydık?
Hiç olmazsa sandalla üstünde değil, bilet alıp içinde gezebilirdik.
Tarihin yok edilmesi İnsanlığı kaosa sürükler
Röportaj:Nurettin Öztatar –Evrensel/19.10.2010
İnsanlık tarihi açısından kısa sayılacak bir süre faydalanılacak bir baraj için binlerce yıllık tarihi
miras yok ediliyor.
İnsanlık tarihi açısından kısa sayılacak bir süre faydalanılacak bir baraj için binlerce yıllık tarihi miras
yok ediliyor. Lafa gelince muazzam bir tarihi mirasa sahip olduğumuzu söyleyenlerin yaptıklarına
bakılınca mirastan kastettiklerinin sadece savaşçı gelenek olduğu anlaşılıyor. Bunu ötesinde toplumu
geleceğe taşıyacak değerler, ya basitçe bir turizm potansiyeli olarak görülüyor, ya da geçici çıkarlar
için yok ediliyor. Her iki durumda da aslında bizi bize öğretecek olan tarihi-kültürel değerlerin ne
anlama geldiği anlaşılmamış oluyor.
Son yıllarda, enerji ya da sulama amacıyla yapılan barajlar da binlerce yıllık mirasımızı yok etti. Yok
etmeye de devam ediyor. Ancak buna karışı gelişen mücadeleler de geçmişten farklı olarak daha etkili
bir biçimde sürüyor. Allianoi’nin yok olmaması için verilen mücadele bunlardan biri. Yrd. Doç. Dr.
Ahmet Yaraş kazı heyetinin de içinde bir bilim insanı olarak, yıllardır Allianoi’nin baraja feda
edilmemesi için yürütülen mücadelenin içinde. Tarihin yok edilmesini insanlığı kaosa sürükleyeceği
uyarısını yapan Yaraş’la güncel olanın ötesinde Allianoi’yi ve yürütülen mücadelenin anımsattıklarını
konuştuk.
Bir değerlendirmenizde kültür varlıklarına sahip çıkmanın, insan olmanın gereği olduğunu ifade
48
ettiniz. Bu ifadeyi biraz açar mısınız?
Yurttaş olmanın bilinci, geçmişi gelecekle buluşturmanın anlamı her insanda olmalı. Geçmişini
bilmek, araştırmak sorgulamak, onunla yaşamak, insani erdemlerden diye düşünüyorum. Küçük
ölçekte onu korumanın, o insanın büyük ölçekte korunması konusunda yasalar çıkartmanın da devletin
işi olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla bu kültür varlıklarının sadece imzalanan uluslararası anlaşmalar gereği değil, ülkemizin ve
Dünya’nın çok önemli değeri olduğu için yok olmaması gerekir. Buralardaki tarih, kültür ve bilginin
asla kaybedilmemesi gerekir.
HER ŞEYE GÖKTEN İNİP SAHİP OLMADIK!
Allianoi’ye bu kadar önem vermeniz, sizin kazı heyetinde yer almanızla mı ilgili?
Kazı heyetinde yer almış olmam bu toprakların değerlerine sahip çıkmamla aynı anlamı taşımıyor.
Mesleğin içinden gelmem önemli elbette, ancak geçmişimde, çocukken yaşadığım o merak ve karşı
konulamaz öğrenme isteği, gözlerimin önündeki nice kültür yapısının yok edilmesine karşı duruş
belirleme nedenimdir. Sadece Allianoi değil sokağımdaki anıt ağaçların kesilmesi de, imar yasasına
uymayan mimari de tepki uyandırır bende. Sürekli değişen kentler, yabancılaşan, konuşmayan insanlar
kavramını getiriyor beraberinde. Eğer düne ait kalıcı bir özelliğiniz yoksa yarın ya da geleceğe ne
bırakacaksınız? Üslupları, çizimleri neye göre yapacaksınız? Her şeye böyle birdenbire gökten inip
sahip olmadık ki.
Allianoi’un Anadolu kültürü açısından önemi nedir?
Allianoi öncelikle Anadolu insanı için önemli. Dünle bugün arasında güçlü bir bağ var aslında. Niye,
niçin yapmışlar, biz niye buradayız sorularının yanıtı bir anlamda. Allianoi’da çok sayıda tıp aleti
çıktı. Günümüzde kullanılanlarla benzerlik şaşırtıcı. İlaç hazırlanan araç gereçler ve prepatlar eczacılık
tarihi açısından önemli, cerrahi aletlerin zenginliği, çeşitliliği tıp tarihi açısından, su ve kanalizasyon
sistemi, hidroloji tarihi açısından, son derece gösterişli yapılar ve Bizans kalıntıları sanat tarihi
açısından, Ünik nitelikte yapı tipleri mimarlık tarihi için, muhteşem planlaması ile şehir planlamacılığı
açısından, özellikle Hadrian dönemi yapıları ve buluntuları, tektonik olaylarla arkeolojik buluntuların
zenginliği arkeoloji açısından bilim tarihleri dolayısıyla önemli. Dolayısıyla Anadolu için büyük önem
taşıyor.
BARIŞ ORTAK DEĞERLERLE MÜMKÜN
Kültür, geniş anlamda insan toplumlarının bin yıllar içinde biriktirdiği varlıklar ve değerler olarak
tanımlanabilir. Bu varlık ve değerlerden insanların haberdar olmamasının ne tür sonuçları olabilir?
Hayat çok hızlı değişiyor. Büyük kentler, çoğalan insanlar, göç, işsizlik. Tüm bu keşmekeş içindeyken
geçmişe dair izlerin, tarihin yok edilmesi insanlığı kaosa sürükler. Dünya’da barışın sağlanması ancak
ortak değerlerle mümkündür. Bu da değişik ancak evrensel değer taşıyan kültürle sağlanabilir. Barış
ancak birbirini dinleyen, anlayan insanlar için gerçekleşir.
Tarihle gelecek çoğu zaman birbirine zıt olarak değerlendirilir. Ancak insan toplumlarının
geleceğinin planlanmasında, ‘kurulmasında’ tarihin önemli bir unsur olarak yer alması zorunlu. En
genel biçimiyle geçmişini bilmeyen bir toplumun geleceğini kurması mümkün olabilir mi? Tarihin
tekerrürüne ‘tarihi bilmemek’ mi neden olur?
Tarih tekerrür etmez. Benzerlikler gösterebilir. İnsanoğlu daima zulme karşı başkaldırmıştır. İsyanların
ortak özelliği özgürlükten ve gerçekten yana olmasıdır. Geçmiş olmadan her şey bir anda var olabilir
mi?.. Kapılar, köprüler, evler, kutsal yapılar pek çok şey dün de vardı. Bunu bilmek rahatlatmalı
insanı. Böyle birbirimize yaklaşmak, korkuyu yenebilmek mümkündür.
HER ŞEY KAYBOLUYOR
Yıllardır yapılan barajlar sonucunda çok sayıda kültür varlığı suların altına gömüldü. Suyun
medeniyet getirdiği, tarihte bir çok medeniyetin de suların etrafına kurulduğu düşünüldüğünde, suyun
bugün bir bakıma medeniyetleri yok eder hale gelmesi sistemin geldiği yeri göstermesi bakımından
nasıl değerlendirilebilir. Suç suyun mu?
Sistemi insanlar kullanıyor. Suyun etrafına yerleşen eski medeniyetlerin izini sürerken bizler ne yazık
ki durduğumuz yere dikkat etmekten kaçınıyoruz. Aslında ters mantıkla medeniyet dediğimiz, suyu
örtüyor, yok ediyor. Hatırlarsınız bu kış İstanbul’da gerçekleşen o acı felakette insanlarımızı kaybettik.
49
Aynı bölgenin yakınlarında yer alan geçmişin medeniyeti yerleşim olarak ters yakayı seçmişti. Biz
bilgiyi buluyoruz. Ancak kısa hesaplar içinde bir yerlerde kayboluyor. Beraber acı çekiyoruz. Her şey
kayboluyor.
Zeugma, Hasankeyf, Allianoi... Barajlara feda edilen onlarca kültür varlığından farklı olarak bu üç
bölge için önemli bir duyarlılık oluşmuştu. Ancak, hükümetler bunu neredeyse hiç dikkate almadı.
Üstelik ‘Yapılması gereken her şeyi yaptık’ demeyi de sürdürüyorlar. Sizce hükümetler gerçekten
kurtarmak için gerekenleri yapıyor mu?
Tabii yapıyorlar. Uluslararası anlaşmalara imza atıyorlar. Uymuyorlar örneğin. İşte yaptıkları. Perde
arkasında başka imzalar atılıyor. Mesleğini makama değiştirenler var. Taşeronluk yapan
akademisyenler var. Projelerine üç kuruş daha alabilmek için birilerine daha yakın olmak için
taşeronluğa soyunanlar var.
BİZ DİRENMESEYDİK...
Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkların beşiği olarak nitelendiriliyor ancak sizin de bir yazınızda
belirttiğiniz gibi tescillenmiş 7 bin 200 civarında arkeolojik değer var. İngiltere’de bu sayının 100 bin
olduğunu söylüyorsunuz. Bu, bugüne kadar ülkeyi yönetenlerin arkeolojiye, tarihe verdikleri önem
açısından nasıl değerlendirilebilir? Bu politikalar değişebilir mi?
Değişim mümkün. Nasıl olacağına gelince. Allianoi mücadelesi bunun ilk adımlarından. Hasankeyf
de. Biz direnmeseydik bu soru kaç kişinin aklına gelebilirdi ?..
Allianoi’nin yok edilmek istenmesine karşı yapılan eylemlere halkın yeteri kadar katıldığı söylenemez.
Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Değişmesi için neler yapılabilir? Örneğin, tarih derslerinde
tamamen resmi bir savaş tarihi anlatmak yerine çocukların, gençlerin ilgisini bu yöne kaydırabilmek
mümkün olamaz mı?
Halk?..Geçim derdinde, kartlara, faizlere boğulmuş halk değil mi sözünü ettiğiniz?.. Hani tarlasını
sularken ödeyemeyince evde elektriğini kesecek olan sözleşmeye imza atan halk. Hani halkın yanında
olduğunu açıklayan ama hiçbir şey değiştiremeyen halk da aynı aslında. Bu ülkede sanat tarihi, felsefe,
mantık gibi dersler darbeler sonrasında müfredattan kaldırılmışsa, Allianoi’da yaşananlara çok fazla
şaşırmamak gerekir. Yoksul bırakılan, kısa yoldan zengin olma hayali ile yetişen bir kuşak söz konusu,
köy nüfusunun sadece yüzde 7 olması hedeflenen, sürekli her koşulda kentte göç ettirilen bir toplumla
karşı karşıyayız.
ARKEOLOJİ TURİZMİN KOLTUK DEĞNEĞİ DEĞİL
Bir başka sorun da özellikle antik kentler, tarihi kültürel varlıklar söz konusu olduğunda, bunlara
genellikle turizm potansiyeli olarak bakılıyor. Bu, bugün de egemen olan kültür politikalarına, o
zihniyete teslim olmak anlamına gelmiyor mu?
Gerçek her zaman tektir. Politikaları biz oluşturmak zorundayız. Örgütlü mücadeleler bunun için de
gerekiyor. Turizm kültür olmadan eksik. Ancak arkeoloji bilimi turizmin koltuk değneği değildir. Yani
turizm için arkeolojik kazılar yapılmaz. Bir problemi çözmek veya geçmişe ait farklı bir pencere
açmak için kazılar yapılır. Turizm sayesinde bu bilgi insanlarla paylaşılabilir. Ama arkeoloji bilimi
kent hayatına bir yenilik getirecekse, bunu da ifade edip işin bu yanını da yansıtmakta fayda vardır.
KAYBEDEN İNSANLIK
Kaybeden kim?
Biz…Siyah beyaz fark etmez... bu dünyada yaşayan herkes kaybediyor. Evrensel değerdeki bir ören
yerinin tam olarak araştırılmadan toprağa gömülmesi insanlık adına bir suçtur. Ve kaybeden insanlık
olacaktır.
DUYARLILIK OLUŞTURDUĞUMUZ iÇiN CEZALANDIRILIYORUZ
Bir yazınızda arkeoloji ‘serüveninizin’ 1977’de başladığını belirttiniz. Üniversite sınavında da ilk
tercih olarak arkeoloji bölümünü yazıp kazandığınız biliniyor. İlk günden bugüne karşılaştıklarınızı
göz önünde bulundurarak, özellikle bürokrasinin bu alana yaklaşımını değerlendirir misiniz?
Sanıyorum en kolay sorunuz bu oldu. Bürokrasi hâlâ alınacak faks makineleriyle, imzalarla, pullarla
uğraşıyor. Örneğin aynı bürokrasi öğrencinin araştırmasını engelleme veya erteleyerek bıktırma
başarısını da gösterebiliyor. Anlayış ne yazık ki değişmiyor. Hatta yüzyıl önce Osman Hamdi’den
50
bugüne değişen pek bir şey yok gibi. 100 yıl önce Müze-i Hümayun’un Müdürü Osman Hamdi, Batı
Anadolu’dan Saltanat’ın izni ile Almanya’ya gönderilecek eserler için yabancılara ‘Cesedimi
çiğnersiniz’ demiş. Şimdilerde bunu diyen bürokrat olmadığı gibi bir adım ileri gidiliyor; ‘Siz de
Allianoi’u çok abartıyorsunuz’ diyorlar. Hatta su altında katledilmesi yönünde müze uzmanlarının
gelen baskılardan dolayı korumak bir yana DSİ’ye bürokraside yol gösterici olduğuna tanık oluyoruz.
Dolayısıyla 100 yıl önce en azından yurtdışına kaçırıp orada sergilerken bizde kalanlar, bilinçsiz halk
tarafından mermerler eritilip kireç oluyormuş. Bugün su altında bırakıp katledebiliyoruz. Üstelik kazısı
tamamlanamadığı halde sonsuzluğa gönderebiliyoruz.
100 yıldır bu topraklarda değişen nedir? Sadece küçük bir duyarlılık. Devlet de bu duyarlılığı kısmen
oluşturduğumuz için bizi cezalandırmayı bir görev biliyor.
TEHLiKELi OLAN GEÇMiŞi TAMAMEN SiLMEK
Baraj yapımı öncesinde yapılan kurtarma kazıları sayesinde belki de hiç ortaya çıkmayacak varlıklara
ulaşıldığı iddia ediliyor. Ancak varlıkların tamamı ortaya çıkmadan kazıların alelacele bitirilmesi bir
ikiyüzlülük değil mi?
Bu topraklarda aslında kanunlarla saptanan bir kültür politikası var. Ancak gelişmenin ya da moda
deyimle kalkınmanın önünde ne yazık ki ‘kültür varlıkları’ engel olarak görülüyor. Devlet,
vatandaşından bu varlıkların korunması için, 2863 sayılı Yasa’yı baz alarak vatandaşın siyasi gücü
oranında koruyor. Zaman zaman cezalar uygulayabiliyor. Ancak kendi projelerinde ‘Ben devletim
kalkınma adına kültür varlığını göz ardı edebilirim’ diyor. Dolayısıyla vatandaşa örnek olması gereken
devlet, katliama bu kılıfı uyduruyor. Oysa ülkenin anayasasından, bütün kanunlarına, hatta bağlı
olduğu uluslararası paktlara, antlaşmalara kadar pek çok konuda yükümlülük altındadır.
Bu katliamın unutulacağı veya fark edilmeyeceği öngörülüyor. Ancak örneğin Komagene Krallığı’nın
en önemli eseri olan Nemrut Dağı ülkenin tanıtımında kullanılıyor. Ancak onu yaratan ustaların
yaşadığı kentler, hatta başkenti Samosata doğru dürüst kazısı tamamlanmadan su altında bırakılmıştır.
Aynı olay Allianoi’da da karşımıza çıktı. EXPO 2015 organizasyonuna aday ve tanıtım için
Allianoi’da bulunan Nymphe Heykeli İspanya’nın Zaragoza ve Çin’in Pekin kentlerine reklam amacı
ile gönderilecekti. Bunun iki yüzlülük olduğunu yazıp anlatmaya çalıştık.
İki yüzlülük?.. Değil!.. Bir şeyler yapıyor görünmek yılların aldatmacası. Zeugma’nın büyük bir kısmı
böyle yok olmadı mı? Adını bile duymadığınız çok yer var. Birçoğuna ait tek bir fotoğraf karesi bile
yok. Efsaneler almış başını gidiyor. Dedemin arazisinde şunlar vardı. Şu bina yapılırken bir sürü eser
çıktı. Bir gecede yerle bir ettiler. İş makineleri ile yok ettiler. … Burada tehlikeli olan dünü, geçmişi
tamamen silmek. Hükümetler ne kadar muhalif olsalar da bir süre sonra sistemin parçası haline
geliyorlar. (http://evrensel.net/haber.php?haber_id=76937 )
GÖRDÜKLERİMDEN UTANIYORUM !
Allianoi'u tırnakları ile kazanların önünden kamyonlar geçiyor.
Allianoi kumla örtülüyor.
DSİ' şirketlerden birine betonla kaplama, diğerine de kumla örtme ihalesi vermiş.
51
Amaç daha hızlı, daha hızlı olsun.
Kanlı veya kansız.
Fark etmez.
Yeter ki, bu gavur taşları yok olsun !
Gözden uzak olsun,
Hatta 30 metre çamur altında kalsın,
Şirketin programında bugün hastane yapısı var.
1800 yıllık hastane yapısı şu an kumla örtülüyor.
2006 yılında, Allianoi Gönüllüleri’nin yardımları ile kazı yaptığımız 1800 yıllık hastane hızla
kapatılıyor.
Oysa biz onu 4 ay boyunca kazarak aydınlıkla buluşturmuştuk.
Ve yaklaşık 20 odasından ancak 8'ini kazabilmiştik.
Çünkü zaman ve bağışlar bütün hastane yapısını açmaya yetmemişti.
Sadece bu 8 odadan yüzlerce arkeolojik eser müze envanterlerine alınmıştı.
Odalardan birinde yüzün üzerinde metal cerrahi alet, çok sayıda farmakolojik aletle birlikte
ortaya çıkartmıştık.
Bu koleksiyon Dünya’nın bir ören yerinde ve hastane yapısında en büyük tıp aletleri
koleksiyonu olarak literatüre girmişti.
Odalardan birinin de muhtemelen ünlü Tıp Bilgini Galenos'un olduğunu öngörmüştük.
Belki yanı başındaki odalardan birini kazabilseydik, ona ait özel eşyalarını bile bulabilecektik.
Olmadı... / Olamadı... Çünkü o sıralar para bitmişti.
Aylarca karpuz peynir ekmek, makarna yemekten kazı ekibi yorulmuş / sıkılmıştı.
Keşke 2006 yılında biraz daha yardım için kapı kapı dolaşsaydım…
Ah dostlar bugün ne yapabiliriz diyenler, 2006 yılında nerelerdeydiniz ?
Galenos’un gerçek anlamda izni bulmakta belki sizin de payınız olacaktı!!!
Tarihe bir not da sizler düşecektiniz..
Ama nasıl olsa gelecek yıl kazıya devam ederiz diye düşünüyorduk.
Ünlü tıp bilgini Pergamon’lu Galenos'un adına rastlama umudunu 2007 yılına bırakmıştık.
Ancak ne 2007 de, ne 2008 de, ne 2009 da bakanlık kazı ruhsatı verdi.
Yıl 2010.
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay'ın 'Caresizim' nidaları arasında bu topraklarda
bir başka boyut yaşanıyor.
Dört yıldır Kazı Ruhsatı ver(e)meyenler bugün caressiz olduklarını söylüyor!!!
TRT Belgeseli’ni yayınlamasına engel oldum diye övünenler, Bakanlığı pekala caresizliğe
sürükleyebiliyorlar ...
Çok geniş alanda ve çok çalışıldığı için bu makamlar, soruşturma açmak zorunda kalmışlardı.
Kurul üyelerinde bilim komisyonlarını da sık sık yenilemek zorunda kalmıştı…
Kazı yaptığım alana girişi de çaresizlik yüzünden engellemek zorunda kalmışlardı…
…….
12 yıldır her platformda süren mücadelenin sonunda...
Bir boşluk....
Şimdi belki Pergamon'lu Galenos'un Allianoi'daki kliniği gözlerimizin önünde kapatılıyor.
Allianoi'da bulunan Tıp Aletleri konusunda İ.Ü. doktora yapan Daniş'in gözlerinin önünde
hastane yapısı örtülüyor / katlediliyor / tarihe gömülüyor / bizler sadece izliyoruz.
52
DSİ kendini kurtarmak için ihale üzerine ihale yapıyor,
Politikacılar oy kaygısında her iki tarafa gülüşçükler atıyor,
Gençler hukuk dışı uygulamayı protesto için kendini zincire vuruyor,
Avukatlar bu ülkede hala mahkeme önlerinde hukuk arıyor,
Ben tırnaklarımla kazdığım hayatımın en güzel 12 yılını verdiğim yerin yok oluşunu izliyorum.
Bilimsel Etik...
Çağdaşlık ....
Demokrasi...
Evet / Hayır naraları arasında bir insanlık ayıbı... / bir tarih katliamı ...
yüreğim ağrıyor...
Tanıklığımdan utanıyorum.
www.allianoi.org'a ….gönderilen bir şiir bizi anlatıyor. Uzun metinler yıllarca süren yardım
talepleri artık kifayetsiz kalıyor. ......
Allianoi
su s'ağır
toprak s'ağır
gözler b'akar'kör
d'iller suskun
k'ulaklar s'ağır
çığlığım içime sus'kun
c'an bedene ağ'ır
gün gece
gün kar'anlık
yürek'ler s'ağır
Ayşe Yamaç
Yrd.Doç. Dr. Ahmet YARAŞ
www.allianoi.org
BU TOPRAKLAR HEP GÖZYAŞI İLE ISLANMAK ZORUNDA MI ?
Yıl 1980’di.
Darbeyi yapanlar toplumu susturmak için ilk kurbanlarını vermek için zemin hazırlıyordu.
Erdal Eren daha 17 yaşındaydı.
Ancak idam edilmesi için çoktan karar verilmişti.
Birtakım düzmecelerle -yaşının küçük olmasına rağmen- idam sehbasına götürüldü.
Yığınlar suskundu.
Korkutulmuştu.
O yıllar sözün bittiği yerdi.
Yıl 2010.
Toplum bu süreçte biraz da olsa demokratikleşti.
Seçimler yapıldı.
Hatta o darbeyi yapanların yargılanması konuşuldu.
Başbakan, Eren’le birlikte idam edilenlerin adını anarak miting meydanlarında gözyaşı döktü.
Ancak o günlerde oldugu gibi bugünde;
53
Allianoi’un ‘iki tane Gavur Taşı’ diyenler hala yetkili masaların arkasında.
Yüzde yirmisi kazılmış Allianoi’un infazı gündemden düşmüyor.
Çünkü yetkili makamların bazıları infaza çoktan karar vermiş
Yetkili bakan, önce ‘caresizliğini’ iki gün sonra da ‘konunun fazla abartıldığını’ ifade edebiliyor.
Gençler bu infaza karşı Allianoi’da çadırlarda sabahlıyor, kendilerini zincire vuruyor.
Yığınlar gözyaşı döküyor.
Henüz infaz edilemeycek kadar genç Allianoi’un idamını beş yıldır hukuk reddediyor.
Arkadan dolanılıyor.
30 yıl öncesi gözlerimin önüne geliyor.
Toplum suskun, telefonlar dinleniyor, medya kuşatılmış, hukuk …
Ancak yine kurban verilmesi kaçınılmaz gibi.
Çünkü ardından Hasankeyf, Yuvarlakçay, Munzur, Loç, Senoz var.
Dün gencecik fidanlar infaz edildi.
Bugün kültür ve doğa infazın eşiğinde.
30 yıl sonra,
İnfaz edenler bugün Erdal’ı geri getiremiyor. Ve toplum olarak bu utançla yaşıyor.
Yarın bu kez küçük çıkar hesapları uğruna katledilmiş kültür ve doğa geri gelmeyecek.
Bir başka referandum yapılacak.
Bugünün politikacıları tarih olacak.
Erdal gibi Allianoi’da yaşayan bir efsane olacak.
Belki doğa ve kültür sever bir Başbakanımız olacak.
Allianoi’da yapılan yanlışları görecek, hatta insan olacak ve gözyaşı dökecek.
Muhalefet biz neredeydik diye yine kendini sorgulayacak.
Çocukları ebebeynlerinin bu suçluluğu ile yaşamak zorunda kalacak.
Bu topraklar hep gözyaşları ile ıslanmak zorunda mı ?
Dr. Ahmet YARAŞ
www.allianoi.org
54
Aslında
Ilıca, kült yapısı, Caddeler, sokaklar, köprüler, çeşmeler, yapı adaları, atelyeler, evler, mezarlıklar, ….
yoktu.
Biz sadece zannettik,
9 yıl boyunca yüzlerce işçi çalışmadı.
Geceli gündüzlü onlarca zorlu macera yaşanmadı.
Hiç zehirlenmedik,
Ne cerenimo vardı ne de makarna,
400 metal tıp aleti çıkmamıştı,
Yüzlerce seramik tümlanmemişti,
10 bin sikke de bulunmamıştı,
Hepsi abartılmıştı.
Yüzlerce öğrenci orada yetişmemişti,
Binlerce kalabalık da korunması için gelmemişti,
Tarihsel değerlerin korunması için toplumsal duyarlılık hiç oluşmamıştı,
Oluşması da zaten hep tehlikeli görülmüştü,
Orası Roma Çağı’nda da tam da bu isimle ‘Paşa Ilıcası’ olarak biliniyordu,
Sıcak su filan da yoktu,
Şifalı sıcak su zaten hiç ama hiç olmamıştı,
Hiç kimse bu sularda şifa bulmamıştı,
Bunları iddia edenler yalan söylüyorlardı,
Dünya’nın en büyük ve en sağlam kalmış ılıcası tamamen safsataydı,
Başka bir yer 1. Derecede Arkeolojik Sit Alanı olmuştu.
Onlarca Mahkeme başka bir yer için karar almıştı.
Koruma kuruluna boşuna baskı yapılmıştı.
Danıştay boşuna yüksek kurulun kararlarını iptal etmişti.
55
İhaleler, mütahitler, taşaronlar…
Yazışmalar, mahkemeler, yürütmeyi durdurmalar, iptaller,
Mitingler, yüyüşler, kampanyalar, basın açıklamaları..
Binlerce dilekceler, sözlü başvurular,
Kitaplar, makaleler, şiirler, öyküler, masallar…
Onca aşk hiç yaşanmadı,
Paşaköy Fay Hattı diye bir şey hiç yoktu,
Bu bölgede deprem hiç olmamıştı,
Zaten deprem Allahın işiydi, yapılacak hiçbirşey yoktu,
Barajın flora ve faunaya hiç etkisi yoktu,
Suladığı kadar bir alanı zaten yok da etmiyordu.
Barajla ovaya su götürülecekti,
Köylü suya bedava ulaşacaktı,
Barajlar yakın zamanda özelleştirilmeyecekti,
İsteyen ihtiyacı kadar suya kavuşacaktı.
İstihdam sağlanacaktı,
Daha çok daha çok dometes üretilecekti.
Bölge halkı su götürülen köylüler! gibi zenginleşecekti.
Kestel Barajı’nda da olduğu gibi bolluk bereket olacaktı.
Evet, evet;
Etkili ve yetkili ihale veren büyük makam sahipleri,
Dediğiniz doğruydu,
Gördüğümüz sadece iki gavur taşıydı.
Biz bu ülkede sit kararının uygulanacağına dair bir rüya görmüştük.
Uluslarası antlaşmalara uyulacağını düşünmüştük.
Hatta ve hatta evrensel değerler içeren kültür politikasının olduğunu sanmıştık,
Yanılmışız.
Uyandırıldık.
Aslında Allianoi denen bir yer yoktu.
Zaten hiç olmamıştı,
Aslında bu sisli mevsimde, ortaya çıkartmanın gereği de yoktu…
Biz böyle Kültür Varlıklarımızı koruyorduk…
Dr. Ahmet YARAŞ
Allianoi (Tel Çitlerinin Önü), Bergama 2 Ekim 2010
56
KIŞLADAĞ –İNAY VİCDAN HAREKETİ 2010 FAALİYET RAPORU
08.10.2009’da KIŞLADAĞ’DAYDIK.
Biz; İzmir’den Egeçep ve Elele hareketi temsilcileri, Ankara’dan gelen TMMOB’ye bağlı oda
temsilcileri ve avukatlar, Uşak’tan gelen avukatlar İnay köyünde buluştuk.
İnaylılar bizi köyün girişinde karşıladı. İnay Vicdan Hareketi Derneğinin önündeki avluda
toplandık. İnaylı kadınların taze tarhana çorbası, “döndürme”si, yoğurdu, yerli karpuzu, köy ekmeğiyle
ağırlandık. Avukatımız heyetle “sıkıcı bir yolculuk” yaparak Kışladağa gelmek zorunda kaldı.
İnay köyünden arabalarla Kışladağ altın madenine yola çıkan heyetimiz, Bilirkişi heyetiyle Madenin özel
yolunun başında buluştu. Hakim, “bu kadar kalabalıkla inceleme yapamam, bir temsilci heyeti gelsin
”dedi. Biz de yaklaşık 25 kişilik bir heyet seçtik. Madene girdik.
***
Manisa İdare Mahkemesi başkanı ve bir hakim üye, Kimyacı, Çevreci, Madenci, Jeolojici olmak üzere
bilirkişiler, her iki tarafın avukatları, davaya bizim yanımızda müdahil olan odalar ve Tüprag yanında
müdahil olan Türkiye Maden iş sendikası, Tüprag a karşı İnay köylüleri Bilirkişi incelemesinin
katılımcılarıydı.
Madenin nizamiyesinde daha başta küçük bir gerilim yaşandı. Çünkü madenin içini dolaşırken
“kasak, gözlük, turuncu yelek” giymemiz isteniyordu. Tüprag yazılı hiçbir şeyi giymeyeceğimizi
söyledik. Bir an önce incelemenin başlaması için yazısız kask ve gözlük takmaya razı olduk. Zaten
TMMOB lilerin kendi kaskları vardı. Bu tepkimizin nedeni, Tüprag ın Halkla ilişkiler faaliyetine
dolgu malzemesi olmamaktı.
57
Heyet olarak maden içi gezi ve inceleme Açık ocaktan başladı, pasa döküm alanı, kırma alanı, siyanür
liç alanı ve altın elde ünitesiyle noktalandı.
***
Kışladağ ve civarı bir “Gözyaşları Ülkesi” olmuş durumda diyebiliriz. Maden bölgesine girerken kendi
yurdumuzda sanki başka bir ülkeye girer gibiydik. Güvenlik, güvenlik şeritleri, arkasında uzun saplı
bayraklarıyla dolaşan dört çeker araçlar, kasklar, emir komuta zinciri içinde hareket eden maden
elemanları…
600 hektarlık bir koca alana tecavüz edilmişti. Bilirkişi incelemesi olduğu için patlatma yapılmıyor,
yollar sulanıyor, kırıcı çalışmıyordu. Nispeten düzenli, intizamlı bir görüntü vermek için suni tedbirler
alınmıştı. Pasa yığınları (5-6 adet) eğimli bir derenin başından başlayarak yeni ağır metal dolu dağlar
olarak sıralanmıştı. Büyük menderes nehrine kavuşacak derelere bakıyordu. Pasalar canlı toprağın ve
makiliklerin üzerine yığılıyordu. Her ay 1 milyon ton atık yığıldığını söylediler. Toplam 110 milyon
ton olacak Kışladağ’da. Atık alanına bir su toplama havuzu yapılmış, oradaki suyun ph‘nı ölçmeyi
önerdik, önce “tamam” dediler sonra “phmetre yok dediler.” Gözyaşı döktürecek bu yığınlar o yöre
halkına binlerce yıl. Bu yığınların harekete geçmiş metaller yönünden hiç masum olmadığını gördük.
Heyetimizde bulunan Tahir Öngür ve diğer oda temsilcileri çok güzel sorular sordular. Şirket
yetkilileri kimi zaman açmazlarını laf kalabalığına getirdiler ama bu durum dikkatlerden kaçmadı.
Bilimsel dürüstlük ve ahlak içinde hareket eden hiçbir bilim insanının bu kimyasal işletmeye “olur
verme”si olanaklı görünmüyordu.
Açık ocak 1 km çapında ve 450 metre derinlikte (şu an 140 m inilmiş) olacak. Etrafı telle çevrilip bir
göl olarak bırakılacakmış. Kışladağ da yer altı su seviyesinin kotu 250 metrede. Bin yıllarca sürecek
bir zehir çukuru olarak kalacak Kışladağ’da. Gözyaşı döktürecek tüm canlılara.
Haftada 4-5 kere patlama yapılıyor, dediler. Gümüşkol köylülerinin evlerinin çatladığı, sularının
kirlendiği, çocuklarının astım olduğu, çamaşır kurutamadıkları yönündeki şikayetlerini içeren
dilekçelerinin olduğu da heyete anlatıldı. İnaylılar bu yıl son yağmurlarla birlikte bostanlarının,
domates ve fasulyelerinin çürüdüğünü bizlere söylüyorlardı.
Siyanür liç alanı 50 metre yükselmişti. Üzerine çıktığımızda kesif bir koku karşılıyordu insanı.
1.800.000 metre karelik bir alandı burası. Kırılan kayalar 6.5 mm haline getirilerek döşenmiş, üzerine
siyanürlü sıvı veriliyordu. 90-120 gün süren siyanür uygulamasının üstüne yeni bir 10 metrelik katman
daha seriliyordu. Ona da siyanür veriliyordu. Son katmana gelmişlerdi. Bir an önce Kışladağ daki
altını alıp bitirmek ister gibi çalışılıyordu. Şu anda madeni kapatma kararı alınsa dahi oranın ıslah
edilmesi hiç mümkün görünmüyordu. Siyanür liç alanı “kimyasal bomba”yla doluydu. Orayı 18 ay su
ile yıkayarak temizleyeceklerini söylediklerinde, bizim bilimcilerin bıyık altından güldüğünü gördük.
***
İnay köylüleri azimli, yaşam alanlarını savunmakta çok kararlılar. İnceleme sonunda bizi yeniden
ağırladılar ve birer köy ekmeği sıcak kucaklaşmalarla uğurladılar. Kışladağ ın bir “gözyaşları ülkesi”
yarattığının bilincindeler. Kışladağ bu haliyle bile viran olmuş durumda. Başka dağlarımızın viran
olmaması ve çevresindeki insanların göz yaşları içinde yaşamaması için dayanışmaya hazırlar.
Ne yazsak az, ne kadar anlatsak az. Görmek gerek Kışladağ’ı. Bizden bu kadar başka görenlerin de
anlatması dileğimizle.
İnay Vicdan Hareketi sözcüsü
58
‘Kanada Cumhuriyeti’nde keşif!
Uşak Eşme yakınlarındaki Kışladağ Altın Madeni’nde önceki gün ÇED izni ve Gayri Sıhhi Müessese
ruhsatlarına karşı açılan davalar için bilirkişi incelemesi yapıldı. 2006 yılında yoğun tartışmalar
eşliğinde açılan altın madeninin yöreye verdiği zarar bu bilirkişi incelemesi sırasında bir kez daha
gözler önüne serildi. Madenin açık ocağının çapı 1 kilometre, derinliği 400 metreye ulaşacak olan
çukurunun henüz 100 metre kadar olmuş hali bile yöreyi nasıl korkunç bir geleceğin beklediğini
ortaya koydu.
TEL ÖRGÜDEN ÖTESİ
Kanadalı Eldorado Gold şirketine ait TÜPRAG’ın işlettiği madene yapılacak bilirkişi incelemesi için
İzmir ve Ankara’dan meslek örgütü temsilcileri, hukukçular ve çevreciler İnay köyüne geldiler. Bir
süre İnay köyünde dinlenen konuklar, öğle saatlerinde köylülerle birlikte maden için yapılan özel
yolun başlangıcına gittiler. Bilirkişi heyeti ile birlikte gelen keşfi yapacak Manisa İdare Mahkemesi
Başkanı sayıları 70’i bulan köylülerden ve meslek örgütü temsilcilerinden sadece 20 kişinin
incelemeye katılmasına izin verdi. Basının alınmadığı bilirkişi incelemesine itirazlara rağmen sadece
20 kadar İnaylı, meslek örgütü yöneticisi ve hukukçu katılabildi. Köylüler tel örgülerle çevrili maden
alanına yaklaştırılmazken, bilirkişi heyetiyle alana girebilenlerin çok sıkı bir güvenlik kontrolünden
geçirilmesi dikkat çekti. Bu durumu belki de en iyi özetleyen seyir terası üzerinden, tel örgüler
arkasındaki madenci şirketin açtığı “cehennem çukuru”na bakarak “Tel örgüden ötesi Kanada
Cumhuriyeti” diyen İnay köylüsü Ali Yurdakan oldu.
ŞİRKET DERSİNE İYİ ÇALIŞMIŞ
Köylüler altın madeninde kırma öğütme tesislerine cevher taşıyan bir iki kamyon ve onların geçtiği
yolları sulayan bir kamyon dışında gözle görülür bir faaliyet olmamasını bilirkişi incelemesine
bağladılar. Her gün madende gece gündüz çok yoğun bir faaliyetin olduğunu söyleyen köylüler,
tozdan ve gürültüden yaklaşılamayan madende heyet incelemesi nedeniyle işlerin durma noktasına
geldiğini belirterek, “Bu iş işçilere yaradı” yorumunu yaptılar. Gerçekten de madenin kırma eleme
tesislerinin yanı başında sayıları 20’nin üzerinde çok sayıda kamyonun park halinde bekletildiği,
sadece bir iki kamyonun açık ocaktan kırma tesislerine cevher taşıdığı gözlerden kaçmadı. Maden
yetkilileri bu durumu “Perşembe günleri cevher kırma ünitesinin çalışmamasına” bağlayarak, bunun
bir tesadüf olduğunu ileri sürdüler. Öyle ki bilirkişi incelemesi için cevher taşıyan bir kamyon ancak
mahkeme hakiminin isteği üzerine geldi. Madenci şirketin bilirkişi incelemesi nedeniyle yoğun
güvenlik önlemi aldığını, toz ve gürültü yapacak faaliyetin minimum seviyeye düşürüldüğünü
gözlemleyen meslek örgütü temsilcilerinin ortak yorumu “Şirket dersine iyi çalışmış” şeklinde oldu.
Çok geniş bir alan üzerinde kurulu bulunan maden tesislerinde öğleden sonra saat 14.00’te başlayan
bilirkişi incelemesi gece saat 22.00’ye kadar devam etti. Tüm bu süre boyunca İnay köylüleri heyetin
incelemelerini tel örgüler ardında beklediler. Akşam serinleyen havada ateşler yakarak ısınan
köylülerin mücadele kararlılığı inceleme bitene kadar alandan ayrılmamaları ile bir kez daha görüldü.
BU NE TESADÜF!
Heyetin incelemeleri sırasında bir bölgedeki suyun Ph’ının ölçülmesinin talep edilmesinin şirket
yetkililerinde paniğe yol açması gözlerden kaçmadı. Suyun Ph’ının devlet tarafından oluşturulan
İzleme Denetleme Kurulu tarafından sürekli gözlemlendiğini ileri sürerek buna itiraz eden şirket
yetkilileri, ancak bilirkişinin de bu analizi talep etmesi sonrası sudaki Ph’ı ölçmeye razı oldu. Buna
rağmen bir süre sonra koskoca madende bulunan Phmetrenin bozuk olduğu ve ölçüm yapılamadığı
söylendi. Madende 20 Phmetrenin bulunduğu yerin anahtarının ise yine büyük bir tesadüf eseri o gün
izinli olan bir maden çalışanında olduğu ileri sürüldü! (Uşak/EVRENSEL)
****
Bu haberlerde anılan bilirkişi incelemesi raporlarına göre, Manisa idare mahkemesi ÇED
olumlu belgesine itirazımızı yeniden reddetti. Şimdi bu mahkemenin verdiği karara itiraz edildi
ve dava yeniden DANIŞTAY’DA. Danıştay’ın kararını bekliyoruz.
Fakat karar beklenirken hayat devam ediyor ve Kışladağ altın madeni civarındaki köylerden
sürekli kötü haberler geliyor. İşte bu haberlerden bir kaçı aşağıdadır.
59
Ölüm Kışladağ’dan gitmiyor!
Özer Akdemir 26/05/2010
Uşak Eşme ile Ulubey ilçeleri arasında faaliyetini sürdüren Kışladağ Altın
Madeni yakınında hayvan ölümleri devam ediyor.
Uşak Eşme ile Ulubey ilçeleri arasında faaliyetini sürdüren Kışladağ Altın Madeni yakınında hayvan
ölümleri devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde 100’ün üzerinde küçükbaş ve 3 tane de büyük baş
hayvanın şüpheli bir şekilde öldüğü Bekişli köyünde önceki gün de onlarca balığın öldüğü haberi
geldi. Köyde, birçok büyükbaş ve küçükbaş hayvanın hasta olduğu, sebzelerin ise kuruduğu bilgileri
gelirken, köylüler tüm bunların madenden Bekişli deresine yapılan kaçak su deşarjı sonrasında
meydana geldiğini söylüyorlar.
Kanadalı TÜPRAG Şirketi tarafından işletilen Kışladağ Altın Madeni’ne komşu Bekişli köyünde
yaklaşık bir ay önce 100’ün üzerinde koyunu ve üç ineği ölen Bilal Öztürk adlı köylünün önceki gün
de evinin önünde bulunan havuzdaki balıkları öldü. Görüştüğümüz köylüler havuzdaki bulunan
balıkların çoğunun öldüğünü, kalanların ise can çekiştiğini belirtirlerken, Bilal Öztürk’ün evine yakın
konumda oturan akrabalarının büyük ve küçük baş hayvanlarının da hasta olduğunu söylediler.
MADENDEN DEREYE GİZLİ DEŞARJ YAPILIYOR
Telefonla ulaştığımız Bilal Öztürk’ün amca oğlu Hasan Öztürk, Öztürk’ün evinin Bekişli deresinin 1020 metre uzağında olduğunu belirterek, akrabasının bu dereden havuzuna su aldığını, balıkların da bu
su nedeniyle ölmüş olabileceğini söyledi. Altın madeninin özellikle yağışlı günlerde dereye su deşarj
ettiğini dile getiren Öztürk, “Madenden dereye gizli bir boru ile su bırakılıyor. Özellikle yağışlı
günlerde. Geçenlerde jandarma gelip bu durumu tespit etti. İşte bu su nedeniyle hayvanlar ölüyor”
dedi. Bir ay önce ölen koyunlara ve ineklere yapılan tahlillerde farklı teşhisler konduğunu aktaran
Öztürk, “Önce kıl kurdu dediler. Biz yıllardır hayvancılık yaparız. Kıl kurdunu, diğer hastalıkları
biliriz. Buna itiraz edince gıda zehirlenmesi teşhisi koydular bu sefer. Yıllarca bu köyde hayvancılık
yapıldı böyle ölümler görülmedi. Amca oğlum Bilal Öztürk bir ay önceki ölümlerde de dereden aldığı
suyla bahçesini sulamıştı. 100’ün üzerinde koyunun ve ineklerin ölmesinin nedeni de bu derenin suyu”
diye konuştu.
ÇARESİZ KALDIK
Öztürk, balıkları ve dereden aldıkları suları İzmir ya da Ankara’da tahlil ettireceklerini söyledi.
Madenin içinde biriken bir suyun dönem dönem Bekişli deresine deşarj edildiğini, bu suyla ilgili
madendeki işçilere “Sakın ayağınızı dahi sokmayın” uyarısı yapıldığını vurgulayan Öztürk, “Derenin
suyunun rengi de değişti. Artık deredeki yosunlar siyah bir renk aldı” diye konuştu. 2009 Eylül
ayından bu yana köylerinde hayvan ölümlerinin yaşandığını kaydeden Bekişli köylülerinden Musa
Akar, bu tarihte doğuran 170 koyunun belli bir süre sonra öldüğünü, ölen kuzularla birlikte sayının
400’e ulaştığını söyledi. Yaşanan ölümlerin gıda zehirlenmesi ile alakası olmadığını kaydeden Akar,
“Dereden uzak yerlerde olan hayvanlarda bir şey yok. Dereye yakın olanların ise hepsi ölüyor. Dere
suyundan içen inekler de hasta. Derenin suyu ile sulanan sebzeler de kuruyor. Hayvanları ölen
arkadaşların madende çalışanları var. Onlara bir şey olmasın diye seslerini çıkarmıyorlar.
Kaymakama, jandarmaya haber verdik. Çaresiz kaldık. Ne yapacağımızı bilemiyoruz” dedi.
(İzmir/EVRENSEL)
MADEN NELERE MAL OLDU?
Kışladağ Altın Madeni 2006 Temmuzu’nda resmi olarak açıldı. Resmi açılıştan 15-20 gün önce hâlâ
tam olarak açıklığa kavuşmasa da madende meydana gelen siyanür kazası sonrası Eşme ve köylerinde
yaşayan 1500’ün üzerinde kişi zehirlendi. Yetkililer zehirlenmelerin nedeni olarak Eşme’nin şebeke
suyuna karışan “bakteri kirliliği” açıklamasını yaparken, Eşme’nin suyunu kullanmayan onlarca
köylünün de hastalanması bu açıklamaları baştan çürüttü. Kaymakamlık ve valiliğin engelleme
girişimlerine rağmen İzmir ve Uşak’tan, aralarında TTB temsilcilerinin de bulunduğu bir heyet
tarafından zehirlenen vatandaşlardan alınan kanlarda yüksek oranda siyanür tespit edilmiş, yapılan
basın açıklamasında Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa,
zehirlenmelerin siyanürden olduğunu kaydetmişti.
60
Yine 2007 sonu ile 2008’ın ilk aylarında madene yakın İnay köyünde yüzde 80’lere varan oranlarda
ölü ve sakat kuzu doğumları meydana geldi. Köylüler kuzu ölümlerinden madeni sorumlu tutarken,
yetkililer ise bir süre karantina uyguladıkları köydeki hayvan ölümlerinin nedenini “Beyaz kas
hastalığı” olarak açıkladılar.
MADEN ŞİRKETLERİ GÜN SAYIYOR
Madencilik yasasında bazı değişiklikler yapılmasını öngören yasal düzenleme artık son aşamaya geldi.
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonundan geçen yasa tasarısı
önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulu’na gelecek. Birçok yönü ile eleştirilen, Anayasa
Mahkemesi ve Danıştay’ca bazı maddeleri iptal edilen eski yasadan bile daha tehlikeli olarak nitelenen
yeni tasarı, yaban hayatı geliştirme sahalarında, zeytinliklerde ve su havzalarında madencilik yapmaya
olanak tanıyor. Madenciliğin önündeki tüm engellerin aşılmasına dönük hazırlandığı dile getirilen yeni
tasarı ayrıca madencilerin yerel yönetimler tarafından denetlenmesinin önünü tıkadığı gerekçesi ile de
eleştiriliyor.
Anayasa Mahkemesi’nin 5 Haziran 2004 yılında yürürlüğe giren Maden Yasası’nın bazı maddelerini
iptal etmesinin ardından ülkedeki madencilik sektörü yasal dayanaktan yoksun kalmıştı. Çıkarılan
yönetmelikte Danıştay’ca iptal edilmişti.
Madenci şirketlerin hiç de hoşuna gitmeyen bu hukuki gelişmelerin ardından madenci lobisinin
baskıları sonrası hemen değişiklik taslağı hazırlıklarına başlanıldı. Hazırlanan taslak metinle ilgili
yapılan değerlendirmelerde yasanın insan yaşamı ve çevre gibi bir kaygı taşımadığı dile getiriliyor.
Madencilikle ilgili tüm izinlerin merkezi yönetime devredildiği tasarı da, “kazanılmış hak” kavramı
yasaya sokularak alınan maden ruhsatları için adeta bir tür dokunulmazlık getiriliyor. Madenci
şirketlere ruhsat verme işi belediyelerden alınarak valiye verilirken, tasarı ile madenciliğin önündeki
tüm yasal engellemelerin kaldırıldığı değerlendirmeleri yapılıyor.
(İzmir/EVRENSEL)
TÜPRAG Cumhuriyeti
Özer Akdemir
16/02/2010
Uşak’ın Eşme ve Ulubey ilçeleri arasındaki Kışladağ’da altın işletmeciliği yapan TÜPRAG Şirketi
2006’dan günümüze ‘Sosyal Sorumluluk Projeleri’ adı altında yörede yaptıkları ‘bağış’ları açıkladı.
Şirketin, Uşak Belediye Meclisi’nde kendilerine yöneltilen eleştirilere yanıt için açıkladığı ‘bağışlar’,
yörenin adeta bir “Tüprag Cumhuriyeti” haline geldiğini ortaya koyuyor. Şirketin toplam 4 milyon 882
bin $ olarak açıkladığı harcama kalemleri arasında damızlık boğa yardımından, kaldırım taşı
döşenmesine, kanalizasyondan, yüzme havuzu yapımına, köylere imam evi inşasından ilçelere kurulan
mobese kamera sistemlerine kadar yok yok…
Geçtiğimiz günlerde Uşak Belediye Meclisi’nde yapılan meclis görüşmelerinde Eşme yakınlarındaki
Kışladağ Altın madeninin sahibi TÜPRAG şirketinin “Son günlerde vaat ettiği yatırımları ve
destekleri esirgediği” yönünde tartışmalar yaşandı. Belediye meclisinde şirkete yönelik eleştiriler
şirketin “desteklerinden” sadece madene yakın yörelerin nasiplendiği ve Uşak’ın ihmal edildiği
yönündeydi. Şirket Müdürü Mehmet Yılmaz bu iddialara yazılı bir yanıt verirken, aynı içerikli kısa bir
film de hazırlatıp yerel televizyonlarda yayınlattı.
ŞİRKET DEVLETİ!..
Şirket müdürünün açıkladığı kalemler arasında altyapı hizmetleri, eğitim, sağlık, barınma gibi devlet
tarafından yapılması gereken birçok hizmet bulunmaktadır. Devlet adeta bölgede kendisinin yapması
gereken işleri TÜPRAG şirketinin insafına terk etmiştir. Kaymakamlık inşaatından, foseptik çukuruna,
kaldırım taşı döşenmesinden, içme suyu şebekesi yapımına hatta ilçe mobese kamera sistemlerinin
kurulmasına kadar onlarca kalem hizmet TÜPRAG şirketi tarafından finanse edilmiş. Öyle ki lafa
geldiğinde mangalda kül bırakmayan ‘Müslüman demokrat’ AKP Hükümeti camii imamlarının
61
kalacağı konutları bile Kanadalı TÜPRAG Şirketi’ne yaptırmış!. Şirket müdürünün açıkladığı bağış
kalemleri devrin artık “sosyal devlet”lerin değil “şirket devlet”lerin devri haline geldiği yönündeki
görüşleri de doğrular nitelikte. Şirketin açıkladığı ‘bağış’ listesi, bölgenin nasıl “TÜPRAG
Cumhuriyeti” haline gelmeye başladığını da açıkça ortaya seriyor.
KAYMAKAM GÖZETİMİNDE RÜŞVET BELGESİ
TÜPRAG’ın ‘Sosyal Sorumluluk Projeleri’ arasından 195 bin dolarlık önemli bir pay alan Söğütlü
köyünün bu parayı neye karşı aldığı 2007 kasım ayında basına yansıya bir ‘Protokol’le açıklığa
kavuşmuştu. Köy muhtarı Muhtar Neşet Erdem ve Şirket Halkla ilişkiler Müdürü Mehmet Yılmaz’ın
imzasını taşıyan 01.03.2007 tarihli protokolün altında Ulubey Kaymakamı Fatih Çobanoğlu’nun da
imzası vardı. Köy merası olan arazinin Orman İşletme Müdürlüğü üzerine tecil eden mahkeme
kararını temyiz edilmemesi karşılığı yapılan bu protokol Kaymakam gözetiminde “rüşvetin” en önemli
belgesi olarak nitelenmişti.
(İzmir/EVRENSEL)
TÜPRAGIN YAPTIĞI ‘BAĞIŞ’LAR
İşte TÜPRAG’ın açıklamalarına göre ‘Sosyal Sorumluluk’ harcamalarından bazıları:
Köylere İçme Suyu: 430 bin $
Kanalizasyon İnşaatları: 700 bin $
Sağlık Tarama Aracı: 189 bin $
Hemodiyaliz Merkezi: 55 bin $
Ağaçlandırma: 45 bin $
Kriz Merkezi: 66 bin $
Pikap Araç: 19 bin $
Düğün Salonu: 15 bin $
Köy Evi: 45 bin $
Süt Tankı: 22 bin $
Köy Yolları Asfaltlanması: 400 bin $
Eşme Asfalt Yol: 30 bin $
Ahmetler Asfalt Yol: 70 bin $
Ulubey Yüzme Havuzu: 40 bin $
Kışla Parke Taş: 75 bin $
Foseptik İnşaatı: 30 bin $
Mobese (Eşme): 10 bin $
Mobese (Ulubey): 10 bin $
Damızlık Koç Projesi: 70 bin $
Su Pompası: 5 bin $
Uşak Müzesi: 40 bin $
İmam Lojmanı: 30 bin $
Sondaj: 65 bin $
MASGE Projesi: 10 bin $
Öğrenci gezileri: 10 bin $
Söğütlü Köyü Sandığı: 100 bin $
Ulubey Hükümet Konağı: 10 bin $
Eşme Hükümet Konağı: 10 bin $
Okullara bağışlar: 63 bin $
Belediye ve Muhtarlıklara bağışlar: 158 bin $
Kışla Tarım Kooperatifi: 7 bin $
Futbol sahası: 45 bin $
Yangın Havuzları: 30 bin $
Öğrenci Yurdu: 8 bin $
Ulubey Çamlık Projesi: 70 bin $
Eşme Yurt Yenileme: 70 bin $
62
Cami Çatısı Tadilatı: 25 bin $
Köy Evi: 45 bin $
Uşak Üniversitesi: 1 milyon 500 bin $
TOPLAM: 4 milyon 882 bin $
Ya bebeklere sıra gelirse!
Özer Akdemir
28/12/2010
Kışladağ altın madeni yakınlarındaki köylerde bu günlerde yine toplu kuzu ölümleri meydana geliyor.
Eşmeliler “Bugün kuzular ölüyor, yarın bebeklere sıra gelirse ne olacak” endişesi ile yaşıyorlar.
Kışladağ altın madeni yakınlarındaki köylerde bu günlerde yine toplu kuzu ölümleri meydana geliyor.
Eşmeliler “Bugün kuzular ölüyor, yarın bebeklere sıra gelirse ne olacak” endişesi ile yaşıyorlar.
İnceleme yapan yetkililer ise ölümleri kah şap hastalığına kah zehirlenmeye bağlıyorlar. Ancak
ölümlerin yağmurdan sonra başlaması zehirlenme şüphelerini güçlendiriyor.
ANALARINI EMDİKTEN SONRA
Önceki gün Uşak Eşme’nin köylerinden gene toplu kuzu ölümleri haberi geldi. Takmak, Dereköy,
Yeşilkavak, Güllükaya, Kolankaya köylerinde sayıları yüzlerle ifade edilen sayıda kuzunun analarını
emdikten kısa bir süre sonra öldükleri söyleniyor. Eşme köylülerinin kuzuları sakat doğuyor, ölüyor,
seslerini duyan yok.
100’ün üzerinde kuzusunu kaybeden Eşme’ye 5 kilometre uzaklıktaki Takmak Köyünden Sudi Çıvgın,
“Kuzular dağdan yaylımdan gelen anasını emdiği zaman ölüyor. Kalp krizi geçirir gibi bir şeyler
oluyor hayvana. Kimi birkaç saat içerisinde, kimi bir iki gün arayla ölüyor” dedi. Yetkililerin
ölümlerle ilgili kendilerine çelişkili açıklamalarda bulunduğunu söyleyen Çıvgın, “Eşme’den veteriner
63
getirip götürüyoruz. Veterinerlerden ikisi şap hastalığı olduğunu iddia ederken, İlçe tarımdan gelen
veterinerler ‘Şaptan böyle toplu ölüm olmaz, zehirlenme bu’ diyorlar. En son gelen İlçe tarım
yetkilileri ‘zehirlenme’ teşhisi koydular. Bana hayvanların nerelerde yayıldığını falan sordular” diye
konuştu.
İLAÇLAR FAYDA ETMİYOR
Eşme’deki veterinerin verdiği ilaç ve iğnelerin de bir faydası olmadığını, ölümlerin devam ettiğini
söyleyen Çıvgın, “50-60 tane kuzum kaldı. Onları kurtarmaya çalışıyorum şimdi” dedi.
Köylerinin Kışladağ Altın Madeni’ne 18-20 kilometre uzaklıkta olduğunu söyleyen Çıvgın’a göre
ölümler siyanürden olabilir. Çıvgın, ölümlerle ilgili bir ayrıntı vererek, ölümlerin geçtiğimiz günlerde
üç beş gün aralıksız yağan yağmurlardan sonra başladığını anlatıyor. Aynı köyden yeğeni Hasan
Karataş’ın anlattıkları da Çıvgın’ın bu açıklamaları ile örtüşüyor. 7 kuzusu ölen Karataş, ölümleri
şöyle anlatıyor: “Kuzu anneyi emdiği zaman önce topallık başlıyor. Karnını çekiyor kuzu. Sonra
zaman geçtikçe saatler içinde ölüyor. Olanlar ölümlerin madenden olması dışında bir açıklama
bırakmıyor. Yağmurlardan sonra başladı ölümler.”
Köylülerin bu anlatımları 2006 haziran ayında yağan yoğun yağmurların ardından Eşme ve köylerinde
görülen siyanür zehirlenmelerini akıllara getiriyor. Çıvgın ve diğer köylerden köylüler ölümlerin
nedenlerini öğrenmek için İzmir’e, Bornova Veterinerlik Fakültesine getiriyorlar kuzularını.
KIŞLADAĞ’DA ÖLÜM KOL GEZİYOR
jMadenin resmi açılışından 15 gün önce, 2006 haziranında meydana gelen kazanın ardından, Eşme
köylülerinden 1.500’e yakın kişi zehirlenmişti. Resmi açıklamalar zehirlenmelerin Eşme’nin içme
suyundaki bakteri kirliliğinden kaynaklandığı yönünde iken, Eşme’nin su şebekesini kullanmayan,
hatta haftalardır Eşme’ye gitmemiş köylülerde de zehirlenme görülmesi bu açıklamaları çürütüyordu.
İzmir ve Uşak’tan giden TTB üyesi doktorların aldığı kan numunelerine Uşak Valisinin talimatı ile
kaymakamlık el koymuş, buna karşın yetkililerden gizli alınan kanların analizinde kanlarda limitlerin
çok üzerinde siyanür tespit edilmişti.
jAltın Madenine komşu İnay köyünde 2008 ocak ayında da yoğun miktarda sakat ve ölü kuzu olayı
yaşanmıştı. Köyde doğum yapan koyunların yüzde 80’i ölürken köylüler ölümleri, 2007 temmuz
ayında madende yaşanan ve tutanak altına aldıkları patlamaya bağladılar. Patlamanın olduğu günlerde
hamile kalan koyunların doğum yapma tarihleri ölü-ve sakat kuzu olaylarının yaşandığı günler ile
çakışıyordu.
j2010 nisan ayında bu sefer madenin yakınındaki Bekişli köyünde bir köylünün 130 koyunu, başka bir
köylünün ise 2 ineği ölmüş, köylüler ölümlerin hayvanların madenin boşalttığı atık suları içmeleri
yüzünden olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Zehirlendikleriyle kalmayacaklar
10/12/2009
Özer Akdemir
Uşak’ın Eşme ilçesinde 2006 yılı Haziran’ında 1500’e yakın kişinin siyanürle zehirlenmesi ile ilgili
açılan ve yerel mahkemece reddedilen dava, Yargıtay’dan döndü. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Eşme
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin zehirlenen 4 Eşmeli tarafından açılan maddi-manevi tazminat davasını
reddetmesi ile ilgili kararını bozdu. Yargıtay, yerel mahkemenin eksik inceleme yaptığının altını
çizerek, yeni bir bilirkişi oluşturup siyanür zehirlenmesi iddiasının yeniden incelenmesine karar verdi.
ŞEBEKE SUYU DEĞİLSE…
27-30 Haziran 2006 tarihleri arasında Uşak’ın Eşme ilçesi ve köylerinde yaşayan 1500’e yakın insan,
zehirlenme belirtileri ile sağlık kuruluşlarına başvurmuştu. Resmi yetkililer tarafından “içme suyuna
kanalizasyon karışması” nedenine bağlanan zehirlenmelerde ortaya çıkan birçok soru işareti, konuya
duyarlı çevreleri harekete geçirmişti. Zehirlenmelerin sadece Eşme ile sınırlı olmayıp, ilçenin şebeke
suyu ile ilgili olmayan köylerde de meydana gelmiş olması, resmi yetkililerin açıklamaları ile
çelişmekteydi. Eşme Aydınlı köyünden Mahmut Kulalı ve Eşmeli iki vatandaş, zehirlenmelerin
64
ardındaki gerçeğin ortaya çıkması için İzmir’deki özel bir laboratuvara başvurarak kan örnekleri
vermişlerdi. Kanalizasyon karışması iddialarındaki bu çelişkilerin ardından zehirlenmelerle ilgili tüm
şüpheler, bölgede bir süredir deneme üretimi yapan TÜPRAG şirketine ait Kışladağ Altın Madeni
üzerinde yoğunlaşmıştı. Eşmelilerin başvuruları üzerine EGEÇEP, iddiaları araştırmak üzere İzmir
Tabip Odası Temsilcisi Dr. Oya Otyıldız, Kimya Mühendisleri Odası’ndan Prof. Dr. Gürel Nişli,
Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şube Başkanı Ertuğrul Barka ve İnay Vicdan Hareketi Sözcüsü
Muammer Sakaryalı’dan oluşan bir heyetle Eşme’ye gitmişti. Heyete Uşak Tabip Odası Başkanı Dr.
Zafer Aydın da katılmıştı.
KAYMAKAMLIK ENGELİ
Heyetin, Eşme Devlet Hastanesi başhekiminin sağladığı ekipman ve hemşire desteği ile zehirlenen
gönüllülerden almaya başladığı kan örneklerine bir süre sonra Eşme Kaymakamlığı’nın
görevlendirdiği polis tarafından el konulmuştu. Kaymakamlık kanlara el konulmasını, valinin emri ve
izinsiz olduğu gerekçelerine dayandırırken, Uşak valisi çeşitli girişimlere rağmen el konulan kanları
iade etmemişti. Birkaç gönüllüden, kaymakamlıktan gizli alınan kanlar, Ankara’ya özel bir
laboratuvara gönderilmiş, yapılan basın açıklaması ile yetkililerin tavrının şüpheleri daha da artırdığı
dile getirilmişti. Ankara’ya gönderilen kanlarda ve İzmir’de alınan kanlarda limit değerlerin 10 ila 40
kat fazlası siyanüre rastlanırken, valilik tarafından el konulan kanlarda ise siyanür değil “arsenik”
oranına baktırıldığı ortaya çıkmıştı! Analiz raporlarının gelmesinin ardından İzmir Tabip Odası’nda
gerçekleştirilen basın toplantısında, Eşme’deki zehirlenmelerin siyanürden kaynaklandığı, Ege
Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Karababa tarafından
açıklanmıştı.
EKSİK İNCELEME
Bu gelişmelerin ardından zehirlenen ve kanlarında yüksek oranda siyanür çıkan 4 Eşmeli tarafından
Eşme Asliye Hukuk Mahkemesi’ne TÜPRAG Altın Şirketi aleyhine açılan maddi-manevi tazminat
davası, yerel mahkemece sadece su ve toprak üzerinde yapılan analizler sonrasında reddedilmişti.
Mahkeme, kararına ayrıca, Hıfzısıhha Kurulu’nca kanlarda ‘arsenik’ bulunamadığına dair raporunu da
dayanak yapmıştı. Eşmelilerin avukatı Mehmet Horuş’un Eşme Cumhuriyet Savcılığı tarafından
yürütülen soruşturmada yapılan bilirkişi incelemesinin, bir çevre mühendisi ve bir inşaat mühendisi
tarafından yapıldığı ve konunun ilgili dallardan oluşturulacak bir bilirkişiye incelettirilmesi talebi ise
mahkemece reddedilmişti.
Temyize götürülen dava, geçtiğimiz günlerde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından bozuldu. Yerel
mahkemenin kararının sadece su ve toprak analizlerine dayandığına dikkat çeken Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi, oysa ortada bir siyanür zehirlenmesi ve bu zehirlenmenin Kışladağ Altın Madeni’nden
kaynaklandığına yönelik bir iddia olduğunu belirtti. Daire, “…siyanürün davacıların sağlığı üzerine
olumsuz etkisi olup olmadığı ve bunun, altın madeni işletmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı
konusunda üniversitelerin toksikoloji, patoloji, biyokimya ve farmakoloji bilim dallarında görevli
öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi…” raporu hazırlanmasına hükmetti. (İzmir/EVRENSEL)
HÂLÂ KARANLIKTA
Avukat Mehmet Horuş, aradan geçen üç yıldan sonra tekrar en başa dönüldüğünü belirterek, Eşme’de
yaşanan zehirlenme olayının halen aydınlatılmayı beklediğini söyledi. Horuş, “Bir sosyal hukuk
devletinde 1500 insanın mağdur
olduğu ve her an benzer olayların yaşanabileceğinin dile getirildiği bir felaket karşısında
tek tek yurttaşların dava açmalarına gerek kalmamalıydı. Şu anda benzer bir felaket yaşanması
durumunda aynı sorunlarla karşılaşma olasılığımız var” dedi. Horuş, dava sonunda zehirlenme
olayının altın madeninden kaynaklandığı sonucuna varılması durumunda, cumhuriyet savcılığının
verdiği takipsizlik kararının yeniden ele alınmasının gündeme gelebileceğini dile getirdi. Horuş, yerel
mahkemede davanın kaybedilmesinin ardından TÜPRAG şirketinin köylüler aleyhine yargılama
giderleri ve avukatlık masrafları için icra takibi başlattığını, ilk olarak bu icra dosyalarına ödenen
paraların iadesinin isteneceğini belirtti.
65
Meleyemeden ölüyorlar!
Özer Akdemir 20/01/2011
Uşak Eşme’deki Kışladağ Altın Madeni yakınlarındaki köylerden kuzu ölümleri haberleri
gelmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Takmak, Güllübağ, Ahmetler köylerinde yüzlerce kuzunun ölmesi
haberinin ardından önceki gün de Bekişli köyünde son bir hafta içerisinde 300’ün üzerinde
kuzunun öldüğü haberleri geldi. Bekişli köyü Kışladağ Altın Madenine sınır komşusu olan
bir köy. Altın madeninin üretime geçtiği 2006 yılından bugüne kadar yöredeki köylerde
kuzular adeta meleyemeden ölüyorlar.
KÖRPE KUZULAR, BUZAĞILAR ÖLÜYOR
Konuyla ilgili görüştüğümüz Bekişli köyünden Hasan Özdemir, “Çaresiziz, iğne ilaç yapıyoruz
fayda etmiyor. Körpe kuzular, buzağılar ölüyor” dedi. Köyün karantina altına alındığını, hayvan
giriş çıkışının yasaklandığını söyleyen Özdemir “Bazı yetkililer şap hastalığı diyor. Ben 55
yaşındayım. Şap hastalığı nedir biliyorum. Hayvanın ağzında burnunda yaralar çıkardı. Biz de
ilaç bile kullanmadan ilkel yöntemlerle tedavi ederdik. Bu öyle bir şey değil” diye konuştu. İlçe
tarıma artık güvenlerinin kalmadığını anlatan Özdemir “Olayların dışarıda duyulmasını
istemiyorlar. Kuzuları dışarıda tahlil ettirmeye kalktığımızda 5 bin lira ceza yazıyorlar”
diye konuştu. Kuzu ölümlerinin altın madeni ile ilgilisini sorduklarında yetkililerin sus pus
olduğunu kaydeden Özdemir, “Altın madeni dediğimizde ödleri kopuyor. Maden aleyhine
kimse konuşamıyor. Herkes ondan olduğunu biliyor ama kimse sesini çıkaramıyor” dedi.
Öte yandan son kuzu ölümleri ile ilgili bir açıklama yapan EGEÇEP Dönem Sözcüsü Muammer
Sakaryalı, yöre köylülerinin kuzu ölümleri ile ilgili anlatımlarını aktardı. “Köylüler diyorlar ki;
Kışla köyünde bu yıl kuzu bitti, o kadar çok öldü ki hiç kimse kazanç sağlayamaz. Takmak’ta
yüzlerce öldü. Güllübağ, Ahmetler, Ahmetler İstasyonu köylerinde de durum aynı. Meleyemeden
ölüyor kuzular.”
ZULÜM DEĞİL Mİ?
2007 yılından beri yörede kuzu, koyun, inek ve diğer hayvanların toplu olarak öldüğünü aktaran
Sakaryalı, ölümlerin özellikle yağmurlardan sonra yaşanmasına dikkat çekti. Sakaryalı;
“İnsanların endişe içinde yaşatılması zulüm değil mi? Köylülerin “Ya çocuklarımız da sakat ve
ölü doğmaya başlarsa?” kuşkusunu kim giderecek” dedi. Sakaryalı madenin geçtiğimiz günlerde
yaptığı kapasite artırımı ÇED toplantısına dikkat çekerek, “Bunların 17 yıl sonra da çekip
gitmeyecekleri anlaşıldı” dedi. (İzmir/EVRENSEL)
66
TURGUTLU TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE KÜLTÜR MERKEZİ EKOLOJİ KOMİSYONU
ÇALDAĞI 2010 YILI ÇALIŞMA RAPORU
Derneğimizin ekoloji komisyonu, EGEÇEP-Ege Çevre ve Kültür Platformu ve Turgutlu Çevre
Platformu(TUR-ÇEP)' nun bileşenidir. TUR-ÇEP Çaldağı'nda açık liç sistemiyle nikel çıkarılmasına
karşı AKP dışında siyasi partilerin, meslek odalarının, TMMOB odalarının sendika ve derneklerin
oluşturduğu bir platformdur. Ayrıca platformu yürütmekle görevli yürütme kurulunda da derneğimiz
ekoloji komisyonu görevlidir. 2010 yılında tarih sırasıyla bilgilendirme ve eylemlikler TUR-ÇEP
ağırlıklı olmuştur.
3 Şubat 2010 yılında TUR-ÇEP tarafından ilk bilgilendirme toplantısı yapıldı. Bilgilendirme
toplantısına Tahir Öngür, Levent Tuğrul, Tarih profesörü Salih Özbaran katıldı.
25-26 Mart 2010 günü Meclis Madencilik Araştırma komisyonuna TUR-ÇEP tarafından
organize edilen toplantıda Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür Çaldağı'nda çıkarılacak olan nikel ve
madenin doğaya ve insanlığa karşı zararlarıyla ilgili brifing verdi.
15 Nisan 2010 günü TUR-ÇEP bileşeni olan Tema' nın “Yeraltı varlıklarımız ve sürdürülebilir
yaşam” konulu panel düzenledi. Bu panele Hayrettin Karaca' da katıldı. Ayrıca Hayrettin Karaca
maden bölgesini, yakınındaki köyleri ve okul ziyaretleriylede öğrencileri nikel madeninin çıkarılış
yöntemindeki zararlarıyla ilgili bilgilendirdi.
13 Mayıs 2010 günü EGEÇEP ve derneğimiz tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı' nın
ağaçların kesim iznine karşı Manisa Bölge İdare Mahkemesinde açmış olduğumuz iptal davasının
kazanılmasını halka duyurmak için TUR-ÇEP olarak yığınsal bir basın açıklaması düzenledik.
10 Temmuz 2010 günü Yeni Madencilik Yasa Tasarısının kabulünden sonra TUR-ÇEP
bileşenlerinde ve civar köylerde, Turgutlu halkında moralsizlik ve yılgınlık başgösterdi. Bu yılgınlığa
karşı kararlılığı, direngenliği göstermek için derneğimiz ekoloji komisyonu TUR-ÇEP' i de
bilgilendirerek, EGEÇEP' in desteğini alarak yığınsal davullu zurnalı bir katılımla KEFEN eylemine
67
başladı. Kefeni giyen komisyon üyesi arkadaşımız yaklaşık bir ay boyunca işyerinde ve Turgutlu' da
kefenle gezdi. Giymiş olduğu kefende “ ÇALDAĞI AĞLIYOR, MADEN DERHAL KAPATILSIN”
yazıyordu.
Bu eyleme katılan 40' a yakın köylü kadın ve katılımcılar basın açıklamasının ardından davul
zurna ve pankartlarla derneğe kadar yürüdüler. Bu eylem insanlar üzerindeki yılgınlık ve korku
bulutlarını kısmen dağıttı.
25 Eylül tarihinde başlayan 20 Ekim' de sona eren Turgutlu semtlerinde, çevre köy ve
ilçelerinde halka yönelik bilgilendirme toplantıları yapıldı. Bu toplantılara İTÜ Metalurji Profesörü Dr.
İsmail Duman, Prof. Dr. Yaşar Ünsal, Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür, Prof. Dr. Ali Osman
Karababa, Yrd. Doç. Dr. Ediz Tuncel katıldılar.
Halkla yüzyüze kahvelerde Çaldağı'nda çıkarılmak istenen nikel madenin zararlarının
anlatılması yararlı oldu. Mahallelerde çevrede ve yakın ilçelerde etki alanımızı genişletmiş olduk.
Ayrıca Turgutlu merkezli yapmış olduğumuz bilgilendirme toplantılarında SARDES şirketinin
yapmaya çalıştığı kışkırtıcı girişimler etkisiz hale getirildi.
17 Ekim 2010 günü Hürriyet gazetesinde “ Tarım cennetini asitle yıkayacaklar” tam sayfa bir
haber yayınlandı. Yazının insanlar üzerinde etkisi oldukça etkisi oldu. Bu gazete kahve kahve; köy
köy; dükkan dükkan dağıtıldı.
29 Ekim 2010 günü Tema tırı Turgutlu' ya geldi. 10 gün boyunca Turgutlu' nun tüm
okullardaki öğrenciler ve Turgutlu halkı Çaldağı hakkında bilgilendirildi. Ayrıca geceleride “ Sende
ÇALDAĞI için bir mum yak” eylemi düzenlendi. Geceleri insanlar çoluk çocuk genç yaşlı TIR' ın
etrafında mum eylemine katıldı. Ayrıca imza kampanyasına insanlar destek verdi.
11 Aralık 2010 günü Londra Borsasında bir açıklama yapan Sardes, şirketin bağlı olduğu asıl
şirket European Nikel şirketi Genel Müdürü, karşı karşıya bulundukları bazı sıkıntılar nedeniyle
Çaldağı' nın pilot bölge olmasından vaz geçeceklerini ve projenin ağırlığını Filipinler' deki Acoje
bölgesine kaydıracaklarını açıkladı.
22 Aralık 2010 günü European Nikel şirketinin ingiliz borsasında yapmış olduğu bu
açıklamadan sonra TUR-ÇEP basın açıklaması yaparak, şirket Turgutlu' yu tamamen terk edinceye
kadar mücadelemiz sürecektir diyerek yığınsal bir katılımla basın açıklaması yaptı. Ayrıca aynı gün
basın açıklamasının yapıldığı yerde “ FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR” isimli
pankart açtılar. Çevre köylerdeki kadınlarla konuşmaları mücadelemize ciddi katkı yaptı.
30 Aralık 2010 günü sermaye yanlısı sahte doğa dostu Prof. Dr. Orhan Kural Feytullahcı bir
okulun desteğinde TUR-ÇEP ' den ısrarla kaçarak bir panel verdi. Çaldağı' ndaki nikel madeninin bir
fırsat olduğunu söylediği panel basında bir gün sonra yayınlandı. Bunun üzerine TUR-ÇEP Orhan
Kural' ın bu açıklamasına karşı basın açıklamasıyla yanıt verdi.
Çaldağı' ndaki sit alanları, tarihi doku ile ilgili yapmış olduğumuz mücadele, bölgede yapılan
çok ciddi olmamakla birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı 2 Nolu Tarihi Anıtları Koruma Müdürlüğü
incelemeleri sonucunda, Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2 bölgeyi 1. derecede, 2 bölgeyi 3. derecede sit
alanı ilan ederek Turgutlu Kaymakamlığı' na bildirdi.
Sardes şirketi direnişi kırmak için her yolu denedi, Turgutlu Spor'a büyük maddi destek verdi.
Turgutlu spor formasıyda SARDES reklamını taşıyor. Turgutlu Spor taraftarlarınada ingiliz
borsasında yapmış olduğu açıklamadan sonra TUR-ÇEP'e karşı yürüyüş ve eylemler yapan her
taraftara 50 lira vereceklerini, SARDES giderse Turgutlu Spor zor durumda kalacak diyen SARDES
68
yöneticileri Turgutlu Spor taraftarlarını kışkırtamadı. TUR-ÇEP Turgutlu Spor taraftarlarıyla yapmış
olduğu görüşmelerde “ TURGUTLU SPOR'U KİRLETTİRMEYECEĞİZ” ve halkımıza karşı
nankörlük yapmayacağız diyerek bu istemleri geri çevirdi.
Ayrıca Turgutlu' da yayın hayatına başlayan “ Kasaba SANAT” dergiside Tarih Profesörü
Salih Özbaran imzalı ÇALDAĞI'NA sahip çıkılmasıyla ilgili bir yazı yayınladı.
Ayrıca Turgutlunun şairlerinden Neclet Aracı ve emekli edebiyat öğretmeni şair Fikri Çalışkan
ortaklaşa “ÇALDAĞI EFSANESİ” ' ni yazmayı sürdürüyorlar. Önümüzdeki günlerde bu destanı kitap
halinde yayınlamayı düşünüyorlar.
SONUÇ
EGEÇEP ve derneğimizce açılmış olan Manisa Bölge İdare Mahkemesinde Çevre ve Orman
Bakanlığının ÇED olumlu kararına karşı açmış olduğumuz iptal davasını kaybetmiştik. Bu dava
Danıştay' a gönderilmiş ve süreci bekliyoruz. Danıştaydaki davaya lehimizde sonuçlanan ağaçların
kesimi ile ilgili Manisa Bölge İdare Mahkemesinde kazanmış olduğumuz iptal davasının sonuçlarını
ve SİT ile kazanımlarıda bildirerek hukuksal süreçte ÇED' in iptali için gayret sarfediyoruz. Ayrıca
Maden yasasıyla etkisiz hale getirilen ağaçların kesilmesine karşı kazanmış olduğumuz iptal davasına
karşı Çevre ve Orman Bakanlığı şirketin kesim iznine masasında beklediği halde şu ana kadar izin
verememiştir.
Abartılmaması ayrıca küçümsenmemesi gereken bir durum söz konusu. Turgutlu köylerinde ve
Turgutlu halkı içerisinde etkimizi dahada arttırmamız gerekiyor. Tehlike daha geçmiş değil. İyi yol
aldığımızıda söyleyebiliriz. TUR-ÇEP ile ilişkilerimizi dikkatli bir şekilde sürdürmek yığınlardan
kopmadan akılcı davranmak zorundayız.
En önemliside EGEÇEP' i güçlendirmek, sistemleştirmek, daha da etkin bir hale getirmektir.
EGEÇEP 4. Bileşenler Kurultayı güçlü çıktığımız, ekoloji düşmanı sermaye güçlerine , Kapitalizm ve
Emperyalizme karşı kuvvetlendiğimiz, daha sistemli, daha yığınsal bir kurultay olması dileğiyle
EGEÇEP bileşenlerini şimdiden saygı ve sevgiyle selamlıyoruz.
Devrimci Selamlarımızla
Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür
Merkezi Ekoloji Komisyonu
69
AYVALIK ÇEVRE PLATFORMU
( AYÇEP )
FAALİYET RAPORU
Aralık 2009- Ocak 2011
A- KARAAYIT KÖYÜ
01 Ekim 2010 tarihinde uzun bir aradan sonra AYÇEP toplantısı düzenlenerek
bilgilendirmeler yapıldı.
Karaayıt köyünden Halil İbrahim tarafından, BİLFER Madencilik şirketine ait inşaat işlerinin
tamamlandığı 2. kuyudan sonra, fıstık çamlarının içinde üçüncü kuyunun da açıldığını, gelen
malzemelerin kepçeyle dökülmeye başladığı, Karaayıt Köyünde su sorunun çözüme
ulaşmadığı, madenin çalışmasıyla sorunların daha da artacağı belirtildi.
Karaayıt Köyündeki sorunların çözümüne katkı olabileceği düşüncesiyle;


Ayvalık Belediye Başkanlığı, İl Genel Meclisi üyeleri ve CHP ilçe Başkanlığı ile
görüşme yapılması
BİLFER Madencilik şirketine açılan davanın son durumunun ne olduğu, davayı takip
eden Av. Figen SEYMEN’den bilgi alınması kararlaştırıldı.
11 Ekim 2010 tarihinde yapılan toplantıda Av.Figen SEYMEN le görüşüldüğü ve Balıkesir e
gidilerek yüz yüze görüşülmesi gerektiği dava açılması için en az dört kişinin Karaaayıt
Köyünden gönüllü olmasının gerekliliği belirtildi.
70
Kasım 2010 tarihinde Bilfer madencilik Şirketinin Karaayıt Köyü’nde bulunan hazine
arazisinden 9 dönüm daha talep ettiği basına yansıdı. Bu arada şirket faaliyetlerine devam
etmekte.
Ayvalık Belediye Başkanlığı, İl Genel Meclisi üyeleri ve CHP ilçe Başkanlığı ile görüşme
yapılması konusunda alınacak randevular sağlanamadı. Bu arada Köy Muhtarı ve bir azası İl
Genel meclis üyesiyle görüşme yaptılar.
B- AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI 2009 REVİZYON PLANI
Aralık 2009: Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu oluşturuldu. Platforma
Ayvalık ve Küçükköy Belediyeleri başta olmak üzere 23 dernek, kooperatif ve sivil toplum
örgütü katıldı.
Ocak 2010: TABİAT PARKINA SAHİP ÇIKALIM BASIN AÇIKLAMASIAyvalık Adaları Tabiat Parkı 2009 Yılı Revizyon Planına karşı Ayvalık Demokrasi Platformu
olarak oluşumunda yer aldığımız “Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu” imzası
ile basın açıklaması yapıldı.
Platformun düzenlediği basın açıklaması, ilçemizde ve körfezde büyük ilgi gördü. Ayvalık
Cumhuriyet Alanında yapılan basın açıklamasına çok sayıda insan katıldı. Basın
açıklamasına Ayvalık dışından katılımlar da oldu. GÜMÇED üyeleri Altınoluk, Edremit ve
Burhaniye’den toplu olarak eyleme katıldılar. Alana alkışlar eşliğinde giren GÜMÇED,
kalabalık katılımıyla alandakilere moral verdi.
Mayıs 2010: AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI KONFERANSI
Ayvalık Adaları Tabiat Parkı için Çevre ve Orman Bakanlığı’nca hazırlanan 2009 yılı revizyon
planına itiraz edilerek, tabiat parkını tanımak ve korumak için 14 Mayıs 2010 Cuma günü
Alibey( Cunda) Adası Kültür Merkezi’de “Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu”
tarafından konferans düzenledi.
Mayıs 2010: TABİAT PARKI GEZİSİ
Ayvalık Demokrasi Platformu olarak oluşumunda yer aldığımız Ayvalık Adaları Tabiat Parkı
Platformu’nun tabiat parkına sahip çıkmak üzere yürüttüğü çalışmalar 23 Mayıs Pazar günü
Cunda Adası Pateriça’da “Tabiat Parkı Gezisi” devam ettirildi.
Ekim 2010: ALLİANOİ İÇİN EYLEM
Bergama'nın ikiz kardeşi ALLIANOI’nin çamurla boğulmaması için 10 Ekim 2010 tarihinde
kazı bölgesinde gerçekleştirilen eyleme katıldık.
C- AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI RES TEHDİTİ ALTINDA
Ocak 2011: YAZI VE HABERLER
29 Aralık 2010'da 6094 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu'nda yapılan son
değişikle, milli park, tabiat parkı gibi koruma alanları ve doğal SİT alanlarında "yenilenebilir
enerji kaynaklarına dayalı" elektrik üretim tesisleri kurulabilecek olmasının, Ayvalık Adaları
Tabiat Parkı için tehdit oluşturduğundan hareketle konunun Bianet’de haber yapılması
sağlandı. Yerel basın tarafından da haberler yapıldı.
71
17 Ocak 2011: PLATFORM TOPLANTISI
Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu toplantısı yapıldı. 24 Ocak 2011 tarihinde
Ankara’da T.B.M.M önünde yapılacak “Anadoluyu Vermiyoruz” basın açıklamasına
Pankart hazırlanarak katılınması kararlaştırıldı. Arkadaşlarımız Ankara’ya giderek sesimizi
duyurdular.
27 Ocak 2011: BROŞÜR DAĞTIMI
27 Ocak 2011 tarihinde el broşürü hazırlanarak Ayvalık Perşembe pazarında dağıtımları
yapılarak basın açıklaması öncesinde kamuoyu bilgilendirildi.
29 Ocak 2011: BASIN AÇIKLAMSI
27 Ocak 2011 tarihinde el broşürleri Cunda Adası Pazaryerinde dağıtılarak yerel halk basın
açıklamasına davet edildi. Ardından Taş kahve önünde “Ayvalık Adaları Tabiat Parkını
Vermiyoruz” başlıklı basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması duyurusu daha önceden
etkin olarak yapıldığından katılım da önceki eyleme göre başarılı oldu. Yerel basında geniş
yer buldu.
29 Ocak 2011: PANELE GİDİŞ
29 Ocak 2011 tarihinde Kazdağları ve Marda Dağı Belediyeler Birliği tarafından Altınoluk’ta
düzenlenen panele için organizasyon yapılarak Ayvalık’tan 2 otobüsle gidilerek destek verildi.
Halil Coşkun
AYÇEP adına
72
KARABURUN YARIMADASI YEREL GÜNDEM 21 (YG-21)
KARABURUN YEREL FOK KOMİTESİ
KARABURUN SİVİL İNİSİYATİF
2010 FAALİYET RAPORU
21 Ocak’ta AB’nin Sınır Ötesi İşbirliği Kapsamında Açtığı “Kırsal kalkınma girişimleri”, “Politika
oluşturmaya katılım” Başlıklı Proje çağrılarına Yunanistan’dan bir STK’nın, YG-21’in ortak
olabileceğine yönelik yapmış olduğu çağrıya, Karaburun Yarımadasının Öncelikleri ve Projelere
bakışımız konulu bir rapor hazırlanarak gönderilmiştir.
Karaburun Belediyesi’nin yürüttüğü, YG-21’in Proje Ortağı olduğu “Sağlıklı Yaşlanma” Projesi
kapsamında izlemi yapılan 100 yaşlı için sorun çizelgesi hazırlanmıştır.
27 Ocak’ta Gençlik Merkezinde Prof Dr. Ercan Özzambak tarafından “ Nergis Çiçeği Soğanındaki
Hastalıkla Mücadele Yöntemleri” konulu bir toplantı düzenlendi. Toplantıya Karaburun Kaymakam
Vekili Lütfullah Ün, Belediye Başkanı Serdar Yasa, Muhtarlar ve üreticiler katılmıştır.
07 Şubat’ta Karaburun Kaymakamlığı’na “ Sağlıklı Yaşlanma” Projesi kapsamında izlemi yapılan 100
yaşlının sorun çizelgesi resmi yazı ile gönderilmiştir. Proje ortağı olarak (“Sağlıklı Yaşlanma”
Projesinin bir diğer proje ortağı Karaburun Kaymakamlığı’dır) sorunun çözümüne destek istenmiştir.
İlgili rapor aynı zamanda Karaburun Sağlık Grup Başkanlığına da gönderilmiştir.
02 Şubat’ta YG-21 Gençlik Meclisinin Genel Kurul toplantısı yapılmıştır. Yeni YK ve Çalışma
Grupları belirlenmiştir.
09.Şubat’ta İstanbul’da yapılan EMIT Fuarında Karaburun Standında yer alacak ürünlerin
hazırlanmasına Kadın Meclisi üyeleri destek verdi.
15.Şubat’ta Karaburun ve Mordoğan Belediyeleri adına İŞKUR’a Toplum Yararına Çalışma Programı
(TYÇP) kapsamında 2 proje hazırlanarak sunuldu. İŞKUR tarafından onaylanan proje kapsamında
Karaburun Belediyesinde 10, Mordoğan Belediyesinde 7, Toplam 17 kişinin 6 ay istihdamı sağlandı.
25 Şubat’ta Aliağa düzenlenen “ Ulusal Gençlik Parlamentosu Ege Bölge Toplantısı’na Karaburun
Yarımadası YG-21 Gençlik Meclisini temsilen Ali Cemal Turan ve Taner Turamanlar katıldı.
28 Şubat’ta 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesince
düzenlenecek 8 Mart Kadın Festivalinde, Karaburun Standının hazırlanmasına yönelik Gençlik
Merkezinde Kadın Meclisi üyeleri ile toplantı yapıldı.
08 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği 8
Mart Kadın Festivali açılışına Kadın Meclisi üyesi 35 kadın katılmıştır. Festival’de açılış programına
katılan Kadın Meclisi üyeleri, Karaburun Standını ve diğer standları da ziyaret ettiler.
09 Mart’ta Karaburun Çevre Kültür Turizm Birliği (ÇKTB) Başkanı Salman Muhtarı Bülent Gültekin
ve YG-21 adına Çiğdem Akçura tarafından, Karaburun Kaymakam Vekili Lütfullah Ün ziyaret edildi.
İZKA’ya sunulması düşünülen Nergis Projesi hakkında görüşüldü. Karaburun Yarımadası Gençlik
Eğitim ve Kültür Merkezi Bilgisayar Ofisine, internet bağlantısı ve kitap desteği istendi. Karaburun
Kaymakamı “Nergis Projesine başvurunun bölge için önemli olduğunu, projeye başvuran Kuruluşun
Karaburun Köylere Hizmet Götürme Birliğinin olması görüşünü belirtmiş, proje ortağının Karaburun
Çevre Kültür Turizm Birliği, Proje İştirakçilerinin ise Karaburun Belediyesi ve Karaburun Yarımadası
YG-21 olmasının uygun olduğunu bildirmiştir. Ayrıca Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür
Merkezi Kitaplığı için Kitap desteği sözü vermiştir.
ÖZEL KALEM Dergisi’nin “ Yerel Yönetim Ödülleri 2009 “ başlıklı yarışması için Karaburun
Yarımadası YG-21 tarafından Aralık 2009’da, Başarılı İş Birliği kategorisinde, Karaburun ve
Mordoğan Belediyeleri adına “Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi” Projesi ile
başvuru yapılmıştı. “Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi” Projesi, Başarılı İş
73
Birliği kategorisinde, Karaburun Belediye Başkanı H. Serdar YASA ve Mordoğan Belediye Başkanı
Ahmet Çakır’a Yılın Büyükşehir İlçe ve Belde Belediye Başkanı ödülünü getirdi. 16 Mart’ta “Yerel
Yönetim Ödülleri” töreni İstanbul’da yapıldı. Karaburun Belediye Başkanı H. Serdar YASA törene
katılarak ödülünü aldı.
Kent Konseyleri Bilgi Formu hazırlanarak
www.kentkonseyleri.net sitesinde yer almıştır.
UCLG-MEWA’ya
gönderilmiştir.
Bilgiler
17 Mart’ta Nergis Projesinin hazırlanmasına katkı için Ege Ü. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü
Bölüm Başkanı Prof Dr. Ercan Özzambak ve ekibi ile toplantı yapıldı.
18 Mart’ta Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde, Köy Enstitülerinin Kuruluş
Yıldönümü Kutlamasının düzenlenmesi için toplantı düzenlendi. Toplantıya Karaburun Belediye
Başkanı, Karaburun Belediyesi Meclis Üyeleri, YG-21 Genel Sekreteri, Kadın Meclisi Üyeleri ve STK
Temsilcileri katıldı.
25 Mart’ta Seramik Projesi hazırlanarak İŞKUR’a gönderildi. “Seramik İşlemecisi Yetiştirme Kursu”
Başlıklı Projede, Proje Yürütücüsü: Karaburun Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü, Projede İşbirliği
yapılan diğer kuruluşlar; Türkiye İş Kurumu, Karaburun Belediye Başkanlığı ve Karaburun Yarımadası
Yerel Gündem 21’dir. Projenin İstihdama Katkısı: Proje kapsamında Seramik Ve Cam Teknolojisi
Seramik Biçimlendiricisi Modüler Programı, Boyacı Çini İşlemeci Modüler Programı (Seviye 2) ve
Çini İşlemeci / Çinici Modüler Programlarını (Seviye 3) alan yetişmiş 50 kursiyer, tam donanımlı
Meslek edinerek proje sonrasında Proje ortakları Karaburun Belediyesi, Karaburun Halk Eğitim
Merkezi ve Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21’in de desteği ile yeni iş imkanlarına sahip
olacaktır. Proje kapsamında üretilen sembolik objeler Karaburun Yarımadasının tanıtımı adına (Nergis
ve Sümbül Çiçeği, Akdeniz Foku, Enginar ve Hurma Zeytini objeleri tasarlanacaktır) da önem
taşıyacaktır. Proje sonrasında seramik atölyesi ve seramik fırını 50 kursiyerin kullanımına açılacaktır.
Bu kapsamda kendi üretimlerini yapmalarına ve gelir elde etmelerine olanak sağlanacaktır. Ayrıca
Karaburun Belediyesi, proje sonrasında 50 kursiyerin kişisel gelir getirici seramik üretimlerini
pazarlamalarına olanak sağlamak için Karaburun Merkez’de açılmış olan “Karaburun El Ürünleri Satış
Yeri” ve yaz dönemleri için ise Karaburun İskele Mevkiinde kurulan “Çarşı” içinde standlar
kurmalarına gerekli izinleri vererek destek sağlayacaktır. Proje başvurusu İŞKUR kaynağının
yetersizliği ve projenin “Kendi İşini Kurma” kapsamında değerlendirilebileceği gerekçe gösterilerek
onaylanmamıştır.
İZKA’nın “Tarımsal ve Kırsal Kalkınma” başlıklı proje çağrısına “Karaburun Yarımadasında Nergis
Çiçekçiliğinin Sürdürülebilir Tarım Metodlarıyla İyileştirilmesi İçin Araştırma, Geliştirme ve Eğitim
Çalışmaları” Projesi hazırlanmıştır.
26 Mart 2010 başvuru tarihinden önce hazırlanan projeye, Karaburun İlçe Tarım Müdürlüğü
yetkililerinin proje ile ilgili uygulanacak yöntemlere olumsuz görüş belirtmeleri, Karaburun’daki
üreticilerin bu tür bir projeye katılım göstermeyecekleri, uygulamaları benimsemeyecekleri ve yeniliğe
kapalı oldukları vb. gerekçeleri sıralaması sonucu Karaburun Köylere Hizmet Götürme Birliği’nin
proje başvurusunda bulunması ve projeye sağlanacak yerel katkı engellenmiştir.
Karaburun ve 10 Köyde uygulanması hedeflenen ve uygulanması için gerekli olan kaynağın bulunması
ile ilgili araştırmaların devam ettiği proje için, Mordoğan’da 2006 yılında uygulanan ve 2010 yılına
kadar gözlenen sonuçlara göre başarı kazanmış olan proje güçlü bir temel oluşturmaktadır. Proje
kapsamında verilecek olan eğitimler 2006 yılında uygulanan eğitimler güncellenerek verilecektir. 2006
yılında nergis tarımını sona erdiren iki tarımsal zararlıyla ( Nergis Soğan Sineği ve Nematod)
mücadelede kazanılan başarı, uygulanacak olan projede geliştirilerek (2006-2010 yılları arasında Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Araştırma Görevlileri, Nergis Soğanı zararlılarıyla
ilgili bölgede bilimsel deneme amaçlı başarılı çalışmalar yapmıştır) yürütülecektir. Yine proje
kapsamında alımı düşünülen Sıcak Su Tankı, Nergis Soğanı Dikim ve Söküm Makinaları 2006 yılında
tasarlanmış ve uygulamada başarı kazanmış sistemlerin güncellenerek tasarlanmasına ve daha fazla
verim alınmasına neden olacaktır.
Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde, Mart –Mayıs tarihleri arasında,
İlköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinden oluşan 20 kişilik gruba, 3 ay süren İngilizce ve Hayat Bilgisi
Eğitimi ücretsiz olarak verilmiştir. Eğitimler YG-21 YKK ve Kadın Meclisi Üyesi Zerrin Özirs Öztan
tarafından verilmiştir. İki bölümde gerçekleştirilen eğitimin amacı ilk bölümde çocuklara ana dilinden
74
başka 2. bir dili öğrenmenin önemini kavratmak, okulda öğrendiklerini pekiştirmek ve desteklemektir.
İkinci bölümde ise çeşitli kitaplardan hayata dair hikayeler okunarak, konusu üzerinde tartışmak ve ana
fikrini bulup, verilen mesajı içselleştirmek ayrıca çocuklara okuma sevgisini aşılamaktır.
20 Nisan’da Karaburun Kaymakamlığı, Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından Karaburun
Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi kitaplığına 101 Adet 1000.00 TL tutarında kitap desteği
sağlandı.
Nisan 2010’da “Sağlıklı Yaşlanma” Projesi Nihai Raporu hazırlanarak İZKA’ya sunulmuştur.
Karaburun Belediyesi’nin, Karaburun Gündelik Yaşam Bilim ve Kültür Derneği, Karaburun
Yarımadası Yerel Gündem 21(YG-21) ve Karaburun Kaymakamlığı ortaklığında yürüttüğü “Sağlıklı
Yaşlanma” projesinin genel hedefi “sağlığın bir bütün olarak ele alınarak sağlıklı yaşlanma ilkesiyle
yaşlı nüfusun sosyal yaşamdan koparılmadan ev ortamlarında hayatlarını devam ettirmelerinin
sağlanması” olmuştur. Sağlıklı Yaşlanma hedefleri içinde; Sosyal dayanışma bilinci ile kuşaklar arası
etkileşimin geliştirilmesi, yaşlıların sosyal sorunlarına çözüm yolları üreterek, fiziksel ve ruhsal sağlığın
korunması ile ilgili destek verilmesi gelmektedir.
Bu genel çerçeve içinde başlıca şu aktiviteler gerçekleştirilmiştir:
 Karaburun Merkez - İskele, Ambarseki, Saip, Bozköy, Tepeboz-Yeniliman ve Haseki Köyleri
çalışma alanı olarak belirlenmiştir.
 Varolan durumu saptayabilme ve yaşlıların sağlıklı envanterinin çıkarılabilmesi için ön anket (335,
75 Yaş üstü yaşlıya anket uygulandı) yapılmıştır.
 Yapılan 335 Anket içinden 100 yaşlı İzlem için seçilmiştir( Seçimde; yalnız yaşamak, sosyal
güvence vb. kriterler öncelik olarak alındı).
 Seçilmiş 15 ev kadını bu alanda eğitim almıştır ( Proje kapsamında 15 kursiyer aylık 450.00 TL cep
harçlığı almıştır).
 Yaşlı izlem fişleri hazırlanmıştır.
 Eğitim alan kursiyerlerin seçilmiş ve gönüllü 75 yaş üstündeki yaşlılara düzenli ev ziyaretleri
gerçekleştirmeleri ve yaşlı bakımı ile ilgili deneyim kazanmaları sağlanmıştır.
 Yaklaşık beş kişiden birinin yaşlı olduğu, dışardan göç eden emeklilerin de hatırı sayılır bir kesim
oluşturduğu Karaburun İlçesinde yerel yönetim, bu konuda uzun yıllar içinde bir zincir olarak
hedeflediği ön çalışmaları yapmaktadır. Bunlardan ilki İzmir Kalkınma Ajansına sunulan ve
onaylanan Karaburun Gündelik Yaşam Bilim ve Kültür Deneği ve Karaburun Yarımadası Yerel
Gündem 21 ortaklığıyla gerçekleştirilen “Sağlıklı Yaşlanma” projesidir. Proje tamamlanmış olup,
projenin sürdürülebilirliğine yönelik çalışmalar devam etmektedir. İlçe merkezinde bir yaşlı
merkezi açılması, yaşlı dostu ilçe olmanın getirdiği alt yapı düzeltme çalışmaları ve ev
ziyaretlerinin devamlılığı yakın gelecekte öngörülen çalışmaların bir kısmıdır. Özellikle 75 yaş üstü
yalnız, eşiyle ya da kendi yaşıtı bir yakını ile yaşayan yaşlılara günlük yaşam aktivitelerinde destek
sağlamak, bu kesimin sosyal ilişkilerini arttırmak, gerektiği zaman sağlık izlemlerinin yapılmasını
sağlamak Karaburun Belediyesi ve işbirliği yaptığı yerel kuruluşların hedefidir. Bu hedef
gerçekleştirilirken kuşaklar arası dayanışmayı geliştirecek ve yaşlıları yalnızlıktan kurtaracak
yaratıcı çalışmaların yapılması da özendirilecektir.
İZKA tarafından onaylanan ve Karaburun Belediyesi tarafından yürütülen “Sağlıklı Yaşlanma”
Projesinde proje ortağı olan Karaburun Yarımadası YG-21, Proje kapsamında eğitim alacak
kursiyerlerin belirlenmesi, eğitimlerin koordinasyonu, eğitimlerin verileceği Karaburun Yarımadası
Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinin tahsisi, izlem ziyaretlerinin (Merkez, İskele ve Ambarseki, Saip,
Bozköy, Tepeboz ve Haseki Köylerine giden10 kursiyerin takvim programının yürütülmesi)
organizasyonu, ara ve nihai raporların hazırlanması, ekipman alımları, muhasebe işlemleri, basılacak
materyallerin basım aşaması ve yazışmalardan sorumlu olarak projenin başarı ile yürütülmesine katkı
sağlamıştır.
17 Nisan’da Hayati Denizkuşu’nun anısına düzenlenen Köy Enstitüleri Kutlama Programı, Karaburun
Belediye Salonunda yapıldı. Yarımada Platformu öncülüğünde düzenlenen etkinliğe, YG-21 Kadın
Meclisi ( Davetiye ve Günün anlamına ilişkin broşür hazırlanarak ve dağıtımı yapılarak) destek
sağlamıştır.
20 Nisan’da İzmir İl Tarım Müdürlüğünde yapılan “Tarımda Kadın Platformu” toplantısına Kadın
Meclisi adına Çiğdem Akçura ve Gülay Balaban katılmıştır.
75
01 Mayıs yürüyüşüne destek verildi. Etkinlik haber yapıldı. Basında yer alması (Emek Dünyası Web
Sitesinde) sağlandı.
08 Mayıs’ta İzmir’de yapılan Kent Konseyleri Kapasite Geliştirme ve Eğitim Toplantısına Gençlik
Meclisi Üyeleri Ebru ve Şeyda Nur Fırat, YG-21 Genel Sekreter Vekili Çiğdem Akçura katıldı.
16-19 Mayıs tarihleri arasında Ankara’da yapılan “ Türkiye’de Bütüncül Gençlik Politikasında UGP
Rolü” başlıklı Ulusal Gençlik Parlamentosu VI Genel Kurul toplantısına Ebru ve Şeyda Nur Fırat
katıldı. Program kapsamında kurulan standta Gençlik Meclisinin yaptığı çalışmalar ve Karaburun’un
tanıtımı yapıldı.
27 Mayıs’ta Japon Büyükelçiliğine “Karaburun Yaşlı Merkezi ” projesi gönderildi. Projenin
Amacı:Karaburun Belediyesi'nin 2009 yılında yürüttüğü “Sağlıklı Yaşlanma” projesinin
sürdürülebilirliğinin sağlanmasında yaşlı nüfusun birbiriyle buluşabileceği, sosyal aktivitelerde
bulunabileceği, gerektiği zaman sağlık kontrolünden geçebileceği ve toplu yemek yiyebileceği bir
“Yaşlı Merkezi’nin” kurulması amaçlanmıştır. “Karaburun Yaşlı Merkezi ” projesi bu projenin
felsefesinin uygulamaya alınması projesidir. “Karaburun Yaşlı Merkezi ”Karaburun Belediyesi'nin
“Yaşlı Dostu İlçe: Karaburun” sloganına uygun olarak yapılandırılacaktır. Proje, Büyükelçilik
Fonunun Orta, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi projelerini yararlandıracağı gerekçesiyle onaylanmamıştır.
08 Haziran’da İzmir Ticaret Borsası’nın düzenlediği “Çiftçi Kadınlar” Toplantısına Karaburun
Yarımadası YG-21 Kadın Meclisini temsilen Nilüfer Akyüzlü, Karaburun Kadınları Agro Turizmini
temsilen Hatun Güler katılmıştır.
09-11 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da yapılan “Türkiye YG-21 Programı Kadın Meclisleri
Zirvesi” programına Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisini temsilen Dr. Selma Mine Erses
katılmıştır.
10 Haziran’da Yaşar Üniversitesinde yapılan toplantıya Salman, Parlak, Küçükbahçe Muhtarları,
Karaburun Belediye Başkanı ile birlikte YG-21 ve Çevre Kültür Turizm Birliği adına Çiğdem Akçura
katılmıştır. Yarımadada proje öncelikleri konusu görüşülmüş ve yapılacak proje başvurularına Yaşar
Üniversitesi’nin destek sağlayacağı belirtilmiştir.
15 Haziran’da “ Türkiye’de Bütüncül Gençlik Politikasında UGP Rolü” başlıklı Ulusal Gençlik
Parlamentosu VI Genel Kurul toplantısı Raporu Ebru ve Şeyda Nur Fırat tarafından hazırlanarak
Gençlik Meclisine sunuldu.
18 Haziran’da Karaburun Belediye Salonunda yapılan Revize İmar Planı toplantısına katılınmıştır.
Toplantıya YG-21 İmar-Kentleşme Çalışma Grubu Koordinatörü Doç Dr. Semahat Özdemir, Çiğdem
Akçura ve Mesut Karaoğlan katılmıştır. Toplantıda Karaburun Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri de
hazır bulunmuştur.
24 Haziran’da Mordoğan Ayıbalığı Mevkiinde kurulacak olan Şamandraların temizliği ve halat
bağlamaları Gençlik Merkezinde yapılmıştır.
Karaburun Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından İZKA’ya sunulan “ Bozköy Sanat Köyü
“Projesinde Karaburun Yarımadası YG-21 proje iştirakçisi olmuştu. Proje İZKA tarafından
onaylanmıştır. Projenin yürütülmesi aşamasında YG-21 Sekreterliği, Gençlik Meclisi ve Yıldızlar
Grubu üyelerinin proje kapsamında düzenlenen kurslara katılımlarını sağlamıştır.
Temmuz ayında “Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21 Doğa Koruma Bülteni” çıkarılmıştır.
Bültenin çıkarılmasına YG-21 Basın-Bülten-Yayın Grubu destek olmuştur. Bültenin Karaburun
Merkez, İskele, Bodrum, Aslanburnu, Sasko, Eşendere, Kaynarpınar, Mordoğan Merkez, Ayıbalığı ve
13 Köy’de dağıtımı yapılmıştır.
03 Temmuz’da Mordoğan Ayıbalığı Mevkiinde Şamandralama Çalışması yapılmıştır. Karaburun Yerel
Fok Komitesi ve Karaburun Yarımadası YG-21 Çevre Çalışma Grubunun destek verdiği çalışmaya
Karaburun’dan Mordoğan’a tekne ile gidilmiştir. 5 mt boyunda hazırlatılan pankart “ Ayıbalığı
Mağarası Akdeniz Foklarının Evidir. Koruyalım. Karaburun Yerel Fok Komitesi içerikli “ çalışmanın
76
yapıldığı Ayıbalığı Mevkiinde teknenin yelkenine açılarak kıyıda bulunan halkın konuya farkındalığı
sağlanmıştır.
05 Temmuz’da Karaburun Belediye Salonunda yapılan Karaburun Belediyesi Meclis Toplantısında
“Revize Nazım İmar Planı” oy çokluğuyla kabul edilmiştir.
23 Temmuz’da Karaburun Belediye Salonunda İzmir İl Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu
(SHÇEK) tarafından yürütülen “Bir Elimi De Sen Tut” Koruyucu Ailem Ol Projesi bilgilendirme
toplantısı yapılmıştır. Toplantı Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisi ve İzmir İl Sosyal
Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ortaklığında gerçekleştirilmiştir. Toplantı sonrasında İzmir İl
Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu projeye katkılarından dolayı Karaburun Yarımadası YG-21
Kadın Meclisi’ne Teşekkür Belgesi sunmuştur. SHÇEK Ekibi Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim
ve Kültür Merkezini de ziyaret etmiş, önümüzdeki sürece yönelik işbirliği ve iletişimlerin sürdürülmesi
dileğinde bulunmuştur.
Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü tarafından 26.03.2010 ‘da İzmir Kalkınma Ajansına (İZKA)
sunulan “Poyrazın Getirdiği Zenginlik” Projesi onaylanmıştı. Projenin bilgilendirme toplantısı Köy
Muhtarlıklarının da katılımıyla 28.07.2010 tarihinde Karaburun Belediye Salonunda gerçekleştirildi.
Projenin amacı; yöreye has Hurma Zeytininin oluşuma sebep olan etmeni, ürünün mineral içeriği,
salamura özellikleri, zeytinyağı özellikleri, uygun muhafaza ve paketleme koşullarını içeren temel
verileri ortaya koymak ve bu veriler doğrultusunda “standart etiket bilgileri”ni hazırlamak olarak
belirlendi.
Projeyle, ürünün coğrafik işaretlenmesi ve ülkemize ait bir ürün oluşunun tescil edilmesi sonrasında;
bölgeye yatırımları çekerek, hurma zeytinin belli merkezlerde standart şekilde işlenmesine olanak
sağlanması, bölge insanına ve özellikle hanımlara ve engelli vatandaşlarımıza iş imkanları oluşturulması
ve bölgenin ekonomik düzeyde kalkınmasına katkı sağlanması beklenilmektedir. Ayrıca, bölgeye dikkat
çekerek, turizm sektöründe uluslararası boyutta önem kazandırılması da hedeflenmektedir.
Karaburun Yarımadası YG-21, “Poyrazın Getirdiği Zenginlik” Projesinin Yarımadada yürütülmesinde
kolaylaştırıcı (Duyuruların Yapılması, Hurma Zeytin Alımı, Festival Programı, Basın Haberlerinin
Hazırlanması, Bölgedeki Zeytin Üreticiliğine Yeni Başlayan Üreticilerin Bütçenin %25’lik Dilimine
Katkı Yapmaları Adına Resmi Yazışmaların Yapılması)rol üstlenmiştir.
Karaburun Merkez Su Ürünleri Kooperatifinin YG-21 Sekreterliğine vermiş olduğu dilekçe içeriğinde
belirtilen Karaburun’daki “Dalış Yerlerinin Belirlenmesi”ne (Toplantı içeriğinde Deniz Eko-Sisteminin
korunması da ele alınmıştır) yönelik olarak 02 Ağustos ve 09 Ağustos tarihlerinde ilgili birim
yetkililerinin de katılımıyla Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde toplantılar
düzenlenmiştir..
Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21 koordinatörlüğünde (Toplantının Moderatörlüğünü YG-21
Danışma Kurulu Üyeleri, Yaşar Datlı ve Ayhan Akçura yapmıştır) ilgili tarafların (Dalış Kulüpleri,
Mordoğan Sahil Güvenlik Komutanlığı, Karaburun Jandarma Komutanlığı, Karaburun Emniyet
Müdürlüğü, Karaburun Çevre Koruma Ünitesi, Karaburun Su Ürünleri Kooperatifi, Dalış Kulüpleri,
YG-21 Çevre Çalışma Grubu, Karaburun Yerel Fok Komitesi) katılımıyla yapılan Karaburun’daki Dalış
Yerleri ve Deniz Eko Sisteminin Korunması içerikli toplantı kararları aşağıda belirtilmiştir.
 Dalış Merkezleri Dalış yerlerinde şamandralama işlemini hayata geçireceklerdir.
 Su Ürünleri Kooperatifi üyeleri de şamandrayla belirtilmiş dalış alanlarındaki kurallara uyacaktır.
 Dalış Merkezlerinin Sığ Dalış alanları Mimoza, Astoria ve Number One yanı olarak
netleştirilmiştir.
 Dalış Merkezleri Gece Dalış bilgilerini Emniyet, Sahil Güvenlik yanısıra Su Ürünleri Kooperatifi
yetkililerine de vereceklerdir.
 Mayıs-Haziran aylarında Büyük Adanın SIĞ 1 ve SIĞ 2 adlarıyla belirlenen bölgelerini hafta içi
kıyı balıkçısı av sahası olarak kullanacak ve Dalış Merkezleri bu bölgelerde hafta sonu dalış
yapacaklardır. Hafta içi Dalış Merkezlerinin özel dalış eğitimi vermesi gereken günlerde Su
Ürünleri Kooperatifine bilgi verip bu bölgeleri kullanacaklardır.
 Su altındaki ölü ağların temizlenmesi konusunda yeni bir organizasyonun yapılmasına karar
verilmiştir.
 Karaburun’da Deniz Eko Sisteminin iyileştirilmesine katkı olarak Yapay Resif (Yapay Barınak)
Projesinin hayata geçirilmesi adına yürütülen çalışmalara tüm birimlerin katılımları ve destek
vermesi kararı alınmıştır. Bu çalışmada YG-21 Koordinatörlüğü yürütecektir.
77
 Denizlerimizde Yasadışı Avcılığın önlenmesine yönelik olarak tüm tarafların birlikteliği ve ortak
çalışma yürütmesine karar verilmiştir.
 Balık Satış Yerleri ve Lokantalarda zıpkın ile vurulmuş balığın satışının engellenmesi adına
denetim artırılacaktır.
 Dalış Merkezlerinin dalış eğitimi alanlara yönelik olarak, Deniz Eko Sisteminin korunması içerikli
eğitimlere de ağırlık vermesi ve tanıtım sitelerinin de buna göre düzenlenmesi gerekliliğine karar
verilmiştir.
Toplantı kararları ayrıca, ilgili birimlere resmi yazı ile gönderilmiştir.
13 Ağustos’ta Karaburun Yarımadası YG-21 YKK toplantısı yapıldı. Karaburun Yarımadası YG-21
Genel Sekreterliğini vekaleten yürüten Çiğdem Akçura’nın Genel Sekreterliği bu toplantıda
onaylanmıştır.
15 Ağustos’ta Haseki Köyü Kumbükü Mevkiinde Kıyı Temizliği yapıldı.
17 Ağustos’ta Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde Yaşar Üniversitesi Öğretim
Üyeleri, Karaburun Belediye Başkanı, Küçükbahçe, Salman, Parlak, Bozköy, Eğlenhoca, Yayla, İnecik,
Tepeboz Muhtarları, Prof Dr. Füsun Baykal, Doç Dr. Semahat Özdemir ve YG-21 Sekreterliğinin
katıldığı Karaburun Yarımadasında öncelikli hazırlanacak olan Proje Başlıkları ve Mevcut Durum
Saptanmasına ilişkin toplantı yapıldı.
11-19 Ağustos tarihleri arasında YG-21 Yerleşme ve Mimarlık Tarihi Çalışma Grubu, Haseki, Salman
ve Sarpıncık Köylerinde Yrd. Doç Dr. Sedat Emir koordinatörlüğünde çalışma yapmıştır.
26.Ağustos’ta, Karaburun Belediye Salonunda “ Karaburun’da Yapay Deniz Barınakları ve Deniz Eko
Sisteminin İyileştirilmesi” projesi konulu bilgilendirme toplantısı yapılmıştır. Toplantıda, Dokuz Eylül
Ü. Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz Teknolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç Dr.
Gökdeniz Neşer tarafından bir sunuş gerçekleştirilmiştir. Hazırlanması düşünülen Proje kapsamında
Yapay Deniz Barınaklarının yanı sıra denizdeki ölü ağların toplanması ve Deniz Eko Sisteminin
korunması adına tüm ilgili birimler arası koordinasyonun geliştirilmesi de amaçlanmaktadır.
5. Karaburun Bilim Kongresi 2-5 Eylül tarihleri arasında Karaburun ve Mordoğan’da yapıldı. Kongrede
bu yıl Çalışma Grupları toplantıları (1- Akademi ve Özgürlük, Akademi, Gündem ve Eleştirel Pedagoji,
2- Hâkim Medyaya Karşı Alternatif İletişim Stratejileri, 3- Bir Sonraki Adım: Öğrenci Sunum:
Hareketleri Küresel Ağı. Bugün ve Gelecek ) Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür
Merkezinde yapıldı.
06.Eylül’de Ege İhracatçı Birliklerinde yapılan KOSGEB Yeni Dönem Destekleri Bilgilendirme
Seminerine Karaburun Yarımadası YG-21 Sekreteri Çiğdem Akçura ve Gençlik Meclisi Eş Başkanı
Gözde Karahan katılmıştır.
16-20 Eylül 2010 tarihleri arasında Giresun’da, Ulusal Gençlik Parlamentosu Yaz Okulu yapıldı.
“Sanat ve Kapsayıcı Katılım” konulu Yaz Okuluna, Karaburun Yarımadası YG-21 Gençlik Meclisini
temsilen Gözde Karahan katıldı. Gözde Karahan, toplantıda “Sosyal Haklar” ve “Takım Çalışması”
Atölyelerinde yer aldı.
30.Eylül’de YG-21 Kadın Meclisi Genel Kurul toplantısı yapılmıştır. Toplantıda 2011 yılında görev
alacak YK belirlenmiştir.
Habitat İçin Gençlik Derneği tarafından yürütülen “Bilenler Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor”
projesi kapsamında yürütülen Bilgisayar Okur Yazarlığı Eğitimleri ve Gençlerin sağlıklı bir finansal
hayat sürdürebilmelerini destekleyen “Paramı Yönetebiliyorum( Devlet Planlama Teşkilatı, Birlşmiş
Milletler Kalkınma Programı Ortaklığında)” eğitimlerinin Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisi
üyelerine verilmesine yönelik ilgili kurum ile iletişimler kurulmuştur.
22 Ekim’de Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde, Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı İzmir Kuzey Hizmet Merkezi Müdürü Kazım
Akgün tarafından, “Kosgeb Destekleri” konulu bir sunum gerçekleştirilmiştir.
78
( T.C Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı bir kuruluş olan KOSGEB, 20 Nisan 1990 tarihinde 3624
sayılı yasa ile kurulmuş. 15 Haziran tarih ve 27612 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren KOSGEB Destek Programlarının amacı, ekonomik kalkınma ve istihdam sorunlarının çözümünün
temel faktörü olan girişimciliğin desteklenmesi, yaygınlaştırılması ve başarılı işletmelerin kurulmasını
sağlamak)
 Toplantıda KOSGEP Destek Programları (Genel Destek Programı, Girişimcilik Destek Programı,
İşbirliği Güçbirliği Destek Programı, Tematik Proje Destek Programı, Kobi Proje Destek Programı,
Ar-Ge İnovasyon Endüstriyel Uygulama Destek Programı ) hakkında bilgi verildi.
 Toplantı sonrasında Yarımadadaki Girişimcilerin yararlanması adına Karaburun, Mordoğan
Belediyeleri ve Karaburun Yarımadası YG-21’in ortaklığında “Girişimcilik Destek Programının”
uygulanmasının desteklenmesiyle ilgili duyurulara, Karaburun ve Mordoğan Belediyeleri tarafından
başlanmıştır. Karaburun Yarımadası YG-21 tarafından, müracaat eden Girişimcilere “Uygulamalı
Girişimcili Eğitimi Katılımcı Formu” ve Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi Girişimcilik Testi”
uygulanmıştır.
 Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi (ABİGEM) tarafından yapılacak olan ön görüşme sonrasında
Uygulamalı Girişimcilik Eğitimini kursuna katılmaya hak kazananlara, 10 gün süren 60 saatlik
Girişimcilik Eğitimi verilecektir. Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi kursunun Şubat ayı içinde
Karaburun’da yapılması planlanmaktadır.
 Bu eğitim sonucunda başarılı olanlara KOSGEB ile ABİGEM tarafından “Girişimcilik Belgesi”
verilecektir.
 Belgesini alan Girişimci projesini hazırlayarak KOSGEB’e sunacaktır. Projesi kabul edilen
Girişimciye işletme kuruluş desteği için 5 bin, kuruluş dönemi makine, teçhizat ve ofis donanım
desteği için 10 bin, işletme giderleri desteği için de 12 bin lira verilecektir.
 Girişimcilere verilecek 27 bin liranın tamamı hibedir. Geri istenmeyecektir.
 İşini oturtan Girişimcilere 1 yıl sonra eğer isterlerse faizsiz 70 bin liralık kredi de
verilecektir. Girişimciler 70 bin liralık krediyi 2 yıl sonra 36 vade ile ödemeye
başlayacaktır.
 İlkokul mezunu ve 18 yaşını doldurmuş olan herkes 27 bin lirası hibe, 70 bin lirası ise
faizsiz geri ödemeli kredi için başvurma hakkına sahip.
05-06 Kasım 2010 tarihleri arasında, İstanbul Kongre Merkezinde, Woman Kadınİst Uluslararası
İstanbul Kadın Buluşması gerçekleştirilmiştir.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, İstanbul Kadın Araştırmaları Merkezi (İKAM), T.C
Devlet Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen toplantıya, Karaburun
Yarımadası YG-21 Kadın Meclisini temsilen Kurucu ve YK Üyesi Dr. Selma Mine Erses katılmıştır
08 Kasım’da Avustralya Büyükelçiliğinin fon desteği sağladığı Doğrudan Yardım Programı (Dap)’na
Karaburun Yarımadası YG-21 adına Proje Başvurusu yapılmıştır. “Karaburun Yarımadasında Gönüllü
Çevre Ekibi Oluşturulması Eğitimi Ve Uygulamaları” Projesi, 3 ay süreli bir eğitim projesi olarak
yürütülecektir.
 Projenin Amacı: Karaburun Yarımadası Sıfır Yok Oluş Bölgesi içinde ve Başka Yerde
Olmayanlar sınıflandırması içinde yer almaktadır. Yarımada da önemli (endemik) bitki türleri
mevcuttur. Yarımadanın Başka Yerde Olmayan hassas bir Eko sistemi, bitki, hayvan ve kuş
değerleri vardır. Yarımada dünyada önemli bölgeler içinde yer almaktadır. 204 çeşit kuş türü, 380
çeşit bitki türü, Bern Sözleşmesiyle koruma altındaki türler içinde yer alan Akdeniz Foku
(monachus monachus), Ada Martısı ( Larus audouinii) ve Salep Çiçeği (Orchidaceae) ile zengin
bir çeşitliliğe sahiptir. Yarımada tarihi kalıntıları, doğal yöre mimarisi, taş evleri, batık kentleri,
terkedilmiş köyleriyle benzersizdir. Alternatifturizme ve ekoturizme uygun bir coğrafyadır.
Yarımadanın koruma kullanma dengesi içinde öneminin bilinerek yok edilmeden korunarak,
yaşatılması amaçlanmaktadır.
 Karaburun Yarımadasında doğal değerlerin koruma-kullanma dengesi içinde yaşatılması adına
yürütülen çalışmalarda bugüne kadar gönüllü olarak yer alan Karaburun Yarımadası Yerel
Gündem 21 (YG-21) Gençlik Meclisi üyelerinin, Yeni Bir Bilinç: Yaşadığı Yere Sahip Çıkmak,
Yeni Bir Anlayış: Çözümde Ortaklık ve Yeni Bir Davranış: Aktif Katılım kavramlarını hayata
geçirmesi hedeflenmektedir. Proje kapsamında verilecek eğitimler ile yaşadığı bölgeyi tanıyan,
çevresel sorunları daha iyi algılayan ve sorunların çözümüne katkı verebilen, sorumluluk bilinciyle
hareket edebilme yetisine sahip genç bireylerin güçlenmesi ve yerel çevre koruma ekibi içinde yer
alması sağlanacaktır.
79
 Proje Eğitimleri; “Karaburun Coğrafyası” Eğitimi Prof Dr. Füsun Soykan, “Çevre Kirliliği”
Eğitimi Filiz Morova İneler, “Çevre ve Katı Atık Yönetimi” Eğitimi Yrd. Doç Dr. Arife
Karadağ, -“Deniz ve Kıyı Ekosistemi” Eğitimi Doç Dr. Gökdeniz Neşer, Karaburun Florası
(Eğitimi) Yrd. Doç Dr. Cenk Durmuş Kahya, -“Akdeniz Fokları ve Habitatları” ve
“Yarımadada Sivil İnisiyatifin Doğa Korumadaki Rolü” Eğitimi Ayhan Akçura tarafından
verilecektir.
 Projeden Beklenen Sonuçlar;
 Proje Kapsamında verilecek olan eğitimlerle Karaburun Yarımadası YG-21 Gençlik Meclisi
Üyelerinden oluşan 10 kişilik Karaburun Yarımadası Gönüllü Çevre Ekibi oluşacaktır.
 Karaburun Yarımadası coğrafyasını tanıyan, önemli koruma alanı noktalarını ve nesli azalan
türlerin yaşam alanlarını bilen, hukuksal mevzuatı öğrenmiş ve iyi bir gözlemci gözüyle bakabilen
eğitilmiş, genç gönüllü Çevre Ekibi, önemli bir farkındalık yaratacaktır.
 Yarımadanın önemli alanlarına ( Akdeniz Foku, Salep Soğanı, vb.) konulacak olan uyarı ve
bilgilendirme levhaları, Yarımadanın doğal değerlerinin koruma-kullanma dengesi içinde
yaşatılmasına yönelik katkı sağlayacaktır.
 Yarımadanın kara ve kıyı alanlarında yapılacak gözlem ve koruma çalışmalarında kullanılacak
ekipman ( küçük kapasitede bir tekne, dürbün, fotoğraf makinası vb ) varlığı çalışmalara çok büyük
ivme kazandırarak Yarımadanın yarınlara taşınmasına katkı sağlayacaktır.
10 Kasım’da YG-21 Kadın Meclisi Üyesi Nilüfer Akyüzlü tarafından Karaburun Halk Eğitim Merkezi
Müdürlüğüne “Aile İçi İletişim” konusunda eğitim vermek üzere dilekçe sunulmuştur. Dilekçenin
onaylanması durumunda Kadınlara yönelik eğitim verilecektir.
24 Kasım’da “25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” kapsamında
YG-21 Kadın Meclisi’nin hazırlamış olduğu duyurular, İlçenin Görünür alanlarına asılarak, farkındalık
yaratılmıştır.
Karaburun Çevre Kültür Turizm Birliği Encümen toplantıları Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve
Kültür Merkezinde yapılmaktadır. Ayrıca 13 Köy Muhtarlığının sorunlarının çözümüne bilgi desteği
sağlanmaktadır.
22 Aralık’ta “ Poyrazın Getirdiği Zenginlik” Projesi kapsamında Hurma Zeytin Festivali
düzenlenmiştir. YG-21, Festival Organizasyonuna destek sağlamıştır.
22 Aralık’ta Diyarbakır’ın Sur İlçesi Belediye Başkanı Abdullah DEMİRBAŞ ve ekibi Karaburun
Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezini ziyaret etmiştir. Çalışmalar hakkında bilgi alan
DEMİRBAŞ, ortak proje ( Kadın ve Çocuk Meclisleriyle Kültürel Projeler ) oluşturulması konusunda
görüş belirtmiştir.
24 Aralık’ta Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde, Kadın Meclisi “Göç
Çalışma Grubu” tarafından bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda Karaburun Yarımadasına Göç etmiş
ailelerin sorunları görüşülmüştür.
Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde her hafta düzenli olarak Gençlik Meclisi
ve Yıldızlar Grubu toplantıları yapılmaktadır. Toplantılarda, yaş gruplarına göre sorunlar paylaşılmakta
ve çözüm önerileri getirilmektedir. Ayrıca, Bir Arada Yaşama, Barış ve Ekoloji konulu eğitimler
verilmiştir. YG-21 Gençlik Meclisi ve Yıldızlar Çalışma Grubuna yönelik Belgesel Film gösterimleri
sürdürülmektedir.
Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezini Ocak-Aralık 2010 tarihleri arasında 1250
kişi ziyaret etmiştir. Ziyaret konuları; Eğitim Çalışmaları ( Kadın, Gençlik Meclisleri, Yıldızlar, Çevre,
Proje Grup Toplantıları, Türk Sanat Müziği Koro Çalışmaları), Toplantılar ( Karaburun Yerel Fok
Komitesi, Karaburun Çevre Kültür Turizm Birliği, Kalkınma Ajansı, Yaşar Üniversitesi vb. ), Kitap
alımları, Çocuk Oyunları, Bilgisayar Kullanımı vb.
G-21 Genel Sekreterliği tarafından Gençlik ve Kadın Meclisi üyelerinin Turizm Sezonunda iş bulmaları
yönünde işletmelerle iletişimler kurularak, 3 Genç ve 3 Kadın Meclisi üyesi işe yerleştirilmiştir.
80
YG-21 Genel Sekreterliği tarafından, Karaburun Yarımadası YG-21 Gençlik Meclisi üyesi 3 genç için
burs sağlanmıştır.
YG-21 Genel Sekreterliği ve Kadın Meclisinin “Karaburun Yarımadasında Giyecek İhtiyacı Olan
Ailelere Destek Olma” Proje çalışmaları sürdürülmektedir. 2010 yılında 15 Aileye giyecek desteği
sağlanmıştır.
Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezindeki kitaplıktan Yıldızlar Grubu, Gençlik,
Kadın Meclisi ve yerel halk yararlanmaktadır. Kitap bağışları alınmış ve kitaplık zenginleştirilmiştir.
Merkezdeki kitaplıktan 2006 Mayısından bugüne 1030 kitap okunmuştur. Ayrıca, Gençlik Merkezinde
oluşturulan Duvar Panolarında; Basında çıkan haberler ( Gençlik, Barış, Çevre vb. ) ve şiirler yer
almaktadır.
Karaburun İlköğretim ve Lise öğrencilerinin performans ve dönem ödevleri için YG-21 ofisi
internetinden ve Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi kitaplığından destek
sağlanmaktadır.
2010 yılı içinde 35 kez Akdeniz Foku ( Monachus monachus) Gözlemi yapılmıştır. Kanlıkayalar,
Aslan Burnu, Sasko, Tuzlu Burun, İğdeleraltı, Kumbükü ve Ayıbalığı Mevkilerinde yapılan
gözlemlerde 4 kez Akdeniz Foku gözlenmiştir.
01.02.2011
KARABURUN YARIMADASI YG-21
GENEL SEKRETERLİĞİ
EFESÇED 2010 Faaliyet Raporu
Efesçed olarak, Selçuk ve çevresinde, çevreyi, doğayı ve kültürel varlıklarımızı korumak için
çalışmalarımız hızından hiçbir şey kaybetmedi.
81
Bunun yanı sıra ülke çapında çevreye ve doğaya verilen zararlara karşı, diğer yaşam savunucuları ile
birlikte hareket etmeye devam edeceğiz.
27 Şubat 2010 Egeçep kurultayına katıldık.Her türlü destekte bulunduk.
Derneğimizin başkanı Tekin Karadağ 3. kez Egeçep yürütme kuruluna seçildi. Sanatçı Welat ile
birlikte kurultayda müzik ziyafeti çekildi.
30 Mart 2010 İstanbul'da görülmekte olan Koza Altın madeni şirketinin 4 arkadaşımız hakkında açtığı
tazminat davasında arkadaşlarımızı desteklemek için derneğimizle İstanbul adliyesi önünde yapılan
basın açıklamasına destek verdik. Bu davayı arkadaşlarımız kazandı. Aynı gün Dikili Belediye
başkanı hakkında açılan davada başkan beraat etti.
Tüm yaşam savunucu arkadaşlar iki sevinci bir arada yaşadı.
3 Nisan 2010 Maden yasasına karşı toplantı düzenlendi.
Derneğimiz bu toplantıya katılıp sağlayıp destek oldu.
1 Mayıs 2010 Emeğin bayramına dernekçe katıldık.
8 mayıs 2010 Egeçep temsilciler toplantısı Foça'da yapıldı.
Dernek olarak katıldık.İkinci gün tüm arkadaşlarla birlikte Yeni Foça yakınında KYME antik kentinde
yaptığımız gezi sırasında bu alanın yanı başında şirketlerin kurduğu limanların önemli ölçüde doğayı
ve kültürel değerleri kirlettiğini gördük. Hayat tv çekim yaptı.
18 Eylül 2010 Allianoi antik kentini sular altında bırakacak olan yortanlı barajının inşaatının bittiğini
baraja su toplamak için hazırlıkların yapıldığını çevre bakanlığı tarafından tarihi eserlerin üzerine
sözde koruyucu harçların sıvandığını gördük.Daha sonra buraların kumlarla örtüleceğini ve sular
altında bırakılacağını öğrenmiş olduk.Buna karşı tüm yaşam savunucuları nöbetleşe eylem
yaptılar.EFESÇED olarak bir gün biz de nöbet tuttuk.
19 eylül 2010 Şirincede Ali Nesin tarafından kurulan matematik köyüne ziyarette bulunduk.
Mükemmel bir yapı çok iyi dizayn edilmiş peyzaş çalışması gözlemledik. Değerli yazar Aziz Nesinin
kitaplar serisini gördük. Ali Nesin ile birlikte gelecekte çevresel ve kültürel çalışmaları birlikte
yürütmeyi konuştuk.
2011 de EFESÇED olarak Selçuk ve çevresinde yapacağımız çalışmalar şunlar olacaktır.
1-Selçuk un doğusunda Abuhayat Dağı nın tam başlangıcında bulunan taş ocağının çevreye özellikle
tarım alanlarına bunun yanı sıra patlatılan dinamitlerden dolayı deprem etkisi yaratıp konutlara zarar
verdiğini biliyoruz.Bu taş ocağının kapatılıp çirkin görünümünün yerine ağaçlandırılmış bir panayır
yeri yapılmasına çalışacağız.
2-En önemli sorunlardan olan Küçük Menderes in kirliliğini daha ciddi bir şekilde kamuoyu ile
paylaşıp daha ulusal bir çapta bu kanayan yaraya bir çare bulunmasını dile getireceğiz.
3- 2007 de Pamucak da yapılan imar planlarına açtığımız davaları 2010 da derneğimiz ve Zeytinköylü
çiftçiler kazanmıştır. Aynı alana turizm bakanı tarafından yeni rant planlarının yapılacağını
duyuyoruz.Daha önemlisi hükümetin aldığı yeni çevresel yasalar gereği koruma kurullarının bakanlığa
bağlanacağını bu şekilde rant çevreleri daha rahat bir şekilde istedikleri yerlerde amaçlarına
ulaşacaklardır.Şunu da iyi bilsinler ki yaşam savunucuları her türlü doğa katliamına karşı
hazırlıklıdırlar.Doğa düşmanlarının kovanlarına sürekli çomak sokacağımızı bilsinler.
4- Tüm dünya tarafından bilinen Efes Antik Kenti nin tam yanı başına yapılan Hava alanı hangi rant
çevreleri tarafından yapıldıysa (tam olarak bilemiyoruz) bu hava alanı 1. derece kültür sit alanı
içindedir. Ayrıca uçakların çıkardığı gürültü antik kenti tehtit etmektedir.İniş ve kalkış sırasında bir
82
uçağın düşmesi sonucunda bu muhteşem antik kentin ne hale geleceğini düşünmek bile
istemiyoruz.Bu hava alanının buradan kaldırılması için uğraşacağız.
Tüm yaşam savunucularına temiz çevre temiz bir doğa temiz bir kültür dileğiyle başarılar
diliyoruz.Kapitalizmin yarattığı kirliliğe karşı sürekli ayakta olacağımızı sınıfsal kavgada kendi
sınıfımızın yanında olacağımızı beyan ediyoruz.
EFESÇED
Efes Çevre Doğa Ve Kültür Derneği
(Selçuk)
SANDAL BİLEŞENLERİ 2010 YILI FAALİYET RAPORU
Manisa ili, Kula İlçesi, Sandal Beldesi sınırları içerisinde “Ege Bölgesi Katı ve Endüstriyel Tehlikeli Atık Entegre Tesisi” kurulmuş ve doğayı katletmeye başlamıştır. Bu Tesis Ege bölgesi illeri dışında Isparta Antalya’ya kadar 11 ilin atığını toplamak üzere projelendirilmiştir. 2010 yılı içerisinde de atık kabulüne başlamıştır. Bizler Sandal Beldesi halkı ve Egeçep Sandal Bileşenleri olarak bu tesisin bölgemize vereceği zararları önlemek amacıyla Egeçep ile birlikte tesisi köyümüzden kaldırtmak zararlı atık toplama faaliyetlerine son vermek için çalışıyor ve mücadele ediyoruz.
2010 yılı başlıca faaliyetlerimiz;
A) Halkı Bilgilendirme ve yöredeki Faaliyetler;
1) 21 Şubat 2010 Pazar günü Egeçep önderliğinde tesisin yakın köyleri Sandal Beldesi ve Gökçeören Beldesi’nde halkın geniş katılımıyla halkı bilgilendirme toplantısı yapılmıştır.
2) 05 Temmuz 2010 pazartesi günü tesisin atık kabulüne başladığının ilgili tehlikeli atık üreticilerine daha iyi duyurmak amacıyla Devlet Bakanı Bülent ARINÇ tarafından yapılan açılış töreninde yine Egeçep önderliğinde bir ekiple protesto ve pankart açma eylemi gerçekleştirilmiştir.
83
3) Malum tesis’in yöre halkından şahıslara ait bazı arazilerden, tarla sahiplerinin izni ve haberi olmaksızın toprak altından gizli gizli kanal geçirme girişiminde bulunması ve tesadüfen suçüstü yakalanması üzerine tarla sahipleri tarafından olay yerine Jandarma
Çağrılarak tutanak tutulmuş ve yargılama süreci başlamıştır. Söz konusu olayın akabinde tarla sahibi köy halkının sesini kamuoyunda duyurabilmek amacıyla yine Egeçep ve sandal bileşenleri olarak olay yerine gidilmiş, olay yerinde mağdurlarla buluşularak
Hayat Tv ve Evrensel Gazetesi aracılığı ile mağdurların sesi duyurulmuştur.
4) Yöre halkının katılımı ile sandal beldesinde Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği kurulmuş, üye kayıtları devam etmektedir.
5) Sandal Bileşenleri olarak tesisi ve yöreye vereceği tahribat konulu el ilanları yaptırılmış ve dağıtılmıştır.
6) Konu hakkında CHP Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü bilgilendirilmiş akabinde sayın CHP Milletvekili Şahin MENGÜ yöreye gelerek Sandal ve Gökçeören Beldelerinde halka açıklamalar yapmıştır. B) Basın Yayın ve Kamuoyu Aydınlatma Faaliyetleri: Hayat Tv ve Evrensel Gazetesi vasıtasıyla halkı bilgilendirme toplantısı kamuoyuna duyurulmuş, Hayat Tv’de 1,5 saat program yapılmıştır. Aynı toplantıya Doğan Haber Ajansı Kula Temsilcisi ve Kula Denge Haber gazetesi de gelmiş olmasına rağmen ne yazık ki ilk etaptan haber yapamamışlardır. Kula Denge Haber gazetesi ısarlarımız sonucu iki ay kadar sonra güzel bir haber yapmış, yöre halkının dikkatini çekmeyi başarmıştır.
Hemen akabinde serhat AŞ. Paniğe kapılarak bir yandan önce Sandal Bileşenleri temsilcileri ile irtibata geçmeye ve susturmaya çalışmış, diğer yandan da Basından öğrendiğimize göre tesisin %70 hissesini yabancı yatırımcı sıfatıyla ÇİMENTAŞ AŞ iştiraki SÜREKO AŞ’ye yaklaşık 13.000.000‐Euro karşılığında devretmiştir.
Basında haberler çıktıkça her geçen gün daha çok paniğe kapılan Serhat ATIK yönetim kurulu
Başkanı ve Tesisi Proje sorumlusu Eyüp KAYA tarafından Sandal Bileşeni ve Ege‐Çep yürütme kurulu üyesi Erkol u telefonla arayarak tehdit etmiş, bir sonuç alamayacağını anlayınca aynı gün içerisinde çalışmakta olduğu kurumun yetkililerini gece yarısı harekete geçirmiş Recep Erkol arkadaşımızı korkutmaya ve sindirmeye çalışmıştır.
Şu anda ise SÜREKO KATI ATIK AŞ’nin karşı enformasyon çalışmaları hızla devam etmekte olup gazetelere YEŞİLİ BOL PROJE VE YEŞİLİ BOL REKLAMLAR vermeye başlamıştır.
C) Teknik ve Hukuki Faaliyetler; Ne yazık ki hukuk ülkemizde geç işliyor, bürokrasimiz ise çok fazla. Bu nedenle ancak mahkeme süreci başladıktan sonra ÇED RAPORU elimize geçmiş bu rapor doğrultusunda EGEÇEP avukatlarından BERRİN ESİN KAYA ve ARİF ALİ CANGI tarafından hukuki süreç yürütülmektedir. Keşif için MANİSA İDARE MAHKEMESİ’ne keşif bedeli yatırılmış, keşif için mahkemenin kararı beklenmektedir.
2011'in mücadelesi bol başarılı bir yıl geçmesi temennimizle,
saygılar sunarız.
Sandal Bileşenleri
84
GÜLDER
(GÜZELBAHÇE KÜLTÜR ÇEVRE VE GÜZELLEŞTİRME DERNEĞİ)
2010 YILI FAALİYET RAPORU
1.
YÖNETİM SEÇİLİNCE İLK İŞ OLARAK KOMİSYONLAR KURULDU
KOMİSYONLAR
 ÇEVRE KOMİSYONU
 KÜLTÜR KOMİSYONU
 GEZİ(TURİZM) KOMİSYONU
 SOSYAL FAALİYETLER KOMİSYONU
HER HAFTA SALI GÜNLERİ KOMİSYONLARIN TOPLANMASINA KARAR
VERİLDİ.
27-28 Şubat Ege Çevre ve Kültür platformu 3.cü bileşenler kurultayına katılındı.
2.
3.
8 Mart Dünya Kadınlar günü için fuarda stant açıldı. El emeği reçeller ve rezene gibi
ürünler satıldı.
4.
Cumartesi günleri derneğimizde imece usulü kahvaltılar düzenleyerek bahçemizi
Temizleyip dernek üyelerimizin kaynaşmasını sağlıyoruz.
5.
18 Mart Çanakkale zaferleri (Çanakkale savaşları) haftası ile ilgili Derneğimiz
üyelerinden Gülşen-Oktay Polat ve arkadaşlarımız birlikte bir program hazırladılar.
6.
Nisan ayı içerisinde derneğimizde Tavla Turnuvası yapıldı.
7.
Toplu bilet alınarak tiyatrolara gidildi.
8.
24 Mart’ta Güzelbahçe TEMA vakfı ile birlikte Payamlı’da ağaç dikimine gidildi.
(Belediye ve İlçe Milli Eğitimle birlikte.)
9.
10.
30 Mart Salı günü Uşakizade köşkünde Veda filmi kostümleri sergisi, Cumhuriyet Ve
kadın adlı gösteriye A.D.D. ile birlikte gidildi.
26 Mart’ta Bebişko kafe’de Şiir dinletisine gidildi.
11.
26 Mart’ta Menderes’te Efemçukuru acele kamulaştırma davasına gidildi.
12.
1 Nisan 2010 Perşembe günü İnciraltında müze gemiye gidildi.
13.
3 Nisan EGEÇEP’in düzenlediği Haydi Forum’a herkes fikrini söylesin seminerine
Ahmet Piriştina kültür merkezine gidildi.
14 Nisan 2010 da valilik ve il çevre orman md. Ve diğer çevrecilerle birlikte 5 Haziran
çevre günü için yapılacak toplantıya gidildi.
19 Nisan’da Deniz Ticaret Odası kıyı ve deniz alanları yönetiminde karşılaşılan zorluklar
adlı seminere DESEM de katkı kondu.
20 Nisan 2010 Efemçukuru altın madeni acele kamulaştırma davası için menderes’e
gidildi.
21 Nisan 2010 İzmir Tema’nın düzenlediği yenilenebilir enerji ile ilgili tır’a Maltepe
askeri lisesi ile birlikte gidildi.
28 Nisan Çarşamba ayrancılar ilköğretim okuluna gidilerek sıvı sabun üretimi ile ilgili
bilgiler alındı.
14.
15.
16.
17.
18.
85
19.
20.
21.
22.
29 Nisan 2010 Perşembe Anfi tiyatro alt salonunda Aşık Veysel’i anma Programı yapıldı.
Güzelbahçe kaymakamlığı İlçe milli eğitim müdürlüğü ve GÜLDER iş birliği ile Küresel
ısınma ve doğamız adlı kompozisyon yarışması yapıldı.Derece olan öğrencilere ödülleri
verildi.
Turgutlu ticaret borsasında Tema’nın yaptığı Nikel madeni yer altı kaynaklarımız ve
sürdürülebilirliği Yaşam paneline katılındı.
6 Mayıs 2010 da geleneksel hıdırelles kutlamalarımızı köfte ekmek ve piyaz
ikramları ile yaptık.
23.
8 Mayıs FOÇEP’ in yaptığı temsilciler meclisi toplantısına Foça ya gidildi.
24.
11 Mayıs ta İzmir TEMA ile birlikte Efemçukuruna gidildi.
25.
13 Mayıs ta Doğal yaşam parkı ve kuş cennetine gezi yapıldı.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
26 Mayıs ta Allianoi’yi desteklemek için Bergama’ya gidildi.
5 Haziran 2010 tarihinde bileşeni olduğumuz EGEÇEP derneğinin açılış kokteyline
katılındı.
6 Haziranda Yaka mahallesi otantik pazarda piknik ve çevre temizliği il çevre
orman müd. İle birlikte yapıldı.(Kaymakamlık+Belediye+GÜLDER)
8 Haziranda anfi tiyatroda küresel ısınma ve jeotermalenerji ile bir panel düzenlendi.
16 Haziranda Güzelbahçe belediyesi, TEMA, GÜLDER ve peyzaj mimarları odasının
birlikte programladığı en güzel bahçe yarışması yapıldı.
Dereceye girenlere ödülleri verildi.
17 Haziran Dünya çölleşmeyle mücadele günü için cumhuriyet meydanında toplanarak
Gündoğdu meydanına yüründü.
18 Haziran elele hareketi toplantısına Tabip odasında katılındı.
Konu:Çamlı barajı ÇED raporu tartışmasıydı.
14 Temmuzda Güzelbahçe rotary kulübü ile birlikte en güzel bahçe yarışması yapıldı.
Dereceye giren bahçelere ödülleri verildi.
16 Temmuzda Güzelbahçe halk eğitim ile protokol antlaşması yapıldı. Böylece
derneğimizde çeşitli kurslar açılması sağlandı.
24 Temmuz cumartesi Güzelbahçe A.D.D. nin programladığı Lozan Antlaşması
etkinliğine katkı kondu.
25 Ağustos Güzelbahçe de bir kahvehanede DEDE TORUNUNA KİTAP OKU projesi
başlatıp kahveye kitaplar temin edildi.
27 Ağustos GÜLDER Hatıra Ormanı Oluşturmak için Orman Bölge Müdürlüğüne
gidildi.
Toplum birliği başkanlığını yürüttüğümüz Güzelbahçe rotary kulübü üyeleri ve
86
Guvernörü Yeşim Tanık YÖNEY Derneğimizi ziyaret ettiler.
39.
25 Eylül cumartesi Seferihisar’da Orkinos çiftliklerini protesto gösterisine gidildi.
40.
5 Kasım’da ikinci limanın ÇET raporu toplantısına gidildi.
41.
9 Kasım’da Halk Eğitim Okul Aile Birliği toplantısına gidildi.
42.
Kaynaklar köy meydanındaki kahvaltıya gidildi. Katı atık depolama tesislerini önlemek
için halkla buluşuldu.
İzmir TEMA ile birlikte Erozyonla mücadele toprağa saygı yürüyüşüne katılındı.
Cumhuriyet meydanına çelenk konup Gündoğdu meydanına yüründü.
43.
44.
45.
46.
2 Aralık’ta derneğimize Ortopedist Prof. Dr. Ömer AKÇALI davet edildi.
Kireçlenmelerle (kemik erimesi) ilgili seminer yapıldı.
15 Aralık’ta Yaşam ve Çevremiz ile ilgili sunum Sn. Oktay POLAT tarafından
derneğimizde yapıldı.
İngilizce, bağlama, emlakçılık, ve file örme kursları açıldı ve bir kısmı halen
devam ediyor.
87
47.
48.
GÜLDER HATIRA ORMANI yapılması için Seferihisar Orman Bölge Şefliği ziyaret
edildi.
30 Aralık Güzelbahçe Kaymakamlığı, Güzelbahçe belediyesiyle birlikte yapılan İZKA
projeleri ile toplantıya katılım sağlandı.
49.
7 Ocak 2011 de 2 nci limanda yapılan Gözetleme kulesi ile ilgili basın açıklamasına
gidildi.
50.
7 Ocak 2011 Tabipler Odasında Yeni yıl kokteyline Belediye Başkanımız Sn.
Mustafa İNCE ile birlikte gidildi.Konu: Efemçukuru altın madeni ile ilgiliydi.
51.
11 Ocak 2011 Gözetleme kulesiyle ilgili ilçemizde mevcut bütün sivil toplum
örgütleri temsilcileri ve belediye avukatları ile toplantı yapıldı. Ve bu ve benzeri
konularda çalışma yapmak amacıyla bir platform oluşturuldu.
88
FOÇA ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU 2010 FAALİYET RAPORU
FOÇEP, Aliağa ile Foça arasındaki yaşam savunucusu
aktivistleri bir araya getirmek, çevre ve kültürle ilgili ortak
faaliyetler yapmak, yakın ya da uzak bölgelerden çevremize,
doğaya, insan yaşamına yönelik saldırıları anayasal demokratik
hakkımızı kullanarak engellemek amacıyla Temmuz 2009 da
oluşturulmuş demokratik bir kitle örgütüdür.
AMAÇ: Ulusal ve yerel düzeyde insan sağlığına, çevre, doğa ve kültüre yönelik tehditler karşısında,
bölgemizdeki duyarlı yurttaşları bir araya getirmek, bu politikalara karşı resmi kurum, kuruluş ve
söylemlerden bağımsız, sivil bir demokratik inisiyatif, baskı grubu oluşturmak.
A – FOÇA-ALİAĞA NEMRUT AĞIR SANAYİ BÖLGESİ 2010
*ALİAĞA’DA 1719 FİRMA FAALİYET GÖSTERİYOR
Aliağa, DPT’nin İlçelerin gelişmişlik sıralaması araştırmasına göre 872 ilçe içinde sosyo
ekonomik olarak en gelişmiş beşinci, (çevresel etki bakımından ise tahminen birinci) ilçesidir. ,
“Aliağa, İzmir’in de en gelişmiş ilçesidir. Bunun sebebi de çok güçlü sanayinin Aliağa’da
konuşlanmasındandır. İzmir ili sınırları içindeki Gümrük Müsteşarlığına bağlı 116 antreponun 37’si
Aliağa sınırları içindedir. Aliağa’da 43 farklı sektörde 1719 firma faaliyet gösteriyor. Aliağa’da hemen
hemen yok yok gibidir. Nemrut sanayi bölgesi mi yoksa ölüm bölgesi midir?
89
Rafineriler, lpg dolum tesisleri ve depoları, tehlikeli gemi söküm tesisleri, 2005 Mw kurulu
gücünde termik santraller, haddehaneler, demir çelik fabrikaları, ithal kömür kırma eleme tesisleri ve
depoları, gübre fabrikaları ve depoları, limanlar, tehlikeli hurda depoları, zehirli fabrika atık cüruf ve
tufal sahaları, yem depoları, hazır beton tesisleri, tufal ve cüruflardan üretim yapan tesisler, lojistik
depolar, yetersiz alt yapı ve yollar, kontrolsüz başıboş bir trafik keşmekeşi, tehlikeli hurda transferleri
sırasında yollara dökülen her türlü metal parçaları, ile bölge tam anlamıyla yaşanamaz bir haldedir.
Hal böyle iken yetmezmiş gibi her geçen gün artan cüruf ve tufal dağları, yeni limanlar, mevcut
limanların ve fabrikaların kapasite artırımları, yeni haddehane ve demir çelik fabrikaları, kurulmaya
çalışılan 2 milyon ton/yıl kapasiteli klinker öğütme ve paketleme tesisleri, 1’i doğalgazlı olmak üzere
5 adet ithal kömürlü termik santral gerçekten inanılır gibi değildir. Gelişmeler kelimenin tam
anlamıyla büyük bir akıl tutulmasının göstergesidir.
 2010 YILINDA ALİAĞA'YA 4 BİN 558 GEMİ GİRİŞİ OLDU, 2010'DA ALİAĞA'DAKİ
İSKELE VE LİMANLARDAN 37 MİLYON 330 BİN 271 TON ELLEÇLEME
(YÜKLEME BOŞALTMA) GERÇEKLEŞTİRİLDİ.
 Aliağa Sanayi Odası Başkanı Adnan Saka şaşırtıcı bir şekilde 2010 yılında aşağıdaki sözleri
söyledi…
13 Haziran 2010 -- Aliağa Ticaret Odası (ALTO) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Saka, Aliağa’da
yapılacak yeni yatırımlarda bölge halkının hassasiyetlerinin dikkate alınmasını istedi. ‘Temiz çevre de
lazım, iş de lazım’ diye konuşan Saka, ’(Ben gelir, Aliağa’ya yatırım yaparım, kimseye de bir şey
söylemem) diye bir şey olamaz.’ dedi.
Bu durum nasıl izah edilebilir? Ya Sayın Saka önümüzdeki dönemde siyasete atılacaktır, ya Çandarlı
limanı ve Petkim rafineri bize yeter (sadece iki yatırım miktarı 11 milyar dolar), diğerleri artık
ALOSB’i ye gelsin iki taraflı kazanalım demek istiyor, ya da her ne kadar sanayici de olsa aklıselim
ve vicdan sahibi bir insan olarak gelinen durumun artık saklanamaz ve taşınamaz hale geldiğini
samimi bir ifade ile açıklıyor…
 Termik santral projelerinden ikisi olumlu ÇED aldılar, sırada 3 tane daha var.
 Gencelli kuzey sahil şeridinde bulunan Hacımehmet çiftliği iki yerel yönetimin basiretsizliği ve
alicengiz oyunları ile Aliağa’ya bağlandı.
 Gencelli kuzey sahilinin uç noktası Kızılburun’da yeni liman inşaatı devam ediyor. Aliağa
Belediyesi bir ara kaçak olan faaliyeti durdurmuştu, ancak daha sonra nasıl olduysa dolgu
çalışmaları yeniden başladı.
 Liman kapasite artırımları devam ediyor.İDÇ’nin alanında liman kapasite artırımı ve termik
santralin yer ihtiyacı için HARARETLİ BİR kurtarma kazısı yapılıyor. ‘’Alanı tarihi eserlerden
arındırıp İDÇ’ye buyurun inşaat yapabilirsiniz’’ diyecekler.
90





Yeni rafineri çalışmaları devam ediyor.
Yeni fabrikalar mantar gibi ürüyor.
Çandarlı liman ihalesi 5.5 milyar dolar
Petkim yatırım miktarı 5.6 miyar dolar
Kyme Antik Kentinde Anadolu’nun en büyük arkeolojik kıyımı devam ediyor, 28 yıldır
yapılan çalışmaların neticesinde gelinen durum içler acısıdır. Kurtarma kazısı adı altında bölge
sanayi denen bir ucubeye peşkeş çekiliyor. Adeta bir arkeolojik katliam yaşanıyor.
Hukuki Durum
EGEÇEP'in dava dosyası İzmir 3.İdare Mahkemesi'nin 2010/1142 esasına kayıtlıdır. Verilen
cevaplarla dava dosyasında usuli işlemler tamamlanmış durumdadır.
Kemal Anadol'un açtığı dava dosyasından yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu bekleniyor.
Bilirkişi görüşüne göre dava sonuçlanacak.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin davası İzmir 2.İdare Mahkemesi'nin 2010/1083 Esasında kayıtlıdır.
TMMOB'nin davası İzmir 4.İdare Mahkemesi'nin 2010/1208 Esasına kayıtlı iken bağlantı nedeniyle
İzmir 2.İdare Mahkemesi'ne gönderilmiş ve 2010/2196 Esas numarasını almış.
Kemal Anadol'un davası İzmir 4.İdare Mahkemesi'nin 2010/1134 Esasına kayıtlı iken bağlantı
nedeniyle İzmir 2.İdare Mahkemesi'ne gönderilecek.
İzmir Barosu'nun davası İzmir 1.İdare Mahkemesi'nin 2010/1073 Esasında kayıtlı iken bağlantı
nedeniyle İzmir 2.İdare Mahkemesi'ne gönderilecek.
Tahminen İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin dosyası esas dosya olacak ve oradan ya da Kemal
Anadol'un dosyasından keşfe gidilecek.
Osman Özgüven ile görüşme yapıldı, Bakırçay belediyeler Birliği davaya katılacak.
B – FOÇEP 2010 FAALİYETLERİ
17 Şubat 2010. Foça’da yapılan FOÇEP üye toplantısında yeni dönem için Yürütme Kurulu seçimi
yapılarak, Hüseyin İvgen, Bahadır Doğutürk, Hakan Barçın, Hayrettin Yıldırım, Sedat Kut, Tayyar
Başyiğit, Öngör Yakar, Emine Dişli, Atalay Yılmaz seçilmişlerdir. Yeni yürütme kurulu tarafından,
dönem sözcülüğü için Bahadır Doğutürk ve Hakan Barçın görevlendirilmiştir.
27-28 Şubat 2010. FOÇEP Y.K. da alınan karar gereği EGEÇEP 3. Bileşenler Kurultayına bileşen
olarak katılma müracaatımızın yapılması ile EGEÇEP bileşeni olduk. Dönem Sözcüsü Bahadır
Doğutürk bölge sorunlarını anlatan bir sunum yaptı ve EGEÇEP Yürütme Kurulunda FOÇEP’i
temsilen EGEÇEP Yürütme Kuruluna seçildi.
9 Mart 2010. Demokrat radyoda çevre saati programında Ertuğrul Barka ile 1 saatlik radyo
programında bölge sorunlarını tartıştık, FOÇEP’in misyonu ve Aliağa Nemrut sanayi bölgesinde
yaşanmakta olanları anlatma fırsatımız oldu.
11 Mart 2010. EGEÇEP Yürütme Kurulu olarak İzmir Tabip Odasında 3, Bileşenler Kurultayı sonuç
bildirgesinin basın açıklamasında FOÇEP’i temsil ettik.
12 Mart 2010. Dikili’de Sayın Osman Özgüven’in sosyal belediyeciliği nedeni ile yargılandığı su
davasına FOÇEP’i temsilen katılarak destek verdik.
13 Mart 2010. Ilıpınar köy kahvesinde BAÇEP’in düzenlediği bölge sorunları hakkında halka bilgi
verilmesi etkinliğine yürütme kurulu üyelerimizle katılarak FOÇEP’in bölge sorunları hakkında
düşüncelerini anlattık.
16 Mart 2010. Demokrat radyoda çevre saati programında Ertuğrul Barka ile 9 Marttaki programda
değinemediğimiz konuları konuştuk. İzmir halkına FOÇEP olarak seslenme fırsatını bulduk.
19. Mart 2010. Gencelli Hacımehmet çiftliğindeki nüfus sayımında halkla bütünleşme ve Hacımehmet
çiftliğinin sahipsiz olmadığını kanıtlamak için bir arada olma etkinliğine FOÇEP yürütme kurulu
olarak katılarak sayım sonuna kadar bölge sakinlerinin yanında yer aldık.
19 Mart 2010. Çam kese böcekleri ile ilgili İzmir Çevre Orman Müdürlüğüne bilgi edinme kanunu
çerçevesinde yazı yazarak sorun hakkında uyarılarda bulunduk.
20 Mart 2010. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odasının açtığı davaya bakan Sakarya 1. İdare
Mahkemesi, söz konusu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı işlemini hukuka aykırı bularak, iptal etti. Bolu
91
Göynükte tarım alanları üzerine termik santral yapılamaz kararına FOÇEP olarak kutlama mesajı
gönderdik.
1.Nisan 2010. Foçep yürütme kurulu üyelerimiz İzmir SKY T.v. Tüketici Köşesi programına katılarak
Hacı Mehmet Çiftliğinde oynanan oyunları dile getirmiş ve haklı davamıza katkı vermişlerdir.
3 Nisan 2010. İzmir Ahmet Pİriştina Kültür merkezinde EGEÇEP'in düzenlemiş olduğu yeni maden
yasası için düzenlenen foruma katılarak bölge sorunlarını dile getirdik.
4 Nisan 2010. Güzelhisar Ovasını Seviyoruz Çalışma Gurubunun ev sahipliğinde BAÇEP’in
düzenlediği piknik ve platforma FOÇEP’i temsilen katılarak Aliağa bölgesi için Meclis Araştırma
Komisyonu kurulması isteğimiz ifade edildi.
2 Mayıs 2010. Kozbeyli köyünde yapılan geleneksel Kozbeyli şenliğine FOÇEP yürütme kurulu
üyeleri olarak katkı koyarak katılım sağladık.
17 Nisan 2010. TBMM’ in de görüşülmekte olan Maden Kanunu tasarısında, 3573 değişik 4086 sayılı
Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunundaki değişikliğe karşı imza
kampanyasına katılarak destek verdik.
18 Nisan 2010. TÜYAP İzmir Kitap Fuarında ''Ekolojik Emperyalizm'' konulu söyleşiye FOÇEP’i
temsilen dönem sözcüsü olarak Bahadır Doğutürk katılmıştır.
1 Mayıs 2010. Emek ve doğa sömürüsüne karşı olan yaşam savunucuları olarak FOÇEP pankartımızla
Gündoğdu meydanındaydık.
2 Mayıs 2010. Amasra'ya yapılması planlanan termik santrale karşı, Bartın Platformu'nun başlattığı
imza kampanyasına katılarak destek verdik.
8-9 Mayıs 2010. FOÇEP olarak yeni dönem EGEÇEP temsilciler meclisi ilk toplantısına ev sahipliği
yaptık. Akşam da EGEÇEP Y.K. üyeleri ve bileşenleri ile kaynaşma yemeğindeydik. FOÇEP
üyelerinin katkıları ile düzenlenen yemekte coşku vardı.
İkinci gün bölge sorunlarının tartışıldığı FOÇEP Forum etkinliğinden sonra Kyme Antik kentine gezi
düzenledik.
92
11 Mayıs 2010. Kıyı Ege Belediyeler Birliği Aliağa'da yapılması planlanan termik santrallerinin çevre
felaketine neden olacağını belirtilerek, "Termik santralı istemiyoruz" kararı aldı. Yeni dönem birlik
başkanı sayın Abdül Batur’a makamında farklı tarihlerde iki defa ziyaret gerçekleştirilmişti ve dava
açmaları sağlandı. Ayrıca İzmir Barosu ve Karşıyaka Belediye Başkanı Sayın Cevat Durak da dava
açtı.
13 Mayıs 2010. Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanlığına termik santral konusunda almış oldukları
ilkeli karar nedeni ile kutlama mesajı gönderildi.
14 Mayıs 2010. http://www.facebook.com/group.php?gid=121528547871175&v=wall&ref=ts ve
blog sayfası focep-blog.blogspot.com oluşturulması.
17 Mayıs 2010. Egeçep - Foçep işbirliği ile Konak meydanında Valilik önünde başarılı bir eylem
gerçekleştirilmiştir. Yaklaşık 50 kişilik bir grup Konak meydanı Valilik önünde buluştuk ve İzmir
Belediyesi önüne kadar pankartlı temsili bir yürüyüş yaparak İzmir B.Ş.B’nin önünde basın açıklaması
ile kamuoyuna bilgi verdik. Temsilci arkadaşlarımızdan bir grup İzmir Valiliğine Hacımehmet çiftliği
ile ilgili dilekçeleri verirken başka bir grup ta İzmir B.Ş.B’ ne orman alanlarının depolama alanına
dönüştürülmesi için İzmir Nazım Plan Revizyon değişikliği girişimlerinin iptal edilmesi yönündeki
dilekçelerimizi verdiler.
93
17 Mayıs 2010.Gazeteci arkadaşımız Özer Akdemir Evrensel gazetesinde Kyme ne deyim Kyme ne
söyleyim?! Başlığı ile FOÇEP 8-9 Mayıs etkinliğini yayınlayarak sorunlara dikkat çekti.
“Burada korkunç şeyler oluyor!..
Foça’daki arkeolojik kazıların başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit, Foça Çevre Platformu (FOÇEP)
tarafından Reha Midilli Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen bölgenin çevresel sorunları ile ilgili
forumda yaptığı konuşmasını bu cümle ile bitirdi. Yürümesini güçleştiren dizlerindeki sorun
nedeniyle “Hocam, mikrofonu getirelim bulunduğunuz yerden de konuşabilirsiniz” sözlerine
rağmen, zorlukla çıkabildiği yüksekçe sahnede yapmayı tercih etti konuşmasını.
18 Mayıs 2010. Yalova çevre platformunun düzenlediği Kömürlü Termik Santrale Hayır
kampanyasına katılım ve destek verildi.
Aliağa Kaymakamlığına Hacımehmet çiftliği referandumu ile ilgili seçmen listelerindeki yanlışlık ve
usulsüzlük ile ilgili itiraz dilekçelerinin verilmesi.
20 Mayıs 2010. Tüm usulsüzlüklerin yaşandığı Hacımehmet çiftliği referandumundaydık ve maalesef
sandıktan aynı soyadlı 8 kişilik bir ailenin oyları ile 8-7 Aliağa tercihi çıktı.
23 Mayıs 2010. Aliağa Gençlik Meclisi tarafından düzenlenen ‘’Çevre ve Sanayi’’ konulu karikatür
yarışmasına destek verdik.
23 Mayıs 2010. Cumhuriyet gazetesi Pazar ekinde Sayın Özgen Acar’ın Kyme Antik kenti ile ilgili
tam sayfa yazısına teşekkür mesajı gönderilmesi.
27 Mayıs 2010. (5 Haziran 2005) tarihinde Çamköy'de Dünya Cevre Gününü kutlamaya giderken
Bergama- Çamköy yolunda taşlı, yumurtalı saldırıya uğrayan arkadaşlarımızın davasına FOÇEP
olarak katılım ve destek verilmiştir.
94
30 Mayıs 2010. Kyme Antik Kenti için hazırlanan tanıtım cd leri ve Europa Nostra için yazılmış
mektubun İngilizce ve Fransızca tercümeleri üye arkadaşlarımız Sunay Angel, Nurşin Değerbilir ve
Tülay Ararat tarafından yapılmıştır.
01 Haziran 2010. Foça belediye meclis üyelerine görsel sunum eşliğinde bölge sorunları ve termik
santral tehlikesi hakkında dönem sözcüsü Bahadır Doğutürk tarafından brifing verildi.
Meclis üyeleri daha sonraki toplantıda termik santral ile ilgili Foça Belediyesi olarak termik santrale
karşı dava açma kararı aldı.
05 Haziran 2010. FOÇEP olarak EGEÇEP dernek bürosu açılışındaydık tüm bileşenlerin büyük bir
coşkuyla buluşması ve bileşen katkılarıyla yapılan kokteyl çok samimi ve heyecan vericiydi.
06 Haziran 2010. FOÇEP ve Aliağa Emek Platformu işbirliği ile E.P.D.K. ya gönderilmek üzere
termik santrale lisans verilmesin imza kampanyasının başlatılması
10 Haziran 2010. Ş.P.O İzmir şubesine dava çağrı mektubu gönderilmiştir. Aynı gün akşam İzmir
SKY t.v. de yayınlanan bilinçli tüketici programına FOÇEP Y.K. üyemiz Hayrettin Yıldırım,
üyelerimiz Nural Kıran ve Tuncay Karaçorlu katılmışlardır. Aliağa Çakmaklı köyüne termik santral
yapılması için kimler söz verdi adlı program sırasında Hacımehmet çiftliği üzerinde oynanan oyunlar
dile getirilmiştir. Prof. Ömer Özyiğit ile Ege Üniversitesinde antik kentler ile ilgili bir görüşme
yapılmıştır.
12 Haziran 2010. Foça Demokrasi Meydanı’nda Foça Belediyesi ve BES- EĞİTİM SEN- TÜM
BELSEN- GENEL İŞ- FOÇEP’in oluşturduğu Foça Emek Platformu’nun katkılarıyla organize edilen
Yaz Konseri’ne ilgi büyüktü. Foça Emek Platformu’nun Yaz Konseri’nde sık sık Nazım Hikmet
RAN’dan şiirler okundu. Başkan DEMİRAĞ; “Yaz Konseri’nin gerçekleştirilmesinde emeği geçen
herkese ve Foça Emek Platformu’na teşekkürlerini sundu, konuşmasında termik santral tehlikesine
dikkat çekerek halktan destek istedi.İmza kampanyamıza katılarak bize destek verdi. Grup
YELDEĞİRMENİ adına konuşan Cemil DEMİRHAN; Organizasyonda emeği geçen tüm sendikalara
ve FOÇEP’e çok teşekkür etti. Türkiye’nin en güzel yerlerinden biri olan Foça’ya termik santral
kurulmasının çok manidar olduğunu ifade etti ve ‘’bu girişimi halka, bizlere yapılan bir zulüm
olarak görüyoruz” dedi.
20 Haziran 2010. Foça’da oluşturulan stant da E.P.D.K ya verilmek üzere imza kampanyasının halk
tarafından imzalanması ve kamuoyu yaratılması etkinliğinin yapılması.
20 Haziran 2010. Aliağa Yurtsever Cephe İşçi Birliğinin forumuna yürütme kurulu üyemiz Atalay
Yılmaz, Solmaz Doğutürk ve dönem sözcümüz Bahadır Doğutürk katılmışlardır. Görsel bir sunum ile
bölge sorunları dönem sözcümüz tarafından dile getirilmiş ve destek istenmiştir.
23 Haziran 2010. Mine Kırıkkanat’a bölge sorunlarını içeren bir mektup gönderilmiştir.
29 Haziran 2010. FOÇEP olarak Foça belediye halk gününde Hacımehmet çiftliği sorunları hakkında
Belediye Başkanı ile görüşme gerçekleştirilmiştir.
95
29 Haziran 2010. Foça Çevre Platformu (FOÇEP) üyeleri, Aliağa'da Enka şirketinin kurmak istediği
termik santrale karşı Bakırçay bölgesinden topladıkları 4 bin imzayı, Enerji Piyasası Düzenleme
Kurulu’na gönderdi. Aliağa PTT binası önünde toplanan FOÇEP üyelerinin basın açıklamasına,
BAÇEP üyeleri, Petrol İş Sendikası Aliağa Şube Başkanı İsmail Doğan ve yönetim kurulu üyeleri de
destek verdi. FOÇEP adına basın açıklaması yapan Dönem Sözcüsü Bahadır Doğutürk, santral için
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 5 Mayıs 2010 tarihinde olumlu ÇED raporu verildiğini
söyleyerek, Aliağa ile Yeni Foça arasındaki bölgenin sanayi kuruluşları nedeniyle zaten kirli durumda
olduğunu vurguladı. Doğutürk, “Bölge bu kadar kirlenmişken ithal kömürle çalışacak bir termik
santral, sadece bu bölgeyi değil İzmir Körfezi’nin güney kıyılarını ve İzmir’in kuzey kıyı bölgesini de
çok olumsuz etkileyecektir. Burada termik santral kurmak bir akıl tutulmasıdır. Bu bölgede termik
santrale izin vermek İzmir’e ihanettir” dedi.
Açıklamaların ardından, platform üyeleri topladıkları 4 bin imzayı PTT kargo ile EPDK’ye
gönderdiler.
30 Haziran 2010. Bölge milletvekili Selçuk Ayhan’a bölge sorunları ve termik santralin bölgeye
etkisi hakkında brifing ve bu çalışmaların bulunduğu bir dosya verilmiştir.
5 Temmuz 2010. Bölgemiz için çok tehlikeli olan Enka termik santrali için olumlu ÇED raporunun
yürütmesinin durdurulması ve iptali istemli açılan davamız Aliağa adliyesi önünde toplu basın
açıklaması ile kamuoyuna duyurlmuştur. Davaya ve basın açıklamasına FOÇEP, BAÇEP, Aliağa
Emek Platformu, Petrol iş sendika başkan ve üyeleri katılmış ve sloganlar eşliğinde dava dilekçemiz
Aliağa adliyesine teslim edilmiştir.
96
10 Temmuz 2010. Turgutlu çevre platformunun düzenlemiş olduğu Hayri Bökü’nün protesto amacı
ile kefen giyme etkinliğinde FOÇEP pankartımızla katılarak destek verilmiştir. Etkinlik, Hayri Bökü
arkadaşımızın yaşamını üzerinde Çaldağı madeninin istenmediği yazılar olan bu kefen ile
sürdüreceğini açıklaması ve Turgutlu’da yapılan toplu yürüyüş ile sonlandırılmıştır.
26 Temmuz 2010. NTV ye bölge hakkında bilgi verilmiştir, ancak her hangi bir geri dönüş
olmamıştır.
16 Ağustos 2010. Aliağa adliyesi önünde bir basın açıklaması ile İDÇ termik santral ÇED raporu
hakkında yürütmeyi durdurma ve iptal istemli dava açılmıştır. Basın açıklamasında, FOÇEP, BAÇEP,
Aliağa Emek platformu katılarak termik santralin zararları vurgulanmış ve termik santral istemiyoruz
sloganları ile kamuoyuna duyurulmuştur.
20 Ağustos 2010.Aktüel Arkeoloji dergisi Sayın Özgen Acar aracılığı ile FOÇEP hakkında bilgi ve
Kyme Antik kenti konusunu internet sitesinde okuyucularıyla paylaşmışlardır. Bölge hakkında her
türlü gelişmeyi sitelerinde yayınlayacaklarını ifade etmişlerdir. Kyme belgeselinin de bu sitede
yayınlanması çalışmalarımız devam etmektedir.
24 Ağustos 2010. Limanlarımıza gelen hurdalarda radrasyon sorunu 31 Temmuz da yayınlanan bir
tebliğ ile gündeme geldi. Diler Holding limanlarında tespit ettiği 256 parça radyasyonlu malzemeyi
ÇNAEM'e teslim etmiş.
Deniz ticaret gazetesi bu konuyu işlemeye devam ediyor. Bunca sorun arasında bir de bu
tehlikeye dikkat çekiliyor. Bölgemizde bulunan fabrikalara gelen çok miktarda hurdanın radrasyon
ölçümleri yapılmamakta, dışarıdan alınan belge ile yetinilmekte ve nereden geldiği konusunda
şüpheler uyanmaktadır. Bazı hurdaların Irak kaynaklı olduğunu ancak faturaların başka ülkelerden
kesilmesi sonucunda menşeinin belli olamayacağı söyleniyor. Her konuda olduğu gibi bu önemli
97
konuda da yeterli denetim yapılamamaktadır. Bu konuda FOÇEP olarak bölge milletvekili Sayın
Kemal Anadol’a dosya verilmiştir. Ayrıca EGEÇEP Y.K da konu anlatılmıştır. Konunun takipçisi
olunmalı ve her türlü platformda dile getirilmesi sağlanmalıdır.
30 Ağustos 2010. H.K.M.O. İzmir şubesinin düzenlemiş olduğu Foça Yaz kampında, bölge sorunları
hakkında görsel bir sunum gerçekleştirilmiş, katılan öğrencilerle çevre sorunları tartışılmıştır.
5 Eylül 2010. Yılmaz Özdil’in Al Sana Allianoi adlı makalesine teşekkür ve Kyme hakkında bilgiler
içeren mektup yazılmıştır.
18 Eylül 2010. Foça festivali programında Yeni Foça Arnavut Mehmet’in yerinde Çevre Kirliliği ve
Termik Santraller konulu panelde konuşmacı olarak Bahadır Doğutürk bölge sorunları ve termik
santrallerin yaratacağı tahribat hakkında konuşma ve görsel bir sunum yapmıştır.
19 Eylül 2010. Aliağa Ticaret Odası konferans salonunda ADD İzmir metropol ve ilçe temsilcilerinin
düzenlemiş olduğu meclis toplantısında tüm şube başkanlarına bölge sorunları hakkında Bahadır
Doğutürk bilgilendirici görsel bir sunum yaparak haklı davamıza katkıları istenmiştir. Gayet başarılı
geçen sunumda şube başkanlarının genel olarak olumlu tepkisiyle karşılaşılmıştır, bazı şube
başkanlarının enerji politikaları hakkında alternatif önerileri de tartışılmıştır.
19 Eylül 2010. Foça Festivali kapsamı içerisinde ‘’Foça İçin Bir Dosta Mektup’’ yarışmasında
FOÇEP adına Bahadır Doğutürk’ün yazmış olduğu ‘’KARATAŞ EFSANESİ VE SÜHENDAN ‘’
adlı mektup övgüye değer bulunmasından dolayı yapılan ödül töreninde Foça halkına FOÇEP misyonu
ve bölge sorunları hakkında bir konuşma yapılmıştır.
24 Eylül 2010. Kanal B ‘nin internet sitesine bölgedeki tüm gelişmeleri içeren geniş bir dosya
hazırlanarak aktarılmıştır.
10 Ekim 2010. FOÇEP olarak Allianoi'ye destek için FOÇEP pankartı ile ‘’Allianoi Sulara
Gömülmesin’’ etkinliğindeydik.
15-17 Ekim 2010. İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde yapılan Suyun Ticarileşmesine Hayır
Platformunun düzenlediği Suyuna, Toprağına, Ormanına, Emeğine sahip çık konulu forum
gerçekleştirilmiştir. EGEÇEP Y.K üyesi ve FOÇEP dönem sözcüsü olarak Bahadır Doğutürk ve
EGEÇEP Yürütme Kurulu tarafından görevlendirilen Erhan İçöz ile beraber katılım sağlanmıştır. İki
gün süren oturumlarda yurdun dört bir tarafında yaşanmakta olan çevresel talan ve kıyım üzerine
katılan tüm yaşam savunucuları ile deneyim paylaşımında bulunma şansımız oldu. Çeşitli bölgelerden
gelen temsilcilerle tanışma ve kaynaşma imkanı doğdu. Haklı mücadelemizde birlikte ve diri olmak
gerektiği vurgulandı. 17 Ekim günü ise Kadıköy meydanında tiyatral bir etkinlik ile basın açıklaması
okundu.
Bu
üç
günlük
etkinliğin
özet
cümlesi
olarak
şu
satırlar
ifade
edilebilir.
‘’Mücadele edenler her zaman kazanamayabilir, ancak kazananlar mutlaka mücadele
edenlerdir...’’
98
21 Ekim 2010. Selçuk Sürmeli otel'de yapılan 4. P.M. Odası kongresindeydik. Ege konulu panelde
Arif Ali Cangı bölgemizdeki vahim durumdan bahsetti, Ege Üniversitesi genç pmo grubu ile kısa bir
toplantı yapılarak konu anlatıldı, konuya ilgi gösteren geçler üniversitede bir sunum yapılmasını talep
ettiler.
29 Ekim 2010. Günlerce, aylarca üzerinde çalıştığımız Hacımehmet Çiftliği, hukuk yerine guguk
kuralları işletilerek Aliağa'ya peşkeş çekilmiştir. Konu hakkında hassasiyetle durmamıza rağmen
gelinen nokta çok düşündürücüdür. Mış gibi davranan kurumların nasılda sessiz ve derinden işi
bitirdiğinin göstergesidir. Sırada Gencelli'nin Aliağa'ya bağlanması ve sanayi alanlarının genişlemesi
aşaması vardır. Gelinen durumdan herkes mutlu görünüyor, bu gibi gelişmeleri gizleyerek sessiz kalan
herkes şunu çok iyi bilmelidir ki yarın yaşanacak olan her türlü olumsuzluğun vebali üzerlerinde
olacaktır. Bu kadar basit bir konuda dahi omurgalı bir durum gösteremeyenlerin daha önemli
konularda nasıl direnecekleri gerçekten merak konusudur. Aslında bu gibi hukuksuz durumlara karşı
koyamayan kişi, kurum ve kuruluşlar işlerini iyi yapamadıkları için demokratik kitle örgütleri halkın
sesi olmaya çalışmaktadır. Bu arada bir özeleştiride kendimize yapmamız gerekiyor, zira güvenerek
yola çıktığımız arkadaşların bizleri nasıl da yarı yolda bıraktıklarını ve de kurumların sanki bölgeyi
koruyormuş ve bizim yanımızda duruyormuş gibi davranmalarına da güvenmememiz gerektiği
gerçeğini bir kez daha acı bir şekilde meydana çıkarmıştır. Yapılan 20 Mayıs referandumunun ne
kadar hukuk dışı olduğu herkesçe bilinmesine karşın böyle basit bir konu da dahi seyirci kalınmasını
kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Oy hakkı verilmeyen hak sahibi kişilerin hakkını kimler
koruyacaktır. Sorunlar karşısında sessiz ve seyirci kalınarak hiç bir şey halledilemez. Tek bir soyadı
ile 8 kişilik bir ailenin verdiği bir kararla koca bir mahallenin kaderi değiştiriliyor ve buna hiç
kimsenin gıkı çıkmıyor. 12 Eylül referandumunda Gencelli’den çıkan evet oylarına hayret edenler
önce kendi tutum ve davranışlarına ve de evet oyu veren İzmir ilçeleri içinde kendi ilçelerinin oy
oranına hayret etmelidir. Kararlarda hükümet bizi bypass yapıyor diyenler bu kadar basit ve haklı bir
konuda
neden
sessiz
kaldılar?
Nasıl
bir
hesap
vardır
bu
bölgede?
Yaşananlar yaşanacakların habercisi midir? Bu konuda dahli olanlar bölgedeki her türlü çevresel
olumsuz gelişmenin sorumlusu olacaklar ve kamuoyu vicdanında suçlu sayılacaklardır.
7 Aralık 2010. Mutlu Tömbekici’ye ‘’Madem Öyle Bütün Memleket Termik Santral Olsun’’ yazısı
için kutlama ve bölge hakkında bilgi mektubu gönderildi.
9 Kasım 2010 ‘’Doğa İçin Çal ‘’ Grubunun internet sitesine bölge hakkında bilgi mesajı gönderildi ve
bölgeye davet edildi.
11 Kasım 2010 Soner Olgun, canlı program akışında bölge sorunlarına dikkat çekerek FOÇEP’ten
gelen ‘’termik santral istemiyoruz’’ mesajını okumuştur. Muğlalı olan sanatçı Yatağan’daki durumu
gayet iyi bildiğini ve termik santral yapılmasının çevreye ciddi zararlar vereceğini ifade etmiştir.
99
12 Kasım 2010.Arkeolog Erkmen Senan ile iletişim kuruldu KYME Antik kenti için destek mesajı
alındı. Erkmen Senan albümünden bronz heykeller.
13 Aralık 2010. Ege Üniversitesi Peysaj Mimarlığı bölümünde FOÇEP dönem sözcümüz Bahadır
Doğutürk öğrencilere Aliağa Nemrut ağır sanayi bölgesi çevre sorunlarını ve termik santraller
konusunda gelinen son durumu ve tehditleri anlatan görsel bir sunum yapmıştır.
17 Aralık 2010. Hayat T.V. Çepeçevre Yaşam programında
‘’KYME NE SÖYLEYİM, KİME NE DEYİM’’ adlı belgeseli
yayınlanmıştır.
Belgesel,
bölgede
yaşanan
fütursuzca
sanayileşmenin antik kente verdiği zararları, antik kentin sahipsiz
kaldığını ve yardıma ihtiyaç duyduğunu çok güzel bir şekilde
vurgulamıştır. Programın hazırlanmasında emeği geçen tüm
dostlarımıza teşekkürlerimizi sunarız.
10 Aralık 2010. KEG İzmir şubesince düzenlenen toplantıya FOÇEP dönem sözcümüz katılarak
Aliağa ve Foça bölgesinde yaşanmakta olan vahşi gelişmeleri ve Ege’yi tehdit eden termik santraller
hakkında görsel bir sunum gerçekleştirmiştir. Toplantıda KEG’in daha aktif bir katılım sağlaması ve
İzmir de bir panel düzenlemesi fikri kabul görmüştür.
21 Aralık 2010. Tema İzmir Şubesinin Kültürpark (Fuar) İzmir Sanat Oditorium Salonunda
düzenlediği, Musa Çeçen (EMO Enerji Çalışma Grubu Bşk.) ‘in sunduğu"Yenilenebilir Enerji
Kaynakları" adlı konferansa dönem sözcümüz Bahadır Doğutürk katılarak konferans sonunda bölge
hakkında bilgiler veren kısa bir konuşma gerçekleştirerek farkındalık yaratma konusunda toplantıya
katılanların dikkatleri çekilmiştir.
29 Kasım 2010. FOÇEP olarak Bartın Platformuna yazdığımız destek mesajı Bartın Pusula
gazetesinde yer bulmuştur.
24 Aralık 2010. Bakırçay Belediyeler Birliği Foça’da bir toplantı yaparak bölge halkının talebi olan,
termik santral davalarına müdahil olma kararı almışlardır.
100
28 Aralık 2010. Efemçukuru acele kamulaştırma davasına destek olmak için Menderes
adliyesindeydik. Duruşma EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi ve FOÇEP dönem sözcüsü Bahadır
Doğutürk, EGEÇEP Bileşenlerinden YADEM Başkanı Alkan Karanlık ile ÇYDD temsilcisi Gülseren
Çakır tarafından da izlendi.
05 Ocak 2011. Allianoi için bilirkişi incelemesindeydik, kumlarla tamamen örtülmüş olan kazı
alanının üzerinde hüzünlü bir gün geçirdik. Kumlar altında kalan eserlerin ve sular altında kalacağı
için kesilmiş olan ağaçların çığlıkları hala kulaklarımızda.
14 Ocak 2010. Mehmet YILMAZ’ a makalesi için teşekkür ve bölgemiz hakkında bilgilendirme
mesajı gönderildi.
16 Ocak 2010. İzmir Kültürpark gençlik tiyatrosunda EDP İzmir İl Örgütünün düzenlediği ‘’Yaşamı
Savunuyoruz Politikalarını Tartışıyoruz’’ konulu panele FOÇEP olarak dönem sözcümüz katılmış ve
bölge sorunları hakkında kamuoyu yaratılması adına panele katkı koymuştur. İl başkanı Arif Ali Cangı
konuşmasında Aliağa bölgesine dikkat çekmiş ve bölge sorunlarını dile getirmiştir. E.Ü. Tıp Fak. Halk
Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa ise görsel sunumunda Aliağa
Bölgesinde yaşanmakta olan sorunların çözüm beklediğini ve hakim rüzgar rejimlerinden dolayı
İzmir’in ve tüm Ege bölgesinin tehdit altında olduğunu vurgulamıştır.
19 Ocak 2010.FOÇEP yeni dönem yürütme kurulu seçimli toplantısı yapılmış ve yeni dönem için
yürütme kuruluna Bahadır Doğutürk, Solmaz Doğutürk, Hakan Barçın Sedat Kut, Öngör Yakar,
Özden Yanıker, Nuray Akyıldız, Nermin Baykal, Tamer Yavuzbarut seçilmştir. Yeni yürütme kurulu
Tamer Yavuzbarut’a yeni dönem sözcülüğü görevi vermiştir.
20 Ocak 2010. Tema İzmir Şubesi ve İzmir Ormancılar derneğinin düzenlemiş olduğu ‘’ HES
Politikaları ve Doğal Kaynaklarımız’’ adlı konferansı Orman Yüksek Mühendisi Salih Sönmezışık
sunmuştur. FOÇEP Y.K üyesi Bahadır Doğutürk konferans sonunda söz alıp bölge sorunları ve termik
santraller hakkında kısa bir konuşma yaparak, enerji sorununa HES lerin çare olamayacağının
anlaşılması üzerine enerjinin nasıl karşılanacağı sorusunu yöneltmiştir. Salih Sönmezışık ise yurdun
kendi kömür kaynaklarının kullanılması konusunda görüş bildirmiştir!!!
C- MÜCADELE NEREYE GİDİYOR?
Bölgedeki başıboş gelişim hızla uçuruma doğru gidiyor, çok acil önlem alınmazsa yarın çok
geç olacaktır. Yıllardır çevreyi tehdit eden yatırımlar ve kontrolsüz bir şekilde yayılan sanayi tesisleri
yarın önlenemez şekilde sorunlarla bölgeyi içinden çıkılmaz bir duruma getirecektir.
Termik santrallerin başlı başına bir sorun olması, her geçen gün kurulan yeni fabrikalar ve
mevcut tesislerin ve limanların birbirleri ile yarışır şekilde kapasite arttırmalarının yanı sıra yeni
limanların eklenmesi durumu iyice ağırlaştırmaktadır.
Bölge istiap haddini çoktan doldurmuş durumdadır. Müdahale etmek için toplu ölümlerin mi
olması beklenmektedir. Bölgesel bir plan yapılırken neden çevresel etkiler maliyet analizlerine dahil
edilmez, hadi kapitalist şirketlerin gözünü bürüyen hırs doğanın ve hiçbir canlının geleceğini
101
düşünmesine imkan vermemektedir, ya sosyal yükümlülükleri olan belediyelerin gözünü ne
bürümüştür? Seçim zamanı halkın yanındaymış gibi görünerek koltuklara oturduktan sonra bir
öncesinden çokta farklı davranamamalarının altında yatan neden ne olabilir ki?
Biz yaşam savunucuları sadece yaşadığımız bu dünyanın temiz kalmasından başkaca bir amaç
taşımadan mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız.
Aliağa Organize Sanayi Bölgesi (ALOSBİ) halihazırda %10-12 kapasite ile faaliyette iken,
Nemrut ağır sanayi (ölüm) bölgesi fütursuzca gelişmektedir.
Tahsis alanları içinde kalan arazi sahipleri olan civar köylülerin bir kısmı arazilerini
kapitalizmin cazibesine kapılarak sattılar ve satmaktadırlar. Aslında yıllardır işleyerek sahip oldukları
toprakları satmakla belki kalan hayatlarının bir kısmını daha önce alışık olmadıkları bir şekilde yaşama
fırsatını yakalayacaklardır ancak asıl kaybettikleri kendilerinden sonra gelecek olanların geleceğidir.
Hiçbir bedel insan sağlığının ve doğal hayatın karşılığı olamaz. Bu gerçek şimdi pek anlaşılamamakla
beraber çok kısa bir gelecekte acı bir tablo olarak karşılarına çıkacaktır ve o zaman iş işten geçmiş ve
her şey bitmiş olacaktır.
Sonuç olarak bölgedeki tüm bu olumsuz gelişmeler, yaşam savunucuları tarafından takip
edilmekte, hukuki süreç ve mücadelemiz artarak devam edecektir.
D- NE YAPILMALI
FOÇEP olarak bölgede yaşananlar hakkında önerilerimiz;
* Hacımehmet Çiftliğini Gencelli’ye dahil etmek için çaba sarf edilmelidir.
* Bölge için acilen bir meclis araştırma komisyonu ve hatta uluslararası bir araştırma komisyonu
oluşturulmalıdır. Bölgenin taşıma kapasitesi tarafsız ve bilimsel olarak tespit edilmelidir.
* Bölgedeki yeni yatırımlar derhal durdurulmalıdır. Yeni hiçbir tesise ruhsat ve izin
verilmemelidir.(termik santrallar, çimento fabrikası, yeni limanlar, yeni endüstri tesisleri v.s. )
* Mevcut tesisler rehabilite edilmeli ve emisyonları etkin bir şekilde 24 saat denetlenmelidir.
* 28 yıldır çalışıyormuş gibi görünen ve KYME antik kentini kapitalizme peşkeş çeken ve rant
sağlayan İtalyan kazı ekibinin görevine derhal son verilmelidir.( Bunca yıldır yapılan kazılar
sonucunda Kültür Bakanlığı antik kentler listesinde dahi adı geçmemektedir.) Bölge hiç değilse bu
haliyle rehabilite edilerek turizm ve kültür alanına dönüştürülmelidir.
1. derece Sit alanları hileli yollarla 3. derece sit alanına dönüştürülerek ranta açılmıştır; bu nedenle 3.
derece alanların yeniden 1. derece sit alanı haline getirilmesi için bir mücadele rotası izlenmelidir.
Kyme antik kentinin bir belgesel CD si yapılmalıdır ve bu belgesel bir spot sloganla bütün dünyaya
duyurulmalıdır. Kyme antik kentinin, sermayenin hoyratlığına, barbarlığına ve kazanç hırsına nasıl
kurban edildiği gözler önüne serilmelidir.
102
* Bölgenin durumu tekrar gözden geçirilmeli başta siyasal erk olmak üzere İzmir Büyükşehir
Belediyesinin (2010-2017 stratejik planı) ve Aliağa Belediyesinin bölgeye bakışında ciddi bir revizyon
gereklidir.1/100
000
‘lik
plan
revize
edilmeli
ve
Nemrut
ağır
sanayi (ölüm) bölgesi sınırlandırılmalıdır.
* Bölgedeki yenilenebilir enerji kaynakları olan rüzgar ve jeotermal kaynaklar başta olmak üzere
biyokütle ve güneş enerjisi potansiyelleri sonuna kadar kullanılmalıdır.
* İthal edilen hurdaların nerelerden geldiği ve radyasyon analizlerinin sağlıklı bir şekilde
denetlenmesi sağlanmalıdır. Hurdaların kapalı alanlar içinde kontrolü sağlanmalıdır.
* Kocaeli Belediyesinin uygulamakta olduğu havadan kontrol sistemleri dahil her türlü
önlemin acilen alınması gereklidir.
* Hava kirliliği ölçüm cihazları bölgede sürekli üçlüm ve kontrol yapmalı, gece ve hafta sonları
meydana gelen kontrolsüz her türlü salınımın önüne geçilmelidir.
* Tehlikeli gemi söküm tesislerindeki denetimler arttırılmalıdır. Aliağa’da, yılda ortalama 200
kadar gemi sökülmektedir. Gemi sökümleri nedeniyle, Türkiye ve özellikle de Aliağa çok
büyük bir çevresel yıkımla karşı karşıyadır. Bu yıkımın önlenebilmesi için, Basel
Anlaşması’na uyulmalıdır. Mevcut Uluslararası Anlaşmalar, Yasa, Tüzük ve Yönetmelikler
gerçek anlamda uygulanmalıdırlar. Gemi sökümleri; daha yoğun teknolojiler kullanılarak,
gemiler topraktan ve denizden yalıtılarak havuzlarda yapılmalıdır; baştankara yöntemi terk
edilmelidir. Gemi sökümü, Gemi Mühendislerinin gözetiminde gerçekleştirilmeli, insan ve
çevre sağlığına zarar vermeyecek yöntemler uygulanmalıdır.
* Her geçen gün artan zehirli tufal ve cüruflar konusunda İzmir B.Ş.B si acilen bir açıklama ve
çözüm önerisi getirilmelidir.* Nemrut koyunda zengin bir şekilde bulunan, denizlerin tanrısı
adını haklı bir şekilde almış olan balık yumurtlama alanları ve oksijen depoları posedyon
(Poseidon) çayırları uluslar arası sözleşmeler gereğince koruma altına alınmalıdır.
*** Kyme antik kenti tüm alanları ile gün yüzüne çıkartılmalıdır, gerektiği gibi
korunmalıdır ve Kültür Bakanlığı Antik Kentler listesine dahil edilmelidir.
*** Her ne pahasına olursa olsun, bölgede yeni termik santraller ve çimento tesislerinin
yapılması kesinlikle engellenmelidir.
* Aliağa T.O. Başkanı sayın Adnan Saka'nın açıklamalarındaki satır araları dikkatle
incelenmelidir.
* Aliağa Sanayi Odası Başkanının Önerileri,
* Aliağa’ya sürekli farklı sektörlerde yeni yatırımlar geliyor. Ben gelir, Aliağa’ya yatırım
yaparım, kimseye de bir şey söylemem diye bir şey olamaz.’
* ‘Her bölgenin, her çevrenin bir kapasitesi var.
103
* ‘’Hiçbir şey bir tarafın isteğiyle olmaz, çünkü burada beraber yaşıyoruz.’’
* Yatırımlara bölgede yaşayanlarla birlikte karar verilmeli.
* Birlikte yaşamanın yolları aranmalıdır.
* Yatırımlarda Aliağa’daki yerel yönetimler, yörede yaşayan halkımızın oluşturduğu sivil
toplum örgütleri, mesleki kuruluşlar ve vatandaşların hassasiyetlerinin dikkate alınmasını
istiyoruz.
* ‘Yaşadığımız çevrenin yaşam kalitesinin yükselmesini, çevre kirliliğinin olmamasını istemek
en doğal hakkımız’
* Bölge, sanayi taşıma kapasitesinin tespiti ile makro planlamaya ihtiyaç duymaktadır. Aliağa
bölgesinin hava kirlilik yükünün ne olduğunun somut ve bilimsel olarak ortaya konması
gerekir.
* Yeni yatırımlar Organize Sanayi Bölgeleri’ne yapılmalıdır.
FOÇA ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU
104
TEHLİKELİ GEMİ SÖKÜMÜNÜ ÖNLEME GİRİŞİMİ
Greenpeace, ÇHD İzmir Şubesi, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi, Doğal ve Kültürel
Çevre İçin Yaşam Girişimi, DİSK-Limter İş Sendikası, TÜRKİŞ-Petrol-İş Aliağa Şubesi,
İzmir Tabip Odası, TMMOB Çevre Müh.Odası İzmir Şubesi, TMMOB Gemi Müh.Odası
İzmir Şb., TMMOB Kimya Müh.Odası Ege Şb. TMMOB Ziraat Müh. Odası İzmir
Şb.,TMMOB Elektrik Müh.Odası İzmir Şubesi, European Platform On Shipdreaking
(Avrupa Gemi Söküm Platformu) *Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi, bir
EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu) bileşenidir.
2010 YILI GEMİ SÖKÜM RAPORU:
1.GEMİ SÖKÜMDE GERÇEKLEŞEN SÖKÜM KAPASİTELERİ:
İzmir Aliağa’da kurulu bulunan gemi söküm tesislerinde gerçekleştirilen gemi sökümleri;
2008 yılında: 72 gemi 152,757 Ldt. Ton
2009 yılında: 127 gemi 297,811 Ldt. Ton
2010 yılında: 237 gemi 421,245 Ltd. Ton’dur.
2.BU SÖKÜMLERDEN SONRA OLUŞTUĞU BEYAN EDİLEN ATIKLARIN MİKTARLARI:
Asbestle kirlenmiş maddeler, plaka, kaplama asbest, contalar: 259.310 kg.
Dizel, Fueloil-yağlama yağları, atık yağlar ve sintine suları (tehlikeli atık): 8.777.030 kg
Her nevi hurda kablo 1.054.920 kg ( 650 ton kablo plastiği + 350 ton bakır)
Hurda akü: 132.770 kg
Yağ/kimyasallarla kirlenmiş varil ve plastik: 6680 kg
Yağlı atık: 27.280 kg
Elektronik atık ve pil: 2650 kg
Freon 22 klima gazı: 752 kg
Yağlı bez: 1220 kg
Her nevi hurda lastik: 26720 kg
Tehlikesiz yalıtım ve diğer atıklar(?): 2.207.350 kg
3. HURDA VE SÖKÜLEN SAÇLARDAN OLUŞAN CİRO
Yaklaşık hurda ve saç cirosu 300 Milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir.
Gemi söküm tesislerinde, herhangi bir çevresel denetim yapılmamaktadır.
Oluşan atıkların, lisanslı firmalara teslim edildiği söylenmektedir. Bu firmaların da atıkları,
Ne yaptıkları bilinememektedir.
Kim. Müh. Ertuğrul BARKA
T.G.S.Ö.G. Dönem Sözcüsü
105
Temiz Enerji Platformu-Egecep bilgi notu;“Kirli enerji tercihine hayır.”
Enerji insanların günlük yaşamlarını sürdürmeleri için gereklidir. Toplumların evrimi tarih boyunca
geliştirdikleri ve kullandıkları enerji kaynaklarına bağlı olmuştur. Gelecekteki gelişmede aynı biçimde
enerji kaynaklarının yeterliliğine dayanacaktır. Ancak bu yeterlilikte kritik nokta enerjinin; çevreyi
kirleten ve küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının artışına yol açan kaynaklardan (hidroelektrik
santrallar, nükleer santrallardan ve fosil yakıtları kullanan termik santrallar) mı yoksa çevreye en az
zarar veren yenilenebilir temiz enerji kaynaklarından mı (rüzgar, güneş vb.) sağlanacağıdır. Çünkü
gelinen noktada küresel ısınma ve buna bağlı gelişen iklim değişikliği geleceğimizi giderek artan
düzeyde tehdit etmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğine yönelik olarak alınacak en etkin
önlemlerin başında temiz enerji kaynaklarının kullanımına yönelmek ve enerjinin etkin ve verimli
olarak kullanımını planlamak gelmektedir.
Fosil yakıtlara dayalı enerji üretim teknolojileri doğrudan küresel ısınmaya neden olmakta ve giderek
gelişmiş ülkelerce terk edilmektedir. Nükleer santrallar da çevre ve insan sağlığını tehdit eden, pahalı,
çağımızın gerisinde kalmış enerji üretim modelidir. Ayrıca atıklarıyla, çalışma süreleri
tamamlandığındaki yok edilme maliyetleriyle ve sıkça ortaya çıkan kazalar sonucu insan sağlığına
verdiği zararlarla; bağlı olarak üretilen nükleer silahlarla çağdışı teknoloji ünvanını hak etmektedir.
Gereksinim duyulan enerjinin sağlanması sürecine bu gözle bakıldığında doğayı kirleten,
ekosistemlere geri dönüşümü olmayan zararlar veren, insan sağlığına ciddi zararlar veren tehlikeli
projeler yerine, enerjinin etkin kullanımı öncelikli olmak üzere ülkemizde bol, çeşitli ve ekonomik
yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya başlayarak, daha temiz, daha güvenli ve daha ucuz
seçenekler geliştirebilir.
Enerjinin üretiminden tüketimine kadar geçen tüm süreç içinde çevreye zarar verdiğini, enerji kaynağı
temiz enerji sıfatını kazanmış olsa bile çevreye sınırlı miktarda da olsa zarar verdiğini unutmaksızın;
enerji doğru kaynaktan doğru teknolojiyle üretilmeli etkin ve verimli kullanılmalıdır. Bu görüşle,
doğru enerji politikalarının oluşturulmasına yönelik toplumsal bir iradenin oluşumuna katkı
sağlanmalıdır.
Prof. Ali Osman KARABABA
106

Benzer belgeler