Turizm Çalışanları Meslek Yasasının Önemi ve TİYADER

Transkript

Turizm Çalışanları Meslek Yasasının Önemi ve TİYADER
http://turizmigelistirmeplatformu.org
facebook/ Turizmi-Geliştirme-Platformu
[email protected]
twitter.com/turizmigelistir
İÇİNDEKİLER
TURİZMTR Sektörel Dergi
 Editör: Krizlerin Gölgesinde 2016 Turizmi
3
 TurizmSektörünüBirÇatıAltındaToplamak
4
 ZorBirYıl;2016
6
Editör
Dr. Şevket YİRİK
 Türkiye'deKalifiyeİşGücününÖnemi
8
Yayın Kurulu
Kazım BAYRAM
Öğr. Gör. Deniz ÖREN
Arş. Gör. Gamze MEŞE
Arş.Gör. Faruk Seyitoğlu
Nurhak AKBUDAK
Arş. Gör. Remziye EKİCİ
 HollandaHastalığıveTürkTurizmininYapısalSorunları
10
 TuristRehberliğininMeslekYasasıÖncesiGelişimSüreci
14
 TurizmdekiKrizinÇözümüİçinAykırıBirUmut
18
 AkademikTurizmEğitimi:QuoVadimus?AracıOlarak
21
Yıl:2 - Sayı: 3 - Mart: 2016
İSSN: 2149-9721
Pak Turizm İş Adına Sahibi
Musa UYAR
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Prof. Dr. Atila YÜKSEL
Emre KOCAOĞLU
Ertuğrul GÜNAY
Prof. Dr. Ozan BAHAR
M. Zeki APALI
Prof. Dr. Zeyyad SABUNCUOĞLU
Web Editörü
Kürşat DİNÇ
Reklam & Pazarlama
Mustafa AKKAYA
Yazı İşleri Müdürü
Tayyar KAYA
Grafik & Tasarım

BarışveTurizm
24
26
 TürkiyeTurizmininDünüveBugünü
36
 BinayıTurizmİşletmesiYapanUnsur:Personel
40
 TürkiyeTurizmininGeleceği?
21gram.com.tr
 “TurizminGeleceği”PanelveÇalıştayıSonuçBildirgesi
Baskı
Yele Ofset
 TurizmciOlmak
44
59
Baskı Adeti
5.000
Makalelerle ilgili bilimsel ve hukuki
sorumluluk yazarlara aittir. Makaleler
kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Süreli Yayın
www.pakturizmis.org
44
24
[email protected]
facebook.com/PakTurizmisSendikasi
twitter.com/Pakturizmis
ADRES:
Cevizlidere Mahallesi 1239.Sokak No:2
Kat:3 Daire No :8
Balgat-Çankaya / ANKARA
Tel: 0(312) 473 26 86
Faks: 0(312) 473 26 81
2
40
10
Ögr. Gör. Dr. Şevket YİRİK
A.Ü. Turzm Fakültesi
EDİTÖRDEN
G
Krizlerin
Gölgesinde
2016 Turizmi
eleceği sürdürülebilir barış ve refaha bağlı olan turizm sektörü
ülkemiz adına son yılların en sancılı dönemlerini yaşamaktadır.
“2023 Türkiye Turizm Stratejisi” hedefleri mevcut şartlar değerlendirildiğinde ulaşılması hayal olan bir noktadadır. Hedef başka
vizyon ise bambaşka bir durumdur. Türkiye Turizm Stratejisi 2023
ana hedefleri, Cumhuriyet’in 100'ncü yılı olan 2023 yılında 63 milyon
turist, 86 milyar ABD Doları dış turizm geliri ve 1.350 ABD Doları kişi
başı gelir olarak planlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü verilerine bakıldığı zaman 2014 yılında uluslararası turizm gelirleri 48 Milyar ABD Doları
artarak 1245 Milyar ABD Dolarına ulaşmıştır. 2013 yılında dünya genelinde seyahat edenlerin sayısı 1087 Milyon kişi iken, bu sayı 2014
yılında 1135 Milyon kişiye ulaşmıştır. Dünya turizm gelirlerinin %
41’ini elde eden Avrupa Kıtası 17 Milyar ABD Dolar artışla gelirini
509 Milyar ABD Dolarına yükseltmiş, Asya ve Pasifik Bölgesi 16 Milyar
ABD Doları artış elde ederek gelirini 377 Milyar ABD Dolarına ulaştırmış, Amerika Kıtası 10 Milyar ABD Doları artışla gelirini toplamda
274 Milyar ABD Dolarına çıkarmıştır. Ortadoğu’da ise turizm gelirleri
4 Milyar ABD Dolar artışla 49 Milyar ABD Dolarına ulaşmış ve Afrika
Kıtasında ise 1 Milyar ABD Doları artışla turizm geliri 36 Milyar ABD
Dolarına ulaşmıştır. Turizm gelirleri açısından özetle % 5 ve üzerinde
olmak üzere bölgelere göre değişen artış yaşanmıştır. Turizm gelirleri
açısından ilk 3 ülke içerisinde 57 Milyar ABD Doları ile Çin 5.sıradan
3.sıraya yükselmiş, Amerika Birleşik Devletleri (177 Milyar ABD Doları) ve İspanya (65 Milyar ABD Doları) sırasıyla 1. ve 2.liklerini korumuştur (UNWTO World Tourism Barometer, volume:13, April 2015:
1-2).
Bu veriler ışığında her yıl dünya turizm pazarının arttığı görülmektedir. İyi olan hedefleri belirlemektir ancak en önemlisi belirlenen
hedeflere ulaşmak için izlenen stratejilerdir. Mesela Türk turizm sektörü artan terör olayları ve Rusya krizinin de etkisi ile en zor dönemini
geçiriyor. 2015 yılında bu gelişmelere rağmen yaklaşık 36.2 milyon
turist ve yüzde 1.6 kayıpla kapatan sektör, böyle devam ederse geçen
yıldan daha zor bir yıl geçirecektir. Rusya Tur Operatörleri Derneği de
(ATOR), 2015 yılında Rus turizm sektörünün ekonomik krizden kaynaklı olarak % 30 oranında küçüleceğini bildirmişti bu duruma iki ülke
arasında başlayan uçak krizide eklenince sektör daha da daralmıştır.
Maalesef biz millet olarak sadece bir birimizi taklit eden bir yapıya sahibiz, bu durum sektör temsilcileri açısından da aynen devam
etmektedir. Dünyanın en güzel coğrafyasında, en güzel turizm tesislerine sahibiz. Her şey dahil sistemi ile oluşturduğumuz rekabet ortamı
öyle bir virüs gibi yayıldı ki, turizm bölgelerindeki yatırımcılar, farklı
konseptlere yönelme cesareti bulamaz hale geldi. Sektör temsilcileri birbirleri ile rekabeti sadece fiyat politikalarında yaparak en ucuz
müşteriye kadar ulaştı. Fiyat üzerinden öyle bir yarış ortamına girildi ki, bedavaya müşteri getirerek sektörü alışveriş komisyonlarından
kazanılacak paraları hesap eder duruma getirdi. Büyük tur operatör-
leri otellerin tek patronu haline geldi ve kurumlar kendilerini pazar
arayışına değil, tur şirketleri arayışına iterek sektörü belirli pazarlara
mahkum ettiler. Sadece Antalya bölgesindeki otellerin sayı ve kapasiteleri İspanya’nın iki katı ancak İspanya pazarının sektördeki payına
bakarak ülke turizminin kalitesini görebiliriz.
Sektörün üst düzey temsilcileri nitelik mi?, nicelik mi? sorusunun
cevabını her zaman nicelik olarak gördü. Sadece sınır girişlerine bakarak ülkeler arası yarışı turist sayıları ile yapmaya başladık. Dünya
turizm örgütü verilerine bakılarak, ülkemize gelen turistten daha az
sayıda turist alıp daha fazla gelir elde eden ülkeleri görebiliriz. Bunun
için turizmdeki kriz bize çok önemli bir ders verdi: sektör temsilcilerine alışılmışın dışında farklı pazarlar bulup yeni açılımlar ile niş pazarlara yönelmeyi, farklı paketler oluşturarak ürün çeşitliliği ile riski
dağıtmayı öğretti. Şahsım adına sektörün bu krizi yaşamasına pozitif
bakanlardanım nedeni ise, turizmde farklılık ve yenilik üretmede kısır
bir döngü içerisinde kalıp Rusya pazarına bağlı kalan sektör temsilcilerinin mecburi çıkış yollarını öğreneceğindendir. Belkide ilk defa
sektör temsilcileri Rusya ve AB pazarlarının dışında alternatif pazar
arayışlarına girdiler. Örneğin 2023 hedefi ile dünyada ilk 5 içerisinde
olmayı planlayan ülkemizin Uzak Doğu pazarına yönelik bir politikası
var mıdır? Özellikle beşinci sıradan üçüncü sıraya yükselen, 100 milyar dolar turizm harcaması bulunan ve kişi başı harcaması yaklaşık
1400 dolar olan Çin pazarı için devletin yada sektör temsilcilerinin
herhangi bir politikası var mıdır? Evet var diyenler ülkemize gelen
sayıları inceleyebilirler. Bunun gibi tüm farklı pazarlar için bunlar
geçerlidir. Artık her bir turizmci kendi alanında farklı alternatiflere
yönelmeli, farklı konsept projeler üretmeli ve pazarda hitap ettikleri
yelpazeyi genişletmelilerdir. Yoksa bugün Rus turistle yaşadığımız kriz
yarın farklı pazarlar ile de yaşanabilir.
Bana göre sektörün en büyük sorunu turizmin turizmcilere emanet edilmemesi, stratejilerin masa başında oluşturulmasıdır. Şu anda
Türkiye’nin her yerinde türizm eğitimi veren kurumlar bulunmaktadır, sözde sektöre kalifiye personel yetiştirmektedir. Yapılan çalışmalarda turizm eğitimi almış olan kişilerin yalnızca %6’sının çalışmak
üzere turizm sektörüne devam ettikleri kalan %94’ünün ise diğer
sektörlerde çalışmayı tercih ettikleri belirtilmektedir. Yatırımcılara
bakılınca para sahibi herkes turizmci olabiliyor, bu durumda sektörde
sadece taklitçiliğin önünü açıyor. Her ne kadar da ülkem adına zor dönemlerden geçiyor olsak da ülkemizin geleceği adına ümidimiz tamdır,
gün gelecek her işi ehli olan yapacak ve ülkemiz adına en önemli sektörlerden birisi olan turizmde bundan nasibini alacaktır.
Değerli okuyucular “TurizmTr” ailesi olarak siz değerli katılımcılar ile turizm sektörü adına çok önemli bir çalıştayı gerçekleştirdik.
Daha önce yayınlanmış olan iki sayı da turizmin can suyu olan konular işlenmiştir. Dergimizin üçüncü sayısını sizlerle paylaşmaktan onur
duyuyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyor ilerideki sayılarda
buluşmak dileği ile.
Sayı 3 | Mart 2016
3
DOSYA
Ertuğrul GÜNAY
Eski Kültür ve Turizm Bakanı
Turizm Sektörünü
Bir Çatı Altında Toplamak
T
Yenibiryasalçatıaltındayahut
mevcutyasalarınverdiğiolanaklar
içindebirsivilörgütlenme
olarakturizmcilerinbirlikteliğinin
sağlanmasızorunludur.
urizm, 20.yüzyılın son çeyreğinde dünyada önemli ekonomik ve sosyal gelişim alanlarından biri
olarak öne çıktı.
İletişim ve ulaşım olanaklarının gelişmesi, turizm
hareketinin dünyada yaygınlık ve süreklilik kazanmasını
kolaylaştırıyor. Şu anda yılda 1 milyar kişi turizm amaç-
4
lı olarak seyahat ediyor. Bu seyahat harcamaları dünya
ölçeğinde önemli bir ekonomik haraketlilik yaratıyor.
Bütün bu gelişmelerin 21.yüzyılda da artarak sürmesi
bekleniyor.
Türkiye 80'li yıllarda turizmi önemli bir politika olarak benimsedi. 80'lerde 1 milyon turist gelmesini başarı
sayarken, 2000'li yılların ilk 10 yılında 30 milyon yabancı pasaportlu ziyaretçi almayı başardık. Yine aynı tarihlerde dünya turizminin 6. ve Avrupa'nın 4. turizm ülkesi
sıralamasına girdik.
Türkiye'nin son çeyrek yüzyılda elde ettiği bu başarı, devletin turizmi önemsemesi ve altyapı olanakları
sunmasının yanısıra, sektörün her alanında çalışanların
girişimciliği ve özverili sebatkarlığının da sonucu oldu.
Nitekim, bu ortaklaşa çalışmanın güzel bir örneği
olarak TC Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 yılında 'Avrupa'nın En İyi Turizm Organizasyonu' seçildi.
Bugün 30 milyonu aşan yabancı pasaportlu ziyaretçi sayısı ve ülke ekonomisine 30 milyar doları aşan
doğrudan katkısı ile turizm sektörü Türkiye'nin çekici
sektörlerinin başında gelmektedir. O nedenle bu önemli
sektörün günlük politik tercih ve dalgalanmaların dışında kalması, kendini yönetebilir bir üst yapıya kavuşması
zorunludur.
Bu anlayışla 2011 Genel Seçimleri öncesi Turizm
Sektörünün ana bileşenlerini bir çatı altında toplamak
amacıyla hazırlayıp Bakanlar Kurulu'na sunduğumuz
yasa tasarısının, yeni bir üst meslek örgütü (baskı gru-
bu) oluşur endişesiyle kabul edilmemesi bir talihsizlik
oldu. Aynı dönemde Rehberlik Yasa tasarısının yasalaşmasını başardık; ancak sivil toplum örgütlenmesinden
kaygı duyan çoğunluk görüşü, turizmcileri bir çatı altında toplama girişimimizi engelledi.
Oysa, özellikle son zamanlarda içerde ve dışarıda
yaşanan siyasal ve ekonomik olumsuz gelişmeler, böyle
bir çatı örgütlenmesinin turizm için ne denli önemli ve
gerekli olduğunu bir kez daha kanıtladı.
2014 ve 2015 yıllarında Bakanlık tanıtma çalışmalarında yeterli ve verimli bir performans sergilemekten
uzak kalınca, özellikle 2015'te yüksek oranlı bir düşüş
yaşandı. Şimdi Bakanlık ve TÜİK çeşitli hesaplama yöntemleriyle bu düşüşü gözden kaçırmaya çalışsa da, gerçek ortada ve bu düşüşün gelecek yıl artarak süreceği
görülüyor.
Böyle bir ortamda tanıtım politikalarında etkin. ken-
di kaynaklarına sahip ve bu kaynakları doğru tercihlerle
kullanabilen bir turizm üst örgütü, yanlış ve tehlikeli gidişe önemli bir müdahalede bulunabilirdi. Ama ne yazık
ki, dünyanın önemli bir turizm ülkesi olan Türkiye'de şu
anda bu büyük sektörün doğrudan sahibi yok!
Öte yandan, Turizm Birliği Yasasının Bakanlar Kurulundan geçmemesi üzerine, turizmcileri sivil girişim çatısı altında toplamak amacıyla oluşturduğunuz Türkiye
Turizm Meclisi de, turizmciler arasındaki gereksiz kariyer yarışlarına kurban edilmiş görünüyor.
Önümüzdeki dönemde turizmin gelişiminin sürdürülebilir olmasını amaçlıyorsak, yeni bir yasal çatı altında yahut mevcut yasaların verdiği olanaklar içinde bir
sivil örgütlenme olarak turizmcilerin birlikteliğinin sağlanması zorunludur. Bunun ilk koşulu da turizm sektörünün bütün kesimlerinin bu birlikteliği içtenlikle amaçlaması ve bu yolda kararlı bir tutum sergilemeleridir.
Sayı 3 | Mart 2016
5
DOSYA
Bahattin YÜCEL
Eski Kültür ve Turizm Bakanı
Zor Bir Yıl; 2016
S
Rusyakriziyadabölgeselsorunlar
olmasadasektörbuyapılanmasıylaciddisorunlarayaşayacaktı.Buolumsuzluk
ortamındasektörünsayısalteknolojiye
uygunbiryenidenyapılanmasürecini
başlatmasıpekalamümkün.
on günlerde öne çıkan sektör temsilcilerinin önerdikleri önlemler, bu büyüklükteki bir bunalımdan
çıkışı sağlamaya yeteceğe benzemiyor.
Turizm Sektörü bugünlerde eskilerin "cümlenin
maksudu bir ama rivayet muhtelif" diye tanımladıkları, farklı çözüm arayışları içinde. Ortak amacın deyişteki gibi çıkış yolu bulmak olduğuna kuşku yok. Öneriler
içinden en gerçekçi ve ekonomik olanın kısa sürede seçilmesi zorunlu. Sektörün, kredi sağlayan kuruluşların
yöneticilerinin ve yatırımcıların bu sezona ilişkin değerlendirmelerine bakılırsa; 2016 Yılı gündemdeki varsayımların çok daha ötesinde zorluklarla geçmeye aday.
Rusya ile yaşanan siyasal gerginliğin dışında,
G.Doğu'da sürüp giden sokağa çıkma yasağı, Dış Basına
yansıyan görseller; her kesimden tatilcilerin bir turizm
ülkesinde görmeye alışkın oldukları manzaralara hiç
benzemiyor. Üstelik içeride iyice daraltılan haber alma
özgürlüğünün sınırları nedeniyle, tartışılmasa da; Türkiye'nin IŞİD Terörüne en fazla destek veren ülke olduğuna ilişkin haberler, hemen her gün pazar ülkelerin basınında ilk sıralarda yer alıyor.
Olanlar yetmezmiş gibi bir türlü engellenemeyen,
Suriye'li göçmenlerin sahte can yelekleri ve şişme
6
botlarla, bile bile ölüme gönderildikleri Ege Kıyıları'nda
hayatlarını kaybetmelerine ilişkin hüzünlü hikayeleri,
Dünya Televizyon Kanallarının en çok izlenen programları arasında.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Gerçekten zor bir yıl
olacak 2016.
Son günlerde öne çıkan sektör temsilcilerinin önerdikleri önlemler, bu büyüklükteki bir bunalımdan çıkışı
sağlamaya yeteceğe benzemiyor. Örneğin ilk dile getirilen ortak çözüm; büyük bir tanıtım kampanyası. Amatör kriz yöneticilerinin yüzmilyonlarca dolarlık, bütçeli kampanyalarının -yine eski deyimle- pek kıymet-i
harbiyesi bulunmuyor. İşin aslına bakarsanız, Türkiye;
yukarıdaki olumsuzluklar yüzünden, yeterinden fazla
tanınıyor.
Son dönemde dile getirilen önerileri bir kez daha
özetlersek.
Yapılması gereken ilk iş; olası kayıpları öngörecek
gerçekçi bir yaklaşımla, sektör envanterinin eksilmesini
önleyecek, finansal çözümler bulmak ve bunları hiç gecikmeden uygulamaya sokmaktır.
Borçların yeniden yapılandırılması, alacak takiplerinde karşılık ayrılmasını erteleyecek bir düzenleme bu
aşamada çözüm getirebilir.
SGK Primleri ve ücretlerden tahsil edilen vergilerin
sıfır faizle ertelenmesi, bu aşamada çalışanların işlerini
kaybetmelerini engelleyecek önemli bir katkı yapacaktır.
Belli büyüklüğe erişmiş işyerlerinde çalışanların
yurtiçi tatil harcamalarının, giderleştirilmesine izin verilmesi, okul tatillerinin bölgesel iklim özelliklerine göre
takvimlendirilmesi de sağlanabilir.
Ne varki, bu tür önlemler yaklaşmakta olan krizin
etkilerini azaltmaya yarasalar da, sonrasını tasarlamaya
yetmeyecektir.
Sorun; üzerinde yaşadığımız coğrafyada mezhep
kavgasına varan çatışmalardan değil, iletişim teknolojisindeki gelişmelerin, turizm sektöründe başlattığı değişime zamanında ayak uydurulamayışından kaynaklanacağa benzemektedir.
Doğrusu; Rusya Krizi ya da Bölgesel sorunlar olmasa
da Sektör bu yapılanmasıyla ciddi sorunlar yaşayacaktı.
Bu olumsuzluk ortamında sektörün sayısal teknolojiye
uygun bir yeniden yapılanma sürecini başlatması pek
ala mümkün. Köklü bir değişimi içerecek bu modelin,
Bakanlık, Turizm Bölgelerindeki Yerel Yönetimler, Sektörün Meslek Kuruluşları ve Ticaret Odaları ile birlikte
ele alınması, kısa sürede başarı sağlayabilir.
Sayı 3 | Mart 2016
7
DOSYA
Profesyonel Otel Yöneticileri
Derneği Başkanı (POYD)
Ali KIZILDAĞ
Türkiye'de Kalifiye İş
Gücünün Önemi
T
urizm sektörü her aşamasının
insan gücüne dayalı olduğu
önemli bir hizmet sektörüdür.
Kalifiye iş gücü ise göreviyle ilgili aldığı mesleki eğitimi, kazanmış olduğu deneyimleriyle birleştirien kaliteli
hizmetin sunulmasını sağlayarak çalıştığı kurumu rakiplerinin bir adım
önüne taşıyan temel unsurdur.
Kalifiye iş gücü yetiştiren eğitim
kurumlarının, işverenin faydalanabileceği iş gücünü yetiştirme sektörünün en önemli gerekliliği olan
yabancı dil eğitiminin yeterli olmadığı, gelişen ve değişen dünya trendlerinin konusunda bazı alanlarda geri
kalması bugün karşımıza çıkan en
büyük problemdir. Özellikle turizm
görmezden gelindiği, teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan eğitim
kurumlarından mezun olarak sektörde yer edinmeye çalışan kişiler,
sektörün ve işletmelerin ihtiyaçlarını
karşılayamadığı için verilen hizmet
kalitesinin düşmesine sebep olmak-
8
Turizmdehizmetanlamındadünya
markasıhalinegelmekisteniliyorsa
hemeğitimkurumlarınahemdebu
alandafaaliyetgösterenişletmelere
büyükgörevdüşmektedir.
tadır. Bazı alanlarda ,eğitim kurumlarının vermiş olduğu eğitimlerin
yetersiz kalması , işverenleri kalifiye
çalışanı yurtdışından istihdam etmesine yönelttiği gerçeğini görmezden
gelemeyiz.
Sektörün dönemsellik özelliği, iş
yoğunluğuna bağlı olarak, istihdam
sağlama olanaklarının da dönemsel
olmasına sebep olmaktadır. Turizmde hizmet veren işletmeler, yetişmiş
deneyimli iş gücünü, maliyetlerinin
yükseldiği dönemlerde kaybetme sürecine giriyor. Bu durum kalifiye işgücü kaybına sebep oluyor.
Kalifiye iş gücünü yetiştirmek ve
sektöre kazandırılarak,
turizmde
hizmet anlamında dünya markası haline gelmek isteniliyorsa hem eğitim
kurumlarına hem de bu alanda faaliyet gösteren işletmelere büyük görev
düşmektedir. Mesleği ile ilgili yeterli
donanıma sahip kişilerin , tüm sosyal
ve yasal haklarını dönemsel olmayacak şekilde alabildiği bir ortamda
çalışması ile ortaya konulan işin kalitesi asla tartışılamaz. Bu noktada işverenlere, özellikle misafir yoğunluğunun düştüğü ve işçi maliyetlerinin
arttığı kış dönemlerinde yapılacak
vergi düzenlenmeleri ile istihdama
teşvik edilmesi sektörün işgücü kaybının önüne geçilmesinde büyük katkı sağlayacaktır.
ASGARİ ÜCRETTE DALGA ETKİSİ
Asgari ücretteki artışın en önemli etkisi işverenin sırtındaki yüksek
üretim ve işçilik maliyetlerinin her
anlamda artması olacaktır.Artan vergi maliyetleri ile ilgili basit bir çalışma yapmak gerekirse , her asgari
ücret ile çalışan işçi için ay başına
artan sadece vergi maliyeti 500-600
TL arasında olacaktır. Özellikle küçük çaplı işletmelerde veya dönemsel çalışan işletmelerde bu maliyet
göze alınamayacak, kapanmalara
veya küçülmelere gidilecektir. İşte bu
durumda istihdam kanallarının daralmasına sebep olunacaktır. Asgari
ücret ile görev alan kişilerin ücretlerinde yapılacak zorunlu % 40 lık artışın yaratacağı dalga etkisi göz ardı
edilemez.
Asgari ücret ile çalışan kişiler uzmanlıkları , mesleki eğitim ve tecrübeleri yeterli olmayan kişilerdir. Bu
kişilere oranla uzmanlığı olan kişilerin ücretlerinde de artışı gerektirecek olan bu uygulama işveren için
sadece asgari ücretle çalışanların maliyetlerini değil tüm işçi maliyetlerindeki artışlara sebep olacaktır. Ve bu
ücretlerde işletme içi dalga etkisinin
oluşmasına sebep olacaktır.
Özellikle Turizm sektöründe misafir memnuniyeti ile birlikte hizmet
kalitesini arttırmak için yurtdışından
yapılan istihdamlarda uygulanan ücretlendirmelerde, asgari ücretin katlarına göre belirleme zorunluluğu
bulunmaktadır. Asgari ücrette yapılacak artışın yabancı işçi istihdamındaki olumsuz sonuçlarının sektöre
etkisini hizmet kalitesindeki düşüş
ile görebileceğiz.
Turizm işletmelerine tedarikçi
olarak hizmet vermekte olan firmalar
için de aynı etki söz konusu olacaktır. İşçi maliyetlerinin artması ,alınan
ürünün fiyatının arttırılmasını beraberinde getirecektir. Yani etki sadece
işçi maliyetlerinin artması ile kısıtlı
kalmayacak ekonominin her alanında hassasiyeti arttıracaktır.
Sonuçlar kısaca değerlendirilecek
olursa ; işçi maliyetlerinin % 40 oranında artmasının işveren maliyetlerindeki etkisi çok daha ağır olacaktır.
Daha az istihdam sağlayarak maliyet
yükünü hafifletmek isteyen işveren
işsizlik oranının artmasına sebebiyet
verebileceği gibi kayıt dışı istihdam
oranının artması da beklenen sonuçlar arasında değerlendirilmelidir.
Daha az personel ile çalışan işletmelerin hizmet kalitesindeki düşüş sektörel bir gerilemeye sebebiyet verecektir.
Artan bu maliyetleri karşılamak
isteyen işletmeler sundukları hizmetlerin fiyatını yükseltme yoluna
gidebilir ancak turizm sektörünün
günümüzde içinde bulunduğu ve her
aşamada hissedilen bilinmezlik durumu buna izin vermediği gibi tüm
Öncelikli olarak artan
vergi yükünün işletmelerin omuzlarından alınması gerekmektedir.
bu olumsuz etkilerin daha çok hissedilmesine neden olmaktadır.
Hem sektörel hem de ülke ekonomisinde oluşabilecek bu olumsuz
etkilerin azaltılması tabiki mümkündür. Öncelikli olarak artan vergi
yükünün işletmelerin omuzlarından
alınması gerekmektedir. Bu noktada her işletmenin kolaylıkla faydalanabileceği, maliyetlerdeki artışa eş
değer uygulanabilecek teşviklerin
devreye sokulması gerekmektedir.
Aksi halde iyi niyetle yapılan bu düzenleme ülke ekonomisi ile birlikte
sosyolojik açıdan da sıkıntılı süreçlerin yaşanmasına sebebiyet verebilir.
Sayı 3 | Mart 2016
9
DOSYA
Prof. Dr. Ozan BAHAR
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Turizm Fakültesi Dekanı
Hollanda Hastalığı
ve Türk Turizminin
Yapısal Sorunları
T
ürkiye’nin rekabet gücü en
yüksek sektörüdür. Makro
ekonomik olarak toplamda
96 milyar dolarlık hasıla etkisi vardır. Turizmin çarpan etkisi 2.5 olarak
hesaplanmaktadır. Hizmet sektörü
içinde yer almakta olup emek-yoğun
10
HollandaHastalığıteroisinegöre;ani
zenginleşmekaynağınakavuşanbir
ekonomidemecutüretimfaktörlerinin
diğerüretimalanlarındançekilipyeni
kaynağayönelmesisonucundatoplam
üretimazalmaktadır.
bir sektördür. Sektörde dolaylı ve
doğrudan olmak üzere üç milyona
yakın insan istihdam edilmektedir.
İleri-geri bağlantılar, tedarik zincirleri vb. diğer alt sektörlerde katıldığı
zaman sektörden 10 milyona yakın
insanın bir şekilde gelir sağlamak-
ta olduğu öngörülmektedir. Türkiye’de turist sayısı açısından turizm,
1984–1990 yılları arasında ortalama
%12.1; 2004–2014 yılları arasında
ise %10.2 büyüyen bir sektör olmuştur. 2004–2014 yılları arasında AB
turizmi %3.3, aynı yıllarda Dünya
turizmi %4.1 büyüme göstermiştir.
Turizm geliri açısından ise 2004–
2014 yılları arasında Türkiye %7, AB
%4.8 ve Dünya turizmi %7.2 büyüme
göstermiştir. Turizm, ülkenin 2-2.5
arasındaki katma değeri ile gelişme
potansiyeli en yüksek ve dünya pazarlarındaki en rekabetçi sektörüdür.
Şöyle ki, sektörlerin ithalat bağımlılığına bakılacak olursa: Otomotiv
sektörünün %28, kimya sektörünün
%26 ve turizm sektörünün %10 oranında bir ithalat bağımlılığı söz konusudur. Buradan sektörün, ülkenin
kendi öz kaynaklarıyla üretim yaptığını rahatlıkla söylemek mümkündür.
Ayrıca bütün sektörlere doğrudan
girdi sağlamanın yanında, geleceğe
yönelik olarak, istihdam imkânının
en fazla olduğu sektör konumundadır.
Sektörün tüm bu verilere karşın
içinde bulunduğu durum ve önümüzdeki yıllara ilişkin beklentiler çok
olumlu gözükmemektedir. Rusya ile
yaşanan siyasi gerginlik ve bunun
turizm ekonomisi üzerinde meydana getirdiği etkiler üzüntü verici bir
şekilde Türk kamuoyunca izlenmektedir. Ne var ki, yaşanan bu kriz söz
konusu olmasaydı bile sektörün benzer bir kriz durumuyla çok yakın gelecekte karşı karşıya gelebileceği bir
gerçektir. Çünkü sektör 1980 sonrası
yakaladığı olumlu havayı ve ivmelenmeyi artık sürdüremez duruma
gelmiştir (1982 yılı-2634 sayılı “Turizmi Teşvik Kanunu”). Aslında Türk
turizm sektörü belki de gelebileceği
en iyi noktaya gelmiştir. Bununla birlikte, bundan sonrasının ne olacağı,
nasıl bir politika izleneceği, nasıl bir
rekabet stratejisi izlenmesi ile hangi
ülkelere hangi turizm ürününün ne
şekilde pazarlanması gerektiği gibi
soruların yanıtı tam bir muammadır. Bu sorular ve aşağıda belirtilen
konular çok önemle incelenmesi,
yanıtlanması ve bir an önce de uygulamaya geçirilmesi gereken konular
arasındadır. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıklamış olduğu “Turizm
Acil Önlem Planı”, kısaca devletin
turizm sektörünü yalnız bırakmayacağını, elinden gelen desteği vermeyi
sürdüreceğini ifade etmektedir. Çünkü turizmcilerin 13 milyar dolarlık
borcunun ertelenmesinin, yöresel
uçuşlara 7 saatlik yakıt desteği verilmesinin, turizmciye sağlanan ihracat
teşviğinin ve yurtdışındaki Türk kökenli tur operatörlerine 100 milyon
liralık mali desteğin sektörde faaliyet
gösteren işletmecilerin özellikle bu
yıl ve önümüzdeki 2-3 yıllık süredeki sorunlarına kısa ve orta vadede
çözüm olabileceği düşünülmektedir.
Oysaki deniz, güneş ve kum (3S) üçgenine sıkışan turizm sektörünün
uzun vadeli düşünüp, var olan çok
ciddi yapısal sorunlarına şimdiden
çözüm arayışına girmesi gerekmektedir. Ülke için dezavantajmış gibi
görünen -Rusya ile yaşanan siyasi
ve ekonomik gerginlik ile mülteci ve
terör- sorunlar alınabilecek daha radikal kararlarla uzun vadede önemli
avantajlara dönüştürülebilir. Bunun
için tek yapmamız gereken kısa vadeli sorun ve çözüm önerilerini hızlıca
uygulamak ancak bundan 20-30 ve
belki de 50 yıl sonrasını düşünmeye
başlamaktır. Nitekim ülkemizin, ülke
turizmcilerinin bunu yapabilecek iradesi, öz kaynağı, yetişmiş insan gücü
ve en önemlisi de tarihi, kültürel ve
doğal çok sayıda varlığı ile turizm
ürün çeşitliliği mevcuttur. Ülke turizmini sadece kıyı turizmine endekslemek çok ciddi bir yanılgıdır. Ayrıca turizmde arz fazlası ile birlikte; sadece
Almanya, Rusya ve İngiltere gibi 2-3
ülkeye endeksli bir yapının var olması sektör için önemli bir sorundur. Bu
bağlamda, Rusya krizinde görüldüğü
üzere en ufak bir olumsuzlukta sektör, hemen çok ciddi sorunlarla karşı
karşıya kalabilmektedir.
İktisat literatüründeki Hollanda
Sayı 2 | 1 Temmuz 2015
11
Hastalığı teorisine göre; ani zenginleşme kaynağına kavuşan bir ekonomide mevcut üretim faktörlerinin diğer üretim alanlarından çekilip yeni
kaynağa yönelmesi sonucunda toplam üretim azalmaktadır. İlk olarak
1960'lı yıllarda Hollanda'da doğal
gaz bulunması sonucunda gözlemlendiği için Hollanda Hastalığı adını
almıştır. Buna ilave olarak, büyük
çaplı sermaye girişleri, ekonomilerin
aşırı ısınmasına ve döviz kurlarının
aşırı değerlenmesine sebep olup, kırılganlığı artırabiliyor. Döviz kurunun
aşırı değerlenmesi, ekonomide "Hollanda hastalığı" denilen problemlere
yol açabilmektedir. Türkiye’de turizm
özellikle 1982-2000 yılları arasında
çok muazzam bir gelişme ve atılım
göstermiştir. Böylece, ülke turizminde kaynakların özellikle kıyı turizmi
odaklı bir döngü içerisinde yıllardır
deniz, güneş ve kum ürününü sunan
bölgelere kaydırılması, şimdi Hollanda Hastalığının Türk turizmi ve sonuçta ekonomisi açısından yaşanmasına neden olmaktadır. 2016 yılında
Türkiye’ye gelmeyeceği düşünülen
4.5 milyon turistin ülkemiz ekonomisi üzerinde ortaya çıkartacağı hasarın
12
1980 ya da 1990’lardan
kalma eski politikaların bir
an önce değiştirilmesi gerekmektedir.
5 milyar dolar olacağı ve buna AB turizmindeki kayıp da eklendiği zaman
bunun toplamda 7-8 milyar dolar düzeyinde olacağı tahmin edilmektedir.
Oysa geniş bir turizm ürün arzına
sahip olan ancak bunu tam manasıyla
ve uzun vadeli sürdürülebilir turizm
politikalarıyla desteklemeyen ülkemiz turizmi için artık yaşanan yapısal
sorunları görmek ve acilen bunların
üstüne gidip, Hollanda Hastalığını ortadan kaldırmak gerekmektedir. Zaten herkes temel başarı unsurlarına
sahip, daha farklı ürünlerin ve daha
farklı pazarlama teknikleriyle uluslararası turizm piyasasına arz edilmesi
gerekmektedir. Charles Hendy’nin
ifade ettiği üzere; “geleceğe, geçmişin
devamı olarak bakamazsınız… Çünkü gelecek farklı olacak ve gelecekle
başa çıkabilmek için geçmişle başa
çıkma yönteminizi unutmak zorundasınız”. Sonuç olarak, uluslararası
turizm sektöründe nereye gideceğimizin yanıtı tam olarak belli değil.
Ülke turizmde 1980’den bu yana
çok iyi bir noktaya gelindi ama bundan sonraki politikalar neler olmalı,
bunu net bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Dolayısıyla, 1980 ya da
1990’lardan kalma eski politikaların
bir an önce değiştirilmesi gerekmektedir. Buradan hareketle; ülke turizminin içinde bulunduğu yapısal bazı
sorunları da aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür:
 Ülkenin turizm politikası yok ve bu
konuda çok uzun vadeli bir projeksiyon yapılmalı
 Türkiye’nin turizm hedefleri ve politikası kısa-orta-uzun vade şeklinde çok iyi ortaya konmalı
 Turizm potansiyeline sahip olan
tüm illerimiz için devlet destekli
Master planları yapılmalı
 İller ve bölgeler arasında koordine
sağlanmalı ve özellikle ortak bir
fiyat politikası belirlenmeli
 Düşük fiyatlandırma politikası de-
ğişmeli ve farklı fiyat tarifelerine
son verilmeli
 Meslek yasası bir an önce çıkartılmalı
 Turizm Fakülte ve Yüksekokulları AB standardına göre akredite
olmalı. Turizm sektöründe çalışacak olan diplomasız insanlara,
akredite olmuş bu okullarda eğitim programları uygulanmalı ve
sertifika verilmeli.
 Yabancı dili olmayan turizm çalışanlarına bu okullar nezdinde
açılmış kurslarda eğitim verilmeli
 Turizme ilişkin olarak özellikle
Yükseköğretim anlamında okul
açılmamalı ve öğrenci sayısı arttırılmamalı
 Sektörde çalışan personelin (örneğin %60 ve üzerinin); turizm
lisans, ön lisans ve liselerinden
mezun olmuş kişilerden olması ve
bunun meslek yasasıyla zorunluluk haline getirilmesi
 Taşıma kapasitesini aşan destinasyonlar için, sürdürülebilir turizm
anlayışı kapsamında imar ve yapılaşma disiplini sağlanmalı
 Kıyı bölgelerinde özellikle artık
konaklama işletmesi bağlamında
ruhsat verilmemeli
 Oda ve yatak sayısı arttırılmamalı
ve kesinlikle sınırlandırılmalı (İspanya ve Meksika örnekleri)
 Günün şartlarından etkilenmeyen
ve dünyaya hükmeden bir turizm
anlayışıyla hizmet verilmeli
 Safranbolu, Beypazarı, EskişehirOdunpazarı gibi Belediyecilik anlayışını Türkiye geneline yaymalı
 Safranbolu, Beypazarı, EskişehirOdunpazarı gibi Türk kültürünü,
tarihini, ören ve gezi yerlerini, mimariyi, yemekleri, unutulmaya yüz
tutan meslekleri, folkloru, kıyafeti,
müzeleri öne çıkartmalı
 Yöreye özgü değerleri festival, panayır vb. etkinliklerle ya da aktivitasyonlarla öne çıkartmalı
 Türkiye’nin sektörel anlamda yeni
marka veya markalaşma örneklerini acilen uygulamaya koymalı
 İstikrarlı, kararlı paydaşlarla çalışıp
köklü stratejiler ortaya koymalı
 Kriz yönetiminden Risk yönetimine
geçilmeli
 Tematik turizm çeşitleri öne çıkartılmalı
 BBC, EURONEWS ve CNN gibi önemli dünya TV’lerinde Türkiye lehine
sürekli yayın yapılması, reklam verilmesi ve propaganda yapılması
 Türkiye genelinde acil bir Eylem ve
Master planı bir an önce uygulanmaya konulmalı
 Çalışan kesiminin ücret ve çalışma
koşullarının AB standartlarına
çekilmesi sağlanarak, sektör için
çok büyük bir olumsuzluk yaratan
işgücü devir hızının düşürülmesi;
nitelikli, tecrübeli ve yetişmiş elemanların sektörde istihdamının
sağlanması ve devamlılığı önemli
görülen bazı yapısal sorunlar arasında yer almaktadır.
Ülkenin sahip olduğu doğal, kültürel, tarihi ve diğer birçok varlığı düşünüldüğü zaman Türkiye’nin turizm
sektöründe hak ettiği konumda olmadığını rahatlıkla belirtmek mümkündür. Bu nedenle giderek artan rekabet
ortamı ve pazardan pay kapma arayışı
ile var olan payın sürdürülebilirliği, diğer taraftan uluslararası turizm sektöründe yaşanan güncel ve ekonomik sorunlar göz önüne alındığında, yenilikçi
fikir ve uygulamaların rekabet avantajı
elde edilmesinde önemli bir rol oynadığı değerlendirilmektedir. Böylece
yükselen refah düzeyine paralel olarak, seyahate ayrılan gelirin ve ulaşım
olanaklarının artması ile büyüyen turizm sektöründen arzu edilen payı almak için turizm ülke ve bölgeleri arasındaki rekabetin her geçen gün daha
da artacağı öngörülmektedir. Türkiye
bu rekabet yarışında ayakta kalmak
istiyorsa, yenilikçi ve sürdürülebilir
turizm politikalarını ve yeni ürünlerini
bir an önce uygulamaya geçirmelidir.
Sayı 2 | 1 Temmuz 2015
13
DOSYA
A.Zeki ALPALI
Turist Rehberleri Birliği Başkanı
(TUREB)
Turist Rehberliğinin
Meslek Yasası Öncesi
Gelişim Süreci
Ü
lkemizde rehberliğin geçmişi
19. yüzyılın sonlarına kadar
uzanmaktadır. 1839’da Tanzimat’ın ilanıyla eğitim, güzel sanatlar
ve ticaret alanında Avrupa ile ilişkiler
gelişmiş ve İstanbul’da yaşayan yabancı sayısında artış olmuştur. Avrupa’da seyahat alanındaki gelişmelere
paralel olarak Paris-İstanbul arasında Orient-Express tren seferlerinin 5
Haziran 1883’de başlaması ve Kırım
Savaşı’nda Osmanlıların batılı güçleri
desteklemesi, batılıların ülkeye sempati duymasına ve ticaret, gezi amaçlarıyla ziyaretlerin yoğunlaşmasına
neden olmuştur.
Osmanlı'da 19. yüzyıl sonunda
görülmeye başlayan turist rehberliği, hem ülkenin tanıtımı, hem de
ulusal güvenlik açısından önemliydi.
29 Ekim 1890 tarihinde yayınlanan
190 sayılı Nizamname, bu mesleğin
kurumsallaştırılması çabalarının ilk
örneği oldu.
14
Rehberlikmesleğinekabuledileceklerinyurtiçiuygulamagezileri
Üniversitelerileişbirliğiiçinde
uzmanlaşmışeğiticirehberlereşliğinde2etaplıolarakgerçekleştirilmektedir.
18. yüzyıldan itibaren önce askeri,
sonra da ekonomik gücünü kaybetmeye başlayan Osmanlı Devleti, Batı
etkisine girmeye başladı. Osmanlı'ya
büyük bir ufuk açan, herkese hukuki
ve mali güvenceler getiren Tanzimat
Fermanı'nın ilanıyla birlikte, bir yandan güzel sanatlar, eğitim ve ticaret
alanlarında Avrupa ile ilişkiler, bir
yandan da İstanbul'a gelip giden veya
sürekli başkentte oturan yabancı sayısı arttı. Avrupa'da seyahat alanında
baş döndürücü gelişmelerin ortaya
çıkması, Thomas Cook ve Belçika kökenli Wagons-Lits şirketlerinin birleşmesi, Orient-Express adı altında
Paris-İstanbul tren seferlerinin başlaması gibi gelişmelerle birlikte yabancı iş adamı ve tüccarlar genellikle
Beyoğlu'nda toplanmaya ve yatırım
yapmaya başladılar. Kırım Savaşında Osmanlının Rusya'ya karşı batılı
güçlerle birlik olması, Avrupa'da efsaneler kenti İstanbul'a ilgi ve sevgi
doğurmuş, bu motifle ilk prototip
turistler görülmeye başlanmıştı. İşte
bu hareketlilik bir süre sonra İstanbul'da rehberlerin bir meslek grubu
olarak ortaya çıkmasına yol açtı.
"Rehberlik"le ilgili ilk belgelere,
29 Ekim 1890 tarihinde yayınlanan
190 sayılı Nizamnamede rastlanıyor.
Rehberleri belli kurallara bağlayan
bu nizamnamenin yürütülmesi görevi, İçişleri Bakanlığı tarafından belediyelere verildi. Amacı tercüman
rehberlik mesleğini halihazırda yürütenleri veya mesleğe başlayacak
olanları disiplin altında tutmak olan
nizamname ile mesleğin icrası sırasında iyi niyet gözetmek, düzgün bir
Türkçe ve yabancı dil bilgisi yeterliliğinin sınavla tespiti öngörülüyordu.
Ne yazık ki; Osmanlı Hükümeti bu
nizamnameyi yürürlüğe koymasına
rağmen uygulaması ile pek ilgilenmedi.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin kurulmasından iki yıl sonra,
"Ecnebi Seyyahlara Tercümanlık ve
Rehberlik Edecekler Hakkında Kararname" ile sıkı kurallar belirlendi.
Tercüman-rehberlik mesleğine gireceklerin uymaları gerekli esasları
11 maddede toplayan bu kararname
rehberlik mesleğinde eğitimin önemini gündeme getirmiş oluyordu.
Kararnamenin yayınlanmış olmasına
karşın, o yıllarda turistik faaliyetlerle ilgilenen resmi bir kuruluş bulunmadığından, tercüman rehberlerin
gerekli bilgiye sahip olup olmadıklarının sınav sonucunda belirlenmesi
kağıt üzerinde kaldı.
1928 yılında dünyada yaşanan
ekonomik kriz, turizm faaliyetlerini
Türkiye'de de durma noktasına getirdi. Tercüman rehberlerin büyük
kısmı mesleği terk etme noktasındaydılar. Ancak ilginçtir ki o sıralarda belgeli rehberler iş bulamazken,
1928 yılı Aralık ayında, İstanbul İktisat Müdürlüğü tarafından bir rehberlik kursunun açılacağı, basın aracılığı
ile kamuoyuna duyuruldu. Gazetelerde yer alan bu kurs ilanının önemi,
geçici tercümanlar ile mesleğe yeni
başlayanları kapsaması ve kursiyerlerin mutlaka sınavdan geçme mecburiyetinin ayrıntılı olarak belirtilmesiydi. İlk kez bir sınavdan geçerek
girme hakkı kazanılan kurstan mezun olan rehber sayısı 50 idi. 1935
yılında belediyelerde turizm şubeleri
kuruldu ve bir rehberlik kursu daha
açıldı. Bu kez kurstan 53 kişi mezun
oldu. 1940'lı yıllarda II. Dünya Savaşının etkisi ile turizm adeta durdu ve
rehberlerin büyük bir kısmı mesleği
bırakmak zorunda kaldılar.
1950'li yıllarda Türkiye modern
turizme önem vermeye başlamıştır.
1950 yılında yapılan "İkinci Turizm
Danışma Kurulu" rehberlik mesleği
üzerinde önemle duruyor, Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve rehberliğin turizm sektörü içindeki önemine vurgu
yapan "Turist Tercüman Rehberliği"
başlıklı bir rapor bu kurula sunuluyordu. Rehberliğin günün koşullarına
uygun hale getirilmesi ile ilgili önemli bir çalışmanın 1951 yılında TMTF
(Türkiye Milli Talebe Federasyonu)
tarafından yapıldığı görülüyor. 129
üniversiteli gençten oluşan kursiyerler başarıyla açılan bu kursu bitirmiş
ve mesleklerine başlamışlardı. 1955-
1960 yılları arasında yine çeşitli öğrenci derneklerinin desteği ile açılan
ve İstanbul Belediyesi ile Basın Yayın
İstanbul İl Müdürlüğü tarafından
gerçekleştirilen iki ayrı kurstan 128
öğrenci mezun oldu ve çeşitli dillerde
rehberlik yapmak hakkını kazandılar.
20 Ağustos 1963 tarihinde kurulan ve "çalışma alanına giren konularda personel yetiştirmek üzere
kurslar, uzman okullar açabilme" yetkisine sahip olan Turizm ve Tanıtma
Bakanlığı, 1964-1968 yılları arasında
rehberlik kursları düzenledi. Kurslar
herhangi bir yönetmeliğe tabi değildi, 8 Kasım 1925 gün ve 2730 sayılı
kararnameye dayanıyor, hizmet içi
talimat ve genelgelerle yapılıyordu.
İlk yönetmelik 3 Eylül 1971 de yayınlandı. "Tercüman Rehber Kursları ve
Tercüman Rehber Yönetmeliği" 21
Mart 1974 tarihinde değiştirilerek
"Profesyonel Turist Rehberliği Kursları ve Profesyonel Turist Rehberliği
Yönetmeliği" adını aldı ve sırasıyla
1981'de, 1983'te, 1986'da, 1988'de
değişikliklere uğradı.
Özellikle bu yıllarda turizmdeki gelişmelere paralel olarak turist
rehberine de ihtiyaç artmaktaydı bu
ihtiyacın karşılanabilmesi için sık sık
Sayı 3 | Mart 2016
15
kurslar açılmakla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan işbirliğinde
(LİMME ) Lise Mezunlarına Meslek
Edindirme Projesi adı altında Milli
Eğitim Bakanlığı Halk Eğitim Müdürlükleri marifetiyle sınavlar yapılmış
ve kısa süreli kurslardan geçirilen
kişilere Turizm Bakanlığı tarafından
belge verilerek rehber olma hakkı tanınmıştır.
2.7.1986 ve 9 Ağustos 1995 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan
değişikliklerle yönetmeliğe fakülte
ve yüksekokulların rehberlik bölümlerinden mezun olanlara gerekli şartları yerine getirdikleri takdirde Bakanlıkça kokart verileceği de hükme
bağlandı.
25.11.2005 tarihinde yapılan yönetmelik değişikliği ile lise mezunlarına rehber olmanın yolu kapatılmış
ve rehber olabilmek için en az iki yıllık yüksekokulu mezunu olmak veya
üniversitelerin rehberlik bölümlerinden mezun olmak zorunlu hale getirilmiştir.
Yukarıda görüldüğü üzere çok sık
değişen yönetmeliklerde amaç, bu
mesleği icra eden kişileri daha iyi yetiştirebilmek ve arzu edilen kaliteye
ulaşabilmektir. Yapılan yönetmelik
değişikliklerinde değişmeyen kuralların başında, açılan kurslara giriş
ve bitirme sınavları ile kursa devam
koşulu gelmektedir. Elbette ki amaç,
yerli ve yabancı turistlere Türkiye'nin
değerlerini anlatıp tanıtabilecek güvenilir, bilgili, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda hareket eden
çağdaş rehberler yetiştirmektedir.
Bu amaçlara uygun hareket etmeyen
rehberler için caydırıcı madde ve
cezaların getirildiği görülmektedir.
Bunun yanı sıra yabancı uyrukluların
Türkiye'de rehberlik yapmaları yasaklanmış, seyahat acentelerinin belgesiz rehber çalıştırmalarının önüne
geçilmeye çalışılmıştır.
Rehberlik, tarihsel süreç içerisinde çok eski çağlara dayanan bir
16
Yapılan düzenlemeler ile rehberlere günlük tur,
paket tur, transfer ve gece tur ücretinin yanı sıra
rehberlerin gelecekleri de düşünülerek taban aylık
belirlenmesi sağlanmıştır.
geçmişi olsa da bir meslek olarak
algılanması yüzyılımızın olgusudur.
Günümüzde kazandığı önemi ve genişleyen kapsamını aşağıdaki tanım
oldukça iyi yansıtmaktadır: "Rehber,
turistlere, ziyaretçi ve konuklara eşlik
ederek, sit alanları, müzeler, anıtlar,
türbeler, mabetler, tarihi eserler ve
kalıntılar, folklor, kültür, sanat eserleri, el sanatları, hatıra eşyaları, eğlence yer ve olanakları hakkında doğru
bilgiler verip gezdiren, gerektiğinde
yaylacılık, dağ ve doğa yürüyüşü, su
sporları, avcılık, kayak, mağaracılık,
ornitoloji, paraşütçülük, botanik, bisiklet ve at turlarını kapsayan çeşitli
spor türlerinin uygulanmasına yardımcı olan kişidir"
MESLEK YASASI SONRASI
TURİST REHBERLİĞİ
22.06.2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6326 sayılı Turist
Rehberliği Meslek Kanunu ile turist
rehberliği mesleğine kabule, meslek
içi eğitime ve mesleğin icrasına, turist
rehberleri odaları ile turist rehberleri odaları birliklerinin kuruluşuna,
organlarının niteliklerine ve seçimlerine, organlık niteliğini yitirme hâl ve
usullerine, görev ve yetkilerine, çalışma usullerine, üyeleri ile olan karşılıklı hak ve yükümlülüklerine, gelir
ve giderleri ile bütçelerine ilişkin her
türlü faaliyeti yürütme yetkisi Meslek
Kuruluşuna devredilmiştir.
Bununla birlikte, Meslek Kanunu ile mesleğe Üniversitelerin turist
rehberliği bölümlerinin önlisans,
lisans veya yüksek lisans programlarından mezun olanlar veya üniversitelerin turist rehberliği bölümü
dışındaki diğer bölümlerinden en az
lisans düzeyinde mezun olduktan
sonra, birliklerin ve Türkiye Seyahat
Acentaları Birliğinin ortak önerileri
ve Bakanlığın onayıyla turizm sektörünün ihtiyaçları da dikkate alınarak
belirlenen dillerde, gerektiği hâllerde
belirlenen bölgelerde, yönetmelikle
kurs ve sınavlara ilişkin belirlenen
usul ve esaslar çerçevesinde Bakanlığın gözetimi ve denetimi altında birlikler tarafından düzenlenen ülkesel
veya bölgesel turist rehberliği sertifika programını başarıyla tamamlamış
olanlar kabul edilmeye başlanmıştır.
Rehberlik mesleğine kabul edileceklerin yurtiçi uygulama gezileri
Üniversiteler ile işbirliği içinde Birliğimiz tarafından konusunda uzmanlaşmış eğitici rehberler eşliğinde,
öğrencilerin eğitim programını aksatmayacak şekilde ve 2 etaplı olarak gerçekleştirilmektedir. Uygulama
gezilerinin planlamasında turizmin
yoğun olmadığı dönemler tercih edilerek ekonomik olarak öğrencilerin
zorlanmadan eğitim gezilerini tamamlamaları sağlanmaktadır. Yine
öğrencilerin yabancı dil seviye tespit
sınavları ile rehberlerin ruhsatnamelerine yeni bir yabancı dil ekletme sınavları yine meslek kuruluşunun üst
birliği olan TUREB tarafından Bakanlığın gözetim ve denetimi altında üniversitelerde bu dilin eğitimini veren
akademisyenler marifetiyle yapılmaya başlanmıştır.
En önemli konulardan birisi de
rehberlerin taban ücretleridir, yapılan düzenlemeler ile rehberlere
günlük tur, paket tur, transfer ve gece
tur ücretinin yanı sıra rehberlerin gelecekleri de düşünülerek taban aylık
belirlenmesi sağlanmıştır.
Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Turistik İşletme Yöneticileri, Personeli ve
Avrupa Birliği Turizm Personeli ile İlişkiler
Derneği (TİYADER) Genel Başkanı
DOSYA
Turizm Çalışanları
Meslek Yasasının
Önemi ve TİYADER
T
ürkiye’nin 2014 yılı ihracatı 155 milyar ABD dolarıdır.
Bu ihracatı yapabilmek için ihracatın %81’inin ithalatla
karşılanma zorunluluğu olup, net ihracatımız 30 milyar
dolar düzeyindedir. İhracatta en önemli pay tekstil-kimya gibi
en kirletici sektörle gerçekleştirilmekte, bu durum ayrıca çevre kirletme maliyetlerini ortaya çıkarmaktadır. Başta Antalya
olmak üzere turizm beldeleri adeta şantiye halinde, giderek
taşlaşmakta, bütün İspanya’da 78.000 yatak kapasitesine sahip Beş Yıldızlı otel varken, sadece Antalya’da 294.000 yatak
kapasitesine sahip beş yıldızlı otel bulunmaktadır. 2014 yılında elde ettiğimiz turizm gelirleri ise İspanya’nın turizm gelirlerinin üçte biri oranında olup, turizm diplomalarının meslek
kanunu kapsamında gücü tatbik edilmeden 35 milyar dolar
olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, turizm işletmelerinin nitelikli personel ihtiyacını karşılamak üzere, önemli bir irade ortaya
koymak suretiyle çok sayıda turizm fakültesi, turizm yüksekokulları ve turizm liseleri kurmuş olup, milyarlarca lira harcayarak TURİZM MESLEKLERİNİN EĞİTİMİni vermektedir. Sayıları
her geçen gün artan, örgün turizm eğitim kurumlarından mezun olanların, tamamına yakın kısmı “yasal boşluk” nedeniyle,
sektöre girememekte ve sektör dışında daha uygun koşullarda
çalışmaktadır. Buna karşılık, yukarıda verilen rakamlardan da
anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin lokomotif sektörü olan turizm
sektörünün nitelikli eleman ihtiyacının had safhada olduğu,
niteliksiz elemanlarla çalışmanın, turizm sektörünün bel kemiğini kırdığını, turizm işletmeleri yatırımcıları, yöneticileri
ve akademisyenler tarafından devamlı olarak dile getirilmektedir.
Öneriler;
Turizm Çalışanları Meslek Yasasının çıkartılmasını ve diploma hakkının korunmasını kendisine misyon edinmiş, üye sayısı hızla artan, 26 kalkınma ajansı bölgesinde örgütlenen, AB
ülkelerinde de örgütlenen bir turizm çalışanları sivil toplum
kuruluşu olarak TİYADER (Turistik İşletme Yöneticileri, Personeli ve Avrupa Birliği Turizm Personeli İle İlişkiler Derneği)
tüm turizm öğrenci, mezun, akademisyen, öğretmen ve çalışanlarını tek çatı altında toplanmaya davet etmektedir.
TİYADER' e (2013) göre turizm; Türkiye için, ekonomik
değerinin yanında, toplumlar üzerindeki etkisi ve ülkelerin
olumlu imaj oluşturmasındaki etkili rolünden dolayı stratejik
bir sektördür. Türkiye’nin, Türk insanının, Türkiye’de üretilen
mal ve hizmetlerin uluslararası alanda olumlu imaja sahip
olmasını destekleyen bir sektördür. Bu sektörde faaliyet gösteren işletmelerde çalışan turizm personelinin yetiştirilmesi
için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti milyarlarca liralık yatırımlar
yapmıştır. Her düzeyde turizm eğitimi veren ve mezunlarını
diploma sahibi yapan eğitim-öğretim kurumları kurmuştur. Bu
kurumlarda her düzeyde turizm eğitimi almış olanların önemli
bir bölümü, diploma haklarının korunmamasından dolayı, hak
ettikleri maddi ve manevi değeri sektörde bulamadıkları için
sektörü terk etmektedir.
Bu durum, turizm sektörüne kalifiye insan kaynağı yetiştirmek için harcanan zamanın, paranın ve emeğin, boşa gitmesi, heba edilmesi anlamına gelmektedir. Sektörde faaliyet
gösteren işletmeler, ucuz işçi çalıştırabilmek için diplomasız,
eğitimsiz personeli tercih edebilmektedir. Sonuç olarak, ülke
imajına onarılması güç zararlar verilmektedir. Bununla birlikte, turizm pazarlaması ve turizm işletmeciliği ile ilgili makro
ve mikro düzeydeki sorunların temelinde de eğitimli, diplomalı turizm çalışan ve yöneticilerinin istihdam edilmemesi yatmaktadır. Turizm eğitimi almamış yöneticilerin ve çalışanların
turizm felsefesinden uzak yaklaşımları Türkiye’nin turizm hedeflerine ulaşmasının önündeki en büyük engeldir.
Olumlu ülke imajı, olumlu işletme imajı, kayıt dışı çalıştırılmanın engellenmesi, adil ücrete ulaşmak, saygın bir meslek
sahibi olabilmek ve diploma hakkının korunması için Türkiye
Turizm Çalışanları Meslek Yasası’nın çıkartılması hayati bir
önem taşımaktadır (Erbaş vd. 2013). Turizmden sorumlu bakanlığın merkez ve taşra teşkilatında da turizm diplomalıların
istihdam edilmiyor olması,
sektörde yaşanan problemlerin devlet bürokrasisinde de
yaşanmasına sebep olmaktadır. Türk turizm diplomalıların
yaşadığı sıkıntıların benzerlerini AB ülkelerindeki meslektaşlarımız da yaşamaktadır. TİYADER, sahip olduğu anlayış ve felsefeyi paylaşan insanlarla, misyonuna giden yolda ilerlemeye
kararlıdır.
Sayı 3 | Mart 2016
17
DOSYA
Emre KOCAOĞLU
21. Dönem İstanbul Milletvekili
21. Dönem Avrupa Konvansiyonu
Parlamento Üyesi (Brüksel)
Turizmdeki Krizin
Çözümü İçin
Aykırı Bir Umut
A
rap Baharıydı, Ortadoğu’ydu,
Irak’tı, Suriye’ydi derken bir
de Rusya uçağı gelip tüy dikti; biz de turizm bölgelerimizde boş
tesislerimizle, iflas eden yatırımcılarımızla ve işsiz kalan insanlarımızla
baş başa kaldık.
Ve korkarım bu karanlık tablo bu
yaz pek aydınlanmayacak, ancak gelecek seneye doğru belki biraz toparlanabilecek.
Hükumet krizi çözmek için kendince çırpınıyor, turizmciye kredi
veriyor, uçaklara kırmızı halılar serip
tantanayla karşılamaya hazırlanıyor...
Ama bunlar yarayı tedavi etmeye yetmeyecek, yara azalarak da olsa kanamaya devam edecek...
Neden mi kötümserim? Hayır, bilakis çok iyimserim. Çünkü bu krizden bir fırsat doğabilir: Turizm tesisleri yetersiz sahiplerin elinden çıkıp
yeterli sahiplerin eline geçebilir de
ondan...
18
İnşaatiçintekyönlübirkalfa
zihniyetiyetiyoramaturizmiçin
çokyönlükültür,birikimve
donanımgerekiyor.Nasılkiiyibir
turizmcibarajinşaedemezse,iyibir
müteahhitturizmcilikyapamaz.
Bendeniz bu şerrin sonunda bir
hayır bekleyenlerdenim.
Bu görüşümü izah etmem için
biraz geriye dönmeliyim: 1980'lerde rahmetli Özal zamanında büyük
turizm atılımı yapılırken, turizme
hazırlıklı yatırımcımız yoktu. Elinde
para ve ekipman bulunan kim varsa
onlar turizme yöneldiler. Turizme
tahsis edilen büyük araziler bu kişilere verildi, çünkü sadece bunlar oraları değerlendirebilirlerdi. Ve bunlar
da o dönemin büyük inşaat müteahhitleriydiler...
Yine Özal'ın teşvikleriyle müteahhitlik sektörümüz de büyük atılım
yapmıştı. Dünyanın dört bir köşesinde başarılı müteahhitlerimiz bataklıkları kurutuyor, çölleri canlandırıyor, dağları devirip yol eyliyor,
limanlar ve havaalanları yapıyor, sıfırdan kocaman şehirler kuruyorlardı. Daha sonra bunlar ülkemizde de
büyük ihaleler almaya başladılar.
Böylece, elinde para olan ve kazançlı yatırım fırsatı arayan yeni bir
yatırımcı sınıfı doğdu: Müteahhitler
(veya daha yaygın deyimizle inşaatçılar). Dağarcıklarında modern inşaat
teknolojileri ve modern iş makineleri
de vardı. Tahsisen aldıkları sahillerimize ekipmanı getirip devasa otelleri
inşa ediverdiler...
Yani bir gece inşaatçı yattılar, ertesi sabah turizmci uyandılar.
Ama işte bam telinin koptuğu yer
de burası oldu. Çünkü hayat maalesef
bu kadar kolaycılığı kabul etmiyor.
Müteahhitlik için gereken vasıflar başka, turizmcilik için gerekenler
başka...
İnşaat için tek yönlü bir kalfa zihniyeti yetiyor, ama turizm için çok
yönlü kültür, birikim ve donanım gerekiyor. Turizm bir mühendislik işi
değil, bir sosyoloji, tarih, psikoloji ve
davranış işi. Nasıl ki iyi bir turizmci
baraj inşa edemezse, iyi bir müteahhit de turizmcilik yapamaz.
Yaparsa işte bizdeki gibi olur…
Antalya’da matah diye yedi düvele anlatılan, içinde
uluslararası zirveler düzenlenen altınlı gümüşlü görgüsüz otellere bakınız. Bir de tematik diye bir icat çıkarmışlar, Kremlin’in, Venedik’in, Chrysler Building’in komik ve
çirkin taklitlerini yapmışlar.
pek beğenip taklit ettiği modern konuklama mimarisine
bunlar ilham vermiş.
Hadi bırakalım geç Selçuklu veya erken Osmanlı Kervansaraylarını, hiç mi İstanbul’da Mimar Kemaleddin’in
20. Asrın başında yarattığı Hanları görmemişler? Hiç mi
Turgut Cansever’i, Sedad Hakkı Eldem’i duymamışlar?
Bu görgüsüzlüğe en hafifinden kitsch veya grotesk
deyip geçelim. Veya Attila İlhan’ın tabiriyle, “zevksizliğin
estetiği” diyelim.
İşte turizm farklı vasıf ister derken kastım buydu.
Hem sadece turizmde değil, doğrudan insana hizmet
veren bütün servis sektörlerinde bu böyledir. Servis sektörlerinde asıl sermaye para değil; rafinasyon; kültür ve
zevktir. Bu vasıflarla yetişmiş “insan”dır.
İşte o büyük ufuklardan bize gelen bir Hanlar ve Kervansaraylar mimarisi, asırlar boyu bilinen dünyaya otel
örneği olmuş. Daha sonra Batı’da türeyen ve bizimkilerin
Servis sektörlerinde patronlar birinci nesil acemi
sermayedarlar gibi sendikadan korkmaz, tam tersine,
sendikanın işçi için de kendisi için de bir huzur ve kalite teminatı olduğunu bilir. Bu sebeple, AB’de ve hatta
sendikalaşmanın nispeten az olduğu ABD’de, servis sektörlerinde sendikalaşma ve toplu sözleşme oranı diğer
sektörlerin çok üzerindedir.
Bu memleket şahane bir Selçuk ve Osmanlı mimarisinin mirasçısıdır. O Mimar Sinan ki, kendi zevkiyle eriştiği
orantı ahengi asırlar sonra yapılan araştırmalarda insan
gözüne en hoş gelen “altın oranlar” olarak tescillenmiş.
O Osmanlı sanatı ki, en büyük güzelliğin sadelikte olduğunun şuuruna varmış, dünya harikası çinilerinde frapan
renkler kullanmamış. Mesela o zarif Osmanlı zevkinde
bırakın altın yaldızlı rokoko iğrençliklerini, cart kırmızı bile bulamayız, adına “Sinan kırmızısı” da denen mat
mercan kırmızısı buluruz.
Servis sektörlerinde olmazsa olmaz şart olan “yetişmiş insan kalitesi” sadece patronlar için değil, çalışanlar
için de geçerlidir. Mesela bir bankada, bir otelde, bir lokantada çalışacak insan sokaktan toplanmaz; eğitilmiş,
sertifikalı ve ehil insanlar arasından seçilir ve bunun üstüne bir de kurumda eğitilir.
Sayı 3 | Mart 2016
19
Servis sektörlerinde olmazsa
olmaz şart olan "yetişmiş insan kalitesi"
sadece patronlar için geçerli değil,
çalışanlar için de geçerlidir.
geçmiyor, hepsi yine o sahillere ve o tesislere koşuyor…
Şimdi, uzun lafın kısası deyip bizim Balkanlıların
meşhur bir özdeyişiyle durumu özetleyelim: Turizmde
ne kaa ekmek o kaa küfte. (Tabii burada ekmek görgü ve
eğitim, küfte de sonuç oluyor…)
Peki, şimdi ne olacak? Bu krizi yıkılmadan atlatabilecek miyiz?
Bütün bunları dikkate almadan, sırf paramız diye
kendimizi mimarlar Şahı sanıp, zevksiz ve görgüsüz kabalıkları tesis diye yutturmaya kalkarsak, oraya ancak
Rusya’nın ve bazı Avrupa ülkelerinin köylülerini getirebiliriz. Onlar da hem az para bırakırlar, hem de bir yerde
çatapat patlasa yandım Allah diye kaçıp bir daha gelmezler… Ve neticede işte böyle nur topu gibi bir turizm
krizimiz doğar…
Oysa Fransa’nın güney sahillerinde bizim grotesk tesislerimizin yarısı kadar yıldızı olmayan, ama görgülü ve
zevkli otellerde Amerika’nın ve Avrupa’nın en rafine, en
kültürlü, en varlıklı insanları tatil yapıyor. Ve kişi başına
bizdekinin belki on misli para bırakıyor.
Üstelik en önemlisi, onların Devlet Başkanı höt dese
bile hiç birisi aldırmıyor, alıştıkları destinasyondan vaz
20
Evet, hiç şüphesiz sağ salim atlatacağız. Belki bu yıl
değilse bile gelecek yıl güvenli sahillere çıkmış olacağız.
Ayrıca, bu krizin turizmde ciddi bir terbiyevi etkisi olacağını sanıyorum. Görgüsüz ve kaba “inşaatçı”lar,
kısa zamanda çok para kazanmaya alıştıkları için, bu krizi kaçmak için bir vesile sayabilirler. Ve inşallah da öyle
yaparlar, tesislerini bu iş için yeterli donanımı olanlara
satarlar. Alanlar isterse yabancı olsun, bunda ağlanacak
hiçbir şey yok. Sadece görgülü ve yeterli olsunlar, ihtiyacımız budur.
Turizmde tesis ve acente patronluğunda ancak bu
şekilde “level atlarsak” ileriye daha umutlu ve emin
bakabiliriz. Yoksa gelmiş geçmiş bütün hükumetler bir
araya gelip kendisine turizmci diyen dostlarımıza teşvik
yağdırsalar, yine bir arpa boyu mesafe alamayız, yine bir
komşu ülkede bir kapı gıcırdasa “eyvah iptaller başladı”
diye ağlaşırız.
DOSYA
Boğaziçi Üniv. Turizm İşl. Böl.
Em. Öğr. Üyesi
Prof. Dr. Sevgin AKIŞ RONEY
Akademik Turizm
Eğitimi: Quo Vadimus?
Ü
niversitelerimizde
verilen
turizm eğitimi hakkında bir
yazı yazmam istendiğinde,
öncelikle somut verilere ulaşmak
için YÖK istatistiklerine bakmak istedim. Bilgisayarımın başında uzun
saatler geçirmeme, değişik başlıklar altındaki tablolarda verilen rakamları birleştirmek için çok uğraşmama rağmen istediğim gibi derli
toplu bir bilgiye ulaşmam mümkün
olmadı. Elde ettiğim kimi rakamları
ve sonuçları şöyle özetleyebilirim:
YÖK verilerine göre ülkemizde 110
“devlet üniversitesi”nden 78’inde,
76 “vakıf ünivesitesi”nden 22’sinde
turizm eğitimi veriliyor. Başka bir
ifadeyle, toplam 186 adet devlet ve
vakıf üniversitesinin 100’ünde turizm eğitimi almak mümkün. Turizm
eğitimi verilen “birimler”in çoğunluğunu yüksekokul (YO) ve meslek
yüksekokulu(MYO) içindeki bölüm
ve programlar oluşturuyor. Ama bu
okulların farklı isimleri var: Turizm
Turizmbiruygulamaalanıdırve
işletmeciler,pazarlamacılar,
iktisatçılar,sosyologlargibi
farklıdisiplinlerden
akademisyenlerinkatkıları
olmaksızıngelişemez.
İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu,
Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu
gibi. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu bünyesinde verilen sağlık turizmi işletmeciliği programı
da var. Ayrıca YÖK’ün listesindeki 8
tane “vakıf meslek yüksekokulu”nun
4’ünde turizm eğitimi veriliyor. Kimi
üniversitelerde ise turizm eğitimi fakülte bünyesinde yapılandırılmış. Verilerin sağlıksızlığı nedeniyle sayılar
tam olarak doğru olmayabilir ama,
31 üniversitenin Turizm Fakültesi, 8
üniversitenin İşletme Fakültesi içinde turizm bölümleri var. Aynı üniversitenin hem turizm hem de işletme
fakültelerinde ayrı ayrı turizm eğitimi verilmesi de söz konusu. İktisat
Fakültesi’ne bağlı bir turizm
işletmeciliği bölümü var. Bunun yanında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Fakültesi
gibi fakültelerin içinde de turizm eğitimi veren bir iki üniversite mevcut.
Somut bir örnek olarak Adnan
Menderes Üniversitesi’ni ele alalım.
Bu üniversitenin Kuşadası’nda bir
Turizm Fakültesi var. Fakülteye bağlı
da 4 bölüm: Seyahat İşletmeciliği, Konaklama İşletmeciliği, Yiyecek-İçecek
İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği.
Fakültenin dekanı yok. Üniversitenin
rektörü vekalet ediyor (ama uzmanlık
alanı turizm değil). Fakültede dekan
vekilinin dışında profesör ünvanına
sahip bir kişi var. Geri kalan kadro 6
doçent, 13 yardımcı doçent, 4 araştırma görevlisi, 5 öğretim görevlisi,
6 okutman ve 1 uzmandan oluşuyor.
Üniversitenin Söke’deki merkez yerleşkesinde ise İşletme Fakültesi’ne
bağlı bir Turizm İşletmeciliği Bölümü
var. Web sayfasından ne kadrosu ne
de programı hakkında bilgiye ulaşamadım. Üniversite’nin ayrıca Davutlar, Didim, Karacasu (Memnune İnci)
ve Söke’de 4 MYO’su var. Hepsinde
de bir adet “Turizm ve Otel İşletme-
Sayı 3 | Mart 2016
21
ciliği” programı mevcut. Karacasu’da
ayrıca “Turizm ve Seyahat İşletmeciliği” programı da var. Turizm kadroları hakkında net bir bilgiye ulaşmak
mümkün olmasa da, eğitimin ağırlıklı
olarak araştırma ve öğretim görevlileri tarafından yürütüldüğü anlaşılıyor.
Bir başka örnek olarak Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bakalım.İşletme
Fakültesi’nin altında bir Turizm İşletmeciliği Bölümü var. Web sayfasındaki bilgilere göre 1 profesör, 1 doçent, 1 yardımcı doçent, 7 araştırma
görevlisi ve 1 öğretim görevlisinden
oluşan bir akademik kadrosu var. Bu
üniversitenin ayrıca Foça’da (Reha
Midilli) 2014-2015 akademik yılında
eğitime başlanmış olan bir Turizm
Fakültesi var. Bölümleri şöyle: Gastronomi ve Mutfak Sanatları, Turizm
İşletmeciliği ve ayrıca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik. Web sayfasındaki bilgiye göre toplam akademik
kadro 2 profesör, 2 doçent, 5 yardımcı doçent, 3 araştırma görevlisi ve 1
22
öğretim görevlisinden oluşuyor. (Bölümlerin ayrıntılı bilgisine göreyse
yukardaki sırayla ilk bölümde 1 doçent ile 1 yardımcı doçent, ikincisinde 2 profesör görev yapıyor.)
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Ama önemli olan ortaya çıkan büyük resim:Turizm eğitiminin üniversitelerdeki yapılandırması tam bir
karmaşa.Aslında popülist bir politikayla üniversitelerin sayısının hızla artttığı, ama eğitimin kalitesinin
pek de umursanmadığı ülkemizde
bu durum hiç şaşırtıcı değil.Yine de
niye bir üniversitesinin iki ayrı fakültesinde aynı bölümün bulunduğunu
anlamadığımı itiraf etmem gerek!
Benim bu yazıda asıl dikkat çekmek istediğim nokta, bu karmaşa
içinde turizm işletmeciliği eğitiminin
asli amacının giderek unutulması.
Turizm eğitimi -niteliği gereği- kuramsal olduğu kadar uygulamaya da
dönük bir eğitim olmak zorunda.İki
yıllık ön lisans eğitimi veren yüksekokul ve meslek yüksekokulların-
da amaç konaklama, yiyecek-içecek
ve seyahat işletmeciliği ile turizm
rehberliği alanlarında sektöre daha
donanımlı elemanlar sağlamak.Bu
nedenle mesleki derslere ağırlık veriliyor.Üst kademe turizm personeli yetiştirmeye yönelik lisans düzeyindeki
turizm işletmeciliği bölümlerinde ise
ağırlık temel işletmecilik derslerinde.
(Verilen eğitimin yeterli olup olmadığı, sektörün beklentilerini ne ölçüde
karşıladığı, üniversite- sektör işbirliğinin daha verimli olabilmesi için
neler yapılması gerektiği gibi konular
başka bir yazının konusu.) Ancak görünen o ki, sayıları hızla artan üniversitelerdeki turizm programları açılış
amaçlarıyla tam olarak örtüşmeyen
bir yöne doğru kaymakta. Turizm
işletmeciliği mezunları, aynı alanda
doktora yaparak mezun oldukları
yüksekokul ve fakültelerde akademik
görevlere gelmeye başlayınca, turizmin bir “bilim” olduğunu kanıtlamak
gayretkeşliği içinde, kongrelere katılıp bildiri sunmak, yayın
yapmak
suretiyle “akademik kimlik” edinmek daha önemli olmaya başladı.
Turizmin bir bilim olduğu görüşüne katılmam mümkün değil. Turizm bir uygulama alanıdır ve işletmeciler,
pazarlamacılar, iktisatçılar, sosyologlar gibi farklı disiplinlerden akademisyenlerin katkıları olmaksızın gelişemez. Ancak bu demek değil ki turizmin üniversitelerde
araştırma konusu edilerek akademik bir düzeyde tartışılmasına karşıyım. Eleştirdiğim nokta “bilimsel araştırma” adına yapılan çalışmaların /yayınların çoğunun
yetersiz / anlamsız olması. Çünkü turizm alanındaki akademisyenlerin maalesef çoğu bilimsel araştırmanın ne
olduğunu bilmiyor. Araştırma yöntemleri denince akla
gelen pozitivist paradigma. Oysa -çok basit olarak- bilimsel araştırmayı sistemli bir bilgi edinme yöntemi olarak
tanımlarsak, bilimsel araştırmalarda nasıl bir yol izleneceği konusunda farklı paradigmalar var. Pozitivizm bu
paradigmalardan sadece bir tanesi ve sosyal bilimlerin
yapısına uygun olup olmadığı tartışmalı bir konu.Aslında
daha da vahim olan pek çok turizm akademisyenin pozitivist metolojiye bile hakim olmaması.
Katıldığım pek çok kongrede ne için araştırma yaptığını, elde edilen bulguların, varılan sonuçların kime, nasıl yarayacağını düşünmeden, “çok önemli bir araştırma”
yaptığına inanan çok sayıda turizm akademisyenine rast-
ladım.Giderek kalınlaşan bildiri kitaplarında yayınlanan
niteliksiz bir makalenin akademik yükseltmede yazarına
puan kazandırmanın dışında bir faydası var mı? Benzer
şekilde, piyasada turizm alanında yazılmış birbirinin
benzeri ders kitaplarını incelediğimde çoğunun neden
yazıldığını anlamakta güçlük çekiyorum. Örneğin, henüz
kariyerinin başında olan bir araştırma görevlisi hangi
bilgi birikimini aktarmak için kitap yazmak ihtiyacını
duyar? Ya da bir profesör aynı ders kitabının yeni baskılarında neden güncelleme yapmaktan kaçınır? Daha da
önemlisi, neden atıf verme konusunda özensiz davranır?
Turizm akademisyenleri olarak birincil görevimizin
öğrencilerimizi öncelikle sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak ve sorunlarına çözüm üretecek donanımda; ama
aynı zamanda sektörü yönlendirecek kapasitede yetiştirmemiz gerektiği olduğuna inanıyorum. Mezunlarımız
turizmi sadece bir sektör olarak değil, içinde bulunduğu
sosyal, ekolojik ve politik sistemin bütünü içinde analiz
edebilmeli. Bu misyonu gerçekleştirebilmemiz içinse
önce biz öğretim üyelerinin “akademik kimlik”lerimizi
hak etmemiz gerek. Eksiklerimizi gidermeden, yanılgılarımızı görmeden, eleştirilere kulağımızı kapatarak, “bildiğimizi okumaya” ve okutmaya devam ederek, nereye
gidiyoruz?
TARAMED
AMBALAJ
www.taramedambalaj.com.tr
Habibler Mahallesi Elmalılı Hamdi Yazır Caddesi No: 52C/16 Kepez / ANTALYA
Tel: 0242 311 81 87 | Faks: 0242 311 81 89 | E-mail: [email protected]
DOSYA
Prof. Dr Füsun İSTANBULLU DİNÇER
İstanbul Üniversitesi
Turizm İşletmeciliği Bölümü
Barış ve Turizm
T
urizm Geliştirme Platformu
tarafından düzenlenen ve turizm alanında birçok katılımcının bir araya geldiği “turizmin geleceği” başlıklı çalıştayın gayet başarılı
ve faydalı geçtiğini belirtmek isterim.
Organizasyon boyunca, birçok turizm
uzmanı tarafından Türkiye turizminin mevcut yapısı ve turizmin geleceği ilgili sunumlar gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca çalıştay kapsamında paralel
oturumlar şeklinde düzenlenen grup
çalışmalarında, farklı konu başlıkları
çerçevesinde tartışmalar yapılarak,
turizmin geleceği ele alınmıştır. Moderatör olarak bulunduğum “turizmin geleceğinde paydaşların rolü”
başlıklı oturumda; akademisyenler,
sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, sendika temsilcileri, rehberler bu konu hakkında fikirlerini
ifade etmişlerdir. Oturum süresince
en çok üzerinde durulan konu ise,
turizm mesleğinin nasıl daha itibarlı ve cazip hale getirileceğiydi. Bu
24
Turizm,insanlarınyaşadığı
sorunlarıvesıkıntılarıbirtarafa
bırakarak,huzurlu,dinlendiricive
mutlubirtatilgeçirmesiiçingelişen
birolgudur.
oturum süresince, katılımcılar genel
olarak turizm meslek yasasının önemi üzerinde görüş belirtmişlerdir.
Bu meslek yasası ile ilgili olarak TİYADER (Turistik İşletme Yöneticileri,
Personeli ve Avrupa Birliği Turizm
Personeli ile İlişkiler Derneği) tarafından daha ciddi adımlar atıldığı
dile getirilmiştir. TİYADER ve benzeri birliklerin kısa süre içinde başarılı
sonuçlar elde edeceği kanısındayım,
çünkü turizmin öznesi insandır. Dünyada turizmin geldiği nokta itibarıyla, bu gibi faaliyetlerin gelecekte daha
da üzerinde durulacaktır. Bundan da
öte üzerinde daha fazla düşünülmesi
gereken konu ise barış ve turizmdir,
çünkü insanoğlunun geleceği barış ve
huzurun gerçekleşmesine bağlıdır.
Barış, bireylerin ve toplumların
bir arada yaşayabilme sanatıdır. Barış
bütün insanların ve ülkelerin ihtiyaç
duyduğu bir olgudur. İnsanlık tarihi
kadar uzun bir geçmişe sahip olan
savaş, hemen her dönem yaşanan
sorunlara bağlı olarak insanları, ülkeleri ve bölgeleri barış arayışına sevk
etmiştir. Maalesef gerek ülkeler arasında, gerekse de ülke içinde istenmeyen hadiseler yaşanmaktadır. Bu
gibi sorunların giderilerek, ortamın
huzura kavuşturulması zorunludur.
Çok fazla geriye gitmeden, mevcut
duruma baktığımızda dünyada şu an
birçok savaşın yaşandığını görmek
mümkündür. Özellikle ülkemizin bulunduğu coğrafyada uzun dönemli
sorunlara bağlı olarak, birçok savaşın
devam ettiğini görmekteyiz. Bu gibi
savaşlar, yaşanan ülke insanına katkısı olmadığı gibi, diğer bölge insanlarını da etkilemektedir. Savaşlara bağlı
olarak barış ortamının bozulduğu dönemler, insanların özgür bir şekilde
yaşamasına engel teşkil etmektedir.
Dolayısıyla bütün ülkelerin savaşın
önüne geçmek için ortak barış politikaları üretmesi gerekmektedir.
Turizm, insanların yaşadığı sorunları ve sıkıntıları bir
tarafa bırakarak, huzurlu, dinlendirici ve mutlu bir tatil
geçirmesi için gelişen bir olgudur. Turizm, 1950’li lerden
sonra hızla gelişme kaydederek bugün milyarlarca insanın katıldığı bir endüstri haline gelmiştir. Turizmin gelişmesi ve insanların seyahat etmesi ancak barış ortamına bağlıdır. Kendini güvende hisseden bireylerin turizm
hareketine katıldığı göz önüne alınırsa, barış ortamının
olmadığı coğrafyalara seyahat gerçekleşmesi mümkün
değildir. Ülkemizin bulunduğu coğrafyada gelişen olaylar, bireylerin turizm planlarının başka bölgelere kaymasına neden olmaktadır. İnsanoğlunun ve ülkelerin temel
görevlerinden biri de barış ortamı sağlayarak, sosyal ve
anayasal bir hak olarak kabul edilen kişilerin seyahat/
turizm ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bu şekilde barış
ortamının turizme, turizmin de barış ortamına katkı sağlayacağı kuşkusuzdur. Türkiye Turizminde gelişmenin
ve ilerlenmenin sağlanması için aşağıda belirtilen konuların kısa süre içerisinde ele alınarak çözülmesi gerekmektedir:
• Ortadoğu yaşanan savaşlar nedeniyle, Türkiye’ye karşı algılanan güvenlik riskinin azaltılması için çabaların sarf edilmesi,
• Turizm pazarlarında yaşanan talep sorunlarının, bütün paydaşların katılımı ile yeniden yönetilmesi,
• Gerçekçi bir planlama ile turizmin bütün bölgelere
yayılarak, mevsimsel dalgalanmanın azaltılması,
• Uluslararası fuarlarda çok paydaşlı katılımın sağlanarak ülke imajının geliştirilmesi,
• Türkiye pazarına yönelik ucuz destinasyon anlayışının giderilmesi,
• Turizmde istihdam edilen personelin, turizm alanından mezun olma kriterlerinin gözden geçirilmesi
(lise, önlisans, lisans ve lisansüstü mezunu),
• Turizmin ekonomik ve sosyal katkılarının toplumun
tüm katmanlarına yayılması,
• Turizm ile ilgili hukuki altyapının yeniden yapılandırılması ve dolayısıyla özellikle meslek yasalarının
hızla hayata geçirilmesi,
• Turizmde çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iş hukuku maddelerinin uygulanması,
•
Üniversiteler, özel sektör ve diğer paydaşlar arasında
koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması,
• Turizm 2023 stratejine uygun turizm politikalarının
uygulanması.
Prof. Dr Füsun İSTANBULLU DİNÇER
İstanbul Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü
Arş.Gör.Fazıl KAYA
İstanbul Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü
Sayı 3 | Mart 2016
25
DOSYA
Prof. Dr. Ahmet Aktaş
Akdeniz Üniv. Turizm Fak.
Em. Öğr. Üyesi
Türkiye Turizminin
Dünü ve Bugünü
A
slında konu başlığı altında
durumu ele almak ve geçmişten bugüne gelmek birkaç
sayfaya sıkıştırılması olanaksız bir
durum arz etmektedir. Ancak, yinede turizm sektörü ve özellikle de
turizm eğitimine yıllarını vermiş bir
kişi olarak bazı noktalardan durumu
toparlamaya bir bakıma özetlemeye
çalışacağım.
1960 yıllara baktığımızda ülkemizde turizm olgusunun konaklama
işletmeleri ve işletmeciliği, seyahat
işletmeleri ve işletmeciliği, ulaştırma
işletmeleri ve işletmeciliği, turizm
eğitim ve öğretimi, halkın turizm bilinci ve turizme yaklaşımı, turizmle
doğrudan ve dolaylı olarak ilgili olan
kamu kurumlarının anlayış ve yaklaşımı temel konularından bahsetmek
gerekir.
Bu derece makro konuları tabii
ki detaylandırmak zordur. Herşeye
rağmen o yıllarda ülkemizde söyle-
26
Türkiye turizmi bugün nitelikli
yatakarzıyla,turistgirişlerindeki
sayılarıylaDünyaturizminde
altıncısıraya,turizmgelirleriyle
onuncusırayaoturmuştur.
nen şu sözle konuya girmek istiyorum. Yunanistanın Rodos adasında
nitelikli 60 bin yataktan söz edilirken
ülkemizde bu sayının daha düşük
olduğu dönemden ya da yıllardan
bugün nitelikli belediye belgeli ve
bakanlık belgeli yatak arzımızın bir
buçuk milyonlara ulaştığını biliyoruz.
Ülkemiz özellikle 1980 li yıllardan
sonra rahmetli Cumhurbaşkanımız
Turgut Özal dönemiyle birlikte ciddi
bir atağa kalkmıştır. Ucuz kredi, sahil
bandındaki devlet arazilerinin yatırımcılara tahsis edilmesi, ithal mallarda sıfır gümrük muafiyeti, yabancı
nitelikli otel personeli istihdamındaki kolaylıklar, halkın bilinçlendirilmesi çalışmalarını bu anlamda sıralayabiliriz.
1960 lı yıllarda ülkemizde nitelikle turizm elemanı yetiştiren yalnızda
üç şehrimizdeki otelcilik okullarından bahsedebiliriz. Bu okulların müfredat programlarında Alman otelci-
lik öğretimi ve Alman öğretmenlerin
bulunduğudur. Milli Eğitim Bakanlığı
mevcut otelcilik okullarının(lise)
meslek dersleri öğretmen ihtiyacını karşılamak için öğretmenleri Almanya’ya göndermiş ve onların yetişmelerini sağlamıştır. O dönemdeki
öğretmenler gelecek kuşakları yetiştirmeye başlamışlardır.
Sene 1963 turizm sektörünün
yasal bir zemine oturması, sektörü
oluşturan tüm alt sektörlerin kontrolu ve koordinasyonunu sağlamak,
turizm politikaları oluşturmak ve
uygulamaya koymak adına Turizm
Bakanlığı kurulmuştur. Bakanlık
merkez ve taşra teşkilatı şeklinde
örgütlenmiştir. Zaman zaman Kültür
Bakanlığı ile birleştirilmiş ve ayrı
tutulmuştur. Bugün için Kültür ve
Turizm Bakanlığı olarak faaliyetine
devam etmektedir.
1963 lü yıllarda ülkemizde turizm
adına üniversite düzeyinde herhangi
bir yükseköğretim kurumu yoktu. Milli Eğitim Bakanlığının davet ettiği Amerikalı danışman Prof. Lanza yetkililere dünyada üniversite düzeyinde turizm eğitim ve
öğretiminin varlığından bahsetmek suretiyle onları ikna
edip bir program açılmasını sağlamıştır.
1965 yılında M.E.B Ticaret Yüksek Öğretmen Okulu
bünyesine dört yıllık turizm işletmeciliği programı açılması öngörülmüş ve kabul edilmiştir. Bu yüksekokulun
adı Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu olarak
yeniden düzenlenmiştir. Bu yüksekokulda ilk iki yıl tüm
öğrenciler ortak dersleri okumuşlar ve üçüncü yıldan
itibaren “Turizm İşletmeciliği”, “Muhasebe – İşletme”,
Büro İdaresi ve Sekreterlik” bölümlerine ayrılmışlardır.
Şahsım bu okulun turizm işletmeciliği bölümü ilk öğrencisi ve ilk mezunuyum.
Daha sonraki yıllarda özellikle 1982 YÖK yasasıyla
birlikte farklı farklı üniversitelerde turizmle ilgili olarak iki yıllık meslek yüksek okulları, dört yıllık turizm
işletmeciliği ve otelcilik yüksek okulları açılmaya başlamıştır.
1982 yılından 2009 yılına kadar Türkiye’de turizm
eğitimi hep irdelenmiş, sorunları her tür ortamda ele
alınmış, Turizm şuralarında kararlar alınmış olmasına
rağmen bazı beklentiler karşılanmamış ve hep bekletilmiştir.
2009 yılı 24-25 Aralık tarihlerinde Nevşehir’de Turizm Eğitimi Çalıştayı gerçekleştirilmiştir. O çalıştaya
özellikli paydaşlar olan YÖK, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, Turizm sektör
temsilcileri, M.E.B. Ticaret ve Turizm Öğretim Genel Müdürlüğü, Mesleki Yeterlilik Kurumu ve 15 üniversiteden
turizm akademisyenleri davet edilmiştir.
Bu çalıştayda “mevcut turizm yükseköğretiminin sorunları” ve “Turizm fakültelerinde kurulması planlanan
bölümler” tartışmaya açılmıştır. Burada üzerinde durulması gereken en önemli yenilik Bakanlar kurulu kararıyla 2.11.2009 tarihinde ülkemizde üç yeni Turizm
fakültesi kurulması kararıdır. Bunlar, Nevşehir, Ankara
ve Kırklareli illerinde mevcut bulunan Ticaret ve Turizm
Eğitim Fakülteleri öğrenci alımlarını durduracak ve onların yerine Turizm Fakülteleri geçecektir.
İşte Türkiye’de fakülteleşme böylece başlamıştır. Bugünkü durum nedir, çalıştayda alınan bölüm kararları
aynen uygulanmış mıdır yoksa yine ben en iyisini bilirim
ve yaparım politikaları mı hakim olmuştur. Bunu okuyuculara ve yöneticilere bırakıyorum.
Türkiye turizmi bugün nitelikli yatak arzıyla, turist
girişlerindeki sayılarıyla Dünya turizminde altıncı sıraya, turizm gelirleriyle onuncu sıraya oturmuştur. Turizm sektörünün istihdama katkısı, dış ödemeler dengesine olan katkısı, ihracattaki payı ile vazgeçilmeyen
sektör konumundadır.
Türkiye’nin stratejik konumu ve onun yarattığı sıkıntılara rağmen özel sektör dinamiklerinin destekleriyle
gelişmeye devam edecektir. Tabii ki sorunlar hem makro
hem de mikro düzeyde vardır ancak sorunları minimum
düzeye çekmek hem kamunun hem de özel sektörün
birlikte hareket etmesiyle aşılacaktır.
Sayı 3 | Mart 2016
27
DOSYA
Ali Kızıldağ
Profesyonel Otel Yöneticileri
Derneği Başkanı (POYD)
Turist kızlar,
Türk erkelerini
artık sevemiyor…
N
e güzel, gazetelerin magazin
sayfalarında manken gibi turist kızların bikinili fotoğrafının yanında yazan ‘’ turist kızları
Türklere bayılıyor, Olga havuzda ferahladı’’ gibi haberleri görmeye alışmıştık.
Aslında otuz yıl önce bu işe iyi
niyetle başlamıştık. Deniz kum ve güneş açık büfeydi avantajlıydık. Sahil
kesimlerimizde yabancı otel zincirleri birer birer yatırım yapmaya ortak
olmaya başlamışlardı. Bölge halkı da
sevmişti, dükkânına yabancılar geliyor pazarlık yapmadan meyve ve el
işi eşyalar alıyorlardı. İmreniyorduk
yabancı otelcilere, hatta otelciliği öğreniyorduk. Otel ve turist sayısı artmaya başlamış eleman sayısı yetersiz
kalıyordu. Sevmiştik otelciliği, sevmiştik sıcak parayı. Potansiyeli görmüştük ve hemen büyük şehirlerde
ardı ardına otelcilik liseleri ve fakülteler açmaya başladık. Çıtayı yüksek
tutmuştuk,her genç yeterli puanı alsa
28
Turizmidüzeltmekiçintekrar
Amerika'yıkeşfetmekgerekmiyor.
Amerikaayağımızındibinde
güzelliklerinibizezatensunuyor.
bile bu okullara giremiyordu. Hizmet
sektörüydü Turizm.Formül ezberler
gibi reçete ezberleyen barmenler,
keşif yapan dalgıçlar gibi dünya mutfaklarının derinliklerine dalan şefler,
matematikçiler gibi misafir problemi
çözen yöneticiler, her sahneye çıkışında gülümseyen resepsiyonistler
istiyorduk. Mülakata girmeniz ve turizmde temsil kabiliyetiniz olduğunu kanıtlamanız gerekiyordu.Kendi
çapında havalı ve butik bir sektör olmuştu turizm.
Kendi dinamiklerini, değerlerini
yaratıyordu.Birçok kriz görmesine
rağmen devletten hiç yardım görmeden ayakta kalmayı başarıyordu.
Zaten yardım gerektirmiyordu çünkü rakamları çok da dikkat çekecek
seviyede değildi.Ama büyümesi durmuyordu, büyümeliydi. Büyüdükçe
döviz girdisi ekonomistleri, istihdam
ihtiyacı ve vergi potansiyeli devleti
cezbetmeye başladı.
Birkaç yılda öğrendiğimizi sandık,
milli sıfatını kazanmıştı. Hemen otel
yapılabilecek devlet arazileri hükümete yakın iş adamlarına birer birer
dağıtılmaya başlandı. Oteli sadece
filmlerden görmüş veya kaza eseri
yurt dışı çıkışında kalmış, otelciliğin
ne olduğunu idrak etmeyen, makinalarla ağır işçilerle çalışan patronlardı
bunlar. Hepsi akıllı sanayicilerdi, ne
vardı turizmde para kazanamayacak. Her biri otellerini fabrikaları
gibi çalıştıracak, ustabaşıları gerisini
halledecekti. Tanıdığı bildiği Mehmet
efendiye emanet etmek varken ne gerek vardı okulunu okumuş yöneticilere, zaten yabancı müdürün dilinden
de anlamıyordu. İnşaatçı Mehmet,
şantiyeci Hasan Ustalar da boş durmadı tabi, patrona mahcup olmamaları gerekiyordu, hemen açtılar telefonu en yakın akrabalarına okul da
neymiş dayıoğlu, amca torunu da bu
işi yapardı.
Bir Türkiye klasiği canlanıyordu
tekrardan, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri olduğu gibi sektörler ve kurumlar büyük ideallerle açılıyor ama
sonrasında Türkiye gerçeğine yenik
düşmeye başlıyordu. Yerli otomobil
klişesi gibi turizmin başarısı sadece
gelen turist sayısı ile bağdaştırıldı.
Yıllarca kişi başı harcamalar, sözde
turizm kanaatleri ve ilgili bakanlık
tarafından göz ardı edildi gelen sayısı
daha önemliydi kalabalık bereketti.
Sektör içten içe kokmaya başlamış,
çiçeği burnunda turizmin okullarında okumuş gençlerin ve bu zamana
kadar yükselmiş profesyonellerin birer birer zevkleri kırılıyor sektörden
ya kopuyor ya da yurt dışına çıkıyorlardı. Sektör artık uzun saatler çalışacak, mesai sorgulamayacak modern
işçiler içindi, turizmin kendisi ikinci
plandaydı.
Bu arada kumarhanelerimiz olmuştu, birer birer açıldılar, plan
yapılmadan bağlantısı kuvvetli her
patron istediği gibi kumarhane açıyordu. Sözde denetleniyordu, denetleme memurları asgari ücretin biraz
üstünde maaşla çalışanlardı ve tabiatı ile denetlemenin var olduğuna
sadece inanılıyordu. Yasal boşluğu
bol denetleme mekanizması olmayan sektör rüşvetlerin gölgesinde
yürüyor, kontrolsüz bir canavar gibi
büyüyordu.Kontrolsüzlüğün verdiği rahatlıkla tekelleşmeler ve mafya
sektörü haline geldi. Hesaplaşmalar
başladı, pasta beklenenden büyüktü.
Bir akşam televizyon haberlerinde
Antalyalı 32 yaşındaki Yaşar Avcı’nın
otel güvenlik kameraları ile kaydedilmiş intihar görüntüsü Türkiye sarsıldı. Bu konudan oy çıkarmak isteyen
siyasi irade fırsatı değerlendirip bir
yıl içerisinde turizmcileri ve ekonomistleri dinlemeden kumarhaneleri
kapattı. Oysa kumarhaneler kaliteli
oyuncuları ülkeye getiriyor ve beklentisi yüksek bu oyuncuların otel-
cilik çıtasının yükseltilmesini sağlıyordu. Ateşleyici bir unsurdu fakat
bu unsur her zaman olduğu gibi ani
ve plansız şekilde kapanınca Türk turizmi kötü bir darbe aldı. Ve ardında
Türkiye’nin elinde sadece güneş kum
ve deniz kalmıştı.
Bu süre içerisinde dünya turizm
konjonktürü gelişiyordu. Casinolarla
darbe alan Turizm, Avrupalı turistlerden sonra Sovyetlerin dağılması
ile tatil kültürü oluşmaya başlayan
Rusça konuşan ülkelerle tanışmaya
başladı.
Hiçbir krizde sesini fazla yükseltemeyen, otelciliği yan sektör olarak
gören patronların yine şansı yaver
gitmişti.Sıcak paranın tadına varan
patronlar turizmden para kazanabileceklerini anladılar. Zaten otelciliği
sözde biliyor babadan oğula geçiriyorlardı. Fabrika mantığı sektörü
eline geçirmiş, çalışacak adam çoğalmış, birisi gitse diğeri hazırda bekli-
Sayı 3 | Mart 2016
29
yordu. Turizm şehirleri plansız göçe
maruz kalıyor, Ne ücret verirlerse
çalışacak insanlarla dolup taşıyordu.
Devlet sektörle ilgilenmiyor, sadece vergisini seviyordu, milli eğitim
bakanlığı bile liselerinde otelcilik
bölümü unutmuş, üniversite yönetimleri turizm fakültelerinde temel
olan yabancı dilde eğitimi gereksiz
görmeye başlamıştı. Şaşalı oteller yapılıyor ama içleri deyim yerinde ise
sokaktan toplama ucuz personel ile
dolduruluyordu. Bu arada turizm rakamları yukarı çıkıyor ama bazı şeyler ters gidiyordu, birkaç ekonomist
ve turizmci rakamların yanlış yönde
yorumlandığını söylese de patronlarının ticaret – siyaset ilişkisi altında
eziliyorlardı.
Birden misafir memnuniyeti diye
bir şey çıktı, alışık olmadıkları bir
şeydi. Tur operatörleri ağzından düşürmemeye başlamıştı. Patronlar ve
akraba müdürleri şaşırıyordu, hâlbuki onların oteli en büyüktü, havuzları
kaydırak kaynıyordu. Tabi ki birkaç
sene bu durumu idrak edemediler.
Fiyatları düşüyordu, para kaybediyorlardı. Onlara göre altlarında olan
oteller turistle dolmaya başlamıştı.
Bu oteller misafirlerine, beğenmiyorsa gelmesin demek varken şikâyet
dinliyorlar anket yapıp, patron keyfine göre değil misafir arzusuna göre
otelde değişiklikler yapıyorlardı. Sektör yine kendi dinamiğini oluşturmuş
iletişim kanallarının gelişmesi ile
yine kendi yarasına kendisi merhem
olmaya başlamıştı.Turistlerin istekleri belliydi, iletişimi nazik, dillerini
iyi konuşan ve işinde bilgili çalışanları istiyorlardı. Bu talepler Akraba
Mehmet, Hasan veya şantiye kökenli
müdürlerin cevap veremeyecekleri şeylerdi. Para kaybeden yatırımcı
artık akrabalarından vazgeçip dünya
gerçekleri ile yüzleşmek zorundaydı,
turizm talebeleri, önceden küçümsediği hor gördüğü, yaz dönemi ucuz
işçi olmaktan ziyade daha önemli gereksinimdi. Fakat sektör bunu kavramakta çok geç kalmış bu süre
30
zarfında turizmci mezun edecek
okullar ilgisizlikten dolayı kalifiye
eğitim veremez hale gelmişti.
İfade etmiş olduğum gibi, turizm
kendi dinamiklerini yaratmayı seviyordu. Bu kadar olumsuzluğun içinde
vizyon sahibi genel müdürler de yetişmişti. Okullardan umduğunu bulamadıkları için çalışanların eğitimini
de üstlendiler. Zar zor patronları ikna
edip kış aylarında otellerinde personeli eğitmeye çalıştılar ama yetmedi. Maalesef bir süre bu tip olumlu
uygulamalar vizyonunu kaybetmeye
başladı. Artık eğitim vermektense
yeni açılan oteller ücret farkı oluşturup sözde pozisyon vererek, personel
transfer etmeye başladılar. İlk başta
meyvesini verse de daha sonra sektörde bu tip otel değişimleri yaparak
içi boş hızlı yükselmiş yöneticiler yarattılar. Sektör ne kaş yapmak istese
göz çıkarıyor, olumlu olduğunu düşündükleri olumsuzluğunu birlikte
getiriyordu.
Düşe kalka kendi çapında ilerleyerek büyüyen ve kayda değer bir sektör haline gelen turizm hala devlet
desteğini tam alamıyordu. Artık destekten umudunu kesmiş gölge etmemelerini istiyorlardı. Turizm tüketim
piramidinin altında bulunmakta. Turist gönderen ülkelerde devalüasyonların var olması ve rakamlara hemen
yansıması sektörün ne kadar kırılgan
olduğunun göstergesiydi. Sektörün
genel vergilendirme ve ücretlendirmelere her zaman ayak uydurması
beklendi. KDV oranları arttırıldı, maliyetler yükselti ve hiçbir zaman sektör dinlenilmedi. Siyaset kararları devamı olarak yatırımcıları etkiliyor ve
istisna uygulamaları söz konusu bile
edilmiyordu. Ve son olarak tüm partilerin seçim vaadi olan asgari ücretin
iktidarın uygulamaya geçirilmesi ile
bir darbe daha vuruluyordu. Zaten
turist alınan ülkelerle devamlı olarak
krizler yaşanmakta seçim stratejileri
altında sektör ezilmeye mahkûm ediliyordu.
Amerika’yı tekrar keşfetmek gerekmiyor. Amerika
ayağımızın dibinde güzelliklerini zaten bize sunuyor….
Peki, ne yapılmalıydı;
Öncelikle, doktor, hâkim ve öğretmen fakülteleri gibi sektörün ihtiyacı
belirlenmeli ve bu doğrultuda okullarda kontenjan ayarlamaları yapılmalıydı. Nasıl bir doktor diploması
olmadan çalışamıyorsa turizmde de
sertifikalı kalifiye elemanların kazandırılması gerekiyordu.
Turizmin ateşleyicisi olan casinolar ülke toplumundan ayrı tutularak
serbest bölgeler gibi statü kazandırılarak sadece yabancı pasaportlu turistlerin girmesi sağlanmalıydı. Rekabet kurumu oluşturulup denetiminin
sadece devlet tarafından değil turizm
STK’ larının bulunması sağlanmalıydı.
Otel, yıldız kategorisi beton yığınlarına göre değil, hizmet ve fiyat
ve kalite kriterleri altında değerlendirilmesi gerekmekteydi. Ekonomik
kararlarda, sektör gerçekleri göz
önünde bulundurulmalı ve istisnalara açık bırakılması gerekirdi. En azından asgari ücret artışında erteleme
sağlanmalı ve otellerin bu süre içinde
adaptasyonu hesaplanmalıydı. Çok
basit ama kendini devamlı güncelleyen kararların alınması gereken bu
kırılgan sektörün tabi ki bakanlığının
dinamik ve sektör içinden gelmiş bakanlar tarafından temsil edilmesi en
önemlisiydi. Her zaman geleceği ve
ülke tanıtımı için önemi olan turizmi
düzeltmek ve kurtarmak için tekrar
Amerika’yı keşfetmek gerekmiyor.
Amerika ayağımızın dibinde güzelliklerini zaten bize sunuyor…
DOSYA
Gökhan AKKOYUN
Gıda Mühendisi / Kalite Müdürü
Turizmde Gıda Güvenliği
G
ünümüz rekabet şartlarında, farklı otel işletmelerinde aşağı yukarı
aynı mönüler, benzer konseptler
yapılabileceği dikkate alındığında, farklılık yaratacak tek unsurun hizmette ve
kalitede sürekli iyileşme ve gelişme olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Turizm
sektörün temel sorunlarından en önemlisi personel eğitim kalitesinin düşüklüğü
ve eğitim sürekliliğinin sağlanamamasıdır. Bununla birlikte kaliteli ve aynı standartta hammadde temin edilememesi,
pazarlama ile ilgili olarak haksız rekabet
koşulları, kalite/fiyat dengesi ve denetimlerin yetersizliği kalite ve hizmette
sürekli iyileşmenin devam ettirilememesi
önemli sorunlar arasında yer almaktadır.
Kurulacak “Gıda Güvenliği ve Kalite Yönetim Sistemi/Sistemleri” sayesinde bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür.
Gıda Güvenliği Sisteminde otellerde
verilen hizmetin kalitesi satın almadan
başlamakta en son sunuma kadar devam
etmektedir. Gıda güvenliği sisteminin
etkin şekilde işleyebilmesi için düzenli
olarak tedarikçi denetimleri yapılmalı
ve gelen gıdaların nerelerde üretildiği
nerelerde depolandığı, hangi şartlarda
taşındığı görülmelidir. Bununla birlikte
mal kabulde ürünü almadan önce araç
içi taşınma şartlarına, aracın temizliğine,
sıcaklığına birlikte taşınmasında sıkıntı
yaratabilecek başka gıda olup olmadığına, alınacak ürünün ambalajında herhan-
GıdaGüvenliğiSistemindeotellerde
verilenhizmetinkalitesisatınalmadanbaşlamaktaensonsunumakadardevametmektedir.
gi bir deformasyon olup olmadığına, son
kullanma tarihi geçip geçmediğine, üründe herhangi bir kokma, şişme olup olmadığı gibi kriterlere bakılarak tesise kabul
edilmelidir. Tesise kabul edildikten sonra
muhafaza edilen depoların fiziki şartları
kontrol edilmeli ayrıca temizlik, sıcaklık
ve nem kontrolleri yapılmalı uygun depolama koşulları sağlandıktan sonra yine
aynı şekilde uygun üretim ve hazırlık alanı sağlanmalıdır. Bu alanların uygunluğunun sağlandığından ve kullanılan malzemelerin uygun olduğundan emin olmak
için nem ölçer, termometre, yağ ölçer gibi
cihazlar kullanılmalı ve yılda en az 1 kere
kalibre edilmelidir. Hazırlanan ürünlerin
muhafaza edildiği soğuk odaların ve servis edildiği büfelerin de sıcaklıklarının
ürüne uygun olması, temizlik ve hijyen
kurallarına uygun olması gerekmektedir.
Kabulden sunuma kadar geçen bu süreç
takip edildiği gibi formlarla kayıt altına
da alınarak izlenebilirlik sağlanmalıdır.
Bu formlar gıda güvenliğinde yaşanacak
bir problemde sıkıntının kaynağını bulmamızda yardımcı olacaktır.
Mikroorganizmalar çıplak gözle görülemeyen ancak mikroskop ile görülebilen
canlılardır. Kendileri için uygun ortamı
buldukları anda çoğalırlar ve yiyeceklere kolaylıkla bulaşarak sorun çıkartırlar.
Bundan dolayı yiyecek/içecek üretim
alanlarında yapılacak küçük bir hatanın
sonuçları çok büyük olabilir. Gıdayı tüke-
ten insanın zehirlenmesine hatta ölümüne sebebiyet verebilir. Bu da otelin geri
dönülmesi güç bir yola girmesine sebep
olur. Tesis için hem iç, hem de dış turizm
açısından büyük bir handikap ve prestij kaybına yol açacaktır. Ayrıca turizm
sektörünün Türkiye’nin dünyaya açılan
yüzü olduğunu düşündüğümüzde yaşanabilecek herhangi bir zehirlenme vakası
sadece olayın meydana geldiği oteli değil
o bölgedeki hatta o şehirdeki otellerin
tamamını etkileyebilmektedir. Güvenilir
gıda tüketmek her insanın en doğal hakkıdır. Gıda güvenliğinin bu denli önemli
olduğu dikkate alındığında sorunlar ortaya çıkmadan önlem almak ve riskler
ortaya çıkmadan belirleyip yok etmek
gerekmektedir. Bununla ilgili olarak hem
personelden kaynaklanan sorunlar hem
de fiziki şartlardan kaynaklanan sorunlar HACCP (Tehlike Analizi Kritik Kontrol
Noktaları) sistemi sayesinde sorunlar
ortaya çıkmadan önce önlem almaya dayalıdır.
Her yıl milyonlarca yerli ve yabancı
misafiri ağırlayan turizm sektöründe yiyecek içecek büyük öneme sahiptir. Bundan dolayı gıdanın ilk tesise girdiği andan
en son servis edildiği ana kadar geçen
tüm süreçlerde gıda güvenliği kurallarına
uyularak kontroller yapılmalı eksik görülen yerler düzeltilmelidir. İnsan unsurunun ön planda olduğu sektörün geleceği
açısından gıda güvenliği sektörün temel
taşlarındandır.
Sayı 3 | Mart 2016
31
DOSYA
Doç.Dr. Rahman TEMİZKAN
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Seyat İşletmeciliği ve Turizm
Rehberliği Bölüm Başkanı
Turizm Sektöründe
Nitelikli Personel
Sorunsalına Çözüm
T
ürkiye 2013 yılında ağırladığı
37.8 milyon turistle, uluslararası
turist varışlarında 6. sırada yer
almış olmasına rağmen, turizm gelirlerinde ilk 10’a girememiştir. Türkiye
turist varışları sıralamasında yıldan
yıla artış gösterirken, turizm gelirleri
açısından aynı gelişmeyi gösteremediği
görülmektedir.
Türkiye’nin
turizm
sektörü
açısından gerekli doğal, kültürel ve
tarihi kaynaklara sahip olmasına
karşın, elde edilen dış turizm gelirinin
henüz hak ettiğinin çok altında olduğu
ve dünya turizm piyasasından hak ettiği payı alamadığı tartışılmaz bir gerçektir.
Niteliksiz işgücünün sunduğu kalitesiz hizmet ve turistlere sergiledikleri hatalı tavırlar ve misafir ilişkilerinde yetersiz ve davranış yönünden
bilinçlendirilmemiş
iş
gücünün
varlığı Türkiye’nin turizm gelirlerindeki düşüşün ve hak ettiği payı alamamasının en önemli nedenlerinden
olarak görülmektedir.
Misafir ilişkilerinde sağlıklı ve
kaliteli hizmetin sağlanabilmesi için
32
Misafirilişkilerindesağlıklıvekaliteli
hizmetinsağlanabilmesiiçinturizm
sektöründeistihdamedilenişgücünün
meslekîveteknikeğitimdüzeylerinin
yüksekolmasınıgerektirmektedir.
turizm sektöründe istihdam edilen
işgücünün meslekî ve teknik eğitim
düzeylerinin yüksek olmasını gerektirmektedir. Misafir memnuniyetinin
sağlanması, sunulan hizmetin kalitesiyle doğru orantılıdır.
Aranan bilgi ve yetenekle donanmış insan kaynağı turizm okulları
mezunlarının sektörde çalışmaları ile
sağlanabilir. Türkiye turizm sektörünün
insan kaynağı ihtiyacını karşılamak
üzere her düzeyde diploma veren turizm eğitim kurumları kurmuş, eğiticiler
yetiştirip atamıştır. ÖSYM, YÖK ve MEB
istatistiklerinden derlenen Tablo 1’de
ilgili rakamlar görülmektedir.
Kısaca, sektörün her düzeyde ihtiyaç
duyduğu insan kaynağını yetiştirmekte
olan ve hacim olarak da sektörle birlikte
büyüyen bir turizm eğitimi vardır. Buna
rağmen kalifiye eleman bulamamak
gibi bir sıkıntının sektör tarafından dile
getirilmesi turizm eğitimi almış olan
diplomalıların sektörde tutulma oranlarının çok düşük olmasıyla açıklanabilir. Ancak asıl problem turizm eğitimi
almış ve almakta olan işgücünün yasal
bir dayanağının olmaması sonucu sek-
töre girmemesi ya da terk etmesi ve
sektörde faaliyet gösteren işletmeler
tarafından eğitimsiz işgücünün turizm
sektöründe istihdam edilmesidir.
Türkiye’de turizm sektöründe
çalışanların çok büyük bir kısmının
(%90’ın üzerinde) turizm diploması
sahibi olmadığı bilinmektedir. Nitelikler yönetmeliğinde belirtilen “turizm
eğitimi almış personel” ibaresi diplomayı ve sertifikaları kapsadığından
sertifikalar diplomaları pas geçmektedir. Turizm öğrencilerinin, mezunların ve çalışanların yani turizm eğitimi almış kişilerin önemli bir bölümü
diploma haklarının korunmamasından
dolayı, hak ettikleri maddi ve manevi
değeri sektörde bulamadıkları için sektörden uzaklaşmaktadırlar. Bu durum,
turizm sektörüne kalifiye insan kaynağı
yetiştirmek için harcanan zamanın,
paranın ve emeğin, boşa gitmesi, heba
edilmesi anlamına gelmektedir. Turizm
eğitimi almış nitelikli işgücünün sektörde tutulabilmesi için turizm işlerini
meslekler statüsüne kavuşturacak bir
yasal düzenleme yapılmalıdır.
Artık Türkiye’de ve Türkiye gibi
Eğitim Türü
Yııllar
Okul / Üniversite
Sayısı
Öğrenci Sayısı
Mezun Sayısı
Eğitici Sayısı
Turizm Ön lisans
Programları
2011-2012
2012-2013
“-“
87
50152
56481
8340
“-“
216
263
Turizm Meslek
Lisesi
Turizm Lisans
2011-2012
2012-2013
2011-2012
2012-2013
Turizm Lisansüs- 2011-2012
tü Programları
2012-2013
Toplam
2011-2012
2012-2013
123
125
43
45
“-“
32
32.819
32.748
30020
39555
986
1264
113.977
130.048
“-“
“-“
2862
“-“
135
“-“
3.003
2.884
489
561
“-“
“-“
Tablo: 2011-2013 Öğretim Yılları Arasında Turizm Eğitiminde Okul, Öğrenci, Eğitici ve Mezun Sayıları
turizm ülkelerinde turizm eğitimi sertifika programlarıyla
yapılamayacak kadar ciddi bir sektör haline gelmiştir. Türkiye’de her düzeyde diplomalı eğitim veren turizm eğitim kurumları yeterli sayıya ulaşmıştır. Türkiye Turizm Stratejisi
2023 Eylem Planı 2007-2013 belgesinde belirtildiği gibi;
sektörü bütüncül bir bakış açısıyla düzenleyecek bir konseyin kurulmasını ve turizm mesleklerinin diplomalılar
tarafından yapılmasını sağlayacak bir yasanın çıkartılması
gerekmektedir.
Söz konusu yasa turizm mesleklerini diplomalara dayandırırken aynı zamanda Türkiye’de turizm sektörünün
teşkilatlanmasını ortak akılla yerelden ulusala sektörün
kendi hakkında kararlar almasını sağlamalıdır. Mevcut
çalışanları mağdur etmemelidir. Tüm çalışanları kayıt altına
almalıdır. Bundan sonra diplomalılardan başkasının sektöre
girişine engel olmalıdır.
Bunu sağlamak üzere; Öncelikle mevcut çalışanlar
mezuniyetlerine bakılmaksızın müktesep hakları tanınmalı,
yerel turizm konseylerine kaydedilmelidir ve her birine sicil
numarası verilmelidir. Yerel konseyler meslek şubelerinden
(seyahat işletmeleri, konaklama işletmeleri, yiyecek içecek
işletmeleri, rekreasyon işletmeleri, turizm eğitimcileri ve
turist rehberlerinin temsil edildiği) oluşur ve meslek erbabı kendi şubesine kaydolur. Her meslek şubesi meslek
odası gibi hareket eder ve yerel turizm konseyinde meslek
grubunu ve işletmeleri temsil eder. Tüm mevcut personel sicil kaydına kavuştuktan sonra artık meslek erbabı olarak sadece turizm diplomasına sahip olanlar gelebilirler. Kültür ve
Turizm Bakanlığı ayrılmalı ve Turizm Bakanlığına artık turizm diplomalılar girebilmelidir. Türkiye’de turizm fakülte
dekanlarının ve turizm yüksekokul müdürlerinin turizm
mezunlarından atanması sağlanmalıdır.
TİYADER’in bu sorunların ve daha fazlasının çözümüne
yönelik geliştirmiş olduğu kanun taslağı ve model yerel ve
ulusal düzeyde etkili bir teşkilatlanmayı öngörmektedir. Detayları www.tiyader.org adresinden öğrenebilirsiniz.
Sayı 3 | Mart 2016
33
DOSYA
Nurhak AKBUDAK
Porfesyonel Otel Yöneticisi ve Turizm
Doktora Öğrencisi
Sektör ve Akademik
Camia Birbirleriyle
Ne Kadar İlgili
T
urizm sektörü hızlı gelişen
sektörlerden biri olmasının
yanında, günlük yaşamın da
en çok ve en hızlı etkilediği sektör
olarak karşımıza çıkmaktadır. Kitle
iletişim araçları ve internetin kullanımının artması, dünya üzerindeki
olumlu veya olumsuz gelişmelerin
kısa bir süre içerisinde, dünyanın diğer ucunda bilinmesini beraberinde
getirmiştir.
1980’li yıllardan itibaren turizm
sektöründe ivme kazanan ülkemiz,
son onyılda dünya ülkeleri arasında
daha fazla tanınan ve turistlerin tercih ettiği destinasyonlardan biri haline gelmiştir. Tercih edilmesindeki
başlıca sebeplerden biri rakiplerine
göre daha düşük fiyatlarla hizmet
ile sunumuna verdiği önemdir ve bu
nedenle ülkemiz son yıllarda ortalama otuz milyonun üzerinde turisti
ağırlamaya başlayarak turizmin ekonomi içerisindeki payını önemli bir
34
Misafirilişkilerindesağlıklıve
kalitelihizmetinsağlanabilmesi
içinturizmsektöründeistihdam
edilenişgücününmeslekîveteknik
eğitimdüzeylerininyüksekolmasını
gerektirmektedir.
oranda artırmıştır Hizmet endüstrisi
olan turizmde temel öğe insandır. İnsanın insana hizmeti söz konusudur.
Hizmet nitelikli eleman ile gerçekleştirildiğinde kaliteli olmaktadır.
Nitelikli eleman ise mesleki eğitim
ile yetiştirilir. Hizmet kalitesi, turizmde altyapı, tesis ve yatak sayısı
kadar önemli unsurlardan biridir.
Tüketici kimi zaman aldığı hizmeti,
bu hizmeti satın aldığı kişilerle bütünleştirmektedir. Eğitimli insanlardan oluşan turizm sektörü, sürdürülebilir turizme katkı sağlamaktadır.
Bu durum ise gelecek kuşakların turizmden yararlanmasını sağlamakta
ve ülkenin uluslararası pazarda rekabet gücünü yükseltmektedir.
Turizm eğitiminin yapı ve sorunlarından genel olarak söz edilirken
saptanan bulgulardan birisi; turizm
sektörüne uygun nitelikte ve sayıda personel yetiştirilemediği, varolan turizm eğitim kurumlarının
da bu ihtiyacı karşılamakta güçlükler yaşadığı yönündedir. Türkiye’de
mevcut eğitim sisteminin iş yaşamının isteklerine yeterince duyarlı
olmaması, iş hayatının ihtiyaçlarına
beklenilen hızda ve çeşitlilikte cevap verememesi, eğitimin etkinliğini
azaltan en önemli unsurdur. Meslek
eğitiminin işgücü piyasasının taleplerine uygun nitelik ve nicelikte işgücü yetiştirememesi ve eğitim sonucu
verilen belgelerin geçerliliklerinin
tatmin edici ölçülere dayanmaması,
çözülmesi gereken sorunların başında gelmektedir.
Son zamanlarda sıkça rastladığımız sektör yöneticisi ve yatırımcıların gündeme taşıdğı kalifiye eleman
sıkıntısı konusu.Gerçekten kalifiye
eleman kime göre neye göre şekillendirebiliriz.Seköre baktığımızda
kalifiye eleman sıkıntısı oldukça büyük bir sorun olmakla beraber bu
sorunun ana kaynağının turizm eği-
timi veren kurumlara özellikle üniveriste camiasına yüklendiği de bir
gerçek.Ancak madalyonun öteki yüzüne de baktığımız da ise ülkemizde
yeterince turizm eğitimi veren fakülte/yüksekokul/meslek yüksekokulu
gibi kurumlarının sayısını fazla olduğunu beyan ederler.
YÖK kaynaklarına gör, toplam 186 adet devlet ve vakıf üniversitesinin
100’ünde
turizm
eğitimi almak mümkün. Turizm
eğitimi verilen “birimler”in çoğunluğunu yüksekokul (YO) ve meslek
yüksekokulu(MYO) içindeki bölüm
ve programlar oluşturuyor.
Peki gel gelelim kuru fasulyenin
faydalarına burda sorun kimde ve
nedir?
Sektör yönetici ve yatırımcıları
mı yoksa akademik eğitim mi? Yıllardır hep bu konu gündeme gelmiş
hatta zaman zaman suçlayıcı ifadeler karşılıklı kullanmı ama maalesef
bu sorun hep topu taç atmakla en
kolay yolla başvurulduğunu düşünmemek elde değil.Sorun ana kay-
nağına ve çözümüne tam anlamıyla
henüz ulaşmış değiliz.Bu konuya
değinirken aslında karşıma sorunun
muhatabı olan iki büyük tarafıda
almış oluyorum.Ancak benim ki de
kahramanlık değil insanların dille
getirmekte çekindileri bir konuya
açıklık getşrmekten başka birşey
değildir,umarım kimseyi de gücendirmem
Türkiye turizmi bugün nitelikli
yatak arzıyla, turist girişlerindeki
sayılarıyla Dünya turizminde altıncı sıraya, turizm gelirleriyle onuncu
sıraya oturmuştur. Turizm sektörünün istihdama katkısı, dış ödemeler
dengesine olan katkısı, ihracattaki
payı ile vazgeçilmeyen sektör konumundadır.
Kalifiye iş gücünü yetiştirmek ve
sektöre kazandırılarak, turizmde
hizmet anlamında dünya markası
haline gelmek isteniliyorsa hem eğitim kurumlarına hem de bu alanda
faaliyet gösteren işletmelere büyük
görev düşmektedir. Mesleği ile ilgili yeterli donanıma sahip kişilerin
, tüm sosyal ve yasal haklarını dö-
nemsel olmayacak şekilde alabildiği
bir ortamda çalışması ile ortaya konulan işin kalitesi asla tartışılamaz.
Bu noktada işverenlere, özellikle
misafir yoğunluğunun düştüğü ve
işçi maliyetlerinin arttığı kış dönemlerinde yapılacak vergi düzenlenmeleri ile istihdama teşvik edilmesi
sektörün işgücü kaybının önüne geçilmesinde büyük katkı sağlayacaktır.
Niteliksiz işgücünün sunduğu
kalitesiz hizmet ve turistlere sergiledikleri hatalı tavırlar ve misafir
ilişkilerinde yetersiz ve davranış yönünden bilinçlendirilmemiş iş gücünün varlığı Türkiye’nin turizm gelirlerindeki düşüşün ve hak ettiği payı
alamamasının en önemli nedenlerinden olarak görülmektedir.
Misafir ilişkilerinde sağlıklı ve
kaliteli hizmetin sağlanabilmesi için
turizm sektöründe istihdam edilen
işgücünün meslekî ve teknik eğitim
düzeylerinin yüksek olmasını gerektirmektedir. Misafir memnuniyetinin
sağlanması, sunulan hizmetin kalitesiyle doğru orantılıdır.
Sayı 3 | Mart 2016
35
DOSYA
Avukat İlker ÜNSEVER
Boğaziçi Ün. Turizm İşl. Böl. Turizm
Hukuku Öğr. Görevlisi
Binayı Turizm İşletmesi
Yapan Unsur: Personel
T
urizm, yaşamda son derece
geniş bir alanı ifade eder hale
geldi, sözcük olarak ifade edildiğinde tek bir anlamı, tanımı yapılamaz büyüklüğe ulaştı. Turizm artık
bir çok yönden ele alındığında yeni
alanları ifade etmektedir: Turizm
Endüstrisi /Turizm Sektörü, Turizm
Ticareti, Turizm Yatırımı, Turizm İşletmeciliği, Turizm Hareketi, Turizm
Politikası, Turizm Stratejisi vb. İşte
bu nedenledir ki “turizmci” olarak
ifade edilecek bir kavram da artık
anlam ifade etmemektedir. Hele ki
“turizmci” kavramı ile bir mesleği tanımlamak olanaksızdır.
Turizmin özellikle işletmecilik yönünde işlev olarak meslek sahibi personel konusu öne çıksa da “turizmci”,
“otelci” vb. tanımları yapmak zor ve
sıkıntılıdır. Turizmin “disiplinlerarası/çok disiplinli” niteliği nedeniyle
bir meslek olarak tanımlanmasında
ortaya çıkan sorunların aşılması da-
36
TurizmİşletmelerindePersonel
NiteliğineİlişkinDüzenlemelerinDeğerlendirilmesi
veNitelikliPersonelİstihdamı
KonusundaBirÖneri...
hil olmak üzere “turizm tesisi” tanımına girişmek, hele de bu tanımı
mevzuata yerleştirmek, hatta hem
yatırım hem de işletme dönemini
kapsayacak şekilde bir bütün olarak
yapmak oldukça güçtür.
Turizm, gerek uluslararası niteliği, gerek bir yatırım alanı ve gerekse
bir işletmecilik faaliyeti olarak genel
ticari faaliyetlerden farklıdır.
Turizme özgü teşvikler; kamu
alanlarının turizm yatırımı için tahsisi, imar ayrıcalıkları, işletme ayrıcalıkları (yabancı personel, alkollü
içki satış izni vb.) gibi unsurlar turizm yatırımlarını başka ticari faaliyet alanlarından ayırt eder. Ancak
en önemlisi, turizmin servis/hizmet
sektöründe yer alan faaliyet olması
nedeniyle, ortaya çıkan, satılan, pazarlanan ürünün “soyut” ve “hayali”
niteliği turizmi başkaca mal ve hizmet piyasalarından ayırır.
Turizm ve meslek ilişkisi “turizm
eğitimi” almış kişilerin turizm sektörü içindeki rolleri, gelecekleri için
çok önemlidir. Bu konu ile ilgili çeşitli
çalışmalar ortaya konulmaktadır. Bu
çalışmalarda kanun değişiklikleri ile
turizmin turizm eğitimi almış kişilerin yöneteceği kurul/konsey benzeri
yapılar, turizm alanındaki personelin
lisanslanması gibi çözümlerin önerilmekte olduğunu görüyoruz.
Bu gerçekçi olmayan önerilere
ilişkin eleştiri ve görüşlerimden ziyade aynı amaca; turizm faaliyetlerinin
ehil, turizm eğitimi almış kişilerce yapılması amacına yönelik kendi bakış
açımı ortaya koymayı daha doğru buluyorum. Yazımızda turizm ve meslek
ilişkisine hukuki açıdan yaklaşarak
bir sonuca varmaya çalışacağım. Sonucunda mer’i mevzuatta “küçük” ve
“uygulanabilir” değişiklik ile nelerin
değişebileceğini göstermek istiyorum.
MESLEK KAVRAMI ve TURİZM
Meslekler 19.10.2015 tarihli Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe
giren “Ulusal Meslek Standartlarının
ve Ulusal Yeterliliklerin Hazırlanması Hakkında Yönetmelik” uyarınca iki
ayrı başlıkta toplanabilir: 1- En az lisans düzeyinde öğrenimi gerektiren
ve mesleğe giriş şartları kanunla düzenlenmiş olan meslekler 2- Mesleki
Yeterlilik Kurumu(MYK) tarafından
tanımı yapılmış ve standardı belirlenmiş meslekler. Burada Türkiye’de
MYK tarafından tanımı yapılan mesleklerin 600 civarında olduğunu ve
genel olarak “sanatkâr” tanımına yakın alanları karşıladığını belirtip, bizi
ilgilendiren kısma geçelim. Meslek
kavramı, bir işin ehil kişiler dışındakilerce ifa edilmesi toplum (kamu)
açısından sıkıntı, sakınca, tehlike
doğurduğu hallerde karşımıza çıkar.
Bir işin meslek olarak tanımlanması için 1- Zorunlu eğitim 2- Meslek
örgütü 3- Zorunlu meslek örgütü
üyeliği 4- Meslek kurallarının varlığı
gerekir. Tabiblik, avukatlık, eczacılık,
mimarlık gibi meslekler bu unsurları
taşırlar. Bu gibi mesleklerin bir diğer
özelliği meslek=ücret ilişkisidir ki bu
durum da ancak meslek erbabının
“gerçek kişi” olduğu hallerde karşımıza çıkar.
Peki, bir ticari faaliyet, yani ücret
yerine “kâr” unsurunun söz konusu
olduğu bir alanda faaliyet gösterenleri meslek sahibi olarak tanımlayabilir
miyiz? Bu hususa değinmeden önce
ticari faaliyetin gerçekleştiği yerlerle
ilgili birkaç şey söylemek gerekir.
Bir yeri; binayı, araziyi, alanı,
bölgeyi nitelemek için nelere ihtiyaç
duyulur? Eğer niteleme eylemi bir
ifadeden ibaret olacaksa sadece sıfatlar size yetecektir: Güzel, büyük, rahat vb… Ancak eğer nitelemek ifadeyi
aşacak amaç ve sonuçlar içeriyorsa
öncelikle bir referansa ihtiyaç duyulur: Standarda uygun, standart dışı
gibi… Nitelemek eylemi hukuki bir
sonuç içeriyorsa ihtiyaç duyulacak
temel unsur mevzuattır: Kanun, Yönetmelik vb… Mevzuat bir niteleme
içeriyorsa bu nitelemeye uygun gelen
durumlara/unsurlara özel bir hak
tanınıyor, hukuken tanınan bu hak
ile bir ayrıcalıklı alan/durum yaratılıyordur ki bu durumun mefhum-u
muhalifi olarak “hukuk bu nitelemeye uygun bulunmayan alan ve du-
rumları yasaklıyor” sonucu ortaya çıkar. Mevzuatın niteleyerek bir durum
ya da alanı “ayrıcalıklı” hale getirdiği
bir düzenleme genel olarak “emredici” nitelikte olacaktır. Bir başka anlatımla, uyulması zorunlu, uyulmaması halinde yaptırıma konu hususlar
içermektedir. Mevzuatın “hastane”
olarak nitelediği yerler dışında hasta
tedavi kurumu kurmak ve/veya işletmek, “okul” olarak nitelediği yerler
dışında eğitim ve sonucunda geçerli
diploma vermek mümkün değildir.
Bu örnekleri “eczane”, “cami” gibi
ticari, sosyal, dini vb. değişik alanlarda çoğaltmak mümkündür. Ancak
ticari faaliyet gerçekleştiren yerler
açısından duruma bakmak ve ticari
faaliyet ile faaliyeti düzenleyen kural
ilişkisini incelemek daha aydınlatıcı
olacaktır.
Ticari faaliyetler mevzuatta genellikle bir faaliyet türü diğerinden
ayırt edilmeden ve ticari faaliyet
başlığı altında genel hükümlerle düzenlenir: Tacir /Ticaret Odası, Esnaf/
Esnaf Odası vb. düzenlemeler bu
doğrultudadır. Mevzuatın niteleyerek bir alanı/faaliyeti özel olarak düzenlediği durumlar istisnai ve temel
Sayı 3 | 1 Mart 2016
37
ortak özellik olarak kamu düzenine
ilişkindir. Kamuya açık/yönelik alan/
faaliyetlerin hukuken düzenlenmesi
ile bu alanda faaliyet gösterecek özel
teşebbüsler açısından ayrıcalık (ruhsata tabi faaliyet, teşvik vb.) ve bu ayrıcalığın karşılığı olarak denetlenme
yükümlülüğü doğar.
Bir ticari faaliyete ilişkin olarak
hukukun “niteleme yapması” daha
çok bu faaliyetin “mesleki” olması halinde karşımıza çıkar: Eczane,
“eczacı” tarafından, hukuk bürosu
“avukat” tarafından kurulur ve faaliyet gösterir. Bu doğrudan kişiye bağlı
“mesleki” faaliyetlerin yanı sıra “mesleki niteliği olan kişilerin bir araya
gelip oluşturdukları ticari işletmeler”
de ağırlıklı olarak onları bir araya
getiren kişiler üzerinden nitelenir:
Hastaneler doktorlara göre, borsa
aracı kurumları brokerlara göre, yapı
denetim şirketleri mühendis ve mimarlara göre, mali müşavirlik şirketleri mali müşavirlere göre oluşur ve
tanımlanır. Bu gibi işlerde asli unsur
mesleki faaliyeti gerçekleştiren kişiler, yan unsur ise bu faaliyetin gerçekleştiği yer olarak mevzuatta tanımlanır ve nitelenir. Hastaneyi hastane
yapan binasından önce içindeki doktorlar, sonra ameliyathane ve odalar
vb.dir, dershaneyi dershane yapan
öğretmen niteliğindeki personel ve
sınıfları, binası, uyguladığı müfredattır. Ancak bu faaliyetlerin temel özelliği ticari yani kâr amaçlı olmalarıdır.
Yeni bir tanım:
MESLEKİ TİCARİ İŞLETME
Ticari bir amaçla ve ticarete ilişkin mevzuata göre oluşturulup, ticari
faaliyette bulunulsa da faaliyetin gerçekleştirilebilmesi için asgari sayıda
“mesleki niteliklere uygun personel/
sahip” zorunluluğunun bulunduğu işletme modeline “mesleki ticari
işletme” demeyi uygun buluyoruz.
Mesleki ticari işletmelerde işletmeci/
yatırımcı açısından temel amaç “kâr”
38
olmakla birlikte faaliyet ve fiziki anlamda işletme sıkı standart/kurallara bağlanır. Bu standart/kurallara
uygun faaliyetler, bu özellikleri taşımayan ve hatta taşıdığı kamu tarafından belgelenmeyen başkalarına karşı
“ayrıcalık” tanınır. Bir başka deyişle,
bu alanlarda liberalizmin temeli olan
“bırakınız yapsınlar” kuralının tersi
işler. Kamu tarafından tanımlanmış
faaliyeti gerçekleştirmek ile ilgili tanınan ayrıcalık/hak, denetim ve yaptırımı da beraberinde getirir. Hukuk,
devletin “ayrıcalık bahşettiği” alanda
kamuya sunulacak hizmetleri “sıkı
şekilde” nitelemek ve denetlemekle ilgili olarak çok önemli bir işlev
taşır. Bu işlev detaylı, doğru kurgulanmış, uluslararası düzenlemelere
aykırı olmayan mevzuat ile hayata
geçer. Konunun daha iyi anlaşılması
için örneklemekte yarar vardır: Seyahat acentası, Borsa Aracı Kurumu,
Tıbbî Laboratuar, Gıda Laboratuarı
vb. Örneklenen yapılar esas olarak
“kâr” amacıyla faaliyet gösterseler de
mevzuatta yer alan nitelik ve sayıda
personeli istihdam etmeden faaliyetlerini gerçekleştirebilmeleri mümkün değildir: Seyahat Acentasında
“sorumlu müdür”, Laboratuarda Gıda
Mühendisi, Biokimya uzmanı vb.
TURİZM İŞLETMELERİ VE
PERSONEL
Turizm mevzuatının omurgası
Bakanlık yapı ve faaliyetlerini düzenleyen 4848 s. Kanunu dışarıda
bırakırsak sadece 2 (temel) Kanundan oluşmaktadır: 1972’den bu yana
2007 büyük değişikliği ve sonrasında
bir küçük değişiklik ile bugüne gelen
1618 s. Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu, 1982
den bu yana çok sayıda değişiklik ile
bugüne gelen 2634 s. Turizmi Teşvik
Kanunu. Bir de bunların yanına eklenecek turizm mevzuat ailesinin en
genç üyesi 6326 s. Turist Rehberliği
Meslek Kanunu var ki turizm ve meslek ilişkisinde yegâne tanımlı meslek
olan turist rehberliğini tanımlayan
düzenlemedir. Ticari faaliyet olarak
ortaya çıkmayan, gerçek kişiye bağlı
turist rehberliği meslek olarak konumuz dışındadır.
Yukarıda açıklanmaya çalışıldığı
üzere; hukukun emredici düzenlemeleri olmaksızın mesleki ticari işletme
kavramından söz etmek mümkün
olmayacaktır. Turizm işletmeleri arasında seyahat acentaları 1618 s. Kanun uyarınca mesleki ticari işletme
tanımına en yakın işletme türüdür.
Kaldı ki 2007 değişikliği ile seyahat
acentası personel niteliği koşullarında gerçekleşen yumuşama ve sorumlu müdür ve enformasyon memuru
tanımındaki düşük standart karşısında kesin olarak “seyahat acentaları
mesleki ticari işletmedir” saptamasında bulunmak da mümkün olmayacaktır.
Türkiye’de turizmin bir sektör
olarak ortaya çıkmasını, turizm ekonomisi olarak adlandırılabilecek
büyüklüğe ulaşılmasını sağlayan en
önemli Kanun olan 2634 s. Kanuna dayalı yönetmeliklerin kanunun
kendisi kadar önemli işleve sahip
bazı yönetmelikleri turizm sektörü
için belirleyici, yön verici niteliktedir. Bunlar arasında konumuzla ilgili
olanları: Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin
Yönetmelik, Deniz Turizmi Yönetmeliği olarak sıralanır. Bu yönetmeliklerin konumuzla ilgisi, turizm işletmesi/turizm tesisi kavramlarının
niteliklerinin belirlendiği düzenlemeler olmalarıdır. Bu yönetmeliklerde turizm tesisleri, tesislerin sınıfları
belirlenirken fiziki özellikler ayrıntıları ile yer almaktadır. Öyle ki yer döşemesinden, masa-sandalyeye, ortak
alanların büyüklüğünden odaların
büyüklüğüne, kapasitesine, saç kurutma makinesinden, minibarına kadar bir dolu husus son derece ayrıntılı düzenlenmektedir. Aynı ayrıntılı
düzenlemeleri Deniz Turizmi Yönet-
meliği hükümlerinde Deniz Turizmi
Tesisleri ile ilgili olarak da görebiliriz.
Ancak, bu kadar detaylı düzenlemenin yer aldığı yönetmeliklerde
bir turizm işletmesinin sahip olması
gereken personel sayısı ve bu personelin niteliği konusunda ne gibi
koşullar yer almıştır? Bu sorunun cevabı yazının hareket noktasını ve çözümün kaynağını anlatmaya yetecek
kadar açıktır.
TURİZM TESİSLERİNDE ZORUNLU PERSONEL SAYISI VE
NİTELİKLİ PERSONEL KONUSUNDAKİ DÜZENLEMELER
Turizm tesislerini tanımlayan, sınıflayan düzenlemelerin yer aldığı yönetmelikte sadece 8 maddede
“nitelikli personel” konusunda koşul
yer almaktadır. Ancak bu maddelerin
hiçbirinde önlisans ve lisans düzeyinde “turizm eğitimi” almış personel
gerekliliği hükmü yer almamaktadır.
 Yönetmelik madde 14’te güzellik
– estetik - masaj gibi konularda
verilecek hizmetler için “konusunda eğitim almış personel” bulundurmak gerekliliği yer almış,
 Personelin Nitelikleri başlıklı 15.
maddede işverene “hizmet standardını yükseltmek amacıyla eğitim için gerekli önlemleri almak”
yükümlülüğü öngörülmüş,
 17. Maddede 500 yatak kapasitesi
üzerindeki tesisler için “hemşire
ve doktor zorunluluğu” getirilmiş,
 18. Maddede “Turizm tesislerinde
eğitimli personel ile hizmet verilmesine özen gösterilir” şeklinde
bir düzenlemeye gidilmiş,
 Otellerin niteliklerini içeren 19.
Maddede; 4 yıldızlı otellerle ilgili
niteliklerin içinde “toplam personelin ez az yüzde onbeşinin konusunda eğitim almış olması” (‘m’
bendi) hususuna yer verilmiş,
 Aynı maddenin ( n ) bendinde
“İdarî personelin konusunda eğitimli veya en az beş yıl deneyim
sahibi olması” hükmü yer almış,
 Dört yıldızlı tesislere getirilen
personelin yüzde onbeşinin eğitimli olması koşulu 5 yıldızlı tesisler için “yüzde yirmibeş” e yükseltilmiştir.
 Tatil Köylerinin niteliklerine ilişkin 21. maddenin ( d )bendinde
“Toplam personel sayısının en az
yüzde onbeşi oranında konusunda eğitim almış personel bulunması ve idarî personelin konusunda eğitimli veya en az beş yıl
deneyim sahibi olması gereklidir.”
denilmiştir.
 Özel tesislerle ilgili düzenlemelerin yer aldığı 42. Madde “Özel
tesislerde, deneyimli veya konusunda eğitimli, toplam yatak/
kuver kapasitesinin en az yüzde
yirmisine hizmet verebilecek sayıda personel ile nitelikli hizmet
sunulması gerekir.”,
 Butik otellerle ilgili 43. maddede “… deneyimli veya konusunda
eğitimli personel ile kişiye özel
hizmet verilen…” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Bunların dışında Sınıflandırma
Komisyonu tarafından yapılacak puanlama cetvelinde personel niteliği
konusunda da puanlama yapılmakta
olup, buna ilişkin kriterler yönetmelikte yer almamaktadır.
Sayı 3 | Mart 2016
39
Deniz Turizmi Yönetmeliği’nin 19
ve 33. maddelerinde “işletme müdürü” ile ilgili düzenlemede bu kişinin
Türk Vatandaşı olması ve en az lise
mezunu olması yönünde bir zorunluluk bulunmaktadır. Ayrıca 54. maddede personelin temiz giyimli olması
hususu da düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere; mevzuatımız
açısından turizm tesisi denilince akla
hemen hemen sadece fiziki koşullar
gelmektedir. Personele ilişkin düzenlemeler soyut, yetersiz, niteliksizdir.
“Konusunda eğitim almış personel”
gibi ifadelerle neyin kastedildiği,
“eğitim” ifadesi ile hangi düzey eğitimden söz edildiği anlaşılamamaktadır. Turizm eğitimi almış personel
gerekliliğini geçtik, tesislerin “sorumlu müdürü” olarak nitelenecek
kişi hususu dahi düzenlenmemiştir.
Bu, bir turizm tesisinde kahvehane
açmak için gerekli koşulların dahi
aranmadığı sonucunu vermektedir.
Eğer turizm alanında eğitimli personelin önemi yok ise bunca turizm
işletmeciliği eğitimi veren meslek
yüksek okulu, fakülteye ne gerek vardır? Eğer “nasıl olsa işverenler eğitimli personel çalıştırır” deniyorsa
neden “nasıl olsa yatırımcı yeterli tuvalet yapar” denilmemekte, bu husus
ayrıntıları ile düzenlenmektedir?
Sorun açık, çözün nettir: Personel,
bir binayı turizm tesisi haline getiren
en önemli unsurdur. Nitelikli personel olmadan bir bina ya da binalar
topluluğunu turizm tesisi olarak nitelemek mümkün olmamalıdır.
ÇÖZÜM: MEVZUAT DEĞİŞİKLİĞİ
Turizm tesislerinde nitelikli personel istihdamını zorunlu kılan bir
mevzuat değişikliği olmadan turizm
tesislerinde turizm işletmeciliği eğitimi almış kişilerin yetkili pozisyonlarda çalıştırılmasını ummak ve beklemek hayatın olağan akışına uygun
değildir.
40
Turizm, “alaylı” dönemini tamamlamış, “okullu” dönemine geçmiştir. Kaliteyi binaların niteliği değil çalışan
personelin niteliği oluşturur. Turizm yatırımı bina projesi
kadar insan kaynağı projesidir. Mevzuatın buna göre şekillenmesi zamanı gelmiş de geçmiştir.
Yatırımcı ve/veya işletmecileri
zorlayacak her koşulun tepki görmesi kaçınılmazdır. Özellikle turizmin
ekonomik olarak zor dönemlerinde
bu tepki daha da büyük olacaktır. Turizm işletmelerinde nitelikli personel
istihdamı konusunda kanun değişikliklerine gitmek gereksiz olduğu gibi,
bu konuda “Lisanslı Personel” ve bu
personelin örgütü gibi “konsey” vb.
bir yapının turizm ile ilgili yetkilendirilmesi Türkiye’de mevcut tüm ticari
sistemlere aykırı olacağından hayale
bile konu olamaz. Kaldı ki kişisel görüşüm böyle ülke ve sektör gerçeklerinden uzak bir çözümün peşinden
gitmek yerine basit ve gerçekçi çözümleri talep etmek daha doğrudur.
Yukarıda açıklandığı üzere; turizm tesislerinin sahip olması gereken niteliklerin yer aldığı en önemli
(temel) düzenleme Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik’tir. Bu yönetmeliğin 13. maddesine turizm tesisi
genel nitelikleri kapsamında aşağıda
yer verilen şekilde bir düzenlemenin
son fıkra olarak eklenmesi birçok
sorunu çözecek, hizmet standardını yükseltecektir. “Turizm tesisleri,
toplam personelinin %25’inden az
olmamak üzere dört yıllık turizm işletmeciliği bölüm veya turizm fakültelerinden mezun olmuş personel
istihdam ederler. Bu personelden
Bakanlık tarafından veya Bakanlıkça
yetkilendirilmiş mesleki dernek tarafından yapılan sınavda başarı kazanmış en az iki adedi Turizm tesisi
yetkili yöneticisi sıfatını taşıyan en
az 3 idari personel olarak Bakanlık
tarafından tesis dosyasında kayıt al-
tına alınır. Bu personele ilişkin görev
ve sorumluluklar ayrıca yönetmelikle
düzenlenir.”
Ayrıca bu düzenlemeye uygun olarak sınıflarına uygun ek düzenlemelerle istenilen sonuç elde edilecektir.
Bu düzenlemenin ileri aşamasında
Bakanlık tarafından “belgelendirilecek” (lisanslanacak) personelin kayıt
altına alınması, sicillerinin tutulması,
meslek örgütünün oluşturulması gelmelidir. Böylece turizm tesislerinin
faaliyetlerinin “iç denetimi” de sağlanmış olacak, kötü niyetli rezervasyonda kapasite aşımı (over booking),
turizme zarar verecek sağlıksız servis vb. hususlara ilişkin sorumluluk
paylaştırılabilecektir.
Bu yazıda ele alınan ve somut
bir öneriyle sonlandırılan hususlar,
istenirse bugünden yarına sadece
Bakanlık tarafından yapılacak düzenlemelere dairdir. Öneride yer alan ve
rakamlarla (yüzdelerle) ifade edilen
konular elbette tartışılarak belirlenecek hususlardır. Önerinin anlaşılmasına yardımcı olması amacıyla kullanılmıştır.
Turizm, “alaylı” dönemini tamamlamış, “okullu” dönemine geçmiştir.
Kaliteyi binaların niteliği değil çalışan personelin niteliği oluşturur.
Turizm yatırımı bina projesi kadar
insan kaynağı projesidir. Mevzuatın
buna göre şekillenmesi zamanı gelmiş de geçmiştir.
Tüm Dillerde Yeminli Tercüme ve
Yabancılara Danışmanlık Hizmetleri
Yabancı Personel
Çalışma İzinleri
Yabancı
Ev Hizmetleri
Çalışma İzinleri
Yabancı Şirket
Ortağı
Çalışma İzinleri
Yabancı Tur
Operatörü
Temsilcisi
İzinleri
Turistik Amaçlı
İkamet izni
Gayrimenkul
Sahipleri İkamet
İzni
Aile İkamet İzni
Misafir İkamet
İzni
İkamet izni Uzatma İşlemleri
Bankalarda
Hesap Açma
Yabancıların
Sağlık Sigortası
Temini
Uçak Bileti
Temini
Yeminli Tercüme
Noter Onaylı
Tercüme
Konsolosluk
Onaylı Tercüme
Ardıl Tercüme
Teknik Tercüme
Hukuki Tercüme
Şahsi Belge
Tercümesi
Web Sayfası
Tercümesi
Ticari Yazışma
Tercümesi
Şirket Kuruluşu
ve Hisse devri
Tercümesi
Yabancılarla
Evlilik Belgeleri
Tercümesi
Kullanım
Kılavuzu Tercümesi
Simultane
Tercüme
Noter Onayı ve
Apostil
Hizmetleri
Tapu
Dairelerinde
TercümanBilirkişilik
Adliye
&
Karakol'da
Tercümanlık
Yeşilbahçe Mahallesi Çınarlı Caddesi 1453 Sokak Eyiler 7 Apt. No:1/3
(Metropol Çarşısı Arkası - 15. Noter Üzeri) ANTALYA
Telefon & Fax: +90 242 311 8102
GSM: +90 533 566 8143
E-Posta-1: [email protected]
E-Posta-2: [email protected]
Web Site: www.laratercume.com
DOSYA
İsmail ÖZCAN
Nil Luxury Thermal Hotel & Spa Otel
Genel Müdür
Turizm İşletmelerinde
Nitelikli İnsan Kaynağı Temini
T
urizm işletmelerinin etkinlik ve
verimliliğinde rol alan unsurların
başında insan faktörü yer almaktadır. İşletmenin amaçlarına ulaşmada
etkin bir role sahip olan insana duyulan
ihtiyaç emeklilik, istifalar, iş akdinin sona
erdirilmesi, ölümler, hastalık, kaza, doğum gibi nedenlerle uzun süreli alınan
izinler, işlerle ilgili yapılan yeni düzenlemeler, şirket evlilikleri gibi sebeplerle
artacaktır ve yeni bir insan kaynağı bulma ya da seçilmesi zorunluluğu ortaya
çıkacaktır.
Planlama sonucunda ortaya çıkan
personel açığını karşılamak üzere gerekli bilgi, yetenek, beceri ve motivasyona
sahip adayları araştırma ve işletmeye çekebilmek insan kaynakları planlamasının
amaçları arasındadır. Gerekli ve nitelikli
insan kaynağının sağlanması da çok sayıda kaynağın ve yöntemin kullanılmasını
gerekmektedir.
Turizm İşletmelerdeki birbirinden
farklı iş ve pozisyonlar, birbirine göre değişik nitelik, yetenek ve kişilik özellikleri
gerektirir. Bu durum ise işletmelerde,
işe uygun ve nitelikli insanların istihdam edilmesi zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. Çalışan ile iş arasındaki
uyumun sağlanabilmesi için hem bireyin
yeteneklerinin hem de bireyin kişilik yapısının çalıştığı işe uygunluğu gereklidir.
Eğer işgörenin yetenekleri ile işin gerekleri arasında bir uyum yoksa kişi işini gereğince yerine getiremeyecektir. İş yükü-
42
Eğergerçekyetenekleriişealmak
istiyorsanızözelolmalısınızvekişilerinsizinleçalışmaktangururduymalarınısağlamalısınız.
nü taşımayan işgören hem fiziksel, hem
de psikolojik yönden yorgun düşecek, büyük bir olasılıkla da işi bırakacaktır. Aynı
şekilde, işin gereklerini yerine getiremeyen bir işgören çalışma arkadaşlarının da
temposunu etkileyeceğinden, beraber çalıştığı işgörenlerin verimlerini ve morallerini olumsuz yönden etkileyebilecektir.
Bu demek oluyor ki işletmenin işleyebilmesi yapmış veya yapacak olduğu etkin bir işgören bulma ve seçme sürecine
bağlıdır.
Turizm İşletmeleri için artık belirli
nitelikleri taşıyan ve çalışacağı departmanın fonksiyonun bilgisine sahip çalışanlar
yeterli değildir. Çünkü bu tür çalışanlarla
küresel rekabette var olabilmenin yolu da
yoktur. Bunun üstesinden gelebilmenin
tek yolu yenilikçi, duygusal ve zihinsel
zekası gelişmiş veya geliştirilmeye müsait olan çalışanlarla birlikte olmaktan
geçmektedir.
Çalışanların yapılarındaki değişiminde altında yatan nedenlerden bir diğeri
de içerisinde bulunduğumuz rekabet ortamıdır.
Bu gün özellikle dış kaynak kullanımı
ile firmalar temel yetkinlikleri dışındaki
hemen tüm faaliyetlerini artan rekabet
ortamına ayak uydurabilmek için dünyanın değişik yerlerinden, ucuz iş gücü ve
girdilerle karşılama yoluna gitmektedirler. Bu durum bu tür firmaların faaliyette
bulunduğu hemen tüm ülkelerdeki çalışanları zorlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla
çalışanların bu yeni ortama ayak uydurmaları da kaçınılmazdır.
Son olarak çalışanların geçirdikleri
değişimi anlamada bahsedeceğimiz bir
unsur olarak gençlerin değişen değer yapıları gelmektedir. Özellikle post-modern
dönemde ve daha sonraları küreselleşmenin arttığı dönemde yetişen gençlerin
değer yapıları değişmektedir. Bu dönemin çocukları her ürünü beğenmemekte,
her şirkette çalışmamaktadır. Bir başka
ifadeyle firmalar bu yetişen yeni nesil içerisinden en iyilerini kazanmak istiyorlarsa onların yeteneklerini kullanmaları ve
geliştirmelerini sağlayacak yapılar haline
gelmelidirler. Aksi halde en iyiler kaybedilmiş olacaktır.
Çalışanların memnuniyetsizliklerini sağlayan bir başka unsur da özellikle
takım çalışmalarında firmaların kötü
performanslara göz yummalarıdır. Bir
başka ifadeyle üstün performans gösteren nitelikli çalışanlar kötü performans
gösterenlerle aynı statüde olmaktan rahatsızdırlar.
Eğer gerçek yetenekleri işe almak
istiyorsanız özel olmalısınız ve kişilerin
sizinle çalışmaktan gurur duymalarını
sağlamalısınız. Bir başka ifadeyle yetenekler, firmanızın geçmişini bilmelidirler
ve gelecekteki varlığınıza inanmalıdırlar.
Şirkete, firmanın ürün ve hizmetlere duyulan güven, yetenekli insanların bulunmasında ve işe alımlarında büyük önem
taşırmaktadır.
DOSYA
Musa UYAR
Turizmi Geliştirme Platformu
Başkanı
Türkiye Turizminin
Geleceği?
H
izmet sektörlerinden en
önemlilerinden biri de TURİZM sektörüdür, çünkü
dünyadaki en hızlı büyüyen sektörlerden biri Turizm’dir. Turizmde, hizmeti alan da, veren de ''İNSAN'' dır.
Turizm emek yoğun bir sektördür. En
az yatırımla, en çok istihdam oluşturulabilen sektörlerin başında yer alır.
Turizm sektörü, ülkeler için bacasız
fabrika konumundadır. TUİK verilerine göre 2015 Temmuz ayı itibariyle;
899.200 ‘ü sigortalı, 1.600.000 civarında da kayıt dışı olmak üzere, toplamda 2,5 milyon Turizm işçisi Türkiye genelinde hizmet üretmekte olup,
35.6 milyonu yabancı, 6 milyonu yurt
dışı ikametli Türk vatandaşı olmak
üzere toplam 41.6 milyon turist ülkemizi ziyaret etmiş ve ülke ekonomisine; 25.5 milyar doları yabancı
turistlerden, 5.8 milyar doları yurt
dışı ikametli Türk vatandaşlarından
olmak üzere toplamda 31.4 milyar
Turizmsektörü,Türkiyegibikronik
işsizlikproblemlerivegençeğitimli
işsizleriolanbirülkeiçinbirşans
vebirfırsattır.Bindiğimizdalıkesmemeliyiz.
dolar civarında da değer oluşturulmuştur.
Turizm sektörü, Türkiye gibi kronik işsizlik problemleri ve genç eğitimli işsizleri olan bir ülke için bir
şans ve bir fırsattır. Bindiğimiz dalı
kesmemeliyiz. Ülkenin geleceği gençlerimizin çalışabileceği en geniş alan
turizmdir. Kıymetini bilmeliyiz. Maalesef, Ülkemiz ekonomisi için ''Bacasız Fabrika'' hükmünde olan ve döviz girdisinde lider sektör olmasına
rağmen, Turizm sektörümüz merkezi
yönetimler tarafından gerekli ciddiyette muhatap alınmamış ve gelişmiş
ülkeler ölçeğinde düzenlemeler yapılmamış olması dolayısıyla ülkemiz
ekonomisinin sektörden gerektiği
ölçüde istifade etmesinin yolu bir
türlü açılmamıştır. Medeniyetlerin
beşiği olan ülkemiz; inanç turizmiyle, dağlarıyla, ovalarıyla, nehirleriyle,
akarsuları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle muhteşem bir fırsat sunu-
yor bizlere. Bu güzellikleri yeterince
değerlendirebildiğimiz söylenemez…
2016 yılına girerken baş gösteren
kriz; tahminlerimizin ötesinde ağırlaşabilir. Ülke turizminin bu vb. krizleri
aşıp uzun vadeli sıkıntısız bir süreç
yaşaması için; düzenli pazar araştırmaları ile tüketici profilini oluşturulması ve pazar istekleri doğrultusunda ürün geliştirilmesi yapmalıdır.
Ayrıca; Acilen bölgesel özelliklerimiz
uluslararası standartlara uygun hale
getirilerek bölgesel farklılıklarımızı
öne çıkaran markalaşma süreci başlatılmalıdır.
Dünyada her yıl 1 milyarın üzerinde insan seyahat ediyor ve 1.2 trilyon
dolarlık dev bir pazar oluşturuyor. Bu
büyük pazarın %70'ini hala Akdeniz
ülkelerine seyahat oluştururken, Çin
ve Hindistan'ın ciddi bir atağa kalkması bekleniyor. Dünyada bölgesel
sıkıntılar yaşansa da hâlihazırda 750
bin yatak kapasitesi bulunan ve sa-
Sayı 3 | Mart 2016
43
dece yaz turizmine odaklanan Türkiye bugün, uzun yıllardır beklenen
krizin tam içinde yer alıyor. Bugüne
değil geleceğe odaklanmalı ve köklü
çözümlere imza atmalıyız. Sektörde
alışkın olduklarımızdan çok başka
şeyler de oluyor…
Problemlere çözümler üretmek
için toplum olarak en büyük sorunumuz bir araya gelememe, hedeflere
ortak olarak yönelememedir. Bunu
yaptığımız anda hiçbir sorunumuz
kalmayacaktır. Sadece şikâyet ederek
mevcut sorunlara çözüm sağlanamaz, çözümün bir parçası olmak ve
sorumluluk almak esastır.
Her şeye rağmen felaket tellallığı yapmak yerine, karşılaştığımız
sorunlara çözüm önerileri üretmek
mecburiyetindeyiz. Karanlığa küfür
savurmak yerine bir mum yakmak
gerekmektedir. Kavgalar, kırmalar ve
yıkmalar ile bir yere varılamaz. Yıkmak her kişinin işidir ancak, yapmak
44
Karanlığa
küfür
savurmak yerine bir
mum yakmak gerekmektedir.
er kişinin işidir. Bizler problemlerle
kuru lafla değil somut çözümlerle
mücadele edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu çerçevede Medeniyetlerin be-
şiği olan Anadolu’nun güzel insanları
olarak tüm problemlerimizi medenice, ortak platformlarda paylaşarak
bir sonuca varma ümidiyle turizmdeki bütün paydaşların katılımları
ile ülke turizminin gelişmesine katkı
sağlanması ve ortak çalışmalarda bulunulması için ‘’Turizmi Geliştirme
Platformu’’ nu kurduk.
Platformun ilk icraatı olarak ise,
ağır bir bunalımın eşiğinde olan
Türk turizminin sektör sorunlarının
ve dünyadaki gelişmelerin tartışıldığı, turizmin geleceğine ışık tutacak
önemli kararların alındığı, dönemsel
değil yapısal çözümlerin masaya yatırıldığı ve Türk turizmini geleceğe
taşıyacak akılcı çözümlerin konuşulduğu "Turizmin Geleceği Panel ve
Çalıştayı’’ düzenlemiş olduk. Düzenlenen Panel ve Çalıştay sonunda bir
sonuç bildirgesi yayımlandı.
Sonuç bildirgesinde yer alan ve
turizm sektörünün geleceğini kurtaracak yapısal çözümlerden birkaç
madde zikredecek olursak;
 Acilen Turizm Meslek Yasası çıkarılmalı,
 Bütün paydaşların temsilcilerinden oluşan turizm kent konseyleri
kurulmalı,
 Turizm okulları Türkiye’nin her
yerinde değil, laboratuvarların ve
turizmin olduğu yerlerde açılmalı,
 Her yıl yaklaşık 100 bin öğrenci,
turizm alanında eğitim veren lise,
yüksekokul ya da fakültelerden
mezun olmakta; bunların sadece
%13’ü, sektörde doğrudan iş bulabilmektedir.
 Sertifika programları belirli bir
zaman içinde kaldırılmalı, akreditasyon ve denetim sağlanmalı,
 Diplomalıların sektörde istihdam
edilmesi için yasal düzenlemeler
yapılmalı,
 Turizm okulları öğrencileri yabancı dil puanı ile almalı,
 Turizm okullarında konuşma temelli eğitim verilmeli,
 Akademik takvimin belirlenmesi
için sektör temsilcilerinden oluşan bir danışma kurulu oluşturulmalı,
 Eğitim kurumları ile sektör arasında bir koordinasyon kurulmalı,
 YÖK’te turizm konseyi temsilciliği
kurulmalı,
 İşletmelerde
edilmeli,
inovasyon
teşvik
 Turizm işletmelerinde yeşil enerji
kaynaklarının kullanımı özendirilmeli,
 Her şey dahil sistemde düzenlemelere gidilmeli,
 Birliklerde görev süresi iki dönemle sınırlandırılmalı,
 Sivil Toplum Kuruluşları ticari
amaçlı kuruluş oluşturmamalı,
Panel ve Çalıştayın düzenlenmesinde paydaş kurum olarak değerli
katkılarını esirgemeyen Sivil Toplum
Kurumlarımızın değerli başkan ve
yöneticilerine, Turizm Fakültemizin
değerli hocalarına, Turizm sektörümüzün saygıdeğer temsilcilerine,
Panelde oturum başkanlığı yapan ve
sunumları ile bizlere yeni ufuklar kazandıran değerli hocalarımıza ve katılımları ile bizleri onurlandıran tüm
sektör ilgililerine gönülden teşekkür
eder, Turizmi Geliştirme Platformu
olarak düzenlemiş olduğumuz Turizmin Geleceği Panel ve Çalıştayında;
Değerli sektör temsilcilerimizin, hocalarımızın ve STK’ larımızın ve çalışanlarımızın katkıları ile ülke turizminin geleceği adına bir yol haritası
belirlenmesine katkı sağlanacağına
inandığım bu değerli çalışmanın ilgililer tarafından dikkate alınması
hususunda hassasiyet göstermeleri
temennisiyle ülkemiz turizmi için
ciddi açılımlara katkıda bulunmasını
dilerim.
Not: Sonuç bildirgesinin tamamı
ilgili kurum ve kuruluşlara ulaştırılmış olup, basın yoluyla da kamuoyu
ile de paylaşılmıştır. Ayrıca bildirgenin tamamı dergimizde yayınlanmıştır.
Sayı 3 | Mart 2016
45
DOSYA
“Turizmin Geleceği”
Panel ve Çalıştayı
Sonuç Bildirgesi
T
urizmi Geliştirme Platformu tarafından 'Turizmin Geleceği' Konulu Panel ve Çalıştay,
Antalya Harrington Park Hotel'de bir tam
günlük etkinlik bağlamında 4 farklı grubun ortak
çıktıları ile sonuçlandırılmıştır.
Turizmi Geliştirme Platformu Başkanı Musa
UYAR, Eski Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY, Eski
Turizm Bakanı Bahattin YÜCEL, Prof.Dr.Necdet
HACIOĞLU, TUADER Başkanı Prof.Dr.Muharrem
TUNA, POYD Başkanı Ali KIZILDAĞ, TİYADER Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ, TUREB Başkanı M.Zeki
APALI, Prof.Dr.İbrahim BİRKAN, Prof.Dr.Sevgin
Akış RONEY, Prof.Dr.Cengiz DEMİR, Prof.Dr.Ozan
BAHAR, Prof. Dr. Asım SALDAMLI, Prof.Dr.Füsun İstanbullu DİNÇER, Prof.Dr.Ahmet AKTAŞ ve
Boğaziçi Üniversitesi'nden Avukat İlker ÜNSEVER’in konuşmaları ile başlayan çalıştaya 220 kişi
aktif olarak katılmıştır.
‘ÇALIŞMA GRUPLARI’NDAN ORTAYA ÇIKAN
DEĞERLENDİRMELER VE ÖNERİLER’
Çalıştay’da çalışma grupları tarafından aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır;
46
 Turizm meslek yasaları yeterli midir?
 Sektörde turizm çalışanlarının istihdam edilme-
sine ilişkin yasal düzenlemeler nasıldır?
 Turizmin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturul-
masında gerekli yasal düzenlemeler nelerdir?
 Sürdürülebilir turizm hedefine ulaşmada kent
konseylerine düşen görevler nelerdir?
 Yerinde yönetim? Destinasyon yönetim merkez-
leri kurulması gerekir mi?
 Turizm paydaşlarının (birbirlerinden) beklenti-
leri nelerdir? Bu beklentilerin gerçekleştirilmesi için neler yapılmalıdır?
 Turizm meslek yaslarını yeterli buluyor musu-
nuz? Size göre eksik yönleri nelerdir?
 Türkiye turizminin mevcut durumu düşünüldü-
ğünde, Türkiye turizmi sürdürülebilir bir yapıda
mıdır ve Türkiye turizmini gelecekteki durumuna ilişkin görüşleriniz nelerdir? Çalışan istihdamı, herkes turizmde istihdam edilmeli midir?
 Turizm mesleği, nasıl daha cazip hale getirilir?
 Turizm eğitimi alan kişilere yönelik uygulama-
lar nasıldır?
 Turizm sektörünün geliştirilmesinde paydaşla-
rın rolü nelerdir?
 Serbest piyasa ekonomisinin turizm üzerindeki
olumlu ve olumsuz etkileri nelerdir?
 Turizm sektöründe eğitim ve staj sorunları ne-
lerdir?
 Turizm eğitimi veren kurumların sayısı ve ka-
pasitesi ile sektörde yer alan turizm mezunu
gençlerin oranları arasındaki olumsuz farklar
nelerdir?
 Turizm Meslek Örgütlerinin bugünkü durumu
alması lazım. Eğer personele iyi özlük hakkı versen
işini bırakmaz. İşsizlik sigortası aktif hale gelmesi
lazım. Sigorta fonunun kapsamı esnetilebilir.”
Av.İlker ÜNSEVER, İşveren, ben personelimi
kışın da istihdam ediyorum, başka yatırımcı yazın
daha fazla verince çalışanım oraya gidiyor. Nisan
Mayıs ayında o personelimi nasıl elimde tutacağımı bilmiyorum diyor sektördekiler. 4 yıldızlı otelde ne kadar personele ihtiyaç olduğuna ilişkin bir
nasıldır?
ÇALIŞMA GRUPLARI TARAFINDAN
ELDE EDİLEN ÇIKTILAR;
1.
Grup: Turizm Meslek Yasaları
Turizm Eski Bakanı Bahattin YÜCEL, “Turizm
çok disiplinli bir konudur. Otel yöneticiliği meslektir. Rehberlik meslektir. Bir üretim, satın alma, operasyon müdürlükleri sertifikasyonunu da gerektiren bir alan.
Turizm bakanlığı çevre ile ilgili tasarrufta bulunamaz. Yazın açılıp kışın kapanan otellerle ilgili
bir şey yapamaz. Bu yüzden yeni bir yapılanmanın
gereksiz olduğunu düşünüyorum. Yerel yönetimlerin kurumsallaşması istenebilir. Sektördeki tüm
paydaşların bir araya gelerek uluslararası normları
gözeterek güncellenmelidir.”
Prof. Dr. Ozan BAHAR,
“Turizm Fakülteleri akredite olmalıdır. Sertikaları
Halk Eğitim Merkezleri
veriyor. Turizmci olmayan ama turizmde çalışmak isteyen kişiler üniversitelerden bu eğitimi
hüküm yok. Dört yıldızlı otellerde var sadece %15
eğitimli personel çalıştırılmalı diyor, sadece burada. Tatil köylerinde toplam çalışan sayısının % 15
eğitimli personel diyor.
TİYADER Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ, “Önce
kavramları tanımlayalım. Meslek nedir? Profesör
nedir? Yani meslek okulda öğretilen bir şeydir.
1972’de acenteler zanaatkâr gibi çalışıyordu. Bugün acentaların yatırımları milyonları bulmuştur.
Çünkü işadamının mesleği olmaz. Turizm sektörü
stratejik bir sektördür. Seyahat diplomaları veriyoruz, seyahat işletmelerinin insan kaynağını karşılamak için. Turist rehberliği, yiyecek içecek işletmeciliği toplam 6 da meslek şubesi var. Türkiye’de
turizmin sahibi yok. Turizm konseyi olması lazım.”
Prof. Dr. İbrahim BİRKAN Senede 7-8 ay çalışılarak emekli olmak çok zor. Bu arada kalan 3-4 ayı
devlet ödesin. Çalıştayın en önemli paneli bizim
Sayı 3 | Mart 2016
47
cuna ulaşılmıştır. Tüm paydaşlar belirli periyodlarla bir araya gelmeli, gerekli kararlar alınmalı
ve alınan kararların yaptırım gücü olmalı,
 Sektörün yıl boyunca faaliyet gösterebilmesi
için, sektörde iş gücü devir hızını düşürebilmek
adına, devlet kışın kapalı olan otellerin personellerinin sigorta bedellerini yatırmalı veya işletmelere destek verilmeli,
konumuz. Mevzuat yetersiz güncellenmesi lazım.
Bir süt birliğe turizmi kamu ve özel bir çatı altında toplayacak yeni bir yapılanmaya ihtiyacımız
var. Belirli aralıklarla toplanacak. Bakanlığa gerek
yok diyemem. En üst makam olarak buraya başvuruyoruz. Hatta kültür ve turizmin ayrılması düşünülüyor. Yasa olması şart değil mevzuat kesinlikle
güncellenmeli. Mevcut nitelikler yönetmeliğinde
gerekli standartları oluşturmak için unsurlar var
ama uygulanmıyor. Yönetmeliği değiştirerek bunları uygulayabiliriz. En azından bu konuda standartların belirlenmesi gerekmektedir. İki farklı
görüş var sektör biz kendi yolumuzu biliriz diyor.
Ama sertifikasyon bu anlamda kesinlikle gereklidir. Sektör dağınık durumda. Sektörün bir yeniden
yapılanmaya gitmesi gerekmektedir. Sertifikasyon
mevcut mevzuatta revizyona gidilerek bu konuda
ilerleyebiliriz. Bakanlık turizm mezunlarını maalesef almıyor.
 Turizm meslek yasalarının yeterliliğini iki şekil-
de ele alınmıştır; Bunlar; sertifikasyon sistemi
ve turizm mevzuatıdır. Turizm mevzuatımızın
yetersiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda mevzuatımız günümüz koşullarına uygun olarak ve uluslararası normlar gözetilerek
güncellenmeli ve standartlar getirilmeli,
 Sertifikasyon sistemine opsiyonlu olarak gidil-
mesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. Mevzuatımızdaki nitelikler yönetmeliğine göre birçok husus basit ve hızlı şekilde çözülebilecek
durumdadır. Örneğin 4 yıldızlı otellerde, otelin
toplam personel sayısının %15’inin konusunda eğitim almış olmak koşulu güncellenebilir.
Sertifikasyon belgeleri Turizm Eğitimi veren
yüksekokul ve fakültelerin akredite edilerek bu
birimler aracılığıyla verilmeli,
 Sektörün dağınık bir yapıda olduğu ve mevcut
48
yapının yeniden güncellenmesi gerektiği sonu-
 Turizm sektörünün büyümesi çevreye duyarlı
sürdürülebilir boyutta gelişmeli. Destinasyonların ekolojik dengesi, su kaynakları, doğal varlıkları kısaca var olan mevcut yapı sürdürülebilir
kılınmalı,
 Turizmde büyümede önemli olan taşıma kapa-
sitesi konusudur. Sürdürülebilir ve gelişme kavramları birbiriyle iki zıt kavramdır. Taşıma kapasitesini aştığımızda sürdürülebilir turizmin
dışına çıkılmaya başlanmaktadır. Bu sebeple
taşıma kapasitesi konusuna hassasiyet gösterilmeli,
 Yasal düzenlemeler adı altında ilköğretimden
başlamak üzere yükseköğrenim de dâhil olmak
üzere sürdürülebilir ve çevre konuları hakkında
farkındalığı yaratmak adına dersler konulmalı,
 Turizm, ancak kadim olana saygı duyarsa, ona
saygı duyarak kabullenirse, mutluluğu sürdürebilirse tam anlamıyla başarılı olacaktır. Burada
asıl mesele yaşamı sürdürülebilir kılmaktır. Var
olan arzımızın dengesi gerçekçi yaptırımlarla
dengelenmeli,
 Turizm Kent konseylerine ihtiyaç vardır. Ancak
destinasyon yönetimine karşı yerel yönetime
rağmen merkez yönetimin hiç bir şey yapmaması gerekmektedir. Turizm Kent konseylerinde sadece STK’ların olması yeterli değildir.
Sektörden, kamudan, her kesimden katılımcılar
olmalıdır.
2.
Grup: Turizmde Eğitim ve Staj
Balıkesir Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr.
Necdet HACIOĞLU, "Türkiye'de bugün itibariyle
418 tane turizm okulu
var, bunların 100'ü fakülte, 176'sı MYO, diğerleri
de lise düzeyinde.
Yani ortalama yılda 100 bin gencimiz de turizm
eğitimi görüyor. Ancak yüzde 10'u sektörde çalışıyor. Demek ki o kadar mezunu sokağa bırakıyoruz,
yasal korumaya alınması gerekiyor.”
Prof. Dr. Ahmet AKTAŞ, “Gençlerin lisede 11 ay
staj görmesi onları sektörden bıktırmaktadır. Üniversite’de mecburi staj onları sıkmaktadır. Laboratuvarın ve turizmin olmadığı yerlerde okul açıl-
 Yöreye göre ders programları güncellenmelidir.
Turizm eğitimde program geliştirilirken, sektörlerle güncel iletişim halinde olunmalı. Sektörle bağlantılı ders programları hazırlanmalı.
Mezunlar derneği gibi aktif aktivitelerde yer
alınmalı. Sektörün bizden beklentileri bilinmeli,
 Eğitime göre maaş belirlenmesi gerekir. Alaylı
ile eğitimli çalışanlar arasında ücret farklılıkları
olmalı,
 Meslek liseleri ve fakülteler arasında işbirliği
sağlanmalı,
 Sertifika programları belirli bir zaman içinde
kaldırılmalı, akreditasyon ve denetim sağlanmalı,
 Öğrencilerin her departmanı görmesi sağlan-
maması için rapor hazırlandı, ancak Türkiye’nin
her yerinde turizm okulu açıldı. Yönetmeliğin değişmesi gerekir. Üniversitelerde çok iyi dil eğitimi
verilmelidir.”
Doç. Dr. Rıdvan KOZAK, “Paydaşlar birbirlerinden habersizdir. Zincir oteller de Türkiye’ye girmektedir, kimsenin birbirlerinden haberi yoktur.
Bütün paydaşların içinde olduğu bir konsey oluşturulması gerekir. Bu konseylerin oluşması konu-
malı, hem departman içi hem departmanlar arası rotasyon yapılmalı,
 Turizm okulları Türkiye’nin her yerinde değil,
laboratuvarın ve turizmin olduğu yerlerde açılmalı,
 Sektör stajyere faydalanma gözüyle bakmamalı,
 Akademik takvim sektörün talebine göre belir-
lenmeli,
 Dersler çok sık değişmemeli. Eğitimciler arası
koordinasyon sağlanmalı. Modüler sistem ile ilgili ciddi sıkıntılar vardır. Modüler sistem MEB
düzeyinde gözden geçirilmeli,
 Staj kuralları ve sektörün ihtiyaçları belirlenme-
li,
 Sürdürülebilir Turizm dersleri MEB müfredatı-
na konulmalı,
 Denetimde bütünlük sağlanmalı,
 Meslek Yüksekokullarında staj isteğe bağlı ol-
sunda bir çaba gösterilmesini talep ediyorum. Okul
sektör işbirliği sağlanmalıdır. Dekan ve okul mü-
dürleri toplantıları yapılmalıdır. Bölgesel toplantılarla sonuca gidilmelidir.”
 Paydaşların birbirlerinden haber alabilmeleri
adına bütün paydaşların içinde olduğu bir konsey oluşturulmalı,
mamalı,
 Eğitimli personel alınacak kapsamın daha açık
olması gerekiyor. Bu yönde yasa çıkarılmalı,
 Yurtdışında staj teşvik edilmeli,
 Sektördeki öğrenciler akademisyenler tarafın-
dan sahada aktif olarak takip edilmeli,
 Stajyer öğrenciler sabah vardiyalarında çalıştı-
rılmalı,
Eğitimciler öğrencileri yetenekleri doğrultusun-
da doğru şekilde yönlendirmelidir.
Sayı 3 | Mart 2016
49
3. Grup: Turizmin Geleceğinde
Paydaşların Rolü
Turizm çalışanlarının yüzde 52'sinin ilkokul
mezunu ya da diplomasız kişilerden oluştuğunu
vurgulayan Turizmi Geliştirme Platformu Başkanı
Musa UYAR, şu rakamları paylaştı: "Turizm Fakültelerinden mezun olanların yüzde 5'i, Lise ve Yüksekokul mezunlarının ise ancak ve ancak yüzde 1013’ü sektörde istihdam edilmektedir.
Bugün 81 il turizm müdüründen hiçbirisinin
turizm mezunu veya sektörel tecrübesi olmaması,
sektörün gelişmesinin önündeki en büyük dezavantajlardan biridir. Bugün turizm işkolundaki
sendikalılık oranı da, yüzde 3,5 ile 20 sendika
içinde sondan ikinci sırada olmasının vebali sadece
patronlara yüklenmemeli, sendikalarımızın ve turizm çalışanlarının da bir özeleştiri yapması gerekmektedir."
ülke olması gerekiyor ama bu açıdan son yıllarda
bir imaj sorunumuz oluştu" diye konuştu.
TUADER Başkanı Prof. Dr. Muharrem TUNA,
“Turizm Akademisyenleri Derneği’’ ni kurduk.
Türkiye için yapılacak akademik katkı çok fazla. Uygulama ile akademi bir araya gelmiyor. Sorun tespiti
yapıp, akademiye ulaştırıp onun da araştırması ve
her şey hakkında net bir rakam vermesi gerekirken,
bunu cevaplayacak kimse yok. Akademisyenlerin
uygulama ile birleşerek akademiye desteklerini
sunması beklenmektedir.”
Prof. Dr. Füsun İSTANBULLU DİNÇER, “Turizm
endüstrisi aslında endüstri olmaktan ziyade bir
yaşam felsefesi olarak algılanmalı. Turizm sektöründe istihdam edilen çalışanların en büyük
sorunu uzmanlıktır.
Turizm verilerinin bu yıl biraz geriye gidecek gibi göründüğüne de işaret eden Eski Turizm
Bakanı Ertuğrul GÜNAY, Türkiye için 30 milyon
turist, 30 milyar dolar gelirin yeterli olmadığını,
50 milyon turist - 50 milyar dolar gelir hedefine ise
Bu bağlamda verilecek olan turizm eğitiminin
niteliğini arttırma adına yeni bir eğitim stratejisi
geliştirmelidir. Dikkat çekilmesi gereken bir diğer
husus ise AB’ye uyumlu turizm politikasının oluşturulamaması ve bunun paralelinde bir takım ekolojik
kriterlerin konulmamasıdır”.
bugün gelinen noktada ulaşılmasına yönelik kaygılar olduğunu dile getirdi. Turizmde destinasyonun güven ve barış içinde olması gerektiğinin
önemine değinen eski bakan Günay, "Huzurlu bir
50
• Masa Başı İş arayışına çözüm olarak;
 Eğitim kurumları bilgilendirilmeli,
 Etkin Kariyer Planları yapılmalı,
 Diplomalıların sektörde istihdam edilmesi
için yasal düzenlemeler yapılmalı,
 Sağlık güvenceleri sağlanmalı,
 Eğitim kurumları ile sektör arasında ortak
bir koordinasyon kurulmalı,
 Ortaöğretim
kurumlardan
başlayarak
öğrencilere rehberlik desteği verilmeli,
 Turizm ile bazı meslek dalları entegre
edilmeli,
 Staj yönergeleri standart hale getirilmeli,
 Alternatif Turizm alanlarında ihtisas alanları
oluşturulmalı.
• Bayanlar açısından evlilik sorununa çözüm
olarak;
 Çalışan bayanlara çocuk sahibi ise kreş
desteği verilmeli.
 Esnek Çalışma saatleri düzenlenmeli,
 Kanuni hakların verilmesine ilişkin denetim
ve yaptırımlar arttırılmalı,
 Yeni doğum yapmış annelere ücretli izin/
ekonomik destek verilmeli,
 Cinsel Taciz konusunda gerekli yasalar ağır-
laştırılmalı,
 Anneliğe özgü haklar genişletilerek işlevsel
hale gelmeli.
• Yabancı Dil Yetersizliği sorununa çözüm olarak;
 Yabancı Dil eğitimine erken başlanmalı,
 Turizm okulları öğrencileri yabancı dil puanı
ile almalı,
 Erasmus programı kapsamında yurtdışındaki
üniversitelerle anlaşmalar çoğaltılmalı,
 Yabancı dil kitapları revize edilmeli,
 Konuşma Temelli eğitim verilmeli,
 İşletmelerde yabancı dil bilen çalışanlara ek
ücret verilmeli (motivasyon kaynağı olarak).
• Uygulama Eksikliği sorununa çözüm olarak;
 Sektörün içerisinden çalışanlar eğitim kur-
umlarına uygulama anlamında destek vermeli,
 İşverenler eğitilmeli,
 Uygulama konusunda nasıl ki Erasmus pro-
gramı ile öğrenciler arası değişim programı
varsa benzer şekilde çalışanlar için de ülkeler
arası değişim programları hazırlanmalı,
 Meslek içi eğitimin verilmeli.
• İş Güvencesi sorununa çözüm olarak;
 Öğrencilere burs ve istihdam garantisi veril-
meli,
 Sözleşmeler (iş güvencesi adına) gerektiği
gibi yapılmalı,
 Eğitim kurumlarında çalışanların haklarını
korumayı öngören dersler konulmalı,
 Sendikalaşmanın önü açılmalı.
Sayı 3 | Mart 2016
51
• Mektepli - alaylı çatışması sorununa çözüm
olarak;
 Zayıf
yönler belirlenerek alaylılara
mekteplilere eğitim verilmeli,
 Departman
bazında
sınavları yapılmalı.
mesleki
ve
yeterlilik
• Mevsimsellik sorununa çözüm olarak;
 Turizm çeşitlendirilmeli,
 Devletin teşvik politikaları etkinleştirmeli,
 Sezonluk çalışanlara özel yüksek bir asgari
ücret politikası belirlenmeli,
 İşsizlik fonları turizme yönelik projeler üret-
meli,
 Alternatif Pazarlama çalışmalarına yönlen-
meli.
• Eğitim kurumlarının yanlış yerlerde kurulmuş
olması sorununa çözüm olarak;
 YÖK nezdinde kontenjanlar planlı bir şekilde
açılmalı,
 YÖK’te turizm konseyi temsilciliği kurulmalı,
 Sektör kuruluşları kendi eğitim kurumlarını
kurmak üzere teşvik edilmeli.
• Çalışma koşullarının kötülüğü sorununa
çözüm olarak;
 Belirli standartlar istihdam edilme süresince
uygulanmalı,
 Otokontrol sistemi oluşturulmalı,
52
 Sendikalar daha proaktif davranmalı,
 Bölgesel istihdam politikaları geliştirmeli,
 Her şey dâhil sistemi kaldırılmalı ya da aza-
ltılmalı,
 Otel sahipleri eğitilmeli.
 Otel için verilen teşviklere sınırlama getiril-
meli,
 Sivil toplum örgütleri desteklenmeli,
 Akademisyeninden tüm turizm çalışanlarına
kadar herkes psikolojik destek almalı.
• Turizm mesleğinin cazip hale gelmesine ilişkin
olarak;
 İtibar ve maaş düzeyi yüksek tutulmalı,
 İşçilerin ve işverenlerin görev tanımları
yapılmalı,
 Toplam kalite yönetim sistemi otellerde iyi
uygulanmalı ve denetlenmesi iyi yapılmalı,
 Denetim için teftiş kurumları oluşturulmalı,
 Yatak kapasitesine göre istihdam edilecek
işçilerin oranı yeniden hesaplanmalı,
 Yaptırım ve ödüllendirme sistemi bir arada
uygulamalı,
 Çalışılmayan dönemlerde de SSK’lar devlet
tarafından ödenmeli,
 Sektörden de eğitim verecek kişiler seçil-
meli,
 Branşlaşmaya
yetiştirilmeli.
doğru
kalifiye
elemanlar
• Serbest piyasa ekonomisinin turizm üzerindeki
olumlu ve olumsuz etkilerine ilişkin olarak;
 Yeni cazibe alanları belirlenip, mobil oteller
kurulmalı,
 Yerel ya da ulusal düzeyde paydaşları
kapsayan ve fikirleri önemseyen turizm
birimleri kurulmalı,
 Yasalar gruplar arasında uyumlu hale getir
ilmeli,
Mevsimsel istihdam sorunu yaşayan personel farklı otellerle dönüşümlü olarak
çalıştırılmalı,
 Kümeleme çalışması yapılmalı,

Misafir hizmet standartlarında iyileştirme
yapılmalı,
 Bölgesel bazda çalışmalar yapılmalı,
 Tanıtımlar bölgesel düzeyde yapılmalı,

İş tanımında standartlar belirlenmeli ve
standarda uygun olmayanlara ödül ve ceza
yöntemi uygulanmalı,
 Sektör temsilcileri destinasyon tanıtımında

etkin rol almalı,
Alternatif turizm türleri daha etkin bir
şekilde tanıtılmalı,
 Turizmden elde edilen gelirin bir kısmı
kaynakların korunması için kullanılmalı,
 Turizm gelirinin yerel halka katkısı sağlan-
malı,
 Turizmin çeşitlendirilmesi anlamında yerel
halk ve esnaf bilgilendirilmeli,
 İç turizmin dinamikleri periyodik birimlere
bölünmeli,
 İşletmelere destek verilmeli.
• Sürdürülebilir turizme ilişkin olarak;
 Ekolojik Turizme yönlenmeli,
 İşletmelerde inovasyon teşvik edilmeli,
 Yeni yapılan otellerin her biri engellileri
düşünerek hareket etmeli,
 Alternatif turizm pazarı oluşturulmalı,
 Otellerde yeşil enerji kaynaklarının kul-
lanımı özendirilmeli,
 Görüntü kirliliği giderilmeli,
 Çevreyi
koruma adına eğitim ve bilinçlendirme yaygınlaştırılmalı.
• Turizm meslek örgütlerinin mevcut durumuna
ilişkin olarak;
 TÜRSAB ile TÜREB arasındaki yetki ve pay-
laşım meselesi çözülmeli,
 Birliklerde görev süresi 2 dönemle sınır-
landırılmalı,
 Sivil toplum kuruluşları ticari amaçlı kuruluş
oluşturmamalı,
 Yatırımcı ile çalışanlar birbirinden ayrılarak
farklı şekilde örgütlenmeli,
 Hangi ülkeden turist istiyorsak bir refer-
andum oluşturulmalı ve turizme kazandırılmalı,
 İşçiler ve işverenler arasında ortak iletişimi
sağlayacak bir platform oluşturulmalı,
 Hakem
rolü üstlenecek hakem kurulu
oluşturulmalı,
 Paydaşların oluşturduğu bir meclis / plat-
form oluşturulmalı.
Sayı 3 | Mart 2016
53
4.
Grup: Ortak Fikirler Grubu
Prof. Dr. Cengiz DEMİR Deniliyor ki turizm
mezunları turizm işletmelerinde çalışsın. Peki işletme kamu yönetimi
maliye lojistik pazarlama gibi bölümlerin.
Mesela bankaya girecek
olan kişi bankacılıktan
mezun olacak diye bir
şart var mı? Onların
işinde de zaten siz turizmci olarak bankada
öğrencilerin beklentilerini ya biraz aşağı çekeceğiz
ya da öğrencilerin beklentilerini karşılayabilecek
yetkinliğe kavuşturacağız.”
Yrd. Doç. Dr. Saadet PINAR TEMİZKAN, “Bizim
genel sorunumuz ne kadar yönetici stajı da
yaptırsanız sektörde bir rekabet var. Bizim işimizi
herkes yapabiliyor. İstediğiniz kadar yönetici stajı
yaptırın sonuçta turizm alanında bir yasamız ol-
çalışıyorsunuz, bu açıdan bakarsak biraz daha
objektif bakmış oluruz. Burada bir denge gözetilmelidir.
Doç. Dr. Düriye BOZOK, “Aslında turizm mesleği
pek çok kişi için cazip bir meslek ancak sektöre
girdikten sonra çalışma koşulları ya da özellikle
eğitim almış olan öğrenciler, kişiler ya da mezunların sektöre girdikten sonra sektörden kaçışları
çok dikkat çekiyor. Dört
yıllık fakülte mezunu
sektörde hangi kademede istihdam edilecektir? Yönetici aday
adaylarını yetişiyoruz
diyoruz ama fakülteden
dört yıl sonra mezun
olan kişinin hemen
gidip işletmenin başında oturup da orada idarecilik yapması mümkün olmuyor.”
Prof. Dr. Asım SALDAMLI, “Nitelikli personele
her zaman iş vardır. Sıkıntı nitelikli personel
yetiştirmekte sorun yaşayan okullardır. Tabi ki
işveren de ucuz ve kaliteli personel isteyecektir. Bir
eğitimci olarak söylüyorum, o zaman biz okullarda
madığı için, öğrencilerimizi koruyamadığımız için,
meslek kanunumuz olmadığı için herkes bu işi
yapacak. Bizim ilk önce bunun önüne geçmemiz
gerekir. Bu mesleği nasıl daha cazip hale getirebiliriz. Yasamız olmadan biz bu işi cazip hale getiremeyiz. Meslek yasasının bir an evvel çıkması gerekmektedir.”
• Turizm mesleğinin cazip hale gelmesine ilişkin
olarak;
 İhtiyaca göre okullaşma modeli olmalı,
 Sektörün ihtiyaçları göz önüne alınmalı,
 Yönetim stajı gerekliliği: Öğrencilere sektöre
geçmeden önce yönetici eğitimi verilmeli,
 Turizm yasası çıkarılmalı
öğrenciler korunmalı,
ve
sektörde
 Meslek Yüksekokullarında staj zorunluluğu
olmalı,
 Stajyerler ucuz iş gücü olarak görülmemeli,
 Yurt dışı stajları da kontrol edilebilir olmalı,
 Turizmi on iki aya yaymalı,
 Sendikalaşma oranı çok düşük, artırılmalı,
 Öğrencilerle
sektör
görüşmeler yapılmalı,
54
şartlarıyla
 Kaliteli tesis sayısı artmalı,
ilgili
 Liselerde turizm cazip hale getirilmeli,
geliştirilmeli,
 Stajlarda bölümler arası rotasyon zorunlu olmalı,
 Teşviklerde turizm eğitimi almış kişilere
öncelik verilmeli,
 Sektörde taşeron işletmecilik kaldırılmalı,
 Eko turizm bilinci oluşturulmalı,
 İş garantisi verilmeli,
 Nitelikli eleman sayısı artırılmalı,
 Diplomalı eleman çalıştırma zorunluluğu olmalı.
• Turizm sektörünün geliştirilmesinde
daşların rolüne ilişkin olarak;
pay-
 Okullarda işletme modelleri oluşturulmalı,
 Kontenjan sayısı azaltılmalı,
 İşveren sorunları eğitim kurumları ile ortak
çözülmeli,
 İşletme sorunlarına
çalışmalar yapılmalı,
yönelik
akademik
 Derneklerin sektöre destek olması sağlanmalı,
 Sendikalaşma oranı artırılmalı,
 Turizm sektörüyle ilgili kanunlar net olmalı,
 İşçi ücretleri artırılmalı,
 Paydaşlar bir araya gelmeli,
 Kent turizm konseyi düzenli olarak bir araya
gelmeli,
 Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde paydaşlar toplanmalı,
 Sektöre kalite açısından standartlaşma gelmeli,
 STK’lar sektör sorunlarına çözüm önerisi
sunmalı.
• Türkiye turizminin mevcut durumuna ilişkin
olarak;
 Turizm teşvikleri bölgelere eşit dağıtılmalı,
 Teşvik konusunda daha az gelişmiş bölgelere
ağırlık verilmeli,
 Ürün çeşitlendirilmesi yapılmalı,
 Uzun vadeli stratejik planlar hazırlanmalı,
 Taşıma kapasitesi analizleri yapılarak gelişim
sağlanmalı,
 Coğrafik etiketlemeler yapılmalı,
 Bölgelerin kimliğini içeren turistik ürünler
 Yerel halkın turizme dâhil olması ve farkındalığının artırılması sağlanmalı,
 Yalnızca deniz, güneş, kum turizmi olmamalı,
 Gastronomik kimlik ön plana çıkarılmalı.
• Serbest piyasa ekonomisinin turizm üzerindeki
olumlu ve olumsuz etkilerine ilişkin olarak;
 Taban ve tavan fiyatları belirlenmeli,
 Turist tüketici hakları Avrupa Birliğine göre
uyumlaştırılmalı,
 Beş yıllık kalkınma planlarında turizm ayrı
bir başlık altında değerlendirilmeli,
 Devlet tarafından denetim boyutu etkili olmalı,
 Haksız rekabet sonucu ortaya çıkan kalite
sorunu çözülmeli,
 Tarafların fikrine dayalı bir piyasa ekonomisi
olmalı.
• Turizm sektöründe eğitim ve staj sorunlarına
çözüm olarak;
 Rotasyon esasına dayalı staj olmalı,
 Stajyerlerin barınma ve beslenme ihtiyacı
uygar insana yakışır şekilde olmalı,
 Ders programlarının belirlenmesinde sektör
temsilcilerinden oluşan bir danışman kurulu
oluşturulmalı,
 Dönem içinde de staj yapılabilmeli,
 Eğitim müfredatlarında belirli bir standart
olmalı,
 Aynı adı taşıyan programların ders çeşitleri
belirli bir oranda (%70) aynı olmalı,
 Stajlar ücrete tabi olmalı,
 Akademik kadrolaşma ihtiyaca göre olmalı,
 Sektörle üniversiteler arasında protokoller
imzalanmalı,
 Eğitim müfredatları sektörle uyumlu olmalı.
Yrd. Doç. Dr. Serap ALKAYA
Arş. Gör. Gamze MEŞE YORULMAZER
5656
SOSYAL GÜVENLİK
Ersin UMDU
E. SGK Müfettişi İş ve Sosyal
Güvenlik Danışmanı
Turizm Sektöründe
İşçi Sendikası
Hizmet Kalitesini Arttırır
T
ürkiye’de işverenler sendikaya
genelde soğuk bakmaktadır.
Bu şekilde soğuk bakılmasının
alt sebebinde işverenlerin sendikaya
önyargılı olmalarından kaynaklanmaktadır. Zira işverenler işyerinde
sendika örgütlenmesinin kendisine
çok ciddi ekstra maliyetler doğuracağını, işyerindeki yönetim otoritesini
sendikayla paylaşmak zorunda kalacağını, işyerindeki üretim kalitesinin
düşeceğini düşünmektedir. Bu düşünce ile sendikaya karşı gerekli önlemleri alarak işyerinde sendikal bir
örgütlenmenin önüne geçmeye çalışacaktır. Ama buna rağmen işyerinde
kendi inisiyatifi dışında bir ciddi bir
şekilde bilhassa yetki belgesi alabilecek güçte bir sendikalaşma süreci
olursa için işveren kendisinin kötü
işveren olduğu kanısına kapılmaktadır. Bu psikoloji hemen hemen bütün
işveren profilleri için geçerlidir. Ama
başta belirttiğim üzere bu psikolojik
tepki ve önyargı tamamen işveren
58
Sendikalıotelişletmesi;
güvenilirlik,duyarlılık,yetkinlik
veanlayışkalitekriterlerinde,
müşterilerininbeklentilerini
karşılamayayakınlaşmıştır.
açısından sendikal algının hatalı olmasından kaynaklanmaktadır.
Öncelikle sendikal örgütlenme süreci işyeri açısından avantaj mı yoksa
dez avantaj mı sorusunu cevaplamak
gerekir. Burada da ilk etapta sendikalaşmanın üretim kalitesini düşüreceği ya da yükselteceği tartışmasını
yapmak gerekir. Bu konuda Balıkesir
Üniversitesi Mühendislik Mimarlık
Bölümü Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğr.Gör.Dr. Şimal Yakut AYMANKUY’un “Konaklama İşletmelerinde
Sendikaların Hizmet Kalitesine Etkileri” başlıklı doktora tezine göz atmak
gerekir. Aymankuy, tezinde öncelikle
Kalite kavramını, çok değişik şekillerde kullanılmakta ve genellikle tanımı
yapacak olan kişiye göre de değişebilmektedir, şeklinde tanımlamıştır.
Buna göre Konaklama işletmeleri
açısından bakıldığında ise özellikle
kalite kavramının hizmet boyutu ile
açıklanmasında yarar vardır. Kalite,
bir ürün ya da hizmetin belirlenen
ya da olabilecek ihtiyaçları karşılama
yeterliliğine dayanan özelliklerinin
toplamıdır. Toplam Kalite Yönetimi
anlayışı gelişmeye başladıktan sonra, kalitenin tanımı da buna uygun
olarak değişim göstermiştir. Toplam
Kalite Yönetiminin odak noktası,
müşteri olduğuna göre, kalitenin tanımını yaparken de, müşteriyi ana
nokta olarak almak gerekliliği açıktır.
Bu durumda kalite; müşteri tatmini
ile ölçülen müşteri beklentilerini karşılama ölçüsüdür . Genellikle yapılan
kalite tanımları, mamul kalitesini
içerdiğinden, hizmet kalitesi kavramı açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Hizmet kalitesi kavramını ise, tarafından, müşterinin hizmeti almadan
önceki beklentileri ve yararlandıkları
gerçek hizmet deneyimini kıyaslamaları sonucu, beklentileri ve algılanan
performans farklılığının yönü ve derecesi olarak tanımlanmıştır. Konaklama işletmeleri açısından ise kalite,
turistlerin mevcut ya da doğabilecek
ihtiyaçlarını tatmin etmeye yönelik
mal ve hizmetlerin üretilmesi, işletmenin faaliyet verimliliğinin artırılması ve etkin bir maliyet kontrolü ile
maliyetlerin düşürülmesi amacı ile
kullanılan stratejik bir araçtır. Söz konusu tanımlardan sonra Aymankuy,
sendikaların rolü üzerinde durulacağı belirtmiştir. Buna göre; Sendikaların, aynı iş kolunda çalışan işgörenlerin işverenlere karşı haklarını almak
ve kazandıkları hakları korumak için
bir araya geldikleri kuruluşlar olduğu
bilinmektedir. Konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin de biraraya
gelerek sendika çatısı altında toplanma eğilimleri bilinen bir gerçektir.
Buna karşılık konaklama işletmeleri
yöneticilerinin sendikalaşmaya soğuk baktıkları gözlenmektedir. Oysa
sendikaların konaklama işletmesi
yönetimine katkıları olacağı açıktır.
Özellikle sendikalar, aynı sendika
ücretini uygulayarak çalışanların
maaşlarını, rekabetin dışında tutabilirler. Konaklama sektöründe küçük
işletmelerin finanse etmekte güçlük
çekecekleri işe alıştırma eğitimlerini
sendikalar üstlenebilirler. Yine sendikalar; piyasaya nitelikli personel
yetiştirme misyonunu üstlenebilir,
işletmelere zaman ve para kaybettirmeden aradıkları nitelikte personelin
teminini sağlayabilirler. Sendika aracılığı ile tatminkar ücret alan personel daha etkili ve verimli olacaktır.
Kalite - Maliyet - Verimlilik - Karlılık
İlişkisi Kalite kavramının tanımları
yapılırken özellikle dikkati çeken bir
nokta, "maliyetlerin düşürülmesine
yönelik stratejik araç" yaklaşımının
benimsenmesidir. Konaklama işletmelerinde de belirli standartlara bağlı kaliteli mal ve hizmet üretimi ancak
etkin bir kalite kontrolü ile mümkün
olabilecektir. Kalite kontrolü; istenen kalite özelliklerini sağlayan, işletmenin tasarım, pazar araştırması,
araştırma-geliştirme, üretim, satış ve
satış sonrası hizmet gibi bölümleri-
nin belirli kalite düzeyinin yaratılmasındaki rollerinin planlanması ve
koordinasyonu olarak tanımlanabilir
Konaklama işletmelerinde başarılı
bir kalite kontrolü için, konaklama,
yiyecek-içecek, güvenlik, personel,
muhasebe, teknik servis, satışlar ve
çamaşırhane gibi departmanların, turistik işletmenin türüne göre içinde
bulunan tüm departmanların, turistlerin ihtiyaçlarına cevap veren kalite
düzeylerinin yaratılmasındaki rolleri
belirlenmeli ve katkılarının koordinasyonu sağlanmalıdır. Görüldüğü
gibi kalite konusunda sorumluluklar
bütün işletmeye yayılmıştır. İşletmenin tamamını içine alan toplam kalite kontrolüne işlerlik kazandıracak
önemli olgulardan biri de Toplam
Kalite Yönetimi sistemidir. Toplam
Kalite Yönetimi'nde hedef, müşteri
ihtiyaçlarının karşılanması için işletmede görev yapan personelin tamamının bütün departmanlarda en üst
düzeyde etkinlik ve verimliliği sağlayabilmelerini kolaylaştıracak süreç
ve sistemlerin oluşturulması, organizasyonda uygulamaya konmasıdır.
Konaklama işletmelerinde gerçekleştirilen faaliyetlerin hepsi doğrudan
kaliteyi etkilemektedir. Özelikle verilen hizmetin niteliği işgücü ağırlıklı
olduğundan işin yapısındaki kalitenin
başarısı ve verimlilik de büyük ölçüde kalite maliyetlerine bağlı olmaktadır. Faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde yapılacak hatalar önemli kayıplara
neden olabilecektir. Turistik ürün tüketicilerine hatalı mal ya da hizmet
sunumunun yaratacağı olumsuzluk-
Sayı 3 | Mart 2016
59
lar göz önüne alındığında, konaklama işletmelerinde mal ve hizmetlerin
üretiminde doğması muhtemel hataların önlenmesine yönelik çalışmalar
büyük önem arz etmektedir. Ortaya
çıkan olumsuzlukların giderilmeye
çalışılması, işletme için imaj zedeleyici olmakla beraber aynı zamanda
maliyetleri de artıracaktır. Tüm bu
nedenlerden dolayı, üretim aşamasında turistlerin ihtiyaçlarına uygun mal ve hizmetlerin; bir defada,
hatasız üretilmesini sağlayacak bir
sistem kurulmalı, üretim süresince
hataların engellenmesine yönelik
çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Bu
sebeple Aymankuy, Kaliteli hizmetin,
müşteri ile doğrudan doğruya ilişki
içinde bulunan personel aracılığı ile
sağlanmaktadır diye belirtmektedir.
Bu açıklaması çerçevesinde; sunulan hizmetin o anda tüketilmesi ve
personel ile müşteri arasında doğrudan yüzyüze ilişki, konaklama işletmelerinde personel davranışlarını
daha da önemli hale getirmektedir.
Motivasyonu iyi, kendini işletmenin
bir parçası gibi gören, üst yönetimle
sağlıklı bir iletişim içinde bulunan
personel çok daha iyi hizmet vererek
müşteri memnuniyeti sağlayacaktır.
Memnun müşteri ise kaliteli hizmet
60
sunumunun göstergesi olurken, işletme açısından da verimli bir çalışma
ortamının varlığını ortaya koyacaktır.
Buradan hareketle personel motivasyonunun ve buna bağlı olarak müşteri memnuniyetinin sağlanması için
gerekli çalışmalara konaklama işletmelerinin daha fazla önem vermesi
gerektiği sonucu çıkmaktadır. Konaklama işletmelerinde çağdaş yönetim
sistemleri kullanılmalıdır. Çağdaş yönetim sistemlerinin bireyi ön plana
çıkaran yapılanmaları, çalışanların
ihtiyaç ve taleplerini birebir karşılayabilecek işletmelere olan ihtiyacı
da ortaya çıkarmaktadır. Sendikalara
olan ihtiyaç da bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Aymantuy, tezinde sendikaların,
konaklama hizmeti sunulan yerlerde
kalitenin arttırılmasında etkili yapılar olarak değerlendirilmeleri konusu önem kazandığını ayrıntılı olarak
izah etmiştir. Bu açıklama çerçevesinde sendikalı ve sendikasız otel işletmelerinde, müşterilerin beklenti
ve algıları arasındaki farktan kaynaklanan kalite boşluğu tespit edilerek,
iki tip işletme arasında karşılaştırma
yapmıştır ve diyagramlar hazırlamıştır. Ve sonuç olarak; sendikalı otel
işletmesi; güvenilirlik, duyarlılık, yetkinlik ve anlayış kalite kriterlerinde,
müşterilerinin beklentilerini karşılamaya yakınlaşmıştır. Yapılan analizler çerçevesinde; sendikalaşmanın
konaklama sektöründe, hizmet kalitesi ve verimliliği arttırıcı etkisi, yapılan uygulamada doğrulanmıştır.
HALA
SENDİKALI
DEĞİL MİSİNİZ?
SENDİKANIZA
ÜYE OLMAK
ARTIK
ÇOK KOLAY ?
ÖRGÜTSÜZ
KALMAK,
YALNIZ KALMAK
DEMEKTİR.
PAK
TURİZM İŞ
üyesi olmak
için işlem
basamakları:
Ptt’den
E-Devlet
Şifreni Al.
www.turkiye.gov.tr
adresinden işçi sendikaları,
üyelik işlemleri
bölümüne gel,
giriş yaparak
PAK TURİZM İŞ’i
seç ve kolayca
üye ol.
ÜZ
K,
LMAK
İR.
YAKAMOZ
Turizmci Olmak















Turizmci olmak, sosyal hayatını sıfıra
indirip çalıştığın tesis için yaşamaktır,
Turizmci olmak, çocuklarına, eşine ve
sevdiklerine minimum zaman ayırmaktır,
Turizmci olmak, rüyada bile sorunlu misafir ve sinirli müdürlerle boğuşmaktır,
Turizmci olmak, kışın işsiz kalacağını
bile bile lades olmaktır,
Turizmci olmak, 6 ay para biriktirip 6
ay onu yemektir,
Turizmci olmak, hiçbirşeyin taksidine
girmemek, girersen de çıkamamaktır,
Turizmci olmak, her sene patlayan
turizmden payın senede bir defa verilen
(belki) % 3-5 zam oranıdır,
Turizmci olmak, terlemek ama kötü
kokmamaktır,
Turizmci olmak, sinirlenmek ama surat
asmamaktır,
Turizmci olmak, koşmak ama yorulmamaktır,
Turizmci olmak, yıllar boyunca hep
sıfırdan başlamaktır,
Turizmci olmak, müdürlük mertebesine
ulaştığında her an kovulma tehlikesi ile
yaşamaktır,
Turizmci olmak, aldığın üç kuruş maaşla zenginmiş gibi davranmaktır,
Turizmci olmak, en az iki dil konuşup
bir türlü yönetime derdini anlatamamaktır,
Turizmci olmak, tatil ve bayram günlerinde daha çok çalışmaktır,












Turizmci olmak, saatlerce ayakta durmaktan oluşan varislerin çaresini internetten aramaktır,
Turizmci olmak, tonlarca malzemeyi
birimlerine dağıttıktan sonra üzerinin
kirlenmesinin suç sayılmasıdır,
Turizmci olmak, 3 saat ücretsiz mesainin
normal, 15 dakika gecikmenin memleket
meselesi sayılmasına katlanmaktır,
Turizmci olmak, her sene başka bir sektörde iş arayıp bulamamak ve esarete
geri dönmektir,
Turizmci olmak, yağan yağmur için misafir tarafından suçlanmaktır,
turizmci olmak, eğer şanslıysan haftada
bir ‘’of’’ yapmaktır,
Turizmci olmak, ‘’of’’ gününde giyecek
bir çift sivil klıyafet uyduramayıp uzun
bir ‘’offf’’ çekmektir. (çünkü dolap takım
elbiselerle doludur!)
Turizmci olmak, yorgunluktan ve uykusuzluktan ölüp bittiğin halde her zaman
mutlu, işine aşık, etrafına neşe ve ışık
saçmaya çalışmaktır
Turizmci olmak, her zaman temiz, pak ve
şık olmak becerisine sahip olmaktır, bir
de bunları yaptıracak zamanı bulabilmektir!
Turizmci olmak, herkese tatil yaptırıp,
tatil yapamamaktır,
Turizmci olmak, açık büfe servisine rağman, karavanaya talim etmektir,
Turizmci olmak, her türlü mobinge rapğmen ‘’peki efendim’’ diyebilmektir.
Sayı 3 | Mart 2016
61
İŞ HUKUKU
Turist Rehberleriyle İlgili
"İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
2014/6242 E. , 2014/9770 K.
"İçtihat Metni"-Mahkemesi : Antalya 5. İş Mahkemesi
Tarihi : 18/09/2013 - Numarası: 2012/51-2013/345
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün
Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle,
temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, dosya incelendi,
gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi
delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik
görülmemesine göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı
dışındaki temyiz itirazlarının reddine
2-Davacı, davalı işyerinde otel rehberi olarak çalışırken iş
akdini, haklı nedenle alacaklarının ödenmemesi ve işverenin
olumsuz tavırları nedeniyle sonlandırdığını bildirerek kıdem
tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının ödetilmesini istemiştir.
Davalı, davacının iş akdini, haklı nedenle olmadan sonlandırıldığını, tüm haklarının ödendiğini hiçbir alacağı olmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının iş akdini istifa ederek sona erdirdiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda
taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada
da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat
edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla
bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları
delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle
kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile
sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen
genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin
fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma
olup olmadığı araştırılmalıdır.
Satış temsilcilerinin fazla çalışma yapıp yapmadıkları
hususu, günlük faaliyet planları ile iş çizelgeleri de dikkate
alınarak belirlenmelidir. Genelde belli hedeflerin gerçekleşmesine bağlı olarak prim karşılığı çalışan bu işçiler
62
yönünden prim ödemelerinin fazla çalışmayı karşılayıp
karşılamadığı araştırılmalıdır. İşçiye ödenen satış priminin
fazla çalışmaların karşılığında ödenmesi gereken ücretleri
tam olarak karşılamaması halinde aradaki farkın işçiye ödenmesi gerekir.
Somut olayda, davacı otel rehberidir. Davalı Tanığı M.
S. C.’ın beyanında da açıkça belirttiği üzere davacı ve bu işi
yapan kişiler, davalı şirket tarafından yurtdışından getirtilip
otellere yerleştirilen turistlerin sorunlarını otele gidip dinleyen, otelde kalan müşterilerle şirket arasındaki irtibatı
sağlayan kişilerdir. Görevleri otellere gidipturistleri dinlemektir. Bu durumda davacının fazla mesai yapması kaçınılmaz
olup işin doğası gereğidir. Davalı da tevilli olarak, davacının,
kendisine işveren tarafından tahsisi edilen araba ile otellerde
gezdiğini doğrulamaktadır. Dosyaya sunulan araç seyir defteri,
işverenin çalışmaları kontrol amacıyla uyguladığı bir sistem
olup davacının çalışma sistemini göstermektedir. Bu nedenle
davacının çalışma düzeninin bir parçasının bu otel gezmeleri
olduğunu kabul etmek zorunludur.
Davacı, 500,00TL + turistlere yaptığı tur satışlarından
aldığı prim usulü çalıştığını bildirmektedir. Ve buna dair
belgeler sunulmuştur. İşin pirim karşılığı yapıldığı durumlarda yapılacak iş, yapılan fazla mesai ile ödenen pirimin
birbirini karşılayıp karşılamadığını tespit etmek ve arada bir
fark varsa bunu vermektir. Mahkemece, sunulan seyir defteri, tur satış bilgileri ve diğer ödeme belgeleri hiç incelenmeksizin, “Davacının davalıdan aldığı ücretten daha fazlasını
turistlere verdiği rehberlik hizmetinden kazanmaktadır. Bunu
kendi beyanları ortaya koymaktadır. Primin miktarının belirlenmesinde, verilen rehberlik hizmeti, dolayısıyla turist sayısı
belirleyici olduğu düşünüldüğünde, davacının fazla mesai
ücreti alacağı olmadığı, kendi mesaisini kendisinin belirleyebildiği kanaatine varılmakla, davacının alacağının olmadığı
anlaşılmıştır.” gerekçesiyle fazla mesai alacağının reddi hatalı
olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş denetime elverişli bir bilirkişi raporu alarak
davacının yaptığı fazla mesai ile bu mesai karşılığı aldığı
pirimlerin karşılaştırılarak eksik ödeme olup olmadığı belirlenerek çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz
itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle
BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde, davacıya iadesine, 5.5.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KOPUZ GIDA ANTALYA
Adres:Havalimanı Servis Yolu Aşağı Yenigöl Mah.Nergiz sk.No:88 Muratpaşa/ANTALYA
Tel:0242 341 44 07 Fax:0242 341 44 06
E-Mail:[email protected]
Sayı 2Sayı
| 13Temmuz
| Mart 2016
2015
63
64

Benzer belgeler