Kadınlar kalkınmada sürdürülebilirliği sağlayacak

Transkript

Kadınlar kalkınmada sürdürülebilirliği sağlayacak
Editörden
Dergimizin bu sayısının konusu kadının
ekonomik kalkınmadaki rolü.
Kadınların ekonomik gücünü kullanmaksızın
toplumsal refaha ulaşılamayacağı gerçeğini
dergimizde sizlerle paylaşıyoruz.
Kadınların iş dünyasına dahil olmasını
geliştirecek her politika iktisadi kalkınmanın
temellerini harekete geçirmektedir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın
Ayşenur İslam da kalkınmaya ilişkin tüm
eylem planlarına kadınların dahil edilmesi
gerektiğini belirtiyor.
Sivil Toplum örgütlerinin temsilcileri de
çalışma hayatında kadının değerini ve
çalışırken karşılaştıkları zorlukları anlattılar.
Her sektörde giderek artan sayıda kadın
çalışanları gözlemlemek mümkün.
İnşaat sektörü de bunun önemli bir örneğini
oluşturuyor. Özellikle ikinci, üçüncü kuşak
temsilciler ile kadın yöneticilerin sayısı giderek
artmakta. Onlar aldıkları bayrağı başarı
ile taşıyorlar. İNTES üyesi firmaların kadın
yöneticileri dergimizde sektörde yaşadıklarını
paylaştılar.
Tezhip sanatçısı Gönül Karaca ve Anadolu’yu
dolaşarak kırsal kesimde çalışan emekçi
kadınları kareleyen kimya öğretmeni Tülin
Dizdaroğlu sizlerle olacak.
Mimar Sinan’ın ustalığı ile adına yaptırılan
Mihrimah Sultan Camii İstanbul’un en önemli
eserlerindendir. Bu önemli kültür hazinemiz
Vakıflar Genel Müdürlüğünce restore edilerek
günümüze ulaşabilmiş, özgünlüğünü ve
bütünlüğünü koruyarak gelecek kuşaklara
taşınmıştır.
Hepsini dergimizde okuyacaksınız.
Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan onur
konuğu ve konuşmacısı olduğu Geleneksel
Toplantımızın 171’incisi Kolin İnşaat ev
sahipliğinde gerçekleşti.
Yüksek Danışma kurulumuz bir araya
gelerek Prof. Dr. Güngör Uras’ın ekonominin
geleceğine ilişkin öngörülerini dinlediler.
Belgesiz işçi çalıştırılamayacağına yönelik
hükümetimizde çok önemli adımlar atıldı.
6645 sayılı Kanun ile belgeli işçi çalıştırılması
yönünde teşvikler getirildi. İNTES MYM
yurt genelinde belgelendirme faaliyetlerini
yürütecek alt yapı çalışmalarını tamamladı.
Bahar mevsimi ile gelen zarafet, estetik, huzur
ile dergimize güzel bir renk katmak istedik,
kadın teması ile hazırladık. Her biri birbirinden
özel, yaşamın her alanında başarıya ulaşan
kadına dair yazıları keyifle okuyacağınızı
umuyoruz
YÜZ
KIRK
SEKİZ
İNTES İşveren Sendikası Adına Sahibi
Celal KOLOĞLU
Sorumlu Müdür
H. Necati ERSOY
Yayına Hazırlayanlar
Ercan DEVA
Demet SOMUNOĞLU
Yönetim Yeri
4. Cadde 719. Sk. No: 3, Yıldız, Çankaya, Ankara
T: 0312 441 43 50 (pbx), F: 0312 441 36 43
[email protected] / www.intes.org.tr
‘’İnşaat Sanayii Dergisi® 556 Sayılı KHK
Uyarınca Türk Patent Enstitüsü Tarafından
Tescile Bağlanmıştır’’
İNTES Kuruluş Tarihi
5 Şubat 1964
Sendikamız Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu üyesidir.
İnşaat Sanayii Dergisi Ocak-Şubat 2004
tarihinden itibaren hakemli dergidir.
İNTES İnşaat Sanayii Dergisi’nin adı da dahil
olmak üzere tamamı üzerindeki telif hakları
İNTES’e aittir.
10
62
74
DOSYA:
Dr. Ayşenur İSLAM
T.C. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı
TOPLANTI:
171. Geleneksel Toplantı
Kolin İnşaat ev
sahipliğinde gerçekleşti
İNŞAAT
SANAYİCİLERİ
Dergide yayınlanan yazılar yazarlarının
kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel
kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilemez.
Dergide yayınlanan yazıların her hakkı saklı
olup, İNTES’ten yazılı izin alınarak ve kaynak
gösterilmek suretiyle kullanılabilir.
04
BAŞYAZI:
Celal KOLOĞLU
Yönetim Kurulu Başkanı
26
DOSYA:Kadınların iş yaşamındaki
aktiflikleri artıyor
Sıla CILIZ İNANÇ
ISSN: 1303-8028
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın,
Ücretsizdir. İki ayda bir yayımlanır.
Abonelerine ücretsiz olarak gönderilir.
06
DOSYA:
Kadının ekonomik kalkınmadaki rolü
28
DOSYA: Başarılı iş kadını olmak
özlemleri getiriyor
Tuvana AYDINER
10
DOSYA: Sürdürülebilir kalkınma
kadın istihdamı ile mümkündür
Dr. Ayşenur İSLAM
32
DOSYA: Erkek egemen bir sektörde
çalışmak büyük başarıdır
Süheyla ÇEBİ KARAHAN
14
DOSYA: Kadınlar hayata eşsiz
katkılar sağlar
Serpil POLAT
36
DOSYA: Kadının ekonomik
bağımsızlığının artması
medeniyetin göstergesi
Asude ÖZTÜRK CAMADAN
Basım
Desen Ofset San. ve Tic. A.Ş.
Birlik Mh. 448. Cd. 476. Sk. No: 2
Çankaya, Ankara
T: 0312 496 43 43, F: 0312 496 43 47
[email protected]
www.desenofset.com.tr
16
DOSYA: Kadın akademisyenlerimizin
sayısı Türkiye ortalamasının
üzerinde
Prof. Dr. Candeğer YILMAZ
38
DOSYA: Kadın eli değen projeler
başarıya ulaşır
Arzu ATİK
20
DOSYA: Kadınlar sendikalılaşma
oranlarında erkeklerle eşit değil
Hülya UZUNER DURANSOY
40
DOSYA: İnşaat sektöründe çağdaş
Kibele Ana olmak
Tijen TÜRKSEVEN
Basım Tarihi ve Yeri
05
2 Haziran 2015 / ANKARA
42
DOSYA: Kadınlar kendilerine
güvensin ve cesur olsunlar
Z. Ayşen TELEMEZ
44
DOSYA: Mühendislik bir ‘erkek
mesleği’ değildir
Ülkü ARIOĞLU
Yapım
Reta Reklamcılık ve Tanıtım Ltd. Şti.
Ziyaurrahman Cd. 285. Sk. No: 26/19
Çankaya, Ankara
T: 0312 440 20 56, F: 0312 440 53 69
[email protected] / www.reta.com.tr
86
92
96
104
112
RESTORASYON:
Sinan'ın eşsiz
eserlerinden;
Üsküdar Mihrimah
Sultan Külliyesi
KÜLTÜR-SANAT:
Sabır ve emeğin ürünü,
Tezhip
KÜLTÜR-SANAT:
Ev ekonomisi ülke
ekonomisinden ayrı
düşünülemez
İNTES MYM'DEN:
Tehlikeli ve çok tehlikeli
mesleklerde mesleki
yeterlilik belgeleri
zorunlu hale getirildi
HABERLER:
TürkMMMB 10. Teknik
Müşavirlik Kongresi
yapıldı
114
İGY'DEN:
Genç Yöneticiler Grubu’nun yeni dönem
başkanı Emrah Yaykıran oldu
116
YENİ YAYIN:
Mühendis
Ersin Arıoğlu’nun Yapı Merkezi ile
Bütünleşen Hayatı
96
KÜLTÜR-SANAT:
Ev ekonomisi ülke ekonomisinden ayrı
düşünülemez
118
HABERLER:
Elektromekanik Sanayiciler Derneği (EMSAD)
15. Genel Kurulu yapıldı
M. Hikmet Özer Yönetim Kurulu Başkanı oldu
102
İNTES MYM'DEN:
Betonarme demircileri belgelerini aldı
119
SUMMARY
62
TOPLANTI:
171. Geleneksel Toplantı
Kolin İnşaat ev sahipliğinde gerçekleşti
104
İNTES MYM'DEN:
Tehlikeli ve çok tehlikeli mesleklerde
mesleki yeterlilik belgeleri zorunlu hale
getirildi
123
VEFAT
70
TOPLANTI:
İNTES Yüksek Danışma Kurulu Toplantısı
108
SOSYAL GÜVENLİK:
Ev hizmetinde çalışanlar sigortalı olacak
124
VEFAT
74
İnşaat Sanayicileri
112
HABERLER:
TürkMMMB 10. Teknik Müşavirlik Kongresi
yapıldı
48
DOSYA: Üretken kadın daima başarır
Saime YARDIMCI
50
DOSYA: Kadınlar önyargılarla mücadele
ediyorlar
Mine ORHON
52
ARAŞTIRMA:
Kadın erkek eğitim eşitsizliği büyük
boyutlarda
Emin TAYLAN
56
SOSYAL SORUMLULUK:
Bir çocuğun hayatını değiştirin;
Koruyucu aile olun
Ülkü AYDENİZ KEKLİKOĞLU
86
RESTORASYON:
Sinan'ın eşsiz eserlerinden;
Üsküdar Mihrimah Sultan Külliyesi
92
KÜLTÜR-SANAT:
Sabır ve emeğin ürünü, Tezhip
3
BAŞYAZI
Celal KOLOĞLU
Yönetim Kurulu Başkanı
Toplumunun dinamiği
kadınlar
Cennetin ayaklarının altında olduğu
baştacı annelerimiz…
Kadın, anne olduğunda sevgidir,
karşılıksız fedakârlıktır, hoşgörüdür.
Kadın, dert ortağıdır, dayanışmadır.
Kim ne derse desin, artık tüm
dünyada kadınlar ekonomik ve
sosyal yaşama yön veriyorlar.
Ülkemizin ekonomik kalkınmasında
sosyal ve kültürel alanda
gelişmesinde de en önemli güç yine
kadınlar oluyor.
Onlar, empati yetenekleri güçlü
olduğu kadar etkin ve kararlı
çalışma potansiyelleri, duygusal
zekaları ile artık her kademede
varlıklarını gösteriyor, iş dünyasında
erkeklerle rekabet ediyorlar,
rekabette üstünlük sağlıyorlar.
4
Ülkemizin ekonomik kalkınmasında
kadınların potansiyelinin son derece
önemli olduğuna inanıyorum.
Kadınlarımızın işgücüne katılımının
artmasının Türkiye’de sürdürülebilir
kalkınma politikalarını
şekillendirecek temel unsur olacağı
düşüncesindeyim.
Günümüz Türkiye’sinde artık
mesleğin cinsiyeti kalmamıştır.
Her alanda kadın çalışanları
görmek mümkündür. Kadın
parlamenterlerin, diplomatların,
yargıçların, doktorların,
öğretmenlerin, mühendislerin,
mimarların ve üst düzey
yöneticilerin sayısı her geçen
gün artmakta, aynı zamanda ara
mesleklerde de kadınlar istihdam
edilmekte, yani uzmanlık gerektiren
alanlarda çalışmaktadırlar.
Peki, daha çok kadını nasıl istihdam
edeceğiz? Elbette ki, eğitim
seviyesini yükselterek… Bugün
sosyal, sayısal, teknik, idari, sanat,
spor tüm akademik dallarda kadın
öğrenci sayısı giderek artmakta,
yükseköğretim mezunu kadınların
işgücüne katılım oranı yüzde
72,2’ye ulaşmaktadır.
ifadesinden yola çıkarak Türkiye’nin
sürdürülebilir kalkınmasında
kadınların rolünü artırmayı amaç
edinmemiz gerektiğine inanıyorum.
Genel olarak toplumlarda kadının
ekonomik yaşama katkılarının
sağlanması veya teşvik görmemesi
ülkedeki refah artışını olumsuz
etkilemektedir. Kadını az çalışan
toplumlar uygarlaşamazlar.
Medeniyetin gelişmesine rağmen
halen kadınlarımızın dünyanın her
noktasında şiddete maruz kalması
onların zihinsel, fiziksel, ruhsal
zarar görmesine neden olmaktadır.
Umarım bu olayların yaşanmadığı
bir dünyaya kavuşuruz. Çünkü
sağlıklı toplumlar ancak sağlıklı
kadınlar ile yetişebilir.
Modernleşmenin koşulunun
her alanda kadınlarımızı
toplumsal yaşama çok daha etkin
biçimde dahil etmek olduğunu
düşünüyorum.
Cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’ün,
“Dünyada var olan her şeyin kadının
eseri olduğunu kabul etmeliyiz”
Daha güçlü, daha müreffeh ve daha
medeni bir toplum için ekonomik
alanda kadınların çok daha fazla rol
almaları gerektiğini düşünüyorum.
Ülke ekonomisinin gelişmesinde
ve kalkınmada rolleri giderek artan
kadınlar, geleceğin mimarları
olmaya adaydır.
Saygılarımla.
5
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
DOSYA
Kadınlar kalkınmada
sürdürülebilirliği
sağlayacak
Günümüzde artık ekonomiler
büyümeden ziyade sürdürülebilir
büyüme kavramına önem
vermektedirler. Sürdürülebilir
büyümenin ana esaslarından birisi de
istihdam alanlarının arttırılmasıdır.
Dünyada kadın nüfusu toplam
nüfusun %49,5’ini oluşturmakta olup,
büyüme ve kalkınmada kaçınılmaz bir
role sahiptirler. Bu nedenle ekonomik
kalkınma seviyesinin artması,
yoksulluğun azaltılmasında kadının
ekonomik yaşama mümkün olduğu
kadar dahil edilmesi büyük önem
arz etmektedir. Kadına verilen önem
aynı zamanda bir ülkenin gelişmişlik
seviyesini de göstermektedir.
Kadınların eğitim seviyesinin, işgücüne
katılımının yüksek olduğu toplumlar
ekonomik kalkınma seviyesi yüksek
toplumlar olmuşlardır.
İLO verilerine göre dünyada kadınların
iş gücüne katılım oranı 2013 yılı
verileri ile %47,1 olup bölgesel kadın
istihdamı dağılımı aşağıdaki gibidir:
Dünyada Kadın İşgücüne Katılma Oranı (%)
2010
2011
2012
2013
Dünya
47,1
47,1
47,1
47,1
Gelişmiş Ülkeler ve Avrupa Birliği
48,6
48,4
48,4
48,4
Orta, Güneydoğu Avrupa ve BDT Ülkeleri
45,3
46,0
46,4
46,4
Doğu Asya
60,7
60,8
60,9
60,9
Güneydoğu Asya ve Pasifik
56,0
56,4
56,5
56,6
Güney Asya
30,1
29,5
29,0
29,1
Latin Amerika
48,2
48,6
49,1
49,4
Orta Doğu
14,3
14,6
14,7
15,0
Kuzey Afrika
19,2
18,8
18,7
19,0
Sahra Altı Afrika
59,3
59,4
59,5
59,7
Kaynak: ILO Global Employment Trends 2014, (2013 Verileri Tahminidir)
6
Kadınların eğitim, istihdam gibi
alanlarda erkeklerin gerisinde
kalmasında toplumların kültürel
özelliklerinin de etkisi vardır.
Kadınların ekonomik ve sosyal
olanaklardan erkekler ile eşit oranda
faydalanabilme olanakları olan ülkeler
gelişmiş ülkeler kategorisinde yer
almaktadırlar. Nitekim yukarıdaki
tabloda görüleceği üzere Orta Doğu,
Kuzey Afrika ve Asya bölgelerinde
göreceli olarak kadınların işgücüne
katılımı düşük seviyede iken, gelişmiş
ülkeler ve AB ülkelerinde çalışma
hayatına katılım seviyesi yüksektir.
Yandaki tabloda yer alan
göstergelerde kişi başı gelirlerin,
refah seviyesinin, eğitim düzeylerinin
yüksek olduğu bazı ülkeler bazında
kadın işgücünün istihdam oranları
sergilenmektedir.
Bu ülkelerin aksine ülkemiz %28’ler
seviyesindeki işgücüne katılım
oranı istenilen seviyede olmayıp,
gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde
kalmaktadır. Türkiye kadın
işgücüne katılma ve istihdam oranları
AB ve OECD ülkeleri arasında en
düşük ülkelerden biri
durumundadır. Avrupa Birliği üye
ülkelerinin (28 ülke) ortalama kadın
istihdam oranı ise %58,8 iken OECD
ülkelerinde bu oran 57,2’dir.
2010
2011
2012
Almanya
66,1
67,7
68
Amerika Birleşik Devletleri
62,4
62
62,2
Avusturalya
66,2
66,7
66,6
Avusturya
66,4
66,5
67,3
Belçika
56,5
56,7
56,8
Danimarka
71,1
70,4
70
Finlandiya
66,9
67,5
68,2
Fransa
59,7
59,7
60
Hollanda
69,4
69,9
70,4
İngilyere
65,3
65,3
65,7
İrlanda
56
55,6
55,2
İspanya
53
52,8
51,3
İsveç
69,7
71,3
71,8
İsviçre
72,5
73,3
73,6
İtalya
46,8
47,2
47,8
Japonya
60,1
60,3
60,7
Kanada
68,8
68,9
69,2
Kore
52,6
53,1
53,5
Lüksemburg
57,2
56,9
59
Macaristan
50,6
50,6
52,1
Meksika
43,8
43,4
45,3
Norveç
73,3
73,4
73,8
Polanya
52,6
52,7
53,1
Türkiye
26,2
27,8
28,7
Yunanistan
48,1
45,1
41,9
OECD-Toplam
56,7
56,8
57,2
Kaynak: OECD Employment Rote of Women
7
Kadınların istihdam seviyesinin yüksek
olması sadece ekonomik bağımsızlık
anlamında değerlendirmek yeterli
değildir. Çünkü tarım, sanayi, hizmet
sektöründe olsun çalışan kadın
özgüveni yüksek bir birey demektir.
Kadının aile hayatında oldukça güçlü
ve etkin bir konumu vardır. Özgüveni
olan kadın yine kendine güvenli
gelecek nesillerin yetiştirilmesine
de katkıda bulunacak, gelirlerini
çocuklarının eğitimine aktaracak uzun
vadede toplumda verimlilik artışını
sağlayacaktır.
Ülkemizde kadınlar dünyada pek çok
ülkeden önce erkeklerle eşit haklara
sahip olmuşlardır. Örneğin 1870’de
kız öğretmen okulu kurulmuş, 1897
yılında kadınlar ücretli işçi olarak
çalışmaya başlamış, 1913 kadınlar ilk
kez devlet memuru olmuşlardır. 1923
yılında Cumhuriyetin ilanı ile birlikte
kadınların kamusal alanlara girmesini
sağlayan yasal ve yapısal reformlar
hızlanmıştır. Ancak günümüze
geldiğimizde kadınların gerek çalışma
yaşamına dahil olmasında, gerekse
eğitim, sağlık, istihdam, çalışma
hayatı alanlarındaki belirli göstergeler
kadınların erkeklerin gerisinde
kaldıklarını göstermektedir.
Kadınların eğitim-istihdam ve
sosyal yardım-istihdam bağlantısı
zayıftır, TÜİK 2014 yılı verilerine göre
kadınlarda kayıt dışı istihdam oranı
%45,8’ler seviyesindedir.
İşgücünün özellikle kadınların eğitim
seviyesi ve niteliği düşük seviyedir.
yine TÜİK verilerine göre; Türkiye’de
2013 yılında 25 ve daha yukarı yaşta
olan ve okuma yazma bilmeyen
Kadının İşgücü Piyasasındaki Durumu ve Sektörel Dağılımı
Yıllar
İşgücüne
katılım
Oranı
İstihdam
Oranı
İşsizlik
Hizmetler
Tarım
Sanayi
2010
24,0
27,6
13,0
41,7
42,4
15,9
2011
25,6
28,8
11,3
42,6
42,2
15,2
2012
26,3
29,5
10,8
45,8
39,3
14,9
2013
30,8
27,1
11,9
48,5
33,2
15,1
2014
33,3
29,0
12,8
54,0
29,6
16,4
Kaynak: TÜİK
toplam nüfus oranı %5,7 iken bu oran
erkeklerde %1,9, kadınlarda %9,4
olmuştur.
Lise ve dengi okul mezunu olan 25
ve daha yukarı yaştakilerin toplam
nüfus içindeki oranı %18,2 iken bu
oran erkeklerde %22,2, kadınlarda
%14,4’tür. Yüksekokul veya fakülte
mezunu erkeklerde %15,1 kadınlarda
ise %10,7’dir.
Türkiye’de 2014 yılında kamusal
alanda üst düzey kadın yönetici
oranı %9,4, kadın hakim oranı %36,9,
kadın profesörlerin oranı ise %28,7
olmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki
kadın milletvekili oranı 1935 yılında
%4,5 iken, 79 yıl sonra bu oran ancak
%14,4'e yükselebilmiştir.
Genel olarak toplumlarda kadının
ekonomik yaşama katkılarının
sağlanması veya teşvik görmemesi
ülkedeki refah artışını olumsuz
etkilemektedir. Kadını az çalışan
toplumlar geri kalmış toplumlardır.
8
Modernleşmenin koşulu her alanda
kadınlarımızı toplumsal yaşama dahil
etmek olacaktır.
Ülkemizde her ne kadar kadınlarımız
sosyal olarak gelişmiş ülkeler
seviyesinin altında kalsa da siyasette,
ekonomide, finans sektöründe, basın
sektöründe, sanayide, turizmde,
başarılı kadın yönetici ve çalışanları
görmek mümkün.
Dünyada ülkemizi başarı ile temsil
eden kadınlarımız da var. Dünyaca
tanınan kadın sanatçılarımız var… Bu
kadınlarımızın yetiştirdiği çocuklar
Türkiye’yi geleceğe taşıyacaktır. Çünkü
yuvayı dişi kuş yapmaktadır.
Dergimizde inşaat sektörümüzün
ve sivil toplum kuruluşlarının kadın
yöneticileri her alanda kadının
ekonomik kalkınmadaki rolünü
anlattılar. Ancak öncelikle pek çok
ülkeden önce önemli haklar kazanan
Türkiye’deki kadın haklarının tarihsel
gelişimini okuyucularımızın bilgisine
sunmak istiyoruz.
Türkiye’de kadın haklarının tarihsel
gelişimi
İnsan hakları kişilerin salt insan
olmasından kaynaklanan haklarıdır.
Öyleyse nedendir ki “Kadın Hakları”
diye ayrı bir kavram yaratılmış ve bu
kavram üzerine pek çok tartışmalar
çıkmıştır. Anayasal açıdan kadınerkek ayrımı yapılmaksızın salt insan
olmaktan kaynaklı haklardan yıllar
itibariyle kadınların yararlanamaması,
günümüz dünyasında kadın açısından
pozitif bir ayrımcılığa sebep olmuş
ve kadın hakları kavramı bugünkü
değerine kavuşmuştur.
İlk Türk devletlerinde kadının
toplumsal yaşamda önemi ve değeri
büyükken, Osmanlı döneminde
kadın daha çok mahremiyeti ve aile
hayatını simgeler hale gelmiştir. Bu
nedenle, kadın, erkek önünde sosyal
açıdan ikincil plana atılmış ve baskı
içerisinde yaşatılmaya başlanmıştır.
Aşağıda detaylı şekilde anlatılacağı
üzere, kadının yeniden toplumda var
olduğunun kabul edilişi Cumhuriyet
dönemine dayanmaktadır.
Günümüz iş dünyasında güçlü ve
vazgeçilmez bir konumda olan Türk
kadını bugünkü hak ve özgürlüklerinin
pek çoğunu elbette ki öncelikle Ulu
Önder Atatürk sayesinde kazanmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonraki
1924 tarihli ilk Anayasa’da medeni
haklar açısından kadın-erkek
anayasal eşitliğe sahipse de o yıllarda
yürürlükte olan Mecelle (Medeni
Kanun) hükümlerinin yürürlükte
olmasından dolayı kadın-erkek eşitliği
yalnızca anayasal metinde yer almak
durumunda kalmıştır.
1926 tarihli Türk Medeni Kanunu ile
birlikte kadınlara belli başlı medeni
haklar tanınmaya başlanarak
toplumda kadının varlığının yeniden
ön plana çıkması sağlanmıştır. Söz
konusu Kanun ile tek kadınla evlenme
ilkesi, resmi nikah ile evlenmenin
esas olacağı, kadının evlenmesi için
kendi rızasının gerekli ve yeterli
olacağı, kadın ile erkeğin mirasçılıkta
eşit olduğu, mahkemelerde şahitlik
için kadın ve erkek şahidin farkının
olmayacağı, kadınların dava açma
hakkı olacağı gibi pek çok medeni hak
sağlanmıştır.
1926 tarihli Medeni Kanun’da
kadınların seçme-seçilme hakkı
ile ilgili hüküm yer almamışken,
5 Aralık 1934 yılında kadınlara
seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
1935 yılında ise kadınlar mecliste
milleti temsil adına yerlerini almaya
başlamışlardır. Dünya geneline
bakıldığında, Türk kadını seçmeseçilme hakkını günümüzde pek
çok gelişmiş ülkelerden daha önce
elde ettiği görülmektedir. Örneğin,
Fransa’da 1945 yılında, İtalya’da 1946
yılında, Brezilya’da 1934, Japonya’da
1945, Çin’de ise 1946 yılında kadınlara
seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
Diğer yandan, ülkemizde kadınların
ekonomik haklarını elde etmeleri 1475
sayılı İş Yasası ile sağlamlaşmıştır.
Maden ocaklarında kadın çalışanların
yasaklanması, sanayilerde gece
çalışmalarında kadının yasaklanması,
gebe çalışanlara doğum izinlerinin
verilmesi, emzikli çalışanlara süt
izinlerinin verilmesi, kreş ve çocuk
yuvalarının yaygınlaştırılması gibi
haklar sağlanarak kadının iş ve sosyal
güvenlik bakımından güvenceleri
sağlanmıştır.
Günümüzde ise, kadın çalışanların
iş hayatını kolaylaştırmak adına pek
çok yasal düzenlenme yapılmaya
devam etmektedir. Söz konusu yasal
düzenlemeler ile doğum yapan kadına
analık izninin bitimini takiben yarı
zamanlı çalışma hakkı tanınacaktır.
Benzer şekilde, doğum yapan kadına
aylıksız izin süreleri arttırılmakta ve
çocuklarının ilkokul çağına gelene
kadar normal çalışma sürelerinin
yarısı kadar çalışma olanağı
sağlanmaktadır. Tüm farklı görüş ve
eleştirilere rağmen, Kanun Tasarısı
ile yasa koyucu Tasarının gerekçesi
sağlıklı bireyler yetiştirerek toplumun
devamlılığına hizmet etmesi amacıyla
kadınların çalışırken de çocuk
sahibi olmalarının desteklenmesi
gerektiğinden bahisle, kadının
çalışma hayatından soyutlanmaması
hedeflenmektedir. Böylece kadınların
sosyal ve çalışma hayatında etkinliğini
korunacaktır.
Türkiye’de kadın haklarının tarihsel
gelişimine bakıldığında, iş dünyasının
pek çok alanında kadının başrol alıyor
olması toplumsal gelişimimizin ne
denli büyük bir yol aldığının kanıtıdır.
Bu gelişimin istikrarlı şekilde devam
etmesi dileğiyle…
9
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Dr. Ayşenur İSLAM
T.C. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı
Kadın istihdamının
önündeki yapısal,
toplumsal ve diğer
sorunların ortadan
kaldırılması için
Hükümetimiz
tarafından çeşitli
tedbirler alınmakta,
teşvik ve destek
mekanizmaları hayata
geçirilmektedir.
10
Sürdürülebilir
kalkınma kadın
istihdamı ile
mümkündür
Kadın istihdamının geliştirilmesi
görev alanına giren Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı olarak ekonomik
büyümede sürekliliğin sağlanması,
sosyal kalkınma ve sosyal adaletin
tam olarak gerçekleşmesinin
kadınlarla erkeklerin toplumsal
yaşamın tüm alanlarına tam ve
eşit katılımına bağlı olduğunu
vurgulamak isterim.
Bakanlığımız kadınların toplumsal
statülerinin yükseltilmesi ve
kalkınmaya katılımlarının
artırılabilmesi için eğitim,
sağlık, istihdam, sosyal güvenlik
alanları ile ilgili göstergelerinin
iyileştirilmesi, yasal açıdan kadınerkek eşitliğinin sağlanması
hedefine yönelik faaliyetler
yürütmektedir.
Bakanlık olarak, Türkiye’de
istihdam oranının yükseltilmesi,
sürdürülebilir bir ekonomik büyüme
ve sosyal kalkınma hedeflerine
ulaşılması için temel bir koşul
olduğunun farkındayız. Bu hedeflere
ulaşılabilmesi ancak tüm bölgeler
üzerinde daha dengeli bir kalkınma
tesis edilmesi yoluyla ve nüfusun
yarısını oluşturan kadınların
istihdama katılımının arttırılması
ile mümkün olabilecektir diye
düşünüyoruz.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı olarak, güçlü ve adil
bir ekonominin ve bütünsel
kalkınmanın kadınların istihdama
katılımı ile mümkün olduğunu
düşünmekteyiz. Bu bağlamda, kız
çocuklarının eğitimine ve kadının
istihdamına yatırım yapan ülkelerin
çok daha rekabetçi olduklarına
ilişkin veriler de bu görüşümüzü
desteklemektedir.
Kadının durumunu
iyileştirecek her
ekonomik ve sosyal
yatırım bireysel
gelişme ve toplumsal
kalkınma adına çok
boyutlu gelişme
olarak geri dönüşüm
sağlar.
Bugün itibarilye, ülkemizin
öncelikleri ve hedefleri
incelendiğinde işgücü piyasasında
kadınların güçlendirilmesi,
kadınların çalışma hayatına
katılımlarının artırılması gibi
konulara kalkınma planları
ve hükümet programlarında
yer verilmektedir. Bu plan ve
programlarla birlikte kadın
istihdamının önündeki yapısal,
toplumsal ve diğer sorunların
ortadan kaldırılması için
Hükümetimiz tarafından çeşitli
tedbirler alınmakta, teşvik ve
destek mekanizmaları hayata
geçirilmektedir. Kadınların işgücü
piyasasında daha etkin hale
getirilmesi, istihdam oranlarının
artırılması başta Hükümetimiz
olmak üzere, Bakanlığımızın da
öncelikli alanları arasında yer
almaktadır.
Nitekim ülkemizin en üst politika
dokümanı olan Onuncu Kalkınma
Planı’nda (2014-2018) kadınların
hem işgücüne katılım hem de
istihdam oranlarına ilişkin somut
hedeflere yer verilmiş, bu bağlamda
yürütülen Öncelikli Dönüşüm
Programları çerçevesinde, “İşgücü
Piyasasının Etkinleştirilmesi
Programı” kapsamında kadınlara
yönelik istihdam teşviklerinin
etkinleştirilmesi, kadın istihdamı
önündeki engellerden en önemlisi
olan çocuk bakımı hizmetlerinin
yaygınlaştırılması ve kadın
girişimcilere özel bütüncül bir
destek programının uygulanması
bileşenleri yer almıştır.
Ayrıca “Ailenin ve Dinamik Nüfus
Yapısının Korunması Programı”
çerçevesinde, iş ve aile yaşamının
uyumlaştırılmasına yönelik
tedbirlere yer verilmiştir.
62. Hükümet Programında;
kadınların sosyo-ekonomik
durumlarının güçlendirilmesi,
çalışma hayatına katılımının ve
rolünün artırılması, işyerinde
ayrımcılığın önlenmesi ve fırsat
eşitliğinin sağlanması sosyal
alanda en çok önem verilen konular
arasında sayılmaktadır.
Ayrıca 2014 yılı Mayıs ayında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nın koordinasyonunda
yürürlüğe giren “Ulusal İstihdam
Stratejisi”nde de kadınların
işgücüne katılım oranlarının
artırılması ve kayıt dışı çalışma
oranlarının azaltılmasına yönelik
somut hedefler var. Söz konusu
Strateji Belgesinde kadınların
işgücü piyasasına katılımlarının
artırılmasına ilişkin belirlenen
hedef çerçevesinde kadınların
işgücüne katılım oranının 2023
yılına kadar %41 düzeyine
çıkarılması hedeflenmektedir.
Kadınların işgücü piyasasına
erişimlerinin artırılması
konusundaki bu kararlı duruş;
belirlenen öncelikler ve hedefler
doğrultusunda, önümüzdeki
dönemde konuya ilişkin olarak
ilgili taraflarca daha yoğun bir
çalışma süreci yaşanmasına ve yeni
politikaların geliştirilmesinde öncü
rol oynayacaktır diye düşünüyorum.
Sürdürülebilir büyüme ve
kalkınmada kadınların rolü
Sürdürülebilir büyüme ve kalkınma
hedefine ulaşmanın tek yolunun
toplumun bir bütün olarak bu
sürece katılması olduğunu
düşünüyorum. Dünya nüfusunun
yarısını oluşturan kadınların bu
sürece dâhil edilmemesi elbette
düşünülemez.
Bugünün olduğu kadar gelecek
nesillerin de ihtiyaçlarını
karşılamak ve geleceği planlamak
anlamını taşıyan sürdürülebilir
kalkınmanın sağlanmasında,
bireylerden hükümetlere kadar
herkese önemli görevler düştüğünü
ifade etmek isterim. Toplam dünya
nüfusunun yarısını oluşturdukları
göz önüne alındığında, kadınların
gücü kullanılmaksızın refaha
ulaşılabilmesi ve sürdürülebilir bir
kalkınmanın sağlanması mümkün
değil. Kadınlar, uluslararası
belgelerde de belirtildiği gibi
sürdürülebilir kalkınma hedefine
ulaşmada kilit bir noktada.
Bugün dünyada ve ülkemizde
kadının sosyal ve ekonomik
durumunu değiştirecek olan
iktisadi ve sosyal boyutlu yatırımlar,
toplumun kalkınmasında ve
toplumun genel iyileşme halinin
oluşmasında anahtar yatırımlar
olarak kabul ediliyor. Kadının
durumunu iyileştirecek her
ekonomik ve sosyal yatırım bireysel
gelişme ve toplumsal kalkınma
adına çok boyutlu gelişme olarak
geri dönüşüm sağlar.
11
Ülkemizde, kalkınmanın önemli
bir parametresi olan kadınların
işgücüne katılımı, sürdürülebilir
kalkınmanın önemli bir unsuru
olarak kabul edilmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerine göre ülkemizde 2004
yılında %20,8 olan kadın istihdam
oranı 5,9 puanlık bir artış ile 2014
yılında %26,7 seviyesine ulaşmıştır.
Yine 2004’te kadınların işgücüne
katılma oranı %23,3 iken, 7 puanlık
bir artışla 2014 yılsonu itibariyle
%30,3’e yükselmiştir.
Kadın girişimcilerin
varlığı ülke
kalkınmasında ve
rekabet gücünün
artırılmasında göz
ardı edilemeyecek bir
öneme sahiptir.
Gelişmiş ülkelerle
karşılaştırıldığında düşük olan
bu oranları arttırmak için ülke
genelinde kadınların işgücü
piyasasına girişlerini destekleyici
politikalar oluşturup, teşvik ve
destek programları uyguluyoruz.
Söz konusu programlara ivme
kazandırarak ileriye taşımak temel
hedefimizdir.
Türkiye’de kadın girişimciliğinin
düşük olmasının temel nedenleri ve
kadın girişimci sayısının artmasına
yönelik sağlanan teşvikler
Kadın girişimciliği küreselleşme
sonucu artan rekabet ortamında,
yaratacağı yeni ekonomik fırsatlar
nedeniyle büyümenin önemli bir
12
bileşeni konumunda olduğunu
açıkça görmekteyiz. Girişimcilik
ruhu taşıyan ve bu özelliklerini
uygulamada ön plana çıkarabilen
kadın girişimcilerin varlığının
ülke kalkınmasında ve rekabet
gücünün artırılmasında göz ardı
edilemeyecek bir öneme sahip
olduğunu düşünüyorum.
Girişimcilik ülke ekonomisine
verdiği katkıların yanı sıra kadınlara
daha fazla finansal kontrol ve
bağımsız hareket edebilme imkânı
veren, yaratıcılık ortamı sağlayan
ve özgüven kazanmaya yol açan
bir çalışma şekli olarak kabul
edilmektedir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
olarak kadın girişimcilerin
karşılaştığı engelleri ortadan
kaldırmak, ekonomik değer yaratan
kadın girişimci sayısını arttırmak,
var olan kadın girişimcileri
güçlendirmek ve dolayısıyla
Türkiye’nin sosyal ve ekonomik
gelişimine katkıda bulunmak
amacıyla ilgili tüm taraflarca önemli
çalışmalar gerçekleştiriyoruz.
Mesela Bakanlığımız sosyoekonomik yoksunluk içinde bulunan
vatandaşlarımızın toplumsal
ihtiyaçları karşılanarak topluma
entegre olmaları ve ekonomide
aktif üretken duruma geçerek,
sürdürülebilir gelire ulaşmaları
amacıyla, kentsel alanda iş
kurmaya yönelik, kırsal alanda yöre
şartlarına uygun, sürdürülebilir
faaliyetlere yönelik gelir getirici
proje desteklerine önem
verilmektedir.
Gelir getirici projeler için kırsal
ve kentsel konularda kişi başına
en fazla 15.000 TL destek
sağlanmaktadır. Gelir getirici
projelerde geri dönüşler ilk iki yıl
ödemesiz, sonraki altı yıl altı eşit
taksit şeklinde sekiz yıl faizsiz
olarak uygulanıyor. Desteği kullanan
kişinin kadın olması ve geri
ödemeleri zamanında ve eksiksiz
yerine getirmesi halinde son taksit
hibe ediliyor.
Bununla birlikte Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı
(KOSGEB) tarafından ülkemizde
girişimciliğin desteklenmesi ve
yaygınlaştırılması ve başarılı
işletmelerin kurulması amacıyla
“Girişimcilik Destek Programı”
yürütmektedir. Söz konusu
program kapsamında; Uygulamalı
Girişimcilik Eğitimi, Yeni Girişimci
Desteği, İş Geliştirme Merkezi
(İŞGEM) Desteği, İş Planı Ödülü
bulunmaktadır. Yeni Girişimci
Desteği Programında kadın
girişimcilere %10 daha fazla destek
sağlanmaktadır.
Ayrıca; ülkemizde kadın
girişimciliğinin teşvik edilmesi
ve yoksulluğun önlenmesi için
İl Özel İdaresi ve sivil toplum
kuruluşlarının işbirliğinde,
kadınlara pozitif ayrımcılık içerecek
şekilde mikro kredi uygulamaları
başlatılmıştır. Mikro kredinin amacı,
yoksulluğu, gelir dağılımındaki
adaletsizliği ve işsizliği azaltmak
için banka ve benzeri yollarla
kredi alamayacak dar gelirli kişiler
özellikle de kadınların kendi
kendine gelir getirici bir faaliyette
bulunabilmesini teşvik etmek,
ekonomik ve sosyal kalkınmaya
katılımlarını sağlayacak finansman
ihtiyacını karşılamaktır.
Burada mikro kredi ile ilgili biraz
daha bilgi vermek istiyorum. Söz
konusu krediden yararlanmak
için öncelikle bir iş fikrine sahip
beş kadının bir araya gelmesi ve
mikro kredi talebinde bulunması
gerekiyor. Bir haftalık eğitimin
ardından kadınlar yapacakları işe
göre krediden yararlandırılıyorlar.
Kredi miktarı ilk yıl için 100 ila
1000 TL arasında değişmekte olup,
takip eden yıllarda kredi miktarı
artırılabilme imkanı da sunuluyor.
Yakın zamanda Şubat 2015’te
yayınlanan “Kredi Garanti
Kurumlarına Sağlanacak Hazine
Desteğine İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Karar”da ise kadın
girişimcileri destekleyen pozitif
ayrımcılık içeren hükümler yer
almaktadır. Söz konusu hükümlerin
Karar’da yer almasında Bakanlık
olarak destek sağladık.
2009 yılında yapılan düzenlemeyle
uygulanmaya başlayan Hazine
destekli kefalet sistemi kapsamında
teminat sıkıntısı çeken KOBİ’lere
Kredi Garanti Fonu A.Ş. (KGF)
tarafından kefalet sağlanarak bu
firmaların finansmana erişimleri
kolaylaştırılmaktadır. Bu çerçevede,
kadın girişimcilerin de finansmana
erişimlerini kolaylaştırmak
amacıyla yapılan yeni düzenleme
ile kadın girişimcilerin bu
kefaletten daha avantajlı koşullarda
yararlanmaları sağlanmaktadır.
Hazine destekli sistemde KOBİ
kredileri için %75 olan kefalet
oranı, kadın girişimcilerin
kullanacağı krediler için %85
olarak uygulanacaktır. Söz konusu
kefaletten 55 yaşını doldurmamış,
en az ilkokul mezunu kadınlara ait,
faaliyet süresi 2 yılın altında olan
firmalar yararlanabileceklerdir.
Azami kefalet tutarı yararlanıcı
başına 85 bin TL, bir risk grubu için
ise 130 bin TL olacak.
Hükümet olarak her alanda
kadınlarımızı destekliyoruz
Sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanması sürecinde
nüfusumuzun yarısını oluşturan
kadınlarımızın dışarıda bırakılması
mümkün değil. Bu noktada
kalkınmaya ilişkin bütün karar alma
düzeylerine kadınların etkin olarak
dahil edilmesi, eşit katılımının
desteklenmesi, cinsiyete ilişkin
konuların ve bakış açılarının,
sürdürülebilir kalkınma politikaları
ve programlarıyla bütünleştirilmesi
için tüm tarafların işbirliği
içerisinde çalışmalarını sürdürmesi
büyük önem taşıyor.
İşgücü piyasasına girmek isteyen
kadınlarımızın; ellerinde mesleki
eğitim kursları, girişimcilik
eğitimleri ve finansmanı, teşvikler
ve proje destekleri gibi çok önemli
araçlar olduğunu, Hükümet olarak
bu konulara çok önem verdiğimizi
ve tüm imkanlarımızla seferber
olduğumuzu bilmelerini isterim.
13
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Serpil POLAT
TOBB Ankara
Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı
Kadınlar hayata
eşsiz katkılar sağlar
Kadınların ulusal
işgücünde temsil
eksikliği, sahip olduğu
farklı becerilerin
üretime yapacağı
değişik katkıları
imkânsızlaştırıyor.
14
İş hayatında kadın çalışan sayısının
artmasının sağlayacağı ekonomik,
sosyal, hatta siyasal kazanımların
eksiksiz bir listesini yapmak
mümkün değil.
Mesele, sadece nüfusun yarısının
işgücü bakımından atıl bırakılması
olarak anlaşılmamalı. Kadınlar
sadece düz “işgücü” değil. Durum
çok daha vahim. Her şeyden önce,
kadınlar erkeklerden “farklı.” Bu
nedenle, ulusal işgücünde temsil
eksikliği kadınların sahip olduğu
farklı becerilerin üretime yapacağı
değişik katkıları imkânsızlaştırıyor.
Bu farklılık, kimi şoven erkeklerin
varsaydığı gibi “biyolojik” bir
farklılık değil. Nasıl bir farklılık?
Sosyal hayatta, aileden başlayarak
kadınların işgal ettiği yer erkeklerle
aynı değil. Kadınlar, hayatın olağan
seyri içerisinde, yalnızca Türkiye’de
değil, her toplumda, nevi şahsına
münhasır, benzersiz deneyimlere
sahipler. Bu deneyimlerin
kazandırdığı farklı tecrübeler ve
beceriler var. Toplumun yarısının
sahip olduğu bu kendine özgü
tecrübe ve becerilerden mahrum
bir üretimin sağlıklı olması
mümkün mü?
Kadınlara özgü mamuller üreten
bir işletmenin araştırma-geliştirme
faaliyetlerinin kadın uzmanlar
olmadan yürümeyeceği, herkesin
kabul edebileceği basit bir gerçektir.
Oysa olay sadece bununla kalmıyor.
Kadın birikimi, hayatın her alanında
üretime eşsiz katkılar yapabilecek
bir birikimdir. Bunu söylerken
inşaat ve gıda sektörü gibi,
kadınların ürünü değerlendirme
yeteneklerinin açıkça üstün olduğu
kimi alanlardan söz etmiyorum.
Neden söz ediyorum? Şundan
söz ediyorum: Konumları gereği
kadınların gözlemci olarak sahip
olduğu nitelikler, erkeklerin sahip
olmadığı özellikler. Bu nitelikler,
üretimin her alanında önemlidir.
Dahası, kadınların sahip olduğu
doğal kimi yönetim becerilerini
düşünün. Sevk ve idare ya da
ekonomide liderlik konularında
kadınla erkek aynı mı? Diyelim,
erkek bir müzakereci ile kadın bir
müzakereciyi karşılaştıralım. Üslup
ve yöntem farklılıkları çok barizdir.
Bütün bu farklılıklardan mahrum
kalan bir üretimin başarılı olması
düşünülemez.
İş hayatında çalışan kadın sayısının
artmasının sosyal ve siyasal
etkilerine gelince, günümüzde
sosyalleşme büyük ölçüde çalışma
ortamlarında gerçekleşmektedir.
Kadınları bu ortamların dışında
bırakmak, kadınları olduğu
kadar, çalışma ortamlarını da
yoksullaştırır, yoksullaştırmaktadır.
Kadınların ekonomik faaliyetlerin
içinde olması, öncelikle kadınların
temel hak ve özgürlüklerini
gereği gibi kullanabilmelerinin bir
şartıdır. Kadın ve erkek dayanışma
içindedirler, bir ortaklık duygusuyla
birbirlerini tamamlayarak, kendileri
ve aile fertleri için refah ve huzuru
temin etmeye çalışırlar. Bunun
ötesinde, ekonomik olarak kadının
bir tür “erkek vesayeti” altında
olması, toplumun sağlıklı siyasal
gelişimini de engeller.
15
DOSYA
Prof. Dr. Candeğer YILMAZ
Ege Üniversitesi Rektörü
Kadın
akademisyenlerin
asıl sorununun
akademik yükselme
ve yönetim
kademelerindeki
temsiliyeti olduğu
söylenebilir.
16
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Kadın
akademisyenlerimizin
sayısı Türkiye
ortalamasının üzerinde
2010-2011 yılı ÖSYM verilerine
göre[1] üniversitelerimizde görev
yapan akademisyenlerin %41
kadarını kadınlar oluşturmaktadır.
Avrupa Komisyonu’nun her üç
yılda bir yayınladığı “She Figures;
Statistics and Indicators on
Gender Equality in Science and
Innovation”[2] raporlarında, Avrupa
Birliği’nin ortalamalarına kıyasla
Türkiye’deki kadın akademisyen
oranının daha yüksek olduğu
görülmektedir. Bu duruma yüksek
tahsilli kadınların piyasaya nazaran
akademiyi tercih etmeleri sebep
gösterilebilir. Ancak, bu istatistikler
derinlemesine incelendiğinde
bir başka gerçek daha ortaya
çıkmaktadır. Akademide kadınların
oranı araştırma görevlilerinde %48
iken yardımcı doçentlerde %36,
doçentlerde %33 ve profesörlerde
%28’e düşmektedir. Yine akademik
kurumlarda yönetici pozisyonları
incelendiğinde kadın temsiliyetinin
görece daha düşük olduğu göze
çarpmaktadır. 2015 başı itibariyle
üniversitelerimizin rektörlerinin
sadece %7.4’ünün kadın olduğunu
göz önünde bulundurursak kadın
akademisyenlerin asıl sorununun
akademik yükselme ve yönetim
kademelerindeki temsiliyeti olduğu
söylenebilir. Bu durumu doğuran
hem toplumsal hem de üniversite
kaynaklı sebepler bulunduğu
şüphesizdir.
Akademisyenlik, sadece mesai
saatleri içerisinde sürdürülen
bir meslek değildir, aksine
tüm hayatı kapsayan sürekli
öğrenme ve kendini geliştirme
çabasını barındırmaktadır. Ev
ve aile ile ilgili sorumlulukların
eşler tarafından paylaşılması
durumunda kadınlarımız bu çabayı
harcayacak zaman ve enerjiye
sahip olabilmekte, etkin bir şekilde
mesleğini sürdürebilmekte ve
akademik hayatta daha rahat
ilerleyebilmektedir. Bunun yanı sıra
akademide erkek meslektaşları
ile aynı aşamalardan geçen
kadınların mesleki ilerlemelerindeki
zorluklar bazı çalışmalarda da ele
alındığı gibi [3, 4] aile ve toplum
gibi sebeplerle açıklandığında
eksik kalmaktadır. Üniversite
yönetimlerinin ve yükseköğretimi
düzenleyici kurumların kadın
akademisyenlerin karşılaştıkları
sorunları ve çözüm yöntemleri
ile ilgili daha detaylı çalışmalar
yapmaları ve destek mekanizmaları
oluşturmaları gerekmektedir.
Yukarıda verilen istatistiklerde
özel olarak Ege Üniversitesi’nin
durumuna baktığımızda kadın
akademisyen oranının %50
olduğu, araştırma görevlilerinde
%56 ile çoğunluğu kadınların
oluşturduğu ve %38’i kadın
olan profesörlerimizle Türkiye
ortalamasının oldukça üzerinde
olduğumuz görülmektedir.
Üniversitemiz için gurur verici
bu rakamların oluşmasında
üniversite yönetimi olarak kadın
akademisyenlere aşırı rekabetçi ve
dolayısıyla da kıyıcı bir akademik
ilerleme tarzından çok; işbirliğine
dayalı, uzlaşmacı, kendine güvenen,
destek ağları kurucu bir gelişme ve
ilerleme modelini yaratmaları ve
buna sahip çıkarak sonraki nesillere
aktarmaları konusunda her türlü
desteği verdiğimizi bir kez daha
ifade etmek isterim.
Akademik hayatta kadın çalışanların
yaşadığı zorluklar
Kadın çalışanların akademik
hayatta yaşadığı zorluklar, diğer
sektör çalışanları ile neredeyse
hemen hemen aynıdır. Ev ve iş
hayatı arasında denge kurmada
zorlanmayı bir kenara bırakırsak,
daha önce de belirttiğimiz
rekabetçi ve kıyıcı bir akademik
17
ilerleme ortamının teşvik edildiği
ekosistemlerde, bir de erkek
meslektaşları tarafından bilgi ve
beceri potansiyelleri bakımından
eş seviyede tutulmamaları
de eklenecek olursa, kadın
meslektaşlarımın pes etme
olasılığının yüksek olduğunu
rakamlar da ifade etmektedir.
Oysaki bu zorlukları pes etmeden
aşmanın en kolay yolu, dayanışma
ve iş birliği içerisinde hareket
etmek, el ele vererek görünmez
duvarları birlikte aşmaktır.
Akademik hayatta kadınların
etkinliğinin artışının ekonomi ve
topluma katkısı
Kadınlarımızın sadece akademik
hayatta değil hayatın tümüyle
içinde bulunması önce topluma
ardından da ekonomiye ivme
kazandıracaktır. Eğitimde ve iş
hayatında nüfusumuzun yarısını
oluşturan kadınların sahip oldukları
potansiyelin ön plana çıkarılması,
kadın iş gücünün tüm dinamikliği
ile çarkların içerisinde yer alması
ülkemizin refahı ve kalkınması için
önemli bir itici güç oluşturmaktadır.
Kadınların var olduğu tüm
iş kollarında, cam tavanlara
çarpmadan yükselebilmelerinin
yolunu açmak gerekmektedir.
Akademik hayatın içindeki kadını
sorguladığımızda ise kadın olduğu
için akademide dışlanan Marie
Curie’nin hikâyesinden bu yana
pek çok şeyin değiştiğini görmek
mümkün, ancak yine de akademide
cam tavanların varlığının devam
ettiğine ilişkin rakamsal gerçekler
malumu ilan etmektedir Bilimsel
doğrunun ortaya konulabilmesi
nasıl tek taraflı bakış açısıyla
mümkün olamayacaksa, bilimsel
gelişmenin sürdürülebilmesi de
toplumun tek yarısı ile mümkün
değildir. Nüfusun yarısını oluşturan
kadınların iyi eğitilmiş, aldığı eğitimi
kullanmaya ve yaymaya yetkin,
18
toplum tarafından bu yönleri ile
kabul gören bireyler olması istenen
ve özlenendir. Bu yetkinlikler ve
beceriler, öncelikle kadınlarımızın
yetiştirdiği çocuklar, eğitimci
kadınlarımızın ders verdiği genç
bireyler vasıtası ile tüm topluma
sirayet edecek, refah ve kalkınma
düzeyimizi hızla arttıracaktır.
Sektörde kadının varlığının yapıların
kalite ve estetik açısından katkısı*
İnşaat sektörü özelinde kadın varlığı
incelendiğinde yine rakamlara
bakmakta fayda görmekteyiz.
Aralık 2013 rakamlarına göre
[5] İnşaat Mühendisleri Odası’na
(İMO) üye mühendis sayıları
incelendiğinde, odaya kayıtlı
mühendislerin sadece %8.88’inin
kadın olduğu görülmektedir.
İMO-İzmir şubesinden alınan
rakamlarda İzmir için bu oran
%12’ye varmaktadır. Üniversitemiz
İnşaat Mühendisliği Bölümü
mezunlarımızın %12 kadarını kız
öğrencilerimiz oluşturmaktadır.
Akademik kariyer yapan inşaat
mühendisi sayısı ile ilgili odadan
herhangi bir veri alınamamıştır.
Ancak, üniversitemiz inşaat
mühendisliği bölümünde kadın
akademisyenlerin toplama oranı
%49 olarak görülmektedir. Sektörde
oldukça düşük olan kadın varlığının
akademide olması gerektiği gibi
‘yarı yarıya’ temsili şaşırtıcı değildir.
Sektördeki kadın çalışan ve
yönetici varlığının artışı ise ancak
inşaat mühendisliği, inşaat
teknisyenliği gibi mesleklerin
önündeki görünmez ‘erkek
mesleği’ ibaresinin kaldırılması,
sektörde kadın çalışanlara erkek
meslektaşları ile eşit fırsatlar
tanınması, liselerden itibaren
meslek tanıtımlarında kız
öğrencilerin özendirilmesi ve uygun
kariyer planlamalarının yapılması
ile nispeten mümkün olacaktır.
Kadınlara cam
tavanlara
çarpmadan
yükselebilmelerinin
yolunu açmak
gerekmektedir.
Genç mezun mühendis
kadınlarımızın
sektörde ‘zorlanacağı’,
iş bulsa bile erkek
meslektaşlarına
kıyasla düşük maaşla
çalışmak durumunda
kalmaları, kariyer
basamaklarını aynı
hızda tırmanamayacağı
gibi korkularla nispeten
daha ‘güvenli’ akademi
ortamını tercih
etmektedirler.
Kadınlarımızın çalışma alanlarının
tümünde aktif olarak yer alması,
sektörün tüm kademelerinde
kendine yer bulabilmesi ile
ekonomiye olan olumlu katkısının
yanı sıra kadınların elinde
varlık bulan yapıların estetik,
güvenilirlik ve kalite anlamında
üstün özelliklere sahip olacağı
yadsınamaz bir gerçektir. Kadın
çalışanların doğalarında var
olan estetik anlayışı, detaylara
önem verme, planlı hareket etme
ve kurallı çalışmalara uyumda
gösterdikleri başarım sayesinde
sektörün can damarları olan
projelendirme, iş güvenliği, yapım
yönetimi, uygulama vb. anahtar
alanlarda önemli başarılara imza
atmaktadır. Sektörde yönetim
kademesinde yer alan kadınların
sayısında beklenen artış ile
şüphesiz bu başarılar da ivme
kazanarak artacaktır.
KAYNAKÇA
[1] 2010-2011 Öğretim Yılı Öğretim Elemanlarının Akademik Görevlerine Göre Sayıları. ÖSYM
http://osym.gov.tr/dosya/1-58244/h/e10ogretimelemanakdgrvsay.xls
[2] She Figures; Statistics and Indicators on Gender Equality in Science and Innovation
http://ec.europa.eu/research/science-society/document_library/pdf_06/she-figures-2012_en.pdf
[3] ERGÖL, Ş., KOÇ, G., EROĞLU, K., TAŞKIN, L., 2012, Türkiye'de Kadın Araştırma Görevlilerinin Ev ve İş Yaşamlarında
Karşılaştıkları Güçlükler, Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s: 043-049.
[4] DİKMEN, N., MADEN, D., 2012, Kadın Akademisyenlerin Görünmeyen Emeği Üzerine Bir Çalışma: Ordu Üniversitesi
Örneği, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 11 Sayı: 21, s.257-288
[5] TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) 43. Dönem Çalışma Raporu, Nisan 2014, Ankara.
* Bu değerlendirme Doç. Dr. Özge ANDİÇ ÇAKIR tarafından yapılmıştır.
19
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Hülya UZUNER DURANSOY
TÜRK-İŞ Kadın İşçiler Uzmanı
Kadınlar, düşük
ücretlerle, kötü
çalışma koşullarında
ve güvencesiz olarak
kayıt dışı sektörde
ve esnek çalışma
modelleri ile istihdam
edilmekteler.
20
Kadınlar
sendikalılaşma
oranlarında
erkeklerle eşit değil
İnsanoğlunun eski çağlardan
günümüze farklı sınıfsal
kategoriler içerisine sokulduğu
bilinmektedir. Çalışma hayatında
yer alan bireylerin bir kısmı
zaman içerisinde, köle, tutsak,
serf, çırak ve kalfa gibi farklı
sınıfsal kategorilerle, diğer kısmı
ise soylu olarak anılmıştır. Sınıfsal
ayrımcılığın geçmişten beri var
olduğu, Antik Yunan Filozoflarından
Platon ve Aristo’nun, eski çağlarda
köle ve tutsak olarak yaşayanların
sadece üretimde bulunmaları, soylu
olarak tabir edilen kesimin ise
sanat, felsefe, politika ve yönetimde
bulunmaları gerektiği” söyleminden
de anlaşılmaktadır (Talas, 1997:3335).
Cahit Talas’ın deyimiyle yeni
dönemin çağdaş işçisi ve işçi
sınıfının temelleri, Sanayi
Devriminin başlangıcı ile atılmış
ve Sanayi Devrimi ile kadınlar ve
çocuklar için kölelik düzeni geri
gelmiştir. Makineleşme ile kadın
ve çocuklar, vasıfsız işgücü olarak
düşük ücretlerle çok ağır çalışma
şartlarında istihdam edilmeye
başlanmıştır (Talas, 1997:50-51).
Birinci Dünya Savaşının ardından
sendikacılık hareketi hızlanmış ve
pek çok ülkede işçi hakları alanında
gelişmeler yaşanmaya başlanmıştır.
İşçi haklarında elde edilen
gelişmeler ne yazık ki hiçbir zaman
istenilen noktaya gelinemediği gibi,
mevcut yasaların uygulanması
aşamasında sorunlar yaşanmaya
halen devam etmektedir. Bununla
beraber özellikle de son yıllarda
sendikalaşma oranlarında da düşüş
gözlenmektedir.
Sendikalaşma oranlarına cinsiyet
bazında bakıldığında, kadınların
sendikalaşma oranlarının
erkeklerle eşit olmadığı
görülmektedir. Sendikalaşma
oranlarındaki bu eşitsizlik,
kadınların erkeklerle eşit haklara
sahip olmadığının bir göstergesidir.
Bu eşitsizlik karşımıza iki farklı
konuyu çıkarmaktadır. Birincisi;
bir işyerinin cinsiyet bazında
sendikalaşma oranına bakıldığında
kadınların sendikalaşma
oranlarının erkeklere göre daha
az olduğu görülmektedir ki, bu
durum, aynı işyerinde sendikal
haklardan mahrum olan kadınların,
daha düşük ücretlerle ve daha kötü
çalışma koşullarında çalıştığını
ortaya çıkarmaktadır. İkinci husus
ise ülke genelinde kadınların
sendikalaşma oranlarındaki
düşüklüktür. Burada da kadınların,
yine düşük ücretlerle, kötü çalışma
koşullarında ve güvencesiz olarak
kayıt dışı sektörde ve esnek çalışma
modelleri ile istihdam edildiğini
söyleyebiliriz.
Değinmemiz gereken öncelikli konu,
kadınların neden esnek çalışma
modelleri ve kayıt dışı sektörde
istihdam edilmek istendikleridir. Bir
diğer konu ise kadınların, sendikalı
olmayı neden tercih etmedikleri
ya da ettirilmedikleridir. Her iki
hususta da karşımıza toplumların
kadınlara yönelik bakış açısı ortaya
çıkmaktadır.
Ülkelerin ekonomik, siyasal ve
toplumsal yapıları, değer yargıları,
din algıları ve gelenekleri, kadının
hem toplum ve hem de çalışma
hayatı içerisindeki durumunun
şekillenmesine neden olmaktadır.
Türkiye’de Osmanlı'dan gelen
geleneksel toplum yapısının sosyoekonomik izleri, Cumhuriyet devrimi
ile dönüştürülmeye çalışılmış
olsa dahi günümüz koşullarındaki
muhafazakâr toplumsal algı,
kadının hem günlük yaşantısını ve
hem de işgücü piyasası içindeki
konumunu etkilemektedir. Türk
toplumunun erkek egemen ve
geleneklerine bağlı bir yapıya
sahip olduğunu göz önünde
bulundurduğumuzda, ataerkil
sistemin dayatmacı yapısının,
toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanamamasına, kadının işgücü
piyasasına, eğitime, siyasete ve
toplumun tüm alanlarına eksik
katılımına neden olan en önemli
faktörlerden biri olduğunu
söyleyebiliriz. Dünyanın pek çok
ülkesinde karşımıza çıkan cinsiyete
dayalı işbölümü özellikle ataerkil
toplumlarda kendini daha yoğun bir
şekilde hissettirmektedir.
Cinsiyete dayalı işbölümü,
kapitalizm öncesine dayanmakta
ve kadın emeğinin binlerce yıldır
baskı altında tutulmasının ve
ataerkil yapının devamlılığını
sağlayan temel neden olarak
karşımızda durmaktadır. Cinsiyete
dayalı işbölümü, günümüz
kapitalist toplumunda kadınların
kişisel gelişimini kısıtlayarak,
kaynaklara erişimine ve tam
zamanlı işlerde çalışmasına
21
Kız çocuklarının
yeterli ve nitelikli
eğitim alamayışları,
işgücü piyasasında
insan onuruna yakışır
işlerde istihdamını
engellemekte ve
kadınların eğitimsiz
ve vasıfsız emek
olarak kayıt dışı
sektörde ve esnek
çalışma modelleri
ile istihdamına yol
açmaktadır.
22
engel olarak erkeklere bağımlı
bireyler haline getirmektedir.
Cinsiyete dayalı işbölümüne göre
kadın ve erkeklere biçilen roller
vardır ve bu roller gerek toplum
tarafından gerekse bireylerin
kendisi tarafından kanıksanmıştır.
Gelecek nesillerin yetiştirilmesi,
yaşlı, hasta ve özürlü bakımının
ücretsiz olarak sağlanması, yeniden
üretim sürecinde bulunması da
yine cinsiyete dayalı işbölümü
gereği kadınların görevleri arasında
yer almaktadır (Yaman, 2014:
109). Erkek egemen zihniyette
kadının yeri öncelikle evidir
ve kadından, öncelikli olarak
“ideal eş” ve “ideal anne” olması
beklenmektedir. Dolayısıyla kız
çocuklarının öncelikle ev içi eğitim
alması gerektiğini düşünerek,
okul eğitimine önem vermeyen
ebeveynler hala mevcuttur.
Kız çocuklarının yeterli ve nitelikli
eğitim alamayışları, işgücü
piyasasında insan onuruna yakışır
işlerde istihdamını engellemekte
ve kadınların eğitimsiz ve vasıfsız
emek olarak kayıt dışı sektörde
ve esnek çalışma modelleri ile
istihdamına yol açmaktadır.
Kadınlara alternatif ve mucizevî
istihdam önerileri olarak sunulan
esnek çalışma modelleri, işçilerin,
örgütlenme hakkı, toplu pazarlık
hakkı ve iş güvencesi gibi sosyal
haklardan faydalanmasını
imkânsız hale getirdiği de göz ardı
edilmektedir.
Esnek çalışma aynı zamanda erkek
egemen zihniyetin sürekliliğinin
sağlanmasına da olanak
tanımaktadır. Esnek çalışma ile
kadın, işgücü piyasası içerisinde
yer alarak, hem aile gelirine
katkı sağlamış olacak, hem de
hükümet yetkililerinin deyimiyle
“kadın, günün belli kısmında
evine tahsis edilerek” yeniden
üretim sürecinde bulunabilecektir.
Dolayısıyla kadının, esnek çalışma
modelleri ile istihdamı, cinsiyete
dayalı işbölümünü kolayca yerine
getirmesine fırsat tanıyacaktır!
Öte yandan esnek üretim şekilleri,
emek yoğun, düşük ücretle, kötü
çalışma koşulları ile çalışabilen,
geliri sadece aile bütçesine katkı
olarak görülen kadınlar için biçilmiş
kaftan olarak görülmektedir. Bu
yüzden kayıt dışı sektör ve esnek
çalışma modelleri, kadın emeğinin
en yoğun tercih edildiği alanlar
olarak karşımıza çıkmaktadır. Kayıt
dışı çalıştırmayı tercih eden pek
çok işveren, ucuz emek ve düşük
ücretli çalıştırmanın yanı sıra esnek
çalışma saatlerini tercih etmekte;
örgütsüz ve savunmasız bireyleri
istihdam etmek istemektedir. Bu
süreçte kadın istihdamı en uygun
emek gücü olarak düşünülmekte
ve ataerkil ideoloji de bu süreci
desteklemektedir.
Türkiye’de kadınların ağırlıklı olarak
kayıt dışı çalıştığını göz önünde
bulundurduğumuzda, çalışma
hayatında kadının karşılaştığı temel
sorunlar arasında örgütlenmenin
de yer aldığını belirtebiliriz.
Kayıt dışı sektörlerde ve esnek
çalışma modelleri ile istihdam
edilmenin sonucu olarak kadınların
sendika üyeliklerinde de sorunlar
yaşanmakta ve temsilleri de çok
fazla tercih edilmemektedir. Bu
nedenle sendika üyelikleri ve
temsilleri yok denecek kadar azdır.
2013 Temmuz ayı istatistiklerine
göre 6 aylık dönemde toplam işçi
sayısı %6,9 oranında artışla 11
milyon 628 bin 806’ya, sendikalı işçi
sayısı yüzde 3 artışla 1 milyon 32
bin 166’ya yükseldi. Çalışma hayatı
içerisinde işçi statüsünde çalışan
kadınların sadece %10’u sendikalı
iken, memur statüsünde çalışan
kadınların ise %30’u sendikalıdır.
Toplumsal hayata ve çalışma
hayatına katılımı sağlayan
pek çok alanda toplumsal
cinsiyet eşitsizliğine maruz
kalan kadınların sorunlarının
aşılması amacıyla “iş ve aile
yaşamının uyumlaştırılması”nın
gerekliliği ve uyumlaştırmaya
yönelik birtakım politikaların
geliştirilmesi ve uygulanması
konusu son yıllarda sürekli
gündemi teşkil etmektedir. İş ve
aile yaşamının uyumlaştırılması
sürecinde kadınların hem işgücü
piyasasında yer alması, hem
kariyer yapabilmesi ve hem de
çocuk sahibi olmasının sorun teşkil
etmeyeceği birtakım düzenlemelere
yer verilmesi önemlidir. İş ve
aile yaşamının uyumlaştırılması
sürecinde çalışan kadınların temel
sorunu olan bakım hizmetleri,
ne yazık ki toplumsal veya kamu
sorunu olarak ele alınmadığı gibi,
sadece kadının sorumluluğunda
görülmekte ve bu sorunun, ancak
kadının çalışma hayatından
çekilmesiyle veya çalışmaya
ara vermesi ile çözüleceği
düşünülmektedir. Bununla
beraber Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı “Ailenin ve Dinamik Nüfus
Yapısının Korunması” amacıyla
bir kanun tasarısı sunmuştur.
Bu tasarıyla ülke nüfusunun
giderek yaşlanması gerekçe
gösterilerek, doğum artışının
sağlanması hedeflenmektedir.
Bu hedef doğrultusunda, kadın
doğurganlığının artırılması
ve aynı zamanda kadınların
işgücü piyasasından tamamen
uzaklaşmaması bir yasa tasarısı
ile teşvik edilmeye çalışılmaktadır.
Yasa tasarısında kadın erkek
eşitliği ve iş-aile yaşamının
uyumlaştırılması konusuna
değinilerek babalara da birtakım
yükümlülükler verilmiş gibi
gösterilmiştir.
Ancak, yasa tasarısı hazırlanırken
toplumun sosyo-kültürel yapısının
gözetilmediği aşikârdır. Türk
toplumu erkek egemen bir yapıya
sahiptir. Dolayısıyla geleneksel
cinsiyet rolleri ülkemizde
baskındır. Hem toplum baskısı
hem de bireylerin kendi rollerini
içselleştirmeleri nedeniyle, evin
geçimini sağlayacak olan erkek,
bakım hizmetlerinin sorumluluğunu
alacak olan da kadındır. Buradan
hareketle ve gerekçede belirtildiği
üzere “ebeveyn izni” adı altında
verilen ücretsiz izinlerin ve
yarı zamanlı çalışmanın kadın
istihdamını artırmasından çok
kadını eve bağlayacak ve çocuk
sayısı arttıkça kadını işgücü
piyasasından tamamen silinmesine
neden olacak olan uygulamalar
olarak karşımıza çıkacaktır.
Ebeveyn izni adı altında uzun süreli
ücretsiz izin kullanan kadın, işgücü
piyasasına dönmek istediğinde
kayıt dışı çalışmak zorunda
kalabileceği gibi, işgücü piyasasına
yeni adım atacak kadınların da
23
Türk toplumunun
erkek egemen ve
geleneklerine bağlı
olması toplumsal
cinsiyet eşitliğinin
sağlanamamasına,
kadının işgücü
piyasasına, eğitime,
siyasete ve toplumun
tüm alanlarına eksik
katılımına neden
olan en önemli
faktörlerden biridir.
haklı gerekçelerle işverenler
tarafından tercih edilmeyecekleri
göz ardı edilmekte ya da
umursanmamaktadır.
Yeni teşvik yasası ile kadınların
çalışma hayatından uzak kaldığı
süreçte işverenlerin, özel
istihdam büroları aracılığı ile
eleman bulmasının uygun olacağı
düşünülmektedir. Özel istihdam
büroları aracılığıyla yapılması
planlanan bu uygulama, işçi
simsarlığına yol açacağı gibi,
istihdamın tanziminde disiplini
bozacak, emek sömürüsünü
fazlasıyla doğuracak, işsizlik
oranı dikkate alındığında iş bulma
vaadi ile işsizlerin istismarı
kaçınılmaz olacak, sendikal
örgütlenmeyi engelleyecek, toplu
sözleşme hakkından yararlanmayı
kısıtlayacak ve grev hakkının
kullanımını etkisiz hale getirecektir.
Avrupa Birliği (AB)’ne uyum
sürecinde mevzuatta yapılan
bu değişiklikler, AB norm ve
24
direktiflerine göre şekillendirilmiş
ve fakat ülke koşulları dikkate
alınmadan düzenlenmiştir.
AB’nde esnek çalışma, güvenceli
esneklik olarak karşımıza
çıkarken, Türkiye’de tam zamanlı
çalışmanın getirdiği kazanımların
esnek çalışma modelleriyle elde
edilemeyeceği düşünülmemiş
ya da ataerkil zihniyet yapısı
kadınların esnek çalışma modelleri
ile istihdamını uygun görmüştür.
Esnek çalışma modelleri, kadınları
tam zamanlı ve güvenceli istihdam
olanaklarından uzaklaştırmakta,
geleneksel cinsiyet rollerinin devam
ettirilmesine, sosyal güvenlik
ve emeklilik haklarına yeterli
oranda sahip olamamasına neden
olmakta ve örgütlenmesine olanak
tanımamaktadır.
Buradan hareketle ulusal
mevzuat çalışmalarının, ülkenin
ekonomik, siyasal, kültürel, coğrafi
ve toplumsal şartlarının göz
önünde bulundurularak yapılması
elzemdir. Tarafı olduğumuz ya
da onayladığımız uluslararası
sözleşmelerin ulusal mevzuata
geçirme çalışmalarında da yine aynı
şekilde ülke koşulları gözetilmelidir.
Kadınların kayıt dışı sektörde
sosyal güvenlik şemsiyesinin
dışında istihdam kaynağı olmasına
neden olan bu atipik çalışma
biçimlerinin, kadının geleceğini
olumsuz etkileyeceği göz önünde
tutulmalıdır. Ayrıca bu durum, erkek
egemen yapının değişmesinin
önünde engel olarak da kendini
göstermektedir. Bu nedenle kayıt
dışı sektörün kayıt altına alınması
zorunludur.
Çalışma hayatının yanı sıra ev
işlerinin ve çocuk bakımının
kadının sırtında olması, kadının
sosyal hayatına da kısıtlamalar
getirmektedir. Kadın, evi, eşi,
çocukları varsa hastası / yaşlısı ve
işi arasında kalmakta ve kendine ait
bir zaman bulamamaktadır. Tüm bu
sorumlulukların yerine getirilmesi
kadından beklendiğinden, kadının
esnek çalışması tercih edilmekte ve
desteklenmektedir.
tüm kurumlarına ve katmanlarına
yerleştirilmesi gerekmektedir.
Geleneksel cinsiyet rolleri gereği
kadınlar, sadece “ideal eş” ve “ideal
anne” olarak anılmamalı, topluma
ve işgücü piyasasına erkeklerle eşit
düzeyde katılımları sağlanmalıdır.
Çocukların güvenilir, kaliteli ve
ücretsiz kreş ve bakım yurtlarında
bakımı sağlanmalıdır. Kreş ve
bakım yurdu açma kriteri sadece
kadın işçi sayısına bağlanmamalıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanması durumunda, kadın
ve kız çocuklarının eğitimine
önem verilecek, hanedeki işler
eşler arasında paylaşılacak ve
bakım hizmetlerine yönelik uygun
politikalar uygulanacaktır. Bu da
kadının işgücü piyasasına ve sosyal
hayata erkeklerle eşit şartlarda
katılımını sağlayacaktır.
Sonuç olarak, kadınların çalışma
hayatına erkeklerle eşit oranda,
aynı koşullarda katılımını sağlamak
ve sorunlarının çözümlenmesi
için bir dizi önlem alınması
gerekmektedir. Yasaların
uygulanması, kadınların gerek
çalışma hayatında ve gerekse
toplumsal hayatın tüm alanlarındaki
sorunların çözümlenmesinde
öncelikle zihniyet değişimine ihtiyaç
vardır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin
bir ilke olarak benimsenerek,
toplumun ve çalışma hayatının
Kadının tam zamanlı ve insan
onuruna yakışır iş koşulları ile
istihdamının; kadının karar alma
süreçlerine katılımını artıracağı;
dolayısıyla sürdürülebilir ekonomik
büyüme ve bütün bölgelerde
sosyal kalkınmanın sağlanmış
olacağı; yoksulluğun azalmasına
katkı sağlayacağı; ailenin yaşam
standardının artacağı ve toplumsal
hayata ve çalışma hayatına
katılımın kadının özgüvenini
artıracağı da unutulmamalıdır.
25
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Sıla CILIZ İNANÇ
Akfen İnşaat A.Ş.
Yönetim Kurulu Üyesi
Kadınların birbirine
en çok destek
verdiğini gördüğüm
sektör inşaat
sektörüdür.
26
Kadınların iş
yaşamındaki
aktiflikleri artıyor
Kadınların Türkiye’de çalışma
hayatına geçişi ile ilgili ilk engel
“eğitim” olarak karşımıza çıkıyor.
Eğitim engelini yaşamayan gençler
arasında bile “erkek mesleği” kabul
edilen bölümler mevcut, bunların
arasında da inşaat ve makine
mühendisliği gibi bölümler başı
çekiyor. Üniversitelerin mühendislik
bölümlerinin esasen erkek yoğun
bölümler olduğu düşünülürse
inşaat sektöründeki cinsiyet
ayrımcılığının aslında oldukça
köklü bir geçmişi olduğu açıkça
görünüyor. İnşaat sektöründe
kadınları idari-ofis-satış işlerinde
daha sık görmek mümkünken,
teknik uzmanlık gerektiren
kısımlarda, işin mutfağı olarak
nitelenebilecek şantiyelerde ne
yazık ki bu oran oldukça düşük.
İnşaat sektörünün erkek egemen
bir yapı olduğunu görmezden
gelmek ise mümkün değil, zaten
bu sektörde kadın olarak yer
almanın en büyük dezavantajı
aslında diğer sektörlerden çok da
farklı değil “önyargılar”. Önyargılar
sebebiyle çok daha az uzman
personel yetişiyor ve daha da azı
çalışma hayatına katılabiliyor,
dolayısıyla daha da azı sektörde
yükselme şansı buluyor. Diğer
yandan kadınların birbirine en çok
destek verdiğini gördüğüm sektör
inşaat sektörü, diğer sektörlerde
bu dayanışma daha azken inşaat
sektöründe daha yüksek olduğunu
söylemek mümkün.
Kadınların ekonomik bağımsızlığı
Toplumdaki her bir ferdin ekonomik
bağımsızlığa sahip olması elbette
çok önemli, aslında kadın erkek
arasındaki değil, fertler arasındaki
Kadının olaylara
tamamen farklı
bakması, bazen
duygusallığı, bazen
detaycılığı, bazen
inatçılığı ve bazen
de küçük kaprisleri
ile yer alması
iş hayatında en
yüksek verimliliği
sağlayabilir.
ayrımcılıkların kalkması esas
olmalı. Diğer yandan gelenekçi
toplumlarda kadının ekonomik
bağımsızlığa sahip olması,
bir yandan erkek üzerindeki
“eve ekmek getirme” kaygısını
azaltırken, diğer yandan kadına
“hayatı için seçim yapma-hatalı
seçimlerden dönme” hakkını da
veriyor. Kadın ve erkeğin çalıştığı
ailelerde eşlerin birbirleri ile
iletişim sorunlarının daha az
İş ve ev arasındaki
denge doğru
kurulduğunda
kadınlar başarının
anahtarı olur.
olduğunu, paylaşımlarının arttığını
ve “arkadaş olabildiklerini” daha sık
görüyorum, bunun da daha güçlü,
daha gerçek evlilikler ve daha
sağlıklı, daha güçlü ve özgüvenli
nesiller getirdiği inancındayım.
Toplumun en önemli unsuru
olduğunu düşündüğüm çocukların,
sağlıklı ve mutlu ortamlarda
yetişmesi ise geleceğin Türkiye’si
için çok önemli.
Sorumlulukların aktif iş hayatına
etkileri
“Doğal sorumluluk” bir yandan
kafalarımızda oluşturduğumuz,
doğuşumuzdan itibaren
öğrendiğimiz bir kavramken,
diğer yandan kendi kendimize
de öğrettiğimiz bir duygu. Yanlış
anlaşılmasını istemem, kadının
iş hayatında erkek gibi ya da
cinsiyetsiz bir şekilde yer almasını
asla doğru bulmuyorum. Kadının
iş hayatında olduğu hali ile yer
alarak, bazen olaylara tamamen
farklı bir yönden bakması, bazen
duygusallığı, bazen detaycılığı,
bazen inatçılığı ve bazen de küçük
kaprisleri ile yer almasının iş
hayatında en yüksek verimliliği
sağlayabileceği düşüncesindeyim.
Ama diğer yandan hem evle ilgili
hem de çocuklar ile ilgili tüm
işlerin kadının doğal sorumluluğu
olarak öğretilmesi şeklindeki bir
bakış açısı çalışan kadın açısından
suçluluk ve yetersizlik duygusunu
da birlikte getiriyor.
Kadını kendi halinde bıraktığınızda
kendiliğinden üstlendiği
sorumluluklar zaten var. Çalışan
ailelerin çocuklarının okul ve sosyal
hayatlarında başarı oranları ise
yaşıtlarıyla kıyaslandığında daha
yüksek. İş yaşamı ile özel hayatın
belirli noktalarda iç içe geçmesi
aslında kaçınılmaz. Ne yazık ki
düğmeleri olan, işten çıktım iş
ile ilgili kısmı kapattım ya da işe
geldim ev ile ilgili kısım kapattım
diyebilmek mümkün değil, zaman
içerisinde herkes kendisine ait bir
düzen ve denge kuruyor, bu denge
doğru kurulduğunda bence kadın
için başarının da anahtarı oluyor.
Kadınların iş yaşamında daha aktif
bir şekilde bulunacakları bence
dünyada önüne geçilmez bir dalga.
Kadınların çalışmasına katkıda
bulunması, sosyal sorumluluk
projeleri üretmesi elbette bir
başlangıç ve çok güzel, ancak
kadınların gerçekten başarılı olması
için erkeklerin desteği ve dengenin
sağlanması şart.
27
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Tuvana AYDINER
Aydıner İnşaat A.Ş.
Yönetim Kurulu Üyesi
Birçok rolü eş
zamanlı üstlenmek
zorunda kalan kadın
mükemmel bir
ev hanımı, harika
bir anne, mutlu
ve hayat dolu bir
eş ve başarılı bir
iş kadını olmaya
çalışırken, onu iyi
bir insan yapan her
türlü özelliğinden
fedakârlık yapmak
zorunda kalıyor.
28
Başarılı iş kadını
olmak özlemleri
getiriyor
Ben, vatanımız ve milletimiz için
özveriyle çalışmış bir anne ve
babanın evladı, dünyaya faydalı iki
kız çocuğu yetiştirmeye çalışan
bir anne, sevgi ve saygılı bir eş
ve iş hayatında başarılı ve saygın
bir yer edinmiş Aydıner Şirketler
Topluluğu’nun yönetim kurulu
üyesiyim. Birçok çalışan kadın gibi
ben de iş hayatım ve özel hayatım/
ailem arasında denge kurmak
için çabalıyorum. Sahip olduğum
her bir rolün ayrıcalıklarından
şeref duyduğum kadar günlük
hayatımda karşılaştığım zorluklar
ile boğuşuyorum. Bu yüzden bu
ayrıcalıkların keyfini çoğu zaman
çıkarmak yerine vicdan azabı ve
suçluluk duygusu yaşıyorum.
Birçok kadın, iş hayatında
başarılı olmak için, ev hayatında
ve çocukları konusunda esnek
olmak zorunda kalıyor ya da tam
tersi ev hayatına öncelik verdiği
için iş hayatındaki başarısından
vazgeçiyor. Ama, hem iş hayatı
hem de özel hayat büyük bir ilgi,
dikkat ve sorumluluk gerektiriyor.
Birçok rolü eş zamanlı üstlenmek
zorunda kalan kadın mükemmel bir
ev hanımı, harika bir anne, mutlu ve
hayat dolu bir eş ve başarılı bir iş
kadını olmaya çalışırken, onu iyi bir
İNSAN yapan her türlü özelliğinden
fedakârlık yapmak zorunda kalıyor.
Mükemmel olmaya çalışılan bu
kadar çok rol, bir sürü suçluluk
duygusunu da beraberinde getiriyor.
Başarılı iş kadını olmak için çalışılan
onca saat, yapılan onca yolculuk
evladınızın yanında olamadığınız
için suçluluk duygusunu ve özlemi
beraberinde getiriyor. Diğer taraftan
Evlilikte artık
roller değil, zaman
paylaşılmaktadır.
aile kurmadan önce o kadar emek
vererek edindiğiniz mesleğiniz, sizi
siz yapan, bugünün dünyasında
ekonomik özgürlüğünüzü sağlayan
ve sosyal hayatta yerinizi belirleyen
işiniz, sizi ruhsal ve sosyal açıdan
sağlıklı bir eş ve anne olmanızı da
sağlıyor. Kendinize güveninizi ve
öz saygınızı artıran iş hayatınız,
aile kurduktan sonra derinden
sarsılıyor. Her zaman yeterli
olamadığınızı düşündüğünüz bir
aileniz ya da işiniz oluyor.
Bu ruh haliyle savaşmanın ve
hayattan, ailemizle geçirdiğimiz
zamandan zevk almanın yolları
nedir peki? Bu, kadının tek başına
altından kalkabileceği bir şey
değildir.
Öncelikle, mükemmeliyetçiliğin
bir şehir efsanesi olduğunu
kabullenmemiz gerek ve hayat
arkadaşımız ve ailemizin desteğini
almalıyız. Her şeye aynı anda sahip
olamayız. Mükemmel olmaya
çalışmayı bırakıp, iyi olduğumuz
konulara konsantre olursak
ve çevremizle hayatın yükünü
paylaşabilirsek daha mutlu bir
ortam yaratmış oluruz.
Her ne kadar eğitim düzeyi
yükseldikçe kadınlarımız ofis işinde
ve yönetici pozisyonlarında daha
aktif rol alsalar da, geçmişten
günümüze tarlada çalışarak,
evlere çalışmaya giderek, kendi
evlerinde otursalar dahi el işi
yapıp, onları satmaya çalışarak
daima toplumdaki gizli ekonomik
güçlerden biri olmuştur. Çalışmaya
alışık ve hazır olan kadınlarımız
ev ekonomisine destek vermek,
başarılı olmak, ya da sosyal
özgürlüğünü korumak için çalışsa
da acaba toplum onlara destek
vermeye hazır mı? En basitinden,
bütün gün dışarıda çalıştığı için
eve geldiğinde güler yüz ile
karşılanmayı, sıcak bir yemeğin
hazır olmasını, çocukların mutlu
ve çok gürültü yapmamasını
kendine hak gören eşler, aynı
özeni karşı tarafın beklentisini
karşılamak için gösterebilecek
mi? Günümüzde, artık hayat
başka bir şekilde müşterek hale
gelmiştir. Evlilikte artık roller
29
30
değil, zaman paylaşılmaktadır. Aile
düzeninde görev bölümü yerini
aynı görevi birlikte yapmak ya da
sırayla yapmaya bırakmaktadır.
Tüm toplum bunu kabullendiği
zaman kadının hayatındaki stres
azalabilecektir.
Çalışma sisteminin
ailelerin, geleceğimiz
olan çocuklarımıza
yeteri kadar vakit
ayıracak şekilde
düzenlenmesi
gerekmektedir.
İkinci olarak, eğitim sisteminin
ve iş hayatının çalışan anneleri
destekleyen programlar
geliştirmesi gerekmektedir.
Günümüzde, çocuklarımız çok
erken yaşta kreşlerle tanışıyorlar.
İlk başlarda bu, aile fertlerinin
çalışmasına destek olma ihtiyacına
cevap vermek amacıyla kurulmuş
bir sistem olsa da artık nerdeyse
her çocuk erken yaşta kreşe
gitmektedir. Ailenin ilgisi ve sevgisi
üstünden eksik olan çocuklarımız
toplumda bir yara olacaklardır.
Bir taraftan eğitimli, çalışan
bireylerin kendi çocuklarına güzel
örnek olmaları, diğer taraftan aynı
sebepten dolayı çocuklarına yeteri
kadar vakit ayıramamaları büyük
bir ikilemdir. Bu yüzden çalışma
sistemini de ailelerin, geleceğimiz
olan çocuklarımıza yeteri kadar
vakit ayıracak şekilde düzenlenmesi
gerekmektedir.
Üçüncü olarak, kendi becerilerini
ön yargısız olarak sorgulayabilen
ve anlayabilen kadın çevresine
de o gözle bakabilir. Böylece
çevresinde nelerin ona destek
olduğunu, nelerin onu engellediğini
fark edebilir. Kendi imkânlarını
anlayan kadın, ailesi, çocukları
ve arkadaşları ile ilişkilerini de
anlamaya çalışır ve sonunda
kendisinin ve diğerlerinin
beklentilerini anlayıp yönetmeyi
öğrenebilir. Bununla beraber,
iş arkadaşları olarak farklı
hayatlarımız, farklı beklentilerimiz
ve becerilerimiz olduğunu fark edip
kabullenebilirsek birbirimize destek
olmamız daha kolay olacaktır.
Böylece, etrafındakilerin ondan
beklediği çeşitli rollerde mükemmel
olmaya çalışarak değil de onların
bu rolden beklentilerini anlayıp
tatmin ederse, daha huzurlu bir
ortam yaratabilir.
Bütün bunlardan daha önemlisi
başarının kendimiz için ne ifade
ettiğini iyi belirlememiz gerekir.
Başkalarının başarısı üstünden
kendimizi nemalandırırsak ileride
onları kendimizden sorumlu
hissetmelerine ya da kendimizi
onlara bağımlı hissetmemize sebep
oluruz. Bu da ileride kendi ayakları
üstünde durmakta zorlanan bireyler
yetiştirmemize sebep olabilir. Ya da
özgür irademiz başkalarının eline
geçmiş olabilir. Ama iş hayatını
fazla önemsersek de hayatta bir
defa yaşanacak tatları kaçırırız.
Pişman olsak da çok geç olur ve
telafisi olmayacaktır. Çocuğunuz ilk
adımını hayatında bir kere atacaktır,
ilk defa anne dediğinde bu sadece o
ana özel olacaktır, bir kere okuldan
mezun olacak ya da sizin görmenizi
çok istediği o yarışmada bir defa
madalya alacak ya da kaybettiğinde
bir tek sizin kollarınız arasında
kendini güvende hissedecektir.
Bunu yaşamak ise dünyadaki en
büyük gururdur.
Tüm bu bahsettiğim değişimin
sebebi, bugünün dünyasında
aile ekonomisinin yükünü
paylaşmanın yanı sıra özgüvenli,
bireysel özgürlüğünü elde etmiş
kadınlarımızın kendi çıkar ve
hayatlarını koruyarak ve güçlü,
aydın, ayakları yere basan evlatlar
yetiştirerek toplumumuzu daha
aydın, daha sağlıklı ve verimli bir
geleceğe taşımaktır. Öz farkındalık
kişinin doğru seçim yapmasını
sağlar. Hayatın tüm kadınlara doğru
zamanda doğru seçimler yapmasını
sağlayacak şansı vermesini
diliyorum...
31
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Süheyla ÇEBİ KARAHAN
DORÇE Prefabrik Yapı ve İnşaat A.Ş.
Genel Müdürü
Kadın olarak
çalışmak bir
erkeğe göre daha
özveri ile çalışmayı
gerektiriyor.
32
Erkek egemen
bir sektörde
çalışmak
büyük
başarıdır
Dünya’nın her yerinde evin idaresi
erkekte görülse de her şeye kadın
karar verir. Kuralları ve tercihleri
kadın yapar, çocukları kadın
yetiştirir, ev işleri başta olmak
üzere aile sorumlulukları kadının
sırtındadır. Kadın, çocukluktan
itibaren bu sorumlulukla yetiştirilir.
Kadın evin yöneticisidir ve kadının
her hangi bir şeye verdiği emek
öncelikli kendisi için değildir.
Mutlaka içinde bulunduğu
topluma, ailesine karşı sorumluluk
temelindedir. Bunu karşılık
beklemeden yapar ve çevresindeki
insanların mutlu olması onun
için yeterlidir. Kadının doğasında
çalışmak yerine yönetmek vardır.
Bunun değerlendirilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Türkiye’de ekonomik olarak en
büyük paya sahip olan inşaat
sektörü, ciddi oranda erkek
nüfusu egemen bir sektördür.
Böyle bir sektörde karar alma
mekanizmasında ya da stratejik
noktalarda kadın yönetici
çalıştırmanın sektöre çok
avantajları olduğunu ve olacağını
düşünüyorum. Kadın ve erkek
özelliklerinin birbirini tamamlayan
unsur olduğunu, yönetim, icra ya da
denetim kurullarında birbirlerine
yakın sayıda erkek ve kadın
çalışması gerektiğine inanıyorum.
Bu, sağ bacağınızı ve sol bacağınızı
kullanarak en sağlam duruşla
dengeyi bulmanız gibi bir şey.
İyi bir eğitim almış, kendine
özgüveni yüksek, özgürlük bilinci
gelişmiş, hayattan korkmayan
ve hayatı tek başına yenebilecek
enerjiyi taşıyan nitelikteki kadınlar,
yönetici olarak yetiştirildiğinde
sektöre inanılmaz katkı
sağlayacaklardır. Kadınlara fırsat
verildiğinde, yüksek becerili ve
yüksek ücretli işlerde de başarılı
olduklarını ispatlıyorlar. Kadın
olarak çalışmak bir erkeğe
göre daha özveri ile çalışmayı
33
34
Ekonomik açıdan
bağımsız kadınlarda
dayanışma kültürü
gelişiyor ve
toplumsal statüsünü
destekleyerek
kadının piyasalara
katılımı sağlanıyor.
gerektiriyor. Erkek egemen bir
sektörde çalışabilmek zaten başlı
başına bir başarıdır, hele bir de
üst yönetici pozisyonuna kadar
ilerlemişseniz.
• Kadının; güven, cesaret ve kuvvetli
ilişki yeteneğini işe yansıtması,
• Kadınların detaylı ve titiz çalışıyor,
prensipli ve kararlı olması,
• Daha çocuk yaştan itibaren
eğitilirken aldığı sorumluluk bilinci
ile zamanında doğru kararlar
alabiliyor olması,
• En önemlisi duygusal bakış açısı
ile insancıl çözüm odaklı bakması,
kadınların inşaat sektörüne kattığı
avantajlardır.
İnşaat sektöründe bir kadın olarak,
yöneticisi olduğum firma, konuyla
ilgili vizyonumuzu yansıtarak örnek
teşkil etmektedir. DORÇE Prefabrik
Yapı ve İnşaat olarak, şirketimiz
bünyesinde çay ocağından
fabrikaya, üretimden şantiyeye,
şantiyeden yönetim kadrosuna
kadar şirketin kuruluş şemasının
her bir aşamasında, kadının
istihdam süreci başarıyla uygulanır
ve bu düzen, zincirin ayrılmaz
parçasıdır.
• Ağır ve tehlikeli işler kapsamında
kadının sektörde çalışması, iş
güvenliği konularında kesinlikle
mevzuata uygun olarak çalışılması
durumunda da dezavantaj
olmayacağını düşünüyorum,
Biz sadece kadınlara değil, tüm
çalışanlarımıza yetenekleri
doğrultusunda empati yoluyla iş
bölümü yaptığımız için istihdam
stratejilerimizde cinsiyet ayrımı
yapmıyoruz. Her işte olduğu gibi
başarılarımızın temelinde yatan
sebep, empati yeteneğimizin yüksek
oluşudur. Dolayısıyla yapılacak
işe göre bireyin yetenekleri
ve farklılıkları doğrultusunda
yönlendirdiğimiz için; istihdam
stratejimizi hem kadınlar hem
de erkekler açısından avantajlar
üzerine kuruyoruz.
• Kadınlarda dayanışma kültürü
gelişiyor ve toplumsal statüsünü
destekleyerek kadının piyasalara
katılımı sağlanıyor.
Dezavantajlar ise;
• Maalesef ülkemizde tüm
tartışmalar kadının anne ve eş rolü
üzerinden yürütülmekte, bu da
çalışma hayatında bazı kadınları
etkileyerek, en verimli döneminde
işi bırakmalarına neden olmaktadır,
• İşte zihinsel, evde ise bedenen
yorulan kadın, bazen bunu
kaldıramayıp, daha az sorumluluğu
olan görevler talep edebilmektedir,
Diğer taraftan;
• Kadın çalışanın hamilelik ve
emzirme dönemlerini, proje
sürecini, kendi kariyer planlamasını
ve gelişimini etkilemeyecek
şekilde planlaması durumunda
bir dezavantaj olmayacağını
düşünüyorum,
Ekonomik bağımsızlığın kadınlara ve
topluma katkıları
• Kadınlar daha dayanıklı oluyor
ve erkeğin kadın üzerindeki
tahakkümü azalıyor.
• Toplumlarda ise kadınlara yönelik
ayrışma ve ayrımcılığı azaltıyor.
60’tan fazla ülkeye ihracat yapan
ve 8 ülkede müteahhitlik projelerini
yürüten ve proje büyüklüklerine
göre yeri geldiğinde 5000’e kadar
çalışanı olan bir firmanın genel
müdürü, evli ve çocuk sahibi bir
anne olarak, iş hayatında kadının
istihdamının artan bir ivme ile
önem kazandığını rahatlıkla
söyleyebilirim. Günümüzde inşaat
sektöründe çalışan bir kadın, doğru
şartlar altında, doğru iş kalemleri
üzerine şantiyede, fabrikada ya
da ofiste de eşit rekabet koşulları
altında çalışabilir ve üstün başarıyı
rahatlıkla yakalayabilir.
Kişisel, doğal sorumluluklarım aktif
iş yaşamımı hiç etkilememektedir,
ben iş ve aile yaşantısının paralel
götürülmesine inanırım, hangisine
diğerinden daha fazla zaman
ayırırsanız diğeri size bırakır.
Çok fazla aile odaklı yaşayan
arkadaşlarımızın iş hayatında
kariyer yapamadıklarını, çok
fazla kariyer odaklı yaşayan
arkadaşlarımızın da aile
düzenlerinin bozulduğunu
görüyorum. İyi bir zaman
planlaması ile denge çok rahat
kurulabiliyor.
35
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Asude ÖZTÜRK CAMADAN
Haselsan İnşaat A.Ş.
Yönetim Kurulu Üyesi
Kadının ekonomik
bağımsızlığının
artması medeniyetin
göstergesi
Ekonomik bağımsızlığı
olan kadın aile içi
ve toplum içi kötü
muameleye karşı
sessiz kalmaz.
36
İnşaat sektöründe kadın olarak
çalışmanın en büyük dezavantajı
sektörün %99.99 unda erkeklerin
görevli ve yetkili olmasıdır. Kadın
olarak hangi pozisyonda çalıştığınız
çok önemli. Çünkü, ofis proje ve
yönetici konumlarında kadın olarak
bizim sektörde fazla dezavantaj
yoktur. Kaliteli projelerde görev
alıyorsanız bizim sektör bünyesinde
az sayıda bulunan bayanlara değer
veriliyor diye düşünüyorum. Ama,
tabii ki bir de inşaat sektörünün
saha bölümü var. Şantiyelerde
kalifiye bayan olarak çalışan
sayısı yok denecek kadar azdır.
Bu durum sadece bizim ülkemize
özgü değil. Tüm dünya genelinde
şantiyeler erkek baskın ve genelde
merkezlerden uzak yerlerde olduğu
için sektördeki kadınların uzun
süre kalmayı tercih edebileceği bir
çalışma ortamı olamamaktadır.
Ekonomik bağımsızlık kadınlarda
özgüveni arttıran bir faktör.
Özgüveni yüksek olan kadın da
kendi kendine karar almaya yetisi
olan kadın demektir. Ekonomik
bağımsızlık söz hakkını kullanma
gücünü de kadınlara verir. Bunların
hepsini bir arada düşünürsek
ekonomik bağımsızlığı olan
kadın kendini ve toplumu temsil
edebilecek her pozisyonda görev
alabilir. Aile içinde de anne veya
eş olarak ailesinin toplumda
iyi bir yer edinmesi için üstüne
düşeni yapar. Toplumlarda kadının
ekonomik bağımsızlığının artması
medeniyetin göstergesidir, çünkü
ekonomik bağımsızlığı olan
kadın aile içi ve toplum içi kötü
muameleye karşı sessiz kalmaz.
Bu da toplumun refah içinde
yaşaması için önemlidir. Avrupa’da
medeniyeti yakalamak için ailedeki
kadının üç nesil üniversite eğitimli
olması gerekmektedir diye bir
kabul var. Bu durumda kadınların
eğitimli olmaları ve ekonomik
özgürlüklerini kazanmaları
medeniyetin en önemli yol taşlarını
oluşturmaktadır. Ülkemizin medeni
ülkeler seviyesine gelebilmesi için
bu şarttır.
Doğal sorumluluk ve aktif iş yaşamı
Çoluk çocuk olayına karışınca
kadınların sorumlulukları artıyor
ve önlem kriterleri yer değiştiriyor.
Her ne kadar gündüz iş yerindeki
sorumlulukları öne çıkıyor gibi
görünse de aklında her zaman
ailesi ile ilgili sorumluluklarını da
yerine getirme yönünde büyük
bir plan var. Bu yüzden kadınlar
aile hayatına karışınca büyük bir
organizasyonu yönetir cinsten
planlı olmaları gerekiyor. Herhangi
bir akşam iş hayatında veya evdeki
planlarından birini bozabiliyor
ve de bu bozulma zincirleme
sıkıntılara yol açabiliyor. Ama,
ikisini paralel idare ettirebildiğiniz
zaman aldığınız hazzın yeri çok
ayrı. Çünkü, gün gelecek işlerden
elinizi eteğinizi çekmek zorunda
kalacaksınız. İşte o zaman geriye
dönüp baktığınızda sadece işe
zaman ayırmışım dememeniz
gerekiyor. Doğanın kadına verdiği
sorumluluklardan da kaçmamak
lazım diye düşünüyorum.
37
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Arzu ATİK
KOLİN İnşaat A.Ş.
Strateji ve Planlama Direktörü
Kadın eli değen
projeler başarıya
ulaşır
Erkek egemen
ortamlarda güçsüz
görünme endişesi ile
feminen özelliklerini
gizleme ihtiyacı
duyarak kadınlar biraz
erkekleşiyorlar.
38
Kolin için lokomotif sektör her
zaman inşaat olmakla birlikte ben
Şirketimizin Strateji ve Planlama
Direktörü olarak Enerji Grubunda
yer almaktayım. Bununla birlikte
inşaat sektöründe kadın olarak
çalışmakla ilgili fikirlerimi sizlerle
paylaşmak isterim. Kadın eli
değen projelerde, özellikle satış ve
pazarlama alanlarında kadınların
daha başarılı bir grafik çizdiğinin
ifade edildiğine çokça tanık
oluyorum. İnşaat denilince akıllara
gelen “baret, beton, demir” gibi
daha çok erkek cinsini tanımlayan
ifadeler, sektörde kadınların yer
almasıyla birlikte biraz daha
yumuşadı. Hem yönetimde hem
sahada görev alan kadın sayısındaki
artışın yanı sıra proje sahipleri
satış ve pazarlama noktasında da
kadınlardan önemli ölçüde destek
alıyor. Kadınların bu süreçlerde
yer alması, işe ve uygulamalara
farklı bakış açıları, duygusal
zeka farklılıkları, daha verimli ve
dinamik ticari yapı oluşturulmasını
sağlıyor. Detaycı, titiz, üretken ve
toparlayan yapıları ile kadınların
yarattığı sinerji, iş süreçlerinde
sonuca ulaşmada ekstra katkı
sağlıyor. Ancak, erkek egemen
ortamlarda güçsüz görünme
endişesi ile feminen özelliklerini
gizleme ihtiyacı duyarak kadınlar da
biraz erkekleşiyorlar ister istemez.
Özellikle şantiyede kadın olmak
gerçekten zor. Ancak zorluklar,
kendinize inanmak ve işinizi
sevmekle aşılabiliyor.
Ekonomik bağımsızlığın kadınlara ve
topluma katkısı
Kadınların
eğitilmeleri,
beceri ve meslek
edinmeleri
ve ekonomik
özgürlüklerini elde
etmeleri, dolayısıyla
toplumda yarattıkları
artı değer ile var
olmaları, yaşamsal
önem taşımaktadır.
Türkiye'de kadın ve erkeğin
eşit hak ve özgürlüklere sahip
olmasını sağlayan yasalar olmakla
birlikte, kadının çalışması birçok
ortamda geleneklerin zorlaması
ile uygun bulunmamaktadır. Bu
nedenle Anadolu'da ve hatta büyük
şehirlerde eğitim hakkını elde etmiş
kızlar dahi, okullarını bitirdiklerinde
çalıştırılmamaktadırlar. Kız
çocukları ve aileler toplumun
gelişmesine katkıda bulunmaları
konusunda bilinçlendirilmelidirler.
Bu nedenle kadınların eğitilmeleri,
beceri ve meslek edinmeleri ve
ekonomik özgürlüklerini elde
etmeleri, dolayısıyla toplumda
yarattıkları artı değer ile var
olmaları, yaşamsal önem
taşımaktadır.
"Bir kadın değişirse bir ailenin
değişeceği, bir aile değiştiğinde
toplumun değişeceği"
unutulmamalıdır. Kız çocuklarını
ve ailelerini bilinçlendirmek de tek
başına yeterli değildir; çalışmak
isteyen kızlara iş fırsatları da
yaratmak gerekmektedir. Çalışmaya
başladıklarında kendilerine yönetici
pozisyonlarını hedef göstermek
ya da kendi işini kuracak girişimci
ruhunu aşılamak uygun olacaktır.
Bu hedeflere ulaşmak amacıyla,
kız öğrencilerimize ülkemizdeki
"girişimci / yönetici kadınların"
varlığını ve başarılarını, yaşam
öykülerini ve bu konumlara nasıl
ulaştıklarını anlatmak ve rol modeli
olarak sunmak faydalı olacaktır.
Sorumlulukların aktif iş yaşamıma
etkisi
Ben evli ve iki çocuk annesiyim.
Çocuklarım benim bu hayattaki en
değerli varlıklarımdır. Ancak pek
tabii ki hem kariyer sahibi olmak
hem de çocuk yetiştirmek ciddi
bir fedakârlık gerektiriyor. Benim
bu konudaki en büyük yardımcım
hep eşim oldu. Birlikte hayatı ve
sorumlulukları paylaştığımız için,
sıkıştığım her zaman onun desteği
sayesinde bu zorlukları aşabildim.
39
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Tijen TÜRKSEVEN
Türkseven İnş. A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
İnşaat sektöründe
çağdaş Kibele Ana
olmak
Şantiyelerdeki
muhataplarınızın
tamamına yakını
erkek olunca,
işe öncelikle
kendinizi kabul
ettirme çabasıyla
başlıyorsunuz.
40
Sözlerime başlarken; tarih boyunca
Anadolu’da kadının daima Kibele
Ana olarak her zaman üretken ve
yöneten kadın olduğunu hatırlatmak
istiyorum. Gelişmekte olan çağdaş
koşullar altında, her ne kadar erkek
egemenliğinin varlığını görüyorsak
da arka plandaki kadın yöneticilerin
varolan gücünü yadsıyamayız.
İnşaat sektöründe de yönetici
olmak yeterince zorken, aynı
zamanda kadın ve anne yönetici
olmak çok daha zor. Şantiyelerdeki
muhataplarınızın tamamına
yakını erkek olunca, işe öncelikle
kendinizi kabul ettirme çabasıyla
başlıyorsunuz... Ama kabul
aşamasını atlattıktan sonra ilişkiler
normale dönüyor. Sizi kendilerinden
biri, aynı işin bir parçası olarak
görmeye başladıkları andan
itibaren kadın olmanızın önemi
kalmıyor. Yani çağdaş koşullar
altında iş ortamı kadın ve erkek
bireyleri aynı potada eritiyor ve
hedefin iş bitirmek olduğunu
yeniden hatırlatıyor.
karar alma ve hayata geçirebilme
özgürlüğüne sahip oluyorsunuz.
Günümüzde çalışan erkek daha
çok işi ile meşguldür ama biz
kadınlar hep en iyinin peşindeyiz;
iyi anne, iyi iş kadını, iyi ev kadını
olmak istiyoruz. Toplumumuzun
bize yüklediği sorumlulukları yerine
getirebilmek için var gücümüzle
uğraşıyoruz. Dolayısıyla çalışan
kadınların birinci vardiyaları olan
işlerine ek olarak ikinci ve hatta
üçüncü vardiyaları vardır ki bunlar
da evdeki iş ve sorumlulukları
ile birlikte annelik rollerinin
getirdikleridir.
Bunun yanı sıra inşaat sektöründe
kadın olmak, özellikle sektördeki
erkekleri centilmence davranmaya
zorlamak açısından da avantajlar
sağlıyor.
Günümüzde çalışan
erkek daha çok işi
ile meşguldür ama
biz kadınlar hep en
iyinin peşindeyiz.
Aile şirketinde çalışmak ise
dışarıdan bakıldığında rahat
gibi görünebilir ancak onun da
zorlukları var. Bir kere öncelikle
anne veya kız kardeşsiniz böyle
olunca ailenize ve ekibinize karşı
yüklendiğiniz sorumluluk artıyor.
İkinci olarak, rol model sıfatıyla
herkesten daha çok çalışmak
zorundasınız. Bunun yanında aile
ve iş ilişkisi arasında hassas bir
çizgi var. Yeri geliyor iş konusunda
ailenizle fikir ayrılığına düştüğünüz
zamanlar oluyor. Ancak aile
ortamında iş, işte kalabilmeli. Bu
konuda şanslıyız ki, bunu çok iyi
ayırt edebilecek şekilde yetiştirildik.
Bunların yanı sıra daha hızlı
Bunun doğal sonucu olarak
yorgunluk sendromu adı verilen
durumu hepimiz yaşıyoruz. Bu
da günlük yaşam kalitemizi
düşürüp iş hayatımızdaki duruş
ve performansımıza yansıyor. Ben
bu yoğun çalışma temposuyla
baş edebilmek için kendimce
bazı önlemler alıyorum; kendimin
farkında olmak, limitlerimi
bilmek, hayır demeyi öğrenmek
ana felsefem. Bunları yaparsam
hayatın daha yaşanabilir olacağını
düşünüyorum. Önceliklerimi
belirlemeye, işin stresini eve
taşımamaya, çocuğuma, aileme ve
kendime daha fazla vakit ayırmaya,
yaşadığım topluma karşı olan
sorumluklarımı yerine getirmeye
çalışıyorum.
Babamın bana söylediği şu
cümleler hiçbir zaman aklımdan
çıkmamıştır: En yürekli ol, en
çalışkan ol, en çok seven ol,
başarırsın.
41
DOSYA
Z. Ayşen TELEMEZ
Yaşar Özkan A.Ş.
Yönetim Kurulu Üyesi
İş dünyasında
yer alan kadınlar
bugün bu başarıyı
yakalama gayretini
gösterebiliyorlarsa
bu; Atatürk gibi ileri
görüşlü bir liderin
Türk kadınına imkan
verildiğinde neler
başarabileceğini
biliyor
olmasındandır.
42
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Kadınlar
kendilerine
güvensin ve cesur
olsunlar
Günümüz Türkiye’sinde kadının
adı hem var, hem yok! Bu çelişki
eğitim düzeyi ve sosyo-ekonomik
yapı ile yakından ilişkili. Bir yanda iş
dünyasında var olmaya çalışan ya da
bunu başaran kadınlar, diğer yanda her
gün, kocaları, babaları, erkek kardeşleri
ya da sevgilileri tarafından hor
görülen, şiddete maruz kalıp seslerini
duyurmaya çalışan kadınların ülkesi
Türkiye... Dünya’da kadına seçme ve
seçilme hakkının verildiği ilk ülkelerden
olmasına rağmen ülkemizde kadınlar
maalesef hak ettikleri yerde değiller.
Bence Türkiye’de kadınlar Mustafa
Kemal Atatürk’e çok şey borçlu.
Özellikle iş dünyasında yer alan
kadınlar bugün bu başarıyı yakalama
gayretini gösterebiliyorlarsa bu;
Atatürk gibi ileri görüşlü bir liderin
Türk kadınına imkan verildiğinde neler
başarabileceğini biliyor olmasındandır.
Şahsen ben inşaat sektöründe çalışan
bir kadın olarak; iş hayatında çok fazla
dezavantaj yaşamadım. Bunda şirket
ortağı ve yönetici olmamın etkisi de
olmuştur mutlaka. İnşaat sektöründe
çalışınca uzun mesai saatleri
veya sık çıkılan iş seyahatlerimiz
olabiliyor. Böyle durumlarda ailemize
ayıracağımız zamanlardan feragat
etmek durumunda kalabiliyoruz. Bu
durumları tolere edebilecek, her zaman
size destek olacak bir hayat arkadaşına
sahip olmak inşaat sektöründe çalışan
bir kadının en büyük avantajlarından.
Neyse ki ben bu konuda şanslılardanım
ve bu sebeple hem şirketimizde,
hem de Türkiye Müteahhitler
Birliği-TMB yönetim kurulunda çok
rahat bir şekilde görevlerimi yerine
getirebiliyorum.
Ancak, benim bir dezavantaj yaşamıyor
olmam, çalışan ve ekonomiye katkı
sağlayan kadınların çalıştıkları
Türkiye’de
kadınların işgücüne
katılım oranının
arttırılması için
daha çok olanak
sağlanmalıdır.
sektörde hiç bir olumsuzlukla
karşılaşmıyorlar anlamına elbette
ki gelmiyor. Bugün birçok sektörde
kadınlar ne yazık ki hak ettikleri
mevkide ve ücretle çalışmıyorlar
veya çalışamıyorlar. Örnek olarak
inşaat sektörünü ele alacak olursak
iş yaptığımız bazı ülkelerin koşulları
şantiyelerde kadın eleman istihdam
etmemizin önündeki engellerden birisi
olarak karşımıza çıkıyor. Bazı işyerleri
de, belirli pozisyonlarda erkek personel
çalıştırılmasını tercih etmek gibi bir
zihniyete sahipler.
istatistikleri incelendiğinde 28 ülkenin
kadın istihdam oranı ortalaması %58,8,
OECD istatistiklerine göre ise 15-64 yaş
arası kadınların işgücüne katılım oranı
%61,8, Rusya Federasyonun da %68,
Güney Kore’de %55, ve Japonya’da
%63,2’dir.
TÜİK’in Ekim 2014 Hane Halkı İşgücü
araştırması istatistiklerine göre;
işgücüne dahil olmayan toplam 28
milyon 68 bin kişinin 20 milyon 23
binini kadınlar, 8 milyon 45 binini ise
erkekler oluşturmaktadır. İşgücü
dışında kalan kadınlar arasında da,
11 milyon 513 bin kişilik bir kitle
ile ev kadınları yarıdan fazla pay
almaktadır. Bu sebeple de Türkiye
genelinde istihdam oranını yükseltmek
açısından en fazla potansiyele sahip
grup; ev kadınlarıdır. Ve ne yazık ki
bu grubun içinde üniversite mezunu
kadınların oranı da oldukça fazladır.
Halbuki Avrupa Birliği üye ülkelerinin
İş, politikaya gelince; Türkiye’nin bu
konuda karnesi oldukça zayıf. Türkiye
Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın
milletvekili oranı, 1935 yılında %4,5
iken, 79 yılda bu oran ancak %14,4’e
ulaşabilmiş. Bu da bize, kadınlara ne
kadar fırsat verildiğinin bir ispatıdır.
Türkiye’de kadınların işgücüne katılım
oranının arttırılması için daha çok
olanak sağlanmalıdır. Son yıllarda
kadınlara yönelik verilen, KOSGEB
destek kredisi, bu yönde atılan önemli
bir adımdır.
İş hayatında kendine yer edinen
kadınlar, bir yandan ekonomik olarak
güçlenirken diğer yandan kendilerine
olan güvenleri artar. Bireysel olarak
ekonomik özgürlüğü olan kadın daha
özgür ve daha huzurlu olur.
Bugün, Türkiye’de çalışan kadınların
ekonomiye olan katkılarını kimse
yadsıyamaz. Türkiye’nin büyük
sanayi ve teknoloji firmalarının kadın
yöneticilere emanet edildiğini ve
yönettikleri firmaları oldukları yerden
daha da ileriye taşıdıklarını ve taşımaya
devam ettiklerini unutmayalım.
Bir kadının imkan verildiğinde birçok
başarıya imza atacağına inanıyorum.
Zamanı verimli kullanabilen bir kadın,
hem ailesini, hem işini bir arada
yürütüp, kariyerinde en iyi yerlere
gelebilir. Ben de 35 yıllık çalışma
hayatıma üç çocuk, üniversite,
lisansüstü çalışma ve hatta doktora bile
sığdırabildim. Bunun yanında; yemek
yapmaya, ev işleri ile uğraşmaya,
dostlarımla beraber olmaya ve
kendime zaman ayırmayı başarabilen
kadınlardanım. Bu sebeple çalışmak
isteyen kadınlara en önemli tavsiyem,
kendilerine güvensinler ve adımlarını
atarken cesur olsunlar. Disiplinli
bir program çizildiğinde her şey
başarılabilir.
İnşaat sektörü dahil diğer tüm
sektörlerde de daha çok çalışan ve
hem aile hem de ülke ekonomisine
katkıda bulunan daha çok kadın
görebilmek dileğiyle.
43
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Ülkü ARIOĞLU
Yapı Merkezi A.Ş.
Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi
Mühendisliğin planlı
çalışma, yaratıcılık,
belirli bir zamanda
en iyi sonuca ulaşma
gibi özelliklerini özel
hayatımda; kadınlara
has yeteneklerimi
ise iş hayatımda
dengelemeyi, inşaat
mühendisliği eğitimi
sayesinde verimli
uyguladım.
44
Mühendislik bir
‘erkek mesleği’
değildir.
Kadın inşaat mühendislerinin
meslekle ilgili durumunu "mühendis
kadınlar" olarak genellemenin doğru
olduğunu düşünüyorum. Çünkü,
sorunlar ortak ve daha kalabalık bir
grubu incelemek verilerimizi arttırıyor.
Aslında olaya daha da genel bakarsak,
kadın olmanın iş hayatında zorlukları
var. 6000 yıldan beri süren ataerkil
yapı, kadını eve kapatmış ve erkeğin
kontrolüne bırakmıştır. Kadının iş
hayatına girişi ancak sanayi devrimiyle
başlar. Bu da eğitimsiz işlerde kadına
ucuz işgücü olarak yer vermiştir.
Kadının erkekle eşit eğitim alma
olanakları da kısıtlı olmuştur ve ancak
yakın bir dönemde gerçekleşmiştir.
"Kadının yeri evidir; kadın beyni
özellikle matematik gibi analitik
düşünce gerektiren eğitime uygun
değildir” görüşü, kadınları uzun yıllar
mühendislikten uzak tutmuştur.
Erkek ise "objektif-mantıksal
düşünce üretir, tarafsız davranır,
pragmatik, yerine göre agresif
ve yarışmacı özelliklere sahip"
kabul edilmiştir. Bugün bu
değerlendirmelerin ne kadar tutucu
ve ayrımcı önyargılar olduğunu
görüyoruz. İnsani özellikler, doğanın
yarattığı her iki cinste de var. Eşit
şartlar sağlandığında, cins ayrımı
olmaksızın her birey öğrenir. Erkek
ayırımcılığı henüz ortadan kalkmasa
da, eğitim düzeyi arttıkça ve insana ait
bilimsel çalışmalar ilerledikçe giderek
azalmıştır. Buna rağmen kadın hakları,
hâlâ çözüm bekleyen toplumsal
bir problem olarak önümüzde
durmaktadır. Hâlâ, kadınlar için
aşılması gereken pek çok adaletsizlik
vardır. Kadınları en çok zorlayan da
töreler ve mahalle baskısıdır.
Kadınların evrensel insan hakları
adına örgütlenmesi ve haklarına sahip
Mühendis kadınların
bile pek çoğunun
işe alınma
anlarında, evlenme
ve doğurmaya
engel getirildiğini
görmekteyiz.
çıkması bu zorlukların aşılmasını
sağlayacaktır.
Günümüzde iş hayatına baktığımızda;
kadınlara eşit işte eşit ücret
ödenmediğini, işten ilk çıkarılanın
kadın olduğunu görürüz. Evde ve
işte çalışma zorunluluğu, düzensiz iş
saatlerine uymaz. Annelik ise kadın için
başlı başına bir fedakârlık gerektirir.
Öyle ki mühendis kadınların bile pek
çoğunun işe alınma anlarında, evlenme
ve doğurmaya engel getirildiğini
görmekteyiz.
Kısacası, toplumda mühendislik bir
erkek mesleği olarak görüldüğü için
kadınlar tarafından uzak durulmuş
ve talep edilememiştir. Mesleğe ilk
giriş ancak 19. yüzyılın sonlarında,
bir elin parmakları kadar cesur
kişiyle başlamıştır. Çalışma hayatında
da, şanslı olanlar dışında, kadınlar
erkeklere göre daha sıradan işlere
itilmiştir.
Ekonomik bağımsızlığın kadına ve
topluma katkısı
Eğitimli olmak ve ekonomik
bağımsızlığı elde etmek, kadın-erkek
fark etmeksizin bireyi özgür kılan çok
45
Mühendislik
mesleğinin
kadınsal özelliklere
uygun olduğunu
düşünüyorum. Kadın
hümanisttir, çünkü
annedir; hayat verme
onun doğasında
vardır.
önemli bir etkendir. Aynı zamanda,
toplumun bireye kazandırması gereken
bir sorumluluktur. Bilim adamı Carl
Sagan’ın bir özdeyişi vardır: “Tarihin
hiçbir döneminde insan hem
cahil hem de özgür olamamıştır.”
Kadın-erkek bütün insanlar, başta
çocuklarımız, doğal olarak kaliteli
eğitim alma hakkına sahiptir. Bu
hak sağlıklı bir toplum olmanın da
vazgeçilmez gereğidir. Eşit haklara
sahip, eşit eğitim hakkı, sosyal ve
ekonomik gelişmişliğin tek yoludur;
geri-dönüşü en verimli olan yatırımdır.
Büyük Atatürk bizlere bu yolu
Cumhuriyetle açtı ve çok önemli
kurumlar oluşturdu. Toplumumuz,
kendine sunulan bu hakların kıymetini
belki bilemedi; ama özellikle biz
kadınlar, her bir çocuğumuza eşit
eğitim fırsatı sunacak bir toplum
yapısını desteklemeliyiz.
Sorumlulukların aktif iş yaşamına
etkileri
İnşaat Mühendisliğini; geniş
ufku, yaratıcılığa açık olduğu ve
düşündüğünü uygulama fırsatı içerdiği
için seviyorum. Mesleğimin beni en
çok etkileyen yanı, bir projeyi düşünce
aşamasından alarak üretim sürecini
en verimli şekilde yönetmek, eseri
etik ve estetik değerleri ile yaşama
geçirmektir. Mühendislik mesleğinin
kadınsal özelliklere uygun olduğunu
düşünüyorum. Kadın hümanisttir,
çünkü annedir; hayat vermek onun
doğasında vardır. Diğer yandan, anne
sürekli çalışır, ama düşünerek çalışır.
Annelik programsız yürümez; aynı
anda pek çok işi yapmak gerekir.
Bu gerçekten uzmanlık isteyen bir
planlamadır ve anneler, hele de iş
hayatında iseler, bunu içgüdüsel olarak
uygular.
İşte ben mühendisliğin planlı çalışma,
yaratıcılık, belirli bir zamanda eni iyi
sonuca ulaşma gibi özelliklerini özel
hayatımda; kadınlara has yeteneklerimi
ise iş hayatımda dengelemeyi, sanırım
46
inşaat mühendisliği eğitimi sayesinde
verimli uyguladım. Mühendisliğin
erkek kadar kadına da uygun olduğunu
düşünüyorum. Önemli olan, kız veya
erkek, mühendis adayında mesleğe
uygun yetenekler bulunması…
Mühendisi Sabiha Güreyman ve
onun gibi pek az sayıda kadın inşaat
mühendisi, Cumhuriyet döneminde
erkek arkadaşları ile omuz omuza, çok
önemli bayındırlık hizmetlerine imza
atmışlardır.
İnşaat sektörüne giren tek kız
öğrenci
İnşaat mühendisliği sınavını
kazanmam ailem ve çevremde takdirle
karşılandı.
Lise birinci sınıfta Teknik Üniversite’ye
özellikle İnşaat Fakültesine girmeyi
hedefime aldım. Çünkü o yıllarda
(1958) İnşaat Mühendisliği yükselen bir
meslekti. Üniversite giriş sınavı zordu
ve kazanmak için matematik ve fizik
derslerinde başarılı olmak gerekiyordu.
Ben de bu dersleri çok seviyordum.
Benim okuduğum dönemde İTÜ
İnşaat Fakültesinde kız öğrencilerin
oranı %1 gibiydi. Bugün İTÜ’de okuyan
öğrencilerin %31’i kız. Ama İnşaat
Fakültesine bakarsak %21 gibi, kız
öğrenciler hâlâ genele göre daha az.
İlklerden olmak cesaret ister, bana bu
da cazip gelmişti. Dünyada da durum
benzerdir. Fakat ülkemizde Büyük
Atamız kadınlara büyük fırsatlar
yaratmıştır. İlk İTÜ mezunu İnşaat
Sınıfta tek kız olmanın ise avantaj
olduğunu hiç düşünmedim. Ciddi
ortamlarda zaten "iş" öne çıkar;
önemli olan, işinizi iyi yapmaktır.
Mezun olduğumda 3 yıl Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı'nda çalıştım. Pek çok
okul, hastane projesinin tasarımında
ve kontrolünde sorumluluk aldım.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin,
zamanında bitirilmesinde kontrol
mühendisi olarak önemli katkılarım
olmuştur.
Mühendis olmak isteyen kız
öğrencilere öneriler
mesleğimizin geniş vizyonu içinde
kendisine en uygun alanı araştırıp
bulmasını öneririm. Aslında insanın
mesleğinde başarılı olması yetmez,
aynı zamanda işini severek yapması ve
ürettiğine kendi öz yaratıcılığından bir
şeyler katabilmesi çok önemlidir.
Dünyaya gelen her insanın benzersiz
yeteneklere sahip olduğunu ve ona
sunulacak eğitimle bu yeteneklerin
ortaya çıkarılması, geliştirilmesi
gerektiğini, bugün anlayabiliyoruz.
“Farklılaştırılmış eğitim” diye ifade
edilen kavram budur. Mühendis olmak
isteyen öğrencilerime de, içlerindeki
farklılığı hissetmelerini, hangi yolda
yaşamlarını kazanmak istediklerine
karar vermelerini öneririm. Meslekleri
biraz incelesinler; "ilgi alanları ile
yetenekleri üst üste düşüyorsa"
mühendislik mesleğini rahatlıkla
seçebilirler. Kız ya da erkek olmaları
hiç fark etmez; çünkü mühendislik bir
"erkek mesleği" değildir.
İnşaat sektörü çalışma alanı çok
geniş bir sektördür. Mühendis olmaya
karar vermiş genç meslektaşlarıma,
47
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Saime YARDIMCI
Yardımcı İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkanı
Üretken kadın
daima başarır
İnşaat sektöründe
kadın olarak kendinizi
kabul ettirmekte biraz
güçlük çekiyorsunuz.
48
55 yıldır inşaat sektörünün içindeyim.
1960 yılında rahmetli eşimle birlikte
başladık, o gün bu gündür işi
sürdürmeye çalışıyoruz. Kış ayları
hariç haftanın yedi günü gün ışıyınca
işe başlayıp, gün kararınca işin
bittiği bir sektörde çalışıyoruz. 55
yıllık iş hayatımızda yollar, köprüler,
kanalizasyonlar, içme suyu arıtma
tesisleri ve binlerce konut yaptık.
Ben inşaat sektöründe kadın yönetici
olarak çalışmanın her zaman
avantajlarını yaşadım sanırım. Çünkü
rahmetli eşim çok sevilen bir iş adamı
idi, ona duyulan saygı ve sevgi bana
da gösterildi, bir de kadın olmam
dolayısıyla, eşimle şantiyelerde çok
saygın ve değerli yerim oldu.
Yalnız yine de kadın yöneticilerin
şantiyelerde biraz daha erkekleştiğini
görüyorum. Kıyafetler, baretler,
çamur, taş vb. işler doğal olarak erkek
dünyasına ait işlerdir.
Sektörde kadın olmanın
dezavantajları
İnşaat sektöründe kadın olarak
kendinizi kabul ettirmekte biraz güçlük
çekiyorsunuz, fakat birlikte omuz
omuza çalışmaya başlayınca onlar
sizin kadın olduğunuzu siz de onların
erkek olduğunu unutuyorsunuz
ve kocaman bir aile oluyorsunuz.
En büyük dezavantajı yorucu bir iş
olduğu için çocuklarınıza zaman
ayırmakta zorlanıyorsunuz. Ama bir
kadın olarak çocuklar her şeyden önde
geldiği için bunu hiç yüksünmeden
başarıyorsunuz.
Ekonomik bağımsızlığın kadınlara ve
topluma katkısı
Kadın olmanın en
büyük dezavantajı
yorucu bir iş olduğu
için çocuklarınıza
zaman ayırmakta
zorlanıyorsunuz.
Bu, kadının çok planlı programlı ve
düzenli bir yaşantısının olmasını
sağlar. Bir iş kadının; sabah kalkıp işe
gitmeden yapması gereken o kadar
şey var ki; çocuklar hazırlanacak,
akşamın programı yapılacak ve
mesai başlamadan işinizin başında
olacaksınız. Bunun hepsi çok özveri
isteyen konulardır.
Yuvayı dişi kuş yapar sözü tam
burada devreye girmektedir. Üretken
kadın her daim başarmıştır ve
başarmaya devam edecektir.
Sorumlulukların aktif iş yaşantısına
etkisi
Aktif iş yaşamına biraz ara vermiş
durumdayım. Genel olarak işlerin
yönetimini çocuklarım götürmektedir.
Bu arada 3 çocuk ve 6 torun sahibiyim.
Ben şirketimizin sosyal sorumluluk
projelerine ve daha çok kişisel
çalışmalara ağırlık vermekteyim.
Yayınlamış olduğum Bağ Evinin Asırlık
Yemek Sırları (Yemek kitabı), Konya’da
Asırlık Bir Çınar, Meram Anılarda
Kalmasın isimli üç adet kitabım vardır.
Ayrıca, eşim adına başlattığımız hatıra
ormanı her geçen yıl büyümekte ve
çoğalmaktadır. Bunun yanında genç
inşaat mühendisleri arasında her yıl
üniversite ile ortaklaşa eşim adına
proje yarışması düzenlenmekteyiz.
Türk Anneler Derneği Konya Şubesi
Başkanıyım. Bu benim için çok büyük
bir sosyal sorumluluk projesidir.
Konya Ticaret Odası Kadın Girişimciler
Kurulu üyesiyim. Konya İşkadınları
Derneği kurucu başkanı ve üyesiyim.
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği
(KAGİDER) üyesiyim.
49
DOSYA
KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ
Mine ORHON
İnşaat Mühendisi
Kadınlar
önyargılarla
mücadele ediyorlar
Para kazanmanın
ne demek olduğunu
bilen kadın “para
harcama” konusunda
da çok daha bilinçli,
dikkatli ve seçici olur.
50
İnşaat sektörü daha çok erkek
egemen bir toplumdur. Bu sektördeki
erkeklerin ve hatta kadınların büyük
bir bölümünde, inşaat konusundaki
işleri en iyi erkekler yürütebilirmiş gibi
bir önyargı var. Dolayısıyla, kadınların
sektörde başarılı olmak ve kendilerini
kanıtlamak için gösterecekleri
çabanın yanı sıra, öncelikle bu önyargı
ile mücadele etmeleri gerekiyor.
Özellikle kamu kuruluşlarında, bir
takım üst düzey görevlere atanacak
isimler seçilirken akla ilk erkekler
geliyor. Özel sektörde ise işveren,
kadın elemanların evlilik, hamilelik,
çocuk bakımı gibi nedenlerle istenilen
verimde çalışamayacakları endişesi
ile istihdam konusunda çoğunlukla
erkekleri tercih ediyor.
Bütün bu önyargılara ve
dezavantajlara rağmen kendilerini
kanıtlamış, önemli pozisyonlara gelmiş
kadınlar ve kadın yöneticiler, sanılanın
aksine sektörde yadırganmıyor, kabul
ve saygınlık görüyorlar.
Ekonomik bağımsızlığın kadınlara
ve topluma katkısı
Ekonomik bağımsızlığa sahip olan
kadının her şeyden önce özgüveni
oluyor. Bu özgüven para kazanıyor
olmaktan çok bir şey üretmenin,
topluma pozitif bir katkıda bulunmanın
getirdiği özgüvendir. Ayrıca “para
kazanma”nın ne demek olduğunu
bilen kadın “para harcama” konusunda
da çok daha bilinçli, dikkatli ve seçici
oluyor. Çocuklarını da bu bilinçle
yetiştiriyor. Dolayısıyla çalışarak,
üreterek topluma yaptığı katkının yanı
sıra, bilinçli tüketim ve tasarruf ile
ülke ekonomisine katkıda bulunuyor.
Ayrıca çalışma hayatındaki zorlukları
bilen kadın, eşinin de iş yaşamındaki
sorunlarına karşı daha duyarlı ve eşine
karşı daha anlayışlı oluyor.
Sorumlulukların, aktif iş yaşamına
etkileri
Kişisel, doğal sorumluluklarımızın,
aktif iş yaşamımızı etkilemediğini
söylemek gerçekçi olmaz. Bu sadece
kadınlar için değil erkekler için de
geçerlidir. Ancak kadınlar erkeklere
oranla ya yaradılışlarından gelen
annelik içgüdüsüyle, ya da toplumun
kendilerine biçtiği rol nedeniyle bu
konularda daha hassas ve fedakar
oluyorlar. Bütün kadınlar adına
konuşmak istemem ama kadınların
büyük çoğunluğunun bana katılacağını
düşünüyorum. Örneğin, çocuğunuz
evde ateşler içinde yatıyorsa, bakıma
muhtaç bir aile büyüğünüz varsa,
çocuğunuzu güvenle bırakabileceğiniz
bir yer yoksa ya da akşam evde sofraya
bir sıcak çorba koyma kaygınız varsa,
ister istemez aklınızın bir köşesini
bu sorunlar işgal eder. Ama, zaten
iş yaşamında başarılı olmuş kadın,
bütün bu sorumlulukları yeteneği,
zekâsı, organizasyon kabiliyeti ve
çalışkanlığıyla optimize etmiş olan
kadındır.
51
ARAŞTIRMA
Emin TAYLAN
Grant Thornton
Vergi Hizmetleri Başkanı
Kadın erkek eğitim
eşitsizliği büyük
boyutlarda
Bağımsız denetim, vergi ve
danışmanlık firması Grant Thornton
tarafından her yıl yapılan ‘Kadın
Yöneticiler’ araştırmasının Türkiye
ortalaması 2015 yılında geçen
seneye göre bir puan artış ile
%26’ya ulaşmış durumda. Bu sonuç,
2014’e göre ufak bir artışa işaret
etse de 2012 ve 2013’e göre düşüş
var.
Japonya’daki
şirketlerin %66’sının
yönetiminde tek bir
kadın bile yok.
Global ortalamada iki puanlık düşüş
Araştırmaya katılan 35 ülkenin
yönetimlerinde rol alan kadınların
oranı %22. 2013 ve 2014 yıllarının
global ortalaması olan %24’e göre
iki puanlık düşüş var. Türkiye’de
ise 2014’e göre 1 puanlık artış
yaşanırken, 2013’e göre 4 puanlık,
2012’ye göre ise 5 puanlık düşüş
göze çarpıyor fakat Türkiye yine de
35 ülkenin ortalamasının 4 puan
üzerinde.
Kadın yönetici liginde liderliğe
oynayan ilk 10 ülkenin 7’si Doğu
Avrupa ülkesi. Bir numarada ise
Rusya var. Grant Thornton’un
araştırması, Rusya’daki yönetim
rollerinin %40’ının kadınlar
tarafından üstlenildiğine işaret
ediyor. Bu oran ile Rusya global
ortalamayı neredeyse ikiye katlıyor.
Rusya’dan sonra gelen ülkeler
sırası ile %38 ile Gürcistan, %37 ile
Polonya, %36 ile Letonya, %35 ile
Estonya ve %33 ile Litvanya.
Bu ülkelerin çoğunluğu, fırsat
eşitliği kültürünün esas alındığı
köklü komünist geçmişe
sahip ülkeler ve bu kültürden
kaynaklanan bakış açısı devam
etmektedir. Tarihten gelen bu
kültürel etkinin yanı sıra nüfus
yapısı da bu istatistiklerde önemli
rol oynamaktadır. Örneğin Rusya’da
her 100 erkeğe karşılık 120 kadın
olmasının da Rusya’daki yüksek
Kadın yönetici oranları
52
2015
2014
2013
2012
Türkiye
26
25
30
31
Global
22
24
24
21
oranlar üzerinde açıklayıcı bir
faktör olabilir.
Japonya yine en sonda
Grant Thornton araştırmasının hiç
değişmeyen sonuçlarından birisi
de Japonya’nın her sene listenin en
sonunda yer alması. Japonya, bu yıl
da %8 ile en kötü karnenin sahibi.
Japonya’daki şirketlerin %66’sının
yönetiminde tek bir kadın bile yok.
Japonya’yı %14 ile Almanya ve %15
ile Hindistan takip ediyor. Avrupa
ülkelerine grup olarak bakıldığında
%26 ile araştırma tarihinin en
yüksek Avrupa Birliği kadın yönetici
oranının ortaya çıktığı görülüyor.
Bu sonuçta %33 ile Fransa, %28 ile
İsveç ve %27 ile Yunanistan’ın payı
var.
Türkiye’de, kadın
yöneticilerin
üstlendiği roller
ağırlıklı olarak satış,
pazarlama ve insan
kaynakları alanlarında
yoğunlaşıyor.
Türkiye’de durum
Türkiye’de, kadın yöneticilerin
üstlendiği roller ağırlıklı olarak
satış, pazarlama ve insan
kaynakları alanlarında yoğunlaşıyor.
%34 ile satış direktörlüğü öne
çıkarken, %19 ile pazarlama, %18
ile insan kaynakları ve %15 ile CFO/
finans direktörlüğü rolleri göze
çarpıyor.
Türkiye ortalaması global ortalama
üzerinde olsa da, gerek kadın
yönetici, gerekse genel olarak kadın
istihdamları arzu edilen düzeyde
değildir. ‘2013 yılı TÜİK verilerine
bakıldığında, Türkiye’deki kadın
nüfusu oranı %49,8, erkek nüfusu
oranı ise %50,2’dir.
Her iki grubun ağırlığının neredeyse
yarı yarıya olduğu bir demografik
yapıda, yönetimlerdeki %26’lık
kadın payının çok olumlu olduğu
söylenemez. Diğer taraftan
‘Türkiye’de, nüfustaki cinsiyet
dağılım oranları
neredeyse eşit olsa
da, eğitim eşitsizliği
çok büyük
boyutlardadır.
Türkiye’de 2012
yılında okuma
yazma bilmeyen
erkek nüfus
oranı %1,4 iken,
kadınlarda bu
oran %7'dir. Ayrıca
yüksekokul veya
bir fakülteden
mezuniyet oranı
erkeklerde %15,1
ve kadınlarda
%10,7 olup bu
durum, gerek
kadın çalışan
oranını, gerekse
kadın yönetici
istatistiklerini temelden
etkilemektedir.
Sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler en
başta
Kadın yöneticilerin öne çıktığı
53
sektörler, global ortalamada %41
ile sağlık ve yine %41 ile eğitim ve
sosyal hizmetler olarak öne çıkıyor.
Bunları %33 ile turizm takip ediyor.
En sonda ise %19 ile ulaşım, %18
ile inşaat ve gayrimenkul ve %12 ile
madencilik sektörleri yer alıyor.
54
Ebeveynlik yükü kadın yönetici rolü
önündeki en büyük engel
Ebeveynlik görevinin kadınların
yönetici olarak tercih edilmesi
önündeki en büyük engel olarak
ifade eden katılımcıların oranı %28.
Diğer ailevi yaptırım ve baskıları
birer engel olarak ifade edenlerin
oranı ise %24. Uygun yönetim
pozisyonları açıldığında kadın aday
eksikliğini bir engel olarak ifade
edenler %20 ve cinsiyetlere yönelik
önyargıları birer engel olarak
düşünenler katılımcılar %19.
Katılımcı profili
Yapılan araştırma, aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu
35 ülkeden 2.500 şirket ile
gerçekleştirildi. Çeşitli sektörler
ve farklı ölçeklerden firmalar
araştırmada yer aldı.
Araştırmaya dahil olan ülkeler listesi
(Alfabetik olarak):
Almanya, Amerika, Arjantin,
Avustralya, Botsvana, Brezilya, Çin,
Endonezya, Ermenistan, Estonya,
Finlandiya, Fransa, Güney Afrika,
Gürcistan, Hindistan, Hollanda,
İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç,
İtalya, Japonya, Kanada, Letonya,
Litvanya, Malezya, Meksika, Nijerya,
Polonya, Rusya, Singapur, Tayland,
Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan.
55
SOSYAL
SORUMLULUK
Ülkü AYDENİZ KEKLİKOĞLU
Ahmet Aydeniz İnşaat A.Ş.
Yönetim Kurulu Üyesi
Ekonomist
Bir çocuğun hayatını değiştirin;
Koruyucu aile olun
Ülkemizde devlet
korumasında ne kadar
az çocuk kalırsa, ne
kadar çok çocuk aile
ortamında yetişirse
o kadar sağlıklı bir
toplum olacağız.
56
Başlığa bir çocuğun hayatını
değiştirin dedim ama; başlığı
yazarken hemen aklıma gelen soru
kimin hayatı değişiyor oldu, değişen
hem çocuğun hem ebeveynlerin
hayatı aslında. Yaklaşık 15 ay evvel
eşim ve ben, o zaman henüz iki
aylık olan kızımızın koruyucu ailesi
olduğumuzda bizim de hayatımız
tamamen değişti. Sanki sihirli bir
el değdi, bizi başka bir dünyaya
taşıdı. Bizimle beraber bizi tanıyan
herkesi hatta. Bana ne kadar
şanslı bir çocuk dediklerinde asıl
şanslı benim diye yanıtlıyorum
hep. Sizin ona kattıklarınızın
yanında, onun size sağladığı
manevi zenginleşmenin ötesinde
bu alemde başka bir tatmin olabilir
mi, sanmıyorum. Kolay mı, hayır
değil, ama değer mi, kesinlikle.
Hem zaten gönüllü iseniz buna,
öyle de kolay geliyor ki tahmin
edemezsiniz.
Kuşkusuz sağlıklı her biyolojik
anne-baba ya da toplumun alıştığı
deyimle öz anne baba (ki büyüten
mi doğuran mı öz ailedir, bence
büyüten) çocuklarını dünyaya
geldiğinde en iyi şekilde yetiştirmek
için uğraşırlar. Ancak, yaşam
koşulları buna her zaman olanak
tanımayabiliyor. Psikolojik, zihinsel
veya bedensel hastalıklar, ekonomik
sorunlar, aile içinde şiddet ve
geçimsizlik, ölüm gibi nedenler
ailelerin sağlıklı bütünlüğünü
korumalarını engelleyebiliyor. Böyle
durumlarda ailedeki çocukların
sağlıklı yaşamı için koşullar
sağlanamıyor. İşte bu şartlardaki
çocuklara yardım edebilmenin en
doğru yolu devletler tarafından
belirlenmiş koruma modellerinden
birisini seçmekten geçiyor.
Koruyucu aile çocuğun
velayetinin biyolojik
ailede olduğu, ama
sizin aile ortamınızda,
aynen sizin çocuğunuz
gibi birlikte yaşadığı
bir model.
Türkiye’de farklı sebeplerle
devlet korumasındaki yaklaşık
14 bin kadar çocuğun yuva,
yurt ve sevgi evlerinde fiziksel
gereksinimleri karşılanıyor, hatta
çok iyi karşılanıyor diyebilirim.
Atatürk çocuk yuvasına gittiğimde,
toplumda sürekli medyaya
yansıyan kötü birkaç örnekten çok
farklı bir tablo ile karşılaştığımda
oldukça şaşırdığımı itiraf
etmeliyim. Kurumda fiziki şartların
uygunluğunun yanında özverili
ve giderek daha iyileşen eğitimli
personel sistemi de kurulmuş.
Ama bu çocuklar için yeterli değil,
çocukların topluma yararlı sağlıklı
bireyler olarak gelişebilmeleri
ve geleceğimizi yaratabilmeleri
için ailenin sevgisine, güvenli
ortamına ve koşulsuz desteğine
ihtiyacı olduğu bir gerçek. Konu ile
ilgili yapılan çok sayıda bilimsel
araştırma ile de ispatlanmış bir
durum bu. Çocuklara gerekli desteği
biyolojik ailelerin sağlayamadığı
durumlarda koruyucu aileler
sağlayabiliyor. Yaşadıklarımdan
edindiğim tecrübeyle de diyebilirim
ki benim görüşüm batı ülkelerinde
olduğu gibi ülkemizde de devlet
korumasında ne kadar az çocuk
kalırsa, ne kadar çok çocuk aile
ortamında yetişirse o kadar sağlıklı
bir toplum olacağımız yönünde.
Evlat edinmekten farklı
Başlıca koruma modelleri;
Evlat edinme, koruyucu aile
olma, gönüllü olma. Bu üç konu
bizim ülkemizde maalesef çok iyi
bilinmediğinden birbirinden farkları
da anlaşılamıyor. Özetlersem evlat
57
edinme çocuğun velayetinin sizde
olduğu, sizin soyadınızı taşıdığı,
yasal varisiniz olduğu bir model.
Koruyucu aile çocuğun velayetinin
biyolojik ailede olduğu, ama sizin
aile ortamınızda, aynen sizin
çocuğunuz gibi birlikte yaşadığı bir
model. Gönüllü modeli de devlet
kurumlarında koruma altındaki
çocuklara zaman zaman dışarıdan
verilen destekleri içeren bir model.
Evli ya da bekar,
kadın ya da erkek,
çocuklu ya da
çocuksuz herkes
koruyucu aile
olabiliyor.
58
Nasıl koruyucu aile olunur
Eğer bir çocuğun hayatında fark
yaratmak istiyorsanız; TC vatandaşı
olmanız,25–65 yaş arasında, en az
ilkokul mezunu olmanız ve düzenli
gelirinizin olması temel kriterler.
Evli ya da bekar, kadın ya da erkek,
çocuklu ya da çocuksuz herkes
koruyucu aile olabiliyor. Koruyucu
aile olmak içi yaşadığınız ilin Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl
Müdürlüğü’ne şahsen başvurmanız
gerekiyor. Kurumdaki yetkililer sizin
sorularınızı cevaplıyor,
www.koruyucuaile.gov.tr
adresinde de tüm hukukî detayları
bulabilirsiniz.
Bizim toplum, bir çocuğu evlat
edindiğinizde, ya da koruyucu aile
olduğunuzda sizin artık başka
çareniz olmadığını, illa ki evladınız
olsun diye her yolu denedikten
sonra buna karar verdiğiniz
yaftasını yapıştırıveriyor. Oysaki
ben kendimi bildim bileli dışarıda
bunca sahipsiz çocuk varken
neden sadece biyolojik olarak
evlat sahibi olmak ister, olmayınca
da bunca çabalar insanlar diye
düşünmüşümdür. Bu düşüncem
beni kızımla buluşturdu sanırım.
Sistemin içerisine girince de
hayretle gördüm ki benzer hikâyesi
olan, aynı duyguları taşıdığımız,
iş, kariyer, başarı, nereye gittiğine
tam emin olamadığınız bir yerlere
yapılan yardımların ötesinde, fiili
olarak elini taşın altına koyup
bir fark yaratmak isteyen ne
çok insan varmış. Bazı öyküleri
okuduğumda özellikle çocuğumuz
ile tanışma anlarını o kadar çok
benzer duygularla karşılaşıyorum ki
inanamıyorum. Oysaki yurt dışında
algı ne kadar farklı, Angelina JolieBrad Pitt çifti gibi öyle çok örneği
var ki bizim ülkemizdeki yaklaşımı
çürüten, önce üç çocuk evlat
edindiler, sonra kendi çocuklarına
sahip oldular.
Hukuki süreç nasıl işler
Bir anne yazmış:
"O bizim kalbimizden
doğdu. Sevgiyle
büyümüş bir çocuk
olacak."
Kuruma başvurunuzda yasal
olarak hazırlamanız gereken
evraklar olacak, bunları teslim
ettiğinizde süreç başlıyor. Kurum
sizi değerlendiriyor, evinize
geliyor, size, çevrenize hakkınızda
sorular soruyor ve sürece hazır
olup olmadığınızı anlıyor. Bu
aşamada sizin nasıl bir çocuğa
bakabileceğiniz konusunda fikrinizi
ve tercihlerinizi alıyor. Sizi inceleyen
uzmanların hazırladığı dosyanız
komisyona giriyor ve uygun
bulunmanız halinde koruyucu
aile olma statüsü alıyorsunuz. Bu
süre şartlara, illere göre değişiklik
gösteriyor ama yaklaşık 2-6 ay
arasında sürüyor.
Koruyucu aile statüsü aldığınızda
sizin tercih ettiğiniz kriterlerde
çocukla sizi buluşturmak üzere,
yuvaya çağrılıyorsunuz. Toplamda
üç dosya sunuyorlar size bu
dosyalardan çocuk ile ilgili bilgi
ediniyorsunuz. Size uygun gelen,
uyumla yetiştirebileceğinize
inandığınız çocukla
tanıştırılıyorsunuz. Yine kurumun
öngördüğü kadar bir sürede, ki
bu genelde iki ayı geçmiyor, önce
onların gözetiminde bir kaç saat,
daha sonra günlük birlikte zaman
geçirmeniz sağlanıyor. Kurum
uygun görürse geçici olarak hafta
sonu, ya da haftalık olarak, çocuk
sizinle evinizde yaşıyor. Bu çok
önemli bir süreç, kendinizi tartma
şansını buluyorsunuz, çocuk size
uyum sağlayamazsa ya da siz
yapamayacağınızı düşündüğünüzde
vazgeçebiliyorsunuz.
Bizim tercihimiz bir kız bebekti,
elbette erkek ya da yaşı daha
büyük bir çocuk da olabilirdi ama
ben kendimi böyle bir bebeğe
daha faydalı olacakmışım gibi
hissediyordum. Biz kızımızla bebek
olduğu için kurumda, her gün,
yarım gün yaklaşık 15 gün, geçirdik.
Onu pembe kundağının içinde
ilk gördüğümüz andan itibaren
aramızda kurulan bağ inanılmazdı,
tarif etmem mümkün değil. O sanki
bizim için gelmişti bu dünyaya. Bir
an bile ayrılmak istemedik, hemen
alıp gitmeyi öyle çok istedik ki,
onu her oraya bırakıp gittiğimizde
yarın inşallah bizimle gelir diye dua
ettik. Sonunda bebeğimiz bizimle
yaşamaya başladığında uykusuz
günlerimiz de başladı elbette…
Onu gördüğümüz andan itibaren
bütün konumuz oydu, çevremizdeki
herkes, ailemiz, arkadaşlarımız
bizimle heyecanımızı paylaştı,
hepimiz geleceği gün için hazırlıklar
yaptık. Yoğun iş yaşamında zaman
bulup da küçücük bir çocukla bir
saatten fazla zaman geçirmemiş
olan benim için çok farklı bir
dünyaya giriş günleriydi. İşimi, evimi
her şeyimi hazırlamam gerekti. Ben
yaşadıklarımdan, duyduklarımdan
ve gördüklerimden şunu anladım ki
çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda
sizin için doğru çocuksa asla bu
çocuğun biyolojik ailesi değiliz diye
bir an bile düşünmüyorsunuz. Bir
anne yazmış o benim kalbimden
doğdu diye, çok doğru bir tarif
bence, gerçekten öyle. O bizim
kalbimizden doğdu.
Çocuğunuzun size teslimi
sırasında koruyucu aile sözleşmesi
imzalıyorsunuz ve fiili olarak sizinle
yaşamaya başlıyor. Artık onun
fiziksel ve ruhsal anlamda sağlıklı,
faydalı bir birey olarak yetiştirilmesi
tıpkı biyolojik çocuklarınızda olduğu
gibi sizin sorumluluğunuzda.
59
Koruyucu aile sistemi konusundaki
endişeler
Koruyucu aile sisteminde aile,
çocuğun bakım, yetişme ve
eğitim sorumluluğunu devletle
paylaşıyor aslında, çocuğun
velayeti öz ailesinde kalıyor. Adını,
soyadını değiştirip kendi soyadınızı
veremiyorsunuz. Nüfusunuza
geçmediği için haklı olarak
bana en çok sorulan soru; kendi
biyolojik çocuğundan ayıramadığın,
bağlandığın, sevdiğin bir çocuğun
ya ailesi çıkar da verin çocuğumu
derse kaygısı taşımıyor musunuz
oluyor. Ben de bunu önceleri
60
sorgulamıştım, ama artık çok
eminim ki hayır taşımıyorum. Bu
çocuk aslen devletin çocuğu, yani
bizimle birlikte kocaman da bir
ailesi var, devlet öncelikle çocuğun
yüksek çıkarını gözetiyor, iyiliğini
düşünüyor. Çocuk fiziksel ve ruhsal
olarak nerede iyi şartlardaysa, sevgi
bağı kiminleyse orada kalmasını
sağlıyor. Yani aile ben üç yıl sonra
geldim hadi verin çocuğumu,
alıp gideyim diyemiyor. Dese bile
şartları inceleniyor, çok büyük
yüzde ile de bu aileler zaten sorunlu
olduklarından şartları değişmemiş
oluyor. Bugüne kadar çok çok az
sayıda çocuk biyolojik ailesine
geri verilmiş. Edindiğim bilgiye
göre, yuva ve yurtlarda yaklaşık
40 bin çocuk var ve bu çocukların
sadece binde 2’sinin ailesi onları
geri almak için başvurmuş, 40
binde 80 çocuk yani. Oldukça
düşük bir oran. Hayatta her şeyin
garantisini sağlayabiliyor muyuz,
kendi biyolojik çocuğumuzun bile
hayatını garanti edebiliyor muyuz,
bunca düşük bir oran için neden
korkayım bir hayatı değiştirmekten,
üstelik bana da bunca olumlu şey
katarken. Ayrıca diyelim ki öyle bir
durum oldu, çocuk bizimle kaliteli
zaman geçirmişse, sağlıklı bir aile
ortamında sevgi ile büyütülmüşse,
ona bir faydamız olmuşsa o bile kar
değil mi diye düşünüyorum. Böyle
bir durumda bağımızın kopacağını
da hiç düşünmüyorum, sevgiyle
büyümüş bir çocuk olacak çünkü.
Zaten genellikle biyolojik aileler
çocuğu geri almak yerine arada
sırada görmeyi tercih ediyorlar
Bu da yasal hakları. Koruyucu
aile olurken bunu biliyorsunuz
zaten. Çocuğun biyolojik ailesi
sizi, siz de onları tanımıyorsunuz,
iletişim bilgileriniz paylaşılmıyor.
İki ayda bir kez yarım saat gibi bir
sürede sadece kurumda çocuğu
görme hakları var. Kurum size aile
çocuğu görmek istiyor diye bilgi
veriyor, götürüyorsunuz. Kurumun
gözetiminde görüşme sağlanıyor.
Biyolojik ailesini bilmek, doğruyu
bilmek bence çocuğun hakkı ve
sağlıklı olanı. Bunun altyapısı
için gerekli psikolojik ortamı da
yaratmak gerek elbette. Düzenli
olarak çocuğunu görmeye gelen
ailelerin yanında hiç bir şekilde
çocuğu görmeyen gelmeyen ya da
ayda yılda bir gelen aileler de var.
Bu arada eğer koruyucu aile olarak
bir çocuk sizinle yaşarken çocuk
evlat edinilebilir statüye geçerse,
biyolojik aile hakkından vazgeçer ya
da örneğin vefat ederse o çocuğun
evlat edinme hakkı sizde oluyor.
Ayrıca çocuk 18 yaşına geldiğinde
kendi tercihi yapabiliyor ve
nüfusunuza geçebiliyor.
Çocuk koruyucu ailede olduğunu
bilerek büyüyor. Belki de evlat
edinilen çocuklardan en önemli
farklardan birisi de bu çocuk için.
Doğal süreçte bunun farkında
olarak büyüdüğünde daha sağlıklı
bir ilişki kurulabiliyor. Belli
periyotlarda il müdürlüğünden
yetkililer gelerek çocuğu kontrol
ediyor, koşullarına bakıyor. Siz
ihtiyacınız olduğunda iletişime
geçip bilgi alıp verebiliyorsunuz. Bir
süre sonra kurumdaki yetkilerle de
aile gibi oluyorsunuz zaten. Süreç
doğal akışında ilerliyor.
Koruyucu aileliği teşvik etmek için
devlet tarafından cüzi miktarda
da olsa çocuğun harcamaları için
her ay düzenli bir ödeme yapılıyor,
sağlık ve eğitim konusunda
destekler veriliyor. Elbette bunları
kullanmak ya da kullanmamak
tamamen kişisel tercihiniz oluyor.
Sistem yeterince tanıtılmıyor
ile kurulmuş, temelde çok doğru
bir sistem olsa da uygulamada
özellikle koruyucu aileler
sıkıntılarla karşılaşıyor. Ailelerin
ihtiyaçları da gözetilerek yasadaki
boşlukların giderilmesi, günümüze
uyarlanması, teferruatlardan
arındırılması ve kolaylaştırılması,
batılı modellerden örnekler
alınması, ailelerin başvuru
sürecinde ve çocukla yaşarken
sorunlarına çözüm bulunması
için destek verilmesi ve yetişmiş
personel takviyesi gerekiyor diye
düşünüyorum.
Ayrıca, maalesef koruyucu aile
sistemini tanıtmakta çok yetersiz
kalıyor bakanlık. Ben kızımla
buluştuktan sonra koruyucu
aileyiz dediğim herkese konuyu
anlatmak zorunda kaldım. Henüz
sistemi bırakın bilen, duyana bile
rastlamadım. Bu konuda çalışan
bir kaç dernek de var ama henüz
yeterince kitlelere ulaşılamıyor. Ben
sistemin detayını Vatan Gazetesi
yazarı Sevgili Mutlu Tönbekici’nin
yazılarından tanıdım mesela.
Yazıları benim karar sürecimi
hızlandırdı, kendisi kızımın doğum
gününde bizimle birlikte oldu ve
teşekkür etme imkanı da bulduğum
için çok mutlu oldum ayrıca.
Ülkemizin geleceği olan
çocuklarımızın sağlıklı bireyler
olarak yetişmesi hepimizin ortak
çıkarıdır, sistemin bilinmeyişi beni
çok üzüyor ve elimden geldiğince
bireysel olarak bir şeyler yapmaya
çalışıyorum. Umarım bir gün
örgütlü olarak da bu konu ile ilgili
ses getirebilecek çalışmalarda yer
alabilirim. Bu yazı ile de sistemi bir
kişiye bile daha duyurabildiysem,
bir çocuğun bile hayatında fark
yaratabilirsem ne mutlu bana.
Koruyucu aile sisteminin temeli
2012 de yürürlüğe giren yasa
61
TOPLANTI
171. Geleneksel Toplantı
Kolin İnşaat ev sahipliğinde
gerçekleşti
Babacan, “Her türlü
şarta hazır olacağız”
dedi.
62
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren
Sendikası’nın “Mali Politikalar ve Güçlü
Ekonomi” konulu 171. Geleneksel
Toplantısı 11 Mart 2015 Çarşamba günü
Swissotel’de Kolin İnşaat ev sahipliğinde
yapıldı. Toplantının onur konuğu
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan oldu.
Başbakan Yardımcısı Babacan,
İNTES’in toplantısında yaptığı
konuşmada, ekonomiye ilişkin ayrıntılı
değerlendirmelerde bulundu. Babacan,
hava şartları gibi dünyanın finans ve
ekonomi ikliminin de kontrollerinde
olmadığını belirterek, "Her türlü şarta
karşı hazırlıklı olacağız, kar yağsa da
hazırlıklı olacağız, güneşli hava için de
hazırlıklı olacağız, yağmur yağarsa da
hazırlıklı olacağız" dedi.
Dünya ekonomisinin küresel krizin
etkilerinden hala kurtulamadığını
belirten Babacan, finans sektörü
kaynaklı krizlerin etkisinin uzun
sürdüğünü söyledi.
Babacan, Avrupa ekonomisindeki
toparlanmanın yavaş olduğuna işaret
ederek, şunları kaydetti:
"Avrupa şu anda deflasyona düştü,
büyüme sıfırlarda seyrediyor, yani
büyüme durmuş durumda. ABD'de
toparlanma var ama oradaki
toparlanmanın sonucunda da
Amerikan Merkez Bankası’nın (FED)
atacağı adımlar var. Toparlanma ne
kadar güçlü olursa FED o kadar erken
bir dönemde faiz artırımı sürecine
başlayacak. Faiz artırma döneminin
ne zaman başlayacağı ve hangi hızda
oluşacağı konusunda kendilerinin de
fikri olduğunu zannetmiyorum. FED'in
her faiz artırımı, dünyaya dalgalar
yayacak, bazı ülkeler bu dalgaları
hafif hissedecek, bazıları daha şiddetli
hissedecek, bazı ülkelerde ise tsunami
etkisi olacak. Bunu daha önce de
yaşadık. Önemli olan, bu konjonktürü
iyi bilip olası etkilere karşı kendimizi iyi
hazırlamalıyız."
Babacan, FED'in faiz artışıyla ilgili en
küçük haberin dahi dünya piyasaları
üzerinde etki oluşturduğunu belirterek,
"FED'in sıkılaştırma politikasıyla
Avrupa Merkez Bankası'nın genişletme
politikasının nasıl sonuçlanacağı
konusunda emin değiliz, bunun olumlu
sonuç verip vermeyeceği konusunda
ciddi şüphelerimiz var. Bu durumun
net etkisinin nasıl olacağı konusunda
da açıkçası hiç kimsenin fikri yok"
ifadelerini kullandı.
Son aylarda piyasalardaki olağanüstü
dalgalanmanın önemli bir sebebinin
de bu iki merkez bankasının ortaya
koyduğu belirsizlik olduğuna dikkati
çeken Babacan, “Euro-dolar kuruna
bakıldığında, ilk olarak avro kullanılmaya
başlandığı dönemde 1,1 civarında bir
rakam, sonra 0.80'i de gördü, 1.60'ı da
gördü, geçen seneki maksimum noktası
1.40, şu aralar 1.05, geçen hafta 1.10'du.
Yani avro, dolar karşısında bir haftada
yüzde 5 değer kaybetti" diye konuştu.
Babacan, bu gelişmelerin çok şiddetli
hareketler olduğuna dikkati çekerek,
önümüzdeki dönemde bunun ne yönde,
nasıl gideceğiyle ilgili de kimsenin net
fikri olmadığını belirtti.
63
Sorulara cevap alamıyoruz
Avrupa Merkez Bankası Başkanı'na
"Sizin hedefiniz nedir, bu kur nereye
doğru gidecek" diye sorulduğunda
cevap alınamadığını ifade eden
Babacan, şunları kaydetti:
Tasarrufun
yatırımların garantisi
olduğunu söyleyen
Koloğlu “Tasarruf
oranlarımızı hızla
yükseltmemiz
gerekiyor “dedi.
"FED'e aynı soruyu soruyorsunuz,
cevap alamıyorsunuz. Dolayısıyla
bu sadece resmi görüşleri değil,
her iki tarafta da çok yakın üst
seviyede dostlarımız var. Biz
Avrupa Merkez Bankası Başkanıyla
Goldman Sachs'da çalıştığı
dönemden beri çok iyi tanışıyoruz,
görüşüyoruz, alttaki ekibinden yine
çok iyi tanıştığımız, görüştüğümüz
kimseler var. Özel sohbetlerde dahi,
onların değerlendirmelerindeki
tereddütler bizi açıkçası korkutuyor.
Bütün bunlar olacak, elimizde değil,
hava şartları nasıl kontrolümüzde
değilse, bu da kontrolümüzde değil,
dolayısıyla dünyanın finans ve
ekonomi iklimi de kontrolümüzde
değil. Peki ne yapacağız? Her
64
türlü şarta karşı hazırlıklı
olacağız, kar yağsa da güneşli
hava için de yağmur yağarsa da
hazırlık olacağız. Bir tsunami
olursa da tedbirlerimizi alacağız.
Biz önümüzdeki döneme böyle
bakıyoruz. Kurumlarımızın elinde
her türlü hazırlık var. Kimdir burada
en önemli kurumlarımız? Merkez
Bankası'dır, Hazine'dir, BDDK'dır,
SPK'dır. Bu kurumlar piyasayla iç
içe yoğun, düzenleme, denetleme
yetkisi olan ve karar alabilen
kurumlardır."
Babacan, Finansal İstikrar
Komitesi'nin şimdiye kadar 20'nin
üzerinde toplantı gerçekleştirdiğini
dile getirerek, bu toplantıları kapalı
yaptıklarını, toplantıların yapılıyor
olmasının dahi lüzumsuz heyecan
oluşturabildiğini söyledi.
Kimsenin eline böyle bir
manipülasyon, spekülasyon imkanı
vermek istemediklerini vurgulayan
Babacan, bu toplantıların
sonuçlarının bazen BDDK, bazen
Hazine Müsteşarlığı’nın bazen de
Merkez Bankası’nın attığı adımlar
olarak duyulduğunu kaydetti.
Babacan, "Burada önemli olan,
çekinmeden, korkmadan doğru
zamanda doğru olanı yapabilmek, o
günün gerektirdiği politikayı gözünü
kırpmadan yapabilmek. Dolayısıyla
bunu uygulayacak kurumlarımızın
da güçlü olması gerekiyor, bu
kurumlarımıza da güvenin
sağlanması gerekiyor" diye konuştu.
'Enflasyon tedbirleri işe yaradı'
Enflasyonla ilgili aldıkları tedbirlerin
işe yaradığını ifade eden Babacan,
bunun yanı sıra güzel bir sürprizle
petrol fiyatlarının düştüğünü
söyledi.
Babacan, Orta Vadeli Programı
(OVP) açıkladıklarında petrol
fiyatlarının bu kadar düşeceğini
kimsenin beklemediğini belirterek,
bunun enflasyona faydasının
olduğunu ve olmaya devam
edeceğini ifade etti. Babacan,
OVP'de öngördükleri iki hedefin
petrol fiyatlarının yardımıyla
gerçekleşeceğini belirterek, "Bu yıl
eğer petrol fiyatları böyle devam
ederse, yeni bir yükseliş olmazsa
%4’ün bir miktar üzeri gibi bir
cari işlemler açığı ile bitirmeyi
bekliyoruz" dedi.
sağlam durulması gerektiğinin
altını çizdi.
Sürdürülebilir büyümenin önemine
değinen Babacan, "2014 yılı
büyümemiz %3, belki biraz altında
bir rakamla bitecek. Yine 2014
yılında % 5.8’lik bir istihdam artışı
ile çalışanların sayısı 1 milyon 400
bin kişi arttı. %3 büyümeye %5,8’lik
istihdam artışı, duyulan geleceğe
güvenle mümkün" diye konuştu.
"Şimdi önümüzde genel seçim var.
Dış konjonktürün yine göreceli
olarak zor olduğu bir dönemde
genel seçimlere doğru gidiyoruz
ama inşallah Türkiye, bundan
önceki dönemlerde olduğu gibi
o zor şartlarda nasıl alnının
akıyla çıktıysa, böylesine dış
gündemin ve iç gündemin yoğun
olduğu, hemen yanı başımızda
Suriye’de bir iç savaşın, Irak’ta
ciddi bir istikrarsızlığın sürdüğü,
hemen kuzeyimizde Rusya ile
Ukrayna arasında bir savaşın
olduğu bir dönemde bu sınavı
da başarıyla atlatacaktır. Yeter
ki temeller sağlam olsun, yeter
ki demokrasimiz sıhhatli bir
şekilde işlesin, yeter ki temel
hak ve özgürlükler konusunda
Türkiye sapa sağlam ilkelerini
korusun hatta ilerletsin, yeter ki
Yapısal reformlar
gerçekleştirdiklerini, 25 öncelikli
dönüşüm programı kapsamında
yaklaşık 1.250 eylem planı
açıkladıklarını belirten Babacan,
bunun uzun bir emeğin sonucu
olduğunu söyledi.
Babacan, dış konjonktürün kolay
olmadığı bir dönemden geçildiğini
vurgulayarak, böylesine
zor bir konjonktürde içeride çok
Birçok olumsuzlukları atlattıklarını
ifade eden Babacan, şunları
kaydetti:
65
Türkiye’nin hukuk devleti olmak
için verdiği mücadele çabası aynı
gayrette devam etsin. Bütün bunlar
gerçekleşirse bunların hepsini
atlatırız."
Sektörün GSYİH’deki payı artacak
Babacan, inşaat sektörüne ilişkin
açıklamalarda da bulunarak,
sektörün çok önemli bir istihdam
alanı olduğunu kaydetti.
İnşaat sektörünün kentsel
dönüşüm, alt yapı yatırımları
dikkate alındığında milli gelirden
aldığı payın gelecek dönemde
artacağını, 2002 yılında toplam
çalışanların %4,5’i inşaat
sektöründe çalışırken, bu rakamın
%7,4’e ulaşmış durumda olduğunu
belirten Babacan, "Gelişmiş
ülkelerde dahi inşaat sektörünün
gayri safi yurt içi hasıla içindeki
payı Türkiye'den daha yüksek. En
gelişmiş ekonomilere baktığımızda,
toplam milli gelirin %7-8'i gibi
rakamların inşaat sektöründen
oluştuğunu görüyoruz" dedi.
İnşaat sektöründe haksızlıkların
olmadığı, çok çalışanın bileğinin
gücüyle, alnının teriyle para
kazandığı bir yapının kendileri
için önemli olduğuna değinen
Babacan, "Bununla ilgili imar
66
uygulamaları başta olmak üzere bir
yeni hazırlık yapmış durumdayız,
Başbakanımızla beraber yaptığımız
o geniş toplantıda aldığımız
görüşler çerçevesinde bu yasal
düzenlemenin de son şeklini verip
TBMM'ye göndereceğiz" ifadesini
kullandı.
Özellikle kamu altyapı yatırımlarının
şu anda dünyada sadece
gelişmekte değil, gelişmiş ülkeler
için de çok büyük ihtiyaç olduğunu
aktaran Babacan bugün pek çok
gelişmiş ülkenin altyapısında
ciddi bir yıpranma söz konusu
olması nedeni ile yenileme ihtiyacı
olduğunu bu altyapı yatırımları
akıllıca yapılırsa, sadece o
altyapı yatırımı yapıldığı zamanki
büyümeye katkısı değil, o altyapı
yatırımının hizmet ettiği süre
boyunca ekonomiye ve büyümeye
katkısı olabileceğine vurgu yaptı.
Ekonomide reformlar gerçekleşti
İNTES Başkanı Celal Koloğlu,
Başbakan Yardımcı Babacan’ın on
üç yıldır ekonomiye yön verdiğini,
başarılı politikaları sayesinde
Türkiye son on üç yılda çok önemli
değişikliklere tanık olduğunu
söyledi.
Güvenin, istikrarın, şeffaflığın
ve mali istikrarın güçlü Türkiye
ekonomisini oluşturduğunu belirten
Koloğlu, şöyle konuştu:
“2002 yılından beri yapısal
reformlar kavramı dilimize
yerleşti. Siyasette, eğitimde,
adalet sisteminde, sosyal güvenlik
alanında ve en önemlisi ekonomide
reformlar gerçekleştirildi. Bu
reformlar büyümemize destek
veriyor. Dilimize yerleşen en önemli
kavramlardan birisi de istikrar oldu.
Siyasi istikrar ve güvenilir bir hukuk
ortamı iş dünyasının vazgeçilmez
beklentisidir. Zira, biz iş adamları
yarını bugünden tahmin ederek
hareket ederiz. Artık, bugün ortaya
konulan politika hedeflerinin yarın
da uygulanacağına güveniyoruz.
Böylece yatırımlarımızda daha
cesur davranıyoruz. Siyasi istikrarın
ekonomiye yansımalarına hep
birlikte tanık oluyoruz. Ekonomik
istikrarla siyasi istikrarın birbirini
tamamlayan unsurlar olduğunun
bilincindeyiz.”
Enflasyon ile mücadeleye
kararlılıkla devam edilmesini son
derece önemli gördüğünü belirten
Koloğlu, “Para Politikasındaki sıkı
duruş sayesinde kronik enflasyon
günlerinin geride kaldığını
görüyoruz.” dedi.
Krizlerden ders çıkardık
1990’lı dönemlerde %90
seviyelerindeki enflasyon canavarı
ile mücadeleyi unutmadıklarını
anlatan Koloğlu, şöyle devam etti:
“2001 krizinin yaşandığı dönemde
enflasyon oranı %68,5 idi. Bugüne
geldiğimizde Dünyadaki ekonomik
krizlere rağmen 2014 yılında
enflasyon oranı %8,17 olarak
gerçekleşti. Mikro ve makro
ihtiyati tedbirler ile finansal
istikrarımız artıyor. Krizlerden ders
çıkardık. Bankacılık sistemimiz
sağlıklı ve güçlü yapısını koruyor.
Cari açığımız, kamu borç
stokumuz azalışını sürdürüyor.
Küresel krizlere rağmen Türkiye
dinamizmini tüm Dünyaya kanıtlar
nitelikte reformlar gerçekleştiriyor.
Kamu ve özel sektör yatırımlarımız
artıyor. Güvenilir bir yatırım
ortamını yakaladığımız gibi
bürokraside ve şeffaflıkta da eskiye
göre iyi bir süreçle yönetiliyoruz.
Bu konuda yürütülecek eylem
planları ile daha iyi bir aşamaya
geleceğimize de inanıyorum.”
2008’de dünyada yaşanan krizin
tüm ülkeleri derinden etkilediğini,
hala Avrupa’nın durgunluktan
çıkamadığını kaydeden Koloğlu,
“İçinde bulunduğumuz coğrafya
kritik günler geçiriyor. Irak’ta,
Suriye’de gerginlikler devam
ediyor. Rusya, en önemli ticaret
ortaklarımızdan birisidir. Bu ülkede
ekonomi ve dış siyasette sıkıntılar
yaşanıyor.” dedi.
Türkiye ekonomisini etkileyen
sıkıntılara rağmen büyüme ve
istihdam olanaklarının geliştiğini,
2010-2013 yılları arasında
ortalama %6’lık, 2014 yılında ise
%3 düzeyinde büyüme yaşandığını
belirten Koloğlu şöyle konuştu:
“Ancak, biz bu büyümeyi yeterli
görmüyoruz. Genç nüfusumuzun
istihdam olanaklarını geliştirmek
için yüksek oranda büyümeliyiz.
İstikrarlı büyüme oranları
yakalamalıyız. İstikrarlı büyümenin
yolu da yapısal reformlardan
geçiyor. Başbakanımız Sayın
Davutoğlu son dönemde eylem
planlarını açıkladı. 1250 adet
Eylem Planı ile Türkiye’miz köklü
bir gelişime tanıklık edecek.
Bu reformlara yönelik hazırlık
önümüzdeki seçim sürecine
rağmen yapılıyor. Türkiye için
neredeyse unutulan kavramlardan
birisi de seçim ekonomisi oldu.
Seçimlere rağmen kayıt dışı
ekonomi ile mücadelesini
kararlılıkla devam edilmektedir.
Kayıt dışı istihdamda da kat
ettiğimiz mesafe çok önemlidir.
2000 yılında her iki çalışandan
biri kayıt dışı idi. 2014 yılı için son
açıklanan verilere göre bu rakam
67
%33,9 olarak gerçekleşti. Maliye
politikalarındaki sıkı duruştan
taviz verilmemesini önemli
görüyoruz. Kamu borçları ve cari
açığımız sürdürülebilir bir yapıya
kavuşmuştur. Bütçe açıklarının
gayri safi milli hasıla içerisindeki
payı kademeli olarak azalmaktadır.
Enflasyonla mücadelede para
politikası etkin bir araç olarak
kullanılmaktadır. Türkiye, yatırımlar
için güvenli bir liman olma yolunda
ilerlemektedir.”
Türkiye markası tüm dünyada
Elde edilen bu başarıda Başbakan
Yardımcısı Babacan’ın uyguladığı
ekonomi politikalarının katkısının
büyük olduğunu vurgulayan
Koloğlu, “Türkiye markası, tüm
dünyaya yerleşmektedir.” dedi.
İstanbul’un finans merkezi olma
68
yolunda ilerlediğini, uluslararası
şirketlerin gözünün Türkiye’de
olduğunu belirten Koloğlu şunları
söyledi:
“Zatıaliniz ve çalışma arkadaşlarınız
sayesinde Türkiye G 20’nin
başkanlığını yürütüyor.
G 20 Başkanı olarak seçilmek
Türkiye’nin mali piyasalarda
güvenirliği açısından da önem arz
etmektedir. Türkiye’nin güvenirliliği
ise ülke kredi notumuzun
yükselmesine katkı sağlayacaktır.
Maalesef, Türkiye’nin kredi derecesi
ekonomik gelişme sürecimizin
gerisinde kalmaktadır. Bunun
nedenlerini iyi analiz etmemiz
gerekiyor. G 20'de de altyapı
yatırımlarını temel bir öncelik alanı
olarak ilan edilmesi de sektörümüz
için önemli bir teşviktir.
İnşaat sektörü Türkiye’nin en
önemli teminatıdır. Sektörümüzün,
istihdamın gelişimi açısından da
önemli bir işlevi bulunuyor.”
Hükümetin kalkınmada inşaat
sektörü önemli bir araç olarak
gördüğünü, bunun sektörün çalışma
azmine dinamizm kattığını belirten
Koloğlu, “Ulaştırma yapısında
olağanüstü gelişmelere tanık olduk.
Artık, inşaat sektörü olarak daha
büyük düşünüyoruz.” dedi.
Havalimanları, köprüler, otoyol
projeleri ile Türkiye’nin ulaştırmada
bölgesel üst olma hedefine
yaklaştığını, enerji arz güvenliği
için büyük ölçekli projelere imza
atıldığını, sağlık ve eğitim gibi
alanlarda altyapının güçlenmesine
önem verildiğini anlatan Koloğlu,
sağlıklı kentler inşa etmek için
Cumhuriyet tarihinin en önemli
seferberliğinin başlatıldığını söyledi.
Türkiye’nin artık uzun vadeli
hedeflere koşan bir ülke olduğunu
belirten Koloğlu, şöyle konuştu:
“Hep birlikte sağduyulu hareket
etmemiz gereken günlerden
geçiyoruz. Türkiye’nin başarısını
gölgeleyecek gerilimlerden
uzak durmak gerekiyor. Hak ve
özgürlüklerin inşa edildiği bir
hukuk devleti olmalıyız. Ekonomik
kalkınmamızı hızlandırmalıyız.
Tasarruf oranlarının Gayri Safi
Milli Hasıla içerisindeki payı
gelişmiş ülkelerin gerisinde kalıyor.
Öncelikle tasarruf oranlarımızı
hızla yükseltmemiz gerekiyor.
Tasarruflar, yapılacak yatırımların
garantisidir. Yeni yatırımlarla
Türkiye büyüyecek, gelir dağılımı da
iyileşecektir. Enerji kaynaklarımız
sınırlı. Sınırlı olan kaynaklarımızı
maksimum verimlilikte kullanmak
zorundayız. Enerjide dışa
bağımlılığımızı azaltacak adımları
da hızla atmamız gerekiyor. Elde
edilecek başarı enerji ithaline
ayrılan kaynakların daha etkin
kullanılmasının yolunu açacaktır.
Türkiye sanayisi güçlü bir ülkedir.
Ama Dünyada çok yüksek bir
rekabet ortamı var. Bu rekabet
ortamında ileri teknoloji üreten,
yenilikçi, kalite ve verimlilik
anlayışını ön plana alan üretim
yapmalıyız. Eğitimin seviyesini ve
niteliğini arttırmak için her türlü
çabayı göstermeliyiz. Eğitimli
nüfus çalışma hayatında nitelikli
iş gücü istihdamı anlamına
geliyor. İşgücünün verimliliği ve
kalitesi rekabetin temel koşuludur.
Ülkemizde mesleki yeterlilik
sisteminin geliştirilmesine yönelik
çalışmalar nitelikli iş gücünün
teminatıdır. Mesleki Yeterlilik
Sisteminin en önemli parçası
belgeli işgücü çalıştırılmasıdır.
Biz bu konuda tüm çalışmalarımızı
tamamladık. On bir ilimizde
merkezlerimiz hazır. 2015 yılında tüm
işçilerimiz akredite belge sahibi olacak.
Türkiye’miz kaliteli ve verimli işgücü ile
hedeflerine koşacak.”
Toplantı Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan adına Orman ve Su İşleri
Bakanlığı Ağaçlandırma Genel
Müdürlüğü Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrol Seferberliği Kampanyası
kapsamında fidan dikilmesi için yapılan
bağışa ilişkin sertifikaların sunulması ile
sona erdi.
69
TOPLANTI
İNTES Yüksek Danışma Kurulu
Toplantısı
Yüksek Danışma
Kurulu Başkanı
Ahmet Çelik,
müteahhitliğin
gelişiminin
Cumhuriyetin
ilk yıllarında
başladığını belirtti,
“Cumhuriyetin
getirdiği bu imkânın
arkasında Atatürk
vardır” dedi.
70
İNTES Yüksek Danışma Kurulu
13 Nisan 2015 Pazartesi günü
Swiss Otel’de yapıldı. Kurul Başkanı
Ahmet Çelik, toplantının açılışında
yaptığı konuşmada, “Müteahhitliğin
gelişimi Cumhuriyet’in ilk yıllarında
başladı. Cumhuriyetin getirdiği bu
imkânın arkasında Atatürk vardır”
dedi. O yıllarda geçerli olan taşıtın
demiryolları olduğunu ve 1927
yılında bugünkü yap-işlete benzer
bir düzen geliştirildiğini belirten
Çelik şunları söyledi:
“ O zaman yerli sermaye yoktu.
Kaynak araştırması yapıldı. 1933
yılında devlet demiryolları istikraz
tahvili çıkarıldı. O süreçte yüzde 40
ile yüzde 60 oranında daha ucuz
demiryolu yapımına başlandı.”
Türk müteahhitlerinin ilk yurtdışı
işinin Libya’nın Tripoli limanı
olduğunu, Moskova’da da işler
alındığını kaydeden Çelik, Kuzey
Afrika ve Suudi Arabistan’da
kısa süren çalışmalar olduğunu
söyledi. Çelik, demiryollarından
sonra, karayollarına ağırlık
verildiğini, DSİ’nin sulama kanalları
projeleriyle birlikte Türkiye’nin
kabuk değiştirdiğini belirtti.
Çelik’in toplantıyı açış
konuşmasından sonra konuk
konuşmacı, gazeteci-yazar Prof.
Dr. Güngör Uras söz aldı. Prof.
Uras, “Cefa çeken demiryolları ve
karayolu müteahhitleri biz unuttuk”
diyerek konuşmasına başladı.
Güngör Uras inşaat sektörünün
kedine has özelikleri olduğunu
belirterek : “Büyük kamu
projelerinde inşaat şirketlerine
ödemelerin tamamı eskisi gibi
bütçeden yapılmıyor. Bütçeden
ödemeler gecikmeli de olsa,
inşaat firmaları için güvencedir.
Şimdilerde büyük kamu
projelerinde finansman temini yükü
inşaat firmalarının üzerinde kalıyor.
Bu ise ihaleyi aldıktan, riski
üstlendikten sonra inşaat
firmalarının yerli ve yabancı
bankalardan finansman arayışına
yönelmelerini zorunlu kılıyor” dedi.
Bugün Türkiye’nin en önemli
sorununun “Döviz Sorunu”
olduğunu vurgulayan Prof. Uras
şöyle konuştu:
"Döviz hareketlerine karşı hazırlıklı
olmak gerekir. Dolar güçleniyor,
euro batıyor. Paralar yatırıma
gidemeyince finans sektörüne
gidiyor. Doların sürekli değer
71
Prof. Güngör
Uras:Türk
ekonomisinde çok
büyük bir kriz olmaz.
72
kazanmasını ABD ekonomisi ne
kadar hazmedebilir? AB ülkeleri
döviz fazlası veriyor. İşte o nedenle
günümüzde her sektörde, ama
öncelikle inşaat sektöründe
en önemli konu, ”fon akımı” nı
dengeleme konusudur. İnşaat
firmaları kendi sektörleri dışında
işleri olsun olmasın, çok iyi fon
akımı kurma ve yönetme işini
öncelikli ve olmaz ise olmaz bir
iş olarak ele almak zorundadır.
Fon akımının bozulması, en güçlü
imkânlara sahip firmalarda bile
kısa sürede firmanın sarsılmasına
yol açabilir. Özellikle müteahhit
firmaları, dolar ile iş alıp dolarla
kredi kullanıyorlar, ama getirileri
Türk lirası. O nedenle müteahhitlik
sektörünün fon akımı sistemini
iyi kurmaları şart. Risk orada.
Varlığınızın olması bir şey ifade
etmiyor. Varlığı nakde çevirme
imkânı çok önemli. Büyüklük ve
iş hacmi her zaman bir şey ifade
etmiyor."
İnşaat sektöründeki firmaların
farklı alanlara da yöneldiklerini
aktaran Uras büyümeye katkı
açısından olumlu bir şey olduğunu
ifade etti.
Özellikle son yıllarda sanayi
kesimindeki üretim yavaşlaması
nedeniyle konut inşaatı faaliyetleri
önem kazanırken, iktidar büyük
projeler adı ile ekonomik ölçekli
yeni yatırımları devreye koymaya
başladığını vurgulayan Uras
“Türkiye, şu anda inşaat sektörü
faaliyetlerine mecbur durumda.
Sektör, sabit fiyatlarla 2014 yılında
yüzde 10’luk bir pay aldı. İnşaat
sektörünün ağırlığı bir süre daha
devam edecek. Büyük projeler
devam edecek. Bu büyük işlerin
finansmanını doğru sağlamak
önemli. “dedi.
Uras, hükümet tarafından inşaat
sektörüne önem verilmesinin
bürokratik engellerin en aza
inmesine yol açtığını belirterek “Ne
var ki konut yatırımlarında imar
mevzuatının, büyük yatırımlarda
çevre tepkilerinin inşaat
şirketlerinde projelerin zamanında
gerçekleşmesini engelleyici etkileri
devam etmektedir” dedi.
Ekonomide Büyük Kriz Olmaz
Prof. Güngör Uras, Türk
ekonomisine yönelik görüşlerini
açıklarken, “ Türk ekonomisinde çok
büyük bir kriz olmaz.” dedi. Uras,
ekonomi konusunda da şunları
kaydetti:
“Şimdi dövizin bulunmamasından
kaynaklanan bir kriz yok. Türk
ekonomisinin en önemli sorunu,
konut sektöründe inşaat sanayinde
bir markanın sarsıntı geçirmesidir.
Bu çok büyük bir risktir. Onun
dışında kısa dönemde risk
görmüyorum. Türkiye 2015 yılında
yüzde 2-3 bandında büyür, bu
büyüme yetersizdir, ama şu anda
başka çare yoktur.”
Grant Thornton’un Suistimal
Araştırması
Türkiye’de 1986 yılından beri
hizmet vermekte olan uluslararası
şirket Grant Thornton’un Türkiye
Vergi Hizmetleri Başkanı Emin
Taylan da toplantıda şirketlerde
yapılan suistimaller ile ilgili yapılan
araştırma hakkında bilgiler verdi.
Taylan, dünyada yaşanan
ekonomik krizin ve Arap Baharının
müteahhitleri çok ciddi biçimde
etkilediğini söyledi. Şirketler
içindeki suistimaller konusunda
Grant Thornton’un araştırma
raporunun içeriğini değerlendiren
Taylan, inşaat sektörünün
şirketlerin içindekiler tarafından
suistimale açık önde gelen sektör
olarak göründüğünü söyledi.
Suistimal Uzmanları Dermeği’nin
araştırmasına göre, suistimallerin
ağırlıklı olarak 31- 45 yaş grubunda
oluyor, unvan ve yetki yükselmesi
suistimal ihtimalini artırıyor.
Araştırma, Türkiye’de şirketlerin
%93’ünün suistimallerin önemli bir
sorun olduğunu belirtiyor.
Taylan’ın aktardığı bilgiye göre,
Türkiye’de suistimal davalarının
%3,4’ü inşaat sektöründe
gerçekleşmiş durumda.
Dünyada suistimaller nedeniyle
kaybın 800 milyar dolar olduğu
belirtiliyor. 2025 yılında dünyada
suistimaller nedeniyle kayıp 1,5
trilyon dolar bulacak.
Taylan’ın aktardığı bilgilere göre
şirketlerde yaşanan suistimaller,
fatura suistimali, sözleşme hilesi,
rüşvet, hayali fatura, hırsızlık ve
yanlış temsilden kaynaklanıyor.
Grant Thornton Vergi Hizmetleri
Başkanı Emin Taylan,
konuşmasında suistimalleri
azaltmak için alınabilecek
önlemleri de aktardı. Taylan, 2014
araştırma raporu sonuçlarına göre,
suistimallerde %42’lik grubun
alt, %36’lık grubun orta seviye
ve %19’luk grubun ise üst seviye
yöneticileri olduğunu da açıkladı.
73
İNŞAAT
SANAYİCİLERİ
NUR
İNŞAAT VE SANAYİ A.Ş.
Kuruluş Tarihi
1975
Firma yetkilileri
Ahmet YAVUZ
Yönetim Kurulu Başkanı
Serap Yavuz KILINÇ
Yönetim Kurulu Üyesi
Elif Yavuz YAMAN
Yönetim Kurulu Üyesi
İletişim Bilgileri
Mahatma Gandhi Caddesi No:31
06700 Gaziosmanpaşa /Ankara
T: 0 312 447 45 75
F: 0 312 447 40 15
[email protected]
www.nurinsaat.com.tr
74
Faaliyet Alanları
Su Kaynaklarının Gelişimi ve
Yönetimi
Barajlar, Hidroelektrik Santraller
Sulama Sistemleri
Taşkın Koruma Tesisleri
Dere Islahı
Derivasyon, Su Alma Yapıları
Su Temin Projeleri
Ana Su İletim Hatları
Su Şebeke Sistemleri
İçme Suyu Arıtma Tesisleri
Depolar
Pompa İstasyonları
BSA KANALI 1. BÖLÜM, KONYA,TÜRKİYE
FETHİYE YUKARI AKÇAY SULAMA KANALI, MUĞLA, TÜRKİYE
Rüzgâr Enerjisi
Rüzgâr Çiftliği İçin Yer Seçimi
Ölçüm İstasyonu Ekipman Temin ve Montajı
Rüzgâr Verilerinin Toplanması
Rüzgâr Verilerinin Değerlendirilmesi
İlgili Ekipmanların Temini
Elektro-mekanik Ekipmanların Montajı
Tesis İşletim ve Bakımı
KIBRIS SULAMA KANALI
SHOPPING CENTER, KOCAELİ, TÜRKİYE
Yurt dışında ilk üstlenilen proje
Derivasyon Kanalı, Regülatör ve Sulama
İnşaatı Lefke/Kıbrıs
Ticari Yapılar ve Konut
Arsa Geliştirme
Değerleme
Fizibilite
Projelendirme
İnşaat Yapım ve Yönetimi
Gruba dâhil firmalar,
Nur Enerji A.Ş.
Aytaş İnşaat Ve Sanayi A.Ş
Skala Internatıonal Ltd. Şti.
(Kardeş Kuruluş)
İlk üstlenilen proje
Regülatör ve Sol Sahil Sulama İnşaatı
Denizli - Çürüksu
75
İNŞAAT
SANAYİCİLERİ
GÜVENSOY
İNŞAAT ve SANAYİ A.Ş.
Kuruluş Tarihi
1987
Firma Yetkilileri
Gültekin GÜVENSOY
Yönetim Kurulu Başkanı - Genel Müdür
Faaliyet Alanları
Altyapı İşleri
Yollar, Köprüler, Tüneller
Barajlar
İçmesuyu
Atıksu tesisleri
Başar GÜVENSOY
Yönetim Kurulu Üyesi
Işıl Barlık GÜVENSOY
Yönetim Kurulu Üyesi
İletişim Bilgileri
Oran Mah. Rafet Canıtez Cad.
No: 61 Çankaya/ ANKARA
T: 0 312 491 60 60
F: 0 312 491 94 94
İ[email protected]
www.guvensoyinsaat.com
Üstyapı İşleri
Çevre Düzenlemesi
Restorasyon
Tesis
Otel ve Konut İnşaatı.
Alışveriş Merkezi
Madencilik
Kum Ocakları
Mermer Fabrikaları
Granit Ocakları
Turizm
Kar`s Otel
Casa Costa Hotel
Gıda
Koffieboon
76
KAR'S OTEL, KARS
KALECİK BARAJI, ANKARA
CASA COSTA HOTEL, BODRUM, MUĞLA
Gruba dâhil firmalar,
Güvensoy Madencilik Gıda ve Sanayi A.Ş.
GG Turizm Yatırım İşletmeleri A.Ş.
GG Başar İnş.ve Yapı Malz.Tic.Ltd.Şti.
Güvensoy Kum San. ve Tic. Ltd. Şti.
Koçkar Yapı Malzemeleri İnş. ve Tic. Ltd. Şti.
İlk üstlenilen proje
Köse Barajı İnşaatı - Köse / Gümüşhane
Yurtdışında ilk üstlenilen proje
All Rumman ve Abu Shaybah Barajları - Libya
KIZILAY AVM, ANKARA
77
İNŞAAT
SANAYİCİLERİ
İSMAİL ÇELİK
İNŞAAT SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.
Kuruluş Tarihi
1991
Firma Yetkilileri
İsmail ÇELİK
Genel Müdür
Ebru ÇELİK CEYLAN
Genel Müdür Yardımcısı
Burak ÇELİK
Genel Müdür Yardımcısı
Faaliyet Alanları
Su Yapıları
Barajlar
Üstyapı
Konut Kompleksleri
Sosyal ve Kültürel Tesisler
İdari Binalar
Eğitim Tesisleri
Turizm Tesisleri
Ticari ve Endüstriyel Yapılar
Nevzat YALÇIN
Genel Koordinatör
İletişim Bilgileri Mebusevleri Şerefli Sok.
No:13 06580 Tandoğan / ANKARA
T: 0 312 215 77 67
F: 0 312 212 07 23
[email protected]
www.ismailcelikinsaat.com.tr
78
Su İşleri
Barajlar ve Hidroelektrik Santralleri
Sulama ve Drenaj Şebekeleri
Derivasyon ve Sulama Tünelleri
Pompa İstasyonları
Taşkın Koruma Tesisleri
KAPIKAYA BARAJ İNŞAATI, MALATYA
DAPHAN OVASI CAZİBE SULAMASI 2. KISIM İNŞAATI, ERZURUM
Altyapı
Kanalizasyon Şebekeleri
Yağmursuyu Şebekeleri
İçmesuyu ve Atıksu Arıtma Tesisleri
Boru Hatları
ÇALKIŞLA HİDROELEKTRİK SANTRALİ
MİVARA LUXURY RESORT & SPA, MİVARA VILLAS, BODRUM, MUĞLA
İlk üstlenilen proje Bolu - Göynük Çayköy Göleti İnşaatı Bolu
Daphan Cazibe Sulaması 1. Kısım İnşaatı
Erzurum
Ulaşım
Yollar
Köprüler
Gruba dâhil firmalar, ortak girişimler
İÇ-EN Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.
İÇ-AK Petrol Ürünleri Otomotiv Makina İmalat
Taşımacılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
ÇELBEN Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.
H.G. Enerji Elektrik Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş
H.G.Ç. Toptan Elektrik Enerji ve Ticaret A.Ş.
Özel Denizli Cerrahi Hastanesi
İÇ-ME Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.
79
İNŞAAT
SANAYİCİLERİ
AYYILDIZLAR
İNŞAAT ve TİCARET A.Ş.
Kuruluş Tarihi
1990
Firma yetkilileri
Şen Murat AYYILDIZ
Yönetim Kurulu Başkanı
Ali İhsan AYYILDIZ
Yönetim Kurulu Üyesi
Orhan Savaş AYYILDIZ
Yönetim Kurulu Üyesi
Hasan Hüseyin AYYILDIZ
Yönetim Kurulu Üyesi
Osman Aslan AYYILDIZ
Yönetim Kurulu Üyesi
İletişim Bilgileri
Huzur Mahallesi Fatih Caddesi
Umar Sokak No: 2/5
4. Levent - Sarıyer / İSTANBUL
T : 0 212 284 21 83 pbx
F: 0 212 284 21 88
[email protected]
www.ayyildizlarinsaat.com
80
Faaliyet Alanları
Havaalanları
Sosyal Konutlar
Hastaneler, Laboratuvarlar ve Okullar
Bankalar ve İş Merkezleri
Alışveriş Merkezleri
Otel ve Kongre Merkezleri
Ticari ve Endüstriyel Yapılar
Prefabrike Binalar
Sulama ve Drenaj Şebekeleri
İçme Suyu ve Arıtma Tesisleri
Kanalizasyon, Arıtma Tesisleri
Karayolları, Köprüler ve Tüneller
Elektrik ve Telefon Hatları
Petrol - Doğal Gaz Boru Hatları
Pompa ve Regülatör İstasyonları
Liman ve Kuru Liman Altyapılar
Prefabrik Beton Yapı Elemanları
Çelik Konstrüksiyon İmalat ve Montaj
Savunma Sanayi ve Güvenlik
Sistemleri (Malzemeleri)
EGS KONGRE MERKEZİ VE SERGİ FUAR SALONU İNŞAATI, DENİZLİ
EFES KONGRE MERKEZİ, KUŞADASI, AYDIN
TÜBİTAK ULUSAL METROLOJİ ENSTİTÜSÜ YENİ METROLOJİ BİNALARI KOMPLEKSİ, GEBZE, KOCAELİ
Gruba dâhil firmalar, ortak girişimler
Ayyıldızlar İnşaat ve Ticaret A.Ş.
Kataş İnşaat Savunma Sanayi ve
Ticaret A.Ş.
Esay İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.
Ayeka İnşaat Teks. ve Turz. Tic. Ltd. Şti.
Hamsi İnşaat Müş. Hiz. İç ve Dış Tic.
Ltd. Şti.
Approval İnş. Yapı Mal. San. ve Dış. Tic.
Ltd. Şti.
ENKA - AYYILDIZLAR Ortka Girişimi
NUJWM Libya Constructıon Co.
İlk üstlenilen proje
Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı
50. Yıl Mahallesi 4. Bölge Yol İnşaatı
Gaziosmanpaşa / İstanbul
Yurt dışında ilk üstlenilen proje
Philipp Holzmann AG
Münih Belediyesi 400 Konut İnşaatı
Münih / Almanya
81
İNŞAAT
SANAYİCİLERİ
KURT
İNŞAAT SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
Kuruluş Tarihi
1980
Firma Yetkilileri
Haydar KURT
Genel Müdür, Şirket Ortağı
Emir KURT
Şirket Ortağı
Kemal KURT
Şirket Ortağı
İletişim Bilgileri Silifke Caddesi No:215/1 MERSİN
T: 0 324 325 31 45
F: 0 324 326 15 83
www.kurtgroup.com
82
Faaliyet Alanları
Baraj ve Hidroelektrik Santral İnşaatı
Sulama Şebekeleri
Yol
Konut
İçmesuyu İnşaatı
Teknolojik Sera Tesisleri
İthalat
İhracat
Tarım ve Hayvancılık
AFYON TEKNOLOJİK SERA TESİSLERİ
GAZİANTEP KAYACIK SULAMASI
TARSUS NARENCİYE BAHÇELERİ
HATAY BÜYÜK KARAÇAY SULAMASI
Gruba dâhil firmalar, ortak girişimler
Kurt İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.
Mehmet Kurt Tarım Ürünleri Ltd. Şti.
Kurt Gurme Tarımsal Üretim
Afyon Teknolojik Sera Tesisleri
İlk üstlenilen proje 1981 yılında Kayseri Kovalı Sulaması
83
İNŞAAT
SANAYİCİLERİ
ÖZALTIN
HOLDİNG A.Ş.
Kuruluş Tarihi
1965
Firma Yetkilileri
Nuri Özaltın
Yönetim Kurulu Başkanı
Hayrettin Özaltın
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Nurettin Özaltın
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
İletişim Bilgileri Nene Hatun Caddesi No: 115
06680 Çankaya, Ankara
T: 0 312 466 40 20
F: 0 312 427 06 04
[email protected]
www.ozaltin.com.tr
84
Faaliyet Alanları
İnşaat
Ulaşım
Enerji
Turizm
Tarım
KİĞİ BARAJI VE HES
BEYHAN I BARAJI VE HES
Gruba dâhil firmalar, ortak girişimler
Özaltın İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.
Özaltın Gayrimenkul ve Emlak A.Ş.
Özaltın Enerji Üretim ve İnşaat A.Ş.
Özaltın Otel İşletmeleri A.Ş.
Özaltın Seracılık ve Ticaret A.Ş.
Otoyol Yatırım ve İşletme A.Ş.
Kalehan Enerji Üretim A.Ş.
Enova Enerji Üretim A.Ş.
Betuyab Belek Yatırımcıları Turizm Ortak
Girişimi A.Ş.
Özaltın - Yüksel Ortak Girişimi
Özaltın - Samsung - Cengiz Ortak Girişimi
Özaltın - Cengiz Ortak Girişimi
Özaltın - Cengiz - Mapa Ortak Girişimi
Özaltın - Mön Ortak Girişimi
Özaltın - Cengiz - Makyol - Kiska Ortak
Girişimi
Özaltın - Hcc - Spas Ortak Girişimi
Enova Elektrik Toptan Satış A.Ş.
CEYHAN I BARAJI VE HES
GEBZE - ORHANGAZİ OTOYOLU, KESİM IV
İlk üstlenilen proje Ziraat Bankası Nizip İdare Binası İnşaatı
Yurt dışında ilk üstlenilen proje
Al-Wehdah Barajı – Ürdün
Yurt dışında faaliyet gösterilen ülkeler
Al-Wehdah Barajı – Ürdün (Altyapı)
Toplu Konut Projesi – Minsk, Belarus
(Üstyapı)
Derne Kenti Altyapı Projesi – Libya (Altyapı)
Sawalkot Barajı ve HES – Hindistan (Altyapı)
Souktleta Barajı – Cezayir (Altyapı)
85
RESTORASYON
* Bilgiler ve resimler Vakıflar
Genel Müdürlüğü İstanbul 2. Bölge
Müdürlüğü tarafından alınmıştır.
Sinan'ın eşsiz eserlerinden;
Üsküdar Mihrimah
Sultan Külliyesi*
Mihrimah Sultan Külliyesi ve
külliyeyi oluşturan yapılar
Kuban; Mihrimah Sultan Külliyesi’nin
Üsküdar meydanında yer aldığını
söyleyerek, Sinan’ın Külliyeyi, Şehzade
Camii ile aynı zamanda bitirdiğini
ve İstanbul fizyonomisinin Anadolu
yakasındaki önemli öğelerinden biri
olduğunu belirtir. (Kuban, 1994:456)
Kuban ayrıca; Mihrimah Sultan
Külliyesi’nin eski gravürlerde de
görüldüğü gibi, kıyıya çok yakın bir set
üzerinde denize açılan çift revaklı son
86
cemaat mahallini örten büyük saçağı
ve köşkü ile Boğaz’ın başlangıcında,
bugünkünden de etkili olağanüstü bir
mimari gösteri olarak betimlerken;
(Kuban; 1998:97) 16.yüzyılın birinci
yarısında henüz boş olan Üsküdar
kıyılarında, Mihrimah Sultan’ın bir
sarayı olduğundan bahsetmektedir.
(Kuban, 1997:74)
Cantay’ın ifadesiyle; Mimar Sinan,
Şehzade Külliyesi’ni inşa ettiği
yıllarda, Üsküdar’da Mihrimah Sultan
Külliyesi (İskele Camii ve Külliyesi)
(Milâdî 1547 Hicrî 954)’ni de inşa
etmektedir. Cantay’a göre; sarp ve
dar bir kıyı düzlüğüne inşa edilen
külliyenin yapıları, cami, medrese,
imaret, hamam, mektep ve Kaptan-ı
Derya Sinan Paşa’nın türbesidir.
Ayrıca; külliyede cami eksenine dik
bir eksenle konumlanan medrese,
doğuda yer almıştır. Giriş kanadında,
mekânsız bir sıra revakı vardır.
Dersane, iki yanındaki dehlizlerle, ayrı
bir birim oluşturur. Kıble yönünde,
altı dükkanlı, iki hacimli mektep
yer almıştır. Günümüze ulaşmayan
tabhane ve imaret, caminin
batısında paralel bir eksen meydana
getirmektedir.(Cantay, 2002:60)
Caminin istalaktitli cümle kapısının
üzerindeki kitabede; Kanuni Sultan
Süleyman'ın kızı, Rüstem Paşa'nın
karısı Mihr-i mah Sultan tarafından
yaptırıldığı ve 1548 yılı Temmuz ayında
bittiği yazılıdır. (Konyalı,1976:217)
Peçevi; ise “Mihrimah Sultan için
Üsküdar’da lebideryada vaki iki
bab kervansaray ve medrese,
mektep, cami ve imaret serapa ol
padişahın hayratından mahsup olup
cümlesi kendi fermanı şerifleriyle
ve ekser masarif ve levazımları
canibi ailelerinden verilmekle bina
olunmuştur.” diyerek külliyenin
Kanuni tarafından kızı için yaptırılmış
olduğunu yazar. (Kuban; 1994:456)
Diğer bir açıklamayla; Prof. Dr.
Abdullah Kuran; Mimar Sinan’ın
ilk selâtin külliyelerinden biri olan
Üsküdar Mihrimah Sultan Küliyesi’nin
dağınık yapı topluluğundan
oluştuğunu belirterek, Üsküdar İskele
Meydanı’ndaki Mihrimah Sultan
Külliyesi’nin, simetrik ve dik açılı bir
yerleşim düzenine göre kurulmadığını
söyler, 1540’lı yıllardaki külliyenin
asimetrik yerleşim sistemiyle Sinan’ın
rahat bir tutum içinde olduğuna
işaret eder. “Yan yana duran cami ile
medrese paralel eksenler üzerinde yer
almazlar. Medrese camie göre kuzeye
dönüktür. Caminin güneyinde bulunan
mekteb de caminin kıble ekseninden
kaçmıştır.” diyerek bu ifadesini daha
da destekler. (Kuran,1988:167)
Cansever’in ifadesine göre; “Kanuni
Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah
Sultan adına 1542’de inşaatına
başlanan külliye, Üsküdar’ın önemli
bir birimi olarak cami, medrese,
sıbyan mektebi, hamam, tabhane,
imaret ve handan oluşmuştur. Bugün
külliyenin sadece cami ve medresesi
ayaktadır… Külliyenin inşa edildiği
tarihte denize ne kadar yakın olduğu
bilinmemekle birlikte; 18. asır başında
gerçekleştirilen meydan çeşmesinin
konumu, o tarihlerde caminin
üzerinde yer aldığı set ile deniz
87
arasında bir miktar alan bulunduğunu
göstermektedir. (Cansever; 2005:121)
Vakfiyesine göre bu külliye; bir cami,
bir dersane ve 16 hücreli medrese,
sekiz odalı misafirhane, bir kiler,
bir ambar ve bir ahurdan oluşmuş
iken; (Konyalı,1976:214) günümüzde
ise olmayan yapılar vardır: Han,
imaret ve tabhane. Bunlar arazinin
deniz kenarındaki konumuna göre
kıyı boyunca dizilmiş olabilirler.
Tabhanenin 1772’de çıkan yangında
çevresindeki dükkanlarla birlikte
yandığı bilinmektedir. Han’ın arsası
19.yy sonu haritalarında gözükür.
(Kuban, 1997:63)
Üsküdar Mihrimah Sultan Camii
Bu caminin adı bir vakfiyesinde,
Tezkiret-ül-Bünyan (Yapılar
Kitabı) ve devrinin bir çok arşiv
vesikalarında Mihr-i mah şeklinde
yazılır. Üsküdar Sultantepesinin
eteğinde hakim bir sed üzerine
kurulan bu cami Üsküdar
İskelesi'nde ve Sultan lll. Ahmet
Çeşmesi'nin karşısındadır.
(Konyalı,1976:213)
Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde
bu cami hakkında şunları
88
yazmıştır: “Mihrimah Sultan
Camii iskele başındadır. Bu camii
Sultan Süleyman 954 tarihinde
yaptırıp sevabını kerimesi Sultan
merhumenin ruhuna hediye
etmiştir.” (Konyalı,1976:224)
Benzer bir ifadeyle Ayvansarayi;
bânîyesinin Mihrimâh Sultân,
Sultân Süleymân Hân-ı
Kad’im hazretlerinin ker’ime-i
muhteremeleri ve Rüstem Paşa’nın
dahi halîle-i mükerremeleri
olduğunu, bu câmi-i şerîfin 954
(1548) târihinde Rüstem Paşa’nın
sadâret-i ûlâlarındatekmîletdirmiş,
leb-i deryâdavâki olduğunu
açıklamaktadır. (Ayvansarayi,
vd.,2001:592)
Camii'nin Mimari Özellikleri
a) Plan Özellikleri
Kuran; caminin orta kubbesinin
yanlarında ve kıble yönünde
yarım kubbeli ve yarım kubbeler
arasında küçük kubbeli birimler
bulunduğunu, iki minareli, çift
revaklı bir selâtin camii olduğunu,
şadırvanının son cemaat yerinin
önünde, kıble ekseni üzerinde yer
aldığını, dış revakının geniş saçaklı
çatısı kuzeye doğru çıkıntı yaparak
şadırvanın da üstünü örttüğünü
belirtir. (Kuran, 1988:201)
Mihrimah Sultan Camii’nde dikkati
çeken en önemli özellik;Mimar
Sinan’ın aynı zamanda inşa ettiği
Şehzade Camii’nde uyguladığı
dört yarım kubbeli merkezi plan
şemasından farklı olarak, bu
camide giriş aksındaki yarım
kubbeyi kaldırmış ve son cemaat
yerinden doğrudan büyük kubbe
altına girilen bir ibadet mekanı
gerçekleştirmiş olmasıdır.
(Kuban;1997:74)
Günay’ın açıklamasına göre;
Sinan’ın ilk tasarladığı yarım
kubbeli cami olan bu yapıda orta
kubbe üç yandan yarım kubbelerle
desteklenir. Böylece mekan enine
gelişir. Camiye girilir girilmez kubbe
altına gelindiğinden derinlik etkisi
çok sığdır. Ancak yalın bir mekan
insanı birdenbire sarar. (Günay,
2005:52) Böylece sadece kubbenin
daha etkili olduğu bir hacim elde
etmenin yanında caminin kullanılışı,
safların oluşması açısından her
zaman yeğlenen enine bir namaz
mekanı fikrini de gerçekleştirmiş
olur. (Kuban; 1998 :98)
Cansever de benzer bir ifadeyle;
Sinan’ın Mihrimah Sultan Camii’nde
farklı bir yaklaşım benimsediğinden
bahseder. Esere özel bir karakter
kazandıran merkezi kubbe, mihrap
cephesi ve yan cephelerde yarım
kubbelerle, giriş cephesinde ise
sadece taşıyıcı kalın bir duvarla
desteklenmiş, bu durumda kubbe
kaidesi, bir kare plandan denize
doğru uzayan bir dikdörtgene
dönüşmüştür. (Cansever; 2005
:121)
Konyalı, caminin; kasnağında
onaltı pencere bulunan tek büyük
kubbe ile örtüldüğünü belirterek;
(Konyalı,1976:219) bu kubbeye kıble
tarafında, sağ ve sol yanlarında,
önlerinde dörder pencere bulunan
üç yarım kubbenin dayanmakta
olduğunu, bunun ana kubbeye
bambaşka ve ihtişamlı bir görünüş
sağladığından bahseder. Ayrıca;
bu yarım kubbeleri üçer istalaktit
salkımı sarkan üçer pencereli
ikişer mini mini kubbe daha
beslemektedir. (Konyalı,1976:220)
Kubbe çapını; Aslanapa 10 metre
olarak belirtirken, (Aslanapa;
1986:190) Müfit Yorulmaz 11.07
metre, Nafız Çamlıbel 11.85 metre,
Ali Saim Ülgen ise 11.10 metre
olduğunu yazar. (Günay; 2005:184)
Aslanapa’ya göre, 10 metre
çapındaki orta kubbe, dörtlü
yonca yaprağı şemasında iki
paye ile giriş tarafındaki iki duvar
payesine kemerlerle oturtulmuştur.
(Aslanapa; 1986:190)
Yarım kubbe ve köşe kubbelerin
bulunmadığı ön cephede, altı sütun
üzerine beş kubbeli son cemaat
yeri bulunmaktadır. Son cemaat
kubbelerinden yukarıya yükselen
taş cephesi keskin köşeleri ve
dışarıya akseden kemer profili
ile sert ve kapalı bir etki bırakır.
Bu etki, son cemaat yerinin
çevresinde orta ekseni çıkıntılı
ikinci bir saçak ile (Günay; 2005:52)
taş duvar yüzeyinde altta beş
yuvarlak pencere, üstte iki yuvarlak
pencere arasında bir sivri kemerli
pencere ve bunların geometrik
alçı şebekeleri ile yumuşatılmak
istenmiştir. (Aslanapa; 1986:192)
Yapının mihrap cephesi, yarım
kubbe, eksedralar, küçük
kubbeler, kemerli ve yuvarlak üst
pencereler ve kademeli duvarı
ile hareketlendirilmiştir.(Günay;
2005:52)
Kesme küfeki taşından yapılmış
olan Mihrimah Sultan Camii’nin
sağında ve solunda kapıları son
cemaat yerine açılan muntazam
kesme taşla yapılmış tam şerefeli
sülün endamlı iki minaresi
vardır. Şerefe altları çok güzeldir.
(Konyalı,1976:221)
c) İç Mekan ve Bezeme Özellikleri
Konyalı; caminin mihrap ve
minberini şöyle tarif eder: “Mihrap
mermerden ve istalaktitlidir. Minber
de som mermerden yapılmıştır.
Şebekelerinde onüçerşualı yıldızlar
ve hendesi şekiller vardır. Minberin
basamaklarının altları zambak
şeklinde oyulmuştur. Külah
direkleri kırmızı somakidendir.
(Konyalı,1976:221)
Mermer Minber ve Ahşap Vaaz
Kürsüsü (2011-2012 Fotoğraf: Ezgi
Gürbüz)
Kuban ahşap vaaz kürsüsünü;
kakma tekniği ve iyi bir işçilikle
yapılmış olarak nitelerken; (Kuban;
1997:76) Aslanapa da benzer bir
ifadeyle; ağaç işçiliğinin güzel
eserlerinden biri olduğunu,
geometrik geçmeler ile yer
yer fildişi ve sedef kakmalarla
zenginleştirildiğini belirtir.
(Aslanapa; 1986:193)
Pencere kanatlarını (kündekâri)
Konyalı; fildişi, sedef ve abanoz
ile kakmalı olarak betimlerken,
kapı kanatlarının kemik, fildişi ve
abanoz oymalarla süslendiğinden
bahseder.
Bilhassa kenarlarının çok
nefis olduğunu, beş şualı fildişi
yıldızlarının ortalarına fırçanın
89
ve kalemin bile zor yapabileceği
altışar şualı yıldızların işlendiğini,
iki büyük göbeğinin de şâhaser
olduğunu ve kanatlarına fildişi ile
Kelime-i Tevhid işlendiğini anlatır.
(Konyalı,1976:221)
Benzer bir ifadeyi Aslanapa da
kullanarak; kapı kanatlarının
kündekâri (parçalı) teknikte,
geometrik yıldız ve altıgenlerden
meydana geldiğini, sedef
kakmalarla renklendirildiğini,
serenlerinin rumi ve kıvrık
dallardan oymalı olduğundan
bahseder. (Aslanapa; 1986:193)
Kuban; bezemesel programın özgün
öğeleriyle çağını yansıttığını ifade
ederken, (Kuban;1998:98) aynı
şekilde Aslanapa da; kubbedeki yazı
ve süslemelerin özgün olduğunu
söyler. (Aslanapa; 1986:192)
Mihrimah Sultan Camii’nin
Günümüz Restorasyonunda Yapılan
Uygulamalar:
Mihrimah Sultan Camii; hem
mimarlık hem de sanat tarihi
yönünden ve üzerinde yer
aldığı üsküdar topografyası ve
90
şehir dokusundaki durumu ile
birlikte, Sinan Külliyesi'nin bir
parçası olduğundan dolayı önem
taşımaktadır. Bu nedenle eserin
kimliğine uygun olarak restore
edilmesi ve yapılan uygulamaların
görsel ve yazılı biçimde
belgelenerek arşivlenmesine
dikkat edilmiştir. Caminin önemi
gözetilerek, onun günümüze
ulaşabilmiş özgünlüğünü
ve bütünlüğünü koruyarak
gelecek kuşaklara aktarabilmek
amaçlanmıştır.
Çalışmaların tamamı, İstanbul
VI Numaralı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu’nun
kararı ile oluşturulması uygun
görülen; bilim kurulu denetiminde
yapılmıştır. Bilim kurulunda; mimari
danışman olarak Prof Dr. Kutgün
Eyüpgiller; Sanat tarihi danışmanı
olarak Prof. Dr. Baha Tanman;
konservasyon uzmanı olarak Doç.
Dr. Ahmet Güleç, statik danışman
olarak ise Prof. Dr. Turgut Kocatürk
görevlendirilmiştir.
Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nin
restorasyonuna 2012 yılı Ocak
ayında başlanılmıştır.
Üst örtüde bulunan kurşun
kaplama sökülerek orjinaline uygun
2 mm. kalınlığında kurşun kaplama
yenilenmmiştir.
Ana kubbe ve minarelerdeki bakır
alemlerin temizlik, bakım ve
onarımları yapılmış, 23,75 karatlık
altın varak uygulanarak yerlerine
takılmıştır.
Ahşap saçakta bulunan
çürümüş ve özelliğini yitirmiş
taşıyıcılar orjinaline uygun olarak
yenilenmiştir.
Ana kubbe taşıyıcı kemerlerde ve
tamburlarında bulunan küfeki taşı
kaplamada özelliğini yitirmiş olan
kısımlar değiştirilmiştir. Kullanılan
küfeki taşları yapılan analizler
sonucunda orjinaline uygun olan
Kırklareli’ne bağlı Pınarhisar
bölgesinden getirtilmiştir.
Cami cephesinde bulunan dışlık
pencereler orjinaline uygun olarak
yenilenmiş, şişe dibi camları
Paşabahçe Cam Fabrikası'nda imal
edilmiştir.
Cami içinde bulunan müzeyyen
içlik pencerelerin temizlikleri
yapılarak, dökülmüş ve kırılmış olan
camlarının taksimatları orjinaline
uygun İtalya'dan getirtilen renkli
camlar ile yenilenmiştir.
üzerindeki bezemelerde Süleyman
Mührü motifli rozetlerdeki fildişi,
akik taşı (Afrika’dan ithal edilmiştir),
armut ağacı, abanoz ağacı, ceviz
ağacı ve elma ağacı ile orjinaline
uygun olarak tamamlanmıştır.
Cami içerisinde müezzin mahfili
altında buluna rumi desenli
edirnekari tezyinat üzerindeki kalın
boya tabakası itinalı bir şekilde
raspa edilerek özgün rumi motifi
ortaya çıkarılmış, sağlamlaştırması
yapılıp, yıpranmış bölümlerinin
tamir ve onarımları yapılmıştır.
Çürüyen ahşaplar kendi özgün
ahşabına göre (ıhlamur ağacı)
yenilenmiştir.
Cami son cemaat ve pencerelerde
bulunan lokmalı demir parmaklıklar
İtalya'dan getirtilen, ithal dolamit
granül ile temizlenmiş, kırılmış,
korozyona uğramış kısımlar
kesilerek çıkartılmış ve yerlerine
uygun malzeme ile tamamlamaları
yapılmıştır. Üzerine paslanmaya
karşı koruyucu sürülüp,
boyanmıştır.
Cami içi ve beden duvarlarındaki
tüm çimento bazlı sıvalar bilim
kurulu kararı gereğince raspa
yapılarak orjinal küfeki taşlar ortaya
çıkartılmıştır.
Kündekari kepenk ve kapıların
böceklenmeye karşı ilaçlanmaları
yapılmış, ahşaptaki çürümüş
ve deforme olmuş kısımlar
çıkartılarak orjinaline uygun olarak
tamamlanmıştır. Sağlamlaştırılması
yapıldıktan sonra gomalak cilası
yapılmıştır. Kündekari üzerindeki
eksik olan parçalar orjinaline uygun
olan malzeme ile yenilenmiştir. Kapı
Cami güney ve doğu cephesinde
bulunan hazire kısmındaki 101
adet mezar taşları, ab57 ile
temizlenerek, eksik parçaları
orjinaline uygun olarak
tamamlanmıştır. Ayrıca güney ve
doğu cephesinde, mezarlara zarar
vermeden drenaj yapılmıştır.
Cami batı cephesinde bulunan
orjinal güneş saati temizlikleri
yapılarak yerinde korunmuştur.
onarımları yapılmış, mimber giriş
kitabesi temizlenerek orjinaline
uygun zemin boyası yapılarak 23.75
karatlık altın varak yapılmıştır.
Tüm avlu döşemesinin onarımları
yapılarak derzleri tamamlanmış,
çürümüş ve vasfını kaybetmiş
döşeme taşları orjinaline uygun
olarak yenilenmiştir.
Cami avlusu güney tarafında; yer
altına projesine uygun olarak bay ve
bayan tuvaletleri inşa edilmiştir.
Cami 31.01.2014 tarihinde
restorasyonu tamamlanarak
ibadete açılmıştır.
Cami içerisinde bulunan mermer
mihrap, mermer şebekeli mimber
ve müezzin mahfili mermer
sütunları, ab57 ile temizlenerek
91
KÜLTÜR / SANAT
Tezhip: “Besmele” - Rafet Küllüoğlu
Gönül KARACA
Sabır ve emeğin ürünü,
Tezhip
Tezhip eserleri,
sanatkarın ruhunun
yansımasını içerir.
92
Tezhip kelimesi, Arapça zeheb (altın)
kökünden türemiş olup, ‘altınlamak’
anlamına gelir. Geleneksel kitap
sanatlarımızdan biri olan tezhip
sanatının uzun ve eski bir geçmişi
vardır. El yazması eserler murakka
denilen kağıt üzerine Hüsn-ü Hat
yazısı yapıştırılarak levha halinde
süslenmiştir. Tezhip sanatı kâğıt
üzerine yapılan, ana maddesi altın
olan, sulu boya, guaj boya ile çalışılan
kitap veya levhalarda gördüğümüz bir
süsleme tekniğidir. Tezhiple uğraşan
erkeğe müzehhip, kadına müzehhibe
denir. Altınla bezenmiş eserler ise
müzehhep olarak adlandırılır.
Bu kıymetli sanatımızın geçmişi
çok eskilere dayanır. Tarihsel olarak
13.yüzyıl süslemeleri dönemi, 13.-14.
yüzyıl. Selçuklu ve Beylikler dönemi
(Hz. Mevlana dönemi), Osmanlı
erken devri ve 15. yüzyıl süslemeleri
(Fatih dönemi) ile 16-17. yüzyıl
Kanuni dönemi olarak ayırmamız
mümkündür. Bu sanat, Kanuni
Sultan Süleyman döneminde doruk
noktasına ulaşmış ve çok başarılı
eserler verilmiştir. Bu dönem “Klasik
Dönem” olarak isimlendirilmiştir.
Ayrıca 18.-19. yüzyıllarda süslemeler,
“Türk Rokokosu” adı altında
toplanmıştır. Yeni Klasik Dönem
olarak adlandırılan son dönem ise
Cumhuriyet dönemidir.
Tezhip sanatının oluşumunu sağlayan
motifler; bitkisel motifler (yapraklar,
hatayiler, pençler, gonca güller),
hayvansal motifler (yalın hayvan
formları, rumiler), geometrik ve
sembolik motifler (geçmeler) ile
doğadan stilize edilen bulut, çiçek gibi
motiflerdir.
Büyük bir sabır ve emek işi olan tezhip
sanatı belli kurallara göre yapılır.
Tezhip çalışmasında önce Hüsn-ü Hat
yazıları hazırlanır.
Önceleri kâğıtların kat kat
yapıştırılarak karton haline getirilmesi
yoluyla yapılan murakkalar
kullanılırken, günümüzde paspartu
kullanılmaktadır. Hüsn-ü Hat yazıları
aherle paspartuya yapıştırıldıktan
sonra, yazının kenarına geçme
(zencerek) hazırlanır.
Tezhip: Abuzer Özkan
Anlamı : “Allah, herşeye kâdirdir.”
Tezhip: Hadis - Rafet Küllüoğlu
Anlamı: “İlim öğrenmek her müslümana farzdır.”
Daha sonra tezhip veya halkar
çalışması için eskizde paftalanarak,
belirli kurallar çerçevesinde desen
hazırlanır.
Eskizden paspartuya geçirilen
kompozisyon, altınlanır ve uçlarında
akik taşı bulunan mühre yardımıyla
paspartuya işlenen altınlar parlatılır.
İlk örneklerine 15.
yy'da rastlanan Katı’
sanatı, en parlak
dönemini Kanuni
Sultan Süleyman
zamanında yaşamıştır.
Bu sanatta kullanılan altın varak, arap
zamkı veya bal ile kasede parmakla
3 saat ezilir, yıkanır, kurutulur. Sarı
altının yanısıra, beyaz ve yeşil altın da
kullanılmaktadır. Ezilmiş altın esere
jelatinli su ile uygulanır. Sonrasında
çalışmaya guaj boya ile devam edilir,
motiflerin kontürleri (tahrir) çekilir ve
zemin boyanır.
Tamamlanması aylar alabilen; ince
ustalık, dikkat ve sabır gerektiren bu
sanatın icrası oldukça meşakkatlidir.
Tezhip eserleri, sanatkarının
tabiatından izler taşır, adeta
sanatkarın ruhunun yansımasını
içerir. Bu sanatın, insan ruhunu terbiye
edici yönü bulunur. Gönlünde estetik
güzelliklere yer olan kimselerin
beğenisine hitap eden bu sanatın,
günümüzde üniversitelerde bölüm
olarak okutulmaya başlaması da,
gelişimi ve yaygınlaşması açısından
önemlidir.
Katı’ Sanatı
Kat veya katı’ kelimesinin sözlükteki
anlamı 'kesmektir'. Katı’ sanatı ise
bir kağıt veya deri üzerindeki yazıyı,
motifi veya şekli oyup çıkartarak bir
başka kağıt ya da deriye yapıştırmak
suretiyle gerçekleştirilen bir süsleme
sanatıdır.
Katı’ sanatında geniş bir uygulama
alanı olduğu gibi, zengin bir motif
çeşitliliği de bulunmaktadır.
Tarihte el yazması eserlerde
kenar süsü olarak, hadis ve dua
kitaplarında oyma yazı olarak
uygulanmıştır. Ayrıca, bu sanattaki
motifleri cami, köşk gibi mekânların iç
süslemelerinde görebileceğimiz gibi
vazo, ibrik, çanak gibi objeler üzerinde
de görebiliriz.
93
Katı
94
Katı
Tezhip: Tuğra Besmele - Abuzer Özkan
Oymacılıkta motifin kesilip
çıkartıldıktan sonra başka bir yere
yapıştırılan kısmına "erkek oyma",
içi oyulmuş olan kısma, "dişi oyma"
adı verilir ve oymaların erkek ve
dişisi yani desenin negatif ve pozitifi
genellikle yan yana kullanılır.
İlk örneklerine 15. yy'da rastlanan
Katı’ sanatı, en parlak dönemini
Kanuni Sultan Süleyman zamanında
yaşamıştır. Topkapı Sarayı Müzesi’nde
bu sanata ilişkin nadide örnekler
sergilenmektedir.
18. yy’dan itibaren çok çeşitli bitkilerin,
ağaçların ve hayvanların yer aldığı üç
boyutlu kompozisyonlar yapılmaya
başlanmıştır. Vazolu kompozisyonlar
ve bahçe manzaraları bu dönemde ön
plana çıkar.
Günümüzde çeşitli yöntemlerle
renklendirilen kâğıtlar ve ebru
kâğıtları motifler doğrultusunda tek
tek kesilir. Üç boyutlu katmerli çiçek
çalışmalarında, her katı ayrı kesilen
ve şekillendirilen motifler, nişasta ve
su ile hazırlanan boza kıvamındaki
muhallebi ile yapıştırılır. Kuruduktan
sonra tekrar elde düzeltilerek üç boyut
etkisi verilir.
Katı
95
KÜLTÜR / SANAT
Tülin DİZDAROĞLU
Ev ekonomisi ülke
ekonomisinden ayrı
düşünülemez
Son 10 yıldır
köylere gittiğimde
fotoğrafladığım
tarlaların bomboş
olduğunu görerek
büyük bir üzüntüye
düşüyorum
96
Kadınsız bir üretim düşünülebilir
mi? Tabi ki gelişmiş ülkelerde ileri
teknolojilerle yapılan üretimden söz
etmiyoruz. Bu teknolojilerde çoğu işi
robotlar yaptığından, değil kadının,
insanın bile adı yok.
Özellikle kırsal kesimdeki üretimden
söz edecek olursak, bu üretimde
başrolü kadının üstlendiği
yadsınamaz. Örneğin soframıza
gelen bir dilim ekmeğin öyküsünü ele
alalım...Tarlaya tohumun serpilmesi,
tarlanın yaban otlardan temizlenmesi,
başaklar olgunlaştığında buğdayın
biçilmesi, buğday yığınlarının
taşınması, buğday ve sapların
birbirinden ayrılması, tanelerin
elenmesi, savrulması, buğdayın
değirmenlere götürülüp öğütülmesi,
ya da Karadeniz yöresinde olduğu
gibi mısır tanelerinin iki taş arasında
evde öğütülmesi, hazırlanan bu
unlardan hamur yapılması, hamurun
mayalandırılması, mayalanmış
hamurun tepsilere basılması,
fırınlarda pişirilmesi ve en nihayet mis
gibi kokan ekmeklerin özenle kesilip
sofraya getirilmesi. Tüm bu serüvende,
yine kırsal kesim için söyleyecek
olursak, kadının emeğinin, erkeklere
oranla daha çok olduğunu iddia
edebiliriz.
Buğday, insanlık tarihinin en
temel gıda maddelerinden biridir.
Fotoğraf çekmek için kırsal
kesimleri dolaşmaya başladığım
1990'lı yılarda tarlalarda kadınlı
erkekli tüm insanların harıl harıl
çalışmakta olduğunu görür ve onları
fotoğraflardım. Fakat son 10 yıldır
köylere gittiğimde fotoğrafladığım bu
tarlaların bomboş olduğunu görerek
büyük bir üzüntüye düşüyorum.
Yalnız tarlalar değil köyler de bomboş.
Yol soracak tek bir canlı kula bile
rastlayamazsınız. Sanki bir salgın
hastalık olmuş ya da bir felaket olmuş
gibi. Evlerde yalnızca yaşlılar var.
Bazı evlerse tamamen kapatılmış.
Geçtiğimiz yıllarda "neden buğday
ekmiyorsunuz" diye sorduğumda
"devlet ekmemizi istemiyor ki,
onun karşılığında bize para yardımı
yapıyor, neden ekeyim ki" yanıtını
almıştım. Düşünebiliyor musunuz,
bir ülke en temel gıda maddesinin
üretiminden vazgeçerse, o verimli
tarlalarını bomboş bırakırsa sonu
ne olur? Ekonomide en temel olayın
üretim olduğu hep söylenmez mi?
Bizim gibi çok verimli, geniş tarımsal
alanları olan bir ülke, tarımsal
üretimden nasıl vazgeçer? Tek başına
teknolojik üretim bir ekonominin
kalkınması için yeterli midir? Bu
soruları ard arda sıralayabiliriz...
Buğday gibi tütünde de aynı acı
sonu görüyoruz. Küçüklüğümde
annemin anneannesinin tarlalarında
tütün ekimi yapılırdı, hatta dizmeye
yardım ettiğim bile olmuştur. Ailenin
geçiminin büyük bir kısmı tütünden
sağlanırdı. Fotoğraf çekmeye
97
başladığımda Sinop'un köylerinde ve
ilçelerinde hemen hemen her evde az
ya da çok tütün üretimi vardı. İstediğim
eve gider bol bol tütün fotoğrafı
çekerdim. Son 10–15 yıldır, tütün
yapan ev bulup fotoğraf çekmem
imkânsız oldu. Nasıl eskiden kağnı
(öküz arabası) bulup fotoğraflarını
çekerken şimdilerde hiç bulamadığım
gibi. Ama bunu, traktörün girebildiği
her yerde kağnının işini gördüğünü
söyleyerek açıklayabiliriz. Fakat tütün
öyle mi? Sigara içilmesine karşı olsak
da tüm dünyada bunun üretim yapılıp,
insanlar büyük oranda ekonomik gelir
sağlanırken ve yurdumuzda dünyanın
en kaliteli tütünleri üretilirken neden
tütün üretiminden vazgeçildi? Ki tütün
işinde hemen hemen tüm üretim
kadınlar tarafından yapılırdı. Tarlanın
sürülmesi hariç nerdeyse tütün
üretimine erkek eli değmezdi. Böylece
kırsal kesimde kadının ekonomiye
katkısı büyük ölçüde engellenmiş
oldu. Vakit geçirilmeden, hem
buğdayda hem de tütünde devletin
teşvik önlemlerini alması gerekir diye
düşünüyorum.
98
99
Aynı şekilde kırsal kesimdeki halı
üretiminde de devletin ya da yerel
yönetimlerin yardımcı olması
gerekmez mi? Kadınlarımızın
evlerde dokuduğu bu halılar hem
aile bütçesine, hem de ekonomimize
büyük katkılar sağlamıyor mu? O
halde geliştirilmesi için tüm yardımlar
yapılmalı. Yıllar evvel Karadeniz
yaylalarında ipek halı dokuyan bir
lise öğrencisini fotoğraflamıştım.
Öğrencinin okul masraflarını bu
şekilde karşıladığını söylemesi, beni
umutlandırmıştı.
Yine kırsal kesim kadını,
hayvanlarından sağdığı sütleri en
iyi şekilde değerlendirip, onlardan
yoğurt, peynir ya da tereyağı yapıp
çevre pazarlara giderek satmakta.
Bu şekilde aile bütçesine hiç de
azımsanmayacak katkısı olmaktadır.
Sinoplu olduğum için yazları Sinop
100
ve ilçelerinin pazarlarına gittiğimde
satıcı kitlesinin büyük bir kısmının bu
çalışkan kadınlarımızdan oluştuğunu
görmekteyim. Tabi ki yaşları hayli
büyük olan kadınların, hala geçim
derdinde olup, ürünlerini pazarlama
gayretleri, bana üzüntü kaynağı
olmakta. Bir de bu kadınlarla alışveriş
yapan hali vakti yerinde kişilerin bir
demet maydanozu, 75 kuruş yerine 50
kuruşa alma gayreti içine girmelerini
doğrusu hiç anlayamıyorum ki bu
kadınlarımızın 15-20 kuruşa bile
gerçekten ihtiyaçları var. Yıllar evvel
yine Sinop pazarında yakın köylerden
bir kadın bana "akşam dönüşte yüküm
az olursa köye yürüyerek dönüyorum"
demişti ve çok üzülmüştüm.
Ev ekonomisini, ülke ekonomisinden
ayrı düşünmezsek, bu çalışkan
kadınlarımızın, bir şekilde devlet ya
da yerel yönetimler tarafından teşvik
görmelerinin çok önemli olduğuna
inanmaktayım.
101
İNTES MYM'DEN
Betonarme demircileri
belgelerini aldı
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından Yapı Müteahhitliği
Bilişim Sistemine (YAMBİS)
kayıtlı 50 betonarme
demircisi ustasının eğitimi ve
belgelendirilmesi hizmet alım
işi 06 Kasım 2014 tarihinde
ihaleye çıktı.
İNTES MYM tarafından alınan
ihale ile taraflar arasında
21 Kasım 2014 tarihinde
yapılan sözleşme uyarınca,
22 Kasım 2014 tarihinde işe
başlandı.
102
İNTES MYM tarafından işin
eğitim bölümü ücretsiz olarak
gerçekleştirilerek eğitim
süresince adaylara kırtasiye
ve ders notları ücretsiz olarak
dağıtıldı.
İNTES MYM eğitimleri,
Bakanlığın da isteği üzerine,
adayların işlerine engel
olmayacak ve gelebilecekleri
uygun saatler belirlenerek
sabah ve akşam grubu olarak
düzenlendi.
Üç gün süren eğitimlere
ilk grup olarak katılan
aday sayısı 11 kişi oldu.
Sınavlarda teorik ve
uygulamalı eğitimlerini
tamamlamalarının ardından
tüm adaylar başarılı olup,
mesleki yeterlilik belgesi
almaya hak kazandılar.
Eğitimleri akşam gerçekleşen
ikinci grup 16 adaydan
ise 15’i eğitimler sonucu
girdikleri
mesleki
yeterlilik
sınavlarından
başarılı
olarak
Betonarme
Demircisi
mesleki
yeterlilik
belgelerini
almaya hak
kazandılar.
Adaylar 40
saatlik teorik
ve uygulamalı
eğitimleri
boyunca,
meslekleri
ile ilgili tüm
becerilerini
ortaya koyan
eğitimler ile donatıldılar.
Standart ve yeterlilikleri
belirlenen her meslekte
olduğu gibi iş sağlığı ve
güvenliği öncelikli eğitim
konusu oldu. Betonarme
demircisi mesleğinin en
önemli konularından birisi
olan proje okuma konusunu
kavrayan adaylar daha sonra
kendilerine verilen projeyi
uygulayarak mesleklerini icra
ettiler.
Adaylar mesleki yeterlilik
belgelerini 31 Mart 2015
tarihinde Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından
düzenlenen törenle aldılar.
Böylece İNTES MYM
tarafından üstlenilen proje
başarı ile tamamlandı.
Daha önemlisi merkezin
öncelikli misyonlarından
birisi olan sektöre bilgi,
yetkinliğini ispatlamış ve
becerisini arttırmış çalışanlar
kazandırıldı.
İNTES MYM kaliteli ve güvenli
yapılar inşa edecek işçileri
sektörün bir parçası yapmaya
devam edecek.
103
İNTES MYM'DEN
Tehlikeli ve çok tehlikeli
mesleklerde mesleki yeterlilik
belgeleri zorunlu hale getirildi
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
4 Nisan 2015 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda kabul edilerek 6645
sayılı Kanun numarası ile yasalaştı.
23.04.2015 tarihli ve 29335 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 6645 sayılı Kanun
5544 sayılı Mesleki Yeterlilik
Kurumu Kanunu'nda da önemli
değişiklikler yaptı. Söz konusu
düzenlemeler ile nitelikli iş
104
gücü istihdamını teşvik ederek,
iş kazalarının azaltılmasını ve
verimliliğin artırılmasını hedefleyen
düzenlemeler getirildi. Sektörde
nitelikli işgücü istihdamı için milat
niteliğinde adımlar atıldı.
İşlerin daha kaliteli ve nitelikli iş
ve becerisi olan yetkin meslek
çalışanları tarafından yapılması
güvenli yapıların ve kaliteli kentlerin
inşa edilmesinde son derece önem
arz etmekte olup getirilen yeni
düzenlemeler ile artık tehlikeli ve
çok tehlikeli işlerde belgesiz işçi
çalıştırılamayacak, çalıştıranlara
cezai müeyyideler uygulanacak.
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Kanunu'na ilişkin getirilen önemli
yasal değişikler şu konuları içeriyor:
Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden
olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu
tarafından standardı yayımlanan
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'nca çıkarılan tebliğlerde
belirtilen mesleklerde, tebliğlerin
yayım tarihinden itibaren on
iki ay sonra Mesleki Yeterlilik
Kurumu Kanunu’nda düzenlenen
esaslara göre Mesleki Yeterlilik
Belgesine sahip olmayan kişiler
çalıştırılamayacak.
Belgelendirme zorunluluğu
Bakanlıklar ile tüm kamu kurum
ve kuruluşları görev alanlarını
ilgilendiren mevzuatta Mesleki
Yeterlilik Kurumu Mesleki
Yeterlilik Belgesi zorunluluğunun
getirilmesine yönelik gerekli
değişiklikleri on iki ay içerisinde
yapacak.
Ülkemizde verilecek tüm mesleki
ve teknik eğitimin ulusal meslek
standartlarına göre verilmesi
zorunlu haline getirildi.
Ceza şartı
Tehlikeli ve çok tehlikeli
mesleklerde Mesleki Yeterlilik
105
Kurumu Mesleki Yeterlilik Belgesi
olmayan kişilerin çalıştırılması
halinde işveren veya işveren
vekillerine Çalışma ve İş Kurumu
il müdürlüğü tarafından her bir
çalışan için beş yüz Türk Lirası idari
para cezası verilecek.
Tehlikeli ve çok tehlikeli
mesleklerde, Mesleki Yeterlilik
Kurumu tarafından yetkilendirilen
sınav ve belgelendirme
kuruluşlarının gerçekleştireceği
sınavlarda başarılı olan kişilerin;
106
31.12.2017 tarihine kadar belge
masrafı ile sınav ücreti,
1.1.2018 tarihinden 31.12.2019
tarihine kadar ise belge masrafı
ile sınav ücretinin yarısı İşsizlik
Sigortası Fonundan karşılanacak.
Fondan karşılanacak sınav
ücreti, brüt asgari ücretin yarısını
geçmemek üzere meslekler
itibarıyla Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı'nın teklifi ve
Bakanlar Kurulunun kararıyla
belirlenecek. Fondan karşılanan
bu desteklerden kişiler bir kez
yararlanabilecek.
Söz konusu maddelerin tam
metinleri şöyle:
MADDE 24: Tehlikeli ve çok tehlikeli
işlerden olup, Bakanlıkça çıkarılacak
tebliğlerde belirtilen mesleklerde,
21/9/2006 tarihli ve 5544 sayılı
Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanunu
kapsamında yetkilendirilmiş sınav
ve belgelendirme kuruluşlarının
gerçekleştireceği sınavlarda başarılı
olan kişilerin 31/12/2017 tarihine
kadar belge masrafı ile sınav ücreti,
1/1/2018 tarihinden 31/12/2019
tarihine kadar ise belge masrafı ile
sınav ücretinin yarısı Fondan karşılanır.
Fondan karşılanacak sınav ücreti, brüt
asgari ücretin yarısını geçmemek üzere
meslekler itibarıyla Bakanlığın teklifi ve
Bakanlar Kurulunun kararıyla belirlenir.
Fondan karşılanan bu desteklerden
kişiler bir kez yararlanabilir. Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve
esaslar Bakanlıkça belirlenir.”
MADDE 74- Tehlikeli ve çok tehlikeli
işlerden olup, Kurumca standardı
yayımlanan ve Bakanlıkça çıkarılacak
tebliğlerde belirtilen mesleklerde,
tebliğin yayım tarihinden itibaren on
iki ay sonra bu Kanunda düzenlenen
esaslara göre meslekî yeterlilik
belgesine sahip olmayan kişiler
çalıştırılamaz. 5/6/1986 tarihli ve
3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'na
göre ustalık belgesi almış olanlar ile
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı meslekî
ve teknik eğitim okullarından ve
üniversitelerin meslekî ve teknik eğitim
veren okul ve bölümlerinden mezun
olup, diplomalarında veya ustalık
belgelerinde belirtilen bölüm, alan ve
dallarda çalıştırılanlar için meslekî
yeterlilik belgesi şartı aranmaz.
(2) Bakanlıklar ile kamu kurum
ve kuruluşlarının görev alanlarını
ilgilendiren mevzuatta bu maddede
belirtilen hususlara ilişkin gerekli
düzenlemeler bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren on iki ay içinde
yapılır.
(3) Birinci fıkraya ilişkin denetimler iş
müfettişlerince yapılır. Birinci fıkrada
belirtilen hükümlere aykırı davranan
işveren veya işveren vekillerine Çalışma
ve İş Kurumu il müdürü tarafından her
bir çalışan için beş yüz Türk lirası idari
para cezası verilir. Bu Kanuna göre
verilen idari para cezaları tebliğinden
itibaren bir ay içinde ödenir.”
107
SOSYAL
GÜVENLİK
Ahmet AĞAR
Sosyal Güvenlik Müşaviri
Ev hizmetlerinde
çalışma saati
süresine göre
hesaplanan çalışma
gün sayısı 10
günden az olanlar
için, çalıştırıldıkları
süreyle orantılı
olarak çalıştıranlarca
asgari ücret
üzerinden %2
oranında iş kazası
ve meslek hastalığı
sigortası primi
ödenecektir.
108
Ev hizmetinde
çalışanlar sigortalı
olacak
Hatırlanacağı gibi, ev işlerinde
çalışanlar için ilk defa 11.08.1977
tarihli ve 2100 sayılı Kanun'da yapılan
bir düzenleme ile sadece "ücretle
ve sürekli olarak çalışanlar" Sosyal
Sigortalar Kanunu kapsamına dahil
edilmişlerdi. Sürekli olmayıp, kısmi
süreli, gündelikçi olarak ayda bir
kaç gün ev hizmetlerinde çalışanlar,
sigortalı sayılmayarak kapsam
dışında bırakılmışlardı ve yanlış
olan bu şekildeki uygulama devam
etmekteydi.
Uzun yıllardan beri tartışılan ev
hizmetlerinde çalışanların sigortalılık
konusu, 10.09.2014 tarih ve 6552
sayılı Torba Kanun'la 5510 sayılı
Kanun’a eklenen bir ek madde ile
ev hizmetlerinde bir veya birkaç
kişi tarafından çalıştırılanların
sigortalı sayılacaklarına dair yapılan
düzenleme, 1 Nisan 2015 tarihinden
itibaren yürürlüğe girmiştir.
1 Nisan 2015 tarihinden itibaren
uygulanacak olan bu yeni
düzenlemeye göre, ev hizmetlerinde
10 günden az veya 10 günden fazla
çalıştırılacak olanların sigortaya
bildirimlerinin nasıl yapılması
gerektiği, bu makalenin konusu
olacaktır.
Ev Hizmetlerinde Çalışanların
Statüleri:
1. 6552 sayılı Kanun’un 55.
maddesiyle, 5510 sayılı Kanun’a
eklenen ve 1 Nisan 2015 tarihinden
itibaren yürürlüğe giren EK 9.
maddeye göre, ev hizmetlerinde
çalışanlar, ay içinde 10 günden fazla
çalışanlar ve 10 günden az çalışanlar
olmak üzere iki ayrı kategoriye
ayrılmaktadır. Şöyle ki:
a) Ev hizmetlerinde ay içinde 10
gün ve daha fazla çalışanların
sigortalılığı:
Ev hizmetlerinde (yemek, temizlik,
çocuk, hasta, yaşlı bakımı vb.)
bir veya birden fazla gerçek kişi
tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları
kişi yanında ay içinde çalışma saati
süresine göre hesaplanan çalışma
gün sayısı 10 gün ve daha fazla olan
sigortalılar hakkında Kanun’un 4’üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi
(SSK’lı) kapsamındaki sigortalılara
ilişkin hükümler uygulanacaktır.
Bunların bildirimi, işverenler
tarafından örneği Kurumca hazırlanan
belgeyle en geç çalışmanın geçtiği
ayın sonuna kadar yapılacaktır.
Süresinde bildirimi yapılmayan her
bir sigortalı için işverene bir asgari
ücret tutarında idari para cezası
uygulanacaktır.
Kanun metninden de görüleceği
gibi, ev hizmetlerinde bu kapsamda,
yani ay içinde 10 gün ve daha
fazla çalışanlar, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun 4/a maddesi kapsamında
sigortalı sayılacak ve buna ilişkin
hükümler uygulanacaktır.
b) Ev hizmetlerinde ay içinde 10
günden az çalışanların sigortalılığı:
Yapılan bu düzenleme ile ev
hizmetlerinde çalışanlardan, ay içinde
10 günden az çalışanlar için tamamen
farklı ve örneği bulunmayan bir
uygulama getirilmiştir. Buna göre;
Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla
gerçek kişi tarafından çalıştırılan
ve çalıştıkları kişi yanında ay
içinde çalışma saati süresine göre
hesaplanan çalışma gün sayısı 10
günden az olanlar için, çalıştırıldıkları
süreyle orantılı olarak çalıştıranlarca
Kanun’un 82. maddesine göre
belirlenen prime esas günlük kazancın
alt sınırı üzerinden (asgari ücret) %2
oranında iş kazası ve meslek hastalığı
sigortası primi ödenecektir. Bu şekilde
işçi çalıştıranlar, 5510 sayılı Kanun’un
uygulanmasında işveren sayılmazlar.
Ev hizmetlerinde çalışanların
sigortaya bildirimleri:
Ev hizmetlerinde bu şekilde
çalışanların SGK’ya bildirimleri ile ilgili
düzenlemeye ilişkin “Ev Hizmetlerinde
5510 sayılı Kanun’un EK 9. maddesi
Kapsamında Çalıştırılması Hakkında
Tebliğ,” 1 Nisan 2015 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Buna göre, ev hizmetlerinde
ay içinde 10 günden fazla çalışanların
SGK’ya bildirimi, Tebliğ ekinde
bulunan EK-1 Formu ile, ay içinde
10 günden az çalışanların bildirimi
ise EK-2 Formu ile en geç çalışmanın
başladığı ayın sonuna kadar yapılması
gerekmektedir. Ev hizmetlerinde 10
gün ve daha fazla çalıştırılacaklara
ilişkin bildirge (EK-1) dışında yapılan
bildirimler SGK tarafında geçerli
sayılmayacaktır.
Çok önemli ve gerçek hayata aykırı
olacak bir uygulama:
İlgili Tebliğe göre aynı evde oturan
üçüncü derece dahil bu dereceye
kadar hısımlar, (kişinin çocuklar,
annesi, babası, kardeşi, büyük
annesi, büyük babası, dayısı, amcası,
yeğenleri, halası ve teyzesi) tarafından
ev hizmeti işlerini yapanlar Ek
9. madde kapsamında sigortalı
sayılmayacaktır. Ancak, üçüncü
dereceye kadar olan akrabalar
dışından olup ev hizmeti nedeniyle
işe alınan, aynı evde yaşayanlar ise
sigortalı sayılacaktır.
Bunlar hakkında yani, ev
hizmetlerinde ayda 10 günden az
çalışanlara, belli durumlarda sadece
iş kazaları ve meslek hastalığı
hükümleri uygulanacak olup,
bunlara hastalık sigortası hükümleri
uygulanmayacaktır.
109
110
Bu şekilde çalışanlar isterlerse,
adlarına ödenen primin ait olduğu
ayı takip eden ayın sonuna kadar
aynı kazancın (asgari ücretin)
%32,5 oranında primi kendileri
ödeyebilecektir. Bunun %20’si
malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları,
%12,5'i genel sağlık sigortası primidir.
Bu süre içinde ödenmeyen primin
ödenme hakkı düşecektir. Bu şekilde
işçi tarafından ödenen primler,
5510 sayılı Kanun’un 4/a maddesi
kapsamında (SSK’lı) sayılacaktır.
Bu şekilde prim ödeyenler, malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel
sağlık sigortası hükümlerinde
yararlanabilecektir. Ancak, bu süre
içinde primler belirtilen sürede
ödenmezse, primin ödenme hakkı
düşecek ve ileride ödeme imkânı
olmayacaktır.
Sigortalının iş kazası ve meslek
hastalığı sigorta kollarından sağlanan
yardımlardan yararlanabilmesi için
iş kazasının olduğu tarihten en az
on gün önce tescil edilmiş olması
ve sigortalılığının sona ermemiş
olması, kanuna göre iş kazası veya
meslek hastalığından dolayı geçici
iş göremezlik ödeneği ödenmesi
veya sürekli iş göremezlik geliri
ya da malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarından aylık bağlanabilmesi
için prim ve prime ilişkin her türlü
borçlarının ödenmiş olması şarttır.
Bu sigortalılar ile ilgili iş kazası ve
meslek hastalığı olaylarında Kanun'un
21'inci maddesinin birinci fıkrasındaki
işverenin, iş kazasının meydana
gelmesindeki sorumluluğu ile ilgili
hükümleri uygulanmayacaktır. Çünkü
bu şekilde işçi çalıştıranlar, işveren
sayılmamaktadır.
Ev hizmetlerinde ay içinde 10 günden
az çalışanlar ve adlarına sadece %2
oranında iş kazası ve meslek hastalığı
primi yatırılanlar, 5510 sayılı Kanun’un,
Sigortalı Sayılmayanlar başlıklı 6.
maddesindeki “Ev hizmetlerinde
çalışanlar (Kanunun ek 9 uncu
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında
sigortalı olanlar ile ücretle aynı kişi
yanında ay içinde 10 gün ve daha fazla
süreyle çalışanlar hariç) “ hükmüne
istinaden sigortalı sayılmamaktadır.
İşçi sayılmayan bu durumda
çalışanların, varsa eşi veya çocuğu
üzerinden genel sağlık sigortasından
yararlanmaya devam etmeleri
gerekir. Nitekim, EK 9. maddede,
“Bu maddenin ikinci fıkrasındaki
sigortalılar hakkında Kanun’un 67’nci
maddesinin birinci fıkrasının (a) ve
(b) bentleri hükümleri uygulanır.”
denmektedir. Dolayısıyla, ev
hizmetlerinde ay içinde 10 günden
az çalışan ve adlarına sadece %2
oranında iş kazası ve meslek
hastalığı primi ödenenlerin eş veya
çocukları üzerinde genel sağlık
sigortasından yararlanabilecekleri
sonucu ve anlamı çıkmaktadır.
Sonuç:
1. 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren, ev
hizmetlerinde (yemek, temizlik, çocuk,
hasta, yaşlı bakımı vb.) bir veya birden
fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan
ve çalışma süresi ay içinde 10 gün
ve daha fazla olanlar, zorunlu olarak
Kanunun 4/a maddesi kapsamında
sigortalı sayılacak ve bunlar hakkında
5510 sayılı Kanunun bu kapsamdaki
sigortalılara ilişkin tüm hükümler
uygulanacaktır.
2. Ev hizmetlerinde bir veya birden
fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan
ve çalışma süresi ay içinde 10
günden az olanlar için, çalıştırıldıkları
gün kadar çalıştıranlar (ev sahibi)
tarafından asgari ücret üzerinden % 2
oranında iş kazası ve meslek hastalığı
sigortası primi ödenecektir. Bu şekilde
işçi çalıştıranlar, 5510 sayılı Kanun’un
uygulamasında işveren sayılmayacak,
çalışan da işçi sayılmayacaktır.
Bu şekilde çalışanlar isterlerse,
adlarına ödenen primin ait olduğu ayı
takip eden ayın sonuna kadar asgari
ücret üzerinden % 32,5 oranında
olan malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortası ve genel sağlık sigortası
primlerini kendileri ödeyebilecektir.
Bu şekilde işçi tarafından ödenen
primler, 5510 sayılı Kanun’un 4/a
maddesi kapsamında (SSK’lı)
sayılacak, emeklilik ve sağlık dahil
sigortalılara tanınan bütün hükümler
uygulanacaktır.
111
HABERLER
TürkMMMB 10. Teknik
Müşavirlik Kongresi yapıldı
İNTES Başkanı
Koloğlu “İnsan
yaşamı her şeyi
biçimlendiren temel
kriter” dedi.
TürkMMMB - Türk Müşavir Mühendisler
ve Mimarlar Birliği 10. Teknik Müşavirlik
Kongresi 16 Nisan 2015 tarihinde
Ankara’da Holiday Inn’de yapıldı. Türk
inşaat sektörünün tüm paydaşlarının,
kamu kuruluşlarının, sektörü temsil
eden sivil toplum kuruluşlarının
katıldıkları 10. Teknik Müşavirlik
Kongresi'nin ana konusu Risk ve Risk
Yönetimi olarak seçildi. Birlik, bu konuda
112
farkındalık yaratmayı, teknik müşavirlik
hizmetlerinin ülkemizde can ve mal
kaybına neden olan olayların azaltılması
ve engellenmesi için öncü bir rol
üstlenmesini hedefledi.
İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Celal
Koloğlu bu toplantıya katılarak bir
konuşma yaptı. İnşaat sektörü MimarlıkMühendislik, Teknik Müşavirlik ve
Müteahhitlik Hizmetlerinin tümünü
kapsadığını ve teknik müşavirlerin
inşaat sektörünün en yakın çözüm
ortağı olduğunu kaydeden Koloğlu
şunları söyledi:
“Bu yıl Kongrenin gündemi Risk
ve Risk Yönetimi olarak seçilmiştir.
Türkiye’de inşaat sektörü ve teknik
müşavirlik alanında uzmanlaşmanın
önem kazandığı bir süreci yaşıyoruz.
Ekonominin lokomotifi olarak
tanımlanan inşaat sektörü, proje tipi
üretimden kaynaklanan kendine
has bir işleyişe sahiptir. Çevresel
faktörlerden etkilenmeye açıktır. Bu
ise çeşitli büyüklükte ve farklı tipte
riskler içermektedir. Bu nedenle
sektörde en çok inşaat projelerinde,
yönetimi üstlenecek uzman yönetici ve
mühendis tipine ihtiyaç duyulmaktadır.
Üyelerimizin uluslararası alanda kalıcı
olabilmeleri açısından teknik müşavirlik
sektörü, ayrı bir öneme sahiptir.
İnşaat, teknik müşavirlik faaliyetlerinin
gerçekleşmesi için yapım süreçlerinde
yönlendirici konumdadır. İletişimin
ve koordinasyonun sağlanmasında
etkindir. Bu durumda, kuşkusuz,
mesleğin esasları ve ilkeleri önceliklidir.
Aynı zamanda, teknolojik yenilikleri,
standartlaşmayı kapsamaktadır.
Risk belirlemede imalat ve istihdam
koşulları, malzeme kullanımı önemlidir.
Estetik ve ekolojide değişen beklentileri
karşılamak da önem kazanmaktadır.
Günümüzde, yapıların özellikleri
değişmekte, daha kompleks hale
gelmektedir. Bu gelişme kendine
özgü çözümler üretilmesini gerekli
kılmaktadır. Bu durumda, müşavirlerin
işlevi ve sorumlulukları artmaktadır.
Çalışanların çalışma güvenliği
ihmal edilmeden ve ertelenmeden
önlemlerin alınması gereklidir. İnsan
yaşamı her şeyi biçimlendiren temel
kriterdir. Müşavirlerin bu görüşe
uygun olarak bir vizyon kurgulamaları
gerekmektedir. İnşaat sektörünün
dünya ile rekabette önemli bir noktaya
gelebilmesi için, AR-GE çalışmaları
çok önem kazanmaktadır. Mühendislik
çalışmalarının derinleştirilmesi
ve yaratıcı gençlerin bu alana
yönlendirilmesi zorunludur. Sektörde
profesyonel ve eğitimli kişilerce
icraat yapılmalıdır. Kısaca, toplam
kalitenin sürdürülmesi, branşlaşma
ve uzmanlaşma kalıcı olabilmek
için gereklidir. Ülkemizin öncelikli
konularından olan Mühendis- Mimar
ve Müşavirlik şirketlerinin geliştirilmesi
uluslararası düzeyde rekabetimiz için
şarttır.”
İnşaat sektörüne girişlerin standarttan
yoksun olmasının ve hiçbir kriter
aranmamasının önemli bir risk
oluşturduğunu belirten Koloğlu,
“Şirketlerin başarılı olması için
risk yönetiminin kurumsallaşması
gerekmektedir.” dedi.
Öncelikle risklerle ilgili örnekler aktaran,
risklerin tehlikeye dönüşmeden
önlenmesinin önemini vurgulayan
Koloğlu, “Olaylar karşısında duygu ve
düşünce bütünlüğünün sağlanması
da diğer önemli husustur. Bunun için
şirketlerin risk yönetim kapasitesinin
artırılması zorunlu görülmektedir.
Kapasitenin artırılmasında çalışanların
bilgi, donanım, yetkinlik ve deneyimleri
önem taşımaktadır. Çalışanların risk
yönetiminde deneyim kazanmaları için,
kendi deneyimleri dışında, bu konuda
deneyimli kişilerle birlikte çalışma
sağlanmalıdır.” diye konuştu.
113
İGY’DEN
Genç Yöneticiler Grubu’nun
yeni dönem başkanı
Emrah Yaykıran oldu
Genç Yöneticiler Grubu (İGY)’nun
dördüncü Genel Kurul Toplantısı 11
Mart 2015 Çarşamba günü Ankara
Swiss Otel’de gerçekleştirildi.
Genel kurulda
yurt içi şantiyelere
teknik geziler
düzenlenmesi kararı
alındı.
114
Genel Kurul’da Divanı Başkanlığına
oy birliği ile İNTES Yönetim Kurulu
Üyesi Barış Haşemoğlu seçildi.
Genel Kurul İGY Onüçüncü Dönem
Başkanı Burak Çelik tarafından
gerçekleştirilen açış konuşması ile
başladı.
Çelik konuşmasında Başkan
Yardımcıları Emrah Yaykıran ve
Emre Güray’a teşekkür ederek
başladı, ardından başkanlık yapmış
olduğu döneme ilişkin gerçekleşen
faaliyetleri aktardı.
İNTES’e de çalışmalarına verdikleri
destek için teşekkür eden Çelik
sözlerine söyle devam etti:
“Sektörümüzün büyükleri ve
duayenleri ile yakından tanışma
imkanı buldum. Bürokrasinin en
üst düzeyi ile tanıştım. Sadece
grubumuza özel düzenlenen ülke
gezilerine katıldım. Bu gezilerde
gücümüzü Ekonomi Bakanlığı’ndan
aldık, bürokratlarını yakından
tanıma imkanı buldum. Ama daha
önemlisi sizleri tanıdım”
A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi, Başkan
Yardımcısı Emre Güray Özdemir
İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi,
başkan yardımcısı Seda Öztürk
Haselsan İnşaat A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkanı.
Yeni dönemde İGY’nin Emrah
Yaykıran başkanlığında çok daha
etkin ve başarılı işlere imza
atacağına inandığını ifade eden
Çelik, İGY’nin yeni yönetimine başarı
dileklerini sundu.
On dördüncü dönem yönetiminin
belirlenmesinin ardından Başkan
Emrah Yaykıran yeni dönem
çalışmalarına ilişkin planları
aktardı.
İGY’de her dönemin birinci Başkan
Yardımcısı Başkanlık görevini
üstlenmekte olup genel kurul
tarafından ikinci başkan yardımcısı
seçimi yapılıyor. Başkan Burak
Çelik döneminde birinci başkan
yardımcısı Emrah Yaykıran
başkanlık görevini üstlenmiş
olup Yaykıran ile birlikte başkan
yardımcılığı görevini üstlenen Emre
Güray da birinci başkan yardımcılığı
görevine geldiler. İGY’nin ikinci
başkan yardımcılığına ise oy birliği
ile Seda Öztürk seçildi.
İGY’de görev üstlenen yeni
yönetimin firmalarındaki görevleri
Başkan Emrah Yaykıran Eko İnşaat
Faaliyetlerin üyelerin katılımları ile
gerçekleştirilebileceğini aktaran
Yaykıran, aralarına sektörün ikinci
üçüncü kuşak temsilcilerinin
katılımlarını beklediklerini ifade etti.
Yeni dönemde Genç Yönetici
Gazetesi’nin seçkin bir içerikle
çıkarılmaya devam edilmesi,
Ekonomi Bakanlığı nezdinde hedef
Pazar gezilerinin sürdürülmesi,
Şantiyeye Dönüyoruz Etkinliği,
yöneticilere ve profesyonel
kadrolara yönelik eğitim
programları gerçekleştirilmesi,
aileler ile bir araya gelecek akşam
yemekleri düzenlenmesi alınan
kararlar arasında yer aldı.
Genel Kurul toplantısında yurt
içi şantiyelere de teknik geziler
düzenlenmesi kararı da alındı.
Bu kapsamda ilk olarak GebzeOrhangazi-İzmir otoyolu projesi
ve 3. Boğaz Köprüsü ve Kuzey
Marmara Otoyolu şantiyelerine bir
ziyaret düzenlenmesi planlandı.
Toplantı üyelerin yeni döneme
ilişkin beklentilerinin dinlenmesinin
ardından Emrah Yaykıran ve Emre
Güray tarafından Burak Çelik’e
sunulan teşekkür plaketinin
takdiminin ardından sona erdi.
Toplantıya İNTES Yönetim
Kurulu Üyesi Barış Haşemoğlu,
Asude Öztürk Camadan, Başak
Türkseven, Burak Çelik, Çiğdem
Kurt, Doruk Coşkunsu, Emre
Güray, Emrah Yaykıran , Kemal
Ceylan, Mert Yıldızhan, Murat Güleç,
Nazlı Hürmeydan, Seda Öztürk
katılırken İNTES’ten Genel Sekreter
Necati Ersoy, Hukuk müşaviri
Pınar Çolakoğlu, uzman Demet
Somunoğlu katıldı.
115
YENİ YAYIN
KİTAP
MÜHENDİS
Ersin Arıoğlu’nun Yapı Merkezi ile Bütünleşen Hayatı
Yapı Merkezi Yayınları, 2014 398 sayfa
"Bu sözlü tarih kitabı,
Ersin’e, aileme ve Yapı
Merkezi’ne karşı duyduğum
sorumluluk neticesinde
ortaya çıktı.” Projenin fikirannesi ve yöneticisi olan
Y. İnş. Müh. Ülkü Arıoğlu,
MÜHENDİS'e yazdığı Önsöz'ü
şöyle sürdürüyor: "Ersin’in
... azim ve heyecanının,
ailemizin ve Yapı Merkezi’nin
gelecek kuşaklarına, aynı
zamanda genç mühendis
ve müteşebbislere de örnek
olabileceğini düşünüyorum."
116
Ersin Arıoğlu'nun okul
arkadaşları, hoca ve
öğrencileri, iş arkadaşları,
ortakları, inşaat sektöründe
veya toplumsal projelerde
birlikte çalıştığı dostları,
aile bireyleri ve tabii
bizzat kendisi ile yapılmış
görüşmelerin kayıtları,
MÜHENDİS adlı ve 11 bölümlü
kitabın ana malzemesini
oluşturuyor. Bu sözel
birikimin belge, kupür ve
fotoğraf desteğiyle iç içe
kurgulanması, metnin
ve öykünün kesintisizce
akmasını sağlamış oldu.
Kitabın ilk iki bölümünde
Ersin ve Ülkü Arıoğlu'nun
çocukluk anıları, Osmanlı
dönemine uzanan aile
tarihçeleriyle birlikte
anlatılıyor. İmparatorluğun
çöküşü ve Cumhuriyetin
kuruluşu sırasındaki
savaş, göç ve toplumsal
dönüşümlere dair tanıklıklar
ise, kitabın yaşamöyküsüyle
sınırlı kalmayıp, Türkiye'nin
yakın tarihindeki önemli
dönüm noktalarını da
içerdiğini haber veriyor.
Nitekim sonraki bölümlerde
de İTÜ'deki öğrencilik ve
asistanlık dönemi, sonra
Ersin-Ülkü Arıoğlu birlikteliği
ile Yapı Merkezi'nin eşzamanlı
kuruluş ve büyüme süreçleri,
27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül
1980 öncesi ve sonrasındaki
toplumsal çalkantılarla
eşzamanlı yürüyor.
Arıoğlu'nun aktif-siyaset
dönemini ve "milletin vekili"
olma çabasını anlatan bölüm
ise, tercih ve kararlarını
bilimsel verilere, objektif ve
özgün fikirlere dayandırmayı
ilke edinmiş bir mühendisin,
keyfilik ve sübjektifliğin kol
gezdiği siyaset ortamında,
mutlu/verimli olmaya çalıştığı
yılların "garip-ama-gerçek"
öyküsü gibi...
MÜHENDİS'te, inşaat
sektörünü doğrudan
ilgilendiren temel ve hayati
konulara ağırlıklı yer verilmiş.
"İstanbul betonlarının
kalitesi" hakkındaki ilk
bilimsel araştırmada, deprem
bölgelerindeki yapılarla
ilgili ayrıntılı incelemelerde,
"durup dururken çöküveren"
bir apartmanla ilgili rapor
vb. çalışmalarda sergilenen
sosyal ve siyasal "acı"
gerçekler, mesleği/statüsü
ne olursa olsun her okurun
ilgisini çekecek nitelikte.
Bu olumsuz örneklere
mukabil, "yapıda bilim ve
teknoloji" ilkesiyle kurulan
Beton Laboratuvarı ve
ARGE Bölümündeki yüksek
kaliteli beton üretimleri,
"doğal ve kültürel çevreye
saygı" ilkesiyle geliştirilen
tasarımlar gibi olumlu
çalışmalar dikkat çekiyor.
Aynı bölümde, çok önemli bir
soruya da cevap aranıyor:
İnşaat mühendislerinin
ve genelde tüm sektörün
sorumluluk alanı, nereden
başlamakta ve nereye kadar
uzanmaktadır? Bu temel soru,
"TMB Etik İlkeler Belgesi"nin
anlatıldığı alt bölümde
cevabını buluyor.
"İyi inşaatçı" olmanın
koşulları, kriz yönetimi, yurt
içinde ve dışında inşaatçının
yaşadığı ekonomik, politik,
lojistik vb. sorunlar gibi
pek çok mesleki konunun
yanı sıra; kitabın çeşitli
bölümlerinde nitelikli eğitim,
nitelikli bilgi üretimi, nitelikli
demokrasi, siyasetin bilimle
ve bilimin siyasetle ilişkisi,
kişi-şirket-toplum ölçeğinde
gerekli zihniyet değişimleri,
"ölçü organizasyonu" kavramı
gibi genel ve temel konular
da sorgulanıp tartışılıyor ve
somut önerilerle besleniyor.
Kitabı farklı kılan diğer
bir özellik ise, "aile
şirketi" yapısındaki tüm
kuruluşların şu ortak
problemine cevap aranması:
Ebeveyn - evlat ilişkisi
ile yönetici - iş arkadaşı
ilişkisinin iç içe geçme
olasılığı ve sakıncaları...
Genelde "mahremiyet icabı"
başkalarıyla paylaşılmayan
bu konuyu, Yapı Merkezi'nin
Arıoğlu soyadlı mensupları
samimiyet ve açıklıkla ele
alıyor, olası zorlukları ve
çözüm yollarını anlatıyorlar.
Kitabın iki bölümü, ailedeki ve
şirketteki "birlikte büyüme"
süreçlerine "dışarıdan" ve
"içeriden" tanıklık edenlere
ayırılmış. Aynı bölümlerde,
"aileye ayrılacak kısa fakat
kaliteli zamanlar" hakkında
verilen örnekler ise, özellikle
"yoğun çalışan babalar" için
yaratıcı fikirlerle dolu...
Kısacası MÜHENDİS; çok
geniş konu ve ilgi-alanı
yelpazesiyle, her daldan
öğrencilerin, her meslekten
genç-yaşlı meraklıların,
akademisyenlerin,
siyasetçilerin ve tabii ki
inşaat mühendisleri ile tüm
inşaatçıların, kolayca ve
keyifle okuyabilecekleri bir
kitap…
117
HABERLER
Elektromekanik Sanayiciler Derneği (EMSAD)
15. Genel Kurulu yapıldı
M. Hikmet Özer
Yönetim Kurulu Başkanı oldu
Elektromekanik Sanayiciler
Derneği’nin (EMSAD) 15. Olağan
Genel Kurulu, 20 Mart 2015
tarihinde Ankara Swiss Otel’de
yapıldı. M. Hikmet Özer Yönetim
Kurulu Başkanı oldu.
Genel Kurulda 2013 – 2014
yılları içerisinde ve bugüne
kadar yapılan çalışmalar ile
devam eden çalışmalar ve bu
çalışmaların hangi aşamada
olduğu konularında detaylı bilgiler
sunuldu. Sektörün sorunları,
EMSAD olarak gelişmeye dayalı
istekler, üye sayısının arttırılması,
gelir getirici faaliyetlerin gerekliliği
ve birlikte sektörel sorunlara
çözüm bulabileceği ifade edildi.
Genel Kurulda gelecek dönem
faaliyetlerine ilişkin öneriler
değerlendirildi. 2015 – 2016 Yılları
Bütçeleri onaylandı. Derneği daha
ileri seviyeye götürme inancı ve
temennisiyle sona erdi.
Genel Kurul’da Dernek Yönetim
ve Denetim Kurulu asil üyeliğine
seçilen üyeler; kendi aralarında
aşağıda belirtilen şekilde görev
bölümü yaptılar.
2015 – 2016 DÖNEMİ EMSAD YÖNETİM VE DENETİM KURULU ÜYELERİ
Yönetim Kurulu Başkanı
:
M. Hikmet ÖZER (ABB ELK. SAN. A.Ş.)
Yönetim Kurulu Bşk. Yrd.
:
Zafer ARABUL
(EMEK A.Ş.)
Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi : Serdar ÜNSAL
(BEST A.Ş.)
Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi : A. Kartal USLUEL
(USLUEL A.Ş.)
Yönetim Kurulu Üyesi :
Serdar BOZKURT (SIEMENS A.Ş.)
Yönetim Kurulu Üyesi :
Mustafa GÜNGÖR (GÜNGÖR LTD. ŞTİ.)
Yönetim Kurulu Üyesi :
T. İlter CAMBAZOĞLU
(ALSTOM GRID A.Ş.)
118
SUMMARY
File: The Role of Women in Economic
Development
Constituting 49.5% of the total
world population, women have
an inevitable role in growth and
development. Those communities
where women's level of education
and their participation in the labor
force is high, have always been
communities with higher levels of
economic progression. Likewise,
those countries where women
have equal possibilities with men
in accessing economic and social
opportunities, are ranked among
the developed countries category.
Dr. Ayşenur İslam: Minister of
family and social policies of the
Republic of Turkey
are being taken, incentives and
support mechanisms are being
implemented by the Ministry.
Having women more effective in the
labor market, and increasing their
employment rates, are among the
priority areas of the Ministry.
Concrete objectives regarding
women's employment rates as well
as their participation in the labor
force have been given coverage in
the Tenth National Development
Plan (2014-2018). Within the scope
of the Labor Market Actuating
Program; activating employment
incentives for the women,
expanding services on child care
which is the most important barrier
to the employment for women,
and implementation of a holistic
support program particular to
women entrepreneurs, are involved.
Under the 62th Government
Program; strengthening the
socio-economic status of
For upgrading the status of women
and increasing their participation
in development; Ministry of Family
and Social Policies carries out
activities towards the goal of
improving the indicators related
to the fields of education, health,
employment and social security, as
well as ensuring gender equality
from a legal perspective.
Strong and fair economy and
comprehensive growth is possible
with the participation of women
in employment. Countries
investing in the girls’ education
and women's employment are
much more competitive. In order
to eliminate the structural, social
and other problems against female
employment, various measures
In our country, women had equal
rights with men before many
countries in the world. With the
proclamation of the Republic in
1923, legal and structural reforms
allowing women to enter in public
spheres, had accelerated.
The precondition of modernization
shall be to include women in every
field of social life. In our country,
with the consideration of the
importance of the subject, action
plans that will make the women a
part of economic life are put into
force. Thus, with each passing day,
the number of working women
is increasing in all branches of
business life.
women, promoting their role
and participation in working life,
eliminating discrimination in the
workplace and ensuring equality of
opportunities, are among the most
important social issues.
Also within the scope of “National
Employment Strategy” which
was put in force and effect in May
2014; concrete objectives towards
increasing women's participation
rates in labor force and reducing
informal employment rates, are
involved. Under the Strategy
Document, female labor force is
aimed to be raised to the level of
41% in 2023.
In line with the objectives towards
increasing the access of women
to the labor market, there will be
an intensive study to be conducted
by the related parties, and new
policies will be developed within the
coming period.
119
SUMMARY
Social Responsibility: Foster Family
System, Ülkü Aydeniz Keklikoğlu
Foster Family System is a system
set up by the law which was
effected in 2012. Primary models
of protection for our children are;
adoption, becoming a foster family
and volunteering. Adoption is a model
where the parental power is of the
adopting family whose surname is
given to the child and the child is
their heir at law. In the foster family
model, the parental power is of the
birth family whereas the child lives
in the family environment of the
foster family as if their own child. The
voluntary model on the other hand
involves external support temporarily
given to the children who are under
protection at the state institutions.
To become a foster family; being a TR
citizen between the ages of 25 thru
65, and to be at least a primary school
graduate with a regular income are
among the main requirements. Male
or female, married or single, with or
without children, everyone can be a
foster family.
To apply in person to the Provincial
Directorate of Family and Social
Policies Ministry is required to
become a foster family. All legal
details are available at www.
koruyucuaile.gov.tr.
Following after applying to the
Provincial Directorate; the subject
family is put under investigations
and is visited by the authorities and
evaluated. The relevant authorities
inquire about the opinion of the
family on how to take care of a child.
If the subject family is approved
to be appropriate as a result of
the evaluations conducted by the
authorities, within a period of 2 to 6
months, it is given the foster family
status.
At the end of this process, the family
starts spending time with the child at
periods stipulated by the authorities. If
deemed convenient by the authorities,
the child starts living at home with the
family temporarily at the weekends
or on a weekly basis. This is a highly
significant process, because in case
the child cannot accommodate
himself to the family or the family
decides not to proceed, they can give
up. On the other hand, the foster
families are given small amounts of
support.
Restoration: The Restoration of and
Mihrimah Sultan Mosque and The Social
Facilities
the original. Cleaning, maintenance
and repair of the copper finials on
the main dome and the minarets
have been made. Rotten bearings
on the wooden eaves which have
lost their characteristics have been
renovated as per their origins.
Construction of the Mihrimah
Sultan Mosque and complex was
given start to in 1542, in the name
of Mihrimah Sultan, the daughter of
Sultan Suleyman the Magnificent.
The complex composed of the
mosque, madrasah, primary school,
hammam, guest rooms, kitchen and
inns.
Mihrimah Sultan Mosque is of
considerable importance both
in terms of architecture and art
history, as well as the Uskudar
topography on which it is located,
along with its status within the
texture of the city. Therefore, it
has been paid attention for the
restoration of the mosque to be
made according to its identity, and
120
for documenting and archiving all
the restoration work in visual and
written format. Through protecting
the authenticity and integrity of
the mosque, it was intended to be
conveyed to future generations.
The restoration started in January
2012. All the activities were carried
out under the supervision of the
Council of Science formed by the
decision of the Cultural and Natural
Heritage Preservation Board.
Some of the restoration work made
are as follows:
The lead coating on the alter cover
has been removed and renovated
with the coating compliant with
Those limestone coating parts on
the carrier arch and pulleys of the
main dome that have lost their
characteristic have been replaced.
The window retainers on the façade
of the mosque have been renovated
as per their origins. The broken and
peeled off glass inside the mosque,
have been renovated with tinted
glass imported from Italy according
to the original divisions.
The rotten wooden parts have been
renovated with the original linden.
The 101 pieces of tombstones at
the treasury room on the southern
and eastern sides of the mosque
have been cleaned, and the missing
parts have been completed as per
the original. The sundial on the
western side of the mosque has
been cleaned and preserved in
place in its original. The marble
niche inside the mosque, the
marble grid minbar, and the marble
of the muezzin gallery have been
cleaned and repairs made.
171. Tradition Meeting
171th Traditional Meeting of the
Turkish Employers’ Association
of Construction Industries on
“Financial Policies and Strong
Economy” hosted by Kolin
Construction Inc. was held in March
11, 2015 Wednesday. The guest of
honor of the meeting was, Deputy
Prime Minister for Economic
Affairs, Ali Babacan.
In his speech during the
meeting of INTES, Deputy Prime
Minister Babacan made detailed
assessments on economy. Stating
that the world economy still could
not survive from the effects of the
global crisis, Babacan said that the
impact of the crisis originating from
the financial sector lasts a long
time.
By pointing out the slow recovery
in the European economy, he
further noted that, even the most
minor news about an interest rate
increase by FED had an effect on
the world markets.
Telling that the measures they took
against inflation have served the
purpose; Babacan also indicated
that the downward movement in oil
prices has been a further benefit to
inflation.
Highlighting the importance of
sustainable growth, Babacan
stated that they have implemented
structural reforms and announced
approximately 1.250 Action Plans
within the scope of 25 priority
conversion programs. Making
statements on the construction
sector, Babacan also pointed out
the sector as an important area of
employment.
Babacan indicated that,
considering the urban renewal
and infrastructure investments,
the share of the construction
sector received from the national
income will increase in the future.
Stating that while 4.5% of the
total number of employees was
working in the construction sector
in 2002, this figure has now
reached 7.4%; Babacan further
communicated as follows: “Even
in developed countries, the share
of the construction sector in Gross
Domestic Product (GDP) is higher
than in Turkey. When we look at the
most advanced economies, we see
figures like 7-8 per cent of the total
national income that constitute the
construction sector."
Underlining that especially public
infrastructure investments are now
a great need in the world not only
for the developing countries but
also for the developed countries,
Babacan emphasized that because
there is a significant aging in
the infrastructures of many
developed countries today, there is
a need of renewal; and as long as
infrastructure investments continue
serving, they contribute to the
economy and growth.
121
SUMMARY
Culture and Art: Tülin DİZDAROĞLU
In the 1990s when I started taking
photos around the countryside,
I would see all the people with
mixed company of men and women
working non-stop in the croplands
and I would photograph them.
But for the last 10 years, I saw a
gradually decreasing population
in the villages and croplands that
I photographed. At the time when I
started taking photos, either more
or less tobacco production was
made almost in every house in the
villages and districts of Sinop. In
the tobacco production, almost all
of the work was made by women.
Except for the plowing, there was
122
scarcely any contribution of men. In
order to increase production in the
rural areas, the state should take
encouragement measures for both
wheat and tobacco.
Likewise, the state or local
administrations must support the
carpet production in rural areas.
The carpets weaved by our women
at homes, make big contributions
not only to the family budget but
also to our economy. Milking her
animals, the rural women again
make the best of it by making
yogurt, cheese or butter, and sell
them going in the neighborhood
markets. In this way, they make
a substantial contribution to the
family budget. For instance, a large
number of the stallholders in the
Sinop marketplace consists of
these hard working women. These
women are important contributors
to the household economy. For
this reason, if we do not consider
the household economy separate
from the national economy, it
is very important that our hard
working women are promoted in
some ways by the state or local
administrations.
Ressam Nene (Şefika GÜNEŞ)
1938 - 2015
İNTES Yüksek Danışma Kurulu Başkan Vekili Sayın Mehmet Güneş’in ablası Şefika Güneş 13 Nisan 2014
tarihinde vefat etti.
1937 yılında Urfa'da doğan Güneş’in yaşamı ardında iz bırakan başarılarla dolu.
Kendisine ressam Nene unvanı verilen Güneş, 1987'de resim çalışmalarına başladı.
1989-90 Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Resim kursuna katıldı.
Şanlıurfa'nın okur-yazar olmayan ilk bayan ressamıdır.
6 kişisel sergi açtı, çok sayıda karma sergiye katıldı.
1998 yılında Ankara'da The Britsh Council Art Gallery'de, 1999 yılında Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde
kişisel sergi açtı.
Türkiye ve Dünya basınında önemli yer edinen sanatçıya en büyük desteği, işçi emeklisi eşi A. Hadi GÜNEŞ oldu.
Sanatçının, 5 erkek 2 kız olmak üzere 7 çocuğu vardır. 30'un üzerine torunu olması dolayısı ile kendisine basında
" Urfa'lı Ressam Nene " ismi verildi. Sanatçı resimlerin yanı sıra Urfa işi kilim dokuma, heybe, halı dokuma gibi
çalışmalar da yaptı. Sanatçının diğer bir özelliği de yaşadığı evin projesinin mimari çizimlerini de kendisinin
yapmış olmasıdır.
Resim ve sanattan asla bıkmadığını söylemilş olan sanatçı yaşının ilerlemesine ve dizlerindeki rahatsızlıklara
rağmen, resim çalışmalarını sürdürmekte, torunlarına bu sevgiyi aşılamıştır.
Hayatı boyunca kendisini kalıcı eserler bırakmaya adayan sanatçı çalışmalarını Şanlıurfa'daki evinde sürdürdü.
Resmi İngiltere’de kartpostal olmuştu
Yaklaşık 30 yıl önce eşinin resmini suluboyayla yaparak resim yapmaya başlayan Şefika Güneş, 20 yıl önce de
yağlıboya ile çalışmaya başladı. Bir dönem ünü İngiltere'ye kadar ulaşan Ressam Nine’nin "Erzurum'da Kış, Buzlu
Dağlar" resmi bu ülkedeki The British Council firması tarafından 5 bin adet kartpostal olarak basıldı.
Çalışması, yetenekleri ile pek çok kadına örnek olacak Şefika Güneş’e Allahtan rahmet, kederli ailesine,
dostlarına, tüm Urfa halkına sabır ve başsağlığı diliyoruz.
123
Cavit ÜNAL
1950 - 2015
Vefatı büyük üzüntüye neden olan İNTES Yüksek Danışma Kurulu Başkan Vekili Necati Ünal’ın ağabeyi Cavit Ünal
hayatını kaybetti.
1950 yılında Ardahan Hanak ilçesinde doğdu. Sırasıyla Hanak İlkokulu, Ardahan Ortaokulu ve Kars Alparslan
Lisesi'nde okudu.
1970-71 yıllarında Ankara Yükseliş Eczacılık Fakültesi’nde eğitim aldıktan sonra 1974-77 yılları arası Samsun ve
İstanbul'da askerlik hizmetini yaptı.
1977-1989 yılları arasında Ünal Şirketler Grubu bünyesinde Sakarya Küçük Sanayi Sitesi ile Trabzon DSİ Bölge
Müdürlüğü Tesislerinde Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı ve Konya'da Endüstri Meslek Lisesi inşaatını ise
fiilen yapıp bitirerek idareye teslim etti.
Ardından Ankara'da Utku İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.’ni kurarak inşaat işlerine devam etti. 1996'dan itibaren
emekliye ayrılarak Ankara Engürü Pasajında altın gümüş alım satım işleriyle uğraştı.
Fatma Ünal ile evli olup, Kalp ve Damar Cerrahı Doçent Dr. Ertekin Utku Ünal, Burcu Ünal ve Grafik Tasarımcı
Damla Ünal adlarında 3 çocuğu bulunuyor.
Cavit Ünal’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.
124