Turizm Çalışanları Meslek Yasasının Önemi ve TİYADER
Transkript
Turizm Çalışanları Meslek Yasasının Önemi ve TİYADER
http://turizmigelistirmeplatformu.org facebook/ Turizmi-Geliştirme-Platformu [email protected] twitter.com/turizmigelistir İÇİNDEKİLER TURİZMTR Sektörel Dergi Editör: Krizlerin Gölgesinde 2016 Turizmi 3 TurizmSektörünüBirÇatıAltındaToplamak 4 ZorBirYıl;2016 6 Editör Dr. Şevket YİRİK Türkiye'deKalifiyeİşGücününÖnemi 8 Yayın Kurulu Kazım BAYRAM Öğr. Gör. Deniz ÖREN Arş. Gör. Gamze MEŞE Arş.Gör. Faruk Seyitoğlu Nurhak AKBUDAK Arş. Gör. Remziye EKİCİ HollandaHastalığıveTürkTurizmininYapısalSorunları 10 TuristRehberliğininMeslekYasasıÖncesiGelişimSüreci 14 TurizmdekiKrizinÇözümüİçinAykırıBirUmut 18 AkademikTurizmEğitimi:QuoVadimus?AracıOlarak 21 Yıl:2 - Sayı: 3 - Mart: 2016 İSSN: 2149-9721 Pak Turizm İş Adına Sahibi Musa UYAR Danışma Kurulu Prof. Dr. Ali ERBAŞ Prof. Dr. Atila YÜKSEL Emre KOCAOĞLU Ertuğrul GÜNAY Prof. Dr. Ozan BAHAR M. Zeki APALI Prof. Dr. Zeyyad SABUNCUOĞLU Web Editörü Kürşat DİNÇ Reklam & Pazarlama Mustafa AKKAYA Yazı İşleri Müdürü Tayyar KAYA Grafik & Tasarım BarışveTurizm 24 26 TürkiyeTurizmininDünüveBugünü 36 BinayıTurizmİşletmesiYapanUnsur:Personel 40 TürkiyeTurizmininGeleceği? 21gram.com.tr “TurizminGeleceği”PanelveÇalıştayıSonuçBildirgesi Baskı Yele Ofset TurizmciOlmak 44 59 Baskı Adeti 5.000 Makalelerle ilgili bilimsel ve hukuki sorumluluk yazarlara aittir. Makaleler kaynak gösterilerek kullanılabilir. Süreli Yayın www.pakturizmis.org 44 24 [email protected] facebook.com/PakTurizmisSendikasi twitter.com/Pakturizmis ADRES: Cevizlidere Mahallesi 1239.Sokak No:2 Kat:3 Daire No :8 Balgat-Çankaya / ANKARA Tel: 0(312) 473 26 86 Faks: 0(312) 473 26 81 2 40 10 Ögr. Gör. Dr. Şevket YİRİK A.Ü. Turzm Fakültesi EDİTÖRDEN G Krizlerin Gölgesinde 2016 Turizmi eleceği sürdürülebilir barış ve refaha bağlı olan turizm sektörü ülkemiz adına son yılların en sancılı dönemlerini yaşamaktadır. “2023 Türkiye Turizm Stratejisi” hedefleri mevcut şartlar değerlendirildiğinde ulaşılması hayal olan bir noktadadır. Hedef başka vizyon ise bambaşka bir durumdur. Türkiye Turizm Stratejisi 2023 ana hedefleri, Cumhuriyet’in 100'ncü yılı olan 2023 yılında 63 milyon turist, 86 milyar ABD Doları dış turizm geliri ve 1.350 ABD Doları kişi başı gelir olarak planlanmıştır. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü verilerine bakıldığı zaman 2014 yılında uluslararası turizm gelirleri 48 Milyar ABD Doları artarak 1245 Milyar ABD Dolarına ulaşmıştır. 2013 yılında dünya genelinde seyahat edenlerin sayısı 1087 Milyon kişi iken, bu sayı 2014 yılında 1135 Milyon kişiye ulaşmıştır. Dünya turizm gelirlerinin % 41’ini elde eden Avrupa Kıtası 17 Milyar ABD Dolar artışla gelirini 509 Milyar ABD Dolarına yükseltmiş, Asya ve Pasifik Bölgesi 16 Milyar ABD Doları artış elde ederek gelirini 377 Milyar ABD Dolarına ulaştırmış, Amerika Kıtası 10 Milyar ABD Doları artışla gelirini toplamda 274 Milyar ABD Dolarına çıkarmıştır. Ortadoğu’da ise turizm gelirleri 4 Milyar ABD Dolar artışla 49 Milyar ABD Dolarına ulaşmış ve Afrika Kıtasında ise 1 Milyar ABD Doları artışla turizm geliri 36 Milyar ABD Dolarına ulaşmıştır. Turizm gelirleri açısından özetle % 5 ve üzerinde olmak üzere bölgelere göre değişen artış yaşanmıştır. Turizm gelirleri açısından ilk 3 ülke içerisinde 57 Milyar ABD Doları ile Çin 5.sıradan 3.sıraya yükselmiş, Amerika Birleşik Devletleri (177 Milyar ABD Doları) ve İspanya (65 Milyar ABD Doları) sırasıyla 1. ve 2.liklerini korumuştur (UNWTO World Tourism Barometer, volume:13, April 2015: 1-2). Bu veriler ışığında her yıl dünya turizm pazarının arttığı görülmektedir. İyi olan hedefleri belirlemektir ancak en önemlisi belirlenen hedeflere ulaşmak için izlenen stratejilerdir. Mesela Türk turizm sektörü artan terör olayları ve Rusya krizinin de etkisi ile en zor dönemini geçiriyor. 2015 yılında bu gelişmelere rağmen yaklaşık 36.2 milyon turist ve yüzde 1.6 kayıpla kapatan sektör, böyle devam ederse geçen yıldan daha zor bir yıl geçirecektir. Rusya Tur Operatörleri Derneği de (ATOR), 2015 yılında Rus turizm sektörünün ekonomik krizden kaynaklı olarak % 30 oranında küçüleceğini bildirmişti bu duruma iki ülke arasında başlayan uçak krizide eklenince sektör daha da daralmıştır. Maalesef biz millet olarak sadece bir birimizi taklit eden bir yapıya sahibiz, bu durum sektör temsilcileri açısından da aynen devam etmektedir. Dünyanın en güzel coğrafyasında, en güzel turizm tesislerine sahibiz. Her şey dahil sistemi ile oluşturduğumuz rekabet ortamı öyle bir virüs gibi yayıldı ki, turizm bölgelerindeki yatırımcılar, farklı konseptlere yönelme cesareti bulamaz hale geldi. Sektör temsilcileri birbirleri ile rekabeti sadece fiyat politikalarında yaparak en ucuz müşteriye kadar ulaştı. Fiyat üzerinden öyle bir yarış ortamına girildi ki, bedavaya müşteri getirerek sektörü alışveriş komisyonlarından kazanılacak paraları hesap eder duruma getirdi. Büyük tur operatör- leri otellerin tek patronu haline geldi ve kurumlar kendilerini pazar arayışına değil, tur şirketleri arayışına iterek sektörü belirli pazarlara mahkum ettiler. Sadece Antalya bölgesindeki otellerin sayı ve kapasiteleri İspanya’nın iki katı ancak İspanya pazarının sektördeki payına bakarak ülke turizminin kalitesini görebiliriz. Sektörün üst düzey temsilcileri nitelik mi?, nicelik mi? sorusunun cevabını her zaman nicelik olarak gördü. Sadece sınır girişlerine bakarak ülkeler arası yarışı turist sayıları ile yapmaya başladık. Dünya turizm örgütü verilerine bakılarak, ülkemize gelen turistten daha az sayıda turist alıp daha fazla gelir elde eden ülkeleri görebiliriz. Bunun için turizmdeki kriz bize çok önemli bir ders verdi: sektör temsilcilerine alışılmışın dışında farklı pazarlar bulup yeni açılımlar ile niş pazarlara yönelmeyi, farklı paketler oluşturarak ürün çeşitliliği ile riski dağıtmayı öğretti. Şahsım adına sektörün bu krizi yaşamasına pozitif bakanlardanım nedeni ise, turizmde farklılık ve yenilik üretmede kısır bir döngü içerisinde kalıp Rusya pazarına bağlı kalan sektör temsilcilerinin mecburi çıkış yollarını öğreneceğindendir. Belkide ilk defa sektör temsilcileri Rusya ve AB pazarlarının dışında alternatif pazar arayışlarına girdiler. Örneğin 2023 hedefi ile dünyada ilk 5 içerisinde olmayı planlayan ülkemizin Uzak Doğu pazarına yönelik bir politikası var mıdır? Özellikle beşinci sıradan üçüncü sıraya yükselen, 100 milyar dolar turizm harcaması bulunan ve kişi başı harcaması yaklaşık 1400 dolar olan Çin pazarı için devletin yada sektör temsilcilerinin herhangi bir politikası var mıdır? Evet var diyenler ülkemize gelen sayıları inceleyebilirler. Bunun gibi tüm farklı pazarlar için bunlar geçerlidir. Artık her bir turizmci kendi alanında farklı alternatiflere yönelmeli, farklı konsept projeler üretmeli ve pazarda hitap ettikleri yelpazeyi genişletmelilerdir. Yoksa bugün Rus turistle yaşadığımız kriz yarın farklı pazarlar ile de yaşanabilir. Bana göre sektörün en büyük sorunu turizmin turizmcilere emanet edilmemesi, stratejilerin masa başında oluşturulmasıdır. Şu anda Türkiye’nin her yerinde türizm eğitimi veren kurumlar bulunmaktadır, sözde sektöre kalifiye personel yetiştirmektedir. Yapılan çalışmalarda turizm eğitimi almış olan kişilerin yalnızca %6’sının çalışmak üzere turizm sektörüne devam ettikleri kalan %94’ünün ise diğer sektörlerde çalışmayı tercih ettikleri belirtilmektedir. Yatırımcılara bakılınca para sahibi herkes turizmci olabiliyor, bu durumda sektörde sadece taklitçiliğin önünü açıyor. Her ne kadar da ülkem adına zor dönemlerden geçiyor olsak da ülkemizin geleceği adına ümidimiz tamdır, gün gelecek her işi ehli olan yapacak ve ülkemiz adına en önemli sektörlerden birisi olan turizmde bundan nasibini alacaktır. Değerli okuyucular “TurizmTr” ailesi olarak siz değerli katılımcılar ile turizm sektörü adına çok önemli bir çalıştayı gerçekleştirdik. Daha önce yayınlanmış olan iki sayı da turizmin can suyu olan konular işlenmiştir. Dergimizin üçüncü sayısını sizlerle paylaşmaktan onur duyuyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyor ilerideki sayılarda buluşmak dileği ile. Sayı 3 | Mart 2016 3 DOSYA Ertuğrul GÜNAY Eski Kültür ve Turizm Bakanı Turizm Sektörünü Bir Çatı Altında Toplamak T Yenibiryasalçatıaltındayahut mevcutyasalarınverdiğiolanaklar içindebirsivilörgütlenme olarakturizmcilerinbirlikteliğinin sağlanmasızorunludur. urizm, 20.yüzyılın son çeyreğinde dünyada önemli ekonomik ve sosyal gelişim alanlarından biri olarak öne çıktı. İletişim ve ulaşım olanaklarının gelişmesi, turizm hareketinin dünyada yaygınlık ve süreklilik kazanmasını kolaylaştırıyor. Şu anda yılda 1 milyar kişi turizm amaç- 4 lı olarak seyahat ediyor. Bu seyahat harcamaları dünya ölçeğinde önemli bir ekonomik haraketlilik yaratıyor. Bütün bu gelişmelerin 21.yüzyılda da artarak sürmesi bekleniyor. Türkiye 80'li yıllarda turizmi önemli bir politika olarak benimsedi. 80'lerde 1 milyon turist gelmesini başarı sayarken, 2000'li yılların ilk 10 yılında 30 milyon yabancı pasaportlu ziyaretçi almayı başardık. Yine aynı tarihlerde dünya turizminin 6. ve Avrupa'nın 4. turizm ülkesi sıralamasına girdik. Türkiye'nin son çeyrek yüzyılda elde ettiği bu başarı, devletin turizmi önemsemesi ve altyapı olanakları sunmasının yanısıra, sektörün her alanında çalışanların girişimciliği ve özverili sebatkarlığının da sonucu oldu. Nitekim, bu ortaklaşa çalışmanın güzel bir örneği olarak TC Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 yılında 'Avrupa'nın En İyi Turizm Organizasyonu' seçildi. Bugün 30 milyonu aşan yabancı pasaportlu ziyaretçi sayısı ve ülke ekonomisine 30 milyar doları aşan doğrudan katkısı ile turizm sektörü Türkiye'nin çekici sektörlerinin başında gelmektedir. O nedenle bu önemli sektörün günlük politik tercih ve dalgalanmaların dışında kalması, kendini yönetebilir bir üst yapıya kavuşması zorunludur. Bu anlayışla 2011 Genel Seçimleri öncesi Turizm Sektörünün ana bileşenlerini bir çatı altında toplamak amacıyla hazırlayıp Bakanlar Kurulu'na sunduğumuz yasa tasarısının, yeni bir üst meslek örgütü (baskı gru- bu) oluşur endişesiyle kabul edilmemesi bir talihsizlik oldu. Aynı dönemde Rehberlik Yasa tasarısının yasalaşmasını başardık; ancak sivil toplum örgütlenmesinden kaygı duyan çoğunluk görüşü, turizmcileri bir çatı altında toplama girişimimizi engelledi. Oysa, özellikle son zamanlarda içerde ve dışarıda yaşanan siyasal ve ekonomik olumsuz gelişmeler, böyle bir çatı örgütlenmesinin turizm için ne denli önemli ve gerekli olduğunu bir kez daha kanıtladı. 2014 ve 2015 yıllarında Bakanlık tanıtma çalışmalarında yeterli ve verimli bir performans sergilemekten uzak kalınca, özellikle 2015'te yüksek oranlı bir düşüş yaşandı. Şimdi Bakanlık ve TÜİK çeşitli hesaplama yöntemleriyle bu düşüşü gözden kaçırmaya çalışsa da, gerçek ortada ve bu düşüşün gelecek yıl artarak süreceği görülüyor. Böyle bir ortamda tanıtım politikalarında etkin. ken- di kaynaklarına sahip ve bu kaynakları doğru tercihlerle kullanabilen bir turizm üst örgütü, yanlış ve tehlikeli gidişe önemli bir müdahalede bulunabilirdi. Ama ne yazık ki, dünyanın önemli bir turizm ülkesi olan Türkiye'de şu anda bu büyük sektörün doğrudan sahibi yok! Öte yandan, Turizm Birliği Yasasının Bakanlar Kurulundan geçmemesi üzerine, turizmcileri sivil girişim çatısı altında toplamak amacıyla oluşturduğunuz Türkiye Turizm Meclisi de, turizmciler arasındaki gereksiz kariyer yarışlarına kurban edilmiş görünüyor. Önümüzdeki dönemde turizmin gelişiminin sürdürülebilir olmasını amaçlıyorsak, yeni bir yasal çatı altında yahut mevcut yasaların verdiği olanaklar içinde bir sivil örgütlenme olarak turizmcilerin birlikteliğinin sağlanması zorunludur. Bunun ilk koşulu da turizm sektörünün bütün kesimlerinin bu birlikteliği içtenlikle amaçlaması ve bu yolda kararlı bir tutum sergilemeleridir. Sayı 3 | Mart 2016 5 DOSYA Bahattin YÜCEL Eski Kültür ve Turizm Bakanı Zor Bir Yıl; 2016 S Rusyakriziyadabölgeselsorunlar olmasadasektörbuyapılanmasıylaciddisorunlarayaşayacaktı.Buolumsuzluk ortamındasektörünsayısalteknolojiye uygunbiryenidenyapılanmasürecini başlatmasıpekalamümkün. on günlerde öne çıkan sektör temsilcilerinin önerdikleri önlemler, bu büyüklükteki bir bunalımdan çıkışı sağlamaya yeteceğe benzemiyor. Turizm Sektörü bugünlerde eskilerin "cümlenin maksudu bir ama rivayet muhtelif" diye tanımladıkları, farklı çözüm arayışları içinde. Ortak amacın deyişteki gibi çıkış yolu bulmak olduğuna kuşku yok. Öneriler içinden en gerçekçi ve ekonomik olanın kısa sürede seçilmesi zorunlu. Sektörün, kredi sağlayan kuruluşların yöneticilerinin ve yatırımcıların bu sezona ilişkin değerlendirmelerine bakılırsa; 2016 Yılı gündemdeki varsayımların çok daha ötesinde zorluklarla geçmeye aday. Rusya ile yaşanan siyasal gerginliğin dışında, G.Doğu'da sürüp giden sokağa çıkma yasağı, Dış Basına yansıyan görseller; her kesimden tatilcilerin bir turizm ülkesinde görmeye alışkın oldukları manzaralara hiç benzemiyor. Üstelik içeride iyice daraltılan haber alma özgürlüğünün sınırları nedeniyle, tartışılmasa da; Türkiye'nin IŞİD Terörüne en fazla destek veren ülke olduğuna ilişkin haberler, hemen her gün pazar ülkelerin basınında ilk sıralarda yer alıyor. Olanlar yetmezmiş gibi bir türlü engellenemeyen, Suriye'li göçmenlerin sahte can yelekleri ve şişme 6 botlarla, bile bile ölüme gönderildikleri Ege Kıyıları'nda hayatlarını kaybetmelerine ilişkin hüzünlü hikayeleri, Dünya Televizyon Kanallarının en çok izlenen programları arasında. Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Gerçekten zor bir yıl olacak 2016. Son günlerde öne çıkan sektör temsilcilerinin önerdikleri önlemler, bu büyüklükteki bir bunalımdan çıkışı sağlamaya yeteceğe benzemiyor. Örneğin ilk dile getirilen ortak çözüm; büyük bir tanıtım kampanyası. Amatör kriz yöneticilerinin yüzmilyonlarca dolarlık, bütçeli kampanyalarının -yine eski deyimle- pek kıymet-i harbiyesi bulunmuyor. İşin aslına bakarsanız, Türkiye; yukarıdaki olumsuzluklar yüzünden, yeterinden fazla tanınıyor. Son dönemde dile getirilen önerileri bir kez daha özetlersek. Yapılması gereken ilk iş; olası kayıpları öngörecek gerçekçi bir yaklaşımla, sektör envanterinin eksilmesini önleyecek, finansal çözümler bulmak ve bunları hiç gecikmeden uygulamaya sokmaktır. Borçların yeniden yapılandırılması, alacak takiplerinde karşılık ayrılmasını erteleyecek bir düzenleme bu aşamada çözüm getirebilir. SGK Primleri ve ücretlerden tahsil edilen vergilerin sıfır faizle ertelenmesi, bu aşamada çalışanların işlerini kaybetmelerini engelleyecek önemli bir katkı yapacaktır. Belli büyüklüğe erişmiş işyerlerinde çalışanların yurtiçi tatil harcamalarının, giderleştirilmesine izin verilmesi, okul tatillerinin bölgesel iklim özelliklerine göre takvimlendirilmesi de sağlanabilir. Ne varki, bu tür önlemler yaklaşmakta olan krizin etkilerini azaltmaya yarasalar da, sonrasını tasarlamaya yetmeyecektir. Sorun; üzerinde yaşadığımız coğrafyada mezhep kavgasına varan çatışmalardan değil, iletişim teknolojisindeki gelişmelerin, turizm sektöründe başlattığı değişime zamanında ayak uydurulamayışından kaynaklanacağa benzemektedir. Doğrusu; Rusya Krizi ya da Bölgesel sorunlar olmasa da Sektör bu yapılanmasıyla ciddi sorunlar yaşayacaktı. Bu olumsuzluk ortamında sektörün sayısal teknolojiye uygun bir yeniden yapılanma sürecini başlatması pek ala mümkün. Köklü bir değişimi içerecek bu modelin, Bakanlık, Turizm Bölgelerindeki Yerel Yönetimler, Sektörün Meslek Kuruluşları ve Ticaret Odaları ile birlikte ele alınması, kısa sürede başarı sağlayabilir. Sayı 3 | Mart 2016 7 DOSYA Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği Başkanı (POYD) Ali KIZILDAĞ Türkiye'de Kalifiye İş Gücünün Önemi T urizm sektörü her aşamasının insan gücüne dayalı olduğu önemli bir hizmet sektörüdür. Kalifiye iş gücü ise göreviyle ilgili aldığı mesleki eğitimi, kazanmış olduğu deneyimleriyle birleştirien kaliteli hizmetin sunulmasını sağlayarak çalıştığı kurumu rakiplerinin bir adım önüne taşıyan temel unsurdur. Kalifiye iş gücü yetiştiren eğitim kurumlarının, işverenin faydalanabileceği iş gücünü yetiştirme sektörünün en önemli gerekliliği olan yabancı dil eğitiminin yeterli olmadığı, gelişen ve değişen dünya trendlerinin konusunda bazı alanlarda geri kalması bugün karşımıza çıkan en büyük problemdir. Özellikle turizm görmezden gelindiği, teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan eğitim kurumlarından mezun olarak sektörde yer edinmeye çalışan kişiler, sektörün ve işletmelerin ihtiyaçlarını karşılayamadığı için verilen hizmet kalitesinin düşmesine sebep olmak- 8 Turizmdehizmetanlamındadünya markasıhalinegelmekisteniliyorsa hemeğitimkurumlarınahemdebu alandafaaliyetgösterenişletmelere büyükgörevdüşmektedir. tadır. Bazı alanlarda ,eğitim kurumlarının vermiş olduğu eğitimlerin yetersiz kalması , işverenleri kalifiye çalışanı yurtdışından istihdam etmesine yönelttiği gerçeğini görmezden gelemeyiz. Sektörün dönemsellik özelliği, iş yoğunluğuna bağlı olarak, istihdam sağlama olanaklarının da dönemsel olmasına sebep olmaktadır. Turizmde hizmet veren işletmeler, yetişmiş deneyimli iş gücünü, maliyetlerinin yükseldiği dönemlerde kaybetme sürecine giriyor. Bu durum kalifiye işgücü kaybına sebep oluyor. Kalifiye iş gücünü yetiştirmek ve sektöre kazandırılarak, turizmde hizmet anlamında dünya markası haline gelmek isteniliyorsa hem eğitim kurumlarına hem de bu alanda faaliyet gösteren işletmelere büyük görev düşmektedir. Mesleği ile ilgili yeterli donanıma sahip kişilerin , tüm sosyal ve yasal haklarını dönemsel olmayacak şekilde alabildiği bir ortamda çalışması ile ortaya konulan işin kalitesi asla tartışılamaz. Bu noktada işverenlere, özellikle misafir yoğunluğunun düştüğü ve işçi maliyetlerinin arttığı kış dönemlerinde yapılacak vergi düzenlenmeleri ile istihdama teşvik edilmesi sektörün işgücü kaybının önüne geçilmesinde büyük katkı sağlayacaktır. ASGARİ ÜCRETTE DALGA ETKİSİ Asgari ücretteki artışın en önemli etkisi işverenin sırtındaki yüksek üretim ve işçilik maliyetlerinin her anlamda artması olacaktır.Artan vergi maliyetleri ile ilgili basit bir çalışma yapmak gerekirse , her asgari ücret ile çalışan işçi için ay başına artan sadece vergi maliyeti 500-600 TL arasında olacaktır. Özellikle küçük çaplı işletmelerde veya dönemsel çalışan işletmelerde bu maliyet göze alınamayacak, kapanmalara veya küçülmelere gidilecektir. İşte bu durumda istihdam kanallarının daralmasına sebep olunacaktır. Asgari ücret ile görev alan kişilerin ücretlerinde yapılacak zorunlu % 40 lık artışın yaratacağı dalga etkisi göz ardı edilemez. Asgari ücret ile çalışan kişiler uzmanlıkları , mesleki eğitim ve tecrübeleri yeterli olmayan kişilerdir. Bu kişilere oranla uzmanlığı olan kişilerin ücretlerinde de artışı gerektirecek olan bu uygulama işveren için sadece asgari ücretle çalışanların maliyetlerini değil tüm işçi maliyetlerindeki artışlara sebep olacaktır. Ve bu ücretlerde işletme içi dalga etkisinin oluşmasına sebep olacaktır. Özellikle Turizm sektöründe misafir memnuniyeti ile birlikte hizmet kalitesini arttırmak için yurtdışından yapılan istihdamlarda uygulanan ücretlendirmelerde, asgari ücretin katlarına göre belirleme zorunluluğu bulunmaktadır. Asgari ücrette yapılacak artışın yabancı işçi istihdamındaki olumsuz sonuçlarının sektöre etkisini hizmet kalitesindeki düşüş ile görebileceğiz. Turizm işletmelerine tedarikçi olarak hizmet vermekte olan firmalar için de aynı etki söz konusu olacaktır. İşçi maliyetlerinin artması ,alınan ürünün fiyatının arttırılmasını beraberinde getirecektir. Yani etki sadece işçi maliyetlerinin artması ile kısıtlı kalmayacak ekonominin her alanında hassasiyeti arttıracaktır. Sonuçlar kısaca değerlendirilecek olursa ; işçi maliyetlerinin % 40 oranında artmasının işveren maliyetlerindeki etkisi çok daha ağır olacaktır. Daha az istihdam sağlayarak maliyet yükünü hafifletmek isteyen işveren işsizlik oranının artmasına sebebiyet verebileceği gibi kayıt dışı istihdam oranının artması da beklenen sonuçlar arasında değerlendirilmelidir. Daha az personel ile çalışan işletmelerin hizmet kalitesindeki düşüş sektörel bir gerilemeye sebebiyet verecektir. Artan bu maliyetleri karşılamak isteyen işletmeler sundukları hizmetlerin fiyatını yükseltme yoluna gidebilir ancak turizm sektörünün günümüzde içinde bulunduğu ve her aşamada hissedilen bilinmezlik durumu buna izin vermediği gibi tüm Öncelikli olarak artan vergi yükünün işletmelerin omuzlarından alınması gerekmektedir. bu olumsuz etkilerin daha çok hissedilmesine neden olmaktadır. Hem sektörel hem de ülke ekonomisinde oluşabilecek bu olumsuz etkilerin azaltılması tabiki mümkündür. Öncelikli olarak artan vergi yükünün işletmelerin omuzlarından alınması gerekmektedir. Bu noktada her işletmenin kolaylıkla faydalanabileceği, maliyetlerdeki artışa eş değer uygulanabilecek teşviklerin devreye sokulması gerekmektedir. Aksi halde iyi niyetle yapılan bu düzenleme ülke ekonomisi ile birlikte sosyolojik açıdan da sıkıntılı süreçlerin yaşanmasına sebebiyet verebilir. Sayı 3 | Mart 2016 9 DOSYA Prof. Dr. Ozan BAHAR Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Hollanda Hastalığı ve Türk Turizminin Yapısal Sorunları T ürkiye’nin rekabet gücü en yüksek sektörüdür. Makro ekonomik olarak toplamda 96 milyar dolarlık hasıla etkisi vardır. Turizmin çarpan etkisi 2.5 olarak hesaplanmaktadır. Hizmet sektörü içinde yer almakta olup emek-yoğun 10 HollandaHastalığıteroisinegöre;ani zenginleşmekaynağınakavuşanbir ekonomidemecutüretimfaktörlerinin diğerüretimalanlarındançekilipyeni kaynağayönelmesisonucundatoplam üretimazalmaktadır. bir sektördür. Sektörde dolaylı ve doğrudan olmak üzere üç milyona yakın insan istihdam edilmektedir. İleri-geri bağlantılar, tedarik zincirleri vb. diğer alt sektörlerde katıldığı zaman sektörden 10 milyona yakın insanın bir şekilde gelir sağlamak- ta olduğu öngörülmektedir. Türkiye’de turist sayısı açısından turizm, 1984–1990 yılları arasında ortalama %12.1; 2004–2014 yılları arasında ise %10.2 büyüyen bir sektör olmuştur. 2004–2014 yılları arasında AB turizmi %3.3, aynı yıllarda Dünya turizmi %4.1 büyüme göstermiştir. Turizm geliri açısından ise 2004– 2014 yılları arasında Türkiye %7, AB %4.8 ve Dünya turizmi %7.2 büyüme göstermiştir. Turizm, ülkenin 2-2.5 arasındaki katma değeri ile gelişme potansiyeli en yüksek ve dünya pazarlarındaki en rekabetçi sektörüdür. Şöyle ki, sektörlerin ithalat bağımlılığına bakılacak olursa: Otomotiv sektörünün %28, kimya sektörünün %26 ve turizm sektörünün %10 oranında bir ithalat bağımlılığı söz konusudur. Buradan sektörün, ülkenin kendi öz kaynaklarıyla üretim yaptığını rahatlıkla söylemek mümkündür. Ayrıca bütün sektörlere doğrudan girdi sağlamanın yanında, geleceğe yönelik olarak, istihdam imkânının en fazla olduğu sektör konumundadır. Sektörün tüm bu verilere karşın içinde bulunduğu durum ve önümüzdeki yıllara ilişkin beklentiler çok olumlu gözükmemektedir. Rusya ile yaşanan siyasi gerginlik ve bunun turizm ekonomisi üzerinde meydana getirdiği etkiler üzüntü verici bir şekilde Türk kamuoyunca izlenmektedir. Ne var ki, yaşanan bu kriz söz konusu olmasaydı bile sektörün benzer bir kriz durumuyla çok yakın gelecekte karşı karşıya gelebileceği bir gerçektir. Çünkü sektör 1980 sonrası yakaladığı olumlu havayı ve ivmelenmeyi artık sürdüremez duruma gelmiştir (1982 yılı-2634 sayılı “Turizmi Teşvik Kanunu”). Aslında Türk turizm sektörü belki de gelebileceği en iyi noktaya gelmiştir. Bununla birlikte, bundan sonrasının ne olacağı, nasıl bir politika izleneceği, nasıl bir rekabet stratejisi izlenmesi ile hangi ülkelere hangi turizm ürününün ne şekilde pazarlanması gerektiği gibi soruların yanıtı tam bir muammadır. Bu sorular ve aşağıda belirtilen konular çok önemle incelenmesi, yanıtlanması ve bir an önce de uygulamaya geçirilmesi gereken konular arasındadır. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıklamış olduğu “Turizm Acil Önlem Planı”, kısaca devletin turizm sektörünü yalnız bırakmayacağını, elinden gelen desteği vermeyi sürdüreceğini ifade etmektedir. Çünkü turizmcilerin 13 milyar dolarlık borcunun ertelenmesinin, yöresel uçuşlara 7 saatlik yakıt desteği verilmesinin, turizmciye sağlanan ihracat teşviğinin ve yurtdışındaki Türk kökenli tur operatörlerine 100 milyon liralık mali desteğin sektörde faaliyet gösteren işletmecilerin özellikle bu yıl ve önümüzdeki 2-3 yıllık süredeki sorunlarına kısa ve orta vadede çözüm olabileceği düşünülmektedir. Oysaki deniz, güneş ve kum (3S) üçgenine sıkışan turizm sektörünün uzun vadeli düşünüp, var olan çok ciddi yapısal sorunlarına şimdiden çözüm arayışına girmesi gerekmektedir. Ülke için dezavantajmış gibi görünen -Rusya ile yaşanan siyasi ve ekonomik gerginlik ile mülteci ve terör- sorunlar alınabilecek daha radikal kararlarla uzun vadede önemli avantajlara dönüştürülebilir. Bunun için tek yapmamız gereken kısa vadeli sorun ve çözüm önerilerini hızlıca uygulamak ancak bundan 20-30 ve belki de 50 yıl sonrasını düşünmeye başlamaktır. Nitekim ülkemizin, ülke turizmcilerinin bunu yapabilecek iradesi, öz kaynağı, yetişmiş insan gücü ve en önemlisi de tarihi, kültürel ve doğal çok sayıda varlığı ile turizm ürün çeşitliliği mevcuttur. Ülke turizmini sadece kıyı turizmine endekslemek çok ciddi bir yanılgıdır. Ayrıca turizmde arz fazlası ile birlikte; sadece Almanya, Rusya ve İngiltere gibi 2-3 ülkeye endeksli bir yapının var olması sektör için önemli bir sorundur. Bu bağlamda, Rusya krizinde görüldüğü üzere en ufak bir olumsuzlukta sektör, hemen çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir. İktisat literatüründeki Hollanda Sayı 2 | 1 Temmuz 2015 11 Hastalığı teorisine göre; ani zenginleşme kaynağına kavuşan bir ekonomide mevcut üretim faktörlerinin diğer üretim alanlarından çekilip yeni kaynağa yönelmesi sonucunda toplam üretim azalmaktadır. İlk olarak 1960'lı yıllarda Hollanda'da doğal gaz bulunması sonucunda gözlemlendiği için Hollanda Hastalığı adını almıştır. Buna ilave olarak, büyük çaplı sermaye girişleri, ekonomilerin aşırı ısınmasına ve döviz kurlarının aşırı değerlenmesine sebep olup, kırılganlığı artırabiliyor. Döviz kurunun aşırı değerlenmesi, ekonomide "Hollanda hastalığı" denilen problemlere yol açabilmektedir. Türkiye’de turizm özellikle 1982-2000 yılları arasında çok muazzam bir gelişme ve atılım göstermiştir. Böylece, ülke turizminde kaynakların özellikle kıyı turizmi odaklı bir döngü içerisinde yıllardır deniz, güneş ve kum ürününü sunan bölgelere kaydırılması, şimdi Hollanda Hastalığının Türk turizmi ve sonuçta ekonomisi açısından yaşanmasına neden olmaktadır. 2016 yılında Türkiye’ye gelmeyeceği düşünülen 4.5 milyon turistin ülkemiz ekonomisi üzerinde ortaya çıkartacağı hasarın 12 1980 ya da 1990’lardan kalma eski politikaların bir an önce değiştirilmesi gerekmektedir. 5 milyar dolar olacağı ve buna AB turizmindeki kayıp da eklendiği zaman bunun toplamda 7-8 milyar dolar düzeyinde olacağı tahmin edilmektedir. Oysa geniş bir turizm ürün arzına sahip olan ancak bunu tam manasıyla ve uzun vadeli sürdürülebilir turizm politikalarıyla desteklemeyen ülkemiz turizmi için artık yaşanan yapısal sorunları görmek ve acilen bunların üstüne gidip, Hollanda Hastalığını ortadan kaldırmak gerekmektedir. Zaten herkes temel başarı unsurlarına sahip, daha farklı ürünlerin ve daha farklı pazarlama teknikleriyle uluslararası turizm piyasasına arz edilmesi gerekmektedir. Charles Hendy’nin ifade ettiği üzere; “geleceğe, geçmişin devamı olarak bakamazsınız… Çünkü gelecek farklı olacak ve gelecekle başa çıkabilmek için geçmişle başa çıkma yönteminizi unutmak zorundasınız”. Sonuç olarak, uluslararası turizm sektöründe nereye gideceğimizin yanıtı tam olarak belli değil. Ülke turizmde 1980’den bu yana çok iyi bir noktaya gelindi ama bundan sonraki politikalar neler olmalı, bunu net bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Dolayısıyla, 1980 ya da 1990’lardan kalma eski politikaların bir an önce değiştirilmesi gerekmektedir. Buradan hareketle; ülke turizminin içinde bulunduğu yapısal bazı sorunları da aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür: Ülkenin turizm politikası yok ve bu konuda çok uzun vadeli bir projeksiyon yapılmalı Türkiye’nin turizm hedefleri ve politikası kısa-orta-uzun vade şeklinde çok iyi ortaya konmalı Turizm potansiyeline sahip olan tüm illerimiz için devlet destekli Master planları yapılmalı İller ve bölgeler arasında koordine sağlanmalı ve özellikle ortak bir fiyat politikası belirlenmeli Düşük fiyatlandırma politikası de- ğişmeli ve farklı fiyat tarifelerine son verilmeli Meslek yasası bir an önce çıkartılmalı Turizm Fakülte ve Yüksekokulları AB standardına göre akredite olmalı. Turizm sektöründe çalışacak olan diplomasız insanlara, akredite olmuş bu okullarda eğitim programları uygulanmalı ve sertifika verilmeli. Yabancı dili olmayan turizm çalışanlarına bu okullar nezdinde açılmış kurslarda eğitim verilmeli Turizme ilişkin olarak özellikle Yükseköğretim anlamında okul açılmamalı ve öğrenci sayısı arttırılmamalı Sektörde çalışan personelin (örneğin %60 ve üzerinin); turizm lisans, ön lisans ve liselerinden mezun olmuş kişilerden olması ve bunun meslek yasasıyla zorunluluk haline getirilmesi Taşıma kapasitesini aşan destinasyonlar için, sürdürülebilir turizm anlayışı kapsamında imar ve yapılaşma disiplini sağlanmalı Kıyı bölgelerinde özellikle artık konaklama işletmesi bağlamında ruhsat verilmemeli Oda ve yatak sayısı arttırılmamalı ve kesinlikle sınırlandırılmalı (İspanya ve Meksika örnekleri) Günün şartlarından etkilenmeyen ve dünyaya hükmeden bir turizm anlayışıyla hizmet verilmeli Safranbolu, Beypazarı, EskişehirOdunpazarı gibi Belediyecilik anlayışını Türkiye geneline yaymalı Safranbolu, Beypazarı, EskişehirOdunpazarı gibi Türk kültürünü, tarihini, ören ve gezi yerlerini, mimariyi, yemekleri, unutulmaya yüz tutan meslekleri, folkloru, kıyafeti, müzeleri öne çıkartmalı Yöreye özgü değerleri festival, panayır vb. etkinliklerle ya da aktivitasyonlarla öne çıkartmalı Türkiye’nin sektörel anlamda yeni marka veya markalaşma örneklerini acilen uygulamaya koymalı İstikrarlı, kararlı paydaşlarla çalışıp köklü stratejiler ortaya koymalı Kriz yönetiminden Risk yönetimine geçilmeli Tematik turizm çeşitleri öne çıkartılmalı BBC, EURONEWS ve CNN gibi önemli dünya TV’lerinde Türkiye lehine sürekli yayın yapılması, reklam verilmesi ve propaganda yapılması Türkiye genelinde acil bir Eylem ve Master planı bir an önce uygulanmaya konulmalı Çalışan kesiminin ücret ve çalışma koşullarının AB standartlarına çekilmesi sağlanarak, sektör için çok büyük bir olumsuzluk yaratan işgücü devir hızının düşürülmesi; nitelikli, tecrübeli ve yetişmiş elemanların sektörde istihdamının sağlanması ve devamlılığı önemli görülen bazı yapısal sorunlar arasında yer almaktadır. Ülkenin sahip olduğu doğal, kültürel, tarihi ve diğer birçok varlığı düşünüldüğü zaman Türkiye’nin turizm sektöründe hak ettiği konumda olmadığını rahatlıkla belirtmek mümkündür. Bu nedenle giderek artan rekabet ortamı ve pazardan pay kapma arayışı ile var olan payın sürdürülebilirliği, diğer taraftan uluslararası turizm sektöründe yaşanan güncel ve ekonomik sorunlar göz önüne alındığında, yenilikçi fikir ve uygulamaların rekabet avantajı elde edilmesinde önemli bir rol oynadığı değerlendirilmektedir. Böylece yükselen refah düzeyine paralel olarak, seyahate ayrılan gelirin ve ulaşım olanaklarının artması ile büyüyen turizm sektöründen arzu edilen payı almak için turizm ülke ve bölgeleri arasındaki rekabetin her geçen gün daha da artacağı öngörülmektedir. Türkiye bu rekabet yarışında ayakta kalmak istiyorsa, yenilikçi ve sürdürülebilir turizm politikalarını ve yeni ürünlerini bir an önce uygulamaya geçirmelidir. Sayı 2 | 1 Temmuz 2015 13 DOSYA A.Zeki ALPALI Turist Rehberleri Birliği Başkanı (TUREB) Turist Rehberliğinin Meslek Yasası Öncesi Gelişim Süreci Ü lkemizde rehberliğin geçmişi 19. yüzyılın sonlarına kadar uzanmaktadır. 1839’da Tanzimat’ın ilanıyla eğitim, güzel sanatlar ve ticaret alanında Avrupa ile ilişkiler gelişmiş ve İstanbul’da yaşayan yabancı sayısında artış olmuştur. Avrupa’da seyahat alanındaki gelişmelere paralel olarak Paris-İstanbul arasında Orient-Express tren seferlerinin 5 Haziran 1883’de başlaması ve Kırım Savaşı’nda Osmanlıların batılı güçleri desteklemesi, batılıların ülkeye sempati duymasına ve ticaret, gezi amaçlarıyla ziyaretlerin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Osmanlı'da 19. yüzyıl sonunda görülmeye başlayan turist rehberliği, hem ülkenin tanıtımı, hem de ulusal güvenlik açısından önemliydi. 29 Ekim 1890 tarihinde yayınlanan 190 sayılı Nizamname, bu mesleğin kurumsallaştırılması çabalarının ilk örneği oldu. 14 Rehberlikmesleğinekabuledileceklerinyurtiçiuygulamagezileri Üniversitelerileişbirliğiiçinde uzmanlaşmışeğiticirehberlereşliğinde2etaplıolarakgerçekleştirilmektedir. 18. yüzyıldan itibaren önce askeri, sonra da ekonomik gücünü kaybetmeye başlayan Osmanlı Devleti, Batı etkisine girmeye başladı. Osmanlı'ya büyük bir ufuk açan, herkese hukuki ve mali güvenceler getiren Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla birlikte, bir yandan güzel sanatlar, eğitim ve ticaret alanlarında Avrupa ile ilişkiler, bir yandan da İstanbul'a gelip giden veya sürekli başkentte oturan yabancı sayısı arttı. Avrupa'da seyahat alanında baş döndürücü gelişmelerin ortaya çıkması, Thomas Cook ve Belçika kökenli Wagons-Lits şirketlerinin birleşmesi, Orient-Express adı altında Paris-İstanbul tren seferlerinin başlaması gibi gelişmelerle birlikte yabancı iş adamı ve tüccarlar genellikle Beyoğlu'nda toplanmaya ve yatırım yapmaya başladılar. Kırım Savaşında Osmanlının Rusya'ya karşı batılı güçlerle birlik olması, Avrupa'da efsaneler kenti İstanbul'a ilgi ve sevgi doğurmuş, bu motifle ilk prototip turistler görülmeye başlanmıştı. İşte bu hareketlilik bir süre sonra İstanbul'da rehberlerin bir meslek grubu olarak ortaya çıkmasına yol açtı. "Rehberlik"le ilgili ilk belgelere, 29 Ekim 1890 tarihinde yayınlanan 190 sayılı Nizamnamede rastlanıyor. Rehberleri belli kurallara bağlayan bu nizamnamenin yürütülmesi görevi, İçişleri Bakanlığı tarafından belediyelere verildi. Amacı tercüman rehberlik mesleğini halihazırda yürütenleri veya mesleğe başlayacak olanları disiplin altında tutmak olan nizamname ile mesleğin icrası sırasında iyi niyet gözetmek, düzgün bir Türkçe ve yabancı dil bilgisi yeterliliğinin sınavla tespiti öngörülüyordu. Ne yazık ki; Osmanlı Hükümeti bu nizamnameyi yürürlüğe koymasına rağmen uygulaması ile pek ilgilenmedi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin kurulmasından iki yıl sonra, "Ecnebi Seyyahlara Tercümanlık ve Rehberlik Edecekler Hakkında Kararname" ile sıkı kurallar belirlendi. Tercüman-rehberlik mesleğine gireceklerin uymaları gerekli esasları 11 maddede toplayan bu kararname rehberlik mesleğinde eğitimin önemini gündeme getirmiş oluyordu. Kararnamenin yayınlanmış olmasına karşın, o yıllarda turistik faaliyetlerle ilgilenen resmi bir kuruluş bulunmadığından, tercüman rehberlerin gerekli bilgiye sahip olup olmadıklarının sınav sonucunda belirlenmesi kağıt üzerinde kaldı. 1928 yılında dünyada yaşanan ekonomik kriz, turizm faaliyetlerini Türkiye'de de durma noktasına getirdi. Tercüman rehberlerin büyük kısmı mesleği terk etme noktasındaydılar. Ancak ilginçtir ki o sıralarda belgeli rehberler iş bulamazken, 1928 yılı Aralık ayında, İstanbul İktisat Müdürlüğü tarafından bir rehberlik kursunun açılacağı, basın aracılığı ile kamuoyuna duyuruldu. Gazetelerde yer alan bu kurs ilanının önemi, geçici tercümanlar ile mesleğe yeni başlayanları kapsaması ve kursiyerlerin mutlaka sınavdan geçme mecburiyetinin ayrıntılı olarak belirtilmesiydi. İlk kez bir sınavdan geçerek girme hakkı kazanılan kurstan mezun olan rehber sayısı 50 idi. 1935 yılında belediyelerde turizm şubeleri kuruldu ve bir rehberlik kursu daha açıldı. Bu kez kurstan 53 kişi mezun oldu. 1940'lı yıllarda II. Dünya Savaşının etkisi ile turizm adeta durdu ve rehberlerin büyük bir kısmı mesleği bırakmak zorunda kaldılar. 1950'li yıllarda Türkiye modern turizme önem vermeye başlamıştır. 1950 yılında yapılan "İkinci Turizm Danışma Kurulu" rehberlik mesleği üzerinde önemle duruyor, Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve rehberliğin turizm sektörü içindeki önemine vurgu yapan "Turist Tercüman Rehberliği" başlıklı bir rapor bu kurula sunuluyordu. Rehberliğin günün koşullarına uygun hale getirilmesi ile ilgili önemli bir çalışmanın 1951 yılında TMTF (Türkiye Milli Talebe Federasyonu) tarafından yapıldığı görülüyor. 129 üniversiteli gençten oluşan kursiyerler başarıyla açılan bu kursu bitirmiş ve mesleklerine başlamışlardı. 1955- 1960 yılları arasında yine çeşitli öğrenci derneklerinin desteği ile açılan ve İstanbul Belediyesi ile Basın Yayın İstanbul İl Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen iki ayrı kurstan 128 öğrenci mezun oldu ve çeşitli dillerde rehberlik yapmak hakkını kazandılar. 20 Ağustos 1963 tarihinde kurulan ve "çalışma alanına giren konularda personel yetiştirmek üzere kurslar, uzman okullar açabilme" yetkisine sahip olan Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, 1964-1968 yılları arasında rehberlik kursları düzenledi. Kurslar herhangi bir yönetmeliğe tabi değildi, 8 Kasım 1925 gün ve 2730 sayılı kararnameye dayanıyor, hizmet içi talimat ve genelgelerle yapılıyordu. İlk yönetmelik 3 Eylül 1971 de yayınlandı. "Tercüman Rehber Kursları ve Tercüman Rehber Yönetmeliği" 21 Mart 1974 tarihinde değiştirilerek "Profesyonel Turist Rehberliği Kursları ve Profesyonel Turist Rehberliği Yönetmeliği" adını aldı ve sırasıyla 1981'de, 1983'te, 1986'da, 1988'de değişikliklere uğradı. Özellikle bu yıllarda turizmdeki gelişmelere paralel olarak turist rehberine de ihtiyaç artmaktaydı bu ihtiyacın karşılanabilmesi için sık sık Sayı 3 | Mart 2016 15 kurslar açılmakla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan işbirliğinde (LİMME ) Lise Mezunlarına Meslek Edindirme Projesi adı altında Milli Eğitim Bakanlığı Halk Eğitim Müdürlükleri marifetiyle sınavlar yapılmış ve kısa süreli kurslardan geçirilen kişilere Turizm Bakanlığı tarafından belge verilerek rehber olma hakkı tanınmıştır. 2.7.1986 ve 9 Ağustos 1995 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan değişikliklerle yönetmeliğe fakülte ve yüksekokulların rehberlik bölümlerinden mezun olanlara gerekli şartları yerine getirdikleri takdirde Bakanlıkça kokart verileceği de hükme bağlandı. 25.11.2005 tarihinde yapılan yönetmelik değişikliği ile lise mezunlarına rehber olmanın yolu kapatılmış ve rehber olabilmek için en az iki yıllık yüksekokulu mezunu olmak veya üniversitelerin rehberlik bölümlerinden mezun olmak zorunlu hale getirilmiştir. Yukarıda görüldüğü üzere çok sık değişen yönetmeliklerde amaç, bu mesleği icra eden kişileri daha iyi yetiştirebilmek ve arzu edilen kaliteye ulaşabilmektir. Yapılan yönetmelik değişikliklerinde değişmeyen kuralların başında, açılan kurslara giriş ve bitirme sınavları ile kursa devam koşulu gelmektedir. Elbette ki amaç, yerli ve yabancı turistlere Türkiye'nin değerlerini anlatıp tanıtabilecek güvenilir, bilgili, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda hareket eden çağdaş rehberler yetiştirmektedir. Bu amaçlara uygun hareket etmeyen rehberler için caydırıcı madde ve cezaların getirildiği görülmektedir. Bunun yanı sıra yabancı uyrukluların Türkiye'de rehberlik yapmaları yasaklanmış, seyahat acentelerinin belgesiz rehber çalıştırmalarının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Rehberlik, tarihsel süreç içerisinde çok eski çağlara dayanan bir 16 Yapılan düzenlemeler ile rehberlere günlük tur, paket tur, transfer ve gece tur ücretinin yanı sıra rehberlerin gelecekleri de düşünülerek taban aylık belirlenmesi sağlanmıştır. geçmişi olsa da bir meslek olarak algılanması yüzyılımızın olgusudur. Günümüzde kazandığı önemi ve genişleyen kapsamını aşağıdaki tanım oldukça iyi yansıtmaktadır: "Rehber, turistlere, ziyaretçi ve konuklara eşlik ederek, sit alanları, müzeler, anıtlar, türbeler, mabetler, tarihi eserler ve kalıntılar, folklor, kültür, sanat eserleri, el sanatları, hatıra eşyaları, eğlence yer ve olanakları hakkında doğru bilgiler verip gezdiren, gerektiğinde yaylacılık, dağ ve doğa yürüyüşü, su sporları, avcılık, kayak, mağaracılık, ornitoloji, paraşütçülük, botanik, bisiklet ve at turlarını kapsayan çeşitli spor türlerinin uygulanmasına yardımcı olan kişidir" MESLEK YASASI SONRASI TURİST REHBERLİĞİ 22.06.2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6326 sayılı Turist Rehberliği Meslek Kanunu ile turist rehberliği mesleğine kabule, meslek içi eğitime ve mesleğin icrasına, turist rehberleri odaları ile turist rehberleri odaları birliklerinin kuruluşuna, organlarının niteliklerine ve seçimlerine, organlık niteliğini yitirme hâl ve usullerine, görev ve yetkilerine, çalışma usullerine, üyeleri ile olan karşılıklı hak ve yükümlülüklerine, gelir ve giderleri ile bütçelerine ilişkin her türlü faaliyeti yürütme yetkisi Meslek Kuruluşuna devredilmiştir. Bununla birlikte, Meslek Kanunu ile mesleğe Üniversitelerin turist rehberliği bölümlerinin önlisans, lisans veya yüksek lisans programlarından mezun olanlar veya üniversitelerin turist rehberliği bölümü dışındaki diğer bölümlerinden en az lisans düzeyinde mezun olduktan sonra, birliklerin ve Türkiye Seyahat Acentaları Birliğinin ortak önerileri ve Bakanlığın onayıyla turizm sektörünün ihtiyaçları da dikkate alınarak belirlenen dillerde, gerektiği hâllerde belirlenen bölgelerde, yönetmelikle kurs ve sınavlara ilişkin belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde Bakanlığın gözetimi ve denetimi altında birlikler tarafından düzenlenen ülkesel veya bölgesel turist rehberliği sertifika programını başarıyla tamamlamış olanlar kabul edilmeye başlanmıştır. Rehberlik mesleğine kabul edileceklerin yurtiçi uygulama gezileri Üniversiteler ile işbirliği içinde Birliğimiz tarafından konusunda uzmanlaşmış eğitici rehberler eşliğinde, öğrencilerin eğitim programını aksatmayacak şekilde ve 2 etaplı olarak gerçekleştirilmektedir. Uygulama gezilerinin planlamasında turizmin yoğun olmadığı dönemler tercih edilerek ekonomik olarak öğrencilerin zorlanmadan eğitim gezilerini tamamlamaları sağlanmaktadır. Yine öğrencilerin yabancı dil seviye tespit sınavları ile rehberlerin ruhsatnamelerine yeni bir yabancı dil ekletme sınavları yine meslek kuruluşunun üst birliği olan TUREB tarafından Bakanlığın gözetim ve denetimi altında üniversitelerde bu dilin eğitimini veren akademisyenler marifetiyle yapılmaya başlanmıştır. En önemli konulardan birisi de rehberlerin taban ücretleridir, yapılan düzenlemeler ile rehberlere günlük tur, paket tur, transfer ve gece tur ücretinin yanı sıra rehberlerin gelecekleri de düşünülerek taban aylık belirlenmesi sağlanmıştır. Prof. Dr. Ali ERBAŞ Turistik İşletme Yöneticileri, Personeli ve Avrupa Birliği Turizm Personeli ile İlişkiler Derneği (TİYADER) Genel Başkanı DOSYA Turizm Çalışanları Meslek Yasasının Önemi ve TİYADER T ürkiye’nin 2014 yılı ihracatı 155 milyar ABD dolarıdır. Bu ihracatı yapabilmek için ihracatın %81’inin ithalatla karşılanma zorunluluğu olup, net ihracatımız 30 milyar dolar düzeyindedir. İhracatta en önemli pay tekstil-kimya gibi en kirletici sektörle gerçekleştirilmekte, bu durum ayrıca çevre kirletme maliyetlerini ortaya çıkarmaktadır. Başta Antalya olmak üzere turizm beldeleri adeta şantiye halinde, giderek taşlaşmakta, bütün İspanya’da 78.000 yatak kapasitesine sahip Beş Yıldızlı otel varken, sadece Antalya’da 294.000 yatak kapasitesine sahip beş yıldızlı otel bulunmaktadır. 2014 yılında elde ettiğimiz turizm gelirleri ise İspanya’nın turizm gelirlerinin üçte biri oranında olup, turizm diplomalarının meslek kanunu kapsamında gücü tatbik edilmeden 35 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, turizm işletmelerinin nitelikli personel ihtiyacını karşılamak üzere, önemli bir irade ortaya koymak suretiyle çok sayıda turizm fakültesi, turizm yüksekokulları ve turizm liseleri kurmuş olup, milyarlarca lira harcayarak TURİZM MESLEKLERİNİN EĞİTİMİni vermektedir. Sayıları her geçen gün artan, örgün turizm eğitim kurumlarından mezun olanların, tamamına yakın kısmı “yasal boşluk” nedeniyle, sektöre girememekte ve sektör dışında daha uygun koşullarda çalışmaktadır. Buna karşılık, yukarıda verilen rakamlardan da anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin lokomotif sektörü olan turizm sektörünün nitelikli eleman ihtiyacının had safhada olduğu, niteliksiz elemanlarla çalışmanın, turizm sektörünün bel kemiğini kırdığını, turizm işletmeleri yatırımcıları, yöneticileri ve akademisyenler tarafından devamlı olarak dile getirilmektedir. Öneriler; Turizm Çalışanları Meslek Yasasının çıkartılmasını ve diploma hakkının korunmasını kendisine misyon edinmiş, üye sayısı hızla artan, 26 kalkınma ajansı bölgesinde örgütlenen, AB ülkelerinde de örgütlenen bir turizm çalışanları sivil toplum kuruluşu olarak TİYADER (Turistik İşletme Yöneticileri, Personeli ve Avrupa Birliği Turizm Personeli İle İlişkiler Derneği) tüm turizm öğrenci, mezun, akademisyen, öğretmen ve çalışanlarını tek çatı altında toplanmaya davet etmektedir. TİYADER' e (2013) göre turizm; Türkiye için, ekonomik değerinin yanında, toplumlar üzerindeki etkisi ve ülkelerin olumlu imaj oluşturmasındaki etkili rolünden dolayı stratejik bir sektördür. Türkiye’nin, Türk insanının, Türkiye’de üretilen mal ve hizmetlerin uluslararası alanda olumlu imaja sahip olmasını destekleyen bir sektördür. Bu sektörde faaliyet gösteren işletmelerde çalışan turizm personelinin yetiştirilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti milyarlarca liralık yatırımlar yapmıştır. Her düzeyde turizm eğitimi veren ve mezunlarını diploma sahibi yapan eğitim-öğretim kurumları kurmuştur. Bu kurumlarda her düzeyde turizm eğitimi almış olanların önemli bir bölümü, diploma haklarının korunmamasından dolayı, hak ettikleri maddi ve manevi değeri sektörde bulamadıkları için sektörü terk etmektedir. Bu durum, turizm sektörüne kalifiye insan kaynağı yetiştirmek için harcanan zamanın, paranın ve emeğin, boşa gitmesi, heba edilmesi anlamına gelmektedir. Sektörde faaliyet gösteren işletmeler, ucuz işçi çalıştırabilmek için diplomasız, eğitimsiz personeli tercih edebilmektedir. Sonuç olarak, ülke imajına onarılması güç zararlar verilmektedir. Bununla birlikte, turizm pazarlaması ve turizm işletmeciliği ile ilgili makro ve mikro düzeydeki sorunların temelinde de eğitimli, diplomalı turizm çalışan ve yöneticilerinin istihdam edilmemesi yatmaktadır. Turizm eğitimi almamış yöneticilerin ve çalışanların turizm felsefesinden uzak yaklaşımları Türkiye’nin turizm hedeflerine ulaşmasının önündeki en büyük engeldir. Olumlu ülke imajı, olumlu işletme imajı, kayıt dışı çalıştırılmanın engellenmesi, adil ücrete ulaşmak, saygın bir meslek sahibi olabilmek ve diploma hakkının korunması için Türkiye Turizm Çalışanları Meslek Yasası’nın çıkartılması hayati bir önem taşımaktadır (Erbaş vd. 2013). Turizmden sorumlu bakanlığın merkez ve taşra teşkilatında da turizm diplomalıların istihdam edilmiyor olması, sektörde yaşanan problemlerin devlet bürokrasisinde de yaşanmasına sebep olmaktadır. Türk turizm diplomalıların yaşadığı sıkıntıların benzerlerini AB ülkelerindeki meslektaşlarımız da yaşamaktadır. TİYADER, sahip olduğu anlayış ve felsefeyi paylaşan insanlarla, misyonuna giden yolda ilerlemeye kararlıdır. Sayı 3 | Mart 2016 17 DOSYA Emre KOCAOĞLU 21. Dönem İstanbul Milletvekili 21. Dönem Avrupa Konvansiyonu Parlamento Üyesi (Brüksel) Turizmdeki Krizin Çözümü İçin Aykırı Bir Umut A rap Baharıydı, Ortadoğu’ydu, Irak’tı, Suriye’ydi derken bir de Rusya uçağı gelip tüy dikti; biz de turizm bölgelerimizde boş tesislerimizle, iflas eden yatırımcılarımızla ve işsiz kalan insanlarımızla baş başa kaldık. Ve korkarım bu karanlık tablo bu yaz pek aydınlanmayacak, ancak gelecek seneye doğru belki biraz toparlanabilecek. Hükumet krizi çözmek için kendince çırpınıyor, turizmciye kredi veriyor, uçaklara kırmızı halılar serip tantanayla karşılamaya hazırlanıyor... Ama bunlar yarayı tedavi etmeye yetmeyecek, yara azalarak da olsa kanamaya devam edecek... Neden mi kötümserim? Hayır, bilakis çok iyimserim. Çünkü bu krizden bir fırsat doğabilir: Turizm tesisleri yetersiz sahiplerin elinden çıkıp yeterli sahiplerin eline geçebilir de ondan... 18 İnşaatiçintekyönlübirkalfa zihniyetiyetiyoramaturizmiçin çokyönlükültür,birikimve donanımgerekiyor.Nasılkiiyibir turizmcibarajinşaedemezse,iyibir müteahhitturizmcilikyapamaz. Bendeniz bu şerrin sonunda bir hayır bekleyenlerdenim. Bu görüşümü izah etmem için biraz geriye dönmeliyim: 1980'lerde rahmetli Özal zamanında büyük turizm atılımı yapılırken, turizme hazırlıklı yatırımcımız yoktu. Elinde para ve ekipman bulunan kim varsa onlar turizme yöneldiler. Turizme tahsis edilen büyük araziler bu kişilere verildi, çünkü sadece bunlar oraları değerlendirebilirlerdi. Ve bunlar da o dönemin büyük inşaat müteahhitleriydiler... Yine Özal'ın teşvikleriyle müteahhitlik sektörümüz de büyük atılım yapmıştı. Dünyanın dört bir köşesinde başarılı müteahhitlerimiz bataklıkları kurutuyor, çölleri canlandırıyor, dağları devirip yol eyliyor, limanlar ve havaalanları yapıyor, sıfırdan kocaman şehirler kuruyorlardı. Daha sonra bunlar ülkemizde de büyük ihaleler almaya başladılar. Böylece, elinde para olan ve kazançlı yatırım fırsatı arayan yeni bir yatırımcı sınıfı doğdu: Müteahhitler (veya daha yaygın deyimizle inşaatçılar). Dağarcıklarında modern inşaat teknolojileri ve modern iş makineleri de vardı. Tahsisen aldıkları sahillerimize ekipmanı getirip devasa otelleri inşa ediverdiler... Yani bir gece inşaatçı yattılar, ertesi sabah turizmci uyandılar. Ama işte bam telinin koptuğu yer de burası oldu. Çünkü hayat maalesef bu kadar kolaycılığı kabul etmiyor. Müteahhitlik için gereken vasıflar başka, turizmcilik için gerekenler başka... İnşaat için tek yönlü bir kalfa zihniyeti yetiyor, ama turizm için çok yönlü kültür, birikim ve donanım gerekiyor. Turizm bir mühendislik işi değil, bir sosyoloji, tarih, psikoloji ve davranış işi. Nasıl ki iyi bir turizmci baraj inşa edemezse, iyi bir müteahhit de turizmcilik yapamaz. Yaparsa işte bizdeki gibi olur… Antalya’da matah diye yedi düvele anlatılan, içinde uluslararası zirveler düzenlenen altınlı gümüşlü görgüsüz otellere bakınız. Bir de tematik diye bir icat çıkarmışlar, Kremlin’in, Venedik’in, Chrysler Building’in komik ve çirkin taklitlerini yapmışlar. pek beğenip taklit ettiği modern konuklama mimarisine bunlar ilham vermiş. Hadi bırakalım geç Selçuklu veya erken Osmanlı Kervansaraylarını, hiç mi İstanbul’da Mimar Kemaleddin’in 20. Asrın başında yarattığı Hanları görmemişler? Hiç mi Turgut Cansever’i, Sedad Hakkı Eldem’i duymamışlar? Bu görgüsüzlüğe en hafifinden kitsch veya grotesk deyip geçelim. Veya Attila İlhan’ın tabiriyle, “zevksizliğin estetiği” diyelim. İşte turizm farklı vasıf ister derken kastım buydu. Hem sadece turizmde değil, doğrudan insana hizmet veren bütün servis sektörlerinde bu böyledir. Servis sektörlerinde asıl sermaye para değil; rafinasyon; kültür ve zevktir. Bu vasıflarla yetişmiş “insan”dır. İşte o büyük ufuklardan bize gelen bir Hanlar ve Kervansaraylar mimarisi, asırlar boyu bilinen dünyaya otel örneği olmuş. Daha sonra Batı’da türeyen ve bizimkilerin Servis sektörlerinde patronlar birinci nesil acemi sermayedarlar gibi sendikadan korkmaz, tam tersine, sendikanın işçi için de kendisi için de bir huzur ve kalite teminatı olduğunu bilir. Bu sebeple, AB’de ve hatta sendikalaşmanın nispeten az olduğu ABD’de, servis sektörlerinde sendikalaşma ve toplu sözleşme oranı diğer sektörlerin çok üzerindedir. Bu memleket şahane bir Selçuk ve Osmanlı mimarisinin mirasçısıdır. O Mimar Sinan ki, kendi zevkiyle eriştiği orantı ahengi asırlar sonra yapılan araştırmalarda insan gözüne en hoş gelen “altın oranlar” olarak tescillenmiş. O Osmanlı sanatı ki, en büyük güzelliğin sadelikte olduğunun şuuruna varmış, dünya harikası çinilerinde frapan renkler kullanmamış. Mesela o zarif Osmanlı zevkinde bırakın altın yaldızlı rokoko iğrençliklerini, cart kırmızı bile bulamayız, adına “Sinan kırmızısı” da denen mat mercan kırmızısı buluruz. Servis sektörlerinde olmazsa olmaz şart olan “yetişmiş insan kalitesi” sadece patronlar için değil, çalışanlar için de geçerlidir. Mesela bir bankada, bir otelde, bir lokantada çalışacak insan sokaktan toplanmaz; eğitilmiş, sertifikalı ve ehil insanlar arasından seçilir ve bunun üstüne bir de kurumda eğitilir. Sayı 3 | Mart 2016 19 Servis sektörlerinde olmazsa olmaz şart olan "yetişmiş insan kalitesi" sadece patronlar için geçerli değil, çalışanlar için de geçerlidir. geçmiyor, hepsi yine o sahillere ve o tesislere koşuyor… Şimdi, uzun lafın kısası deyip bizim Balkanlıların meşhur bir özdeyişiyle durumu özetleyelim: Turizmde ne kaa ekmek o kaa küfte. (Tabii burada ekmek görgü ve eğitim, küfte de sonuç oluyor…) Peki, şimdi ne olacak? Bu krizi yıkılmadan atlatabilecek miyiz? Bütün bunları dikkate almadan, sırf paramız diye kendimizi mimarlar Şahı sanıp, zevksiz ve görgüsüz kabalıkları tesis diye yutturmaya kalkarsak, oraya ancak Rusya’nın ve bazı Avrupa ülkelerinin köylülerini getirebiliriz. Onlar da hem az para bırakırlar, hem de bir yerde çatapat patlasa yandım Allah diye kaçıp bir daha gelmezler… Ve neticede işte böyle nur topu gibi bir turizm krizimiz doğar… Oysa Fransa’nın güney sahillerinde bizim grotesk tesislerimizin yarısı kadar yıldızı olmayan, ama görgülü ve zevkli otellerde Amerika’nın ve Avrupa’nın en rafine, en kültürlü, en varlıklı insanları tatil yapıyor. Ve kişi başına bizdekinin belki on misli para bırakıyor. Üstelik en önemlisi, onların Devlet Başkanı höt dese bile hiç birisi aldırmıyor, alıştıkları destinasyondan vaz 20 Evet, hiç şüphesiz sağ salim atlatacağız. Belki bu yıl değilse bile gelecek yıl güvenli sahillere çıkmış olacağız. Ayrıca, bu krizin turizmde ciddi bir terbiyevi etkisi olacağını sanıyorum. Görgüsüz ve kaba “inşaatçı”lar, kısa zamanda çok para kazanmaya alıştıkları için, bu krizi kaçmak için bir vesile sayabilirler. Ve inşallah da öyle yaparlar, tesislerini bu iş için yeterli donanımı olanlara satarlar. Alanlar isterse yabancı olsun, bunda ağlanacak hiçbir şey yok. Sadece görgülü ve yeterli olsunlar, ihtiyacımız budur. Turizmde tesis ve acente patronluğunda ancak bu şekilde “level atlarsak” ileriye daha umutlu ve emin bakabiliriz. Yoksa gelmiş geçmiş bütün hükumetler bir araya gelip kendisine turizmci diyen dostlarımıza teşvik yağdırsalar, yine bir arpa boyu mesafe alamayız, yine bir komşu ülkede bir kapı gıcırdasa “eyvah iptaller başladı” diye ağlaşırız. DOSYA Boğaziçi Üniv. Turizm İşl. Böl. Em. Öğr. Üyesi Prof. Dr. Sevgin AKIŞ RONEY Akademik Turizm Eğitimi: Quo Vadimus? Ü niversitelerimizde verilen turizm eğitimi hakkında bir yazı yazmam istendiğinde, öncelikle somut verilere ulaşmak için YÖK istatistiklerine bakmak istedim. Bilgisayarımın başında uzun saatler geçirmeme, değişik başlıklar altındaki tablolarda verilen rakamları birleştirmek için çok uğraşmama rağmen istediğim gibi derli toplu bir bilgiye ulaşmam mümkün olmadı. Elde ettiğim kimi rakamları ve sonuçları şöyle özetleyebilirim: YÖK verilerine göre ülkemizde 110 “devlet üniversitesi”nden 78’inde, 76 “vakıf ünivesitesi”nden 22’sinde turizm eğitimi veriliyor. Başka bir ifadeyle, toplam 186 adet devlet ve vakıf üniversitesinin 100’ünde turizm eğitimi almak mümkün. Turizm eğitimi verilen “birimler”in çoğunluğunu yüksekokul (YO) ve meslek yüksekokulu(MYO) içindeki bölüm ve programlar oluşturuyor. Ama bu okulların farklı isimleri var: Turizm Turizmbiruygulamaalanıdırve işletmeciler,pazarlamacılar, iktisatçılar,sosyologlargibi farklıdisiplinlerden akademisyenlerinkatkıları olmaksızıngelişemez. İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu gibi. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu bünyesinde verilen sağlık turizmi işletmeciliği programı da var. Ayrıca YÖK’ün listesindeki 8 tane “vakıf meslek yüksekokulu”nun 4’ünde turizm eğitimi veriliyor. Kimi üniversitelerde ise turizm eğitimi fakülte bünyesinde yapılandırılmış. Verilerin sağlıksızlığı nedeniyle sayılar tam olarak doğru olmayabilir ama, 31 üniversitenin Turizm Fakültesi, 8 üniversitenin İşletme Fakültesi içinde turizm bölümleri var. Aynı üniversitenin hem turizm hem de işletme fakültelerinde ayrı ayrı turizm eğitimi verilmesi de söz konusu. İktisat Fakültesi’ne bağlı bir turizm işletmeciliği bölümü var. Bunun yanında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uygulamalı Bilimler Fakültesi gibi fakültelerin içinde de turizm eğitimi veren bir iki üniversite mevcut. Somut bir örnek olarak Adnan Menderes Üniversitesi’ni ele alalım. Bu üniversitenin Kuşadası’nda bir Turizm Fakültesi var. Fakülteye bağlı da 4 bölüm: Seyahat İşletmeciliği, Konaklama İşletmeciliği, Yiyecek-İçecek İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği. Fakültenin dekanı yok. Üniversitenin rektörü vekalet ediyor (ama uzmanlık alanı turizm değil). Fakültede dekan vekilinin dışında profesör ünvanına sahip bir kişi var. Geri kalan kadro 6 doçent, 13 yardımcı doçent, 4 araştırma görevlisi, 5 öğretim görevlisi, 6 okutman ve 1 uzmandan oluşuyor. Üniversitenin Söke’deki merkez yerleşkesinde ise İşletme Fakültesi’ne bağlı bir Turizm İşletmeciliği Bölümü var. Web sayfasından ne kadrosu ne de programı hakkında bilgiye ulaşamadım. Üniversite’nin ayrıca Davutlar, Didim, Karacasu (Memnune İnci) ve Söke’de 4 MYO’su var. Hepsinde de bir adet “Turizm ve Otel İşletme- Sayı 3 | Mart 2016 21 ciliği” programı mevcut. Karacasu’da ayrıca “Turizm ve Seyahat İşletmeciliği” programı da var. Turizm kadroları hakkında net bir bilgiye ulaşmak mümkün olmasa da, eğitimin ağırlıklı olarak araştırma ve öğretim görevlileri tarafından yürütüldüğü anlaşılıyor. Bir başka örnek olarak Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bakalım.İşletme Fakültesi’nin altında bir Turizm İşletmeciliği Bölümü var. Web sayfasındaki bilgilere göre 1 profesör, 1 doçent, 1 yardımcı doçent, 7 araştırma görevlisi ve 1 öğretim görevlisinden oluşan bir akademik kadrosu var. Bu üniversitenin ayrıca Foça’da (Reha Midilli) 2014-2015 akademik yılında eğitime başlanmış olan bir Turizm Fakültesi var. Bölümleri şöyle: Gastronomi ve Mutfak Sanatları, Turizm İşletmeciliği ve ayrıca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik. Web sayfasındaki bilgiye göre toplam akademik kadro 2 profesör, 2 doçent, 5 yardımcı doçent, 3 araştırma görevlisi ve 1 22 öğretim görevlisinden oluşuyor. (Bölümlerin ayrıntılı bilgisine göreyse yukardaki sırayla ilk bölümde 1 doçent ile 1 yardımcı doçent, ikincisinde 2 profesör görev yapıyor.) Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama önemli olan ortaya çıkan büyük resim:Turizm eğitiminin üniversitelerdeki yapılandırması tam bir karmaşa.Aslında popülist bir politikayla üniversitelerin sayısının hızla artttığı, ama eğitimin kalitesinin pek de umursanmadığı ülkemizde bu durum hiç şaşırtıcı değil.Yine de niye bir üniversitesinin iki ayrı fakültesinde aynı bölümün bulunduğunu anlamadığımı itiraf etmem gerek! Benim bu yazıda asıl dikkat çekmek istediğim nokta, bu karmaşa içinde turizm işletmeciliği eğitiminin asli amacının giderek unutulması. Turizm eğitimi -niteliği gereği- kuramsal olduğu kadar uygulamaya da dönük bir eğitim olmak zorunda.İki yıllık ön lisans eğitimi veren yüksekokul ve meslek yüksekokulların- da amaç konaklama, yiyecek-içecek ve seyahat işletmeciliği ile turizm rehberliği alanlarında sektöre daha donanımlı elemanlar sağlamak.Bu nedenle mesleki derslere ağırlık veriliyor.Üst kademe turizm personeli yetiştirmeye yönelik lisans düzeyindeki turizm işletmeciliği bölümlerinde ise ağırlık temel işletmecilik derslerinde. (Verilen eğitimin yeterli olup olmadığı, sektörün beklentilerini ne ölçüde karşıladığı, üniversite- sektör işbirliğinin daha verimli olabilmesi için neler yapılması gerektiği gibi konular başka bir yazının konusu.) Ancak görünen o ki, sayıları hızla artan üniversitelerdeki turizm programları açılış amaçlarıyla tam olarak örtüşmeyen bir yöne doğru kaymakta. Turizm işletmeciliği mezunları, aynı alanda doktora yaparak mezun oldukları yüksekokul ve fakültelerde akademik görevlere gelmeye başlayınca, turizmin bir “bilim” olduğunu kanıtlamak gayretkeşliği içinde, kongrelere katılıp bildiri sunmak, yayın yapmak suretiyle “akademik kimlik” edinmek daha önemli olmaya başladı. Turizmin bir bilim olduğu görüşüne katılmam mümkün değil. Turizm bir uygulama alanıdır ve işletmeciler, pazarlamacılar, iktisatçılar, sosyologlar gibi farklı disiplinlerden akademisyenlerin katkıları olmaksızın gelişemez. Ancak bu demek değil ki turizmin üniversitelerde araştırma konusu edilerek akademik bir düzeyde tartışılmasına karşıyım. Eleştirdiğim nokta “bilimsel araştırma” adına yapılan çalışmaların /yayınların çoğunun yetersiz / anlamsız olması. Çünkü turizm alanındaki akademisyenlerin maalesef çoğu bilimsel araştırmanın ne olduğunu bilmiyor. Araştırma yöntemleri denince akla gelen pozitivist paradigma. Oysa -çok basit olarak- bilimsel araştırmayı sistemli bir bilgi edinme yöntemi olarak tanımlarsak, bilimsel araştırmalarda nasıl bir yol izleneceği konusunda farklı paradigmalar var. Pozitivizm bu paradigmalardan sadece bir tanesi ve sosyal bilimlerin yapısına uygun olup olmadığı tartışmalı bir konu.Aslında daha da vahim olan pek çok turizm akademisyenin pozitivist metolojiye bile hakim olmaması. Katıldığım pek çok kongrede ne için araştırma yaptığını, elde edilen bulguların, varılan sonuçların kime, nasıl yarayacağını düşünmeden, “çok önemli bir araştırma” yaptığına inanan çok sayıda turizm akademisyenine rast- ladım.Giderek kalınlaşan bildiri kitaplarında yayınlanan niteliksiz bir makalenin akademik yükseltmede yazarına puan kazandırmanın dışında bir faydası var mı? Benzer şekilde, piyasada turizm alanında yazılmış birbirinin benzeri ders kitaplarını incelediğimde çoğunun neden yazıldığını anlamakta güçlük çekiyorum. Örneğin, henüz kariyerinin başında olan bir araştırma görevlisi hangi bilgi birikimini aktarmak için kitap yazmak ihtiyacını duyar? Ya da bir profesör aynı ders kitabının yeni baskılarında neden güncelleme yapmaktan kaçınır? Daha da önemlisi, neden atıf verme konusunda özensiz davranır? Turizm akademisyenleri olarak birincil görevimizin öğrencilerimizi öncelikle sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak ve sorunlarına çözüm üretecek donanımda; ama aynı zamanda sektörü yönlendirecek kapasitede yetiştirmemiz gerektiği olduğuna inanıyorum. Mezunlarımız turizmi sadece bir sektör olarak değil, içinde bulunduğu sosyal, ekolojik ve politik sistemin bütünü içinde analiz edebilmeli. Bu misyonu gerçekleştirebilmemiz içinse önce biz öğretim üyelerinin “akademik kimlik”lerimizi hak etmemiz gerek. Eksiklerimizi gidermeden, yanılgılarımızı görmeden, eleştirilere kulağımızı kapatarak, “bildiğimizi okumaya” ve okutmaya devam ederek, nereye gidiyoruz? TARAMED AMBALAJ www.taramedambalaj.com.tr Habibler Mahallesi Elmalılı Hamdi Yazır Caddesi No: 52C/16 Kepez / ANTALYA Tel: 0242 311 81 87 | Faks: 0242 311 81 89 | E-mail: [email protected] DOSYA Prof. Dr Füsun İSTANBULLU DİNÇER İstanbul Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Barış ve Turizm T urizm Geliştirme Platformu tarafından düzenlenen ve turizm alanında birçok katılımcının bir araya geldiği “turizmin geleceği” başlıklı çalıştayın gayet başarılı ve faydalı geçtiğini belirtmek isterim. Organizasyon boyunca, birçok turizm uzmanı tarafından Türkiye turizminin mevcut yapısı ve turizmin geleceği ilgili sunumlar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca çalıştay kapsamında paralel oturumlar şeklinde düzenlenen grup çalışmalarında, farklı konu başlıkları çerçevesinde tartışmalar yapılarak, turizmin geleceği ele alınmıştır. Moderatör olarak bulunduğum “turizmin geleceğinde paydaşların rolü” başlıklı oturumda; akademisyenler, sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, sendika temsilcileri, rehberler bu konu hakkında fikirlerini ifade etmişlerdir. Oturum süresince en çok üzerinde durulan konu ise, turizm mesleğinin nasıl daha itibarlı ve cazip hale getirileceğiydi. Bu 24 Turizm,insanlarınyaşadığı sorunlarıvesıkıntılarıbirtarafa bırakarak,huzurlu,dinlendiricive mutlubirtatilgeçirmesiiçingelişen birolgudur. oturum süresince, katılımcılar genel olarak turizm meslek yasasının önemi üzerinde görüş belirtmişlerdir. Bu meslek yasası ile ilgili olarak TİYADER (Turistik İşletme Yöneticileri, Personeli ve Avrupa Birliği Turizm Personeli ile İlişkiler Derneği) tarafından daha ciddi adımlar atıldığı dile getirilmiştir. TİYADER ve benzeri birliklerin kısa süre içinde başarılı sonuçlar elde edeceği kanısındayım, çünkü turizmin öznesi insandır. Dünyada turizmin geldiği nokta itibarıyla, bu gibi faaliyetlerin gelecekte daha da üzerinde durulacaktır. Bundan da öte üzerinde daha fazla düşünülmesi gereken konu ise barış ve turizmdir, çünkü insanoğlunun geleceği barış ve huzurun gerçekleşmesine bağlıdır. Barış, bireylerin ve toplumların bir arada yaşayabilme sanatıdır. Barış bütün insanların ve ülkelerin ihtiyaç duyduğu bir olgudur. İnsanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahip olan savaş, hemen her dönem yaşanan sorunlara bağlı olarak insanları, ülkeleri ve bölgeleri barış arayışına sevk etmiştir. Maalesef gerek ülkeler arasında, gerekse de ülke içinde istenmeyen hadiseler yaşanmaktadır. Bu gibi sorunların giderilerek, ortamın huzura kavuşturulması zorunludur. Çok fazla geriye gitmeden, mevcut duruma baktığımızda dünyada şu an birçok savaşın yaşandığını görmek mümkündür. Özellikle ülkemizin bulunduğu coğrafyada uzun dönemli sorunlara bağlı olarak, birçok savaşın devam ettiğini görmekteyiz. Bu gibi savaşlar, yaşanan ülke insanına katkısı olmadığı gibi, diğer bölge insanlarını da etkilemektedir. Savaşlara bağlı olarak barış ortamının bozulduğu dönemler, insanların özgür bir şekilde yaşamasına engel teşkil etmektedir. Dolayısıyla bütün ülkelerin savaşın önüne geçmek için ortak barış politikaları üretmesi gerekmektedir. Turizm, insanların yaşadığı sorunları ve sıkıntıları bir tarafa bırakarak, huzurlu, dinlendirici ve mutlu bir tatil geçirmesi için gelişen bir olgudur. Turizm, 1950’li lerden sonra hızla gelişme kaydederek bugün milyarlarca insanın katıldığı bir endüstri haline gelmiştir. Turizmin gelişmesi ve insanların seyahat etmesi ancak barış ortamına bağlıdır. Kendini güvende hisseden bireylerin turizm hareketine katıldığı göz önüne alınırsa, barış ortamının olmadığı coğrafyalara seyahat gerçekleşmesi mümkün değildir. Ülkemizin bulunduğu coğrafyada gelişen olaylar, bireylerin turizm planlarının başka bölgelere kaymasına neden olmaktadır. İnsanoğlunun ve ülkelerin temel görevlerinden biri de barış ortamı sağlayarak, sosyal ve anayasal bir hak olarak kabul edilen kişilerin seyahat/ turizm ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bu şekilde barış ortamının turizme, turizmin de barış ortamına katkı sağlayacağı kuşkusuzdur. Türkiye Turizminde gelişmenin ve ilerlenmenin sağlanması için aşağıda belirtilen konuların kısa süre içerisinde ele alınarak çözülmesi gerekmektedir: • Ortadoğu yaşanan savaşlar nedeniyle, Türkiye’ye karşı algılanan güvenlik riskinin azaltılması için çabaların sarf edilmesi, • Turizm pazarlarında yaşanan talep sorunlarının, bütün paydaşların katılımı ile yeniden yönetilmesi, • Gerçekçi bir planlama ile turizmin bütün bölgelere yayılarak, mevsimsel dalgalanmanın azaltılması, • Uluslararası fuarlarda çok paydaşlı katılımın sağlanarak ülke imajının geliştirilmesi, • Türkiye pazarına yönelik ucuz destinasyon anlayışının giderilmesi, • Turizmde istihdam edilen personelin, turizm alanından mezun olma kriterlerinin gözden geçirilmesi (lise, önlisans, lisans ve lisansüstü mezunu), • Turizmin ekonomik ve sosyal katkılarının toplumun tüm katmanlarına yayılması, • Turizm ile ilgili hukuki altyapının yeniden yapılandırılması ve dolayısıyla özellikle meslek yasalarının hızla hayata geçirilmesi, • Turizmde çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iş hukuku maddelerinin uygulanması, • Üniversiteler, özel sektör ve diğer paydaşlar arasında koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması, • Turizm 2023 stratejine uygun turizm politikalarının uygulanması. Prof. Dr Füsun İSTANBULLU DİNÇER İstanbul Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Arş.Gör.Fazıl KAYA İstanbul Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Sayı 3 | Mart 2016 25 DOSYA Prof. Dr. Ahmet Aktaş Akdeniz Üniv. Turizm Fak. Em. Öğr. Üyesi Türkiye Turizminin Dünü ve Bugünü A slında konu başlığı altında durumu ele almak ve geçmişten bugüne gelmek birkaç sayfaya sıkıştırılması olanaksız bir durum arz etmektedir. Ancak, yinede turizm sektörü ve özellikle de turizm eğitimine yıllarını vermiş bir kişi olarak bazı noktalardan durumu toparlamaya bir bakıma özetlemeye çalışacağım. 1960 yıllara baktığımızda ülkemizde turizm olgusunun konaklama işletmeleri ve işletmeciliği, seyahat işletmeleri ve işletmeciliği, ulaştırma işletmeleri ve işletmeciliği, turizm eğitim ve öğretimi, halkın turizm bilinci ve turizme yaklaşımı, turizmle doğrudan ve dolaylı olarak ilgili olan kamu kurumlarının anlayış ve yaklaşımı temel konularından bahsetmek gerekir. Bu derece makro konuları tabii ki detaylandırmak zordur. Herşeye rağmen o yıllarda ülkemizde söyle- 26 Türkiye turizmi bugün nitelikli yatakarzıyla,turistgirişlerindeki sayılarıylaDünyaturizminde altıncısıraya,turizmgelirleriyle onuncusırayaoturmuştur. nen şu sözle konuya girmek istiyorum. Yunanistanın Rodos adasında nitelikli 60 bin yataktan söz edilirken ülkemizde bu sayının daha düşük olduğu dönemden ya da yıllardan bugün nitelikli belediye belgeli ve bakanlık belgeli yatak arzımızın bir buçuk milyonlara ulaştığını biliyoruz. Ülkemiz özellikle 1980 li yıllardan sonra rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal dönemiyle birlikte ciddi bir atağa kalkmıştır. Ucuz kredi, sahil bandındaki devlet arazilerinin yatırımcılara tahsis edilmesi, ithal mallarda sıfır gümrük muafiyeti, yabancı nitelikli otel personeli istihdamındaki kolaylıklar, halkın bilinçlendirilmesi çalışmalarını bu anlamda sıralayabiliriz. 1960 lı yıllarda ülkemizde nitelikle turizm elemanı yetiştiren yalnızda üç şehrimizdeki otelcilik okullarından bahsedebiliriz. Bu okulların müfredat programlarında Alman otelci- lik öğretimi ve Alman öğretmenlerin bulunduğudur. Milli Eğitim Bakanlığı mevcut otelcilik okullarının(lise) meslek dersleri öğretmen ihtiyacını karşılamak için öğretmenleri Almanya’ya göndermiş ve onların yetişmelerini sağlamıştır. O dönemdeki öğretmenler gelecek kuşakları yetiştirmeye başlamışlardır. Sene 1963 turizm sektörünün yasal bir zemine oturması, sektörü oluşturan tüm alt sektörlerin kontrolu ve koordinasyonunu sağlamak, turizm politikaları oluşturmak ve uygulamaya koymak adına Turizm Bakanlığı kurulmuştur. Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı şeklinde örgütlenmiştir. Zaman zaman Kültür Bakanlığı ile birleştirilmiş ve ayrı tutulmuştur. Bugün için Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak faaliyetine devam etmektedir. 1963 lü yıllarda ülkemizde turizm adına üniversite düzeyinde herhangi bir yükseköğretim kurumu yoktu. Milli Eğitim Bakanlığının davet ettiği Amerikalı danışman Prof. Lanza yetkililere dünyada üniversite düzeyinde turizm eğitim ve öğretiminin varlığından bahsetmek suretiyle onları ikna edip bir program açılmasını sağlamıştır. 1965 yılında M.E.B Ticaret Yüksek Öğretmen Okulu bünyesine dört yıllık turizm işletmeciliği programı açılması öngörülmüş ve kabul edilmiştir. Bu yüksekokulun adı Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu yüksekokulda ilk iki yıl tüm öğrenciler ortak dersleri okumuşlar ve üçüncü yıldan itibaren “Turizm İşletmeciliği”, “Muhasebe – İşletme”, Büro İdaresi ve Sekreterlik” bölümlerine ayrılmışlardır. Şahsım bu okulun turizm işletmeciliği bölümü ilk öğrencisi ve ilk mezunuyum. Daha sonraki yıllarda özellikle 1982 YÖK yasasıyla birlikte farklı farklı üniversitelerde turizmle ilgili olarak iki yıllık meslek yüksek okulları, dört yıllık turizm işletmeciliği ve otelcilik yüksek okulları açılmaya başlamıştır. 1982 yılından 2009 yılına kadar Türkiye’de turizm eğitimi hep irdelenmiş, sorunları her tür ortamda ele alınmış, Turizm şuralarında kararlar alınmış olmasına rağmen bazı beklentiler karşılanmamış ve hep bekletilmiştir. 2009 yılı 24-25 Aralık tarihlerinde Nevşehir’de Turizm Eğitimi Çalıştayı gerçekleştirilmiştir. O çalıştaya özellikli paydaşlar olan YÖK, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, Turizm sektör temsilcileri, M.E.B. Ticaret ve Turizm Öğretim Genel Müdürlüğü, Mesleki Yeterlilik Kurumu ve 15 üniversiteden turizm akademisyenleri davet edilmiştir. Bu çalıştayda “mevcut turizm yükseköğretiminin sorunları” ve “Turizm fakültelerinde kurulması planlanan bölümler” tartışmaya açılmıştır. Burada üzerinde durulması gereken en önemli yenilik Bakanlar kurulu kararıyla 2.11.2009 tarihinde ülkemizde üç yeni Turizm fakültesi kurulması kararıdır. Bunlar, Nevşehir, Ankara ve Kırklareli illerinde mevcut bulunan Ticaret ve Turizm Eğitim Fakülteleri öğrenci alımlarını durduracak ve onların yerine Turizm Fakülteleri geçecektir. İşte Türkiye’de fakülteleşme böylece başlamıştır. Bugünkü durum nedir, çalıştayda alınan bölüm kararları aynen uygulanmış mıdır yoksa yine ben en iyisini bilirim ve yaparım politikaları mı hakim olmuştur. Bunu okuyuculara ve yöneticilere bırakıyorum. Türkiye turizmi bugün nitelikli yatak arzıyla, turist girişlerindeki sayılarıyla Dünya turizminde altıncı sıraya, turizm gelirleriyle onuncu sıraya oturmuştur. Turizm sektörünün istihdama katkısı, dış ödemeler dengesine olan katkısı, ihracattaki payı ile vazgeçilmeyen sektör konumundadır. Türkiye’nin stratejik konumu ve onun yarattığı sıkıntılara rağmen özel sektör dinamiklerinin destekleriyle gelişmeye devam edecektir. Tabii ki sorunlar hem makro hem de mikro düzeyde vardır ancak sorunları minimum düzeye çekmek hem kamunun hem de özel sektörün birlikte hareket etmesiyle aşılacaktır. Sayı 3 | Mart 2016 27 DOSYA Ali Kızıldağ Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği Başkanı (POYD) Turist kızlar, Türk erkelerini artık sevemiyor… N e güzel, gazetelerin magazin sayfalarında manken gibi turist kızların bikinili fotoğrafının yanında yazan ‘’ turist kızları Türklere bayılıyor, Olga havuzda ferahladı’’ gibi haberleri görmeye alışmıştık. Aslında otuz yıl önce bu işe iyi niyetle başlamıştık. Deniz kum ve güneş açık büfeydi avantajlıydık. Sahil kesimlerimizde yabancı otel zincirleri birer birer yatırım yapmaya ortak olmaya başlamışlardı. Bölge halkı da sevmişti, dükkânına yabancılar geliyor pazarlık yapmadan meyve ve el işi eşyalar alıyorlardı. İmreniyorduk yabancı otelcilere, hatta otelciliği öğreniyorduk. Otel ve turist sayısı artmaya başlamış eleman sayısı yetersiz kalıyordu. Sevmiştik otelciliği, sevmiştik sıcak parayı. Potansiyeli görmüştük ve hemen büyük şehirlerde ardı ardına otelcilik liseleri ve fakülteler açmaya başladık. Çıtayı yüksek tutmuştuk,her genç yeterli puanı alsa 28 Turizmidüzeltmekiçintekrar Amerika'yıkeşfetmekgerekmiyor. Amerikaayağımızındibinde güzelliklerinibizezatensunuyor. bile bu okullara giremiyordu. Hizmet sektörüydü Turizm.Formül ezberler gibi reçete ezberleyen barmenler, keşif yapan dalgıçlar gibi dünya mutfaklarının derinliklerine dalan şefler, matematikçiler gibi misafir problemi çözen yöneticiler, her sahneye çıkışında gülümseyen resepsiyonistler istiyorduk. Mülakata girmeniz ve turizmde temsil kabiliyetiniz olduğunu kanıtlamanız gerekiyordu.Kendi çapında havalı ve butik bir sektör olmuştu turizm. Kendi dinamiklerini, değerlerini yaratıyordu.Birçok kriz görmesine rağmen devletten hiç yardım görmeden ayakta kalmayı başarıyordu. Zaten yardım gerektirmiyordu çünkü rakamları çok da dikkat çekecek seviyede değildi.Ama büyümesi durmuyordu, büyümeliydi. Büyüdükçe döviz girdisi ekonomistleri, istihdam ihtiyacı ve vergi potansiyeli devleti cezbetmeye başladı. Birkaç yılda öğrendiğimizi sandık, milli sıfatını kazanmıştı. Hemen otel yapılabilecek devlet arazileri hükümete yakın iş adamlarına birer birer dağıtılmaya başlandı. Oteli sadece filmlerden görmüş veya kaza eseri yurt dışı çıkışında kalmış, otelciliğin ne olduğunu idrak etmeyen, makinalarla ağır işçilerle çalışan patronlardı bunlar. Hepsi akıllı sanayicilerdi, ne vardı turizmde para kazanamayacak. Her biri otellerini fabrikaları gibi çalıştıracak, ustabaşıları gerisini halledecekti. Tanıdığı bildiği Mehmet efendiye emanet etmek varken ne gerek vardı okulunu okumuş yöneticilere, zaten yabancı müdürün dilinden de anlamıyordu. İnşaatçı Mehmet, şantiyeci Hasan Ustalar da boş durmadı tabi, patrona mahcup olmamaları gerekiyordu, hemen açtılar telefonu en yakın akrabalarına okul da neymiş dayıoğlu, amca torunu da bu işi yapardı. Bir Türkiye klasiği canlanıyordu tekrardan, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri olduğu gibi sektörler ve kurumlar büyük ideallerle açılıyor ama sonrasında Türkiye gerçeğine yenik düşmeye başlıyordu. Yerli otomobil klişesi gibi turizmin başarısı sadece gelen turist sayısı ile bağdaştırıldı. Yıllarca kişi başı harcamalar, sözde turizm kanaatleri ve ilgili bakanlık tarafından göz ardı edildi gelen sayısı daha önemliydi kalabalık bereketti. Sektör içten içe kokmaya başlamış, çiçeği burnunda turizmin okullarında okumuş gençlerin ve bu zamana kadar yükselmiş profesyonellerin birer birer zevkleri kırılıyor sektörden ya kopuyor ya da yurt dışına çıkıyorlardı. Sektör artık uzun saatler çalışacak, mesai sorgulamayacak modern işçiler içindi, turizmin kendisi ikinci plandaydı. Bu arada kumarhanelerimiz olmuştu, birer birer açıldılar, plan yapılmadan bağlantısı kuvvetli her patron istediği gibi kumarhane açıyordu. Sözde denetleniyordu, denetleme memurları asgari ücretin biraz üstünde maaşla çalışanlardı ve tabiatı ile denetlemenin var olduğuna sadece inanılıyordu. Yasal boşluğu bol denetleme mekanizması olmayan sektör rüşvetlerin gölgesinde yürüyor, kontrolsüz bir canavar gibi büyüyordu.Kontrolsüzlüğün verdiği rahatlıkla tekelleşmeler ve mafya sektörü haline geldi. Hesaplaşmalar başladı, pasta beklenenden büyüktü. Bir akşam televizyon haberlerinde Antalyalı 32 yaşındaki Yaşar Avcı’nın otel güvenlik kameraları ile kaydedilmiş intihar görüntüsü Türkiye sarsıldı. Bu konudan oy çıkarmak isteyen siyasi irade fırsatı değerlendirip bir yıl içerisinde turizmcileri ve ekonomistleri dinlemeden kumarhaneleri kapattı. Oysa kumarhaneler kaliteli oyuncuları ülkeye getiriyor ve beklentisi yüksek bu oyuncuların otel- cilik çıtasının yükseltilmesini sağlıyordu. Ateşleyici bir unsurdu fakat bu unsur her zaman olduğu gibi ani ve plansız şekilde kapanınca Türk turizmi kötü bir darbe aldı. Ve ardında Türkiye’nin elinde sadece güneş kum ve deniz kalmıştı. Bu süre içerisinde dünya turizm konjonktürü gelişiyordu. Casinolarla darbe alan Turizm, Avrupalı turistlerden sonra Sovyetlerin dağılması ile tatil kültürü oluşmaya başlayan Rusça konuşan ülkelerle tanışmaya başladı. Hiçbir krizde sesini fazla yükseltemeyen, otelciliği yan sektör olarak gören patronların yine şansı yaver gitmişti.Sıcak paranın tadına varan patronlar turizmden para kazanabileceklerini anladılar. Zaten otelciliği sözde biliyor babadan oğula geçiriyorlardı. Fabrika mantığı sektörü eline geçirmiş, çalışacak adam çoğalmış, birisi gitse diğeri hazırda bekli- Sayı 3 | Mart 2016 29 yordu. Turizm şehirleri plansız göçe maruz kalıyor, Ne ücret verirlerse çalışacak insanlarla dolup taşıyordu. Devlet sektörle ilgilenmiyor, sadece vergisini seviyordu, milli eğitim bakanlığı bile liselerinde otelcilik bölümü unutmuş, üniversite yönetimleri turizm fakültelerinde temel olan yabancı dilde eğitimi gereksiz görmeye başlamıştı. Şaşalı oteller yapılıyor ama içleri deyim yerinde ise sokaktan toplama ucuz personel ile dolduruluyordu. Bu arada turizm rakamları yukarı çıkıyor ama bazı şeyler ters gidiyordu, birkaç ekonomist ve turizmci rakamların yanlış yönde yorumlandığını söylese de patronlarının ticaret – siyaset ilişkisi altında eziliyorlardı. Birden misafir memnuniyeti diye bir şey çıktı, alışık olmadıkları bir şeydi. Tur operatörleri ağzından düşürmemeye başlamıştı. Patronlar ve akraba müdürleri şaşırıyordu, hâlbuki onların oteli en büyüktü, havuzları kaydırak kaynıyordu. Tabi ki birkaç sene bu durumu idrak edemediler. Fiyatları düşüyordu, para kaybediyorlardı. Onlara göre altlarında olan oteller turistle dolmaya başlamıştı. Bu oteller misafirlerine, beğenmiyorsa gelmesin demek varken şikâyet dinliyorlar anket yapıp, patron keyfine göre değil misafir arzusuna göre otelde değişiklikler yapıyorlardı. Sektör yine kendi dinamiğini oluşturmuş iletişim kanallarının gelişmesi ile yine kendi yarasına kendisi merhem olmaya başlamıştı.Turistlerin istekleri belliydi, iletişimi nazik, dillerini iyi konuşan ve işinde bilgili çalışanları istiyorlardı. Bu talepler Akraba Mehmet, Hasan veya şantiye kökenli müdürlerin cevap veremeyecekleri şeylerdi. Para kaybeden yatırımcı artık akrabalarından vazgeçip dünya gerçekleri ile yüzleşmek zorundaydı, turizm talebeleri, önceden küçümsediği hor gördüğü, yaz dönemi ucuz işçi olmaktan ziyade daha önemli gereksinimdi. Fakat sektör bunu kavramakta çok geç kalmış bu süre 30 zarfında turizmci mezun edecek okullar ilgisizlikten dolayı kalifiye eğitim veremez hale gelmişti. İfade etmiş olduğum gibi, turizm kendi dinamiklerini yaratmayı seviyordu. Bu kadar olumsuzluğun içinde vizyon sahibi genel müdürler de yetişmişti. Okullardan umduğunu bulamadıkları için çalışanların eğitimini de üstlendiler. Zar zor patronları ikna edip kış aylarında otellerinde personeli eğitmeye çalıştılar ama yetmedi. Maalesef bir süre bu tip olumlu uygulamalar vizyonunu kaybetmeye başladı. Artık eğitim vermektense yeni açılan oteller ücret farkı oluşturup sözde pozisyon vererek, personel transfer etmeye başladılar. İlk başta meyvesini verse de daha sonra sektörde bu tip otel değişimleri yaparak içi boş hızlı yükselmiş yöneticiler yarattılar. Sektör ne kaş yapmak istese göz çıkarıyor, olumlu olduğunu düşündükleri olumsuzluğunu birlikte getiriyordu. Düşe kalka kendi çapında ilerleyerek büyüyen ve kayda değer bir sektör haline gelen turizm hala devlet desteğini tam alamıyordu. Artık destekten umudunu kesmiş gölge etmemelerini istiyorlardı. Turizm tüketim piramidinin altında bulunmakta. Turist gönderen ülkelerde devalüasyonların var olması ve rakamlara hemen yansıması sektörün ne kadar kırılgan olduğunun göstergesiydi. Sektörün genel vergilendirme ve ücretlendirmelere her zaman ayak uydurması beklendi. KDV oranları arttırıldı, maliyetler yükselti ve hiçbir zaman sektör dinlenilmedi. Siyaset kararları devamı olarak yatırımcıları etkiliyor ve istisna uygulamaları söz konusu bile edilmiyordu. Ve son olarak tüm partilerin seçim vaadi olan asgari ücretin iktidarın uygulamaya geçirilmesi ile bir darbe daha vuruluyordu. Zaten turist alınan ülkelerle devamlı olarak krizler yaşanmakta seçim stratejileri altında sektör ezilmeye mahkûm ediliyordu. Amerika’yı tekrar keşfetmek gerekmiyor. Amerika ayağımızın dibinde güzelliklerini zaten bize sunuyor…. Peki, ne yapılmalıydı; Öncelikle, doktor, hâkim ve öğretmen fakülteleri gibi sektörün ihtiyacı belirlenmeli ve bu doğrultuda okullarda kontenjan ayarlamaları yapılmalıydı. Nasıl bir doktor diploması olmadan çalışamıyorsa turizmde de sertifikalı kalifiye elemanların kazandırılması gerekiyordu. Turizmin ateşleyicisi olan casinolar ülke toplumundan ayrı tutularak serbest bölgeler gibi statü kazandırılarak sadece yabancı pasaportlu turistlerin girmesi sağlanmalıydı. Rekabet kurumu oluşturulup denetiminin sadece devlet tarafından değil turizm STK’ larının bulunması sağlanmalıydı. Otel, yıldız kategorisi beton yığınlarına göre değil, hizmet ve fiyat ve kalite kriterleri altında değerlendirilmesi gerekmekteydi. Ekonomik kararlarda, sektör gerçekleri göz önünde bulundurulmalı ve istisnalara açık bırakılması gerekirdi. En azından asgari ücret artışında erteleme sağlanmalı ve otellerin bu süre içinde adaptasyonu hesaplanmalıydı. Çok basit ama kendini devamlı güncelleyen kararların alınması gereken bu kırılgan sektörün tabi ki bakanlığının dinamik ve sektör içinden gelmiş bakanlar tarafından temsil edilmesi en önemlisiydi. Her zaman geleceği ve ülke tanıtımı için önemi olan turizmi düzeltmek ve kurtarmak için tekrar Amerika’yı keşfetmek gerekmiyor. Amerika ayağımızın dibinde güzelliklerini zaten bize sunuyor… DOSYA Gökhan AKKOYUN Gıda Mühendisi / Kalite Müdürü Turizmde Gıda Güvenliği G ünümüz rekabet şartlarında, farklı otel işletmelerinde aşağı yukarı aynı mönüler, benzer konseptler yapılabileceği dikkate alındığında, farklılık yaratacak tek unsurun hizmette ve kalitede sürekli iyileşme ve gelişme olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Turizm sektörün temel sorunlarından en önemlisi personel eğitim kalitesinin düşüklüğü ve eğitim sürekliliğinin sağlanamamasıdır. Bununla birlikte kaliteli ve aynı standartta hammadde temin edilememesi, pazarlama ile ilgili olarak haksız rekabet koşulları, kalite/fiyat dengesi ve denetimlerin yetersizliği kalite ve hizmette sürekli iyileşmenin devam ettirilememesi önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Kurulacak “Gıda Güvenliği ve Kalite Yönetim Sistemi/Sistemleri” sayesinde bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Gıda Güvenliği Sisteminde otellerde verilen hizmetin kalitesi satın almadan başlamakta en son sunuma kadar devam etmektedir. Gıda güvenliği sisteminin etkin şekilde işleyebilmesi için düzenli olarak tedarikçi denetimleri yapılmalı ve gelen gıdaların nerelerde üretildiği nerelerde depolandığı, hangi şartlarda taşındığı görülmelidir. Bununla birlikte mal kabulde ürünü almadan önce araç içi taşınma şartlarına, aracın temizliğine, sıcaklığına birlikte taşınmasında sıkıntı yaratabilecek başka gıda olup olmadığına, alınacak ürünün ambalajında herhan- GıdaGüvenliğiSistemindeotellerde verilenhizmetinkalitesisatınalmadanbaşlamaktaensonsunumakadardevametmektedir. gi bir deformasyon olup olmadığına, son kullanma tarihi geçip geçmediğine, üründe herhangi bir kokma, şişme olup olmadığı gibi kriterlere bakılarak tesise kabul edilmelidir. Tesise kabul edildikten sonra muhafaza edilen depoların fiziki şartları kontrol edilmeli ayrıca temizlik, sıcaklık ve nem kontrolleri yapılmalı uygun depolama koşulları sağlandıktan sonra yine aynı şekilde uygun üretim ve hazırlık alanı sağlanmalıdır. Bu alanların uygunluğunun sağlandığından ve kullanılan malzemelerin uygun olduğundan emin olmak için nem ölçer, termometre, yağ ölçer gibi cihazlar kullanılmalı ve yılda en az 1 kere kalibre edilmelidir. Hazırlanan ürünlerin muhafaza edildiği soğuk odaların ve servis edildiği büfelerin de sıcaklıklarının ürüne uygun olması, temizlik ve hijyen kurallarına uygun olması gerekmektedir. Kabulden sunuma kadar geçen bu süreç takip edildiği gibi formlarla kayıt altına da alınarak izlenebilirlik sağlanmalıdır. Bu formlar gıda güvenliğinde yaşanacak bir problemde sıkıntının kaynağını bulmamızda yardımcı olacaktır. Mikroorganizmalar çıplak gözle görülemeyen ancak mikroskop ile görülebilen canlılardır. Kendileri için uygun ortamı buldukları anda çoğalırlar ve yiyeceklere kolaylıkla bulaşarak sorun çıkartırlar. Bundan dolayı yiyecek/içecek üretim alanlarında yapılacak küçük bir hatanın sonuçları çok büyük olabilir. Gıdayı tüke- ten insanın zehirlenmesine hatta ölümüne sebebiyet verebilir. Bu da otelin geri dönülmesi güç bir yola girmesine sebep olur. Tesis için hem iç, hem de dış turizm açısından büyük bir handikap ve prestij kaybına yol açacaktır. Ayrıca turizm sektörünün Türkiye’nin dünyaya açılan yüzü olduğunu düşündüğümüzde yaşanabilecek herhangi bir zehirlenme vakası sadece olayın meydana geldiği oteli değil o bölgedeki hatta o şehirdeki otellerin tamamını etkileyebilmektedir. Güvenilir gıda tüketmek her insanın en doğal hakkıdır. Gıda güvenliğinin bu denli önemli olduğu dikkate alındığında sorunlar ortaya çıkmadan önlem almak ve riskler ortaya çıkmadan belirleyip yok etmek gerekmektedir. Bununla ilgili olarak hem personelden kaynaklanan sorunlar hem de fiziki şartlardan kaynaklanan sorunlar HACCP (Tehlike Analizi Kritik Kontrol Noktaları) sistemi sayesinde sorunlar ortaya çıkmadan önce önlem almaya dayalıdır. Her yıl milyonlarca yerli ve yabancı misafiri ağırlayan turizm sektöründe yiyecek içecek büyük öneme sahiptir. Bundan dolayı gıdanın ilk tesise girdiği andan en son servis edildiği ana kadar geçen tüm süreçlerde gıda güvenliği kurallarına uyularak kontroller yapılmalı eksik görülen yerler düzeltilmelidir. İnsan unsurunun ön planda olduğu sektörün geleceği açısından gıda güvenliği sektörün temel taşlarındandır. Sayı 3 | Mart 2016 31 DOSYA Doç.Dr. Rahman TEMİZKAN Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Seyat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği Bölüm Başkanı Turizm Sektöründe Nitelikli Personel Sorunsalına Çözüm T ürkiye 2013 yılında ağırladığı 37.8 milyon turistle, uluslararası turist varışlarında 6. sırada yer almış olmasına rağmen, turizm gelirlerinde ilk 10’a girememiştir. Türkiye turist varışları sıralamasında yıldan yıla artış gösterirken, turizm gelirleri açısından aynı gelişmeyi gösteremediği görülmektedir. Türkiye’nin turizm sektörü açısından gerekli doğal, kültürel ve tarihi kaynaklara sahip olmasına karşın, elde edilen dış turizm gelirinin henüz hak ettiğinin çok altında olduğu ve dünya turizm piyasasından hak ettiği payı alamadığı tartışılmaz bir gerçektir. Niteliksiz işgücünün sunduğu kalitesiz hizmet ve turistlere sergiledikleri hatalı tavırlar ve misafir ilişkilerinde yetersiz ve davranış yönünden bilinçlendirilmemiş iş gücünün varlığı Türkiye’nin turizm gelirlerindeki düşüşün ve hak ettiği payı alamamasının en önemli nedenlerinden olarak görülmektedir. Misafir ilişkilerinde sağlıklı ve kaliteli hizmetin sağlanabilmesi için 32 Misafirilişkilerindesağlıklıvekaliteli hizmetinsağlanabilmesiiçinturizm sektöründeistihdamedilenişgücünün meslekîveteknikeğitimdüzeylerinin yüksekolmasınıgerektirmektedir. turizm sektöründe istihdam edilen işgücünün meslekî ve teknik eğitim düzeylerinin yüksek olmasını gerektirmektedir. Misafir memnuniyetinin sağlanması, sunulan hizmetin kalitesiyle doğru orantılıdır. Aranan bilgi ve yetenekle donanmış insan kaynağı turizm okulları mezunlarının sektörde çalışmaları ile sağlanabilir. Türkiye turizm sektörünün insan kaynağı ihtiyacını karşılamak üzere her düzeyde diploma veren turizm eğitim kurumları kurmuş, eğiticiler yetiştirip atamıştır. ÖSYM, YÖK ve MEB istatistiklerinden derlenen Tablo 1’de ilgili rakamlar görülmektedir. Kısaca, sektörün her düzeyde ihtiyaç duyduğu insan kaynağını yetiştirmekte olan ve hacim olarak da sektörle birlikte büyüyen bir turizm eğitimi vardır. Buna rağmen kalifiye eleman bulamamak gibi bir sıkıntının sektör tarafından dile getirilmesi turizm eğitimi almış olan diplomalıların sektörde tutulma oranlarının çok düşük olmasıyla açıklanabilir. Ancak asıl problem turizm eğitimi almış ve almakta olan işgücünün yasal bir dayanağının olmaması sonucu sek- töre girmemesi ya da terk etmesi ve sektörde faaliyet gösteren işletmeler tarafından eğitimsiz işgücünün turizm sektöründe istihdam edilmesidir. Türkiye’de turizm sektöründe çalışanların çok büyük bir kısmının (%90’ın üzerinde) turizm diploması sahibi olmadığı bilinmektedir. Nitelikler yönetmeliğinde belirtilen “turizm eğitimi almış personel” ibaresi diplomayı ve sertifikaları kapsadığından sertifikalar diplomaları pas geçmektedir. Turizm öğrencilerinin, mezunların ve çalışanların yani turizm eğitimi almış kişilerin önemli bir bölümü diploma haklarının korunmamasından dolayı, hak ettikleri maddi ve manevi değeri sektörde bulamadıkları için sektörden uzaklaşmaktadırlar. Bu durum, turizm sektörüne kalifiye insan kaynağı yetiştirmek için harcanan zamanın, paranın ve emeğin, boşa gitmesi, heba edilmesi anlamına gelmektedir. Turizm eğitimi almış nitelikli işgücünün sektörde tutulabilmesi için turizm işlerini meslekler statüsüne kavuşturacak bir yasal düzenleme yapılmalıdır. Artık Türkiye’de ve Türkiye gibi Eğitim Türü Yııllar Okul / Üniversite Sayısı Öğrenci Sayısı Mezun Sayısı Eğitici Sayısı Turizm Ön lisans Programları 2011-2012 2012-2013 “-“ 87 50152 56481 8340 “-“ 216 263 Turizm Meslek Lisesi Turizm Lisans 2011-2012 2012-2013 2011-2012 2012-2013 Turizm Lisansüs- 2011-2012 tü Programları 2012-2013 Toplam 2011-2012 2012-2013 123 125 43 45 “-“ 32 32.819 32.748 30020 39555 986 1264 113.977 130.048 “-“ “-“ 2862 “-“ 135 “-“ 3.003 2.884 489 561 “-“ “-“ Tablo: 2011-2013 Öğretim Yılları Arasında Turizm Eğitiminde Okul, Öğrenci, Eğitici ve Mezun Sayıları turizm ülkelerinde turizm eğitimi sertifika programlarıyla yapılamayacak kadar ciddi bir sektör haline gelmiştir. Türkiye’de her düzeyde diplomalı eğitim veren turizm eğitim kurumları yeterli sayıya ulaşmıştır. Türkiye Turizm Stratejisi 2023 Eylem Planı 2007-2013 belgesinde belirtildiği gibi; sektörü bütüncül bir bakış açısıyla düzenleyecek bir konseyin kurulmasını ve turizm mesleklerinin diplomalılar tarafından yapılmasını sağlayacak bir yasanın çıkartılması gerekmektedir. Söz konusu yasa turizm mesleklerini diplomalara dayandırırken aynı zamanda Türkiye’de turizm sektörünün teşkilatlanmasını ortak akılla yerelden ulusala sektörün kendi hakkında kararlar almasını sağlamalıdır. Mevcut çalışanları mağdur etmemelidir. Tüm çalışanları kayıt altına almalıdır. Bundan sonra diplomalılardan başkasının sektöre girişine engel olmalıdır. Bunu sağlamak üzere; Öncelikle mevcut çalışanlar mezuniyetlerine bakılmaksızın müktesep hakları tanınmalı, yerel turizm konseylerine kaydedilmelidir ve her birine sicil numarası verilmelidir. Yerel konseyler meslek şubelerinden (seyahat işletmeleri, konaklama işletmeleri, yiyecek içecek işletmeleri, rekreasyon işletmeleri, turizm eğitimcileri ve turist rehberlerinin temsil edildiği) oluşur ve meslek erbabı kendi şubesine kaydolur. Her meslek şubesi meslek odası gibi hareket eder ve yerel turizm konseyinde meslek grubunu ve işletmeleri temsil eder. Tüm mevcut personel sicil kaydına kavuştuktan sonra artık meslek erbabı olarak sadece turizm diplomasına sahip olanlar gelebilirler. Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrılmalı ve Turizm Bakanlığına artık turizm diplomalılar girebilmelidir. Türkiye’de turizm fakülte dekanlarının ve turizm yüksekokul müdürlerinin turizm mezunlarından atanması sağlanmalıdır. TİYADER’in bu sorunların ve daha fazlasının çözümüne yönelik geliştirmiş olduğu kanun taslağı ve model yerel ve ulusal düzeyde etkili bir teşkilatlanmayı öngörmektedir. Detayları www.tiyader.org adresinden öğrenebilirsiniz. Sayı 3 | Mart 2016 33 DOSYA Nurhak AKBUDAK Porfesyonel Otel Yöneticisi ve Turizm Doktora Öğrencisi Sektör ve Akademik Camia Birbirleriyle Ne Kadar İlgili T urizm sektörü hızlı gelişen sektörlerden biri olmasının yanında, günlük yaşamın da en çok ve en hızlı etkilediği sektör olarak karşımıza çıkmaktadır. Kitle iletişim araçları ve internetin kullanımının artması, dünya üzerindeki olumlu veya olumsuz gelişmelerin kısa bir süre içerisinde, dünyanın diğer ucunda bilinmesini beraberinde getirmiştir. 1980’li yıllardan itibaren turizm sektöründe ivme kazanan ülkemiz, son onyılda dünya ülkeleri arasında daha fazla tanınan ve turistlerin tercih ettiği destinasyonlardan biri haline gelmiştir. Tercih edilmesindeki başlıca sebeplerden biri rakiplerine göre daha düşük fiyatlarla hizmet ile sunumuna verdiği önemdir ve bu nedenle ülkemiz son yıllarda ortalama otuz milyonun üzerinde turisti ağırlamaya başlayarak turizmin ekonomi içerisindeki payını önemli bir 34 Misafirilişkilerindesağlıklıve kalitelihizmetinsağlanabilmesi içinturizmsektöründeistihdam edilenişgücününmeslekîveteknik eğitimdüzeylerininyüksekolmasını gerektirmektedir. oranda artırmıştır Hizmet endüstrisi olan turizmde temel öğe insandır. İnsanın insana hizmeti söz konusudur. Hizmet nitelikli eleman ile gerçekleştirildiğinde kaliteli olmaktadır. Nitelikli eleman ise mesleki eğitim ile yetiştirilir. Hizmet kalitesi, turizmde altyapı, tesis ve yatak sayısı kadar önemli unsurlardan biridir. Tüketici kimi zaman aldığı hizmeti, bu hizmeti satın aldığı kişilerle bütünleştirmektedir. Eğitimli insanlardan oluşan turizm sektörü, sürdürülebilir turizme katkı sağlamaktadır. Bu durum ise gelecek kuşakların turizmden yararlanmasını sağlamakta ve ülkenin uluslararası pazarda rekabet gücünü yükseltmektedir. Turizm eğitiminin yapı ve sorunlarından genel olarak söz edilirken saptanan bulgulardan birisi; turizm sektörüne uygun nitelikte ve sayıda personel yetiştirilemediği, varolan turizm eğitim kurumlarının da bu ihtiyacı karşılamakta güçlükler yaşadığı yönündedir. Türkiye’de mevcut eğitim sisteminin iş yaşamının isteklerine yeterince duyarlı olmaması, iş hayatının ihtiyaçlarına beklenilen hızda ve çeşitlilikte cevap verememesi, eğitimin etkinliğini azaltan en önemli unsurdur. Meslek eğitiminin işgücü piyasasının taleplerine uygun nitelik ve nicelikte işgücü yetiştirememesi ve eğitim sonucu verilen belgelerin geçerliliklerinin tatmin edici ölçülere dayanmaması, çözülmesi gereken sorunların başında gelmektedir. Son zamanlarda sıkça rastladığımız sektör yöneticisi ve yatırımcıların gündeme taşıdğı kalifiye eleman sıkıntısı konusu.Gerçekten kalifiye eleman kime göre neye göre şekillendirebiliriz.Seköre baktığımızda kalifiye eleman sıkıntısı oldukça büyük bir sorun olmakla beraber bu sorunun ana kaynağının turizm eği- timi veren kurumlara özellikle üniveriste camiasına yüklendiği de bir gerçek.Ancak madalyonun öteki yüzüne de baktığımız da ise ülkemizde yeterince turizm eğitimi veren fakülte/yüksekokul/meslek yüksekokulu gibi kurumlarının sayısını fazla olduğunu beyan ederler. YÖK kaynaklarına gör, toplam 186 adet devlet ve vakıf üniversitesinin 100’ünde turizm eğitimi almak mümkün. Turizm eğitimi verilen “birimler”in çoğunluğunu yüksekokul (YO) ve meslek yüksekokulu(MYO) içindeki bölüm ve programlar oluşturuyor. Peki gel gelelim kuru fasulyenin faydalarına burda sorun kimde ve nedir? Sektör yönetici ve yatırımcıları mı yoksa akademik eğitim mi? Yıllardır hep bu konu gündeme gelmiş hatta zaman zaman suçlayıcı ifadeler karşılıklı kullanmı ama maalesef bu sorun hep topu taç atmakla en kolay yolla başvurulduğunu düşünmemek elde değil.Sorun ana kay- nağına ve çözümüne tam anlamıyla henüz ulaşmış değiliz.Bu konuya değinirken aslında karşıma sorunun muhatabı olan iki büyük tarafıda almış oluyorum.Ancak benim ki de kahramanlık değil insanların dille getirmekte çekindileri bir konuya açıklık getşrmekten başka birşey değildir,umarım kimseyi de gücendirmem Türkiye turizmi bugün nitelikli yatak arzıyla, turist girişlerindeki sayılarıyla Dünya turizminde altıncı sıraya, turizm gelirleriyle onuncu sıraya oturmuştur. Turizm sektörünün istihdama katkısı, dış ödemeler dengesine olan katkısı, ihracattaki payı ile vazgeçilmeyen sektör konumundadır. Kalifiye iş gücünü yetiştirmek ve sektöre kazandırılarak, turizmde hizmet anlamında dünya markası haline gelmek isteniliyorsa hem eğitim kurumlarına hem de bu alanda faaliyet gösteren işletmelere büyük görev düşmektedir. Mesleği ile ilgili yeterli donanıma sahip kişilerin , tüm sosyal ve yasal haklarını dö- nemsel olmayacak şekilde alabildiği bir ortamda çalışması ile ortaya konulan işin kalitesi asla tartışılamaz. Bu noktada işverenlere, özellikle misafir yoğunluğunun düştüğü ve işçi maliyetlerinin arttığı kış dönemlerinde yapılacak vergi düzenlenmeleri ile istihdama teşvik edilmesi sektörün işgücü kaybının önüne geçilmesinde büyük katkı sağlayacaktır. Niteliksiz işgücünün sunduğu kalitesiz hizmet ve turistlere sergiledikleri hatalı tavırlar ve misafir ilişkilerinde yetersiz ve davranış yönünden bilinçlendirilmemiş iş gücünün varlığı Türkiye’nin turizm gelirlerindeki düşüşün ve hak ettiği payı alamamasının en önemli nedenlerinden olarak görülmektedir. Misafir ilişkilerinde sağlıklı ve kaliteli hizmetin sağlanabilmesi için turizm sektöründe istihdam edilen işgücünün meslekî ve teknik eğitim düzeylerinin yüksek olmasını gerektirmektedir. Misafir memnuniyetinin sağlanması, sunulan hizmetin kalitesiyle doğru orantılıdır. Sayı 3 | Mart 2016 35 DOSYA Avukat İlker ÜNSEVER Boğaziçi Ün. Turizm İşl. Böl. Turizm Hukuku Öğr. Görevlisi Binayı Turizm İşletmesi Yapan Unsur: Personel T urizm, yaşamda son derece geniş bir alanı ifade eder hale geldi, sözcük olarak ifade edildiğinde tek bir anlamı, tanımı yapılamaz büyüklüğe ulaştı. Turizm artık bir çok yönden ele alındığında yeni alanları ifade etmektedir: Turizm Endüstrisi /Turizm Sektörü, Turizm Ticareti, Turizm Yatırımı, Turizm İşletmeciliği, Turizm Hareketi, Turizm Politikası, Turizm Stratejisi vb. İşte bu nedenledir ki “turizmci” olarak ifade edilecek bir kavram da artık anlam ifade etmemektedir. Hele ki “turizmci” kavramı ile bir mesleği tanımlamak olanaksızdır. Turizmin özellikle işletmecilik yönünde işlev olarak meslek sahibi personel konusu öne çıksa da “turizmci”, “otelci” vb. tanımları yapmak zor ve sıkıntılıdır. Turizmin “disiplinlerarası/çok disiplinli” niteliği nedeniyle bir meslek olarak tanımlanmasında ortaya çıkan sorunların aşılması da- 36 TurizmİşletmelerindePersonel NiteliğineİlişkinDüzenlemelerinDeğerlendirilmesi veNitelikliPersonelİstihdamı KonusundaBirÖneri... hil olmak üzere “turizm tesisi” tanımına girişmek, hele de bu tanımı mevzuata yerleştirmek, hatta hem yatırım hem de işletme dönemini kapsayacak şekilde bir bütün olarak yapmak oldukça güçtür. Turizm, gerek uluslararası niteliği, gerek bir yatırım alanı ve gerekse bir işletmecilik faaliyeti olarak genel ticari faaliyetlerden farklıdır. Turizme özgü teşvikler; kamu alanlarının turizm yatırımı için tahsisi, imar ayrıcalıkları, işletme ayrıcalıkları (yabancı personel, alkollü içki satış izni vb.) gibi unsurlar turizm yatırımlarını başka ticari faaliyet alanlarından ayırt eder. Ancak en önemlisi, turizmin servis/hizmet sektöründe yer alan faaliyet olması nedeniyle, ortaya çıkan, satılan, pazarlanan ürünün “soyut” ve “hayali” niteliği turizmi başkaca mal ve hizmet piyasalarından ayırır. Turizm ve meslek ilişkisi “turizm eğitimi” almış kişilerin turizm sektörü içindeki rolleri, gelecekleri için çok önemlidir. Bu konu ile ilgili çeşitli çalışmalar ortaya konulmaktadır. Bu çalışmalarda kanun değişiklikleri ile turizmin turizm eğitimi almış kişilerin yöneteceği kurul/konsey benzeri yapılar, turizm alanındaki personelin lisanslanması gibi çözümlerin önerilmekte olduğunu görüyoruz. Bu gerçekçi olmayan önerilere ilişkin eleştiri ve görüşlerimden ziyade aynı amaca; turizm faaliyetlerinin ehil, turizm eğitimi almış kişilerce yapılması amacına yönelik kendi bakış açımı ortaya koymayı daha doğru buluyorum. Yazımızda turizm ve meslek ilişkisine hukuki açıdan yaklaşarak bir sonuca varmaya çalışacağım. Sonucunda mer’i mevzuatta “küçük” ve “uygulanabilir” değişiklik ile nelerin değişebileceğini göstermek istiyorum. MESLEK KAVRAMI ve TURİZM Meslekler 19.10.2015 tarihli Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe giren “Ulusal Meslek Standartlarının ve Ulusal Yeterliliklerin Hazırlanması Hakkında Yönetmelik” uyarınca iki ayrı başlıkta toplanabilir: 1- En az lisans düzeyinde öğrenimi gerektiren ve mesleğe giriş şartları kanunla düzenlenmiş olan meslekler 2- Mesleki Yeterlilik Kurumu(MYK) tarafından tanımı yapılmış ve standardı belirlenmiş meslekler. Burada Türkiye’de MYK tarafından tanımı yapılan mesleklerin 600 civarında olduğunu ve genel olarak “sanatkâr” tanımına yakın alanları karşıladığını belirtip, bizi ilgilendiren kısma geçelim. Meslek kavramı, bir işin ehil kişiler dışındakilerce ifa edilmesi toplum (kamu) açısından sıkıntı, sakınca, tehlike doğurduğu hallerde karşımıza çıkar. Bir işin meslek olarak tanımlanması için 1- Zorunlu eğitim 2- Meslek örgütü 3- Zorunlu meslek örgütü üyeliği 4- Meslek kurallarının varlığı gerekir. Tabiblik, avukatlık, eczacılık, mimarlık gibi meslekler bu unsurları taşırlar. Bu gibi mesleklerin bir diğer özelliği meslek=ücret ilişkisidir ki bu durum da ancak meslek erbabının “gerçek kişi” olduğu hallerde karşımıza çıkar. Peki, bir ticari faaliyet, yani ücret yerine “kâr” unsurunun söz konusu olduğu bir alanda faaliyet gösterenleri meslek sahibi olarak tanımlayabilir miyiz? Bu hususa değinmeden önce ticari faaliyetin gerçekleştiği yerlerle ilgili birkaç şey söylemek gerekir. Bir yeri; binayı, araziyi, alanı, bölgeyi nitelemek için nelere ihtiyaç duyulur? Eğer niteleme eylemi bir ifadeden ibaret olacaksa sadece sıfatlar size yetecektir: Güzel, büyük, rahat vb… Ancak eğer nitelemek ifadeyi aşacak amaç ve sonuçlar içeriyorsa öncelikle bir referansa ihtiyaç duyulur: Standarda uygun, standart dışı gibi… Nitelemek eylemi hukuki bir sonuç içeriyorsa ihtiyaç duyulacak temel unsur mevzuattır: Kanun, Yönetmelik vb… Mevzuat bir niteleme içeriyorsa bu nitelemeye uygun gelen durumlara/unsurlara özel bir hak tanınıyor, hukuken tanınan bu hak ile bir ayrıcalıklı alan/durum yaratılıyordur ki bu durumun mefhum-u muhalifi olarak “hukuk bu nitelemeye uygun bulunmayan alan ve du- rumları yasaklıyor” sonucu ortaya çıkar. Mevzuatın niteleyerek bir durum ya da alanı “ayrıcalıklı” hale getirdiği bir düzenleme genel olarak “emredici” nitelikte olacaktır. Bir başka anlatımla, uyulması zorunlu, uyulmaması halinde yaptırıma konu hususlar içermektedir. Mevzuatın “hastane” olarak nitelediği yerler dışında hasta tedavi kurumu kurmak ve/veya işletmek, “okul” olarak nitelediği yerler dışında eğitim ve sonucunda geçerli diploma vermek mümkün değildir. Bu örnekleri “eczane”, “cami” gibi ticari, sosyal, dini vb. değişik alanlarda çoğaltmak mümkündür. Ancak ticari faaliyet gerçekleştiren yerler açısından duruma bakmak ve ticari faaliyet ile faaliyeti düzenleyen kural ilişkisini incelemek daha aydınlatıcı olacaktır. Ticari faaliyetler mevzuatta genellikle bir faaliyet türü diğerinden ayırt edilmeden ve ticari faaliyet başlığı altında genel hükümlerle düzenlenir: Tacir /Ticaret Odası, Esnaf/ Esnaf Odası vb. düzenlemeler bu doğrultudadır. Mevzuatın niteleyerek bir alanı/faaliyeti özel olarak düzenlediği durumlar istisnai ve temel Sayı 3 | 1 Mart 2016 37 ortak özellik olarak kamu düzenine ilişkindir. Kamuya açık/yönelik alan/ faaliyetlerin hukuken düzenlenmesi ile bu alanda faaliyet gösterecek özel teşebbüsler açısından ayrıcalık (ruhsata tabi faaliyet, teşvik vb.) ve bu ayrıcalığın karşılığı olarak denetlenme yükümlülüğü doğar. Bir ticari faaliyete ilişkin olarak hukukun “niteleme yapması” daha çok bu faaliyetin “mesleki” olması halinde karşımıza çıkar: Eczane, “eczacı” tarafından, hukuk bürosu “avukat” tarafından kurulur ve faaliyet gösterir. Bu doğrudan kişiye bağlı “mesleki” faaliyetlerin yanı sıra “mesleki niteliği olan kişilerin bir araya gelip oluşturdukları ticari işletmeler” de ağırlıklı olarak onları bir araya getiren kişiler üzerinden nitelenir: Hastaneler doktorlara göre, borsa aracı kurumları brokerlara göre, yapı denetim şirketleri mühendis ve mimarlara göre, mali müşavirlik şirketleri mali müşavirlere göre oluşur ve tanımlanır. Bu gibi işlerde asli unsur mesleki faaliyeti gerçekleştiren kişiler, yan unsur ise bu faaliyetin gerçekleştiği yer olarak mevzuatta tanımlanır ve nitelenir. Hastaneyi hastane yapan binasından önce içindeki doktorlar, sonra ameliyathane ve odalar vb.dir, dershaneyi dershane yapan öğretmen niteliğindeki personel ve sınıfları, binası, uyguladığı müfredattır. Ancak bu faaliyetlerin temel özelliği ticari yani kâr amaçlı olmalarıdır. Yeni bir tanım: MESLEKİ TİCARİ İŞLETME Ticari bir amaçla ve ticarete ilişkin mevzuata göre oluşturulup, ticari faaliyette bulunulsa da faaliyetin gerçekleştirilebilmesi için asgari sayıda “mesleki niteliklere uygun personel/ sahip” zorunluluğunun bulunduğu işletme modeline “mesleki ticari işletme” demeyi uygun buluyoruz. Mesleki ticari işletmelerde işletmeci/ yatırımcı açısından temel amaç “kâr” 38 olmakla birlikte faaliyet ve fiziki anlamda işletme sıkı standart/kurallara bağlanır. Bu standart/kurallara uygun faaliyetler, bu özellikleri taşımayan ve hatta taşıdığı kamu tarafından belgelenmeyen başkalarına karşı “ayrıcalık” tanınır. Bir başka deyişle, bu alanlarda liberalizmin temeli olan “bırakınız yapsınlar” kuralının tersi işler. Kamu tarafından tanımlanmış faaliyeti gerçekleştirmek ile ilgili tanınan ayrıcalık/hak, denetim ve yaptırımı da beraberinde getirir. Hukuk, devletin “ayrıcalık bahşettiği” alanda kamuya sunulacak hizmetleri “sıkı şekilde” nitelemek ve denetlemekle ilgili olarak çok önemli bir işlev taşır. Bu işlev detaylı, doğru kurgulanmış, uluslararası düzenlemelere aykırı olmayan mevzuat ile hayata geçer. Konunun daha iyi anlaşılması için örneklemekte yarar vardır: Seyahat acentası, Borsa Aracı Kurumu, Tıbbî Laboratuar, Gıda Laboratuarı vb. Örneklenen yapılar esas olarak “kâr” amacıyla faaliyet gösterseler de mevzuatta yer alan nitelik ve sayıda personeli istihdam etmeden faaliyetlerini gerçekleştirebilmeleri mümkün değildir: Seyahat Acentasında “sorumlu müdür”, Laboratuarda Gıda Mühendisi, Biokimya uzmanı vb. TURİZM İŞLETMELERİ VE PERSONEL Turizm mevzuatının omurgası Bakanlık yapı ve faaliyetlerini düzenleyen 4848 s. Kanunu dışarıda bırakırsak sadece 2 (temel) Kanundan oluşmaktadır: 1972’den bu yana 2007 büyük değişikliği ve sonrasında bir küçük değişiklik ile bugüne gelen 1618 s. Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu, 1982 den bu yana çok sayıda değişiklik ile bugüne gelen 2634 s. Turizmi Teşvik Kanunu. Bir de bunların yanına eklenecek turizm mevzuat ailesinin en genç üyesi 6326 s. Turist Rehberliği Meslek Kanunu var ki turizm ve meslek ilişkisinde yegâne tanımlı meslek olan turist rehberliğini tanımlayan düzenlemedir. Ticari faaliyet olarak ortaya çıkmayan, gerçek kişiye bağlı turist rehberliği meslek olarak konumuz dışındadır. Yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere; hukukun emredici düzenlemeleri olmaksızın mesleki ticari işletme kavramından söz etmek mümkün olmayacaktır. Turizm işletmeleri arasında seyahat acentaları 1618 s. Kanun uyarınca mesleki ticari işletme tanımına en yakın işletme türüdür. Kaldı ki 2007 değişikliği ile seyahat acentası personel niteliği koşullarında gerçekleşen yumuşama ve sorumlu müdür ve enformasyon memuru tanımındaki düşük standart karşısında kesin olarak “seyahat acentaları mesleki ticari işletmedir” saptamasında bulunmak da mümkün olmayacaktır. Türkiye’de turizmin bir sektör olarak ortaya çıkmasını, turizm ekonomisi olarak adlandırılabilecek büyüklüğe ulaşılmasını sağlayan en önemli Kanun olan 2634 s. Kanuna dayalı yönetmeliklerin kanunun kendisi kadar önemli işleve sahip bazı yönetmelikleri turizm sektörü için belirleyici, yön verici niteliktedir. Bunlar arasında konumuzla ilgili olanları: Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik, Deniz Turizmi Yönetmeliği olarak sıralanır. Bu yönetmeliklerin konumuzla ilgisi, turizm işletmesi/turizm tesisi kavramlarının niteliklerinin belirlendiği düzenlemeler olmalarıdır. Bu yönetmeliklerde turizm tesisleri, tesislerin sınıfları belirlenirken fiziki özellikler ayrıntıları ile yer almaktadır. Öyle ki yer döşemesinden, masa-sandalyeye, ortak alanların büyüklüğünden odaların büyüklüğüne, kapasitesine, saç kurutma makinesinden, minibarına kadar bir dolu husus son derece ayrıntılı düzenlenmektedir. Aynı ayrıntılı düzenlemeleri Deniz Turizmi Yönet- meliği hükümlerinde Deniz Turizmi Tesisleri ile ilgili olarak da görebiliriz. Ancak, bu kadar detaylı düzenlemenin yer aldığı yönetmeliklerde bir turizm işletmesinin sahip olması gereken personel sayısı ve bu personelin niteliği konusunda ne gibi koşullar yer almıştır? Bu sorunun cevabı yazının hareket noktasını ve çözümün kaynağını anlatmaya yetecek kadar açıktır. TURİZM TESİSLERİNDE ZORUNLU PERSONEL SAYISI VE NİTELİKLİ PERSONEL KONUSUNDAKİ DÜZENLEMELER Turizm tesislerini tanımlayan, sınıflayan düzenlemelerin yer aldığı yönetmelikte sadece 8 maddede “nitelikli personel” konusunda koşul yer almaktadır. Ancak bu maddelerin hiçbirinde önlisans ve lisans düzeyinde “turizm eğitimi” almış personel gerekliliği hükmü yer almamaktadır. Yönetmelik madde 14’te güzellik – estetik - masaj gibi konularda verilecek hizmetler için “konusunda eğitim almış personel” bulundurmak gerekliliği yer almış, Personelin Nitelikleri başlıklı 15. maddede işverene “hizmet standardını yükseltmek amacıyla eğitim için gerekli önlemleri almak” yükümlülüğü öngörülmüş, 17. Maddede 500 yatak kapasitesi üzerindeki tesisler için “hemşire ve doktor zorunluluğu” getirilmiş, 18. Maddede “Turizm tesislerinde eğitimli personel ile hizmet verilmesine özen gösterilir” şeklinde bir düzenlemeye gidilmiş, Otellerin niteliklerini içeren 19. Maddede; 4 yıldızlı otellerle ilgili niteliklerin içinde “toplam personelin ez az yüzde onbeşinin konusunda eğitim almış olması” (‘m’ bendi) hususuna yer verilmiş, Aynı maddenin ( n ) bendinde “İdarî personelin konusunda eğitimli veya en az beş yıl deneyim sahibi olması” hükmü yer almış, Dört yıldızlı tesislere getirilen personelin yüzde onbeşinin eğitimli olması koşulu 5 yıldızlı tesisler için “yüzde yirmibeş” e yükseltilmiştir. Tatil Köylerinin niteliklerine ilişkin 21. maddenin ( d )bendinde “Toplam personel sayısının en az yüzde onbeşi oranında konusunda eğitim almış personel bulunması ve idarî personelin konusunda eğitimli veya en az beş yıl deneyim sahibi olması gereklidir.” denilmiştir. Özel tesislerle ilgili düzenlemelerin yer aldığı 42. Madde “Özel tesislerde, deneyimli veya konusunda eğitimli, toplam yatak/ kuver kapasitesinin en az yüzde yirmisine hizmet verebilecek sayıda personel ile nitelikli hizmet sunulması gerekir.”, Butik otellerle ilgili 43. maddede “… deneyimli veya konusunda eğitimli personel ile kişiye özel hizmet verilen…” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Bunların dışında Sınıflandırma Komisyonu tarafından yapılacak puanlama cetvelinde personel niteliği konusunda da puanlama yapılmakta olup, buna ilişkin kriterler yönetmelikte yer almamaktadır. Sayı 3 | Mart 2016 39 Deniz Turizmi Yönetmeliği’nin 19 ve 33. maddelerinde “işletme müdürü” ile ilgili düzenlemede bu kişinin Türk Vatandaşı olması ve en az lise mezunu olması yönünde bir zorunluluk bulunmaktadır. Ayrıca 54. maddede personelin temiz giyimli olması hususu da düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere; mevzuatımız açısından turizm tesisi denilince akla hemen hemen sadece fiziki koşullar gelmektedir. Personele ilişkin düzenlemeler soyut, yetersiz, niteliksizdir. “Konusunda eğitim almış personel” gibi ifadelerle neyin kastedildiği, “eğitim” ifadesi ile hangi düzey eğitimden söz edildiği anlaşılamamaktadır. Turizm eğitimi almış personel gerekliliğini geçtik, tesislerin “sorumlu müdürü” olarak nitelenecek kişi hususu dahi düzenlenmemiştir. Bu, bir turizm tesisinde kahvehane açmak için gerekli koşulların dahi aranmadığı sonucunu vermektedir. Eğer turizm alanında eğitimli personelin önemi yok ise bunca turizm işletmeciliği eğitimi veren meslek yüksek okulu, fakülteye ne gerek vardır? Eğer “nasıl olsa işverenler eğitimli personel çalıştırır” deniyorsa neden “nasıl olsa yatırımcı yeterli tuvalet yapar” denilmemekte, bu husus ayrıntıları ile düzenlenmektedir? Sorun açık, çözün nettir: Personel, bir binayı turizm tesisi haline getiren en önemli unsurdur. Nitelikli personel olmadan bir bina ya da binalar topluluğunu turizm tesisi olarak nitelemek mümkün olmamalıdır. ÇÖZÜM: MEVZUAT DEĞİŞİKLİĞİ Turizm tesislerinde nitelikli personel istihdamını zorunlu kılan bir mevzuat değişikliği olmadan turizm tesislerinde turizm işletmeciliği eğitimi almış kişilerin yetkili pozisyonlarda çalıştırılmasını ummak ve beklemek hayatın olağan akışına uygun değildir. 40 Turizm, “alaylı” dönemini tamamlamış, “okullu” dönemine geçmiştir. Kaliteyi binaların niteliği değil çalışan personelin niteliği oluşturur. Turizm yatırımı bina projesi kadar insan kaynağı projesidir. Mevzuatın buna göre şekillenmesi zamanı gelmiş de geçmiştir. Yatırımcı ve/veya işletmecileri zorlayacak her koşulun tepki görmesi kaçınılmazdır. Özellikle turizmin ekonomik olarak zor dönemlerinde bu tepki daha da büyük olacaktır. Turizm işletmelerinde nitelikli personel istihdamı konusunda kanun değişikliklerine gitmek gereksiz olduğu gibi, bu konuda “Lisanslı Personel” ve bu personelin örgütü gibi “konsey” vb. bir yapının turizm ile ilgili yetkilendirilmesi Türkiye’de mevcut tüm ticari sistemlere aykırı olacağından hayale bile konu olamaz. Kaldı ki kişisel görüşüm böyle ülke ve sektör gerçeklerinden uzak bir çözümün peşinden gitmek yerine basit ve gerçekçi çözümleri talep etmek daha doğrudur. Yukarıda açıklandığı üzere; turizm tesislerinin sahip olması gereken niteliklerin yer aldığı en önemli (temel) düzenleme Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesine ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik’tir. Bu yönetmeliğin 13. maddesine turizm tesisi genel nitelikleri kapsamında aşağıda yer verilen şekilde bir düzenlemenin son fıkra olarak eklenmesi birçok sorunu çözecek, hizmet standardını yükseltecektir. “Turizm tesisleri, toplam personelinin %25’inden az olmamak üzere dört yıllık turizm işletmeciliği bölüm veya turizm fakültelerinden mezun olmuş personel istihdam ederler. Bu personelden Bakanlık tarafından veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş mesleki dernek tarafından yapılan sınavda başarı kazanmış en az iki adedi Turizm tesisi yetkili yöneticisi sıfatını taşıyan en az 3 idari personel olarak Bakanlık tarafından tesis dosyasında kayıt al- tına alınır. Bu personele ilişkin görev ve sorumluluklar ayrıca yönetmelikle düzenlenir.” Ayrıca bu düzenlemeye uygun olarak sınıflarına uygun ek düzenlemelerle istenilen sonuç elde edilecektir. Bu düzenlemenin ileri aşamasında Bakanlık tarafından “belgelendirilecek” (lisanslanacak) personelin kayıt altına alınması, sicillerinin tutulması, meslek örgütünün oluşturulması gelmelidir. Böylece turizm tesislerinin faaliyetlerinin “iç denetimi” de sağlanmış olacak, kötü niyetli rezervasyonda kapasite aşımı (over booking), turizme zarar verecek sağlıksız servis vb. hususlara ilişkin sorumluluk paylaştırılabilecektir. Bu yazıda ele alınan ve somut bir öneriyle sonlandırılan hususlar, istenirse bugünden yarına sadece Bakanlık tarafından yapılacak düzenlemelere dairdir. Öneride yer alan ve rakamlarla (yüzdelerle) ifade edilen konular elbette tartışılarak belirlenecek hususlardır. Önerinin anlaşılmasına yardımcı olması amacıyla kullanılmıştır. Turizm, “alaylı” dönemini tamamlamış, “okullu” dönemine geçmiştir. Kaliteyi binaların niteliği değil çalışan personelin niteliği oluşturur. Turizm yatırımı bina projesi kadar insan kaynağı projesidir. Mevzuatın buna göre şekillenmesi zamanı gelmiş de geçmiştir. Tüm Dillerde Yeminli Tercüme ve Yabancılara Danışmanlık Hizmetleri Yabancı Personel Çalışma İzinleri Yabancı Ev Hizmetleri Çalışma İzinleri Yabancı Şirket Ortağı Çalışma İzinleri Yabancı Tur Operatörü Temsilcisi İzinleri Turistik Amaçlı İkamet izni Gayrimenkul Sahipleri İkamet İzni Aile İkamet İzni Misafir İkamet İzni İkamet izni Uzatma İşlemleri Bankalarda Hesap Açma Yabancıların Sağlık Sigortası Temini Uçak Bileti Temini Yeminli Tercüme Noter Onaylı Tercüme Konsolosluk Onaylı Tercüme Ardıl Tercüme Teknik Tercüme Hukuki Tercüme Şahsi Belge Tercümesi Web Sayfası Tercümesi Ticari Yazışma Tercümesi Şirket Kuruluşu ve Hisse devri Tercümesi Yabancılarla Evlilik Belgeleri Tercümesi Kullanım Kılavuzu Tercümesi Simultane Tercüme Noter Onayı ve Apostil Hizmetleri Tapu Dairelerinde TercümanBilirkişilik Adliye & Karakol'da Tercümanlık Yeşilbahçe Mahallesi Çınarlı Caddesi 1453 Sokak Eyiler 7 Apt. No:1/3 (Metropol Çarşısı Arkası - 15. Noter Üzeri) ANTALYA Telefon & Fax: +90 242 311 8102 GSM: +90 533 566 8143 E-Posta-1: [email protected] E-Posta-2: [email protected] Web Site: www.laratercume.com DOSYA İsmail ÖZCAN Nil Luxury Thermal Hotel & Spa Otel Genel Müdür Turizm İşletmelerinde Nitelikli İnsan Kaynağı Temini T urizm işletmelerinin etkinlik ve verimliliğinde rol alan unsurların başında insan faktörü yer almaktadır. İşletmenin amaçlarına ulaşmada etkin bir role sahip olan insana duyulan ihtiyaç emeklilik, istifalar, iş akdinin sona erdirilmesi, ölümler, hastalık, kaza, doğum gibi nedenlerle uzun süreli alınan izinler, işlerle ilgili yapılan yeni düzenlemeler, şirket evlilikleri gibi sebeplerle artacaktır ve yeni bir insan kaynağı bulma ya da seçilmesi zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Planlama sonucunda ortaya çıkan personel açığını karşılamak üzere gerekli bilgi, yetenek, beceri ve motivasyona sahip adayları araştırma ve işletmeye çekebilmek insan kaynakları planlamasının amaçları arasındadır. Gerekli ve nitelikli insan kaynağının sağlanması da çok sayıda kaynağın ve yöntemin kullanılmasını gerekmektedir. Turizm İşletmelerdeki birbirinden farklı iş ve pozisyonlar, birbirine göre değişik nitelik, yetenek ve kişilik özellikleri gerektirir. Bu durum ise işletmelerde, işe uygun ve nitelikli insanların istihdam edilmesi zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. Çalışan ile iş arasındaki uyumun sağlanabilmesi için hem bireyin yeteneklerinin hem de bireyin kişilik yapısının çalıştığı işe uygunluğu gereklidir. Eğer işgörenin yetenekleri ile işin gerekleri arasında bir uyum yoksa kişi işini gereğince yerine getiremeyecektir. İş yükü- 42 Eğergerçekyetenekleriişealmak istiyorsanızözelolmalısınızvekişilerinsizinleçalışmaktangururduymalarınısağlamalısınız. nü taşımayan işgören hem fiziksel, hem de psikolojik yönden yorgun düşecek, büyük bir olasılıkla da işi bırakacaktır. Aynı şekilde, işin gereklerini yerine getiremeyen bir işgören çalışma arkadaşlarının da temposunu etkileyeceğinden, beraber çalıştığı işgörenlerin verimlerini ve morallerini olumsuz yönden etkileyebilecektir. Bu demek oluyor ki işletmenin işleyebilmesi yapmış veya yapacak olduğu etkin bir işgören bulma ve seçme sürecine bağlıdır. Turizm İşletmeleri için artık belirli nitelikleri taşıyan ve çalışacağı departmanın fonksiyonun bilgisine sahip çalışanlar yeterli değildir. Çünkü bu tür çalışanlarla küresel rekabette var olabilmenin yolu da yoktur. Bunun üstesinden gelebilmenin tek yolu yenilikçi, duygusal ve zihinsel zekası gelişmiş veya geliştirilmeye müsait olan çalışanlarla birlikte olmaktan geçmektedir. Çalışanların yapılarındaki değişiminde altında yatan nedenlerden bir diğeri de içerisinde bulunduğumuz rekabet ortamıdır. Bu gün özellikle dış kaynak kullanımı ile firmalar temel yetkinlikleri dışındaki hemen tüm faaliyetlerini artan rekabet ortamına ayak uydurabilmek için dünyanın değişik yerlerinden, ucuz iş gücü ve girdilerle karşılama yoluna gitmektedirler. Bu durum bu tür firmaların faaliyette bulunduğu hemen tüm ülkelerdeki çalışanları zorlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla çalışanların bu yeni ortama ayak uydurmaları da kaçınılmazdır. Son olarak çalışanların geçirdikleri değişimi anlamada bahsedeceğimiz bir unsur olarak gençlerin değişen değer yapıları gelmektedir. Özellikle post-modern dönemde ve daha sonraları küreselleşmenin arttığı dönemde yetişen gençlerin değer yapıları değişmektedir. Bu dönemin çocukları her ürünü beğenmemekte, her şirkette çalışmamaktadır. Bir başka ifadeyle firmalar bu yetişen yeni nesil içerisinden en iyilerini kazanmak istiyorlarsa onların yeteneklerini kullanmaları ve geliştirmelerini sağlayacak yapılar haline gelmelidirler. Aksi halde en iyiler kaybedilmiş olacaktır. Çalışanların memnuniyetsizliklerini sağlayan bir başka unsur da özellikle takım çalışmalarında firmaların kötü performanslara göz yummalarıdır. Bir başka ifadeyle üstün performans gösteren nitelikli çalışanlar kötü performans gösterenlerle aynı statüde olmaktan rahatsızdırlar. Eğer gerçek yetenekleri işe almak istiyorsanız özel olmalısınız ve kişilerin sizinle çalışmaktan gurur duymalarını sağlamalısınız. Bir başka ifadeyle yetenekler, firmanızın geçmişini bilmelidirler ve gelecekteki varlığınıza inanmalıdırlar. Şirkete, firmanın ürün ve hizmetlere duyulan güven, yetenekli insanların bulunmasında ve işe alımlarında büyük önem taşırmaktadır. DOSYA Musa UYAR Turizmi Geliştirme Platformu Başkanı Türkiye Turizminin Geleceği? H izmet sektörlerinden en önemlilerinden biri de TURİZM sektörüdür, çünkü dünyadaki en hızlı büyüyen sektörlerden biri Turizm’dir. Turizmde, hizmeti alan da, veren de ''İNSAN'' dır. Turizm emek yoğun bir sektördür. En az yatırımla, en çok istihdam oluşturulabilen sektörlerin başında yer alır. Turizm sektörü, ülkeler için bacasız fabrika konumundadır. TUİK verilerine göre 2015 Temmuz ayı itibariyle; 899.200 ‘ü sigortalı, 1.600.000 civarında da kayıt dışı olmak üzere, toplamda 2,5 milyon Turizm işçisi Türkiye genelinde hizmet üretmekte olup, 35.6 milyonu yabancı, 6 milyonu yurt dışı ikametli Türk vatandaşı olmak üzere toplam 41.6 milyon turist ülkemizi ziyaret etmiş ve ülke ekonomisine; 25.5 milyar doları yabancı turistlerden, 5.8 milyar doları yurt dışı ikametli Türk vatandaşlarından olmak üzere toplamda 31.4 milyar Turizmsektörü,Türkiyegibikronik işsizlikproblemlerivegençeğitimli işsizleriolanbirülkeiçinbirşans vebirfırsattır.Bindiğimizdalıkesmemeliyiz. dolar civarında da değer oluşturulmuştur. Turizm sektörü, Türkiye gibi kronik işsizlik problemleri ve genç eğitimli işsizleri olan bir ülke için bir şans ve bir fırsattır. Bindiğimiz dalı kesmemeliyiz. Ülkenin geleceği gençlerimizin çalışabileceği en geniş alan turizmdir. Kıymetini bilmeliyiz. Maalesef, Ülkemiz ekonomisi için ''Bacasız Fabrika'' hükmünde olan ve döviz girdisinde lider sektör olmasına rağmen, Turizm sektörümüz merkezi yönetimler tarafından gerekli ciddiyette muhatap alınmamış ve gelişmiş ülkeler ölçeğinde düzenlemeler yapılmamış olması dolayısıyla ülkemiz ekonomisinin sektörden gerektiği ölçüde istifade etmesinin yolu bir türlü açılmamıştır. Medeniyetlerin beşiği olan ülkemiz; inanç turizmiyle, dağlarıyla, ovalarıyla, nehirleriyle, akarsuları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle muhteşem bir fırsat sunu- yor bizlere. Bu güzellikleri yeterince değerlendirebildiğimiz söylenemez… 2016 yılına girerken baş gösteren kriz; tahminlerimizin ötesinde ağırlaşabilir. Ülke turizminin bu vb. krizleri aşıp uzun vadeli sıkıntısız bir süreç yaşaması için; düzenli pazar araştırmaları ile tüketici profilini oluşturulması ve pazar istekleri doğrultusunda ürün geliştirilmesi yapmalıdır. Ayrıca; Acilen bölgesel özelliklerimiz uluslararası standartlara uygun hale getirilerek bölgesel farklılıklarımızı öne çıkaran markalaşma süreci başlatılmalıdır. Dünyada her yıl 1 milyarın üzerinde insan seyahat ediyor ve 1.2 trilyon dolarlık dev bir pazar oluşturuyor. Bu büyük pazarın %70'ini hala Akdeniz ülkelerine seyahat oluştururken, Çin ve Hindistan'ın ciddi bir atağa kalkması bekleniyor. Dünyada bölgesel sıkıntılar yaşansa da hâlihazırda 750 bin yatak kapasitesi bulunan ve sa- Sayı 3 | Mart 2016 43 dece yaz turizmine odaklanan Türkiye bugün, uzun yıllardır beklenen krizin tam içinde yer alıyor. Bugüne değil geleceğe odaklanmalı ve köklü çözümlere imza atmalıyız. Sektörde alışkın olduklarımızdan çok başka şeyler de oluyor… Problemlere çözümler üretmek için toplum olarak en büyük sorunumuz bir araya gelememe, hedeflere ortak olarak yönelememedir. Bunu yaptığımız anda hiçbir sorunumuz kalmayacaktır. Sadece şikâyet ederek mevcut sorunlara çözüm sağlanamaz, çözümün bir parçası olmak ve sorumluluk almak esastır. Her şeye rağmen felaket tellallığı yapmak yerine, karşılaştığımız sorunlara çözüm önerileri üretmek mecburiyetindeyiz. Karanlığa küfür savurmak yerine bir mum yakmak gerekmektedir. Kavgalar, kırmalar ve yıkmalar ile bir yere varılamaz. Yıkmak her kişinin işidir ancak, yapmak 44 Karanlığa küfür savurmak yerine bir mum yakmak gerekmektedir. er kişinin işidir. Bizler problemlerle kuru lafla değil somut çözümlerle mücadele edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu çerçevede Medeniyetlerin be- şiği olan Anadolu’nun güzel insanları olarak tüm problemlerimizi medenice, ortak platformlarda paylaşarak bir sonuca varma ümidiyle turizmdeki bütün paydaşların katılımları ile ülke turizminin gelişmesine katkı sağlanması ve ortak çalışmalarda bulunulması için ‘’Turizmi Geliştirme Platformu’’ nu kurduk. Platformun ilk icraatı olarak ise, ağır bir bunalımın eşiğinde olan Türk turizminin sektör sorunlarının ve dünyadaki gelişmelerin tartışıldığı, turizmin geleceğine ışık tutacak önemli kararların alındığı, dönemsel değil yapısal çözümlerin masaya yatırıldığı ve Türk turizmini geleceğe taşıyacak akılcı çözümlerin konuşulduğu "Turizmin Geleceği Panel ve Çalıştayı’’ düzenlemiş olduk. Düzenlenen Panel ve Çalıştay sonunda bir sonuç bildirgesi yayımlandı. Sonuç bildirgesinde yer alan ve turizm sektörünün geleceğini kurtaracak yapısal çözümlerden birkaç madde zikredecek olursak; Acilen Turizm Meslek Yasası çıkarılmalı, Bütün paydaşların temsilcilerinden oluşan turizm kent konseyleri kurulmalı, Turizm okulları Türkiye’nin her yerinde değil, laboratuvarların ve turizmin olduğu yerlerde açılmalı, Her yıl yaklaşık 100 bin öğrenci, turizm alanında eğitim veren lise, yüksekokul ya da fakültelerden mezun olmakta; bunların sadece %13’ü, sektörde doğrudan iş bulabilmektedir. Sertifika programları belirli bir zaman içinde kaldırılmalı, akreditasyon ve denetim sağlanmalı, Diplomalıların sektörde istihdam edilmesi için yasal düzenlemeler yapılmalı, Turizm okulları öğrencileri yabancı dil puanı ile almalı, Turizm okullarında konuşma temelli eğitim verilmeli, Akademik takvimin belirlenmesi için sektör temsilcilerinden oluşan bir danışma kurulu oluşturulmalı, Eğitim kurumları ile sektör arasında bir koordinasyon kurulmalı, YÖK’te turizm konseyi temsilciliği kurulmalı, İşletmelerde edilmeli, inovasyon teşvik Turizm işletmelerinde yeşil enerji kaynaklarının kullanımı özendirilmeli, Her şey dahil sistemde düzenlemelere gidilmeli, Birliklerde görev süresi iki dönemle sınırlandırılmalı, Sivil Toplum Kuruluşları ticari amaçlı kuruluş oluşturmamalı, Panel ve Çalıştayın düzenlenmesinde paydaş kurum olarak değerli katkılarını esirgemeyen Sivil Toplum Kurumlarımızın değerli başkan ve yöneticilerine, Turizm Fakültemizin değerli hocalarına, Turizm sektörümüzün saygıdeğer temsilcilerine, Panelde oturum başkanlığı yapan ve sunumları ile bizlere yeni ufuklar kazandıran değerli hocalarımıza ve katılımları ile bizleri onurlandıran tüm sektör ilgililerine gönülden teşekkür eder, Turizmi Geliştirme Platformu olarak düzenlemiş olduğumuz Turizmin Geleceği Panel ve Çalıştayında; Değerli sektör temsilcilerimizin, hocalarımızın ve STK’ larımızın ve çalışanlarımızın katkıları ile ülke turizminin geleceği adına bir yol haritası belirlenmesine katkı sağlanacağına inandığım bu değerli çalışmanın ilgililer tarafından dikkate alınması hususunda hassasiyet göstermeleri temennisiyle ülkemiz turizmi için ciddi açılımlara katkıda bulunmasını dilerim. Not: Sonuç bildirgesinin tamamı ilgili kurum ve kuruluşlara ulaştırılmış olup, basın yoluyla da kamuoyu ile de paylaşılmıştır. Ayrıca bildirgenin tamamı dergimizde yayınlanmıştır. Sayı 3 | Mart 2016 45 DOSYA “Turizmin Geleceği” Panel ve Çalıştayı Sonuç Bildirgesi T urizmi Geliştirme Platformu tarafından 'Turizmin Geleceği' Konulu Panel ve Çalıştay, Antalya Harrington Park Hotel'de bir tam günlük etkinlik bağlamında 4 farklı grubun ortak çıktıları ile sonuçlandırılmıştır. Turizmi Geliştirme Platformu Başkanı Musa UYAR, Eski Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY, Eski Turizm Bakanı Bahattin YÜCEL, Prof.Dr.Necdet HACIOĞLU, TUADER Başkanı Prof.Dr.Muharrem TUNA, POYD Başkanı Ali KIZILDAĞ, TİYADER Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ, TUREB Başkanı M.Zeki APALI, Prof.Dr.İbrahim BİRKAN, Prof.Dr.Sevgin Akış RONEY, Prof.Dr.Cengiz DEMİR, Prof.Dr.Ozan BAHAR, Prof. Dr. Asım SALDAMLI, Prof.Dr.Füsun İstanbullu DİNÇER, Prof.Dr.Ahmet AKTAŞ ve Boğaziçi Üniversitesi'nden Avukat İlker ÜNSEVER’in konuşmaları ile başlayan çalıştaya 220 kişi aktif olarak katılmıştır. ‘ÇALIŞMA GRUPLARI’NDAN ORTAYA ÇIKAN DEĞERLENDİRMELER VE ÖNERİLER’ Çalıştay’da çalışma grupları tarafından aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır; 46 Turizm meslek yasaları yeterli midir? Sektörde turizm çalışanlarının istihdam edilme- sine ilişkin yasal düzenlemeler nasıldır? Turizmin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturul- masında gerekli yasal düzenlemeler nelerdir? Sürdürülebilir turizm hedefine ulaşmada kent konseylerine düşen görevler nelerdir? Yerinde yönetim? Destinasyon yönetim merkez- leri kurulması gerekir mi? Turizm paydaşlarının (birbirlerinden) beklenti- leri nelerdir? Bu beklentilerin gerçekleştirilmesi için neler yapılmalıdır? Turizm meslek yaslarını yeterli buluyor musu- nuz? Size göre eksik yönleri nelerdir? Türkiye turizminin mevcut durumu düşünüldü- ğünde, Türkiye turizmi sürdürülebilir bir yapıda mıdır ve Türkiye turizmini gelecekteki durumuna ilişkin görüşleriniz nelerdir? Çalışan istihdamı, herkes turizmde istihdam edilmeli midir? Turizm mesleği, nasıl daha cazip hale getirilir? Turizm eğitimi alan kişilere yönelik uygulama- lar nasıldır? Turizm sektörünün geliştirilmesinde paydaşla- rın rolü nelerdir? Serbest piyasa ekonomisinin turizm üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri nelerdir? Turizm sektöründe eğitim ve staj sorunları ne- lerdir? Turizm eğitimi veren kurumların sayısı ve ka- pasitesi ile sektörde yer alan turizm mezunu gençlerin oranları arasındaki olumsuz farklar nelerdir? Turizm Meslek Örgütlerinin bugünkü durumu alması lazım. Eğer personele iyi özlük hakkı versen işini bırakmaz. İşsizlik sigortası aktif hale gelmesi lazım. Sigorta fonunun kapsamı esnetilebilir.” Av.İlker ÜNSEVER, İşveren, ben personelimi kışın da istihdam ediyorum, başka yatırımcı yazın daha fazla verince çalışanım oraya gidiyor. Nisan Mayıs ayında o personelimi nasıl elimde tutacağımı bilmiyorum diyor sektördekiler. 4 yıldızlı otelde ne kadar personele ihtiyaç olduğuna ilişkin bir nasıldır? ÇALIŞMA GRUPLARI TARAFINDAN ELDE EDİLEN ÇIKTILAR; 1. Grup: Turizm Meslek Yasaları Turizm Eski Bakanı Bahattin YÜCEL, “Turizm çok disiplinli bir konudur. Otel yöneticiliği meslektir. Rehberlik meslektir. Bir üretim, satın alma, operasyon müdürlükleri sertifikasyonunu da gerektiren bir alan. Turizm bakanlığı çevre ile ilgili tasarrufta bulunamaz. Yazın açılıp kışın kapanan otellerle ilgili bir şey yapamaz. Bu yüzden yeni bir yapılanmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Yerel yönetimlerin kurumsallaşması istenebilir. Sektördeki tüm paydaşların bir araya gelerek uluslararası normları gözeterek güncellenmelidir.” Prof. Dr. Ozan BAHAR, “Turizm Fakülteleri akredite olmalıdır. Sertikaları Halk Eğitim Merkezleri veriyor. Turizmci olmayan ama turizmde çalışmak isteyen kişiler üniversitelerden bu eğitimi hüküm yok. Dört yıldızlı otellerde var sadece %15 eğitimli personel çalıştırılmalı diyor, sadece burada. Tatil köylerinde toplam çalışan sayısının % 15 eğitimli personel diyor. TİYADER Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ, “Önce kavramları tanımlayalım. Meslek nedir? Profesör nedir? Yani meslek okulda öğretilen bir şeydir. 1972’de acenteler zanaatkâr gibi çalışıyordu. Bugün acentaların yatırımları milyonları bulmuştur. Çünkü işadamının mesleği olmaz. Turizm sektörü stratejik bir sektördür. Seyahat diplomaları veriyoruz, seyahat işletmelerinin insan kaynağını karşılamak için. Turist rehberliği, yiyecek içecek işletmeciliği toplam 6 da meslek şubesi var. Türkiye’de turizmin sahibi yok. Turizm konseyi olması lazım.” Prof. Dr. İbrahim BİRKAN Senede 7-8 ay çalışılarak emekli olmak çok zor. Bu arada kalan 3-4 ayı devlet ödesin. Çalıştayın en önemli paneli bizim Sayı 3 | Mart 2016 47 cuna ulaşılmıştır. Tüm paydaşlar belirli periyodlarla bir araya gelmeli, gerekli kararlar alınmalı ve alınan kararların yaptırım gücü olmalı, Sektörün yıl boyunca faaliyet gösterebilmesi için, sektörde iş gücü devir hızını düşürebilmek adına, devlet kışın kapalı olan otellerin personellerinin sigorta bedellerini yatırmalı veya işletmelere destek verilmeli, konumuz. Mevzuat yetersiz güncellenmesi lazım. Bir süt birliğe turizmi kamu ve özel bir çatı altında toplayacak yeni bir yapılanmaya ihtiyacımız var. Belirli aralıklarla toplanacak. Bakanlığa gerek yok diyemem. En üst makam olarak buraya başvuruyoruz. Hatta kültür ve turizmin ayrılması düşünülüyor. Yasa olması şart değil mevzuat kesinlikle güncellenmeli. Mevcut nitelikler yönetmeliğinde gerekli standartları oluşturmak için unsurlar var ama uygulanmıyor. Yönetmeliği değiştirerek bunları uygulayabiliriz. En azından bu konuda standartların belirlenmesi gerekmektedir. İki farklı görüş var sektör biz kendi yolumuzu biliriz diyor. Ama sertifikasyon bu anlamda kesinlikle gereklidir. Sektör dağınık durumda. Sektörün bir yeniden yapılanmaya gitmesi gerekmektedir. Sertifikasyon mevcut mevzuatta revizyona gidilerek bu konuda ilerleyebiliriz. Bakanlık turizm mezunlarını maalesef almıyor. Turizm meslek yasalarının yeterliliğini iki şekil- de ele alınmıştır; Bunlar; sertifikasyon sistemi ve turizm mevzuatıdır. Turizm mevzuatımızın yetersiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda mevzuatımız günümüz koşullarına uygun olarak ve uluslararası normlar gözetilerek güncellenmeli ve standartlar getirilmeli, Sertifikasyon sistemine opsiyonlu olarak gidil- mesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. Mevzuatımızdaki nitelikler yönetmeliğine göre birçok husus basit ve hızlı şekilde çözülebilecek durumdadır. Örneğin 4 yıldızlı otellerde, otelin toplam personel sayısının %15’inin konusunda eğitim almış olmak koşulu güncellenebilir. Sertifikasyon belgeleri Turizm Eğitimi veren yüksekokul ve fakültelerin akredite edilerek bu birimler aracılığıyla verilmeli, Sektörün dağınık bir yapıda olduğu ve mevcut 48 yapının yeniden güncellenmesi gerektiği sonu- Turizm sektörünün büyümesi çevreye duyarlı sürdürülebilir boyutta gelişmeli. Destinasyonların ekolojik dengesi, su kaynakları, doğal varlıkları kısaca var olan mevcut yapı sürdürülebilir kılınmalı, Turizmde büyümede önemli olan taşıma kapa- sitesi konusudur. Sürdürülebilir ve gelişme kavramları birbiriyle iki zıt kavramdır. Taşıma kapasitesini aştığımızda sürdürülebilir turizmin dışına çıkılmaya başlanmaktadır. Bu sebeple taşıma kapasitesi konusuna hassasiyet gösterilmeli, Yasal düzenlemeler adı altında ilköğretimden başlamak üzere yükseköğrenim de dâhil olmak üzere sürdürülebilir ve çevre konuları hakkında farkındalığı yaratmak adına dersler konulmalı, Turizm, ancak kadim olana saygı duyarsa, ona saygı duyarak kabullenirse, mutluluğu sürdürebilirse tam anlamıyla başarılı olacaktır. Burada asıl mesele yaşamı sürdürülebilir kılmaktır. Var olan arzımızın dengesi gerçekçi yaptırımlarla dengelenmeli, Turizm Kent konseylerine ihtiyaç vardır. Ancak destinasyon yönetimine karşı yerel yönetime rağmen merkez yönetimin hiç bir şey yapmaması gerekmektedir. Turizm Kent konseylerinde sadece STK’ların olması yeterli değildir. Sektörden, kamudan, her kesimden katılımcılar olmalıdır. 2. Grup: Turizmde Eğitim ve Staj Balıkesir Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Necdet HACIOĞLU, "Türkiye'de bugün itibariyle 418 tane turizm okulu var, bunların 100'ü fakülte, 176'sı MYO, diğerleri de lise düzeyinde. Yani ortalama yılda 100 bin gencimiz de turizm eğitimi görüyor. Ancak yüzde 10'u sektörde çalışıyor. Demek ki o kadar mezunu sokağa bırakıyoruz, yasal korumaya alınması gerekiyor.” Prof. Dr. Ahmet AKTAŞ, “Gençlerin lisede 11 ay staj görmesi onları sektörden bıktırmaktadır. Üniversite’de mecburi staj onları sıkmaktadır. Laboratuvarın ve turizmin olmadığı yerlerde okul açıl- Yöreye göre ders programları güncellenmelidir. Turizm eğitimde program geliştirilirken, sektörlerle güncel iletişim halinde olunmalı. Sektörle bağlantılı ders programları hazırlanmalı. Mezunlar derneği gibi aktif aktivitelerde yer alınmalı. Sektörün bizden beklentileri bilinmeli, Eğitime göre maaş belirlenmesi gerekir. Alaylı ile eğitimli çalışanlar arasında ücret farklılıkları olmalı, Meslek liseleri ve fakülteler arasında işbirliği sağlanmalı, Sertifika programları belirli bir zaman içinde kaldırılmalı, akreditasyon ve denetim sağlanmalı, Öğrencilerin her departmanı görmesi sağlan- maması için rapor hazırlandı, ancak Türkiye’nin her yerinde turizm okulu açıldı. Yönetmeliğin değişmesi gerekir. Üniversitelerde çok iyi dil eğitimi verilmelidir.” Doç. Dr. Rıdvan KOZAK, “Paydaşlar birbirlerinden habersizdir. Zincir oteller de Türkiye’ye girmektedir, kimsenin birbirlerinden haberi yoktur. Bütün paydaşların içinde olduğu bir konsey oluşturulması gerekir. Bu konseylerin oluşması konu- malı, hem departman içi hem departmanlar arası rotasyon yapılmalı, Turizm okulları Türkiye’nin her yerinde değil, laboratuvarın ve turizmin olduğu yerlerde açılmalı, Sektör stajyere faydalanma gözüyle bakmamalı, Akademik takvim sektörün talebine göre belir- lenmeli, Dersler çok sık değişmemeli. Eğitimciler arası koordinasyon sağlanmalı. Modüler sistem ile ilgili ciddi sıkıntılar vardır. Modüler sistem MEB düzeyinde gözden geçirilmeli, Staj kuralları ve sektörün ihtiyaçları belirlenme- li, Sürdürülebilir Turizm dersleri MEB müfredatı- na konulmalı, Denetimde bütünlük sağlanmalı, Meslek Yüksekokullarında staj isteğe bağlı ol- sunda bir çaba gösterilmesini talep ediyorum. Okul sektör işbirliği sağlanmalıdır. Dekan ve okul mü- dürleri toplantıları yapılmalıdır. Bölgesel toplantılarla sonuca gidilmelidir.” Paydaşların birbirlerinden haber alabilmeleri adına bütün paydaşların içinde olduğu bir konsey oluşturulmalı, mamalı, Eğitimli personel alınacak kapsamın daha açık olması gerekiyor. Bu yönde yasa çıkarılmalı, Yurtdışında staj teşvik edilmeli, Sektördeki öğrenciler akademisyenler tarafın- dan sahada aktif olarak takip edilmeli, Stajyer öğrenciler sabah vardiyalarında çalıştı- rılmalı, Eğitimciler öğrencileri yetenekleri doğrultusun- da doğru şekilde yönlendirmelidir. Sayı 3 | Mart 2016 49 3. Grup: Turizmin Geleceğinde Paydaşların Rolü Turizm çalışanlarının yüzde 52'sinin ilkokul mezunu ya da diplomasız kişilerden oluştuğunu vurgulayan Turizmi Geliştirme Platformu Başkanı Musa UYAR, şu rakamları paylaştı: "Turizm Fakültelerinden mezun olanların yüzde 5'i, Lise ve Yüksekokul mezunlarının ise ancak ve ancak yüzde 1013’ü sektörde istihdam edilmektedir. Bugün 81 il turizm müdüründen hiçbirisinin turizm mezunu veya sektörel tecrübesi olmaması, sektörün gelişmesinin önündeki en büyük dezavantajlardan biridir. Bugün turizm işkolundaki sendikalılık oranı da, yüzde 3,5 ile 20 sendika içinde sondan ikinci sırada olmasının vebali sadece patronlara yüklenmemeli, sendikalarımızın ve turizm çalışanlarının da bir özeleştiri yapması gerekmektedir." ülke olması gerekiyor ama bu açıdan son yıllarda bir imaj sorunumuz oluştu" diye konuştu. TUADER Başkanı Prof. Dr. Muharrem TUNA, “Turizm Akademisyenleri Derneği’’ ni kurduk. Türkiye için yapılacak akademik katkı çok fazla. Uygulama ile akademi bir araya gelmiyor. Sorun tespiti yapıp, akademiye ulaştırıp onun da araştırması ve her şey hakkında net bir rakam vermesi gerekirken, bunu cevaplayacak kimse yok. Akademisyenlerin uygulama ile birleşerek akademiye desteklerini sunması beklenmektedir.” Prof. Dr. Füsun İSTANBULLU DİNÇER, “Turizm endüstrisi aslında endüstri olmaktan ziyade bir yaşam felsefesi olarak algılanmalı. Turizm sektöründe istihdam edilen çalışanların en büyük sorunu uzmanlıktır. Turizm verilerinin bu yıl biraz geriye gidecek gibi göründüğüne de işaret eden Eski Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY, Türkiye için 30 milyon turist, 30 milyar dolar gelirin yeterli olmadığını, 50 milyon turist - 50 milyar dolar gelir hedefine ise Bu bağlamda verilecek olan turizm eğitiminin niteliğini arttırma adına yeni bir eğitim stratejisi geliştirmelidir. Dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise AB’ye uyumlu turizm politikasının oluşturulamaması ve bunun paralelinde bir takım ekolojik kriterlerin konulmamasıdır”. bugün gelinen noktada ulaşılmasına yönelik kaygılar olduğunu dile getirdi. Turizmde destinasyonun güven ve barış içinde olması gerektiğinin önemine değinen eski bakan Günay, "Huzurlu bir 50 • Masa Başı İş arayışına çözüm olarak; Eğitim kurumları bilgilendirilmeli, Etkin Kariyer Planları yapılmalı, Diplomalıların sektörde istihdam edilmesi için yasal düzenlemeler yapılmalı, Sağlık güvenceleri sağlanmalı, Eğitim kurumları ile sektör arasında ortak bir koordinasyon kurulmalı, Ortaöğretim kurumlardan başlayarak öğrencilere rehberlik desteği verilmeli, Turizm ile bazı meslek dalları entegre edilmeli, Staj yönergeleri standart hale getirilmeli, Alternatif Turizm alanlarında ihtisas alanları oluşturulmalı. • Bayanlar açısından evlilik sorununa çözüm olarak; Çalışan bayanlara çocuk sahibi ise kreş desteği verilmeli. Esnek Çalışma saatleri düzenlenmeli, Kanuni hakların verilmesine ilişkin denetim ve yaptırımlar arttırılmalı, Yeni doğum yapmış annelere ücretli izin/ ekonomik destek verilmeli, Cinsel Taciz konusunda gerekli yasalar ağır- laştırılmalı, Anneliğe özgü haklar genişletilerek işlevsel hale gelmeli. • Yabancı Dil Yetersizliği sorununa çözüm olarak; Yabancı Dil eğitimine erken başlanmalı, Turizm okulları öğrencileri yabancı dil puanı ile almalı, Erasmus programı kapsamında yurtdışındaki üniversitelerle anlaşmalar çoğaltılmalı, Yabancı dil kitapları revize edilmeli, Konuşma Temelli eğitim verilmeli, İşletmelerde yabancı dil bilen çalışanlara ek ücret verilmeli (motivasyon kaynağı olarak). • Uygulama Eksikliği sorununa çözüm olarak; Sektörün içerisinden çalışanlar eğitim kur- umlarına uygulama anlamında destek vermeli, İşverenler eğitilmeli, Uygulama konusunda nasıl ki Erasmus pro- gramı ile öğrenciler arası değişim programı varsa benzer şekilde çalışanlar için de ülkeler arası değişim programları hazırlanmalı, Meslek içi eğitimin verilmeli. • İş Güvencesi sorununa çözüm olarak; Öğrencilere burs ve istihdam garantisi veril- meli, Sözleşmeler (iş güvencesi adına) gerektiği gibi yapılmalı, Eğitim kurumlarında çalışanların haklarını korumayı öngören dersler konulmalı, Sendikalaşmanın önü açılmalı. Sayı 3 | Mart 2016 51 • Mektepli - alaylı çatışması sorununa çözüm olarak; Zayıf yönler belirlenerek alaylılara mekteplilere eğitim verilmeli, Departman bazında sınavları yapılmalı. mesleki ve yeterlilik • Mevsimsellik sorununa çözüm olarak; Turizm çeşitlendirilmeli, Devletin teşvik politikaları etkinleştirmeli, Sezonluk çalışanlara özel yüksek bir asgari ücret politikası belirlenmeli, İşsizlik fonları turizme yönelik projeler üret- meli, Alternatif Pazarlama çalışmalarına yönlen- meli. • Eğitim kurumlarının yanlış yerlerde kurulmuş olması sorununa çözüm olarak; YÖK nezdinde kontenjanlar planlı bir şekilde açılmalı, YÖK’te turizm konseyi temsilciliği kurulmalı, Sektör kuruluşları kendi eğitim kurumlarını kurmak üzere teşvik edilmeli. • Çalışma koşullarının kötülüğü sorununa çözüm olarak; Belirli standartlar istihdam edilme süresince uygulanmalı, Otokontrol sistemi oluşturulmalı, 52 Sendikalar daha proaktif davranmalı, Bölgesel istihdam politikaları geliştirmeli, Her şey dâhil sistemi kaldırılmalı ya da aza- ltılmalı, Otel sahipleri eğitilmeli. Otel için verilen teşviklere sınırlama getiril- meli, Sivil toplum örgütleri desteklenmeli, Akademisyeninden tüm turizm çalışanlarına kadar herkes psikolojik destek almalı. • Turizm mesleğinin cazip hale gelmesine ilişkin olarak; İtibar ve maaş düzeyi yüksek tutulmalı, İşçilerin ve işverenlerin görev tanımları yapılmalı, Toplam kalite yönetim sistemi otellerde iyi uygulanmalı ve denetlenmesi iyi yapılmalı, Denetim için teftiş kurumları oluşturulmalı, Yatak kapasitesine göre istihdam edilecek işçilerin oranı yeniden hesaplanmalı, Yaptırım ve ödüllendirme sistemi bir arada uygulamalı, Çalışılmayan dönemlerde de SSK’lar devlet tarafından ödenmeli, Sektörden de eğitim verecek kişiler seçil- meli, Branşlaşmaya yetiştirilmeli. doğru kalifiye elemanlar • Serbest piyasa ekonomisinin turizm üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerine ilişkin olarak; Yeni cazibe alanları belirlenip, mobil oteller kurulmalı, Yerel ya da ulusal düzeyde paydaşları kapsayan ve fikirleri önemseyen turizm birimleri kurulmalı, Yasalar gruplar arasında uyumlu hale getir ilmeli, Mevsimsel istihdam sorunu yaşayan personel farklı otellerle dönüşümlü olarak çalıştırılmalı, Kümeleme çalışması yapılmalı, Misafir hizmet standartlarında iyileştirme yapılmalı, Bölgesel bazda çalışmalar yapılmalı, Tanıtımlar bölgesel düzeyde yapılmalı, İş tanımında standartlar belirlenmeli ve standarda uygun olmayanlara ödül ve ceza yöntemi uygulanmalı, Sektör temsilcileri destinasyon tanıtımında etkin rol almalı, Alternatif turizm türleri daha etkin bir şekilde tanıtılmalı, Turizmden elde edilen gelirin bir kısmı kaynakların korunması için kullanılmalı, Turizm gelirinin yerel halka katkısı sağlan- malı, Turizmin çeşitlendirilmesi anlamında yerel halk ve esnaf bilgilendirilmeli, İç turizmin dinamikleri periyodik birimlere bölünmeli, İşletmelere destek verilmeli. • Sürdürülebilir turizme ilişkin olarak; Ekolojik Turizme yönlenmeli, İşletmelerde inovasyon teşvik edilmeli, Yeni yapılan otellerin her biri engellileri düşünerek hareket etmeli, Alternatif turizm pazarı oluşturulmalı, Otellerde yeşil enerji kaynaklarının kul- lanımı özendirilmeli, Görüntü kirliliği giderilmeli, Çevreyi koruma adına eğitim ve bilinçlendirme yaygınlaştırılmalı. • Turizm meslek örgütlerinin mevcut durumuna ilişkin olarak; TÜRSAB ile TÜREB arasındaki yetki ve pay- laşım meselesi çözülmeli, Birliklerde görev süresi 2 dönemle sınır- landırılmalı, Sivil toplum kuruluşları ticari amaçlı kuruluş oluşturmamalı, Yatırımcı ile çalışanlar birbirinden ayrılarak farklı şekilde örgütlenmeli, Hangi ülkeden turist istiyorsak bir refer- andum oluşturulmalı ve turizme kazandırılmalı, İşçiler ve işverenler arasında ortak iletişimi sağlayacak bir platform oluşturulmalı, Hakem rolü üstlenecek hakem kurulu oluşturulmalı, Paydaşların oluşturduğu bir meclis / plat- form oluşturulmalı. Sayı 3 | Mart 2016 53 4. Grup: Ortak Fikirler Grubu Prof. Dr. Cengiz DEMİR Deniliyor ki turizm mezunları turizm işletmelerinde çalışsın. Peki işletme kamu yönetimi maliye lojistik pazarlama gibi bölümlerin. Mesela bankaya girecek olan kişi bankacılıktan mezun olacak diye bir şart var mı? Onların işinde de zaten siz turizmci olarak bankada öğrencilerin beklentilerini ya biraz aşağı çekeceğiz ya da öğrencilerin beklentilerini karşılayabilecek yetkinliğe kavuşturacağız.” Yrd. Doç. Dr. Saadet PINAR TEMİZKAN, “Bizim genel sorunumuz ne kadar yönetici stajı da yaptırsanız sektörde bir rekabet var. Bizim işimizi herkes yapabiliyor. İstediğiniz kadar yönetici stajı yaptırın sonuçta turizm alanında bir yasamız ol- çalışıyorsunuz, bu açıdan bakarsak biraz daha objektif bakmış oluruz. Burada bir denge gözetilmelidir. Doç. Dr. Düriye BOZOK, “Aslında turizm mesleği pek çok kişi için cazip bir meslek ancak sektöre girdikten sonra çalışma koşulları ya da özellikle eğitim almış olan öğrenciler, kişiler ya da mezunların sektöre girdikten sonra sektörden kaçışları çok dikkat çekiyor. Dört yıllık fakülte mezunu sektörde hangi kademede istihdam edilecektir? Yönetici aday adaylarını yetişiyoruz diyoruz ama fakülteden dört yıl sonra mezun olan kişinin hemen gidip işletmenin başında oturup da orada idarecilik yapması mümkün olmuyor.” Prof. Dr. Asım SALDAMLI, “Nitelikli personele her zaman iş vardır. Sıkıntı nitelikli personel yetiştirmekte sorun yaşayan okullardır. Tabi ki işveren de ucuz ve kaliteli personel isteyecektir. Bir eğitimci olarak söylüyorum, o zaman biz okullarda madığı için, öğrencilerimizi koruyamadığımız için, meslek kanunumuz olmadığı için herkes bu işi yapacak. Bizim ilk önce bunun önüne geçmemiz gerekir. Bu mesleği nasıl daha cazip hale getirebiliriz. Yasamız olmadan biz bu işi cazip hale getiremeyiz. Meslek yasasının bir an evvel çıkması gerekmektedir.” • Turizm mesleğinin cazip hale gelmesine ilişkin olarak; İhtiyaca göre okullaşma modeli olmalı, Sektörün ihtiyaçları göz önüne alınmalı, Yönetim stajı gerekliliği: Öğrencilere sektöre geçmeden önce yönetici eğitimi verilmeli, Turizm yasası çıkarılmalı öğrenciler korunmalı, ve sektörde Meslek Yüksekokullarında staj zorunluluğu olmalı, Stajyerler ucuz iş gücü olarak görülmemeli, Yurt dışı stajları da kontrol edilebilir olmalı, Turizmi on iki aya yaymalı, Sendikalaşma oranı çok düşük, artırılmalı, Öğrencilerle sektör görüşmeler yapılmalı, 54 şartlarıyla Kaliteli tesis sayısı artmalı, ilgili Liselerde turizm cazip hale getirilmeli, geliştirilmeli, Stajlarda bölümler arası rotasyon zorunlu olmalı, Teşviklerde turizm eğitimi almış kişilere öncelik verilmeli, Sektörde taşeron işletmecilik kaldırılmalı, Eko turizm bilinci oluşturulmalı, İş garantisi verilmeli, Nitelikli eleman sayısı artırılmalı, Diplomalı eleman çalıştırma zorunluluğu olmalı. • Turizm sektörünün geliştirilmesinde daşların rolüne ilişkin olarak; pay- Okullarda işletme modelleri oluşturulmalı, Kontenjan sayısı azaltılmalı, İşveren sorunları eğitim kurumları ile ortak çözülmeli, İşletme sorunlarına çalışmalar yapılmalı, yönelik akademik Derneklerin sektöre destek olması sağlanmalı, Sendikalaşma oranı artırılmalı, Turizm sektörüyle ilgili kanunlar net olmalı, İşçi ücretleri artırılmalı, Paydaşlar bir araya gelmeli, Kent turizm konseyi düzenli olarak bir araya gelmeli, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde paydaşlar toplanmalı, Sektöre kalite açısından standartlaşma gelmeli, STK’lar sektör sorunlarına çözüm önerisi sunmalı. • Türkiye turizminin mevcut durumuna ilişkin olarak; Turizm teşvikleri bölgelere eşit dağıtılmalı, Teşvik konusunda daha az gelişmiş bölgelere ağırlık verilmeli, Ürün çeşitlendirilmesi yapılmalı, Uzun vadeli stratejik planlar hazırlanmalı, Taşıma kapasitesi analizleri yapılarak gelişim sağlanmalı, Coğrafik etiketlemeler yapılmalı, Bölgelerin kimliğini içeren turistik ürünler Yerel halkın turizme dâhil olması ve farkındalığının artırılması sağlanmalı, Yalnızca deniz, güneş, kum turizmi olmamalı, Gastronomik kimlik ön plana çıkarılmalı. • Serbest piyasa ekonomisinin turizm üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerine ilişkin olarak; Taban ve tavan fiyatları belirlenmeli, Turist tüketici hakları Avrupa Birliğine göre uyumlaştırılmalı, Beş yıllık kalkınma planlarında turizm ayrı bir başlık altında değerlendirilmeli, Devlet tarafından denetim boyutu etkili olmalı, Haksız rekabet sonucu ortaya çıkan kalite sorunu çözülmeli, Tarafların fikrine dayalı bir piyasa ekonomisi olmalı. • Turizm sektöründe eğitim ve staj sorunlarına çözüm olarak; Rotasyon esasına dayalı staj olmalı, Stajyerlerin barınma ve beslenme ihtiyacı uygar insana yakışır şekilde olmalı, Ders programlarının belirlenmesinde sektör temsilcilerinden oluşan bir danışman kurulu oluşturulmalı, Dönem içinde de staj yapılabilmeli, Eğitim müfredatlarında belirli bir standart olmalı, Aynı adı taşıyan programların ders çeşitleri belirli bir oranda (%70) aynı olmalı, Stajlar ücrete tabi olmalı, Akademik kadrolaşma ihtiyaca göre olmalı, Sektörle üniversiteler arasında protokoller imzalanmalı, Eğitim müfredatları sektörle uyumlu olmalı. Yrd. Doç. Dr. Serap ALKAYA Arş. Gör. Gamze MEŞE YORULMAZER 5656 SOSYAL GÜVENLİK Ersin UMDU E. SGK Müfettişi İş ve Sosyal Güvenlik Danışmanı Turizm Sektöründe İşçi Sendikası Hizmet Kalitesini Arttırır T ürkiye’de işverenler sendikaya genelde soğuk bakmaktadır. Bu şekilde soğuk bakılmasının alt sebebinde işverenlerin sendikaya önyargılı olmalarından kaynaklanmaktadır. Zira işverenler işyerinde sendika örgütlenmesinin kendisine çok ciddi ekstra maliyetler doğuracağını, işyerindeki yönetim otoritesini sendikayla paylaşmak zorunda kalacağını, işyerindeki üretim kalitesinin düşeceğini düşünmektedir. Bu düşünce ile sendikaya karşı gerekli önlemleri alarak işyerinde sendikal bir örgütlenmenin önüne geçmeye çalışacaktır. Ama buna rağmen işyerinde kendi inisiyatifi dışında bir ciddi bir şekilde bilhassa yetki belgesi alabilecek güçte bir sendikalaşma süreci olursa için işveren kendisinin kötü işveren olduğu kanısına kapılmaktadır. Bu psikoloji hemen hemen bütün işveren profilleri için geçerlidir. Ama başta belirttiğim üzere bu psikolojik tepki ve önyargı tamamen işveren 58 Sendikalıotelişletmesi; güvenilirlik,duyarlılık,yetkinlik veanlayışkalitekriterlerinde, müşterilerininbeklentilerini karşılamayayakınlaşmıştır. açısından sendikal algının hatalı olmasından kaynaklanmaktadır. Öncelikle sendikal örgütlenme süreci işyeri açısından avantaj mı yoksa dez avantaj mı sorusunu cevaplamak gerekir. Burada da ilk etapta sendikalaşmanın üretim kalitesini düşüreceği ya da yükselteceği tartışmasını yapmak gerekir. Bu konuda Balıkesir Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Bölümü Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğr.Gör.Dr. Şimal Yakut AYMANKUY’un “Konaklama İşletmelerinde Sendikaların Hizmet Kalitesine Etkileri” başlıklı doktora tezine göz atmak gerekir. Aymankuy, tezinde öncelikle Kalite kavramını, çok değişik şekillerde kullanılmakta ve genellikle tanımı yapacak olan kişiye göre de değişebilmektedir, şeklinde tanımlamıştır. Buna göre Konaklama işletmeleri açısından bakıldığında ise özellikle kalite kavramının hizmet boyutu ile açıklanmasında yarar vardır. Kalite, bir ürün ya da hizmetin belirlenen ya da olabilecek ihtiyaçları karşılama yeterliliğine dayanan özelliklerinin toplamıdır. Toplam Kalite Yönetimi anlayışı gelişmeye başladıktan sonra, kalitenin tanımı da buna uygun olarak değişim göstermiştir. Toplam Kalite Yönetiminin odak noktası, müşteri olduğuna göre, kalitenin tanımını yaparken de, müşteriyi ana nokta olarak almak gerekliliği açıktır. Bu durumda kalite; müşteri tatmini ile ölçülen müşteri beklentilerini karşılama ölçüsüdür . Genellikle yapılan kalite tanımları, mamul kalitesini içerdiğinden, hizmet kalitesi kavramı açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Hizmet kalitesi kavramını ise, tarafından, müşterinin hizmeti almadan önceki beklentileri ve yararlandıkları gerçek hizmet deneyimini kıyaslamaları sonucu, beklentileri ve algılanan performans farklılığının yönü ve derecesi olarak tanımlanmıştır. Konaklama işletmeleri açısından ise kalite, turistlerin mevcut ya da doğabilecek ihtiyaçlarını tatmin etmeye yönelik mal ve hizmetlerin üretilmesi, işletmenin faaliyet verimliliğinin artırılması ve etkin bir maliyet kontrolü ile maliyetlerin düşürülmesi amacı ile kullanılan stratejik bir araçtır. Söz konusu tanımlardan sonra Aymankuy, sendikaların rolü üzerinde durulacağı belirtmiştir. Buna göre; Sendikaların, aynı iş kolunda çalışan işgörenlerin işverenlere karşı haklarını almak ve kazandıkları hakları korumak için bir araya geldikleri kuruluşlar olduğu bilinmektedir. Konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin de biraraya gelerek sendika çatısı altında toplanma eğilimleri bilinen bir gerçektir. Buna karşılık konaklama işletmeleri yöneticilerinin sendikalaşmaya soğuk baktıkları gözlenmektedir. Oysa sendikaların konaklama işletmesi yönetimine katkıları olacağı açıktır. Özellikle sendikalar, aynı sendika ücretini uygulayarak çalışanların maaşlarını, rekabetin dışında tutabilirler. Konaklama sektöründe küçük işletmelerin finanse etmekte güçlük çekecekleri işe alıştırma eğitimlerini sendikalar üstlenebilirler. Yine sendikalar; piyasaya nitelikli personel yetiştirme misyonunu üstlenebilir, işletmelere zaman ve para kaybettirmeden aradıkları nitelikte personelin teminini sağlayabilirler. Sendika aracılığı ile tatminkar ücret alan personel daha etkili ve verimli olacaktır. Kalite - Maliyet - Verimlilik - Karlılık İlişkisi Kalite kavramının tanımları yapılırken özellikle dikkati çeken bir nokta, "maliyetlerin düşürülmesine yönelik stratejik araç" yaklaşımının benimsenmesidir. Konaklama işletmelerinde de belirli standartlara bağlı kaliteli mal ve hizmet üretimi ancak etkin bir kalite kontrolü ile mümkün olabilecektir. Kalite kontrolü; istenen kalite özelliklerini sağlayan, işletmenin tasarım, pazar araştırması, araştırma-geliştirme, üretim, satış ve satış sonrası hizmet gibi bölümleri- nin belirli kalite düzeyinin yaratılmasındaki rollerinin planlanması ve koordinasyonu olarak tanımlanabilir Konaklama işletmelerinde başarılı bir kalite kontrolü için, konaklama, yiyecek-içecek, güvenlik, personel, muhasebe, teknik servis, satışlar ve çamaşırhane gibi departmanların, turistik işletmenin türüne göre içinde bulunan tüm departmanların, turistlerin ihtiyaçlarına cevap veren kalite düzeylerinin yaratılmasındaki rolleri belirlenmeli ve katkılarının koordinasyonu sağlanmalıdır. Görüldüğü gibi kalite konusunda sorumluluklar bütün işletmeye yayılmıştır. İşletmenin tamamını içine alan toplam kalite kontrolüne işlerlik kazandıracak önemli olgulardan biri de Toplam Kalite Yönetimi sistemidir. Toplam Kalite Yönetimi'nde hedef, müşteri ihtiyaçlarının karşılanması için işletmede görev yapan personelin tamamının bütün departmanlarda en üst düzeyde etkinlik ve verimliliği sağlayabilmelerini kolaylaştıracak süreç ve sistemlerin oluşturulması, organizasyonda uygulamaya konmasıdır. Konaklama işletmelerinde gerçekleştirilen faaliyetlerin hepsi doğrudan kaliteyi etkilemektedir. Özelikle verilen hizmetin niteliği işgücü ağırlıklı olduğundan işin yapısındaki kalitenin başarısı ve verimlilik de büyük ölçüde kalite maliyetlerine bağlı olmaktadır. Faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde yapılacak hatalar önemli kayıplara neden olabilecektir. Turistik ürün tüketicilerine hatalı mal ya da hizmet sunumunun yaratacağı olumsuzluk- Sayı 3 | Mart 2016 59 lar göz önüne alındığında, konaklama işletmelerinde mal ve hizmetlerin üretiminde doğması muhtemel hataların önlenmesine yönelik çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Ortaya çıkan olumsuzlukların giderilmeye çalışılması, işletme için imaj zedeleyici olmakla beraber aynı zamanda maliyetleri de artıracaktır. Tüm bu nedenlerden dolayı, üretim aşamasında turistlerin ihtiyaçlarına uygun mal ve hizmetlerin; bir defada, hatasız üretilmesini sağlayacak bir sistem kurulmalı, üretim süresince hataların engellenmesine yönelik çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Bu sebeple Aymankuy, Kaliteli hizmetin, müşteri ile doğrudan doğruya ilişki içinde bulunan personel aracılığı ile sağlanmaktadır diye belirtmektedir. Bu açıklaması çerçevesinde; sunulan hizmetin o anda tüketilmesi ve personel ile müşteri arasında doğrudan yüzyüze ilişki, konaklama işletmelerinde personel davranışlarını daha da önemli hale getirmektedir. Motivasyonu iyi, kendini işletmenin bir parçası gibi gören, üst yönetimle sağlıklı bir iletişim içinde bulunan personel çok daha iyi hizmet vererek müşteri memnuniyeti sağlayacaktır. Memnun müşteri ise kaliteli hizmet 60 sunumunun göstergesi olurken, işletme açısından da verimli bir çalışma ortamının varlığını ortaya koyacaktır. Buradan hareketle personel motivasyonunun ve buna bağlı olarak müşteri memnuniyetinin sağlanması için gerekli çalışmalara konaklama işletmelerinin daha fazla önem vermesi gerektiği sonucu çıkmaktadır. Konaklama işletmelerinde çağdaş yönetim sistemleri kullanılmalıdır. Çağdaş yönetim sistemlerinin bireyi ön plana çıkaran yapılanmaları, çalışanların ihtiyaç ve taleplerini birebir karşılayabilecek işletmelere olan ihtiyacı da ortaya çıkarmaktadır. Sendikalara olan ihtiyaç da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Aymantuy, tezinde sendikaların, konaklama hizmeti sunulan yerlerde kalitenin arttırılmasında etkili yapılar olarak değerlendirilmeleri konusu önem kazandığını ayrıntılı olarak izah etmiştir. Bu açıklama çerçevesinde sendikalı ve sendikasız otel işletmelerinde, müşterilerin beklenti ve algıları arasındaki farktan kaynaklanan kalite boşluğu tespit edilerek, iki tip işletme arasında karşılaştırma yapmıştır ve diyagramlar hazırlamıştır. Ve sonuç olarak; sendikalı otel işletmesi; güvenilirlik, duyarlılık, yetkinlik ve anlayış kalite kriterlerinde, müşterilerinin beklentilerini karşılamaya yakınlaşmıştır. Yapılan analizler çerçevesinde; sendikalaşmanın konaklama sektöründe, hizmet kalitesi ve verimliliği arttırıcı etkisi, yapılan uygulamada doğrulanmıştır. HALA SENDİKALI DEĞİL MİSİNİZ? SENDİKANIZA ÜYE OLMAK ARTIK ÇOK KOLAY ? ÖRGÜTSÜZ KALMAK, YALNIZ KALMAK DEMEKTİR. PAK TURİZM İŞ üyesi olmak için işlem basamakları: Ptt’den E-Devlet Şifreni Al. www.turkiye.gov.tr adresinden işçi sendikaları, üyelik işlemleri bölümüne gel, giriş yaparak PAK TURİZM İŞ’i seç ve kolayca üye ol. ÜZ K, LMAK İR. YAKAMOZ Turizmci Olmak Turizmci olmak, sosyal hayatını sıfıra indirip çalıştığın tesis için yaşamaktır, Turizmci olmak, çocuklarına, eşine ve sevdiklerine minimum zaman ayırmaktır, Turizmci olmak, rüyada bile sorunlu misafir ve sinirli müdürlerle boğuşmaktır, Turizmci olmak, kışın işsiz kalacağını bile bile lades olmaktır, Turizmci olmak, 6 ay para biriktirip 6 ay onu yemektir, Turizmci olmak, hiçbirşeyin taksidine girmemek, girersen de çıkamamaktır, Turizmci olmak, her sene patlayan turizmden payın senede bir defa verilen (belki) % 3-5 zam oranıdır, Turizmci olmak, terlemek ama kötü kokmamaktır, Turizmci olmak, sinirlenmek ama surat asmamaktır, Turizmci olmak, koşmak ama yorulmamaktır, Turizmci olmak, yıllar boyunca hep sıfırdan başlamaktır, Turizmci olmak, müdürlük mertebesine ulaştığında her an kovulma tehlikesi ile yaşamaktır, Turizmci olmak, aldığın üç kuruş maaşla zenginmiş gibi davranmaktır, Turizmci olmak, en az iki dil konuşup bir türlü yönetime derdini anlatamamaktır, Turizmci olmak, tatil ve bayram günlerinde daha çok çalışmaktır, Turizmci olmak, saatlerce ayakta durmaktan oluşan varislerin çaresini internetten aramaktır, Turizmci olmak, tonlarca malzemeyi birimlerine dağıttıktan sonra üzerinin kirlenmesinin suç sayılmasıdır, Turizmci olmak, 3 saat ücretsiz mesainin normal, 15 dakika gecikmenin memleket meselesi sayılmasına katlanmaktır, Turizmci olmak, her sene başka bir sektörde iş arayıp bulamamak ve esarete geri dönmektir, Turizmci olmak, yağan yağmur için misafir tarafından suçlanmaktır, turizmci olmak, eğer şanslıysan haftada bir ‘’of’’ yapmaktır, Turizmci olmak, ‘’of’’ gününde giyecek bir çift sivil klıyafet uyduramayıp uzun bir ‘’offf’’ çekmektir. (çünkü dolap takım elbiselerle doludur!) Turizmci olmak, yorgunluktan ve uykusuzluktan ölüp bittiğin halde her zaman mutlu, işine aşık, etrafına neşe ve ışık saçmaya çalışmaktır Turizmci olmak, her zaman temiz, pak ve şık olmak becerisine sahip olmaktır, bir de bunları yaptıracak zamanı bulabilmektir! Turizmci olmak, herkese tatil yaptırıp, tatil yapamamaktır, Turizmci olmak, açık büfe servisine rağman, karavanaya talim etmektir, Turizmci olmak, her türlü mobinge rapğmen ‘’peki efendim’’ diyebilmektir. Sayı 3 | Mart 2016 61 İŞ HUKUKU Turist Rehberleriyle İlgili "İçtihat Metni" 7. Hukuk Dairesi 2014/6242 E. , 2014/9770 K. "İçtihat Metni"-Mahkemesi : Antalya 5. İş Mahkemesi Tarihi : 18/09/2013 - Numarası: 2012/51-2013/345 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine 2-Davacı, davalı işyerinde otel rehberi olarak çalışırken iş akdini, haklı nedenle alacaklarının ödenmemesi ve işverenin olumsuz tavırları nedeniyle sonlandırdığını bildirerek kıdem tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının ödetilmesini istemiştir. Davalı, davacının iş akdini, haklı nedenle olmadan sonlandırıldığını, tüm haklarının ödendiğini hiçbir alacağı olmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davacının iş akdini istifa ederek sona erdirdiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. Satış temsilcilerinin fazla çalışma yapıp yapmadıkları hususu, günlük faaliyet planları ile iş çizelgeleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Genelde belli hedeflerin gerçekleşmesine bağlı olarak prim karşılığı çalışan bu işçiler 62 yönünden prim ödemelerinin fazla çalışmayı karşılayıp karşılamadığı araştırılmalıdır. İşçiye ödenen satış priminin fazla çalışmaların karşılığında ödenmesi gereken ücretleri tam olarak karşılamaması halinde aradaki farkın işçiye ödenmesi gerekir. Somut olayda, davacı otel rehberidir. Davalı Tanığı M. S. C.’ın beyanında da açıkça belirttiği üzere davacı ve bu işi yapan kişiler, davalı şirket tarafından yurtdışından getirtilip otellere yerleştirilen turistlerin sorunlarını otele gidip dinleyen, otelde kalan müşterilerle şirket arasındaki irtibatı sağlayan kişilerdir. Görevleri otellere gidipturistleri dinlemektir. Bu durumda davacının fazla mesai yapması kaçınılmaz olup işin doğası gereğidir. Davalı da tevilli olarak, davacının, kendisine işveren tarafından tahsisi edilen araba ile otellerde gezdiğini doğrulamaktadır. Dosyaya sunulan araç seyir defteri, işverenin çalışmaları kontrol amacıyla uyguladığı bir sistem olup davacının çalışma sistemini göstermektedir. Bu nedenle davacının çalışma düzeninin bir parçasının bu otel gezmeleri olduğunu kabul etmek zorunludur. Davacı, 500,00TL + turistlere yaptığı tur satışlarından aldığı prim usulü çalıştığını bildirmektedir. Ve buna dair belgeler sunulmuştur. İşin pirim karşılığı yapıldığı durumlarda yapılacak iş, yapılan fazla mesai ile ödenen pirimin birbirini karşılayıp karşılamadığını tespit etmek ve arada bir fark varsa bunu vermektir. Mahkemece, sunulan seyir defteri, tur satış bilgileri ve diğer ödeme belgeleri hiç incelenmeksizin, “Davacının davalıdan aldığı ücretten daha fazlasını turistlere verdiği rehberlik hizmetinden kazanmaktadır. Bunu kendi beyanları ortaya koymaktadır. Primin miktarının belirlenmesinde, verilen rehberlik hizmeti, dolayısıyla turist sayısı belirleyici olduğu düşünüldüğünde, davacının fazla mesai ücreti alacağı olmadığı, kendi mesaisini kendisinin belirleyebildiği kanaatine varılmakla, davacının alacağının olmadığı anlaşılmıştır.” gerekçesiyle fazla mesai alacağının reddi hatalı olup bozma nedenidir. Yapılacak iş denetime elverişli bir bilirkişi raporu alarak davacının yaptığı fazla mesai ile bu mesai karşılığı aldığı pirimlerin karşılaştırılarak eksik ödeme olup olmadığı belirlenerek çıkacak sonuca göre bir karar vermektir. O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır. SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde, davacıya iadesine, 5.5.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. KOPUZ GIDA ANTALYA Adres:Havalimanı Servis Yolu Aşağı Yenigöl Mah.Nergiz sk.No:88 Muratpaşa/ANTALYA Tel:0242 341 44 07 Fax:0242 341 44 06 E-Mail:[email protected] Sayı 2Sayı | 13Temmuz | Mart 2016 2015 63 64