Arap Baharı Orta Doğu`ya nasıl bir hava getirir? Lara Friedman
Transkript
Arap Baharı Orta Doğu`ya nasıl bir hava getirir? Lara Friedman
Arap Baharı Orta Doğu’ya nasıl bir hava getirir? Lara Friedman, Americans for Peace Now siyaset ve hükümetle ilişkiler direktörü 15 Nisan 2011 Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Departmanı ve Avrupa Çalışmaları Merkezi işbirliğiyle Birkaç aydır Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ardı ardına patlak veren ayaklanmaların ortak yönleri neler? Arap baharının kazananları ve kaybedenleri kimler? Arap dünyasındaki gelişmelerin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye’ye etkileri ne olacak? Hollings Center’in Kadir Has Üniversitesi ile ortaklaşa gerçekleştirdiği toplantıda Lara Friedman bu soruları yanıtladı ve Arap baharı olarak adlandırılmaya başlanan sürecin yakın ve orta vadede nasıl gelişmelere sahne olacağına dair yorumlarını paylaştı. Friedman, Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Ürdün ve Bahreyn’deki ayaklanmaların birbirine benzeyen yönlerini şöyle sıraladı: - hepsi iç dinamiklerden kaynaklanan “yerli” demokratikleştirme projeleri ile hiçbir alakaları yok, hareketler, Bush yönetiminin bölgeyi - hepsinde güçlü bir milliyetçi vurgu var, İslamcı yahut pan-Arabist değiller, - hepsi lidersiz hareketler, - özellikle hükümetleri veya devlet başkanlarını düşürmeyi başaran hareketler, insanlara yeniden güçlenme duygusu yaşattı. Bu hareketlerin birbirinden farklı yönleri de kayda değer. Örneğin Tunus ve Mısır’daki ayaklanmalar çok farklı sosyo-politik dinamiklerden doğdu. Bir sure Tunus’ta yaşamış olan Friedman, buradaki rejim baskısına karşı biriken öfkenin uzun yıllar kendini hiç göstermeyip bir anda patlak verdiğini, buna karşın Mısırlılar’ın yıllardır sokak eylemlerinde muhalefetlerini ifade etme geleneği olduğu için, Mübarek’i başkanlıktan düşüren 25 Ocak sürecinin varolan bu siyasi protesto kültürünün sonucu olduğunu belirtti. Söz konusu ülkelerdeki devlet yapısı ve aygıtlarının da birbirlerinden çok farklı olduğuna değinen Friedman, Yemen’i örnek vererek bu ülkede devletin aslında devlet başkanı ve aşiretler arasında bir “centilmenler anlaşması” olduğunu, dolayısıyla başkanın düşmesi durumunda devleti ayakta tutan bu yapının da yıkılacağı ve istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini öne sürdü. Friedman, Arap baharının neler getireceği konusunda temkinli bir iyimserlikle konuştu ve şu zorluklarla karşılaşılabileceğini belirtti: - Kamuoyu değişkenliği – Mısır örneğinde Mübarek görevi bırakana kadar ona karşı birleşik bir muhalefet varken, Mübarek’in gidişiyle muhalefet kendi içinde fikir ayrılıkları yaşadı. Anayasal değişikliklerin referanduma sunulması, muhalif cenahta, radikal değişim talep eden dolayısıyla anayasanın yeni baştan yazılmasını isteyen bir kanat, ve istikrar isteyen dolayısıyla kısmi reformlara rıza gösteren bir diğer kanadın oluşmasına neden oldu. - Siyasete olan ilgisizlik ve kapasite eksikliği – Genç ve dinamik muhalif hareketin gücü, yani sivil toplum kökeni, hiyerarşik olmayan yapısı, aynı zamanda zayıf noktası da olabilir. Bunun önüne geçmenin yolu, sürekli protesto modunu bırakıp, siyasi mekanizmalar inşa etmeye başlamaktır. - Demokrasinin işleyişine dair gerçekçi olmayan beklentiler – Demokratikleşme çok daha katılımcı ve şeffaf bir yönetimin yolunu açacaktır, ancak tüm sorunları, özellikle de yoksulluk ve yolsuzluk gibi ekonomik sorunları bir anda çözmeyecektir. Toplum kısa vadede hayal kırıklıkları yaşayabilir. - Siyasi alan açılmasıyla İslamcı partiler de ülkelerinin yönetiminde söz hakkına sahip oldular. Bunun sonucunda dinin siyaseti ne kadar ve nereye yönlendireceği takip edilmesi gereken bir konu. Ortadoğu’daki isyanların ve rejim değişikliklerinin kazananları ve kaybedenleri olarak Friedman şunları sıraladı: - Bu sürecin galibi Arap halklarıysa, mağlubu da statüko liderleri. Bazıları görevlerini bırakmak, diğerleriyse önemli tavizler vermek zorunda kaldı. - Orta Doğu’nun her ülkesinde bir şekilde ve düzeyde var olan rejim baskısını, ezilen halkları kazanmak ve karıştırmak için kullanan El Kaide gibi dış mihraklar kaybedenler arasında. - Mübarek rejiminin siyasi ambargosuna yıllarca katlanıp ayakta kalmayı başaran Müslüman Kardeşler kazananlar arasında, ve gelecek Mısır seçimlerinde önemli bir şekilde temsil edilecekler. - İran’ın kaybedenler tarafında mı kazananların yanında mı yer alacağı belirsiz. Ahmedinejad, Mübarek rejimi gibi ABD destekli hükümetleri eleştirdiği için alkış almış olsa da, Arap halklarının birçoğu Ahmedinejad’ı acımasız ve baskıcı bir diktatör olarak görüyor. Arap dünyasındaki durum Türkiye ve ABD için de önemli sonuçlar doğurdu. Friedman, ABD’nin birbiri ardına patlak veren isyanlara müdahale edip etmeme ikilemi yaşadığını, bir yandan bu ülkelerin içişlerine ne kadar çok karışırsa, sonuç ne olursa olsun suçlanacağını, diğer yandan muhalefet hareketleri rejime karşı mücadele etmek için uluslararası desteğe ihtiyaç duyarken ABD’nin kayıtsız kalamayacağını anlattı. Ancak İsrail-Filistin meselesini çözmek için etkili bir stratejisi olmadığı sürece, ABD’nin Orta Doğu’da ahlaki lider olarak görülmeyeceğinin de altını çizdi. Aynı sebeple, Türkiye de Orta Doğu’daki olaylara dışarıdan seyirci kalmak istemiyor, ama kendi realpolitik çıkarları ile ideolojik duruşunu dengeleme zorluğuyla karşı karşıya. Kendisini demokratik bir ilham kaynağı ya da Orta Doğu’ya siyasi bir model sundukça, desteklenmeyen rejimlere karşı Arap sokaklarına olan desteğini daha çok göstermek zorunda olacak. Bu bağlamda, ABD ve Türkiye aynı ikilemi yaşıyor.