Yeni Divriği Gazetesi SAYI-23

Transkript

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-23
15 MART 2012
SAYI: 23
SAYFA 1
İrtibat: [email protected]
Giresun - Bulancak, Sarayburnu Cami'sinde üç mimari tarz harmanlandı.
Özel Haber - İsmail Aydoğmuş
İnce işçiliği ve ihtişamıyla insanı büyüleyen tarihi Divriği Ulucami ülkemizin bir çok yöresinden burayı gelip
ziyaret eden vatandaşlarımız tarafından da gezilip, ilgiyle seyredilmekte ve örnek alınmaktadır.
Sekiz asıra yakın süredir var olmasına rağmen, istenildiği kadar tanınamayan tarihi eser; iletişim araçlarının
çoğalması sonucu giderek tüm dünyada tanınmaktadır. Tarihi eserimiz 1985 yılında UNESCO tarafından
korunması gereken "Dünya Mirası" olarak tescillendi. Divriği Ulucami'mizin kaleden tarafa bakan, üzerindeki
oyma süslemelerden dolayı "Cennet Kapısı" da dedikleri kapısının benzeri bire bir kopya edilerek Giresun’un
Bulancak ilçesinin Sarayburnu Cami'sine kapı olarak inşa edildi.
1979 yılında kurulan "Bulancak Sarayburnu Camii ve Külliyatını
Yaptırma ve Yaşatma Derneği" Sarayburnu Camiinin yapımına
1984 yılında başlayarak 13 Haziran 1987de temeli atmıştır.
Camide; Sivas Divriği Ulu Camisi, İstanbul Şehzadebaşı Camisi
ve Bursa Ulu Cami'sinde kullanılan mimarilerin harmanlanmasını
uygulatmıştır.
24 yılda tamamlanan Sarayburnu Camii, Karadeniz'de
Cumhuriyet tarihinde yapılan tek Osmanlı ve Selçuklu mimari
özelliklerini taşıyan eser olarak yükselmiştir. Dernek Başkanlığını yapan Fethi Turan'ın basına yaptığı
açıklamada "Caminin mimarisinin; özellikle caminin doğu tarafındaki kapısının dış süslemesi, taş
oymacılığının şaheseri olarak gösterilen Anadolu Selçuklu mimarisinin en güzel eserlerinden biri olan Sivas
Divriği Ulu Cami’nin kapısının birebir aynısı olarak yapıldı" demiştir. Dernekten yapılan açıklamaya göre; Bu
kapının bir özelliği de yapımının masraflarının tamamı Ordu’nun Fatsa İlçesi’nden 2 işadamının maddi
katkıları ile karşılanmış olması.
Caminin tavan ve duvar süslemeleri tamamen bitirilmiş durumdadır. Caminin diğer bir özelliği de İstanbul
Saraçhane’de Büyükşehir Belediye Sarayı'nın karşısında bulunan Şehzadebaşı Cami’nin bir benzeri olarak
özel bir renkte kesme taşla inşa edilmiş, ayrıca içinde de Bursa Ulucamisi’nin mimari özelliklerinden
faydalanılmış, ortasında fıskiyeli bir süs havuzu yapılmıştır.
Bulancak ilçesinin Sarayburnu Camisi'nin duvarların iç ve dış yüzeyleri tamamen yontma taştan yapılmış
olup, caminin içindeki sesin akustik düzenini sağlayan mukarnas denilen taş işleme işçiliği iki yıl sürmüş. Taş
işçiliği iki yıl süren caminin üst kısımlarına Sultanahmet Camisi’nde olduğu gibi devekuşu yumurtaları
yerleştirilmiş. Caminin dış doğu kapı girişi ise Sivas Divriği Ulucami kapısından örnek alındı. Bugüne kadar
camide 160 ton kurşun kullanıldı. Isıtılması ise bilgisayar sistemi ile yapılıyor.
Sayın Salih Ayhan Divriği Kaymakamlığı görevinden, Sivas İl Özel
İdaresi Genel Sekreterliğine tayin oldu.
Sayın Ayhan, Yeşil Divriği Gazetesi “ Aynalı Kahve Sohbetleri”
köşesinde Doktor Cahit’in de sözünü ettiği gibi az zamanda Divriği’ye
çok şey kazandırmıştır.
Kaymakamlık İnternet Sitesi, Kamu görevlileri –Seçkin zevat karması
kaynaşma, dayanışma amaçlı spor müsabakaları, Sentetik futbol
sahası yapımı, Hal Binasına yeni proje yapımı, Konakların
restorasyonlarının başlatılması, TOKİ’nin Divriği’ye de konut yapmaya
ikna edilmesi ve 360 konutun ihale aşamasına gelmesi, bunlardan
bazıları...
Kadirşinas Divriği Halkı adına, Sayın Salih Ayhan’a ve eşi
Hanımefendiye Divriği’deki gayret ve başarılı çalışmalarından dolayı
teşekkürlerimizi bildirir, bundan sonra Sivas’daki çalışmalarında da
Divriği için aynı ilgi ve sevgiyi göstereceklerinden emin olduğumuzu
belirtmek isteriz.
Yapılan açıklamada "Güzelliği, cazibesi ve ihtişamı ile göz kamaştıran Sarayburnu Camisi; iki minaresi ve oldukça ilgi
çeken görüntüsüyle birçok yerli ve yabancı turist tarafından şimdiden ziyaret edilmektedir." İki yıldır hizmet veren cami
bu sene (2012 de) tam olarak çevre düzenlemesi tamamlanmış olarak hizmet açılmıştır.
ATATÜRK-İNÖNÜ AYRILIĞI
MUSTAFA
TARAKÇI *
Atatürk İnönü’yü önceden tanırdı.
İkisi de kurmay subaydır.
Aralarında yaş ve dönem farkından
dolayı başlangıçta samimi
değillerdir. Birinci dünya savaşı
esnasında Atatürk Çanakkale
cephesinde savaşmaya müteakip
Diyarbakır’da ikinci ordu
komutanlığı görevi esnasında,
İsmet İnönü de aynı ordunun ikinci
adamı, kurmay başkanıdır.
(Devamı s.7’de)
* www.mustafatarakci.com Özgeçmiş
15 MART 2012
SAYI: 23
Ayrıntılı Haber: Sosyal Medya Sayfamızda.
SAYFA 1
ÜCRETSİZDİR
15 MART 2012
SAYI: 23
İlçemizde Halk Eğitim Merkezi ve İlçe Tarım Müdürlüğü
işbirliği ile Modern(Teknik) Arıcılık Kursu açılıyor.
Halk Eğitim Merkezi binasında başlayacak olan
kurs 80 saat sürecek ve kursta, arıcılığın ülke
ekonomisindeki yeri, arıcılıkta kullanılan malzemeler, arı
ve arı ürünleri, ana arının önemi, oğul alma çalışmaları,
bal hasadı, kovan ve kovan çeşitleri, arı hastalıkları ile
mücadele konularında detaylı bilgiler verilecek. Kursa
bugüne kadar 160 kişi müracaat etti.
İlçe Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Bilgin ÇAKMAK,
konuya ilişkin yaptığı açıklamada arıcılığın önemli bir
hayvansal üretim faaliyeti olduğunu belirterek,
DİVRİĞİ’DE arıcılık potansiyelini üretime dönüştürmek
ve insanları iş sahibi yapmak için açılacak meslek
edindirme kursuna devam edenlere, kurs sonunda
yapılan sınavda başarılı olan kursiyerlere sertifika
verileceğini söyledi.
Halk Eğitim Merkezi Müdürü Bilgin ÇAKMAK şunları
kaydetti:
"İlçemizin çeşitli bölgelerinde arıcılık yapılmaktadır.
İlçemiz bitki florası bakımından çok zengindir. Elde
edilen ballar oldukça kalitelidir. Kovan başına alınan bal
miktarının artırılması, arı yetiştiriciliğinin daha bilinçli ve
kontrollü bir şekilde tekniğine uygun olarak
yapılabilmesi açısından bu kurslarda verilen eğitim
önemlidir. Kursta başarılı olan vatandaşlarımız meslek
sahibi olma imkanı bulmuş olacaklardır. Kursun amacı,
ilçemizde arıcılığın geliştirilmesi, arıcılık işiyle uğraşan
işletme sayısının artırılması, arıcılarımızın arıcılık
konusundaki bilgi ve becerilerinin geliştirilerek konu
hakkındaki yeniliklerden haberdar olmalarının
sağlanmasıdır. Kurs Ön kayıtları başlamış olup, kursa
katılmak isteyen vatandaşlarımızın 12 Mart 2012
tarihine kadar Eski Cumhuriyet İlkokulu’nda bulunan
merkezimize öğrenim ve kimlik fotokopisi ile şahsen
başvururları gerekmektedir.”dedi.
DEĞERLİ OKURLARIMIZ,
LÜTFEN DİKKAT:
YENİ DİVRİĞİ GAZETESİ
OKUNMAYA DEĞMEYECEK HİÇ BİRŞEY
YAZMAZ!
SAYFA 2
İrtibat: [email protected]
İMAM HATİP OKULLARININ
TARİHSEL GELİŞİMİ
Şimdiki haliyle, yani (8+4) ile ilköğretimden sonra çocuklar
liseye veya meslek liselerine devam ediyorlardı. İmam
Hatip Liselerinin orta bölümlerine, oradan İmam Hatip
Liselerine(İHL) geçme şansı yoktu. öğrencilerin doğrudan
İHL’lerine başlaması gerekiyordu. Zira, ağaç yaş iken
eğilirdi. 14 yaşına kadar bekleme doğru değildi.
Ancak, 8+4 formülü ile mesleki ve teknik liseler, çıraklık
okulları da menfi ekleniyorlardı. Herkes üniversiteye
yönlendiriliyordu. Bu da mesleki eğitim için ciddi bir sorun
yaratıyordu.
Yeni düzenleme ile (4+4+4) öğrenciler, ikinci 4’ten sonra,
yaşları 14’ü geçmediyse evlerinden, TV’ den gördükleri
derslerle açık öğretim olarak liseyi bitirebilecekler.
Yani düzenleme ile asıl değişiklilik 8 yıllık kesintisiz
eğitimin ilk 4 yılı sonunda, yani ilkokulun sonunda isteyen
öğrenciler İmam Hatip Okullarının orta bölümlerine ve
meslek liselerinin orta bölümlerine geçiş yapabilmeleri.
Yani 28 Şubat 1997 de yapılan değişiklik rafa kaldırılmış
olacak; 15 yıl sonra eğitimde tekrar başa dönülecek.
Görünen köy kılavuz istemez. Sayın Başbakan açık
konuşuyor;” daha dindar bir gençlik yetiştireceğiz’,diyor.
İşte bu yapılanlar o hedefin nasılına bir cevap; hem de
gecikmeden. Herkes şunu iyi biliyor ki İmam Hatip
Liselerine orta bölümden başlatamazsanız çocuklar arzu
edilen şekilde bir davranış biçimine, düşünce sistemi
kavuşturulamıyorlar. Arapça, tefsir, fıkhı, kelam derslerinin
orta öğretimden başlaması daha etkili ve kalıcı oluyor.
Orta Okul dönemi eğitimin bel kemiği sayılır.
Keşke asıl amaç İmam Hatip Liselerinin orta bölümlerinin
açılması değil, 200’e yakın mesleğin eğitiminin verildiği
teknik liselerin orta bölümlerinin açılması olsa; sanayiye
ara eleman yetiştirme olsa…
-1924 yılında 29 merkezde 4 yıllık orta okul düzeyinde ‘’
İmam Hatip Mektebi’’ açıldı.1930 yılında kapatıldı.
-1949 yılında, orta okul mezunları da 10 ay süre ile ‘’İmam
Hatip kurslarına öğrenci olarak alındı.’’ O yıl 50 kişi mezun
oldu. Daha sonra bu kursların süresi 2 yıla çıkarıldı.’’
-1972 de İmam Hatip Okulları ortaokuldan sonra 4 yıl
eğitim veren ‘’Meslek Okulu’’ haline getirildi.
-1973’te de İmam Hatip Okulu adı İmam Hatip Lisesi oldu.
-1974 de İHL’lerinin orta bölümlüleri de açıldı. Yeni okul
yapımı ile okul sayısı 101 e çıktı.
-1976 dan itibaren İHL’lerine kız öğrenciler de alınmaya
başladı.
-1975-1978 yıllarında 230 yeni İHL’si açıldı.
-1980-1985 döneminde yeni İHL’si açılmadı ancak, 12
eylül yönetimi tarafından İHL mezunlarının Üniversitelerin
tüm bölümlerine girebilmelerine olanak tanındı.
- ilk Anadolu İmam Hatip Lisesi 1985 de açıldı.
-1997 de çıkarılan 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası ile
İHL’lerinin orta kısımları kapatıldı.
-2012 de 4+4+4 düzenlemesi ile İHL’lerinin orta bölümleri
tekrar açılacak (henüz değil)
-8 yıllık kesintisiz eğitime geçmeden önce 601 İHL’sinde
512 bin öğrenci vardı. (193 bin lise 319 bin Ortaokul)
2002-2003 öğretim yılında ihalelerdeki öğrenci sayısı 65
bin idi. Okul sayısı 450’ye düşmüştü.
-Eğitimsen e göre Türkiye’nin 5000 İmam Hatip’e ihtiyacı
var ; buna karşılık 25 bin kişi mezun oluyor. Bu
öğrencilerin %12si din görevlisi olmak istiyor, %88i ise din
adamı olmak istemiyor.
-Kız öğrencilerin imam-hatip olması mümkün olmazken
2006-2007 öğretim yılında İHL öğrencilerine baktığımızda
kız öğrenciler erkeklerden fazladır. Kız: 62 bin 168 Erkek:
58 bin 500, Toplam: 120bin 668 öğrenci. 2011 itibariyle
bu rakamın 200 bine ulaşması muhtemeldir.
Atatürk ise “çocuklarımıza, anne ve babalarının
kucaklarında verecekleri din eğitimi, onların dini
vecibelerini yerine getirmeleri için kafidir. Ancak, İleri
derecede dini eğitim almak isteyenler için ilave eğitim
gereklidir.’’demişlerdir.
(1)Zeynep güneş ‘’İmam Hatip Liseleri laiklik ve T.C’’ , 16kasım
2003:
EMSAL Boya
Genel Yayın Yönetmeni
ve
Yayın Koordinatörü
San.Paz.Dış Tic.
Ltd.Şti.
MUSTAFA TARAKÇI
Mizanpaj:
Mutlucan AYDIN
Bünyamin ŞAHİN
Dolapdere Sanayi Sitesi 6.Ada No:1
İkitelli / İSTANBUL
0 (212) 671 36 16 - 0 (212) 671 36 15
Halkla İlişkiler-Tanıtım:
Ayla YERLİKAYA
VERGİ DAİRESİ: Göztepe
VERGİ KİMLİK NO:
8.230.105.579
15 MART 2012
SAYI: 23
SAYFA 2
ÜCRETSİZDİR
15 MART 2012
SAYI: 23
SAYFA 3
İrtibat: [email protected]
28 ŞUBAT
DİVRİĞİ’NİN BİR EKSİĞİ TAMAMLANDI
Eski kaymakam Sayın Salih Ayhan, giderayak şimdiye kadar Divriği
de yapılmayan veya Layık-ı Veçhile olmayan bir eksiğimizi
tamamladı. Bize de gönderdiği Divriği’yi tanıtan resimli prestij
kitabı, gerek kapak kalitesi gerek içerik zenginliği ile önemli bir
eksikliği giderecek gözüküyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerini, kültür turu düzenleyen
acentelerin, güzel sanatlar ve gazetecilik bölümleri olan
üniversite yetkililerinin ve Divriği Sevdalılarının masasında böyle bir kitabın bulunması orta ve uzun
vadede Divriği’ye çok şey kazandıracaktır.
Divriği hakkında söz söylemek, yazı yazmak durumda olan herkes için başvuru dokümanı olacaktır.
Ancak, bahse konu kitapta Belediye Başkanlığı faaliyetlerine yeteri kadar yer
verilmemiştir. Bu konu bir eksiklik olarak kendini göstermektedir.
Başta Kaymakam Sayın Salih Ayhan olmak üzere bu kitabın hazırlanmasında
emeği geçen herkese ‘’Yeni Divriği Gazetesi” olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz.
KADIKÖY
Kadıköy Belediyesi’nin çıkarttığı haftalık bir gazete var. 14 sayfa oldukça kapsamlı ve seviyeli.
Geçtiğimiz sayılardan birinde. Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki bir etkinliğin haberi vardı. Sayın
Bekir Coşkun, gelmiş konuşma yapmış önemli şeyler söylemiş:
- Köyden şehirlere göç edenler burada umduklarını bulamadılar. Sonra “ Badem” bir parti
kurdu. Badem, nohut- kömür veriyor oy alıyor.
- İlker Başbuğ’un tutuklanması sonrası artık anladık ki bunlarda vicdan da yok merhamette,
- Mustafa Balbay benim arkadaşım. Ne darbe yapması? Ona silah versen ya kendisini vurur
ya da Hikmet Çetinkaya’yı! Diye espride yapmış.
Bekir Coşkun ne yapmak gerekir sorusuna da şu yanıtı veriyor:
“ Artık bu salondan çıkmalıyız. CHP’den daha iyi parti olmasını isteyin. Siz Kadıköy’lüler Belediye
Başkanı’nızın yakasına yapışın daha iyi hizmet isteyin. Kadıköy öyle bir şey yapmalı ki tüm Türkiye
Kadıköy’ü konuşmalı.
28 Şubat 2007 tarihinde milli güvenlik kurulunda askerlerin baskısıyla alınan
kararlar, post model (alışılmadık) bir darbe olarak algılanır oldu. Doğrudur. Bu
kararlar sağ duyu ve soğuk kanlı okunduğu takdirde bir PARTİNİN
PROGRAMINA girilebilecek hususlardır. Keşke bu konular bir parti tarafından
halka sunulsa, halkın tasvirini almaya, yani o partinin iktidar gelmesi ile
uygulanabilseydi daha doğru ve demokratik olurdu. Oysa askerler,
kendilerince hak bildiği yolda yalnız gittiler, dayattılar. Bu da demokrasiye
uymadı. Demokrasiyle bağdaşmadı!
Arşivimizde var olan 28 Şubat kararlarını bir daha okuyup paylaşalım ve
üzerinde düşünelim istedik:
1. Laiklik ilkesi büyük bir titizlikle korunmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz
görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
2. Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar denetim altına alınarak Milli Eğitim
Bakanlığı'na devri sağlanmalıdır.
3. Genç nesillerin dimağlarının öncelikle; Cumhuriyet, Atatürk, Vatan ve Millet Sevgisi,
Türk Milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda
bilinçlendirilmesi bakımından:
a. 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı,
b. Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği
Kuran kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli
idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
4. Aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü kuruluşlarımız, Tevhidi Tedrisat Kanunu'nun
özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
5. Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler gündemde tutularak siyasi istismar
konusu yapılmamalı.
6. Yasa ile yasaklanmış tarikatların faaliyetlerine son verilmeli
7. TSK'yı dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının yayınları kontrol
altına alınmalıdır.
8. TSK'dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile
teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.
9. TSK'ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için alınan tedbirler; diğer kamu kurum
ve kuruluşlarında da uygulanmalıdır.
10. İran İslam Cumhuriyeti'nin ülkemizdeki rejim aleyhtarı faaliyet ve davranışlarına
mani olunmalı, tedbir paketi yürürlüğe konulmalıdır.
11. Mezhep ayrılıklarını körükleyip milletimizin kamplara ayrılmasına yol açacak
faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
12. Anayasa ve yasalara aykırı olarak sergilenen olaylar önlenmeli.
13. Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan uygulamalara mani olunmalı, kamuda
titizlikle uygulanmalıdır.
14. Silah ruhsat işlemleri yeniden düzenlenmeli, pompalı tüfeklere olan talep dikkatle
değerlendirilmelidir.
15. Rejim aleyhtarı, örgüt ve kuruluşların deri toplanması engellenmeli, kanunla verilmiş
yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
Biz de Bekir Coşkun’dan güç alarak yukarıdaki resimleri yayınlıyoruz. Bunlar
Söğütlüleşme metrobüs ve tren istasyonu çevresinden, Kadıköy Belediye
Başkanlığı Binası’na yüz metre mesafeden görüntüler!
Hizmette heyecan çok önemli! 15 yıl da belediye başkanlığını da yapsan ilk
günkü heyecanını kaybetmeyeceksin! Biz öyle biliriz öyle düşünürüz...
16. Yasa ile öngörülmemiş bütün özel üniformalı korumalar kaldırılmalıdır.
17. Ülke sorunlarının çözümünü "Millet" kavramı yerine "Ümmet Kavramı"yla
sonuçlandırma girişimleri önlenmelidir.
18. Atatürk'e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki
kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir. 28 Şubat 1997
TLF:02122835151
TLF:02165501005
15 MART 2012
SAYI: 23
SAYFA 3
ÜCRETSİZDİR
15 MART 2012
SAYI: 23
Divriği esnaf ve sanatkârlar arasında
1950 li yıllardan günümüze (berber
mesleği ) de önemli bir yer tutar.
Divriği çarşısının hemen her bölgesinde
berber dükkânlarına rastlamak
mümkündür. Bu dükkânların yeri ve iç
düzeni onun müşterilerini de aşağı
yukarı belirler.
Divriği’nin yerli ahalisi çoğunlukla Aşağı
çarşı ve Orta çarşı berberlerinde tıraş
olur. Köylerden günü birlik alışveriş,
mahkeme, hastane gibi nedenlerle şehre
gelen hemşerilerimiz daha çok Yukarı
Çarşı berberlerini tercih ederler.
Berberlerin sabit bir tıraş fiyatı yoktur.
Bir kereye mahsus olmak üzere berbere
uğrayan yabancılardan biraz daha fazla
ücret istendiği olur.
15 MART 2012
İrtibat: [email protected]
Divriği berberlerinin bazılarının bir başka mesleği de
‘sünnetçilik veya diş çekme’ idi. Usturaya hakim olan kimi
berberin sünnetçilik de yaptığı bilinirdi. Diş çekme
konusunda aşağı çarşıda Totuhların fırınının yakınında
berber Osman Ağabey en tanınmışıydı. Diş tabibinin olmadığı
dönemlerde, 1970’li yıllara kadar diş çekim işi Divriği de
berberler tarafından yapılıyordu. Ön dişler değil de arkadaki
azı dişleri, kökleri kimi zaman kırılıp, çenede kalması
nedeniyle hastaya ve berbere sorun yaratırdı.
1960 ve 1970’li yıllarda belli başlı Divriği berberleri ve
dükkânlarının genel olarak çarşıda bulunduğu yer şöyle idi:
AŞAĞI ÇARŞIDA:
Berber Mustafa Özcan
Tıraş sonrası omuza dökülen saçları
fırça ile temizleyen, üfürme makineleri
tutan, sonrasında ceket ve palto
giymeye yardımcı olan çıraklara bahşiş
vermek adettir. Çoğu yaşlı müşteriler bu
bahşişi “yeğenim al bakayım bir çay
içersin” veya “ yeğenim seninde eline
sağlık” gibi sözlerle incitmeden verirler.
Divriği berberlerinde önceleri yalnızca
ustanın tek bir berber koltuğu dükkânın
ortasında büyük bir aynanın karşısında
bulunurdu. Ense tıraşını görmek için de
arkadaki duvara eğik bir başka küçük
ayna monte edilirdi. Zaman içinde
berberlerde koltuk sayısı önce ikiye
daha sonra üçe de çıktı. Yukarı çarşıda
Babam Yusuf Tarakçı’nın tıraş olduğu,
beni de çocukken yanında götürdüğü
‘Tapiklerin berber’de dört berber
koltuğunun olduğunu hatırlıyorum.
Divriği berberleri tıraştan önce ve tıraş
esnasında müşteri ile samimi bir
diyaloga girer, zaman zaman
kahkahaların atıldığı bile olurdu. Çoluk
çocuk yoksa keyiflerde yerinde ise
çapkınlık hikâyeleri bile anlatılırdı…
SAYFA 4
ORTA ÇARŞIDA:
Fehmi yazıcı
Hasan Ergül (Erbişgilin Hasan)
Mustafa Özcan
Sait ışık
Hüseyin Özbek (dilsiz Hüseyin)
İshak Akarsu
Tayyar Üstüner
Cevdet Ergül
Cemil küpeli
Hacı Şimşek ( Nebigilin Hacı)
Nadir Gıbçak
Yavuz Iğımbat
İlhan Erdem
İsmail Kızıldeli
YUKARI ÇARŞIDA:
Tapikler:
Divriği Berberlerinin hemen hepsinin en
az bir çırağı bulunurdu. Bu çıraklar, önce
sakal traşı ve kafanın makine ile 3
numaraya verilmesi gibi oldukça kolay
işlerle mesleğe adım atar, daha sonra
uzun saçların müşteri isteğine göre
kısaltılmasına girişirlerdi. İlk defa traş
olan müşteriye saç beğendirmek kolay
değildi. Beğenmezse bir daha
gelmeyeceğini bilirlerdi.
Ustasına güvenen müşteri de zaman
içinde “usta bildiğin gibi kes” der, traşını
gönül rahatlığıyla seyrederdi…
USTA ÇIRAK DURUMU:
Bu yazıda sözü geçen Usta çırak durumu
ve isime dayalı çoğu bilgi halen
İstanbul’da ikamet eden ve zaman zaman
da mesleğini icra eden Mustafa Özcan’dan
aldık. Kendisine bu vesile ile teşekkür
ederiz.
Berber Cevdet Ergün
Fehmi Yazıcı: Hasan Ergül
İshak Akarsu
Hacı Şimşek’in ustası
Veli Kızıldeli : Tayyar Üstüner
Cevdet Ergül
İsmail Kızıldeli’nin ustası,
Hasan Ergül : Mustafa Özcan’ın ustası
Mustafa Özcan:Cemil Küpeli’nin ustası
Burada sözünü ettiğimiz berberlerin pek
çoğu ya Divriği de ya da Divriği dışında
hayatlarını aynı meslekte idame
ettirmekte veya emeklilik hayatı
yaşamaktadırlar. Kimileri de Hakk’ın
rahmetine kavuşmuşlardır.
Bu vesile ile kültüre, sanata ve zanaatkara
büyük değer veren “Yeni Divriği gazetesi”
adına ölenlere Allah’tan rahmet sağ
kalanlara sağlık ve afiyet dileriz.
( Divriği berberlerinden Tayyar Üstüner... Divriği'de Veli
Kızıldeli'nin yanında çıraklık ve kalfalıktan sonra askerlik...
Sonrasında 22 yıl İstanbul'da, son 14 yıldır da İzmir Menemen Kent 2 '
de berberliğe devam ediyor.)
SAYI: 23
SAYFA 4
Derleyen: MUSTAFA TARAKÇI
ÜCRETSİZDİR
15 MART 2012
SAYFA 5
SAYI: 23
40 Ülkeyle UNESCO Sivas Buluşması:
16-18 Haziran 2012
Dünya Mirasının 40. Yılında 40 Ülkeyle UNESCO Sivas Buluşması PROJESİ Aşağıdaki Düzenleme
Kurulu Üyelerince Planlanmıştır:
1. İsmail KARADAŞ, Vali Yardımcısı.
2. Mahmut KAYHAN, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri
3. Kadir PÜRLÜ, İl Kültür ve Turizm Müdürü.
4. Prof. Dr. Şeref BOYRAZ, Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
5. Murat KAYA, Türk Telekom İl Müdürü
6.Osman YILDIRIM, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
7. Salih AYHAN, Divriği Kaymakamı
8. Hakan GÖK, Divriği Belediye Başkanı
9. Serdar İNCE, Sivas Mimarlar Odası Temsilciliği Başkanı
10. İhsan ÇALAPVERDİ, Divriği Sosyal Yardımlaşma Derneği BaşkanYard.
11. Yusuf GÜLDALI, Divriği Kültür Derneği Başkanı
3 Günlük Sivas Programının Divriği Ayağı Ayrıntılı olarak şu şekilde gerçekleştirilecektir:
16 Haziran 2012 Cumartesi :
Sivas’ta
17 Haziran 2012 Pazar:
07.00- 08.00: Kahvaltı
08.00: Divriği’ye hareket.
08.50-09.10: Kangal Köpeği Araştırma Merkezini Ziyaret.
09.10-10.30: Divriği’ye hareket ve varış.
10.30-12.00: Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın Gezilmesi.
12.00-12.30: Şifa Müziği Dinletisi: Divriği Darüşşifası
12.30-13.30: “Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası” (Divriği Darüşşifası, 3
katılımcıyla) Konulardan biri yapılan çalışmalar olacak
13.45-15.15: Öğle Yemeği (Divriği Belediyesi Taşbaşı Tesisleri)
15.15-16.15: Divriği Konaklarının Gezilmesi
16.15-17.30: Kangal Balıklı Kaplıcaya Hareket ve Varış
17.30-18.00: Kaplıcanın Gezilmesi
18.00-19.30: Kangal Balıklı Kaplıca’dan ayrılış ve Sivas’a varış
19.30-21.00: Akşam Yemeği: Taştanlar Tesisleri
18 Haziran 2012 Pazartesi:
07.30- 09.00: Kahvaltı
09.00: Sivas’tan ayrılış.
ÜNESKO’NUN;
Çin, Hindistan, Amerika, İngiltere, İtalya, İran, Kanada, Hollanda gibi 40 Ülke temsilcileri ve
onları izleyen 93 yabancı medya mensubu haricinde Ülkemizden aşağıdaki heyette davetli
olarak İlçemize gelecektir:
DAVETLİLER LİSTESİ
1. Sayın Abdullah GÜL, Cumhurbaşkanı
2. Sayın Cemil ÇİÇEK, Meclis Başkanı
3. Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakan
4. Sayın Bülent ARINÇ, Başbakan Yardımcısı
5. Sayın Egemen BAĞIŞ, Avrupa Birliği Bakanı
6. İdris Naim ŞAHİN, İçişleri Bakanı
7. Sayın İsmet YILMAZ, Milli Savunma Bakanı
8. Sayın Ömer DİNÇER, Milli Eğitim Bakanı
9. Sayın Binali YILDIRIM, Ulaştırma Bakanı
10. Sayın Ertuğrul GÜNAY, Kültür ve Turizm Bakanı
11. Prof. Dr. Talat Sait HALMAN, Kültür Eski Bakanı
12. Prof. Dr. Nabi AVCI, Eskişehir Milletvekili,
13. Sayın İdris GÜLLÜCE, İstanbul Milletvekili
14. Ekrem ERDEM, İstanbul Milletvekili
15. Sebahat AKKİRAZ, İstanbul Milletvekili
16. Muhammet Bilal MACİT, İstanbul Milletvekili
17. Osman BOYRAZ, İstanbul Milletvekili
18. İsmail TAMER, Kayseri Milletvekili
19. Edip Semih YALÇIN, Gaziantep Milletvekili)
20. Mesude Nursuna MEMECAN, Sivas Milletvekili
21. Hilmi BİLGİN, Sivas Milletvekili
22. Ali TURAN, Sivas Milletvekili
23. Malik Ejder ÖZDEMİR, Sivas Milletvekili
24. Ayşenur İSLAM, Sakarya Milletvekili
25. Prof. Dr. Mustafa İSEN, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri
26. Habip SOLUK, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı
27. Özgür ÖZARSLAN, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı
28. İbrahim SARITAŞ, Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Danışmanı
.............TOPLAM 45 kişi
15 MART2012
SAYI: 23
İrtibat: [email protected]
ÇOBANDURAĞI Köyü/ DİVRİĞİ ‘de
ÇEKİLEN FİLME GELENLER…
Divriği’de çekimleri devam eden “Eve Dönüş” filminde bir askeri canlandıran oyuncu
Şevket Süha Tezel, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nı gezdi.
Bir televizyon kanalında yayınlanan “Çok Güzel Hareketler Bunlar” adlı programın
yanı sıra birçok dizi ve sinema
filminde rol alan Tezel, Divriği’nin hava şartlarının soğuk
olduğunu ancak insanlarının çok sıcak olduğunu söyledi,
“O yüzden çok mutluyum, film için geldik, aşağı yukarı
Mart ayının ilk haftasına kadar buradayız” dedi.
Aynı ekip içerisinde Uğur Polat, Serdar Orçin, Muharrem
Bayram, Nergiz Öztürk, Sıla Çetinkaya ve yönetmen
Alphan Eşeli’de yer alıyor.
Bu arada çekimleri devam eden “Eve Dönüş” filmi
nedeniyle ilçedeki otellerde doluluk oranının yüzde 100
olduğu, belirtildi.
24 Mart 2012 de yapacağınız ilçe kongrenizi yürekten
kutluyoruz. Divriği Anadolu‟nun orta doğusunda CHP „nin
sağlam kalelerinden birisidir. Bu kalenin harcında barış adalet
hoşgörü kardeşlik cevherleri vardır.
- Divriğili ilçesinin aydınlık geleceğini istikbalini kendi küçük
çıkarlarının üstünde ve dışında görür.
- Divriğili birbirini iyi tanır. Kimi ne yapacağını ne
yapabileceğiniz ne kadar kabiliyetli olduğunu iyi bilir.
- Divriğili içi boş söylemlere inanacak kadar saf değildir.
- Divriğili belki karşısındakini kırılmasın diye “ He He” diye
geçiştirir. Ama eline oy aldığında onu en isabetli bir şekilde
kime kullanacağını bilir.
- Divriğili liyakate önem verir. İşi ehline vermesini bilir.
SON SÖZ: DİVRİĞİ CHP, YENİ YÖNETİMİNİ SEÇERKEN
LÜTFEN VİCDANINIZIN SESİNİ DİNLEYİN, AKLINIZI ÖNE
ÇIKARIN DUYGULARINIZIN ESİRİ OLMAYIN.
YD Gazetesi adına Mustafa TARAKÇI
HÜSEYİN DURNAGÖZ
SAYFA 5
ÜCRETSİZDİR
15MART 2012
SAYFA 6
SAYI: 23
OSMANLI DÖNEMİNDE
DİVRİĞİ İLE EĞİTİM
ÇAMŞIH OZANLARI
OZAN MUHLİS AKARSU :7/10
Derleyen: Ali Haydar Yalçın
1)KÜBRA MEDRESESİ:
Divriği Ulu Cami içinde medrese
eğitimidir. 1924 e kadar devam etmiştir.
2)SİNANİYE MEDRESESİ:
Ulu Cami Batısında Sinaniye mahallesi
‘’bugünkü kale altı mahallesi’’
merkezindeki mescitte verilen eğitim.
Mescit, imarethane ve türbe’yi ihtiva eden
bir külliye gibiydi.
3) LALAİYE MEDRESESİ:
Yeri belirlenememiştir. Bu medresenin
MENGÜCEK ailesini çocuklarını yetiştirdiği
tahmin edilmektedir.
4) ZEYNEBİYE/ZEYNİYE MEDRESESİ:
Kurucusu ve kuruluşu hakkında bilgi
yoktur. Arşivde 13.yy de açıldığı, 20.yy e
kadar faaliyet gösterdiği kanıları vardır.
Divriği medresesi olarak da anılmıştır.
5) MUSTAFA PAŞA MEDRESESİ:
Divrikli Köse Mustafa Paşa tarafından
Kuloğlu mahallesinde 1799’da yaptırılan
cami’nin bitişiğinde faaliyet göstermiştir.4
fakih ve 1 müderris görev yapmıştır. iki
odasında 4 yatılı talebesi barınmıştır.
Fıkıh, tefsir, hadis, ulum dersleri
okutulmuştur.
6)HAFIZ PAŞA MEDRESESİ:
İmamoğlu Mahallesinde 1860 da
yapılmıştır. 1899 yılında müderrisi Mecit
Efendi’dir. O yıllarda 12 talebesi olduğu
bilinmektedir.
7)MAHALLE MEKTEPLERİ:
1)SÜTMOLLA MEKTEBİ
2)KÖMEK HACI MEKTEBİ
3)KESKİN HOCA MEKTEBİ
Bunlara ilaveten 19.yy. sonunda Güresin
zade Hafız Paşa’nın tesis ettiği bir de
Rüştiye vardır.
TAM MANASI
Ziya : Işık
Takrir :Resmi olarak bildirme
Müşfik :Sevecen
Kıpti :Mısır halkından bir grup
Aşifte :Kötü yola meyilli kadın
Tevekkül :Elinden geleni yapıp gerisini Allah’a
bırakma
Jakoben : Tepeden inmeci
Müstahdem: Hizmetli,temizlik işleriyle meşgul
olan kişi
Eşref-i Mahlukat: İnsanoğlu
15 MART 2012
Benim Muhlis Akarsu ile dostluğum çok uzun yıllara
yani çocukluk yıllarımıza dayanıyor.Muhlis, her ne
kadar Minare kayada doğsa da çocukluk yıllarının bir
çoğu Çamşıh’da, bizim köyde geçti.9 yaşına kadar sık
sık gidip geldiği ikinci köyü Çamşıh Gölören
köyüdür.Ablaları bizim köyde evli olduğundan o
gelişlerinde görüşür oyunlar oynardık.Çocukluk
yıllarımızdan sonra bizleri Rahmetli Hasan Timisi
1973 yılında karşılaştırdığında bir birimize sarılıp
hasret giderdik ve o gece sabahladık.O tarihten sonra
da hiç ayrılmadık, dostluğumuz hep devam
etti.Muhlis Akarsu benim için özeldi hala da özeldir.
Yaşadığımız yüzyıla türküleriyle damgasını vuran Ünlü
Ozan MUHLİS AKARSU'yu unutabilmek mümkün mü!
Sesindeki berraklık, yüreğindeki coşkuyla,
sözlerindeki derinliğiyle, yüreklerimize işlemiştir. Onu
tanıtırken herkesin bildiği bilgileri aktarıyorum.
Muhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesi
Minare kaya köyünde doğdu. Küçük yaşlardan
itibaren katıldığı muhabbetlerde ve cemlerde AleviBektaşi kültürünü öğrendi; saz çalıp türkü söylemeye
başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliği ile fark edildi.
Gençlik yıllarında geldiği İstanbul'da Mahzuni Şerif'in,
Davut Sulari'nin deyişleriyle tanıştı.
1970'lerden itibaren dönemin
etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri
belirir Akasu'da...Uzunca bir süre
Mahzuni'nin deyişlerini çalar,
okur. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık
geleneğinden de kopmaz. Pir
Sultan, Kul Himmet gibi büyük
ozanların birçok deyişini
geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirir.
1980'li yıllarda ise Akarsu, artık kendi kimliğini bulur.
O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren
Akarsu, 80'lerin başından itibaren deyişlerindeki
anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş
tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir.
Bu yıllar adeta parladığı yıllardır Akarsu'nun...
"Muhabbet" serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri
çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından
okunur. Ancak, sanatının en verimli ve olgun
döneminde yaşama veda eder (2 Temmuz 1993,
Sivas Madımak Oteli yangını) Ardında ise, milyonlarca
seveni ile birlikte 100'den fazla kırk beşlik plak, 4
uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır.
Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı,
gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi
vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız
kalmaz; ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler
kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe,
köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. AleviBektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle
ünlenen aşığı Muhlis Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve
Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek
mümkündür.
2 Temmuzda en çok Divriği ve Çamşıh yöresi zarar
görmüştür. 33 canın arasında, Çamşıh’lı
akrabalarımızdan Muhlis Akarsu ve eşi Muhube,
Handan Metin, Gülsüm Karababa, Gülender Akça,
Divriği Gönderen Köylümüz, Divriği Kültür Derneği
üyesi arkadaşım Mehmet Atay, yakın köylümüz Sait
Metin sizleri sevgi ve saygıyla anıyorum.
Ey Sevdiğim Sana Şikâyetim Var
Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Ben De Bir İnsanım Bir De Canım Var
Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
………..
SAYI: 23
SAYFA 6
İrtibat: [email protected]
BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ
İBRETLİK
Bekirağa Bölüğü, Beyazıt'ta Osmanlı döneminde harbiye nezareti olan
bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binasının avlusunda yer almış askeri
tutukevidir. İstibdat, II. Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinde siyasi
suçluların kapatıldığı tutukevi adını, ilk müdürü olan Binbaşı Bekir Ağa'dan
almıştır.
Beyazıt'ta Harbiye Nezareti'nin (bugün İstanbul Üniversitesi merkez binası)
kuzeydoğusunda yer almaktadır. 1870-1922 arasında, yaklaşık yarım yüzyıl
boyunca İstanbul'un korku uyandıran tutukevidir. Resmi adı İstanbul
Muhafızlığı Dairesi iken halk arasında ve basında Bekirağa Bölüğü olarak
ünlenmiştir. Yalnızca siyasi ve askeri tutuklulara mahsus olan Bekirağa Bölüğü,
Türkiye'de 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında, dönemin basın ve aydın
çevrelerini etkilemiştir. Bekirağa Bölüğü'nün ünü her dönemde muhaliflerin
kapatıldığı bir hapishane olmuştur.
Bekirağa Bölüğü, Harbiye Nezareti'ne (1908'e değin Bâb-ı Seraskeri) bağlıdır.
Beyazıt'ta Harbiye Nezareti'nin arkasındaki iki katlı kâgir bina, daha önce
Hassa Ordusu komutanlık makamı ile bazı askeri daireler ve inzibat bölüğü
koğuşunu kapsar. Burasının bir tutukevine dönüştürülmesi yaklaşık 1870'te,
Abdülaziz'in son yıllarındadır.
II. Meşrutiyet (1908) öncesinde yöneticisi olan Bekir Ağa'nın adıyla anılan
Bekirağa bölüğü, II. Abdülhamid'in döneminin simgelerinden biri olarak ün
kazanır. Tutukevi ilk yıllarında, II. Abdülhamid'in koruduğu ve binbaşılığa
yükselttiği, okur-yazar olmayan subaylardan olan Bekir Ağa'nın (1817-87)
yönetimindedir ve komutasındaki özel bir zaptiye bölüğünce korunur. Bekir
Ağa'nın başında bulunduğu yıllarda burası azılı asker kaçaklarından suçlu
görülen müşirlere kadar ordu mensuplarının, gazetecilerin, aydınların ve
bürokratların kapatıldığı bir yerdir. Bekir Ağa'nın yönetime muhalif olanlara
burada işkence ettiği konusundaki yaygın söylentiler belgelendirilememiştir.
Daha sonra Bekir Ağa'nın yerini alan Salim Bey de işkence yaptığı kişilerin ayak
tırnaklarını söktüğü için Tırnakçı Salim diye adlandırılmıştır.
II. Meşrutiyet ilan edilince (1908) buradaki çok sayıda tutuklu serbest bırakılır.
Ama bu kez de İttihat ve Terakki Fırkası karşıtları Bekirağa Bölüğü'ne
kapatılmaya başlanır.
Hapishanenin en karanlık günleri ise mütareke dönemidir. Bu dönemde İttihat
ve Terakki Fırkası'nın iktidardan düşmesi (1918) ile bu parti mensupları ve ileri
gelenleri, kimi eski nazırlar ve savaş sanıkları Malta'ya sürgüne gönderilmeden
önce bir süre bu cezaevinde tutuklu kalır. İttihatçıların yanı sıra Kuvay-ı
Milliyeciler, Ermeni tehciri ile suçlananlar ve ülkeyi savaşa sürükledikleri iddia
edilenler yakalanıp buraya kapatılmışlardır. Bunlar arasında, eski sadrazam
Said Halim Paşa, eski şeyhülislamlardan Musa Kazım Efendi ve Hayri Efendi,
Meclis-i Mebusan eski reisi Halil Menteşe, Ayan Meclisi eski reisi Rıfat, eski
hariciye nazırı Ahmed Nesimi, Adliye Nazırı İbrahim, Maarif Nazırı Şükrü,
mebuslardan Hüseyin Cahit Yalçın, Mithat Şükrü Bleda, Ahmet Ağaoğlu,
Süleyman Nazif, İsmail Canbulat, Salah Cimcoz, Kara Kemal, Emanuel Karasu,
Hasan Fehmi, Celal Nuri İleri, Mehmet Emin Yurdakul, Yunus Nadi vb de
vardır.
Diyarbakır valisi Dr. Reşid Bey'in burada tutuklu iken 25 Ocak 1919 günü kaçışı
geniş yankılar uyandırmıştır. Onun kaçışı, başka birçok insanın tutuklanıp
Bekirağa Bölüğü'ne getirilmesine neden olur. Anadolu'ya hareket etmeden
önce Mustafa Kemal'in, burada tutuklu olan arkadaşı Ali Fethi Bey'i ziyaret
ettiği de (Mayıs 1919) bilinmektedir. Bundan birkaç gün sonra ise İşgal
Kuvvetleri, Bekirağa Bölüğü'ndeki tutukluları Malta Adası'na sürgüne
göndermişlerdi.Ermeni tehciri sanıklarından idam cezasına mahkûm edilen
Boğazlıyan Kaymakamı Kemaleddin Bey'in cezası Bekirağa Bölüğü'nün
karşısındaki darağacında infaz edilmiştir.
Mütareke döneminde (1919-1922) buradaki siyasi tutuklular Malta'ya sürgüne
gönderilirken bu kez aynı yerde İstanbul'u işgal eden güçlere karşı direnenler
ve sakıncalı görünenler tutuklanmışlardır.
1922'den sonra boşaltılan harap durumdaki bina, Seraskerlik Dairesi ile
birlikte İstanbul Üniversitesi'ne verilir. Bina uzun süre Tıp Fakültesi tarafından
kullanılır, İstanbul Tıp Fakültesi kliniklerinin yeni binalarına geçmeleriyle
boşalınca İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin 1979 yılında
kuruluşu sırasında onarım ve değişiklikler yapılarak bu fakülteye tahsis edilir.
DERLEYEN: Mustafa Tarakçı
ÜCRETSİZDİR
15 MART 2012
SAYI: 23
SAYFA 7
MUSTAFA TARAKÇI
Yrd. Doç. Dr./ Em. Kur. Alb
Alb.
[email protected]
ATATÜRK-İNÖNÜ AYRILIĞI
Atatürk İnönü’yü önceden tanırdı. İkisi de kurmay subaydır. Aralarında yaş ve dönem
farkından dolayı başlangıçta samimi değillerdir.Birinci dünya savaşı esnasında Atatürk
Çanakkale cephesinde savaşmaya müteakip Diyarbakır da ikinci ordu komutanlığı görevi
esnasında, İsmet İnönü de aynı ordunun ikinci adamı, kurmay başkanıdır.
Titiz, ayrıntıcı, itaatkar çalışmaları Atatürk’ün dikkatini çeker. O sene verilen sicillerde
Atatürk , İnönü için müspet manada çok güzel ifadeler yazar. Atatürk’ün İnönü’ye 1917
senesinde verdiği sicilden iki paragraf şöyledir:
‘ciddi, faal, gayet fatin ve yüksek fikirli, vaziyet ve ahvali ruh iyeci har biyeye hâkim. İyi bir
nüfusa nazara ve sürati intikale malik.’
‘pek mükemmel bir ahlaka tavrı harekâta sahip. Adab-ı muaşereti şayanı takdirdir.”
Diyarbakır’da geçen bu süreçte geleceğin her iki lideri birbirini tanıma fırsatı bulurlar. Sonra
Milli Mücadele süreci başlar. Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir den
sonra görevlendirmeyle Anadolu’ya geçer. Samsun’a çıkar.Beraberinde götüreceği personel
arasında İnönü nünde olmasını ister.mamafih İnönü,yeni elendiğini ileri sürerek affını
istirham eder.Osmanlı genel kurmayındaki görevine devam edecektir.
Gazi Mustafa Kemal’in Anadolu da Milli Mücadele meşalesi her geçen gün daha kuvvetli
yanmaya başlayınca İsmet İnönü de Anadolu ya gitmek ister. Mustafa Kemal’in sağ
kolu olarak milli mücadelenin askeri cephesine katılır. Batı Cephesi komutanlığına
getirilir. Birinci ve İkinci İnönü muharebelerinde komutandır. Sakarya ve
Dumlupınar da Atatürk’ün baş komutanlığı esnasında O Batı cephesi komutanıdır.
Zafer’den sonra İnönü, en gözde asker -diplomat adayı potansiyeli taşıdığından
önce Mudanya mütarekesi görüşmelerine katılır, sonra Rauf Orbay’ın istekli
olmasına rağmen Atatürk’ün tercihi ile Lozan’a barış görüşmelerine gönderilir.
İnönü, muhaliflerin olumsuzluk örneklerine karşın Lozan da haklarımızı olabildiğince iyi
savunmuş;altı buçuk ay süre ile başta İngiliz,Fransız,İtalyan temsilcileri karşısında dik
durmasını bilmiştir.bu süreçte Atatürk-İnönü yakınlaşması daha da ileri aşama
kaydetmiştir.
İnönü’nün Lozan dan dönüşü sırasında üst kademedeki asker kişiler arasında saflar
ayrılmış,bir tarafta Atatürk İnönü tarafsız Fevzi çakmak; diğer tarafta Rauf Orbay, Ali Fuat
Cebesoy, Kazım Karabekir ve Refet Bele vardır.
AHMET YOZGATLI
Öğretmen (E)
Divriği Tabiat Varlıklarını
Koruma Derneği Bşk. Yrd.
VATAN SEVGİSİ
Vatan sevgisi yüreğimizi saran en nezih sevgilerdendir. Dinimizde de yeri ve önemi
belirtilmiştir. Vatan, doğup büyüyen ve üzerinde yaşanan toprak parçasıdır. Vatan
görünüşte sade bir toprak parçasıdır. Fakat, alelade bir toprak parçası değildir. Bir
milletin hakim olarak üzerinde yaşadığı,hakimiyet kurduğu,barındığı,gerekirse
uğrunda canını feda edeceği toprak parçasıdır. Yurt da aynı anlamdadır. Mübarek
vatanımızın her karış toprağı şehit kanlarıyla yoğrulmuştur. Şair ne güzel söylemiş:
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver: Bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Uğrunda binlerce şehit verilmiş, içinde binlerce masum yaşayan vatanımız
şüphesiz göz nurumuz, baş tacımızdır. Ve herkesin vatanı kendisi için aynı öneme
haizdir.
15 MART 2012
SAYI: 23
İrtibat: [email protected]
İnönü, Rauf Orbay’dan sonra kısa süre başbakan olan Fethi Okyar’ın ardından 1925-1937 yılları
arasında 13 yıl Atatürk’ün başbakanlığını yapmıştır. Ancak, Atatürk tek adamdır. Devrimci dir.”
Az zamanda çok ve büyük işler” yapılmasının peşindedir. Sosyal demokrat yapıdadır. Ama
sermayeye de düşman değildir.
Halkın biran önce zenginleşmesini devletin altyapı yatırımlarını hızla tamamlamasını, dışarıya
boyun eğmeyen ‘tam bağımsız’ bir ülke yaratmak peşindedir.
İnönü bu heyecana ayak uydurmaya çalışır. Atatürk’ün her akşam seçkin ve konusunun ehli
insanlarla teorisini hazırladığı devrim projelerini İnönü hayata geçirmeye çalışmıştır. Bazen
Atatürk’ün hızına ayak uyduramadığı, bazen de başbakanlık makamının onurunu korumak
adına küçük çalımlar attığı da olmuştur.
Her iki taraf da yılların birlikteliğinin getirdiği kimi küçük kırgınlıkları, alınganlıkları sineye
çekmiş olmanın sıkıntısı altındadır. bu sıkıntı şişen balon misli bir an gelir patlayıverir.
Bu patlamanın görünürdeki nedeni Atatürk Orman çiftliğidir. Çiftlik projesi yavaş yürüyordur.
Çiftlik bünyesinde yapılan bira fabrikası inşaatı bir türlü ilerleyemiyordur. Bu bira fabrikasının
önünün açılması için İstanbul’daki Bomonti bira fabrikasının kapatılması gerekir.
İnönü, ortağının uzaktan yakını olduğu bu fabrikayı kapatmak istemez.Atatürk Bakanlar
Kurulu üyelerinin çoğunun da hazır bulunduğu Çankaya’daki akşam sofrasında İnönü’ye bu
mevzuları açar.İnönü bakanlar kurulu üyelerinin yanında ,onların amiri olmanın verdiği
güvenle, kendisiden beklenmeyen bir çıkışta bulunur.Atatürk’e karşı sesini yükseltir !
‘Devletin bu sarhoş sofrasından yönetilmesine artık tahammülüm kalmadı’ gibi sözler söyler…
Atatürk bu sözlere karşılık vermez. Ayağı kalkar.’ Bu akşam ki yemekli toplantımız sona
ermiştir ‘ der ve odasına çekilir.
İnönü yaptığına yapacağına pişmandır. Ama olan olmuştur.
Ertesi gün önceden planlı İstanbul toplantısı vardır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan aynı trenle
gidecek ve o toplantıya katılacaktır. Program bozulmaz. Ancak, Atatürk İnönü ‘yü trende
yanına çağırır.’artık birlikte çalışamayız; sen iki ay rapor al sonra da Celal Bayar’a başbakanlığı
devredersin ‘ der. İnönü de özür dileme yolları arar ama Atatürk kararını vermiştir.İnönü süz
yola devam edecektir.Ancak bu asla İnönü düşmanlığına dönüşmez.
İnönü’nün hasımlarının çokluğundan dolayı ne olur ne olmaz, bir suikasta maruz kalırsa
çocuklarının tahsili yarıda kalmasın diye 1938 de vefatından önce noter’e onaylattığı
vasiyetnamesinde İsmet İnönü’nün çocuklarına da bir miktar para bırakacaktır.
Onlar kader arkadaşlarıdır. Ama yol yorgunluğu son bir yılı ayrı geçirmelerine neden olmuştur.
İnönü Atatürk’e karşı kin beslememiş ölümünden sonra ikinci cumhurbaşkanımız olarak
yayınladığı mesajda Onun için şu veciz cümleyi yazmasını bilmiştir:
‘vatan sana minnettardır! ‘
Her ikisinin de ruhu şad olsun…
GÖNLÜNDE KIŞ OLANIN ÖMRÜNE BAHAR GELMEZ.
Vatan edinilmiş bir toprağa düşman gözünün eğri bakması bile o vatanda yaşayan
herkese savunma hakkı verir. Vatan için ölmek bir borç olur.
İnsanlar fert olarak bir meskene, oturacakları bir yuvaya muhtaç oldukları gibi millet
olarak da bir vatana muhtaçtır. Evsiz barksız insanların dünyada huzur içerisinde
yaşamaları mümkün olmadığı gibi, vatansız insanların da huzur ve saadet içerisinde
yaşamaları mümkün değildir. Onun için dilimizde ‘’Allah kimseyi dünyada vatansız,
ahrette imansız etmesin’’ denilmiştir.
Vatan sevgisinin gereği milletleri ayakta tutar. Fertler arasındaki birlik ve
beraberliği sağlayan ahlaki değerlerden biri vatan sevgisidir. Herkes vatanını sever.
Bu sevgi fıtridir, insanın içinde yaratılışında vardır. Vatanını seven kişiye
vatanperver, vatansever denir, sevmeyen kişilere de kötü gözle bakılır ve vatan
haini dahi denir. Büyük şair Abdülhak Hamid :
Fikrine girmemiş ise hüsn-i vatan
Onu sen kale alma bari utan
Köpekler bile vatanperver iken
Vatanını sevmeyen acep ne sever?
Şairin sorduğu soruyu bizde tekrar edelim. Sahi vatanını sevmeyen acaba neyi
sever?
BAŞKALARININ MENFAATİNE ZARAR VEREBİLİRSİN, REKABETTİR!
MİLLİ MENFAATE ZARAR VERMEN KABUL EDİLEMEZ, HIYANETTİR!
Mustafa Tarakçı
SAYFA 7
ÜCRETSİZDİR
15 MART 2012
SAYI: 23
SAYFA 8
ŞENGÜL DURAN GENÇDAL
Divriği ÖDP eski İlçe Bşk
[email protected]
KADIN İHMAL EDİLMİŞ BİR DEĞERDİR
Dünya kadınlar günü 1857 de New York’lu dokuma işçisi kadınların daha insanca bir
yaşam talebiyle eşitsizliklere ve ayrımcılıklara karşı başlattığı mücadele 129 kadın işçi
yanarak ölmesiyle son bulmamış tam tersi tüm dünyada karşılık bulmuş ve her yıl 8
mart Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak kutlanmaya başlanmıştır. 8 Mart dünya
kadınlarının eşitlik, özgürlük ve daha hakkedilir yaşam isteklerinin dile getirildiği çok
özel bir gündür. Diğer bir anlamda kadınların birlik, beraberlik ve dayanışma günüdür.
Yaşadığımız erkek egemen sömürü düzeninde hayatın her alanında kadınların
erkeklerle beraber yan yana, omuz omuza tüm zorluklarla, sorunlarla mücadele
pratiği hep görmezden gelinmiş yok sayılmıştır. Oysaki kadın hayattır. Hayatın
gidişatının her saniyesinde kadın emeği vardır. Akan suda, pişen aşta hep kadının eli
vardır gün onunla başlar onunla biter. O yinede her sabah bıkmadan, usanmadan,
sızlanmadan her yeni güne aynı işlerin sorumluluğuyla uyanır. Kendini bir birey olarak
tanımlamasına ve yeteneklerini tamamlamasına kimse fırsat tanımaz. Kimse neler
yapmak isteyebileceğini hiç sormaz,hep geri plana atılmış,ötelenmiştir.. hep
ertelenmiş bir düştür onun hayatı. Ev işlerinin boğuculuğuna hapsedilmiş, eğitimi
engellenmiş ayrımcılığa uğramıştır. Küçüklükten beri iyi bir insan olmaktan öte iyi bir
eş, iyi bir anne, marifetli bir ev kadını olmak beynine kazılmıştır.
Gelenekler, töreler, toplumsal ve dinsel kurallar kadınları hep aynı kalıp içinde
biçimlendirmiş uysal, her söylenene itaat eden varlıklara dönüştürmüştür. Kendi
iradesine göre değil kalıplaşmış düşüncelerin dayatmalarıyla yaşamak zorunda
kalmıştır
Gün geçmiyor ki haber bültenlerinde ya da gazete üçüncü sayfalarında kadın
cinayetleri görmeyelim. Parçalanmış bedenlerinin acı öyküsünü birkaç satıra sığdırıp
koca bir insan ömrünü atlayıp geçiştiriyorlar ertesi güne bir başka kadının benzer
öyküleriyle karşılaşıyoruz.
KONUK YAZAR
18 YIL SONRA DİVRİĞİ’DEYİM….(2005).
Hayat insanın aklına dahi gelmeyen olayları yaşamasına neden oluyor. Yaşadığım zor yılların bitmesi
nedeniyle Divriği’de bulunan Hüseyin Gazi Türbesine kurban adamıştım. İki oğlum ve eşimle birlikte kendi
arabamızla Divriği yollarındaydık. Aile büyük şehirlere göç etmişti. Yaşlı teyzem ve eşinden başka
kimsemiz kalmamıştı. Yıllarca annem, babam, kardeşim Gülbin ,abim Hasan Paşa ve eşi Sabahat ve oğlu
Caner’in ikamet ettiği Yatılı İlköğretim Bölge Okulundan İlçeye giriş yaptık. İlginçti 20 yıl önce bu binalar
çok büyüktüler, neden şimdi gözüme küçük görünüyorlardı anlam verememiştim. “ya bu binalar bu kadar
küçükmüydü “ diyerek şaşkınlığımı dile getirdim. Eşim “önce Divriği sokaklarında şöyle bir tur atalım
sonra Remziye teyzelere gidelim” dedi. Ulu Camiyi, çarşısını, hastane tarafını, Mustafa Necati, Cumhuriyet,
Atatürk, Meslek Lisesi, Divriği Lisesi okullarını, 10 yıl görev yaptığım Milli Eğitim Müdürlüğünün
bulunduğu hükümet binasını, sevinç, buruk, hüzün,gözyaşı içinde gezerek,içimdeki hasret ve özlemi
gözyaşlarımla gidermeye çalıştım. Sonra Selavattepe Lojmanları tarafına geçerken, taşbaşında bulunan
yıllarca oturduğumuz, küçük oğlumu dünyaya getirdiğim Maliye Lojmanının önünden geçtik. Hayalimdeki
o kocaman 3 katlı bina sanki küçülmüştü. Virane içindeydi. Biz oturduğumuzda da böylemiydi, yoksa
şimdi bakımsız mıydı? İstasyonu geçtik ve Selavattepe Lojmanlarının sokaklarına girdik. Ne büyük hayal
kırıklığı yarabbim, ablamlar otururlardı burada, onlara ziyarete gelmek benim için süper bir olaydı,
burada yaşayan insanlar lüks yaşıyorlardı. Evleri, sokakları çok temiz ve bakımlı, düzenli, sosyal
yaşantıları bizlere göre daha güzel ve özendiriciydi. Neredeydi o insanlar, ne hale getirmişlerdi şimdiki
insanlar,o güzelim binaları, sokakları, tesisleri… hiç mi içleri acımıyordu bu hale gelmesinden, vicdanları
sızlamıyor muydu acaba. Balta girmemiş orman olmuştu sanki evlerse ağaçların arasında kaybolmuşlardı,
evlerin camları kapıları kırılmış, yıkılmış harabeye dönmüştü. Cürek gibi olmuştu. Hayal kırıklığı ve
üzüntü içinde gözyaşlarımla birlikte ayrıldık oradan.
Teyzemler bizi çok hoş karşıladılar, o geceyi birlikte anıları tazeleyerek geçirdik. İkinci gün dede
evi olan amcamların evinin önünde yani ocak evinde kurbanımızı kesecektik. Sabah Kemal amca ile eşim
gidip kurbanlığı almışlardı. Su lazımdı tabi, Kemal amca bidonu bana uzatarak “kızım komşulardan biraz
su iste getir” dedi. Bidonu aldım yıkılmış toprak evlerin arasından geçip sokağa indim. En yakın
Tarakçı’ların Sevim yenge vardı, ondan isteyebileceğimi düşünerek oldukça eskimiş kanatlı kapıyı
tıklattım. Duyan olmadı, biraz daha hızlı vurdum kapıya ve seslendim “ Sevim yenge, Sevim yengeeeee” ses
veren olmadı… kırık dökük kapının aralarından içerisini görmeye çalıştım. Hayalimdeki gördüğüm
manzara çok güzeldi. Sevim yenge ve iki kızı Kamile ve Hamiyet, Emine yengem iki kızı Yıldız ve Selma,
annem,(Gülüzar ana) kız kardeşim Gülbin ve ben Sevim yengelerin evlerinin kapısı önünde dutların
döküldüğü, silinerek betonlaştırılan toprak dam vardı. Akşam serinlikte büyük astarları açıp dutları
silkeleyecek ve büyük tepsiye koyup arasına buzlar yerleştirerek soğuk soğuk yiyeceklerdi ama şimdi bir
sofranın etrafında toplanmış iç yiyorlardı.
15 MART2012
SAYI: 23
İrtibat: [email protected]
Sonsuza kadar susturulmuş bu kadınların saklısında kim bilir ne hikayelerini de
beraberinde götürdüklerini hiç düşünmeyiz.
Töre adı altında geleneksel zulme maruz kalan kadın hiç kendinin namusu olamamış
hep erkeğin namusu olmuştur. Her an namlunun ucunda olan kadının bedeni
savaşlarda bile intikam sahasına dönüştürülüp erkekliğini bir silah gibi kullanan
canilerin insanlık dışı zulümlerine maruz kalmıştır.
Ataerkil kültürün yüzyıllardan beri süregelen alışkanlıklarını ve dayatmalarını
birdenbire yok etmek zor ama imkansız değil.Bu sorunların çözüleceği yer mücadele
alanlarının yaratılmasıyla başlayacaktır.Kadınlar üzerindeki her türlü sömürü ve
baskıya son verecek kadının toplumsal ve siyasal yaşamda etkin bir rol üstleneceği
demokrasi mücadelesidir. Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan kadınların
nüfusun diğer kalan yarısıyla aynı haklara doğuştan sahip olduğunu anlatmakla
başlayacağız. Ne erkek ne kadın, sorun insan olabilme sorunudur,bunu
kabullendiğimizde gerçek çözüm yollarını bulmuş olacağız.
Şimdi lütfen kendimize şu soruları soralım.. Bugüne kadar kadınlar hangi
savaşı başlatmışlardır,hangi yoksulluğa sebep olmuşlardır,hangi yolsuzluğa imza
atmışlardır,hangi törenin arkasına sığınıp sevdiğini parçalara ayırmıştır,kimin kafasına
yada topuklarına kurşun yağdırmışlardır,kimin bedeninden intikam almışlardır?..ne
kadar söz sahibi yaptınız kadınları siyasette yada sosyal yaşamda? dünyayı düzeltme
şansı verdiniz mi? hiç yönetici kadrolarda yer alma fırsatı tanıdınız mı? Yaşanılan onca
haksızlıklarda kaç kadın parmağı var? Demokrasi mücadelesinde yer
alamaz,karşısında durduğu olaylara ses çıkaramaz ,karavanın arkasında bile özgür
iradesini kullanıp güvendiğine değil emredilene oyunu kullanmak zorunda bırakılır.Bu
satırlara sadece bir kısmını sığdırabildiklerim bir haksızlık değil midir sizce de???
Ne saçı uzun aklı kısayız,ne de eksik eteğiz.Sofradaki yerimizde öküzümüzden
sonra gelmiyor.Ne erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldık ne de bizim yüzümüzden
cennetten kovuldu adem..Artık bu trajikomik halk söylencelerine, hurafelerinize
inanacak yada uyacak gücümüz kalmadı biz anayız sizi de doğuranın bir ana olduğunu
hatırlatarak bitirmek istiyorum.Kadın ihmal edilmiş bir değerdir.YAŞASIN 8 MART..
YAŞASIN İNSAN HAKLARI..SELAM OLSUN İNSANCA YAŞAMI SAVUNAN YÜREKLİ
VİCDAN SAHİPLERİNE SEVGİYLE KALIN
SEVGİYİ ÇOĞALTMAK, PEKÇOK KÖTÜLÜĞÜ BERTARAF EDER!
Gülme ve kahkaha seslerini duyuyordum, çok mutluydular, yanımdan hızla geçen bir arabanın sesiyle
irkildim. Yok kimse yoktu kapının aralığından baktığım yerde. Nereye gitmişti Sevim yenge ben şimdi
kimden isteyeceğim suyu…Şöyle etrafıma bakındım Fatigül yengelerin evine doğru yoktu tabii ki
onlarda çoktan taşınmışlardı buralardan onlarda. Etrafda hiç tanıdık oturan kalmamıştı, su
isteyebileceğim kimse yoktu. Bende baba evine doğru yola koyuldum.
Mesafe yakındı ama arada birkaç evi geçmem gerekiyordu. Giderken yıllar önce bu evlerde oturanları
düşündüm. Sol tarafta çocukluk can arkadaşım Kumru’ların evinin önünden geçerken, o evlerden eser
yoktu, sonra Garip abimin oturduğu evin önünden geçtim, ne kadar değişmişti buralar. Sağ tarafta
Medine ablamların oturduğu ev, yanından o zamanlar tarla olan alandan kocaman bir yol geçirmişlerdi.
Bu sokaklar bana iyice hüzün vermeye devam ediyordu. Sokaktan geçerken sanki Cuma dayının gelini
Gülseren ablanın pencereden bana seslendiğini duyar gibi oldum,başımı kaldırıp baktım tabi, ama oda
yoktu orada…. Fatma Akkaya, benden birkaç yaş büyüktü, bir zamanlar onların oturduğu bizim eve
bitişik olan evde sonradan arkadaşım Hatem’ler oturmaya başlamışlardı. Şarapcı dedenin kızı. İyi
arkadaşımdı ama şimdi nerededir bilmiyorum, onu görmeyi çok isterdim. Onlarında kanatlı kapılarını
tıklattım ses veren olmadı. Kapıyı iteledim açıktı. Açtım içeriye girmedim ama baktım, hala burada
yaşama belirtileri vardı. Tekrar tekrar seslendim ne duyan oldu ne gören…
Bizim ev; kanatlı kapısı zaten açıktı,durdum içim titreyerek kapıya baktım sonra içeriye girdim.
Soldaki iki gözlü evden eser yoktu, uzun yıllar Hür dayımların sonradan bir yıl kadar benim oturduğum
ev iyice harabeye dönmüştü. Evimizin Garip abimlerin oturduğu tarafındaydım. Şimdi boş toprak olan
ama bir zamanlar Aysel yengemin soğan, maydonoz ektiği ince bir dal asma ağacının bulunduğu
kenarları hafifce yükseltilmiş küçük bir yer vardı, oraya taşın üzerine oturdum. Kalbim sıkışıyordu,
içim içime sığmıyor taşıyordu, ağlayamıyor, sevinemiyordum, garip bir ruh hali içindeydim.
Kimsecikler görünmüyordu, ama kulağımdaki sesler gittikçe çoğalarak gökyüzünü deliyordu. Babam,
annem, dayımlar, abimler, çocuklar sanki hep bir ağızdan konuşuyorlardı. Ağlıyorlar, gülüyorlar,
koşuşturuyorlar, ellerimle yüzümü kapadım kendime gelmeye çalıştım. Kemal amca ile eşim Tarık su
bekliyorlardı biran önce su bulup götürmem gerekiyordu. Nasıl yani yaaa , ben şimdi ne diyerek su
isteyecektim ki, ben kimdim, burada ne işim vardı, neden buradan istiyordum. Kendi toprağımda hiçbir
yerde ve kimsede bir bidon su bulamamış ve baba evine gelmiştim. Ayağa kalkıp kiracının oturduğu
yıllarca bizim oturduğumuz çocukluğumun geçtiği eve doğru yöneldim ki bir bayan çıktı köşeden. “
buyurun kime baktın, ne için geldin” diye sorunca bir anda ne diyeceğimi bilemedim. Birden ağzımdan
şu sözler döküldü “ şey su, yani biraz su isteyecektim” durakladım sonra “şeyyy ben bu evin kızıyım,
kurban kesiyoruz da biraz su lazım verebilirimsiniz” bayan “ tabi tabi , sen Garip hocanın neyisin “ dedi.
Evi abim den kiraladıkları için onu tanıyorlardı. “ benim abim olur” dedim. Sağolsun bayan bidonu
suyla doldurup verdi “tekrar lazım olursa çekinme yine gel, istediğin kadar su alabilirsin” dedi.
Teşekkür ederek hızla uzaklaştım oradan, gözümden akan yaşları bayanın görmesini istemiyordum.
Kanatlı kapısına gelince artık kendimi hiç tutamayıp hıçkırıklara boğuldum. Annem, babam tüm ailem
bu topraklarda bir zamanlar yaşamamış mıydık, suyunu içip havasını solumamış mıydık? Nasıl yani ya
şimdi biz bu topraklarda bitmiş miydik? yok mu olmuştuk. Ne kimse bizi tanıyordu nede ben
tanıyordum. Elimde su bidonuyla hızla uzaklaştım.
(Devamı Müteakip Sayfada)
DİVRİĞİ, DÜNYA KÜLTÜR MİRASINDA HAKETTİĞİ YERİ ALACAKTIR.
SAYFA 8
ÜCRETSİZDİR
15 MART2012
SAYFA 9
SAYI: 23
İrtibat: [email protected]
Yıllarca Divriği’de bulunan evimizin satılmasını istedim. Gidip gelmediğimiz, kalıp
oturmadığımız ev neden dursun, satılsın derdim ama, Üstüner’ lere ait olan Kamber Abdallılardan
Rahmetli Kamber usta ile Gülizar ananın evlerinin kanatlı kapısından çıktığımda kendimden utandım.
Böyle bir şeyi nasıl istediğime inanamadım. Annemin babamın emeklerini nasıl görmezden gelmiştim,
onlar yüreklerini koymuşlardı, canla başla, yoklukla çalışıp çabalayıp bu evi yapmışlardı. Ben nasıl
bir evlattım da annemin, babamın emeklerinin satılmasını istemiştim. Utandım, üzüldüm, ama
kendime geldim, kabirlerini ziyaret ettiğimde onlardan özür diledim. Mümkün olduğunca evimizin
yaşaması için asla satılmasına izin vermeyecektim. Bundan sonrada arada bir gelip birkaç gün kalıcam
dedim. Şimdi sağ olsun Paşa abim evleri yaptırıyor, her şeyiyle ilgileniyor. Allah Paşa abim den razı
olsun,ayağı taşa değmesin, çocuklarıyla birlikte uzun sağlıklı ömürler versin.Allah’ımdan istediğim
izin versin hiç olmazsa senede 2-3 gün gidip babamın evinde kalabileyim,annemin babamın evinin
yaşamasına bende katkıda bulunabileyim.
Yaşadığımız her olayın bir nedeninin olduğuna inananlardanım. Ne işim var daha benim
oralarda, kimsemiz kalmadı bile neden gideceğiz ki dediğim toprağıma yolum düşmüştü işte. Çok zor
yıllar yaşadım, ama sonunda Allah’ım beni ödüllendirdi, bende teşekkürlerimi, şükürlerimi kurban
adayıp keserek göstermek istedim ve neden dönülebilirmiş öğrendim.
Elimde bidonla üzüntülü ve buruk gittiğim yoldan mutlu ve kararlı bir şekilde geri
dönüyordum. Kurbanımızı kestik, dağıttık, Hüseyin Gazi türbesine; Remziye teyzem, Rahmetli Kemal
amca, oğulları kuzenim Aliyar’la açık Divriği ekmeği pişirip getiren Belgüzar abla ve biz giderek
ziyaret ettik, kurban pilavımızı yedik. Kabirleri ziyaret ettik. O akşam Rahmetli Sevim yenge bizim
geldiğimizi duymuş teyzemlere geldi, olayı anlattım çok üzüldü. Komşuya gitmiş, oradan dönerken de
bizim geldiğimizi öğrenmiş, geç saatlere kadar balkonda oturduk çay içtik, sohbet ettik, ağladık,
güldük kuzenim Aliyar’ın çaldığı ney müzikleri eşliğinde anıları yad eyledik.
Sabahın ilk ışıklarıyla da Divriği’den ayrıldık. 9 HAZİRAN 2011
RAHİME ÜSTÜNER BAŞ
ÖNCE SİZİ
HEMŞERİLERİMİZ
TANISIN!
15 MART 2012
SAYI: 23
SAYFA 9
ÜCRETSİZDİR

Benzer belgeler

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-5

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-5 28 ŞUBAT DİVRİĞİ’NİN BİR EKSİĞİ TAMAMLANDI Eski kaymakam Sayın Salih Ayhan, giderayak şimdiye kadar Divriği de yapılmayan veya Layık-ı Veçhile olmayan bir eksiğimizi tamamladı. Bize de gönderdiği D...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-50

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-50 İdaresi Genel Sekreterliğine tayin oldu. Sayın Ayhan, Yeşil Divriği Gazetesi “ Aynalı Kahve Sohbetleri” köşesinde Doktor Cahit’in de sözünü ettiği gibi az zamanda Divriği’ye

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-54

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-54 Bşk. Aday Adayı Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tarakçı’nın dışında hemen bütün üyeler onay verir yönde irade beyanında bulundular. Mustafa Tarakçı; -Mevcut Üye yapısının Divriği’de CHP’ye oy veren bütün seç...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-8

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-8 kucaklarında verecekleri din eğitimi, onların dini vecibelerini yerine getirmeleri için kafidir. Ancak, İleri derecede dini eğitim almak isteyenler için ilave eğitim gereklidir.’’demişlerdir. (1)Ze...

Detaylı

Yeni Divriği gazetesi SAYI

Yeni Divriği gazetesi SAYI Yapılan açıklamada "Güzelliği, cazibesi ve ihtişamı ile göz kamaştıran Sarayburnu Camisi; iki minaresi ve oldukça ilgi çeken görüntüsüyle birçok yerli ve yabancı turist tarafından şimdiden ziyaret ...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-42

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-42 OLACAKTIR. Genel Yayın Yönetmeni

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-6

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-6 vecibelerini yerine getirmeleri için kafidir. Ancak, İleri derecede dini eğitim almak isteyenler için ilave eğitim gereklidir.’’demişlerdir. (1)Zeynep güneş ‘’İmam Hatip Liseleri laiklik ve T.C’’ ,...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-32

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-32 yapı ve teçhizatlanma gerekse öğretim eleman ihtiyacı olarak güçlendirilmesi gerekmektedir. Divriği dışında yaşayan hemşehrilerimizden bazıları Divriği’ye önemli yatırımlar yaparak kamuya bağışlamı...

Detaylı